BIM 2 19 2004-01-16T09:39:00Z 2004-01-16T09:39:00Z 152 104690 596736 TBMM 4972 1193 732833 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 35       YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

32 nci Birleşim

20 Aralık 2003 Cumartesi

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 20 nci Kuruluş Yıldönümü törenlerine iştirak etmek üzere bu ülkeye yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/418)

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİSİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı : 284, 286, 285, 287)

A) MİLLΠ SAVUNMA BAKANLIĞI

1. - Millî Savunma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Millî Savunma Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1. - Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Çevre Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Orman Bakanlığı  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Orman Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Orman Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

D) ADALET BAKANLIĞI

1. - Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Adalet Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

E) YARGITAY BAŞKANLIĞI

1. - Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

F) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Danıştay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

G) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

2. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkeme-lerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)

3. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı : 152)

4. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı : 305)

5. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu  Raporu (2/216) (S. Sayısı : 308)

6. - Denizli Milletvekilleri Osman Nuri Filiz, Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet Yüksektepe ile Ümmet Kandoğan'ın; Denizli İline Bağlı Akköy İlçesi ile Bazı Belediye ve Köylerin Tüzel Kişiliklerinin Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/213) (S. Sayısı : 307)

VII. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1. - 20 milletvekilinin, bir kanun teklifinin tümünün oylamasının İçtüzüğün 147 nci maddesine göre gizli oylama şeklinde yapılması yolundaki önergeleri hakkında

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak, dört oturum yaptı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşmelerde bulunmak üzere Kırgızistan ve Tacikistan'a,

Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun Londra'da düzenlenen World Travel Market 2003 Turizm Fuarına katılmak üzere İngiltere'ye,

Yaptıkları resmî ziyaretlere katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri, kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan:

2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) görüşmelerine devam olunarak;

Başbakanlık,

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,

Vakıflar Genel Müdürlüğü,

Diyanet İşleri Başkanlığı,

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,

2004 malî yılı bütçeleri ile, 2002 malî yılı kesinhesapları kabul edildi.

Genel Kurulun 19 Aralık 2003 Cuma günkü (bugün) birleşiminde; daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 308 sıra sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasına alınmasına ve bu birleşimde, günlük bütçe programının tamamlanmasından sonra, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına kadar olan işlerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.

AK Parti Grubu önerisinin görüşmeleri sırasında;

Denizli Milletvekilleri:

Mehmet Uğur Neşşar,

Mustafa Gazalcı,

Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle,

Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan da, Denizli Milletvekilleri Mehmet Uğur Neşşar ile Mustafa Gazalcı'nın, konuşmalarına karşı;

Birer açıklama yaptılar.

AK Parti Grup önerisinin oylanması sırasında, gündemin, oturum aralarında getirilen grup önerileriyle değiştirilmelerinin mümkün olamayacağına ve bu oylamanın sonraki birleşimde "Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları" kısmında yer alarak yapılması gerektiğine ilişkin usul tartışması yapıldı.

Bütçe görüşmelerine devam edilerek;

Hazine Müsteşarlığı,

Gümrük Müsteşarlığı,

Dış Ticaret Müsteşarlığı,

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı,

2004 malî yılı bütçeleri ile 2002 malî yılı kesinhesapları kabul edildi.

Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında (1/521) (S. Sayısı: 146),

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;

Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair (2/212) (S. Sayısı : 305),

Denizli Milletvekilleri Osman Nuri Filiz, Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet Yüksektepe ile Ümmet Kandoğan'ın; Denizli İline Bağlı Akköy İlçesi ile Bazı Belediye ve Köylerin Tüzel Kişiliklerinin Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında (2/213) (S. Sayısı : 307),

Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında (2/216) (S. Sayısı :308),

Kanun Tekliflerinin görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;

Ertelendi.

Alınan karar gereğince, 20 Aralık 2003 Cumartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 21.17'de son verildi.

Nevzat Pakdil

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Suat Kılıç

Ahmet Küçük

 

Samsun

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

                                                    II. - GELEN KÂĞITLAR                                          No. : 50

20 Aralık 2003 Cumartesi

Tasarı

1. - Türkiye Cumhuriyeti ile Çek Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/717) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.12.2003)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın, özürlü personel alımı sınavına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/886) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.12.2003)

2. - İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın, özürlü personel alımı sınavı mülakatına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/887) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.12.2003)

3. - İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın, özürlü personel alımı sınavının maliyetine ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/888) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.12.2003)

4. - İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın, özürlü personel alımı sınavının sonuçlarına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/889) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.12.2003)

5. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, emekli aylıklarının iyileştirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/890) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, kültür varlıklarının çevresindeki çirkin yapılaşmalara karşı alınan önlemlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1681) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.12.2003)

2. - Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren'in, Ankara'daki bir jandarma operasyonunda gözaltına alınan kamu görevlilerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1682) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)

3. - Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren'in, Ankara'daki bir jandarma operasyonunda gözaltına alınan kamu görevlilerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1683) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)

4. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, bir soru önergesine, personel atama ve değerlendirilmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1684) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)

5. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, 4207 sayılı Kanunun öngördüğü yaptırımların uygulanmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1685) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)

6. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, makam araçlarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1686) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)

7. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, soru önergelerine verilen cevapların yeterliliğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1687) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)

8. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, (10/9) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun Raporuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1688) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)

9. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, makam araçlarına ve personel servislerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1689) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)

10.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, şarapta asgari vergi uygulamasına geçilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1690) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 11.00

20 Aralık 2003 Cumartesi

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır; arz ediyorum:

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 20 nci Kuruluş Yıldönümü törenlerine iştirak etmek üzere bu ülkeye yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/418)

                                      19.12.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 20 nci Kuruluş Yıldönümü törenlerine katılmak üzere 15 Kasım 2003 tarihinde adı geçen ülkeye yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                        Recep Tayyip Erdoğan

                                         Başbakan

Liste

Ömer Çelik (Adana)

Haluk İpek (Ankara)

Mehmet Dülger (Antalya)

Mehmet Güner (Bolu)

Faruk Çelik (Bursa)

Yaşar Yakış (Düzce)

Egemen Bağış (İstanbul)

Hüseyin Besli (İstanbul)

Mehmet B. Denizolgun (İstanbul)

İbrahim R. Özal (İstanbul)

Nükhet Hotar (İzmir)

Selami Yiğit (Kars)

Şaban Dişli (Sakarya)

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğümüzün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİSİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 20.12.2003 Cumartesi günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                     Faruk Çelik

                                               Bursa

                        AK Parti Grup Başkanvekili

Öneri :

Genel Kurulun 20 Aralık 2003 Cumartesi günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasında yer alan 307 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 5 inci sırasına alınması, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 308 sıra sayılı kanun teklifinin ise, 48 saat geçmeden bu kısmın 4 üncü sırasına alınması ve bu birleşimde, günlük bütçe programının tamamlanmasından sonra gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasındaki işin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneri üzerinde söz isteği?..

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Ben de aleyhte söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Topuz.

Süreniz 10 dakika.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dün yaptığımız bir tartışmayı bugün yeniden yapmak üzere huzurunuza çıkmış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, Danışma Kurulunun toplanmasını talep ederek, dün yapılmış olan bir İçtüzük ihlalini düzeltme  girişiminde bulunmuştur. Gerçekten, dün, burada, İçtüzüğümüzün 19 uncu maddesine açık olarak aykırı olduğu bilinen bir uygulama yapılmıştır ve bu uygulamaya göre Meclisimizin gündeminde sıralar değişmiştir. Yani, dün kabul edilen AKP önerisi "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" başlığı altında 1'den 5'e kadar sıralanan bir görüşme sırasını gündeme geçirmiştir.

Buna göre, dün kabul edilen öneride, 4 üncü sırada, Denizli Milletvekilleri Osman Nuri Filiz, Mehmet Salih Erdoğan ve Mehmet Yüksektepe ile Ümmet Kandoğan'ın kanun teklifi görülüyordu. Onu takiben de, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın bazı belediyelerin kaldırılması hakkında bir teklifi vardı. Şimdi, bugün, bu tekliflerin yeri değiştirilerek, çalışma saatlerinin yeniden tespit edilmesi öngörülüyor.

Değerli arkadaşlarım, önce şunu belirteyim: Dün yapılan usule aykırı uygulama Meclis zabıtlarına geçmiştir ve onun üzerinden hareket edilerek bugün sıralarda bir değişiklik yapılmış olması, dün yapılan usul hatasını ortadan kaldırmaz. O usul hatası, Meclisin zabıtlarına geçmiştir, orada yerini almıştır; hata, yerinde durmaktadır. Bugün, o geçerliymiş gibi kabul edilerek, dün meydana gelen sıralamada bir değişiklik yapılarak, konu, tekrar gündeme getirilmiştir. Önce bunu belirterek düşüncelerimi ifade etmek istedim.

İkinci olarak şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, dün de Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun sözcüleri, buradan, açık bir dille ifade ettiler ki, bütçe görüşmeleri sırasında başka bazı konuların gündeme getirilmiş olması, geçmişte bir iki örneği görülse de, uygun bir yöntem, uygun bir davranış değildir. Kaldı ki, daha önce, iki kez -geçtiğimiz dönemde- bütçe görüşmeleri sırasında başka iki konunun görüşülmesine karar verilirken, bu kararın dayanağı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Danışma Kurulu önerisidir; yani, o dönem, bu Mecliste bulunan siyasî partilerin grup başkanvekilleri, bir Danışma Kurulu toplantısı yapmışlar, o toplantıda mutabakata varmışlar. Neden mutabakata varmışlar; çünkü, gerçekten, çok acele, çok önemli, konuşulması gereken konular olduğu için... Birisi Kuzeyden Keşif Harekâtı idi, diğeri de onun kadar önemli, o günlerde yapılması gereken, zaman açısından geriye itilmesine imkân olmayan konuları ihtiva ediyordu; haklı gerekçeleri vardı ve onlar, bir Danışma Kurulu önerisine dönüşmüştü.

Bugün ise, burada, getirilen öneri bir Danışma Kurulu önerisine dayanmıyor; orada bir uzlaşma sağlanamadığı için, bir partinin önerisi olarak buraya getirilmiş oluyor.

Tabiî, Danışma Kurulunda mutabakata varılamayan konularda, ilgililerin, Meclise böyle bir öneri getirme şansı vardır, hakkı vardır; ama, bu konuştuğumuz, biraz evvel söylediğim gerekçelerin yerinde olması lazım; yani, bugün gündeme alınması gereken şeyin, bugün konuşulmadığı takdirde sorun çıkması gerekecek kadar önemli olması lazım ve bunun da bir uzlaşmaya dayanmış olması lazım.

Şimdi, siz ne yapmak istiyorsunuz; Parlamentodaki çoğunluğunuza dayanarak, Danışma Kurulunda kabul edilmeyen bir öneriyi, bütün usullere aykırı olarak, burada, bir emrivakiyle karara bağlamak istiyorsunuz; biraz sonra bağlayacaksınız, ona göre de işlem yapacaksınız; ama, bunun adına, parlamenter sistemde "çoğunluk diktası" denir. Bunun başka bir anlamı yoktur. Biz ne istiyorsak o olur, demektir bu. Siz, ne istiyorsanız onu yapacak durumda görüyorsanız kendinizi, lütfen, benim söylediğim çerçeveden, durumunuzu, bir defa daha, bir değerlendirmeye tabi tutunuz. Bazı şeyleri çoğunluğa dayanarak yapmanın ağır vebali olur. Bir kere, usul açısından bunları ifade ettim.

Esas açısından da konunun çok yanlış tarafları vardır, aceleye getirilmiş tarafları vardır; biz, biliyoruz bunu. Bugün, buraya getirdiğiniz konular, tasarı değildir, hükümet önerisi değildir, milletvekillerimizin hazırladığı tekliflerdir; ama, konu, hükümet ciddiyeti ve hükümet sorumluluğunu gerektiren bir konudur. "Bütün Türkiye'ye yaygın 400'e yakın belediyeyi ortadan kaldıracağız" diyorsunuz. Kaldırabilirsiniz, kaldırılması gerekli de olabilir belki; ama, bunun gerekçeleri hazırlanır, o şekilde gelir. Oysa, bu meseleler, öyle sanıyorum ki, Sayın Başbakanın, nerede bulunursa oradan verdiği talimatlarla yapılıyor; daha önce düşünmediğiniz şeyleri onun talimatlarıyla düşünür hale geliyorsunuz ve ona göre Meclis çalışmasını yönlendirmeye çalışıyorsunuz. Bakınız, "İmarzedeler Yasa Tasarısı" diye bilinen yasa tasarısı burada konuşulurken bir talimat geldi "durdurun bunu" dedi ve siz bunu birkaç gün sonraya bıraktınız. Değerli arkadaşlarım, bunlar, doğru yöntemler değildir.

Bir başka açıdan da yanlıştır bu öneri. Bir kere, tekliflerin gerekçesi yanlıştır, gerekçesi eksiktir. Belediyecilik, kentleşme olayının devamı olan bir yönetim birimi anlamını taşır. Kentleşme ve yerel yönetimler, iç içe olan konulardır. Bir yerin gelişme doğrultusu, sınırı, hududu, bir yerleşme biriminin gelişme doğrultusu, hududu ve diğer arazi kullanım kararları, belli teknik kurallara, usullere riayet edilerek tespit edilir. Siz, burada, elinize pergel alıp hudut çizerseniz yanlış yaparsınız veya şurayı şurayı ben bunun içerisine aldım, burayı belediye yaptım derseniz yanlış yaparsınız. Biz belediye meclisi değiliz veya biz şehircilik uzmanı değiliz. Bütün bunlar hazırlanır, ilgilileri, uzmanları hazırlar; bir şehrin nasıl büyüyeceği belli olur, ona göre onun nasıl bir belediye yönetimine, hangi sınırları kapsayan bir belediye yönetimine ihtiyacı olduğu, onun gelişme alanlarının nerelere doğru yönlendirilmesi gerektiği saptanır; o çerçeve eğer bir yasayla belirlenmesi gerekiyorsa, o zaman bize gelir. Burada böyle bir şey de olmamıştır.

Üçüncü olarak, bu öneri, Anayasa açısından sonu olmayan, geçerliliği olmayan bir girişimdir. Anayasamızın 67 nci maddesi açıkça ifade etmiştir ki, seçimden önceki bir yıl içerisinde çıkarılan seçimle ilgili yasalar, bir yıl geçmeden uygulanamaz. Yani, siz bu yasayı buradan geçirseniz ve yürürlüğe girmiş bile olsa -ki, yürürlüğe girmesi o kadar kolay değildir; Anayasaya aykırılığı konusu incelenmeden yürürlüğe sokulamaz bu; o süreç mutlaka işletilecektir- bunu bu seçimlerde uygulayamayacaksınız. Peki, uygulayamayacağınız bir işi neden bugünden yapıyorsunuz?!

Elimizde kamu yönetimi reform tasarısı var; henüz Meclise gelmemiş olmakla beraber, tartışıyoruz. Yerel yönetimlerle ilgili tasarıları hazırladık diyorsunuz, onları tartışacağız. Türkiye'de nasıl bir yerleşme düzeni, nasıl bir yerel yönetim düzeni, nasıl bir kamu yönetimi oluşturulacak, bunun ilkeleri bile şu anda belli değil. Onlar belli olduktan sonra, ben biliyorum, siz tekrar geleceksiniz, bugün buradan çıkarıp uygulamaya sokmaya teşebbüs ettiğiniz bu yasaları, yeni şartlara göre, yeniden, değiştirerek, düzenleyerek bu Meclisin önüne çıkacaksınız. Bütün bunları kaç kere söylediysek, sözümüzü dinletemedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Topuz, mikrofonu açıyorum; lütfen toparlayın efendim sözlerinizi.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Sözlerimi bitiriyorum.

Sık sık bu kürsüye çıkan bazı Adalet ve Kalkınma Partili sözcüler, uzlaşmadan söz ediyorlar, iki partili bir meclis oluşmasından söz ediyorlar, bunun yararlarından söz ediyorlar; bu iki partiden birisinin tarihten gelen, deneyimli bir parti olduğunu, ötekinin yeni ve dinamik bir parti olduğunu söylüyorlar; bunların işbirliğiyle, bu işin iyi gideceğini söylüyorlar; ben de buna inanıyorum. Gerçekten, bu durumu iyi değerlendirsek, bu Meclis çok şey yapabilir; ama, siz, bizim tecrübemize, deneyimimize inanmayarak, inandığınızı söyleyip inanmayarak hareket ettiğiniz sürece, bu söylediğiniz amaca ulaşmanın kolay olmayacağını burada ifade etmek istiyorum. Eğer, birbirimizden yararlanmayı düşünüyorsak bu söylediklerimizi dikkate almanız gerekir diye düşünüyorum. Yanlış bir şey yapmamanız için bir kez daha uyarmak istiyorum; ama, biliyorum ki, bu uyarıya rağmen yine yanlış yapacaksınız. Biz, sizi yanlışlarınızla baş başa bırakmak istiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Topuz.

Efendim, aleyhte ikinci söz isteği, Ankara Milletvekili Sayın Araslı'ya aittir.

Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, dün, bu konuda, herkesin kuşkusu olmayacak biçimde, yadsıyamayacağı biçimde bir yanlış yapıldı. O yanlış yapıldığı içindir ki, 307 ve 308 sıra sayılı kanun teklifleri burada görüşülemedi; benim yorumum bu. Yoksa, bir iktidar partisi, bu kadar çoğunluğuyla, bu kadar ısrarla, bu kadar kuralları hiçe sayarak görüşülmesini arzu ettiği bir teklifi niye görüşmesin?! Yoksa, bu yasayla ilgili olarak üzerinde görüş birliğine varılmış herhangi bir nokta yok mu?! Boş yere, keyfî bir biçimde, gündeme girmiş olsun diye mi gündeme sokuldu dün bu iki yasa teklifi, 307 ve 308 sıra sayılı kanun teklifleri?! Yoksa, İktidar Partimiz ne yapmak istediğini bilmiyor mu?! Keyfe mayeşa (hevese mayeşa) bir şekilde, Meclisin gündemi bozulup yeniden yapılıyor ve sonra da "ne olursa olsun canım, gündeme girdi, görüşmesek de olur" diyerek buradan çıkılıp, gidiliyor mu?! İktidar Partimizin, ben, bu kadar sorumsuzca, bu kadar ne yaptığını bilmez bir biçimde Meclis gündemleriyle uğraşabileceğini düşünmek istemiyorum; ama, ortada bir olay var ve bunun karşısında, bu ne sorumsuzluk, bu ne ne yaptığını bilmezlik demek ihtiyacını da hissediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını düzenleyen bir İçtüzük var. Meclis, çalışma düzenine hâkim; elbette ki, kararla, çalışma düzenini yeniden yapılandırmak, yeniden düzenlemek imkânına sahip; ama, bu yetkisini şu İçtüzük hükümleri çerçevesinde kullanmak durumunda. Bu İçtüzükte de, gündemin nasıl belirleneceği, gündemdeki sıraların ne olacağı gösterilmiş; Başkanlıkça belirleniyor ve Başkanlıkça belirlenen gündemde bir değişiklik yapmak, yine bu İçtüzüğe göre, Danışma Kurulu önerisiyle mümkün. Eğer Danışma Kurulunda bir oybirliğine varılamazsa, birleşimin başında bu husus bir grup önerisi olarak buraya getiriliyor ve oylanıyor.

Dün, biz, bir oturumun başında yaptık bunu; yani, 307 ve 308 sıra sayılı kanun teklifleri, gündeme, İçtüzüğe aykırı biçimde, bir oturum içerisinde, bir oturum başında yapılan oylamayla girdi ve dün görüşülemedi; çünkü, öyle zannediyorum ki, herkes yapılan yanlışın farkına vardı ve zannetti ki, o yasalar dün görüşülmezse, o usul yanlışı silinmiş olacak. Hayır, değil; o yanlışa dayalı olarak gündeme girdi bu yasalar. Şimdi de onların görüşülmesini öne almak suretiyle bir gündem değişikliği yapılmasına ilişkin bir teklif geldi; yani, dün yapılmış yanlışı devam ettirmeye yönelik bir teklif geldi. Burada bugün oylanıyor olması, şu birleşimin başında oylanıyor olması, bu işin başlangıcındaki hukuka aykırılığı gidermiyor.

Değerli arkadaşlarım, aceleniz ne?! Bu hukuk yanlışı bir yana, aceleniz ne?! Seçime beş kalmış. Eğer, böyle bir ihtiyaç vardıysa, bu 307 ve 308 sıra sayılı kanun tekliflerinde yapıldığı gibi, Türkiye'nin bütün yerel yönetim coğrafyasını değiştirecek, aşağı yukarı tüm yerel yönetimlerle ilgili seçim çevrelerini değiştirecek bir yasa bugüne kadar mı bekletilirdi? İktidar Partimiz ne yapıyor allahınızı severseniz?! Olayların, şu ciddî olayların İktidar Partisi tarafından ne kadar hafife alındığına bakınız! Bekleniyor, bekleniyor, bekleniyor, yerel yönetimlerle ilgili seçim çevreleri belirlenmesi, seçmen listeleri askıya çıkarıldıktan sonra akla geliyor. Böyle bir ihtiyacın, Türkiye'nin yerel yönetimlerinde reform yapmaya iddialı bir parti tarafından, şu dar zamana mı sıkıştırılması lazımdı?! Böyle bir önerinin, bir hükümet tasarısı olarak gelmesi gerekmiyor muydu?! İktidar Partimiz, hükümetimiz, bekliyor, bekliyor; bir yandan da yerel yönetim reformunu, kamu yönetimi reformunu tartışmaya açtığını söyleyerek her tarafta övünüyor ve sonra, sanki o tartışma göstermelik bir tartışmaymış gibi, Adalet ve Kalkınma Partili 2 milletvekilinin ve arkadaşlarının vermiş olduğu 2 kanun teklifi çerçevesinde yerel yönetimlerin bütün çehresini değiştirmeye yöneliyor, bu tekliflerin arkasında yer alıyor, apar topar bu teklifleri Meclisin gündemine taşıyor. Eğer, Adalet ve Kalkınma Partisinin bütün reform iddiaları bu yerel yönetimler reformu gibiyse, vay geldi bu ulusun başına demek ihtiyacını duyuyorum. Bir yandan, bir şeyleri tartışmaya açıyorsunuz, bir yandan da, o tartışmayı fevkalade anlamsız kılacak bir biçimde, işi neredeyse bitirecek bir teklifi, bir an önce burada görüşmemizi istiyorsunuz. Aceleniz ne? Eğer, umudunuz, bu yasayı, bu yerel yönetim seçimlerinde uygulatarak, belediyelerin yapısını değiştirip, kaybettiğiniz oyu gözlerden saklamak ise, bu umut boşuna; çünkü, Anayasamızın 67 nci maddesinin son fıkrasında bir hüküm var "seçimlerle ilgili yasalar, yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren bir yıl geçmedikçe uygulanmaz" diyor. Kim bunun bir seçim yasası olduğunu yadsıyabilir?! Eğer, bir yasa, bir seçim çevresini değiştiriyorsa; bir yasa, bir değil pek çok belediyenin seçim çevresini değiştiriyorsa, bu yasanın adı seçim yasası değil de ne olabilir allahınızı severseniz?!

Bunlar, kimsenin kuşkuya düşemeyeceği biçimde, seçim yasaları. Onun için, bu acele nafile. Eğer, böyle bir umutla, apar topar, İçtüzüğe aykırı bir biçimde Meclisin gündemine bu 2 yasayı getirip görüşmek istiyorsanız, amacınız bu ise, o amacınıza ulaşmanıza Anayasa engel. Onun için, bu hukuka aykırılığa girmeyelim, bunu bir kenarda bırakalım. Bu yasalar, daha geniş bir zamanda, yerel yönetim reformuyla ilgili üzerinde fikir birliğine vardığımız hususlar ortaya çıktıktan sonra görüşülsün, usule uygun bir biçimde görüşülsün, Meclisin gündeminde usule uygun bir biçimde yer alsın ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, kendi yaptığı İçtüzüğe aykırı hareket eden bir Meclis olmak ayıbını omuzlarımızda taşımayalım. Bu ayıpları, şurada, vatandaşa göstermeyelim. Kendi koyduğumuz kurallara, önce kendimiz riayet edelim ve yerel yönetimler reformunu da bu kadar hafife almayalım.

Yerel yönetimler, demokrasinin beşiği. Orada, böyle alelacele, geceyarısı görüşmeleriyle çıkarılmış yasalarla sorunları çözebilmemiz mümkün değil. Yerel yönetimleri bütün sorunlarıyla bir masaya yatıralım, bütün çözüm önerilerini ciddî bir biçimde gözden geçirelim, hem de yalnız seçim çevreleriyle değil, yerel yönetimleri her boyutuyla tartışalım ve hangi noktalarda görüş birliğine varılıyor ise, bu çok önemli reformu, o görüş birliğine vardığımız noktalar doğrultusunda yapalım. Böyle münferit verilmiş yasalarla, içinde gerçekten yerel yönetim felsefesine uygun hükümler var mı yok mu bilemediğimiz yasalarla bu sorunu çözmeye kalkışmayalım. Bu, devlet yönetimi ciddiyetiyle bağdaşmaz. Ciddî olalım arkadaşlar. Devlet yönetimi fevkalade ciddî bir iştir ve vatandaş da bizden, bu yönetim işinde -gerek yasamada gerekse yürütmede- beklediği ciddiyeti görmeyi arzu ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Araslı, toparlayın efendim lütfen.

Buyurun.

OYA ARASLI (Devamla) - Umarım, biraz sonra yapılacak oylamada bu söylediklerimi dikkate alırsınız ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, böyle bir ayıbın altına oylarıyla imza atmak durumundan kurtulur.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, lehte...

BAŞKAN - Sayın Faruk Çelik, lehte söz istemiştir.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grup önerimiz üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, birkaç gündür, bugün gündeme getirmeyi düşündüğümüz, Denizli İlinin sınırları ve nüfus şartı 2 000'in altına düşmüş olan beldelerin beldelik vasfını kaybetmelerine ilişkin yasa tekliflerinin gündeme alınmasıyla ilgili, burada, çeşitli tartışmalara hep beraber şahit olduk.

Grup önerimiz, bugün, şudur: Bugünkü bütçe programının tamamlanmasından sonra, gündemin 6 ncı sırasına kadar olan teklif ve tasarıların görüşülmesini önermekteyiz.

Bu önerimiz, muhalefet tarafından eleştiriliyor. Saygı duyuyorum; tabiî ki, muhalefet, eleştirilerini yapacaktır. Zamanlama açısından uygun olmadığını ifade ediyor arkadaşlar. Doğrusu, geçmişe dönük baktığımız zaman, özel gündemle toplanan Meclisin, çok sık bir şekilde, bu özel gündemi ihlal edecek uygulamalar yapmadığını görüyoruz. İstisnalar yok mu; istisnalar da var, bunu arkadaşlarımız ifade ettiler. Yani, bu eleştirilere saygı duyduğumuzu ifade etmek istiyorum; ama, özel gündemin sonunda, bu şekilde, bugünkü talebimizin yer alması ise İçtüzük açısından bir engel teşkil etmemektedir.

"Neden acele ediyorsunuz; İktidar Partisi ne yaptı; ne yapıyorsunuz" gibi haksız eleştiriler de var. Bildiğiniz gibi, biz, Genel Kurulun önüne, 3030 sayılı büyükşehir belediyeleriyle ilgili Yasada bir düzenlemeyi getirdik. Bu arada, önem ve özellik arz eden, Denizli İliyle ilgili de bir teklifi huzurlarınıza getiriyoruz ve 2 000 nüfus şartını kaybeden, yani, beldenin kuruluş anaşartını kaybeden belediyelerin de belediyeliklerinin düşmesi çerçevesinde teklifimizi sunuyoruz.

Arkadaşlar, burada, bir siyasî menfaat, siyasî rant düşünmek, takdir edersiniz ki mümkün değildir. Günlerdir, belde belediye başkanlarımız, milletvekillerimizi -muhalefetiyle iktidarıyla- ziyaret ediyorlar "aman, bizim beldemiz, belde olarak kalsın" diyorlar. Yani, yüzeysel baktığınız zaman, yöresel baktığınız zaman, bu talebin haklı olduğunu hissedebilirsiniz; ama, ülke menfaatları açısından baktığınızda, bu taleplerin haklı olmadığında ittifak edeceğimiz kanaatindeyim. Bırakınız, bu şehirler, böyle tahrip oldu, tahrip olmaya devam etsin; isteyen istediğini yapsın, istenildiği gibi bir çarpık yapılaşmaya müsaade edelim.

ALİ DİNÇER (Bursa) - Siz de istediğinizi yapıyorsunuz.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Ettiğimiz için, bugüne kadar böyle geldiği için, Türkiye'de, şehirleşmenin, çağdaşlıkla mukayese ettiğiniz zaman, ne halde olduğunu, hep beraber görüyoruz ve üzülüyoruz, ibretle izliyoruz.

"Efendim, yasal şartı yok" deniliyor. Nüfusu 2 000'in altında olan beldeleri belediye olarak devam ettirelim, kaynak israfı devam etsin... Devam etsin; siyasî bir açıdan, politik açıdan baktığınız zaman, bizim de çok işimize geliyor bu; ama, biz, 3 Kasım öncesi, milletimize söz verdik, dedik ki, biz, bu meselelerde, politik çıkar, siyasî çıkar peşinde koşmayacağız, doğru neyse, dosdoğrusu neyse, onu yapacağız; onları getiriyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - 3 Kasım öncesi, dokunulmazlığı da söylediniz "dokunulmazlıkları kaldıracağız" dediniz; onu niye yapmıyorsunuz?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Dün burada yapılan usul hatasından bahsedildi; bunu da, medenîce konuşmamız gerekiyor; yani, gizli saklı bir şeyin olmasına, şahsen ben, rıza göstermiyorum, doğru da değil. Bir usul hatası oldu... (CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Kabullendiniz!..

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Niye yaptınız?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Efendim, müsaade edin, yani...

Bakınız, efendim, şimdi, eğer biz, bu şekilde, buradan konuşunca, siz, böyle muhatap olursanız, siz, siyasetin taa eskiden olduğu gibi, başa dönmek arzusundasınız demektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biz, yanlış olmuşsa, yanlışın düzeltilmesinden ve medenîce, burada çıkılıp, bunların ifade edilmesinden yanayız; bu, ayıp değil; doğrusu bu.

OYA ARASLI (Ankara) - Böyle mi düzeliyor yanlış?!

FARUK ÇELİK (Devamla) - AK Parti, bunları konuşarak bugünlere geldi; bunları konuşarak da, bundan sonra devam edeceğiz. Bu usul hatası nereden kaynaklandı; CHP Grubundan mı, AK Parti Grubundan mı? Doğrusu, çok değerli grup başkanvekili arkadaşlarımızla görüşmeyi yaptık; aslında nereden kaynaklandığı da bilindiği için, çok daha yaralayıcı olmamak açısından, doğrusu, aslolan, bundan dönüştür, doğruyu yapmaktır. Bugün, kurumu ve kurumumuzu, milletin kurumunu yaralamadan yana hiçbir milletvekili arkadaşımızın burada bir beyanda bulunacağı kanaatinde değilim, böyle bir niyetin olduğu inancında değilim. Dolayısıyla, dünkü usul hatası, bugün, yeni bir grup önerisiyle huzurlarınıza getiriliyor. Aslında, dün, muhalefet partisinden değerli grup başkanvekili arkadaşlarımız burada ifade ettiler "ne aceleniz var; yarın saat 11.00'de getirin" dediler. Doğrusu, dediğinizi de yaptık, bugün saat 11.00'de getirdik. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Geri çekmedi, erteletti...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bir defa, yanlışınızı kabul edin de zapta geçsin...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Demokrasilerde çoğunluk-azınlık tartışmaları oluyor. Demokrasilerde çoğunluk çok önemlidir; ama, bu, azınlığın önemsenmesi anlamına gelmez. Biz, buna...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ne dediniz? Anlamadık...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Gelmemesi anlamına gelmez...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Çok güzel cümle kurdunuz!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Yani, azınlık tabiri de çok hoş bir tabir değil; ama, çoğunluğun çok önemli olduğunu da hepimizin bilmesi gerekiyor ve demokrasimiz açısından da, siyasî istikrar açısından da çoğunluğun ne anlam ifade ettiğini bir yıllık çalışmalarda, buradaki bir yıllık hizmetlerimizde gördük. İstikrar Türkiye'ye neler kazandırdı, çoğunluk Türkiye'ye neler kazandırdı, bunların rakamlarına girmeyi de uygun bulmuyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Çoğunluk her zaman haklı değildir.

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Onu anlatmaya çalışıyor...

FARUK ÇELİK (Devamla) - İktidar Partisi ne yapıyor; arkadaşlar, muhalefetiyle iktidarıyla, çok ciddî işler yapıyoruz, çok önemli işler yapıyoruz. Bir an için, arkadaşlarımız gözlerini kapayıp, şöyle, bir aylık süre içerisinde neler yaptığımızı bir düşünürlerse, ben inanıyorum ki, reform niteliğinde birçok yasa tasarısını Genel Kurulda kanunlaştırdığımızı hep beraber göreceğiz. Çok güzel şeyler olmaktadır, çok önemli şeylere hep beraber imza atmaktayız.

Bugün, Meclisin bütçe programının tamamlanmasından sonra, gündemin 6 ncı sırasına kadar olan teklif ve tasarıların görüşülmesiyle ilgili önerimize hepinizin katılacağı temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Öneriyle ilgili lehte başka söz isteği?.. Yok.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Önerinin oylanmasından önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan bir yoklama talebi gelmiştir; talebi okuttuktan sonra, yoklama isteğinde bulunan sayın milletvekillerinin önce isimlerini okuyarak salonda bulunup bulunmadığını arayacağım, ondan sonra gereğini yapacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan AK Parti Grup önerisinin oylamasına geçilmesinden önce İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince yoklama yapılmasını arz ederiz.

BAŞKAN - Ali Topuz?.. Burada.

Oya Araslı?.. Burada.

Feridun Baloğlu?.. Burada.

Haluk Koç?.. Burada.

Ali Dinçer?.. Burada.

Mustafa Gazalcı?.. Burada.

Uğur Neşşar?.. Burada.

Mehmet Yıldırım?.. Burada.

Ali Rıza Bodur?.. Burada.

Halil Tiryaki?.. Burada.

Vedat Yücesan?.. Burada.

Hakkı Ülkü?.. Burada.

Mehmet Semerci?.. Burada.

Erdal Karademir?.. Burada.

Osman Özcan?.. Burada.

Tuncay Ercenk?.. Burada.

Nejat Gencan?.. Burada.

Sedat Pekel?.. Burada.

Sezai Önder?.. Burada.

Mehmet Parlakyiğit?.. Burada.

Şimdi, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 4 dakikalık süre veriyorum ve işlemi başlatıyorum.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - 3 dakika olsun, zaman kaybetmeyelim, işimiz çok.

BAŞKAN - Efendim, süreyi başlattık.

Cihaza giremeyen sayın milletvekilleri ilgililerden yardım alabilirler.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Çoğunluğumuz vardır.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre vermiş olduğu öneriyi okutup, oylarınıza sunacağım.

V. - ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİSİ (Devam)

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi (Devam)

Öneri :

Genel Kurulun 20 Aralık 2003 Cumartesi günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasında yer alan 307 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 5 inci sırasına alınmasını, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 308 sıra sayılı kanun teklifinin ise, 48 saat geçmeden bu kısmın 4 üncü sırasına alınmasını ve bu birleşimde, günlük bütçe programının tamamlanmasından sonra gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasındaki işin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önce okuttuğum öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerinde müzakerelere devam edeceğiz.

Program uyarınca, bugün, iki tur görüşme yapacağız.

Dördüncü turda, Millî Savunma Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü ve Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı:  284, 286, 285, 287) (x)

                                           

(x) 284, 286, 285, 287 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 18.12.2004 tarihli 30 uncu Birleşim Tutanağına eklidir.

A) MİLLΠ SAVUNMA BAKANLIĞI

1. - Millî Savunma Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Millî Savunma Bakanlığı  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Karayolları Genel Müdürlüğü  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1. - Çevre ve  Orman Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Çevre Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Orman Bakanlığı  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Orman Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Orman Genel Müdürlüğü    2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır.

Şimdi, görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

10.12 2003 tarihli 26 ncı Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar, sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki "söz isteme" butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışık yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içerisinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bittiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine soru sorma imkânı sağlanmış olacaktır.

Yüce Heyetin bilgilerine arz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, dördüncü turla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Grup Başkanvekili bir şifahî talepte bulunmuştur. Bilindiği gibi, bütçe görüşmelerindeki sıralarda bakanlıklar arasında bir değişiklik olmuş olup, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grubu daha önceki sıralamaya göre hazırlık yaptığından, bu turdaki söz haklarının bir miktar artırılarak ondan sonraki turdan kullanma talebinde bulunmuşlardır. Başkanlığımızca da bu makul görülmüştür. Bu, Türkiye Cumhuriyetinin bütçesidir. Biz, gerek partilere gerekse sayın milletvekillerine en uygun şartlarda görüş ve düşüncelerini arz etme imkânını Başkanlık olarak vermeye gayret ediyoruz. Bunu da Genel Kurulun bilgilerine arz etmiş oluyorum.

Şimdi, dördüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini arz ediyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Mustafa Elekdağ, Ankara Milletvekili Sayın Eşref Erdem, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Parlakyiğit, İzmir Milletvekili Sayın Erdal Karademir, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Boztaş, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür, Balıkesir Milletvekili  Sayın Sedat Pekel; AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir, Batman Milletvekili Sayın Ahmet İnal, Rize Milletvekili Sayın Abdulkadir Kart, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Osman Sali ve Kilis Milletvekili Sayın Veli Kaya.

Şahısları adına lehte söz isteği, Çorum Milletvekili Sayın Murat Yıldırım, Ordu Milletvekili Sayın Kazım Türkmen, Sakarya Milletvekili Sayın Recep Yıldırım, Samsun Milletvekili Sayın Mustafa Çakır; şahısları adına aleyhte söz isteği ise, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım, Bingöl Milletvekili Sayın Abdurrahman Anik.

Şimdi, dördüncü turla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Mustafa Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Elekdağ, Grubunuz 10 dakikalık bir süre uygun görmüştür.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısındaki Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, bir devletin savunma politikasının dayandığı plan ve düzenlemeleri şekillendiren en önemli etken, o ülke tarafından algılanan tehditlerdir. Diğer bir deyişle, bir devletin savunma doktrini ile planları ve buna ilişkin askerî kuvvet yapısı, o ülkenin güvenlik ve savunmasından sorumlu siyasî ve askerî makamlar tarafından yapılan tehdit değerlendirmeleri ışığında oluşturulur, ortaya çıkarılır.

Tehdit değerlendirilmesi açısından, bugün Türkiye, bundan beş yıl önceye nazaran çok farklı bir konumdadır. Nitekim, halen özel bir durumu olan Irak'ı saymazsak, Türkiye'nin, karadan ve denizden kendini çevreleyen coğrafî kuşak üzerindeki 10 ülkenin hemen hemen hepsiyle sağlıklı bir zemin üzerinde gelişen iyi komşuluk ve işbirliği ilişkileri sürdürdüğünü görüyoruz. Ege Denizinde sular şu sırada durulmuş görünüyor. Yakın zamana kadar ülkemize karşı çıkar birliği içinde olan ve Türkiye'yi çökertmek amacıyla PKK'ya her türlü yardımı yapan Suriye ve Yunanistan'la halen istikrarlı ilişkilerimiz var. Kısa süre önceye kadar laik, demokratik rejimimize karşı husumetini saklamayan ve ülkemize karşı yıkıcı faaliyetlerde bulunan İran da, Türkiye'nin güvenlik çıkarlarına karşı duyarlı olduğu hususunda Ankara'ya teminat üstüne teminat veriyor. Karadeniz'de de bir barış ve istikrar ortamı gözlemleniyor. Bu denize sahildar olan devletler ile Türkiye'nin ilişkilerinin öne çıkan vasfını dostluk ve işbirliği oluşturuyor.

Değerli arkadaşlarım, bu çok kısa analizden de anlaşılacağı üzere, soğuk savaşın sona ermesinin üstünden hayli zaman geçmesinden sonra, Türkiye, ilk defa, geleneksel olarak karşılaştığı tehditlerin zayıfladığı son derece müstesna bir dönemi yaşıyordu. Gerçekten de son yıllarda Türkiye, kendini çevreleyen coğrafî kuşakta yerleşik devletlerin hiçbirinden ülkesine yönelik acil ve somut bir tehdit algılamıyordu. Türkiye, ne fiilî ne de potansiyel bir sıcak savaş tehdidiyle karşı karşıya değildi.

Ancak, tabiî, bu tabloyu tamamlamak için Irak'a da bir göz atmak lazım. Amerika'nın Irak'a müdahalesinden önce, Bağdat'tan Türkiye'ye yönelik fiilî ve fizikî bir tehdit algılanmıyordu. Esasen, Birinci Körfez Savaşı sırasında Amerika, Kuveyt'teki Irak ordusunun tamamına yakınını tahrip etmişti. Irak, yüksek performanslı uçaklarını İran'a kaçırmış, sonra da geri almamıştı. Savaş sonrasında uygulanan ambargo, Irak'a, askerî kuvvetlerindeki kayıpları telafi etme imkânı da vermedi. Bu nedenle, Bağdat, istese de, çevresi için bir tehdit olmaktan çıkmıştı. Irak'ın kitle imha silahları ve bunları atma vasıtalarına sahip olduğu yolundaki iddiaların ise hikâyeden ibaret olduğuna hep beraber tanık olduk.

Ancak, tabiî, bu bağlamda, Türkiye'nin, Irak'a yönelik bazı kaygılarının olduğunu da belirtmemiz lazım. Bunlardan birincisi, Kuzey Irak'taki PKK teröristlerinin varlığından; ikincisi de, Irak'ın toprak bütünlüğünün tehlikeye düşebileceğinden kaynaklanıyordu. Ne var ki, Amerika'nın Irak'a müdahale etmesinin, bölge jeopolitiği üzerinde depremsel etkileri oldu değerli arkadaşlarım. Irak'ta dokuz aydan beri yaşanan olaylar da, bölgemizi son derece güvensiz ve istikrarsız bir hale soktu. Amerikan stratejisi, yeni terör odaklarının oluşmasına, terörün yoğunluk kazanmasına ve etkinlik çevresinin genişlemesine yol açtı. Halen, Amerika'nın Irak'ı işgalinden önceki döneme nazaran çok daha tehlikeli bir dünyada yaşıyoruz. Bu yeni ortam, Türkiye'nin, biraz önce sözünü etmiş olduğum PKK'ya ve Irak'ın toprak bütünlüğüne ilişkin kaygılarının da derinleşmesine yol açtı.

Önce, PKK/KADEK sorununu ele alalım. Hükümet, Kuzey Irak'taki PKK/KADEK teröristlerinin tasfiye edilecekleri hususunda Amerikalıların Türkiye'ye söz verdiğini aylar önce açıkladı; ancak, bugüne kadar, Amerika bu konuda somut hiçbir şey yapmış değil. Amerika, teröristlere bir fiske dahi vurmaktan kaçınıyor, onların gıda ve de lojistik ihtiyaçlarını sağlamalarına izin veriyor, malî kaynaklarına dokunmuyor, Türk Hükümetini de devamlı bir şekilde oyalıyor. Hükümet, Amerika'nın telkiniyle, Meclisten "Eve Dönüş Yasası" adı altında, Kandil Dağındaki PKK teröristlerini topluma kazandırmak amacıyla bir yasa çıkardı; ancak, dağdaki teröristler buna itibar etmediler. Yasa sayesinde, hapishanedeki PKK teröristlerinin yanı sıra, Hizbullah teröristleri ve Sivas katliamı sanıkları da serbest bırakıldı.

Değerli arkadaşlarım, biz, bu kürsüden, bu yasayla yapılmaya çalışılanın son derece hatalı olduğunu defalarca belirttik; ama, ikazlarımız kulak arkası edildi. Hizbullahçıların da karıştıkları İstanbul'daki terör saldırıları, yasanın ne kadar hatalı, yapılan uyarıların da ne kadar haklı olduğunu ortaya koydu.

Değerli arkadaşlarım, bize intikal eden bilgilere nazaran, Amerika, halen PKK'yı silah bırakma konusunda ikna etmeye çalışmakta, buna paralel olarak da, Türk Hükümetinden, dağdaki teröristlerin tamamını kapsayan tam bir af yasası çıkarmasını talep etmektedir. Türkiye'nin çıkarlarını hiç dikkate almayan bu tür dayatmalar, maalesef, müttefikimiz Amerika'nın niyetleri hakkında kuşku duyulmasına yol açıyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Türkiye'nin güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan bir gelişmeye değineceğim. Amerika'nın, Irak'taki PKK/KADEK sorununun çözümü için, Türkiye'den, terör örgütüyle siyasî nitelikte görüşmelerde bulunmasını talep edeceği; hatta, bu konuda Ankara'da nabız yoklamış olduğu yolunda duyumlar almış bulunuyoruz. Biz, bu tür görüşlere spekülasyon olarak bakmak isteriz; ama, Amerika'nın, son zamanlarda, Türkiye'nin hassasiyetlerine karşı sergilediği belirgin duyarsızlık, maalesef, buna imkân vermiyor. Hemen belirtelim ki, söz konusu müzakere önerisinin yapılmasında Avrupa Birliğinin rol alması da ihtimal dışı değildir. Esasen, Avrupa Birliği, KADEK'i terörist örgüt olarak kabul etmemek suretiyle, kendisine bu kapıyı açık bırakmıştır.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, biz, bu konuda Amerikalı müttefiklerimize şu mesajları vermenin görevimiz olduğuna inanıyoruz:

Birincisi, Amerika'nın PKK/KADEK'e karşı izleyeceği tavrın, Türk-Amerikan ilişkilerini tayin edecek kilit bir unsur olduğudur.

İkincisi, Washington'un, çözümü, Türkiye'nin PKK terör örgütüyle siyasî müzakerelere oturmasında görmesinin ve bu yolda öneride bulunmasının, Türk kamuoyunda, Amerika'nın Türkiye'nin toprak bütünlüğü için bir tehdit haline geldiği görüşünün yerleşmesine yol açacağı ve bunun, ellibeş yıllık yakın dostluk, müttefiklik ve silah arkadaşlığına telafi edilmez bir darbe indireceğidir.

Üçüncüsü, Amerika'dan, PKK/KADEK'in tasfiyesi konusunda Türkiye'ye verdiği sözleri, hiç gecikmeden yerine getirmesini bekliyoruz.

Washington'un, Ankara'ya karşı sürdürdüğü oyalama taktiğine devam etmesi halinde, bu tutum, iki ülkenin ilişkilerinde açacağı yaranın yanı sıra, Amerika'nın terörle mücadelesinin dayandığı terör tehdidinin ortak olduğu ve bir bütün oluşturduğu yolundaki anatezinin ciddiyet ve samimiyetinin sorgulanmasına da yol açacaktır.

Bu bağlamda, ben, Sayın Savunma Bakanımızdan, Türkiye'nin savunma politikasının biraz önce belirttiğim bu üç yaklaşım ve görüşü kapsayıp kapsamadığını açıklamalarını rica edeceğim. Keza, Amerika'nın terör örgütünü nasıl ve ne zaman tasfiye edeceği hakkında sahip olduğu bilgileri de açıklamaları istirhamında bulunacağım. Bu soruları, bana şahsen yazıyla değil, mümkünse, hemen burada yanıtlamasının, Yüce Meclis açısından da yararlı olacağı kanısındayım. Zira, bunlar, halkımızın da yanıtlarını bilmek istediği yakıcı ve yaşamsal sorulardır.

Türkiye'nin, Irak'taki durumdan kaynaklanan ikinci endişesi, ülkenin ulusal bütünlüğü ile toprak bütünlüğünün korunmasına ilişkindir. Irak'a askerî müdahalenin yol açtığı olumsuz bir gelişme de, bu ülkede oluşturulmaya başlanılmış olan Irak siyasal ve kültürel kimliğinin bir parçalanma sürecine sokulmuş olmasıdır. Müdahale, ülkede, etnik, dinsel ve mezhepsel kimlikler arasındaki fay hatlarını aşırı derecede derinleştirmiştir. Türkiye olarak bizi başından beri endişelendiren en önemli noktalardan biri hep bu olmuştur. Şimdi gelinen noktada, bunun, çok net ve çarpıcı bir şekilde ortaya çıktığını görüyoruz. Bu da, Irak toplumunun her kesimiyle yeni ve güven verici bir ilişki içine girilerek bir barış ortamı yaratılmasını, sömürgecilik kuşkularını kaldıracak her türlü önlemin alınarak, Irak Halkının tümüyle kazanılmasını ve birleştirici ve bütünleştirici bir devlet yapısı bazında, toplumun geleceğinde kendi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Elekdağ, lütfen... Toparlarsanız, memnun olurum efendim.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Teşekkür ederim.

... söz hakkına sahip olacağı kabul edilerek, ciddî ve inandırıcı bir geçiş projesinin, yeni bir uluslararası siyasî meşruiyet bazında ortaya konulmasını zorunlu kılmaktadır. Saddam'ın yakalanmış olması, böyle bir politikayı yürürlüğe koymak açısından memnuniyet verici bir gelişmedir.

Değerli arkadaşlarım, ancak, böyle, birleştirici ve bütünleştirici bir politikanın, Irak'ta, bir "Iraklılık" kavramını ve bilincini güçlendirecek bir yapıyı esas alması zorunludur. Oysa, biz, Irak'ta, bunun tam tersi bir yaklaşım izlendiğini endişeyle izliyoruz.

Halihazır politika, insicamlı bir yapıdan ziyade, etnik, dinsel ve mezhepsel farklılıkları önplana çıkaran ve ülke bütünlüğü için sorun yaratacak bir yapı oluşturmaktadır.

Sözlerime son verirken, önemli bir noktaya daha işaret etmek zorunluluğunu duyuyorum. Amerika Dışişleri Bakan Yardımcısı Sayın Marc Grossman, kısa süre önce ülkemize yaptığı resmî bir ziyaret sırasında, basına şu şekilde bir açıklamada bulundu; aynen okuyorum: "Türkiye, şimdi, terörle mücadelede bir cephedir. Amerika, Türkiye'yi, terörle mücadelede merkez bir ülke olarak görüyor. İlişkilerimizi bu zeminde yeniden tanımlayalım, yeniden yapılandıralım."

Sayın Marc Grossman, herhalde, görüştüğü resmî muhataplarına da bu yolda önerilerde bulunmuştur. Bu bakımdan, ben, şimdi, Sayın Savunma Bakanımıza soruyorum: Türk Hükümeti, Amerika'nın terörle mücadele stratejisinde, meşruiyete ve uluslararası hukuka saygı göstermeyen, son derece keyfî ve tehlikeli bir çizginin hâkim olduğunu bilmesine rağmen, bu stratejinin uygulanmasında Türkiye'yi bir merkez ülke haline getirmeye hazır mıdır? Acaba, Türk Halkı, Türkiye'nin böyle bir rol üstlenmesini kabul eder mi?

Hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, ikinci söz isteği, Ankara Milletvekili Sayın Eşref Erdem'e aittir.

Buyurun Sayın Erdem.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA EŞREF ERDEM (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere huzurunuzdayım; şahsım ve Grubumuz adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, önemli bir bakanlığın bütçesini görüşüyoruz. Uzun yıllardır bütçe görüşmelerini takip eden arkadaşlarınızdan birisiyim. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı gibi, Türkiye'de altyapı yatırımlarının önemli bir bölümünü gerçekleştiren bir bakanlığın bütçesinin, 10 dakikada, bölünerek, 7,5 dakikada nasıl bir değerlendirmeye tabi tutulacağını anlamakta zorluk çekiyorum. Niçin son yıllarda böyle oldu, bunu da anlamakta zorluk çekiyorum. Bütçe, bir yılın muhasebesidir. Baştan savma, bir seremoniyi yerine getirmenin anlayışı içerisinde bir bütçe değerlendirmesi yapmak, bence, gerçekten, çok zordur ve bence, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapmaması gereken bir şeydir.

Niçin bu kadar acele ediyoruz? Niye bu kadar geç kalıyoruz? Niye ille de bir bütçeyi beş altı güne sıkıştırıyoruz? Hiçbir şeyi konuşmadan, önümüzdeki bir yılı göremeden, geçmiş bir yılı doğru dürüst değerlendiremeden, bir yıl geride kalıyor ve önümüzdeki bir yıl konusunda hiçbir görüş ifade edemeden, bütçe görüşmüş oluyoruz!

Değerli arkadaşlarım, yine de, tabiî, 10 dakika içerisinde, mümkün olduğunca, bazı kritik noktalardaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Altyapı yatırımlarıyla gelişmişlik arasında doğrudan bir orantı vardır, doğrudan bir ilişki vardır. Nitekim, Dünya Bankasının bir raporunda, altyapı yatırımları konusunda yapılacak olan yüzde 1'lik bir yatırım, doğrudan doğruya yaşam kalitesine, 1'e 1, 1 puan oranında bir artışı beraberinde getirmektedir.

Bütçeye baktığımızda, bütçe, yüzde 4 ilâ yüzde 10-15 civarında mutlak artış gibi görünüyor; ama, enflasyon dikkate alındığında, sizin hesap ettiğiniz deflatörü dikkate aldığımızda, aşağı yukarı, her iki bütçede de, Bayındırlıkta da, Karayollarında da, genel olarak yüzde 15 civarında bir reel daralma söz konusudur.

Transfer harcamaları, cari harcamaları vesaireyi de çıkardığınızda, yatırımlara baktığımızda, durum daha da vahimdir. Yatırımlar açısından baktığımızda da, önümüzdeki dönemde, yatırımlar yüzde 1; bir önceki yıla göre yüzde 25 oranında bir daralma göstermektedir.

Öyle anlaşılıyor ki, Bayındırlık Bakanlığı, önümüzdeki dönem için yatırım yapmaktan vazgeçer hale gelmiştir. Gerçi, bir süre sonra Sayın Bakan buraya çıkacak, bize sunduğu kitapçıkta göreceğimiz gibi, falan yerde şunu yaptık, falan yerde bunu yaptık diyecektir; ama, bu, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının gerçek kapasitesini, potansiyelini ortaya koyan bir anlayış değildir.

Tabiî, bütçe dediğiniz şey, rakamdan ibaret bir şey değildir; sadece rakamları sıralamak, şu kadar iş yaptım, bu kadar bu işten yaptım demekten ibaret değildir. Bütçenin bir ruhu olmalıdır, bütçenin bir mesajı olmalıdır, bütçenin bir vizyonu olmalıdır. Önümüze getirilen bütçede buna dönük hiçbir vizyon, hiçbir perspektif yoktur.

Gönül isterdi ki, Sayın Bakan, buraya çıktığında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne bir ulaştırma politikası koysun. Ulaştırma politikası... Sayın Bakan belki haklıdır, doğal olarak, bana, ulaştırmanın ayaklarından sadece biri bağlıdır diyebilir; demiryolları, limanlar, hava meydanları gibi diğer ulaştırma türleri bir başka bakanlığa bağlıdır diyebilir; ama, temel yanlışlık da buradadır. Böyle bırakır isek... Bu, geçmişte böyle değildi. Geçmişte, demiryolları, limanlar, hava meydanları ve karayolları, tamamı Bayındırlık Bakanlığına bağlıydı ve dolayısıyla, bir ulaştırma politikasını tespit ederken, ilkelerini ortaya koyarken bir merkezden planlama yapılırdı ve Meclisin önüne doğru dürüst bir politika konulurdu.

Bu politika nedir; geçmişte yapıldı; hatırlıyorum; 1978'de Cumhuriyet Halk Partisinin İktidarında  KAGEP diye bir proje konuldu: Karayolları Ağını Geliştirme Projesi. Tabiî, bu iktidar kısa sürdü, bu çalışma da, yapıldığı biçimiyle, yarım olarak orada kaldı. 1980'den sonra yeni bir ulaştırma anaplanı yapıldı; 1983-1993 yıllarını kapsayan on yıllık bir ulaştırma anaplanı yapıldı. Burada da, o önümüzde kalan on yıllık süre içerisinde Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin gözönünde bulundurması gereken temel ilkeler ortaya konuluyordu. Nitekim, bir örnek vermek gerekirse, 1983 yılında yayımlanan bu ulaştırma anaplanına göre, Türkiye'de 227 kilometre otoyol yapılması öngörülüyordu. Bunların da büyük bölümü metropol kentlerin civarıydı; yani, İstanbul, Ankara, İzmir'in mücavir alanları içerisinde kalan yerler idi. Onu izleyen dönemde iktidara gelen bir siyasî parti, birdenbire, Türkiye'nin önüne bir hedef koydu "şu kadar yol, otoyol yapacağım" dedi.

Değerli arkadaşlarım, bir ülke, kaynak kullanırken çok titizlikle ve özenle davranmalıdır. Yapılması gereken temel şey, zaten, kaynakları kıt olan bir ülke, kaynakların tahsisinde ve önceliklerinde, çok kıskanç ve özenle davranmak zorundadır.

Bugün, ben, sizlerle bir konuyu paylaşmak istiyorum. Elbette, bunu, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı yapmadı; ama, bunu, Parlamentomuzla paylaşmak istiyorum. Burada, zaman zaman, televizyonlarda, bazı arkadaşların düşüncelerini dinlerken de hayret ediyorum, otoyolların maliyeti konusunda çok farklı rakamlar ileri sürüyorlar.

Çok özet olarak söylemek gerekirse, bana ulaşan son bilgilere göre, 2002 yılı sonu itibariyle, otoyollar için ödenen miktar 16 500 000 000 dolardır. Buna karşılık, otoyol diye önümüze getirilen yol uzunluğu 1 850 kilometre civarındadır. 1 850 kilometrenin 350 kilometre üzerindeki bölümü bağlantı yollarıdır. Bağlantı yollarındaki maliyet ile öbür yollardaki maliyeti mukayese etmek mümkün değildir. Bu haliyle -eğer bağlantı yollarını dışında tutarsanız- 11 000 000 dolara varan maliyet vardır 1 kilometre otoyol için. Bağlantı yollarını da dahil ederseniz, onu da 3x3 otoyol gibi mütalaa ederseniz, maliyet, aşağı yukarı, 9 küsur milyon dolardır. Bu, şu demektir: Dünyanın en pahalı otoyollarını biz yapmışız. Dünyanın hiçbir ülkesinde, bu ölçülerde bir otoyol gerçekleştirilmemiştir.

O zaman, biz, bu planları niye yapıyoruz; plan yapmazsak, doğrudan doğruya keyfîlik söz konusu olur. Keyfîlik de, bu tür maceracılığa götürür hükümetleri.

Tabiî, Adalet ve Kalkınma Partisinin, bundan vazgeçerek bölünmüş yol noktasına dönüşünü doğru buluyorum, bu tercih doğrudur. Nitekim, ben, 1989'da ve 1990'lı yıllardan beri Bayındırlık Bakanlığı bütçelerinde konuşan bir arkadaşınızım. Bizim, o yıllarda söylediğimiz şuydu: Gelin, bu sevdadan vazgeçin, bunun sonu iyi değildir. Siz, bugün, bu tasarladığınız bu kadar uzunluktaki otoyol yerine, eğer, bölünmüş yol yaparsanız, Türkiye'nin kuzey, güney, doğu, batı istikametlerini bir ızgara biçiminde kabul ederseniz, aşağı yukarı 15 000 kilometrelik bölünmüş yol yaparsınız. Tabiî, biz bu 15 000 kilometreyi derken, öyle afakî söylüyor değildik, çok önemli bir çalışmanın sonucu olarak bunlar söylendi. Nitekim, önemli teknokratlar ve teknisyenlerin katıldığı bir çalışmamızın sonunda 2001 yılında yayımlayarak ortaya koyduğumuz bu özet ulaştırma raporunun 29 uncu sayfasında aynen "15 000 kilometre" diye geçer. Umarım, Adalet ve Kalkınma Partisi bizden kopya etmemiştir; çünkü...

HASAN KARA (Kilis) - İyi şeyleri kopya etmek zararlı değildir; iyi şeyleri kopya ederiz.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Evet, teşekkür ediyorum, kopya ise bile teşekkür ediyorum. Doğru bir şeydir tabiî, ama, biraz sonra onları irdelerken göreceğiz ki, tabiî, bölünmüş yol vardır, bölünmüş yolcuk vardır; bunun adını doğru koymak lazım. Sayın Bakan, çıkıyor, haklı olarak "şu kadar kısa sürede 1 600 kilometre bölünmüş yol yaptık, geçmiş iktidarlar şu kadar yıl içerisinde şu kadar yol yapmışlar idi, ben 1 600 kilometre yaptım..." Takdire şayan bir iştir, yaptık.

AHMET YENİ (Samsun) - Doğru söylüyorsunuz.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Doğrudur; ama, bazı şeyleri anlamakta zorluk çekiyorum. Şimdi, tabiî, bu ulaştırma konusu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdem, süreniz tamamlandı; toparlarsanız, memnun olurum.

Buyurun.

HASAN KARA (Kilis) - Sayın Milletvekilim, bölünmüş yoldan gittiniz herhalde, süreniz çabuk bitti.

EŞREF ERDEM (Devamla) - Rica ederim, müdahaleye gerek yok.

BAŞKAN - Efendim, sayın hatibe, lütfen, müdahale etmeyelim, zamanımızı iyi kullanmak istiyoruz.

EŞREF ERDEM (Devamla) - O zaman, Sayın Başkan izninize, hoşgörünüze sığınarak, bir iki hususu söyleyeyim.

15 000 kilometrelik bölünmüş yol yapımı konusunu, bir sabah, acil eylem planına koydunuz. Şimdi, neye göre yapıldı 15 000 kilometre?.. Burada, hangi bilimsel verilere dayanarak bu güzergâhları seçtiniz?

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Trafik kazaları...

EŞREF ERDEM (Devamla) - Trafik kazaları bir ölçü değil, trafik sayımı bilimsel bir veridir. Trafik sayımı önemlidir, o trafik sayımına göre o yoldan geçen ağır taşıtlar önemli bir ölçüttür. Şimdi, bakıyorum ki, yaptığınız bölünmüş yolların büyük bölümü daha şimdiden ortadan kalkmış, kış geçmeden, büyük bölümü bozulmuş vaziyette.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Allah Allah!

EŞREF ERDEM (Devamla) - Önümüzdeki mayısta göreceğiz ki, buraya yaptığımız yatırımların büyük bölümü, maalesef, sıfırlanmış olacaktır.

Türkiye'de öyle önemli şeyler vardır ki, Solhangediği'inde -Solhangediği Doğu Anadolunun önemli bir kritik noktası- yolun platform genişliği 6 metre; 6 metrelik yolu bırakmışsınız, orada bir çalışma yapmıyorsunuz; başka yerlerde, hiçbir ihtiyaç gerekmeyen bazı alanlarda da birdenbire bölünmüş yola giriyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz buralarda. Bölünmüş yola örnek, Ankara-Polatlı-Sivrihisar'dır; doğru yoldur, altyapısı doğrudur.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Eskişehir...

EŞREF ERDEM (Devamla) - Ağır trafiğin geçtiği bir yolda sathî kaplama hiçbir yerde yapılmaz. Burada beton sathî kaplama yol yapılması gerekir.

Dolayısıyla, gördüğüm kadarıyla, Sayın Bakanımızın bu doğrultuda bir genelgesi var. "Bu otoyollar, bölünmüş yollar yanlıştır, doğru değildir, uygun kaplama yapılmamıştır; bu kışın bozulmuştur, önümüzdeki yıl daha çok bozulacaktır, 2004 yılında bir kez daha kaplamak durumunda kalacaksınız..." Ben demiyorum bunu. Sayın Bakanımızın 5 Aralık 2003 tarihinde 1946 sayıyla, ilgililerin, Karayolları Genel Müdürlüğü yetkilileri ve bölge müdürlerinin dikkate sunduğu bu genelgeden söyledim ben. Aynı görüşü paylaşıyorum. Yanlış yapılmıştır. Kısa sürede düzeltilmelidir. Bu yanlıştan vazgeçilmelidir, bu sevdadan vazgeçilmelidir. Doğrudur, bölünmüş yol yapılmalıdır; ama, bölünmüş yol, usulüne, tekniğine, mühendislik anlayışına uygun bir şekilde yapılmalıdır.

Anlaşılıyor ki, söyleyecek fazla bir şey yok. Zamanımız doluyor.

BAŞKAN - Toparlarsanız, Sayın Erdem...

EŞREF ERDEM (Devamla) - Ben, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin memleketimize, ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

Üçüncü söz isteği, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Parlakyiğit'e aittir.

Buyurun Sayın Parlakyiğit. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 7,5 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET PARLAKYİĞİT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünün 2004 yılı bütçesi hakkında görüşlerimi sunmak için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Karayolları, ülkemizin, sosyal, ekonomik, idarî, sınaî, coğrafî ve turistik durumlarını; demir, deniz ve havayollarının ulaştırma politikasındaki yerini, gelecekteki gelişme olanaklarını ve savunma gereksinimlerini gözönünde bulundurarak, kara trafiğini düzene sokan ve kontrol eden, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı, tüzelkişiliği olan katma bütçeli bir kuruluştur. 2004 yılı bütçesi üzerinde konuştuğumuz Karayolları, kara taşımacılığının yoğunluk kazanmasıyla oluşan talebin karşılanabilmesi için, ileri teknolojileri kullanarak tek platformlu yollardan "bölünmüş yol" dediğimiz iki platformlu yollara geçiş yapmış ve ilerisinde de yüksek standarda sahip otoyol yapı hizmetleriyle cumhuriyetin her döneminde yüz akı kurumlar olmuştur.

Ülkemizde, yük ve yolcu taşımacılığının yüzde 95'ini karşılayan karayollarımız, bu hizmetlerini, 1 851 kilometresi otoyol, 30 789 kilometresi devlet ve 29 952 kilometresi il olmak üzere, toplam 62 592 kilometre karayolu üzerinden yapmaktadır. Böylesine insan ve yük taşımacılığında yüksek düzeyde fonksiyonel olan karayollarımız, ne yazık ki, gerek uzunluk olarak gerekse fizikî standartlar olarak yeterli değildir. Türkiye'de, kilometrekareye düşen yol uzunluğu 80 metredir; gelişmiş Batı ülkelerinde bu değer 3 000'in üzerindedir.

Fizikî standart yönünden baktığımız zaman, gelişmiş Batı ülkelerinde yolların büyük bir kısmı bölünmüş yol olarak yapılmış ve yapılıyorken, ülkemizde bölünmüş yolların uzunluğu 6 188 kilometre ve toplam yollar içindeki payı yüzde 9,5 civarındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1992-2003 yılları arasında toplam 60 000'e yakın yurttaşımız trafik kazaları sonucu hayatını kaybetti. Deprem ve diğer afetlerde kaybettiğimiz yurttaşlarımızın sayısı 22 000. Görülüyor ki, trafik terörü, diğer kaza ve olaylarda kaybettiğimiz insanların 3 katı şeklinde bir fatura çıkarıyor önümüze.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; karayollarındaki motorlu taşıt sayısında da, son yıllarda büyük bir artış olduğu görülmektedir. Ülkemizde, yüzde 1,5 düzeyindeki nüfus artışına karşın, yüzde 20 oranında araç sahipliği artışı görülmektedir. Bu da gösteriyor ki, çok gecikmeden, karayolu altyapısının, geleceğin ulaşım talebine paralel olarak, geometrik ve fizikî kapasitesinin bir program dahilinde yeterli düzeye getirilmesi kaçınılmaz olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünün sorumluluk alanlarının artmasına rağmen, genel bütçeden aldığı pay yüzde 13'lerden, zaman içerisinde yüzde 1'e gerilemiştir. 2004 yılında, toplam 62 592 kilometrelik yolun sorumluluğu Karayolları Genel Müdürlüğüne yüklenmiştir. Bu yol içerisinde, merkez ve bölge ihaleli olarak devam etmekte olan, devlet ve il yolları yapımında kullanılmak üzere, 606 trilyon liralık ödenek ayrılmıştır. Bakanlığın 2004 yatırım programı gereği, kredili olarak yürütülen işler hariç tutulduğunda, devam eden ve yılı içerisinde ihalesi yapılacak işler için 3 katrilyon 842 trilyon 57 milyar lira ödenek gerektiğine göre, yıllık 606 trilyon ödenekle, programlı yolların sekiz-on yıldan önce bitirilmesi mümkün görülmemektedir. 2004 yılı için genel bütçeden, Karayollarına, toplam, 2 katrilyon 271 trilyon 875 milyar lira ayrılmıştır; 2003 senesindeki Karayollarına ayrılan bütçeyle eşdeğer durumdadır. 2003 senesindeki ortalama enflasyonu yüzde 25 kabul ettiğimizde, 2004 yılında Karayollarına ayrılan parasal değerlerle, bir önceki yıla göre yüzde 25 daha az yatırım, dolayısıyla, daha az yol yapılması kaçınılmazdır. Şurası unutulmamalıdır ki, bugünden, gereken kaynakların tahsisi sağlanmaz ise, ileriki yıllarda, bunun, çok daha pahalıya mal olacak yatırımları zorunlu kılacağı bir gerçektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün için Karayolları Genel Müdürlüğü, bir yandan genel bütçeden aldığı yüzde 1'ler civarındaki paylarla, diğer yandan dış kredilerle veya yap-işlet-devret modelleriyle yapmaya, yaptırmaya çalıştığı yol ve otoyollarla, artan talebi on yıllara yayarak karşılamaya çalışırken, taşımayı salt karayollarıyla karşılamanın zorluğunu yaşıyor. Oysa, devlet, diğer taraftan taşımadaki payı yüzde 5'lere kadar düşen demiryolu işletmeciliğinin genel taşıma içindeki payını yüzde 30'lara çıkaracak önlemleri bir an önce almalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 58 ve 59 uncu hükümetlerin acil eylem planlarındaki en büyük iddialarından biri, 15 000 kilometre ayrılmış yol yapımıyla ilgili olanıdır. İlk etapta, 2003 yılının sonuna kadar, Sayın Bayındırlık Bakanının beyanlarıyla, 1 600 kilometrelik ayrılmış yolun hizmete sunulduğu ifade edilmiştir. Karayollarının yanında DSİ, Köy Hizmetleri gibi kurumların tüm makine parkları ve gerekli sayıda teknik eleman ve yüzlerce işçinin emeği sonucu yapılan yolların, söylendiği gibi olmasa da, ihaleli yollara göre daha ucuza mal edildiği ifade ediliyor, mümkün de olabilir. Ayrılmış yol tekniğinin, kazaları azalttığı, trafik akışını kolaylaştırdığı elbette doğrudur; ancak, bu ilk uygulamada aceleyle trafiğe açılan bu ayrılmış yolların yapımında çok ciddî hatalar yapılmıştır. Şöyle ki:

1- Karayolları emrine makine ve insan kaynaklarını aktaran Devlet Su İşleri ve Köy Hizmetleri gibi kurumlar, ciddî boyutta kendi programlı işlerini ihmal etmişlerdir.

2- Ayrılmış yolun yeni platformu eski platforma paralel olarak, çoğunlukla aynı kırmızı kodlara bağlı olarak yapıldığından, eski yolun hatalı tüm düşey ve yatay kodları yeni platforma aynen taşınmıştır.

3- Bu hatalı uygulama sonucu eski platformdaki kaza karanoktaları yeni üretilen platforma da aynen taşınmıştır.

4- Yol yapımında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Parlakyiğit, lütfen, son cümlelerinizi alacağım; çünkü, size, cihazımızda 7,5 dakika süre verme olanağı olmadığından 8 dakika süre vermiştim... Toparlarsanız memnun olurum.

MEHMET PARLAKYİĞİT (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kuruluşun çalışmasındaki en önemli etkenin insan faktörü olduğunu biliyoruz. Karayolları çalışanlarının, artık, ertelenemeyecek bir noktaya gelen ücret ve sosyal haklarına yönelik temel sorunlarının, bir bütün olarak ele alınıp, bir an önce çözülmesi, şüphesiz, çalışan teknik ve idarî personelin olmazsa olmaz nitelikteki hak ve beklentisidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı, yılların ihmali sonucu hâlâ yapılmamış ve 2004 yılı yatırım programına alınmayan Kahramanmaraş'ın devlet yollarının son durumunu anlatarak bitiriyorum.

Kahramanmaraş, ülke ekonomisine yılda 500 000 000 dolar kazandıran büyük bir kapasiteye sahiptir. Bu aktivite içerisinde, Kahramanmaraş, ulaşım bakımından tam bir yol fakiri ve bir çıkmaz sokaktır. 2001 yılında ihalesi yapılan Kahramanmaraş-Gaziantep yolu, 2003 yılında durdurulmuş, ödenekleri kesilmiştir. 2004 yılı programına alındığı söyleniyorsa da, ödenek onayı, hâlâ, karara bağlanmamıştır. İhracatımızın ana arteri olan 60 kilometrelik Kahramanmaraş-Nurdağı otoyolu bağlantısı, köy yolu durumundadır ve yatırım programında yoktur. Güneydoğuyu İç Anadoluya bağlayacak olan Kahramanmaraş-Göksun-Sarız-Pınarbaşı yolu 186 kilometredir; tek platformlu düşük yoldur ve yatırım programına alınmamıştır. Kahramanmaraş'a ve Kahramanmaraşlılara yazık olduğunu ifade etmek istiyorum. Kahramanmaraşlıların dileği, bu yollarımızın 2004 yılı yatırım portföyüne alınmasıdır.

Sözlerimi burada bitiriyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Parlakyiğit.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, dördüncü söz isteği, İzmir Milletvekili Sayın Erdal Karademir'e aittir.

Buyurun Sayın Karademir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Karademir, size de konuşma süresi olarak 7,5 dakika verilmiş; ama, 8 dakika veriyorum ve sürenizi iyi kullanmanızı rica ediyorum.

CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 2004 malî yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yüzellibeş yıllık geçmişe sahip olan, 22 bölge müdürlüğü, 1 003 tapu sicil müdürlüğü, 325 kadastro müdürlüğü ile bu müdürlüklerde çalışan toplam 13 000 personeliyle ülke genelinde hizmet veren Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, cumhuriyetimizin en önemli kurumları arasında bulunmaktadır. Enerji, sulama, kentleşme, turizm, altyapı, planlama, kamulaştırma gibi daha pek çok hizmetin bilgi altyapısını oluşturan harita, tapu ve kadastro bilgilerini üreten Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün önemi, her geçen gün artmaktadır. Ülkemizdeki kadastro faaliyetleri, 743 sayılı Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girdiği 1926 yılından bu yana, mülkiyet kadastrosu olarak devam etmektedir. 21 inci Yüzyıla girdiğimiz şu yıllarda, Avrupa ülkelerindeki kadastro, sosyoekonomik ve teknik boyutlar kazanarak, çok amaçlı kadastroya dönüşen ve buradan da bilgiye yönelen bir sistem haline gelirken, ne yazık ki, ülkemizdeki kadastro, herhangi bir nitelik değişikliğine uğramadan, hâlâ, başlangıçta konulan hedef ve amaçlar doğrultusunda sürdürülmektedir.

Değerli milletvekilleri, 2000'li yıllarda Türkiye'nin en temel amaçlarından biri, kadastro hizmetlerinin ülkemizin dört bir yanına götürülmesi ve tapusuz tek bir parselin bile kalmamasıdır. Bundan sekiz ay önce, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen'e, Türkiye genelinde, 2003 yılından başlayarak, kadastro çalışmaları kaç yılda ve hangi tarihte tamamlanacaktır diye, yazılı soru önergesiyle bir soru yöneltmiştim. Tarafıma verilen yanıtta, herhangi bir tarih verilmediği gibi, konunun geçiştirilmiş olduğunu gördüm ve üzüldüm. Sayın Bakanın bütçe konuşmalarına göre ülke kadastrosunun üç yıl içerisinde bitirilmesi hedeflenmektedir. Bu bütçe imkânlarıyla bu hedefe ulaşmak, hayalden öte bir şey değildir.

Değerli milletvekilleri, 1925 yılında, 658 sayılı Yasayla başlayan kadastro faaliyetleri sonucu, 310 000 dolayında kadastro haritasının üretildiği ve yaklaşık 32 000 000 parselin tapu kütüğüne tescil edildiği görülmektedir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Harita Tapu ve Kadastro Özel İhtisas Komisyonu raporuna göre, kadastro paftalarına ve tapu kütüğüne kaydedilen parsel bilgilerinin yalnızca yüzde 8'i sayısal yöntemle üretilmiştir. Bunun anlamı, mevcut bilgilerin yalnızca yüzde 8'inin bilgisayara kaydedilebilecek standartlara sahip olmasıdır. Peki, geriye kalan bilgilerin, yüzde 92'nin durumu ne olacaktır? Tüm Avrupa, kadastro bilgilerinin bilgi sistemine entegre edilmesi için yenileme faaliyetlerine yıllar önce başlamışken, ne yazık ki ülkemiz, her konuda olduğu gibi bu konuda da geri kalmıştır. 1983 yılında yürürlüğe giren 2859 sayılı Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkında Yasanın yürürlüğe girmesinden bu yana geçen yirmi yılda kadastro gören 32 000 000 parselden yalnızca 320 000'inin parsel bilgisi yenilenmiştir. Görülüyor ki, bu konuda da gerekli hıza erişilememiştir. Dolayısıyla, Türkiye'de kadastro haritaları ve tapu kütüklerindeki bilgiler ülke koordinat sisteminde tanımlanmadıkça, öngörülen planlama hedeflerindeki Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi; yani, TAKBİS kurulamaz. Bundan 8 ay önce yine Sayın Bakana "Türkiye'de çizgisel olan kadastro paftaları ne zaman ve ne şekilde sayısal hale getirilecektir, Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi (TAKBİS) ne zaman kurulacaktır" diye sormuştum; tarafıma verilen yanıtta "TAKBİS gibi bir projenin gerçekleştirilmesi Devlet Planlama Teşkilatının Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planlarında yer almasına rağmen bütçe imkânlarına getirilen kısıtlamalar nedeniyle uygulamaya konulamamıştır" denilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verilen yanıtta da görüldüğü gibi tapu ve kadastro hizmetlerinde elle tutulur, gözle görülür, dişe dokunur bir plan ve proje bulunmamaktadır. Dolayısıyla, gelecekle ilgili iyimser olmamız konusunda AKP İktidarında olumlu bir çaba görülmemektedir. Bakanın, bütçe görüşmelerinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne ait sözleri sadece 1 sayfadan ibarettir. Tapu ve Kadastro hizmetleri için devlet bütçesinden 1955 yılında binde 9, 1970 yılında binde 5 pay ayrılırken, bugün binde 1,2 dolayında pay ayrılmaktadır. Kırk yıl içinde tapu ve kadastro hizmetlerine ayrılan pay 5 kat azalmıştır. Buna rağmen kadastro hizmetlerinin tapu harçları, Veraset ve İntikal Vergileri gibi devlete sağladığı gelirler ise 5 kat artmıştır. Tapu ve kadastro hizmetlerinin devlete olan katkısı giderek artarken, iktidarın bu hizmetlere ayırdığı kaynağı sürekli olarak azaltması düşündürücüdür. Tapu ve kadastro hizmetlerinin, beklentilerinin, isteklerinin, ihtiyaçlarının karşılanması açısından ne yazık ki, AKP İktidarında da değişen bir şey görülmemektedir. Bu değişimin yaşama geçirilmesi de, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarına kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, mevcut tapu kadastro işlerinin "lisanlı ölçme büroları" olarak adlandırılan özel bürolara devredilerek, devletin bu hizmetlerden çekilmesi tartışılmaktadır. Sayısal olmayan kadastro haritalarının ve güncelliğini kaybetmiş tapu sicilinin, bu haliyle özel sektöre devri sakıncalıdır. Devlet güvencesi ve sorumluluğu taşıyan bilgiler, tamamen sayısal hale getirilerek güncelleştirilmeden böyle bir uygulamaya gidilmesi tam bir kargaşaya yol açabilir. Hizmetlerin çağdaşlaşmasında özel sektör olanaklarından yararlanılması ile problemleri olan bir sistemin olduğu gibi özel bürolara devri farklı uygulamalardır. Kadastro hizmetlerinde, özel sektör olanaklarıyla sistemin modernizasyonu hedeflenmelidir.

Değerli milletvekilleri, tapu kadastro faaliyetleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, her kurumun veya kuruluşun kendi bilgilerini de ekleyebileceği, bir altlık olarak kullanabileceği, ülke genelinde uygulanan standart kadastro haritaları üretmemiştir. Dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmeler karşısında, başta yerel yönetimler olmak üzere, diğer kurumlarla eşgüdüm ve işbirliği konularında yetersiz kalınmıştır. Tescile konu harita ve planlar konusunda, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile yerel yönetimler arasında ortak çalışma, ortak karar verme, ortak iş yapma amacını taşıyan ilişkiler bulunmamaktadır.

Bu nedenle, var olan kadastro bilgileri, imar planlama ve uygulama süreçlerinde gereksinimleri karşılayamamaktadır. Türkiye'de, harita faaliyetlerinde yaşanan eşgüdümsüzlüğün ve dağınıklığın nedenlerinden en önemlisi, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından üretilen kadastro haritalarının, ölçek, pafta altlığı, üretim tekniği, koordinat sistemi konularında farklı standartlara sahip olmasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karademir, lütfen toparlayın efendim.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, sistemiçi bilgi sistemini oluşturmamıştır. Kadastro bilgi sisteminin oluşturulması konusunun yasa düzeyinde ele alınması ihmal edilmiştir. Çizgisel olarak üretilen kadastro haritalarının ve haritaya dayalı bilgilerin ülke koordinat sistemine dayalı olarak ne zaman, nasıl, ne şekilde yenileneceği belli değildir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün kadastro çalışmaları sonucu, tapu siciline kaydedilen tüm parsellerin sınırlarının ve yüzölçümlerinin taşınmaz köşe nokta koordinatlarıyla belirlenmesi konusunda herhangi bir proje bulunmamaktadır.

Peki, ne yapılmalıdır bu sorunların çözümü konusunda, hangi adımlar atılmalıdır; mülkiyet, orman, mera gibi, çeşitli adlar altında yürütülen kadastro faaliyetlerinin, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü çatısı altında yürütülmesi sağlanmalıdır. Kadastro çalışmalarının bir an önce tamamlanması için, harita konusunda özel kesim olanaklarından yararlanılmalıdır. Tapu sicilinde çeşitli tarihlerde ve çeşitli kurumların istemleri üzerine konulmuş bulunan şerhler, ipotekler, beyanlar ve benzeri kayıtlardan, süresi geçmesine karşın, ilgili kurum talebi olmadığı için terkin işlemi yapılamayanlarının yarattığı karmaşayı gidermek gerekmektedir. Bunun için tapu sicil müdürlükleri yetkilendirilmelidir. Kadastro faaliyetlerinin yürütülmesinde, bilgi standardı, bilgi değişim standardı ve teknik, hukuksal, idarî, malî konuları da kapsayan yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Türkiye kadastrosunun tarihsel görevi, cumhuriyetimizin 100 üncü kuruluş yıldönümü olan 2023 yılına kadar kadastronun ülke genelinde tamamlanması, bugüne kadar üretilen çizgisel ve sözel bilgilerin yenilenmesi ve güncelleşmesi yoluyla bilgi sisteminin kurulması olmalıdır.

BAŞKAN - Sayın Karademir, son sözlerinizi alacağım; süreyi çok geçtik.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

Bunun için "Kadastro 2023" adıyla bir reform projesi hazırlanmalı, bu proje ivedilikle devreye konulmalıdır.

Yukarıda belirttiğim konular, bir sosyal demokrat iktidarda tapu ve kadastro hizmetlerinde hangi düzenlemelerin yapılacağının özetidir. Bu önerilerimiz, bir yılı aşkın iktidarda olan ve herhangi bir olumlu icraatını göremediğimiz AKP tarafından da benimsenir ve umarım dikkate alınır.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci söz isteği, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Boztaş'a aittir.

Buyurun Sayın Boztaş. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 8 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET BOZTAŞ (Aydın) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, çevre, insan ve tüm canlılar için yaşamsal bir öneme sahip olmasına rağmen, bugüne kadar Türkiye'yi yöneten sağ iktidarlarda olduğu gibi, AKP İktidarınca da çevrenin öneminin yeterince anlaşılamadığı görülmektedir. Her geçen gün daha çok artarak, insan ve diğer canlıların sağlığını, tarım alanlarını ve turizmi tehdit eden çevre kirliliğiyle mücadele için bütçeden daha çok pay ayrılması gerekirken, tam tersine, büyük bir vurdumduymazlıkla, çevre katliamına karşı seyirci kalınmakta, bir bakıma da teşvik edilmektedir.

Çevre ve Orman Bakanlığının bütçesi incelendiğinde, geçmiş sağ iktidarlar tarafından ortaya konulan yanlış politikaların AKP İktidarı tarafından da artarak sürdürüldüğü görülmüştür.

150,7 katrilyon tutarında ödeneği olan 2004 malî yılı bütçesinde, Çevre ve Orman Bakanlığına ayrılan pay 313,7 trilyon Türk Lirasıyla binde 2 oranındadır. Bunun da ancak yüzde 21'i -yani, 65 trilyon Türk Lirası- yatırım için öngörülmüştür. Bu rakam, çevre sorunlarının boyutları karşısında ve ülkemizin çağdaş gelişimi yönünden üzüntü vericidir.

Sayın milletvekilleri, çevreye karşı duyarsızlık, sağ iktidarların ortak bir özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.

1986 yılında Çernobil faciası yaşanmış; dönemin iktidarı, halkın sağlığının ve çevrenin en az düzeyde etkilenmesi için önlem alması gerekirken, tam tersine, bir bakan, büyük bir sorumsuzluk örneği göstererek, televizyonda çay içerek, çayda ve fındıkta radyasyon olmadığı inancını insanlara vererek, halkın sağlığını hiçe saymış, radyasyona karşı önlem alınmasını, âdeta önlemiştir. Halbuki, bilim adamları, bu olayların hemen akabinde, bunun çevre ve insan sağlığı için çok büyük tehdit oluşturduğunu, yaklaşık on yıl sonra olumsuz etkilerinin ortaya çıkacağını, kanser nedeniyle ölümlerin, sakat doğumların artacağını söylüyorlardı. Son yıllarda kanser nedeniyle ölümlerde büyük bir patlama yaşandığı görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, benzer bir vurdumduymazlık da Menderes Havzasında kendini göstermektedir. Uşak ve Ulubey çevresinde bulunan deri sanayii fabrikaları atıksularının, tekstil ve şeker fabrikası atıksularının, Banaz Çayının bir kolu olan Dokuzsele Çayına bırakılması neticesinde, Adıgüzel Baraj suyunun, kurşun, bakır, krom, arsenik gibi ağır metal kirlilikleri, limit değerlerini aşma noktasına gelmiştir.

Dokuzsele Çayı suları, daha önceleri sulama suyu niteliğindeyken bu özelliğini yitirmiş, çevresine zehir saçan, Uşak ve Ulubey halkının sağlığını tehdit eder noktaya ulaşmıştır. Ulubey çevresindeki bağlar kurumaya başlamıştır. Çevreye karşı bu olumsuzluk giderek artmaktadır ve bu su kirliliği, Adıgüzel Barajının memba kısmında canlı yaşamı tehdit eder duruma gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Denizli organize sanayi atıksuları ile, şehir merkezinde bulunan fabrika atıksuları da, Çürüksu ve Büyük Menderes Nehrinin kirlenmesindeki en önemli etkenlerden biridir.

Uşak merkezindeki bu kirlilik, sadece Uşak ve bir ilçesinde yaşayan insanlarımızın yaşamını değil, aynı zamanda Aydın İlinin doğusundan başlayarak, Buharkent, Nazilli, Yenipazar ve Söke Ovalarını izleyerek, denize dökülünceye kadar geçtiği Menderes Havzasında yer alan tüm canlıların yaşamını, insanlarımızın sağlığını tehdit eder boyuta gelmiştir.

Bu yörelerimizde, tarımla uğraşan çiftçilerimizin sağlığı her geçen gün daha çok etkilenmektedir; sulama için tarlasına giden yurttaşlarımız, ayaklarında yaralar oluştuğundan şikâyet etmeye başlamışlardır.

Değerli milletvekilleri, Menderes Havzasındaki bu kirlilik, sadece insan sağlığını etkilememekte, aynı zamanda verimli tarım alanlarının çoraklaşmasına ve ürün kalitesinin düşmesine de neden olmaktadır.

Menderes, Ege Denizine döküldüğü bölgede, Ege Denizinin kirlenmesine, büyük bir faciaya, bir turizm faciasına da sebebiyet vermekte, turizm büyük darbe almaktadır.

Değerli milletvekilleri, bütçeden ayrılan pay, sadece Menderes Havzasındaki insan sağlığını, tarım ve turizmi olumsuz etkileyen bu kirliliğe karşı mücadele için bile yeterli değildir; Türkiye'nin dört bir yanında yaşanan çevre kirliliğiyle ilgili zorunlu mücadele dikkate alındığında, ayrılan payın ne kadar komik olduğu kendiliğinden anlaşılmaktadır.

Hükümet yetkilileri, uluslararası alanda anlaşmalarla, mücadele programına alındığını dile getirebilirler. Ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan bu yatırımlara güvenerek insan yaşamı tehlikeye atılamaz.

Değerli arkadaşlar, AKP İktidarının çevreye karşı bakışı, sadece bütçeden ayırdığı payla değil, aynı zamanda, bir yıllık uygulamalarıyla da ortaya çıkmıştır. Şöyle ki, tüm çağdaş ülkelerde, Çevre Bakanlığı, ayrı ve önemli bir bakanlık olarak yer alırken, AKP İktidarında tam tersi bir değerlendirmeyle, Çevre Bakanlığı, Orman Bakanlığıyla birleştirilerek çalışamaz bir duruma getirilmiştir. "Değiştim" diyen AKP İktidarına oy veren halkımız, bir yıllık uygulamaların neticesinde sukûtu hayale uğramıştır; sizdeki değişimin sadece söylemde kaldığını, eylemlerinizde ise hiçbir şeyin değişmediğini görmenin üzüntüsü içerisindedir.

Bir dönemin "Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz" diyen ve bir bakıma hukuksuzluğun yolunu açan siyasetçilerinin yerini "yargıya güvenmiyorum" diyen bugünkü siyasetçiler almıştır. "Zenginleri severim" diyenlerin yerini, bu sefer bir başka anlayışı "tüccar - siyaset" anlayışını Türkiye siyasetinin gündemine getirenler almıştır. Sadece "tüccar - siyaset" mantığı değil, aynı zamanda "baba baba satarım" diyen, kendi halkına dayılanan bir siyaset anlayışını Türkiye demokrasisinin içerisine yerleştirmeye çalıştığınız görülmektedir.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Anketler var; anketlere bakın.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Anketleri bizler de biliyoruz.

BAŞKAN - Sayın hatip, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - En büyük anket, 28 Mart seçimlerinde ortaya çıkacak; o zaman göreceğiz, hep birlikte göreceğiz. (AK Parti sıralarından gürültüler) Türkiye Cumhuriyeti, 28 Mart tarihindeki seçim, ona inanıyoruz ki, AKP'nin uygulamalarıyla Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye için ne kadar önemli olduğunu gören halkımızın oylamasına dönüşecektir. O tarihte göreceğiz, hep birlikte göreceğiz...

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Bugünün anketlerine bakın...

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Bekleyelim, görelim...

BAŞKAN - Sayın hatip, siz Genel Kurula hitap edin.

Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Ama, gördüğümüz bir şey var ki, değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin burada konuşmaları sizlere çok büyük rahatsızlık veriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Boztaş, bakın, zamanınızı karşılıklı konuşmayla harcıyorsunuz. Size eksüre de verdim; lütfen, toparlayın efendim.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Sayın Başkanım, lütfen, AKP sıralarından sürekli Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerine sataşmayı önlerseniz sevinirim.

BAŞKAN - Gerekli ikazı yaptım.

Hatibe kimse müdahale etmesin, rica ediyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

RESUL TOSUN (Tokat) - Bu arkadaş ilk defa Meclise geliyor galiba Sayın Başkan.

BAŞKAN - Dinleyelim efendim, herkes görüşünü bildirecek burada.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - O sizin sorununuz değil. Lütfen... Lütfen... Ben, burada oturduğum süre içerisinde size hiç sataşmadım.

RESUL TOSUN (Tokat) - Aynı müdahaleler sizden de geliyor.

BAŞKAN - Siz buyurun efendim, devam edin.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bu zihniyetiniz, demokrasiye karşı tutumunuzu da ortaya koymaktadır. Konuşma özgürlüğünü sınırlandırma gibi, kafanızın arkasında yatan düşünceler, buraya gelen her konuşmacıya sataşarak bir kez daha ortaya çıkıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Öncelikle, demokrasiyi içinize sindirmenizi özellikle tavsiye ederim değerli AKP milletvekilleri. (AK Parti sıralarından gürültüler)

RESUL TOSUN (Tokat) - Halkın iradesine saygılı olun.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, kirli çevre insanın ruhunu kirletir, kirli ruhlar ise çevreyi kirletir; çevreye ve insana daha çok yatırım yapılması gereken bu dönemde, Çevre ve Orman Bakanlığına bütçeden ayrılan bu pay yetersizdir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlarım; hoşça kalın arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Boztaş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 8 dakika.

CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Çevre ve Orman Bakanlığımızın bütçesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, Orman Bakanlığımızın bütçesini konuşacağız, Orman Bakanlığımızın icraatlarını, elbette, burada tartışacağız; ama, neyi tartışacağımızı da inanın pek anlayamıyorum. Düşünün, öyle bir Orman Bakanı var ki, bu ülkenin en önemli varlığı olan ormanları talana açmaya çalışan bir Bakan! Düşünün, öyle bir Orman Bakanı var ki, bu ülkenin 2/B alanlarını birilerine peşkeş çekmeye uğraşan bir Bakan! Düşünün, öyle bir Orman Bakanı var ki, en büyük heyelanların yaşandığı Karadeniz Bölgesinin bitki örtüsünü değiştirmeye, kızılağaçları yok etmeye karar vermiş olan bir Bakan! (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, bu Bakanın Bakanlığının bütçesinin neyini konuşacağız?!

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımız, Anayasa Mahkemesinde, geçtiğimiz günlerde, birbuçuk saat süren bir savunma yaptı, kızılağaç ve aşılı kestaneliklerle ilgili. Bu savunmada kullandığı çok ilginç sözcükler var. Sayın Bakanımız diyor ki: "Kızılağaç ile kayını ayırt edemeyen, bilgi birikimine sahip olmayan, sadece akademik birikimdeki kişilerin eleştirileri..." Sevgili Bakanımızın, bildiğim kadarıyla, eğitimi inşaat mühendisliği. Şimdi, kendisi her konuda konuşma hakkına sahip; Bakan olduğu için, Türkiye'deki bütün basını, medyayı kullanma hakkına sahip. O, her şeyi çok iyi biliyor; ama, örneğin, Orman Mühendisleri Odası bilmiyor; örneğin, çevre örgütleri bilmiyor; onlar sadece akademik!

Sayın Bakanımız, ilginçtir, kızılağaçlara yaklaşırken diyor ki...

(Mikrofon kapandı)

BAŞKAN - Sayın Sür, bir dakika... Zannediyorum, ses cihazında bir arıza var.

Sayın milletvekilleri, sistemdeki arıza sebebiyle 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 12.53

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 12.59

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı:  284, 286, 285, 287) (Devam)

A) MİLLΠ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)

1. - Millî Savunma Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Millî Savunma Bakanlığı  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI (Devam)

1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Karayolları Genel Müdürlüğü  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI (Devam)

1. - Çevre ve  Orman Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Çevre Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Orman Bakanlığı  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Orman Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Orman Genel Müdürlüğü    2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, saat 13.00; yemekten sonra devam edelim.

BAŞKAN - Efendim, ben, tabiî ki, grupların bu konudaki isteğine saygı duyarım. Sizin Grubun konuşmaları bölünmesin diye düşünüyordum.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Önemli değil efendim, yemekten sonraya kalabilir.

BAŞKAN - Tamam.

Sayın milletvekilleri, alınan karar doğrultusunda, çalışma saatlerimize de uyarak, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 13.00

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı:  284, 286, 285, 287) (Devam)

A) MİLLΠ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)

1. - Millî Savunma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Millî Savunma Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI (Devam)

1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI (Devam)

1. - Çevre ve  Orman Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Çevre Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

3. - Orman Bakanlığı  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Orman Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Orman Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Sayın Başkan, soru için sisteme girenlerin listesi iptal oldu; bilgilerinize sunulur.

BAŞKAN - Efendim...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sistem çöktüğü için...

BAŞKAN - Efendim, biz, onu tespit ettik, elimizde sıralama var. O konuda bir endişeniz olmasın.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz alan, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür'e söz veriyorum.

Buyurun Sayın Sür.

Süreniz 8 dakika.

CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR (Balıkesir) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, sanırım, aradan önce yaptığımız konuşmada, ciğerlerimiz fazla yanıyor ki, biraz fazla bağırdık; çünkü, hepimiz biliyoruz ki, bu ülkenin orman varlığı, bu ülkenin ciğerleri. Ciğerlerimiz gidiyor, biz de bağırıyoruz, sistem de dayanmıyor, çöküyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Çok değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Bakanımızın uygulamalarından bahsediyorduk, kızılağaçlardan bahsediyorduk ve kızılağaçlara bakış açısından bahsediyorduk.

Yine, buradaki konuşmamda, Sayın Bakanımızın Anayasa Mahkemesinde yaptığı konuşmanın bir bölümünü size aktarmaya çalışmıştım. Yine, o konuşmadan bir bölüm daha aktarmak istiyorum size. Sayın Bakanımız savunmasında diyor ki: "Bu kızılağaçların kesimi çok önemlidir. Bu bölgede yaşayan insanlarımızın, kentte oturan çocuklarının yakacak ihtiyacını karşılamak da çok önemli bir unsurdur."

Şimdi, değerli arkadaşlarım, çağdaş toplumlarda, o aralarına katılmak için mücadele ettiğimiz, bunun için her gün onlarca yasa çıkarmaya çalıştığımız o Avrupa Birliğinde, örneğin, bir bakan, bir orman bakanı, ormanlarını yakacak olarak görebilir mi?! Böyle bir çağdaşlık var mı?! Böyle bir çağdaş anlayış var mı?! Ama, bizde, hâlâ, ormanlarımız, yakacak kaynağı ve bu olaylara böyle bakıyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) - Hiç kızılağaç gördünüz mi Orhan Bey?!

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, gördüm; Balıkesir'de kızılağaç var. Sayın Bakanımız da sordu; yanıtladım; Balıkesir'de kızılağaç var.

Değerli arkadaşlarım, elbette, bu tip yasaların, bu tip tasarıların, özellikle, Çevre ve Orman Bakanımız tarafından desteklenmesi üzücü; ama, biliyoruz ki, bu tasarılar, bu çalışmalar, aslında, önümüzdeki yerel seçimlere yönelik çalışmalar. Şunu, gayet iyi biliyorum: Gerek kızılağaçlar konusunda gerek kestaneler konusunda gerekse 2/B çalışmaları konusunda, yapılan bütün gayret, önümüzdeki mart ayında yapılacak olan yerel seçimlerde, bu sorunları yaşayan insanlarımızın oyuna talip olmaya yöneliktir.

Şimdi, 2/B'ler, günlerce buralarda tartışıldı; hepimiz geldik, buralarda konuştuk ve Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, ikinci defa görüşülmek üzere Meclise gönderildi. Şimdi, deniliyor ki, bazı siyasî partilerin, özellikle, İktidar Partisinin taşra yöneticileri tarafından, o, sözde burada konuşulup da unutulan köylüler var ya, onlara deniliyor ki: "Biz, bu sorunu çözecektik; ama, o, Meclisteki Cumhuriyet Halk Partisi yok mu; işte onlar karşı çıkıyorlar, sizin sorununuzu çözemiyoruz."

HACİ BİNER (Van) - Doğru; yanlış değil.

ORHAN SÜR (Devamla) - Doğru değil sevgili arkadaşım; doğru değil. Sizin amacınız, köylünün, o cebinde olmayan dolarlarına göz dikmek; bizim amacımızsa, o yoksul köylüye sahip çıkmak. Hadi gelin, bedavaya verelim diyoruz, hadi gelin... Öyle, 5 dolarlar falan değil, 5 sente verelim; gelin, buyurun... Getirdiniz de, Cumhuriyet Halk Partisi hayır mı dedi!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Atıyorsunuz, atıyorsunuz!..

ORHAN SÜR (Devamla) - Atmıyoruz, atmıyoruz, değerli dostlarım. O köylü, zaten, sizin dediğiniz bu rakamlardan çok daha düşük rakamlara -o yerler, yıllardır satılık- onları alamadı; ama, o köylü, şu anda, bu sorunun çözümlenmesini bekliyor. O köylüyü, lütfen, burada aldatmayalım. Gerçekten köylünün yanında olduğumuzun gereğini yapalım.

Ben, 2/B konusu burada konuşulurken, buradan 25 milyar dolar gelir bekliyorsunuz demiştim. O sırada, sizin gibi, bazı arkadaşlarımız sataşarak "hayır, 25 milyar dolar değil, 50 milyar dolar" dediler. Lütfen, şimdi, açın, Orman Bakanlığının web sitesine girin, bakalım, Orman Bakanlığı kaç milyar dolar bekliyor. Bir de onlardan görün, kaça inmiş o rakam.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kaça inmiş? Söyleyin bakalım...

ORHAN SÜR (Devamla) - Kaça inmiş?.. O zaman, okuyun değerli arkadaşım; eğer, internete girmesini biliyorsanız... 4 milyar dolar civarında beklenti var şu anda.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Az para mı 4 milyar dolar?!

ORHAN SÜR (Devamla) -Yani, havalarda uça uça, indiniz 4 milyara... Bakalım, daha nereye ineceksiniz!

Değerli arkadaşlarım, Mayıs 2003'te, Çevre ve Orman Bakanlıklarını birleştirdik, yeni bir bakanlık oluşturduk. Bu yasayla, her iki bakanlığın üst yönetimleri mülga edildi. Bunu fırsat bilen iktidar, yasayla yeniden ihdas edilen yerleri, kendi kadrolarına istihdam olanağı olarak gördü. İnanın, getirilen kadroların nitelikleri ve özellikleri, en başta ormancılık kamuoyunda hayret ve şaşkınlıkla izlendi. Aslında, bunu, iktidarımız her yerde yapıyor.

Burada, şu anda görüyorum, KİT Komisyonunda beraber çalıştığımız arkadaşlarımız var. Orada bile, KİT Komisyonumuzdaki arkadaşlarımızın isyanına neden oluyor bu kadrolaşma. Nitelikli, yetenekli, bilgi birikimi olan kişiler bir yerlere getirilmiyor, sadece yandaş olduğu için birileri bir yerlere getiriliyor ve bu amaçla da, KİT Komisyonunda, AKP'li milletvekilleriyle beraber bir önergenin altına imza attık, bu atamaların daha ciddî yapılmasını istedik. İşte, Orman Bakanlığında bunun güzel bir örneği yaşanıyor.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımız, burada, ağaçlar konusunda bilgisi olmayanlar konuşmasın falan diyor; ama, Orman Bakanlığına belediyecileri üst yönetici olarak almakta mahzur görmüyor. Şimdi, bu nasıl bir anlayıştır?! Yapılan bu atamalar, aslında, Cumhurbaşkanından geri dönüyor diye, vekâleten yapılıyor. Zamanımız çok sınırlı, aslında, Orman Bakanlığı için söyleyecek çok şeyimiz var; ama, bilin ki, üç dört yıllık deneyimsiz orman mühendisleri çevre ve orman il müdürlüklerine getiriliyor.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Nereden biliyorsun?!

ORHAN SÜR (Devamla) - Örnek vereyim, Samsun'daki Çevre ve Orman İl Müdürü...

Değerli arkadaşlarım, örneğin, başka şeyler de Türkiye'de gerçekleştirilmekte. Orman Bakanlığımız, aslında, ağaçlandırmayı çok güzel yaptığını, Türkiye'de büyük çalışmalar sergilediğini ifade ediyor. Ama, sormak gerekiyor Sayın Orman Bakanımıza, bundan önceki iktidarın 2003 yılında üretmeyi planladığı 210 000 000 fidanın ne kadarı fidanlıklardan söküldü, ekildi, ne kadarı toprağa gömüldü? Bugüne kadar bunu açıklayamadılar.

Ayrıca, millî parklarda oynanan oyunlar var. Millî parklarda neler yapılıyor... Biliyorsunuz, bakanlıklar birleştirilince Millî Parklar Av ve Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü kapatıldı, yerine Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü kuruldu. Ancak, adında "koruma" olan Genel Müdürlük, bu alanları koruyacağına teker teker özelleştirmekte.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sür, lütfen toparlayın.

ORHAN SÜR (Devamla) - Bitirmek üzereyim Sayın Başkan.

Şu anda, 23 tanesi Orman Genel Müdürlüğünden devralınmış, diğerleri Millî Parklar Genel Müdürlüğüne bağlı tam 189 tesis on yıllığına kiralanmış, bu süre de uzatılmaya çalışılmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken, aslında, bu alanların gelişim planlarının devlet tarafından değil, buraları kiralayanlar tarafından yapılacak olmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, örneğin, Bursa Uludağ'daki çadırlı kamp yeri imar mevzuatına aykırı olarak kiralayıcı tarafından yapılaşmaya açılmış, aslında, dargelirli insanlarımıza faydalanmak amacıyla tesis edilen bu alanlar, bırakın dargelirlileri, orta halli insanlarımızın bile faydalanamayacağı noktalara çekilmiştir. Ayrıca, bu alanların ihaleyle kiralanması gerekirken, protokollerle devirler gündemdedir ve aslında, bu protokollerin ne kadar olduğunu öğrenmek istiyorum. Örnek istiyorsunuz arkadaşlar, Kızılcahamam Soğuksu Millî Parkı girişi, Ankara Büyükşehir Belediyesine protokolle verilmiştir. Yasada böyle bir hak yok; ihale yapılması gerekirken, Ankara Büyükşehir Belediyesine protokolle verilmiştir.

İnanın, tesislerin çoğu, AKP'ye yakın kişilere verilmiştir. Örneğin, İstanbul Beykoz'daki Mihrabat Ormanı, Büyükada'daki eğitim tesisleri Hicaz şirketine verilmiştir. Bunlar, Türkiye'de araştırılarak çok rahat bir şekilde bulunabilir.

Bunları gerçekleştirmek, ormancılığımız açısından ülkemize bir gelecek vaat etmiyor. Ormancılığımızın gerçek değerlerini ortaya koymak zorundayız. Sayın Bakan çeşitli yerlerde, çeşitli konuşmalarında, 2003 yılında yapılan ağaçlandırmalar hakkında bilgi vermekte; ama, kusura bakmasın, biraz abartıyor; yani, ağaçlandırmanın içerisine erozyon kontrolünü, sunî tensili, hatta, mera ıslahını koyuyor, topluyor hepsini, bir rakam veriyor, vatandaşlarımızı yanıltıyor.

Değerli arkadaşlarım, aynı olay orman yangınlarında da var. Geçtiğimiz aylarda, biliyorsunuz, bir gün içerisinde Türkiye'nin çok yerinde orman yangınları çıktı. Cumhuriyet Halk Partisi, ekipler kurarak, bu orman yangınlarını incelemeye gitti. Orman yangınlarını incelemeye gitmeden önce, Orman Genel Müdürlüğünden, yanan orman alanları hakkında bilgi aldık. Örneğin ben, kendi bölgem olan Çanakkale ve Balıkesir'e gittim. Çanakkale'deki orman yangınının 400 hektar olduğu söylenmişti, gittik, baktık ki, aslında, yanan orman alanı 400 hektar değil, sadece ağaçlandırma alanında 400 hektar orman yanmış; ama, köyün merasındaki orman alanında 400 hektar daha yanmış; kayıtlarda yok! 

BAŞKAN - Sayın Sür...

ORHAN SÜR (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Balıkesir'de orman yangını vardı, onu incelemeye gittik. Orada da "15 hektar orman yandı" diye bildirdiler. Gittiğimizde gördük ki, bu yangın alanı, aslında 15 hektar değil, 40 hektar. Ondan sonra Sayın Bakan geliyor, burada, bize, işte "şöyle az yangın oldu, böyle başarılı mücadele ettik..." Elbette başarıyla mücadele ettiniz, teşekkür ediyoruz; orada, bu ülkenin her noktasında mücadele eden yangın ekipleri var. Biliyoruz ki, bu yangın ekiplerimize verilmesi düşünülen bir tazminat çalışması da var. Orman yangın ekiplerine verilmesi düşünülen bu tazminatı, Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekliyoruz; ancak, bu tazminatın, sadece, yangın ekiplerine değil, orman kaynaklarının yönetimindeki diğer çalışan personele de verilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Ayrıca, o tazminat çalışmaları hususunda bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu tazminatlarla ilgili getirilen tasarıda, bu tazminatın kime ve ne kadar verileceği Bakan takdirine bırakılmıştır. Değerli arkadaşlarım, böyle bir şey olamaz. Bakanın takdiriyle kime, ne kadar tazminat verileceği kararlaştırılacak!.. Bunlar, kurallara bağlanmalıdır. Çağdaş ülkeler, takdirlerle değil; çağdaş ülkeler, kurallarla yönetilir.

Hepinize saygılar sunuyorum. Yeni bütçemizin Çevre ve Orman Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sür.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, son konuşmacı, Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Pekel, sürenizi aşmamanızı rica ediyorum.

CHP GRUBU ADINA SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısındaki Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak için söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, hepinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, meteoroloji, atmosferde meydana gelen hava olaylarının oluşumunu, gelişimini ve değişimini, nedenleriyle inceleyen, bu hava olaylarının canlılar ve dünya açısından doğuracağı sonuçları araştıran bir bilim dalı olarak tanımlanmaktadır. İnsanoğlu, ilkçağlardan itibaren meteorolojik olaylardan olumlu ya da olumsuz olarak etkilenmiştir. Bu nedenle meteoroloji, insanoğlunu çok yakından ilgilendirmektedir.

Ülkemizde meteoroloji alanındaki çalışmalar çok eski çağlara dayanmakta ise de, asıl gelişmesine cumhuriyet Türkiyesinde kavuşmuştur. 3127 sayılı Kuruluş Kanununu 10 Şubat 1937 tarihinde bizzat Yüce Önder Atatürk'ün imzaladığı Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, bugün millî savunmadan çevreye, tarımdan ulaştırmaya kadar pek çok sektöre hizmet sunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün görevleri, Teşkilat Kanununun 2 nci maddesinde belirtilmiştir. Genel Müdürlük, havacılıkla ilgili meteorolojik ihtiyaçları karşılayabilmek amacıyla, Türkiye genelinde 65 havaalanında havacılık amaçlı rasat, 110 istasyonda hava tahmininin temelini oluşturan sinoptik amaçlı rasat ve yaklaşık 380 yerde de iklim amaçlı rasatları yapmak üzere klima istasyonları tesis etmiş ve buralara yılın 365 günü, 24 saat, kesintisiz olarak hizmet vererek tüm ülke yurttaşlarımızın takdir ve güvenini kazanmıştır.

Değerli milletvekilleri, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, dünyadaki gelişmelere paralel olarak oluşturduğu telekomünikasyon ve bilgisayar donanımıyla, tarımdan ulaştırmaya, sanayiden çevreye kadar birçok temel yatırım konusunda, planlama ve uygulama aşamalarında bilgi merkezi görevini üstlenen bir kurum haline gelmiş, ürettiği bilgileri hava meydanlarına, denizyollarına, basın-yayın organlarına satarak para kazanan bir kuruma dönüşmüştür. Genel Müdürlük, ayrıca, ülke savunmamızın belkemiği Türk Silahlı Kuvvetlerine sağladığı destekle de yurt savunmasına büyük yararlar sağlamaktadır. Ne var ki, kurumun başarısında en büyük payı bulunan personel, tüm devlet memurları gibi, ekonomik ve sosyal sıkıntılarından kurtarılamamıştır. Bununla birlikte, aynı kurumda çalışan, aynı kadrolara sahip ve aynı görevleri yapan personel arasındaki ücret farklılıklarının giderilmesi ivedi olarak gerekmektedir.

Genel Müdürlüğün hava tahminlerindeki tutarlılık oranlarının uluslararası standartları yakalaması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin meteorolojik desteğinin karşılanması ve özellikle, halihazırda pek çok personel açığı bulunan ve insan hayatını bire bir ilgilendiren askerî ve sivil havaalanlarındaki meteorolojik hizmetlerin aksatılmadan yürütülmesi için, mevcut personel sayısının artırılması gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi içinde görüşülen Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, 8 Mayıs 2003 tarihli 4856 sayılı Kanunla Çevre ve Orman Bakanlığına bağlanmıştır. Ancak, bildiğiniz gibi, Çevre Bakanlığı gibi, uluslararası çevre gelişmeleriyle tüm ulusal yönetim arasında koordinatörlük yapması gereken bir bakanlık, en icracı bakanlıklardan biri olan Orman Bakanlığıyla âdeta yapıştırılmıştır. Sayın Bakan ise tüm ilgisini 2/B konusuna; yani, ormanların satışına vermiş ve Çevre Bakanlığını unutmuş, Bakanlık, çalışamaz duruma getirilmiş, Bakanlığın büyük enerjisi 2/B konusuyla boşa harcanmıştır.

21 inci Yüzyılın ekonomik ilişkilerinde başrollerden birini oynayacak olan çevre politikaları, AKP Hükümetinin inanılmaz yaklaşımıyla Türkiye'nin gündeminden tamamen çıkarılmakta, hükümet, programında verdiği sözleri tamamen unutmaktadır.

Hükümetin unuttuğu çevre, Dünya Ticaret Örgütünün dışticarette kısıtlamayı kabul ettiği tek alandır. Türk belgelendirme ve denetim kuruluşlarının belgeleri yurt dışında kabul görmemektedir. Uygunluk belgesi almak için, Türk sanayicisi, yurt dışındaki kuruluşlara çok yüksek paralar ödemektedir. İhracatımızın önemli kısmını yaptığımız Avrupa Birliği ülkelerine, ürünlerimizin çevre dostu süreçte imal edildiğini kanıtlamamız zorunluluğu bulunmaktadır. Bu konuda acilen önlemlerin alınması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat Yasasının 2 nci maddesiyle, her iki bakanlıktan 100 kadar üst yöneticinin kadroları iptal edilmiş ve yeni kadrolar ihdas edilmiştir. Tecrübeli 100 kişinin atıl bırakılması anlamına gelen bu durum, aynı zamanda, yepyeni, tecrübesiz bir ekibin yönetici olarak atanması anlamına da gelmektedir. Yani, görülmemiş ölçekte bir kadrolaşma ve tecrübeli insangücü, insansermayesi katliamı yapılmaktadır. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde böyle bir bürokrasi kıyımı yapılmaz. Bu işlem, alışılmışın dışında, idarî kararlarla değil, kanunla yapılmaktadır ve Danıştay yolunu da, maalesef, mağdurlara kapatmaktadır.

Sayın milletvekilleri, çevre etki değerlendirme çalışmaları, çevre değerlerini korumanın önemini arz etmektedir. 16 Aralık 2003 tarihinde yeni bir ÇED Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik, ÇED ön araştırmasına konu olan bazı tesislerin valilik kademesindeki inceleme sürecini iptal etmekte, tüm yetkileri Bakanlıkta toplamakta ve ÇED, bu tesisler için tam bir Bakanlık iç yazışması haline gelmektedir. Üstelik, süreler, inceleme ve araştırmaya izin vermeyecek kadar kısaltılmıştır. Yine, yönetmeliğin geçici 4 üncü ve 25 inci maddelerinde yapılan değişikliklerle projeler Bakanlık kararına bırakılmaktadır. Bu durumda, Bakanlık, keyfî kararlar alabilir. Nüfusu 50 000'in üzerindeki yerleşim birimleri, su arıtma tesisleriyle ilgili kararlar, dip tarama projeleri de tamamen Bakanlığa bırakılmaktadır. Geçici 6 ncı maddeyle, geçmiş yıllarda ÇED'e tabi olup da gereğini yapamamış, ama, yer seçimi uygun tesisler için de Bakanlık karar verecektir. Yani, keyfî aflar gündemdedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Pekel, mikrofonu açıyorum; lütfen, toparlayın.

SEDAT PEKEL (Devamla) - Herhalde, AB'ye uyum için taahhüt edilen ÇED uygulaması ile bu yönetmeliğin uzaktan yakından ilgisi yoktur. Böyle bir gelişmenin, çevre politikalarına ve iyi niyetli girişimcilere büyük bir haksızlık olmasının yanı sıra, hükümetin çevre konusundaki duyarsızlığının ve hukuksuzluğun açık bir göstergesidir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, 71 adet uluslararası öneme sahip sulak alanla, Avrupa ve Ortadoğu'nun başta gelen ülkelerinden biridir. Bunlardan 9'u Ramsar Antlaşması kapsamındadır. Bu sulak alanların yönetim planları yapılmalı ve 2003-2008 ulusal sulak alan stratejisi uygulanmalıdır. 2004 bütçesinde bu konuda mutlaka ödenek ayrılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Ramsar kapsamında olan Manyas Kuş Gölünü örnek olarak vermek istiyorum. Manyas Kuş Gölü ve Kuş Gölü kenarında yer alan Bandırma Kuş Cenneti, kuzey yarımküredeki en önemli kuş kuluçka alanıdır. 1976'da, Avrupa Konseyinin, iyi korunan ve iyi yönetilen alanlara verilen "A" sınıfı diplomasına hak kazanmıştır. Her beş yılda bir yenilen diploma, 2001'de askıya alınmıştır. Sebep; sanayi ve evsel atık kirlenmesiyle su rejiminin sunî olarak bozulmasıdır. Su rejimi, 1998'den sonra kısmen düzeltildi; ancak, bazı fabrikalar arıtma tesisi yaptılarsa da, iyi çalıştırılamadığı için, kirlilik sorunu hâlâ sürmektedir. Manyas Gölü Ekolojik Yönetim Planlaması Projesi için gerekli kaynaklar ayrılarak insangücü ve eğitim sağlanmalı, proje yürürlüğe konulmalıdır. Böylece, 2004 yılında "A" tipi sulak alan diploması tekrar alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin bir içdenizi olan Marmara Denizinde kirlilik önemli boyutlara ulaşmıştır. Marmara Denizi, en başta balıkçılık sektörünü desteklemektedir; fakat, 1960'lardan itibaren nüfus ve sanayi düzeyinin büyük artış göstermesi nedeniyle, Marmara Denizimizde çok sayıda balık türü kaybolmuştur. Başlıca kirlilik kaynakları, bugüne kadar yapılan araştırmalarda tespit edilmiş; ancak, hızla artan kirliliğe karşı alınan önlemler yetersiz kalmıştır. Başta Marmara Denizi olmak üzere, denizlerimizin kirliliğini ortadan kaldıran ve önleyen projeler için Bakanlık bütçesinden ödenek ayrılarak, uygulamanın başlatılması kaçınılmazdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sözlerime burada son verirken, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinin ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, sizleri de saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Pekel.

Sayın milletvekilleri, AK Parti Grubu adına söz isteyen sayın milletvekillerine sırayla söz vereceğim.

İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2004 Malî Yılı Bütçesi hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuzdayım; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu bütçenin, Atatürk'ün hedef olarak gösterdiği muasır medeniyet seviyesine erişebilmemiz için güvenli ortamın tesisine katkı sağlayacağına inanıyor ve güveniyoruz.

Bakanlığımızın 2004 yılı bütçe teklifi, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar, bölgedeki askerî ve siyasî gelişmeler, mevcut ekonomik ve sosyal politikalar, kalkınma planları, ekonomik istikrarı sağlama ve enflasyonla mücadele programı çerçevesinde hazırlanmıştır; buna göre değerlendirilmesi gerekir. Bu bütçe, Türk Silahlı Kuvvetlerinin zorunlu ihtiyaçları, uluslararası siyasî durum dikkate alınarak, azamî tasarruf prensibiyle düzenlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; 11 Eylül saldırıları uluslararası toplum için de yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu olaylar, dünya gündemine asimetrik tehdit kavramını getirmiştir. Asimetrik tehditlerle birlikte, günümüzde, güvenlik kavramı, geçmişte olduğundan farklı algılanmaya başlanmıştır. Düzenli orduların oluşturduğu klasik anlamdaki tehditler, yerini, terörizm, mikro milliyetçilik, kitle imha silahlarının kontrolsüz olarak yayılması, çevre sorunları, organize suçlar ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi çokyönlü tehditlere bırakmıştır.

Dünyanın en istikrarsız bölgesinin jeopolitik kavşak noktasında bulunan bir ülkenin, konjonktüre göre aldığı tedbirlerle ayakta kalması mümkün değildir, düşünülemez. Soğuk savaş sonrası dünyada olan hızlı ve köklü gelişmeler, Türkiye'yi, farklı sorumluluklar ve farklı yükler altına sokmuştur. Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'daki gelişmeler ile komşu ülkelerimizdeki gelişmeler üzerine etkili olmayan bir Türkiye düşünülemez.

Asimetrik tehdidin en önemli unsuru terörizmdir. Askerî terminolojide bu kavramın karşılığı "savaşdışı araçlar kullanılarak yapılan saldırı" olarak tanımlanmaktadır.

Ülkemiz, yıllardır teröre karşı mücadele vermiş ve bu sıkıntıları maddî, manevî olarak tek başına karşılamış ve yaşamıştır. Bu mücadele, 30 000 kişinin hayatını kaybetmesine, ülke kaynaklarının heba edilmesine, kalkınmamızın gerilemesine ve ülkemizde, geride unutulmaz acılar bırakmasına sebep olmuştur.

İçinde bulunduğumuz dünyada kavramlar kargaşası da yaşanmaktadır. Bunu da, terörizmle mücadele bağlamında dikkate almamız gerekiyor. Bütün dengelerin güçlüden yana olduğu, beynelmilel hukukun siyasallaştığı, siyasal ve hukuk alanında netice alınamadığı bugünkü dünya düzeni içinde asimetrik davranışlar, maalesef, artarak devam etmektedir. Vatanperverlik ile teröristlik sınırının iyi belirlenmesi gerektiği hususunun altını çizmekle yetiniyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyamız, 21 inci Yüzyıla hızlı değişimlerle girerken, bilim ve teknolojinin başdöndürücü ilerleyişiyle birlikte, sadece ekonomik ve siyasî alanda değil, aynı zamanda, savunma alanında da yeniliklere sahne olmuştur. Bu çerçevede, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, içinde bulunduğumuz dönemin güvenlik ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir yapı içerisinde imkân ve kabiliyetleri nitelik bakımından daha da geliştirilerek, daha az mevcutlu, ancak, daha yüksek teknolojiye sahip, daha modern, ateş gücü ve manevra kabiliyeti yüksek bir güce kavuşması için gerekli çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bu kapsamda, Savunma Sanayii Müsteşarlığının kuruluşundan bu yana geçen süre içerisinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin modern ekipmanla teçhiz edilmesi, savunma sanayiinin altyapısının oluşturulması ve geliştirilmesi yönünde daha da çaba gösterilmelidir.

Ulu Önder Atatürk, 1 Kasım 1937 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış konuşmasında, savunma sanayiine verilmesi gereken önemi belirtirken şu ifadeleri kullanmışlardır: "Harp sanayii tesisatımızı daha ziyade inkişaf ve tevsi için alınan tedbirlere devam edilmeli ve endüstrileşme mesaimizde ordu ihtiyacı ayrıca gözönünde bulundurulmalıdır."

Bizler de, bugün, bu direktifin ışığında, savunma sanayimize gereken önemi vererek, her türlü gayret ve faaliyet içerisinde çalışmalarımızı sürdürmeye devam etmeliyiz.

Türk Silahlı Kuvvetlerimizin silah, mühimmat ve uçak konusunda dışa bağımlı olmaması için yerli ağır sanayimizi geliştirmemiz gerekmektedir. Bu bağlamda, Bakanlığımıza bağlı olan Ar-Ge ve Teknoloji Dairesi Başkanlığı, millî harp sanayimizin araştırma, geliştirme ve teknolojik faaliyetlerini yürütmektedir.

Hepimizin bildiği gibi, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası ülkemize uygulanan silah ambargosu, savunma sanayimizin ve millî olmasının önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Geçmişte, PPK ve haşhaş ekimi dolayısıyla, yine, bize silah ambargosu uygulandığını da hatırlardan uzak tutmamamız gerekir. Bu süreç içerisinde, ordumuzda, sayı üstünlüğü yerine, etki üstünlüğünün oluşturulması esas olarak alınmalıdır. Küçülmeyle birlikte, daha az sayıda; fakat, modern silah gücüne sahip, vurucu gücü fazla profesyonel ordunun çağın gereği olduğunu, altını çizerek belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak konusu, ülkemizin geleceği yönünden hayatî önem arz etmektedir. Bu bölgede yaşayan halk, bizim dostumuz, kardeşimiz, akrabamızdır. Irak'ın bağımsızlığı, toprak bütünlüğünün aynen korunması, Irak'ın doğal kaynaklarının tüm Irak Halkının zenginliği olarak kalması ülkemizin temel hedeflerinden biridir. Mevcut durumun kısa zamanda barışla sonuçlanmasını, bölgeye istikrar gelmesini büyük bir ümitle beklemekteyiz.

Türkiye, Irak konusunda, savaşın önlenmesi için yapabileceklerinin tamamını ortaya koymuş, 58 inci ve 59 uncu cumhuriyet hükümetlerimiz, bu bağlamda diplomasi trafiği başlatmıştır. Başta Arap âlemi olmak üzere, bütün dünya bu husustaki gayretimize şahittir.

Sınırlarımızda oluşan bu türlü sıcak çatışmaya seyirci kalmamız bizden beklenemez. Burada olanlar en çok bizim ülkemizi ilgilendirir. Komşumuzda olan yangına karşı önlem almak bizim en tabiî hakkımızdır. Bu bölgede yaşayan soydaşlarımız yalnız bırakılamaz. Bizim, bunların geleceklerini garanti altına almamız lazımdır, burada oluşacak yapıda bunların söz sahibi olması lazımdır.

Türkiye'nin millî savunma politikasını yönlendiren temel ilke, Büyük Atatürk'ün "yurtta sulh cihanda sulh" vecizesiyle belirlenmiştir. Bölgenin geleceği, ülkenin geleceğiyle yakinen ilgilidir; bitaraf kalmamız mümkün değildir.

Bilmeliyiz ki, Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk Ulusunun ayrılmaz bir parçasıdır; gücü, ulusun gücünü yansıtır.

Bu vesileyle, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin milletimiz ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına hayırlı olmasını diler; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir; zamanı gayet iyi kullandınız.

AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Batman Milletvekili Sayın Ahmet İnal.

Buyurun Sayın İnal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET İNAL (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2004 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükümetimiz, sürdürülebilir bir kalkınma ve küresel ölçekte rekabet edebilir, güçlü bir ekonomi için, reel sektörü önemli bir faktör olarak görmektedir. Bu nedenle, acil eylem planı ve hükümet programı, ekonomiyi yeniden yapılandırarak ve reel sektörü harekete geçirerek, büyümeyi, üretimi artırmayı ve kalkınmayı amaçlamaktadır.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, görev alanı gereği, 200'ün üzerinde sektörü harekete geçirmekte ve istihdam sorununun çözümüne önemli katkılar sağlamaktadır.

İnşaat sektörü, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, ekonomi açısından önemli bir faaliyet alanıdır. Başka bir deyişle, yapı sektörü, ülkemizin rekabet gücünün temel altyapısını inşa eden, son derece değerli ve güçlü bir sektördür. Bu sektörün muhatabı, lokomotifi ve düzenleyicisi olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığının bütçesi ve faaliyetleri hakkında bilgi arz etmek istiyorum.

İnşaat sektörünün öneminin bilincinde olan hükümetimiz, acil eylem planında duble yol ve toplukonut projelerine öncelik vererek, inşaat sektörünün canlanmasına; dolayısıyla, istihdam artışını sağlamaya çalışmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bağlamda, duble yol çalışmalarına değinmek istiyorum. Hükümetimiz, acil eylem planında 15 000 kilometre bölünmüş yol projesi sözü vererek, yıllardır kanayan yara haline gelen ve her yıl binlerce vatandaşımızın ölümüne ve maddî kayıplara neden olan trafik kazalarını asgarîye indirme gayreti içerisindedir.

Geçmiş dönemlerde, cumhuriyet tarihi boyunca, şehiriçi geçişleri dahil olmak üzere, yapılmış olan, bölünmüş yol miktarı 3 859 kilometre iken, sekiz ay gibi kısa bir süre içerisinde, 1 600 kilometrelik bölünmüş yol yapılmıştır. Bu hedefler gerçekleştirilirken, Karayolları Genel Müdürlüğünün genel bütçeden aldığı pay, 1960 yılında yüzde 13,3 iken, 2001 yılında yüzde 2,1'e, 2003 yılında ise yüzde 1,6'ya gerilemesine rağmen, cumhuriyet döneminin en düşük ödeneğiyle, rekor seviyede, bölünmüş yol yapımı gerçekleştirilmiştir.

Tabiî, bazı arkadaşlardan "bölünmüş yolu alkışlıyoruz; ancak, kalitesinden şikayetçiyiz" şeklinde bir eleştiri alıyoruz. Bu kadar az bir ödenekle ve programda, projede, bütçede olmamasına rağmen, 1 600 kilometrelik yolu yapan Karayolları Genel Müdürlüğünü ve bu talimatı veren Sayın Başbakanımızı ve bunun uygulayıcısı olan Sayın Bakanımızı, bence, burada, alkışlamak ve tebrik etmek lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bölünmüş yollardan bir kısmını sizlere arz edeyim: Aydın-Denizli arası 88 kilometre, Denizli-Çardak, Denizli-Buldan 38 kilometre, Şereflikoçhisar-Aksaray yolu 100 kilometre, Sivrihisar-Eskişehir yolu 67 kilometre; Kırıkkale-Kayseri yolunun 154 kilometresi tamamlanmıştır.

Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Şubesinin istatistikî verilerine göre, bu yollarda, duble yol yapımından önceki trafik kazaları oranında ciddî bir düşüş yaşanmıştır. Aynı şekilde, 2003 yılı içerisinde konut seferberliği çalışmalarına da başlanmış olup, kısa ve orta vadeli program dahilinde ülke genelinde konut yapımı gerçekleştirilecektir. 2003 yılı ekim sonu itibariyle 6 083 konut inşaatı, altyapı, sosyal donatı ve çevre düzenlemeleriyle birlikte başlatılmıştır. İhale edilecek konut sayısı 20 000 olarak beklenmektedir. 2004 yılı konut hedefi ise, 100 000 konut olarak düşünülmektedir.

Bütün imkânsızlık ve ödenek yetersizliğine rağmen, düzenli, özverili çalışmalarından dolayı başta Sayın Bakan olmak üzere, şahsında, emeği geçen herkesi kutluyorum. Mesai mefhumu gözetmeksizin ülkeyi bir şantiye haline sokarak yapmış oldukları hizmetleri, bu kapsamda yaratılan istihdam ve katmadeğeri şükranla takdir ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu başarılı çalışmalara ilaveten, Bakanlığın bir başka çalışmasından bahsetmek istiyorum. Bingöl İlimizde 1 Mayıs 2003 tarihinde meydana gelen deprem dolayısıyla hükümetimiz ve Bayındırlık Bakanlığımız derhal harekete geçerek, acil önlemleri zamanında alarak vatandaşımızın ıstırabına çare olmuş ve geçici iskân meselesini çözmüştür. Bu vesileyle, Bingöl depreminde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Hemen akabinde yaklaşık 6 000 kalıcı konutun yapımına başlanmış, bugüne kadar örneği görülmemiş düzen ve disiplin içinde yapım faaliyetleri sürdürülmüştür. Takdire şayan bir süre içerisinde kaliteli, standardı yüksek konutlar yapılmış ve tamamına yakın bölümü hak sahiplerine teslim aşamasına getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığın ana hizmet birimlerinden olan, kamuya ait binaların yapımını gerçekleştiren Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, bildiğiniz gibi, bakanlıkların, Jandarma Genel Komutanlığının ve kamuya ait çeşitli kurum ve kuruluşların binalarını, altyapı hizmetlerini, arsa bilgilerini toparlamakta, projelendirmekte ve ihale işlerini yapıp, bu projeleri bitirmektedir. Bu çalışmaları takdirle karşılıyoruz.

Yine, Afet İşleri Genel Müdürlüğümüz, özellikle afet zamanlarında, eskiden olduğu gibi çok atıl değil de, daha hızlı bir şekilde meseleye koyulmaktadır.

Ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasında fizikî planlamaları yapan Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğünün çalışmaları takdir edilmelidir.

Yine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile kamu tesislerinin ve çeşitli sektörlerin arazi ve arsa temin çalışmalarını yürüten Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün çalışmalarını takdirle izlemekteyiz.

Borçlarını ödeyemez durumdayken bir yıl içerisinde borç verir duruma gelen, belediyelere büyük hizmet verip kaynak sağlayan İller Bankası Genel Müdürlüğünün çalışmalarından da bahsetmek istiyorum.

İller Bankası Genel Müdürlüğü, 16'sı büyükşehir belediyesi olmak üzere, 3 215 belediye, 81 il özel idaresi, 2 ilçe özel idaresi, 15 su ve kanalizasyon idaresi olmak üzere, 3 314 mahallî idare birimine hizmet sunmaktadır.

İller Bankası, 2003 yılı içerisinde 1 090 adet projeye kaynak sağlamıştır. 2004 yılı yatırım programı içerisinde bitirilebilecek işlere öncelik verilmiş ve 806 adet projenin bitirilmesi hedeflenmiştir.

Hükümetimiz, belediyelere verilen kredi faizlerinin oranını yüzde 50'den yüzde 36'ya düşürmüştür. Ekonomideki olumlu gelişmelere paralel olarak, faiz oranının, 2004 yılı içerisinde daha da aşağıya çekilmesi planlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok önemli bir konuya daha değinmek istiyorum. Geçmişte Bayındırlık ve İskân Bakanlığı denince, akla sadece yolsuzluklar gelirdi. Şimdi, çok şükür, hükümetimizin kuruluşundan bu yana onüçbuçuk ay geçti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnal, lütfen, toparlayın.

AHMET İNAL (Devamla) - Başkanım, toparlıyorum.

O gün bugün, onüçbuçuk ay içerisinde bu bakanlık hakkında bir tek şaibeli söz duyulmamıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Aslında, Bayındırlık Bakanlığının bütçesi görüşülürken, belki de rakamlara hiç değinmemek lazım, sadece bu yolsuzlukları konuşmamız lazım. Geçmişte, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarında keşiflerin bilinçli olarak yüksek yapıldığı ve komisyonların bu yüksek keşfe göre alındığı hepimizce bilinmektedir. Şimdi, çok şükür, artık, bu yolsuzluk ifadeleri duyulmamakta; çünkü, bir milleti, bir devleti ve bir nesli yok eden yolsuzluk ve bunun beraberindeki ahlaksızlıklardır.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Biz de onu söylüyoruz, biz de, aynı şeyleri söylüyoruz. Dosyaları getirin diye boşuna demiyoruz. Devam et sen.

AHMET İNAL (Devamla) - İşte, tebrik etmemiz lazım bunu.

BAŞKAN - Siz devam edin efendim, lütfen.

AHMET İNAL (Devamla) - Tebrik edilmesi gereken diğer bir husus ise, bir yıl içerisinde, Bayındırlık ve İskân Bakanlığındaki zihniyet değişikliğidir. Bunun nedeni, Sayın Başbakanımızın ve hükümetimizin ülkeye hizmet anlayışıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, 2004 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı hizmetlere vesile olmasını Yüce Mevladan diliyor, Grubum ve şahsım adına, Meclisimizin Yüce Heyetine ve halkımıza saygılarımı, selamlarımı arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnal.

AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Rize Milletvekili Sayın Abdulkadir Kart; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULKADİR KART (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2004 malî yılı bütçe tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığımız, gerçekten, ülkemizin en büyük yatırımcı kuruluşlarından bir tanesi. Dolayısıyla, böylesine, yatırımların fazla olduğu bir bakanlık hakkında 9 dakika içerisinde görüşlerimi ifade etmem çok zor. Ancak, özetle, görüşlerimi ifade etmeye çalışacağım.

Benden önce, gerek muhalefetten gerekse bizim Grubumuzdan söz alan arkadaşlarım düşüncelerini ifade ettiler; hepsine teşekkür ediyorum. Ancak, ben çok mutlu olduğumu ifade etmek istiyorum.

Bakın, değerli milletvekilleri, -gerçi az önce Ahmet Bey de bahsetti- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı denilince, akla ilk gelen şey, bu ülkede, maalesef, ihale yolsuzluklarıydı. Bundan dolayı birçok bakan, birçok bürokrat yargılandı ve hâlâ yargılanmaya devam ediyor. Ama, bakın, bugün burada Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi görüşülüyor, kimse yolsuzluklarla ilgili bir tek cümle söyleyemiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Söyleyecek... Söyleyecek...

ABDULKADİR KART (Devamla) - Ya ne söyleniyor; hükümetimizin acil eylem planında da bulunan 15 000 kilometre bölünmüş yol, 100 000 konut gibi dev projeler söyleniyor. Bunun için çok mutlu olduğumu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Toplu Konut İdaresi, biliyorsunuz, 1984 yılında kurulmuş. Kuruluş amacı, dargelirli vatandaşları konut sahibi etmek; düzenli, planlı kentler kurmak, üretimi artırmak, işsizliği azaltmak gibi birçok amaç sıralayabiliriz. Yıl 1984, yıl 2003. Aradan tam 19 yıl geçmiş ve bu 19 yıllık süre içerisinde Toplu Konut İdaresinin ürettiği konut sayısı 43 145 arkadaşlar. Ama, bakın, şurada, bir yıldan daha az 1 süre içerisinde 6 300 civarında konut ihale edilmiş, şu anda inşaatları devam ediyor; bunların bir kısmı bitirilmiş. Mesela, Tunceli Pülümür'deki konutlar bitirilip hak sahiplerine teslim edilmiş, Bingöl'deki konutların şu andaki fizikî gerçekleşmeleri yüzde 70, yüzde 80 civarında.

FEYZİ BERDİBEK (Bingöl) - Yüzde 90.

ABDULKADİR KART (Devamla) - Adapazarı'ndaki konutlar şu anda yüzde 50'ler civarında seyrediyor ve inşallah kısa süre içerisinde bunlar bitirilip hak sahiplerine teslim edilecektir ve yine bu idaremize baktığımızda, bu yılın sonuna kadar 20 000; ama, 2004 yılı sonu itibariyle 100 000 konutu ihale etmeyi hedeflemiştir. Bu, gerçekten çok ciddî bir başarıdır.

Bazen arkadaşlar eleştiriyorlar "efendim, siz, hükümet olarak bir taraftan özelleştirmeyi savunuyorsunuz; ama, diğer taraftan Toplu Konut gibi dev bir şirket, devlet bir KİT oluşturuyorsunuz" diyorlar. Kesinlikle böyle değil arkadaşlar.

Bakın, Toplu Konut İdaresi, az önce bahsetmiş olduğum bu çalışmaları yürütmek için bir tek mühendis dahi istihdam etmemiştir. Bunları müteahhitlere ihale ederek, hem de çok uygun tenzilatlarla ihale ederek müteahhitlere yaptırmaktadır; hatta hatta kontrollük hizmetlerini bile hizmet satın alarak müşavir firmalara yaptırmaktadır. Dolayısıyla, kesinlikle böyle bir anlayış olduğuna ben katılmıyorum.

Yine, Bakanlığımıza bağlı bir diğer ve çok önemli kuruluşumuz Karayolları Genel Müdürlüğümüzdür.

Bakın, Karayolları Genel Müdürlüğü, hakikaten, bu ülkede, oturmuş çok ciddî bir kuruluştur, dalında ihtisas sahibi olmuş bir kuruluştur.

Bakın, Karayollarının, seksen yıllık cumhuriyet tarihimiz boyunca yapmış olduğu bölünmüş yol miktarı 3 859 kilometredir. Sayın Bayındırlık Bakanımızın sunuş notlarında bu rakamlar vardır, siz de görebilirsiniz; ama, şu anda bakıyoruz, şurada, bir yıllık bir süre içerisinde, çok kısa bir süre içerisinde 1 600 kilometre gibi çok ciddî sayılabilecek miktarda bölünmüş yol yapmıştır ve bunları yaparken, bakın, Karayolları bütçesine de bir göz atmak lazım. Karayolları Genel Müdürlüğü her geçen yıl millî bütçeden daha az ödenek almasına rağmen bunları başarmıştır.

Bakın, 1960'lı yıllarda Karayolları Genel Müdürlüğünün millî bütçeden almış olduğu pay, yüzde olarak söylüyorum, yüzde 13,3'tür; 1970'li yıllarda yüzde 7,7'dir; 1980'li yıllarda yüzde 4'tür; ama, periyodik olarak azalarak 2003 yılında yüzde 1,6, 2004 yılında ise yüzde 1,4 gibi gerçekten çok düşük bir orandır. Bu konuda ihtisas sahibi olanlar bilirler ki, Karayolları Genel Müdürlüğünün, millî bütçeden, ortalama yüzde 5 civarında pay alması gerekir; ama, diyeceksiniz ki, bu gelirler azalmasına rağmen, millî bütçeden daha az pay almasına rağmen, bu başarı nerede? İşte, arkadaşlar, bu başarı, AK Parti Hükümetinde, AK Parti zihniyetinde. (AK Parti sıralarından alkışlar) Kimseyi suçlamak için söylemiyorum, ama, maalesef, bu böyledir; bunu hepiniz bilirsiniz. Bugüne kadar atıl durumdaki iş makineleri, pasif durumdaki personel, oradaki işçi ve mühendis arkadaşlarımız aktif hale getirilerek kısa sürede bu başarı sağlanmıştır. İnşallah, dönemimiz içerisinde, acil eylem planımızda da bahsettiğimiz gibi, 15 000 kilometre bölünmüş yolu bitireceğiz.

Şimdi, bir başka arkadaşımız "bölünmüş yol yapıyorsunuz; ama, bunlar bir taraftan bozuluyor" diyor; bu arkadaşımız kısmen haklı olabilir.

Bakın, arkadaşlar, bu işi bilenler bilir. Yol işi, asfalt işi, belirli mevsimlerde yapılır; özellikle asfalt, biliyorsunuz, yaz aylarında yapılır; ama, hükümetimiz, bu programını gerçekleştirebilmek için, yaz demeden kış demeden, gece demeden gündüz demeden çalışarak, programına, hedefine ulaşmaya çalışıyor; ama, siz, yapılan işin miktarına, metrajına ve maliyetlerine baktığınız zaman, bu bozulmaların ihmal edilebilecek kadar az olduğunu ve Türkiye'deki muhtelif yapılarda da olduğunu göreceksiniz diye düşünüyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu vesileyle, biraz da Karadeniz sahil yoluna değinmek istiyorum. Bakın, Karadeniz sahil yolu bu ülkede çok konuşuldu; yazıldı, çizildi, yolsuzlukların olduğu söylendi. Tabiî, yolsuzluklara biz karşıyız; varsa bir yolsuzluk, sonuna kadar üzerine gidilmesi gerektiğine inanıyorum ve bu noktada ilk destek verecek olan bir milletvekili olduğumu buradan taahhüt ediyorum; ancak, biz yola karşı değiliz, Karadeniz sahil yolu mutlaka yapılmalıdır.

Bakın, Karadeniz sahil yolu, Sinop İlimizden Sarp Sınır Kapısına kadar uzanan, 715 kilometre uzunluğunda, 7 ili, birçok ilçe ve beldeyi, birçok limanı birbirine bağlayan, ekonomik değeri oldukça yüksek olan bir yoldur. Hatta, bu yol, ülkemizi Kafkasya'ya ve Türkî cumhuriyetlere bağlayan, dolayısıyla, Asya Kıtasını Avrupa Kıtasına bağlayacak olan güzergâhın çok önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bu yol, ilk olarak, 1960'lı yıllarda düşük standartlı olarak, tek şeritli olarak planlanmıştır. O yıllarda bu yol planlanırken, yıllık ortalama günlük trafik yoğunluğu -bu, karayolları terimidir; YOGT dediğimiz, kabaca, günde o yoldan ortalama geçen araç sayısıdır- o yıllarda minimum 200, maksimum 900 araç olacak şekilde projelendirilmiştir; ama, bugün itibariyle, bu yolda, ortalama YOGT 10 000, 15 000'leri bulmaktadır. Hatta hatta, bazı lokal kesimlerde, mesela, Rize şehir geçişinde bu rakam 21 500'dür, Trabzon şehir geçişinde bu rakam 55 000'dir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kart, mikrofonu açıyorum.

Toparlayınız efendim.

ABDULKADİR KART (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Dolayısıyla, bu yolun çok hızlı bir şekilde, bir an önce bitirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Efendim, bu yol çok maliyetli bir yoldur; doğrudur, Karadenize gidenler bilir. O bölgenin jeolojik ve topografik yapısı nedeniyle, altyapı hizmetleri açısından, yol hizmetleri açısından pahalı bir iştir; ama, maalesef, yapılması gereken bir yoldur.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ben, burada, şu teklifi yapmak istiyorum: Gerçi, az önce Karadeniz sahil yoluyla ilgili konuştuklarım konusunda Sayın Bakanımla hemfikirim; kendisine teşekkür ediyorum, o yolla ilgili çok büyük gayret sarf ediyor. Sayın Başbakanımız da çok duyarlı. Zaten, bu yolun, 2005 yılı sonu itibariyle bitirileceğini taahhüt ettiler. Ancak, böyle düşünmeyen arkadaşlar da var. Bunlar için, ben şunu söylüyorum: Değerli arkadaşlar, önümüzdeki yaz sezonunda hepinizi Rize'ye davet ediyorum, bizim misafirimiz olun; gelirseniz şeref verirsiniz. Yalnız, bir tek şartım var, karayoluyla geleceksiniz; uçakla gelmek yok. Siz, Samsun'dan Sarp Sınır Kapısına kadar gittiğiniz zaman, oradaki yolun durumunu gördüğünüz zaman, oradaki trafik yoğunluğunu gördüğünüz zaman, o bölgedeki bakir durumdaki turizm potansiyelini gördüğünüz zaman, inanıyorum ki, önümüzdeki yasama yılında, bu yolu, en az benim kadar savunur hale geleceksiniz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sürem doldu; ama, bir iki cümleyle şu genel bütçe durumuna da bir değinmek istiyorum. Bakıyorum, arkadaşlarımın burada eleştirdiği konular, genellikle, yatırımlarla ilgili konular. Efendim, yatırım, ödenek az; her tarafta bu konuşuluyor. Doğrudur, ödenek az. Ödenek neden az. Bakın, 2004 malî yılı bütçesinde bu ülkenin toplam ödeneği, toplam bütçesi 160 katrilyon lira civarındadır. Bunun, yaklaşık 66 katrilyonu faiz gideridir; Türkiye'nin iç ve dışborcuna karşılık ödemesi gereken faiz miktarıdır. Bunun bir diğer anlamı, Türkiye Cumhuriyeti, haftada, 1 katrilyon 270  trilyon lira faize ödüyor. Bir diğer deyişle, bütçenin yüzde 41'ini oluşturuyor. Yatırımlara ayırabildiğimiz pay 7,3 katrilyon civarında. Yani, biz, bu ülkede yatırımlara ayırmış olduğumuz paranın 9 katını faiz giderine harcıyoruz. Öyle ise, iktidar demeden, muhalefet demeden hep birlikte el ele vererek bu borçlarımızı ödeyip bu faiz belasından kurtulmamız lazım. Bunu nasıl yapacağız; arkadaşlar, bunu yapabilmek için çok kısa sürede ekonomiye kazandırabileceğimiz bazı projeler üretmemiz lazım, bazı adımlar atmamız lazım. Bana göre bunlardan bir tanesi şudur. Gerçi, bunu böyle yerel seçimler arifesinde konuşmak belki çok doğru değil; ama, mutlaka bir imar affı, imar düzenlemesi kanunu tasarısı getirtmemiz lazım. Bundan dolayı bu ülkeye en az 20 milyar dolar gibi bir kaynak sağlarız, hem de çok kısa süre içerisinde, bir sene içerisinde.

Bir diğer proje de, iki defa bu Meclise gelip, maalesef, Cumhurbaşkanımız tarafından reddedilen, orman vasfını kaybetmiş arazilerin satılması hadisesidir. Gerçi, birkaç arkadaş değindi, bundan dolayı Sayın Bakanımızı tenkit ettiler; ama, ben, Sayın Bakanımızı tebrik ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu hadise, hem yılların kanayan hadisesidir, bunun çözülmesi gerekir hem de bundan dolayı bütçemize kısa sürede en az 25 milyar dolar gibi bir katkı sağlarız. Sadece bu iki projeyi yaparsak, inanıyorum ki, bir sonraki yılki bütçede, yani 2005 yılı bütçesinde faiz giderimiz 66 katrilyonlardan 30 katrilyonlara düşer, oradan artan paralarla da yatırım yaparız. İşte, bugün 1 kilometre yol yapıyorsak, o zaman 5 kilometre yol yaparız; bugün 1 okul yapıyorsak, o zaman 5 tane okul yaparız. Böyle düşünürsek, inanıyorum ki, bu işleri aşarız. Yoksa, muhalefet partisi de iktidarda olsa, bir başka parti de gelip iktidarda olsa hiç fark etmez; çünkü, bunlar Türkiye'nin gerçekleridir, bunları hepimizin bilmesi gerekir.

Ben, hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyor, Bayındırlık Bakanlığı bütçemizin, başta Bayındırlık Bakanlığımıza ve tüm ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

AK Parti Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Osman Sali, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Sali, süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı ile bağlı kuruluşları 2004 malî yılı bütçeleri hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Partim ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çevre ve Orman Bakanlığının 313 trilyon, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 72 trilyon TL ödeneği bulunmaktadır, Orman Genel Müdürlüğünün ise 338 trilyon TL katma ve 751 trilyon TL döner sermaye bütçesi vardır. Bu bütçelerle azamî hizmetin üretilmesini temenni ediyorum.

Ben, öncelikli olarak, orman kadastrosu ve orman-köy ilişkilerine değinmek istiyorum. 1937 yılından beri bir türlü tamamlanamayan orman kadastrosu ve genel kadastronun, bakanlıklararası işbirliğiyle 2005 yılı sonuna kadar bitirilmesinin planlanmış olmasını memnuniyetle karşılıyorum; çünkü, kadastro ve tapulama işlemlerinden sonra, halkımız, mülkünün resmî anlamda da sahibi olacaktır. Ancak, hadise, orman köylülerimiz açısından bu şekilde cereyan etmemektedir. Orman köylüleri, bölgesinde, yöresinde, ilçesinde orman kadastrosu tamamlandığında, kırk yıl, elli yıl ve hatta hatırlanamayan yıllardan beri kullandığı arazilerinin, meyvelik, zeytinlik ve bağlarının artık orman arazisi kabul edildiğini şaşkınlıkla görmektedirler. Keza, mülkiyet kadastrosu yapılıp tapularına sahip olmalarından belli bir zaman sonra, orman idaresince açılmış tapu iptal davalarına muhatap olabilmektedirler. Gerekçesi ise, mevzuata göre buraların orman kabul edilmesidir. Yine, mevzuata göre, tarım arazisi olup kadastro çalışmaları esnasında ormanlaştığı, hatta, birkaç ağaç fidanının yetiştiği görülmüşse, bu araziler de orman olarak tescil edilmektedir; yani, kurulan ters bir mantıkla, orman alanları genişletilmeye çalışılmaktadır. Tabiî ki, hepimiz, orman alanlarının genişletilmesini temenni ediyor, talep ediyoruz; ama, bu yöntemle değil.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, değişik süreç ve düzenlemelere tabi olarak orman kadastrosu ve mülkiyet kadastrosu yapılmıştır ve yapılmaktadır. Özellikle, 1980 yılından önce yapılan kadastro çalışmalarında, eski tarihli haritalar ve hava fotoğrafları esas alınmıştır. Bu belgeler, her bölgede farklı isimlendirilmekle beraber, örneğin "1944 haritaları" ya da "1960 hava fotoğrafları" gibi isimlerle anılmaktadır. Kadastro çalışmaları esnasında yürürlükte olan mevzuata göre orman kabul edilen arazi, meyvelik, zeytinlik gibi alanların, 1982 Anayasasına göre düzeltme kadastroları yapılıp orman dışına çıkarma uygulamaları henüz yapılamamıştır. Yani, 1982 Anayasasına göre yeniden kadastro çalışmaları yapıldığında, bu yerler, orman sınırları dışına çıkarılarak satılması gereken mülk vasfındadır. Kadastro yapıldığı dönemdeki mevzuata göre kesinleşmiş kadastro sonuçları, düzeltme kadastroları yapılamadığı için, orman köylülerimizi rahatsız etmekte, davalar açılmakta, hatta, mahkumiyetler söz konusu olmakta ve bu durum, orman-köylü ilişkilerini zedelemekte, olumsuz etkilemektedir. Bu sorunu çözmek için ne yapmak gerekir:

1- Hiç kadastrosu yapılmayan ormanların kadastrosu tamamlanmalıdır; çünkü, ilk kadastro çalışmaları tamamlanmadan düzeltme kadastrolarına sıra gelmemektedir.

2- 1982 Anayasasından önce kesinleşmiş kadastroların düzeltme çalışmaları ile Anayasada ve 6831 sayılı Orman Kanununun 2/B maddesinde öngörülen uygulamalar yapılmalıdır. Düzeltme kadastrolarının getireceği zorluklardan kaçınılmamalı ve işlemler, alternatifleriyle beraber değerlendirilmelidir.

Diğer yandan, 6831 sayılı Kanunun 2/A maddesi uygulamaları -bu konu hiç gündeme gelmemektedir- en kısa zamanda yapılarak, bu alanlar da orman köylülerimize verilmelidir.

Burada, özellikle sizlerle paylaşmak istediğim bir husus var. Orman köylülerimiz, gönüllerinin huzur bulabileceği mesafelerdeki kamu arazilerine taşınma fikrine sıcak yaklaşmaktadır. Bu amaçla, hazine arazileri ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı olan devlet üretme çiftliklerinden yararlanılabilir. Bu arazilerin orman köylülerinin iskânında kullanılması devletimiz açısından çok kazançlı olacaktır. Şöyle ki: Orman köylerimize -hepinizin de bildiği üzere- kamu hizmeti götürmek son derece pahalıdır. Ayrıca, orman köylülerimizin ulaşımdan kaynaklanan ilave maliyetleri vardır. Yine, bu bölgelerde fidanlar kolaylıkla yetişebilmektedir, hiç masraf gerekmemektedir. Bu yapıldığında, devletimiz, bu açıdan da kazançlı çıkacaktır.

Yine, belirtmek istediğim bir başka husus, Orköy kaynaklarının kullanımında yasal bir çerçeve olmamasıdır; yani, Orköy kredileri idarî düzenlemelerle yürütülmektedir. Bu konuda yasal düzenleme yapılarak, ormanların korunmasına da katkı sağlayacak şekilde, orman köylülerimizin sorunlarının çözümüne etkin katkı sağlanmalıdır. Örneğin, neler yapılabilir; nakil talebinde bulunan, halen köyünde oturmak istemeyip bir başka bölgeye nakil talep eden köylülerimize Orköy kaynaklarından kredi verilebilir. Keza, 2/B maddesi uygulamalarında, satış esnasında, kredi kullandırılabilir. Hükümetimizin ve özellikle, Çevre ve Orman ve Tarım ve Köyişleri Bakanlıklarımızın bu önerilerimize hassasiyetle eğileceğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, ormanlarımızın yarısı verimsiz alanlardan oluşmaktadır. Bunların rehabilite edilmesi, uygun yerlerde yeniden orman tesis edilmesi gerekmektedir. Bakanlık, bir yandan kendi teşkilatı aracılığıyla orman köylülerini çalıştırarak, diğer yandan özel ormancılığı teşvik ederek bu alandaki faaliyetini yoğun olarak sürdürmektedir. Bakanlıkça, okullara, askerî birliklere, belediyelere, kamu kurumlarına, vakıflara, derneklere, köy tüzelkişiliklerine bedelsiz olarak fidan dağıtımı yapılması, Kara Avcılığı Kanunuyla avlak işletmeciliği getirilerek 2004 yılı içinde 100 adet avlak alanının işletmeye açılacak olması, av turizmine gerekli önemin verilerek 2004 yılında tahminen 10 000 000 dolar gelir kazanılmasının planlanması; orman politikasında, devlet ormancılığından, katılımcı mekanizmalarla "halkla birlikte ormancılık" olarak ifade edebileceğimiz millet ormancılığına geçiş çalışmalarının başlatılması, zor şartlarda hayatlarını idame ettiren ve toplumun en alt gelir grubunda yer alan orman köylülerimizin tarım ve hayvancılığa elverişli arazilerinin azlığı, köylerin uzak, dağınık ve küçük birimler şeklinde oluşu, temel altyapı hizmetlerinden yeterince yararlanamamaları göz önünde bulundurularak, bu kesime yapılan payın yüzde 50 artırılmak suretiyle 500 trilyon aktarılması, orman köylüsüne üretim karşılığı yüzde 23,6 oranında zam yapılmak suretiyle destek sağlanmış olması, ormanların korunmasının köy tüzelkişilikleri eliyle yapılması ve bu amaçla 1,1 trilyon TL ödeme yapılması ve -özellikle belirtmek istiyorum değerli arkadaşlarım- orman köylüsüne ve kooperatiflerine üretimde büyük engel çıkaran 4734 sayılı Kamu İhale Yasasının ilgili maddelerinde gerekli değişikliğin ve düzenlemelerin yapılması çalışmalarını ve diğer çalışmaları destekliyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çevrecilik 21 inci Yüzyılın yükselen değeridir ve ülkemizde de gereken önem ve önceliğin verilmesi gerekir. Çevre konusuna Kilis Milletvekilimiz Sayın Veli Kaya ağırlıklı olarak değineceğinden, ben bu hususta vaktinizi almayacağım.

Değerli milletvekilleri, meteoroloji işleriyle ilgili hizmetlerde en ileri teknolojilerin kullanılması, nokta tahminlerin yapılması, tahminlerde dünya standardının yakalanması ve tahmin isabet oranlarının yüzde 80'in üzerinde olması, ülkemiz açısından sevindiricidir. Mezkûr Genel Müdürlüğümüzü, başarılı çalışmalarından dolayı kutluyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; orman içinde ya da kenarında yaşayan köylülerin katılım, eğitim ve kalkınma çabalarının desteklenmesi, eğitimin, donanımın, yönetimin ve örgütsel yapıların iyileştirilmesi yoluyla ormancılık hizmetlerinin çağdaşlaştırılması, özel ağaçlandırma alanlarının genişletilmesi, şehirlerde yeşil kuşakların oluşturulması, orman işletmeciliğinde ekonomik, sosyal ve ekolojik işlevler dengelenerek fonksiyonel planlamaya gidilmesi, orman varlığı ve yaban hayatının korunması, geliştirilmesi, ormanlardan çok yönlü faydalanılması, orman yangınları ve diğer doğal afetlere karşı hızlı ve etkili müdahale edebilecek bir sivil hava gücü kurulması için gerekli çalışmaların yapılması temennisiyle, çalışmalarından dolayı, Sayın Bakan başta olmak üzere, Çevre ve Orman Bakanlığının bütün yetkililerini kutluyor, 2004 malî yılı bütçesinin hepimize hayırlı olmasını temenni ediyorum, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sali.

AK Parti Grubu adına son konuşmacı, Kilis Milletvekili Sayın Veli Kaya.

Buyurun Sayın Kaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA VELİ KAYA (Kilis) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığının 2004 malî yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Çevre ve Orman Bakanlığının bütçesi üzerinde konuşmadan önce, ben de, Bayındırlık Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığımızla ilgili birkaç söz etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Kilis, malumunuz olduğu üzere, henüz yeni il olmuş bir kentimiz; fakat, Gaziantep'e 50 kilometre uzaklıkta olan, yolu, otuz yıldır gidilip gelinemeyecek kadar kötü. Bu yolda, binlerce insanın trafik kazası neticesinde öldüğünü biliyoruz.

Her iktidar döneminde, milletvekillerinin, bu yolun yapılması için ellerinden geleni yapmalarına rağmen, maalesef, hiçbir yönetimde, hiçbir dönemde bu yolun önemi anlaşılmamış, hep gözardı edilmiştir; ancak, bu dönem, Sayın Bakandan böyle bir istirhamımız oldu; Kilis ile Gaziantep arasındaki 50 kilometrelik yolun, bölünmüş yol kapsamına alınmasını rica ettik. Kendisinin, bize o kadar olumlu bir yaklaşımı oldu ki, Bayındırlık ve İskân Bakanı Müsteşar Yardımcısını, Karayolları Genel Müdürünü, Daire Başkanını ve Bölge Müdürünü, beraberimde olmak üzere, Kilis'e kadar gönderdiler. Konuyu yerinde inceledik ve bir hafta sonra Kilis-Gaziantep yolu da bölünmüş yol statüsüne alındı. Ben, bu vesileyle, Bakanı ve bürokratlarını, huzurlarınızda bir kere daha tebrik etmek istiyorum; otuz yıldır kanayan bir yaraya neşter atmışlardır.

Bunun akabinde -biliyorsunuz, Kilis bir sınır ilidir; Suriye ile çok önemli ekonomik ilişkilerimiz bulunmaktadır- Suriye'ye açılan Öncüpınar Sınır Kapısına Nurdağı'ndan bir bölünmüş yol projesini hazırlamaktadırlar. Bu vesileyle, ben, Bayındırlık Bakanlığına ve Karayollarına bir kere daha teşekkür ediyorum.

Millî Savunma Bakanlığımıza gelince; değerli arkadaşlarım, yıllardan beri, yani, elli seneden beri, güney ve güneydoğu illerimizin sınırında bir mayınlı bölge bulunmaktadır. Bu mayınlı bölgelerimizde binlerce insanımız ölmüş, binlerce insanımız da sakat kalmıştır. Bunun, modern bir ülkeye yakışmadığını defalarca söyledik, seçim öncesi programlarımıza da aldık. Sağ olsunlar, bu sene, gerek Millî Savunma Bakanlığımız gerekse Genelkurmay Başkanlığımız, 226 000 dönüm olan bu mayınlı sahanın mayınlardan temizlenmesiyle ilgili önemli bir projeyi başlattılar. İnşallah, en yakın zamanda bu mayınlı sahalar temizlenip ekolojik tarıma açılacak.

Ben, Çevre ve Orman Bakanından, bu bakir olan, henüz pestisitlerin kullanılmadığı alanın çevreye uygun bir şekilde, ekolojik tarıma açılmasını ve bunun koordinasyonunun çok iyi sağlanmasını özellikle rica ediyorum.

Değerli milletvekilleri, fiziksel, biyolojik, kültürel ve sosyal boyutlarıyla canlı ve cansız unsurlardan oluşan çevre ve orman, geçmişte olduğu gibi, bugün ve gelecekte de korunarak, yaşatılmasını sağlayacak tedbirleri almak ve aynı zamanda, ihtiyacımızı yine doğamızdan temin ederek çevre ve ormanlarımızın zarar görmemesini sağlamak, tüm insanların, toplumların ve devletlerin ortak sorumluluğudur. İşte, bu anlayış, dünyamızda ortak ve egemen bir görüş olarak benimsenmiş ve "sürdürülebilir" kavramının geliştirilmesi sağlanmıştır. Bu genel yaklaşıma paralel olarak, Türkiye de gerek ulusal gerekse bölgesel ve uluslararası platformda çalışmalarını sürdürmektedir.

Bugün, çevre hakkı, bütün demokratik toplumlarda insan haklarıyla birlikte önemli bir hak olarak kabul edilmektedir. Anayasamızın da tanıdığı bu hakkın yeterince kullanılabilmesi, bugüne kadar yapılan çalışmaların daha etkili hale getirilmesi ve geliştirilmesiyle mümkün olabilecektir.

Gerek taraf olduğumuz uluslararası anlaşmaların bir sonucu olarak gerekse Avrupa Birliğine üyeliğimiz nedeniyle, yaşama  standardımızın öngörülen direktiflerle uyumlu olarak yükseltilmesi için çevre ve orman konusunda ihtiyaç duyulan yasal, idarî ve malî tedbirlerin de kısa sürede alınması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu nedenle, hükümetimizce, 2872 sayılı Çevre Kanunu, bugünün ve geleceğin ihtiyaçlarını karşılamak üzere, yeniden düzenlenerek Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Tasarı, halen komisyonda görüşülmektedir. Bunun akabinde, yine, Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı da pek yakın sürede komisyona intikal ederek, inşallah, yasalaşacaktır. Bu sözünü ettiğim iki kanun tasarısı, geçmiş yıllarda defaatla hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmesine rağmen, maalesef, çıkarılamamıştır. İşte, Avrupa Birliğine girmek üzere olduğumuz bu dönemde, bu iki kanun tasarısının acilen çıkmasını ben de canı gönülden arzu ediyorum. 

Diğer taraftan, Çevre ve Orman Bakanlığının kurumsal yapısının güçlendirilmesi, gelişen hizmet alanlarını yeterli düzeyde yapabilmesi için, gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, naçizane, ben, Çevre Bakanlığında uzun yıllar yöneticilik yaptım. Çevre Bakanlığı personelinin, fiziksel yetersizliklerden dolayı çok önemli hizmetleri yeteri kadar yapamadığını gördüm. Ücret eşitsizliğini Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım da anlattılar; hakikaten, neşter vurulması gereken olaylardan bir tanesi.

Değerli arkadaşlarım, Çevre ve Orman Bakanlığı, kadro yetersizliği nedeniyle kendi kadrosunu bu zamana kadar kuramadığından dolayı, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesi gereğince, sözleşmeli personel istihdam etmektedir. Bu sözleşmeli personel standardına baktığınız zaman, Türkiye standardının üzerinde çocuklar olduğunu görüyorsunuz. Hepsi yabancı dil biliyor, hepsinin yüksek lisansı ve doktorası var. Bu çocukların hizmetlerini görmezden gelmemek bizim aslî görevimizdir. Bu çocukların kadroya geçirilmesi lazımdır. Sayın Bakanımızdan, bu konuda özellikle istirhamda bulunuyorum; çünkü, bu çocuklar, kendilerini güvende hissetmedikleri için, çeşitli özel kurumlara ve diğer kamu kurumlarına giderek, hizmetlerini başka yerlere aktarmak durumunda kalıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğinin belirlediği 31 uyum alanından biri de, çevre konusudur. 2000 yılı itibariyle, 174 adet Avrupa Birliği direktifine uyum sağlanması, yoğun ve hızlı bir çalışmayı da gerektirmektedir. Çevresel etki değerlendirmesi, çevresel bilgiye erişim, hava kalitesi, atık yönetimi, gürültü, endüstriyel kirlilik ve risk yönetimi, kimyasallar ve genetik yapısı değiştirilmiş mikroorganizmalar, doğa koruma, nükleer güvenlik ve radyasyondan korunma konularında gruplandırılan bu direktiflerin uyumuyla ilgili Çevre ve Orman Bakanlığının çalışmaları da hızla devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, mikrofonu açıyorum; lütfen toparlayın.

VELİ KAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Bu kapsamda, 2002 ve 2003 yılları için Avrupa Birliğinin malî işbirliği programı çerçevesinde sağlanan finansal imkânlar önem arz etmektedir. Türkiye'nin, kendi coğrafyasında yapacağı çevresel iyileştirme çalışmalarının yanı sıra, taraf olduğu anlaşmalarla, bölgesel sorunları ve çevre sorunlarını da çözmek zorundayız.

Akdeniz ve Karadeniz, ülkenin önemli turizm ve balıkçılık sektörlerinin gelişme ve yaşama kaynağı olarak temiz tutulması gereken denizlerimizdir. Başlatılan çalışmaların, kısa sürede etkili olarak netice verir hale gelmesi de dileğimizdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de, sürdürülebilir kalkınma anlayışı çerçevesinde, doğal ve çevre değerlerini koruma ve kullanma dengesini sağlamak ve gelecek kuşakların kaynak kullanım haklarını güvence altına almak zorundayız. Hızlı kentleşme ve sanayileşme sürecinde olan Türkiye'nin, artan çevre kirliliği tehdidi karşısında, yeterli tedbirleri almak zorunluluğu bulunmaktadır.

Havza bazında çevre kirliliğinin önlenmesi veya hassas ekosistemlerin korunması amacıyla, kentsel kirlilik olarak bilinen atıksu arıtma ve katı atık sorunlarının çözümünde, Çevre ve Orman Bakanlığı yönlendirici ve destekleyici olmak durumundadır.

Sanayiin yarattığı endüstriyel kirlilik sorununun çözümü ise, sanayiin, bir uyum süreci içerisinde, bu sorumluluğu yerine getirmesiyle mümkündür. Özellikle organize sanayi bölgelerinin, bu yönde eksik bulunan çevre altyapı tesislerini tamamlamaması, toplu kirlilik yükü getirmesi bakımından çok önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çevrenin korunması amacıyla, sulak alanlar başta olmak üzere, zengin biyolojik kaynakların korunmasında uygulanabilir ve kuruluşlararası uyumu koruma tedbirlerinin alınması, yine uluslararası taahhütlerimiz gereği olmakla birlikte, ülkemiz adına da büyük önem taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, geçmiş yıllarda sanayicilerimize, ÇED raporu alabilmek için Çevre Bakanlığına geldiklerinde, 140 gün gibi bir süre verilmekteydi. Bu 140 günün, zaman zaman 6 ayı, 1 seneyi bile bulduğunu şahsen hatırlıyorum. Bu hükümet döneminde, bu süre, geriye çekilerek, 30 güne düşürülmüştür. Sanayicimizin mağduriyeti bu şekilde önlenmiştir. Türkiyemizin istihdamı açısından verilen bu önemin sizler tarafından da saygıya değer olduğunu biliyorum.

Çevresel yatırımların ekonomik araçlar...

BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen toparlayın.

VELİ KAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, çok az kaldı; çünkü, çevre, biliyorsunuz, çok önemli bir konu.

BAŞKAN - Lütfen efendim... Anlıyorum; ama, son sözlerinizi alacağım.

VELİ KAYA (Devamla) - Peki, Sayın Başkanım.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, yine Çevre ve Orman Bakanlığının önemli kuruluşlarından bir tanesidir. Kurumun 13 koruma alanında yaptığı çalışmalar, bu alanların korunması ve ihtiyaç duyulan çevresel altyapı ihtiyaçlarının karşılanmasında da büyük katkı sağlamıştır.

Uluslararası kaynaklardan sağlanan finansman desteği, çevre konusunda diğer ülkelerin katkısının güzel bir örneğini oluşturmaktadır.

Çevreyi ve ormanları korumanın, çevreyi ve ormanları sevmekten geçtiğini, mutlaka, çocuklarımıza anlatmalıyız. Bunu, gençlerimizin daha iyi algıladığını görmekteyiz; ancak, toplumun her kesiminin bu konuda birbirini destekleyen ve geliştiren bir anlayışla katkıda bulunma yarışı içinde olmalarını da sağlamalıyız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çevre kirliliği ve erozyonu önlemek, insan sağlığını, ekolojik dengeyi, ormanların doğal yapısını korumak, su rejimini düzenlemek, bozulan doğal dengeyi tesis etmek, kültürel ve estetik değerleri koruyarak, ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlamak, çevre ve ormancılık politikamızın temel ilkesini oluşturmaktadır.

Çevre ve ormanla ilgili konuların uluslararası boyutunu daima göz önünde bulunduran Bakanlığımız, uluslararası sözleşmelere ilişkin çalışmaların yanı sıra, uluslararası kuruluşlarla da ilişkilerini geliştirerek sürdürmektedir.

Küresel ısınma ve erozyon problemleriyle birlikte, su, hava, gürültü ve gürültü kirliliği, Çevre ve Orman Bakanlığının küresel boyuttaki çevre sorunlarını oluşturmaktadır.

Ülkemizin toplam orman alanı 20 700 000 hektar olup, ülke yüzölçümünün yüzde 26,6'sını teşkil etmektedir. Ormanlarımızın yüzde 51'i verimli, yüzde 49'u ise verimsiz niteliktedir. Ülkemizde, ormanlık alanlar, tarımsal ve endüstriyel yayılımın baskısı altında bulunmaktadır. Ormanlar üzerindeki baskının azaltılması ve odun hammaddesine olan ihtiyacın karşılanabilmesi için hızlı gelişen türlerle yapılacak ağaçlandırmalara önem verilmeli ve bu tür çalışmalar teşvik edilmelidir.

Ülkemizde, orman içinde ve bitişiğinde yer alan 20 000 orman köyünde, yıllık ortalama geliri 200-300 dolar civarında olan ve geçimleri ormana dayanan yaklaşık 8 000 000 insan yaşamaktadır. Bu nedenle, orman köylüsü desteklenmelidir.

Topraklarımızın yüzde 86'sında değişik oranlarda erozyon vardır. Bu nedenle, erozyonla mücadele hayatî önemi haizdir.

BAŞKAN - Sayın Kaya, mikrofonu kapatacağım. Son cümlenizi istiyorum.

VELİ KAYA (Devamla) - Peki, Sayın Başkanım.

Ben, bu vesileyle, Çevre ve Orman Bakanlığının bütçesinin milletimize ve devletimize hayırlı olmasını diliyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına söz istekleri vardır.

Çorum Milletvekili Sayın Murat Yıldırım, lehte söz isteğinde bulunmuştur.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Yıldırım, süreniz 10 dakikadır; lütfen, aşmamanızı rica ediyorum.

MURAT YILDIRIM (Çorum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2004 malî yılı bütçe görüşmeleri kapsamında dördüncü tur görüşmeleri hakkında şahsım adına lehte söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım, 2004 yılının ve bütçemizin devletimize ve milletimize hayırlı olmasını dilerim.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa, eğitime bütçede en çok pay bu dönem ayrılmıştır. Bu durum, kamuoyunda oldukça olumlu tepkiler aldı. İnsanımız, kalkınmanın eğitime yapılan yatırımdan geçtiğini biliyor. Eğitime ayrılan payı takdir ettikten sonra, asıl konuşacağım konuya dönmek istiyorum.

Sizler de takdir edersiniz ki, yolu olmayanın medeniyeti olmaz, kalkınması olmaz.

Dünya tarihine göz attığımızda, bütün büyük medeniyetlerin ve şehirlerin önemli yollar üzerinde kurulduğunu görmekteyiz. İpek Yolu, Baharat Yolu ve diğerleri üzerinde kurulan şehirler buna örnektir. Bu sebeple, bizler, bu ülkenin geleceğini şekillendirirken "yolu olmayanın medeniyeti olmaz" sözünü aklımızdan çıkarmamalıyız; Bayındırlık Bakanlığının bütçesini de ona göre yapmalıyız; yani, bu bakanlığa, eğitime verdiğimiz destek gibi destek vermeliyiz.

Yolun önemini, yıllarca yolları ihmal edilmiş bir bölgenin milletvekili olarak, çok iyi biliyorum. Yollarımız iyi durumda değil. Son yıllarda başlayan atılımlarla bir nebze de olsa iyileşmiş; ama, yeterli değildir.

Hükümetimizin işbaşına geldikten sonra başlattığı duble yol çalışmaları herkesin takdirini kazanmıştır. Bir yıllık süre zarfında yapılan 1 600 kilometrelik yol, cumhuriyet tarihine rekor olarak geçmiştir. İnşallah, 2004 ve sonrasında da bu rekor kat kat artırılacaktır. Bu yollar yapılırken, bir de düşünce devrimi yaşanmıştır. Devletin değişik kurumlarında yatan araçlar ve personel tek elde toplanmış, birleştirilmiş, bir koordinasyon içerisinde çalıştırılmıştır. Kendi bölgemden bir örnek vereyim: Çorum-Yozgat arasında 2003 yılında başlayan bir duble yol yapımı var. Çalışmaları yerinde görmek için bir gün ziyarete gittim. Orada çalışan işçilerimizin bana söyledikleri sözleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Onlar dediler ki: "Biz halimizden memnunuz, gece gündüz çalışırız; yeter ki, bu şekilde organizasyonlar yapılsın, bize iş verilsin. Bizler, yıllarca, kurumlarımızda masa başında oturduk; şimdi ise, arazideyiz. Atölyelerimizde yatan araçlarımız harıl harıl çalışıyor. Bunlar, bizleri memnun ediyor, çalışma şevki veriyor. Vatanımıza, milletimize hizmet ediyoruz." Nitekim, o yol da, kısa sürede -7 kilometrelik bir kesim- Karayolları, Devlet Su İşleri ve Köy Hizmetleri işçi ve araçlarının kullanımıyla hizmete açıldı. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Bunların devamının geleceğine inanıyorum. Bu yapılan çalışmalarla, gerek Sayın Başbakanımız gerekse bakanlarımız milletin hayır duasını alıyorlar.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde binlerce insanımızın yaşamını yitirmesine, ocakların sönmesine sebep olan kara noktalar bulunmaktadır. Bakanlık buralara yoğunlaşmalı ve ülkenin hiçbir yerinde kara nokta kalmamalıdır. Geçtiğimiz ay içerisinde, Çorum-Ankara arasında iki ayrı kaza yaşadık. Biri, Kırıkkale sınırları içerisinde meydana geldi, Çorum'dan toplam 17 vatandaşımızı kaybettik; diğeri, Çorum sınırları içerisinde oldu, burada da farklı illerden 12 vatandaşımızı kaybettik; yani, aynı günde, bu hat üzerinde 29 insanımızı kaybetmiş oluyoruz. Yollar belirli bir program dahilinde devam edecektir, bunu biliyoruz; ama, kara noktalar konusundaki çalışmalara öncelik verilmelidir. Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi, bitirilen yolların, yapılan hizmetlerin sevinç ve takdirle karşılandığını biliyoruz. İnşallah, bu sevinci bölgemizde de yaşamak istiyoruz. Ankara'yı Doğu Karadenize bağlayan Çorum-Samsun hattının da bitirilen projeler arasında sayılacağı günü sabırsızlıkla bekliyoruz. Sayın Bakanımızın bu yola verdiği önemi de biliyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; toplukonut, ülkemiz için büyük önem taşımaktadır. Ucuz konut projeleri, belirli illerle sınırlı tutulmamalıdır, bütün ülkeye yayılmalıdır. Bu konuda, imkânlar kısıtlı dahi olsa, yapı maliyetlerinin düşürülmesi için kapsamlı bir çalışma yapıp, toplukonutların ve inşaatın önü açılmalıdır; çünkü, inşaat sektörü lokomotif sektördür. Bir zamanlar yolsuzluklarla ismi anılan Bayındırlık Bakanlığımız, bu dönemde, artık hizmetleriyle anılmaya başlanmıştır. Yapılanları takdirle karşılıyoruz.

Yolsuzlukla mücadelede en küçük birimlere kadar inilmeli, devletin ve milletin bir kuruşunu yiyen, adalet önüne çıkarılmalı; sonuna kadar da mücadele edilmelidir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı gibi kuruluşlarımız icraatlarıyla ülkenin geleceğini şekillendirmektedirler. Bu sebeple, bütçeler yapılırken bu Bakanlığa daha iyimser olunmalıdır. Sayın Bayındırlık Bakanımızın ifadesiyle, ödenek sıkıntımız var, yolsuzluk yok, rüşvet yok, iş çok; para azlığı da canımızı yakıyor. 

Sayın Bakanım, canınız yanıyor, biliyoruz, bizim de canımız yanıyor. Bu bakanlıklara bu bütçeler yetersiz; ama, ülkenin gerçekleri de, maalesef ortadadır. İnanıyorum ki, tüm bakanlarımız, bu küçük bütçelerle, bir yıl içerisinde ortaya koydukları heyecan, mücadele, azim ve çalışmalarını daha da artırarak destanlar yazacaklardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi hakkında da kısaca düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Türkiye, orman varlığı açısından dünyanın zengin ülkelerinden birisidir. Türkiye'nin yaklaşık dörtte 1'i ormanlarla kaplıdır. Üzülerek söylüyorum, bu ormanların ancak yüzde 50'si verimli ormandır; kalanını da verimli hale getirmek zorundayız.

Türkiye'nin ormanlarını koruma ve geliştirme noktasında bugüne kadar izlenmiş olan politikalar, dünya gerçekleriyle örtüşmemiştir; çünkü, diğer birçok konuda olduğu gibi, merkezî politikalar egemen kılınmış ve halka rağmen işler yapılmıştır; ama, bundan sonra olmayacaktır; inancım odur. Halkı içine alamayan politikaların başarıya ulaşması mümkün değildir.

Orman köylümüzün millî gelirinin oldukça düşük olduğu, hepimizin malumudur. Bu sebeple, orman köylülerimiz, nafakalarını temin için, ilk olarak ormanlara yönelmektedirler. Bu ise, ülkenin gelir hanesine kayıp olarak geçmektedir. O insanlara, ormanlardan doğru yararlanmayı öğretmeliyiz. Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi, devlet ormancılığından millet ormancılığına geçmeliyiz.

Ülkemizde orman kadastrosunun tamamlanmamış olması, vatandaşla devleti karşı karşıya getirmektedir. Mahkemeler, kadastro davalarıyla dolup taşmaktadır. Orman kadastrosunun kısa sürede bitirilmesi gerekmektedir. Bu konuda, Sayın Bakanımıza güvenimiz tamdır. 2005 yılı sonunda bu çalışmaların bitirileceğine de inancım tamdır. Son dönemde, Türkiye'de en çok tartışılan konulardan birisi de 2/B gerçeğidir. Bu gerçekten kaçmamız mümkün değildir. Ekonomik yönden de ülkeyi rahatlatacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'de ağaçlandırma çalışmalarını arzu ettiğimiz noktaya getirmemiz gerekiyor. Ağaçlandırmayı hızlandırmamız lazım. Her diktiğimiz ağaç, geleceğe yatırım demektir.

2003 yılı içerisinde 100 000 hektar alanda erozyonla mücadele ve ağaçlandırma çalışması yapılmış, 1 700 000 fidan toprakla buluşturulmuş ve bundan sonra da daha çok fidanın dikileceğini biliyoruz. Bunları takdirle karşılıyoruz, emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.

Tüm Heyete ve milletimize saygılar sunarken, bütçenin ve 2004 yılının milletimize hayırlı olması dileğiyle, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin söz isteği vardır.

İçtüzüğümüze göre ve alınan karar gereğince, Hükümetin 45 dakikalık konuşma hakkı var; kendi aralarında paylaşmaları mümkün.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Önce ben konuşacağım, sonra Sayın Orman Bakanımız, zaman artarsa Sayın Millî Savunma Bakanımız konuşacak.

BAŞKAN - Anlaşın ama aranızda...

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - 10 dakika bana ayırın; kalan süreyi taksim edin.

BAŞKAN - Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen; Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bakanlığımın 2004 yılı bütçesi üzerinde milletvekili arkadaşlarımın yaptıkları olumlu konuşmalara teşekkür ederken, Meclisin tenkitlerini de olumlu karşıladığımızı ve değerlendirmeye alacağımızdan hem iktidarın hem de muhalefetin emin olmasını hatırlatmak istiyorum.

Siyasetin ve particiliğin kendi içerisinde zorluklarını bilen birisiyiz. Hele hele, muhalefetin zorluklarının çok daha farklı olduğunu hatırlatmakta yarar var. Bu zorlukları aşmalıyız. Ülke çıkarları söz konusu olduğu zaman, partilerüstü düşünebilmeyi de başarmalıyız. Değerlendirmeler bu bakış açısıyla ele alınmalı, bu yaklaşım, mutlaka, ülkemizde kabul görmelidir. Türkiye'de, üreterek değil tenkit ederek varlığımızı devam ettirme alışkanlıkları, bugüne kadar gereğinden fazla alkışlanmıştır; bu, gereğinden fazla iltifat görmüştür. Artık, bunun tarihe karışacağına inanıyorum; çünkü, yıllardır siyasetin ve siyasetçinin, iktidarların önünü tıkayan gereksiz bir yaklaşım olmuştur.

Ülkemizin kalkınmasına, milletimizin refahına, siyasetin ve siyasetçinin güvenilir bireyler ve kurumlar olmasına gerekli zamanı ayırmalı, gerekli enerjiyi de harcamalıyız. Türkiye'nin her zamankinden daha çok, bugün, buna ihtiyacı vardır.

Ben, bir daha hatırlatmak istiyorum. Bir zamanlar Kızılay'a giderken, milletvekili rozetlerini çıkarma ihtiyacı hissediyorduk; ama, ben diyorum ki, Kızılay'da göğsümü gere gere "ben milletvekiliyim" diyebilmeliyim, bundan da iftihar etmeliyim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, bize düşüyor. Kime düşüyor; iki tarafa birden düşüyor.

Popülist politikaları bir tarafa bırakacağız. Allah için olmayan tenkitleri terk edeceğiz. Takdir edebilme erdemliliğini göstermeyi yüreğimizin ortasına koyabilmek mecburiyetindeyiz. Büyük Türkiye için, gelecekteki Türkiye için, mutlu Türkiye için ve Türk Milletinin âli menfaatları için bunu hepimiz mutlaka yüreklerimize koymalıyız; sıkıntılarımız var, bunları aşmalıyız diyorum.

ALİ DİNÇER (Bursa) - Sayın Bakan, rozetiniz yok.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ali Bey, yapılan konuşmaları değerlendirdikten sonra böyle bir konuşmaya ihtiyaç duydum; onun için, yüce milletimizin de mutlaka aydınlanması gereğine inanıyorum. Şu anda Bakanım, Kızılay'a giderken takıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başbakanımız, çok önemli bir hedef göstermiştir, doğru bir hedef göstermiştir. 15 000 kilometre yol, Türkiye'nin ihtiyacıdır; çünkü, millet alkışlıyor; çünkü, millet istiyor. Millet, Bakanlığımızın kapısını aşındırıyor. Aslında muhalefet de istiyor da, acaba, her dediğimizi yaparlar mı diye de, haklı olarak biraz çekimser davranıyorlar.

Bir de şunu düşünüyor muhalefet: "1991'den 1995'e kadar Bayındırlık Bakanlığı bizdeydi; biz, niye bu bölünmüş yolları yapmadık" diye üzülüyorlar; ben bunu biliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bunu biliyorum; ama, ne yapsınlar, o gün herhalde tek başlarına iktidar değillerdi, koalisyon vardı, koalisyon sıkıntıları vardı, onbeş günde bir bakan değişiyordu. Bu şartlar altında da, ne bölünmüş yol yapılır ne de yollar genişletilir. Muhalefet partisinin milletvekili olarak burada o günün sıkıntılarını yaşıyordum.

Şimdi, Sayın Maraş Milletvekilimiz konuştular, İzmir Milletvekili konuştular, Aydın Milletvekili konuştular. Sayın Maraş Milletvekilimiz dediler ki...

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Kahramanmaraş Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Kendisini komisyondan tanıyoruz, çok güzel değerlendirmeleri var; kendisini de her zaman takdir ediyoruz. Takdir ettiğim için de, bayrama üç gün kala, Kayseri'den Maraş'a ayrılan yolu, bizzat onun hatırı için, gittim, inceledim; yol yapılıyor mu yapılmıyor mu... Söz vermiştim; yolun yapıldığını da gördüm ve sevinçle, Malatya'ya doğru devam ettim; onu da buradan hatırlatıyorum.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Hatır için yol yapılmaz!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Şimdi "kriterlere uyuluyor mu" dediler. Dünyada bölünmüş yol kriterleri neyse, bizim de, bakanlığımızda, bölünmüş yol kriterleri aynı. Artık, dünya çok büyük değil ki; Japonya'da ne varsa biz biliyoruz, Hollanda'da ne varsa biz biliyoruz, Amerika'nın California Eyaletinde ne varsa biz biliyoruz. Dünya küçüldü; insanlar, akşam gidiyor, sabahleyin öbür ülkenin bilgilerini alıyor, Bakanlığın odasında bize ulaştırıyorlar. Çocuklara "gidin, inceleyin, Japonya'da binaları depreme dayanıklı hale nasıl getirdiler; viyadükleri, köprüleri, depreme dayanıklı hale nasıl getirdiler; bu teknoloji ürünlerini bizim ülkeye alelacele taşıyın" dedik. Sağ olsunlar, başta Müsteşar Muavinimiz Mücahit Şahin ve arkadaşları, işte o teknolojiyi getirdiler; Bolu Dağı Tünelindeki viyadükleri o teknolojiye göre yapıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Evet, ben, buradan, bu bölünmüş yol konusunda Bahçesaray'ın dağlarında çalışan, Karayollarının, Köy Hizmetlerinin, Devlet Su İşlerinin işçilerine, valilerimize, bölge müdürlerimize, mühendislerimize ve bakanlığımın bürokratlarına teşekkür ediyorum.

Sabahleyin, Star'da, çok kasıtlı bir haber vardı; Bahçesaray'da yol yokmuş. Gidip, Bahçesaraylıları konuşturmuyor, Bahçesaray'ın dışında, Van'a yakın bir yerde, köylüyü televizyonun karşısına getiriyor. Vatandaş, televizyonun karşısına geçince diyor ki: "Efendim, Bahçesaray'a yol yok; yollar kapalı." Ee, şimdi, Star, senin, Bahçesaray'da yol yapıldığından haberin yoksa, ben ne yapayım arkadaş!... Biz, 42 kilometreyi üç ayda yaptık bitirdik; üç ayda... Şu anda, Bahçesaraylılar, ellerini açmışlar bize dua ediyorlar. Altmış yılda yapılmayan yolu -42 kilometreyi- üç ayda yaptık bitirdik; hem de 2 500 rakımdaki askerî birliğimizin olduğu yere de bakımevimizi kurduk, 2 dozerimizi, 1 greyderimizi yerleştirdik. Senenin 12 ayı Bahçesaray yolu açık olacak; çünkü, Bahçesaray'ın da kilidini kırdık, zincirleri kırdık. Vatandaş, Belediye Başkanının dediği gibi, senede 3 ay Van'a, 9 ay Allah'a bağlı olmak değil, senenin 12 ayı hem Allah'a bağlı olsun hem Van'a bağlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hem de biz, bu yolu yaparken, ihale falan yapmadık. Biz, bu yolu yaparken, sadece ve sadece devletin makinelerini, devletin işçilerini, mühendislerini bir araya getirdik, 7 grup oluşturduk, 42 kilometreyi projelendirdik, akaryakıt, yedek parça, bakım, onarım parasıyla bu yolu bitirdik. Evet, bir tarih yazmıştır Karayolları, Karayolcular.

Benim Genel Müdürüm oraya gittiği zaman, vatandaş "şu ağacın altında oturma Sayın Genel Müdür" demiştir. Niye; "bu ağacın adı yalancı ağacıdır; çünkü, her gelen siyasetçi burada oturdu, söz verdi, bu yolu yapmadı. Eğer sen de yapmayacaksan, o ağacın altında oturmak yakışır size. Eğer yapacaksan, bu ağacın altını terk et." O Genel Müdür burada. Evet, oradan beni aradı ve "Sayın Bakanım, bu yalancı ağacının altında oturayım mı, oturmayayım mı" dedi. Biz de "ağacın altından çık; siyasete dürüstlük getireceğiz, siyasetçi ve bürokrat aynı lafı, aynı ağzı kullanır. Yap diyorum. Başlayın, yapın" dedik ve yaptık, bitirdik. Abdülkadir Aksu'yla beraber de, bu yolun yapıldığını gittik gördük, yol boyunca da, Van Valisi, Van Emniyet Müdürüyle, bizzat, bu yol bitti mi diye, yolun tamamını inceledik. Şu anda da, yolumuz açık, Allah'a şükür diyoruz.

Yine, Sayın Maraş Milletvekilimiz "Devlet Su İşlerinin, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün makinelerini kullandığınız için, programları, gereği gibi hedefine ulaşmıyor" dedi. Biz, bunun bilinci ve şuuru içindeyiz. Bir başkasının programını aksatacak makine parkını kendi yol yapımımızda kullanmayız; çünkü, köyün yolu da bizim yolumuz; çünkü, barajın yolu da bizim yolumuz. Biz, oradan makine alırken, işçi alırken, mühendis alırken, onların da programlarını en iyi şekilde başarabilmelerinin planlarını yapıyoruz, koordineyi sağlıyoruz, ona göre çalışıyoruz. Gittiğimiz illerde valilere soruyoruz, köy yollarının programlarında aksama oldu mu diye "hayır, bir önceki yıla nazaran daha çok yol yaptık, bir önceki yıla nazaran daha çok içmesuyu getirdik, ünitelere içmesuyu kazandırdık" diyorlar, valilerle bunun değerlendirmesini yapıyoruz. Kendi ilim olan Bitlis İlinden Köy Hizmetlerinin de makinelerini aldık; ama, geçmiş yılların 2 katı kadar da köy yolu yapıldı, içmesuyu getirildi, bunu da Karayolları yapmadı ya, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü yaptı. Demek ki biz, bir tarafı şenlendirirken diğer tarafı harap etmiyoruz; her tarafı şen etmenin, şenlendirmenin planını programını yapıyoruz, devamlı koordine halindeyiz, kendi başımıza buyruk değiliz, Başbakanımızla, bakanlarımızla, valilerimizle, il teşkilâtlarımızla, il örgütlerimizle, bürokratlarımızla hep beraber olayları masaya yatırıyoruz. Türkiye'nin bir tarafını şenlendirip, bir tarafını da böyle sahipsiz bırakma gibi bir yüreğimiz yok; çünkü, biz, ne bölgeciyiz ne vilayetçiyiz, biz Türkiyeciyiz, Türkiye'yi kalkındırmak mecburiyetindeyiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bölünmüş yollara ihtiyaç olduğunu sizler de söylüyorsunuz, bütün dünya söylüyor, yaşlı anneler söylüyor, çocuklarını kaybedenler söylüyor, ölüleri çok fazla olanlar söylüyor. Biraz önce Çorum Milletvekili burada söyledi, gerçi, kaza kara noktasından bahsetti. Orada kaza kara noktası değil de, yolun darlığından kaynaklanan bir sıkıntı var, oranın mutlaka genişletilmesi lazım. Yeri gelmişken söyleyeyim, Ankara'dan Samsun'a kadar bölünmüş yol programımızdadır, 564 trilyonluk proje ihale edilecektir. Bu sene orası için de 46 trilyon lira ayrılmıştır. Üç ünite halinde projelendirme çalışmaları da yapılıyor. Çünkü, bizim işimiz, bizim amentümüz olmuştur. Biz, gece gündüz bunlarla yatıp kalkıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Nerede ne var ne yok, onu görüyoruz. İşte, Antalya Milletvekili karşımda, beraber gittik, Antalya-Alanya yolunun nasıl bitirileceğini gördüler. O yetmiyormuş gibi, bir de Antalya-Kemer yolunu bitireceğimizin çalışmalarını müşahede ettiler. Bu da yetmiyormuş gibi, Finike yoluna da karar verdik, çalışmalarını başlattık, hazırlıklarını yaptık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bize iş dayanmıyor, dağları deviriyoruz arkadaşlar, iş dayanmıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yeter ki, Allah sağlık versin, gönül hoşluğu versin, huzur versin. Yeter ki, Cenabı Mevla, ülkemize birlik, beraberlik nasip etsin, ülkemize güç kazandırsın. Bu milletin duasını almış başbakanın, bakanların, bürokratların, milletvekillerinin karşısında dağlar dayanmaz; dayanmaz diyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar) Hani, demişler ya "inanç, tekeden süt çıkarırmış" hakikaten, çıktığını da gördük arkadaşlar.

Şimdi, diyorlar ki "yollar bozuluyor." Ee kardeşim, bizimle diyalog halinde olsanız, o yolların bozulmadığını göreceksiniz. Biliyorsunuz, iki katlı sathî kaplama yapmamız gerekirken, ikinci katını daha yapmadık. Dedik ki, şöyle bir arabalar yürüsün, nerede sıkıntı var, nerede sıyırma var, nerede kazınma var, onları da bir görelim; yollar otursun, baharda ikinci kat asfaltı atalım, yollarımız beton asfalt gibi olsun; ikiyüz sene, bir daha, vatandaşımız, politikacı, siyasetçi, arabacı, tankerci, TIR'cı dert yanmasın. Biz, planlı, programlı çalışıyoruz, emin adımlarla gidiyoruz.

Bir daha söyleyeyim: Bakanlığa başladığımız zaman, para yok pul yok; yine söylüyorum, yine yok. Arkadaşlarla oturduk "ne yapabiliriz; ülke bizim, yol bizim, ölen insan da bizim, ağlayan insan da bizim" dedik. "Milyarlarca dolar verilmiş, kalkınmış ülkelerin teknoloji ürünleri olan dozerler, greyderler, loderler alınmış; devlet binalarının arka bahçelerinde paslanmaya terk edilmiş. Türkiye Cumhuriyeti bütçesine 2 200 000 000-2 600 000 000'a mal olan 100 000'in üzerinde işçi de işsizlikten esniyor. Çok kaliteli, çok becerikli, birikimli mühendislerimiz de, sadece ve sadece, müteahhitlere hakediş ödüyor, telefonlara bakıyor. Buna dur demeliyiz" dedik. İsraf eden milletler kalkınamaz diyoruz. İsraf en büyük kötülüktür bir millet için. Milyarlarca dolarları vermişsiniz, makineler orada yatıyor; bütçeden bu kadar parayı işçiye ayırıyorsunuz, işe yaramıyor; mühendislerimizi değerlendirmiyorsunuz. Biz, bunları bir araya getirdik, makineleri harekete geçirdik; ancak, o zaman bile, karayolcuların hepsi, bizim Hükümetin atadığı bürokratlar dahil olmak üzere "efendim, bu makinelerle yol yapamazsınız, bu makineler yolda kalır; bu makinelerin ekonomik ömrü bitmiştir, iş yapamazsınız" diye karşımıza çıktılar. Gece gündüz çalış, çalış; baktık ki, biz, bu arkadaşları ikna edemiyoruz -alışmışlar ya, alışmış kudurmuştan beterdir derler- arkadaşları çağırdık -65 yaşını doldurmuş bir insan, yani, yaşlıdır; ama, bu insan işe yarıyor- dedik ki: Arkadaş, peki, kâğıt üstünde ekonomik ömrü dolmuştur dediğin makine, yatarak ömrünü dolduracağına, çalışarak ömrünü doldursa daha iyi değil mi? Her biri, Türkiye Cumhuriyetine aylık 2 milyar Türk Lirasına mal olan işçiler, oturarak emekli olacaklarına, yol yaparak emekli olsalar daha iyi değil mi? (AK Parti sıralarından alkışlar) Teftişlerde "müteahhitlere hakedişi fazla ödedin" eksik ödedin diye, mühendislerimiz mahkemelerde yargılanacaklarına, kendi makinesiyle, kendi birikimiyle bu milletin çocuklarına yol yaparak emekli olsalar daha iyi değil mi? Bunları söyledik, söyledik; ama, hep, karşımıza şöyle çıktılar: "Bu makineler çalışmaz, ekonomik ömürleri dolmuştur." Ben de ayağa kalktım "bu makinelerin ekonomik ömrü bitmiştir diyen her bürokratın ekonomik ömrü bitmiştir; buyurun" dedim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuştuklarımı, yaptıklarımı aynen söylüyorum. Yollar kaliteli olmayabilir, eksik olabilir, yeterli olmayabilir; hepinizin istek ve taleplerini, zamanında yerine getiremeyebiliriz; ancak, samimiyiz, azimliyiz, kararlıyız, bu yolların bir ihtiyaç olduğunu görüyoruz.

Örnek vereceğim: Kırıkkale-Kayseri yolunun temelini attığımızda yağmur yağıyordu -154 kilometre- Başbakan Abdullah Gül idi; Denizli-Aydın yolunun temelini attığımız zaman kıştı, Sayın Genel Başkanımız Tayyip Bey ile beraberdik; Sivrihisar-Eskişehir yolunun temelini attığımızda kar yağıyordu, güldüler; Aksaray yolunun temelini attığımızda tipi vardı... Biz, bu yolları yaparken, bir seferberlik ilan ettiğimize inandık; ama, ölen insanlar da bizim içimizden çıkmıyor, ağlayan analarla ilgili televizyon haberleri yüreğimize oturmuş. Kazaların bir kısmının bu yollardan dolayı olduğunu da biliyoruz. Ben, şu Meclis bilsin ve Türk Milleti işitsin diye söylüyorum; şu saydığım, Sivrihisar-Eskişehir, Kırıkkale-Kayseri, Denizli-Aydın arasına bölünmüş yollar yapıldıktan sonra -onbeş gün önceye kadar- ölümlü kaza sayısı 7; bir önceki yılda, aynı tarihler arasında, ölümle sonuçlanan kaza sayısı 22. Biz demiyoruz ki, dağı taşı bölünmüş yol yapalım, biz demiyoruz ki, il başkanlarımızı, milletvekillerimizi memnun edelim diye gelişigüzel yerlere bölünmüş yol yapalım. Bölünmüş yol yapılması gereken yerlere bölünmüş yol yapacağız; ama, diğer yollarımızı da mutlak surette iyileştireceğiz; ihtiyacımız var.

Yol konusuna çok zaman ayırdım, biliyorum. Bingöl'e sıra geleceğe benzemiyor, Afyon'a sıra geleceğe benzemiyor; bir gün söz alacağım, burada, o tarihî Bingöl'ü de, Afyon'u da anlatacağım; anlatılması gerekir, bu Meclisin de bilmesi gerekir; bunlara ihtiyaç vardır.

Bakınız, biz, bayrama bir hafta kala karar verdik "memlekete gidinceye kadar, yol boyunca, sağdaki soldaki illerde yapılan yolları denetleyelim, trafik işaretlerine bakalım, bayram boyunca kaza sayıları azalsın, insanlar da az hata yapsın" dedik. Biz -Bitlis Milletvekili Sayın Abdurrahim Aksoy da yanımdaydı- Bingöl'deki incelemelerden sonra, Solhan'a doğru yönelirken, karşıdan gelen Erciş Turizm otobüsüne çarpmamak için arabamızı yolun kenarına çekmek mecburiyetinde kaldık. Bunu niye söylüyorum; yol standartlarımız, 1950'li yılların standartlarıdır. Buradan sadece Gerede otoyoluna bakıp da "Türkiye'de yollar ne güzel" demeyin, bütün Türkiye'yi düşünün. Şimdinli de benim, Tekirdağ da benim, Sinop da benim, Hatay da benim. Türkiye'yi böyle düşüneceksiniz. Kars benim, Muğla benim. Her tarafa bakacaksınız. Bir zamanlar Anadolu'dan gelip Kızılay'ın gökdelenlerini, apartmanlarını görüp "burası ne kadar gelişti, bizim memleket niye geri kaldı" diyerek istismar edenlere, ben hep şunu söylüyordum: "Gidin Mamak'ın gecekondularına da bakın; niye Mamak'ın gecekondularını görmüyorsunuz, hep Kızılay'a bakarak birtakım siyasî tenkitler yapıyorsunuz?" Türkiye'yi görmek lazım, Türkiye'nin fotoğrafını iyi çekmek lazım, Türkiye'yi masaya güzel yatırmak lazım; peşin hükümle değil, sözümün başında söyledim, bölgecilik, vilayetçilik, hemşericilik ayağıyla değil, Türkiyecilik ayağıyla masaya yatırmak lazım. O zaman, problemleri çok daha iyi görür, çok daha güzel yol alırız kanaatindeyim. Meseleye böyle bakmak lazım.

Bir önceki yıldan 60 kilometre daha fazla yeni yol yapmışız, bölünmüş yolun dışında. Diyorlar ki: "Siz bölünmüş yola yöneldiniz de..." Rakamlar burada. Vaktinizi alacağım; ama, kusura bakmayın. 2002 yılında, 308 kilometre tek yönlü yol yapılmış, 186 kilometre de bölünmüş yol yapılmış; bütçesi 2,2 katrilyon lira; ama, 2003 yılında, 1,4 katrilyon liralık bütçeyle, 1 600 kilometre yolun dışında, 366 kilometre tek yönlü yol ve 108 kaza kara noktası halledilmiştir. Hani "kaza kara noktalarına önem verin" diyorlar; bizim birinci şiarımız o; insanları öldüren noktaların bu olduğunu biz biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, mikrofonu açıyorum, lütfen toparlayın efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Benim sesim o kadar yüksek ki, mikrofonun kapandığından haberim bile yok Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yollarla ilgili fazla konuşmayayım, bir iki cümle söyleyeyim Bingöl'le ilgili.

Arkadaşlar, bir ilke daha imza konuldu; ilk defa, depremden altı yedi ay sonra, vatandaş çadırda değil, vatandaş konteynerlerde değil, vatandaş prefabrike binalarda değil. 1 Mayısta deprem olmuş, 7 000'e yakın bina yıkılmış, bu binaların tamamı şubat ayına kadar bitecek arkadaşlar; çoğu bitti, vatandaşlar evlerine taşındı, onarımlar tamamlandı, yollar yapıldı, kanalizasyonu, içmesuyu, her şeyi bitmek üzere, hem de köylere villa tipi evler yaptık altyapısıyla beraber. Dozeri dayasanız bu evleri yıkamazsınız, bu kadar kaliteli yaptık, bu kadar güzel yaptık. Deprem olduğunda gittiğimizde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yetkililerine bağırıp çağıran insanlar, bugün ellerini açmış dua ediyorlar Türkiye Cumhuriyeti Devletine, onun hükümetine, onun bakanlarına dua ediyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu, valilerle beraber gördük.

Yine, iki yıl önce Afyon'da deprem olmuştu; neredeydiler? Biz, Hükümet olduğumuzda gittik Afyon'a; çivi yok, çivi çakılmamış. Ne yer sorunları çözülmemiş, arsa sorunları çözülmemiş, işler ihale edilmemiş, proje yok. 3 000'e yakın binayı biz başlattık, onların da tamamı bitmek üzere. Bununla da kalmadık, 1999 depreminin yaralarının yüzde 99'unu sardık neredeyse.

Şimdi, biz, bunları, inşallah bir gün bize bir zaman ayırırlar da anlatırız. Doğrudur, muhalefet gayet güzel konuştu; Bayındırlık Bakanlığı gibi bir bakanlığı siz, burada 9 dakikayla, 10 dakikayla değerlendireceksiniz. Benim de değerlendirmeye ihtiyacım var; gece gündüz çalışan bir bakan olarak, gelip Meclise "ben şunları yaptım" diyebilmeliyim, siz de bana "şunları yaptın da şunu niye yapmadın" diyebilmelisiniz. Şimdi, kim kime ne diyecek? Kâğıtların arasından, dört cümle iktidar, dört cümle muhalefet "bravo, yaşa, aslan, kahraman" diye geçiştiriyoruz; gerçekleri konuşamıyoruz ki!.

Gece gündüz çalışıyoruz. Türkiye'yi kirletmeyeceğiz; Sapanca Gölünü temizliyoruz, İzmit Körfezini temizliyoruz, kirlenen Van Gölünü de temizliyoruz, Hazar Gölünü de temizliyoruz. Türkiye'yi temizleyeceğiz, düzelteceğiz, güzelleştireceğiz.

İki gün önce İstanbul'da Tapu Kadastro Bölge Müdürlüğü arşivlerini denetledim ve başımı önüme eğmek mecburiyetinde kaldım. Osmanlı döneminden kalan, Bosna'nın, Musul'un, Kerkük'ün de tapularının olduğu yerlerde fareler cirit atıyor. Otuz yıldır, kırk yıldır bu yetkililer nerede?! Oradaki vatandaşın birisi dedi ki: "Sayın Bakan, arşivlere giriyorsun, buraya daire başkanları bile gelip girmedi, sen nasıl gelip giriyorsun?" Ülkenin kurum ve kuruluşları sahipsiz kalmış; iddia ediyorum; sadece yemişler, sadece gezmişler, sadece içmişler, keyif çatmışlar; devletin imkânlarını siyaset malzemesi olarak kullanmışlar. Yazık oluyor yazık, beyler, yazık oluyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Olmaz böyle şey!

Sayın Başkan, affınıza sığınıyorum, demin konuşan arkadaşıma da iki cümleyle cevap vereyim. "Kadastroyla ilgili yazılı sorular sordum, cevaplar yuvarlak geldi" dediler; doğrudur sayın arkadaşım, yuvarlak vermek mecburiyetindeyiz; çünkü, sonuçlandırmadığımız bir şeyi yuvarlak vermezsek senet olur, sepet olur, siyasetçi mağlup olur. Ne sen mağlup ol ne de ben itibar kaybedeyim. Ama, şimdi, söylüyorum; Türkiye'de kadastro işleri üç yılda bitecek. Türkiye'de tapu ve kadastro kayıtları üç yılda bilgi-işleme alınacak ve Türkiye'de harita bankasını kuruyoruz kendi Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüzde; biri için 160 000 000 dolar, biri için 110 000 000 dolar ve diğeri için de 50 000 000 dolar kaynak ihtiyacımız var. Bu toplantılara bizzat kendim başkanlık yapıyorum, gece geç vakitlere kadar organize ediyor, yönlendiriyorum. Kaynakların önemli bir kısmı için gerekli yerlerden sözleri almışızdır; inşallah -size verdiğimiz yuvarlak cevap değil- iki ay sonra size kesin cevaplar verecek durumda olacağımızı da hatırlatmak istiyorum. Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Ayaküstü beyanatlardan çekiniyorum; yanlıştır. Bir şeyi söylüyorsak, yapmalıyız; yapamayacağımızı da söylememeliyiz. Onun için, bazen, dürüstçe konuşalım, yuvarlak cevap veriyorum. Türkiye'nin, bazen de yuvarlak cevap vermeye ihtiyacı var diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Yine, Hükümet adına, ikinci söz isteği Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Osman Pepe'ye aittir.

Buyurun Sayın Pepe. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreyi iyi kullanmanızı rica ediyorum.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 yılı Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde değerli milletvekili arkadaşlarımızın değerlendirmelerini dinledik. Biz, 2003 yılının kısa bir hulasası ile 2004 yılı içerisinde düşündüklerimizi burada sizlerle birlikte paylaşmayı ve bu vesileyle, kamuoyumuzun da bu konularda bilgi sahibi olmasını arzu ediyoruz.

Bakanlık bütçesi yetersizdir. Muhalefetin yetersiz dediği rakamların, hakikaten, ben de, yetersiz olduğuna katılıyorum. Türkiye'de, arzu etmiş olduğumuz yatırım rakamlarını, maalesef, bulamıyoruz. Ülkenin gerçekleri budur. Yani, burada, ben değil de CHP'den bir başka arkadaşımız konuşsaydı, zannediyorum, o da, kaynaklarının, bütçe rakamlarının yetersiz olduğunu ifade edecekti; çünkü, Türkiye, yeterli kaynaklar yaratamıyor, yarattığı kaynaklarını da verimli kullanamıyor. Türkiye'nin temel sorunlarını açık yüreklilikle, siyasetten de birazcık arındırarak, objektif bir şekilde ortaya koymakta zannediyorum fayda vardır.

Elbette ki, Çevre ve Orman Bakanlığı bir bütün olarak ele alınıp değerlendirildiği zaman, görecek olduğumuz fotoğraf şudur: Çevre ve Orman Bakanlıkları birleştirildi; haklı veyahut da haksız birtakım eleştiriler geldi, tebrikler geldi, takdirler geldi, yerlidir yersizdir denildi; ama, Avrupa Birliğinin 2003 yılı ilerleme raporuna baktığımız zaman, üç yerde, Çevre ve Orman Bakanlıklarının birleştirilmesinden sitayişle bahsedilmiş ve ağırlıklı olarak, bu birleşmenin, çevre politikalarına fevkalade olumlu katkıda bulunacağı ifade edilmiştir. Biz de, zaten, bakanlıkların birleştirilmesi esnasında burada yapmış olduğumuz konuşmalarda, buradan bir sinerjinin oluşacağını, kaynakların, imkânların birleştirileceğini ifade etmiştik. Şu anda geldiğimiz durum, bugünün fotoğrafı, o günkü söylediklerimizi teyit edecek mahiyettedir. Elbette ki, Türkiye, dünyanın orman zengini ülkelerinden biri değildir. Ülkenin takribî olarak yüzde 26'sı veya yüzde 27'si ormanlarla kaplı. Türkiye'nin yüzde 30'unun verimli ormanlarla kaplı hale getirilmesi, Cumhuriyetin 100 üncü yılındaki hedefimizdir.  Elbette ki, bunların gerçekleştirilmesi için proje olması lazım, plan olması lazım, inanç olması lazım; ama, mutlaka ve mutlaka da para olması lazım.

Şimdi, çevre politikaları noktasında dünyanın geçmişine kısa olarak bakacak olursak; dünya, otuz seneden bu tarafa çevreyi konuşuyor. Stockholm'den Rio'ya, 1972'den günümüze otuz küsur sene geçti daha; ama, Türkiye'deki çevreciliğin ve çevre politikasındaki hassasiyetlerin ise mazisi, dünyadaki maziden... Biz, şu anda onların seviyesine ulaşmak için, erişmek için gayret ettiğimiz Avrupa Birliği üyelerinin birikimlerinden, müktesebatlarından oldukça gerideyiz; aradaki mesafeyi kapatmak için, mutlaka çalışmamız lazım. Bu konuda, elbette ki, üniversitesiyle, sivil toplumuyla ve hükümetiyle tam bir koordinasyon içerisinde hareket etmemiz şarttır.

Bakın, biz, ormancılık politikalarına yeni bir ivme kazandırmak, yeni bir açılım kazandırmak, yılların anlayışlarını değiştirmek mecburiyetinde olduğumuzu gördüğümüz için, tel örgülerle kuşatılmış, halktan koparılmış ormancılık politikalarının başarılı olamayacağını, mutlaka ve mutlaka, kent ormanlarıyla, millet ormanlarıyla bu barışın sağlanması gerektiğini bilmekteyiz. Orman köylüsünü hiçe sayan, orman köylüsünün açlığını, yoksulluğunu ve çoluk çocuğunun sefaletini görmeden ormanları koruyacağını düşünen bir ormancılık politikasının sürdürülebilir olduğunun, hiç kimse tarafından paylaşılması da mümkün değildir. Türkiye ortalamasının onda 1'i olan 7 500 000-8 000 000 insanın, millî gelirden 300- 350 dolar pay alan bu insanların, mutlaka ve mutlaka, ihtiyaçlarının giderilmesi ve de onlara alternatif iş imkânlarının ortaya konulması şarttır.

Bizim, 2004 yılı içerisinde, ağaçlandırma hedefimiz 120 000 hektardır. Şimdi, burada, muhalefet sözcüsü değerli bir arkadaşımız, sunî tensilin, erozyon mücadelesinin, bunların hepsinin ağaçlandırmaya dahil edildiğini ve bunların da rakamı büyüttüğünü söylüyor. Şimdi, elinsaf, insaflı olmak lazım, bu rakamların dilini iyi okumak lazım. Bizden önceki on senenin fotoğrafını, eğer, önünüze koymazsanız, hakkı teslim etmiş olmazsınız. Değerli arkadaşlar, bakın, bizden önceki on senenin ortalaması 40 000 hektardır. Bunun içerisinde erozyon da vardır, bunun içerisinde sunî tensil de vardır, bunun içerisinde her türlü ağaçlandırma çalışması da vardır. Bakın, geçtiğimiz 2003 yılı içerisinde bizim yapmış olduğumuz çalışma 100 000 hektardı. Bunun için ne yaptık; orman köylüsüne buradan 90 trilyon liralık bir kaynak aktardık ve 170 000 000 fidanı da toprakla buluşturduk; bu, sadece bizim Bakanlığımızın yapmış olduğu bir çalışmaydı. Elbette ki, Silahlı Kuvvetlerimizin, valiliklerimizin, vakıfların, sivil toplum kuruluşlarının yapmış oldukları çalışmaları da buna eklediğimiz zaman, Türkiye -FAO'nun rakamlarıyla konuşuyorum- dünyada orman varlığını geliştiren nadir ülkelerden biridir. Son otuz yıl içerisinde, Türkiye, ormanlarına 550 000 hektar yeni orman alanı ilave etmiştir. Şimdi, geçmişi eğer iyi bilirsek, günümüzü daha sağlıklı bir şekilde değerlendirmiş oluruz.

Değerli arkadaşlar, bakın, Orman Genel Müdürlüğümüzün yapmış olduğu çalışmalar, hakikaten, takdire şayan çalışmalardır. Orman Genel Müdürlüğü, ilk olarak, kâr eden, hem de, öyle sıradan kâr eden değil, elle tutulur, sadra şifa olacak kâr eden bir kuruluş haline gelmiştir. Orman Genel Müdürlüğümüzün orman köylülerine aktarmış olduğu rakam, dolaylı ve direkt olarak 500 trilyon liradır, 90 trilyon lirayı da ağaçlandırmadan aktardık, Orköyden de 30 trilyon liradan daha fazla aktardık. Bunları topladığınız zaman, sosyal devlet politikaları açısından Hükümetimizin ve Bakanlığımızın takip etmiş olduğu stratejinin, gerçekleştirmiş olduğu projelerin ne kadar doğru, ne kadar isabetli olduğunu herkes kabul edecektir.

Tabiî, burada, bizim, faizleri indirme noktasında ve nakliye mevzuatlarında gerçekten ciddî düzenlemeleri yapma; üreticilerin sıkıntılarını, kerestecilerin, mobilyacıların sıkıntılarını halletme noktasında 6831 sayılı Kanunda yapmış olduğumuz değişikliğe de kısa olarak değinmek istiyorum. Hakikaten, otuz-kırk yıldan bu tarafa, mevzuat olarak değiştirilmesini herkesin beklediği bu çalışmaları, evet, bundan bir ay önce, sizlerin katkılarıyla birlikte gerçekleştirdik.

Değerli arkadaşlar, biz, Bakanlığa geldiğimiz zaman, sağımıza solumuza bir baktık. Bu Bakanlık, evet, o zaman Orman Bakanlığıydı; ama, mayıs ayında Çevre ve Orman Bakanlığı oldu. Arkadaşlar, Türkiye'de en çok sosyal tesisi olan bakanlıklardan biri de benim Bakanlığımdı; yani, sanki, Turizm Bakanlığıydı. Peki, bizim ne yapmamız lazım; ne yapmamız lazım geldiğini biliyorduk; kamu kaynaklarını saçıp savuran, bunları israf eden bu tesisler, mutlaka ve mutlaka, ehli olana verilmeliydi; yani, özel sektöre devredilmeliydi. Bunların tapulu olanlarını sattık, tapulu olmayanlarını ise, uzun süreli olarak özel sektöre kiraladık.

Şimdi, burada, bir arkadaşımız, çıkıp derse ki; Mihrabat Ormanını işte şuna... Yok öyle bir şey kardeşim; Mihrabat Ormanını daha vermedik ki, daha ihale etmedik ki! Efendim, burada söylediğimiz her şeyin hesabını, yarın öbür gün birilerinin bize sorabileceğini bilerek, en azından, vicdanımızın da bu söylediklerimiz karşısında rahat etmesini, huzur bulmasını istemek, insanî olarak bizim hakkımızdır.

Değerli arkadaşlar, bakın, orman ürünleri ihracatıyla alakalı birkaç şey söylemek istiyorum. Türkiye, 2002 yılında 260 000 000 dolarlık mobilya ihraç etti. Dün İstanbul'da sektör temsilcileriyle yapmış olduğumuz görüşmede, 2004 yılı için 500 000 000 doları hedeflediklerini söylediler. Yakın  bir süre içerisinde, buradan 1 milyar dolarlık bir ihracat hedefinin gerçekleştirilmesi mümkündür. 

Değerli arkadaşlar, en fazla istihdam sağlayan, emekyoğun bu sektörün, Bakanlığımız tarafından, Hükümetimiz tarafından yapılmış olan mevzuat düzenlenmeleriyle desteklendiğini burada ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri; 1937 yılında çıkarılmış olan orman kadastrosuyla ilgili kanunla Türkiye'deki bütün orman kadastrosunun beş yıl içerisinde bitirileceği o gün ülkeyi yönetenler tarafından ifade edilmesine karşın -yaklaşık yetmiş yıl geçti ama- orman kadastrosunun ancak üçte 2'si bitti. Şimdi, burada, evet, Bayındırlık ve İskân Bakanlığıyla, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüyle, ilgili bütün kurum ve kuruluşlarla tam bir organizasyon içerisinde, 2004 ve 2005 yılları içerisinde orman kadastrosunu bitireceğiz inşallah; yetmiş yılda yapılmayanı iki yılda bitireceğiz. Bununla, elbette ki, devletin malının mülkünün envanterinin ne olduğunu belirleyeceğimiz için, devlet, vatandaşla kavgadan kurtulmuş olacak.

Bilhassa Karadeniz Bölgesinde, kadastrosu yapılmamış alanlar üzerinde vatandaş ile devlet arasındaki kavganın ve nizanın boyutunu sadece bir rakamla sizlere arz etmek istiyorum. Artvin'in Arhavi İlçesinin merkezinde 15 000 civarında insan yaşarken, 2 650 orman davası var. Nerede; sadece Arhavi'de. Bu politikanın sürdürülebilir tarafı var mıdır arkadaşlar?!

Bakın, Türkiye'de, büyük şehirler başta olmak üzere, çevre düzeni planı yoktur; yani, 1/100 000'lik, 1/50 000'lik, 1/25 000'lik planlar olması lazım ki, bunların alt planları 1/5 000'lik ve 1/1 000'lik uygulama planları yapılabilsin. Biz, 2004 ve 2005 yılı içerisinde, 54 tane ilin çevre düzeni planını bitireceğiz.

Arkadaşlar, bakın, bizim, şu anda, yapmış olduğumuz ve bitirmek üzere olduğumuz çevre düzeni planları var. Bunlardan birisi Ergene Havzası, ki, Trakya'nın yüzde 80-85'ini kapsayan çevre düzeni planını, inşallah, önümüzdeki aylar içerisinde bitireceğiz, Kocaeli'ni bitireceğiz. Sakarya'yı ve diğer illeri, belli bir plan doğrultusunda yakından takip ediyoruz ve bunlar için genel bütçeye bir tek kuruş ödenek koymadan bunları yapacağız. Nasıl; hangi alanda çevre düzeni planı yapıyorsak, o çevre düzeni planının içerisinde bulunan sanayi kuruluşlarının, fabrikaların, arsaların, oradaki ortaklık payı ödemeleri suretiyle bu meseleyi aşacağız.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin, çevre düzeni planı olmayışının, iskân ve sanayileşme politikalarının önünü nasıl tıkadığını biliyorsunuz. Tarım arazilerinin hem de çok vasıflı, birinci sınıf tarım arazilerinin, sanayiin eline hızlı bir şekilde geçtiğini, oralarda tarım deposu adı altında, maalesef, 30 000 - 40 000 metrekare kapalı alanı olan fabrikaların yapıldığını biliyoruz. Şunu da ifade edeyim; bizden önce ihale edilen çevre düzeni planları, bazı bölgelerde altı sene, yedi sene sürüyor; yani, bir tarafta çevre düzeni planı yapılması sürerken, bir tarafta da fabrikalar kurulmaya devam ediyor.

Arkadaşlar, biz, şimdi, bu gidişin, doğru bir gidiş olmadığını, 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde gördük. Tarım arazileri üzerinde yapılan kooperatif binalarının, sanayi tesislerinin bir teki bile ayakta kalamadı, hepsi yıkıldı. Şimdi, biz, evet, buradaki, bu çevre düzeni planıyla Türkiye'nin iskân politikalarını, sanayi politikalarını, turizm politikalarını bir noktada belirlemiş olacağız. Elbette ki, çevre politikalarında Bakanlık olarak bizim yapacak olduğumuz şey, bir koordinasyondur.

Bizim, yatırımcılık noktasında, elimizde ihale mekanizmaları mevcut değildir; ama, şunu söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, evet, Türkiye'deki şu anda mevcut belediyelerin, başta büyükşehirler olmak üzere, il belediyeleri, ilçe ve belde belediyelerinin önemli bir kısmının, hem de yüzde 90'a yakın bir kısmının düzenli çöp depolama alanları mevcut değildir, tamamen vahşi depolama şeklindedir. Bazı illerimizde çöpler denize dökülür. Nerede; Rize'de, Trabzon'da, Giresun'da, Ordu'da, Samsun'da olduğu gibi. Bazı yerlerde nehirlere dökülür; Dicle'ye dökülür, Fırat'a dökülür, Kızılırmak'a dökülür, Sakarya'ya dökülür ve yine, bu belediyelerin, maalesef, atıksularını arıtma tesisleri yoktur. Bunların yapılması için, biz, yeni bir anlayışı, yeni bir konsepti geliştirerek, bu belediyeler arasında birlikler kurup, bu birliklerin, yerli ve yabancı finansörler ve kredi kuruluşları tarafından desteklenmesi suretiyle, süratli bir şekilde bu projelerin hayata geçmesini arzu ediyoruz. Tabiî, bu konuda şu anda Türkiye'nin tamamının -bakın, bu çok önemlidir- bütün belediyelerin, havza bazında, bölge bazında, il bazında çevre planları yapıldığı gibi, buraların, bu arıtma tesisleri, çöp depone alanlarıyla alakalı projelerinin, evet, fizibilite çalışmalarının ihalesi yapılmıştır.

Şimdi, burada, bizim Bakanlığımızın ilgili kurumlarından Meteoroloji Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu çalışmalara da değinmek istiyorum. Biz, Meteoroloji Genel Müdürlüğümüzün yapmış olduğu çalışmalardan, şu anda, bazı ülkelere know how sattığımızı, bazı ülkelerin yazılım programlarını yaptığımızı, Bosna Hersek'ten Azerbaycan'a ve diğer Türk cumhuriyetlerine kadar bu çalışmalarımızı yaptığımızı ve yine, Meteorolojinin yapmış olduğu rasatlardaki isabet oranıyla dünyadaki en saygın ülkelerden birisi olduğumuzu burada ifade ediyorum ve çalışmalarda emeği geçen arkadaşlarımızı da kutluyorum.

Yine, önümüzdeki süreç içerisinde, Türkiye'nin acil ihtiyacı olan çevre kanununu, inşallah, önümüzdeki aylar içerisinde, fazla zaman geçirmeden çıkaracağımızı ve Türkiye'nin buna ihtiyacı olduğunu ve öyle zannediyorum ki, 2004 yılı içerisinde, Türkiye için son derece önemli olan 2/B'yle alakalı eğer bir düzenleme Parlamentomuza gelirse, buradaki milletvekili arkadaşlarımızın desteğiyle, ülkemizin sosyal, ekonomik ve de hukukî açmazlarının kaynağı olan böyle bir kangrenleşmiş sorunun çözülmesi noktasında ileri adımlar atacağımızı biliyorum.

Burada, şunu ifade etmeden geçemeyeceğim. Bir yaz geçirdik. Nasıl bir yazdı; evet, Türkiye'nin hangi köşesinde bir orman yangını çıksa, bazılarının, âdeta, el ovuşturup, neredeyse -lütfen, mazur görün ama- zil takıp oynamadıkları kalmıştı. "İşte, 2/B'lik yangınlar" deyip, el çırpanların... Evet, yanan, ülkenin akciğeriydi, ülkenin geleceğiydi. Biz ne yaptık; biz, Bakanlık olarak, daha yılın başında, yangın acil eylem planını, bütün birimlere, valiliklere tamim ettik, gönderdik ve herkesin tedbirli olmasını istedik. Biliyorduk ki, Türkiye, son on yıl içerisinde -bizden önceki on yıl içerisinde- yılda, ortalama olarak 14 000 hektar orman alanını kaybetmişti.

Arkadaşlar "2/B yangını, 2/B yangını" denilmesine rağmen, biz, bütün orman yangınlarındaki kaybı nerede tuttuk biliyor musunuz; 6 500 hektarda tuttuk.

Şimdi, o gün "2/B yangınları" deyip beyanat verenlerin, Meclis kürsüsünde kükreyenlerin, aslında, buraya gelip "biz, milletimizden ve Çevre ve Orman Bakanlığından özür diliyoruz" deme erdemini beklerdik. "Yanlış yaptık, dediklerimizin hiçbiri doğru değildir..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen, toparlayın.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Çünkü, biz şunu çok iyi biliyoruz: Anayasamızın 169 uncu maddesinin birinci fıkrası, 6831 sayılı Orman Kanununun ilgili maddeleri ve diğer mevzuat, yanan orman alanlarının, yılı içerisinde çalışmasının yapılarak yeniden ihya ve imarını bize şart koşuyor. Biz de bunun gereğini yaptık. Burada çıktım dedim ki, "bize, Türkiye'de bugüne kadar yanmış ve yakılmış; ama, özel teşebbüse, özel kullanıma tahsis edilmiş, onların eline geçmiş iki tane yer gösterin, açıkta kalmış iki tane yer gösterin." Kaç sefer söyledim; ama, maalesef, bana bir tek yer bile gösteremediler.

Şimdi, bizim, burada, orman yangınlarıyla mücadelede, elbette ki, halkımızın hassasiyetini, milletimizin duyarlılığını takdir ettiğimizi; asker, sivil herkesin vermiş olduğu desteklerle bu başarıyı gerçekleştirdiğimizi ifade edeceğim.

Yine, burada "efendim siz Samsun'a üç yıllık bir mühendisi gönderdiniz..." Bürokrasiyi bilen birisi böyle bir şey söylemez. Niye; il müdürü olabilmesi için on küsur senelik hizmetinin olması lazım; oniki yıllık Kadir Kılıç diye birisini oraya göndermişiz. Şimdi, bizim, burada, tabiî, rakamları tek tek saymaya gerek yok; ama, öyle zannediyorum ki, internet sayfasında görmüş oldukları bilginin, Bektaşi'nin lâ takra bussalate anlayışıyla üst tarafını okuyup, aşağısını okumazsanız, burada, çıkarsınız yanlış bilgi verirsiniz, yanlış şeyler söylersiniz; ama, lütfen biraz daha zahmet edip, internet sayfalarını, web sitemizi sağlıklı olarak takip ederseniz, hem ormancılık ve çevre politikaları açısından daha doğru malumata sahip olursunuz hem de kamuoyunda zor durumda kalmazsınız.

Sayın Başkan, sabrınızı zorluyorum, biliyorum; ama, burada sözlerimi kısa olarak toparlıyorum. Kızılağaçlarla alakalı...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, diğer Sayın Bakanımıza da söz vereceğiz; lütfen...

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bir dakika içerisinde toparlıyorum.

Kızılağaçlarla alakalı, aşılı kestanelerle alakalı yaptığımız çalışmaları...

Arkadaşlar, değerli milletvekilleri; eğer, bu salonda, bu Yüce Meclisin şu güzel, nezih ortamında oturmamış, şimdi Ordu'nun bir dağ köyündeki bir kahvehanedeki köylüleri dinlemiş olsaydınız, Trabzon'un Maçkasındaki bir dağ köyündeki köylüleri dinlemiş olsaydınız, Giresun'un, Alucrasındaki bir dağ köyündeki, orman köyündeki insanların kızılağaçtan neler çektiğini dinlemiş olsaydınız, burada çıkar, bu söylediklerinizin tam aksini söylerdiniz.

KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) - Doğruyu söylemiyorsunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Benim, bu vesileyle, değerli milletvekili arkadaşlarıma arz etmiş olduğum hususların, bizim 2004 yılı çalışmalarımıza hız vereceğini, güç vereceğini biliyorum ve buna inanıyorum.

Yine, 2004 yılı bütçemizin Bakanlığımıza, Bakanlık çalışanlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Muhalefet ve İktidar Partisinden değerli sözcülerin değerli katkılarını, sorularını alıp onları değerlendireceğimizi, onlardan da azamî şekilde istifade edeceğimizi burada ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) - Kızılağacı kimin için çıkardığınızı bütün Türkiye biliyor!

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Türkmen, bir sen bilmiyorsun. Sen de biliyorsun esasında; ama...

BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Üçüncü söz isteği, Millî Savunma Bakanımız Sayın Vecdi Gönül'e aittir.

Buyurun Sayın Gönül. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Millî Savunma Bakanlığının 2004 yılı bütçesiyle ilgili açıklamalara geçmeden önce, sizleri, şahsım ve mesai arkadaşlarım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yapacağım konuşmanın metnini biraz evvel sizlere dağıtmış bulunuyoruz. Bu sebeple, ben, metne sadık kalarak değil, daha çok, bizi irşat eden, konuşmalarıyla bize katkıda bulunan arkadaşlarımın temas ettikleri noktaları önplana çıkararak ve biraz da konuşmada, belki, açıklanması gereken hususları daha tebarüz ettirerek sözlerimi tamamlamaya çalışacağım.

Her şeyden evvel, zahmet çekip konuşma hazırlayan ve Millî Savunma Bakanlığı meselelerini burada teşrih eden arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum.

Bu yılki bütçeye geçmeden, Bakanlığımızın 2004 yılı bütçesi teklifiyle ilgili hususları açıklamadan evvel, 2003 yılı bütçesi hakkında ne yaptık, onu arz etmek istiyorum.

2003 yılı bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 24 artmış, böylece, 10 katrilyon 200 trilyona bağlanmıştı. Demek ki, geçen seneki bütçemiz yüzde 24 artmış. Biraz sonra arz edeceğim bu seneki bütçemiz ise yalnızca yüzde 6,7 artmış oluyor. İkisi arasında 3 misline yakın bir tasarruf olduğunu burada arz etmek istiyorum. Ayrıca, 10,2 katrilyonluk bütçeden, yıl içerisindeki tasarruflarla 550 trilyonluk bir ekonomi sağladığımızı da belirtmek isterim. Elbette, bu tasarruflar yalnız teşkilatın tasarruflarından ibaret değildir; burada önemli bir husus, Hükümetimizin uyguladığı kur politikalarıyla doların bütçede öngörüldüğü seviyelere yükselmemiş olması dolayısıyla ithalatta yaptığımız kârdır. Diğer bir tasarruf da, Hükümetimizin bir kararıyla askerlik süresinin kısaltılmasından kaynaklanmıştır. Askerlik süresinin kısaltılmasıyla bir tasarruf doğmuş, bu her ikisinin toplamı 550 trilyonluk bir neticeyi tevlit etmiştir.

Millî Savunma Bakanlığının 2004 yılı bütçesi teklifinin oluşturulması aşamasında Bakanlığa intikal eden ihtiyaçların toplamı 14 katrilyon kadardı. 1,7 katrilyon, daha başlangıçta bunda tasarrufta bulunulmuş, daha sonra da bütçe teklifinin 850 trilyon lirası yeniden kesilmiştir. Ayrıca, 2004 yılı Konsolide Bütçe Kanunu Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesi aşamasında da 916 trilyonluk bir ilave kesinti toplamıyla, taleplere göre, bütçe, bu yıl, 3,4 katrilyonluk bir tasarrufa tabi tutulmuştur. Bu tasarruf, tabiî, askerî birimlerimizin ve özellikle Genelkurmay Başkanlığımızın büyük gayretiyle hâsıl olmuş ve Bakanlığımız da, böylece, yüzde 6,7'lik bir artışla bütçeyi bağlayabilmiştir. Elbette, yüzde 24'lük bir bütçe artışına karşılık 6,7'lik bir artış, düşük bir artıştır; ancak, bu sene, bütçenin genel artışının yüzde 3 civarında olduğu düşünülecek olursa, Hükümetin, diğer bakanlıklara verdiği artıştan yüzde 100 daha fazlasını Millî Savunma Bakanlığına verdiği anlaşılmaktadır; ancak, Millî Savunma Bakanlığında yapılan tasarruf, ilk defa, bütçe büyüklüğünde, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin birinci sıradan ikinci sıraya düşmesini sağlamıştır; Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi, icracı bakanlıklar içerisinde bu sene ilk defa Millî Savunma Bakanlığının önüne geçerek birinci bütçe olmuştur; tabiî, transfer harcaması olan Hazine ve Maliye bütçesini saymıyoruz.

Peki, bu bütçenin kalemleri neler olmaktadır; yüzde 58,6'sını mal ve hizmet alım giderleri, yüzde 33'ünü personel giderleri, yüzde 4'ünü sosyal güvenlik kurumlarına ait prim giderleri, yüzde 3'ünü cari transfer harcamaları, binde 1'ini ise sermaye giderleri oluşturmaktadır.

Sayın milletvekilleri, diğer hususlar, size dağıttığımız kitapçıkta yer aldığı için, ben, konuşmamın bundan sonraki bölümünde sayın milletvekillerimizin temas ettiği hususları aydınlatmak için bilgi arz etmek istiyorum.

İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir, savunma sanayii altyapısının geliştirilmesi için gayret sarf edilmesi önerisinde bulundu. Bakanlar Kurulunun bir kararıyla, savunma sanayimiz şu istikamette gelişmektedir: Yüzde 40 olan yerli katkı yüzde 60'a çıkarılacaktır. Araştırma geliştirme için ayrılan para binde 5 iken, yüzde 2'ye yükseltilecektir. Yurt dışına ihracata ağırlık verilerek, savunma sanayii cirosu 1 milyar dolardan 8 milyar dolara çıkarılacaktır. Yeni yatırımlar yerine, mevcut yatırımların değerlendirilmesine gayret edilecektir. Savunma sanayii projeleri kapsamında, yurt dışına giden dövizin geri dönüşümü için off-set işlemlerine ağırlık verilecek, off-set işlemleri yüzde 50'den yüzde 60'a çıkarılacaktır.

Bir başka temas edilen konu, Kilis Milletvekilimiz Sayın Veli Kaya'nın, mayın temizlemeyle ilgili temas ettiği husustur. 14 Nisan 2003 tarihi itibariyle, Güneydoğu Anadolu illerimizdeki -ki, bu illerimiz Mardin, Şırnak, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve Hatay İlleri olmaktadır- mayınlı 510 kilometre uzunluğunda ve 178 000 kilometrekare olan alanın temizlenmesi maksadıyla, bu yıl için tahsis edilen 20 trilyonluk ödenekle yola çıkılmıştır. Bu mıntıkada, bugünkü tespitlere göre, 1 962 000 adet mayın bulunmaktadır. On yıl içerisinde, bu 1 500 000'i aşkın mayın temizlenecektir. Bu konuda açılan ihaleye 7 firma katılmış olup, 3 firmanın temizleme faaliyetleri Hırvatistan'da, 2 firmanın temizleme faaliyetleri ise Güneydoğu Anadoluda -Nusaybin'de- fiilen denenmiştir. Bu denemenin sonuçları, bir değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Bu alanın bir an evvel tarıma açılması elbette Hükümetimizin hedeflerindendir. Ancak, alanda, netice itibariyle, köylülerimizin çalışma yapacağı düşünülecek olursa, mayın temizleme faaliyetlerinin en hassas bir faaliyet olarak ele alınacağından şüphe yoktur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi de Sayın Şükrü Elekdağ'ın temas ettiği üç noktayı sizlere arz etmek istiyorum. Üç noktadan birincisinin, teröristlerin tamamen affı, ikincisinin, teröristlerle doğrudan temas, üçüncüsünün de, Türkiye'nin terör merkezi haline getirilmesi olduğunu zannediyorum. Bu konularda Amerika'nın Türkiye'ye baskı yaptığı ve hükümetin de bu sahada çalışmalar yaptığı şeklindedir.

Bu üç konuda da, Türkiye ile Amerika arasında herhangi bir baskı söz konusu olmadığı gibi, böyle bir çalışma da yapılmış değildir. Bakanlığımızda terörle ilgili yapılan çalışma, yalnızca, NATO'nun terörle mücadele müesseselerinden bir tanesi olan Center of Excellent'ın Türkiye'ye alınması istikametindedir. Bilindiği gibi, NATO, yeniden bir yapılanmaya girmiştir. Vaktiyle 60 olan karargâh sayısı, sonradan 20'ye düşürülmüştür, şimdi de 12'ye düşürülmesi için gayret sarf edilmektedir. Bunlardan güney hava kuvvetlerinin Türkiye'de konuşlanması sağlanmıştır. Bunun yanında iki ayrı merkezimiz daha vardır. Üçüncü olarak da, terörle mücadele merkezinin Türkiye'de açılması keyfiyeti NATO'yla görüşülmektedir. Bunun dışında, NATO'nun Türkiye'de bir terör merkezi açması söz konusu olmadığı gibi, diğer konularda da Amerika'yla herhangi bir temasımız yoktur.

Sayın Başkan, sayın üyeler; ekonomik baskının devam ettiği, krizlerin tesirinin hâlâ izale edilemediği bir Türkiye'de, bakanlıklar arasında ikinci büyüklükteki bütçenin Millî Savunma Bakanlığına tahsis edilmesi, Türkiye'nin savunma politikalarına verdiği önemi göstermektedir. Esasen dünya üzerindeki 18 çatışma ve tehdit merkezinin 13'ünün Türkiye'nin etrafında bulunması, böyle bir ciddî yaklaşımı Türkiye için de gerekli kılmaktadır.

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Millî Savunma Bakanlığı da bugüne kadar sizlerin gösterdiği ihtimam ve itinayla, kendisine ayrılmış olan miktarları en ciddî ve en hassas bir şekilde harcama gayreti içerisinde olmuştur. Kesinhesaplarımızın tasdiki sırasında siz de bunları en iyi şekilde değerlendiriyorsunuz.

Gösterdiğiniz itimada her zamandan daha fazla layık olmaya çalışacağımızı belirtir, bütçenin kabulünü takdirlerinize sunar, hepinize saygılarımı arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şahsı adına söz isteği, aleyhte olmak üzere, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım'a aittir; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlıkları bütçeleri üzerindeki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, televizyonları başında bizi izleyen yurttaşlarımızı ve Kastamonuluları saygıyla selamlıyorum.

1950 yıllarında "teker dönsün" politikasıyla ve "ulaşamadığın yer senin değildir" sloganıyla, Türkiye Cumhuriyeti Karayolları Teşkilatı, işçisi, mühendisi ve çalışanlarının, Yol-İş Sendikasıyla bütünleşerek, il ve devlet yollarının asfalt haline getirilmesini planlamış, gelişen ülke ekonomisinin, taşıma isteklerine göre, trafik sayımlarına ve trafik yüküne göre yol standartlarını belirlemiş ve yolların yapımına başlamıştır.

Günlük ortalama trafiğin 1 000'in üzerine çıktığı ana istikametlerde birinci sınıf devlet yolu kaplamaları BSK -bitümlü sıcak karışım- olarak, günlük ortalama trafiğin 4 000'in üzerindeki istikametlerde bölünmüş yol ve kaplamasının da bitümlü sıcak karışım olarak, diğer bir deyişle asfalt beton olarak yapılmasına başlanmış; bugüne kadar 62 611 kilometre yol ağı ile 1 726 kilometre otoyol ve 3 859 kilometre bölünmüş yol, buna ilaveten de bu yıl sathî kaplamalı 1 600 kilometre bölünmüş yol yapımı gerçekleştirilmiştir. Yol yapımını gerçekleştiren Karayolları Teşkilatına ve değerli işçilerimize, şu anda biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe görüşürken karda kışta, dağlarda yolları açan Karayolları işçilerimize başarılar diliyorum, mühendislerimizi kutluyorum.

Ankara-İzmir, Ankara-Samsun-Trabzon-Sarp, Ankara-Eskişehir-Bursa ve Bursa-Balıkesir, Antalya-Alanya devlet yolları bir an önce bitirilmeli, bölünmüş yol olarak hizmete açılmalıdır. Bu kesimlerde günlük ortalama trafik sayımı çok yüksektir ve büyük trafik kazalarına sebebiyet verilmektedir. Bölünmüş yollarda rampalarda tırmanma şeridi, yerleşim merkezlerinde tali ve ana toplayıcı yol şeritleri inşaatına öncelik verilmelidir. Orta refüjler kaldırılmalı, kalın çizgiyle bölünmüş yollar tarif edilmelidir. Yolların ortasına bordür duvarlar konulmamalıdır.

Karadenizin en önemli projesi olan Karadeniz sahil yolu, on yıldır devam etmektedir. Birinci keşfin 2,5 katrilyon olduğu, toplam keşfin 4,7 katrilyona çıktığı 21 adet ihale dosyasından oluşan bu işin bitirilmesi için 2,7 katrilyona daha ihtiyaç olduğu anlaşılmakta ve Karadeniz sahil yolunda trafik çok güç şartlarda yapılabilmektedir.

Sayın Bakanın yapmış olduğu açıklamalarda, bu kesimin Başbakanın talimatı gereği iki yılda bitirileceği Türkiye Büyük Millet Meclisinde bölünmüş yolla ilgili kanun görüşülürken ifade edilmiştir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bunun takipçisi olacağız. Ancak, Samsun-Sinop-Çatalzeytin-Abana-İnebolu-Doğanyurt-Cide-Amasra-Bartın sahil yolunun birinci sınıf devlet yolu olarak bitirilmesini, kendisinden de talep etmekteyim. Şu anda, Abana-İnebolu arası trafiğe kapalıdır. Yirmisekiz yıldır devam eden Küre-İnebolu yolunun bitirilmesini; Kastamonu-Daday- Eflani-Bartın; Ağlı-Azdavay-Pınarbaşı-Ulus; Taşköprü-Boyabat- Durağan; Kastamonu-Araç-Karabük; Kastamonu-Ilgaz-Çankırı-Ankara; Merzifon-Kargı-Tosya-Gerede bölünmüş yollarının yapılmasını talep etmekteyim.

Karayolu inşaatı, toprak kazısı, dolgusu, betonu, üstyapı ve asfaltıyla, teknik çalışmayı gerektiren bir altyapı inşaatı türüdür. Mevsim ve iklim şartlarına göre çalışma zamanları belirlenir. İnşaatı yürüten personel tecrübeli olmalı, zemini, toprağı iyi tanımalı ve bilmelidir. Bugüne kadar 3 859 kilometre bölünmüş yol yapıldığı, bir yılda 1 600 kilometre yol yapıldığı karşılaştırması doğru bir yaklaşım değildir ve eksiktir. "Maliyetini, 1 trilyona yapılırken 200 milyara düşürdük" iddiası da gerçekçi değildir. Altını çizerek söylemek istiyorum ki, bugün yapılan, geçmişte yapılan birinci devlet yolunun yanına ikincisini yapmaktır. Bu maliyete, kamulaştırma, proje, makine amortismanları, işçilik giderleri dahil edilmemiş; sadece toprak işi yapılarak, iş makinelerinin akaryakıtı ve ucuz üstyapı teşkili hesaba katılmıştır. Zamansız yapılan sathî kaplamaların mıcırlarının soyulduğu, bir kış dahi geçmeden yolların bozulduğu, çukurların oluştuğu ve yapılan duble yolların trafiğe kapandığı gözlenmektedir. Yazıktır, günahtır, ülkenin kaynakları kıttır.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Siz bu kadar da yapmadınız yani; yapın da görelim.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Elbette ki, devletin boş duran makinelerini, işçisini çalıştıralım, yollarımızı geliştirelim; buna karşı durmak, karşı çıkmak doğru bir yaklaşım değildir; ama, işimizi doğru yapalım. Sayın Bakan, onbeş gün önce yazılı talimatıyla duble yol inşaatlarının teknik şartnamelere uygun yapılmadığını bizzat kabul etmekte ve tedbir alınmasını istemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetin uygulamakta olduğu bölünmüş yol projesi cumhuriyet tarihinde ilk değildir. 1978-1979 Cumhuriyet Halk Partisi İktidarında Karayollarının bütçeden aldığı pay 1978 yılında 5,3; 1979 yılında 5,6; 2003'te Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının dış kredilerle birlikte aldığı payın yüzde 1,6; 2004 bütçesinde de 1,4 olduğunu gördüğümüzde, 1978-1979 dönemiyle mukayese ettiğimizde 3 veya 4 kat daha gerisinde olduğumuz ortaya çıkmaktadır. Karayolları kuruluşu 10 katrilyon ödenek talep etmekte, verdiğimiz kaynak 2,271 katrilyon olarak görülmektedir. O günleri anımsadığımızda, KUP projesiyle köy yollarını... Orman Genel Müdürlüğünden protokolle kiralanan makinelerle bu sistem uygulanmıştır. Bu yeni bir buluş, yeni bir mucize değildir. Yollarımızın bölünmüş yol yapılması ve bu projenin uygulanmasından dolayı Bayındırlık Bakanını ve Karayolları Teşkilatını takdirle karşılıyorum; ancak, eleştirilerimizi de sunmak istiyoruz.

Yol yapım işinde, Karayollarında, hizmet anlayışı, teknik yetenek, beceri ve karayolculuk ahengi içinde işçi ve işveren vekili sayılan mühendislerin ortak çalışmasıyla kaliteli yol yapmak mümkündür; ama görülüyor ki, uygulamanızda tecrübe, birikim ve yetenek, atadığınız kadrolarda ikinci plana itilmiştir. Diğer bakanlıklara göre yaptığınız tahribatın az olması nedeniyle de yine Sayın Bakana teşekkürlerimi arz ediyorum.

Bugün, ülkemizde yolcu ve yük taşımacılığının yüzde 95'i karayoluyla yapılmaktadır. Ülke ekonomisinin lokomotifi olan ulaştırma sistemleri, karayolu, havayolu denizyolu, demiryolu birlikte değerlendirilmeli ve master plan dahilinde birlikte entegre edilmelidir.

Hükümet, havayoluna teşvik verirken, karayolu taşımacılığını ve bu sektörde çalışan otobüsçüleri ve yük nakliyecilerini ihmal etmektedir. Hükümet, zengini sevmektedir, tıpkı rahmetli Özal gibi. Havayolu taşımacılığını teşvik için ÖTV'yi kaldırmakta, karayolu taşımacılığı yapan otobüsçüleri ve yük taşımacılarını, otobüsle seyahat eden dargelirli vatandaşlarımızı unutmaktadır. Var mısınız, dargelirliyi koruyalım, vatandaşlarımızın seyahat için kullandıkları şehirlerarası otobüslerin tükettikleri akaryakıttan, Akaryakıt Tüketim Vergisini kaldıralım. Havayolu ve denizyolu taşımacılığında sağladığınız imtiyazı bu sektöre de tanıyalım. Şimdiye kadar, bu sektöre hiç vermemişiz, hep almışız. Türkiye'nin, gerek yolcu gerek yük taşımacılığının yüzde 95'ini bu sektör yapmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen, sözlerinizi toparlayın.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bu sektörün örgütlenmesinin önünde olan engelleri kaldıralım; uluslararası otobüsçüler odası, uluslararası nakliyeciler odası ve minibüsçüler odası gibi örgütlenmesi için kanun çıkaralım. Bunun için, Türkiye Büyük Millet Meclisine yeni bir kanun teklifi vereceğim ve tüm milletvekillerinden, aynı zamanda hükümetten destek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Toplu Konut İdaresi, 15 ilde 10 000 konut ihalesi yapmış, ocak ayında 16 000 konut daha ihale etmeyi ve beş yılda 100 000 konut üretmeyi planlamıştır; ama, burada Kastamonu yok, Çankırı yok, Karabük yok, Orta Karadeniz yok, Batı Karadeniz yok. Diyeceksiniz ki, buralar yoksul ve insanları göç ediyor. Bu, kader değil. Bu kaderi değiştirmeye kararlıyız. Biz, Karadenizliler olarak, devlete değil; ama, siyasete başkaldırıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığıyla ilgili görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, sürenizi çok aştınız; şimdi ise yeni bir bakanlığın bütçesi üzerinde konuşacaksınız. Birkaç cümleyle bitirmenizi rica ediyorum.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Değerli arkadaşlar, bakın -Sayın Bakan benden önce konuştu- bu gördükleriniz, hepinizin ihtiyacı olan yemek yediğimiz kaşıklar. Bunlar nerede üretiliyor biliyor musunuz; Kastamonu'nun Şenpazarı'nda ve Cide'de üretiliyor. Orman köylüsü bunları şimşir ağaçlarından yapıyor; şimşir ağaçlarımızı korumak için, şimşirlerimizi daha geliştirmek için orman köylümüzle bunları barıştıralım diyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Sarmısak?..

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bekle, geliyor...

Ayrıca, hükümeti dinledik; geçen yıl Sayın Bayındırlık Bakanımız bölünmüş yolların bitirileceğine dair; Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız ise ithal sarmısak konusunun çözüleceğine dair söz verdi. Bu kürsüden bir yıl önce hükümetin vermiş olduğu sözü ben size anımsatmak istiyorum. Tarım ve Köyişleri Bakanı "Türkiye'ye Çin'den sarmısak ithal edilmesine gerek yok" demişti. Sayın Başkanım, o tutanaklara baktığımızda bunu göreceğiz; ama, görüldü ki, siz verdiğiniz sözün eri değilsiniz, verdiğiniz sözü gerçekleştirmiyorsunuz; çünkü, bu sene, Çin'den 1 770 ton sarmısak ithal edilmiştir ve ithal edilen sarmısaklar da Mersin Limanına getirilmiş, Taşköprü sarmısağı diye satılmaya başlanmıştır. İşte, görüyorsunuz, üzerinde yazıyor... Bu sarmısak Çin sarmısağı; şu gördüğünüz de Kastamonu-Taşköprü sarmısağı. Bakın, ikisinin arasında büyük fark var. Ben, bunun için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak, 3 Aralıkta Mersin Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulundum; gerekli işlemler yapılmıştır. Huzurunuzda, Mersin Cumhuriyet Savcılığına teşekkürlerimi arz ediyorum. Bu, ayıplı maldır, tüketici kandırılmaktadır; ama, bir ifade çok çarpıcıdır. "Neden Taşköprü sarmısağı olarak satıyorsunuz" diye sorulduğunda, getiren firma diyor ki: "Çin'den getirdiğimiz sarmısağı Türk Halkı yemiyor; çünkü, Çin'de SARS hastalığı var. SARS hastalığı olduğu için, biz, Taşköprü sarmısağı diye etiketliyoruz ve bunu satıyoruz."

Hani vermiş olduğunuz söz?! Sayın Başbakan, Kastamonu meydanında söz verdi; burada, Bakan söz verdi.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, rica ediyorum.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bunu takip etmeye devam edeceğim. Bu can bu bedenden çıkmadığı sürece, namussuzlara karşı mücadelemi sürdüreceğim.

Bunları da Sayın Başkana vereceğim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, dördüncü tur üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, soru ve cevap kısmına geçiyoruz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, ondan önce, bir tavzih yapmak gerekiyor. Kürsüdeki konuşmam sırasında bir şey söyledim, tutanaklara yanlış geçmiş; onu düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakanın tutanaklarla ilgili bir düzeltme yapma isteği var.

Buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, konuşmam esnasında, Star Televizyonunun, Van-Bahçesaray yolunun kapalı olduğu yolunda yayın yaparak, halkı yanlış bilgilendirdiğini söylemiştim. Bunu Star değil CNN Televizyonunun yaptığını; dolayısıyla, tutanaklara bu şekilde geçmesini arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Bu şekilde tutanaklara geçmiştir.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Yol kapalı mı?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Yol açık. Kamuoyu duymadı da tutanaklara geçsin diye söyledim. 

BAŞKAN - Efendim, şimdi, soru soracak milletvekillerimizi, soru sorma zamanı ve sırasına göre Genel Kurula arz ediyorum: Sayın Ünal Kacır, Sayın Mevlüt Akgün, Sayın Yusuf Selahattin Beyribey, Sayın Sedat Pekel, Sayın Mustafa Nuri Akbulut, Sayın Ahmet Yeni, Sayın Feridun Fikret Baloğlu, Sayın Ali Dinçer, Sayın Musa Sıvacıoğlu, Sayın Hüsnü Ordu, Sayın Mustafa Gazalcı, Sayın Yavuz Altınorak, Sayın Osman Özcan, Sayın Necdet Budak, Sayın Kâzım Türkmen, Sayın Resul Tosun, Sayın Ali Aydınlıoğlu, Sayın Asım Aykan, Sayın Mustafa Ilıcalı.

Bildiğiniz gibi, 10 dakika soru sorma, 10 dakika da cevap verme süresi vardır. Soruların kısa, öz, yorumsuz olarak ve anlaşılır bir şekilde sorulmasını istirham ediyorum. Böylece, zamandan tasarruf ederek, soru sorma ihtiyacı duyan sayın milletvekillerimizin de, soru sorma imkânını sağlayalım; değerli arkadaşlarım birbirine bu şekilde yardımcı olsunlar.

Sayın Kacır, buyurun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - 1 dakikayı geçmesin Sayın Başkan.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanıma, Türkiye çapında bölünmüş yol çalışmalarınızı takdirle izlediğimizi, bundan dolayı, şahsınızda, hükümetimizi tebrik ettiğimizi ifade etmek istiyorum, teşekkür ediyorum; ancak, benim çok önemli gördüğüm bir yol var; Doğu Anadolunun, Karadenizin, Doğu Karadeniz Bölgesinin kullandığı, Samsun'dan itibaren kullanılan; bununla beraber Kastamonu'nun, Sinop'un, Karabük'ün kullandığı, yani ülkemizin büyük bir bölümünün kullandığı bir yol var; Gerede-Merzifon arasındaki yol. Hepimiz televizyonlardan izliyoruz; burada, çok büyük, ölümlü kazalar oluyor. Bu yolun bölünmüş yol olarak yapılmasının çok önemli olduğu kanaatindeyim. Bu konuda çalışmanız var mı; ne zaman yapılabilir, bitirilebilir? O konuda bilgi almak istiyorum.

Sayın Bakanım, ayrıca, Çatalca-Büyükçekmece arasında, Ahmediye ile Tepecik arasında 6-7 kilometrelik bir yol var. Bununla ilgili projelerin hazırlandığını öğrenmiştim. Bu, ne zaman realize edilebilir? Bu konuda bir bilgi almak istiyorum.

Bir de, İstanbulumuzun en önemli iş merkezlerinden birisi olan Hadımköy yolu var; TEM Hadımköy çıkışı ile Hadımköy arasındaki yolun duble yol yapılması için programa alınıp alınmadığı konusunda bilgi almak istiyorum.

ALİ DİNÇER (Bursa) - Sayın Başkan, iktidara mensup  bir milletvekili; soru sorma hakkının, neredeyse 10 dakikasını kullanıyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Affedersiniz, ben bir hata mı yaptım?!

ALİ DİNÇER (Bursa) - İktidar milletvekilisiniz beyefendi, teşekkür için soru sorma süresini bitiriyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Kacır, bakın, başta açıkladım; sorunuzu soracaksınız, yoruma gerek yok "şu konuda ne yapacaksınız, bu konuda düşünceniz nedir" gibi, birkaç cümleyle bunlar sorulabilir. Gerçekten, burada, birçok konuda soru sormak isteyen çok milletvekili arkadaşımız var. Parlamento teamülü de bu noktada.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Efendim, ben zaten bitirmiştim. Baştan, bu şekilde sormamı istiyorsanız, özetleyeyim.

ALİ DİNÇER (Bursa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, söyledim, açıkladım bütün arkadaşlara.

Sayın Kacır, son cümlenizi alayım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Teşekkür ediyorum efendim, sorularımı sordum.

BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum.

Sayın Mevlüt Akgün, buyurun.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Bayındırlık Bakanımıza iki sorum olacak. Bunlardan birisi, Karaman İlimize bağlı Ermenek İlçemize, başka bir ilin sınırlarından geçerek, Mersin İlinin sınırlarından geçerek ulaşılmaktadır. Bu, Türkiye'de ender rastlanan bir durumdur, ender ilçelerden birisidir. Bu nedenle, Karaman-Ermenek yolunun, karayolları standardına uygun olarak ne zaman tamamlanması gerektiğini düşünüyorsunuz?

İkinci sorum: İç Anadoluyu Akdeniz Bölgesine bağlayan Sarıveliler İlçemiz ile Alanya yolunun karayolu standardında ne zaman bitirilmesini düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben de teşekkür ederim.

Sayın Selahattin Beyribey, buyurun.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Efendim, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, ben, aracılığınızla, üç Bakanıma da soru sormadan önce, bugün, 1914 yılında, Allahuekber Dağlarında 90 000 Türk evladının şehit olduğu yılın yıldönümüdür. Ondan dolayı, orada şehit olan bütün Türk evlatlarına Allah'tan rahmet diliyorum; oradaki acıların bizim acımız olduğunu ifade etmek istiyorum.

Bu vesileyle de -Sarıkamış yöresinde olduğu için- Sarıkamış'ta bir ormanımız var, cumhuriyet tarihinden beri yok olma noktasına doğru gitmektedir. Bu ormanımızın bir an evvel millî park olması doğrultusunda Orman Bakanlığımızın girişimleri var; hangi safhadadır, öğrenmek istiyorum.

Ayrıca, o dağlarda şehit olurken, özellikle Göle'yi Selim'e bağlayan güzergâhtaki bir yolumuz var; bu yol, karayolları ağına alınacak mıdır, alınacaksa ne zaman faal hale gelecektir; onu öğrenmek istiyorum.

Yine, Savunma Bakanlığımızın, Kars-Ani Harabelerinin turizme açılması konusunda bir girişimleri mevcut mudur? Ani Harabelerinin, savunma güvencesi yönünden, turizme açılmasında bir sakınca olup olmadığını öğrenmek istiyorum.

Yine, üçüncü sorum olarak, 2003 yılı içerisinde, Çevre ve Orman Bakanlığı ve ayrıca Bayındırlık Bakanlığının belirlediği israf alanları var mıdır; varsa, bu israf alanlarıyla ilgili elde edilen sonuçların parasal, rakamsal büyüklüğü nedir; onu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Beyribey, son cümlenizi alıyorum.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Yine, dördüncü ve son sorum; 2003 yılı içerisinde yanan ormanlarımız tekrar, ne zaman ağaçlandırılacak, programda mıdır; onu öğrenmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Pekel, buyurun efendim.

SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Millî Savunma Sayın Bakanına sorularımı yöneltiyorum.

Özelleştirme kapsamına alınan ve kâr eden kuruluşlarımızdan Tekel ve Millî Piyango İdaresi, 2002 yılında, Savunma Sanayi Destekleme Fonuna 150 trilyonun üzerinde kaynak sağlamıştır. Bu iki kuruluş özelleştirildiği takdirde savunma sanayimiz kan kaybedecektir. Bunu önlemek için bir çalışmanız var mı?

Vatanî görevini yerine getiren Mehmetçiklerin aylıkları, ne yazık ki, çok yetersizdir. Yeni artışla 2004 Ocak ayında çavuşlarımız 14 568 000, erlerimiz 10 926 000 lira alacaklardır. Gerçekten, şahsî giderlerinin karşılanmasında çok zorlanan bu askerlerimiz için gerçekçi rakamları ifade eden artışları 2004 bütçesinde düşünüyor musunuz? Şayet, er sayısı, erbaş sayısı fazla diyorsanız, bunların azaltılması için bedelli askerlik ya da askerlikte süre indirimi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Mustafa Nuri Akbulut, buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sorum Sayın Bayındırlık Bakanımıza.

Sayın Bakanım, yıllardan beri programa alınıp yapılamayan Olur-Ardanuç yolu karayolları programına alınıp yapılacak mı?

Erzurum-Tekman-Muş il yolu önceki yıllarda ayrılan ödeneklerle yapılamadı, yapılamaz. Bu yıl için Erzurum-Tekman yolunun yapımı konusunda yeterli ödenek tahsis edilecek mi?

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akbulut.

Sayın Ahmet Yeni, buyurun.

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, Sayın Millî Savunma Bakanına sorum şu: Kamuoyunda bedelli askerlik konusunda bir beklenti olduğu bilinmektedir. Kısa süreli bir eğitimden sonra işlerine dönecek olan vatandaşlarımız, aynı zamanda, ekonomimize de katkı sağlayacaklardır. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Sayın Bayındırlık Bakanına sorularım şunlar: Samsun Bafra arası duble yol çalışmasının 35 kilometresi bitmiştir; teşekkür ederiz; 14 kilometrelik kalan kısım 2004'te bitirilecek midir?

Karayollarındaki daha önce yapılan otoyol maliyetleri ile şu andaki maliyetleri mukayese eder misiniz?

Yine, AK Parti Hükümetlerinden önce 714 000 000 dolar usulsüz keşif artışı yapıldı. 110 000 000 dolar, 32 000 000 Alman Markı, 60 trilyon lira fazla ödeme yapıldığı bilinmektedir. Bugüne kadar hiç tahsilat yaptınız mı?

Sayın Orman Bakanına sorularım şunlar: Devlet ormancılığından millet ormancılığına geçmek ne demektir? Kent ormanlarını hangi illerde, nasıl kuracaksınız? Orman kadastrosu ne zaman bitecek?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Feridun Fikret Baloğlu, buyurun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Çok kısa bir soru soracağım.

Sayın Bayındırlık Bakanına, Kiğı ile Yedisu arasındaki yolu bir önergeyle sormuştum. Sayın Bakan cevap vermedi, Sayın Ali Babacan cevap verdi; tecrübesizliğine veriyorum; orada bir cümle var, inanılmaz bir cümle "biz, bu yolu, güvenlik nedeniyle yapamıyoruz" diyor. Cumhuriyet hükümetinin ayıbı olur bu. Sayın Bakanın bu cevabı düzeltmesini ve Kiğı ile Yedisu arasındaki yolu yapmasını istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Dinçer, buyurun.

ALİ DİNÇER (Bursa) - Sayın Başkan, ben söz sıramı Edirne Milletvekili Necdet Budak Beye devrediyorum.

BAŞKAN - Peki; buyurun Sayın Budak.

NECDET BUDAK (Edirne) - Sorum Sayın Orman Bakanına.

Edirne'nin İpsala İlçesine bağlı Yenikarpuzlu Beldesindeki ve Paşaköy Ferre bölgesindeki 10 000 dönüm araziyi, Orman Bakanlığı, sonuçsuz olmasına rağmen, kavak yetiştirme çalışmaları için 5 kişiye, şahsına tahsis etmiş; ancak, bu kişilerden birisi de kamu görevlisi, Tarım İl Müdürü Mehmet Bilat. Burada hiçbir ihale yapılmadan, bu 5 şahsa, bu 10 000 dekar arazi, hiçbir ücret alınmadan ne kriterlere dayalı olarak verildi? Ayrıca, bu bölgedeki tüzelkişilikler, kooperatifler, köy halkına niye böyle bir arazi dağıtımı yapılmadı? Bunun açıklamasını istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Budak.

Efendim, soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Şimdi, Sayın Bakanlar cevapları verecekler. Eğer, cevaplar 10 dakikadan daha erken biterse, soru sorma kısmına devam edeceğiz

İlk sözü kim almak istiyor Sayın Bakanlar?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Bayındırlık Bakanımız istiyorlar.

BAŞKAN - Sayın Ergezen, buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, şimdi, tabiî, bütün soruları burada cevaplandırma şansına sahip değiliz; çünkü, sorular hem çok hızlı soruluyor hem not almakta da çok zorlandık; dolayısıyla, kopukluk olabilir; ancak, not alabildiklerime cevap vereyim.

Bir kere, Gerede-Merzifon yolu bizim birinci öncelikli yolumuz ve biz buraya başladık, Gerede tarafından başladık. Kış şartları elverdiği oranda bu kışın da çalışmaya devam edeceğiz. Yani, buradan senin seçmenlerin de duysun; ben de onlara buradan selam yolluyorum; yola başladık; bu bir.

İkincisi, Bingöl-Kiğı yolu, öyle, güvenlik nedeniyle falan başlanılmamış...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Yazılı efendim, cevap elimde.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Yazılı da verilmiş olsa, şimdi Genel Müdürden aldığımız bilgi, şu anda programda olmayan bir yol...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Elimde belge var.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Canım, cevap veriyorum, biraz sabırlı olsana!..

Programda olmayan bir yol. Ben, buradan şunu Meclise sunmak istiyorum : Birçok ilimizin ilçeleriyle yolları yok; bırakın şunu bunu, asfaltı bırakın da, il ve ilçelerimiz arasında yol yok. Bunlardan birisi -demin Erzurum Milletvekili sordu- Tekman ile Erzurum'un arasında yol yok; köy yolu! Bir kısmı stabilize, bir kısmı toprak yol. Şimdi, dolayısıyla, bu dediğiniz yollarla ilgili, belki cevap verirken, ilk etapta doğru cevaplar, tam yeterli cevaplar da verememiş olabiliriz; ancak, biraz önce sorduğunuz sorudan sonra Genel Müdürle yaptığımız değerlendirmede, bu yolu yapmamıza bir engel yok; ancak, yol programda değil; buna bir planlama yapmamız lazım. Burayı yapacağız; önceliğimizdir, ondan bir endişeniz olmasın; ama, yeri gelmişken, senin bölgen olduğu için hemen söyleyeyim -çünkü, soruların çoğu bana soruldu- önümüzdeki sene, 2004'ün sonuna geldiğimizde, Bingöl'den çıkan bir kişi Malatya'nın içine kadar bölünmüş yolla gelecek. Dolayısıyla, biz, bu arada Tunceli'yi, Bingöl'ün diğer yollarını da ihmal etmeyeceğiz, yapacağız. Ondan haberiniz olsun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sağ olun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Evet, Gerede yolunu söyledim, Erzurum-Tekman yolunu söyledim.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Söylemediniz...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Karaman yolu, bizim programımızda olan bir yoldur. Geçen gün, Başbakan da, oradan, bizi aramışlardı, sormuşlardı. O yola, biz, başladık. Bu yolla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. 1996 yılında, Sayın Cevat Ayhan zamanında temeli atılmıştır; yüzde 50'si de tamamlandı. Daha sonra, yatırımdan çıkarılmış; yeniden yatırıma alınması gerekiyor.

Sarıveli-Alanya yolunun Antalya bölgesi sınırlarındaki kısmı -58 kilometre- tamamlanmıştır. Sarıveli-Alanya yolu ayrımı -27 kilometre- yatırım programında değildir; yatırıma girmesi gerekmektedir. Bu konuda çalışmalarımızı yapıyoruz. Burada, yatırıma girmesi gerekir diyoruz; ama, ne zaman girecek; o konuda bir şey diyemiyoruz; çünkü, paraya bağlı bu işler.

Ben, soruları bu kadarla cevaplandırıyorum.

Sayın Başkanım, teşekkür ederiz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Orman Bakanımız, buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkanım, Sayın Selahattin Beyribey, Sarıkamış'taki sarıçam ormanlarıyla alakalı ve 1914 yılında Allahuekber Dağlarında kaybetmiş olduğumuz onbinlerce şehidimizin anısına bir millî park oluşturulmasıyla alakalı neler düşündüğümüzü ve nasıl bir çalışma yaptığımızı, planladığımızı sordu.

Hemen, buradan, ifade edeyim. Önümüzdeki ocak ayının ikinci yarısında, millî parkı, o bölgede, inşallah, ilan etmiş olacağız; yani, oradaki şehitlerimizin anısını yaşatacak, o bölgedeki ekolojik dengeyi gözetecek ve o bölgenin ekonomik durumunu da güçlendirmeye yönelik, inşallah, bir çalışmayı bu vesileyle gerçekleştirmiş olacağız.

Ben, teşekkür ediyorum.

Diğer soruları yazılı olarak cevaplayacağım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

NECDET BUDAK (Edirne) - Benim soruma cevap verilmedi.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Budak sorum cevaplandırılmadı diyor.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Yazılı olarak cevap vereceğiz.

BAŞKAN - Sayın Millî Savunma Bakanımızın var mı bir açıklaması?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, arz edeyim.

Sayın Beyribey'in belirttiği Kars-Ani Harabeleriyle ilgili bugüne kadar herhangi bir müracaat olmadığı gibi, çalışmamız da yoktur. Ancak, bu soru üzerine, Turizm Bakanlığıyla da görüşmek suretiyle, ne yapılabileceği incelenecektir.

Sayın Pekel'in belirttiği er ve erbaş maaşlarının artırılması konusu, bildiğiniz gibi, bütçe imkânları çerçevesinde ve katsayıya bağlı olarak yapılmaktadır. Er ve erbaş maaşları maaş olarak değil, harçlık olarak artırılmaktadır. Erlerin her türlü ihtiyacı devlet tarafından karşılandığı için buna maaş demiyoruz, harçlık diyoruz. Bugünkü imkânlarımız da budur.

Sayın Ahmet Yeni'nin belirttiği, askerliğin kısaltılması veya bedelli askerlik uygulamasıyla ilgili Bakanlığımızda bugün herhangi bir çalışma yoktur. Esasen, bunun uygulanması için, askerliğin kısaltılması için, 1111 sayılı Kanunun Bakanlar Kuruluna verdiği yetki Hükümetimizce sonuna kadar kullanılmıştır; bundan sonra kısaltılması için kanuna ihtiyaç vardır. Ancak, bedelli askerlik için herhangi bir kanuna ihtiyaç yoktur. Aynı Kanunun 11 inci maddesi, askerliğin fiilen veya bedelli olarak yapılmasına imkân vermektedir. Ancak, bedelli olarak askerliğin yapılabilmesi için, Genelkurmayın müracaatlarda bir fazlalık tespit ederek, bunu, Bakanlar Kuruluna teklif etmesi gerekir. Bugüne kadar, Genelkurmayın müracaatlarda bir fazlalık tespit etmesi söz konusu olmadığı gibi, hatta bazı müracaatlarda eksiklik olduğu da belirtilmiştir.

Sayın Pekel'in sorduğu diğer bir husus, özelleştirilecek kuruluşlardan Savunma Sanayii Destekleme Fonuna girecek ödenek ne olacaktır şeklinde. Esasen, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunuyla, 2005 yılından itibaren 2007 yılı sonuna kadar bütün fonlar bütçeye alınacak ve ihtiyaçları bütçeden karşılanacaktır. Binaenaleyh, Millî Piyango ve Tekelin özelleştirilmesi sonucu eksilecek gelirler, millî bütçe tarafından karşılanacaktır.

Arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Süremiz var.

Sıra, Sayın Musa Sıvacıoğlu'nda.

Buyurun.

Kısa ve öz sormanızı rica ediyorum.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım; kısaca soracağım.

Sorum, Sayın Bayındırlık Bakanına. Ilgaz'da 2 çeşit tünel geçişiyle ilgili olarak çalışma yapılmış; birisi 4 515 metrelik, birisi de 2 400 metrelik bir çalışma. Bizim en büyük problemimiz, kış şartlarında Ankara istikametine geliş yönündedir. Şu anda, 1 775 metre yükseklikte vasıtalar tırmanış halindedir, zincir takmaktadırlar. Burayla ilgili olarak, 2 çeşit çalışmadan herhangi birisini tercihle, tünelli geçiş konusunda ne düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Hüsnü Ordu, buyurun.

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Sayın Başkanım, Bayındırlık Bakanımıza sormak istiyorum; sorum, Kütahya-Balıkesir yoluyla ilgili. Başladığı tarih 1985, duble yol da değil, normal bir yol. Maden sahası olması hasebiyle yıllık trafik akışı da çok yoğun olmasına rağmen, başka yerlere baktığımız zaman, beş yıl evvel başlayan yollara göre bile, yirmi yıllık bir süreç içerisinde gereken kaynağı, tüm bölgemiz, Balıkesir ve Kütahya milletvekilleri olarak bugüne kadar alamadığımız kanaatindeyiz. 2003 yılı içerisinde de, mevcut kaynaklarımız içerisinden gereken desteği alamadığımız kanaatindeyiz.

BAŞKAN - Sayın Ordu, direkt soruyu sorun efendim.

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Bu yolla ilgili, bu konuda gereken yatırımı ve desteği, bundan sonra almayı, sizden rica ediyoruz, bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ordu.

Efendim, zamanımız doldu; Sayın Bakan, kısaca cevap verirse, bu kısmı da tamamlamış oluyoruz.

Buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, Musa Sıvacıoğlu'nun sorusuna yazılı cevap vereceğim.

Ancak, Hüsnü Beyin Balıkesir'le ilgili sorusuna gelince; Balıkesir çevre yolu, 2004 yılında tamamlanacaktır; bunu, buradan söyleyebiliyoruz. Bu yola, Bakanlık olarak çok önem vermekteyiz; ancak, tabiî, bu, Balıkesir çevre yolu, Balıkesir-Dursunbey-Harmancık-Tavşanlı yolu, bir bütün olarak, 187 kilometre olarak, geçmiş yıllarda ihale edilmiş. Şu kadarını söyleyeyim; 2004 yılı için buraya hatırı sayılır bir ödenek koyduğumuzu ifade etmek istiyorum; rakam vermek doğru değil; çünkü, rakamlar daha netleşmedi. Şu kadarını söyleyeyim; bu yol, bizim önceliğimizdir. Geçmiş yıllarda programa konulmuş; ama, sürüncemede kalmış. Bu bütün içerisinde, Balıkesir çevre yolunu 2004'te bitireceğiz; ileriki yıllarda da diğerini bitireceğiz.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap kısmı tamamlanmıştır.

Şimdi, sırayla, dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım; ancak, bildiğiniz gibi, rakamlar ve metinler uzun olduğundan, Kâtip Üyemizin, oturduğu yerden okumasının kabulünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; Kâtip Üyemiz oturduğu yerden okuyacaktır efendim.

Millî Savunma Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

09 - MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI

1. - Millî Savunma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

Lira

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

39 000 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

10 843 425 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

10

Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri

7 150 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Millî Savunma Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Millî Savunma Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

 

 

Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

10 012 174 146 680 000

- Toplam Harcama

:

7 742 947 166 410 000

- İptal Edilen Ödenek

:

2 290 151 936 980 000

- Ödenek Dışı Harcama

:

26 587 010 120 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

 

 

  Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

5 662 053 410 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve Dış Proje

 

 

  Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden

:

2 068 852 650 020 000

 

 

 

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

14 -  BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

Lira

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

173 644 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

221 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

251 813 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

06

İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri

25 213 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

310 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

10

Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri

14 372 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

                                                  Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

1 111 330 019 560 000

- Toplam Harcama

:

895 810 392 660 000

- İptal Edilen Ödenek

:

93 471 986 000 000

- Ödenek Dışı Harcama

:

1 896 698 330 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

 

 

Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

123 944 339 230 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

14.91 - KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

Lira

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

28 912 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

302 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

2 270 177 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

2 484 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

 

KOD

Açıklama

Lira

 

02

Vergi Dışı Gelirler

168 249 201 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

03

Sermaye Gelirleri

10 788 799 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

2 122 837 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Karayolları Genel Müdürlüğü  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                  Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

2 910 724 658 490 000

- Toplam Harcama

:

2 825 795 746 700 000

- İptal Edilen Ödenek

:

58 370 973 180 000

- Ödenek Dışı Harcama

:

516 246 610 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

 

 

   Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

27 074 185 220 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve Dış Proje

 

 

   Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden

:

5 450 758 110 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B - C E T V E L İ

- Bütçe tahmini

:

1 733 273 200 000 000

 

 

- Yılı tahsilatı

:

2 864 568 771 860 000

 

Lira

 

BAŞKAN - (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

14.81 -  TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

Lira

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

196 427 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

236 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

                                                  Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

129 213 924 000 000

- Toplam Harcama

:

127 631 614 070 000

- İptal Edilen Ödenek

:

2 577 726 100 000

- Ödenek Dışı Harcama

:

995 416 170 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

22 - ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1. - Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

Lira

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

11 868 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

283 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

191 174 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

05

Çevre Koruma Hizmetleri

110 377 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çevre Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Çevre Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

 

Çevre Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

                                                  Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

45 152 246 510 000

- Toplam Harcama

:

42 069 595 400 000

- İptal Edilen Ödenek

:

1 926 474 110 000

- Ödenek Dışı Harcama

:

191 571 630 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

 

 

   Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

1 347 748 630 000

 

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çevre Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3. - Orman Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Orman Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

                                                  Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

224 558 738 490 000

- Toplam Harcama

:

193 339 088 210 000

- İptal Edilen Ödenek

:

16 168 126 570 000

- Ödenek Dışı Harcama

:

2 158 343 880 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

 

 

Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

17 209 867 590 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve Dış Proje

 

 

Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden

:

1 826 217 790 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

22.91 - ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Orman Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

Lira

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

4 500 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

67 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

334 143 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

 

(B) cetvelini okutuyorum :

 

 

 

B - C E T V E L İ

 

 

 

 

KOD

Açıklama

Lira

 

02

Vergi Dışı Gelirler

149 987 000 000 000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

03

Sermaye Gelirleri

13 000 000 000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

188 710 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Orman Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Orman Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

                                                  Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

241 129 509 950 000

- Toplam Harcama

:

229 198 468 640 000

- İptal Edilen Ödenek

:

12 334 885 430 000

- Ödenek Dışı Harcama

:

403 844 120 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B - C E T V E L İ

                                                  Lira

- Bütçe tahmini

:

198 620 000 000 000

- Yılı tahsilatı

:

262 008 844 210 000

BAŞKAN - (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

22.81 - DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

Lira

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

71 117 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

73 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

190 000 000 000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

09

Eğitim Hizmetleri

1 171 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

                                                  Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

50 993 597 720 000

- Toplam Harcama

:

42 721 019 260 000

- İptal Edilen Ödenek

:

8 630 493 010 000

- Ödenek Dışı Harcama

:

389 512 270 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

 

 

   Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek:

:

31 597 720 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Millî Savunma Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçeleri ile 2002 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını diliyorum.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 17.40

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 17.58

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, beşinci tur görüşmelerinde, Adalet Bakanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Danıştay Başkanlığı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı:  284, 286, 285, 287) (Devam)

D) ADALET BAKANLIĞI

1. - Adalet Bakanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Adalet Bakanlığı2002 Malî Yılı Kesinhesabı

E) YARGITAY BAŞKANLIĞI

1. - Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

F) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Danıştay Başkanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Danıştay Başkanlığı  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

G) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI

1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

10.12.2003 tarihli 26 ncı Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunuyorum.

Beşinci turda grupları ve şahısları adına söz isteyen üyelerin isimlerini Sayın Genel Kurula arz ediyorum:

AK Parti Grubu adına, Artvin Milletvekili Orhan Yıldız, Isparta Milletvekili Recep Özel, Uşak Milletvekili Ahmet Çağlayan, Batman Milletvekili Afif Demirkıran, Sinop Milletvekili Mustafa Öztürk; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu, Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun, Samsun Milletvekili İlyas Sezai Önder, Manisa Milletvekili Nuri Çilingir, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan.

Şahısları adına; lehte, Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut, Batman Milletvekili Afif Demirkıran, Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil; aleyhte, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik, Adana Milletvekili Atilla Başoğlu.

Grupların konuşma süreleri 45'er dakikadır.

Sayın grup temsilcileri konuşma isteğinde bulunan milletvekilleri için bir süre belirlediler mi?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz alan arkadaşlarımızın her biri 7,5 dakika konuşacaktır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Efendim, ilk söz, AK Parti Grubu adına söz isteyen Artvin Milletvekili Sayın Orhan Yıldız'a aittir.

Buyurun Sayın Yıldız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakika.

Sayın milletvekilleri, Sayın Yıldız konuşmasına başlamadan önce bir hususu hatırlatmak istiyorum: Biraz önce ifade ettiğim gibi, Adalet Bakanlığı ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçelerinin -bağlı kuruluşlarla birlikte- görüşmeleri için bir hayli zamana ihtiyaç var. Ayrıca, gündemimizde diğer hususlar da var. Bu bakımdan, sayın milletvekillerinin, sürelerine azamî riayet etmelerini rica ediyorum. Lütfen, benden, çok fazla bir müsamaha beklemesinler. Meseleleri özet olarak anlatabilirlerse çok memnun olurum; çünkü, zamanımız geçiyor.

Buyurun efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YILDIZ (Artvin) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde Parti Grubum adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, toplum hayatında barış ve güvenin sağlanmasında hukuk düzeninin çok büyük bir önemi vardır. Bu nedenledir ki, toplum hayatı oluştuğu andan itibaren de hukuk vardır ve olmaya devam etmiştir. Çünkü, bireyin en doğal hakkı, güvenliğinin sağlanmasıdır ve bu ihtiyaç da, doğal olarak, hukukun doğmasına yol açmıştır; fakat, çağımıza damgasını vuran hukuk devleti kavramı ise, nispeten yeni bir kavramdır ve demokrasinin yerleşmesi ve gelişmesiyle de eşzamanlıdır. Eğer, demokrasi varsa hukuk devleti vardır, hukuk devleti varsa da demokrasi vardır. Bu iki kavramı birbirinden ayırmak mümkün değildir.

Peki, hukuk devleti niçin bu kadar önemli? Bunun da nedeni şu: Çünkü, bu, hukuk devletinin tanımında gizli. Hukuk devletinde kamu gücünü kullananlar da hukuk kurallarına uymak zorundadırlar. Eğer uymazlarsa, bunun sonuçlarına ve yaptırımlarına da katlanırlar. Eğer, bir ülkede yürürlükte olan kurallara kamu gücünü kullananlar tarafından tam olarak uyulmuyorsa, o ülkede hukuk devleti tam ve eksiksiz olarak tesis edilememiş demektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukuk devleti kavramı, doğal olarak, çağdaş ve demokratik devletin olmazsa olmaz şartıdır. Ayrıca, ekonomik kalkınma, sosyal refah ve sosyal adalet de, hukuk devleti olmadan gerçekleştirilemez. Bu nedenledir ki, 1923 yılında cumhuriyeti ilan etmemize rağmen, hukuk devletini bir türlü yaşama geçiremediğimizden, tam ve eksiksiz olarak tekâmül ettiremediğimizden, demokrasimiz, maalesef, çeşitli defalar inkıtaa uğradı.

Buradan, şuraya gelmek istiyorum: Kimseyi incitmek ya da suçlamak gibi bir niyetimiz yok; çünkü, herkesin, tabiî, kendine göre son derece haklı nedenleri var; ama, en doğru kararı her zaman tarih verecektir. Yalnız şunu söylemeliyim ki, eğer hukuk devletini tam ve eksiksiz olarak hayata geçirmiş olsaydık, bugün bu sıkıntıların hiçbirisini biz yaşamayacaktık.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi bir tahammül rejimidir. Şüphesiz, insanların kendi görüşünde olmayanlara tahammül etmesi zordur; ama -bu çok önemli- tahammül etmeyi öğrenmek zorundayız. Eğer biz buna uygun hareket edersek demokrasimiz de gelişecek ve eksiksiz olarak uygulanacaktır. Tabiî, burada önemli olan nokta şu: Biz, demokrasiden hiçbir zaman vazgeçemeyiz. Demokrasiyi tehdit eden unsurları her zaman şiddetle reddedeceğiz; çünkü, demokrasi, çağımızın rejimidir. Şüphesiz ki, mükemmel değildir; ama, bugüne kadar gelmiş olan, denenmiş olan rejimlerin en mükemmelidir. Bu nedenle, hep birlikte demokrasiye sahip çıkmak, onu korumak ve yaşatmak zorundayız. Bunun içindir ki, çağdaş normlara uygun anayasa ve yasalar yapmak mecburiyetimiz var. Yasalarımızı, Anayasamızı mükemmele yakın bir duruma getirmek zorundayız, buna mecburuz; iktidar olarak bizler ve muhalefet olarak da sizler, hep beraber bunu yapmak zorundayız, başka çaremiz yoktur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, hukuk devletinin olmazsa olmaz şartı da, yargıdır; çünkü, objektif, nesnel ve umumî olan hukuk kurallarına en son nitelemeyi yargı yapacaktır ve yargının nitelemesi de, en son niteleme olması itibariyle, en doğru niteleme olarak karşımıza gelecektir ve en son aşamada belki tartışabileceğiz; ama, mutlaka ve mutlaka, uygulamak zorunda kalacağız.

Bu nedenle, tabiî ki, yargıya düşen görev son derece önemlidir. Yargının, toplumun gerisinde veya toplumla beraber değil, toplumun ilerisinde olması gerekir, toplumun önünü açması gerekir. Bu bir mecburiyettir. Bizim örnek aldığımız Batılı demokrasilerde de, bu, her zaman böyle olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, üzülerek söylemeliyim ki, Adalet Bakanlığının bütçeden aldığı pay son derece düşüktür. Bizlerin, bu bütçeyle mükemmel bir hizmet beklememiz şüphesiz zordur, buna imkân yoktur. Hâkimlerimiz, savcılarımız, çok güç şartlar altında hizmet vermektedir; yardımcı Adalet personeli çok güç şartlar altında hizmet vermektedir. Maaşları son derece yetersizdir. Bunu, bir an evvel düzeltmek zorundayız; çünkü, unutulmamalıdır ki, yargıya yapılan yatırım ölü yatırım değildir. Yargıya 1 verdiğiniz zaman, onun karşılığını 5 olarak alma ihtimalimiz vardır.

Ne yazık ki, geçmiş hükümetlerde, yargı, sürekli ihmal edilmiştir. İnşallah, bunu, şimdiki, bizim hükümetimiz zamanında ve sonrasında telafi etmek zorundayız ve etmeye de mecburuz.

Maalesef, bugün göreve yeni başlayan bir hâkimimiz 800 000 000 lira civarında maaş almaktadır ki, bu, şu anda yoksulluk sınırının bile altında olan bir rakamdır. En kısa zamanda, gerçekten, hâkimlerimize, yaşanır bir ücreti verme mecburiyetimiz var.

Değerli arkadaşlarımız, bir noktaya yine temas etmek istiyorum. Özellikle, uygulamada ortaya çıkan bir sorundur. Bence, hâkimlik mesleği ile savcılık mesleğinin de, birbirinden kesin ve net çizgilerle ayrılması gerekir; çünkü, bugün, hâkim olarak görev yapan bir yargı mensubumuz, daha sonra kararnameyle savcı olarak atanabilmektedir, savcı olan bir yargı mensubu da hâkim olarak atanabilmektedir. Aslında, bu iki mesleğin, ikisinin de hukukçu olması dışında, birbiriyle uzlaşır bir tarafı yoktur. Savcının statüsü, savunma mesleğini temsil eden, bağımsız savunmayı temsil eden avukatla aynı durumda olması gerekir. Çağdaş ülkelerde bu böyledir. Bizde de böyle olması gerekir ve bu bir zorunluluktur.

Değerli arkadaşlarım, mahkemelerimizin iş yükü gerçekten oldukça fazladır. Hâkimlerimiz, savcılarımız, yardımcı personelimiz dosyalar altında ezilmektedir. Avukatlarımız, mahkemelerde, icra kalemlerinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldız, bir dakika efendim, mikrofonunuzu açıyorum, lütfen toparlayın.

ORHAN YILDIZ (Devamla) - ... icra dairelerindeki dosyaları takipte bile zorlanmaktadırlar; iki gün sonraya, üç gün sonraya gün verilmektedir. Bu durumu bir an evvel düzeltmek mecburiyetimiz vardır; çünkü, unutulmamalıdır ki, geciken adalet, adalet değildir. Bugünkü şartlarda, maalesef, yargı yeterince hızlı işleyememektedir. Yargının yapısal problemlerini bir an önce çözme mecburiyetimiz vardır. Buna mecburuz. Yargıyı ihmal edemeyiz.

Değerli arkadaşlarım, şüphesiz, bir şeyi yaşamıyoruz, bundan memnunuz; artık, şu anda, çek-senet mafyası, tahliye mafyası konuşulmuyor. Devletimiz, çok şükür, bu noktada en azından gücünü ortaya koydu ve bunu bitirdi; ama, bu demek değildir ki, gerçekten, mahkemeler hızlı işliyor. Bu, sadece ve sadece, belki emniyet güçlerimizin bir başarısıdır. Yoksa, aynı sıkıntılarımız yine devam ediyor.

Bizlerin, özellikle, yargıya sonuna kadar destek verme mecburiyetimiz vardır; bu konuda, hakkını arayan vatandaşlarımıza yardımcı olma mecburiyetimiz vardır. Örneğin, bugün tazminat davası açmak isteyen vatandaşlarımız, çok yüksek yargı giderleri dolayısıyla, maalesef, haklarını arayamamaktadırlar. Örneğin, yaklaşık 200 milyar lira civarında bir tazminat davası açmak isteyen bir vatandaşımız, bunun karşılığında 11 milyar lira civarında harç ödemek zorundadır. Bu, son derece büyük bir rakamdır. Bunu, çoğu kez vatandaşlarımız ödeyememektedirler. Sırf bu nedenle de yargı uzamaktadır. Buna da kalıcı bir çözüm bulmamızın gereği ve mecburiyeti vardır.

Çok değerli arkadaşlarım, şüphesiz, 58 inci ve 59 uncu hükümetler, Avrupa Birliğine uyum sağlama çerçevesinde çok önemli yasa tasarılarını kanunlaştırmıştır. Bunlardan birkaç tane örnek vermek gerekirse, örneğin, Devlet Güvenlik Mahkemesinin görevine giren suçlarda gözaltı süresi Avrupa normlarına getirilmiştir; yine, Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesi kaldırılmıştır ve bu şekilde, düşünce, suç olmaktan çıkarılmıştır.

Biz, bu düzenlemeleri, yine muhalefet partisi milletvekillerinin de katkısıyla gerçekleştirdik; kendilerine teşekkürlerimizi sunuyoruz.

BAŞKAN - Sayın Yıldız, lütfen, son cümlelerinizi alayım.

ORHAN YILDIZ (Devamla) - Görüldü ki, bizim, Terörle Mücadele Yasasının 8 inci maddesini kaldırmamızın terör faaliyetlerine hiç de artırıcı bir katkısı olmadı; yani, geçmişteki korkularımız tamamen ve tamamen boşunaymış. O zaman mesele nedir?! Vatandaşlarımıza güvenmek zorundayız. Doğulusuyla, batılısıyla, kuzeylisiyle, güneylisiyle hepimiz bir bütünüz ve neticede, bu cumhuriyetin birliğini ve dirliğini devam ettirmek hepimizin görevidir ve herkes de bu konuda kendi üzerine düşen görevi layıkıyla yapmalıdır ve yapıyor da.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki yargı üzerine, tabiî ki Adalet Bakanlığı üzerine söylenecek çok şey vardır; ama, bunları kısa zamanda aktarmamız, şüphesiz, zor. Yalnız, bu vesileyle son olarak şuna temas etmek istiyorum: Özellikle adlî ve idarî kolluğun kesinlikle birbirinden ayrılması gerekiyor; bu zorunludur. Bu konuyla ilgili Adalet Bakanlığının çalışmaları vardır. İnşallah, en kısa zamanda uygulamaya geçirilmesi zorunludur; çünkü, artık, bu içiçe geçen yapı şu anda çalışmıyor. Bugün, maalesef, aranan kişileri, ancak, tesadüfen bulabiliyoruz; bir kimlik sorulurken veya başka bir nedenlerle tesadüfen... Yani, aranıp da bulunabilen kişiler maalesef son derece azdır. Bu durumu bizim bir an evvel düzeltmek mecburiyetimiz vardır ve bunun maliyeti ne olursa olsun uygulamaya geçirmek zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, özellikle bilirkişilik meselesine de değinmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Yıldız, bakın, size verdiğim süre 4 dakika geçti. Biz hukukçular olarak öncelikle bu hassasiyeti göstermemiz lazım. Elbette ki Adalet Bakanlığı üzerinde çok söz söylenecek; ama, diğer arkadaşlarımızın söz hakkına riayet edelim.

ORHAN YALDIZ (Devamla) - Tabiî, tabiî...

BAŞKAN - Onun için, son cümlenizi rica ediyorum.

ORHAN YILDIZ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

AK Parti Grubu adına ikinci söz isteği, Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel'in.

Buyurun Sayın Özel. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakika ve konuşmanızı bu verilen süre içerisinde tamamlamanızı rica ediyorum. Lütfen...

AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasal bir kurumumuz olan yüksek mahkeme Yargıtayın 2004 yılı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Adliye mahkemelerince verilen ve yasanın başka bir adlî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümleri son merci olarak incelemekle görevli Yargıtay, "Divanı Ahkâmı Adliye" adıyla 1868'de kurulmuştur; yani, Osmanlının bir eseridir, yadigârıdır.

Yargıtay, 11 ceza, 21 hukuk dairesinden oluşmaktadır ve "Ceza Daireleri Genel Kurulu" ve "Hukuk Daireleri Genel Kurulu" olmak üzere 2 de genel kurulu vardır.

Yargıtaya her yıl ortalama olarak 600 000 dosya gelmekte; bunun yüzde 75 ile 80'inin kararı çıkmaktadır. Ne kadar bir iş yükü altında olduğu, bu rakamlarla ortadadır.

Adalet konusunda en çok tenkit edilen husus, adaletin geç işlemesi veya yerini bulmaması noktasında toplanmaktadır. Geç gelen adalet, adalet değildir. Toplumda her şey tükenebilir; fakat, adalet tükendiği, tıkandığı zaman, bütün sistem çöker. Sistemin, tüm kurumlarıyla, kurallarıyla, iyi, sağlıklı işleyebilmesi, ancak, sağlıklı işleyen bir adalet sistemiyle mümkün olabilir.

Türkiye'de adalet ve yargı, problemler yumağı içerisindedir. Her zaman 22 inci Dönemin farklı bir dönem olduğu söylenegelmekte. Adalet hizmetlerinin mekân problemleri var, personel problemleri var, özlük haklarıyla ilgili problemleri var, yasa problemleri var. Tüm bu problemlerin çözümü noktasında en fazla gayreti, bu, 22 inci Dönem Parlamentosu ve AK Parti Hükümeti göstermektedir.

Meclisimizin ve hükümetimizin, insan hak ve hürriyetlerine daha geniş bir boyut ve anlam kazandıran, güvence veren çalışmaları, özellikle Avrupa Birliği uyum yasaları, Çek Kanunu, İş Kanunu, İcra İflas Kanununda Değişiklik Yapan Kanun, Adalet Akademisi Kanunu ve Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gibi kanunlar, 2003 yılı içerisinde yasalaşmış bulunmaktadır. Tüm bu düzenlemeler, dış dinamiklerin zorlamasıyla değil, halkımızın ihtiyacı olduğundan, istekleri ve talepleri bu doğrultuda olduğundan; yani, halkımız bu düzenlemelere layık olduğundan yapılmaktadır.

Bu dönemde, uzun yıllardan beri "hukuk reformu" olarak adlandırılan; fakat, bir türlü gerçekleştirilemeyen birçok temel yasa da, bu Parlamento tarafından yasalaştırılmaya çalışılacaktır.

Meclis gündeminde bulunan bölge adliye mahkemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu Tasarısı yürürlük maddelerine kadar Meclisin onayından geçmiştir; Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Ceza İnfaz Kanunu Tasarılarının ise, Adalet Komisyonundaki görüşmeleri devam etmektedir.

Tüm bu düzenlemelerin eşzamanlı olması gerektiğinden, hepsi birden yasalaştırılacaktır. Bu çalışmalar esnasında, Meclis Adalet Komisyonu çok iyi bir performans sergilemiştir. Buradan, gerek AK Partili gerek CHP'li Adalet Komisyonu üyelerine, göstermiş oldukları uyum ve ahenkli çalışmalardan dolayı teşekkür ederiz.

Bölge adliye mahkemeleri, yani, istinaf mahkemeleri hakkındaki kanun yürürlüğe girdiği zaman, Yargıtayımızın yükü hafifleyecek ve asıl fonksiyonu olan içtihat mahkemesi konumuna gelebilecektir. İnsan hak ve özgürlüklerini en geniş anlamda tanıyıp güvence altına alan evrensel normlara uygun yasalar çıkarılmakta; fakat, doğru, etkin ve zamanında, yasa koyucunun da iradesine uygun uygulanması da bir o kadar önemli bulunmaktadır.

Yargıtay, yargının siyasallaşmasına asla izin vermemelidir. Yargıtaydan beklenen, ellerindeki kanunu, Meclisin iradesini doğru yorumlamak, doğru ve adil karar verilmesidir. Meclisimiz ve hükümetimiz, Avrupa Birliği konusunda elinden gelen tüm mevzuat yenilemesini, uyum yasalarını çıkarmıştır. Milletçe hedefimiz Avrupa Birliğine girmek olduğuna göre, yargı da, uygulama noktasında bu uyumu sağlamak zorundadır.

Yeri gelmişken, burada, Yargıtayda uzun süreden beri yapılmakta olan ve bir türlü netice alınamayan daire başkanlığı seçimlerine, kısa da olsa değinmek istiyorum.

Maalesef, daire başkanlığı seçimleri, gerekli görülen yasal değişiklik de yapılmış olmasına rağmen tıkanmış bulunmaktadır. Şu anda 209 uncu tur seçimler yapılmış; fakat, netice alınamamıştır. Bu seçim ve seçim sistemi, yüksek yargıyı, maalesef, yıpratmaktadır. Yargıtayda görev yapan tüm hâkimler yüksek yargıçtır. Daire başkanlığının görevi, duruşmaları idare etmek ve gelen dosyaları tetkik hâkimlerine dağıtmak olduğuna göre, aynı usulle, Yargıtaya üye olarak seçilen hâkimlerin, kıdem esasına göre, belirli bir süre, dönerli bir sistemle ait oldukları dairede başkanlık yapmalarının uygun olacağı kanaatindeyim.

Önerilen bu sistemin faydaları şöyle de mülahaza edilebilir: Her şeyden önce, yargı üyelerinin birbirlerinden oy istemeleri gibi ikili faaliyetler sona erdirilecek, yargıda gruplaşma, bölgeleşme ve siyasallaşma gibi durumların önüne geçilecektir.

İkinci olarak; bütün üyeler, bir gün başkanlık görevinin kendisine geleceğini bilerek buna göre hareket edecek, dosyalar üzerindeki müzakerelere daha aktif şekilde katılacaklardır.

Yargıtay üyelerinin seçiminde liyakate daha çok önem verilmeli, liyakat esas alınmalıdır. Liyakati belirleyen en önemli husus da, bir imtihanla meslekî bilgi ve kariyerini ortaya koyması, imtihan neticesine göre, yine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca seçilmesi daha isabetli olacağı kanısındayım.

Demokrasi, farklı düşünce ve yapıdakilerin bir arada yaşama sanatıdır. Biz ise, durmadan birbirimize yakıştırdığımız çeşitli kimliklerle, görüşlerle, önyargılarla yaşıyoruz. Enerjimizi, birliğimizin eksiğini tamamlamak için değil, yok saymak, nerede ise yok etmek için tüketiyoruz. Uzlaşmak ve demokrat insana ulaşmak için çaba sarf etmiyoruz. Adalet, duyarlıdır; zira, en ufak kuşkuyla gölgelenen, kirlenen bir değerdir. Özenli olmak zorundayız. Ülkemizde hukuk, sadece yapılmak, yazılmak içindir. Pek çok yetkili yetkisiz insan, yargının önüne gelen her davada yorumlar yapar, hatta, kararlar dahi verir. Önyargıdan uzak, adil yargılanma ilkesi, suçsuzluk, "beraatı zimmet asıldır" ilkesi sürekli olarak çiğnenmektedir. Bunlara artık bir son vermeliyiz.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bir kararında "1982 Anayasası, yargıyı, yasama ve yürütme karşısında zayıflatmıştır" diyor. Kendisini yargılayanları bile seçen yürütmenin başındaki Cumhurbaşkanına verilen yetkiler, günümüzde, yarı başkanlık sisteminde bile fazla görülmektedir. 1982 Anayasası, kişiyi devlete göre biçime, şekle soktuğundan, kişiyi baskılara karşı çaresiz bırakıyor; yargıyı ayakbağı gibi bir engel gördüğünden, balık ağı gibi, güçlülerin delip geçtiği, güçsüzlerin, garibanların takılıp kaldığı kanun devletinden hukukun üstünlüğüne bir türlü geçemiyoruz. Bu nedenle, halkımız, toplumun bütün kesimlerini kucaklayan, uluslararası hukuk ile ulusal hukuku tam manasıyla birleştirmiş ve hür iradeyle benimsenmiş, yepyeni, kusursuz ve özrü olmayan bir anayasa istiyor. Sayın muhalefet partisi uzlaşma komisyonuna bir an önce üye vererek komisyonun çalışmalarını sağlamalı, toplumun bu talebine bir an önce bu Parlamento cevap vermelidir.

Yasama ve yürütme erki nasıl millete karşı sorumlu ise, yargı erkinin de layüsel olmaması, millete karşı sorumlu olması gerekir. Bu sorumluluk, kararlarından ötürü olmayıp, denetim, özlük hakları gibi konularda olmalıdır. Bağımsızlık ve tarafsızlığın önşartı budur. Yargının siyasallaşması önlenmeli, siyasete yön verme yolu kendilerine kapatılmalıdır. Kararlarında tam bağımsız ve tarafsız olan yargı mensupları, örnekleri sıkça görüldüğü gibi, yasama ve yürütmenin yetkisi dahilindeki konulara müdahale etmemeli, talep ve direktif verir mahiyette olmamalıdır.

Hukukumuzda birtakım müesseseler vardır. Nedir bunlar; sulhtur, vazgeçmedir; yani, barıştır. Bunlar, adaleti hızlandıran, adaleti çabuklaştıran, adaletin yükünü hafifleten müesseselerdir; ama, ne yazık ki, uygulamada, bu müesseselerden yeterince faydalanamıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özel, buyurun, tamamlayın. 

RECEP ÖZEL (Devamla) - Efendim, adalet ve Yargıtayla ilgili konuşmada, elbette ki, adaletsizlik yapmayacağız.

Pek çok dava gereksiz yere açılıp yargının önü tıkandığından, kişiler veya kişiler ile kamu kurumu ve kuruluşları arasındaki özel hukuk ilişkisinden doğan ve tarafların iradeleriyle çözümlenebilecek davalar sulh, uzlaşma gibi kurumlarla çözüme kavuşturulmalı, bu olmadığı takdirde dava açılması gibi yöntemlere gidilmeli; ceza davalarında ise, vazgeçme gibi kurumlar daha aktif işletilmelidir. Zira, hükümlerin en güzeli sulhtur.

Adalet Bakanlığı tarafından başlatılan ve Yargıtayın işbirliğiyle gerçekleştirilecek olan Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilgiye ulaşılması, hataların azaltılması, davaların hızlandırılması yönünde yargıya ümit kaynağı olmaktadır. Bu proje, bir an önce tamamlanmalıdır.

Yargının olmazsa olmaz diğer bir erki olan savunma, yani, avukatların da tam anlamıyla sosyal güvenliğe kavuşmasını sağlayacak düzenlemelerin bu yasama döneminde yapılmasını arzu etmekteyiz.

Diğer taraftan, kamu avukatlarının kurumlarındaki özlük, statü hakları düzeltilerek, avukatın emeğinin sömürüsü haline gelmiş olan hukukdışı uygulamalara da son verilmelidir.

Bu bütçemizin, Yargıtayımızın değerli başkanlarına, hâkimlerine, üyelerine, savcılarına, tetkik hâkimlerine, ülkemizin dört bir yanında gerçekten zor şartlar altında görev yapan hâkim ve savcılarımıza, zabıt kâtiplerimize, tüm adliye çalışanlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özel.

AK Parti Grubu adına üçüncü söz isteği, Uşak Milletvekili Sayın Ahmet Çağlayan'a aittir.

Buyurun Sayın Çağlayan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yüksek yargı organı olan Danıştay bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi Danıştay, 1868 yılında, Fransa idarî yargı sistemi ölçü alınarak ülkemizde ihdas edilmiş, "Şurayı Devlet" adı altında göreve başlamış, cumhuriyet öncesi dönemlerde de epey değişikliklere uğramış, savaş nedeniyle 1922-1927 yılları arasında bir ara verdikten sonra, yeniden, 1927 yılında faaliyete geçirilmiş, bu arada da değişiklikler görmüş, 1961 Anayasası ile 521 sayılı Danıştay Kanunu kabul edilip, yargı sistemimizde köklü değişiklik geçirmiş, yine, bu arada, birkısım değişikliklerden sonra da, 1982 Anayasasıyla, bölge idare, idare ve vergi mahkemeleri de kurularak, İdarî Yargılama Usulü Kanununun da yürürlüğe konulmasıyla yargı sistemimizdeki yerini almıştır.

12 adet dava dairesi ve birisi İdarî Dava Daireleri Genel Kurulu, birisi de Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu olmak üzere, 2 genel kurulu bulunmaktadır. İş yükü itibariyle de, aldığımız cetvellere göre, onbinlere varan iş yükü bulunmakta ve devreden, çıkan işlere baktığımızda, gerçekten, iş yükünün ağır olduğu ve çıkan işlerin az olduğu görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, Danıştayın iki önemli görevi vardır. Bunlardan birisi, yüksek yargı mahkemesi olarak, idare ve yargı mahkemelerinden gönderilen kararların temyizen incelemesini yapmak ve ayrıca incelenmesi kendisine ilk derece mahkemesi olarak açılan davalara bakmak; ikinci görevi ise, resmî mercilerin tereddüt ettiği konularda idare edenlere görüş bildirmektir.

Her yargı dalının bugün ülkemizde gerçekten büyük problemleri vardır. Danıştay da bu problemlerden nasibini almış durumdadır. İş yükü yoğunluğu vardır, bina eksikliği vardır, personel eksikliği vardır; sıkıntıları çoktur. Bunlardan önemlisi, dava adedinin çokluğudur. Her şeyden önce kamu kesiminde çalışanların nüfus artışına göre çoğalması, ihtiyaçtan fazla memur alınması, memurların görevleriyle gereksiz yere oynanıp, gereksiz tayinler, atamalar ve yer değiştirmeler yapılması; ayrıca, bugüne kadar enflasyonun azalmayıp artması, çıkan ihtilaflarda vergi afları sebebiyle vatandaşların vergilerini ödememeye yönelmeleri; Anayasanın ayrıntılı hazırlanması nedeniyle Anayasaya aykırılık iddialarının çoğalması; şehirleşmenin getirdiği dava adedinin artması; kişisel çıkar ve siyasî nedenlerle imar mevzuatlarında değişiklikler ve sair diye sayabiliriz. Danıştaydaki dava adedini çoğaltan ve bunun yanında idareye cevap verme hakkı ve idarenin bunu geciktirmeyle ilgili durumları da gözönüne alındığında, davaların çokluğu yanında, geciken adalet dediğimiz olayla da karşı karşıya bulunmaktayız.

Değerli milletvekilleri, müesseseler insanlar içindir, devlet, insan içindir, yargı sistemi de insanlar için kurulmuştur. Hukuk devletinde, hukuk, insanların hak ve özgürlüklerini güvence altına alması bakımından kurulan en önemli müesseselerdendir. Hukuk devletinde, hukuk, adaleti getiren özellikler taşımalıdır, kamu vicdanında benimsenen ve yaşanan değerler sisteminin ifadesi olan yazılı belgeler olmak durumundadır. Ancak böylece bir hukuk devletinden söz edilebilir ve bu yazılı belgeler, gerçekten hak ve hürriyetlerin garantisi olan kararları çıkarmada yargı uygulayıcılarına yardımcı olan yazılı belgelerdir.

Avrupa Birliğinin kapısına dayandığımız şu günlerde uyum yasaları çıkarıyoruz. Anayasalarda ve bizim Anayasamızda sayılan hak ve özgürlükler vardır. Dünya, bugün, hak ve özgürlükleri öne çıkaran bir dünya görünümündedir. Böyle bir dünyada, yargıya önemli görevler düşmektedir. Uyum yasaları dediğimiz yasalar da bu nedenle çıkarılmıştır.

Birçok yargı kararının şahıslara göre verildiği, kanun önünde eşitlik ilkesinin çiğnendiği, kararların siyasî kararlar olduğu gibi tartışmaları zaman zaman yaşamaktayız. Bir şahıs için kısa sürede, hatta, birkaç saat içinde yürütmenin durdurulmasına karar verildiği, iptal taleplerinin çabuk sonuçlandırıldığı, ama, bazı davalarda aynı duyarlılığın gösterilmediği hep söylenegelmiştir. Yargı mensuplarının da bu konuda tenkitlerini dinliyoruz, geciken adaletten bahsedilmektedir.

Yakın günlerde, bir Demirbank olayı hatırlayacaksınız. Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulu, BDDK'nın, yani Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun, Demirbankın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devir kararını iptal etmiştir. Bu karar için, el konulma olayından itibaren geçen zamanı şöyle düşündüğünüzde, Demirbank zarar etmiştir, devlet zarar etmiştir, şahıslar zarar etmiştir, kurumlar zarar etmiştir. Bu uygulama hatası, Meclis Yolsuzlukları Araştırma Komisyonunda da ele alınmıştır.

Bu nedenlerle, yargıya ve uygulayıcılarına, hâkim ve savcılara önemli görevler düşmektedir. Yargıya duyulan güven çok önemlidir. Geciken adalet, şahıslara göre adalet, bilgisizlik nedeniyle verilen yanlış kararlar, yargıya duyulan güveni zedeler. İnsanlardaki adil yargılamayla ilgili inanç, yargı uygulayıcısının adil davranacağıyla ilgili hususlarda adaletten kuşku duyulmaması önemlidir; çünkü, yargı kararları, kişilerin ve toplumların huzurunu sağlar.

Adaletsizliğe maruz kalma onur kırıcıdır; adaletli bir karar, kişilerin onurunu yüceltir; ülkenin itibarını artırır. Verilen yanlış bir karar ise, kişilerin güven ve huzurunu etkilediği gibi, Türkiye'yi de hak ve hürriyetlerin kullanılması yönüyle tartışmalı hale getirebilir. Yargının ve yargı yetkisini kullananların bu tarihî sorumluluğun farkında olması gerekir.

Toplum vicdanını rahatlatacak adalet hususunda kuşku duyulmayan uygulama ve kararların verilebilmesi için ciddî bir hukuk eğitimine ihtiyaç vardır. Bugün, mesleğe başladığında, kâtibinden öğrenen, kendinden önceki arkadaşlarının yaptıklarına bakarak uygulama yapan hâkimlerimizin hak kaybına sebep olduğu, bu işi bilenlerce söylenmektedir. Hatta, bu eğitim kalitesindeki düşüklük, yıllara yayılan ferdî ve toplumsal zararlara da sebep olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çağlayan, toparlayın lütfen.

AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Eğitimi yetersiz, kendine özgüveni olmayan hâkimler, karar verme tereddütü yaşamaktadır; onun için hukuk eğitimi çok önemlidir. Yargı uygulayıcıları, kararlarıyla mesaj verirler; tavır ve davranışları, medenî ilişkileriyle mesaj verirler; siyasî mahiyet arz eden mesaj ve sözler, ayırımcılığı çağrıştıran beyan ve tavırlar yanlıştır. Biraz önce belirttiğimiz gibi, toplumun her kesimince benimsenen ve adil olduğundan kuşku duyulmayan, güven zedelenmesine neden olmayan kararlar, toplumumuzun hak ettiği, istediği kararlardır. Danıştay kararlarının ve diğer yargı kararlarının tartışılır olmaktan kurtarılması lazımdır. Bunun için, dünyadaki hukuk uygulamalarının farkında olan, ciddî hukuk eğitimi almış uygulayıcı hâkimlere ihtiyaç olduğu aşikârdır.

Dünyadaki uygulamalara aykırı kararlar ve uygulamalar, ülkemizi sıkıntıya düşürmektedir. Türkiye, İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini kabul etmiştir; verilen yanlış kararlar ve haksız uygulamalar İnsan Hakları Mahkemesinden geri dönmektedir. Bir hukuk devleti olan Türkiye'de, ülkemizdeki uygulamaların sonuçları, dünyadaki ve Türkiye'de olan gelişmelerin yargı uygulayıcılarının  bilgisine verilmesi gerekmektedir. Adalet Bakanlığınca acılan Adalet Akademisini bu nedenle olumlu buluyor, Sayın Bakanımızı bu konudaki çalışmaları nedeniyle tebrik ediyor, daha güzel çalışmalar bekliyoruz. Bu tür çalışmalar, elbette, imkân işidir, Türkiye'de adalete bütçeden ayrılan payın yetersiz olduğu her zaman söylenmektedir ve halen yetersizliği bir türlü giderilememiştir.

Geciken adaleti önleyici kanunî düzenlemeler yapılmalıdır. Tartışmalı bilirkişi raporlarının hâkim kararı olmaması gerekir. Önleyici tedbirler alınmalıdır. Danıştaya yönelen tenkitlerden bir hukuk...

BAŞKAN - Sayın Çağlayan, lüften, son cümlelerinizi alayım. Eksüremizi de verdik. Son mesajınızı alalım.

AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) - Yargılayıcıların, her şeyden önce, gerek sözleriyle gerek hareketleriyle gerek davranışlarıyla, yargı dağıtıcısı, adalet dağıtıcısı olduklarını unutmamaları gerekir ve bilgi sahibi olmaları, bilgisizlikleri nedeniyle insanların zarar gördüğünün farkında olmaları gerekir. Herkese düşen bu sorumluluklar, yargı mensuplarına daha fazla düşmektedir.

Bunu hatırlatıyor, burada ifade ediyor, Genel Kurula ve izleyenlere saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çağlayan.

Yine, AK Parti Grubu adına, Batman Milletvekili Sayın Afif Demirkıran; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA AFİF DEMİRKIRAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004 yılı bütçesi üzerine Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği gibi, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı çok devasa bir bakanlık. 31 adet genel müdürlükten müteşekkil olan bu Bakanlıkta, 200 000'e yakın insan çalışmaktadır ve takdir edersiniz ki, bu Bakanlığın Türkiye'deki işlevi, Türk ekonomisine katkısı, oldukça yüksektir.

Esasen, ekonomilerin gelişiminde, enerji kaynaklarının çok önemli bir payı vardır, tabiî ki, tabiî kaynakların ve madenciliğin de çok önemli bir payı vardır. Türkiye, enerji açısından, maalesef, arzu edilen zenginlikte bir ülke değildir; ancak, mevcudu değerlendirmek için, hükümetimiz, oldukça önemli bir çaba içerisindedir.

Ülkeler, enerji kaynaklarını, hem ekonomik olarak daha fazla işletmek isterler hem de işin sosyal boyutunu da dikkate alarak bir planlama yaparlar. Önemli olan, enerjinin devamlı, kalıcı, kaliteli ve ucuza mal edilmesidir; tabiî ki, işin çevre boyutunun da hiçbir şekilde ihmal edilmemesi ve dikkate alınması lazım.

İşte, hükümetimiz de, 59 uncu hükümet programını hazırlarken, enerji politikalarıyla ilgili olarak şöyle bir ibare kullanıyor: "Enerji politikamızın temelinde, ulusal çıkarlarımızı koruyarak, enerji arzının güvenilirliğini ve devamlılığını sağlamak, serbest rekabete dayalı bir enerji piyasası oluşturmak ve duyarlı olduğumuz çevreyi ve insan sağlığını korumak bulunmaktadır." Böyle denilerek, enerji sektörüne gerekli özen gösterilmiştir.

Tabiî ki, biz, enerji kaynaklarımızı harekete geçirirken -elektrik üretiminde olsun, diğer enerji tüketiminde olsun- mutlaka, yerli kaynaklarımıza büyük ehemmiyet vermeliyiz. Yerli kaynaklarımızı, çok kısa olarak şöyle bir analiz edelim:

Mesela petrolde, sadece 39 000 000 tonluk bir rezervimiz var, tüketimimiz yılda 30 000 000 ton; demek ki, bir yıllık tüketimimizi çok az aşan bir petrol rezervimiz var. Ne yapmamız lazım; daha fazla petrol rezervi tespit etmek üzere, çok ciddî aramalar yapmamız lazım. Bakanlığımız bunu yapıyor. Şükranlarımı arz ediyorum. Ben, bir petrol yöresi olan Batman Milletvekili olarak bunu yakinen takip ediyorum. Bu sene, geçmiş yıla nazaran 2 misli arttı sondaj faaliyetleri ve gelecek sene, bunu, en az 2 misli daha artıracak Bakanlığımız ve Türkiye Petrolleri Genel Müdürlüğü. Tabiî ki, Türkiye Petrolleri Genel Müdürlüğünün yurt dışındaki çalışmalarını da takdirle izliyoruz.

Doğalgaza geldiğimiz zaman; doğalgazda da maalesef, şu ana kadar tespit edilmiş çok ciddî bir rezerv yok. 12 milyar metreküplük bir rezerv tespit edilmiş bulunuyor; ama, 2003 yılı sonu itibariyle yıllık tüketimimiz 21 milyar metrekübü aşıyor. Demek ki, orada da, sadece altı aylık tüketimimize denk gelen bir rezerv var. Doğalgaz aramalarını da, sismik çalışmalarla, sondajlarla, hem karada hem denizde artırmamız gerekiyor.

Kömüre geldiğimiz zaman; 8 500 000 000 tonu linyit, 1 milyar tonu taşkömürü olmak üzere 9 500 000 000  tonluk önemli bir kömür kaynağımız var. Kömürü elektriğe dönüştürdüğümüz zaman, 120 - 125 milyar kilovat/saat  elektrik enerjisi üretebilme imkânı var yılda. Bu ne demektir; bu yılki tüketimimizle mukayese ettiğimiz zaman, aşağı yukarı aynı. Yani, 2003 yılında tükettiğimiz elektrik eşdeğeri bir kömür kaynağımız var, eğer elektriğe dönüştürülebilirse; ama, maalesef, şu ana kadar sadece yüzde 30-35'i değerlendirilebilmiş. Hem kömür rezervlerimizi artırmak üzere çalışma içinde olmamız gerekiyor -ki, Bakanlık bunu yapıyor MTA ve Türkiye Kömür İşletmeleri vasıtasıyla- hem de kömüre dayalı santrallar kurmamız gerekiyor.

Hidrolik kaynaklarımıza baktığımız zaman, yılda 125 milyar kilovat/ saatlik bir elektrik tüketim potansiyelimiz var; bunun da, maalesef, sadece yüzde 30'u şu ana kadar değerlendirilmiş. Devlet Su İşlerinin Değerli Genel Müdürü burada; bu konuyu Sayın Bakanımızla da devamlı görüşüyoruz; mutlaka, hidrolik santrallarımızı, behemehal değerlendirmemiz gerekir. Tabiî ki, arzu edildiği günde, istenildiği kadar santral da yapamazsınız, belli bir süreç gerektiriyor. Maalesef, Türkiye'nin gelmiş olduğu noktada, faize giden, personele giden bütçesiyle, yatırımlara da çok fazla para ayıramıyoruz. İşte, Devlet Su İşlerinin 2004 yılı bütçesine baktığımız zaman, sadece 1,7 katrilyon... Şimdi, 1,7 katrilyon, aşağı yukarı 1 milyar euro ile ne yapılabilir, ne kadar santral kapasitesi oluşturulabilir, ne kadar sulama kanalı yapılabilir. Onun için, mutlaka, enerji sektörüne, özel sektörü özendirmemiz gerekir; yerli, yabancı özel sektörü, mutlaka, enerji sektörüne özendirmemiz gerekiyor.

Öte yandan, Türkiye'de çok ciddî toryum ve uranyum yatakları var. Geçmişte de birkaç kez Türkiye'nin gündemine gelen nükleer santralların, nükleer teknolojinin tekrar Türkiye'nin gündemine gelmesinde büyük bir fayda vardır. Bakanlığımız, eminim, bu konuda da çeşitli çalışmalar yapmaktadır.

Yenilenebilir   enerji   kaynaklarının harekete  geçirilmesi lazım. 200 000 000 dolarlık bir Dünya Bankası kredisi temin edilmiş bulunuyor ve yenilenebilir kaynakların teşviki yönünde, Bakanlığımızın çok ciddî çalışmaları var ve bir kanun hazırlığı söz konusu. Tabiî ki, enerji sektörünü bugüne kadar devlet eliyle getirdik; ama, bugünden itibaren, hepimizin bildiği gibi, liberalleşmesi yönünde çok ciddî adımlar atılmıştır. Elektrik Piyasası Kanunu, Doğalgaz Piyasası Kanunu, daha yakın geçmişte Meclisimizden geçirdiğimiz Petrol Piyasası Kanunu, tamamen, elektrik sektörünün liberalleşmesine yönelik, özel sektörün -yerli, yabancı- bu sektöre yatırım yapmasını sağlayıcı düzenlemelerdir. LPG kanunu gündemde, Petrol Kanunundaki değişiklikler gündemde.

Madenciliğin önünü de açmamız gerekiyor. 3213 sayılı Maden Kanunu halen Plan ve Bütçe Komisyonumuzdadır ve inşallah yakın bir zamanda Meclisimizden geçtiği takdirde madenciliğin önünü de açmış olacağız. Madenciliğe ben biraz sonra geleyim.

Tekrar elektrik enerjisine dönersek; çok büyük yatırımlar söz konusu. Senede 5 milyar dolar gibi bir rakam söz konusu. Onun için diyoruz ki, devlet bütçesinden bunun yapılabilme imkânı yok. Doğalgazda Sayın Bakanımızın son zamanlarda göstermiş olduğu başarıyı takdirle, şükranla burada anmak istiyorum. Rusya ile yapmış olduğu çetin mücadele ve pazarlık, İran ile yapmış olduğu pazarlık sonucu, gerek "al ya da öde"deki marjı lehimize çevirmiştir gerekse fiyat indirimi sağlamıştır. Benim bilebildiğim kadarıyla, biz, birçok tüketici ülkeyle mukayese edildiğinde iyi durumdayız. Daha fazla da değer vermek istemiyorum; çünkü, bu fiyatlar biraz uluslararası; fazla da açıklama yapılmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Demirkıran,  buyurun efendim...

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Tabiî, Enerji Bakanlığı deyince çok devasa bir bakanlıkta çok büyük faaliyetler söz konusu olduğu zaman, maalesef, 10 dakika içinde bunu toparlayabilmek mümkün olmuyor.

Elektrikte de, bildiğiniz gibi, hiç zam yapılmadı. Doğalgazda fiyat düştü. Önümüzdeki sene başından itibaren elektrikte Enerji Bakanlığının almış olduğu tedbirlerle, tekrar, fiyat düşümünü hep beraber göreceğiz.

Biraz da madencilikten bahsetmek istiyorum; çünkü, madencilik de bir ülkenin ekonomisinin gelişiminde çok önemlidir. Türkiye'de çok çeşitli madenler var ve üretim kapasitesi itibariyle, dünya sıralamasında 28 inci sıradayız; ama, çeşitlilik itibariyle, 10 uncu sıradayız ve bizde olan bazı madenler var ki, bunlardan biri, mesela bor. Geçenlerde Bor Enstitüsü kurduk uç ürün üretip ihraç edebilmek için. Dünya rezervinin yüzde 64'ü bizde.

Trona... Yirmi yıldır yeryüzüne çıkaramadığımız tronayı, inşallah, çıkarmak, Sayın Enerji Bakanımıza nasip olacaktır; çünkü, oranın temelini de bir zamanlar kendisi Etibank Genel Müdürüyken atmıştı; inşallah, onun istihracını da kendisi yapacak.

Mermerde çok iyiyiz; ancak, ihracata baktığımız zaman, bütün maden ihracatımız 600 000 000-700 000 000 dolardır ve bunun 300 000 000 doları mermer, 200 000 000 doları bordur; yani, daha fazla ihracata yönelmemiz gerekir. Uç ürün yapıp ihraç etmemiz lazım. Hammadde değil, uç ürün ihraç eden bir ülke konumuna gelmemiz lazım. Madenciliğin mutlaka teşvik edilmesi lazım ve önünün açılması lazım ve eğer, biz, madenciliğin önünü açarsak Sayın Bakanım, şu anda, 2 küsur milyar dolar olan maden üretimimizin 8-10 milyar dolara çıkmaması işten değildir önümüzdeki birkaç sene içinde.

Tarihsel gelişimine baktığımız zaman; madencilik, 1950 yılında gayri safî millî hâsılanın yüzde 44'ü iken, 1990'larda yüzde 2, bu sene içinde, 2003 yılında yüzde 1'ler seviyesine düşmüştür; bu, hazindir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, eksürenizi de kullandınız; son cümleniz için açıyorum; buyurun.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Efendim, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve Bakanlığımız bütçesinin ekonomimizin gelişimine katkıda bulunmasını ve hayırlara vesile olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demirkıran.

Son söz isteği, AK Parti Grubu adına, Sinop Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk'e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesi üzerinde, Grubumuz adına söz almış bulunuyorum; Heyetinizi, şahsım ve AK Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004 yılı bütçesinde yer alan ödenek miktarları incelendiğinde, genel bütçe içerisinden aldığı payın, ülkemizin ihtiyacı olan kısa, orta ve uzun dönemli araştırma, geliştirme ve yatırımların gerçekleştirilmesi için yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Ülkelerin kalkınmasında ve sanayileşmesinde enerjinin önemi inkâr edilemez. Bir ülkede kişi başına düşen elektrik enerjisi tüketimi, o ülkenin gelişmişlik düzeyini gösterir. Ülkemizdeki enerji tüketimi, gelişmiş ülke tüketimlerinin çok altındadır. Ülkemiz, dinamik bir ekonomik gelişmeye ve yüksek bir nüfus artışına sahiptir. Bu yüzden, enerji ihtiyacı ve talebi hızla artmaktadır. Enerjide, yerli kaynaklarımıza dayalı üretimle, güvenilir, kaliteli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu olarak enerjinin tüketiciye sunulması amaçlanmaktadır. Dünyamızda enerji, ekonomik kalkınma, dışpolitika belirleme ve stratejik işbirliği oluşumlarına esas olurken, aynı zamanda, krizler, anlaşmazlıklar ve çatışmaların temel unsurunu oluşturmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kurulduğu günden bugüne baktığımızda, 1923 yılında Türkiye elektrik sisteminin kurulu gücü 33 megavat iken, bu miktar, 2003 yılı sonunda yaklaşık 1 100 kat artarak 36 000 megavata ulaşmıştır ve yine, 1923 yılında 45 000 000 kilovat/saat olan üretimimiz yaklaşık 3 200 kat artarak 142 milyar kilovat/saate ve kişi başına yıllık enerji tüketimi 560 kat artarak 3,6 kilovat/saatten 2 000 kilovat/saatler mertebesine ulaşmıştır.

Ülkemizde elektrik enerjisi talebi, uzun yıllardan beri, yaklaşık yüzde 8'ler oranında artarken, 2001 yılında ilk defa yüzde 1,1 oranında artmıştır. 2002 yılında ise, bu oran, yüzde 4,5 olmuştur. 2003 yılında enerji talep artışı ise, bir önceki yıla göre yüzde 6,4 artmış ve üretimimiz de 142 200 000 000 milyar kilovat/saate ulaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye elektrik sistemi için üretim planlaması ve üretim kapasitesi projeksiyonunun hazırlanması görevi TEİAŞ'a aittir. Bu projeksiyonun amacı, piyasa katılımcılarına yol gösterilmesidir. Bu çerçevede, 2003-2012 yıllarını kapsayan on yıllık üretim kapasite projeksiyonu TEİAŞ tarafından hazırlanmış ve kurul onayını müteakip yayımlanmıştır.

Bu projeksiyona göre, önümüzdeki on yıllık dönemde, talebin ortalama yüzde 9,5 oranında artması beklenmektedir. Böylece, 2003 yılında 142 milyar kilovat/saat olan enerji talebinin 2012 yılında 323 200 000 000 milyar kilovat/saate, 22 000 megavat olan puant gücünün 2012 yıllarında 50 520 megavata ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Gelecek on yıl için öngörülen elektrik enerjisi talebinin karşılanabilirliğine baktığımızda, mevcut, inşa halinde, lisans almış ve işletmeye giriş tarihi belirlenmiş olan üretim tesisleri dikkate alınarak, 2003 yılında yüzde 16 olan güvenilir üretim yedeğinin, 2005 yılında yüzde 8,5'e, 2006 yılında ise yüzde sıfıra düşeceği, 2006 yılı sonrası ise güvenilir üretim yedeğinin eksiye düşerek, talebin karşılanmasında sıkıntılar yaşanacağı öngörülmüştür.

Ülkemizde yeni bir enerji açığı meydana gelmemesi için gerekli planlamalar yapılmakta, yatırım, üretim ve işletme faaliyetlerinde herhangi bir aksamanın ortaya çıkmaması için gerekli tedbirler alınmakta, enerji yatırımlarında artan yıllık ihtiyaçlara göre planlama yapılmasına Bakanlığımızca devam edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, elektriğin dağıtım ve ticaretini yapmakla görevli kuruluşumuz olan TEDAŞ, yaklaşık 24 000 000 aboneye hizmet vermektedir. Ülkemizde tüketiciye sunulan elektrik enerjisi satış tarifelerinin yüksek fiyatlarda olduğu malumunuzdur. Ancak, hükümetimizin, elektrik üretiminde yerli kaynaklara yönelmesi, petrol ve doğalgaza dayalı üretim oranını düşürmesi sayesinde elektrik enerjisi perakende satış tarifelerinde bir yıla yakın bir süredir zam yapılmamış, yapılan son tarifeyle sanayi müşterilerine yaklaşık yüzde 5 civarında indirim sağlanmıştır. Ayrıca, meskenlerde 150 kilovat/saat tüketimi aşan her 1 kilovat/saat için yüzde 50 zamlı tarife uygulamasından vazgeçilmiş ve her ay, mesken, sanayi ve diğer abonelerden fatura başına tahsil edilen güç bedeli uygulaması kaldırılmıştır. Ayrıca, kayıp kaçaklarla mücadelede başarılı olunmuştur.

Enerjinin gayri safî satış hâsılatı üzerinden yüzde 3,5 olan TRT payı, yüzde 2'ye indirilmiş; bu oranın sıfıra düşürülmesi ve diğer maliyet-dışı vergi ve fonların da kaldırılması konusunda Bakanlığımızın çalışmalar yaptığını bilmekteyiz.

2004 yılında elektrik fiyatlarının artmayacağını Sayın Bakanımız ifade etmiştir. Bu kapsamda, kamu elektrik üretim santrallarını işleten EÜAŞ'ın yerli kaynaklarla üretim yapmasına ağırlık verilmiş ve bu konuda gerekli tedbirler alınmıştır. Zorunlu olanlar haricinde, mobil santralların üretimleri yüzde 10 düşürülmüştür. Taahhütlerini yerine getirmediği için Bulgaristan'dan elektrik ithalatı durdurulmuştur.

Bakanlığımızca, Rusya'dan ithal edilen doğalgazda gerçekleştirilen fiyat ve miktar indirimi, ucuz enerji politikalarına büyük oranda olumlu etki yapacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2001 yılından itibaren ülkemizde yürürlüğe giren 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve 4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunuyla, enerji piyasasının oluşturulması amaçlanmıştır. Yeni piyasa yapısında, üretim harici girdileri maliyete yansıtmayan, çapraz sübvansiyonu kaldıran, rekabete dayalı, arz güvenliğini esas alan enerji politikaları uygulanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öztürk, buyurun.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu çerçevesinde elektrik iletim hizmetlerinin kamu eliyle yürütülmesi, elektrik üretim ve dağıtım tesislerinin en kısa sürede özelleştirilmesi öngörülmektedir.

2004 yılı içinde elektrik üretim maliyetlerinin düşürülmesine paralel olarak, sanayide ve tarımsal sulamada elektrik fiyatlarının aşağıya çekilmesi, özelleştirmelerin gerçekleştirilmesi ümit ve temennisiyle, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığımızın 2004 yılı bütçesinin, Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yönetici ve çalışanları şimdiden tebrik ediyor, onlara başarılar diliyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.06

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı:  284, 286, 285, 287) (Devam)

D) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1. - Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Adalet Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

E) YARGITAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

F) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Danıştay Başkanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Danıştay Başkanlığı  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

G) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)

1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen milletvekillerimize sırasıyla söz vereceğim.

İlk söz, Antalya Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Baloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 8 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet Bakanlığı bütçesini, İktidar Partisinin kimi sözcülerinin açıklamaları nedeniyle bugün çok daha anlamlı bir ortamda tartışacağız. İktidarın kimi sözcüleri yargıya güvenmediklerini tam bir açıkyüreklilikle ve dürüstlükle kamuoyuna duyurmuşlardır. Bu açıkyürekli tavırları nedeniyle kendilerine teşekkür etmek istiyorum. Bu tavırlarının diğer konularda da devam etmesini, takıyyeye başvurmadan gerçek düşüncelerini açıklamalarını bekliyorum ve bu nedenle, kendilerine duyduğum saygının arttığını ifade etmek istiyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Başlangıç yanlış oldu.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Asıl bundan sonrası önem taşıyor, onu bir dinleyin siz.

İktidar sözcüleri, yargıya neden güven duymadıklarını açıklarlarsa, bunu birlikte çözme imkânı bulabiliriz. Bu, teknik bir imkânsızlıktan doğuyor olabilir; yani, Bakanlık bütçesini yeterli bulmuyor olabilirsiniz; ayrılan bütçe miktarının, ödeneklerin yeterli olmadığını düşünüyor olabilirsiniz, bunu çözmek sizin elinizdedir; ama, siyasal nedenlerle yargıya güven duymadığınızı ifade ediyorsanız, onu çözme imkânı da sizin elinizdedir; her iki olasılıkta da -siz iktidarsınız ve biz burada Adalet Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz- önümdeki rakamlar, birkısım milletvekilinin, güven duymadıkları yargının sorunlarını çözmekte pek heveskâr olmadıklarını gösteriyor. Sayın Adalet Bakanının iyi niyetinden şüphe duymuyorum; çünkü, bakan olduğu günden başlayarak, Adalet Bakanlığına ciddî biçimde ödenek ayrılmasını, bütçedeki payının çoğaltılmasını savunuyor. Kendisinin, AK Parti Grubu tarafından yalnız bırakılmasını ve Adalet Bakanlığı bütçesinin yeterli ölçüde ilgi görmemesini de şaşırarak izliyorum.

Bakınız, geçen dönemde, yani 2003 bütçesinde binde 7,5 pay ayrılmıştı. Bu kadar eleştiriden sonra, çok büyük bir atılım yaptınız -çünkü "en"lerin iktidarısınız, her şeyi en iyi yapıyorsunuz- nihayet, binde 9,2 oldu; yani, yüzde 1'i bile bulamadık.

Arkadaşlar, bakın, Adalet Bakanlığının sayın bürokratları dünyanın birçok yerindeki bütçeleri inceleme imkânına sahiptirler, ben çok sınırlı inceleme imkânı buldum. Bir ülkenin kendi adalet ihtiyaçlarına bu kadar düşük düzeyde ödenek ayırması çok şaşırtıcı bir şey; öncelikle onu belirtmek istiyorum.

Adalet Bakanlığı hizmetlerinde 20 000'e yakın personele ihtiyaç duyulduğu söyleniyor, Sayın Bakan da bunu konuşmasında ifade ettiler. Bu personel alımı için bütçeye yeterli ödeneğin konulmadığı da görülüyor. Sanıyorum, Sayın Bakan, bu eksikliği gidermenin yolu olarak, hizmetlerin birleştirilmesi yoluna gitmeyi düşünüyor. Hizmetlerin birleştirilmesi şudur: Türkiye'de ilçe yapma çabalarının çok yoğunlaştığı dönemlerde ilçe sayısı arttı; tabiî, bu, yargı sistemi için de, yeni adliye binalarının ve adlî yargının da oluşmasını getirdi. Böyle bir birleştirmeyle küçük ilçe adliyeleri kaldırılacak gibi bir hava. Tabiî, bu, ilk bakışta doğru görülebilir; yani, personel azaltılacak, daha kaliteli bir personel yapısına kavuşturulacak gibi düşünülebilir; ama, böyle değil bu; çünkü, olayın bir de insanî tarafı var. Küçük ilçelerde yaşayanlar, adlî bir kuruluşa kavuşmuş olmakla çok mutlu olurlar; zaten ilçe olmalarının, il olmalarının temelinde de bu tür duygular yatar.

Bunun ötesinde teknik sorunlar da gelecektir. İlçelerdeki adliyelerin bir bölümünü kaldırabilirsiniz; ama, ne olacak; o ilçelerdeki yargı sistemi, yargı ihtiyacı başka bir ilçenin adlî teşkilatı içerisinde gerçekleşecek; ama,  polis teşkilatı sürecek, belki nüfus teşkilatı sürecek; yani, ikinci bir karmaşanın adımları atılacak. Sayın Bakanın ve hükümetin, birtakım ilçelerdeki adliyelerin kapatılması yönünde bir girişimi olacaksa, bu işin olumlu ya da olumsuz taraflarını dikkatle düşünmesi gerektiğini burada söylemek istiyorum. 

Adlî yapımızın içerisinde birden fazla unsur var; binalar var, insanlar var, yargılayanlar var, yargılananlar var, tutuklananlar var, cezaevinde insanlar var. Çok kısıtlı bir süre, Adalet Bakanlığı bütçesini 7,5 dakikada eleştirmenin ya da önerilerde bulunmanın ciddî bir hüner istediğini biliyorum; ben, öyle bir hünere sahip değilim; ama, süreyi kullanmaya çalışacağım.

Türkiye'nin birçok yerine gittiğiniz zaman, o "saray" diye ifade edilen yerler -adliye sarayı falan denilir, niye saray denilir; onu da bir türlü anlamam ben; ama "saray" derler, birkaç yerde, beş on yerde vardır- planlandıktan çok süre sonra bitirildiği için, açılışlarında artık, zaten "saray" unvanını hak etmeyecek hale gelmişlerdir. Onun dışında, birçok ilçeye gidersiniz, binanın en sonunda bir koridor ayrılmıştır, orada iki oda açılmıştır, orası adliyedir, insanlar burada yargılanır.

Şimdi, yargıç, savcı, avukat olarak bu binalara gittiğimiz zaman, hak arama kavramından önce çok yoğun bir kalabalıkla, üst üste insanlarla karşılaşırız. O binalarda otuz yılını geçirmiş bir insan olarak biliyorum ki, o binaların görünüşü haksızlığa davettir zaten. İnsanları koridorlarda üst üste yığıp bekletmek çok kötü bir şey. Hak aramaya gelen insanlar, binalarda üst üste durumda, hava alamıyorlar; yargıçlar dosyaların arasında birbirlerini göremiyorlar; savcı -dosyalar o kadar yığılmıştır ki- yığılmış dosyalar yüzünden bazen hâkimi göremez, bu şartlarda yargılama yapılıyor,

Hâkimler, görevlerini kendi meslek sorunları içerisinde yürütmeye çalışırlar. Bir tek örnek vermek istiyorum: Birinci sınıf hâkimliğe ayrılma biçiminde bir uygulama var. Bununla ilgili bir soru önergesi vermiştim. Bu soru önergesi nedeniyle adlî yargıda bazı hâkimlerin dikkatini çektim, onlardan bilgiler geldi. Kıdemine göre, 1 milyar liraya yakın bir maaş farkı var. Aynı işi yapıyorlar, 700 000 000-800 000 000 lira civarında bir fark olduğunu söylüyorlar. Bu, çok büyük bir fark; yani, birinci sınıfa ayrılmanın ölçüleri tartışılmalı, dikkatli olunmalı. Tabiî, çok olağanüstü nedenlerle birinci sınıfa ayrılmama söz konusu olabilir; ama, o zaman, adlî yargı teşkilatı içerisinde niye tutuyorsunuz o insanları? Böyle bir bütünlük var.

Bu durumda olan bir yargıç, bana bir not ulaştırdı bu sabah "bunu söyle" dedi, söyleyeceğim. "Adalet dağıtan bir kurumda, ben de adalet arıyorum, bana yardım edin" dedi. Birinci sınıfa ayrılmamış bir yargıç; bu, bir yargıcın feryadı. Hak arayan bir kurumda, o da hak arıyor.

Adliye çalışanları, yazı işleri müdürleri, mübaşirler, icra memurlarının da sorunlarını anlatmaya kalksak, burada, sabahı buluruz; ama, üç dört cümleyle tamamlayacağım.

Arkadaşlar, adliyelerde fazla mesai kavramı yoktur. Avukat olanlar biliyor, hâkimlikten gelenler biliyor, siyaset adamları da biliyor; yani, bir memuru saatlerce çalıştırabilirsiniz, cumartesi, pazar günü keşiflere gidiler, dağ köylerinden gece yarısı dönülür; ama, hiçbir zabıt kâtibi, hiçbir mübaşir şunu söyleyemez: Ben fazla çalıştım, bana bir eködeme yapacak mısınız diyemez. Hiçbir kurumda, insanların, böylesine insafsız şartlarda emeklerinin alındığı görülmemiştir. Zaten, zabıt kâtiplerinin, mübaşirlerin aldıkları maaş nedir? Niye herkes ısrarla icra dairelerinde çalışmak ister; çünkü, birkaç yere fazla gidecek, üç beş kuruş fazla para kazanacak. Bunların çözülmesi gerekiyor.

Bir de "gardiyan" dediğimiz insanlar var. İşte, türkülere konu ederiz, edebiyatın temel eksenlerinden biridir Türkiye'de gardiyanlar. Şimdi onlara çok güzel bir isim verildi "infaz koruma memuru" deniliyor; ama, hakları verilmedi; tutuklu gibiler. Dün, ben, 20'ye yakın infaz koruma memurunun ziyaretiyle yeni bilgiler edindim. Onlarla ilgili bir girişim nedeniyle kutladılar beni; ayrıca, Sayın Bakana da, gösterdikleri ilgi için teşekkür ediyorlar. Sayın Bakan onların birtakım sorunlarını çözeceğine söz verdi geçen gün; ama, yeterli lojmanları yoktur. Örneğin F tipi cezaevleri hep kentin dışındadır. Taşınamazlar; lojmanları yeterli değildir, servisleri yeterli değildir. Onlara, sadece "biz devlet olarak tutukladık, koyduk cezaevine, sen bunu kaçırma" demişiz. Hak; hak, yok.

Onun dışında, yıpranmaları dikkate alınarak erken emeklilikleri sağlanmamıştır. Açık görüşler dahil, fazla ödeme yoktur. Güzel bir şeydir açık görüş; insanlar yüz yüze görüşürler birbirleriyle; ama, o, eskiden "gardiyan" dediğimiz şimdiki infaz koruma memurları için bir azaptır. Herkes bayram yaparken, onlar, hiçbir kuruş para almadan tutukluların görüşmelerini sağlarlar. Bunları dikkatlerinize sunmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Baloğlu.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.

F tipi cezaevleriyle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum; bunlar çok tartışıldı; ama, burada söylenmesinde yarar var. F tipi cezaevlerinde, tutuklular ve infaz koruma memurları, her iki taraf da sıkıntı içindedir. Dün, F tipi cezaevlerinde, infaz sistemine karşı direnişin 3 üncü yıldönümü yaşandı. O direniş hangi nedenlere dayalı olursa olsun, o direnişi gerçekleştiren ideolojileri paylaşmıyorum, eylem türlerini paylaşmıyorum, direniş biçimlerini de paylaşmıyorum; insan hayatıyla direnmelerini, o tarz direnişleri kabul etmiyorum; ama, sonuç acıdır arkadaşlar. O direnişten 500 sakat insan kalmıştır bu topluma ve 500 insandan bir bölümü dışarı çıkarılmıştır; Adlî Tıp Kurumu, raporunu değiştirerek onlardan bir bölümünü bugünlerde tekrar cezaevine davet etmek üzeredir. Bu insanlık faciasına dikkatinizi çekiyorum. İdeolojilerini bir yana bırakın, eylemlerini bir tarafa bırakın; ama, herkesin başına gelebilecek bir olayın parçasıdırlar.

Biz milletvekilleri bir de şuna bakmalıyız arkadaşlar: Bunu söylediğim için, belki, kimi arkadaşlarım tepki gösterecekler; ama, biz, bu yargı sistemine güvenmek zorundayız; güvenmiyorsak, gerekeni yapmak zorundayız. Yargıya güvenmemeyi, dokunulmazlıkları kaldırmamanın bir gerekçesi olarak kullanmamalıyız.

Bakın, açıkça ifade ediyorum, Türkiye'deki yargı sistemi, bu ülkenin yargı sistemidir. Bunu değiştirecek olan biziz. Belki, Saddam, Amerikan yargısına itiraz edebilir ve güven duymayabilir; ama, biz, Türkiye'deki yargıyı bu şekliyle de olsa saygıyla karşılamak zorundayız.

Avukatlarla ilgili sorunları söylememe zaman kalmadı; ama, umut ediyorum ki, avukatların acılarını ve ıstıraplarını başka arkadaşlarım anlatacaklardır, avukatın bu toplum içindeki yerini dile getireceklerdir. Ben, diliyorum ve umut ediyorum, AK Partili arkadaşlarım da dahil, bu Meclis, daha sağlıklı bir yargıyı, sizin deyiminizle herkesin güvenebileceği bir yargıyı sağlayacaktır. Adil bir toplumda, sağlıklı bir yargıyla ülkemiz daha güzel günlere ulaşacaktır.

Ben, Bakanlık bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Tekirdağ Milletvekili Sayın Mehmet Nuri Saygun; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 2004  Malî Yılı Bütçe Yasası Tasarısının Yargıtay bütçesiyle ilgili olan bölümünde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygılarımla selamlarım.

Yargıtay bütçesine girmeden önce, izin verirseniz, Türkiye'de, son dönemlerde alışkın olmadığımız ve yaşadığımız tablodan, mutlu olduğumu belirtmek istediğim bir hususa değinmek istiyorum. Uzun yıllardır siyaset yapıyorum; ama, siyaset yaptığım süre içinde hep toplumun geniş kesimlerinden siyasetçilere güven duyulmadığı ve siyaset yapanların pek de dürüst davranmadıkları konusunda çeşitli ithamlar, çeşitli iddialar dinledim. Bu Parlamento çatısı üzerine dahi söylenmiş sözlerdi; ancak, şimdi bakıyorum, 22 nci Dönem Parlamentosuyla birlikte, Türkiye'de siyasete ve siyasetçiye olan güvensizlik kısmen de olsa ortadan kalkmaya ve yeni bir güven duygusu gelişmeye başlamıştır. Bu Parlamentonun üyesi olarak, bundan şahsım adına ve beraber olduğumuz tüm milletvekili arkadaşlarım adına onur duyuyorum, gurur duyuyorum ve umuyorum ki, bu güveni zedelemek bir yana, çok daha üst düzeylere çekmeye çalışırız.

Burada, izin verirseniz, mensubu olduğum Partime de bir küçük katkıda bulunmak istiyorum. Bu güven duygusunun gelişmesinde, sanıyorum ki, seviyeli bir muhalefetin, hukuka inanan bir siyasî parti anlayışıyla, kavgasız dövüşsüz; ancak, dirençli bir muhalefetin ve özellikle, bu muhalefet ekibinin kendi dokunulmazlıklarımızın sınırlanmasına yönelik taleplerinin önemli bir payı olduğunu düşünüyorum; ama, her şeye rağmen, tekrar, Parlamentoda beraber mesai sarf ettiğimiz tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Ancak, bir taraftan, siyasetin ve siyasetçinin güvenilir olmasına, güven trendinin yükselmesine karşın, son günlerde hiç de arzu etmediğim ve istemediğim bir hususu yaşadık. Özellikle, hükümet mensubu ve Parlamento mensubu bazı arkadaşlarımız son günlerin güncel konularından biri olan yargıya yönelik güvensizliklerini ifade ettiler, inanmadıklarını ifade ettiler. Bu hususta, ben, bu beyanları bir gaf olarak algılıyorum; ancak, bir şeyden hoşnutum; Sayın Adalet Bakanım bu mevcut gafları gidermek adına, üzerine düşeni, birlikte mesai sarf ettiği arkadaşlarını korumaya ilişkin gereken tüm söylemleri yerine getirmiştir. Bu yönüyle de Adalet Bakanımıza teşekkür ediyorum; ancak, o söylemlerde bulunan arkadaşlarımızın bundan böyle çok daha dikkatli olmaları gerektiğini ve özellikle, bu ülkenin vazgeçilmez üç erki olan -kuvvetler ayrılığı prensibine uygun- yasama, yürütme, yargı erklerinden bir tanesi olan yargıya yönelik bu insafsızca söylemlerini burada noktalamalarını, en azından, bundan böyle bu ve benzeri sözleri sarf etmemelerini bekliyorum.

Efendim, konumuz, Adalet Bakanlığı ve Yargıtayın bütçesi. Yargıtay, az evvel söylediğim, birkısım arkadaşımızın güvenmediği yargı mekanizmasının yüksek bir kurumu ve bu kurumun güvenilir hale gelmesi için ya da adlî mekanizmanın çok daha sağlıklı işleyebilmesi için, bu ve benzeri söylemleri ifade etmekten öte, üzerimize düşen görevleri yerine getirmek zorundayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerimize düşen görevler nelerdir; öncelikle, yargıda birtakım sıkıntılar olduğunu hepimiz biliyoruz; yargıç eksikliği, savcı eksikliği ve en önemlisi araç gereç, teçhizat eksikliği, hepimizin çok iyi bildiği bir husus.

Yargının, ekonomik olarak, bütçeden hiçbir zaman ciddî oranda bir pay alamadığı da bir gerçek. Hal böyle olunca, özellikle bu maddî yapılanmanın içerisinde yargıya gereken özeni göstermek ve onların altyapılarını tamamlamak gerekir; ama, sadece bu düzenlemelerin yargıda beklenen iyileşmeyi yaratması da mümkün değildir. Yargıda beklenen iyileşmeyi yaratabilmek için esas önemli olan, bizim şu çatı altında yapmakta olduğumuz yasama görevinde, çok dikkatli ve çok intizamlı bir anlayışla, yasal düzenlemeleri zamanında, etkin ve etkili bir şekilde hayata geçirmek.

22 nci Dönemde, sayısal olarak hiç de küçümsenmeyecek nitelikte yasa çıkardık; ancak, sayıya baktığımız zaman önemli bir çalışma ve başarı görsek dahi, Anayasa Mahkemesince iptal edilen ve Cumhurbaşkanımızdan geri dönen birçok yasayı gördüğümüzde, çalışma tempomuza rağmen, yasaların oluşturulmasında, özellikle hükümet tarafından getirilen tasarılarda gerekli, sağlıklı çalışmaların yapılmadığını görmekteyim. İnanın, bugüne kadar çıkardığımız yasalardan bir kısmı, çok değil, birkaç ay sonra ihtiyaca cevap veremeyecek hale gelecek ve muhtemelen, yeni düzenlemeler yapmak zorunda kalacağız. Bir örnek vereyim efendim. Ben, Adalet Komisyonu üyesiyim. Bu komisyona, Bankalar Yasasıyla ilgili olarak 39 maddelik bir hükümet tasarısı geldi ve 35 tane de değişiklik önergesi geldi. Bu değişiklik önergeleriyle, hükümet tasarısı, hükümetin tasarrufuyla tamamen değişti. Bir günde, yani, tasarıyı hazırladıktan bir gün sonra yeni baştan değişiklik ihtiyacı duyuldu; yetmedi, bizim, burada anlaşmazlığa düşüp salonu terk ettiğimiz gece, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından Bankalar Yasası geçirildi, bitti; ama, o gecenin tutanaklarına bakarsanız, bir o kadara yakın yeni değişiklik önergelerini gündeme aldığınızı ve yasada bir o kadar daha değişiklik yaptığınızı da görürsünüz. Yani, bir Bankalar Yasası çıkardık, bir gün sonra, hükümet tasarısının 35 maddesini değiştirme ihtiyacı duyduk; yetmedi, Meclise getirdik, bir o kadar maddeyi daha Mecliste değiştirdik. Korkarım, iki ay sonra, farklı yasa teklifleriyle, bazı yerlerinde yeni değişiklikler yaratma ihtiyacı duyacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargıya, az evvel söylediğim gibi, ekonomik anlamda yeterince destek koyamadık. İzin verirseniz, kendi yöremden bir küçük örnek vereyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Saygun, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, kürsüde çok fazla konuşma yapmadım bu bir yıllık dönemde; ama, yaptığım dört konuşmada da süreme inanılmaz bir şekilde riayet ettim, hiçbirinde eksüre istemedim; izin verirseniz, geçmişteki o riayetim ve konuşmakta olduğum bütçeye olan saygım nedeniyle bir parça müsamahanıza sığınıyorum; lütfen, anlayış gösteriniz.

BAŞKAN - Efendim, 2 dakika eksüre verdim, daha önce de yarım dakika vermiştim; buyurun.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Sevgili arkadaşlar, Tekirdağ'da Çorlu diye bir ilçemiz var; Trakyanın en büyük yerleşim merkezî, 250 000 civarında nüfusu var. Çorlu İlçesinde bir pasaj bozması binada adlî görev yerine getiriliyor. Şarköy diye bir ilçemiz var, adliye binası depremde hasar gördü, boşaltıldı, çok açık bir şekilde söylüyorum, küçücük bir pasajda adliye görev yapıyor. Bu konuda, Bakanlığa soru sordum, aldığım cevap şöyle: "Şu an için bir şey yapamayız, gelecekte, belki..." Eğer yargıya güvenmek istiyorsanız, eğer yargının sağlıklı işlemesi gerekir diyorsanız, yargının altyapısını sağlamak zorundasınız.

Yargıtay bütçesinde önemli olan bir husus da, Yargıtayın taşımakta olduğu yük. Bakın, Yargıtay Başsavcılığına 2002 yılında 317 481 dosya gelmiş, bunun 207 000'i sonuçlandırılmış. Ceza dairelerine  244 000, hukuk dairelerine 320 000 dosya gelmiş. Bunun karşılığında, çalışan insan sayısı 902; 54 de boş kadro var. Bu 54 boş kadro, devletin atıl bürokrasisi yüzünden bir türlü doldurulamamış. Özellikle bu ve benzeri kadrolara bir an önce personel atanmasını temin edecek çalışmaların yapılması, sanıyorum, Yargıtay yönünden gerekli...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Saygun, cümlenizi tamamlamanız için mikrofonu açıyorum efendim.

MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Efendim, sonuçta, Yargıtayın bu bütçeden yeterli payı almadığı açıktır. Ancak, her şeyden önce, yargı bağımsızlığı için, Anayasanın 140/6, 144 ve 159 uncu maddelerinde değişiklikler yapılmalı ve yargının siyasî baskılardan uzaklaştırılarak bağımsızlığı temin edilmelidir.

Ben, yargı organı mensuplarının diplomatik pasaport sahibi olmalarının sağlıklı olacağı düşüncesiyle, 5682 sayılı Pasaport Yasasının 13 üncü maddesinde de bir değişiklik yapılmasını öneri olarak sizlere sunuyorum.

Efendim, adalete ve adaleti temsil eden yargıya çok daha fazla güvenilir bir ortamı yaratmak umuduyla ve bu ortamı yaratırken, daha iyi bütçe imkânlarını onlara sunabilmek umuduyla, hepinize, saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Saygun.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Samsun Milletvekili Sayın İlyas Sezai Önder; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 8 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, idarenin eylem ve işlemlerinin yargısal denetimi, hukuk devletinin önemli bir aşamasını ve ilkesini oluşturur. İdarenin hukuka uygunluğunu sağlamada en etkili ve objektif yol yargı denetimidir. Demokratik toplumlarda idarenin hukuk kurallarına bağlı olması, bu kuralların dışına çıktığında yaptırımla karşılaşması, hukuk devletinin hem şartı hem de doğal sonucudur.

Ülkemizde, idarenin yargısal denetimi, başta Danıştay olmak üzere, diğer idarî yargı yerleri olan bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerince yapılmaktadır. Yüzotuzbeş yıllık onurlu bir geçmişi olan Danıştay, hem yargısal hem de idarî görevleri olan bir yüksek mahkemedir. İdarî yönüyle, yüksek danışma organı olarak, Bakanlar Kurulu tarafından gönderilen kanun tasarıları hakkında görüş belirtir, tüzük tasarılarını, imtiyaz sözleşmelerini inceler, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık tarafından gönderilen işler hakkında görüş bildirir. Yargısal yönüyle de, yüksek mahkeme olarak bir temyiz mercii ve aynı zamanda, ilk derece mahkemesi olarak, açılan idarî davaları karara bağlar ve idarî yargı yerleri arasındaki uyuşmazlıkları çözer.

Bağımsız bir yargı organı olan Danıştay, diğer bağımsız yargı organlarıyla birlikte, yasama ve yürütme organı gibi, egemenliği millet adına kullanan devlet organlarındandır. Diğer bir anlatımla, Danıştay, Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanır.

Değerli arkadaşlarım, bu konu çok önemlidir. Son günlerde, yargının bağımsızlığına saygı içermeyen ve yargıyı zan altında bırakan bir anlayışın siyasî iktidar ve temsilcileri tarafından sergilendiğini üzülerek gördük. Yargı bağımsızlığı, yargının, bakkala, kasaba, sokaktaki vatandaşa karşı değil, öncelikle yasama ve yürütme organlarına karşı bağımsızlığıdır.

Siyasî iktidarın, yargının bağımsız olmadığına ilişkin olarak son günlerde ısrarla ileri sürdüğü şikâyetler, yargının yasamaya ya da yürütmeye karşı bağımsız olmadığı iddiasını taşır. Siyasî iktidarın ve yasamanın çoğunluğunun aynı ellerde olduğu dikkate alındığında, yargı bağımsızlığını tehdit edenin, asıl siyasî iktidar olduğu sonucuna varırız.

Öte yandan, iktidar, şikâyetçi olacak bir makam değildir. Anayasayı değiştirecek çoğunluğu olan iktidar, yargı bağımsızlığını sağlayacak, yürütmenin yargıya müdahalesini azaltacak değişiklikleri yapacak güçtedir. Bunları yapmayarak sürekli şikâyet noktasında kalındığında, asıl amacın, yargıyı daha da bağımsız kılmak değil, yargıyı kontrol altında tutmak ve milletvekili dokunulmazlığını, suçluyu korumak ve yolsuzlukları örtbas etmekte bir araç olarak kullanmak olduğu ortaya çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasî iktidarı, buradan, bir kez daha, devlet organları arasında çatışma ve güvensizlik yaratan söz ve eylemlerden kaçınmaya çağırıyoruz.

Değerli arkadaşlar, iktidarın yargıyı suçlamadan önce, dönüp, kendisine bakması gerekir. İdarenin yargısal denetimi, kişi hak ve özgürlüklerinin de güvencesidir.

İdarî yargının önemli bir yükünü, kişilerin, memurların idareye karşı açtığı iptal ve tam yargı davaları oluşturmaktadır. Bugünkü iktidar, atamalarda, idarenin yargısal denetimini azaltıcı bir uygulama içerisindedir.

Kamu yönetimi kademeleri, ciddiyetle bağdaşmayan bir şekilde, vekâleten, tedviren atamalarla doldurulmaktadır. Bürokrasi, şeflere varana kadar, hallaç pamuğu gibi dağıtılmıştır. Yapılan iş yanlıştır. Bakın, yapılan işin yanlışlığını, AKP Grubu Sözcüsü Sayın Yahya Akman, 6.12.2001 tarihinde Danıştay bütçesi üzerinde yaptığı bir konuşmada nasıl anlatmış: "Aslolan, göreve işin ehlinin getirilmesidir. Sağlık ve diğer zorunlu sebepler dışında, üst düzey elemanlar, iktidar değişse de göreve devam etmeli. İktidarlar siyasî, memurlar ise devletin elemanlarıdır. Bu anlayış terk edilip, siyasî atamalar ve yer değiştirmeler arttıkça, haksızlığa uğradığını ileri süren her görevli dava açar ve bu yolla yargı yolu da aşındırılmış olur; aynı gün göreve başlatılmış olan insanlar tekrar sürgüne gönderilirse, adalet de sulandırılmış olur."

Sayın Yahya Akman devam ediyor: "Sürgün ve haksız yere işten atılma korkusu kamu çalışanının şevkini kırmakta, dirayetli idareci yerine, yağcı ve inisiyatif kullanmaktan âciz insanlar gelmektedir. Lütfen, tutumumuzu değiştirelim; işin ehlini arayıp bulalım, ona sahip çıkalım; bilenlerin yerine, kolay kullanacaklarımızı aramayalım."

İşte, şimdiki iktidarın yaptığı aynen bu. Muhalefette başkasınız, iktidarda başka. Muhalefette hak hukuk nutukları, iktidarda keyfîlik.!..

AHMET YENİ (Samsun)- Hiç muhalefet olmadı AK Parti.

İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla)- O konuşma yapıldığı tarihte muhalefetsiniz.

AHMET YENİ (Samsun)- AK Parti hiç muhalefet olmadı.

İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla)- AKP muhalefetti. Yahya Akman, grup adına yapmış o konuşmayı.

AHMET YENİ (Samsun)- Hayır, AK Parti hiç muhalefet olmadı.

İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, ben onu Meclis tutanağından aldım. Burada sizinle karşılıklı münakaşa içine girecek değilim.

Değerli milletvekilleri, Danıştayımızın idarî ve dava dairelerindeki dosya sayısı 70 000'i geçmiştir. Her dairenin büyük bir özveriyle çalıştığı açıktır. Böyle bir iş yükü altında ezilen Danıştayımızın sorunları vardır. Öncelikle, konumuna uygun bir hizmet binasına kavuşturulması şarttır. Yargı binaları, ülkenin prestij binalarıdır. Görevin önemine paralel görkem ve çağdaş teknolojiye sahip olmalıdır.

Danıştayın, görevlerini etkin ve daha hızlı yapmasını, yargısal denetimi tam anlamıyla gerçekleştirmesini sağlamak için, Danıştay tarafından istenilen yasal değişikliklerin hızla hayata geçirilmesi şarttır.

Yargıç ve savcılarımızın, üstlendikleri yüce göreve uygun özlük ve sosyal haklara kavuşturulması da, eşzamanlı yapılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Önder.

İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) - Elbette, bu yetersiz bütçeyle bunların yapılması imkânsızdır. Üzülerek görüyoruz ki, Danıştay bütçesi geçen yıla oranla yüzde 3,98 nispetinde artırılmıştır. Hükümetin 2004 yılı için bütçe kanunuyla öngördüğü enflasyon oranı yüzde 12 olduğuna göre, Danıştayın bütçesi, reel olarak yüzde 8 azaltılmış bulunmaktadır.

Hükümetin uygulamaları ve kamu yönetimiyle ilgili düzenleme planları da dikkate alındığında, Danıştayın iş yükünün artacağı kesindir. Bütçe tasarısıyla iktidarın ortaya koyduğu anlayış, yargıya destek değil, köstek olma ve yargıyı işlevsiz kılma anlayışıdır.

İdarî yargı açısından en hassas konulardan birisi de, hukuk formasyonuyla donanmış hâkim ihtiyacıdır. Hukuk fakültesi mezunlarının idarî yargıda ağırlıklı olması, diğer fakültelerden mesleğe alınacaklarda ise, görevin gerektirdiği bilgi donanımının olması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, adalet, devletin asla vazgeçemeyeceği tek kamu hizmetidir ve adalet, herkese gereklidir. Bir ülkede adaleti tam olarak gerçekleştiremiyorsak, adalete güveni tam olarak sağlayamıyorsak, devleti, toplumsal düzeni, demokrasiyi ayakta tutamayız. Yargıya, yargıca, savcıya güvenmeliyiz. "Danıştayla, Yargıtayla, Anayasa Mahkemesiyle devleti yürütmek mümkün değil" düşüncesini aklımıza dahi getirmemeliyiz.

Öncelikle, iktidar, idare, hukuk kurallarına uymayı içine sindirecek ve daima hukuk içerisinde kalacaktır.

Bu düşüncelerle, yargımızda görev alan tüm başkan ve üyelere, hâkim ve savcılarımıza,idarî personele, zor şartlarda yürüttükleri görev nedeniyle teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçemizin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Önder.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Nuri Çilingir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 8 dakika.

CHP GRUBU ADINA NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 2004 yılı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Enerji, ülkelerin gelişmesi, sanayileşmesi, sağlıklı bir ekonomi oluşturulması için son derece önemlidir. Ülkeler, enerji uğruna birbirleriyle savaşıyorlar. Yakın çevremize baktığımızda, petrolün yüzde 65'i, doğalgazın yüzde 40'ı bu bölgede üretilmektedir.

Bölgemizde bulunan enerjinin kullanımının önümüzdeki yıllarda da artacağını düşündüğümüzde, Avrupa ile Asya arasında köprü durumunda olan ülkemizin konumu büyük bir önem kazanmaktadır. Ülkemizin coğrafî durumu, ulusal enerji politikamızın çok iyi oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Ülke kaynakları önplana çıkarılarak, uzun vadeli ulusal enerji politikaları ivedilikle devreye sokulmalıdır. Türkiye'de, başta hidrolik ve kömür olmak üzere, yerli rezervler enerji üretiminde yeterince devreye sokulmamıştır. Ham petrol ve doğalgaz alanında ileri teknoloji kullanımıyla yeterli arama çalışmaları yapılmamış, son yıllarda ise, zaten yetersiz olan yatırımlar nedeniyle, neredeyse durma noktasına gelmiştir.

Yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları açısından baktığımızda, söz konusu kaynakların üretimi ve geleceğe hazırlanabilme açısından yapılan çalışmalar son derece yetersizdir. Özellikle, güneş, rüzgâr ve jeotermal kaynaklarımızın önemli bir potansiyel oluşturduğu bilinmekte ise de, bu alandaki çalışmalar çok sınırlıdır. Ulusal enerji kaynaklarımızın gerçek potansiyelinin belirlenmesi, öncelikli politika olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada tüketilen kömürün yaklaşık yüzde 60'ı elektrik üretiminde kullanılmaktadır. Önümüzdeki süreçte, bu, özellikle devam edecektir. Buna paralel olarak, yerli kömür kaynaklarımızın değerlendirilmesi gerekmektedir.

Yerli kaynakların içerisinde önemli bir yere sahip olan linyit yatakları ülkemizin çoğu yerinde mevcuttur; ama, linyitlerimizin yeterince işlendiğini söylemek, ne yazık ki, mümkün değildir.

2002 yılında yaklaşık 30 600 000 ton linyit üretimi yapılmış, bunun 25 300 000 tonu termik santrallarda kullanılmıştır. 2003 yılı için üretilen linyit, bugüne kadar, yaklaşık 24 300 000 tondur. Bunun 17 900 000 tonu termik santrallarda kullanılmıştır. 2004 yılında termik santral için hedeflenen linyit üretimi 20 000 000 tondur. Linyit üretimimiz yıl geçtikte düşmektedir.

Enerjide yerli kaynağa yöneleceğini iddia eden Sayın Bakanın söylediklerini inandırıcı bulmuyoruz. Çünkü, şurada, Soma'da üretilen ve elektrikte kullanılan kömürün miktarları var. Bakınız, 2002 yılında 7 200 000 ton, 2003 yılında 4 300 000 ton ve 2004 yılında 4 400 000 ton hedeflenmekte. Bu, Soma'da üretilen kömürün yarı yarıya azalması demektir. Bu da Soma ekonomisinin çökmesi demektir. Orada yaşayan insanlar, kömürden geçinen insanlar işsiz kalmaya başlamıştır.

Biraz önce Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz alan arkadaşım, termik santrallara yenilerinin eklenmesi gerektiğini söyledi. Ben de, onlara ekleme yapılmadan önce mevcut santralların tam kapasite kullanılması  gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Yerli ham petrol üretimimiz, ülke petrol tüketiminin yüzde 11,3'üne cevap vermektedir. Mevcut politikanın sürdürülmesi halinde, tüketimi karşılama oranının giderek düşmesi kaçınılmaz olacaktır.

Doğalgazda dışa bağımlılığımız yüzde 95'tir.

Bu anlaşmalar yapılırken enerji politikasının en temel ilkesi olan "tek kaynağa bağlanmama" ilkesi gözardı edilerek, kullanabileceğimizden çok fazla gaz talep tahmini yapılıp, çok sayıda "al ya da öde" anlaşması imzalanmıştır. Tek kaynağa bağlanan fiyat oluşumu rekabeti de ortadan kaldırarak temel unsurlar açısından büyük sakıncalar doğurmuştur. Ülkemiz, mevcut politikalar nedeniyle neredeyse tamamen dışa bağımlı gaz tüketimine yönelmiştir.

Sayın Bakan, enerji konusunda ülkemiz aleyhine olan uygulamaları değiştirmek için çalışmalar yaptığını çeşitli vesilelerle söylemektedir. Yap-işlet-devret ve yap-işlet sözleşmeleri için "kurt kapanındayız" demektedir; ancak, sözleşmeler aynen devam etmektedir, değişen bir şey yoktur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; enerji sektöründe elektrik enerjisinin kritik bir önemi bulunmaktadır. Yıllardır yeterli ödenek verilmemiş, hidroelektrik ve kömüre dayalı termik santral yapımı geciktirilmiştir. Enerjiyi bir kamu hizmeti değil rant kaynağı olarak gören çarpık anlayış elektriğin pahalı olmasına sebep olmuştur. Küçük ve orta ölçekli hidroelektrik santral yapımında yerli yatırımcıların katkısını sağlamak için bazı kolaylıklar getirilmelidir.

Doğalgazla çalışan, yabancı-yerli ortaklı, elektrik santralı kurdurulmuş, bu santrallardan elektrik alınmasa bile alınmış gibi, ödeme yapılmasıyla elektrik maliyeti artırılmıştır. Bu durumun mutlaka disiplin altına alınması gerekmektedir. Bu yap-işlet-devret ve yap-işlet santrallarıyla ilgili olarak söylemek istediğim şu: Ortalama maliyeti 4 sent olan bir elektriği devletimiz 6,09 sent ilâ 10,54 sente satın alıyor, bunu sanayie veriyor, bu fiyatlarla da sanayimiz rekabet edemez noktaya geliyor, işletmelerimiz kapanıyor.

Elektrikte ucuzlatma sadece kayıp-kaçak durumuna göre hesap yaparak, bunun faturasını da halka çıkarmakla sağlanamaz. Türkiye'de keşfedilmiş olan jeotermal alanların yüzde 95'i ısıtma ve kaplıca kullanımına, diğerleri ise elektrik üretimine uygundur; ancak, hükümet bu kaynakları değerlendirmek için herhangi bir faaliyet içerisinde bulunmuyor, jeotermal kaynaklarla ilgili yasa taslağı da altkomisyonda bekliyor. Fosil kaynaklarımızda olduğu gibi jeotermal kaynaklarımız açısından da ülkemizde yapılan arama çalışmaları ve bu kapsamda yapılmış sondaj kuyusu sayısı son derece yetersizdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hidrojen enerjisi, bugün ve gelecekte en umut vaat eden, yenilenebilir bir enerji kaynağıdır. Bilim çevreleri, fosil yakıtların kullanıldığı her yerde hidrojen enerjisinin kullanılabileceğini ifade etmektedir. Fosil yakıtların yakın gelecekte tükeneceği, çevre dostu olan hidrojen enerjisinin tüm yakıtların yerine geçeceği bilinmektedir, ki, petrolün ömrü kırk yıl, doğalgazın ömrü ellialtı yıl, kömürün ömrü ikiyüzonaltı yıldır.

Hidrojen enerjisi en çok bor mineralinde bulunmaktadır. Dünya bor rezervinin yüzde 65'i Türkiye'dedir. Bor madeninin diğer sanayi ürünlerinde de yoğun olarak kullanılabileceğini düşündüğümüzde, ülkemiz, gerekli yatırımların yapılması halinde çok şanslı durumdadır. Hükümet, bu konuda son derece duyarsız ve ilgisiz durumdadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hükümetin duyarlılık göstermesini bekliyoruz.

Enerjide yerli kaynağa yönelme mutlaka sağlanmalıdır. İthal kaynaklara 2000 yılında yüzde 66 olan bağlılık, gerekli yatırımlar yapılmadığı takdirde, 2010 yılında yüzde 73, 2020 yılında ise yüzde 78'e çıkacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayınız efendim; buyurun.

NURİ ÇİLİNGİR (Devamla) - Enerji politikamız, enerjinin verimliliğini artırmak, tasarrufa özen göstermek olmalıdır. Çağdaş enerji politikalarında hedef, yalnızca kişi başına kullanılan enerji miktarını artırmak değil, en az enerji harcamasıyla en fazla verimi elde etmektir.

Türkiye, son elli yıldır, ülkenin ulusal değerleri ve bağımsızlığına, doğal kaynak ve birikimlerine, kamusal yarar ve toplumsal çıkarlarına duyarsız kalan, onları gözardı eden bir sağ siyaset anlayışıyla yönetilmektedir. Çıkar lobilerinin kuşatması altındaki hükümetler tarafından sürdürülen bu sorumsuz politikalar, Türkiye ekonomisini iflas noktasına taşımıştır. İşbaşında bulunan hükümet de, çok iddialı olmasına rağmen, enerji politikalarında bugüne kadar farklı bir uygulama yapmamıştır.

Enerji Bakanlığına 2004 yılı için tahsisi öngörülen miktarı yeterli bulmuyoruz. Bakanlığa 2003 yılında 4 katrilyon 532 trilyon ödenek ayrılırken, 2004 yılı için 3 katrilyon 761 trilyon ödenek tahsis edilmiştir. Ülkemiz için hayatî önem taşıyan enerji yatırımlarının nasıl yapılacağını merak ediyoruz.

Yeterli bulmadığımız 2004 yılı Enerji Bakanlığı bütçesine ret oyu vereceğimizi bildirir, 2004 yılı bütçesinin, yüce milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diler, Meclisimizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çilingir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan; buyurun

Sayın Seyhan, süreniz 8 dakika.

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bu görüşmeler yapılırken, heyecanla, ben de sizin gibi baştan sona izledim. Özellikle, Sayın Bakan Zeki Ergezen'in konuşmasını da heyecanla izledik; o heyecanından etkilendik, hep birlikte "Allah Allah" dedik yerimizden; ama, bir de kendi milletvekili olduğu ilin görüntüsünü ben buradan birkaç kelimeyle anlatayım, eminim hep birlikte "hay Allah!" deyip, bu dediklerimizde şüpheye ve endişeye düşeceğiz.

Biz, değerli milletvekilim Mesut Özakcan'la birlikte, 15 Aralık Pazartesi günü Bitlis'teydik; Sayın Bakanın memleketinde. Kalmak için polisevine gittiğimizde - Enerji Bakanım da burada, hiç değilse ülke gerçeklerini somut olarak gözönüne sereriz diye düşünüyorum- asansörle odalarımıza çıkmak istedik, dediler ki: "Asansör çalışmıyor; Bitlis, voltaj olarak 155-160'ın üstüne çıkmıyor; motoru yandı, bunu kullanamıyoruz." Merdivenlerden odalarımıza çıktık; kaloriferler yanmıyor. Polisevi müdürü " mazot çok pahalı, alamıyoruz; 1 milyar gidiyor; saat 21.00'den sonra kaloriferleri söndürüyoruz" dedi.  "Peki, o zaman şu klimaların kumandasını verin de çalıştıralım" dedik; "maalesef, voltajdan onlar da yandı, çalıştıramıyoruz" dediler. Soğuktan, hangi yanımıza yattıysak, sabah o yanımızdan kaskatı kalktık; bu, bir.

Bir de şu geldi aklımıza; yönetenler bu haldeyse, yönetilenler ne haldedir! Aynı endişeyi, vatandaş da biz de taşıyoruz.

Yola çıktık ve TEDAŞ'a gittik. Müdürü aradık; ama, bulamadık. Dediler ki, beş yıldır buraya müdür atanmadı; sadece görevden alınanlar mahkeme kararıyla veriliyor; onlar da, üç beş ay kaldıktan sonra geri gidiyorlar. Peki, bu elektrik sorunu ne olacak dedik; bu şebeke çok eski, kaldırmıyor, iletkenlerden kaçak var; toplam kaçak oranı yüzde 58, sadece şebekeden kaynaklanan kaçak oranı da yüzde 20 dediler. Yani, oradaki vatandaş, kaçaklardan dolayı elektrik faturasında yüzde 20 fazla ödüyor. Yine bir endişeye kapıldık; acaba günü mü kurtarmaya çalışıyoruz ülkeyi mi kurtarmaya çalışıyoruz,; bilemiyorum dedim.

Ve yola koyulduk; hani yollardan bahsetti ya Sayın Zeki Ergezen, kendi memleketinde, Ahlat'a doğru ilerledik; ama, ikinci yoldan, 30 kilometrenin üstünde bir süratle gidemedik; o kadar büyük çukurlar vardı ki, yol o kadar bozulmuştu ki, vatandaşlar eski yolu gidiş-geliş yapmışlar; yarım saatlik yolu, tam birbuçuk saatte gittik.

Oradaki insanları dinledik, esnafı gezdik Sayın Özakcan'la birlikte. İnsanların yüzünde üç ifade vardı; korku, mutsuzluk ve umutsuzluk; işsizlikten kaynaklanıyordu. Sayın Valiye gittik -mütevazı bir insan- bizi dinledi. Gerçekten, Bitlis, çok yoksul; 100 000 000 liraya sigortasız çalışan var mı desem, yarın sabah kapıda çok uzun kuyruklar olur dedi.

Burada da şunu hatırladım: Bunu niçin anlatıyorum; değerli arkadaşlar, artık, bizim projelerle halledecek bir şeyimiz kalmamış; bizim, projelerden çok stratejilere ihtiyacımız var; enerji alanında da, yapısal alanlarda da, siyasî alanda da, bizim, mutlaka, belli ve büyük stratejileri önümüze koymamız lazım.

Ben, burada, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi konusunda Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin bir tek kelime söylediğini duymadım; çünkü, bu Müdürlükte zaten bir şey kalmadı. Petrol piyasası düzenleme kurulu kurulacaktı; Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna, Petrol Piyasası Kanunuyla bazı yetkiler devredildi ve sonuçta, buradaki tüm işlevler, yetki, Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna geçti. Birdolu yetişmiş insan Petrol İşleri Genel Müdürlüğünde varken, hiçbir uzmanı olmayan Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna, Petrol Piyasası Kanunuyla yetki verildi ve bakın, arkasından ne geliyor; arkasından LPG piyasası kanunu geliyor; bu konudaki haklar da Petrol İşleri Genel Müdürlüğünden alınıyor, Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna veriliyor. Yazık değil mi buradaki insanlara?! Buradaki yetişmiş uzmana, bulunduğu yerden yetkilendirme versek, kendi içimizde devletin çalışma organını aktif bir şekilde işletsek olmaz mı arkadaşlar?! Yapamaz mıydık bunu?! Neden çok düzenli bir çalışma koymuyoruz gündemimize; çünkü, koyamıyoruz.

Yapılan iyi şey yok mu; var tabiî! Çok güzel; aramalar yapılmıyor, zaten yok! Sayın Afif Demirkıran dedi ki: "Aramalar iki katına çıktı bir yıl içerisinde, önümüzdeki yıl, yine, iki katına çıkacak." Hiç, Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün sitesine girip bakmadınız mı?.. Şu haritada görülüyor iki yılda aramaların ne kadar büyüdüğü ve kendi tutanağı da burada! Ben, halk adına, onun söylediği her şeyin takipçisi olacağım. Eğer, buradaki gibi bir artış görürsem, gelecek yıl bütçede, yine, buradaki görüntüyü halkın gözü önüne sereceğim. Yok burada böyle bir şey. Bu bütçeyle, Türkiye'de, millî anlamda büyük önem arz eden aramalar yok sayılmıştır; yoktur arkadaşlar, ruhsat verilmiştir, arama yapılmamaktadır.

Sürem az, birkaç konuya değineceğim; ama, burada, önemli olan şudur: Türkiye'de, bari petrol araması yapamıyorsunuz, stratejik önemi olan petrolün işlemesini garantiye alın. Burada ürettiğimiz petrolü rafine edebilelim. Eğer TÜPRAŞ da özelleştirilirse, Türkiye'deki düşük kalitedeki petrolü burada işleyecek bir firma bulamazsınız. Fiyat konulmuş, o fiyattan, en azından Türkiye'de üretilecek petrolü işleyecek yere verirseniz, ayakta duramazsınız, o kurumu kapatırsınız. Bu millîdir, bu stratejiktir, bu nedenle, önem vererek, Türkiye'deki petrolün stratejik açıdan korunmasını sağlamak zorundayız değerli arkadaşlarım.

Bunun dışında, memnuniyetle izliyorum, Türkiye bir enerji koridoru ve enerji terminali olma yolunda çalışmalar içerisine giriyor; bunu izliyorum memnuniyetle, yapsınlar. Bakü - Ceyhan'ı bitirin. İstihdama ihtiyacımız var, oradaki akışa ihtiyacımız var, onun stratejik önemine ihtiyacımız var; her yönüyle destekliyoruz. Koridorlarımızın hepsini açın, ülkemiz çok önemli bir yerde, bundan ulus çok büyük yararlar sağlayacaktır; onu da destekliyorum; ama, yapın, bize zaman tanıyın demeyin, zamanı tanıyoruz biz. Sayın Enerji Bakanımla burada Bor Enstitüsünün kurulması için uzun süre söyleştik ve burada bir çalışma yaptık. Bu zamanı tanıdığımızı göstermek için bu konuya girdim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, tamamlayın konuşmanızı.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sonuca bakar mısınız; biz, Bor Enstitüsü Kanununu, buradan, altı ayı aşkın bir süre önce geçirdik. Altı ay oldu; ama, 15 Kasımda Yönetim Kurulu ancak atandı. Sayın Bakan da, 20 Kasımda Yönetim Kurulu üyelerini altı ay sonra odasında kabul etti, bir kısmı şehir dışında olduğu için bu toplantıya katılmadı. Bu enstitüde, emin misiniz, bu iktidar döneminde bir araştırma yapabilecek miyiz?.. Nerede bu enstitü arkadaşlar?.. Gittikçe kayboluyor Eti Holding. Eti Holdinge sahip çıkmalıyız. Bakın, Eti Holdinge bağlı A.Ş'ler teker teker gitti, Eti Zeolit gitti, Eti Bakır gitti, Eti Krom gitti, Eti Alüminyum da, Bakanın bize dağıttığı şu kitapçığa göre gitti, geriye sadece Eti Bor AŞ kaldı; Eti Holding, anlamını yitirdi. Zaten, özelleştirmenin önünü açmak için bu holdingler birer birer kapatıldı. Bizim, ülkedeki bu millî kaynağa sahip çıkmamız lazım değerli arkadaşlarım. Bakın, Eti Holdingin pazarlama şirketleri de teker teker işlevsiz hale getiriliyor. Sayın Bakanım, lütfen, pazarlamada bu ülkenin önünü açın. Finlandiya, Amerika ve Lüksemburg'ta pazarlama şirketlerimiz vardı; ama, Amerika'da faaliyet gösteren Etimine USA'nın, beş aydır müdürü atanmıyor, gelen taleplere cevap dahi verilemiyor, tekliflere fiyat dahi verilemiyor. Biz, ülkenin millî kaynaklarını böyle mi koruyacağız değerli arkadaşlarım?! Bu mu düzelen Türkiye?! Beş ayda müdür atamayacaksınız ve bir enstitüye yönetim kurulunu altı ayda güç atayacaksınız, biz bu ülkede teknolojik ve yapısal değişim sağlıyoruz diyeceksiniz!.. Yolları koruyoruz, ülkeyi temizliyoruz demesin Sayın Bakan. Sayın Ergezen, gitsin, önce Bitlis Deresini temizlesin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Derenin temizliği Bayındırlık Bakanlığının işi mi?!

BAŞKAN - Sayın Seyhan, eksürenizi verdim, selamlama için son cümlenizi söyleyin lütfen.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Selamlıyorum efendim.

Değerli arkadaşlar, ben, bu temizlik konusuna "diğer bölgelerde temizlik yapıyoruz, denizleri temizliyoruz, Van Gölünü temizliyoruz" dedi, onun için girdim. Türkiye'nin temizlenmesinden yanayız. Her gün o yoldan kendisi geçiyor. Batman'a giden yolda, Bitlis Deresinin çöplük haline geldiğini görsün, önce kendi memleketinde dereyi temizlesin lütfen, biz de buna yardımcı olalım.

Hepinizi, daha umutla bakacağım bir bütçede yeniden görüşmek üzere, sevgi ve saygıyla selamlıyorum, hepinize esenlikler diliyorum, sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Mesut Özakcan.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi içerisinde yer alan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2004 malî yılı bütçesinde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının, hem ödeneklerinde hem de yatırımlarında inanılmaz azalışlar olmuştur. 2004 malî yılı bütçesinde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına ayrılan ödenek, DSİ dışında, sadece 192 trilyon liradır. 2003 malî yılı bütçesine göre yüzde 1,57 azalış söz konusudur; ama, 2004 yılında TEFE ve TÜFE hedefi olan yüzde 12 oranıyla düşünüldüğünde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesinde gerçekleştirilen azalmanın, en az yüzde 15'ler dolayında olacağı şimdiden söylenebilir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü için öngörülen 2004 yılı ödeneğinde ise, 2003 yılı başlangıç ödeneğine göre, yüzde 23,6 azalma olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa ülkeleri ve gelişmiş ülkelerin elektrik altyapısıyla ilgili sorunları kalmamıştır. Biz, köy elektrifikasyonunu tamamlamış gözüküyoruz; ama "tarım elektrifikasyonu" diye bir kavram hiç telaffuz edilmiyor. Çoğunluğu orta ve küçük ölçekli çiftçilerimiz, tarımsal sulama yapamadıkları için, ürün verimleri çok artmamaktadır. Eğer, bu tarımsal sulamalara gereken önemi vermezsek, ileride, çiftçimizi yoksulluk içinde çaresiz bırakırken, milletimizi de aç bırakırız.

Tarımsal alanda TEDAŞ, orta gerilim trafosuna kadar enerjiyi götürmekte, orta gerilim trafosundan sonra alçak gerilim şebekesini vatandaşa bırakmaktadır. Küçük ve orta ölçekli çiftçilerimiz için alçak gerilim şebekesini yaptırmak mümkün olmamakta, dolayısıyla, büyük ölçüde TEDAŞ tarafından yaptırılan OG trafoları, boşta, bir işe yaramaz halde bırakılmaktadır. O nedenle, alçak gerilim şebekeleri de tarımsal sulama için TEDAŞ tarafından yapılmalı ve tarımsal sulamada, elektrik enerjisi için, daha ucuz ve uygun tarife uygulanarak çiftçimiz desteklenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, dünyadaki hidrolik hidrolik enerji potansiyelinin yüzde 1'ine, Avrupa hidrolik enerji potansiyelinin de yüzde 16'sına sahiptir. Mevcut teknolojiler içerisinde bulunan alternatiflere göre en ucuz elektrik elde etme imkânı olan hidrolik projelerin toplamı 125 milyar kilovat/saattir; bu da, yaklaşık yıllık ihtiyacımızı karşılayacak potansiyeldir.

Bugün, ülkemizde elektrik enerjisi üretiminin ancak yüzde 26'sı hidrolik santrallardan gerçekleşmektedir.

Enerji sektöründe yıllardır izlenen yanlış politikaların sonucu olarak, Türkiye, en pahalı elektrik enerjisi kullanan ülke durumuna düşürülmüş; satın alma garantili yaptırılan doğalgaz santralları ile enerji sektöründe yapılan anlaşmalarla 40 milyar dolarlık yolsuzluğun yaşandığı bir sektör haline getirilmiştir. Bu yanlış politikalardan dönülmeli, doğal kaynaklarımıza dayalı hidrolik ve termik santrallarımıza gereken önem verilmelidir.

Hidrolik potansiyelimiz, ekonomik olarak 125 milyar kilovat/saat elektrik enerjisi üretmemize olanak sağlayacaktır. En ucuz enerji olduğuna göre, bunun yapımı bir zarurettir. Bu alternatifin ortaya çıkarılmaması ve yapılmaması, neredeyse 10 kat daha pahalı enerjilerle daha pahalı faturalar ödememize, daha  pahalı enerjiler de Avrupa'da, ekonomik olarak sanayileşmiş ülkelerle aynı kulvarda yarışma şansımızı yok etmektedir.

Bazı gelişmiş ülkeler ile Türkiye'nin durumunu karşılaştıracak olursak, teknik olarak yapılabilir projeler bazında, sonuç çok dikkat çekicidir. Amerika Birleşik Devletleri, hidrolik potansiyelinin yüzde 86'sını, Japonya yüzde  78'ini, Norveç yüzde 68'ini, Türkiye, maalesef, sadece yüzde 30'unu kullanabilmektedir. Özetle, ülkemizde su akmış biz bakmışızdır. 

Türkiye'de, şu anda, 22 kuruluş su konusunda söz sahibidir. Ayrıca, 100'e yakın yasada suya ilişkin hüküm vardır. Dolayısıyla, bir eşgüdüm gereksinimi acilen karşımızda durmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yeraltı suları da yerüstü suları gibi bilinçsizce kullanılmaktadır. Devlet, nasıl ağaçları kökleriyle birlikte koruyorsa, yeraltı suları da öyle korunmalıdır.

Su kaynaklarının yüzde 75'ini sulamada kullanıyoruz. Bu yüzde 75'ini kullandığımız suyun, tarımsal sulamalar salma sulamayla yapıldığı için, yüzde 60'ı kayba uğramaktadır. Bu kayba uğrayan su miktarı ise, Atatürk Barajı suyunun 1,5 katı demektir.

DSİ baraj projeleri, elektrik üretiminde beş yılda kendini amorti ediyor. Atatürk Barajı sekiz yılda etmiş. Ancak, son yıllarda DSİ'ye ayrılan ödeneklerle yapılacak yatırımların tamamlanma süresi otuz yılı aşmakta ve bu uygulamadan, ülkemiz, telafi edilemeyecek büyük zararlara, kayıplara uğramaktadır.

Bakınız, Aydın İlinde, Çine Barajı ve hidrolik santralı inşaatına 1995'te başlanmış, sözleşmeye göre bitiş tarihi 2000 olarak belirlenmiş. 2000 yılında bitmesi planlanan baraj için, uygulamadaki değişiklikler ve keşif artışlarıyla, 2003 yılı itibariyle 476 trilyon lira ödenek ihtiyacı duyulmuş; ancak, 40 trilyon lira ödenek ayrılmış. Bu şartlarla, bu baraj, ancak oniki yıl sonra; yani, 2014 yılında tamamlanabilecektir.

Yoğun yağış ve taşkınların bölgemize ve çiftçimize vereceği zarar, bu barajın yatırımından çok daha fazla olacaktır. Amaç, 22 358 hektar alanın tarımsal su ihtiyacını temin etmek, yılda 118 gigavat/saat elektrik enerjisi üretmek ve 9 100 hektar alanı taşkınlardan korumak olan Çine Barajı, bu ödeneklerle ondokuz yılda tamamlanmış olacaktır. Bu yatırım politikaları ekonomik değildir, ülke yararına değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teknik açıklamaların, değerlendirmelerin dışında, -Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüyle ilgili bütçemizde söz almış bulunmamdan dolayı, bu açıklamaları da yapma ihtiyacı duyuyorum- geçtiğimiz günlerde, yazılı ve görsel basında yer alan ilanlarda, kamuda çalışacak personelde erkek olma özelliği arandığı belirtilerek, Devlet Su İşleri, Devlet Hava Meydanları İşletmesi, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüklerinin inşaat mühendisliği, hava kontrol memurluğu, muhasebecilik ve eksperlik görevlerine başvuracak adaylarda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - ... erkek olma koşulu arandığı yer almaktadır. Konuyla ilgili olarak, 65 inşaat mühendisinin istihdam edileceği Devlet Su İşlerinin Genel Müdürü Sayın Veysel Eroğlu'nun, 29 Kasım 2003 tarihli Vatan Gazetesinde yer alan "Devlet Su İşlerinin İş Yapması lazım. Hanımların sıkıntısıyla mı uğraşacağız. Kaçmak isterler, yalvarıp yakarıp rapor alırlar. Haa, bu işi yapacak hanım yok mudur; vardır, bir bakıma kadınlıktan uzaklaşmışlardır, erkekleşmişlerdir" açıklaması, AKP Hükümetinin, cumhuriyetin 80 inci yılında, cumhuriyet kadınımıza bakışını ortaya koymuştur. Kadınlarımızı, sosyal yaşamın, çalışma yaşamının dışına itmeye çalışan bir yaklaşımdır bu. Bu bakış, Cumhuriyet Halk Partililer olarak bizlerde, Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinde, İnşaat Mühendisleri Odasında, kamuoyunda, kadın örgütlerinde büyük üzüntü ve tepki yaratmış ve kınanmıştır.

Onbeş gün kadar önce, Elektrik Mühendisleri Odası Genel Merkezinin düzenlediği bir sempozyumda bulunmuştum. Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız da oradaydılar. Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Genel Başkanı Sayın Kaya Güvenç, konuşmalarında, olayı üzüntüyle, kınayarak dile getirdiler. Sayın Bakanımız da cevabî konuşmalarında, "DSİ Sayın Genel Müdürüne bu konuyu sorduğunu ve böyle bir söz sarf etmediğini söylediğini" ifade ettiler; ancak, söylenilen tarihteki Vatan Gazetesinde, Sayın Ayşe Özgün'ün köşesinde bu açıklamalar yer alıyor. DSİ Genel Müdürümüz, eğer bu sözü söylemediyse, aynı gazetede tekzip etmelidir ya da hata yaptığını belirterek, tüm bayanlarımızdan özür dilemelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özakcan, son cümlenizi rica ediyorum; eksüre verdim.

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Ulusal Kurtuluş Savaşımızı, analarımızla, bacılarımızla, kadınlarımızla verdik; Türkiye Cumhuriyetini onlarla birlikte kurduk, yine onlarla birlikte koruyup yücelteceğiz.

Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özakcan.

Sayın milletvekilleri, Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Lehte ve aleyhte, şahısları adına söz isteği vardır.

Lehte ilk söz isteği, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut'a aittir.

Buyurun Sayın Akbulut. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

(Mikrofon kapandı)

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Akbulut...

Ses düzeninde genel bir arıza oluştu; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 21.12

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati : 21.22

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı:  284, 286, 285, 287) (Devam)

D) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1. - Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Adalet Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

E) YARGITAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

F) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Danıştay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

G) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)

1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Beşinci tur üzerinde, şahsı adına, lehte, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığının 2004 yılı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Anayasada belirtildiği üzere, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Hukukun üstünlüğünü esas alan devlet, özgürlüklerin ve hakların teminatıdır. Anayasamıza göre: "Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz."

Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılmaktadır. Mahkemelerimiz, içinde bulunduğu olumsuz teknolojik ve fizikî şartlara ve sınırlı personel imkânlarına rağmen, büyük bir gayretle adalet hizmetlerini etkin bir şekilde yerine getirmeye çalışmaktadır.

Adalet hizmetlerinin gereği gibi yürütülebilmesi için;

Hâkim ve savcı açığının giderilmesi, uzman yardımcı personelin yetiştirilmesi ve ücretlerinin artırılması,

Ceza davalarının azaltılması için, uzlaşma ve sulh müessesesinin kabul edilmesi,

Hâkim ve savcıların bağımsızlığı ve teminatı konusunda gerekli özenin gösterilmesi,

Adlî zabıtanın, bir an önce, kurulması,

Suçtan zarar gören mağdurların haklarının bir yasayla koruma altına alınması,

Hâkim ve savcıların, örgütlü suçlar, haksız rekabet,  döviz işlemleri, sigortacılık, karapara aklama ve sermaye piyasası suçları gibi alanlarda uzmanlaşmalarının sağlanması gerekir. Bu nedenle, Adalet Bakanlığına 2004 yılı için, genel bütçeden 2002 ve 2003 yıllarından daha büyük oranda pay ayrılmış olması olumlu bir gelişmedir.

Değerli milletvekilleri, Anayasaya ve yürürlükteki yasalara bağlılık ve itaat, makamı ve mevkii ve konumu ne olursa olsun, herkes için emredici bir zorunluluktur; hiçbir makam veya kişinin, kaynağını Anayasadan almayan bir yetkiyi kullanması söz konusu değildir. Bu noktada, Anayasa Mahkemesine açılan iptal davalarında, mahkemenin, yürütmenin durdurulması hakkındaki kararlarına değinmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda, Anayasa Mahkemesinin, açılan davalarda yürütmenin durdurulması kararları verdiğine tanık oluyoruz. Oysa, Anayasamızın 153 üncü maddesine göre, Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmekte ve geriye yürüyememektedir.

Ne Anayasamızda ne de Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda, Anayasa Mahkemesinin, açılan iptal davalarının yargılaması sırasında, yürütmeyi durdurma kararı verebileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.

Yüksek mahkeme, kendisine açılan birçok davada ileri sürülen yürütmenin durdurulması taleplerini, Anayasa ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda kendisine böyle bir yetki verilmediğinden bahisle reddetmiştir; ancak, 1993 yılında, bu yoldaki görüşünü değiştirmiş ve "mademki iptal yetkisi verilmiştir ve yürütmenin durdurulması kararı iptal kararından daha önemsiz bir karardır, o halde çoğun içinde az da olmalıdır" düşüncesiyle, o tarihe kadarki görüş ve kararlarına aykırı olarak, 1993 yılından itibaren açılan iptal davalarında yürütmeyi durdurma kararları vermiştir. Anayasa Mahkemesinin, Anayasayla ve ilgili yasayla kendine tanınmamış bir yetkiyi, içtihat oluşturmak suretiyle kullanmasını, kaynağını Anayasadan almayan bir yetkinin kullanılması olarak değerlendiriyor; bu konuda uygulamadaki karışıklığın ve görüş ayrılıklarının giderilmesi için, bir an önce, anayasal ve yasal düzenleme yapılması gerektiğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin işsizlik, yoksulluk, enflasyon, adalet, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik alanlarındaki sorunlarından çok daha önemli ve öncelikli sorunu demokratikleşme sorunudur. Demokratik cumhuriyet olmakla her fırsatta övünmemize rağmen, cumhuriyetin 80 inci yılını kutladığımız 2003 yılında dahi, demokrasimiz, önündeki engeller yüzünden, ne yazık ki, tüm kurum ve kurullarıyla birlikte tam olarak işler hale getirilememiştir. Kendi makam ve mevkileri ile görkemli yaşam koşullarının korunabilmesi uğruna, milletimize cumhuriyeti ve demokrasiyi çok gören bazı çevreler, millî iradeyi görmezden gelmekte, cumhuriyetimizin temel değerlerini istismar etmekte ve onların arkasına saklanmak suretiyle, zaman zaman ülkede  huzursuzluk çıkarmaya çalışmaktadır.

Hükümetimiz, bugüne kadarki kararlı tutum ve uygulamalarıyla, demokratikleşme yolunda çok önemli adımlar atmıştır. Bu uygulamaların devamını ve çok kısa bir zamanda demokrasimizin artık ayıplı demokrasiler grubundan kurtarılmasını ümit ve temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, laik cumhuriyette demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne bağlılık, onun gereklerini yerine getirmekle, ilkelerine bağlılıkla, değerlerini savunmakla olur. Sözde bağlılık, istismarcılıktan başka bir şey değildir. Cumhuriyet ve demokrasi, milyonlarca insanımızın kanları ve canları pahasına elde ettiği ve uğruna seve seve can vereceğimiz kazanımlarımızdır. Hiç kimsenin veya zümrenin tekelinde olmayan bu değerlerin yaşatılması ve yüceltilmesi, her Türk vatandaşının aslî görevidir. Bu değerlerin, siyasî malzeme konusu yapılmaması ve siyasî çıkar hesaplarıyla istismar edilmemesi gerekir. Hiçbir siyasî partimiz, devletin görünmez güçleriyle bezeli, düşünceyi ve niyeti okuyabilen ve olağanüstü güç ve yetkilerle donatılmış değildir.

Bu çerçevede, bazı arkadaşlarımızın "siyasal çoğunluğun önemi yoktur, sizleri uyarıyoruz; uyarılarımızı dikkate almak zorundasınız" gibi sözlerinin, anayasal sistemimizde demokrasiyle, hukuk devleti ilkesiyle ve siyasî nezaketle bağdaşır yanının olmadığını....

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Senin hukuk bilgin bu kadar işte! 

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - ..bu beyanlar ve sözde uyarıların, yalnızca siyasî acziyetin dışa yansımasından ibaret olduğunu belirtmek isterim.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sen kim oluyorsun da öyle söylüyorsun!.. "Siyasî acziyet" diyorsun. Biraz terbiyeli konuş...

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bazı arkadaşlarımız, kendilerinin de inanmadığı, hayaî korku ve tehlike haberlerini sürekli gündemde tutmayı bir siyaset şekli olarak benimsemektedirler. Oysa, Adalet ve Kalkınma Partisiyle birlikte ülkede yaşanan istikrar, güven ve huzurla yeniden hayat bulan milletimiz, bu uyduruk beyanlara değer vermemekte, gülüp geçmektedir.

Büyük Türk Milletinin, bağrından çıkardığı milletvekilleri kadar ülke sorunlarına duyarlı ve sorunların çözümünde sağduyu sahibi olduğunun unutulmaması gerekir.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Danışmanının yazdığı kâğıdı okuyorsun, yüzümüze bak da öyle anlat.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Yıllardan beri boş sözlerle uyutulup sömürülen halkımızın, artık, bu sözlere, hayalî korku ve felaket haberlerine değer vermeyeceği bilinmelidir.

Değerli arkadaşlar, son genel seçimlerden hemen sonra, milletvekili dokunulmazlığının sınırlanması da dahil olmak üzere, kapsamlı bir anayasa değişikliği için kurulması düşünülen anayasa değişikliği uzlaşma komisyonuna muhalefet partimiz bugüne kadar üye vermemiştir. Keza, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda karma komisyonun toplantıya çağrılmadığı iddiası da doğru değildir. Üyesi bulunduğum Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyon, muhalefete mensup üyelerin de katılımıyla, ilk toplantısını 12 Kasım 2003 tarihinde yapmış ve bu  toplantıda -gelecek raporun- Karma Komisyonun çalışmalarına ışık tutacak olması nedeniyle, araştırma komisyonunun raporunun beklenmesine karar verilmiştir. Araştırma komisyonu çalışmalarını tamamlamış olup, bugünlerde rapor verilecek ve Karma Komisyonun çalışmalarına kaldığı yerden devam edilecektir.

Milletvekili dokunulmazlığının yanı sıra, değişik statüdeki yirmi kadar kamu görevlisinin dokunulmazlığının da bulunması nedeniyle, bunların tümünün dokunulmazlıklarının birlikte ele alınıp değerlendirilmesi gerektiği ise, her türlü şüpheden uzaktır.

Değerli milletvekilleri, devletimizin ve milletimizin itibarının yükseltilmesi, üretim, istihdam ve ihracatın artırılması, işsizliğin ve yoksulluğun giderilmesi, hırsızlığın yok edilmesi, devlet imkânlarını haksız olarak kullanıp çıkar sağlayanlardan hesap sorulması, ülkemizin topyekûn kalkınması...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbulut, mikrofonu açıyorum, lütfen tamamlayın.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

...aydınlık geleceğe güvenle yürünebilmesi ve vatandaşlarımızın refah seviyesinin yükseltilmesi yolundaki çalışmalarından dolayı hükümetimize başarılar diliyor; bütçenin ülkemize, milletimize hayırlara vesile olması temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akbulut.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin söz isteği vardır; Sayın Bakanlarımıza söz vereceğim.

Hükümetin 45 dakika konuşma hakkı var; Sayın Bakanlar kendi aralarında değerlendirecekler.

Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Size, 23 dakika süre veriyorum.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet Bakanlığı, Yargıtay Başkanlığı ve Danıştay Başkanlığıyla ilgili olarak burada görüşlerini ifade eden değerli milletvekili arkadaşlarıma ve adalet konusuna her zaman destek vermiş, hizmet noktasında bize yardımcı olmuş olan tüm milletvekili arkadaşlarıma, bu vesileyle, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Yargı konusu, şüphesiz çok önemli. Bir süreden beri de, Türkiye'de bu konu tartışılıyor. Aslında, bu konudaki bir memnuniyetimi ifade etmek isterim. Yargı hizmetleriyle ilgili, yargının sorunlarıyla ilgili konular çoğu zaman, ya adlî yılın açılışında veya yüksek mahkemelerin kuruluş günlerinde gündeme geliri, eğer, sayın başkanlar aykırı birkaç cümleyi söylediyse birkaç gün tartışılır, ondan sonra, bu konu Türkiye'nin gündeminden kalkardı. Memnuniyet verici olan husus şu ki, bugün, Türkiye'nin her tarafında, mütevazı bir Anadolu şehrinde bile yargıyla ilgili, adaletle ilgili, hukukla ilgili, insan haklarıyla ilgili sempozyumlar düzenlenmektedir. Bundan da şu sonuç çıkıyor ki, giderek Türkiye'de, adalet, bir toplumsal talep haline gelmeye başlamıştır. Bir işin çözümü de, esas itibariyle, bir toplumsal talep haline gelmesine bağlıdır. Avrupa Birliği süreci de, belki, bu konuların bütün Türkiye'de tartışılmasına vesile olmuştur.

Şüphesiz, yargı konusunu tartışırken, bazı hususlara dikkat etmemiz gerekiyor; çünkü, yargının itibarı, devletin itibarıdır. Geldiğim günden beri, hep bunu ifade etmeye çalışıyorum. Yargıya güven, aynı zamanda devlete güvendir. Aksi bir düşüncenin doğru olduğu kanaatinde olmadığımı hep ifade ettim; bugün, bir kere daha, burada ifade etmek istiyorum. (Alkışlar)

Hepimize düşen görev, şüphesiz, elbirliğiyle, yargının itibarını, bugün hangi noktadaysa, ondan çok daha yukarılara çıkarmaktır. Buna, hepimizin gayret etmesi lazım; çabamız, gayretimiz de bu maksada matuftur. Bu konuda bize görev düştüğü kadar, şüphesiz, büyük fedakârlıklarla, büyük özveriyle bu hizmeti yürüten yargı mensuplarına da bu anlamda görevler düşmektedir.

Yalnız, müsaade ederseniz, bu vesileyle, müsamahanıza da sığınarak, bir hususu da açıklamak isterim. Hepimiz siyaset yapıyoruz; Zaman zaman, konuşmalarımız olur, bu konuşmalarımızda, bazen, çok samimî olarak da söyleyebiliriz; ama, kamuoyu, onu yanlış bulabilir. Maksadımızı aşan beyanlarda da bulunabiliriz veya öyle kastetmediğimiz halde, ertesi gün, basında, bir başka türlü yer alır ve sonra, onun üzerine, hükümler, fikirler beyan edilir. Bir arkadaşımızın "yargıya güvenmiyorum" tarzındaki bir beyanını, tümüyle bir partinin görüşüymüş gibi, bir iktidarın görüşüymüş gibi mütalaa edip, böyle bir genellemeye gitmek, zannediyorum, bugün için güzel bir konuşma mevzuu olsa bile, siyaseti yıpratıyor. Geriye dönük, hepimizin, siyasî hayatında, nerede yanlış yaptığımıza bir baktığımızda...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Bakan, bir arkadaşınız değil, birkaç arkadaşınız.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Evet, bir arkadaşımızın...

Müsaade ederseniz... Bakın, ben, çok samimî söylüyorum.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sizin samimiyetinize inanıyoruz.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Burada, bu Parlamentoda, benden evvel görev yapan, Sayın Topuz'u görüyorum, Sayın Güneş'i görüyorum, benimle beraber görev yapan Sayın Güney var; yani, şu Parlamento çatısı altında, içinizde, en fazla görev yapan insanlardan biriyiz.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Size sözümüz yok.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Eğer, bir kişinin beyanı, bir partinin, bir hükümetin beyanına delil teşkil edecekse, bunun tam tersini söyleyen Adalet Bakanı da var; onu niye partinin görüşü olarak mütalaa etmiyorsunuz? İşin bir de bu yönü var. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İkincisi... Yani mantık hatası yapıyorsunuz, mantık hatası... Onu demek istiyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Söyleyen kişi Başbakan Yardımcısı, parti üyesi değil...

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Efendim, bunu hepimiz için söylüyorum. Hiç gerek yok...

İki...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Başbakan Yardımcısı...

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Bakınız... Hayır, hayır... Başbakan Yardımcısı... Onu da söyleyeceğim, müsaade ederseniz.

Siyasette sabırlı olursak, birçok şeyde anlaşabiliriz. Burada, hepimizin maksadı, demin söyledim, yargının itibarını yükseltmek.

Şimdi, aynı gün, Sayın Mehmet Ali Şahin'in televizyonda beyanı olunca, kendisini aradım, Mehmet Ali Bey, senin böyle bir beyanını televizyonlar veriyor, doğru mu, dedim; "Ağabey, yanlış. Nereden çıktı bu? Anadolu Ajansından metni göndereyim hemen size" dedi. Bakın, şimdi, aynı gün, benim açıklama yaptığım saatte, Mehmet Ali Şahin'in Anadolu Ajansından metnini okuyacağım. Bir gazeteci arkadaşımızın "yargıda insan hakları konusunda bir direnç var, değerlendirmesine ne diyorsunuz" tarzındaki bir sorusuna "ben, tüm yargı erkini karşımıza alarak, demokrasi ve insan hakları konusunda karşımıza engeller çıkıyor değerlendirmesine katılmam. Yargı mensuplarımızın kahir ekseriyetinin hukuka, özellikle evrensel hukuka, kanunlara ve vicdanlarına göre hareket ettikleri kanaatindeyim; ama, çok istisnaî bazı örneklerin hem kamuoyunu hem de onlar adına siyaset yapan milletvekillerini endişelendirdiğini tespit ediyorum" diyor. Şimdi, olay bu.

Değerli arkadaşlarım, zaman zaman, bakın -bunun altını çizelim- siz de bir yerde konuşma yaparsınız, onun içinden bir cümle, iki cümle... Sonra, ne kadar tavzihler yaptığınız da ortadadır. Bu grubun içerisinde olanlar da vardır. Nitekim, daha birkaç gün evvel bir açıklama yapmıştır; "ben onu demek istemedim, kastım o değildi, şöyledir" diye, bir saat sonra bir açıklama yapmak lüzumu doğmuştur.

Bununla söylemek istediğim şey şu: Biz, siyasetçiler olarak, birbirimizin açığını arayarak bir şey yapmak istiyorsak... Bakınız, burada, bugün, grubu bulunan partilerimiz ve diğer partilerimizin, yüzlerce, binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce üyesi var. O zaman, işi gücü bırakıp, acaba, falanca partinin filanca yerdeki üyesi zülfü yâre dokunan ne konuşma yaptı deyip, onu, koskoca bir gruba, koskoca bir partiye mal edersek, sonunda ne oluyor; sonunda, siyaset birbirini yıpratıyor ve sonuçta, bakınız, 3 Kasım seçimlerinin ne zorluklarla yapıldığını gördük.

Değerli arkadaşlarım, demiri çürüten kendi pasıdır. Gelin, biz, birbirimizin bu noktasında, paslanmaya, korozyona sebebiyet verecek davranışlardan, beyanlardan kaçınalım.

Dediğim gibi, ben, yargıya güveniyorum, benim grubum yargıya güveniyor, benim Hükümetim yargıya güveniyor. Esas itibariyle, demokratik bir ülkede siyaset yapan insanlar iki şeye güvenir, güvenmek mecburiyetindedir, hepimiz de güveniyoruz; evvela milletimize güveniyoruz, onun iradesine güveniyoruz, ikincisi de yargıya güveniyoruz. Dolayısıyla, meseleyi böylece anlarsak taşları yerli yerine oturtmuş oluruz; aksi, bence bir polemik konusu olur. Bugün için fiyakalı bir konuşma yapmaya belki vesile olabilir; ama, çok doğru da değildir. Bunu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, ikincisi, tabiatıyla, Türkiye sorunlu bir ülke; maalesef, senelerden beri sorunlarını çözmüyor, sorunlarını devrediyor. Samimî olarak ifade ediyorum ki -bu benim görev aldığım beşinci hükümet- kırk yılın çarşambasının bir araya geldiği bir hükümetle karşı karşıyayız. Bu kadar sorunları olan bir ülke, çözülmemiş devredilmiş, Kıbrıs karşımızda, Irak karşımızda, dışborç, içborçtan tutun, her türlü dengenin altüst olduğu bir Türkiye'de, geceyi gündüze katarak, şüphesiz, sizlerle birlikte birkısım şeyleri yapmaya çalışıyoruz. Biz bu noktada iyi niyetliyiz, sizler de iyi niyetlisiniz. Biz, doğruları yapmaya çalışıyoruz. Siz de, tabiatıyla, muhalefet olarak, bizim yanlışlarımız varsa, eksikliklerimiz varsa, bunları söyleyecekseniz, emin olun bundan çok memnun oluruz; çünkü, biz, muhalefetin görevini yapmasının demokrasi için sağlıklı bir yol olduğu kanaatindeyiz. Muhalefet, görevini yapmazsa, o zaman, muhalefet yapmaması gerekenler, siyaset yapmaması gerekenler muhalefet yapıyor; o zaman da, iş çığırından çıkıyor. Onun için, buradaki her konuşmanın, benim hoşuma gitse de gitmese de, bazı eksiklikleri, yanlışlıkları da olsa, samimî olarak söylüyorum ki, ben, ciddiyetle üzerinde dururum, ondan bir şeyler çıkarmaya çalışırız. Yargı konusunu da biz böyle kabul ediyoruz.

Şüphesiz, yargının sorunları var, uzunca bir zamandan beri biriken sorunları var, özlük haklarıyla ilgili sorunları var, düzeltmeye çalışıyoruz, çalışacağız da; ama, bir şeyi hep beraber görüyoruz -işte, bir bütçe müzakeresi sebebiyle, biz, bu konuşmaları yapıyoruz- geldiğimiz günden beri devlet havuzu su alıyor, havuzda su yok, delik tıkamaya uğraşıyoruz, oradan o deliği tıkıyoruz, öbür taraftan bir başka delik, oradan oraya, buradan buraya... Havuz da su alacak ki, bundan toplumun tüm kesimlerine bir şeyler verme imkânınız olacak; değilse, şu an bir Adalet Bakanı olarak, ben de biliyorum ki, 1 milyar lira maaş alan, İstanbul'da görev yapan, yeterli lojman olmadığı için, bunun 400 000 000'unu, 500 000 000'unu kira parası vererek hizmet yapmaya çalışan arkadaşlarımız var. Başka mesleklerden de var; ama, önünde sonunda bunlar düzelecektir, düzeltilmesi lazımdır. Uygun bir zamanda, uygun bir fırsatta bunları düzeltmek de bizim görevimizdir.

Yargıdan beklenen hizmetlerin gereğince yerine getirilebilmesi için üç şartın olması lazım. Bunlardan bir tanesi, kaliteli yasa çıkarmaktır. Buna gayret ediyoruz. Şüphesiz, bu noktada, özellikle, yasalarımızın Avrupa Birliği standartlarına uyması açısından yaptığımız çabalar ortadadır. 7 tane paket çıkarılmıştır. Şu an, Meclis gündeminde, komisyonların gündeminde, Türkiye'nin hukuk altyapısını sağlamlaştırmak adına yaptığımız çok önemli düzenlemeler var. İnanıyorum ki, bu sene içerisinde, Türkiye'nin temel yasalarının tamamını Meclisin huzuruna getireceğiz ve 2004 yılı biterken, Adalet Bakanlığı olarak bu konuda çok önemli bir adım atmış olacağız; daha çağdaş, günün ihtiyaçlarına cevap veren bir yasal düzenlemeyi, yasal altyapı hazırlığını tamamlayacağız.

İkincisi, nitelikli yargı personelidir. Hâkimlerimizin ve savcılarımızın, değişen dünya şartlarını, ihtilafların çeşidini, niteliğini ve dış ve iç bağlantılarını da hesaba katarak bunların hepsine vukuf peyda etmiş, bu konuda ihtisas yapmış insanlar olarak mahkemelere çıkmaları, tahkikatlarını sürdürebilmeleri lazım. Bununla ilgili yaptığımız düzenlemeler var -bu Meclis yaptı; yani, sadece biz yaptık demiyoruz- ve bu yönüyle de medyunu şükranım ki, bu hizmetlerin tamamında, benim Grubum kadar, Cumhuriyet Halk Partisinin ve diğer arkadaşlarımızın, bağımsız milletvekillerimizin, hepsinin katkısı oldu. Bunları açık yüreklilikle söyleyelim. Siyasetin itibarı böyle yücelir, başka türlü yücelmez. Biz birbirimizi kötüleye kötüleye, sanki, bu memlekette en kötü insanlar bu çatının altındaymış gibi bir imajı kendi ellerimizle götürdük, teslim ettik, onun getirdiği sıkıntıları yaşıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Benim samimî kanaatim bu; ama, müsaade ederseniz, yeri gelmişken bir şey daha ifade edeceğim. O da şudur:

Şimdi, bakınız, bir dokunulmazlıklar meselesi gidiyor. Allaha şükür, şu kadar zamandır bu ülkede siyaset yapan bir insanım. 83 üncü maddeyle ilgili -bir trafik cezası dahil- hiçbir şeyim olmadı ve Allahtan dileğim de, bu mesleği, bu işi bıraktığımda böylece gelip gitmektir, Kızılay'da elim cebimde, alnım açık yürüyebilmektir. Allahtan hep bunu istedim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bir şeyi yanlış yapıyoruz. Bakınız, demokrasi, dengeler rejimi değerli arkadaşlarım; yasaması var, yürütmesi var, yargısı var. Bu üç erkin birbirleriyle olan dengeleri için, nasıl işçi-işveren münasebetlerinde işçinin grev hakkı var, patronun, sermayedarın lokavt hakkı varsa, aynen demokraside de yasamanın yetkileri, imkânları var, sınırlanması gereken hususları var, yürütmenin var, yargının var. Şimdi, maalesef, Türkiye'de demokrasi, hep beraber görüyoruz ki, çalılıklar içerisindeki bir perili köşke benzedi uzunca bir süre. Bu perili köşkten her gün haberler geliyordu, sesler vesaire geliyordu. Biz, bu köşkü, elbirliğiyle düzeltmeye uğraşıyoruz. Dolayısıyla, düzeltme yapılırken, bu üç erkin haklarını, yetkilerini, sorumluluklarını birlikte düzeltmediğiniz takdirde, o zaman birkısım dengeleri bozulmuş olur. Bunun faturası da, sonunda çok acı çıkıyor.

1982 Anayasası olağanüstü dönemde yapıldı; bu Parlamento kapalıydı, bugünkü partilerin hiçbirisi yoktu. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin en köklü partisi kapatılmıştı. Bu dokunulmazlıklar o dönemde konuldu. Bu dokunulmazlıklarla ilgili, daha sonra bir şey yapılmadı. Bununla, dokunulmazlıklardan kaçıyor filan değiliz; meseleyi bir bütünlük içerisinde koymadığımız takdirde, taşlar yerli yerine oturmuyor.

Şimdi, bu Anayasaya baktığımızda, yasamanın dokunulmazlığıyla ilgili 83 üncü maddede; yürütmeyle, Bakanlar Kurulu üyeleriyle ilgili 100 üncü maddede, kamu görevlileriyle ilgili 129 uncu maddede, yargıyla ilgili ise 140 ıncı ve müteakip maddelerinde birkısım ayrıcalıklar var; yani, Türkiye, ayrıcalıklar rejimi... Emin olun, ayrıcalığı olmayan sadece vatandaş, onun dışında, devlet adına kim yetki kullanıyorsa, her birisinin tahkikatı da farklı, yargılaması da farklı, zırhları da farklı, lojmanları da farklı, oturdukları yerleri farklı, hatta, mezarlıkları bile farklı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, bütün bu ayrıcalıkları bir bütünlük içerisinde almadığımız takdirde, o zaman vur abalıya, vur siyasetçiye; dokunulmazlık... Şimdi, bu siyasetçinin dokunulmadığı tarafı kalmadı ki değerli arkadaşlarım. Zincirbozanlarda yatanlar kimlerdi? Menderes olarak, bakanları olarak, başbakan olarak ipe çekilenler kimlerdi? Bunlar tarihimizin acı sayfalarıdır. Onun dışında, yani, kendi kendimize hep haksızlık ediyoruz.

Ben demek istiyorum ki, bu memlekette kim haksızlık yaptıysa, kim yolsuzluk yaptıysa, elbette, hiçbir ayrıcalığına bakmaksızın, bunun önünün açılması lazım; ama, siz, sadece, yasamayla ilgili kısım üzerinde durursanız, o zaman, siyaset yapanları haksız bir itham altında bırakmış olursunuz. Ne olur; bu memlekette, yolsuzluğu, hırsızlığı sadece siyasetçi yapıyor, ah o siyasetçinin dokunulmazlığı olmasa... Ben diyorum ki, ona dokunalım; ama, dokunulması gereken başkalarına da dokunarak, olması gereken sınırların içerisine çekelim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Burada, vaktim olmadığı için polemiğe girmek istemem; ama, her bir kuruluşun, her bir erkin...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Hep beraber yapalım Sayın Bakan, hep beraber.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Dosyalar var Sayın Bakan, dosyalar...

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Şüphesiz... Şüphesiz... Onları da görelim, hep beraber görelim.

Bakınız, gayet açık söylüyorum; şimdi, bununla bir yere varamayız. Ben bir şey söylemeye çalışıyorum değerli arkadaşlarım. Bakın, hiçbir problemi olmayan bir insan olarak ve şu yolsuzluklar konusunda da kavga vermeye çalışan, birçok riski de göze almaya çalışan bir insan olarak, yaşadığımız tecrübelerden bir yere varmaya çalışıyorum; ama, siz, bunları bugün görmek istemezseniz, bir gün gelirler... Dedim ya, siyasetçinin dokunulmadık tarafı kalmadı. 3 Kasım seçimlerinde, geçen dönem, bu çatı altında itham edilenlerin hiçbirisinin dokunulmazlığı yok; ne değişti?

YILMAZ KAYA (İzmir) - Ona da siz cevap verin.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Ne değişti? Hiçbirinin dokunulmazlığı yok. Hata oldu, yanlış oldu vesaire; ama, hiçbir netice çıkmadı. O zaman, mesele şu: Türkiye'de, yolsuzlukların önündeki tek engel ille de bu siyasetçi dokunulmazlığından ibarettir diyorsak, o zaman, bazen, yanlış dolmuşa bineriz, gitmek istediğimiz yere de gidemeyebiliriz. Onu söylemeye çalışıyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Yapılacak bir tek şey var -Saygı duyduğum bir insan olarak, ben, bunu, Sayın Baykal'a da ifade ettim- gelin, şu uzlaşma komisyonunu çalıştıralım. Oybirliğiyle çalışan bir komisyon, Anayasanın 83 üncü maddesi dahil, 100 üncü maddesi dahil, 129'uncu maddesi dahil, başka ne kadar ayrıcalık varsa, bunların hepsini... Neticede, geceyi gündüze katar, çalışırız. Bütçeyi takiben, biz bunların hepsini on, onbeş, yirmi gün içerisinde milletin huzuruna, Parlamentonun huzuruna getiririz. Bu meselenin neresinde yanlışlık var? 83'ü de düzeltelim diyoruz. Kimsenin 83'ten kaçtığı bir taraf da yok ki, nereye kaçacak? Kaçan, dediğim gibi, bir dönem kaçıyor, ondan sonra yine yargının huzuruna çıkacak, çıkmak mecburiyetindedir. O sebeple, Türkiye'de yapılacak pek çok şey var... (CHP ve Bağımsızlar sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen yerinize oturun. (CHP ve Bağımsızlar sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 21.51

YEDİNCİ  OTURUM

Açılma Saati : 21.58

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S. Sayısı : 284, 286, 285, 287) (Devam)

D) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1. - Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Adalet Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

E) YARGITAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

F) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Danıştay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

G) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI (Devam)

1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

a) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

2. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Beşinci tur üzerinde Hükümet adına Sayın Adalet Bakanı konuşmakta iken birleşime ara vermiştik. Şimdi, kendilerini tekrar kürsüye davet edeceğim ve konuşmalarını tamamlayacaklar.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan (AK Parti sıralarından alkışlar) değerli milletvekili arkadaşlarım (AK Parti sıralarından alkışlar) şüphesiz, uzun ve yorucu bir çalışma olunca, zaman zaman bazı sıkıntılarımız olabilir, bunları hoşgörüyle karşılamak lazım gelir.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Tahrik ediyorsunuz... Tahrik ediyorsunuz...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ayıp be! Öyle Konuşma terbiyesiz herif, otur yerine!

MUHARREM İNCE (Yalova) - Terbiyesiz sensin; aynen iade ediyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen yerinize oturun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Aynen iade ediyorum; terbiyesiz sensin!

BAŞKAN - Lütfen, yerinize oturun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - İade ediyorum sana!

BAŞKAN - Lütfen, yerinize oturun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayısal güçle burada mı konuşacak...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, yerinize oturun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Terbiyesiz sensin; aynen iade ediyorum sana!

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Otur!..

BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen, yerinize oturun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Terbiyesiz herif!..

BAŞKAN - Lütfen, yerinize oturun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Kimsin ulan sen!..

EYÜP FATSA (Ordu) - Muharrem Bey, bak, çok ayıp; bu sizin söylediğinizi herkes söyleyebilir.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bana terbiyesiz diyemez!

BAŞKAN - Lütfen, yerinize oturun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bana terbiyesiz diyemez!

BAŞKAN - Lütfen, yerinize oturun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bana terbiyesiz diyemez!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, burada, sükûnetle görüşmelerimizi yapıyoruz, Sayın Bakan açıklamalarda bulunuyor. Görevliler gereğini yapsınlar.

Değerli arkadaşlar, siz yerinize oturacaksınız ki, Sayın Bakan konuşmasını yapabilsin. Sükûnetle dinleyelim.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Çok değerli arkadaşlarım, güzel bir milletimiz var; güzel bir devletimiz var, demokratik, laik, hukuk devleti. Şüphesiz, hepimizin görevi, bu yazılı nitelikleri daha çok yaşanır hale getirmek. Bunlar içerisinde hukuk devleti kavramı, hukuk kavramı fevkalade önemli. Bunun içini iyi doldurabildiğimiz takdirde, öyle inanıyorum ki, bugün karşılaştığımız sorunların önemli bir kısmını geride bırakmış olacağız. Buna gayret etmeye çalışıyoruz. Şüphesiz, bütçeler, bunun bir aracıdır. Buraya ne kadar önem verirsek, o nispette bu nitelikler de hayata o kadar geçmiş olacak, ondan da toplumumuz gerekli faydayı sağlamış olacak.

Arkadaşlarımızın dile getirdiği husus, bütçenin belli bir rakamın altına düşmüş olması,  hakikaten, zaman zaman bindeyle ifade edilir bir rakam olarak önümüze gelmiş olması hepimizi rahatsız eden bir husus; ama, memnuniyetle ifade ediyorum ki, geçen sene de, bu sene de, 2004 bütçesinde de istenilen kadar olmasa bile, beni tatmin etmese de, sizi tatmin etmese de, bir önceki yıla nazaran, 2002'ye nazaran biraz daha ileriye doğru bir artış vardır. Şüphesiz, bunun rakamlarla ifade edilen kısmı var; ama, rakam olarak bütçede gözükmeyip, hükümetimiz tarafından yargıya sağlanmış olan başkaca hizmetlerle bunları ortaya koyduğumuzda, gerçekten, bugün, bir iki sene evveline nazaran daha iyi noktada olduğumuzu söyleyebilirim.

Şüphesiz, Adalet Bakanlığının personel harcamaları var; özellikle hâkimlerimizin, savcılarımızın, yardımcı personelimizin, cezaevi personelimizin aldıkları aylıklar var, ödenekler var. Bunlar, genel bütçe içerisinde sağlanmaya çalışılan bir husustur. Mümkün olan bir zaman içerisinde, biz, bu konularla ilgili gerekli çalışmaları yaptık, gerekli hazırlıkları yaptık. Ümit ediyorum ki, bir iyileştirme fırsatını bulur bulmaz bunu yapacağız. Yani, bu konudaki hazırlığımız tamamdır; geri kalan, Türkiye'nin iki yakasının bir araya gelmesidir. Bunun için de, elbirliğiyle gayret ediyoruz.

Onun dışında, oturdukları mekânlar, hakikaten -hep ifade etmeye çalıştım- yargının mehabetine uygun mekânlar değil; ama, geldiğimiz günden beri, herkes biliyor ki, özellikle yargı mensubu arkadaşlarımız biliyorlar ki, şu an 57 il ve ilçe merkezinde yargıya büyük önem verdik. Müstakil adliye binalarında ve gerçekten huzur içerisinde, kendi mekânlarında, rahat mekânlarda bu hizmeti yapabilsinler diye ciddî bir çabanın içerisindeyiz, gayretin içerisindeyiz. Geçen sene burada kabul edilen bütçeye ilaveten, Maliye Bakanımızın ve Başbakanımızın desteğiyle, Yüksek Planlama Kurulundan karar çıkarmak suretiyle, ilave bir ödenek aldık ve bundan dolayıdır ki, bu ayın sonundan itibaren de, 8-10 yerde daha ilave ihale yapabilme imkânını getirdik.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de yargının en büyük problemi İstanbul'dadır. Eğer İstanbul'daki yargı problemini çözebilirsek, Türkiye'deki yargı probleminin yarısını çözmüş olacağız; çünkü, maalesef, İstanbul'da uygun mekânlar yok, uygun arsa da yok. Yani, geriye dönük ne yaptıysak yaptık; her hizmet için imar planında bir yer gösterildiği halde, alan tahsis edildiği halde, yargı hizmetleri bakımından bugün adliye binası yapacağız deseniz, yapacak arazi yok, arsa yok. Onun için, Hükümete geldiğimiz günden beri, Silahlı Kuvvetlerimizle yakın işbirliği içerisindeyiz. Burada, Kara Kuvvetleri Komutanımıza, Genelkurmay Başkanımıza huzurunuzda teşekkür ediyorum; çünkü, bize arsa temin ettiler. Ayrıca, Özelleştirme İdaresi bize imkân sağladı. Bizim yatırım bütçesine ilave para konulmuş olsaydı, biz, bu binaları yapacaktık; ama, devlette israfı doğru bulmuyoruz. Zaten iki yakamızın bir araya gelmemesinin iki sebebi var; bir tanesi devletteki yolsuzluk, bir tanesi de israf. Özelleştirme İdaresine devredilmiş pek çok bina var. Biz, bütçeye ödenek koyup, yeni baştan bina yapmak yerine -bu binalar zaten boşaltılmış ya da başka kuruluşların elinde verimli bir şekilde kullanılamıyor- biz, bunlardan önemli bir kısmını almak suretiyle, hiç olmazsa, belli bir süre bunlardan istifade etmeye çalıştık. Mesela Erzurum'da, mesela Samsun'da, mesela İstanbul'da, mesela Ankara'da, mesela Antalya'da; binadır, arazidir, arsadır bunları temin etmeye çalışıyoruz ki, bunların üzerine bina yapmaya çalışalım ve memnuniyetle ve açıkyüreklilikle ifade ederim ki, artık, Adalet Bakanlığı, sadece hizmet bakanlığı değil -şu an yürüyen 57 proje, inşallah, bulacağımız imkânlarla önümüzdeki sene bu sayı belki de 100'e çıkacaktır- bir yatırım bakanlığına doğru da bu anlamda gitmeye başlamıştır. Bu trendi sürdürebilirsek, bu gelişmeyi sonuna kadar götürebilirsek, bir iktidar dönemi sonunda, belki bugün fizikî mekânlarla ilgili şikâyetlerimizin önemli bir kısmını ortadan kaldırmaya çalışacağız.

Bir başka önemli yaptığımız çaba, gayret -burada ifade edildi- Ulusal Yargı Ağı Projesidir. Gerçekten, elektronik çağında, bilgi çağında yargının bu sistemle donatılmamış olması çok büyük bir eksiklikti. Hükümet hiçbir fedakarlıktan kaçınmadı. Bu projenin 2004 yılı içerisinde -hatta, biz 2003 yılında bunu bitirmek istedik, her türlü imkânı bulduk; ancak, sistem gereği belli bir zaman içerisinde bunun yapılması mümkün olacağı için- bunun bitirilmesi gerekiyor. Bütçede ödeneği var, parası sonuna kadar hazır. İnşallah, 2004 yılında, beşinci sınıf bir ilçedeki hâkim ve savcılarımız da bu imkânlardan istifade edebilecek, bilgi noksanlığını ya da yetersizliğini elektronik imkânlarla ortadan kaldırmış olacak. Biz, bu noktada elimizden geldiği kadar gayret göstermeye çalışıyoruz. Şüphesiz, her zaman Meclisin desteğini istedik, bundan sonra da istemeye devam edeceğiz; çünkü, sizin desteğiniz olduğu sürece, biz bu hizmetleri daha süratli götürebiliriz, götürmeye gayret ederiz.

Yapmak istediğimiz bir başka şey daha var; özellikle seçim ortamında yanlış anlaşılır diye bunu burada ifade etmeye çalışayım: Problemin önemli bir kısmının İstanbul'da, büyük şehirlerde olduğunu ifade etmeye çalıştım. Bu, aynı zamanda, tahkikatın yürütülebilmesi açısından da zaman zaman sıkıntı çıkarıyor. Nitekim, Şişli'de yürütülen bir tahkikatla ilgili, eğer Kartal'daki bir adresle ilgili olarak bir el koyma gerçekleşecekse, ikisi de İstanbul hudutları içerisinde olmasına rağmen, Şişli savcısı Kartal savcısına talimat yazacak, o, orada o işleri yapacak... Buradan oraya evrak gidinceye kadar, çoğu zaman, atı alan da Üsküdar'ı geçiyor. Özellikle son zamanlarda yaşadığımız bazı olaylardan dolayı da, biz, bu sıkıntıyı yaşadık.

Onun için, demeye getiriyoruz ki, İstanbul'un Anadolu Yakasında        -hizmet birleştirilmesinden kastımız büyük ölçüde odur-  bir ya da iki adliye, Avrupa Yakasında da bir ya da iki adliyeyi merkezde toplamak suretiyle, hem bu yetki kargaşası ortadan kalkacak hem davaların uzaması büyük ölçüde ortadan kalkmış olacak hem de vatandaşlarımız, derli toplu mekânlarda, uygun mekânlarda adalet hizmetini alabileceklerdir.

Büyük şehirlerde, nitekim, Ankara'da görev yapmış olanlar -hâkimlik, savcılık, avukatlık yapmış olanlar- bilir; her ilçede bir adliye vardı ve avukatlar, nefes nefese, bir Yenimahalle'ye, bir Altındağ'a, bir merkez adliyeye koşuşturur dururdu; şimdi, hepsi bir tek adliyede -Gölbaşı ve Sincan hariç- derli toplu yerlerde görülmeye başlanıldı. İstanbul için de yapmak istediğimiz budur.

Nitekim, İzmir'de yirmi senedir inşaatı süren bir adliye hizmet binası var, para yok. Bu sene ilave ödenekleri bulduk; eğer yıl sonuna yetişmezse, Adalet Bakanlığı olarak bizim zerre kadar kusurumuz yoktur. Müteahhidi çağırdık, Valiye haber verdik, Bayındırlık Müdürü dahil -yirmi senedir inşaatı süren bir bina, devletin ayıbı- tüm ilgililere "bu binanın bu sene bitmesi için benden ne bekliyorsanız vermeye hazırım" dedim, her türlü parayı verdim; ama, bitmezse, bilesiniz ki, bu işlerde de birkısım sıkıntılar vardır. Hep bunlarla uğraşmaya çalışıyoruz.

Şimdi, trilyonlarca lira parayı harcayıp da, adliye binası orada boş bulunup, Bornova'da ayrı bina, Karşıyaka'da ayrı bina, bir başka ilçede ayrı bina olmaktansa, bunların hepsini derli toplu hale getirmek, hem aklın gereği hem bilimin gereği hem de hizmette kalitenin gereğidir; yapmak istediğimiz budur. Biz, meseleye bu çerçeve içerisinde yaklaşmaya çalışıyoruz.

Sayın Başkanım, sürem bitti mi? Söyleyeceğim çok şey var; süremi bilemiyorum.

BAŞKAN - Toparlarsanız memnun olurum Sayın Bakan.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Peki, çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şundan emin olun, samimiyetle inanıyoruz ki, Türkiye'de yargı hizmetleri ne kadar iyi yürütülebilirse, geleceğimiz o kadar müemmen olur; bu ülkede barış olur, huzur olur, kardeşlik olur. İnsanlar hak arayacakları zaman oralara giderler, oradan haklarını alırlar ve tekrar, evli evine köylü köyüne döner.

Onun için de, biz, yargının en itibarlı kurum olabilmesi için, yargı hizmetlerini görenlerin en rahat şartlarda bu görevlerini yerine getirebilmeleri için, bir taraftan yasal düzenlemeler yapıp, öbür taraftan eğitim ve öğretim hizmetlerinde giderek kaliteyi artırıcı çabaları, gayretleri ortaya yere koyarken, öbür taraftan da, hem özlük hakları itibariyle hem de yaşadıkları fizikî mekânlar itibariyle bugünkünden çok daha iyi bir noktaya götürebilmek için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Bugün, bu bütçeden, zar zor imkânlar içerisinde ayrılmış bu paranın da, zerresine halel getirmeden, zerresine namerdin el uzatmasına imkân vermeden, maksadına masruf olarak harcanacağından emin olmanızı bilhassa istirham ediyorum.

Desteğinizden dolayı çok teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Hükümet adına ikinci söz isteği, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Sayın Hilmi Güler'e aittir.

Buyurun Sayın Güler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 23 dakika.

ENERJİ TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin Genel Kurulumuz tarafından, inşallah, hayırlısıyla kabul edilmesini temenni ediyorum; çünkü, enerji konusunda, ülkemiz önemli adımlar atmaktadır. Geldiğimiz nokta da iyi bir noktadır; çünkü, hem dışa bağımlılığımızı azaltırken hem yanlışlıkları düzeltiyoruz hem de olayın sosyal boyutunu düşünerek, kalkınma noktasında hem sanayicimizin hem ihracatçımızın önündeki engelleri kaldırıyoruz; bu arada, tüketicimiz için de, halkımız için de, milletimiz için de faydalı olabilecek hayırlı kararlar alıyoruz.

Geldiğimiz noktaya, Türkiye olarak olaya baktığımız zaman; 1923 yılında ülkemizin yüzde 94'ü karanlıkta idi; o zaman, ancak yüzde 6'sı elektrikle aydınlanıyordu. Şimdi, ise -bir mukayese için söylüyorum- hâlâ çok iyi bir durumda değiliz; çünkü, dünyadaki birincil enerji kaynaklarına baktığımız zaman, gelişmiş ülkelerde yaklaşık olarak 5 ton, petrol eşdeğeri olarak baktığımız enerji kaynağının, ülkemizde oldukça düşük olduğunu görüyoruz; 1,1; dünya ortalaması ise 1,6. Demek ki, o zaman, yapacağımız çok şeyler var.

Biz, Bakanlık olarak, göreve geldiğimizde, neyle karşılaşacağımızı az çok biliyorduk; bunun için de hazırlığımızı yapmıştık, gelir gelmez de, sanki elimizle bulmuş gibi, şartlar kötü de olsa, bir manzarayla karşılaştık ve burada da süratli bir şekilde, şikâyet etmeden, bahane etmeden, herhangi bir mazeret göstermeden çalışmalara başladık. Yaptıklarımızı da halkımıza büyük ölçüde duyuramadık; ama, en azından faturalarından bunu rahatlıkla görüyorlar; çünkü, geçen seneki elektrik fiyatlarıyla, doğalgaz fiyatlarıyla bugünkü şu anda ödediklerine baktıkları zaman, bunu çok rahat görüyorlar.

Ayrıca, hiç yapılmayanları da yaptık. Mesela 800 000 ton kömür meselesi var, şu anda, fakir fukara, evinde sıcak bir şekilde oturuyor, soğuğa teslim olmadı. Burada da, yine, hem Bakanlığımızın hem de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun bu noktadaki katkıları gayet önemli oldu. Kaynaklarımızı ortaya koyduk; bunları da çok verimli bir şekilde kullanarak ülkemizin hizmetine sunuyoruz.

Şimdi, burada birkaç temel nokta söyleyeceğim. Aslında, değerli üç milletvekili arkadaşımızın sözlerine tabiî ki cevap vereceğim; ama, en azından, bir felsefemizi, yaklaşım tarzımızı sunmak istiyorum.

Bir kere biz, geçmiş yönelimli değil, gelecek yönelimliyiz; yani, böyle bir idareyi ele alıyoruz; sorun yönelimli değil, çözüm yönelimliyiz; böyle bir yönetimi benimsedik ve bunun için de risk almaktan çekinmiyoruz. Biz, halkımıza, yolsuzlukların üzerine gideceğiz dedik, gittik; usulsüzlüklerin üzerine gideceğiz dedik, gittik. Hiç çekinmeden yaptık bunları; çünkü, çekinilecek bir şey yoktu. Doğru olmanın verdiği gücü kullandık, doğru olmanın verdiği hakkımızı kullandık ve geri adım atmadan dik bir şekilde durarak bunların üzerine teker teker gittik ve gene teker teker gidip bunları düzelteceğiz.

Burada, yapmak istediğimiz şey şu: Biz, uygulamalarımızla bir kere şunu gördük ki, sistem, bizim olumlu olarak aldığımız bütün tedbirlere olumlu cevap veriyor. Demek ki, o zaman bu düzeltilebilir bir durumdur ve bunun için de çalışmalarımızı teker teker sürdürüyoruz.

Bir kere, şunu söyleyeyim -çünkü, zaman zaman arkadaşlar bunu da bana söylüyorlar- açıklamam için bir fırsat oldu diye: Göreve geldiğimizde halef - selef durumunda olduğumuz bir değerli bakan, bana "işte, geldiğinde yaklaşık 1,6 katrilyon para bıraktım" demişti. Tam tersine, çok daha fazla bir borç, aşağı yukarı 2,5 katrilyon kadardı. Ben buna sadece gülümsedim; çünkü, devlet terbiyemiz bunu gerektiriyordu. Bürokratlarla konuştum, nerede bu para dedim; çünkü, bizden önceki hükümetin paraya da, kaynağa da çok ihtiyacı vardı. Eğer böyle bir kaynak olsaydı zaten kendisi kullanırdı. Onlar da "maalesef, böyle bir şeyi yazmak zorunda kaldık" dediler, ben de üzerinde fazla durmadım.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)- Nakit mi bırakmış?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)- Tam tersine, borçlar bırakmışlardı; 1,6 katrilyonu bir yana bırakın, 2,5 katrilyon kadar bir borç vardı.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir)- Keşke söyleseydiniz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)- Bunu da, sadece bildirmiş oluyorum; çünkü, cevap verilecek bir durumda değildi, zaten durum açıktı; çünkü, kaynağa ihtiyacı olan bir hükümetti. Eğer öyle bir para olsaydı, zaten kendisi kullanırdı.

Gelir gelmez yaptığımız şey şu oldu: Önce, bir kan kaybını durdurmak istedik. Kan kaybı ise, hatalı yönetimden dolayı ortaya çıkan bozukluklardı, israftı, yanlış enerji politikasının uygulamalarıydı ve maalesef, yolsuzluk, usulsüzlük olarak nitelendirebileceğimiz durumlardı. Gelir gelmez, bunların -zaten, halkımıza da söz verdiğimiz için- üzerine yürüdük; israf için yürüdük, hatalı yönetim için yürüdük ve bu değişiklikleri yaptık.

Netice olarak şunu söyleyebilirim ki, ilk adımda yaptığımız, hiç zam yapmadığımız halde, hatta indirimler yaptığımız halde, enerji KİT'leri kâra geçti ve biz de, bu kârı halkımıza yansıttık. Bu kadar kötü şartlarda aldığımız bir durumda, indirimler de yaparak... Bunu, elektrik uygulamalarında, faturalarında zaten görüyorsunuz. Doğalgazda da bunları yaptık.

Bazıları, bunlar için "işte, dolarda artış olmadı" filan diyorlar; ama, neticede, bir enflasyon vardı, petrol fiyatları yükselmişti. Bir misal vereyim size: Şu anda petrol fiyatları 33 dolar civarında. Bizim, doğalgaza zam yapmamız lazım; çünkü, doğalgaz, sadece dolarla ilgili değil, aynı zamanda petrol fiyatlarıyla da ilgili; bir fiyat mekanizmasıyla, bir formülle hesaplanıyor. Buna rağmen bunları yapmıyoruz; çünkü, Ruslarla yaptığımız anlaşma son derece avantajlıydı ve bu avantajı da bunlara yansıttık. Geçen ay yüzde 4,5 civarında zam yapmamız lazımdı, onu da yapmadık; çünkü, bu anlaşmalarla, biz, bunları tek fiyata indirdik.

"Al ya da öde"yi çok olumlu noktalara getirdik, yaz - kış fiyatlarını ayarladık. Bunların dışında, aldığımız diğer avantajlı şeyler var. Anlaşma yaptığımız ülke, diğer ülkelerle olan ticarî dengesinin bozulmaması için bunları açıklamamamızı söyledi ve netice olarak da, biz bu centilmenlik anlaşmasına uyuyoruz. Bu nedenle, sizlere, bu güzel anlaşmanın detaylarını anlatma zevkini tadamamaktan dolayı üzüntülüyüm; ama, zaten, bunun yansımalarını, siz, neticede, faturalarınızda olumlu olarak görüyorsunuz.

Biz, yaklaşım tarzımızda, çözümsüzlüğün çözüm olmadığını hep ortaya koyuyoruz. Bizim anlayışımızda, çözümsüzlük çözüm değildir. Onun için, bunu kim yaptıysa ettiyse, bütün çalışmalarda hataları düzeltmek bizim vazifemizdir. Yanlış olanı elimizle, dilimizle düzeltmek de, zaten bizim inancımızın gereğidir. Biz, bunların üzerlerine kesin olarak net bir şekilde zaten gidiyoruz.

Burada bizim yaklaşım tarzımızda, devlet adamı-politikacı ilişkilerinde, biz, daha çok, devlet adamlığı tercihini kullanıyoruz. Bunun için de, yaptıklarımızı zaten halk da büyük bir ciddiyetle görüyor. Burada bizim tek amacımız, ülkemizin, milletimizin, halkımızın ve devletimizin menfaatlarını korumaktır. Bunları da kim olursa olsun yapmak niyetindeyiz. Kim bu hataları, eksiklikleri yapıyorsa, bunların da üzerine gitmek, bizim vazifemizdir, hiçbir ayırım yapmadan da gideceğiz, bunları da açıklamaktan ayrıca mutluluk duymaktayım.

Bizim yine önemli bir amacımız ve hedefimiz, ülkemizi dünyadaki en büyük 10 ekonomi arasına sokmaktır. Bunda da enerji konusunun, enerji ve tabiî kaynakların çok büyük önemi var; bunun bilincinde olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Ancak, ne var ki, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, tek başına bir bakanlık değil, enerji diplomasisi açısından Dışişleri Bakanlığıyla, işin gelir-gider dengesi bakımından Hazine ve Maliye Bakanlığıyla, sulama ve diğer açılardan Tarım ve Köyişleri Bakanlığıyla, çevre ve diğer madenler açısından bakacak olursak da, Çevre ve Orman Bakanlığıyla çok yakın ilişkileri olan bir bakanlık. O bakımdan, aldığımız kararları mutlaka bu disiplinlerarası yaklaşımla ele almak durumundayız ve bundan da hiçbir zaman şikâyetçi değiliz. Çünkü, biz bir takım oyunu oynuyoruz. Bütün bakanlarımızla, bütün bakanlıklarla çok uyumlu bir halde çalışıyoruz ve başka zamanlarda rastlanmayan bir uyum içinde de ikili, üçlü kombinezonlarla bakanlıklararası projeler yürütüyoruz. Geçenlerde de sulamayla ilgili ortak çalışmaları, Tarım Bakanlığımızla yürüttük. Aynı zamanda, Çevre ve Orman Bakanlığıyla ağaçlandırma faaliyetleri sürdürüyoruz. Tabiî, bunlar, Enerji Bakanlığının, daha çok, pahalı enerji, pahalı elektrik, pahalı benzin, pahalı doğalgaz çalışmalarından dolayı, öncelik hep bunlara verildiği için, yaptığımız diğer çalışmalar gözükmüyor; bir DSİ'nin yaptığı, bir BOTAŞ'ın, bir TPAO'nun yaptıkları çok rahatlıkla görülemiyor; ancak, dediğimiz gibi, biz, başka hükümetlerin beş yılda yaptıklarının çok daha fazlasını bir yıl içerisinde yaptık. Zaten bunları halkımızla beraber siz de büyük ölçüde görüyorsunuz. Bir misal vereyim, BOTAŞ'ın yaptıklarını söyleyeyim: Türkiye, doğalgaza geçtiği yıldan itibaren -bakarsanız- yaklaşık onsekiz yılda 5 000 kilometrelik çelik boru döşemiştir. Bizim ise, birbuçuk yılda döşeyeceğimiz çelik boru miktarı 4 000 kilometredir. Yani, neredeyse, eğer bunu yıl başına bölerseniz 9 -9,5 kat fazla bir üretimdir ve amacımız da 60 ile doğalgaz götürmektir.

Biz, doğalgazı, çevre dostu bir yakıt olarak görüyoruz. Anlaşmaları iyi yapılırsa, çevre açısından son derece faydalı bir yakıttır. Biz, elektrik üretiminden ziyade, bunu çevre açısından düşünüyoruz ve bunu şehirlerin ısıtılmasında birinci öncelikli olarak düşünüyoruz, sanayide hammadde olarak kullanılmasını arzu ediyoruz -gübre üretimi gibi- bununla ilgili de projelerimiz var. Ancak, bunları gerçekleşmeden söylemeyi de şu anda erken buluyorum, yersiz buluyorum.

Bir de, bir dünya perspektifini, bir vizyonumuzu ortaya koymak istiyorum. Şu anda kullandığımız, tükettiğimiz enerjinin üçte 2'sinde dışa bağımlıyız. Önlemini almadığımız takdirde, 2020 yılında, enerjide yüzde 80 oranında dışa bağımlılığımız kötü bir şekilde artacaktır. Bu ise, ülkemizin mukadderatıyla yakından alakalıdır. Bunun mutlaka düzeltilmesi lazım. Yaptığımız bütün çalışmalar da, Bakanlığın ismini bir politika mottosu haline, ifadesi haline getirmektir. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının temel politikası, daha çok, tabiî kaynaklarımıza, doğal kaynaklarımıza bağlı bir uygulama olarak ortaya çıkıyor. Burada su ortaya çıkıyor, kömür ortaya çıkıyor; rüzgâr, jeotermal, güneş enerjisi ortaya çıkıyor ve hidrojen enerjisi ortaya çıkıyor, küçük HES'ler olarak ortaya çıkıyor. Bunlarda da çok ciddî çalışmaları, biraz sonra cevapları verirken de ifade etme imkânım olacak.

Bir de yakın çevremize bakacak olursak, petrolün yüzde 67'si yakın çevremizde, Kafkaslar Ortadoğu bölgesinde, öbür tarafta doğalgazın yüzde 40'ı gene bizim bölgemizde bulunuyor -bunlar, bilinen rezervler açısından- ve yakın çevremizde, şöyle bir elips şeklinde çizdiğimiz zaman haritayı, yıllık 600 milyar dolarlık bir ticaret hacmi var alım ve satım açısından. Bunların hepsinin veya çok büyük bir miktarının ülkemizin üzerinden geçme durumu var. Bu, Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesiyle, Şahdeniz Projesiyle ve aynı zamanda elektrik olarak da UCT'ye bağlı olarak ülkemizden geçecek. Bugün Kuzey Afrika ülkeleri dahi, Cebelitarık üzerinden Avrupa'ya geçmekten ziyade bizi tercih etmek istiyorlar. Evvelki hafta Suriye'de yaptığımız toplantıda 6 ülkeyle bunun özel görüşmelerini yaptık. Yani, sadece doğalgaz ve petrol değil, aynı zamanda elektrik konusunda da ülkemiz, hem bir köprü hem de bir terminal olma durumunda. Böyle olduğu zaman, böyle bir ülkenin kararlılığı da çok önemli olacaktır; çünkü, bütün menfaatların da kesildiği bir ülkedir; demokratik açıdan da, ekonomik açıdan da, kararlılığı için de, bu, önemli bir faktördür. Bunu geçmişteki talihsiz olaylarla mukayese ettiğiniz zaman, ne demek istediğimi çok daha rahat bir şekilde anlamak mümkün olacaktır.

Biz, jeopolitiğimizi, ülkemizin kalkınması için ve aynı zamanda hem demokratik hem de ekonomik açıdan kararlılığının korunması açısından önemsiyoruz. Bu bakımdan, bu noktada ciddî projelerimiz var ve görüşmelerimizde, Yunanistan'la önümüzdeki hafta yapacağımız görüşmelerde bu biraz daha netleşecek; çünkü, ülkemizden doğalgazın Yunanistan'a oradan da Avrupa Birliğine geçme durumu var. Bunun için iki ayrı loop söz konusu. Bir tanesi, Yunanistan üzerinden İtalya'ya kadar giden güney ringi, ikinci olarak da, gene Bulgaristan, Romanya üzerinden Macaristan ve Avusturya'ya giden bir ring. Böylece, Avrupa bizim doğalgazımızı, Şahdeniz'den gelecek doğalgazı dört gözle beklemektedir. Buna karşılık, Hazar hidrokarbonları diye bahsettiğimiz bu kaynakların yanında, İran doğalgazının ve Suriye üzerinden gelecek Mısır doğalgazının ve Suriye doğalgazının birleşik olarak geçmesi ve son olarak da, yine, Irak'tan geçecek doğalgazın Avrupa'ya geçme görüşmeleri şu anda yapılmaktadır. Bu, ülkemizin önemini artıracaktır.

Avrupa'nın ihtiyacı 100 milyar metreküptür. Bu doğalgazın sadece nakliyesi için 15 dolar almış olsak, 1 500 000 000 dolar yapar. Bunun dışında, ihtiyacımız olan doğalgazı da almamız şeklinde, enerjinin ve doğalgazın emniyeti, sürekliliği sağlanmış olacaktır; bu da önemli bir avantajdır.

Bunun dışında, elektrikte biraz önce bahsettim; şu anda, ihmal ettiğimiz -tartışmasına burada girmek istemiyorum- Türkmenistan'dan elektrik almaya başladık. Bu, çok anlamlı bir harekettir, çok anlamlı bir anlaşmadır. Şu anda çok az alıyoruz, 300 000 000 kilovat saatle başladık; ama, siz, elektriğin aynı zamanda doğalgazdan üretildiğini, Türkmen elektriğinin Türkmen doğalgazından üretildiğini düşünürseniz, bu hareketimizin önemini ve büyüklüğünü çok iyi takdir edersiniz diye düşünüyorum.

Şimdi, onun dışında, Bakü-Tiflis-Ceyhan projesi bütün hızıyla yürümektedir. Bu projede en ufacık bir gecikme yoktur; bütün çalışmalar zamana bağlı olarak gitmektedir. Zaman zaman, her üretimde, her işletmede, her yatırımda olduğu gibi, bazı çevresel faktörlerle bazı yavaşlamalar olsa dahi -biz, çok büyük projeler yürüttük- çok büyük projeler gerçekleştiren bir ülke olarak, mühendisler grubu olarak, bu projeyi de zamanında, yüzümüzün akıyla çıkaracağız ve böyle büyük bir projenin de gerçekleşmesinin şerefine hepimiz ulaşmış olacağız. Bunda en ufacık bir tereddütümüz yoktur.

Şimdi, burada, birkaç temel noktaya daha girmek istiyorum tabiî kaynaklar açısından. Burada da önemli konu, tabiî ki, su;  ki, su, petrol kadar önemlidir, belki ondan daha da önemlidir; suyumuzun kıymetini biliyoruz; ancak, enerji üretiminde suyun miktarının yüzde 35 olduğunu ifade edeyim. Bununla ilgili çalışmalarımız sürüyor. Sadece küçük hidroelektrik santrallarından elektrik elde etme konusunda Türkiye'nin potansiyeli 10 milyar kilovat/saattir. Bununla ilgili olarak da, hem DSİ hem TEMSAN hem de Elektrik Etüt İşleri çalışmalarını sürdürmektedir. Bununla ilgili kendimize özgü, Türkiye'ye özgü hidroelektrik tribünlerinin dizaynı yapılıyor. Bunları tip projeler halinde çıkarıp, ülkemizde değişik bölgelere projeleriyle dağıtacağız ve bunları yaygınlaştıracağız. Bu, bizim çok önemli bir projemizdir. Bilhassa belli yüksekliklerin olduğu yerlerde baraj yapmadan bunları kurmak, bize büyük avantajlar kazandıracaktır.

Rüzgâr enerjisi konusunda, yenilenebilir enerji konusunda zaten yeni bir yasa çıkarıyoruz; buna, jeotermal enerji, güneş enerjisi dahil olacaktır. Bu noktada da biz, dağı taşı rüzgâr enerjisiyle donatmak istiyoruz; çünkü, topraklarımız içinde tarıma elverişli olmayan, orman vasfı olmayan yerler var. Buralarda tarıma ve ormana birinci önceliği verdikten sonraki geri kalan kısmı, rüzgâr enerjisine açmak istiyoruz; tabiî, rüzgâr kabiliyeti, rüzgâr enerjisi bakımından imkânı varsa. Bu noktada bu projeleri destekleyeceğiz. Güneş enerjisi ve jeotermal konusunda da önemli çalışmalarımız var. Zaten, bu yasayla da bunlar teşvik edilecektir.

Hidrojen enerjisi konusunu, zaten programımıza koymuştuk, parti programımızda vardı ve Dünya Hidrojen Enerjisi Teknoloji Merkezini İstanbul'a getirme kararını aldık ve Viyana'da bu anlaşmayı imzaladık. Burada ilk defa, dünyada hidrojen enerjisi gibi ileri bir teknolojik alanda, diğer dünya ülkeleriyle beraber yarışa katılıyoruz ve ayrıca, burada, Hidrojen Enerjisi Teknoloji Merkezinde avantajımız olacaktır; çünkü, UNIDO'yla yaptığımız anlaşmada, bu merkez İstanbul'da kurulacak, uzmanlar orada çalışacaklar. Hidrojen enerjisinin şöyle bir özelliği var; yandığı zaman, tekrar su buharına dönüşüyor, karbondioksit gibi çevreyi kirletmiyor, sera etkisi yapmıyor. Batılıların kullandığı ifadeyle söyleyeyim, hidrojen ekonomisi, hidrojen dönemi başladı; başlayacak değil, başladı ve burada, ülkemiz, büyük bir avantajı yakalamış oluyor. Bundan dolayı da, böyle bir anlaşmaya imza attığım için, ayrıca mutluyum.

Şimdi, öbür taraftan, petrol konusunda, Petrol Piyasası Yasasını çıkardık. Petrol Piyasası Yasası, cumhuriyet tarihinin önemli yasalarından bir tanesidir. Daha evvel, bu piyasa, birkaç sayfalık yönetmeliklerle yürüyordu. Yaklaşık olarak 27-30 milyar dolarlık bir piyasayı, bütün aktörleriyle beraber -bunun içinde petrol dağıtım şirketleri var, bayiler var, otogaz meselesi var, LPG bayileri var- yaklaşık 20 000 bayiin ve 56 dağıtım firmasının, şirketinin bulunduğu böyle bir önemli sahayı bir yasaya kavuşturma şansını bulduk. Burada, sayın muhalefetin de olumlu yaklaşımını takdirle yâd etmek istiyorum. Demek ki, ülkemizde şu anda önemli işler yapılıyor.

Petrol aramayla ilgili kanunu da yakında çıkaracağız; o da, Başbakanlığa gönderildi. Maden yasa tasarısı, son istasyonunda diyeyim; o da, yakında Genel Kurula getirilecek. Böylece, başta kömür olmak üzere, tabiî kaynaklarımız, yasaların verdiği düzen ve tertip içinde ele alınmış olacak. LPG yasası, taslak olarak hazırlandı; o da, yine Başbakanlığa iletildi. Bunlar da, yakında, piyasayı düzenlemek için, bizlere önemli avantajlar sağlayacak.

Ben, buradan, biraz da eleştirilere cevap vermek istiyorum. Üç değerli arkadaşımızın bazı eleştirileri oldu. Onlardan bir tanesi, kömürle ilgili. Nuri Çilingir Bey tarafından, bizim, kömür konusunda yeterli ilgiyi göstermediğimiz anlamında bir eleştirisiyle karşılaştım; onu ifade etmek istiyorum. 2002 yılında kömürün kullanılma oranı yüzde 22'ydi; 2003'te ise bu rakam yüzde 10-11 civarına düşecekti ve bunun gerektirdiği rakam da 13 500 000 ton olacaktı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - ...biz, aldığımız önlemlerle, bunu 18 000 000 tona çıkardık; yani, bize verilen programa göre hareket etseydik 13 500 000 ton olacaktı; biz, bunu 18 000 000 tona çıkardık. Yine, 2004 yılında, bu, yüzde 16 civarında olacaktı; biz, bunu 20 000 000 tona çıkaracak şekilde çalışmalarımızı yapıyoruz. Ancak, burada, belki sizi şaşırtan şu olabilir, Nuri Beyi de şaşırtan o olabilir diye düşünüyorum. Bu santralların yapıldığı yıllardaki enerji tahminine göre rakamlar konulmuş; bu rakamlara göre de, ekonomik kriz çıkınca 25 milyar kilovat/saatlik bir enerji düşmesi ihtiyacı olduğu için, buna göre de kömür ayarlaması bu şekilde olmuş; ama, biz, gelir gelmez buna el koyduk ve kömüre aşırı bir ağırlık vererek, bunu 13 500 000 tondan 18 000 000 tona çıkardık; ayrıca, fakir fukaraya dağıtmak üzere de, Soma'dan, hiç hesapta yokken, eylül ayında verdiğimiz bir kararla, 800 000 ton kömür çıkardık, bu  800 000 ton kömürün 550 000 tonu, şu anda, vatandaşlara dağıtılmış vaziyettedir ve şu anda, belki de, onlar da evlerinde bunu yakarak, sıcak bir ortamda bizi seyrediyor olabilirler; bunu da gerçekleştirmiş olduk. Burada, tamamen yerli kaynaklar devreye girdi. Daha evvel, bunun çok daha az miktarları -ki, bu rakam geçen sene yüzde 60 kadardı- ithal kaynaklarla, büyük ölçüde, sağlanıyordu; hem dışarıya döviz harcamayı ortadan kaldırdık hem yerli işçimiz çalıştı hem yerli kaynaklarımız çalıştı hem de nakliyecilerimiz bundan faydalandı; bu da, yine, bizim yaptığımız çalışmalardan.

Bu arada, yine, Nuri Çilingir Beyin bir cümlesini düzeltmek istiyorum. Teknik olarak boru hep enerji kaynağı olarak söylüyorlar; bor, enerji kaynağı değil; sodyum bor hidrür diye bir bileşiği hidrojen taşıyıcısı olduğu için, biz, bunun üzerinde Bor Araştırma Enstitüsünde çalışmalar yapıyoruz; yani boru bir daha enerji kaynağı olarak söylememek lazım. Teknik olarak, bor, enerji kaynağı değil; ama enerji üretiminde kullanılabilecek bazı bileşikleri var, bu bileşiklerini kullanmak mümkün olabilir.

Bu arada Tacidar Beyin söyledikleriyle ilgili birkaç noktayı cevaplandırmak istiyorum. Bitlis'te kaldığı oteldeki sıkıntı, tabiî, beni de üzdü.

TACİDAR SEYHAN (Adana) - Otel değil, polisevi efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Sayın milletvekilimizin, polisevinde böyle tatsız bir gece geçirmesi beni de üzdü; çok sevdiğim bir arkadaşımız. Ancak, şunu söyleyeyim, tesisatlar gerçekten çok sahipsiz kalmış, kavrulmuş; yani dokuz yıldır bunlara el atılmamış; şimdi biz bunu düzeltmeye çalışıyoruz ve neticede de bununla ilgili düzeltmeler yapıldı, minimize edildi; ama, düzeltildi diyemiyorum. Çünkü, kayıp kaçak oranı da oralarda fazla ve bütün evlerde, bütün odalarda, eğer, siz de kendi evinizde ısıtıcı koyarsanız, kendi evinizdeki kablolar da ısınmaya başlar, kavrulur. Burada, ben, vatandaşlarıma, özellikle şu kışı rahatça çıkarmak için -kaçak kullananlara sesleniyorum- en azından, bunu çok daha ölçülü bir şekilde kullanmaları... Zaten, biz, onların üzerine kararlı bir şekilde gidiyoruz; bunu da ayrıca söyleyeyim.

Ayrıca, Bor Araştırma Enstitüsünün geç çalışmaya başladığından bahsetti; burada bir gecikme sözkonusu değil, ancak yönetim kurulu üyesi seçilirken, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinden ve YÖK'ten gelecek üyeler çok geç geldi, tekit yazısı yazmamıza rağmen geç geldi ve bundan dolayı yönetim kurulunu geç teşekkül ettirdik; ancak, bu zamanı biz kaybetmedik; çünkü, uzmanlarımız bu çalışmaları sürdürüyordu, 9 tane proje hazırladık, bu 9 tane projenin 3'ü Eti Holding tarafından, 6'sı özel sektör tarafından yapılacak ve bunun içinde çok ilginç ürünler de sözkonusu olacak; yanmaz kumaştan tutun, çinko borat örneğinden giderek, yanmaz tekstil ürünlerinden yanmaz kâğıda kadar, özel ürünler üzerinde çalışıyoruz. Belki, birtakım kıymetli kâğıtların yanmayanını da, içinde Türk borunun kullanıldığı ürünler olarak geliştirebiliriz; buna, banknotlar da dahil. Böyle çalışmaları şu anda sürdürüyoruz; ama, bunlar ar-ge çalışmaları olduğu için, zaman alacak çalışmalardır, gecikme söz konusu değil. Zaten bu Bor Araştırma Enstitüsünün de bir yerde fikir babası durumunda olduğum için, ben, bunu çok yakından takip ediyorum. En ufak bir gecikme söz konusu değil. Kaldı ki, size şunu söyleyeyim: Birtakım şeyler, size, gecikiyor gibi gelebilir; biz, lineer olarak hareket etmiyoruz; yani, doğrusal olarak hareket etmiyoruz, biz, logaritmik olarak hareket ediyoruz. Siz, bizim yaptığımız çalışmalarda, zamanı normal kayıtlarla mukayese edemezsiniz. Biz, başkalarının yaptığı çalışmaları, çok daha kısa zamanda yapacak kabiliyete, ekibe ve yeteneğe sahibiz; onun için de, merak etmeyin.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlarsanız memnun oluruz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bu arada, Mehmet Mesut Bey, bütçeye az para ayrıldığını söylediler. Bu noktada da şunu ifade etmek istiyorum: Bizim Ordu'da bir tabir var; para olunca bunu ninem de yapar diye. Biz, zaten, bir işi daha az parayla yapma becerisini gösteriyoruz; başkasının yaptığı işi, üçte 1, dörtte 1 fiyatına yapmak durumundayız. Geçen sefer, aynen böyle, DSİ'nin de parası az filan denildi; biz, bir günde 33 tesisi birden açtık. Onun için, hiç merak etmeyin, yatırımlar çok yoğun bir şekilde, zamana bağlı olarak gidecek. Para varken yapılanları da gördünüz, para varken çalışanları gördünüz, neler yaptıklarını gördünüz. O bakımdan, hiç merak etmeyin, biz, ne yapacağımızı biliyoruz.

Bunların dışında, söyleyeceğim birkaç nokta daha var: Eti Holdinge bağlı hiçbir yer kapanmamıştır. Tacidar Bey, o bakımdan rahat olabilirsiniz. Sadece Seydişehir Tesisleri Özelleştirmeye devredilmiştir. Oymapınar Barajını da bu tesislerle birlikte ele aldık. Dolayısıyla, orada da bir sıkıntı söz konusu olmayacak.

İhracatta artışımız var, geçen seneye göre 18 000 000 dolar, borda artış olmuştur. Orada da bir problem söz konusu değildir. 700 000 000 dolarlık Amerikan piyasasına, uygun bir pazarlama grubunu, ekibini oluşturuyoruz.

Bu arada, bizim, geçen sefer, sulama birliklerinde, sulama enerjisine zam yaptığımızla ilgili bazı sözler oldu; ona da açıklık getirmek istiyoruz. Bizim hükümetimiz, elektriğe zam yapmadığı gibi, indirimler yaptı. Sulamada ise, bizden önceki -30 000 liralık sübvansiyon vardı-  hükümetin "2002 yılında sübvansiyon kaldırılacak" şeklinde bir kararnamesi olduğu için, kendilerinin aldığı karar olduğu için, o sübvansiyon kalkmıştır; onu biz kaldırmadık; ama, biz, buna karşılık, elektrik fiyatlarında ucuzluk yaptık; onu da özellikle bildirmek istiyorum.

DSİ'ye alınacak elemanlar meselesiyle ilgili olarak da, ÖSYM ile görüşme yapılmış; dolayısıyla hem şart kaldırılmış hem de süre uzatılmıştır; onu da burada bildirmek istiyorum.

Bu arada, TPAO'nun sondajlarıyla ilgili, yine Tacidar Beyin bir eleştirisi oldu. Tacidar Bey çok çalışkan bir arkadaşımız; ama, herhalde TPAO'nun sitesi yerine, Petrol İşlerinin sitesine girdi. TPAO'nun sitesine girmiş olsaydı, kaç sondaj yaptığımızı görürlerdi.

TACİDAR SEYHAN (Adana) - İşte, burada var efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - TPAO'daki sondaj sayısı 2002 yılında 23 iken, biz bu seneki atılımlarımızla bu sayıyı 38'e çıkardık.

TACİDAR SEYHAN (Adana) - O kadar!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Aynı zamanda, TPAO'nun bütçesi de, bizim bütün genel müdürlükler içerisinde -27 genel müdürlük var- bütçesi en çok artan genel müdürlük olmuştur; yüzde 60 artmıştır. TPAO'ya çok önem veriyoruz; petrol aramasına, doğalgaz aramasına çok ağırlık veriyoruz. Bu noktada, bilhassa Doğu Karadenizde petrol, Orta Karadenizde Akçakoca yakınlarında doğalgaz aramalarımız var; ayrıca, Trakya'da da bunları bulduk.

TACİDAR SEYHAN (Adana) - 3 yerde.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bu arada, TPAO, ülkemizin petrol noktasında çalışmalarını yurt dışına kaydırmıştır; yurt dışında da çok başarılı çalışmaları vardır. Ülkemizin ihtiyacını garantiye almak bakımından, yurt dışında bunları yapmaktadır.

Bu arada, yine Nuri Çilingir Beyin, yap-işlet-devretlerle ilgili bir eleştirisi oldu; ona da cevap vereyim. Yap-işlet-devret projeleri, 1993 yılından itibaren devreye girmiştir ve 1993-1996 yılları arasında ağırlık kazanmış projelerdir. O günkü şartlar altında iyi projelerdi; yani, bir yatırım projesidir; ancak, biz, maalesef, bunu, bir parça yanlış kullandık, hatalı kullandık; ama, on yılda -bunun 1993 yılında başladığını düşünürseniz- olan şeyi, biz, on ayda düzeltmeye çalışıyoruz. Bunların hepsi, uluslararası şirketlerle bankalarla, kreditörlerle bağlantısı olan çalışmalardır; ama, biz de bunun üzerinde çok yoğun bir çalışma sürdürüyoruz. Amacımız, bunları anlaşarak çözmektir. Burada da epey mesafe aldık. Siz, bizim, Ruslarla yaptığımız çalışmaları da bildiğiniz için, burada da merak etmeyin, biz, zamana uygun olarak onu götürüyoruz ve onu da çok rahatlıkla çözeceğiz.

Bu arada, MTA'yla ilgili, jeotermalle ilgili, yine, Nuri Çilingir Beyin bir ifadesi oldu. MTA'nın, özellikle linyitler konusunda yoğun bir çalışması var; jeotermal konusunda da öyle; şu anda, 780 civarında jeotermal kaynak tespit etmiştir. 141 000 metre derinliğinde 353 adet arama ve araştırma kuyusu açılmıştır. Jeotermale özel önem veriyoruz ve bundan -sadece seraların, otellerin ısınması değil- elektrik üretmeyi de ayrıca projelendiriyoruz.

Nuri Beyin, yine, MTA'yla ilgili bir eleştirisine cevap veriyorum. Ülkemizin linyit içerebilecek 110 000 kilometrekarelik alanı MTA tarafından araştırılmıştır. Toplam 1 520 000 metrelik sondaj yapılmış olup, toplam 8,3 milyon ton linyit rezervi tespit edilmiştir. Belirlenen bu linyit rezervlerinin artırılması için MTA çalışma yapmaktadır ve ülkemizin her tarafını karış karış taramaktadır. Bu noktada da, bunu, sevindirici bir durum olarak ifade ediyorum; çünkü, doğalgaz üreten ülkeler dahi doğalgazı, bizim kadar, elektrik üretmekte kullanmıyorlar. Biz de burada, bu yerli kaynaklarımıza ağırlık veriyoruz. Eğer yerli kaynağımız yoksa, ucuz olan kaynaklardan da ithali denemeyi düşünüyoruz.

Enerji planlamamız, ülkemizin, gelecekte, ekonomisi en büyük on devlet arasına girmesini amaçlamaktadır, buna uygun bir çalışma temposu ve gayreti içerisindeyiz. Bu yılki bütçemizi de eğer onaylarsanız, tasdik ederseniz, sizlere layık olmaya çalışacağız ve ülkemiz, burada, çok önemli mukayeseli bir avantajı da kazanmış olacak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Aleyhte şahsî söz isteği, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Vedat Melik; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesi üzerinde, kişisel görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde, 50 nci kuruluş yıldönümünü kutladığımız Devlet Su İşleri, ülkemizin en önemli yatırımcı kuruluşlarının başında gelir; çünkü, ülkemizde, sanayiden tarıma, turizmden haberleşmeye kadar kullandığımız elektrik enerjisinin büyük bir bölümü, bu kuruluş tarafından inşa edilen hidroelektrik santrallarından elde edilmektedir.

Yine, bugün, ülkemizde, sulanabilen arazilerin yaklaşık 2,7 milyon hektarlık bölümü, Devlet Su İşleri tarafından sulanmaktadır.

Devlet Su İşleri deyince, tüm insanlarımızın aklına, refah seviyesinin yükselmesi, bolluk ve bereket gelmektedir. Resmî bir kuruluş olmasına rağmen, ülke çapındaki başarılı hizmetlerinden dolayı, yine, herkes tarafından, bürokrasinin hantallığının sızamadığı, aktif, atak, sürekli proje üreten, işçisinden en üst kademedeki müdürüne kadar çalışan ve ülkeyi karış karış tanıyan bir kuruluş olarak bilinmektedir.

Dolayısıyla, 2004 malî yılı bütçesinin görüşülmekte olduğu bugünlerde, yıllardır ciddî bir yatırım yapamadığımız ve başlanmış olan birçok yatırımı da devam ettirmekte güçlük çektiğimiz ülkemizde, Devlet Su İşleri gibi yatırımcı bir kuruluşun bütçesi ayrı bir önem arz etmektedir.

Değerli arkadaşlar, Devlet Su İşleri, elbette Türkiye'nin en önde gelen kuruluşudur ve son yıllarda, adı, kendinden önce gelen bir projeyle birlikte anılmaktadır; bu da, kısaca, GAP dediğimiz Güneydoğu Anadolu Projesidir.

Bu proje, hepimizin bildiği gibi, topyekûn bir kalkınma ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlayacak bir projedir. Yoğun olarak elektrik üretimi ve sulama projelerini kapsadığı için, Devlet Su İşlerinin adı, GAP'ın her kademesinde anılmak zorundadır; çünkü, cumhuriyet tarihinin en büyük bölgesel kalkınma projesi olan GAP, temel olarak, Gaziantep, Adıyaman, Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Mardin, Şırnak, Siirt ve Kilis İllerindeki tarım arazilerinin, Dicle ve Fırat üzerine yapılacak 22 barajdan sulanmasıyla elde edilecek yüksek tarımsal gelire, dolayısıyla Devlet Su İşlerinin yapacağı sulama projelerine bağlıdır.

Projenin tam olarak gerçekleştirilmesiyle birlikte, yaklaşık 1 700 000 hektar alan sulamaya açılacaktır. Projenin başlamasıyla birlikte, hepimizin hatırlayacağı gibi, bazı kesimler, böyle bir projeye belki de ihtiyaç olmadığı, ülke kaynaklarının büyük bir kısmının bölgeye aktarıldığı ve ülkedeki ağır enflasyonun nedeninin de bu proje olduğunu, zaman zaman dile getirmeye çalışmışlardır. Değerli arkadaşlar, bu sözlerin gerçek olmadığı zaman içerisinde ortaya çıkmıştır; çünkü, tarım alanlarının sınırsız olmadığı ülkemizde, GAP'ın, yalnız bölge halkına değil, tüm ülkenin kalkınmasına katkı sağlayan bir proje olduğu görülmektedir. Örneğin, Harran Ovasının sulamaya açılmasıyla birlikte, Şanlıurfa İlinde yıllık pamuk üretim miktarı 500 000 tonu geçmiştir; ki, bu rakam, Türkiye'nin yıllık ihtiyacının yarısına yakındır. Ayrıca, bugün, ülkemizde tüketilen elektrik enerjisinin yüzde 75'i, bu proje kapsamında yapılan barajlar ve hidroelektrik santrallarından elde edilmektedir.

Sulamayla birlikte, işgücüne olan gereksinmenin 4 kat arttığını, 100 000 hektarlık pamuk hasadı için, 180 000 kişinin günde 8 saat süreyle bir ay çalışması gerektiğini söylersek, projenin, istihdam Projenin, istihdam yönünden de ne kadar önemli olduğunu basit bir şekilde belirtmiş oluruz kanaatindeyim; ancak, üzülerek söylemeliyim ki, birkaç günden beri devam eden bütçe görüşmeleri sırasında, Başbakanlık bütçesi de dahil olmak üzere -çünkü, GAP Bölge Kalkınma İdaresi, Başbakanlığa bağlıdır- GAP ile ilgili bir tek laf edilmemiştir.

Halbuki, değerli arkadaşlar, GAP Türkiye için çok önemlidir, Türkiye için her yönüyle hayatî bir projedir. Ülkemizin sulanabilir arazilerinin yüzde 20'si bu bölgededir. Projenin bitirilmesi durumunda, yalnız bölge halkının değil, bütün ülke halkının refah seviyesi yükselecektir. Tarımsal hammadde o bölgede üretilecek ve kısmen orada işlenecek; ama, büyük bir kısmı, şu anda olduğu gibi, ülkenin diğer bölgelerindeki sanayi tesislerinin hammadde ihtiyacını karşılamak için oralara gönderilecektir; ama, bakıyoruz ki, günlerdir, böyle büyük bir projeden, böyle heyecan ve umut verici bir projeden tek kelime bahsedilmiyor. Acaba, bu proje unutturulmak mı isteniyor? Zaten, uzun bir süredir basının da pek fazla ilgi göstermediği bu projeyle ilgili, bilmediğimiz bazı kararlar mı alınıyor veya bazı çevreler, Türkiye'ye "şimdiye kadar yaptıklarınız size yeter; projenin elektrik enerjisiyle ilgili bölümlerinin büyük bir çoğunluğunu tamamladınız; ama, sulamada fazla ileri gitmeyin; bu su, ileride, bazılarına daha fazla lazım olacaktır" mı diyor? Eğer böyle bir şey varsa, bunu, bu Meclisin ve bütün milletin öğrenme hakkı vardır ki, ona göre davranabilsin.

Değerli arkadaşlar, dünyanın son seksen yıldır en problemli bölgesi olan ve önümüzdeki yıllarda da savaş ve kargaşanın devam edeceği çok açık olan Ortadoğu'da, su, hayat demektir ve petrolden daha kıymetli bir meta olmaya doğru hızla ilerlemektedir. Dolayısıyla, belki de, bölgemizdeki tartışmaların bundan sonraki en önemli sebebi, su kaynakları ve bunların kontrol altına alınabilmesi olacaktır. Bu tartışmaların odak noktası da, şüphesiz, sınırsız su kaynakları olduğu varsayılan -ki, gerçekte öyle değildir- Türkiye olacaktır. Zaten, Türkiye'nin, Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde devam eden sulama ve baraj inşaatlarına işaret eden uluslararası birçok resmî raporda, bu tür çalışmaların, onbeş yılda nüfusu hızla artacak olan Irak ve Suriye'ye verilecek su miktarını etkileyeceği belirtilmekte, ancak, Irak'taki yeni komşumuzun bir süper güç olduğu hesaba katılarak, Fırat ve Dicle'den suyu keserken eskisi gibi kendi politikalarımızı izlememizin zorlaşabileceği belirtilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2004 yılında Güneydoğu Anadolu Projesine harcamayı düşündüğü toplam miktar 308 trilyondur; ki, yaklaşık 200 000 000 dolara tekabül etmektedir. 2005 yılından itibaren de 11,664 katrilyonluk, yani, yaklaşık 7,7 milyar dolarlık yatırım yapılması gerektiği belirtilmektedir. GAP'ın yatırım bedeli yaklaşık 38 milyar dolar hesaplandığı ve şimdiye kadar 16 milyar dolar harcandığı, 22 milyar dolara daha gereksinim olduğu da herkes tarafından bilinmektedir. GAP'ın enerji yatırımları açısından gerçekleşme oranı yüzde 90'ların üzerindeyken, sulamadaki gerçekleşme oranı, maalesef, yüzde 12'lerdedir. Unutmamak gerekir ki, GAP bölgesinde Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde inşa edilen barajların bedelleri, yine bu barajlardan elde edilen enerjiyle bugüne kadar geri dönmüştür bile.

Yine, ülkemizdeki sulanabilir arazi miktarı toplam 26 000 000 hektardır; fakat, bunun sadece 8 000 000 hektarlık alanı ekonomik olarak sulanabilme özelliğine sahiptir ve şu ana kadar 4,5 milyon hektarlık bölümü, yani, ancak yarısı sulamaya açılabilmiştir. GAP'ın bitirilmesiyle birlikte, yalnız bölgede sulanabilen arazi miktarı 1,7 milyon hektar üzerine çıkacaktır; ancak, şu anda, sadece 225 000 hektarlık bölümü sulanabilmektedir.

Değerli arkadaşlar, her zaman, her zeminde söylediğimiz gibi, Türkiye'nin, en kısa zamanda, tüm sulama projelerini hayata geçirmeye çalışması gerekir; bu projelerin başında da, GAP gelir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Devlet Su İşlerinin 2004 yılı bütçesinden GAP'a ayırdığı kaynağa baktığımız zaman, hükümetin, bu düşüncelerden çok uzakta olduğunu görmekteyiz. Hükümet sözcüleri, her fırsatta övünerek duble yol projesinden bahsetmektedirler; ama, ülkeye milyonlarca dolar kazandıracak olan Suruç ve Mardin, Ceylanpınar birinci ve ikinci aşama projeleriyle ilgili bir tek laf bile etmemektedirler. Sadece bu üç projenin bitirilmesiyle 400 000 hektardan fazla arazi sulanabilecektir; bu da, hektar başına, yılda, yaklaşık 2 000 dolara yakın bir katmadeğer demektir.

Bu söylediklerimin hepsini, Devlet Su İşleri, yapabilme kapasitesine sahiptir; ama, öncelikle, hükümetin, konunun önemini kavrayabilmesi için, bu projeleri ciddî olarak masaya yatırarak ülkeye neler getireceğini iyice görebilmesi gelir.

Hepinize en derin saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Melik.

Sayın milletvekilleri, beşinci turla ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, soru ve cevaplara geçiyoruz.

Daha önce de ifade ettiğim gibi, 10 dakika soru, 10 dakika cevaptır.

Soru soran arkadaşlarımızın isimlerini sırayla okuyorum: Sayın Ercenk, Sayın Sıvacıoğlu, Sayın Özakcan, Sayın Bilgiç, Sayın Torun, Sayın Özcan, Sayın Baloğlu, Sayın Ertürk.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Başkan, benim de müracaatım vardı.

BAŞKAN - Ama, bu noktaya kadar soruları sormak için müracaat etmeniz gerekiyordu.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Daha önce bildirmiştim.

BAŞKAN - Efendim, ben başta açıkladım.

Buyurun Sayın Ercenk; kısa ve öz, rica ediyorum.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, AKP'li milletvekilleri, güvenmedikleri ve gitmedikleri yargıya, kendilerine oy veren vatandaşları teslim etmeyi içlerine sindirebiliyorlar mı? Bu konuda milletvekili arkadaşlarınızı uyarmayı düşünüyor musunuz?

"Önce kendi dokunulmazlıklarını kaldır ki, diğerlerine söyleyecek sözün olsun" anlayışına katılır mısınız?

Saygılarımla.

BAŞKAN - İkinci soru sorma sırası Sayın Sıvacıoğlu'nda.

Buyurun.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Sayın Enerji Bakanımıza, ben, çok kısa olarak iki soru yöneltmek istiyorum. Bir tanesi, Kastamonu'nun sulanabilir arazisinin ancak dörtte 1'i sulanıyor. Orada daha önce de programa alınan Kırık Barajımız var. Bu barajımız, 11 000 hektarlık araziyi sulayacak, aynı zamanda şehir içmesuyunu da sağlayacak. Bu baraj konusunda ne düşünüyorlar?

İkincisi de, Küre ile İnebolu arasında, bizim, 22 kilometre uzunluğunda maden taşımada kullanılan teleferik hattımız var. Bu hat da, 1960 yılında yapılmış olmasına rağmen, 1988'de de revize edilmiş. Şu anda bu hatlardan hiçbir maden taşınmıyor. Bu hattın ekonomimize kazandırılması mümkün olur mu; Sayın Bakanımız ne düşünürler?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Özakcan, buyurun efendim.

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sorularım, Sayın Enerji Bakanımıza olacak.

Birincisi, Sayın Bakan, hükümetiniz döneminde, belediyelerden sokak aydınlatma bedeli olarak alınması düşünülen enerji tüketimiyle ilgili altyapı tesislerinin de yapıldığını biliyoruz. Bu sokak aydınlatma bedellerini belediyelerden almaya devam edecek misiniz? Bu karardan dönmeyi düşünüyor musunuz?

İkincisi, Çukurova ve Kepez Elektrik AŞ'ye el konulmasından sonra, bu Çukurova ve Kepez Elektrik AŞ'ye ait 11 santralda üretilen elektrik enerjisinin satışından elde edilen gelirin, EÜAŞ'ın kasasına girdiğini biliyoruz. Bu rakam, altı ay için 550 trilyon, bir yıl için yaklaşık 1,1 katrilyon ediyor. Bu paranın nerede değerlendirildiğini, İmar Bankasıyla ilgili yasa tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken Sayın Bakanımız Ali Babacan'a sormuştum. "Bu paralarla biz ilgili değiliz; Enerji Bakanlığının bütçesinde" diye değerlendirdiler. Bu para, Enerji Bakanlığımızın bütçesinde nasıl mütalaa ediliyor, değerlendiriliyor; onu öğrenmek istiyorum.

Ayrıca, bilindiği gibi, elektrik enerjisini en pahalı kullanan ülkelerden birisiyiz. Satın alma garantili doğalgaz santrallarından kilovatını 12 sente elektrik  almaktayız; oysa, termik santrallarda 3-4 sent, hidrolik santrallarda da 1-1,5 sente mal olmakta elektrik enerjisinin kilovat/saati.

Son aylarda termik santrallarımız ve hidrolik santrallarımız ya devre dışı bırakılmakta ya da çok düşük kapasitelerde çalıştırılmakta; bunun sebebi, doğalgaz santrallarında, satın alma garantisiyle yapılmış olan anlaşmalar mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özakcan.

Sayın Bilgiç, buyurun.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Başkan, delaletinizle, her iki bakanımıza da birkaç soru yöneltmek istiyorum.

Öncelikle, Enerji Bakanımıza bir soru yöneltmek istiyorum. Isparta, elektrikte, yüzde 95'ler düzeyinde borç ödemesi gerçekleştirmektedir. Bu çerçevede, Türkiye'de yüzde 20, yüzde 30'lar düzeyinde elektrik ücreti ödeyen iller olduğunu da biliyoruz. Aynı şekilde, özellikle bu uygulama çerçevesinde, gayri safî millî hâsılanın 1 500 doların altında gerçekleştiği illere yeni yatırım teşvikleri verilecek. Bu hesaplama içerisinde, acaba, gayri safî millî hâsıla hesabında, elektrik fiyatlarını tam ödeyen iller lehine, ödemeyen illere nazaran bir düzeltme yapmayı düşünüyor musunuz? Aksi takdirde, bölgesel elektrik tarifesine geçilerek, ödeyenler ile ödemeyenler farklı bir tarife düzeyinde değerlendirilerek, ödeyenlerin cezalandırılmasını önleyecek bir sistemin, daha adil, daha hakkaniyete uygun bir sistem olduğunu düşünür müsünüz?

Adalet Bakanımıza da bir sorum var. Özellikle, Türkiye'nin yurtdışında yaşayan belki 5 000 000 civarında vatandaş kitlesi var; bunların bir kısmı çifte vatandaş durumunda, bir kısmı yine aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin de teşvikiyle, ilgili, ülkelerin, yaşadıkları ülkelerin vatandaşlıklarına geçiyorlar; bazen çifte vatandaşlık da alamıyorlar. Ancak, her halükârda, gittikleri ülkede bir intibak sorunu yaşıyorlar ve büyük ölçüde de, o ülke sahiplerinin, aslî unsurlarının muameleleri de, bu insanlara yönelik olarak ikinci sınıf bir vatandaşlık şeklinde tecelli etmektedir.

Özellikle bu sıralarda Fransa'da gerçekleşmekte olan temel insan hak ve özgürlüklerine aykırı, din ve vicdan özgürlüklerini sınırlama yönündeki, Müslüman Türk vatandaşlarını kapsayan çabalar, özellikle, bizi rencide etmektedir. Bu konuda, Adalet Bakanlığı olarak neler yapıyorsunuz, neler yapmayı düşünüyorsunuz? Zira, Türk vatandaşlarının temel insan hak ve özgürlüklerini, din ve vicdan özgürlüğünü dünyanın her tarafında korumak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bir görevidir. Öncelikle de bu husus, dünyanın her tarafında, Sayın Adalet Bakanımıza düşmektedir.

Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bilgiç.

Şimdi sıra, Sayın Torun'da; buyurun.

Rica ediyorum, kısa ve öz soralım, arkadaşlarımıza da imkân tanıyalım.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Delaletinizle Sayın Adalet Bakanımıza birkaç sorum olacak.

Bismil adliyesi çok kötü durumda, kalemlerden geçerken, dosyaların hemen tamamının döküldüğü görülüyor. Yeni bir adliye yapmayı düşünüyor musunuz?

İnfaz koruma memurları, bir nevi mahkûm durumdalar, çok düşük maaşlarla çalışıyorlar. Her cinsten mahkûmla karşı karşıya olduklarından psikolojileri de oldukça bozuk. Özlük haklarında ne gibi düzenlemeler yapmayı düşünüyorsunuz?

Ayrıca, cezaevindeki mahkûmlardan elektrik ücreti alınıyor; bundan çok şikâyetçi olduklarını hepimiz biliyoruz. Bu kişilerden elektrik ücreti almaktan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?

Sayın Enerji Bakanımızdan sorum şu: Doğalgazın nasıl önemli bir nimet olduğunu hepimiz biliyoruz. Başkentin kavuşmuş olduğu bu güzel hava, doğalgazın bir etkisi olarak karşımızda bulunuyor. Yalnız, bu nimetlerden Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri çok geç yararlanıyor, hatta yararlanamıyor. Bu bakımdan, 2004 yılında, Güneydoğu Anadolu Bölgesine ve bu bağlamda, Diyarbakır İline doğalgazın gelip gelmeyeceği konusunda görüşlerinizi açıklarsanız, memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Torun.

Sayın Özcan, buyurun.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Benim sorum, Sayın Adalet Bakanımıza.

Sayın Bakanım, adaletin kalbi, Yargıtaydır; şu andaki hizmet binaları yetersizdir; Yargıtaya yakışan bir bina yapılacak mıdır?

Yargıtayda temyiz işlerinin uzun zaman alması, adaletin tecellisini geciktirmektedir; hızlandırma yönünde çalışmalarınız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özcan.

Sayın Baloğlu, buyurun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben, bu akşam, soru sormayacağım; sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.

Sayın Ertürk, buyurun.

AHMET ERTÜRK (Aydın) - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüzle ilgili bir soru sormak istiyorum.

Millî Eğitimde okul yapma seferberliği, Bayındırlık Bakanlığımızda duble yol yapma seferberliği var. Acaba, bizde de, bu sene -Aydın İlimizde, malum, 3 tane barajımız var; Dandalaz Barajı, Çine Barajı ve Aydın İlimize su sağlayan barajımız var- bir baraj yapma seferberliği düşünülüyor mu? Çünkü, geçenlerde, Sayın Bakanımın izah ettiği gibi, 30'a yakın barajın temeli atıldı ve açılışı yapıldı; bu, görkemli bir törendi. Acaba, Genel Müdürlüğümüz de, Bakanlığımız da, baraj yapma seferberliği konusunda, önümüzdeki yılı, bir atılım yılı veya baraj yapma seferberliği yılı ilan edebilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ertürk.

Sayın Kaya, buyurun.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Benim sorum, Sayın Adalet Bakanına olacak. Eski adliye binalarında -özellikle, İzmir milletvekili olarak, İzmir eski adliyesini kastediyorum- avukat odaları, mesleğin onuruyla bağdaşmayacak bir şekildeydi. Buna, bu duruma, fizikî ortam nedeniyle, yetersizlik nedeniyle, hak verilebiliyordu; ama, yeni adliye binasında bile, avukat odaları, hem sayı olarak az hem de 3'er, 4'er metrekare büyüklüğünde. Milletvekili seçilmeden önce, baro olarak, çok büyük mücadeleler verdik; bir sonuç alamadık. Sadece, İzmir adliyesine özgü olmamak kaydıyla, yeni yapılan adliye binalarında bu hususu, bu durumu düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaya.

10 dakikalık süremiz doldu.

Sayın Ilıcalı'nın bir pusulasını aldım "benim müracaatım var" diyor; ama, ne var ki, bizim ekranımızda başta görünmedi. O bakımdan, buraya bağlıyız bir noktada ve şu anda, her ne kadar yeni müracaatınız varsa da, süre doldu; ama, Sayın Bakanlardan artan bir süre olursa, arkadaşlarımıza soru sordurma imkânımız olacak.

Sayın Bakanlarımızın 10 dakikalık cevap süresi var.

Sayın Adalet Bakanımızdan başlıyoruz; buyurun.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Ercenk'in bana tevcih ettiği soruyla ilgili -konuşma metnimi de getirttim, baktım- gerekli açıklama konuşma metnimin içerisinde var; kendileri bir defa daha okuma imkânı bulabilirlerse, zannediyorum, cevabı orada bulacaklardır.

Sayın Bilgiç'in dile getirdiği husus; maalesef, Amerika'daki 11 Eylül terör olayından sonra, dünyanın pek çok yerinde, Müslüman kimliği taşıyan insanlara karşı zaman zaman farklı muamelelerin olduğu bilinmektedir, bu neviden şikâyetler bize de gelmektedir. Yaptığımız her türlü görüşmede, kendi vatandaşlarımız açısından bu muamelelerin haksız olduğunu, doğru olmadığını, özellikle, bizim, Müslümanlığı bazı ülkelere nazaran daha farklı bir anlayışla kabul ettiğimizi ifade etmek suretiyle, bu ayırımcılığın, bu farklı muamelenin ortadan kaldırılması yönünde telkinlerimiz oluyor, görüşlerimiz oluyor. O, Adalet Bakanlığının esas itibariyle bir görevi değil; ama, hükümet olarak, bu konunun üzerinde her vesileyle durduğumuzu burada ifade etmek istiyorum.

Sayın Torun'un sorduğu, Bismil adliyesi konusu, yatırım programımız içerisindedir; bazı dosya eksiklikleri var, savcılıktan bunları istedik, sizler tarafından da bu gündeme getirilmiştir. Dolayısıyla, 2004 içerisinde, bu eksiklikler tamamlanırsa, orada olumlu bir adımı atmış olacağız

İnfaz koruma memurlarıyla ilgili olarak şunu söylemek istiyorum: Demin söyledim, gerçekten, bunların zor şartlar altında çalıştığını biliyoruz. Bunların taleplerin bir kısmı fiilî hizmet zammıyla alakalıdır; yani, 20 yıl çalışıp, 25 yıl üzerinden emekli olma gibi bir talepleri var. Tabiî, bunun hem Emekli Sandığı hem bütçe açısından hesabının iyi yapılması gerekiyor. Burada rakamlarla sizi boğmak istemem; ama, bizim o konuda olmasa bile, diğer konularla ilgili, maaş ve ücretler konusunda bir hazırlığımız var. Zamanlaması tabiatıyla Türkiye'nin ekonomik durumuyla alakalıdır, inşallah uygun bir zamanda bunları gidermeye çalışırız.

Bu cezaevlerinde elektrik ücreti alınmasıyla ilgili olarak... Biz, Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulama ne ise onu aynen yapıyoruz; çünkü, cezaevleriyle ilgili her türlü tasarruf Avrupa Birliği makamlarının, İşkenceyi Önleme Komitesinin, başkaca kuruluşların sık sık gelip araştırdığı, soruşturduğu hususlardır. Buradaki elektrik ücretinden kasıt, özellikle hücrelerde ya da 8'li, 6'lı, 3'lü koğuşlarda televizyon kullanıyorlar, buzdolabı kullanıyorlar, onların ücretidir; yoksa, aydınlatma ücreti değildir. Siz, nasıl evinizde kullandığınız televizyonun, buzdolabının elektrik parasını ödüyorsanız, netice itibariyle, o da diğer mahkûmlardan farklı olarak, eğer, kendi koğuşunda -3 kişilik koğuşta, F tiplerinde bilhassa- televizyon kullanıyorsa, buzdolabı kullanıyorsa sadece o kısmının elektrik ücretini ödüyorlar ve Avrupa Birliği uygulamalarına uygundur.

Sayın Özcan'ın sorduğu soru gerçekten bizim de öncelik verdiğimiz bir konudur. Yargıtay ve Danıştayın bina yetmezliği içerisinde olduğu doğru, sayın başkanlar da hep bunu dile getiriyor. İlk fırsatta evvela bunların ihtiyacını karşılayacak elde boş bina varsa bunların tahsisi cihetine gidiliyor. Şüphesiz, yeni bir binanın yapılması çok yüksek meblağları gerektirmektedir, bunun başka yöntemlerle çözülmesi gerekiyor; ama, mesela, Yargıtay bakımından... Daha evvel TRT Genel Müdürlüğüne ait olan bina tümüyle şu an Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tahsis edilmiştir, stüdyo kısımları hariç. Bunun da yetmediğini, bir süre sonra yetmeyeceğini bugünden söylemek mümkün olabilir; ama, tabiî, her iki yüksek mahkememizin de ihtiyaçlarını karşılayacak yeni binalara kavuşması gerekmektedir. Bunun, bütçe imkânlarıyla değil, başka birkısım yöntemlerle çözümlenmesi mümkündür. Zannediyorum, sayın başkanlar da bunun üzerinde duruyor; özellikle Danıştay Başkanımızla bunu müteaddit defalar konuştuk. O yoldan gidilebilirse, bunun çözümüne daha çabuk gidilebilir.

Adaletin hızlandırılmasıyla ilgili konuyu, bunu açıklamaya çalışırsam Enerji Bakanımıza söz hakkı kalmaz; ama, isterseniz, size, bunların cevabını  yazılı olarak vereyim, belki eksiğimiz olursa dile getirirsiniz, biz de o vesileyle kaldığımız yerden bu konuya devam edebiliriz.

Avukat odalarıyla ilgili olarak zaman zaman bize de şikâyet geliyor; doğru. Ben de bu meslekten ekmek yemiş insan olarak çok açık ifade ediyorum ki, yargının en önemli unsuru avukatlardır. Yani, karar veren, her rejimde vardır; iddia da bulunan, her rejimde vardır; savunma, sadece demokratik rejimlerde vardır. Maalesef, avukatlar, yargının her ne kadar vazgeçilmez unsuru, aslî unsuru olarak kabul edilse de, tutum ve davranışlarda, zaman zaman bu soruyu sordurmayı mümkün kılacak gelişmeler de olmakta. Biz, yeni yaptırdığımız projelerde buna azamî dikkati göstermeye çalışıyoruz. Mevcut projelerde de, genişleme imkânı varsa, şüphesiz, meslektaşlarımızın bu hizmeti layıkı veçhile yerine getirebilmeleri bakımından da elimizden gelen gayreti göstermiş olacağız.

Sair sorulara yazılı cevap vereceğim.

Hepinize çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın Enerji Bakanımız, buyurun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Ben, biraz düzensiz, sıralara uymadan cevap vereceğim.

Önce Sayın Torun'un sorusuna cevap veriyorum.

Sayın Torun, Diyarbakır'a doğalgaz 2005 yılının ilk yarısında ulaşacak; şu anda ihale aşamasında, 2004'ün ilk yarısında başlayacak, Malatya'dan başlayıp Elazığ üzerinden geçirmeyi düşünüyoruz. Doğu Anadoluda, Güneydoğu Anadoluda da düşünüyoruz, hepsini yapacağız; çünkü, 60 ile götüreceğiz ve şu anda, doğalgaz fazlamız olduğu için de, bunun şehir ısıtılmasında ve sanayide kullanılmasını arzu ediyoruz; dolayısıyla, bir sıkıntımız yok. Bütün mesele, fizibilite meselesi, boruyu fizibl olmayan yerlere döşemek istemiyoruz; birincisi bu.

İkinci olarak, Sayın Ertürk'e cevap veriyorum. Aydın'da yürütülmekte olan, Çine, Karpuzlu, Dandalaz, Akçay Barajı ve HES'lerine 2004 yılında devam edilecek, bunu özellikle bildireyim; ama, biz "baraj seferberliği" diye  böyle popülist ifadeler falan kullanmak istemiyoruz, tıpkı diğer konularda olduğu gibi.

Musa Sıvacıoğlu Beyin sorusuna cevabım şöyle: Kastamonu -Kınık Barajı, 2004 programında gözükmüyor; ama, Kastamonu'da yürütülmekte olan Hasköy, Karadere, Kulaksızlar baraj ve sulama tesisleri tamamlandıktan sonra bunlara geçilecek, bunu bildirmek istiyorum.

Sokak aydınlatma bedelleri konusu, gerçekten kafa karıştıran bir uygulamadır. Bunu Hazine ile çözmeye çalışıyoruz; çünkü, bu noktada bildirilen rakamlar, 444 trilyon lira fatura edildi. Bu, yasa gereği, mecburiyetten onlara fatura ediyoruz; ancak, biz, bunu görev zararı olarak Hazineden almak istiyoruz. Bununla ilgili görüşmelerimiz sürüyor, maalesef, her konuda olduğu gibi, burada da problemin çözümü bizden bekleniyor.

Bu arada, Sayın Özakcan'ın sorusuyla ilgili cevabı veriyorum: Gerçekten, doğalgaz konusunda kömürün ve suyun aleyhine bir uygulama var, onda haklılar; ancak, biz, bunu düzeltmeye çalışıyoruz. Mesela, bu yıl eğer, biz, bu tedbiri almasaydık, kömür 13 500 000 ton olarak kalacaktı, biz, bunu 18'e çıkardık, bu dönemde de 20 000 000 tonun üzerine çıkacağız. Bu, tamamen bizim yaptığımız uygulamadır, yerli kaynaklara verdiğimiz önemdir.

Biz, ÇEAŞ ve KEPEZ'e el koymadık, o şirketler devam ediyor. Biz, devletin, milletin malı olan varlıklarını geri aldık; onlar, zaten devletindi. Yalnız, zaman zaman bir televizyon kanalında çıkan reklamlar, belki kafanızı karıştırıyor olabilir, haklı olarak. Bu mallar devletindi, milletindi; sizin, bizimdi ve dolayısıyla, EÜAŞ'nindi, EÜAŞ bunu geri aldı, yanlış uygulamadan dolayı ve kendilerinin imzaladığı mukaveleye uymadıkları için; yani, o şartı kendileri yazıp, kendileri yanlış uyguladıkları için, bunlar geri alındı. Dolayısıyla, bunlar, tabiî ki EÜAŞ'nin havuzunda olacaktır ve bu girdiler bizim paçal maliyetimizi etkilemektedir; ancak, şu anda mahkeme konusu olduğu için size rakam vermek istemiyorum; ama, bu, zaten el konulması gereken, bizim geri almamız gereken kendi mallarımız. 11 barajın 11'i de milletin parasıyla yapılmıştır ve şöyle bir ifade de geçiyor: "Verin bunları bize de borcumuzu ödeyelim" diyorlar. Bunlar, zaten onların değildi; burada bir yanıltma var. Biz, bunu basına da ifade ettik; ama, bu yayınlanmadı.

İkinci olarak da, bunu özelleştirmeye karşı bir hareket olarak ifade ediyorlar. Bu, özelleştirmeye karşı bir hareket değil. Burada, sözleşmeye uymamaktan dolayı, devletin haklı olarak yaptığı bir hareket vardır. Bu, bir özelleştirme değildi, anlatabildim mi? Dolayısıyla, bu EÜAŞ'nin maliyetini, paçalını şu anda olumlu olarak etkileyen bir durumdur. Onu da, zaten, halkımıza, millete yansıtıyoruz.

Bu arada, yine, GAP'taki sulamalarla ilgili bir ifade var. GAP, bizim önem verdiğimiz, hiçbir zaman aksamasına, ihmal edilmesine müsaade etmediğimiz bir projedir. Burada da DSİ'nin çalışmaları devam ediyor; fakat, zamanım kısa olduğu için, bunun cevabını size yazılı olarak ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, zaten süremiz doldu. İsterseniz, diğer hususlara yazılı cevap verin.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Affedersiniz Sayın Başkanım, Eti Holdingin Küre'deki -İnebolu'daki- tesisiyle, taşımayla ilgili bir not var. Ben Genel Müdür iken de burada aksaklıklar vardı; maalesef, bu hatlarda şirketlerarası bir çekişme var. Bu hatlardan taşımaya karşı, navlunla ilgili, lokal olarak bir sıkıntı var; onu da gidermeye çalışıyoruz. Orada bir rekabet var. Bu, benzeri birkaç yerde daha var. Bunları düzeltmeye çalışıyoruz. Rehabilite edilecektir; ayrıca, turistik amaçlarla da kullanılmasını düşünüyoruz.

Sayın Başkan, kayıp ve kaçaklarla ilgili olarak, aktüel olduğu için şunu ifade edeyim. Bazı bölgelerde, gerçekten kayıp ve kaçaklarla ilgili gayet olumlu, bazı yerlerde de tam tersi bir hava var. Biz, tabiî ki adil çözümü burada da uygulamayı istiyoruz. Yalnız, bize verilen rakamların yanlış olduğunu gördük. Eğer, bu yanlış olan rakamlara göre yanlış hareket etseydik, bu sefer yine bir adaletsizlik doğacaktı. Misal olarak söyleyeyim; kayıp ve kaçağın, biz, hep yüzde 22 civarında filan olduğunu söylüyorduk; çünkü, daha evvel yapılan çalışmada yanlış tahakkuklar yapılmış; hatta, yanlış demeyeyim, sahte tahakkuklar yapılmış; biz, bunun neticesini yeni tespit ettik. Kayıp ve kaçak oranı, aslında yüzde 25 civarında maalesef, şu anda yüzde 20'nin altına düştük ve bunun için de yoğun çalışmalar var. Bu çalışmaların, aynı zamanda rakamların netleşmesi için de bir etüt yapıyoruz. Bunlar netleştikten sonra daha adil bir uygulama söz konusu olacak.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, soru ve cevap kısmı da tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla, beşinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Adalet Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

08 - ADALET BAKANLIĞI

1. - Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

Lira

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

230 726 000 000 000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

753 000 000 000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

1 135 964 000 000 000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

09

Eğitim Hizmetleri

992 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Adalet Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN-  (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Adalet Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                  Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

902 714 346 340 000

- Toplam Harcama

:

882 771 173 160 000

- İptal Edilen Ödenek

:

32 390 258 420 000

- Ödenek Dışı Harcama

:

12 618 634 100 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

 

 

   Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

171 548 860 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

4 -  YARGITAY BAŞKANLIĞI

1. - Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

            

Fonksiyonel

 

 

 

 

Kod

Açıklama

Lira

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

5 420 500 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

21 377 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

                                                  Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

17 874 900 000 000

- Toplam Harcama

:

17 889 110 060 000

- İptal Edilen Ödenek

:

131 257 470 000

- Ödenek Dışı Harcama

:

145 467 530 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

05 - DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

           

Fonksiyonel

 

 

 

 

Kod

Açıklama

Lira

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

3 324 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

13 302 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

09

Eğitim Hizmetleri

92 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Danıştay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Danıştay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

                                                  Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

13 290 950 000 000

- Toplam Harcama

:

12 985 141 910 000

- İptal Edilen Ödenek

:

305 808 090 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20 -  ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

Lira

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

4 224 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

336 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

187 447 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

 

 

Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

183 878 272 910 000

- Toplam Harcama

:

134 493 386 620 000

- İptal Edilen Ödenek

:

37 231 976 880 000

- Ödenek Dışı Harcama

:

1 847 790 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

 

 

   Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

12 154 757 200 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20.92 - PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

Lira

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

755 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

36 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

2 872 600 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B - C E T V E L İ

 

 

 

 

KOD

Açıklama

Lira

 

02

Vergi Dışı Gelirler

299 700 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

03

Sermaye Gelirleri

300 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

3 363 600 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

 

 

Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

2 685 225 460 000

- Toplam Harcama

:

2 096 912 880 000

- İptal Edilen Ödenek

:

588 312 580 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

 

 

B  -  C E T V E L İ

 

 

 

 

Lira

- Bütçe tahmini

:

2 398 010 000 000

- Yılı tahsilatı

:

2 157 210 090 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20.91 - DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

 

Fonksiyonel

 

 

 

Kod

Açıklama

Lira

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

21 894 900 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

706 000 000 000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

2 560 684 100 000 000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

05

Çevre Koruma Hizmetleri

715 000 000 000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

06

İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri

205 836 000 000 000

 

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

283 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B  - C E T V E L İ

 

KOD

Açıklama

Lira

 

02

Vergi Dışı Gelirler

173 600 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

03

Sermaye Gelirleri

26 400 000 000 000

 

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...

 

 

 

Kabul edilmiştir.

 

 

04

Alınan Bağış ve Yardımlar

2 590 119 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

 

 

Lira

- Genel Ödenek Toplamı

:

2 430 266 218 700 000

- Toplam Harcama

:

2 305 308 253 860 000

- İptal Edilen Ödenek

:

124 724 390 100 000

- Ödenek Dışı Harcama

:

2 190 857 250 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

 

 

   Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

2 424 431 990 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve Dış Kredilerin-

 

 

   den Ertesi Yıla Devreden

:

1 103 100 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B - C E T V E L İ

 

 

Lira

- Bütçe tahmini

:

2 081 671 000 000 000

- Yılı tahsilatı

:

2 213 286 800 300 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Adalet Bakanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Danıştay Başkanlığı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü ve  Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2004 malî yılı bütçeleri ile 2002 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını diliyorum.

Bütçeyle ilgili bugünkü programımız tamamlanmıştır.

Genel Kurulca alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine geçiyoruz.

2. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)

3. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı : 152)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların müzakerelerini erteliyoruz.

Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı : 305)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

5. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu  Raporu (2/216) (S. Sayısı : 308)(x)

BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 308 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Sayın Mehmet Kesimoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın Kesimoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, üç gündür, 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısını görüşüyoruz; ancak, bu kanun teklifinin Bütçe Kanunu Tasarısından çok daha önemli olduğunu görüyorum; gecenin bu saatinde AKP sıraları dolu.

Öneminin, AKP İktidarının demokratik anlayışı zorlayan yaklaşımından kaynaklandığını anlıyorum. Nasıl mı; İçişleri Komisyonu üyeleri olarak bizler, bu kanun teklifinin komisyonda görüşülmesinden yalnızca birkaç saat önce haberdar olduk. Hemen ardından, bu kanun teklifine katkı vermemiz istendi. Aynı anlayışla, şimdi Genel Kurulda da bu teklifin yasalaşması isteniyor.

                                            

(x) 308 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.

Oysa, 48 saat önceden bilgilenmemiz gerekirken, sağlıklı görüş bildirebilmemiz için araştırma fırsatı verilmesi gerekirken "al tebligatı, bildir görüşü" anlayışıyla yaklaşılarak, bir anlamda, bizim irademize ipotek konuluyor. Araştırma yapmadan, doğru bilgiye ulaşmadan neyin görüşünü bildireceğiz?!

Meclis gündemi zaten yoğun, bütçe kanunu görüşülüyor, seçim sathı mailine girmişiz, iktidarıyla muhalefetiyle tüm milletvekillerinin zamanları dolu; bu atmosferde, siyasî bir manevrayla, 340 belde belediyesinin tüzelkişilikleri kaldırılıyor.

Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri, sizler, bu yaklaşımınızla, milletvekilinin dahi bilgi edinme hakkına saygı göstermiyorsunuz; tüzelkişiliğini kaldırdığınız 340 beldede yaşayan insanların haklarına nasıl saygı göstereceksiniz?!

Kanun teklifinin gündeme alınması önergesi görüşülürken, lehinde konuşan Sayın AKP Grup Başkanvekili, hakkı teslim etmekten bahsetti. Teslim edilmesi düşünülen ya da iddia edilen hakkın, hukukî, ahlakî ve siyasî bir temeli var mı; yok değerli milletvekili arkadaşlarım. Öncelikli olarak, bu kanun teklifinin bu ortamda görüşülmesi teamüllere aykırı. Bütçe Kanunu Tasarısı görüşülürken araya bir kanun teklifinin sokuşturulması, teamüllere aykırı. Partimizin Sayın Grup Başkanvekilleri ve değerli konuşmacıları bu konuyla ilgili ayrıntılı açıklamalarda bulundular.

Bu kanun teklifinin komisyona geliş biçimiyle ilgili olarak, demokrasiden nasibini almadığını sözlerimin başında ifade ettim. Bir kanun teklifinin tartışılmasını, konuşulmasını dahi demokratik bir şekilde yaptırmıyorsunuz. Komisyonda "bilgimiz yok, bu kadar kısa zaman dilimi içerisinde gerekli bilgiye ulaşamadık" diyoruz, AKP'li bir sayın milletvekili "biz, biliyoruz" diyor. Siz bilebilirsiniz, sizin bilmeniz elbette ki, gerekiyor; ama, sizin bilmeniz yetmiyor, biz de bilmek istiyoruz. Eğer, "bilmeniz gerekmiyor" derseniz, hiç olmazsa onu söyleyin, onu bilelim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 340 belde belediyesini, nüfusları 2000'in altına indi diye, kapatalım diyorsunuz. Niye tek başına nüfus ölçütünü alıyorsunuz?.. 340 beldenin ekonomik, sosyal, tarihsel ve coğrafik özellikleri birbirine uyuyor mu?! Kimi turizm bölgesinde yer alıyor; yaz ve kış nüfusu farklı, Muğla-Bozburun Beldesinde olduğu gibi. Nüfusunu merak edenler varsa söyleyeyim: 1909, yani, 2000'den 91 eksik! Kimi sanayi bölgesinde yer alıyor; gece ve gündüz nüfusu farklı, Tekirdağ-Beyazköy Beldesinde olduğu gibi. Kimi beldeyse tarihsel özellikler taşıyor, ünlü şairimiz Namık Kemal'in mezarının bulunduğu Çanakkale-Bolayır Beldesinde olduğu gibi. Ya da çok daha başka özelliklerden söz edebiliriz. Şimdi, siz bunları görmezden geleceksiniz, tek ölçütle değerlendirerek aynı kefeye koyacaksınız... Bu, adalet mi?! "Adalet ve Kalkınma Partisi" isimli partinizin adalet anlayışıyla örtüşüyor mu?! Devlet niçin var? Sosyal devlet niçin var? Devlet, yurttaşlarımızın yaşadığı en ücra köşeye hizmet götürmek için var; altyapı getirecek, yol yapacak; hastane, okul, karakol yapacak; banka şubesi açacak, nikâh memurluğu kuracak. Bunun için tüzelkişilik gerekecek. Siz şimdi tüzelkişilikleri kaldırıyorsunuz. "Git kardeşim, bu hizmetleri 40 kilometre, 50 kilometre öteden al..." Hangi anlayışla, hangi mantıkla söylüyorsunuz?..

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifi, açıkça, siyasî etiğe aykırıdır, yani ahlakî değildir. Millet olarak seçim atmosferine girmişiz, yerel seçim tarihi belirlenmiş, 28 Mart 2004; seçmen kütükleri askıya çıkarılmış, seçim takvimi belirleniyor, adaylar birbiri ardına ortaya çıkıyor; afişlerini, broşürlerini, bildirgelerini hazırlıyor; aday olmak için devlet memurluğundan istifa edenler, edecek olanlar ya da emekliye ayrılacak olanlar var; seçmenler tercihlerini yapmak için çaba sarf ediyorlar, işte tam bu ortamda siz diyorsunuz ki: "Sizin tüzelkişiliğinizi kaldırdım, sizi mahalle yaptım, sizi filanca belediyeye bağladım!" Bu, doğru bir yaklaşım değil milletvekili arkadaşlarım, etik değil, ahlakî değil, siyasî etikle örtüşmüyor.

Bir başka açıdan bakacak olursak, bu, bir seçim kanunudur değerli arkadaşlarım. İzin verirseniz, size, Anayasamızın 67 nci maddesinin son fıkrasını okumak istiyorum; 2001 yılında yapılan bir değişiklikle Anayasamızda deniyor ki: "Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz." Bu kanun da bir seçim kanunudur değerli arkadaşlarım. Dolayısıyla, 28 Mart 2004 yerel seçimleri için uygulanamaz. Bu kadar açık bir hüküm varken; yani, Anayasaya aykırılık bu kadar açıkken bu ısrar, bu telaş niye?

Bu teklif yasalaşırsa çok ciddî manada sorunlar, adaletsizlikler doğacaktır. Hangi hakkın teslimini yapacaksınız? Her milletvekiline "benim belediyemi nasıl kapatırsınız?! Burada ben yaşıyorum, benim düşüncemi almadan benim belediyemi kapatamazsınız" diye yüzlerce telefon geliyor. Bize soruyor, size sormuyor mu?

Kırklareli'nin merkezine bağlı İnece Beldesi halkı, haklı bir şekilde "biz elliiki yıldır belediye sınırları içinde yaşıyoruz. 1951 yılından beri belediyemizi kapatmayı kimse akıl etmedi. AKP iktidarı, bizim elliiki yıldan beri süren belediye sınırları içinde yaşama hakkımızı elimizden alamaz! Alırsa, biz de bunun hesabını 28 Martta sorarız" diyor, tıpkı Kırklareli'nin Yenice Beldesi gibi, tıpkı Karahalil Beldesi gibi ve tıpkı Sergen Beldesi gibi ya da Aydın'ın Ataeymir Beldesi gibi, İzmir'in Ayazkent Beldesi gibi ya da Afyon'un 20, Denizli'nin 28, Konya'nın 20, Edirne'nin 7, Tekirdağ'ın 4, Kütahya'nın 18 beldesinde ve adını sayamadığım birçok beldede yaşayan yurttaşlarımız gibi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zamanlama açısından, hakkaniyete uygunluk açısından ya da çok daha başka açılardan bakacak olursak, bu teklifin savunulacak tek bir tarafı yok.

Bir tasarınız var; aylardan beri ülke gündemini meşgul ediyor. Bakanlar Kurulunda imzaların tamamlandığı; ancak, Meclise henüz sevk edilmemiş bir kanun tasarısı; kamu yönetimi temel kanun tasarısı... Türk idare yapısını çok yakından ilgilendiren, toplum yaşamını yeniden belirleyecek bir yasa tasarısı. Hatta, siz, buna "çerçeve yasa" diyorsunuz. Ben, anayasa kitaplarını karıştırdım; çerçeve yasanın anlamını göremedim. Ardından, 8-10 adet yasanın da geleceğini söylüyorsunuz; İl Özel İdaresi Yasası, Belediyeler Yasası, Büyükşehir Belediyeleri Yasası, Köy Yasası, Belediye Gelirleri Yasası gibi.

Peki, değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifine, bu kamu yönetimi temel kanun tasarısında niye yer vermiyorsunuz?.. Yangından mal kaçırır gibi, alelacele komisyondan geçiriyorsunuz, birçok aykırılıklara rağmen Genel Kurula getiriyorsunuz. Aslında, kendi yaptığınızı kendiniz de inkâr ediyorsunuz. Nasıl mı değerli arkadaşlarım...

Komisyon raporundan, izninizle okumak istiyorum:"1580 sayılı Kanun 1930 yılında çıkarılmıştır ve 2 000 nüfus koşulu 1930 yıllarındaki durum dikkate alınarak öngörülmüştür. Oysa, 1930 koşulları değişmiştir ve oluşan yeni koşullara göre yeni ölçeklerin belirlenmesi zorunluluktur.

Nitekim, bu mantıkla, hazırlanmakta olan kamu yönetimi reformu tasarı taslağında -tasarının adı bile düzgün söylenmiyor- belediye kurulabilmesi için asgarî nüfusun 5 000 ya da 10 000 olması konusu tartışılmaktadır."

Nerede tartışıyorsunuz; biz bilmiyoruz; ama, siz, öyle dediğinize göre, yani, kendi içinizde tartıştığınıza göre, bu kanun teklifini bugün niye getiriyorsunuz?! Madem, öyle, nüfus için alt sınır 5 000 diyeceksiniz ve 5 000'in altında nüfusa sahip yerleşim birimlerini kapatacaksınız; gelecekte aynısını yapacağınız bir şeyin bir parçasını bugün niye yapıyorsunuz?! Bugün 340, yarın 540, öbür gün 1 340... Buna ne gerek var; bırakın, hepsi bir bütünlük içerisinde değerlendirilsin.

Ayrıca, değerli arkadaşlarım, yine, Anayasamızın 123 üncü maddesi "idare bir bütündür" der; yani, parça parça düzenlenemez. Anayasa bunu derken, idareyle ilgili bütün düzenlemelerin bütünlük içerisinde yapılmasını ister. Bu Anayasa hükmü, emredici bir hükümdür ve çok açıktır. Siz, şimdi, bir kenarından tutup, 340 belde belediyesinin tüzelkişiliğini kaldıralım diyorsunuz; yani, bugün, şu şu ilçeleri kaldıralım, yarın şu şu illeri kaldıralım...

Bakın, değerli milletvekili arkadaşlarım, bu anlayışla bir yere varamazsınız. Bu kutsal çatı, ne siyasî parliler gördü, ne milletvekilleri gördü. Kendi partisine oy vermeyen illerin tüzelkişiliğini iptal ederek ilçelere bağlayan anlayışları da gördü. Onlar, bugün burada yok; ama, Cumhuriyet Halk Partisi burada. O halde, gelin, Cumhuriyet Halk Partisinin sesine kulak verin "namazda gözüm yok ki, ezanda kulağım olsun" demeyin, dinleyin bizleri. Bizler, körü körüne muhalefet yapmıyoruz, sorumluluğumuzun bilinci içerisindeyiz, sorumluluğumuzun ağırlığını biliyoruz; ilkeli, yapıcı, olumlu, uyumlu, haktan, adaletten yana muhalefet anlayışının gereklerini yerine getiriyoruz. Bu anlayıştan hareket ederek sizleri uyarıyoruz; doğru yapmıyorsunuz.

Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin, 28 Mart akşamından bahsediyor. Hep birlikte görüp yaşayacağız. Söyleyecek çok şey var; girersem çıkamam. Bir tek şeyi söyleyeyim değerli arkadaşlarım; tüzelkişiliklerini kaldırdığınız 340 beldeye giremeyeceksiniz; girebilirseniz, kendi doğrularınızın ne demek olduğunu orada göreceksiniz.

Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri, aranızda, komisyonda, kuliste, Genel Kurulda çok yakın dostluklarımızın oluştuğu değerli milletvekili arkadaşlarımız var. Biliyorum, biz ne söylesek, sizler yine kendi bildiğinizi okuyacaksınız; bu teklife olumlu oy vereceksiniz. Biz vermeyeceğiz. 368 sayısı, matematik olarak 175'ten büyük olabilir; bunun sonucu olarak da, bu kanun teklifi yasalaşacaktır; ama, 175'in gerçek büyüklüğünü o 340 beldeye gittiğinizde göreceksiniz; eğer, gidebilirseniz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye'nin ihtiyacı bu değildir. 340 belde nüfusu 2 000'den aşağı mı düştü, düşebilir; çözüm, o beldeleri kapatmak olmamalıdır. O beldede yaşayanların onurunu, haysiyetini korumak zorundasınız; çünkü, siz, iktidar partisisiniz. Çözüm, kapatmak yerine, o beldenin civarında bulunan yeterli sayıdaki köyleri o beldeye bağlayarak tüzelkişiliklerini korumak olmalıdır. Eğer, hakkı gerçekten teslim etmek istiyorsanız, teslim etmenin yolu da budur değerli arkadaşlarım.

Hepinize teşekkür ediyorum; Yüce Heyetinizi, bir kez daha sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kesimoğlu.

AK Parti Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; görüşülmekte olan kanun teklifi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu kanun teklifinin altında imzası olan bir milletvekili olarak, bu teklifimin ülkemizin ne kadar menfaatına olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Biraz önce bu kürsüden sizlere hitap eden CHP'nin değerli milletvekili, 1580 sayılı Belediye Kanununun 7 nci maddesini dikkatli bir şekilde okumuş olsaydı, bu konuşmanın muhtevası böyle olmayacaktı. 1580 sayılı Belediye Kanununun 7 nci maddesi, çok açık ve net bir şekilde, bir beldenin belediye olabilmesi, birkaç köyün birleşerek bir belde haline gelebilmesi için aranan tek kıstasın nüfus kıstası olduğunu, çok açık ve net bir şekilde ifade ediyor. Burada, okumak istiyorum:  "Muhtelif köy kısımlarının birleşerek belediye kurabilmeleri için nüfusları tutarının son nüfus sayımına göre 2 000'den fazla olması." Bu, kanunun amir hükmü.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Göç olursa bitti...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Eğer, bir veya birden fazla köy bu nüfusa sahip değilse, 1580 sayılı Kanuna göre, belediye tüzelkişiliğini kazanma imkânı kesinlikle yoktur. Sayın Kesimoğlu bize soruyor: Niye sadece nüfus kıstası?.. Kanun öyle diyor Sayın Kesimoğlu. Belediye olabilmenin kesin ve tek şartı, nüfusun 2 000'in üzerinde olması.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Yeni belediye kurmuyoruz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kanunda, açıkça, kaybetme şekli gösterilmemişse, kazanılmasındaki usul gibi, aynı şekilde, bunun kaldırılması da, çok genel bir hukuk kuralıdır. Hukuk fakültelerinde ve diğer okullarda, birinci sınıfta, ilk, Anayasaya giriş ve hukukun temel kavramları dersinde, bu husus, çok açık ve net bir şekilde ortaya konulur. O bakımdan, bu getirmiş olduğum teklif, kanunun amir hükmüne uyulması yolunda bir vecibeyi yerine getirmekten ibarettir.

Bakınız, elimde, Danıştay kararları var, Yüksek Seçim Kurulu kararları var. 1977 yılında yapılan mahallî seçimlerde, Yozgat'ın Şefaatli İlçesinin Sarıkent ve Paşaköyü beldelerinin, tüzelkişiliklerinin sona ermemiş olmasına rağmen, seçimlere katılamayacağı yolunda Yüksek Seçim Kurulunun elimde kararı var.

OYA ARASLI (Ankara) - O zaman niye çıkarıyorsunuz bu kanunu?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Okuyorum: 1- 11 Aralık 1977 günü yapılacak genel yerel seçimlerde 1975 yılında yapılan nüfus sayımı sonuçlarına göre nüfusları 2 000'in altına düşmüş bulunan Şefaatli İlçesine bağlı Sarıkent ve Paşaköyü belediye sınırları içinde belediye başkan ve belediye meclis üyeliğiyle, mahalle muhtar ve ihtiyar heyeti üyeliği seçimlerinin yapılmayarak, bu iki yerde de Köy Kanunu hükümlerine göre muhtar ve ihtiyar meclisi üyeliği seçimlerinin yapılması yolunda kararımız var elimiz, Yüksek Seçim Kurulunun kararı.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Niye Kanun çıkarıyorsunuz?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ayrıca Danıştay kararları var.

Bir belediyenin, belediye tüzelkişiliğinin kaldırılması da, kanunda gösterilmemiş olmasına rağmen, getirilen usulün aynısıyla yapılır. Bakın elimde Danıştay kararları var. Danıştay 3 üncü Dairesinin kararı var. Bu karar üzerine Danıştay Genel Kuruluna gitmiş; Danıştay Genel Kurulunun da kararı, nüfusu 2 000'in altına düşen belediyelerin tüzelkişiliklerinin kaldırılması yolunda.

OYA ARASLI (Ankara) - Varsa niye kanun çıkarıyorsunuz?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani bu Türkiye'de ilk defa uygulanan bir usul değildir, geçmişte de nüfusu 2 000'in altına düşen belediyelerin tüzelkişiliklerinin kaldırılmasına dair çok emsal kararlar vardır.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Şimdi, bir tane de Anayasa Mahkemesi kararı olacak elinizde.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ancak, biz niye bu şekilde bir kanun teklifi getirdik, onu anlatmak istiyorum.

Danıştay yoluyla belediyelerin tüzelkişiliklerini kaldırabilirsiniz; ancak, bunun için ne yapmak lazım: 340 beldenin bağlı bulunduğu valiliklerin, son genel nüfus sayımına göre 340 beldenin nüfusu 2 000'in altına düşmüştür diye İçişleri Bakanlığına bildirmesi lazım. İçişleri Bakanlığı bunu alacak Danıştaya gönderecek, Danıştay bunun üzerinde çalışacak, 2 000'in altına düştüğü de son nüfus sayımıyla çok açık bir şekilde belli olduğu için, emsal kararlar da var, bunların tüzelkişiliklerini kaldıracak; ancak bu aylarca sürecek bir süreci gerektirir. Artı, Danıştayın bu kararından, bu belediyelerin tüzelkişiliklerinin kaldırılmasından sonra, bunların hak ve vecibelerinin ne olacağı, taşınır ve taşınmaz mallarının ne olacağı, alacak ve borçlarının ne olacağı konusunda yeni bir kanun çıkarmak durumundasınız. Zaman daralmıştır...

OYA ARASLI (Ankara) - Niye daralıyor zaman?! Seçime kadar uygulayabilecek misiniz bunu?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, bu teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığı günden beri düşünüyorum; ancak, biz, mahallî idareler reform tasarısı üzerinde uzun zamandan beri çalışıyoruz ve bu tasarıyı, seçim öncesi yetiştirebiliriz düşüncesindeydik; ancak, yetiştiremedik. Yetiştiremediğimiz için de... Tasarıda çok tartışılıyor, 5 000 mi olsun, 10 000 olsun diye, belediye nüfusu üzerinde tartışmalar var; ancak, şunu da buradan açıkça belirtmek istiyorum ki: Bu belediyeler, devletin sırtında artık bir yüktür arkadaşlar...

MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Nereye veriyorsunuz; il özel idarelerine veriyorsunuz...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, bu belediyelerin, toplam 32 trilyon borcu var arkadaşlar.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Ankara Belediyesinin ne kadar borcu var?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Rakamlar elimde, bu belediyelerin 32 trilyon lira borcu var. Nüfusu 2 000'in altına düşmüş, 32 trilyon lira borç içerisinde olan belediyelerin, ülkemize, beldelerine hizmet etme imkânları kalmış mıdır?!

Ayrıca, İller Bankasından, her ay, genel bütçe vergi gelirlerinden, bu belediyelere pay gönderiliyor. Bu belediyelerin başkanları, aybaşlarında, sizlerin kapısının önüne geliyor, bizlere de geliyorlar; ne olur, İller Bankasından bize biraz daha fazla ödenek çıkartın, personel maaşımı ödeyemedim, işçi maaşını ödeyemedim diye, sizlerin, bizlerin kapısında.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Vakıflar Bankasından kredi verin...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Artık bu belediyelerin, optimum ölçeklerde kurulması lazım. Bu fakir milletin sırtından ödenen paralarla, buraları, âdeta işçi bulma kurumu gibi, 15-20 işçiye, memura iş bulma yeri gibi düşünmemek lazım.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Ankara Büyükşehir ne olacak?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, dünya bu konuda ne yapmış arkadaşlar: Norveç'te, 1960 yılından sonra günümüze kadar, belediye sayısı yüzde 40 oranında azaltılmış; Yeni Zelanda'da 200'den 74'e düşürülmüş; Almanya'da 24 000 belediyeden 8 500'e belediyeye düşürülmüş; Danimarka'da 1 391 belediyeden 275 belediyeye düşürülmüş; İngiltere'de 1 600 belediyeden 450 belediyeye düşürülmüş.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sınırları ne olmuş belediyelerin onu söyleyin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki, dünyanın gelişmiş ülkelerinde eğilim bu şekilde iken, gelişmekte olan Türkiye'de niçin biz belediyelerin sayısını artırmaya çalışıyoruz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Köy mü olmuş ötekiler?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Dünyada belediye sayısını artıran iki ülke var; biri Türkiye, diğeri de Portekiz. Portekiz'de de, 303 olan belediye sayısı, sadece 2 artarak 305 olmuş; ama, Türkiye'de 1991 yılından sonra tam 1 232 belediye kurulmuş ve bu belediyelerin büyük çoğunluğu da siyasî sebeplerle kurulmuştur.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Lihteştayn'a da bakmak lazım; orada kaç belediye var!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Kesimoğlu, burada, siyasî manevradan bahsetti. Sayın Topuz, geçen günkü konuşmasında, eğer bundan bir siyasî rant olacaksa, bu siyasî rantı CHP'nin elde edeceğini söyledi. Siyasî rant sizin olsun Sayın Topuz...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Biz istemiyoruz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu memleketin tek kör kuruşunun hakkını, hukukunu muhafaza etmenin şeref ve onuru bize yeter. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Balıkesir SEKA'yı geri alın; Danıştay kararı var.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Demokrasi anlayışınız bu sizin!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi, eğer sizlerin oylarıyla kanunlaşacak olursa, artık, Türkiye'de bir şey açık ve net olarak ortaya çıkacaktır: Geçmiş dönemlerde olduğu gibi, artık popülist politikalarla meselelere yaklaşmanın bittiğini bütün Türkiye görecektir. Bunun onuru, milletvekilleri olarak, hem sizlere, siyasî partiler olarak da hepimize düşecektir. Biliyorsunuz, geçmişte popülist politikalar uygulandığı için memleket bu hale gelmiştir; ancak, görüyorsunuz, son dönemde Meclisin ve milletvekillerinin itibarı yüzde 10'ların altında olmasına rağmen, bugün, en son kamuoyu araştırmalarına göre, Meclisin ve milletvekillerinin itibarı yüzde 38'ler seviyesindedir.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Siz mi yaptınız bunu?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hep beraber yaptık.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - İşte öyle söyle.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bize, birçok konuda destek oldunuz. Destekleriniz için teşekkür ediyoruz; ancak, biz, bu olaya siyasî yaklaşsaydık, 340 belediyenin belediyeliğinin kaldırılması meselesine siyasî olarak yaklaşsaydık, seçimlerden önce, bu 340 belediyenin tüzelkişiliğini kaldırma yolunda bir teklifi sizlerin önüne getirmezdik.

Bütün kamuoyu araştırmaları çok açık ve net bir şekilde gösteriyor; Adalet ve Kalkınma Partisinin oy oranı yüzde 50'ler seviyesinde ve eğer oralarda seçim olsaydı, bu 340 belediyenin en az 300 tanesi Adalet ve Kalkınma Partisinin adaylarına ait olacaktı.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Anlat Ümmet, anlat!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakın, en azından istatistik hesaplarda, en az 300 belediye Adalet ve Kalkınma Partisi hanesine yazılacak olmasına rağmen, biz, olaya bu şekilde yaklaşmadık; sadece ülke menfaatları doğrultusunda, sadece devletin kıt kaynaklarının en optimal bir şekilde vatandaşın hizmetine verilmesi düşüncesinden yola çıkarak bu kanun teklifini sizlerin huzuruna getirdim. İnşallah, biraz sonra oylayacağız, bu kanun teklifi sizlerin de desteğiyle Meclisimizden geçer ve kanunlaşır.

Bakınız, bütün dünyada, 1980'li ve 1990'lı yıllarda, kamunun yeniden yapılanması yolunda çok ciddî çalışmalar yapılmıştır. Avrupa Birliğinde optimum belediye ölçeği 22 000 nüfustur. Bu, Avrupa Birliği standardıdır ve dünya, bu doğrultuda, bu noktada hareket etmektedir. İşte, bizler de, inşallah, önümüze kamu yönetimi reform tasarısı geldiğinde, yerel yönetimlerle ilgili olarak, merkezî idare ve yerinden yönetimle ilgili olarak, Türkiye'nin önünü açacak; Türkiye'nin ufkunu açacak, modern, çağdaş bir ülke olma yolunda hedefler ortaya koyacak olan o tasarılar da inşallah Meclisten geçtikten sonra, ülkemiz, gelişmiş, demokratik, çağdaş ülkelerde yerel yönetimler ve merkezî idare hangi şekildeyse, o hale gelecek ve çok güzel ve başarılı neticeler elde edeceğiz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - İslim arkadan gelecek herhalde.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, bu duygu ve düşünceler içerisinde, bu teklifimizin kanunlaşması halinde, memleketimize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Şahısları adına söz istekleri var.

İlk söz isteği, Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün'e ait.

Buyurun Sayın Akgün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bu kanun teklifini hazırlayan, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'a teşekkür ediyorum. Bu kanun teklifi, kamu yönetiminde kanayan bir yarayı ortadan kaldırmak için atılmış bir adımdır.

Değerli milletvekilleri, her nüfus sayımı ve yerel seçimleri bir hatırlayalım. Türkiye, nüfus sayımlarında ve yerel seçimlerde, hile ve sahtecilik esasına dayanan taşımalı belediyecilik oyunlarına sahne olmaktadır. Ne yazık ki, çağdaş Türkiye'ye yakışmayan bu trajikomik görüntüler, sırf köyleri belediye yapmak veya belde, ilçe ve hatta, illerin, Hazine yardımlarından daha fazla yararlanması için, kamu yönetimini hile esasına oturtan görüntülerdir. Olay öyle abartılmaktadır ki, mezar taşları bile nüfus sayımlarına konu olmaktadır. Tabelası 8 000 rakamını gösteren bir ilçe belediye başkanının, gerçekte ilçede 2 000 kişi yaşadığını; ancak, kaymakam, nüfus müdürü ve kendisinin, bu sayıyı yakalayabilmek için büyük şehirlerden otobüslerle insan taşıttığını, mezar taşlarını tek tek saydığını böbürlenerek anlattığını, üzülerek ifade etmek istiyorum.

Küçük beldeleri belediye yapmak veya Hazine yardımından daha fazla pay almak için başvurulan hileler, hem ülkenin gerçek nüfusunu tespit etmeyi hem de kamu harcamalarının nüfusa orantılı bir şekilde, hakkaniyet ölçülerine göre dağıtımını engellemektedir.

Bu husus, aynı zamanda il ve büyükşehir belediyelerinin aleyhine bir durum yaratmaktadır. Ankara'nın batısındaki Sincan, taşımalı nüfus sayımına örnek teşkil etmektedir. Bu ilçede oturan ve Anadolu'nun değişik yörelerinden gelen insanlar, sırf doğum yerlerinin belediye vasfını kaybetmemesi için, nüfus sayımlarında köylerine gitmektedirler. Bu sayının, yaklaşık 60 000 olduğu ve toplam nüfusa oranının yüzde 20'lere ulaştığı düşünülecek olursa, taşımalı belediyecilik anlayışının Sincan'a yaptığı haksızlık ortaya çıkmaktadır.

1580 sayılı Belediye Yasasına göre, bir beldenin belediye olması için, diğer şartların yanında, son nüfus sayımına göre nüfusunun en az   2 000 olması gerekir. Aslında, bu kanun teklifiyle, yasal biçimde belediye olma vasfını kaybetmiş belediyelerimizin, bu kanun kapsamında durumu tespit edilmektedir.

Belediye, belde sakinlerinin, mahallî mahiyette, müşterek ve medenî ihtiyaçlarını tanzim ve tesviyeyle mükellef, hükmî bir şahsiyettir. Belediyeler, aynı zamanda, halkın yönetime doğrudan katılmasını sağlayan demokratik kuruluşlardır; ancak, hileli nüfus sayımlarıyla sayıları hızla artan belediyeler, zamanla hantallaşmış ve Hazine yardımlarının azalmasıyla iş yapamaz hale gelmişlerdir.

Bugün, ülkemizde, nüfusu 2 000'in altındaki birçok belediye, bırakın halkın müşterek ihtiyaçlarını karşılamayı, işçisine, memuruna maaş ödeyemez hale gelmiştir. Medya sayfaları, belediye kapısına kilit vurduğunu söyleyen belediye başkanlarının beyanatlarıyla doludur. Birçok belediye başkanı, kaynak bulabilmek için, Ankara'da kapı kapı dolaşmaktadır. Bu haliyle, nüfusu 2 000'in altındaki belediyeler, kamu yönetiminin sırtında bir yük haline gelmiştir. Zaten, kıt kaynaklara ve sınırlı bütçe imkânlarına sahip olan ülkemiz, böyle bir lüksü kaldıramaz.

Tüm dünyada ve Avrupa'da, belediye sayısının azaltılması yönünde uygulamalar vardır. Küçük nüfuslu belediyeler kapatılmış veya birleştirilmiş; ancak, belediyelerin imkânları ve güçleri artırılmıştır. Örneğin Japonya'da, İkinci Dünya Harbinden sonra, belde ve ilçe sayısı 2/3 oranında azaltılmış ve arazi birleştirmesiyle birlikte, idarî birimler de birleştirilmiştir.

Japonya'da 1945 yılında 10 520 olan belediye sayısı, 1955 yılında 4813'e, 1965 yılında 3 376'ya, 1989 yılında ise 3 256'ya düşürülmüştür.

1945'te sayıları 10 000'i geçen yerel yönetimlerin çoğu, küçük ve görevlerini gereği gibi yerine getirme gücünden yoksun birimlerdi. 1953 yılında çıkarılan Köy ve Kasabaların Birleştirilmesini Özendirme Yasası ve onu izleyen, Yeni Belediye Kurulmasını Kolaylaştırma Yasası, belediye yönetimlerinin yeniden düzenlenmesinde etkili olmuştur.

Japonya'nın 1950'li yıllarda yaptığı küçük belediyeleri kaldırmaya ilişkin düzenlemeyi, maalesef, biz, bugün ele alıyoruz. Ülkemizde nüfusu 2 000'in altındaki belediyelerin köy haline dönüştürülmesi elzem hale gelmiştir. Sayıları hızla artan bu belediyeler, mevcut belediyelerin gelirlerini kısmakta, ortak olan pastanın dilimlerini giderek küçültmektedirler. Yeterli personele ve makine parkına sahip olmayan bu belediyeler, kamu hizmeti için araç olmaktan çıkmış ve hizmete engel hale gelmişlerdir.

BAŞKAN - Sayın Akgün, bir dakikanızı rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda gerçekten bir uğultu var. Gördüğüm kadarıyla, derin bir muhabbet var; lütfen, sayın hatibi dinleyelim ve Genel Kurul çalışmalarında göstermemiz gereken dikkati de gösterelim. Rica ediyorum, arkadaşlar arasındaki bu sohbeti bir tarafa bırakalım.

Buyurun Sayın Akgün.

MEVLÜT AKGÜN (Devamla) - Hükümetimizin Meclise sunmaya hazırlandığı kamu reformu yasasında, belediyelerin durumu kapsamlı bir biçimde ele alınacaktır. Kamu yönetiminin daha etkin, şeffaf ve verimli hale gelmesi, yönetilenlerin yönetime doğrudan katılımının sağlanması için, bu reform yasasının çıkarılması şarttır. Kamu reformu yasasında, bir yandan belediyelerin hizmet alanları genişlerken, diğer yandan da imkânları mutlaka artırılmalıdır. Ayrıca, bana göre, belediye olmak için nüfus sayısı kriteri en az 5 000'e çıkarılmalıdır.

Avrupa Konseyi, yerel yönetimlerin demokratik rejimin temel kuruluşları olduğunu kabul etmektedir. Konseye göre, kamu hizmetlerinin icraına halkın katılımı demokratik bir hak olarak kabul edilmektedir. Bu hakkın en kolay kullanımı yerel yönetimler eliyle olmaktadır. Demokrasinin tam olarak yerleşmesi için kamu reformu yasasının çıkarılmasına ve yerinden yönetim ilkesinin hayata geçirilmesine ihtiyaç vardır. İşte, görüşmüş olduğumuz yasa kamu reformuna ilk adımdır. İnanıyorum ki, ülkemizin yıllardan beri beklediği bu reformla, belediyeler, sadece çöp toplayan, park yapan, kaldırım döşeyen hizmet birimleri olmaktan çıkarak, halkın mahallî ve müşterek ihtiyaçlarını birlikte tespit eden ve çözüme kavuşturan demokratik kuruluşlar haline dönüşecektir. Ayrıca, yapılacak reformlarda köy idaresinin de yeniden yapılandırılması ve köylerin gelirlerinin artırılmasına da ihtiyaç bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, burada bir hususa değinmekte yarar görüyorum. AK Parti İktidarının popülizm yapmama konusundaki kararlılığı aynen devam etmektedir. Yerel seçimler arifesinde birçok belde belediyesinin kapatılarak köy haline getirilmesi, belki, bir siyasî iktidar için risktir. Türkiye, geçmişte, seçimler öncesi belediye, ilçe ve il yapma örnekleriyle doludur; ancak, bu tür oy kapma yarışları hem kamu yönetimini deforme etmiş hem de bunu yapan siyasîlere hiçbir katkı sağlamamıştır. İcraatını halkın ihtiyaçları, bilimsel veriler ve ülke gerçeklerine göre yapmayı sürdüren AK Partinin, popülizmden uzak tavrı nedeniyle, bugün, ülkenin makroekonomik dengeleri bir yılda inanılmaz seviyeye gelmiştir. Türkiye, ataletten kurtularak koşmaya başlamıştır. Ekonomimizdeki başarıların kamu idaresinde de devamı için kamunun yeniden yapılandırılmasının gerekliliğine vurgu yapmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, siyaset tarihimizin üstatlarından Osman Bölükbaşı'nın "zengini hayırsız evlat, memuru süslü avrat, politikacıyı da kuru inat batırır" sözü var. Sayın muhalefet partimizi kuru inattan vazgeçmeye ve ülke menfaatına olan yasaları desteklemeye davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akgün.

İkinci söz isteği, İzmir Milletvekili Sayın Tevfik Ensari'ye ait.

Buyurun Sayın Ensari. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, atladınız galiba...

BAŞKAN - Efendim, şimdi, isterseniz, okuyayım. Buraya gelen söz talep sırası şöyle: Sayın Mevlüt Akgün, Sayın Tevfik Ensari, Sayın Ülkü Güney ve Sayın Hakkı Ülkü.

Sıra bu şekilde. Tabiî, arkadaşlar haklarından feragat edebilirler.

Buyurun Sayın Ensari.

TEVFİK ENSARİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde, şahsım adına, söz almış bulunmaktayım; konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, belediye hizmetleri, kapsamı ve özellikleri itibariyle, doğrudan insana yönelik hizmetlerdir. Bugün, bu hizmetler yerine getirilirken, insanı insan yapan bütün değerlerin gözetilmesi, korunması ve geliştirilmesi şarttır.

Dünyadaki gelişmelere baktığımızda, yönetimde ademimerkeziyetçi bir anlayışın hâkim olduğunu ve yerel yönetimlerin güçlendirilerek geliştirilmesi yönünde adımlar atıldığını görüyoruz.

Toplumların gelişmişlik ölçülerini incelediğimizde, ilk göze çarpan, yaşanılan şehrin ve çevre düzeninin insanca yaşama standartlarına uygunluğudur; yani, belediyeler, verdikleri hizmetlerle o toplumun çağdaş yaşam düzeyinin bir göstergesini oluşturmaktadır. Bu nedenle, belediyeler, hizmetlerini sunarken ve geliştirirken, halkın ihtiyaç ve sorunlarını doğru tespit edebilmeli, çözüm konusunda ekonomik, süratli ve kaliteli hizmet anlayışını gözönünde tutmalıdır; çünkü, belediyelerin, doğumdan ölüme kadar, insanların hayatında önemli görevler üstlendiği gerçeğinin yanında, toplum hayatında demokratik katılımın en yakın hissedildiği yönetim kurumları olarak da belediyeler gelmektedir.

Belediyelere, akla gelebilecek her türlü görev 1580 sayılı Kanunla yüklenmiştir; ancak, bu görevler yüklenirken belediyelerin malî imkânları, personel sayısı ve kalitesi ile örgütsel özellikleri gibi hususlar göz önünde tutulmamıştır. Özellikle, ülkemiz ekonomisindeki gelişmeler, haberleşmenin artması, ulaşım ağının genişlemesi, piyasa ekonomisine geçiş, hızlı nüfus artışı, köylerden şehirlere göç ve siyasette uygulanan popülist politikalar sonucunda da hızla çoğalan belediyelerin bazıları, zaman içinde, verimli hizmet üreten belediye olma özelliğini kaybederek, sorun üreten belediyeye dönüşmüşlerdir.

Hepimizin bildiği ve karşılaştığı, borç batağı içinde kıvranan, personeline maaş ödeyemeyen, istediği gibi hizmet götüremeyen belediye başkanlarımızın feryatlarına son vermek için böyle bir düzenlemenin gerekliliğine inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimizde yer alan bu teklifle, belediye sınırları içinde nüfusu 2 000 kişinin altına inen yerlerde belediye kurulmasıyla ilgili koşulların tanımlandığı 1580 sayılı Belediye Kanununa aykırılık oluşturan bir durumun giderilmesi de amaçlanmaktadır. Görüştüğümüz kanun teklifinde, 2000 yılı genel nüfus sayımı baz alınarak, nüfusu 2 000'in altında kalan belediyelerin tüzelkişilikleri kaldırılmaktadır. Tüzelkişiliği kaldırılan belediyelerden, belediye sınırları, mevcut komşu bir belediyenin sınırlarına 2 500 metreden daha yakın olanlar, bu belediyeye katılırlar; diğerleri ise, aynı adlı köye dönüştürülmektedir. Kanun teklifinde, tüzelkişiliği kaldırılan belediyelerin taşınır ve taşınmaz bütün malları, hak, alacak ve borçları, personel, kadro, bütçe ve ödenekleri katılacakları belediyeye devredilecek; köye dönüşen yerlerde bu devir il özel idaresine yapılacaktır. Bu değişiklik yapılırken bu belediyelerde çalışan hiçbir personel de mağdur edilmeyecektir. Bu kanun teklifi kapsamına giren belediyelerin, görevlerine mahallî seçimlere kadar devam edecekleri de, aynı zamanda, öngörülmüştür; yani, bir hizmet aksaması kesinlikle söz konusu olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, AK Parti olarak, yerel yönetimlerin karşı karşıya kaldıkları sorunları çok iyi biliyoruz. Belediyelerimizin malî sıkıntıları, bu hizmetleri götürmekte karşılaşılan en büyük sorundur. İller Bankasından belediyelere aktarılan para yetersizdir. Bu sorunların giderilmesi için yapılması gereken çok şey var; ancak, bütün bu değişiklikler köklü reformlarla gerçekleşebilir.

Öncelikli yapılması gereken, bu teklifte de hedeflendiği gibi, küçük belediyelerin, birleşmeden dolayı daha güçlü bir hale gelmesini sağlamaktır. Ülkemizde belediyelerin yaklaşık yüzde 70'inin nüfusu 5 000'in altında, yüzde 11'i de 2 000'nin altındadır. Bu yasadan etkilenecek olan belediye sayısı 349'dur; ama, bunların 9 tanesi ilçe belediyesi olduğundan, bu kanundan, tabiî ki, etkilenmeyecektir.

Bu küçük belediyelerin, öteki yerel yönetim sorunları yanında küçük boyutta olmalarından kaynaklanan özel sorunları da vardır. Küçük belediyelerin ortalama gelirleri, hizmet götüren bir belediyenin beşte 1'i dolayındadır. Elbette, az nüfus ve kıt malî kaynak, personel sorunu yaratmaktadır. Küçük belediyelerin çoğunda hiçbir teknik eleman yoktur. Birçok belediyede ortalama personel sayısı 12 civarındadır ve bunların eğitim düzeyi de çok düşüktür. Bu belediyelerde hizmetlerin önemli bir kesimi ya yürütülememekte ya da çok yetersiz bir şekilde yürütülmeye çalışılmaktadır.

Belediye hizmetlerini sunma sorumluluğunda 2 000 nüfuslu bir belediye ile 200 000 nüfuslu bir belediye arasında bir fark yoktur. Bu yönden de ele aldığımızda, küçük belediyeler, teknik, nitelikli ve uzmanlık isteyen belediye hizmetlerini yürütmek için kaynak ve personel bulsalar bile, çoğu zaman, boş kalacak teknik eleman istihdamları yüzünden kaynak savurganlığı yaratmaya devam edeceklerdir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi, belediye olma niteliğini kaybetmiş bir yerin komşu belediyeyle birleşerek, daha etkin hizmet verilmesini, daha geniş bakış açısıyla bölgesel gelişmeye imkân sağlayacak kentsel planlamayı olanaklı kılacaktır.

Zamanlama yönünden yapılan eleştirilere gelince: Artık, ülkemizin, kaybedecek vakti yoktur, malî kaynağı da yoktur. Pek çok konuda olduğu gibi, yerel yönetimlerin önünü açacak reform niteliğinde düzenlemeler yapacağımızı beyan ettik. Önümüzde, 28 Mart 2004 tarihinde yapılacak yerel seçimler vardır. Düşünebiliyor musunuz, belediye olma vasfını kaybetmiş bir yerde seçim yapacaksınız, adaylar kampanya düzenleyip masraf yapacaklar ve belediye başkanını, meclis üyelerini seçeceksiniz, daha sonra da siz bu düzenlemeyi yapıp, biz böyle bir değişiklik yaptık, seçildiğiniz görevler buraya kadarmış diyeceksiniz. Bunu yapmak mümkün olamayacağına göre, sizler de takdir edersiniz ki, milletimizin bir beş yıl daha kaybetmeye tahammülü yoktur. Asıl yanlış olan budur değerli arkadaşlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz için güzel günleri hedeflediğimiz bu dönemde, her konuda çözüm üretmek ve hızlı, somut adımlar atmak zorundayız. Çağımız, ışık hızıyla değişen bilgi çağıdır. Yerel yönetimler kalkınmadan yurt kalkınması olmaz, yerel yönetimler güçlenmeden demokrasi güçlenmez; yani, yerel yönetimler olmazsa olmaz.

Konuşmama son verirken, gerek kamu yararının gözetilmesi gerekse topluma etkin bir hizmet götürülmesini sağlayacak bu teklifin kabul edilerek milletimize hayırlı olmasını diler; Yüce Heyetinizi, saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ensari.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

BAZI BELEDİYELERİN KALDIRILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, il ve ilçe merkezleri hariç, nüfusu 2000'in altında olan belediyelerin tüzelkişilikleri kaldırılmıştır.

Tüzelkişiliği kaldırılan belediyelerden belediye sınırları mevcut bir belediyenin belediye sınırına bitişik olanlar bu belediyeye katılırlar. Diğerleri aynı adlı köye dönüşür.

Tüzelkişiliği kaldırılan belediyelerin taşınır ve taşınmaz malları; hak, alacak ve borçları, personel, kadro, bütçe ve ödenekleri, katılma halinde katıldıkları belediyeye devredilir.

Köye dönüştürülen yerlerde bu devirler il özel idaresine yapılır. Tasfiye sonucu kalan borçlar il özel idaresince üstlenilir; varsa kalan taşınmaz mallar ile bütçe ödenekleri ilgili köy tüzelkişiliğine aktarılır. Memur ve kadrolu işçiler, ildeki genel ve katma bütçeli kuruluşların boş kadrolarına ihtiyaç durumu da dikkate alınarak vali tarafından en geç üç ay içinde atanır. Bu süre içinde ataması yapılmayanlar durumlarına uygun il özel idaresi kadrolarına atanır.

Tüzelkişilikleri kaldırılan belediyelerin tasfiyesi ile köye dönüştürme işlemleri il özel idaresince yapılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ali Dinçer; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALİ DİNÇER (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına saygılarımı sunuyorum.

Önümüzdeki yasa teklifinde pek çok çarpıklıklar var; bazılarını size aktarıp, böyle bir yasayı çıkarmamanın neden gerekli olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Burada, arkadaşlar, işi, 2000 yılında yapılan nüfus sayımına dayandırıyorlar. 2000 yılında yapılan sayım işinin ne kadar çarpıklıklarla dolu olduğunu, yakın geçmişte, hep birlikte gördük. Milletçe bir gün içeri kapandık, onbinlerce kamu görevlisi halkımızı saymaya çalıştı; ama, olağanüstü yanlış sonuçlar ortaya çıktı. Aralarında, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül olmak üzere, Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç olmak üzere, AKP'li pek çok politikacı arkadaşımız, biz, hepimiz, bu sayımı, 2000 sayımını eleştirdik. Sonra, bu sayımın doğru olmadığı herkes tarafından kabul gördü. Devlet İstatistik Enstitüsü, hangi yöntemlerle olduğu anlaşılmayacak bir şekilde, sayımla ilgili rakamları, yerleşim yerlerinin nüfuslarını yuvarlattı.

Şimdi, biz, böylesine gerçekçi olmayan bir sayımın sonuçlarına göre karar veriyoruz ve şu şu belediyelerin -349 belediyenin- nüfusu 2 000'in altına düşmüştür diyoruz. Aslında, o sayımda, bunların çoğunun nüfusu 2 000'in üzerinde; ama, Devlet İstatistik Enstitüsü, kendine göre, bunların nüfusunu 2 000'in altına indiriyor ve bunların arasında, elli yıllık, altmış yıllık, köklü belediyecilik geçmişi olan yerleşim yerleri var, farklı farklı özellikleri olan yerleşim yerleri var.

Örneğin, Bursa'nın belde belediyelerinden üçüyle ilgili, size bilgi vermek istiyorum.

Kayapa Belediyesi, sayımda, 2 064 nüfus çıkmış; ama, daha sonra, Devlet İstatistik Enstitüsü, bunun nüfusu 1 974'tür demiş. Aslında, biliyoruz, buna benzer sayımlarda, küçük yerlere, büyük kentlere göç etmiş hemşeriler taşınır, sayı kabartılır. Burada, büyük olasılıkla, bu 349 belediye, buna pek tenezzül etmemiş, bunu yapmamış. Şimdi, doğru, güvenlikli bilgi vermiş olmanın cezasını çekiyorlar büyük çoğunluğuyla.

Kayapa Belediyesinin sınırları içerisinde, organize sanayi bölgesi var; gündüz ve gece, vardiyalı olarak, fabrikalarda, 3 000'e yakın insan çalışıyor ve bu sanayileşme, özellikle son üç yılda, çok hızla gelişti; yeni konutlar yapıldı, yeni insanlar geldi, yerleşti. Belki, şu anda, Kayapa Belediyesinin yerleşik nüfusu 3 000'in çok üzerinde, 4 000'e yakın; otuz yıllık belediye ve 1,7 trilyonluk bütçesi var, hiç borcu yok; bütçesini de neredeyse yüzde 100 gerçekleştiren bir belediye; hemen hemen tüm altyapı sorunlarını da çözmüş, ciddî anlamda bir kent olmaya adım atmış; belediyenin, imar planıyla yakın gelecekteki nüfusu da 67 000 olarak öngörülüyor. Şimdi, biz, bu belediyeyi, nüfusu 1 974 diye, belediye olmaktan çıkaracağız, komşu bir belediyeye bağlayacağız. O belediyenin nüfusu 2 500 gözüküyor, 600 000 000 000 lira borcu var İller Bankasına. Bu belediyenin de hiç borcu yok ve İller Bankasına müdanası da yok, altyapısı da tamam.

Aynı şekilde, Hasanağa Belediyesi var. Onun da, nüfus sayımında 2 000'in üzerinde çıkan nüfusu 1 800'lere indirilmiş Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından. Orası da sanayi bölgesi; yakın zamanda hızla sanayileşmiş. Oradaki fabrikalarda da 3 000-4 000 kişi çalışıyor. Bunların önemli bir kısmı, artık, Hasanağa'da yaşamaya başlamışlar. Büyük olasılıkla, Hasanağa'nın nüfusu da şu anda 4 000'e yakın. Onun da bütçesi bayağı kabarık, 800 000 000 000 civarında ve yüzde 100'e yakın gerçekleşiyor. O da otuz yıllık belediye ve İller Bankasına, devlete hiç borcu yok; hemen hemen altyapısını tümüyle tamamlamış.

Bir başka şirin belde belediyesi, İznik Gölünün kıyısında, zengin tarım arazisi olan, bayağı eski belediyecilik deneyimi olan, Bursa'daki belde belediyelerinden biri, Narlıca Belediyesi; 2 000'in üzerinde olan sayım nüfusu 1 865 diye gösterilmiş Devlet İstatistik Enstitüsünce; bütçesi 780 000 000 000, genel bütçeden, İller Bankasından aldığı pay yılda 75 000 000 000 -almasa da olur- ve hiç borcu yok; şu anda da nüfusu 2 000'in çok üzerinde; imar planına göre de, en yakın gelecekte, turistik anlamda da çekiciliği olduğu için, nüfusu 10 000'i geçecek.

Değerli arkadaşlarım, size bir başka çarpıcı örnek de Konya'dan vermek istiyorum. Çumra'nın Apa Belediyesi, 2000 sayımında nüfusu düşürülerek, yuvarlatılarak Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından 1 500 gösterilmiş; o da belediye olmaktan çıkacak. Halbuki, 3 Kasım 2002 seçimlerinde seçmen kütüklerinde yazılı seçmen ve oy kullanan seçmen 1 200. Politikacı olarak hepimiz biliriz ki, nüfus, genelde, seçmen sayısının en az 2 mislidir; yani, 2002'de, seçim sırasında, 2 000'in çok üzerinde nüfusu var bu yerin. Çok daha sağlıklı bir kaynak olan seçmen kütüklerini ele almıyoruz, bu 340 belediyeyle doğrudan gidip tek tek ilgilenmiyoruz ve bunları hemen kapatıvermeyi marifet biliyoruz. Bu, biraz mülgacı, ilgacı bir anlayış.

Çoğumuz hatırlar, Türk tiyatrosunun "Buzlar Çözülmeden" adlı klasik bir eseri var, filme de alınmıştır; Fikret Hakan başrol oynamıştı, Cevat Fehmi Başkut'un şaheseri. Orada, bir kasabaya kaymakam beklerken, tımarhaneden kaçan birisini kaymakam zannediyorlar, kaymakam oluyor, deli kaymakam. Çok kolay, herhangi bir işle ilgili, müesseseyle ilgili şikâyet geldiği zaman, ilga ediyor, mülga ediyor; kestirmeden...

Böyle anlayışla devlet yönetilmez. 2 000 nüfus ölçeği küçük olabilir. Bu beldelerin bir kısmı, hatta, bu beldelerin dışında kalan başka pek çok beldede ciddî sorunlar olabilir; ama "şu okullar olmasa, mektepler olmasa maarif ne güzel yönetilir" anlayışıyla "şu belediyeler olmasa, şu belediyeleri mülga hale getirsek, ilga etsek, bu işi hallederiz" demek bize yakışmaz. Bakın, 1860'larda, büyük devlet adamı Mithat Paşa... Bağdat Valiliği yapmış, İzmir, Aydın, Niş Valiliği yapmış, Tuna Valiliği yapmış Rusçuk merkezli. O zaman onun kullandığı belediyecilik yöntemine bakın; kırsal alana bile belediye hizmeti getirebilmek için, irice kasabaların, birkaç bin nüfuslu kasabaların etrafındaki 15-20 köyü bir araya getirip, kırsal alan bölge belediyeleri oluşturmuş. O bölgedeki her köyün muhtarı var, seçiliyor; ama, onlar, aynı zamanda, o bölge belediyesinin belediye meclisi üyesi oluyorlar ve hepsi bir araya gelip belediye başkanını seçiyorlar. Yani, tüm ülke sathı, bu modele göre, belediyelerle kaplanıyor ve kırsal alan da kentsel hizmetlerden yararlanabilir hale geliyor.

Şimdi, biz, yönetim reformu yapmak durumundayız. Böyle bir konuyu tartışıyoruz; önümüze gelecek. Bu konuda, eğer adam gibi reform yapmak istiyorsak, idarei maslahatçılık yapmak istemiyorsak, Mithat Paşa örneğini kullanabilirdik.

       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ DİNÇER (Devamla) - Tüm Türkiye'nin, Cumhuriyet Halk Partisi programında olduğu gibi, belediyeler Türkiyesi olmasıyla ilgili adımlar atabiliriz. Buradaki belediyelerin pek çoğunu şimdi değerlendirsek, zaten nüfusları 2 000'in üzerindedir, 3 000, 4 000, 5 000 olanlar bile var. Reform tasarısında öngörülen 5 000 rakamını geçenler bile var şu anda; çünkü, Türkiye hızla kentleşiyor, bunların bazıları hızla nüfus çekiyor. Bununla da yetinmeyip, yine de bunları güçlendirip, çevrelerindeki yerleşim birimleriyle, köylerle, mezralarla daha güçlü belediyeler haline getirmenin yolunu bulabilirdik. Böylesine, ceffelkalem, ilga ederek, mülga diyerek, kolaycılığa kaçmadan, parçacı, palyatif çözümler aramadan, biraz yorularak, biraz çalışarak bu sorunları çözebilirdik. Şimdi, buralarda, bu belediyelerde binlerce insan yaşıyor, binlerce insan çalışıyor. Bunların hepsinin düzenini bozuyoruz, bunların hepsinin onuruyla oynuyoruz, bunların hepsinin kişiliklerini eziyoruz. Bunlar, otuz yıllık, kırk yıllık, elli yıllık, altmış yıllık belediyeler; hepsinin rütbelerini düşürüyoruz. Bunların hepsi bizim insanımız. Bu belediyelerde çalışan binlerce insan var. Bazıları, bu işleri, ikinci, üçüncü iş olarak yapıyor; bağ bahçe sahibi, ev bark sahibi, geniş sülaleleri olan insanlar. Siz, bunları alıp nereye göndereceksiniz? Alacakları son derece düşük maaşla -şimdi aldıkları maaştan daha fazlasını alamazlar- nerede ev kiralayacaklar, nerede çalışacaklar? Bütün bunları rahatsız etmenin ne anlamı var? Bu kadar acele davranmanın, yangından mal kaçırır gibi davranmanın ne anlamı var? Bu konuyu, niye, tutup da, bu idarî reform çalışmasının, modelinin içerisinde, adam gibi ele almıyoruz? Yani, Türkiye insanı, adam gibi değerlendirilip, adam gibi projelerle onurlandırılmaya layık değil mi?! (CHP sıralarından alkışlar) Bunu hep birlikte yapabiliriz; zararın neresinden dönersek kârdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dinçer, mikrofonu açıyorum; ama, eksüre verdim,  lütfen, sözlerinizi toparlayın.

ALİ DİNÇER (Devamla) - Bu işten vazgeçer ve bu işi hep birlikte, çok daha akılcı bir çözüme kavuşturursak, ülke açısından da iyi olur, Türkiye'yi bölge gücü olarak, bölgemize ve dünyaya örnek bir ülke olarak göstermek açısından da iyi olur ve Avrupa Birliğine yönelik Türkiye'yi, Avrupa Birliği standardı olan yerinden yönetime ulaştırmamız, tüm Türkiye'yi belediyelerle kaplamakla ilgili modeller kurmamız mümkün olur.

Hepinize, tekrar, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, sevgiler, saygılar sunuyorum; sağ olun, var olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dinçer.

AK Parti Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Ziyaeddin Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK  ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu raporu üzerinde söz almış bulunuyorum; Grubum adına, hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün huzurlarınıza gelen teklif, çok önemli bir reformun, mahallî idareler reformunun bir ucudur. Aslında, burada yaptığımız, 1580 sayılı Kanuna göre, belediyeliği düşmüş ve yine aynı Kanunun 154 üncü maddesine göre, seçim yapılması mümkün olamayan ve köy mü, belde mi oldukları -hani, "ne köy, ne kasaba" diye bir söz vardır- ne köye, ne kasaba oldukları belli olmayan birtakım beldelerin bu zor durumdan kurtarılarak, bunlara hakikî kimliğinin verilmesidir.

Değerli arkadaşlarım, bu belediyelerimiz, yasamıza göre, 2 000 nüfusun altındadır. Bunlara Köy Hizmetleri hizmet götüremiyor, diğer köylere hizmet veren birimler bunlara hizmet veremiyor; bunlar belediyedir  diye belediyelerin haklarından da, yani, İller Bankasından da yeterli payı ve ödeneği, dolayısıyla, Köy Hizmetlerinden belediye olduğu için hizmet alamayan, âdeta kenarda köşede unutulmuş birer yerleşim merkezleridir. Bu yerleşim merkezlerinin nereler olduğunu araştırdım, İller Bankasından da "bunların malî durumları nedir, siz bunlara ne gönderiyorsunuz?" diye sordum.

Değerli arkadaşlarım, bu, İller Bankasından almış olduğum bir bilgisayar çıktısıdır ve bu çıktının son bölümü -belki şurada görüyorsunuz- bu belediyelerin borçlarına aittir. İçlerinde bir ikisi müstesna, bütün bu belediyelerin İller Bankasına, Emekli Sandığına, SSK'ya trilyonlarca borçları var. Ümmet Bey, teklifin sahibi söylediler; 22 trilyon lira bu belediyelerimizin borçları var. Bu borç sıkıntısı altında bir yandan borcunu ödeyemeyen, öte yandan hizmet alamayan ve kenarda köşede kalmış, her halükârda hizmet bekleyen bu beldelerin bu sıkıntılı haline bir son veriyoruz. Bunların borçlarının, vereceğimiz önergelerle, İller Bankasının hisselerinden mahsup edilmesini sağlıyoruz; bunlara Köy Hizmetlerinin hizmet götürmesini sağlıyoruz; bunların iki üçü geçmeyen memurlarını da il özel idarelerine alarak, bunlara yeni bir imkân tanıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, burada kendimizi aldatmayalım. Yani, bu konunun gerçekten sağduyu sahibi vatandaşlarımız tarafından paylaşıldığını herkes kabul ediyor. Bana birçok beldeden "çok iyi yapıyorsunuz, bizi bu sıkıntılı durumdan kurtarıyorsunuz, aman bundan geri adım atmayın" diye bir sürü telefonlar geliyor.

Değerli arkadaşlarım, burada, hamasi duygular içerisinde, olaya duygusal olarak yaklaşmak yerine, akılcı yaklaşmak gerektiği kanaatindeyim. Bunların içinde bulunduğu durumları size arz ettim. Ben inanıyorum ki, böylesine seçimlerden önce getirdiğimiz ve seçimden önce burada yaşayan insanlarımıza bir hak tanıdığımız.... Eğer, seçimden önce böyle bir talep gelmeseydi, böyle bir teklif gelmeseydi, gayet tabiî, beş yıl daha bunların sıkıntıları devam edecekti. Dolayısıyla, seçimden önce bunun getirilmesinin nedeni, vatandaşlarımızın bu konuda tercih haklarını ortaya koyarak, yeni durumlara göre oy vermelerini sağlamaktır.

Değerli arkadaşlarım, kaldı ki, bu yerler üzerinde mahallî idareler reformu tasarısıyla ve yeni getirilecek köy kanunuyla, çok farklı düzenlemeler getirilerek, köy muhtarlarının yetkilerinin artırılarak ve şartların gereğine göre İller Bankasından köy muhtarlıklarına paylar getirilerek, bu belediyelerin durumları, yeni bir statüye, reformla kavuşturulmuş olacaktır ve böylelikle, kesinlikle bir mağduriyet söz konusu olmayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu teklifte, 1 inci madde üzerinde ve daha sonraki maddeler üzerinde birtakım önergeler getiriyoruz. Bu önergelerle, sadece 2000 nüfus sayımı esas alınmayarak, bundan böyle, her halükârda,  yasanın tanımış olduğu ve 2 000 nüfusun altına düşmekle yasal şartlarını kaybeden  belediyelerin otomatik olarak belediye sıfatlarının kaldırılması yönünde bir uygulama getiriyoruz, devamlı ve sürekli olması açısından.

Yine, tüzelkişiliği kalkan belediyelerin tümünün köy olmasını getiriyoruz. Ancak, büyükşehir belediyesi, il ve ilçe belediyeleri içinde kalanların; yani, il merkezi, ilçe merkezi ve büyükşehir belediye hudutları içerisinde kalanlar hariç olmak üzere, böyle bir önergeyle, kendi arzuları dışında hemen bir başka belediyeye bağlanma konusundaki zorunluluğu kaldırıyoruz. Çünkü, bu beldelerde yaşayan insanlarımızın yakın komşularıyla çeşitli uygun olan olmayan komşuluk münasebetleri olabilir ve bir de, 5442 sayılı Yasa, İller İdaresi Kanunu, artı, 1580 sayılı Belediye Kanunu,  arzu eden belediyelerin, köylerin bir başka belediyeye veya komşu köy veya komşu belediyeyle birleşmelerine zaten olanak sağlıyor; kendi imkânlarıyla, kendi arzularıyla, kamuoyu yoklamalarıyla, referandumla. Bu, zaten yasa tarafından kendilerine verildiği için, biz, bu uygulamanın kendilerine bırakılmasını uygun gördük ve bir önergemizle -biraz sonra okunacak- böyle bir düzenlemeyi getiriyoruz, halkımızın tercihini getiriyoruz; isteyen bağlanır diyoruz, istemeyen bağlanmaz diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bunların borçlarının tasfiyesi, gerçekten, çok önemli. Bir örnek olsun diye arz edeceğim. Bir belediye -ismini vermiyorum burada- nüfusu 1 000 civarında ve İller Bankasından ayda sadece 8 milyar lira pay alıyor. Bu belediyenin, İller Bankasına, SSK'ya olan borcu 2,5 trilyon lira. Sizlere soruyorum: Bu belediye, bu borcu ne zaman öder? Kırk yılda mı; çocukları mı, torunları mı; kimler bu borcu ödeyebilir? Bu belediyeyi bu sıkıntılı durumdan, ancak, böyle bir düzenlemenin dışında başka bir düzenleme kurtarabilir mi?

Değerli arkadaşlarım, bu belde insanlarına bundan sonra hakiki hizmeti getirmek açısından bir gayret başlayacak. Bu beldelere, şimdiye kadar, kıt kanaat, imkansızlıklar içerisinde, aracı gereci olmadan, birkaç memurla yapılan hizmet yerine, il özel idareleriyle, köy hizmetleriyle çok daha etkin hizmetler verilecek.

Bu teklifte, bunların borçlarının il özel idarelere yüklenmemesi ve bu borçların İller Bankasından kendilerine ödenen paylarla ödenmesi için verdiğimiz önergeyle bir değişiklik yapıyoruz; böylece, bu 22 trilyon liralık borç külfetini il özel idarelerine yüklemiyoruz.

Dolayısıyla, bu belediyelerdeki bu sorunlar, bunların gerçekten hizmet alamayan ve çok zor durumda olmaları karşısında -zaten reform tasarısında var olan- bunlara yeni bir şekil verilerek, bu yerlerde daha etkin hizmet vermek açısından, böyle bir teklifin lehinde olumlu oy vereceğimizi arz ediyorum.

Ayrıca, verdiğimiz bu önergelerle, yasadan kaynaklanan veya düzeltilmesi gereken konuları da düzeltiyoruz. Mahallî idareler reform tasarısının önemli bir başlangıcı olarak bu teklifi sayıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.

Madde üzerinde, şahısları adına söz isteği vardır.

Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ercenk, konuşma süreniz 5 dakikadır.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, gerçekten, anlamakta güçlük çekiyorum. Seçime 5 var; bu yasa teklifinin, hangi anlayıştan, hangi gereksinimden doğduğunu şu ana kadar anlayabilmiş değilim. Bakın, bir yıldır bu hükümet gidiyor, iyi veya kötü bir şeyler yapmaya çalışıyor; ama, neden bu tür tasarıları, bu tür teklifleri seçime beş kala getiriyor, bunu anlamakta güçlük çekiyorum.

Değerli arkadaşlarım, siz, eğer belediyeleri bir işletme olarak görüyorsanız, eğer belediyeleri bir ticarethane olarak görüyorsanız, kâr getiren birer kurum olarak görmek istiyorsanız, elbette, bu teklifi getirirsiniz; çünkü "tasfiye" kelimesi, 1 inci maddede kullanılan "tasfiye" kelimesi bir şirket için kullanılır veya bir işletme için kullanılır, hizmet alanı olan bir yer için "tasfiye" kelimesi kullanılmaz. Bu teklifi getiren mantığın, belediyelere ticaret mantığıyla, tüccar siyaset mantığıyla baktığının bir göstergesi. Bunu anlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yerleri bir sosyal servis alanı olarak görmek zorundasınız, bir hizmet alanı olarak görmek zorundasınız. "Buralarda çok masraf oluyor, buraların giderlerini karşılayamıyoruz" diyerek, vatandaşın hizmet alma anlayışını, gereksinimi ortadan kaldırmak, bence, yönetim anlayışına, devlet anlayışına uygun düşmez. Bu yerel yönetimlerin, bu servis alanlarının bir dispanseri vardır, bir kooperatif kurulmuştur, bir banka kurulmuştur, bir yol yapılmıştır ve buralardan, bu kurumlardan yararlananlar, sadece o yörede, o bölgede, o beldede yaşayanlar değildir, o beldenin çevresindeki tüm köyler, tüm yerleşim alanları da bu kurumlardan faydalanır. Şimdi, siz, bu denli verimli ve halka dönük çalışan kurumları verimli değil diye kapatmaya kalkarsanız, vatandaşların sağlık hizmetlerine, yatırım hizmetlerine, PTT hizmetlerine, bankacılık hizmetlerine aykırı davranmış olursunuz diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tür yerler, bu tür beldeler, yüzlerini kente dönmek üzere kurulmuşlardır. Burada yaşayanlar, kentli olmaya çalışan vatandaşlarımızdır; yani, bir anlamda, kente yürüyüşün simgesidir belde belediyeleri. Ama, siz, bir anda, durup dururken, ortada hiç fol yok yumurta yokken -ne gerekçeyle, anlayamıyorum- arkadaş, sizin kentli olma özelliğiniz buraya kadar diyorsunuz; buradan öteye geçmek yok diyorsunuz; kente doğru yürüyordunuz, ama, ben, sizi köye döndürmek zorundayım diyorsunuz; artık, köyünüze dönün diyorsunuz. Bu, bence, yine, devlet anlayışına, yönetim anlayışına uygun bir davranış, uygun bir teklif değildir.

Şimdi, bu beldelerdeki vatandaşlarımı düşünüyorum; belediye olma özellikleri kaldırıldı; acaba, orada yaşayan insanlar, bir burukluk içerisinde, bir eziklik içerisinde, bu şekilde bir olumsuz davranışa muhatap olmamaları gerektiğini düşünmeyecekler mi; neden durup dururken, bu tür, olumsuz, anlamsız birtakım dayatmalara muhatap oluyoruz diye, bir eziklik içerisinde olmayacaklar mı?! Bunu çok iyi düşünmek lazım değerli arkadaşlarım. Bu vatandaşlarımızı üzmemek lazım, bu vatandaşlarımızı kırmamak lazım, bu vatandaşlarımıza kıymamak lazım, iyi kötü yürümekte olan hizmetlere engel olmamak lazım; eğer, gerçekten, ciddî devlet anlayışı içindeysek.

Biliyorum, bu teklif eğer gizli olarak oylanmış olsaydı, çoğunuz buna ret oyu verecektiniz. İnanıyorum ki, gerek seçim çalışmalarında ve gerek şu sıralarda bu beldelere gitmişsinizdir ve bu beldelerdeki vatandaşlara iyi şeyler söylemişsinizdir, şunu yapıyoruz bunu yapıyoruz demişsinizdir; ama, şimdi hangi yüzle bakacaksınız, nasıl bakacaksınız; gerçekten merak ediyorum.

Bu teklifin, bir de yerinden yönetim anlayışına aykırı olduğunu düşünüyorum. Şimdi, genelde bir temel anlayış var; yerel yönetimlere yetki ve görev vermek, yerel yönetimlere ağırlık kazandırmak.

Şimdi, bakıyoruz, bu teklifle, bunun tam aksi yapılıyor; en küçük demokratik örgütlere yetki vermek gerekirken, o birimlerden bu yetkiyi alıyorsunuz. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Ercenk, mikrofonu açıyorum; lütfen, toparlayın.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Yani, pek yetmedi tabiî; ama...

Dolayısıyla, acaba, bu arkadaşlarımıza, bu dostlarımıza, orada yaşayan vatandaşlarımıza "böyle bir teklif getireceğiz, ne diyorsunuz" diye soruldu mu, merak ediyorum veya o beldede yaşayan vatandaşlarımızdan "arkadaş, biz, belediye olmaktan sıkıldık, yeteri kadar hizmet aldık, Allah razı olsun; şu, belediye olma özelliğimizi kaldırın" diye bir teklif geldi mi, onu da merak ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, benim, Antalya'da, Karaveliler Beldem var, nüfusu 1 995 kişi. 5 kişi daha o anda orada misafir olsa, nüfusu 2 000 kişi olacak ve Karaveliler paçayı kurtaracak. Bu yerlerin bazıları yayladır -Antalya'da yaylamız vardır; mutlaka, diğer kentlerde de vardır- ve buraların nüfusu, yazın, 3 000'i, 5 000'i aşar; nüfusu 10 000'e yaklaşan beldeler vardır. Şimdi, bu gerçekler ortadayken "hayır arkadaş, senin nüfusun 1 999 kişi" diyerek onları bu tür hizmetlerden mahrum bırakmayı çok ciddî bir devlet anlayışıyla bağdaştırmak mümkün değildir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine, Akseki'de, Güçlü Köyümüz vardır, Senirimiz vardır, Köprülümüz vardır, Ortaköyümüz vardır. Bu söylediklerimin tümünün nüfusları, yaz aylarında, 3 000'den, 5 000'den fazladır. Bu teklif getirilirken, bunlar dikkate alınmamış; özellikle buna dikkat çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir de, iktidarların görevi, toplumun huzur ve refahını uyum içinde geliştirmektir, onlara hizmet vermektir. Toplumu, değişik ve birdenbire gelen birtakım şok kararlarla, şok tekliflerle, şok kanunlarla sabote etmemek lazım.

BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen toparlayınız.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

İktidarın görevi, toplumda uzlaşmayla sorunları çözmektir; iktidarın görevi, gerginlik yaratmak değildir; iktidarın görevi, sürekli uzlaşmadır; iktidarın görevi, yeni yeni sorunlar yaratmak değildir; iktidarın görevi, var olan sorunu çözmektir; var olan sorunun üstüne sorun eklemek, iktidarın görevi değildir; bunu da, Yüce Heyetinizin dikkatlerine bir kez daha sunmak istiyorum.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.

İkinci söz isteği, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney'e aittir.

Buyurun. (Alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, yoğun bir gün geçirdik, bütçe müzakerelerinin ardından, gecenin bu geç vaktinde, sizlerin fazla zamanını almak istemiyorum; çok yorulduğumuzu, yorulduğunuzu görüyorum, biliyorum; ancak, bu konuşmayı yapmaya mecburdum. Ben de, benden evvel konuşan arkadaşlarımın buradaki ifadelerini tekrar etmeden, kendi bildiğim ve kendi yöremle ilgili birkaç ana başlığı size ifade etmek istiyorum.

Muhterem arkadaşlarım, gönül isterdi ki, bugün, biz burada, bu saatte, 340 beldenin kapatılıp, köy haline dönmesini konuşmayalım, bu tasarıyı, bir değerli milletvekili arkadaşımızın teklifi olarak görüşmeyelim. Gönül isterdi ki, bu teklif, hükümet tasarısı olarak, daha iyi araştırılmış, daha iyi incelenmiş, bütün detaylarına inilmiş bir şekilde bizim önümüze gelsin; hatta buna da gerek yok, hepimizin yıllardır hazırladığımız, son aşamasına gelen Mahallî İdareler Reform Yasa Tasarısı içerisinde enine boyuna görüşelim gitsin.

Şimdi, ne yapıyoruz; şimdi yaptığımız şey şu: 1580 sayılı Yasa 2 000 nüfus şartını koymuş, nüfusu 2 000 olanlar belediye olabilir denilmiş, zamanında o prosedürü tamamlamışlar. Bu eğer 2 000'in altına düştüyse, biz bunun elinden belediyeliği alalım; kabacası bu. Arkadaşlar, Türkiye gibi labil nüfusu olan, hareketli nüfusu olan, bizim yöreler gibi devamlı göç olan beldelerde siz nüfusu böyle nasıl tutabilirsiniz?! Gün olur 2 000 olur, gün olur 2 500 olur ve bu bir ölçü de değildir. Neyi kaldırmak için; beldeyi kaldırmak için. Neye göre; 2000 nüfus sayımına göre. 2000 nüfus sayımı, halen tartışılan da bir nüfus sayımıdır; bunu hepiniz biliyorsunuz. Şimdi, haklı ve hakkaniyetli hareket etmeliyiz.

Bakın değerli arkadaşlarım, şurada o insanların kazanılmış hakları var. O insanların elinden, belediyede yaşayan insanların elinden, bu kazanılmış hakkı "efendim, buralarda hizmet iyi yapılmıyor, bunlar lüks arabalar almış, bunlar işte bu paraları kötüye, şuraya buraya harcıyorlar, nüfusu da bunun 1 999 olmuş..." Ben buna katılmıyorum, vicdanım da buna katılmıyor.

Değerli arkadaşlarım, bir misal vereyim: Bayburt Vilayetinde 6 belde belediyesi vardır. Bu kanunla bunun 3'ü köy haline getiriliyor ve bizim vilayetimizde şu anda sadece 3 belde belediyesi kalıyor. Birisinin nüfusu 1 930, birisinin 1 700, vesaire...

Gelişmekte olan bir yöre, devletten hep yardım almaya muhtaç bir yöre, sanayiin gelişmediği bir yöre ve kapatacağımız o 3 belde de, inanın, iş makineleriyle ve belediyenin mevcut imkânlarıyla, sadece beldeye değil, etrafındaki köylere de hizmet verebilen, kanalizasyonlarını yapabilen, yollarını yapabilen -bizim yöreyi bilen arkadaşlarım burada, onların da çoğu bilirler- beldeler.

Bunların ne trilyonlarca borcu var ne de devleti dolandırmışlar. Bunlar, zaten mütevazı birer belde. Aldıkları parayla da, işi, iyi kötü idare ediyorlar ve her gün de bizim yakamızda değiller, öyle, fazla personel filan da almamışlar.

Şimdi, biz, bu insanlara ve bu beldelere diyoruz ki: "Levhayı indirin; siz köy oldunuz; makinenizi kaldırın, aletinizi kaldırın, hizmetinizi kaldırın..." Çok rica ediyorum; gelin, bunu yapmayalım.

Ben, bu konuda bir önerge de verdim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güney, toparlayın.

Buyurun.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Sayın Başkanım, müsamahanıza sığınarak, 1 dakika daha, değerli arkadaşlarıma bir şeyi ifade etmek istiyorum.

Şimdi, bu önergemiz doğrultusunda, gelişmekte olan yörelerin -bunlar 2 veya 3 vilayettir, topu topu da, ya 9 yahut da 10 beldedir- bunların, hiç olmazsa, mahallî idareler reform yasası çıkıncaya kadar bu kanun teklifinin kapsamı dışında tutulmasını, Yüce Meclisten, sizlerden rica ediyorum.

Zamanınızı aldım; bu konu, son derece önemli bir konu. Bunu, mahallî idareler reform yasa tasarısı görüşüldüğü zaman, enine boyuna mutlaka görüşürüz.

Bize bu hakkı teslim edin diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güney.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 4 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (Sıra Sayısı 308) Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkındaki Kanun Teklifinin 1 inci maddesine aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                        Ülkü Gökalp Güney

                                           Bayburt

"Bu Kanun 10 veya daha az sayıda Beldeye sahip illerde uygulanmaz."

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 308 sıra sayılı Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkındaki Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Fetani Battal

Ülkü Güney

Temel Yılmaz

 

Bayburt

Bayburt

Gümüşhane

 

Kenan Altun

 

M. Asım Kulak

 

Ardahan

 

Bartın

Ancak, belediye sayısı 10'un altında olan illere bu fıkra hükmü uygulanmaz.

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 308 sıra sayılı Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci maddesinde geçen "il ve ilçe" ibarelerinin "il, ilçe ve bucak" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nur Doğan Topaloğlu

Mustafa Tuna

Selami Uzun

 

Ankara

Ankara

Sıvas

 

Bekir Bozdağ

Avni Doğan

Alim Tunç

 

Yozgat

Kahramanmaraş

Uşak

 

 

Telat Karapınar

 

 

 

Ankara

 

BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 308 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde  değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Yahya Akman

Ziyaeddin Akbulut

 

Bursa

Şanlıurfa

Tekirdağ

 

Nusret Bayraktar

 

Hüsnü Ordu

 

İstanbul

 

Kütahya

"MADDE 1- Son genel nüfus sayımı sonuçlarına göre, il ve ilçe belediyeleri ile büyükşehir belediye sınırları içinde kalan belediyeler hariç olmak üzere, nüfusu 2000'in altında olan belediyelerin tüzelkişilikleri kalkar ve bu yerler aynı adlı köye dönüşür.

Tüzelkişiliği kalkarak köye dönüşen bu belediyeler genel nüfus sayımı kesin sonuçlarının Devlet İstatistik Enstitüsünce ilanından itibaren 3 ay içinde valiliklerce bu sonuçlara dayanılarak tespit ve ilan edilir.

Tüzelkişiliği kaldırılan belediyelerin, İller Bankası ile sosyal güvenlik kuruluşlarına olan borçları hariç, diğer borçları ile hak ve alacakları, taşınır ve taşınmaz malları, personel, kadro, bütçe ve ödenekleri il özel idaresine devredilir.

Bu belediyelerin tasfiyesi, il özel idaresince yapılır. Tasfiye sonucu kalan borçlar, il özel idaresince üstlenilir. Varsa kalan taşınmaz mallar ile bütçe ödenekleri ve haklar ilgili köy tüzelkişiliğine aktarılır.

Bu belediyelerin tüzel kişiliklerinin kalktığı tarihten itibaren, kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçlarına faiz uygulanmaz. Bu belediyelerin tüzelkişiliklerinin kalkmasından önceki nüfus durumlarına göre, 2.2.1981 tarih ve 2380 sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun hükümleri gereğince genel bütçe gelir vergileri tahsilatından aldıkları payların ayrılmasına, İller Bankası ile sosyal güvenlik kuruluşlarına olan borçları ödeninceye kadar devam edilir. İller Bankası, bu payları borç oranına göre doğrudan kendi alacaklarına mahsup eder ve alacaklı sosyal güvenlik kurumları hesaplarına intikal ettirir."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi okunan bu önerge, maddeye en aykırı olan önergedir. Bu önergeyi işleme alıyorum ve komisyona soruyorum: Önergeye katılıyor musunuz?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu efendim?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergenin gerekçesini okutuyorum:

"Gerekçe :

Nüfusu 2 000'in altına düşen belediyelerin tüzelkişiliğinin kaldırılması kuralı sürekli hale getirilmektedir. Böylece her genel nüfus sayımı sonuçlarından sonra nüfusu 2 000'in altına düşen belediyelerin tüzelkişiliklerinin kaldırılması olanaklı hale getirilmektedir. Bu kuraldan il ve ilçe merkez belediyeler ile büyükşehir belediye sınırları içinde kalan belediyeler hariç tutulmaktadır. 1580 sayılı Belediye Kanununa göre il ve ilçe merkezlerine belediye kurulması zorunludur.

Büyükşehir belediyesi kapsamındaki belediyeler ise, 3030 sayılı Kanun hükümlerine tabidirler. Bu belediyeler açısından 2 000 nüfus kriterinin uygulanması söz konusu olmayıp bu husus Büyükşehir Belediyesi Kurulmasına İlişkin Kanunda düzenlenmektedir.

Önergeyle tüzelkişiliği kaldırılan belediyelerin tümünün köye dönüşmesi öngörülmektedir. Tüzelkişiliği kaldırılan belediyelerin başka belediyelere katılmasının zorunlu tutulması, yöre halkının tercihine aykırı olacağından bu konuda yürürlükteki mevzuata göre işlem yapılması gerekmektedir.

Önergede ayrıca bu belediyelerin borçlarının il özel idaresine yüklenmesi malî bakımdan bu idarelerin yükünü aşacağından sosyal güvenlik kurumları ve İller Bankası borçlarının tasfiyesi farklı bir sisteme bağlanmaktadır. "

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı ve biraz önce de gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Böylece, maddenin tamamını değiştiren bu önerge kabul edildiğinden, diğer 3 önergeyi de işlemden kaldırmış oluyorum.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - Tüzel kişiliği kaldırılan belediyelerin memur ve daimi işçileriyle ilgili olarak katıldıkları belediyede veya devredildiği takdirde il özel idaresinde gerekli kadro düzenlemeleri, devralınan kadro sayısını aşmamak üzere 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine bağlı olmaksızın belediye meclisi veya il genel meclisinin kararı ve valinin onayıyla yapılır. Devredilen memur ve daimi işçiler durumlarına uygun bir kadroya atanıncaya kadar halen aldıkları aylık, ödenek, yolluk ve diğer ödemeleri ve özlük haklarını katılma halinde bu belediyeden köye dönüşme halinde ise il özel idaresinden almaya devam ederler. Durumlarına uygun bir kadroya ataması yapılanların, bu kadrolarda alacakları aylık, ödenek, yolluk ve diğer ödemeler toplamı halen aldıkları aylık, ödenek, yolluk ve diğer ödemeler toplamından az olması halinde aradaki fark kapanıncaya kadar söz konusu miktar tazminat olarak ödenir.

Sözleşmeli personel sözleşmeleriyle; geçici işçiler ise vizeli pozisyonlarıyla birlikte katılınan belediyeye, köye dönüşme halinde il özel idaresine devredilir.

BAŞKAN - 2 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Pekel, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Görüşlerimi açıklamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği gibi, anılan yasa teklifi, 2000 yılı genel nüfus sayımı sonuçlarına göre, il ve ilçe merkezleri hariç, nüfusu 2 000'in altında olan belediyelerin tüzelkişiliklerinin sona erdirilmesini öngören bu 2 nci maddesiyle, ilgili belediyelerin mevcut kadrolu memur ve daimî işçilerinin bir başka belediyeye ya da il özel idarelerine devrini öngörmektedir. Ancak, onun dışında, geçici konumda olan sözleşmeli olanların durumlarında belirsizlik hâkimdir. Bu 340 belediyemizde çalışan ve yaklaşık 2 000 civarında olan bu konumdaki insanların bakmakla yükümlü oldukları insanlarla birlikte 8 000-10 000 kişiyi ifade ettiklerini varsayarsak, bu kadar insanın işsizler ordusuna katılmasının sıkıntılarını şimdiden görme, onu yüreğimizde duyma ve gereğini yapma konusunda da Yüce Meclisin biraz daha gayretli olması gerektiği gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, nüfusu 2 000'in altında kalan belediyelerin tüzelkişiliklerinin sona erdirilmesini öngören bu yasa teklifinin gerekçesinde, bu belediyelere tahsis edilen gelirlerin büyük bir kısmının personel gideri için kullanılması nedeniyle, bu belediyelerin yerel ihtiyaçları karşılayacak şekilde hizmet sunamadığı belirtilmektedir. Bu ifade doğru değildir. Bu ifadenin yanlışlığına, kendi bölgemden örnekler vermek istiyorum.

Balıkesir'in Erdek İlçesine bağlı Ocaklar Beldesi, 2000 yılı nüfus sayımına göre, 1 657 nüfuslu olmasına rağmen, yaz aylarında bu nüfus 40 000-50 000'e ulaşmaktadır. İlgili belediye, 2 kadrolu memur, 17 geçici işçiyle beş yıldır görev yapmaya çalışıyor. Kayıtlı 2 000 konutu var. Bu belediye, kendi özkaynaklarıyla, 2003 bütçesini 1 trilyon 138 milyar lirayla bağlamış. 2003 yılında İller Bankasından gelen hisselerin toplamı 79 milyar lira, sadece 79 milyar lira. Bu belediye, vergi ve sigorta primi olarak da 137 milyar lira ödemiş, diğer kaynaklarını kendisi yaratmış, altyapı problemlerini çözmüş ve bu şekilde de, devlete de, millete de, çalışanına da bir kuruş borcu olmayan bir belediyemiz.

Hemen, Bandırmamıza bağlı Aksakal Belediyemize geçiyorum: 2000 yılı nüfus sayımında, nüfusu 1 995'te kalmış; yani, 5 eksiği var. Bu 5 eksiği nedeniyle, o da, belediyeciliği bitecek, noktalanacak beldelerimizden bir tanesi. Aksakal Belediyemizin otuzbir yıllık geçmişi var; 5 kadrolu memuru, 5 kadrolu işçisi, 5 de geçici konumda çalışan işçisi var. O da, kendi özkaynaklarıyla, 2003 bütçesini 400 milyar liraya bağlamış ve sadece, İller Bankasından, aynı yılda, bu yılda, 6,5-7 milyar lira gibi bir para almış; aynı şekilde onun da, devlete de, millete de, çalışanına da borcu yok, ayakları üzerinde duruyor, kendi yağıyla kavruluyor.

Manyasımızın Kızılköy ve Salur Belde Belediyeleri de bundan farklı değil.

Yani, belediye başkanları gerçekten kendilerini iyi yetiştirmiş, kadrolarını oluşturmuş, mevcut imkânları rasyonel kullanarak, yerel imkânlarıyla bu şekilde hizmet sunduğu beldenin ihtiyaçlarını adam gibi sağlıklı bir şekilde değerlendirip, sorunları çözme konusunda becerikli olarak bunu yapmışsa, bunun karşılığında, o yaklaşık otuz, kırk, elli yıllık belediyelerin kapatılması şeklinde sonuçlanmamalıydı. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu yapılan işlemin son derece yanlış olduğunu, doğru olmadığını düşünüyoruz.

Belediyelerin ayakta kalmasıyla ilgili olarak böyle bir uygulamanın yerine, geçmişte bu Meclis kürsüsünde benim dile getirdiğim gibi, belediyelerin sağlıklı hizmet verebilmesinin önkoşulu olan akçalı konularda desteklenmesi gerektiği konusunda AKP İktidarının da biraz daha duyarlı, biraz daha o insanların dertlerinin, sorunlarının çözümü konusunda destek vermesi anlamında algılaması gerektiğini söylemiştim. Belediyelerimizin gelirleri belli; 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu onları saymış. Onun ötesinde, belediyelerimiz, nüfuslarına göre, genel bütçe gelirleri vergi tahsilatı üzerinden belli bir pay alıyorlar. Geçmişte, AKP Hükümeti işbaşına gelmezden önce aldıkları bu pay yüzde 6'yken, maalesef, 2003 bütçe kararnamesinde, şubat ayında, bu oran yüzde 5'e düşürülmüştür.

Onun dışında, belediyelerin gelirlerinin sadece bu şekilde paylarla sınırlı kalmadığını görüyoruz. Onun ötesinde, Bakanlar Kurulunun 3278 sayılı Kararıyla, belediye maktu, nispî ve vergi harçları tarifelerini belirleme yetkisi var. Ancak, bu yetkinin 1992 yılında belirlendiğini ve aradan geçen onbir yılda, hiçbir hükümetin, uyarılarımıza rağmen AKP Hükümetinin de bu konuda hiçbir şey yapmadığını düşünürsek, belediyelerin sıkıntılarının ne denli akçalı konulardan kaynaklandığını da anlamış oluruz.

Şimdi, birkaç örnek vermek istiyorum; aradan geçen bu onbir yılda, bu şekilde Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen gelirlerdeki erozyon sonucu geldiğimiz nokta hakkında çarpıcı bir iki örnek vermek istiyorum. Aynı kararla, motorlu taşıt araçlarının içine ve dışına konulan ilan ve reklamların beher metrekaresi, yıllık olarak en çok 100 000 liradır. Biletle girilmesi zorunlu olmayan eğlence yerlerinden, günlük 10 000 lira ile 100 000 lira arasında vergi tahsil edilebilmektedir. Belediyelerce toplanan bu tür vergi ve harçlar, 6 lira ile 1 200 000 lira arasında değişmektedir. El insaf!..

Yani, inanın, bu saydığım kalemleri çoğaltmak mümkün ve bu çoğalttığımız maddelerdeki gelirlerin tamamını, hangisi olursa olsun, tahsil etmeye kalktığımızda, yaptığımız harcamaların elde edilecek gelirin çok altında kaldığını, benim gibi belediye başkanlığı yapan arkadaşlarımızın tamamı bilir. Böylesi basit bir konuda, o ayrılan payı biraz artırmak ve özellikle, Bakanlar Kurulunun elinde, yetkisinde, tekelinde olan bu desteği sağlamak varken, biz, belediyelerimiz başarısız, kaynak tüketen, israf içerisinde olan bu belediyeleri kapatalım anlayışıyla, bugün, böylesi bir konuyu, tartışma için bu zemine taşımış bulunuyoruz. Bu, gerçekten yanlıştır; ancak, AKP İktidarının bu uygulamalarını birçok alanda görmemiz mümkün. Kıbrıs'a bakıyoruz "ver, kurtul" anlayışı var, özelleştirmede "sat, kurtul" anlayışı var, belediyelere geldiğimizde de "kapat, kurtul" anlayışı var; bu, son derece yanlıştır.

Belediyeler Yasası, belde belediyelerine, beldede yaşayanların ihtiyaçlarını düzenleme ve onların ortak ihtiyaçlarını karşılama görevlerini yüklemiş ve onları tüzelkişilikle donatmış. Bir başka anlatımla, belediyeciler, insanların doğumundan ölümüne kadar, hatta, öldükten sonra da mezarlık hizmetleriyle, insan yaşamının her evresinde, her döneminde hizmet sunmakla görevli, donatılmış insanlar. Meşhur sözdür; birisinin bir derdi, bir sıkıntısı olduğunda "git, sana belediye baksın" derler. Son derece doğru bir sözdür. İşte, o belediyenin bakması için, yıllardan beri o yetkiyle donatılmış o insanların elinden böylesi bir yetkinin alınmasının mantıksızlığını, sanıyorum göreceğiniz tepkiyle, bu önümüzdeki 28 Mart yerel seçimlerinde, bölgelerinizde, fazlasıyla duyacaksınız, fazlasıyla göreceksiniz. Buna, hiçbirimizin hakkının olmadığını düşünüyorum. Yol yakınken, bu konuda, biraz daha sağlıklı düşünceyle, öyle bir sonuca varırsınız ki ve bu şekilde de, bugün televizyonları başında, özellikle beldelerinde, buradan çıkacak kararı bekleyen o belediyelerin umutlarını söndürmemiş olursunuz, onlardan hizmet bekleyen insanların önünü açmış olursunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Pekel, mikrofonu açıyorum; lütfen, toparlayın efendim.

SEDAT PEKEL (Devamla) - Tabiî, gündemde olan kamu yönetimi temel yasasının ve ona bağlı olarak, başta, il özel idaresi, yerel yönetimler, mahallî idareler, muhtarlıklarla ilgili sayabileceğimiz 10 yasanın buna bağlı olduğunu; ama, bunun özünde, temelinde, Acil Eylem Planında belirtildiği, 3 Kasım seçimi öncesi, sizin de, bizim de söylediğimiz gibi, yerel yönetimlerin güçlendirilerek yerinden yönetime dönüştürülmesi konusunda sözlerimiz varken, işte bu tür yanlışa düşerek, onun tamamen tersini, zıddını yaparak, o belediyeleri kapatarak bir yere varmanın hesabını yapıyorsunuz; bu son derece yanlış bir uygulamadır ve bu konunun ciddî bir şekilde tartışılamadığının, az önce teklifin 1 inci maddesinin tartışılmasında, aynı partiye mensup üç arkadaşın hazırlayıp sunduğu üç ayrı önerge, bir de bağımsız arkadaşımızın verdiği önergeyle de ortaya çıkmıştır; böylesi önemli bir konu gerçekten geniş bir zaman diliminde, uygun zeminde, Parlamentonun içinde bulunan ve bulunmayan diğer yerel yönetimlerin ve onların temsilcisi olan kurum ve kuruluşların da görüşlerinin alınarak yapılması son derece yararlı olurdu. Ancak, biz bu aceleciliği sadece bu teklifte görmedik, bunun dışında birçok konuda da gördük; bunun mutlaka düzeltilmesi gerekiyor. Özellikle bu bütçe döneminde ve çok sıkıştırdığımız, bir haftaya sığdırdığımız bütçe döneminde, böylesi önemli bir konuyu görüşmenin yanlışlığı var. Bundan dönülmesi konusunda, inanıyorum, sanıyorum, ilerleyen dakikalarda, AKP Grubu da sağduyulu bir yaklaşımla bizler gibi düşünecek ve bu konudaki kararın, en azından, bir başka zamana, yerel seçimlerin sonrasına bırakılması konusunda bir karar çıkaracak.

Ben bu anlayışla sözlerimi noktalarken, esasen alınacak kararın da, bütün konuşmacı arkadaşlarımın dile getirdiği gibi, esasen, başlayan seçim takviminin böylesi bir yasanın uygulanma şansını tamamen ortadan kaldırdığını ve özellikle Cumhurbaşkanımızın da bu yasanın tekrar görüşülmesi için veto edeceği konusunda kuşkum bulunmadığını, eğer öyle bir şey olmasa bile, bekletme süresi olan 15 günlük süreyi kullanmasının sonucunda, zaten, ayın 30'unda adaylık için başvurular başlıyor, istifalar zorunlu hale geliyor, o nedenle de böyle bir yasanın uygulanma şansı kesinlikle yoktur; bu konunun da bu şekilde bilinmesinde yarar görüyorum.

Sözlerimi bitirirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Pekel.

AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nusret Bayraktar; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; gecenin ilerleyen bu saatinde, sizleri fazla meşgul etmeden, kamuoyunu ve sizleri bilgilendirmek üzere, karşılıklı olarak fikirlerimi paylaşmak için, görüşülmekte olan 308 sıra sayılı Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyor; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Türkiye'de 3 Kasım seçimleri öncesi gelişen olaylar, gelişen ve değişen dünya ve ülke şartlarına paralel olarak birçok konuda reform yapılması gerektiğini, özellikle de hizmetlerin aksatılmadan yürütülebilmesi, verimli hizmetlerin yürütülebilmesi için, israf ekonomisini de bir kenara bırakarak, tasarrufa yönelik, hizmetleri süratle takip edebilecek, dünya konjonktürüne ayak uydurabilme açısından, yerel yönetimlerin mutlaka revize edilmesinin tartışıldığını hep beraber biliyoruz ve her siyasî parti, bu konularda yıllarca çalıştılar, belli tasarıları Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirdiler; ama, ne yazık ki, bugüne kadar, bu reform yasa tasarısı hiçbir siyasî parti veya hükümet tarafından gerçekleştirilemedi.

Ben, öncelikle, Sayın Sedat Pekel'in özellikle 2 nci madde hususundaki endişesini dile getirdiği konuda, önergeyle, bu eksikliği düzelteceğimiz hususundaki bilgilerimi belirttikten sonra, vaktimin elverdiği ölçülerde, kısaca, diğer konulara temas edeceğim; çünkü, ben de birçok arkadaşım gibi, gerek Cumhuriyet Halk Partisi gerek AK Parti milletvekillerinin büyük bir bölümünde olduğu gibi, il genel meclisinden, belediye başkanlıklarından, meclis üyeliklerinden gelerek, kamunun her yöndeki faaliyetlerini az çok bilen, yaşayan, gören ve tartışmalara tanık olan bir arkadaşınız olarak, bu konulara temas etmek arzusundayım.

Bu, geçici personel, özellikle tasfiye edilen mantığından hareketle, tüccar siyasetini gündeme getirmeyi tenkit eden arkadaşlarımız vardır. Verimlilik açısından kullanılan terimler, tüccar siyaseti olur, başka türlü siyaset olur; elbette, değişen, tasfiye edilen, aktarılan, kapatılan belediyelerin yerine, oradaki, gerek borçlar gerek alacaklar gerek araç gereçler ve özellikle de en önemlisi, personelin geleceğinin ne olacağı hususu gündeme alınmıştır. Bunlar da eğer belediyelere devredilseydi -ki, bu 1 inci maddede önergeyle değiştirildi- belediyeler değil, 3030 sayılı Yasa gereği ve büyükşehir belediyeleri ile il ve ilçe belediyeleri dışındaki bütün belediyeleri kapsıyor ve bunlar köye dönüşüyor. Köye dönüşen belediyelerin bütün varlıkları, alacak, verecekleri ve işçi ve personeli, bütün gereçlerle birlikte il özel idarelerine devrediliyor.

2 nci maddenin son paragrafında şöyle söyleniyor: "Sözleşmeli Personel sözleşmeleriyle geçici işçiler ise vize pozisyonlarıyla birlikte katılan belediyelere, belediyenin köye dönüşmesi halinde ise il özel idaresine devredilir." Dolayısıyla, bu geçici personelle ilgili belirsizlik yok; bunlar da aynen kadrolu personel gibi, belirli halde il özel idarelerine devrediliyor.

Değerli arkadaşlar, 1580 sayılı Yasa gereği, 340 belediyenin 2000 nüfus kriterinin altına düştüğü, yasal açıdan bu belediyelerle ilgili bir düzenlemenin mutlaka yapılması gerektiği zorunluluğundan hareketle, bu yasa teklifi gündeme getiriliyor. Elbette, kamu yönetimi reform yasa tasarısı ve yerel yönetimler reform yasa tasarısıyla birlikte daha geniş şumullü bir şekilde tartışılarak kanun haline gelmesi arzumuz idi. Bir yılı aşkın bir süredir, bu kadar tartıştığımız halde, hâlâ, tartışmanın yetersiz olduğu iddia ediliyor; ama, hepimiz, 3 000 veyahut 10 000 nüfus kriterinin altında olan ve sınır itibariyle de, mesafe itibariyle de 5 000-10 000 kilometre gibi konuların tartışıldığını biliyoruz.

Peki, 2000 yılı son nüfus sayımında -"Devlet İstatistik Enstitüsünde şişirmeler oldu, indirmeler oldu" sözüne muhatap olmak aynı bir konu; o, bizim konumuzun dışında- evet, birçok belediye, İstanbul'dan, Ankara'dan, Bursa'dan insan taşımıştır; daha önce, şişirilerek belediye olmuştur. Bu, siyasî gelecek açısından olmuştur. Birçoklarının da, hakikaten, gece ve gündüz nüfuslarının farklı olduğunu, turistik bölgelerde, özellikle yaz ve kış aylarında farklı olduğunu, adalar ve sahillerdeki turistik bölgelerin nüfuslarının farklı olduğunu, hatta, yeni kamu yönetimi ve yerel yönetimler reform yasa tasarısında, bu gibi il, ilçe ve beldelerdeki belediyelerin, İller Bankasından veyahut merkezî yönetimden almaları gereken payların, farklı bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini de tartışıyoruz. O konunun ayrıca ele alınması lazım, doğrudur. Ben de, aynı şekilde, gündüz 2 000 000 nüfusu olan, gece 500 000 kişinin yaşadığı bir Beyoğlu'nda belediye başkanlığı yaptım. Eminönü'nde, gündüz nüfusu 2 500 000, gece nüfusu 70 000. Kuşadası'na, kış aylarında 20 000-30 000, yaz aylarında 150 000-250 000 civarında nüfus geliyor. Burada bir çarpıklık var. Bu çarpıklıklar neyi gösteriyor; demek ki, Yerel Yönetimler Yasasında ciddî bir şekilde reform yapılması gerektiğinin gerekçeleridir.

OYA ARASLI (Ankara) - Yalnız, geceyarısı operasyonuyla değil; ciddî bir şekilde.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - Bunlar tartışılır; ama, zamanımız yetmedi. "Alelacele getiriliyor; 5 kala" deniliyor; daha seçime üç ay var.

Biz, elbette, risk alarak, bazı şeyleri risk ederek, reformun ilk adımı olan fedakârlıkları yapma hususunda adımı atıyoruz ve burada...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Takvim bir hafta sonra başlıyor.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - Başlayabilir; biz, şu anda üzerimize düşen görevi yapalım.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Bakanlar Kurulu kararıyla getirseydiniz.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - Bakın, yarınla ilgili konuyu, o günün konjonktürü, şartları, kendiliğinden ortaya çıkaracaktır, gerek seçimler öncesi gerek seçim sonrası; halkımız ve yetkili olanlar da, kendi kanaatlerini, doğrularını, bildiklerini uygulayacaklardır.

Elimde olan listede, 340 belediyenin 43 tanesi, 1 900 ile 2 000 nüfus arasındadır. Bunların arasında, Sayın Ülkü Beyin söylediği gibi, bazı arkadaşlarımızın söylediği gibi, gerçekten kalıcı hizmet üretmiş ciddî belediyeler olabilir; ama, bazı belediyeler var ki, ben, otuz yıl belediye başkanlığı yapıyorum, burada ciddî hizmetler ürettim; ama, 2 300-2 500 olan nüfusum 1 950'ye düştü; şimdi kapatıyorsunuz diyor.

Otuz yıl ciddî hizmet üreten bir belediye, otuz yıl içerisinde niye cazibe merkezi oluşturarak, 2 300 olan nüfusunu 3 000'e çıkaramadı da, 1 900'e düştü; demek ki, belediyecilik hizmeti açısından orada verilmesi gerekeni veremediler. Neden diye, aynı arkadaşa sordum...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Bu belediyeler Türkiye'nin dışında mı, bu kadar mı körsünüz?!

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - ...Dedi ki: "Efendim, benim bölgem deprem bölgesi olduğu için, nüfus benden başka tarafa kaçtı." Deprem bölgesi ise, demek ki, belediyecilik açısından orada bir eksiklik var, bir zafiyet var; kanun gereği, böyle, nüfus kriteri aşağıya çekildiyse, gözden geçirilmesi gerektiğini, zaten bir kere daha görmüş oluyoruz.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sizinki, okullar olmadan millî eğitimi yönetmeye benziyor.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - Bunların arasında, 240'a yakın 1 000 ilâ 1 500; 75'e yakın 1 500 ilâ 1 900; 5 tane de 1 000'in altında nüfusu olan belediye var ve görüyoruz ki, Anadolu'da, belediye başkanlığı yapmış milletvekili arkadaşlar özellikle bunları biliyorlar. Belde belediyeleri başta olmak üzere, belediyeler, hizmetleri yürütebilmeleri için valiliğin, Köy Hizmetleri il müdürlüğünün, Karayolları bölge müdürlüğünün veya büyük ilçe ve il belediyelerinin kapılarında veyahut da Parlamentoda veya İller Bankasında, maaş için, yatırım için, kredi için, şunun için, bunun için yardım talep ediyorlar, hizmet üretmek istiyorlar. Doğrudur; ama, üç kişiyle, beş kişiyle nasıl hizmet üretecekler! Hele hele, belediyeler, çağdaş ve modern kentleşme adına hizmet üretirlerken -mimarı yok, şehir planlayıcısı yok, doğru dürüst hesap müdürü yok- bir yazı işleri müdürü, hem hesap işleri müdürü, hem fen işleri müdürü, hem başkan danışmanı olarak imar planlarını değiştirecek olursa, fen hizmetlerinin yatırımlarını takip edecek olursa, bu bölgede nasıl randımanlı hizmet üretilebileceğinin hesabını sizler biliyorsunuz.

Hizmet ölçeğini büyütmek için, belediye sınırları ve nüfusu ölçeğini büyütmek gerekir. Biz, Avrupa'yı, Japonya'yı, gelişmiş dünya ülkelerini örnek alıyoruz. Örnek alınan, tespit edilen, keşfedilen bazı bölgeler varken, yeni keşiflere gerek yoktur. Onlar, 33 000 olan belediye sayısını 3 000'e indiriyorlar, 3 000 belediyeyi 1 500'e indiriyorlar, 350 belediyeyi 300'e indiriyorlar, yani nüfus kriterini 3 000'den 10 000'e, 20 000'e doğru çıkarıyorlar; biz de, en azından      1 580 sayılı Yasanın gereği olan 2 000 nüfusun altına inmiş olan belediyelerin kapatılarak ilk adımın atılması gereği hususundaki kararlılığımızı halkın önüne açtık, bunu ilan ettik, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de bunun tartışmalarını yapıyoruz.

"Yeterli değildir, zamanlaması yanlıştır, eksiktir, kusurludur" sözleri ayrı konu. Hepimiz, internet çağında yaşıyoruz, iletişim çağında yaşıyoruz, bütün dünyayı da takip edebiliyoruz, bütün gelişmeleri de takip edebiliyoruz. Kamu yönetimi reformuyla ilgili yasa tasarısı başta olmak üzere, tasarı ve teklifleri, aslında, siyasî parti grupları tartışıyor. Zaman zaman, televizyonlarda, karşılıklı telefon bağlantılarıyla, canlı yayınlarla, bu tartışmalara, hep beraber katılıyoruz. Demek ki, bir şeyler aslında biliniyor. Bilinen şeylerin tekâmül etmesi hususunda, çok fazla zaman kaybına tahammülümüz yok. Bir beş yıl daha, bu çarpık yapılaşmalarla, çağdaş olmayan normlarla belediyecilik hizmetini yürütebilmenin bir vebal olduğu anlayışı içerisinde, seçimlere üç ay kala böyle bir riski göze almak, aslında her babayiğidin işi değildir. Başta Genel Başkanımız, Başbakanımız olmak üzere, yerel yönetimlerden gelmenin sorumluluğu içerisinde vermiş olduğu vaat ve taahhütlerin yerine gelmesi açısından, bizlere, sizlere güvenerek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ARASLI (Ankara) - Hiç inandırıcı değil, hiç...

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sabaha kadar konuşun.

BAŞKAN - Sayın Bayraktar, son cümlelerinizi alayım efendim.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - Bitiriyorum.

Tabiî, zaman çok ilerledi; gecenin bu ilerleyen saatinde, daha detaylı bilgi vermenin imkânsız olduğunu; ama, çok şey söylenecek olduğunu da biliyorum; ama, bir cümleyle özetlemek istiyorum: Bakın, seçimlere üç ay kaldı. Gerçekten, bu ay sonunda, şimdiden de hazırlıklar yapanlar vardır; ama, altını çiziyorum; bakın, bizler gelip geçiciyiz; bugün milletvekiliyiz, yarın ne olur... Ben, doğru bildiğim, vicdanen rahat olacağım bir icraat yaptıktan sonra, bana oy vermeyen arkadaşlar vermezlerse vermesinler. Nöbeti benden sonra bir başka arkadaşım yürütecek, ondan da gocunmam. Ayrıca, oradaki personelin hiçbirisinin hakkı yenmiyor; sadece, mevcut belediye başkanları, o da yeniden aday olup seçilebilirse, başkanlık makamı elinden gidiyor. Müsaade etsinler de, bugüne kadar onlar başkanlık yaptılar, bundan sonra ya bir başkasına devredecekler veyahut hizmetler, il özel idaresi kanalıyla, yine yerel yönetimler reform yasasında düşünüldüğü tarzda, valilikler tarafından yürütülecek. Bu özel idareler de bizim mahallî idarelerimiz olduğuna göre, bundan da çok fazla rahatsız olunmasının gerekli olduğunu düşünmüyorum. Bu bakımdan, bu yasa teklifinin ve bu maddesinin de, önergeyle 1 inci maddeye uyumu şekliyle bir değişiklik teklifimiz olacak; çünkü, 1 inci maddede yapılmış olan değişiklikle, maddenin tümünde, diğer maddelerinde de buna uyum sağlayacak nitelikte önergelerin verilmesi gerekiyordu. Biraz sonra okunacak olan önergeyle birlikte, 2 nci maddenin de kabul edilmesi hususunu da takdirlerinize sunuyorum.

Hepinize saygılar sunuyor, hayırlı akşamlar diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bayraktar.

Madde üzerinde şahısların söz isteği var.

İlk söz isteği, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı'nın.

Buyurun Sayın Gazalcı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir gece yarısı baskını yasalarıyla, önerileriyle karşı karşıyayız; hem de bütçe görüşmeleri sırasında araya girerek, böyle bir baskın, böyle bir operasyon yapılıyor.

Değerli arkadaşlar, 340 belediyenin tüzelkişiliğine son veriyoruz; verirken de onları incitiyoruz; hatta, onların onurlarını kırıyoruz. Burada, AKP sözcüsü arkadaşımız, bu belediyelerin devletin sırtında bir yük olduğunu söyledi. Çok ayıp bir söz, yanlış bir söz. Onlar da der ki, siz de milletin sırtında bir yüksünüz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir başka sözcü arkadaş "efendim, biz bunları bir yükten kurtarıyoruz" dedi, hem de komisyon sözcümüz; belki de dili sürçtü; bilmiyorum. "Seçimler yaklaşırken borç altında zaten bunlar inliyordu; şimdi, biz, bunların belediyeliklerini yok etmekle onlara iyilik ediyoruz" dedi. Değerli arkadaşlar, bunları bütün halkımız dinliyor ve bir yere not ediyor.

Kim yük oluyor bu millete ve devlete; bakın, hazine güvenceli, 6 katrilyon civarında, belediyelerin yükümlendiği borcun yarısı Ankara Büyükşehir Belediyesinin. Şimdi, biriniz "32 trilyon" diyor; biriniz "22 trilyon" diyor; bu belediyelerin ne kadar borcu var, bilmiyorum tam; ama, peki, bizim devletimiz borçlu değil mi, siz borç yapmadınız mı?! Eğer, güzel işler yapmışsa bu belediyeler ve İller Bankasından yeterince de pay gelmemişse, biz onlara yeterince katkı sunamamışsak, bu borç onların suçu mu?! Hangi belediyenin borcu yok değerli arkadaşlar?! Biraz serinkanlı düşünelim.

Burada nüfusun ölçüt alınmasını da yanlış buluyorum. Arkadaşlar söyledi; nüfus değişken; az önce AKP'li arkadaş söyledi; yazın şöyle oluyor, kışın böyle oluyor diye. Bakın, 2000 yılında bir nüfus sayımı yapılmış. İçinde 43 tanesi sadece 5-10 kişiyle 2 000'i yitirmiş; şimdi sayım yapılsa, çoktan 2 000'in üstünde; aşacak bunların nüfusu. Bu, tek ölçüt olabilir mi?! Bu, reform olabilir mi?!

Bakın, bu düzenlemeden, talihsiz bir şekilde -Denizli Milletvekilinin önerisi- en çok Denizli etkileniyor; 28 belediyeyi yitiriyoruz. Biraz sonra bir teklif daha gelecek, 22 belediye de öyle gidecek. Kolumuz bacağımız kırılıyor... Bir Yassıhöyük Belediyemiz var Acıpayam'ın; görmenizi dilerim. Belediye hizmet binasını görün, yollarını görün, düzenlemelerini görün. Bakın, bu üç yıl içinde oraya 2 tane büyük fabrika yapıldı; Kiraz Tekstil orada, Pamukkale Mermer orada. Yalnız, o 2 fabrikada bu ölçüleri aşıyor. Şimdi, biz "bu belediye yok" diyoruz, tüzelkişiliğini öldürüyoruz. Böyle belediyelerimiz var. Az sonra, Başkarcı gelecek. 2 875 nüfuslu bir yer; hiçbir kuruş borcu yok. Az önce Belediye Başkanımız telefonla söyledi değerli arkadaşlar, yapmayın!.. İller Bankasından bunlara payını gönderirken zaten nüfus sayımına göre gönderiyoruz; yani, nüfusu 1 500 ise ona göre pay gönderiyoruz, 1 800 ise ona göre pay gönderiyoruz. Biz, bir kültürü, bir kimliği, bir katılımı yok ediyoruz aslında. Siz, bunları köy yapacaksınız, belediye meclislerine yok diyeceksiniz. Nereye gideceksiniz oraya gittiğiniz zaman?! Bu, yanlış bir yaklaşımdır, yanlış bir düzenlemedir. Yanlış olduğu şuradan belli ki, önerge üstüne önerge veriyorsunuz. Önce "özel idareler bunların borçlarını karşılasın...", "Hayır, olmadı; bir önerge verelim." Kim veriyor; AKP'liler veriyor: "İller Bankası karşılasın." Yine "bir önerge daha verelim şimdi" deniyor.

Değerli arkadaşlar, bu kadar kolay mı?! 340 belediye... Bu kadar kolay mı bu reform?! Peki, önceden niçin düzenlenmedi?! Sonra, bu, İçişleri Komisyonundan buraya geldi. Bu belediyelerde bir sürü kadro var, bir sürü personel var, akçalı durum var; bunların görüşülmesi gerekmez miydi Plan ve Bütçe Komisyonunda?! Ben daha önce de milletvekilliği yaptım.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, aceleye getirip, yangından mal kaçırır gibi, gece yarısı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen, toparlayın...

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, bu yanlıştan bir an önce dönülmelidir. Arkadaşlarım biçim ve zamanlama yanlışlığını söyledi. Denizli konusu geldiğinde de yine görüşeceğiz; ama, bu 340 belediye, aslında, şimdiye değin, kendi alanlarında birçok hizmet vermiştir; içinde kırk yıllık, elli yıllık belediyeler vardır; denildiği gibi bir yük değildir, bir yükten kurtulmayacağız; aslında, bir yanlışı yapıyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Şahsı adına ikinci söz isteği, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü'ye aittir.

Buyurun Sayın Ülkü. (CHP sıralarından alkışlar)

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 dakika içerisinde ne söylenir bilemiyorum; ama, bazı şeyleri notlar almıştım, onları aklımda kaldığı kadarıyla sizlere sunmak istiyorum.

İçişleri Komisyonunda bu kanun teklifinin lehinde ve aleyhinde görüşler sunulurken, bizim, aleyhinde söylemiş olduğumuz sözler şunlardı: 1. Seçim takviminin başlamış bulunduğu. 2. Teklifteki düzenlemelerin seçim kanunu hükmü niteliğinde olduğu. 3. Bu nedenle, bu düzenlemelerin ancak bir yıl sonra yürürlüğe girebileceği. 4. Teklifin, daha ayrıntılı görüşülerek seçimden sonra uygulanmak üzere, görüşülmesi gerektiği.

Değerli arkadaşlar, ben, uzun yıllar belediye başkanlığı yaptığımı bu kürsüden defalarca söyledim; ayrıca, Türk Belediyeler Birliği, eski adı Türk Belediyecilik Derneği olan derneğin de yönetim kurulunda bulundum. O yönetim kurulunun, değişik zamanlarda, değişik yerlerde yapmış olduğu toplantılarda, 1580 sayılı Belediye Yasasının, 3030 sayılı Yasanın değiştirilmesi gerektiğini, hatta ilave olarak kamu yönetimi reformunun yapılması gerektiğini, ilave olarak 2464 sayılı Belediye Gelirleri Yasasının değiştirilmesi gerektiğini, günümüze uyarlanması gerektiğini defalarca, defalarca, defalarca söyledik ve bunlar hakkında değişik zamanlarda hazırlanmış olan hem bakanlıkların hem demokratik kitle örgütlerinin hem de derneğin, aşağı yukarı 25 kadar taslağı oluştu. Bunların hiçbirisi buraya gelmedi, görüşülemedi; görüşülemediği için de, şimdi, aniden, demin arkadaşımızın söylediği gibi, tartışılmadan ve biraz önce itiraz ettiğimiz gerekçelerinde de sunduğumuz gibi, bu yasa çıkarılmak isteniyor ve 340 belediye kapatılmak isteniyor.

Değerli arkadaşlarım, aslında, belediyelerimizin bizden beklentilerini, yine, eski bir belediye başkanı olarak, bildiğimizi zannedip, şöyle alt alta sıralamak istiyorum:

Belediyeler, kapatılmayı değil, güçlendirilmeyi beklemekte.

Belediyeler, kendilerine gönderilen payın artırılmasını beklemekte.

Belediyeler, daha önce kendi yetkilerinde olan, ama, her gelen iktidarın kırparak aldığı bazı yetkilerin geri verilmesini istemekte.

Belediyeler, yetmişüç yıl önce çıkarılmış olan yasanın iyileştirilmesi ve günümüze uyarlanmasını beklemekte.

Teknolojinin imkânlarından yararlanarak yeni demokratik modellerin yaşama geçirilmesi için, giriştikleri uğraşlarda hükümetlerin gölge etmemesini beklemekte.

Var olan yetkilerin kullanılması için gayret gösterilirken, kadın eli sıkmayan kontrolörler ordusunun belediyelere gönderilmesi yerine, hukuksal denetimde müfettiş gönderilmesini beklemekte,

MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Bu konuyla ne alakası var?!.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Alakası var...

Belediyeler, kendi yörelerinde planlama yaparlarken, koruma amaçlı imar planı, özel amaçlı plan, turizm amaçlı plan, sanayi amaçlı plan gibi her birinin bir başka bakanlığa bağlı olduğu planlama yerine, kentinin özelliklerine göre bir tek planla yöresini yönetmek istemektedirler.

Belediyeler, yeşil alanlarını korumak istemektedirler.

Belediyeler, yeni getirilecek iyileştirmelerle ve daha katılımcı modellerle kendi halkını yönetmek istemektedirler.

Belediyeler, kendi işçisini, kendi memurunu, kendi yetkileriyle, ihtiyaçlarına göre serbestçe almak istemektedirler.

Belediyeler, Çevre Yasasıyla alınan yetkilerin geri verilmesini istemektedirler.

Belediyeler, at eti, it eti, eşek eti kesip satıp, bunlardan para kazananların ve mezbahaların bu nedenle denetlenmediğinden dolayı bu yetkinin kendilerine verilmesini istemektedirler. Yoksa, 1 900 nüfuslu bir belediyeyi, köy yapmak, 2 100 nüfuslu bir belediyenin devamını sağlamak hiçbir zaman çözüm değildir. Hele, geçmişte yapıldığı gibi, belediye sayısını çoğaltmak, şimdi de belediye sayısını azaltmak gibi idarî çözümlerle uğraşmak, hiç ama hiç çözüm değildir. Ayrıca, siz bütün bunları yaparken Yüksek Seçim Kuruluna danıştınız mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ülkü, lütfen konuşmanızı toparlayın.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Belediye kurulmasına ilişkin 1580 sayılı Yasanın 7 nci maddesiyle uğraşırken bugünlere gelineceğinin farkında değil miydiniz?! Köyü belediye yaparken, beldeyi ilçe yaparken, ilçeyi il yaparken ve bunlar için önerge üstüne önerge verirken neden düşünülmedi?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Ocakta seçmen listeleri askıdan indiriliyor. Kimisi tarla satıp aday olmaya hazırlanıyor, kimi borçlandı, kimilerinin de belediye olarak hem gelir düzeyi iyi, hem araç gereçleri var hem de borçsuz.

Şimdi, siz, kendi kendine yetmeyen belediyeler olduğu gerekçesiyle kentleşmenin önünü tıkamaktasınız. Zaten, dün burada istatistiki rakamlar verilirken şöyle bir şeye dikkat çekilmişti: 2 000 nüfus sayımında, o zamanki adıyla Fazilet Partisi olan parti ile MHP'ye mensup belediyeler nüfuslarını şişirmişler ve ülke nüfusu olandan daha çok çıkmıştır. Bunun anlamı şudur: Hak edilmeyen payların İller Bankasından daha çok alınması. Şimdi kaldırmaya çalıştığınız belediyelerin bir kısmı bu tutumdan dolayı mağdur edilmektedir.

Size, demin, arkadaşlarımızdan birisi örnek verdi Bandırma'ya bağlı Aksakal Beldesi için. Bu Aksakal beldesinin parası da var, aracı da var, borcu da yok, yatırımlar da yapıyor, köykent olmuş. Şimdi, sormak gerekiyor, burası köye dönüştü. Tabiî ki, hemen her belediyede 1'den fazla muhtar var; muhtarlık seçimlerine hazırlanılıyor. Bu muhtarlar 1'den fazla olduğuna ve tek muhtara ineceğine göre, bu ihtilafı nasıl çözeceksiniz; ne olacak bu muhtarların hali?

Yine, dün, burada, istatistiki rakamlar verildi, denildi ki: "400 000 kahvehane, 15 000 meyhane, 131 kütüphane var bu ülkede." Ayrıca, ben, bir istatistiki rakam ilave edeyim: 76 000 cami, 52 000 okul var. Tercihlerin ve yönlendirmenin dayanılmaz ağırlığını, varın siz hesaplayın.

Onun için, biz, bu ülkeyi köyleştirmek değil, kentleştirmek istiyoruz; çünkü, biliyoruz ki, kentleşme, fiziksel anlamda yeşil alanlarıyla, ortak kullanım alanlarıyla, altyapısıyla, kısacası planlamayla, düzenli ve kendi içinde disiplinli bir ortamın sağlanmasıdır.

BAŞKAN - Sayın Ülkü, bakın, sizin 5 dakikalık sürenize, 3 dakika ilave süre vermiş oluyorum. Son sözlerinizi rica ediyorum.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Tamam, bitiriyorum efendim.

Kültürel anlamda da, köylülükten çıkıştır; kullanım alanlarını paylaşmaktır; daha çok bilgi alışverişinde bulunmaktır; sanayileşmedir, uygarlıktır.

Ben diyorum ki, gelin, siz, bu belediyeleri kaldıracağınıza, dokunulmazlıkları kaldırın daha iyi.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 308 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Hüsnü Ordu

T. Ziyaeddin Akbulut

 

Bursa

Kütahya

Tekirdağ

 

Nusret Bayraktar

 

Yahya Akman

 

İstanbul

 

Şanlıurfa

"Madde 2- Tüzel kişiliği kaldırılan belediyelerin memur ve kadrolu işçileri, ildeki genel ve katma bütçeli kuruluşların boş kadrolarına ihtiyaç durumu da dikkate alınarak vali tarafından en geç üç ayın içinde atanır. Bu süre içinde ataması yapılmayanlar durumlarına uygun il özel idaresi kadrolarına atanır. Sözleşmeli personel sözleşmeleriyle; geçici işçiler ise vizeli pozisyonlarıyla birlikte il özel idaresine devredilir.

Devredilen memur ve daimî işçilerle ilgili gerekli kadro düzenlemeleri, devralınan kadro sayısını aşmamak üzere 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine bağlı olmaksızın il genel meclisinin kararı ve valinin onayıyla yapılır. Devredilen memur ve daimî işçiler durumlarına uygun bir kadroya atanıncaya kadar halen aldıkları aylık, ödenek, yolluk ve diğer ödemeleri ve özlük haklarını il özel idaresinden almaya devam ederler. Durumlarına uygun bir kadroya ataması yapılanların, bu kadrolarda alacakları aylık, ödenek, yolluk ve diğer ödemeler toplamının, önceki kadrolarında aldıkları aylık, ödenek, yolluk ve diğer ödemeler toplamından az olması halinde, aradaki fark kapanıncaya kadar, söz konusu miktar tazminat olarak ödenir."

BAŞKAN - Efendim, Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahipleri?..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

1 inci maddede yapılan değişikliğe uyum sağlanması amacıyla bu önerge hazırlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum :

GEÇİCİ MADDE 1. - Tüzel kişiliği kaldırılan belediyelerin tüzel kişilikleriyle seçilmiş organları ilk mahallî idareler seçimlerine kadar görevlerine devam eder. Tüzel kişiliği kaldırılan belediyelerde bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren yeni imar planı veya mevcut imar planlarında ek ve değişiklik ile 3194 sayılı İmar Kanununun 18 inci maddesine göre imar uygulaması yapılamaz. Ayrıca açıktan veya naklen personel ataması ile borçlanma veya bütçede ödeneği bulunmayan hususlarda yeni ihale yapılamaz. Tüzel kişilikleri sona eren belediyelerden köy haline dönüştürülecekler veya bir başka belediyeye katılacak olanlar, katıldıkları belediye ile birlikte bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren valiliklerce yedi gün içinde tespit ve ilan edilir. Bu durum ilgili seçim kurulu başkanlıklarına bildirilir.

BAŞKAN - Geçici madde 1 üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu konuşmayı yaparken, televizyonlar aracılığıyla Anadolu'dan izlendiğimizi unutmayalım diye, özellikle herkesin dikkatini çekmek istiyorum.

Söz konusu teklif, özellikle Denizli'yi çok yakından ilgilendiriyor. Bu teklifle beraber, Sayın Ümmet Kandoğan'ın teklifiyle beraber, yaklaşık 28 belediye, belediye kimliklerinden uzaklaşıyor. Ben, soruyorum... Şimdi, Afyon milletvekillerimiz de bu konuda çok duyarlı olmalı, Konya milletvekillerimiz de bu konuda çok duyarlı olmalı; çünkü, bu belediyelerin yaklaşık beşte 1'i bu 3 şehre ait; Denizli, Afyon, Konya.

Buraya çıkan arkadaşlarımın hepsi, belediyelerin hizmet veremeyişinin nedeni olarak, belediyelerin kendi içinde çekim noktası oluşturamadıklarından bahsettiler. Ben, size soruyorum: Beyoğlu Belediyesinde Belediye Başkanlığı yapmakla, İstanbul Belediyesinde Belediye Başkanlığı yapmakla, beldelerde belediye başkanlığı yapmak aynı mıdır? Hiç bunu hesap ettiniz mi? Hiç düşündünüz mü bunu? Sizin gelirleriniz ne kadardır, onların gelirleri ne kadardır?

Bir de, şu hakkı teslim edelim lütfen; Türkiyemizi şu ana kadar idare edenler, yönetenler, özellikle sağ iktidarlara -ki, birçoğunuz bunların içinde milletvekilliği yaptınız, o işin içinde oldunuz- sesleniyorum:Çiftçilerin köylerinden, kendi memleketlerinden uzaklaşıp da şehirlere göç etmelerinde sizin hiç katkınız yok mu?! Hiç günahınız yok mu? Bu insanlara, özellikle şu aşamadan sonra "sizin nüfusunuz azaldı, çoluğunuz çocuğunuz ekmek parası yüzünden şehirlere göç etti" derken, hiç vicdanınız sızlamıyor mu?!

Burada, örnekler verildi. Sevgili Milletvekilim Ümmet Kandoğan, Denizlili hemşerim, Sevgili İçişleri Komisyonu Başkanım; size bir belediye söyleyeceğim. O kadar, toplam kaliteden uzak; o kadar, gayriresmî bir iş yapıyoruz ki; yani, inanın çok üzülüyorum. Bir belediye düşünün -ismini de veriyorum; Denizli'nin Belevi Belediyesi; çünkü, içimizi yakıyor- bu belediyenin hiç borcu yok; ama, nüfusu 1 400, bu belediyenin 18 tane aracı var, bu belediye 400 küsur milyarla bütçe yapmış, üstüne üstlük 120 000 000 000 liralık daha bütçe yapmış, bu belediyenin devletten 52 000 000 000 lira KDV alacağı var. Sizin yaptığınız bu ölçüte göre, yaklaşık 73 belediyenin nüfusu da 1 900'ün üzerinde, ölçüte bakın, ölçüte... Beşte 1'i 3 şehirle gidiyor, ne yazık ki, en büyük darbeyi Denizli yiyor, 22 belediye de... Yani, 100 belediyenin 50'si Adalet ve Kalkınma Partisinin. O, gerçekten büyük, ilkeli, Türkiye'nin şartlarını iyi analiz etmiş, bilimsel yasa teklifiyle Denizli'yi kalbinden vuruyor. Hayırlı olsun, 28 Martta görüşeceğiz... 28 Martta görüşeceğiz, görüşeceğiz...

Şimdi, bunların dışında benim size söyleyeceğim çok önemli bir konu daha var. Siz, özellikle Egenin, Marmaranın, Akdeni'in üretimine bu şekilde darbe vuramazsınız. Belediyeler konusunda burada ahkâm kesen bazı milletvekili arkadaşlarım şunu söylediler, dediler ki "İngiltere'de belediye şu sayıdan bu sayıya inmiş." Siz, İngiltere'nin bir köyüyle, bir beldesiyle; Türkiye'nin bir köyünü, beldesini mukayese etme imkânına sahip misiniz? Allahaşkına, gittiniz, gördünüz mü? Onları belediye sayısını azaltmalarının altında yatan anasebep nedir biliyor musunuz; çünkü, onlar altyapı hizmetlerini bitirmişlerdir. Belediyelerin, özellikle insana hizmet verme konusundaki güvencesini, devlet, belediyelerden teslim almıştır; bunu bilmek zorundasınız; zaten, bunu bilmediğiniz için bunları yapıyorsunuz ve bunun içinde olanlar, ne yazık ki, bindikleri dalı kesiyorlar.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Altyapıyı yapamıyorlar, personel maaşlarını ödeyemiyorlar...

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, Yozgat-Şefaatli'den örnek verdiğiniz zaman, bana, yurtdışından da, buna benzer bir belediyeden örnek vermek zorundasınız; çünkü, siz de, oraya uygun olarak belediye sayısını azaltıyorsunuz ya!

32 trilyon borçtan bahsediyorsunuz. Bu söz konusu olan milyonlarca insan... Size soruyorum, 32 trilyonun dolara tekabülü nedir, biliyor musunuz; sizin, bizim hesap soramadığımız, bankalardan hortumlanan paralardan daha fazla değildir. Siz, şimdi, onları bir kenara bırakacaksınız, Türkiye'deki belediye sayısı ile İngiltere'deki belediye sayısını bir tutacaksınız. Benim Denizlimin 50 belediyesini... Bu şehir, 1 250 000 000 dolarlık ihracat yapan şehir. Bu şehir, sıradan bir şehir değil. Bu şehirde yaşayan insanların belediye konusunda bir sıkıntısı yok; ama, bu şehirde yaşayan insanların bir konuda sıkıntısı var; devletten pay almada sıkıntıları var. Eğer, benim milletvekili arkadaşlarım -biraz sonra geleceğiz, konuşacağız onları da- Denizli'nin 28 belediyesini silmek yerine, Denizli'yi büyükşehir yaparak devletten pay alması konusunda katkı koysalardı, Denizli konusundaki hassasiyetlerini burada gösterselerdi, inanın, hiç olmazsa, orada, kendimizi biraz daha mağdur olmamış hissederdik.

Yasal, hukukî süreçlere girmiyorum; yalnız, bir şeyin altını çizmek istiyorum. Belediyeler, özellikle sosyal devletlerde olması gereken kurumlardır. İnsanların doğumunda da ölümünde de belediyeler vardır. Siz şunu yapıyorsunuz; siz, bundan sonra belediye hizmeti almaması, daha doğrusu alamayacak şekilde insanları sınıflara bölüyorsunuz, onların hakkını gasp ediyorsunuz.

Ben, sözü daha fazla uzatmak istemiyorum, söylemek istediklerimi net şekilde söyledim. Başta benim kendi beldem de olmak üzere -bakın, onun adını zikretmedim- Denizli'deki 28 belediye için ölçütünüz, değerlendirmeniz doğru değil, bilimsel değil, yaptığınız mukayeseler doğru mukayeseler değil.

Bu teklif böyle geçebilir. Sizleri ikna etmek için söylemiyorum zaten, öyle bir gayretim yok, öyle fuzulî bir gayret içerisinde de olmak istemiyorum; ama, şunu söylemek istiyorum: Bizi izleyen 70 000 000, bu ülkede, bir gecede yasalar çıkaran -gecenin saat 2'sinde, 3'ünde yasalar çıkaran- ve bunu yaparken de hukuku, yasaları, bilmem neleri, her şeyi bir kenara bırakıp "sizin nüfusunuz 5 kişi eksik, 10 kişi eksik" deyip, onları belediye hizmetlerinden mahzun bırakan, onları eksik bırakan insanları, çok iyi biliyorum ki, 28 Martta değerlendirecektir. Yolunuz açık olsun arkadaşlar, 28-29 Martta tekrar görüşeceğiz.

Tekrar saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.

Madde üzerinde, şahısları adına söz isteği var.

Şahsı adına ilk söz isteği, Bayburt Milletvekili Sayın Fetani Battal'ın.

Buyurun Sayın Battal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FETANİ BATTAL (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tepkinizi anlıyorum; ama, sizin de, beni anlamaya çalışmanızı rica ediyorum; çünkü, benim yapmaya çalıştığım, burada zor zamanda konuşmak ya da gecenin bu saatinde, masum ve mahzun bir çığlığı dile getirmeye çalışmak.

Hepimiz burada ciddî bir sorumluluğu paylaşmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla, bence, ülkemizde, temel insan hakları ve özgürlükler problemini şöyle bir kenara bırakıp, bir tespit yapmaya kalkarsak, eğer, bu ülkenin birinci derecede sorunu, gelir dağılımındaki adaletsizlik ise, ikinci temel probleminin de bölgelerarası gelişmişlik farkı olduğunu görürüz.

Yıllardır bu hususta çok nutuklar atıldı, çok şeyler söylendi, çok konuşuldu; ama, ufuksuz, vizyonsuz, misyonsuz iktidarlar yüzünden o bölgeler geri kalmaya devam ediyor. O bölgeler geri kalmadı; bence geri bıraktırıldı. Bu çerçeveden baktığımızda, bence bu teklif çerçevesi içerisinde yer alan, Ağrı'nın, Ardahan'ın, Bartın'ın, Bayburt'un beldeleri kapatılmamalıydı; onların, bütün belediyelerinin sayısı zaten 10'u bile bulmuyor. İli, ilçesi, beldesi, hepsini topluyorsun; 10 bile değil.

O bölgenin insanları hayatları boyunca göç ettiler ve ortaya çarpık kentleşme çıktı, kompleks bir yapı çıktı. Büyük kentleri birazcık düzgün ve yaşanabilir bir hale getirmek için harcanan paranın kırkta 1'i, zamanında o bölgelere harcanmış olsaydı, şimdi bu problemi yaşamıyor olacaktık.

Sözlerimi fazla uzatmıyorum; ama, şunu söylüyorum: Bayburtlular dilenmeyi sevmezler, hoşlanmazlar "aman bizi kapatmayın" diye feryat etmek istemiyoruz; ama, orası Bayburt'sa ve ben de Bayburt milletvekiliysem, Akşar'ı ilçe yapmak benim boynumun borcu; bunun mücadelesini vereceğim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Battal.

İkinci söz isteği, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü'nün.

Buyurun.

Sayın Ülkü, rica ediyorum, lütfen, sürenizi iyi kullanın.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir)- Zaten, demin söyleyemediklerimi söylemek için söz aldım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şu liste, demin Bayburt milletvekilimizin söylemiş olduğunu bir başka şekilde açıklayan bir listedir. O listenin özeti de şudur: Elbistan Adı Altında Bir İl ve Üç İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifi; Avni Doğan, Ali Sezal ve 16 arkadaşı teklif etmişler; yani, sizler. Erciş Adıyla Bir İl ve Çelebibağ Adlı Bir İlçe Kurulması; Maliki Ejder Arvas, Hüseyin Çelik, Abdullah Gül, Osman Pepe ve 15 arkadaşı teklif etmişler; yani, sizler. Ankara İlinde Bahçelievler ve Batıkent adlı iki ilçe kurulması; Cemil Çiçek teklif etmiş; yani, sizler. Iğdır İline bağlı Halfeli Beldesinin ilçe yapılması; Osman Aslan ve arkadaşları teklif etmişler; yani, sizler. Karacadağ adıyla bir ilçe kurulması; Abdülkadir Aksu teklif etmiş; yani, sizler. Ergani'nin -Diyarbakır'dan bazı ilçelerin koparılarak- il yapılması; Abdülkadir Aksu teklif etmiş; yani, sizler. Tokat İlinde Baydarlı isimli ilçe kurulması; Musa Uzunkaya, Osman Pepe teklif etmişler; yani, sizler. Kavaklıdere isimli ilçe kurulması; Bülent Arınç teklif etmiş; yani, sizler. Kahramanmaraş'ın büyükşehir olması; Ali Sezal ve 8 arkadaşı teklif etmişler; yani, sizler. Balıkesir'in büyükşehir olması, Şanlıurfa'nın büyükşehir olması; Mehmet Ali Şahin, Abdülkadir Aksu, Abdullah Gül ve 15 arkadaşı teklif etmişler; yani, sizler. Uzunçiftlik'in ilçe olması, Derince'nin ilçe olması, Darıca'nın ilçe olması; Osman Pepe teklif etmiş; yani, sizler. Batman'a bağlı Kayapınar'ın ilçe olması; Ataullah Hamidi teklif etmiş; yani, sizler.

AHMET YENİ (Samsun) - Bizdeki Mehmet Beşir Hamidi.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Şimdi, bütün bunları getiren... Bunların şişirilerek, ülkenin bugünlere gelmesinde en büyük faktör, sizin daha önceki tutumlarınızdır. Bizim bu konuda herhangi bir günahımız yoktur. Şimdi, şişti, şişti ve 2 000 nüfusun altındaki yerlerin belediye olmaktan çıkarılması gündeme geldi. Bunun gerekçelerinden birisinin de bunların toplam 32 trilyon lira borcunun olduğu şeklinde bir yaklaşım; oysa 16 büyükşehir belediyesinin 32 trilyon değil, 6,5 milyar dolar borcu var. O zaman, 16 büyükşehir belediyesini de kaldıralım ya da "belediyeler olmasa ne güzel olur" diyelim hepsini birden kaldıralım; var mısınız?!.

1 Aralık 1977 tarihinde alınmış olan Danıştay kararlarından yola çıkarak burada işlem yapılamaz; çünkü, ondan sonra 12 Eylül oldu, 1982 Anayasası yürürlüğe girdi ve Türkiye yeni bir Anayasayla yönetilmeye başlandı. Dolayısıyla, bunların dikkate alınması gerekiyor.

Bakın, Çanakkale'nin Ezine İlçesi Mahmudiye Belediyesinin nüfusu 1 950; bu belediyenin hiçbir borcu yok, 60 milyar lira parası var ve ayrıca da ISO-9002 belgesini almaya aday; eli kulağında. Şimdi, bu belediye, 5 Ocak 2004 tarihinde askıdan ineceğine göre seçmen listeleri, bu zaman zarfında 50 kişi bulsa -ki, bulacaktır- bunları kaydettirse ve nüfusunu 2 000'e tamamlasa ne yapacaksınız o zaman? Buna benzer, 1 990, 1 995 nüfuslu belediyeler de var; onlar da 2 000'e tamamladığında ne yapacaksınız o zaman?

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Olur mu öyle şey; olmaz!.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla)- Bütün bunların düşünülmesi lazım. Bu getirilmiş olan yasa teklifi, böyle, tek kişi tarafından ve düşünülmeden getirilirse, elbette, böylesi zor durumlarla karşılaşırız. 2 000 nüfusu öylesine bir şekilde dayattınız ki, sanki izafiyet teorisiymiş gibi, sanki başka seçenekler yokmuş gibi. Biz, olayın bu içeriğini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL KACIR (İstanbul)- Tamam Başkan, konuşmasını bitirdi zaten

BAŞKAN- Hayır, Sayın Ülkü selamlayacak; son söz...

HAKKI ÜLKÜ (Devamla)- Ve bu nedenlerle de bu teklife tabiî ki ret oyu vereceğiz.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Ülkü.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş)- Sayın Başkan, söz istiyorum; çünkü, benim bir  teklifim sanki suç işlemişim gibi söylendi.

BAŞKAN- Hayır, o, sadece bilgi noktasında söylenmiştir.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Yani, en azından, yerimden birkaç söz söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Doğan, bu çerçevede bir söz verme imkânım yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 308 sıra sayılı kanun teklifinin geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Nusret Bayraktar

Yahya Akman

 

Bursa

İstanbul

Şanlıurfa

 

Hüsnü Ordu

 

Ahmet Yeni

 

Kütahya

 

Samsun

"Geçici Madde1.- 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre bu kanunun 1 inci maddesi hükümlerine göre köye dönüşmesi gereken belediyelerin tüzelkişilikleri başkaca bir işleme gerek kalmaksızın 27 Mart 2004 tarihinde kalkar ve aynı adlı köye dönüşür. Bu belediyeler valilikler tarafından bu kanunun yayımı tarihinden itibaren beş gün içinde tespit ve ilan edilir ve ayrıca ilgili seçim kurulu başkanlığına bildirilir. Buralarda 28 Mart 2004 tarihinde yapılacak olan mahallî idareler ve mahalle muhtarlıkları ile ihtiyar heyetleri seçimlerinde köy tüzelkişiliği organları seçilir.

Bu belediyelerin taşınır ve taşınmaz malları; hak alacak ve borçları; personel, kadro, bütçe ve ödenekleri hakkında bu kanunun 1 ve 2 nci maddelerine göre işlem yapılır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçe mi okunsun; yoksa, konuşacak mısınız?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

1 inci maddede yapılan değişikliğin mevcut belediyelere uygulanmasını sağlamak için bu önerge hazırlanmıştır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 1 inci madde kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum :

GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunla tüzelkişiliği kaldırılarak diğer bir belediyeye katılan yerler ile bu belediyelerde ve köye dönüştürülen yerlerde 28 Mart 2004 tarihinde yapılacak olan mahallî idareler ve mahalle muhtarlıkları ile ihtiyar heyetleri seçimleri, buraların bu Kanunla düzenlenen yeni durumlarına göre yapılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Gürsoy; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Gürsoy, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET GÜRSOY (Adıyaman) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Sayın milletvekilleri, halkımızın mutluluk ve huzur içerisinde yaşayabilmesi için sizler tarafından getirilen her yasaya, ben, şahsen, samimî olarak yardımcı olmak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun da, geçmişte yardımcı olduğunu, bundan sonra da yardımcı olacağını hepiniz gördünüz. Yalnız, bizler, bu kürsüden konuşurken, sizlerin getirdiği bu kanun tekliflerindeki eksiklikleri anlatırken, sizler anlamak istemediniz; dolayısıyla, zaman zaman Cumhurbaşkanından geri döndü, bizler haklı çıktık; Anayasa Mahkemesinden geri döndü, bizler haklı çıktık.

İyiniyetle getirilen bu teklifi, gerçekten, şu anda incelediğimiz zaman, her tarafında yanlışlıklar var. Bir kere, komisyona getirilme şekli yanlıştır. Bizler, komisyon üyesi olarak, komisyon toplantısının olduğu saatte bu kanun teklifiyle karşılaştık. Etik olarak bu teklifin 48 saat önceden getirilmesi gerekirdi.

2 000 nüfuslu belediyelerin kaldırılması olayı... Hâlâ, geçmişteki sayımın şaibeli olduğu söylenir. Bu küçük belediyeler devletin sırtında yük gibi gösteriliyor, bu belediyelerin çalışmadığı söyleniyor.

Sayın milletvekilleri, bence, doğrusu, bu belediyeler çok çalışıyor. Sizler, bu ülkenin insanlarının mutluluğunu; eğitimden, sağlıktan, adaletten, din hizmetlerinden faydalanmasını istemiyor musunuz? Bu toplumun aydınlık bir seviyeye gelmesi için gayret göstermiyor musunuz? Bu küçük belediyeler gençlerin spor yapması için saha yapar, camiyle ilgili işlere bakar, temizlik işlerine bakar, eğitime katkıda bulunur; hepsi de büyük bir yarış içerisindedir.

Geçmişte belediye başkanlığı yapmış biri olarak benden de, sık sık "Sayın Başkanım, sizin kullanamadığınız araçları bize verin, biz çalıştırırız; çöplüğe atacağınız çöp bidonlarını bize verin, biz orada değerlendiririz" taleplerinde bulunuluyordu. Gerçekten de, bu konuda son derece başarılılar ve bir yarış içerisindeler.

Adıyaman'daki bir örneği anlatayım; mutlaka, Türkiye'nin birçok yöresinde de böyledir: Bir belediye başkanımız, belediyesine bağlı bir beldeye cami yaptırdı, okul yaptırdı, kanalizasyon yaptırdı, suyunu getirdi, semt sahası yaptırdı, diğer belediyelerin artıklarını toparlayarak itfaiye aracından tutun bütün araçlarını temin etti. Kim yapıyor bunu; belediye yapıyor.

Arkadaşlar, bir de, bu belediyeleri kontrol etmek çok kolay; küçük yöreler. Siz, büyük kentleri kontrol edemiyorsunuz. Oran itibariyle de ele alırsanız, en az masraflı belediyeler bunlar, en az borcu olan belediyeler bunlar. Bu ülkenin kalkınması için belediyelerin önemi bu kadar büyük.

Yerel yönetim kanunu tasarısı hazırlıyorsunuz; bunu, o zaman değerlendirirsiniz. Bu konuya iyi hazırlanmadığınız görülüyor.

Arkadaşlar, getirdiğiniz diğer kanun tasarı ve teklifleri nasıl Anayasa Mahkemesinden geri döndüyse, zannediyorum, ileride sizler de pişmanlık duyacaksınız; çünkü, ülkenin kalkınmasına büyük katkısı olan bu belediyeleri ortadan kaldırmak bence haksızlık.

Bu personel ne olacak? Bu belediyelerde çalışanların çoğu, bu beldelerde oturan insanlardır; bunların orada evleri var, küçük bir bağları, bahçeleri var, akrabaları var. Sosyal yönünü de düşünün; bunları nereye götüreceksiniz?! Buradan da bir problem doğuyor. Bizce, bu belediyeleri iyileştirmek en doğrusudur, bu belediyelere katkıda bulunmak en doğrusudur.

Bu teklifinizi geri çekerseniz, bence pişman olmazsınız, mutlu olursunuz. Ben, bu teklifin geri çekilmesi hususunda tekrar sizlerden ricada bulunuyorum.

Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gürsoy.

Madde üzerinde başka söz isteği?.. Yok.

Madde üzerinde verilmiş 1 önerge var; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 308 sıra sayılı kanun teklifinin geçici 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Yahya Akman

Nusret Bayraktar

 

Bursa

Şanlıurfa

İstanbul

 

Hüsnü Ordu

 

Ahmet Yeni

 

Kütahya

 

Samsun

Geçici Madde 2. - Geçici 1 inci madde hükmü uyarınca tüzelkişiliği kaldırılan belediyelerde, bu kanunun yayımı tarihinden itibaren, yeni imar planı veya mevcut imar planlarında ek ve değişiklik ile 3194 sayılı İmar Kanununun 18 inci maddesine göre imar uygulaması yapılamaz. Ayrıca açıktan veya naklen personel ataması ile borçlanma veya bütçede ödeneği bulunmayan hususlarda yeni ihale yapılamaz.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

1 inci maddede yapılan değişikliğin mevcut belediyelere uygulanmasını sağlamak için bu önerge hazırlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Geçici 2 nci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylayacağım; ancak, şu anda, İçtüzüğün 57 nci maddesine göre yoklama yapılması talebi var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 308 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 2 nci maddesinin oylanmasına geçilmesinden önce, İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince yoklama yapılmasını arz ederiz.

BAŞKAN - Şimdi, yoklama isteyen arkadaşlarımızın Genel Kurulda olup olmadıklarını kontrol edeceğim.

Ali Topuz?.. Burada.

Haşim Oral?.. Burada.

Mehmet Vedat Melik?.. Burada.

Hüseyin Ekmekcioğlu?.. Burada.

Birgen Keleş?.. Burada.

Bihlun Tamaylıgil?.. Burada.

Fahrettin Üstün?.. Burada.

Ali Oksal?.. Burada.

Osman Özcan?.. Burada.

Mustafa Gazalcı?.. Burada.

Oya Araslı?.. Burada.

Ali Kemal Deveciler?.. Burada.

Erdoğan Kaplan?.. Yok.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Muharrem Kılıç tekabbül ediyor.

Hüseyin Özcan?.. Burada.

Tuncay Ercenk?.. Burada.

Şevket Gürsoy?.. Burada.

Haluk Koç?.. Burada.

Algan Hacaloğlu?.. Burada.

Orhan Sür?.. Burada.

Muharrem İnce?.. Burada.

Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 3 dakikalık süre veriyorum arkadaşlar.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN- Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu  Raporu (2/216) (S. Sayısı : 308) (Devam)

BAŞKAN- Geçici 2 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Geçici 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3.- Bu Kanunun 2 nci maddesi 28 Mart 2004 tarihinde, diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN- 3 üncü madde üzerinde bir söz isteği yok.

ALİ TOPUZ (İstanbul)- 3 üncü madde üzerinde söz isteğimiz var efendim; Sayın Oya Araslı konuşacaklar; bildirmiştik.

BAŞKAN - Affedersiniz, bu saatte, tabiî ki, o kadar oluyor.

OYA ARASLI (Ankara) - Bizim kabahatimiz değil.

BAŞKAN - Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar [!])

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yasanın yürürlük maddesi, belki, çok uzun zaman üzerinde söz alınması âdet olmamış bir madde; ama, bence, fevkalade önemli bir madde. Eğer, yapılan bir yanlışlık varsa, bunu gidermek için son fırsatlardan birisi ve ben, Cumhuriyet Halk Partisi adına aldığım, Grubum adına aldığım ve Grubumun görüşlerini ifade etmek için aldığım bu söze, sizleri ve Sayın Başkanı selamlayarak başlarken, bu yanlışlığın üzerinde durmak istiyorum.

Bu yasa teklifinin Meclisin gündemine girmesiyle başladı yanlışlık; İçtüzüğe aykırı bir şekilde girdi. Ondan önceki aşamaları da yanlış oldu. (AK Parti sıralarından "Güzel, güzel..." sesleri)

Dinleyiniz... Güzel; ama, bu çatının altında bu yanlışların yapılıyor olması çok çirkin.

48 saatlik bekleme süresine uyulmadan komisyonda görüşüldü. Komisyonda görüşüldükten sonra, Genel Kurul gündemine girmesi için beklenmesi gereken 48 saati beklemeden Genel Kurulun gündemine girdi. Bu 48 saatlik süreler, milletvekilinin teklif ve tasarılara katkı yapabilmek için hazırlanması amacıyla verilmiş olan sürelerdir. Milletvekilinin yeterince katkı yapması engellendi. Bir kere, bunlar yanlıştır.

İkincisi, bizim, uzun zamandan beri, gerek iktidar gerekse muhalefet olarak üzerinde çalışmakta olduğumuz bir kamu yönetimi reformu, bir yerel yönetimler reformu taslağı var. Türkiye'nin tüm yerel yönetim yapısıyla ilgili olarak, tüm kamu yönetimiyle ilgili olarak değişmesi gereken hususlar, bu reform çerçevesinde belli ilkelere bağlı olarak ortaya konacak ki, bunlarla ilgili olan adımlar atılabilsin; ama, şimdi, bu yasa teklifi ne yapıyor; yerel yönetimin en önemli konularından biri olan belediyelerin büyüklüğü ve sınırlarıyla ilgili olarak bir düzenleme, bir çözüm getiriyor. Seçilen çözümün ne kadar isabetli olduğu konusunda herhangi bir tartışma yapılmamış, daha doğrusu, üzerinde görüş birliğine vardığımız, konsensüs diyebileceğimiz noktaya gelmiş bir durum söz konusu değil.

Bir milletvekili arkadaşımız, kendisine saygı duyuyorum; ama, bir yasa teklifi hazırlamış buraya getirmiş, hükümet partisi de arkasında duruyor. Biz dilerdik ki, bu denli büyük sonuçlar doğurabilecek olan bir düzenleme, bir hükümet tasarısı olarak gelsin; arkasında, Adalet ve Kalkınma Partisinin, hiç değilse, yerel yönetimler felsefesi olsun, bütün her şeyi tamamlanmış, hazırlıkları bitmiş bir tasarı olarak önümüze gelsin. 1 inci maddesinden başladık bir şeyler takıp takıştırıyoruz bir yerlerine burada. Adalet ve Kalkınma Partili bir arkadaşımız geldi, bu teklifi verdi, Adalet ve Kalkınma Partili diğer milletvekilleri, Grup Başkanvekilleri, önergeler veriyorlar, yanlış buldukları yerleri düzeltmeye çalışıyorlar.

Arkadaşlar, böyle, bu kadar önemli bir konuda "göç yolda düzelir" anlayışıyla yasa yapılmaz. Yani, lütfen, biraz ciddî olalım. Şurada yapılacak en ufak bir ciddiyet yanlışı, bu ülkenin kaderinde çok önemli yansımalar yapacak. Bunun mesuliyetini taşımaya hazır mısınız? Doğrusu, biz, böyle bir yanlışa katkı vererek bu mesuliyete ortak olmayı hiç arzu etmiyoruz. Çok büyük bir yanlış yapıyorsunuz.

Eğer, devlet yönetme anlayışınız bu ise, Türkiye'ye Tanrı kolaylıklar versin diyorum. Eğer, bütün reformlarınızı siz böyle göstermelik yapacaksanız, milleti bir yerlerde bir şeyleri tartıştırıp tartıştırıp sonra da kafanızdakini gece yarısı yasalarıyla ortaya koyacaksanız, bu da takıyyeciliğin bir başka türü demekten başka çaremiz yok. Bunlar yazık! Bu ülkeye yazık olur! Bu huylarınızdan vazgeçiniz! Ciddî bir adım attığınız zaman, doğru bir adım attığınız zaman sizi sonuna kadar desteklemeye hazırız. Bunu da kanıtlamış durumdayız; ama, böyle yanlışlarla, böyle gayri ciddî girişimlerle karşımıza çıkmayın.

Bakın, verilen önergelerin ben birbirine çarpık bakmaya başladığını fark ettim. Bu yasayı uygulamakta zorluk çekeceksiniz. Kafanızın arkasında -bütün buradaki konuşmalar onu gösteriyor- bu seçimlerde bu yasayı uygulatmak için hazırlık yapıyorsunuz; ama, bu hayali kurarken, Anayasanın 67 nci maddesini gözardı ediyorsunuz. Uygulanamaz bu! Bu uygulanamaz! Anayasanın 67 nci maddesi yerinde durduğu sürece, böyle bir yasayı uygulamanız mümkün değil; ama, "biz Anayasaya uymayız, o orada yazılı kalır, biz de bildiğimizi yaparız" diyorsanız, o başka. Anayasaya ne kadar saygı duyulduğunu gösteren, maalesef, başka örnekler de var! Bu da onlardan biri olur.

Ama, bir şeyi çok merak ediyorum. Kamu reformuyla, yerel yönetimlerle ilgili bir sürü tartışma oldu. Bir kişi de kalkıp şurada "o tartışmaların sonucunu bekleyelim de böyle bir yasa yapalım" demedi. Ama, konu milletvekilliği olunca, milletvekili dokunulmazlığı olunca, alacağı karar falanca milletvekilinin, filanca milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasına zerrece katkı vermeyecek olan bir Meclis araştırması komisyonunun raporunu beklemek üzere karar verdi bu Mecliste bir komisyon. Bu, ne kadar korkunç bir çifte standarttır! O konuda ilgisi olmayan bir Meclis komisyonunun raporu bekleniyor, sadece o yasa koyucuya hitap edecek sonuçlar ortaya koyacaktır; ama, bu çok önemli konuda bugüne kadar yapılmış olan çalışmaların, tartışmaların sonucu beklenmeden bir yasa teklifi yasalaştırılmaya çalışılıyor. Buna da işaret düşmek istiyorum burada. Nasıl çifte standart kullanıldığına, nasıl birbirinden farklı anlayışlarla devlet yönetilmeye kalkışıldığına ilişkin bir kaydı Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtlarına düşürmek için, burada buna değiniyorum.

Aceleniz ne arkadaşlar?.. Aceleyle bir yere varılmıyor. Acele etmeyelim, birlikte tartışarak, en doğrusunu arayarak yasaları çıkartalım. Çünkü, ülkemiz en doğrusuna layık.

Şimdi, burada birtakım belediyeleri tüzelkişilikten çıkarıyorsunuz, belediye olmaktan çıkarıyorsunuz. Ortaya koyduğunuz gerekçelerin en önemlisi de "bunların borcu var, bu belediyeler devletin sırtına yük" diyorsunuz. Bir kere, devletin sırtına belediyeleri yük olarak gören bir zihniyetle ne yerel yönetimler reformu yapılabilir ne devlet yönetilebilir. Belediyeler devletin sırtına yük değildir; belediyeler, demokrasinin beşiğidir; belediyeler, halkın devlet kudretiyle kendisine kamu hizmeti götürüldüğü, bu hizmetle yüzyüze geldiği ilk yönetim birimidir; kamu yönetiminin ilk halkasıdır. Ona, siz, bu nazarla, yük nazarıyla bakamazsınız. Eğer yük nazarıyla bakarsanız, belediyeye de belediyeciliğe de vatandaşa da hakaret etmiş olursunuz. Siz, belediyeye bu nazarla baktığınızı söylediniz bu teklifi getirirken. Bunu da kayda geçmesi amacıyla burada dile getiriyorum ve belediye olmak toplumun yaşamında bir aşamadır, kırsal yaşamdan kentsel yaşama geçiş demektir. Birkısım vatandaşlarımız belediye sınırları içinde yaşayarak, belediye olarak bu kentsel yaşama ayak attılar. Şimdi siz onlara diyorsunuz ki, hayır, dönün, siz köy olun, kırsal yaşam içerisinde kalın. Bu insanlara bunu demeye hakkınız yok; başka çözümler bulabilirdiniz, daha başka çözümler getirebilirdiniz. Onları, yine belediye yaşamı içerisinde tutan başka çözümler getirebilirdiniz. Bu çözümleri elbirliğiyle arayabilirdik, bu çözümleri elbirliğiyle bulabilirdik; ama, siz buna gerek görmediniz. Bir gece yarısı yasasıyla, yüzlerce belediye halkını, köy olarak yaşamaya mahkûm ediyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız efendim.

OYA ARASLI (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Bu nedenle, ben, bu yasanın kamu yararı amacına yönelik bir yasa da olmadığını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, siz, seçim arifesinde, seçim çevrelerini bu şekilde allak bullak ederek, karmakarışık ederek, bundan seçime yönelik bir yarar umuyorsunuz. Bu yasayı, sırf bu amaçla yapıyorsunuz. Kamu erki, yasama erki bu amaçlarla kullanılamaz; bunu da sizlere bir kere daha hatırlatıyorum.

Bir kere daha, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, belediyecilik adına, kamu yönetimi adına, köy yapmaya çalıştığınız, belediye olan yerlerde yaşayan kimseler adına, bunun bir kara leke olarak siyasî tarihimizde kalacağını sizlere bir kere daha hatırlatıyorum ve bu günaha ortak olmayın diyorum. Dinleyebilirsiniz, dinlemeyebilirsiniz; ama, ben, bir kere daha sizlerden bu günaha ortak olmamanızı diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

AK Parti Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grubum adıma hepinize saygılar sunuyorum.

Aslında, gecenin bu saatinde çok uzun konuşmak istemiyorum; arkadaşlarımız konuştu. Aslında, konu, AK Partili milletvekilleri tarafından çok net olarak anlatıldı; ancak, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarım, her nedense, bu yasayı, AK Partinin seçime yönelik bir operasyonu olarak göstermeye çalıştılar. Tabiî, buna cevap vermemiz lazım.

Bunun neresi seçime yönelik; bunun üzerinde iyi durmak lazım. Siz, 350 belediyenin belediyeliğini iptal ediyorsunuz; bundan nasıl bir seçim kârı olur AK Partiye?

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Ancak, gerçekçilik olur.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Yapılan iş doğrudur, yapılan iş haklıdır. Türkiye'de meri kanun nasıl belediye olacağının şartlarını ortaya koymuş; "2 000 nüfusu olacak" demiş. Bundan önce Danıştay, nüfusu 2 000'in altına düşen belediyeleri iptal etmiş, Yüksek Seçim Kurulu iptal etmiş. Yani, iki hukuk kurumu iptal etmiş. Hani, sizin hep çıkıp "niye yargıya güvenmiyorsunuz, biz güveniyoruz" dediğiniz kurumlar iptal etmiş.

V.HAŞİM ORAL (Denizli) - Biz güveniyoruz, bizim sorunumuz yok.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Biz burada ne yapıyoruz; biz, meri kanundaki bu konuyu kolaylaştırıyoruz, daha uygulanabilir hale getiriyoruz. Yani, bizden önce çıkartılmış, Yüce Meclisin çıkarttığı bir yasaya saygı gösterip, onu daha kolay uygulanır hale getiriyoruz.

Bütün Türkiye biliyor, siz de biliyorsunuz ki, bundan bizim bir  seçim çıkarımız yok; hatta, çok ciddî risk alıyoruz; ama, siyasî iktidarlar ülke menfaatı için, memleket menfaatı için, yeri geldiği zaman risk almalıdır. Biz, ülke menfaatı için risk almayan siyasî partileri gördük, popülizm yapan siyasî partileri gördük...

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Popülizm bu işte.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Efendim, 28 Martta hesaplaşırız diyorsunuz. Elbette hesaplaşacağız. Biz "3 Kasımda hesaplaşırız" diyenleri barajın altına iterek geldik buraya. (AK Parti sıralarından alkışlar) 28 Martta  da elbette hesaplaşacağız.

V. HAŞİM ORAL  (Denizli) - Kendi kendine getirdiler onlar

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın Araslı Anayasanın 68  inci maddesinden bahsetti. Zannediyorum 67 nci maddeyi kastediyor. Yani, bu uygulanamaz diyor. Hatırladığım kadarıyla 67 nci madde, seçimlerle ilgili, Seçim Kanunuyla ilgili bir madde. Biz, burada, Seçim Kanununu falan değiştirmiyoruz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ne kanunu bu?..

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Biz, burada, meri kanunlarda var olan, nüfusu 2 000'in altına düşmüş belediyelerle ilgili uygulamayı kolaylaştırıyoruz; yani, kendimize çıkar sağlayacak herhangi bir işlem yapmıyoruz.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Her iktidar da buna cesaret edemez!

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir konuya muhalefet etmek için her türlü argümanı kullanmak doğru değil. Muhalefet, elbette muhalefet yapacaktır. Biz, biliyoruz ki, Cumhuriyet Halk Partisinin, Türkiye'nin en köklü partisi olarak, cumhuriyetin kurucusu bir parti olarak, özellikle 1950'den bu yana çok az iktidar görmüş bir parti olarak, çok ciddî bir muhalefet deneyimi var...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İktidarların deneyimlerini de gördük; Türkiye'yi ne hale getirdiler!

AVNİ DOĞAN (Devamla) - ...ama, bu dönem görüyoruz ki, çok farklı uygulamalara, çok farklı argümanlara başvuruyor. Her argüman doğru değil. Mesela, ben, 21 inci Dönemde bir teklif vermişim; doğrusu bir itham olarak karşıma çıkacağını hiç beklemiyordum. Bundan önceki dönemde verdiğim bu teklif nedir; teklif, "Elbistan" adlı bir ilin kurulması...

Şimdi, ben, size Elbistan'ı anlatayım. Elbistan, bir kere, nüfus olarak Türkiye'nin 45 ilinden büyük, Türkiye'nin 4 üncü büyük ovasına sahip, Türkiye'nin ürettiği elektriğin beşte 1'ini üretiyor, Türkiye'nin buğdayının aşağı yukarı yüzde 8'i Elbistan'da üretiliyor, dünyanın en zengin linyit yataklarına sahip, bağlı bulunduğu il olan Kahramanmaraş'a, o kahraman şehre de 170 kilometre uzaklıkta, nüfusu da...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Başkent yapalım o zaman!

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Evet, tarihte başkent de olmuş. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, Türkiye'nin başşehri Ankara'dır; bu, değiştirilemez; bunun değiştirilmesi şakaya bile gelmez sayın vekilim, bunun şakasını bile yapamazsınız! (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Siz değiştirirsiniz, gücünüz var!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Değiştirilmesi teklif bile edilemez.

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Evet...

Biz, neyi değiştirip neyi değiştiremeyeceğimizi iyi biliriz.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Dokunulmazlıklar!..

BAŞKAN -Sayın Doğan, siz Genel Kurula hitap edin... Madde üzerinde konuşalım...

AVNİ DOĞAN (Devamla) - Konuya geçeceğim...

Evet, Türkiye'nin en büyük 4 üncü ovasına sahip, Türkiye'nin 45 ilinden büyük, 200 000 nüfuslu bir ilçenin il olmasını teklif etmek bir suçsa, ben, o suçu şerefle kabul ediyorum. İstediğiniz savcıya suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Nüfusu 1 400'e inmiş birtakım beldelerle de Elbistan'ı kıyaslamayın.

Bu duygular içerisinde, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Şahsı adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür'ün söz isteği var.

Buyurun Sayın Sür. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan madde hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, gecenin bu saatinde, AKP, gerçekten bizleri yanıltmadı.

AHMET YENİ (Samsun) - Çalışıyoruz... Çalışıyoruz...

ORHAN SÜR (Devamla) - Bugüne kadar bu Meclise getirdiğiniz birçok tasarı ve teklif gibi, bu teklifi de, birkaç günden beri, gerek Meclis koridorlarında gerek ülkenin 340 noktasındaki beldede tartıştınız. İnsanlarımız, çıkarılmak istenen bu yasa teklifi hakkında bir sürü fikirler ürettiler, birbirlerine bir şeyler anlatmaya çalıştılar, yüzlerce insan Ankara'nın yolunu tuttu, onlarca belediye başkanı sabahlara kadar, buralarda, hâlâ bekliyor; ama, o teklif, burada, biraz önce, çok büyük değişikliklere uğradı. Aslında, Türk toplumu, herhalde, AKP'nin bu özelliğine alışacak.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Popülist olmayan özelliğine...

ORHAN SÜR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu, gerçekten gayri ciddî bir olay. Yani, siz, seçim öncesinde çok önemli bir değişiklik yapmak istiyoruz; bunu da büyük bir cesaret olarak sunuyorsunuz; ama bir arkadaşınızın hazırladığı yasa teklifini incelemeden mi bütçe görüşmelerinin içine koyma gereğini hissettiniz! Yani, hiç olmazsa biraz inceleseydiniz de, gerçekten partinizin dünya görüşüne uyuyor mu uymuyor mu, yapmak istediğiniz değişikliklere uyuyor mu uymuyor mu ona karar verseydiniz. Ona bile karar vermemişsiniz. Kendiliğinden bir teklif gelmiş, o teklifi koy bütçe görüşmelerinin içine, gel Mecliste tartış!..

Şimdi, diyorsunuz ki, efendim, biz şu kadar cesaretliyiz, bu kadar cesaretliyiz... Siz bu cesaretle, bakalım, 29 Mart sabahı, bu iptal ettiğiniz beldelerdeki insanların çöpleri toplanmayınca, bu iptal ettiğiniz beldelerdeki insanların çeşmelerinden sular akmayınca, bu iptal ettiğiniz beldelerdeki insanlar sıkıntıya düşünce onlara ne diyeceksiniz; onu düşünün! (AK Parti sıralarından gürültüler) Onu düşünün değerli arkadaşlarım.

Bakın, size örnek vermek istiyorum. Bu belediyeleri, o şaibeli 2000 sayımına dayanarak iptal etmek istiyorsunuz. Bakın, Edirne'nin Uzunköprü İlçesinin Çöpköy Beldesi var, kırküç yıldır belde.

ALİ AYAĞ (Edirne) - Hiç gördün mü orayı?

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, gördüm Başkanım.

Şu anda 1 500 seçmeni var, hiç borcu da yok, kasasında da parası var. Siz diyorsunuz ki, burasını biz iptal edeceğiz.

Şimdi, örnek vermek istiyorum. Burada öyle büyük değişiklikler yaptınız ki... Bakın, kendi seçim bölgemden bir örnek vermek istiyorum. Balıkesir'in Erdek İlçesine bağlı Ocaklar Beldesinin nüfusunun 1 657 olduğu gerekçesiyle iptal ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, daha önceki teklifte, bu belde, Erdek Belediyesine bitişik olduğu için Erdek Belediyesine bağlanıyordu, belki bazı sorunları çözüyordunuz; ama, burada yaptığınız bir değişiklikle bunu değiştirdiniz. Şimdi, Erdek'in bitişiğindeki bu belde köye dönüştü. 1 657 nüfuslu olduğunu iddia ettiğiniz bu beldede yazın 10 000-15 000 kişi yaşıyor. Nasıl hizmet vereceksiniz?..

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - İsteğe bağlı.

ORHAN SÜR (Devamla) - Efendim, isteğe bağlı, şuna bağlı falan değil.

Erdek Belediyesi buna nasıl hizmet verecek?.. Şimdi, bazı şeyleri buradan geçirmeye, belki sayısal çoğunluğunuza güvenerek bunları yasalaştırmaya çalışıyorsunuz; ama, bunları yaşama nasıl geçireceksiniz?.. Biraz önce Balıkesir Milletvekili arkadaşımızın örnek verdiği Bandırma'ya bağlı Aksakal Beldesinde belediye, her gün 200 öğrenciyi Bandırma İlçesine taşıyor. 29 Mart sabahı kim taşıyacak bu öğrencileri?

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Okul taşıyacak...

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, okul taşıyacak... Taşıdıklarınızı görüyoruz!..

Beş kuruş borcu olmayan bu belediyelerin malını mülkünü özel idarelere devrediyorsunuz. Peki, bu belediyelerin suçu ne?! Orada birkaç belediye borçlu, bu belediyeler borçlu diye, borçsuz olanları da yakıyorsunuz. Arkadaşlar, bunun neresinde adalet?! Bunun neresinde adalet?! Adaletli bir şekilde, böyle mi davranmak zorundasınız?! Yapmayın. Ondan sonra, burada kalkıyorsunuz, kör kuruşun hesabını soruyorsunuz. Trilyonları birilerine peşkeş çekiyorsunuz, ondan sonra...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Kime?!

ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, evet, çekiyorsunuz. Balıkesir SEKA ne oldu arkadaşlar? Efendim, Danıştay kararıymış... Balıkesir SEKA'nın satışını Danıştay iptal etti; uygulayın lütfen, uygulayın, peşkeş çekmiyorsanız! (CHP sıralarından alkışlar) Uygulayın, burada konuşmakla olmuyor bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlenizi rica ediyorum Sayın Sür.

ORHAN SÜR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bir de, tabiî, Adalet ve Kalkınma Partisi, aslında çok çağdaş (!) bir parti olduğu için, belediyecilik uygulamalarında çağdaş bazı yöntemler bulmuştu!.. Bunun bir tanesi de, son dönemde herhalde bütün dünyada ilgiyle karşılanan çok güzel bir yöntem; belediye sınırlarının belirlenmesi, pergel yöntemi...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Cetvelle belirlenmez ki...

ORHAN SÜR (Devamla) - Peki soruyorum, niye bu pergel yöntemini köylerde uygulamıyorsunuz; yani, anakentlerde, büyükşehir belediyelerinde uyguluyorsunuz da, niye köy muhtarlıklarının tepesine bir pergel koyup, şöyle bir iki kilometrelik bir pergelle çizmiyorsunuz?! Yani, onlara değmiyor mu, onlar insan değil mi, onlar kentli olamazlar mı, onlar belediye sınırları içinde yaşayamazlar mı?! Bunun hesabını 28 Martta size soracaklar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili 1 önerge var; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 308 sıra sayılı kanun teklifinin 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Yahya Akman

Nusret Bayraktar

 

Bursa

Şanlıurfa

İstanbul

 

Hüsnü Ordu

 

Ahmet Yeni

 

Kütahya

 

Samsun

"Madde 3.-Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer."

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım efendim?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

1 inci maddede yapılan değişikliğe uyum sağlanması amacıyla bu önerge hazırlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 4.-Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, teklifin tümünü oylamadan önce, 5 dakika ara veriyorum ve iki Grup Başkanvekilini de odama davet ediyorum.

Kapanma Saati : 03.02

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 03.36

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu  Raporu (2/216) (S. Sayısı : 308 (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet burada.

Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkındaki Kanun Teklifi üzerinde yapılan görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, teklifin tümünün oylamasına geçeceğiz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, gizli  oylama yapılmasına ilişkin önergemiz ne oldu efendim?

BAŞKAN - Sayın Topuz, önerge sizde mi?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hayır efendim, sizde.

HALUK KOÇ (Samsun) - Divana teslim ettik efendim. Önergenin kaybolması, ayrı bir İçtüzük ihlali.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Önerge bizde efendim.

BAŞKAN - Sayın Başkanım, bu kadar müzakere ettik, önerge hiç kaybolur mu.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Efendim, Faruk Bey yanlışlıkla almış.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, teklifin tümünün oylanması sırasında, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız tarafından, 308 sıra sayılı kanun teklifinin tümü hakkındaki oylamanın, İçtüzüğün 147 nci maddesi hükmü uyarınca, gizli oylama yöntemiyle yapılması teklif edilmiştir.

Bu teklif çerçevesinde, Başkanlığımız, İçtüzüğün 147 nci maddesini okumuş, kendi değerlendirmesini yaptıktan sonra, biraz önce, Genel Kurulun da bilgisi dahilinde, iktidar ve muhalefet grup başkanvekillerini bulunduğumuz odaya davet etmek suretiyle, bir değerlendirme, müzakere yapmıştır.

Ayrıca, bugüne kadarki Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatbikatıyla ilgili, neler yapılabilmiş, onları da gözden geçirmiştir. Bu çerçevede, beraberce değerlendirdiğimiz emsallerden, iki tanesini de, Yüce Heyetin bilgisine sunacağım.

İçtüzüğün 147 nci maddesi iki fıkradan oluşmaktadır. Maddenin birinci fıkrasını okuyorum: "Anayasa veya kanun gereğince açıkoylamanın zorunlu bulunduğu hallerde veya İçtüzüğün işaret oyuyla hallinin zorunlu olduğunu belirttiği konularda yahut açıkoylamanın İçtüzük uyarınca istem üzerine yapıldığı hallerde gizli oylama yapılmaz." Birinci fıkra bu. İkinci fıkrayı okuyorum: "Yukarıdaki fıkrada yazılı haller dışında gizli oylama yapılabilmesi için yirmi milletvekilinin bir önerge ile, gizli oylama yapılmasını istemesi ve bu istemin Genel Kurulca kabulü lazımdır. Karar görüşmesiz işaret oyuyla alınır."

Şimdi, bu gizli oylama isteminde bulunulan önergeyi ve gizli oylama isteminde bulunan sayın milletvekilerinin isimlerini okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 308 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü hakkındaki oylamanın, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 147 nci maddesi hükmü uyarınca gizli oylama yöntemiyle yapılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ali Topuz

Oya Araslı

Haşim Oral

 

İstanbul

Ankara

Denizli

 

Orhan Sür

Erdal Karademir

Mustafa Gazalcı

 

Balıkesir

İzmir

Denizli

 

Mehmet Uğur Neşşar

Ali Oksal

Hakkı Ülkü

 

Denizli

Mersin

İzmir

 

Vedat Yücesan

Muharrem İnce

Mehmet Kesimoğlu

 

Eskişehir

Yalova

Kırklareli

 

Yılmaz Kaya

Ali Kemal Deveciler

Mustafa Özyurt

 

İzmir

Balıkesir

Bursa

 

Birgen Keleş

Nuri Saygun

Fahrettin Üstün

 

İstanbul

Tekirdağ

Muğla

 

Vedat Melik

 

Mehmet Küçükaşık

 

Şanlıurfa

 

Bursa

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu talep çerçevesinde, iki emsali de Genel Kurulun bilgisine sunduktan sonra, Başkanlığın kararını bildireceğim.

Genel Kurulda, bu yolda yapılan bir talep üzerine verilen karar: "Bu maddelerde işaret oyu, açık oy ve gizli oy usulleri ve bunların çeşitleri, Millet Meclisi iradesinin selametle meydana çıkmasını sağlayacak ve oylama vesilesiyle Meclisin vaktinin israfını doğuracak hareketlerin önlenmesine imkân verecek tarzda düzenlenmiştir. Ayrıca, Anayasanın 86 ncı maddesindeki karar yetersayısı tarifi muvacehesinde, çekimser oyun anlamını 202 nci maddenin  ikinci fıkrası ile  son fıkrası açıkça belirtmiştir. Bundan başka -iş burada beliriyor- açık oylamanın istem üzerine yapıldığı hallerde, açık oylamayı gizli oylamaya çevirme imkânını veren hatalı tatbikatın tekrar edilmesi önlenmiştir."

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Açıkoylama istemi var mı Sayın Başkan?

HALUK KOÇ (Samsun) - İstem yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, onu tartıştık, biliyorsunuz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Açıkoylama için istem yok.

BAŞKAN - Bir diğer husus, Anayasa, kanunlar ve İçtüzüğün açık oylama yapılmasının zarurî kıldığı konularda istem üzerine açıkoylama yapılan bir konu hakkında gizli oylama isteminde bulunup bulunamayacağı hakkında; konu bu.

Şimdi, ülkemizde konuşlandırılan Çokuluslu Güç'ün görev süresinin uzatılmasına ve bu konuyla ilgili bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili kılınmasına izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlandıktan sonra, tezkereyle ilgili bir önerge veriliyor, 6 ay olarak belirtilen sürenin 1 ay olarak değiştirilmesi isteniyor; bir önerge var:

"Başkan: Bugüne kadar yapılmış bulunan uygulamalar doğrultusunda önergeyi görüşmesiz oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir." Devam ediyor: "Çekiç Güç konusundaki oylamanın gizli oyla yapılması istenmektedir. Birleşik Toplantı İçtüzüğünün 26 ncı maddesinde de daha önce Çekiç Güçle ilgili Meclis müzakereleri esnasında müteaddit uygulama, oylamanın açık oylama şeklinde yapılması şeklinde yapılması önerisi kabul görerek, açıkoylamayla karara bağlanmış bulunması muvacehesinde İçtüzük gereği açıkoylama yapılan hallerde gizli oylama yapılamayacağı hükmüne uyarak bu önergeyi işleme koymuyorum" diyor Başkan.

Sayın milletvekilleri, her şeyden evvel, Başkanlığımızın görevi, uygulamalarını, yasaların, İçtüzük, Anayasa ve Parlamentonun bugüne kadarki içtihat ve tatbikatlarına -doğru olanlarına elbette ki, yanlışlardan dönülmüş; biraz önce okudum- uygun olarak yapmak ve yerine getirmektir. Bu çerçevede, gerçekten, bugüne kadar bu tip taleplerin hiçbirisi işleme konulmamış. Sonuçları şu veya bu şekilde değerlendirilebilir. Benim burada görevim, vicdanî olarak, hukukçu kimliğimle, bu Parlamentoda yanlış tatbikatlara ve emsallere meydan vermemektir. Bu bakımdan, İçtüzüğün 147 nci maddesine göre verilen önergeyi bu çerçevede ve bu gerekçeler ölçüsünde işleme koymuyorum.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, yanlış yorum yapıyorsunuz. Tutumunuz hakkında Grubum adına söz istiyorum, 63 üncü madde gereğince.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, 63 üncü maddede takdir yetkiniz yok.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, başta da ifade ettiğim gibi, doğruyu bulmaya çalışıyorum; çok samimî ifadem, gayretim budur. Zannediyorum, değerli arkadaşlarım da, benim bu ifademe katılacaklardır. Elbette ki, usul deyince, her türlü görüşmeyi, çalışmayı durduruyoruz.

Sayın Topuz, 63 üncü maddeye göre, bu kararımın aleyhinde söz istiyorsunuz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Evet efendim.

BAŞKAN - Lehte söz isteme hakkı da var. Sizlere, 10'ar dakikayı geçmemek üzere söz veriyorum.

Buyurun.

ALİ TOPUZ (İstanbul) -  Sayın Oya Araslı konuşacak efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar [!] )

VII. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1. - 20 milletvekilinin bir kanun teklifinin tümünün oylamasının İçtüzüğün 147 nci maddesine göre gizli oylama şeklinde yapılması yolundaki önergeler hakkında

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 147 nci maddesi, gerçekten, iki fıkrası birbiriyle çok fazla uyum halinde görülmeyebilen bir madde. Birinci fıkrasında ileriye sürülen kuralları okuduğunuz zaman ve Sayın Başkanın bize önerdiği yorumla birleştirdiğiniz zaman, 147 nci maddenin ikinci fıkrasının uygulanmasına imkân kalmamaktadır; yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hiçbir şekilde, talep üzerine gizli oylama yapabilmesine imkân kalmamaktadır. Halbuki, 147 nci madde, gizli oylama imkânından bahsetmektedir. Hukukta bir hak tanınıyorsa, onun kullanılabilir olması gerekir; onun kullanılmasına imkân veren bir yorum yapılması gerekir. Tanıdığınız bir hakkı ortadan kaldıran, onu kullanılmaz hale getiren bir yorum, hukuk mantığıyla bağdaştırılamayacak bir yorumdur. Bundan önce eğer bu yoruma uymayan birtakım uygulamalar yapılmışsa, o, hukukun bu genel ilkesinden, bu çok doğal anlayışından uzak yorumlar olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, her zaman, burada aldığı kararlarla İçtüzük düzenlemesi sonucunu doğuracak düzenlemeler yapabilme imkânına sahiptir. Burada, bu hususu oya sunmak ve aldığımız sonuç doğrultusunda hareket edebilmek imkânımız da vardır. Burada Sayın Başkanın yapacağı uygulamanın da, bir İçtüzük düzenlemesi niteliğini taşıma imkânı vardır. Ben, bir İçtüzüğün verdiği bir hakkı kullanılamaz hale getiren bir yorumla bu olayı sonuçlandırmayı, doğrusu, hukuk mantığıyla bağdaştıramıyorum. Onun için, Sayın Başkandan, gizli oy imkânını kullanılır hale getirecek bir doğrultuda hareket etmesini talep etmeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak en doğal hakkımız niteliğinde görüyorum ve bu nedenle, bu önergeyi uygulamaya koymasını talep ediyorum.

Bu konuda durum fevkalade açıktır. Sözü daha fazla da uzatmaya gerek yoktur diye düşünüyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Lehte Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lehte, Bursa Milletvekilimiz Sayın Faruk Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir kanun teklifini hep beraber görüştük ve bunun sonuna gelmiş bulunuyoruz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Daha bitmedi, oylama var.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli milletvekilleri, görüştüğümüz bu kanun teklifinin sonunda gizli oylama talebinde bulundular.

Değerli arkadaşlar, bu talebi, arkadaşlarımız, İçtüzüğün 147 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre yapmaktadırlar. Şimdi, İçtüzüğün 147 nci maddesinin ikinci fıkrası ile birinci fıkrası arasında ciddî bir çelişki var. Sayın Araslı, burada, bunu ifade ettiler.

Şimdi, takdir edersiniz ki, biz, burada, bir İçtüzük değişikliği yapmıyoruz, bir İçtüzük düzenlemesi de yapmıyoruz. Mevcut, meri, elimizdeki İçtüzüğe göre ve uygulamalara göre bir karar almak durumundayız.

Aslında, Sayın Başkan, bugüne kadar, bu konuyla ilgili, yani, gizli oylamayla ilgili yapılan uygulamaları, taleplerin nasıl sonuçlandığını az önce örnekleriyle anlattılar; tekrar olmaması açısından söylüyorum: İçtüzüğün 81 inci maddesine göre, bu görüştüğümüz kanun teklifi açıkoylamaya tabi işlemlerdendir ve İçtüzüğün 147 nci maddesinin birinci fıkrası da gayet açık bir şekilde diyor ki: "Açıkoylamanın İçtüzük uyarınca istem üzerine yapıldığı hallerde..."

HALUK KOÇ (Samsun) - İstem üzerine...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Yani, açıkoylama yapılabilecek olan bir kanun teklifini görüştüğümüze göre, İçtüzüğün 147 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde "bu hallerde -yani, açıkoylamanın olabildiği hallerde- gizli oylama yapılmaz" şeklinde gayet açık ve net bir hüküm var önümüzde. Kaldı ki, biz, yalnız bu hükümle de yetinmiyoruz. Bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün Meclis Başkanları, açıkoylamanın yapılabildiği bu durumlarda, gizli oylamanın yapılamayacağını kayıtlara geçmişlerdir. Bunu, ben, bir kez daha huzurlarınızda ifade ediyorum. Yeni bir usul ihdas etmeyelim.

Dün yaşanan olayları da bir kez daha hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

İnşallah, İçtüzük değişiklik çalışmalarımızda, bütün bunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından değerlendirilir.

Usul yönünden lehte ve aleyhte konuşan değerli milletvekillerimizin görüş ve düşüncelerini beraberce aldık, dinledik. Başkanlığın bu konuda biraz önce size ifade ettiği kararı dışında bir değişiklik olmamıştır; dolayısıyla, verilen bu önergeyi işleme koymuyorum.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu  Raporu (2/216) (S. Sayısı : 308) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teklif kanunlaşmıştır, hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, Denizli Milletvekilleri Osman Nuri Filiz, Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet Yüksektepe ile Ümmet Kandoğan'ın, Denizli İline Bağlı Akköy İlçesi ile Bazı Belediye ve Köylerin Tüzel Kişiliklerinin Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

6. - Denizli Milletvekilleri Osman Nuri Filiz, Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet Yüksektepe ile Ümmet Kandoğan'ın; Denizli İline Bağlı Akköy İlçesi ile Bazı Belediye ve Köylerin Tüzel Kişiliklerinin Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/213) (S. Sayısı : 307)(x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu, 307 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan konuşacaktır.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

Ümit ediyorum ki, süreleri iyi kullanırız gecenin bu geç vaktinde.

AK PARTİ GRUBU ADINA ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, AK Parti Denizli milletvekilleri olarak vermiş olduğumuz kanun teklifi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Denizli Belediyesiyle ilgili, Denizli İliyle ilgili çok kısa, özet bir bilgi vereceğim. Denizli İli, sanayiiyle, tekstiliyle, ihracatıyla, hem Türkiye'nin parlayan bir yıldızı hem de dünyanın parlayan bir yıldızı konumundadır.

Denizli Belediyesinin, 1966 yılında imar alanları 3 600 hektar iken, 2003 yılında, Türkiye'deki bütün illerin aksine, diğer bütün illerin imar alanları genişlerken, Denizli'nin imar planı alanı 3 400 hektara inmiştir. Bu da gösteriyor ki, Denizli, yıllar içerisinde belediyecilik hizmetleri açısından ileriye değil, daha da geriye gitmiştir.

Şu anda, Denizli Belediyesinin sınırlarının etrafında 22 ayrı belediye yer almaktadır. Denizli Belediyesinin yapmak istediği bir mezarlık projesi, yapmak istediği bir otogar projesi ve yapmak istediği birçok proje olmasına rağmen, Denizli Belediye sınırları içerisinde yeterli arsa mevcut olmadığı için, bu hizmetleri yerine getiremez hale gelmiştir.

Bu konu, sadece Denizli milletvekilleri olarak, bizim yeni ortaya koyduğumuz bir konu değildir. Bakınız, Denizli İli Stratejik Hedef Toplantısı, 6-7.10.2001 tarihlerinde Denizli'de, birçok sivil toplum örgütünün ve kamu kuruluşlarının önderliğinde yapılmış; o toplantıda, 10'a yakın komisyon kurulmuş ve komisyonlardan bir tanesinin komisyon çalışmaları neticesinde, bu, toplantı bildirisine konulmuş; Denizli merkez ve çevre belediyeleri imar planlarının bir bütün olarak zamanında yapılması ve etkin biçimde uygulanması hususu, bu komisyon çalışmasında dile getirilmiştir.

Yine, Denizli Belediyesi tarafından bizlere takdim edilen bir raporda -Denizli İliyle ilgili olarak bu raporu takdim eden de Denizli Belediye Başkanı, Doğru Yol Partisinden seçilmiş olan, Ali Aygören'dir- bakınız, nelerden bahsediyor: "Teknik eleman yönünden yeterli kadroya sahip belediyemiz, yapı denetimlerini en iyi şekilde yapan belediyelerin başında yer almasına rağmen, yeni

                                                 

(x) 307 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.

kurulan belediyelerde, yeterli teknik donanım ve ekipler bulunmadığından, bu sorunlar büyümekte; kontrol sağlanamadığından, çarpık ve düzensiz yapılaşmalar oluşmaktadır. İlimiz, birinci derece deprem bölgesinde bulunduğundan, gerekli tedbirleri almak üzere zemin haritalarının belde belediyeleriyle birlikte yapılması için çalışmalara bir an evvel başlanmış; ancak, diğer belde belediyelerinin maddî imkânsızlıkları nedeniyle, sadece Denizli Belediyesi sınırları içerisindeki alanın zemin haritaları tamamlanmıştır" ve anlatıyor, bir sürü problemden bahsediyor; hava kirliliğinden, çöp depolanmasından, doğalgazın gelmesinden, jeotermal enerjinin Denizli'ye gelmesinden bahsederek, Denizli'nin etrafındaki bütün bu belediyelerin Denizli Belediye sınırları içerisine alınmasıyla ilgili, Denizli Belediye Başkanının bizlere sunmuş olduğu bir rapor. Tekrar ediyorum, Denizli Belediye Başkanı, şu anda, Doğru Yol Partisinden seçilmiş ve halen, o parti bünyesinde bu görevi sürdüren bir belediye başkanımızdır.

Yine, Denizli Valiliğinin bize vermiş olduğu bir rapor. Bu rapor da, daha önce Denizli'de valilik görevinde bulunan ve şu anda İzmir'de vali olarak görev yapan Yusuf Ziya Göksu tarafından hazırlanmış ve bizlere sunulmuştur. Yine, bu raporda da, Denizli Valisi olarak, Yusuf Ziya Göksu, demin Belediye Başkanımızın bahsetmiş olduğu bütün meselelerden bahsederek, Denizli Belediyesinin etrafındaki bütün bu belediyelerin birleştirilerek, tek bir belediye haline getirilmesinin, Denizli için en önemli sorunların başında geldiğini ifade etmiştir; yani, bu konu, sadece AK Parti Denizli milletvekilleri tarafından bir anda gündeme getirilmemiş ve yıllardan beri, bu mesele, Denizli'nin en önemli gündem maddesi olmaya devam etmiştir.

Sayın Başbakanımız, Başbakan olmadan önce ve sonra, Denizli'ye üç sefer gelmiştir. Denizli'ye her gelişinde, bütün sivil toplum örgütlerinin bulunduğu, yaklaşık 40 kişinin katıldığı toplantılarda, Denizli'nin en öncelikli meselelerinin başında duble yol meselesinin geldiği ve ikinci sırada da, Denizli'nin etrafındaki bu belediyelerin Denizli'nin gelişmesini engellediği ve Denizli'nin tek bir belediye olması lazım geldiği, hatta, bir adım ötesinde, büyükşehir olması lazım geldiği hususu Sayın Başbakanımıza da defaatle tekrar edilmiştir. Denizli'ye gelen her bakanımıza da aynı istekler tekrar edilmiştir.

Bütün bunlardan sonra, biz, Denizli milletvekilleri olarak -2 de CHP'li milletvekilimiz olmak üzere- bir araya geldik, sayın rektörümüzle de beraberdik; Denizli'yle ilgili bir haritayı açtık, hep beraber o harita üzerinde bir çalışma yaptık ve Denizli Belediyesinin sınırlarının nerelerden geçmesi lazım geldiği hususunda mutabakat sağladık. Onun üzerine, beni görevlendirdiler; Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünden randevu aldık. Mahallî İdareler Genel Müdürümüz ve 2 Genel Müdür Yardımcısı da buradalar. 2 CHP'li milletvekili, 3 AK Partili milletvekili beraberce gittik, Denizli Belediyesiyle ilgili bu teklifimizi kendilerine ilettik, bize teknik yardımda bulunmalarını, bir kanun teklifi hazırlamalarını kendilerinden rica ettik. Arkadaşlarımız da şu anda buradalar. Onlar, bize, bu konuyla ilgili bir çalışma yaptılar ve sundular. Bu teklifi, hep beraber, Meclis gündemine getirme kararı aldık; ancak, bu arada, büyükşehirlerle ilgili bir çalışma gündeme gelindiğinde CHP'nin Sayın Genel Başkanı bu konuda bir tavır alınca, 2 CHP'li milletvekili bundan vazgeçtiler; bize de, 4 milletvekili, 2 milletvekili bir aradayken, samimî olarak "biz politika yapıyoruz, bizi anlayışla karşılayın; ama, biz, bu noktada sizlerle beraberiz, bu konuda başlangıçta birlikte hareket ettik, bunun sonunu birlikte getiremedik; ama, biz, size karşı çıkmıyoruz, bunu gönülden destekliyoruz" şeklinde ifadede bulundular ve o nedenle bu gelmiştir.

Ben, bütün milletvekillerimizden, Denizli İliyle ilgili bu kanun teklifimizin kanunlaşması konusunda bizlere yardımcı olmalarını tekrar istirham ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Uğur Neşşar; buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gecenin bu saatinde hepiniz yorgunsunuz; ama, açıkçası, Ümmet Bey konuşmasına başladığı zaman, ben, hakikaten, düzgün, derli toplu ve Denizli'nin yararını düşünen bir konuşma yapacağını bekliyordum. Hakikaten, ilk başta belirttiği Denizli'deki sivil toplum örgütlerinin, Denizli'nin üniversitesinin, Denizli'nin halkının, Denizli'nin belediyesinin yetersizliğiyle ilgili sıkıntılardan yıllardır yakındıklarını, bu konuda bir çözüm yolu bulunması için yıllardır hareket içinde olduklarını, Denizli Belediye Başkanının, şimdi İzmir'de bulunan valimizin -ısrarla iki toplantıdır dile getirdiği- rektörümüzün de Denizli aşkıyla buna arka çıktığından yola çıkarak konuşması, beni sevindirmişti; ama, nedense, dönüp, artık, belden aşağı siyaset düzeyine getirdiği, ısrarla, sanki Denizli'nin iki milletvekilinin yaptığı bir uygulamanın genel merkez tarafından reddediliyormuşçasına ya da Genel Başkanın adını anarak, Genel Başkana ithafta bulunarak, belki de sataşmada bulunarak böyle bir olayı bu şekle çekmesini, doğrusu, yadırgıyorum ve burada -gecenin saat 4.00'ü olmasına rağmen Denizli'de de arkadaşlar bizi izliyorlar, yerel televizyonlar da bunu kayda geçiyor- herkesin biraz daha dikkatle bu konuya bakması açısından, bu yaklaşımı kınadığımı dile getirerek başlamak istiyorum. Arkasından, bu konunun, yani, yıllardır konuşulmasına ve bir yıldır da AKP'nin iktidarda olmasına rağmen, her nasılsa bir türlü AKP'li arkadaşlarımızın gündeme getirmeyi unuttukları, seçime de üç gün kala gündeme getirmeye niyetlendikleri bir yasa teklifinin nasıl ortaya çıkıp buraya geldiğini anlatmak istiyorum. Hepinizi bir kere daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Gecenin bu saatinde ufak tefek dil sürçmeleri olacak, takdir edersiniz.

Şimdi, hırslandıkça birilerine sataşmak, hırslandıkça birtakım hatalar yapmak durumunda kalıyor insanlar. Yasa ilk geldiği zaman, biliyorsunuz, Beşiktaş maçına daha çok ilgi gösterdiği için AKP Grubu, görüşülemedi o gece. Ben, bunu, belki de yasa teklifini geri çekmek istiyorsunuz diye bir yaklaşım olarak aldım ve o gece, Denizli'deki basın kuruluşları aracılığıyla, arkadaşlarımıza ve Denizli halkına bir duyuruda bulundum; dedim ki: "Bu fırsattan yararlanalım. Bugüne kadar yapılmadı. Hadi, yarın bir forum oluşturalım Denizli'de. Konuyla ilgilenenler; üniversitesi, siyasetçileri, belediye başkanları, yörede yaşayan insanlar, sivil toplum örgütleri, uzmanlar; hep beraber, kamuoyunun önünde bu konuyu tartışalım. Hakikaten, bir gecede oluşturup getirilen bu yasa teklifi, Denizli'nin yararına mıdır, yoksa, Denizli'nin elli yılını ipotek altına alacak, aceleyle çıkarılacak böyle bir yasanın zarardan çok yararı mı olabilir; hadi tartışalım, hadi halkın önüne gidelim."

Hani diyor ya AKP Grubu "CHP halktan koptu, biz halkın içinden geliyoruz, halkın söylemlerini biliyoruz..."

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Doğru... Doğru...

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Ben, bu arkadaşlarıma "halka gidelim, halkı da çağıralım, sivil toplum örgütlerini de çağıralım. Halkın önünde, oturalım, hep beraber -hazır yasa teklifi görüşülememişken- bu gece gidelim, yarın görüşelim" dedim; ama, kimse bu çağrıma cevap vermedi.

Biz, halka gitmeye hâlâ açığız.

MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - 28 Martta gidiyoruz...

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Şimdi, ben 28 Mart edebiyatı yapmayacağım; 3 Kasım edebiyatını da ben yapmadım, yapmayacağım. Ben, burada, derli toplu, siyasetüstü bir üslupla olayı tartışmaya çalışıyorum; lütfen, dinlerseniz sevinirim.

Şimdi, olmadı, buna kimseden yanıt gelmedi; maalesef, yasa teklifi, apar topar tekrar getirildi. Yine yanlış yapıldı, yine ayaklarınıza dolaştı; İçtüzük hatası yapıldı, bir kere daha geri gitti. Belki bunda bir mesaj vardı, bunu algılamadık. Tekrar, bu yasa teklifi buraya getirildi ve 308 sıra sayılı yasa teklifi, nedense, 307'nin önüne alındı. Bunun "sanki, bunu biraz daha geciktirirsek, sabaha karşı görüşürsek, Denizli'den kimse bunu izlemez" düşüncesiyle olduğunu tahmin ediyorum. Gecenin bu saatinde görüşüyoruz.

Bir hata daha yapıldı. İki gündür -bugün tekrar etti aynı hatayı Ümmet arkadaşım- ısrarla, nedense, Pamukkale Üniversitesi Rektörünün adını gündeme getiriyor. Rektör Bey Denizli'de çok sevilen, sayılan bir insandır. O benim rektörlüğümü yaptı, ben onun dekanlığını yaptım; ikimiz de  aynı fakültenin bilim adamlarıyız. İkimiz de belediyecilikle ilgili uzman değiliz; ama, ikimiz de, Denizli'nin yararı, çıkarı olduğu zaman siyaset falan düşünmez, her yere gideriz. Sayın Rektörümüzün kendi uzmanlık alanı olmamasına rağmen, Denizli'nin çıkarına destek vermek için Ankara'ya geldiği bir toplantıyı, Ümmet Beyin, günün birinde siyasî malzeme haline getirebileceğini düşünmüş olduğunu tahmin etmiyorum; ama, maalesef, iki gündür, daha önce CHP'nin arkasına saklanan arkadaşlarımız, bugün de Rektör Beyin arkasına saklanmaya çalışıyorlar. O toplantılarda olup da, ısrarla dile getirmedikleri bir kişi daha var; nedense, CHP'lilerin adı anılıyor, Rektör Beyin adı anılıyor; fakat, o toplantıda olan diğer kişinin adı anılmıyor. Bu toplantıda, Rektör Beyle ve bizim arkadaşlarımızla beraber Ankara'ya gelen, toplantıya katılan bir kişi daha var. Bu da "Denizli'nin AKP'li belediye başkan adayı" diye basında sık sık adı geçen, Denizli'de Tayyip Beye yakınlığıyla tanınan, İhracatlar Birliği Başkanı Nihat Zeybekçi arkadaşımızdır. Kendisinin yakında belediye başkan adayı olarak ilân edileceğine dair, basında çok ciddî yayınlar çıkıyor.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Olabilir, gayet güzel.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Tabiî ki olur.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hocam, konuyla ne alakası var; konuya gelin.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Rica ediyorum... Burada gayet güzel konuşuyoruz. Ben, kendi düşündüğümü, kendi bildiğimi kendi dilimle anlatayım izin verirseniz. Ümmet Bey anlattı; siz de gelin, eleştirin.

Bu arkadaşımız da bu toplantıda vardı ve bu teklif ilgili komisyona geldiğinde, daha sonra komisyona gelip de konuştukları için, tekliften çıkarılan Akköy İlçemizin AKP'li İlçe Başkanının da, o gece, yani, teklifin komisyona geldiğinin ifade edildiği gece, böyle bir tekliften haberdar olduğunu öğreniyoruz.

Şimdi, çok merak ediyorum; konudan Nihat Beyin haberi var, CHP milletvekillerinin haberi var, Sayın Rektörümün haberi var; ama, acaba, AKP örgütünün haberi var mı? Böyle bir proje, böyle bir hazırlık, acaba, AKP örgütünün bilgisiyle mi yapıldı; yoksa, acaba, bu, Nihat Beyin kendi projesi mi; acaba AKP milletvekillerinin projesi mi; acaba Denizli'nin projesi mi? Daha da öteye gidiyorum. Acaba, böyle bir projeden örgütün haberi var mı? Akköy İlçe Başkanının haberinin olmadığını hepimiz biliyoruz. Sivil toplumun haberi var mı? Gerçekten, Denizli Belediye Başkanının haberi var mı? Çünkü, demin, bize Ümmet Beyin sunduğu teklifi sunan Saygıdeğer Denizli Belediye Başkanımızın, internete düşen "çok ani oldu, hiç beklemiyorduk" vesaire gibi açıklamaları var. Basından okuduğum kadarıyla, bu konudan şu anki Denizli Belediye Başkanının da haberi yok; fakat, nedense, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin haberi var ve bu teklif ne zaman savunulmaya kalkışılsa "Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin haberi vardı" söyleminin arkasına saklanılıyor ve bunun arkasından da "bu arkadaşlarımız bunu destekliyordu da, Genel Başkanları 'hayır' dedi..." Lütfen, rica ediyorum, Denizli'nin yararını düşünüyorsak, kişileri -bunun içerisine Pamukkale Üniversitesi de dahil- mevkileri, unvanları, bilim adamlarını, lütfen, siyasetin dışında bırakalım ve konuyu niye ortaya getirdiysek, niye bu kanun teklifini buraya getirip koyduysak, Denizli'ye nasıl yararı olacaksa, oturalım onu tartışalım.

Ben de, burada, size, dilimin döndüğü kadar, bu teklifin, bu haliyle, Denizli'ye neden yararlı olmayacağını anlatmaya çalışacağım ve bunu anlatırken de, dedikodudan uzak, daha çok, belirli bir sistematik içerisinde, hukukî boyutuyla, Denizli'ye yararı boyutuyla, bilimsel boyutuyla, ekonomik boyutuyla, ahlakî boyutuyla ve siyasî boyutuyla anlatmaya çalışacağım.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ahlakî boyutu da mı var?!

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Ahlakî boyutuna da sıra gelecek hiç merak etmeyin. Etik anlamda ahlakî boyuttan söz ediyoruz.

Bir kere sunuş biçimi -biliyorsunuz- çok popülistçe. Bunu, her zaman AKP Grubu yapıyor. Sanki büyük bir devrimmiş, sanki büyük bir yenilikmiş gibi birtakım şeyleri sunuyor; ama, önümüzdeki yıllar içerisinde bu devrimlerin, bu büyük değişikliklerin, ülkeyi nereye taşıyacağını hep beraber göreceğiz. Dolayısıyla, hemşerilerimizden -şu anda izleyenler var- bazısı acaba, hakikaten, bu teklif doğru mu diye düşünüyorlar; bazı basın kuruluşlarında lehte, bazılarında aleyhte yazılar çıkıyor. Lehte ya da aleyhte, tarafsız konuşalım. Ben, elimdeki bir sürü faksı getirebilirim, belki, arkadaşım da lehte olanı getirebilir; ama, biz bunu bir tartışalım istiyorum, acaba, hakikaten faydalı mı, zararlı mı...

Şimdi, devam ediyoruz. Denizli'nin yararını düşünüyoruz. Geçen gün de söyledim, bir kere daha söylüyorum. Denizli'nin yolları konusu için de biz, AKP'li arkadaşlarla birlikte hareket etmek istedik. O zaman, kimse bize teşekkür etmedi, kimse "onlar da bizi destekliyor" demediler. Oniki sene hizmet ettiğim sigorta hastanesine kaynak temini sırasında yine onlarla birlikte hareket etmek istedik, yine onlar bize teşekkür etmediler. Teşekkür beklemediğimizi önceden söylemiştik, geçen gün de söyledim; ama, en azından, bizim de desteklediğimizi dile getirmediler; ama, nedense, bu yasada buna ihtiyaç duyuyorlar. Bu, bir zaaf göstergesidir. Bu, hani bir şarkı var, biliyorsunuz "bir yemin ettim dönemem" diye, hazırlıksız, aceleyle, başka amaçlarla ortaya atılmış bir tekliftir. Bu teklifin kendinize geri döndüğünü gördüğünüz zaman, CHP'nin arkasına sığınmak istiyorsunuz diye düşünüyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ufacık şeyin arkasına koca şey nasıl sığsın.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Şimdi, ben, konuya ne zaman müdahil oldum; demin de söylemişlerdi...(Gürültüler)

BAŞKAN - Arkadaşlar, hatibi lütfen dinleyelim.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ayıptır, söylediğin lafı kulağın duysun!

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, bir tek ricam var...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Söylediğin lafı kulağın duysun!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne dedim; yani, ne dedim?!

BAŞKAN - Sayın Oral, lütfen...

Buyurun Sayın Neşşar.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hocam, siz de sadede gelin.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Ben, sadetteyim, hiç merak etmeyin; siz bir gelseydiniz, ben on defa gelecektim. Ha bire "CHP'liler, CHP'liler" söylemini kullanmasaydı hatipleriniz, bu kadar kısma gerek olmayacaktı. Onun için, izin verin devam edeyim.

Şimdi, ben nerede müdahil oldum; dedi arkadaşlar, yurt dışındaydım, döndüğüm zaman, Mehmet Yüksektepe, bana, böyle bir kanun teklifi düşündüklerini dile getirdi. Şuralarda bir yerlerde konuştuk, Genel Kurul salonunda. Ben de dedim ki: "Gidip, Grup Başkanvekilim, gerekirse Genel Sekreterim... Bunu görüşmemiz lazım." Ama, o anda bu onun hoşuna gitmedi. Benim anladığım bu hazırlanmış teklife bizim de ortak oluvermemiz; dolayısıyla, buradan çıkacak sıkıntıların CHP ile AKP tarafından birlikte paylaşılması isteğinin dile getirilmesiydi diye düşünüyorum. Bu konuyu kapattık arkadaşımın dediği gibi.

Şimdi, işin hukukî boyutuna gelelim. Biliyorsunuz, biraz önce de dile getirildi, iki tane yasa var; 1580 ve 3030. Bu yasa, 3030'a göre; yani, büyükşehir statüsüne göre ortaya atılmış bir yasa değil. Oluşturulan yapı, Denizli Belediyesinin mevcut statüsü içerisinde; yani, 1580 sayılı yasa çerçevesinde sınırlarının genişletilmesiyle ilgili; ama, sizler de dile getirdiniz, hazırlanmakta olan buna benzer bir yasa tasarısı var; Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı. Gelip, bizi ziyaret eden, konuyla ilgili sıkıntılarını dile getiren belediye başkanı arkadaşlarımızın bazılarıyla İçişleri Bakanımızı da yakaladık ve dedik ki "bu yasa zaten çıkıyor" o da bize dedi ki "zaten, bu çıkardığımız yasanın kapsamı içerisinde" ve biz de dedik ki " o zaman, Sayın Bakan, niye ikinci bir yasaya gerek duyuyorsunuz? Âlemle gelen düğün bayram; hep beraber öteki yasayı bekleyelim." Buna İçişleri Bakanımızın beni tatmin edecek bir cevap vermediğini dile getirmek zorundayım.

Arkasından, sürekli dile getirdiğimiz pergel yasası var. Bu pergel yasası kapsamında da yapılacak değişiklikler, yine bu yasayla örtüşebiliyor. Dolayısıyla, yine, bu yasanın ayrıca getirilmesinin bir anlamı, bir mantığı, bir gerekçesi olmadığını düşünüyoruz.

Defalarca dile getirildi, kısa geçiyorum; Anayasanın 67 nci maddesi. Evet, bu, bir seçim yasası; çünkü, seçim çevresini değiştiren bir yasa. Dolayısıyla, Anayasaya da aykırı bir yasa, uygulanabilirliği de olmayan bir yasa. Dolayısıyla, hukukî boyutunu, kısaca, bu kadar tutacağım. Sonucun ne olduğunu zaman içerisinde hep beraber göreceğiz.

Denizli'nin yararına gelelim. Denizli'nin yararını hep tartışıyoruz; ama, Denizli'yle ilgilendiğiniz zaman, Denizli'den söz ederken biraz dikkatli olmanız gerekiyor; çünkü, Denizli'nin insanının bazı özellikleri var. Isparta ile Aydın arasında sıkışıp kalmış ve tarih boyunca ihmal edilmiş bu kent, kendisini bir Anadolu kaplanı haline getirebiliyorsa, buranın insanının hesap kitap bildiğini, karşıdakinin niyetini anlayacağını da, ileriyi göreceğini de takdir edeceğinizi düşünüyorum. Dolayısıyla, Denizli'nin elli yılını ipotek altına alacak bir yasanın, böyle, bir gecede, alelacele, düşünülmeden -birazdan birtakım örnek vereceğim- birtakım örneklerle de ortaya koyacağımız çerçevede, hakikaten, yararına mı zararına mı olup olmadığını da Denizli halkı değerlendirecektir.

Ben, burada, hakikaten, zor bir görev yapıyorum; çünkü, Denizli'nin yararınaymış gibi sunulan, bizim de Denizli'nin yararından yana olduğumuzun herkesin bildiği bir ortamda böyle sunulan bir yasanın yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyorum; ama, benim görevim, dilimin döndüğü kadar, doğru bildiklerimi anlatmak.

İşin bilimsel boyutuna gelelim. Yeni bir yapıyı eskisinin yerine koyarken, mutlaka eskisinden daha iyi olmasını beklemek gerekiyor; yani, bir kötüyü bir kötünün yerine ikame edemezsiniz. Hele hele, sizlerin çokça dile getirdiği bu iletişim çağında, bu bilgi çağında, bu evrenselleşme çağında, Denizli'yi mevcut durumundan daha iyi bir duruma getirecek bir yasanın, mutlaka, bilimsel, en azından, bir şehir planlamacısı grubu tarafından yapılmış bir çalışmanın ürünü olması gerekir. Böyle bir ürün yok ve birdenbire, 81 ilin içerisinden sadece Denizli'yi alan bir yasa teklifi ortaya çıkarılıyor. Gerekçesi; Denizli, çok özel bir yer. Denizli, hakikaten, çok özel bir yer. Demin Elbistan'dan bahseden arkadaşımın dediği gibi, Elbistan, il olmayı hak ediyorsa, Denizli, hakikaten, New York olmayı hak ediyor. Dolayısıyla, bu kadar ayrıcalığı olan, 2 milyar dolarlık ihracat yapan bir kentin, eğer, hakkında özel bir statüyle bir yasa çıkarılıyorsa, bu özel statülü yasanın neden ekonomik kaynağını artıracak bir büyükşehir yasası olmadığını ben anlamakta güçlük çekiyorum. Bunu, lütfen, bundan sonraki sözcüleriniz dile getirsinler.

Özel bir statü için hangi kriterleri koyuyorsanız -çünkü, 3030 sayılı Yasa da elimin altında; büyükşehir statüsünün şekil şartı yok- hangi kriterleri koyduysanız, bu kriterlerin neden büyükşehir olmaya yetmediğini ben öğrenmek istiyorum.

Yasanın gerekçesinde, imar planının koordinasyonuyla ilgili birtakım gerekçe gösteriliyor. Oysaki, yine, İçişleri Bakanlığını çok iyi bilen arkadaşımızın, 22 çevre belediyesiyle birlikte Denizli Belediyesinin oluşturduğu ortak protokol çerçevesinde yapılmış bir imar planının şu anda İçişleri Bakanlığında olduğunu bilmesi, değerlendirmesi gerekiyor.

Diğer bir konu, AKP'nin yine sıklıkla yaptığı -yarın Sağlık Bakanlığı bütçesinde dile getireceğim, sağlıkta da bu örnek var- birtakım Batı ülkelerinde uygulanan bazı yöntemleri, çağdaş uygulamalar adına, hiç, ülkenin koşullarına bakmaksızın, pat diye karşımıza getirivermesi. Şimdi, Anadolu'daki bir köyle, Almanya'daki bir köyü mukayese edebilecek miyiz ya da Anadolu'daki köye ulaşım olanaklarıyla Japonya'daki ya da Fransa'daki bir hızlı treni mukayese edebilecek miyiz? İnsanlarımızın kültür yapısını, yaşam tarzını, ulaşımını, acaba, dikkate aldık mı? Yani, bizim, birinci sınıf belediye statüsüne getirdiğimiz yerde, insanlar, evinin arkasında gübre, önünde inekleriyle, köyde oturuyor. Şimdi, biz, bu insanları, bir günde, alıp, birinci sınıf belediye statüsüne getiriyoruz; acaba, bunu irdeledik mi? Dolayısıyla, bu tür yasaların oluşturulmasında, eskisinden daha iyi olması için, mutlaka, bir bilimsel gereklilik, bir bilimsel rapora, çalışmaya gerek olduğunu düşünüyorum; maalesef, bu yok.

Rektör Beyin adını bu işe yamayarak ya da Rektör Beyin adının arkasına saklanarak bu işe bilimsellik kazandıramayız; çünkü, çok iyi biliyor ki Sayın Rektörüm, benim çok saygı duyduğum Rektörüm, bilimsel olabilmesi için ilgili uzmanların altına imza attığı bir raporun olması lazım. Ben de en az onun kadar bu işe gönül vermişim, ben de en az onun kadar bu işe destek veriyorum.

Bu işin planlanması sırasında ortaya çıkacak gereksinmelerin ekonomik kaynaklarının hesaplanıp hesaplanmadığını, arkadaşlarımızın, bize getirip, ortaya koymaları gerekiyor.

Şimdi, ekonomik boyutuna gelelim. Dedik, kaynak zaten yok, kaynakla ilgili herhangi bir gerekçe yok. Şu anda, Denizli'nin Belediyesinin kaynakları kendisine yetmiyor; kaldı ki, etrafında 2 misline çıkacak bir kapasiteyi karşılasın.

Peki, şehircilikle uymayacak uzaklıkta mahalleler oluşturuyoruz. Denizli'nin 40 kilometre dışında mahallesi var ve Denizli Belediyesinin buranın çöpünü toplamasını bekleyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Neşşar, lütfen toparlayın efendim.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Çok uzatmayacağım; izin verirseniz, fazla kalmadı Sayın Başkanım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, gecenin bu saatinde bu kadar olmaz.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Gecenin bu saatinde, bütçe kanunu tasarısının arasında siz getirdiniz. Bizim, bütçe kanunu tasarısının arasında gelmiş bu kadar önemli bir yasa hakkında 2 dakika konuşmamıza izin vermezseniz, o zaman olmayacak.

BAŞKAN - Sayın Neşşar, siz Genel Kurula hitap edin.

Arkadaşlar, lütfen dinleyelim.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bu yörede, demin anlattığım, damının arkasında gübresiyle oturan insanlara, siz, yarın, Çankaya fiyatlarıyla su satmaya kalkacaksınız. Bugüne kadar ürün bedellerini alamayan, ürünü para etmeyen yurttaşlar, yarın, Çevre Temizlik Vergisi, İmar Vergisi mükellefi olacaklar.

Köylünün yaşamını biliyorsunuz. İtfaiye hizmetlerini, 25 kilometre, 40 kilometre ötedeki -tırnak içerisinde- söylüyorum, mahallelere nasıl ulaştıracaksınız; çöp kamyonunuzun lastiği gece patlarsa, dağın başında kalırsa ne yapacaksınız? (AK Parti sıralarından "patlamaz" sesleri) İnşallah patlamaz.

Şimdi, konuyu, kısaca, etik boyutuna getireyim. Akköylü Belde Başkanım, Akköy Belediye Başkanımla beraber -hiçbirisi CHP'li değil- komisyona geldiler ve tepkilerini dile getirdiler. Komisyona gelip de tepkilerini dile getirdikleri zaman, komisyonda, nedense, Akköy'ün bu yasa kapsamından çıkarılmasına karar verildi. Peki, hangi ölçüyle, siz, Akköy'ü bu yasanın kapsamına almıştınız; hangi nedenle, hangi gerekçeyle çıkarıyorsunuz? Denizli'den buraya kadar gelip de, kendi tepkisini gösteremeyen insanların hakkını kim koruyacak? Bunun etik tarafı neresi? Artı, Denizli'nin etrafında, biliyorsunuz -sözü ediliyor- 22 tane küçük belediye var. Bu küçük belediyelerin içerisinde, seçimlerde, parti kimliklerinden ziyade, kişisel kimlikler önplana çıkıyor. Bu kişisel kimliklerin seçimlerde AKP'ye kaymamalarının, aşağı yukarı, AKP değil de eski partilerinden aday olmalarının görüldüğü bir dönemde bu yasa ortaya çıkarılıyor. Biraz önce dediğimle bağlantı kuracağım. Bu köy durumundaki ya da şehirden uzak ya da birinci sınıf belediye statüsünde olmayan yerlere hizmet götürme gündeme geldiğinde, bu tartışılırken... (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kaç dakika oldu!

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Lütfen, tahammül buyurunuz.

...arkadaşlarımız diyor ki: "Ya, biz, şu anda, hemen statüyü değiştirmeyeceğiz, oraları şube olarak tutacağız." Peki, eksilen ne -demin bir sözcü arkadaşım da dile getirdi- eksilen, sadece ve yalnız, belediye başkanı, belediye başkanının hükmî şahsiyeti, belediye başkanının siyasî partisi. Yani, hepsi AKP'li, hepsi AKP'li hırsı içerisinde ortaya atılmış -maalesef- bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız.

BAŞKAN - Sayın Neşşar, son cümlenizi istiyorum efendim.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bitiriyorum; son cümlem Sayın Başkan.

Ben, bu teklifin, Denizli'nin yararı düşünülerek, Denizli'de nasıl daha iyi hizmet veririz kaygısıyla değil, başka hesaplarla ortaya atıldığını -son anda, hesapla ortaya atıldığını- fakat, bu memlekete yarar getirmeyeceğini düşünüyorum. Takdirlerinize sunuyorum.

Biz, bu teklife aleyhte oy vereceğiz. Sizin de geri çekmenizi bekliyoruz.

Gecenin bu saatinde beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Neşşar.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizli'nin dokuması, Pamukkalesi, uzun öten horozu, Ressam İbrahim Çallı, Selahattin Pınar ve Özay Gönlüm gibi sanatçıları, dışsatımda çok büyük bir payı olan çalışkan insanları konuşulurken, anılırken, nedense, üç beş gündür, Denizli'nin kimi belediyelerinin ve köylerinin tüzelkişiliklerini yok etmek için huzurlarınızı işgal ediyoruz. Aslında, Denizli insanı, sanayide, ticarette, tarımda, turizmde gerçekten çok büyük gelişmeler göstermiştir ve bunu, devletten bir katkı almadan başarmıştır. Büyükkent olmayı çoktan hak etmiştir. Yıllardır bu özlemi duyarken, birdenbire, kolu kanadı bu gece kırılıyor. Biraz önce görüştüğümüz yasayla 28 belediyesini yok ettik, şimdi 22 belediyesini daha yok ediyoruz. Çok talihsiz bir şey ki, bunda, Denizlili milletvekili arkadaşlarımızın imzası var...

Şimdi, bizim haberimizin olduğu doğrudur. Biz, habersiziz demiyoruz, yeniden yeniden bunu buraya getirmenin de çok doğru olmadığı düşüncesindeyiz. Tayyip Erdoğan 5 Kasımda Denizli'ye gidince bu iş konuşuluyor ve kararlaştırılıyor. Bir akşam bize "buyurun, birlikte yemek yiyeceğiz" deniliyor. Biz de gittik; ne konuşulacağını, ne olacağını bilmiyoruz. Aş pişmiş, bütün beldeler ortaya konulmuş, hatta, bize teklif getirdikleri o gün, 2 tane ilçe var; Akköy ve Honaz İlçeleri. Biz ilk tepki  olarak "yahu ilçelik geri mi alınır" dedik. Sonra, gerçekten, bize bir öneri getirdiler, kuliste tekrar bir araya geldik. Biz, katılamayacağımızı ve daha önce örgüte soracağımızı, genel merkeze soracağımızı söyledik "katılmayacağız" dedik ve ondan sonra komisyonda, buradaki konuşmalarımızda, ısrarla, biz, bu yasanın Denizli'ye bir ödüllendirme değil, bir cezalandırma getireceğini söylediğimiz halde "Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri de rızalıydı, sonra Genel Başkanları karşı çıktı, o yüzden karşı çıkıyorlar" denildi.

Arkadaşlar, bir insanın tavrını sözü, imzası belirler. Biz, sözle de, imzayla da diyoruz ki, biz, büyükkent olmak istiyoruz, kolumuzun kanadınızın kırılmasını istemiyoruz.

Peki, biz, bu öneriye neden karşıyız; bakın, sabahın bu saatinde görüşelim:

1 - Getiriliş biçimi açısından karşıyız.

2 - Zamanlama açısından karşıyız.

3 - Hukuk açısından karşıyız.

4 - Demokratik açıdan karşıyız.

Biçim açısından karşıyız; çünkü, 81 il dururken, salt Denizli getiriliyor. Yine, biçim açısından karşıyız; bir hükümet tasarısı olarak gelmiyor, 48 saat bekletilmiyor, buraya getiriliyor.

Değerli arkadaşlar, zamanlamasının da çok kötü olduğunu burada birçok kez dile getirdik. Seçim havasına girildi ve seçmen kütükleri asıldı.

Seçim yasası gibi olan bu değişikliğin -çünkü, seçim çevresini değiştiriyor, seçmen durumunu değiştiriyor- hukuka da uygun olmadığını burada hukukçu arkadaşlarımız söyledi.

Hiç demokratik değil, demokrasi kültürüne de aykırı; çünkü, önce o insanlara sormak gerekirdi. Bu 50 belediyemizin hiçbirine sorulmadı, köylerimizin hiçbirine sorulmadı; hatta, bırakın, AKP ilçe örgütlerine de sorulmadı.

Bakın, burada arkadaşlarım kimi belgeler gösteriyor, ben de göstereyim, onlarcasını göstereyim. İşte Honaz İlçemizde bütün partilerin katıldığı... Adalet ve Kalkınma Partisi İlçe Başkanı Zekeriya Akan. Altında imzası var. Böyle çok var.

Denizli'de herkes -çünkü, bu doğru dürüst tartışılmadı, konuşulmadı- büyükşehir olmayı beklerken, birdenbire belediyeliklere son veriliyor. Hepsi Denizli'nin bitişiğindeki belediyeler değil, bir yanlış anlaşılma olmasın değerli arkadaşlar. Bakın, 22 kilometre ötede belediyenin biri, Cankurtaran Belediyesi. Burada çevreden söz ediliyor. Cankurtaran Belediyesi bize diyor ki: Benim 13 aracım var, hiç borcum yok, bankada 50 milyar param var; su depom var, 1 000 dönüm özel ağaçlandırma yaptık, 2 trilyon yatırım yaptık; yangın araçlarım var, otobüslerim var.

Bizim bir Pamukkalemiz var değerli arkadaşlar. Dünya incisi, dünyanın tanıdığı bir yer. Oranın aslında ilçe olması gerekir, daha büyük orada desteklenmesi gerekir; her gün turistlerin günübirlik işlem gördüğü yer. Eğer bu düzenleme kabul edilirse, Denizli'den turizm için hizmet gelecek!..

Değerli arkadaşlar, zaten, Pamukkale ve Karahayıt, özel koruma çevresi olarak, 1990 yılında Bakanlar Kurulunda kabul edildi ve 1991 yılında da planları yapıldı; değiştirmek mümkün değil; çünkü, Bakanlar Kurulunun bu konuda kararı var. Bakın, işte, Karahayıt'ın, Pamukkale'nin bütün planları buradadır; bana valiliğin yazısını göndermek değil... Bunlar belediyeler, bunlar hizmet verdiler.

Şimdi, siz, bir kalemde Pamukkale'yi ortadan kaldırıyorsunuz belediye olarak ve Denizli'ye bağlıyorsunuz. Bunların içerisinde kırk yıldır, elli yıldır belediye olanlar var. Başkarcı'dan demin de söz ettim; bizim kırküç yıllık belediyemiz; borcu yok... Bütün bu belediyeler kendi planlarını yapmışlar. Bu yasa teklifinin gerekçesinde deniliyor ki, efendim, Denizli'nin çağdaş gelişimine engel.

Peki, belediyeler de diyor ki; biz planlarımızı Denizli Belediyesiyle birlikte yaptık, Bakanlık da bunu onayladı; bunların değiştirilmesi zaten mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, biz, Denizli'ye hizmet gelmesini istiyoruz; biz Denizli milletvekilleriyiz. AKP'lilerle, hizmet konusunda her zaman birleşiriz, yani, bir araya geliriz, onların bu duyguyu semirmelerine karşı bundan sonra yine geliriz; ama, yaptıkları ayıp. Bir gecede 50 belediyemiz alınıyor, Denizli'nin kolu kanadı kırılıyor, büyükşehir olmayı beklerken, bütünşehir oluyor. Böyle bir statü yok, böyle bir olanak yok. Ne demek bütünşehir?!

Değerli arkadaşlar, buralarda kimlikler vardı. Bakın, size, Honaz'ı anlatayım biraz. Honaz Dağı, millî parktır. Honaz'ın yerleşimi antik kenttir ve Denizli'den önce kurulmuştur.

Şimdi, bu düzenleme çıktığında, bir zaman Honaz'ın verimli olan o arazilerine, 10 000 dönüm üzerine organize sanayi kuruldu, o verimli topraklar ellerinden alındı. İlkin, Honazlıların, tabiî, kirazları, domatesleri, üzümleri, dışarıya satılıyor. Organize sanayi geldikten sonra Honaz Belediyesi oradan yararlanıyor. Çünkü, topraklarının üzerine fabrika konulmuş. Şimdi, siz o fabrikaları, o Honazlıların elinden alıyorsunuz. Honaz Belediyesinin kanıydı o, Honazlıların geçim derdiydi.

Değerli arkadaşlar, bakın, Honaz'ın bir kısmı alınıyor, organize sanayi olarak alınıyor bu plana göre...

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) - Honaz ayrı...

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Salih Bey, yani, ben diyorum ki, bu ne çevre belediyelere ne Denizli Belediyesine yarayan bir şeydir. Bir karar verilmiş; ama, alelacele verilmiş, altyapısı hazırlanmamış. Demin de söylediğim gibi, insanların görüşleri alınmamış, bu bir reform değil. Lütfen... Yani, böyle sabahlara karşı görüştüğümüz yasalarda hep yanlışlar yapılıyor, hukuk yanlışları yapılıyor.

Değerli arkadaşlar, bu düzenleme Denizli'nin hayrına değil, çünkü, Denizlililer ısrarla "biz, böyle bir değişiklik istemiyoruz, büyükkent olmak istiyoruz" diyorlar. Çünkü, Denizli büyükkent olduğu zaman, bu tüzelkişilikleri yok edilen belediyeler varlıklarını koruyacaklar, birinci kademe belediye olacaklar. Kırk yıllık, elli yıllık belediyeler ve Denizli'nin uzağında bir kısmı, tamam, bir kısmı Denizli'yle birlikte; ama, planı, programı yapılmış. Hangi açıdan Denizli'ye yarayan bir iş var burada? Büyükşehir mi oluyoruz; hayır. Başka bir gelir mi sağlanıyor; hayır. Peki, uzakta olan belediyelere ne sağlıyoruz; tam tersine, 25 köyümüzde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, mikrofonu açıyorum, lütfen toparlayın efendim.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, Denizli için düzenlediğimiz, yalnız Denizli için düzenlediğimiz bu teklifle, Denizli Belediyesinin sınırlarını genişletecek düzenlemenin Denizli'nin hayrına olmadığı inancındayım. İleride yapılacak büyükkent düzenlemesiyle beraber bunun ele alınması gereğini bir kere daha söylüyorum.

Tümünüze saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Oylarken, karar yetersayısını da arayacağız.

Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

1 inci maddeyi okutuyorum :

BAZI BELEDİYE VE KÖYLERİN DENİZLİ BELEDİYESİNE

KATILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.- Ekli (1) sayılı listede adları yazılı belediyeler ile ekli (2) sayılı listede adları yazılı köyler, tüzel kişilikleri kaldırılarak Denizli Belediyesine katılmış ve tüzel kişiliği kaldırılan belediyelerin mahalleleri ile tüzel kişiliği kaldırılan köyler aynı adla, Denizli Belediyesine bağlı mahalle haline gelirler.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

Arkadaşlar, özellikle rica ediyorum; hatibe herhangi bir müdahale olmasın, zamanı iyi değerlendirelim; sizler de yoruldunuz, bizleri de herhalde düşünür, takdir edersiniz.

CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Denizli'nin nüfusu 850 000; 350'den de büyük, 4'ten de büyük. Sözlerime böyle başlamak istiyorum.

Şimdi, bu yasa, Denizli için özel bir yasa. Sayın Ümmet Kandoğan'ın dediğine katılıyorum; bir Denizli çocuğu olarak, Denizlimle gurur duyuyorum ve Denizli'nin, özellikle bu yasayla ve bundan önceki yasayla 50 belediyesinin gasp edilmesinin hesabını, Denizlili hemşerilerim, önce sizlerin temsilcilerinden, sonra da sizin Partinizden soracaktır diye, altını çize çize çize söylüyorum.

Eğer bu yasa özel bir yasaysa -bu sözüm, hem Mehmet Neşşar hem Mustafa Gazalcı hem de kendi adıma- hiçbir babayiğit, Ümmet Kandoğan da buna dahildir "biz kararımızı, genel başkanımız istedi" diye bir kelam etmemiştir. Bu ayıptır. Bunun arkasına sığınılması, sık sık bundan bahsedilmesi hiç kimseyi kurtarmaz. Eğer bu Denizli için özel bir yasaysa, zaten bana ihtiyacın yok; bilimsel bir yasaysa, zaten benim desteğime ihtiyacın yok; alnını, göğsünü gere gere girersin "Denizli, ben seni bir yükten kurtardım, artık sen büyüyeceksin, seninle ilgili ciddî projelerim var" diye rahatlıkla söyleyebilirsin, hiç bana ihtiyacın yok.

Arkadaşlarım, elinizi vicdanınıza koyun, ne olur rica ediyorum sizden; bütün Denizli bizi izliyor; bu bütünşehir projesiyle, 22 tane belde ve 27 köy, bu belediyenin hizmet alanları içine giriyor. Denizli Belediyesinin bütçesi 2004 yılı için 85 trilyon, bu belediyelerden gelecek meblağ da 25 trilyon, etti size 110 trilyon ve Denizli Belediyesinin bu hizmet alanı genişlerken, Denizli Belediyesine, bir sefere mahsus olmak üzere -yanlış söylüyorsam, beni düzeltsin arkadaşlarım- yaklaşık 25 trilyon para girecek ve Denizli Belediyesi, bu genişleyen hacimdeki hizmeti bu nakitle yapmaya devam edecek. Şimdi, eğer Denizli için özel bir yasa çıkıyorsa -ben, Denizli'de doğdum, Denizli'de büyüdüm- yıllardır Denizli'nin dışında kalıp da, ondan sonra Denizli'ye ait yasa çıkarmaya kalkarsan böyle çıkarırsın işte, işte böyle çıkarırsın!

Denizli insanı bir şey istiyor; diyor ki, beni büyükşehir yap... Beni büyükşehir yap diyor Denizli insanı. Bunu hak etmedi mi; hak etti. Parlayan yıldız Denizli, vergi verirken 6 ncı sırada. Sayın milletvekilleri, Denizli devletten hizmet alırken de 37 nci sırada. Siz, böyle bir şehre niye büyükşehri layık görmüyorsunuz?! Eğer böyle bir özel yasa çıkarma imkânımız varsa, eğer bu güçteysek, niye, Denizli, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin ve partisinin heykelini dikmiyor, niye büyükşehir yapmıyoruz?! Yapalım... Şimdi yapamadık; çünkü, amacımız o değil, Denizli'yi rahatlatmak değil. Niye; şimdi, eğer, bütünşehir mantığıyla bakacak olursak, evinizi büyütüyorsunuz arkadaşlar, 3 odanızı 5 oda, 7 oda yapıyorsunuz; ancak, evinizdeki petek sayısı aynı, evinizde diğer odalara soba kuramıyorsunuz; siz, bu hizmeti nasıl yapacaksınız?! Tekrar söylüyorum: Evinizi büyütüyorsunuz, petek sayınız aynı; nasıl ısıtacaksınız siz bu insanları?!

Eğer Denizli büyükşehir olsaydı -rakamlarla konuşuyorum- eğer biraz ilginiz varsa, Denizli halkına da biraz saygınız varsa, benim düşündüklerimi lütfen mantık süzgecinden geçirin. Eğer Denizli büyükşehir olsaydı, Denizli, Türkiye'de toplanan vergilerden yüzde 4 -eskiden yüzde 5'ti biliyorsunuz- alacaktı; Denizli, Denizli'de toplanan vergilerden de yüzde 4 alacaktı; eder, size yüzde 8. Şimdi, bu yüzde 8'in, siz, en azından her sene için, 15-20 trilyondan aşağı olmayacağını rahatlıkla öngörürseniz, her sene Denizli, sanki sizin mantığınızla, ekstradan beldeler katılıyormuş gibi, hizmet için hak ettiği katkıyı devletten almış olacaktı. Bu yasada bu var mı sevgili milletvekili arkadaşlarım? Siz Denizli'ye bu katkıyı koyuyor musunuz; koymuyorsunuz. Ne diyorsunuz; "şehircilik açısından Denizli'nin bu yasaya ihtiyacı var." Doğrudur; Denizli sıkışmıştır; ama, çözümü bu değildir.

Burada belediye başkanlığı yapmış arkadaşlarım, dostlarım var, benden daha iyi bilirler; büyükşehirler 1/25000'lik planları kendileri yaparlar. Alt kademedeki belediyeler ise, 1/1000'lik planları yaparlar ve alt kademedeki belediyeler, bu planları büyükşehirlere onaylattırmak zorundadırlar. Doğru mu; yalan diyecek, yanlış diyecek var mı?! Peki, eğer bu doğru ise, Denizli büyükşehir yapıldığı zaman, bu beldelerin, bu alt kademe belediyelerin Denizli'nin yeniden imara açılmasına, yeniden planlamasına nasıl bir sekter tavır koyacağını bana birisi anlatabilir mi?! Bu yasa, bunu anlatıyor mu? Bunu, bütün Denizli biliyor. Bir sürü büyükşehir var, Denizli kadar vergi vermiyor devlete ve onlar, Denizli'nin aldığı paydan çok daha fazlasını hizmet olarak alıyorlar. Denizli'nin bunu istemesi kadar doğal bir şey düşünemiyorum.

Yani, şunu söylemek istiyorum: Hukukî boyutuna falan hiç girmiyorum bakın; o, benim dışımdaki olay; onu, hukuku bilen insanlar değerlendirecektir; ama, ben şunu çok iyi biliyorum ki, Denizli'deki yurttaşlarım, benim hemşerilerim, bu 22 beldede oturanlar, 27 köyde oturanlar, yarın, Denizli Belediyesinden, o bütün şehrin belediyesinden altyapı isteyecekler, asfalt isteyecekler, hizmet isteyecekler. O zaman "kusura bakmayın, bizim önceliğimizde size hizmet gelmesi yoktu; bizim siyasî planlarımıza göre, yasalarda birtakım değişiklik yapmak vardı" dersiniz.

Son olarak -sabahın bu saatinde söyleyeceklerimi söyledim- Denizli'nin size nasıl baktığını ifade etmek istiyorum. Bu, benim sözüm değil; bu, Denizli'nin ifadesi: "100-50=Adalet ve Kalkınma Partisi" Bu, benim gazetem değil; Denizli'deki yerel gazetelerin çoğunun başlığı bu. Sizi, Denizli'nin hakkını korumaya, Denizli'nin hakkını vermeye davet ediyorum.

Hiç kimsenin de, hiçbir şekilde... Cumhuriyet Halk Partisi Denizli milletvekillerinin adını anarken, herkesi, dikkatle anmaya davet ediyorum. Hemşerilerimi severim; ama, hiç kimsenin adımı haksız yere konuşmasına izin veremem.

Sayın Genel Başkanımın da, eğer Denizli'nin büyükşehir olması konusunda talebi varsa, buna da Denizlililerin sevgi ve sempati duyacağını söylüyorum.

Sabahın bu saatinde bizi dinleyen hemşerilerime yeterince bilgi verdiğimi sanıyorum. Yasanın oylanması konusundaki sorunun, zaten ileri noktalarda başka yerlere taşınacağını biliyorum; hukuk sahibi olanlar, bu konuyla ilgili söz sahibi olanlar...

Başınızı ağrıttım, özür diliyorum; belki, sizi çok fazla ilgilendirmiyor; ama, benim insanımı çok ilgilendiriyor. Hepinize iyi sabahlar diliyorum, biraz daha ciddiyet diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.

Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 307 olan, Denizli Milletvekilleri Osman Nuri Filiz, Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet Yüksektepe ile Ümmet Kandoğan'ın; Denizli İline Bağlı Akköy İlçesi ile Bazı Belediye ve Köylerin Tüzel Kişiliklerinin Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu raporu hakkında, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu teklif İçişleri Komisyonuna geldiğinde, görüşmemizde, teklifin lehinde ve aleyhindeki görüşmeler esnasında, biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, şunları söylemiştik: Denizli İlinin bugünkü yapısıyla sorunlarının ağırlaşmış olduğu ve düzenleme gereksiniminin ortaya çıktığı doğru; ancak, bu düzenlemenin bilimsel bir temele dayalı olarak, sivil toplum örgütlerinin katılmasıyla yapılmasında büyük yarar vardır. Teklifle getirilen düzenleme, herhangi bir bilimsel temele ya da planlamaya dayanmamakta, seçim hesapları taşımaktadır. Seçim öncesinde, seçmen kütükleri askıya çıkarıldıktan sonra bu yola başvurmak, seçimlerin temel hükümlerine aykırılık oluşturacaktır. Teklifle getirilen düzenleme, Denizli'nin sorunlarını çözücü nitelikte değildir; sorunun olduğu doğrudur, sorunun çözülmesi gerektiği yönündeki mantık da doğrudur; ancak, sorunun çözüm biçimi yanlıştır. Akköy İlçesinin kaldırılması, kazanılmış hakların ihlaline yol açacaktır; ayrıca, Akköy İlçesi, bu tür bir işlemin de karşısındadır demişiz. Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunları hatırlatmakta ve çok tekrar olsa bile, tutanaklara geçmesinde yarar umdum.

Ülkedeki yerel yönetimlerin, belediyelerin sayısını vermekle bazı şeyleri söylemek istiyorum: Türkiye'de, hepimizin bildiği gibi, 3 216 belediye var; bunların 16'sı büyükşehir belediyesi, 3 200'ü de 1580 sayılı Yasayla yönetilen belediyeler; tabiî, bunların 349'u biraz önce gitti. 81 ilin, 850 ilçenin, 688 bucağın, 35 149 köyün olduğu ve 17 092 mahallenin varolduğu ülkemizde belediye sayısı, belde olarak 2 245'tir. Denizli'de belediye sınırları içine alınan 25 köy mahalle olacak, oysa biraz önce 340 belediyeyi köy yaptınız. Mahalle yaptığınız yerlere hizmet gitmemesine rağmen, bu yerler, Emlak Vergisi, arazi, çöp vergisi verecekler. Büyükşehir olmadığı için de yüzde 4 pay alamayacak ve dolayısıyla oralara hizmet gidemeyecek, ama, vergi alınacak. Bu, nimetin olmadığı, ama, külfetin paylaşıldığı anlamına gelir. Köylü, arazisini sadece ve sadece vergiler nedeniyle satmak zorunda kalacak.

Daha önce bizim vermiş olduğumuz önergeyi hatırlatarak, 700 000 nüfusun üzerindeki yerlerin büyükşehir yapılması doğrultusundaki önergemizi yineleyerek söylüyorum ki, şimdi siz, apartmanlara mescidi "Avrupa Birliği müktesebatı gereğince" diye, uyum yasaları çerçevesinde buraya getireceksiniz ve buradan geçirmek isteyeceksiniz -ki, yok öyle bir şey- sonra da, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının ruhuna aykırı olan, hatta onun ruhuna uymayan bir uygulamayı buradan şimdi geçirerek çelişkili bir durumu ortaya koyacaksınız. Demin almış olduğumuz kararla çıkardığımız yasanın, nasıl, Anayasanın 67 nci maddesinin son fıkrasına aykırı ve kentleşmeyi durduran, bozan, karmaşa yaratacak bir yasa olduğuna inanıyorsak, bu yasa teklifi de, Denizli ve çevresinde karmaşa yaratacak bir yasadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ülkü, lütfen tamamlayın.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Hele geçici madde 2'de belirtilen "İmar Yasasının 18 inci maddesi uygulanamaz" ibaresi, çok açık olarak, yağmalamayı özendirecektir. Buna, en kısa zamanda, hep beraber tanık olacağız, spekülatörleri göreceğiz, arsaların kapatıldığını göreceğiz ve kendi köyünden sürgün edilenleri göreceğiz, yaşayacağız. Bunların yaşanmaması dileğiyle, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.

Maddeyle ilgili konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 307 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesine birinci fıkrası olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

 

Haşim Oral

Muharrem Kılıç

Mustafa Gazalcı

 

Denizli

Malatya

Denizli

 

Erdal Karademir

Nezir Büyükcengiz

Mehmet Neşşar

 

İzmir

Konya

Denizli

 

Hakkı Ülkü

Ali Oksal

Hüseyin Özcan

 

İzmir

Mersin

Mersin

"Ekli 1 numaralı listede belirtilen köy, belde, ilçe ve kent nüfus toplamı 700 000'in üzerindeki illerin il belediyeleri büyükşehir statüsü kazanır."

Nüfusu 700 000'den Fazla Olan İller

 

Afyon

   812 416

 

Aydın

   950 757

 

Balıkesir

1 076 347

 

Denizli

   850 000

 

Hatay

1 253 726

 

Malatya

  853 658

 

Manisa

1 260 169

 

Kahramanmaraş

1 002 384

 

Mardin

  705 098

 

Muğla

  715 328

 

Ordu

  887 765

 

Sivas

   755 091

 

Tokat

   828 027

 

Trabzon

   975 137

 

Şanlıurfa

1 443 422

 

Van

   877 524

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 307 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Yahya Akman

Ünal Kacır

 

Bursa

Şanlıurfa

İstanbul

 

Mehmet Emin Tutan

 

Mehdi Eker

 

Bursa

 

Diyarbakır

Madde 1.- Ekli (1) sayılı listede adları yazılı belediyeler ile ekli (2) sayılı listede adları yazılı köylerin, tüzelkişilikleri kaldırılmış ve bu yerler Denizli Belediyesine katılmıştır. Tüzelkişiliği kaldırılan belediyelerin mahalleleri ile köyler, aynı adla, Denizli Belediyesine mahalle olarak bağlanmıştır.

BAŞKAN - Efendim, bu önerge, okunan 2 önerge içerisinde en aykırı önerge olup, şimdi Komisyon ve Hükümete katılıp katılmadıklarını soracağım.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Bu, 2 nci önerge değil mi Sayın Başkan?

BAŞKAN - Evet.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahipleri?..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum :

Gerekçe :

Maddedeki anlam bozukluğu giderilmeye çalışılmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini biraz önce okuduğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bu önerge maddeyi tümüyle değiştirdiğinden, 2 nci önergeyi işleme almıyorum; çünkü, Genel Kurul iradesini ortaya koymuştur.

Bu kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum...

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, bir yazım hatası var, onu arz etmek istiyorum.

(2) sayılı listede "Denizli" başlığı altında 1 inci sırada "Altındere" yazılmış, bunu "Altıntepe" olarak düzeltiyoruz efendim.

BAŞKAN - Tamam.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - "Altıntepe" diye bir köy yok, "Altındere"dir o.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - En aykırı olan önerge diğer önergeydi Sayın Başkan.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir isteğiniz mi vardı efendim?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bizim verdiğimiz önergenin daha aykırı bir önerge olduğunu düşünüyoruz.  Siz, hangi kriterlerle aykırılığı belirlediniz?

BAŞKAN - Efendim, maddenin tümünü değiştiriyor. Biraz önce de oyladık. Bu Mecliste bugüne kadarki, benim bulunduğum sürece de bütün tatbikatlar böyle; Meclisin tatbikatı; durum bu.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Biz, önergemizdeki değişiklikle maddenin önüne bir paragraf ekliyoruz, bir fıkra ekliyoruz. Oylanması lazım gibi geliyor.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Hayır Sayın Başkan; aykırı olan kabul edildi.

BAŞKAN - Efendim, bu, komisyonun takdirinde de yok; tatbikat da böyle.

Teşekkür ediyorum Sayın Topuz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ama, bu şekilde böyle bir önergeyi safdışı bırakabilir misiniz Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Şimdi, kabul edilen önerge doğrultusunda ve baskı hatasının da "Altıntepe" olarak düzeltilerek, ekli 1 ve 2 sayılı listelerle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum :

GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunla tüzel kişiliği kaldırılan belediye ve köylere ait taşınır ve taşınmaz mallar; hak alacak ve borçlar; personel kadro ve bütçeler Denizli Belediyesine devredilir. Devredilen personelle ilgili olarak Denizli Belediyesinde gerekli kadro düzenlemeleri, devrolunan toplam kadro sayısını aşmamak üzere, Belediye meclisinin kararı ve valinin onayı ile yapılır. Devrolunan personel 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine bağlı olmaksızın, en geç üç ay içinde, durumlarına uygun yeni kadrolara atanır. Durumlarına uygun bir kadroya ataması yapılanların, bu kadrolarda alacakları aylık, ödenek, yolluk ve diğer ödemeler toplamından az olması halinde aradaki fark kapanıncaya kadar söz konusu miktar tazminat olarak ödenir. Herhangi bir kadroya ataması yapılamayanlar, durumlarına uygun bir kadroya atanıncaya kadar, önceki kadroya ait aylık, ödenek, yolluk ve diğer ödemeleri Denizli Belediyesinden almaya devam ederler.

BAŞKAN - Madde üzerinde,

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Ben hakkımdan feragat ediyorum Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda 307 sıra sayısıyla görüşülmekte olan kanun teklifinin geçici 1 inci maddesinin birinci cümlesinden sonra gelen kısmının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nusret Bayraktar

Ümmet Kandoğan

Selami Uzun

 

İstanbul

Denizli

Sivas

 

Ünal Kacır

 

Telat Karapınar

 

İstanbul

 

Ankara

"Devredilen personelle ilgili olarak Denizli Belediyesinde gerekli kadro düzenlemeleri devralınan toplam kadro sayısını aşmamak üzere 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine bağlı olmaksızın belediye meclisinin kararı ve valinin onayı ile en geç üç ay içinde yapılır. Memur ve daimi işçiler, bu düzenlemeden itibaren iki ay içinde durumlarına uygun kadrolara atanırlar. Bunlardan, atandıkları kadrolarda alacakları aylık, ödenek, yolluk ve diğer bütün ödemeler toplamı önceki kadrolarında aldıkları aylık, ödenek, yolluk ve diğer bütün ödemeler toplamından az olanlara aradaki fark herhangi bir kesintiye tabi tutulmadan tazminat olarak ödenir. Herhangi bir kadroya ataması yapılamayanlar durumlarına uygun bir kadroya atanıncaya kadar aylık, ödenek, yolluk ve diğer bütün ödemeler ile kadrolarına ait özlük haklarını Denizli Belediyesinden alırlar. Sözleşmeli personel sözleşmeleriyle, geçici işçiler vizeli pozisyonlarıyla devredilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Personele ilişkin kadro düzenlemesi yapıldıktan itibaren belli bir süre içinde atamaların yapılması sağlanmalıdır. Ayrıca, sözleşmeli personel ile geçici işçilerin madde metninde açıkça belirtilmesi, devirlerde hukukî karışıklığın çıkmasını önleyecektir.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 1 inci madde, kabul edilen önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum :

GEÇİCİ MADDE 2.- Bu Kanunla tüzel kişiliği kaldırılan belediye ve köylerde, bu Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren, yeni nazım ve uygulama imar planları yapılamaz; varsa mevcut nazım ve uygulama imar planlarına ilişkin olarak her türlü ek ve değişikliğe gidilemez; 3194 sayılı İmar Kanununun 18 inci maddesi uygulanamaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına

Halen görüşülmekte olan Bazı Belediye ve Köylerin Denizli Belediyesine Katılmasına İlişkin Kanun Teklifinin geçici 2 nci maddesinin sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Açıktan veya naklen personel atanamaz, sözleşmeli personel istihdam edilemez; borçlanma ile bütçe ödeneği bulunmayan hususlarda ihale yapılamaz, taahhütte bulunulamaz."

 

Nusret Bayraktar

Ümmet Kandoğan

Selami Uzun

 

İstanbul

Denizli

Sivas

 

Ünal Kacır

 

Telat Karapınar

 

İstanbul

 

Ankara

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 307 sıra sayılı Kanun Teklifinin geçici 2 nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini dileriz.

Saygılarımızla.

 

Mehmet U. Neşşar

Şevket Arz

Mustafa Gazalcı

 

Denizli

Trabzon

Denizli

 

Haşim Oral

Salih Gün

Muharrem İnce

 

Denizli

Kocaeli

Yalova

 

 

Mustafa Sayar

 

 

 

Amasya

 

Eklenecek fıkra :

"Bu yasayla köy tüzelkişiliği sona eren köylerdeki taşınmazlar 10 yıl süreyle Emlak Vergisi ile Çevre Temizlik Vergisinden muaftır.

BAŞKAN - Son okunan önerge, en aykırı önergedir.

Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; belli ki, belediyelerimizin tüzelkişiliğini yok olmaktan kurtaramıyoruz; hiç olmazsa, köylerimizden, Denizli Belediyesine bağlandık diye, bir Çevre Temizlik Vergisinin, Emlak Vergisinin, on yıl alınmamasını öneriyoruz bu önergemizle.

Değerli arkadaşlar, bakın, onbeş gün önce, 16 büyük kente yüzlerce köy bağladık, onlar vergi verecekler. Şimdi, Denizli'de, yine 25 köye yeni vergiler getiriyoruz. Gece ile gündüz kadar fark var, Denizli merkezi ile burada bağlanan köyler arasındaki yaşam farkı. Onlar zaten yaşamlarını zor sürdürüyorlar. Hayvancılıklarını öldürdük, ürünlerine yeterli para vermiyoruz. Şimdi diyoruz ki biz, mademki, siz, köy ile kenti bir yapacağız diyorsunuz, savınız o; Denizli'ye getirdiğimiz hizmetleri köye de götüreceğiz diyorsunuz; biz de diyoruz ki, o dediklerinizi yapıncaya kadar, hiç olmazsa, köylülerin yeni ek vergilerle yükümlenmemesini sağlayın; bu önerge odur. Demin, 700 000 nüfustan fazla olan illerin büyükşehir olması önergesini verdik, işleme bile koymadınız, daha önce de reddettiniz.

Değerli arkadaşlar, bakın, öyle ivedilikle yasa geçiriyoruz ki, öyle apar topar geçiriyoruz ki, bu, elimdeki, 307 sayılı Denizli'nin belediye sınırlarını genişleten yasanın adı: "Akköy İlçesi ve Bazı Belediye ve Köylerinin Tüzel Kişiliklerinin Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında Kanun Teklifi". Hayır... Akköy yok. Adı yanlış bu yasanın. İçişleri Komisyonuna gelirken böyleydi; Akköy vardı, daha önceki hazırlıklarında Honaz vardı. Şimdi, Akköylüler geldi, orada, bizden daha iyi kendilerini savundular. AKP'li üyeler bile bundan etkilendi ve Akköy çıkarıldı, orada çıkarıldı; ama, yasanın adı değişmiyor. Biraz sonra, siz "kabul edenler, etmeyenler" denilip kabul ettiğiniz zaman Akköy de, sanki, Denizli Belediyesine bağlanmış gibi olacak. Evet, değerli arkadaşlar, bu bir yanlış, bu bir acelecilik. Gerçekten, apar topar yaptığınızın kanıtı şu ki, bakın, iki yasayı da bütçe görüşülürken araya sokuyorsunuz. Sabahın 5'ine kadar hem kendinize eziyet ediyorsunuz hem bize eziyet ediyorsunuz hem asıl Denizli'ye büyük kötülük ediyorsunuz. Yasanın adını bile doğru dürüst geçirmiyoruz; çünkü, sakin düşünmüyoruz; çünkü, insanları işin içerisine katmıyoruz. Bir acelecilik var. Demin de söyledim, tutanaklara geçirmek için bir kez daha söylüyorum; akçalı konu var, kadro var, personel var. Bunların Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi gerekirdi. "Hayır, bir çırpıda biz yaparız olur!.." Olmaz! Belki şu anda olur. Göreceksiniz, ilk inceleyen Cumhurbaşkanı geri gönderir. Oradan olmazsa Anayasa Mahkemesinden döner.

Değerli arkadaşlar, aceleye getirmeyelim, parmak hesabı yapmayalım, serinkanlı olalım; köylülerimize yeni yük getirmeyelim. Demin, teklifi kabul ederken "bunlar devletin sırtında yük" dediniz. "Belediye seçimlerine gidecek adamı yükten kurtaracağız" dedik; yani, şimdi, Denizli'yi yutacak mı bunu?!

 "Biz, yükten kurtulmuşuz efendim; kendi belediye meclisimizi, başkanımızı seçemeyeceğiz; belediye başkanımız muhtar olacak; bundan sonra belediye binamızın ne olacağı belli değil; yükten kurtardı bizi AKP'liler!" Tutanakları götüreceğiz oraya, dağıtacağız. Olmaz böyle şey arkadaşlar!.. Denizlililer için isyan ediyorum. Gerçekten, bu düzenlemenin geri çekilip doğru dürüst bir ele alınmasını istiyoruz.

Evet, yeniden söylüyoruz. Bu yasanın adından başlayarak eksikler vardır, yanlışlar vardır; komisyonda yanlış yapılmıştır, hazırlığında yanlışlık yapılmıştır; burada yanlışlar devam ediyor. Hiç olmazsa, köylerimizi, 25 köyümüzü ekvergiden kurtaralım diyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, buyurun, sözlerinizi tamamlayın.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Önergemiz, bunlardan, on yıl, Çevre Temizlik Vergisinin, Emlak Vergisinin alınmamasıdır; kabulünüzü diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Gerekçesini Sayın Gazalcı'dan dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Halen görüşülmekte olan Bazı Belediye ve Köylerin Denizli Belediyesine katılmasına ilişkin Kanun Teklifinin geçici 2 nci maddesinin sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Açıktan veya naklen personel atanamaz, sözleşmeli personel istihdam edilemez; borçlanma ile bütçede ödeneği bulunmayan hususlarda ihale yapılamaz, taahhütte bulunulamaz."

                        Nusret Bayraktar (İstanbul)

                                  ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon?..

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor, Komisyon takdire bırakıyor.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Tüzelkişiliği kaldırılan belediye ve köylerin tasfiye sürecinde yeni personel istihdamı, borçlanma ve yükümlülük altına girmek suretiyle katıldıkları belediyeleri malî sıkıntıya sokmalarının önlenmesi sağlanmaktadır.

BAŞKAN - Efendim, gerekçesini dinlediğiniz, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylayacağım; ancak, Komisyon Başkanının bir söz isteği var.

Buyurun.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, iki konuyu düzeltmek istiyorum. Bu geçici 2 nci maddemizde son satırdan önce "her türlü" sözcüğünün yerine "hiçbir" sözcüğünün getirilmesi, anlam bakımından daha uygun bir hale getirilmesi açısından gerekiyor.

Ayrıca, yasanın ismi komisyonumuzda değiştirilmiştir "Bazı Belediye ve Köylerin Denizli Belediyesine Katılmasına İlişkin Kanun Teklifi"dir. Sayın Gazalcı yasanın başlığını iyice okumadığından dolayı böyle bir yanılgıya düşmüştür.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bu bir redaksiyon olayı değildir; önerge verilmesi gerekir... Sayın Başkan, bu bir redaksiyon olayı değildir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hangisi, hangisi?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Ünal Bey, bir dakika, dur... Bir hata var, görüyoruz.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, komisyonun kabul ettiği metne bakarsanız başlığının nasıl olduğunu göreceksiniz efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, kelime değişiyor efendim; bu redaksiyon değil. "Hepsi" ile "hiçbiri" tamamen zıt.

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika, müsaade eder misiniz...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Geçici 2 nci maddedeki "her türlü" sözcüğünün yerine...

BAŞKAN - Komisyonun kabul ettiğinde de "her türlü" sözcüğü var Sayın Başkan.

HALUK KOÇ (Samsun) - "Her türlü" ile "hiçbir" aynı şey değil. Redaksiyon değil bu; başlık değiştiriliyor.

BAŞKAN - Arkadaşlar, şimdi, mevcut geçici maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

GEÇİCİ MADDE 3.-  Denizli Belediyesi ile tüzel kişiliği kaldırılan belediye ve köylerde 28 Mart 2004 tarihinde yapılacak mahallî idareler ile mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar heyetleri seçimleri buraların bu Kanunla düzenlenen yeni durumlarına göre yapılır. Tüzel kişiliği kaldırılan belediye ve köylerin seçilmiş organları ilk mahallî idareler seçimlerine kadar görevlerine devam edebilirler.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Gazalcı?..

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - İstemiyorum efendim.

BAŞKAN - Vazgeçtiniz...

Teşekkür ediyorum.

Geçici 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 3 üncü madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. - Bu Kanunun geçici 1 inci maddesi 27 Mart 2004 tarihinde; diğer maddeleri, yayım tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar [!])

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; huzurunuza, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade etmek için gelmiş bulunuyorum ve sizleri, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce görüştüğü ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği 308 sayılı yasanın hemen hemen aynı hukuka, yasama tekniğine ve bir kanun yapılırken riayet edilmesini hepimizin beklediği birtakım hususlara aykırı olan bir başka yasa teklifi daha önümüze gelmiş bulunuyor ve yürürlük maddesine gelinceye kadar da maddelerini kabul ettik.

Bu yasa teklifi de tıpkı, 308 sıra sayılı yasa teklifi gibi, usul bakımından İçtüzüğe aykırı bir biçimde Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmiştir ve bu noktalara kadar ilerlemiştir. Alınacak hiçbir karar, yapılacak hiçbir işlem, bu usulsüzlüğü gideremeyecektir; onu bilelim.

İkincisi, yine, İçtüzüğün gereği olan 48 saatlik süreler ne komisyon görüşmelerinde ne de Türkiye Büyük Millet Meclisine bu teklif inerken dikkate alınmadığı için, bu teklifte de, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin katkısı sağlıklı bir biçimde sağlanamamıştır.

Bu teklif de, tıpkı 308 sıra sayılı yasa teklifi gibi, belediyelerin coğrafî yapısını, belediye haritasını değiştirmektedir; fakat bu kez, Türkiye çapında değil, bir ilimizin çapında değiştirmektedir. Bu tür köklü değişikliklerin belli birtakım ölçütlere, belli birtakım ilkelere bağlı kalınarak yapılması gerekir. İlkönce bu ilkeler belirlenir, ondan sonra da iddia edildiği gibi, Türkiye'de bütün belediyelerin yapısı, bu ilkelere, bu ölçütlere göre tayin edilir; ama, biz, ne 307 sıra sayılı yasa teklifinde ne de 308 sıra sayılı yasa teklifinde bu ilkelerin, bu ölçütlerin ne olduğunu tespit edebilmek imkânına sahip olmadık. 308 sıra sayılı yasa teklifine bakınız, anımsayınız -eğer gecenin bu saatinde anımsayabilecek haliniz kaldıysa tabiî; bu, neredeyse insan haklarına aykırı çalışma temposu içerisinde eğer anımsayabilecek haliniz kaldıysa anımsayınız- 308 sayılı yasayla biz ne yaptık; birtakım...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sıra sayısı...

OYA ARASLI (Devamla) - 308 sıra sayılı yasa teklifiydi, yasalaştı şimdi; yasa teklifiydi, numara aldığı zaman...

Bu yasayla, biz, birtakım belediyeleri ortadan kaldırdık, onları birtakım köylere çevirdik. Şimdi ne yapıyoruz; birtakım köyleri, mahalle olarak, belediyelere bağlıyoruz. Yani, iki yasada birbirinin taban tabana zıttı iki işlem yapıyoruz.

Niye yapıyoruz; ben anlayamadım anlatılandan. Siz biliyor musunuz; bakışlarınızdan öyle anlaşılıyor ki, siz de bilmiyorsunuz; ama, böyle bir teklif geldi buraya, bir mantığını da bulabilmek mümkün değil.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Önerge sahibi milletvekilleri farkında!

OYA ARASLI (Devamla) - Eğer, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüklerine bakacak olursanız, belki, eşi benzeri görülmedik bir yöntemle yasa burada yazıldı. Teklif geldi; ama, yasa burada yazıldı. 308 sıra sayılı kanun teklifi için de aynı şey oldu, 307 sıra sayılı kanun teklifi için de aynı şey oldu. Teklif geldi; ama, içi burada boşaltıldı, burada, yeni birtakım önergelerle, yeni bir içerik verildi; çıkıyor gidiyor. Teklif sahibinin anlattıkları da havada kaldı; çünkü, onun da bu teklifi verirken yazmadığı bir yasa burada şekillendi.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) - Meclisin iradesi.

OYA ARASLI (Devamla) - Türkiye Büyük Millet Meclisi, böyle, Genel Kurul Salonunda yasa yazılmasına pek alışık değil. Şu tarihlere gelinceye kadar, bunların hazırlığı daha önce yapılırdı. İlk defa böyle bir olayla karşılaşıyoruz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bu, Meclise saygısızlık.

OYA ARASLI (Devamla) - Bu kimseye karşı saygısızlık değil. Eğer, bir saygısızlık varsa, Türkiye Büyük Millet Meclisine bu saygısızlık; çünkü, bu Meclis, bu tür çalışmalara ne alışıktır, ne hazırlıklıdır, ne de layıktır. Burada, daha özenle çalışmalar yapılması gerekir. Milletimize saygımız bunu gerektirmelidir; ama, sizin, ulusumuza ve Türkiye Büyük Millet Meclisine saygısı başka şey gerektirebilir, benim ki başka şey gerektirebilir. Anlaşmayabiliriz; ama, doğrusu, burada, özenli, hazırlıklı çalışmalar yürütülmesidir.

Bakın, buraya geliyorsunuz "kör kuruşun hesabını tutuyoruz, kör kuruşu boşa harcatmıyoruz" diyorsunuz; ama, hazırlıksız çalışmalar yapıldığı zaman, hesabını bile bilemeyeceğiniz, kimseye de veremeyeceğiniz kadar kör kuruş, heder ediliyor burada; ondan haberiniz var mı?! Birazcık da bunları dikkate alın da, bu çalışmaları, daha özenli, daha hazırlıklı, daha ilkeli, daha ölçülü bir biçimde karşımıza getirin.

Biz, bir kamu reformu yapılmasından yana olmayan bir parti değiliz; biz, bir yerel yönetimler reformunu herkesten fazla isteyen, programına, seçim bildirgesine bunu yazmış bir partiyiz; ama, bizim istediğimiz, ciddî bir reform. Böyle, gece yarısı, sabaha karşı, önergelerle, alelacele, ilkesi, ölçütü, ölçüsü belli olmayan birtakım düzenlemelerle reform yapılmasına kesinlikle taraftar değiliz; buna, reform adını da vermiyoruz; buna, desteğimizi ve oyumuzu da vermiyoruz.

Bir şehri perişan ediyorsunuz. Bir ilkesi yok; birtakım belediyeleri alıp, yok edip, ile bağlıyorsunuz; hangi ölçüye dayanarak, hangi gerekçeyle?! Bunları bana izah edebilecek kimse var mı; bunları, kimse, burada, doğru dürüst izah etmedi; teklif sahibi izah etti diyorsanız, teklif sahibinin teklifi diye bir şey ortada kalmadı. Yepyeni bir şey, kimin teklifi olduğu belli olmayan bir şey görüşüldü, çıkıyor, gidiyor ve bir güzel ilimiz, geriye dönülmesi mümkün olmayacak biçimde, bir karmaşanın kucağına atılıyor. Karmaşa burada da bitmiyor; bu yasa, bir yerel seçim arifesinde çıkıyor ve şu anda, birtakım aday adayları çalışmalarını yaparken, birtakım seçmen arkadaşlarımız, ileriye dönük hesaplarını, onlarla teması, onların programları doğrultusunda şekillendirmeye başlamışken, siz, oyun başladıktan sonra, bu yasayla, oyunun kurallarını değiştirmeye kalkışıyorsunuz ve gece yarıları bunu yapıyorsunuz.

Sanki uygulayabilecekmişsiniz gibi, sanki Anayasada bir 67 nci madde ve onun bir son fıkrası yokmuş gibi, bizleri, şu saatlere kadar, buralarda yoruyorsunuz. Bizim, bu, görevimiz; ama, şunu da hatırlatayım: Otobüs şoförüne, taksi şoförüne, belli bir saat mesai yaptıktan sonra, direksiyon kullandırmıyorlar. Burada yaptığımız iş, direksiyon kullanmaktan daha az önemli bir iş mi ki, siz, bizi, şu kadar saat, şuralara kadar çalışmaya mecbur ediyorsunuz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayenizde!

OYA ARASLI (Devamla) - Çalışmaktan kaçtığımız yok. Çalışmayalım diye bunu söylemiyorum; ama, sağlıklı iş çıkarmamızı sağlayınız diye bunu söylüyorum.

Bakınız, bizler burada perişan vaziyetteyiz. Arka sıralarda uyuyan arkadaşlarınız var; sizin içinizde de var. Şurada, stenograf arkadaşlarımız perişan vaziyetteler; bir günün yükü üzerlerinde, bir günü kapattılar ve ertesi günü neredeyse yarılamış vaziyetteler. Buna kimin hakkı var ve ne için; şurada yazılan bir teklif için. Bununla Türkiye'ye iyilikler getirmek iddiasındasınız. İyilikler bu şekilde gelmez. Bu, çalışıyor görüntüsü verip hiçbir şey yapmamak demektir. Bu, çalışıyor görüntüsü verip boşa iş yapmak demektir; çünkü, şu koşullarda yapılan işler, ya Cumhurbaşkanından dönmektedir ya bu çalışma ortamı nedeniyle yapılan dikkatsizlikler sonucu Anayasa Mahkemesinde iptal edilip gelmektedir ve bizim, şurada yaptığımız çalışmalar heder olmaktadır. O, sık sık dile getirdiğiniz kör kuruşlar da bol miktarda heder olmaktadır; bunu yapmayınız arkadaşlar.

Eğer bir kamu yönetimi reformu gerekiyorsa, eğer bir yerel yönetimler reformu gerekiyorsa, getirin, ciddî bir biçimde, oturalım, tartışalım, ilkesini belirleyelim, ölçütünü belirleyelim, üzerinde anlaştığımız hususları bilelim, ona göre çıkaralım. Birtakım belediyeler belirlemişsiniz. Yani, belediyeleri küçültmek mi istiyorsunuz, büyütmek mi istiyorsunuz, ona bir karar verin; çünkü, bir teklif getiriyorsunuz belediyeleri yok ediyorsunuz, bir teklif getiriyorsunuz birtakım belediyeleri yok ederken, birtakım belediyeleri de büyütüyorsunuz. Ne yapmak istiyorsunuz, önce, bir kendiniz karar verin, ondan sonra da...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Araslı.

OYA ARASLI (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

... hep birlikte, doğrusu ne ise onu uygulayalım; ama, böyle, nereye gittiği belli, olmayan, birbirine zıt istikamette birtakım düzenlemelerle hiçbir yere varamayız, Türkiye'yi de hiçbir iyiliğe doğru götüremeyiz.

Oyunuzu verirken umarım bu söylediklerimizi dikkate alırsınız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu şekilde hazırlanmış, bu şekilde gayriciddî bir biçimde Yüce Meclisin önüne çıkarılmış olan bir teklife asla ve kat'a olumlu oy veremeyeceğimizi bir kere daha yineliyorum ve sizleri burada dile getirilen hususları bir kez daha -oyunuzu kullanırken- dikkate almaya davet ediyorum.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Araslı.

2 nci madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 21 Aralık 2003 Pazar günü; yani, bugün saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 05.34