DÖNEM
: 22 CİLT : 35 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
32 nci Birleşim
20 Aralık 2003 Cumartesi
İ
Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMALAR
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 20 nci Kuruluş Yıldönümü törenlerine iştirak
etmek üzere bu ülkeye yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/418)
V. -
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİSİ
1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656,
3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı : 284, 286, 285, 287)
A)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1. - Millî Savunma Bakanlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Millî Savunma Bakanlığı 2002 Malî
Yılı Kesinhesabı
B)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI
1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2004
Malî Yılı Bütçesi
2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002
Malî Yılı Kesinhesabı
a)
KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî
Yılı Kesinhesabı
b) TAPU VE
KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2004
Malî Yılı Bütçesi
2. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002
Malî Yılı Kesinhesabı
C) ÇEVRE VE
ORMAN BAKANLIĞI
1. - Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Çevre Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
3. - Orman Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
a)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Orman Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Orman Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
b) DEVLET
METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
D) ADALET
BAKANLIĞI
1. - Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Adalet Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
E) YARGITAY
BAŞKANLIĞI
1. - Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
F) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1. - Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Danıştay Başkanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
G) ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
2002 Malî Yılı Kesinhesabı
a) PETROL
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2004
Malî Yılı Bütçesi
2. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2002
Malî Yılı Kesinhesabı
b) DEVLET
SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2004
Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002
Malî Yılı Kesinhesabı
2. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkeme-lerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)
3. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı : 152)
4. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı : 305)
5. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın
Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri
Komisyonu Raporu (2/216) (S. Sayısı :
308)
6. - Denizli Milletvekilleri Osman Nuri
Filiz, Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet Yüksektepe ile Ümmet Kandoğan'ın; Denizli
İline Bağlı Akköy İlçesi ile Bazı Belediye ve Köylerin Tüzel Kişiliklerinin
Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında Kanun Teklifi
ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/213) (S. Sayısı : 307)
VII. - USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1. - 20 milletvekilinin, bir kanun
teklifinin tümünün oylamasının İçtüzüğün 147 nci maddesine göre gizli oylama
şeklinde yapılması yolundaki önergeleri hakkında
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak,
dört oturum yaptı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşmelerde
bulunmak üzere Kırgızistan ve Tacikistan'a,
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun
Londra'da düzenlenen World Travel Market 2003 Turizm Fuarına katılmak üzere
İngiltere'ye,
Yaptıkları resmî ziyaretlere katılması
uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri, kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan:
2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler
ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370,
3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) görüşmelerine devam
olunarak;
Başbakanlık,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Diyanet İşleri Başkanlığı,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü,
2004 malî yılı bütçeleri ile, 2002 malî
yılı kesinhesapları kabul edildi.
Genel Kurulun 19 Aralık 2003 Cuma günkü
(bugün) birleşiminde; daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve
bastırılarak dağıtılan 308 sıra sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 5 inci sırasına alınmasına ve bu birleşimde, günlük bütçe
programının tamamlanmasından sonra, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına kadar olan
işlerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin AK Parti Grubu
önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.
AK Parti Grubu önerisinin görüşmeleri
sırasında;
Denizli Milletvekilleri:
Mehmet Uğur Neşşar,
Mustafa Gazalcı,
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,
konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine
atfetmesi nedeniyle,
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan da,
Denizli Milletvekilleri Mehmet Uğur Neşşar ile Mustafa Gazalcı'nın,
konuşmalarına karşı;
Birer açıklama yaptılar.
AK Parti Grup önerisinin oylanması
sırasında, gündemin, oturum aralarında getirilen grup önerileriyle değiştirilmelerinin
mümkün olamayacağına ve bu oylamanın sonraki birleşimde "Başkanlığın Genel
Kurula Sunuşları" kısmında yer alarak yapılması gerektiğine ilişkin usul
tartışması yapıldı.
Bütçe görüşmelerine devam edilerek;
Hazine Müsteşarlığı,
Gümrük Müsteşarlığı,
Dış Ticaret Müsteşarlığı,
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı,
2004 malî yılı bütçeleri ile 2002 malî
yılı kesinhesapları kabul edildi.
Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında (1/521) (S.
Sayısı: 146),
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden;
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir
Madde Eklenmesine Dair (2/212) (S. Sayısı : 305),
Denizli Milletvekilleri Osman Nuri Filiz,
Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet Yüksektepe ile Ümmet Kandoğan'ın; Denizli İline
Bağlı Akköy İlçesi ile Bazı Belediye ve Köylerin Tüzel Kişiliklerinin
Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında (2/213) (S.
Sayısı : 307),
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Bazı
Belediyelerin Kaldırılması Hakkında (2/216) (S. Sayısı :308),
Kanun Tekliflerinin görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;
Ertelendi.
Alınan karar gereğince, 20 Aralık 2003
Cumartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 21.17'de son verildi.
Nevzat
Pakdil |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Suat Kılıç |
Ahmet Küçük |
|
Samsun |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
|
|
II. - GELEN
KÂĞITLAR No. : 50
20 Aralık 2003 Cumartesi
Tasarı
1. - Türkiye Cumhuriyeti
ile Çek Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/717) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.12.2003)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - İstanbul
Milletvekili Lokman Ayva’nın, özürlü personel alımı sınavına ilişkin Adalet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/886) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.12.2003)
2. - İstanbul
Milletvekili Lokman Ayva’nın, özürlü personel alımı sınavı mülakatına ilişkin
Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/887) (Başkanlığa geliş tarihi :
12.12.2003)
3. - İstanbul
Milletvekili Lokman Ayva’nın, özürlü personel alımı sınavının maliyetine
ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/888) (Başkanlığa geliş tarihi
: 12.12.2003)
4. - İstanbul
Milletvekili Lokman Ayva’nın, özürlü personel alımı sınavının sonuçlarına
ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/889) (Başkanlığa geliş tarihi
: 12.12.2003)
5. - Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, emekli aylıklarının iyileştirilmesine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/890) (Başkanlığa
geliş tarihi : 19.12.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, kültür varlıklarının çevresindeki çirkin yapılaşmalara
karşı alınan önlemlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1681) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.12.2003)
2. - Tokat Milletvekili
Orhan Ziya Diren'in, Ankara'daki bir jandarma operasyonunda gözaltına alınan
kamu görevlilerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1682)
(Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)
3. - Tokat Milletvekili
Orhan Ziya Diren'in, Ankara'daki bir jandarma operasyonunda gözaltına alınan
kamu görevlilerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1683) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)
4. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, bir soru önergesine, personel atama ve
değerlendirilmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı
soru önergesi (7/1684) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)
5. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, 4207 sayılı Kanunun öngördüğü yaptırımların
uygulanmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/1685) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)
6. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, makam araçlarına ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1686) (Başkanlığa geliş tarihi :
19.12.2003)
7. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, soru önergelerine verilen cevapların yeterliliğine
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1687)
(Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)
8. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, (10/9) Esas Numaralı Meclis Araştırması
Komisyonunun Raporuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı
soru önergesi (7/1688) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)
9. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, makam araçlarına ve personel servislerine ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1689)
(Başkanlığa geliş tarihi : 19.12.2003)
10.- Tekirdağ
Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, şarapta asgari vergi uygulamasına geçilmesine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1690) (Başkanlığa geliş tarihi
: 19.12.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 11.00
20 Aralık 2003 Cumartesi
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 32 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; gündeme geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır; arz ediyorum:
Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. -
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 20 nci
Kuruluş Yıldönümü törenlerine iştirak etmek üzere bu ülkeye yaptığı resmî
ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/418)
19.12.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin 20 nci Kuruluş Yıldönümü törenlerine katılmak üzere 15 Kasım
2003 tarihinde adı geçen ülkeye yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları
yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki
Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ömer Çelik (Adana)
Haluk İpek (Ankara)
Mehmet Dülger (Antalya)
Mehmet Güner (Bolu)
Faruk Çelik (Bursa)
Yaşar Yakış (Düzce)
Egemen Bağış (İstanbul)
Hüseyin Besli (İstanbul)
Mehmet B. Denizolgun
(İstanbul)
İbrahim R. Özal
(İstanbul)
Nükhet Hotar (İzmir)
Selami Yiğit (Kars)
Şaban Dişli (Sakarya)
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun, İçtüzüğümüzün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
V. -
ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ
GRUBU ÖNERİSİ
1. -
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK
Parti Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
20.12.2003 Cumartesi günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Faruk
Çelik
Bursa
AK
Parti Grup Başkanvekili
Öneri :
Genel Kurulun 20 Aralık
2003 Cumartesi günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasında
yer alan 307 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 5 inci sırasına alınması,
daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 308 sıra
sayılı kanun teklifinin ise, 48 saat geçmeden bu kısmın 4 üncü sırasına
alınması ve bu birleşimde, günlük bütçe programının tamamlanmasından sonra
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 5 inci sırasındaki işin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması
önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneri üzerinde
söz isteği?..
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Ben de aleyhte söz istiyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Topuz.
Süreniz 10 dakika.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dün yaptığımız bir tartışmayı bugün
yeniden yapmak üzere huzurunuza çıkmış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu, Danışma Kurulunun toplanmasını talep ederek, dün
yapılmış olan bir İçtüzük ihlalini düzeltme
girişiminde bulunmuştur. Gerçekten, dün, burada, İçtüzüğümüzün 19 uncu
maddesine açık olarak aykırı olduğu bilinen bir uygulama yapılmıştır ve bu
uygulamaya göre Meclisimizin gündeminde sıralar değişmiştir. Yani, dün kabul
edilen AKP önerisi "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" başlığı altında 1'den 5'e kadar sıralanan bir görüşme
sırasını gündeme geçirmiştir.
Buna göre, dün kabul
edilen öneride, 4 üncü sırada, Denizli Milletvekilleri Osman Nuri Filiz, Mehmet
Salih Erdoğan ve Mehmet Yüksektepe ile Ümmet Kandoğan'ın kanun teklifi
görülüyordu. Onu takiben de, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın bazı belediyelerin
kaldırılması hakkında bir teklifi vardı. Şimdi, bugün, bu tekliflerin yeri
değiştirilerek, çalışma saatlerinin yeniden tespit edilmesi öngörülüyor.
Değerli arkadaşlarım,
önce şunu belirteyim: Dün yapılan usule aykırı uygulama Meclis zabıtlarına
geçmiştir ve onun üzerinden hareket edilerek bugün sıralarda bir değişiklik
yapılmış olması, dün yapılan usul hatasını ortadan kaldırmaz. O usul hatası,
Meclisin zabıtlarına geçmiştir, orada yerini almıştır; hata, yerinde
durmaktadır. Bugün, o geçerliymiş gibi kabul edilerek, dün meydana gelen
sıralamada bir değişiklik yapılarak, konu, tekrar gündeme getirilmiştir. Önce
bunu belirterek düşüncelerimi ifade etmek istedim.
İkinci olarak şunu
söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, dün de Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun sözcüleri, buradan, açık bir dille ifade ettiler ki, bütçe görüşmeleri
sırasında başka bazı konuların gündeme getirilmiş olması, geçmişte bir iki
örneği görülse de, uygun bir yöntem, uygun bir davranış değildir. Kaldı ki,
daha önce, iki kez -geçtiğimiz dönemde- bütçe görüşmeleri sırasında başka iki
konunun görüşülmesine karar verilirken, bu kararın dayanağı, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Danışma Kurulu önerisidir; yani, o dönem, bu Mecliste bulunan
siyasî partilerin grup başkanvekilleri, bir Danışma Kurulu toplantısı
yapmışlar, o toplantıda mutabakata varmışlar. Neden mutabakata varmışlar;
çünkü, gerçekten, çok acele, çok önemli, konuşulması gereken konular olduğu
için... Birisi Kuzeyden Keşif Harekâtı idi, diğeri de onun kadar önemli, o günlerde
yapılması gereken, zaman açısından geriye itilmesine imkân olmayan konuları
ihtiva ediyordu; haklı gerekçeleri vardı ve onlar, bir Danışma Kurulu önerisine
dönüşmüştü.
Bugün ise, burada,
getirilen öneri bir Danışma Kurulu önerisine dayanmıyor; orada bir uzlaşma
sağlanamadığı için, bir partinin önerisi olarak buraya getirilmiş oluyor.
Tabiî, Danışma Kurulunda
mutabakata varılamayan konularda, ilgililerin, Meclise böyle bir öneri getirme
şansı vardır, hakkı vardır; ama, bu konuştuğumuz, biraz evvel söylediğim
gerekçelerin yerinde olması lazım; yani, bugün gündeme alınması gereken şeyin,
bugün konuşulmadığı takdirde sorun çıkması gerekecek kadar önemli olması lazım
ve bunun da bir uzlaşmaya dayanmış olması lazım.
Şimdi, siz ne yapmak
istiyorsunuz; Parlamentodaki çoğunluğunuza dayanarak, Danışma Kurulunda kabul
edilmeyen bir öneriyi, bütün usullere aykırı olarak, burada, bir emrivakiyle
karara bağlamak istiyorsunuz; biraz sonra bağlayacaksınız, ona göre de işlem
yapacaksınız; ama, bunun adına, parlamenter sistemde "çoğunluk
diktası" denir. Bunun başka bir anlamı yoktur. Biz ne istiyorsak o olur,
demektir bu. Siz, ne istiyorsanız onu yapacak durumda görüyorsanız kendinizi,
lütfen, benim söylediğim çerçeveden, durumunuzu, bir defa daha, bir değerlendirmeye
tabi tutunuz. Bazı şeyleri çoğunluğa dayanarak yapmanın ağır vebali olur. Bir
kere, usul açısından bunları ifade ettim.
Esas açısından da konunun
çok yanlış tarafları vardır, aceleye getirilmiş tarafları vardır; biz,
biliyoruz bunu. Bugün, buraya getirdiğiniz konular, tasarı değildir, hükümet
önerisi değildir, milletvekillerimizin hazırladığı tekliflerdir; ama, konu,
hükümet ciddiyeti ve hükümet sorumluluğunu gerektiren bir konudur. "Bütün
Türkiye'ye yaygın 400'e yakın belediyeyi ortadan kaldıracağız" diyorsunuz.
Kaldırabilirsiniz, kaldırılması gerekli de olabilir belki; ama, bunun
gerekçeleri hazırlanır, o şekilde gelir. Oysa, bu meseleler, öyle sanıyorum ki,
Sayın Başbakanın, nerede bulunursa oradan verdiği talimatlarla yapılıyor; daha
önce düşünmediğiniz şeyleri onun talimatlarıyla düşünür hale geliyorsunuz ve
ona göre Meclis çalışmasını yönlendirmeye çalışıyorsunuz. Bakınız,
"İmarzedeler Yasa Tasarısı" diye bilinen yasa tasarısı burada
konuşulurken bir talimat geldi "durdurun bunu" dedi ve siz bunu
birkaç gün sonraya bıraktınız. Değerli arkadaşlarım, bunlar, doğru yöntemler
değildir.
Bir başka açıdan da
yanlıştır bu öneri. Bir kere, tekliflerin gerekçesi yanlıştır, gerekçesi
eksiktir. Belediyecilik, kentleşme olayının devamı olan bir yönetim birimi
anlamını taşır. Kentleşme ve yerel yönetimler, iç içe olan konulardır. Bir
yerin gelişme doğrultusu, sınırı, hududu, bir yerleşme biriminin gelişme
doğrultusu, hududu ve diğer arazi kullanım kararları, belli teknik kurallara,
usullere riayet edilerek tespit edilir. Siz, burada, elinize pergel alıp hudut
çizerseniz yanlış yaparsınız veya şurayı şurayı ben bunun içerisine aldım,
burayı belediye yaptım derseniz yanlış yaparsınız. Biz belediye meclisi değiliz
veya biz şehircilik uzmanı değiliz. Bütün bunlar hazırlanır, ilgilileri,
uzmanları hazırlar; bir şehrin nasıl büyüyeceği belli olur, ona göre onun nasıl
bir belediye yönetimine, hangi sınırları kapsayan bir belediye yönetimine
ihtiyacı olduğu, onun gelişme alanlarının nerelere doğru yönlendirilmesi gerektiği
saptanır; o çerçeve eğer bir yasayla belirlenmesi gerekiyorsa, o zaman bize
gelir. Burada böyle bir şey de olmamıştır.
Üçüncü olarak, bu öneri,
Anayasa açısından sonu olmayan, geçerliliği olmayan bir girişimdir.
Anayasamızın 67 nci maddesi açıkça ifade etmiştir ki, seçimden önceki bir yıl
içerisinde çıkarılan seçimle ilgili yasalar, bir yıl geçmeden uygulanamaz.
Yani, siz bu yasayı buradan geçirseniz ve yürürlüğe girmiş bile olsa -ki,
yürürlüğe girmesi o kadar kolay değildir; Anayasaya aykırılığı konusu
incelenmeden yürürlüğe sokulamaz bu; o süreç mutlaka işletilecektir- bunu bu
seçimlerde uygulayamayacaksınız. Peki, uygulayamayacağınız bir işi neden
bugünden yapıyorsunuz?!
Elimizde kamu yönetimi
reform tasarısı var; henüz Meclise gelmemiş olmakla beraber, tartışıyoruz.
Yerel yönetimlerle ilgili tasarıları hazırladık diyorsunuz, onları
tartışacağız. Türkiye'de nasıl bir yerleşme düzeni, nasıl bir yerel yönetim
düzeni, nasıl bir kamu yönetimi oluşturulacak, bunun ilkeleri bile şu anda
belli değil. Onlar belli olduktan sonra, ben biliyorum, siz tekrar
geleceksiniz, bugün buradan çıkarıp uygulamaya sokmaya teşebbüs ettiğiniz bu
yasaları, yeni şartlara göre, yeniden, değiştirerek, düzenleyerek bu Meclisin
önüne çıkacaksınız. Bütün bunları kaç kere söylediysek, sözümüzü dinletemedik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Topuz,
mikrofonu açıyorum; lütfen toparlayın efendim sözlerinizi.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Sözlerimi bitiriyorum.
Sık sık bu kürsüye çıkan
bazı Adalet ve Kalkınma Partili sözcüler, uzlaşmadan söz ediyorlar, iki partili
bir meclis oluşmasından söz ediyorlar, bunun yararlarından söz ediyorlar; bu
iki partiden birisinin tarihten gelen, deneyimli bir parti olduğunu, ötekinin
yeni ve dinamik bir parti olduğunu söylüyorlar; bunların işbirliğiyle, bu işin
iyi gideceğini söylüyorlar; ben de buna inanıyorum. Gerçekten, bu durumu iyi
değerlendirsek, bu Meclis çok şey yapabilir; ama, siz, bizim tecrübemize,
deneyimimize inanmayarak, inandığınızı söyleyip inanmayarak hareket ettiğiniz
sürece, bu söylediğiniz amaca ulaşmanın kolay olmayacağını burada ifade etmek
istiyorum. Eğer, birbirimizden yararlanmayı düşünüyorsak bu söylediklerimizi
dikkate almanız gerekir diye düşünüyorum. Yanlış bir şey yapmamanız için bir
kez daha uyarmak istiyorum; ama, biliyorum ki, bu uyarıya rağmen yine yanlış
yapacaksınız. Biz, sizi yanlışlarınızla baş başa bırakmak istiyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum; teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Topuz.
Efendim, aleyhte ikinci
söz isteği, Ankara Milletvekili Sayın Araslı'ya aittir.
Buyurun Sayın Araslı.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, dün, bu konuda, herkesin kuşkusu
olmayacak biçimde, yadsıyamayacağı biçimde bir yanlış yapıldı. O yanlış
yapıldığı içindir ki, 307 ve 308 sıra sayılı kanun teklifleri burada
görüşülemedi; benim yorumum bu. Yoksa, bir iktidar partisi, bu kadar
çoğunluğuyla, bu kadar ısrarla, bu kadar kuralları hiçe sayarak görüşülmesini
arzu ettiği bir teklifi niye görüşmesin?! Yoksa, bu yasayla ilgili olarak
üzerinde görüş birliğine varılmış herhangi bir nokta yok mu?! Boş yere, keyfî
bir biçimde, gündeme girmiş olsun diye mi gündeme sokuldu dün bu iki yasa
teklifi, 307 ve 308 sıra sayılı kanun teklifleri?! Yoksa, İktidar Partimiz ne
yapmak istediğini bilmiyor mu?! Keyfe mayeşa (hevese mayeşa) bir şekilde,
Meclisin gündemi bozulup yeniden yapılıyor ve sonra da "ne olursa olsun
canım, gündeme girdi, görüşmesek de olur" diyerek buradan çıkılıp,
gidiliyor mu?! İktidar Partimizin, ben, bu kadar sorumsuzca, bu kadar ne
yaptığını bilmez bir biçimde Meclis gündemleriyle uğraşabileceğini düşünmek
istemiyorum; ama, ortada bir olay var ve bunun karşısında, bu ne sorumsuzluk, bu
ne ne yaptığını bilmezlik demek ihtiyacını da hissediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını düzenleyen bir İçtüzük var. Meclis,
çalışma düzenine hâkim; elbette ki, kararla, çalışma düzenini yeniden
yapılandırmak, yeniden düzenlemek imkânına sahip; ama, bu yetkisini şu İçtüzük
hükümleri çerçevesinde kullanmak durumunda. Bu İçtüzükte de, gündemin nasıl
belirleneceği, gündemdeki sıraların ne olacağı gösterilmiş; Başkanlıkça
belirleniyor ve Başkanlıkça belirlenen gündemde bir değişiklik yapmak, yine bu
İçtüzüğe göre, Danışma Kurulu önerisiyle mümkün. Eğer Danışma Kurulunda bir
oybirliğine varılamazsa, birleşimin başında bu husus bir grup önerisi olarak
buraya getiriliyor ve oylanıyor.
Dün, biz, bir oturumun
başında yaptık bunu; yani, 307 ve 308 sıra sayılı kanun teklifleri, gündeme,
İçtüzüğe aykırı biçimde, bir oturum içerisinde, bir oturum başında yapılan
oylamayla girdi ve dün görüşülemedi; çünkü, öyle zannediyorum ki, herkes
yapılan yanlışın farkına vardı ve zannetti ki, o yasalar dün görüşülmezse, o
usul yanlışı silinmiş olacak. Hayır, değil; o yanlışa dayalı olarak gündeme
girdi bu yasalar. Şimdi de onların görüşülmesini öne almak suretiyle bir gündem
değişikliği yapılmasına ilişkin bir teklif geldi; yani, dün yapılmış yanlışı
devam ettirmeye yönelik bir teklif geldi. Burada bugün oylanıyor olması, şu
birleşimin başında oylanıyor olması, bu işin başlangıcındaki hukuka aykırılığı
gidermiyor.
Değerli arkadaşlarım,
aceleniz ne?! Bu hukuk yanlışı bir yana, aceleniz ne?! Seçime beş kalmış. Eğer,
böyle bir ihtiyaç vardıysa, bu 307 ve 308 sıra sayılı kanun tekliflerinde
yapıldığı gibi, Türkiye'nin bütün yerel yönetim coğrafyasını değiştirecek,
aşağı yukarı tüm yerel yönetimlerle ilgili seçim çevrelerini değiştirecek bir
yasa bugüne kadar mı bekletilirdi? İktidar Partimiz ne yapıyor allahınızı
severseniz?! Olayların, şu ciddî olayların İktidar Partisi tarafından ne kadar
hafife alındığına bakınız! Bekleniyor, bekleniyor, bekleniyor, yerel
yönetimlerle ilgili seçim çevreleri belirlenmesi, seçmen listeleri askıya
çıkarıldıktan sonra akla geliyor. Böyle bir ihtiyacın, Türkiye'nin yerel
yönetimlerinde reform yapmaya iddialı bir parti tarafından, şu dar zamana mı
sıkıştırılması lazımdı?! Böyle bir önerinin, bir hükümet tasarısı olarak gelmesi
gerekmiyor muydu?! İktidar Partimiz, hükümetimiz, bekliyor, bekliyor; bir
yandan da yerel yönetim reformunu, kamu yönetimi reformunu tartışmaya açtığını
söyleyerek her tarafta övünüyor ve sonra, sanki o tartışma göstermelik bir
tartışmaymış gibi, Adalet ve Kalkınma Partili 2 milletvekilinin ve
arkadaşlarının vermiş olduğu 2 kanun teklifi çerçevesinde yerel yönetimlerin
bütün çehresini değiştirmeye yöneliyor, bu tekliflerin arkasında yer alıyor,
apar topar bu teklifleri Meclisin gündemine taşıyor. Eğer, Adalet ve Kalkınma
Partisinin bütün reform iddiaları bu yerel yönetimler reformu gibiyse, vay
geldi bu ulusun başına demek ihtiyacını duyuyorum. Bir yandan, bir şeyleri
tartışmaya açıyorsunuz, bir yandan da, o tartışmayı fevkalade anlamsız kılacak
bir biçimde, işi neredeyse bitirecek bir teklifi, bir an önce burada
görüşmemizi istiyorsunuz. Aceleniz ne? Eğer, umudunuz, bu yasayı, bu yerel
yönetim seçimlerinde uygulatarak, belediyelerin yapısını değiştirip,
kaybettiğiniz oyu gözlerden saklamak ise, bu umut boşuna; çünkü, Anayasamızın
67 nci maddesinin son fıkrasında bir hüküm var "seçimlerle ilgili yasalar,
yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren bir yıl geçmedikçe uygulanmaz"
diyor. Kim bunun bir seçim yasası olduğunu yadsıyabilir?! Eğer, bir yasa, bir
seçim çevresini değiştiriyorsa; bir yasa, bir değil pek çok belediyenin seçim
çevresini değiştiriyorsa, bu yasanın adı seçim yasası değil de ne olabilir
allahınızı severseniz?!
Bunlar, kimsenin kuşkuya
düşemeyeceği biçimde, seçim yasaları. Onun için, bu acele nafile. Eğer, böyle
bir umutla, apar topar, İçtüzüğe aykırı bir biçimde Meclisin gündemine bu 2
yasayı getirip görüşmek istiyorsanız, amacınız bu ise, o amacınıza ulaşmanıza
Anayasa engel. Onun için, bu hukuka aykırılığa girmeyelim, bunu bir kenarda
bırakalım. Bu yasalar, daha geniş bir zamanda, yerel yönetim reformuyla ilgili
üzerinde fikir birliğine vardığımız hususlar ortaya çıktıktan sonra görüşülsün,
usule uygun bir biçimde görüşülsün, Meclisin gündeminde usule uygun bir biçimde
yer alsın ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, kendi yaptığı İçtüzüğe aykırı
hareket eden bir Meclis olmak ayıbını omuzlarımızda taşımayalım. Bu ayıpları,
şurada, vatandaşa göstermeyelim. Kendi koyduğumuz kurallara, önce kendimiz
riayet edelim ve yerel yönetimler reformunu da bu kadar hafife almayalım.
Yerel yönetimler,
demokrasinin beşiği. Orada, böyle alelacele, geceyarısı görüşmeleriyle
çıkarılmış yasalarla sorunları çözebilmemiz mümkün değil. Yerel yönetimleri
bütün sorunlarıyla bir masaya yatıralım, bütün çözüm önerilerini ciddî bir
biçimde gözden geçirelim, hem de yalnız seçim çevreleriyle değil, yerel
yönetimleri her boyutuyla tartışalım ve hangi noktalarda görüş birliğine
varılıyor ise, bu çok önemli reformu, o görüş birliğine vardığımız noktalar
doğrultusunda yapalım. Böyle münferit verilmiş yasalarla, içinde gerçekten
yerel yönetim felsefesine uygun hükümler var mı yok mu bilemediğimiz yasalarla
bu sorunu çözmeye kalkışmayalım. Bu, devlet yönetimi ciddiyetiyle bağdaşmaz.
Ciddî olalım arkadaşlar. Devlet yönetimi fevkalade ciddî bir iştir ve vatandaş
da bizden, bu yönetim işinde -gerek yasamada gerekse yürütmede- beklediği
ciddiyeti görmeyi arzu ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Araslı,
toparlayın efendim lütfen.
Buyurun.
OYA ARASLI (Devamla) -
Umarım, biraz sonra yapılacak oylamada bu söylediklerimi dikkate alırsınız ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi, böyle bir ayıbın altına oylarıyla imza atmak
durumundan kurtulur.
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Araslı.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, lehte...
BAŞKAN - Sayın Faruk
Çelik, lehte söz istemiştir.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakika.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grup önerimiz üzerinde söz almış
bulunuyorum; hepinizi, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
birkaç gündür, bugün gündeme getirmeyi düşündüğümüz, Denizli İlinin sınırları
ve nüfus şartı 2 000'in altına düşmüş olan beldelerin beldelik vasfını
kaybetmelerine ilişkin yasa tekliflerinin gündeme alınmasıyla ilgili, burada,
çeşitli tartışmalara hep beraber şahit olduk.
Grup önerimiz, bugün,
şudur: Bugünkü bütçe programının tamamlanmasından sonra, gündemin 6 ncı
sırasına kadar olan teklif ve tasarıların görüşülmesini önermekteyiz.
Bu önerimiz, muhalefet
tarafından eleştiriliyor. Saygı duyuyorum; tabiî ki, muhalefet, eleştirilerini
yapacaktır. Zamanlama açısından uygun olmadığını ifade ediyor arkadaşlar.
Doğrusu, geçmişe dönük baktığımız zaman, özel gündemle toplanan Meclisin, çok
sık bir şekilde, bu özel gündemi ihlal edecek uygulamalar yapmadığını
görüyoruz. İstisnalar yok mu; istisnalar da var, bunu arkadaşlarımız ifade
ettiler. Yani, bu eleştirilere saygı duyduğumuzu ifade etmek istiyorum; ama,
özel gündemin sonunda, bu şekilde, bugünkü talebimizin yer alması ise İçtüzük
açısından bir engel teşkil etmemektedir.
"Neden acele
ediyorsunuz; İktidar Partisi ne yaptı; ne yapıyorsunuz" gibi haksız
eleştiriler de var. Bildiğiniz gibi, biz, Genel Kurulun önüne, 3030 sayılı
büyükşehir belediyeleriyle ilgili Yasada bir düzenlemeyi getirdik. Bu arada,
önem ve özellik arz eden, Denizli İliyle ilgili de bir teklifi huzurlarınıza
getiriyoruz ve 2 000 nüfus şartını kaybeden, yani, beldenin kuruluş anaşartını
kaybeden belediyelerin de belediyeliklerinin düşmesi çerçevesinde teklifimizi
sunuyoruz.
Arkadaşlar, burada, bir
siyasî menfaat, siyasî rant düşünmek, takdir edersiniz ki mümkün değildir.
Günlerdir, belde belediye başkanlarımız, milletvekillerimizi -muhalefetiyle
iktidarıyla- ziyaret ediyorlar "aman, bizim beldemiz, belde olarak
kalsın" diyorlar. Yani, yüzeysel baktığınız zaman, yöresel baktığınız
zaman, bu talebin haklı olduğunu hissedebilirsiniz; ama, ülke menfaatları
açısından baktığınızda, bu taleplerin haklı olmadığında ittifak edeceğimiz
kanaatindeyim. Bırakınız, bu şehirler, böyle tahrip oldu, tahrip olmaya devam
etsin; isteyen istediğini yapsın, istenildiği gibi bir çarpık yapılaşmaya
müsaade edelim.
ALİ DİNÇER (Bursa) - Siz
de istediğinizi yapıyorsunuz.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Ettiğimiz için, bugüne kadar böyle geldiği için, Türkiye'de, şehirleşmenin,
çağdaşlıkla mukayese ettiğiniz zaman, ne halde olduğunu, hep beraber görüyoruz
ve üzülüyoruz, ibretle izliyoruz.
"Efendim, yasal şartı
yok" deniliyor. Nüfusu 2 000'in altında olan beldeleri belediye olarak
devam ettirelim, kaynak israfı devam etsin... Devam etsin; siyasî bir açıdan,
politik açıdan baktığınız zaman, bizim de çok işimize geliyor bu; ama, biz, 3
Kasım öncesi, milletimize söz verdik, dedik ki, biz, bu meselelerde, politik
çıkar, siyasî çıkar peşinde koşmayacağız, doğru neyse, dosdoğrusu neyse, onu
yapacağız; onları getiriyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
3 Kasım öncesi, dokunulmazlığı da söylediniz "dokunulmazlıkları
kaldıracağız" dediniz; onu niye yapmıyorsunuz?!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Dün burada yapılan usul hatasından bahsedildi; bunu da, medenîce konuşmamız
gerekiyor; yani, gizli saklı bir şeyin olmasına, şahsen ben, rıza
göstermiyorum, doğru da değil. Bir usul hatası oldu... (CHP sıralarından
gürültüler)
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Kabullendiniz!..
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Niye yaptınız?!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Efendim, müsaade edin, yani...
Bakınız, efendim, şimdi,
eğer biz, bu şekilde, buradan konuşunca, siz, böyle muhatap olursanız, siz,
siyasetin taa eskiden olduğu gibi, başa dönmek arzusundasınız demektir. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Biz, yanlış olmuşsa,
yanlışın düzeltilmesinden ve medenîce, burada çıkılıp, bunların ifade
edilmesinden yanayız; bu, ayıp değil; doğrusu bu.
OYA ARASLI (Ankara) -
Böyle mi düzeliyor yanlış?!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
AK Parti, bunları konuşarak bugünlere geldi; bunları konuşarak da, bundan sonra
devam edeceğiz. Bu usul hatası nereden kaynaklandı; CHP Grubundan mı, AK Parti
Grubundan mı? Doğrusu, çok değerli grup başkanvekili arkadaşlarımızla görüşmeyi
yaptık; aslında nereden kaynaklandığı da bilindiği için, çok daha yaralayıcı
olmamak açısından, doğrusu, aslolan, bundan dönüştür, doğruyu yapmaktır. Bugün,
kurumu ve kurumumuzu, milletin kurumunu yaralamadan yana hiçbir milletvekili
arkadaşımızın burada bir beyanda bulunacağı kanaatinde değilim, böyle bir
niyetin olduğu inancında değilim. Dolayısıyla, dünkü usul hatası, bugün, yeni
bir grup önerisiyle huzurlarınıza getiriliyor. Aslında, dün, muhalefet
partisinden değerli grup başkanvekili arkadaşlarımız burada ifade ettiler
"ne aceleniz var; yarın saat 11.00'de getirin" dediler. Doğrusu,
dediğinizi de yaptık, bugün saat 11.00'de getirdik. (AK Parti sıralarından
alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Geri çekmedi, erteletti...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Bir defa, yanlışınızı kabul edin de zapta geçsin...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Demokrasilerde çoğunluk-azınlık tartışmaları oluyor. Demokrasilerde çoğunluk
çok önemlidir; ama, bu, azınlığın önemsenmesi anlamına gelmez. Biz, buna...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Ne dediniz? Anlamadık...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Gelmemesi anlamına gelmez...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Çok güzel cümle kurdunuz!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Yani, azınlık tabiri de çok hoş bir tabir değil; ama, çoğunluğun çok önemli
olduğunu da hepimizin bilmesi gerekiyor ve demokrasimiz açısından da, siyasî
istikrar açısından da çoğunluğun ne anlam ifade ettiğini bir yıllık
çalışmalarda, buradaki bir yıllık hizmetlerimizde gördük. İstikrar Türkiye'ye
neler kazandırdı, çoğunluk Türkiye'ye neler kazandırdı, bunların rakamlarına
girmeyi de uygun bulmuyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Çoğunluk her zaman haklı değildir.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) -
Onu anlatmaya çalışıyor...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
İktidar Partisi ne yapıyor; arkadaşlar, muhalefetiyle iktidarıyla, çok ciddî
işler yapıyoruz, çok önemli işler yapıyoruz. Bir an için, arkadaşlarımız
gözlerini kapayıp, şöyle, bir aylık süre içerisinde neler yaptığımızı bir
düşünürlerse, ben inanıyorum ki, reform niteliğinde birçok yasa tasarısını
Genel Kurulda kanunlaştırdığımızı hep beraber göreceğiz. Çok güzel şeyler
olmaktadır, çok önemli şeylere hep beraber imza atmaktayız.
Bugün, Meclisin bütçe
programının tamamlanmasından sonra, gündemin 6 ncı sırasına kadar olan teklif
ve tasarıların görüşülmesiyle ilgili önerimize hepinizin katılacağı
temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
Öneriyle ilgili lehte
başka söz isteği?.. Yok.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Önerinin
oylanmasından önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan bir yoklama talebi
gelmiştir; talebi okuttuktan sonra, yoklama isteğinde bulunan sayın milletvekillerinin
önce isimlerini okuyarak salonda bulunup bulunmadığını arayacağım, ondan sonra
gereğini yapacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan AK
Parti Grup önerisinin oylamasına geçilmesinden önce İçtüzüğün 57 nci maddesi
gereğince yoklama yapılmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Ali Topuz?..
Burada.
Oya Araslı?.. Burada.
Feridun Baloğlu?..
Burada.
Haluk Koç?.. Burada.
Ali Dinçer?.. Burada.
Mustafa Gazalcı?..
Burada.
Uğur Neşşar?.. Burada.
Mehmet Yıldırım?..
Burada.
Ali Rıza Bodur?.. Burada.
Halil Tiryaki?.. Burada.
Vedat Yücesan?.. Burada.
Hakkı Ülkü?.. Burada.
Mehmet Semerci?.. Burada.
Erdal Karademir?..
Burada.
Osman Özcan?.. Burada.
Tuncay Ercenk?.. Burada.
Nejat Gencan?.. Burada.
Sedat Pekel?.. Burada.
Sezai Önder?.. Burada.
Mehmet Parlakyiğit?..
Burada.
Şimdi, elektronik cihazla
yoklama yapacağım.
Yoklama için 4 dakikalık
süre veriyorum ve işlemi başlatıyorum.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - 3 dakika olsun, zaman kaybetmeyelim, işimiz çok.
BAŞKAN - Efendim, süreyi
başlattık.
Cihaza giremeyen sayın
milletvekilleri ilgililerden yardım alabilirler.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Çoğunluğumuz
vardır.
Sayın milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre vermiş
olduğu öneriyi okutup, oylarınıza sunacağım.
V. -
ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİSİ (Devam)
1. -
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK
Parti Grubu önerisi (Devam)
Öneri :
Genel Kurulun 20 Aralık
2003 Cumartesi günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasında
yer alan 307 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 5 inci sırasına alınmasını,
daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 308 sıra
sayılı kanun teklifinin ise, 48 saat geçmeden bu kısmın 4 üncü sırasına
alınmasını ve bu birleşimde, günlük bütçe programının tamamlanmasından sonra
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 5 inci sırasındaki işin bitimine kadar çalışma süresinin
uzatılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, biraz önce okuttuğum öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları
ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerinde müzakerelere devam edeceğiz.
Program uyarınca, bugün,
iki tur görüşme yapacağız.
Dördüncü turda, Millî
Savunma Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü,
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel
Müdürlüğü ve Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer
almaktadır.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372,
3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284,
286, 285, 287) (x)
(x) 284, 286, 285, 287 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek
Cetvelleri 18.12.2004 tarihli 30 uncu Birleşim Tutanağına eklidir.
A) MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI
1. - Millî Savunma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Millî Savunma Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI
1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
a) KARAYOLLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
b) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
C) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1. - Çevre ve Orman
Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Çevre Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
3. - Orman Bakanlığı
2002 Malî Yılı Kesinhesabı
a) ORMAN GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Orman Genel Müdürlüğü
2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Orman Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
b) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerlerini almışlardır.
Şimdi, görüşmelere
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
10.12 2003 tarihli 26 ncı
Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması
ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru
sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar, sorularını
sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki "söz isteme" butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışık yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz
talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler
bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içerisinde tamamlanacaktır. Cevap
işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce
bittiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine soru sorma
imkânı sağlanmış olacaktır.
Yüce Heyetin bilgilerine
arz ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
dördüncü turla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Grup Başkanvekili bir
şifahî talepte bulunmuştur. Bilindiği gibi, bütçe görüşmelerindeki sıralarda
bakanlıklar arasında bir değişiklik olmuş olup, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu daha önceki sıralamaya göre hazırlık yaptığından, bu turdaki söz
haklarının bir miktar artırılarak ondan sonraki turdan kullanma talebinde
bulunmuşlardır. Başkanlığımızca da bu makul görülmüştür. Bu, Türkiye
Cumhuriyetinin bütçesidir. Biz, gerek partilere gerekse sayın milletvekillerine
en uygun şartlarda görüş ve düşüncelerini arz etme imkânını Başkanlık olarak
vermeye gayret ediyoruz. Bunu da Genel Kurulun bilgilerine arz etmiş oluyorum.
Şimdi, dördüncü turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini arz
ediyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Şükrü Mustafa Elekdağ, Ankara Milletvekili Sayın Eşref Erdem, Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Mehmet Parlakyiğit, İzmir Milletvekili Sayın Erdal
Karademir, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Boztaş, Balıkesir Milletvekili Sayın
Orhan Sür, Balıkesir Milletvekili Sayın
Sedat Pekel; AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın İnci Özdemir,
Batman Milletvekili Sayın Ahmet İnal, Rize Milletvekili Sayın Abdulkadir Kart,
Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Osman Sali ve Kilis Milletvekili Sayın Veli
Kaya.
Şahısları adına lehte söz
isteği, Çorum Milletvekili Sayın Murat Yıldırım, Ordu Milletvekili Sayın Kazım
Türkmen, Sakarya Milletvekili Sayın Recep Yıldırım, Samsun Milletvekili Sayın
Mustafa Çakır; şahısları adına aleyhte söz isteği ise, Kastamonu Milletvekili
Sayın Mehmet Yıldırım, Bingöl Milletvekili Sayın Abdurrahman Anik.
Şimdi, dördüncü turla
ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü
Mustafa Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Elekdağ, Grubunuz
10 dakikalık bir süre uygun görmüştür.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 Malî
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısındaki Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, bir
devletin savunma politikasının dayandığı plan ve düzenlemeleri şekillendiren en
önemli etken, o ülke tarafından algılanan tehditlerdir. Diğer bir deyişle, bir
devletin savunma doktrini ile planları ve buna ilişkin askerî kuvvet yapısı, o
ülkenin güvenlik ve savunmasından sorumlu siyasî ve askerî makamlar tarafından
yapılan tehdit değerlendirmeleri ışığında oluşturulur, ortaya çıkarılır.
Tehdit değerlendirilmesi
açısından, bugün Türkiye, bundan beş yıl önceye nazaran çok farklı bir
konumdadır. Nitekim, halen özel bir durumu olan Irak'ı saymazsak, Türkiye'nin,
karadan ve denizden kendini çevreleyen coğrafî kuşak üzerindeki 10 ülkenin
hemen hemen hepsiyle sağlıklı bir zemin üzerinde gelişen iyi komşuluk ve
işbirliği ilişkileri sürdürdüğünü görüyoruz. Ege Denizinde sular şu sırada
durulmuş görünüyor. Yakın zamana kadar ülkemize karşı çıkar birliği içinde olan
ve Türkiye'yi çökertmek amacıyla PKK'ya her türlü yardımı yapan Suriye ve
Yunanistan'la halen istikrarlı ilişkilerimiz var. Kısa süre önceye kadar laik,
demokratik rejimimize karşı husumetini saklamayan ve ülkemize karşı yıkıcı
faaliyetlerde bulunan İran da, Türkiye'nin güvenlik çıkarlarına karşı duyarlı
olduğu hususunda Ankara'ya teminat üstüne teminat veriyor. Karadeniz'de de bir
barış ve istikrar ortamı gözlemleniyor. Bu denize sahildar olan devletler ile
Türkiye'nin ilişkilerinin öne çıkan vasfını dostluk ve işbirliği oluşturuyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
çok kısa analizden de anlaşılacağı üzere, soğuk savaşın sona ermesinin üstünden
hayli zaman geçmesinden sonra, Türkiye, ilk defa, geleneksel olarak
karşılaştığı tehditlerin zayıfladığı son derece müstesna bir dönemi yaşıyordu.
Gerçekten de son yıllarda Türkiye, kendini çevreleyen coğrafî kuşakta yerleşik
devletlerin hiçbirinden ülkesine yönelik acil ve somut bir tehdit
algılamıyordu. Türkiye, ne fiilî ne de potansiyel bir sıcak savaş tehdidiyle
karşı karşıya değildi.
Ancak, tabiî, bu tabloyu
tamamlamak için Irak'a da bir göz atmak lazım. Amerika'nın Irak'a
müdahalesinden önce, Bağdat'tan Türkiye'ye yönelik fiilî ve fizikî bir tehdit
algılanmıyordu. Esasen, Birinci Körfez Savaşı sırasında Amerika, Kuveyt'teki
Irak ordusunun tamamına yakınını tahrip etmişti. Irak, yüksek performanslı
uçaklarını İran'a kaçırmış, sonra da geri almamıştı. Savaş sonrasında uygulanan
ambargo, Irak'a, askerî kuvvetlerindeki kayıpları telafi etme imkânı da
vermedi. Bu nedenle, Bağdat, istese de, çevresi için bir tehdit olmaktan
çıkmıştı. Irak'ın kitle imha silahları ve bunları atma vasıtalarına sahip
olduğu yolundaki iddiaların ise hikâyeden ibaret olduğuna hep beraber tanık
olduk.
Ancak, tabiî, bu
bağlamda, Türkiye'nin, Irak'a yönelik bazı kaygılarının olduğunu da belirtmemiz
lazım. Bunlardan birincisi, Kuzey Irak'taki PKK teröristlerinin varlığından;
ikincisi de, Irak'ın toprak bütünlüğünün tehlikeye düşebileceğinden
kaynaklanıyordu. Ne var ki, Amerika'nın Irak'a müdahale etmesinin, bölge
jeopolitiği üzerinde depremsel etkileri oldu değerli arkadaşlarım. Irak'ta
dokuz aydan beri yaşanan olaylar da, bölgemizi son derece güvensiz ve
istikrarsız bir hale soktu. Amerikan stratejisi, yeni terör odaklarının
oluşmasına, terörün yoğunluk kazanmasına ve etkinlik çevresinin genişlemesine
yol açtı. Halen, Amerika'nın Irak'ı işgalinden önceki döneme nazaran çok daha
tehlikeli bir dünyada yaşıyoruz. Bu yeni ortam, Türkiye'nin, biraz önce sözünü
etmiş olduğum PKK'ya ve Irak'ın toprak bütünlüğüne ilişkin kaygılarının da
derinleşmesine yol açtı.
Önce, PKK/KADEK sorununu
ele alalım. Hükümet, Kuzey Irak'taki PKK/KADEK teröristlerinin tasfiye
edilecekleri hususunda Amerikalıların Türkiye'ye söz verdiğini aylar önce
açıkladı; ancak, bugüne kadar, Amerika bu konuda somut hiçbir şey yapmış değil.
Amerika, teröristlere bir fiske dahi vurmaktan kaçınıyor, onların gıda ve de
lojistik ihtiyaçlarını sağlamalarına izin veriyor, malî kaynaklarına
dokunmuyor, Türk Hükümetini de devamlı bir şekilde oyalıyor. Hükümet, Amerika'nın
telkiniyle, Meclisten "Eve Dönüş Yasası" adı altında, Kandil
Dağındaki PKK teröristlerini topluma kazandırmak amacıyla bir yasa çıkardı;
ancak, dağdaki teröristler buna itibar etmediler. Yasa sayesinde, hapishanedeki
PKK teröristlerinin yanı sıra, Hizbullah teröristleri ve Sivas katliamı
sanıkları da serbest bırakıldı.
Değerli arkadaşlarım,
biz, bu kürsüden, bu yasayla yapılmaya çalışılanın son derece hatalı olduğunu
defalarca belirttik; ama, ikazlarımız kulak arkası edildi. Hizbullahçıların da
karıştıkları İstanbul'daki terör saldırıları, yasanın ne kadar hatalı, yapılan
uyarıların da ne kadar haklı olduğunu ortaya koydu.
Değerli arkadaşlarım,
bize intikal eden bilgilere nazaran, Amerika, halen PKK'yı silah bırakma
konusunda ikna etmeye çalışmakta, buna paralel olarak da, Türk Hükümetinden,
dağdaki teröristlerin tamamını kapsayan tam bir af yasası çıkarmasını talep
etmektedir. Türkiye'nin çıkarlarını hiç dikkate almayan bu tür dayatmalar,
maalesef, müttefikimiz Amerika'nın niyetleri hakkında kuşku duyulmasına yol
açıyor.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, Türkiye'nin güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan bir gelişmeye
değineceğim. Amerika'nın, Irak'taki PKK/KADEK sorununun çözümü için,
Türkiye'den, terör örgütüyle siyasî nitelikte görüşmelerde bulunmasını talep
edeceği; hatta, bu konuda Ankara'da nabız yoklamış olduğu yolunda duyumlar
almış bulunuyoruz. Biz, bu tür görüşlere spekülasyon olarak bakmak isteriz;
ama, Amerika'nın, son zamanlarda, Türkiye'nin hassasiyetlerine karşı
sergilediği belirgin duyarsızlık, maalesef, buna imkân vermiyor. Hemen
belirtelim ki, söz konusu müzakere önerisinin yapılmasında Avrupa Birliğinin
rol alması da ihtimal dışı değildir. Esasen, Avrupa Birliği, KADEK'i terörist
örgüt olarak kabul etmemek suretiyle, kendisine bu kapıyı açık bırakmıştır.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, biz, bu konuda Amerikalı müttefiklerimize şu mesajları vermenin
görevimiz olduğuna inanıyoruz:
Birincisi, Amerika'nın
PKK/KADEK'e karşı izleyeceği tavrın, Türk-Amerikan ilişkilerini tayin edecek kilit
bir unsur olduğudur.
İkincisi, Washington'un,
çözümü, Türkiye'nin PKK terör örgütüyle siyasî müzakerelere oturmasında
görmesinin ve bu yolda öneride bulunmasının, Türk kamuoyunda, Amerika'nın
Türkiye'nin toprak bütünlüğü için bir tehdit haline geldiği görüşünün
yerleşmesine yol açacağı ve bunun, ellibeş yıllık yakın dostluk, müttefiklik ve
silah arkadaşlığına telafi edilmez bir darbe indireceğidir.
Üçüncüsü, Amerika'dan,
PKK/KADEK'in tasfiyesi konusunda Türkiye'ye verdiği sözleri, hiç gecikmeden yerine
getirmesini bekliyoruz.
Washington'un, Ankara'ya
karşı sürdürdüğü oyalama taktiğine devam etmesi halinde, bu tutum, iki ülkenin
ilişkilerinde açacağı yaranın yanı sıra, Amerika'nın terörle mücadelesinin
dayandığı terör tehdidinin ortak olduğu ve bir bütün oluşturduğu yolundaki
anatezinin ciddiyet ve samimiyetinin sorgulanmasına da yol açacaktır.
Bu bağlamda, ben, Sayın
Savunma Bakanımızdan, Türkiye'nin savunma politikasının biraz önce belirttiğim
bu üç yaklaşım ve görüşü kapsayıp kapsamadığını açıklamalarını rica edeceğim.
Keza, Amerika'nın terör örgütünü nasıl ve ne zaman tasfiye edeceği hakkında
sahip olduğu bilgileri de açıklamaları istirhamında bulunacağım. Bu soruları,
bana şahsen yazıyla değil, mümkünse, hemen burada yanıtlamasının, Yüce Meclis açısından
da yararlı olacağı kanısındayım. Zira, bunlar, halkımızın da yanıtlarını bilmek
istediği yakıcı ve yaşamsal sorulardır.
Türkiye'nin, Irak'taki
durumdan kaynaklanan ikinci endişesi, ülkenin ulusal bütünlüğü ile toprak
bütünlüğünün korunmasına ilişkindir. Irak'a askerî müdahalenin yol açtığı
olumsuz bir gelişme de, bu ülkede oluşturulmaya başlanılmış olan Irak siyasal
ve kültürel kimliğinin bir parçalanma sürecine sokulmuş olmasıdır. Müdahale,
ülkede, etnik, dinsel ve mezhepsel kimlikler arasındaki fay hatlarını aşırı
derecede derinleştirmiştir. Türkiye olarak bizi başından beri endişelendiren en
önemli noktalardan biri hep bu olmuştur. Şimdi gelinen noktada, bunun, çok net
ve çarpıcı bir şekilde ortaya çıktığını görüyoruz. Bu da, Irak toplumunun her
kesimiyle yeni ve güven verici bir ilişki içine girilerek bir barış ortamı
yaratılmasını, sömürgecilik kuşkularını kaldıracak her türlü önlemin alınarak,
Irak Halkının tümüyle kazanılmasını ve birleştirici ve bütünleştirici bir
devlet yapısı bazında, toplumun geleceğinde kendi...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Elekdağ,
lütfen... Toparlarsanız, memnun olurum efendim.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Teşekkür ederim.
... söz hakkına sahip
olacağı kabul edilerek, ciddî ve inandırıcı bir geçiş projesinin, yeni bir
uluslararası siyasî meşruiyet bazında ortaya konulmasını zorunlu kılmaktadır.
Saddam'ın yakalanmış olması, böyle bir politikayı yürürlüğe koymak açısından
memnuniyet verici bir gelişmedir.
Değerli arkadaşlarım, ancak,
böyle, birleştirici ve bütünleştirici bir politikanın, Irak'ta, bir
"Iraklılık" kavramını ve bilincini güçlendirecek bir yapıyı esas
alması zorunludur. Oysa, biz, Irak'ta, bunun tam tersi bir yaklaşım izlendiğini
endişeyle izliyoruz.
Halihazır politika,
insicamlı bir yapıdan ziyade, etnik, dinsel ve mezhepsel farklılıkları önplana
çıkaran ve ülke bütünlüğü için sorun yaratacak bir yapı oluşturmaktadır.
Sözlerime son verirken,
önemli bir noktaya daha işaret etmek zorunluluğunu duyuyorum. Amerika Dışişleri
Bakan Yardımcısı Sayın Marc Grossman, kısa süre önce ülkemize yaptığı resmî bir
ziyaret sırasında, basına şu şekilde bir açıklamada bulundu; aynen okuyorum:
"Türkiye, şimdi, terörle mücadelede bir cephedir. Amerika, Türkiye'yi,
terörle mücadelede merkez bir ülke olarak görüyor. İlişkilerimizi bu zeminde
yeniden tanımlayalım, yeniden yapılandıralım."
Sayın Marc Grossman,
herhalde, görüştüğü resmî muhataplarına da bu yolda önerilerde bulunmuştur. Bu
bakımdan, ben, şimdi, Sayın Savunma Bakanımıza soruyorum: Türk Hükümeti,
Amerika'nın terörle mücadele stratejisinde, meşruiyete ve uluslararası hukuka
saygı göstermeyen, son derece keyfî ve tehlikeli bir çizginin hâkim olduğunu
bilmesine rağmen, bu stratejinin uygulanmasında Türkiye'yi bir merkez ülke haline
getirmeye hazır mıdır? Acaba, Türk Halkı, Türkiye'nin böyle bir rol
üstlenmesini kabul eder mi?
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum değerli arkadaşlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Elekdağ.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, ikinci söz isteği, Ankara Milletvekili Sayın Eşref Erdem'e aittir.
Buyurun Sayın Erdem.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA EŞREF
ERDEM (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade
etmek üzere huzurunuzdayım; şahsım ve Grubumuz adına, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
önemli bir bakanlığın bütçesini görüşüyoruz. Uzun yıllardır bütçe görüşmelerini
takip eden arkadaşlarınızdan birisiyim. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı gibi,
Türkiye'de altyapı yatırımlarının önemli bir bölümünü gerçekleştiren bir
bakanlığın bütçesinin, 10 dakikada, bölünerek, 7,5 dakikada nasıl bir
değerlendirmeye tabi tutulacağını anlamakta zorluk çekiyorum. Niçin son yıllarda
böyle oldu, bunu da anlamakta zorluk çekiyorum. Bütçe, bir yılın muhasebesidir.
Baştan savma, bir seremoniyi yerine getirmenin anlayışı içerisinde bir bütçe
değerlendirmesi yapmak, bence, gerçekten, çok zordur ve bence, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yapmaması gereken bir şeydir.
Niçin bu kadar acele
ediyoruz? Niye bu kadar geç kalıyoruz? Niye ille de bir bütçeyi beş altı güne
sıkıştırıyoruz? Hiçbir şeyi konuşmadan, önümüzdeki bir yılı göremeden, geçmiş
bir yılı doğru dürüst değerlendiremeden, bir yıl geride kalıyor ve önümüzdeki
bir yıl konusunda hiçbir görüş ifade edemeden, bütçe görüşmüş oluyoruz!
Değerli arkadaşlarım,
yine de, tabiî, 10 dakika içerisinde, mümkün olduğunca, bazı kritik
noktalardaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Altyapı yatırımlarıyla
gelişmişlik arasında doğrudan bir orantı vardır, doğrudan bir ilişki vardır.
Nitekim, Dünya Bankasının bir raporunda, altyapı yatırımları konusunda
yapılacak olan yüzde 1'lik bir yatırım, doğrudan doğruya yaşam kalitesine, 1'e
1, 1 puan oranında bir artışı beraberinde getirmektedir.
Bütçeye baktığımızda,
bütçe, yüzde 4 ilâ yüzde 10-15 civarında mutlak artış gibi görünüyor; ama,
enflasyon dikkate alındığında, sizin hesap ettiğiniz deflatörü dikkate
aldığımızda, aşağı yukarı, her iki bütçede de, Bayındırlıkta da, Karayollarında
da, genel olarak yüzde 15 civarında bir reel daralma söz konusudur.
Transfer harcamaları,
cari harcamaları vesaireyi de çıkardığınızda, yatırımlara baktığımızda, durum
daha da vahimdir. Yatırımlar açısından baktığımızda da, önümüzdeki dönemde,
yatırımlar yüzde 1; bir önceki yıla göre yüzde 25 oranında bir daralma
göstermektedir.
Öyle anlaşılıyor ki,
Bayındırlık Bakanlığı, önümüzdeki dönem için yatırım yapmaktan vazgeçer hale
gelmiştir. Gerçi, bir süre sonra Sayın Bakan buraya çıkacak, bize sunduğu
kitapçıkta göreceğimiz gibi, falan yerde şunu yaptık, falan yerde bunu yaptık
diyecektir; ama, bu, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının gerçek kapasitesini,
potansiyelini ortaya koyan bir anlayış değildir.
Tabiî, bütçe dediğiniz
şey, rakamdan ibaret bir şey değildir; sadece rakamları sıralamak, şu kadar iş
yaptım, bu kadar bu işten yaptım demekten ibaret değildir. Bütçenin bir ruhu
olmalıdır, bütçenin bir mesajı olmalıdır, bütçenin bir vizyonu olmalıdır.
Önümüze getirilen bütçede buna dönük hiçbir vizyon, hiçbir perspektif yoktur.
Gönül isterdi ki, Sayın
Bakan, buraya çıktığında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne bir ulaştırma
politikası koysun. Ulaştırma politikası... Sayın Bakan belki haklıdır, doğal
olarak, bana, ulaştırmanın ayaklarından sadece biri bağlıdır diyebilir;
demiryolları, limanlar, hava meydanları gibi diğer ulaştırma türleri bir başka
bakanlığa bağlıdır diyebilir; ama, temel yanlışlık da buradadır. Böyle bırakır
isek... Bu, geçmişte böyle değildi. Geçmişte, demiryolları, limanlar, hava
meydanları ve karayolları, tamamı Bayındırlık Bakanlığına bağlıydı ve
dolayısıyla, bir ulaştırma politikasını tespit ederken, ilkelerini ortaya
koyarken bir merkezden planlama yapılırdı ve Meclisin önüne doğru dürüst bir
politika konulurdu.
Bu politika nedir;
geçmişte yapıldı; hatırlıyorum; 1978'de Cumhuriyet Halk Partisinin
İktidarında KAGEP diye bir proje
konuldu: Karayolları Ağını Geliştirme Projesi. Tabiî, bu iktidar kısa sürdü, bu
çalışma da, yapıldığı biçimiyle, yarım olarak orada kaldı. 1980'den sonra yeni
bir ulaştırma anaplanı yapıldı; 1983-1993 yıllarını kapsayan on yıllık bir
ulaştırma anaplanı yapıldı. Burada da, o önümüzde kalan on yıllık süre
içerisinde Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin gözönünde bulundurması gereken
temel ilkeler ortaya konuluyordu. Nitekim, bir örnek vermek gerekirse, 1983
yılında yayımlanan bu ulaştırma anaplanına göre, Türkiye'de 227 kilometre
otoyol yapılması öngörülüyordu. Bunların da büyük bölümü metropol kentlerin
civarıydı; yani, İstanbul, Ankara, İzmir'in mücavir alanları içerisinde kalan
yerler idi. Onu izleyen dönemde iktidara gelen bir siyasî parti, birdenbire,
Türkiye'nin önüne bir hedef koydu "şu kadar yol, otoyol yapacağım"
dedi.
Değerli arkadaşlarım, bir
ülke, kaynak kullanırken çok titizlikle ve özenle davranmalıdır. Yapılması
gereken temel şey, zaten, kaynakları kıt olan bir ülke, kaynakların tahsisinde
ve önceliklerinde, çok kıskanç ve özenle davranmak zorundadır.
Bugün, ben, sizlerle bir
konuyu paylaşmak istiyorum. Elbette, bunu, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı
yapmadı; ama, bunu, Parlamentomuzla paylaşmak istiyorum. Burada, zaman zaman,
televizyonlarda, bazı arkadaşların düşüncelerini dinlerken de hayret ediyorum,
otoyolların maliyeti konusunda çok farklı rakamlar ileri sürüyorlar.
Çok özet olarak söylemek
gerekirse, bana ulaşan son bilgilere göre, 2002 yılı sonu itibariyle, otoyollar
için ödenen miktar 16 500 000 000 dolardır. Buna karşılık, otoyol diye önümüze
getirilen yol uzunluğu 1 850 kilometre civarındadır. 1 850 kilometrenin 350
kilometre üzerindeki bölümü bağlantı yollarıdır. Bağlantı yollarındaki maliyet
ile öbür yollardaki maliyeti mukayese etmek mümkün değildir. Bu haliyle -eğer
bağlantı yollarını dışında tutarsanız- 11 000 000 dolara varan maliyet vardır 1
kilometre otoyol için. Bağlantı yollarını da dahil ederseniz, onu da 3x3 otoyol
gibi mütalaa ederseniz, maliyet, aşağı yukarı, 9 küsur milyon dolardır. Bu, şu
demektir: Dünyanın en pahalı otoyollarını biz yapmışız. Dünyanın hiçbir
ülkesinde, bu ölçülerde bir otoyol gerçekleştirilmemiştir.
O zaman, biz, bu planları
niye yapıyoruz; plan yapmazsak, doğrudan doğruya keyfîlik söz konusu olur.
Keyfîlik de, bu tür maceracılığa götürür hükümetleri.
Tabiî, Adalet ve Kalkınma
Partisinin, bundan vazgeçerek bölünmüş yol noktasına dönüşünü doğru buluyorum,
bu tercih doğrudur. Nitekim, ben, 1989'da ve 1990'lı yıllardan beri Bayındırlık
Bakanlığı bütçelerinde konuşan bir arkadaşınızım. Bizim, o yıllarda
söylediğimiz şuydu: Gelin, bu sevdadan vazgeçin, bunun sonu iyi değildir. Siz,
bugün, bu tasarladığınız bu kadar uzunluktaki otoyol yerine, eğer, bölünmüş yol
yaparsanız, Türkiye'nin kuzey, güney, doğu, batı istikametlerini bir ızgara
biçiminde kabul ederseniz, aşağı yukarı 15 000 kilometrelik bölünmüş yol
yaparsınız. Tabiî, biz bu 15 000 kilometreyi derken, öyle afakî söylüyor
değildik, çok önemli bir çalışmanın sonucu olarak bunlar söylendi. Nitekim,
önemli teknokratlar ve teknisyenlerin katıldığı bir çalışmamızın sonunda 2001
yılında yayımlayarak ortaya koyduğumuz bu özet ulaştırma raporunun 29 uncu
sayfasında aynen "15 000 kilometre" diye geçer. Umarım, Adalet ve
Kalkınma Partisi bizden kopya etmemiştir; çünkü...
HASAN KARA (Kilis) - İyi
şeyleri kopya etmek zararlı değildir; iyi şeyleri kopya ederiz.
EŞREF ERDEM (Devamla) -
Evet, teşekkür ediyorum, kopya ise bile teşekkür ediyorum. Doğru bir şeydir
tabiî, ama, biraz sonra onları irdelerken göreceğiz ki, tabiî, bölünmüş yol
vardır, bölünmüş yolcuk vardır; bunun adını doğru koymak lazım. Sayın Bakan,
çıkıyor, haklı olarak "şu kadar kısa sürede 1 600 kilometre bölünmüş yol
yaptık, geçmiş iktidarlar şu kadar yıl içerisinde şu kadar yol yapmışlar idi,
ben 1 600 kilometre yaptım..." Takdire şayan bir iştir, yaptık.
AHMET YENİ (Samsun) -
Doğru söylüyorsunuz.
EŞREF ERDEM (Devamla) -
Doğrudur; ama, bazı şeyleri anlamakta zorluk çekiyorum. Şimdi, tabiî, bu
ulaştırma konusu...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdem,
süreniz tamamlandı; toparlarsanız, memnun olurum.
Buyurun.
HASAN KARA (Kilis) - Sayın
Milletvekilim, bölünmüş yoldan gittiniz herhalde, süreniz çabuk bitti.
EŞREF ERDEM (Devamla) -
Rica ederim, müdahaleye gerek yok.
BAŞKAN - Efendim, sayın
hatibe, lütfen, müdahale etmeyelim, zamanımızı iyi kullanmak istiyoruz.
EŞREF ERDEM (Devamla) - O
zaman, Sayın Başkan izninize, hoşgörünüze sığınarak, bir iki hususu söyleyeyim.
15 000 kilometrelik
bölünmüş yol yapımı konusunu, bir sabah, acil eylem planına koydunuz. Şimdi,
neye göre yapıldı 15 000 kilometre?.. Burada, hangi bilimsel verilere dayanarak
bu güzergâhları seçtiniz?
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Trafik kazaları...
EŞREF ERDEM (Devamla) -
Trafik kazaları bir ölçü değil, trafik sayımı bilimsel bir veridir. Trafik
sayımı önemlidir, o trafik sayımına göre o yoldan geçen ağır taşıtlar önemli bir
ölçüttür. Şimdi, bakıyorum ki, yaptığınız bölünmüş yolların büyük bölümü daha
şimdiden ortadan kalkmış, kış geçmeden, büyük bölümü bozulmuş vaziyette.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Allah Allah!
EŞREF ERDEM (Devamla) -
Önümüzdeki mayısta göreceğiz ki, buraya yaptığımız yatırımların büyük bölümü,
maalesef, sıfırlanmış olacaktır.
Türkiye'de öyle önemli
şeyler vardır ki, Solhangediği'inde -Solhangediği Doğu Anadolunun önemli bir
kritik noktası- yolun platform genişliği 6 metre; 6 metrelik yolu bırakmışsınız,
orada bir çalışma yapmıyorsunuz; başka yerlerde, hiçbir ihtiyaç gerekmeyen bazı
alanlarda da birdenbire bölünmüş yola giriyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz
buralarda. Bölünmüş yola örnek, Ankara-Polatlı-Sivrihisar'dır; doğru yoldur,
altyapısı doğrudur.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Eskişehir...
EŞREF ERDEM (Devamla) -
Ağır trafiğin geçtiği bir yolda sathî kaplama hiçbir yerde yapılmaz. Burada
beton sathî kaplama yol yapılması gerekir.
Dolayısıyla, gördüğüm
kadarıyla, Sayın Bakanımızın bu doğrultuda bir genelgesi var. "Bu
otoyollar, bölünmüş yollar yanlıştır, doğru değildir, uygun kaplama
yapılmamıştır; bu kışın bozulmuştur, önümüzdeki yıl daha çok bozulacaktır, 2004
yılında bir kez daha kaplamak durumunda kalacaksınız..." Ben demiyorum
bunu. Sayın Bakanımızın 5 Aralık 2003 tarihinde 1946 sayıyla, ilgililerin,
Karayolları Genel Müdürlüğü yetkilileri ve bölge müdürlerinin dikkate sunduğu
bu genelgeden söyledim ben. Aynı görüşü paylaşıyorum. Yanlış yapılmıştır. Kısa
sürede düzeltilmelidir. Bu yanlıştan vazgeçilmelidir, bu sevdadan
vazgeçilmelidir. Doğrudur, bölünmüş yol yapılmalıdır; ama, bölünmüş yol,
usulüne, tekniğine, mühendislik anlayışına uygun bir şekilde yapılmalıdır.
Anlaşılıyor ki,
söyleyecek fazla bir şey yok. Zamanımız doluyor.
BAŞKAN - Toparlarsanız,
Sayın Erdem...
EŞREF ERDEM (Devamla) -
Ben, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin memleketimize, ulusumuza hayırlı
olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Erdem.
Üçüncü söz isteği, Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Mehmet Parlakyiğit'e aittir.
Buyurun Sayın
Parlakyiğit. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 7,5 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
PARLAKYİĞİT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Karayolları Genel Müdürlüğünün 2004 yılı bütçesi hakkında görüşlerimi sunmak
için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Karayolları, ülkemizin,
sosyal, ekonomik, idarî, sınaî, coğrafî ve turistik durumlarını; demir, deniz
ve havayollarının ulaştırma politikasındaki yerini, gelecekteki gelişme
olanaklarını ve savunma gereksinimlerini gözönünde bulundurarak, kara trafiğini
düzene sokan ve kontrol eden, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı,
tüzelkişiliği olan katma bütçeli bir kuruluştur. 2004 yılı bütçesi üzerinde
konuştuğumuz Karayolları, kara taşımacılığının yoğunluk kazanmasıyla oluşan
talebin karşılanabilmesi için, ileri teknolojileri kullanarak tek platformlu
yollardan "bölünmüş yol" dediğimiz iki platformlu yollara geçiş
yapmış ve ilerisinde de yüksek standarda sahip otoyol yapı hizmetleriyle
cumhuriyetin her döneminde yüz akı kurumlar olmuştur.
Ülkemizde, yük ve yolcu
taşımacılığının yüzde 95'ini karşılayan karayollarımız, bu hizmetlerini, 1 851
kilometresi otoyol, 30 789 kilometresi devlet ve 29 952 kilometresi il olmak
üzere, toplam 62 592 kilometre karayolu üzerinden yapmaktadır. Böylesine insan
ve yük taşımacılığında yüksek düzeyde fonksiyonel olan karayollarımız, ne yazık
ki, gerek uzunluk olarak gerekse fizikî standartlar olarak yeterli değildir.
Türkiye'de, kilometrekareye düşen yol uzunluğu 80 metredir; gelişmiş Batı
ülkelerinde bu değer 3 000'in üzerindedir.
Fizikî standart yönünden
baktığımız zaman, gelişmiş Batı ülkelerinde yolların büyük bir kısmı bölünmüş
yol olarak yapılmış ve yapılıyorken, ülkemizde bölünmüş yolların uzunluğu 6 188
kilometre ve toplam yollar içindeki payı yüzde 9,5 civarındadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1992-2003 yılları arasında toplam 60 000'e yakın yurttaşımız
trafik kazaları sonucu hayatını kaybetti. Deprem ve diğer afetlerde
kaybettiğimiz yurttaşlarımızın sayısı 22 000. Görülüyor ki, trafik terörü,
diğer kaza ve olaylarda kaybettiğimiz insanların 3 katı şeklinde bir fatura
çıkarıyor önümüze.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
karayollarındaki motorlu taşıt sayısında da, son yıllarda büyük bir artış
olduğu görülmektedir. Ülkemizde, yüzde 1,5 düzeyindeki nüfus artışına karşın,
yüzde 20 oranında araç sahipliği artışı görülmektedir. Bu da gösteriyor ki, çok
gecikmeden, karayolu altyapısının, geleceğin ulaşım talebine paralel olarak,
geometrik ve fizikî kapasitesinin bir program dahilinde yeterli düzeye
getirilmesi kaçınılmaz olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünün sorumluluk alanlarının
artmasına rağmen, genel bütçeden aldığı pay yüzde 13'lerden, zaman içerisinde
yüzde 1'e gerilemiştir. 2004 yılında, toplam 62 592 kilometrelik yolun
sorumluluğu Karayolları Genel Müdürlüğüne yüklenmiştir. Bu yol içerisinde,
merkez ve bölge ihaleli olarak devam etmekte olan, devlet ve il yolları
yapımında kullanılmak üzere, 606 trilyon liralık ödenek ayrılmıştır. Bakanlığın
2004 yatırım programı gereği, kredili olarak yürütülen işler hariç
tutulduğunda, devam eden ve yılı içerisinde ihalesi yapılacak işler için 3
katrilyon 842 trilyon 57 milyar lira ödenek gerektiğine göre, yıllık 606
trilyon ödenekle, programlı yolların sekiz-on yıldan önce bitirilmesi mümkün
görülmemektedir. 2004 yılı için genel bütçeden, Karayollarına, toplam, 2
katrilyon 271 trilyon 875 milyar lira ayrılmıştır; 2003 senesindeki
Karayollarına ayrılan bütçeyle eşdeğer durumdadır. 2003 senesindeki ortalama
enflasyonu yüzde 25 kabul ettiğimizde, 2004 yılında Karayollarına ayrılan
parasal değerlerle, bir önceki yıla göre yüzde 25 daha az yatırım, dolayısıyla,
daha az yol yapılması kaçınılmazdır. Şurası unutulmamalıdır ki, bugünden,
gereken kaynakların tahsisi sağlanmaz ise, ileriki yıllarda, bunun, çok daha
pahalıya mal olacak yatırımları zorunlu kılacağı bir gerçektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün için Karayolları Genel Müdürlüğü, bir yandan genel
bütçeden aldığı yüzde 1'ler civarındaki paylarla, diğer yandan dış kredilerle
veya yap-işlet-devret modelleriyle yapmaya, yaptırmaya çalıştığı yol ve
otoyollarla, artan talebi on yıllara yayarak karşılamaya çalışırken, taşımayı
salt karayollarıyla karşılamanın zorluğunu yaşıyor. Oysa, devlet, diğer
taraftan taşımadaki payı yüzde 5'lere kadar düşen demiryolu işletmeciliğinin
genel taşıma içindeki payını yüzde 30'lara çıkaracak önlemleri bir an önce
almalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 58 ve 59 uncu hükümetlerin acil eylem planlarındaki en büyük
iddialarından biri, 15 000 kilometre ayrılmış yol yapımıyla ilgili olanıdır.
İlk etapta, 2003 yılının sonuna kadar, Sayın Bayındırlık Bakanının
beyanlarıyla, 1 600 kilometrelik ayrılmış yolun hizmete sunulduğu ifade
edilmiştir. Karayollarının yanında DSİ, Köy Hizmetleri gibi kurumların tüm
makine parkları ve gerekli sayıda teknik eleman ve yüzlerce işçinin emeği
sonucu yapılan yolların, söylendiği gibi olmasa da, ihaleli yollara göre daha
ucuza mal edildiği ifade ediliyor, mümkün de olabilir. Ayrılmış yol tekniğinin,
kazaları azalttığı, trafik akışını kolaylaştırdığı elbette doğrudur; ancak, bu
ilk uygulamada aceleyle trafiğe açılan bu ayrılmış yolların yapımında çok ciddî
hatalar yapılmıştır. Şöyle ki:
1- Karayolları emrine
makine ve insan kaynaklarını aktaran Devlet Su İşleri ve Köy Hizmetleri gibi
kurumlar, ciddî boyutta kendi programlı işlerini ihmal etmişlerdir.
2- Ayrılmış yolun yeni
platformu eski platforma paralel olarak, çoğunlukla aynı kırmızı kodlara bağlı
olarak yapıldığından, eski yolun hatalı tüm düşey ve yatay kodları yeni
platforma aynen taşınmıştır.
3- Bu hatalı uygulama
sonucu eski platformdaki kaza karanoktaları yeni üretilen platforma da aynen
taşınmıştır.
4- Yol yapımında...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Parlakyiğit, lütfen, son cümlelerinizi alacağım; çünkü, size, cihazımızda 7,5
dakika süre verme olanağı olmadığından 8 dakika süre vermiştim... Toparlarsanız
memnun olurum.
MEHMET PARLAKYİĞİT
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kuruluşun çalışmasındaki
en önemli etkenin insan faktörü olduğunu biliyoruz. Karayolları çalışanlarının,
artık, ertelenemeyecek bir noktaya gelen ücret ve sosyal haklarına yönelik
temel sorunlarının, bir bütün olarak ele alınıp, bir an önce çözülmesi,
şüphesiz, çalışan teknik ve idarî personelin olmazsa olmaz nitelikteki hak ve
beklentisidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmamı, yılların ihmali sonucu hâlâ yapılmamış ve 2004 yılı
yatırım programına alınmayan Kahramanmaraş'ın devlet yollarının son durumunu
anlatarak bitiriyorum.
Kahramanmaraş, ülke
ekonomisine yılda 500 000 000 dolar kazandıran büyük bir kapasiteye sahiptir.
Bu aktivite içerisinde, Kahramanmaraş, ulaşım bakımından tam bir yol fakiri ve
bir çıkmaz sokaktır. 2001 yılında ihalesi yapılan Kahramanmaraş-Gaziantep yolu,
2003 yılında durdurulmuş, ödenekleri kesilmiştir. 2004 yılı programına alındığı
söyleniyorsa da, ödenek onayı, hâlâ, karara bağlanmamıştır. İhracatımızın ana
arteri olan 60 kilometrelik Kahramanmaraş-Nurdağı otoyolu bağlantısı, köy yolu
durumundadır ve yatırım programında yoktur. Güneydoğuyu İç Anadoluya bağlayacak
olan Kahramanmaraş-Göksun-Sarız-Pınarbaşı yolu 186 kilometredir; tek platformlu
düşük yoldur ve yatırım programına alınmamıştır. Kahramanmaraş'a ve
Kahramanmaraşlılara yazık olduğunu ifade etmek istiyorum. Kahramanmaraşlıların
dileği, bu yollarımızın 2004 yılı yatırım portföyüne alınmasıdır.
Sözlerimi burada
bitiriyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Parlakyiğit.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, dördüncü söz isteği, İzmir Milletvekili Sayın Erdal Karademir'e
aittir.
Buyurun Sayın Karademir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Karademir, size de
konuşma süresi olarak 7,5 dakika verilmiş; ama, 8 dakika veriyorum ve sürenizi
iyi kullanmanızı rica ediyorum.
CHP GRUBU ADINA ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına bağlı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 2004 malî yılı bütçesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yüzellibeş yıllık geçmişe
sahip olan, 22 bölge müdürlüğü, 1 003 tapu sicil müdürlüğü, 325 kadastro
müdürlüğü ile bu müdürlüklerde çalışan toplam 13 000 personeliyle ülke
genelinde hizmet veren Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, cumhuriyetimizin en
önemli kurumları arasında bulunmaktadır. Enerji, sulama, kentleşme, turizm,
altyapı, planlama, kamulaştırma gibi daha pek çok hizmetin bilgi altyapısını
oluşturan harita, tapu ve kadastro bilgilerini üreten Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün önemi, her geçen gün artmaktadır. Ülkemizdeki kadastro
faaliyetleri, 743 sayılı Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girdiği 1926 yılından
bu yana, mülkiyet kadastrosu olarak devam etmektedir. 21 inci Yüzyıla
girdiğimiz şu yıllarda, Avrupa ülkelerindeki kadastro, sosyoekonomik ve teknik
boyutlar kazanarak, çok amaçlı kadastroya dönüşen ve buradan da bilgiye yönelen
bir sistem haline gelirken, ne yazık ki, ülkemizdeki kadastro, herhangi bir
nitelik değişikliğine uğramadan, hâlâ, başlangıçta konulan hedef ve amaçlar
doğrultusunda sürdürülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
2000'li yıllarda Türkiye'nin en temel amaçlarından biri, kadastro hizmetlerinin
ülkemizin dört bir yanına götürülmesi ve tapusuz tek bir parselin bile
kalmamasıdır. Bundan sekiz ay önce, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki
Ergezen'e, Türkiye genelinde, 2003 yılından başlayarak, kadastro çalışmaları
kaç yılda ve hangi tarihte tamamlanacaktır diye, yazılı soru önergesiyle bir
soru yöneltmiştim. Tarafıma verilen yanıtta, herhangi bir tarih verilmediği
gibi, konunun geçiştirilmiş olduğunu gördüm ve üzüldüm. Sayın Bakanın bütçe
konuşmalarına göre ülke kadastrosunun üç yıl içerisinde bitirilmesi
hedeflenmektedir. Bu bütçe imkânlarıyla bu hedefe ulaşmak, hayalden öte bir şey
değildir.
Değerli milletvekilleri,
1925 yılında, 658 sayılı Yasayla başlayan kadastro faaliyetleri sonucu, 310 000
dolayında kadastro haritasının üretildiği ve yaklaşık 32 000 000 parselin tapu
kütüğüne tescil edildiği görülmektedir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı,
Harita Tapu ve Kadastro Özel İhtisas Komisyonu raporuna göre, kadastro
paftalarına ve tapu kütüğüne kaydedilen parsel bilgilerinin yalnızca yüzde 8'i
sayısal yöntemle üretilmiştir. Bunun anlamı, mevcut bilgilerin yalnızca yüzde
8'inin bilgisayara kaydedilebilecek standartlara sahip olmasıdır. Peki, geriye
kalan bilgilerin, yüzde 92'nin durumu ne olacaktır? Tüm Avrupa, kadastro
bilgilerinin bilgi sistemine entegre edilmesi için yenileme faaliyetlerine
yıllar önce başlamışken, ne yazık ki ülkemiz, her konuda olduğu gibi bu konuda
da geri kalmıştır. 1983 yılında yürürlüğe giren 2859 sayılı Tapulama ve
Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkında Yasanın yürürlüğe girmesinden bu
yana geçen yirmi yılda kadastro gören 32 000 000 parselden yalnızca 320
000'inin parsel bilgisi yenilenmiştir. Görülüyor ki, bu konuda da gerekli hıza
erişilememiştir. Dolayısıyla, Türkiye'de kadastro haritaları ve tapu
kütüklerindeki bilgiler ülke koordinat sisteminde tanımlanmadıkça, öngörülen
planlama hedeflerindeki Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi; yani, TAKBİS kurulamaz.
Bundan 8 ay önce yine Sayın Bakana "Türkiye'de çizgisel olan kadastro
paftaları ne zaman ve ne şekilde sayısal hale getirilecektir, Tapu ve Kadastro
Bilgi Sistemi (TAKBİS) ne zaman kurulacaktır" diye sormuştum; tarafıma
verilen yanıtta "TAKBİS gibi bir projenin gerçekleştirilmesi Devlet
Planlama Teşkilatının Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planlarında yer almasına rağmen bütçe imkânlarına getirilen kısıtlamalar
nedeniyle uygulamaya konulamamıştır" denilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; verilen yanıtta da görüldüğü gibi tapu ve kadastro
hizmetlerinde elle tutulur, gözle görülür, dişe dokunur bir plan ve proje
bulunmamaktadır. Dolayısıyla, gelecekle ilgili iyimser olmamız konusunda AKP
İktidarında olumlu bir çaba görülmemektedir. Bakanın, bütçe görüşmelerinde Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğüne ait sözleri sadece 1 sayfadan ibarettir. Tapu ve
Kadastro hizmetleri için devlet bütçesinden 1955 yılında binde 9, 1970 yılında
binde 5 pay ayrılırken, bugün binde 1,2 dolayında pay ayrılmaktadır. Kırk yıl
içinde tapu ve kadastro hizmetlerine ayrılan pay 5 kat azalmıştır. Buna rağmen
kadastro hizmetlerinin tapu harçları, Veraset ve İntikal Vergileri gibi devlete
sağladığı gelirler ise 5 kat artmıştır. Tapu ve kadastro hizmetlerinin devlete
olan katkısı giderek artarken, iktidarın bu hizmetlere ayırdığı kaynağı sürekli
olarak azaltması düşündürücüdür. Tapu ve kadastro hizmetlerinin,
beklentilerinin, isteklerinin, ihtiyaçlarının karşılanması açısından ne yazık
ki, AKP İktidarında da değişen bir şey görülmemektedir. Bu değişimin yaşama
geçirilmesi de, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarına kalmıştır.
Değerli milletvekilleri,
mevcut tapu kadastro işlerinin "lisanlı ölçme büroları" olarak
adlandırılan özel bürolara devredilerek, devletin bu hizmetlerden çekilmesi
tartışılmaktadır. Sayısal olmayan kadastro haritalarının ve güncelliğini
kaybetmiş tapu sicilinin, bu haliyle özel sektöre devri sakıncalıdır. Devlet
güvencesi ve sorumluluğu taşıyan bilgiler, tamamen sayısal hale getirilerek
güncelleştirilmeden böyle bir uygulamaya gidilmesi tam bir kargaşaya yol
açabilir. Hizmetlerin çağdaşlaşmasında özel sektör olanaklarından
yararlanılması ile problemleri olan bir sistemin olduğu gibi özel bürolara
devri farklı uygulamalardır. Kadastro hizmetlerinde, özel sektör olanaklarıyla
sistemin modernizasyonu hedeflenmelidir.
Değerli milletvekilleri,
tapu kadastro faaliyetleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü, her kurumun veya kuruluşun kendi bilgilerini de
ekleyebileceği, bir altlık olarak kullanabileceği, ülke genelinde uygulanan
standart kadastro haritaları üretmemiştir. Dünyada ve ülkemizde yaşanan
gelişmeler karşısında, başta yerel yönetimler olmak üzere, diğer kurumlarla
eşgüdüm ve işbirliği konularında yetersiz kalınmıştır. Tescile konu harita ve
planlar konusunda, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile yerel yönetimler
arasında ortak çalışma, ortak karar verme, ortak iş yapma amacını taşıyan
ilişkiler bulunmamaktadır.
Bu nedenle, var olan
kadastro bilgileri, imar planlama ve uygulama süreçlerinde gereksinimleri
karşılayamamaktadır. Türkiye'de, harita faaliyetlerinde yaşanan eşgüdümsüzlüğün
ve dağınıklığın nedenlerinden en önemlisi, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
tarafından üretilen kadastro haritalarının, ölçek, pafta altlığı, üretim tekniği,
koordinat sistemi konularında farklı standartlara sahip olmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karademir,
lütfen toparlayın efendim.
ERDAL KARADEMİR (Devamla)
- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, sistemiçi bilgi sistemini oluşturmamıştır.
Kadastro bilgi sisteminin oluşturulması konusunun yasa düzeyinde ele alınması
ihmal edilmiştir. Çizgisel olarak üretilen kadastro haritalarının ve haritaya
dayalı bilgilerin ülke koordinat sistemine dayalı olarak ne zaman, nasıl, ne şekilde
yenileneceği belli değildir.
Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünün kadastro çalışmaları sonucu, tapu siciline kaydedilen tüm
parsellerin sınırlarının ve yüzölçümlerinin taşınmaz köşe nokta
koordinatlarıyla belirlenmesi konusunda herhangi bir proje bulunmamaktadır.
Peki, ne yapılmalıdır bu
sorunların çözümü konusunda, hangi adımlar atılmalıdır; mülkiyet, orman, mera
gibi, çeşitli adlar altında yürütülen kadastro faaliyetlerinin, Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü çatısı altında yürütülmesi sağlanmalıdır. Kadastro
çalışmalarının bir an önce tamamlanması için, harita konusunda özel kesim
olanaklarından yararlanılmalıdır. Tapu sicilinde çeşitli tarihlerde ve çeşitli
kurumların istemleri üzerine konulmuş bulunan şerhler, ipotekler, beyanlar ve
benzeri kayıtlardan, süresi geçmesine karşın, ilgili kurum talebi olmadığı için
terkin işlemi yapılamayanlarının yarattığı karmaşayı gidermek gerekmektedir.
Bunun için tapu sicil müdürlükleri yetkilendirilmelidir. Kadastro
faaliyetlerinin yürütülmesinde, bilgi standardı, bilgi değişim standardı ve
teknik, hukuksal, idarî, malî konuları da kapsayan yeni düzenlemelere ihtiyaç
vardır. Türkiye kadastrosunun tarihsel görevi, cumhuriyetimizin 100 üncü
kuruluş yıldönümü olan 2023 yılına kadar kadastronun ülke genelinde tamamlanması,
bugüne kadar üretilen çizgisel ve sözel bilgilerin yenilenmesi ve güncelleşmesi
yoluyla bilgi sisteminin kurulması olmalıdır.
BAŞKAN - Sayın Karademir,
son sözlerinizi alacağım; süreyi çok geçtik.
ERDAL KARADEMİR (Devamla)
- Bitiriyorum Başkanım.
Bunun için "Kadastro
2023" adıyla bir reform projesi hazırlanmalı, bu proje ivedilikle devreye
konulmalıdır.
Yukarıda belirttiğim
konular, bir sosyal demokrat iktidarda tapu ve kadastro hizmetlerinde hangi
düzenlemelerin yapılacağının özetidir. Bu önerilerimiz, bir yılı aşkın
iktidarda olan ve herhangi bir olumlu icraatını göremediğimiz AKP tarafından da
benimsenir ve umarım dikkate alınır.
Bu düşüncelerle, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Karademir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına beşinci söz isteği, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Boztaş'a
aittir.
Buyurun Sayın Boztaş.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 8 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
BOZTAŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2004 malî yılı Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisinin görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
çevre, insan ve tüm canlılar için yaşamsal bir öneme sahip olmasına rağmen,
bugüne kadar Türkiye'yi yöneten sağ iktidarlarda olduğu gibi, AKP İktidarınca
da çevrenin öneminin yeterince anlaşılamadığı görülmektedir. Her geçen gün daha
çok artarak, insan ve diğer canlıların sağlığını, tarım alanlarını ve turizmi
tehdit eden çevre kirliliğiyle mücadele için bütçeden daha çok pay ayrılması
gerekirken, tam tersine, büyük bir vurdumduymazlıkla, çevre katliamına karşı
seyirci kalınmakta, bir bakıma da teşvik edilmektedir.
Çevre ve Orman
Bakanlığının bütçesi incelendiğinde, geçmiş sağ iktidarlar tarafından ortaya
konulan yanlış politikaların AKP İktidarı tarafından da artarak sürdürüldüğü
görülmüştür.
150,7 katrilyon tutarında
ödeneği olan 2004 malî yılı bütçesinde, Çevre ve Orman Bakanlığına ayrılan pay
313,7 trilyon Türk Lirasıyla binde 2 oranındadır. Bunun da ancak yüzde 21'i
-yani, 65 trilyon Türk Lirası- yatırım için öngörülmüştür. Bu rakam, çevre
sorunlarının boyutları karşısında ve ülkemizin çağdaş gelişimi yönünden üzüntü
vericidir.
Sayın milletvekilleri,
çevreye karşı duyarsızlık, sağ iktidarların ortak bir özelliği olarak karşımıza
çıkmaktadır.
1986 yılında Çernobil
faciası yaşanmış; dönemin iktidarı, halkın sağlığının ve çevrenin en az düzeyde
etkilenmesi için önlem alması gerekirken, tam tersine, bir bakan, büyük bir
sorumsuzluk örneği göstererek, televizyonda çay içerek, çayda ve fındıkta
radyasyon olmadığı inancını insanlara vererek, halkın sağlığını hiçe saymış,
radyasyona karşı önlem alınmasını, âdeta önlemiştir. Halbuki, bilim adamları,
bu olayların hemen akabinde, bunun çevre ve insan sağlığı için çok büyük tehdit
oluşturduğunu, yaklaşık on yıl sonra olumsuz etkilerinin ortaya çıkacağını,
kanser nedeniyle ölümlerin, sakat doğumların artacağını söylüyorlardı. Son
yıllarda kanser nedeniyle ölümlerde büyük bir patlama yaşandığı görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
benzer bir vurdumduymazlık da Menderes Havzasında kendini göstermektedir. Uşak
ve Ulubey çevresinde bulunan deri sanayii fabrikaları atıksularının, tekstil ve
şeker fabrikası atıksularının, Banaz Çayının bir kolu olan Dokuzsele Çayına
bırakılması neticesinde, Adıgüzel Baraj suyunun, kurşun, bakır, krom, arsenik
gibi ağır metal kirlilikleri, limit değerlerini aşma noktasına gelmiştir.
Dokuzsele Çayı suları,
daha önceleri sulama suyu niteliğindeyken bu özelliğini yitirmiş, çevresine
zehir saçan, Uşak ve Ulubey halkının sağlığını tehdit eder noktaya ulaşmıştır.
Ulubey çevresindeki bağlar kurumaya başlamıştır. Çevreye karşı bu olumsuzluk
giderek artmaktadır ve bu su kirliliği, Adıgüzel Barajının memba kısmında canlı
yaşamı tehdit eder duruma gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
Denizli organize sanayi atıksuları ile, şehir merkezinde bulunan fabrika
atıksuları da, Çürüksu ve Büyük Menderes Nehrinin kirlenmesindeki en önemli
etkenlerden biridir.
Uşak merkezindeki bu
kirlilik, sadece Uşak ve bir ilçesinde yaşayan insanlarımızın yaşamını değil,
aynı zamanda Aydın İlinin doğusundan başlayarak, Buharkent, Nazilli, Yenipazar
ve Söke Ovalarını izleyerek, denize dökülünceye kadar geçtiği Menderes
Havzasında yer alan tüm canlıların yaşamını, insanlarımızın sağlığını tehdit
eder boyuta gelmiştir.
Bu yörelerimizde, tarımla
uğraşan çiftçilerimizin sağlığı her geçen gün daha çok etkilenmektedir; sulama
için tarlasına giden yurttaşlarımız, ayaklarında yaralar oluştuğundan şikâyet
etmeye başlamışlardır.
Değerli milletvekilleri,
Menderes Havzasındaki bu kirlilik, sadece insan sağlığını etkilememekte, aynı
zamanda verimli tarım alanlarının çoraklaşmasına ve ürün kalitesinin düşmesine
de neden olmaktadır.
Menderes, Ege Denizine
döküldüğü bölgede, Ege Denizinin kirlenmesine, büyük bir faciaya, bir turizm
faciasına da sebebiyet vermekte, turizm büyük darbe almaktadır.
Değerli milletvekilleri,
bütçeden ayrılan pay, sadece Menderes Havzasındaki insan sağlığını, tarım ve
turizmi olumsuz etkileyen bu kirliliğe karşı mücadele için bile yeterli
değildir; Türkiye'nin dört bir yanında yaşanan çevre kirliliğiyle ilgili
zorunlu mücadele dikkate alındığında, ayrılan payın ne kadar komik olduğu
kendiliğinden anlaşılmaktadır.
Hükümet yetkilileri,
uluslararası alanda anlaşmalarla, mücadele programına alındığını dile
getirebilirler. Ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan bu yatırımlara güvenerek
insan yaşamı tehlikeye atılamaz.
Değerli arkadaşlar, AKP
İktidarının çevreye karşı bakışı, sadece bütçeden ayırdığı payla değil, aynı
zamanda, bir yıllık uygulamalarıyla da ortaya çıkmıştır. Şöyle ki, tüm çağdaş
ülkelerde, Çevre Bakanlığı, ayrı ve önemli bir bakanlık olarak yer alırken, AKP
İktidarında tam tersi bir değerlendirmeyle, Çevre Bakanlığı, Orman Bakanlığıyla
birleştirilerek çalışamaz bir duruma getirilmiştir. "Değiştim" diyen
AKP İktidarına oy veren halkımız, bir yıllık uygulamaların neticesinde sukûtu
hayale uğramıştır; sizdeki değişimin sadece söylemde kaldığını, eylemlerinizde
ise hiçbir şeyin değişmediğini görmenin üzüntüsü içerisindedir.
Bir dönemin
"Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz" diyen ve bir bakıma
hukuksuzluğun yolunu açan siyasetçilerinin yerini "yargıya güvenmiyorum"
diyen bugünkü siyasetçiler almıştır. "Zenginleri severim" diyenlerin
yerini, bu sefer bir başka anlayışı "tüccar - siyaset" anlayışını
Türkiye siyasetinin gündemine getirenler almıştır. Sadece "tüccar -
siyaset" mantığı değil, aynı zamanda "baba baba satarım" diyen,
kendi halkına dayılanan bir siyaset anlayışını Türkiye demokrasisinin içerisine
yerleştirmeye çalıştığınız görülmektedir.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Anketler var; anketlere bakın.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Anketleri bizler de biliyoruz.
BAŞKAN - Sayın hatip, siz
Genel Kurula hitap edin lütfen.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
En büyük anket, 28 Mart seçimlerinde ortaya çıkacak; o zaman göreceğiz, hep
birlikte göreceğiz. (AK Parti sıralarından gürültüler) Türkiye Cumhuriyeti, 28
Mart tarihindeki seçim, ona inanıyoruz ki, AKP'nin uygulamalarıyla Cumhuriyet
Halk Partisinin Türkiye için ne kadar önemli olduğunu gören halkımızın
oylamasına dönüşecektir. O tarihte göreceğiz, hep birlikte göreceğiz...
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Bugünün anketlerine bakın...
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Bekleyelim, görelim...
BAŞKAN - Sayın hatip, siz
Genel Kurula hitap edin.
Sayın milletvekilleri,
lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Ama, gördüğümüz bir şey var ki, değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi
sözcülerinin burada konuşmaları sizlere çok büyük rahatsızlık veriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Boztaş,
bakın, zamanınızı karşılıklı konuşmayla harcıyorsunuz. Size eksüre de verdim;
lütfen, toparlayın efendim.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Sayın Başkanım, lütfen, AKP sıralarından sürekli Cumhuriyet Halk Partisi
sözcülerine sataşmayı önlerseniz sevinirim.
BAŞKAN - Gerekli ikazı
yaptım.
Hatibe kimse müdahale
etmesin, rica ediyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
RESUL TOSUN (Tokat) - Bu
arkadaş ilk defa Meclise geliyor galiba Sayın Başkan.
BAŞKAN - Dinleyelim
efendim, herkes görüşünü bildirecek burada.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
O sizin sorununuz değil. Lütfen... Lütfen... Ben, burada oturduğum süre
içerisinde size hiç sataşmadım.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Aynı müdahaleler sizden de geliyor.
BAŞKAN - Siz buyurun
efendim, devam edin.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Sayın milletvekilleri, bu zihniyetiniz, demokrasiye karşı tutumunuzu da ortaya
koymaktadır. Konuşma özgürlüğünü sınırlandırma gibi, kafanızın arkasında yatan
düşünceler, buraya gelen her konuşmacıya sataşarak bir kez daha ortaya çıkıyor.
(CHP sıralarından alkışlar) Öncelikle, demokrasiyi içinize sindirmenizi
özellikle tavsiye ederim değerli AKP milletvekilleri. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
RESUL TOSUN (Tokat) -
Halkın iradesine saygılı olun.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, kirli çevre insanın ruhunu kirletir, kirli ruhlar ise
çevreyi kirletir; çevreye ve insana daha çok yatırım yapılması gereken bu
dönemde, Çevre ve Orman Bakanlığına bütçeden ayrılan bu pay yetersizdir.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlarım; hoşça kalın arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Boztaş.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 8 dakika.
CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR
(Balıkesir) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Çevre ve Orman
Bakanlığımızın bütçesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, Orman
Bakanlığımızın bütçesini konuşacağız, Orman Bakanlığımızın icraatlarını,
elbette, burada tartışacağız; ama, neyi tartışacağımızı da inanın pek
anlayamıyorum. Düşünün, öyle bir Orman Bakanı var ki, bu ülkenin en önemli
varlığı olan ormanları talana açmaya çalışan bir Bakan! Düşünün, öyle bir Orman
Bakanı var ki, bu ülkenin 2/B alanlarını birilerine peşkeş çekmeye uğraşan bir Bakan!
Düşünün, öyle bir Orman Bakanı var ki, en büyük heyelanların yaşandığı
Karadeniz Bölgesinin bitki örtüsünü değiştirmeye, kızılağaçları yok etmeye
karar vermiş olan bir Bakan! (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, bu Bakanın
Bakanlığının bütçesinin neyini konuşacağız?!
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakanımız, Anayasa Mahkemesinde, geçtiğimiz günlerde, birbuçuk saat süren
bir savunma yaptı, kızılağaç ve aşılı kestaneliklerle ilgili. Bu savunmada
kullandığı çok ilginç sözcükler var. Sayın Bakanımız diyor ki: "Kızılağaç
ile kayını ayırt edemeyen, bilgi birikimine sahip olmayan, sadece akademik
birikimdeki kişilerin eleştirileri..." Sevgili Bakanımızın, bildiğim
kadarıyla, eğitimi inşaat mühendisliği. Şimdi, kendisi her konuda konuşma
hakkına sahip; Bakan olduğu için, Türkiye'deki bütün basını, medyayı kullanma
hakkına sahip. O, her şeyi çok iyi biliyor; ama, örneğin, Orman Mühendisleri
Odası bilmiyor; örneğin, çevre örgütleri bilmiyor; onlar sadece akademik!
Sayın Bakanımız,
ilginçtir, kızılağaçlara yaklaşırken diyor ki...
(Mikrofon kapandı)
BAŞKAN - Sayın Sür, bir
dakika... Zannediyorum, ses cihazında bir arıza var.
Sayın milletvekilleri,
sistemdeki arıza sebebiyle 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 12.53
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 12.59
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372,
3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284,
286, 285, 287) (Devam)
A) MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI (Devam)
1. - Millî Savunma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Millî Savunma Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI (Devam)
1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
a) KARAYOLLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
b) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
C) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI (Devam)
1. - Çevre ve Orman
Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Çevre Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
3. - Orman Bakanlığı
2002 Malî Yılı Kesinhesabı
a) ORMAN GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Orman Genel Müdürlüğü
2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Orman Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
b) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, saat 13.00; yemekten sonra devam edelim.
BAŞKAN - Efendim, ben,
tabiî ki, grupların bu konudaki isteğine saygı duyarım. Sizin Grubun
konuşmaları bölünmesin diye düşünüyordum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Önemli değil efendim, yemekten sonraya kalabilir.
BAŞKAN - Tamam.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar doğrultusunda, çalışma saatlerimize de uyarak, saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 13.00
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 14.00
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372,
3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284,
286, 285, 287) (Devam)
A) MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI (Devam)
1. - Millî Savunma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Millî Savunma Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI (Devam)
1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
a) KARAYOLLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
b) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
C) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI (Devam)
1. - Çevre ve Orman
Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Çevre Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
3. - Orman Bakanlığı
2002 Malî Yılı Kesinhesabı
a) ORMAN GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Orman Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Orman Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
b) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
SEDAT PEKEL (Balıkesir) -
Sayın Başkan, soru için sisteme girenlerin listesi iptal oldu; bilgilerinize
sunulur.
BAŞKAN - Efendim...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sistem çöktüğü için...
BAŞKAN - Efendim, biz,
onu tespit ettik, elimizde sıralama var. O konuda bir endişeniz olmasın.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz alan, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür'e söz
veriyorum.
Buyurun Sayın Sür.
Süreniz 8 dakika.
CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR
(Balıkesir) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım,
sanırım, aradan önce yaptığımız konuşmada, ciğerlerimiz fazla yanıyor ki, biraz
fazla bağırdık; çünkü, hepimiz biliyoruz ki, bu ülkenin orman varlığı, bu ülkenin
ciğerleri. Ciğerlerimiz gidiyor, biz de bağırıyoruz, sistem de dayanmıyor,
çöküyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Çok değerli arkadaşlarım,
şimdi, Sayın Bakanımızın uygulamalarından bahsediyorduk, kızılağaçlardan
bahsediyorduk ve kızılağaçlara bakış açısından bahsediyorduk.
Yine, buradaki
konuşmamda, Sayın Bakanımızın Anayasa Mahkemesinde yaptığı konuşmanın bir
bölümünü size aktarmaya çalışmıştım. Yine, o konuşmadan bir bölüm daha aktarmak
istiyorum size. Sayın Bakanımız savunmasında diyor ki: "Bu kızılağaçların
kesimi çok önemlidir. Bu bölgede yaşayan insanlarımızın, kentte oturan
çocuklarının yakacak ihtiyacını karşılamak da çok önemli bir unsurdur."
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, çağdaş toplumlarda, o aralarına katılmak için mücadele ettiğimiz,
bunun için her gün onlarca yasa çıkarmaya çalıştığımız o Avrupa Birliğinde,
örneğin, bir bakan, bir orman bakanı, ormanlarını yakacak olarak görebilir mi?!
Böyle bir çağdaşlık var mı?! Böyle bir çağdaş anlayış var mı?! Ama, bizde,
hâlâ, ormanlarımız, yakacak kaynağı ve bu olaylara böyle bakıyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) - Hiç
kızılağaç gördünüz mi Orhan Bey?!
ORHAN SÜR (Devamla) -
Evet, gördüm; Balıkesir'de kızılağaç var. Sayın Bakanımız da sordu; yanıtladım;
Balıkesir'de kızılağaç var.
Değerli arkadaşlarım, elbette,
bu tip yasaların, bu tip tasarıların, özellikle, Çevre ve Orman Bakanımız
tarafından desteklenmesi üzücü; ama, biliyoruz ki, bu tasarılar, bu çalışmalar,
aslında, önümüzdeki yerel seçimlere yönelik çalışmalar. Şunu, gayet iyi
biliyorum: Gerek kızılağaçlar konusunda gerek kestaneler konusunda gerekse 2/B
çalışmaları konusunda, yapılan bütün gayret, önümüzdeki mart ayında yapılacak
olan yerel seçimlerde, bu sorunları yaşayan insanlarımızın oyuna talip olmaya
yöneliktir.
Şimdi, 2/B'ler, günlerce
buralarda tartışıldı; hepimiz geldik, buralarda konuştuk ve Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından, ikinci defa görüşülmek üzere Meclise gönderildi.
Şimdi, deniliyor ki, bazı siyasî partilerin, özellikle, İktidar Partisinin
taşra yöneticileri tarafından, o, sözde burada konuşulup da unutulan köylüler
var ya, onlara deniliyor ki: "Biz, bu sorunu çözecektik; ama, o,
Meclisteki Cumhuriyet Halk Partisi yok mu; işte onlar karşı çıkıyorlar, sizin
sorununuzu çözemiyoruz."
HACİ BİNER (Van) - Doğru;
yanlış değil.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Doğru değil sevgili arkadaşım; doğru değil. Sizin amacınız, köylünün, o cebinde
olmayan dolarlarına göz dikmek; bizim amacımızsa, o yoksul köylüye sahip
çıkmak. Hadi gelin, bedavaya verelim diyoruz, hadi gelin... Öyle, 5 dolarlar
falan değil, 5 sente verelim; gelin, buyurun... Getirdiniz de, Cumhuriyet Halk
Partisi hayır mı dedi!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Atıyorsunuz, atıyorsunuz!..
ORHAN SÜR (Devamla) -
Atmıyoruz, atmıyoruz, değerli dostlarım. O köylü, zaten, sizin dediğiniz bu
rakamlardan çok daha düşük rakamlara -o yerler, yıllardır satılık- onları
alamadı; ama, o köylü, şu anda, bu sorunun çözümlenmesini bekliyor. O köylüyü,
lütfen, burada aldatmayalım. Gerçekten köylünün yanında olduğumuzun gereğini
yapalım.
Ben, 2/B konusu burada
konuşulurken, buradan 25 milyar dolar gelir bekliyorsunuz demiştim. O sırada,
sizin gibi, bazı arkadaşlarımız sataşarak "hayır, 25 milyar dolar değil,
50 milyar dolar" dediler. Lütfen, şimdi, açın, Orman Bakanlığının web
sitesine girin, bakalım, Orman Bakanlığı kaç milyar dolar bekliyor. Bir de
onlardan görün, kaça inmiş o rakam.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Kaça inmiş? Söyleyin bakalım...
ORHAN SÜR (Devamla) -
Kaça inmiş?.. O zaman, okuyun değerli arkadaşım; eğer, internete girmesini
biliyorsanız... 4 milyar dolar civarında beklenti var şu anda.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Az para mı 4 milyar dolar?!
ORHAN SÜR (Devamla)
-Yani, havalarda uça uça, indiniz 4 milyara... Bakalım, daha nereye
ineceksiniz!
Değerli arkadaşlarım,
Mayıs 2003'te, Çevre ve Orman Bakanlıklarını birleştirdik, yeni bir bakanlık
oluşturduk. Bu yasayla, her iki bakanlığın üst yönetimleri mülga edildi. Bunu
fırsat bilen iktidar, yasayla yeniden ihdas edilen yerleri, kendi kadrolarına
istihdam olanağı olarak gördü. İnanın, getirilen kadroların nitelikleri ve
özellikleri, en başta ormancılık kamuoyunda hayret ve şaşkınlıkla izlendi.
Aslında, bunu, iktidarımız her yerde yapıyor.
Burada, şu anda
görüyorum, KİT Komisyonunda beraber çalıştığımız arkadaşlarımız var. Orada
bile, KİT Komisyonumuzdaki arkadaşlarımızın isyanına neden oluyor bu
kadrolaşma. Nitelikli, yetenekli, bilgi birikimi olan kişiler bir yerlere
getirilmiyor, sadece yandaş olduğu için birileri bir yerlere getiriliyor ve bu
amaçla da, KİT Komisyonunda, AKP'li milletvekilleriyle beraber bir önergenin
altına imza attık, bu atamaların daha ciddî yapılmasını istedik. İşte, Orman
Bakanlığında bunun güzel bir örneği yaşanıyor.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakanımız, burada, ağaçlar konusunda bilgisi olmayanlar konuşmasın falan
diyor; ama, Orman Bakanlığına belediyecileri üst yönetici olarak almakta mahzur
görmüyor. Şimdi, bu nasıl bir anlayıştır?! Yapılan bu atamalar, aslında,
Cumhurbaşkanından geri dönüyor diye, vekâleten yapılıyor. Zamanımız çok
sınırlı, aslında, Orman Bakanlığı için söyleyecek çok şeyimiz var; ama, bilin
ki, üç dört yıllık deneyimsiz orman mühendisleri çevre ve orman il
müdürlüklerine getiriliyor.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Nereden biliyorsun?!
ORHAN SÜR (Devamla) -
Örnek vereyim, Samsun'daki Çevre ve Orman İl Müdürü...
Değerli arkadaşlarım,
örneğin, başka şeyler de Türkiye'de gerçekleştirilmekte. Orman Bakanlığımız,
aslında, ağaçlandırmayı çok güzel yaptığını, Türkiye'de büyük çalışmalar
sergilediğini ifade ediyor. Ama, sormak gerekiyor Sayın Orman Bakanımıza,
bundan önceki iktidarın 2003 yılında üretmeyi planladığı 210 000 000 fidanın ne
kadarı fidanlıklardan söküldü, ekildi, ne kadarı toprağa gömüldü? Bugüne kadar
bunu açıklayamadılar.
Ayrıca, millî parklarda
oynanan oyunlar var. Millî parklarda neler yapılıyor... Biliyorsunuz,
bakanlıklar birleştirilince Millî Parklar Av ve Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü
kapatıldı, yerine Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü kuruldu. Ancak,
adında "koruma" olan Genel Müdürlük, bu alanları koruyacağına teker
teker özelleştirmekte.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sür,
lütfen toparlayın.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Bitirmek üzereyim Sayın Başkan.
Şu anda, 23 tanesi Orman
Genel Müdürlüğünden devralınmış, diğerleri Millî Parklar Genel Müdürlüğüne
bağlı tam 189 tesis on yıllığına kiralanmış, bu süre de uzatılmaya
çalışılmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken, aslında, bu alanların gelişim
planlarının devlet tarafından değil, buraları kiralayanlar tarafından yapılacak
olmasıdır.
Değerli arkadaşlarım,
örneğin, Bursa Uludağ'daki çadırlı kamp yeri imar mevzuatına aykırı olarak
kiralayıcı tarafından yapılaşmaya açılmış, aslında, dargelirli insanlarımıza
faydalanmak amacıyla tesis edilen bu alanlar, bırakın dargelirlileri, orta
halli insanlarımızın bile faydalanamayacağı noktalara çekilmiştir. Ayrıca, bu
alanların ihaleyle kiralanması gerekirken, protokollerle devirler gündemdedir
ve aslında, bu protokollerin ne kadar olduğunu öğrenmek istiyorum. Örnek
istiyorsunuz arkadaşlar, Kızılcahamam Soğuksu Millî Parkı girişi, Ankara
Büyükşehir Belediyesine protokolle verilmiştir. Yasada böyle bir hak yok; ihale
yapılması gerekirken, Ankara Büyükşehir Belediyesine protokolle verilmiştir.
İnanın, tesislerin çoğu,
AKP'ye yakın kişilere verilmiştir. Örneğin, İstanbul Beykoz'daki Mihrabat
Ormanı, Büyükada'daki eğitim tesisleri Hicaz şirketine verilmiştir. Bunlar,
Türkiye'de araştırılarak çok rahat bir şekilde bulunabilir.
Bunları gerçekleştirmek,
ormancılığımız açısından ülkemize bir gelecek vaat etmiyor. Ormancılığımızın
gerçek değerlerini ortaya koymak zorundayız. Sayın Bakan çeşitli yerlerde,
çeşitli konuşmalarında, 2003 yılında yapılan ağaçlandırmalar hakkında bilgi
vermekte; ama, kusura bakmasın, biraz abartıyor; yani, ağaçlandırmanın
içerisine erozyon kontrolünü, sunî tensili, hatta, mera ıslahını koyuyor,
topluyor hepsini, bir rakam veriyor, vatandaşlarımızı yanıltıyor.
Değerli arkadaşlarım,
aynı olay orman yangınlarında da var. Geçtiğimiz aylarda, biliyorsunuz, bir gün
içerisinde Türkiye'nin çok yerinde orman yangınları çıktı. Cumhuriyet Halk
Partisi, ekipler kurarak, bu orman yangınlarını incelemeye gitti. Orman
yangınlarını incelemeye gitmeden önce, Orman Genel Müdürlüğünden, yanan orman
alanları hakkında bilgi aldık. Örneğin ben, kendi bölgem olan Çanakkale ve
Balıkesir'e gittim. Çanakkale'deki orman yangınının 400 hektar olduğu
söylenmişti, gittik, baktık ki, aslında, yanan orman alanı 400 hektar değil,
sadece ağaçlandırma alanında 400 hektar orman yanmış; ama, köyün merasındaki
orman alanında 400 hektar daha yanmış; kayıtlarda yok!
BAŞKAN - Sayın Sür...
ORHAN SÜR (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
Balıkesir'de orman
yangını vardı, onu incelemeye gittik. Orada da "15 hektar orman
yandı" diye bildirdiler. Gittiğimizde gördük ki, bu yangın alanı, aslında
15 hektar değil, 40 hektar. Ondan sonra Sayın Bakan geliyor, burada, bize, işte
"şöyle az yangın oldu, böyle başarılı mücadele ettik..." Elbette
başarıyla mücadele ettiniz, teşekkür ediyoruz; orada, bu ülkenin her noktasında
mücadele eden yangın ekipleri var. Biliyoruz ki, bu yangın ekiplerimize
verilmesi düşünülen bir tazminat çalışması da var. Orman yangın ekiplerine
verilmesi düşünülen bu tazminatı, Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekliyoruz;
ancak, bu tazminatın, sadece, yangın ekiplerine değil, orman kaynaklarının yönetimindeki
diğer çalışan personele de verilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Ayrıca, o tazminat
çalışmaları hususunda bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu
tazminatlarla ilgili getirilen tasarıda, bu tazminatın kime ve ne kadar
verileceği Bakan takdirine bırakılmıştır. Değerli arkadaşlarım, böyle bir şey
olamaz. Bakanın takdiriyle kime, ne kadar tazminat verileceği
kararlaştırılacak!.. Bunlar, kurallara bağlanmalıdır. Çağdaş ülkeler,
takdirlerle değil; çağdaş ülkeler, kurallarla yönetilir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Yeni bütçemizin Çevre ve Orman Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı,
uğurlu olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sür.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, son konuşmacı, Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Pekel, sürenizi
aşmamanızı rica ediyorum.
CHP GRUBU ADINA SEDAT
PEKEL (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısındaki Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak için söz almış
bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, hepinizi şahsım ve Grubum adına
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
meteoroloji, atmosferde meydana gelen hava olaylarının oluşumunu, gelişimini ve
değişimini, nedenleriyle inceleyen, bu hava olaylarının canlılar ve dünya
açısından doğuracağı sonuçları araştıran bir bilim dalı olarak
tanımlanmaktadır. İnsanoğlu, ilkçağlardan itibaren meteorolojik olaylardan
olumlu ya da olumsuz olarak etkilenmiştir. Bu nedenle meteoroloji, insanoğlunu
çok yakından ilgilendirmektedir.
Ülkemizde meteoroloji
alanındaki çalışmalar çok eski çağlara dayanmakta ise de, asıl gelişmesine
cumhuriyet Türkiyesinde kavuşmuştur. 3127 sayılı Kuruluş Kanununu 10 Şubat 1937
tarihinde bizzat Yüce Önder Atatürk'ün imzaladığı Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü, bugün millî savunmadan çevreye, tarımdan ulaştırmaya kadar pek
çok sektöre hizmet sunmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün görevleri, Teşkilat Kanununun 2
nci maddesinde belirtilmiştir. Genel Müdürlük, havacılıkla ilgili meteorolojik
ihtiyaçları karşılayabilmek amacıyla, Türkiye genelinde 65 havaalanında
havacılık amaçlı rasat, 110 istasyonda hava tahmininin temelini oluşturan
sinoptik amaçlı rasat ve yaklaşık 380 yerde de iklim amaçlı rasatları yapmak
üzere klima istasyonları tesis etmiş ve buralara yılın 365 günü, 24 saat,
kesintisiz olarak hizmet vererek tüm ülke yurttaşlarımızın takdir ve güvenini
kazanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, dünyadaki gelişmelere paralel olarak
oluşturduğu telekomünikasyon ve bilgisayar donanımıyla, tarımdan ulaştırmaya,
sanayiden çevreye kadar birçok temel yatırım konusunda, planlama ve uygulama
aşamalarında bilgi merkezi görevini üstlenen bir kurum haline gelmiş, ürettiği
bilgileri hava meydanlarına, denizyollarına, basın-yayın organlarına satarak
para kazanan bir kuruma dönüşmüştür. Genel Müdürlük, ayrıca, ülke savunmamızın
belkemiği Türk Silahlı Kuvvetlerine sağladığı destekle de yurt savunmasına
büyük yararlar sağlamaktadır. Ne var ki, kurumun başarısında en büyük payı
bulunan personel, tüm devlet memurları gibi, ekonomik ve sosyal sıkıntılarından
kurtarılamamıştır. Bununla birlikte, aynı kurumda çalışan, aynı kadrolara sahip
ve aynı görevleri yapan personel arasındaki ücret farklılıklarının giderilmesi
ivedi olarak gerekmektedir.
Genel Müdürlüğün hava
tahminlerindeki tutarlılık oranlarının uluslararası standartları yakalaması,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin meteorolojik desteğinin karşılanması ve özellikle,
halihazırda pek çok personel açığı bulunan ve insan hayatını bire bir
ilgilendiren askerî ve sivil havaalanlarındaki meteorolojik hizmetlerin aksatılmadan
yürütülmesi için, mevcut personel sayısının artırılması gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri,
Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi içinde görüşülen Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü, 8 Mayıs 2003 tarihli 4856 sayılı Kanunla Çevre ve Orman Bakanlığına
bağlanmıştır. Ancak, bildiğiniz gibi, Çevre Bakanlığı gibi, uluslararası çevre
gelişmeleriyle tüm ulusal yönetim arasında koordinatörlük yapması gereken bir
bakanlık, en icracı bakanlıklardan biri olan Orman Bakanlığıyla âdeta
yapıştırılmıştır. Sayın Bakan ise tüm ilgisini 2/B konusuna; yani, ormanların
satışına vermiş ve Çevre Bakanlığını unutmuş, Bakanlık, çalışamaz duruma
getirilmiş, Bakanlığın büyük enerjisi 2/B konusuyla boşa harcanmıştır.
21 inci Yüzyılın ekonomik
ilişkilerinde başrollerden birini oynayacak olan çevre politikaları, AKP
Hükümetinin inanılmaz yaklaşımıyla Türkiye'nin gündeminden tamamen
çıkarılmakta, hükümet, programında verdiği sözleri tamamen unutmaktadır.
Hükümetin unuttuğu çevre,
Dünya Ticaret Örgütünün dışticarette kısıtlamayı kabul ettiği tek alandır. Türk
belgelendirme ve denetim kuruluşlarının belgeleri yurt dışında kabul
görmemektedir. Uygunluk belgesi almak için, Türk sanayicisi, yurt dışındaki
kuruluşlara çok yüksek paralar ödemektedir. İhracatımızın önemli kısmını yaptığımız
Avrupa Birliği ülkelerine, ürünlerimizin çevre dostu süreçte imal edildiğini
kanıtlamamız zorunluluğu bulunmaktadır. Bu konuda acilen önlemlerin alınması
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat Yasasının 2 nci maddesiyle, her iki
bakanlıktan 100 kadar üst yöneticinin kadroları iptal edilmiş ve yeni kadrolar
ihdas edilmiştir. Tecrübeli 100 kişinin atıl bırakılması anlamına gelen bu
durum, aynı zamanda, yepyeni, tecrübesiz bir ekibin yönetici olarak atanması
anlamına da gelmektedir. Yani, görülmemiş ölçekte bir kadrolaşma ve tecrübeli
insangücü, insansermayesi katliamı yapılmaktadır. Dünyanın hiçbir gelişmiş
ülkesinde böyle bir bürokrasi kıyımı yapılmaz. Bu işlem, alışılmışın dışında,
idarî kararlarla değil, kanunla yapılmaktadır ve Danıştay yolunu da, maalesef,
mağdurlara kapatmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
çevre etki değerlendirme çalışmaları, çevre değerlerini korumanın önemini arz
etmektedir. 16 Aralık 2003 tarihinde yeni bir ÇED Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir.
Bu yönetmelik, ÇED ön araştırmasına konu olan bazı tesislerin valilik
kademesindeki inceleme sürecini iptal etmekte, tüm yetkileri Bakanlıkta
toplamakta ve ÇED, bu tesisler için tam bir Bakanlık iç yazışması haline
gelmektedir. Üstelik, süreler, inceleme ve araştırmaya izin vermeyecek kadar
kısaltılmıştır. Yine, yönetmeliğin geçici 4 üncü ve 25 inci maddelerinde
yapılan değişikliklerle projeler Bakanlık kararına bırakılmaktadır. Bu durumda,
Bakanlık, keyfî kararlar alabilir. Nüfusu 50 000'in üzerindeki yerleşim
birimleri, su arıtma tesisleriyle ilgili kararlar, dip tarama projeleri de
tamamen Bakanlığa bırakılmaktadır. Geçici 6 ncı maddeyle, geçmiş yıllarda ÇED'e
tabi olup da gereğini yapamamış, ama, yer seçimi uygun tesisler için de
Bakanlık karar verecektir. Yani, keyfî aflar gündemdedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Pekel,
mikrofonu açıyorum; lütfen, toparlayın.
SEDAT PEKEL (Devamla) -
Herhalde, AB'ye uyum için taahhüt edilen ÇED uygulaması ile bu yönetmeliğin
uzaktan yakından ilgisi yoktur. Böyle bir gelişmenin, çevre politikalarına ve
iyi niyetli girişimcilere büyük bir haksızlık olmasının yanı sıra, hükümetin
çevre konusundaki duyarsızlığının ve hukuksuzluğun açık bir göstergesidir.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye, 71 adet uluslararası öneme sahip sulak alanla, Avrupa ve Ortadoğu'nun
başta gelen ülkelerinden biridir. Bunlardan 9'u Ramsar Antlaşması
kapsamındadır. Bu sulak alanların yönetim planları yapılmalı ve 2003-2008
ulusal sulak alan stratejisi uygulanmalıdır. 2004 bütçesinde bu konuda mutlaka
ödenek ayrılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
Ramsar kapsamında olan Manyas Kuş Gölünü örnek olarak vermek istiyorum. Manyas
Kuş Gölü ve Kuş Gölü kenarında yer alan Bandırma Kuş Cenneti, kuzey
yarımküredeki en önemli kuş kuluçka alanıdır. 1976'da, Avrupa Konseyinin, iyi
korunan ve iyi yönetilen alanlara verilen "A" sınıfı diplomasına hak
kazanmıştır. Her beş yılda bir yenilen diploma, 2001'de askıya alınmıştır.
Sebep; sanayi ve evsel atık kirlenmesiyle su rejiminin sunî olarak
bozulmasıdır. Su rejimi, 1998'den sonra kısmen düzeltildi; ancak, bazı
fabrikalar arıtma tesisi yaptılarsa da, iyi çalıştırılamadığı için, kirlilik
sorunu hâlâ sürmektedir. Manyas Gölü Ekolojik Yönetim Planlaması Projesi için
gerekli kaynaklar ayrılarak insangücü ve eğitim sağlanmalı, proje yürürlüğe
konulmalıdır. Böylece, 2004 yılında "A" tipi sulak alan diploması
tekrar alınmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin bir içdenizi olan Marmara Denizinde kirlilik önemli boyutlara
ulaşmıştır. Marmara Denizi, en başta balıkçılık sektörünü desteklemektedir;
fakat, 1960'lardan itibaren nüfus ve sanayi düzeyinin büyük artış göstermesi
nedeniyle, Marmara Denizimizde çok sayıda balık türü kaybolmuştur. Başlıca
kirlilik kaynakları, bugüne kadar yapılan araştırmalarda tespit edilmiş; ancak,
hızla artan kirliliğe karşı alınan önlemler yetersiz kalmıştır. Başta Marmara
Denizi olmak üzere, denizlerimizin kirliliğini ortadan kaldıran ve önleyen
projeler için Bakanlık bütçesinden ödenek ayrılarak, uygulamanın başlatılması
kaçınılmazdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, sözlerime burada son verirken, Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü bütçesinin ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, sizleri de
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Pekel.
Sayın milletvekilleri, AK
Parti Grubu adına söz isteyen sayın milletvekillerine sırayla söz vereceğim.
İstanbul Milletvekili
Sayın İnci Özdemir; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 9 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA İNCİ
ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma
Bakanlığının 2004 Malî Yılı Bütçesi hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuzdayım; Grubum ve şahsım adına, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu bütçenin, Atatürk'ün
hedef olarak gösterdiği muasır medeniyet seviyesine erişebilmemiz için güvenli
ortamın tesisine katkı sağlayacağına inanıyor ve güveniyoruz.
Bakanlığımızın 2004 yılı
bütçe teklifi, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar, bölgedeki askerî ve siyasî
gelişmeler, mevcut ekonomik ve sosyal politikalar, kalkınma planları, ekonomik
istikrarı sağlama ve enflasyonla mücadele programı çerçevesinde hazırlanmıştır;
buna göre değerlendirilmesi gerekir. Bu bütçe, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
zorunlu ihtiyaçları, uluslararası siyasî durum dikkate alınarak, azamî tasarruf
prensibiyle düzenlenmiştir.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; 11 Eylül saldırıları uluslararası toplum için de yeni bir dönemi
başlatmıştır. Bu olaylar, dünya gündemine asimetrik tehdit kavramını
getirmiştir. Asimetrik tehditlerle birlikte, günümüzde, güvenlik kavramı,
geçmişte olduğundan farklı algılanmaya başlanmıştır. Düzenli orduların
oluşturduğu klasik anlamdaki tehditler, yerini, terörizm, mikro milliyetçilik,
kitle imha silahlarının kontrolsüz olarak yayılması, çevre sorunları, organize
suçlar ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi çokyönlü tehditlere bırakmıştır.
Dünyanın en istikrarsız
bölgesinin jeopolitik kavşak noktasında bulunan bir ülkenin, konjonktüre göre aldığı
tedbirlerle ayakta kalması mümkün değildir, düşünülemez. Soğuk savaş sonrası
dünyada olan hızlı ve köklü gelişmeler, Türkiye'yi, farklı sorumluluklar ve
farklı yükler altına sokmuştur. Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'daki gelişmeler
ile komşu ülkelerimizdeki gelişmeler üzerine etkili olmayan bir Türkiye
düşünülemez.
Asimetrik tehdidin en
önemli unsuru terörizmdir. Askerî terminolojide bu kavramın karşılığı
"savaşdışı araçlar kullanılarak yapılan saldırı" olarak
tanımlanmaktadır.
Ülkemiz, yıllardır teröre
karşı mücadele vermiş ve bu sıkıntıları maddî, manevî olarak tek başına
karşılamış ve yaşamıştır. Bu mücadele, 30 000 kişinin hayatını kaybetmesine,
ülke kaynaklarının heba edilmesine, kalkınmamızın gerilemesine ve ülkemizde,
geride unutulmaz acılar bırakmasına sebep olmuştur.
İçinde bulunduğumuz
dünyada kavramlar kargaşası da yaşanmaktadır. Bunu da, terörizmle mücadele
bağlamında dikkate almamız gerekiyor. Bütün dengelerin güçlüden yana olduğu,
beynelmilel hukukun siyasallaştığı, siyasal ve hukuk alanında netice
alınamadığı bugünkü dünya düzeni içinde asimetrik davranışlar, maalesef,
artarak devam etmektedir. Vatanperverlik ile teröristlik sınırının iyi
belirlenmesi gerektiği hususunun altını çizmekle yetiniyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünyamız, 21 inci Yüzyıla hızlı değişimlerle girerken, bilim
ve teknolojinin başdöndürücü ilerleyişiyle birlikte, sadece ekonomik ve siyasî
alanda değil, aynı zamanda, savunma alanında da yeniliklere sahne olmuştur. Bu
çerçevede, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, içinde bulunduğumuz dönemin güvenlik
ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir yapı içerisinde imkân ve kabiliyetleri
nitelik bakımından daha da geliştirilerek, daha az mevcutlu, ancak, daha yüksek
teknolojiye sahip, daha modern, ateş gücü ve manevra kabiliyeti yüksek bir güce
kavuşması için gerekli çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bu kapsamda, Savunma
Sanayii Müsteşarlığının kuruluşundan bu yana geçen süre içerisinde, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin modern ekipmanla teçhiz edilmesi, savunma sanayiinin altyapısının
oluşturulması ve geliştirilmesi yönünde daha da çaba gösterilmelidir.
Ulu Önder Atatürk, 1
Kasım 1937 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış konuşmasında,
savunma sanayiine verilmesi gereken önemi belirtirken şu ifadeleri kullanmışlardır:
"Harp sanayii tesisatımızı daha ziyade inkişaf ve tevsi için alınan
tedbirlere devam edilmeli ve endüstrileşme mesaimizde ordu ihtiyacı ayrıca
gözönünde bulundurulmalıdır."
Bizler de, bugün, bu
direktifin ışığında, savunma sanayimize gereken önemi vererek, her türlü gayret
ve faaliyet içerisinde çalışmalarımızı sürdürmeye devam etmeliyiz.
Türk Silahlı
Kuvvetlerimizin silah, mühimmat ve uçak konusunda dışa bağımlı olmaması için
yerli ağır sanayimizi geliştirmemiz gerekmektedir. Bu bağlamda, Bakanlığımıza
bağlı olan Ar-Ge ve Teknoloji Dairesi Başkanlığı, millî harp sanayimizin
araştırma, geliştirme ve teknolojik faaliyetlerini yürütmektedir.
Hepimizin bildiği gibi,
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası ülkemize uygulanan silah ambargosu, savunma
sanayimizin ve millî olmasının önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Geçmişte,
PPK ve haşhaş ekimi dolayısıyla, yine, bize silah ambargosu uygulandığını da
hatırlardan uzak tutmamamız gerekir. Bu süreç içerisinde, ordumuzda, sayı
üstünlüğü yerine, etki üstünlüğünün oluşturulması esas olarak alınmalıdır.
Küçülmeyle birlikte, daha az sayıda; fakat, modern silah gücüne sahip, vurucu
gücü fazla profesyonel ordunun çağın gereği olduğunu, altını çizerek belirtmek
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Irak konusu, ülkemizin geleceği yönünden hayatî önem arz
etmektedir. Bu bölgede yaşayan halk, bizim dostumuz, kardeşimiz, akrabamızdır.
Irak'ın bağımsızlığı, toprak bütünlüğünün aynen korunması, Irak'ın doğal
kaynaklarının tüm Irak Halkının zenginliği olarak kalması ülkemizin temel
hedeflerinden biridir. Mevcut durumun kısa zamanda barışla sonuçlanmasını,
bölgeye istikrar gelmesini büyük bir ümitle beklemekteyiz.
Türkiye, Irak konusunda,
savaşın önlenmesi için yapabileceklerinin tamamını ortaya koymuş, 58 inci ve 59
uncu cumhuriyet hükümetlerimiz, bu bağlamda diplomasi trafiği başlatmıştır.
Başta Arap âlemi olmak üzere, bütün dünya bu husustaki gayretimize şahittir.
Sınırlarımızda oluşan bu
türlü sıcak çatışmaya seyirci kalmamız bizden beklenemez. Burada olanlar en çok
bizim ülkemizi ilgilendirir. Komşumuzda olan yangına karşı önlem almak bizim en
tabiî hakkımızdır. Bu bölgede yaşayan soydaşlarımız yalnız bırakılamaz. Bizim,
bunların geleceklerini garanti altına almamız lazımdır, burada oluşacak yapıda
bunların söz sahibi olması lazımdır.
Türkiye'nin millî savunma
politikasını yönlendiren temel ilke, Büyük Atatürk'ün "yurtta sulh cihanda
sulh" vecizesiyle belirlenmiştir. Bölgenin geleceği, ülkenin geleceğiyle
yakinen ilgilidir; bitaraf kalmamız mümkün değildir.
Bilmeliyiz ki, Türk
Silahlı Kuvvetleri, Türk Ulusunun ayrılmaz bir parçasıdır; gücü, ulusun gücünü
yansıtır.
Bu vesileyle, Millî
Savunma Bakanlığı bütçesinin milletimiz ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına
hayırlı olmasını diler; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özdemir; zamanı gayet iyi kullandınız.
AK Parti Grubu adına
ikinci konuşmacı, Batman Milletvekili Sayın Ahmet İnal.
Buyurun Sayın İnal. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET İNAL (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve
İskân Bakanlığının 2004 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hükümetimiz,
sürdürülebilir bir kalkınma ve küresel ölçekte rekabet edebilir, güçlü bir
ekonomi için, reel sektörü önemli bir faktör olarak görmektedir. Bu nedenle,
acil eylem planı ve hükümet programı, ekonomiyi yeniden yapılandırarak ve reel
sektörü harekete geçirerek, büyümeyi, üretimi artırmayı ve kalkınmayı
amaçlamaktadır.
Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı, görev alanı gereği, 200'ün üzerinde sektörü harekete geçirmekte ve
istihdam sorununun çözümüne önemli katkılar sağlamaktadır.
İnşaat sektörü, tüm
dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, ekonomi açısından önemli bir faaliyet
alanıdır. Başka bir deyişle, yapı sektörü, ülkemizin rekabet gücünün temel
altyapısını inşa eden, son derece değerli ve güçlü bir sektördür. Bu sektörün
muhatabı, lokomotifi ve düzenleyicisi olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığının
bütçesi ve faaliyetleri hakkında bilgi arz etmek istiyorum.
İnşaat sektörünün
öneminin bilincinde olan hükümetimiz, acil eylem planında duble yol ve
toplukonut projelerine öncelik vererek, inşaat sektörünün canlanmasına;
dolayısıyla, istihdam artışını sağlamaya çalışmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu bağlamda, duble yol çalışmalarına değinmek istiyorum.
Hükümetimiz, acil eylem planında 15 000 kilometre bölünmüş yol projesi sözü
vererek, yıllardır kanayan yara haline gelen ve her yıl binlerce vatandaşımızın
ölümüne ve maddî kayıplara neden olan trafik kazalarını asgarîye indirme
gayreti içerisindedir.
Geçmiş dönemlerde,
cumhuriyet tarihi boyunca, şehiriçi geçişleri dahil olmak üzere, yapılmış olan,
bölünmüş yol miktarı 3 859 kilometre iken, sekiz ay gibi kısa bir süre
içerisinde, 1 600 kilometrelik bölünmüş yol yapılmıştır. Bu hedefler
gerçekleştirilirken, Karayolları Genel Müdürlüğünün genel bütçeden aldığı pay,
1960 yılında yüzde 13,3 iken, 2001 yılında yüzde 2,1'e, 2003 yılında ise yüzde
1,6'ya gerilemesine rağmen, cumhuriyet döneminin en düşük ödeneğiyle, rekor
seviyede, bölünmüş yol yapımı gerçekleştirilmiştir.
Tabiî, bazı arkadaşlardan
"bölünmüş yolu alkışlıyoruz; ancak, kalitesinden şikayetçiyiz"
şeklinde bir eleştiri alıyoruz. Bu kadar az bir ödenekle ve programda, projede,
bütçede olmamasına rağmen, 1 600 kilometrelik yolu yapan Karayolları Genel
Müdürlüğünü ve bu talimatı veren Sayın Başbakanımızı ve bunun uygulayıcısı olan
Sayın Bakanımızı, bence, burada, alkışlamak ve tebrik etmek lazım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Bölünmüş yollardan bir
kısmını sizlere arz edeyim: Aydın-Denizli arası 88 kilometre, Denizli-Çardak,
Denizli-Buldan 38 kilometre, Şereflikoçhisar-Aksaray yolu 100 kilometre,
Sivrihisar-Eskişehir yolu 67 kilometre; Kırıkkale-Kayseri yolunun 154
kilometresi tamamlanmıştır.
Emniyet Genel Müdürlüğü
Trafik Şubesinin istatistikî verilerine göre, bu yollarda, duble yol yapımından
önceki trafik kazaları oranında ciddî bir düşüş yaşanmıştır. Aynı şekilde, 2003
yılı içerisinde konut seferberliği çalışmalarına da başlanmış olup, kısa ve
orta vadeli program dahilinde ülke genelinde konut yapımı
gerçekleştirilecektir. 2003 yılı ekim sonu itibariyle 6 083 konut inşaatı,
altyapı, sosyal donatı ve çevre düzenlemeleriyle birlikte başlatılmıştır. İhale
edilecek konut sayısı 20 000 olarak beklenmektedir. 2004 yılı konut hedefi ise,
100 000 konut olarak düşünülmektedir.
Bütün imkânsızlık ve
ödenek yetersizliğine rağmen, düzenli, özverili çalışmalarından dolayı başta
Sayın Bakan olmak üzere, şahsında, emeği geçen herkesi kutluyorum. Mesai
mefhumu gözetmeksizin ülkeyi bir şantiye haline sokarak yapmış oldukları
hizmetleri, bu kapsamda yaratılan istihdam ve katmadeğeri şükranla takdir
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu başarılı çalışmalara ilaveten, Bakanlığın bir başka
çalışmasından bahsetmek istiyorum. Bingöl İlimizde 1 Mayıs 2003 tarihinde
meydana gelen deprem dolayısıyla hükümetimiz ve Bayındırlık Bakanlığımız derhal
harekete geçerek, acil önlemleri zamanında alarak vatandaşımızın ıstırabına
çare olmuş ve geçici iskân meselesini çözmüştür. Bu vesileyle, Bingöl
depreminde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum.
Hemen akabinde yaklaşık 6 000 kalıcı konutun yapımına başlanmış, bugüne kadar
örneği görülmemiş düzen ve disiplin içinde yapım faaliyetleri sürdürülmüştür.
Takdire şayan bir süre içerisinde kaliteli, standardı yüksek konutlar yapılmış
ve tamamına yakın bölümü hak sahiplerine teslim aşamasına getirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bakanlığın ana hizmet birimlerinden olan, kamuya ait binaların
yapımını gerçekleştiren Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, bildiğiniz gibi,
bakanlıkların, Jandarma Genel Komutanlığının ve kamuya ait çeşitli kurum ve
kuruluşların binalarını, altyapı hizmetlerini, arsa bilgilerini toparlamakta,
projelendirmekte ve ihale işlerini yapıp, bu projeleri bitirmektedir. Bu
çalışmaları takdirle karşılıyoruz.
Yine, Afet İşleri Genel
Müdürlüğümüz, özellikle afet zamanlarında, eskiden olduğu gibi çok atıl değil
de, daha hızlı bir şekilde meseleye koyulmaktadır.
Ülkemizin ekonomik,
sosyal ve kültürel kalkınmasında fizikî planlamaları yapan Teknik Araştırma ve
Uygulama Genel Müdürlüğünün çalışmaları takdir edilmelidir.
Yine, Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü ile kamu tesislerinin ve çeşitli sektörlerin arazi ve arsa
temin çalışmalarını yürüten Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün çalışmalarını
takdirle izlemekteyiz.
Borçlarını ödeyemez
durumdayken bir yıl içerisinde borç verir duruma gelen, belediyelere büyük
hizmet verip kaynak sağlayan İller Bankası Genel Müdürlüğünün çalışmalarından
da bahsetmek istiyorum.
İller Bankası Genel
Müdürlüğü, 16'sı büyükşehir belediyesi olmak üzere, 3 215 belediye, 81 il özel idaresi,
2 ilçe özel idaresi, 15 su ve kanalizasyon idaresi olmak üzere, 3 314 mahallî
idare birimine hizmet sunmaktadır.
İller Bankası, 2003 yılı
içerisinde 1 090 adet projeye kaynak sağlamıştır. 2004 yılı yatırım programı
içerisinde bitirilebilecek işlere öncelik verilmiş ve 806 adet projenin
bitirilmesi hedeflenmiştir.
Hükümetimiz, belediyelere
verilen kredi faizlerinin oranını yüzde 50'den yüzde 36'ya düşürmüştür.
Ekonomideki olumlu gelişmelere paralel olarak, faiz oranının, 2004 yılı
içerisinde daha da aşağıya çekilmesi planlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çok önemli bir konuya daha değinmek istiyorum. Geçmişte
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı denince, akla sadece yolsuzluklar gelirdi.
Şimdi, çok şükür, hükümetimizin kuruluşundan bu yana onüçbuçuk ay geçti...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnal,
lütfen, toparlayın.
AHMET İNAL (Devamla) -
Başkanım, toparlıyorum.
O gün bugün, onüçbuçuk ay
içerisinde bu bakanlık hakkında bir tek şaibeli söz duyulmamıştır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Aslında, Bayındırlık Bakanlığının bütçesi görüşülürken,
belki de rakamlara hiç değinmemek lazım, sadece bu yolsuzlukları konuşmamız
lazım. Geçmişte, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarında
keşiflerin bilinçli olarak yüksek yapıldığı ve komisyonların bu yüksek keşfe
göre alındığı hepimizce bilinmektedir. Şimdi, çok şükür, artık, bu yolsuzluk
ifadeleri duyulmamakta; çünkü, bir milleti, bir devleti ve bir nesli yok eden
yolsuzluk ve bunun beraberindeki ahlaksızlıklardır.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Biz de onu söylüyoruz, biz de, aynı şeyleri söylüyoruz. Dosyaları getirin
diye boşuna demiyoruz. Devam et sen.
AHMET İNAL (Devamla) -
İşte, tebrik etmemiz lazım bunu.
BAŞKAN - Siz devam edin
efendim, lütfen.
AHMET İNAL (Devamla) -
Tebrik edilmesi gereken diğer bir husus ise, bir yıl içerisinde, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığındaki zihniyet değişikliğidir. Bunun nedeni, Sayın
Başbakanımızın ve hükümetimizin ülkeye hizmet anlayışıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime son verirken, 2004 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı
hizmetlere vesile olmasını Yüce Mevladan diliyor, Grubum ve şahsım adına,
Meclisimizin Yüce Heyetine ve halkımıza saygılarımı, selamlarımı arz ediyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın İnal.
AK Parti Grubu adına
üçüncü konuşmacı, Rize Milletvekili Sayın Abdulkadir Kart; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ABDULKADİR KART (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve
İskân Bakanlığının 2004 malî yılı bütçe tasarısı üzerinde Grubum adına söz
almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bayındırlık ve İskân
Bakanlığımız, gerçekten, ülkemizin en büyük yatırımcı kuruluşlarından bir
tanesi. Dolayısıyla, böylesine, yatırımların fazla olduğu bir bakanlık hakkında
9 dakika içerisinde görüşlerimi ifade etmem çok zor. Ancak, özetle, görüşlerimi
ifade etmeye çalışacağım.
Benden önce, gerek
muhalefetten gerekse bizim Grubumuzdan söz alan arkadaşlarım düşüncelerini
ifade ettiler; hepsine teşekkür ediyorum. Ancak, ben çok mutlu olduğumu ifade
etmek istiyorum.
Bakın, değerli
milletvekilleri, -gerçi az önce Ahmet Bey de bahsetti- Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı denilince, akla ilk gelen şey, bu ülkede, maalesef, ihale
yolsuzluklarıydı. Bundan dolayı birçok bakan, birçok bürokrat yargılandı ve
hâlâ yargılanmaya devam ediyor. Ama, bakın, bugün burada Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı bütçesi görüşülüyor, kimse yolsuzluklarla ilgili bir tek cümle
söyleyemiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SEDAT PEKEL (Balıkesir) -
Söyleyecek... Söyleyecek...
ABDULKADİR KART (Devamla)
- Ya ne söyleniyor; hükümetimizin acil eylem planında da bulunan 15 000
kilometre bölünmüş yol, 100 000 konut gibi dev projeler söyleniyor. Bunun için
çok mutlu olduğumu ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
Toplu Konut İdaresi, biliyorsunuz, 1984 yılında kurulmuş. Kuruluş amacı,
dargelirli vatandaşları konut sahibi etmek; düzenli, planlı kentler kurmak,
üretimi artırmak, işsizliği azaltmak gibi birçok amaç sıralayabiliriz. Yıl
1984, yıl 2003. Aradan tam 19 yıl geçmiş ve bu 19 yıllık süre içerisinde Toplu
Konut İdaresinin ürettiği konut sayısı 43 145 arkadaşlar. Ama, bakın, şurada,
bir yıldan daha az 1 süre içerisinde 6 300 civarında konut ihale edilmiş, şu
anda inşaatları devam ediyor; bunların bir kısmı bitirilmiş. Mesela, Tunceli
Pülümür'deki konutlar bitirilip hak sahiplerine teslim edilmiş, Bingöl'deki
konutların şu andaki fizikî gerçekleşmeleri yüzde 70, yüzde 80 civarında.
FEYZİ BERDİBEK (Bingöl) -
Yüzde 90.
ABDULKADİR KART (Devamla)
- Adapazarı'ndaki konutlar şu anda yüzde 50'ler civarında seyrediyor ve
inşallah kısa süre içerisinde bunlar bitirilip hak sahiplerine teslim
edilecektir ve yine bu idaremize baktığımızda, bu yılın sonuna kadar 20 000;
ama, 2004 yılı sonu itibariyle 100 000 konutu ihale etmeyi hedeflemiştir. Bu,
gerçekten çok ciddî bir başarıdır.
Bazen arkadaşlar
eleştiriyorlar "efendim, siz, hükümet olarak bir taraftan özelleştirmeyi
savunuyorsunuz; ama, diğer taraftan Toplu Konut gibi dev bir şirket, devlet bir
KİT oluşturuyorsunuz" diyorlar. Kesinlikle böyle değil arkadaşlar.
Bakın, Toplu Konut
İdaresi, az önce bahsetmiş olduğum bu çalışmaları yürütmek için bir tek
mühendis dahi istihdam etmemiştir. Bunları müteahhitlere ihale ederek, hem de
çok uygun tenzilatlarla ihale ederek müteahhitlere yaptırmaktadır; hatta hatta
kontrollük hizmetlerini bile hizmet satın alarak müşavir firmalara
yaptırmaktadır. Dolayısıyla, kesinlikle böyle bir anlayış olduğuna ben
katılmıyorum.
Yine, Bakanlığımıza bağlı
bir diğer ve çok önemli kuruluşumuz Karayolları Genel Müdürlüğümüzdür.
Bakın, Karayolları Genel
Müdürlüğü, hakikaten, bu ülkede, oturmuş çok ciddî bir kuruluştur, dalında
ihtisas sahibi olmuş bir kuruluştur.
Bakın, Karayollarının,
seksen yıllık cumhuriyet tarihimiz boyunca yapmış olduğu bölünmüş yol miktarı 3
859 kilometredir. Sayın Bayındırlık Bakanımızın sunuş notlarında bu rakamlar
vardır, siz de görebilirsiniz; ama, şu anda bakıyoruz, şurada, bir yıllık bir
süre içerisinde, çok kısa bir süre içerisinde 1 600 kilometre gibi çok ciddî
sayılabilecek miktarda bölünmüş yol yapmıştır ve bunları yaparken, bakın,
Karayolları bütçesine de bir göz atmak lazım. Karayolları Genel Müdürlüğü her geçen
yıl millî bütçeden daha az ödenek almasına rağmen bunları başarmıştır.
Bakın, 1960'lı yıllarda
Karayolları Genel Müdürlüğünün millî bütçeden almış olduğu pay, yüzde olarak
söylüyorum, yüzde 13,3'tür; 1970'li yıllarda yüzde 7,7'dir; 1980'li yıllarda yüzde
4'tür; ama, periyodik olarak azalarak 2003 yılında yüzde 1,6, 2004 yılında ise
yüzde 1,4 gibi gerçekten çok düşük bir orandır. Bu konuda ihtisas sahibi
olanlar bilirler ki, Karayolları Genel Müdürlüğünün, millî bütçeden, ortalama
yüzde 5 civarında pay alması gerekir; ama, diyeceksiniz ki, bu gelirler
azalmasına rağmen, millî bütçeden daha az pay almasına rağmen, bu başarı
nerede? İşte, arkadaşlar, bu başarı, AK Parti Hükümetinde, AK Parti
zihniyetinde. (AK Parti sıralarından alkışlar) Kimseyi suçlamak için
söylemiyorum, ama, maalesef, bu böyledir; bunu hepiniz bilirsiniz. Bugüne kadar
atıl durumdaki iş makineleri, pasif durumdaki personel, oradaki işçi ve
mühendis arkadaşlarımız aktif hale getirilerek kısa sürede bu başarı
sağlanmıştır. İnşallah, dönemimiz içerisinde, acil eylem planımızda da
bahsettiğimiz gibi, 15 000 kilometre bölünmüş yolu bitireceğiz.
Şimdi, bir başka
arkadaşımız "bölünmüş yol yapıyorsunuz; ama, bunlar bir taraftan
bozuluyor" diyor; bu arkadaşımız kısmen haklı olabilir.
Bakın, arkadaşlar, bu işi
bilenler bilir. Yol işi, asfalt işi, belirli mevsimlerde yapılır; özellikle
asfalt, biliyorsunuz, yaz aylarında yapılır; ama, hükümetimiz, bu programını
gerçekleştirebilmek için, yaz demeden kış demeden, gece demeden gündüz demeden
çalışarak, programına, hedefine ulaşmaya çalışıyor; ama, siz, yapılan işin
miktarına, metrajına ve maliyetlerine baktığınız zaman, bu bozulmaların ihmal
edilebilecek kadar az olduğunu ve Türkiye'deki muhtelif yapılarda da olduğunu
göreceksiniz diye düşünüyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bu vesileyle, biraz da Karadeniz sahil yoluna değinmek istiyorum.
Bakın, Karadeniz sahil yolu bu ülkede çok konuşuldu; yazıldı, çizildi,
yolsuzlukların olduğu söylendi. Tabiî, yolsuzluklara biz karşıyız; varsa bir
yolsuzluk, sonuna kadar üzerine gidilmesi gerektiğine inanıyorum ve bu noktada
ilk destek verecek olan bir milletvekili olduğumu buradan taahhüt ediyorum;
ancak, biz yola karşı değiliz, Karadeniz sahil yolu mutlaka yapılmalıdır.
Bakın, Karadeniz sahil
yolu, Sinop İlimizden Sarp Sınır Kapısına kadar uzanan, 715 kilometre
uzunluğunda, 7 ili, birçok ilçe ve beldeyi, birçok limanı birbirine bağlayan,
ekonomik değeri oldukça yüksek olan bir yoldur. Hatta, bu yol, ülkemizi
Kafkasya'ya ve Türkî cumhuriyetlere bağlayan, dolayısıyla, Asya Kıtasını Avrupa
Kıtasına bağlayacak olan güzergâhın çok önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bu
yol, ilk olarak, 1960'lı yıllarda düşük standartlı olarak, tek şeritli olarak
planlanmıştır. O yıllarda bu yol planlanırken, yıllık ortalama günlük trafik
yoğunluğu -bu, karayolları terimidir; YOGT dediğimiz, kabaca, günde o yoldan
ortalama geçen araç sayısıdır- o yıllarda minimum 200, maksimum 900 araç olacak
şekilde projelendirilmiştir; ama, bugün itibariyle, bu yolda, ortalama YOGT 10
000, 15 000'leri bulmaktadır. Hatta hatta, bazı lokal kesimlerde, mesela, Rize
şehir geçişinde bu rakam 21 500'dür, Trabzon şehir geçişinde bu rakam 55
000'dir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kart,
mikrofonu açıyorum.
Toparlayınız efendim.
ABDULKADİR KART (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Başkanım.
Dolayısıyla, bu yolun çok
hızlı bir şekilde, bir an önce bitirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Efendim, bu yol çok
maliyetli bir yoldur; doğrudur, Karadenize gidenler bilir. O bölgenin jeolojik
ve topografik yapısı nedeniyle, altyapı hizmetleri açısından, yol hizmetleri
açısından pahalı bir iştir; ama, maalesef, yapılması gereken bir yoldur.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, ben, burada, şu teklifi yapmak istiyorum: Gerçi, az önce Karadeniz
sahil yoluyla ilgili konuştuklarım konusunda Sayın Bakanımla hemfikirim;
kendisine teşekkür ediyorum, o yolla ilgili çok büyük gayret sarf ediyor. Sayın
Başbakanımız da çok duyarlı. Zaten, bu yolun, 2005 yılı sonu itibariyle
bitirileceğini taahhüt ettiler. Ancak, böyle düşünmeyen arkadaşlar da var.
Bunlar için, ben şunu söylüyorum: Değerli arkadaşlar, önümüzdeki yaz sezonunda
hepinizi Rize'ye davet ediyorum, bizim misafirimiz olun; gelirseniz şeref
verirsiniz. Yalnız, bir tek şartım var, karayoluyla geleceksiniz; uçakla gelmek
yok. Siz, Samsun'dan Sarp Sınır Kapısına kadar gittiğiniz zaman, oradaki yolun
durumunu gördüğünüz zaman, oradaki trafik yoğunluğunu gördüğünüz zaman, o
bölgedeki bakir durumdaki turizm potansiyelini gördüğünüz zaman, inanıyorum ki,
önümüzdeki yasama yılında, bu yolu, en az benim kadar savunur hale
geleceksiniz.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, sürem doldu; ama, bir iki cümleyle şu genel bütçe durumuna da bir
değinmek istiyorum. Bakıyorum, arkadaşlarımın burada eleştirdiği konular,
genellikle, yatırımlarla ilgili konular. Efendim, yatırım, ödenek az; her
tarafta bu konuşuluyor. Doğrudur, ödenek az. Ödenek neden az. Bakın, 2004 malî
yılı bütçesinde bu ülkenin toplam ödeneği, toplam bütçesi 160 katrilyon lira
civarındadır. Bunun, yaklaşık 66 katrilyonu faiz gideridir; Türkiye'nin iç ve
dışborcuna karşılık ödemesi gereken faiz miktarıdır. Bunun bir diğer anlamı,
Türkiye Cumhuriyeti, haftada, 1 katrilyon 270
trilyon lira faize ödüyor. Bir diğer deyişle, bütçenin yüzde 41'ini
oluşturuyor. Yatırımlara ayırabildiğimiz pay 7,3 katrilyon civarında. Yani,
biz, bu ülkede yatırımlara ayırmış olduğumuz paranın 9 katını faiz giderine
harcıyoruz. Öyle ise, iktidar demeden, muhalefet demeden hep birlikte el ele
vererek bu borçlarımızı ödeyip bu faiz belasından kurtulmamız lazım. Bunu nasıl
yapacağız; arkadaşlar, bunu yapabilmek için çok kısa sürede ekonomiye
kazandırabileceğimiz bazı projeler üretmemiz lazım, bazı adımlar atmamız lazım.
Bana göre bunlardan bir tanesi şudur. Gerçi, bunu böyle yerel seçimler
arifesinde konuşmak belki çok doğru değil; ama, mutlaka bir imar affı, imar
düzenlemesi kanunu tasarısı getirtmemiz lazım. Bundan dolayı bu ülkeye en az 20
milyar dolar gibi bir kaynak sağlarız, hem de çok kısa süre içerisinde, bir
sene içerisinde.
Bir diğer proje de, iki
defa bu Meclise gelip, maalesef, Cumhurbaşkanımız tarafından reddedilen, orman
vasfını kaybetmiş arazilerin satılması hadisesidir. Gerçi, birkaç arkadaş
değindi, bundan dolayı Sayın Bakanımızı tenkit ettiler; ama, ben, Sayın Bakanımızı
tebrik ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu hadise, hem yılların
kanayan hadisesidir, bunun çözülmesi gerekir hem de bundan dolayı bütçemize
kısa sürede en az 25 milyar dolar gibi bir katkı sağlarız. Sadece bu iki
projeyi yaparsak, inanıyorum ki, bir sonraki yılki bütçede, yani 2005 yılı
bütçesinde faiz giderimiz 66 katrilyonlardan 30 katrilyonlara düşer, oradan
artan paralarla da yatırım yaparız. İşte, bugün 1 kilometre yol yapıyorsak, o
zaman 5 kilometre yol yaparız; bugün 1 okul yapıyorsak, o zaman 5 tane okul
yaparız. Böyle düşünürsek, inanıyorum ki, bu işleri aşarız. Yoksa, muhalefet
partisi de iktidarda olsa, bir başka parti de gelip iktidarda olsa hiç fark
etmez; çünkü, bunlar Türkiye'nin gerçekleridir, bunları hepimizin bilmesi gerekir.
Ben, hepinize ayrı ayrı
teşekkür ediyor, Bayındırlık Bakanlığı bütçemizin, başta Bayındırlık
Bakanlığımıza ve tüm ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kart.
AK Parti Grubu adına,
Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Osman Sali, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Sali, süreniz 9
dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
OSMAN SALİ (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığı ile bağlı kuruluşları 2004 malî yılı bütçeleri hakkında AK Parti
Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Partim ve şahsım adına, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Çevre ve Orman
Bakanlığının 313 trilyon, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 72
trilyon TL ödeneği bulunmaktadır, Orman Genel Müdürlüğünün ise 338 trilyon TL
katma ve 751 trilyon TL döner sermaye bütçesi vardır. Bu bütçelerle azamî
hizmetin üretilmesini temenni ediyorum.
Ben, öncelikli olarak,
orman kadastrosu ve orman-köy ilişkilerine değinmek istiyorum. 1937 yılından
beri bir türlü tamamlanamayan orman kadastrosu ve genel kadastronun,
bakanlıklararası işbirliğiyle 2005 yılı sonuna kadar bitirilmesinin planlanmış
olmasını memnuniyetle karşılıyorum; çünkü, kadastro ve tapulama işlemlerinden
sonra, halkımız, mülkünün resmî anlamda da sahibi olacaktır. Ancak, hadise,
orman köylülerimiz açısından bu şekilde cereyan etmemektedir. Orman köylüleri,
bölgesinde, yöresinde, ilçesinde orman kadastrosu tamamlandığında, kırk yıl,
elli yıl ve hatta hatırlanamayan yıllardan beri kullandığı arazilerinin,
meyvelik, zeytinlik ve bağlarının artık orman arazisi kabul edildiğini
şaşkınlıkla görmektedirler. Keza, mülkiyet kadastrosu yapılıp tapularına sahip
olmalarından belli bir zaman sonra, orman idaresince açılmış tapu iptal
davalarına muhatap olabilmektedirler. Gerekçesi ise, mevzuata göre buraların
orman kabul edilmesidir. Yine, mevzuata göre, tarım arazisi olup kadastro
çalışmaları esnasında ormanlaştığı, hatta, birkaç ağaç fidanının yetiştiği görülmüşse,
bu araziler de orman olarak tescil edilmektedir; yani, kurulan ters bir
mantıkla, orman alanları genişletilmeye çalışılmaktadır. Tabiî ki, hepimiz,
orman alanlarının genişletilmesini temenni ediyor, talep ediyoruz; ama, bu
yöntemle değil.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde, değişik süreç ve düzenlemelere tabi olarak orman kadastrosu ve
mülkiyet kadastrosu yapılmıştır ve yapılmaktadır. Özellikle, 1980 yılından önce
yapılan kadastro çalışmalarında, eski tarihli haritalar ve hava fotoğrafları
esas alınmıştır. Bu belgeler, her bölgede farklı isimlendirilmekle beraber,
örneğin "1944 haritaları" ya da "1960 hava fotoğrafları"
gibi isimlerle anılmaktadır. Kadastro çalışmaları esnasında yürürlükte olan
mevzuata göre orman kabul edilen arazi, meyvelik, zeytinlik gibi alanların,
1982 Anayasasına göre düzeltme kadastroları yapılıp orman dışına çıkarma
uygulamaları henüz yapılamamıştır. Yani, 1982 Anayasasına göre yeniden kadastro
çalışmaları yapıldığında, bu yerler, orman sınırları dışına çıkarılarak satılması
gereken mülk vasfındadır. Kadastro yapıldığı dönemdeki mevzuata göre
kesinleşmiş kadastro sonuçları, düzeltme kadastroları yapılamadığı için, orman
köylülerimizi rahatsız etmekte, davalar açılmakta, hatta, mahkumiyetler söz
konusu olmakta ve bu durum, orman-köylü ilişkilerini zedelemekte, olumsuz
etkilemektedir. Bu sorunu çözmek için ne yapmak gerekir:
1- Hiç kadastrosu
yapılmayan ormanların kadastrosu tamamlanmalıdır; çünkü, ilk kadastro
çalışmaları tamamlanmadan düzeltme kadastrolarına sıra gelmemektedir.
2- 1982 Anayasasından
önce kesinleşmiş kadastroların düzeltme çalışmaları ile Anayasada ve 6831
sayılı Orman Kanununun 2/B maddesinde öngörülen uygulamalar yapılmalıdır.
Düzeltme kadastrolarının getireceği zorluklardan kaçınılmamalı ve işlemler,
alternatifleriyle beraber değerlendirilmelidir.
Diğer yandan, 6831 sayılı
Kanunun 2/A maddesi uygulamaları -bu konu hiç gündeme gelmemektedir- en kısa
zamanda yapılarak, bu alanlar da orman köylülerimize verilmelidir.
Burada, özellikle
sizlerle paylaşmak istediğim bir husus var. Orman köylülerimiz, gönüllerinin
huzur bulabileceği mesafelerdeki kamu arazilerine taşınma fikrine sıcak
yaklaşmaktadır. Bu amaçla, hazine arazileri ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığına
bağlı olan devlet üretme çiftliklerinden yararlanılabilir. Bu arazilerin orman
köylülerinin iskânında kullanılması devletimiz açısından çok kazançlı
olacaktır. Şöyle ki: Orman köylerimize -hepinizin de bildiği üzere- kamu
hizmeti götürmek son derece pahalıdır. Ayrıca, orman köylülerimizin ulaşımdan
kaynaklanan ilave maliyetleri vardır. Yine, bu bölgelerde fidanlar kolaylıkla
yetişebilmektedir, hiç masraf gerekmemektedir. Bu yapıldığında, devletimiz, bu
açıdan da kazançlı çıkacaktır.
Yine, belirtmek istediğim
bir başka husus, Orköy kaynaklarının kullanımında yasal bir çerçeve
olmamasıdır; yani, Orköy kredileri idarî düzenlemelerle yürütülmektedir. Bu
konuda yasal düzenleme yapılarak, ormanların korunmasına da katkı sağlayacak
şekilde, orman köylülerimizin sorunlarının çözümüne etkin katkı sağlanmalıdır.
Örneğin, neler yapılabilir; nakil talebinde bulunan, halen köyünde oturmak
istemeyip bir başka bölgeye nakil talep eden köylülerimize Orköy kaynaklarından
kredi verilebilir. Keza, 2/B maddesi uygulamalarında, satış esnasında, kredi
kullandırılabilir. Hükümetimizin ve özellikle, Çevre ve Orman ve Tarım ve
Köyişleri Bakanlıklarımızın bu önerilerimize hassasiyetle eğileceğine
inanıyorum.
Değerli arkadaşlar,
ormanlarımızın yarısı verimsiz alanlardan oluşmaktadır. Bunların rehabilite
edilmesi, uygun yerlerde yeniden orman tesis edilmesi gerekmektedir. Bakanlık,
bir yandan kendi teşkilatı aracılığıyla orman köylülerini çalıştırarak, diğer
yandan özel ormancılığı teşvik ederek bu alandaki faaliyetini yoğun olarak
sürdürmektedir. Bakanlıkça, okullara, askerî birliklere, belediyelere, kamu
kurumlarına, vakıflara, derneklere, köy tüzelkişiliklerine bedelsiz olarak
fidan dağıtımı yapılması, Kara Avcılığı Kanunuyla avlak işletmeciliği
getirilerek 2004 yılı içinde 100 adet avlak alanının işletmeye açılacak olması,
av turizmine gerekli önemin verilerek 2004 yılında tahminen 10 000 000 dolar
gelir kazanılmasının planlanması; orman politikasında, devlet ormancılığından,
katılımcı mekanizmalarla "halkla birlikte ormancılık" olarak ifade
edebileceğimiz millet ormancılığına geçiş çalışmalarının başlatılması, zor
şartlarda hayatlarını idame ettiren ve toplumun en alt gelir grubunda yer alan
orman köylülerimizin tarım ve hayvancılığa elverişli arazilerinin azlığı,
köylerin uzak, dağınık ve küçük birimler şeklinde oluşu, temel altyapı
hizmetlerinden yeterince yararlanamamaları göz önünde bulundurularak, bu kesime
yapılan payın yüzde 50 artırılmak suretiyle 500 trilyon aktarılması, orman
köylüsüne üretim karşılığı yüzde 23,6 oranında zam yapılmak suretiyle destek
sağlanmış olması, ormanların korunmasının köy tüzelkişilikleri eliyle yapılması
ve bu amaçla 1,1 trilyon TL ödeme yapılması ve -özellikle belirtmek istiyorum
değerli arkadaşlarım- orman köylüsüne ve kooperatiflerine üretimde büyük engel
çıkaran 4734 sayılı Kamu İhale Yasasının ilgili maddelerinde gerekli
değişikliğin ve düzenlemelerin yapılması çalışmalarını ve diğer çalışmaları
destekliyoruz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; çevrecilik 21 inci Yüzyılın yükselen değeridir ve ülkemizde de
gereken önem ve önceliğin verilmesi gerekir. Çevre konusuna Kilis
Milletvekilimiz Sayın Veli Kaya ağırlıklı olarak değineceğinden, ben bu hususta
vaktinizi almayacağım.
Değerli milletvekilleri,
meteoroloji işleriyle ilgili hizmetlerde en ileri teknolojilerin kullanılması,
nokta tahminlerin yapılması, tahminlerde dünya standardının yakalanması ve
tahmin isabet oranlarının yüzde 80'in üzerinde olması, ülkemiz açısından
sevindiricidir. Mezkûr Genel Müdürlüğümüzü, başarılı çalışmalarından dolayı
kutluyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; orman içinde ya da kenarında yaşayan köylülerin katılım,
eğitim ve kalkınma çabalarının desteklenmesi, eğitimin, donanımın, yönetimin ve
örgütsel yapıların iyileştirilmesi yoluyla ormancılık hizmetlerinin
çağdaşlaştırılması, özel ağaçlandırma alanlarının genişletilmesi, şehirlerde
yeşil kuşakların oluşturulması, orman işletmeciliğinde ekonomik, sosyal ve
ekolojik işlevler dengelenerek fonksiyonel planlamaya gidilmesi, orman varlığı
ve yaban hayatının korunması, geliştirilmesi, ormanlardan çok yönlü faydalanılması,
orman yangınları ve diğer doğal afetlere karşı hızlı ve etkili müdahale
edebilecek bir sivil hava gücü kurulması için gerekli çalışmaların yapılması
temennisiyle, çalışmalarından dolayı, Sayın Bakan başta olmak üzere, Çevre ve
Orman Bakanlığının bütün yetkililerini kutluyor, 2004 malî yılı bütçesinin
hepimize hayırlı olmasını temenni ediyorum, saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sali.
AK Parti Grubu adına son
konuşmacı, Kilis Milletvekili Sayın Veli Kaya.
Buyurun Sayın Kaya. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA VELİ
KAYA (Kilis) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığının 2004 malî yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Çevre ve Orman
Bakanlığının bütçesi üzerinde konuşmadan önce, ben de, Bayındırlık Bakanlığı ve
Millî Savunma Bakanlığımızla ilgili birkaç söz etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
Kilis, malumunuz olduğu üzere, henüz yeni il olmuş bir kentimiz; fakat,
Gaziantep'e 50 kilometre uzaklıkta olan, yolu, otuz yıldır gidilip
gelinemeyecek kadar kötü. Bu yolda, binlerce insanın trafik kazası neticesinde
öldüğünü biliyoruz.
Her iktidar döneminde,
milletvekillerinin, bu yolun yapılması için ellerinden geleni yapmalarına
rağmen, maalesef, hiçbir yönetimde, hiçbir dönemde bu yolun önemi anlaşılmamış,
hep gözardı edilmiştir; ancak, bu dönem, Sayın Bakandan böyle bir istirhamımız
oldu; Kilis ile Gaziantep arasındaki 50 kilometrelik yolun, bölünmüş yol
kapsamına alınmasını rica ettik. Kendisinin, bize o kadar olumlu bir yaklaşımı
oldu ki, Bayındırlık ve İskân Bakanı Müsteşar Yardımcısını, Karayolları Genel
Müdürünü, Daire Başkanını ve Bölge Müdürünü, beraberimde olmak üzere, Kilis'e
kadar gönderdiler. Konuyu yerinde inceledik ve bir hafta sonra Kilis-Gaziantep
yolu da bölünmüş yol statüsüne alındı. Ben, bu vesileyle, Bakanı ve
bürokratlarını, huzurlarınızda bir kere daha tebrik etmek istiyorum; otuz
yıldır kanayan bir yaraya neşter atmışlardır.
Bunun akabinde
-biliyorsunuz, Kilis bir sınır ilidir; Suriye ile çok önemli ekonomik
ilişkilerimiz bulunmaktadır- Suriye'ye açılan Öncüpınar Sınır Kapısına
Nurdağı'ndan bir bölünmüş yol projesini hazırlamaktadırlar. Bu vesileyle, ben,
Bayındırlık Bakanlığına ve Karayollarına bir kere daha teşekkür ediyorum.
Millî Savunma
Bakanlığımıza gelince; değerli arkadaşlarım, yıllardan beri, yani, elli seneden
beri, güney ve güneydoğu illerimizin sınırında bir mayınlı bölge bulunmaktadır.
Bu mayınlı bölgelerimizde binlerce insanımız ölmüş, binlerce insanımız da sakat
kalmıştır. Bunun, modern bir ülkeye yakışmadığını defalarca söyledik, seçim
öncesi programlarımıza da aldık. Sağ olsunlar, bu sene, gerek Millî Savunma
Bakanlığımız gerekse Genelkurmay Başkanlığımız, 226 000 dönüm olan bu mayınlı
sahanın mayınlardan temizlenmesiyle ilgili önemli bir projeyi başlattılar.
İnşallah, en yakın zamanda bu mayınlı sahalar temizlenip ekolojik tarıma açılacak.
Ben, Çevre ve Orman
Bakanından, bu bakir olan, henüz pestisitlerin kullanılmadığı alanın çevreye
uygun bir şekilde, ekolojik tarıma açılmasını ve bunun koordinasyonunun çok iyi
sağlanmasını özellikle rica ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
fiziksel, biyolojik, kültürel ve sosyal boyutlarıyla canlı ve cansız
unsurlardan oluşan çevre ve orman, geçmişte olduğu gibi, bugün ve gelecekte de
korunarak, yaşatılmasını sağlayacak tedbirleri almak ve aynı zamanda,
ihtiyacımızı yine doğamızdan temin ederek çevre ve ormanlarımızın zarar
görmemesini sağlamak, tüm insanların, toplumların ve devletlerin ortak
sorumluluğudur. İşte, bu anlayış, dünyamızda ortak ve egemen bir görüş olarak
benimsenmiş ve "sürdürülebilir" kavramının geliştirilmesi
sağlanmıştır. Bu genel yaklaşıma paralel olarak, Türkiye de gerek ulusal
gerekse bölgesel ve uluslararası platformda çalışmalarını sürdürmektedir.
Bugün, çevre hakkı, bütün
demokratik toplumlarda insan haklarıyla birlikte önemli bir hak olarak kabul
edilmektedir. Anayasamızın da tanıdığı bu hakkın yeterince kullanılabilmesi,
bugüne kadar yapılan çalışmaların daha etkili hale getirilmesi ve
geliştirilmesiyle mümkün olabilecektir.
Gerek taraf olduğumuz
uluslararası anlaşmaların bir sonucu olarak gerekse Avrupa Birliğine üyeliğimiz
nedeniyle, yaşama standardımızın
öngörülen direktiflerle uyumlu olarak yükseltilmesi için çevre ve orman
konusunda ihtiyaç duyulan yasal, idarî ve malî tedbirlerin de kısa sürede
alınması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bu nedenle, hükümetimizce, 2872 sayılı Çevre Kanunu, bugünün ve geleceğin
ihtiyaçlarını karşılamak üzere, yeniden düzenlenerek Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulmuştur. Tasarı, halen komisyonda görüşülmektedir. Bunun
akabinde, yine, Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı da pek yakın sürede komisyona
intikal ederek, inşallah, yasalaşacaktır. Bu sözünü ettiğim iki kanun tasarısı,
geçmiş yıllarda defaatla hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
gelmesine rağmen, maalesef, çıkarılamamıştır. İşte, Avrupa Birliğine girmek üzere
olduğumuz bu dönemde, bu iki kanun tasarısının acilen çıkmasını ben de canı
gönülden arzu ediyorum.
Diğer taraftan, Çevre ve
Orman Bakanlığının kurumsal yapısının güçlendirilmesi, gelişen hizmet
alanlarını yeterli düzeyde yapabilmesi için, gerekli tedbirlerin alınmasını
sağlamak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım,
naçizane, ben, Çevre Bakanlığında uzun yıllar yöneticilik yaptım. Çevre
Bakanlığı personelinin, fiziksel yetersizliklerden dolayı çok önemli hizmetleri
yeteri kadar yapamadığını gördüm. Ücret eşitsizliğini Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarım da anlattılar; hakikaten, neşter vurulması gereken olaylardan bir
tanesi.
Değerli arkadaşlarım,
Çevre ve Orman Bakanlığı, kadro yetersizliği nedeniyle kendi kadrosunu bu
zamana kadar kuramadığından dolayı, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4
üncü maddesi gereğince, sözleşmeli personel istihdam etmektedir. Bu sözleşmeli
personel standardına baktığınız zaman, Türkiye standardının üzerinde çocuklar
olduğunu görüyorsunuz. Hepsi yabancı dil biliyor, hepsinin yüksek lisansı ve
doktorası var. Bu çocukların hizmetlerini görmezden gelmemek bizim aslî
görevimizdir. Bu çocukların kadroya geçirilmesi lazımdır. Sayın Bakanımızdan,
bu konuda özellikle istirhamda bulunuyorum; çünkü, bu çocuklar, kendilerini
güvende hissetmedikleri için, çeşitli özel kurumlara ve diğer kamu kurumlarına
giderek, hizmetlerini başka yerlere aktarmak durumunda kalıyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa Birliğinin belirlediği 31 uyum alanından biri de, çevre konusudur. 2000
yılı itibariyle, 174 adet Avrupa Birliği direktifine uyum sağlanması, yoğun ve
hızlı bir çalışmayı da gerektirmektedir. Çevresel etki değerlendirmesi,
çevresel bilgiye erişim, hava kalitesi, atık yönetimi, gürültü, endüstriyel
kirlilik ve risk yönetimi, kimyasallar ve genetik yapısı değiştirilmiş
mikroorganizmalar, doğa koruma, nükleer güvenlik ve radyasyondan korunma
konularında gruplandırılan bu direktiflerin uyumuyla ilgili Çevre ve Orman
Bakanlığının çalışmaları da hızla devam etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaya,
mikrofonu açıyorum; lütfen toparlayın.
VELİ KAYA (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Bu kapsamda, 2002 ve 2003
yılları için Avrupa Birliğinin malî işbirliği programı çerçevesinde sağlanan
finansal imkânlar önem arz etmektedir. Türkiye'nin, kendi coğrafyasında
yapacağı çevresel iyileştirme çalışmalarının yanı sıra, taraf olduğu
anlaşmalarla, bölgesel sorunları ve çevre sorunlarını da çözmek zorundayız.
Akdeniz ve Karadeniz,
ülkenin önemli turizm ve balıkçılık sektörlerinin gelişme ve yaşama kaynağı
olarak temiz tutulması gereken denizlerimizdir. Başlatılan çalışmaların, kısa
sürede etkili olarak netice verir hale gelmesi de dileğimizdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'de, sürdürülebilir kalkınma anlayışı çerçevesinde,
doğal ve çevre değerlerini koruma ve kullanma dengesini sağlamak ve gelecek
kuşakların kaynak kullanım haklarını güvence altına almak zorundayız. Hızlı
kentleşme ve sanayileşme sürecinde olan Türkiye'nin, artan çevre kirliliği tehdidi
karşısında, yeterli tedbirleri almak zorunluluğu bulunmaktadır.
Havza bazında çevre
kirliliğinin önlenmesi veya hassas ekosistemlerin korunması amacıyla, kentsel
kirlilik olarak bilinen atıksu arıtma ve katı atık sorunlarının çözümünde,
Çevre ve Orman Bakanlığı yönlendirici ve destekleyici olmak durumundadır.
Sanayiin yarattığı
endüstriyel kirlilik sorununun çözümü ise, sanayiin, bir uyum süreci
içerisinde, bu sorumluluğu yerine getirmesiyle mümkündür. Özellikle organize
sanayi bölgelerinin, bu yönde eksik bulunan çevre altyapı tesislerini
tamamlamaması, toplu kirlilik yükü getirmesi bakımından çok önemlidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çevrenin korunması amacıyla, sulak alanlar başta olmak üzere,
zengin biyolojik kaynakların korunmasında uygulanabilir ve kuruluşlararası
uyumu koruma tedbirlerinin alınması, yine uluslararası taahhütlerimiz gereği
olmakla birlikte, ülkemiz adına da büyük önem taşımaktadır.
Değerli milletvekilleri,
geçmiş yıllarda sanayicilerimize, ÇED raporu alabilmek için Çevre Bakanlığına
geldiklerinde, 140 gün gibi bir süre verilmekteydi. Bu 140 günün, zaman zaman 6
ayı, 1 seneyi bile bulduğunu şahsen hatırlıyorum. Bu hükümet döneminde, bu
süre, geriye çekilerek, 30 güne düşürülmüştür. Sanayicimizin mağduriyeti bu şekilde
önlenmiştir. Türkiyemizin istihdamı açısından verilen bu önemin sizler
tarafından da saygıya değer olduğunu biliyorum.
Çevresel yatırımların
ekonomik araçlar...
BAŞKAN - Sayın Kaya,
lütfen toparlayın.
VELİ KAYA (Devamla) -
Sayın Başkanım, çok az kaldı; çünkü, çevre, biliyorsunuz, çok önemli bir konu.
BAŞKAN - Lütfen
efendim... Anlıyorum; ama, son sözlerinizi alacağım.
VELİ KAYA (Devamla) -
Peki, Sayın Başkanım.
Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı, yine Çevre ve Orman Bakanlığının önemli kuruluşlarından bir
tanesidir. Kurumun 13 koruma alanında yaptığı çalışmalar, bu alanların
korunması ve ihtiyaç duyulan çevresel altyapı ihtiyaçlarının karşılanmasında da
büyük katkı sağlamıştır.
Uluslararası kaynaklardan
sağlanan finansman desteği, çevre konusunda diğer ülkelerin katkısının güzel
bir örneğini oluşturmaktadır.
Çevreyi ve ormanları
korumanın, çevreyi ve ormanları sevmekten geçtiğini, mutlaka, çocuklarımıza
anlatmalıyız. Bunu, gençlerimizin daha iyi algıladığını görmekteyiz; ancak,
toplumun her kesiminin bu konuda birbirini destekleyen ve geliştiren bir
anlayışla katkıda bulunma yarışı içinde olmalarını da sağlamalıyız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çevre kirliliği ve erozyonu önlemek, insan sağlığını, ekolojik
dengeyi, ormanların doğal yapısını korumak, su rejimini düzenlemek, bozulan
doğal dengeyi tesis etmek, kültürel ve estetik değerleri koruyarak, ekonomik ve
sosyal gelişmeyi sağlamak, çevre ve ormancılık politikamızın temel ilkesini
oluşturmaktadır.
Çevre ve ormanla ilgili
konuların uluslararası boyutunu daima göz önünde bulunduran Bakanlığımız,
uluslararası sözleşmelere ilişkin çalışmaların yanı sıra, uluslararası
kuruluşlarla da ilişkilerini geliştirerek sürdürmektedir.
Küresel ısınma ve erozyon
problemleriyle birlikte, su, hava, gürültü ve gürültü kirliliği, Çevre ve Orman
Bakanlığının küresel boyuttaki çevre sorunlarını oluşturmaktadır.
Ülkemizin toplam orman
alanı 20 700 000 hektar olup, ülke yüzölçümünün yüzde 26,6'sını teşkil
etmektedir. Ormanlarımızın yüzde 51'i verimli, yüzde 49'u ise verimsiz
niteliktedir. Ülkemizde, ormanlık alanlar, tarımsal ve endüstriyel yayılımın
baskısı altında bulunmaktadır. Ormanlar üzerindeki baskının azaltılması ve odun
hammaddesine olan ihtiyacın karşılanabilmesi için hızlı gelişen türlerle yapılacak
ağaçlandırmalara önem verilmeli ve bu tür çalışmalar teşvik edilmelidir.
Ülkemizde, orman içinde
ve bitişiğinde yer alan 20 000 orman köyünde, yıllık ortalama geliri 200-300
dolar civarında olan ve geçimleri ormana dayanan yaklaşık 8 000 000 insan yaşamaktadır.
Bu nedenle, orman köylüsü desteklenmelidir.
Topraklarımızın yüzde
86'sında değişik oranlarda erozyon vardır. Bu nedenle, erozyonla mücadele
hayatî önemi haizdir.
BAŞKAN - Sayın Kaya,
mikrofonu kapatacağım. Son cümlenizi istiyorum.
VELİ KAYA (Devamla) -
Peki, Sayın Başkanım.
Ben, bu vesileyle, Çevre
ve Orman Bakanlığının bütçesinin milletimize ve devletimize hayırlı olmasını
diliyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kaya.
Gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şahısları adına söz
istekleri vardır.
Çorum Milletvekili Sayın
Murat Yıldırım, lehte söz isteğinde bulunmuştur.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Yıldırım, süreniz
10 dakikadır; lütfen, aşmamanızı rica ediyorum.
MURAT YILDIRIM (Çorum) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2004 malî yılı bütçe görüşmeleri
kapsamında dördüncü tur görüşmeleri hakkında şahsım adına lehte söz almış
bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım, 2004 yılının ve bütçemizin
devletimize ve milletimize hayırlı olmasını dilerim.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa, eğitime bütçede en çok pay bu dönem
ayrılmıştır. Bu durum, kamuoyunda oldukça olumlu tepkiler aldı. İnsanımız,
kalkınmanın eğitime yapılan yatırımdan geçtiğini biliyor. Eğitime ayrılan payı
takdir ettikten sonra, asıl konuşacağım konuya dönmek istiyorum.
Sizler de takdir
edersiniz ki, yolu olmayanın medeniyeti olmaz, kalkınması olmaz.
Dünya tarihine göz
attığımızda, bütün büyük medeniyetlerin ve şehirlerin önemli yollar üzerinde
kurulduğunu görmekteyiz. İpek Yolu, Baharat Yolu ve diğerleri üzerinde kurulan
şehirler buna örnektir. Bu sebeple, bizler, bu ülkenin geleceğini
şekillendirirken "yolu olmayanın medeniyeti olmaz" sözünü aklımızdan
çıkarmamalıyız; Bayındırlık Bakanlığının bütçesini de ona göre yapmalıyız;
yani, bu bakanlığa, eğitime verdiğimiz destek gibi destek vermeliyiz.
Yolun önemini, yıllarca
yolları ihmal edilmiş bir bölgenin milletvekili olarak, çok iyi biliyorum. Yollarımız
iyi durumda değil. Son yıllarda başlayan atılımlarla bir nebze de olsa
iyileşmiş; ama, yeterli değildir.
Hükümetimizin işbaşına
geldikten sonra başlattığı duble yol çalışmaları herkesin takdirini
kazanmıştır. Bir yıllık süre zarfında yapılan 1 600 kilometrelik yol,
cumhuriyet tarihine rekor olarak geçmiştir. İnşallah, 2004 ve sonrasında da bu
rekor kat kat artırılacaktır. Bu yollar yapılırken, bir de düşünce devrimi
yaşanmıştır. Devletin değişik kurumlarında yatan araçlar ve personel tek elde toplanmış,
birleştirilmiş, bir koordinasyon içerisinde çalıştırılmıştır. Kendi bölgemden
bir örnek vereyim: Çorum-Yozgat arasında 2003 yılında başlayan bir duble yol
yapımı var. Çalışmaları yerinde görmek için bir gün ziyarete gittim. Orada
çalışan işçilerimizin bana söyledikleri sözleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Onlar dediler ki: "Biz halimizden memnunuz, gece gündüz çalışırız; yeter
ki, bu şekilde organizasyonlar yapılsın, bize iş verilsin. Bizler, yıllarca,
kurumlarımızda masa başında oturduk; şimdi ise, arazideyiz. Atölyelerimizde
yatan araçlarımız harıl harıl çalışıyor. Bunlar, bizleri memnun ediyor, çalışma
şevki veriyor. Vatanımıza, milletimize hizmet ediyoruz." Nitekim, o yol
da, kısa sürede -7 kilometrelik bir kesim- Karayolları, Devlet Su İşleri ve Köy
Hizmetleri işçi ve araçlarının kullanımıyla hizmete açıldı. Emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum. Bunların devamının geleceğine inanıyorum. Bu yapılan
çalışmalarla, gerek Sayın Başbakanımız gerekse bakanlarımız milletin hayır
duasını alıyorlar.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ülkemizde binlerce insanımızın yaşamını yitirmesine, ocakların
sönmesine sebep olan kara noktalar bulunmaktadır. Bakanlık buralara
yoğunlaşmalı ve ülkenin hiçbir yerinde kara nokta kalmamalıdır. Geçtiğimiz ay
içerisinde, Çorum-Ankara arasında iki ayrı kaza yaşadık. Biri, Kırıkkale
sınırları içerisinde meydana geldi, Çorum'dan toplam 17 vatandaşımızı
kaybettik; diğeri, Çorum sınırları içerisinde oldu, burada da farklı illerden
12 vatandaşımızı kaybettik; yani, aynı günde, bu hat üzerinde 29 insanımızı
kaybetmiş oluyoruz. Yollar belirli bir program dahilinde devam edecektir, bunu
biliyoruz; ama, kara noktalar konusundaki çalışmalara öncelik verilmelidir.
Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi, bitirilen yolların, yapılan hizmetlerin
sevinç ve takdirle karşılandığını biliyoruz. İnşallah, bu sevinci bölgemizde de
yaşamak istiyoruz. Ankara'yı Doğu Karadenize bağlayan Çorum-Samsun hattının da
bitirilen projeler arasında sayılacağı günü sabırsızlıkla bekliyoruz. Sayın
Bakanımızın bu yola verdiği önemi de biliyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; toplukonut, ülkemiz için büyük önem taşımaktadır. Ucuz konut
projeleri, belirli illerle sınırlı tutulmamalıdır, bütün ülkeye yayılmalıdır.
Bu konuda, imkânlar kısıtlı dahi olsa, yapı maliyetlerinin düşürülmesi için
kapsamlı bir çalışma yapıp, toplukonutların ve inşaatın önü açılmalıdır; çünkü,
inşaat sektörü lokomotif sektördür. Bir zamanlar yolsuzluklarla ismi anılan
Bayındırlık Bakanlığımız, bu dönemde, artık hizmetleriyle anılmaya başlanmıştır.
Yapılanları takdirle karşılıyoruz.
Yolsuzlukla mücadelede en
küçük birimlere kadar inilmeli, devletin ve milletin bir kuruşunu yiyen, adalet
önüne çıkarılmalı; sonuna kadar da mücadele edilmelidir.
Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı gibi kuruluşlarımız icraatlarıyla ülkenin geleceğini
şekillendirmektedirler. Bu sebeple, bütçeler yapılırken bu Bakanlığa daha
iyimser olunmalıdır. Sayın Bayındırlık Bakanımızın ifadesiyle, ödenek
sıkıntımız var, yolsuzluk yok, rüşvet yok, iş çok; para azlığı da canımızı
yakıyor.
Sayın Bakanım, canınız
yanıyor, biliyoruz, bizim de canımız yanıyor. Bu bakanlıklara bu bütçeler
yetersiz; ama, ülkenin gerçekleri de, maalesef ortadadır. İnanıyorum ki, tüm
bakanlarımız, bu küçük bütçelerle, bir yıl içerisinde ortaya koydukları
heyecan, mücadele, azim ve çalışmalarını daha da artırarak destanlar
yazacaklardır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi hakkında da kısaca
düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Türkiye, orman varlığı açısından dünyanın
zengin ülkelerinden birisidir. Türkiye'nin yaklaşık dörtte 1'i ormanlarla
kaplıdır. Üzülerek söylüyorum, bu ormanların ancak yüzde 50'si verimli
ormandır; kalanını da verimli hale getirmek zorundayız.
Türkiye'nin ormanlarını
koruma ve geliştirme noktasında bugüne kadar izlenmiş olan politikalar, dünya
gerçekleriyle örtüşmemiştir; çünkü, diğer birçok konuda olduğu gibi, merkezî
politikalar egemen kılınmış ve halka rağmen işler yapılmıştır; ama, bundan
sonra olmayacaktır; inancım odur. Halkı içine alamayan politikaların başarıya
ulaşması mümkün değildir.
Orman köylümüzün millî
gelirinin oldukça düşük olduğu, hepimizin malumudur. Bu sebeple, orman
köylülerimiz, nafakalarını temin için, ilk olarak ormanlara yönelmektedirler.
Bu ise, ülkenin gelir hanesine kayıp olarak geçmektedir. O insanlara,
ormanlardan doğru yararlanmayı öğretmeliyiz. Sayın Bakanımızın ifade ettiği
gibi, devlet ormancılığından millet ormancılığına geçmeliyiz.
Ülkemizde orman
kadastrosunun tamamlanmamış olması, vatandaşla devleti karşı karşıya
getirmektedir. Mahkemeler, kadastro davalarıyla dolup taşmaktadır. Orman
kadastrosunun kısa sürede bitirilmesi gerekmektedir. Bu konuda, Sayın
Bakanımıza güvenimiz tamdır. 2005 yılı sonunda bu çalışmaların bitirileceğine
de inancım tamdır. Son dönemde, Türkiye'de en çok tartışılan konulardan birisi
de 2/B gerçeğidir. Bu gerçekten kaçmamız mümkün değildir. Ekonomik yönden de
ülkeyi rahatlatacaktır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye'de ağaçlandırma çalışmalarını arzu ettiğimiz noktaya
getirmemiz gerekiyor. Ağaçlandırmayı hızlandırmamız lazım. Her diktiğimiz ağaç,
geleceğe yatırım demektir.
2003 yılı içerisinde 100
000 hektar alanda erozyonla mücadele ve ağaçlandırma çalışması yapılmış, 1 700
000 fidan toprakla buluşturulmuş ve bundan sonra da daha çok fidanın
dikileceğini biliyoruz. Bunları takdirle karşılıyoruz, emeği geçenlere teşekkür
ediyoruz.
Tüm Heyete ve milletimize
saygılar sunarken, bütçenin ve 2004 yılının milletimize hayırlı olması
dileğiyle, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Yıldırım.
Sayın milletvekilleri,
Hükümetin söz isteği vardır.
İçtüzüğümüze göre ve
alınan karar gereğince, Hükümetin 45 dakikalık konuşma hakkı var; kendi
aralarında paylaşmaları mümkün.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Önce ben konuşacağım, sonra Sayın Orman
Bakanımız, zaman artarsa Sayın Millî Savunma Bakanımız konuşacak.
BAŞKAN - Anlaşın ama
aranızda...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - 10 dakika bana ayırın; kalan süreyi taksim edin.
BAŞKAN - Bayındırlık ve
İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen; Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Bakanlığımın 2004 yılı bütçesi üzerinde milletvekili arkadaşlarımın yaptıkları
olumlu konuşmalara teşekkür ederken, Meclisin tenkitlerini de olumlu
karşıladığımızı ve değerlendirmeye alacağımızdan hem iktidarın hem de
muhalefetin emin olmasını hatırlatmak istiyorum.
Siyasetin ve particiliğin
kendi içerisinde zorluklarını bilen birisiyiz. Hele hele, muhalefetin
zorluklarının çok daha farklı olduğunu hatırlatmakta yarar var. Bu zorlukları
aşmalıyız. Ülke çıkarları söz konusu olduğu zaman, partilerüstü düşünebilmeyi
de başarmalıyız. Değerlendirmeler bu bakış açısıyla ele alınmalı, bu yaklaşım,
mutlaka, ülkemizde kabul görmelidir. Türkiye'de, üreterek değil tenkit ederek
varlığımızı devam ettirme alışkanlıkları, bugüne kadar gereğinden fazla
alkışlanmıştır; bu, gereğinden fazla iltifat görmüştür. Artık, bunun tarihe
karışacağına inanıyorum; çünkü, yıllardır siyasetin ve siyasetçinin,
iktidarların önünü tıkayan gereksiz bir yaklaşım olmuştur.
Ülkemizin kalkınmasına,
milletimizin refahına, siyasetin ve siyasetçinin güvenilir bireyler ve kurumlar
olmasına gerekli zamanı ayırmalı, gerekli enerjiyi de harcamalıyız. Türkiye'nin
her zamankinden daha çok, bugün, buna ihtiyacı vardır.
Ben, bir daha hatırlatmak
istiyorum. Bir zamanlar Kızılay'a giderken, milletvekili rozetlerini çıkarma
ihtiyacı hissediyorduk; ama, ben diyorum ki, Kızılay'da göğsümü gere gere
"ben milletvekiliyim" diyebilmeliyim, bundan da iftihar etmeliyim.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, bize düşüyor. Kime düşüyor; iki tarafa
birden düşüyor.
Popülist politikaları bir
tarafa bırakacağız. Allah için olmayan tenkitleri terk edeceğiz. Takdir
edebilme erdemliliğini göstermeyi yüreğimizin ortasına koyabilmek
mecburiyetindeyiz. Büyük Türkiye için, gelecekteki Türkiye için, mutlu Türkiye
için ve Türk Milletinin âli menfaatları için bunu hepimiz mutlaka yüreklerimize
koymalıyız; sıkıntılarımız var, bunları aşmalıyız diyorum.
ALİ DİNÇER (Bursa) -
Sayın Bakan, rozetiniz yok.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ali Bey, yapılan konuşmaları değerlendirdikten
sonra böyle bir konuşmaya ihtiyaç duydum; onun için, yüce milletimizin de
mutlaka aydınlanması gereğine inanıyorum. Şu anda Bakanım, Kızılay'a giderken
takıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakanımız, çok
önemli bir hedef göstermiştir, doğru bir hedef göstermiştir. 15 000 kilometre
yol, Türkiye'nin ihtiyacıdır; çünkü, millet alkışlıyor; çünkü, millet istiyor.
Millet, Bakanlığımızın kapısını aşındırıyor. Aslında muhalefet de istiyor da,
acaba, her dediğimizi yaparlar mı diye de, haklı olarak biraz çekimser davranıyorlar.
Bir de şunu düşünüyor
muhalefet: "1991'den 1995'e kadar Bayındırlık Bakanlığı bizdeydi; biz,
niye bu bölünmüş yolları yapmadık" diye üzülüyorlar; ben bunu biliyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Bunu biliyorum; ama, ne
yapsınlar, o gün herhalde tek başlarına iktidar değillerdi, koalisyon vardı,
koalisyon sıkıntıları vardı, onbeş günde bir bakan değişiyordu. Bu şartlar
altında da, ne bölünmüş yol yapılır ne de yollar genişletilir. Muhalefet
partisinin milletvekili olarak burada o günün sıkıntılarını yaşıyordum.
Şimdi, Sayın Maraş
Milletvekilimiz konuştular, İzmir Milletvekili konuştular, Aydın Milletvekili
konuştular. Sayın Maraş Milletvekilimiz dediler ki...
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Kahramanmaraş Sayın Bakan.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Kendisini komisyondan tanıyoruz, çok güzel
değerlendirmeleri var; kendisini de her zaman takdir ediyoruz. Takdir ettiğim
için de, bayrama üç gün kala, Kayseri'den Maraş'a ayrılan yolu, bizzat onun
hatırı için, gittim, inceledim; yol yapılıyor mu yapılmıyor mu... Söz
vermiştim; yolun yapıldığını da gördüm ve sevinçle, Malatya'ya doğru devam
ettim; onu da buradan hatırlatıyorum.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Hatır için yol yapılmaz!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Şimdi "kriterlere uyuluyor mu"
dediler. Dünyada bölünmüş yol kriterleri neyse, bizim de, bakanlığımızda,
bölünmüş yol kriterleri aynı. Artık, dünya çok büyük değil ki; Japonya'da ne
varsa biz biliyoruz, Hollanda'da ne varsa biz biliyoruz, Amerika'nın California
Eyaletinde ne varsa biz biliyoruz. Dünya küçüldü; insanlar, akşam gidiyor,
sabahleyin öbür ülkenin bilgilerini alıyor, Bakanlığın odasında bize
ulaştırıyorlar. Çocuklara "gidin, inceleyin, Japonya'da binaları depreme
dayanıklı hale nasıl getirdiler; viyadükleri, köprüleri, depreme dayanıklı hale
nasıl getirdiler; bu teknoloji ürünlerini bizim ülkeye alelacele taşıyın"
dedik. Sağ olsunlar, başta Müsteşar Muavinimiz Mücahit Şahin ve arkadaşları,
işte o teknolojiyi getirdiler; Bolu Dağı Tünelindeki viyadükleri o teknolojiye
göre yapıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Evet, ben, buradan, bu
bölünmüş yol konusunda Bahçesaray'ın dağlarında çalışan, Karayollarının, Köy
Hizmetlerinin, Devlet Su İşlerinin işçilerine, valilerimize, bölge müdürlerimize,
mühendislerimize ve bakanlığımın bürokratlarına teşekkür ediyorum.
Sabahleyin, Star'da, çok
kasıtlı bir haber vardı; Bahçesaray'da yol yokmuş. Gidip, Bahçesaraylıları
konuşturmuyor, Bahçesaray'ın dışında, Van'a yakın bir yerde, köylüyü televizyonun
karşısına getiriyor. Vatandaş, televizyonun karşısına geçince diyor ki:
"Efendim, Bahçesaray'a yol yok; yollar kapalı." Ee, şimdi, Star,
senin, Bahçesaray'da yol yapıldığından haberin yoksa, ben ne yapayım
arkadaş!... Biz, 42 kilometreyi üç ayda yaptık bitirdik; üç ayda... Şu anda,
Bahçesaraylılar, ellerini açmışlar bize dua ediyorlar. Altmış yılda yapılmayan
yolu -42 kilometreyi- üç ayda yaptık bitirdik; hem de 2 500 rakımdaki askerî
birliğimizin olduğu yere de bakımevimizi kurduk, 2 dozerimizi, 1 greyderimizi
yerleştirdik. Senenin 12 ayı Bahçesaray yolu açık olacak; çünkü, Bahçesaray'ın
da kilidini kırdık, zincirleri kırdık. Vatandaş, Belediye Başkanının dediği
gibi, senede 3 ay Van'a, 9 ay Allah'a bağlı olmak değil, senenin 12 ayı hem
Allah'a bağlı olsun hem Van'a bağlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hem
de biz, bu yolu yaparken, ihale falan yapmadık. Biz, bu yolu yaparken, sadece
ve sadece devletin makinelerini, devletin işçilerini, mühendislerini bir araya
getirdik, 7 grup oluşturduk, 42 kilometreyi projelendirdik, akaryakıt, yedek
parça, bakım, onarım parasıyla bu yolu bitirdik. Evet, bir tarih yazmıştır
Karayolları, Karayolcular.
Benim Genel Müdürüm oraya
gittiği zaman, vatandaş "şu ağacın altında oturma Sayın Genel Müdür"
demiştir. Niye; "bu ağacın adı yalancı ağacıdır; çünkü, her gelen
siyasetçi burada oturdu, söz verdi, bu yolu yapmadı. Eğer sen de yapmayacaksan,
o ağacın altında oturmak yakışır size. Eğer yapacaksan, bu ağacın altını terk
et." O Genel Müdür burada. Evet, oradan beni aradı ve "Sayın Bakanım,
bu yalancı ağacının altında oturayım mı, oturmayayım mı" dedi. Biz de
"ağacın altından çık; siyasete dürüstlük getireceğiz, siyasetçi ve
bürokrat aynı lafı, aynı ağzı kullanır. Yap diyorum. Başlayın, yapın" dedik
ve yaptık, bitirdik. Abdülkadir Aksu'yla beraber de, bu yolun yapıldığını
gittik gördük, yol boyunca da, Van Valisi, Van Emniyet Müdürüyle, bizzat, bu
yol bitti mi diye, yolun tamamını inceledik. Şu anda da, yolumuz açık, Allah'a
şükür diyoruz.
Yine, Sayın Maraş
Milletvekilimiz "Devlet Su İşlerinin, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
makinelerini kullandığınız için, programları, gereği gibi hedefine
ulaşmıyor" dedi. Biz, bunun bilinci ve şuuru içindeyiz. Bir başkasının
programını aksatacak makine parkını kendi yol yapımımızda kullanmayız; çünkü,
köyün yolu da bizim yolumuz; çünkü, barajın yolu da bizim yolumuz. Biz, oradan
makine alırken, işçi alırken, mühendis alırken, onların da programlarını en iyi
şekilde başarabilmelerinin planlarını yapıyoruz, koordineyi sağlıyoruz, ona
göre çalışıyoruz. Gittiğimiz illerde valilere soruyoruz, köy yollarının
programlarında aksama oldu mu diye "hayır, bir önceki yıla nazaran daha
çok yol yaptık, bir önceki yıla nazaran daha çok içmesuyu getirdik, ünitelere
içmesuyu kazandırdık" diyorlar, valilerle bunun değerlendirmesini
yapıyoruz. Kendi ilim olan Bitlis İlinden Köy Hizmetlerinin de makinelerini
aldık; ama, geçmiş yılların 2 katı kadar da köy yolu yapıldı, içmesuyu
getirildi, bunu da Karayolları yapmadı ya, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü yaptı.
Demek ki biz, bir tarafı şenlendirirken diğer tarafı harap etmiyoruz; her
tarafı şen etmenin, şenlendirmenin planını programını yapıyoruz, devamlı
koordine halindeyiz, kendi başımıza buyruk değiliz, Başbakanımızla,
bakanlarımızla, valilerimizle, il teşkilâtlarımızla, il örgütlerimizle,
bürokratlarımızla hep beraber olayları masaya yatırıyoruz. Türkiye'nin bir
tarafını şenlendirip, bir tarafını da böyle sahipsiz bırakma gibi bir yüreğimiz
yok; çünkü, biz, ne bölgeciyiz ne vilayetçiyiz, biz Türkiyeciyiz, Türkiye'yi
kalkındırmak mecburiyetindeyiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bölünmüş yollara ihtiyaç
olduğunu sizler de söylüyorsunuz, bütün dünya söylüyor, yaşlı anneler söylüyor,
çocuklarını kaybedenler söylüyor, ölüleri çok fazla olanlar söylüyor. Biraz
önce Çorum Milletvekili burada söyledi, gerçi, kaza kara noktasından bahsetti.
Orada kaza kara noktası değil de, yolun darlığından kaynaklanan bir sıkıntı
var, oranın mutlaka genişletilmesi lazım. Yeri gelmişken söyleyeyim, Ankara'dan
Samsun'a kadar bölünmüş yol programımızdadır, 564 trilyonluk proje ihale
edilecektir. Bu sene orası için de 46 trilyon lira ayrılmıştır. Üç ünite
halinde projelendirme çalışmaları da yapılıyor. Çünkü, bizim işimiz, bizim
amentümüz olmuştur. Biz, gece gündüz bunlarla yatıp kalkıyoruz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Nerede ne var ne yok, onu görüyoruz. İşte, Antalya
Milletvekili karşımda, beraber gittik, Antalya-Alanya yolunun nasıl
bitirileceğini gördüler. O yetmiyormuş gibi, bir de Antalya-Kemer yolunu
bitireceğimizin çalışmalarını müşahede ettiler. Bu da yetmiyormuş gibi, Finike
yoluna da karar verdik, çalışmalarını başlattık, hazırlıklarını yaptık. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Bize iş dayanmıyor, dağları deviriyoruz
arkadaşlar, iş dayanmıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yeter ki, Allah
sağlık versin, gönül hoşluğu versin, huzur versin. Yeter ki, Cenabı Mevla,
ülkemize birlik, beraberlik nasip etsin, ülkemize güç kazandırsın. Bu milletin
duasını almış başbakanın, bakanların, bürokratların, milletvekillerinin karşısında
dağlar dayanmaz; dayanmaz diyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar) Hani,
demişler ya "inanç, tekeden süt çıkarırmış" hakikaten, çıktığını da
gördük arkadaşlar.
Şimdi, diyorlar ki
"yollar bozuluyor." Ee kardeşim, bizimle diyalog halinde olsanız, o yolların
bozulmadığını göreceksiniz. Biliyorsunuz, iki katlı sathî kaplama yapmamız
gerekirken, ikinci katını daha yapmadık. Dedik ki, şöyle bir arabalar yürüsün,
nerede sıkıntı var, nerede sıyırma var, nerede kazınma var, onları da bir
görelim; yollar otursun, baharda ikinci kat asfaltı atalım, yollarımız beton
asfalt gibi olsun; ikiyüz sene, bir daha, vatandaşımız, politikacı, siyasetçi,
arabacı, tankerci, TIR'cı dert yanmasın. Biz, planlı, programlı çalışıyoruz,
emin adımlarla gidiyoruz.
Bir daha söyleyeyim:
Bakanlığa başladığımız zaman, para yok pul yok; yine söylüyorum, yine yok.
Arkadaşlarla oturduk "ne yapabiliriz; ülke bizim, yol bizim, ölen insan da
bizim, ağlayan insan da bizim" dedik. "Milyarlarca dolar verilmiş,
kalkınmış ülkelerin teknoloji ürünleri olan dozerler, greyderler, loderler
alınmış; devlet binalarının arka bahçelerinde paslanmaya terk edilmiş. Türkiye
Cumhuriyeti bütçesine 2 200 000 000-2 600 000 000'a mal olan 100 000'in
üzerinde işçi de işsizlikten esniyor. Çok kaliteli, çok becerikli, birikimli
mühendislerimiz de, sadece ve sadece, müteahhitlere hakediş ödüyor, telefonlara
bakıyor. Buna dur demeliyiz" dedik. İsraf eden milletler kalkınamaz
diyoruz. İsraf en büyük kötülüktür bir millet için. Milyarlarca dolarları
vermişsiniz, makineler orada yatıyor; bütçeden bu kadar parayı işçiye
ayırıyorsunuz, işe yaramıyor; mühendislerimizi değerlendirmiyorsunuz. Biz,
bunları bir araya getirdik, makineleri harekete geçirdik; ancak, o zaman bile,
karayolcuların hepsi, bizim Hükümetin atadığı bürokratlar dahil olmak üzere
"efendim, bu makinelerle yol yapamazsınız, bu makineler yolda kalır; bu
makinelerin ekonomik ömrü bitmiştir, iş yapamazsınız" diye karşımıza
çıktılar. Gece gündüz çalış, çalış; baktık ki, biz, bu arkadaşları ikna edemiyoruz
-alışmışlar ya, alışmış kudurmuştan beterdir derler- arkadaşları çağırdık -65
yaşını doldurmuş bir insan, yani, yaşlıdır; ama, bu insan işe yarıyor- dedik
ki: Arkadaş, peki, kâğıt üstünde ekonomik ömrü dolmuştur dediğin makine,
yatarak ömrünü dolduracağına, çalışarak ömrünü doldursa daha iyi değil mi? Her
biri, Türkiye Cumhuriyetine aylık 2 milyar Türk Lirasına mal olan işçiler,
oturarak emekli olacaklarına, yol yaparak emekli olsalar daha iyi değil mi? (AK
Parti sıralarından alkışlar) Teftişlerde "müteahhitlere hakedişi fazla
ödedin" eksik ödedin diye, mühendislerimiz mahkemelerde
yargılanacaklarına, kendi makinesiyle, kendi birikimiyle bu milletin
çocuklarına yol yaparak emekli olsalar daha iyi değil mi? Bunları söyledik,
söyledik; ama, hep, karşımıza şöyle çıktılar: "Bu makineler çalışmaz,
ekonomik ömürleri dolmuştur." Ben de ayağa kalktım "bu makinelerin
ekonomik ömrü bitmiştir diyen her bürokratın ekonomik ömrü bitmiştir;
buyurun" dedim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuştuklarımı,
yaptıklarımı aynen söylüyorum. Yollar kaliteli olmayabilir, eksik olabilir,
yeterli olmayabilir; hepinizin istek ve taleplerini, zamanında yerine
getiremeyebiliriz; ancak, samimiyiz, azimliyiz, kararlıyız, bu yolların bir
ihtiyaç olduğunu görüyoruz.
Örnek vereceğim:
Kırıkkale-Kayseri yolunun temelini attığımızda yağmur yağıyordu -154 kilometre-
Başbakan Abdullah Gül idi; Denizli-Aydın yolunun temelini attığımız zaman
kıştı, Sayın Genel Başkanımız Tayyip Bey ile beraberdik; Sivrihisar-Eskişehir
yolunun temelini attığımızda kar yağıyordu, güldüler; Aksaray yolunun temelini
attığımızda tipi vardı... Biz, bu yolları yaparken, bir seferberlik ilan
ettiğimize inandık; ama, ölen insanlar da bizim içimizden çıkmıyor, ağlayan
analarla ilgili televizyon haberleri yüreğimize oturmuş. Kazaların bir kısmının
bu yollardan dolayı olduğunu da biliyoruz. Ben, şu Meclis bilsin ve Türk
Milleti işitsin diye söylüyorum; şu saydığım, Sivrihisar-Eskişehir,
Kırıkkale-Kayseri, Denizli-Aydın arasına bölünmüş yollar yapıldıktan sonra
-onbeş gün önceye kadar- ölümlü kaza sayısı 7; bir önceki yılda, aynı tarihler
arasında, ölümle sonuçlanan kaza sayısı 22. Biz demiyoruz ki, dağı taşı
bölünmüş yol yapalım, biz demiyoruz ki, il başkanlarımızı, milletvekillerimizi
memnun edelim diye gelişigüzel yerlere bölünmüş yol yapalım. Bölünmüş yol
yapılması gereken yerlere bölünmüş yol yapacağız; ama, diğer yollarımızı da
mutlak surette iyileştireceğiz; ihtiyacımız var.
Yol konusuna çok zaman
ayırdım, biliyorum. Bingöl'e sıra geleceğe benzemiyor, Afyon'a sıra geleceğe
benzemiyor; bir gün söz alacağım, burada, o tarihî Bingöl'ü de, Afyon'u da
anlatacağım; anlatılması gerekir, bu Meclisin de bilmesi gerekir; bunlara
ihtiyaç vardır.
Bakınız, biz, bayrama bir
hafta kala karar verdik "memlekete gidinceye kadar, yol boyunca, sağdaki
soldaki illerde yapılan yolları denetleyelim, trafik işaretlerine bakalım,
bayram boyunca kaza sayıları azalsın, insanlar da az hata yapsın" dedik.
Biz -Bitlis Milletvekili Sayın Abdurrahim Aksoy da yanımdaydı- Bingöl'deki
incelemelerden sonra, Solhan'a doğru yönelirken, karşıdan gelen Erciş Turizm
otobüsüne çarpmamak için arabamızı yolun kenarına çekmek mecburiyetinde kaldık.
Bunu niye söylüyorum; yol standartlarımız, 1950'li yılların standartlarıdır.
Buradan sadece Gerede otoyoluna bakıp da "Türkiye'de yollar ne güzel"
demeyin, bütün Türkiye'yi düşünün. Şimdinli de benim, Tekirdağ da benim, Sinop
da benim, Hatay da benim. Türkiye'yi böyle düşüneceksiniz. Kars benim, Muğla
benim. Her tarafa bakacaksınız. Bir zamanlar Anadolu'dan gelip Kızılay'ın
gökdelenlerini, apartmanlarını görüp "burası ne kadar gelişti, bizim
memleket niye geri kaldı" diyerek istismar edenlere, ben hep şunu
söylüyordum: "Gidin Mamak'ın gecekondularına da bakın; niye Mamak'ın
gecekondularını görmüyorsunuz, hep Kızılay'a bakarak birtakım siyasî tenkitler
yapıyorsunuz?" Türkiye'yi görmek lazım, Türkiye'nin fotoğrafını iyi çekmek
lazım, Türkiye'yi masaya güzel yatırmak lazım; peşin hükümle değil, sözümün
başında söyledim, bölgecilik, vilayetçilik, hemşericilik ayağıyla değil, Türkiyecilik
ayağıyla masaya yatırmak lazım. O zaman, problemleri çok daha iyi görür, çok
daha güzel yol alırız kanaatindeyim. Meseleye böyle bakmak lazım.
Bir önceki yıldan 60
kilometre daha fazla yeni yol yapmışız, bölünmüş yolun dışında. Diyorlar ki:
"Siz bölünmüş yola yöneldiniz de..." Rakamlar burada. Vaktinizi
alacağım; ama, kusura bakmayın. 2002 yılında, 308 kilometre tek yönlü yol
yapılmış, 186 kilometre de bölünmüş yol yapılmış; bütçesi 2,2 katrilyon lira;
ama, 2003 yılında, 1,4 katrilyon liralık bütçeyle, 1 600 kilometre yolun
dışında, 366 kilometre tek yönlü yol ve 108 kaza kara noktası halledilmiştir.
Hani "kaza kara noktalarına önem verin" diyorlar; bizim birinci
şiarımız o; insanları öldüren noktaların bu olduğunu biz biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
mikrofonu açıyorum, lütfen toparlayın efendim.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Benim sesim o kadar yüksek ki, mikrofonun
kapandığından haberim bile yok Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yollarla ilgili fazla
konuşmayayım, bir iki cümle söyleyeyim Bingöl'le ilgili.
Arkadaşlar, bir ilke daha
imza konuldu; ilk defa, depremden altı yedi ay sonra, vatandaş çadırda değil,
vatandaş konteynerlerde değil, vatandaş prefabrike binalarda değil. 1 Mayısta
deprem olmuş, 7 000'e yakın bina yıkılmış, bu binaların tamamı şubat ayına
kadar bitecek arkadaşlar; çoğu bitti, vatandaşlar evlerine taşındı, onarımlar
tamamlandı, yollar yapıldı, kanalizasyonu, içmesuyu, her şeyi bitmek üzere, hem
de köylere villa tipi evler yaptık altyapısıyla beraber. Dozeri dayasanız bu
evleri yıkamazsınız, bu kadar kaliteli yaptık, bu kadar güzel yaptık. Deprem
olduğunda gittiğimizde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yetkililerine bağırıp
çağıran insanlar, bugün ellerini açmış dua ediyorlar Türkiye Cumhuriyeti
Devletine, onun hükümetine, onun bakanlarına dua ediyorlar. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bunu, valilerle beraber gördük.
Yine, iki yıl önce
Afyon'da deprem olmuştu; neredeydiler? Biz, Hükümet olduğumuzda gittik Afyon'a;
çivi yok, çivi çakılmamış. Ne yer sorunları çözülmemiş, arsa sorunları
çözülmemiş, işler ihale edilmemiş, proje yok. 3 000'e yakın binayı biz
başlattık, onların da tamamı bitmek üzere. Bununla da kalmadık, 1999 depreminin
yaralarının yüzde 99'unu sardık neredeyse.
Şimdi, biz, bunları,
inşallah bir gün bize bir zaman ayırırlar da anlatırız. Doğrudur, muhalefet
gayet güzel konuştu; Bayındırlık Bakanlığı gibi bir bakanlığı siz, burada 9
dakikayla, 10 dakikayla değerlendireceksiniz. Benim de değerlendirmeye
ihtiyacım var; gece gündüz çalışan bir bakan olarak, gelip Meclise "ben
şunları yaptım" diyebilmeliyim, siz de bana "şunları yaptın da şunu
niye yapmadın" diyebilmelisiniz. Şimdi, kim kime ne diyecek? Kâğıtların
arasından, dört cümle iktidar, dört cümle muhalefet "bravo, yaşa, aslan,
kahraman" diye geçiştiriyoruz; gerçekleri konuşamıyoruz ki!.
Gece gündüz çalışıyoruz.
Türkiye'yi kirletmeyeceğiz; Sapanca Gölünü temizliyoruz, İzmit Körfezini
temizliyoruz, kirlenen Van Gölünü de temizliyoruz, Hazar Gölünü de
temizliyoruz. Türkiye'yi temizleyeceğiz, düzelteceğiz, güzelleştireceğiz.
İki gün önce İstanbul'da
Tapu Kadastro Bölge Müdürlüğü arşivlerini denetledim ve başımı önüme eğmek
mecburiyetinde kaldım. Osmanlı döneminden kalan, Bosna'nın, Musul'un, Kerkük'ün
de tapularının olduğu yerlerde fareler cirit atıyor. Otuz yıldır, kırk yıldır
bu yetkililer nerede?! Oradaki vatandaşın birisi dedi ki: "Sayın Bakan,
arşivlere giriyorsun, buraya daire başkanları bile gelip girmedi, sen nasıl
gelip giriyorsun?" Ülkenin kurum ve kuruluşları sahipsiz kalmış; iddia
ediyorum; sadece yemişler, sadece gezmişler, sadece içmişler, keyif çatmışlar;
devletin imkânlarını siyaset malzemesi olarak kullanmışlar. Yazık oluyor yazık,
beyler, yazık oluyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Olmaz böyle şey!
Sayın Başkan, affınıza
sığınıyorum, demin konuşan arkadaşıma da iki cümleyle cevap vereyim.
"Kadastroyla ilgili yazılı sorular sordum, cevaplar yuvarlak geldi"
dediler; doğrudur sayın arkadaşım, yuvarlak vermek mecburiyetindeyiz; çünkü,
sonuçlandırmadığımız bir şeyi yuvarlak vermezsek senet olur, sepet olur,
siyasetçi mağlup olur. Ne sen mağlup ol ne de ben itibar kaybedeyim. Ama,
şimdi, söylüyorum; Türkiye'de kadastro işleri üç yılda bitecek. Türkiye'de tapu
ve kadastro kayıtları üç yılda bilgi-işleme alınacak ve Türkiye'de harita
bankasını kuruyoruz kendi Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüzde; biri için 160
000 000 dolar, biri için 110 000 000 dolar ve diğeri için de 50 000 000 dolar
kaynak ihtiyacımız var. Bu toplantılara bizzat kendim başkanlık yapıyorum, gece
geç vakitlere kadar organize ediyor, yönlendiriyorum. Kaynakların önemli bir
kısmı için gerekli yerlerden sözleri almışızdır; inşallah -size verdiğimiz
yuvarlak cevap değil- iki ay sonra size kesin cevaplar verecek durumda
olacağımızı da hatırlatmak istiyorum. Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Ayaküstü
beyanatlardan çekiniyorum; yanlıştır. Bir şeyi söylüyorsak, yapmalıyız;
yapamayacağımızı da söylememeliyiz. Onun için, bazen, dürüstçe konuşalım,
yuvarlak cevap veriyorum. Türkiye'nin, bazen de yuvarlak cevap vermeye ihtiyacı
var diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Yine, Hükümet adına,
ikinci söz isteği Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Osman Pepe'ye aittir.
Buyurun Sayın Pepe. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreyi iyi kullanmanızı
rica ediyorum.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 yılı Çevre
ve Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde değerli milletvekili arkadaşlarımızın değerlendirmelerini
dinledik. Biz, 2003 yılının kısa bir hulasası ile 2004 yılı içerisinde
düşündüklerimizi burada sizlerle birlikte paylaşmayı ve bu vesileyle,
kamuoyumuzun da bu konularda bilgi sahibi olmasını arzu ediyoruz.
Bakanlık bütçesi
yetersizdir. Muhalefetin yetersiz dediği rakamların, hakikaten, ben de,
yetersiz olduğuna katılıyorum. Türkiye'de, arzu etmiş olduğumuz yatırım
rakamlarını, maalesef, bulamıyoruz. Ülkenin gerçekleri budur. Yani, burada, ben
değil de CHP'den bir başka arkadaşımız konuşsaydı, zannediyorum, o da,
kaynaklarının, bütçe rakamlarının yetersiz olduğunu ifade edecekti; çünkü,
Türkiye, yeterli kaynaklar yaratamıyor, yarattığı kaynaklarını da verimli
kullanamıyor. Türkiye'nin temel sorunlarını açık yüreklilikle, siyasetten de birazcık
arındırarak, objektif bir şekilde ortaya koymakta zannediyorum fayda vardır.
Elbette ki, Çevre ve
Orman Bakanlığı bir bütün olarak ele alınıp değerlendirildiği zaman, görecek
olduğumuz fotoğraf şudur: Çevre ve Orman Bakanlıkları birleştirildi; haklı
veyahut da haksız birtakım eleştiriler geldi, tebrikler geldi, takdirler geldi,
yerlidir yersizdir denildi; ama, Avrupa Birliğinin 2003 yılı ilerleme raporuna
baktığımız zaman, üç yerde, Çevre ve Orman Bakanlıklarının birleştirilmesinden
sitayişle bahsedilmiş ve ağırlıklı olarak, bu birleşmenin, çevre politikalarına
fevkalade olumlu katkıda bulunacağı ifade edilmiştir. Biz de, zaten,
bakanlıkların birleştirilmesi esnasında burada yapmış olduğumuz konuşmalarda,
buradan bir sinerjinin oluşacağını, kaynakların, imkânların birleştirileceğini
ifade etmiştik. Şu anda geldiğimiz durum, bugünün fotoğrafı, o günkü
söylediklerimizi teyit edecek mahiyettedir. Elbette ki, Türkiye, dünyanın orman
zengini ülkelerinden biri değildir. Ülkenin takribî olarak yüzde 26'sı veya
yüzde 27'si ormanlarla kaplı. Türkiye'nin yüzde 30'unun verimli ormanlarla
kaplı hale getirilmesi, Cumhuriyetin 100 üncü yılındaki hedefimizdir. Elbette ki, bunların gerçekleştirilmesi için
proje olması lazım, plan olması lazım, inanç olması lazım; ama, mutlaka ve
mutlaka da para olması lazım.
Şimdi, çevre politikaları
noktasında dünyanın geçmişine kısa olarak bakacak olursak; dünya, otuz seneden
bu tarafa çevreyi konuşuyor. Stockholm'den Rio'ya, 1972'den günümüze otuz küsur
sene geçti daha; ama, Türkiye'deki çevreciliğin ve çevre politikasındaki
hassasiyetlerin ise mazisi, dünyadaki maziden... Biz, şu anda onların
seviyesine ulaşmak için, erişmek için gayret ettiğimiz Avrupa Birliği
üyelerinin birikimlerinden, müktesebatlarından oldukça gerideyiz; aradaki
mesafeyi kapatmak için, mutlaka çalışmamız lazım. Bu konuda, elbette ki,
üniversitesiyle, sivil toplumuyla ve hükümetiyle tam bir koordinasyon
içerisinde hareket etmemiz şarttır.
Bakın, biz, ormancılık
politikalarına yeni bir ivme kazandırmak, yeni bir açılım kazandırmak, yılların
anlayışlarını değiştirmek mecburiyetinde olduğumuzu gördüğümüz için, tel
örgülerle kuşatılmış, halktan koparılmış ormancılık politikalarının başarılı
olamayacağını, mutlaka ve mutlaka, kent ormanlarıyla, millet ormanlarıyla bu
barışın sağlanması gerektiğini bilmekteyiz. Orman köylüsünü hiçe sayan, orman
köylüsünün açlığını, yoksulluğunu ve çoluk çocuğunun sefaletini görmeden
ormanları koruyacağını düşünen bir ormancılık politikasının sürdürülebilir
olduğunun, hiç kimse tarafından paylaşılması da mümkün değildir. Türkiye
ortalamasının onda 1'i olan 7 500 000-8 000 000 insanın, millî gelirden 300-
350 dolar pay alan bu insanların, mutlaka ve mutlaka, ihtiyaçlarının
giderilmesi ve de onlara alternatif iş imkânlarının ortaya konulması şarttır.
Bizim, 2004 yılı
içerisinde, ağaçlandırma hedefimiz 120 000 hektardır. Şimdi, burada, muhalefet
sözcüsü değerli bir arkadaşımız, sunî tensilin, erozyon mücadelesinin, bunların
hepsinin ağaçlandırmaya dahil edildiğini ve bunların da rakamı büyüttüğünü
söylüyor. Şimdi, elinsaf, insaflı olmak lazım, bu rakamların dilini iyi okumak
lazım. Bizden önceki on senenin fotoğrafını, eğer, önünüze koymazsanız, hakkı
teslim etmiş olmazsınız. Değerli arkadaşlar, bakın, bizden önceki on senenin
ortalaması 40 000 hektardır. Bunun içerisinde erozyon da vardır, bunun
içerisinde sunî tensil de vardır, bunun içerisinde her türlü ağaçlandırma
çalışması da vardır. Bakın, geçtiğimiz 2003 yılı içerisinde bizim yapmış
olduğumuz çalışma 100 000 hektardı. Bunun için ne yaptık; orman köylüsüne
buradan 90 trilyon liralık bir kaynak aktardık ve 170 000 000 fidanı da
toprakla buluşturduk; bu, sadece bizim Bakanlığımızın yapmış olduğu bir
çalışmaydı. Elbette ki, Silahlı Kuvvetlerimizin, valiliklerimizin, vakıfların,
sivil toplum kuruluşlarının yapmış oldukları çalışmaları da buna eklediğimiz
zaman, Türkiye -FAO'nun rakamlarıyla konuşuyorum- dünyada orman varlığını
geliştiren nadir ülkelerden biridir. Son otuz yıl içerisinde, Türkiye,
ormanlarına 550 000 hektar yeni orman alanı ilave etmiştir. Şimdi, geçmişi eğer
iyi bilirsek, günümüzü daha sağlıklı bir şekilde değerlendirmiş oluruz.
Değerli arkadaşlar,
bakın, Orman Genel Müdürlüğümüzün yapmış olduğu çalışmalar, hakikaten, takdire
şayan çalışmalardır. Orman Genel Müdürlüğü, ilk olarak, kâr eden, hem de, öyle
sıradan kâr eden değil, elle tutulur, sadra şifa olacak kâr eden bir kuruluş
haline gelmiştir. Orman Genel Müdürlüğümüzün orman köylülerine aktarmış olduğu
rakam, dolaylı ve direkt olarak 500 trilyon liradır, 90 trilyon lirayı da
ağaçlandırmadan aktardık, Orköyden de 30 trilyon liradan daha fazla aktardık.
Bunları topladığınız zaman, sosyal devlet politikaları açısından Hükümetimizin
ve Bakanlığımızın takip etmiş olduğu stratejinin, gerçekleştirmiş olduğu
projelerin ne kadar doğru, ne kadar isabetli olduğunu herkes kabul edecektir.
Tabiî, burada, bizim,
faizleri indirme noktasında ve nakliye mevzuatlarında gerçekten ciddî
düzenlemeleri yapma; üreticilerin sıkıntılarını, kerestecilerin, mobilyacıların
sıkıntılarını halletme noktasında 6831 sayılı Kanunda yapmış olduğumuz
değişikliğe de kısa olarak değinmek istiyorum. Hakikaten, otuz-kırk yıldan bu
tarafa, mevzuat olarak değiştirilmesini herkesin beklediği bu çalışmaları,
evet, bundan bir ay önce, sizlerin katkılarıyla birlikte gerçekleştirdik.
Değerli arkadaşlar, biz,
Bakanlığa geldiğimiz zaman, sağımıza solumuza bir baktık. Bu Bakanlık, evet, o
zaman Orman Bakanlığıydı; ama, mayıs ayında Çevre ve Orman Bakanlığı oldu.
Arkadaşlar, Türkiye'de en çok sosyal tesisi olan bakanlıklardan biri de benim
Bakanlığımdı; yani, sanki, Turizm Bakanlığıydı. Peki, bizim ne yapmamız lazım;
ne yapmamız lazım geldiğini biliyorduk; kamu kaynaklarını saçıp savuran,
bunları israf eden bu tesisler, mutlaka ve mutlaka, ehli olana verilmeliydi; yani,
özel sektöre devredilmeliydi. Bunların tapulu olanlarını sattık, tapulu
olmayanlarını ise, uzun süreli olarak özel sektöre kiraladık.
Şimdi, burada, bir
arkadaşımız, çıkıp derse ki; Mihrabat Ormanını işte şuna... Yok öyle bir şey
kardeşim; Mihrabat Ormanını daha vermedik ki, daha ihale etmedik ki! Efendim,
burada söylediğimiz her şeyin hesabını, yarın öbür gün birilerinin bize
sorabileceğini bilerek, en azından, vicdanımızın da bu söylediklerimiz
karşısında rahat etmesini, huzur bulmasını istemek, insanî olarak bizim
hakkımızdır.
Değerli arkadaşlar,
bakın, orman ürünleri ihracatıyla alakalı birkaç şey söylemek istiyorum.
Türkiye, 2002 yılında 260 000 000 dolarlık mobilya ihraç etti. Dün İstanbul'da
sektör temsilcileriyle yapmış olduğumuz görüşmede, 2004 yılı için 500 000 000
doları hedeflediklerini söylediler. Yakın
bir süre içerisinde, buradan 1 milyar dolarlık bir ihracat hedefinin
gerçekleştirilmesi mümkündür.
Değerli arkadaşlar, en
fazla istihdam sağlayan, emekyoğun bu sektörün, Bakanlığımız tarafından,
Hükümetimiz tarafından yapılmış olan mevzuat düzenlenmeleriyle desteklendiğini
burada ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
saygıdeğer milletvekilleri; 1937 yılında çıkarılmış olan orman kadastrosuyla
ilgili kanunla Türkiye'deki bütün orman kadastrosunun beş yıl içerisinde
bitirileceği o gün ülkeyi yönetenler tarafından ifade edilmesine karşın
-yaklaşık yetmiş yıl geçti ama- orman kadastrosunun ancak üçte 2'si bitti.
Şimdi, burada, evet, Bayındırlık ve İskân Bakanlığıyla, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğüyle, ilgili bütün kurum ve kuruluşlarla tam bir organizasyon
içerisinde, 2004 ve 2005 yılları içerisinde orman kadastrosunu bitireceğiz
inşallah; yetmiş yılda yapılmayanı iki yılda bitireceğiz. Bununla, elbette ki,
devletin malının mülkünün envanterinin ne olduğunu belirleyeceğimiz için,
devlet, vatandaşla kavgadan kurtulmuş olacak.
Bilhassa Karadeniz
Bölgesinde, kadastrosu yapılmamış alanlar üzerinde vatandaş ile devlet
arasındaki kavganın ve nizanın boyutunu sadece bir rakamla sizlere arz etmek
istiyorum. Artvin'in Arhavi İlçesinin merkezinde 15 000 civarında insan
yaşarken, 2 650 orman davası var. Nerede; sadece Arhavi'de. Bu politikanın
sürdürülebilir tarafı var mıdır arkadaşlar?!
Bakın, Türkiye'de, büyük
şehirler başta olmak üzere, çevre düzeni planı yoktur; yani, 1/100 000'lik,
1/50 000'lik, 1/25 000'lik planlar olması lazım ki, bunların alt planları 1/5
000'lik ve 1/1 000'lik uygulama planları yapılabilsin. Biz, 2004 ve 2005 yılı
içerisinde, 54 tane ilin çevre düzeni planını bitireceğiz.
Arkadaşlar, bakın, bizim,
şu anda, yapmış olduğumuz ve bitirmek üzere olduğumuz çevre düzeni planları
var. Bunlardan birisi Ergene Havzası, ki, Trakya'nın yüzde 80-85'ini kapsayan
çevre düzeni planını, inşallah, önümüzdeki aylar içerisinde bitireceğiz,
Kocaeli'ni bitireceğiz. Sakarya'yı ve diğer illeri, belli bir plan
doğrultusunda yakından takip ediyoruz ve bunlar için genel bütçeye bir tek
kuruş ödenek koymadan bunları yapacağız. Nasıl; hangi alanda çevre düzeni planı
yapıyorsak, o çevre düzeni planının içerisinde bulunan sanayi kuruluşlarının,
fabrikaların, arsaların, oradaki ortaklık payı ödemeleri suretiyle bu meseleyi
aşacağız.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin, çevre düzeni planı olmayışının, iskân ve sanayileşme
politikalarının önünü nasıl tıkadığını biliyorsunuz. Tarım arazilerinin hem de
çok vasıflı, birinci sınıf tarım arazilerinin, sanayiin eline hızlı bir şekilde
geçtiğini, oralarda tarım deposu adı altında, maalesef, 30 000 - 40 000
metrekare kapalı alanı olan fabrikaların yapıldığını biliyoruz. Şunu da ifade
edeyim; bizden önce ihale edilen çevre düzeni planları, bazı bölgelerde altı
sene, yedi sene sürüyor; yani, bir tarafta çevre düzeni planı yapılması
sürerken, bir tarafta da fabrikalar kurulmaya devam ediyor.
Arkadaşlar, biz, şimdi,
bu gidişin, doğru bir gidiş olmadığını, 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde
gördük. Tarım arazileri üzerinde yapılan kooperatif binalarının, sanayi
tesislerinin bir teki bile ayakta kalamadı, hepsi yıkıldı. Şimdi, biz, evet,
buradaki, bu çevre düzeni planıyla Türkiye'nin iskân politikalarını, sanayi
politikalarını, turizm politikalarını bir noktada belirlemiş olacağız. Elbette
ki, çevre politikalarında Bakanlık olarak bizim yapacak olduğumuz şey, bir
koordinasyondur.
Bizim, yatırımcılık
noktasında, elimizde ihale mekanizmaları mevcut değildir; ama, şunu söyleyeyim:
Değerli arkadaşlar, evet, Türkiye'deki şu anda mevcut belediyelerin, başta
büyükşehirler olmak üzere, il belediyeleri, ilçe ve belde belediyelerinin
önemli bir kısmının, hem de yüzde 90'a yakın bir kısmının düzenli çöp depolama
alanları mevcut değildir, tamamen vahşi depolama şeklindedir. Bazı illerimizde
çöpler denize dökülür. Nerede; Rize'de, Trabzon'da, Giresun'da, Ordu'da,
Samsun'da olduğu gibi. Bazı yerlerde nehirlere dökülür; Dicle'ye dökülür,
Fırat'a dökülür, Kızılırmak'a dökülür, Sakarya'ya dökülür ve yine, bu
belediyelerin, maalesef, atıksularını arıtma tesisleri yoktur. Bunların
yapılması için, biz, yeni bir anlayışı, yeni bir konsepti geliştirerek, bu
belediyeler arasında birlikler kurup, bu birliklerin, yerli ve yabancı
finansörler ve kredi kuruluşları tarafından desteklenmesi suretiyle, süratli
bir şekilde bu projelerin hayata geçmesini arzu ediyoruz. Tabiî, bu konuda şu
anda Türkiye'nin tamamının -bakın, bu çok önemlidir- bütün belediyelerin, havza
bazında, bölge bazında, il bazında çevre planları yapıldığı gibi, buraların, bu
arıtma tesisleri, çöp depone alanlarıyla alakalı projelerinin, evet, fizibilite
çalışmalarının ihalesi yapılmıştır.
Şimdi, burada, bizim
Bakanlığımızın ilgili kurumlarından Meteoroloji Genel Müdürlüğünün yapmış
olduğu çalışmalara da değinmek istiyorum. Biz, Meteoroloji Genel Müdürlüğümüzün
yapmış olduğu çalışmalardan, şu anda, bazı ülkelere know how sattığımızı, bazı
ülkelerin yazılım programlarını yaptığımızı, Bosna Hersek'ten Azerbaycan'a ve
diğer Türk cumhuriyetlerine kadar bu çalışmalarımızı yaptığımızı ve yine,
Meteorolojinin yapmış olduğu rasatlardaki isabet oranıyla dünyadaki en saygın
ülkelerden birisi olduğumuzu burada ifade ediyorum ve çalışmalarda emeği geçen
arkadaşlarımızı da kutluyorum.
Yine, önümüzdeki süreç
içerisinde, Türkiye'nin acil ihtiyacı olan çevre kanununu, inşallah, önümüzdeki
aylar içerisinde, fazla zaman geçirmeden çıkaracağımızı ve Türkiye'nin buna
ihtiyacı olduğunu ve öyle zannediyorum ki, 2004 yılı içerisinde, Türkiye için
son derece önemli olan 2/B'yle alakalı eğer bir düzenleme Parlamentomuza
gelirse, buradaki milletvekili arkadaşlarımızın desteğiyle, ülkemizin sosyal,
ekonomik ve de hukukî açmazlarının kaynağı olan böyle bir kangrenleşmiş sorunun
çözülmesi noktasında ileri adımlar atacağımızı biliyorum.
Burada, şunu ifade
etmeden geçemeyeceğim. Bir yaz geçirdik. Nasıl bir yazdı; evet, Türkiye'nin
hangi köşesinde bir orman yangını çıksa, bazılarının, âdeta, el ovuşturup,
neredeyse -lütfen, mazur görün ama- zil takıp oynamadıkları kalmıştı.
"İşte, 2/B'lik yangınlar" deyip, el çırpanların... Evet, yanan,
ülkenin akciğeriydi, ülkenin geleceğiydi. Biz ne yaptık; biz, Bakanlık olarak,
daha yılın başında, yangın acil eylem planını, bütün birimlere, valiliklere
tamim ettik, gönderdik ve herkesin tedbirli olmasını istedik. Biliyorduk ki,
Türkiye, son on yıl içerisinde -bizden önceki on yıl içerisinde- yılda,
ortalama olarak 14 000 hektar orman alanını kaybetmişti.
Arkadaşlar "2/B
yangını, 2/B yangını" denilmesine rağmen, biz, bütün orman yangınlarındaki
kaybı nerede tuttuk biliyor musunuz; 6 500 hektarda tuttuk.
Şimdi, o gün "2/B
yangınları" deyip beyanat verenlerin, Meclis kürsüsünde kükreyenlerin,
aslında, buraya gelip "biz, milletimizden ve Çevre ve Orman Bakanlığından
özür diliyoruz" deme erdemini beklerdik. "Yanlış yaptık,
dediklerimizin hiçbiri doğru değildir..."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
lütfen, toparlayın.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Çünkü, biz şunu çok iyi biliyoruz: Anayasamızın 169 uncu
maddesinin birinci fıkrası, 6831 sayılı Orman Kanununun ilgili maddeleri ve
diğer mevzuat, yanan orman alanlarının, yılı içerisinde çalışmasının yapılarak
yeniden ihya ve imarını bize şart koşuyor. Biz de bunun gereğini yaptık. Burada
çıktım dedim ki, "bize, Türkiye'de bugüne kadar yanmış ve yakılmış; ama,
özel teşebbüse, özel kullanıma tahsis edilmiş, onların eline geçmiş iki tane
yer gösterin, açıkta kalmış iki tane yer gösterin." Kaç sefer söyledim;
ama, maalesef, bana bir tek yer bile gösteremediler.
Şimdi, bizim, burada,
orman yangınlarıyla mücadelede, elbette ki, halkımızın hassasiyetini,
milletimizin duyarlılığını takdir ettiğimizi; asker, sivil herkesin vermiş
olduğu desteklerle bu başarıyı gerçekleştirdiğimizi ifade edeceğim.
Yine, burada
"efendim siz Samsun'a üç yıllık bir mühendisi gönderdiniz..."
Bürokrasiyi bilen birisi böyle bir şey söylemez. Niye; il müdürü olabilmesi
için on küsur senelik hizmetinin olması lazım; oniki yıllık Kadir Kılıç diye
birisini oraya göndermişiz. Şimdi, bizim, burada, tabiî, rakamları tek tek
saymaya gerek yok; ama, öyle zannediyorum ki, internet sayfasında görmüş
oldukları bilginin, Bektaşi'nin lâ takra bussalate anlayışıyla üst tarafını
okuyup, aşağısını okumazsanız, burada, çıkarsınız yanlış bilgi verirsiniz,
yanlış şeyler söylersiniz; ama, lütfen biraz daha zahmet edip, internet
sayfalarını, web sitemizi sağlıklı olarak takip ederseniz, hem ormancılık ve
çevre politikaları açısından daha doğru malumata sahip olursunuz hem de
kamuoyunda zor durumda kalmazsınız.
Sayın Başkan, sabrınızı
zorluyorum, biliyorum; ama, burada sözlerimi kısa olarak toparlıyorum.
Kızılağaçlarla alakalı...
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
diğer Sayın Bakanımıza da söz vereceğiz; lütfen...
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Bir dakika içerisinde toparlıyorum.
Kızılağaçlarla alakalı,
aşılı kestanelerle alakalı yaptığımız çalışmaları...
Arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; eğer, bu salonda, bu Yüce Meclisin şu güzel, nezih ortamında
oturmamış, şimdi Ordu'nun bir dağ köyündeki bir kahvehanedeki köylüleri
dinlemiş olsaydınız, Trabzon'un Maçkasındaki bir dağ köyündeki köylüleri
dinlemiş olsaydınız, Giresun'un, Alucrasındaki bir dağ köyündeki, orman
köyündeki insanların kızılağaçtan neler çektiğini dinlemiş olsaydınız, burada
çıkar, bu söylediklerinizin tam aksini söylerdiniz.
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) -
Doğruyu söylemiyorsunuz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Benim, bu vesileyle, değerli milletvekili arkadaşlarıma
arz etmiş olduğum hususların, bizim 2004 yılı çalışmalarımıza hız vereceğini,
güç vereceğini biliyorum ve buna inanıyorum.
Yine, 2004 yılı
bütçemizin Bakanlığımıza, Bakanlık çalışanlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını
temenni ediyorum. Muhalefet ve İktidar Partisinden değerli sözcülerin değerli
katkılarını, sorularını alıp onları değerlendireceğimizi, onlardan da azamî
şekilde istifade edeceğimizi burada ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) -
Kızılağacı kimin için çıkardığınızı bütün Türkiye biliyor!
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Türkmen, bir sen bilmiyorsun. Sen de biliyorsun esasında; ama...
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Üçüncü söz isteği, Millî
Savunma Bakanımız Sayın Vecdi Gönül'e aittir.
Buyurun Sayın Gönül. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
Millî Savunma Bakanlığının 2004 yılı bütçesiyle ilgili açıklamalara geçmeden
önce, sizleri, şahsım ve mesai arkadaşlarım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yapacağım konuşmanın metnini biraz evvel sizlere dağıtmış bulunuyoruz. Bu
sebeple, ben, metne sadık kalarak değil, daha çok, bizi irşat eden,
konuşmalarıyla bize katkıda bulunan arkadaşlarımın temas ettikleri noktaları
önplana çıkararak ve biraz da konuşmada, belki, açıklanması gereken hususları
daha tebarüz ettirerek sözlerimi tamamlamaya çalışacağım.
Her şeyden evvel, zahmet
çekip konuşma hazırlayan ve Millî Savunma Bakanlığı meselelerini burada teşrih
eden arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum.
Bu yılki bütçeye
geçmeden, Bakanlığımızın 2004 yılı bütçesi teklifiyle ilgili hususları
açıklamadan evvel, 2003 yılı bütçesi hakkında ne yaptık, onu arz etmek
istiyorum.
2003 yılı bütçesi bir
önceki yıla göre yüzde 24 artmış, böylece, 10 katrilyon 200 trilyona
bağlanmıştı. Demek ki, geçen seneki bütçemiz yüzde 24 artmış. Biraz sonra arz
edeceğim bu seneki bütçemiz ise yalnızca yüzde 6,7 artmış oluyor. İkisi
arasında 3 misline yakın bir tasarruf olduğunu burada arz etmek istiyorum.
Ayrıca, 10,2 katrilyonluk bütçeden, yıl içerisindeki tasarruflarla 550
trilyonluk bir ekonomi sağladığımızı da belirtmek isterim. Elbette, bu
tasarruflar yalnız teşkilatın tasarruflarından ibaret değildir; burada önemli
bir husus, Hükümetimizin uyguladığı kur politikalarıyla doların bütçede
öngörüldüğü seviyelere yükselmemiş olması dolayısıyla ithalatta yaptığımız
kârdır. Diğer bir tasarruf da, Hükümetimizin bir kararıyla askerlik süresinin
kısaltılmasından kaynaklanmıştır. Askerlik süresinin kısaltılmasıyla bir
tasarruf doğmuş, bu her ikisinin toplamı 550 trilyonluk bir neticeyi tevlit
etmiştir.
Millî Savunma
Bakanlığının 2004 yılı bütçesi teklifinin oluşturulması aşamasında Bakanlığa
intikal eden ihtiyaçların toplamı 14 katrilyon kadardı. 1,7 katrilyon, daha
başlangıçta bunda tasarrufta bulunulmuş, daha sonra da bütçe teklifinin 850
trilyon lirası yeniden kesilmiştir. Ayrıca, 2004 yılı Konsolide Bütçe Kanunu
Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesi aşamasında da 916
trilyonluk bir ilave kesinti toplamıyla, taleplere göre, bütçe, bu yıl, 3,4
katrilyonluk bir tasarrufa tabi tutulmuştur. Bu tasarruf, tabiî, askerî
birimlerimizin ve özellikle Genelkurmay Başkanlığımızın büyük gayretiyle hâsıl
olmuş ve Bakanlığımız da, böylece, yüzde 6,7'lik bir artışla bütçeyi
bağlayabilmiştir. Elbette, yüzde 24'lük bir bütçe artışına karşılık 6,7'lik bir
artış, düşük bir artıştır; ancak, bu sene, bütçenin genel artışının yüzde 3
civarında olduğu düşünülecek olursa, Hükümetin, diğer bakanlıklara verdiği
artıştan yüzde 100 daha fazlasını Millî Savunma Bakanlığına verdiği
anlaşılmaktadır; ancak, Millî Savunma Bakanlığında yapılan tasarruf, ilk defa,
bütçe büyüklüğünde, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin birinci sıradan ikinci
sıraya düşmesini sağlamıştır; Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi, icracı
bakanlıklar içerisinde bu sene ilk defa Millî Savunma Bakanlığının önüne
geçerek birinci bütçe olmuştur; tabiî, transfer harcaması olan Hazine ve Maliye
bütçesini saymıyoruz.
Peki, bu bütçenin
kalemleri neler olmaktadır; yüzde 58,6'sını mal ve hizmet alım giderleri, yüzde
33'ünü personel giderleri, yüzde 4'ünü sosyal güvenlik kurumlarına ait prim
giderleri, yüzde 3'ünü cari transfer harcamaları, binde 1'ini ise sermaye giderleri
oluşturmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
diğer hususlar, size dağıttığımız kitapçıkta yer aldığı için, ben, konuşmamın
bundan sonraki bölümünde sayın milletvekillerimizin temas ettiği hususları
aydınlatmak için bilgi arz etmek istiyorum.
İstanbul Milletvekili
Sayın İnci Özdemir, savunma sanayii altyapısının geliştirilmesi için gayret
sarf edilmesi önerisinde bulundu. Bakanlar Kurulunun bir kararıyla, savunma
sanayimiz şu istikamette gelişmektedir: Yüzde 40 olan yerli katkı yüzde 60'a
çıkarılacaktır. Araştırma geliştirme için ayrılan para binde 5 iken, yüzde 2'ye
yükseltilecektir. Yurt dışına ihracata ağırlık verilerek, savunma sanayii
cirosu 1 milyar dolardan 8 milyar dolara çıkarılacaktır. Yeni yatırımlar
yerine, mevcut yatırımların değerlendirilmesine gayret edilecektir. Savunma
sanayii projeleri kapsamında, yurt dışına giden dövizin geri dönüşümü için
off-set işlemlerine ağırlık verilecek, off-set işlemleri yüzde 50'den yüzde
60'a çıkarılacaktır.
Bir başka temas edilen
konu, Kilis Milletvekilimiz Sayın Veli Kaya'nın, mayın temizlemeyle ilgili
temas ettiği husustur. 14 Nisan 2003 tarihi itibariyle, Güneydoğu Anadolu
illerimizdeki -ki, bu illerimiz Mardin, Şırnak, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve
Hatay İlleri olmaktadır- mayınlı 510 kilometre uzunluğunda ve 178 000
kilometrekare olan alanın temizlenmesi maksadıyla, bu yıl için tahsis edilen 20
trilyonluk ödenekle yola çıkılmıştır. Bu mıntıkada, bugünkü tespitlere göre, 1
962 000 adet mayın bulunmaktadır. On yıl içerisinde, bu 1 500 000'i aşkın mayın
temizlenecektir. Bu konuda açılan ihaleye 7 firma katılmış olup, 3 firmanın
temizleme faaliyetleri Hırvatistan'da, 2 firmanın temizleme faaliyetleri ise
Güneydoğu Anadoluda -Nusaybin'de- fiilen denenmiştir. Bu denemenin sonuçları,
bir değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Bu alanın bir an evvel tarıma açılması
elbette Hükümetimizin hedeflerindendir. Ancak, alanda, netice itibariyle,
köylülerimizin çalışma yapacağı düşünülecek olursa, mayın temizleme
faaliyetlerinin en hassas bir faaliyet olarak ele alınacağından şüphe yoktur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; şimdi de Sayın Şükrü Elekdağ'ın temas ettiği üç noktayı
sizlere arz etmek istiyorum. Üç noktadan birincisinin, teröristlerin tamamen
affı, ikincisinin, teröristlerle doğrudan temas, üçüncüsünün de, Türkiye'nin
terör merkezi haline getirilmesi olduğunu zannediyorum. Bu konularda
Amerika'nın Türkiye'ye baskı yaptığı ve hükümetin de bu sahada çalışmalar
yaptığı şeklindedir.
Bu üç konuda da, Türkiye
ile Amerika arasında herhangi bir baskı söz konusu olmadığı gibi, böyle bir
çalışma da yapılmış değildir. Bakanlığımızda terörle ilgili yapılan çalışma,
yalnızca, NATO'nun terörle mücadele müesseselerinden bir tanesi olan Center of
Excellent'ın Türkiye'ye alınması istikametindedir. Bilindiği gibi, NATO, yeniden
bir yapılanmaya girmiştir. Vaktiyle 60 olan karargâh sayısı, sonradan 20'ye
düşürülmüştür, şimdi de 12'ye düşürülmesi için gayret sarf edilmektedir.
Bunlardan güney hava kuvvetlerinin Türkiye'de konuşlanması sağlanmıştır. Bunun
yanında iki ayrı merkezimiz daha vardır. Üçüncü olarak da, terörle mücadele
merkezinin Türkiye'de açılması keyfiyeti NATO'yla görüşülmektedir. Bunun
dışında, NATO'nun Türkiye'de bir terör merkezi açması söz konusu olmadığı gibi,
diğer konularda da Amerika'yla herhangi bir temasımız yoktur.
Sayın Başkan, sayın
üyeler; ekonomik baskının devam ettiği, krizlerin tesirinin hâlâ izale
edilemediği bir Türkiye'de, bakanlıklar arasında ikinci büyüklükteki bütçenin
Millî Savunma Bakanlığına tahsis edilmesi, Türkiye'nin savunma politikalarına
verdiği önemi göstermektedir. Esasen dünya üzerindeki 18 çatışma ve tehdit
merkezinin 13'ünün Türkiye'nin etrafında bulunması, böyle bir ciddî yaklaşımı
Türkiye için de gerekli kılmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri
ve Millî Savunma Bakanlığı da bugüne kadar sizlerin gösterdiği ihtimam ve
itinayla, kendisine ayrılmış olan miktarları en ciddî ve en hassas bir şekilde
harcama gayreti içerisinde olmuştur. Kesinhesaplarımızın tasdiki sırasında siz
de bunları en iyi şekilde değerlendiriyorsunuz.
Gösterdiğiniz itimada her
zamandan daha fazla layık olmaya çalışacağımızı belirtir, bütçenin kabulünü
takdirlerinize sunar, hepinize saygılarımı arz ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Şahsı adına söz isteği,
aleyhte olmak üzere, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım'a aittir;
buyurun.
Süreniz 10 dakika.
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlıkları bütçeleri üzerindeki düşüncelerimi
sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, televizyonları
başında bizi izleyen yurttaşlarımızı ve Kastamonuluları saygıyla selamlıyorum.
1950 yıllarında
"teker dönsün" politikasıyla ve "ulaşamadığın yer senin
değildir" sloganıyla, Türkiye Cumhuriyeti Karayolları Teşkilatı, işçisi,
mühendisi ve çalışanlarının, Yol-İş Sendikasıyla bütünleşerek, il ve devlet
yollarının asfalt haline getirilmesini planlamış, gelişen ülke ekonomisinin,
taşıma isteklerine göre, trafik sayımlarına ve trafik yüküne göre yol
standartlarını belirlemiş ve yolların yapımına başlamıştır.
Günlük ortalama trafiğin
1 000'in üzerine çıktığı ana istikametlerde birinci sınıf devlet yolu
kaplamaları BSK -bitümlü sıcak karışım- olarak, günlük ortalama trafiğin 4 000'in
üzerindeki istikametlerde bölünmüş yol ve kaplamasının da bitümlü sıcak karışım
olarak, diğer bir deyişle asfalt beton olarak yapılmasına başlanmış; bugüne
kadar 62 611 kilometre yol ağı ile 1 726 kilometre otoyol ve 3 859 kilometre
bölünmüş yol, buna ilaveten de bu yıl sathî kaplamalı 1 600 kilometre bölünmüş
yol yapımı gerçekleştirilmiştir. Yol yapımını gerçekleştiren Karayolları
Teşkilatına ve değerli işçilerimize, şu anda biz Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bütçe görüşürken karda kışta, dağlarda yolları açan Karayolları
işçilerimize başarılar diliyorum, mühendislerimizi kutluyorum.
Ankara-İzmir,
Ankara-Samsun-Trabzon-Sarp, Ankara-Eskişehir-Bursa ve Bursa-Balıkesir,
Antalya-Alanya devlet yolları bir an önce bitirilmeli, bölünmüş yol olarak
hizmete açılmalıdır. Bu kesimlerde günlük ortalama trafik sayımı çok yüksektir
ve büyük trafik kazalarına sebebiyet verilmektedir. Bölünmüş yollarda
rampalarda tırmanma şeridi, yerleşim merkezlerinde tali ve ana toplayıcı yol
şeritleri inşaatına öncelik verilmelidir. Orta refüjler kaldırılmalı, kalın
çizgiyle bölünmüş yollar tarif edilmelidir. Yolların ortasına bordür duvarlar
konulmamalıdır.
Karadenizin en önemli
projesi olan Karadeniz sahil yolu, on yıldır devam etmektedir. Birinci keşfin
2,5 katrilyon olduğu, toplam keşfin 4,7 katrilyona çıktığı 21 adet ihale
dosyasından oluşan bu işin bitirilmesi için 2,7 katrilyona daha ihtiyaç olduğu
anlaşılmakta ve Karadeniz sahil yolunda trafik çok güç şartlarda
yapılabilmektedir.
Sayın Bakanın yapmış
olduğu açıklamalarda, bu kesimin Başbakanın talimatı gereği iki yılda
bitirileceği Türkiye Büyük Millet Meclisinde bölünmüş yolla ilgili kanun
görüşülürken ifade edilmiştir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bunun
takipçisi olacağız. Ancak, Samsun-Sinop-Çatalzeytin-Abana-İnebolu-Doğanyurt-Cide-Amasra-Bartın
sahil yolunun birinci sınıf devlet yolu olarak bitirilmesini, kendisinden de
talep etmekteyim. Şu anda, Abana-İnebolu arası trafiğe kapalıdır. Yirmisekiz
yıldır devam eden Küre-İnebolu yolunun bitirilmesini; Kastamonu-Daday-
Eflani-Bartın; Ağlı-Azdavay-Pınarbaşı-Ulus; Taşköprü-Boyabat- Durağan;
Kastamonu-Araç-Karabük; Kastamonu-Ilgaz-Çankırı-Ankara;
Merzifon-Kargı-Tosya-Gerede bölünmüş yollarının yapılmasını talep etmekteyim.
Karayolu inşaatı, toprak
kazısı, dolgusu, betonu, üstyapı ve asfaltıyla, teknik çalışmayı gerektiren bir
altyapı inşaatı türüdür. Mevsim ve iklim şartlarına göre çalışma zamanları
belirlenir. İnşaatı yürüten personel tecrübeli olmalı, zemini, toprağı iyi
tanımalı ve bilmelidir. Bugüne kadar 3 859 kilometre bölünmüş yol yapıldığı,
bir yılda 1 600 kilometre yol yapıldığı karşılaştırması doğru bir yaklaşım
değildir ve eksiktir. "Maliyetini, 1 trilyona yapılırken 200 milyara
düşürdük" iddiası da gerçekçi değildir. Altını çizerek söylemek istiyorum
ki, bugün yapılan, geçmişte yapılan birinci devlet yolunun yanına ikincisini
yapmaktır. Bu maliyete, kamulaştırma, proje, makine amortismanları, işçilik
giderleri dahil edilmemiş; sadece toprak işi yapılarak, iş makinelerinin
akaryakıtı ve ucuz üstyapı teşkili hesaba katılmıştır. Zamansız yapılan sathî
kaplamaların mıcırlarının soyulduğu, bir kış dahi geçmeden yolların bozulduğu,
çukurların oluştuğu ve yapılan duble yolların trafiğe kapandığı gözlenmektedir.
Yazıktır, günahtır, ülkenin kaynakları kıttır.
AYHAN ZEYNEP TEKİN
(Adana) - Siz bu kadar da yapmadınız yani; yapın da görelim.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Elbette ki, devletin boş duran makinelerini, işçisini çalıştıralım,
yollarımızı geliştirelim; buna karşı durmak, karşı çıkmak doğru bir yaklaşım
değildir; ama, işimizi doğru yapalım. Sayın Bakan, onbeş gün önce yazılı
talimatıyla duble yol inşaatlarının teknik şartnamelere uygun yapılmadığını
bizzat kabul etmekte ve tedbir alınmasını istemektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hükümetin uygulamakta olduğu bölünmüş yol projesi cumhuriyet
tarihinde ilk değildir. 1978-1979 Cumhuriyet Halk Partisi İktidarında
Karayollarının bütçeden aldığı pay 1978 yılında 5,3; 1979 yılında 5,6; 2003'te
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının dış kredilerle birlikte aldığı payın
yüzde 1,6; 2004 bütçesinde de 1,4 olduğunu gördüğümüzde, 1978-1979 dönemiyle
mukayese ettiğimizde 3 veya 4 kat daha gerisinde olduğumuz ortaya çıkmaktadır.
Karayolları kuruluşu 10 katrilyon ödenek talep etmekte, verdiğimiz kaynak 2,271
katrilyon olarak görülmektedir. O günleri anımsadığımızda, KUP projesiyle köy
yollarını... Orman Genel Müdürlüğünden protokolle kiralanan makinelerle bu
sistem uygulanmıştır. Bu yeni bir buluş, yeni bir mucize değildir. Yollarımızın
bölünmüş yol yapılması ve bu projenin uygulanmasından dolayı Bayındırlık
Bakanını ve Karayolları Teşkilatını takdirle karşılıyorum; ancak,
eleştirilerimizi de sunmak istiyoruz.
Yol yapım işinde,
Karayollarında, hizmet anlayışı, teknik yetenek, beceri ve karayolculuk ahengi
içinde işçi ve işveren vekili sayılan mühendislerin ortak çalışmasıyla kaliteli
yol yapmak mümkündür; ama görülüyor ki, uygulamanızda tecrübe, birikim ve
yetenek, atadığınız kadrolarda ikinci plana itilmiştir. Diğer bakanlıklara göre
yaptığınız tahribatın az olması nedeniyle de yine Sayın Bakana teşekkürlerimi
arz ediyorum.
Bugün, ülkemizde yolcu ve
yük taşımacılığının yüzde 95'i karayoluyla yapılmaktadır. Ülke ekonomisinin
lokomotifi olan ulaştırma sistemleri, karayolu, havayolu denizyolu, demiryolu
birlikte değerlendirilmeli ve master plan dahilinde birlikte entegre
edilmelidir.
Hükümet, havayoluna
teşvik verirken, karayolu taşımacılığını ve bu sektörde çalışan otobüsçüleri ve
yük nakliyecilerini ihmal etmektedir. Hükümet, zengini sevmektedir, tıpkı
rahmetli Özal gibi. Havayolu taşımacılığını teşvik için ÖTV'yi kaldırmakta,
karayolu taşımacılığı yapan otobüsçüleri ve yük taşımacılarını, otobüsle
seyahat eden dargelirli vatandaşlarımızı unutmaktadır. Var mısınız,
dargelirliyi koruyalım, vatandaşlarımızın seyahat için kullandıkları
şehirlerarası otobüslerin tükettikleri akaryakıttan, Akaryakıt Tüketim
Vergisini kaldıralım. Havayolu ve denizyolu taşımacılığında sağladığınız
imtiyazı bu sektöre de tanıyalım. Şimdiye kadar, bu sektöre hiç vermemişiz, hep
almışız. Türkiye'nin, gerek yolcu gerek yük taşımacılığının yüzde 95'ini bu
sektör yapmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
lütfen, sözlerinizi toparlayın.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bu sektörün örgütlenmesinin önünde olan engelleri kaldıralım; uluslararası
otobüsçüler odası, uluslararası nakliyeciler odası ve minibüsçüler odası gibi
örgütlenmesi için kanun çıkaralım. Bunun için, Türkiye Büyük Millet Meclisine
yeni bir kanun teklifi vereceğim ve tüm milletvekillerinden, aynı zamanda
hükümetten destek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Toplu Konut İdaresi, 15 ilde 10 000 konut ihalesi yapmış, ocak
ayında 16 000 konut daha ihale etmeyi ve beş yılda 100 000 konut üretmeyi
planlamıştır; ama, burada Kastamonu yok, Çankırı yok, Karabük yok, Orta
Karadeniz yok, Batı Karadeniz yok. Diyeceksiniz ki, buralar yoksul ve insanları
göç ediyor. Bu, kader değil. Bu kaderi değiştirmeye kararlıyız. Biz,
Karadenizliler olarak, devlete değil; ama, siyasete başkaldırıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığıyla ilgili görüşlerimi paylaşmak
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
sürenizi çok aştınız; şimdi ise yeni bir bakanlığın bütçesi üzerinde
konuşacaksınız. Birkaç cümleyle bitirmenizi rica ediyorum.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bitiriyorum efendim.
Değerli arkadaşlar, bakın
-Sayın Bakan benden önce konuştu- bu gördükleriniz, hepinizin ihtiyacı olan
yemek yediğimiz kaşıklar. Bunlar nerede üretiliyor biliyor musunuz;
Kastamonu'nun Şenpazarı'nda ve Cide'de üretiliyor. Orman köylüsü bunları şimşir
ağaçlarından yapıyor; şimşir ağaçlarımızı korumak için, şimşirlerimizi daha
geliştirmek için orman köylümüzle bunları barıştıralım diyorum.
AHMET YENİ (Samsun) -
Sarmısak?..
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bekle, geliyor...
Ayrıca, hükümeti
dinledik; geçen yıl Sayın Bayındırlık Bakanımız bölünmüş yolların
bitirileceğine dair; Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız ise ithal sarmısak
konusunun çözüleceğine dair söz verdi. Bu kürsüden bir yıl önce hükümetin
vermiş olduğu sözü ben size anımsatmak istiyorum. Tarım ve Köyişleri Bakanı
"Türkiye'ye Çin'den sarmısak ithal edilmesine gerek yok" demişti.
Sayın Başkanım, o tutanaklara baktığımızda bunu göreceğiz; ama, görüldü ki, siz
verdiğiniz sözün eri değilsiniz, verdiğiniz sözü gerçekleştirmiyorsunuz; çünkü,
bu sene, Çin'den 1 770 ton sarmısak ithal edilmiştir ve ithal edilen
sarmısaklar da Mersin Limanına getirilmiş, Taşköprü sarmısağı diye satılmaya
başlanmıştır. İşte, görüyorsunuz, üzerinde yazıyor... Bu sarmısak Çin sarmısağı;
şu gördüğünüz de Kastamonu-Taşköprü sarmısağı. Bakın, ikisinin arasında büyük
fark var. Ben, bunun için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak, 3
Aralıkta Mersin Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulundum; gerekli
işlemler yapılmıştır. Huzurunuzda, Mersin Cumhuriyet Savcılığına teşekkürlerimi
arz ediyorum. Bu, ayıplı maldır, tüketici kandırılmaktadır; ama, bir ifade çok
çarpıcıdır. "Neden Taşköprü sarmısağı olarak satıyorsunuz" diye
sorulduğunda, getiren firma diyor ki: "Çin'den getirdiğimiz sarmısağı Türk
Halkı yemiyor; çünkü, Çin'de SARS hastalığı var. SARS hastalığı olduğu için,
biz, Taşköprü sarmısağı diye etiketliyoruz ve bunu satıyoruz."
Hani vermiş olduğunuz
söz?! Sayın Başbakan, Kastamonu meydanında söz verdi; burada, Bakan söz verdi.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
rica ediyorum.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bunu takip etmeye devam edeceğim. Bu can bu bedenden çıkmadığı sürece,
namussuzlara karşı mücadelemi sürdüreceğim.
Bunları da Sayın Başkana
vereceğim.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yıldırım.
Sayın milletvekilleri,
dördüncü tur üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, soru ve cevap
kısmına geçiyoruz.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, ondan önce, bir tavzih yapmak
gerekiyor. Kürsüdeki konuşmam sırasında bir şey söyledim, tutanaklara yanlış
geçmiş; onu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakanın
tutanaklarla ilgili bir düzeltme yapma isteği var.
Buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, konuşmam esnasında, Star
Televizyonunun, Van-Bahçesaray yolunun kapalı olduğu yolunda yayın yaparak,
halkı yanlış bilgilendirdiğini söylemiştim. Bunu Star değil CNN Televizyonunun
yaptığını; dolayısıyla, tutanaklara bu şekilde geçmesini arz ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Bu şekilde tutanaklara
geçmiştir.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Yol kapalı mı?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Yol açık. Kamuoyu duymadı da tutanaklara geçsin
diye söyledim.
BAŞKAN - Efendim, şimdi,
soru soracak milletvekillerimizi, soru sorma zamanı ve sırasına göre Genel
Kurula arz ediyorum: Sayın Ünal Kacır, Sayın Mevlüt Akgün, Sayın Yusuf
Selahattin Beyribey, Sayın Sedat Pekel, Sayın Mustafa Nuri Akbulut, Sayın Ahmet
Yeni, Sayın Feridun Fikret Baloğlu, Sayın Ali Dinçer, Sayın Musa Sıvacıoğlu,
Sayın Hüsnü Ordu, Sayın Mustafa Gazalcı, Sayın Yavuz Altınorak, Sayın Osman
Özcan, Sayın Necdet Budak, Sayın Kâzım Türkmen, Sayın Resul Tosun, Sayın Ali Aydınlıoğlu,
Sayın Asım Aykan, Sayın Mustafa Ilıcalı.
Bildiğiniz gibi, 10
dakika soru sorma, 10 dakika da cevap verme süresi vardır. Soruların kısa, öz,
yorumsuz olarak ve anlaşılır bir şekilde sorulmasını istirham ediyorum.
Böylece, zamandan tasarruf ederek, soru sorma ihtiyacı duyan sayın
milletvekillerimizin de, soru sorma imkânını sağlayalım; değerli arkadaşlarım
birbirine bu şekilde yardımcı olsunlar.
Sayın Kacır, buyurun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - 1 dakikayı geçmesin Sayın Başkan.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanıma, Türkiye çapında bölünmüş yol
çalışmalarınızı takdirle izlediğimizi, bundan dolayı, şahsınızda, hükümetimizi
tebrik ettiğimizi ifade etmek istiyorum, teşekkür ediyorum; ancak, benim çok
önemli gördüğüm bir yol var; Doğu Anadolunun, Karadenizin, Doğu Karadeniz
Bölgesinin kullandığı, Samsun'dan itibaren kullanılan; bununla beraber
Kastamonu'nun, Sinop'un, Karabük'ün kullandığı, yani ülkemizin büyük bir
bölümünün kullandığı bir yol var; Gerede-Merzifon arasındaki yol. Hepimiz
televizyonlardan izliyoruz; burada, çok büyük, ölümlü kazalar oluyor. Bu yolun
bölünmüş yol olarak yapılmasının çok önemli olduğu kanaatindeyim. Bu konuda
çalışmanız var mı; ne zaman yapılabilir, bitirilebilir? O konuda bilgi almak
istiyorum.
Sayın Bakanım, ayrıca,
Çatalca-Büyükçekmece arasında, Ahmediye ile Tepecik arasında 6-7 kilometrelik
bir yol var. Bununla ilgili projelerin hazırlandığını öğrenmiştim. Bu, ne zaman
realize edilebilir? Bu konuda bir bilgi almak istiyorum.
Bir de, İstanbulumuzun en
önemli iş merkezlerinden birisi olan Hadımköy yolu var; TEM Hadımköy çıkışı ile
Hadımköy arasındaki yolun duble yol yapılması için programa alınıp alınmadığı
konusunda bilgi almak istiyorum.
ALİ DİNÇER (Bursa) -
Sayın Başkan, iktidara mensup bir
milletvekili; soru sorma hakkının, neredeyse 10 dakikasını kullanıyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Affedersiniz, ben bir hata mı yaptım?!
ALİ DİNÇER (Bursa) -
İktidar milletvekilisiniz beyefendi, teşekkür için soru sorma süresini
bitiriyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Kacır,
bakın, başta açıkladım; sorunuzu soracaksınız, yoruma gerek yok "şu konuda
ne yapacaksınız, bu konuda düşünceniz nedir" gibi, birkaç cümleyle bunlar
sorulabilir. Gerçekten, burada, birçok konuda soru sormak isteyen çok milletvekili
arkadaşımız var. Parlamento teamülü de bu noktada.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Efendim, ben zaten bitirmiştim. Baştan, bu şekilde sormamı istiyorsanız,
özetleyeyim.
ALİ DİNÇER (Bursa) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim,
söyledim, açıkladım bütün arkadaşlara.
Sayın Kacır, son
cümlenizi alayım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Teşekkür ediyorum efendim, sorularımı sordum.
BAŞKAN - Ben de teşekkür
ediyorum.
Sayın Mevlüt Akgün,
buyurun.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) -
Sayın Bayındırlık Bakanımıza iki sorum olacak. Bunlardan birisi, Karaman
İlimize bağlı Ermenek İlçemize, başka bir ilin sınırlarından geçerek, Mersin
İlinin sınırlarından geçerek ulaşılmaktadır. Bu, Türkiye'de ender rastlanan bir
durumdur, ender ilçelerden birisidir. Bu nedenle, Karaman-Ermenek yolunun,
karayolları standardına uygun olarak ne zaman tamamlanması gerektiğini
düşünüyorsunuz?
İkinci sorum: İç
Anadoluyu Akdeniz Bölgesine bağlayan Sarıveliler İlçemiz ile Alanya yolunun
karayolu standardında ne zaman bitirilmesini düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Ben de teşekkür
ederim.
Sayın Selahattin
Beyribey, buyurun.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - Efendim, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, ben,
aracılığınızla, üç Bakanıma da soru sormadan önce, bugün, 1914 yılında,
Allahuekber Dağlarında 90 000 Türk evladının şehit olduğu yılın yıldönümüdür.
Ondan dolayı, orada şehit olan bütün Türk evlatlarına Allah'tan rahmet
diliyorum; oradaki acıların bizim acımız olduğunu ifade etmek istiyorum.
Bu vesileyle de
-Sarıkamış yöresinde olduğu için- Sarıkamış'ta bir ormanımız var, cumhuriyet
tarihinden beri yok olma noktasına doğru gitmektedir. Bu ormanımızın bir an
evvel millî park olması doğrultusunda Orman Bakanlığımızın girişimleri var;
hangi safhadadır, öğrenmek istiyorum.
Ayrıca, o dağlarda şehit
olurken, özellikle Göle'yi Selim'e bağlayan güzergâhtaki bir yolumuz var; bu
yol, karayolları ağına alınacak mıdır, alınacaksa ne zaman faal hale
gelecektir; onu öğrenmek istiyorum.
Yine, Savunma
Bakanlığımızın, Kars-Ani Harabelerinin turizme açılması konusunda bir girişimleri
mevcut mudur? Ani Harabelerinin, savunma güvencesi yönünden, turizme
açılmasında bir sakınca olup olmadığını öğrenmek istiyorum.
Yine, üçüncü sorum
olarak, 2003 yılı içerisinde, Çevre ve Orman Bakanlığı ve ayrıca Bayındırlık
Bakanlığının belirlediği israf alanları var mıdır; varsa, bu israf alanlarıyla
ilgili elde edilen sonuçların parasal, rakamsal büyüklüğü nedir; onu öğrenmek
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Beyribey,
son cümlenizi alıyorum.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - Yine, dördüncü ve son sorum; 2003 yılı içerisinde yanan ormanlarımız
tekrar, ne zaman ağaçlandırılacak, programda mıdır; onu öğrenmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Pekel, buyurun
efendim.
SEDAT PEKEL (Balıkesir) -
Sayın Başkan, aracılığınızla, Millî Savunma Sayın Bakanına sorularımı
yöneltiyorum.
Özelleştirme kapsamına
alınan ve kâr eden kuruluşlarımızdan Tekel ve Millî Piyango İdaresi, 2002
yılında, Savunma Sanayi Destekleme Fonuna 150 trilyonun üzerinde kaynak sağlamıştır.
Bu iki kuruluş özelleştirildiği takdirde savunma sanayimiz kan kaybedecektir.
Bunu önlemek için bir çalışmanız var mı?
Vatanî görevini yerine
getiren Mehmetçiklerin aylıkları, ne yazık ki, çok yetersizdir. Yeni artışla
2004 Ocak ayında çavuşlarımız 14 568 000, erlerimiz 10 926 000 lira
alacaklardır. Gerçekten, şahsî giderlerinin karşılanmasında çok zorlanan bu
askerlerimiz için gerçekçi rakamları ifade eden artışları 2004 bütçesinde
düşünüyor musunuz? Şayet, er sayısı, erbaş sayısı fazla diyorsanız, bunların
azaltılması için bedelli askerlik ya da askerlikte süre indirimi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Mustafa Nuri
Akbulut, buyurun.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sorum Sayın Bayındırlık Bakanımıza.
Sayın Bakanım, yıllardan
beri programa alınıp yapılamayan Olur-Ardanuç yolu karayolları programına
alınıp yapılacak mı?
Erzurum-Tekman-Muş il
yolu önceki yıllarda ayrılan ödeneklerle yapılamadı, yapılamaz. Bu yıl için
Erzurum-Tekman yolunun yapımı konusunda yeterli ödenek tahsis edilecek mi?
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akbulut.
Sayın Ahmet Yeni,
buyurun.
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Başkan, Sayın Millî Savunma Bakanına sorum şu: Kamuoyunda bedelli
askerlik konusunda bir beklenti olduğu bilinmektedir. Kısa süreli bir eğitimden
sonra işlerine dönecek olan vatandaşlarımız, aynı zamanda, ekonomimize de katkı
sağlayacaklardır. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Sayın Bayındırlık
Bakanına sorularım şunlar: Samsun Bafra arası duble yol çalışmasının 35
kilometresi bitmiştir; teşekkür ederiz; 14 kilometrelik kalan kısım 2004'te
bitirilecek midir?
Karayollarındaki daha
önce yapılan otoyol maliyetleri ile şu andaki maliyetleri mukayese eder
misiniz?
Yine, AK Parti
Hükümetlerinden önce 714 000 000 dolar usulsüz keşif artışı yapıldı. 110 000
000 dolar, 32 000 000 Alman Markı, 60 trilyon lira fazla ödeme yapıldığı
bilinmektedir. Bugüne kadar hiç tahsilat yaptınız mı?
Sayın Orman Bakanına
sorularım şunlar: Devlet ormancılığından millet ormancılığına geçmek ne
demektir? Kent ormanlarını hangi illerde, nasıl kuracaksınız? Orman kadastrosu
ne zaman bitecek?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Feridun Fikret
Baloğlu, buyurun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Çok kısa bir soru soracağım.
Sayın Bayındırlık
Bakanına, Kiğı ile Yedisu arasındaki yolu bir önergeyle sormuştum. Sayın Bakan
cevap vermedi, Sayın Ali Babacan cevap verdi; tecrübesizliğine veriyorum; orada
bir cümle var, inanılmaz bir cümle "biz, bu yolu, güvenlik nedeniyle
yapamıyoruz" diyor. Cumhuriyet hükümetinin ayıbı olur bu. Sayın Bakanın bu
cevabı düzeltmesini ve Kiğı ile Yedisu arasındaki yolu yapmasını istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Dinçer, buyurun.
ALİ DİNÇER (Bursa) -
Sayın Başkan, ben söz sıramı Edirne Milletvekili Necdet Budak Beye
devrediyorum.
BAŞKAN - Peki; buyurun
Sayın Budak.
NECDET BUDAK (Edirne) -
Sorum Sayın Orman Bakanına.
Edirne'nin İpsala
İlçesine bağlı Yenikarpuzlu Beldesindeki ve Paşaköy Ferre bölgesindeki 10 000
dönüm araziyi, Orman Bakanlığı, sonuçsuz olmasına rağmen, kavak yetiştirme
çalışmaları için 5 kişiye, şahsına tahsis etmiş; ancak, bu kişilerden birisi de
kamu görevlisi, Tarım İl Müdürü Mehmet Bilat. Burada hiçbir ihale yapılmadan,
bu 5 şahsa, bu 10 000 dekar arazi, hiçbir ücret alınmadan ne kriterlere dayalı
olarak verildi? Ayrıca, bu bölgedeki tüzelkişilikler, kooperatifler, köy
halkına niye böyle bir arazi dağıtımı yapılmadı? Bunun açıklamasını istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Budak.
Efendim, soru sorma
süresi tamamlanmıştır.
Şimdi, Sayın Bakanlar
cevapları verecekler. Eğer, cevaplar 10 dakikadan daha erken biterse, soru
sorma kısmına devam edeceğiz
İlk sözü kim almak
istiyor Sayın Bakanlar?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Bayındırlık Bakanımız istiyorlar.
BAŞKAN - Sayın Ergezen,
buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, şimdi, tabiî, bütün soruları
burada cevaplandırma şansına sahip değiliz; çünkü, sorular hem çok hızlı
soruluyor hem not almakta da çok zorlandık; dolayısıyla, kopukluk olabilir;
ancak, not alabildiklerime cevap vereyim.
Bir kere, Gerede-Merzifon
yolu bizim birinci öncelikli yolumuz ve biz buraya başladık, Gerede tarafından
başladık. Kış şartları elverdiği oranda bu kışın da çalışmaya devam edeceğiz.
Yani, buradan senin seçmenlerin de duysun; ben de onlara buradan selam
yolluyorum; yola başladık; bu bir.
İkincisi, Bingöl-Kiğı
yolu, öyle, güvenlik nedeniyle falan başlanılmamış...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Yazılı efendim, cevap elimde.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Yazılı da verilmiş olsa, şimdi Genel Müdürden
aldığımız bilgi, şu anda programda olmayan bir yol...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Elimde belge var.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Canım, cevap veriyorum, biraz sabırlı olsana!..
Programda olmayan bir
yol. Ben, buradan şunu Meclise sunmak istiyorum : Birçok ilimizin ilçeleriyle
yolları yok; bırakın şunu bunu, asfaltı bırakın da, il ve ilçelerimiz arasında
yol yok. Bunlardan birisi -demin Erzurum Milletvekili sordu- Tekman ile
Erzurum'un arasında yol yok; köy yolu! Bir kısmı stabilize, bir kısmı toprak
yol. Şimdi, dolayısıyla, bu dediğiniz yollarla ilgili, belki cevap verirken,
ilk etapta doğru cevaplar, tam yeterli cevaplar da verememiş olabiliriz; ancak,
biraz önce sorduğunuz sorudan sonra Genel Müdürle yaptığımız değerlendirmede,
bu yolu yapmamıza bir engel yok; ancak, yol programda değil; buna bir planlama
yapmamız lazım. Burayı yapacağız; önceliğimizdir, ondan bir endişeniz olmasın;
ama, yeri gelmişken, senin bölgen olduğu için hemen söyleyeyim -çünkü,
soruların çoğu bana soruldu- önümüzdeki sene, 2004'ün sonuna geldiğimizde,
Bingöl'den çıkan bir kişi Malatya'nın içine kadar bölünmüş yolla gelecek.
Dolayısıyla, biz, bu arada Tunceli'yi, Bingöl'ün diğer yollarını da ihmal
etmeyeceğiz, yapacağız. Ondan haberiniz olsun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sağ olun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Evet, Gerede yolunu söyledim, Erzurum-Tekman
yolunu söyledim.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Söylemediniz...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Karaman yolu, bizim programımızda olan bir
yoldur. Geçen gün, Başbakan da, oradan, bizi aramışlardı, sormuşlardı. O yola,
biz, başladık. Bu yolla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. 1996 yılında, Sayın
Cevat Ayhan zamanında temeli atılmıştır; yüzde 50'si de tamamlandı. Daha sonra,
yatırımdan çıkarılmış; yeniden yatırıma alınması gerekiyor.
Sarıveli-Alanya yolunun
Antalya bölgesi sınırlarındaki kısmı -58 kilometre- tamamlanmıştır.
Sarıveli-Alanya yolu ayrımı -27 kilometre- yatırım programında değildir;
yatırıma girmesi gerekmektedir. Bu konuda çalışmalarımızı yapıyoruz. Burada,
yatırıma girmesi gerekir diyoruz; ama, ne zaman girecek; o konuda bir şey
diyemiyoruz; çünkü, paraya bağlı bu işler.
Ben, soruları bu kadarla
cevaplandırıyorum.
Sayın Başkanım, teşekkür
ederiz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın Orman Bakanımız,
buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkanım, Sayın Selahattin Beyribey,
Sarıkamış'taki sarıçam ormanlarıyla alakalı ve 1914 yılında Allahuekber
Dağlarında kaybetmiş olduğumuz onbinlerce şehidimizin anısına bir millî park
oluşturulmasıyla alakalı neler düşündüğümüzü ve nasıl bir çalışma yaptığımızı,
planladığımızı sordu.
Hemen, buradan, ifade
edeyim. Önümüzdeki ocak ayının ikinci yarısında, millî parkı, o bölgede,
inşallah, ilan etmiş olacağız; yani, oradaki şehitlerimizin anısını yaşatacak,
o bölgedeki ekolojik dengeyi gözetecek ve o bölgenin ekonomik durumunu da
güçlendirmeye yönelik, inşallah, bir çalışmayı bu vesileyle gerçekleştirmiş
olacağız.
Ben, teşekkür ediyorum.
Diğer soruları yazılı
olarak cevaplayacağım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
NECDET BUDAK (Edirne) -
Benim soruma cevap verilmedi.
BAŞKAN - Efendim, Sayın
Budak sorum cevaplandırılmadı diyor.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Yazılı olarak cevap vereceğiz.
BAŞKAN - Sayın Millî
Savunma Bakanımızın var mı bir açıklaması?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, arz edeyim.
Sayın Beyribey'in
belirttiği Kars-Ani Harabeleriyle ilgili bugüne kadar herhangi bir müracaat
olmadığı gibi, çalışmamız da yoktur. Ancak, bu soru üzerine, Turizm Bakanlığıyla
da görüşmek suretiyle, ne yapılabileceği incelenecektir.
Sayın Pekel'in belirttiği
er ve erbaş maaşlarının artırılması konusu, bildiğiniz gibi, bütçe imkânları
çerçevesinde ve katsayıya bağlı olarak yapılmaktadır. Er ve erbaş maaşları maaş
olarak değil, harçlık olarak artırılmaktadır. Erlerin her türlü ihtiyacı devlet
tarafından karşılandığı için buna maaş demiyoruz, harçlık diyoruz. Bugünkü
imkânlarımız da budur.
Sayın Ahmet Yeni'nin
belirttiği, askerliğin kısaltılması veya bedelli askerlik uygulamasıyla ilgili
Bakanlığımızda bugün herhangi bir çalışma yoktur. Esasen, bunun uygulanması
için, askerliğin kısaltılması için, 1111 sayılı Kanunun Bakanlar Kuruluna
verdiği yetki Hükümetimizce sonuna kadar kullanılmıştır; bundan sonra
kısaltılması için kanuna ihtiyaç vardır. Ancak, bedelli askerlik için herhangi
bir kanuna ihtiyaç yoktur. Aynı Kanunun 11 inci maddesi, askerliğin fiilen veya
bedelli olarak yapılmasına imkân vermektedir. Ancak, bedelli olarak askerliğin
yapılabilmesi için, Genelkurmayın müracaatlarda bir fazlalık tespit ederek,
bunu, Bakanlar Kuruluna teklif etmesi gerekir. Bugüne kadar, Genelkurmayın
müracaatlarda bir fazlalık tespit etmesi söz konusu olmadığı gibi, hatta bazı
müracaatlarda eksiklik olduğu da belirtilmiştir.
Sayın Pekel'in sorduğu
diğer bir husus, özelleştirilecek kuruluşlardan Savunma Sanayii Destekleme
Fonuna girecek ödenek ne olacaktır şeklinde. Esasen, Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanunuyla, 2005 yılından itibaren 2007 yılı sonuna kadar bütün fonlar
bütçeye alınacak ve ihtiyaçları bütçeden karşılanacaktır. Binaenaleyh, Millî
Piyango ve Tekelin özelleştirilmesi sonucu eksilecek gelirler, millî bütçe
tarafından karşılanacaktır.
Arz ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Süremiz var.
Sıra, Sayın Musa Sıvacıoğlu'nda.
Buyurun.
Kısa ve öz sormanızı rica
ediyorum.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım; kısaca soracağım.
Sorum, Sayın Bayındırlık
Bakanına. Ilgaz'da 2 çeşit tünel geçişiyle ilgili olarak çalışma yapılmış;
birisi 4 515 metrelik, birisi de 2 400 metrelik bir çalışma. Bizim en büyük
problemimiz, kış şartlarında Ankara istikametine geliş yönündedir. Şu anda, 1
775 metre yükseklikte vasıtalar tırmanış halindedir, zincir takmaktadırlar.
Burayla ilgili olarak, 2 çeşit çalışmadan herhangi birisini tercihle, tünelli
geçiş konusunda ne düşünüyorsunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Hüsnü Ordu,
buyurun.
HÜSNÜ ORDU (Kütahya) -
Sayın Başkanım, Bayındırlık Bakanımıza sormak istiyorum; sorum,
Kütahya-Balıkesir yoluyla ilgili. Başladığı tarih 1985, duble yol da değil,
normal bir yol. Maden sahası olması hasebiyle yıllık trafik akışı da çok yoğun
olmasına rağmen, başka yerlere baktığımız zaman, beş yıl evvel başlayan yollara
göre bile, yirmi yıllık bir süreç içerisinde gereken kaynağı, tüm bölgemiz,
Balıkesir ve Kütahya milletvekilleri olarak bugüne kadar alamadığımız
kanaatindeyiz. 2003 yılı içerisinde de, mevcut kaynaklarımız içerisinden
gereken desteği alamadığımız kanaatindeyiz.
BAŞKAN - Sayın Ordu,
direkt soruyu sorun efendim.
HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Bu
yolla ilgili, bu konuda gereken yatırımı ve desteği, bundan sonra almayı,
sizden rica ediyoruz, bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ordu.
Efendim, zamanımız doldu;
Sayın Bakan, kısaca cevap verirse, bu kısmı da tamamlamış oluyoruz.
Buyurun Sayın Bakan.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, Musa Sıvacıoğlu'nun sorusuna
yazılı cevap vereceğim.
Ancak, Hüsnü Beyin
Balıkesir'le ilgili sorusuna gelince; Balıkesir çevre yolu, 2004 yılında
tamamlanacaktır; bunu, buradan söyleyebiliyoruz. Bu yola, Bakanlık olarak çok
önem vermekteyiz; ancak, tabiî, bu, Balıkesir çevre yolu,
Balıkesir-Dursunbey-Harmancık-Tavşanlı yolu, bir bütün olarak, 187 kilometre
olarak, geçmiş yıllarda ihale edilmiş. Şu kadarını söyleyeyim; 2004 yılı için
buraya hatırı sayılır bir ödenek koyduğumuzu ifade etmek istiyorum; rakam
vermek doğru değil; çünkü, rakamlar daha netleşmedi. Şu kadarını söyleyeyim; bu
yol, bizim önceliğimizdir. Geçmiş yıllarda programa konulmuş; ama, sürüncemede
kalmış. Bu bütün içerisinde, Balıkesir çevre yolunu 2004'te bitireceğiz;
ileriki yıllarda da diğerini bitireceğiz.
Arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
soru-cevap kısmı tamamlanmıştır.
Şimdi, sırayla, dördüncü
turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım; ancak, bildiğiniz gibi, rakamlar ve metinler
uzun olduğundan, Kâtip Üyemizin, oturduğu yerden okumasının kabulünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; Kâtip Üyemiz
oturduğu yerden okuyacaktır efendim.
Millî Savunma Bakanlığı
2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
09 - MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI
1. - Millî Savunma Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
|
Fonksiyonel |
|
|
|
Kod |
Açıklama |
Lira |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
39 000 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
10 843 425 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
10 |
Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri |
7 150 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı
2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı
2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Millî Savunma Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum :
Millî
Savunma Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A
- C E T V E L İ
|
|
Lira |
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
10 012 174 146 680 000 |
- Toplam Harcama |
: |
7 742 947 166 410 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
2 290 151 936 980 000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
26 587 010 120 000 |
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar |
|
|
Ger.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek |
: |
5 662 053 410 000 |
- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve Dış Proje |
|
|
Kredilerinden
Ertesi Yıla Devreden |
: |
2 068 852 650 020 000 |
|
|
|
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Savunma Bakanlığı
2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
14 - BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANLIĞI
1. - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
|
Fonksiyonel |
|
|
|
Kod |
Açıklama |
Lira |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
173 644 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
221 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
251 813 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
06 |
İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri |
25 213 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
310 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
10 |
Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri |
14 372 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A
- C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
1 111 330 019 560 000 |
- Toplam Harcama |
: |
895 810 392 660 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
93 471 986 000 000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
1 896 698 330 000 |
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar |
|
|
Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
123 944 339 230 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Karayolları Genel
Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
14.91 - KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
|
Fonksiyonel |
|
|
|
Kod |
Açıklama |
Lira |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
28 912 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
302 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
2 270 177 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
2 484 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B
- C E T V E L İ
|
KOD |
Açıklama |
Lira |
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
168 249 201 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Sermaye Gelirleri |
10 788 799 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar |
2 122 837 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Karayolları Genel
Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Karayolları Genel
Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Karayolları Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum :
Karayolları
Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
2 910 724 658 490 000 |
- Toplam Harcama |
: |
2 825 795 746 700 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
58 370 973 180 000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
516 246 610 000 |
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar |
|
|
Ger.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek |
: |
27 074 185 220 000 |
- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve Dış Proje |
|
|
Kredilerinden
Ertesi Yıla Devreden |
: |
5 450 758 110 000 |
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum :
B
- C E T V E L İ
- Bütçe tahmini |
: |
1 733 273 200 000 000 |
|
|
- Yılı tahsilatı |
: |
2 864 568 771 860 000 |
|
Lira |
BAŞKAN - (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Karayolları Genel
Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
14.81 - TAPU VE
KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
|
Fonksiyonel |
|
|
|
Kod |
Açıklama |
Lira |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
196 427 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
236 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A
- C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
129 213 924 000 000 |
- Toplam Harcama |
: |
127 631 614 070 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
2 577 726 100 000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
995 416 170 000 |
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı
2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
22 - ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1. - Çevre ve Orman Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
|
Fonksiyonel |
|
|
|
Kod |
Açıklama |
Lira |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
11 868 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
283 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
191 174 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
05 |
Çevre Koruma Hizmetleri |
110 377 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı
2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çevre Bakanlığı 2002 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Çevre Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum :
Çevre
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A
- C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
45 152 246 510 000 |
- Toplam Harcama |
: |
42 069 595 400 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
1 926 474 110 000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
191 571 630 000 |
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar |
|
|
Ger.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek |
: |
1 347 748 630 000 |
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre Bakanlığı 2002 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Bakanlığı 2002 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3. - Orman Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum :
Orman
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A
- C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
224 558 738 490 000 |
- Toplam Harcama |
: |
193 339 088 210 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
16 168 126 570 000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
2 158 343 880 000 |
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar |
|
|
Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
17 209 867 590 000 |
- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve Dış Proje |
|
|
Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden |
: |
1 826 217 790 000 |
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Bakanlığı 2002 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü
2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
22.91 - ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Orman Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
|
Fonksiyonel |
|
|
|
Kod |
Açıklama |
Lira |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
4 500 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
67 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
334 143 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
(B) cetvelini okutuyorum : |
|
|
|
B - C E T V E L İ |
|
|
|
|
KOD |
Açıklama |
Lira |
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
149 987 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Sermaye Gelirleri |
13 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar |
188 710 000 000 000 |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü
2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü
2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Orman Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Orman
Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A
- C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
241 129 509 950 000 |
- Toplam Harcama |
: |
229 198 468 640 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
12 334 885 430 000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
403 844 120 000 |
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum :
B
- C E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini |
: |
198 620 000 000 000 |
- Yılı tahsilatı |
: |
262 008 844 210 000 |
BAŞKAN - (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü
2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
22.81 - DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
|
Fonksiyonel |
|
|
|
Kod |
Açıklama |
Lira |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
71 117 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
73 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
190 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
09 |
Eğitim Hizmetleri |
1 171 000 000 000 |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum :
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A
- C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
50 993 597 720 000 |
- Toplam Harcama |
: |
42 721 019 260 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
8 630 493 010 000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
389 512 270 000 |
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar |
|
|
Ger.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek: |
: |
31 597 720 000 |
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
böylece, Millî Savunma Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Karayolları
Genel Müdürlüğü, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman
Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı
bütçeleri ile 2002 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını
diliyorum.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 17.40
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 17.58
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
beşinci tur görüşmelerinde, Adalet Bakanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Danıştay
Başkanlığı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372,
3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284,
286, 285, 287) (Devam)
D) ADALET BAKANLIĞI
1. - Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Adalet Bakanlığı2002 Malî Yılı Kesinhesabı
E) YARGITAY BAŞKANLIĞI
1. - Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
F) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. - Danıştay Başkanlığı
2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Danıştay Başkanlığı
2002 Malî Yılı Kesinhesabı
G) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
a) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
b) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
10.12.2003 tarihli 26 ncı
Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin
bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler
bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği
takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunuyorum.
Beşinci turda grupları ve
şahısları adına söz isteyen üyelerin isimlerini Sayın Genel Kurula arz
ediyorum:
AK Parti Grubu adına,
Artvin Milletvekili Orhan Yıldız, Isparta Milletvekili Recep Özel, Uşak
Milletvekili Ahmet Çağlayan, Batman Milletvekili Afif Demirkıran, Sinop
Milletvekili Mustafa Öztürk; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili
Feridun Baloğlu, Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun, Samsun Milletvekili
İlyas Sezai Önder, Manisa Milletvekili Nuri Çilingir, Adana Milletvekili
Tacidar Seyhan, Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan.
Şahısları adına; lehte,
Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut, Batman Milletvekili Afif Demirkıran,
Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil; aleyhte, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
Melik, Adana Milletvekili Atilla Başoğlu.
Grupların konuşma
süreleri 45'er dakikadır.
Sayın grup temsilcileri
konuşma isteğinde bulunan milletvekilleri için bir süre belirlediler mi?
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz alan arkadaşlarımızın her biri 7,5
dakika konuşacaktır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Efendim, ilk söz, AK Parti
Grubu adına söz isteyen Artvin Milletvekili Sayın Orhan Yıldız'a aittir.
Buyurun Sayın Yıldız. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakika.
Sayın milletvekilleri,
Sayın Yıldız konuşmasına başlamadan önce bir hususu hatırlatmak istiyorum:
Biraz önce ifade ettiğim gibi, Adalet Bakanlığı ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı bütçelerinin -bağlı kuruluşlarla birlikte- görüşmeleri için bir hayli
zamana ihtiyaç var. Ayrıca, gündemimizde diğer hususlar da var. Bu bakımdan,
sayın milletvekillerinin, sürelerine azamî riayet etmelerini rica ediyorum.
Lütfen, benden, çok fazla bir müsamaha beklemesinler. Meseleleri özet olarak
anlatabilirlerse çok memnun olurum; çünkü, zamanımız geçiyor.
Buyurun efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ORHAN YILDIZ (Artvin) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2004 Malî
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde Parti Grubum
adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
toplum hayatında barış ve güvenin sağlanmasında hukuk düzeninin çok büyük bir
önemi vardır. Bu nedenledir ki, toplum hayatı oluştuğu andan itibaren de hukuk
vardır ve olmaya devam etmiştir. Çünkü, bireyin en doğal hakkı, güvenliğinin
sağlanmasıdır ve bu ihtiyaç da, doğal olarak, hukukun doğmasına yol açmıştır;
fakat, çağımıza damgasını vuran hukuk devleti kavramı ise, nispeten yeni bir
kavramdır ve demokrasinin yerleşmesi ve gelişmesiyle de eşzamanlıdır. Eğer,
demokrasi varsa hukuk devleti vardır, hukuk devleti varsa da demokrasi vardır. Bu
iki kavramı birbirinden ayırmak mümkün değildir.
Peki, hukuk devleti niçin
bu kadar önemli? Bunun da nedeni şu: Çünkü, bu, hukuk devletinin tanımında
gizli. Hukuk devletinde kamu gücünü kullananlar da hukuk kurallarına uymak
zorundadırlar. Eğer uymazlarsa, bunun sonuçlarına ve yaptırımlarına da
katlanırlar. Eğer, bir ülkede yürürlükte olan kurallara kamu gücünü kullananlar
tarafından tam olarak uyulmuyorsa, o ülkede hukuk devleti tam ve eksiksiz
olarak tesis edilememiş demektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hukuk devleti kavramı, doğal olarak, çağdaş ve demokratik devletin olmazsa
olmaz şartıdır. Ayrıca, ekonomik kalkınma, sosyal refah ve sosyal adalet de,
hukuk devleti olmadan gerçekleştirilemez. Bu nedenledir ki, 1923 yılında
cumhuriyeti ilan etmemize rağmen, hukuk devletini bir türlü yaşama
geçiremediğimizden, tam ve eksiksiz olarak tekâmül ettiremediğimizden,
demokrasimiz, maalesef, çeşitli defalar inkıtaa uğradı.
Buradan, şuraya gelmek
istiyorum: Kimseyi incitmek ya da suçlamak gibi bir niyetimiz yok; çünkü,
herkesin, tabiî, kendine göre son derece haklı nedenleri var; ama, en doğru
kararı her zaman tarih verecektir. Yalnız şunu söylemeliyim ki, eğer hukuk
devletini tam ve eksiksiz olarak hayata geçirmiş olsaydık, bugün bu
sıkıntıların hiçbirisini biz yaşamayacaktık.
Değerli arkadaşlarım,
demokrasi bir tahammül rejimidir. Şüphesiz, insanların kendi görüşünde
olmayanlara tahammül etmesi zordur; ama -bu çok önemli- tahammül etmeyi
öğrenmek zorundayız. Eğer biz buna uygun hareket edersek demokrasimiz de
gelişecek ve eksiksiz olarak uygulanacaktır. Tabiî, burada önemli olan nokta
şu: Biz, demokrasiden hiçbir zaman vazgeçemeyiz. Demokrasiyi tehdit eden
unsurları her zaman şiddetle reddedeceğiz; çünkü, demokrasi, çağımızın
rejimidir. Şüphesiz ki, mükemmel değildir; ama, bugüne kadar gelmiş olan,
denenmiş olan rejimlerin en mükemmelidir. Bu nedenle, hep birlikte demokrasiye
sahip çıkmak, onu korumak ve yaşatmak zorundayız. Bunun içindir ki, çağdaş
normlara uygun anayasa ve yasalar yapmak mecburiyetimiz var. Yasalarımızı,
Anayasamızı mükemmele yakın bir duruma getirmek zorundayız, buna mecburuz;
iktidar olarak bizler ve muhalefet olarak da sizler, hep beraber bunu yapmak
zorundayız, başka çaremiz yoktur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri, hukuk devletinin olmazsa olmaz şartı da, yargıdır; çünkü,
objektif, nesnel ve umumî olan hukuk kurallarına en son nitelemeyi yargı
yapacaktır ve yargının nitelemesi de, en son niteleme olması itibariyle, en
doğru niteleme olarak karşımıza gelecektir ve en son aşamada belki
tartışabileceğiz; ama, mutlaka ve mutlaka, uygulamak zorunda kalacağız.
Bu nedenle, tabiî ki,
yargıya düşen görev son derece önemlidir. Yargının, toplumun gerisinde veya
toplumla beraber değil, toplumun ilerisinde olması gerekir, toplumun önünü
açması gerekir. Bu bir mecburiyettir. Bizim örnek aldığımız Batılı
demokrasilerde de, bu, her zaman böyle olmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî ki, üzülerek söylemeliyim ki, Adalet Bakanlığının bütçeden aldığı pay son
derece düşüktür. Bizlerin, bu bütçeyle mükemmel bir hizmet beklememiz şüphesiz
zordur, buna imkân yoktur. Hâkimlerimiz, savcılarımız, çok güç şartlar altında
hizmet vermektedir; yardımcı Adalet personeli çok güç şartlar altında hizmet
vermektedir. Maaşları son derece yetersizdir. Bunu, bir an evvel düzeltmek
zorundayız; çünkü, unutulmamalıdır ki, yargıya yapılan yatırım ölü yatırım
değildir. Yargıya 1 verdiğiniz zaman, onun karşılığını 5 olarak alma
ihtimalimiz vardır.
Ne yazık ki, geçmiş
hükümetlerde, yargı, sürekli ihmal edilmiştir. İnşallah, bunu, şimdiki, bizim
hükümetimiz zamanında ve sonrasında telafi etmek zorundayız ve etmeye de
mecburuz.
Maalesef, bugün göreve
yeni başlayan bir hâkimimiz 800 000 000 lira civarında maaş almaktadır ki, bu,
şu anda yoksulluk sınırının bile altında olan bir rakamdır. En kısa zamanda,
gerçekten, hâkimlerimize, yaşanır bir ücreti verme mecburiyetimiz var.
Değerli arkadaşlarımız,
bir noktaya yine temas etmek istiyorum. Özellikle, uygulamada ortaya çıkan bir
sorundur. Bence, hâkimlik mesleği ile savcılık mesleğinin de, birbirinden kesin
ve net çizgilerle ayrılması gerekir; çünkü, bugün, hâkim olarak görev yapan bir
yargı mensubumuz, daha sonra kararnameyle savcı olarak atanabilmektedir, savcı
olan bir yargı mensubu da hâkim olarak atanabilmektedir. Aslında, bu iki
mesleğin, ikisinin de hukukçu olması dışında, birbiriyle uzlaşır bir tarafı
yoktur. Savcının statüsü, savunma mesleğini temsil eden, bağımsız savunmayı
temsil eden avukatla aynı durumda olması gerekir. Çağdaş ülkelerde bu böyledir.
Bizde de böyle olması gerekir ve bu bir zorunluluktur.
Değerli arkadaşlarım,
mahkemelerimizin iş yükü gerçekten oldukça fazladır. Hâkimlerimiz,
savcılarımız, yardımcı personelimiz dosyalar altında ezilmektedir.
Avukatlarımız, mahkemelerde, icra kalemlerinde...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldız,
bir dakika efendim, mikrofonunuzu açıyorum, lütfen toparlayın.
ORHAN YILDIZ (Devamla) -
... icra dairelerindeki dosyaları takipte bile zorlanmaktadırlar; iki gün
sonraya, üç gün sonraya gün verilmektedir. Bu durumu bir an evvel düzeltmek
mecburiyetimiz vardır; çünkü, unutulmamalıdır ki, geciken adalet, adalet
değildir. Bugünkü şartlarda, maalesef, yargı yeterince hızlı işleyememektedir.
Yargının yapısal problemlerini bir an önce çözme mecburiyetimiz vardır. Buna
mecburuz. Yargıyı ihmal edemeyiz.
Değerli arkadaşlarım,
şüphesiz, bir şeyi yaşamıyoruz, bundan memnunuz; artık, şu anda, çek-senet
mafyası, tahliye mafyası konuşulmuyor. Devletimiz, çok şükür, bu noktada en
azından gücünü ortaya koydu ve bunu bitirdi; ama, bu demek değildir ki,
gerçekten, mahkemeler hızlı işliyor. Bu, sadece ve sadece, belki emniyet
güçlerimizin bir başarısıdır. Yoksa, aynı sıkıntılarımız yine devam ediyor.
Bizlerin, özellikle,
yargıya sonuna kadar destek verme mecburiyetimiz vardır; bu konuda, hakkını
arayan vatandaşlarımıza yardımcı olma mecburiyetimiz vardır. Örneğin, bugün
tazminat davası açmak isteyen vatandaşlarımız, çok yüksek yargı giderleri
dolayısıyla, maalesef, haklarını arayamamaktadırlar. Örneğin, yaklaşık 200
milyar lira civarında bir tazminat davası açmak isteyen bir vatandaşımız, bunun
karşılığında 11 milyar lira civarında harç ödemek zorundadır. Bu, son derece
büyük bir rakamdır. Bunu, çoğu kez vatandaşlarımız ödeyememektedirler. Sırf bu
nedenle de yargı uzamaktadır. Buna da kalıcı bir çözüm bulmamızın gereği ve
mecburiyeti vardır.
Çok değerli arkadaşlarım,
şüphesiz, 58 inci ve 59 uncu hükümetler, Avrupa Birliğine uyum sağlama
çerçevesinde çok önemli yasa tasarılarını kanunlaştırmıştır. Bunlardan birkaç
tane örnek vermek gerekirse, örneğin, Devlet Güvenlik Mahkemesinin görevine
giren suçlarda gözaltı süresi Avrupa normlarına getirilmiştir; yine, Terörle
Mücadele Kanununun 8 inci maddesi kaldırılmıştır ve bu şekilde, düşünce, suç
olmaktan çıkarılmıştır.
Biz, bu düzenlemeleri,
yine muhalefet partisi milletvekillerinin de katkısıyla gerçekleştirdik;
kendilerine teşekkürlerimizi sunuyoruz.
BAŞKAN - Sayın Yıldız,
lütfen, son cümlelerinizi alayım.
ORHAN YILDIZ (Devamla) -
Görüldü ki, bizim, Terörle Mücadele Yasasının 8 inci maddesini kaldırmamızın
terör faaliyetlerine hiç de artırıcı bir katkısı olmadı; yani, geçmişteki
korkularımız tamamen ve tamamen boşunaymış. O zaman mesele nedir?!
Vatandaşlarımıza güvenmek zorundayız. Doğulusuyla, batılısıyla, kuzeylisiyle,
güneylisiyle hepimiz bir bütünüz ve neticede, bu cumhuriyetin birliğini ve
dirliğini devam ettirmek hepimizin görevidir ve herkes de bu konuda kendi
üzerine düşen görevi layıkıyla yapmalıdır ve yapıyor da.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî ki yargı üzerine, tabiî ki Adalet Bakanlığı üzerine söylenecek çok şey
vardır; ama, bunları kısa zamanda aktarmamız, şüphesiz, zor. Yalnız, bu
vesileyle son olarak şuna temas etmek istiyorum: Özellikle adlî ve idarî
kolluğun kesinlikle birbirinden ayrılması gerekiyor; bu zorunludur. Bu konuyla
ilgili Adalet Bakanlığının çalışmaları vardır. İnşallah, en kısa zamanda
uygulamaya geçirilmesi zorunludur; çünkü, artık, bu içiçe geçen yapı şu anda
çalışmıyor. Bugün, maalesef, aranan kişileri, ancak, tesadüfen bulabiliyoruz; bir
kimlik sorulurken veya başka bir nedenlerle tesadüfen... Yani, aranıp da
bulunabilen kişiler maalesef son derece azdır. Bu durumu bizim bir an evvel
düzeltmek mecburiyetimiz vardır ve bunun maliyeti ne olursa olsun uygulamaya
geçirmek zorundayız.
Değerli arkadaşlarım,
özellikle bilirkişilik meselesine de değinmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Yıldız,
bakın, size verdiğim süre 4 dakika geçti. Biz hukukçular olarak öncelikle bu
hassasiyeti göstermemiz lazım. Elbette ki Adalet Bakanlığı üzerinde çok söz
söylenecek; ama, diğer arkadaşlarımızın söz hakkına riayet edelim.
ORHAN YALDIZ (Devamla) -
Tabiî, tabiî...
BAŞKAN - Onun için, son
cümlenizi rica ediyorum.
ORHAN YILDIZ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yıldız.
AK Parti Grubu adına
ikinci söz isteği, Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel'in.
Buyurun Sayın Özel. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakika ve
konuşmanızı bu verilen süre içerisinde tamamlamanızı rica ediyorum. Lütfen...
AK PARTİ GRUBU ADINA
RECEP ÖZEL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasal bir
kurumumuz olan yüksek mahkeme Yargıtayın 2004 yılı bütçesi hakkında AK Parti
Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.
Adliye mahkemelerince
verilen ve yasanın başka bir adlî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümleri
son merci olarak incelemekle görevli Yargıtay, "Divanı Ahkâmı Adliye"
adıyla 1868'de kurulmuştur; yani, Osmanlının bir eseridir, yadigârıdır.
Yargıtay, 11 ceza, 21
hukuk dairesinden oluşmaktadır ve "Ceza Daireleri Genel Kurulu" ve
"Hukuk Daireleri Genel Kurulu" olmak üzere 2 de genel kurulu vardır.
Yargıtaya her yıl
ortalama olarak 600 000 dosya gelmekte; bunun yüzde 75 ile 80'inin kararı
çıkmaktadır. Ne kadar bir iş yükü altında olduğu, bu rakamlarla ortadadır.
Adalet konusunda en çok
tenkit edilen husus, adaletin geç işlemesi veya yerini bulmaması noktasında
toplanmaktadır. Geç gelen adalet, adalet değildir. Toplumda her şey
tükenebilir; fakat, adalet tükendiği, tıkandığı zaman, bütün sistem çöker.
Sistemin, tüm kurumlarıyla, kurallarıyla, iyi, sağlıklı işleyebilmesi, ancak,
sağlıklı işleyen bir adalet sistemiyle mümkün olabilir.
Türkiye'de adalet ve yargı,
problemler yumağı içerisindedir. Her zaman 22 inci Dönemin farklı bir dönem
olduğu söylenegelmekte. Adalet hizmetlerinin mekân problemleri var, personel
problemleri var, özlük haklarıyla ilgili problemleri var, yasa problemleri var.
Tüm bu problemlerin çözümü noktasında en fazla gayreti, bu, 22 inci Dönem
Parlamentosu ve AK Parti Hükümeti göstermektedir.
Meclisimizin ve
hükümetimizin, insan hak ve hürriyetlerine daha geniş bir boyut ve anlam
kazandıran, güvence veren çalışmaları, özellikle Avrupa Birliği uyum yasaları,
Çek Kanunu, İş Kanunu, İcra İflas Kanununda Değişiklik Yapan Kanun, Adalet
Akademisi Kanunu ve Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gibi kanunlar, 2003 yılı
içerisinde yasalaşmış bulunmaktadır. Tüm bu düzenlemeler, dış dinamiklerin
zorlamasıyla değil, halkımızın ihtiyacı olduğundan, istekleri ve talepleri bu
doğrultuda olduğundan; yani, halkımız bu düzenlemelere layık olduğundan
yapılmaktadır.
Bu dönemde, uzun
yıllardan beri "hukuk reformu" olarak adlandırılan; fakat, bir türlü
gerçekleştirilemeyen birçok temel yasa da, bu Parlamento tarafından
yasalaştırılmaya çalışılacaktır.
Meclis gündeminde bulunan
bölge adliye mahkemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu Tasarısı yürürlük
maddelerine kadar Meclisin onayından geçmiştir; Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu ve Ceza İnfaz Kanunu Tasarılarının ise, Adalet Komisyonundaki
görüşmeleri devam etmektedir.
Tüm bu düzenlemelerin
eşzamanlı olması gerektiğinden, hepsi birden yasalaştırılacaktır. Bu çalışmalar
esnasında, Meclis Adalet Komisyonu çok iyi bir performans sergilemiştir.
Buradan, gerek AK Partili gerek CHP'li Adalet Komisyonu üyelerine, göstermiş
oldukları uyum ve ahenkli çalışmalardan dolayı teşekkür ederiz.
Bölge adliye mahkemeleri,
yani, istinaf mahkemeleri hakkındaki kanun yürürlüğe girdiği zaman,
Yargıtayımızın yükü hafifleyecek ve asıl fonksiyonu olan içtihat mahkemesi
konumuna gelebilecektir. İnsan hak ve özgürlüklerini en geniş anlamda tanıyıp
güvence altına alan evrensel normlara uygun yasalar çıkarılmakta; fakat, doğru,
etkin ve zamanında, yasa koyucunun da iradesine uygun uygulanması da bir o
kadar önemli bulunmaktadır.
Yargıtay, yargının
siyasallaşmasına asla izin vermemelidir. Yargıtaydan beklenen, ellerindeki
kanunu, Meclisin iradesini doğru yorumlamak, doğru ve adil karar verilmesidir.
Meclisimiz ve hükümetimiz, Avrupa Birliği konusunda elinden gelen tüm mevzuat
yenilemesini, uyum yasalarını çıkarmıştır. Milletçe hedefimiz Avrupa Birliğine
girmek olduğuna göre, yargı da, uygulama noktasında bu uyumu sağlamak
zorundadır.
Yeri gelmişken, burada,
Yargıtayda uzun süreden beri yapılmakta olan ve bir türlü netice alınamayan
daire başkanlığı seçimlerine, kısa da olsa değinmek istiyorum.
Maalesef, daire
başkanlığı seçimleri, gerekli görülen yasal değişiklik de yapılmış olmasına rağmen
tıkanmış bulunmaktadır. Şu anda 209 uncu tur seçimler yapılmış; fakat, netice
alınamamıştır. Bu seçim ve seçim sistemi, yüksek yargıyı, maalesef,
yıpratmaktadır. Yargıtayda görev yapan tüm hâkimler yüksek yargıçtır. Daire
başkanlığının görevi, duruşmaları idare etmek ve gelen dosyaları tetkik
hâkimlerine dağıtmak olduğuna göre, aynı usulle, Yargıtaya üye olarak seçilen
hâkimlerin, kıdem esasına göre, belirli bir süre, dönerli bir sistemle ait
oldukları dairede başkanlık yapmalarının uygun olacağı kanaatindeyim.
Önerilen bu sistemin
faydaları şöyle de mülahaza edilebilir: Her şeyden önce, yargı üyelerinin
birbirlerinden oy istemeleri gibi ikili faaliyetler sona erdirilecek, yargıda
gruplaşma, bölgeleşme ve siyasallaşma gibi durumların önüne geçilecektir.
İkinci olarak; bütün
üyeler, bir gün başkanlık görevinin kendisine geleceğini bilerek buna göre
hareket edecek, dosyalar üzerindeki müzakerelere daha aktif şekilde
katılacaklardır.
Yargıtay üyelerinin
seçiminde liyakate daha çok önem verilmeli, liyakat esas alınmalıdır. Liyakati
belirleyen en önemli husus da, bir imtihanla meslekî bilgi ve kariyerini ortaya
koyması, imtihan neticesine göre, yine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca
seçilmesi daha isabetli olacağı kanısındayım.
Demokrasi, farklı düşünce
ve yapıdakilerin bir arada yaşama sanatıdır. Biz ise, durmadan birbirimize
yakıştırdığımız çeşitli kimliklerle, görüşlerle, önyargılarla yaşıyoruz.
Enerjimizi, birliğimizin eksiğini tamamlamak için değil, yok saymak, nerede ise
yok etmek için tüketiyoruz. Uzlaşmak ve demokrat insana ulaşmak için çaba sarf
etmiyoruz. Adalet, duyarlıdır; zira, en ufak kuşkuyla gölgelenen, kirlenen bir
değerdir. Özenli olmak zorundayız. Ülkemizde hukuk, sadece yapılmak, yazılmak
içindir. Pek çok yetkili yetkisiz insan, yargının önüne gelen her davada
yorumlar yapar, hatta, kararlar dahi verir. Önyargıdan uzak, adil yargılanma
ilkesi, suçsuzluk, "beraatı zimmet asıldır" ilkesi sürekli olarak
çiğnenmektedir. Bunlara artık bir son vermeliyiz.
Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu, bir kararında "1982 Anayasası, yargıyı, yasama ve yürütme
karşısında zayıflatmıştır" diyor. Kendisini yargılayanları bile seçen
yürütmenin başındaki Cumhurbaşkanına verilen yetkiler, günümüzde, yarı
başkanlık sisteminde bile fazla görülmektedir. 1982 Anayasası, kişiyi devlete
göre biçime, şekle soktuğundan, kişiyi baskılara karşı çaresiz bırakıyor;
yargıyı ayakbağı gibi bir engel gördüğünden, balık ağı gibi, güçlülerin delip
geçtiği, güçsüzlerin, garibanların takılıp kaldığı kanun devletinden hukukun
üstünlüğüne bir türlü geçemiyoruz. Bu nedenle, halkımız, toplumun bütün
kesimlerini kucaklayan, uluslararası hukuk ile ulusal hukuku tam manasıyla
birleştirmiş ve hür iradeyle benimsenmiş, yepyeni, kusursuz ve özrü olmayan bir
anayasa istiyor. Sayın muhalefet partisi uzlaşma komisyonuna bir an önce üye
vererek komisyonun çalışmalarını sağlamalı, toplumun bu talebine bir an önce bu
Parlamento cevap vermelidir.
Yasama ve yürütme erki
nasıl millete karşı sorumlu ise, yargı erkinin de layüsel olmaması, millete karşı
sorumlu olması gerekir. Bu sorumluluk, kararlarından ötürü olmayıp, denetim,
özlük hakları gibi konularda olmalıdır. Bağımsızlık ve tarafsızlığın önşartı
budur. Yargının siyasallaşması önlenmeli, siyasete yön verme yolu kendilerine
kapatılmalıdır. Kararlarında tam bağımsız ve tarafsız olan yargı mensupları,
örnekleri sıkça görüldüğü gibi, yasama ve yürütmenin yetkisi dahilindeki
konulara müdahale etmemeli, talep ve direktif verir mahiyette olmamalıdır.
Hukukumuzda birtakım
müesseseler vardır. Nedir bunlar; sulhtur, vazgeçmedir; yani, barıştır. Bunlar,
adaleti hızlandıran, adaleti çabuklaştıran, adaletin yükünü hafifleten
müesseselerdir; ama, ne yazık ki, uygulamada, bu müesseselerden yeterince
faydalanamıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özel,
buyurun, tamamlayın.
RECEP ÖZEL (Devamla) -
Efendim, adalet ve Yargıtayla ilgili konuşmada, elbette ki, adaletsizlik
yapmayacağız.
Pek çok dava gereksiz
yere açılıp yargının önü tıkandığından, kişiler veya kişiler ile kamu kurumu ve
kuruluşları arasındaki özel hukuk ilişkisinden doğan ve tarafların iradeleriyle
çözümlenebilecek davalar sulh, uzlaşma gibi kurumlarla çözüme kavuşturulmalı,
bu olmadığı takdirde dava açılması gibi yöntemlere gidilmeli; ceza davalarında
ise, vazgeçme gibi kurumlar daha aktif işletilmelidir. Zira, hükümlerin en
güzeli sulhtur.
Adalet Bakanlığı
tarafından başlatılan ve Yargıtayın işbirliğiyle gerçekleştirilecek olan Ulusal
Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilgiye ulaşılması, hataların azaltılması, davaların
hızlandırılması yönünde yargıya ümit kaynağı olmaktadır. Bu proje, bir an önce
tamamlanmalıdır.
Yargının olmazsa olmaz
diğer bir erki olan savunma, yani, avukatların da tam anlamıyla sosyal
güvenliğe kavuşmasını sağlayacak düzenlemelerin bu yasama döneminde yapılmasını
arzu etmekteyiz.
Diğer taraftan, kamu
avukatlarının kurumlarındaki özlük, statü hakları düzeltilerek, avukatın
emeğinin sömürüsü haline gelmiş olan hukukdışı uygulamalara da son
verilmelidir.
Bu bütçemizin,
Yargıtayımızın değerli başkanlarına, hâkimlerine, üyelerine, savcılarına,
tetkik hâkimlerine, ülkemizin dört bir yanında gerçekten zor şartlar altında
görev yapan hâkim ve savcılarımıza, zabıt kâtiplerimize, tüm adliye
çalışanlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özel.
AK Parti Grubu adına
üçüncü söz isteği, Uşak Milletvekili Sayın Ahmet Çağlayan'a aittir.
Buyurun Sayın Çağlayan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yüksek yargı
organı olan Danıştay bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği gibi Danıştay, 1868 yılında, Fransa idarî yargı sistemi ölçü alınarak
ülkemizde ihdas edilmiş, "Şurayı Devlet" adı altında göreve başlamış,
cumhuriyet öncesi dönemlerde de epey değişikliklere uğramış, savaş nedeniyle
1922-1927 yılları arasında bir ara verdikten sonra, yeniden, 1927 yılında
faaliyete geçirilmiş, bu arada da değişiklikler görmüş, 1961 Anayasası ile 521
sayılı Danıştay Kanunu kabul edilip, yargı sistemimizde köklü değişiklik
geçirmiş, yine, bu arada, birkısım değişikliklerden sonra da, 1982
Anayasasıyla, bölge idare, idare ve vergi mahkemeleri de kurularak, İdarî
Yargılama Usulü Kanununun da yürürlüğe konulmasıyla yargı sistemimizdeki yerini
almıştır.
12 adet dava dairesi ve
birisi İdarî Dava Daireleri Genel Kurulu, birisi de Vergi Dava Daireleri Genel
Kurulu olmak üzere, 2 genel kurulu bulunmaktadır. İş yükü itibariyle de,
aldığımız cetvellere göre, onbinlere varan iş yükü bulunmakta ve devreden,
çıkan işlere baktığımızda, gerçekten, iş yükünün ağır olduğu ve çıkan işlerin
az olduğu görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Danıştayın iki önemli görevi vardır. Bunlardan birisi, yüksek yargı mahkemesi
olarak, idare ve yargı mahkemelerinden gönderilen kararların temyizen
incelemesini yapmak ve ayrıca incelenmesi kendisine ilk derece mahkemesi olarak
açılan davalara bakmak; ikinci görevi ise, resmî mercilerin tereddüt ettiği
konularda idare edenlere görüş bildirmektir.
Her yargı dalının bugün
ülkemizde gerçekten büyük problemleri vardır. Danıştay da bu problemlerden
nasibini almış durumdadır. İş yükü yoğunluğu vardır, bina eksikliği vardır,
personel eksikliği vardır; sıkıntıları çoktur. Bunlardan önemlisi, dava
adedinin çokluğudur. Her şeyden önce kamu kesiminde çalışanların nüfus artışına
göre çoğalması, ihtiyaçtan fazla memur alınması, memurların görevleriyle
gereksiz yere oynanıp, gereksiz tayinler, atamalar ve yer değiştirmeler
yapılması; ayrıca, bugüne kadar enflasyonun azalmayıp artması, çıkan
ihtilaflarda vergi afları sebebiyle vatandaşların vergilerini ödememeye
yönelmeleri; Anayasanın ayrıntılı hazırlanması nedeniyle Anayasaya aykırılık
iddialarının çoğalması; şehirleşmenin getirdiği dava adedinin artması; kişisel
çıkar ve siyasî nedenlerle imar mevzuatlarında değişiklikler ve sair diye
sayabiliriz. Danıştaydaki dava adedini çoğaltan ve bunun yanında idareye cevap
verme hakkı ve idarenin bunu geciktirmeyle ilgili durumları da gözönüne
alındığında, davaların çokluğu yanında, geciken adalet dediğimiz olayla da
karşı karşıya bulunmaktayız.
Değerli milletvekilleri,
müesseseler insanlar içindir, devlet, insan içindir, yargı sistemi de insanlar
için kurulmuştur. Hukuk devletinde, hukuk, insanların hak ve özgürlüklerini
güvence altına alması bakımından kurulan en önemli müesseselerdendir. Hukuk
devletinde, hukuk, adaleti getiren özellikler taşımalıdır, kamu vicdanında
benimsenen ve yaşanan değerler sisteminin ifadesi olan yazılı belgeler olmak
durumundadır. Ancak böylece bir hukuk devletinden söz edilebilir ve bu yazılı
belgeler, gerçekten hak ve hürriyetlerin garantisi olan kararları çıkarmada
yargı uygulayıcılarına yardımcı olan yazılı belgelerdir.
Avrupa Birliğinin
kapısına dayandığımız şu günlerde uyum yasaları çıkarıyoruz. Anayasalarda ve
bizim Anayasamızda sayılan hak ve özgürlükler vardır. Dünya, bugün, hak ve
özgürlükleri öne çıkaran bir dünya görünümündedir. Böyle bir dünyada, yargıya
önemli görevler düşmektedir. Uyum yasaları dediğimiz yasalar da bu nedenle
çıkarılmıştır.
Birçok yargı kararının
şahıslara göre verildiği, kanun önünde eşitlik ilkesinin çiğnendiği, kararların
siyasî kararlar olduğu gibi tartışmaları zaman zaman yaşamaktayız. Bir şahıs
için kısa sürede, hatta, birkaç saat içinde yürütmenin durdurulmasına karar
verildiği, iptal taleplerinin çabuk sonuçlandırıldığı, ama, bazı davalarda aynı
duyarlılığın gösterilmediği hep söylenegelmiştir. Yargı mensuplarının da bu
konuda tenkitlerini dinliyoruz, geciken adaletten bahsedilmektedir.
Yakın günlerde, bir
Demirbank olayı hatırlayacaksınız. Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulu,
BDDK'nın, yani Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun, Demirbankın
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devir kararını iptal etmiştir. Bu karar için,
el konulma olayından itibaren geçen zamanı şöyle düşündüğünüzde, Demirbank
zarar etmiştir, devlet zarar etmiştir, şahıslar zarar etmiştir, kurumlar zarar
etmiştir. Bu uygulama hatası, Meclis Yolsuzlukları Araştırma Komisyonunda da
ele alınmıştır.
Bu nedenlerle, yargıya ve
uygulayıcılarına, hâkim ve savcılara önemli görevler düşmektedir. Yargıya
duyulan güven çok önemlidir. Geciken adalet, şahıslara göre adalet, bilgisizlik
nedeniyle verilen yanlış kararlar, yargıya duyulan güveni zedeler. İnsanlardaki
adil yargılamayla ilgili inanç, yargı uygulayıcısının adil davranacağıyla
ilgili hususlarda adaletten kuşku duyulmaması önemlidir; çünkü, yargı
kararları, kişilerin ve toplumların huzurunu sağlar.
Adaletsizliğe maruz kalma
onur kırıcıdır; adaletli bir karar, kişilerin onurunu yüceltir; ülkenin
itibarını artırır. Verilen yanlış bir karar ise, kişilerin güven ve huzurunu
etkilediği gibi, Türkiye'yi de hak ve hürriyetlerin kullanılması yönüyle
tartışmalı hale getirebilir. Yargının ve yargı yetkisini kullananların bu
tarihî sorumluluğun farkında olması gerekir.
Toplum vicdanını
rahatlatacak adalet hususunda kuşku duyulmayan uygulama ve kararların
verilebilmesi için ciddî bir hukuk eğitimine ihtiyaç vardır. Bugün, mesleğe
başladığında, kâtibinden öğrenen, kendinden önceki arkadaşlarının yaptıklarına
bakarak uygulama yapan hâkimlerimizin hak kaybına sebep olduğu, bu işi
bilenlerce söylenmektedir. Hatta, bu eğitim kalitesindeki düşüklük, yıllara
yayılan ferdî ve toplumsal zararlara da sebep olmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çağlayan,
toparlayın lütfen.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Başkanım.
Eğitimi yetersiz, kendine
özgüveni olmayan hâkimler, karar verme tereddütü yaşamaktadır; onun için hukuk
eğitimi çok önemlidir. Yargı uygulayıcıları, kararlarıyla mesaj verirler; tavır
ve davranışları, medenî ilişkileriyle mesaj verirler; siyasî mahiyet arz eden
mesaj ve sözler, ayırımcılığı çağrıştıran beyan ve tavırlar yanlıştır. Biraz
önce belirttiğimiz gibi, toplumun her kesimince benimsenen ve adil olduğundan
kuşku duyulmayan, güven zedelenmesine neden olmayan kararlar, toplumumuzun hak
ettiği, istediği kararlardır. Danıştay kararlarının ve diğer yargı kararlarının
tartışılır olmaktan kurtarılması lazımdır. Bunun için, dünyadaki hukuk
uygulamalarının farkında olan, ciddî hukuk eğitimi almış uygulayıcı hâkimlere
ihtiyaç olduğu aşikârdır.
Dünyadaki uygulamalara
aykırı kararlar ve uygulamalar, ülkemizi sıkıntıya düşürmektedir. Türkiye,
İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini kabul etmiştir; verilen yanlış kararlar ve
haksız uygulamalar İnsan Hakları Mahkemesinden geri dönmektedir. Bir hukuk devleti
olan Türkiye'de, ülkemizdeki uygulamaların sonuçları, dünyadaki ve Türkiye'de
olan gelişmelerin yargı uygulayıcılarının
bilgisine verilmesi gerekmektedir. Adalet Bakanlığınca acılan Adalet
Akademisini bu nedenle olumlu buluyor, Sayın Bakanımızı bu konudaki çalışmaları
nedeniyle tebrik ediyor, daha güzel çalışmalar bekliyoruz. Bu tür çalışmalar,
elbette, imkân işidir, Türkiye'de adalete bütçeden ayrılan payın yetersiz
olduğu her zaman söylenmektedir ve halen yetersizliği bir türlü
giderilememiştir.
Geciken adaleti önleyici
kanunî düzenlemeler yapılmalıdır. Tartışmalı bilirkişi raporlarının hâkim
kararı olmaması gerekir. Önleyici tedbirler alınmalıdır. Danıştaya yönelen
tenkitlerden bir hukuk...
BAŞKAN - Sayın Çağlayan,
lüften, son cümlelerinizi alayım. Eksüremizi de verdik. Son mesajınızı alalım.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla)
- Yargılayıcıların, her şeyden önce, gerek sözleriyle gerek hareketleriyle
gerek davranışlarıyla, yargı dağıtıcısı, adalet dağıtıcısı olduklarını
unutmamaları gerekir ve bilgi sahibi olmaları, bilgisizlikleri nedeniyle
insanların zarar gördüğünün farkında olmaları gerekir. Herkese düşen bu
sorumluluklar, yargı mensuplarına daha fazla düşmektedir.
Bunu hatırlatıyor, burada
ifade ediyor, Genel Kurula ve izleyenlere saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çağlayan.
Yine, AK Parti Grubu
adına, Batman Milletvekili Sayın Afif Demirkıran; buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA AFİF
DEMİRKIRAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı 2004 yılı bütçesi üzerine Grubum adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepinizin bildiği gibi,
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı çok devasa bir bakanlık. 31 adet genel
müdürlükten müteşekkil olan bu Bakanlıkta, 200 000'e yakın insan çalışmaktadır
ve takdir edersiniz ki, bu Bakanlığın Türkiye'deki işlevi, Türk ekonomisine
katkısı, oldukça yüksektir.
Esasen, ekonomilerin
gelişiminde, enerji kaynaklarının çok önemli bir payı vardır, tabiî ki, tabiî
kaynakların ve madenciliğin de çok önemli bir payı vardır. Türkiye, enerji
açısından, maalesef, arzu edilen zenginlikte bir ülke değildir; ancak, mevcudu
değerlendirmek için, hükümetimiz, oldukça önemli bir çaba içerisindedir.
Ülkeler, enerji
kaynaklarını, hem ekonomik olarak daha fazla işletmek isterler hem de işin
sosyal boyutunu da dikkate alarak bir planlama yaparlar. Önemli olan, enerjinin
devamlı, kalıcı, kaliteli ve ucuza mal edilmesidir; tabiî ki, işin çevre
boyutunun da hiçbir şekilde ihmal edilmemesi ve dikkate alınması lazım.
İşte, hükümetimiz de, 59
uncu hükümet programını hazırlarken, enerji politikalarıyla ilgili olarak şöyle
bir ibare kullanıyor: "Enerji politikamızın temelinde, ulusal
çıkarlarımızı koruyarak, enerji arzının güvenilirliğini ve devamlılığını
sağlamak, serbest rekabete dayalı bir enerji piyasası oluşturmak ve duyarlı
olduğumuz çevreyi ve insan sağlığını korumak bulunmaktadır." Böyle
denilerek, enerji sektörüne gerekli özen gösterilmiştir.
Tabiî ki, biz, enerji
kaynaklarımızı harekete geçirirken -elektrik üretiminde olsun, diğer enerji
tüketiminde olsun- mutlaka, yerli kaynaklarımıza büyük ehemmiyet vermeliyiz.
Yerli kaynaklarımızı, çok kısa olarak şöyle bir analiz edelim:
Mesela petrolde, sadece
39 000 000 tonluk bir rezervimiz var, tüketimimiz yılda 30 000 000 ton; demek
ki, bir yıllık tüketimimizi çok az aşan bir petrol rezervimiz var. Ne yapmamız
lazım; daha fazla petrol rezervi tespit etmek üzere, çok ciddî aramalar
yapmamız lazım. Bakanlığımız bunu yapıyor. Şükranlarımı arz ediyorum. Ben, bir
petrol yöresi olan Batman Milletvekili olarak bunu yakinen takip ediyorum. Bu
sene, geçmiş yıla nazaran 2 misli arttı sondaj faaliyetleri ve gelecek sene,
bunu, en az 2 misli daha artıracak Bakanlığımız ve Türkiye Petrolleri Genel
Müdürlüğü. Tabiî ki, Türkiye Petrolleri Genel Müdürlüğünün yurt dışındaki
çalışmalarını da takdirle izliyoruz.
Doğalgaza geldiğimiz
zaman; doğalgazda da maalesef, şu ana kadar tespit edilmiş çok ciddî bir rezerv
yok. 12 milyar metreküplük bir rezerv tespit edilmiş bulunuyor; ama, 2003 yılı
sonu itibariyle yıllık tüketimimiz 21 milyar metrekübü aşıyor. Demek ki, orada
da, sadece altı aylık tüketimimize denk gelen bir rezerv var. Doğalgaz aramalarını
da, sismik çalışmalarla, sondajlarla, hem karada hem denizde artırmamız
gerekiyor.
Kömüre geldiğimiz zaman;
8 500 000 000 tonu linyit, 1 milyar tonu taşkömürü olmak üzere 9 500 000
000 tonluk önemli bir kömür kaynağımız
var. Kömürü elektriğe dönüştürdüğümüz zaman, 120 - 125 milyar kilovat/saat elektrik enerjisi üretebilme imkânı var
yılda. Bu ne demektir; bu yılki tüketimimizle mukayese ettiğimiz zaman, aşağı
yukarı aynı. Yani, 2003 yılında tükettiğimiz elektrik eşdeğeri bir kömür
kaynağımız var, eğer elektriğe dönüştürülebilirse; ama, maalesef, şu ana kadar
sadece yüzde 30-35'i değerlendirilebilmiş. Hem kömür rezervlerimizi artırmak
üzere çalışma içinde olmamız gerekiyor -ki, Bakanlık bunu yapıyor MTA ve
Türkiye Kömür İşletmeleri vasıtasıyla- hem de kömüre dayalı santrallar kurmamız
gerekiyor.
Hidrolik kaynaklarımıza
baktığımız zaman, yılda 125 milyar kilovat/ saatlik bir elektrik tüketim
potansiyelimiz var; bunun da, maalesef, sadece yüzde 30'u şu ana kadar
değerlendirilmiş. Devlet Su İşlerinin Değerli Genel Müdürü burada; bu konuyu
Sayın Bakanımızla da devamlı görüşüyoruz; mutlaka, hidrolik santrallarımızı,
behemehal değerlendirmemiz gerekir. Tabiî ki, arzu edildiği günde, istenildiği
kadar santral da yapamazsınız, belli bir süreç gerektiriyor. Maalesef,
Türkiye'nin gelmiş olduğu noktada, faize giden, personele giden bütçesiyle,
yatırımlara da çok fazla para ayıramıyoruz. İşte, Devlet Su İşlerinin 2004 yılı
bütçesine baktığımız zaman, sadece 1,7 katrilyon... Şimdi, 1,7 katrilyon, aşağı
yukarı 1 milyar euro ile ne yapılabilir, ne kadar santral kapasitesi
oluşturulabilir, ne kadar sulama kanalı yapılabilir. Onun için, mutlaka, enerji
sektörüne, özel sektörü özendirmemiz gerekir; yerli, yabancı özel sektörü,
mutlaka, enerji sektörüne özendirmemiz gerekiyor.
Öte yandan, Türkiye'de
çok ciddî toryum ve uranyum yatakları var. Geçmişte de birkaç kez Türkiye'nin
gündemine gelen nükleer santralların, nükleer teknolojinin tekrar Türkiye'nin
gündemine gelmesinde büyük bir fayda vardır. Bakanlığımız, eminim, bu konuda da
çeşitli çalışmalar yapmaktadır.
Yenilenebilir enerji
kaynaklarının harekete
geçirilmesi lazım. 200 000 000 dolarlık bir Dünya Bankası kredisi temin
edilmiş bulunuyor ve yenilenebilir kaynakların teşviki yönünde, Bakanlığımızın
çok ciddî çalışmaları var ve bir kanun hazırlığı söz konusu. Tabiî ki, enerji
sektörünü bugüne kadar devlet eliyle getirdik; ama, bugünden itibaren,
hepimizin bildiği gibi, liberalleşmesi yönünde çok ciddî adımlar atılmıştır.
Elektrik Piyasası Kanunu, Doğalgaz Piyasası Kanunu, daha yakın geçmişte
Meclisimizden geçirdiğimiz Petrol Piyasası Kanunu, tamamen, elektrik sektörünün
liberalleşmesine yönelik, özel sektörün -yerli, yabancı- bu sektöre yatırım
yapmasını sağlayıcı düzenlemelerdir. LPG kanunu gündemde, Petrol Kanunundaki
değişiklikler gündemde.
Madenciliğin önünü de
açmamız gerekiyor. 3213 sayılı Maden Kanunu halen Plan ve Bütçe
Komisyonumuzdadır ve inşallah yakın bir zamanda Meclisimizden geçtiği takdirde
madenciliğin önünü de açmış olacağız. Madenciliğe ben biraz sonra geleyim.
Tekrar elektrik
enerjisine dönersek; çok büyük yatırımlar söz konusu. Senede 5 milyar dolar
gibi bir rakam söz konusu. Onun için diyoruz ki, devlet bütçesinden bunun
yapılabilme imkânı yok. Doğalgazda Sayın Bakanımızın son zamanlarda göstermiş
olduğu başarıyı takdirle, şükranla burada anmak istiyorum. Rusya ile yapmış
olduğu çetin mücadele ve pazarlık, İran ile yapmış olduğu pazarlık sonucu,
gerek "al ya da öde"deki marjı lehimize çevirmiştir gerekse fiyat
indirimi sağlamıştır. Benim bilebildiğim kadarıyla, biz, birçok tüketici
ülkeyle mukayese edildiğinde iyi durumdayız. Daha fazla da değer vermek
istemiyorum; çünkü, bu fiyatlar biraz uluslararası; fazla da açıklama
yapılmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Demirkıran, buyurun efendim...
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla)
- Tabiî, Enerji Bakanlığı deyince çok devasa bir bakanlıkta çok büyük
faaliyetler söz konusu olduğu zaman, maalesef, 10 dakika içinde bunu
toparlayabilmek mümkün olmuyor.
Elektrikte de, bildiğiniz
gibi, hiç zam yapılmadı. Doğalgazda fiyat düştü. Önümüzdeki sene başından
itibaren elektrikte Enerji Bakanlığının almış olduğu tedbirlerle, tekrar, fiyat
düşümünü hep beraber göreceğiz.
Biraz da madencilikten
bahsetmek istiyorum; çünkü, madencilik de bir ülkenin ekonomisinin gelişiminde
çok önemlidir. Türkiye'de çok çeşitli madenler var ve üretim kapasitesi
itibariyle, dünya sıralamasında 28 inci sıradayız; ama, çeşitlilik itibariyle,
10 uncu sıradayız ve bizde olan bazı madenler var ki, bunlardan biri, mesela
bor. Geçenlerde Bor Enstitüsü kurduk uç ürün üretip ihraç edebilmek için. Dünya
rezervinin yüzde 64'ü bizde.
Trona... Yirmi yıldır
yeryüzüne çıkaramadığımız tronayı, inşallah, çıkarmak, Sayın Enerji Bakanımıza
nasip olacaktır; çünkü, oranın temelini de bir zamanlar kendisi Etibank Genel
Müdürüyken atmıştı; inşallah, onun istihracını da kendisi yapacak.
Mermerde çok iyiyiz;
ancak, ihracata baktığımız zaman, bütün maden ihracatımız 600 000 000-700 000
000 dolardır ve bunun 300 000 000 doları mermer, 200 000 000 doları bordur;
yani, daha fazla ihracata yönelmemiz gerekir. Uç ürün yapıp ihraç etmemiz
lazım. Hammadde değil, uç ürün ihraç eden bir ülke konumuna gelmemiz lazım.
Madenciliğin mutlaka teşvik edilmesi lazım ve önünün açılması lazım ve eğer,
biz, madenciliğin önünü açarsak Sayın Bakanım, şu anda, 2 küsur milyar dolar
olan maden üretimimizin 8-10 milyar dolara çıkmaması işten değildir önümüzdeki
birkaç sene içinde.
Tarihsel gelişimine
baktığımız zaman; madencilik, 1950 yılında gayri safî millî hâsılanın yüzde
44'ü iken, 1990'larda yüzde 2, bu sene içinde, 2003 yılında yüzde 1'ler
seviyesine düşmüştür; bu, hazindir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim,
eksürenizi de kullandınız; son cümleniz için açıyorum; buyurun.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla)
- Efendim, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve Bakanlığımız bütçesinin
ekonomimizin gelişimine katkıda bulunmasını ve hayırlara vesile olmasını
diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Demirkıran.
Son söz isteği, AK Parti
Grubu adına, Sinop Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk'e aittir.
Buyurun Sayın Öztürk.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MUSTAFA ÖZTÜRK (Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesi üzerinde, Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum; Heyetinizi, şahsım ve AK Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı 2004 yılı bütçesinde yer alan ödenek miktarları incelendiğinde, genel
bütçe içerisinden aldığı payın, ülkemizin ihtiyacı olan kısa, orta ve uzun
dönemli araştırma, geliştirme ve yatırımların gerçekleştirilmesi için yeterli
olduğunu söylemek mümkün değildir. Ülkelerin kalkınmasında ve sanayileşmesinde
enerjinin önemi inkâr edilemez. Bir ülkede kişi başına düşen elektrik enerjisi
tüketimi, o ülkenin gelişmişlik düzeyini gösterir. Ülkemizdeki enerji tüketimi,
gelişmiş ülke tüketimlerinin çok altındadır. Ülkemiz, dinamik bir ekonomik
gelişmeye ve yüksek bir nüfus artışına sahiptir. Bu yüzden, enerji ihtiyacı ve
talebi hızla artmaktadır. Enerjide, yerli kaynaklarımıza dayalı üretimle,
güvenilir, kaliteli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu olarak enerjinin
tüketiciye sunulması amaçlanmaktadır. Dünyamızda enerji, ekonomik kalkınma,
dışpolitika belirleme ve stratejik işbirliği oluşumlarına esas olurken, aynı
zamanda, krizler, anlaşmazlıklar ve çatışmaların temel unsurunu
oluşturmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cumhuriyetimizin kurulduğu günden bugüne baktığımızda, 1923
yılında Türkiye elektrik sisteminin kurulu gücü 33 megavat iken, bu miktar,
2003 yılı sonunda yaklaşık 1 100 kat artarak 36 000 megavata ulaşmıştır ve
yine, 1923 yılında 45 000 000 kilovat/saat olan üretimimiz yaklaşık 3 200 kat
artarak 142 milyar kilovat/saate ve kişi başına yıllık enerji tüketimi 560 kat
artarak 3,6 kilovat/saatten 2 000 kilovat/saatler mertebesine ulaşmıştır.
Ülkemizde elektrik
enerjisi talebi, uzun yıllardan beri, yaklaşık yüzde 8'ler oranında artarken,
2001 yılında ilk defa yüzde 1,1 oranında artmıştır. 2002 yılında ise, bu oran,
yüzde 4,5 olmuştur. 2003 yılında enerji talep artışı ise, bir önceki yıla göre
yüzde 6,4 artmış ve üretimimiz de 142 200 000 000 milyar kilovat/saate
ulaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye elektrik sistemi için üretim planlaması ve üretim
kapasitesi projeksiyonunun hazırlanması görevi TEİAŞ'a aittir. Bu projeksiyonun
amacı, piyasa katılımcılarına yol gösterilmesidir. Bu çerçevede, 2003-2012
yıllarını kapsayan on yıllık üretim kapasite projeksiyonu TEİAŞ tarafından
hazırlanmış ve kurul onayını müteakip yayımlanmıştır.
Bu projeksiyona göre,
önümüzdeki on yıllık dönemde, talebin ortalama yüzde 9,5 oranında artması
beklenmektedir. Böylece, 2003 yılında 142 milyar kilovat/saat olan enerji
talebinin 2012 yılında 323 200 000 000 milyar kilovat/saate, 22 000 megavat
olan puant gücünün 2012 yıllarında 50 520 megavata ulaşacağı tahmin
edilmektedir.
Gelecek on yıl için
öngörülen elektrik enerjisi talebinin karşılanabilirliğine baktığımızda,
mevcut, inşa halinde, lisans almış ve işletmeye giriş tarihi belirlenmiş olan
üretim tesisleri dikkate alınarak, 2003 yılında yüzde 16 olan güvenilir üretim
yedeğinin, 2005 yılında yüzde 8,5'e, 2006 yılında ise yüzde sıfıra düşeceği,
2006 yılı sonrası ise güvenilir üretim yedeğinin eksiye düşerek, talebin
karşılanmasında sıkıntılar yaşanacağı öngörülmüştür.
Ülkemizde yeni bir enerji
açığı meydana gelmemesi için gerekli planlamalar yapılmakta, yatırım, üretim ve
işletme faaliyetlerinde herhangi bir aksamanın ortaya çıkmaması için gerekli tedbirler
alınmakta, enerji yatırımlarında artan yıllık ihtiyaçlara göre planlama
yapılmasına Bakanlığımızca devam edilmektedir.
Sayın milletvekilleri,
elektriğin dağıtım ve ticaretini yapmakla görevli kuruluşumuz olan TEDAŞ,
yaklaşık 24 000 000 aboneye hizmet vermektedir. Ülkemizde tüketiciye sunulan
elektrik enerjisi satış tarifelerinin yüksek fiyatlarda olduğu malumunuzdur.
Ancak, hükümetimizin, elektrik üretiminde yerli kaynaklara yönelmesi, petrol ve
doğalgaza dayalı üretim oranını düşürmesi sayesinde elektrik enerjisi perakende
satış tarifelerinde bir yıla yakın bir süredir zam yapılmamış, yapılan son
tarifeyle sanayi müşterilerine yaklaşık yüzde 5 civarında indirim sağlanmıştır.
Ayrıca, meskenlerde 150 kilovat/saat tüketimi aşan her 1 kilovat/saat için
yüzde 50 zamlı tarife uygulamasından vazgeçilmiş ve her ay, mesken, sanayi ve
diğer abonelerden fatura başına tahsil edilen güç bedeli uygulaması
kaldırılmıştır. Ayrıca, kayıp kaçaklarla mücadelede başarılı olunmuştur.
Enerjinin gayri safî
satış hâsılatı üzerinden yüzde 3,5 olan TRT payı, yüzde 2'ye indirilmiş; bu
oranın sıfıra düşürülmesi ve diğer maliyet-dışı vergi ve fonların da
kaldırılması konusunda Bakanlığımızın çalışmalar yaptığını bilmekteyiz.
2004 yılında elektrik
fiyatlarının artmayacağını Sayın Bakanımız ifade etmiştir. Bu kapsamda, kamu
elektrik üretim santrallarını işleten EÜAŞ'ın yerli kaynaklarla üretim
yapmasına ağırlık verilmiş ve bu konuda gerekli tedbirler alınmıştır. Zorunlu
olanlar haricinde, mobil santralların üretimleri yüzde 10 düşürülmüştür.
Taahhütlerini yerine getirmediği için Bulgaristan'dan elektrik ithalatı
durdurulmuştur.
Bakanlığımızca, Rusya'dan
ithal edilen doğalgazda gerçekleştirilen fiyat ve miktar indirimi, ucuz enerji
politikalarına büyük oranda olumlu etki yapacaktır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2001 yılından itibaren ülkemizde yürürlüğe giren 4628 sayılı
Elektrik Piyasası Kanunu ve 4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunuyla, enerji
piyasasının oluşturulması amaçlanmıştır. Yeni piyasa yapısında, üretim harici
girdileri maliyete yansıtmayan, çapraz sübvansiyonu kaldıran, rekabete dayalı,
arz güvenliğini esas alan enerji politikaları uygulanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öztürk,
buyurun.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla)
- 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu çerçevesinde elektrik iletim
hizmetlerinin kamu eliyle yürütülmesi, elektrik üretim ve dağıtım tesislerinin
en kısa sürede özelleştirilmesi öngörülmektedir.
2004 yılı içinde elektrik
üretim maliyetlerinin düşürülmesine paralel olarak, sanayide ve tarımsal
sulamada elektrik fiyatlarının aşağıya çekilmesi, özelleştirmelerin
gerçekleştirilmesi ümit ve temennisiyle, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığımızın 2004 yılı bütçesinin, Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, yönetici ve çalışanları şimdiden tebrik ediyor, onlara başarılar
diliyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
Sayın milletvekilleri,
saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.06
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 20.00
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372,
3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284,
286, 285, 287) (Devam)
D) ADALET
BAKANLIĞI (Devam)
1. - Adalet
Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Adalet
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
E) YARGITAY
BAŞKANLIĞI (Devam)
1. -
Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. -
Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
F) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI (Devam)
1. -
Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Danıştay Başkanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
G) ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)
1. - Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004
Malî Yılı Bütçesi
2. - Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
a) PETROL
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
b) DEVLET
SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğü 2004
Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen milletvekillerimize sırasıyla söz vereceğim.
İlk söz, Antalya
Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Baloğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 8 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet
Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet Bakanlığı
bütçesini, İktidar Partisinin kimi sözcülerinin açıklamaları nedeniyle bugün
çok daha anlamlı bir ortamda tartışacağız. İktidarın kimi sözcüleri yargıya
güvenmediklerini tam bir açıkyüreklilikle ve dürüstlükle kamuoyuna
duyurmuşlardır. Bu açıkyürekli tavırları nedeniyle kendilerine teşekkür etmek
istiyorum. Bu tavırlarının diğer konularda da devam etmesini, takıyyeye
başvurmadan gerçek düşüncelerini açıklamalarını bekliyorum ve bu nedenle,
kendilerine duyduğum saygının arttığını ifade etmek istiyorum.
AHMET YENİ (Samsun) -
Başlangıç yanlış oldu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Asıl bundan sonrası önem taşıyor, onu bir dinleyin siz.
İktidar sözcüleri,
yargıya neden güven duymadıklarını açıklarlarsa, bunu birlikte çözme imkânı
bulabiliriz. Bu, teknik bir imkânsızlıktan doğuyor olabilir; yani, Bakanlık
bütçesini yeterli bulmuyor olabilirsiniz; ayrılan bütçe miktarının, ödeneklerin
yeterli olmadığını düşünüyor olabilirsiniz, bunu çözmek sizin elinizdedir; ama,
siyasal nedenlerle yargıya güven duymadığınızı ifade ediyorsanız, onu çözme
imkânı da sizin elinizdedir; her iki olasılıkta da -siz iktidarsınız ve biz
burada Adalet Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz- önümdeki rakamlar, birkısım
milletvekilinin, güven duymadıkları yargının sorunlarını çözmekte pek heveskâr
olmadıklarını gösteriyor. Sayın Adalet Bakanının iyi niyetinden şüphe
duymuyorum; çünkü, bakan olduğu günden başlayarak, Adalet Bakanlığına ciddî
biçimde ödenek ayrılmasını, bütçedeki payının çoğaltılmasını savunuyor.
Kendisinin, AK Parti Grubu tarafından yalnız bırakılmasını ve Adalet Bakanlığı
bütçesinin yeterli ölçüde ilgi görmemesini de şaşırarak izliyorum.
Bakınız, geçen dönemde,
yani 2003 bütçesinde binde 7,5 pay ayrılmıştı. Bu kadar eleştiriden sonra, çok
büyük bir atılım yaptınız -çünkü "en"lerin iktidarısınız, her şeyi en
iyi yapıyorsunuz- nihayet, binde 9,2 oldu; yani, yüzde 1'i bile bulamadık.
Arkadaşlar, bakın, Adalet
Bakanlığının sayın bürokratları dünyanın birçok yerindeki bütçeleri inceleme
imkânına sahiptirler, ben çok sınırlı inceleme imkânı buldum. Bir ülkenin kendi
adalet ihtiyaçlarına bu kadar düşük düzeyde ödenek ayırması çok şaşırtıcı bir
şey; öncelikle onu belirtmek istiyorum.
Adalet Bakanlığı hizmetlerinde
20 000'e yakın personele ihtiyaç duyulduğu söyleniyor, Sayın Bakan da bunu
konuşmasında ifade ettiler. Bu personel alımı için bütçeye yeterli ödeneğin
konulmadığı da görülüyor. Sanıyorum, Sayın Bakan, bu eksikliği gidermenin yolu
olarak, hizmetlerin birleştirilmesi yoluna gitmeyi düşünüyor. Hizmetlerin
birleştirilmesi şudur: Türkiye'de ilçe yapma çabalarının çok yoğunlaştığı
dönemlerde ilçe sayısı arttı; tabiî, bu, yargı sistemi için de, yeni adliye
binalarının ve adlî yargının da oluşmasını getirdi. Böyle bir birleştirmeyle
küçük ilçe adliyeleri kaldırılacak gibi bir hava. Tabiî, bu, ilk bakışta doğru
görülebilir; yani, personel azaltılacak, daha kaliteli bir personel yapısına
kavuşturulacak gibi düşünülebilir; ama, böyle değil bu; çünkü, olayın bir de
insanî tarafı var. Küçük ilçelerde yaşayanlar, adlî bir kuruluşa kavuşmuş
olmakla çok mutlu olurlar; zaten ilçe olmalarının, il olmalarının temelinde de
bu tür duygular yatar.
Bunun ötesinde teknik
sorunlar da gelecektir. İlçelerdeki adliyelerin bir bölümünü kaldırabilirsiniz;
ama, ne olacak; o ilçelerdeki yargı sistemi, yargı ihtiyacı başka bir ilçenin
adlî teşkilatı içerisinde gerçekleşecek; ama,
polis teşkilatı sürecek, belki nüfus teşkilatı sürecek; yani, ikinci bir
karmaşanın adımları atılacak. Sayın Bakanın ve hükümetin, birtakım ilçelerdeki
adliyelerin kapatılması yönünde bir girişimi olacaksa, bu işin olumlu ya da
olumsuz taraflarını dikkatle düşünmesi gerektiğini burada söylemek
istiyorum.
Adlî yapımızın içerisinde
birden fazla unsur var; binalar var, insanlar var, yargılayanlar var,
yargılananlar var, tutuklananlar var, cezaevinde insanlar var. Çok kısıtlı bir
süre, Adalet Bakanlığı bütçesini 7,5 dakikada eleştirmenin ya da önerilerde
bulunmanın ciddî bir hüner istediğini biliyorum; ben, öyle bir hünere sahip
değilim; ama, süreyi kullanmaya çalışacağım.
Türkiye'nin birçok yerine
gittiğiniz zaman, o "saray" diye ifade edilen yerler -adliye sarayı
falan denilir, niye saray denilir; onu da bir türlü anlamam ben; ama
"saray" derler, birkaç yerde, beş on yerde vardır- planlandıktan çok
süre sonra bitirildiği için, açılışlarında artık, zaten "saray"
unvanını hak etmeyecek hale gelmişlerdir. Onun dışında, birçok ilçeye
gidersiniz, binanın en sonunda bir koridor ayrılmıştır, orada iki oda açılmıştır,
orası adliyedir, insanlar burada yargılanır.
Şimdi, yargıç, savcı,
avukat olarak bu binalara gittiğimiz zaman, hak arama kavramından önce çok
yoğun bir kalabalıkla, üst üste insanlarla karşılaşırız. O binalarda otuz
yılını geçirmiş bir insan olarak biliyorum ki, o binaların görünüşü haksızlığa
davettir zaten. İnsanları koridorlarda üst üste yığıp bekletmek çok kötü bir
şey. Hak aramaya gelen insanlar, binalarda üst üste durumda, hava alamıyorlar;
yargıçlar dosyaların arasında birbirlerini göremiyorlar; savcı -dosyalar o
kadar yığılmıştır ki- yığılmış dosyalar yüzünden bazen hâkimi göremez, bu
şartlarda yargılama yapılıyor,
Hâkimler, görevlerini
kendi meslek sorunları içerisinde yürütmeye çalışırlar. Bir tek örnek vermek
istiyorum: Birinci sınıf hâkimliğe ayrılma biçiminde bir uygulama var. Bununla
ilgili bir soru önergesi vermiştim. Bu soru önergesi nedeniyle adlî yargıda
bazı hâkimlerin dikkatini çektim, onlardan bilgiler geldi. Kıdemine göre, 1
milyar liraya yakın bir maaş farkı var. Aynı işi yapıyorlar, 700 000 000-800
000 000 lira civarında bir fark olduğunu söylüyorlar. Bu, çok büyük bir fark;
yani, birinci sınıfa ayrılmanın ölçüleri tartışılmalı, dikkatli olunmalı.
Tabiî, çok olağanüstü nedenlerle birinci sınıfa ayrılmama söz konusu olabilir;
ama, o zaman, adlî yargı teşkilatı içerisinde niye tutuyorsunuz o insanları?
Böyle bir bütünlük var.
Bu durumda olan bir
yargıç, bana bir not ulaştırdı bu sabah "bunu söyle" dedi,
söyleyeceğim. "Adalet dağıtan bir kurumda, ben de adalet arıyorum, bana
yardım edin" dedi. Birinci sınıfa ayrılmamış bir yargıç; bu, bir yargıcın
feryadı. Hak arayan bir kurumda, o da hak arıyor.
Adliye çalışanları, yazı
işleri müdürleri, mübaşirler, icra memurlarının da sorunlarını anlatmaya
kalksak, burada, sabahı buluruz; ama, üç dört cümleyle tamamlayacağım.
Arkadaşlar, adliyelerde
fazla mesai kavramı yoktur. Avukat olanlar biliyor, hâkimlikten gelenler
biliyor, siyaset adamları da biliyor; yani, bir memuru saatlerce
çalıştırabilirsiniz, cumartesi, pazar günü keşiflere gidiler, dağ köylerinden
gece yarısı dönülür; ama, hiçbir zabıt kâtibi, hiçbir mübaşir şunu söyleyemez:
Ben fazla çalıştım, bana bir eködeme yapacak mısınız diyemez. Hiçbir kurumda,
insanların, böylesine insafsız şartlarda emeklerinin alındığı görülmemiştir.
Zaten, zabıt kâtiplerinin, mübaşirlerin aldıkları maaş nedir? Niye herkes
ısrarla icra dairelerinde çalışmak ister; çünkü, birkaç yere fazla gidecek, üç
beş kuruş fazla para kazanacak. Bunların çözülmesi gerekiyor.
Bir de
"gardiyan" dediğimiz insanlar var. İşte, türkülere konu ederiz,
edebiyatın temel eksenlerinden biridir Türkiye'de gardiyanlar. Şimdi onlara çok
güzel bir isim verildi "infaz koruma memuru" deniliyor; ama, hakları
verilmedi; tutuklu gibiler. Dün, ben, 20'ye yakın infaz koruma memurunun
ziyaretiyle yeni bilgiler edindim. Onlarla ilgili bir girişim nedeniyle
kutladılar beni; ayrıca, Sayın Bakana da, gösterdikleri ilgi için teşekkür
ediyorlar. Sayın Bakan onların birtakım sorunlarını çözeceğine söz verdi geçen
gün; ama, yeterli lojmanları yoktur. Örneğin F tipi cezaevleri hep kentin
dışındadır. Taşınamazlar; lojmanları yeterli değildir, servisleri yeterli
değildir. Onlara, sadece "biz devlet olarak tutukladık, koyduk cezaevine,
sen bunu kaçırma" demişiz. Hak; hak, yok.
Onun dışında,
yıpranmaları dikkate alınarak erken emeklilikleri sağlanmamıştır. Açık görüşler
dahil, fazla ödeme yoktur. Güzel bir şeydir açık görüş; insanlar yüz yüze
görüşürler birbirleriyle; ama, o, eskiden "gardiyan" dediğimiz
şimdiki infaz koruma memurları için bir azaptır. Herkes bayram yaparken, onlar,
hiçbir kuruş para almadan tutukluların görüşmelerini sağlarlar. Bunları
dikkatlerinize sunmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Baloğlu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ederim efendim.
F tipi cezaevleriyle
ilgili birkaç şey söylemek istiyorum; bunlar çok tartışıldı; ama, burada
söylenmesinde yarar var. F tipi cezaevlerinde, tutuklular ve infaz koruma
memurları, her iki taraf da sıkıntı içindedir. Dün, F tipi cezaevlerinde, infaz
sistemine karşı direnişin 3 üncü yıldönümü yaşandı. O direniş hangi nedenlere
dayalı olursa olsun, o direnişi gerçekleştiren ideolojileri paylaşmıyorum,
eylem türlerini paylaşmıyorum, direniş biçimlerini de paylaşmıyorum; insan
hayatıyla direnmelerini, o tarz direnişleri kabul etmiyorum; ama, sonuç acıdır
arkadaşlar. O direnişten 500 sakat insan kalmıştır bu topluma ve 500 insandan
bir bölümü dışarı çıkarılmıştır; Adlî Tıp Kurumu, raporunu değiştirerek
onlardan bir bölümünü bugünlerde tekrar cezaevine davet etmek üzeredir. Bu
insanlık faciasına dikkatinizi çekiyorum. İdeolojilerini bir yana bırakın,
eylemlerini bir tarafa bırakın; ama, herkesin başına gelebilecek bir olayın
parçasıdırlar.
Biz milletvekilleri bir
de şuna bakmalıyız arkadaşlar: Bunu söylediğim için, belki, kimi arkadaşlarım
tepki gösterecekler; ama, biz, bu yargı sistemine güvenmek zorundayız;
güvenmiyorsak, gerekeni yapmak zorundayız. Yargıya güvenmemeyi,
dokunulmazlıkları kaldırmamanın bir gerekçesi olarak kullanmamalıyız.
Bakın, açıkça ifade
ediyorum, Türkiye'deki yargı sistemi, bu ülkenin yargı sistemidir. Bunu
değiştirecek olan biziz. Belki, Saddam, Amerikan yargısına itiraz edebilir ve
güven duymayabilir; ama, biz, Türkiye'deki yargıyı bu şekliyle de olsa saygıyla
karşılamak zorundayız.
Avukatlarla ilgili
sorunları söylememe zaman kalmadı; ama, umut ediyorum ki, avukatların acılarını
ve ıstıraplarını başka arkadaşlarım anlatacaklardır, avukatın bu toplum
içindeki yerini dile getireceklerdir. Ben, diliyorum ve umut ediyorum, AK
Partili arkadaşlarım da dahil, bu Meclis, daha sağlıklı bir yargıyı, sizin
deyiminizle herkesin güvenebileceği bir yargıyı sağlayacaktır. Adil bir
toplumda, sağlıklı bir yargıyla ülkemiz daha güzel günlere ulaşacaktır.
Ben, Bakanlık bütçesinin
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baloğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı, Tekirdağ Milletvekili Sayın Mehmet Nuri Saygun;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
NURİ SAYGUN (Tekirdağ)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 2004 Malî Yılı Bütçe
Yasası Tasarısının Yargıtay bütçesiyle ilgili olan bölümünde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisin
değerli üyelerini saygılarımla selamlarım.
Yargıtay bütçesine
girmeden önce, izin verirseniz, Türkiye'de, son dönemlerde alışkın olmadığımız
ve yaşadığımız tablodan, mutlu olduğumu belirtmek istediğim bir hususa değinmek
istiyorum. Uzun yıllardır siyaset yapıyorum; ama, siyaset yaptığım süre içinde
hep toplumun geniş kesimlerinden siyasetçilere güven duyulmadığı ve siyaset
yapanların pek de dürüst davranmadıkları konusunda çeşitli ithamlar, çeşitli
iddialar dinledim. Bu Parlamento çatısı üzerine dahi söylenmiş sözlerdi; ancak,
şimdi bakıyorum, 22 nci Dönem Parlamentosuyla birlikte, Türkiye'de siyasete ve
siyasetçiye olan güvensizlik kısmen de olsa ortadan kalkmaya ve yeni bir güven
duygusu gelişmeye başlamıştır. Bu Parlamentonun üyesi olarak, bundan şahsım
adına ve beraber olduğumuz tüm milletvekili arkadaşlarım adına onur duyuyorum,
gurur duyuyorum ve umuyorum ki, bu güveni zedelemek bir yana, çok daha üst
düzeylere çekmeye çalışırız.
Burada, izin verirseniz,
mensubu olduğum Partime de bir küçük katkıda bulunmak istiyorum. Bu güven
duygusunun gelişmesinde, sanıyorum ki, seviyeli bir muhalefetin, hukuka inanan
bir siyasî parti anlayışıyla, kavgasız dövüşsüz; ancak, dirençli bir
muhalefetin ve özellikle, bu muhalefet ekibinin kendi dokunulmazlıklarımızın
sınırlanmasına yönelik taleplerinin önemli bir payı olduğunu düşünüyorum; ama,
her şeye rağmen, tekrar, Parlamentoda beraber mesai sarf ettiğimiz tüm
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Ancak, bir taraftan,
siyasetin ve siyasetçinin güvenilir olmasına, güven trendinin yükselmesine
karşın, son günlerde hiç de arzu etmediğim ve istemediğim bir hususu yaşadık.
Özellikle, hükümet mensubu ve Parlamento mensubu bazı arkadaşlarımız son
günlerin güncel konularından biri olan yargıya yönelik güvensizliklerini ifade
ettiler, inanmadıklarını ifade ettiler. Bu hususta, ben, bu beyanları bir gaf
olarak algılıyorum; ancak, bir şeyden hoşnutum; Sayın Adalet Bakanım bu mevcut
gafları gidermek adına, üzerine düşeni, birlikte mesai sarf ettiği arkadaşlarını
korumaya ilişkin gereken tüm söylemleri yerine getirmiştir. Bu yönüyle de
Adalet Bakanımıza teşekkür ediyorum; ancak, o söylemlerde bulunan
arkadaşlarımızın bundan böyle çok daha dikkatli olmaları gerektiğini ve
özellikle, bu ülkenin vazgeçilmez üç erki olan -kuvvetler ayrılığı prensibine
uygun- yasama, yürütme, yargı erklerinden bir tanesi olan yargıya yönelik bu
insafsızca söylemlerini burada noktalamalarını, en azından, bundan böyle bu ve
benzeri sözleri sarf etmemelerini bekliyorum.
Efendim, konumuz, Adalet
Bakanlığı ve Yargıtayın bütçesi. Yargıtay, az evvel söylediğim, birkısım
arkadaşımızın güvenmediği yargı mekanizmasının yüksek bir kurumu ve bu kurumun
güvenilir hale gelmesi için ya da adlî mekanizmanın çok daha sağlıklı
işleyebilmesi için, bu ve benzeri söylemleri ifade etmekten öte, üzerimize
düşen görevleri yerine getirmek zorundayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üzerimize düşen görevler nelerdir; öncelikle, yargıda birtakım
sıkıntılar olduğunu hepimiz biliyoruz; yargıç eksikliği, savcı eksikliği ve en
önemlisi araç gereç, teçhizat eksikliği, hepimizin çok iyi bildiği bir husus.
Yargının, ekonomik
olarak, bütçeden hiçbir zaman ciddî oranda bir pay alamadığı da bir gerçek. Hal
böyle olunca, özellikle bu maddî yapılanmanın içerisinde yargıya gereken özeni
göstermek ve onların altyapılarını tamamlamak gerekir; ama, sadece bu
düzenlemelerin yargıda beklenen iyileşmeyi yaratması da mümkün değildir.
Yargıda beklenen iyileşmeyi yaratabilmek için esas önemli olan, bizim şu çatı
altında yapmakta olduğumuz yasama görevinde, çok dikkatli ve çok intizamlı bir
anlayışla, yasal düzenlemeleri zamanında, etkin ve etkili bir şekilde hayata
geçirmek.
22 nci Dönemde, sayısal
olarak hiç de küçümsenmeyecek nitelikte yasa çıkardık; ancak, sayıya baktığımız
zaman önemli bir çalışma ve başarı görsek dahi, Anayasa Mahkemesince iptal
edilen ve Cumhurbaşkanımızdan geri dönen birçok yasayı gördüğümüzde, çalışma
tempomuza rağmen, yasaların oluşturulmasında, özellikle hükümet tarafından
getirilen tasarılarda gerekli, sağlıklı çalışmaların yapılmadığını görmekteyim.
İnanın, bugüne kadar çıkardığımız yasalardan bir kısmı, çok değil, birkaç ay
sonra ihtiyaca cevap veremeyecek hale gelecek ve muhtemelen, yeni düzenlemeler
yapmak zorunda kalacağız. Bir örnek vereyim efendim. Ben, Adalet Komisyonu
üyesiyim. Bu komisyona, Bankalar Yasasıyla ilgili olarak 39 maddelik bir
hükümet tasarısı geldi ve 35 tane de değişiklik önergesi geldi. Bu değişiklik
önergeleriyle, hükümet tasarısı, hükümetin tasarrufuyla tamamen değişti. Bir
günde, yani, tasarıyı hazırladıktan bir gün sonra yeni baştan değişiklik
ihtiyacı duyuldu; yetmedi, bizim, burada anlaşmazlığa düşüp salonu terk
ettiğimiz gece, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından Bankalar Yasası
geçirildi, bitti; ama, o gecenin tutanaklarına bakarsanız, bir o kadara yakın
yeni değişiklik önergelerini gündeme aldığınızı ve yasada bir o kadar daha
değişiklik yaptığınızı da görürsünüz. Yani, bir Bankalar Yasası çıkardık, bir
gün sonra, hükümet tasarısının 35 maddesini değiştirme ihtiyacı duyduk;
yetmedi, Meclise getirdik, bir o kadar maddeyi daha Mecliste değiştirdik.
Korkarım, iki ay sonra, farklı yasa teklifleriyle, bazı yerlerinde yeni
değişiklikler yaratma ihtiyacı duyacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yargıya, az evvel söylediğim gibi, ekonomik anlamda yeterince
destek koyamadık. İzin verirseniz, kendi yöremden bir küçük örnek vereyim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Saygun, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, kürsüde
çok fazla konuşma yapmadım bu bir yıllık dönemde; ama, yaptığım dört konuşmada
da süreme inanılmaz bir şekilde riayet ettim, hiçbirinde eksüre istemedim; izin
verirseniz, geçmişteki o riayetim ve konuşmakta olduğum bütçeye olan saygım
nedeniyle bir parça müsamahanıza sığınıyorum; lütfen, anlayış gösteriniz.
BAŞKAN - Efendim, 2
dakika eksüre verdim, daha önce de yarım dakika vermiştim; buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Sevgili arkadaşlar, Tekirdağ'da Çorlu diye bir ilçemiz var;
Trakyanın en büyük yerleşim merkezî, 250 000 civarında nüfusu var. Çorlu
İlçesinde bir pasaj bozması binada adlî görev yerine getiriliyor. Şarköy diye
bir ilçemiz var, adliye binası depremde hasar gördü, boşaltıldı, çok açık bir şekilde
söylüyorum, küçücük bir pasajda adliye görev yapıyor. Bu konuda, Bakanlığa soru
sordum, aldığım cevap şöyle: "Şu an için bir şey yapamayız, gelecekte,
belki..." Eğer yargıya güvenmek istiyorsanız, eğer yargının sağlıklı
işlemesi gerekir diyorsanız, yargının altyapısını sağlamak zorundasınız.
Yargıtay bütçesinde
önemli olan bir husus da, Yargıtayın taşımakta olduğu yük. Bakın, Yargıtay
Başsavcılığına 2002 yılında 317 481 dosya gelmiş, bunun 207 000'i
sonuçlandırılmış. Ceza dairelerine 244
000, hukuk dairelerine 320 000 dosya gelmiş. Bunun karşılığında, çalışan insan
sayısı 902; 54 de boş kadro var. Bu 54 boş kadro, devletin atıl bürokrasisi
yüzünden bir türlü doldurulamamış. Özellikle bu ve benzeri kadrolara bir an
önce personel atanmasını temin edecek çalışmaların yapılması, sanıyorum,
Yargıtay yönünden gerekli...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Saygun,
cümlenizi tamamlamanız için mikrofonu açıyorum efendim.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Efendim, sonuçta, Yargıtayın bu bütçeden yeterli payı almadığı
açıktır. Ancak, her şeyden önce, yargı bağımsızlığı için, Anayasanın 140/6, 144
ve 159 uncu maddelerinde değişiklikler yapılmalı ve yargının siyasî baskılardan
uzaklaştırılarak bağımsızlığı temin edilmelidir.
Ben, yargı organı
mensuplarının diplomatik pasaport sahibi olmalarının sağlıklı olacağı
düşüncesiyle, 5682 sayılı Pasaport Yasasının 13 üncü maddesinde de bir
değişiklik yapılmasını öneri olarak sizlere sunuyorum.
Efendim, adalete ve
adaleti temsil eden yargıya çok daha fazla güvenilir bir ortamı yaratmak
umuduyla ve bu ortamı yaratırken, daha iyi bütçe imkânlarını onlara sunabilmek
umuduyla, hepinize, saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Saygun.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına üçüncü konuşmacı, Samsun Milletvekili Sayın İlyas Sezai Önder; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 8 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İLYAS
SEZAİ ÖNDER (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay bütçesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
idarenin eylem ve işlemlerinin yargısal denetimi, hukuk devletinin önemli bir
aşamasını ve ilkesini oluşturur. İdarenin hukuka uygunluğunu sağlamada en
etkili ve objektif yol yargı denetimidir. Demokratik toplumlarda idarenin hukuk
kurallarına bağlı olması, bu kuralların dışına çıktığında yaptırımla
karşılaşması, hukuk devletinin hem şartı hem de doğal sonucudur.
Ülkemizde, idarenin
yargısal denetimi, başta Danıştay olmak üzere, diğer idarî yargı yerleri olan
bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerince
yapılmaktadır. Yüzotuzbeş yıllık onurlu bir geçmişi olan Danıştay, hem yargısal
hem de idarî görevleri olan bir yüksek mahkemedir. İdarî yönüyle, yüksek
danışma organı olarak, Bakanlar Kurulu tarafından gönderilen kanun tasarıları
hakkında görüş belirtir, tüzük tasarılarını, imtiyaz sözleşmelerini inceler,
Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık tarafından gönderilen işler hakkında görüş
bildirir. Yargısal yönüyle de, yüksek mahkeme olarak bir temyiz mercii ve aynı
zamanda, ilk derece mahkemesi olarak, açılan idarî davaları karara bağlar ve
idarî yargı yerleri arasındaki uyuşmazlıkları çözer.
Bağımsız bir yargı organı
olan Danıştay, diğer bağımsız yargı organlarıyla birlikte, yasama ve yürütme
organı gibi, egemenliği millet adına kullanan devlet organlarındandır. Diğer
bir anlatımla, Danıştay, Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanır.
Değerli arkadaşlarım, bu
konu çok önemlidir. Son günlerde, yargının bağımsızlığına saygı içermeyen ve
yargıyı zan altında bırakan bir anlayışın siyasî iktidar ve temsilcileri
tarafından sergilendiğini üzülerek gördük. Yargı bağımsızlığı, yargının,
bakkala, kasaba, sokaktaki vatandaşa karşı değil, öncelikle yasama ve yürütme
organlarına karşı bağımsızlığıdır.
Siyasî iktidarın,
yargının bağımsız olmadığına ilişkin olarak son günlerde ısrarla ileri sürdüğü
şikâyetler, yargının yasamaya ya da yürütmeye karşı bağımsız olmadığı iddiasını
taşır. Siyasî iktidarın ve yasamanın çoğunluğunun aynı ellerde olduğu dikkate
alındığında, yargı bağımsızlığını tehdit edenin, asıl siyasî iktidar olduğu
sonucuna varırız.
Öte yandan, iktidar,
şikâyetçi olacak bir makam değildir. Anayasayı değiştirecek çoğunluğu olan
iktidar, yargı bağımsızlığını sağlayacak, yürütmenin yargıya müdahalesini
azaltacak değişiklikleri yapacak güçtedir. Bunları yapmayarak sürekli şikâyet
noktasında kalındığında, asıl amacın, yargıyı daha da bağımsız kılmak değil,
yargıyı kontrol altında tutmak ve milletvekili dokunulmazlığını, suçluyu
korumak ve yolsuzlukları örtbas etmekte bir araç olarak kullanmak olduğu ortaya
çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; siyasî iktidarı, buradan, bir kez daha, devlet organları
arasında çatışma ve güvensizlik yaratan söz ve eylemlerden kaçınmaya
çağırıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
iktidarın yargıyı suçlamadan önce, dönüp, kendisine bakması gerekir. İdarenin
yargısal denetimi, kişi hak ve özgürlüklerinin de güvencesidir.
İdarî yargının önemli bir
yükünü, kişilerin, memurların idareye karşı açtığı iptal ve tam yargı davaları
oluşturmaktadır. Bugünkü iktidar, atamalarda, idarenin yargısal denetimini
azaltıcı bir uygulama içerisindedir.
Kamu yönetimi kademeleri,
ciddiyetle bağdaşmayan bir şekilde, vekâleten, tedviren atamalarla
doldurulmaktadır. Bürokrasi, şeflere varana kadar, hallaç pamuğu gibi
dağıtılmıştır. Yapılan iş yanlıştır. Bakın, yapılan işin yanlışlığını, AKP
Grubu Sözcüsü Sayın Yahya Akman, 6.12.2001 tarihinde Danıştay bütçesi üzerinde
yaptığı bir konuşmada nasıl anlatmış: "Aslolan, göreve işin ehlinin
getirilmesidir. Sağlık ve diğer zorunlu sebepler dışında, üst düzey elemanlar,
iktidar değişse de göreve devam etmeli. İktidarlar siyasî, memurlar ise
devletin elemanlarıdır. Bu anlayış terk edilip, siyasî atamalar ve yer
değiştirmeler arttıkça, haksızlığa uğradığını ileri süren her görevli dava açar
ve bu yolla yargı yolu da aşındırılmış olur; aynı gün göreve başlatılmış olan
insanlar tekrar sürgüne gönderilirse, adalet de sulandırılmış olur."
Sayın Yahya Akman devam
ediyor: "Sürgün ve haksız yere işten atılma korkusu kamu çalışanının
şevkini kırmakta, dirayetli idareci yerine, yağcı ve inisiyatif kullanmaktan
âciz insanlar gelmektedir. Lütfen, tutumumuzu değiştirelim; işin ehlini arayıp
bulalım, ona sahip çıkalım; bilenlerin yerine, kolay kullanacaklarımızı
aramayalım."
İşte, şimdiki iktidarın
yaptığı aynen bu. Muhalefette başkasınız, iktidarda başka. Muhalefette hak
hukuk nutukları, iktidarda keyfîlik.!..
AHMET YENİ (Samsun)- Hiç
muhalefet olmadı AK Parti.
İLYAS SEZAİ ÖNDER
(Devamla)- O konuşma yapıldığı tarihte muhalefetsiniz.
AHMET YENİ (Samsun)- AK
Parti hiç muhalefet olmadı.
İLYAS SEZAİ ÖNDER
(Devamla)- AKP muhalefetti. Yahya Akman, grup adına yapmış o konuşmayı.
AHMET YENİ (Samsun)-
Hayır, AK Parti hiç muhalefet olmadı.
İLYAS SEZAİ ÖNDER
(Devamla)- Değerli arkadaşlarım, ben onu Meclis tutanağından aldım. Burada
sizinle karşılıklı münakaşa içine girecek değilim.
Değerli milletvekilleri,
Danıştayımızın idarî ve dava dairelerindeki dosya sayısı 70 000'i geçmiştir.
Her dairenin büyük bir özveriyle çalıştığı açıktır. Böyle bir iş yükü altında
ezilen Danıştayımızın sorunları vardır. Öncelikle, konumuna uygun bir hizmet
binasına kavuşturulması şarttır. Yargı binaları, ülkenin prestij binalarıdır.
Görevin önemine paralel görkem ve çağdaş teknolojiye sahip olmalıdır.
Danıştayın, görevlerini
etkin ve daha hızlı yapmasını, yargısal denetimi tam anlamıyla
gerçekleştirmesini sağlamak için, Danıştay tarafından istenilen yasal
değişikliklerin hızla hayata geçirilmesi şarttır.
Yargıç ve savcılarımızın,
üstlendikleri yüce göreve uygun özlük ve sosyal haklara kavuşturulması da,
eşzamanlı yapılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Önder.
İLYAS SEZAİ ÖNDER
(Devamla) - Elbette, bu yetersiz bütçeyle bunların yapılması imkânsızdır.
Üzülerek görüyoruz ki, Danıştay bütçesi geçen yıla oranla yüzde 3,98 nispetinde
artırılmıştır. Hükümetin 2004 yılı için bütçe kanunuyla öngördüğü enflasyon
oranı yüzde 12 olduğuna göre, Danıştayın bütçesi, reel olarak yüzde 8
azaltılmış bulunmaktadır.
Hükümetin uygulamaları ve
kamu yönetimiyle ilgili düzenleme planları da dikkate alındığında, Danıştayın
iş yükünün artacağı kesindir. Bütçe tasarısıyla iktidarın ortaya koyduğu anlayış,
yargıya destek değil, köstek olma ve yargıyı işlevsiz kılma anlayışıdır.
İdarî yargı açısından en
hassas konulardan birisi de, hukuk formasyonuyla donanmış hâkim ihtiyacıdır.
Hukuk fakültesi mezunlarının idarî yargıda ağırlıklı olması, diğer fakültelerden
mesleğe alınacaklarda ise, görevin gerektirdiği bilgi donanımının olması
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar,
adalet, devletin asla vazgeçemeyeceği tek kamu hizmetidir ve adalet, herkese
gereklidir. Bir ülkede adaleti tam olarak gerçekleştiremiyorsak, adalete güveni
tam olarak sağlayamıyorsak, devleti, toplumsal düzeni, demokrasiyi ayakta
tutamayız. Yargıya, yargıca, savcıya güvenmeliyiz. "Danıştayla,
Yargıtayla, Anayasa Mahkemesiyle devleti yürütmek mümkün değil"
düşüncesini aklımıza dahi getirmemeliyiz.
Öncelikle, iktidar,
idare, hukuk kurallarına uymayı içine sindirecek ve daima hukuk içerisinde
kalacaktır.
Bu düşüncelerle,
yargımızda görev alan tüm başkan ve üyelere, hâkim ve savcılarımıza,idarî
personele, zor şartlarda yürüttükleri görev nedeniyle teşekkür ediyor,
şükranlarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçemizin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor,
Yüce Heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Önder.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Nuri Çilingir; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 8 dakika.
CHP GRUBU ADINA NURİ
ÇİLİNGİR (Manisa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığının 2004 yılı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Enerji, ülkelerin
gelişmesi, sanayileşmesi, sağlıklı bir ekonomi oluşturulması için son derece
önemlidir. Ülkeler, enerji uğruna birbirleriyle savaşıyorlar. Yakın çevremize
baktığımızda, petrolün yüzde 65'i, doğalgazın yüzde 40'ı bu bölgede
üretilmektedir.
Bölgemizde bulunan
enerjinin kullanımının önümüzdeki yıllarda da artacağını düşündüğümüzde, Avrupa
ile Asya arasında köprü durumunda olan ülkemizin konumu büyük bir önem
kazanmaktadır. Ülkemizin coğrafî durumu, ulusal enerji politikamızın çok iyi
oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Ülke kaynakları önplana çıkarılarak, uzun
vadeli ulusal enerji politikaları ivedilikle devreye sokulmalıdır. Türkiye'de,
başta hidrolik ve kömür olmak üzere, yerli rezervler enerji üretiminde
yeterince devreye sokulmamıştır. Ham petrol ve doğalgaz alanında ileri
teknoloji kullanımıyla yeterli arama çalışmaları yapılmamış, son yıllarda ise,
zaten yetersiz olan yatırımlar nedeniyle, neredeyse durma noktasına gelmiştir.
Yeni ve yenilenebilir
enerji kaynakları açısından baktığımızda, söz konusu kaynakların üretimi ve
geleceğe hazırlanabilme açısından yapılan çalışmalar son derece yetersizdir.
Özellikle, güneş, rüzgâr ve jeotermal kaynaklarımızın önemli bir potansiyel
oluşturduğu bilinmekte ise de, bu alandaki çalışmalar çok sınırlıdır. Ulusal
enerji kaynaklarımızın gerçek potansiyelinin belirlenmesi, öncelikli politika
olmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünyada tüketilen kömürün yaklaşık yüzde 60'ı elektrik
üretiminde kullanılmaktadır. Önümüzdeki süreçte, bu, özellikle devam edecektir.
Buna paralel olarak, yerli kömür kaynaklarımızın değerlendirilmesi
gerekmektedir.
Yerli kaynakların
içerisinde önemli bir yere sahip olan linyit yatakları ülkemizin çoğu yerinde
mevcuttur; ama, linyitlerimizin yeterince işlendiğini söylemek, ne yazık ki,
mümkün değildir.
2002 yılında yaklaşık 30
600 000 ton linyit üretimi yapılmış, bunun 25 300 000 tonu termik santrallarda
kullanılmıştır. 2003 yılı için üretilen linyit, bugüne kadar, yaklaşık 24 300
000 tondur. Bunun 17 900 000 tonu termik santrallarda kullanılmıştır. 2004
yılında termik santral için hedeflenen linyit üretimi 20 000 000 tondur. Linyit
üretimimiz yıl geçtikte düşmektedir.
Enerjide yerli kaynağa
yöneleceğini iddia eden Sayın Bakanın söylediklerini inandırıcı bulmuyoruz.
Çünkü, şurada, Soma'da üretilen ve elektrikte kullanılan kömürün miktarları
var. Bakınız, 2002 yılında 7 200 000 ton, 2003 yılında 4 300 000 ton ve 2004
yılında 4 400 000 ton hedeflenmekte. Bu, Soma'da üretilen kömürün yarı yarıya
azalması demektir. Bu da Soma ekonomisinin çökmesi demektir. Orada yaşayan
insanlar, kömürden geçinen insanlar işsiz kalmaya başlamıştır.
Biraz önce Adalet ve
Kalkınma Partisi adına söz alan arkadaşım, termik santrallara yenilerinin
eklenmesi gerektiğini söyledi. Ben de, onlara ekleme yapılmadan önce mevcut
santralların tam kapasite kullanılması
gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Yerli ham petrol
üretimimiz, ülke petrol tüketiminin yüzde 11,3'üne cevap vermektedir. Mevcut
politikanın sürdürülmesi halinde, tüketimi karşılama oranının giderek düşmesi
kaçınılmaz olacaktır.
Doğalgazda dışa
bağımlılığımız yüzde 95'tir.
Bu anlaşmalar yapılırken
enerji politikasının en temel ilkesi olan "tek kaynağa bağlanmama"
ilkesi gözardı edilerek, kullanabileceğimizden çok fazla gaz talep tahmini
yapılıp, çok sayıda "al ya da öde" anlaşması imzalanmıştır. Tek
kaynağa bağlanan fiyat oluşumu rekabeti de ortadan kaldırarak temel unsurlar
açısından büyük sakıncalar doğurmuştur. Ülkemiz, mevcut politikalar nedeniyle
neredeyse tamamen dışa bağımlı gaz tüketimine yönelmiştir.
Sayın Bakan, enerji
konusunda ülkemiz aleyhine olan uygulamaları değiştirmek için çalışmalar
yaptığını çeşitli vesilelerle söylemektedir. Yap-işlet-devret ve yap-işlet
sözleşmeleri için "kurt kapanındayız" demektedir; ancak, sözleşmeler
aynen devam etmektedir, değişen bir şey yoktur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; enerji sektöründe elektrik enerjisinin kritik bir önemi
bulunmaktadır. Yıllardır yeterli ödenek verilmemiş, hidroelektrik ve kömüre
dayalı termik santral yapımı geciktirilmiştir. Enerjiyi bir kamu hizmeti değil
rant kaynağı olarak gören çarpık anlayış elektriğin pahalı olmasına sebep
olmuştur. Küçük ve orta ölçekli hidroelektrik santral yapımında yerli
yatırımcıların katkısını sağlamak için bazı kolaylıklar getirilmelidir.
Doğalgazla çalışan,
yabancı-yerli ortaklı, elektrik santralı kurdurulmuş, bu santrallardan elektrik
alınmasa bile alınmış gibi, ödeme yapılmasıyla elektrik maliyeti artırılmıştır.
Bu durumun mutlaka disiplin altına alınması gerekmektedir. Bu yap-işlet-devret
ve yap-işlet santrallarıyla ilgili olarak söylemek istediğim şu: Ortalama
maliyeti 4 sent olan bir elektriği devletimiz 6,09 sent ilâ 10,54 sente satın
alıyor, bunu sanayie veriyor, bu fiyatlarla da sanayimiz rekabet edemez noktaya
geliyor, işletmelerimiz kapanıyor.
Elektrikte ucuzlatma
sadece kayıp-kaçak durumuna göre hesap yaparak, bunun faturasını da halka
çıkarmakla sağlanamaz. Türkiye'de keşfedilmiş olan jeotermal alanların yüzde
95'i ısıtma ve kaplıca kullanımına, diğerleri ise elektrik üretimine uygundur;
ancak, hükümet bu kaynakları değerlendirmek için herhangi bir faaliyet
içerisinde bulunmuyor, jeotermal kaynaklarla ilgili yasa taslağı da
altkomisyonda bekliyor. Fosil kaynaklarımızda olduğu gibi jeotermal
kaynaklarımız açısından da ülkemizde yapılan arama çalışmaları ve bu kapsamda
yapılmış sondaj kuyusu sayısı son derece yetersizdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hidrojen enerjisi, bugün ve gelecekte en umut vaat eden,
yenilenebilir bir enerji kaynağıdır. Bilim çevreleri, fosil yakıtların
kullanıldığı her yerde hidrojen enerjisinin kullanılabileceğini ifade
etmektedir. Fosil yakıtların yakın gelecekte tükeneceği, çevre dostu olan
hidrojen enerjisinin tüm yakıtların yerine geçeceği bilinmektedir, ki, petrolün
ömrü kırk yıl, doğalgazın ömrü ellialtı yıl, kömürün ömrü ikiyüzonaltı yıldır.
Hidrojen enerjisi en çok
bor mineralinde bulunmaktadır. Dünya bor rezervinin yüzde 65'i Türkiye'dedir.
Bor madeninin diğer sanayi ürünlerinde de yoğun olarak kullanılabileceğini
düşündüğümüzde, ülkemiz, gerekli yatırımların yapılması halinde çok şanslı
durumdadır. Hükümet, bu konuda son derece duyarsız ve ilgisiz durumdadır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hükümetin duyarlılık göstermesini bekliyoruz.
Enerjide yerli kaynağa
yönelme mutlaka sağlanmalıdır. İthal kaynaklara 2000 yılında yüzde 66 olan
bağlılık, gerekli yatırımlar yapılmadığı takdirde, 2010 yılında yüzde 73, 2020
yılında ise yüzde 78'e çıkacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayınız
efendim; buyurun.
NURİ ÇİLİNGİR (Devamla) -
Enerji politikamız, enerjinin verimliliğini artırmak, tasarrufa özen göstermek
olmalıdır. Çağdaş enerji politikalarında hedef, yalnızca kişi başına kullanılan
enerji miktarını artırmak değil, en az enerji harcamasıyla en fazla verimi elde
etmektir.
Türkiye, son elli yıldır,
ülkenin ulusal değerleri ve bağımsızlığına, doğal kaynak ve birikimlerine,
kamusal yarar ve toplumsal çıkarlarına duyarsız kalan, onları gözardı eden bir
sağ siyaset anlayışıyla yönetilmektedir. Çıkar lobilerinin kuşatması altındaki
hükümetler tarafından sürdürülen bu sorumsuz politikalar, Türkiye ekonomisini
iflas noktasına taşımıştır. İşbaşında bulunan hükümet de, çok iddialı olmasına
rağmen, enerji politikalarında bugüne kadar farklı bir uygulama yapmamıştır.
Enerji Bakanlığına 2004
yılı için tahsisi öngörülen miktarı yeterli bulmuyoruz. Bakanlığa 2003 yılında
4 katrilyon 532 trilyon ödenek ayrılırken, 2004 yılı için 3 katrilyon 761
trilyon ödenek tahsis edilmiştir. Ülkemiz için hayatî önem taşıyan enerji
yatırımlarının nasıl yapılacağını merak ediyoruz.
Yeterli bulmadığımız 2004
yılı Enerji Bakanlığı bütçesine ret oyu vereceğimizi bildirir, 2004 yılı
bütçesinin, yüce milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diler, Meclisimizi
saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çilingir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan; buyurun
Sayın Seyhan, süreniz 8
dakika.
CHP GRUBU ADINA TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, bu görüşmeler yapılırken, heyecanla, ben de sizin gibi baştan sona
izledim. Özellikle, Sayın Bakan Zeki Ergezen'in konuşmasını da heyecanla
izledik; o heyecanından etkilendik, hep birlikte "Allah Allah" dedik
yerimizden; ama, bir de kendi milletvekili olduğu ilin görüntüsünü ben buradan
birkaç kelimeyle anlatayım, eminim hep birlikte "hay Allah!" deyip,
bu dediklerimizde şüpheye ve endişeye düşeceğiz.
Biz, değerli
milletvekilim Mesut Özakcan'la birlikte, 15 Aralık Pazartesi günü
Bitlis'teydik; Sayın Bakanın memleketinde. Kalmak için polisevine gittiğimizde
- Enerji Bakanım da burada, hiç değilse ülke gerçeklerini somut olarak gözönüne
sereriz diye düşünüyorum- asansörle odalarımıza çıkmak istedik, dediler ki:
"Asansör çalışmıyor; Bitlis, voltaj olarak 155-160'ın üstüne çıkmıyor;
motoru yandı, bunu kullanamıyoruz." Merdivenlerden odalarımıza çıktık;
kaloriferler yanmıyor. Polisevi müdürü " mazot çok pahalı, alamıyoruz; 1
milyar gidiyor; saat 21.00'den sonra kaloriferleri söndürüyoruz"
dedi. "Peki, o zaman şu klimaların
kumandasını verin de çalıştıralım" dedik; "maalesef, voltajdan onlar
da yandı, çalıştıramıyoruz" dediler. Soğuktan, hangi yanımıza yattıysak,
sabah o yanımızdan kaskatı kalktık; bu, bir.
Bir de şu geldi aklımıza;
yönetenler bu haldeyse, yönetilenler ne haldedir! Aynı endişeyi, vatandaş da
biz de taşıyoruz.
Yola çıktık ve TEDAŞ'a
gittik. Müdürü aradık; ama, bulamadık. Dediler ki, beş yıldır buraya müdür
atanmadı; sadece görevden alınanlar mahkeme kararıyla veriliyor; onlar da, üç
beş ay kaldıktan sonra geri gidiyorlar. Peki, bu elektrik sorunu ne olacak
dedik; bu şebeke çok eski, kaldırmıyor, iletkenlerden kaçak var; toplam kaçak
oranı yüzde 58, sadece şebekeden kaynaklanan kaçak oranı da yüzde 20 dediler.
Yani, oradaki vatandaş, kaçaklardan dolayı elektrik faturasında yüzde 20 fazla
ödüyor. Yine bir endişeye kapıldık; acaba günü mü kurtarmaya çalışıyoruz ülkeyi
mi kurtarmaya çalışıyoruz,; bilemiyorum dedim.
Ve yola koyulduk; hani
yollardan bahsetti ya Sayın Zeki Ergezen, kendi memleketinde, Ahlat'a doğru
ilerledik; ama, ikinci yoldan, 30 kilometrenin üstünde bir süratle gidemedik; o
kadar büyük çukurlar vardı ki, yol o kadar bozulmuştu ki, vatandaşlar eski yolu
gidiş-geliş yapmışlar; yarım saatlik yolu, tam birbuçuk saatte gittik.
Oradaki insanları
dinledik, esnafı gezdik Sayın Özakcan'la birlikte. İnsanların yüzünde üç ifade
vardı; korku, mutsuzluk ve umutsuzluk; işsizlikten kaynaklanıyordu. Sayın
Valiye gittik -mütevazı bir insan- bizi dinledi. Gerçekten, Bitlis, çok yoksul;
100 000 000 liraya sigortasız çalışan var mı desem, yarın sabah kapıda çok uzun
kuyruklar olur dedi.
Burada da şunu
hatırladım: Bunu niçin anlatıyorum; değerli arkadaşlar, artık, bizim projelerle
halledecek bir şeyimiz kalmamış; bizim, projelerden çok stratejilere
ihtiyacımız var; enerji alanında da, yapısal alanlarda da, siyasî alanda da,
bizim, mutlaka, belli ve büyük stratejileri önümüze koymamız lazım.
Ben, burada, Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi konusunda Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerinin bir tek kelime söylediğini duymadım; çünkü, bu Müdürlükte
zaten bir şey kalmadı. Petrol piyasası düzenleme kurulu kurulacaktı; Enerji
Piyasası Düzenleme Kuruluna, Petrol Piyasası Kanunuyla bazı yetkiler devredildi
ve sonuçta, buradaki tüm işlevler, yetki, Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna
geçti. Birdolu yetişmiş insan Petrol İşleri Genel Müdürlüğünde varken, hiçbir
uzmanı olmayan Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna, Petrol Piyasası Kanunuyla
yetki verildi ve bakın, arkasından ne geliyor; arkasından LPG piyasası kanunu
geliyor; bu konudaki haklar da Petrol İşleri Genel Müdürlüğünden alınıyor,
Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna veriliyor. Yazık değil mi buradaki
insanlara?! Buradaki yetişmiş uzmana, bulunduğu yerden yetkilendirme versek,
kendi içimizde devletin çalışma organını aktif bir şekilde işletsek olmaz mı
arkadaşlar?! Yapamaz mıydık bunu?! Neden çok düzenli bir çalışma koymuyoruz
gündemimize; çünkü, koyamıyoruz.
Yapılan iyi şey yok mu;
var tabiî! Çok güzel; aramalar yapılmıyor, zaten yok! Sayın Afif Demirkıran
dedi ki: "Aramalar iki katına çıktı bir yıl içerisinde, önümüzdeki yıl,
yine, iki katına çıkacak." Hiç, Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün sitesine
girip bakmadınız mı?.. Şu haritada görülüyor iki yılda aramaların ne kadar
büyüdüğü ve kendi tutanağı da burada! Ben, halk adına, onun söylediği her şeyin
takipçisi olacağım. Eğer, buradaki gibi bir artış görürsem, gelecek yıl
bütçede, yine, buradaki görüntüyü halkın gözü önüne sereceğim. Yok burada böyle
bir şey. Bu bütçeyle, Türkiye'de, millî anlamda büyük önem arz eden aramalar
yok sayılmıştır; yoktur arkadaşlar, ruhsat verilmiştir, arama yapılmamaktadır.
Sürem az, birkaç konuya
değineceğim; ama, burada, önemli olan şudur: Türkiye'de, bari petrol araması
yapamıyorsunuz, stratejik önemi olan petrolün işlemesini garantiye alın. Burada
ürettiğimiz petrolü rafine edebilelim. Eğer TÜPRAŞ da özelleştirilirse,
Türkiye'deki düşük kalitedeki petrolü burada işleyecek bir firma bulamazsınız.
Fiyat konulmuş, o fiyattan, en azından Türkiye'de üretilecek petrolü işleyecek
yere verirseniz, ayakta duramazsınız, o kurumu kapatırsınız. Bu millîdir, bu
stratejiktir, bu nedenle, önem vererek, Türkiye'deki petrolün stratejik açıdan
korunmasını sağlamak zorundayız değerli arkadaşlarım.
Bunun dışında,
memnuniyetle izliyorum, Türkiye bir enerji koridoru ve enerji terminali olma
yolunda çalışmalar içerisine giriyor; bunu izliyorum memnuniyetle, yapsınlar.
Bakü - Ceyhan'ı bitirin. İstihdama ihtiyacımız var, oradaki akışa ihtiyacımız
var, onun stratejik önemine ihtiyacımız var; her yönüyle destekliyoruz.
Koridorlarımızın hepsini açın, ülkemiz çok önemli bir yerde, bundan ulus çok
büyük yararlar sağlayacaktır; onu da destekliyorum; ama, yapın, bize zaman
tanıyın demeyin, zamanı tanıyoruz biz. Sayın Enerji Bakanımla burada Bor
Enstitüsünün kurulması için uzun süre söyleştik ve burada bir çalışma yaptık.
Bu zamanı tanıdığımızı göstermek için bu konuya girdim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
tamamlayın konuşmanızı.
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, sonuca bakar mısınız; biz, Bor Enstitüsü Kanununu,
buradan, altı ayı aşkın bir süre önce geçirdik. Altı ay oldu; ama, 15 Kasımda
Yönetim Kurulu ancak atandı. Sayın Bakan da, 20 Kasımda Yönetim Kurulu
üyelerini altı ay sonra odasında kabul etti, bir kısmı şehir dışında olduğu
için bu toplantıya katılmadı. Bu enstitüde, emin misiniz, bu iktidar döneminde
bir araştırma yapabilecek miyiz?.. Nerede bu enstitü arkadaşlar?.. Gittikçe
kayboluyor Eti Holding. Eti Holdinge sahip çıkmalıyız. Bakın, Eti Holdinge
bağlı A.Ş'ler teker teker gitti, Eti Zeolit gitti, Eti Bakır gitti, Eti Krom
gitti, Eti Alüminyum da, Bakanın bize dağıttığı şu kitapçığa göre gitti, geriye
sadece Eti Bor AŞ kaldı; Eti Holding, anlamını yitirdi. Zaten, özelleştirmenin
önünü açmak için bu holdingler birer birer kapatıldı. Bizim, ülkedeki bu millî
kaynağa sahip çıkmamız lazım değerli arkadaşlarım. Bakın, Eti Holdingin
pazarlama şirketleri de teker teker işlevsiz hale getiriliyor. Sayın Bakanım,
lütfen, pazarlamada bu ülkenin önünü açın. Finlandiya, Amerika ve Lüksemburg'ta
pazarlama şirketlerimiz vardı; ama, Amerika'da faaliyet gösteren Etimine
USA'nın, beş aydır müdürü atanmıyor, gelen taleplere cevap dahi verilemiyor,
tekliflere fiyat dahi verilemiyor. Biz, ülkenin millî kaynaklarını böyle mi
koruyacağız değerli arkadaşlarım?! Bu mu düzelen Türkiye?! Beş ayda müdür
atamayacaksınız ve bir enstitüye yönetim kurulunu altı ayda güç atayacaksınız,
biz bu ülkede teknolojik ve yapısal değişim sağlıyoruz diyeceksiniz!.. Yolları
koruyoruz, ülkeyi temizliyoruz demesin Sayın Bakan. Sayın Ergezen, gitsin, önce
Bitlis Deresini temizlesin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Derenin temizliği Bayındırlık Bakanlığının işi mi?!
BAŞKAN - Sayın Seyhan,
eksürenizi verdim, selamlama için son cümlenizi söyleyin lütfen.
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
- Selamlıyorum efendim.
Değerli arkadaşlar, ben,
bu temizlik konusuna "diğer bölgelerde temizlik yapıyoruz, denizleri
temizliyoruz, Van Gölünü temizliyoruz" dedi, onun için girdim. Türkiye'nin
temizlenmesinden yanayız. Her gün o yoldan kendisi geçiyor. Batman'a giden
yolda, Bitlis Deresinin çöplük haline geldiğini görsün, önce kendi memleketinde
dereyi temizlesin lütfen, biz de buna yardımcı olalım.
Hepinizi, daha umutla
bakacağım bir bütçede yeniden görüşmek üzere, sevgi ve saygıyla selamlıyorum,
hepinize esenlikler diliyorum, sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Seyhan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına son konuşmacı, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Mesut Özakcan.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
MESUT ÖZAKCAN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi içerisinde yer alan Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğüyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2004 malî yılı
bütçesinde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının, hem ödeneklerinde hem de
yatırımlarında inanılmaz azalışlar olmuştur. 2004 malî yılı bütçesinde, Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına ayrılan ödenek, DSİ dışında, sadece 192 trilyon
liradır. 2003 malî yılı bütçesine göre yüzde 1,57 azalış söz konusudur; ama, 2004
yılında TEFE ve TÜFE hedefi olan yüzde 12 oranıyla düşünüldüğünde, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesinde gerçekleştirilen azalmanın, en az yüzde
15'ler dolayında olacağı şimdiden söylenebilir. Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü için öngörülen 2004 yılı ödeneğinde ise, 2003 yılı başlangıç
ödeneğine göre, yüzde 23,6 azalma olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa ülkeleri ve gelişmiş ülkelerin elektrik altyapısıyla
ilgili sorunları kalmamıştır. Biz, köy elektrifikasyonunu tamamlamış gözüküyoruz;
ama "tarım elektrifikasyonu" diye bir kavram hiç telaffuz edilmiyor.
Çoğunluğu orta ve küçük ölçekli çiftçilerimiz, tarımsal sulama yapamadıkları
için, ürün verimleri çok artmamaktadır. Eğer, bu tarımsal sulamalara gereken
önemi vermezsek, ileride, çiftçimizi yoksulluk içinde çaresiz bırakırken,
milletimizi de aç bırakırız.
Tarımsal alanda TEDAŞ,
orta gerilim trafosuna kadar enerjiyi götürmekte, orta gerilim trafosundan
sonra alçak gerilim şebekesini vatandaşa bırakmaktadır. Küçük ve orta ölçekli
çiftçilerimiz için alçak gerilim şebekesini yaptırmak mümkün olmamakta,
dolayısıyla, büyük ölçüde TEDAŞ tarafından yaptırılan OG trafoları, boşta, bir
işe yaramaz halde bırakılmaktadır. O nedenle, alçak gerilim şebekeleri de
tarımsal sulama için TEDAŞ tarafından yapılmalı ve tarımsal sulamada, elektrik
enerjisi için, daha ucuz ve uygun tarife uygulanarak çiftçimiz
desteklenmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, dünyadaki hidrolik hidrolik enerji potansiyelinin
yüzde 1'ine, Avrupa hidrolik enerji potansiyelinin de yüzde 16'sına sahiptir.
Mevcut teknolojiler içerisinde bulunan alternatiflere göre en ucuz elektrik
elde etme imkânı olan hidrolik projelerin toplamı 125 milyar kilovat/saattir;
bu da, yaklaşık yıllık ihtiyacımızı karşılayacak potansiyeldir.
Bugün, ülkemizde elektrik
enerjisi üretiminin ancak yüzde 26'sı hidrolik santrallardan gerçekleşmektedir.
Enerji sektöründe
yıllardır izlenen yanlış politikaların sonucu olarak, Türkiye, en pahalı
elektrik enerjisi kullanan ülke durumuna düşürülmüş; satın alma garantili
yaptırılan doğalgaz santralları ile enerji sektöründe yapılan anlaşmalarla 40
milyar dolarlık yolsuzluğun yaşandığı bir sektör haline getirilmiştir. Bu
yanlış politikalardan dönülmeli, doğal kaynaklarımıza dayalı hidrolik ve termik
santrallarımıza gereken önem verilmelidir.
Hidrolik potansiyelimiz,
ekonomik olarak 125 milyar kilovat/saat elektrik enerjisi üretmemize olanak
sağlayacaktır. En ucuz enerji olduğuna göre, bunun yapımı bir zarurettir. Bu
alternatifin ortaya çıkarılmaması ve yapılmaması, neredeyse 10 kat daha pahalı
enerjilerle daha pahalı faturalar ödememize, daha pahalı enerjiler de Avrupa'da, ekonomik olarak sanayileşmiş
ülkelerle aynı kulvarda yarışma şansımızı yok etmektedir.
Bazı gelişmiş ülkeler ile
Türkiye'nin durumunu karşılaştıracak olursak, teknik olarak yapılabilir
projeler bazında, sonuç çok dikkat çekicidir. Amerika Birleşik Devletleri,
hidrolik potansiyelinin yüzde 86'sını, Japonya yüzde 78'ini, Norveç yüzde 68'ini, Türkiye, maalesef, sadece yüzde
30'unu kullanabilmektedir. Özetle, ülkemizde su akmış biz bakmışızdır.
Türkiye'de, şu anda, 22
kuruluş su konusunda söz sahibidir. Ayrıca, 100'e yakın yasada suya ilişkin
hüküm vardır. Dolayısıyla, bir eşgüdüm gereksinimi acilen karşımızda durmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
yeraltı suları da yerüstü suları gibi bilinçsizce kullanılmaktadır. Devlet,
nasıl ağaçları kökleriyle birlikte koruyorsa, yeraltı suları da öyle
korunmalıdır.
Su kaynaklarının yüzde
75'ini sulamada kullanıyoruz. Bu yüzde 75'ini kullandığımız suyun, tarımsal
sulamalar salma sulamayla yapıldığı için, yüzde 60'ı kayba uğramaktadır. Bu
kayba uğrayan su miktarı ise, Atatürk Barajı suyunun 1,5 katı demektir.
DSİ baraj projeleri,
elektrik üretiminde beş yılda kendini amorti ediyor. Atatürk Barajı sekiz yılda
etmiş. Ancak, son yıllarda DSİ'ye ayrılan ödeneklerle yapılacak yatırımların
tamamlanma süresi otuz yılı aşmakta ve bu uygulamadan, ülkemiz, telafi
edilemeyecek büyük zararlara, kayıplara uğramaktadır.
Bakınız, Aydın İlinde, Çine
Barajı ve hidrolik santralı inşaatına 1995'te başlanmış, sözleşmeye göre bitiş
tarihi 2000 olarak belirlenmiş. 2000 yılında bitmesi planlanan baraj için,
uygulamadaki değişiklikler ve keşif artışlarıyla, 2003 yılı itibariyle 476
trilyon lira ödenek ihtiyacı duyulmuş; ancak, 40 trilyon lira ödenek ayrılmış.
Bu şartlarla, bu baraj, ancak oniki yıl sonra; yani, 2014 yılında
tamamlanabilecektir.
Yoğun yağış ve
taşkınların bölgemize ve çiftçimize vereceği zarar, bu barajın yatırımından çok
daha fazla olacaktır. Amaç, 22 358 hektar alanın tarımsal su ihtiyacını temin
etmek, yılda 118 gigavat/saat elektrik enerjisi üretmek ve 9 100 hektar alanı
taşkınlardan korumak olan Çine Barajı, bu ödeneklerle ondokuz yılda tamamlanmış
olacaktır. Bu yatırım politikaları ekonomik değildir, ülke yararına değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu teknik açıklamaların, değerlendirmelerin dışında, -Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğüyle ilgili bütçemizde söz almış bulunmamdan dolayı, bu
açıklamaları da yapma ihtiyacı duyuyorum- geçtiğimiz günlerde, yazılı ve görsel
basında yer alan ilanlarda, kamuda çalışacak personelde erkek olma özelliği
arandığı belirtilerek, Devlet Su İşleri, Devlet Hava Meydanları İşletmesi,
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüklerinin inşaat mühendisliği, hava kontrol
memurluğu, muhasebecilik ve eksperlik görevlerine başvuracak adaylarda...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Devamla) - ... erkek olma koşulu arandığı yer almaktadır. Konuyla ilgili
olarak, 65 inşaat mühendisinin istihdam edileceği Devlet Su İşlerinin Genel
Müdürü Sayın Veysel Eroğlu'nun, 29 Kasım 2003 tarihli Vatan Gazetesinde yer
alan "Devlet Su İşlerinin İş Yapması lazım. Hanımların sıkıntısıyla mı
uğraşacağız. Kaçmak isterler, yalvarıp yakarıp rapor alırlar. Haa, bu işi
yapacak hanım yok mudur; vardır, bir bakıma kadınlıktan uzaklaşmışlardır,
erkekleşmişlerdir" açıklaması, AKP Hükümetinin, cumhuriyetin 80 inci
yılında, cumhuriyet kadınımıza bakışını ortaya koymuştur. Kadınlarımızı, sosyal
yaşamın, çalışma yaşamının dışına itmeye çalışan bir yaklaşımdır bu. Bu bakış,
Cumhuriyet Halk Partililer olarak bizlerde, Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları
Birliğinde, İnşaat Mühendisleri Odasında, kamuoyunda, kadın örgütlerinde büyük
üzüntü ve tepki yaratmış ve kınanmıştır.
Onbeş gün kadar önce,
Elektrik Mühendisleri Odası Genel Merkezinin düzenlediği bir sempozyumda
bulunmuştum. Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız da oradaydılar. Türkiye
Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Genel Başkanı Sayın Kaya Güvenç,
konuşmalarında, olayı üzüntüyle, kınayarak dile getirdiler. Sayın Bakanımız da
cevabî konuşmalarında, "DSİ Sayın Genel Müdürüne bu konuyu sorduğunu ve
böyle bir söz sarf etmediğini söylediğini" ifade ettiler; ancak, söylenilen
tarihteki Vatan Gazetesinde, Sayın Ayşe Özgün'ün köşesinde bu açıklamalar yer
alıyor. DSİ Genel Müdürümüz, eğer bu sözü söylemediyse, aynı gazetede tekzip
etmelidir ya da hata yaptığını belirterek, tüm bayanlarımızdan özür
dilemelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özakcan,
son cümlenizi rica ediyorum; eksüre verdim.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Ulusal Kurtuluş
Savaşımızı, analarımızla, bacılarımızla, kadınlarımızla verdik; Türkiye Cumhuriyetini
onlarla birlikte kurduk, yine onlarla birlikte koruyup yücelteceğiz.
Yüce Heyetinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özakcan.
Sayın milletvekilleri,
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Lehte ve aleyhte,
şahısları adına söz isteği vardır.
Lehte ilk söz isteği,
Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut'a aittir.
Buyurun Sayın Akbulut.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...
(Mikrofon kapandı)
BAŞKAN - Bir dakika Sayın
Akbulut...
Ses düzeninde genel bir
arıza oluştu; birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 21.12
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati : 21.22
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372,
3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284,
286, 285, 287) (Devam)
D) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1. - Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Adalet Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
E) YARGITAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1. - Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
F) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1. - Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Danıştay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
G) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)
1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
a) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
b) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Beşinci tur üzerinde,
şahsı adına, lehte, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığının 2004
yılı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Anayasada belirtildiği üzere, demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk devletidir. Hukukun üstünlüğünü esas alan devlet, özgürlüklerin
ve hakların teminatıdır. Anayasamıza göre: "Egemenlik, kayıtsız şartsız
milletindir. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet
yetkisi kullanamaz."
Yargı yetkisi, Türk
Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılmaktadır. Mahkemelerimiz, içinde
bulunduğu olumsuz teknolojik ve fizikî şartlara ve sınırlı personel imkânlarına
rağmen, büyük bir gayretle adalet hizmetlerini etkin bir şekilde yerine
getirmeye çalışmaktadır.
Adalet hizmetlerinin
gereği gibi yürütülebilmesi için;
Hâkim ve savcı açığının
giderilmesi, uzman yardımcı personelin yetiştirilmesi ve ücretlerinin
artırılması,
Ceza davalarının
azaltılması için, uzlaşma ve sulh müessesesinin kabul edilmesi,
Hâkim ve savcıların
bağımsızlığı ve teminatı konusunda gerekli özenin gösterilmesi,
Adlî zabıtanın, bir an
önce, kurulması,
Suçtan zarar gören
mağdurların haklarının bir yasayla koruma altına alınması,
Hâkim ve savcıların,
örgütlü suçlar, haksız rekabet, döviz
işlemleri, sigortacılık, karapara aklama ve sermaye piyasası suçları gibi
alanlarda uzmanlaşmalarının sağlanması gerekir. Bu nedenle, Adalet Bakanlığına
2004 yılı için, genel bütçeden 2002 ve 2003 yıllarından daha büyük oranda pay
ayrılmış olması olumlu bir gelişmedir.
Değerli milletvekilleri,
Anayasaya ve yürürlükteki yasalara bağlılık ve itaat, makamı ve mevkii ve
konumu ne olursa olsun, herkes için emredici bir zorunluluktur; hiçbir makam
veya kişinin, kaynağını Anayasadan almayan bir yetkiyi kullanması söz konusu
değildir. Bu noktada, Anayasa Mahkemesine açılan iptal davalarında, mahkemenin,
yürütmenin durdurulması hakkındaki kararlarına değinmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
son yıllarda, Anayasa Mahkemesinin, açılan davalarda yürütmenin durdurulması
kararları verdiğine tanık oluyoruz. Oysa, Anayasamızın 153 üncü maddesine göre,
Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe
girmekte ve geriye yürüyememektedir.
Ne Anayasamızda ne de
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda, Anayasa
Mahkemesinin, açılan iptal davalarının yargılaması sırasında, yürütmeyi
durdurma kararı verebileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.
Yüksek mahkeme, kendisine
açılan birçok davada ileri sürülen yürütmenin durdurulması taleplerini, Anayasa
ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda
kendisine böyle bir yetki verilmediğinden bahisle reddetmiştir; ancak, 1993
yılında, bu yoldaki görüşünü değiştirmiş ve "mademki iptal yetkisi
verilmiştir ve yürütmenin durdurulması kararı iptal kararından daha önemsiz bir
karardır, o halde çoğun içinde az da olmalıdır" düşüncesiyle, o tarihe
kadarki görüş ve kararlarına aykırı olarak, 1993 yılından itibaren açılan iptal
davalarında yürütmeyi durdurma kararları vermiştir. Anayasa Mahkemesinin, Anayasayla
ve ilgili yasayla kendine tanınmamış bir yetkiyi, içtihat oluşturmak suretiyle
kullanmasını, kaynağını Anayasadan almayan bir yetkinin kullanılması olarak
değerlendiriyor; bu konuda uygulamadaki karışıklığın ve görüş ayrılıklarının
giderilmesi için, bir an önce, anayasal ve yasal düzenleme yapılması
gerektiğine inanıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin işsizlik, yoksulluk, enflasyon, adalet, sağlık,
eğitim, sosyal güvenlik alanlarındaki sorunlarından çok daha önemli ve
öncelikli sorunu demokratikleşme sorunudur. Demokratik cumhuriyet olmakla her
fırsatta övünmemize rağmen, cumhuriyetin 80 inci yılını kutladığımız 2003
yılında dahi, demokrasimiz, önündeki engeller yüzünden, ne yazık ki, tüm kurum
ve kurullarıyla birlikte tam olarak işler hale getirilememiştir. Kendi makam ve
mevkileri ile görkemli yaşam koşullarının korunabilmesi uğruna, milletimize
cumhuriyeti ve demokrasiyi çok gören bazı çevreler, millî iradeyi görmezden
gelmekte, cumhuriyetimizin temel değerlerini istismar etmekte ve onların
arkasına saklanmak suretiyle, zaman zaman ülkede huzursuzluk çıkarmaya çalışmaktadır.
Hükümetimiz, bugüne
kadarki kararlı tutum ve uygulamalarıyla, demokratikleşme yolunda çok önemli
adımlar atmıştır. Bu uygulamaların devamını ve çok kısa bir zamanda
demokrasimizin artık ayıplı demokrasiler grubundan kurtarılmasını ümit ve
temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
laik cumhuriyette demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne bağlılık, onun gereklerini
yerine getirmekle, ilkelerine bağlılıkla, değerlerini savunmakla olur. Sözde
bağlılık, istismarcılıktan başka bir şey değildir. Cumhuriyet ve demokrasi,
milyonlarca insanımızın kanları ve canları pahasına elde ettiği ve uğruna seve
seve can vereceğimiz kazanımlarımızdır. Hiç kimsenin veya zümrenin tekelinde
olmayan bu değerlerin yaşatılması ve yüceltilmesi, her Türk vatandaşının aslî
görevidir. Bu değerlerin, siyasî malzeme konusu yapılmaması ve siyasî çıkar
hesaplarıyla istismar edilmemesi gerekir. Hiçbir siyasî partimiz, devletin
görünmez güçleriyle bezeli, düşünceyi ve niyeti okuyabilen ve olağanüstü güç ve
yetkilerle donatılmış değildir.
Bu çerçevede, bazı
arkadaşlarımızın "siyasal çoğunluğun önemi yoktur, sizleri uyarıyoruz;
uyarılarımızı dikkate almak zorundasınız" gibi sözlerinin, anayasal sistemimizde
demokrasiyle, hukuk devleti ilkesiyle ve siyasî nezaketle bağdaşır yanının
olmadığını....
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Senin hukuk bilgin bu kadar işte!
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - ..bu beyanlar ve sözde uyarıların, yalnızca siyasî acziyetin dışa
yansımasından ibaret olduğunu belirtmek isterim.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sen kim oluyorsun da öyle söylüyorsun!.. "Siyasî acziyet" diyorsun.
Biraz terbiyeli konuş...
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bazı arkadaşlarımız, kendilerinin de
inanmadığı, hayaî korku ve tehlike haberlerini sürekli gündemde tutmayı bir
siyaset şekli olarak benimsemektedirler. Oysa, Adalet ve Kalkınma Partisiyle
birlikte ülkede yaşanan istikrar, güven ve huzurla yeniden hayat bulan
milletimiz, bu uyduruk beyanlara değer vermemekte, gülüp geçmektedir.
Büyük Türk Milletinin,
bağrından çıkardığı milletvekilleri kadar ülke sorunlarına duyarlı ve
sorunların çözümünde sağduyu sahibi olduğunun unutulmaması gerekir.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Danışmanının yazdığı kâğıdı okuyorsun, yüzümüze bak da öyle anlat.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Yıllardan beri boş sözlerle uyutulup sömürülen halkımızın, artık,
bu sözlere, hayalî korku ve felaket haberlerine değer vermeyeceği bilinmelidir.
Değerli arkadaşlar, son
genel seçimlerden hemen sonra, milletvekili dokunulmazlığının sınırlanması da
dahil olmak üzere, kapsamlı bir anayasa değişikliği için kurulması düşünülen
anayasa değişikliği uzlaşma komisyonuna muhalefet partimiz bugüne kadar üye
vermemiştir. Keza, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda
karma komisyonun toplantıya çağrılmadığı iddiası da doğru değildir. Üyesi
bulunduğum Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyon,
muhalefete mensup üyelerin de katılımıyla, ilk toplantısını 12 Kasım 2003
tarihinde yapmış ve bu toplantıda
-gelecek raporun- Karma Komisyonun çalışmalarına ışık tutacak olması nedeniyle,
araştırma komisyonunun raporunun beklenmesine karar verilmiştir. Araştırma
komisyonu çalışmalarını tamamlamış olup, bugünlerde rapor verilecek ve Karma
Komisyonun çalışmalarına kaldığı yerden devam edilecektir.
Milletvekili
dokunulmazlığının yanı sıra, değişik statüdeki yirmi kadar kamu görevlisinin
dokunulmazlığının da bulunması nedeniyle, bunların tümünün dokunulmazlıklarının
birlikte ele alınıp değerlendirilmesi gerektiği ise, her türlü şüpheden
uzaktır.
Değerli milletvekilleri,
devletimizin ve milletimizin itibarının yükseltilmesi, üretim, istihdam ve
ihracatın artırılması, işsizliğin ve yoksulluğun giderilmesi, hırsızlığın yok
edilmesi, devlet imkânlarını haksız olarak kullanıp çıkar sağlayanlardan hesap
sorulması, ülkemizin topyekûn kalkınması...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
mikrofonu açıyorum, lütfen tamamlayın.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
...aydınlık geleceğe
güvenle yürünebilmesi ve vatandaşlarımızın refah seviyesinin yükseltilmesi
yolundaki çalışmalarından dolayı hükümetimize başarılar diliyor; bütçenin
ülkemize, milletimize hayırlara vesile olması temennisiyle, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Akbulut.
Sayın milletvekilleri,
Hükümetin söz isteği vardır; Sayın Bakanlarımıza söz vereceğim.
Hükümetin 45 dakika
konuşma hakkı var; Sayın Bakanlar kendi aralarında değerlendirecekler.
Adalet Bakanımız Sayın
Cemil Çiçek, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Size, 23 dakika süre
veriyorum.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Adalet Bakanlığı,
Yargıtay Başkanlığı ve Danıştay Başkanlığıyla ilgili olarak burada görüşlerini
ifade eden değerli milletvekili arkadaşlarıma ve adalet konusuna her zaman
destek vermiş, hizmet noktasında bize yardımcı olmuş olan tüm milletvekili
arkadaşlarıma, bu vesileyle, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Yargı konusu, şüphesiz
çok önemli. Bir süreden beri de, Türkiye'de bu konu tartışılıyor. Aslında, bu
konudaki bir memnuniyetimi ifade etmek isterim. Yargı hizmetleriyle ilgili,
yargının sorunlarıyla ilgili konular çoğu zaman, ya adlî yılın açılışında veya
yüksek mahkemelerin kuruluş günlerinde gündeme geliri, eğer, sayın başkanlar
aykırı birkaç cümleyi söylediyse birkaç gün tartışılır, ondan sonra, bu konu
Türkiye'nin gündeminden kalkardı. Memnuniyet verici olan husus şu ki, bugün,
Türkiye'nin her tarafında, mütevazı bir Anadolu şehrinde bile yargıyla ilgili,
adaletle ilgili, hukukla ilgili, insan haklarıyla ilgili sempozyumlar
düzenlenmektedir. Bundan da şu sonuç çıkıyor ki, giderek Türkiye'de, adalet,
bir toplumsal talep haline gelmeye başlamıştır. Bir işin çözümü de, esas
itibariyle, bir toplumsal talep haline gelmesine bağlıdır. Avrupa Birliği
süreci de, belki, bu konuların bütün Türkiye'de tartışılmasına vesile olmuştur.
Şüphesiz, yargı konusunu
tartışırken, bazı hususlara dikkat etmemiz gerekiyor; çünkü, yargının itibarı,
devletin itibarıdır. Geldiğim günden beri, hep bunu ifade etmeye çalışıyorum.
Yargıya güven, aynı zamanda devlete güvendir. Aksi bir düşüncenin doğru olduğu
kanaatinde olmadığımı hep ifade ettim; bugün, bir kere daha, burada ifade etmek
istiyorum. (Alkışlar)
Hepimize düşen görev,
şüphesiz, elbirliğiyle, yargının itibarını, bugün hangi noktadaysa, ondan çok
daha yukarılara çıkarmaktır. Buna, hepimizin gayret etmesi lazım; çabamız,
gayretimiz de bu maksada matuftur. Bu konuda bize görev düştüğü kadar,
şüphesiz, büyük fedakârlıklarla, büyük özveriyle bu hizmeti yürüten yargı
mensuplarına da bu anlamda görevler düşmektedir.
Yalnız, müsaade
ederseniz, bu vesileyle, müsamahanıza da sığınarak, bir hususu da açıklamak
isterim. Hepimiz siyaset yapıyoruz; Zaman zaman, konuşmalarımız olur, bu
konuşmalarımızda, bazen, çok samimî olarak da söyleyebiliriz; ama, kamuoyu, onu
yanlış bulabilir. Maksadımızı aşan beyanlarda da bulunabiliriz veya öyle
kastetmediğimiz halde, ertesi gün, basında, bir başka türlü yer alır ve sonra,
onun üzerine, hükümler, fikirler beyan edilir. Bir arkadaşımızın "yargıya
güvenmiyorum" tarzındaki bir beyanını, tümüyle bir partinin görüşüymüş
gibi, bir iktidarın görüşüymüş gibi mütalaa edip, böyle bir genellemeye gitmek,
zannediyorum, bugün için güzel bir konuşma mevzuu olsa bile, siyaseti
yıpratıyor. Geriye dönük, hepimizin, siyasî hayatında, nerede yanlış
yaptığımıza bir baktığımızda...
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Bakan, bir arkadaşınız değil, birkaç arkadaşınız.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Evet, bir arkadaşımızın...
Müsaade ederseniz...
Bakın, ben, çok samimî söylüyorum.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sizin samimiyetinize inanıyoruz.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Burada, bu Parlamentoda, benden evvel görev yapan, Sayın Topuz'u
görüyorum, Sayın Güneş'i görüyorum, benimle beraber görev yapan Sayın Güney
var; yani, şu Parlamento çatısı altında, içinizde, en fazla görev yapan insanlardan
biriyiz.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Size sözümüz yok.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Eğer, bir kişinin beyanı, bir partinin, bir hükümetin beyanına
delil teşkil edecekse, bunun tam tersini söyleyen Adalet Bakanı da var; onu
niye partinin görüşü olarak mütalaa etmiyorsunuz? İşin bir de bu yönü var. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
İkincisi... Yani mantık
hatası yapıyorsunuz, mantık hatası... Onu demek istiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Söyleyen kişi Başbakan Yardımcısı, parti üyesi değil...
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Efendim, bunu hepimiz için söylüyorum. Hiç gerek yok...
İki...
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Başbakan Yardımcısı...
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Bakınız... Hayır, hayır... Başbakan Yardımcısı... Onu da söyleyeceğim,
müsaade ederseniz.
Siyasette sabırlı
olursak, birçok şeyde anlaşabiliriz. Burada, hepimizin maksadı, demin söyledim,
yargının itibarını yükseltmek.
Şimdi, aynı gün, Sayın
Mehmet Ali Şahin'in televizyonda beyanı olunca, kendisini aradım, Mehmet Ali
Bey, senin böyle bir beyanını televizyonlar veriyor, doğru mu, dedim;
"Ağabey, yanlış. Nereden çıktı bu? Anadolu Ajansından metni göndereyim
hemen size" dedi. Bakın, şimdi, aynı gün, benim açıklama yaptığım saatte,
Mehmet Ali Şahin'in Anadolu Ajansından metnini okuyacağım. Bir gazeteci
arkadaşımızın "yargıda insan hakları konusunda bir direnç var,
değerlendirmesine ne diyorsunuz" tarzındaki bir sorusuna "ben, tüm
yargı erkini karşımıza alarak, demokrasi ve insan hakları konusunda karşımıza
engeller çıkıyor değerlendirmesine katılmam. Yargı mensuplarımızın kahir
ekseriyetinin hukuka, özellikle evrensel hukuka, kanunlara ve vicdanlarına göre
hareket ettikleri kanaatindeyim; ama, çok istisnaî bazı örneklerin hem
kamuoyunu hem de onlar adına siyaset yapan milletvekillerini endişelendirdiğini
tespit ediyorum" diyor. Şimdi, olay bu.
Değerli arkadaşlarım,
zaman zaman, bakın -bunun altını çizelim- siz de bir yerde konuşma yaparsınız,
onun içinden bir cümle, iki cümle... Sonra, ne kadar tavzihler yaptığınız da ortadadır.
Bu grubun içerisinde olanlar da vardır. Nitekim, daha birkaç gün evvel bir
açıklama yapmıştır; "ben onu demek istemedim, kastım o değildi,
şöyledir" diye, bir saat sonra bir açıklama yapmak lüzumu doğmuştur.
Bununla söylemek
istediğim şey şu: Biz, siyasetçiler olarak, birbirimizin açığını arayarak bir
şey yapmak istiyorsak... Bakınız, burada, bugün, grubu bulunan partilerimiz ve
diğer partilerimizin, yüzlerce, binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce üyesi var. O
zaman, işi gücü bırakıp, acaba, falanca partinin filanca yerdeki üyesi zülfü
yâre dokunan ne konuşma yaptı deyip, onu, koskoca bir gruba, koskoca bir
partiye mal edersek, sonunda ne oluyor; sonunda, siyaset birbirini yıpratıyor
ve sonuçta, bakınız, 3 Kasım seçimlerinin ne zorluklarla yapıldığını gördük.
Değerli arkadaşlarım,
demiri çürüten kendi pasıdır. Gelin, biz, birbirimizin bu noktasında,
paslanmaya, korozyona sebebiyet verecek davranışlardan, beyanlardan kaçınalım.
Dediğim gibi, ben,
yargıya güveniyorum, benim grubum yargıya güveniyor, benim Hükümetim yargıya
güveniyor. Esas itibariyle, demokratik bir ülkede siyaset yapan insanlar iki
şeye güvenir, güvenmek mecburiyetindedir, hepimiz de güveniyoruz; evvela
milletimize güveniyoruz, onun iradesine güveniyoruz, ikincisi de yargıya
güveniyoruz. Dolayısıyla, meseleyi böylece anlarsak taşları yerli yerine
oturtmuş oluruz; aksi, bence bir polemik konusu olur. Bugün için fiyakalı bir
konuşma yapmaya belki vesile olabilir; ama, çok doğru da değildir. Bunu ifade
etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ikincisi, tabiatıyla, Türkiye sorunlu bir ülke; maalesef, senelerden beri
sorunlarını çözmüyor, sorunlarını devrediyor. Samimî olarak ifade ediyorum ki
-bu benim görev aldığım beşinci hükümet- kırk yılın çarşambasının bir araya
geldiği bir hükümetle karşı karşıyayız. Bu kadar sorunları olan bir ülke,
çözülmemiş devredilmiş, Kıbrıs karşımızda, Irak karşımızda, dışborç, içborçtan
tutun, her türlü dengenin altüst olduğu bir Türkiye'de, geceyi gündüze katarak,
şüphesiz, sizlerle birlikte birkısım şeyleri yapmaya çalışıyoruz. Biz bu
noktada iyi niyetliyiz, sizler de iyi niyetlisiniz. Biz, doğruları yapmaya
çalışıyoruz. Siz de, tabiatıyla, muhalefet olarak, bizim yanlışlarımız varsa,
eksikliklerimiz varsa, bunları söyleyecekseniz, emin olun bundan çok memnun oluruz;
çünkü, biz, muhalefetin görevini yapmasının demokrasi için sağlıklı bir yol
olduğu kanaatindeyiz. Muhalefet, görevini yapmazsa, o zaman, muhalefet
yapmaması gerekenler, siyaset yapmaması gerekenler muhalefet yapıyor; o zaman
da, iş çığırından çıkıyor. Onun için, buradaki her konuşmanın, benim hoşuma
gitse de gitmese de, bazı eksiklikleri, yanlışlıkları da olsa, samimî olarak
söylüyorum ki, ben, ciddiyetle üzerinde dururum, ondan bir şeyler çıkarmaya
çalışırız. Yargı konusunu da biz böyle kabul ediyoruz.
Şüphesiz, yargının
sorunları var, uzunca bir zamandan beri biriken sorunları var, özlük haklarıyla
ilgili sorunları var, düzeltmeye çalışıyoruz, çalışacağız da; ama, bir şeyi hep
beraber görüyoruz -işte, bir bütçe müzakeresi sebebiyle, biz, bu konuşmaları
yapıyoruz- geldiğimiz günden beri devlet havuzu su alıyor, havuzda su yok,
delik tıkamaya uğraşıyoruz, oradan o deliği tıkıyoruz, öbür taraftan bir başka
delik, oradan oraya, buradan buraya... Havuz da su alacak ki, bundan toplumun
tüm kesimlerine bir şeyler verme imkânınız olacak; değilse, şu an bir Adalet
Bakanı olarak, ben de biliyorum ki, 1 milyar lira maaş alan, İstanbul'da görev
yapan, yeterli lojman olmadığı için, bunun 400 000 000'unu, 500 000 000'unu
kira parası vererek hizmet yapmaya çalışan arkadaşlarımız var. Başka
mesleklerden de var; ama, önünde sonunda bunlar düzelecektir, düzeltilmesi
lazımdır. Uygun bir zamanda, uygun bir fırsatta bunları düzeltmek de bizim
görevimizdir.
Yargıdan beklenen
hizmetlerin gereğince yerine getirilebilmesi için üç şartın olması lazım.
Bunlardan bir tanesi, kaliteli yasa çıkarmaktır. Buna gayret ediyoruz.
Şüphesiz, bu noktada, özellikle, yasalarımızın Avrupa Birliği standartlarına
uyması açısından yaptığımız çabalar ortadadır. 7 tane paket çıkarılmıştır. Şu an,
Meclis gündeminde, komisyonların gündeminde, Türkiye'nin hukuk altyapısını
sağlamlaştırmak adına yaptığımız çok önemli düzenlemeler var. İnanıyorum ki, bu
sene içerisinde, Türkiye'nin temel yasalarının tamamını Meclisin huzuruna
getireceğiz ve 2004 yılı biterken, Adalet Bakanlığı olarak bu konuda çok önemli
bir adım atmış olacağız; daha çağdaş, günün ihtiyaçlarına cevap veren bir yasal
düzenlemeyi, yasal altyapı hazırlığını tamamlayacağız.
İkincisi, nitelikli yargı
personelidir. Hâkimlerimizin ve savcılarımızın, değişen dünya şartlarını,
ihtilafların çeşidini, niteliğini ve dış ve iç bağlantılarını da hesaba katarak
bunların hepsine vukuf peyda etmiş, bu konuda ihtisas yapmış insanlar olarak
mahkemelere çıkmaları, tahkikatlarını sürdürebilmeleri lazım. Bununla ilgili
yaptığımız düzenlemeler var -bu Meclis yaptı; yani, sadece biz yaptık
demiyoruz- ve bu yönüyle de medyunu şükranım ki, bu hizmetlerin tamamında,
benim Grubum kadar, Cumhuriyet Halk Partisinin ve diğer arkadaşlarımızın,
bağımsız milletvekillerimizin, hepsinin katkısı oldu. Bunları açık yüreklilikle
söyleyelim. Siyasetin itibarı böyle yücelir, başka türlü yücelmez. Biz
birbirimizi kötüleye kötüleye, sanki, bu memlekette en kötü insanlar bu çatının
altındaymış gibi bir imajı kendi ellerimizle götürdük, teslim ettik, onun
getirdiği sıkıntıları yaşıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Benim samimî
kanaatim bu; ama, müsaade ederseniz, yeri gelmişken bir şey daha ifade
edeceğim. O da şudur:
Şimdi, bakınız, bir
dokunulmazlıklar meselesi gidiyor. Allaha şükür, şu kadar zamandır bu ülkede
siyaset yapan bir insanım. 83 üncü maddeyle ilgili -bir trafik cezası dahil-
hiçbir şeyim olmadı ve Allahtan dileğim de, bu mesleği, bu işi bıraktığımda
böylece gelip gitmektir, Kızılay'da elim cebimde, alnım açık yürüyebilmektir.
Allahtan hep bunu istedim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bir şeyi yanlış
yapıyoruz. Bakınız, demokrasi, dengeler rejimi değerli arkadaşlarım; yasaması
var, yürütmesi var, yargısı var. Bu üç erkin birbirleriyle olan dengeleri için,
nasıl işçi-işveren münasebetlerinde işçinin grev hakkı var, patronun,
sermayedarın lokavt hakkı varsa, aynen demokraside de yasamanın yetkileri,
imkânları var, sınırlanması gereken hususları var, yürütmenin var, yargının
var. Şimdi, maalesef, Türkiye'de demokrasi, hep beraber görüyoruz ki,
çalılıklar içerisindeki bir perili köşke benzedi uzunca bir süre. Bu perili
köşkten her gün haberler geliyordu, sesler vesaire geliyordu. Biz, bu köşkü,
elbirliğiyle düzeltmeye uğraşıyoruz. Dolayısıyla, düzeltme yapılırken, bu üç
erkin haklarını, yetkilerini, sorumluluklarını birlikte düzeltmediğiniz
takdirde, o zaman birkısım dengeleri bozulmuş olur. Bunun faturası da, sonunda
çok acı çıkıyor.
1982 Anayasası olağanüstü
dönemde yapıldı; bu Parlamento kapalıydı, bugünkü partilerin hiçbirisi yoktu.
Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin en köklü partisi kapatılmıştı. Bu
dokunulmazlıklar o dönemde konuldu. Bu dokunulmazlıklarla ilgili, daha sonra
bir şey yapılmadı. Bununla, dokunulmazlıklardan kaçıyor filan değiliz; meseleyi
bir bütünlük içerisinde koymadığımız takdirde, taşlar yerli yerine oturmuyor.
Şimdi, bu Anayasaya
baktığımızda, yasamanın dokunulmazlığıyla ilgili 83 üncü maddede; yürütmeyle,
Bakanlar Kurulu üyeleriyle ilgili 100 üncü maddede, kamu görevlileriyle ilgili
129 uncu maddede, yargıyla ilgili ise 140 ıncı ve müteakip maddelerinde
birkısım ayrıcalıklar var; yani, Türkiye, ayrıcalıklar rejimi... Emin olun,
ayrıcalığı olmayan sadece vatandaş, onun dışında, devlet adına kim yetki
kullanıyorsa, her birisinin tahkikatı da farklı, yargılaması da farklı,
zırhları da farklı, lojmanları da farklı, oturdukları yerleri farklı, hatta,
mezarlıkları bile farklı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, bütün bu
ayrıcalıkları bir bütünlük içerisinde almadığımız takdirde, o zaman vur abalıya,
vur siyasetçiye; dokunulmazlık... Şimdi, bu siyasetçinin dokunulmadığı tarafı
kalmadı ki değerli arkadaşlarım. Zincirbozanlarda yatanlar kimlerdi? Menderes
olarak, bakanları olarak, başbakan olarak ipe çekilenler kimlerdi? Bunlar
tarihimizin acı sayfalarıdır. Onun dışında, yani, kendi kendimize hep haksızlık
ediyoruz.
Ben demek istiyorum ki,
bu memlekette kim haksızlık yaptıysa, kim yolsuzluk yaptıysa, elbette, hiçbir
ayrıcalığına bakmaksızın, bunun önünün açılması lazım; ama, siz, sadece, yasamayla
ilgili kısım üzerinde durursanız, o zaman, siyaset yapanları haksız bir itham
altında bırakmış olursunuz. Ne olur; bu memlekette, yolsuzluğu, hırsızlığı
sadece siyasetçi yapıyor, ah o siyasetçinin dokunulmazlığı olmasa... Ben
diyorum ki, ona dokunalım; ama, dokunulması gereken başkalarına da dokunarak,
olması gereken sınırların içerisine çekelim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Burada, vaktim olmadığı
için polemiğe girmek istemem; ama, her bir kuruluşun, her bir erkin...
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Hep beraber yapalım Sayın Bakan, hep beraber.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Dosyalar var Sayın Bakan, dosyalar...
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Şüphesiz... Şüphesiz... Onları da görelim, hep beraber görelim.
Bakınız, gayet açık
söylüyorum; şimdi, bununla bir yere varamayız. Ben bir şey söylemeye
çalışıyorum değerli arkadaşlarım. Bakın, hiçbir problemi olmayan bir insan
olarak ve şu yolsuzluklar konusunda da kavga vermeye çalışan, birçok riski de
göze almaya çalışan bir insan olarak, yaşadığımız tecrübelerden bir yere
varmaya çalışıyorum; ama, siz, bunları bugün görmek istemezseniz, bir gün
gelirler... Dedim ya, siyasetçinin dokunulmadık tarafı kalmadı. 3 Kasım
seçimlerinde, geçen dönem, bu çatı altında itham edilenlerin hiçbirisinin
dokunulmazlığı yok; ne değişti?
YILMAZ KAYA (İzmir) - Ona
da siz cevap verin.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Ne değişti? Hiçbirinin dokunulmazlığı yok. Hata oldu, yanlış oldu
vesaire; ama, hiçbir netice çıkmadı. O zaman, mesele şu: Türkiye'de,
yolsuzlukların önündeki tek engel ille de bu siyasetçi dokunulmazlığından
ibarettir diyorsak, o zaman, bazen, yanlış dolmuşa bineriz, gitmek istediğimiz
yere de gidemeyebiliriz. Onu söylemeye çalışıyorum. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Yapılacak bir tek şey var
-Saygı duyduğum bir insan olarak, ben, bunu, Sayın Baykal'a da ifade ettim-
gelin, şu uzlaşma komisyonunu çalıştıralım. Oybirliğiyle çalışan bir komisyon,
Anayasanın 83 üncü maddesi dahil, 100 üncü maddesi dahil, 129'uncu maddesi
dahil, başka ne kadar ayrıcalık varsa, bunların hepsini... Neticede, geceyi
gündüze katar, çalışırız. Bütçeyi takiben, biz bunların hepsini on, onbeş,
yirmi gün içerisinde milletin huzuruna, Parlamentonun huzuruna getiririz. Bu
meselenin neresinde yanlışlık var? 83'ü de düzeltelim diyoruz. Kimsenin 83'ten
kaçtığı bir taraf da yok ki, nereye kaçacak? Kaçan, dediğim gibi, bir dönem
kaçıyor, ondan sonra yine yargının huzuruna çıkacak, çıkmak mecburiyetindedir.
O sebeple, Türkiye'de yapılacak pek çok şey var... (CHP ve Bağımsızlar sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen yerinize oturun. (CHP ve Bağımsızlar sıralarından
gürültüler)
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 21.51
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 21.58
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Enver YILMAZ (Ordu), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372,
3/373; 1/657, 3/371) (S. Sayısı : 284, 286, 285, 287) (Devam)
D) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1. - Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Adalet Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
E) YARGITAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1. - Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
F) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1. - Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Danıştay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
G) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)
1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
a) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
b) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Beşinci tur üzerinde
Hükümet adına Sayın Adalet Bakanı konuşmakta iken birleşime ara vermiştik.
Şimdi, kendilerini tekrar kürsüye davet edeceğim ve konuşmalarını
tamamlayacaklar.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan (AK Parti
sıralarından alkışlar) değerli milletvekili arkadaşlarım (AK Parti sıralarından
alkışlar) şüphesiz, uzun ve yorucu bir çalışma olunca, zaman zaman bazı sıkıntılarımız
olabilir, bunları hoşgörüyle karşılamak lazım gelir.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Tahrik ediyorsunuz... Tahrik ediyorsunuz...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Ayıp be! Öyle Konuşma terbiyesiz herif, otur yerine!
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Terbiyesiz sensin; aynen iade ediyorum.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen yerinize oturun.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Aynen iade ediyorum; terbiyesiz sensin!
BAŞKAN - Lütfen, yerinize
oturun.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
İade ediyorum sana!
BAŞKAN - Lütfen, yerinize
oturun.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayısal güçle burada mı konuşacak...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, yerinize oturun.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Terbiyesiz sensin; aynen iade ediyorum sana!
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Otur!..
BAŞKAN - Sayın İnce,
lütfen, yerinize oturun.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Terbiyesiz herif!..
BAŞKAN - Lütfen, yerinize
oturun.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Kimsin ulan sen!..
EYÜP FATSA (Ordu) -
Muharrem Bey, bak, çok ayıp; bu sizin söylediğinizi herkes söyleyebilir.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Bana terbiyesiz diyemez!
BAŞKAN - Lütfen, yerinize
oturun.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Bana terbiyesiz diyemez!
BAŞKAN - Lütfen, yerinize
oturun.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Bana terbiyesiz diyemez!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, burada, sükûnetle görüşmelerimizi yapıyoruz, Sayın Bakan
açıklamalarda bulunuyor. Görevliler gereğini yapsınlar.
Değerli arkadaşlar, siz
yerinize oturacaksınız ki, Sayın Bakan konuşmasını yapabilsin. Sükûnetle
dinleyelim.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Çok değerli arkadaşlarım, güzel bir milletimiz var; güzel bir
devletimiz var, demokratik, laik, hukuk devleti. Şüphesiz, hepimizin görevi, bu
yazılı nitelikleri daha çok yaşanır hale getirmek. Bunlar içerisinde hukuk
devleti kavramı, hukuk kavramı fevkalade önemli. Bunun içini iyi
doldurabildiğimiz takdirde, öyle inanıyorum ki, bugün karşılaştığımız
sorunların önemli bir kısmını geride bırakmış olacağız. Buna gayret etmeye
çalışıyoruz. Şüphesiz, bütçeler, bunun bir aracıdır. Buraya ne kadar önem
verirsek, o nispette bu nitelikler de hayata o kadar geçmiş olacak, ondan da
toplumumuz gerekli faydayı sağlamış olacak.
Arkadaşlarımızın dile
getirdiği husus, bütçenin belli bir rakamın altına düşmüş olması, hakikaten, zaman zaman bindeyle ifade edilir
bir rakam olarak önümüze gelmiş olması hepimizi rahatsız eden bir husus; ama,
memnuniyetle ifade ediyorum ki, geçen sene de, bu sene de, 2004 bütçesinde de
istenilen kadar olmasa bile, beni tatmin etmese de, sizi tatmin etmese de, bir
önceki yıla nazaran, 2002'ye nazaran biraz daha ileriye doğru bir artış vardır.
Şüphesiz, bunun rakamlarla ifade edilen kısmı var; ama, rakam olarak bütçede
gözükmeyip, hükümetimiz tarafından yargıya sağlanmış olan başkaca hizmetlerle
bunları ortaya koyduğumuzda, gerçekten, bugün, bir iki sene evveline nazaran
daha iyi noktada olduğumuzu söyleyebilirim.
Şüphesiz, Adalet
Bakanlığının personel harcamaları var; özellikle hâkimlerimizin,
savcılarımızın, yardımcı personelimizin, cezaevi personelimizin aldıkları aylıklar
var, ödenekler var. Bunlar, genel bütçe içerisinde sağlanmaya çalışılan bir
husustur. Mümkün olan bir zaman içerisinde, biz, bu konularla ilgili gerekli
çalışmaları yaptık, gerekli hazırlıkları yaptık. Ümit ediyorum ki, bir
iyileştirme fırsatını bulur bulmaz bunu yapacağız. Yani, bu konudaki
hazırlığımız tamamdır; geri kalan, Türkiye'nin iki yakasının bir araya
gelmesidir. Bunun için de, elbirliğiyle gayret ediyoruz.
Onun dışında, oturdukları
mekânlar, hakikaten -hep ifade etmeye çalıştım- yargının mehabetine uygun
mekânlar değil; ama, geldiğimiz günden beri, herkes biliyor ki, özellikle yargı
mensubu arkadaşlarımız biliyorlar ki, şu an 57 il ve ilçe merkezinde yargıya
büyük önem verdik. Müstakil adliye binalarında ve gerçekten huzur içerisinde,
kendi mekânlarında, rahat mekânlarda bu hizmeti yapabilsinler diye ciddî bir
çabanın içerisindeyiz, gayretin içerisindeyiz. Geçen sene burada kabul edilen
bütçeye ilaveten, Maliye Bakanımızın ve Başbakanımızın desteğiyle, Yüksek
Planlama Kurulundan karar çıkarmak suretiyle, ilave bir ödenek aldık ve bundan
dolayıdır ki, bu ayın sonundan itibaren de, 8-10 yerde daha ilave ihale
yapabilme imkânını getirdik.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de yargının en büyük problemi İstanbul'dadır. Eğer İstanbul'daki yargı
problemini çözebilirsek, Türkiye'deki yargı probleminin yarısını çözmüş
olacağız; çünkü, maalesef, İstanbul'da uygun mekânlar yok, uygun arsa da yok.
Yani, geriye dönük ne yaptıysak yaptık; her hizmet için imar planında bir yer
gösterildiği halde, alan tahsis edildiği halde, yargı hizmetleri bakımından
bugün adliye binası yapacağız deseniz, yapacak arazi yok, arsa yok. Onun için,
Hükümete geldiğimiz günden beri, Silahlı Kuvvetlerimizle yakın işbirliği
içerisindeyiz. Burada, Kara Kuvvetleri Komutanımıza, Genelkurmay Başkanımıza
huzurunuzda teşekkür ediyorum; çünkü, bize arsa temin ettiler. Ayrıca,
Özelleştirme İdaresi bize imkân sağladı. Bizim yatırım bütçesine ilave para
konulmuş olsaydı, biz, bu binaları yapacaktık; ama, devlette israfı doğru
bulmuyoruz. Zaten iki yakamızın bir araya gelmemesinin iki sebebi var; bir
tanesi devletteki yolsuzluk, bir tanesi de israf. Özelleştirme İdaresine
devredilmiş pek çok bina var. Biz, bütçeye ödenek koyup, yeni baştan bina
yapmak yerine -bu binalar zaten boşaltılmış ya da başka kuruluşların elinde
verimli bir şekilde kullanılamıyor- biz, bunlardan önemli bir kısmını almak
suretiyle, hiç olmazsa, belli bir süre bunlardan istifade etmeye çalıştık.
Mesela Erzurum'da, mesela Samsun'da, mesela İstanbul'da, mesela Ankara'da,
mesela Antalya'da; binadır, arazidir, arsadır bunları temin etmeye çalışıyoruz
ki, bunların üzerine bina yapmaya çalışalım ve memnuniyetle ve açıkyüreklilikle
ifade ederim ki, artık, Adalet Bakanlığı, sadece hizmet bakanlığı değil -şu an
yürüyen 57 proje, inşallah, bulacağımız imkânlarla önümüzdeki sene bu sayı
belki de 100'e çıkacaktır- bir yatırım bakanlığına doğru da bu anlamda gitmeye
başlamıştır. Bu trendi sürdürebilirsek, bu gelişmeyi sonuna kadar
götürebilirsek, bir iktidar dönemi sonunda, belki bugün fizikî mekânlarla
ilgili şikâyetlerimizin önemli bir kısmını ortadan kaldırmaya çalışacağız.
Bir başka önemli
yaptığımız çaba, gayret -burada ifade edildi- Ulusal Yargı Ağı Projesidir.
Gerçekten, elektronik çağında, bilgi çağında yargının bu sistemle donatılmamış
olması çok büyük bir eksiklikti. Hükümet hiçbir fedakarlıktan kaçınmadı. Bu
projenin 2004 yılı içerisinde -hatta, biz 2003 yılında bunu bitirmek istedik,
her türlü imkânı bulduk; ancak, sistem gereği belli bir zaman içerisinde bunun
yapılması mümkün olacağı için- bunun bitirilmesi gerekiyor. Bütçede ödeneği
var, parası sonuna kadar hazır. İnşallah, 2004 yılında, beşinci sınıf bir
ilçedeki hâkim ve savcılarımız da bu imkânlardan istifade edebilecek, bilgi
noksanlığını ya da yetersizliğini elektronik imkânlarla ortadan kaldırmış
olacak. Biz, bu noktada elimizden geldiği kadar gayret göstermeye çalışıyoruz.
Şüphesiz, her zaman Meclisin desteğini istedik, bundan sonra da istemeye devam
edeceğiz; çünkü, sizin desteğiniz olduğu sürece, biz bu hizmetleri daha süratli
götürebiliriz, götürmeye gayret ederiz.
Yapmak istediğimiz bir
başka şey daha var; özellikle seçim ortamında yanlış anlaşılır diye bunu burada
ifade etmeye çalışayım: Problemin önemli bir kısmının İstanbul'da, büyük
şehirlerde olduğunu ifade etmeye çalıştım. Bu, aynı zamanda, tahkikatın
yürütülebilmesi açısından da zaman zaman sıkıntı çıkarıyor. Nitekim, Şişli'de
yürütülen bir tahkikatla ilgili, eğer Kartal'daki bir adresle ilgili olarak bir
el koyma gerçekleşecekse, ikisi de İstanbul hudutları içerisinde olmasına
rağmen, Şişli savcısı Kartal savcısına talimat yazacak, o, orada o işleri
yapacak... Buradan oraya evrak gidinceye kadar, çoğu zaman, atı alan da
Üsküdar'ı geçiyor. Özellikle son zamanlarda yaşadığımız bazı olaylardan dolayı
da, biz, bu sıkıntıyı yaşadık.
Onun için, demeye
getiriyoruz ki, İstanbul'un Anadolu Yakasında -hizmet birleştirilmesinden kastımız büyük ölçüde
odur- bir ya da iki adliye, Avrupa
Yakasında da bir ya da iki adliyeyi merkezde toplamak suretiyle, hem bu yetki
kargaşası ortadan kalkacak hem davaların uzaması büyük ölçüde ortadan kalkmış
olacak hem de vatandaşlarımız, derli toplu mekânlarda, uygun mekânlarda adalet
hizmetini alabileceklerdir.
Büyük şehirlerde,
nitekim, Ankara'da görev yapmış olanlar -hâkimlik, savcılık, avukatlık yapmış
olanlar- bilir; her ilçede bir adliye vardı ve avukatlar, nefes nefese, bir
Yenimahalle'ye, bir Altındağ'a, bir merkez adliyeye koşuşturur dururdu; şimdi,
hepsi bir tek adliyede -Gölbaşı ve Sincan hariç- derli toplu yerlerde görülmeye
başlanıldı. İstanbul için de yapmak istediğimiz budur.
Nitekim, İzmir'de yirmi
senedir inşaatı süren bir adliye hizmet binası var, para yok. Bu sene ilave
ödenekleri bulduk; eğer yıl sonuna yetişmezse, Adalet Bakanlığı olarak bizim
zerre kadar kusurumuz yoktur. Müteahhidi çağırdık, Valiye haber verdik,
Bayındırlık Müdürü dahil -yirmi senedir inşaatı süren bir bina, devletin ayıbı-
tüm ilgililere "bu binanın bu sene bitmesi için benden ne bekliyorsanız
vermeye hazırım" dedim, her türlü parayı verdim; ama, bitmezse, bilesiniz
ki, bu işlerde de birkısım sıkıntılar vardır. Hep bunlarla uğraşmaya
çalışıyoruz.
Şimdi, trilyonlarca lira
parayı harcayıp da, adliye binası orada boş bulunup, Bornova'da ayrı bina,
Karşıyaka'da ayrı bina, bir başka ilçede ayrı bina olmaktansa, bunların hepsini
derli toplu hale getirmek, hem aklın gereği hem bilimin gereği hem de hizmette
kalitenin gereğidir; yapmak istediğimiz budur. Biz, meseleye bu çerçeve
içerisinde yaklaşmaya çalışıyoruz.
Sayın Başkanım, sürem
bitti mi? Söyleyeceğim çok şey var; süremi bilemiyorum.
BAŞKAN - Toparlarsanız
memnun olurum Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Devamla) - Peki, çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şundan emin olun,
samimiyetle inanıyoruz ki, Türkiye'de yargı hizmetleri ne kadar iyi
yürütülebilirse, geleceğimiz o kadar müemmen olur; bu ülkede barış olur, huzur
olur, kardeşlik olur. İnsanlar hak arayacakları zaman oralara giderler, oradan
haklarını alırlar ve tekrar, evli evine köylü köyüne döner.
Onun için de, biz,
yargının en itibarlı kurum olabilmesi için, yargı hizmetlerini görenlerin en
rahat şartlarda bu görevlerini yerine getirebilmeleri için, bir taraftan yasal
düzenlemeler yapıp, öbür taraftan eğitim ve öğretim hizmetlerinde giderek
kaliteyi artırıcı çabaları, gayretleri ortaya yere koyarken, öbür taraftan da,
hem özlük hakları itibariyle hem de yaşadıkları fizikî mekânlar itibariyle
bugünkünden çok daha iyi bir noktaya götürebilmek için elimizden gelen gayreti
gösteriyoruz. Bugün, bu bütçeden, zar zor imkânlar içerisinde ayrılmış bu
paranın da, zerresine halel getirmeden, zerresine namerdin el uzatmasına imkân
vermeden, maksadına masruf olarak harcanacağından emin olmanızı bilhassa
istirham ediyorum.
Desteğinizden dolayı çok
teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Hükümet adına ikinci söz
isteği, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Sayın Hilmi Güler'e aittir.
Buyurun Sayın Güler. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 23 dakika.
ENERJİ TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin Genel Kurulumuz tarafından, inşallah,
hayırlısıyla kabul edilmesini temenni ediyorum; çünkü, enerji konusunda,
ülkemiz önemli adımlar atmaktadır. Geldiğimiz nokta da iyi bir noktadır; çünkü,
hem dışa bağımlılığımızı azaltırken hem yanlışlıkları düzeltiyoruz hem de
olayın sosyal boyutunu düşünerek, kalkınma noktasında hem sanayicimizin hem
ihracatçımızın önündeki engelleri kaldırıyoruz; bu arada, tüketicimiz için de,
halkımız için de, milletimiz için de faydalı olabilecek hayırlı kararlar
alıyoruz.
Geldiğimiz noktaya,
Türkiye olarak olaya baktığımız zaman; 1923 yılında ülkemizin yüzde 94'ü
karanlıkta idi; o zaman, ancak yüzde 6'sı elektrikle aydınlanıyordu. Şimdi, ise
-bir mukayese için söylüyorum- hâlâ çok iyi bir durumda değiliz; çünkü,
dünyadaki birincil enerji kaynaklarına baktığımız zaman, gelişmiş ülkelerde
yaklaşık olarak 5 ton, petrol eşdeğeri olarak baktığımız enerji kaynağının,
ülkemizde oldukça düşük olduğunu görüyoruz; 1,1; dünya ortalaması ise 1,6.
Demek ki, o zaman, yapacağımız çok şeyler var.
Biz, Bakanlık olarak,
göreve geldiğimizde, neyle karşılaşacağımızı az çok biliyorduk; bunun için de
hazırlığımızı yapmıştık, gelir gelmez de, sanki elimizle bulmuş gibi, şartlar
kötü de olsa, bir manzarayla karşılaştık ve burada da süratli bir şekilde,
şikâyet etmeden, bahane etmeden, herhangi bir mazeret göstermeden çalışmalara
başladık. Yaptıklarımızı da halkımıza büyük ölçüde duyuramadık; ama, en azından
faturalarından bunu rahatlıkla görüyorlar; çünkü, geçen seneki elektrik
fiyatlarıyla, doğalgaz fiyatlarıyla bugünkü şu anda ödediklerine baktıkları
zaman, bunu çok rahat görüyorlar.
Ayrıca, hiç
yapılmayanları da yaptık. Mesela 800 000 ton kömür meselesi var, şu anda, fakir
fukara, evinde sıcak bir şekilde oturuyor, soğuğa teslim olmadı. Burada da,
yine, hem Bakanlığımızın hem de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun
bu noktadaki katkıları gayet önemli oldu. Kaynaklarımızı ortaya koyduk; bunları
da çok verimli bir şekilde kullanarak ülkemizin hizmetine sunuyoruz.
Şimdi, burada birkaç
temel nokta söyleyeceğim. Aslında, değerli üç milletvekili arkadaşımızın
sözlerine tabiî ki cevap vereceğim; ama, en azından, bir felsefemizi, yaklaşım
tarzımızı sunmak istiyorum.
Bir kere biz, geçmiş
yönelimli değil, gelecek yönelimliyiz; yani, böyle bir idareyi ele alıyoruz;
sorun yönelimli değil, çözüm yönelimliyiz; böyle bir yönetimi benimsedik ve
bunun için de risk almaktan çekinmiyoruz. Biz, halkımıza, yolsuzlukların
üzerine gideceğiz dedik, gittik; usulsüzlüklerin üzerine gideceğiz dedik,
gittik. Hiç çekinmeden yaptık bunları; çünkü, çekinilecek bir şey yoktu. Doğru
olmanın verdiği gücü kullandık, doğru olmanın verdiği hakkımızı kullandık ve
geri adım atmadan dik bir şekilde durarak bunların üzerine teker teker gittik
ve gene teker teker gidip bunları düzelteceğiz.
Burada, yapmak
istediğimiz şey şu: Biz, uygulamalarımızla bir kere şunu gördük ki, sistem,
bizim olumlu olarak aldığımız bütün tedbirlere olumlu cevap veriyor. Demek ki,
o zaman bu düzeltilebilir bir durumdur ve bunun için de çalışmalarımızı teker
teker sürdürüyoruz.
Bir kere, şunu söyleyeyim
-çünkü, zaman zaman arkadaşlar bunu da bana söylüyorlar- açıklamam için bir
fırsat oldu diye: Göreve geldiğimizde halef - selef durumunda olduğumuz bir
değerli bakan, bana "işte, geldiğinde yaklaşık 1,6 katrilyon para
bıraktım" demişti. Tam tersine, çok daha fazla bir borç, aşağı yukarı 2,5
katrilyon kadardı. Ben buna sadece gülümsedim; çünkü, devlet terbiyemiz bunu
gerektiriyordu. Bürokratlarla konuştum, nerede bu para dedim; çünkü, bizden
önceki hükümetin paraya da, kaynağa da çok ihtiyacı vardı. Eğer böyle bir
kaynak olsaydı zaten kendisi kullanırdı. Onlar da "maalesef, böyle bir
şeyi yazmak zorunda kaldık" dediler, ben de üzerinde fazla durmadım.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)-
Nakit mi bırakmış?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)- Tam tersine, borçlar bırakmışlardı; 1,6
katrilyonu bir yana bırakın, 2,5 katrilyon kadar bir borç vardı.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)-
Keşke söyleseydiniz.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)- Bunu da, sadece bildirmiş oluyorum; çünkü,
cevap verilecek bir durumda değildi, zaten durum açıktı; çünkü, kaynağa
ihtiyacı olan bir hükümetti. Eğer öyle bir para olsaydı, zaten kendisi
kullanırdı.
Gelir gelmez yaptığımız
şey şu oldu: Önce, bir kan kaybını durdurmak istedik. Kan kaybı ise, hatalı
yönetimden dolayı ortaya çıkan bozukluklardı, israftı, yanlış enerji
politikasının uygulamalarıydı ve maalesef, yolsuzluk, usulsüzlük olarak
nitelendirebileceğimiz durumlardı. Gelir gelmez, bunların -zaten, halkımıza da
söz verdiğimiz için- üzerine yürüdük; israf için yürüdük, hatalı yönetim için
yürüdük ve bu değişiklikleri yaptık.
Netice olarak şunu
söyleyebilirim ki, ilk adımda yaptığımız, hiç zam yapmadığımız halde, hatta
indirimler yaptığımız halde, enerji KİT'leri kâra geçti ve biz de, bu kârı
halkımıza yansıttık. Bu kadar kötü şartlarda aldığımız bir durumda, indirimler
de yaparak... Bunu, elektrik uygulamalarında, faturalarında zaten görüyorsunuz.
Doğalgazda da bunları yaptık.
Bazıları, bunlar için
"işte, dolarda artış olmadı" filan diyorlar; ama, neticede, bir enflasyon
vardı, petrol fiyatları yükselmişti. Bir misal vereyim size: Şu anda petrol
fiyatları 33 dolar civarında. Bizim, doğalgaza zam yapmamız lazım; çünkü,
doğalgaz, sadece dolarla ilgili değil, aynı zamanda petrol fiyatlarıyla da
ilgili; bir fiyat mekanizmasıyla, bir formülle hesaplanıyor. Buna rağmen
bunları yapmıyoruz; çünkü, Ruslarla yaptığımız anlaşma son derece avantajlıydı
ve bu avantajı da bunlara yansıttık. Geçen ay yüzde 4,5 civarında zam yapmamız
lazımdı, onu da yapmadık; çünkü, bu anlaşmalarla, biz, bunları tek fiyata
indirdik.
"Al ya da
öde"yi çok olumlu noktalara getirdik, yaz - kış fiyatlarını ayarladık.
Bunların dışında, aldığımız diğer avantajlı şeyler var. Anlaşma yaptığımız
ülke, diğer ülkelerle olan ticarî dengesinin bozulmaması için bunları
açıklamamamızı söyledi ve netice olarak da, biz bu centilmenlik anlaşmasına
uyuyoruz. Bu nedenle, sizlere, bu güzel anlaşmanın detaylarını anlatma zevkini
tadamamaktan dolayı üzüntülüyüm; ama, zaten, bunun yansımalarını, siz,
neticede, faturalarınızda olumlu olarak görüyorsunuz.
Biz, yaklaşım tarzımızda,
çözümsüzlüğün çözüm olmadığını hep ortaya koyuyoruz. Bizim anlayışımızda,
çözümsüzlük çözüm değildir. Onun için, bunu kim yaptıysa ettiyse, bütün
çalışmalarda hataları düzeltmek bizim vazifemizdir. Yanlış olanı elimizle,
dilimizle düzeltmek de, zaten bizim inancımızın gereğidir. Biz, bunların
üzerlerine kesin olarak net bir şekilde zaten gidiyoruz.
Burada bizim yaklaşım
tarzımızda, devlet adamı-politikacı ilişkilerinde, biz, daha çok, devlet adamlığı
tercihini kullanıyoruz. Bunun için de, yaptıklarımızı zaten halk da büyük bir
ciddiyetle görüyor. Burada bizim tek amacımız, ülkemizin, milletimizin,
halkımızın ve devletimizin menfaatlarını korumaktır. Bunları da kim olursa
olsun yapmak niyetindeyiz. Kim bu hataları, eksiklikleri yapıyorsa, bunların da
üzerine gitmek, bizim vazifemizdir, hiçbir ayırım yapmadan da gideceğiz,
bunları da açıklamaktan ayrıca mutluluk duymaktayım.
Bizim yine önemli bir
amacımız ve hedefimiz, ülkemizi dünyadaki en büyük 10 ekonomi arasına
sokmaktır. Bunda da enerji konusunun, enerji ve tabiî kaynakların çok büyük
önemi var; bunun bilincinde olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Ancak, ne var ki, Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, tek başına bir bakanlık değil, enerji diplomasisi
açısından Dışişleri Bakanlığıyla, işin gelir-gider dengesi bakımından Hazine ve
Maliye Bakanlığıyla, sulama ve diğer açılardan Tarım ve Köyişleri Bakanlığıyla,
çevre ve diğer madenler açısından bakacak olursak da, Çevre ve Orman
Bakanlığıyla çok yakın ilişkileri olan bir bakanlık. O bakımdan, aldığımız
kararları mutlaka bu disiplinlerarası yaklaşımla ele almak durumundayız ve
bundan da hiçbir zaman şikâyetçi değiliz. Çünkü, biz bir takım oyunu oynuyoruz.
Bütün bakanlarımızla, bütün bakanlıklarla çok uyumlu bir halde çalışıyoruz ve
başka zamanlarda rastlanmayan bir uyum içinde de ikili, üçlü kombinezonlarla
bakanlıklararası projeler yürütüyoruz. Geçenlerde de sulamayla ilgili ortak
çalışmaları, Tarım Bakanlığımızla yürüttük. Aynı zamanda, Çevre ve Orman
Bakanlığıyla ağaçlandırma faaliyetleri sürdürüyoruz. Tabiî, bunlar, Enerji
Bakanlığının, daha çok, pahalı enerji, pahalı elektrik, pahalı benzin, pahalı
doğalgaz çalışmalarından dolayı, öncelik hep bunlara verildiği için, yaptığımız
diğer çalışmalar gözükmüyor; bir DSİ'nin yaptığı, bir BOTAŞ'ın, bir TPAO'nun
yaptıkları çok rahatlıkla görülemiyor; ancak, dediğimiz gibi, biz, başka
hükümetlerin beş yılda yaptıklarının çok daha fazlasını bir yıl içerisinde
yaptık. Zaten bunları halkımızla beraber siz de büyük ölçüde görüyorsunuz. Bir
misal vereyim, BOTAŞ'ın yaptıklarını söyleyeyim: Türkiye, doğalgaza geçtiği
yıldan itibaren -bakarsanız- yaklaşık onsekiz yılda 5 000 kilometrelik çelik
boru döşemiştir. Bizim ise, birbuçuk yılda döşeyeceğimiz çelik boru miktarı 4
000 kilometredir. Yani, neredeyse, eğer bunu yıl başına bölerseniz 9 -9,5 kat
fazla bir üretimdir ve amacımız da 60 ile doğalgaz götürmektir.
Biz, doğalgazı, çevre
dostu bir yakıt olarak görüyoruz. Anlaşmaları iyi yapılırsa, çevre açısından
son derece faydalı bir yakıttır. Biz, elektrik üretiminden ziyade, bunu çevre
açısından düşünüyoruz ve bunu şehirlerin ısıtılmasında birinci öncelikli olarak
düşünüyoruz, sanayide hammadde olarak kullanılmasını arzu ediyoruz -gübre
üretimi gibi- bununla ilgili de projelerimiz var. Ancak, bunları gerçekleşmeden
söylemeyi de şu anda erken buluyorum, yersiz buluyorum.
Bir de, bir dünya
perspektifini, bir vizyonumuzu ortaya koymak istiyorum. Şu anda kullandığımız,
tükettiğimiz enerjinin üçte 2'sinde dışa bağımlıyız. Önlemini almadığımız
takdirde, 2020 yılında, enerjide yüzde 80 oranında dışa bağımlılığımız kötü bir
şekilde artacaktır. Bu ise, ülkemizin mukadderatıyla yakından alakalıdır. Bunun
mutlaka düzeltilmesi lazım. Yaptığımız bütün çalışmalar da, Bakanlığın ismini
bir politika mottosu haline, ifadesi haline getirmektir. Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığının temel politikası, daha çok, tabiî kaynaklarımıza, doğal
kaynaklarımıza bağlı bir uygulama olarak ortaya çıkıyor. Burada su ortaya
çıkıyor, kömür ortaya çıkıyor; rüzgâr, jeotermal, güneş enerjisi ortaya çıkıyor
ve hidrojen enerjisi ortaya çıkıyor, küçük HES'ler olarak ortaya çıkıyor.
Bunlarda da çok ciddî çalışmaları, biraz sonra cevapları verirken de ifade etme
imkânım olacak.
Bir de yakın çevremize
bakacak olursak, petrolün yüzde 67'si yakın çevremizde, Kafkaslar Ortadoğu
bölgesinde, öbür tarafta doğalgazın yüzde 40'ı gene bizim bölgemizde bulunuyor
-bunlar, bilinen rezervler açısından- ve yakın çevremizde, şöyle bir elips
şeklinde çizdiğimiz zaman haritayı, yıllık 600 milyar dolarlık bir ticaret
hacmi var alım ve satım açısından. Bunların hepsinin veya çok büyük bir
miktarının ülkemizin üzerinden geçme durumu var. Bu, Bakü-Tiflis-Ceyhan
Projesiyle, Şahdeniz Projesiyle ve aynı zamanda elektrik olarak da UCT'ye bağlı
olarak ülkemizden geçecek. Bugün Kuzey Afrika ülkeleri dahi, Cebelitarık
üzerinden Avrupa'ya geçmekten ziyade bizi tercih etmek istiyorlar. Evvelki
hafta Suriye'de yaptığımız toplantıda 6 ülkeyle bunun özel görüşmelerini
yaptık. Yani, sadece doğalgaz ve petrol değil, aynı zamanda elektrik konusunda
da ülkemiz, hem bir köprü hem de bir terminal olma durumunda. Böyle olduğu
zaman, böyle bir ülkenin kararlılığı da çok önemli olacaktır; çünkü, bütün
menfaatların da kesildiği bir ülkedir; demokratik açıdan da, ekonomik açıdan
da, kararlılığı için de, bu, önemli bir faktördür. Bunu geçmişteki talihsiz
olaylarla mukayese ettiğiniz zaman, ne demek istediğimi çok daha rahat bir
şekilde anlamak mümkün olacaktır.
Biz, jeopolitiğimizi,
ülkemizin kalkınması için ve aynı zamanda hem demokratik hem de ekonomik açıdan
kararlılığının korunması açısından önemsiyoruz. Bu bakımdan, bu noktada ciddî
projelerimiz var ve görüşmelerimizde, Yunanistan'la önümüzdeki hafta
yapacağımız görüşmelerde bu biraz daha netleşecek; çünkü, ülkemizden doğalgazın
Yunanistan'a oradan da Avrupa Birliğine geçme durumu var. Bunun için iki ayrı
loop söz konusu. Bir tanesi, Yunanistan üzerinden İtalya'ya kadar giden güney
ringi, ikinci olarak da, gene Bulgaristan, Romanya üzerinden Macaristan ve Avusturya'ya
giden bir ring. Böylece, Avrupa bizim doğalgazımızı, Şahdeniz'den gelecek
doğalgazı dört gözle beklemektedir. Buna karşılık, Hazar hidrokarbonları diye
bahsettiğimiz bu kaynakların yanında, İran doğalgazının ve Suriye üzerinden
gelecek Mısır doğalgazının ve Suriye doğalgazının birleşik olarak geçmesi ve
son olarak da, yine, Irak'tan geçecek doğalgazın Avrupa'ya geçme görüşmeleri şu
anda yapılmaktadır. Bu, ülkemizin önemini artıracaktır.
Avrupa'nın ihtiyacı 100
milyar metreküptür. Bu doğalgazın sadece nakliyesi için 15 dolar almış olsak, 1
500 000 000 dolar yapar. Bunun dışında, ihtiyacımız olan doğalgazı da almamız
şeklinde, enerjinin ve doğalgazın emniyeti, sürekliliği sağlanmış olacaktır; bu
da önemli bir avantajdır.
Bunun dışında, elektrikte
biraz önce bahsettim; şu anda, ihmal ettiğimiz -tartışmasına burada girmek
istemiyorum- Türkmenistan'dan elektrik almaya başladık. Bu, çok anlamlı bir
harekettir, çok anlamlı bir anlaşmadır. Şu anda çok az alıyoruz, 300 000 000
kilovat saatle başladık; ama, siz, elektriğin aynı zamanda doğalgazdan
üretildiğini, Türkmen elektriğinin Türkmen doğalgazından üretildiğini
düşünürseniz, bu hareketimizin önemini ve büyüklüğünü çok iyi takdir edersiniz
diye düşünüyorum.
Şimdi, onun dışında,
Bakü-Tiflis-Ceyhan projesi bütün hızıyla yürümektedir. Bu projede en ufacık bir
gecikme yoktur; bütün çalışmalar zamana bağlı olarak gitmektedir. Zaman zaman,
her üretimde, her işletmede, her yatırımda olduğu gibi, bazı çevresel
faktörlerle bazı yavaşlamalar olsa dahi -biz, çok büyük projeler yürüttük- çok
büyük projeler gerçekleştiren bir ülke olarak, mühendisler grubu olarak, bu
projeyi de zamanında, yüzümüzün akıyla çıkaracağız ve böyle büyük bir projenin
de gerçekleşmesinin şerefine hepimiz ulaşmış olacağız. Bunda en ufacık bir
tereddütümüz yoktur.
Şimdi, burada, birkaç
temel noktaya daha girmek istiyorum tabiî kaynaklar açısından. Burada da önemli
konu, tabiî ki, su; ki, su, petrol
kadar önemlidir, belki ondan daha da önemlidir; suyumuzun kıymetini biliyoruz;
ancak, enerji üretiminde suyun miktarının yüzde 35 olduğunu ifade edeyim.
Bununla ilgili çalışmalarımız sürüyor. Sadece küçük hidroelektrik
santrallarından elektrik elde etme konusunda Türkiye'nin potansiyeli 10 milyar
kilovat/saattir. Bununla ilgili olarak da, hem DSİ hem TEMSAN hem de Elektrik
Etüt İşleri çalışmalarını sürdürmektedir. Bununla ilgili kendimize özgü,
Türkiye'ye özgü hidroelektrik tribünlerinin dizaynı yapılıyor. Bunları tip
projeler halinde çıkarıp, ülkemizde değişik bölgelere projeleriyle dağıtacağız
ve bunları yaygınlaştıracağız. Bu, bizim çok önemli bir projemizdir. Bilhassa
belli yüksekliklerin olduğu yerlerde baraj yapmadan bunları kurmak, bize büyük
avantajlar kazandıracaktır.
Rüzgâr enerjisi
konusunda, yenilenebilir enerji konusunda zaten yeni bir yasa çıkarıyoruz;
buna, jeotermal enerji, güneş enerjisi dahil olacaktır. Bu noktada da biz, dağı
taşı rüzgâr enerjisiyle donatmak istiyoruz; çünkü, topraklarımız içinde tarıma
elverişli olmayan, orman vasfı olmayan yerler var. Buralarda tarıma ve ormana
birinci önceliği verdikten sonraki geri kalan kısmı, rüzgâr enerjisine açmak
istiyoruz; tabiî, rüzgâr kabiliyeti, rüzgâr enerjisi bakımından imkânı varsa.
Bu noktada bu projeleri destekleyeceğiz. Güneş enerjisi ve jeotermal konusunda
da önemli çalışmalarımız var. Zaten, bu yasayla da bunlar teşvik edilecektir.
Hidrojen enerjisi
konusunu, zaten programımıza koymuştuk, parti programımızda vardı ve Dünya
Hidrojen Enerjisi Teknoloji Merkezini İstanbul'a getirme kararını aldık ve
Viyana'da bu anlaşmayı imzaladık. Burada ilk defa, dünyada hidrojen enerjisi
gibi ileri bir teknolojik alanda, diğer dünya ülkeleriyle beraber yarışa
katılıyoruz ve ayrıca, burada, Hidrojen Enerjisi Teknoloji Merkezinde
avantajımız olacaktır; çünkü, UNIDO'yla yaptığımız anlaşmada, bu merkez
İstanbul'da kurulacak, uzmanlar orada çalışacaklar. Hidrojen enerjisinin şöyle
bir özelliği var; yandığı zaman, tekrar su buharına dönüşüyor, karbondioksit
gibi çevreyi kirletmiyor, sera etkisi yapmıyor. Batılıların kullandığı ifadeyle
söyleyeyim, hidrojen ekonomisi, hidrojen dönemi başladı; başlayacak değil,
başladı ve burada, ülkemiz, büyük bir avantajı yakalamış oluyor. Bundan dolayı
da, böyle bir anlaşmaya imza attığım için, ayrıca mutluyum.
Şimdi, öbür taraftan,
petrol konusunda, Petrol Piyasası Yasasını çıkardık. Petrol Piyasası Yasası,
cumhuriyet tarihinin önemli yasalarından bir tanesidir. Daha evvel, bu piyasa,
birkaç sayfalık yönetmeliklerle yürüyordu. Yaklaşık olarak 27-30 milyar
dolarlık bir piyasayı, bütün aktörleriyle beraber -bunun içinde petrol dağıtım
şirketleri var, bayiler var, otogaz meselesi var, LPG bayileri var- yaklaşık 20
000 bayiin ve 56 dağıtım firmasının, şirketinin bulunduğu böyle bir önemli
sahayı bir yasaya kavuşturma şansını bulduk. Burada, sayın muhalefetin de olumlu
yaklaşımını takdirle yâd etmek istiyorum. Demek ki, ülkemizde şu anda önemli
işler yapılıyor.
Petrol aramayla ilgili
kanunu da yakında çıkaracağız; o da, Başbakanlığa gönderildi. Maden yasa
tasarısı, son istasyonunda diyeyim; o da, yakında Genel Kurula getirilecek.
Böylece, başta kömür olmak üzere, tabiî kaynaklarımız, yasaların verdiği düzen
ve tertip içinde ele alınmış olacak. LPG yasası, taslak olarak hazırlandı; o
da, yine Başbakanlığa iletildi. Bunlar da, yakında, piyasayı düzenlemek için,
bizlere önemli avantajlar sağlayacak.
Ben, buradan, biraz da
eleştirilere cevap vermek istiyorum. Üç değerli arkadaşımızın bazı eleştirileri
oldu. Onlardan bir tanesi, kömürle ilgili. Nuri Çilingir Bey tarafından, bizim,
kömür konusunda yeterli ilgiyi göstermediğimiz anlamında bir eleştirisiyle
karşılaştım; onu ifade etmek istiyorum. 2002 yılında kömürün kullanılma oranı
yüzde 22'ydi; 2003'te ise bu rakam yüzde 10-11 civarına düşecekti ve bunun
gerektirdiği rakam da 13 500 000 ton olacaktı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - ...biz, aldığımız önlemlerle, bunu 18 000
000 tona çıkardık; yani, bize verilen programa göre hareket etseydik 13 500 000
ton olacaktı; biz, bunu 18 000 000 tona çıkardık. Yine, 2004 yılında, bu, yüzde
16 civarında olacaktı; biz, bunu 20 000 000 tona çıkaracak şekilde
çalışmalarımızı yapıyoruz. Ancak, burada, belki sizi şaşırtan şu olabilir, Nuri
Beyi de şaşırtan o olabilir diye düşünüyorum. Bu santralların yapıldığı
yıllardaki enerji tahminine göre rakamlar konulmuş; bu rakamlara göre de,
ekonomik kriz çıkınca 25 milyar kilovat/saatlik bir enerji düşmesi ihtiyacı
olduğu için, buna göre de kömür ayarlaması bu şekilde olmuş; ama, biz, gelir gelmez
buna el koyduk ve kömüre aşırı bir ağırlık vererek, bunu 13 500 000 tondan 18
000 000 tona çıkardık; ayrıca, fakir fukaraya dağıtmak üzere de, Soma'dan, hiç
hesapta yokken, eylül ayında verdiğimiz bir kararla, 800 000 ton kömür
çıkardık, bu 800 000 ton kömürün 550
000 tonu, şu anda, vatandaşlara dağıtılmış vaziyettedir ve şu anda, belki de,
onlar da evlerinde bunu yakarak, sıcak bir ortamda bizi seyrediyor olabilirler;
bunu da gerçekleştirmiş olduk. Burada, tamamen yerli kaynaklar devreye girdi. Daha
evvel, bunun çok daha az miktarları -ki, bu rakam geçen sene yüzde 60 kadardı-
ithal kaynaklarla, büyük ölçüde, sağlanıyordu; hem dışarıya döviz harcamayı
ortadan kaldırdık hem yerli işçimiz çalıştı hem yerli kaynaklarımız çalıştı hem
de nakliyecilerimiz bundan faydalandı; bu da, yine, bizim yaptığımız
çalışmalardan.
Bu arada, yine, Nuri
Çilingir Beyin bir cümlesini düzeltmek istiyorum. Teknik olarak boru hep enerji
kaynağı olarak söylüyorlar; bor, enerji kaynağı değil; sodyum bor hidrür diye
bir bileşiği hidrojen taşıyıcısı olduğu için, biz, bunun üzerinde Bor Araştırma
Enstitüsünde çalışmalar yapıyoruz; yani boru bir daha enerji kaynağı olarak
söylememek lazım. Teknik olarak, bor, enerji kaynağı değil; ama enerji
üretiminde kullanılabilecek bazı bileşikleri var, bu bileşiklerini kullanmak
mümkün olabilir.
Bu arada Tacidar Beyin
söyledikleriyle ilgili birkaç noktayı cevaplandırmak istiyorum. Bitlis'te
kaldığı oteldeki sıkıntı, tabiî, beni de üzdü.
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
Otel değil, polisevi efendim.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Sayın milletvekilimizin, polisevinde
böyle tatsız bir gece geçirmesi beni de üzdü; çok sevdiğim bir arkadaşımız.
Ancak, şunu söyleyeyim, tesisatlar gerçekten çok sahipsiz kalmış, kavrulmuş; yani
dokuz yıldır bunlara el atılmamış; şimdi biz bunu düzeltmeye çalışıyoruz ve
neticede de bununla ilgili düzeltmeler yapıldı, minimize edildi; ama,
düzeltildi diyemiyorum. Çünkü, kayıp kaçak oranı da oralarda fazla ve bütün
evlerde, bütün odalarda, eğer, siz de kendi evinizde ısıtıcı koyarsanız, kendi
evinizdeki kablolar da ısınmaya başlar, kavrulur. Burada, ben, vatandaşlarıma,
özellikle şu kışı rahatça çıkarmak için -kaçak kullananlara sesleniyorum- en
azından, bunu çok daha ölçülü bir şekilde kullanmaları... Zaten, biz, onların
üzerine kararlı bir şekilde gidiyoruz; bunu da ayrıca söyleyeyim.
Ayrıca, Bor Araştırma
Enstitüsünün geç çalışmaya başladığından bahsetti; burada bir gecikme sözkonusu
değil, ancak yönetim kurulu üyesi seçilirken, Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliğinden ve YÖK'ten gelecek üyeler çok geç geldi, tekit yazısı yazmamıza
rağmen geç geldi ve bundan dolayı yönetim kurulunu geç teşekkül ettirdik;
ancak, bu zamanı biz kaybetmedik; çünkü, uzmanlarımız bu çalışmaları
sürdürüyordu, 9 tane proje hazırladık, bu 9 tane projenin 3'ü Eti Holding
tarafından, 6'sı özel sektör tarafından yapılacak ve bunun içinde çok ilginç
ürünler de sözkonusu olacak; yanmaz kumaştan tutun, çinko borat örneğinden
giderek, yanmaz tekstil ürünlerinden yanmaz kâğıda kadar, özel ürünler üzerinde
çalışıyoruz. Belki, birtakım kıymetli kâğıtların yanmayanını da, içinde Türk
borunun kullanıldığı ürünler olarak geliştirebiliriz; buna, banknotlar da
dahil. Böyle çalışmaları şu anda sürdürüyoruz; ama, bunlar ar-ge çalışmaları
olduğu için, zaman alacak çalışmalardır, gecikme söz konusu değil. Zaten bu Bor
Araştırma Enstitüsünün de bir yerde fikir babası durumunda olduğum için, ben,
bunu çok yakından takip ediyorum. En ufak bir gecikme söz konusu değil. Kaldı
ki, size şunu söyleyeyim: Birtakım şeyler, size, gecikiyor gibi gelebilir; biz,
lineer olarak hareket etmiyoruz; yani, doğrusal olarak hareket etmiyoruz, biz,
logaritmik olarak hareket ediyoruz. Siz, bizim yaptığımız çalışmalarda, zamanı
normal kayıtlarla mukayese edemezsiniz. Biz, başkalarının yaptığı çalışmaları,
çok daha kısa zamanda yapacak kabiliyete, ekibe ve yeteneğe sahibiz; onun için
de, merak etmeyin.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
toparlarsanız memnun oluruz.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bu arada, Mehmet Mesut Bey, bütçeye az para
ayrıldığını söylediler. Bu noktada da şunu ifade etmek istiyorum: Bizim Ordu'da
bir tabir var; para olunca bunu ninem de yapar diye. Biz, zaten, bir işi daha
az parayla yapma becerisini gösteriyoruz; başkasının yaptığı işi, üçte 1,
dörtte 1 fiyatına yapmak durumundayız. Geçen sefer, aynen böyle, DSİ'nin de
parası az filan denildi; biz, bir günde 33 tesisi birden açtık. Onun için, hiç
merak etmeyin, yatırımlar çok yoğun bir şekilde, zamana bağlı olarak gidecek. Para
varken yapılanları da gördünüz, para varken çalışanları gördünüz, neler
yaptıklarını gördünüz. O bakımdan, hiç merak etmeyin, biz, ne yapacağımızı
biliyoruz.
Bunların dışında,
söyleyeceğim birkaç nokta daha var: Eti Holdinge bağlı hiçbir yer kapanmamıştır.
Tacidar Bey, o bakımdan rahat olabilirsiniz. Sadece Seydişehir Tesisleri
Özelleştirmeye devredilmiştir. Oymapınar Barajını da bu tesislerle birlikte ele
aldık. Dolayısıyla, orada da bir sıkıntı söz konusu olmayacak.
İhracatta artışımız var,
geçen seneye göre 18 000 000 dolar, borda artış olmuştur. Orada da bir problem
söz konusu değildir. 700 000 000 dolarlık Amerikan piyasasına, uygun bir
pazarlama grubunu, ekibini oluşturuyoruz.
Bu arada, bizim, geçen
sefer, sulama birliklerinde, sulama enerjisine zam yaptığımızla ilgili bazı
sözler oldu; ona da açıklık getirmek istiyoruz. Bizim hükümetimiz, elektriğe
zam yapmadığı gibi, indirimler yaptı. Sulamada ise, bizden önceki -30 000
liralık sübvansiyon vardı- hükümetin
"2002 yılında sübvansiyon kaldırılacak" şeklinde bir kararnamesi
olduğu için, kendilerinin aldığı karar olduğu için, o sübvansiyon kalkmıştır;
onu biz kaldırmadık; ama, biz, buna karşılık, elektrik fiyatlarında ucuzluk
yaptık; onu da özellikle bildirmek istiyorum.
DSİ'ye alınacak elemanlar
meselesiyle ilgili olarak da, ÖSYM ile görüşme yapılmış; dolayısıyla hem şart
kaldırılmış hem de süre uzatılmıştır; onu da burada bildirmek istiyorum.
Bu arada, TPAO'nun
sondajlarıyla ilgili, yine Tacidar Beyin bir eleştirisi oldu. Tacidar Bey çok
çalışkan bir arkadaşımız; ama, herhalde TPAO'nun sitesi yerine, Petrol
İşlerinin sitesine girdi. TPAO'nun sitesine girmiş olsaydı, kaç sondaj
yaptığımızı görürlerdi.
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
İşte, burada var efendim.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - TPAO'daki sondaj sayısı 2002 yılında 23
iken, biz bu seneki atılımlarımızla bu sayıyı 38'e çıkardık.
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
O kadar!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Aynı zamanda, TPAO'nun bütçesi de, bizim
bütün genel müdürlükler içerisinde -27 genel müdürlük var- bütçesi en çok artan
genel müdürlük olmuştur; yüzde 60 artmıştır. TPAO'ya çok önem veriyoruz; petrol
aramasına, doğalgaz aramasına çok ağırlık veriyoruz. Bu noktada, bilhassa Doğu
Karadenizde petrol, Orta Karadenizde Akçakoca yakınlarında doğalgaz
aramalarımız var; ayrıca, Trakya'da da bunları bulduk.
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
3 yerde.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bu arada, TPAO, ülkemizin petrol
noktasında çalışmalarını yurt dışına kaydırmıştır; yurt dışında da çok başarılı
çalışmaları vardır. Ülkemizin ihtiyacını garantiye almak bakımından, yurt
dışında bunları yapmaktadır.
Bu arada, yine Nuri
Çilingir Beyin, yap-işlet-devretlerle ilgili bir eleştirisi oldu; ona da cevap
vereyim. Yap-işlet-devret projeleri, 1993 yılından itibaren devreye girmiştir
ve 1993-1996 yılları arasında ağırlık kazanmış projelerdir. O günkü şartlar
altında iyi projelerdi; yani, bir yatırım projesidir; ancak, biz, maalesef,
bunu, bir parça yanlış kullandık, hatalı kullandık; ama, on yılda -bunun 1993
yılında başladığını düşünürseniz- olan şeyi, biz, on ayda düzeltmeye
çalışıyoruz. Bunların hepsi, uluslararası şirketlerle bankalarla, kreditörlerle
bağlantısı olan çalışmalardır; ama, biz de bunun üzerinde çok yoğun bir çalışma
sürdürüyoruz. Amacımız, bunları anlaşarak çözmektir. Burada da epey mesafe
aldık. Siz, bizim, Ruslarla yaptığımız çalışmaları da bildiğiniz için, burada
da merak etmeyin, biz, zamana uygun olarak onu götürüyoruz ve onu da çok
rahatlıkla çözeceğiz.
Bu arada, MTA'yla ilgili,
jeotermalle ilgili, yine, Nuri Çilingir Beyin bir ifadesi oldu. MTA'nın,
özellikle linyitler konusunda yoğun bir çalışması var; jeotermal konusunda da
öyle; şu anda, 780 civarında jeotermal kaynak tespit etmiştir. 141 000 metre
derinliğinde 353 adet arama ve araştırma kuyusu açılmıştır. Jeotermale özel
önem veriyoruz ve bundan -sadece seraların, otellerin ısınması değil- elektrik
üretmeyi de ayrıca projelendiriyoruz.
Nuri Beyin, yine, MTA'yla
ilgili bir eleştirisine cevap veriyorum. Ülkemizin linyit içerebilecek 110 000
kilometrekarelik alanı MTA tarafından araştırılmıştır. Toplam 1 520 000
metrelik sondaj yapılmış olup, toplam 8,3 milyon ton linyit rezervi tespit
edilmiştir. Belirlenen bu linyit rezervlerinin artırılması için MTA çalışma
yapmaktadır ve ülkemizin her tarafını karış karış taramaktadır. Bu noktada da,
bunu, sevindirici bir durum olarak ifade ediyorum; çünkü, doğalgaz üreten
ülkeler dahi doğalgazı, bizim kadar, elektrik üretmekte kullanmıyorlar. Biz de
burada, bu yerli kaynaklarımıza ağırlık veriyoruz. Eğer yerli kaynağımız yoksa,
ucuz olan kaynaklardan da ithali denemeyi düşünüyoruz.
Enerji planlamamız,
ülkemizin, gelecekte, ekonomisi en büyük on devlet arasına girmesini amaçlamaktadır,
buna uygun bir çalışma temposu ve gayreti içerisindeyiz. Bu yılki bütçemizi de
eğer onaylarsanız, tasdik ederseniz, sizlere layık olmaya çalışacağız ve
ülkemiz, burada, çok önemli mukayeseli bir avantajı da kazanmış olacak.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Aleyhte şahsî söz isteği,
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Vedat Melik; buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına
bağlı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesi üzerinde, kişisel
görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
geçtiğimiz günlerde, 50 nci kuruluş yıldönümünü kutladığımız Devlet Su İşleri,
ülkemizin en önemli yatırımcı kuruluşlarının başında gelir; çünkü, ülkemizde,
sanayiden tarıma, turizmden haberleşmeye kadar kullandığımız elektrik
enerjisinin büyük bir bölümü, bu kuruluş tarafından inşa edilen hidroelektrik
santrallarından elde edilmektedir.
Yine, bugün, ülkemizde,
sulanabilen arazilerin yaklaşık 2,7 milyon hektarlık bölümü, Devlet Su İşleri
tarafından sulanmaktadır.
Devlet Su İşleri deyince,
tüm insanlarımızın aklına, refah seviyesinin yükselmesi, bolluk ve bereket
gelmektedir. Resmî bir kuruluş olmasına rağmen, ülke çapındaki başarılı
hizmetlerinden dolayı, yine, herkes tarafından, bürokrasinin hantallığının
sızamadığı, aktif, atak, sürekli proje üreten, işçisinden en üst kademedeki
müdürüne kadar çalışan ve ülkeyi karış karış tanıyan bir kuruluş olarak
bilinmektedir.
Dolayısıyla, 2004 malî
yılı bütçesinin görüşülmekte olduğu bugünlerde, yıllardır ciddî bir yatırım
yapamadığımız ve başlanmış olan birçok yatırımı da devam ettirmekte güçlük
çektiğimiz ülkemizde, Devlet Su İşleri gibi yatırımcı bir kuruluşun bütçesi
ayrı bir önem arz etmektedir.
Değerli arkadaşlar,
Devlet Su İşleri, elbette Türkiye'nin en önde gelen kuruluşudur ve son
yıllarda, adı, kendinden önce gelen bir projeyle birlikte anılmaktadır; bu da,
kısaca, GAP dediğimiz Güneydoğu Anadolu Projesidir.
Bu proje, hepimizin
bildiği gibi, topyekûn bir kalkınma ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi
sağlayacak bir projedir. Yoğun olarak elektrik üretimi ve sulama projelerini
kapsadığı için, Devlet Su İşlerinin adı, GAP'ın her kademesinde anılmak
zorundadır; çünkü, cumhuriyet tarihinin en büyük bölgesel kalkınma projesi olan
GAP, temel olarak, Gaziantep, Adıyaman, Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Mardin,
Şırnak, Siirt ve Kilis İllerindeki tarım arazilerinin, Dicle ve Fırat üzerine
yapılacak 22 barajdan sulanmasıyla elde edilecek yüksek tarımsal gelire,
dolayısıyla Devlet Su İşlerinin yapacağı sulama projelerine bağlıdır.
Projenin tam olarak
gerçekleştirilmesiyle birlikte, yaklaşık 1 700 000 hektar alan sulamaya
açılacaktır. Projenin başlamasıyla birlikte, hepimizin hatırlayacağı gibi, bazı
kesimler, böyle bir projeye belki de ihtiyaç olmadığı, ülke kaynaklarının büyük
bir kısmının bölgeye aktarıldığı ve ülkedeki ağır enflasyonun nedeninin de bu
proje olduğunu, zaman zaman dile getirmeye çalışmışlardır. Değerli arkadaşlar,
bu sözlerin gerçek olmadığı zaman içerisinde ortaya çıkmıştır; çünkü, tarım
alanlarının sınırsız olmadığı ülkemizde, GAP'ın, yalnız bölge halkına değil,
tüm ülkenin kalkınmasına katkı sağlayan bir proje olduğu görülmektedir.
Örneğin, Harran Ovasının sulamaya açılmasıyla birlikte, Şanlıurfa İlinde yıllık
pamuk üretim miktarı 500 000 tonu geçmiştir; ki, bu rakam, Türkiye'nin yıllık
ihtiyacının yarısına yakındır. Ayrıca, bugün, ülkemizde tüketilen elektrik
enerjisinin yüzde 75'i, bu proje kapsamında yapılan barajlar ve hidroelektrik
santrallarından elde edilmektedir.
Sulamayla birlikte,
işgücüne olan gereksinmenin 4 kat arttığını, 100 000 hektarlık pamuk hasadı
için, 180 000 kişinin günde 8 saat süreyle bir ay çalışması gerektiğini
söylersek, projenin, istihdam Projenin, istihdam yönünden de ne kadar önemli
olduğunu basit bir şekilde belirtmiş oluruz kanaatindeyim; ancak, üzülerek
söylemeliyim ki, birkaç günden beri devam eden bütçe görüşmeleri sırasında,
Başbakanlık bütçesi de dahil olmak üzere -çünkü, GAP Bölge Kalkınma İdaresi,
Başbakanlığa bağlıdır- GAP ile ilgili bir tek laf edilmemiştir.
Halbuki, değerli
arkadaşlar, GAP Türkiye için çok önemlidir, Türkiye için her yönüyle hayatî bir
projedir. Ülkemizin sulanabilir arazilerinin yüzde 20'si bu bölgededir.
Projenin bitirilmesi durumunda, yalnız bölge halkının değil, bütün ülke
halkının refah seviyesi yükselecektir. Tarımsal hammadde o bölgede üretilecek
ve kısmen orada işlenecek; ama, büyük bir kısmı, şu anda olduğu gibi, ülkenin
diğer bölgelerindeki sanayi tesislerinin hammadde ihtiyacını karşılamak için
oralara gönderilecektir; ama, bakıyoruz ki, günlerdir, böyle büyük bir
projeden, böyle heyecan ve umut verici bir projeden tek kelime bahsedilmiyor.
Acaba, bu proje unutturulmak mı isteniyor? Zaten, uzun bir süredir basının da
pek fazla ilgi göstermediği bu projeyle ilgili, bilmediğimiz bazı kararlar mı alınıyor
veya bazı çevreler, Türkiye'ye "şimdiye kadar yaptıklarınız size yeter;
projenin elektrik enerjisiyle ilgili bölümlerinin büyük bir çoğunluğunu
tamamladınız; ama, sulamada fazla ileri gitmeyin; bu su, ileride, bazılarına
daha fazla lazım olacaktır" mı diyor? Eğer böyle bir şey varsa, bunu, bu
Meclisin ve bütün milletin öğrenme hakkı vardır ki, ona göre davranabilsin.
Değerli arkadaşlar,
dünyanın son seksen yıldır en problemli bölgesi olan ve önümüzdeki yıllarda da
savaş ve kargaşanın devam edeceği çok açık olan Ortadoğu'da, su, hayat demektir
ve petrolden daha kıymetli bir meta olmaya doğru hızla ilerlemektedir.
Dolayısıyla, belki de, bölgemizdeki tartışmaların bundan sonraki en önemli
sebebi, su kaynakları ve bunların kontrol altına alınabilmesi olacaktır. Bu
tartışmaların odak noktası da, şüphesiz, sınırsız su kaynakları olduğu
varsayılan -ki, gerçekte öyle değildir- Türkiye olacaktır. Zaten, Türkiye'nin,
Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde devam eden sulama ve baraj inşaatlarına
işaret eden uluslararası birçok resmî raporda, bu tür çalışmaların, onbeş yılda
nüfusu hızla artacak olan Irak ve Suriye'ye verilecek su miktarını etkileyeceği
belirtilmekte, ancak, Irak'taki yeni komşumuzun bir süper güç olduğu hesaba
katılarak, Fırat ve Dicle'den suyu keserken eskisi gibi kendi politikalarımızı
izlememizin zorlaşabileceği belirtilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2004 yılında Güneydoğu Anadolu Projesine
harcamayı düşündüğü toplam miktar 308 trilyondur; ki, yaklaşık 200 000 000
dolara tekabül etmektedir. 2005 yılından itibaren de 11,664 katrilyonluk, yani,
yaklaşık 7,7 milyar dolarlık yatırım yapılması gerektiği belirtilmektedir.
GAP'ın yatırım bedeli yaklaşık 38 milyar dolar hesaplandığı ve şimdiye kadar 16
milyar dolar harcandığı, 22 milyar dolara daha gereksinim olduğu da herkes
tarafından bilinmektedir. GAP'ın enerji yatırımları açısından gerçekleşme oranı
yüzde 90'ların üzerindeyken, sulamadaki gerçekleşme oranı, maalesef, yüzde
12'lerdedir. Unutmamak gerekir ki, GAP bölgesinde Fırat ve Dicle Nehirleri
üzerinde inşa edilen barajların bedelleri, yine bu barajlardan elde edilen
enerjiyle bugüne kadar geri dönmüştür bile.
Yine, ülkemizdeki
sulanabilir arazi miktarı toplam 26 000 000 hektardır; fakat, bunun sadece 8
000 000 hektarlık alanı ekonomik olarak sulanabilme özelliğine sahiptir ve şu
ana kadar 4,5 milyon hektarlık bölümü, yani, ancak yarısı sulamaya
açılabilmiştir. GAP'ın bitirilmesiyle birlikte, yalnız bölgede sulanabilen
arazi miktarı 1,7 milyon hektar üzerine çıkacaktır; ancak, şu anda, sadece 225
000 hektarlık bölümü sulanabilmektedir.
Değerli arkadaşlar, her
zaman, her zeminde söylediğimiz gibi, Türkiye'nin, en kısa zamanda, tüm sulama
projelerini hayata geçirmeye çalışması gerekir; bu projelerin başında da, GAP
gelir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET VEDAT MELİK
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Devlet Su İşlerinin 2004
yılı bütçesinden GAP'a ayırdığı kaynağa baktığımız zaman, hükümetin, bu
düşüncelerden çok uzakta olduğunu görmekteyiz. Hükümet sözcüleri, her fırsatta
övünerek duble yol projesinden bahsetmektedirler; ama, ülkeye milyonlarca dolar
kazandıracak olan Suruç ve Mardin, Ceylanpınar birinci ve ikinci aşama
projeleriyle ilgili bir tek laf bile etmemektedirler. Sadece bu üç projenin
bitirilmesiyle 400 000 hektardan fazla arazi sulanabilecektir; bu da, hektar
başına, yılda, yaklaşık 2 000 dolara yakın bir katmadeğer demektir.
Bu söylediklerimin
hepsini, Devlet Su İşleri, yapabilme kapasitesine sahiptir; ama, öncelikle,
hükümetin, konunun önemini kavrayabilmesi için, bu projeleri ciddî olarak
masaya yatırarak ülkeye neler getireceğini iyice görebilmesi gelir.
Hepinize en derin
saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Melik.
Sayın milletvekilleri,
beşinci turla ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, soru ve cevaplara
geçiyoruz.
Daha önce de ifade
ettiğim gibi, 10 dakika soru, 10 dakika cevaptır.
Soru soran
arkadaşlarımızın isimlerini sırayla okuyorum: Sayın Ercenk, Sayın Sıvacıoğlu,
Sayın Özakcan, Sayın Bilgiç, Sayın Torun, Sayın Özcan, Sayın Baloğlu, Sayın
Ertürk.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
- Sayın Başkan, benim de müracaatım vardı.
BAŞKAN - Ama, bu noktaya
kadar soruları sormak için müracaat etmeniz gerekiyordu.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
- Daha önce bildirmiştim.
BAŞKAN - Efendim, ben
başta açıkladım.
Buyurun Sayın Ercenk;
kısa ve öz, rica ediyorum.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, AKP'li milletvekilleri, güvenmedikleri ve gitmedikleri yargıya,
kendilerine oy veren vatandaşları teslim etmeyi içlerine sindirebiliyorlar mı?
Bu konuda milletvekili arkadaşlarınızı uyarmayı düşünüyor musunuz?
"Önce kendi
dokunulmazlıklarını kaldır ki, diğerlerine söyleyecek sözün olsun"
anlayışına katılır mısınız?
Saygılarımla.
BAŞKAN - İkinci soru
sorma sırası Sayın Sıvacıoğlu'nda.
Buyurun.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Sayın Enerji Bakanımıza, ben, çok kısa olarak iki soru yöneltmek
istiyorum. Bir tanesi, Kastamonu'nun sulanabilir arazisinin ancak dörtte 1'i
sulanıyor. Orada daha önce de programa alınan Kırık Barajımız var. Bu
barajımız, 11 000 hektarlık araziyi sulayacak, aynı zamanda şehir içmesuyunu da
sağlayacak. Bu baraj konusunda ne düşünüyorlar?
İkincisi de, Küre ile
İnebolu arasında, bizim, 22 kilometre uzunluğunda maden taşımada kullanılan teleferik
hattımız var. Bu hat da, 1960 yılında yapılmış olmasına rağmen, 1988'de de
revize edilmiş. Şu anda bu hatlardan hiçbir maden taşınmıyor. Bu hattın
ekonomimize kazandırılması mümkün olur mu; Sayın Bakanımız ne düşünürler?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Özakcan, buyurun
efendim.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sorularım, Sayın Enerji
Bakanımıza olacak.
Birincisi, Sayın Bakan,
hükümetiniz döneminde, belediyelerden sokak aydınlatma bedeli olarak alınması
düşünülen enerji tüketimiyle ilgili altyapı tesislerinin de yapıldığını
biliyoruz. Bu sokak aydınlatma bedellerini belediyelerden almaya devam edecek
misiniz? Bu karardan dönmeyi düşünüyor musunuz?
İkincisi, Çukurova ve
Kepez Elektrik AŞ'ye el konulmasından sonra, bu Çukurova ve Kepez Elektrik
AŞ'ye ait 11 santralda üretilen elektrik enerjisinin satışından elde edilen
gelirin, EÜAŞ'ın kasasına girdiğini biliyoruz. Bu rakam, altı ay için 550
trilyon, bir yıl için yaklaşık 1,1 katrilyon ediyor. Bu paranın nerede
değerlendirildiğini, İmar Bankasıyla ilgili yasa tasarısı Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülürken Sayın Bakanımız Ali Babacan'a sormuştum. "Bu
paralarla biz ilgili değiliz; Enerji Bakanlığının bütçesinde" diye
değerlendirdiler. Bu para, Enerji Bakanlığımızın bütçesinde nasıl mütalaa
ediliyor, değerlendiriliyor; onu öğrenmek istiyorum.
Ayrıca, bilindiği gibi,
elektrik enerjisini en pahalı kullanan ülkelerden birisiyiz. Satın alma
garantili doğalgaz santrallarından kilovatını 12 sente elektrik almaktayız; oysa, termik santrallarda 3-4
sent, hidrolik santrallarda da 1-1,5 sente mal olmakta elektrik enerjisinin
kilovat/saati.
Son aylarda termik
santrallarımız ve hidrolik santrallarımız ya devre dışı bırakılmakta ya da çok
düşük kapasitelerde çalıştırılmakta; bunun sebebi, doğalgaz santrallarında,
satın alma garantisiyle yapılmış olan anlaşmalar mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özakcan.
Sayın Bilgiç, buyurun.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Isparta) - Sayın Başkan, delaletinizle, her iki bakanımıza da birkaç soru
yöneltmek istiyorum.
Öncelikle, Enerji
Bakanımıza bir soru yöneltmek istiyorum. Isparta, elektrikte, yüzde 95'ler
düzeyinde borç ödemesi gerçekleştirmektedir. Bu çerçevede, Türkiye'de yüzde 20,
yüzde 30'lar düzeyinde elektrik ücreti ödeyen iller olduğunu da biliyoruz. Aynı
şekilde, özellikle bu uygulama çerçevesinde, gayri safî millî hâsılanın 1 500
doların altında gerçekleştiği illere yeni yatırım teşvikleri verilecek. Bu
hesaplama içerisinde, acaba, gayri safî millî hâsıla hesabında, elektrik
fiyatlarını tam ödeyen iller lehine, ödemeyen illere nazaran bir düzeltme
yapmayı düşünüyor musunuz? Aksi takdirde, bölgesel elektrik tarifesine
geçilerek, ödeyenler ile ödemeyenler farklı bir tarife düzeyinde değerlendirilerek,
ödeyenlerin cezalandırılmasını önleyecek bir sistemin, daha adil, daha
hakkaniyete uygun bir sistem olduğunu düşünür müsünüz?
Adalet Bakanımıza da bir
sorum var. Özellikle, Türkiye'nin yurtdışında yaşayan belki 5 000 000 civarında
vatandaş kitlesi var; bunların bir kısmı çifte vatandaş durumunda, bir kısmı
yine aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin de teşvikiyle, ilgili,
ülkelerin, yaşadıkları ülkelerin vatandaşlıklarına geçiyorlar; bazen çifte
vatandaşlık da alamıyorlar. Ancak, her halükârda, gittikleri ülkede bir intibak
sorunu yaşıyorlar ve büyük ölçüde de, o ülke sahiplerinin, aslî unsurlarının
muameleleri de, bu insanlara yönelik olarak ikinci sınıf bir vatandaşlık
şeklinde tecelli etmektedir.
Özellikle bu sıralarda
Fransa'da gerçekleşmekte olan temel insan hak ve özgürlüklerine aykırı, din ve
vicdan özgürlüklerini sınırlama yönündeki, Müslüman Türk vatandaşlarını
kapsayan çabalar, özellikle, bizi rencide etmektedir. Bu konuda, Adalet
Bakanlığı olarak neler yapıyorsunuz, neler yapmayı düşünüyorsunuz? Zira, Türk
vatandaşlarının temel insan hak ve özgürlüklerini, din ve vicdan özgürlüğünü
dünyanın her tarafında korumak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bir görevidir.
Öncelikle de bu husus, dünyanın her tarafında, Sayın Adalet Bakanımıza
düşmektedir.
Saygılar sunuyor,
teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bilgiç.
Şimdi sıra, Sayın
Torun'da; buyurun.
Rica ediyorum, kısa ve öz
soralım, arkadaşlarımıza da imkân tanıyalım.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Delaletinizle Sayın Adalet Bakanımıza
birkaç sorum olacak.
Bismil adliyesi çok kötü
durumda, kalemlerden geçerken, dosyaların hemen tamamının döküldüğü görülüyor.
Yeni bir adliye yapmayı düşünüyor musunuz?
İnfaz koruma memurları, bir
nevi mahkûm durumdalar, çok düşük maaşlarla çalışıyorlar. Her cinsten mahkûmla
karşı karşıya olduklarından psikolojileri de oldukça bozuk. Özlük haklarında ne
gibi düzenlemeler yapmayı düşünüyorsunuz?
Ayrıca, cezaevindeki
mahkûmlardan elektrik ücreti alınıyor; bundan çok şikâyetçi olduklarını hepimiz
biliyoruz. Bu kişilerden elektrik ücreti almaktan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?
Sayın Enerji Bakanımızdan
sorum şu: Doğalgazın nasıl önemli bir nimet olduğunu hepimiz biliyoruz.
Başkentin kavuşmuş olduğu bu güzel hava, doğalgazın bir etkisi olarak
karşımızda bulunuyor. Yalnız, bu nimetlerden Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgeleri çok geç yararlanıyor, hatta yararlanamıyor. Bu bakımdan, 2004
yılında, Güneydoğu Anadolu Bölgesine ve bu bağlamda, Diyarbakır İline
doğalgazın gelip gelmeyeceği konusunda görüşlerinizi açıklarsanız, memnun
olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Torun.
Sayın Özcan, buyurun.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) -
Benim sorum, Sayın Adalet Bakanımıza.
Sayın Bakanım, adaletin
kalbi, Yargıtaydır; şu andaki hizmet binaları yetersizdir; Yargıtaya yakışan
bir bina yapılacak mıdır?
Yargıtayda temyiz
işlerinin uzun zaman alması, adaletin tecellisini geciktirmektedir; hızlandırma
yönünde çalışmalarınız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Özcan.
Sayın Baloğlu, buyurun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben, bu akşam, soru sormayacağım;
sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Baloğlu.
Sayın Ertürk, buyurun.
AHMET ERTÜRK (Aydın) -
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüzle ilgili bir soru sormak istiyorum.
Millî Eğitimde okul yapma
seferberliği, Bayındırlık Bakanlığımızda duble yol yapma seferberliği var.
Acaba, bizde de, bu sene -Aydın İlimizde, malum, 3 tane barajımız var; Dandalaz
Barajı, Çine Barajı ve Aydın İlimize su sağlayan barajımız var- bir baraj yapma
seferberliği düşünülüyor mu? Çünkü, geçenlerde, Sayın Bakanımın izah ettiği
gibi, 30'a yakın barajın temeli atıldı ve açılışı yapıldı; bu, görkemli bir
törendi. Acaba, Genel Müdürlüğümüz de, Bakanlığımız da, baraj yapma
seferberliği konusunda, önümüzdeki yılı, bir atılım yılı veya baraj yapma
seferberliği yılı ilan edebilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ertürk.
Sayın Kaya, buyurun.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Benim sorum, Sayın Adalet Bakanına olacak. Eski adliye binalarında -özellikle,
İzmir milletvekili olarak, İzmir eski adliyesini kastediyorum- avukat odaları,
mesleğin onuruyla bağdaşmayacak bir şekildeydi. Buna, bu duruma, fizikî ortam
nedeniyle, yetersizlik nedeniyle, hak verilebiliyordu; ama, yeni adliye
binasında bile, avukat odaları, hem sayı olarak az hem de 3'er, 4'er metrekare
büyüklüğünde. Milletvekili seçilmeden önce, baro olarak, çok büyük mücadeleler
verdik; bir sonuç alamadık. Sadece, İzmir adliyesine özgü olmamak kaydıyla,
yeni yapılan adliye binalarında bu hususu, bu durumu düzeltmeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kaya.
10 dakikalık süremiz
doldu.
Sayın Ilıcalı'nın bir
pusulasını aldım "benim müracaatım var" diyor; ama, ne var ki, bizim
ekranımızda başta görünmedi. O bakımdan, buraya bağlıyız bir noktada ve şu
anda, her ne kadar yeni müracaatınız varsa da, süre doldu; ama, Sayın
Bakanlardan artan bir süre olursa, arkadaşlarımıza soru sordurma imkânımız
olacak.
Sayın Bakanlarımızın 10
dakikalık cevap süresi var.
Sayın Adalet Bakanımızdan
başlıyoruz; buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Ercenk'in bana tevcih
ettiği soruyla ilgili -konuşma metnimi de getirttim, baktım- gerekli açıklama
konuşma metnimin içerisinde var; kendileri bir defa daha okuma imkânı
bulabilirlerse, zannediyorum, cevabı orada bulacaklardır.
Sayın Bilgiç'in dile
getirdiği husus; maalesef, Amerika'daki 11 Eylül terör olayından sonra,
dünyanın pek çok yerinde, Müslüman kimliği taşıyan insanlara karşı zaman zaman
farklı muamelelerin olduğu bilinmektedir, bu neviden şikâyetler bize de
gelmektedir. Yaptığımız her türlü görüşmede, kendi vatandaşlarımız açısından bu
muamelelerin haksız olduğunu, doğru olmadığını, özellikle, bizim, Müslümanlığı
bazı ülkelere nazaran daha farklı bir anlayışla kabul ettiğimizi ifade etmek
suretiyle, bu ayırımcılığın, bu farklı muamelenin ortadan kaldırılması yönünde
telkinlerimiz oluyor, görüşlerimiz oluyor. O, Adalet Bakanlığının esas
itibariyle bir görevi değil; ama, hükümet olarak, bu konunun üzerinde her
vesileyle durduğumuzu burada ifade etmek istiyorum.
Sayın Torun'un sorduğu,
Bismil adliyesi konusu, yatırım programımız içerisindedir; bazı dosya eksiklikleri
var, savcılıktan bunları istedik, sizler tarafından da bu gündeme
getirilmiştir. Dolayısıyla, 2004 içerisinde, bu eksiklikler tamamlanırsa, orada
olumlu bir adımı atmış olacağız
İnfaz koruma memurlarıyla
ilgili olarak şunu söylemek istiyorum: Demin söyledim, gerçekten, bunların zor
şartlar altında çalıştığını biliyoruz. Bunların taleplerin bir kısmı fiilî
hizmet zammıyla alakalıdır; yani, 20 yıl çalışıp, 25 yıl üzerinden emekli olma
gibi bir talepleri var. Tabiî, bunun hem Emekli Sandığı hem bütçe açısından
hesabının iyi yapılması gerekiyor. Burada rakamlarla sizi boğmak istemem; ama,
bizim o konuda olmasa bile, diğer konularla ilgili, maaş ve ücretler konusunda
bir hazırlığımız var. Zamanlaması tabiatıyla Türkiye'nin ekonomik durumuyla
alakalıdır, inşallah uygun bir zamanda bunları gidermeye çalışırız.
Bu cezaevlerinde elektrik
ücreti alınmasıyla ilgili olarak... Biz, Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulama
ne ise onu aynen yapıyoruz; çünkü, cezaevleriyle ilgili her türlü tasarruf
Avrupa Birliği makamlarının, İşkenceyi Önleme Komitesinin, başkaca kuruluşların
sık sık gelip araştırdığı, soruşturduğu hususlardır. Buradaki elektrik
ücretinden kasıt, özellikle hücrelerde ya da 8'li, 6'lı, 3'lü koğuşlarda
televizyon kullanıyorlar, buzdolabı kullanıyorlar, onların ücretidir; yoksa,
aydınlatma ücreti değildir. Siz, nasıl evinizde kullandığınız televizyonun,
buzdolabının elektrik parasını ödüyorsanız, netice itibariyle, o da diğer
mahkûmlardan farklı olarak, eğer, kendi koğuşunda -3 kişilik koğuşta, F tiplerinde
bilhassa- televizyon kullanıyorsa, buzdolabı kullanıyorsa sadece o kısmının
elektrik ücretini ödüyorlar ve Avrupa Birliği uygulamalarına uygundur.
Sayın Özcan'ın sorduğu
soru gerçekten bizim de öncelik verdiğimiz bir konudur. Yargıtay ve Danıştayın bina
yetmezliği içerisinde olduğu doğru, sayın başkanlar da hep bunu dile getiriyor.
İlk fırsatta evvela bunların ihtiyacını karşılayacak elde boş bina varsa
bunların tahsisi cihetine gidiliyor. Şüphesiz, yeni bir binanın yapılması çok
yüksek meblağları gerektirmektedir, bunun başka yöntemlerle çözülmesi
gerekiyor; ama, mesela, Yargıtay bakımından... Daha evvel TRT Genel Müdürlüğüne
ait olan bina tümüyle şu an Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tahsis
edilmiştir, stüdyo kısımları hariç. Bunun da yetmediğini, bir süre sonra
yetmeyeceğini bugünden söylemek mümkün olabilir; ama, tabiî, her iki yüksek
mahkememizin de ihtiyaçlarını karşılayacak yeni binalara kavuşması
gerekmektedir. Bunun, bütçe imkânlarıyla değil, başka birkısım yöntemlerle
çözümlenmesi mümkündür. Zannediyorum, sayın başkanlar da bunun üzerinde
duruyor; özellikle Danıştay Başkanımızla bunu müteaddit defalar konuştuk. O
yoldan gidilebilirse, bunun çözümüne daha çabuk gidilebilir.
Adaletin
hızlandırılmasıyla ilgili konuyu, bunu açıklamaya çalışırsam Enerji Bakanımıza
söz hakkı kalmaz; ama, isterseniz, size, bunların cevabını yazılı olarak vereyim, belki eksiğimiz
olursa dile getirirsiniz, biz de o vesileyle kaldığımız yerden bu konuya devam
edebiliriz.
Avukat odalarıyla ilgili
olarak zaman zaman bize de şikâyet geliyor; doğru. Ben de bu meslekten ekmek
yemiş insan olarak çok açık ifade ediyorum ki, yargının en önemli unsuru
avukatlardır. Yani, karar veren, her rejimde vardır; iddia da bulunan, her
rejimde vardır; savunma, sadece demokratik rejimlerde vardır. Maalesef,
avukatlar, yargının her ne kadar vazgeçilmez unsuru, aslî unsuru olarak kabul
edilse de, tutum ve davranışlarda, zaman zaman bu soruyu sordurmayı mümkün
kılacak gelişmeler de olmakta. Biz, yeni yaptırdığımız projelerde buna azamî dikkati
göstermeye çalışıyoruz. Mevcut projelerde de, genişleme imkânı varsa, şüphesiz,
meslektaşlarımızın bu hizmeti layıkı veçhile yerine getirebilmeleri bakımından
da elimizden gelen gayreti göstermiş olacağız.
Sair sorulara yazılı
cevap vereceğim.
Hepinize çok teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Sayın Enerji Bakanımız,
buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Ben, biraz düzensiz, sıralara uymadan cevap
vereceğim.
Önce Sayın Torun'un
sorusuna cevap veriyorum.
Sayın Torun, Diyarbakır'a
doğalgaz 2005 yılının ilk yarısında ulaşacak; şu anda ihale aşamasında, 2004'ün
ilk yarısında başlayacak, Malatya'dan başlayıp Elazığ üzerinden geçirmeyi
düşünüyoruz. Doğu Anadoluda, Güneydoğu Anadoluda da düşünüyoruz, hepsini
yapacağız; çünkü, 60 ile götüreceğiz ve şu anda, doğalgaz fazlamız olduğu için
de, bunun şehir ısıtılmasında ve sanayide kullanılmasını arzu ediyoruz;
dolayısıyla, bir sıkıntımız yok. Bütün mesele, fizibilite meselesi, boruyu
fizibl olmayan yerlere döşemek istemiyoruz; birincisi bu.
İkinci olarak, Sayın
Ertürk'e cevap veriyorum. Aydın'da yürütülmekte olan, Çine, Karpuzlu, Dandalaz,
Akçay Barajı ve HES'lerine 2004 yılında devam edilecek, bunu özellikle
bildireyim; ama, biz "baraj seferberliği" diye böyle popülist ifadeler falan kullanmak
istemiyoruz, tıpkı diğer konularda olduğu gibi.
Musa Sıvacıoğlu Beyin
sorusuna cevabım şöyle: Kastamonu -Kınık Barajı, 2004 programında gözükmüyor;
ama, Kastamonu'da yürütülmekte olan Hasköy, Karadere, Kulaksızlar baraj ve
sulama tesisleri tamamlandıktan sonra bunlara geçilecek, bunu bildirmek
istiyorum.
Sokak aydınlatma
bedelleri konusu, gerçekten kafa karıştıran bir uygulamadır. Bunu Hazine ile
çözmeye çalışıyoruz; çünkü, bu noktada bildirilen rakamlar, 444 trilyon lira
fatura edildi. Bu, yasa gereği, mecburiyetten onlara fatura ediyoruz; ancak,
biz, bunu görev zararı olarak Hazineden almak istiyoruz. Bununla ilgili
görüşmelerimiz sürüyor, maalesef, her konuda olduğu gibi, burada da problemin
çözümü bizden bekleniyor.
Bu arada, Sayın
Özakcan'ın sorusuyla ilgili cevabı veriyorum: Gerçekten, doğalgaz konusunda
kömürün ve suyun aleyhine bir uygulama var, onda haklılar; ancak, biz, bunu
düzeltmeye çalışıyoruz. Mesela, bu yıl eğer, biz, bu tedbiri almasaydık, kömür 13
500 000 ton olarak kalacaktı, biz, bunu 18'e çıkardık, bu dönemde de 20 000 000
tonun üzerine çıkacağız. Bu, tamamen bizim yaptığımız uygulamadır, yerli
kaynaklara verdiğimiz önemdir.
Biz, ÇEAŞ ve KEPEZ'e el
koymadık, o şirketler devam ediyor. Biz, devletin, milletin malı olan
varlıklarını geri aldık; onlar, zaten devletindi. Yalnız, zaman zaman bir
televizyon kanalında çıkan reklamlar, belki kafanızı karıştırıyor olabilir,
haklı olarak. Bu mallar devletindi, milletindi; sizin, bizimdi ve dolayısıyla, EÜAŞ'nindi,
EÜAŞ bunu geri aldı, yanlış uygulamadan dolayı ve kendilerinin imzaladığı
mukaveleye uymadıkları için; yani, o şartı kendileri yazıp, kendileri yanlış
uyguladıkları için, bunlar geri alındı. Dolayısıyla, bunlar, tabiî ki EÜAŞ'nin
havuzunda olacaktır ve bu girdiler bizim paçal maliyetimizi etkilemektedir;
ancak, şu anda mahkeme konusu olduğu için size rakam vermek istemiyorum; ama,
bu, zaten el konulması gereken, bizim geri almamız gereken kendi mallarımız. 11
barajın 11'i de milletin parasıyla yapılmıştır ve şöyle bir ifade de geçiyor:
"Verin bunları bize de borcumuzu ödeyelim" diyorlar. Bunlar, zaten
onların değildi; burada bir yanıltma var. Biz, bunu basına da ifade ettik; ama,
bu yayınlanmadı.
İkinci olarak da, bunu
özelleştirmeye karşı bir hareket olarak ifade ediyorlar. Bu, özelleştirmeye
karşı bir hareket değil. Burada, sözleşmeye uymamaktan dolayı, devletin haklı
olarak yaptığı bir hareket vardır. Bu, bir özelleştirme değildi, anlatabildim
mi? Dolayısıyla, bu EÜAŞ'nin maliyetini, paçalını şu anda olumlu olarak
etkileyen bir durumdur. Onu da, zaten, halkımıza, millete yansıtıyoruz.
Bu arada, yine, GAP'taki
sulamalarla ilgili bir ifade var. GAP, bizim önem verdiğimiz, hiçbir zaman
aksamasına, ihmal edilmesine müsaade etmediğimiz bir projedir. Burada da
DSİ'nin çalışmaları devam ediyor; fakat, zamanım kısa olduğu için, bunun
cevabını size yazılı olarak ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
zaten süremiz doldu. İsterseniz, diğer hususlara yazılı cevap verin.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Affedersiniz Sayın Başkanım, Eti Holdingin
Küre'deki -İnebolu'daki- tesisiyle, taşımayla ilgili bir not var. Ben Genel
Müdür iken de burada aksaklıklar vardı; maalesef, bu hatlarda şirketlerarası
bir çekişme var. Bu hatlardan taşımaya karşı, navlunla ilgili, lokal olarak bir
sıkıntı var; onu da gidermeye çalışıyoruz. Orada bir rekabet var. Bu, benzeri
birkaç yerde daha var. Bunları düzeltmeye çalışıyoruz. Rehabilite edilecektir;
ayrıca, turistik amaçlarla da kullanılmasını düşünüyoruz.
Sayın Başkan, kayıp ve
kaçaklarla ilgili olarak, aktüel olduğu için şunu ifade edeyim. Bazı
bölgelerde, gerçekten kayıp ve kaçaklarla ilgili gayet olumlu, bazı yerlerde de
tam tersi bir hava var. Biz, tabiî ki adil çözümü burada da uygulamayı
istiyoruz. Yalnız, bize verilen rakamların yanlış olduğunu gördük. Eğer, bu
yanlış olan rakamlara göre yanlış hareket etseydik, bu sefer yine bir
adaletsizlik doğacaktı. Misal olarak söyleyeyim; kayıp ve kaçağın, biz, hep
yüzde 22 civarında filan olduğunu söylüyorduk; çünkü, daha evvel yapılan
çalışmada yanlış tahakkuklar yapılmış; hatta, yanlış demeyeyim, sahte
tahakkuklar yapılmış; biz, bunun neticesini yeni tespit ettik. Kayıp ve kaçak
oranı, aslında yüzde 25 civarında maalesef, şu anda yüzde 20'nin altına düştük
ve bunun için de yoğun çalışmalar var. Bu çalışmaların, aynı zamanda rakamların
netleşmesi için de bir etüt yapıyoruz. Bunlar netleştikten sonra daha adil bir
uygulama söz konusu olacak.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
soru ve cevap kısmı da tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla, beşinci
turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Adalet Bakanlığı 2004
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
08 - ADALET BAKANLIĞI
1. - Adalet Bakanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
|
Fonksiyonel |
|
|
|
Kod |
Açıklama |
Lira |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
230 726 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
753 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
1 135 964 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
09 |
Eğitim Hizmetleri |
992 000 000 000 |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2004
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2002
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Adalet Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Adalet
Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
902 714 346 340 000 |
- Toplam Harcama |
: |
882 771 173 160 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
32 390 258 420 000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
12 618 634 100 000 |
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar |
|
|
Ger.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek |
: |
171 548 860 000 |
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı 2002
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay Başkanlığı 2004
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
4 - YARGITAY
BAŞKANLIĞI
1. - Yargıtay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Fonksiyonel |
|
|
|
|
Kod |
Açıklama |
Lira |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
5 420 500 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
21 377 500 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay Başkanlığı 2004
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay Başkanlığı 2002
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Yargıtay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Yargıtay
Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A
- C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
17 874 900 000 000 |
- Toplam Harcama |
: |
17 889 110 060 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
131 257 470 000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
145 467 530 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay Başkanlığı 2002
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2004
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
05 - DANIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. - Danıştay Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
Fonksiyonel |
|
|
|
|
Kod |
Açıklama |
Lira |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
3 324 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
13 302 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
09 |
Eğitim Hizmetleri |
92 000 000 000 |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2004
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2002
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Danıştay Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Danıştay
Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A
- C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
13 290 950 000 000 |
- Toplam Harcama |
: |
12 985 141 910 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
305 808 090 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2002
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
20 - ENERJİ VE TABİÎ
KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
A
- C E T V E L İ
|
Fonksiyonel |
|
|
|
Kod |
Açıklama |
Lira |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
4 224 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
336 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
187 447 000 000 000 |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum :
Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A
- C E T V E L İ
|
|
Lira |
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
183 878 272 910 000 |
- Toplam Harcama |
: |
134 493 386 620 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
37 231 976 880 000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
1 847 790 000 |
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar |
|
|
Ger.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek |
: |
12 154 757 200 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
20.92 - PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
|
Fonksiyonel |
|
|
|
Kod |
Açıklama |
Lira |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
755 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
36 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
2 872 600 000 000 |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum
:
B - C E T V E L İ |
|
|
|
|
KOD |
Açıklama |
Lira |
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
299 700 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Sermaye Gelirleri |
300 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar |
3 363 600 000 000 |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
A
- C E T V E L İ
|
|
Lira |
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
2 685 225 460 000 |
- Toplam Harcama |
: |
2 096 912 880 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
588 312 580 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum : |
|
|
B
- C E T V E L İ |
|
|
|
|
Lira |
- Bütçe tahmini |
: |
2 398 010 000 000 |
- Yılı tahsilatı |
: |
2 157 210 090 000 |
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
20.91 - DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
A
- C E T V E L İ
|
Fonksiyonel |
|
|
|
Kod |
Açıklama |
Lira |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
21 894 900 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
706 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
2 560 684 100 000 000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
05 |
Çevre Koruma Hizmetleri |
715 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
06 |
İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri |
205 836 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
283 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum
:
B - C E T V E L İ
|
KOD |
Açıklama |
Lira |
|
02 |
Vergi Dışı Gelirler |
173 600 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Sermaye Gelirleri |
26 400 000 000 000 |
|
|
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar |
2 590 119 000 000 000 |
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A
- C E T V E L İ
|
|
Lira |
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
2 430 266 218 700 000 |
- Toplam Harcama |
: |
2 305 308 253 860 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
124 724 390 100 000 |
- Ödenek Dışı Harcama |
: |
2 190 857 250 000 |
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar |
|
|
Ger.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek |
: |
2 424 431 990 000 |
- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve Dış Kredilerin- |
|
|
den Ertesi Yıla
Devreden |
: |
1 103 100 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum :
B
- C E T V E L İ
|
|
Lira |
- Bütçe tahmini |
: |
2 081 671 000 000 000 |
- Yılı tahsilatı |
: |
2 213 286 800 300 000 |
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
böylece, Adalet Bakanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Danıştay Başkanlığı, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2004
malî yılı bütçeleri ile 2002 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı
olmasını diliyorum.
Bütçeyle ilgili bugünkü
programımız tamamlanmıştır.
Genel Kurulca alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine geçiyoruz.
2. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)
3. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S.
Sayısı : 152)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporları henüz gelmediğinden, tasarıların müzakerelerini erteliyoruz.
Çanakkale Milletvekilleri
Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin müzakeresine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı : 305)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Denizli Milletvekili
Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.
5. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı
Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/216) (S. Sayısı : 308)(x)
BAŞKAN- Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 308 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Sayın Mehmet
Kesimoğlu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Kesimoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET S.
KESİMOĞLU (Kırklareli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bazı
Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifiyle ilgili olarak, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere söz almış
bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, üç gündür, 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısını görüşüyoruz;
ancak, bu kanun teklifinin Bütçe Kanunu Tasarısından çok daha önemli olduğunu
görüyorum; gecenin bu saatinde AKP sıraları dolu.
Öneminin, AKP İktidarının
demokratik anlayışı zorlayan yaklaşımından kaynaklandığını anlıyorum. Nasıl mı;
İçişleri Komisyonu üyeleri olarak bizler, bu kanun teklifinin komisyonda
görüşülmesinden yalnızca birkaç saat önce haberdar olduk. Hemen ardından, bu
kanun teklifine katkı vermemiz istendi. Aynı anlayışla, şimdi Genel Kurulda da
bu teklifin yasalaşması isteniyor.
(x) 308 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Oysa, 48 saat önceden
bilgilenmemiz gerekirken, sağlıklı görüş bildirebilmemiz için araştırma fırsatı
verilmesi gerekirken "al tebligatı, bildir görüşü" anlayışıyla
yaklaşılarak, bir anlamda, bizim irademize ipotek konuluyor. Araştırma
yapmadan, doğru bilgiye ulaşmadan neyin görüşünü bildireceğiz?!
Meclis gündemi zaten
yoğun, bütçe kanunu görüşülüyor, seçim sathı mailine girmişiz, iktidarıyla
muhalefetiyle tüm milletvekillerinin zamanları dolu; bu atmosferde, siyasî bir
manevrayla, 340 belde belediyesinin tüzelkişilikleri kaldırılıyor.
Adalet ve Kalkınma
Partisinin değerli milletvekilleri, sizler, bu yaklaşımınızla, milletvekilinin
dahi bilgi edinme hakkına saygı göstermiyorsunuz; tüzelkişiliğini kaldırdığınız
340 beldede yaşayan insanların haklarına nasıl saygı göstereceksiniz?!
Kanun teklifinin gündeme
alınması önergesi görüşülürken, lehinde konuşan Sayın AKP Grup Başkanvekili,
hakkı teslim etmekten bahsetti. Teslim edilmesi düşünülen ya da iddia edilen
hakkın, hukukî, ahlakî ve siyasî bir temeli var mı; yok değerli milletvekili
arkadaşlarım. Öncelikli olarak, bu kanun teklifinin bu ortamda görüşülmesi
teamüllere aykırı. Bütçe Kanunu Tasarısı görüşülürken araya bir kanun teklifinin
sokuşturulması, teamüllere aykırı. Partimizin Sayın Grup Başkanvekilleri ve
değerli konuşmacıları bu konuyla ilgili ayrıntılı açıklamalarda bulundular.
Bu kanun teklifinin
komisyona geliş biçimiyle ilgili olarak, demokrasiden nasibini almadığını
sözlerimin başında ifade ettim. Bir kanun teklifinin tartışılmasını,
konuşulmasını dahi demokratik bir şekilde yaptırmıyorsunuz. Komisyonda
"bilgimiz yok, bu kadar kısa zaman dilimi içerisinde gerekli bilgiye
ulaşamadık" diyoruz, AKP'li bir sayın milletvekili "biz,
biliyoruz" diyor. Siz bilebilirsiniz, sizin bilmeniz elbette ki,
gerekiyor; ama, sizin bilmeniz yetmiyor, biz de bilmek istiyoruz. Eğer,
"bilmeniz gerekmiyor" derseniz, hiç olmazsa onu söyleyin, onu
bilelim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 340 belde belediyesini, nüfusları 2000'in altına indi diye,
kapatalım diyorsunuz. Niye tek başına nüfus ölçütünü alıyorsunuz?.. 340
beldenin ekonomik, sosyal, tarihsel ve coğrafik özellikleri birbirine uyuyor
mu?! Kimi turizm bölgesinde yer alıyor; yaz ve kış nüfusu farklı,
Muğla-Bozburun Beldesinde olduğu gibi. Nüfusunu merak edenler varsa söyleyeyim:
1909, yani, 2000'den 91 eksik! Kimi sanayi bölgesinde yer alıyor; gece ve
gündüz nüfusu farklı, Tekirdağ-Beyazköy Beldesinde olduğu gibi. Kimi beldeyse
tarihsel özellikler taşıyor, ünlü şairimiz Namık Kemal'in mezarının bulunduğu
Çanakkale-Bolayır Beldesinde olduğu gibi. Ya da çok daha başka özelliklerden
söz edebiliriz. Şimdi, siz bunları görmezden geleceksiniz, tek ölçütle
değerlendirerek aynı kefeye koyacaksınız... Bu, adalet mi?! "Adalet ve
Kalkınma Partisi" isimli partinizin adalet anlayışıyla örtüşüyor mu?!
Devlet niçin var? Sosyal devlet niçin var? Devlet, yurttaşlarımızın yaşadığı en
ücra köşeye hizmet götürmek için var; altyapı getirecek, yol yapacak; hastane,
okul, karakol yapacak; banka şubesi açacak, nikâh memurluğu kuracak. Bunun için
tüzelkişilik gerekecek. Siz şimdi tüzelkişilikleri kaldırıyorsunuz. "Git
kardeşim, bu hizmetleri 40 kilometre, 50 kilometre öteden al..." Hangi
anlayışla, hangi mantıkla söylüyorsunuz?..
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanun teklifi, açıkça, siyasî etiğe aykırıdır, yani ahlakî
değildir. Millet olarak seçim atmosferine girmişiz, yerel seçim tarihi
belirlenmiş, 28 Mart 2004; seçmen kütükleri askıya çıkarılmış, seçim takvimi
belirleniyor, adaylar birbiri ardına ortaya çıkıyor; afişlerini, broşürlerini,
bildirgelerini hazırlıyor; aday olmak için devlet memurluğundan istifa edenler,
edecek olanlar ya da emekliye ayrılacak olanlar var; seçmenler tercihlerini
yapmak için çaba sarf ediyorlar, işte tam bu ortamda siz diyorsunuz ki:
"Sizin tüzelkişiliğinizi kaldırdım, sizi mahalle yaptım, sizi filanca
belediyeye bağladım!" Bu, doğru bir yaklaşım değil milletvekili
arkadaşlarım, etik değil, ahlakî değil, siyasî etikle örtüşmüyor.
Bir başka açıdan bakacak
olursak, bu, bir seçim kanunudur değerli arkadaşlarım. İzin verirseniz, size,
Anayasamızın 67 nci maddesinin son fıkrasını okumak istiyorum; 2001 yılında
yapılan bir değişiklikle Anayasamızda deniyor ki: "Seçim kanunlarında yapılan
değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak
seçimlerde uygulanmaz." Bu kanun da bir seçim kanunudur değerli
arkadaşlarım. Dolayısıyla, 28 Mart 2004 yerel seçimleri için uygulanamaz. Bu
kadar açık bir hüküm varken; yani, Anayasaya aykırılık bu kadar açıkken bu
ısrar, bu telaş niye?
Bu teklif yasalaşırsa çok
ciddî manada sorunlar, adaletsizlikler doğacaktır. Hangi hakkın teslimini
yapacaksınız? Her milletvekiline "benim belediyemi nasıl kapatırsınız?!
Burada ben yaşıyorum, benim düşüncemi almadan benim belediyemi
kapatamazsınız" diye yüzlerce telefon geliyor. Bize soruyor, size sormuyor
mu?
Kırklareli'nin merkezine
bağlı İnece Beldesi halkı, haklı bir şekilde "biz elliiki yıldır belediye
sınırları içinde yaşıyoruz. 1951 yılından beri belediyemizi kapatmayı kimse
akıl etmedi. AKP iktidarı, bizim elliiki yıldan beri süren belediye sınırları
içinde yaşama hakkımızı elimizden alamaz! Alırsa, biz de bunun hesabını 28
Martta sorarız" diyor, tıpkı Kırklareli'nin Yenice Beldesi gibi, tıpkı
Karahalil Beldesi gibi ve tıpkı Sergen Beldesi gibi ya da Aydın'ın Ataeymir
Beldesi gibi, İzmir'in Ayazkent Beldesi gibi ya da Afyon'un 20, Denizli'nin 28,
Konya'nın 20, Edirne'nin 7, Tekirdağ'ın 4, Kütahya'nın 18 beldesinde ve adını
sayamadığım birçok beldede yaşayan yurttaşlarımız gibi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; zamanlama açısından, hakkaniyete uygunluk açısından ya da çok
daha başka açılardan bakacak olursak, bu teklifin savunulacak tek bir tarafı
yok.
Bir tasarınız var; aylardan
beri ülke gündemini meşgul ediyor. Bakanlar Kurulunda imzaların tamamlandığı;
ancak, Meclise henüz sevk edilmemiş bir kanun tasarısı; kamu yönetimi temel
kanun tasarısı... Türk idare yapısını çok yakından ilgilendiren, toplum
yaşamını yeniden belirleyecek bir yasa tasarısı. Hatta, siz, buna "çerçeve
yasa" diyorsunuz. Ben, anayasa kitaplarını karıştırdım; çerçeve yasanın
anlamını göremedim. Ardından, 8-10 adet yasanın da geleceğini söylüyorsunuz; İl
Özel İdaresi Yasası, Belediyeler Yasası, Büyükşehir Belediyeleri Yasası, Köy
Yasası, Belediye Gelirleri Yasası gibi.
Peki, değerli
arkadaşlarım, bu kanun teklifine, bu kamu yönetimi temel kanun tasarısında niye
yer vermiyorsunuz?.. Yangından mal kaçırır gibi, alelacele komisyondan
geçiriyorsunuz, birçok aykırılıklara rağmen Genel Kurula getiriyorsunuz.
Aslında, kendi yaptığınızı kendiniz de inkâr ediyorsunuz. Nasıl mı değerli
arkadaşlarım...
Komisyon raporundan,
izninizle okumak istiyorum:"1580 sayılı Kanun 1930 yılında çıkarılmıştır
ve 2 000 nüfus koşulu 1930 yıllarındaki durum dikkate alınarak öngörülmüştür.
Oysa, 1930 koşulları değişmiştir ve oluşan yeni koşullara göre yeni ölçeklerin
belirlenmesi zorunluluktur.
Nitekim, bu mantıkla,
hazırlanmakta olan kamu yönetimi reformu tasarı taslağında -tasarının adı bile
düzgün söylenmiyor- belediye kurulabilmesi için asgarî nüfusun 5 000 ya da 10
000 olması konusu tartışılmaktadır."
Nerede tartışıyorsunuz;
biz bilmiyoruz; ama, siz, öyle dediğinize göre, yani, kendi içinizde
tartıştığınıza göre, bu kanun teklifini bugün niye getiriyorsunuz?! Madem,
öyle, nüfus için alt sınır 5 000 diyeceksiniz ve 5 000'in altında nüfusa sahip
yerleşim birimlerini kapatacaksınız; gelecekte aynısını yapacağınız bir şeyin
bir parçasını bugün niye yapıyorsunuz?! Bugün 340, yarın 540, öbür gün 1 340...
Buna ne gerek var; bırakın, hepsi bir bütünlük içerisinde değerlendirilsin.
Ayrıca, değerli
arkadaşlarım, yine, Anayasamızın 123 üncü maddesi "idare bir
bütündür" der; yani, parça parça düzenlenemez. Anayasa bunu derken,
idareyle ilgili bütün düzenlemelerin bütünlük içerisinde yapılmasını ister. Bu
Anayasa hükmü, emredici bir hükümdür ve çok açıktır. Siz, şimdi, bir kenarından
tutup, 340 belde belediyesinin tüzelkişiliğini kaldıralım diyorsunuz; yani,
bugün, şu şu ilçeleri kaldıralım, yarın şu şu illeri kaldıralım...
Bakın, değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu anlayışla bir yere varamazsınız. Bu kutsal çatı,
ne siyasî parliler gördü, ne milletvekilleri gördü. Kendi partisine oy vermeyen
illerin tüzelkişiliğini iptal ederek ilçelere bağlayan anlayışları da gördü.
Onlar, bugün burada yok; ama, Cumhuriyet Halk Partisi burada. O halde, gelin,
Cumhuriyet Halk Partisinin sesine kulak verin "namazda gözüm yok ki,
ezanda kulağım olsun" demeyin, dinleyin bizleri. Bizler, körü körüne muhalefet
yapmıyoruz, sorumluluğumuzun bilinci içerisindeyiz, sorumluluğumuzun ağırlığını
biliyoruz; ilkeli, yapıcı, olumlu, uyumlu, haktan, adaletten yana muhalefet
anlayışının gereklerini yerine getiriyoruz. Bu anlayıştan hareket ederek
sizleri uyarıyoruz; doğru yapmıyorsunuz.
Başbakan Yardımcısı Sayın
Mehmet Ali Şahin, 28 Mart akşamından bahsediyor. Hep birlikte görüp
yaşayacağız. Söyleyecek çok şey var; girersem çıkamam. Bir tek şeyi söyleyeyim
değerli arkadaşlarım; tüzelkişiliklerini kaldırdığınız 340 beldeye giremeyeceksiniz;
girebilirseniz, kendi doğrularınızın ne demek olduğunu orada göreceksiniz.
Adalet ve Kalkınma
Partisinin değerli milletvekilleri, aranızda, komisyonda, kuliste, Genel
Kurulda çok yakın dostluklarımızın oluştuğu değerli milletvekili arkadaşlarımız
var. Biliyorum, biz ne söylesek, sizler yine kendi bildiğinizi okuyacaksınız;
bu teklife olumlu oy vereceksiniz. Biz vermeyeceğiz. 368 sayısı, matematik
olarak 175'ten büyük olabilir; bunun sonucu olarak da, bu kanun teklifi
yasalaşacaktır; ama, 175'in gerçek büyüklüğünü o 340 beldeye gittiğinizde
göreceksiniz; eğer, gidebilirseniz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Türkiye'nin ihtiyacı bu değildir. 340 belde nüfusu 2 000'den
aşağı mı düştü, düşebilir; çözüm, o beldeleri kapatmak olmamalıdır. O beldede
yaşayanların onurunu, haysiyetini korumak zorundasınız; çünkü, siz, iktidar
partisisiniz. Çözüm, kapatmak yerine, o beldenin civarında bulunan yeterli
sayıdaki köyleri o beldeye bağlayarak tüzelkişiliklerini korumak olmalıdır.
Eğer, hakkı gerçekten teslim etmek istiyorsanız, teslim etmenin yolu da budur
değerli arkadaşlarım.
Hepinize teşekkür
ediyorum; Yüce Heyetinizi, bir kez daha sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kesimoğlu.
AK Parti Grubu adına,
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
değerli üyeleri; görüşülmekte olan kanun teklifi üzerinde, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, bu kanun
teklifinin altında imzası olan bir milletvekili olarak, bu teklifimin ülkemizin
ne kadar menfaatına olduğunu anlatmaya çalışacağım.
Biraz önce bu kürsüden
sizlere hitap eden CHP'nin değerli milletvekili, 1580 sayılı Belediye Kanununun
7 nci maddesini dikkatli bir şekilde okumuş olsaydı, bu konuşmanın muhtevası
böyle olmayacaktı. 1580 sayılı Belediye Kanununun 7 nci maddesi, çok açık ve
net bir şekilde, bir beldenin belediye olabilmesi, birkaç köyün birleşerek bir
belde haline gelebilmesi için aranan tek kıstasın nüfus kıstası olduğunu, çok
açık ve net bir şekilde ifade ediyor. Burada, okumak istiyorum: "Muhtelif köy kısımlarının birleşerek
belediye kurabilmeleri için nüfusları tutarının son nüfus sayımına göre 2
000'den fazla olması." Bu, kanunun amir hükmü.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Göç
olursa bitti...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Eğer, bir veya birden fazla köy bu nüfusa sahip değilse, 1580 sayılı Kanuna
göre, belediye tüzelkişiliğini kazanma imkânı kesinlikle yoktur. Sayın
Kesimoğlu bize soruyor: Niye sadece nüfus kıstası?.. Kanun öyle diyor Sayın
Kesimoğlu. Belediye olabilmenin kesin ve tek şartı, nüfusun 2 000'in üzerinde
olması.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Yeni belediye kurmuyoruz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Kanunda, açıkça, kaybetme şekli gösterilmemişse, kazanılmasındaki usul gibi,
aynı şekilde, bunun kaldırılması da, çok genel bir hukuk kuralıdır. Hukuk
fakültelerinde ve diğer okullarda, birinci sınıfta, ilk, Anayasaya giriş ve
hukukun temel kavramları dersinde, bu husus, çok açık ve net bir şekilde ortaya
konulur. O bakımdan, bu getirmiş olduğum teklif, kanunun amir hükmüne uyulması
yolunda bir vecibeyi yerine getirmekten ibarettir.
Bakınız, elimde, Danıştay
kararları var, Yüksek Seçim Kurulu kararları var. 1977 yılında yapılan mahallî
seçimlerde, Yozgat'ın Şefaatli İlçesinin Sarıkent ve Paşaköyü beldelerinin,
tüzelkişiliklerinin sona ermemiş olmasına rağmen, seçimlere katılamayacağı
yolunda Yüksek Seçim Kurulunun elimde kararı var.
OYA ARASLI (Ankara) - O
zaman niye çıkarıyorsunuz bu kanunu?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Okuyorum: 1- 11 Aralık 1977 günü yapılacak genel yerel seçimlerde 1975
yılında yapılan nüfus sayımı sonuçlarına göre nüfusları 2 000'in altına düşmüş
bulunan Şefaatli İlçesine bağlı Sarıkent ve Paşaköyü belediye sınırları içinde
belediye başkan ve belediye meclis üyeliğiyle, mahalle muhtar ve ihtiyar heyeti
üyeliği seçimlerinin yapılmayarak, bu iki yerde de Köy Kanunu hükümlerine göre
muhtar ve ihtiyar meclisi üyeliği seçimlerinin yapılması yolunda kararımız var
elimiz, Yüksek Seçim Kurulunun kararı.
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Niye Kanun çıkarıyorsunuz?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ayrıca Danıştay kararları var.
Bir belediyenin, belediye
tüzelkişiliğinin kaldırılması da, kanunda gösterilmemiş olmasına rağmen,
getirilen usulün aynısıyla yapılır. Bakın elimde Danıştay kararları var.
Danıştay 3 üncü Dairesinin kararı var. Bu karar üzerine Danıştay Genel Kuruluna
gitmiş; Danıştay Genel Kurulunun da kararı, nüfusu 2 000'in altına düşen
belediyelerin tüzelkişiliklerinin kaldırılması yolunda.
OYA ARASLI (Ankara) -
Varsa niye kanun çıkarıyorsunuz?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Yani bu Türkiye'de ilk defa uygulanan bir usul değildir, geçmişte de nüfusu 2
000'in altına düşen belediyelerin tüzelkişiliklerinin kaldırılmasına dair çok
emsal kararlar vardır.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Şimdi, bir tane de Anayasa Mahkemesi kararı olacak elinizde.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ancak, biz niye bu şekilde bir kanun teklifi getirdik, onu anlatmak
istiyorum.
Danıştay yoluyla
belediyelerin tüzelkişiliklerini kaldırabilirsiniz; ancak, bunun için ne yapmak
lazım: 340 beldenin bağlı bulunduğu valiliklerin, son genel nüfus sayımına göre
340 beldenin nüfusu 2 000'in altına düşmüştür diye İçişleri Bakanlığına
bildirmesi lazım. İçişleri Bakanlığı bunu alacak Danıştaya gönderecek, Danıştay
bunun üzerinde çalışacak, 2 000'in altına düştüğü de son nüfus sayımıyla çok
açık bir şekilde belli olduğu için, emsal kararlar da var, bunların
tüzelkişiliklerini kaldıracak; ancak bu aylarca sürecek bir süreci gerektirir.
Artı, Danıştayın bu kararından, bu belediyelerin tüzelkişiliklerinin
kaldırılmasından sonra, bunların hak ve vecibelerinin ne olacağı, taşınır ve
taşınmaz mallarının ne olacağı, alacak ve borçlarının ne olacağı konusunda yeni
bir kanun çıkarmak durumundasınız. Zaman daralmıştır...
OYA ARASLI (Ankara) -
Niye daralıyor zaman?! Seçime kadar uygulayabilecek misiniz bunu?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben, bu teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığı günden beri
düşünüyorum; ancak, biz, mahallî idareler reform tasarısı üzerinde uzun
zamandan beri çalışıyoruz ve bu tasarıyı, seçim öncesi yetiştirebiliriz
düşüncesindeydik; ancak, yetiştiremedik. Yetiştiremediğimiz için de... Tasarıda
çok tartışılıyor, 5 000 mi olsun, 10 000 olsun diye, belediye nüfusu üzerinde
tartışmalar var; ancak, şunu da buradan açıkça belirtmek istiyorum ki: Bu
belediyeler, devletin sırtında artık bir yüktür arkadaşlar...
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Nereye veriyorsunuz; il özel idarelerine veriyorsunuz...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bakınız, bu belediyelerin, toplam 32 trilyon borcu var arkadaşlar.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Ankara Belediyesinin ne kadar borcu var?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Rakamlar elimde, bu belediyelerin 32 trilyon lira borcu var. Nüfusu 2 000'in
altına düşmüş, 32 trilyon lira borç içerisinde olan belediyelerin, ülkemize,
beldelerine hizmet etme imkânları kalmış mıdır?!
Ayrıca, İller Bankasından,
her ay, genel bütçe vergi gelirlerinden, bu belediyelere pay gönderiliyor. Bu
belediyelerin başkanları, aybaşlarında, sizlerin kapısının önüne geliyor,
bizlere de geliyorlar; ne olur, İller Bankasından bize biraz daha fazla ödenek
çıkartın, personel maaşımı ödeyemedim, işçi maaşını ödeyemedim diye, sizlerin,
bizlerin kapısında.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Vakıflar Bankasından kredi verin...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Artık bu belediyelerin, optimum ölçeklerde kurulması lazım. Bu fakir milletin
sırtından ödenen paralarla, buraları, âdeta işçi bulma kurumu gibi, 15-20
işçiye, memura iş bulma yeri gibi düşünmemek lazım.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Ankara Büyükşehir ne olacak?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bakınız, dünya bu konuda ne yapmış arkadaşlar: Norveç'te, 1960 yılından sonra
günümüze kadar, belediye sayısı yüzde 40 oranında azaltılmış; Yeni Zelanda'da
200'den 74'e düşürülmüş; Almanya'da 24 000 belediyeden 8 500'e belediyeye
düşürülmüş; Danimarka'da 1 391 belediyeden 275 belediyeye düşürülmüş; İngiltere'de
1 600 belediyeden 450 belediyeye düşürülmüş.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sınırları ne olmuş belediyelerin onu söyleyin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Peki, dünyanın gelişmiş ülkelerinde eğilim bu şekilde iken, gelişmekte olan
Türkiye'de niçin biz belediyelerin sayısını artırmaya çalışıyoruz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Köy mü olmuş ötekiler?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Dünyada belediye sayısını artıran iki ülke var; biri Türkiye, diğeri de
Portekiz. Portekiz'de de, 303 olan belediye sayısı, sadece 2 artarak 305 olmuş;
ama, Türkiye'de 1991 yılından sonra tam 1 232 belediye kurulmuş ve bu
belediyelerin büyük çoğunluğu da siyasî sebeplerle kurulmuştur.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Lihteştayn'a da bakmak lazım; orada kaç belediye var!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Kesimoğlu, burada, siyasî manevradan bahsetti. Sayın Topuz, geçen günkü
konuşmasında, eğer bundan bir siyasî rant olacaksa, bu siyasî rantı CHP'nin
elde edeceğini söyledi. Siyasî rant sizin olsun Sayın Topuz...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Biz istemiyoruz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bu memleketin tek kör kuruşunun hakkını, hukukunu muhafaza etmenin şeref ve
onuru bize yeter. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Balıkesir SEKA'yı geri alın; Danıştay kararı var.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Demokrasi anlayışınız bu sizin!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi, eğer sizlerin oylarıyla
kanunlaşacak olursa, artık, Türkiye'de bir şey açık ve net olarak ortaya
çıkacaktır: Geçmiş dönemlerde olduğu gibi, artık popülist politikalarla
meselelere yaklaşmanın bittiğini bütün Türkiye görecektir. Bunun onuru,
milletvekilleri olarak, hem sizlere, siyasî partiler olarak da hepimize
düşecektir. Biliyorsunuz, geçmişte popülist politikalar uygulandığı için
memleket bu hale gelmiştir; ancak, görüyorsunuz, son dönemde Meclisin ve
milletvekillerinin itibarı yüzde 10'ların altında olmasına rağmen, bugün, en
son kamuoyu araştırmalarına göre, Meclisin ve milletvekillerinin itibarı yüzde
38'ler seviyesindedir.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Siz
mi yaptınız bunu?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Hep beraber yaptık.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
İşte öyle söyle.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bize, birçok konuda destek oldunuz. Destekleriniz için teşekkür ediyoruz;
ancak, biz, bu olaya siyasî yaklaşsaydık, 340 belediyenin belediyeliğinin
kaldırılması meselesine siyasî olarak yaklaşsaydık, seçimlerden önce, bu 340
belediyenin tüzelkişiliğini kaldırma yolunda bir teklifi sizlerin önüne
getirmezdik.
Bütün kamuoyu
araştırmaları çok açık ve net bir şekilde gösteriyor; Adalet ve Kalkınma
Partisinin oy oranı yüzde 50'ler seviyesinde ve eğer oralarda seçim olsaydı, bu
340 belediyenin en az 300 tanesi Adalet ve Kalkınma Partisinin adaylarına ait
olacaktı.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Anlat Ümmet, anlat!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bakın, en azından istatistik hesaplarda, en az 300 belediye Adalet ve
Kalkınma Partisi hanesine yazılacak olmasına rağmen, biz, olaya bu şekilde
yaklaşmadık; sadece ülke menfaatları doğrultusunda, sadece devletin kıt
kaynaklarının en optimal bir şekilde vatandaşın hizmetine verilmesi
düşüncesinden yola çıkarak bu kanun teklifini sizlerin huzuruna getirdim.
İnşallah, biraz sonra oylayacağız, bu kanun teklifi sizlerin de desteğiyle
Meclisimizden geçer ve kanunlaşır.
Bakınız, bütün dünyada,
1980'li ve 1990'lı yıllarda, kamunun yeniden yapılanması yolunda çok ciddî
çalışmalar yapılmıştır. Avrupa Birliğinde optimum belediye ölçeği 22 000
nüfustur. Bu, Avrupa Birliği standardıdır ve dünya, bu doğrultuda, bu noktada
hareket etmektedir. İşte, bizler de, inşallah, önümüze kamu yönetimi reform
tasarısı geldiğinde, yerel yönetimlerle ilgili olarak, merkezî idare ve
yerinden yönetimle ilgili olarak, Türkiye'nin önünü açacak; Türkiye'nin ufkunu
açacak, modern, çağdaş bir ülke olma yolunda hedefler ortaya koyacak olan o
tasarılar da inşallah Meclisten geçtikten sonra, ülkemiz, gelişmiş, demokratik,
çağdaş ülkelerde yerel yönetimler ve merkezî idare hangi şekildeyse, o hale
gelecek ve çok güzel ve başarılı neticeler elde edeceğiz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
İslim arkadan gelecek herhalde.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben, bu duygu ve düşünceler içerisinde, bu teklifimizin kanunlaşması halinde,
memleketimize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kandoğan.
Şahısları adına söz
istekleri var.
İlk söz isteği, Karaman
Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün'e ait.
Buyurun Sayın Akgün. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bu
kanun teklifini hazırlayan, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'a
teşekkür ediyorum. Bu kanun teklifi, kamu yönetiminde kanayan bir yarayı
ortadan kaldırmak için atılmış bir adımdır.
Değerli milletvekilleri,
her nüfus sayımı ve yerel seçimleri bir hatırlayalım. Türkiye, nüfus
sayımlarında ve yerel seçimlerde, hile ve sahtecilik esasına dayanan taşımalı
belediyecilik oyunlarına sahne olmaktadır. Ne yazık ki, çağdaş Türkiye'ye
yakışmayan bu trajikomik görüntüler, sırf köyleri belediye yapmak veya belde,
ilçe ve hatta, illerin, Hazine yardımlarından daha fazla yararlanması için,
kamu yönetimini hile esasına oturtan görüntülerdir. Olay öyle abartılmaktadır
ki, mezar taşları bile nüfus sayımlarına konu olmaktadır. Tabelası 8 000
rakamını gösteren bir ilçe belediye başkanının, gerçekte ilçede 2 000 kişi
yaşadığını; ancak, kaymakam, nüfus müdürü ve kendisinin, bu sayıyı yakalayabilmek
için büyük şehirlerden otobüslerle insan taşıttığını, mezar taşlarını tek tek
saydığını böbürlenerek anlattığını, üzülerek ifade etmek istiyorum.
Küçük beldeleri belediye
yapmak veya Hazine yardımından daha fazla pay almak için başvurulan hileler,
hem ülkenin gerçek nüfusunu tespit etmeyi hem de kamu harcamalarının nüfusa
orantılı bir şekilde, hakkaniyet ölçülerine göre dağıtımını engellemektedir.
Bu husus, aynı zamanda il
ve büyükşehir belediyelerinin aleyhine bir durum yaratmaktadır. Ankara'nın
batısındaki Sincan, taşımalı nüfus sayımına örnek teşkil etmektedir. Bu ilçede
oturan ve Anadolu'nun değişik yörelerinden gelen insanlar, sırf doğum
yerlerinin belediye vasfını kaybetmemesi için, nüfus sayımlarında köylerine
gitmektedirler. Bu sayının, yaklaşık 60 000 olduğu ve toplam nüfusa oranının
yüzde 20'lere ulaştığı düşünülecek olursa, taşımalı belediyecilik anlayışının
Sincan'a yaptığı haksızlık ortaya çıkmaktadır.
1580 sayılı Belediye
Yasasına göre, bir beldenin belediye olması için, diğer şartların yanında, son
nüfus sayımına göre nüfusunun en az 2
000 olması gerekir. Aslında, bu kanun teklifiyle, yasal biçimde belediye olma
vasfını kaybetmiş belediyelerimizin, bu kanun kapsamında durumu tespit edilmektedir.
Belediye, belde
sakinlerinin, mahallî mahiyette, müşterek ve medenî ihtiyaçlarını tanzim ve
tesviyeyle mükellef, hükmî bir şahsiyettir. Belediyeler, aynı zamanda, halkın
yönetime doğrudan katılmasını sağlayan demokratik kuruluşlardır; ancak, hileli
nüfus sayımlarıyla sayıları hızla artan belediyeler, zamanla hantallaşmış ve
Hazine yardımlarının azalmasıyla iş yapamaz hale gelmişlerdir.
Bugün, ülkemizde, nüfusu
2 000'in altındaki birçok belediye, bırakın halkın müşterek ihtiyaçlarını
karşılamayı, işçisine, memuruna maaş ödeyemez hale gelmiştir. Medya sayfaları,
belediye kapısına kilit vurduğunu söyleyen belediye başkanlarının
beyanatlarıyla doludur. Birçok belediye başkanı, kaynak bulabilmek için,
Ankara'da kapı kapı dolaşmaktadır. Bu haliyle, nüfusu 2 000'in altındaki
belediyeler, kamu yönetiminin sırtında bir yük haline gelmiştir. Zaten, kıt
kaynaklara ve sınırlı bütçe imkânlarına sahip olan ülkemiz, böyle bir lüksü
kaldıramaz.
Tüm dünyada ve Avrupa'da,
belediye sayısının azaltılması yönünde uygulamalar vardır. Küçük nüfuslu
belediyeler kapatılmış veya birleştirilmiş; ancak, belediyelerin imkânları ve
güçleri artırılmıştır. Örneğin Japonya'da, İkinci Dünya Harbinden sonra, belde
ve ilçe sayısı 2/3 oranında azaltılmış ve arazi birleştirmesiyle birlikte,
idarî birimler de birleştirilmiştir.
Japonya'da 1945 yılında
10 520 olan belediye sayısı, 1955 yılında 4813'e, 1965 yılında 3 376'ya, 1989
yılında ise 3 256'ya düşürülmüştür.
1945'te sayıları 10 000'i
geçen yerel yönetimlerin çoğu, küçük ve görevlerini gereği gibi yerine getirme
gücünden yoksun birimlerdi. 1953 yılında çıkarılan Köy ve Kasabaların
Birleştirilmesini Özendirme Yasası ve onu izleyen, Yeni Belediye Kurulmasını
Kolaylaştırma Yasası, belediye yönetimlerinin yeniden düzenlenmesinde etkili
olmuştur.
Japonya'nın 1950'li
yıllarda yaptığı küçük belediyeleri kaldırmaya ilişkin düzenlemeyi, maalesef,
biz, bugün ele alıyoruz. Ülkemizde nüfusu 2 000'in altındaki belediyelerin köy
haline dönüştürülmesi elzem hale gelmiştir. Sayıları hızla artan bu
belediyeler, mevcut belediyelerin gelirlerini kısmakta, ortak olan pastanın
dilimlerini giderek küçültmektedirler. Yeterli personele ve makine parkına
sahip olmayan bu belediyeler, kamu hizmeti için araç olmaktan çıkmış ve hizmete
engel hale gelmişlerdir.
BAŞKAN - Sayın Akgün, bir
dakikanızı rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulda gerçekten bir uğultu var. Gördüğüm kadarıyla, derin bir muhabbet
var; lütfen, sayın hatibi dinleyelim ve Genel Kurul çalışmalarında göstermemiz
gereken dikkati de gösterelim. Rica ediyorum, arkadaşlar arasındaki bu sohbeti
bir tarafa bırakalım.
Buyurun Sayın Akgün.
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) -
Hükümetimizin Meclise sunmaya hazırlandığı kamu reformu yasasında,
belediyelerin durumu kapsamlı bir biçimde ele alınacaktır. Kamu yönetiminin
daha etkin, şeffaf ve verimli hale gelmesi, yönetilenlerin yönetime doğrudan
katılımının sağlanması için, bu reform yasasının çıkarılması şarttır. Kamu
reformu yasasında, bir yandan belediyelerin hizmet alanları genişlerken, diğer
yandan da imkânları mutlaka artırılmalıdır. Ayrıca, bana göre, belediye olmak
için nüfus sayısı kriteri en az 5 000'e çıkarılmalıdır.
Avrupa Konseyi, yerel
yönetimlerin demokratik rejimin temel kuruluşları olduğunu kabul etmektedir.
Konseye göre, kamu hizmetlerinin icraına halkın katılımı demokratik bir hak
olarak kabul edilmektedir. Bu hakkın en kolay kullanımı yerel yönetimler eliyle
olmaktadır. Demokrasinin tam olarak yerleşmesi için kamu reformu yasasının
çıkarılmasına ve yerinden yönetim ilkesinin hayata geçirilmesine ihtiyaç
vardır. İşte, görüşmüş olduğumuz yasa kamu reformuna ilk adımdır. İnanıyorum
ki, ülkemizin yıllardan beri beklediği bu reformla, belediyeler, sadece çöp
toplayan, park yapan, kaldırım döşeyen hizmet birimleri olmaktan çıkarak,
halkın mahallî ve müşterek ihtiyaçlarını birlikte tespit eden ve çözüme
kavuşturan demokratik kuruluşlar haline dönüşecektir. Ayrıca, yapılacak
reformlarda köy idaresinin de yeniden yapılandırılması ve köylerin gelirlerinin
artırılmasına da ihtiyaç bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
burada bir hususa değinmekte yarar görüyorum. AK Parti İktidarının popülizm
yapmama konusundaki kararlılığı aynen devam etmektedir. Yerel seçimler
arifesinde birçok belde belediyesinin kapatılarak köy haline getirilmesi,
belki, bir siyasî iktidar için risktir. Türkiye, geçmişte, seçimler öncesi
belediye, ilçe ve il yapma örnekleriyle doludur; ancak, bu tür oy kapma
yarışları hem kamu yönetimini deforme etmiş hem de bunu yapan siyasîlere hiçbir
katkı sağlamamıştır. İcraatını halkın ihtiyaçları, bilimsel veriler ve ülke gerçeklerine
göre yapmayı sürdüren AK Partinin, popülizmden uzak tavrı nedeniyle, bugün,
ülkenin makroekonomik dengeleri bir yılda inanılmaz seviyeye gelmiştir.
Türkiye, ataletten kurtularak koşmaya başlamıştır. Ekonomimizdeki başarıların
kamu idaresinde de devamı için kamunun yeniden yapılandırılmasının
gerekliliğine vurgu yapmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
siyaset tarihimizin üstatlarından Osman Bölükbaşı'nın "zengini hayırsız
evlat, memuru süslü avrat, politikacıyı da kuru inat batırır" sözü var.
Sayın muhalefet partimizi kuru inattan vazgeçmeye ve ülke menfaatına olan
yasaları desteklemeye davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akgün.
İkinci söz isteği, İzmir
Milletvekili Sayın Tevfik Ensari'ye ait.
Buyurun Sayın Ensari. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Sayın Başkan, atladınız galiba...
BAŞKAN - Efendim, şimdi,
isterseniz, okuyayım. Buraya gelen söz talep sırası şöyle: Sayın Mevlüt Akgün,
Sayın Tevfik Ensari, Sayın Ülkü Güney ve Sayın Hakkı Ülkü.
Sıra bu şekilde. Tabiî,
arkadaşlar haklarından feragat edebilirler.
Buyurun Sayın Ensari.
TEVFİK ENSARİ (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında
Kanun Teklifi üzerinde, şahsım adına, söz almış bulunmaktayım; konuşmama
başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği gibi, belediye hizmetleri, kapsamı ve özellikleri itibariyle,
doğrudan insana yönelik hizmetlerdir. Bugün, bu hizmetler yerine getirilirken,
insanı insan yapan bütün değerlerin gözetilmesi, korunması ve geliştirilmesi
şarttır.
Dünyadaki gelişmelere
baktığımızda, yönetimde ademimerkeziyetçi bir anlayışın hâkim olduğunu ve yerel
yönetimlerin güçlendirilerek geliştirilmesi yönünde adımlar atıldığını
görüyoruz.
Toplumların gelişmişlik
ölçülerini incelediğimizde, ilk göze çarpan, yaşanılan şehrin ve çevre
düzeninin insanca yaşama standartlarına uygunluğudur; yani, belediyeler,
verdikleri hizmetlerle o toplumun çağdaş yaşam düzeyinin bir göstergesini
oluşturmaktadır. Bu nedenle, belediyeler, hizmetlerini sunarken ve
geliştirirken, halkın ihtiyaç ve sorunlarını doğru tespit edebilmeli, çözüm
konusunda ekonomik, süratli ve kaliteli hizmet anlayışını gözönünde tutmalıdır;
çünkü, belediyelerin, doğumdan ölüme kadar, insanların hayatında önemli
görevler üstlendiği gerçeğinin yanında, toplum hayatında demokratik katılımın
en yakın hissedildiği yönetim kurumları olarak da belediyeler gelmektedir.
Belediyelere, akla gelebilecek
her türlü görev 1580 sayılı Kanunla yüklenmiştir; ancak, bu görevler
yüklenirken belediyelerin malî imkânları, personel sayısı ve kalitesi ile
örgütsel özellikleri gibi hususlar göz önünde tutulmamıştır. Özellikle, ülkemiz
ekonomisindeki gelişmeler, haberleşmenin artması, ulaşım ağının genişlemesi,
piyasa ekonomisine geçiş, hızlı nüfus artışı, köylerden şehirlere göç ve
siyasette uygulanan popülist politikalar sonucunda da hızla çoğalan
belediyelerin bazıları, zaman içinde, verimli hizmet üreten belediye olma
özelliğini kaybederek, sorun üreten belediyeye dönüşmüşlerdir.
Hepimizin bildiği ve
karşılaştığı, borç batağı içinde kıvranan, personeline maaş ödeyemeyen,
istediği gibi hizmet götüremeyen belediye başkanlarımızın feryatlarına son
vermek için böyle bir düzenlemenin gerekliliğine inanıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gündemimizde yer alan bu teklifle, belediye sınırları içinde
nüfusu 2 000 kişinin altına inen yerlerde belediye kurulmasıyla ilgili
koşulların tanımlandığı 1580 sayılı Belediye Kanununa aykırılık oluşturan bir
durumun giderilmesi de amaçlanmaktadır. Görüştüğümüz kanun teklifinde, 2000
yılı genel nüfus sayımı baz alınarak, nüfusu 2 000'in altında kalan
belediyelerin tüzelkişilikleri kaldırılmaktadır. Tüzelkişiliği kaldırılan
belediyelerden, belediye sınırları, mevcut komşu bir belediyenin sınırlarına 2
500 metreden daha yakın olanlar, bu belediyeye katılırlar; diğerleri ise, aynı
adlı köye dönüştürülmektedir. Kanun teklifinde, tüzelkişiliği kaldırılan
belediyelerin taşınır ve taşınmaz bütün malları, hak, alacak ve borçları,
personel, kadro, bütçe ve ödenekleri katılacakları belediyeye devredilecek;
köye dönüşen yerlerde bu devir il özel idaresine yapılacaktır. Bu değişiklik
yapılırken bu belediyelerde çalışan hiçbir personel de mağdur edilmeyecektir.
Bu kanun teklifi kapsamına giren belediyelerin, görevlerine mahallî seçimlere
kadar devam edecekleri de, aynı zamanda, öngörülmüştür; yani, bir hizmet
aksaması kesinlikle söz konusu olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, AK
Parti olarak, yerel yönetimlerin karşı karşıya kaldıkları sorunları çok iyi
biliyoruz. Belediyelerimizin malî sıkıntıları, bu hizmetleri götürmekte
karşılaşılan en büyük sorundur. İller Bankasından belediyelere aktarılan para
yetersizdir. Bu sorunların giderilmesi için yapılması gereken çok şey var;
ancak, bütün bu değişiklikler köklü reformlarla gerçekleşebilir.
Öncelikli yapılması
gereken, bu teklifte de hedeflendiği gibi, küçük belediyelerin, birleşmeden
dolayı daha güçlü bir hale gelmesini sağlamaktır. Ülkemizde belediyelerin
yaklaşık yüzde 70'inin nüfusu 5 000'in altında, yüzde 11'i de 2 000'nin
altındadır. Bu yasadan etkilenecek olan belediye sayısı 349'dur; ama, bunların
9 tanesi ilçe belediyesi olduğundan, bu kanundan, tabiî ki, etkilenmeyecektir.
Bu küçük belediyelerin,
öteki yerel yönetim sorunları yanında küçük boyutta olmalarından kaynaklanan
özel sorunları da vardır. Küçük belediyelerin ortalama gelirleri, hizmet
götüren bir belediyenin beşte 1'i dolayındadır. Elbette, az nüfus ve kıt malî kaynak,
personel sorunu yaratmaktadır. Küçük belediyelerin çoğunda hiçbir teknik eleman
yoktur. Birçok belediyede ortalama personel sayısı 12 civarındadır ve bunların
eğitim düzeyi de çok düşüktür. Bu belediyelerde hizmetlerin önemli bir kesimi
ya yürütülememekte ya da çok yetersiz bir şekilde yürütülmeye çalışılmaktadır.
Belediye hizmetlerini
sunma sorumluluğunda 2 000 nüfuslu bir belediye ile 200 000 nüfuslu bir
belediye arasında bir fark yoktur. Bu yönden de ele aldığımızda, küçük
belediyeler, teknik, nitelikli ve uzmanlık isteyen belediye hizmetlerini
yürütmek için kaynak ve personel bulsalar bile, çoğu zaman, boş kalacak teknik
eleman istihdamları yüzünden kaynak savurganlığı yaratmaya devam edeceklerdir.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun teklifi, belediye olma niteliğini kaybetmiş bir yerin komşu
belediyeyle birleşerek, daha etkin hizmet verilmesini, daha geniş bakış
açısıyla bölgesel gelişmeye imkân sağlayacak kentsel planlamayı olanaklı
kılacaktır.
Zamanlama yönünden
yapılan eleştirilere gelince: Artık, ülkemizin, kaybedecek vakti yoktur, malî
kaynağı da yoktur. Pek çok konuda olduğu gibi, yerel yönetimlerin önünü açacak
reform niteliğinde düzenlemeler yapacağımızı beyan ettik. Önümüzde, 28 Mart
2004 tarihinde yapılacak yerel seçimler vardır. Düşünebiliyor musunuz, belediye
olma vasfını kaybetmiş bir yerde seçim yapacaksınız, adaylar kampanya
düzenleyip masraf yapacaklar ve belediye başkanını, meclis üyelerini
seçeceksiniz, daha sonra da siz bu düzenlemeyi yapıp, biz böyle bir değişiklik
yaptık, seçildiğiniz görevler buraya kadarmış diyeceksiniz. Bunu yapmak mümkün
olamayacağına göre, sizler de takdir edersiniz ki, milletimizin bir beş yıl
daha kaybetmeye tahammülü yoktur. Asıl yanlış olan budur değerli arkadaşlarım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz için güzel günleri hedeflediğimiz bu dönemde, her
konuda çözüm üretmek ve hızlı, somut adımlar atmak zorundayız. Çağımız, ışık
hızıyla değişen bilgi çağıdır. Yerel yönetimler kalkınmadan yurt kalkınması
olmaz, yerel yönetimler güçlenmeden demokrasi güçlenmez; yani, yerel yönetimler
olmazsa olmaz.
Konuşmama son verirken,
gerek kamu yararının gözetilmesi gerekse topluma etkin bir hizmet götürülmesini
sağlayacak bu teklifin kabul edilerek milletimize hayırlı olmasını diler; Yüce
Heyetinizi, saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ensari.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum
:
BAZI BELEDİYELERİN KALDIRILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1. - 2000 Yılı
Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, il ve ilçe merkezleri hariç, nüfusu
2000'in altında olan belediyelerin tüzelkişilikleri kaldırılmıştır.
Tüzelkişiliği kaldırılan
belediyelerden belediye sınırları mevcut bir belediyenin belediye sınırına
bitişik olanlar bu belediyeye katılırlar. Diğerleri aynı adlı köye dönüşür.
Tüzelkişiliği kaldırılan
belediyelerin taşınır ve taşınmaz malları; hak, alacak ve borçları, personel,
kadro, bütçe ve ödenekleri, katılma halinde katıldıkları belediyeye devredilir.
Köye dönüştürülen
yerlerde bu devirler il özel idaresine yapılır. Tasfiye sonucu kalan borçlar il
özel idaresince üstlenilir; varsa kalan taşınmaz mallar ile bütçe ödenekleri
ilgili köy tüzelkişiliğine aktarılır. Memur ve kadrolu işçiler, ildeki genel ve
katma bütçeli kuruluşların boş kadrolarına ihtiyaç durumu da dikkate alınarak
vali tarafından en geç üç ay içinde atanır. Bu süre içinde ataması
yapılmayanlar durumlarına uygun il özel idaresi kadrolarına atanır.
Tüzelkişilikleri
kaldırılan belediyelerin tasfiyesi ile köye dönüştürme işlemleri il özel
idaresince yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Ali Dinçer;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ
DİNÇER (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
adına saygılarımı sunuyorum.
Önümüzdeki yasa
teklifinde pek çok çarpıklıklar var; bazılarını size aktarıp, böyle bir yasayı
çıkarmamanın neden gerekli olduğunu anlatmaya çalışacağım.
Burada, arkadaşlar, işi,
2000 yılında yapılan nüfus sayımına dayandırıyorlar. 2000 yılında yapılan sayım
işinin ne kadar çarpıklıklarla dolu olduğunu, yakın geçmişte, hep birlikte
gördük. Milletçe bir gün içeri kapandık, onbinlerce kamu görevlisi halkımızı
saymaya çalıştı; ama, olağanüstü yanlış sonuçlar ortaya çıktı. Aralarında,
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül olmak üzere, Meclis
Başkanımız Sayın Bülent Arınç olmak üzere, AKP'li pek çok politikacı
arkadaşımız, biz, hepimiz, bu sayımı, 2000 sayımını eleştirdik. Sonra, bu
sayımın doğru olmadığı herkes tarafından kabul gördü. Devlet İstatistik
Enstitüsü, hangi yöntemlerle olduğu anlaşılmayacak bir şekilde, sayımla ilgili
rakamları, yerleşim yerlerinin nüfuslarını yuvarlattı.
Şimdi, biz, böylesine
gerçekçi olmayan bir sayımın sonuçlarına göre karar veriyoruz ve şu şu
belediyelerin -349 belediyenin- nüfusu 2 000'in altına düşmüştür diyoruz.
Aslında, o sayımda, bunların çoğunun nüfusu 2 000'in üzerinde; ama, Devlet
İstatistik Enstitüsü, kendine göre, bunların nüfusunu 2 000'in altına indiriyor
ve bunların arasında, elli yıllık, altmış yıllık, köklü belediyecilik geçmişi olan
yerleşim yerleri var, farklı farklı özellikleri olan yerleşim yerleri var.
Örneğin, Bursa'nın belde
belediyelerinden üçüyle ilgili, size bilgi vermek istiyorum.
Kayapa Belediyesi,
sayımda, 2 064 nüfus çıkmış; ama, daha sonra, Devlet İstatistik Enstitüsü,
bunun nüfusu 1 974'tür demiş. Aslında, biliyoruz, buna benzer sayımlarda, küçük
yerlere, büyük kentlere göç etmiş hemşeriler taşınır, sayı kabartılır. Burada,
büyük olasılıkla, bu 349 belediye, buna pek tenezzül etmemiş, bunu yapmamış.
Şimdi, doğru, güvenlikli bilgi vermiş olmanın cezasını çekiyorlar büyük
çoğunluğuyla.
Kayapa Belediyesinin
sınırları içerisinde, organize sanayi bölgesi var; gündüz ve gece, vardiyalı
olarak, fabrikalarda, 3 000'e yakın insan çalışıyor ve bu sanayileşme,
özellikle son üç yılda, çok hızla gelişti; yeni konutlar yapıldı, yeni insanlar
geldi, yerleşti. Belki, şu anda, Kayapa Belediyesinin yerleşik nüfusu 3 000'in
çok üzerinde, 4 000'e yakın; otuz yıllık belediye ve 1,7 trilyonluk bütçesi
var, hiç borcu yok; bütçesini de neredeyse yüzde 100 gerçekleştiren bir
belediye; hemen hemen tüm altyapı sorunlarını da çözmüş, ciddî anlamda bir kent
olmaya adım atmış; belediyenin, imar planıyla yakın gelecekteki nüfusu da 67
000 olarak öngörülüyor. Şimdi, biz, bu belediyeyi, nüfusu 1 974 diye, belediye
olmaktan çıkaracağız, komşu bir belediyeye bağlayacağız. O belediyenin nüfusu 2
500 gözüküyor, 600 000 000 000 lira borcu var İller Bankasına. Bu belediyenin
de hiç borcu yok ve İller Bankasına müdanası da yok, altyapısı da tamam.
Aynı şekilde, Hasanağa
Belediyesi var. Onun da, nüfus sayımında 2 000'in üzerinde çıkan nüfusu 1
800'lere indirilmiş Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından. Orası da sanayi
bölgesi; yakın zamanda hızla sanayileşmiş. Oradaki fabrikalarda da 3 000-4 000
kişi çalışıyor. Bunların önemli bir kısmı, artık, Hasanağa'da yaşamaya
başlamışlar. Büyük olasılıkla, Hasanağa'nın nüfusu da şu anda 4 000'e yakın.
Onun da bütçesi bayağı kabarık, 800 000 000 000 civarında ve yüzde 100'e yakın
gerçekleşiyor. O da otuz yıllık belediye ve İller Bankasına, devlete hiç borcu
yok; hemen hemen altyapısını tümüyle tamamlamış.
Bir başka şirin belde
belediyesi, İznik Gölünün kıyısında, zengin tarım arazisi olan, bayağı eski
belediyecilik deneyimi olan, Bursa'daki belde belediyelerinden biri, Narlıca
Belediyesi; 2 000'in üzerinde olan sayım nüfusu 1 865 diye gösterilmiş Devlet
İstatistik Enstitüsünce; bütçesi 780 000 000 000, genel bütçeden, İller
Bankasından aldığı pay yılda 75 000 000 000 -almasa da olur- ve hiç borcu yok;
şu anda da nüfusu 2 000'in çok üzerinde; imar planına göre de, en yakın
gelecekte, turistik anlamda da çekiciliği olduğu için, nüfusu 10 000'i geçecek.
Değerli arkadaşlarım,
size bir başka çarpıcı örnek de Konya'dan vermek istiyorum. Çumra'nın Apa
Belediyesi, 2000 sayımında nüfusu düşürülerek, yuvarlatılarak Devlet İstatistik
Enstitüsü tarafından 1 500 gösterilmiş; o da belediye olmaktan çıkacak.
Halbuki, 3 Kasım 2002 seçimlerinde seçmen kütüklerinde yazılı seçmen ve oy
kullanan seçmen 1 200. Politikacı olarak hepimiz biliriz ki, nüfus, genelde,
seçmen sayısının en az 2 mislidir; yani, 2002'de, seçim sırasında, 2 000'in çok
üzerinde nüfusu var bu yerin. Çok daha sağlıklı bir kaynak olan seçmen
kütüklerini ele almıyoruz, bu 340 belediyeyle doğrudan gidip tek tek ilgilenmiyoruz
ve bunları hemen kapatıvermeyi marifet biliyoruz. Bu, biraz mülgacı, ilgacı bir
anlayış.
Çoğumuz hatırlar, Türk
tiyatrosunun "Buzlar Çözülmeden" adlı klasik bir eseri var, filme de
alınmıştır; Fikret Hakan başrol oynamıştı, Cevat Fehmi Başkut'un şaheseri.
Orada, bir kasabaya kaymakam beklerken, tımarhaneden kaçan birisini kaymakam
zannediyorlar, kaymakam oluyor, deli kaymakam. Çok kolay, herhangi bir işle
ilgili, müesseseyle ilgili şikâyet geldiği zaman, ilga ediyor, mülga ediyor;
kestirmeden...
Böyle anlayışla devlet
yönetilmez. 2 000 nüfus ölçeği küçük olabilir. Bu beldelerin bir kısmı, hatta,
bu beldelerin dışında kalan başka pek çok beldede ciddî sorunlar olabilir; ama
"şu okullar olmasa, mektepler olmasa maarif ne güzel yönetilir" anlayışıyla
"şu belediyeler olmasa, şu belediyeleri mülga hale getirsek, ilga etsek,
bu işi hallederiz" demek bize yakışmaz. Bakın, 1860'larda, büyük devlet
adamı Mithat Paşa... Bağdat Valiliği yapmış, İzmir, Aydın, Niş Valiliği yapmış,
Tuna Valiliği yapmış Rusçuk merkezli. O zaman onun kullandığı belediyecilik
yöntemine bakın; kırsal alana bile belediye hizmeti getirebilmek için, irice
kasabaların, birkaç bin nüfuslu kasabaların etrafındaki 15-20 köyü bir araya
getirip, kırsal alan bölge belediyeleri oluşturmuş. O bölgedeki her köyün
muhtarı var, seçiliyor; ama, onlar, aynı zamanda, o bölge belediyesinin
belediye meclisi üyesi oluyorlar ve hepsi bir araya gelip belediye başkanını
seçiyorlar. Yani, tüm ülke sathı, bu modele göre, belediyelerle kaplanıyor ve
kırsal alan da kentsel hizmetlerden yararlanabilir hale geliyor.
Şimdi, biz, yönetim
reformu yapmak durumundayız. Böyle bir konuyu tartışıyoruz; önümüze gelecek. Bu
konuda, eğer adam gibi reform yapmak istiyorsak, idarei maslahatçılık yapmak
istemiyorsak, Mithat Paşa örneğini kullanabilirdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ DİNÇER (Devamla) -
Tüm Türkiye'nin, Cumhuriyet Halk Partisi programında olduğu gibi, belediyeler
Türkiyesi olmasıyla ilgili adımlar atabiliriz. Buradaki belediyelerin pek
çoğunu şimdi değerlendirsek, zaten nüfusları 2 000'in üzerindedir, 3 000, 4
000, 5 000 olanlar bile var. Reform tasarısında öngörülen 5 000 rakamını
geçenler bile var şu anda; çünkü, Türkiye hızla kentleşiyor, bunların bazıları
hızla nüfus çekiyor. Bununla da yetinmeyip, yine de bunları güçlendirip,
çevrelerindeki yerleşim birimleriyle, köylerle, mezralarla daha güçlü
belediyeler haline getirmenin yolunu bulabilirdik. Böylesine, ceffelkalem, ilga
ederek, mülga diyerek, kolaycılığa kaçmadan, parçacı, palyatif çözümler
aramadan, biraz yorularak, biraz çalışarak bu sorunları çözebilirdik. Şimdi,
buralarda, bu belediyelerde binlerce insan yaşıyor, binlerce insan çalışıyor.
Bunların hepsinin düzenini bozuyoruz, bunların hepsinin onuruyla oynuyoruz,
bunların hepsinin kişiliklerini eziyoruz. Bunlar, otuz yıllık, kırk yıllık,
elli yıllık, altmış yıllık belediyeler; hepsinin rütbelerini düşürüyoruz.
Bunların hepsi bizim insanımız. Bu belediyelerde çalışan binlerce insan var.
Bazıları, bu işleri, ikinci, üçüncü iş olarak yapıyor; bağ bahçe sahibi, ev
bark sahibi, geniş sülaleleri olan insanlar. Siz, bunları alıp nereye
göndereceksiniz? Alacakları son derece düşük maaşla -şimdi aldıkları maaştan
daha fazlasını alamazlar- nerede ev kiralayacaklar, nerede çalışacaklar? Bütün
bunları rahatsız etmenin ne anlamı var? Bu kadar acele davranmanın, yangından
mal kaçırır gibi davranmanın ne anlamı var? Bu konuyu, niye, tutup da, bu idarî
reform çalışmasının, modelinin içerisinde, adam gibi ele almıyoruz? Yani, Türkiye
insanı, adam gibi değerlendirilip, adam gibi projelerle onurlandırılmaya layık
değil mi?! (CHP sıralarından alkışlar) Bunu hep birlikte yapabiliriz; zararın
neresinden dönersek kârdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Dinçer,
mikrofonu açıyorum; ama, eksüre verdim,
lütfen, sözlerinizi toparlayın.
ALİ DİNÇER (Devamla) - Bu
işten vazgeçer ve bu işi hep birlikte, çok daha akılcı bir çözüme
kavuşturursak, ülke açısından da iyi olur, Türkiye'yi bölge gücü olarak,
bölgemize ve dünyaya örnek bir ülke olarak göstermek açısından da iyi olur ve
Avrupa Birliğine yönelik Türkiye'yi, Avrupa Birliği standardı olan yerinden
yönetime ulaştırmamız, tüm Türkiye'yi belediyelerle kaplamakla ilgili modeller
kurmamız mümkün olur.
Hepinize, tekrar,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, sevgiler, saygılar sunuyorum; sağ olun,
var olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Dinçer.
AK Parti Grubu adına,
Tekirdağ Milletvekili Sayın Ziyaeddin Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın
Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu
raporu üzerinde söz almış bulunuyorum; Grubum adına, hepinizi sevgiyle ve
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün huzurlarınıza gelen teklif, çok önemli bir reformun,
mahallî idareler reformunun bir ucudur. Aslında, burada yaptığımız, 1580 sayılı
Kanuna göre, belediyeliği düşmüş ve yine aynı Kanunun 154 üncü maddesine göre,
seçim yapılması mümkün olamayan ve köy mü, belde mi oldukları -hani, "ne
köy, ne kasaba" diye bir söz vardır- ne köye, ne kasaba oldukları belli
olmayan birtakım beldelerin bu zor durumdan kurtarılarak, bunlara hakikî
kimliğinin verilmesidir.
Değerli arkadaşlarım, bu
belediyelerimiz, yasamıza göre, 2 000 nüfusun altındadır. Bunlara Köy
Hizmetleri hizmet götüremiyor, diğer köylere hizmet veren birimler bunlara
hizmet veremiyor; bunlar belediyedir
diye belediyelerin haklarından da, yani, İller Bankasından da yeterli
payı ve ödeneği, dolayısıyla, Köy Hizmetlerinden belediye olduğu için hizmet
alamayan, âdeta kenarda köşede unutulmuş birer yerleşim merkezleridir. Bu yerleşim
merkezlerinin nereler olduğunu araştırdım, İller Bankasından da "bunların
malî durumları nedir, siz bunlara ne gönderiyorsunuz?" diye sordum.
Değerli arkadaşlarım, bu,
İller Bankasından almış olduğum bir bilgisayar çıktısıdır ve bu çıktının son
bölümü -belki şurada görüyorsunuz- bu belediyelerin borçlarına aittir.
İçlerinde bir ikisi müstesna, bütün bu belediyelerin İller Bankasına, Emekli
Sandığına, SSK'ya trilyonlarca borçları var. Ümmet Bey, teklifin sahibi
söylediler; 22 trilyon lira bu belediyelerimizin borçları var. Bu borç
sıkıntısı altında bir yandan borcunu ödeyemeyen, öte yandan hizmet alamayan ve
kenarda köşede kalmış, her halükârda hizmet bekleyen bu beldelerin bu sıkıntılı
haline bir son veriyoruz. Bunların borçlarının, vereceğimiz önergelerle, İller
Bankasının hisselerinden mahsup edilmesini sağlıyoruz; bunlara Köy
Hizmetlerinin hizmet götürmesini sağlıyoruz; bunların iki üçü geçmeyen
memurlarını da il özel idarelerine alarak, bunlara yeni bir imkân tanıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
burada kendimizi aldatmayalım. Yani, bu konunun gerçekten sağduyu sahibi
vatandaşlarımız tarafından paylaşıldığını herkes kabul ediyor. Bana birçok
beldeden "çok iyi yapıyorsunuz, bizi bu sıkıntılı durumdan
kurtarıyorsunuz, aman bundan geri adım atmayın" diye bir sürü telefonlar
geliyor.
Değerli arkadaşlarım,
burada, hamasi duygular içerisinde, olaya duygusal olarak yaklaşmak yerine,
akılcı yaklaşmak gerektiği kanaatindeyim. Bunların içinde bulunduğu durumları
size arz ettim. Ben inanıyorum ki, böylesine seçimlerden önce getirdiğimiz ve
seçimden önce burada yaşayan insanlarımıza bir hak tanıdığımız.... Eğer,
seçimden önce böyle bir talep gelmeseydi, böyle bir teklif gelmeseydi, gayet
tabiî, beş yıl daha bunların sıkıntıları devam edecekti. Dolayısıyla, seçimden önce
bunun getirilmesinin nedeni, vatandaşlarımızın bu konuda tercih haklarını
ortaya koyarak, yeni durumlara göre oy vermelerini sağlamaktır.
Değerli arkadaşlarım,
kaldı ki, bu yerler üzerinde mahallî idareler reformu tasarısıyla ve yeni
getirilecek köy kanunuyla, çok farklı düzenlemeler getirilerek, köy
muhtarlarının yetkilerinin artırılarak ve şartların gereğine göre İller
Bankasından köy muhtarlıklarına paylar getirilerek, bu belediyelerin durumları,
yeni bir statüye, reformla kavuşturulmuş olacaktır ve böylelikle, kesinlikle
bir mağduriyet söz konusu olmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu
teklifte, 1 inci madde üzerinde ve daha sonraki maddeler üzerinde birtakım
önergeler getiriyoruz. Bu önergelerle, sadece 2000 nüfus sayımı esas
alınmayarak, bundan böyle, her halükârda,
yasanın tanımış olduğu ve 2 000 nüfusun altına düşmekle yasal şartlarını
kaybeden belediyelerin otomatik olarak
belediye sıfatlarının kaldırılması yönünde bir uygulama getiriyoruz, devamlı ve
sürekli olması açısından.
Yine, tüzelkişiliği
kalkan belediyelerin tümünün köy olmasını getiriyoruz. Ancak, büyükşehir
belediyesi, il ve ilçe belediyeleri içinde kalanların; yani, il merkezi, ilçe
merkezi ve büyükşehir belediye hudutları içerisinde kalanlar hariç olmak üzere,
böyle bir önergeyle, kendi arzuları dışında hemen bir başka belediyeye bağlanma
konusundaki zorunluluğu kaldırıyoruz. Çünkü, bu beldelerde yaşayan
insanlarımızın yakın komşularıyla çeşitli uygun olan olmayan komşuluk
münasebetleri olabilir ve bir de, 5442 sayılı Yasa, İller İdaresi Kanunu, artı,
1580 sayılı Belediye Kanunu, arzu eden
belediyelerin, köylerin bir başka belediyeye veya komşu köy veya komşu
belediyeyle birleşmelerine zaten olanak sağlıyor; kendi imkânlarıyla, kendi
arzularıyla, kamuoyu yoklamalarıyla, referandumla. Bu, zaten yasa tarafından
kendilerine verildiği için, biz, bu uygulamanın kendilerine bırakılmasını uygun
gördük ve bir önergemizle -biraz sonra okunacak- böyle bir düzenlemeyi
getiriyoruz, halkımızın tercihini getiriyoruz; isteyen bağlanır diyoruz, istemeyen
bağlanmaz diyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bunların borçlarının tasfiyesi, gerçekten, çok önemli. Bir örnek olsun diye arz
edeceğim. Bir belediye -ismini vermiyorum burada- nüfusu 1 000 civarında ve
İller Bankasından ayda sadece 8 milyar lira pay alıyor. Bu belediyenin, İller
Bankasına, SSK'ya olan borcu 2,5 trilyon lira. Sizlere soruyorum: Bu belediye,
bu borcu ne zaman öder? Kırk yılda mı; çocukları mı, torunları mı; kimler bu
borcu ödeyebilir? Bu belediyeyi bu sıkıntılı durumdan, ancak, böyle bir
düzenlemenin dışında başka bir düzenleme kurtarabilir mi?
Değerli arkadaşlarım, bu
belde insanlarına bundan sonra hakiki hizmeti getirmek açısından bir gayret
başlayacak. Bu beldelere, şimdiye kadar, kıt kanaat, imkansızlıklar içerisinde,
aracı gereci olmadan, birkaç memurla yapılan hizmet yerine, il özel
idareleriyle, köy hizmetleriyle çok daha etkin hizmetler verilecek.
Bu teklifte, bunların
borçlarının il özel idarelere yüklenmemesi ve bu borçların İller Bankasından
kendilerine ödenen paylarla ödenmesi için verdiğimiz önergeyle bir değişiklik
yapıyoruz; böylece, bu 22 trilyon liralık borç külfetini il özel idarelerine
yüklemiyoruz.
Dolayısıyla, bu
belediyelerdeki bu sorunlar, bunların gerçekten hizmet alamayan ve çok zor
durumda olmaları karşısında -zaten reform tasarısında var olan- bunlara yeni
bir şekil verilerek, bu yerlerde daha etkin hizmet vermek açısından, böyle bir
teklifin lehinde olumlu oy vereceğimizi arz ediyorum.
Ayrıca, verdiğimiz bu
önergelerle, yasadan kaynaklanan veya düzeltilmesi gereken konuları da
düzeltiyoruz. Mahallî idareler reform tasarısının önemli bir başlangıcı olarak
bu teklifi sayıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Yüce Heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Akbulut.
Madde üzerinde, şahısları
adına söz isteği vardır.
Antalya Milletvekili
Sayın Tuncay Ercenk, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Ercenk, konuşma
süreniz 5 dakikadır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, gerçekten,
anlamakta güçlük çekiyorum. Seçime 5 var; bu yasa teklifinin, hangi anlayıştan,
hangi gereksinimden doğduğunu şu ana kadar anlayabilmiş değilim. Bakın, bir
yıldır bu hükümet gidiyor, iyi veya kötü bir şeyler yapmaya çalışıyor; ama,
neden bu tür tasarıları, bu tür teklifleri seçime beş kala getiriyor, bunu
anlamakta güçlük çekiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
siz, eğer belediyeleri bir işletme olarak görüyorsanız, eğer belediyeleri bir
ticarethane olarak görüyorsanız, kâr getiren birer kurum olarak görmek
istiyorsanız, elbette, bu teklifi getirirsiniz; çünkü "tasfiye"
kelimesi, 1 inci maddede kullanılan "tasfiye" kelimesi bir şirket
için kullanılır veya bir işletme için kullanılır, hizmet alanı olan bir yer
için "tasfiye" kelimesi kullanılmaz. Bu teklifi getiren mantığın,
belediyelere ticaret mantığıyla, tüccar siyaset mantığıyla baktığının bir
göstergesi. Bunu anlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
yerleri bir sosyal servis alanı olarak görmek zorundasınız, bir hizmet alanı
olarak görmek zorundasınız. "Buralarda çok masraf oluyor, buraların
giderlerini karşılayamıyoruz" diyerek, vatandaşın hizmet alma anlayışını,
gereksinimi ortadan kaldırmak, bence, yönetim anlayışına, devlet anlayışına
uygun düşmez. Bu yerel yönetimlerin, bu servis alanlarının bir dispanseri
vardır, bir kooperatif kurulmuştur, bir banka kurulmuştur, bir yol yapılmıştır
ve buralardan, bu kurumlardan yararlananlar, sadece o yörede, o bölgede, o
beldede yaşayanlar değildir, o beldenin çevresindeki tüm köyler, tüm yerleşim
alanları da bu kurumlardan faydalanır. Şimdi, siz, bu denli verimli ve halka
dönük çalışan kurumları verimli değil diye kapatmaya kalkarsanız, vatandaşların
sağlık hizmetlerine, yatırım hizmetlerine, PTT hizmetlerine, bankacılık
hizmetlerine aykırı davranmış olursunuz diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
tür yerler, bu tür beldeler, yüzlerini kente dönmek üzere kurulmuşlardır.
Burada yaşayanlar, kentli olmaya çalışan vatandaşlarımızdır; yani, bir anlamda,
kente yürüyüşün simgesidir belde belediyeleri. Ama, siz, bir anda, durup
dururken, ortada hiç fol yok yumurta yokken -ne gerekçeyle, anlayamıyorum-
arkadaş, sizin kentli olma özelliğiniz buraya kadar diyorsunuz; buradan öteye
geçmek yok diyorsunuz; kente doğru yürüyordunuz, ama, ben, sizi köye döndürmek
zorundayım diyorsunuz; artık, köyünüze dönün diyorsunuz. Bu, bence, yine,
devlet anlayışına, yönetim anlayışına uygun bir davranış, uygun bir teklif
değildir.
Şimdi, bu beldelerdeki
vatandaşlarımı düşünüyorum; belediye olma özellikleri kaldırıldı; acaba, orada
yaşayan insanlar, bir burukluk içerisinde, bir eziklik içerisinde, bu şekilde
bir olumsuz davranışa muhatap olmamaları gerektiğini düşünmeyecekler mi; neden
durup dururken, bu tür, olumsuz, anlamsız birtakım dayatmalara muhatap oluyoruz
diye, bir eziklik içerisinde olmayacaklar mı?! Bunu çok iyi düşünmek lazım
değerli arkadaşlarım. Bu vatandaşlarımızı üzmemek lazım, bu vatandaşlarımızı
kırmamak lazım, bu vatandaşlarımıza kıymamak lazım, iyi kötü yürümekte olan
hizmetlere engel olmamak lazım; eğer, gerçekten, ciddî devlet anlayışı
içindeysek.
Biliyorum, bu teklif eğer
gizli olarak oylanmış olsaydı, çoğunuz buna ret oyu verecektiniz. İnanıyorum
ki, gerek seçim çalışmalarında ve gerek şu sıralarda bu beldelere
gitmişsinizdir ve bu beldelerdeki vatandaşlara iyi şeyler söylemişsinizdir,
şunu yapıyoruz bunu yapıyoruz demişsinizdir; ama, şimdi hangi yüzle
bakacaksınız, nasıl bakacaksınız; gerçekten merak ediyorum.
Bu teklifin, bir de
yerinden yönetim anlayışına aykırı olduğunu düşünüyorum. Şimdi, genelde bir
temel anlayış var; yerel yönetimlere yetki ve görev vermek, yerel yönetimlere
ağırlık kazandırmak.
Şimdi, bakıyoruz, bu
teklifle, bunun tam aksi yapılıyor; en küçük demokratik örgütlere yetki vermek
gerekirken, o birimlerden bu yetkiyi alıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
mikrofonu açıyorum; lütfen, toparlayın.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Yani, pek yetmedi tabiî; ama...
Dolayısıyla, acaba, bu
arkadaşlarımıza, bu dostlarımıza, orada yaşayan vatandaşlarımıza "böyle
bir teklif getireceğiz, ne diyorsunuz" diye soruldu mu, merak ediyorum
veya o beldede yaşayan vatandaşlarımızdan "arkadaş, biz, belediye olmaktan
sıkıldık, yeteri kadar hizmet aldık, Allah razı olsun; şu, belediye olma
özelliğimizi kaldırın" diye bir teklif geldi mi, onu da merak ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
benim, Antalya'da, Karaveliler Beldem var, nüfusu 1 995 kişi. 5 kişi daha o
anda orada misafir olsa, nüfusu 2 000 kişi olacak ve Karaveliler paçayı
kurtaracak. Bu yerlerin bazıları yayladır -Antalya'da yaylamız vardır; mutlaka,
diğer kentlerde de vardır- ve buraların nüfusu, yazın, 3 000'i, 5 000'i aşar;
nüfusu 10 000'e yaklaşan beldeler vardır. Şimdi, bu gerçekler ortadayken
"hayır arkadaş, senin nüfusun 1 999 kişi" diyerek onları bu tür
hizmetlerden mahrum bırakmayı çok ciddî bir devlet anlayışıyla bağdaştırmak
mümkün değildir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yine, Akseki'de, Güçlü Köyümüz vardır, Senirimiz vardır, Köprülümüz vardır,
Ortaköyümüz vardır. Bu söylediklerimin tümünün nüfusları, yaz aylarında, 3
000'den, 5 000'den fazladır. Bu teklif getirilirken, bunlar dikkate alınmamış;
özellikle buna dikkat çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir
de, iktidarların görevi, toplumun huzur ve refahını uyum içinde geliştirmektir,
onlara hizmet vermektir. Toplumu, değişik ve birdenbire gelen birtakım şok
kararlarla, şok tekliflerle, şok kanunlarla sabote etmemek lazım.
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
lütfen toparlayınız.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
İktidarın görevi,
toplumda uzlaşmayla sorunları çözmektir; iktidarın görevi, gerginlik yaratmak
değildir; iktidarın görevi, sürekli uzlaşmadır; iktidarın görevi, yeni yeni
sorunlar yaratmak değildir; iktidarın görevi, var olan sorunu çözmektir; var
olan sorunun üstüne sorun eklemek, iktidarın görevi değildir; bunu da, Yüce
Heyetinizin dikkatlerine bir kez daha sunmak istiyorum.
Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ercenk.
İkinci söz isteği,
Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney'e aittir.
Buyurun. (Alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, yoğun bir gün
geçirdik, bütçe müzakerelerinin ardından, gecenin bu geç vaktinde, sizlerin
fazla zamanını almak istemiyorum; çok yorulduğumuzu, yorulduğunuzu görüyorum,
biliyorum; ancak, bu konuşmayı yapmaya mecburdum. Ben de, benden evvel konuşan
arkadaşlarımın buradaki ifadelerini tekrar etmeden, kendi bildiğim ve kendi
yöremle ilgili birkaç ana başlığı size ifade etmek istiyorum.
Muhterem arkadaşlarım,
gönül isterdi ki, bugün, biz burada, bu saatte, 340 beldenin kapatılıp, köy
haline dönmesini konuşmayalım, bu tasarıyı, bir değerli milletvekili
arkadaşımızın teklifi olarak görüşmeyelim. Gönül isterdi ki, bu teklif, hükümet
tasarısı olarak, daha iyi araştırılmış, daha iyi incelenmiş, bütün detaylarına
inilmiş bir şekilde bizim önümüze gelsin; hatta buna da gerek yok, hepimizin
yıllardır hazırladığımız, son aşamasına gelen Mahallî İdareler Reform Yasa
Tasarısı içerisinde enine boyuna görüşelim gitsin.
Şimdi, ne yapıyoruz;
şimdi yaptığımız şey şu: 1580 sayılı Yasa 2 000 nüfus şartını koymuş, nüfusu 2
000 olanlar belediye olabilir denilmiş, zamanında o prosedürü tamamlamışlar. Bu
eğer 2 000'in altına düştüyse, biz bunun elinden belediyeliği alalım; kabacası
bu. Arkadaşlar, Türkiye gibi labil nüfusu olan, hareketli nüfusu olan, bizim
yöreler gibi devamlı göç olan beldelerde siz nüfusu böyle nasıl
tutabilirsiniz?! Gün olur 2 000 olur, gün olur 2 500 olur ve bu bir ölçü de
değildir. Neyi kaldırmak için; beldeyi kaldırmak için. Neye göre; 2000 nüfus
sayımına göre. 2000 nüfus sayımı, halen tartışılan da bir nüfus sayımıdır; bunu
hepiniz biliyorsunuz. Şimdi, haklı ve hakkaniyetli hareket etmeliyiz.
Bakın değerli
arkadaşlarım, şurada o insanların kazanılmış hakları var. O insanların elinden,
belediyede yaşayan insanların elinden, bu kazanılmış hakkı "efendim,
buralarda hizmet iyi yapılmıyor, bunlar lüks arabalar almış, bunlar işte bu
paraları kötüye, şuraya buraya harcıyorlar, nüfusu da bunun 1 999
olmuş..." Ben buna katılmıyorum, vicdanım da buna katılmıyor.
Değerli arkadaşlarım, bir
misal vereyim: Bayburt Vilayetinde 6 belde belediyesi vardır. Bu kanunla bunun
3'ü köy haline getiriliyor ve bizim vilayetimizde şu anda sadece 3 belde
belediyesi kalıyor. Birisinin nüfusu 1 930, birisinin 1 700, vesaire...
Gelişmekte olan bir yöre,
devletten hep yardım almaya muhtaç bir yöre, sanayiin gelişmediği bir yöre ve
kapatacağımız o 3 belde de, inanın, iş makineleriyle ve belediyenin mevcut
imkânlarıyla, sadece beldeye değil, etrafındaki köylere de hizmet verebilen,
kanalizasyonlarını yapabilen, yollarını yapabilen -bizim yöreyi bilen
arkadaşlarım burada, onların da çoğu bilirler- beldeler.
Bunların ne trilyonlarca
borcu var ne de devleti dolandırmışlar. Bunlar, zaten mütevazı birer belde.
Aldıkları parayla da, işi, iyi kötü idare ediyorlar ve her gün de bizim
yakamızda değiller, öyle, fazla personel filan da almamışlar.
Şimdi, biz, bu insanlara
ve bu beldelere diyoruz ki: "Levhayı indirin; siz köy oldunuz; makinenizi
kaldırın, aletinizi kaldırın, hizmetinizi kaldırın..." Çok rica ediyorum;
gelin, bunu yapmayalım.
Ben, bu konuda bir önerge
de verdim...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Güney,
toparlayın.
Buyurun.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) - Sayın Başkanım, müsamahanıza sığınarak, 1 dakika daha, değerli
arkadaşlarıma bir şeyi ifade etmek istiyorum.
Şimdi, bu önergemiz
doğrultusunda, gelişmekte olan yörelerin -bunlar 2 veya 3 vilayettir, topu topu
da, ya 9 yahut da 10 beldedir- bunların, hiç olmazsa, mahallî idareler reform
yasası çıkıncaya kadar bu kanun teklifinin kapsamı dışında tutulmasını, Yüce
Meclisten, sizlerden rica ediyorum.
Zamanınızı aldım; bu
konu, son derece önemli bir konu. Bunu, mahallî idareler reform yasa tasarısı
görüşüldüğü zaman, enine boyuna mutlaka görüşürüz.
Bize bu hakkı teslim edin
diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Güney.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde 4 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (Sıra
Sayısı 308) Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin
Kaldırılması Hakkındaki Kanun Teklifinin 1 inci maddesine aşağıdaki ibarenin
eklenmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Ülkü
Gökalp Güney
Bayburt
"Bu Kanun 10 veya
daha az sayıda Beldeye sahip illerde uygulanmaz."
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 308
sıra sayılı Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkındaki Kanun Teklifinin 1 inci
maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Fetani Battal |
Ülkü Güney |
Temel Yılmaz |
|
Bayburt |
Bayburt |
Gümüşhane |
|
Kenan Altun |
|
M. Asım Kulak |
|
Ardahan |
|
Bartın |
Ancak, belediye sayısı
10'un altında olan illere bu fıkra hükmü uygulanmaz.
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 308
sıra sayılı Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifinin 1 inci
maddesinde geçen "il ve ilçe" ibarelerinin "il, ilçe ve
bucak" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Nur Doğan Topaloğlu |
Mustafa Tuna |
Selami Uzun |
|
Ankara |
Ankara |
Sıvas |
|
Bekir Bozdağ |
Avni Doğan |
Alim Tunç |
|
Yozgat |
Kahramanmaraş |
Uşak |
|
|
Telat Karapınar |
|
|
|
Ankara |
|
BAŞKAN - Dördüncü
önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 308
sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Yahya Akman |
Ziyaeddin Akbulut |
|
Bursa |
Şanlıurfa |
Tekirdağ |
|
Nusret Bayraktar |
|
Hüsnü Ordu |
|
İstanbul |
|
Kütahya |
"MADDE 1- Son genel
nüfus sayımı sonuçlarına göre, il ve ilçe belediyeleri ile büyükşehir belediye
sınırları içinde kalan belediyeler hariç olmak üzere, nüfusu 2000'in altında
olan belediyelerin tüzelkişilikleri kalkar ve bu yerler aynı adlı köye dönüşür.
Tüzelkişiliği kalkarak
köye dönüşen bu belediyeler genel nüfus sayımı kesin sonuçlarının Devlet
İstatistik Enstitüsünce ilanından itibaren 3 ay içinde valiliklerce bu
sonuçlara dayanılarak tespit ve ilan edilir.
Tüzelkişiliği kaldırılan
belediyelerin, İller Bankası ile sosyal güvenlik kuruluşlarına olan borçları
hariç, diğer borçları ile hak ve alacakları, taşınır ve taşınmaz malları,
personel, kadro, bütçe ve ödenekleri il özel idaresine devredilir.
Bu belediyelerin
tasfiyesi, il özel idaresince yapılır. Tasfiye sonucu kalan borçlar, il özel
idaresince üstlenilir. Varsa kalan taşınmaz mallar ile bütçe ödenekleri ve
haklar ilgili köy tüzelkişiliğine aktarılır.
Bu belediyelerin tüzel
kişiliklerinin kalktığı tarihten itibaren, kamu kurum ve kuruluşlarına olan
borçlarına faiz uygulanmaz. Bu belediyelerin tüzelkişiliklerinin kalkmasından
önceki nüfus durumlarına göre, 2.2.1981 tarih ve 2380 sayılı Belediyelere ve İl
Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun
hükümleri gereğince genel bütçe gelir vergileri tahsilatından aldıkları
payların ayrılmasına, İller Bankası ile sosyal güvenlik kuruluşlarına olan
borçları ödeninceye kadar devam edilir. İller Bankası, bu payları borç oranına
göre doğrudan kendi alacaklarına mahsup eder ve alacaklı sosyal güvenlik
kurumları hesaplarına intikal ettirir."
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi okunan bu önerge, maddeye en aykırı olan önergedir. Bu önergeyi
işleme alıyorum ve komisyona soruyorum: Önergeye katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu efendim?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Hükümetin
katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergenin gerekçesini okutuyorum:
"Gerekçe :
Nüfusu 2 000'in altına
düşen belediyelerin tüzelkişiliğinin kaldırılması kuralı sürekli hale
getirilmektedir. Böylece her genel nüfus sayımı sonuçlarından sonra nüfusu 2
000'in altına düşen belediyelerin tüzelkişiliklerinin kaldırılması olanaklı
hale getirilmektedir. Bu kuraldan il ve ilçe merkez belediyeler ile büyükşehir
belediye sınırları içinde kalan belediyeler hariç tutulmaktadır. 1580 sayılı
Belediye Kanununa göre il ve ilçe merkezlerine belediye kurulması zorunludur.
Büyükşehir belediyesi
kapsamındaki belediyeler ise, 3030 sayılı Kanun hükümlerine tabidirler. Bu
belediyeler açısından 2 000 nüfus kriterinin uygulanması söz konusu olmayıp bu
husus Büyükşehir Belediyesi Kurulmasına İlişkin Kanunda düzenlenmektedir.
Önergeyle tüzelkişiliği
kaldırılan belediyelerin tümünün köye dönüşmesi öngörülmektedir. Tüzelkişiliği
kaldırılan belediyelerin başka belediyelere katılmasının zorunlu tutulması,
yöre halkının tercihine aykırı olacağından bu konuda yürürlükteki mevzuata göre
işlem yapılması gerekmektedir.
Önergede ayrıca bu
belediyelerin borçlarının il özel idaresine yüklenmesi malî bakımdan bu
idarelerin yükünü aşacağından sosyal güvenlik kurumları ve İller Bankası
borçlarının tasfiyesi farklı bir sisteme bağlanmaktadır. "
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı ve biraz
önce de gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Böylece, maddenin
tamamını değiştiren bu önerge kabul edildiğinden, diğer 3 önergeyi de işlemden
kaldırmış oluyorum.
2 nci maddeyi okutuyorum
:
MADDE 2. - Tüzel kişiliği
kaldırılan belediyelerin memur ve daimi işçileriyle ilgili olarak katıldıkları
belediyede veya devredildiği takdirde il özel idaresinde gerekli kadro
düzenlemeleri, devralınan kadro sayısını aşmamak üzere 190 sayılı Genel Kadro
ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine bağlı olmaksızın
belediye meclisi veya il genel meclisinin kararı ve valinin onayıyla yapılır. Devredilen
memur ve daimi işçiler durumlarına uygun bir kadroya atanıncaya kadar halen
aldıkları aylık, ödenek, yolluk ve diğer ödemeleri ve özlük haklarını katılma
halinde bu belediyeden köye dönüşme halinde ise il özel idaresinden almaya
devam ederler. Durumlarına uygun bir kadroya ataması yapılanların, bu
kadrolarda alacakları aylık, ödenek, yolluk ve diğer ödemeler toplamı halen
aldıkları aylık, ödenek, yolluk ve diğer ödemeler toplamından az olması halinde
aradaki fark kapanıncaya kadar söz konusu miktar tazminat olarak ödenir.
Sözleşmeli personel
sözleşmeleriyle; geçici işçiler ise vizeli pozisyonlarıyla birlikte katılınan
belediyeye, köye dönüşme halinde il özel idaresine devredilir.
BAŞKAN - 2 nci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın
Sedat Pekel; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Pekel, süreniz 10
dakika.
CHP GRUBU ADINA SEDAT
PEKEL (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Belediyelerin
Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifinin 2 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Görüşlerimi
açıklamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepinizin bildiği gibi,
anılan yasa teklifi, 2000 yılı genel nüfus sayımı sonuçlarına göre, il ve ilçe
merkezleri hariç, nüfusu 2 000'in altında olan belediyelerin
tüzelkişiliklerinin sona erdirilmesini öngören bu 2 nci maddesiyle, ilgili
belediyelerin mevcut kadrolu memur ve daimî işçilerinin bir başka belediyeye ya
da il özel idarelerine devrini öngörmektedir. Ancak, onun dışında, geçici
konumda olan sözleşmeli olanların durumlarında belirsizlik hâkimdir. Bu 340
belediyemizde çalışan ve yaklaşık 2 000 civarında olan bu konumdaki insanların
bakmakla yükümlü oldukları insanlarla birlikte 8 000-10 000 kişiyi ifade
ettiklerini varsayarsak, bu kadar insanın işsizler ordusuna katılmasının
sıkıntılarını şimdiden görme, onu yüreğimizde duyma ve gereğini yapma konusunda
da Yüce Meclisin biraz daha gayretli olması gerektiği gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
nüfusu 2 000'in altında kalan belediyelerin tüzelkişiliklerinin sona
erdirilmesini öngören bu yasa teklifinin gerekçesinde, bu belediyelere tahsis
edilen gelirlerin büyük bir kısmının personel gideri için kullanılması nedeniyle,
bu belediyelerin yerel ihtiyaçları karşılayacak şekilde hizmet sunamadığı
belirtilmektedir. Bu ifade doğru değildir. Bu ifadenin yanlışlığına, kendi
bölgemden örnekler vermek istiyorum.
Balıkesir'in Erdek
İlçesine bağlı Ocaklar Beldesi, 2000 yılı nüfus sayımına göre, 1 657 nüfuslu
olmasına rağmen, yaz aylarında bu nüfus 40 000-50 000'e ulaşmaktadır. İlgili
belediye, 2 kadrolu memur, 17 geçici işçiyle beş yıldır görev yapmaya
çalışıyor. Kayıtlı 2 000 konutu var. Bu belediye, kendi özkaynaklarıyla, 2003
bütçesini 1 trilyon 138 milyar lirayla bağlamış. 2003 yılında İller Bankasından
gelen hisselerin toplamı 79 milyar lira, sadece 79 milyar lira. Bu belediye,
vergi ve sigorta primi olarak da 137 milyar lira ödemiş, diğer kaynaklarını
kendisi yaratmış, altyapı problemlerini çözmüş ve bu şekilde de, devlete de,
millete de, çalışanına da bir kuruş borcu olmayan bir belediyemiz.
Hemen, Bandırmamıza bağlı
Aksakal Belediyemize geçiyorum: 2000 yılı nüfus sayımında, nüfusu 1 995'te
kalmış; yani, 5 eksiği var. Bu 5 eksiği nedeniyle, o da, belediyeciliği
bitecek, noktalanacak beldelerimizden bir tanesi. Aksakal Belediyemizin otuzbir
yıllık geçmişi var; 5 kadrolu memuru, 5 kadrolu işçisi, 5 de geçici konumda
çalışan işçisi var. O da, kendi özkaynaklarıyla, 2003 bütçesini 400 milyar
liraya bağlamış ve sadece, İller Bankasından, aynı yılda, bu yılda, 6,5-7
milyar lira gibi bir para almış; aynı şekilde onun da, devlete de, millete de,
çalışanına da borcu yok, ayakları üzerinde duruyor, kendi yağıyla kavruluyor.
Manyasımızın Kızılköy ve
Salur Belde Belediyeleri de bundan farklı değil.
Yani, belediye başkanları
gerçekten kendilerini iyi yetiştirmiş, kadrolarını oluşturmuş, mevcut imkânları
rasyonel kullanarak, yerel imkânlarıyla bu şekilde hizmet sunduğu beldenin
ihtiyaçlarını adam gibi sağlıklı bir şekilde değerlendirip, sorunları çözme
konusunda becerikli olarak bunu yapmışsa, bunun karşılığında, o yaklaşık otuz,
kırk, elli yıllık belediyelerin kapatılması şeklinde sonuçlanmamalıydı.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu yapılan işlemin son derece yanlış olduğunu,
doğru olmadığını düşünüyoruz.
Belediyelerin ayakta
kalmasıyla ilgili olarak böyle bir uygulamanın yerine, geçmişte bu Meclis
kürsüsünde benim dile getirdiğim gibi, belediyelerin sağlıklı hizmet
verebilmesinin önkoşulu olan akçalı konularda desteklenmesi gerektiği konusunda
AKP İktidarının da biraz daha duyarlı, biraz daha o insanların dertlerinin,
sorunlarının çözümü konusunda destek vermesi anlamında algılaması gerektiğini
söylemiştim. Belediyelerimizin gelirleri belli; 2464 sayılı Belediye Gelirleri
Kanunu onları saymış. Onun ötesinde, belediyelerimiz, nüfuslarına göre, genel
bütçe gelirleri vergi tahsilatı üzerinden belli bir pay alıyorlar. Geçmişte,
AKP Hükümeti işbaşına gelmezden önce aldıkları bu pay yüzde 6'yken, maalesef,
2003 bütçe kararnamesinde, şubat ayında, bu oran yüzde 5'e düşürülmüştür.
Onun dışında,
belediyelerin gelirlerinin sadece bu şekilde paylarla sınırlı kalmadığını
görüyoruz. Onun ötesinde, Bakanlar Kurulunun 3278 sayılı Kararıyla, belediye
maktu, nispî ve vergi harçları tarifelerini belirleme yetkisi var. Ancak, bu
yetkinin 1992 yılında belirlendiğini ve aradan geçen onbir yılda, hiçbir
hükümetin, uyarılarımıza rağmen AKP Hükümetinin de bu konuda hiçbir şey
yapmadığını düşünürsek, belediyelerin sıkıntılarının ne denli akçalı konulardan
kaynaklandığını da anlamış oluruz.
Şimdi, birkaç örnek
vermek istiyorum; aradan geçen bu onbir yılda, bu şekilde Bakanlar Kurulu
kararıyla belirlenen gelirlerdeki erozyon sonucu geldiğimiz nokta hakkında çarpıcı
bir iki örnek vermek istiyorum. Aynı kararla, motorlu taşıt araçlarının içine
ve dışına konulan ilan ve reklamların beher metrekaresi, yıllık olarak en çok
100 000 liradır. Biletle girilmesi zorunlu olmayan eğlence yerlerinden, günlük
10 000 lira ile 100 000 lira arasında vergi tahsil edilebilmektedir.
Belediyelerce toplanan bu tür vergi ve harçlar, 6 lira ile 1 200 000 lira
arasında değişmektedir. El insaf!..
Yani, inanın, bu saydığım
kalemleri çoğaltmak mümkün ve bu çoğalttığımız maddelerdeki gelirlerin
tamamını, hangisi olursa olsun, tahsil etmeye kalktığımızda, yaptığımız
harcamaların elde edilecek gelirin çok altında kaldığını, benim gibi belediye
başkanlığı yapan arkadaşlarımızın tamamı bilir. Böylesi basit bir konuda, o
ayrılan payı biraz artırmak ve özellikle, Bakanlar Kurulunun elinde,
yetkisinde, tekelinde olan bu desteği sağlamak varken, biz, belediyelerimiz
başarısız, kaynak tüketen, israf içerisinde olan bu belediyeleri kapatalım
anlayışıyla, bugün, böylesi bir konuyu, tartışma için bu zemine taşımış
bulunuyoruz. Bu, gerçekten yanlıştır; ancak, AKP İktidarının bu uygulamalarını
birçok alanda görmemiz mümkün. Kıbrıs'a bakıyoruz "ver, kurtul"
anlayışı var, özelleştirmede "sat, kurtul" anlayışı var, belediyelere
geldiğimizde de "kapat, kurtul" anlayışı var; bu, son derece
yanlıştır.
Belediyeler Yasası, belde
belediyelerine, beldede yaşayanların ihtiyaçlarını düzenleme ve onların ortak
ihtiyaçlarını karşılama görevlerini yüklemiş ve onları tüzelkişilikle donatmış.
Bir başka anlatımla, belediyeciler, insanların doğumundan ölümüne kadar, hatta,
öldükten sonra da mezarlık hizmetleriyle, insan yaşamının her evresinde, her
döneminde hizmet sunmakla görevli, donatılmış insanlar. Meşhur sözdür;
birisinin bir derdi, bir sıkıntısı olduğunda "git, sana belediye
baksın" derler. Son derece doğru bir sözdür. İşte, o belediyenin bakması
için, yıllardan beri o yetkiyle donatılmış o insanların elinden böylesi bir
yetkinin alınmasının mantıksızlığını, sanıyorum göreceğiniz tepkiyle, bu
önümüzdeki 28 Mart yerel seçimlerinde, bölgelerinizde, fazlasıyla duyacaksınız,
fazlasıyla göreceksiniz. Buna, hiçbirimizin hakkının olmadığını düşünüyorum.
Yol yakınken, bu konuda, biraz daha sağlıklı düşünceyle, öyle bir sonuca
varırsınız ki ve bu şekilde de, bugün televizyonları başında, özellikle
beldelerinde, buradan çıkacak kararı bekleyen o belediyelerin umutlarını
söndürmemiş olursunuz, onlardan hizmet bekleyen insanların önünü açmış
olursunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Pekel,
mikrofonu açıyorum; lütfen, toparlayın efendim.
SEDAT PEKEL (Devamla) -
Tabiî, gündemde olan kamu yönetimi temel yasasının ve ona bağlı olarak, başta,
il özel idaresi, yerel yönetimler, mahallî idareler, muhtarlıklarla ilgili
sayabileceğimiz 10 yasanın buna bağlı olduğunu; ama, bunun özünde, temelinde,
Acil Eylem Planında belirtildiği, 3 Kasım seçimi öncesi, sizin de, bizim de
söylediğimiz gibi, yerel yönetimlerin güçlendirilerek yerinden yönetime
dönüştürülmesi konusunda sözlerimiz varken, işte bu tür yanlışa düşerek, onun
tamamen tersini, zıddını yaparak, o belediyeleri kapatarak bir yere varmanın
hesabını yapıyorsunuz; bu son derece yanlış bir uygulamadır ve bu konunun ciddî
bir şekilde tartışılamadığının, az önce teklifin 1 inci maddesinin
tartışılmasında, aynı partiye mensup üç arkadaşın hazırlayıp sunduğu üç ayrı
önerge, bir de bağımsız arkadaşımızın verdiği önergeyle de ortaya çıkmıştır;
böylesi önemli bir konu gerçekten geniş bir zaman diliminde, uygun zeminde,
Parlamentonun içinde bulunan ve bulunmayan diğer yerel yönetimlerin ve onların
temsilcisi olan kurum ve kuruluşların da görüşlerinin alınarak yapılması son
derece yararlı olurdu. Ancak, biz bu aceleciliği sadece bu teklifte görmedik,
bunun dışında birçok konuda da gördük; bunun mutlaka düzeltilmesi gerekiyor.
Özellikle bu bütçe döneminde ve çok sıkıştırdığımız, bir haftaya sığdırdığımız
bütçe döneminde, böylesi önemli bir konuyu görüşmenin yanlışlığı var. Bundan
dönülmesi konusunda, inanıyorum, sanıyorum, ilerleyen dakikalarda, AKP Grubu da
sağduyulu bir yaklaşımla bizler gibi düşünecek ve bu konudaki kararın, en
azından, bir başka zamana, yerel seçimlerin sonrasına bırakılması konusunda bir
karar çıkaracak.
Ben bu anlayışla
sözlerimi noktalarken, esasen alınacak kararın da, bütün konuşmacı arkadaşlarımın
dile getirdiği gibi, esasen, başlayan seçim takviminin böylesi bir yasanın
uygulanma şansını tamamen ortadan kaldırdığını ve özellikle Cumhurbaşkanımızın
da bu yasanın tekrar görüşülmesi için veto edeceği konusunda kuşkum
bulunmadığını, eğer öyle bir şey olmasa bile, bekletme süresi olan 15 günlük
süreyi kullanmasının sonucunda, zaten, ayın 30'unda adaylık için başvurular
başlıyor, istifalar zorunlu hale geliyor, o nedenle de böyle bir yasanın
uygulanma şansı kesinlikle yoktur; bu konunun da bu şekilde bilinmesinde yarar
görüyorum.
Sözlerimi bitirirken,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Pekel.
AK Parti Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Nusret Bayraktar; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; gecenin
ilerleyen bu saatinde, sizleri fazla meşgul etmeden, kamuoyunu ve sizleri
bilgilendirmek üzere, karşılıklı olarak fikirlerimi paylaşmak için,
görüşülmekte olan 308 sıra sayılı Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında
Kanun Teklifinin 2 nci maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyor; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Türkiye'de 3
Kasım seçimleri öncesi gelişen olaylar, gelişen ve değişen dünya ve ülke
şartlarına paralel olarak birçok konuda reform yapılması gerektiğini, özellikle
de hizmetlerin aksatılmadan yürütülebilmesi, verimli hizmetlerin
yürütülebilmesi için, israf ekonomisini de bir kenara bırakarak, tasarrufa
yönelik, hizmetleri süratle takip edebilecek, dünya konjonktürüne ayak
uydurabilme açısından, yerel yönetimlerin mutlaka revize edilmesinin
tartışıldığını hep beraber biliyoruz ve her siyasî parti, bu konularda yıllarca
çalıştılar, belli tasarıları Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirdiler;
ama, ne yazık ki, bugüne kadar, bu reform yasa tasarısı hiçbir siyasî parti
veya hükümet tarafından gerçekleştirilemedi.
Ben, öncelikle, Sayın
Sedat Pekel'in özellikle 2 nci madde hususundaki endişesini dile getirdiği
konuda, önergeyle, bu eksikliği düzelteceğimiz hususundaki bilgilerimi
belirttikten sonra, vaktimin elverdiği ölçülerde, kısaca, diğer konulara temas
edeceğim; çünkü, ben de birçok arkadaşım gibi, gerek Cumhuriyet Halk Partisi
gerek AK Parti milletvekillerinin büyük bir bölümünde olduğu gibi, il genel
meclisinden, belediye başkanlıklarından, meclis üyeliklerinden gelerek, kamunun
her yöndeki faaliyetlerini az çok bilen, yaşayan, gören ve tartışmalara tanık
olan bir arkadaşınız olarak, bu konulara temas etmek arzusundayım.
Bu, geçici personel,
özellikle tasfiye edilen mantığından hareketle, tüccar siyasetini gündeme
getirmeyi tenkit eden arkadaşlarımız vardır. Verimlilik açısından kullanılan
terimler, tüccar siyaseti olur, başka türlü siyaset olur; elbette, değişen,
tasfiye edilen, aktarılan, kapatılan belediyelerin yerine, oradaki, gerek
borçlar gerek alacaklar gerek araç gereçler ve özellikle de en önemlisi,
personelin geleceğinin ne olacağı hususu gündeme alınmıştır. Bunlar da eğer
belediyelere devredilseydi -ki, bu 1 inci maddede önergeyle değiştirildi-
belediyeler değil, 3030 sayılı Yasa gereği ve büyükşehir belediyeleri ile il ve
ilçe belediyeleri dışındaki bütün belediyeleri kapsıyor ve bunlar köye
dönüşüyor. Köye dönüşen belediyelerin bütün varlıkları, alacak, verecekleri ve
işçi ve personeli, bütün gereçlerle birlikte il özel idarelerine devrediliyor.
2 nci maddenin son
paragrafında şöyle söyleniyor: "Sözleşmeli Personel sözleşmeleriyle geçici
işçiler ise vize pozisyonlarıyla birlikte katılan belediyelere, belediyenin
köye dönüşmesi halinde ise il özel idaresine devredilir." Dolayısıyla, bu
geçici personelle ilgili belirsizlik yok; bunlar da aynen kadrolu personel
gibi, belirli halde il özel idarelerine devrediliyor.
Değerli arkadaşlar, 1580
sayılı Yasa gereği, 340 belediyenin 2000 nüfus kriterinin altına düştüğü, yasal
açıdan bu belediyelerle ilgili bir düzenlemenin mutlaka yapılması gerektiği
zorunluluğundan hareketle, bu yasa teklifi gündeme getiriliyor. Elbette, kamu
yönetimi reform yasa tasarısı ve yerel yönetimler reform yasa tasarısıyla
birlikte daha geniş şumullü bir şekilde tartışılarak kanun haline gelmesi
arzumuz idi. Bir yılı aşkın bir süredir, bu kadar tartıştığımız halde, hâlâ,
tartışmanın yetersiz olduğu iddia ediliyor; ama, hepimiz, 3 000 veyahut 10 000
nüfus kriterinin altında olan ve sınır itibariyle de, mesafe itibariyle de 5
000-10 000 kilometre gibi konuların tartışıldığını biliyoruz.
Peki, 2000 yılı son nüfus
sayımında -"Devlet İstatistik Enstitüsünde şişirmeler oldu, indirmeler
oldu" sözüne muhatap olmak aynı bir konu; o, bizim konumuzun dışında-
evet, birçok belediye, İstanbul'dan, Ankara'dan, Bursa'dan insan taşımıştır;
daha önce, şişirilerek belediye olmuştur. Bu, siyasî gelecek açısından olmuştur.
Birçoklarının da, hakikaten, gece ve gündüz nüfuslarının farklı olduğunu,
turistik bölgelerde, özellikle yaz ve kış aylarında farklı olduğunu, adalar ve
sahillerdeki turistik bölgelerin nüfuslarının farklı olduğunu, hatta, yeni kamu
yönetimi ve yerel yönetimler reform yasa tasarısında, bu gibi il, ilçe ve
beldelerdeki belediyelerin, İller Bankasından veyahut merkezî yönetimden
almaları gereken payların, farklı bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini de
tartışıyoruz. O konunun ayrıca ele alınması lazım, doğrudur. Ben de, aynı
şekilde, gündüz 2 000 000 nüfusu olan, gece 500 000 kişinin yaşadığı bir
Beyoğlu'nda belediye başkanlığı yaptım. Eminönü'nde, gündüz nüfusu 2 500 000,
gece nüfusu 70 000. Kuşadası'na, kış aylarında 20 000-30 000, yaz aylarında 150
000-250 000 civarında nüfus geliyor. Burada bir çarpıklık var. Bu çarpıklıklar
neyi gösteriyor; demek ki, Yerel Yönetimler Yasasında ciddî bir şekilde reform
yapılması gerektiğinin gerekçeleridir.
OYA ARASLI (Ankara) -
Yalnız, geceyarısı operasyonuyla değil; ciddî bir şekilde.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) - Bunlar tartışılır; ama, zamanımız yetmedi. "Alelacele
getiriliyor; 5 kala" deniliyor; daha seçime üç ay var.
Biz, elbette, risk
alarak, bazı şeyleri risk ederek, reformun ilk adımı olan fedakârlıkları yapma
hususunda adımı atıyoruz ve burada...
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Takvim bir hafta sonra başlıyor.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) - Başlayabilir; biz, şu anda üzerimize düşen görevi yapalım.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Bakanlar Kurulu kararıyla getirseydiniz.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) - Bakın, yarınla ilgili konuyu, o günün konjonktürü, şartları,
kendiliğinden ortaya çıkaracaktır, gerek seçimler öncesi gerek seçim sonrası;
halkımız ve yetkili olanlar da, kendi kanaatlerini, doğrularını, bildiklerini
uygulayacaklardır.
Elimde olan listede, 340
belediyenin 43 tanesi, 1 900 ile 2 000 nüfus arasındadır. Bunların arasında,
Sayın Ülkü Beyin söylediği gibi, bazı arkadaşlarımızın söylediği gibi,
gerçekten kalıcı hizmet üretmiş ciddî belediyeler olabilir; ama, bazı
belediyeler var ki, ben, otuz yıl belediye başkanlığı yapıyorum, burada ciddî
hizmetler ürettim; ama, 2 300-2 500 olan nüfusum 1 950'ye düştü; şimdi
kapatıyorsunuz diyor.
Otuz yıl ciddî hizmet
üreten bir belediye, otuz yıl içerisinde niye cazibe merkezi oluşturarak, 2 300
olan nüfusunu 3 000'e çıkaramadı da, 1 900'e düştü; demek ki, belediyecilik
hizmeti açısından orada verilmesi gerekeni veremediler. Neden diye, aynı
arkadaşa sordum...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Bu belediyeler Türkiye'nin dışında mı, bu kadar mı körsünüz?!
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) - ...Dedi ki: "Efendim, benim bölgem deprem bölgesi olduğu için,
nüfus benden başka tarafa kaçtı." Deprem bölgesi ise, demek ki,
belediyecilik açısından orada bir eksiklik var, bir zafiyet var; kanun gereği,
böyle, nüfus kriteri aşağıya çekildiyse, gözden geçirilmesi gerektiğini, zaten
bir kere daha görmüş oluyoruz.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sizinki, okullar olmadan millî eğitimi yönetmeye benziyor.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) - Bunların arasında, 240'a yakın 1 000 ilâ 1 500; 75'e yakın 1 500
ilâ 1 900; 5 tane de 1 000'in altında nüfusu olan belediye var ve görüyoruz ki,
Anadolu'da, belediye başkanlığı yapmış milletvekili arkadaşlar özellikle
bunları biliyorlar. Belde belediyeleri başta olmak üzere, belediyeler,
hizmetleri yürütebilmeleri için valiliğin, Köy Hizmetleri il müdürlüğünün,
Karayolları bölge müdürlüğünün veya büyük ilçe ve il belediyelerinin
kapılarında veyahut da Parlamentoda veya İller Bankasında, maaş için, yatırım için,
kredi için, şunun için, bunun için yardım talep ediyorlar, hizmet üretmek
istiyorlar. Doğrudur; ama, üç kişiyle, beş kişiyle nasıl hizmet üretecekler!
Hele hele, belediyeler, çağdaş ve modern kentleşme adına hizmet üretirlerken
-mimarı yok, şehir planlayıcısı yok, doğru dürüst hesap müdürü yok- bir yazı
işleri müdürü, hem hesap işleri müdürü, hem fen işleri müdürü, hem başkan
danışmanı olarak imar planlarını değiştirecek olursa, fen hizmetlerinin
yatırımlarını takip edecek olursa, bu bölgede nasıl randımanlı hizmet
üretilebileceğinin hesabını sizler biliyorsunuz.
Hizmet ölçeğini büyütmek
için, belediye sınırları ve nüfusu ölçeğini büyütmek gerekir. Biz, Avrupa'yı,
Japonya'yı, gelişmiş dünya ülkelerini örnek alıyoruz. Örnek alınan, tespit
edilen, keşfedilen bazı bölgeler varken, yeni keşiflere gerek yoktur. Onlar, 33
000 olan belediye sayısını 3 000'e indiriyorlar, 3 000 belediyeyi 1 500'e
indiriyorlar, 350 belediyeyi 300'e indiriyorlar, yani nüfus kriterini 3 000'den
10 000'e, 20 000'e doğru çıkarıyorlar; biz de, en azından 1 580 sayılı Yasanın gereği olan 2 000
nüfusun altına inmiş olan belediyelerin kapatılarak ilk adımın atılması gereği
hususundaki kararlılığımızı halkın önüne açtık, bunu ilan ettik, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde de bunun tartışmalarını yapıyoruz.
"Yeterli değildir,
zamanlaması yanlıştır, eksiktir, kusurludur" sözleri ayrı konu. Hepimiz,
internet çağında yaşıyoruz, iletişim çağında yaşıyoruz, bütün dünyayı da takip
edebiliyoruz, bütün gelişmeleri de takip edebiliyoruz. Kamu yönetimi reformuyla
ilgili yasa tasarısı başta olmak üzere, tasarı ve teklifleri, aslında, siyasî
parti grupları tartışıyor. Zaman zaman, televizyonlarda, karşılıklı telefon
bağlantılarıyla, canlı yayınlarla, bu tartışmalara, hep beraber katılıyoruz.
Demek ki, bir şeyler aslında biliniyor. Bilinen şeylerin tekâmül etmesi
hususunda, çok fazla zaman kaybına tahammülümüz yok. Bir beş yıl daha, bu
çarpık yapılaşmalarla, çağdaş olmayan normlarla belediyecilik hizmetini
yürütebilmenin bir vebal olduğu anlayışı içerisinde, seçimlere üç ay kala böyle
bir riski göze almak, aslında her babayiğidin işi değildir. Başta Genel
Başkanımız, Başbakanımız olmak üzere, yerel yönetimlerden gelmenin sorumluluğu
içerisinde vermiş olduğu vaat ve taahhütlerin yerine gelmesi açısından,
bizlere, sizlere güvenerek...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OYA ARASLI (Ankara) - Hiç
inandırıcı değil, hiç...
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sabaha kadar konuşun.
BAŞKAN - Sayın Bayraktar,
son cümlelerinizi alayım efendim.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) - Bitiriyorum.
Tabiî, zaman çok
ilerledi; gecenin bu ilerleyen saatinde, daha detaylı bilgi vermenin imkânsız
olduğunu; ama, çok şey söylenecek olduğunu da biliyorum; ama, bir cümleyle
özetlemek istiyorum: Bakın, seçimlere üç ay kaldı. Gerçekten, bu ay sonunda,
şimdiden de hazırlıklar yapanlar vardır; ama, altını çiziyorum; bakın, bizler
gelip geçiciyiz; bugün milletvekiliyiz, yarın ne olur... Ben, doğru bildiğim,
vicdanen rahat olacağım bir icraat yaptıktan sonra, bana oy vermeyen arkadaşlar
vermezlerse vermesinler. Nöbeti benden sonra bir başka arkadaşım yürütecek,
ondan da gocunmam. Ayrıca, oradaki personelin hiçbirisinin hakkı yenmiyor;
sadece, mevcut belediye başkanları, o da yeniden aday olup seçilebilirse,
başkanlık makamı elinden gidiyor. Müsaade etsinler de, bugüne kadar onlar
başkanlık yaptılar, bundan sonra ya bir başkasına devredecekler veyahut
hizmetler, il özel idaresi kanalıyla, yine yerel yönetimler reform yasasında
düşünüldüğü tarzda, valilikler tarafından yürütülecek. Bu özel idareler de
bizim mahallî idarelerimiz olduğuna göre, bundan da çok fazla rahatsız
olunmasının gerekli olduğunu düşünmüyorum. Bu bakımdan, bu yasa teklifinin ve
bu maddesinin de, önergeyle 1 inci maddeye uyumu şekliyle bir değişiklik
teklifimiz olacak; çünkü, 1 inci maddede yapılmış olan değişiklikle, maddenin
tümünde, diğer maddelerinde de buna uyum sağlayacak nitelikte önergelerin
verilmesi gerekiyordu. Biraz sonra okunacak olan önergeyle birlikte, 2 nci
maddenin de kabul edilmesi hususunu da takdirlerinize sunuyorum.
Hepinize saygılar
sunuyor, hayırlı akşamlar diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bayraktar.
Madde üzerinde şahısların
söz isteği var.
İlk söz isteği, Denizli
Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı'nın.
Buyurun Sayın Gazalcı.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bir gece yarısı baskını
yasalarıyla, önerileriyle karşı karşıyayız; hem de bütçe görüşmeleri sırasında
araya girerek, böyle bir baskın, böyle bir operasyon yapılıyor.
Değerli arkadaşlar, 340
belediyenin tüzelkişiliğine son veriyoruz; verirken de onları incitiyoruz;
hatta, onların onurlarını kırıyoruz. Burada, AKP sözcüsü arkadaşımız, bu
belediyelerin devletin sırtında bir yük olduğunu söyledi. Çok ayıp bir söz,
yanlış bir söz. Onlar da der ki, siz de milletin sırtında bir yüksünüz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bir başka sözcü arkadaş "efendim, biz bunları bir yükten
kurtarıyoruz" dedi, hem de komisyon sözcümüz; belki de dili sürçtü;
bilmiyorum. "Seçimler yaklaşırken borç altında zaten bunlar inliyordu;
şimdi, biz, bunların belediyeliklerini yok etmekle onlara iyilik ediyoruz"
dedi. Değerli arkadaşlar, bunları bütün halkımız dinliyor ve bir yere not
ediyor.
Kim yük oluyor bu millete
ve devlete; bakın, hazine güvenceli, 6 katrilyon civarında, belediyelerin
yükümlendiği borcun yarısı Ankara Büyükşehir Belediyesinin. Şimdi, biriniz
"32 trilyon" diyor; biriniz "22 trilyon" diyor; bu
belediyelerin ne kadar borcu var, bilmiyorum tam; ama, peki, bizim devletimiz
borçlu değil mi, siz borç yapmadınız mı?! Eğer, güzel işler yapmışsa bu
belediyeler ve İller Bankasından yeterince de pay gelmemişse, biz onlara
yeterince katkı sunamamışsak, bu borç onların suçu mu?! Hangi belediyenin borcu
yok değerli arkadaşlar?! Biraz serinkanlı düşünelim.
Burada nüfusun ölçüt
alınmasını da yanlış buluyorum. Arkadaşlar söyledi; nüfus değişken; az önce
AKP'li arkadaş söyledi; yazın şöyle oluyor, kışın böyle oluyor diye. Bakın,
2000 yılında bir nüfus sayımı yapılmış. İçinde 43 tanesi sadece 5-10 kişiyle 2
000'i yitirmiş; şimdi sayım yapılsa, çoktan 2 000'in üstünde; aşacak bunların
nüfusu. Bu, tek ölçüt olabilir mi?! Bu, reform olabilir mi?!
Bakın, bu düzenlemeden,
talihsiz bir şekilde -Denizli Milletvekilinin önerisi- en çok Denizli
etkileniyor; 28 belediyeyi yitiriyoruz. Biraz sonra bir teklif daha gelecek, 22
belediye de öyle gidecek. Kolumuz bacağımız kırılıyor... Bir Yassıhöyük
Belediyemiz var Acıpayam'ın; görmenizi dilerim. Belediye hizmet binasını görün,
yollarını görün, düzenlemelerini görün. Bakın, bu üç yıl içinde oraya 2 tane
büyük fabrika yapıldı; Kiraz Tekstil orada, Pamukkale Mermer orada. Yalnız, o 2
fabrikada bu ölçüleri aşıyor. Şimdi, biz "bu belediye yok" diyoruz,
tüzelkişiliğini öldürüyoruz. Böyle belediyelerimiz var. Az sonra, Başkarcı
gelecek. 2 875 nüfuslu bir yer; hiçbir kuruş borcu yok. Az önce Belediye
Başkanımız telefonla söyledi değerli arkadaşlar, yapmayın!.. İller Bankasından
bunlara payını gönderirken zaten nüfus sayımına göre gönderiyoruz; yani, nüfusu
1 500 ise ona göre pay gönderiyoruz, 1 800 ise ona göre pay gönderiyoruz. Biz,
bir kültürü, bir kimliği, bir katılımı yok ediyoruz aslında. Siz, bunları köy
yapacaksınız, belediye meclislerine yok diyeceksiniz. Nereye gideceksiniz oraya
gittiğiniz zaman?! Bu, yanlış bir yaklaşımdır, yanlış bir düzenlemedir. Yanlış
olduğu şuradan belli ki, önerge üstüne önerge veriyorsunuz. Önce "özel
idareler bunların borçlarını karşılasın...", "Hayır, olmadı; bir
önerge verelim." Kim veriyor; AKP'liler veriyor: "İller Bankası
karşılasın." Yine "bir önerge daha verelim şimdi" deniyor.
Değerli arkadaşlar, bu
kadar kolay mı?! 340 belediye... Bu kadar kolay mı bu reform?! Peki, önceden
niçin düzenlenmedi?! Sonra, bu, İçişleri Komisyonundan buraya geldi. Bu
belediyelerde bir sürü kadro var, bir sürü personel var, akçalı durum var;
bunların görüşülmesi gerekmez miydi Plan ve Bütçe Komisyonunda?! Ben daha önce
de milletvekilliği yaptım.
Değerli arkadaşlar, gerçekten,
aceleye getirip, yangından mal kaçırır gibi, gece yarısı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
lütfen, toparlayın...
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, bu
yanlıştan bir an önce dönülmelidir. Arkadaşlarım biçim ve zamanlama
yanlışlığını söyledi. Denizli konusu geldiğinde de yine görüşeceğiz; ama, bu
340 belediye, aslında, şimdiye değin, kendi alanlarında birçok hizmet
vermiştir; içinde kırk yıllık, elli yıllık belediyeler vardır; denildiği gibi
bir yük değildir, bir yükten kurtulmayacağız; aslında, bir yanlışı yapıyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Şahsı adına ikinci söz
isteği, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü'ye aittir.
Buyurun Sayın Ülkü. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 dakika içerisinde ne söylenir
bilemiyorum; ama, bazı şeyleri notlar almıştım, onları aklımda kaldığı
kadarıyla sizlere sunmak istiyorum.
İçişleri Komisyonunda bu
kanun teklifinin lehinde ve aleyhinde görüşler sunulurken, bizim, aleyhinde
söylemiş olduğumuz sözler şunlardı: 1. Seçim takviminin başlamış bulunduğu. 2.
Teklifteki düzenlemelerin seçim kanunu hükmü niteliğinde olduğu. 3. Bu nedenle,
bu düzenlemelerin ancak bir yıl sonra yürürlüğe girebileceği. 4. Teklifin, daha
ayrıntılı görüşülerek seçimden sonra uygulanmak üzere, görüşülmesi gerektiği.
Değerli arkadaşlar, ben,
uzun yıllar belediye başkanlığı yaptığımı bu kürsüden defalarca söyledim;
ayrıca, Türk Belediyeler Birliği, eski adı Türk Belediyecilik Derneği olan
derneğin de yönetim kurulunda bulundum. O yönetim kurulunun, değişik
zamanlarda, değişik yerlerde yapmış olduğu toplantılarda, 1580 sayılı Belediye Yasasının,
3030 sayılı Yasanın değiştirilmesi gerektiğini, hatta ilave olarak kamu
yönetimi reformunun yapılması gerektiğini, ilave olarak 2464 sayılı Belediye
Gelirleri Yasasının değiştirilmesi gerektiğini, günümüze uyarlanması
gerektiğini defalarca, defalarca, defalarca söyledik ve bunlar hakkında değişik
zamanlarda hazırlanmış olan hem bakanlıkların hem demokratik kitle örgütlerinin
hem de derneğin, aşağı yukarı 25 kadar taslağı oluştu. Bunların hiçbirisi
buraya gelmedi, görüşülemedi; görüşülemediği için de, şimdi, aniden, demin
arkadaşımızın söylediği gibi, tartışılmadan ve biraz önce itiraz ettiğimiz
gerekçelerinde de sunduğumuz gibi, bu yasa çıkarılmak isteniyor ve 340 belediye
kapatılmak isteniyor.
Değerli arkadaşlarım,
aslında, belediyelerimizin bizden beklentilerini, yine, eski bir belediye
başkanı olarak, bildiğimizi zannedip, şöyle alt alta sıralamak istiyorum:
Belediyeler, kapatılmayı
değil, güçlendirilmeyi beklemekte.
Belediyeler, kendilerine
gönderilen payın artırılmasını beklemekte.
Belediyeler, daha önce
kendi yetkilerinde olan, ama, her gelen iktidarın kırparak aldığı bazı
yetkilerin geri verilmesini istemekte.
Belediyeler, yetmişüç yıl
önce çıkarılmış olan yasanın iyileştirilmesi ve günümüze uyarlanmasını
beklemekte.
Teknolojinin imkânlarından
yararlanarak yeni demokratik modellerin yaşama geçirilmesi için, giriştikleri
uğraşlarda hükümetlerin gölge etmemesini beklemekte.
Var olan yetkilerin
kullanılması için gayret gösterilirken, kadın eli sıkmayan kontrolörler
ordusunun belediyelere gönderilmesi yerine, hukuksal denetimde müfettiş
gönderilmesini beklemekte,
MEHMET ALİ BULUT
(Kahramanmaraş) - Bu konuyla ne alakası var?!.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
Alakası var...
Belediyeler, kendi
yörelerinde planlama yaparlarken, koruma amaçlı imar planı, özel amaçlı plan,
turizm amaçlı plan, sanayi amaçlı plan gibi her birinin bir başka bakanlığa
bağlı olduğu planlama yerine, kentinin özelliklerine göre bir tek planla
yöresini yönetmek istemektedirler.
Belediyeler, yeşil
alanlarını korumak istemektedirler.
Belediyeler, yeni
getirilecek iyileştirmelerle ve daha katılımcı modellerle kendi halkını
yönetmek istemektedirler.
Belediyeler, kendi
işçisini, kendi memurunu, kendi yetkileriyle, ihtiyaçlarına göre serbestçe
almak istemektedirler.
Belediyeler, Çevre
Yasasıyla alınan yetkilerin geri verilmesini istemektedirler.
Belediyeler, at eti, it
eti, eşek eti kesip satıp, bunlardan para kazananların ve mezbahaların bu
nedenle denetlenmediğinden dolayı bu yetkinin kendilerine verilmesini
istemektedirler. Yoksa, 1 900 nüfuslu bir belediyeyi, köy yapmak, 2 100 nüfuslu
bir belediyenin devamını sağlamak hiçbir zaman çözüm değildir. Hele, geçmişte
yapıldığı gibi, belediye sayısını çoğaltmak, şimdi de belediye sayısını
azaltmak gibi idarî çözümlerle uğraşmak, hiç ama hiç çözüm değildir. Ayrıca,
siz bütün bunları yaparken Yüksek Seçim Kuruluna danıştınız mı?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü,
lütfen konuşmanızı toparlayın.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
Belediye kurulmasına ilişkin 1580 sayılı Yasanın 7 nci maddesiyle uğraşırken
bugünlere gelineceğinin farkında değil miydiniz?! Köyü belediye yaparken,
beldeyi ilçe yaparken, ilçeyi il yaparken ve bunlar için önerge üstüne önerge
verirken neden düşünülmedi?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5 Ocakta seçmen listeleri askıdan indiriliyor. Kimisi tarla
satıp aday olmaya hazırlanıyor, kimi borçlandı, kimilerinin de belediye olarak
hem gelir düzeyi iyi, hem araç gereçleri var hem de borçsuz.
Şimdi, siz, kendi kendine
yetmeyen belediyeler olduğu gerekçesiyle kentleşmenin önünü tıkamaktasınız.
Zaten, dün burada istatistiki rakamlar verilirken şöyle bir şeye dikkat
çekilmişti: 2 000 nüfus sayımında, o zamanki adıyla Fazilet Partisi olan parti
ile MHP'ye mensup belediyeler nüfuslarını şişirmişler ve ülke nüfusu olandan
daha çok çıkmıştır. Bunun anlamı şudur: Hak edilmeyen payların İller
Bankasından daha çok alınması. Şimdi kaldırmaya çalıştığınız belediyelerin bir
kısmı bu tutumdan dolayı mağdur edilmektedir.
Size, demin, arkadaşlarımızdan
birisi örnek verdi Bandırma'ya bağlı Aksakal Beldesi için. Bu Aksakal
beldesinin parası da var, aracı da var, borcu da yok, yatırımlar da yapıyor,
köykent olmuş. Şimdi, sormak gerekiyor, burası köye dönüştü. Tabiî ki, hemen
her belediyede 1'den fazla muhtar var; muhtarlık seçimlerine hazırlanılıyor. Bu
muhtarlar 1'den fazla olduğuna ve tek muhtara ineceğine göre, bu ihtilafı nasıl
çözeceksiniz; ne olacak bu muhtarların hali?
Yine, dün, burada,
istatistiki rakamlar verildi, denildi ki: "400 000 kahvehane, 15 000
meyhane, 131 kütüphane var bu ülkede." Ayrıca, ben, bir istatistiki rakam
ilave edeyim: 76 000 cami, 52 000 okul var. Tercihlerin ve yönlendirmenin
dayanılmaz ağırlığını, varın siz hesaplayın.
Onun için, biz, bu ülkeyi
köyleştirmek değil, kentleştirmek istiyoruz; çünkü, biliyoruz ki, kentleşme,
fiziksel anlamda yeşil alanlarıyla, ortak kullanım alanlarıyla, altyapısıyla,
kısacası planlamayla, düzenli ve kendi içinde disiplinli bir ortamın
sağlanmasıdır.
BAŞKAN - Sayın Ülkü,
bakın, sizin 5 dakikalık sürenize, 3 dakika ilave süre vermiş oluyorum. Son
sözlerinizi rica ediyorum.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
Tamam, bitiriyorum efendim.
Kültürel anlamda da,
köylülükten çıkıştır; kullanım alanlarını paylaşmaktır; daha çok bilgi
alışverişinde bulunmaktır; sanayileşmedir, uygarlıktır.
Ben diyorum ki, gelin,
siz, bu belediyeleri kaldıracağınıza, dokunulmazlıkları kaldırın daha iyi.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ülkü.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 308
sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Hüsnü Ordu |
T. Ziyaeddin Akbulut |
|
Bursa |
Kütahya |
Tekirdağ |
|
Nusret Bayraktar |
|
Yahya Akman |
|
İstanbul |
|
Şanlıurfa |
"Madde 2- Tüzel
kişiliği kaldırılan belediyelerin memur ve kadrolu işçileri, ildeki genel ve
katma bütçeli kuruluşların boş kadrolarına ihtiyaç durumu da dikkate alınarak vali
tarafından en geç üç ayın içinde atanır. Bu süre içinde ataması yapılmayanlar
durumlarına uygun il özel idaresi kadrolarına atanır. Sözleşmeli personel
sözleşmeleriyle; geçici işçiler ise vizeli pozisyonlarıyla birlikte il özel
idaresine devredilir.
Devredilen memur ve daimî
işçilerle ilgili gerekli kadro düzenlemeleri, devralınan kadro sayısını aşmamak
üzere 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
hükümlerine bağlı olmaksızın il genel meclisinin kararı ve valinin onayıyla yapılır.
Devredilen memur ve daimî işçiler durumlarına uygun bir kadroya atanıncaya
kadar halen aldıkları aylık, ödenek, yolluk ve diğer ödemeleri ve özlük
haklarını il özel idaresinden almaya devam ederler. Durumlarına uygun bir
kadroya ataması yapılanların, bu kadrolarda alacakları aylık, ödenek, yolluk ve
diğer ödemeler toplamının, önceki kadrolarında aldıkları aylık, ödenek, yolluk
ve diğer ödemeler toplamından az olması halinde, aradaki fark kapanıncaya
kadar, söz konusu miktar tazminat olarak ödenir."
BAŞKAN - Efendim,
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri?..
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum :
Gerekçe :
1 inci maddede yapılan
değişikliğe uyum sağlanması amacıyla bu önerge hazırlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi
okutuyorum :
GEÇİCİ MADDE 1. - Tüzel
kişiliği kaldırılan belediyelerin tüzel kişilikleriyle seçilmiş organları ilk
mahallî idareler seçimlerine kadar görevlerine devam eder. Tüzel kişiliği
kaldırılan belediyelerde bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren yeni imar planı
veya mevcut imar planlarında ek ve değişiklik ile 3194 sayılı İmar Kanununun 18
inci maddesine göre imar uygulaması yapılamaz. Ayrıca açıktan veya naklen
personel ataması ile borçlanma veya bütçede ödeneği bulunmayan hususlarda yeni
ihale yapılamaz. Tüzel kişilikleri sona eren belediyelerden köy haline
dönüştürülecekler veya bir başka belediyeye katılacak olanlar, katıldıkları
belediye ile birlikte bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren valiliklerce yedi
gün içinde tespit ve ilan edilir. Bu durum ilgili seçim kurulu başkanlıklarına
bildirilir.
BAŞKAN - Geçici madde 1
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Haşim
Oral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM
ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu konuşmayı yaparken,
televizyonlar aracılığıyla Anadolu'dan izlendiğimizi unutmayalım diye,
özellikle herkesin dikkatini çekmek istiyorum.
Söz konusu teklif,
özellikle Denizli'yi çok yakından ilgilendiriyor. Bu teklifle beraber, Sayın
Ümmet Kandoğan'ın teklifiyle beraber, yaklaşık 28 belediye, belediye
kimliklerinden uzaklaşıyor. Ben, soruyorum... Şimdi, Afyon milletvekillerimiz
de bu konuda çok duyarlı olmalı, Konya milletvekillerimiz de bu konuda çok
duyarlı olmalı; çünkü, bu belediyelerin yaklaşık beşte 1'i bu 3 şehre ait;
Denizli, Afyon, Konya.
Buraya çıkan
arkadaşlarımın hepsi, belediyelerin hizmet veremeyişinin nedeni olarak,
belediyelerin kendi içinde çekim noktası oluşturamadıklarından bahsettiler.
Ben, size soruyorum: Beyoğlu Belediyesinde Belediye Başkanlığı yapmakla,
İstanbul Belediyesinde Belediye Başkanlığı yapmakla, beldelerde belediye
başkanlığı yapmak aynı mıdır? Hiç bunu hesap ettiniz mi? Hiç düşündünüz mü
bunu? Sizin gelirleriniz ne kadardır, onların gelirleri ne kadardır?
Bir de, şu hakkı teslim
edelim lütfen; Türkiyemizi şu ana kadar idare edenler, yönetenler, özellikle
sağ iktidarlara -ki, birçoğunuz bunların içinde milletvekilliği yaptınız, o
işin içinde oldunuz- sesleniyorum:Çiftçilerin köylerinden, kendi
memleketlerinden uzaklaşıp da şehirlere göç etmelerinde sizin hiç katkınız yok
mu?! Hiç günahınız yok mu? Bu insanlara, özellikle şu aşamadan sonra
"sizin nüfusunuz azaldı, çoluğunuz çocuğunuz ekmek parası yüzünden
şehirlere göç etti" derken, hiç vicdanınız sızlamıyor mu?!
Burada, örnekler verildi.
Sevgili Milletvekilim Ümmet Kandoğan, Denizlili hemşerim, Sevgili İçişleri
Komisyonu Başkanım; size bir belediye söyleyeceğim. O kadar, toplam kaliteden
uzak; o kadar, gayriresmî bir iş yapıyoruz ki; yani, inanın çok üzülüyorum. Bir
belediye düşünün -ismini de veriyorum; Denizli'nin Belevi Belediyesi; çünkü,
içimizi yakıyor- bu belediyenin hiç borcu yok; ama, nüfusu 1 400, bu belediyenin
18 tane aracı var, bu belediye 400 küsur milyarla bütçe yapmış, üstüne üstlük
120 000 000 000 liralık daha bütçe yapmış, bu belediyenin devletten 52 000 000
000 lira KDV alacağı var. Sizin yaptığınız bu ölçüte göre, yaklaşık 73
belediyenin nüfusu da 1 900'ün üzerinde, ölçüte bakın, ölçüte... Beşte 1'i 3
şehirle gidiyor, ne yazık ki, en büyük darbeyi Denizli yiyor, 22 belediye de...
Yani, 100 belediyenin 50'si Adalet ve Kalkınma Partisinin. O, gerçekten büyük,
ilkeli, Türkiye'nin şartlarını iyi analiz etmiş, bilimsel yasa teklifiyle
Denizli'yi kalbinden vuruyor. Hayırlı olsun, 28 Martta görüşeceğiz... 28 Martta
görüşeceğiz, görüşeceğiz...
Şimdi, bunların dışında
benim size söyleyeceğim çok önemli bir konu daha var. Siz, özellikle Egenin,
Marmaranın, Akdeni'in üretimine bu şekilde darbe vuramazsınız. Belediyeler
konusunda burada ahkâm kesen bazı milletvekili arkadaşlarım şunu söylediler,
dediler ki "İngiltere'de belediye şu sayıdan bu sayıya inmiş." Siz,
İngiltere'nin bir köyüyle, bir beldesiyle; Türkiye'nin bir köyünü, beldesini
mukayese etme imkânına sahip misiniz? Allahaşkına, gittiniz, gördünüz mü?
Onları belediye sayısını azaltmalarının altında yatan anasebep nedir biliyor
musunuz; çünkü, onlar altyapı hizmetlerini bitirmişlerdir. Belediyelerin, özellikle
insana hizmet verme konusundaki güvencesini, devlet, belediyelerden teslim
almıştır; bunu bilmek zorundasınız; zaten, bunu bilmediğiniz için bunları
yapıyorsunuz ve bunun içinde olanlar, ne yazık ki, bindikleri dalı kesiyorlar.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul)
- Altyapıyı yapamıyorlar, personel maaşlarını ödeyemiyorlar...
V. HAŞİM ORAL (Devamla) -
Sevgili arkadaşlarım, Yozgat-Şefaatli'den örnek verdiğiniz zaman, bana,
yurtdışından da, buna benzer bir belediyeden örnek vermek zorundasınız; çünkü,
siz de, oraya uygun olarak belediye sayısını azaltıyorsunuz ya!
32 trilyon borçtan
bahsediyorsunuz. Bu söz konusu olan milyonlarca insan... Size soruyorum, 32
trilyonun dolara tekabülü nedir, biliyor musunuz; sizin, bizim hesap
soramadığımız, bankalardan hortumlanan paralardan daha fazla değildir. Siz,
şimdi, onları bir kenara bırakacaksınız, Türkiye'deki belediye sayısı ile
İngiltere'deki belediye sayısını bir tutacaksınız. Benim Denizlimin 50
belediyesini... Bu şehir, 1 250 000 000 dolarlık ihracat yapan şehir. Bu şehir,
sıradan bir şehir değil. Bu şehirde yaşayan insanların belediye konusunda bir
sıkıntısı yok; ama, bu şehirde yaşayan insanların bir konuda sıkıntısı var;
devletten pay almada sıkıntıları var. Eğer, benim milletvekili arkadaşlarım
-biraz sonra geleceğiz, konuşacağız onları da- Denizli'nin 28 belediyesini
silmek yerine, Denizli'yi büyükşehir yaparak devletten pay alması konusunda
katkı koysalardı, Denizli konusundaki hassasiyetlerini burada gösterselerdi,
inanın, hiç olmazsa, orada, kendimizi biraz daha mağdur olmamış hissederdik.
Yasal, hukukî süreçlere
girmiyorum; yalnız, bir şeyin altını çizmek istiyorum. Belediyeler, özellikle
sosyal devletlerde olması gereken kurumlardır. İnsanların doğumunda da ölümünde
de belediyeler vardır. Siz şunu yapıyorsunuz; siz, bundan sonra belediye
hizmeti almaması, daha doğrusu alamayacak şekilde insanları sınıflara
bölüyorsunuz, onların hakkını gasp ediyorsunuz.
Ben, sözü daha fazla
uzatmak istemiyorum, söylemek istediklerimi net şekilde söyledim. Başta benim
kendi beldem de olmak üzere -bakın, onun adını zikretmedim- Denizli'deki 28
belediye için ölçütünüz, değerlendirmeniz doğru değil, bilimsel değil,
yaptığınız mukayeseler doğru mukayeseler değil.
Bu teklif böyle
geçebilir. Sizleri ikna etmek için söylemiyorum zaten, öyle bir gayretim yok,
öyle fuzulî bir gayret içerisinde de olmak istemiyorum; ama, şunu söylemek
istiyorum: Bizi izleyen 70 000 000, bu ülkede, bir gecede yasalar çıkaran
-gecenin saat 2'sinde, 3'ünde yasalar çıkaran- ve bunu yaparken de hukuku, yasaları,
bilmem neleri, her şeyi bir kenara bırakıp "sizin nüfusunuz 5 kişi eksik,
10 kişi eksik" deyip, onları belediye hizmetlerinden mahzun bırakan,
onları eksik bırakan insanları, çok iyi biliyorum ki, 28 Martta
değerlendirecektir. Yolunuz açık olsun arkadaşlar, 28-29 Martta tekrar
görüşeceğiz.
Tekrar saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Oral.
Madde üzerinde, şahısları
adına söz isteği var.
Şahsı adına ilk söz
isteği, Bayburt Milletvekili Sayın Fetani Battal'ın.
Buyurun Sayın Battal. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
FETANİ BATTAL (Bayburt) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tepkinizi anlıyorum; ama,
sizin de, beni anlamaya çalışmanızı rica ediyorum; çünkü, benim yapmaya
çalıştığım, burada zor zamanda konuşmak ya da gecenin bu saatinde, masum ve
mahzun bir çığlığı dile getirmeye çalışmak.
Hepimiz burada ciddî bir
sorumluluğu paylaşmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla, bence, ülkemizde, temel insan
hakları ve özgürlükler problemini şöyle bir kenara bırakıp, bir tespit yapmaya
kalkarsak, eğer, bu ülkenin birinci derecede sorunu, gelir dağılımındaki
adaletsizlik ise, ikinci temel probleminin de bölgelerarası gelişmişlik farkı
olduğunu görürüz.
Yıllardır bu hususta çok
nutuklar atıldı, çok şeyler söylendi, çok konuşuldu; ama, ufuksuz, vizyonsuz,
misyonsuz iktidarlar yüzünden o bölgeler geri kalmaya devam ediyor. O bölgeler
geri kalmadı; bence geri bıraktırıldı. Bu çerçeveden baktığımızda, bence bu teklif
çerçevesi içerisinde yer alan, Ağrı'nın, Ardahan'ın, Bartın'ın, Bayburt'un
beldeleri kapatılmamalıydı; onların, bütün belediyelerinin sayısı zaten 10'u
bile bulmuyor. İli, ilçesi, beldesi, hepsini topluyorsun; 10 bile değil.
O bölgenin insanları hayatları
boyunca göç ettiler ve ortaya çarpık kentleşme çıktı, kompleks bir yapı çıktı.
Büyük kentleri birazcık düzgün ve yaşanabilir bir hale getirmek için harcanan
paranın kırkta 1'i, zamanında o bölgelere harcanmış olsaydı, şimdi bu problemi
yaşamıyor olacaktık.
Sözlerimi fazla
uzatmıyorum; ama, şunu söylüyorum: Bayburtlular dilenmeyi sevmezler,
hoşlanmazlar "aman bizi kapatmayın" diye feryat etmek istemiyoruz;
ama, orası Bayburt'sa ve ben de Bayburt milletvekiliysem, Akşar'ı ilçe yapmak
benim boynumun borcu; bunun mücadelesini vereceğim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Battal.
İkinci söz isteği, İzmir
Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü'nün.
Buyurun.
Sayın Ülkü, rica
ediyorum, lütfen, sürenizi iyi kullanın.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir)-
Zaten, demin söyleyemediklerimi söylemek için söz aldım.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; şu liste, demin Bayburt milletvekilimizin söylemiş olduğunu bir
başka şekilde açıklayan bir listedir. O listenin özeti de şudur: Elbistan Adı
Altında Bir İl ve Üç İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifi; Avni Doğan, Ali Sezal
ve 16 arkadaşı teklif etmişler; yani, sizler. Erciş Adıyla Bir İl ve Çelebibağ
Adlı Bir İlçe Kurulması; Maliki Ejder Arvas, Hüseyin Çelik, Abdullah Gül, Osman
Pepe ve 15 arkadaşı teklif etmişler; yani, sizler. Ankara İlinde Bahçelievler
ve Batıkent adlı iki ilçe kurulması; Cemil Çiçek teklif etmiş; yani, sizler.
Iğdır İline bağlı Halfeli Beldesinin ilçe yapılması; Osman Aslan ve arkadaşları
teklif etmişler; yani, sizler. Karacadağ adıyla bir ilçe kurulması; Abdülkadir
Aksu teklif etmiş; yani, sizler. Ergani'nin -Diyarbakır'dan bazı ilçelerin
koparılarak- il yapılması; Abdülkadir Aksu teklif etmiş; yani, sizler. Tokat
İlinde Baydarlı isimli ilçe kurulması; Musa Uzunkaya, Osman Pepe teklif
etmişler; yani, sizler. Kavaklıdere isimli ilçe kurulması; Bülent Arınç teklif
etmiş; yani, sizler. Kahramanmaraş'ın büyükşehir olması; Ali Sezal ve 8
arkadaşı teklif etmişler; yani, sizler. Balıkesir'in büyükşehir olması,
Şanlıurfa'nın büyükşehir olması; Mehmet Ali Şahin, Abdülkadir Aksu, Abdullah
Gül ve 15 arkadaşı teklif etmişler; yani, sizler. Uzunçiftlik'in ilçe olması,
Derince'nin ilçe olması, Darıca'nın ilçe olması; Osman Pepe teklif etmiş; yani,
sizler. Batman'a bağlı Kayapınar'ın ilçe olması; Ataullah Hamidi teklif etmiş;
yani, sizler.
AHMET YENİ (Samsun) -
Bizdeki Mehmet Beşir Hamidi.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
Şimdi, bütün bunları getiren... Bunların şişirilerek, ülkenin bugünlere
gelmesinde en büyük faktör, sizin daha önceki tutumlarınızdır. Bizim bu konuda
herhangi bir günahımız yoktur. Şimdi, şişti, şişti ve 2 000 nüfusun altındaki
yerlerin belediye olmaktan çıkarılması gündeme geldi. Bunun gerekçelerinden
birisinin de bunların toplam 32 trilyon lira borcunun olduğu şeklinde bir
yaklaşım; oysa 16 büyükşehir belediyesinin 32 trilyon değil, 6,5 milyar dolar
borcu var. O zaman, 16 büyükşehir belediyesini de kaldıralım ya da
"belediyeler olmasa ne güzel olur" diyelim hepsini birden kaldıralım;
var mısınız?!.
1 Aralık 1977 tarihinde
alınmış olan Danıştay kararlarından yola çıkarak burada işlem yapılamaz; çünkü,
ondan sonra 12 Eylül oldu, 1982 Anayasası yürürlüğe girdi ve Türkiye yeni bir
Anayasayla yönetilmeye başlandı. Dolayısıyla, bunların dikkate alınması
gerekiyor.
Bakın, Çanakkale'nin
Ezine İlçesi Mahmudiye Belediyesinin nüfusu 1 950; bu belediyenin hiçbir borcu
yok, 60 milyar lira parası var ve ayrıca da ISO-9002 belgesini almaya aday; eli
kulağında. Şimdi, bu belediye, 5 Ocak 2004 tarihinde askıdan ineceğine göre
seçmen listeleri, bu zaman zarfında 50 kişi bulsa -ki, bulacaktır- bunları
kaydettirse ve nüfusunu 2 000'e tamamlasa ne yapacaksınız o zaman? Buna benzer,
1 990, 1 995 nüfuslu belediyeler de var; onlar da 2 000'e tamamladığında ne
yapacaksınız o zaman?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)-
Olur mu öyle şey; olmaz!.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)-
Bütün bunların düşünülmesi lazım. Bu getirilmiş olan yasa teklifi, böyle, tek
kişi tarafından ve düşünülmeden getirilirse, elbette, böylesi zor durumlarla
karşılaşırız. 2 000 nüfusu öylesine bir şekilde dayattınız ki, sanki izafiyet
teorisiymiş gibi, sanki başka seçenekler yokmuş gibi. Biz, olayın bu
içeriğini...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜNAL KACIR (İstanbul)-
Tamam Başkan, konuşmasını bitirdi zaten
BAŞKAN- Hayır, Sayın Ülkü
selamlayacak; son söz...
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)- Ve
bu nedenlerle de bu teklife tabiî ki ret oyu vereceğiz.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Ülkü.
AVNİ DOĞAN
(Kahramanmaraş)- Sayın Başkan, söz istiyorum; çünkü, benim bir teklifim sanki suç işlemişim gibi söylendi.
BAŞKAN- Hayır, o, sadece
bilgi noktasında söylenmiştir.
AVNİ DOĞAN
(Kahramanmaraş) - Yani, en azından, yerimden birkaç söz söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Doğan, bu
çerçevede bir söz verme imkânım yok.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 308
sıra sayılı kanun teklifinin geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Nusret Bayraktar |
Yahya Akman |
|
Bursa |
İstanbul |
Şanlıurfa |
|
Hüsnü Ordu |
|
Ahmet Yeni |
|
Kütahya |
|
Samsun |
"Geçici Madde1.-
2000 yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre bu kanunun 1 inci maddesi
hükümlerine göre köye dönüşmesi gereken belediyelerin tüzelkişilikleri başkaca
bir işleme gerek kalmaksızın 27 Mart 2004 tarihinde kalkar ve aynı adlı köye
dönüşür. Bu belediyeler valilikler tarafından bu kanunun yayımı tarihinden
itibaren beş gün içinde tespit ve ilan edilir ve ayrıca ilgili seçim kurulu
başkanlığına bildirilir. Buralarda 28 Mart 2004 tarihinde yapılacak olan
mahallî idareler ve mahalle muhtarlıkları ile ihtiyar heyetleri seçimlerinde
köy tüzelkişiliği organları seçilir.
Bu belediyelerin taşınır
ve taşınmaz malları; hak alacak ve borçları; personel, kadro, bütçe ve
ödenekleri hakkında bu kanunun 1 ve 2 nci maddelerine göre işlem yapılır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri, gerekçe mi okunsun; yoksa, konuşacak mısınız?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
1 inci maddede yapılan
değişikliğin mevcut belediyelere uygulanmasını sağlamak için bu önerge
hazırlanmıştır.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi,
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Geçici 1 inci madde kabul edilmiştir.
Geçici 2 nci maddeyi
okutuyorum :
GEÇİCİ MADDE 2. - Bu
Kanunla tüzelkişiliği kaldırılarak diğer bir belediyeye katılan yerler ile bu
belediyelerde ve köye dönüştürülen yerlerde 28 Mart 2004 tarihinde yapılacak
olan mahallî idareler ve mahalle muhtarlıkları ile ihtiyar heyetleri seçimleri,
buraların bu Kanunla düzenlenen yeni durumlarına göre yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Gürsoy;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Gürsoy, süreniz 10
dakika.
CHP GRUBU ADINA ŞEVKET
GÜRSOY (Adıyaman) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Denizli Milletvekili
Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi
üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Sayın milletvekilleri,
halkımızın mutluluk ve huzur içerisinde yaşayabilmesi için sizler tarafından
getirilen her yasaya, ben, şahsen, samimî olarak yardımcı olmak istiyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun da, geçmişte yardımcı olduğunu, bundan sonra
da yardımcı olacağını hepiniz gördünüz. Yalnız, bizler, bu kürsüden konuşurken,
sizlerin getirdiği bu kanun tekliflerindeki eksiklikleri anlatırken, sizler
anlamak istemediniz; dolayısıyla, zaman zaman Cumhurbaşkanından geri döndü,
bizler haklı çıktık; Anayasa Mahkemesinden geri döndü, bizler haklı çıktık.
İyiniyetle getirilen bu
teklifi, gerçekten, şu anda incelediğimiz zaman, her tarafında yanlışlıklar
var. Bir kere, komisyona getirilme şekli yanlıştır. Bizler, komisyon üyesi
olarak, komisyon toplantısının olduğu saatte bu kanun teklifiyle karşılaştık.
Etik olarak bu teklifin 48 saat önceden getirilmesi gerekirdi.
2 000 nüfuslu
belediyelerin kaldırılması olayı... Hâlâ, geçmişteki sayımın şaibeli olduğu
söylenir. Bu küçük belediyeler devletin sırtında yük gibi gösteriliyor, bu
belediyelerin çalışmadığı söyleniyor.
Sayın milletvekilleri,
bence, doğrusu, bu belediyeler çok çalışıyor. Sizler, bu ülkenin insanlarının
mutluluğunu; eğitimden, sağlıktan, adaletten, din hizmetlerinden faydalanmasını
istemiyor musunuz? Bu toplumun aydınlık bir seviyeye gelmesi için gayret
göstermiyor musunuz? Bu küçük belediyeler gençlerin spor yapması için saha
yapar, camiyle ilgili işlere bakar, temizlik işlerine bakar, eğitime katkıda
bulunur; hepsi de büyük bir yarış içerisindedir.
Geçmişte belediye
başkanlığı yapmış biri olarak benden de, sık sık "Sayın Başkanım, sizin
kullanamadığınız araçları bize verin, biz çalıştırırız; çöplüğe atacağınız çöp
bidonlarını bize verin, biz orada değerlendiririz" taleplerinde
bulunuluyordu. Gerçekten de, bu konuda son derece başarılılar ve bir yarış
içerisindeler.
Adıyaman'daki bir örneği
anlatayım; mutlaka, Türkiye'nin birçok yöresinde de böyledir: Bir belediye
başkanımız, belediyesine bağlı bir beldeye cami yaptırdı, okul yaptırdı,
kanalizasyon yaptırdı, suyunu getirdi, semt sahası yaptırdı, diğer
belediyelerin artıklarını toparlayarak itfaiye aracından tutun bütün araçlarını
temin etti. Kim yapıyor bunu; belediye yapıyor.
Arkadaşlar, bir de, bu
belediyeleri kontrol etmek çok kolay; küçük yöreler. Siz, büyük kentleri
kontrol edemiyorsunuz. Oran itibariyle de ele alırsanız, en az masraflı
belediyeler bunlar, en az borcu olan belediyeler bunlar. Bu ülkenin kalkınması
için belediyelerin önemi bu kadar büyük.
Yerel yönetim kanunu
tasarısı hazırlıyorsunuz; bunu, o zaman değerlendirirsiniz. Bu konuya iyi
hazırlanmadığınız görülüyor.
Arkadaşlar, getirdiğiniz
diğer kanun tasarı ve teklifleri nasıl Anayasa Mahkemesinden geri döndüyse,
zannediyorum, ileride sizler de pişmanlık duyacaksınız; çünkü, ülkenin
kalkınmasına büyük katkısı olan bu belediyeleri ortadan kaldırmak bence
haksızlık.
Bu personel ne olacak? Bu
belediyelerde çalışanların çoğu, bu beldelerde oturan insanlardır; bunların
orada evleri var, küçük bir bağları, bahçeleri var, akrabaları var. Sosyal
yönünü de düşünün; bunları nereye götüreceksiniz?! Buradan da bir problem
doğuyor. Bizce, bu belediyeleri iyileştirmek en doğrusudur, bu belediyelere
katkıda bulunmak en doğrusudur.
Bu teklifinizi geri
çekerseniz, bence pişman olmazsınız, mutlu olursunuz. Ben, bu teklifin geri
çekilmesi hususunda tekrar sizlerden ricada bulunuyorum.
Hepinize sevgilerimi,
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gürsoy.
Madde üzerinde başka söz
isteği?.. Yok.
Madde üzerinde verilmiş 1
önerge var; okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 308
sıra sayılı kanun teklifinin geçici 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Yahya Akman |
Nusret Bayraktar |
|
Bursa |
Şanlıurfa |
İstanbul |
|
Hüsnü Ordu |
|
Ahmet Yeni |
|
Kütahya |
|
Samsun |
Geçici Madde 2. - Geçici
1 inci madde hükmü uyarınca tüzelkişiliği kaldırılan belediyelerde, bu kanunun
yayımı tarihinden itibaren, yeni imar planı veya mevcut imar planlarında ek ve
değişiklik ile 3194 sayılı İmar Kanununun 18 inci maddesine göre imar
uygulaması yapılamaz. Ayrıca açıktan veya naklen personel ataması ile borçlanma
veya bütçede ödeneği bulunmayan hususlarda yeni ihale yapılamaz.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu efendim?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
1 inci maddede yapılan
değişikliğin mevcut belediyelere uygulanmasını sağlamak için bu önerge hazırlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Geçici 2 nci
maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylayacağım; ancak, şu anda,
İçtüzüğün 57 nci maddesine göre yoklama yapılması talebi var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 308
sıra sayılı kanun tasarısının geçici 2 nci maddesinin oylanmasına geçilmesinden
önce, İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince yoklama yapılmasını arz ederiz.
BAŞKAN - Şimdi, yoklama
isteyen arkadaşlarımızın Genel Kurulda olup olmadıklarını kontrol edeceğim.
Ali Topuz?.. Burada.
Haşim Oral?.. Burada.
Mehmet Vedat Melik?..
Burada.
Hüseyin Ekmekcioğlu?..
Burada.
Birgen Keleş?.. Burada.
Bihlun Tamaylıgil?..
Burada.
Fahrettin Üstün?..
Burada.
Ali Oksal?.. Burada.
Osman Özcan?.. Burada.
Mustafa Gazalcı?..
Burada.
Oya Araslı?.. Burada.
Ali Kemal Deveciler?..
Burada.
Erdoğan Kaplan?.. Yok.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Tekabbül ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Muharrem
Kılıç tekabbül ediyor.
Hüseyin Özcan?.. Burada.
Tuncay Ercenk?.. Burada.
Şevket Gürsoy?.. Burada.
Haluk Koç?.. Burada.
Algan Hacaloğlu?..
Burada.
Orhan Sür?.. Burada.
Muharrem İnce?.. Burada.
Elektronik cihazla
yoklama yapacağım.
Yoklama için 3 dakikalık
süre veriyorum arkadaşlar.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN- Toplantı
yetersayımız vardır; görüşmelere devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı
Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/216) (S. Sayısı : 308) (Devam)
BAŞKAN- Geçici 2 nci
maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Geçici 2 nci madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum
:
MADDE 3.- Bu Kanunun 2
nci maddesi 28 Mart 2004 tarihinde, diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN- 3 üncü madde
üzerinde bir söz isteği yok.
ALİ TOPUZ (İstanbul)- 3
üncü madde üzerinde söz isteğimiz var efendim; Sayın Oya Araslı konuşacaklar;
bildirmiştik.
BAŞKAN - Affedersiniz, bu
saatte, tabiî ki, o kadar oluyor.
OYA ARASLI (Ankara) -
Bizim kabahatimiz değil.
BAŞKAN - Ankara
Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti
sıralarından alkışlar [!])
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA OYA
ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yasanın yürürlük
maddesi, belki, çok uzun zaman üzerinde söz alınması âdet olmamış bir madde;
ama, bence, fevkalade önemli bir madde. Eğer, yapılan bir yanlışlık varsa, bunu
gidermek için son fırsatlardan birisi ve ben, Cumhuriyet Halk Partisi adına
aldığım, Grubum adına aldığım ve Grubumun görüşlerini ifade etmek için aldığım
bu söze, sizleri ve Sayın Başkanı selamlayarak başlarken, bu yanlışlığın
üzerinde durmak istiyorum.
Bu yasa teklifinin
Meclisin gündemine girmesiyle başladı yanlışlık; İçtüzüğe aykırı bir şekilde
girdi. Ondan önceki aşamaları da yanlış oldu. (AK Parti sıralarından
"Güzel, güzel..." sesleri)
Dinleyiniz... Güzel; ama,
bu çatının altında bu yanlışların yapılıyor olması çok çirkin.
48 saatlik bekleme
süresine uyulmadan komisyonda görüşüldü. Komisyonda görüşüldükten sonra, Genel
Kurul gündemine girmesi için beklenmesi gereken 48 saati beklemeden Genel
Kurulun gündemine girdi. Bu 48 saatlik süreler, milletvekilinin teklif ve
tasarılara katkı yapabilmek için hazırlanması amacıyla verilmiş olan
sürelerdir. Milletvekilinin yeterince katkı yapması engellendi. Bir kere,
bunlar yanlıştır.
İkincisi, bizim, uzun
zamandan beri, gerek iktidar gerekse muhalefet olarak üzerinde çalışmakta
olduğumuz bir kamu yönetimi reformu, bir yerel yönetimler reformu taslağı var.
Türkiye'nin tüm yerel yönetim yapısıyla ilgili olarak, tüm kamu yönetimiyle
ilgili olarak değişmesi gereken hususlar, bu reform çerçevesinde belli ilkelere
bağlı olarak ortaya konacak ki, bunlarla ilgili olan adımlar atılabilsin; ama,
şimdi, bu yasa teklifi ne yapıyor; yerel yönetimin en önemli konularından biri
olan belediyelerin büyüklüğü ve sınırlarıyla ilgili olarak bir düzenleme, bir
çözüm getiriyor. Seçilen çözümün ne kadar isabetli olduğu konusunda herhangi
bir tartışma yapılmamış, daha doğrusu, üzerinde görüş birliğine vardığımız,
konsensüs diyebileceğimiz noktaya gelmiş bir durum söz konusu değil.
Bir milletvekili
arkadaşımız, kendisine saygı duyuyorum; ama, bir yasa teklifi hazırlamış buraya
getirmiş, hükümet partisi de arkasında duruyor. Biz dilerdik ki, bu denli büyük
sonuçlar doğurabilecek olan bir düzenleme, bir hükümet tasarısı olarak gelsin;
arkasında, Adalet ve Kalkınma Partisinin, hiç değilse, yerel yönetimler
felsefesi olsun, bütün her şeyi tamamlanmış, hazırlıkları bitmiş bir tasarı
olarak önümüze gelsin. 1 inci maddesinden başladık bir şeyler takıp
takıştırıyoruz bir yerlerine burada. Adalet ve Kalkınma Partili bir arkadaşımız
geldi, bu teklifi verdi, Adalet ve Kalkınma Partili diğer milletvekilleri, Grup
Başkanvekilleri, önergeler veriyorlar, yanlış buldukları yerleri düzeltmeye
çalışıyorlar.
Arkadaşlar, böyle, bu
kadar önemli bir konuda "göç yolda düzelir" anlayışıyla yasa
yapılmaz. Yani, lütfen, biraz ciddî olalım. Şurada yapılacak en ufak bir
ciddiyet yanlışı, bu ülkenin kaderinde çok önemli yansımalar yapacak. Bunun
mesuliyetini taşımaya hazır mısınız? Doğrusu, biz, böyle bir yanlışa katkı
vererek bu mesuliyete ortak olmayı hiç arzu etmiyoruz. Çok büyük bir yanlış
yapıyorsunuz.
Eğer, devlet yönetme anlayışınız
bu ise, Türkiye'ye Tanrı kolaylıklar versin diyorum. Eğer, bütün reformlarınızı
siz böyle göstermelik yapacaksanız, milleti bir yerlerde bir şeyleri
tartıştırıp tartıştırıp sonra da kafanızdakini gece yarısı yasalarıyla ortaya
koyacaksanız, bu da takıyyeciliğin bir başka türü demekten başka çaremiz yok.
Bunlar yazık! Bu ülkeye yazık olur! Bu huylarınızdan vazgeçiniz! Ciddî bir adım
attığınız zaman, doğru bir adım attığınız zaman sizi sonuna kadar desteklemeye
hazırız. Bunu da kanıtlamış durumdayız; ama, böyle yanlışlarla, böyle gayri
ciddî girişimlerle karşımıza çıkmayın.
Bakın, verilen
önergelerin ben birbirine çarpık bakmaya başladığını fark ettim. Bu yasayı
uygulamakta zorluk çekeceksiniz. Kafanızın arkasında -bütün buradaki konuşmalar
onu gösteriyor- bu seçimlerde bu yasayı uygulatmak için hazırlık yapıyorsunuz;
ama, bu hayali kurarken, Anayasanın 67 nci maddesini gözardı ediyorsunuz.
Uygulanamaz bu! Bu uygulanamaz! Anayasanın 67 nci maddesi yerinde durduğu
sürece, böyle bir yasayı uygulamanız mümkün değil; ama, "biz Anayasaya
uymayız, o orada yazılı kalır, biz de bildiğimizi yaparız" diyorsanız, o
başka. Anayasaya ne kadar saygı duyulduğunu gösteren, maalesef, başka örnekler
de var! Bu da onlardan biri olur.
Ama, bir şeyi çok merak
ediyorum. Kamu reformuyla, yerel yönetimlerle ilgili bir sürü tartışma oldu.
Bir kişi de kalkıp şurada "o tartışmaların sonucunu bekleyelim de böyle
bir yasa yapalım" demedi. Ama, konu milletvekilliği olunca, milletvekili
dokunulmazlığı olunca, alacağı karar falanca milletvekilinin, filanca
milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasına zerrece katkı vermeyecek olan
bir Meclis araştırması komisyonunun raporunu beklemek üzere karar verdi bu
Mecliste bir komisyon. Bu, ne kadar korkunç bir çifte standarttır! O konuda
ilgisi olmayan bir Meclis komisyonunun raporu bekleniyor, sadece o yasa
koyucuya hitap edecek sonuçlar ortaya koyacaktır; ama, bu çok önemli konuda
bugüne kadar yapılmış olan çalışmaların, tartışmaların sonucu beklenmeden bir
yasa teklifi yasalaştırılmaya çalışılıyor. Buna da işaret düşmek istiyorum
burada. Nasıl çifte standart kullanıldığına, nasıl birbirinden farklı
anlayışlarla devlet yönetilmeye kalkışıldığına ilişkin bir kaydı Türkiye Büyük
Millet Meclisi zabıtlarına düşürmek için, burada buna değiniyorum.
Aceleniz ne arkadaşlar?..
Aceleyle bir yere varılmıyor. Acele etmeyelim, birlikte tartışarak, en
doğrusunu arayarak yasaları çıkartalım. Çünkü, ülkemiz en doğrusuna layık.
Şimdi, burada birtakım
belediyeleri tüzelkişilikten çıkarıyorsunuz, belediye olmaktan çıkarıyorsunuz.
Ortaya koyduğunuz gerekçelerin en önemlisi de "bunların borcu var, bu
belediyeler devletin sırtına yük" diyorsunuz. Bir kere, devletin sırtına
belediyeleri yük olarak gören bir zihniyetle ne yerel yönetimler reformu yapılabilir
ne devlet yönetilebilir. Belediyeler devletin sırtına yük değildir;
belediyeler, demokrasinin beşiğidir; belediyeler, halkın devlet kudretiyle
kendisine kamu hizmeti götürüldüğü, bu hizmetle yüzyüze geldiği ilk yönetim
birimidir; kamu yönetiminin ilk halkasıdır. Ona, siz, bu nazarla, yük nazarıyla
bakamazsınız. Eğer yük nazarıyla bakarsanız, belediyeye de belediyeciliğe de
vatandaşa da hakaret etmiş olursunuz. Siz, belediyeye bu nazarla baktığınızı
söylediniz bu teklifi getirirken. Bunu da kayda geçmesi amacıyla burada dile
getiriyorum ve belediye olmak toplumun yaşamında bir aşamadır, kırsal yaşamdan
kentsel yaşama geçiş demektir. Birkısım vatandaşlarımız belediye sınırları
içinde yaşayarak, belediye olarak bu kentsel yaşama ayak attılar. Şimdi siz
onlara diyorsunuz ki, hayır, dönün, siz köy olun, kırsal yaşam içerisinde
kalın. Bu insanlara bunu demeye hakkınız yok; başka çözümler bulabilirdiniz,
daha başka çözümler getirebilirdiniz. Onları, yine belediye yaşamı içerisinde
tutan başka çözümler getirebilirdiniz. Bu çözümleri elbirliğiyle arayabilirdik,
bu çözümleri elbirliğiyle bulabilirdik; ama, siz buna gerek görmediniz. Bir
gece yarısı yasasıyla, yüzlerce belediye halkını, köy olarak yaşamaya mahkûm
ediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlar mısınız
efendim.
OYA ARASLI (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
Bu nedenle, ben, bu
yasanın kamu yararı amacına yönelik bir yasa da olmadığını düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, siz,
seçim arifesinde, seçim çevrelerini bu şekilde allak bullak ederek,
karmakarışık ederek, bundan seçime yönelik bir yarar umuyorsunuz. Bu yasayı,
sırf bu amaçla yapıyorsunuz. Kamu erki, yasama erki bu amaçlarla kullanılamaz;
bunu da sizlere bir kere daha hatırlatıyorum.
Bir kere daha, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, belediyecilik adına, kamu yönetimi adına, köy yapmaya
çalıştığınız, belediye olan yerlerde yaşayan kimseler adına, bunun bir kara
leke olarak siyasî tarihimizde kalacağını sizlere bir kere daha hatırlatıyorum
ve bu günaha ortak olmayın diyorum. Dinleyebilirsiniz, dinlemeyebilirsiniz;
ama, ben, bir kere daha sizlerden bu günaha ortak olmamanızı diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Araslı.
AK Parti Grubu adına,
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA AVNİ
DOĞAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grubum adıma
hepinize saygılar sunuyorum.
Aslında, gecenin bu
saatinde çok uzun konuşmak istemiyorum; arkadaşlarımız konuştu. Aslında, konu,
AK Partili milletvekilleri tarafından çok net olarak anlatıldı; ancak,
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarım, her nedense, bu yasayı, AK
Partinin seçime yönelik bir operasyonu olarak göstermeye çalıştılar. Tabiî,
buna cevap vermemiz lazım.
Bunun neresi seçime
yönelik; bunun üzerinde iyi durmak lazım. Siz, 350 belediyenin belediyeliğini
iptal ediyorsunuz; bundan nasıl bir seçim kârı olur AK Partiye?
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Ancak, gerçekçilik olur.
AVNİ DOĞAN (Devamla) - Yapılan
iş doğrudur, yapılan iş haklıdır. Türkiye'de meri kanun nasıl belediye
olacağının şartlarını ortaya koymuş; "2 000 nüfusu olacak" demiş.
Bundan önce Danıştay, nüfusu 2 000'in altına düşen belediyeleri iptal etmiş,
Yüksek Seçim Kurulu iptal etmiş. Yani, iki hukuk kurumu iptal etmiş. Hani,
sizin hep çıkıp "niye yargıya güvenmiyorsunuz, biz güveniyoruz"
dediğiniz kurumlar iptal etmiş.
V.HAŞİM ORAL (Denizli) -
Biz güveniyoruz, bizim sorunumuz yok.
AVNİ DOĞAN (Devamla) -
Biz burada ne yapıyoruz; biz, meri kanundaki bu konuyu kolaylaştırıyoruz, daha
uygulanabilir hale getiriyoruz. Yani, bizden önce çıkartılmış, Yüce Meclisin
çıkarttığı bir yasaya saygı gösterip, onu daha kolay uygulanır hale
getiriyoruz.
Bütün Türkiye biliyor,
siz de biliyorsunuz ki, bundan bizim bir
seçim çıkarımız yok; hatta, çok ciddî risk alıyoruz; ama, siyasî
iktidarlar ülke menfaatı için, memleket menfaatı için, yeri geldiği zaman risk
almalıdır. Biz, ülke menfaatı için risk almayan siyasî partileri gördük,
popülizm yapan siyasî partileri gördük...
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Denizli) - Popülizm bu işte.
AVNİ DOĞAN (Devamla) -
Efendim, 28 Martta hesaplaşırız diyorsunuz. Elbette hesaplaşacağız. Biz "3
Kasımda hesaplaşırız" diyenleri barajın altına iterek geldik buraya. (AK
Parti sıralarından alkışlar) 28 Martta
da elbette hesaplaşacağız.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Kendi kendine getirdiler onlar
AVNİ DOĞAN (Devamla) -
Şimdi, Sayın Araslı Anayasanın 68 inci
maddesinden bahsetti. Zannediyorum 67 nci maddeyi kastediyor. Yani, bu
uygulanamaz diyor. Hatırladığım kadarıyla 67 nci madde, seçimlerle ilgili,
Seçim Kanunuyla ilgili bir madde. Biz, burada, Seçim Kanununu falan
değiştirmiyoruz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ne
kanunu bu?..
AVNİ DOĞAN (Devamla) -
Biz, burada, meri kanunlarda var olan, nüfusu 2 000'in altına düşmüş
belediyelerle ilgili uygulamayı kolaylaştırıyoruz; yani, kendimize çıkar
sağlayacak herhangi bir işlem yapmıyoruz.
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Her iktidar da buna cesaret edemez!
AVNİ DOĞAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bir konuya muhalefet etmek için her türlü argümanı
kullanmak doğru değil. Muhalefet, elbette muhalefet yapacaktır. Biz, biliyoruz
ki, Cumhuriyet Halk Partisinin, Türkiye'nin en köklü partisi olarak,
cumhuriyetin kurucusu bir parti olarak, özellikle 1950'den bu yana çok az
iktidar görmüş bir parti olarak, çok ciddî bir muhalefet deneyimi var...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
İktidarların deneyimlerini de gördük; Türkiye'yi ne hale getirdiler!
AVNİ DOĞAN (Devamla) -
...ama, bu dönem görüyoruz ki, çok farklı uygulamalara, çok farklı argümanlara
başvuruyor. Her argüman doğru değil. Mesela, ben, 21 inci Dönemde bir teklif
vermişim; doğrusu bir itham olarak karşıma çıkacağını hiç beklemiyordum. Bundan
önceki dönemde verdiğim bu teklif nedir; teklif, "Elbistan" adlı bir
ilin kurulması...
Şimdi, ben, size
Elbistan'ı anlatayım. Elbistan, bir kere, nüfus olarak Türkiye'nin 45 ilinden
büyük, Türkiye'nin 4 üncü büyük ovasına sahip, Türkiye'nin ürettiği elektriğin
beşte 1'ini üretiyor, Türkiye'nin buğdayının aşağı yukarı yüzde 8'i Elbistan'da
üretiliyor, dünyanın en zengin linyit yataklarına sahip, bağlı bulunduğu il
olan Kahramanmaraş'a, o kahraman şehre de 170 kilometre uzaklıkta, nüfusu da...
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Başkent yapalım o zaman!
AVNİ DOĞAN (Devamla) -
Evet, tarihte başkent de olmuş. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama,
Türkiye'nin başşehri Ankara'dır; bu, değiştirilemez; bunun değiştirilmesi
şakaya bile gelmez sayın vekilim, bunun şakasını bile yapamazsınız! (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Siz değiştirirsiniz, gücünüz var!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Değiştirilmesi teklif bile edilemez.
AVNİ DOĞAN (Devamla) -
Evet...
Biz, neyi değiştirip neyi
değiştiremeyeceğimizi iyi biliriz.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Dokunulmazlıklar!..
BAŞKAN -Sayın Doğan, siz
Genel Kurula hitap edin... Madde üzerinde konuşalım...
AVNİ DOĞAN (Devamla) -
Konuya geçeceğim...
Evet, Türkiye'nin en
büyük 4 üncü ovasına sahip, Türkiye'nin 45 ilinden büyük, 200 000 nüfuslu bir
ilçenin il olmasını teklif etmek bir suçsa, ben, o suçu şerefle kabul ediyorum.
İstediğiniz savcıya suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Nüfusu 1 400'e inmiş
birtakım beldelerle de Elbistan'ı kıyaslamayın.
Bu duygular içerisinde,
hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Doğan.
Şahsı adına, Balıkesir
Milletvekili Sayın Orhan Sür'ün söz isteği var.
Buyurun Sayın Sür. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan madde hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, gecenin bu
saatinde, AKP, gerçekten bizleri yanıltmadı.
AHMET YENİ (Samsun) -
Çalışıyoruz... Çalışıyoruz...
ORHAN SÜR (Devamla) -
Bugüne kadar bu Meclise getirdiğiniz birçok tasarı ve teklif gibi, bu teklifi
de, birkaç günden beri, gerek Meclis koridorlarında gerek ülkenin 340
noktasındaki beldede tartıştınız. İnsanlarımız, çıkarılmak istenen bu yasa
teklifi hakkında bir sürü fikirler ürettiler, birbirlerine bir şeyler anlatmaya
çalıştılar, yüzlerce insan Ankara'nın yolunu tuttu, onlarca belediye başkanı
sabahlara kadar, buralarda, hâlâ bekliyor; ama, o teklif, burada, biraz önce,
çok büyük değişikliklere uğradı. Aslında, Türk toplumu, herhalde, AKP'nin bu
özelliğine alışacak.
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Popülist olmayan özelliğine...
ORHAN SÜR (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bu, gerçekten gayri ciddî bir olay. Yani, siz, seçim
öncesinde çok önemli bir değişiklik yapmak istiyoruz; bunu da büyük bir cesaret
olarak sunuyorsunuz; ama bir arkadaşınızın hazırladığı yasa teklifini
incelemeden mi bütçe görüşmelerinin içine koyma gereğini hissettiniz! Yani, hiç
olmazsa biraz inceleseydiniz de, gerçekten partinizin dünya görüşüne uyuyor mu
uymuyor mu, yapmak istediğiniz değişikliklere uyuyor mu uymuyor mu ona karar
verseydiniz. Ona bile karar vermemişsiniz. Kendiliğinden bir teklif gelmiş, o
teklifi koy bütçe görüşmelerinin içine, gel Mecliste tartış!..
Şimdi, diyorsunuz ki,
efendim, biz şu kadar cesaretliyiz, bu kadar cesaretliyiz... Siz bu cesaretle,
bakalım, 29 Mart sabahı, bu iptal ettiğiniz beldelerdeki insanların çöpleri
toplanmayınca, bu iptal ettiğiniz beldelerdeki insanların çeşmelerinden sular
akmayınca, bu iptal ettiğiniz beldelerdeki insanlar sıkıntıya düşünce onlara ne
diyeceksiniz; onu düşünün! (AK Parti sıralarından gürültüler) Onu düşünün
değerli arkadaşlarım.
Bakın, size örnek vermek
istiyorum. Bu belediyeleri, o şaibeli 2000 sayımına dayanarak iptal etmek
istiyorsunuz. Bakın, Edirne'nin Uzunköprü İlçesinin Çöpköy Beldesi var, kırküç
yıldır belde.
ALİ AYAĞ (Edirne) - Hiç
gördün mü orayı?
ORHAN SÜR (Devamla) -
Evet, gördüm Başkanım.
Şu anda 1 500 seçmeni
var, hiç borcu da yok, kasasında da parası var. Siz diyorsunuz ki, burasını biz
iptal edeceğiz.
Şimdi, örnek vermek
istiyorum. Burada öyle büyük değişiklikler yaptınız ki... Bakın, kendi seçim
bölgemden bir örnek vermek istiyorum. Balıkesir'in Erdek İlçesine bağlı Ocaklar
Beldesinin nüfusunun 1 657 olduğu gerekçesiyle iptal ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
daha önceki teklifte, bu belde, Erdek Belediyesine bitişik olduğu için Erdek
Belediyesine bağlanıyordu, belki bazı sorunları çözüyordunuz; ama, burada
yaptığınız bir değişiklikle bunu değiştirdiniz. Şimdi, Erdek'in bitişiğindeki
bu belde köye dönüştü. 1 657 nüfuslu olduğunu iddia ettiğiniz bu beldede yazın
10 000-15 000 kişi yaşıyor. Nasıl hizmet vereceksiniz?..
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - İsteğe bağlı.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Efendim, isteğe bağlı, şuna bağlı falan değil.
Erdek Belediyesi buna
nasıl hizmet verecek?.. Şimdi, bazı şeyleri buradan geçirmeye, belki sayısal
çoğunluğunuza güvenerek bunları yasalaştırmaya çalışıyorsunuz; ama, bunları
yaşama nasıl geçireceksiniz?.. Biraz önce Balıkesir Milletvekili arkadaşımızın
örnek verdiği Bandırma'ya bağlı Aksakal Beldesinde belediye, her gün 200
öğrenciyi Bandırma İlçesine taşıyor. 29 Mart sabahı kim taşıyacak bu
öğrencileri?
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) - Okul taşıyacak...
ORHAN SÜR (Devamla) -
Evet, okul taşıyacak... Taşıdıklarınızı görüyoruz!..
Beş kuruş borcu olmayan
bu belediyelerin malını mülkünü özel idarelere devrediyorsunuz. Peki, bu
belediyelerin suçu ne?! Orada birkaç belediye borçlu, bu belediyeler borçlu
diye, borçsuz olanları da yakıyorsunuz. Arkadaşlar, bunun neresinde adalet?!
Bunun neresinde adalet?! Adaletli bir şekilde, böyle mi davranmak
zorundasınız?! Yapmayın. Ondan sonra, burada kalkıyorsunuz, kör kuruşun
hesabını soruyorsunuz. Trilyonları birilerine peşkeş çekiyorsunuz, ondan
sonra...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Kime?!
ORHAN SÜR (Devamla) -
Evet, evet, çekiyorsunuz. Balıkesir SEKA ne oldu arkadaşlar? Efendim, Danıştay
kararıymış... Balıkesir SEKA'nın satışını Danıştay iptal etti; uygulayın
lütfen, uygulayın, peşkeş çekmiyorsanız! (CHP sıralarından alkışlar) Uygulayın,
burada konuşmakla olmuyor bu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümlenizi
rica ediyorum Sayın Sür.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bir de, tabiî, Adalet ve
Kalkınma Partisi, aslında çok çağdaş (!) bir parti olduğu için, belediyecilik
uygulamalarında çağdaş bazı yöntemler bulmuştu!.. Bunun bir tanesi de, son
dönemde herhalde bütün dünyada ilgiyle karşılanan çok güzel bir yöntem;
belediye sınırlarının belirlenmesi, pergel yöntemi...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Cetvelle belirlenmez ki...
ORHAN SÜR (Devamla) -
Peki soruyorum, niye bu pergel yöntemini köylerde uygulamıyorsunuz; yani,
anakentlerde, büyükşehir belediyelerinde uyguluyorsunuz da, niye köy
muhtarlıklarının tepesine bir pergel koyup, şöyle bir iki kilometrelik bir
pergelle çizmiyorsunuz?! Yani, onlara değmiyor mu, onlar insan değil mi, onlar
kentli olamazlar mı, onlar belediye sınırları içinde yaşayamazlar mı?! Bunun
hesabını 28 Martta size soracaklar.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyle ilgili 1 önerge
var; okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 308
sıra sayılı kanun teklifinin 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Yahya Akman |
Nusret Bayraktar |
|
Bursa |
Şanlıurfa |
İstanbul |
|
Hüsnü Ordu |
|
Ahmet Yeni |
|
Kütahya |
|
Samsun |
"Madde 3.-Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer."
BAŞKAN- Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım efendim?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
1 inci maddede yapılan
değişikliğe uyum sağlanması amacıyla bu önerge hazırlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum
:
MADDE 4.-Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür
ederim.
Değerli arkadaşlar,
teklifin tümünü oylamadan önce, 5 dakika ara veriyorum ve iki Grup
Başkanvekilini de odama davet ediyorum.
Kapanma Saati : 03.02
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 03.36
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşiminin Sekizinci
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı
Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/216) (S. Sayısı : 308 (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet burada.
Bazı Belediyelerin
Kaldırılması Hakkındaki Kanun Teklifi üzerinde yapılan görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, teklifin tümünün
oylamasına geçeceğiz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, gizli oylama yapılmasına
ilişkin önergemiz ne oldu efendim?
BAŞKAN - Sayın Topuz,
önerge sizde mi?
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Hayır efendim, sizde.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Divana teslim ettik efendim. Önergenin kaybolması, ayrı bir İçtüzük ihlali.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Önerge bizde efendim.
BAŞKAN - Sayın Başkanım,
bu kadar müzakere ettik, önerge hiç kaybolur mu.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Efendim,
Faruk Bey yanlışlıkla almış.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, teklifin tümünün oylanması sırasında, Cumhuriyet Halk Partili
milletvekili arkadaşlarımız tarafından, 308 sıra sayılı kanun teklifinin tümü
hakkındaki oylamanın, İçtüzüğün 147 nci maddesi hükmü uyarınca, gizli oylama
yöntemiyle yapılması teklif edilmiştir.
Bu teklif çerçevesinde,
Başkanlığımız, İçtüzüğün 147 nci maddesini okumuş, kendi değerlendirmesini
yaptıktan sonra, biraz önce, Genel Kurulun da bilgisi dahilinde, iktidar ve
muhalefet grup başkanvekillerini bulunduğumuz odaya davet etmek suretiyle, bir
değerlendirme, müzakere yapmıştır.
Ayrıca, bugüne kadarki
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatbikatıyla ilgili, neler yapılabilmiş, onları
da gözden geçirmiştir. Bu çerçevede, beraberce değerlendirdiğimiz emsallerden,
iki tanesini de, Yüce Heyetin bilgisine sunacağım.
İçtüzüğün 147 nci maddesi
iki fıkradan oluşmaktadır. Maddenin birinci fıkrasını okuyorum: "Anayasa
veya kanun gereğince açıkoylamanın zorunlu bulunduğu hallerde veya İçtüzüğün
işaret oyuyla hallinin zorunlu olduğunu belirttiği konularda yahut
açıkoylamanın İçtüzük uyarınca istem üzerine yapıldığı hallerde gizli oylama
yapılmaz." Birinci fıkra bu. İkinci fıkrayı okuyorum: "Yukarıdaki
fıkrada yazılı haller dışında gizli oylama yapılabilmesi için yirmi
milletvekilinin bir önerge ile, gizli oylama yapılmasını istemesi ve bu istemin
Genel Kurulca kabulü lazımdır. Karar görüşmesiz işaret oyuyla alınır."
Şimdi, bu gizli oylama
isteminde bulunulan önergeyi ve gizli oylama isteminde bulunan sayın
milletvekilerinin isimlerini okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 308
sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü hakkındaki oylamanın, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 147 nci maddesi hükmü uyarınca gizli oylama yöntemiyle
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ali Topuz |
Oya Araslı |
Haşim Oral |
|
İstanbul |
Ankara |
Denizli |
|
Orhan Sür |
Erdal Karademir |
Mustafa Gazalcı |
|
Balıkesir |
İzmir |
Denizli |
|
Mehmet Uğur Neşşar |
Ali Oksal |
Hakkı Ülkü |
|
Denizli |
Mersin |
İzmir |
|
Vedat Yücesan |
Muharrem İnce |
Mehmet Kesimoğlu |
|
Eskişehir |
Yalova |
Kırklareli |
|
Yılmaz Kaya |
Ali Kemal Deveciler |
Mustafa Özyurt |
|
İzmir |
Balıkesir |
Bursa |
|
Birgen Keleş |
Nuri Saygun |
Fahrettin Üstün |
|
İstanbul |
Tekirdağ |
Muğla |
|
Vedat Melik |
|
Mehmet Küçükaşık |
|
Şanlıurfa |
|
Bursa |
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bu talep çerçevesinde, iki emsali de Genel Kurulun bilgisine
sunduktan sonra, Başkanlığın kararını bildireceğim.
Genel Kurulda, bu yolda
yapılan bir talep üzerine verilen karar: "Bu maddelerde işaret oyu, açık
oy ve gizli oy usulleri ve bunların çeşitleri, Millet Meclisi iradesinin
selametle meydana çıkmasını sağlayacak ve oylama vesilesiyle Meclisin vaktinin
israfını doğuracak hareketlerin önlenmesine imkân verecek tarzda
düzenlenmiştir. Ayrıca, Anayasanın 86 ncı maddesindeki karar yetersayısı tarifi
muvacehesinde, çekimser oyun anlamını 202 nci maddenin ikinci fıkrası ile son fıkrası açıkça belirtmiştir. Bundan başka -iş burada beliriyor-
açık oylamanın istem üzerine yapıldığı hallerde, açık oylamayı gizli oylamaya
çevirme imkânını veren hatalı tatbikatın tekrar edilmesi önlenmiştir."
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Açıkoylama istemi var mı Sayın Başkan?
HALUK KOÇ (Samsun) -
İstem yok Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, onu
tartıştık, biliyorsunuz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Açıkoylama için istem yok.
BAŞKAN - Bir diğer husus,
Anayasa, kanunlar ve İçtüzüğün açık oylama yapılmasının zarurî kıldığı
konularda istem üzerine açıkoylama yapılan bir konu hakkında gizli oylama
isteminde bulunup bulunamayacağı hakkında; konu bu.
Şimdi, ülkemizde
konuşlandırılan Çokuluslu Güç'ün görev süresinin uzatılmasına ve bu konuyla
ilgili bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili kılınmasına izin
verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlandıktan
sonra, tezkereyle ilgili bir önerge veriliyor, 6 ay olarak belirtilen sürenin 1
ay olarak değiştirilmesi isteniyor; bir önerge var:
"Başkan: Bugüne
kadar yapılmış bulunan uygulamalar doğrultusunda önergeyi görüşmesiz oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir." Devam
ediyor: "Çekiç Güç konusundaki oylamanın gizli oyla yapılması
istenmektedir. Birleşik Toplantı İçtüzüğünün 26 ncı maddesinde de daha önce
Çekiç Güçle ilgili Meclis müzakereleri esnasında müteaddit uygulama, oylamanın
açık oylama şeklinde yapılması şeklinde yapılması önerisi kabul görerek,
açıkoylamayla karara bağlanmış bulunması muvacehesinde İçtüzük gereği
açıkoylama yapılan hallerde gizli oylama yapılamayacağı hükmüne uyarak bu
önergeyi işleme koymuyorum" diyor Başkan.
Sayın milletvekilleri,
her şeyden evvel, Başkanlığımızın görevi, uygulamalarını, yasaların, İçtüzük,
Anayasa ve Parlamentonun bugüne kadarki içtihat ve tatbikatlarına -doğru
olanlarına elbette ki, yanlışlardan dönülmüş; biraz önce okudum- uygun olarak
yapmak ve yerine getirmektir. Bu çerçevede, gerçekten, bugüne kadar bu tip
taleplerin hiçbirisi işleme konulmamış. Sonuçları şu veya bu şekilde
değerlendirilebilir. Benim burada görevim, vicdanî olarak, hukukçu kimliğimle,
bu Parlamentoda yanlış tatbikatlara ve emsallere meydan vermemektir. Bu
bakımdan, İçtüzüğün 147 nci maddesine göre verilen önergeyi bu çerçevede ve bu
gerekçeler ölçüsünde işleme koymuyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, yanlış yorum yapıyorsunuz. Tutumunuz hakkında Grubum adına söz
istiyorum, 63 üncü madde gereğince.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, 63 üncü maddede takdir yetkiniz yok.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, başta da ifade ettiğim gibi, doğruyu bulmaya çalışıyorum; çok
samimî ifadem, gayretim budur. Zannediyorum, değerli arkadaşlarım da, benim bu
ifademe katılacaklardır. Elbette ki, usul deyince, her türlü görüşmeyi,
çalışmayı durduruyoruz.
Sayın Topuz, 63 üncü
maddeye göre, bu kararımın aleyhinde söz istiyorsunuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Evet efendim.
BAŞKAN - Lehte söz isteme
hakkı da var. Sizlere, 10'ar dakikayı geçmemek üzere söz veriyorum.
Buyurun.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Sayın Oya Araslı konuşacak efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Araslı. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar [!] )
VII. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1. - 20 milletvekilinin bir kanun teklifinin tümünün
oylamasının İçtüzüğün 147 nci maddesine göre gizli oylama şeklinde yapılması
yolundaki önergeler hakkında
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
147 nci maddesi, gerçekten, iki fıkrası birbiriyle çok fazla uyum halinde
görülmeyebilen bir madde. Birinci fıkrasında ileriye sürülen kuralları
okuduğunuz zaman ve Sayın Başkanın bize önerdiği yorumla birleştirdiğiniz
zaman, 147 nci maddenin ikinci fıkrasının uygulanmasına imkân kalmamaktadır;
yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hiçbir şekilde, talep üzerine gizli
oylama yapabilmesine imkân kalmamaktadır. Halbuki, 147 nci madde, gizli oylama
imkânından bahsetmektedir. Hukukta bir hak tanınıyorsa, onun kullanılabilir
olması gerekir; onun kullanılmasına imkân veren bir yorum yapılması gerekir.
Tanıdığınız bir hakkı ortadan kaldıran, onu kullanılmaz hale getiren bir yorum,
hukuk mantığıyla bağdaştırılamayacak bir yorumdur. Bundan önce eğer bu yoruma
uymayan birtakım uygulamalar yapılmışsa, o, hukukun bu genel ilkesinden, bu çok
doğal anlayışından uzak yorumlar olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, her
zaman, burada aldığı kararlarla İçtüzük düzenlemesi sonucunu doğuracak düzenlemeler
yapabilme imkânına sahiptir. Burada, bu hususu oya sunmak ve aldığımız sonuç
doğrultusunda hareket edebilmek imkânımız da vardır. Burada Sayın Başkanın
yapacağı uygulamanın da, bir İçtüzük düzenlemesi niteliğini taşıma imkânı
vardır. Ben, bir İçtüzüğün verdiği bir hakkı kullanılamaz hale getiren bir
yorumla bu olayı sonuçlandırmayı, doğrusu, hukuk mantığıyla bağdaştıramıyorum.
Onun için, Sayın Başkandan, gizli oy imkânını kullanılır hale getirecek bir
doğrultuda hareket etmesini talep etmeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
olarak en doğal hakkımız niteliğinde görüyorum ve bu nedenle, bu önergeyi
uygulamaya koymasını talep ediyorum.
Bu konuda durum fevkalade
açıktır. Sözü daha fazla da uzatmaya gerek yoktur diye düşünüyorum. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Araslı.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Lehte Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lehte, Bursa
Milletvekilimiz Sayın Faruk Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir kanun teklifini hep beraber görüştük ve
bunun sonuna gelmiş bulunuyoruz...
HALUK KOÇ (Samsun) - Daha
bitmedi, oylama var.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli milletvekilleri, görüştüğümüz bu kanun
teklifinin sonunda gizli oylama talebinde bulundular.
Değerli arkadaşlar, bu
talebi, arkadaşlarımız, İçtüzüğün 147 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre
yapmaktadırlar. Şimdi, İçtüzüğün 147 nci maddesinin ikinci fıkrası ile birinci
fıkrası arasında ciddî bir çelişki var. Sayın Araslı, burada, bunu ifade
ettiler.
Şimdi, takdir edersiniz
ki, biz, burada, bir İçtüzük değişikliği yapmıyoruz, bir İçtüzük düzenlemesi de
yapmıyoruz. Mevcut, meri, elimizdeki İçtüzüğe göre ve uygulamalara göre bir
karar almak durumundayız.
Aslında, Sayın Başkan,
bugüne kadar, bu konuyla ilgili, yani, gizli oylamayla ilgili yapılan
uygulamaları, taleplerin nasıl sonuçlandığını az önce örnekleriyle anlattılar;
tekrar olmaması açısından söylüyorum: İçtüzüğün 81 inci maddesine göre, bu
görüştüğümüz kanun teklifi açıkoylamaya tabi işlemlerdendir ve İçtüzüğün 147
nci maddesinin birinci fıkrası da gayet açık bir şekilde diyor ki:
"Açıkoylamanın İçtüzük uyarınca istem üzerine yapıldığı hallerde..."
HALUK KOÇ (Samsun) -
İstem üzerine...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Yani, açıkoylama yapılabilecek olan bir kanun teklifini görüştüğümüze göre,
İçtüzüğün 147 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde "bu
hallerde -yani, açıkoylamanın olabildiği hallerde- gizli oylama yapılmaz"
şeklinde gayet açık ve net bir hüküm var önümüzde. Kaldı ki, biz, yalnız bu
hükümle de yetinmiyoruz. Bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün Meclis Başkanları,
açıkoylamanın yapılabildiği bu durumlarda, gizli oylamanın yapılamayacağını
kayıtlara geçmişlerdir. Bunu, ben, bir kez daha huzurlarınızda ifade ediyorum.
Yeni bir usul ihdas etmeyelim.
Dün yaşanan olayları da
bir kez daha hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
İnşallah, İçtüzük
değişiklik çalışmalarımızda, bütün bunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından değerlendirilir.
Usul yönünden lehte ve
aleyhte konuşan değerli milletvekillerimizin görüş ve düşüncelerini beraberce
aldık, dinledik. Başkanlığın bu konuda biraz önce size ifade ettiği kararı
dışında bir değişiklik olmamıştır; dolayısıyla, verilen bu önergeyi işleme
koymuyorum.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı
Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/216) (S. Sayısı : 308) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, teklifin
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teklif kanunlaşmıştır,
hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
Denizli Milletvekilleri Osman Nuri Filiz, Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet
Yüksektepe ile Ümmet Kandoğan'ın, Denizli İline Bağlı Akköy İlçesi ile Bazı
Belediye ve Köylerin Tüzel Kişiliklerinin Kaldırılarak Denizli Belediye
Sınırları İçine Alınması Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu
raporunun müzakerelerine başlıyoruz.
6. - Denizli Milletvekilleri Osman Nuri Filiz, Mehmet Salih
Erdoğan, Mehmet Yüksektepe ile Ümmet Kandoğan'ın; Denizli İline Bağlı Akköy
İlçesi ile Bazı Belediye ve Köylerin Tüzel Kişiliklerinin Kaldırılarak Denizli
Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu
Raporu (2/213) (S. Sayısı : 307)(x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu, 307 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan konuşacaktır.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
Ümit ediyorum ki,
süreleri iyi kullanırız gecenin bu geç vaktinde.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, AK Parti
Denizli milletvekilleri olarak vermiş olduğumuz kanun teklifi üzerinde Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Denizli Belediyesiyle
ilgili, Denizli İliyle ilgili çok kısa, özet bir bilgi vereceğim. Denizli İli,
sanayiiyle, tekstiliyle, ihracatıyla, hem Türkiye'nin parlayan bir yıldızı hem
de dünyanın parlayan bir yıldızı konumundadır.
Denizli Belediyesinin,
1966 yılında imar alanları 3 600 hektar iken, 2003 yılında, Türkiye'deki bütün
illerin aksine, diğer bütün illerin imar alanları genişlerken, Denizli'nin imar
planı alanı 3 400 hektara inmiştir. Bu da gösteriyor ki, Denizli, yıllar
içerisinde belediyecilik hizmetleri açısından ileriye değil, daha da geriye
gitmiştir.
Şu anda, Denizli
Belediyesinin sınırlarının etrafında 22 ayrı belediye yer almaktadır. Denizli
Belediyesinin yapmak istediği bir mezarlık projesi, yapmak istediği bir otogar
projesi ve yapmak istediği birçok proje olmasına rağmen, Denizli Belediye
sınırları içerisinde yeterli arsa mevcut olmadığı için, bu hizmetleri yerine
getiremez hale gelmiştir.
Bu konu, sadece Denizli
milletvekilleri olarak, bizim yeni ortaya koyduğumuz bir konu değildir.
Bakınız, Denizli İli Stratejik Hedef Toplantısı, 6-7.10.2001 tarihlerinde
Denizli'de, birçok sivil toplum örgütünün ve kamu kuruluşlarının önderliğinde
yapılmış; o toplantıda, 10'a yakın komisyon kurulmuş ve komisyonlardan bir
tanesinin komisyon çalışmaları neticesinde, bu, toplantı bildirisine konulmuş;
Denizli merkez ve çevre belediyeleri imar planlarının bir bütün olarak
zamanında yapılması ve etkin biçimde uygulanması hususu, bu komisyon
çalışmasında dile getirilmiştir.
Yine, Denizli Belediyesi
tarafından bizlere takdim edilen bir raporda -Denizli İliyle ilgili olarak bu
raporu takdim eden de Denizli Belediye Başkanı, Doğru Yol Partisinden seçilmiş
olan, Ali Aygören'dir- bakınız, nelerden bahsediyor: "Teknik eleman
yönünden yeterli kadroya sahip belediyemiz, yapı denetimlerini en iyi şekilde
yapan belediyelerin başında yer almasına rağmen, yeni
(x) 307 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
kurulan belediyelerde,
yeterli teknik donanım ve ekipler bulunmadığından, bu sorunlar büyümekte;
kontrol sağlanamadığından, çarpık ve düzensiz yapılaşmalar oluşmaktadır.
İlimiz, birinci derece deprem bölgesinde bulunduğundan, gerekli tedbirleri
almak üzere zemin haritalarının belde belediyeleriyle birlikte yapılması için
çalışmalara bir an evvel başlanmış; ancak, diğer belde belediyelerinin maddî
imkânsızlıkları nedeniyle, sadece Denizli Belediyesi sınırları içerisindeki
alanın zemin haritaları tamamlanmıştır" ve anlatıyor, bir sürü problemden
bahsediyor; hava kirliliğinden, çöp depolanmasından, doğalgazın gelmesinden,
jeotermal enerjinin Denizli'ye gelmesinden bahsederek, Denizli'nin etrafındaki
bütün bu belediyelerin Denizli Belediye sınırları içerisine alınmasıyla ilgili,
Denizli Belediye Başkanının bizlere sunmuş olduğu bir rapor. Tekrar ediyorum,
Denizli Belediye Başkanı, şu anda, Doğru Yol Partisinden seçilmiş ve halen, o
parti bünyesinde bu görevi sürdüren bir belediye başkanımızdır.
Yine, Denizli Valiliğinin
bize vermiş olduğu bir rapor. Bu rapor da, daha önce Denizli'de valilik
görevinde bulunan ve şu anda İzmir'de vali olarak görev yapan Yusuf Ziya Göksu
tarafından hazırlanmış ve bizlere sunulmuştur. Yine, bu raporda da, Denizli
Valisi olarak, Yusuf Ziya Göksu, demin Belediye Başkanımızın bahsetmiş olduğu
bütün meselelerden bahsederek, Denizli Belediyesinin etrafındaki bütün bu
belediyelerin birleştirilerek, tek bir belediye haline getirilmesinin, Denizli
için en önemli sorunların başında geldiğini ifade etmiştir; yani, bu konu,
sadece AK Parti Denizli milletvekilleri tarafından bir anda gündeme
getirilmemiş ve yıllardan beri, bu mesele, Denizli'nin en önemli gündem maddesi
olmaya devam etmiştir.
Sayın Başbakanımız,
Başbakan olmadan önce ve sonra, Denizli'ye üç sefer gelmiştir. Denizli'ye her
gelişinde, bütün sivil toplum örgütlerinin bulunduğu, yaklaşık 40 kişinin
katıldığı toplantılarda, Denizli'nin en öncelikli meselelerinin başında duble
yol meselesinin geldiği ve ikinci sırada da, Denizli'nin etrafındaki bu
belediyelerin Denizli'nin gelişmesini engellediği ve Denizli'nin tek bir
belediye olması lazım geldiği, hatta, bir adım ötesinde, büyükşehir olması
lazım geldiği hususu Sayın Başbakanımıza da defaatle tekrar edilmiştir.
Denizli'ye gelen her bakanımıza da aynı istekler tekrar edilmiştir.
Bütün bunlardan sonra,
biz, Denizli milletvekilleri olarak -2 de CHP'li milletvekilimiz olmak üzere-
bir araya geldik, sayın rektörümüzle de beraberdik; Denizli'yle ilgili bir
haritayı açtık, hep beraber o harita üzerinde bir çalışma yaptık ve Denizli Belediyesinin
sınırlarının nerelerden geçmesi lazım geldiği hususunda mutabakat sağladık.
Onun üzerine, beni görevlendirdiler; Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünden
randevu aldık. Mahallî İdareler Genel Müdürümüz ve 2 Genel Müdür Yardımcısı da
buradalar. 2 CHP'li milletvekili, 3 AK Partili milletvekili beraberce gittik,
Denizli Belediyesiyle ilgili bu teklifimizi kendilerine ilettik, bize teknik
yardımda bulunmalarını, bir kanun teklifi hazırlamalarını kendilerinden rica
ettik. Arkadaşlarımız da şu anda buradalar. Onlar, bize, bu konuyla ilgili bir
çalışma yaptılar ve sundular. Bu teklifi, hep beraber, Meclis gündemine getirme
kararı aldık; ancak, bu arada, büyükşehirlerle ilgili bir çalışma gündeme
gelindiğinde CHP'nin Sayın Genel Başkanı bu konuda bir tavır alınca, 2 CHP'li
milletvekili bundan vazgeçtiler; bize de, 4 milletvekili, 2 milletvekili bir
aradayken, samimî olarak "biz politika yapıyoruz, bizi anlayışla
karşılayın; ama, biz, bu noktada sizlerle beraberiz, bu konuda başlangıçta
birlikte hareket ettik, bunun sonunu birlikte getiremedik; ama, biz, size karşı
çıkmıyoruz, bunu gönülden destekliyoruz" şeklinde ifadede bulundular ve o
nedenle bu gelmiştir.
Ben, bütün
milletvekillerimizden, Denizli İliyle ilgili bu kanun teklifimizin kanunlaşması
konusunda bizlere yardımcı olmalarını tekrar istirham ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kandoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Uğur Neşşar; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gecenin bu
saatinde hepiniz yorgunsunuz; ama, açıkçası, Ümmet Bey konuşmasına başladığı
zaman, ben, hakikaten, düzgün, derli toplu ve Denizli'nin yararını düşünen bir
konuşma yapacağını bekliyordum. Hakikaten, ilk başta belirttiği Denizli'deki
sivil toplum örgütlerinin, Denizli'nin üniversitesinin, Denizli'nin halkının,
Denizli'nin belediyesinin yetersizliğiyle ilgili sıkıntılardan yıllardır
yakındıklarını, bu konuda bir çözüm yolu bulunması için yıllardır hareket
içinde olduklarını, Denizli Belediye Başkanının, şimdi İzmir'de bulunan
valimizin -ısrarla iki toplantıdır dile getirdiği- rektörümüzün de Denizli
aşkıyla buna arka çıktığından yola çıkarak konuşması, beni sevindirmişti; ama,
nedense, dönüp, artık, belden aşağı siyaset düzeyine getirdiği, ısrarla, sanki
Denizli'nin iki milletvekilinin yaptığı bir uygulamanın genel merkez tarafından
reddediliyormuşçasına ya da Genel Başkanın adını anarak, Genel Başkana ithafta
bulunarak, belki de sataşmada bulunarak böyle bir olayı bu şekle çekmesini,
doğrusu, yadırgıyorum ve burada -gecenin saat 4.00'ü olmasına rağmen Denizli'de
de arkadaşlar bizi izliyorlar, yerel televizyonlar da bunu kayda geçiyor-
herkesin biraz daha dikkatle bu konuya bakması açısından, bu yaklaşımı
kınadığımı dile getirerek başlamak istiyorum. Arkasından, bu konunun, yani,
yıllardır konuşulmasına ve bir yıldır da AKP'nin iktidarda olmasına rağmen, her
nasılsa bir türlü AKP'li arkadaşlarımızın gündeme getirmeyi unuttukları, seçime
de üç gün kala gündeme getirmeye niyetlendikleri bir yasa teklifinin nasıl
ortaya çıkıp buraya geldiğini anlatmak istiyorum. Hepinizi bir kere daha
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Gecenin bu saatinde ufak tefek dil sürçmeleri
olacak, takdir edersiniz.
Şimdi, hırslandıkça
birilerine sataşmak, hırslandıkça birtakım hatalar yapmak durumunda kalıyor
insanlar. Yasa ilk geldiği zaman, biliyorsunuz, Beşiktaş maçına daha çok ilgi
gösterdiği için AKP Grubu, görüşülemedi o gece. Ben, bunu, belki de yasa
teklifini geri çekmek istiyorsunuz diye bir yaklaşım olarak aldım ve o gece,
Denizli'deki basın kuruluşları aracılığıyla, arkadaşlarımıza ve Denizli halkına
bir duyuruda bulundum; dedim ki: "Bu fırsattan yararlanalım. Bugüne kadar
yapılmadı. Hadi, yarın bir forum oluşturalım Denizli'de. Konuyla ilgilenenler;
üniversitesi, siyasetçileri, belediye başkanları, yörede yaşayan insanlar,
sivil toplum örgütleri, uzmanlar; hep beraber, kamuoyunun önünde bu konuyu
tartışalım. Hakikaten, bir gecede oluşturup getirilen bu yasa teklifi,
Denizli'nin yararına mıdır, yoksa, Denizli'nin elli yılını ipotek altına
alacak, aceleyle çıkarılacak böyle bir yasanın zarardan çok yararı mı olabilir;
hadi tartışalım, hadi halkın önüne gidelim."
Hani diyor ya AKP Grubu
"CHP halktan koptu, biz halkın içinden geliyoruz, halkın söylemlerini
biliyoruz..."
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Doğru... Doğru...
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Ben, bu arkadaşlarıma "halka gidelim, halkı da çağıralım,
sivil toplum örgütlerini de çağıralım. Halkın önünde, oturalım, hep beraber
-hazır yasa teklifi görüşülememişken- bu gece gidelim, yarın görüşelim"
dedim; ama, kimse bu çağrıma cevap vermedi.
Biz, halka gitmeye hâlâ
açığız.
MEHMET ALİ BULUT
(Kahramanmaraş) - 28 Martta gidiyoruz...
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Şimdi, ben 28 Mart edebiyatı yapmayacağım; 3 Kasım edebiyatını da
ben yapmadım, yapmayacağım. Ben, burada, derli toplu, siyasetüstü bir üslupla
olayı tartışmaya çalışıyorum; lütfen, dinlerseniz sevinirim.
Şimdi, olmadı, buna
kimseden yanıt gelmedi; maalesef, yasa teklifi, apar topar tekrar getirildi.
Yine yanlış yapıldı, yine ayaklarınıza dolaştı; İçtüzük hatası yapıldı, bir
kere daha geri gitti. Belki bunda bir mesaj vardı, bunu algılamadık. Tekrar, bu
yasa teklifi buraya getirildi ve 308 sıra sayılı yasa teklifi, nedense, 307'nin
önüne alındı. Bunun "sanki, bunu biraz daha geciktirirsek, sabaha karşı
görüşürsek, Denizli'den kimse bunu izlemez" düşüncesiyle olduğunu tahmin
ediyorum. Gecenin bu saatinde görüşüyoruz.
Bir hata daha yapıldı.
İki gündür -bugün tekrar etti aynı hatayı Ümmet arkadaşım- ısrarla, nedense,
Pamukkale Üniversitesi Rektörünün adını gündeme getiriyor. Rektör Bey
Denizli'de çok sevilen, sayılan bir insandır. O benim rektörlüğümü yaptı, ben
onun dekanlığını yaptım; ikimiz de aynı
fakültenin bilim adamlarıyız. İkimiz de belediyecilikle ilgili uzman değiliz;
ama, ikimiz de, Denizli'nin yararı, çıkarı olduğu zaman siyaset falan düşünmez,
her yere gideriz. Sayın Rektörümüzün kendi uzmanlık alanı olmamasına rağmen,
Denizli'nin çıkarına destek vermek için Ankara'ya geldiği bir toplantıyı, Ümmet
Beyin, günün birinde siyasî malzeme haline getirebileceğini düşünmüş olduğunu
tahmin etmiyorum; ama, maalesef, iki gündür, daha önce CHP'nin arkasına
saklanan arkadaşlarımız, bugün de Rektör Beyin arkasına saklanmaya
çalışıyorlar. O toplantılarda olup da, ısrarla dile getirmedikleri bir kişi
daha var; nedense, CHP'lilerin adı anılıyor, Rektör Beyin adı anılıyor; fakat,
o toplantıda olan diğer kişinin adı anılmıyor. Bu toplantıda, Rektör Beyle ve
bizim arkadaşlarımızla beraber Ankara'ya gelen, toplantıya katılan bir kişi
daha var. Bu da "Denizli'nin AKP'li belediye başkan adayı" diye
basında sık sık adı geçen, Denizli'de Tayyip Beye yakınlığıyla tanınan,
İhracatlar Birliği Başkanı Nihat Zeybekçi arkadaşımızdır. Kendisinin yakında
belediye başkan adayı olarak ilân edileceğine dair, basında çok ciddî yayınlar
çıkıyor.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
Olabilir, gayet güzel.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Tabiî ki olur.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Hocam, konuyla ne alakası var; konuya gelin.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Rica ediyorum... Burada gayet güzel konuşuyoruz. Ben, kendi
düşündüğümü, kendi bildiğimi kendi dilimle anlatayım izin verirseniz. Ümmet Bey
anlattı; siz de gelin, eleştirin.
Bu arkadaşımız da bu
toplantıda vardı ve bu teklif ilgili komisyona geldiğinde, daha sonra komisyona
gelip de konuştukları için, tekliften çıkarılan Akköy İlçemizin AKP'li İlçe
Başkanının da, o gece, yani, teklifin komisyona geldiğinin ifade edildiği gece,
böyle bir tekliften haberdar olduğunu öğreniyoruz.
Şimdi, çok merak
ediyorum; konudan Nihat Beyin haberi var, CHP milletvekillerinin haberi var,
Sayın Rektörümün haberi var; ama, acaba, AKP örgütünün haberi var mı? Böyle bir
proje, böyle bir hazırlık, acaba, AKP örgütünün bilgisiyle mi yapıldı; yoksa,
acaba, bu, Nihat Beyin kendi projesi mi; acaba AKP milletvekillerinin projesi
mi; acaba Denizli'nin projesi mi? Daha da öteye gidiyorum. Acaba, böyle bir
projeden örgütün haberi var mı? Akköy İlçe Başkanının haberinin olmadığını
hepimiz biliyoruz. Sivil toplumun haberi var mı? Gerçekten, Denizli Belediye
Başkanının haberi var mı? Çünkü, demin, bize Ümmet Beyin sunduğu teklifi sunan
Saygıdeğer Denizli Belediye Başkanımızın, internete düşen "çok ani oldu,
hiç beklemiyorduk" vesaire gibi açıklamaları var. Basından okuduğum
kadarıyla, bu konudan şu anki Denizli Belediye Başkanının da haberi yok; fakat,
nedense, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin haberi var ve bu teklif ne
zaman savunulmaya kalkışılsa "Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin
haberi vardı" söyleminin arkasına saklanılıyor ve bunun arkasından da
"bu arkadaşlarımız bunu destekliyordu da, Genel Başkanları 'hayır'
dedi..." Lütfen, rica ediyorum, Denizli'nin yararını düşünüyorsak, kişileri
-bunun içerisine Pamukkale Üniversitesi de dahil- mevkileri, unvanları, bilim
adamlarını, lütfen, siyasetin dışında bırakalım ve konuyu niye ortaya
getirdiysek, niye bu kanun teklifini buraya getirip koyduysak, Denizli'ye nasıl
yararı olacaksa, oturalım onu tartışalım.
Ben de, burada, size,
dilimin döndüğü kadar, bu teklifin, bu haliyle, Denizli'ye neden yararlı
olmayacağını anlatmaya çalışacağım ve bunu anlatırken de, dedikodudan uzak,
daha çok, belirli bir sistematik içerisinde, hukukî boyutuyla, Denizli'ye
yararı boyutuyla, bilimsel boyutuyla, ekonomik boyutuyla, ahlakî boyutuyla ve
siyasî boyutuyla anlatmaya çalışacağım.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Ahlakî boyutu da mı var?!
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Ahlakî boyutuna da sıra gelecek hiç merak etmeyin. Etik anlamda
ahlakî boyuttan söz ediyoruz.
Bir kere sunuş biçimi
-biliyorsunuz- çok popülistçe. Bunu, her zaman AKP Grubu yapıyor. Sanki büyük
bir devrimmiş, sanki büyük bir yenilikmiş gibi birtakım şeyleri sunuyor; ama,
önümüzdeki yıllar içerisinde bu devrimlerin, bu büyük değişikliklerin, ülkeyi
nereye taşıyacağını hep beraber göreceğiz. Dolayısıyla, hemşerilerimizden -şu
anda izleyenler var- bazısı acaba, hakikaten, bu teklif doğru mu diye
düşünüyorlar; bazı basın kuruluşlarında lehte, bazılarında aleyhte yazılar
çıkıyor. Lehte ya da aleyhte, tarafsız konuşalım. Ben, elimdeki bir sürü faksı
getirebilirim, belki, arkadaşım da lehte olanı getirebilir; ama, biz bunu bir
tartışalım istiyorum, acaba, hakikaten faydalı mı, zararlı mı...
Şimdi, devam ediyoruz.
Denizli'nin yararını düşünüyoruz. Geçen gün de söyledim, bir kere daha
söylüyorum. Denizli'nin yolları konusu için de biz, AKP'li arkadaşlarla
birlikte hareket etmek istedik. O zaman, kimse bize teşekkür etmedi, kimse
"onlar da bizi destekliyor" demediler. Oniki sene hizmet ettiğim
sigorta hastanesine kaynak temini sırasında yine onlarla birlikte hareket etmek
istedik, yine onlar bize teşekkür etmediler. Teşekkür beklemediğimizi önceden
söylemiştik, geçen gün de söyledim; ama, en azından, bizim de desteklediğimizi
dile getirmediler; ama, nedense, bu yasada buna ihtiyaç duyuyorlar. Bu, bir
zaaf göstergesidir. Bu, hani bir şarkı var, biliyorsunuz "bir yemin ettim
dönemem" diye, hazırlıksız, aceleyle, başka amaçlarla ortaya atılmış bir
tekliftir. Bu teklifin kendinize geri döndüğünü gördüğünüz zaman, CHP'nin
arkasına sığınmak istiyorsunuz diye düşünüyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Ufacık şeyin arkasına koca şey nasıl sığsın.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Şimdi, ben, konuya ne zaman müdahil oldum; demin de söylemişlerdi...(Gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar,
hatibi lütfen dinleyelim.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Ayıptır, söylediğin lafı kulağın duysun!
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, bir tek ricam var...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Söylediğin lafı kulağın duysun!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Ne dedim; yani, ne dedim?!
BAŞKAN - Sayın Oral,
lütfen...
Buyurun Sayın Neşşar.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Hocam, siz de sadede gelin.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Ben, sadetteyim, hiç merak etmeyin; siz bir gelseydiniz, ben on
defa gelecektim. Ha bire "CHP'liler, CHP'liler" söylemini
kullanmasaydı hatipleriniz, bu kadar kısma gerek olmayacaktı. Onun için, izin
verin devam edeyim.
Şimdi, ben nerede müdahil
oldum; dedi arkadaşlar, yurt dışındaydım, döndüğüm zaman, Mehmet Yüksektepe,
bana, böyle bir kanun teklifi düşündüklerini dile getirdi. Şuralarda bir
yerlerde konuştuk, Genel Kurul salonunda. Ben de dedim ki: "Gidip, Grup
Başkanvekilim, gerekirse Genel Sekreterim... Bunu görüşmemiz lazım." Ama,
o anda bu onun hoşuna gitmedi. Benim anladığım bu hazırlanmış teklife bizim de
ortak oluvermemiz; dolayısıyla, buradan çıkacak sıkıntıların CHP ile AKP
tarafından birlikte paylaşılması isteğinin dile getirilmesiydi diye
düşünüyorum. Bu konuyu kapattık arkadaşımın dediği gibi.
Şimdi, işin hukukî
boyutuna gelelim. Biliyorsunuz, biraz önce de dile getirildi, iki tane yasa
var; 1580 ve 3030. Bu yasa, 3030'a göre; yani, büyükşehir statüsüne göre ortaya
atılmış bir yasa değil. Oluşturulan yapı, Denizli Belediyesinin mevcut statüsü
içerisinde; yani, 1580 sayılı yasa çerçevesinde sınırlarının genişletilmesiyle
ilgili; ama, sizler de dile getirdiniz, hazırlanmakta olan buna benzer bir yasa
tasarısı var; Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı. Gelip, bizi ziyaret eden, konuyla
ilgili sıkıntılarını dile getiren belediye başkanı arkadaşlarımızın bazılarıyla
İçişleri Bakanımızı da yakaladık ve dedik ki "bu yasa zaten çıkıyor"
o da bize dedi ki "zaten, bu çıkardığımız yasanın kapsamı içerisinde"
ve biz de dedik ki " o zaman, Sayın Bakan, niye ikinci bir yasaya gerek
duyuyorsunuz? Âlemle gelen düğün bayram; hep beraber öteki yasayı
bekleyelim." Buna İçişleri Bakanımızın beni tatmin edecek bir cevap
vermediğini dile getirmek zorundayım.
Arkasından, sürekli dile
getirdiğimiz pergel yasası var. Bu pergel yasası kapsamında da yapılacak
değişiklikler, yine bu yasayla örtüşebiliyor. Dolayısıyla, yine, bu yasanın
ayrıca getirilmesinin bir anlamı, bir mantığı, bir gerekçesi olmadığını
düşünüyoruz.
Defalarca dile getirildi,
kısa geçiyorum; Anayasanın 67 nci maddesi. Evet, bu, bir seçim yasası; çünkü,
seçim çevresini değiştiren bir yasa. Dolayısıyla, Anayasaya da aykırı bir yasa,
uygulanabilirliği de olmayan bir yasa. Dolayısıyla, hukukî boyutunu, kısaca, bu
kadar tutacağım. Sonucun ne olduğunu zaman içerisinde hep beraber göreceğiz.
Denizli'nin yararına
gelelim. Denizli'nin yararını hep tartışıyoruz; ama, Denizli'yle ilgilendiğiniz
zaman, Denizli'den söz ederken biraz dikkatli olmanız gerekiyor; çünkü,
Denizli'nin insanının bazı özellikleri var. Isparta ile Aydın arasında sıkışıp
kalmış ve tarih boyunca ihmal edilmiş bu kent, kendisini bir Anadolu kaplanı
haline getirebiliyorsa, buranın insanının hesap kitap bildiğini, karşıdakinin
niyetini anlayacağını da, ileriyi göreceğini de takdir edeceğinizi düşünüyorum.
Dolayısıyla, Denizli'nin elli yılını ipotek altına alacak bir yasanın, böyle,
bir gecede, alelacele, düşünülmeden -birazdan birtakım örnek vereceğim-
birtakım örneklerle de ortaya koyacağımız çerçevede, hakikaten, yararına mı
zararına mı olup olmadığını da Denizli halkı değerlendirecektir.
Ben, burada, hakikaten,
zor bir görev yapıyorum; çünkü, Denizli'nin yararınaymış gibi sunulan, bizim de
Denizli'nin yararından yana olduğumuzun herkesin bildiği bir ortamda böyle
sunulan bir yasanın yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyorum; ama, benim görevim,
dilimin döndüğü kadar, doğru bildiklerimi anlatmak.
İşin bilimsel boyutuna
gelelim. Yeni bir yapıyı eskisinin yerine koyarken, mutlaka eskisinden daha iyi
olmasını beklemek gerekiyor; yani, bir kötüyü bir kötünün yerine ikame
edemezsiniz. Hele hele, sizlerin çokça dile getirdiği bu iletişim çağında, bu
bilgi çağında, bu evrenselleşme çağında, Denizli'yi mevcut durumundan daha iyi
bir duruma getirecek bir yasanın, mutlaka, bilimsel, en azından, bir şehir
planlamacısı grubu tarafından yapılmış bir çalışmanın ürünü olması gerekir.
Böyle bir ürün yok ve birdenbire, 81 ilin içerisinden sadece Denizli'yi alan
bir yasa teklifi ortaya çıkarılıyor. Gerekçesi; Denizli, çok özel bir yer.
Denizli, hakikaten, çok özel bir yer. Demin Elbistan'dan bahseden arkadaşımın
dediği gibi, Elbistan, il olmayı hak ediyorsa, Denizli, hakikaten, New York
olmayı hak ediyor. Dolayısıyla, bu kadar ayrıcalığı olan, 2 milyar dolarlık
ihracat yapan bir kentin, eğer, hakkında özel bir statüyle bir yasa çıkarılıyorsa,
bu özel statülü yasanın neden ekonomik kaynağını artıracak bir büyükşehir
yasası olmadığını ben anlamakta güçlük çekiyorum. Bunu, lütfen, bundan sonraki
sözcüleriniz dile getirsinler.
Özel bir statü için hangi
kriterleri koyuyorsanız -çünkü, 3030 sayılı Yasa da elimin altında; büyükşehir
statüsünün şekil şartı yok- hangi kriterleri koyduysanız, bu kriterlerin neden
büyükşehir olmaya yetmediğini ben öğrenmek istiyorum.
Yasanın gerekçesinde,
imar planının koordinasyonuyla ilgili birtakım gerekçe gösteriliyor. Oysaki,
yine, İçişleri Bakanlığını çok iyi bilen arkadaşımızın, 22 çevre belediyesiyle
birlikte Denizli Belediyesinin oluşturduğu ortak protokol çerçevesinde yapılmış
bir imar planının şu anda İçişleri Bakanlığında olduğunu bilmesi, değerlendirmesi
gerekiyor.
Diğer bir konu, AKP'nin
yine sıklıkla yaptığı -yarın Sağlık Bakanlığı bütçesinde dile getireceğim,
sağlıkta da bu örnek var- birtakım Batı ülkelerinde uygulanan bazı yöntemleri,
çağdaş uygulamalar adına, hiç, ülkenin koşullarına bakmaksızın, pat diye
karşımıza getirivermesi. Şimdi, Anadolu'daki bir köyle, Almanya'daki bir köyü
mukayese edebilecek miyiz ya da Anadolu'daki köye ulaşım olanaklarıyla
Japonya'daki ya da Fransa'daki bir hızlı treni mukayese edebilecek miyiz?
İnsanlarımızın kültür yapısını, yaşam tarzını, ulaşımını, acaba, dikkate aldık
mı? Yani, bizim, birinci sınıf belediye statüsüne getirdiğimiz yerde, insanlar,
evinin arkasında gübre, önünde inekleriyle, köyde oturuyor. Şimdi, biz, bu
insanları, bir günde, alıp, birinci sınıf belediye statüsüne getiriyoruz;
acaba, bunu irdeledik mi? Dolayısıyla, bu tür yasaların oluşturulmasında,
eskisinden daha iyi olması için, mutlaka, bir bilimsel gereklilik, bir bilimsel
rapora, çalışmaya gerek olduğunu düşünüyorum; maalesef, bu yok.
Rektör Beyin adını bu işe
yamayarak ya da Rektör Beyin adının arkasına saklanarak bu işe bilimsellik
kazandıramayız; çünkü, çok iyi biliyor ki Sayın Rektörüm, benim çok saygı
duyduğum Rektörüm, bilimsel olabilmesi için ilgili uzmanların altına imza attığı
bir raporun olması lazım. Ben de en az onun kadar bu işe gönül vermişim, ben de
en az onun kadar bu işe destek veriyorum.
Bu işin planlanması
sırasında ortaya çıkacak gereksinmelerin ekonomik kaynaklarının hesaplanıp
hesaplanmadığını, arkadaşlarımızın, bize getirip, ortaya koymaları gerekiyor.
Şimdi, ekonomik boyutuna
gelelim. Dedik, kaynak zaten yok, kaynakla ilgili herhangi bir gerekçe yok. Şu
anda, Denizli'nin Belediyesinin kaynakları kendisine yetmiyor; kaldı ki,
etrafında 2 misline çıkacak bir kapasiteyi karşılasın.
Peki, şehircilikle
uymayacak uzaklıkta mahalleler oluşturuyoruz. Denizli'nin 40 kilometre dışında
mahallesi var ve Denizli Belediyesinin buranın çöpünü toplamasını bekleyecek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
lütfen toparlayın efendim.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Çok uzatmayacağım; izin verirseniz, fazla kalmadı Sayın Başkanım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, gecenin bu saatinde bu kadar olmaz.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Gecenin bu saatinde, bütçe kanunu tasarısının arasında siz
getirdiniz. Bizim, bütçe kanunu tasarısının arasında gelmiş bu kadar önemli bir
yasa hakkında 2 dakika konuşmamıza izin vermezseniz, o zaman olmayacak.
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
siz Genel Kurula hitap edin.
Arkadaşlar, lütfen
dinleyelim.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Bu yörede, demin anlattığım, damının arkasında gübresiyle oturan
insanlara, siz, yarın, Çankaya fiyatlarıyla su satmaya kalkacaksınız. Bugüne
kadar ürün bedellerini alamayan, ürünü para etmeyen yurttaşlar, yarın, Çevre
Temizlik Vergisi, İmar Vergisi mükellefi olacaklar.
Köylünün yaşamını
biliyorsunuz. İtfaiye hizmetlerini, 25 kilometre, 40 kilometre ötedeki -tırnak
içerisinde- söylüyorum, mahallelere nasıl ulaştıracaksınız; çöp kamyonunuzun
lastiği gece patlarsa, dağın başında kalırsa ne yapacaksınız? (AK Parti
sıralarından "patlamaz" sesleri) İnşallah patlamaz.
Şimdi, konuyu, kısaca,
etik boyutuna getireyim. Akköylü Belde Başkanım, Akköy Belediye Başkanımla
beraber -hiçbirisi CHP'li değil- komisyona geldiler ve tepkilerini dile
getirdiler. Komisyona gelip de tepkilerini dile getirdikleri zaman, komisyonda,
nedense, Akköy'ün bu yasa kapsamından çıkarılmasına karar verildi. Peki, hangi
ölçüyle, siz, Akköy'ü bu yasanın kapsamına almıştınız; hangi nedenle, hangi
gerekçeyle çıkarıyorsunuz? Denizli'den buraya kadar gelip de, kendi tepkisini
gösteremeyen insanların hakkını kim koruyacak? Bunun etik tarafı neresi? Artı,
Denizli'nin etrafında, biliyorsunuz -sözü ediliyor- 22 tane küçük belediye var.
Bu küçük belediyelerin içerisinde, seçimlerde, parti kimliklerinden ziyade,
kişisel kimlikler önplana çıkıyor. Bu kişisel kimliklerin seçimlerde AKP'ye
kaymamalarının, aşağı yukarı, AKP değil de eski partilerinden aday olmalarının
görüldüğü bir dönemde bu yasa ortaya çıkarılıyor. Biraz önce dediğimle bağlantı
kuracağım. Bu köy durumundaki ya da şehirden uzak ya da birinci sınıf belediye
statüsünde olmayan yerlere hizmet götürme gündeme geldiğinde, bu
tartışılırken... (AK Parti sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Kaç dakika oldu!
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Lütfen, tahammül buyurunuz.
...arkadaşlarımız diyor
ki: "Ya, biz, şu anda, hemen statüyü değiştirmeyeceğiz, oraları şube
olarak tutacağız." Peki, eksilen ne -demin bir sözcü arkadaşım da dile
getirdi- eksilen, sadece ve yalnız, belediye başkanı, belediye başkanının hükmî
şahsiyeti, belediye başkanının siyasî partisi. Yani, hepsi AKP'li, hepsi AKP'li
hırsı içerisinde ortaya atılmış -maalesef- bir kanun teklifiyle karşı
karşıyayız.
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
son cümlenizi istiyorum efendim.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Bitiriyorum; son cümlem Sayın Başkan.
Ben, bu teklifin,
Denizli'nin yararı düşünülerek, Denizli'de nasıl daha iyi hizmet veririz
kaygısıyla değil, başka hesaplarla ortaya atıldığını -son anda, hesapla ortaya
atıldığını- fakat, bu memlekete yarar getirmeyeceğini düşünüyorum.
Takdirlerinize sunuyorum.
Biz, bu teklife aleyhte
oy vereceğiz. Sizin de geri çekmenizi bekliyoruz.
Gecenin bu saatinde beni
dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Neşşar.
Şahsı adına, Denizli
Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizli'nin dokuması, Pamukkalesi,
uzun öten horozu, Ressam İbrahim Çallı, Selahattin Pınar ve Özay Gönlüm gibi
sanatçıları, dışsatımda çok büyük bir payı olan çalışkan insanları
konuşulurken, anılırken, nedense, üç beş gündür, Denizli'nin kimi
belediyelerinin ve köylerinin tüzelkişiliklerini yok etmek için huzurlarınızı
işgal ediyoruz. Aslında, Denizli insanı, sanayide, ticarette, tarımda, turizmde
gerçekten çok büyük gelişmeler göstermiştir ve bunu, devletten bir katkı
almadan başarmıştır. Büyükkent olmayı çoktan hak etmiştir. Yıllardır bu özlemi
duyarken, birdenbire, kolu kanadı bu gece kırılıyor. Biraz önce görüştüğümüz
yasayla 28 belediyesini yok ettik, şimdi 22 belediyesini daha yok ediyoruz. Çok
talihsiz bir şey ki, bunda, Denizlili milletvekili arkadaşlarımızın imzası
var...
Şimdi, bizim haberimizin
olduğu doğrudur. Biz, habersiziz demiyoruz, yeniden yeniden bunu buraya
getirmenin de çok doğru olmadığı düşüncesindeyiz. Tayyip Erdoğan 5 Kasımda
Denizli'ye gidince bu iş konuşuluyor ve kararlaştırılıyor. Bir akşam bize
"buyurun, birlikte yemek yiyeceğiz" deniliyor. Biz de gittik; ne
konuşulacağını, ne olacağını bilmiyoruz. Aş pişmiş, bütün beldeler ortaya
konulmuş, hatta, bize teklif getirdikleri o gün, 2 tane ilçe var; Akköy ve
Honaz İlçeleri. Biz ilk tepki olarak
"yahu ilçelik geri mi alınır" dedik. Sonra, gerçekten, bize bir öneri
getirdiler, kuliste tekrar bir araya geldik. Biz, katılamayacağımızı ve daha
önce örgüte soracağımızı, genel merkeze soracağımızı söyledik
"katılmayacağız" dedik ve ondan sonra komisyonda, buradaki
konuşmalarımızda, ısrarla, biz, bu yasanın Denizli'ye bir ödüllendirme değil,
bir cezalandırma getireceğini söylediğimiz halde "Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri de rızalıydı, sonra Genel Başkanları karşı çıktı, o yüzden
karşı çıkıyorlar" denildi.
Arkadaşlar, bir insanın
tavrını sözü, imzası belirler. Biz, sözle de, imzayla da diyoruz ki, biz,
büyükkent olmak istiyoruz, kolumuzun kanadınızın kırılmasını istemiyoruz.
Peki, biz, bu öneriye
neden karşıyız; bakın, sabahın bu saatinde görüşelim:
1 - Getiriliş biçimi
açısından karşıyız.
2 - Zamanlama açısından
karşıyız.
3 - Hukuk açısından
karşıyız.
4 - Demokratik açıdan
karşıyız.
Biçim açısından karşıyız;
çünkü, 81 il dururken, salt Denizli getiriliyor. Yine, biçim açısından
karşıyız; bir hükümet tasarısı olarak gelmiyor, 48 saat bekletilmiyor, buraya
getiriliyor.
Değerli arkadaşlar,
zamanlamasının da çok kötü olduğunu burada birçok kez dile getirdik. Seçim
havasına girildi ve seçmen kütükleri asıldı.
Seçim yasası gibi olan bu
değişikliğin -çünkü, seçim çevresini değiştiriyor, seçmen durumunu
değiştiriyor- hukuka da uygun olmadığını burada hukukçu arkadaşlarımız söyledi.
Hiç demokratik değil,
demokrasi kültürüne de aykırı; çünkü, önce o insanlara sormak gerekirdi. Bu 50
belediyemizin hiçbirine sorulmadı, köylerimizin hiçbirine sorulmadı; hatta,
bırakın, AKP ilçe örgütlerine de sorulmadı.
Bakın, burada
arkadaşlarım kimi belgeler gösteriyor, ben de göstereyim, onlarcasını
göstereyim. İşte Honaz İlçemizde bütün partilerin katıldığı... Adalet ve
Kalkınma Partisi İlçe Başkanı Zekeriya Akan. Altında imzası var. Böyle çok var.
Denizli'de herkes -çünkü,
bu doğru dürüst tartışılmadı, konuşulmadı- büyükşehir olmayı beklerken,
birdenbire belediyeliklere son veriliyor. Hepsi Denizli'nin bitişiğindeki
belediyeler değil, bir yanlış anlaşılma olmasın değerli arkadaşlar. Bakın, 22
kilometre ötede belediyenin biri, Cankurtaran Belediyesi. Burada çevreden söz
ediliyor. Cankurtaran Belediyesi bize diyor ki: Benim 13 aracım var, hiç borcum
yok, bankada 50 milyar param var; su depom var, 1 000 dönüm özel ağaçlandırma
yaptık, 2 trilyon yatırım yaptık; yangın araçlarım var, otobüslerim var.
Bizim bir Pamukkalemiz
var değerli arkadaşlar. Dünya incisi, dünyanın tanıdığı bir yer. Oranın aslında
ilçe olması gerekir, daha büyük orada desteklenmesi gerekir; her gün
turistlerin günübirlik işlem gördüğü yer. Eğer bu düzenleme kabul edilirse,
Denizli'den turizm için hizmet gelecek!..
Değerli arkadaşlar,
zaten, Pamukkale ve Karahayıt, özel koruma çevresi olarak, 1990 yılında
Bakanlar Kurulunda kabul edildi ve 1991 yılında da planları yapıldı;
değiştirmek mümkün değil; çünkü, Bakanlar Kurulunun bu konuda kararı var.
Bakın, işte, Karahayıt'ın, Pamukkale'nin bütün planları buradadır; bana
valiliğin yazısını göndermek değil... Bunlar belediyeler, bunlar hizmet
verdiler.
Şimdi, siz, bir kalemde
Pamukkale'yi ortadan kaldırıyorsunuz belediye olarak ve Denizli'ye
bağlıyorsunuz. Bunların içerisinde kırk yıldır, elli yıldır belediye olanlar
var. Başkarcı'dan demin de söz ettim; bizim kırküç yıllık belediyemiz; borcu
yok... Bütün bu belediyeler kendi planlarını yapmışlar. Bu yasa teklifinin
gerekçesinde deniliyor ki, efendim, Denizli'nin çağdaş gelişimine engel.
Peki, belediyeler de
diyor ki; biz planlarımızı Denizli Belediyesiyle birlikte yaptık, Bakanlık da
bunu onayladı; bunların değiştirilmesi zaten mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, biz,
Denizli'ye hizmet gelmesini istiyoruz; biz Denizli milletvekilleriyiz.
AKP'lilerle, hizmet konusunda her zaman birleşiriz, yani, bir araya geliriz,
onların bu duyguyu semirmelerine karşı bundan sonra yine geliriz; ama,
yaptıkları ayıp. Bir gecede 50 belediyemiz alınıyor, Denizli'nin kolu kanadı
kırılıyor, büyükşehir olmayı beklerken, bütünşehir oluyor. Böyle bir statü yok,
böyle bir olanak yok. Ne demek bütünşehir?!
Değerli arkadaşlar,
buralarda kimlikler vardı. Bakın, size, Honaz'ı anlatayım biraz. Honaz Dağı,
millî parktır. Honaz'ın yerleşimi antik kenttir ve Denizli'den önce
kurulmuştur.
Şimdi, bu düzenleme
çıktığında, bir zaman Honaz'ın verimli olan o arazilerine, 10 000 dönüm üzerine
organize sanayi kuruldu, o verimli topraklar ellerinden alındı. İlkin,
Honazlıların, tabiî, kirazları, domatesleri, üzümleri, dışarıya satılıyor.
Organize sanayi geldikten sonra Honaz Belediyesi oradan yararlanıyor. Çünkü,
topraklarının üzerine fabrika konulmuş. Şimdi, siz o fabrikaları, o
Honazlıların elinden alıyorsunuz. Honaz Belediyesinin kanıydı o, Honazlıların
geçim derdiydi.
Değerli arkadaşlar,
bakın, Honaz'ın bir kısmı alınıyor, organize sanayi olarak alınıyor bu plana
göre...
MEHMET SALİH ERDOĞAN
(Denizli) - Honaz ayrı...
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Salih Bey, yani, ben diyorum ki, bu ne çevre belediyelere ne Denizli
Belediyesine yarayan bir şeydir. Bir karar verilmiş; ama, alelacele verilmiş,
altyapısı hazırlanmamış. Demin de söylediğim gibi, insanların görüşleri
alınmamış, bu bir reform değil. Lütfen... Yani, böyle sabahlara karşı
görüştüğümüz yasalarda hep yanlışlar yapılıyor, hukuk yanlışları yapılıyor.
Değerli arkadaşlar, bu
düzenleme Denizli'nin hayrına değil, çünkü, Denizlililer ısrarla "biz,
böyle bir değişiklik istemiyoruz, büyükkent olmak istiyoruz" diyorlar.
Çünkü, Denizli büyükkent olduğu zaman, bu tüzelkişilikleri yok edilen
belediyeler varlıklarını koruyacaklar, birinci kademe belediye olacaklar. Kırk
yıllık, elli yıllık belediyeler ve Denizli'nin uzağında bir kısmı, tamam, bir
kısmı Denizli'yle birlikte; ama, planı, programı yapılmış. Hangi açıdan
Denizli'ye yarayan bir iş var burada? Büyükşehir mi oluyoruz; hayır. Başka bir
gelir mi sağlanıyor; hayır. Peki, uzakta olan belediyelere ne sağlıyoruz; tam
tersine, 25 köyümüzde...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
mikrofonu açıyorum, lütfen toparlayın efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Tamam Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
Denizli için düzenlediğimiz, yalnız Denizli için düzenlediğimiz bu teklifle,
Denizli Belediyesinin sınırlarını genişletecek düzenlemenin Denizli'nin hayrına
olmadığı inancındayım. İleride yapılacak büyükkent düzenlemesiyle beraber bunun
ele alınması gereğini bir kere daha söylüyorum.
Tümünüze saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gazalcı.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Oylarken, karar
yetersayısını da arayacağız.
Teklifin maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
1 inci maddeyi okutuyorum
:
BAZI BELEDİYE VE KÖYLERİN DENİZLİ BELEDİYESİNE
KATILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ
MADDE 1.- Ekli (1) sayılı
listede adları yazılı belediyeler ile ekli (2) sayılı listede adları yazılı
köyler, tüzel kişilikleri kaldırılarak Denizli Belediyesine katılmış ve tüzel
kişiliği kaldırılan belediyelerin mahalleleri ile tüzel kişiliği kaldırılan
köyler aynı adla, Denizli Belediyesine bağlı mahalle haline gelirler.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral;
buyurun.
Süreniz 10 dakika.
Arkadaşlar, özellikle
rica ediyorum; hatibe herhangi bir müdahale olmasın, zamanı iyi
değerlendirelim; sizler de yoruldunuz, bizleri de herhalde düşünür, takdir
edersiniz.
CHP GRUBU ADINA V. HAŞİM
ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
Denizli'nin nüfusu 850 000; 350'den de büyük, 4'ten de büyük. Sözlerime böyle
başlamak istiyorum.
Şimdi, bu yasa, Denizli
için özel bir yasa. Sayın Ümmet Kandoğan'ın dediğine katılıyorum; bir Denizli
çocuğu olarak, Denizlimle gurur duyuyorum ve Denizli'nin, özellikle bu yasayla
ve bundan önceki yasayla 50 belediyesinin gasp edilmesinin hesabını, Denizlili
hemşerilerim, önce sizlerin temsilcilerinden, sonra da sizin Partinizden
soracaktır diye, altını çize çize çize söylüyorum.
Eğer bu yasa özel bir
yasaysa -bu sözüm, hem Mehmet Neşşar hem Mustafa Gazalcı hem de kendi adıma-
hiçbir babayiğit, Ümmet Kandoğan da buna dahildir "biz kararımızı, genel
başkanımız istedi" diye bir kelam etmemiştir. Bu ayıptır. Bunun arkasına
sığınılması, sık sık bundan bahsedilmesi hiç kimseyi kurtarmaz. Eğer bu Denizli
için özel bir yasaysa, zaten bana ihtiyacın yok; bilimsel bir yasaysa, zaten
benim desteğime ihtiyacın yok; alnını, göğsünü gere gere girersin
"Denizli, ben seni bir yükten kurtardım, artık sen büyüyeceksin, seninle
ilgili ciddî projelerim var" diye rahatlıkla söyleyebilirsin, hiç bana
ihtiyacın yok.
Arkadaşlarım, elinizi vicdanınıza
koyun, ne olur rica ediyorum sizden; bütün Denizli bizi izliyor; bu bütünşehir
projesiyle, 22 tane belde ve 27 köy, bu belediyenin hizmet alanları içine
giriyor. Denizli Belediyesinin bütçesi 2004 yılı için 85 trilyon, bu
belediyelerden gelecek meblağ da 25 trilyon, etti size 110 trilyon ve Denizli
Belediyesinin bu hizmet alanı genişlerken, Denizli Belediyesine, bir sefere
mahsus olmak üzere -yanlış söylüyorsam, beni düzeltsin arkadaşlarım- yaklaşık
25 trilyon para girecek ve Denizli Belediyesi, bu genişleyen hacimdeki hizmeti
bu nakitle yapmaya devam edecek. Şimdi, eğer Denizli için özel bir yasa
çıkıyorsa -ben, Denizli'de doğdum, Denizli'de büyüdüm- yıllardır Denizli'nin
dışında kalıp da, ondan sonra Denizli'ye ait yasa çıkarmaya kalkarsan böyle çıkarırsın
işte, işte böyle çıkarırsın!
Denizli insanı bir şey
istiyor; diyor ki, beni büyükşehir yap... Beni büyükşehir yap diyor Denizli
insanı. Bunu hak etmedi mi; hak etti. Parlayan yıldız Denizli, vergi verirken 6
ncı sırada. Sayın milletvekilleri, Denizli devletten hizmet alırken de 37 nci
sırada. Siz, böyle bir şehre niye büyükşehri layık görmüyorsunuz?! Eğer böyle
bir özel yasa çıkarma imkânımız varsa, eğer bu güçteysek, niye, Denizli, Adalet
ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin ve partisinin heykelini dikmiyor, niye
büyükşehir yapmıyoruz?! Yapalım... Şimdi yapamadık; çünkü, amacımız o değil,
Denizli'yi rahatlatmak değil. Niye; şimdi, eğer, bütünşehir mantığıyla bakacak
olursak, evinizi büyütüyorsunuz arkadaşlar, 3 odanızı 5 oda, 7 oda yapıyorsunuz;
ancak, evinizdeki petek sayısı aynı, evinizde diğer odalara soba
kuramıyorsunuz; siz, bu hizmeti nasıl yapacaksınız?! Tekrar söylüyorum: Evinizi
büyütüyorsunuz, petek sayınız aynı; nasıl ısıtacaksınız siz bu insanları?!
Eğer Denizli büyükşehir
olsaydı -rakamlarla konuşuyorum- eğer biraz ilginiz varsa, Denizli halkına da
biraz saygınız varsa, benim düşündüklerimi lütfen mantık süzgecinden geçirin.
Eğer Denizli büyükşehir olsaydı, Denizli, Türkiye'de toplanan vergilerden yüzde
4 -eskiden yüzde 5'ti biliyorsunuz- alacaktı; Denizli, Denizli'de toplanan
vergilerden de yüzde 4 alacaktı; eder, size yüzde 8. Şimdi, bu yüzde 8'in, siz,
en azından her sene için, 15-20 trilyondan aşağı olmayacağını rahatlıkla
öngörürseniz, her sene Denizli, sanki sizin mantığınızla, ekstradan beldeler
katılıyormuş gibi, hizmet için hak ettiği katkıyı devletten almış olacaktı. Bu
yasada bu var mı sevgili milletvekili arkadaşlarım? Siz Denizli'ye bu katkıyı
koyuyor musunuz; koymuyorsunuz. Ne diyorsunuz; "şehircilik açısından Denizli'nin
bu yasaya ihtiyacı var." Doğrudur; Denizli sıkışmıştır; ama, çözümü bu
değildir.
Burada belediye
başkanlığı yapmış arkadaşlarım, dostlarım var, benden daha iyi bilirler;
büyükşehirler 1/25000'lik planları kendileri yaparlar. Alt kademedeki belediyeler
ise, 1/1000'lik planları yaparlar ve alt kademedeki belediyeler, bu planları
büyükşehirlere onaylattırmak zorundadırlar. Doğru mu; yalan diyecek, yanlış
diyecek var mı?! Peki, eğer bu doğru ise, Denizli büyükşehir yapıldığı zaman,
bu beldelerin, bu alt kademe belediyelerin Denizli'nin yeniden imara
açılmasına, yeniden planlamasına nasıl bir sekter tavır koyacağını bana birisi
anlatabilir mi?! Bu yasa, bunu anlatıyor mu? Bunu, bütün Denizli biliyor. Bir
sürü büyükşehir var, Denizli kadar vergi vermiyor devlete ve onlar, Denizli'nin
aldığı paydan çok daha fazlasını hizmet olarak alıyorlar. Denizli'nin bunu
istemesi kadar doğal bir şey düşünemiyorum.
Yani, şunu söylemek
istiyorum: Hukukî boyutuna falan hiç girmiyorum bakın; o, benim dışımdaki olay;
onu, hukuku bilen insanlar değerlendirecektir; ama, ben şunu çok iyi biliyorum
ki, Denizli'deki yurttaşlarım, benim hemşerilerim, bu 22 beldede oturanlar, 27
köyde oturanlar, yarın, Denizli Belediyesinden, o bütün şehrin belediyesinden
altyapı isteyecekler, asfalt isteyecekler, hizmet isteyecekler. O zaman
"kusura bakmayın, bizim önceliğimizde size hizmet gelmesi yoktu; bizim
siyasî planlarımıza göre, yasalarda birtakım değişiklik yapmak vardı"
dersiniz.
Son olarak -sabahın bu
saatinde söyleyeceklerimi söyledim- Denizli'nin size nasıl baktığını ifade
etmek istiyorum. Bu, benim sözüm değil; bu, Denizli'nin ifadesi:
"100-50=Adalet ve Kalkınma Partisi" Bu, benim gazetem değil;
Denizli'deki yerel gazetelerin çoğunun başlığı bu. Sizi, Denizli'nin hakkını korumaya,
Denizli'nin hakkını vermeye davet ediyorum.
Hiç kimsenin de, hiçbir
şekilde... Cumhuriyet Halk Partisi Denizli milletvekillerinin adını anarken,
herkesi, dikkatle anmaya davet ediyorum. Hemşerilerimi severim; ama, hiç
kimsenin adımı haksız yere konuşmasına izin veremem.
Sayın Genel Başkanımın
da, eğer Denizli'nin büyükşehir olması konusunda talebi varsa, buna da
Denizlililerin sevgi ve sempati duyacağını söylüyorum.
Sabahın bu saatinde bizi
dinleyen hemşerilerime yeterince bilgi verdiğimi sanıyorum. Yasanın oylanması
konusundaki sorunun, zaten ileri noktalarda başka yerlere taşınacağını
biliyorum; hukuk sahibi olanlar, bu konuyla ilgili söz sahibi olanlar...
Başınızı ağrıttım, özür
diliyorum; belki, sizi çok fazla ilgilendirmiyor; ama, benim insanımı çok
ilgilendiriyor. Hepinize iyi sabahlar diliyorum, biraz daha ciddiyet diyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Oral.
Şahsı adına, İzmir
Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 307 olan, Denizli
Milletvekilleri Osman Nuri Filiz, Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet Yüksektepe ile
Ümmet Kandoğan'ın; Denizli İline Bağlı Akköy İlçesi ile Bazı Belediye ve
Köylerin Tüzel Kişiliklerinin Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine
Alınması Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu raporu hakkında, şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
teklif İçişleri Komisyonuna geldiğinde, görüşmemizde, teklifin lehinde ve
aleyhindeki görüşmeler esnasında, biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak,
şunları söylemiştik: Denizli İlinin bugünkü yapısıyla sorunlarının ağırlaşmış
olduğu ve düzenleme gereksiniminin ortaya çıktığı doğru; ancak, bu düzenlemenin
bilimsel bir temele dayalı olarak, sivil toplum örgütlerinin katılmasıyla
yapılmasında büyük yarar vardır. Teklifle getirilen düzenleme, herhangi bir
bilimsel temele ya da planlamaya dayanmamakta, seçim hesapları taşımaktadır.
Seçim öncesinde, seçmen kütükleri askıya çıkarıldıktan sonra bu yola başvurmak,
seçimlerin temel hükümlerine aykırılık oluşturacaktır. Teklifle getirilen
düzenleme, Denizli'nin sorunlarını çözücü nitelikte değildir; sorunun olduğu
doğrudur, sorunun çözülmesi gerektiği yönündeki mantık da doğrudur; ancak,
sorunun çözüm biçimi yanlıştır. Akköy İlçesinin kaldırılması, kazanılmış
hakların ihlaline yol açacaktır; ayrıca, Akköy İlçesi, bu tür bir işlemin de
karşısındadır demişiz. Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunları hatırlatmakta ve
çok tekrar olsa bile, tutanaklara geçmesinde yarar umdum.
Ülkedeki yerel
yönetimlerin, belediyelerin sayısını vermekle bazı şeyleri söylemek istiyorum:
Türkiye'de, hepimizin bildiği gibi, 3 216 belediye var; bunların 16'sı
büyükşehir belediyesi, 3 200'ü de 1580 sayılı Yasayla yönetilen belediyeler;
tabiî, bunların 349'u biraz önce gitti. 81 ilin, 850 ilçenin, 688 bucağın, 35
149 köyün olduğu ve 17 092 mahallenin varolduğu ülkemizde belediye sayısı,
belde olarak 2 245'tir. Denizli'de belediye sınırları içine alınan 25 köy
mahalle olacak, oysa biraz önce 340 belediyeyi köy yaptınız. Mahalle yaptığınız
yerlere hizmet gitmemesine rağmen, bu yerler, Emlak Vergisi, arazi, çöp vergisi
verecekler. Büyükşehir olmadığı için de yüzde 4 pay alamayacak ve dolayısıyla
oralara hizmet gidemeyecek, ama, vergi alınacak. Bu, nimetin olmadığı, ama,
külfetin paylaşıldığı anlamına gelir. Köylü, arazisini sadece ve sadece
vergiler nedeniyle satmak zorunda kalacak.
Daha önce bizim vermiş
olduğumuz önergeyi hatırlatarak, 700 000 nüfusun üzerindeki yerlerin büyükşehir
yapılması doğrultusundaki önergemizi yineleyerek söylüyorum ki, şimdi siz,
apartmanlara mescidi "Avrupa Birliği müktesebatı gereğince" diye,
uyum yasaları çerçevesinde buraya getireceksiniz ve buradan geçirmek
isteyeceksiniz -ki, yok öyle bir şey- sonra da, Avrupa Yerel Yönetimler
Özerklik Şartının ruhuna aykırı olan, hatta onun ruhuna uymayan bir uygulamayı
buradan şimdi geçirerek çelişkili bir durumu ortaya koyacaksınız. Demin almış olduğumuz
kararla çıkardığımız yasanın, nasıl, Anayasanın 67 nci maddesinin son fıkrasına
aykırı ve kentleşmeyi durduran, bozan, karmaşa yaratacak bir yasa olduğuna
inanıyorsak, bu yasa teklifi de, Denizli ve çevresinde karmaşa yaratacak bir
yasadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü,
lütfen tamamlayın.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -
Hele geçici madde 2'de belirtilen "İmar Yasasının 18 inci maddesi
uygulanamaz" ibaresi, çok açık olarak, yağmalamayı özendirecektir. Buna,
en kısa zamanda, hep beraber tanık olacağız, spekülatörleri göreceğiz,
arsaların kapatıldığını göreceğiz ve kendi köyünden sürgün edilenleri
göreceğiz, yaşayacağız. Bunların yaşanmaması dileğiyle, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ülkü.
Maddeyle ilgili
konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 2 adet
önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
derecesine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 307
sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesine birinci fıkrası olarak aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve talep ederiz.
Saygılarımızla.
|
Haşim Oral |
Muharrem Kılıç |
Mustafa Gazalcı |
|
Denizli |
Malatya |
Denizli |
|
Erdal Karademir |
Nezir Büyükcengiz |
Mehmet Neşşar |
|
İzmir |
Konya |
Denizli |
|
Hakkı Ülkü |
Ali Oksal |
Hüseyin Özcan |
|
İzmir |
Mersin |
Mersin |
"Ekli 1 numaralı
listede belirtilen köy, belde, ilçe ve kent nüfus toplamı 700 000'in üzerindeki
illerin il belediyeleri büyükşehir statüsü kazanır."
Nüfusu 700 000'den Fazla
Olan İller
|
Afyon |
812 416 |
|
Aydın |
950 757 |
|
Balıkesir |
1 076 347 |
|
Denizli |
850 000 |
|
Hatay |
1 253 726 |
|
Malatya |
853 658 |
|
Manisa |
1 260 169 |
|
Kahramanmaraş |
1 002 384 |
|
Mardin |
705 098 |
|
Muğla |
715 328 |
|
Ordu |
887 765 |
|
Sivas |
755 091 |
|
Tokat |
828 027 |
|
Trabzon |
975 137 |
|
Şanlıurfa |
1 443 422 |
|
Van |
877 524 |
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 307
sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Yahya Akman |
Ünal Kacır |
|
Bursa |
Şanlıurfa |
İstanbul |
|
Mehmet Emin Tutan |
|
Mehdi Eker |
|
Bursa |
|
Diyarbakır |
Madde 1.- Ekli (1) sayılı
listede adları yazılı belediyeler ile ekli (2) sayılı listede adları yazılı
köylerin, tüzelkişilikleri kaldırılmış ve bu yerler Denizli Belediyesine
katılmıştır. Tüzelkişiliği kaldırılan belediyelerin mahalleleri ile köyler,
aynı adla, Denizli Belediyesine mahalle olarak bağlanmıştır.
BAŞKAN - Efendim, bu
önerge, okunan 2 önerge içerisinde en aykırı önerge olup, şimdi Komisyon ve
Hükümete katılıp katılmadıklarını soracağım.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu efendim?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Bu, 2 nci önerge değil mi Sayın Başkan?
BAŞKAN - Evet.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri?..
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum :
Gerekçe :
Maddedeki anlam bozukluğu
giderilmeye çalışılmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gerekçesini biraz önce okuduğumuz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bu önerge maddeyi tümüyle
değiştirdiğinden, 2 nci önergeyi işleme almıyorum; çünkü, Genel Kurul iradesini
ortaya koymuştur.
Bu kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum...
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, bir yazım hatası
var, onu arz etmek istiyorum.
(2) sayılı listede
"Denizli" başlığı altında 1 inci sırada "Altındere"
yazılmış, bunu "Altıntepe" olarak düzeltiyoruz efendim.
BAŞKAN - Tamam.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
"Altıntepe" diye bir köy yok, "Altındere"dir o.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- En aykırı olan önerge diğer önergeydi Sayın Başkan.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bir isteğiniz mi
vardı efendim?
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Bizim verdiğimiz önergenin daha aykırı bir önerge olduğunu düşünüyoruz. Siz, hangi kriterlerle aykırılığı
belirlediniz?
BAŞKAN - Efendim,
maddenin tümünü değiştiriyor. Biraz önce de oyladık. Bu Mecliste bugüne
kadarki, benim bulunduğum sürece de bütün tatbikatlar böyle; Meclisin tatbikatı;
durum bu.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Biz, önergemizdeki değişiklikle maddenin önüne bir paragraf ekliyoruz, bir
fıkra ekliyoruz. Oylanması lazım gibi geliyor.
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) -
Hayır Sayın Başkan; aykırı olan kabul edildi.
BAŞKAN - Efendim, bu,
komisyonun takdirinde de yok; tatbikat da böyle.
Teşekkür ediyorum Sayın
Topuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Ama, bu şekilde böyle bir önergeyi safdışı bırakabilir misiniz Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Şimdi, kabul
edilen önerge doğrultusunda ve baskı hatasının da "Altıntepe" olarak
düzeltilerek, ekli 1 ve 2 sayılı listelerle birlikte maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi
okutuyorum :
GEÇİCİ MADDE 1.- Bu
Kanunla tüzel kişiliği kaldırılan belediye ve köylere ait taşınır ve taşınmaz
mallar; hak alacak ve borçlar; personel kadro ve bütçeler Denizli Belediyesine
devredilir. Devredilen personelle ilgili olarak Denizli Belediyesinde gerekli
kadro düzenlemeleri, devrolunan toplam kadro sayısını aşmamak üzere, Belediye
meclisinin kararı ve valinin onayı ile yapılır. Devrolunan personel 190 sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine bağlı
olmaksızın, en geç üç ay içinde, durumlarına uygun yeni kadrolara atanır.
Durumlarına uygun bir kadroya ataması yapılanların, bu kadrolarda alacakları
aylık, ödenek, yolluk ve diğer ödemeler toplamından az olması halinde aradaki
fark kapanıncaya kadar söz konusu miktar tazminat olarak ödenir. Herhangi bir
kadroya ataması yapılamayanlar, durumlarına uygun bir kadroya atanıncaya kadar,
önceki kadroya ait aylık, ödenek, yolluk ve diğer ödemeleri Denizli
Belediyesinden almaya devam ederler.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Ben hakkımdan feragat ediyorum Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda 307 sıra
sayısıyla görüşülmekte olan kanun teklifinin geçici 1 inci maddesinin birinci
cümlesinden sonra gelen kısmının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Nusret Bayraktar |
Ümmet Kandoğan |
Selami Uzun |
|
İstanbul |
Denizli |
Sivas |
|
Ünal Kacır |
|
Telat Karapınar |
|
İstanbul |
|
Ankara |
"Devredilen
personelle ilgili olarak Denizli Belediyesinde gerekli kadro düzenlemeleri
devralınan toplam kadro sayısını aşmamak üzere 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine bağlı olmaksızın belediye
meclisinin kararı ve valinin onayı ile en geç üç ay içinde yapılır. Memur ve
daimi işçiler, bu düzenlemeden itibaren iki ay içinde durumlarına uygun
kadrolara atanırlar. Bunlardan, atandıkları kadrolarda alacakları aylık,
ödenek, yolluk ve diğer bütün ödemeler toplamı önceki kadrolarında aldıkları
aylık, ödenek, yolluk ve diğer bütün ödemeler toplamından az olanlara aradaki
fark herhangi bir kesintiye tabi tutulmadan tazminat olarak ödenir. Herhangi
bir kadroya ataması yapılamayanlar durumlarına uygun bir kadroya atanıncaya
kadar aylık, ödenek, yolluk ve diğer bütün ödemeler ile kadrolarına ait özlük
haklarını Denizli Belediyesinden alırlar. Sözleşmeli personel sözleşmeleriyle,
geçici işçiler vizeli pozisyonlarıyla devredilir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım, konuşacak mısınız?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe :
Personele ilişkin kadro
düzenlemesi yapıldıktan itibaren belli bir süre içinde atamaların yapılması
sağlanmalıdır. Ayrıca, sözleşmeli personel ile geçici işçilerin madde metninde
açıkça belirtilmesi, devirlerde hukukî karışıklığın çıkmasını önleyecektir.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi,
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Geçici 1 inci madde, kabul edilen önerge doğrultusunda kabul
edilmiştir.
Geçici 2 nci maddeyi
okutuyorum :
GEÇİCİ MADDE 2.- Bu
Kanunla tüzel kişiliği kaldırılan belediye ve köylerde, bu Kanunun yayımlandığı
tarihten itibaren, yeni nazım ve uygulama imar planları yapılamaz; varsa mevcut
nazım ve uygulama imar planlarına ilişkin olarak her türlü ek ve değişikliğe
gidilemez; 3194 sayılı İmar Kanununun 18 inci maddesi uygulanamaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Madde üzerinde 2 adet
önerge vardır; önergeleri, geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclis Başkanlığına
Halen görüşülmekte olan
Bazı Belediye ve Köylerin Denizli Belediyesine Katılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin geçici 2 nci maddesinin sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
"Açıktan veya naklen
personel atanamaz, sözleşmeli personel istihdam edilemez; borçlanma ile bütçe
ödeneği bulunmayan hususlarda ihale yapılamaz, taahhütte bulunulamaz."
|
Nusret Bayraktar |
Ümmet Kandoğan |
Selami Uzun |
|
İstanbul |
Denizli |
Sivas |
|
Ünal Kacır |
|
Telat Karapınar |
|
İstanbul |
|
Ankara |
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 307
sıra sayılı Kanun Teklifinin geçici 2 nci maddesine aşağıdaki fıkranın
eklenmesini dileriz.
Saygılarımızla.
|
Mehmet U. Neşşar |
Şevket Arz |
Mustafa Gazalcı |
|
Denizli |
Trabzon |
Denizli |
|
Haşim Oral |
Salih Gün |
Muharrem İnce |
|
Denizli |
Kocaeli |
Yalova |
|
|
Mustafa Sayar |
|
|
|
Amasya |
|
Eklenecek fıkra :
"Bu yasayla köy
tüzelkişiliği sona eren köylerdeki taşınmazlar 10 yıl süreyle Emlak Vergisi ile
Çevre Temizlik Vergisinden muaftır.
BAŞKAN - Son okunan
önerge, en aykırı önergedir.
Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; belli ki, belediyelerimizin
tüzelkişiliğini yok olmaktan kurtaramıyoruz; hiç olmazsa, köylerimizden,
Denizli Belediyesine bağlandık diye, bir Çevre Temizlik Vergisinin, Emlak
Vergisinin, on yıl alınmamasını öneriyoruz bu önergemizle.
Değerli arkadaşlar,
bakın, onbeş gün önce, 16 büyük kente yüzlerce köy bağladık, onlar vergi
verecekler. Şimdi, Denizli'de, yine 25 köye yeni vergiler getiriyoruz. Gece ile
gündüz kadar fark var, Denizli merkezi ile burada bağlanan köyler arasındaki
yaşam farkı. Onlar zaten yaşamlarını zor sürdürüyorlar. Hayvancılıklarını
öldürdük, ürünlerine yeterli para vermiyoruz. Şimdi diyoruz ki biz, mademki,
siz, köy ile kenti bir yapacağız diyorsunuz, savınız o; Denizli'ye getirdiğimiz
hizmetleri köye de götüreceğiz diyorsunuz; biz de diyoruz ki, o dediklerinizi
yapıncaya kadar, hiç olmazsa, köylülerin yeni ek vergilerle yükümlenmemesini
sağlayın; bu önerge odur. Demin, 700 000 nüfustan fazla olan illerin büyükşehir
olması önergesini verdik, işleme bile koymadınız, daha önce de reddettiniz.
Değerli arkadaşlar,
bakın, öyle ivedilikle yasa geçiriyoruz ki, öyle apar topar geçiriyoruz ki, bu,
elimdeki, 307 sayılı Denizli'nin belediye sınırlarını genişleten yasanın adı:
"Akköy İlçesi ve Bazı Belediye ve Köylerinin Tüzel Kişiliklerinin
Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında Kanun Teklifi".
Hayır... Akköy yok. Adı yanlış bu yasanın. İçişleri Komisyonuna gelirken
böyleydi; Akköy vardı, daha önceki hazırlıklarında Honaz vardı. Şimdi,
Akköylüler geldi, orada, bizden daha iyi kendilerini savundular. AKP'li üyeler
bile bundan etkilendi ve Akköy çıkarıldı, orada çıkarıldı; ama, yasanın adı
değişmiyor. Biraz sonra, siz "kabul edenler, etmeyenler" denilip
kabul ettiğiniz zaman Akköy de, sanki, Denizli Belediyesine bağlanmış gibi
olacak. Evet, değerli arkadaşlar, bu bir yanlış, bu bir acelecilik. Gerçekten,
apar topar yaptığınızın kanıtı şu ki, bakın, iki yasayı da bütçe görüşülürken
araya sokuyorsunuz. Sabahın 5'ine kadar hem kendinize eziyet ediyorsunuz hem
bize eziyet ediyorsunuz hem asıl Denizli'ye büyük kötülük ediyorsunuz. Yasanın
adını bile doğru dürüst geçirmiyoruz; çünkü, sakin düşünmüyoruz; çünkü,
insanları işin içerisine katmıyoruz. Bir acelecilik var. Demin de söyledim,
tutanaklara geçirmek için bir kez daha söylüyorum; akçalı konu var, kadro var,
personel var. Bunların Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi gerekirdi.
"Hayır, bir çırpıda biz yaparız olur!.." Olmaz! Belki şu anda olur.
Göreceksiniz, ilk inceleyen Cumhurbaşkanı geri gönderir. Oradan olmazsa Anayasa
Mahkemesinden döner.
Değerli arkadaşlar,
aceleye getirmeyelim, parmak hesabı yapmayalım, serinkanlı olalım;
köylülerimize yeni yük getirmeyelim. Demin, teklifi kabul ederken "bunlar
devletin sırtında yük" dediniz. "Belediye seçimlerine gidecek adamı
yükten kurtaracağız" dedik; yani, şimdi, Denizli'yi yutacak mı bunu?!
"Biz, yükten kurtulmuşuz efendim; kendi
belediye meclisimizi, başkanımızı seçemeyeceğiz; belediye başkanımız muhtar
olacak; bundan sonra belediye binamızın ne olacağı belli değil; yükten kurtardı
bizi AKP'liler!" Tutanakları götüreceğiz oraya, dağıtacağız. Olmaz böyle
şey arkadaşlar!.. Denizlililer için isyan ediyorum. Gerçekten, bu düzenlemenin
geri çekilip doğru dürüst bir ele alınmasını istiyoruz.
Evet, yeniden söylüyoruz.
Bu yasanın adından başlayarak eksikler vardır, yanlışlar vardır; komisyonda
yanlış yapılmıştır, hazırlığında yanlışlık yapılmıştır; burada yanlışlar devam
ediyor. Hiç olmazsa, köylerimizi, 25 köyümüzü ekvergiden kurtaralım diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
buyurun, sözlerinizi tamamlayın.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Önergemiz, bunlardan, on yıl, Çevre Temizlik Vergisinin, Emlak Vergisinin
alınmamasıdır; kabulünüzü diliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gazalcı.
Gerekçesini Sayın
Gazalcı'dan dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum
:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Halen görüşülmekte olan
Bazı Belediye ve Köylerin Denizli Belediyesine katılmasına ilişkin Kanun
Teklifinin geçici 2 nci maddesinin sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
"Açıktan veya naklen
personel atanamaz, sözleşmeli personel istihdam edilemez; borçlanma ile bütçede
ödeneği bulunmayan hususlarda ihale yapılamaz, taahhütte bulunulamaz."
Nusret
Bayraktar (İstanbul)
ve
arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon?..
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor, Komisyon takdire bırakıyor.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe :
Tüzelkişiliği kaldırılan
belediye ve köylerin tasfiye sürecinde yeni personel istihdamı, borçlanma ve
yükümlülük altına girmek suretiyle katıldıkları belediyeleri malî sıkıntıya
sokmalarının önlenmesi sağlanmaktadır.
BAŞKAN - Efendim,
gerekçesini dinlediğiniz, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylayacağım; ancak, Komisyon Başkanının bir söz isteği
var.
Buyurun.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, iki konuyu
düzeltmek istiyorum. Bu geçici 2 nci maddemizde son satırdan önce "her
türlü" sözcüğünün yerine "hiçbir" sözcüğünün getirilmesi, anlam
bakımından daha uygun bir hale getirilmesi açısından gerekiyor.
Ayrıca, yasanın ismi
komisyonumuzda değiştirilmiştir "Bazı Belediye ve Köylerin Denizli
Belediyesine Katılmasına İlişkin Kanun Teklifi"dir. Sayın Gazalcı yasanın
başlığını iyice okumadığından dolayı böyle bir yanılgıya düşmüştür.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, bu bir redaksiyon olayı değildir; önerge verilmesi gerekir... Sayın
Başkan, bu bir redaksiyon olayı değildir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Hangisi, hangisi?!
HALUK KOÇ (Samsun) - Ünal
Bey, bir dakika, dur... Bir hata var, görüyoruz.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, komisyonun kabul
ettiği metne bakarsanız başlığının nasıl olduğunu göreceksiniz efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, kelime değişiyor efendim; bu redaksiyon değil. "Hepsi"
ile "hiçbiri" tamamen zıt.
BAŞKAN - Bir dakika
efendim... Bir dakika, müsaade eder misiniz...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Geçici 2 nci maddedeki "her türlü" sözcüğünün yerine...
BAŞKAN - Komisyonun kabul
ettiğinde de "her türlü" sözcüğü var Sayın Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) -
"Her türlü" ile "hiçbir" aynı şey değil. Redaksiyon değil
bu; başlık değiştiriliyor.
BAŞKAN - Arkadaşlar,
şimdi, mevcut geçici maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 2 nci madde kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum
:
GEÇİCİ MADDE 3.- Denizli Belediyesi ile tüzel kişiliği
kaldırılan belediye ve köylerde 28 Mart 2004 tarihinde yapılacak mahallî
idareler ile mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar heyetleri seçimleri buraların bu
Kanunla düzenlenen yeni durumlarına göre yapılır. Tüzel kişiliği kaldırılan
belediye ve köylerin seçilmiş organları ilk mahallî idareler seçimlerine kadar
görevlerine devam edebilirler.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Gazalcı?..
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- İstemiyorum efendim.
BAŞKAN - Vazgeçtiniz...
Teşekkür ediyorum.
Geçici 3 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 3 üncü madde
kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum
:
MADDE 2. - Bu Kanunun
geçici 1 inci maddesi 27 Mart 2004 tarihinde; diğer maddeleri, yayım tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından alkışlar [!])
CHP GRUBU ADINA OYA
ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; huzurunuza, Cumhuriyet
Halk Partisinin görüşlerini ifade etmek için gelmiş bulunuyorum ve sizleri,
şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce görüştüğü ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği 308 sayılı yasanın hemen hemen
aynı hukuka, yasama tekniğine ve bir kanun yapılırken riayet edilmesini
hepimizin beklediği birtakım hususlara aykırı olan bir başka yasa teklifi daha
önümüze gelmiş bulunuyor ve yürürlük maddesine gelinceye kadar da maddelerini
kabul ettik.
Bu yasa teklifi de tıpkı,
308 sıra sayılı yasa teklifi gibi, usul bakımından İçtüzüğe aykırı bir biçimde
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmiştir ve bu noktalara kadar
ilerlemiştir. Alınacak hiçbir karar, yapılacak hiçbir işlem, bu usulsüzlüğü
gideremeyecektir; onu bilelim.
İkincisi, yine, İçtüzüğün
gereği olan 48 saatlik süreler ne komisyon görüşmelerinde ne de Türkiye Büyük
Millet Meclisine bu teklif inerken dikkate alınmadığı için, bu teklifte de,
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin katkısı sağlıklı bir biçimde
sağlanamamıştır.
Bu teklif de, tıpkı 308
sıra sayılı yasa teklifi gibi, belediyelerin coğrafî yapısını, belediye
haritasını değiştirmektedir; fakat bu kez, Türkiye çapında değil, bir ilimizin
çapında değiştirmektedir. Bu tür köklü değişikliklerin belli birtakım
ölçütlere, belli birtakım ilkelere bağlı kalınarak yapılması gerekir. İlkönce
bu ilkeler belirlenir, ondan sonra da iddia edildiği gibi, Türkiye'de bütün
belediyelerin yapısı, bu ilkelere, bu ölçütlere göre tayin edilir; ama, biz, ne
307 sıra sayılı yasa teklifinde ne de 308 sıra sayılı yasa teklifinde bu
ilkelerin, bu ölçütlerin ne olduğunu tespit edebilmek imkânına sahip olmadık.
308 sıra sayılı yasa teklifine bakınız, anımsayınız -eğer gecenin bu saatinde
anımsayabilecek haliniz kaldıysa tabiî; bu, neredeyse insan haklarına aykırı
çalışma temposu içerisinde eğer anımsayabilecek haliniz kaldıysa anımsayınız-
308 sayılı yasayla biz ne yaptık; birtakım...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sıra sayısı...
OYA ARASLI (Devamla) -
308 sıra sayılı yasa teklifiydi, yasalaştı şimdi; yasa teklifiydi, numara
aldığı zaman...
Bu yasayla, biz, birtakım
belediyeleri ortadan kaldırdık, onları birtakım köylere çevirdik. Şimdi ne
yapıyoruz; birtakım köyleri, mahalle olarak, belediyelere bağlıyoruz. Yani, iki
yasada birbirinin taban tabana zıttı iki işlem yapıyoruz.
Niye yapıyoruz; ben
anlayamadım anlatılandan. Siz biliyor musunuz; bakışlarınızdan öyle anlaşılıyor
ki, siz de bilmiyorsunuz; ama, böyle bir teklif geldi buraya, bir mantığını da
bulabilmek mümkün değil.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Önerge sahibi milletvekilleri farkında!
OYA ARASLI (Devamla) -
Eğer, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüklerine bakacak olursanız, belki, eşi
benzeri görülmedik bir yöntemle yasa burada yazıldı. Teklif geldi; ama, yasa
burada yazıldı. 308 sıra sayılı kanun teklifi için de aynı şey oldu, 307 sıra
sayılı kanun teklifi için de aynı şey oldu. Teklif geldi; ama, içi burada
boşaltıldı, burada, yeni birtakım önergelerle, yeni bir içerik verildi; çıkıyor
gidiyor. Teklif sahibinin anlattıkları da havada kaldı; çünkü, onun da bu
teklifi verirken yazmadığı bir yasa burada şekillendi.
AVNİ DOĞAN
(Kahramanmaraş) - Meclisin iradesi.
OYA ARASLI (Devamla) -
Türkiye Büyük Millet Meclisi, böyle, Genel Kurul Salonunda yasa yazılmasına pek
alışık değil. Şu tarihlere gelinceye kadar, bunların hazırlığı daha önce
yapılırdı. İlk defa böyle bir olayla karşılaşıyoruz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Bu, Meclise saygısızlık.
OYA ARASLI (Devamla) - Bu
kimseye karşı saygısızlık değil. Eğer, bir saygısızlık varsa, Türkiye Büyük
Millet Meclisine bu saygısızlık; çünkü, bu Meclis, bu tür çalışmalara ne
alışıktır, ne hazırlıklıdır, ne de layıktır. Burada, daha özenle çalışmalar
yapılması gerekir. Milletimize saygımız bunu gerektirmelidir; ama, sizin,
ulusumuza ve Türkiye Büyük Millet Meclisine saygısı başka şey gerektirebilir,
benim ki başka şey gerektirebilir. Anlaşmayabiliriz; ama, doğrusu, burada,
özenli, hazırlıklı çalışmalar yürütülmesidir.
Bakın, buraya
geliyorsunuz "kör kuruşun hesabını tutuyoruz, kör kuruşu boşa
harcatmıyoruz" diyorsunuz; ama, hazırlıksız çalışmalar yapıldığı zaman,
hesabını bile bilemeyeceğiniz, kimseye de veremeyeceğiniz kadar kör kuruş,
heder ediliyor burada; ondan haberiniz var mı?! Birazcık da bunları dikkate
alın da, bu çalışmaları, daha özenli, daha hazırlıklı, daha ilkeli, daha ölçülü
bir biçimde karşımıza getirin.
Biz, bir kamu reformu
yapılmasından yana olmayan bir parti değiliz; biz, bir yerel yönetimler
reformunu herkesten fazla isteyen, programına, seçim bildirgesine bunu yazmış
bir partiyiz; ama, bizim istediğimiz, ciddî bir reform. Böyle, gece yarısı,
sabaha karşı, önergelerle, alelacele, ilkesi, ölçütü, ölçüsü belli olmayan
birtakım düzenlemelerle reform yapılmasına kesinlikle taraftar değiliz; buna,
reform adını da vermiyoruz; buna, desteğimizi ve oyumuzu da vermiyoruz.
Bir şehri perişan
ediyorsunuz. Bir ilkesi yok; birtakım belediyeleri alıp, yok edip, ile
bağlıyorsunuz; hangi ölçüye dayanarak, hangi gerekçeyle?! Bunları bana izah edebilecek
kimse var mı; bunları, kimse, burada, doğru dürüst izah etmedi; teklif sahibi
izah etti diyorsanız, teklif sahibinin teklifi diye bir şey ortada kalmadı.
Yepyeni bir şey, kimin teklifi olduğu belli olmayan bir şey görüşüldü, çıkıyor,
gidiyor ve bir güzel ilimiz, geriye dönülmesi mümkün olmayacak biçimde, bir
karmaşanın kucağına atılıyor. Karmaşa burada da bitmiyor; bu yasa, bir yerel
seçim arifesinde çıkıyor ve şu anda, birtakım aday adayları çalışmalarını
yaparken, birtakım seçmen arkadaşlarımız, ileriye dönük hesaplarını, onlarla
teması, onların programları doğrultusunda şekillendirmeye başlamışken, siz,
oyun başladıktan sonra, bu yasayla, oyunun kurallarını değiştirmeye
kalkışıyorsunuz ve gece yarıları bunu yapıyorsunuz.
Sanki uygulayabilecekmişsiniz
gibi, sanki Anayasada bir 67 nci madde ve onun bir son fıkrası yokmuş gibi,
bizleri, şu saatlere kadar, buralarda yoruyorsunuz. Bizim, bu, görevimiz; ama,
şunu da hatırlatayım: Otobüs şoförüne, taksi şoförüne, belli bir saat mesai
yaptıktan sonra, direksiyon kullandırmıyorlar. Burada yaptığımız iş, direksiyon
kullanmaktan daha az önemli bir iş mi ki, siz, bizi, şu kadar saat, şuralara
kadar çalışmaya mecbur ediyorsunuz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Sayenizde!
OYA ARASLI (Devamla) -
Çalışmaktan kaçtığımız yok. Çalışmayalım diye bunu söylemiyorum; ama, sağlıklı
iş çıkarmamızı sağlayınız diye bunu söylüyorum.
Bakınız, bizler burada
perişan vaziyetteyiz. Arka sıralarda uyuyan arkadaşlarınız var; sizin içinizde
de var. Şurada, stenograf arkadaşlarımız perişan vaziyetteler; bir günün yükü
üzerlerinde, bir günü kapattılar ve ertesi günü neredeyse yarılamış
vaziyetteler. Buna kimin hakkı var ve ne için; şurada yazılan bir teklif için.
Bununla Türkiye'ye iyilikler getirmek iddiasındasınız. İyilikler bu şekilde
gelmez. Bu, çalışıyor görüntüsü verip hiçbir şey yapmamak demektir. Bu,
çalışıyor görüntüsü verip boşa iş yapmak demektir; çünkü, şu koşullarda yapılan
işler, ya Cumhurbaşkanından dönmektedir ya bu çalışma ortamı nedeniyle yapılan
dikkatsizlikler sonucu Anayasa Mahkemesinde iptal edilip gelmektedir ve bizim,
şurada yaptığımız çalışmalar heder olmaktadır. O, sık sık dile getirdiğiniz kör
kuruşlar da bol miktarda heder olmaktadır; bunu yapmayınız arkadaşlar.
Eğer bir kamu yönetimi
reformu gerekiyorsa, eğer bir yerel yönetimler reformu gerekiyorsa, getirin,
ciddî bir biçimde, oturalım, tartışalım, ilkesini belirleyelim, ölçütünü
belirleyelim, üzerinde anlaştığımız hususları bilelim, ona göre çıkaralım.
Birtakım belediyeler belirlemişsiniz. Yani, belediyeleri küçültmek mi
istiyorsunuz, büyütmek mi istiyorsunuz, ona bir karar verin; çünkü, bir teklif
getiriyorsunuz belediyeleri yok ediyorsunuz, bir teklif getiriyorsunuz birtakım
belediyeleri yok ederken, birtakım belediyeleri de büyütüyorsunuz. Ne yapmak istiyorsunuz,
önce, bir kendiniz karar verin, ondan sonra da...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
tamamlayın Sayın Araslı.
OYA ARASLI (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
... hep birlikte, doğrusu
ne ise onu uygulayalım; ama, böyle, nereye gittiği belli, olmayan, birbirine
zıt istikamette birtakım düzenlemelerle hiçbir yere varamayız, Türkiye'yi de
hiçbir iyiliğe doğru götüremeyiz.
Oyunuzu verirken umarım
bu söylediklerimizi dikkate alırsınız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu şekilde
hazırlanmış, bu şekilde gayriciddî bir biçimde Yüce Meclisin önüne çıkarılmış
olan bir teklife asla ve kat'a olumlu oy veremeyeceğimizi bir kere daha
yineliyorum ve sizleri burada dile getirilen hususları bir kez daha -oyunuzu
kullanırken- dikkate almaya davet ediyorum.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Araslı.
2 nci madde üzerinde
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için,
21 Aralık 2003 Pazar günü; yani, bugün saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati : 05.34