BIM 2 6 2004-01-15T09:48:00Z 2004-01-15T09:48:00Z 94 64250 366226 TBMM 3051 732 449751 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 35

 

31 inci Birleşim

19 Aralık 2003 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler ve Önergeler

1. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşmelerde bulunmak üzere Kırgızistan ve Tacikistan'a yaptığı resmî ziyaretlere katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/416)

2. - Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun Londra'da düzenlenen World Travel Market 2003 Turizm Fuarına katılmak üzere İngiltere'ye yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/417)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı:  284, 286, 285, 287)

A) BAŞBAKANLIK

1. - Başbakanlık  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Başbakanlık 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

C) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Vakıflar Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

D) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

E) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1. - Hazine Müsteşarlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Hazine Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

G) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1. - Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Gümrük Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

H) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1. - Dış Ticaret Müsteşarlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Dış Ticaret Müsteşarlığı  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

İ) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI

1. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

J) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

2. - Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

3. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

4. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine  Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

5. - Denizli Milletvekilleri Osman Nuri Filiz, Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet Yüksektepe ile Ümmet Kandoğan'ın; Denizli İline Bağlı Akköy İlçesi ile Bazı Belediye ve Köylerin Tüzel Kişiliklerinin Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/213) (S. Sayısı: 307)

6. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması  Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/216) (S. Sayısı : 308)

V. - ÖNERİLER

A) Sıyasî Partı Grubu Önerılerı

1. - Gündemdeki sıralamanın ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle açıklaması

2. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle açıklaması

3. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Denizli Milletvekilleri Mehmet Uğur Neşşar ile Mustafa Gazalcı'nın, konuşmalarına karşı açıklaması

VII. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1. - Gündemin, oturum aralarında getirilen grup önerileriyle değiştirilmesinin mümkün olup olamayacağına ve bu oylamanın sonraki birleşimde "Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları" kısmında yer alarak yapılıp yapılmamasına dair

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazili Sorular ve Cevaplari

1. -Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, SSK ve Bağ-Kur prim borçlarını yeniden yapılandıran Kanunun sonuçlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/1396)

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bir atamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/1433)

3. - İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, İzmir'de şiddet uyguladığı görüntülenen güvenlik görevlilerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1444)

4. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, Aliağa Organize Sanayî Bölgesi arazisine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayî ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/1480)

5. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, özelleştirme uygulamalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1492)

6. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Devlet arşivlerindeki tarihi vesikaların korunmasına yönelik proje olup olmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/1501)

7. - Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak'ın, Sarımsaklı Çiftliğinin boş bırakılmasına ilişkin sorusu ve Sanayî ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/1511)

8. - Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in, Örnekköy Arazi Toplulaştırma ve Tarla İçi Geliştirme Projesinin 2004 yılı yatırım programına alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/1529)

9. - Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak'ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurusuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/1587)

10. - İstanbul Milletvekili Birgen Keleş'in, bazı kamu görevlerine başvuruda erkek olma şartının aranmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/1594)

 


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak, üç oturum yaptı.

Birinci ve İkinci Oturum

2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı:  284, 286, 285, 287) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1 inci maddeleri okundu.

Bülent Arınç

 

 

Başkan

 

 

 

Mevlüt Akgün

Yaşar Tüzün

 

Karaman

Bilecik

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

Üçüncü Oturum

20.12.2003 Cumartesi günü görüşülecek olan Ulaştırma Bakanlığı Bütçesi ile 21.12.2003 Pazar günü görüşülecek olan Çevre ve Orman Bakanlığı Bütçelerinin karşılıklı olarak yerlerinin değiştirildiğine ilişkin Başkanlıkça duyuruda bulunuldu.

2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) görüşmelerine devam olunarak;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,

Cumhurbaşkanlığı,

Sayıştay Başkanlığı,

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,

2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi.

Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, konuşmasında, Grubuna sataşması nedeniyle bir açıklama yaptı.

Alınan karar gereğince, 19 Aralık 2003 Cuma günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 22.20'de son verildi.

Nevzat Pakdil

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Mevlüt Akgün

Yaşar Tüzün

 

Karaman

Bilecik

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

No. : 49

II. - GELEN KÂĞITLAR

19 Aralık 2003 Cuma

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergesi

1. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Genelkurmay Başkanının telefon görüşmelerinin dinlendiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1386)

Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi

1. - Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur, organik tarım ve genetiği değiştirilmiş organizmalar konularındaki çalışmalara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesini 19.12.2003 tarihinde geri almıştır (7/1635)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

19 Aralık 2003 Cuma

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanun Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz; ancak, görüşmelere başlamadan önce, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler ve Önergeler

1. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşmelerde bulunmak üzere Kırgızistan ve Tacikistan'a yaptığı resmî ziyaretlere katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/416)

17.12.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle birlikte 21-23 Ekim 2003 tarihlerinde Kırgızistan'a ve 23-24 Ekim 2003 tarihlerinde Tacikistan'a yaptığın resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

Liste

Ömer Çelik                                Adana Milletvekili

Akif Gülle                                Amasya Milletvekili

Remziye Öztoprak                                Ankara Milletvekili

Agâh Kafkas                                Çorum Milletvekili

Muzaffer Gülyurt                                Erzurum Milletvekili

Egemen Bağış                                İstanbul Milletvekili

Zeki Karabayır                                Kars Milletvekili

Ziyaeddin Akbulut                                Tekirdağ Milletvekili

Şaban Dişli                                Sakarya Milletvekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

2. - Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun Londra'da düzenlenen World Travel Market 2003 Turizm Fuarına katılmak üzere İngiltere'ye yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/417)

17.12.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun, Londra'da düzenlenen "World Travel Market 2003" Turizm Fuarına katılmak üzere bir heyetle birlikte 10-13 Kasım 2003 tarihlerinde İngiltere'ye yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

Liste

Zülfü Demirbağ                                Elazığ Milletvekili

Mehmet Sarı                                Gaziantep Milletvekili

Abdurrezzak Erten                                İzmir Milletvekili

Mehmet Yıldırım                                Kastamonu Milletvekili

Niyazi Özcan                                Kayseri Milletvekili

Recep Yıldırım                                Sakarya Milletvekili

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi bütçe görüşmelerine başlıyoruz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.

İkinci turda, Başbakanlık, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü,  Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı:  284, 286, 285, 287) (x)

A) BAŞBAKANLIK

1.-   Başbakanlık  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Başbakanlık 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-  Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2.-  Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

C) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-  Vakıflar Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2.-  Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

                             

(x) 284, 286, 285, 287 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 18.12.2004 tarihli 30 uncu Birleşim Tutanağına eklidir.

D) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1.-   Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2.-   Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

E) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-  Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2.-  Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Sayın milletvekilleri, 10.12.2003 tarihli 26 ncı Birleşimde bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Buna göre; turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi, 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

İkinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur, Karaman Milletvekili Fikret Ünlü, İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya, İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu, İzmir Milletvekili Canan Arıtman; AK Parti Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut, Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak, Tokat Milletvekili Resul Tosun, Ankara Milletvekili Mustafa Said Yazıcıoğlu, Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir.

Şahısları adına, lehinde, Muş Milletvekili Seracettin Karayağız, Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik, Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu; aleyhinde, İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek, Bitlis Milletvekili Vahit Kiler, Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin.

Sayın Milletvekilleri, AK Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekillerinin aldığı karar uyarınca, bu turda, gruplar adına görüşmeler için 2 dakika, şahıslar adına görüşmeler için de 1 dakika eksüre vereceğim. Bunu, şimdiden milletvekili arkadaşlarıma duyuruyorum. Önce konuşan arkadaşlar süreyi aşarlarsa, sonraki arkadaşlarının süresini kısıtlamış olacaklardır.

Bilgilerinize sunarım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ali Rıza Bodur; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bodur, süreyi, arkadaşlarınızla birlikte nasıl kullanacaksınız?

ALİ RIZA BODUR (İzmir)  - Kendi sürem 10 dakika, sizin toleransınızla birlikte 12 dakika efendim.

BAŞKAN -Süreyi diğer arkadaşlarla paylaşımınız nasıl oldu?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, gönderdiğimiz listede arkadaşlarımızın süresi de yazılı efendim.

BAŞKAN - Peki efendim.

Sayın Bodur, buyurun.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı Başbakanlık bütçesi için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve televizyonları başında bizi izleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Bütçeler, her yıl hükümetlerin yaptıkları, yapacakları işlerin değerlendirildiği, yapamadıklarının gündeme getirildiği, öngörülerinin ülke yararına olup olmadığının tartışıldığı önemli belgelerdir.

Bütçeler, sadece, rakamların, denkliğin, açıkların gösterilmesi açısından değil; o rakamların, toplum açısından getiri ve götürülerinin ne olup olmadığının görüşüldüğü, değerlendirildiği yasalardır.

Şunu üzüntüyle ifade etmeliyim ki, 3 Kasım seçimlerinin üzerinden, henüz, bir yıl bir ay onaltı gün geçmiş olmasına karşın, hükümet eskimiş, halkımız, tek başına iktidar olgusunun, ekonomik ve siyasal anlamda getireceğini umduğu gönenç ve huzurun, yine bir başka bahara kalması umutsuzluğuyla düş kırıklığına uğramıştır.

Hükümetin başı, verdiği tüm sözleri, sanki o söylememiş pişkinliği içerisinde umursamaz bir tutum sergilemektedir. Seçim öncesi verilen sözler, yapılan vaatler unutulmuş, her gün daha da yoksulluk çekerek yaşamını sürdürmeye çabalayan halkımıza, alay edercesine, işlerin iyiye gittiği masalları anlatılmış, anlatılmaya devam ediliyor.

Bunları, CHP Grubunun sayın üyeleri, Meclisimizin gündemindeki konuların ve yasaların görüşülmesi sırasında sürekli dile getiriyor, muhalefet görevi yapıyor, uyarıyor, öneriyor; ama, ne var ki, AKP İktidarı, tüm bu çabalara aldırış etmeden bildiğini okumaya devam ediyor. Sizler, bizleri ya dinlemiyorsunuz ya anlamıyorsunuz ya da Başbakanınızdan aldığınız talimatları, akıl ve vicdan terazinizde tartmadan, ölçmeden yerine getiriyorsunuz. Bazen de, aranızdan bazıları doğru karar veriyor ve Yüce Meclisimizin onur kazanmasına katkıda bulunuyor; 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedilmesi kararında olduğu gibi.  Yabancı basında, dolar takılan dansöz karikatürleri onurumuzu yaralarken, böylesine bir kararla, Türkiye, dünyada, kişilikli bir ülke olduğunu ve Meclisi tarafından onurunun korunduğunu gösteriyor.

İzlediğiniz dışpolitikayla, tüm yurtseverleri üzüyorsunuz. Kendi insanına kabadayılık taslıyor, Türk - İş kongresinde işçileri azarlıyor, askerlerimizin başına çuval geçirildiğinde suspus oluyorsunuz.

Başbakanlığa bağlı kuruluşlardan olan TÜBİTAK'ta yaşanan hukuksuzluğu anımsatmadan geçemeyeceğim. TÜBİTAK, 278 sayılı Yasaya göre, Başbakanlığa bağlı, idarî ve malî özerkliğe sahip bir kuruluştur. Pozitif bilimlerde araştırma ve geliştirme etkinliklerini ülke kalkınmasındaki önceliklere göre geliştirmek, özendirmek, düzenlemek, eşgüdüm sağlamak, bilimsel ve teknik bilgilere erişmek ve erişilmesini olanaklı kılmak amacıyla kurulmuştur. Kurum özerktir; Bilim Kurulu, Başkanlık, araştırma grupları, araştırma merkezleri, enstitüler ve benzeri birimlerden oluşmuştur. 278 sayılı Yasanın 498 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle değişik 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında "Kurum Başkanı, fıkrada anılan nitelikleri taşıyanlar arasından Bilim Kurulunca seçilir ve Başbakanın önerisiyle Cumhurbaşkanınca atanır" denilmektedir. Kurum Başkanı olan Prof. Dr. Namık Kemal Pak'ın görev süresi 30 Mayıs 2003'te dolacağı için, Bilim Kurulu, 1 Şubat 2003 tarihli toplantısında Sayın Pak'ı yeniden Başkanlığa seçmiş ve bu kararını 6 Mayıs 2003 tarihinde Başbakanlığa bildirmiştir. Ne var ki, Başbakan, bu bildirimden sonra, Cumhurbaşkanına herhangi bir öneride bulunmamıştır. Yasal sürecin, hukuken geçerli bir neden olmadan durdurulması mümkün değildir. Başbakan, yasal olmayan, hukukî olmayan bir tavırla, Cumhurbaşkanına öneride bulunmaması sonucu, süreci doldurmuştur.

Kurumun 21.9.2003 tarihinde görev süresi dolacak olan Bilim Kurulu üyeliklerinin yerine yeni üyeler ise 20.9.2003 tarihli Bilim Kurulu toplantısında seçilmişlerdir. 278 sayılı Yasaya göre, seçim, Başbakanın onayıyla kesinleşecektir. Seçilen üyeler, onaylanmak için Başbakanlığa bildirilmiştir; ancak, Başbakan, 30 Ekim 2003 tarihli yazısıyla, toplantının Başkan Yardımcısının başkanlığında yapıldığını, Başkan Yardımcısının kurul üyesi olmaması nedeniyle toplantıya başkanlık edemeyeceğini, bu nedenle, toplantıda yetersayı olmadığını, Başkanlık ve Bilim Kurulu üyelikleri seçiminin Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş olan yasa tasarısının yasalaşmasından sonra geçerlilik sağlayacağını bildirerek bu kurulu, bu kurumu feshetmiştir. 12.11.2003 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi yasa tasarısını yasalaştırmış ve Anayasaya ve hukuk ilkelerine aykırılıktan dolayı, tekrar görüşülmek üzere, bu tasarı Meclise iade edilmiş; tekrar, 10.12.2003 tarihli birleşimde, âdeta, Anayasayla ve hukukla inatlaşılarak, bu yasa tasarısı tekrar yasalaştırılmış; ancak, her zaman olduğu gibi, hukukun ve Anayasanın yegâne takipçisi olan Cumhuriyet Halk Partisi, bunu, hukuk alanında, Anayasa Mahkemesine iptal davası açarak, Anayasa Mahkemesine taşımıştır.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, bugün, Milliyet Gazetesinde, Melih Aşık'ın köşesinde, bu TÜBİTAK faciasıyla ilgili bir kupürü bilginize sunmak istiyorum: "Fransız Bilimler Akademisi 'Yerbilimleri Büyük Ödülü'nün sahibi... ABD Ulusal Bilimler Akademisinin üyesi... Neuchatel Üniversitesi Üniversitesi Fen Fakültesi 'Şeref Bilim Payesi' sahibi Prof. Celal Şengör Türkiye'nin en ünlü birkaç bilim adamından biridir. Hürriyet Bilim ekinde Ayda Kayar, Prof. Şengör'e, hükümetin TÜBİTAK yasasını değiştirmesi konusundaki düşüncesini soruyor. Prof. Şengör'ün yanıtı şöyle: 'TÜBİTAK'a müdahale edilmesi, Türkiye için, anlatılması güç olan bir felakettir. Hükümetin TÜBİTAK projesi mayıstan beri millî güvenliğimizi tehdit ediyor. Hiçbir araştırma yürümüyor. Türkiye'yi tehdit eden en büyük tehlike İstanbul depremidir. Ama, TÜBİTAK'taki bütün araştırmalar durdu. Uluslararası anlaşma şartlarını yerine getiremiyoruz. Hükümet TÜBİTAK'ı ele geçirmek için bilim adamlarına, tanıdığım en dürüst adam Prof. Namık Pak'a iftira ediyor. Bilim adamının saygınlığına hücum ediyor. Deprem gibi, askerî projeler gibi birçok proje var. Bütün bunlar kimin eline geçecek?'"

Değerli arkadaşlarım, ben bu anıları yaşadıktan sonra, Sayın Başbakan, size şöyle seslenmek istiyorum: Sizin adalet kavramınızı, ben, benim soyadımın Bodur oluşuna benzetiyorum.

Bir de, sizin hükümet anlayışınızda, İçtüzüğün vermiş olduğu sözlü soru önergeleriyle istenilen bilgileri, sorulan soruları açıklamak yerine, yasak savma biçiminde yanıtlama hastalığı var. İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bir yazılı soru önergesinde birçok soru sormuş; ancak, verilen yanıtların sorulan sorularla ilişkisi olmadığından, bütçe görüşmelerini fırsat bilerek, Sayın Başbakana soruyorum:

Vakıfbank eski Genel Müdür Yardımcısı Maksut Serim'in Başbakanlığa bağlı bir görevi var mıdır? Devletin herhangi bir hesabından sorumluluğu var mıdır?

Siz, yoksulların dostu, kimsesizlerin kimsesi, arkası olacağınızı söylediniz. Yoksul kişi ve ailelere yapılan gıda ve yakacak yardımlarını artıracağınız yerde azalttınız. İktidarınızdan önce, 2001 yılı sonu 2002 yılı başında, 650 000 aileye gıda, 400 000 aileye yakacak yardımı yapılmıştı. Bu yardımlar geçen kış yapılmamıştır. Bu yıl ise 56 ilde 360 000 aileye yakacak yardımı yapıldığı açıklanmıştır.

Sosyal güvencesi olmayan kişilere yapılan ilaç ve tedavi yardımı ise önemli ölçüde azaltılmıştır.

İlköğretimde okuyan yoksul çocuklara yapılan kitap, kırtasiye ve benzeri yardımlar, kaynak yetersizliği gerekçe gösterilerek kaldırılmıştır.

Yoksul semtlerdeki 1 070 000 öğrenciye her gün bir bardak süt içirilen "okul sütü" projesinden bu yıl vazgeçilmiştir.

Üniversite gençlerimize, Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan verilen ve 254 000 üniversiteli gencimizin yararlandığı bursun sayısı 190 000'e indirilmiştir.

Özürlü insanlarımıza ve ailelerine yapılan yardımları azalttınız siz.

Eskiden beri yapılagelen birçok yardım ve hizmeti, bugüne dek hiç yapılmıyormuş da, devri iktidarınızın marifetiymiş gibi, kamuoyunu reklamla uyutmaya kalkıştınız.

Acil eylem planınızda kabul ettiğiniz, nüfusumuzun yüzde 10'u olan 7 000 000 yoksulluk sınırı altındaki yurttaşımız için ne yaptınız?

Hükümetiniz döneminde kaç kişiye iş, aş kapısı açtınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Benim sesim mikrofonsuz da duyulur.

BAŞKAN - Sayın Bodur, 2 dakikalık eksürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Tamam efendim.

Enflasyon rakamlarının düştüğüne vatandaş inanmıyor;  çünkü, genel parametrelerde enflasyon düşerken çarşı pazarda yaşam pahalılığı devam ediyor. İşçiler, emekliler, işsizler, memurlar, köylüler kan ağlıyor.

İzmir gibi gönenç düzeyi yüksek olması gereken ilimizin birçok köy kahvelerinde yemekler tüp alamadıkları için odun yakılarak ısıtılıyor ve küçücük köyde kahvenin davlumbazına "lütfen veresiye teklif etmeyin" diye şeker kutularına yazılmış yazılar asılıyor. Bunu kime asıyor o dostumuz; amcasına, dayısına, amca oğluna, teyze oğluna. Niye "takatim kalmadı; bunu sana sözle söylemeye utandığım için yazdım" demeye getiriyor. Yoksulluğun, işsizliğin dayanılmaz boyutları, gasp, kapkaç, hırsızlık türünden suçların artmasına, bunalan birçok insanımızın cinnet geçirmesine neden oluyor.

Bu ülke hepimizin. İktidar, sihirli bir oyuncaktır; bugün var, yarın yoktur. Yakın tarihimizin sayfaları, iktidarı sürekli sanarak, hiç bitmeyecekmiş gibi düşünerek yaşayanların, hukuk tanımayanların yaşadıkları hazin sonlarla doludur.

Bir gün mutlaka;

- Demokrasi ve insan haklarının tüm kurallarıyla doyasıya yaşandığı,

- Şeriat, gericilik ve karanlığın aydınlığa dönüştüğü,

- Yoksulluğun bittiği, yolsuzluk sözcüğünün unutulduğu, yargıya güvenmeyen başbakanların olmadığı,

- Gönenç düzeyi bakımından dünyanın imrenilecek insanlarının yaşadığı bir ülkede yaşamayı başardığı,

- Üretimin bol olduğu, paylaşımın hakça olduğu,

- Çevrenin ve doğanın yağmalanmadığı, aksine insan yaşamı kadar önemli sayıldığı,

- Sokaklardaki sahipsiz çocuklarımızın kütüphanelerde ve işyerlerinde mutluluk gülücüklerini seyrettiğimiz,

Bir Türkiye'de yaşamaya ne dersiniz diyor; sizleri ve Yüce Halkımızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bodur.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Karaman Milletvekili Sayın Fikret Ünlü.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FİKRET ÜNLÜ (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; spor teşkilatına yardımcı olmak ve katkıda bulunmak düşüncesiyle, birçok konuda, zamanım yettiği ölçüde değerlendirme yapmak istiyorum. Zamanım kalırsa, iki konuda da eleştiri yapacağım.

Hepinizin bildiği gibi, son yıllarda, birçok güçlüğe karşın birçok spor branşında önemli başarıların kazanılması hepimizi mutlu etmiştir. Yakın bir geçmişte, futbol, basketbol, voleybol ve atletizm başta olmak üzere judo, tekvando, okçuluk, atıcılık, jimnastik, kısacası sualtı sporlarından dağcılığa kadar tüm spor dallarında cumhuriyet tarihimizin ilk kez elde edilen başarıları, toplumumuzda büyük bir sevinç ve coşkuyla karşılanmış, yaşanmıştır.

Tüm dünya uluslarınca önemli bir prestij olarak değerlendirilen bu başarılar, bir yandan ülkemizin uluslararası düzeyde tanıtımını sağlamış, diğer yandan da toplumumuzun kendine olan güven duygularını ve moral değerlerini güçlendirmiştir.

Bütün bu başarıların temelinde, doğru spor politikalarının izlenmesi, sporcuların ve spor çalışanlarının motivasyon ve moral düzeylerinin yüksek tutulması ile spor tesislerini çağdaş ölçülere uygun olarak hızla tamamlanma çabaları yatmaktadır. Modern spor tesislerimiz arttıkça veya mevcut tesislerimizin fizikî şartları iyileştirildikçe spordaki başarılarımızda da büyük artışlar olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, itiraf etmek gerekir ki, geçmiş yıllarda, ihtiyaç durumuna bakılmaksızın ve hiçbir planlama yapılmadan, sadece siyasî çıkar elde edebilmek amacıyla birçok yere spor tesislerinin temeli atılmış, bunların büyük bir çoğunluğu tamamlanamamıştır. Bugün, 100'den fazla tesis tamamlanmayı beklemektedir. Hiçbir yeni proje yatırım programına alınmasa dahi, bu tesislerin mevcut bütçe olanaklarıyla tamamlanabilmesi için en az yirmi otuz yıla ihtiyaç vardır.

2004 yılı bütçesinde de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne ayrılan pay 254,7 trilyon liradır. Genel bütçenin binde 1,6'sını oluşturan bu orandan yatırımlara ayrılan pay sadece 72 trilyondur. Bu kadar az bir ödenekle, gerçekçi bir tesis ve yatırım politikasının izlenebilmesi mümkün değildir. Bu durum dikkate alınarak, tesis yapımının finansmanında yerel kaynaklar ve özel sektör katkıları mutlaka sağlanmalıdır.

Devlet kaynaklarıyla yapımı yıllar alacak olan spor tesislerinin bir an önce tamamlanarak hizmete sunulabilmesi amacıyla geçmiş dönemde başlatılan Tesisleri Tamamlayın Adınızla Yaşasın ve 100 Gönüllü, 100 Tesis Projesinin sürdürülmesinde büyük yarar bulunmaktadır. Yürütülmekte olan proje stokunun yüksek maliyeti dikkate alınarak, zorunlu olanlar dışında yeni işlere başlanılmamasına özen gösterilmelidir. Fizikî gerçekleşme oranı yüksek olan ve uygun bir ödenekle hizmete açılabilecek olan inşaatların tamamlanmasına ağırlık verilmelidir.

12.4.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4644 sayılı Kanun, gençlik ve spor faaliyetlerini desteklemek amacıyla, özel ve tüzelkişilere sponsorluk yapabilme olanağı getirmiştir. Yarım kalan tesislerimizin tamamlanabilmesi için, bu kanunun sağladığı olanaklardan mutlaka yararlanılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, yeri gelmişken, burada, küçük bir eleştiri yapmak istiyorum. Bugün, hepimiz biliyoruz ki, mevcut iktidarımızın arkasında olağanüstü bir medya desteği ve sermaye desteği var. Bunu Türk gençliği için ve sporumuz için doğru değerlendirebilirsek, inanıyorum ki, birkaç yıl içerisinde, Türkiye'de, en azından, sporda tesisleşme ihtiyacımızı gidermiş olur. Bu uyarıyı yapma ihtiyacını duydum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sporun ülke genelinde yaygınlaştırılması ve bilimsel yöntemlerle elit sporcu yetiştirilmesi amacıyla geçmiş dönemde başlatılan projeler sürdürülmeli ve yeni projeler yürürlüğe konulmalıdır.

Bütün spor dallarının temeli ve olimpiyatların en popüler branşı olan atletizme özel önem verilmelidir. Bu nedenle, 2000 yılında başlatılan Atletizmi Geliştirme Projesi daha da geliştirilerek sürdürülmelidir. Elit sporcuların yetişebilmesi için gereken altyapı ve desteğin mutlaka sağlanması gerekir. Uluslararası atletizm parkurlarında gösterdikleri üstün başarıları nedeniyle tüm ulusça gurur duyduğumuz atletlerimizi, ancak bu tür projeleri ısrarla uygulamaya devam ederek veya yeni projeler ortaya koyarak destekleyebiliriz.

Spor, tüm dünyada bir bilim dalı olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden, üniversitelerimizin, beden eğitimi ve spor yüksek okullarının, spor politikalarının belirlenmesindeki katkılarına önem verilmelidir. Sporu ve sporcuyu geliştirmeye yönelik bilimsel yöntem ve projeler ortaya konulmalıdır. Bu amaçla, geçmiş dönemde üniversitelerle birlikte başlatılan Bilgi Paylaşım Projesi ve Olimpik Başarı İçin Sporcu Hazırlama Projesine devam edilmelidir.

Birçoğumuzun bildiği gibi, gençlerimiz ile diğer ülke gençleri arasında dostluk ve kardeşlik duygularını geliştirmek, ülkemizin kültürünü, tarihini ve doğal güzelliklerini paylaşmak amacıyla, 2000 yılında, Ulusal ve Uluslararası Gençlik Kampları Projesi başlatılmıştır. Bu kamplarımıza onbinlerce gencimiz katılmıştır. Gençlerimizin büyük ilgi gösterdiği bu projenin uluslararası boyutunun 2003 yılında yapılamamış olmasından büyük üzüntü duyduğumuzu da belirtmek istiyorum.

Uluslararası gençlik kamplarının, takdir edeceğiniz gibi, Türkiye'nin tanıtılması, ülkemiz insanları hakkındaki bazı önyargıların yok edilmesi ve dünya barışına olan katkıları açısından büyük önemi bulunmaktadır. Gençlerimiz açısından da, diğer uluslara mensup gençlerle tanışıp kaynaşma fırsatı tanıyan bu kamplar, yeniden uluslararası gençlik kampları biçimine dönüştürülmelidir. Bu kamplara dünyanın her yerinden en geniş katılımın sağlanması amacıyla gereken çalışmalar yapılmalıdır.

Olimpiyatlardan sonra en önemli spor organizasyonlardan biri olan Dünya Üniversiteler Spor Oyunları, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla işbirliği içerisinde, 2005 yılında İzmir'de yapılacaktır. Ülkemizin tanıtımı açısından çok önemli bir fırsat teşkil eden bu organizasyonun başarıyla gerçekleştirilebilmesi bir yandan ülkemiz adına büyük bir prestij kaynağı olacak, diğer yandan da başta olimpiyat oyunları olmak üzere, öteki büyük organizasyonların ülkemizde düzenlenmesi konusunda büyük bir referans oluşturacaktır. Bu nedenle, Dünya Üniversiteler Spor Oyunları hazırlıkları çok yakından takip edilmelidir. Oyunların açılışında ve kapanışında görev alacak binlerce gencimizin eğitim çalışmalarına, herhangi bir sıkışıklığa meydan vermemek için şimdiden başlanmalıdır diye düşünüyorum.

Formula-1 yarışları, dünyada geniş kitlelerin ilgi duyduğu, büyük bir organizasyondur. Bildiğiniz gibi, 57 nci hükümet döneminde talip olunarak ülkemize kazandırılan bu yarışmalar, 2005 yılında İstanbul'da yapılacaktır. Formula-1'in ekonomik açıdan kazandıracakları bir yana, özellikle İstanbul'un ve Türkiye'nin uluslararası alandaki tanıtımına yapacağı katkı çok iyi bilinmektedir. Yapımı devam eden tesisler tamamlandığında, inanıyorum ki, İstanbul, dünya çapında prestij kaynağı olan büyük bir kompleksin sahibi olacaktır. Bu yüzden, kompleksin altyapı çalışmalarında herhangi bir gecikmeye veya aksamaya meydan vermemek için hükümet tarafından her türlü tedbir alınmalı ve destek sağlanmalıdır.

2004 Atina Olimpiyatlarına çok az bir zaman kaldı; bu nedenle, olimpiyat oyunları için yapılan kamp ve hazırlık çalışmalarını yoğunlaştırmak gerekir. Özellikle olimpiyatlarda madalya beklediğimiz bazı spor branşlarında yönetimden kaynaklanan huzursuzluklar giderilerek, olimpiyatlarda başarılı olabilmek için bütün olanaklar seferber edilmelidir.

Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan olimpiyat oyunlarını, tarihî ve kültürel kimliğiyle büyük bir dünya kenti olan İstanbul'da düzenleyebilmek, hepimizin en büyük idealidir. Bu konudaki çalışmaları takdirle karşılıyoruz; arkadaşlarımız, gereken hazırlıkları hızla sürdürüyorlar.

Değerli arkadaşlarım, zamanım da daraldı. 1938 yılında Büyük Atatürk döneminde çıkarılan bir yasayla kurulan Gençlik ve Spor Teşkilatımız, bütün zorluklara rağmen, bugünlere kadar birçok başarıyı da yanında taşıyarak gelmiştir. Daha önce, bizim zamanımızda, Yüksek Spor Konseyi veya Kuruluydu bugün de Yüksek Spor Kurumu olarak yeniden bir yapılanma gündeme getiriliyor. Bu konuda birlikte çalışıyoruz, üniversitelerde toplantılar yapılıyor, teşkilat toplantılar düzenliyor; ben de katılıyorum; her türlü katkıyı yapmak istiyoruz. Bu konuda bir tek uyarım var: Mutlaka, çıkarılacak yasa, yaptırım gücünde olmalıdır değerli arkadaşlarım ve yasada yer alacak Yüksek Spor Kurumunda görevlendirilecek kişiler ve kurum temsilcileri, o görevi yapacak yetkinlikte olmalıdırlar; bu, çok önemlidir. Özerklik mutlaka sağlanmalıdır ve tüm federasyonların özerkliğine gerçekten çok dikkat edilmelidir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, izninizle, bir konuda eleştirim var. Tabiî, biz, AKP hükümeti kurulduğu zaman, Sayın Başbakanın sporcu kimliği medya tarafından önplana çıkarıldığında, çok umutlanmıştık doğrusu; ama, bu, ne yazık ki, hayal kırıklığı yaşattı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Sayın Ünlü, buyurun; 2 dakikalık eksüreniz...

FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, en başta, pek çok görevi ve sorumluluğu bulunan bir Başbakan Yardımcımıza sporun bağlanmasını doğru bulmadığımızı belirtmek istiyorum. Artık, tüm dünyada büyük bir ilgiyle izlenen ve kazanılan başarılarla toplumsal bir sevinç yaşatan, aynı şekilde, üzen, uluslararası spor sektörünün tek bir bakana bağlı olması beklenirdi; bu yapılamamıştır: Bu konuda, üzüntülerimi belirtmek istiyorum. Belki, ileriki yıllarda, bu eksiklik de giderilir diye düşünüyorum.

İkincisi, çok üzgünüz; bunu, bu konuda, bu kürsüye getirmek istemezdim; ancak, milletvekili arkadaşlarımın da bir talebi olarak getiriyorum izninizle. Milletvekillerimizin protokoldeki yeri ve maçlara para verip bilet alarak girmeleri konusunda, ne yazık ki, bir polemik yaratılmıştır; çok yanlış olmuştur. Büyük şehirlerde, protokollerde büyük sıkıntıların çekildiğini hepimiz biliyoruz; ama, sanki, milletvekillerimizin kendi illerinde... Önemli bir para değil; ben de, millî takım maçına, kapıda çevirdiler, 100 000 000 lira vererek girdim; o, önemli değil; ama, milletvekillerini kamuoyu önünde böyle bir polemikle karşı karşıya bırakmak çok yanlış, çok üzücü olmuştur, birçok insanın da beklediği bir girişim olması nedeniyle, medyada da milletvekilleri aleyhine bir durum yaratılmıştır. Bu üzüntülerimi de Sayın Bakana ve teşkilata belirtmek istiyorum.

Spor teşkilatımıza başarılar diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ünlü, teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü söz, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Yılmaz Kaya'ya aittir.

Buyurun Sayın Kaya. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2004 malî yılı Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yardımlaşmanın örgütlü olarak yapılmasını amaç edinen, medenî, dinsel ve bilimsel amaçlı sosyal hizmet ve hayır kurumu olarak tanımlayabileceğimiz vakıfların işleyişi, korunması ve ata yadigârı tarihî eserlerin bakımı, onarımı ve yaşatılması faaliyetlerini sürdüren katma bütçeli bir kuruluş olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün faaliyetlerine ve bütçesine bir göz atacak olursak, şu durumlarla karşılaşırız:

Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2004 malî yılı bütçesi 44 trilyon 894 milyar Türk Lirası olarak öngörülmüştür. Öngörülen bütçe gelirlerinin       44 trilyon 890 milyar Türk Lirası özkaynaktan, 4 milyar Türk Lirası ise hazine yardımından karşılanmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünün özkaynaklarının büyük bir kısmı ise, Genel Müdürlüğe ait taşınmazlardan alınan kira gelirlerinden elde edilmektedir. Şöyle ki: 2003 yılında, Genel Müdürlüğün kira gelirleri yaklaşık 60 trilyon Türk Lirası olarak gerçekleşmiştir. 2004 malî yılı bütçesinde ise kira gelirleri 38 trilyon 899 milyar Türk Lirası olarak öngörülmüştür.

Şimdilik,  bu bilgileri bir yana  bırakalım ve gelelim  Vakıflar  Genel  Müdürlüğünün  taşınmazlarına. Genel müdürlüğün kayıtlarına göre 14 017'si hayrat, 42 720'si akar olmak üzere toplam 56 737 tane taşınmazı bulunmaktadır. Yani, Genel Müdürlüğün öngörülen bütçesinin tamamına yakınını oluşturan özkaynağı, dolayısıyla kira gelirleri bu 42 720 taşınmazdan elde edilecektir. Bu genel müdürlüğümüz sahibi bulunduğu her bir taşınmazdan yıllık ortalama 910 000 000 Türk Lirası kira geliri elde etmektedir. Ortalama aylık kira geliri ise her bir taşınmaz için sadece 76 000 000 Türk Lirasıdır. Ancak, böyle bir durum bile hükümet yetkilileri için övünmeye vesile olabilmektedir. Bir genel müdürlüğün sahibi bulunduğu her bir taşınmazdan aylık ortalama 76 000 000 Türk Lirası kira geliri elde ediyor ve 2004 malî yılı bütçesinde öngörülen gelirlerinin tamamını özkaynaklarından, yani, kira gelirlerinden elde ediyor olması başarı olarak görülebiliyor.

Bunun yanında, Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında açıkladığı bir husus vardır ki, hayret edilecek bir durumu ve genel müdürlüğün çalışmalarındaki ciddiyet ölçüsünü göstermektedir. O da şudur:

Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Genel Müdürlüğünün tam 220 000 000 metrekare alanlı taşınmazının işgal altında olduğu belirtilmektedir. 220 000 000 metrekare alanlı taşınmazı işgal altında olan, yani, bir kuruş gelir getirmeyen bu taşınmazların kurtarılması için gerekli ve yeterli girişimler ne yazık ki yapılamamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün 24 bölge müdürlüğü, 15 il şube müdürlüğü ve 3 işletme müdürlüğü mevcut olup, bünyesinde toplam 1 663 personel çalışmaktadır.

Yukarıda izah etmeye çalıştığım ve çok büyük bir zafiyetin belirtisi olan hususlar, Genel Müdürlüğün yeterli yapılanmasına rağmen halen düzeltilememiş ve bu olumsuzluklar bugün de devam etmektedir. Yine, bir genel müdürlük düşünün ki, kiracılarıyla arasında tam 36 000 tane dava olsun. 42 720 tane kira getiren taşınmazınız var ve bu taşınmazlarınızla ilgili olarak kiracılarınızla aranızda 36 000 dava var ve bu davalar nedeniyle 10 trilyon Türk Lirası, tediye mahallerinde beklemekte olup, bu meblağ üzerinde, Genel Müdürlüğün tasarrufu söz konusu olamamaktadır. Belirtilen 36 000 davanın içerisinde, kira ilişkisi dışındaki ilişkilerden doğan ihtilaflar nedeniyle açılan davalar bulunmamaktadır. Taşınmazlarla ilgili bu bilgilerden sonra biraz da Vakıflar Genel Müdürlüğünün vakıf eserlerinin korunması, bakımı ve onarımıyla ilgili olarak yaptığı, daha doğrusu yapamadığı çalışmalara değinmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olup da, Genel Müdürlük kayıtlarında görünmeyen binlerce taşınmaz bulunmasına rağmen, bunlar henüz tespit edilememiştir. Oysa bunların tespiti için yapılacak çalışma güç bir çalışma olmayıp, maliyeti de yoktur; çünkü, ülkemizde tapu sicil müdürlüklerinin tamamına yakını bilgisayar sistemlerini kurmuş olup, bu sistem, bugün faal durumdadır. Tapu sicil müdürlükleriyle koordinasyon içerisinde yapılacak ciddî bir çalışma sonucunda bu taşınmazlar kolayca ve kısa bir süre içerisinde tespit edilebilir ve bu taşınmazlardan hemen yararlanılmaya başlanılabilir. Ne yazık ki, bugüne kadar böyle bir çalışma başlatılmış değildir.

Yine 2003 yılında onarımının yapılması gereken anıt ve eski eserlerden sadece 15'inin onarım işlemi yapılabilmiştir. Bir yıl içerisinde sadece 15 eserin onarımının yapılabilmiş olması, Genel Müdürlüğün ne kadar hantal olduğunu ve ne kadar ağır çalıştığını göstermektedir.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün, bir de 81 ilde 81 eser onarımı projesi vardır ki, bu projeyle ilgili olarak bugüne kadar hiçbir adım atılmamıştır. Sayın Bakan, bu projeyle ilgili çalışmaların süratle devam etmekte olduğunu söylemekteyse de, yeterli sürate ulaşılamamış olacak ki, henüz bir sonuç alınamamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün çalışmaları, yukarıda belirttiğim durumdayken; yani, 2003 yılında dişe dokunur hiçbir şey yapılamamışken, ödenek sağlama güçlüğü nedeniyle öngörülen çalışmaların yapılamadığı söylenmekteyken, yüzde 75 hissesi Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olan Türkiye Vakıflar Bankasından bir kuruş bile temin edilememektedir. Bir yanda çoğu harap ve viran halde bulunan ve kısa süre içerisinde bakım ve onarımı yapılmazsa yok olacak olan tarihî vakıf eserleri dururken, diğer yanda yüzde 75 hissesi size ait olan bir büyük bankadan bir kuruş bile alamıyorsunuz ve bu nedenle de acil olarak bakım ve onarımının yapılması gereken tarihî vakıf eserlerinin göz göre göre yok olmasına neden oluyorsunuz. Oysa, Sayın Başbakan, seçim öncesi Edirne'de yaptığı bir konuşmada, Vakıfbank gelirlerinin de vakıf eserlerinin restorasyonunda kullanılacağını açıkça halka ilan etmişti. Şimdi ne olmuş; özelleştirme çalışmaları nedeniyle bir güçlük doğmuş, ondan yapılamıyormuş!

Değerli arkadaşlar, tarihî ve vakıf eserlerinin çok olduğu bir ilimiz olan Edirne'de vakıflarla ilgili vaatlerde bulunulması doğrudur; doğru olmayan, seçildikten sonra bu vaatlerin unutulması ve gerçekleştirilmemesidir. Esen rüzgârın yönüne göre vaatte bulunup da ertesi gün bir tarafa atmak bu hükümette alışkanlık haline gelmişe benziyor. Çiftçiye söz ver, unut; esnafa söz ver, unut; işçiye, memura söz ver, unut; emekliye, dul ve yetime söz ver, unut...

Değerli arkadaşlar, bu hükümette unutkanlık hastalığı mı başgösterdi? Sadece vaatler unutulup yerine getirilmemekle kalsa neyse, bir de inadına bu vaatlerin aksine uygulamalarla geniş toplum kesimleri inim inim inletilmektedir; ama, dikkat ediniz, bu vaatlerinizi unutmayacaklar mutlaka olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, 2 dakikalık eksürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

YILMAZ KAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaptıkları ve yapamadıklarıyla anlatmaya çalıştığım Vakıflar Genel Müdürlüğü tüzelkişiliğinin yerinde bir gerçek kişi, aynı beceriksizlik içerisinde, olsaydı, bir dakika bile orada duramaz ve yerine yetenekli ve ehil bir başka kişi getirilirdi. Oysa, aynı durumda olan hükümete mensup birçok bakan da, sık sık, yapamadıklarını açıkça ve rahatlıkla söyleyerek, kendilerinin icra makamlarında bulunduklarını unutur bir tutum sergilemektedirler. Benim kendilerine naçizane tavsiyem şudur: Eğer vaat ettiğiniz şeyleri yapamıyorsanız, o makamlarda boşuna oturmayın da yapabilecek olanlara da engel olmayın.

Sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kaya, teşekkür ediyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Güldal Okuducu.

Sayın Okuducu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığımızın 2004 yılı bütçesi üzerinde konuşmak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Partim adına sizleri selamlıyorum.

3 Mart 1924'te kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasamızın 36 ncı maddesinde tanımlanmaktadır. Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir. Bu maddenin emredici hükmüne göre, Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesini savunarak, bütün siyasî görüş ve düşünceleri aşarak, milletçe dayanışmayı amaç edinerek görev yapmak zorundadır. Cumhuriyet hükümetleri, buna dikkat etmek, bu kuruluşu kendi emelleri doğrultusunda kullanmamak zorundadır. Cumhuriyet Halk Partisi, Diyanet İşleri Başkanlığını kuran Atatürk'ün, kendisiyle birlikte idam edilmek üzere arananlar arasında bulunan müftülerden Rıfat Börekçi ile Mustafa Fehmi Gerçeker'i Anadolu fetvaları hazırlanışında görevlendirdiğini, onların ulusal kurtuluş mücadelemizde canla, başla çalıştıklarını çok iyi bilmektedir.

Denizli müftüsü Ahmet Hulusi Efendinin, Yunanlılar Denizli'ye yürürken verdiği fetva şudur: "İnsanlık onuruna sahip kişiler için en başta gelen gerek, kendi bayrağının altında bağımsız yaşamaktır. Şimdi, size soruyorum: Bağımsızlık andı içiyor musunuz? İçiyorsanız insansınız, Müslümansınız. Hiçbir savunma aracı olmayan Müslüman, yerden üç taş alıp düşmana atmak zorundadır." O günlerde Anadolu'dan gelen bu gür sese yüzlerce, binlerce Kuvvacı din adamı katılmıştır ve Mustafa Kemal'e "vur" emri çıkaranları sürüp, coğrafyasından çıkarmıştır; cumhuriyetin temellerine kanını akıtmıştır. Onlar, o gün ne yaptıklarını çok iyi biliyorlardı ve onlar, bugün de yaşıyorlar.

Değerli milletvekilleri, bildiğimiz gibi, bütçe, teknik ve malî bir düzenlemedir, ciddî bir siyasî belgedir. Diyanet ise, manevî, uhrevî ve vicdanî bir değerdir. Bu yüzden, bu konuyu görüşmek hem kolay hem zordur. Bizim konuştuğumuz bütçe, geçmiş bütçeye ilişkin olarak Dünya Bankası temsilcisinin "yoksul karşıtı olduğunu düşünüyoruz" dediği bütçenin devamı niteliğindedir ve adaletsizliği, yetersizliği, yoksul halk katmanları kucaklamadığı çok açıktır.

Niteliği böyle olan bir bütçenin Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili bölümünü konuşuyoruz ve bütçede, Diyanet İşleri Başkanlığımızın bütçe teklifinin 997,5 trilyon lira olduğunu görüyoruz; yani, 1 katrilyona yakın. Yani, 1 katrilyon diye telaffuz edebiliriz ve Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin bu bütçede yüzde 29 arttığını görüyoruz. Aşağı yukarı her yılki artışa paralel bir artış var önümüzde. Bunun karşısında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın bütçesinin yüzde 11, Maliye Bakanlığı bütçesinin yüzde 18 azaldığını görüyoruz. Dışişleri Bakanlığı bütçesinin de, sadece 538 trilyonda kaldığını, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı gibi bir büyük bakanlık bütçesinin 192 trilyonla sınırlandırıldığını görüyoruz ve başka bir rakam görüyoruz: Ülkemizin geleceğini ilgilendiren yatırımların toplamı 7,6 katrilyon. Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan bütçe 1 katrilyon. Bu arada, Diyanet Vakfının yüklü bütçesinden ise hiç söz etmiyorum ve bu rakamları yorumlamıyorum. Bu yorumu işsizlere, ekmeksizlere, okulsuzlara, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinden pay alamayanlara, adaletsizliklerin ve yolsuzlukların  kurbanı milyonlara bırakıyorum.

Kaynakların kıt olduğu bir ülkede, kaynakların rasyonel dağılımını sağlamak ülkeyi yönetenlerin işidir ve bu rasyonel dağılımda ihtiyaçları ve adaleti gözetmek yine yönetenlerin işidir. Eğer, yönetenler bunun nasıl olacağını bilmiyorlarsa, o zaman dönmeliler yüzlerini, Türkiye'nin kadınlarına, erkeklerine, gençlerine, işsizlerine sormalılar; işsiz, ekmeksiz ve evlerinde bacası tütmeyenlere sormalılar kaynak dağılımındaki adaletin nasıl olması gerektiğini.

Değerli arkadaşlarım, hatırlayacaksınız, bundan önceki hükümetler döneminde oldukça sancılı bir süreçten geçerek ta 1973'te Millî Eğitim Temel Kanununda öngörülen sekiz yıllık temel eğitimi yasalaştırmıştık ve uygulaması başlamıştı; ama, onun ardından bir başka süreç başlamıştı, kesintisiz, zorunlu sekiz yıllık temel eğitimi delme girişimleri ve geçtiğimiz hükümet döneminde Diyanet İşleri Başkanlığımızın hazırladığı bir yönetmeliğe yaz kursları koyularak, beşinci sınıfı bitiren ilköğretim çağındaki çocukların yaz kurslarına gitmesi sağlanarak, hem Tevhidi Tedrisat Yasasının hem de Millî Eğitim Kanununun felsefesine aykırı bir uygulama başlatılmıştı. Bu yetmedi, şimdi, Kuran kurslarının tabana yayılması anlayışı hâkim ve hükümet, ilkokulu bitirmiş veya o çağdaki çocuklar için bunu tabana yayacak ilginç bir hazırlık yaptı. Diyanet İşleri Başkanlığımız, Kuran Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliğinde bir dizi değişiklikler gerçekleştirdi. Bu değişikliklerin masumane Kuran öğretiminin sınırlarını aşan, tarikat ve örgütlerin istismarına olanak taşıyan özellikler içerdiği çok açıktır. Apartman altlarında ve bilinmeyen yerlerde gizlenen, bilinçleri özgür düşünceye kapatan, Tevhidi Tedrisata, Anayasaya aykırı girişimleri, kursları, karşı devrim odaklarını tarikatların elinde bir gericilik yuvası haline gelmiş olan birimleri kurutamadığımız koşullarda, yurt ve pansiyonların yıl boyunca açık tutulmasının nasıl bir önlem olacağının tartışılması gerekir. Her 10 kişiye bir kurs düzenlemesinin nasıl ve ne adına bir yatırım olabileceğinin görülmesi gerekir.

Değerli arkadaşlarım, bizzat Diyanet İşleri Başkanı "camilerde anlatılan dinin içeriğini düzeltmeliyiz" diyor. Bunu ben demiyorum, Diyanet İşleri Başkanımız diyor. Peki, camilerde dini kim anlatıyor; Diyanetin görevlendirdikleri anlatmıyor mu? Biz, daha camilerde anlatılan dinin içeriğiyle ilgili sıkıntılar yaşarken, bu tür kurslarla, pansiyonlarla, yurtlarla neyi çözeceğiz ve neyi denetleyeceğiz?

Değerli milletvekilleri, bu yönetmelik, Cumhurbaşkanımızın, kamuoyumuzun tepkisi, toplumsal tepki ve tartışmanın genişlemesi üzerine geri çekildi; ama, yönetmeliğin iptaline ilişkin Resmî Gazetede herhangi bir şey yayımlanmadı. Bu bütçe görüşmesinde bu konuya değinmemin nedeni budur. Bir büyük gazetenin bugünkü manşetinde "bu talebin Başbakanlığın önünde bekletildiği" ifade edilmektedir. Bu niye bekletilmektedir? Başbakanlık bunu bekleterek neyi amaçlamaktadır, doğrusu, bunu, kamuoyu olarak merak ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, görünen manzara şu: Hükümet, hamle üzerine hamle yapıyor. Hükümetin, YÖK'ü ve üniversiteleri ele geçirme, türban konusunu topluma sindirme, öğrencileri tarikat okullarına yönlendirme, dinsel ağırlıklı eğitim ve öğretimi kurumsallaştırma, imam eğitiminin, kız imam-hatip okulları ve Anadolu imam-hatip liseleri örneklerinin, genel eğitim modeli yerine geçecek bir eğitim sistemi olarak topluma kabul ettirmeye çalışma gibi çabalarına, hamlelerine tanık oluyoruz ve cumhuriyetin temellerini kemiren yeni boyutlanmalarla sürecin devam ettiğini de görüyoruz.

Avrupa Birliği İlerleme Raporu görüşülürken, din eğitiminin ehil olmayan insanlar tarafından verilmesine, dini öğrenmek isteyen kişilerin yanlış insanların kucağına düşmesine, tekkelerin kapatılmasının neden oluverdiğini birden bire öğreniyoruz ve bu saptamayı, burada, laik cumhuriyet ilkelerine taviz vermeden sahip çıkacağı yeminini yapan bir milletvekilinin ağzından duyuyoruz. Tekkelerin yeniden açılması, resmen ve fütursuzca önerilebiliyor, hem de, uhrevî tarikatların, dünyevî ticaret şirketlerine, fani dünyanın erkinden pay almak isteyen çıkar gruplarına dönüştüğü bu kadar açıkken, bu kadar gözlenirken.

Yüce Meclisin kürsüsünden ifade etmek istiyorum: Bu politika, giderek daha da netleşmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Okuducu 2 dakikalık eksürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

GÜLDAL OKUDUCU (Devamla) - İşi zamana yayıp, toplumu, yumuşak yollardan kuşatarak çözme anlayışına son verilmesi gerekmektedir.

Kuşkusuz, bu kısıtlı sürede değinilmesi gereken konulara değinmek çok zor; ama, değerli milletvekilleri, bir noktaya işaret etmek istiyorum; hiç konuşulmayan ve tartışılmayan Türk Diyanet Vakfına dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Kuşkusuz, bu sürede bütün boyutlarıyla değerlendirme olanağı yoktur; ama, geçmiş dönemlerde basında geniş ölçüde yer almıştır ve tahkikatlar yapılmıştır. Burslarıyla, yurtlarıyla, eğitim merkezleriyle; işletmeleriyle, özel öğrenim hizmetleriyle, kültür faaliyetleriyle; hac, umre, cami, mescit, Kur'an kursu hizmetleriyle; cami altlarında camilerle bütünleşen ticarethaneleriyle; yurtdışı faaliyetleriyle; yayın üretimi, yayınevi, matbaa, ticarî işletmeleriyle, lojmanlarıyla, doğramacılıktan dekorasyona varan bir devasa kuruluştan söz etmek istiyorum. Deyim yerindeyse, kamuoyunun dikkatini çevrilmiş bir araziye, içine girilmeyen bir alana yoğunlaştırmasını diliyorum ve buralardaki gelişmelerin, buralardaki iddiaların irdelenmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Özellikle, bu Vakfın yayımladığı yayınlara, Meclisimizin, kamuoyumuzun dikkatini çekmek istiyorum. İrticaî faaliyetlere, irticaî düşüncelere yer açan, Atatürk ilke ve devrimleriyle örtüşmeyen bu yayın politikasının gözden geçirilmesi gerektiğini, burada, bu kürsüden ifade etmek istiyorum.

Son olarak da, bir talep üzerine, ilahiyat fakültelerinde görev alan akademisyenlerimizin mevcut müftülerin yerine ikame edilmesi yaklaşımının -basına yansıyan haberlerden kaynaklanarak- müftülerimizi incittiğini burada ifade etmek istiyorum ve bu uygulamanın nasıl yapılmak istendiğinin ve asıl amacın ne olduğunun da kamuoyumuzla paylaşılması gerektiğini dile getirmek istiyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Okuducu, teşekkür ediyorum.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Anayasamızda yazıldığı gibi, sosyal devlet olmanın gereği olarak faaliyet gösteren bu kurum, daha Kurtuluş Savaşı sürerken, Büyük Önder Atatürk tarafından kuruldu ve ülkenin tüm imkânsızlıklarına rağmen, binlerce şehit çocuğunu korudu, büyüttü, okuttu, devletin kıt imkânlarından yeterli payı ayırdı.

Bugün yaşanan ekonomik krizler, işsizlik, yoksulluk, açlık, göç gibi sorunlar karşısında giderek artan sayıdaki çocuk, genç, kadın, yaşlı, özürlü insanımızı koruması gereken bu kuruma 2004 bütçesinden ayrılan pay insanın içini acıtıyor. Unutmayın ki, bu kurum, sosyal patlamalara karşı bir sigorta görevi görmektedir; ama, korkarım ki, bu sigortayı attıracaksınız. Kurumun bütçesine ayrılan ödeneklerin zaten yetmediği ortadayken, hükümet, yasayla, kuruma ayrılan vergi paylarını da sıfırladı ve kurum, telafisi mümkün olmayan yetersizliklerle karşı karşıya kaldı. Bütçenin "personel giderleri" bölümünde kesinti yapmak mümkün olmadığından, hizmetler kesintiye uğradı.

Bu yıl, bütçede, çok dikkat çekici, esef verici bir durum da şudur: 2828 ve 3413 sayılı Yasalar uyarınca "kurumdan yetişen gençlerin, kamu kurum ve kuruluşlarındaki serbest kadroların binde 1'i nispetinde işe alınmaları" hükmü, 2004 Bütçe Kanunu Tasarısında yer almamaktadır. Bu çocukları, evsiz, yurtsuz ve işsiz olarak kapının önüne koyacaksınız ve onları mağdur edeceksiniz, sahipsiz bırakacaksınız. Zaten, kurumdan yetişip de işe yerleştirilen gençlerin oranı, 2003'te, yüzde 2,7'yle son onbeş yılın en düşük rakamı olmuştur ve şimdi bu da sıfırlanmaktadır. Tüm bunlar, AKP'nin sosyal devlet olma ilkesinden vazgeçtiğinin göstergesidir.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun, Kurumun bu yılki çalışmalarına ilişkin raporunu tüm sayın AKP milletvekillerinin okumasını öneririm. Rapor, Kurumdan yükselen feryatları iletiyor, hem çocukların hem de kurumun önemli sorunlar yaşadığına işaret ediyor. Devletin raporu bile, ülkemizde korunmaya muhtaç milyonlarca çocuk olduğunu ifade etmekte ve mevcut bütçe rakamlarıyla kurumun görev yapamaz durumda olduğunu bildirmekte; önceki yıllarda Özel Tüketim Vergisi Yasasıyla kuruma ayrılan ve bu yıl kaldırılan payların yeniden verilmesini ya da başka bir kaynak aktarılmasını önermektedir. Kurum personelinin ücret adaletsizliği giderilmeli, fazla mesai ve nöbetleri ücretlendirilmeli, fiilî hizmet zammından yararlanmaları sağlanmalıdır.

Kurumun uzmanlaşmış meslek elemanlarına ihtiyacı varken, hükümet, yönetmelik değişikliği yaparak, liyakat sahibi olmayanları dışarıdan yönetim kadrolarına atayarak, Kurumu, haklarında soruşturma açılmış imamlarla yönetmektedir. Anlı şanlı Özürlüler Günü kutlamaları yapılırken, binlerce özürlü, Kurumun kapısında sıra beklemektedir. Cinsel tacize uğramış, madde bağımlısı çocukların rehabilitasyonuna yönelik tek merkezin kapasitesi yeterli değil. Yaşadıkları kötü olaylar sonucunda örselenmiş kız çocuklarının, özel bakım ve tedaviye gereksinimleri olmasına karşın, durumlarına uygun kuruluş yok.

Üzerinde önemle durulması gereken diğer bir konu da, sokak çocuklarıdır; sokakta yaşayan veya sokakta çalışan küçük çocuklar... Sayılarını bile bilmiyoruz. Göç, hızlı nüfus artışı, sağlıksız kentleşme, ekonomik ve sosyal sorunlar arttıkça, sayıları da hızla artıyor. Çocuğa ilgi, yardım, destek, hayırseverlik değildir, onun hakkıdır, bizlerin de yasal sorumluluğudur. Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar, tüm bu hakları en fazla ihlal edilen çocuklardır.

Aileler bakabilecekleri kadar çocuk sahibi olma yolunda bilinçlendirilmeli; bunun için de, aile planlaması hizmetleri, eskiden olduğu gibi ücretsiz olmalıdır.

Kurumun aynî ve nakdî yardımları, o küçücük maddî destekler bile, binlerce çocuğun sokağa düşmesini engeller; ama, ne yazık ki, Kurumun, bu tür yardımları, artık, sadece engellilerle sınırlandırılmıştır, onda bile ciddî kısıtlamalar ve gecikmeler vardır.

Hızla sokak çocuğu sayısı artmaktadır. Çoğunluğu madde bağımlısı olan bu çocuklara gecikmeden sahip çıkılması gereklidir. Aksi halde, çocuklarımızı kaybettiğimiz gibi, geleceğimizi de tehlikeye atacak, ihmalimizin faturasını toplum olarak çok ağır ödeyeceğiz.

Ülkemizde ciddî bir sorun olan kadına yönelik şiddeti önlemede, kadın konukevleri çok önemlidir. Avrupa Birliği normlarına göre, ülkemizde en az 3 000 kadın sığınma eve olması gerekli iken, Kuruma bağlı sadece 8 ev vardır. Sığınma evlerinin, özellikle, güneydoğuda yapılması, namus, töre adına işlenen kadın cinayetlerini önlemede önemli yer tutacaktır.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde 10 000 000 insanımız açlık sınırının altında, 20 000 000 insanımız da yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. 12 000 000 çocuk ve gencimiz korunmaya muhtaç durumdadır. Halbuki, hükümet, 18 000 çocuğa zar zor bakabilmekte ve daha çok çocuğa bakabilmek için hiçbir çaba göstermemektedir. Milyonlarca çocuğu dışlıyorsunuz, aç, açık bırakıp, sokağa, madde bağımlısı olmaya terk ediyorsunuz. Oysaki, o çocuklar ülkemizin geleceğidir.

Tabiî, bu bir siyasal tercih meselesi. Eğer, insana değer verirseniz, sosyal devlet olmak isterseniz, sosyal kurumları güçlendirir, bütçeden yeterli payı ayırırsınız; ama, ne yazık ki, AKP'nin önceliği, siyasal tercihi bu yönde değil. Madem işsizliği, yoksulluğu, açlığı önleyemiyorsunuz, bari bu şartların çaresiz bıraktığı insanları koruyacak kurumları güçlendirin, yeterli kaynakları bulun.

Çocuk sevmek, çocukları düşünmek, bayramda, medyanın önünde arabanın bagajından çıkarılan oyuncakları konu komşu çocuklarına dağıtmak değildir. Çocukları seviyorsanız, bu Kuruma gerekli payı verin. Diyanet İşleri bütçesinin en az 2 katını verin. Diyanetin bütçesi bile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesinin 3 katından fazladır. Önce bu dünyadakilere yatırım yapın, sonra ahrete yatırım yaparsınız.

Değerli arkadaşlarım, değerli Başkanımın da izniyle, şimdi, milletimin kürsüsünden milletime sormak istiyorum: Ey aziz halkım, siz, ödediğiniz vergilerden, önce, çalışan çocuklara akşamları Kuran kursları mı açılsın istersiniz, yoksa, açlık, yoksulluk, kimsesizlik, özürlülük gibi ellerinde olmayan nedenlerden dolayı korunmaya muhtaç hale gelmiş çocuklarımıza mı yatırım yapılsın istersiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Arıtman, ek 2 dakikalık sürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

CANAN ARITMAN (Devamla)- Tamamlıyorum efendim, teşekkür ederim.

Sayın AKP milletvekilleri, lütfen, aziz milletimizin sesini duyun. Mağdur, yoksul, aç, örselenmiş, korumasız çocuklarını, gençlerini, özürlüsünü, yaşlısını, kadınlarını, bebeklerini önemsemeyen, onları yok farz eden, görmezden gelen, feryatlarını duymayan AKP iktidarının bu bütçesini, sosyal risk gruplarının daha insanca yaşam şartlarına kavuşturulması görevini üstlenen bu Kuruma yeterli bütçe payını, imkânını vermediğinden dolayı Cumhuriyet Halk Partisi olarak ret oyu vereceğimizi beyan eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarız.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Arıtman.

Saygıdeğer milletvekilleri, birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 12.08

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.30

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, 31 inci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı:  284, 286, 285, 287) (Devam)

A) BAŞBAKANLIK (Devam)

1. - Başbakanlık  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Başbakanlık 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

C) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Vakıflar Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

D) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

E) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Başbakanlık bütçesi üzerinde, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut'a aittir.

Sayın Akbulut, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık ve bağlı kuruluşları 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 yılı Kesinhesap Tasarıları üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, Anayasamız ve Başbakanlık Teşkilat Kanununda Başbakanlığın görevleri açık ve net bir şekilde sayılmıştır. Başbakanlık, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetmek, devlet teşkilatının düzenli bir şekilde işlemesini temin etmek, Anayasa ve kanunlarla Başbakana verilen görevleri yerine getirmek maksadıyla gerekli tedbirleri almakla görevlendirilmiştir. Dolayısıyla, Anayasa ve ilgili yasada belirtildiği üzere, Başbakanlığın asıl görevi icracı olmaktan çok, bir koordinasyon görevidir. Yıllardan beri icracı bir birim olarak görev yapan Başbakanlık, ilk kez Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile önemli ölçüde aslî görevine dönmüştür. Bu, çok önemli bir değişimdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimler sonucunda iktidara gelen AK Parti, ülkemiz üzerinde dolaşan karabulutları dağıtarak, ülkeyi huzura kavuşturdu. Bu meyanda, halkın büyük çoğunlukla iktidar yaptığı, ancak, hakkındaki yasaklar nedeniyle partisi iktidar olduğu halde kendisi milletvekili dahi olamayan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Yüce Meclis yasaklarını kaldırmış ve 9 Mart 2003 tarihinde yapılan Siirt seçimleri sonucunda Siirt halkının neredeyse tamamının verdiği oylarla milletvekili seçilmiştir. Daha sonra 15 Mart 2003 tarihinde resmen Başbakanlık görevine başlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; o günden bugüne Türkiye'de çok şeyler değişmiştir. Sayın Başbakanın demokratik muhafazakâr kişiliği, reformist ve yenilikçi anlayışı, çağdaş Türkiye'yi oluşturma kararlılığı sayesinde ülkemiz kısa zamanda çok büyük mesafeler almıştır. Halkımızın daha önce karşı karşıya kaldığı ekonomik krizler sonrasında yaşadığı ağır ekonomik ve sosyal sorunların hızla aşılması ve sürdürülebilir bir büyüme ortamının oluşturulması amacıyla, parti ve hükümet programlarıyla uyumlu olarak ülke düzeyinde birçok reform gerçekleştirilmiş bulunmaktadır.

2002 kasımından önceki Türkiye'yi bir hatırlayalım: İçte ve dışta büyük bir itibar kaybına uğramış, ümitsiz, karamsar ve geleceğe olumsuz, kuşkularla bakan huzursuz bir Türkiye; içte ve dışta hükümete güvenin kalmadığı, gündeminde her zaman yolsuzlukların, soygun ve düzensizliklerin olduğu bir Türkiye!..

3 Kasım 2002 yeni bir milat oldu. Hemen o günlerde dünya konjonktüründe çok önemli olaylar vardı. Avrupa Birliği, Kıbrıs sorunu ve Irak Savaşı gibi büyük olaylar dünyadaki dengeleri çok önemli oranda etkiledi. Dünyadaki bütün bu olumsuz şartlar altında, deyim yerinde ise, Türkiye gemisi, kaptanı Başbakan Sayın Erdoğan'la bütün bu sorunları aşarak yok olan güvenin oluşturulmasında, ekonomik istikrarda, dışta ve içte ülkemizin itibarının her gün biraz daha artırarak bu günlere gelinmiş bulunmaktadır.

Bugünkü Türkiye'de, artık, hep olumlu şeyler konuşuluyor; reformlar konuşuluyor, elli yıllık Avrupa Birliği hayaline nihayet ulaşmak üzere olduğumuz konuşuluyor, kamu yönetimi reformu konuşuluyor, mahallî idareler reformu konuşuluyor, ekonomik şartların bu denli, hayal bile edemeyeceğimiz olumlu gelişmeleri konuşuluyor, yirmialtı yıldan bu yana ilk kez enflasyonun bu kadar düşmesi konuşuluyor; bir yıldan beri elektriğe, uzun süreden beri akaryakıta zam yapılmaması konuşuluyor; çarşıda, pazarda, fiyatların şaşırtıcı bir şekilde düşmesi konuşuluyor...

3 Kasımdan önce seçim meydanlarında halkımıza Sayın Başbakan neleri söz verdi ise, bu bir yıl içerisinde neredeyse verdiği sözlerin tamamına yakınının gerçekleşmiş olduğunu büyük bir mutluluk içerisinde görüyoruz. Artık, herkes, cebindeki parasının değerinin arttığını, aynı parayla geçen yıldan daha fazla ihtiyacını karşılayabildiğini görebiliyor.

Makroekonomik göstergeler piyasaya Sayın Başbakan ve hükümetiyle tam bir güven ortamı getirince, ticarette, ihracatta, yeni işyerlerinin açılmasında, yatırımların hızlanmasında baş döndürücü gelişmeler yaşanmaktadır.

Yurt düzeyinde yapılacak olan 15 000 kilometre duble yol çalışmalarında daha ilk yılın sonunda 1 600 kilometresi bitirilerek başkalarının imkânsız gördüğü büyük bir yatırımın böylelikle gerçekleştirilme yolunda önemli bir mesafe alınmıştır.

Eskiden haftada iki üç gün çalışan fabrikalar bugün artık gece gündüz tam kapasiteyle çalışmaya başlamış, kapasite kullanım oranı cumhuriyet tarihinin en üst seviyesine, yüzde 88'e ulaşmıştır.

Türkiye'nin bir yıl gibi kısa bir sürede bu kadar değişime uğramasında, kuşkusuz, iktidarımızın, hükümetimizin ve ona destek veren yüce milletimizin çok büyük bir rolü vardır; ancak, halkımızın bir atasözünü burada hatırlatmak isterim "at, sahibine göre kişner."

Sayın Başbakanımızın performansı, çalışkanlığı, dirayetli bir devlet adamı olması, kararlılığı bütün kamu kurum ve kuruluşlarını olumlu yönde etkilemiş ve bu olumlu gelişmeler sağlanmıştır. Çok şükür Türkiye aradığı Başbakanı, aradığı iktidarı, aradığı yönetimi halkın kararıyla bulmuştur.

Diğer yandan, bakanlık sayısının 38'den 23'e indirilmesiyle tasarrufa azamî riayet ve ekonominin iyileştirilmesi, yatırımcıların önünün açılması, ülkemizde insan hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi yolunda atılan önemli adımlar sadece ülkemizde değil tüm dünyada olumlu yankılar bulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir zamanlar aylarca ve hatta yıllarca kapımızı çalmayan dünya ülkelerinin başkanları, yöneticileri bir yıldan bu yana Türkiye'yle ilişkileri artırmak için, ilişki kurmak için âdeta sıraya girmişlerdir. Sayın Başbakan, Başbakanlık görevini üstlendiği tarihten bugüne kadar 100’e yakın yabancı ülke başbakanı ve hükümet yetkilisiyle görüşmüş, 20 civarında ülkeye yurtdışı seyahatte bulunmuştur; ayrıca, yurt içinde 63 geziye katılarak bu gezilerde 37 adet temel atma, 159 adet açılış törenine iştirak etmiştir. Bu rakamlara devlet törenleri dahil değildir.

Sayın Başbakanımız döneminde Bakanlar Kurulunca 36 adet Bakanlar Kurulu toplantısı gerçekleştirilmiş ve bu toplantılar sonucunda, 1 119 adet kararname çıkarılmış, Bakanlar Kurulu tarafından imzaya açılan 147 adet kanun tasarısı da Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş bulunmaktadır. Hükümetimizin bu hızlı çalışması, düzenli ve aktif gayretleri sonrasında, halkımızın yıllardır çözüm bekleyen sorunlarına büyük oranda çareler bulunmuş, çözümler üretilmiştir.

Bizzat Sayın Başbakanımızın iştirakiyle, yukarıda değinilen 20 ülkeyle ekonomik, kültürel, siyasî ve benzeri konularda işbirliği yapılması yönünde anlaşmalar imza altına alınmıştır. Avrupa'nın hemen hemen bütün başbakanları Türkiye'yi ziyaret etmişlerdir. Bütün bunlar, Türkiye'nin Avrupa'da ve dünyada ne kadar ilgi odağı haline geldiğinin, itibarının da bütün dünyada ne denli artmış olduğunun bir göstergesidir.

Önümüzdeki yıl, dünyanın en önemli toplantıları Türkiye'de yapılacaktır. Bunlardan birincisi, 43 ülkenin devlet başkanlarının katılacağı "NATO toplantısı" bir diğeri, 63 Müslüman ülkenin dışişleri bakanlarının katılacağı "İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantısı" olup, önümüzdeki bahar aylarında gerçekleştirilecektir.

Sayın Başbakanımızın ve hükümetimizin birinci önceliği, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesi olayıdır. Bununla ilgili bütün dünyayı şaşırtan uyum paketleri çıkarılarak, çok önemli adımlar atılmıştır. Dünya basını, bugün, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığındaki 59 uncu Hükümete reformist hükümet olarak bakmakta ve öyle adlandırmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbulut, 2 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; buyurun.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) - Artık, Türkiye hakkında karamsar ve kötümser yayınlar prim yapmıyor. Bu olumlu gelişmeleri engellemek ve ülkemizde bir kaos ortamı yaratmak üzere yapılan İstanbul'daki bombalama olayları da, Türkiye'de ve dünya ülkelerinde teröristlerin amaçladığı etkiyi meydana getirememiştir. Türk ekonomisi ve Türk Halkının ve yatırımcısının sağduyusuyla, bu olaylar da çok çabuk atlatılmıştır. Olayların faillerinin geçmişimizde görülmeyen bir süratle hükümetimizin ve güvenlik güçlerimizin dirayetiyle yakalanmış ve yüce adalete teslim edilmiş olması, bunda büyük rol oynamaktadır. Türkiye, artık her yerde, reformlarıyla, insan hakları yönünde olumlu adımlarıyla, ekonomisindeki olumlu gelişmelerle ve meydana getirdiği güven ortamıyla konuşuluyor. Bizler de, Allah'a şükür, milletçe bundan kıvanç duyuyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Sayın Başbakanın ve onun iktidarının elde ettiği başarılar, yalnızca birer başlangıçtır ve ilk günkü heyecanla Türkiye'yi yeniden diriltme mücadelesi olarak devam edecektir. Türkiye, artık, yıldızı parlayan, cazibe merkezi olan, insanlarının yurtiçinde ve yurtdışında başları dik dolaşabildiği bir ülke olma yolunda hızla ilerlemektedir. Yeniden yapılanma mücadelesi, her kesimin destek ve güvenini almaktadır. Bireylerden sivil toplum örgütlerine, oy verenlerden vermeyenlere, kıdemsiz memurdan en üstteki bürokrata kadar herkes bu heyecanı bizimle birlikte paylaşmaktadır. Türkiye, aydınlık yarınlara yelken açmıştır ve inşallah, o yarınlara, hep birlikte ve kısa süre içerisinde kavuşacağız.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bütçe kanunda belirtilen, Başbakanlık ve bağlı 22 adet kuruluşa ait 2004 yılı bütçesinin, yoksulluğun önlenmesi, fakir ve kimsesizlerin sorunlarına çözüm bulunması için Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna aktarılan ek 380 trilyon ile 1 katrilyon 147 trilyon 619 milyar Türk Lirası olarak bağlanmakta olduğu anlaşılmakta olup, bu ödeneğin tek kuruşuna kadar büyük bir sorumluluk duygusu içerisinde yetkililerce kullanılacağından hiç kimsenin şüphesi bulunmamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla)- Bu duygu ve düşüncelerle, Başbakanlık ve bağlı kuruluşların bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak;

Sayın Özak, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET VE KALKINMA PARTİSİ GRUBU ADINA FARUK NAFİZ ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 yılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Yeni çağın icapları, gelişmişliğin göstergeleri yalnızca bilim ve teknoloji değildir; sanat, kültür ve en önemlisi de spordur. Sporun, kişisellikten yöreselliğe, ulusallıktan evrenselliğe giden çok önemli ve etkili bir yönü vardır.

Genel anlamda özetlersek, gezegenimizin en önemli ortak değeri ve tutkusu, ülkelerin tanıtımında, prestijinde ve ilişkilerinde önemli bir rol oynayan fiziksel, düşünsel, duygusal ve sosyal gelişmeye önemli katkılarda bulunan, tüm aşırılıklar, aykırılıklar ve zararlılara karşı en güvenli koruyucu olması nedeniyle spor, yüzyılımızın en önemli ve etkili sosyolojik olgusu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Millî Eğitim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün sağlıklı bir toplum oluşturabilmede ve Türk sporunun güçlü olabilmesinde ortak sorumlulukları vardır. Özellikle, ilköğretim kurumlarında beden eğitimi ders saatinin artırılması ve beden eğitimi dersinin branş öğretmenlerince verilmesinin sağlanmasıyla, hem beden eğitimi öğretmeni istihdam sorunu çözümlenecek hem de öğrencilerimize gerçek anlamda beden eğitimi dersi verilebilecektir. Bu konu, Millî Eğitim Bakanlığıyla yapılacak işbirliğiyle çözümlenebilecektir. Yine, beden eğitimi dersi eğitim programlarının, bölgesel özelliklere göre düzenlenmesi sağlanmalıdır; örneğin, Kars İlinde kayak ve atletizm, Trabzon İlinde futbol, Bolu İlinde jimnastik gibi.

Ayrıca, olimpiyatlara talip olan ülke vatandaşı olarak, dünyadaki spor gelişiminin, olimpizm ruhunun, tabiî ki oyun kurallarının, fair play'in, hatta, dünya çapındaki sporcuların kısa yaşam öykülerinin yer aldığı bir dersin okutulmasının, Türk sporunun geleceğine daha fazla katkı yapacağına inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde sporun yaygın kabul görmemesinin ve başarılarda sürekliliğin olmamasının nedenlerinden biri de, spor tesislerimizdeki dağılım ve kalite noksanlığı ile bunların optimal ölçülerde kullanılmamasıdır. Spor tesislerinin yapımında bölgelerarası nüfus artışı, coğrafî konum, iklim, demografik yapı, bölgede yapılabilecek öncelikli spor dalları, ulaşım gözönüne alınmalıdır. Çokamaçlı kullanım özellikleri dikkate alınmadan yapılan spor tesisleri ile ülkemizde bir bakıma atıl durumda bulunan sayısız spor tesisi bulunmaktadır.

Spor tesislerindeki verimsizliğin bir nedeni de, tesislerde nitelikli teknik eleman ve yeterli personel bulundurulmadığından düşük kapasiteyle işletilmesidir. Geçmiş dönemlerde popülist yaklaşımlarla plansız olarak yapımına başlanan birkısım spor tesislerinin bitirilmesi için, mevcut bütçe dengeleri ve ödeneklerle en az onbeş yıllık bir süre gerekmektedir. Hantal, işe yaramaz, demode olan ya da atıl durumda bulunan tesisler derhal elden çıkarılmalı, bunların satışıyla elde edilecek gelirle, ihtiyaç duyulacak daha modern tesisler kurulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesine yönelik olarak devletler ve uluslararası kuruluşlar değişik önlemler almaktadırlar; bunlar arasında, polis faaliyetleri, spor alanlarının seyircilerin ihtiyaçlarına cevap verecek biçimde düzenlenmesi, videoyla izleme, bilet satışlarının isme ve gerçek anlamda yapılmasının sağlanması, ceza hukuku hükümlerinin uygulanması, para cezaları gibi önlemleri sayabiliriz. Yeni bir spor bilincine ihtiyacımız var; özellikle federasyonlarımızın, kulüplerimizin, sporcularımızın, spor yöneticilerimizin, medyamızın, sivil toplum örgütlerimizin, ailemizin, okullarımızın bu konuda bir birliktelik sağlaması lazım. Gerçekten bize yakışmayan bazı tabloları düzeltmemiz ve yerine çok güzel bir tablo getirmemiz gerekiyor. Özellikle, küfür, son derece önemli. Bir misal vermek istiyorum: Geçen gün bir arkadaşım söyledi "maça gidiyoruz, İstiklal Marşıyla başlıyoruz, biraz sonra küfür başlıyor; biraz sonra ezan okunuyor aziz Allah deniliyor, biraz sonra yine küfür..." Bu dengesizliği ortadan kaldırmamız lazım; yani, o kadar enteresan.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzce hazırlanan Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı, spor müsabakalarının yapıldığı alanlar ile bunların çevresinde, müsabaka öncesinde, müsabaka esnasında veya sonrasında şiddetli rekabet ve bunun doğurduğu fanatizm sonucu, patlayıcı, parlayıcı, yanıcı, yakıcı, kesici veya delici maddelerin kullanılmasının, şiddet ve düzensizliğin, kişilik haklarına, ailevî veya manevî değerlere yönelik küfür ve aşağılayıcı sloganların yer aldığı, sporun ruhuna, ilke ve kurallarına uymayan kötü tezahüratın önlenmesi suretiyle, huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığı ve kamu düzeninin sağlanmasına yönelik olarak alınacak önlemleri ve uygulanacak yaptırımları kapsamakta olup, bu anlamda başlatılan caydırıcı bir girişim olacaktır. Bu tasarı, İçişleri Komisyonumuzdan geçmiştir, Adalet Komisyonumuza gelmiştir; spor adamlarından, spor yazarlarından, ilgili kişi ve kuruluşlardan önemli katkı, görüş ve bilgiler alınmaktadır; inşallah, önümüzdeki dönem, Meclis gündemine gelecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıllar itibariyle, devletin bütçe içerisinde beden eğitimi ve spora ayırdığı pay küçülmekte, ancak, beden eğitimi ve spor hizmetlerinden faydalanan insan sayısı her geçen gün artmaktadır. Değerlendirilmesi ve yönlendirilmesi gereken bir hizmet sektörü olan beden eğitimi ve sporun nitelikli hizmet üretebilmesi için, sahip olduğu ya da olabileceği ekonomik koşulların güçlü olmasını gerekli kılmaktadır. Güçlü olabilme özelliğini sağlayabilecek ekonomik koşullardan biri ve en önemlisi, sponsorluktur. Sponsorluk, sporcunun yetiştirilmesi, geliştirilmesi ve korunması aşamasında katkıları olacak bir güçtür. Bu gücün ülkemiz sporuna kazandırılmasına yönelik yasa ve yönetmelik çalışmalarının sürdürülmesinde, Bakanlığımızın ve Genel Müdürlüğümüzün çalışmaları takdire değerdir. Sponsorlukla ilgili mevcut yasa yeterli değildir. 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Yasası ile 193 sayılı Gelir Vergisi Yasasının bu yönde değiştirilmesi yoluyla, sağlıkta ve millî eğitimde yapmış olduğumuz "tesis yapın, gider yazın" gibi bir uygulama burada da yapılacaktır. İnşallah, bu da, önümüzdeki günlerde Meclisimize gelecektir. Geçen salı günü, Sayın Başbakanın ve Bakanımızın bulunduğu ödül törenine gitmiştik; Karayolları Genel Müdürlüğü salonumuz sporcularla doluydu. Ben inanıyorum ki, sponsorluk yasası çıktığı zaman "başar ödül al"dan, "başarmak için ödül al"a geçebilirsek, o salona sporcular bile sığmayacak ve belki, Türk insanının kabiliyeti, kapasitesi ortaya çıkacak ve belki, bu ödül törenlerini statlarda yapacağız diye düşünüyorum; sponsorluk yasası son derece önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gençlerimize imkânlar sağlandığında neler yapabileceklerinin bir göstergesi de, kasım ayında Çin'de yapılan dünya liseler şampiyonasında birinci olan, öğrencisi olmaktan gurur duyduğum Trabzon Lisesinin bu çok büyük başarısıdır. Bu vesileyle, dünya şampiyonu olan Trabzon Lisemizi kutluyor, başarılarının devamını diliyorum. 1887 yılında eğitime açılan irfan abidesi bu yuvamız Trabzon Lisesini 1924'te ziyaret eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk, şeref defterine "bedenî idman, fikrî idmanla muvazi olmalıdır" cümlesini yazar ve okuldan olumlu duygularla ayrılır. Bu düşünce doğrultusunda, eğitimdeki ve spordaki başarılarını sürdüren lisemiz, sosyal, kültürel, sanatsal ve sporun her dalında, özellikle de futbolda, yıllarca devam eden başarılarını bu yıl taçlandırarak dünya şampiyonu olmuştur. Trabzonsporun altyapısına da önemli katkılar yapan, çok başarılı sporcular yetiştiren lisemiz, rahmetli Hüseyin Avni Aker'den başlayan başarı geleneğini, değerli hocalarımız Hayri Gür ve Kemal Ülker'le, Kemal Dilaver'le ve diğerleriyle devam ettirmiştir. Onlardan da bayrağı bugünlere şerefle taşıyan okul müdürümüz Ömer Eyüboğlu'nu, sporcularımızı, teknik adamlarımızı ve katkısı olan, emeği geçen herkesi kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insanı hedef alan bir toplumsal olgu olarak spor ve spor hizmetlerinde izlenecek uygulamalara bu çerçevede yaklaşırsak, bu hizmetleri hedef kitlesine ulaştırmak isteyen kurum ve kuruluşların, çağın gerektirdiği biçimde yapılanmaları ve bu yapılanmayla yeni hedefler belirlemeleri elzemdir. Özetle, 3289 sayılı mevcut yasa, son yıllardaki sosyal, kültürel ve ekonomik şartlardaki hızlı gelişmeler nedeniyle, çağdaş anlamda hizmet üretebilmede yetersiz kalmıştır. Bu yetersizliğin giderilmesi amacıyla, gençlik ve spor hizmetlerinde daha köklü çözümler üretebilecek, hedef kitleyle bütünleşebilen bir yasanın hazırlanması gereği ortaya çıkmıştır.

Spor yüksek kurumu yasası... Hizmette verimliliği etkileyecek önemli hususlardan birisi de, bilgi toplumu olmanın özelliklerine sahip olarak, yeni kavramlarla bu kavramlara dayalı yapısal modellere ivme kazandırabilmektir. Bu yaklaşım doğrultusunda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce hazırlanma sürecinde olan Türk spor kurumu yasasıyla, toplumun her kesiminin -kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı, özürlü- spora yönelik beklentilerine daha doyurucu cevap verilebilecek, Avrupa Birliği ölçütlerine uygun spor ortamı ve hizmetlerinin gerçekleşebileceği yapısal önlemlerin oluşumu sağlanabilecektir. Sporda demokrasiyi gerçek anlamda tesis edebileceğiz diye düşünüyorum bu spor kurumu yasasıyla.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özak,ek 2 dakikalık sürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

FARUK NAFİZ ÖZAK (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bu yaklaşım doğrultusunda yeniden yapılandırılma çalışmalarıyla Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz, kendi yetkilerini yerel yönetimlere devrederek örnek bir davranış sergilemektedir. Bu yapılanmayla, sporda demokrasi gerçek anlamda uygulanarak, yerinden yönetilerek gençlik ve spor hizmetlerinde görev almada artık sadakat değil, liyakat, yani bilgi önplana çıkarılacak; spor teşkilatı hantal yapılanmadan kurtularak, daha çabuk karar verebilen, tesis planlamasında ve yapımında ve de kullanımında daha doğru kararlar alınabilecek ve aşırı istihdamın önüne geçilecektir; ayrıca, daha çok sayıda insanımızın sağlıklı spor yapma imkânı bulabileceği, sporcularımızın sosyal güvenceye kavuşabileceği ve sağlık spor ilişkisinin çağdaş hale gelebileceği bir ortam oluşacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sporu seven, sporun içinden gelen bir Başbakanımız, sporu destekleyen Bakanlar Kurulumuz ve aynı anlayıştaki Parti Grubumuz ve aynı anlayıştaki muhalefetimizin de mevcut olması, Türk sporu, sporcularımız ve de kulüplerimiz için bir şanstır. Profesyonel kulüplerimizin stopaj vergilerinin yüzde 40'tan yüzde 15'e düşürülmesi ve vergi barışı, ayrıca kulüplerimizin UEFA kriterlerine getirilmesiyle ilgili yapılması gereken işlere yaptığımız destekler, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce statların kulüplerimize kiralanmasında ve diğer ilişkilerde getirilen kolaylıklar, bir gösterge olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, milletvekilleri olarak en büyük hedefimiz, medeniyet ve gelişmişliğin göstergesi olan olimpiyatları ülkemizde gerçekleştirmek, iktidar ve muhalefetiyle birlikte çaba göstermek olacaktır. Olimpiyatların, ülke tanıtımına, turizmine, istihdamına, gayrî safî millî hâsılasına, tesislerin yapımına, iç ve dışticarete katkıları hepimizin malumudur. İnşallah, 2005'te üniversite olimpiyatlarıyla (Universiade) deneyerek bunun bir altyapısını oluşturacağız diye düşünüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özak, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına, Tokat Milletvekili Resul Tosun.

Sayın Tosun, buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, bizi televizyonları başında seyreden aziz milletim; Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün 2004 yılı bütçesi hakkında, AK Parti Grubu adına konuşmak üzere huzurlarınıza çıkmış bulunmaktayım; bu vesileyle, merkezinde insan bulunan vakıf gibi kutsal bir kurum hakkında konuşma bahtiyarlığı içinde, şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, vakıf, kutsal bir kurumdur; çünkü, vakıf, kişilerin, hiçbir tesir altında kalmadan kendi hür iradesiyle, malını kendi mülkünden çıkararak, kendince kutsal bir amaca tahsis etmesidir.

İslam coğrafyasında yaşayan insanlara, hele hele İslam medeniyetinin son temsilcisi sayılan Osmanlı toprakları üzerinde yeşeren cumhuriyet Türkiyesinde yaşayan insanlara vakfı anlatmak abesle iştigaldir; çünkü, en basit ifadeyle, üzerinden geçtiği köprünün, ibadet ettiği mabedin, içinde kiracısı bulunduğu binanın, su içtiği çeşmenin, okul olarak kullandığı yapının ya da müzeye dönüşmüş tarihî mekânların birer vakıf eseri olduğunu bizim insanımız çok iyi bilir. Nice darüşşifaların, zamanında üniversite olarak kullanılmış olan medreselerin, darüşşafakaların, darüleytamların, hanların, hamamların, kervansarayların ve bedestenlerin birer vakıf eseri olduğunu çok iyi bilir bizim insanımız. Dahası, bugün günümüzde üniversiteler kuran, öğrencilere burs veren, fakir fukaraya şefkat elini uzatan ve insana hizmeti kendine amaç edinmiş nice vakıflar olduğunu yaşayarak bilmektedir.

Değerli arkadaşlar, işte, vakıf adını taşıyan bütün kurumlar, 3 Mart 1924 tarihinde Şeriye ve Evkaf Vekâleti ilga edildikten sonra kurulan Vakıflar Genel Müdürlüğünün uhdesine verilmiştir.

Mütevellisi hayatta olmadığı için "mazbut vakıf" diye adlandırılan vakıfların doğrudan yönetimini, mütevellisi hayatta olup vakfı yöneten ve adına "mülhak vakıf" denilen vakıflar ile cemaat ve esnaf vakıflarının ve Medenî Kanuna göre kurulmuş olan 4 550 civarındaki vakfın ve bunlara bağlı 3 070 şubenin tamamının denetimini üstlenmiş bulunan Vakıflar Genel Müdürlüğü, devlete hiçbir malî yükü olmayan, katma bütçeli bir idarî sisteme sahiptir; yani, Vakıflar Genel Müdürlüğüne devlet kasasından para aktarılmamaktadır.

2003 yılında 44 trilyon lira tahmin edilen bütçe içinde, sadece 61 milyar lira Hazineden para ayrıldığını söyleyecek olursam, ne demek istediğimi çok iyi anlatmış olurum zannediyorum. Buradaki rakam, tamamen semboliktir. 1999'da, yine, 35 trilyon liralık bütçede, sadece 48 milyar lira Hazine payı; 2000 yılında 39 trilyon liralık bütçede, sadece 228 milyar lira; 2001 yılında 40 trilyon liralık bütçede, Hazine payı sıfır; 2002 yılında 73 trilyon liralık bütçede, Hazine payı sadece 80 milyar liradır. Bu kadar az miktarda kaynak aktarıldığı için de, bu kurum, katma bütçeli kurumlar statüsüne sokulmuştur.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, devlete ait olmayan, dikkat buyurun, devlete ait olmayan vakıf mallarını, Fatih Hazretlerinin, Kanuni'nin, Sokullu'nun vakıflarını, diğer gayrîmenkulleri, vakfiye amacına uygun olarak kullanan, idare eden ve gelirlerini buradan temin eden bir kurumdur. Bu özelliği sebebiyle, Vakıflar Genel Müdürlüğü, diğer kurumlardan tamamıyla farklı bir kurumdur; ancak, diğer kurumlara benzer statüdedir. İşte, bu özelliği sebebiyle, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, genel denetim sistemi içerisinde kalmak şartıyla, özerk bir yapıya kavuşturulması başarı açısından daha yararlı olacaktır. 

Değerli arkadaşlar, üç kıtada ecdat yadigârı vakıf eserlerin tüm kayıtlarının Türkiye'de, aslında, Vakıflar Genel Müdürlüğünde bulunması, Vakıflar Genel Müdürlüğümüze ayrı bir önem kazandırmaktadır. Bosna'daki vakıf eserinden tutun, Yemen'dekilere varıncaya kadar, Osmanlı coğrafyasının, vakfiye, hüccet, berat diye adlandırılan vakıf kayıtlarının tamamı ülkemizdedir, Vakıflar Genel Müdürlüğünün arşivindedir. Bu özelliğin altını özellikle kalın çizgilerle çizmek istiyorum. Türkiye büyük bir ülkedir arkadaşlar Türkiye güçlü bir ülkedir. Sadece vakıflar konusunda yapacağı çalışmanın bile, Türkiye'yi, bölgenin en etkili ülkesi konumuna getireceğinden zerre kadar kuşkum yoktur. Üç kıtada, hâlâ, Türkiye'nin ilgisini bekleyen mabetler, köprüler, bedestenler, hanlar, kervansaraylar, su yolları, çeşmelerimiz, vakıflarımız vardır. Her sene, milyonlarca Müslümanın, Hacca gittiğinde, Mina-Arafat arasında, valide sultanların inşa ettirdiği su kanallarını, Arafat Dağında, Cebel-ür Rahme eteklerinde yine silinmeye yüz tutmuş, ecdadın yaptırdığı çeşmeleri görmesi mümkündür; ama, ne yazık ki, vakıflara ve vakıf eserlere olan duyarsızlığımız sebebiyle, ecdat yadigârı eserleri, bugüne kadar korumak bir yana, göz göre göre yıkılmasına bile mani olamadık.

Son olarak, Suriye'ye yaptığım seyahatte, büyükelçiliğimizin rehberliğinde gerçekleştirdiğimiz Şam ziyaretinde, onlarca ecdat yadigârı eserin durumunu ibretle izledik. Mesela, şu anda, Selimiye külliyesinin tamirat nedeniyle kapalı olması, komşumuz olması hasebiyle, oldukça düşündürücüdür.

Değerli arkadaşlar, elbette ki, haklı olarak, sen oraları bırak da, Türkiye'ye gel, Türkiye'deki eserlerimiz ne durumda diyeceksiniz. Yurtdışındaki eserlerimizi sadece hatırlatmak istedim. İyi bir diyalogla, çok fazla ekonomik yük getirmeden, yurtdışında çok sayıda vakıf eseri ihya edebileceğimizi sadece hatırlatmak istedim. Evet, bırakalım yurtdışını da, kendi ülkemiz sınırları içerisindeki yıkılmaya yüz tutmuş eserlerimize şöyle bir göz atalım. Erzurum'da, Van'da, Mardin'de, Trabzon'da, Sivas'ta, Tokat'ta, Kayseri'de, Muğla'da, İzmir'de, Edirne'de, İstanbul'da, Bolu'da; hulasa, Türkiye'nin dört bir yanında ilgi bekleyen, tamir bekleyen binlerce eserimiz var. Bugüne kadar emeği geçenlere teşekkür etmeliyiz; ancak, işte, bu noktada, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzü, sadece bu konuda bile büyük bir sorumluluğun beklediğini hatırlatmak isterim.

Bu bağlamda, eser tespiti konusunda, Genel Müdürlüğümüzün, bir yıldan beri attığı olumlu adımları da kutlamak isterim. Maalesef, devlet iyi yönetilmemiş, vakıflar da öyle. Geçen sene, vakıf, abide ve tarihî eserlerimizin bir envanterinin bile bulunmadığına şahit olmanın hüznünü yaşadık.

2002 yılı sonu itibariyle kayıt ve tescili yapılan, her biri dünya şaheseri abide eserin sayısı 9 483 idi. AK Parti İktidarının farkına dikkatlerinizi çekerim. 1924 yılından bu yana, tescili yapılmış abide eserlerin sayısı, sadece 9 483 iken, AK Parti İktidarı zamanında, sadece on ayda, bu sayı 17 000'e çıkmıştır arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu kadarla yetinilmemiş; bu abide eserlerin, belgeseller dizisi olarak fotoğraflama ve dijital ortama aktarılması projelendirilmiş ve ihalesi yapılmıştır.

Ayrıca, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait bütün vakıfların vakfiyeleri ile arşivlerde bulunan vakfiye, berat ve hüccet gibi vesikaların okutulması ve bilgisayar ortamına aktarılması, ihale aşamasına gelmiştir. Teberrükât eşyalarının sayımı ve tasnifi yapılmaya başlanılmıştır. Bu isabetli ve son derece yararlı adım için, Vakıflardan sorumlu Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin Beyi, Vakıflar Genel Müdürümüzü ve ekibini, tarihimize sahip çıkma bilince ve duyarlılığından ötürü huzurlarınızda kutluyorum ve kendilerine teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tosun, ek 2 dakikalık sürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

RESUL TOSUN (Devamla) - Tabiî, bu eserlerin bu şekilde tescili önemlidir; ama, daha da önemlisi, bu eserlerimizin ihya edilmesidir. Tahmin edeceğiniz gibi, bu eserlerin ihyası, öyle zannedildiği gibi küçük meblağlarla gerçekleşecek cinsten, ucuz değildir, pahalı iştir. Bu abide eserlerden 104 tanesi, geçmiş dönemde ihale edilmiş; ancak, hiçbiri bitirilememiştir. İşte, burada, yine AK Parti farkı ortaya çıkmış, atın nasıl sahibine göre kişnediği ortaya çıkmış ve bu yarım kalmış 104 eserden 47'sinin restorasyonu bitirilmiş, geriye kalanının da altı ay içerisinde bitirilmesi programlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu eserlerin ihalesi önceki dönemde yapılmış; dolayısıyla, bizim tercih ettiğimiz, bizim seçtiğimiz, bizim iktidarımız döneminde seçilmiş eserler değildir. Bunu açıkça belirtmemiz gerekir; çünkü, kimileri, kalkıp "kendi bölgelerinizdeki eserlere ihtimam gösteriyorsunuz" diyebilir. Bunlar, önceki dönemde ihalesi yapılmış ve bizim tamamladığımız projelerdir. AK Partinin asıl gerçekleştirmek istediği, başlattığı ve devam ettirdiği, bir ile ağırlık verip ötekini ihmal değil, her ile eşit hizmet götürme açısından "81 İlde 81 Eser Projesi" de halen devam etmektedir.

Öte yandan "restore et, işlet, devret" yöntemiyle, han, hamam, bedesten, kervansaray gibi abide eserlerin restorasyonları ihale edilmekte; bu önemli eserlerimiz de, böylece kazanılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu hizmetlerin yanı sıra, muhtaçlara maaş vermekte, gıda yardımında bulunmakta, öğrencilere eğitim desteği gibi hayrî hizmetlere de imzasını atmaktadır. Burada bir mukayese yapacak olursak; Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2002 yılında, yani AK Parti İktidarından önce 14 000 ihtiyaç sahibi vatandaşımıza kuru gıda yardımı yapmıştır; 2003 yılında, yani AK Parti İktidarı döneminde bu sayı 22 000'e çıkmıştır. Ayrıca, ramazan ayında, 30 000 fakire de, ihtiyaç sahibine de gıda yardımında bulunulmuştur. 2004 yılında 100 000 ihtiyaç sahibine ulaşmak hedeflenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RESUL TOSUN (Devamla) - Sayın Başkan, çok önemli... Son konuşma... Lütfederseniz...

BAŞKAN - Sayın Tosun, grup başkanvekillerinin almış olduğu bir karar var. Şu ana kadar da hiçbir konuşmacıya 2 dakikadan fazla ek süre vermedim. Onun için, Genel Kurulu selamlarsanız memnun olurum.

RESUL TOSUN (Devamla) - Bir iki dakika daha... Asaletinize sığınıyorum.

BAŞKAN - İstisna olmaz; çünkü, gece yarısına kadar çalışacağız.

RESUL TOSUN (Devamla) - Sayın Başkan, son konuşma olduğu için istirham ediyorum. Vakıflar Genel Müdürlüğünü şimdiye kadar methettim; şimdiden sonra da eleştireceğim.

BAŞKAN - Sayın Tosun, lütfen, selamlar mısınız... Grup başkanvekillerimizin kararına saygı gösterelim.

RESUL TOSUN (Devamla) - Teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Mustafa Said Yazıcıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığının 2004 malî yılı bütçesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu kısa süre içerisinde, önemli gördüğüm bir iki hususa temas etmek istiyorum.

Öncelikli konulardan birisi, Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanundur. Bu kanun, 1965 yılında 633 sayıyla yürürlüğe girmiş; ancak, ondan sonra müteaddit defalar değişikliğe uğramıştır. Aradaki silsileyi burada sayıp huzurunuzu işgal etmek istemiyorum, vakit darlığından dolayı. Sonuç itibariyle, söz konusu yasa, 1981 tarihine kadar yürürlükte kalmış, bu tarihte yürürlükten kalkmıştır. 1981'den günümüze kadar, yirmibeş yıla yakın süredir, yeni bir yasa çıkarılamadığı için Başkanlık çalışmalarında yasa boşluğundan kaynaklanan önemli sıkıntılar hep yaşanagelmiştir. O günden bugüne, Başkanlık teşkilatı merkez, taşra ve yurtdışı olmak üzere, 90 000'lere yaklaşan kadrosuyla, yürütülen hizmetlerde çok önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Ayrıca, dünyada ve Türkiye'de meydana gelen olağanüstü gelişme ve değişimler 2000'li yıllarda diyanet hizmetlerinin önemini ve değerini daha da artırmıştır.

Hal böyleyken, pek çok önemli maddesi yürürlükte olmayan, yürürlükte bulunanları ise ihtiyaca cevap vermeyen bir teşkilat yasasıyla bu hizmetlerin düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesinde pek çok zorlukla karşılaşılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Yasanın, dünya ve Türkiye şartları gözönünde bulundurularak, Avrupa Birliği perspektifi de gözetilerek yeniden düzenlenip yasalaştırılması büyük önem arz etmektedir. Böyle bir hazırlığın olduğunu biliyoruz; en kısa zamanda tamamlanarak yasalaşması önemli bir boşluğu dolduracaktır. Geldiğimiz bu noktada, hassas görevler üstlenen bu kurumu, daha etkin hizmet verecek hale getirme konusunda herkesin katkıda bulunacağına da inanıyoruz.

Sayın milletvekilleri, ikinci olarak üzerinde duracağım konu, kurumun başkanlığını yaptığım 1987 ve 1992 yılları arasında ve ondan sonraki akademik hayatımda çok emek sarf ettiğim, daha seviyeli ve kaliteli bir hizmet için din görevlilerinin eğitim seviyelerini yükseltme hedefine yönelik yapılanlarla ilgili Yüce Meclisi kısaca bilgilendirmeye çalışacağım.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yürütülen hizmetlerin kalitesi ve yeterliliğinin en iyi ölçümü, öncelikle, yapılan işin ve verilen hizmetin ne olduğu, sonra da, bu hizmetin kimler eliyle ve nasıl verildiğinin tespitiyle olur.

Diyanet, toplumu, din gibi nazik ve hassas bir alanda aydınlatmak, bilgilendirmek ve rehberlik etmekle yükümlü bir kuruluştur. Bu alanın zorluğu üzerinde, herhalde fazla söze gerek yoktur. Özellikle, 1980'li yıllardan sonra, dinin yoğun bir şekilde tartışma alanı içerisine çekilmesi, konunun zorluğunu daha net olarak anlamamızı sağlar.

Kabaca bir hesap yaptığımız zaman, her hafta cuma günleri, 20 000 000'a yakın yetişkin insanın, cuma namazı için  Türkiye'deki 75 000'i aşkın camiye gittiğini görürüz. Camilerde, cuma sohbeti ve hutbeyle beraber 1-1,5 saatlik, tabiri caizse, yaygın bir din eğitimi söz konusudur; bu, çok büyük bir rakam ve imkândır. Bu imkân, kimler eliyle ve nasıl yürütülmektedir diye bir soruya verilecek cevap, Diyanet İşleri Başkanlığının hizmet kalitesini masaya yatırmak demektir. Bu soruya cevap verebilmek için, din görevlilerinin, özellikle cami görevlilerinin eğitim seviyelerini tespit etmek gerekmektedir. Burada oranları çok fazla verecek değilim; fakat, bir iki hususa işaret etmek istiyorum. Bu 90 000 görevli içerisinde dinî yüksek öğrenim görmüş elemanların sayısı yüzde 5,5-6 civarındadır. Diğer alanlardaki yükseköğrenim yapmış olanları kattığımız zaman yüzde 10'un üzerinde bir rakama tekabül eder. En büyük rakam, yüzde 55'in üzerindeki bir oranla imam hatip lisesi mezunları gelir.

Bunlar içinde dinî yüksek öğrenim görmüş personel genelde merkezde, il ve ilçelerde üst düzey yönetici pozisyonundadır. Asıl toplumla iç içe olan, onlara rehberlik etme durumundaki personelin en iyi eğitim almış olanları, büyük çoğunlukla imam hatip lisesi mezunlarıdır. Köyde, kasabada, mahallede cemaat ve toplumla her zaman yüz yüze olan, onların özelde dinî konularda, genelde de çok değişik alanlarda karşılaştıkları sorunlarda ilk karşılaştıkları kitle bunlardır.

Şimdi, bu noktada durup düşünmek gerekir. Türkiye gibi genç nüfusa sahip, dinamik, beklentileri çok yoğun, değişken birçok sorunla boğuşmak durumunda olan insanlara, bu seviye eğitim almış görevliler vasıtasıyla önemli bir hizmet verilmekte ve rehberlik edilmektedir. İşte, asıl can alıcı nokta burasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; din görevlilerinin eğitim seviyelerini yükseltmek için yoğun çabalar sarf edilmiştir; ancak, Diyanet İşleri Başkanlığının bir önceki yönetimi, bu konuya gereken önemi vermede maalesef isteksiz davranmıştır. Uzun çaba ve uğraşlardan sonra, 1998-1999 öğretim yılında imam hatip lisesi mezunu din görevlilerinin tümü, sınavsız geçişten faydalanarak Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi bünyesindeki iki yıllık ilahiyat önlisans programına devam etme imkânına kavuşmuşlardır. Bu programlar, hazırlanışı, muhtevası ve takdimiyle, çok düzeyli uygulanışıyla fevkalade başarılı olmakta; din görevlilerinin eğitiminde yeni bir çığır açmaktadır.

Özetle, bu programın ilk hedefi, toplumu din konusunda aydınlatacak hedef kitlenin eğitilmesidir. Dinin özünü algılayabilen, hurafe ve geleneklerden arınmış, doğru bir din anlayışına sahip görevliler vasıtasıyla toplum ancak aydınlatılabilir.

Sayın milletvekilleri, bu eğitim programı, Avrupa Birliği süreciyle de çok yakından ilgilidir. Avrupa Birliği adaylığının söz konusu olduğu ve topyekûn bu adaylığın gerekleri üzerinde yoğun çabaların gösterildiği bir dönemde, din alanında yapılması gereken çok şey vardır. Avrupa Birliği, bir standardın, bir düzeyin yakalanması demektir. Türkiye, bir anda kendisini inanılmaz bir rekabet ortamında bulacaktır. Bu rekabet, sadece ekonomide, sanayide, ticarette değil, sosyal ve kültürel alanlarda da kendini gösterecektir. Din de bu rekabet ortamından nasibini elbette alacaktır. Avrupa Birliği ülkelerinde din hizmeti sunan insanlar ile bizdeki durum, doğal olarak, mukayese edilecektir. Böyle bir mukayesede ulaşılacak çok büyük hedeflerin olduğu kendiliğinden ortaya çıkar.

Yürütülmekte olan bu eğitim hamlesiyle mevcut dengesizlik kademeli bir şekilde aşılacaktır. Bu alanda da standardı yakalayabilmek için, süratli bir şekilde önce iki yıllık, sonra da dört yıllık bir yükseköğrenimle alınacak mesafe, bir taraftan verilecek hizmetin kalitesini artıracak, diğer yandan da Avrupa Birliği normlarına uyumlu hale gelmeye önemli katkılar sağlayacaktır. Kurumun itibarı ve otoritesi ancak bu şekilde güçlenecektir.

Değerli milletvekilleri, dünya, artık, sürekli eğitim kavramını gündemine almıştır. Sürekli eğitimden kastedilen şudur: Dünya küreselleşmiş, bilgi çağının gereği olarak, insanlar, çok yoğun bir iletişim ve bilgi akışıyla karşı karşıya kalmıştır. Bilinenlerin bir kısmı zaman içerisinde eskimekte, sürekli yeni bilgiler gündeme gelmektedir. Sürekli eğitim, yeterli eğitim alıp çalışma hayatına atılan insanlara, yeni bilgilerin nasıl ulaştırılacağı fikrinden kaynaklanmaktadır. Yani, eğitim belli bir sürede yapılıp biten bir olgu olmaktan çıkmış, süreklilik arz eden bir yapıya dönüşmüştür. Bu durumda eğitimin önemi daha da iyi anlaşılmakta, almamız gereken mesafenin uzunluğu da ortaya çıkmaktadır; ancak, ümitsizliğe kapılacak bir durum da söz konusu değildir. Girilen yolda ciddiyetle, sabırla ve ısrarla  devam etmek sonuç almak için yeterlidir. Bu arada, kısıtlı imkânlarla ve üstün gayretle görev yapan din görevlilerini kutlamak gerektiğini de ifade ediyorum. Ancak, şu hususun altını da çizmemiz gerekir: Artık, Diyanet İşleri Başkanlığı, yükselen bu çıtayı kesinlikle aşağıya çekmemeli. Her kademede dinî yüksek öğrenim gören eleman istihdamını temel politika haline getirmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı, zor şartlar altında, Anayasanın kendisine verdiği görevleri yapmaya çalışan anayasal bir kuruluşumuzdur. Cumhuriyet tarihi boyunca laiklikle bağlantılı olarak meşruiyeti, statüsü, yetkileri, sorumlulukları ve faaliyetleri en çok tartışılan kurumların başında Diyanet İşleri Başkanlığı yer alır. Özellikle 1980'li yıllar sonrası ve AB olgusunun öne çıkmasıyla bu tartışmalar daha da yoğunlaşmıştır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, bu zor görevi yapmaya çalışırken, zaman zaman haksız eleştirilerin hedefi haline de getirilmektedir. Çoğu zaman yanlış anlayışlardan kaynaklanan bu eleştiriler, yapıcı ve makul olduğu takdirde faydalı olabilir; aksi takdirde, kurumu yıpratmanın ötesinde bir anlam taşımaz. Ancak, Diyanet kendisine yöneltilen yapıcı eleştirilere tahammül göstermeli, kendi kendisini de eleştirebilme özgüvenini taşımalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu, 2 dakikalık eksürenizi başlatıyorum; buyurun.

MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) - Kurumsal ve kişisel bazda kendi özeleştirisini yapamayanlar, bir adım öne çıkamayacağı gibi, hızla gelişen çağa, dünyaya ve nihayet Türkiye'ye ayak uyduramazlar. Geleceğe yönelik projeler oluşturup, gerçekleştirilmesi için yoğun bir gayret içerisinde olunmazsa, oldu bittiler ve dayatmalarla karşı karşıya kalmak her zaman söz konusu olabilecektir.

Sayın milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, zor olduğu kadar nazik ve hassas bir görev ifa ederken, Türkiye'nin, bu alanla ilgili akademik birikiminden mutlaka yararlanmalıdır. İlahiyat fakülteleriyle bilimsel işbirliği kurulması önem arz etmektedir. Bu fakültelerde yapılan akademik çalışmalar, belirli süzgeçlerden geçirilerek topluma sunulabilecek hale getirilmeli, böylece bilgi israfı da önlenmelidir. Bu yakın işbirliği çok önemli sonuçlar verecektir. Topluma asırlardır benimsetilen dinî yanlışların ve hurafelerin düzeltilmesinde bu tür işbirliği kesinlikle kaçınılmazdır. Bu konuda akademik kuruluşlarla sağlanacak yakın işbirliği, karşılaşılan pek çok sorunun çözümünde de önemli bir faktör olacaktır.

Hangi kesimden olursa olsun, bilimsel bir anlayışla tüm vatandaşlarımızı kucaklayacak, mezhep, meşrep ve siyaset üstü, tüm kesimlerin saygısını kazanmış bir kurum hüviyetiyle ortaya konacak hizmet anlayışı, başarı için vazgeçilmez kriterlerdir.

Dünyadaki değişim ve gelişmeleri yakından takip eden, din anlayışımızı doğru eksene oturtma konusunda gayret gösteren, Avrupa Birliği vizyonunu kaçırmadan, çağdaş hayatta insanımızın dinî konulardaki sorunlarına çözüm bulma gayreti, Diyanet İşleri Başkanlığının temel hedefleri olmalıdır. Bu hedeflere ulaşmada, yukarıda ifade edilen akademik işbirliğinin önemi, kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu zor misyonun başarılı olabilmesi için, sözlerimin başında ifade ettiğim yasal bir zemin oluşturma zarureti de, Yüce Meclisimizin görevleri arasındadır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Diyanet İşleri Başkanlığının 2004 malî yılı bütçesinin, Başkanlığımıza ve ülkemize hayırlı uğurlu olmasını Cenabı Hak'tan diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu teşekkür ediyorum.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü Bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına, Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; televizyonları başında bizleri izleyen değerli halkımızı ve sizleri, saygıyla selamlıyorum.

Anayasamızın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sosyal devlet olduğuna dair bağlayıcı hüküm yer almaktadır. Bu hüküm, devlete, bireylerin ihtiyaçlarının sağlanması, fakirlik ve eşitsizliklerin asgarîye indirilmesi, vatandaşlarının insan onuruna uygun yaşayabilmesi ve yarın endişelerinin azaltılması için gerekli önlemlerin alınması ve hizmetlerin verilmesi sorumluluğunu yüklemektedir.

Anayasamızın 61 inci maddesi ise, sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gerekenleri şöyle sıralamıştır:

"Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesini sağlar.

Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır.

Yaşlılar, devletçe korunur. Yaşlılara devlet yardımı ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir.

Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır.

Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur."

Sayın milletvekilleri, geçmişimize ve müesseseler tarihine şöyle bir göz attığımızda, ecdadımız ve büyük milletimizin sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya son derece önem verdiğini görmekteyiz. Bizzat devlet tarafından veya sivil toplum kuruluşları olan vakıflar tarafından, kimi kimseleri olmayanlar, garip ve himayesiz kalmışlar, eğitim ve yardıma muhtaç insanlar için, çeşitli kurumlar, binalar kurulmuştur.

Örnek olarak, yetim ve kimsesiz çocukları, ileride, devleti için, milleti için iyi bir insan olmak üzere okutmak ve yetiştirmek amacıyla kurulan darülhayrıâliyi, darüleytamı; tıbbî ve psikiyatrik hastaların bakım ve tedavilerini gerçekleştirmek üzere kurulan bimarhaneleri; fakirler için yemekler pişirilip yedirilen, dağıtılan ve ilaç yardımı sağlanmak üzere kurulan tabhaneleri; muhtaçların, fakirlerin tedavi edilip ilaç ve ihtiyaçlarının karşılandığı darüşşifaları; yolda kalmışlara ve misafirlere hizmet eden mihmanhaneleri; yaşlıların ve kimsesizlerin barındırıldığı darülacezeyi bu kurum ve kuruluşlar arasında değerlendirebiliriz.

Sayın Başkan,  muhterem milletvekilleri;  Sosyal  Hizmetler  ve  Çocuk  Esirgeme  Kurumu, 10 Haziran 1921 tarihinde, o zamanki adıyla Himaye-i Etfal Cemiyeti, yani Kimsesiz Çocukları Koruma Kurumu olarak, bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifleriyle kurulmuştur. 1935 yılında, cemiyetin adı Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu olarak değiştirilmiştir. Daha sonra, bu kuruma bağlı kuruluş sayıları yıllara göre artmış, 1949 ve 1957 yıllarında, korunmaya muhtaç çocukları koruma kanunları çıkarılmıştır. 24.5.1983 tarihinde kabul edilen 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunuyla, korunmaya muhtaç çocukları koruma birlikleri, belediyeler, il özel idareleri, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyelerinde oldukça dağınık olan kamu sosyal hizmet uygulamaları tek çatı altında toplanmıştır.

Şu anda, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, 81 ildeki il sosyal hizmetler müdürlükleri, 83 çocuk yuvası, 107 yetiştirme yurdu, 62 huzurevi, 9 kreş ve gündüzbakımevi, 25 bakım ve rehabilitasyon merkezi, 59 toplum merkezi, 32 çocuk ve gençlik merkezi, 4 yaşlı danışma merkezi ve 18 aile danışma merkeziyle sosyal hizmetler görevini yerine getirmeye çalışmaktadır. Oysa, bu kurumun, daha aktif, hızlı ve verimli bir şekilde görev yapabilmesi ve hizmet verebilmesi için, kurumun verilerine göre, 51 çocuk yuvasına, 76 yetiştirme yurduna, 16 bakım ve rehabilitasyon merkezine ve diğer birimler için de 25 yeni kuruluşun açılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bunlardan yaklaşık 27 tanesi açılışa hazır hale getirilmiştir, 12 tanesinin ise inşaatı devam etmektedir.

Benim seçim bölgem olan Çankırı'da da durum farklı değildir. Halen, Çankırı'da, binası, tefrişatı ve modern yapısıyla, şu an Türkiye'nin en iyi huzurevlerinden birisi olarak kabul edilen 60 kişi kapasiteli Çankırı Huzurevi faaliyete geçmiştir. Şimdi, burada, AK Partinin farkını görüyoruz. AK Parti, bu binaları inşa ederken, diğerlerine üçte 1 nispetinde inşa ediyor ve halkın katkısını sağlıyor. Onun için, çok hızlı bir şekilde, Türkiye ortamında, AK Partili görevli kardeşlerimizin de katkısıyla beraber, bu hizmetler süratle yapılmaktadır.

Çankırı'nın, şu anda, 0-12 yaş, 6-12 yaş çocuk yuvasına, korunmaya muhtaç kızlar için kız yetiştirme yurduna ihtiyacı vardır. Bir taşra şehri olan Çankırı'nın merkezinde bu yuvaların bulunmaması nedeniyle, aileler, çocuklarını diğer illere göndermek zorunda kalıyor ve böylece aile bireyleri arasında mesafe her geçen gün artarak parçalanmış aile statüsünde yer almaya başlıyor. Bu yuva ve yurtların açılması hususunda gerekli hassasiyet gösterilebilirse, Çankırı ve Çankırılı açısından büyük bir eksiklik ortadan kalkacaktır. Bu yuvaların açılması hususunda Çankırı halkı da üzerine düşen katkıyı sağlamaya hazırdır.

Değerli arkadaşlar, ekonomik ve sosyal sistemlere felsefî ve ahlakî akım ve düşüncelere baktığımızda hemen hemen hepsinin temelinde insan faktörünün yer aldığını görebiliriz.

İnsan, tüm canlılar içerisinde önemli bir yere sahip yüce bir varlıktır. İnsanı temel alan, insan faktörünü dikkate alan, insana değer veren düşünce ve sistemlerin sağlıklı bir şekilde devam ettiklerini söyleyebiliriz.

Bunun içindir ki "insanı yaşat ki devlet yaşasın" sözü büyük önem taşımaktadır. AK Parti, bu sözü kendisine felsefe olarak kabul etmiş ve insan için çalışmaktadır. Türkiye'deki insanımızın bugünkü hayat şartlarına, dünya standartlarına uygun bir hale getirilmesi için her türlü tedbiri almaktadır. Özellikle, Çocuk Esirgeme Kurumu sahasında, muhtaç, hasta, bakımsız, ihtiyaç sahibi olan insanların ellerinden tutmakta ve bunlara gereken itinayı göstermektedir. Bu amaçla yola çıkan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu yetiştirme yurtlarında ve çocuk yuvalarında kalan bir çocuk, kuruma, Türkiye ortalaması baz alındığında, yaklaşık 388 485 000 liraya maliyet getirmektedir. Oysa, bu denli önemli ve insanca bir yaşam standardına ulaştırılmaya çalışılan bu gençlerimize ve çocuklarımıza hizmet veren bu kurumun, malî gelirlerini ve ödeneklerini kısıtlayarak yükümlülüklerini yerine getirmesi beklenemez.

İnsana değer vermeyen toplumda, sosyal dengeyi gözetmeyen sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı kurmayan, vatandaşına sahip çıkmayan, ihtiyaçlarını dikkate almayan yönetim biçimlerinin başarılı olmaları ise söz konusu değildir.

İşte, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, kuruluş amacı gereği hizmetleri verme noktasında yapacağı başarılı çalışmalar ve gerçekleştireceği projelerle üzerine düşen görevi yapmaya gayret sarf etmektedir.

Ülkemiz sosyal hizmetler alanında genel olarak baktığımızda karşımıza dağınık bir yapı çıkmaktadır. Sosyal hizmetler faaliyetlerinin parçalı olduğunu görmekteyiz.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü kapsamında yürütülen hizmetlerin benzerleri; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Genel Sekreterliği, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı ve Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü gibi kurumlar tarafından da tekrar edilmektedir. Ayrıca, diğer devlet kuruluşları tarafından, 202 sayılı Yasa gereği, yaşlılık ve sakatlık aylığı, yelişkart uygulaması, muhtaç erbaş ve er ailelerine tedavi ve yardım sağlanması, muhtaç öğrencilere burs ve kredi verilmesi, özürlü çocuklara eğitim ve gelişim yardımı verilmesi, muhtaçlara aynî, nakdî yardım sağlanması, hiç geliri olmayanlara aylık bağlanması, yatılı veya gündüzlü bakım gibi hizmetler yürütülmektedir.

2003 yılında Türkiye genelinde sosyal hizmetler ve sosyal yardım harcamalarının toplamı -belediye, il özel idare, dernek ve sivil toplum kuruluşları hariç, dikkatinizi çekiyorum- 2,5 katrilyon lira civarındadır; yani, kullanılan kaynak, bu alanda acil olarak tek çatı altında toplanarak, bu büyük kaynağın birleştirilmesinin önemini ortaya koymaktadır. Bu alanda esas sorunun kaynak sorunu olmadığı, teşkilatlanma sorununun ve dağınıklığın bir an evvel kaldırılması gereğinin önemi kendisini hissettirmektedir.

Türkiye genelinde yuva ve yurtlarda kalan çocukların sayısı 18 000'lere ulaşmaktadır. Halen binlerce aile de, ailevî ve ekonomik sıkıntılardan dolayı, bu kurumlara çocuklarını teslim etmiş veya edebilmek için sıra beklemekteyken, öte yandan binlerce aile, evlat edinebilmek için bu kurumun kapısında iki üç yıl gibi bir süre bekletilmektedir. Bunun yolunu kısaltmalıyız; bürokrasiyi azaltmalı, daha işlevsel hale getirmeliyiz. Küçük ayrıntıları ve prosedürleri, imkânı olan ailelere, çocuk verebilecek şekilde yeniden düzenlemeliyiz.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 0-18 yaş çocuklara hizmet veren merkezlerin kapasitesi ihtiyacı karşılayamamaktadır. Burada eğitim gören çocuklarımız, yeni projelerle bilgi ve teknoloji çağına ayak uyduracak seviyelere çıkarılmalıdır. Bu yetiştirme yurtlarında kalan çocuklarımız, buradaki süre içerisinde meslek sahibi olmalı ve 18 yaşını dolduran gençlerimiz, eğitimlerine devam etmedikleri takdirde, toplumda kendi yerlerini bulabilmelidirler. Açıkta, ortada başıboş bırakılmamalı, yalnızlık ve kimsesizlik hislerinden arındırılarak, kendi ayakları üzerinde, topluma faydalı birer nefer olarak yetiştirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdemir, ek 2 dakikalık sürenizi başlatıyorum; buyurun.

HİKMET ÖZDEMİR (Devamla) - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, basında da sıkça yer aldığı gibi, sivil toplum örgütleriyle gerekli diyalog ve ortak çalışmayı gerçekleştirmeli, proje ve altyapıyı hazırlamalıdır. Bunun ivedilikle yapılması ve diğer kurum ve kuruluşlarla sivil toplum örgütlerinin de bu hizmete katkı sağlamasına yol açılmalıdır.

Sokak çocukları, korumaya muhtaç çocuklar, yaşlı ve kimsesizler için yapılacak hizmetler, ülkemizdeki sıkıntıları azaltacaktır. Her şeyden önce devlet ve toplum tarafından gösterilecek ilgi ve şefkat ve bunun devamında gerekli bilimsel çalışma, kurumsal uygulama ve faaliyetler, meselenin çözümünde önemli bir rol oynayacaktır. Kendisine sahip çıkılan yaşlı, genç ve kimsesizler; topluma kazandırılan ve kendisine güvenen, kendisini toplumun bir parçası sayan bireyler olarak karşımıza çıkacaktır. Aksi halde, bu kişilerin birer suçlu ve topluma zarar veren kişiler olarak yarın karşımıza çıkmayacağına kim garanti verebilir.

Unutmayalım ki, yaşlılık hepimizin idrak edeceği bir dönemdir. Yaşlılar daha önceki hayat dönemlerinde toplumsal hayata ve ülke ekonomisine az veya çok katkıda bulunmuş, saygıya layık insanlardır. Yaşlılıkta fizyolojik bakımdan gerilemeler olduğu gibi, zihinsel ve sosyal bakımdan da gerilemeler olmaktadır. Birtakım sıkıntılar içerisinde bulunan yaşlılarımızın korunması, gözetilmesi ve böylelikle onlara minnet ve şükran borcumuzun ödenmesi birinci görevimiz olmalıdır.

Değerli arkadaşlar, o halde hepimiz bugünün yöneticileri ve büyükleri olarak üzerimize düşen görevi yaparsak, bu toplumun örfünde, âdetinde ve geleneğinde olduğu gibi, el ele omuz omuza daha güçlü ve ekonomik, sosyal bir yapıyla dünya devletleri arasındaki yerimizi alabiliriz.

Yardıma muhtaç kimseler, yaşlılar, eşlerinden şiddet gören mağdurlar ve dağılmış aileler hakkında kapsam geçerliliği ve güvenilirliliği yüksek bilimsel araştırmalar yapılmalıdır.

Dolayısıyla, bu görev kutsal bir görevdir. Bu görevin en iyi şekilde yapılacağını, bu hizmetin en önemli bir hizmet olduğunu biliyor, düşünüyor, AK Partinin, bu işin üstesinden en güzel şekilde geleceğini ifade ediyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özdemir, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma saati : 13.31


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, 31 inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN 

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

l.- 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S. Sayısı :  284, 286, 285, 287) (Devam)

A) BAŞBAKANLIK (Devam)

1.- Başbakanlık  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Başbakanlık 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

C) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-  Vakıflar Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2.-  Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

D) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

E) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Söz sırası,  lehte,  şahsı adına, Muş Milletvekili Seracettin Karayağız'da; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Karayağız, süreniz 10 dakika.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı sosyal yardımlaşma kurumları bütçesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; sizleri ve televizyonları başında bizleri seyreden halkımızı saygıyla selamlıyorum ve konuyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sosyal yardımlaşma kurumlarını irdelerken, kanayan bir sosyal yarayı da önemine binaen gündeminize getirmek istiyorum. Bu yara, genelde sokak çocukları, özelde de uçucu madde bağımlısı çocuklarımızdır.

Yıllar önce, ilk defa, Taksim Meydanında naylon torbalar içindeki bir şeyleri koklayıp gözleri kayan, kendinden geçen, üstü başı perişan çocukları gördüğümde âdeta şok olmuş, bu görüntünün çok arızî bir durum olduğunu, yetkililerce gereken müdahalenin yapılarak kaybolup gideceğini sanmıştım; ancak, zamanın ilgili kurumları gereken ilgili ve tedbiri almadıklarından olacak ki, bu kötü, kahreden, öldüren alışkanlık, zamanla diğer semtlere, diğer şehirlere, hatta ilçelere varıncaya kadar, doğudan batıya yurdun her yerine yayılmış ve ciddî bir tehlike olarak karşımıza dikilmiştir.

Toplumumuzun yüzde 41'ini 0-18 yaş arası çocuk ve gençlerimiz oluşturmakta olup, bu grubun büyük bir kısmı, bu korkunç tehlikenin tehdidi altındadır. Belli bir yerde durağan yaşamayıp, sürekli yer değiştiren bu çocukların sayısını gerçek olarak tespit etmek mümkün olmasa da, uçucu madde bağımlısı 2 000 civarında çocuk olduğu söylense de, bunun çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Gerekli önlemler alınmazsa, sayının hızla artacağı görülmektedir.

Yaz kış sokaklarda veya terk edilmiş harabelerde yaşayan, orada yatıp kalkın, tehditle, dilenerek veya hurda kâğıt toplayarak, kasa ve kartonları yakarak ısınmaya çalışan bu çocukların ufacık hataları olsa da, sorunun esas sebeplerini araştırdığımızda, talan, hortumculuk ve yolsuzluğun sebep olduğu yoksulluk, işsizlik, aile içi huzursuzluk, göç, plansız kentleşme, toplumun duyarsızlığı ve devletin yetersizliğiyle karşılaşmaktayız.

Her türlü güvenceden yoksun ve her türlü istismara açık olan madde bağımlısı bu çocuklar, iki yanı kesen bir bıçak haline gelmiş, hastalıklı, günbegün eriyen, organları çürüyen, vücutlarının her santimini jiletlerle doğrayarak bir şekilde kendilerini tüketirken, diğer yandan, aklî muvazenesini kaybedip, insanlara karşı saldırganlaşıyor, birçok yaralama ve ölüm olaylarına sebebiyet verebiliyor.

Bunlar, kendi aralarında örgütleniyor, lider seçiyor, çeteye dahil olan üyenin kimliğini saklayarak izlerini kaybettiriyor, aralarında özel dil geliştirerek, başkalarının anlamayacağı bir şekilde birbirleriyle haberleşiyor, çocuğunu almak isteyenlere bile tehditle karşı koyabiliyor.

Bunların bu konuma düşmelerinin sebebi ne olursa olsun, devlet sosyal devlet olma ilkesi gereği bu çocuklarımızı sahiplenmeli, onları düştükleri bataklıktan kurtarmalıyız; kendi istekleri de bu yöndedir. Bir video kaydında, ağlayarak, çığlık atarak ve yalvararak, kendilerinin bu durumdan kurtarılmasını, kendilerine bir şefkat eli uzatılmasını istemektedirler. Tedavi için gönüllü olarak kliniklere başvuranların sayısı da azımsanmayacak ölçüdedir; ancak, hizmet çok yetersizdir.

AK Parti hükümetimizin bu konudaki ciddî gayretleri, bu probleme de çözüm bulunması yönündeki ümidimizi artırmaktadır. Geçmiş iktidarlar döneminde de bazı çalışmalar yapılmış, sokak çocuklarının bir kısmı kurumlara, bir kısmı da ailelerine teslim edilmiş; ancak, bu çalışmalar çok yeterli ve kapsamlı olmadığından, maalesef, hastalığın önü kesilememiş ve bu durum da sayının giderek artmasına sebep olmuştur.

AK Parti hükümeti olarak, ilgili Devlet Bakanlığı ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesinde konuyla ilgili yoğun çalışmalar yapılmakta, köklü çözümler için çaba sarf edilmektedir; ancak, bu sorun, bir kurum veya bir bakanlığın tek başına üstesinden gelebileceği bir sorun değildir. Kaldı ki, SHÇEK'in, kurum olarak da çözüm bekleyen birçok sorunu mevcuttur. SHÇEK, Türkiye çapında, il ve ilçelerde müdürlükler, çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, kreş ve gündüz bakımevleri, huzurevleri, bakım ve rehabilitasyon merkezleri, aile ve rehabilitasyon merkezleri, çocuk ve danışma merkezleri, gençlik evleri, kadın konukevleri, toplum merkezleri, yaşlı danışma merkezleri, aile danışma merkezleri olmak üzere, 560 kuruluşla hizmet vermektedir. Aynı amaçlı diğer kurumların toplamına ayrılan pay, 2003 rakamlarıyla, 2,5 katrilyon lira civarındayken, SHÇEK'in bütçeden aldığı pay 230 trilyon liradır. Bu paranın çoğu da, eskiyen binaların onarımına ve personel giderlerine harcanmaktadır.

Ülkemizde sosyal hizmet ve sosyal yardıma yönelik olarak devletin bütçesinden önemli kaynak aktarılmasına rağmen, yoksulluk, terk edilmişlik, sokak çocukları gibi sorunlarımız, henüz istenilen şekilde çözümlenememiştir. Bunun temel nedeni, benzer hizmetlerin farklı kurumlar tarafından, mükerreren sunulması suretiyle, kaynaklarımızın ve personelimizin israf edilmesidir. Çeşitli kurumlarca uygulanan bu yetersiz ve mükerrer yardımlar ise, sorunlara çözüm getirememiştir. Sosyal hizmet ve sosyal yardımlara ilişkin kurumların ve hizmetlerin birleştirilmesine acil olarak ihtiyaç vardır. Benzer görevleri üstlenen SHÇEK Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile Araştırma Kurumu gibi kurumların ve yaşlılık ve sakatlık aylığı, yeşil kart uygulaması, muhtaç er veya ailelerine yardım gibi hizmetlerin tek çatı altında toplanılarak, bütçelerinin ve kaynaklarının en verimli şekilde kullanılması konusu hükümet programında da mevcut olup, en kısa zamanda gerçekleştirilmesini ümit ediyoruz.

Kurum personeli sayısında da sıkıntılar mevcuttur. Kuruluş yılı olan 1996'da 277 kurumda 9 075 personel hizmet verirken, 2003 yılında kurum sayısı 2 katına, 557'ye çıktığı halde, personel sayısı 9 179'da kalmıştır; yani, gerçek anlamda, personel sayısında yarı yarıya azalma olmuştur. Ayrıca, personelin özlük haklarındaki adaletsizlik, personel arasında sıkıntılara yol açmaktadır. Kurum personeli arasında, aynı işe farklı ücret ödenmesi sonucu, çalışma şevki kırılmakta, iş barışı bozulmakta, bu durumdan, hizmet veren ve alanlar olumsuz etkilenmekte ve personelin özlük haklarının düzenlenmesi beklenmektedir.

Bir diğer konu da, sosyal hizmet uzmanı elemanların çok yetersiz olmasıdır. Konunun uzmanı olmayanlar hizmette faydalı olamamaktadır. Bu elemanları yetiştiren okul sayısı çok yetersiz olup, yeni fakültelerin açılması gerekmektedir. Yaşlı, kimsesiz, özürlü, muhtaç birçok kesime hizmet sunan SHÇEK'in şu anda karşısında duran en önemli sorun, tinerci veya balici dediğimiz madde bağımlısı sokak çocuklarıdır. Bu sorun, toplumu önemli ölçüde tehdit eden, SHÇEK'in de tek başına altından kalkamayacağı bir sorundur. Sorunun çözümü için, ilgili bakanlıklar, yani, İçişleri, Adalet, Sağlık, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları ile ilgili Devlet Bakanlığının uzmanlarından müteşekkil bir koordinasyon kurulunun acilen oluşması gerekmektedir. Şu anda, uyuşturucu madde bağımlısı çocukların tedavisine yönelik, Sağlık Bakanlığı bünyesinde, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde, kısa adı UMATEM olan bir klinik mevcut olup, çok yetersiz kalmaktadır. Bu klinikte, 130 yatak, 7 uzman doktor, 6 psikolog, 35 hemşire hizmet vermektedir; ancak, tedaviden sonra meslek ve iş edindirme ayağı eksiktir.

UMATEM merkezlerini ülke geneline yayarak, en az 7 merkezde açıp, işe yerleştirme ameliyesiyle tamamlamamız ve çocuklarımızı ve gençlerimizi bu beladan kurtarmamız gerekiyor.

Toplumun her kesimiyle olduğu gibi, bu bahtsız çocuklarımızın sorunlarıyla da ilgilenip çözüm bulacağı konusunda hükümete olan güvenimi belirtmek istiyor, bütçenin toplumumuza huzur ve mutluluklar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Karayağız, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, aleyhte, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 yılı bütçesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Devlet şeklimiz, laik, demokratik parlamenter sisteme göre dizayn edilmiş ve bu ilkeler, Anayasamızın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri olarak güvence altına alınmıştır.

Laik devlet sisteminde, din ve devlet karşılıklı olarak bağımsızdırlar; din kuralları devleti, devlet de din kurallarını belirleyemez, yönlendiremez; devlet, bütün inanç ve dinlere karşı eşit uzaklıktadır.

Bir rejim, demokratikse çoğulcu, çoğulcuysa laik olmak zorundadır; zira, çoğulcu demokrasilerde, hiçbir düşünsel ya da dinsel başkalık yok edilemez, görmezlikten gelinemez, tekelleştirilemez ve başkalarına dayatılamaz, zorla ve baskıyla din eğitimi yapılamaz. Her dinin, inancın, kendini belirleme hakkı vardır. Taraf olduğumuz ve kabul ettiğimiz Avrupa Birliği Sözleşmesinin 128 inci maddesindeki tanımlar da aynen bu şekildedir.

Laik düzende, din, siyasallaşmaktan kurtarılır, yönetim ve siyaset aracı olmaktan çıkarılır, gerçek ve saygın yerinde tutularak, kişilerin vicdanlarına bırakılır. Dünya işleri, din işlerinden ayrılır; dünya işleri çağdaş hukukla, din işleri kendi kurallarıyla yürütülür. Devlet düzeni, aklın ve bilimin öncülük ettiği kurallarla yürütülür.

Arz ettiğim gibi "laiklik" ve "demokrasi" kavramları Anayasamıza damgasını vurmuş; ancak, Diyanet İşleri Başkanlığı, bir istisna olarak, 136 ncı maddeyle, Anayasamıza âdeta eklemlenmiştir.

Kişisel görüşüm, din ve diyanet işlerinin kamusal alan dışına çıkarılması ve devlet kurumlarınca denetlenmesi doğrultusundadır. Din işlerinin, kamusal alan olarak ele alınması ve yine kamu bütçesinden ödenek ayrılması, laiklik kavramını sakatlayan ve bugün içerisinde bulunduğumuz sorunlara neden olan oldukça kötü bir örnektir. Kaldı ki, laik ülkelerde, bu uygulamanın bir eşi daha yoktur.

Değerli milletvekilleri, Anayasamız, muğlak bir yasayla, Diyanet İşleri Başkanlığını Anayasal bir kurum olarak tanımlasa da, yine, Anayasamız, hemen 10 uncu maddesiyle, keyfîlik, imtiyaz ve ayırımcılığı kesin bir dille engellemiştir. Bildiğiniz gibi, 10 uncu madde "herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz" şeklindedir.

Bu durumda, Anayasamız, Diyanet İşleri Bakanlığını iki konuda son derece özenli davranmak yükümlülüğüyle sorumlu saymıştır. Birincisi, görevini laik esaslar çerçevesinde yerine getirecek; ikinci olarak da, hiç kimseye, zümreye, mezhebe veya inanca imtiyaz tanımayacaktır.

Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri, yukarıda arz ettiğim her iki Anayasal zorunluluğa da uymamış, uymamakla da kalmayıp, tüm inanç ve yorumları yok sayarak, bir mezhebin mensuplarına imtiyaz tanımış, diğer inanç ve yorumları yok saymış, mensupları tarafından Alevîlere hakaret edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, ilköğretim okullarında din eğitimi zorunludur. Bu derste de İslâm Dininin esasları, sadece, Sünnî Mezhebinin yorumuna göre öğretilmektedir. Dinin zorla öğretilmesi de başka bir faciadır; ama, yanlışlığına karşın, fiilî durum böyledir.

Özetle, istisnasız tüm gençlerimiz, ilköğrenimleri sırasında zorunlu olarak din eğitimi almakta, fazlasını isteyenler imam hatip okullarını tercih etmekte, uzman olmak isteyen gençlerimiz ise, ilahiyat fakültelerine gidebilmektedirler; yani, gençlerimizin din öğrenimi bakımından bir sorunu, engeli, olanaksızlığı katiyen söz konusu değilken, Diyanet İşleri Başkanlığımızın tüm okullarda, ayrıca, Kur'an kursu açılması isteğini anlamak ve kabul etmek mümkün değildir. Acaba, Diyanet İşleri Başkanlığımız ilköğretim okullarının medreseye dönüştürülmesi ve müfredatın Arap harfleriyle öğretilmesini mi talep etmektedir?!

Değerli arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığımızın bunca yaygın bir din eğitimini yeterli görmemesinin gerekçesi şudur: Eğer Kur'an kursları disipline edilemezse ehliyetsiz kişiler elinde kalır, sorunlar yaşanırmış. Elimizdeki veriler ve araştırmalar yetkililerin doğruyu ortaya koymadığını gösteriyor. Cemaati Kaplan ve benzeri yüzlerce devlet düşmanı, bu kurumun eski mensupları değil miydi? Cezaevlerinde bulunan Hizbullahçıların yüzde 40'ının imam hatip çıkışlı olduğu doğru değil mi değerli arkadaşlarım?

Laik kurallar çerçevesinde görev yapması gereken Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasamızın tarafsızlıkla ilgili maddelerini çiğnemekte de bir sakınca görmemiştir. Beş yıl kadar önce bir müfettiş mensubunu İran'a göndererek, mollalarla Türkiyeli Alevîlerin ya Şiîleştirilmeleri veya Sünnîleştirilmeleri pazarlığını yapan Diyanet İşleri Başkanlığı, bu yıl da Başkan Yardımcılığı yapan bir üst düzey yetkilisinin ağzından, cemevlerinin cümbüş yeri olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, Sayın Başbakanın, Berlin'de yaptığı konuşmada "cemevleri ibadet yeri değildir, İslam için tek mabet camidir" diyerek bir inancın mensuplarının mekânlarını yok sayması ise tam bir skandal olmuştur, Alevî yurttaşlarımızın büyük üzüntülerine neden olmuştur. Demokratik, laik sistemle yönetilen ülkelerde hiç kimsenin bir başkasına "cemevinde değil, camide ibadet edeceksin; şöyle değil, şöyle inanacaksın" demeye hakkı ve yetkisi yoktur, olmamalıdır.

Değerli arkadaşlarım, 2003 yılı bütçesinde, Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan bütçe payıyla beraber, benzer görevleri üstlenen Millî Eğitim Bakanlığımızın Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne -cami onarımları için verilen miktarla birlikte- 1,1 katrilyon lira ayrılmıştır. Bu, 2004 yılı için ise yüzde 34 artırılarak 1,5 katrilyon liraya yükseltilmiştir. Alevî dernek ve vakıflarına sadaka niteliğinde 2001 yılında 90 000 000 000, 2002 yılında 140 000 000 000 ödenek ayrılmıştır, 2003 ve 2004 yıllarında ise ödenek ayrılmamıştır. Bu akıl almaz haksızlık ve eşitsizlik, demokrasi ve insan haklarının neresiyle bağdaşıyor?! Bu mu sizin demokrasi ve insan hakları anlayışınız?! Sizler hangi din ve inanç özgürlüğünden söz ediyorsunuz?! Yüzyıllardır baskı altında tutulan Alevîlerin haklarını iade, itibarlarını teslim etmeden, cemevlerini yasal ve meşru ibadet mekânı olarak kabul etmeden din ve inanç özgürlüğünden söz etme hakkınız olabilir mi?

Değerli arkadaşlarım, Alevîlik vardır, yaşamaktadır, hem de devletimizden bir kuruş katkı almadan yaşamaktadır. Bu değerleriyle, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, laik, demokratik cumhuriyetimizin değerlerinden ödün vermeden yoluna devam edeceklerdir.

Değerli Başkan, sayın arkadaşlarım; buradan, Alevîlerin acılarını, yok sayılmalarını, haklarının gasp edilmesini, inançlarına hakaret edilip ayırımcılığa tabi tutulmalarını, çocuklarına zorla Sünnî mezhebi dersi verilmesini, yanmalarını ve yakılmalarını anlatmaya zaman yetmez.

Bu vesileyle, Yüce Meclisten bir dileğim vardır sevgili arkadaşlarım. Gelin, bu kanayan yaraya bir çözüm bulalım. Bu sorunu, Avrupa Birliğinin insafına ve başkasının insafına bırakmayalım, bu sorunu çözelim. Bu, hepimizin hakkıdır. Buna, kimsenin seyirci kalmaya hakkı yoktur.

Bu vesileyle, hepinizi en içten saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Gülçiçek, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in söz talebi vardır.

Sayın Şahin; buyurun.

Süreniz 27dakikadır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başbakanlık ve bütçeleri müstakil olarak görüşülen iki genel müdürlüğümüzün bütçeleri üzerinde değerlendirme yapmak için huzurunuzdayım.

Bilindiği gibi, Başbakanlık, 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanuna tabi olan ve hangi görevlerle ve fonksiyonlarla vazifeli olduğu bu kanunda belirtilmiş olan, idarî yapımızın en üst organıdır. Bu kanunda, Başbakanlığın, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetmek, devlet teşkilatının düzenli bir şekilde işlemesini temin etmek gibi görevleri sayılmış. Böylece, aslında kendi kanunu dahi, Başbakanlığı, sevk ve idareyle görevlendirmiştir; ancak, gerçek, tabiî, yıllardır böyle değildir. Maalesef uygulamada, Başbakanlık makamına birçok kuruluş bağlanmış ve bu uygulama böylece Başbakanlığı bilinen deyimiyle son derece hantal hale getirmiştir. Başbakanlığın kendi bünyesinde, Müsteşarlığa bağlı birtakım birimler var; Teftiş Kurulu Başkanlığı var, Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü, Başbakan müşavirleri ve bunun dışında, Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü, Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü gibi... Bunun dışında 24 tane önemli kuruluş, Başbakanlığa kendi yasaları gereği bağlı olarak faaliyetlerini yürütmektedir.

Bunlar arasında bağımsız genel bütçeli idareler var; Devlet Planlama Teşkilatı, Gümrük Müsteşarlığı gibi; katmabütçeli idareler var, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü gibi; tabiî, Başbakanlık bütçesi içerisinde yer alan Millî İstihbarat Teşkilatı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Devlet Personel Başkanlığı gibi önemli kuruluşlarımız var. Ayrıca, transfer tertibinden yardım alan TÜBİTAK gibi, TİKA gibi, TÜBA gibi birtakım kuruluşlarımız var. Dolayısıyla, bütün bunların toplamı 24 tane kuruluş yapmaktadır.  Şimdi, bütün bunların bütçelerini topladığımızda, 2004 yılında 1 katrilyon 147 trilyon 619 milyar liralık bir bütçe, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçerek Genel Kurulun önüne gelmiştir.

Şimdi, tam bu noktada, bütçe üzerinde değerli görüşlerini dinlediğimiz Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Sayın Ali Rıza Bodur Beyin eleştirilerine kısaca cevap vermek istiyorum. Şunu hemen ifade etmek istiyorum ki, buraya çıkan arkadaşlarımızın, özellikle, muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın, bütçeyi âdeta didik didik etmeleri gerekir. Başbakanlık bütçesinin bağlı kuruluşlarının bir yıl önceye göre bütçesi neydi, şimdi ne oldu; bunu ciddî şekilde inceleyerek buraya gelmeli ve bu şekilde değerlendirme yapmaları halinde, ben, muhalefet görevlerini çok daha iyi yapacaklarına inanıyorum. Sayın Bodur dediler ki: "Siz, Başbakanlık ve bağlı kuruluşlar bütçeleriyle yoksullara ayırdığınız yardımı azalttınız, kitap yardımını kaldırdınız, burs miktarlarını azalttınız, özürlülere yardımı azalttınız..." Sizlere dağıtılmış olan bütçe kanunu tasarısını eğer iyice incelemiş olsaydık, eğer iyice incelenmiş olsaydı, bütün bu sözleri söylemeye gerek kalmazdı. Bakın,  bir yıl önce,  Başbakanlık ve bağlı kuruluşların bütçesi,  700 küsur trilyon lira iken, şimdi 1 katrilyon 147 trilyon liraya çıkmış; yani, yüzde 64 oranında artmış. Niye artmış?.. Bu kanun tasarısı incelendiğinde şu gerçekle  karşılaşırsınız:  Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna 380 trilyon liralık, ayrıca bir ödenek konulduğunu, bunun yoksullara yardım için konulduğu gerçeğiyle karşılaşırdınız. Eğer, bunu incelemiş olsaydınız, buraya çıkıp "siz, hükümet olarak yoksullara ayırdığınız yardımı azalttınız" demezdiniz; yüzde 64 oranında artmış.

"Kitap yardımını kaldırdınız..." İnsaf! Dün burada konuşuldu, Maliye Bakanımız çıktı cevap verdi ve Millî Eğitim Bakanımıza teşekkür etti "bu yıl ilk kez çocuklarımıza kitaplar ücretsiz verildi ve okulun açıldığı gün herkes kitabını masasının üzerinde buldu" dedi. Şimdi, bütün bu gerçekler karşısında siz "kitap yardımını kaldırdınız" derseniz, bu, gerçeklerle bağdaşmaz.

"Burs ücretlerini azalttınız..." Yüzde 50 artırdık; yapmayın! "Özürlülere yardımı azalttınız..." Yapmayın! Bunu okuduğunuzda yüzde 25 arttığını göreceksiniz; ne azaltması, artırdık.

Diğer kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerini 2004 yılında öngördüğümüz enflasyon oranında artırmaya özen gösterdik, malî disiplin açısından; ama, özürlülere verilecek ödenek miktarını yüzde 25 oranında artırdık.

Sevgili dostum Sayın Bodur, şöyle bir cümle de kullandılar: "Bir senede eskidiniz" dediler. Vallahi, eskiyen kimdir; takdiri sizlere ve muhterem kamuoyuna bırakıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biliyorsunuz, demokrasilerde anamuhalefet görevi çok önemli bir görevdir; anamuhalefet, muhtemel iktidar demektir. Tabiî, muhtemel iktidar mensuplarının da iktidarın bütçelerini çok iyi incelemeleri, didik didik etmeleri ve burada bu gerçeklerle konuşmaları gerekir.

Tabiî, kimin eskiyip eskimediğini 28 Mart akşamı göreceğiz, onu milletimiz tayin edecek; ama, ben bu gerçekleri, bütçe gerçeklerini huzurunuzda ifade etme imkânını buldum.

Şimdi, tabiî, zamanım oldukça dar. O bakımdan, Başbakanlık bütçesiyle ilgili böylesine kısa bir değerlendirme yaptıktan sonra benim Bakanlığıma bağlı iki önemli genel müdürlükle ilgili, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili bütçeleri, yapmış olduğu çalışmalar ve yapacakları çalışmalarla ilgili düşüncelerimi siz değerli milletvekili arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Genel Müdürlüğü 35 378 adet mazbut, 305 adet mülhak, 4 550 adet yeni vakfın ve 162 cemaat ve esnafa mahsus vakfın iş ve işlemleri ile denetimini, ecdat yadigârı 16 781 adet tarihî eserin bakımı, onarımı ve yaşatılmasıyla ilgili vakıfların vakfiye amaçlarını gerçekleştirme faaliyetlerini sürdüren, biraz önce ifade ettiğim gibi, katma bütçeli bir kuruluşumuzdur.

Bilindiği gibi, vakıf, dinî, medenî ve ilmî amaçlı sosyal hizmet ve hayır kurumudur. Cumhuriyet öncesindeki dönemde devletin dış güvenlik, içişleri ve adalet hizmetleri dışındaki tüm hizmetleri, kurulan vakıflar eliyle yürütülmüş ve altyapıdan şehirciliğe, çevreden sağlığa, eğitimden kültüre, ekonomiden ticarete gibi tüm hizmetler vakıflara konu olmuşlardır.

Değerli arkadaşlarım, vakıfta amaçlar farklı olmasına rağmen temel hedef yardım etme, hayırla yâd edilme ve ebediyete kadar adının baki kalması gerçeğidir.

Bu görevleri ifa eden Vakıflar Genel Müdürlüğünün 204 malî yılı bütçesi hükümetçe komisyona 44 trilyon 864 milyar lira olarak gelmiş; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımızın da katkılarıyla, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün bütçesi 48 trilyon 394 milyar Türk Lirasına yükseltilmiştir. O bakımdan, başta Plan ve Bütçe Komisyonumuzun Değerli Başkanı ve orada görev yapan, iktidar-muhalefet, tüm komisyon üyesi arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum.

Genel Müdürlüğün özkaynaklarının büyük bir kısmı kira gelirlerinden oluşmaktadır. Benden önce, gruplar adına yapılan konuşmalarda da, bu hususun altı özenle çizilmişti. Kira gelirleri 2003 yılı eylül ayı sonu itibariyle 40 trilyon Türk Lirası olarak gerçekleşmiş, yıl sonu itibariyl de 60 trilyon olarak gerçekleşmesi beklenmektedir.

2004 malî yılı bütçesinde kira gelirleri 38 trilyon 899 milyar olarak öngörülmüş olup, önceki yıllarda olduğu gibi, kira tahsilatının bu rakamların çok üzerinde olacağı tahmin edilmektedir; bu, tahminden öte, bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Neden bu böyle olacaktır; biraz sonra, bunu, sizlerle paylaşmaya gayret edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Genel Müdürlüğü, 24 bölge müdürlüğü, 15 il şube müdürlüğü, 3 işletme müdürlüğüyle, kendisine kanunlarla verilen görevleri en iyi şekilde yapmanın gayreti ve çabası içerisindedir.

Ayrıca, şu hususu da belirtmek istiyorum ki, Avrupa Birliği uyum sürecinde hazırlanarak yürürlüğe giren 4771 ve 4778 sayılı Kanunlarla, cemaat vakıflarına, Vakıflar Genel Müdürlüğünden izin alarak, taşınmaz mal edinme, bunlar üzerinde tasarrufta bulunma ve tasarrufları altında bulunan taşınmaz malların bu vakıflar adına tesciline imkân tanınmıştır. Bu düzenleme önemli bir düzenlemedir. Avrupa Birliği yolunda bizim yıllardır atmamız gerektiği halde atamadığımız bir adımdır. Bu adımı atmak da, bu hükümete nasip olmuştur.

Ayrıca, 4928 sayılı Kanunla da, süre onsekiz aya uzatılmış olup, mevzuat gereği uygulamalara da devam edilmektedir. Yani, cemaat vakıflarıyla ilgili, bizden önceki hükümet döneminde yapılmış olan iyileştirmeler kâfi gelmemiş, bizim dönemimizde de iki yasa çıkarılmak suretiyle iyileştirmeye devam edilmiş ve müracaat süresi de onsekiz aya çıkarılmak suretiyle, bu konudaki mağduriyetlerin önemli ölçüde giderilmesine özen gösterilmiştir.

Biraz önce, Resul Tosun Bey de konuşmasında Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün yapmış olduğu sosyal faaliyetlerle ilgili önemli bilgiler verdiler. Ben, bunları tekrar etmeyeceğim; ancak, altını çizmek ve bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki, Vakıflar Genel Müdürlüğümüz, fakirlere, yoksullara, muhtaç insanlara, bütçe imkânları nispetinde, işte, gıda yardımından tutunuz da, aylık maaşa kadar birtakım hizmetleri yapmakta; ayrıca, işletmesini yaptığı imaretler kanalıyla da sıcak yemek vermektedir. Biz göreve geldiğimizde bunun sayısı son derece düşüktü. Şimdi bunu, 2004 yılında 100 000'e kadar çıkartmak istiyoruz ki, bu, bizden önceki dönemde yapılanların çok çok üstünde bir hizmet olarak karşımıza çıkacaktır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Vakıflar Genel Müdürlüğünün kayıtlarında, şu anda, bugün itibariyle, 14 017 adet hayrat, 42 720 adet akar olmak üzere, toplam 56 737 adet taşımaz bulunmaktadır. Bu sayılar, kadastro ve diğer çalışmalarla sürekli artmaktadır. Niye; çünkü, şu ana kadar vakıfların ilgi alanına giren ne kadar gayrimenkul olduğuna dair, elimizde, maalesef, ciddî bir rapor yoktur, bir bilgi yoktur. İşte, şimdi, Vakıflar Genel Müdürümüz başta olmak üzere, Vakıflar Genel Müdürlüğünün değerli çalışanları "bizim neyimiz var Türkiye'de, bizim Genel Müdürlüğümüzün görev alanına giren hangi görevler var, hangi gayrimenkuller var, hangi taşınmaz var" bu sorusunun cevabını bulmak için ciddî bir çalışma yapmaktadırlar. Tabii, teknik imkânlardan yararlanılarak bu konuda da  ihale  yapılmış olduğu biraz önce de ifade edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetten önce kurulmuş olan vakıflar var; bunlar mazbut vakıflar, mülhak vakıflar. Bir de Medenî Kanuna göre kurulmuş vakıflar var. Bunların sayısı da 4 580 civarındadır.  Ben, bu göreve geldikten sonra, vakıf yöneticilerinin önemli bir bölümünden birçok talepler aldım, bazı şikâyetler geldi. Bütün bu şikâyetler sonucunda bende oluşan şöyle bir fikir var: Biz, bu ülkede, önemli bir sivil toplum örgütü olan ve devletin yapması gereken birçok görevi üstlenmiş olan bu vakıfları özendirmek bir yana, âdeta zorlaştıran, vakıf kuran insanın, âdeta, vakıf kurduğu için, onu, nereden de kurdum bu vakfı dedirtecek birtakım icraatlar içerisinde olmuşuz.

Bunlar nedir, bunları bir derleyelim, toparlayalım ve bunları derleyip toparladıktan sonra, bu konuda uygulamadan kaynaklanan birtakım sorunlar varsa, bunları bilerek ve kısa sürede çözerek, bu önemli müessesenin gelişmesine katkıda bulunalım dedik.

Ayrıca, eğer yasal düzenleme icap ediyorsa, bu yasal düzenlemeyi de yapacak çalışmayı başlatalım. Bunun için, geçtiğimiz pazartesi, salı ve çarşamba günleri, Ankara'da, uluslararası vakıf sempozyumu düzenledik. Doğrusu, bu sempozyumdan beklediğimiz şuydu: Biz, vakıflarda da yeniden yapılanma çalışması başlattık. Nasıl ki kamu yönetiminde yeniden yapılanma çalışması başlatmışsak, vakıflarda da bunun yapılmasının zaruretine inandık ve oturum konularından birisi de -bir gün boyunca bunu tartıştık- "vakıflarda yeniden yapılanma nasıl olmalıdır" konusuydu. Yurt dışından yabancı misafirlerimiz geldi, vakıf konusunda kendi ülkelerindeki tatbikatı ortaya koydular; Türkiye'den de, cemaat liderleri, vakıf temsilcileri, üniversite öğretim üyelerinden oluşan son derece kaliteli bir ekip katıldı. Altı oturum yaptık, fevkalade ciddî öneriler geldi. Vakıflar Genel Müdürlüğümüz, bütün bu önerileri toparlayarak, vakıflar alanında karşılaştığımız sorunları çözmek için yeni bir yasal düzenleme çalışması başlatmıştır. Böylece, biz, hem Hükümet olarak hem Bakanlık olarak hem de Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak, insanlarımızı vakıf yoluyla hayra teşvik etmeyi amaçlıyoruz. Onları caydırmayacak, küstürmeyecek "nereden bir vakıf kurdumda, mal varlığımı diğer insanların istifadesine tahsis ettim" dedirtmeyecek olan bir yapıyı bu ülkede mutlaka kurmak zorundayız; Hükümet olarak buna samimiyetle inanıyoruz.

Şimdi, biraz önce...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, müsaade eder misiniz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bazı milletvekili arkadaşlarımız, salonda çok uğultu olduğunu; dolayısıyla, Sayın Bakanın konuşmasını yeterince izleyemediklerini bize intikal etmişlerdir. Lütfen, sükûneti sağlayalım.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım; ama, ben, arkadaşlarımla buradan iletişim kuruyorum; onların bakışlarıyla benim bakışlarım çakışıyor. Tabiî, her arkadaşımız dinleyip dinlememekte özgürdür; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe kanun tasarıları üzerinde çalışılırken, tüm üyelerimiz, tüm milletvekillerimiz gerekli itinayı ve ciddiyeti göstereceklerdir; nitekim, gösteriyorlar.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz alan Sayın Yılmaz Kaya, birtakım eleştiriler getirdiler; hatta, "birçok konuda söz veriyorsunuz; ama, yapmıyorsunuz" dediler, "36 000 tane dava var; niye bu davaları halletmiyorsunuz" dediler, "220 000 000 metrekare araziniz işgal altında; niye bunu işgalden kurtarmıyorsunuz; halbuki, bunları kurtaracağınızı söylemiştiniz" dediler, "bu tarihî eserlere sahip çıkacaktınız, bunlara sahip çıkmadınız" dediler. Bir de "sizde, herhalde, unutkanlık hastalığı meydana geldi" şeklinde bir değerlendirmede de bulundular. Şimdi, sanıyorum, Sayın Kaya'da bir unutkanlık arazı meydana geldi.

Sayın Kaya, bundan altı ay kadar önce, bu Parlamento, bir kanunu kabul etti; 4916 sayılı Kanun. Bu kanun, vakıf barışı amaçlı hazırlanmış olan bir kanundu ve o tediye mahallerinde bekleyen 10 trilyon lira var ya, işte onu almak için çıkarıldı. Geçtiğimiz ayın 18 inde, yani bir ay önce, bu konudaki müracaatlar bitti ve bu 220 000 000 metrekare arazi üzerinde işgalci durumda olan kişilere, Genel Müdürlükle bir akit, sözleşme yapma imkânı tanındı. Dolayısıyla, onlar, artık o arazileri bedava kullanamayacaklar; eğer, akit yapmazlarsa, kanunda hüküm var, derhal oradan çıkarılacaklar. Ayrıca, biz, bu kanunla, 36 000 davayı da hallettik; yani, boş durmadık. Bir yıllık süre içerisinde, vakıf alanında, yasal olarak da birtakım düzenlemeler yaptık; işte, kanun yürürlüktedir. 18 Kasımda, bir ay önce, müracaat süresi dolmuştur; vatandaşlarımız da, gerçekten, buna yoğun ilgi göstermişlerdir.

Ayrıca, bu çıkardığımız kanunda, toplu yapılaşma olan vakıf arazileriyle ilgili de bir hüküm vardır; bu konudaki çalışmalar da, bir taraftan devam etmektedir.

Sayın Kaya İzmir milletvekilidir; örneğin, bu yıl, İzmir Urla Camii onarımını biz gerçekleştirdik; İzmir Buca Muradiye Camii tamiratını, onarımını bitirdik; ayrıca, yine, bu yıl, depremden zarar gören Hisar Camiinin minaresini yaptık; ayrıca, Kestanepazarı Camiinin de onarımı bu yıl bitti. Bunların hepsi de İzmir'de. Dolayısıyla, biz, sözlerimizi unutmadık ve bir şeye söz vermişsek, onu yapmanın gayreti ve çabası içerisinde olduk. Vakıflar Genel Müdürlüğümüz, bu konuda, üzerine düşeni yaptı; bundan sonra da, en iyi şekilde yapmanın gayreti içerisinde olacaktır.

Tek gelir kaynağımız, öz gelirlerimiz kiralarımızdır dedik. Bu yıl, 2004 yılı sonunda, kiralarımızı 100 trilyonun üzerine çıkaracağız. Bu konudaki tüm çalışmalarımız, veriler bunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla, Vakıflar Genel Müdürlüğü ciddî bir çalışma içerisindedir; bu çalışmalarını giderek artıracaktır.

Tabiî, 6 dakika 54 saniye kadar bir zamanım kalmış. Bu arada, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle de ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.

Tabiî, bu konuda, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün faaliyetleri, spor alanında neler yaptık, bu konularla ilgili, önümde notlarım hazır; ancak, ben, şimdi, bunları okumaya başlarsam sürem dolacak, benden sonra sizlere hitap edecek olan iki değerli bakan arkadaşımıza süre kalmayacak.

O bakımdan, ben, benden önce bu görevi yürütmüş olan değerli milletvekili arkadaşımız, bakan arkadaşımız Fikret Ünlü'nün konuşmasıyla ilgili bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Sayın Ünlü, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde değerlendirmelerde bulundular. Kendileri, oldukça yapıcı bir konuşma yaptılar; o bakımdan, kendilerine teşekkür ediyorum.

2003 yılında uluslararası gençlik kampı yapılacaktı, neden yapılmadı diye ifade ettiler. Sayın Ünlü'ye şunu ifade etmek ve hatırlatmak isterim ki, evet, böyle bir plan ve böyle bir program yapılmıştı; ancak, Irak savaşı nedeniyle -ki, bu kampların önemli bir bölümü Güneydoğu Anadolu'da olacaktı; işte, Urfa'da, Mardin'de olacaktı, Irak savaşı öncesi planlanmıştı- bu yıl bunu gerçekleştirme imkânını bulamadık; ama, önümüzdeki yıl, yani 2004 yılında bu uluslararası gençlik kampları programını uygulayacağımızı ifade etmek istiyorum.

Sayın Ünlü de ifade ettiler, 100 proje bitmeyi bekliyor dediler; doğrudur. Gerçekten, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün elinde daha önceden başlatılmış, belki yıllardır bitirilemeyen birçok proje var; ancak, şunu belirtmek durumundayım ki, bu projelerin önemli bir bölümü, belki politik nedenlerle, ileride ödeneği olur mu olmaz mı diye düşünülmeden temelleri atılmış projeler. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bütçesi, yıllar itibariyle, işte mahduttur. Bu 100 tane projeyi birden gerçekleştirmek de kuşkusuz ki mümkün değildir; ama biz, 2003 yılı içerisinde bunların bir kısmını gerçekleştirdik, 2004 yılı içerisinde gerçekleştireceklerimiz var.

Sayın Ünlü, tesis yapımında mutlaka yerel kaynaklara dönülmelidir dedi. Gerçekten, biz de bunun üzerinde çalışıyoruz. İşte, sponsorluk yasasıyla ilgili ciddî bir çalışma yaptık, bu konuda hazırlamış olduğumuz kanun tasarısını da Bakanlar Kuruluna sevk ettik; önümüzdeki günlerde önünüze gelecek ve spor tesislerini yapacak olan birtakım işadamlarımız, bu konuda ilgi gösterecek olan kişiler ve kuruluşlar eğer bir spor tesisi yaparlarsa, onlara ciddî kolaylıklar getirmeyi amaçlıyoruz. Ayrıca, sporcularımızın ve kulüplerimizin sponsor bulma ve sponsorluktan yararlanma konusunda şu anda dar olan o çerçeveyi de genişletmek suretiyle, sponsorluk müessesesini de Türkiye'de oturtmak ve genişletmek istiyoruz. Bu konuda da çalışmalarımız Genel Müdürlük ve Bakanlık olarak bitti ve Bakanlar Kuruluna da sunulduğunu ifade etmek istiyorum.

Sayın Ünlü de ifade ettiler, 2005 yılında İzmir'de universiade, yani üniversite oyunları, -bu, bir olimpiyattır- üniversite olimpiyatları gerçekleştirilecektir. Bu konuda hem Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün görevleri var, hem de İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığımızın görevleri var. Doğrusu, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla bu konuda koordineli bir çalışma içerisindedir. Geçenlerde, Sayın Piriştina beni telefonla arayıp dediler ki: "Size çok teşekkür ediyorum. Daha önce hiç yaşamadığımız bir uyumu, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle gerçekleştirdik. Planlamış olduğumuz tüm yatırımlar, planlandığı gibi devam ediyor. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, üstüne düşen, onun görev alanına giren konularla ilgili, her gün bir adım daha önde oluyor. Biz de, onlarla işbirliği halinde bu çalışmaları yürütüyoruz."

Tabiî, ben de bundan son derece mutlu oldum. Nitekim, bütçe kanunu tasarısında göreceksiniz. İzmir'deki bu olimpiyatlarla ilgili, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesine, ayrıca 32 trilyon liralık bir ödenek koyduk ki, olimpiyatlardan önce, orada bütün tesislerimizi zamanında tamamlayalım diye. O bakımdan, bu konuda da herhangi bir sorun bulunmamaktadır.

Tabiî, 2004 Atina Olimpiyatlarıyla ilgili, tüm federasyonlarımız ciddî bir çalışma içindedirler. Biz de bunun takipçisiyiz.

Ayrıca, bu konudaki temennilerini ortaya koyan Sayın Ünlü, bir de eleştiri getirdiler ve dediler ki: "Biz, sporcu bir Başbakandan çok şeyler bekliyorduk, bizi hayal kırıklığına uğrattı." Ben, acaba ne diyecek diye merak ettim. "Neden sizin bir spor bakanınız yok?" dedi.

MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Ata bile binemedi!..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Ünlü ve değerli arkadaşlar, biz, aslında, sporu terfi ettirdik; yani, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, eskiden Devlet Bakanlığına bağlıydı, şimdi Başbakan Yardımcılığına bağlı. Bu, sporu terfi ettirmektir.

Bakın, hemen şunu ifade edeyim: Bana başka kurumlar da bağlıdır, bu arada Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü de bağlıdır; ama, bana bağlı olan tüm kuruluşlarla ilgili, Bakanlık olarak bana düşen görevleri, daha fazla çalışmak suretiyle yerine getirmenin gayreti ve çabası içerisindeyim.

Bakın, Formula-1 yarışları İstanbul'da yapılacak, temeli atıldı. Eğer ben Başbakan Yardımcısı olmasaydım, şu anda bu temelin atılması oldukça zordu. Niye; birçok bakanlık ve kuruluş, bu araziyle ilgili birçok bürokratik engel çıkardı. Ben, Başbakan Yardımcısı olarak aynı zamanda Bakanlığım ve kuruluşlarla ilgili koordine görevi de yaptığım için, bu bakanlıkların ilgili bürokratlarını toparlamak suretiyle, bu engelleri bir günde aştım ve ertesi gün temelini attık. Eğer, böyle bir koordine görevim olmasaydı, belki de şu anda Formula-1 ile ilgili bu temeli atmak aylar alabilecekti.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak, biz, kuşkusuz ki, koordineden, sevk ve idareden sorumluyuz. Bizim Genel Müdürlüğümüz var, Genel Müdürlüğümüzün çalışanları var, il ve ilçe müdürlüklerimiz var. Biz, programın uygulanmasını, ortaya konulan hedeflerin gerçekleştirilmesini isteriz ve bunu tespit ederiz, takip ederiz, koordine ederiz ve gerekirse denetim yaparız. O bakımdan, Bakan, bizzat, bu spor kuruluşlarını sevk ve idare eden, federasyonları sevk ve idare eden, onların her işine karışan bir makam değildir. Kaldı ki, şimdi biz bir şey daha yapıyoruz; bir kanun tasarısı daha sevk ettik... Sürem dolmak üzere...

Sayın Başkanım, 1 dakika daha var değil mi efendim? 27 dakikayı geride bıraktık; herhalde, bana da 1-2 dakika...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım; devam ediniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Efendim, biz, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Teşkilat Yasasında bir değişiklik yapıyoruz. Aslında, Teşkilat Yasasının tamamını değiştiren bir çalışma yaptık. Nitekim, Sayın Ünlü de bizim bu konuda yapmış olduğumuz sempozyuma katıldılar, değerli görüşlerini ortaya koydular. Bu konuda bir taslak hazırladık; ama, bu gecikir diye, biz, şimdi, arzu eden spor federasyonlarımızın özerk olmalarını, malî ve idarî özerkliğe sahip olmalarını temin edecek olan bir yasa tasarısı taslağını da Bakanlar Kuruluna gönderdik. Futbol nasıl özerkse, arzu eden diğer federasyonlarımızın da özerk hale gelmelerinin yolunu açıyoruz. Bu konudaki çalışmamız bitti, kanun tasarısı taslağını hazırladık ve Bakanlar Kuruluna gönderdik; oradan da buraya gelecek. Gördüğünüz gibi, kaç tane kanundan bahsettim.

Demek ki, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak, biz boş durmamışız, birçok alanda yasal düzenlemelerle ilgili çalışmalar yapmışız ve Bakanlar Kuruluna kadar getirmişiz. Bunların arkası gelecektir.

Tabiî, biz, Türk sporunun gelişmesi için hükümet olarak, Bakanlık olarak, Genel Müdürlük olarak elimizden gelen gayreti ve çabayı gösteriyoruz. Nitekim, sporcularımız da, gerçekten hem dünyada hem Avrupa'da ciddî başarılar elde ediyorlar. İşte, iki gün önce Sayın Başbakanımızın da katıldığı, bu yılın 4 üncü ödül töreninde, 234 başarılı sporcumuza ödül verdik. Orada bulunanların tamamı 455 kişiydi; antrenörü, masörü, kulüp yöneticileri vardı. Biraz önce de ifade edildi, gerçekten, Bayındırlık Bakanlığının o büyük salonu sporcularımızla dolmuştu. Tabiî ki, onların başarılarıyla iftihar ediyoruz. Sporcularımız, daha büyük başarıları yakalayacaklar ve Türkiye'nin tanıtımına önemli katkılar sağlayacaklardır.

Sürem doldu. 

Üzerinde konuştuğumuz Başbakanlık, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçelerinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor; hepinize yeniden saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Hükümet adına ikinci konuşma, Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen'e aittir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, süreniz 9 dakikadır.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının görüşülmesi münasebetiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasal bir kuruluş olan Diyanet İşleri Başkanlığına, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, toplumu din konusunda aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek görevi verilmiştir.

Başkanlık, bu görevini, yurt genelinde, en küçük yerleşim birimlerine kadar ulaşmak suretiyle yerine getirmeyi hedeflemiş ve görevini yaparken, hiçbir şekilde siyasî düşünce, felsefî inanç ve mezhep ayırımı yapmamayı ve herkese eşit davranmayı ilke edinmiştir.

Toplumu din konusunda aydınlatma, Diyanet İşleri Başkanlığının en önemli görevleri arasında yer almaktadır. İnsanlık tarihinde yaşanan bunca tecrübeden sonra, dinin toplumsal hayatın vazgeçilmez temel unsurlarından olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Toplum din konusunda doğru aydınlatılmadığı ve ehliyetsiz kişilere terk edildiği dönemlerde, barış ve huzur yerine kargaşanın, hoşgörü yerine bağnazlığın, doğru bilgi yerine hurafelerin ortaya çıktığı ve yaygınlaştığı görülmüştür.

Diyanet İşleri Başkanlığınca camilerde verilen vaazlar ve okutulan hutbelerle, halka yönelik düzenlenen konferans, seminer ve açıkoturumlarla, radyo ve televizyon konuşmalarıyla, sesli ve görüntülü yayınlarla, merkez ve taşra birimleri personelinden oluşturulan irşat ekipleriyle, dinî ve millî konularda vatandaşlarımız aydınlatılmaktadır.

Başkanlıkça hazırlanan, dinî ve millî konuları içeren paket programlar, diziler ve belgeseller, ulusal ve yerel televizyon kuruluşlarına ücretsiz verilmek suretiyle, söz konusu hizmetlerin daha geniş kitlelere ulaştırılması sağlanmaktadır.

Ayrıca, vatandaşlarımızın, telefon, elektronik posta ve diğer yollarla Başkanlığa yönelttikleri bütün dinî sorular, Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından cevaplandırılmaktadır.

Başkanlığın web sitesinde, Din İşleri Yüksek Kurulu kararları, bu kurulca dinî sorulara verilen cevaplar yayınlanmakta, ayrıca, çeşitli konulardaki dinî içerikli yazılar, namaz vakitleri, Başkanlığın basılı ve süreli yayınları, ziyaretçilere açık tutulmaktadır.

Tutuklu ve hükümlülerin yeniden topluma kazandırılmasının sağlanması amacıyla, Adalet Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında bir protokol imzalanmıştır.

Hutbelerin daha verimli hale getirilmesi ve halkımızın ihtiyaç duyduğu güncel konuların seçilmesi hususunda gayret gösterilmektedir. Yayınlanan hutbeler, uzman kişilerce hazırlanıp, Din İşleri Yüksek Kurulunun uygun görüşü alındıktan sonra, ülke genelinde okutulmaktadır.

Yayın hizmetleriyle ilgili olarak, Diyanet İşleri Başkanlığı, basılı, sesli ve görüntülü yayınlar yaparak, toplumun istifadesine sunmaktadır. 1924 yılından bugüne kadar, çeşitli konularda, ilmî, edebî, kaynak, halk, çocuk, Türk İslam büyükleri, cep kitapları ve sanat eserleri dizilerinde, Türkçe ve yabancı dillerde, toplam 644 eser yayımlanmıştır. 2003 yılında ise 30 adet kitap çıkarılmıştır. Dinler arası diyalog çerçevesinde yayımlananlar ile misyonerlik faaliyeti ve satanizm gibi zararlı akımlara yönelik kitaplar, bunlardan bazılarıdır.

Türk kültür varlığını koruma ve tanıtmaya yönelik eğitici yayın hizmetleri çerçevesinde, 20 dil ve lehçede, 119 eser, 5 790 000 adet basılarak, ücretsiz olarak dağıtılmıştır. 2003 yılında 18 kitap bastırılmıştır.

Başkanlığın, Diyanet Aylık Dergi, Diyanet Çocuk Dergisi, Diyanet Avrupa Aylık Dergi, Diyanet İlmî Dergi ve Diyanet Avrasya Dergisi olmak üzere, çocuklara, gençlere ve yetişkinlere yönelik beş ayrı dergisi bulunmaktadır.

Başkanlık, TRT'de her hafta yayınlanan Diyanet Saati Programını her kesim tarafından izlenebilir hale getirmek için, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesiyle işbirliği yapmaktadır.

Başkanlıkça, görsel nitelikli "Millî Mücadelede Din Adamları, Portreler" adlı sekiz bölümlük bir  dramatik belgesel ile "Çiçekler Susayınca" adlı bir drama filminin yapımı tamamlanmıştır. Bu eserler de yakında gösterime sunulacaktır.

Diyanet İşleri Başkanlığınca, bilim ve teknolojinin verilerine dayanan, hurafelerden arındırılmış, günümüz ihtiyaçlarına ve problemlerine cevap verebilecek nitelikte yeni bir tefsir çalışması başlatılmıştır.

Din İşleri Yüksek Kurulunca son tashihleri yapılan  "Kur'an Yolu,  Türkçe Mealli Tefsir" adlı 5 ciltlik tefsirin, ilk 2 cildi 2003 yılında bastırılmıştır.

Yayın hususunda devam eden yeni projelerin ana başlıkları şunlardır:

İslama Giriş kitap seti,

İslam ve Kadın,

Anadolu'da İslam Kültür ve Medeniyeti,

Hazreti Peygamber'in Çağımıza Mesajı.

 Yine bu amaçla, Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkemizde sayısı milyonları bulan engellilere yönelik din hizmetleri sunabilmek için yeni bir çalışma başlatmıştır. Yarın -20 - 21 Aralık 2003'te- Ankara'da "Ülkemizde Engelliler Gerçeği ve İslam Sorunları ve Çözüm Önerileri" konulu bir sempozyum düzenlenecektir.

Ayrıca, engellilere yönelik din hizmetleri kapsamında kitap, kaset, CD çalışmaları başlamıştır. Diğer taraftan, engelliler için kabartma yazıyla baskı yapacak bir matbaa, işaret dili destekli ve altyazılı görsel yayınlar için gerekli altyapı çalışmaları devam etmektedir.

Görme engelliler için daha önce bastırılan kabartmalı Kur'an-ı Kerim, mealiyle birlikte yeniden ilgili vatandaşlarımızın hizmetine sunulacaktır. Diğer engelli ve özürlü vatandaşlarımızın da ibadetlerini rahatlıkla yapabilmeleri için camilerimizde gerekli çalışmalar devam etmektedir.

Bu arada, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ali Rıza Gülçiçek'in eleştirilerine cevap vermek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı anayasal bir kuruluş olup, hizmetlerinin tamamını sunarken, dil, din, ırk ve mezhep ayırımı gözetmez; yurt içinde ve yurt dışında bulunan bütün insanlarımıza, bu şekilde, eşit hizmet vermektedir.

Yine, Hizbullah örgütü mensuplarının imam-hatiple olan ilişkisi... Doğru; burada bir ilişki var; ancak, bu ilişki şöyle: Hizbullah örgütü mensupları, imam-hatip mezunu olmadıkları gibi, maalesef, bu okulumuzdan mezun olmuş 35 din görevlimizi şehit etmişlerdir.

İstanbul Milletvekili Sayın Güldal Okuducu'nun eleştirilerine cevap vermek istiyorum. Kendisi, 998 trilyon liralık Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesini yaklaşık 1 katrilyonluk bütçe olarak değerlendirdiler. Doğru... Fazlalığından ve yüzde 29 artışından söz ettiler. Bu bütçenin tamamının, yani, yaklaşık 1 katrilyonluk bütçenin yüzde 98'i personel giderleridir. Diyanet İşleri Başkanlığı, tahsis edilen 35 000 kadrodan sadece 100'ünü şu anda kullanıyor. Yani, iktidarımız döneminde, Diyanet İşleri Başkanlığına yeni personel alınmadı.

Biliyorsunuz, Diyanet İşleri Başkanlığı, cumhuriyet döneminde, ilk başta Cumhuriyet Halk Partisi tarafından kurulan bir başkanlık. Buna hepimizin ihtiyacı var; buna, iktidarın da ihtiyacı var, muhalefetin de ihtiyacı var. Dolayısıyla, bence, bu kurumumuzu, bu şekilde, bütçesiyle eleştireceğimize veya diğer eleştirileri buralara yönlendireceğimize, gelin, beraberce en iyisini yapmaya çalışalım. Burada, iktidarımız döneminde, ekstra, herhangi bir personel alınmadı. Bu, geçmiş hükümetler döneminde şişirilen kadroların bugüne yansımasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Biz de istiyoruz, orada verilen eğitim, hutbeler kaliteli olsun; insanlarımızı, gerçek dinin ne olduğu konusunda aydınlatsın, yetişmiş din aydınları tarafından bu hutbeler verilsin; ama, bunun da yapılması o kadar kolay değil; siz de görüyorsunuz.

Yine, Kur'an kurslarıyla ilgili yönetmelik, yeni değişikliğiyle 11 Aralıkta Başbakanlığa gönderilmiştir.

İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman'a da bir cevap vermek istiyorum. Aslında, vaktim kalmadı. Siz dediniz ki: "Önce bu dünyaya yatırım yapın; ondan sonra ahreti düşünün, ahrete yatırımı sonra yapın." Merak etmeyin... Açıkçası, ben, şimdi, tabiî, Sayın Bakanımız olmadığı için ahret işleriyle ilgili konuşma yapıyorum burada; fakat, herhalde, tahmin ediyorum, birkaç saat sonra Dış Ticaretin bütçesini, Gümrüğün bütçesini anlatırken, buradan, dünya işleriyle ilgili, dünya ticaretiyle ilgili, dünyayla ilgili yatırımlarımızın ne olduğunu biraz anlatacağım.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Hükümet adına üçüncü konuşmacı, Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bakanlığıma bağlı Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumunun bütçesi hakkında görüşlerimizi belirtmek üzere, hükümet adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sosyal devlet olmanın gereği olarak faaliyet gösteren Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, daha Kurtuluş Savaşı sürerken, şehitlerimizin çocuklarının yetişmesi için, 1921 yılında, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından Çocuk Esirgeme Kurumu olarak temelleri atılan, 1983 yılında 2828 sayılı Yasayla yeniden yapılandırılan, ülkemizin en temel sosyal hizmet kurumudur.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, bugün, sosyal devlet olmanın gereği olarak, 443 kuruluşta 9 427 çalışanıyla 35 000'e yakın insanımıza 24 saat sürekli, 150 000'i aşkın insanımıza da koruyucu, önleyici, eğitici, geliştirici hizmetler kapsamında gündüzlü olarak hizmet vermektedir. Kuşkusuz, her insan için ideal olanı, sağlıklı bir aile içinde doğup büyümek ve sağlıklı toplum içinde yaşamaktır; ancak, çeşitli nedenlerle, bu, her zaman mümkün olmamaktadır. Kurum, bu insanlarımıza, toplum adına, devlet adına, ülke adına, ev olmaya, yuva olmaya çalışmaktadır ve en önemlisi de, yetiştirme yurdu, çocuk yuvası çocuğu olma kimliğini saklanacak bir kimlik olmaktan çıkarmaya çalışmaktadır.

2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda belirtildiği gibi, kurumun öncelikli ve özellikli hizmet alanı, korunmaya muhtaç çocuklardır. 0-12 yaş arası korunmaya muhtaç yaklaşık 9 000 çocuğa, 12 çocuk sitesi, 72 çocuk yuvası olmak üzere toplam 84 kuruluşta yatılı hizmet sunulmaktadır. Yine, 13-18 yaş arası korunmaya muhtaç yaklaşık 10 000 gencimize 107 yetiştirme yurdunda hizmet sunulmaktadır. Amacımız, kurumun korunması altındaki çocukların ve gençlerin, kendilerine güvenen, insan sevgisiyle dolu, Atatürk düşünce ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak yetiştirmek, bir iş veya meslek sahibi yapmaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar ciddî bir toplumsal sorun olarak karşımızda bulunmakta ve ülkemiz nüfusunun yüzde 41'i 0-18 yaş arasında bulunmaktadır. Çeşitli nedenlerle kent merkezlerine göç, çok çocuklu aileler, yoksulluk başta olmak üzere, çocuklarımızı aile ve okul ortamından uzaklaştırıp sokağın acımasız koşullarında yaşamaya, çalışmaya zorlayan pek çok faktörle karşı karşıyayız. Bu çocukların rehabilitasyonunu amaçlayan çok sayıda çocuk ve gençlik merkezi hizmete açılmış bulunmaktadır. Ayrıca, sorumluluklarını yerine getirmeyen aileler hakkında caydırıcı yasal yaptırım süreci başlatılmış ve bu konuda ciddî bir uygulama birikimi sağlanmıştır.

28 çocuk ve gençlik merkezinden 18 718 çocuk yararlanmaktadır; ancak, sokakta yaşayan ve sokakta çalışan çocuklara ilişkin sorunların, sadece Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü hizmetleriyle çözümlenebileceğini söylemek pek gerçekçi değildir. Konunun, ailenin güçlendirilmesiyle, eğitimle, istihdam politikaları ve diğer sektörlerle yakından ilintisi bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurum, özürlü bireylerin sorunlarına çözüm getirmek, özürlülerin toplum içinde üretken ve bağımsız yaşamalarını sağlayacak hizmetlerin geliştirilip yaygınlaştırılması konusuna da önem vermektedir. 58 adet rehabilitasyon merkezi bulunmasına ve buralarda 3 599 çocuğa hizmet verilmesine rağmen, yaklaşık 3 700 çocuk sıra beklemekte ve bunlardan 2 000'i aciliyet arz etmektedir.

Toplumlarda teknolojik gelişmelere bağlı olarak yaşam süresi hızla artmaktadır. Nüfusumuzun, bugün 7,14'ü 60 yaş üzerindeyken, 2010 yılında bu oranın yüzde 15'in üzerine çıkacağı tahmin edilmektedir. Kurumun yaşlılık hizmetlerinde ağırlıklı olarak huzurevleri yer almakta olup, 64 huzurevinde 6 567 yaşlımıza hizmet sunulmaktadır.

Ayrıca, huzurevi bakımı gerektirmeyen, kendi evlerinde yalnız ya da ailesiyle birlikte yaşayan ve çevre ilişkilerini güçlendirmek isteyen yaşlıların, gündüzleri bir araya gelerek yaşıtlarıyla birlikte çeşitli sosyal ve kültürel faaliyetlere katılabilecekleri yaşlı dayanışma merkezleriyle hizmet verilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evlat edindirme ve koruyucu aile uygulamasına önem verilmektedir. Bugüne kadar evlat edindirilen çocuk sayısı 6 994'e ulaşmıştır. Halen, sırada evlat edinmek isteyen 2 800 kadar aile bulunmaktadır. Hukukî engeller nedeniyle evlat edindirilemeyen çocuklara ise koruyucu aile hizmeti sunulmaktadır. Bu bağlamda, koruyucu aile uygulaması, kampanyalarla geliştirilmeye çalışılmakta, bugüne kadar 580 çocuğumuz koruyucu aile yanına yerleştirilmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fiziksel, cinsel, duygusal ve ekonomik istismara uğrayan kadınların, psikososyal ve ekonomik sorunlarının çözümlenmesi sırasında, varsa çocuklarıyla birlikte ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, geçici bir süre kalabilecekleri yatılı sosyal hizmet kuruluşları, kadın sığınma evleri ya da diğer bir deyişle konuk evleridir.

Genel Müdürlüğe bağlı hizmet veren 8 adet kadın konukevi bulunmaktadır. Açılışlarından 2003 yılı ekim ayı sonuna kadar bu kuruluşlarımızdan yararlanan kadın sayısı 3 883, çocuk sayısı ise 3 226'ya ulaşmış bulunmaktadır. Ayrıca, 780 kadın da işe yerleştirilmiş bulunmaktadır. Kadınların ve yanlarında getirdikleri çocukların her türlü ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmaktadır.

Bu konuk evlerimizde, kadınların durumlarının, aileleri ya da eşleriyle olan anlaşmazlıklarının incelenmesi ve sorunlarının giderilmesine yönelik meslekî çalışmalar sürdürülmektedir. Kurum, yürütmekte olduğu aynî ve nakdî yardımlarla, pek çok korunmaya muhtaç çocuğu, özürlüyü, aileyi desteklemekte ve köklerinden kopartılmadan kendi aile ortamlarında yaşamalarını sağlamaktadır.

Kuruluş, bakımı yerine aile ortamları içinde aynî ve nakdî yardımlarla desteklenen çocuklara, aylık 65 170 000 lira ödenmektedir. Söz konusu çocuklar kuruluş bakımına alınmış olsalar idi, devlete bir aylık maliyetleri 300 000 000-400 000 000 lira olacaktı. 2003 yılında aynî ve nakdî yardım hizmetinden yararlanan kişi sayısı 10 000'i aşmıştır. Bu kişiler için gönderilen ödenek ise, yaklaşık 10 trilyon liradır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 35 000 kişiye yatılı hizmet sunan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun, dar imkânlarla çağdaş bir sosyal hizmet sunabilmesi iyice güçleşmektedir. Günümüz koşullarında ekonomik krizin de yoğunlaştırdığı yoksulluk, ülkemizin en temel sorunlarından biri durumundadır. Kuruma yapılan başvurular giderek artmaktadır. Sosyal Riski Azaltma Projesi, Dünya Bankasından alınan kredilerle yürütülmektedir. Sosyal Riski Azaltma Projesi kapsamında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün dört ana işlevinin güçlendirilmesi hedeflenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) - Bunlar, bilgi yönetim sistemi ve bilgi teknolojinin geliştirilmesi, politika araştırma, izleme ve değerlendirme işlevinin güçlendirilmesi, personel gelişimi ve eğitiminin desteklenmesi, kamuoyu araştırması ve kamuoyu bilgilendirme kampanyalarının desteklenmesidir.

Kurumun 2004 malî yılı bütçesi, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda 297,8 trilyon lira olarak kabul edilmiştir; bu, geçtiğimiz yıl bütçesine göre yüzde 31 artışı ifade etmektedir. Ülkemizin içinde bulunduğu koşullar göz önüne alındığında, kurumun gelişmeye, geliştirilmeye ve daha çok vatandaşı kucaklamak için büyümeye ihtiyacı vardır; çünkü, bu kurum, sosyal devletin fonksiyonlarını yerine getiren önemli bir kurumdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak, sosyal hizmet kuruluşlarına desteklerini esirgemeyen, maddî ve manevi katkılarını sürdüren kamu kurum ve kuruluşlarına, valilerimize, kaymakamlarımıza, belediye başkanlarımıza, ayrıca, her biri bizim için önemli gönüllü hayırsever vatandaşlarımıza, dernek ve vatandaşlarımıza şükran borçluyuz.

Türkiye'nin en büyük ailesi sosyal hizmetler ailesinin, bebekleri, çocukları, gençleri, özürlüleri, yaşlıları, çalışanları adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 2004 yılı malî bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Saygıdeğer milletvekilleri, ikinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, sorulara geçiyoruz.

Sorulara geçmeden önce şunu belirteyim: Soru-cevap işlemi 20 dakika içerisinde tamamlanacaktır. Bu sürenin 10 dakikasında milletvekili arkadaşlarımız sorularını soracaklardır, Sayın Bakanlar da 10 dakika içerisinde cevap vereceklerdir.

Şu anda, ekranda gözüken, 9 milletvekili arkadaşımızın soru talebi vardır. Arkadaşlarımız ne kadar hızlı bir şekilde sorularını sorarlarsa, diğer arkadaşlarımıza da fırsat tanımış olacaklardır. Şimdiden kendilerine teşekkür ediyorum.

İlk söz, Sayın Amber'in.

Buyurun.

ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit'e sorulmak üzere üç ayrı sorum var.

Birinci sorum: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, kuruluşundan bu yana reformist bir gelişme gösterememiş, uygulamaları yavaş, işlemler uzun sürmektedir. Bu hantal yapıyı değiştirmek için bir reform yapmayı düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Bu kurumun il müdürlükleri daha aktif ve hızlı çalışmakta; ancak, Genel Müdürlük bu aktif ve hızlı çalışmaya ayak uyduramamaktadır. Genel Müdürlük kadroları, nitelik ve meslekî bakımdan sizce nasıldır? Sosyal hizmet uzmanları -ki, bu uzmanların hangi okul mezunu olması gerekiyor- mevcut uzmanlarınız bu kriterlere uygun mudur? Diğer branşlardan, örneğin sosyolog, pedagog, psikolog ve saire eleman temin ederek, kadronuzu güçlendirmeyi, çalışma aktivitenizi hızlandırmayı ve daha çağdaş, sağlıklı bir hizmet vermeyi düşünüyor musunuz?

Üçüncü sorum: Hizmetlerde çeşitlilik yaratmayı planlıyor musunuz; bu konuda reformist çalışmalarınız var mıdır; varsa ne zaman ve nasıl hayata geçirmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Efendim, hepinize saygılar sunuyorum.

Birinci sorum: Yeşil kartla ayakta tedavi olan vatandaşlarımız, hastanelere gitmekte zorluk çekiyor; çünkü, Sağlık Bakanlığı yeşil kart bedellerini bir yıldır ödemiyor. Tabiî, Maliye Bakanlığını bahane ediyor, Maliye Bakanlığı Devlet Bakanlığını bahane ediyor ve hiçbir hastane, yeşil kart sahiplerine severek, isteyerek hizmet vermiyor; çünkü "parasını alamıyoruz" diyorlar ve bu vatandaşlar, üçüncü sınıf vatandaş olarak görülüyor ve yasak savmacı tedavi uygulanıyor. Tabiî, bunlar, bizim vatandaşlarımız. Bu nedenle, bugün, ayakta tedavi nedeniyle, hastanelerin döner sermayelerine çok önemli borçları vardır. Hastaneler, paraları olmadığı için, ısınma bedellerini ödeyemiyorlar veya tıbbî malzeme alımlarını yapamıyorlar veya ihale etmiş, ihale bedelini ödeyemediği için hacizle karşı karşıya. Bunun için, yeşil kart sahiplerinin ayakta tedavi bedelleri, periyodik olarak, en az üç ayda bir veya altı ayda bir ödenirse, bu hastanelerimiz çok önemli bir soruna çözüm bulmuş olacaklardır; birinci sorum bu efendim.

İkinci sorum, Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili. Ben, gidip, sağdan, soldan, özellikle burs veren vakıflardan burs dileniyorum; öğrencilere burs vermek istiyorum; ama, Vakıflar Genel Müdürlüğü, benim topladığım, dilenerek topladığım burstan, yüzde 5, zorbalıkla para alıyor; bunun ismi, teftiş ve denetim parası. Vakfın amacı burs vermekse, amaca yönelik, hayırseverlerden toplanan paradan niye kesinti yapıyor. Bir vakıf, yaşaması için, amacını gerçekleştirmesi için, gidip hayırseverlerden para toplayacak; gelip, bunun yüzde 5'ini, Vakıflar Genel Müdürlüğü, teftiş ve denetim parası adı altında alacak. Bana göre, bu, bir gasptır. Kanunda böyle olabilir; ama, o vakfın amacının gerçekleşmesinde çok büyük bir engeldir. Mutlak, bunun gözden geçirilmesi gerekir. Eğer o vakfın başka gelirleri varsa, onun üzerinden alsın; yoksa, yüzde 5'lik bir oran, çok yüksek bir orandır.

Üçüncü sorum, Başbakanlık burslarıyla ilgili. Başbakanlık bursunu almak için müracaat ediyorsun ve üniversiteye girilen ilk yıl veriliyor bu burs. Bir öğrenci, eğer, ilk yıl alamıyorsa, üniversite eğitiminin sonuna kadar bu burstan yararlanamıyor. Kimin ne zaman fakir olacağını -Tanrı, kimseyi, gördüğünden geri koymasın- kimin ne zaman ihtiyacı olacağını, bir tek Tanrı bilir. Üniversite birinci sınıfta okuyan öğrenci, Başbakanlık bursuna müracaat ettiği zaman verilmiyorsa, daha sonra, o çocuğun öğrenimine devam etmesi açısından zor koşullar oluştuysada, bir daha bu bursu alamıyor.

Bu bursları Başbakanlık saptıyor. Halbuki, üniversiteyi kazanan öğrenciler arasında, her ilin belli bir kontenjanı olur, fakir çocukları, ihtiyaç sahiplerini en iyi o yörenin yerel yöneticileri bilir. Onun için, Başbakanlık bursu tamamen kâğıt üzerinde verilmektedir, gerçek ihtiyaç sahiplerine gitmemektedir. Artı, üniversite iki veya üçte ise, hiçbir çocuk bu burstan yararlanamıyor; onun için, Başbakanlık bursundan, bu şekilde, üniversite öğrenimine devam ettiği sürece, müracaat etmesi halinde acaba yararlanabilirler mi?

Dördüncü sorum: Tabiî, sağlık ve eğitim destekleniyor, hatta...

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, biraz hızlı olursak, diğer arkadaşlara fırsat tanıyalım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Peki efendim. O zaman, ben kesiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Ekmekcioğlu, buyurun.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

2004 malî yılı bütçesinin ülkemize yararlar getirmesini diliyorum.

Birinci sorum, Devlet Bakanı Sayın Tüzmen'edir. Dinayet İşleri Başkanlığı olarak, toplumsal yaşam ve İslam dini açısından çok önemli olan imamlık, müezzinlik, hatiplik gibi görevlerde ilahiyat fakültesi mezunu, yani yüksek düzeyde donanımlı din adamları istihdam etmeyi ve bu görevleri yapacak olanlara ilahiyat fakültesi mezunu olma koşulunu getirmeyi gerekli görüyor musunuz? Gerekli görüyorsanız, bu uygulamaya ne zaman başlayacaksınız?

İkinci sorum, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin'edir. Son günlerde, 60 gençlik ve spor il müdürünün görevden alınarak başka görevlere atandığı doğru mudur? Bu operasyon bir kadrolaşma hareketi değil midir? Eğer değilse, görevden alınma gerekçeleri nelerdir?

Arz ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Ilıcalı, buyurun.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aşağıdaki sorularımın ilgili bakanlarımızca cevaplandırılmasını arz ederim.

1.- Çocuk yuvaları yetiştirme yurtlarında gerek bina donanımı gerek uzman öğretmen açısından önemli eksiklikler bulunmaktadır. Bu eksikliklerin kısa sürede giderilmesi için, bakanlığımız üniversitelerle, sivil toplum kuruluşlarıyla resmî bir protokol yaparak maddî ve gönüllü görevli desteği alabilir mi?

2.- Genç nüfusun çok fazla olduğu, bunların büyük bir bölümünün kahvehaneleri doldurduğu bir gerçektir. Sponsorluk yasasının çıkmak üzere olduğu da bilinmektedir. Ama, şimdiden gençleri spora yönlendirmek amacıyla, bütçe imkânları dışında, en azından her ilçeye bir spor tesisi kazandırmak için Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı gibi bir kampanya başlatılabilir mi?

3.- Avrupa Alplerinin taşıdığı tüm doğal özellikleri fazlasıyla taşıyan Erzurum Palandöken ve Sarıkamış'ta kış olimpiyatlarına altlık teşkil edecek şekilde uluslararası müsabakaların yapılması yönünde girişimlerde bulunulabilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Akgün, buyurun.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili olarak Sayın Kürşad Tüzmen Beye iki sorum olacak.

Bunlardan birincisi: Milletvekili sıfatıyla yaptığımız gezilerde birçok köyümüzde ve hatta şehir merkezlerindeki camilerimizde imam hatip açığı olduğunu görüyoruz. Şu anda Türkiye'de ne kadar imam hatip açığı vardır? Son yıllarda görev yapan hükümetler tarafından Diyanet İşleri Başkanlığımıza ne kadar imam hatip kadrosu verilmiştir?

İkinci sorum: Son günlerde kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışma konusu olan Kuran kurslarıyla ilgili genelge hangi amaçla ve hangi ihtiyaçla çıkarılmıştır? Bu genelge niçin geri alınmıştır?

Teşekkür ediyorum.

Bütçenin Türk Milletine hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akgün.

Sayın Koçyiğit, buyurun.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorumu Sayın Başbakana yöneltiyorum.

Başta Ergani Çimento Fabrikası olmak üzere, özelleştirilen kamu kurum ve kuruluşlarındaki çok sayıda işçi işsiz kalmak suretiyle özelleştirme mağduru olmuşlardır. Özelleştirme mağduru durumunda bulunan 4 500 işçiden, 1 800'ü tekrar işe alınmış; ancak geri kalan 2 700 işsiz, aile ve çocuklarıyla birlikte aç, sefil ve perişan vaziyette tekrar işe alınacakları günü beklemektedirler. Sayın Başbakan uygulamadaki çifte standarda son vererek, bu işsiz işçileri acaba ne zaman kamu kuruluşlarındaki işlerine yeniden almayı düşünüyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.

Sayın Erbatur, buyurun.

N. GAYE ERBATUR (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorumu Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit'e yöneltiyorum: Aile içi şiddet, sıklıkla mesai saatleri dışında ve haftasonları yaşanır. Bu nedenle karakollara veya hastanelere yapılan başvurularda, kamu görevlileri SHÇK il müdürlüklerinden destek alamamaktadırlar. Bu konuda nasıl bir çözüm öneriniz var? Önerinizi nasıl ve ne zaman hayata geçirmeyi düşünüyorsunuz?

İkinci sorum, yine Sayın Güldal Akşit'e: Kolluk hizmetlerini yürüten Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü, aile içinde şiddete uğrayan kadınların başvuruları açısından büyük önem taşımaktadır. SHÇK Genel Müdürlüğü ile bu kamu birimleri arasında kadına ve çocuğa yönelik aile içi şiddetin önlenmesi, mağdurlara destek hizmetlerinin geliştirilmesi gibi hususlarda ne gibi ortak çalışmalar, projeler, programlar yürütülmektedir?

Üçüncü sorum, yine Sayın Güldal Akşit'e: Türkiye'de çocuk anneler, fuhuşa zorlanan çocuklar, tacize ve tecavüze uğrayan, ailesi tarafından bakılamayan, korunamayan zihinsel özürlü kadınlar, ailesi tarafından terk edilen yaşlı kadınlar, özellikle de namus cinayetine kurban gitme riski altındaki genç kızlar ve kadınlar gibi pek çok kadın grubu, sizden destek ve hizmet bekliyor. Bu alanlarda ne gibi hizmetleriniz var, ne gibi hizmetler vermeyi planladınız? Bu hizmetleri gerçekleştirecek bütçe ve projeleriniz nedir?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 10 dakikalık süre dolmuştur, şu anda 11 dakika oldu.

Sayın bakanların sorulan soruları, 10 dakikalık süre içerisinde cevaplandırmalarını istirham ediyorum.

Soru sormak isteyip de sorularını yöneltemeyen 3 arkadaşımız kaldı; ama, süreye riayet etmek noktasında grup başkanvekillerinin de beraber kararlaştırdıkları bir husus var.

Sayın Grup Başkanvekilleri, soru soramayan 3 arkadaşımız kaldı, sorularını sorabilirler mi?

EYÜP FATSA (Ordu) - Bizce bir mahzuru yok. Arkadaşlarımız sorularını sorsunlar.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, sorunuzu seri bir şekilde sormak üzere, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sorumu Sayın Başbakana yöneltiyorum: 24 Kasım 2003 tarihinde Ramazan Bayramının arifesinde, Resmî Gazetede yayımlanan Kur'an Kursu Yönetmelik değişikliği, az önce, Sayın Bakanın açıkladığına göre, adı geçen yönetmelik, geri çekilmesi için, Diyanet İşleri Başkanı tarafından 11 Aralık tarihinde Başbakanlığa gönderilmiştir; ama, bu geri çekme yazısı, henüz, Resmî Gazetede yayımlanmamıştır. Bu niçin geciktirilmektedir; yayımlanacak mıdır?

İkinci sorum: İran ile Türkiye Cumhuriyeti arasında karşılıklı öğrenci ve burs anlaşması olduğuna ilişkin basında haberler vardır. Böyle bir anlaşma varsa, bu, Başbakanlık ve Millî Eğitim Bakanlığı düzeyinde mi götürülmektedir? İran'la komşuluk ve devlet ilişkilerinin olması doğaldır; ama, Anayasanın 42 nci maddesine ve Millî Eğitim Temel Yasasına göre, öğretim birliği içerisinde eğitilen Türk çocukları için, dinsel ağırlıklı bir eğitim uygulayan İran'la karşılıklı bir öğrenci ilişkisinin ne yararı vardır?

Üçüncü ve son sorum...

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, istirham ediyorum, burada keserseniz, diğer arkadaşlara da vakit sağlarız.

Teşekkür ediyorum ben size.

Sayın Bodur, buyurun efendim.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, biraz önce, Sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin konuşmasında, benim yaptığım konuşmaya ilişkin, verdiğim rakamların gerçekdışı olduğunu iddia etmişlerdir.

Şimdi, ben, Sayın Şahin'den soruyorum: Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan bu yıl 13 000 000 öğrenciye dağıtılan kitapların dışında, eskiden verilen, önlük gibi, palto gibi, giysi gibi, kırtasiye gibi, birtakım yardımlar yapılmakta mıdır?

Bütçenin rakamsal büyümesinin önemi yoktur; ancak, büyüyen paranın kullanılma yerleri ve çeşitliliği önemlidir. O bakımdan, muhalefet sözcülerinin söylediklerinin gerçeği yansıtmadığı iddiası bize yapılmış çok ağır bir saldırıdır. Siyasî yaşamımız boyunca hiçbir şeyi araştırmadan, hiçbir şeyi incelemeden, hele, bu Yüce Meclisin kürsüsüne getirmek gibi bir küçüklüğü kendime yakıştıramam. Lütfen, bu arada, eskiden beri çocukların ailelerine yapılan 50 000 000 ile 70 000 000 lira arasındaki yoksul çocuklara dayanışma paraları şu anda verilmekte midir?

Dört ilimizde uygulanan Her Çocuğa Bir Bardak Süt Projesi hâlâ uygulanmakta mıdır?

Bu sorularıma yanıt bekliyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bodur.

Sayın Tosun, buyurun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili birkaç sorum olacak. Vakıfların binlerce kiracısıyla ilgili bir stopaj sorunu vardı; bu istikametteki yasal çalışma ne aşamada? Öncelikle onu sormak istiyorum.

İkinci sorum: Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait özel hesaplardaki meblağlar ataletten ne zaman kurtarılıp yatırımlara sevk edilecek?

Üçüncü sorum: Vakıflar Genel Müdürlüğü, gelir fazlası veren bir müdürlük. Bu gelir fazlası meblağın, her sene sonunda ihtiyaç duyulan kalemlere aktarılması düşünülüyor mu?

Dördüncü sorum: Azınlık vakıfları ile vatandaşlarımızın kurduğu vakıflar arasında denetim ve teftiş konusunda bir adaletsizlik var. Yüzde 5 gayrimüslim azınlık vakıflarından teftiş ve denetim bedeli alınmıyor; ama, bizim vakıflarımızdan bu alınıyor. Bu, bir adaletsizlik değil mi; bunu değiştirmeyi düşünmüyor muyuz?

Ayrıca, vakıfların kuruluşundaki mal varlığı bazılarında 200, bazılarında 300, bazılarında da 500 milyara çıkarıldı; ama, bunların hiçbirinin bu şeye uymadığını tahmin ediyoruz. Genel Müdürlüğümüz, ocak ayında bunları değerlendirirken, yeniden insanlara hizmet etmek isteyen vatandaşlara, daha az mal varlığıyla vakıf kuracak imkânı sağlamayı düşünüyor mu?

Bu kamu vakıfları, vatandaştan, isimsiz vergi gibi "ücret", "bağış" ve "katkı payı" adı altında paralar alıyordu. Bakanlığımızın bu istikamette bir tasarı hazırladığını duyuyoruz, biliyoruz. Son olarak da, bunun hangi aşamada olduğunu açıklarlarsa sevinirim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tosun.

Sayın Ergin, buyurun.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Benim, Başbakan Yardımcımız Sayın Şahin'den iki sorum var.

Atatürk Orman Çiftliğinden 126 dönüm arazinin, yani, 126 000 metrekare arazinin, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne, üstelik rayiç bedel üzerinden olmaksızın satışı için bir yasa tasarısı hazırlandığını biliyoruz ve bu yasa tasarısıyla, alınacak olan bu 126 000 metrekare arazinin de iki spor kulübüne verileceği kamuoyunda açıklanmaktadır.

Ankara'da çok sayıda ve çoğu amatör olan spor kulüpleri varken, Atatürk Orman Çiftliğinden 126 dönüm arazinin iki kulübe verilmesi hakkaniyete sığar mı?

Son 20 yıldır Atatürk Orman Çiftliğinden bir metrekare satış yapılmamışken ve Atatürk Orman Çiftliği 20 yıl öncesine kadar talan edilmiş durumdayken, şimdi, bu talanın yeniden başlatılmasını doğru bulmakta mısınız?

Eğer "burayı kira karşılığı bu iki spor kulübüne vereceğiz" diyorsanız, zaten, Atatürk Orman Çiftliği, şimdi, arazisini onlara kiraya vermiş ve bu kulüplerden biri için kira bedeli artırımı davası açmıştır; ama, şu anda dava sürmektedir. Bu yanlıştan dönmeyi düşünür müsünüz? Çünkü, Atatürk Orman Çiftliği Büyük Atatürk'ün bize kalıtıdır ve buna dokunulmaması gerektiğini, bugünkü hükümetin birçok bakanı da defalarca açıklamışlardır.

Çok kısa bir sorum daha var. Muğla Gençlik ve Spor İl Müdürü, Gençlik ve Spor Genel Müdüründen de çok fazla övücü ifadeler almışken, bu il müdürünün görevden alınış gerekçesi ne olabilir? Bu gerekçenin liyakatla ilgili olmadığını, daha doğrusu, liyakatsızlık gibi bir gerekçe olmadığını  bütün kamuoyu bilmektedir. Bunun nedenini açıklayabilir misiniz?

Saygılar sunarım.

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Ergin.

Sorular tamamlanmıştır.

Sayın Bakanlarımız cevap vereceklerdir; buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; benim Bakanlığıma bağlı kuruluşlarla ilgili sorulara kısaca cevap vermek istiyorum.

Sayın Aslanoğlu yeşil kartlarla ilgili bir soru yöneltti; ama, sanıyorum, daha sonra bütçesi görüşülecek olan Sağlık Bakanlığı veya Sağlık Bakanı bu sorulara cevap verebilir. Konunun Beşir Atalay Beyle de ilgisi olduğu kanaatindeyim. Sanıyorum, burada Sayın Bakan yok, ama, onun Bakanlığından bürokrat arkadaşlar var; bu soruyu yöneltirlerse, yazılı olarak cevap gelir diye umut ediyorum.

Ayrıca, Sayın Aslanoğlu "vakıfların vermiş olduğu burslardan yüzde 5 oranında pay alınıyor" dedi. Kendisi de ifade etti; bu, tabiî, yasadan kaynaklanıyor; ama, burslardan değil. Vakıfların gelirlerinden, gerçekten "teftiş ve denetim parası" adı altında bir pay alınmaktadır. Tabiî, vakıfların dağıtmış olduğu burslar da bu gelirlerden verildiği için, sanki, sadece burslardan böyle bir yüzde 5 pay alınıyormuş gibi bir intiba uyandı; ama, bu, bir yasal zorunluluktur. "Peki, siz, bunu devam ettirecek misiniz" diye de soru sorduğunuzu zannediyorum. Demin konuşmamda da ifade etmiştim; tüm vakıflarla ilgili mevzuatı yeniden gözden geçiriyoruz. Bu bağlamda, kuşkusuz ki, bu da önümüze gelecektir ve değerlendireceğiz.

Sayın Ekmekcioğlu "60 spor il müdürünün görevden alınması doğru mudur" dediler. Eğer, bir ilimizde beş yıldan fazla bir il müdürümüz görev yapmışsa, onu başka bir il müdürlüğüne atıyoruz. Böyle bir uygulamamız var. Bir il müdürü arkadaşımızın A ilinden alınıp B iline verilmiş olmasını, o arkadaşımızın tecrübelerinden başka bir ildeki sporcuların da yararlanmasını veya spor tesislerine yönelik çalışmalarını orada da yürütmüş olmasını, biz, il müdürlerimizin mağdur olacağı şeklinde de değerlendirmiyoruz. 60 spor il müdürünün görevden alınmasıyla ilgili herhangi böyle bir uygulamamız yok; ama, zaman zaman, çok uzun süre bir ilde görev yapan arkadaşlarımızı başka bir ile aktardığımız oluyor. Bir de, eğer, bir il müdürümüz yanlış uygulamaları sebebiyle teftiş geçirmişlerse, teftiş kurulu raporlarında başka bir ile tayin edilmesi veya başka bir göreve alınması şeklinde bir hüküm varsa, tabiî ki, onları da uyguluyoruz. O bakımdan, böyle, komple gençlik ve spor il müdürlerimizi değiştirmek gibi bir uygulamamız söz konusu değildir.

Sayın Ilıcalı "her ilçeye bir spor tesisi düşünüyor musunuz" dediler. Aslında, birçok ilçemizde spor tesisi var; ama, çokça, olmayan da var. Sizler de takip ediyorsunuz. Biz, kamuda yeniden yapılanma adı altında kamu yönetimi temel kanun tasarısını hazırladık; sanıyorum, pazartesi günü Türkiye Büyük Millet Meclisine de gönderilecek. Biz, orada, il ve ilçelerdeki gençlik ve spor hizmetlerinin yerel yönetimler tarafından yerine getirilmesini öngörüyoruz; ama, o zamana kadar, kuşkusuz ki, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, kendi yasası gereği, bu hizmetleri yapıyor. Bu tasarı yasalaştığı takdirde, belirli bir süre sonra, bu hizmetler, mahallî yönetimler tarafından yerine getirilecek. Ben inanıyorum ki, hangi ilde, hangi ilin hangi mahallesinde hangi tür bir spor tesisine ihtiyaç duyulduğunu mahallî yönetimler daha iyi bilecektir. Tabiî, biz, sadece bu görevleri ve yetkileri devretmiyoruz; aynı zamanda, bunlarla ilgili kaynakları da devredeceğiz. O bakımdan, çok yakın bir zamanda, her ilçemizde, ihtiyaç kadar spor tesisine sahip olabileceğimizi düşünüyorum.

Ayrıca "Palandöken'de kış olimpiyatları düşünüyor musunuz" dediniz. Tabiî, arzumuz; ama...

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Uluslararası...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Anladım ben. Olimpiyat olunca, zaten uluslararası olur; yani, Türkiye'de kendi kendimize olimpiyat yapamayız.

Bu konuyu, tabiî, gündemimize alırız; ama, gerçekleşmesi biraz zaman alacaktır. Gerçekten, Erzurum ve o yöre bu tür organizasyon için son derece müsaittir; buna inanıyorum. Bunu, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve ilgili federasyon gündemine alacaktır.

Sayın Gazalcı'nın sorusu daha çok Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgiliydi. O nedenle, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi esnasında herhalde o soruya cevap verilecektir.

Sayın Bodur, verdiği rakamların hatalı olduğunu söylediğimi ifade etti. Hiçbir rakam vermediniz ki hatalı olduğunu söyleyeyim. Sadece, işte düşürüyorsunuz dediniz; ben de düşürmediğimizi söyledim. Yani, işte "bütçeden fakirlere, özürlülere daha az para ayırdınız" dediniz; ben de daha fazla ayırdığımızı söyledim.

"Eskiden verilen, işte, önlük gibi, kırtasiye gibi, palto gibi şeyleri şimdi de yapıyor musunuz" denildi. Biliyorsunuz, "fak fuk fon" diye bildiğimiz genel müdürlüğün, il ve ilçelerde de şubeleri var; valiler ve kaymakamlar da bu işin başındadır. Onlar, mutlaka, kendi yörelerinde bu tür ihtiyaç sahiplerine de öteden beri yardım yaparlar zaten, yapıyorlar; yasa buna mani değil; ama, ne kadar yapılmıştır, onu bilemiyorum; onun cevabını yazılı olarak takdim edelim.

Sayın Tosun oldukça fazla sorular sordu, hepsini tespit edemedim. Sayın Genel Müdürüm önüme bir not iletti, zaman da süratle akıyor. İzin verirseniz, Resul Bey, sizin sorularınıza yazılı cevap vereyim.

RESUL TOSUN (Tokat) - Yazılı olsun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Eyüpoğlu, Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili bir soru yönelttiler. Bilindiği gibi, Ankara'da faaliyette bulunan ve Süper Ligde mücadele eden iki spor kulübümüz var; biri Gençlerbirliği, biri de Ankaragücü Spor Kulübüdür. Bu spor kulüplerimiz, şu anda, Türkiye'nin, belki de Avrupa'nın en gelişmiş spor tesislerine sahiptirler; ancak, bu spor tesisleriyle ilgili hukukî bir ihtilaf olduğu doğrudur. Biz, bu spor tesislerini Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne tahsis etmek amaçlı olarak bir yasa tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ettik. Bu, ilgili komisyonda görüşülecektir, Genel Kurulda görüşülecektir. Evet, biz, hükümet olarak, üstünde Gençlerbirliği ve Ankaragücü Spor Kulüplerinin tesislerinin bulunduğu o arazinin Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne tahsisiyle ilgili bir yasayı sevk ettik. Konu Meclisin gündemindedir, takdir de Meclisindir; Meclis ne derse, o da başımızın üzerinedir.

Hemen şunu da belirteyim: Kendisine son derece müteşekkirim. Bundan iki ay kadar önce, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal Gençlerbirliği Spor Kulübü'nü ziyaret etmişti. Sayın Cavcav bu sorunu kendisine anlattığında -ki, bende açıklaması vardır Sayın Genel Başkanın- bu yasal düzenlemenin bir an önce çıkması gerektiğini söyledi. Hatta, Sayın Baykal, oradaki önerisinde "neden bunun Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne verilmesini istiyorsunuz, doğrudan doğruya size verilsin, böyle düzenlensin" diye de temennide bulunmuştur. Sayın Genel Başkanın, Sayın Baykal'ın bu desteğinden dolayı da, kendisine, gıyaben teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Bakan, bir düzeltme yapabilir miyim; ismim Ergin, gerçi dedemin adı Eyüp ama...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kusura bakmayın, bu sesten tam alamadım.

Çok teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN - Sayın Tüzmen, buyurun.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın Ekmekçioğlu'nun sorusuna cevap vermek istiyorum. Tabiî, burada bir düzeltme de yapmak lazım. Belki, Sayın Ekmekçioğlu'nun çok sık kullandığı bir kelime olmadığı için "Diyanet" yerine "Dinayet İşleri Başkanlığı" dedi, bunu düzeltelim; Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi.

Şimdi, tabiî, burada, ilahiyat fakültesi mezunu olarak görev yapmak isteyenlerle ilgili olarak, zaten, yönetmelikte bu şekilde bir düzeltme yapıldı. Şu anda, imam-hatip, Kur'an kursu öğretmen kadrolarına eleman alımı için ilk şart olarak ilahiyat fakültesi mezunu olması aranıyor. Eğer, yeterli eleman bulunamazsa, imam-hatip lisesi mezunları alınmaktadır.

Bu arada, Sayın Akgün'ün sorularına cevap vermek istiyorum. Şimdi, müftü ve vaizlere üç yıllık meslekiçi eğitim kursu veren beş ayrı eğitim merkeziyle ilgili proje çalışmaları devam ediyor. Yılda 6 000 imam-hatibi, iki aylık süreyle, hizmetiçi eğitime tabi tutan bu kursların müfredat programları, Ankara Üniversitesiyle işbirliği yapılarak, ilahiyat lisans tamamlama programı çerçevesinde gerçekleştiriliyor. Beş yıl içerisinde, 40 000 imam-hatibin, dört yıllık ilahiyat fakültesi mezunu olması ve Kur'an kurslarının müfredatı ile programlarının da yeniden düzenlenmesi planlanıyor.

Şimdi, emeklilik, vefat ve istifa gibi nedenlerle boş bulunan -kadrosu olduğu halde- 11 700 adet imam-hatip kadrosu var. Bunun yanında, 587 adet vaiz, 50 adet murakıp, 1 037 adet Kur'an kursu öğreticisi ve 860 adet de müezzin-kayyım kadrosu boş bulunmakta. Tabiî, burada, düzgün bir dinî eğitim ve hutbelerin aydın imamlar tarafından verilmesi konusunda toplam 20 700 personel alımına -böyle bir kadroya- ihtiyaç var; ama, 1990 yılından bu yana, Diyanet İşleri Başkanlığına yeni bir kadro verilmemiş durumda.

Cevaplayamadığımız diğer konuların cevaplarını yazılı olarak vereceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüzmen.

Sayın Akşit, buyurun.

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, tarafıma yöneltilen soruları kısaca cevaplandırmak istiyorum.

Zannediyorum, ilk olarak, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bir reforma ihtiyacı olup olmadığı sorulmuştu. Biz de tamamen bu düşüncede olduğumuz için, kısa bir süre içerisinde gerçekleştireceğimiz bir sosyal hizmetler şûrasından bahsetmek istiyorum. Bu şûra, bugüne kadar içine kapalı olarak çalışan Kurumun dışa açılmasını sağlayacak ve "sizce, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu nasıl olmalıdır"ı ortaya koyacaktır. Amacımız, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler ve toplumun her kesiminin bu Kurumu değerlendirmesi ve bugüne kadar içine kapalı halde çalışmış ya da çalışmaya çalışmış Kurumun, daha faydalı, daha iyi hizmet veren bir kurum haline getirilmesidir. Dolayısıyla, zaten, bu çalışmalar ilk günden itibaren başlatılmış bulunmaktadır ve önümüzdeki süreç içerisinde de, kısa bir zaman içerisinde de bu şûranın duyurusu yapılacak ve tamamen açık olarak gerçekleştirilecektir; tamamen reform niteliğinde bir çalışmadır, daha evvel hiç gerçekleştirilmemiş bir çalışmadır.

Yine, Genel Müdürlükte liyakati esas alan... İl müdürlüklerinde liyakat esas alınıyor; ama, Genel Müdürlükte de buna dikkat ediliyor mu gibi bir soru soruldu. Atamalarda tamamen liyakat esas alınmaktadır; çünkü, bu kurumlar, liyakati esas alırsa hizmet verebilecek kurumlardır. Ancak, sadece belirli meslek grubundaki insanların liyakatli kişi kabul edilmesi de doğru değildir. Yani, bu kurumda çalışacaksa, mutlaka sosyal hizmet uzmanı olmalıdır düşüncesi bence yanlıştır; çünkü, bu kurumların, eğitimciye, pedagoğa, psikoloğa, sosyoloğa, doktora, mühendise, her türlü uzmana ihtiyacı vardır. Dolayısıyla, atamalarda bunlara özen gösterilmekte, özellikle eğitimci kadrosunda, uzman kişilerin görevleri başında olmalarına dikkat edilmektedir.

Yine, bir diğer husus da, hizmette çeşitliliğin düşünülüp düşünülmediği yönünde bir sorudur ki, bizim kurumlarımız, zaten, hizmette çeşitliliği esas almaktadır. Şöyle ki: Sıfır yaştan yaşlılığa kadar, kadınlarımıza kadar, özürlülerimize kadar geniş bir yelpazeye hizmet vermeye çalışmaktayız ve bunlara verilen hizmetler de, verilecek hizmetler de, sizlerin de bildiği gibi, çok değişik alanlara yayılmaktadır. Bir özürlünün alacağı hizmet, eğitimdir, rehabilitasyondur, sağlıkla ilgilidir. Bir yaşlının alacağı hizmet, yine, rehabilitasyonla ilgilidir. Keza, çocuklarımız dediğiniz zaman, bebeklikten itibaren yetişmeleri, eğitimleri ve bütün bunların sonunda, gençlik aşamasından sonra, iş sahibi, meslek sahibi olmaları... Yine, kadınlarımıza yönelik verilecek hizmetler de, onların gerek şiddete karşı korunmaları gerek istihdamlarının geliştirilmesi ve gerekse toplumda ayaklarının üzerinde durmalarının sağlanması yönünde çalışmaları içermektedir. Dolayısıyla, zaten hizmet çeşitliliği esas olan bir kurumdan söz etmekteyiz; ancak, tabiî ki, bunların daha da artırılması kurumumuzun gayretleri içindedir.

Yine, bir başka soru, eğitimci eksiğinin gönüllü kuruluşlardan, kişilerden, eğitimcilerden karşılanmasının düşünülüp düşünülmediği yönündeydi. Ben, şunu ifade etmek istiyorum: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, her zaman, sivil toplum kuruluşlarıyla, gönüllü kuruluşlarla, vakıf ve derneklerle uyum içinde çalışması gereken bir kurumdur; çünkü, bu sorunlar, sadece bu Kurumu değil, toplumun her kesimini ilgilendiren sorunlardır. Dolayısıyla, bizim her zaman gönüllü desteğe ihtiyacımız vardır ve bizim kurumlarımızda hizmet etmek için, mutlaka kadrolu elemanımız olmak da gerekmemektedir. Biz, her zaman, gönüllü destekçileri yanımızda görmek isteriz ve onların desteği bizler için büyük bir kuvvet oluşturmaktadır.

Yine, Sayın Gaye Erbatur'dan gelen bir soru, kadına karşı şiddet konusunda, bu şiddetin, özellikle akşamları ve hafta sonları olduğu, gündüz kurumlara ulaşılabildiği; ancak, mesai saatleri dışında nasıl ulaşılabileceği yolundaydı. Bildiğiniz gibi, bizim, bugüne kadar çok etkin kullanılmamış olmakla birlikte, bir Alo 183 hattımız vardır. Bizim ilk yaptığımız iş, bu hattı biraz daha etkin hale getirmek olmuştur. Şu anda, Genel Müdürlük nezdinde hizmet vermektedir; ancak, büyük illerde ve bu tür sorunların yoğun olduğu illerde de -hem Genel Müdürlükte hem bu illerde- müstakil hat çalışmaları daha etkin olarak sürdürülecektir.

Tabiî, bu hatlar vasıtasıyla verilecek olan hizmetler, özellikle yardım isteyen kadınlarımızın, şiddete maruz kalmış kadın ve çocuklarımızın koruma altına alınması, özellikle kadın sığınma evlerinin, konukevlerinin daha etkin hale getirilmesi ve sayılarının çoğaltılması yönündeki çalışmalarımızdır. Bu konudaki çalışmaları sürdürüyoruz. Bu sayının, yani, şu anda, 8 konukevinin çok çok yetersiz olduğunu biz de çok iyi biliyoruz; ancak, önümüzdeki dönemde bunların sayısının artırılması ve daha etkin hizmetler vermeleri bakımından da gerekli çalışmaları sürdürüyoruz.

Ayrıca, kadına karşı şiddet, bugün, sadece Türkiye'nin değil, dünyanın sorunudur; gelişmiş ülkelerde dahi, değişik sebeplerle de olsa, şiddet sürmektedir. Tabiî ki, buradaki çalışmalar da tarafımızdan takip edilmektedir; ülkemize uyumlu olduğu oranda faydalanılmaya çalışılmaktadır. Ancak, şiddet konusunda ne yapmamız gerektiği, yine, sivil toplumla elele vererek, toplumun daha bilinçlenmesi sağlanılarak çözümlenebilecek bir konudur diye düşünüyorum.

Tabiî, bu arada, gündemimizdeki en önemli konu da, yine, şiddet konusunda, kadına ilişkin düzenlemeler konusunda, Türk Ceza Kanunu düzenlemeleridir ki, bu konuda da, Sayın Erbatur'un da bildiği gibi, gerekli çalışmalar gerek muhalefet partisince gerek AK Partisince yapılmaktadır ve biz de, kadın duyarlılığıyla, bu konudaki görüşlerimizi hazırladık ve Adalet Komisyonuna sunduk. Öyle inanıyorum ki, önümüzdeki dönemde bu konuda biraz daha hassas olunacaktır.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Akşit, teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır. Saygıdeğer milletvekillerimize ve Sayın Bakanlarımıza teşekkür ediyoruz.

Şimdi, sırasıyla, ikinci turda yeralan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Başbakanlık 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07 -  BAŞBAKANLIK

1. - Başbakanlık 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

     Kod    Açıklama                          Lira

01                               Genel Kamu Hizmetleri                               331 120 421 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                               Savunma Hizmetleri                               30 866 375 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                               301 751 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                               Ekonomik İşler ve Hizmetler                               17 158 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                               Sağlık Hizmetleri                               456 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                               Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                               41 968 204 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                               Eğitim Hizmetleri                               422 150 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                               Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                               2 149 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

2.- Başbakanlık 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Başbakanlık 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A - C E T V E L İ

                                                        Lira

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                898 744 391 950 000

- Toplam Harcama                                :                                843 157 339 020 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                56 238 718 470 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                651 665 540 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve

  Dış Proje Kredilerinden Ertesi Yıla devreden                                :                                52 027 450 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, karar yetersayısının aranmasını talep ediyorum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)- Bütçede istenmez.

BAŞKAN - Saydıralım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Evet Sayın Başkan; evet diyenler, hayır diyenler diye oylayın.

BAŞKAN - Bir dakika... Önce oylamayı yapacağım, yaparken de karar yetersayısını arayacağım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, sormanız gerekiyor.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ara verin, gelsinler.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, kâtip üyelerimiz arasında sayı noktasında ihtilaf olmuştur, Elektronik cihazla oylama yapacağım.

3 dakika süre veriyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, oylama cihazına giremeyip de pusula gönderecek arkadaşlarımız, lütfen, burada olup olmadıklarının tespiti için, salondan ayrılmasınlar.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın Atilla Koç?.. Burada.

Sayın Abdülkadir Aksu'ya vekâleten Sayın Güldal Akşit?.. Burada.

Sayın Mehmet Aydın'a vekâleten Sayın Kürşat Tüzmen?.. Burada.

Abdullah Gül Beye vekâleten Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Burada.

Sayın Güldal Akşit?.. Burada.

Sayın Beşir Atalay'a vekâleten Sayın Ali Babacan?.. Burada.

Sayın Gürsoy Erol?.. Burada.

Sayın İmdat Sütlüoğlu?.. Burada.

Sayın Köksal Toptan?.. Burada.

Sayın Gülseren Topuz?.. Burada.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, karar yetersayısı vardır; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.91 - GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

      Kod    Açıklama                          Lira

01                         Genel Kamu Hizmetleri                         14 374 990 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                         Savunma Hizmetleri 65 950 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                         Sağlık Hizmetleri    721 040 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                         Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 239 553 020 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

      Kod    Açıklama                          Lira

02                         Vergi Dışı Gelirler  924 998 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                         Sermaye Gelirleri  25 002 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                         Alınan Bağış ve Yardımlar         253 765 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                  Lira

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                220 130 136 850 000

- Toplam Harcama                                :                                191 539 052 970 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                1 117 682 400 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

  Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek                                :                                27 473 401 480 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                        Lira

- Bütçe tahmini                                :                                86 736 000 000 000

- Yılı tahsilatı                                :                                182 732 594 680 000

BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.92 - VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

      Kod    Açıklama                          Lira

01                         Genel Kamu Hizmetleri                         14 374 990 000 000

01                         Genel Kamu Hizmetleri                         5 854 090 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                         Savunma Hizmetleri                         108 090 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                         Ekonomik İşler ve Hizmetler         194 090 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                         Sağlık Hizmetleri    5 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                         Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 35 929 035 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                         Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri        6 303 695 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

      Kod    Açıklama                          Lira

02                         Vergi Dışı Gelirler  44 888 710 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                         Sermaye Gelirleri  1 290 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                         Alınan Bağış ve Yardımlar         3 504 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                        Lira

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                73 950 542 910 000

- Toplam Harcama                                :                                61 575 605 900 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                12 309 837 290 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                24 072 680 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

  Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek                                :                                89 172 400 000

Mazbut ve Mülhak Toplamı

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                11 778 866 640 000

- Toplam Harcama                                :                                5 552 792 460 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

  Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek                                :                                6 226 074 180 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                          Lira

- Bütçe tahmini                                :                                37 080 000 000 000

- Yılı tahsilatı                                :                                89 517 487 130 000

Mazbut ve Mülhak Vakıf Geliri

- Yılı tahsilatı                                :                                5 552 792 460 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.86 - DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

      Kod    Açıklama                          Lira

01                         Genel Kamu Hizmetleri                         15 548 055 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                         Savunma Hizmetleri                         681 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                         Sağlık Hizmetleri    214 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Fonksiyonel

      Kod    Açıklama                          Lira

08                         Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 980 703 445 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                         Eğitim Hizmetleri   290 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                          Lira

- Bütçe tahmini                                :                                37 080 000 000 000

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                617 439 200 000 000

- Toplam Harcama                                :                                619 288 283 390 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                10 294 754 410 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                12 143 837 800 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.93 - SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

      Kod    Açıklama                          Lira

01                         Genel Kamu Hizmetleri                         10 703 400 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                         Eğitim Hizmetleri   303 100 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                         Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri        286 821 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

      Kod    Açıklama                          Lira

02                         Vergi Dışı Gelirler  109 785 050 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                         Sermaye Gelirleri  214 950 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                         Alınan Bağış ve Yardımlar         187 828 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN-  (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                          Lira

- Bütçe tahmini                                :                                37 080 000 000 000

- Genel Ödenek Toplamı                                :                                202 560 669 670 000

- Toplam Harcama                                :                                182 008 398 780 000

- İptal Edilen Ödenek                                :                                2 504 534 090 000

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                891 273 540 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

  Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek                                :                                18 939 010 340 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                          Lira

- Bütçe tahmini                                :                                121 619 000 000 000

- Yılı tahsilatı                                :                                185 346 368 210 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.14


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 16.42

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 31 inci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2004 malî yılı bütçesi üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz; ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Gündemdeki sıralamanın ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 19.12.2003 Cuma günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

      Eyüp Fatsa

                Ordu

AK Parti Grup Başkanvekili

Öneri:

Genel Kurulun 19 Aralık 2003 Cuma günkü bugün birleşiminde, daha önce Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılan 308 sıra sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasına alınması ve bu birleşimde, günlük bütçe programının tamamlanmasından sonra, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına kadar olan işlerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ben de aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.

EYÜP FATSA (Ordu) - Ben de lehte söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

Süreniz 10 dakika.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, pek alışık olmadığımız bir süreç içine girmiş bulunuyoruz; o da şu: Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe maratonu varken, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili arkadaşlarımızın teklifiyle, bütçe kanunu tasarısıyla hiçbir ilgisi olmayan iki kanun tasarı ve teklifinin, bugünkü son tur görüşmelerinden sonra gündeme alınması önerisi geldi. Doğal olarak, Danışma Kurulunda uzlaşma sağlanamadı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben, bazı şeyleri tekrar tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum, sizlerin samimiyetine güvenmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasama yılının başında, grup başkanvekili arkadaşlarımızla konuştuğumuzda, geçen dönemde yaşadıklarımızı tekrar etmemek için, 48 saat dolmadan, yasa tekliflerinin, grup önerileri olarak Genel Kurula indirilmemesi noktasında azamî dikkati göstereceklerini ifade ettiler. Biz bunu saygıyla karşıladık, olması gereken bir davranış şeklinde görüş bildirdik; fakat, artık, bütçe görüşmelerinin arasında dahi, 48 saat dolmadan ek kanun teklifi veya tasarıları, sürekli şekilde, Grup önerisi olarak gündeme getiriliyor. Değerli arkadaşlarım, tabiî ki bir görev yapıyorlar. Değerli arkadaşlarım, bu yasama dönemi başında verdikleri sözü tutamamanın sıkıntısını yaşıyorlardır mutlaka; bunu ben ikili ilişkilerimizde görüyorum.

Sayın milletvekilleri, bakın, daha önceki dönemlerde birkaç kez, bu şekilde, bütçe görüşmelerinin arasına değişik teklif veya tasarıların sokulduğuna tanık oluyoruz. Bunlardan bir tanesi, Kuzeyden Keşif Gücünün görev süresinin uzatılmasıyla ilgili bir miat sıkıntısı çıktığında, bu sıkıntıyı aşmak için böyle bir yol kullanılmış. Bir de, RTÜK'le ilgili birtakım ödemelerin planlanabilmesi için, yine miatlı bir konuda bir gündem oluşturulmuş. Şu anda bütçe görüşülüyor değerli arkadaşlarım; yani, daha önce gerekli ya da miatlı bir konu, ülkeyi ilgilendiren bir miadı varsa... Fakat bugün getirilen 2 adet kanun teklifi ve tasarısı öyle değil. Daha önce bir kötü örnek olduğu için söylemiyorum, kötü örnek emsal teşkil etmemeli hiçbir zaman. Yani, bu bütçe görüşülsün, bitsin -ki, çarşamba günü oylaması yapılacak- perşembe günü de bu teklif ve tasarı görüşülür.

Peki, ben, sizlerle bir şeyi daha paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bakın, çarşamba günü, dün değil evvelki gün, sabah yine Danışma Kurulu toplandı, yine bu kanun tasarısının görüşülmesi için AKP Grubu önerisi getirildi, burada oylandı ve ondan sonra bu kanun tasarısı görüşülürken Grubunuz tarafından çoğunluk sağlanmadı. 10 dakika ara verildi, tekrar elektronik oylama yapıldı,  yine 184 kişiyi bulamadınız. Yani, bir konuyu bu kadar ısrarla gündeme getirip de, arkasında duramayan bir İktidar Grubu milletvekili olmak düşündürücü!

Değerli arkadaşlarım, bunlar samimî eleştiriler, bunlar tespitler; bunlar, sadece bizim tespitlerimiz değil, bu kürsüden tüm millet tarafından görülüyor. Bir siyasî iddia sergilemek istiyorsanız, siyasî iddianızın arkasında duracak siyasî iradeyi göstermek zorundasınız.

Değerli arkadaşlarım, bugün, biraz sonra oylarınızla kabul ederseniz, son tur görüşmelerinden sonra neyi gündeme getirmek istiyorsunuz; Denizli Belediyesi sınırlarının genişletilmesi. Burada, hiçbir teknik, hiçbir imar planına dönük bir öngörü yok.  Burada, oluşturulabilecek olan büyük alanların ranta açılması riski var.

Değerli arkadaşlarım, peki, aceleniz nedir? Denizli halkına gerçekten iyilik mi yapmak istiyorsunuz; Denizli halkına katkıda bulunmak mı istiyorsunuz; o zaman, gelin Denizli Belediyesini büyükşehir belediyesi yapın. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu öneriyi tümüyle destekliyoruz; sadece, Denizli'yi değil, Denizli'yi, Adıyaman'ı, Sivas'ı, Trabzon'u, benzer durumda olan Balıkesir'i, nüfusu 700 000'in üzerinde olan illerin belediyelerini, gelin, büyükşehir belediyesi yapalım. O zaman, oradaki hizmetlerin büyükşehir etiketi altında, yasal çerçeveden faydalanarak, daha iyi, daha tutarlı, daha planlı, daha teknik, daha yerel yönetim anlayışına bağlı kalarak o insanlara götürülmesine katkı da verin; ama, bu, yangından mal kaçırma tarzında yaklaşımlarınız hiç hoş değil.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Malatya'yı söylemediniz.

HALUK KOÇ (Devamla) - Malatya da var. Malatya'yı hatırlattı arkadaşlarım. Malatya'yı özellikle söylemem gerekiyor. Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Afyon...

HALUK KOÇ (Devamla) - Afyon'u hatırlattılar; demek ki, önergenin aleyhinde oy kullanacak iktidar grubundan arkadaşlarım var.

Sayın milletvekilleri, bakın, bu, el yordamıyla ülkeyi idare etme huyundan vazgeçin lütfen. Sizler milletvekilisiniz; ne olur, grubunuzu ve hükümetinizi uyarın. Bizim iyi niyetli uyarılarımız bir yere kadar ulaşıyor. Burada, olayı, bir siyasî polarizasyon, bir kutuplaşma noktasında ele almayın; yapılan yanlış. İmar Bankası olayındaki yanlışı söyledik. Komisyona geliyor, her şey hazır, görüşülüyor, aşağıda birtakım değişiklikler oluyor. Bunlar sizin bürokratlarınız, bunlar sizin teknisyenleriniz, bunlar sizin bakanlarınız. Bu çelişkiyi, burada daha çok sergilememeye özen göstermeniz gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, burada, daha önce de belirttiğim bir hususu tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum. Çoğulcu demokrasilerde, bir şekilde, o günkü konjonktürden, yürürlükte olan seçim yasalarının getirdiği avantajlardan, gerçek temsil yüzdesinin çok üzerinde bir temsille Parlamentoya yansıyan çoğunluğunuzun her dediğinin doğru olmadığını, ne olur, kabul edin. Hukuk devletinde, bu söylediğim çerçeve içerisinde göreve gelen bir çoğunluğun, bunlara azamî oranda dikkat etmesi gerekir. Bu, sistemin selameti bakımından son derece önemlidir.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; bakın, atasözlerinde çok temel gerçekler yatıyor. Bu ülkenin, bu ulusun, bu toprakların yetiştirdiği insanların, yıllar boyu, süzgeçlerinden, dağarcıklarından geçerek oluşan birtakım deneyimleri, bir öz cümle ifade ediyor.

Bunlardan bazıları, ilköğretimde öğrencilere ödev olarak veriliyor. Öğretmenler, acaba, bu atasözüyle ne söylenmek isteniyor, bunu açın diyor. Bir eğitim olarak da kullanılıyor atasözleri. Öğrenciye, günlük olaylar içerisinde bu atasözünün yorumu nedir deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, yaşamı, sosyal olayların etki ve tepkisini değerlendirmek için, oldukça önemli ve eğitici bir yol. Bakın, bu yönde bir atasözü söyleyeceğim size: "Deveyi yardan uçuran, bir tutam ottur." Çok güzel bir atasözü.

Bunu, geçmiş siyasî deneyimlerde, zaman doğrulamıştır. Siyasileri de, kullandıkları bir tutam seçim kurnazlığı ve ihtirası, daha sonraki uygulamalarda sandığa gömen nedenler arasında olmuştur.

Bir kez daha anımsatmak istiyorum, duyarlılığınıza hitap etmek istiyorum; bu çelişkilerden sıyrılmanızı rica ediyorum, istirham ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kompozisyon zayıf; uymadı.

HALUK KOÇ (Samsun) - Size Türkçe dersi verebilirim.

BAŞKAN - Aleyhte, İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkanvekili Prof. Dr. Sayın Haluk Koç, biraz önce, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin Danışma Kurulundan geçmemesi üzerine gündeme getirilmesiyle ilgili söz aldı ve görüşlerimizi belirtti. Benim söyleyeceklerimi, biraz önce, kendisi, gayet güzel, veciz biçimde ifade ettiler. Ben niye söz aldım: Bütün isteğimize rağmen, elbirliğiyle, evrensel ölçülerde, Batı tipli bir parlamenter sisteme ulaşamamamızın tartışmalarını yaptığımız bir dönemde, hâlâ, Anayasa tartışmaları yaptığımız, Kopenhag kriterleri üzerinde tartıştığımız bir dönemde, belleğim, ister istemez otuz, kırk, elli sene öncesine gitti ve demokrasimizin, bir türlü, bir arpa boyu yol almadığını görerek, bunun üzüntüsü içerisinde, bunları ifade etmek üzere kürsüye çıktım.

Değerli arkadaşlarım, burada bütçe görüşüyoruz. Bütçe, benim bildiğim, bir parlamento için, ülke için, Türkiye için çok önemli bir olaydır. Bütün partilerin, parlamentoda temsil edilen partilerin, grubu olan partilerin, bütün milletvekillerinin dikkati bütçede yoğunlaşır. Yurttaşlar, televizyondan, gazetelerden, medyadan, bu bütçeyi izlerler; ama, her şey yozlaşıyor, her şey, olması gerektiği gibi değil, olmaması gerektiği gibi ilerliyor, cereyan ediyor. Burada, bu bütçede, Bütçe, Meclis gündemine geldiğinde gördük ki, Sayın Başbakanımız yurt dışında. Parti gruplarının, parti temsilcilerinin, milletvekillerinin bütçe üzerindeki görüşlerini dinlemeye tenezzül bile etmeden, yurtdışına gitmekte tereddüt etmedi Sayın Başbakanımız.

O bitti, bütçeyi görüşüyoruz; şimdi, Meclisin normal müzakere süreci içinde, normal gündemi içinde görüşülmesi gereken bir husus, Meclisin gündemine getiriliyor; nereye; bütçenin arasına sokuluyor ve çok büyük yanlışlar yapılarak...

Bakınız, İçtüzük Madde 1'de birtakım kavramlar tarif ediliyor. Sayın Başkan, oturumu yöneten Saygıdeğer Başkanın da dikkatine sunuyorum; İçtüzük Madde 1: "Birleşim, Genel Kurulun belli bir gününde açılan toplantısıdır." Bir daha okuyorum: "Birleşim, Genel Kurulun belli bir gününde açılan toplantısıdır."

"Oturum, bir birleşimin ara ile bölünen kısımlarından her biridir." Şimdi olduğu gibi... Ara verildi, bir oturum daha başladı. Bunun adı birleşim değildir, oturumdur; bugünkü oturumların toplamının adı birleşimdir. Bir daha birleşim ne zaman olacak; yarın olacak.

İçtüzük madde 19'un son fıkrasını okuyorum: "İçtüzükte Danışma Kurulunun tespitine, teklifine veya görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün hallerde, Danışma Kurulu, yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz ve görüş bildiremezse, Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler. Bu durumda istemin oylanması ilk birleşimin gündemindeki Başkanlık sunuşlarında yer alır ve Genel Kurul işaret oyuyla karar verir." Anlaşıldı mı arkadaşlar, anlatabildim mi meramımı? "Bu durumda istemin oylanması ilk birleşimin gündemindeki Başkanlık sunuşlarında yer alır ve Genel Kurul işaret oyuyla karar verir" Yani, teamülleri, geleneği, demokrasiyi, hukuku, her şeyi bir tarafa attığımız gibi, buradaki birleşim ile oturum kavramlarını da, çamurla oynar gibi, çocuğun çamurla, hamurla oynaması gibi, vıcık vıcık yapıp, bu Parlamentoyu ciddiyetten uzak hale getirmeye hiçbirimizin hakkı yoktur arkadaşlar. Olmaz böyle şey! (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, lütfen -ayırım yapmadan söylüyorum- bu Parlamentonun değerli milletvekilleri, sevgili arkadaşlarım -yaşı müsait olmayan, tarihin sayfalarına baksın; yaşı müsait olan arkadaşlarımız var- böyle, istikrarsız biçimde, keyfî biçimde idarî taksimatla oynamak hiçbir partiye hayır getirmez. Sadece Osman Bölükbaşı'yı cezalandırmak için vilayetinin ilçe yapıldığı zamanları hatırlayınız. İsmet Paşayı cezalandırmak için Malatya'nın bölündüğünü hatırlayınız; yani, bugün tarihî bir gün.

Bu İçtüzüğü ihlal ediyorsunuz, hukuk kurallarını ihlal ediyorsunuz. Neden; Denizli'nin 22 belediyesinin tüzelkişiliğine son vermek için, 25 köyünün tüzelkişiliğine son vermek için. Ayrıca -daha yeni geçti komisyondan- Denizli'nin 28 belediyesi daha var sırada. Burada, arkadaşlarım Mustafa Gazalcı, Mehmet Uğur Neşşar, Haşim Oral çırpınıyorlar; Meclis açıldığından beri Denizli Belediyesini büyükşehir belediyesi yapmak istiyorlar. Niye yapmıyorsunuz arkadaşlar? Defalarca gündeme getirildi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Teklifiniz nerede?!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Tamam, teklifimiz var.

Ayrıca -arkadaşların belleği zayıf- nüfusu 700 000'in üstündeki illerin, il merkezi belediyelerin büyükşehir belediyesi olması için kanun teklifi verdik -demin Haluk Bey söyledi- sizin oylarınızla reddedildi. Malatya çoktan büyükşehir belediyesiydi, Denizli çoktan büyükşehir belediyesiydi, Trabzon çoktan büyükşehir belediyesiydi, Hatay çoktan büyükşehir belediyesiydi; reddettiniz. Şimdi "teklifiniz nerede" diyorsunuz!

Şimdi, arkadaşlar, bunlar ince ayar işlerdir. Bu idarî taksimatla oynamanın sebebi şudur: Siz, Batı tipi bir parlamenter sistemi Türkiye'de kurmak için, Avrupa'yla bütünleşmek için, artık merkezdeyiz deyin, ne söylerseniz söyleyin, davranışlarınızla bunu kanıtlayamazsanız, inandırıcı olamazsınız. Siz, seçim sandığına, demokrasinin  bir aracı, olmazsa olmaz koşulu olarak bakmıyorsunuz; seçim sandığını Zati Sungur kutusuna döndürmek istiyorsunuz! (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Yok canım; ne alakası var?!.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hadi canım sen de!..

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Seçim takvimi işlemeye başlamış; bu ayın sonunda kamu görevlileri istifa edecek, hâlâ Denizli'de hangi belediye sınırındaki vatandaşlar nereye oy kullanacak belli değil; hakkınız var mı buna?! Oradaki insanlar, kamu görevlileri istifa edecek, o belediyelere aday olacaklar. Nasıl aday olacaklar?! Buraya getirmişsiniz; bu kanun çıkarsa, belediye ortadan kalkacak. Neden istifa etsin; niye istifa etsin; ne yapacak bu insanlar?! Bir yandan seçim takvimi işliyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bir şey olmaz!..

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bir şey olmaz... Tamam, işte, bu mantık; bir şey olmaz; biz yaparız, olur... Biz yaparız, olur...

Yine, bugün Bölükbaşı'ndan söz açıldı. Bu Meclise tek başına çoğunlukta olan çok partiler geldi; gördük ve o çoğunluğun verdiği güçle, iktidar sarhoşluğuyla "biz yaparız, olur" diyen partileri de gördük.

AHMET YENİ (Samsun) - Çoğunluğumuzdan  rahatsız olmayın, rahatsız olmayın!..

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hayır... Hayır... Rahatsız olmuyoruz.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Biz olmayız...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Merhum Bölükbaşı diyordu ki: "Tarih, ben Nuh'um diyenlerin kendi yarattıkları tufanlarda boğulduklarını gösteren misallerle doludur." (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, beni dinlemeyeceğinizi, benim söylediğim yönde değil, tam tersine oy kullanacağınızı biliyorum; ama, çene yormadığımın da farkındayım. Bu tarihî anı zabıtlara tescil ettirmek için, tespit etmek için, zihniyetinizi teşhir etmek için, tarihe geçirmek için burada söz aldım.

AHMET YENİ (Samsun) - Bizim zihniyetimizi halk biliyor, halk!..

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Siz değişmezsiniz...

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Değişmezsiniz... Hep laf atarsınız...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Size...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - ...demokratik anlayış diliyorum, demokrasiyi günün birinde hazmetmenizi diliyorum; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Anadol, konuşmanız sırasında, cümlenizi tamamlamadan önce mikrofon kesilmişti; arkadaşlarla konuşuyordum, haberimiz olmadı, kusura bakmayın.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Estağfurullah.

BAŞKAN - Sayın Fatsa, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, AK Parti Grubunun Danışma Kurulu önerisi üzerinde görüşlerimizi ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Bugün, saat 13.15'te, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü gündemine ilave edilmek üzere -biraz önce, muhalefet partimize mensup çok sayın iki Grup Başkanvekili arkadaşımızın da isimlerini zikrettiği- 307 ve 308 sıra sayılı tasarıların, bütçe görüşmelerinden sonra gündeme alınarak görüşülmesi talebiyle Danışma Kurulu toplantısı yapılmasını istemiştik; ancak, Danışma Kurulunda mutabakat olmadığı için, biz önerimizi Genel Kurula getirdik.

Değerli arkadaşlar, Sayın Koç, biraz önce Danışma Kurulunun ve bu teklifin aleyhinde görüşlerini beyan ederken kendileri de ifade ettiler; dediler ki: "Çok sık olarak uygulanmasa bile, geçmişte Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe görüşmeleri yapılırken bu tür uygulamalara başvurulduğu olmuştur."

Tabiî, biz, bir şeyi yeniden icat ediyor, olmayan bir şeyi ihdas ediyor falan değiliz. Meclisin geleneğinde olan, Genel Kurul görüşmelerinin, bütçe görüşmelerinin geleneğinde olan bir hususu, bugün, belki, lüzumuna binaen bir kere daha kullanma durumunda kaldık. Eğer öyle olsaydı, Meclis geleneğinde olmayan bütçe görüşmeleri geleneğinde olmayan hususları Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmemenin esas olduğu anlayışından hareket edecek olursak, bugün, hiç bütçe geleneğinde olmadığı şekliyle, muhalefet partisi, karar yetersayısı istemiştir. Halbuki, bütçe geleneğinde karar yetersayısı isteme durumu -geçmiş tutanaklara da baktığımız zaman- olmadığını hepimiz görürüz.

Değerli arkadaşlar, biz, bu iki konunun ehemmiyetine binaen bütçe görüşmelerinden sonra ele alınmasını istedik. Burada, muhalefetin iddia ettiği gibi "deveyi kaştan atan bir tutam ot" falan değildir. Biz, bir siyasî fayda beklentisiyle bunu getirmedik. Eğer, bir siyasî fayda beklentisiyle bunu getirmiş olsaydık... Bunun, yapana hiçbir siyasî faydası olmayacağını Sayın Koç da bilir.

MEHMET SOYDAN (Hatay) - Buna ihtiyacımız da yok.

EYÜP FATSA (Devamla) - Buna ihtiyacımız da yok. Biz, bir hakkı teslim etmek, bir yanlışlığı düzeltmek için böyle bir yola başvurduk.

Şimdi, arkadaşlarımız, burada, bu getirdiğimiz öneriye karşı çıkarlarken, Denizli milletvekillerinin ve Denizli kamuoyunun buna hazır olmadığını, karşı olduğunu, kimseyle görüşülmediğini, kimseyle bunun istişare edilmediğini söylediler. Halbuki, muhalefet partisine mensup Denizli milletvekili arkadaşlarımızın, -biz de biliyoruz ki- bu konunun, bu meselenin tahakkuk edip gerçekleşebilmesi için, İçişleri Bakanlığı nezdinde, Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü nezdinde, hatta komisyonda bu konu görüşülürken birlikte hareket ettiklerini, birlikte takip ettiklerini hepimiz biliyoruz. Bunun böyle olmadığını, bunun doğru olmadığını, Cumhuriyet Halk Partisine mensup Denizli milletvekili arkadaşlarımız da çıkarlar söylerler. Kaldı ki, Denizli'deki çok önemli sivil toplum örgütlerinin de bu konuda desteklerinin olduğunu yazılı metinlerde görüyoruz. Biz, bunu, bir siyasî fayda açısından yapmadık; bir yanlışlığın düzeltilmesi ve bir hakkın iadesi düşüncesiyle yaptık.

Değerli arkadaşlar, yine, muhalefete mensup bir sayın grup başkanvekili arkadaşımız, İçtüzüğün ilgili maddelerini gerekçe göstererek, bunun yapılamayacağını ifade etti ve bunu da tarihe bir kayıt düşme adına yaptı; söylediklerinin zabıtlara geçmesini istediğini bildirdi. Ben de şimdi, bir şeyin daha zabıtlara geçmesi ve tarihe not düşme açısından bir şey söylemek istiyorum: "Türkiye Büyük Millet Meclisi, bundan önceki zamanlarda olduğu gibi bugün de gündemine hâkimdir, bundan sonra da gündemine hâkim olmaya devam edecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Kaldır İçtüzüğü!..

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin... Müsaade edin...

Bakın bu uygulamalar geçmişte de vardı. Türkiye Büyük Millet Meclisinde günlük program takip edilirken -geçmiş zamanlarda da olmuştur, zabıtlarda da vardır, bakabilirsiniz- Danışma Kurulu kararıyla gündeme ilaveler yapılmış, hatta gündem değiştirilmiştir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yanlış, emsal olmaz!

EYÜP FATSA (Devamla) - Kaldı ki, bu, AK Parti olarak bizim değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle kabul ediliyor. Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdik; bu Meclisin bunu kabul etme iradesi olduğu gibi, reddetme iradesi de vardır.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Oturum gündemi olmaz; açıp okuyun.

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, ifade ettim, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine hâkimdir.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - O zaman, İçtüzüğe ne lüzum var.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - İçtüzüğü de yapan milletvekilleri değil mi?!

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Değiştirin İçtüzüğü o zaman.

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, muhalefet partisi Grup Başkanvekilimiz "İçtüzüğü değiştirin" diyor. Biz, İçtüzük değişikliğiyle ilgili kendilerine bir metin sunduk, hâlâ mütalaalarını bile alamadık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YILMAZ KAYA (İzmir) - Zaten gerek yok, her gün gündemi değiştiriyorsunuz.

EYÜP FATSA (Devamla) - Tabiî, sizin için hiçbir şeye gerek yok zaten.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bütçe önemlidir; bir ülke için önemlidir, bir meclis için önemlidir. Bütçe görüşülürken, herkesin Genel Kurulda olmasını arzu etmekten daha tabiî bir şey olamaz. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının, bütçe görüşmeleri sırasında ülkesi adına, milleti adına bir yurtdışı gezisinde olmasından daha tabiî ne olabilir, bunda yadırganacak ne vardır; bu, yadırgamayı bir tarafa bırak, alkışlanacak bir tavırdır. Tabiî...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bütçe programını ona göre yapsaydınız.

EYÜP FATSA (Devamla) - Hayır kardeşim, yani...

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Bundan daha tabiîsi, burada olmasıdır.

EYÜP FATSA (Devamla) - Turistik seyahate gitmemiştir Sayın Başbakan. Sayın Başbakan, Türkiye ile Özbekistan arasındaki ikili görüşmeler çerçevesinde bir devlet protokolüyle oraya gitmiştir, turistik seyahate de gitmemiştir.

Değerli arkadaşlar, yine, 308 sıra sayılı teklif, son sayımda nüfusu 2 000'den az olan belediyelerin, beldelerin, belediyeliklerinin düşürülmesiyle alakalıdır. Buradaki durum da, bir önceki, 307 sıra sayılı teklifin gerekçesinden farksızdır. Bakın, bizi, bu konuda siyasî davranmakla, siyasî rant elde etmekle, muhalefetteki arkadaşlar itham ediyorlar, suçluyorlar. Halbuki, seçime giderken, 350 tane belediye başkanlığını kapatarak gitmenin, bunu yapana hiçbir siyasî fayda sağlamayacağını, bu ülkede, sadece siyasetçiler değil, seçmenler bile bilir, vatandaş bile bilir.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - CHP hariç!..

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - O zaman, niye bizim arkamıza saklanıyorsunuz?!

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, 1580 sayılı Belediyeler Kanununun 7 nci maddesi gayet açıktır; nüfusu 2 000'in altına düşen belediyelerin tüzelkişiliğini kaybedeceği gayet açıktır ve bunda, Yargıtay içtihatları da vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EYÜP FATSA (Devamla) - Biz, niye bunu getirdik; bakın, bunu, Danıştaya müracaat etmek suretiyle, tek tek, mahkeme kararlarıyla da düşürmek mümkündür; zaten, örneği de vardır; ancak, önümüzde bir seçim var. Bakın, bu, yaklaşık 350 seçim bölgesinde, kamu görevi yapan birçok insan istifa edecek, görevinden ayrılacak. Dolayısıyla, buralarda seçim yapma imkânımız hukuken mümkün olmadığı için, biz, bu insanların da bir mağduriyet yaşamaması için, bir seçim öncesinde, belki, siyaseten aleyhimize olacağını bile bile, böyle bir kanunî düzeltmeyi yapmak zarureti hissettik. Hiçbir siyasî fayda açısından hareket etmedik. Buradaki amacımız, bir hukukî faydayı sağlamak, bir hakkı teslim etmektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, ben, grup önerimizi, Genel Kurulumuzun iradesine arz ediyorum.

Hepinizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, oylama yapmadan önce -bu kürsüden uyarıda bulunmuştum efendim- İçtüzüğün 19 uncu maddesinin son fıkrasını dikkate almanızı istirham ediyorum; bu oylama burada yapılamaz.

BAŞKAN - Sayın Anadol, buyurun efendim.

Saygıdeğer milletvekilleri, Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa'nın konuşması sırasında, Denizli İlimizle ilgili olarak yapılacak düzenlemede Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin de rızası olduğu noktasında bir cümle geçti. Bu konuda Başkanlığımıza sunulan 2 dilekçede, 2 Denizli millletvekilimiz, bu konuyla ilgili olarak mutabık olmadıklarını ifade ediyorlar. Ben, milletvekillerimizden sadece Sayın Neşşar'a, bu konuyla ilgili düşüncesini kısaca açıklamak üzere söz vereceğim.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, ben de birkaç cümle söylemek istiyorum.

BAŞKAN - Aynı konuyu muhtevî Sayın Gazalcı; bir kişi yeter.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, sadece birkaç cümle...

BAŞKAN - Aynı konuyu muhtevî; arkadaşımız açıklasın...

Sayın Neşşar, buyurun.

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar’ın, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa’nın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle açıklaması

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir konuyu anlamakta güçlük çekiyorum. 58 inci hükümet kuruldu; Denizli İlinin yararını hep beraber düşünüyoruz, hatta Bayındırlık Bakanımız burada olsaydı, o da anımsayacaktır, Denizli'nin yolları için, hep beraber, 7 milletvekili, Bayındırlık Bakanına gidelim dedim. Arkadaşları aradım, hatta Bakan Beyden randevu da aldım; ama, nedense, bir saat sonra, verilmiş randevu iptal edildi. O yolların temeli atılırken, AKP'li arkadaşlarımız, Denizli'de olup bitenler için bize teşekkür etmediler; bizim, onları desteklediğimizi dile getirmediler. Arkasından, Denizli Sigorta Hastanesinin ödeneğinin çıkması için -ki, özellikle, Bakan Beyi burada da ziyaret ettim- oniki sene çalıştığım hastanede, bu eksikliğin giderilmesi için bütün desteğimizi vereceğimizi, hatta bu desteğin çıkması halinde, Denizli'deki yerel televizyonlarda, gidip, AKP'li milletvekillerine teşekkür edeceğimi, rantını onlara vereceğimi ilan ettim, yine kimse bizi anmadı; ama, nedense, bu konu gündeme geldiği andan itibaren, komisyonda, burada, Denizli'deki basında, her yerde "Denizli milletvekilleri bizi destekliyor" diye bir kampanyadır gidiyor. Siz, geliyorsunuz, arkasından, bütün Türkiye dinliyor, Denizli de dinliyor "bizim hiçbir siyasî hesabımız yok" diyorsunuz ve buna da insanların inanmasını bekliyorsunuz. Bir kere, böyle bir saçmalık olmaz, bunu düzeltmek istiyorum.

İkincisi, bugün, yerel gazetelerin birinde "Denizli milletvekilleri buna destek veriyordu; ama, Genel Başkanın direktifiyle bundan vazgeçtiler" gibi bir ifade okudum. Bu konuda Genel Başkana dil uzatmak kimsenin haddine düşmemiş, kimsenin böyle bir hakkı yok; onu da düzeltiyorum.

3 Denizli milletvekiliyiz, üçümüz birden hareket ediyoruz. Denizli'nin yararı için davet edildiğimiz her yere gideriz, her zaman gideriz. Çağdaş olmaktan söz ediyorsunuz, çağdaş uygulamalarda öncü olmaktan, devrimci olmaktan söz ediyorsunuz. O zaman, çağdaş dünyayla ilgili, ben, size bir bilgi vereyim. Çağdaş dünyada bir insanın bir şeyi taşıyabilmesi için ifade ettiğinin altına imza atmış olması beklenir. Doğulu ülkelerde dedikoduyla iş yapılır, Batıda ve çağdaş dünyada insanlar altına imza attıkları şeylerden sorumludurlar. Dolayısıyla, lütfen, artık, şu, bizim arkamıza saklanma fikrinden vazgeçin; çünkü, bu yasayı, biz, oturduk görüştük, geldik arkadaşlarımız...

BAŞKAN - Sayın Neşşar, burada sadece bir cümle geçmişti, ben, bu bir cümleye nezaketen size söz vermiştim; sözlerinizi lütfen bağlayınız. Tamam, konu anlaşıldı.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Sürem 5 dakika değil mi efendim?

BAŞKAN - Hayır, hayır... Sadece kısa bir açıklama için size söz verdim. Lütfen...

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - O zaman kısaca bağlıyorum. Ben söyleyeceklerimi zaten söyledim. Benim söylediklerimi zaten bütün Türkiye duydu, siz de duydunuz. Bir kere daha tekrar ediyorum, çağdaş olduğunuzu iddia ediyorsunuz, çağdaş dünyada altında imzanız olduğu zaman siz o tarafta sayılırsınız; olmadığı sürece yaptığınız iş dedikodudur. Lütfen, dedikoduyla iş yapmayınız. Denizli'nin bakın... Biz, söylediğimizi...

BAŞKAN - Sayın Neşşar... Son cümlenizi alayım. Lütfen...

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bitiriyorum efendim, son cümlemi söylüyorum.

...akşam gelip buna niye karşı olduğumuzu açıkça madde madde, gerekçeleriyle size aktaracağım, onu o zaman dinlersiniz; ama, şu "Denizli CHP milletvekilleri de bizi destekliyor" söyleminden ve bizim arkamıza saklanmaktan lütfen vazgeçin.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sağ olun. Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, oturur musunuz lütfen... Söz vereceğim; bir dakika efendim.

Aynı konuyu ihtiva etmesi gerekçesiyle Sayın Neşşar'a söz verdiğimi ifade edecektim; fakat, Sayın Gazalcı "benim de bu hususta ismim geçiyor, talepte bulundum" diyor. Sayın Gazalcı, 1 dakika süre vereceğim; o 1 dakika içerisinde, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız, yoksa, mikrofon kapanacak. Mikrofonunuzu da kürsüye geldiğiniz anda açacağım.

Buyurun Sayın Gazalcı.

2. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı’nın, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa’nın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle açıklaması

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; milletvekili arkadaşımız Sayın Haşim Oral, bu öneri görüşülecek diye, Denizli'den buraya gelecek. Bir akşamüzeri, arkadaşlar, bize "gelin, çay içelim" dediler, biz de gittik. Denizli için gideriz. Ne konuşulacağını, ne yapılacağını bilmiyorduk. İlçelerin, beldelerin adları belirlenmiş, bizim önümüze konuldu. Biz de "bunu örgüte soracağız" dedik. Katılmıyoruz diyoruz; tekrar tekrar, aynen soruyorsunuz. Şimdi, lütfen -biz komisyonda kavga verdik, burada kavga verdik- biz, bu biçimde, büyükşehir olmadan, Denizli'nin 50 belediyesinin tüzelkişiliklerine son verilmesini istemiyoruz. Arkadaşlar, 50 belediyemiz gidiyor; biz istemiyoruz bunu, istemiyoruz... İstemiyoruz... İstemiyoruz... Hâlâ "rızası vardı" diyor. Türkçe konuşuyoruz... Nasıl anlatalım?! Yani, ne yapalım?!.. Hanginizin ilinden 50 belediye bir çırpıda gidiyor; 22'si teklifle gidiyor, 28'i öteki teklifle gidiyor. Bunlar, bir tasarı değil; bunlar, gerçekten, önceden hazırlanmış değil, bilimsel değil.

Saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, hangi konuyla ilgili söz istiyorsunuz?

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkanım, biz Denizli milletvekilleri olarak, birlikte, bu konu üzerinde çalıştık. 2 sayın milletvekili, bu konuyla ilgili açıklama yapmışlardır...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmalar sırasındaki ifadeleri tespit ettim; yani, Sayın Gazalcı da...

Size de, açıklama yapmanız için 2 dakika süre vereceğim. Yalnız, eski bir mülkî amir olarak -hatipliğinize de güveniyorum- 2 dakikalık süre içerisinde görüşlerinizi açıklayacaksınız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, neye dayanarak söz verdiniz?

BAŞKAN - Efendim, sizin sözlerinize karşı açıklama noktasında...

Buyurun Sayın Kandoğan. (CHP sıralarından gürültüler)

2 dakika konuşacak; lütfen, sabredin, dinleyin!

3. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan’ın, Denizli Milletvekilleri Mehmet Uğur Neşşar ile Mustafa Gazalcı’nın, konuşmalarına karşı açıklaması

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu iki kanun teklifinin altında da, AK Parti Denizli milletvekili olarak dördümüzün, birinde de benim imzam var.

Bir ramazan akşamı, CHP'li iki ve AK Partili dört milletvekili iftarda bir araya geldik, yemekten sonra, Pamukkale Üniversitesi Rektörümüzle beraber yan odaya geçtik, Denizli haritasını açtık, harita üzerinde, Sayın Rektörümüz, Denizli'nin bu 22 belediyesiyle ilgili yapmak istedikleri çalışmayı, düzenlemeyi, Denizli'nin önünün nasıl açılacağı hususunu birlikte değerlendirdik.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Pergel tuttunuz mu?!

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - O akşam biz niye gittiğimizi bilmiyorduk.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Harita üzerinde işaretlemelerde bulunduk ve o akşam bana bir görev verildi. İçişleri Bakanlığının eski bir mensubu olduğum için, Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünden bir randevu talep etmemi ve o randevu alındıktan sonra, Mahallî İdareler Genel Müdürlüğüne gitme kararını birlikte aldık.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Mahallî seçimler için değildi o.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünün randevu defterinden Denizlili 7 milletvekilinin randevu talebi olduğunu da çıkarttırdım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biz, Mahallî İdareler Genel Müdürünün makamında iki genel müdür yardımcısıyla birlikte oturduk, kendilerine, Denizli'yle ilgili bu önerimizi ilettik ve bu öneriyle ilgili olarak bize bir kanun teklifi hazırlanması noktasında teknik yardımda bulunmalarını istedik; CHP'li 2 milletvekilimiz de yanımızdaydı; Sayın Neşşar Amerika'da olduğu için gelmedi.

Sayın Genel Müdür, genel müdür yardımcıları, bu konuyla ilgili olarak, bize bir kanun teklifi hazırladılar, gönderdiler. Denizli Milletvekillerimiz burada, Sayın Rektörümüz orada...

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - O, bu konuyla ilgili değildi.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kesinlikle bu konuyla ilgiliydi.

Bu konuyla ilgili Sayın Genel Müdür ve sayın genel müdür yardımcıları da orada... Buna birlikte karar verdik.

Ben bu açıklamayı yapmış olmanın inancıyla hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Bunlar, bu konuşmaları, gitsin, Denizli'de yapsınlar.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, burası Meclisin kürsüsü, milletvekili arkadaşlarımız burada görüşlerini beyan ediyorlar.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Neşşar, sizin söylediğiniz hususu, zaten, Amerika'da olduğunuz için katılamadığınızı zaten Sayın Kandoğan ifade etti. Ne söyleyeceksiniz Sayın Neşşar? (CHP sıralarından gürültüler)

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Bir tek cümle söyleyeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen sükûneti sağlayalım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, oylama konusunda itirazım var.

BAŞKAN - Tamam, bu konuyla ilgili olarak Denizli milletvekillerimiz, AK Partili ve Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız görüşlerini açıklamışlardır. Bizi izleyenler bunu tespit etmiştir. Bundan sonra sözlü ve yazılı basında veya medyada da zaten görüşler açıklanacaktır; dolayısıyla, bu konuyla ilgili olarak Genel Kurulumuzu daha fazla meşgul etmek istemiyorum. Açıklamada bulunan arkadaşlarımızın hepsine de teşekkür ediyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, usule ve tutumunuza ilişkin söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Anadol, dediğiniz hususu arkadaşlarımızla da görüştük, geçmişte de Meclis Genel Kuruluna ara oturumlar sırasında bu hususta getirilmiş olan Danışma Kurulu önerileri olmuştur ve bunlar burada oylanmıştır. Buna dayalı olarak şu anda AK Parti Grup Başkanvekilinin getirdiği öneriyi oylarınıza sunacağım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - O zaman, oylamadan önce tutumunuz hakkında söz istiyorum. Sayın Başkan, 63 üncü maddeye göre söz istiyorum; takdir hakkınız yok efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, 63 üncü maddeye göre... Takdir hakkınız yok efendim.

BAŞKAN - Sayın Anadol, 63 üncü maddeyle ilgili size sonra söz vereceğim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, daha sonra söz almamın bir anlamı var mı?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, öneriyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım:

V. - ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1. - Gündemdeki sıralamanın ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi (Devam)

Öneri:

Genel Kurulun 19 Aralık 2003 Cuma günkü (bugün) Birleşiminde, daha önce Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılan 308 sıra sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasına alınması ve bu birleşimde, günlük bütçe programının tamamlanmasından sonra, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına kadar olan işlerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması, Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Sayın Başkan, oylamadan önce söz istiyorum; 63 üncü maddeye göre söz istiyorum.

Oylamadan sonra bir anlamı kalmaz efendim; zatıâliniz bunu takdir edersiniz sanıyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul)- Bizi ikna mı edeceksiniz?!.. (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)- Babanın koltuğunda mı oturuyorsun?... Laf atmaya gerek yok!..

K. KEMAL ANADOL (İzmir)- 63 üncü madde çok net efendim.

BAŞKAN- Sayın Anadol, 63 üncü maddeye göre, 2 dakikalık bir sürede, aleyhte görüşlerinizi açıklayınız.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

VII. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1. - Gündemin, oturum aralarında getirilen grup önerileriyle değiştirilmesinin mümkün olup olamayacağına ve bu oylamanın sonraki birleşimde “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” kısmında yer alarak yapılıp yapılmamasına dair

K. KEMAL ANADOL (İzmir)- Sayın Başkan, şunu hatırlatmak isterim, 63 üncü maddeye göre, sanırım, söz hakkım 10 dakika. "...Onar dakikadan fazla sürmemek şartıyla, lehte ve aleyhte en çok ikişer kişiye söz verilir" hükmünü amir 63 üncü madde.

Ben, sabrınızı suiistimal etmeyeceğim.

BAŞKAN- Sayın Anadol, sehven söylediğim rakamı düzeltiyorum. Konuşma sürenizi düzelttim; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (Devamla)- Gösterdiğiniz anlayışa teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; sizden istirham ediyorum, önemli olan, bu Meclisin kendi koyduğu kurallara uygun çalışmasıdır. Bizim anayasamız, İçtüzüğümüzdür; yani, çok sevdiğim, saydığım, AK Partinin Grup Başkanvekili Eyüp Fatsa'nın söylediği belki derneklerde geçerlidir. Elbette "kongre, gündemine hâkimdir" diye bir hukuk kuralı da vardır; ama, İçtüzükte bu uygulanmaz. Çünkü, İçtüzükte ne yazıyorsa, onu uygulamaya mecburdur Başkanlık Divanı, o usuller içinde oylama yapılır. Aksi halde, yapılan iş hukuken batıl olur, geçerli olmaz.

Şimdi, biz, her şeyi çoğunluk terazisine vurursak, her şeyi buradaki çoğunluğa göre ölçer biçersek, her şeyi buradaki çoğunluğa göre kararlaştırırsak, niye İçtüzük var arkadaşlar, niye İçtüzük var?! Bu İçtüzüğe biz uymazsak, yurttaşlar yasalara neden uysunlar?!

Bir daha okuyorum değerli arkadaşlarım...

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - İçtüzükte "gündemine hâkimdir" yazıyor.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - "Gündemine hâkimdir" yazmıyor. Neresinde var, bana gösterin allahaşkına! Rica ediyorum, neresinde var, gösterin! Yok böyle bir şey! Ne diyor: "Bu durumda istemin oylanması ilk birleşimin gündemindeki Başkanlık sunuşlarında yer alır ve Genel Kurul işaret oyuyla karar verir."

Şimdi, ilk birleşim ne zaman; yarın sabah, saat 11.00'de. Başkanlık sunuşuyla beraber oylanması lazım. Tereddüde yer yok, herhangi bir tartışmaya yer yok; ama, ona rağmen, gerçekten yangından mal kaçırır gibi bunu burada oylamaya kararlısınız. Vazgeçin... Sanki, kıyamet mi kopar yarın oylarsanız?!

Haa, söyleyeyim, bir kopya vereyim, Anayasa Mahkemesine gittiğimiz vakit, bu oylama bizim işimize yarar. Uyarıyorum sizi, baştan beri, 3 Kasımdan bu tarafa uyarıyoruz. Cumhurbaşkanından geri döner diyoruz, Cumhurbaşkanı sizin partiden mi diyorsunuz; Anayasa Mahkemesinden geri döner diyoruz, başka bir şey söylüyorsunuz; ama, dediğimiz teker teker çıkıyor, ya Cumhurbaşkanından geri dönüyor ya da Anayasa Mahkemesince iptal ediliyor. O zaman da diyoruz ki, bu Meclis ucuza çalışmıyor, bu Meclisin bütçesinde saçı bitmedik yetimin hakkı var, israfa lüzum yok, avare çalıştırmayın bu Meclisi; hayır... 3 Kasımdan bu tarafa, vaktimizin yarısından çoğu, ya Cumhurbaşkanından geri dönen ya da Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği yasaları tekrar tekrar görüşmekle geçti; komisyonlarda tekrar görüşme, Genel Kurulda tekrar görüşme! Yazık değil mi sizlerin, bizlerin emeğine, yazık değil mi bu milletin parasına, bütçeye?!

Bunda ısrar ediyorsunuz, yapmayın. Yani, bunu, burada şimdi oylarsınız... Gerekçe ne; Sayın Başkan "Danışma Kurulunun buna benzer uygulamaları var; Danışma Kurulu kararları, oturumlar sırasında oylandı" dedi. Canım, oylandıysa, yanlış olmuş. Ta Mecelleden bu tarafa gelen bir hukuk kuralı var, hâlâ geçerlidir. Ne diyor Mecelle: "Kötü misal emsal olmaz." "Kötü misal emsal olmaz." Yani, yasaya, İçtüzüğe aykırı bir uygulama olmuşsa ve bu uygulama yanlışsa, onu, uygulama diye, emsal diye buraya dayatmaya, o yanlışı Meclise bir daha tekrar ettirmeye hakkımız yok arkadaşlar. Haa, ona rağmen oylarsanız, bu, sizin hesabınıza hiç de iyi bir not olmaz. Yarını bile beklemeye tahammülü olmayan, bütçenin arasına zorla sokarak belediyelerin tüzelkişiliğine son veren, mahallelerin tüzelkişiliğine son veren, Denizli'yi, geçmişteki Kırşehir'e, Malatya'ya çeviren bir anlayış buraya hâkim olursa, bu, gerçekten, sizin hesabınıza iyi olmaz. Ben rica ediyorum, İçtüzük neyse, onu uygulayın. Bir gün beklemekle, zarar gelmez. Bu tartışmayı yarın yapalım; istirham ediyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Bugünün işini yarına bırakma diye bir atasözümüz var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Araslı, buyurun.

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün, burada, hukukun ve Anayasanın üstünlüğünün ne anlama geldiğini hep birlikte konuştuk. Ben bir şeyler söyledim, sizin Grubunuz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına değerli milletvekili arkadaşlarım bir şeyler söylediler. Ondan aklımızda eğer bir şeyler kalmışsa, bu usul tartışmasının açılması bile gereksizdir. Yani, burada, Mecliste bir çoğunluk, eğer her aklına estiği anda, günlük birleşimlerin gündemini oturum aralarında değiştirmeye kalkışırsa, bu İçtüzüğün varlığının ne anlamı kalır; ben size sormak istiyorum.

Burada bir arkadaşım kalkıyor, bir Grup Başkanvekili arkadaşım "Meclis gündemine hâkimdir" diyor. Evet, doğru, hâkimdir; ama, o gündemi, ne zaman en son belirleyeceğimizi gösteren bir yer var, bir hukuk kuralı var, o da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İçtüzüğü. Bu İçtüzüğün 19 uncu maddesini gözden geçirdiğimiz zaman, gündemle ilgili belirlemenin birleşimin başında yapılabileceğini görüyoruz. Birleşimden ne anlamak gerektiğini de, yine, İçtüzük, 1 inci maddesinde ortaya koyuyor. Şimdi, birleşim başlamış, oturumlarında biz görüşmelerimizi yapıyoruz ve bir oturumda, birleşim için belirlenmiş olan gündemi değiştirmeye kalkışıyoruz. Yani, bunu yapmaya hakkımız var mı?! Eğer biraz Türkçe biliyorsak, eğer ne okuduğumuzu anlayabiliyorsak, bu İçtüzüğe göre, şurada yapılmaya kalkışılanı, Adalet ve Kalkınma Partisinin getirmiş olduğu teklifi ne oylamaya ne de görüşmeye imkân vardır. O nedenle, ben, Sayın Başkandan rica ediyorum, bu öneriyi oya bile sunmasın. Görüşmeye bile açılması hata olmuştur; hatanın neresinden dönülürse kârdır. Sayın Başkan, hiç değilse oylamaya sunmasın. Burada, biz, dün, Anayasaya saygının, Anayasanın üstünlüğünün ne demek olduğunu görüşmüş, tartışmış bir Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bunu oylamak durumunda kalmayalım, böyle bir ayıbın altına girmeyelim. Anayasaya saygı, ilk önce bizi bağlayan Anayasanın üstünlüğüne saygıdan başlar; hukukun üstünlüğüne saygı, ilk önce bizi bağlayan kurallara Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak saygıdan başlar; kendi koyduğumuz kurallarla kendimizi bağlı kılmakla başlar.

Eğer, biz, burada, kendi koyduğumuz kurallara uymazsak, onları bir kenara atmakta sakınca görmezsek, vatandaşın bizim yaptığımız kanunlara uymasını nasıl bekleyebiliriz?! O da "benim çoğunluğum var, benim çoğunluğum bu kurallardan hoşlanmıyor, uymak istemiyorum" dese, yapılacak ne olur?!

Değerli arkadaşlarım, bunun oya sunulmasının bir ayıp olduğunu düşünüyorum, hukuka bir saygısızlık olduğunu düşünüyorum, hukukun üstünlüğü anlayışını hiçe saymak olduğunu düşünüyorum ve oylandığı takdirde, bu ayıp yapıldığı takdirde, bu oylamaya katılmayı dahi çok büyük bir ayıp olarak gördüğümü sizlere ifade etmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Araslı, teşekkür ediyorum.

V. - ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1. - Gündemdeki sıralamanın ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (CHP sıralarından gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Hâlâ oya sunuyorsunuz!.. Bu kadar söz söylendi Sayın Başkan, hatadan dönün!..

OYA ARASLI (Ankara) - Hâlâ oya sunuyorsunuz!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yapmayın, yapmayın!..

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. (CHP sıralarından gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir sürü uyarıya rağmen bile bile İçtüzüğü ihlal ediyorsunuz!

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, İçtüzük ihlali yetkisini nereden alıyorsunuz?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, hata yaptınız, hatada ısrar ettiniz!

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Burası AKP Meclisi değil!

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S. Sayısı :  284, 286, 285, 287) (Devam)

A) BAŞBAKANLIK (Devam)

1. - Başbakanlık  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Başbakanlık 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

B) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

C) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-  Vakıflar Genel Müdürlüğü  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2.-  Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

D) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

E) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1. - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Başbakanlık, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçeleri ile 2002 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

Şimdi, üçüncü tur görüşmelerine başlıyoruz.

Üçüncü turda, Hazine Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1. - Hazine Müsteşarlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Hazine Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

G) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1. - Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Gümrük Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

H) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1. - Dış Ticaret Müsteşarlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Dış Ticaret Müsteşarlığı  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

İ) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI

1. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

J) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2004 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Sayın milletvekilleri, 10.12.2003 tarihli 26 ncı Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Buna göre; turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Üçüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

AK Parti Grubu adına, Karabük Milletvekili Ali Öğüten, Hatay Milletvekili Mehmet Soydan, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek, İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit, İstanbul Milletvekili Memduh Hacıoğlu, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş, İstanbul Milletvekili Bülent Tanla.

Şahısları adına; lehinde, Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan, Karabük Milletvekili Ali Öğüten; aleyhinde, Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin.

İlk söz, AK Parti Grubu adına, Karabük Milletvekili Sayın Ali Öğüten'e aittir.

Sayın Öğüten, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖĞÜTEN (Karabük) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı Hazine Müsteşarlığı bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Milletimizi ve onların değerli temsilcilerinin bulunduğu saygıdeğer Meclisimizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Hazine Müsteşarlığı, ekonomi politikalarının belirlenmesinde, koordinasyonunda ve uygulanmasında önemli bir yere sahiptir. Bu çerçevede, konuşmamda, Müsteşarlığın görev alanıyla yakından ilgili olan makroekonomik gelişmeler, politikalar ve teşvik ve yabancı sermaye faaliyetleriyle ilgili görüşlerimi Yüce Heyetinize arz etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin çok yakinen bildiği üzere, yüksek kamu açıkları ve borç stoku, son yıllarda ekonomimizin krizlere girmesine yol açan temel faktörlerin başında gelmektedir. Yüksek kamu borç stoku, aynı zamanda, halkımızın hak ettiği ekonomik refah düzeyine ulaşmasının önünde önemli bir engel oluşturmaktadır.

Ekonomide istikrarlı bir yapının oluşturulması, esas olarak, malî disiplin sağlanarak kamu kesiminin malî piyasalar üzerindeki baskısının azaltılmasına ve özel sektörün ekonomideki rolünün artırılmasına bağlıdır. Bu çerçevede, 2003 yılı için, kamu kesimi faizdışı fazlasının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 6,5 olarak hedeflenmiş ve bu amaçla, gerekli tedbirler, zamanında ve kararlılıkla alınmıştır. Bugün gelinen noktada, bu hedefe ulaşılabileceği herkes tarafından kabul edilmektedir.

Vurgulamak istediğim bir diğer önemli husus ise, bu seviyedeki faizdışı fazlaya Türkiye'de ilk defa ulaşılmasıdır. Bu durum, malî disiplinin sağlanmasında hükümetin ne kadar kararlı olduğunu da göstermektedir. Malî disiplinin sürdürülmesi ve makroekonomik alandaki olumlu gelişmeler malî piyasalarda güveni artırmış, artan güven ortamı ve başarılı borç yönetimi sayesinde, borçlanma alanında da önemli mesafeler kaydedilmiştir.

2003 yılında borç yönetiminde aktif bir politika izlenmiş, borçlanma stratejisi, borçlanmada vadenin uzatılması ve maliyetin düşürülmesi hedefleri doğrultusunda belirlenmiş ve uygulanmıştır.

Nitekim, 2002 yılı ocak-kasım döneminde, iç borçlanmanın ortalama vadesi 9 ay iken, 2003 yılının aynı döneminde, 11,2 ay olmuştur. Öte yandan, 2002 yılının ocak ayında yüzde 74,3 olan devlet iç borçlanma senetleri faiz oranı, bugün, yüzde 25'ler civarına gerilemiştir. Bu oranların, 1984 yılından beri gerçekleşen en düşük faiz oranı olduğunu, özellikle belirtmek isterim. Faiz oranlarında reel olarak da önemli bir gerileme kaydedilmiştir. Ekim 2002'de yüzde 36 olan reel faiz beklentisi, bugün, yüzde 10 civarına gerilemiş bulunmaktadır.

2003 yılında, aktif borç yönetiminin bir parçası olarak, borç ödemelerinin belli dönemlerde yoğunlaşmasını önlemek, borç stokunun vadesini uzatmak amacıyla değişim ihaleleri düzenlenmiştir. Malî piyasaların Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümetine olan güveninin bir yansıması olarak, değişim ihalelerine yoğun bir talep gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik alanda elde edilen başarılar, uluslararası sermaye piyasalarına da yansımış bulunmaktadır. Çeşitli uluslararası derecelendirme kuruluşları, ülkemizin kredi notunu art arda yükseltmişlerdir. Bu gelişmeler sonucunda, uluslararası piyasalarda işlem gören Türk tahvillerinin risk primi düşmüş, borçlanma maliyeti azalmıştır.

Bugün, iç borçlanma senetlerine benzer şekilde, yurt dışına ihraç edilen Türk tahvillerinin ikincil piyasalardaki faiz oranları, tarihsel olarak en düşük seviyesinde seyretmektedir. Gerek sağlanan malî disiplin gerekse faiz oranlarındaki gerileme, 2003 yılı bütçesine doğrudan yansımıştır. Nitekim, faiz ödemeleri, bu gelişmelere paralel olarak, sene başında öngörülenin en az 6 katrilyon TL daha altında gerçekleşecektir.

Dikkatinizi çekmek istediğim bir başka nokta da, bu yıl bütçe açığının nominal olarak geçen yılın altında kalabilecek olmasıdır.

Faizdışı fazla hedefine ulaşılması, faiz oranlarının hızla düşmesi, büyümenin hedefler doğrultusunda gerçekleşmesi, döviz kurlarındaki olumlu gelişmeler, kamu borç stokunun millî gelire oranının beklenenin de üzerinde düşmesini sağlamıştır. Kamu net borç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranının, 2002 yılına kıyasla yaklaşık 10 puanlık bir azalmayla, bu yıl sonunda yüzde 70'ler seviyesine düşmesi beklenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu maliyesi alanındaki bu olumlu gelişmeler makroekonomik dengeleri de olumlu yönde etkilemiştir. Yılın ilk 9 ayında sanayi üretimi yüzde 8,9 oranında artmıştır. 2003 yılı için yüzde 5 olan büyüme hedefinin de rahatlıkla gerçekleşebileceği, hem yılın ilk üç çeyreğine ait büyüme rakamlarından hem de büyümenin öncü göstergeleri olarak tanımlanan sanayi üretimi ve kapasite kullanımında bugüne kadar kaydedilen gelişmelerden anlaşılmaktadır.

Enflasyonla mücadele konusunda kararlılık da meyvelerini vermektedir. Nitekim, enflasyonun, yıl sonu hedefinin de altında gerçekleşmesi beklenmektedir. Bugün, son 30 yılın en düşük enflasyon oranını yakaladığımızı da belirtmek istiyorum. İhracat, tarihsel olarak rekor seviyeye ulaşmıştır. Ekonomik aktivitenin canlı olduğu ve Türk Lirasının değerlendiği bir dönemde ithalatta artış olması doğaldır. Ancak, özellikle ara malı ithalatının yüksek seviyede olması, ihracatın artış sürecini desteklemiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, kamu maliyesi ve genel ekonomi alanında yaşanan bu olumlu gelişmelerde yapısal reformların da önemli bir rolü bulunmaktadır. Türkiye'nin uygulamakta olduğu rekabete dayalı piyasa ekonomisi anlayışının sağlıklı bir biçimde işlemesi, kamuda iyi yönetim anlayışının yerleşmesi, ekonominin, değişen ülke ve dünya koşullarına uyum sağlayabilmesi ve ülke potansiyelinin önündeki ciddî engellerin kaldırılması için, yapısal reformlara her zamankinden daha fazla önem verilmiştir. Yapısal reformların uygulanmasında Hazine Müsteşarlığımızda aktif bir rol oynamıştır.

Kamu Malî Yönetim ve Kontrol Kanunu ile Bankalar Kanununun Yüce Meclisimiz tarafından kabul edilmesi ve doğrudan vergi reformuna yönelik çalışmaların sonuçlanma aşamasına gelmesi, yapısal reformlar alanında son günlerde atılan önemli bir adımdır.

Sosyal güvenlik reformuyla, sosyal güvenlik kuruluşlarının hizmetlerinin etkinleştirilmesi, hizmetlerin yurt geneline yaygınlaştırılması ve bu kuruluşların sağlam bir malî yapıya kavuşturulması yönünde çalışmalar devam etmektedir.

Ülkemizde kamu sosyal güvenlik sistemini tamamlayacak bireysel emeklilik sistemi uygulaması da başlatılmıştır. Bu sistemin, ekonomiye uzun vadeli kaynak sağlayarak, yatırımların ve ekonomik kalkınmanın finansmanına olumlu katkı yapması beklenmektedir.

2003 yılında, kamu iktisadî teşebbüslerinin faaliyetlerinde, maliyetlerin kontrol altında tutulması, verimliliğin artırılması yönünde önemli adımlar atılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Ali Bey, size, 2 dakikalık eksüre veriyorum.

Buyurun.

ALİ ÖĞÜTEN (Devamla) - Bu sayede, kamu iktisadî teşebbüslerinin ürettikleri mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artış sınırlı kalırken, bu kuruluşların kârlılıklarında herhangi bir gerileme olmamış, aksine, kârları artmıştır.

Özel sektörün ekonomideki ağırlığının ve rolünün artırılması, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümetinin temel öncelikleri arasında yer almıştır.

Bu kapsamda, makro ekonomik istikrarın sağlanmasının yanı sıra, özel sektörün gelişiminin önünde engel teşkil eden unsurlar da art arda ortadan kaldırılmaktadır.

Yatırım ve işletme döneminde karşılaşılan idarî engellerin ortadan kaldırılması ve bürokratik işlemlerin azaltılması suretiyle, yatırım ortamının iyileştirilerek yerli ve yabancı yatırımların artırılması amacıyla başlatılan yatırım ortamının iyileştirilmesi reform programı kapsamında çok önemli düzenlemeler yapılmıştır. Yabancı sermayeyle ilgili, teşvik uygulamayla ilgili birtakım düzenlemeler getirilmiştir. Yatırımlarda devlet yardımları hakkında kanun tasarısı taslağı hazırlanarak, Başbakanlığa sunulmuştur.

Uygulanmakta olan ekonomik programlarla Türkiye ekonomisi kalıcı ve istikrarlı bir iyileşme sürecine girmiştir. Uzunca bir süredir üst üste biriken ekonomik sorunlarımız, başta Başbakanımız ve hükümetimiz olmak üzere, Hazineden sorumlu Bakanımız Sayın Ali Babacan'ın özverili çalışmalarıyla tek tek çözülmektedir. Ekonomi yönetimimiz hassasiyetle sorunları tespit etmekte, projeler üretmekte ve ekonomik yapı sağlam bir zemine oturtulmaktadır.

Sözlerime burada son verirken, 2004 malî yılı bütçesinin ülkemize ve Müsteşarlığımıza hayırlar getirmesini temenni eder, Yüce Heyetinize hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öğüten.

AK Parti Grubu adına İkinci konuşmacı Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SOYDAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığının 2004 malî yılı bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gümrükler, özellikle ülkemizde olmak üzere, her zaman ve her yerde dikkat çekici olagelmiştir. Gümrüklerin ilk uygulamalarından günümüze kadar seyrine baktığımızda, gelişmenin üç ana eksen üzerinde olduğu görülür.

Birincisi, gümrüklerden alınan vergilerle bütçelere gelir sağlama amacıdır. Gerçekten, günümüze kadar uzanan bu amaç, özellikle, günümüzde azgelişmiş ülkelerin vazgeçemediği bir unsur olarak görülüyor. Ülkeler geliştikçe bu oran azalır. Örneğin Türkiye'de, gümrüklerde alınan verginin tüm vergi gelirleri içerisindeki payı, yüzde 15 dolayındadır.

İkincisi, gümrük uygulamalarının dışticaret politika aracı olarak kullanılmasıdır. Dünyada, özellikle, 1950'den sonrası dönemde gümrük vergileri, dışticarette benimsenen politikalara göre kaldıraç gibi kullanılmıştır. Türkiye de 1980 sonrasından gümrük birliğine kadar bu kaldıraca başvurmuştur.

Üçüncüsü ise çok yeni bir gelişmedir. 11 Eylül saldırısı sonrası başlayan ve Irak ile Afganistan savaşlarıyla daha da yoğunluk kazanan bir yaklaşım söz konusudur. Artık, yeni gümrük anlayışı, güvenlik konsepti üzerine oturtulmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri ve bazı gelişmiş ülkeler, ihracatın kontrolü, konteyner bilgilerinin aktarımı, yolcu bilgilerinin iletimi gibi spesifik konularda uluslararası işbirliğini güvenlik konseptine dayandırmaya başlamışlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk gümrük idaresi de, bu trendlere uygun olarak geçmişten bugüne pozisyonunu belirlemektedir. Özellikle güvenlik konsepti, yeni uluslararası gelişmeler ışığında Türkiye için giderek önem kazanmaktadır. Türkiye'nin jeopolitik yapısı bu gerekliliği kendiliğinden ortaya koymaktadır. Şöyle ki: Türkiye, ekonomik ve ticarî yapıları farklı olan 8 ülkeyle komşu konumundadır. Türkiye'nin kara, hava, deniz ve demiryolu sınırları vardır ve buralarda 66 adet sınır kapısına sahiptir. Türkiye, Avrupa, Asya, Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar arasında ve dünyanın kavşak noktasındadır. Türkiye doğudan batıya uzanan uyuşturucu trafiği üzerinde bulunmaktadır. Böyle bir coğrafya üzerinde Türk gümrük idaresi, artık, 100 milyar doları aşkın dışticaret, 30 000 000-32 000 000 yolcu 45 000 - 50 000 gemi, 1 000 000 ilâ 1 200 000 TIR ve yaklaşık 2,5 - 3 milyar beyanname işlemlerini yürütmektedir. Dolayısıyla, yoğun bir iş hacmi ve ciddî bir risk alanı içerisinde gümrükçülük yapmanın zorluğu da ortadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu gelişmeler karşısında ve zorluklara rağmen, Türk gümrük idaresi son yıllarda ciddî bir atılım ve yenilik hamlesi içerisindedir. Bu atılım ve hamleler, daha henüz bir yılını doldurmamış olan hükümetimiz döneminde çok daha sistemli ve hızlı olarak sürdürülmektedir. Bu yeniliklerin bir ayağını hukukî düzenlemeler oluşturmaktadır. Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde 2000 yılı başında yürürlüğe giren; fakat, artık bazı ihtiyaçlara cevap vermeyen Gümrük Kanunuyla ilgili değişiklikler yapılarak Bakanlıkça hükümete sunulmuştur. Çok çağdaş ve ileri adımlar içeren bu değişiklikler yakın bir gelecekte Yüce Meclisin huzuruna arz edilecektir.

Hükümetimizin imzasını attığı ve Yüce Meclisin iktidar ve muhalefetiyle birlikte kabul ettiği yeni Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yetmiş yıllık bir kâbusu sona erdirmiş, ekonomik suça ekonomik ceza anlayışıyla ve çağdaş hukuk normlarına uygun bir kanun olarak 19 Temmuz 2003 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.

Hükümetin önüne gelecek bir diğer hukukî düzenleme de teşkilat kanunuyla ilgili değişiklikler olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gümrüklerde insan unsuru her zaman ve her yerde büyük önem taşımıştır. Gümrük çalışanları sürekli dikkat ve eleştiri odağı olmuştur. Geçmişte yolsuzluk konuları anıldığında gümrükçüler hep gündeme gelmiştir. Bu konulardaki münferit olaylar ve çeşitli araştırmalar sürekli olarak kamuoyuna yansımıştır; ancak, hükümetimizin yolsuzlukla mücadele konusundaki kararlılığı ve gümrük alanında aldığı tedbirleri hepimiz biliyoruz. Aslında etik değerlerin tüm topluma yerleştirilmesinin mücadelesini veriyoruz. Bileşik kaplar örneğini sergileyen toplumun, tüm unsurlarıyla aklanmasını istiyoruz. Bu anlayış ve hedef doğrultusunda gümrüklerde de her türlü beşerî altyapı aksaklıklarını gidermeye çalışıyoruz. Gümrük idaremizin, bu anlayışla, sürekli eğitim, yükselme, etik değerleri benimseme, moral ve kültürel ilişkileri geliştirme yolunda çok ciddî adımlar attığını memnuniyetle izliyoruz.

Gümrüklerde yapılan atılım hamlelerinin bir diğerini de, fizikî altyapı iyileştirmeleri oluşturmaktadır. Gerçekten, etkin bir hizmetin sağlıklı bir fizikî altyapıyla gerçekleştirilebileceği anlayışı, sürekli iyileştirmeler yaptırmaktadır.

Bu iyileştirmelerin başında otomasyon gelmektedir. Otomasyon çabaları üç ana eksen üzerine oturmuş bulunmaktadır. Ben, sadece, burada, projelerin isimlerini okumak istiyorum: Bilge Projesi, GÜMSİS Projesi, GÜVAS Projesiyle çok daha ileri adımların atılması sağlanacak ve hem de performans ölçümleri artacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fizikî altyapı iyileştirmelerinin bir diğeri de, hizmet binalarının iyileştirilmesidir. Kısıtlı bütçe imkânları ve uzun yıllar süren inşaat çalışmaları nedeniyle yenilenemeyen gümrük binaları, artık, yap-işlet-devret modeli ve katılım modeliyle çok hızlı olarak devreye girmektedir. Eskiden, bütçe imkânlarıyla beş yılda biten hizmet binaları, artık, beş ayda bitmektedir.

Doğuya açılan en büyük kapımız Gürbulak Sınır Kapısı, zor iklim şartlarına rağmen, yap-işlet-devret modeliyle onbir ayda tamamlanmış ve hükümetimiz döneminde hizmete sunulmuştur. Şimdi de, Habur Sınır Kapısının, yine, aynı modele göre yapılması planlanmış olup, önümüzdeki ay temeli atılacak ve yaklaşık altı aylık sürede tamamlanacaktır. Yine, 2004 yılı içinde Suriye'ye açılan iki kapı, Cilvegözü ve Oğuzeli, Gürcistan'a açılan bir kapı Sarp, Bulgaristan'a açılan bir kapı Dereköy ile İstanbul'daki Halkalı Gümrük Kapısı aynı modelle yapılarak devreye sokulacaktır. Gebze, Akçakale, Aksaray gümrüklerimiz de, katılım modeliyle hükümetimizin devreye soktuğu kapılardır. Aynı şekilde, 2004 yılında da, katılım modeline göre yeni gümrük kapıları süratle yapılacaktır.

Buradan, bir Hatay milletvekili olarak -Sayın Bakanımızın Hatay'a yaptığı ziyaret sırasında- Hatay Yayladağı Gümrük Kapısında yeni bir düzenleme yapılarak, oranın da yeni bir şekil alacağını tekrar hatırlatmak istiyorum; umuyorum ki, kendileri de buradan, Yayladağı Sınır Kapısının da  2004 yılında hizmete sokulacağı sözünü verecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimizin gümrük alanında planladığı ve yaptığı birkaç konuyu daha satırbaşlarıyla bilgilerinize sunmak istiyorum.

Türk gümrük idaresi, bu dönemde kurumsal işbirliklerine büyük önem vermiştir. Örneğin, Dış Ticaret Müsteşarlığıyla online olarak birtakım bilgilerin paylaşımı yapılmaktadır. Aynı şekilde, Türkiye İhracatçılar Meclisiyle ihraç beyannamelerinin tek yerden kayda alınması sistemi devreye girmiş bulunmaktadır. Öte yandan, ulaştırma konularıyla ilgili olarak, Ulaştırma Bakanlığı ve Uluslararası Nakliyeciler Derneğiyle bilgi paylaşımı yapılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Ek 2 dakikalık sürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

MEHMET SOYDAN (Devamla)- Ayrıca, yasadışı ticaretin önlenmesi amacıyla jandarma, emniyet ve yabancı istihbarat ve güvenlik birimleriyle çeşitli düzenli ve arızî işbirlikleri kurulmaktadır. Gümrük Müsteşarlığının son zamanlarda ve özellikle 2003 yılında yasadışı ve kaçak eşya yakalamaları konusundaki ciddî performansının altını çizmek gerekir. 2003 yılında, bugün itibariyle yaklaşık, 320 trilyon değerinde yasak ve kaçak eşya yakalanmıştır. Bu rakamın yabancı para cinsinden değeri, 220 000 000 dolara tekabül etmektedir. Oysa, geçen yıl yakalama tutarı 146 trilyon lira ve yabancı para karşılığı 98 000 000 dolar olmuştur. Bu performans, bir önceki yıla göre yüzde 120 artışı ifade etmektedir.

Sürem tamamlanacağı için ifade etmek istediğim konuların hepsine değinemiyorum. Sayın Bakanımız, hem dışticaret konusunda hem gümrükler konusunda büyük adımlar atmaktadır, ihracatın boyutu da bunu çok açıkça gösteriyor; ama, Gümrük Müsteşarlığı, bu doğrultudaki çalışmalarına, inanıyorum ki, daha  artırarak devam edecek. Hükümetimizin ağır borç yükü altında ve diğer kısıtlarla hazırladığı bütçe büyüklüklerinin Gümrük Müsteşarlığına da yansıdığını görüyoruz. Ancak, bu kısıtlı imkânlarla geçen yıl hükümetimiz ve Sayın Bakanımız Kürşat Tüzmen de bir yılda çok iyi hizmet yaptılar. Yapılan çalışmalarla  tüm Türkiye'nin gümrük kapılarının aydınlanacağını ve aydınlık bir Türkiye'nin kurulmaya devam edeceğini biliyoruz. Dolayısıyla, bu yapılan çalışmaları aslında herkes biliyor. Milletimiz de, bunun için AK Partinin oylarını artırmaya devam ediyor.

Ben, bu inanç ve duygularla, Gümrük Müsteşarlığının 2004 yılı bütçesinin ülkemize ve gümrük idaresine hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş; buyurun.

Süreniz 9 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizin değerli üyelerini saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimizin malumu olduğu üzere, ülkemiz, hem dışpolitika hem de ekonomi alanlarında çok kritik ve zorlu bir dönemden geçmektedir. Ülkemizin Avrupa Birliğine tam üye olması yönünde çok önemli adımlar atılırken, diğer yandan da Kıbrıs konusuna çözüm bulunabilmesi yolunda çok yoğun bir gündem takip etmektedir. Bu iki konunun yanı sıra ülkemizi ekonomik ve siyasî açıdan en fazla ilgilendiren bir diğer sıcak gelişme ise, Irak Savaşı sonrası dönemde Ortadoğu'da yaşanmaktadır. Bir başka deyişle, ülkemiz, dış politik ve ekonomik gündem açısından çok önemli bir dönemeçten geçmektedir.

Öte yandan, ülkemiz, hâlâ, 2001 yılında yaşamış olduğu büyük ekonomik krizin yaralarını sarmaya çalışmaktadır. Her ne kadar bazı makroekonomik rakamlarda ciddî düzelmeler yaşanmakta olsa da, ülkemiz ekonomisi normalleşme sürecini henüz tamamlayamamıştır. Kriz sonrasında işsiz kalan, işyerlerini kapatmak zorunda kalan milletimiz, ekonominin makro dengelerinde yaşanmakta olan bu olumlu gelişmeleri günlük hayatlarında yavaş yavaş hissetmeye başlamıştır. Bu kapsamda, önce 58 inci hükümet, şimdi de 59 uncu hükümetimizin sosyal politikalara ağırlık vereceklerini açıklamış olmalarını çok önemli buluyorum.

Hepimizin malumu olduğu üzere, 1980 yılında alınan 24 Ocak kararlarıyla birlikte, ülkemiz, ithal ikameci kalkınma modelini terk etmiş ve ihracata dayalı kalkınma modelini benimsemiştir. Bu yeni stratejiye paralel olarak uygulamaya konulan destekleme mekanizmalarının da olumlu etkisiyle, 1980 yılından sonra, ihracatımız, hem nicelik hem de nitelik olarak çok önemli bir gelişim ve değişim sürecini yaşamıştır. Nitekim, 1979 yılı sonunda 2,3 milyar dolar olan ihracatımız, 2003 yılı sonu itibariyle 48 milyar dolar seviyelerine yükselecektir. Bir başka deyişle, ihracatımız, bu dönem zarfında yaklaşık 24 kat artmıştır. Yine aynı dönem içerisinde, ülkemiz, çok büyük bir oranda işlenmemiş tarım ürünleri ihracatı yapan bir ülke konumundan, yüzde 85 civarında sanayi ürünleri ihracatı gerçekleştiren, dışticaret hacmi yaklaşık 110 milyar dolara ulaşan bir büyük ülke konumuna gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, 2001 yılında yaşanan yüksek oranlı devalüasyonun yarattığı fiyat avantajlarını çok iyi değerlendiren ihracatçılarımız, bu yüksek performanslarını 2002 yılında da devam ettirme başarısını göstermişlerdir. Nitekim, 2002 yılı ihracatımız bir önceki yıla göre yüzde 14 oranında artmış ve 35,8 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. İçinde bulunduğumuz yılda ise, Türk Lirasının aşırı değerlenmesi ve Irak'ta yaşanan olumsuzluklara rağmen, başta Başbakanımız Sayın Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanımız Sayın Abdullah Gül ve Dış Ticaret Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen ve ihracatçılarımızın üstün destek ve gayretleri neticesinde, ihracatımızın yeni bir rekora imza atmaya hazırlandığı görülmektedir. Nitekim, ocak-eylül dönemine bakıldığında, ihracatımız 33,6 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Yıl sonu itibariyle ise, ihracatımızın, yılbaşında yapılan tahminlerin çok ötesinde bir performans sergileyerek, 48 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir; yani, 2003 yılı sonu itibariyle ihracatımız, son yirmidört yıllık dönem içerisinde, 24 misli artma başarısını gösterecektir. Bu başarıda büyük katkısı olan, başta Sayın Bakan Kürşad Tüzmen'e, ihracatçılarımıza, imalatçılarımıza ve alınterini esirgemeyen tüm çalışanlarımıza şükranlarımızı arz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimizin malumu olduğu üzere, 1980'li ve hatta 1990'lı yılların ortasına kadar uygulanan ve ihracatımızın ilk atılımı yapmasına büyük katkı sağlayan ihracat performansına dayalı nakdî teşvik verme dönemi, 1990'lı yılların ikinci yarısından itibaren, Dünya Ticaret Örgütünün kurulması ve ülkemizin gümrük birliğine girmesinin ardından sona ermiştir. Dış Ticaret Müsteşarlığımız da, bu gelişmelere paralel olarak, ihracatı teşvik mekanizmalarını yeniden gözden geçirmiş ve bu çerçevede, uluslararası taahhütlerimizle uyumlu, yeni destekleme mekanizmalarını yürürlüğe koymuştur. 1995 yılında çıkarılan ihracatta devlet yardımları kararı kapsamında, ihracatçılarımızın, ar-ge, pazar araştırması, istihdam, eğitim, yurtiçi ve yurtdışı fuarlara katılım, yurtdışı ofis ve mağaza açma, moda ve marka oluşturma gibi faaliyetlerini desteklemeyi amaçlayan programlar uygulamaya konulmuştur. Söz konusu programların ortak noktası, ihracat performansına dayalı olmamaları ve üretici ihracatçılarımızı, ihracat öncesi üretim aşamasında veya ihracat sonrasında yürütülen çalışmalarda desteklemeyi amaçlaması ve ekonomimizin belkemiği olan KOBİ'lerimize özel önem ve ayrıcalık sağlamalarıdır; ayrıca, yine, uluslararası taahhütlerimize uygun olarak, bazı tarımsal ürünlerimizin ihracatına çeşitli destekler verilmektedir.

Şüphesiz, yukarıda kısaca değindiğim mekanizmaların dışında, nakdî ödemeye dayanmayan, ancak, ihracatçılarımızın dış pazarlarda desteklenmelerini amaçlayan başka uygulamalar da Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından yürütülmektedir. Bu kapsamda, üreticilerimize dünya fiyatlarından hammadde ve aramadde sağlayan ve bu yolla önemli bir maliyet avantajı gerçekleştiren dahilde işleme rejimi uygulaması devam etmektedir. Anılan rejim kapsamında, 2003 yılı ocak-kasım döneminde, firmalarımıza toplam 4 333 adet belge verilmiş ve bu belgeler çerçevesinde toplam 22,2 milyar dolar ihracat taahhüdü karşılığında 14,1 milyar dolarlık ithalata gümrük vergisi muafiyeti sağlanmıştır.

Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından ihracatımızı geliştirme kapsamında uygulanmakta olan diğer bir uygulama ise tanıtım faaliyetleridir. Anılan faaliyetler kapsamında dünyanın çeşitli ülkelerinde düzenlenmekte olan uluslararası fuarlara firmalarımızın katılımı desteklenmekte, ülkemiz ihracatçılarının yabancı ithalatçılarla doğrudan temasını sağlayan ticaret ve alım heyeti programları düzenlenmektedir. Nitekim, 2003 yılı ocak - kasım döneminde 12 adet ticaret heyeti programı, 17 adet alım heyeti programı gerçekleştirilmiştir. Öte yandan, 17'si müstakil Türk ürünlerinin sergilendiği Türk ihraç ürünleri fuarı olmak üzere, 124 adet uluslararası fuara iştirak edilmiştir. Bunların yanı sıra, ilki Çek Cumhuriyeti ve Polonya'ya olmak üzere, marka tanıtım heyetlerinin düzenlenmesine başlanmıştır. Söz konusu faaliyetler düzenlenirken, başta komşu ülkelerimiz olmak üzere hedef pazarlarımıza öncelik verilmektedir.

Dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen'in başlattığı ve kendisinin de çok büyük önem verdiğini ifade ettiği komşu ve çevre ülkeler stratejisinin ne kadar önemli olduğuna vurgu yapmak isterim. Dil, din, kültür ve tarih birlikteliğimiz olan bu ülkelerle ticarî ilişkilerimizi kısa sürede daha da makul seviyelere çıkarılması yönünde yapılan çalışmaları desteklediğimizi ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, son dönemde ekonomimizin itici gücü haline gelen ihracatımızı desteklerken, gerçekleştirilen ve yukarıda sadece ana hatlarıyla değindiğim tüm bu faaliyetler için yeterli kaynağın ayrılamadığını üzülerek belirtmek isterim.

Özellikle nakdî ödemelerin gerçekleştirildiği devlet yardımları kapsamında yapılan desteğin, ihracatçılarımıza zorlu dış pazar koşullarında verilmesi gereken desteğin çok uzağında olduğu bir gerçektir. Örnek vermek gerekirse, ekonomimizin âdeta candamarı haline gelen ihracatımıza 2003 yılında Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonuna aktarılan kaynak Türk Lirası ve dolar bazında 2002 yılına göre yaklaşık yüzde 7 azalmıştır. 2004 yılı bütçe büyüklüklerine bakıldığında ise durumun pek değişmediği anlaşılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Nitekim, 2004 yılında, ihracatımızı desteklemek üzere, Destekleme Fiyat İstikrar Fonuna sadece 325 trilyon lira tutarında bir kaynak aktarılması gündemdedir. Dolar bazında, bu meblağ, hedeflenen ihracatımızın sadece binde 4'üne tekabül etmektedir. 1980 yılından bu yana ihracata dayalı bir kalkınma modelini benimseyen ve son yıllarda ihracatta çok önemli bir gelişim yaşayan ülkemizin, ihracatın desteklenmesine daha fazla kaynak tahsis etmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, 2001 yılından bu yana üst üste yeni rekorlara imza atan ve ekonomik sıkıntıların yaşandığı şu son yıllarda ekonomik büyümenin itici gücü haline gelen ihracatımızın, 2003 yılında da yeni bir rekora doğru gittiğini görmekteyiz.

İhracatçı birlikleri kayıt rakamlarına bakıldığında, yaşanmakta olan tüm zorluklara rağmen, ihracatımızın, ocak-kasım döneminde, geçen yıla göre yüzde 31 oranında arttığı görülmektedir. Son yıllarda ihracatımızda sağlanan bu yüksek oranlı artış trendini daha sağlıklı bir yapıya dayandırmak ve kalıcı hale getirmek ana hedefimiz olmalıdır.

Bu çerçevede, kendisine acil eylem planıyla verilen görev doğrultusunda, özel sektörün de etkin katılımıyla yürüttüğü proje kapsamında, İhracat Stratejik Planı 2004-2006 çalışmasını tamamlayan Dış Ticaret Müsteşarlığını bir kere daha tebrik etmek istiyorum.

Genel amacı, sürdürülebilir ihracat artışı sağlayacak yapıyı oluşturmak olarak tanımlanan bu çalışmanın, ihracatımızın yapısal sorunlarını ortadan kaldıracak ve yeni bir ivme kazandıracak bir çalışma olduğunu vurgulamak isterim.

Bu kapsamda, söz konusu planın başarıya ulaşmasında, ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlarının da Dış Ticaret Müsteşarlığına gerekli katkı ve desteği sağlayacağına olan inancım tamdır.

Değerli milletvekilleri, sözlerime burada son verirken, 2004 malî yılı bütçesinin ülkemize ve Müsteşarlığımıza hayırlar getirmesini temenni eder, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, DPT bütçesi üzerinde, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Hanefi Mahçiçek.

Sayın Mahçiçek, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HANEFİ MAHÇİÇEK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; sözlerimin başında, hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye'deki bürokratik yapılanmada merkezî hükümet teşkilatı içinde müşavir kuruluşlar arasında yer almaktadır. Bakanlıklararası koordinasyon yapan kurum, bu özelliğinden dolayı, Başbakanlığa bağlı bir teşkilat, Yüksek Planlama Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı olarak yapılandırılmıştır.

1960'lardan günümüze 8 adet planı başarıyla hazırlamış olan bu teşkilatın bünyesinde, Türkiye'nin vazgeçemeyeceği bir bilgi ve tecrübe birikimi oluşmuştur. Hazırlanan planlar, hükümetlerin kabul ettiği stratejilere dayanmakta ve nihaî aşamada Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmaktadır. Bu anlamda, planlar, Devlet Planlama Teşkilatının değil, hükümetlerin ve ülkenin planı olma statüsüne sahiptirler. Bu planlar, yine, Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan yıllık programlar ve yatırım programları aracılığıyla uygulamaya konulmaktadır. Bu süreç içinde, değişen koşullar ve öncelikler dikkate alınarak, makro ekonomik düzeyde, bölgesel ve sektörel bazda politikalar oluşturulmaktadır. Sadece büyüme açısından değil, daha kapsamlı bir düzeyde kalkınma açısından olaylara yaklaşan Planlama Teşkilatı, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda hükümetlere müşavirlik yapmakta ve bu politikaların koordinasyonunda etkin bir rol oynamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, 1960-1980 döneminde uygulanan ithal ikameci kalkınma stratejisi çerçevesinde yürütülen sanayileşme sürecinde merkezî bir rol oynayan Planlama Teşkilatı, 1980 sonrası dönemde, dünya ölçeğinde yaşanan değişimlere paralel olarak hayata geçirilen liberalleşme ve dışa dönük kalkınma stratejileri kapsamında da öncü bir rol oynamıştır. Yaşanan bu tecrübe de göstermektedir ki, Planlama Teşkilatı, değişimin önünde engel teşkil etmek bir yana, değişime öncülük eden veya değişimi yönlendiren, bu çerçevede de kendi kurumsal yapısını yönlendiren ve dönüştürme becerisini de gösterebilen bir teşkilattır.

Bugün, hükümetimizin Acil Eylem Planının koordinasyonunu Devlet Planlama Teşkilatı başarıyla yürütmektedir; ancak, unutulmamalıdır ki, hızla değişen ülke ve dünya koşullarında, bütün diğer kurumlar gibi, Planlama Teşkilatının da kendisini sürekli bir şekilde ihtiyaçlara uyarlaması, buna imkân verecek şekilde, yapıcı eleştirilere açık olması gerekir.

Günümüzde, dünyada ve ülkemizde genel olarak yaşanan eğilimler çerçevesinde, planlama anlayışı ve süreci de değişime uğramıştır. Eskisine göre daha fazla oranda katılımcı ve konsensüs oluşturucu bir planlama anlayışı hâkim hale gelmiştir. Yasal ve kurumsal değişimi önplana çıkaran ve özel sektör için elverişli bir ortam oluşturmayı hedefleyen planlar hazırlanmaya başlanmıştır. Bölgesel ve yerel düzeyde potansiyellerin kullanılması önem kazanırken, kuruluş ve bakanlık düzeyinde stratejik yönetim kavramı gündeme gelmiştir. Tüm bu alanlarda, Planlama Teşkilatının yeni çalışmalar yaptığı da bilinmektedir.

Ayrıca, AB'ye ekonomik ve sosyal uyum amaçlı kullanılacak malî yardımların çerçevesini oluşturmaya dönük planlama ve program çalışmaları da Devlet Planlama Teşkilatı koordinasyonunda yürütülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Planlama Teşkilatını, Türkiye'de genel bürokrasi yapılanması içerisinde farklılaştıran en önemli özelliği, olaylara makro düzeyde yaklaşarak, mevcut durumun ötesinde çözümlere yönelebilmesi, dolayısıyla değişime karşı olumlu tavır sergileyebilmesidir.

Ayrıca, değişik kurumların görev sahasına giren alanlara bütüncül olarak yaklaşması ve uygulamaları bütüncül bir bakış açısı içerisinde koordine edebilme konumuyla, ekonomi yönetiminin diğer ilgili kurum ve kuruluşlarından farklı bir yapı sergilemektedir.

Kıt kaynakları verimli bir şekilde değerlendirmek suretiyle, kalkınmaya çalışan ülkemizde, planlamanın rolü kendiliğinden açığa çıkmaktadır. Hem kalkınma sürecini yönlendirmek hem de ekonomik ve sosyal politikaların koordineli bir şekilde uygulanmasında yaptığı araştırmalar sonucu alternatif politikalar üretmek ve kamu sektörü için rasyonel kaynak tahsisi yapmak suretiyle faaliyetlerini sürdüren Planlama Teşkilatımız, gelecekte de, değişen koşullara paralel olarak, katılımcılığı teşvik eden bir anlayış içerisinde, stratejik, makro, bölgesel ve sektörel düzeydeki çalışmalarıyla, ülke sorunlarına etkin çözümler üretmeye devam edecektir.

2003 yılında, gayri safî millî hâsıla ve gayri safî yurtiçi hâsıladaki büyümenin yüzde 5 oranında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Sektörler itibariyle de, tarımda yüzde 2,9 daralmaya karşılık, sanayide yüzde 6,5 ve hizmetlerde de yüzde 6 düzeyinde bir artış beklenmektedir.

2004 yılında ise, gayri safî millî hâsıla ile gayri safî yurtiçi hâsıla artış oranlarının yüzde 5 düzeyinde olması programlanmış olup, bu büyümenin, tarım ve hizmetler sektörlerinde yüzde 5, sanayide de yüzde 4,9 oranında olması hedeflenmiştir.

Bu bağlamda ifade etmek gerekirse, yaz başından itibaren Türkiye ekonomisine duyulan güven gözle görülür bir şekilde artmış, paralelinde, birbiri ardından ekonomik göstergeler olumluya dönüşmüştür. Enflasyon ve faizler düşmüş, kur istikrar kazanmış, ihracat artışı hızlanmıştır.

Şu bir realitedir ki, son çeyrek yüzyılda, Türk ekonomisinin en istikrarlı göstergesi enflasyon olmuştur. Ne var ki, uygulanan ekonomi politikalarıyla enflasyon aşağı çekildiği için, otuz yıldır erozyona uğrayan Türk Lirası, temel fonksiyonlarını -yani, değer ölçme, mübadele aracı olma ve değer biriktirme- restore etmiştir.

Düşen enflasyon ve küçülen dış açık ile yüksek büyüme hızları Türkiye için yeni bir deneyimdir. Bunu mümkün kılan büyük yapısal dönüşümün işaretleri, millî gelir rakamlarında da gözükmeye başlamıştır.

Risk primi ve faiz oranları düşmüş, üretmeden kazananlar "nerede o faizler" diye iç geçirmeye başlamışlardır.

Millî gelir pastasının bileşimi ve kesafeti değişmiştir.

Finansal ve reel kesimde verimlilik ön plana çıkmış, aynı miktarda girdiyle daha fazla çıktı elde edebilmenin yolları aranmaya başlanmıştır. Sonuçta da, iktisatçılar ve politikacılar için çok mümbit bir alan olan bu alan, tartışma alanı kaybedilmiştir.

Kuşkusuz, bu olumlu ekonomik sonuçların elde edilmesinde, ekonomi yönetiminin odak noktasında bulunan Devlet Planlama Teşkilatımızın katkısı büyük olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, 2004 yılı Devlet Planlama Teşkilatı bütçesinin, bu sene de olumlu çalışmalara vesile olması temennisiyle, kuruluşumuzda görev yapan yöneticilere, çalışan elemanlarımıza başarılar diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Mahçiçek.

AK Parti Grubu adına son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Ataş?.. Yok.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ekonomik yaşantımızda kilit role sahip bir kurumun bütçesini görüşüyoruz. Sözlerime başlarken, hepinizi, en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Gerçekten, Hazine Müsteşarlığı, uygulanan ekonomik programın temel unsurları ve temel hedefleri üzerinde son derece önemli etkilere sahip olan bir kuruluştur. Bu nedenle, izin verirseniz, önce, uygulanan ekonomik programın bazı sonuçlarına kısaca da olsa değinmeyi zorunlu görüyorum.

2003 yılında ekonomik büyümenin yüzde 5 dolayında gerçekleşmesi bekleniyor; ancak, söz konusu büyümenin, kıymeti harbiyesi fazla olmayan bir büyüme olarak ortaya çıktığı görülüyor. Evet, 2003 yılında büyüme yüzde 5 civarında bekleniyor. Peki, Türkiye'de istihdam artıyor mu; işsizlik azalıyor mu?! Ne gezer... İstihdamda artıştan vazgeçtik, azalma meydana geliyor istihdamda, azalma. Gerçekten, 2002 yılı haziran ayı itibariyle sivil istihdam toplamı 22 000 000 kişiye yaklaşmışken, 2003 yılı haziranında 21 700 000 kişi dolayına düşmüştür. Daha somut bir anlatımla, toplam çalışanlar sayısı, belirtilen dönemde, yaklaşık 280 000 kişi azalmıştır; tabiî, buna paralel olarak da işsizlik artmıştır. Nitekim, İş Kurumuna başvuran işsiz sayısında, 2003 Haziranında, bir önceki yıla göre yüzde 84 oranında artış gözlenmektedir. Evet, 2003 yılında büyüme yüzde 5 civarında gerçekleşiyor; ancak, tarım sektörü yaklaşık yüzde 3 oranında küçülüyor. Neden küçüldüğüne bakıyoruz; kötü hava koşullarıyla izah edilemiyor bu küçülme ve burada, AKP iktidarının seyir defterinde tarımın ve hayvancılığın yeri olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor. Bunun burada dile getirilmesi gerekiyor; çünkü, Hazine Müsteşarlığı, tarım sektörüne yönelik politikaların uygulanmasında aktif bir rol oynamaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; AKP, 2003 yılı için tarım sektörüne 1 katrilyon 865 trilyonluk kamu sabit sermaye yatırımı yapmayı programlamıştır. Geçen yılki bütçe görüşmelerinde bu miktarın son derece yetersiz olduğunu ve kesinlikle artırılması gerektiğini kürsüden ısrarla belirtmiştik. Şimdi, bir bakıyoruz, ne görelim; AKP, 2003 yılında tarım için programladığı miktardan 625 trilyon daha az yatırım yapıyor. Dikkatinizi çekiyorum; 625 trilyon daha az yatırım yapıyor.

Değerli milletvekilleri, değerli AKP'li milletvekilleri; kusura bakmayın; ama, içimden size şöyle seslenmek geliyor, siz bu seslenmeyi anımsayacaksınız: "AKP'liler, hıı, sizi gidi tüccar siyasetçiler sizi! Siz, çiftçilere Dimyat'a pirince gideceğiz sözü verdiniz; ama, şimdi onları, evdeki bulgurdan eder politikalara götürüyorsunuz." Gerçekten, tarıma yapılan sabit sermaye yatırımlarının 1 katrilyon 240 trilyon Türk Lirasına çekildiği tahmin ediliyor. Bu miktar, 1998 yılı fiyatlarıyla tarım sektöründe kamu sabit sermaye yatırımlarının 2003 yılında yüzde 37 dolayında eksildiğini ifade ediyor.

Yine, AKP'nin seyir defterinde çiftçinin yerinin olmadığına bir başka örnek, bütçeden tarım sektörüne yapılan desteklemelerde ortaya çıkıyor. 2002 yılında bütçeden tarıma yapılan desteklemeler toplamı 3 katrilyon 160 trilyonken, 2003'te enflasyon oranı dikkate alınırsa, 2003 yılındaki tarımsal desteklemelerin 2,5 katrilyona düştüğü görülmektedir; yani, bu yıl, tarıma, 2002 yılına göre, reel bazda yaklaşık 800 trilyon Türk Lirası daha az destekleme yapılmıştır. Sonuçta ne olmuştur; tarımda ve hayvancılıkta üretim gerilemiştir.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri, hem bölgeler hem de sektörler arasındaki mevcut gelir dağılımındaki adaletsizliklerin derinleşmekte oluşudur. Çiftçilerimiz, esasen, tarım dışında çalışanlara göre oldukça yoksul durumda bulunmaktadır. 2003 yılında, bir bölümüne değindiğim bu olumsuz gelişmeler, çiftçilerimizi, gerçekten eskisiyle kıyaslanamayacak ölçüde daha yoksul duruma düşürmüştür.

Şimdi, burada, AKP Grubuna soruyorum: AKP'nin sosyal adalet anlayışı bu mu, sosyal adalet düşüncesi bu mu? Eğer buysa, kusura bakmayınız, biz, Cumhuriyet Halk Partililer olarak, bu sosyal adalet anlayışını reddediyoruz, kabul etmiyoruz.

Kamu İktisadî Teşebbüsleri konusuna gelince : KİT'lerin malî yapılarında 2002 yılından itibaren bir iyileşmenin başladığı gözlenmektedir; ancak, bazı KİT'lerin geçmiş yıllardan gelen malî sıkıntıları devam etmektedir.

Sayın milletvekilleri, burada son derece önemli bir konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. KİT'lerin zarar eden kuruluşları için bütçeden kaynak aktarılırken, aynı anda, zarar etmekte olan kuruluşlarından da bütçeye kaynak girişi yapılmaktadır. Bu çerçevede, bütçeden KİT'lere sermaye ve görev zararı olarak, 2003 yılında, 1 katrilyon 881 trilyon kaynak transferi yapılması beklenmektedir. Buna karşılık, aynı yıl içinde KİT'lerden elde edilecek gelir tutarı, 2 katrilyon 980 trilyon Türk Lirasıdır. Bu gelir meblağının 1 katrilyon 645 trilyonu temettü geliri, 1 katrilyon 335 trilyonu ise hâsılat kesintisidir.

Değerli milletvekilleri, bu duruma göre -dikkatinizi tekrar çekmek istiyorum- KİT sisteminin bütçeye net katkısı, 2003 yılında, yaklaşık 1,1 katrilyon Türk Lirası olmaktadır. 2004 yılında ise, söz konusu net katkının 1,8 katrilyon olarak programlandığı görülmektedir.

Sayın milletvekilleri, şimdiye kadar gelmiş geçmiş tüm sağ iktidarlar KİT konusuna ideolojik açıdan bakmışlardır. Bu bakış açısı, neredeyse, KİT'leri zaman sürecinde tahrip etme ve çürütme politikasına dönüşmüştür. Hepimizin bildiği gibi, KİT'ler, bu ülkede yaşamış ve yaşayan hemen tüm yurttaşlarımızın alın terlerinden süzülmüş, beytülmal anlamındaki kutsal miraslarımızdır; öyle değil mi değerli milletvekilleri?

Şimdi, özelleştirme portföyüne bir göz atınca, söz konusu mirasımızın yürekler acısı bir konumda bırakıldıklarını tespit ediyoruz. Özelleştirme portföyünde, Sümer Holding, onaltı yıldan bu yana çürümeye terk edilmiş; PETKİM (Petro Kimya Holding A.Ş) onaltı yılı aşkın bir süredir bekliyor; TÜPRAŞ (Türkiye Petrol Rafinerileri Anonim Şirketi) onüç yılı aşkın zamandır, Türk Hava Yolları onüç yıl, Denizcilik İşletmeleri on yıl, Gemi Sanayii İşletmeleri on yıl, Karadeniz Bakır İşletmeleri on yıl... Gidiyor...

Değerli milletvekilleri, bunca yıl özelleştirme portföyünde hapsedilmiş bu KİT'lere doğru dürüst yatırım yapılamıyor, teknolojileri eskiyor, yüksek nitelikli personel buraları terk ediyor.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarında da bu durum böyle mi devam edecek? Yıllardan bu yana, KİT portföyünde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, ek 2 dakikalık sürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Yıllardan bu yana özelleştirme portföyünde tutulan kamu iktisadi teşebbüsleri, yine, böylesine uzun bir süre burada bekletilmekte devam mı edecek?

Hazineden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Ali Babacan, Plan ve Bütçe Komisyonuna sunuş konuşmasında -ki, 23 sayfalık basılı bir kitapçık halindedir- KİT konusunu, neredeyse es geçmiştir. Söz konusu kitapçıkta KİT'lere toplam 4,5 satırlık bir yer verilmiştir. Bu, nasıl bir anlayıştır?!

AKP İktidarından, bu duruma son vermesini, halkımız adına, talep ediyoruz. Halkımızın malı olan, milyarlarca dolarlık serveti çürümekten bir an önce kurtarmalıyız. Hükümetin, hangi KİT'leri ne zaman ve nasıl özelleştireceği, hangilerini ne kadar süreyle elinde tutacağı, KİT'lerde nasıl bir toparlanma, nasıl bir restorasyon programı uygulayacağı gibi konularda bir an önce karar vermesini bekliyoruz.

Esnaf ve sanatkârlara gelince: Esnaf ve sanatkârlara, bu yıl, ne yazık ki, Halk Bankası kredi desteği olarak yalnızca 50 trilyonluk bir kaynağın aktarılmış olduğunu görüyoruz. Aslında, bütçede bu kaynak hiç yok. Bir önceki yılda tahsis edilen 75 trilyonluk kaynak, kullanılamadığı için emanete alınarak, 2004 yılında kullanılmak üzere tahsis edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu duygu ve düşüncelerle, Hazine Müsteşarlığının bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum; hepinizi, tekrar, en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit; buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2004 malî yılı bütçesiyle ilgili olarak, Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde CHP Grubu adına söz almış bunuyorum. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, bizleri televizyonları başında izleyen yurttaşlarımızı da en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gümrükler, ulusal devletin ekonomik sınırları içerisinde ortaya çıkmıştır. Bir yandan ileri teknoloji ve bilimsel gelişmelerin ülke sınırlarının çok ötesinde evrensel bir boyut kazanması, öte yandan da uluslararası terörizm, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, nükleer madde artıklarının uluslararası ticarete konu olması ve içinde bulunduğumuz coğrafî konum, gümrüklerimizin önemini her geçen gün daha da artırmaktadır.

Gümrükler, sadece, vergi toplayan, giriş ve çıkışları kontrol eden bir kurum olmayıp, aynı zamanda, bir ülkenin tarımdan turizme, sanayiden hayvancılığa, güvenlikten çevreye, insan sağlığına kadar birçok alanda da hizmet vermektedir.

Uluslararası ticarî ilişkilerin birebir uygulama alanı olan gümrük denilince akla, yolsuzluk, rüşvet, kaçakçılık, vurgun ve soygun düzeni gelmektedir. Son yıllarda gümrük teşkilatımız, otomasyon dahil, teknolojik gelişmeleri hizmete sunmak suretiyle bu görüntülerden kurtulmaya çalışmaktadır; çünkü, bu görüntülerden gümrük teşkilatımız da rahatsız olmaktadır.

Gümrüklerin otomasyonunda, malların gümrükte bekleme süresinde önemli mesafe alınmasına karşın, malların kontrol ve analizinde aynı başarının sağlandığını söylemek mümkün değildir. Son beş altı yıldır gümrüklerdeki otomasyon ve teknolojik gelişmeleri takdirle karşılamakla birlikte, nitelikli işgücü ve eğitime gerekli önemin verilmesini de belirtmek isteriz; çünkü, teknolojik değişmelere koşut olarak düşünce ve davranış şeklinin de değişmesini beklemekteyiz.

Tüm bunlara karşın, bugün yolsuzluk denildiği zaman ilk akla gelen gümrüklerimizdir. Bu teşkilatımızda sayılarının çok fazla olduğuna inandığımız dürüst ve özverili çalışanları tenzih ettikten sonra belirtmek isterim ki, gümrükçü denilince, toplumuzda değişik çağrışımlar oluşmakta, akla, şaibeye, vurguna, soyguna ve rüşvete bulaşmış insanlar gelmektedir. Son yıllarda gümrüklerde yaşanan ve ortaya çıkarılan malî portresi milyarlarca doları bulan "Paraşüt Operasyonu", "Balina Operasyonu", "Kartal Operasyonu", "Buffalo Operasyonu", "Fırtına Operasyonu", "Hasat Operasyonu", "Sis Operasyonu", "Sarkaç-1 Operasyonu" ve Sarkaç-2 Operasyonu" gibi operasyonlarla çok değişik yolsuzluklar ortaya çıkarılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, yakın geçmişte yaşadığımız tüm bu operasyonların bir daha yaşanmamasını istiyorsak, başta uyuşturucu ve silah kaçakçılığı olmak üzere, yasadışı eşya ve araç trafiğini önlemeye yönelik önlemleri tez elden alarak, yasadışı girişimlere yol vermemeliyiz.

Sayın milletvekilleri, son yirmi yılda, ithalat ve ihracat işlemlerinde yapılan yolsuzlukların yanında, malî sistemimizi büyük zaafa uğratan bir de hayalî ihracat felaketi yaşanmıştır. Kayıtdışı ekonomiyi pompalayan, vergi sistemini altüst eden, köşe dönmeciliği teşvik ederek toplumun etik değerlerini yozlaştıran hayalî ihracat yolsuzluğunda da, gümrük teşkilatımızın sorumluluğu vardır.

Türkiye'deki ekonomik krizlerin altında, büyük ölçüde yolsuzluklar; yolsuzlukların altında da, Dünya Bankasının araştırmalarına göre, tüm dünyada, birinci sırada gümrükler yer almaktadır. Bugün, ekonomik kalkınmanın önündeki en büyük engellerden biri yolsuzluklardır; çünkü, yolsuzluklar, yatırımlara gidecek kaynakları kurutmakta, büyümenin önüne set çekerek, ülkemizdeki eşitsizlik ve dengesizlikleri daha da artırmak suretiyle, sosyal sınıflar arasındaki uçurumun iyice derinleşmesine neden olmaktadır.

Bugün,  gümrüklerimiz,  yaklaşık 120 milyar dolar dışticaret hacmine ev sahipliği yapmakta, 2 000 000 TIR giriş çıkışı yapmakta, 2 000 000 dolayında gümrük giriş beyannamesi düzenlenmekte, KDV'nin yüzde 35'i, vergilerin yüzde 15'ine yakını Gümrük Müsteşarlığınca toplanmaktadır.

Gümrüklerdeki milyarlarca dolarlık yolsuzluk ve vurgunların ortaya çıkarılmasında gümrük müfettişleri, gümrük kontrolörleri, maliye hesap uzmanları ve maliye müfettişlerinin özverili çalışmalarının büyük katkısı olmuştur. Yakında Meclis gündemine getirilecek olan Kamu Yönetimi Temel Kanunuyla bu güzide ve köklü denetim kuruluşlarımızın denetiminin ortadan kaldırılmak istenmesini, iyi niyetle ve akılla açıklamak mümkün değildir. Teftiş ve denetimin sadece psikolojik yönden varlığı bile, ülkemiz ekonomisine her yıl katrilyonlarca lira para kazandırmaktadır. Denetimin kaldırılması değil, tam tersine, bilimsel yöntemlerle, hızlı, etkin, analiz ve değerlendirmeye yönelik, işlevsel bir denetim yapısının oluşturulmasını gerekli görmekteyiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde yirmi yıla yakın süren olağanüstü hal koşullarında, terörün ve ekonomik krizin etkisiyle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde köyler boşaltılmış, köyden kente göçler sonucu, şehirlerimizin etrafında çarpık ve sağlıksız varoşlar oluşmuştur. Bu varoşlarda, 25-30 nüfuslu 3-4 aile aynı evi paylaşmaktadır. İnsanlar, aç, sefil ve işsizdir. Bu insanlarımızı bir nebze olsun rahatlatmak için, başta nakliye sektörü olmak üzere, komşu ülkelerle sınır ticareti teşvik edilmeli, özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, sınır ticaretinin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz da, gümrük birliğinden bahsetmek istiyorum. Bilindiği üzere, ülkemiz, gümrük birliğine, 1995 yılında girmiş bulunmaktadır. Avrupa Çelik Birliği ve Avrupa Ekonomik Topluluğundan Avrupa Birliğine gelinen süreçte, AB'ye giren veya aday olan ülkeler içerisinde, Avrupa Birliğine girmeden gümrük birliğine giren tek ülke Türkiye'dir. Sanırım, sadece tek başına bu bile, Avrupa Birliğinin Türkiye'ye bakış açısını göstermektedir; çünkü, Türkiye, pazara ortak değil, ortaklığa pazar olarak düşünülmektedir.

Avrupa Birliğine tam üye ülkeler arasında, malların serbest dolaşımı, sermayenin serbest dolaşımı ve işgücünün serbest dolaşımı esastır; yani, gümrük birliği demek, birliğe dahil ülkeler arasında, malların, sermayenin ve işgücünün serbest dolaşımı demektir. Burada, Avrupa ülkeleri lehine, Türkiye aleyhine işleyen bir durum söz konusudur. Avrupa ülkeleri lehine serbest dolaşım hakkı tam işlemesine karşın, ülkemiz, işgücünün serbest dolaşım hakkını elde edememiştir. Yani, Avrupa Birliği ile ülkemiz arasındaki dışticarette ülkemiz aleyhine işleyen bir durum vardır. Bu, ticaretin serbestleştirilmesi ve eşit koşullarda rekabet ilkelerine de aykırıdır; çünkü, ülkemiz ihracatçısı, sermaye ve malların serbest dolaşımının yanına işgücünü de alarak, Avrupa ülkelerine açılım yapamamaktadır. 1995 yılından beri yürürlükte olan bu uygulamanın ülkemiz ekonomisine maliyeti, doğrudan 77 milyar doları, dolaylı olarak ise 100 milyar doları bulmaktadır.

Türkiye dışında hiçbir ülke, Avrupa Birliğine girmeden önce gümrük birliğine girmemiştir. Hatta, Yunanistan ve İspanya gibi bazı ülkeler, Avrupa Birliğine üye olduktan sonra, belli bir uyum sürecine tâbi tutulmuş; bu ülkelere, uyum sağlamaları için finansman desteği bile sağlanmıştır. Gümrük birliği, aynı zamanda, Avrupa Birliğinin karar organlarında yer almayı da gerektirir; ancak, şu anda, Avrupa kararları alıyor, biz sadece uyguluyoruz. Yani, bizi karar alma sürecine dahil etmiyorlar. Sormak istiyorum: Bu nasıl bir birliktir; bu nasıl bir ortaklıktır; bu nasıl bir rekabettir?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koçyiğit, buyurun.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Devamla) - Teşekkür ederim.

Gümrük birliği, Avrupa Birliği ülkeleri ile Türkiye arasındaki gümrük vergisini kaldırdığı gibi, Türkiye'nin üçüncü ülkelerle olan ticaretinde de, gümrük vergileriyle ilgili olarak, Avrupa ülkelerinin koşullarına uyma zorunluluğu getirmiştir.

Görüldüğü üzere, çark hep aleyhimize işlemektedir. Avrupa Birliği, ülkemizi ayrı bir kefeye koyarak, ülkemizden devamlı yeni tavizler koparmaktadır. Ümit ederim ki, katlanılan tüm bu çaba ve maliyetler boşa gitmez, bizi Birliğe alırlar; ama, bir de tersi olur, Avrupa Birliği ülkemizi arasına almazsa, katlanılan tüm bu maliyetler ve verilen tüm bu ödünleri düşünmek bile istemiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamı tamamlamadan önce, gümrük idaresine ilişkin olarak, daha önce sorulmuş; ancak, yanıtları alınmamış birkaç soru sormak istiyorum.

1- Yap-işlet-devret modeliyle hizmete sunduğumuz gümrük kapıları için yapılan protokolde belirtilen kuruluş ile bu kuruluşun başındaki görevliler arasında, protokol dışında, altın hisse devri yoluyla yapılan hisse devrinden bilgi sahibi olmak istiyoruz. Burada İhale Kanunu neden devre dışı bırakılmıştır?

2- İpsala Gümrük Kapısında, işletici kuruluşun, SETUR firmasına, gümrük hattı dışı eşya satış mağazalarını, proje bedelinin kaç katı bir meblağla kiralamıştır? Halen aynı şekilde projelendirilip, ihalesiz olarak kiralanmayı bekleyen başka gümrük kapısı var mıdır?

3- Gümrük idaresinin otomasyon sistemi, kıymet araştırmasına duyarlı mıdır; Sarı hat kriterlerinde, miktar fazlalığına ve farklı gümrük giriş tarife pozisyonlarına duyarlı mıdır?

İnsan faktörü olmadan, yalnızca bilgisayarla risk analizleri yapmak ve bunları revize etmek mümkün müdür?

Sözlerime son verirken, tüm Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. Bu bütçenin devletimize, milletimize ve Gümrük Müsteşarlığına hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Memduh Hacıoğlu, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi üzerinde konuşacaktır.

Sayın Hacıoğlu, buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEMDUH HACIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime, uygulanmakta olan ekonomik politikaların, yani, sıkı, malî ve para politikalarının dışticaretimize olan etkisinden başlamak istiyorum. Bazı yan etkileri var. Örneğin, bu uygulanmakta olan sıkı malî ve para politikaları, bir miktar, sıcak paranın Türkiye'ye girişini hızlandırmaktadır. Son onüç ondört yıldır yaşadığımız kronik bir sorun olarak gözümüzün önünde. Bu sıcak para, tabiî ki, döviz kurlarını, dışticaretimizi olumsuz şekilde etkileyecek biçimde aşağı doğru basmaktadır. Bundan dolayı da, 2003 yılı dışticaret açığımızı 21 milyar dolar olarak görmekteyiz. 2004 yılında ise, bütçede, takriben 24 milyar dolarlık bir dışticaret açığı öngörülmektedir.

Takdir edersiniz ki, bu, önemli büyüklükte bir dışticaret açığıdır. Bu dışticaret açığının birkaç anlamı var. Bu anlamların başında -gördüğüm kadarıyla- 24 milyar dolarlık bir malın, Türkiye'ye, ihraç ettiğinden daha fazla miktarda girmesi gelmektedir. İnanıyorum ki, doğru ekonomik politikalar uygulansa, bu 24 milyar dolarlık ithalatın, dışticaret açığının büyük bir kısmını Türkiye'de üretebiliriz, bu üretimden Türkiye'de büyük bir katmadeğer yaratabiliriz ve bu üretim sonucunda da, sanıyorum, 2 000 000 insana yeni iş bulma imkânını sağlayabiliriz.

Bu, tabiî ki, ekonomik politikayı uygulayan hükümetlerin bir hedefi olmalı diye düşünüyorum. Böyle bir hedefleri var mıdır diye baktığımda, maalesef, göremiyorum.

Söz almış olan arkadaşlarım, özellikle dışticaret konusunda, sadece ihracat artışından bahsettiler. İhracat artışı nasıl gerçekleşti diye bir bakalım arkadaşlar. Biliyorsunuz, piyasalar, 2000 yılı sonunda başlayan büyük bir çalkalanmayla, 2001 yılında neticelenen yüksek bir devalüasyonla büyük bir darbe aldı. Bu darbenin sonucunda ne oldu diye baktığımızda, malî kesimde büyük bir yıkıntı yaşandı ve onun yanında, özellikle sanayi sektöründe de büyük yaralar açıldı. Geçen yıllar içerisinde izledik; İstanbul yaklaşımına müracaat eden yüzlerce şirket, oraya hiç müracaat edemeyip de yine bir şekilde faaliyetlerini idame ettirmeye çalışan binlerce şirket, tek çıkış yolunu ihracatta buldu. İhracat, bu kadar güçlü bir şekilde artıyorsa, inanın, birinci sebebi, sanayicinin içerisinde bulunduğu malî krizden dolayıdır. Sanayicinin -bugün, uygulanmakta olan malî politikalar açısından baktığımızda da görmekteyiz- bankalarla olan ilişkilerinde başka hiçbir yolu kalmamıştır. Tek seçeneği, ihracata sarılıp, neye rağmen olursa olsun, ihracatını yapıp, bir şekilde hayatını idame ettirmek olmuştur.

2001 yılının başlarında yapılan devalüasyondan sonra ve uygulanan dalgalı kurla birlikte, sanayici, ihracatta önemli bir rekabet gücünü kazanmıştı; fakat, gelin görün ki, dalgalı kur olmasına rağmen, Türkiye'nin başına bela olan bu sıcak para nedeniyle döviz arzı her zaman dövize olan talebin üstünde çıktığı için, yavaş yavaş bu rekabet gücümüzü kaybetmeye başladık. Bakınız, 2003 yılının başında ihracatçının döviz kuru 1 560 000 lira idi, bugün 1 425 000 liraya inmiştir. Döviz kurunda takriben yüzde 10'a yakın bir aşağı iniş söz konusudur. Bu kadarlık bir rakam, ihracatçının rekabet gücünü olumsuz etkileyen, maliyetlerini olumsuz etkileyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna rağmen ihracat yapmanın zorluğunu sizin takdirinize bırakıyorum; ama, bu resmin bir de diğer yanı var; yani, ithalat yanı var. İthalata bakıldığında, hakikaten, çok cazip hale geldi. Nitekim, Türkiye, takriben 70 milyar dolara yaklaşan bir ithalat hacmine hızlı bir şekilde gelmekte.

Ekonomik politikalarda ihracatı seyreden ülkelerin başlarına ne gelmiştir, ülkeler olarak birkaç örnek vermek isterim: Güneydoğu Amerika ülkeleri, Brezilya, Arjantin, Meksika. Bunu seyretmeyip de önlem alan ülkeler ne yapmışlardır diye baktığımızda, birkaç örnek vereyim: Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Avrupa Birliği ülkeleri. Bunlar, her zaman, ithalat ihracata karşı bir tehlike arz ettiğinde önlemler alan ülkeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Her zaman kendi rekabet güçlerini, mutlak surette, ayakta tutmaya çalışmışlardır ve mutlak surette de, burada kurlarla oynayıp... Yani, örnek vermek istersem, iki yıl önce 0,84 euro, 1 dolar seviyesinden, bugün 1 euro, 1,24 dolar seviyesine kadar değer kazanmıştır; yani, baktığınızda, rekabet gücünü kaybeden Amerika'nın, doların değerini düşürdüğünü; rekabet gücünü kazanmış olan ülkelerin, kendi ulusal paralarının değerlerinin yükseldiğini görüyoruz. Fakat, bu ülkeler arasında, bildiğiniz gibi, ticarette ve bankacılıkta, malî kesimde bir hedging (hecing) sistemi var; yani, paraları değer kazansa da, kaybetse de kendilerini sigortalayan bir sistemleri var. Bizim ihracatçımızın böyle bir kazancı maalesef yok.

Türkiye ne yapmalıdır bunun sonucunda; Türkiye, mutlak surette, dışticaret açığı değil, dışticaret fazlası veren bir ülke konumuna gelmek zorundadır. Bunu sağladığımız zaman, Türkiye, güçlü bir ekonomisi olan, güçlü bir dünya ülkesi niteliğini kazanabilir. Bunun için yapılması icap eden nedir; iç pazarda mevcut her hammadde, her aramalı ve her hizmeti dünya pazarlarıyla rekabet eder duruma getirmemiz şarttır. 25 milyar dolarlık dışticaret açığını kapatmak için, öncelikle, ticarete açık malların üretimine çok büyük ağırlık vermemiz lazım. Ticarete açık malların üretimi, temel teşvik politikası olması lazım.

Ticarete açık mal nedir arkadaşlar; yani, bütün dünyaya sattığınız ve bütün dünyadan aldığınız mallardır. Örneğin, duble yollar ticarete açık mallar değildir. Örneğin, yaptığınız inşaatlar ticarete açık mal değildir; ama, ihraç edebildiğiniz veya ithal ettiğiniz her mal ve hizmet ticarete açık mallar sınıfına girer. Öncelik bunlardadır. Öncelik, bunlarda dengeyi sağladığınız zaman, ticarete açık olmayan diğer mallara yatırım yapmaya gelir; ama, birinci sıra, mutlak surette, ticarete açık malların üretiminde ve ihracatında ve ithal ikamesinde Türkiye'nin gereğini yapmasıdır. Dünya pazarlarıyla rekabet gücümüz, ancak bu şekilde sağlanabilir. Ancak böyle bir temel dışticaret politikasıyla başarıya ulaşabiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEMDUH HACIOĞLU (Devamla)- Bu sayede, sürdürülebilir sağlıklı büyüme, kalıcı ekonomik istikrar ve sağlam bir ödeme dengesi ve aynı zamanda tam istihdama yönelik çalışmalarımızda başarılı olabiliriz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Sayın Hacıoğlu, teşekkür ediyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş.

Sayın Keleş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatının 2004 yılı bütçesi konusunda Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı, 1960 yılında çok önemli bir işleve ve etkin bir konuma sahip olarak kurulmuştur. Aslında, Türkiye'nin planlama deneyimi 1930'lu yıllara kadar gitmektedir; ama, aradan geçen süre içerisinde gerekli hukukî ve kurumsal altyapı sağlanamadığı gibi, hazırlanan planlar arasında da bağlantı kurulmamıştır.

1963 yılından itibaren, uzun vadeli perspektif plan, beş yıllık kalkınma planları ve yıllık programlar hazırlanmıştır. Dördüncü beş yıllık kalkınma planı ise, istikrar programının devreye girmesiyle kesilmiş, daha sonra 24 Ocak kararlarıyla da uygulanamaz hale gelmiştir. İlk dört plan hazırlanırken, amaç olarak benimsenen konular, yaşama düzeyinin yükseltilmesi, işsizliğin azaltılması, sanayileşme, dış kaynaklara bağlılığın azaltılması ve gelir dağılımında iyileşme idi. İlk planlar, sanayileşerek kalkınmayı hedef alan, sektörlerin gelişmesini ve birbirleriyle olan bağlantılarını önemseyen, ama, büyüme hızına öncelik veren, pazar ekonomisinin geliştirilmesini öngören, dış kaynak ihtiyacını azaltmayı önemseyen ve KİT reformunu hedefleyen planlardı.

1980 öncesi söz konusu olduğunda, sık sık, burada da biraz önce konuşan arkadaşlarımızın yaptığı gibi, ithalat ikamesinin esas alındığı savunulmaktadır, dışsatımın artışına önem verilmediği izlenimi yaratılmaktadır. Değerli milletvekilleri, bu, doğru değildir. Bu, doğru değildir. Hedef alınan, ithalat ikamesi değildir, hedef alınan, sanayileşerek kalkınmadır. O tarihlerde, sanayileşmenin başlangıcında olan ülkemizde herhangi bir sanayi ürünü üretildiği zaman, tabiî ki, ithal edilmekte olan ürünün yerini alabiliyordu; ama, hiçbir zaman kapalı ekonomi hedef alınmamış, hiçbir zaman hedef olarak ithalat ikamesi benimsenmemiştir. Kaldı ki, sanayileşme ve kalkınma, çok fazla sayıda ürünün, çok fazla miktarda ithal edilmesini de beraberinde getirmektedir; aramal olarak beraberinde getirmektedir, kullanım alanları olarak beraberinde getirmektedir.

1980 öncesinde benimsenen, sanayileşerek kalkınmadır ve Avrupa Birliğiyle rekabet edebilir maliyette ve nitelikte mal üretilmesidir. Bu nedenledir ki, Avrupa Birliği ilişkilerinde sanayileşmeyi mümkün kılacak bir esneklik sağlanması için ciddî bir gayret sarf edilmiştir, müzakereler yapılmıştır ve yatırımı ve dışsatımı artırmak için de teşvikler öngörülmüştür; dolayısıyla, bunların yapıldığı bir dönemde ithal ikameci politikalarla suçlanması doğru bir yaklaşım değildir.

1980 sonrasında, kalkınma planlarının ve yıllık programların ulusal niteliği zayıflamıştır. Bu dönemde, politika oluşturma sürecinde IMF ve Dünya Bankasının rolü artmış ve Devlet Planlama Teşkilatının rolü de azalmıştır. Gelişmelere yön veren, geleceğe yön veren bir planlama anlayışı, yerini, gelişmelerin yönlendirdiği bir planlama anlayışına terk etmiştir.

1980 sonrasındaki planlarda makro ekonomik hedefler bir temenni niteliğinde yer almış ve politikalar da göstermelik olarak konulmuştur. Bu dönemde, hedefler ile gerçekleşmeler arasında ve yine, hedefler ile politikalar arasında büyük tutarsızlıklar görülmüştür. Fakat, plan ve programlar ciddiye alınmadığı için, hedefler ile gerçekleşmeler arasındaki tutarsızlıklar da önemsenmemiştir. Örneğin, kamu borç stokunun azaltılması, Ulusal Programda hedeftir; ama, iktidarın bir yıllık icraatı döneminde, bu miktar, kamu borç stoku 46,2 katrilyon Türk Lirası artmıştır. Kuşkusuz, buna, borç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranı ileri sürülerek yanıt verilebilir; ancak, iç ve dışborç stokundaki -36 katrilyon lirası içborçlardan ve 10,2 katrilyon lirası dışborçlardan olmak üzere- 46,2 katrilyon liralık artış, yadsınamayacak bir gerçektir.

Değerli arkadaşlarım, kaldı ki, borçların azaltılmasında borç çevirme oranı önemlidir. Buna baktığımızda, borç çevirme oranında normal olarak yüzde 75, yüzde 70 oranlarında olması gereken büyüklüğün yüzde 90'ları aştığını görmekteyiz. Bu durumda, borçların azalması mümkün değildir.

Ulusal Programın diğer öncelikleri, enflasyonun kalıcı şekilde düşürülmesi ve ekonomide sürdürülebilir bir büyüme oranının tesis edilmesidir. Bazı hedefler de vardır; özelleştirme gibi, kamunun ağırlığının azaltılması gibi, serbest piyasanın düzenlenmesi gibi, özel girişimciliğin güçlendirilmesi gibi, piyasa ortamının geliştirilmesi, yerli ve yabancı sermayenin serbestleştirilmesi ve yabancı sermaye yatırımlarının teşvik edilmesi gibi...

Tabiî, bu hedeflerden bazılarının Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunları çözmekle doğrudan ilişkisi yoktur. Mesela, yabancı sermayenin serbestleştirilmesi için çok ciddî gayretler sarf edilmiştir, gelişmiş ülkelerde görülmeyen önlemler alınmıştır; ama, beklenen sonuç elde edilememiştir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye gibi sorunları olan ve yabancı ülkelerle, gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı kapatmak durumunda olan ülkeler için en önemli şey yatırımlardır.

1980 sonrasında uygulanan politikalar, tarım, madencilik ve imalat sanayii sektörlerinde sadece kamu yatırımlarının değil, özel sektör yatırımlarının da azalmasına sebep olmuştur. Diğer bir deyişle, özel sektörün üretken yatırımları, kamu sektörü yatırımlarındaki azalmayı telafi edecek şekilde artmak bir yana, kesin olarak azalma göstermiştir. Nitekim, bu sektörlerin gayri safî millî hâsıla içindeki payı 1971-1979 döneminde yüzde 7,4 iken, 1981-2000 döneminde yüzde 5'e, 2001-2002'de yüzde 3,5'e gerilemiştir; 2003 yılında yüzde 4,5 olması, 2004 yılında da yüzde 5 olması beklenmektedir; ama, tabiî, bu yüzde 5 bile, 1971'li yıllarda elde edilen sonucun yarısından biraz fazladır.

Sayın milletvekilleri, planlama açısından ileride daha büyük güçlüklerle karşılaşacağımızı düşünüyorum; çünkü, bugün için kalkınma planı, yıllık program, katılım öncesi ekonomik program, katılım ortaklığı çerçevesinde hazırlanan ulusal program, orta vadeli program, bölge planları, bölge planlarından bağımsız olarak çeşitli iller bir araya getirilerek yapılan kalkınma projeleri, Ulusal Kalkınma Ajansının hazırlayacağı bölgesel planlar, kamu kurumlarının stratejik planları adı altında çok sayıda plan ve program vardır.

Temmuz ayındaki Yüksek Planlama Kurulunda, seçilen kuruluşların stratejik planlarının 2005 yılı programına ve bütçe teklifine esas oluşturacak şekilde Haziran 2004'e kadar tamamlanması ve Devlet Planlama Teşkilatının da, bunları, Yüksek Planlama Kurulunun onayına sunması karar altına alınmıştır. Peki, bu durumda, diğer planların işlevi nedir, çok sayıda plan ve program arasındaki bağlantı ve tutarlılık nasıl sağlanacaktır?! Bugün, plan, program ve bütçe arasındaki ilişki düzenlenemezken, bu kadar çok sayıdaki plan, program ile bütçe arasında nasıl ilişki kurulacaktır?!

Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununda, Devlet Planlama Teşkilatının, stratejik planlar ile kalkınma planı ve programları arasında koordinasyon sağlama işlevi var izlenimi verilmektedir; ama, 4 Temmuz 2003 tarihli Yüksek Planlama Kurulu kararında Devlet Planlama Teşkilatına böyle bir görev verilmemiştir.

BAŞKAN - Sayın Keleş, 2 dakikalık eksürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Aslında "stratejik plan" ifadesi yanıltıcı olmaktadır; çok önemli makro büyüklükler açısından olsa da, bir planlama varlığını hatıra getirmektedir; ama, değerli arkadaşlarım, hükümet belgelerinden anlıyoruz ki, stratejik plandan kastedilen, kuruluşların kendileri için hedef belirlemeleridir.

Sayın milletvekilleri, ben, buradan, planlamaya çok önem veren bir arkadaşınız olarak hükümeti uyarmak istiyorum; farklı çıkış noktalarından hareketle hazırlanan çok sayıda plan ve program, bir süre sonra içinden çıkılamaz bir kargaşaya yol açacaktır. Kaldı ki, kalkınma planları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayından geçen belgelerdir. Kuruluşların kendi başlarına, kendileri için hazırladıkları belgeleri ve hedefleri bir araya getirerek, bunları, bütçe çalışmalarında esas almak, Anayasaya da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin hazırladığı kalkınma planına da aykırıdır.

Kaldı ki, stratejik planların kalkınma planlarına uygun olarak hazırlanmalarını garanti edecek bir mekanizma yoktur. Aynı şey, Devlet Planlama Teşkilatının işlevi için de veyahut da var olduğu sanılan işlevi için de geçerlidir. Onun için de, gerekli mekanizma bulunmamaktadır.

Aslında, sanıyorum ki, hükümet, plandan vazgeçmek istemektedir; çünkü, plan hedefleri ile gerçekleştirmeler arasındaki büyük farklılıklara duyarsız kalması, bütçe çalışmalarının, gerek komisyonda gerek Genel Kurulda, son derece sıkışık bir programla ele alınması, yıllık programların bütçe çalışmalarından önce hazır olmaması, hükümet üyelerinin müzakereler sırasındaki tutumları, iktidarın bu konudaki tutumunu açıkça ortaya koymaktadır; bu durumda, bunu itiraf etmesi, bence, daha doğru bir yaklaşımdır.

Ne var ki, Türkiye'nin kaynaklarını tam olarak değerlendirecek; sanayileşmeyi ve ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Yarım cümlelik süre istiyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Keleş, size teşekkür etmek mecburiyetindeyim.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Kadınlar için pozitif ayırımcılık talep ediyorum; yarım dakikalık.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Ayırımcılık yapmıyoruz.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Biliyorsunuz, bütün dünyada, yapılan haksızlıkları birazcık telafi etmek için, pozitif ayırımcılık kabul ediliyor.

... sanayileşerek kalkınmayı benimseyecek; üretimin, yatırımın artırılmasına, işsizliğin azaltılmasına öncelik verecek; eğitim hakkının, sağlıklı yaşam hakkının, herkesin sosyal güvenliğe kavuşma hedefinin gerçekleşmesine önem verecek bir planlama anlayışına duyulan ihtiyaç bugün her zamankinden daha fazladır.

Teşekkür ediyorum; size de Sayın Başkan. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Keleş, sağ olun.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesi üzerinde, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Tanla; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT H. TANLA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, 2004 yılı bütçe görüşmelerinde Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesiyle ilgili, Grubumuzun görüşlerini sunmak için söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle üzerinde durmak istediğim konu, 21 inci Yüzyılda, tüm dünyada çok hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşandığı gerçeğidir. Arkadaşlarım, yeni bir çağ başlamıştır; bu çağ, bilgi çağıdır. Bilgi çağı, insanların, barış ve refah içerisinde, daha mutlu, daha güvenli, birlikte ve dayanışma içerisinde yaşayabileceği bilgiye dayalı ortamlar oluşturmayı amaçlamaktadır. Bu çağın sihirli anahtarı ise, bilgidir.

Peki, bilgi ne için üretilir, neden bilgiye ihtiyaç duyulur, bilgi ne için gereklidir; bilgi, karar vermek, hüküm vermek, harekete geçmek için gereklidir. Bilgi, değişimin ve gelişimin itici gücüdür. Bilgiyi gerekli kılan, insanların huzur, refah, mutluluk, barış ve güven içinde yaşama istekleridir. Artık, günümüzde, bilgiye çok kolay ve hızlı ulaşılabilmektedir. Çağımızın en güçlü silahı olan bilginin kirlenmesi ve iletişimi konusunda dikkatli olmalıyız.

Günümüzde bilginin gücünün etkisinin azaltılmasına yönelik "bilgi kirlenmesi" ve "bilgi asimetrisi" olarak tanımlanan iki tehlikeye dikkatinizi çekmek istiyorum.  Bilgi kirlenmesi, bir konuda birden fazla bilgi üretilmesi, çok sayıda bilginin ortaya çıkarılması, yayılması ve aynı bilgilerin farklı açılardan sunulmasıdır. Bilgi asimetrisi ise, bilgiyi alan ve veren taraflardan birinin, diğerini, belli nedenlerle yetersiz bilgilendirme durumudur. İsteyerek veya istemeyerek, bilerek veya bilmeyerek bilgi kirliliği ve bilgi asimetrisinden kaynaklanan hatalı bilgilere dayanılarak alınan kararlar, insanları, toplumları, devletleri, çok büyük felaketlere, huzursuzluklara, mutsuzluklara ve hatta, savaşlara sürüklemektedir. Bu yönden, bilgiyi sağlayanın da, bilgiyi kullananın da büyük sorumluluk altında olduğunu vurgulamak istiyorum.

İşte bu arada, Devlet İstatistik Enstitüsünün bilgi toplama ve yayma konusunda üstlendiği önemli rol ortaya çıkmaktadır. DİE, bilgi çağının gereklerine göre yeniden yapılandırılmalıdır. DİE, sadece saha çalışmalarıyla bilgi toplayıp düzenleyen ve yayımlayan anketçi bir kamu kurumu olmaktan çıkmalı, ülkenin ve toplumun önünde, Avrupa Birliği standartlarında bilgi üreten çağdaş bir kurum olmalıdır. Bilgi çağının gerektirdiği bilgileri, çağın gerektirdiği teknoloji, hız ve nitelikte toplamalı; yani, bilgi merkezi görevini üstlenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkesin bildiği gibi, 22 Ekim 2000 tarihinde yapılan genel nüfus sayımı tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Devlet İstatistik Enstitüsü, yaptığı bu önemli çalışmada -2000 nüfus sayımında- nüfusu doğru sayamamıştır. Devlet İstatistik Enstitüsü, sayımdan yaklaşık bir hafta sonra, telgrafla alınan geçici sonuçlarla, Türkiye'ye ve dünyaya, nüfusumuzu 71 900 000 olarak bildirmiştir. Bu sonuçla, Türkiye'nin, bütün dünya rekorlarını altüst ederek, korkunç bir nüfus patlaması yaptığı gibi bir görüntü ortaya çıkmıştır. Başta Cumhuriyet Halk Partisinin tepkisi ve diğer eleştiriler ve uyarılar karşısında enstitü yetkilileri, bu sonuçların hatalı olduğunu kabul etmiş, hataları ve illeri üç ayrı kategoride toplayarak, sonuçları iki yıl sonra düzelterek açıklamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizler, her ne kadar, 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarını, Devlet İstatistik Enstitüsünün açıkladığı gibi kabul etsek de, istatistik bilimi ve nüfus sayımı yöntemimizin sınırları, bu sonuçların geçersiz olduğunu bize göstermektedir. Zira, nüfus sayımımızın yapıldığı gün için fiilen geçerli olması, yani nüfus sayımının de facto yöntemle yapılıyor olması, bunun hukuksal açıdan, yani dejure biçimde düzeltilmesini mümkün kılmamaktadır. Dolayısıyla, 2000 yılı nüfus sayımı sonuçları kullanılmakla birlikte, maalesef, kabul edelim ki, doğru sonuçlar vermemektedir.

Peki, bunun sorumlusu kimdir; başta, tabiî ki, DİE'nin kendisidir; sonra, siyasî kaygılardır. Hatalar araştırıldığında -bunu DİE'in yetkilileriyle birlikte görüşerek söylüyorum- nüfusun şişirildiği yerlere bakıldığında, bunların çoğunluğunun, Fazilet Partili ve Milliyetçi Hareket Partili belediyelerin yönetimindeki yerler olduğu görülmektedir. Yanıltmalarda siyasî etkenlerin olduğu çok açıktır. Siyasî çıkarlar uğruna, nüfus sayımından elde edilen bilgiler, maalesef, kirletilmiştir. Biraz önce bilgi kirlenmesi diye bahsettiğim konu, işte burada çok üzücü bir örnekle ortaya çıkmıştır. En önemlisi, sonuçların enflasyon hesabı içindeki yeridir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; enflasyon konusuna gelmişken, bir konu üzerinde özellikle durmak istiyorum. Üzülerek söylüyorum ve siyasî endişelerden -inanın- uzaklaşarak söylemek istiyorum; ülkemizdeki enflasyon kesinlikle yanlış hesaplanıyor. Evet, enflasyon düşüyor; ama, gerçekleri yansıtmıyor. Enflasyonun düştüğünü herkes kabul ediyor; ama, gerçekleri yansıtmıyor.

Şimdi, enflasyon hesabına kaynak olan nüfus bilgisi hatalı. Temel alınan mal sepeti, 1994 yılındaki hane halkı bütçe anketlerine göre belirlenmiş, yani güncelliğini kaybetmiş; o da hatalı. 1994 yılındaki, yani ailelerin 10 sene önce elde ettikleri gelirler esas alınıyor; o da hatalı. Tüketim eğilimleri değişmiş, yani ailelerin aldıkları mal ve hizmetler eskimiş; o da hatalı. Peki, DİE uzmanları da bu durumun farkındalar ve bu nedenle, 2002 yılı içinde, yani geçen yıl, DİE hane halkı bütçe anketleri düzenlendi. Şimdi deniliyor ki: Anket sonuçları ve fiyat istatistikleri ancak 2005 yılında tamamlanacak. Sayın Bakan, enflasyon hesabını doğru yapmak istiyorsanız, değerlendirme çalışmasını hızlandırınız ve en kısa zamanda fiyat endeksleriyle ilgili veri tabanını güncelleştiriniz. "Enflasyon düştü" diyorsunuz, halk "biz neden hissetmiyoruz bu düşüşü" diye soruyor. Bu gerçekdışı, çelişkili durumu ve bu güvensizliği gidermenin tek yolu, süratle çalışmayı bitirip, enflasyon sepetini güncel hale getirmek ve ölçümleri daha doğru biçimde yapmaktır.

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)- Siz hissetmiyor musunuz düştüğünü?

BÜLENT H. TANLA (Devamla)- Enflasyonun düştüğünü kabul ediyoruz diyoruz; ama, gerçekleri yansıtmıyor. Sizinle daha üst düzeyde bir şeyi paylaşmak istiyorum. Anlatabildim mi?!

AHMET YENİ (Samsun)- Anlıyoruz... Anlıyoruz...

BÜLENT H. TANLA (Devamla)- Tamam, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bilgi yoksulluğu ve bilgi eksikliği bakımından sizlerle paylaşmak istediğim diğer bir konu ise, dinî pratikler konusudur. Birkaç gün sonra sonuçlarını açıklamayı düşündüğümüz dinî pratikler konusunda Devlet İstatistik Enstitüsü ve ilahiyat fakültelerine bir yazıyla başvurduk ve bu konuda bilgi talebinde bulunduk. Size itiraf edeyim ki, dinî pratikler konusunda Devlet İstatistik Enstitüsünde bir satır bilgi bulunmamaktadır. 24 ilahiyat fakültemizin 13'ünde de bilgi bulunmamaktadır; ama, diğer 11'inde çok saygın araştırmaların olduğunu ve çalışmaların olduğunu tespit ettik. Şimdi size soruyorum: Halkının yüzde 99'u Müslüman olan ülkemizde dinî pratikler konusunda tek bir satır bilgi yokken, yani, namaz kılma ve oruç tutma konusunda kapsamlı ve yeterli bir araştırma bulunmazken, din sosyologları ve bilim adamlarından yeterince yararlanılmazken, dinî pratikler konusunda, dinî meseleler hakkında neye göre karar alıyorsunuz, gelecekteki planları hangi bilgilere göre yapıyorsunuz? Bunu birlikte paylaşmak istiyorum sizlerle. Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesi görüşülürken, bu bilgi ihtiyacının da Türkiye'de çok açık bir ihtiyaç olduğunu ortaya koymak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ve Türk halkı giderek yoksullaşıyor. Bu acı gerçeği, maalesef, kabul etmeliyiz. Dünya Bankasının dört gün önce açıklamış olduğu ülke ekonomik raporuna göre, işsiz vatandaşlarımızın sayısı 1998 yılında 4 000 000 iken, 2003 yılında 8 000 000'a çıkmıştır, yani, 2 kat artmıştır. 1994 yılında 3 600 000 kişi açlık sınırındayken, bu sayı, yine maalesef -üzülerek söylüyorum ki- 12 000 000'a çıkmıştır. Türkiye, 2003 yılında daha da borçlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tanla, 2 dakikalık eksüre veriyorum.

Buyurun.

BÜLENT H. TANLA (Devamla) - Teşekkür ederim.

Türkiye, yoksullaşan bir büyüme süreci içerisine girmiştir. Türkiye'deki iktisatçıların bu gerçeği açıklaması gerekir. DİE'nin 2002 anketi sonuçlarına göre, halkın gelir durumu son yıllarda daha da kötüye gitmiştir. Türk halkının yüzde 80'i, yani 53 000 000 vatandaşımız, yoksulluk sınırının da altında yaşamaktadır. Yoksulluk sınırı, Türk-İşin yaptığı araştırmada, 4 kişilik bir ailenin geçimi için bir ayda gerekli olan 1 353 000 000 lirayı ifade etmektedir.

Son sekiz yıldır -AKP İktidarı dönemi de dahil- izlenen ekonomik politikalar, Türk Halkının giderek daha da yoksullaşmasına neden olmuştur. Son bir yılda AKP İktidarında, 2 000 000 insan daha da yoksullaşmıştır.

Peki, halkımız yoksullaşırken, ne yapıyor, nasıl geçiniyor? Yine Dünya Bankası araştırması, halkın, boğazından keserek, daha az beslenerek, çocuklarını okuldan alarak ve sokağa çıkmayarak yaşamaya çalıştığını göstermektedir.

AKP Hükümeti, yoksulluğu ve işsizliği iyice içerisinden çıkılmaz bir duruma sokmuştur. Kömür dağıtarak, belediyeler yoluyla evlere gıda dağıtarak, iftar çadırlarında oruç açarak, sorunu, bir halkla ilişkiler ve reklama dönüştürmüş, buna karşılık, sosyal politikalardan "okul sütü projesini" kaldırmış, 64 000 öğrencinin bursunu keserek sosyal yardımları yüzde 40 azaltmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerimi tamamlarken, ülkemizde bilgiye değer verilmediğini üzülerek ifade etmek istiyorum. AKP Hükümetinden ve arkadaşlarımdan rica ediyorum; siyasî kararlarınızda, lütfen, güvenilir ve doğru bilgileri değerlendirerek karar alınız. Bilgiye gereken değerin verilmediği, 400 000 kahvehane, 15 000 meyhane ve yalnızca 1 431 kütüphanenin bulunduğu ülkemizde Devlet İstatistik Enstitümüzün klasik yapısından kurtulmasını, Avrupa Birliği standartlarında bilgi üreten çağdaş bir yapıya kavuşmasını arzu ediyorum. Devlet İstatistik Enstitüsü, değişim ve gelişimin motoru olan bir bilgi merkezi olarak görevini sürdürmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Evet, Sayın Tanla...

BÜLENT H. TANLA (Devamla) - Devlet İstatistik Enstitüsü, değişim ve gelişimin motoru bilgi merkezi görevini üstlenmelidir.

Devlet İstatistik Enstitüsü 2004 bütçesinin ülkemize ve toplumumuza yararlı olmasını diliyor, Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesi hakkındaki sözlerimi burada bitiriyor, Yüce Meclise ve sizlere saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tanla.

Bu turda şahsı adına, lehte, Gaziantep Milletvekili Sayın Fatma Şahin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı bütçe görüşmelerinin 3 üncü turunda geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, 3 Kasım seçimlerinden sonra kurulan AK Parti hükümetiyle, kayıp yıllar serisine son vermiştir. 2003 yılı bizim açımızdan son derece başarılı geçmiştir. Türkiye uçağının burnu havalanmış, gemi, Başbakanımızın nezaretinde karaya oturmuşluktan kurtarılmıştır. Hüzün ve kayıp yılları geride kalmıştır. Umut ve başarı yılları bizleri beklemektedir. Türkiye'nin geleceği, AK Partiyle apaydınlıktır.

Hükümetimizin 2003 yılı başarısında Hazine politikalarının isabetli ve başarılı uygulamalarının payı büyük olmuştur. 2001 yılı ortalama bileşik faiz oranlarına bakacak olursak, yüzde 99,7'den  -yaklaşık yüzde 100- 2002 yılı sonu itibariyle itibariyle yüzde 49,95'e, yaklaşık yüzde 50'ye düşmüştür. 2003 yılı Eylül ayı itibariyle bu değer yüzde 32'ye gerilemiş, şu anda da yüzde 25'ler civarında seyretmektedir. Nitekim, 2003 Eylül ayı itibariyle toplam içborç faiz ödemeleri yüzde 10,9 azalmış, bir önceki yıla göre içborç servisi yüzde 14,2 gerilemiş ve 141,1 katrilyon lira olmuştur. Türkiye'nin kısırdöngüyü kırması, darboğazdan çıkması, borçlanma gereğinin düşürülmesiyle mümkün olabilecektir.

Birleşik faiz oranlarının düşmesiyle birlikte Türkiye'nin borçlanma gereği de hızla düşmektedir. Borç-faiz ödemelerinin gayri safî millî hâsılaya oranı, 2002 yılında yüzde 19 iken, 2003 yılında yüzde 16,6'ya gerilemiştir; 2004'te ise yüzde 15,8'e inmesi öngörülmüştür.

2003 yılı, dışticaret açısından bir hamle yılı olmuştur. Türkiye, durgunluktan atılıma ve büyümeye, içe kapanıklıktan dışa açılıma, dünya ile rekabete geçmiştir.

2003 yılının ilk çeyreğinin tamamen savaş psikolojisi ve ortamında geçirilmesine ve bu savaş şartlarının 2003'ün ilk yarısını etkilemiş olasına rağmen, Türkiye bu dönemi, dirayetli politikalarıyla kazasız belasız atlatmayı başarmıştır. Ne savaş ortamı ne de buna bağlı olarak Türk Lirasının değerlenmesi, Türk ihracatının hızını kesmeye yetmemiştir. Nitekim, 2002'de 36 milyar olan ihracat rakamları, âdeta şaha kalkarak, Türkiye Cumhuriyetinin bütün rekorlarını kırmak suretiyle 46 milyar dolara ulaşmıştır. Bu hayal bile edilemeyecek rakamlar, AK Parti İktidarıyla gerçek olmuştur.

Denebilir ki:İhracat artışlarına paralel olarak ithalat da artmaktadır ve dışticaret açığı aynen devam etmektedir. Zaten bu konuda konuşan CHP'li arkadaşımızın da belirtmiş olduğu nokta buydu. Dövizdeki değer kaybı, ihracatı zorlaştırırken ithalatı artırmıştır; ancak ne var ki, ithalat artışının büyük bir bölümünün aramallar ithalatı olduğu gözden ırak tutulmamalıdır. Tüketim malları ithalatındaki artış sadece 1,5 milyar dolardır. Her ne kadar ithalattaki artış dışticaret açığını büyütmüşse de asıl aramallar ithalatında patlama yaşanması, 2004'ü, üretim ve ihracat için umut yılı haline getirmektedir. O bakımdan, 51,5 milyar dolar olarak öngörülen 2004 ihracat hedefinin çok rahatlıkla aşılacağını söylemek mümkündür.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir hedefe ulaşmada, bu konuda yıllarca aynı kurumda çalışmış, ekibiyle beraber büyük hizmet vermiş Sayın Bakanımızın emeği için kendisine şükranlarımızı sunuyoruz ve bütün ekonomi kurmaylarına, bize bugünleri gösterdiği için milletimiz adına şükranlarımızı sunmayı bir borç biliyoruz.

Türkiye ihracatının büyük bir atılım içerisinde olduğu; ancak, daha iyi yerlere gelmesinin de hayal olmadığı bir gerçektir.

Komşularla ticareti artırmak için sınır ticaretine ağırlık verilmesi gerekmektedir. Komşularla ticarete baktığımız zaman, şunu unutmamamız gerekir ki, ticaret yaptığınız ülkeyle iyi ilişkiler içerisine girerseniz savaş da yapmazsınız. Ülkemizin bulunduğu jeopolitik ve jeostratejik durumunu gözönünde tutacak olursak, ticaretimizi artırmamızın kendi ülke güvenliğimiz açısından da ne kadar önemli olduğunu sizin takdirlerinize sunuyorum.

Sınır ticareti merkezlerinin, düşük maliyetli, modüler, hızlı bir şekilde inşası için projeler hazırlanmıştır.

Dünyaya açılan ve dış ticaret hamlesi başlatan Türkiye'nin modern gümrük kapılarına ihtiyacı büyüktür.

Türkiye, ihracat hamleleriyle birlikte eşzamanlı olarak gümrük reformunu gerçekleştirmek durumundadır. Nitekim, AK Parti Hükümetiyle gümrüklerin de yüzü değişmeye başlamıştır. Gümrük Müsteşarlığında birbiri ardına uygulamaya konulan projeler, yap-işlet-devret modeliyle devletin kasasından tek kuruş harcanmadan yapılarak hizmete sokulan modern kapılar, tam otomasyonla hizmete giren gümrük binaları, azalan bürokrasi, artan verimlilik, ticaretin önündeki engelleri kaldıran yeni bir anlayış hâkim kılınmıştır. Gümrük kapıları, bürokrasiden arındırılırken yolgeçen hanı olmaktan da çıkarılmaktadır.

2002 yılında toplam 146,7 trilyonluk kaçak yakalanırken, 2003 Ocak-Temmuz itibariyle 211,2 trilyonluk kaçak elde edilmiştir. Altı aylık veriler ile bir yıllık verileri kıyasladığımız zaman, aradaki fark ne kadar titizlikle çalışıldığının çok büyük göstergesidir diye düşünüyorum.

Kapıların daha güvenli hale getirilmesi için, Avrupa Birliği teknik yardımıyla, GÜMSİS Projesi kapsamında, Ankara, Kapıkule, Gürbulak, Habur, Sarp, İpsala kapılarında güvenlik sistemleri kurulmaya devam edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, AK Parti Hükümetiyle karamsar havayı yıkmıştır; ancak, iktidarıyla, muhalefetiyle, medyasıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla karamsarlığı üzerinden bir an önce atmalıdır. Kötümserliğin bizi götüreceği hiçbir hedef, hiçbir ufuk yoktur; esasen, bize hiçbir faydası da yoktur. Bu bakış ve bu tahlillerin doğru olmadığı da görülmüştür. Nitekim, 2003 yılına ilişkin olarak, birtakım karamsar muhalefet ve karamsar medyanın hiçbir kehaneti tutmuş değildir.

CHP İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın 2003 bütçesi üzerinde yaptığı konuşmayı, size, aynen naklediyorum:"...faiz ödeneğinin mevcut faizlere kıyasla düşük tutulması yanlıştır. Yüzde 47'lik bir nominal faiz öngörülmüştür 2003 yılı için; oysa, şimdiden gerçekleşen ortalama yüzde 58'dir. Dolayısıyla, bu bütçe, daha sunulurken, bir ekbütçe geleceğini bas bas bağıran bir bütçedir. Böyle bir anlayışla bütçe olmaz, böyle bütçe yapılamaz." Oysa, bırakın yüzde 47'leri, faiz oranları yüzde 30'lara gerilemiştir. Vergi barışında beklenen miktar da, IMF gibi, CHP ve Sayın Oyan'ı da yanıltmıştır.

Burada Sayın Oyan'dan beklediğimiz, bu kürsüye gelip "size helal olsun, hakkınızı vermem lazım. Bu iş, kitapla, kalemle, defterle olmuyor, sizin tüccar siyaset dediğiniz mantığı buraya getirmek ve AK Partinin hesabını da bu hesaba eklemem gerekir" demesini bekliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, burada önemine binaen bir konuya da parmak basmak istiyorum. Türk ihracatının, takriben, tek başına, yüzde 35'ini karşılayan tekstil sektörünün, Dünya Ticaret Örgütünün tekstil ve hazır giyim anlaşması, 2005'ten itibaren bütün kotaların kaldırılmasını öngörmektedir. Şimdiden, tek başına, kendisinden sonra gelen 4 ülkenin ihracatı kadar ihracat yapan Çin'in, 2005'ten sonra bütün kotaların kalkmasıyla birlikte bütün dünya tekstilinin...

Sayın Başkan, 2 dakikalık süremi kullanıyorum.

BAŞKAN -  Sayın Şahin, ek 1 dakikalık süreniz başlatılıyor.

FATMA ŞAHİN (Devamla) - 2 dakika Sayın Başkan...

BAŞKAN - 1 dakika; şahıslar adına olanlara 1 dakika; 30 saniye de hanım toleransı.

Buyurun.

FATMA ŞAHİN (Devamla) - Modern sanayileşmiş ülkeler için istatistik konusu çok önemlidir. Bu nedenle, 77 yılını doldurmuş olan Devlet İstatistik Enstitüsü, büyük bir atılım içine girmiştir. Bilgi toplumunun yöneticisi, kurum olma hüviyetine her geçen gün biraz daha yaklaşmaktadır. Yeni işyeri kayıt sistemi oluşturulması yönünde önemli adım atılmıştır. Oluşturulacak iş kayıt sistemiyle, bundan böyle büyük maliyet getiren sanayi ve işyeri sayımı yapılmayacak, bu konuda ihtiyaç duyulan veriler sürekli güncelleştirilecektir.

AK Parti Hükümeti, zorlu 2003 yılında rüştünü ispat etmiştir. Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatı olduğu için, 2004, umut yılıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, bütçemizin, bir an önce borç yükünden, faiz yükünden kurtulup; gelirlerimizin, eğitime, sağlığa harcanması; insanımızı insanca yaşatacağımız bir bütçeye bir an önce kavuşmak dileğiyle Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şahsı adına, aleyhte, Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı bütçe görüşmelerinin 3 üncü turunda yer alan kurumların bütçeleri hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

2004 yılı bütçesi, borç ve faiz ödeme esasına göre hazırlanmış, istihdam yaratıcı yatırımlara, sağlığa, eğitime yeterli payın ayrılmadığı sosyal boyutu düşünülmemiş bir bütçedir. Bu bağlamda, bütçe, memurun, çiftçinin, emekçinin, sanayicinin, yani vatandaşın sorunlarını çözmek amacıyla, onları refaha kavuşturmak için hazırlanmış bir bütçe değildir ve bu gerçeklere rağmen, her zaman olduğu gibi, bütçe, aşırı bir iyimserlikle topluma lanse edilmektedir.

Toplumdan kopuk, sahte kanaat sahiplerinin değerlendirmelerini bir kenara bırakarak, halkın ve reel sektörün içinden gelen bir arkadaşınız olarak, halkın yaşadığı gerçekleri sizlere aktarmak istiyorum. Aylardır, geniş bir hayal gücü, yanlış yapılan hesaplar, aşırı bir iyimserlikle ekonominin doğru yönde ilerlediğini ifade eden hükümet, ekonomide bir bahar havasından bahsediyor. Söylemler hep aynı "Türkiye büyüyor, enflasyon düşüyor." Bu ifadelerin gerçekleşmesi, hepimizin ortak amacı, ortak arzusu; ama, bu söylemlere paralel olarak, vatandaşın cebine, çarşı, pazara yansıyan olumlu bir gelişme, maalesef, yok. En büyük toplumsal sorunumuz işsizlik; işsizliğin her geçen gün arttığı, esnafın, memurun, çiftçinin, sanayicinin sıkıntı içerisinde olduğu bir ortamda "ekonomi doğru yolda, sorun yok" demek de ne derece doğru?! Bu soruyu, takdirlerinize sunuyorum.

Dillerde sürekli dolaşan bir başka ifade de şu: İhracat artıyor, dışticaretimiz gelişiyor. Doğru, haklısınız, ihracat artıyor; ama, aynı zamanda, ithalat da artıyor değerli arkadaşlarım. Kasım ayında dışticaret açığı, 2002 Kasım ayına göre yüzde 40,2 arttı. İhracatın ithalatı karşılama oranı, 2001 Şubat ayından beri en düşük düzey olan yüzde 68,5'e geriledi. Bu yılın ocak-kasım döneminde, ihracat, 2002 yılının aynı dönemine kıyasla yüzde 30,8 artarak 25 512 928 000 dolara; ithalat ise, yüzde 34,5 artarak 36 607 206 000 dolara yükseldi. İthalat, ihracattan fazla arttı. Aynı dönemde, dışticaret açığı yüzde 40,9 artarak 15 400 000 000 dolara çıkarken, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 71,3'ten yüzde 68,5'e düştü. İhracatın fedakârlığı olmasa, bu oran daha da düşük çıkardı.

Değerli arkadaşlarım, sizlere sormak istiyorum; her şey iyi gidiyor da, bu rakamların anlamı nedir; ihracatçı neden bas bas bağırıyor, neden kurdan şikâyet ediyor? Bir ihracatçı düşünün, hükümetin verdiği ortalama dolar kuruna güvenerek ihracat bağlantısı yapmış, gecesini gündüzüne katmış, kredi almış, borçlanmış, alacaklısına ödeme günü vermiş, siparişlerini yetiştirmiş, dönüp arkasına baktığında, bir de ne görsün, dolar alaşağı olmuş. Şimdi, burada, ortaya çıkan sonuç şu: Hükümet, kendi hedeflerini bile göremeyecek derecede tutarsız davranıyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye sıcak paranın istilası altındadır. Bu durum, AKP İktidarının, kısa vadeli politikaları benimsediğinin bir işaretidir. Oysaki, istihdam ile büyüme, ancak, orta ve uzun vadeli sermaye teminiyle gerçekleşebilir. Değerli arkadaşlarım, örneğin -özellikle bunu, dikkatinize sunmak istiyorum- bir yatırımcı, yıllık yüzde 1 faizle Japonya'da 134, yıllık yüzde 1,2 faizle Avrupa Birliği ülkelerinde 112, yıllık yüzde 1,5 faizle Amerika Birleşik Devletlerinde 89 yılda kazanacağı faizi,  Türkiye'de,  sadece 24 ayda kazanabiliyor.  Yabancı bir yatırımcı,  2001 yılının 22 Eylülünde elinde bulunan 1 000 000 doları, dönemin kuru olan 1 526 000 liradan bozdurup, eline geçen 1 trilyon 526 milyar lirayı, ortalama yüzde 50, yüzde 60 faizle bankalarda değerlendirmeye başladığında, 24 ay sonra, bu parayı 5 trilyon 193 milyar liraya çıkarabiliyor. Değerli arkadaşlarım, bu para, doların 1 362 000 lira olduğu Eylül 2003' te dolara çevrildiğinde, yatırımcının eline 3 812 000 dolar geçiyor. Üstelik, devlet olacaksınız ve bu tür rant gelirlerinden 1 kuruş vergi almayacaksınız. Bu nasıl bir düzen, bu nasıl bir soygun, bu nasıl bir soygun düzenidir değerli arkadaşlarım?! Hükümet, bu türden çarpıklıkların önüne set çekeceğine, vatandaşa dayatacağı ekvergilerle, özel tüketim vergileriyle, artışlarla uğraşıyor.

Biliyorsunuz, hükümetin ekvergi konusundaki ısrarı, Türkiye'ye kaos yaşattı. Vergide adalet vaat eden Adalet ve Kalkınma Partisi, vatandaşla, hukukla, adaletle inatlaştı. Kayıtlı mükellef; yani vergi kaçırmayan, vatandaşlık görevini yerine getiren mükellef, bütçe açıklarını kapatmak için çifte vergi ödemeye zorlandı. Adalet ve Kalkınma Partisinin adalet anlayışına göre aynı vergi yükümlüsünden iki kez vergi almak mubah, Ek Motorlu Taşıtlar Vergisinin hukuka aykırı olduğu baştan belliydi; ama hükümet, bilerek ve isteyerek, ısrar ederek hukuku çiğnedi. Başvurumuz üzerine, Anayasa Mahkemesi yasayı iptal etti. Burada hükümetimiz birinci tokadı yedi; ama hükümet, yangından mal kaçırır gibi yeni bir yasa çıkardı değerli arkadaşlarım. Yine partimizin başvurusu üzerine, yüksek mahkeme, ikinci kez iptal kararı verdi. Şimdi soruyorum: Birinci tokadı yediniz, ikinciye niye yüzünüzü dönüyorsunuz değerli arkadaşlarım? Bu süreçte 5 000 000 taşıt vergisi mükellefini ilgilendiren böylesi önemli bir konuda Başbakan ile Maliye Bakanı görüş ayrılığı içine düştüler, birbiriyle çeliştiler. Nihayetinde, mahsuplaşmaya gidileceği açıklandı. Vatandaş, vergisini ödediğine bin pişman oldu. Ekverginin iptal edilmesinden sonra "yeni vergiler getirmeyeceğiz" denildi; ama var olan vergiler de arttırıldı değerli arkadaşlarım.

Şimdi, hükümet, iptal edilen ek taşıt vergisinden kaybettiği 800 trilyon lirayı, Özel Tüketim Vergisiyle vatandaşından tekrar geri alacak. ÖTV'deki artış toplumun bütün kesimlerini olumsuz etkileyecek. Göreceksiniz, tartıştığımız 2004 bütçesinde belirtilen hayalî gelir hedeflerini tutturamayınca, gözlerini, yine emekçinin, yoksulun cebine dikecekler, vergi almaya devam edecekler.

Bütçenin vergi gelirleri arasında, Özel Tüketim Vergisiyle, Katma Değer Vergisinin 46 katrilyon 698 trilyon lira olarak öngörülmesi, vatandaşın dolaylı yoldan mağduriyetinin bu yıl da süreceğini göstermektedir.

Biliyorsunuz, benzin fiyatları, dolar artışına endeksli. Dolar, uzun senedir aynı seviyesini koruduğu halde, benzine sürekli zam yapılıyor; bunu nasıl açıklayacaksınız?! Benzin fiyatlarındaki artış, enflasyon artışını nasıl ikiye katlar; bunun izahını yapabilir misiniz?!

AKP Hükümeti, işbaşına geldiğinden beri, ekvergilerle, dolaylı vergilerle, zamlarla vatandaşın üzerine yürüyor. Sonuçta, çiftçi perişan, esnaf perişan, memur perişan, hükümet ise perperişan değerli arkadaşlarım!

Bu olumsuzluklara rağmen, son dönemde enflasyonun düşme eğilimine girmesi, elbette ki, sevindirici; ancak, enflasyonun düşmesindeki temel neden, piyasalardaki daralmadır. Hane halkının vazgeçemeyeceği ihtiyaçlarından olan gıda harcamalarında büyük bir daralma yaşanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yücesan, ek 1 dakikalık sürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye'de, en az 14 000 000 kişi, günde 1 dolarla geçiniyor; yani, açlık sınırında. Büyüme rakamlarında da aynı sonuçları görmemiz mümkün.

Değerli arkadaşlarım, Ankara Ticaret Odasının yaptığı araştırmada; kayıtdışı ekonomi ve kayıtdışı işçilik nedeniyle, kayıtlı mükelleflerin vergi yükünün sürekli artması karşısında, her 3 liranın 2 lirasının vergiden kaçırıldığı, her 100 liranın 66 lirasının kayıtdışı olduğu, her 100 kişiden 46 kişinin kaçak çalıştığı, her 100 binanın 40'ının kaçak olduğu, yatırıma ayrılan her 3 liranın 1 lirasının yolsuzluk ve rüşvete gittiği, her 5 kişiden 1'inin kaçak bir yapıda, yani gecekonduda oturduğu, kaçak elektrik kullanımının yüzde 23,5 düzeyinde olduğu, Türkiye'de 3 CD'den 1'nin, her 100 kitaptan 40'ının korsan olduğu, her 100 bilgisayar yazılımının 58'inin korsan yazılım olduğu ortaya çıkmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Cümlenizi tamamlayın; buyurun.

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Bu tabloya bakarak, hükümete diyorum ki: Ekvergi, ÖTV takıntınızı bir yana bırakın, şu kaçak Türkiye'yi kayıt altına alın; kayıtlı vatandaş, reel sektör canından bezdi. Sizler, üretim maliyetlerini düşürmeyi vaat ederek işbaşına geldiniz; bir yıl geçti, hâlâ düşürmediniz.

Kilovatsaati 9,05 sent ile en pahalı elektriği biz kullanıyoruz değerli arkadaşlarım; bize en yakın ülke Almanya 7,90, Macaristan 5,21 , Fransa 3,58, Güney Afrika ise 1,72 sente elektrik kullanmaktadır. En pahalı benzini yine biz kullanıyoruz değerli arkadaşlarım; bizim, 1,26 dolara kullandığımız benzini, Fransa, 1,12, İtalya 0,88, Bulgaristan 0,72 Rusya 0,34 dolara kullanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yücesan, lütfen, Genel Kurula teşekkür eder misiniz...

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.

BAŞKAN - Size fazladan eksüre verdim, diğer arkadaşlara vermedim. Teşekkür ederseniz memnun olurum.

Buyurun.

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Tamamlıyorum; çok teşekkür ederim.

Pembe tablolarla...

BAŞKAN - Genel Kurula teşekkür ediniz; çünkü, diğer arkadaşlara da aynı muameleyi uyguladık.

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - "Çoğunluk bende; ne istersem onu yaparım" mantığı, ülkemizin aydınlık yarınlarını karartmaktır. Bu yaklaşımlarınızdan vazgeçmenizi ve vatandaşımızın sesine kulak vermenizi diliyor, hepinize saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yücesan.

Hükümet adına ilk konuşma, Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan'a aittir.

Sayın Babacan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  Hazine Müsteşarlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsünün bütçeleriyle ilgili söz almış bulunmaktayım.

Bildiğiniz gibi, bu geçtiğimiz bir yıl, 2003 yılı, ülkemizin tüm ekonomik göstergelerinde arka arkaya büyük başarıları yakaladığı bir yıl olmuştur. Bütün bu göstergelerde, hem de göstergelerin çoğunda, son yirmi yılın, otuz yılın, hatta, bazılarında cumhuriyet tarihinin rekorları kırılmıştır. Ekonomiyle ilgili konularda hükümetimizin bu büyük başarısı ortadayken ve bütün dünya bunu kabul ederken, bazı milletvekillerinin dile getirdiği eleştirileri anlamakta, gerçekten, güçlük çekiyorum. Eleştirilmesi gerçekten zor; onu da çok iyi anlıyorum, zor bir iş; tüm dünyanın kabul ettiği bir başarı ve âdeta, Türkiye'nin bir mucize olarak ortaya konulduğu 2003 yılında, nasıl olur da, bunun neresini eleştiririz diye epey sıkıntı çekildiği de şu ana kadarki yorumlardan oldukça belli oluyor.

Biz, uygulayacağımız ekonomi politikalarını seçimlerden çok önce ortaya koyduk, açık açık, detaylı bir şekilde yazdık ve tüm dünya kamuoyuna ve seçmenlerimize de duyurduk; seçimlerden sonra iktidar olduğumuzda uygulayacağımız politikalar bunlardır dedik. Son bir yıla baktığımız zaman da "yapacağız" diye neyi ilan ettiysek, ana politikalar olarak ortaya neyi koyduysak aynısını yaptık ve sonuç da ortada. Bu başarının temelinde, sözünü tutan, açıkladığı politikaları uygulayan bir hükümet vardır. Bir ekonomik programın, teknik olarak ne olursa olsun, arkasında ne kadar finansman olursa olsun, güvenilir bir hükümet tarafından uygulanmadığı sürece başarıya ulaşması mümkün değildir.

Bütçe disiplini dedik. Yüzde 6,5 faizdışı fazla hedefi dedik. Yıl sonuna yaklaşıyoruz, inşallah, hep beraber göreceğiz; bu hedefe ulaşıyoruz ve gelecek sene de, yine, aynı oranda, yüzde 6,5 faizdışı fazla hedefiyle uyumlu bir bütçe ortaya koyduk.

Şu anda görüşülmekte olan bütçemiz, bu faizdışı fazla oranıyla tam olarak örtüşen bir bütçedir ve bir ülkenin, arka arkaya iki yıl, bu kadar yüksek bir faizdışı fazla verebilmesi, dünya tarihinde çok azdır. Bu, kararlılık gerektirir, ciddiyet gerektirir ve sözünde durmayı gerektirir.

Biliyorsunuz, enflasyonda son otuz yılın rekorları kırılıyor. Faiz hadlerinde yine öyle. Daha bu yılın başında, yıllık, bileşik hazine borçlanma faizleri yüzde 74 idi; bugün, yüzde 25'lerden, yüzde 26'lardan bahsediyoruz. Yılbaşında söylesek, buna, kimse inanmazdı; ama, bugün, çok şükür, bunlar gerçekleştiriliyor.

Kamu borcumuzun gayri safî millî hâsılaya oranı, yılbaşında, daha doğrusu krizin yaşandığı 2001 yılının sonunda, yüzde 92'ye kadar çıkmıştı; bu yıl sonu itibariyle yüzde 71, yüzde 72 arası bir oran bekliyoruz ve bunun içerisine, İmar Bankasıyla yüklenmiş olduğumuz içborç dahildir. Eğer İmar Bankası olayı olmasaydı, yüzde 70'in altında bir rakama ulaşacaktık; fakat, şu andaki göstergelere göre, yüzde 70'in 1-2 puan üzerinde bir orana ulaşacağız ve biliyorsunuz, Maastricht kriteri yüzde 60. Yaptığımız projeksiyonlar -inşallah, hep beraber göreceğiz- birkaç seneye kadar, kamu borcunun gayri safî millî hâsılaya oranının yüzde 60'ın da altına ineceğini gösteriyor.

Bir yandan bu faizler düşerken, bir yandan da borçlanma vadeleri uzamıştır; hem iç borçlanmada hem dış borçlanmada, Türkiye, artık, daha uzun vadelerle borçlanabilmektedir. Seçimden önce, dokuz aydan daha fazla iç borçlanma yapamayan Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi, bugün, rahatlıkla, iç piyasada, iki yıl vadeyle ve Türk Lirası bazında borçlanabilmektedir. Döviz bazındaki borçlanma vadeleri, zaten çok daha uzun.

Uygun zamanda, uygun araçlarla, en düşük maliyetli borçlanma için Hazinemiz -hafta hafta, gün gün, saat saat izlenen- çok sıkı, çok dikkatli bir politika izlemektedir.

Borç yönetiminde biz şeffaflığı getirdik; üç ayda bir, muntazam olarak, kamu borçlanma raporu yayınlanıyor ve kamuoyuna, borçlanmayla ilgili detaylar bildiriliyor. Ayrıca, Hazinenin tüm hesaplarını, bütün detaylarıyla Sayıştay denetimine açtık. Çok enteresan, yıllardır, Sayıştay, Hazinenin bazı hesaplarının detayına girememiş, bu bilgiler verilmemiş. Şeffaflıktan korkmamak lazım. Şeffaflık temel ilkemiz ve 2003 yılından itibaren, dediğim gibi, tüm hesaplar, olduğu gibi Sayıştayın denetimine açılmış durumdadır.

Yatırım ortamının iyileştirilmesiyle ilgili pek çok faaliyette bulunduk. Bu, bir günde şirket kurma, yabancı sermayeyle ilgili yasa tasarıları; bunlar, hep, Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulumuzun bugüne kadar hazırlamış olduğu 20'yi aşkın yasa tasarısının içerisinden bazı örneklerdir. Pek çok yasa tasarısının kısmen ya da tamamen hazırlanması, bu Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulunun faaliyetleri içerisinde gerçekleştirilmiştir.

Bugünlerde çok sık duyuyorsunuz "popülizm" diye. Maalesef, ekonomi jargonunu bilmeyenlerin ortaya attığı bir iddiadır bu. Popülizm ile sosyal politikaları birbirinden ayırt etmeyi hâlâ öğrenememiş bazıları. 2003'te, sosyal politikalar çerçevesinde neler yaptık?.. "IMF programı" falan diyorlar; bunların hiç birisi yazmıyordu bir yerlerde, yoktu niyet mektuplarında, stand-by'larda, şurada burada.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan, ilk defa, 2003 yılı bütçemizde 327 trilyon lira, 2004 yılı bütçemizde de 380 trilyon lira ödenek ayırdık bu fona gelir olarak, ekgelir olarak. Bu fonun, 2003 yılındaki harcaması 1,1 katrilyon iken, sağladığımız bu bütçeyle, 2004 yılında toplam harcaması 1,4 katrilyon olacaktır. Biliyorsunuz, çok güzel bir sistemi var bu fonun; o sistem aracılığıyla, bu fon, gerçekten yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımızın, muhtaç vatandaşlarımızın kullanımına sunulmaktadır.

İlk defa, ilkokullarda bedava kitap dağıttık; bu, 152 trilyon lira.

Yine, 2003 yılı başında, hem SSK emeklilerimize hem de Bağ-Kur emeklilerimize ciddî bir artış sağladık. Çok eleştirdiler; kaynağını nereden bulacaksınız, nasıl olacak bu iş... Kaynağını bulduk ki, bütçe hedefimiz tutuyor. Yüzde 6,5 faizdışı fazla hedefimiz -yaklaşık 3 katrilyonluk bir artıştır, 2003 yılı başında emeklilere sağlanan- bütün bunlara rağmen, bu yıl sonu itibariyle, inşallah hep beraber göreceğiz, tutuyor.

1 500 000 aileye 800 000 ton kömür yardımı yaptık. Yazmıyordu bu hiçbir stand-by anlaşmasında, yoktu böyle şeyler.

Tarıma destek... Bakın, 2002 yılında tarıma toplam desteğin gayri safî millî hâsıladaki payı sadece binde 7 idi. 2003'te biz bunu binde 8'e çıkardık, 2004 bütçemizde de binde 9'dur. Yani, oransal olarak söylemek gerekirse, reel anlamda ve gayri safî millî hâsılaya oran anlamında -büyüme falan da bunların içinde- 7'den 8'e, 8'den 9'a; ciddî bir artış burada söz konusu. Buna, yine başka bir göstergeyle örnek vermek gerekirse, faizdışı bütçe harcamalarında toplam artış yüzde 15,6 iken, tarımsal destekleme harcamalarındaki artış yüzde 36,5'tir. Yani, bütçedeki ortalama faizdışı fazla harcama artışından çok daha fazla, tarım sektörüne bir artış sağlanmaktadır.

Halk Bankasına, uygun şartlarla esnafımıza kredi kullandırma imkânı tanıdık ve bütçeden buna pay ayırdık. Halk Bankasına hiçbir zarar yüklemeden, bir görev zararı yüklemeden, bütçeden ayırdığımız bu rakamla, Halk Bankasına, esnafımıza ucuz kredi kullandırma imkânı sağladık.

Bakın, bu yılbaşında esnafa kullandırılmış olan toplam kredi stoku -bilançosuna baktığımız zaman Halk Bankasının- sadece 153 trilyondu. Şu an itibariyle bu rakam 700 trilyona çıkmıştır; yani, bu yıl içerisinde esnafa kullandırılan kredi stokunda yaklaşık 550 trilyonluk bir artış sağlanmıştır; bu, esnafımıza sağlanan bir imkândır. Gelecek yılki hedef de bu 700 trilyonu 1,5 katrilyona çıkarmaktır. Bütçemizde de bunun kaynağı hazırdır. Bütçede yok gibi bir eleştiri geldi; öyle bir şey yok. 2004 bütçemizde var. 2003'de kullanılmayan kısımdan da 2004'e aktarılıyor; bunun da kaynağı hazırdır.

Çiftçilerimizin Ziraat Bankası borçlarını yeniden yapılandırdık. Şu anda, bu kanun çıkmadan önce, Ziraat Bankasına ve Tarım Kredi Kooperatiflerine borcu olan çiftçilerimizin yüzde 85 ilâ 90 gibi bir oranı -yani, değişiyor Ziraat Bankası ile Tarım Kredi arasında- peşinatını ödemiştir ve borçlarını yeniden yapılandırmıştır. Bu, şu demek: Toplam 1 000 000 çiftçi ailesi vardı Tarım Krediyle ya da Ziraat Bankasıyla kredi problemi olan; yani, yaklaşık 850 000-900 000 çiftçi ailemizin borç yükü kaldırılmıştır ve artık, bunlardan bir kısmı da yeniden kredi kullanabilir hale gelmiştir.

Son dönemlerde sık sık şu deniliyor: "Bu büyüme gerçek büyüme değil; stok artışından, şundan bundan..." Böyle bir şey yok. Çeyrek dönemler itibariyle bakıldığında, 2002 yılının ilk çeyreğinden itibaren stok artışı gerçekleşmiş ve stoktan, büyümeye katkılar gelmiştir. Bu, 2002 yılının büyümesinin bir gerekçesidir ve bunun da en önemli sebeplerinden biri 2001'de, -kriz yılında- stoklardaki azalıştır; bir bakıma, o stokları yeniden yerine getirme artışı. Stoklar dahil edildiği zaman, yurt içindeki toplam talep, 2003 yılının ilk yarısında, sabit fiyatlarla yüzde 8,9 oranında artmıştır. Stokları dışında bıraksak bile, nihaî yurtiçi talep artışı da yüzde 4'tür; bu, 2003 yılının ilk yarısında. Biliyorsunuz, üçüncü çeyrek, dördüncü çeyrek rakamları henüz açıklanmadı; fakat, bunun, o çeyreklerde daha da artmış olacağını biz tahmin ediyoruz.

Bu bahsettiğim artışlar küçümsenecek artışlar değildir ve bir taraftan da, stoklardaki artış, özellikle 2003 yılı stoklarındaki artışın en önemli sebeplerinden birisi  de ihracatımızdaki artıştır, ihracata hazırlık stokudur bunlar.

Özet olarak, iç talebin sınırlı kaldığı ve ihracatında hızlı artış olan, bunun yanı sıra, döviz kuru istikrar kazanmış bir ekonomide belli süreler için stok artışı normaldir; fakat, bunu, sanki büyümenin tek sebebi olarak göstermek de işin gerçeğiyle uyuşmamaktadır.

2001 yılında üretimin daralmasıyla birlikte stoklar hızla erimiş ve yüzde 9,5'lik küçülmenin 4,6 puanı, aslında, stoklardaki azalmadan kaynaklanmıştır. 2002 yılında da durum tersine dönüp stoklardaki artış 2002 yılının büyümesine 7,1 puan katkıda bulunmuştur.

Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından açıklanan dokuz aylık verilere göre, 2003 yılı hedefi olan yüzde 5'lik büyümenin rahatlıkla tutturulabileceği de artık açıkça görülmektedir. Deniliyor ki: "Büyüme var; peki, niye işsizlik artıyor?" Sayın Tütüncü'nün elinde, herhalde son rakamlar yok ki, verdiği veriler çok güncel değil. Üçüncü çeyrek sonu itibariyle -istihdam rakamlarını söylüyorum şimdi- 2003 yılı üçüncü çeyreği sonundaki işsizlik oranı yüzde 9,4'e inmiştir; bu oran, 2002 yılının üçüncü çeyreğinde ise yüzde 9,6 idi.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - İşgücüne katılım da düştü; işgücüne katılım yok.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Yani, aynı dönemlerde, baktığımız zaman, işsizlik oranında düşüş vardır.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - İşgücüne katılımı açıklayın.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Şimdi, bu dönem içerisinde toplam 86 000 kişilik artış söz konusudur.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Gerçek değil o rakam.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Bunlar Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamı. Resmî verilerde yayımlandı, açıklandı; Devlet İstatistik Enstitüsünün açıkladığı resmî rakamlardır. Doğruluğunu, yanlışlığını tartışmak tabiî size ait.

MEHMET TOMANBAY (Ankara) - İşgücüne katılım ne oldu; orada işgücüne katılımın olmadığı söyleniyor da!..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - KİT'lere aktarılan kaynaklardan bahsedildi. KİT'lerin tamamına baktığımız zaman, bazı KİT'ler gerçekten kan kaybediyor. 2003 yılında KİT'lere bütçeden aktarılan rakam, şu an itibariyle 1,9 katrilyon civarındadır. Bütçeden kaynak aktarılırken, öte yandan KİT'lerden de bütçeye 2,9 katrilyon kaynak aktarılmıştır; yani, burada baktığımızda, aslında, KİT'lerden bütçeye yaklaşık net 1,1 katrilyonluk kaynak aktarılmıştır. Bu niye derseniz; KİT'lerimizin bazılarında yeniden yapılandırma vardır, israf önlenmiştir ve bir yandan fiyat artışları sınırlı tutulurken, kârlılıkları da artırılmıştır. Tabiî, döviz kurundaki hareketlerin de bu sonuca faydası olmuştur.

Ben, Devlet İstatistik Enstitüsünün faaliyetleri hakkında da çok kısa bilgi vermek istiyorum. Ülkemizin her alanda ihtiyaç duyduğu resmî istatistikleri üreten Devlet İstatistik Enstitüsü, 77 yıllık tarihi boyunca, sürekli bir gelişme içerisinde, bağımsız, tarafsız ve güvenilir veriler üretmek için yoğun ve özverili çalışmalar yürüten bir kurumumuzdur. Bu nedenlerdendir ki, ürettiği istatistik ve göstergeler, modern devlet yönetiminin bir gereği olarak tüm kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlar, kişiler, karar alıcılar ve araştırmacılar için de güvenilir yol göstericiler olmuştur.

Devlet İstatistik Enstitüsü kurulduğu 1926 yılından bugüne kadar, 14 tane nüfus sayımı, 7 tane tarım sayımı, 4 tane bina sayımı ve sonuncusu halen yapılmakta olan 8 tane genel sanayi ve işyerleri sayımını da başarıyla gerçekleştirmiştir.

1927 yılından bu yana, belirli aralıklarla, genel sanayi ve işyerleri sayımı yapılmaktadır. 2003 yılında, 2002 yılı bilgilerini kapsayacak şekilde 8 inci genel sanayi ve işyerleri sayımının birinci aşama alan uygulaması da bitmiştir. İkinci aşama alan uygulaması ise ekim ayında başlatılmış olup halen de devam etmektedir. Kısa bir süre sonra, ülkemizin sanayi ve işyeri profilinin ayrıntısıyla ilgili bilgiler de elimizde olacaktır.

Bu çalışmayla, ülkemizde ilk defa ulusal kayıt sistemi oluşturulması yönünde ilk adım atılmış olacaktır. Oluşturulacak iş kayıt sistemiyle, bundan böyle büyük maliyet gerektiren sanayi ve işyerleri sayımı yapılmayacak, bu konuda ihtiyaç duyulan veriler, sürekli güncellenecek olan iş kayıt sistemine dayalı olarak elde edilecek ve böylece, büyük miktarda parasal kaynak tasarrufu da edinilmiş olacaktır.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet İstatistik Enstitümüz tarafından, düzenli olarak, aylık 11 tane, 3 aylık 15 tane, altı aylık 2 tane ve yıllık olarak da 75 tane anket uygulanmaktadır. Demografi, sosyal, tarım, sanayi, istihdam, fiyat hareketleri gibi, burada sayamayacağım daha pek çok konuda yapılan bu anketler sonucunda elde edilen bilgiler, konu ayırımında kamuoyunun istifadesine sunulmaktadır.

Düzenli olarak yapılan çalışmalara ilaveten yapılan çalışmalardan da kısaca bahsetmek istiyorum. Tüketici fiyat endeksi hesaplama sepeti güncellenmektedir ve artık, 2005 yılından itibaren yeni sepete göre enflasyondaki artış oranları açıklanacaktır. Bu, yalnız, şu anlama da gelmemektedir: İşte, halkın enflasyonu bu değil, şu değil falan... Muhtemelen, yeni sepete teknoloji ürünleri; yeni, güncel ürünler gireceği için ve bu güncel ürünlerin fiyatları da sürekli düşüş göstereceği için, yeni sepetin, biz, daha güvenilir ve daha gerçekleri yansıtan bir sepet olacağına inanıyoruz.

Eğitim harcamaları araştırması şu anda gündemdedir, özürlüler araştırması gündemdedir ve yeni bir istatistik yasası hazırlanmaktadır. Türk istatistik sisteminin esaslarını reforme edecek modern bir istatistik altyapısının yasal çerçevesi bu yeni yasayla oluşturulacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Sayın Başkan, 1 dakika içerisinde toparlayabilirim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Babacan.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Son olarak, enstitümüz tarihinde gerçekleştirilen en büyük yatırımlarından biri olan Türk İstatistik Sistemini Güçlendirme Projesi kapsamında da çok kısa bilgi aktarmak istiyorum: Bu projenin ana başlıkları altında; iş kayıt sisteminin kurulması, tarım istatistikleri sisteminin reformu, sınıflandırma sunucusunun kurulması, bölgesel istatistiklerin geliştirilmesi, istatistiksel veri dağıtımının iyileştirilmesi, bilgi teknolojileri sisteminin gözden geçirilmesi ve yenilenmesi, iş istatistikleri veri derleme sistemi ve istatistiksel birimlerin reformu ve kapasite oluşturma ve kurumsal yapıyı güçlendirme gibi çalışmalar olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet istatistik Enstitüsü, ülkemizde ulusal bilgi sisteminin ve ulusal bilgiişlem alt yapısının oluşturulmasında temel bir işlev görmektedir. Ülkemizin her alanda küresel rekabet koşullarına kendisini zamanında uyarlayabilmesi ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi bakımından diğer bütün kurumlar gibi Devlet İstatistik Enstitüsü de çağın gerektirdiği en yeni teknoloji ürünlerini kullanmak ve yetişmiş insan gücünü bünyesinde toplamak durumundadır. Bu doğrultuda enstitünün görevini en iyi şekilde yapması için ihtiyaç duyduğu destek ve yardımı esirgememek, istatistik verileri derleme ve bilgi oluşturma çalışmalarına gereken destek ve katkıyı sağlamak, ilgili kurum, kuruluş ve kişilerin bir görevi olmalıdır.

Devlet İstatistik Enstitüsü büyük bir atılımın içindedir. Bilgi toplumunun yöneticisi kurum olma hüviyetine her geçen gün biraz daha yaklaşmaktadır. Bu amaca ulaşmanın tek yolunun özverili çalışmalar olduğu kadar, bu çalışmaları yürütecek derecede bir malî kaynağın aktarılması olduğu da şüphe götürmez bir gerçektir.

Ülkemizin ihtiyacı olan istatistikleri üretebilmesi, önerilen bütçe teklifinin kabulüne bağlı olan Devlet İstatistik Enstitüsünün 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısını yüksek görüşlerinize arz ediyor ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Babacan.

Hükümet adına ikinci konuşma, Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen'e aittir.

Buyurun.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili söz almış bulunuyorum.

İlk önce, Devlet Planlama Teşkilatıyla ilgili çalışmalardan söz ederken -tabiî, bu kurumumuz çok güzide bir kurumumuz- biz de eski bir Planlamacı olarak, Sayın Birgen Keleş'in -ki, kendisi de Planlamada çok değerli, çok güzel çalışmalar yapmıştır- birtakım sorularına cevap vererek başlamak istiyorum.

"Kuruluş bazında, stratejik planlama ve ulusal planlama uygulaması nasıl bağdaşacak" dediler. Stratejik planlama uygulaması, kuruluşların politika geliştirme, stratejik hedef ve ölçülebilir performans kriteri belirleme kapasitesini geliştirecek. Bu uygulama, ulusal ölçekte planlama anlayışımıza ve pratiğine önemli katkılarda bulunacak; bu şekilde, ulusal planlama hazırlıklarımız daha anlamlı ve fonksiyonel olacak. Hepinizin bildiği gibi, geçtiğimiz hafta Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu Meclisimizden geçti; bu kanuna göre kamu kuruluşları bütçelerini stratejik planlara ve orta vadeli programlara uygun olarak hazırlayacaklar; böylece, plan, program ve bütçe ilişkisi daha sağlıklı bir temele oturacaktır.

Ayrıca, tarım, madencilik ve imalat sektörü yatırımları payının son yıllarda düştüğünü söylediler. Aslında, biliyorsunuz, 1980'lerden itibaren ekonomide özel sektörün ağırlığı artmaya başladı. Tabiî, buna paralel olarak, kamu yönetimlerinde, özellikle yatırımlar, tekrar gözaltına alındı, bakıldı; yani, bütün altyapı yatırımları, bizim için esas öncelikler arasına girdi; ama, biliyorsunuz, 1980'li yıllarda ulaştırma ve enerji gibi, üretim ortamını iyileştirmeye yönelik alanlara kaydı kamu yatırımları. 1990'lı ve 2000'li yıllarda da, biliyorsunuz, sağlık ve eğitime kaydı. Çünkü, özel sektörün ağırlığı daha çok diğer sektörlerde oluştuğu için, bu alanlara ağırlık verildi. Bu genel stratejinin gereği olarak, tabiî, söz konusu sektörlerin toplam kamu yatırımları içerisindeki payı gitgide azaldı.

Ayrıca "çok sayıda plan ve program var; plandan vaz mı geçiliyor" diye soruyorsunuz. Planlama alanında dünyada yaşanan değişimler, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde de, tabiî bizim birtakım değişiklikler yapmamıza neden oluyor; ancak, hazırlanan bütün dokümanların -ki, bunların arasında, çok iyi biliyorsunuz, katılım öncesi program, ekonomik program, ulusal kalkınma planı, bölgesel programlar- hepsi, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planıyla uyumlu bir halde hazırlandı.

Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde, plandan vazgeçilmesi söz konusu olmayıp, bilakis, sağlam temellere oturan ve eşfinansman, kamu, özel ve Avrupa Birliği arasında bu yapının yoğun olarak kullanıldığı, bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltmaya yönelik strateji ve hedeflerin somut olarak ortaya konulduğu bir yaklaşım benimsenecek. Bu yaklaşım da, artık "plan hazırladık; ancak, uygulanmadı veya uygulanamadı" gibi kaygıları ortadan kaldıracak.

Devlet Planlama Teşkilatımız, yine eskiden olduğu gibi, yeni teknolojilerle, bilgi teknolojileriyle de donanımını, gün geçtikçe, artık, dünya standartları üzerine çıkarılmış bir şekilde çalışmalarına devam ediyor. Devamlı, arimativ modeller kullanılıyor, dinamik programlama modelleri kullanılıyor, matrisler eskisinden çok daha geliştirilmiş şekilde kullanılıyor ve hepimizin istifade edeceği çok güzel yayınlar da, Devlet, Planlama Teşkilatımız tarafından hazırlanıyor.

Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili olarak şunları söylemek istiyorum: Bir kere, burada, Gümrük Müsteşarlığı, şu ana kadar yaptığı çalışmalarla -bütün gümrük teşkilatımız- 2003'te, çok önemli hedefleri artık gerçekleştirdi diye düşünüyoruz. Bir kere, eskiden bir dağınık yapı vardı; Gümrük teşkilatının birimleri ile kamunun diğer birimleri arasında oldukça büyük koordinasyon kopuklukları vardı ve bu yüzden, kaçaklar artıyordu, işlemler uzuyordu. Dışticaret için, aslında, gümrük kapıları, en hızlı hareket etmesi gereken yerler olurken, bu tip engellemelerle, önemli bürokratik engeller ortaya çıkıyordu.

Biz, bu geçtiğimiz dönemde, son bir yıl içerisinde, teker teker, ekonomi ve ticaret birimleri ile Gümrük teşkilatı arasında anlaşmalar yaptırdık, protokoller hazırladık. Bir kere, Dış Ticaret Müsteşarlığı ile Gümrük Müsteşarlığı arasında, dahilde işleme belgeleri konusunda, aynı veri tabanında bütün işlemlerin hızla kontrol edildiği ve aynı elektronik ortamda sağlandığı bir sisteme geçildi.

Dış Ticaret Müsteşarlığı, Türkiye İhracatçılar Meclisi, Gümrük Müsteşarlığı ile Maliye Bakanlığı arasında da, yine aynı şekilde, aynı veri tabanı, ihraç beyanlarının tek elden hazırlanması... Artık, günümüzde, dışticaretle ilgili işlemler ofislerden gümrüklere gitmeden yapılabilir hale geldi. Şu anda, bunu gerçekleştirme oranımız yüzde 70'lerde. Yani ihracatınızı, ithalatınızı yaparken, gümrüklere gitmeden, gümrük çıkış beyannamelerinizi, giriş beyannamelerinizi hazırlayıp, gümrüklerde onay işlemlerinizi tamamlayıp, ihracat beyannamelerinizi -aynı şekilde- birlik kayıtlarından geçirme imkânınız var, bunları oturduğunuz yerden yapabiliyorsunuz. Otomasyonda da, gümrük teşkilatımız, yüzde 98'lere varan bir otomasyon oranına sahip oldu. Yüzde 2'lik bir eksiğimiz var; 2004'te, zaten, bunu yüzde 100 haline getireceğiz. Dışticaret işlemlerinin ofisten yapılması oranını da yüzde 100'lere yaklaştırmaya çalışacağız.

Yine, UND, Ulaştırma Bakanlığı ve Gümrük Müsteşarlığı arasında, Ulaşnet ile GÜMSİS projelerini birleştirdik geçtiğimiz günlerde. Bu da, bütün kaçakçılığın önlenmesi, karayolu taşımacılığının son derece etkin hale getirilmesi için çok önemliydi, bu proje de uygulamaya geçti.

Yine, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle, yap-işlet-devret konusunda, biliyorsunuz, gümrük kapılarını oluşturuyoruz. Aynı şekilde, ATR belgelerinin onay sistemi burada. Devlet İstatistik Enstitüsüyle ilgili, önümüzdeki günlerde yine bir protokol imzalayacağız ve aynı veri tabanında hem Gümrük teşkilatı hem Devlet İstatistik Enstitüsü çalışacak. Bunlar, aslında, ihracatımızda görülen artışın, arkada, görünmeyen esasları. Bunlarla, biz, çok hızlandırdık gümrük işlemlerini, dışticaret işlemlerini. Tabiî, bu arada, Maliye Bakanlığıyla, biliyorsunuz, mükellef bilgileriyle ilgili ve diğer teyitlerin alınmasıyla ilgili çalışmalarımız devam ediyor.

Bu arada, hepimizin sıkıntısı olan kaçakçılıkla ilgili çalışmalarımız 2003'te çok yoğunlaştı. Güvenlik birimlerini topladık; jandarmayla, emniyetle, uluslararası istihbarat birimleriyle, SECI teşkilatıyla ve Genelkurmaydan gelen arkadaşlarla hep beraber oturup, bu kaçakçılığın ne şekilde önlenebileceği konusunda ciddî bir plan oluşturduk.

Ben, size 2003 yılına ait yakalamalarla ilgili birkaç örnek vereyim. Bir kere, kaçak eşya yakalama tutarı 320 trilyon lira oldu. Bu, 2002 yılına göre tespit edilen olay sayısında yüzde 30 artışa ve yakalanan mal değerleri itibariyle de yüzde 120 artışa karşılık geliyor. Yani, yaklaşık 220 milyon dolarlık kaçak ve yasak eşya yakalama yapıldı. Akaryakıt kaçak yakalama tutarı geçen yıl 37 trilyon liraydı, 2003 yılında yüzde 75 oranında artışla 65 trilyon lira oldu. Bütün mücadeleci kurumlar arasında, Gümrük teşkilatımız -diğer mücadele eden kurumlar arasında- sahip olduğu imkânlara göre yaptığı yakalamayla en başarılı kurum durumunda şu anda.

Cep telefonu yakalaması yüzde 100 arttı geçen seneye göre, 2002'de 5,5 trilyon liralık, 22 000 adet yakalanmış; 2003'te 12 trilyon liralık, 44 000 telefon yakalanmış durumda.

Uyuşturucu yakalamaları değerleri geçen yıl 36 trilyon lirayken, 2003'te 169 trilyonluk yakalama yaptık; 4 kat arttı.

Sigara kaçakçılığında, yine, geçen yıl 16,7 trilyon liraydı, 2003 yılında 21,5 trilyon lira değerinde yakalama yapıldı.

X-ray cihazları için -biliyorsunuz, toplam 3 adet var- 5 milyon dolar ödedik 3 cihaza, bunları işletmeye açtık; daha 2003 yılında açılır açılmaz 80 trilyonluk uyuşturucu yakaladık. Bunu bence çok önemli bir yerde, ayrı bir yerde değerlendirmeye koymamız lazım; çünkü, görüyorsunuz, otomasyon ve teknolojinin girişiyle yakalama oranları gitgide artıyor. Dört dörtlük bir hale getiremedik, doğru; ama, iyisini yaptık ve ben size şunu söyleyeyim; insan ve kâğıdı ortadan kaldırmadan sisteminin tamamını düzeltmemiz mümkün değil; ama, insan ve kâğıdın en aza indirilmesi yolunda 2004'te çok ciddî çalışmalarımız var. Neyi hedefliyoruz; bir kere beş yıllık, on yıllık, yirmi yıllık stratejik planlama yaptık; çünkü, artık, gümrük teşkilatları bilgi üretim merkezleri haline geliyor. Önemli olan, 2004 yılı hedefleri olarak, dışticaretin önünü açmak, ihracatı hızlandırarak, ithalatta yasadışı eşya girişini önlemek ve yasal ticarette gümrükleri en kolay gümrükler haline getirmek, yasadışı ticaret için gümrükleri en zor gümrükler haline getirmek. Bu da "e-gümrükler" dediğimiz proje; yanına "n" harfini koyarak, en zor ve en kolayı 2004'te uygulayacağız.

Biliyorsunuz, yap-işlet-devret modeliyle binaları yeniliyoruz.

Otomasyonun performans ve risk analizinde kullanımını getiriyoruz.

Personelin moral ve eğitim açığının giderilmesi konusu ortada. Avrupa Birliği müktesabatına uyum, kurumsal işbirliği, bütün bunların hepsi, aslında son sevk ettiğimiz Gümrük Kanununda... Biliyorsunuz, sizlerle beraber -Meclise o zaman teşekkür etmiştim-1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunu -ki, 30 senedir değiştirilemeyen, 16 kere düzenlemesi yapılan bir kanundu- değiştirdik, bu Meclis onu başardı. Yeni Gümrük Kanunu da, önümüzdeki günlerde Meclise gelecek, o zaman da hepinizin desteğini istiyorum.

Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Muhsin Koçyiğit "personelin düşünce ve davranış değişiklikleriyle ilgili neler yapıyorsunuz"  diye sordu. Gümrük Müsteşarlığında eğitim seviyesini yükseltmek hepimizin amacıdır. Şu anda toplam personelimizin yüzde 53'ü yüksekokul, yüzde 38'i lise mezunu. Bunun düzeyini devamlı olarak artıracak çalışmalar yapmaya gayret ediyoruz. Ayrıca, tabiî, diploma alma imkânı olmayanları, hizmetiçi eğitim programlarıyla en azından günlük teknolojilere yetiştirmeye çalışıyoruz. 2002 yılında, 54 program kapsamında 2 547,  2003 yılında -ciddî bir çalışma yaparak- 159 program kapsamında 4 721 personeli eğittik. Yasal kurallar, davranış kuralları, etik değerler, bütün bu temalar işlendi ve verimliliği artıracak çalışmalar yapıldı. Yabancı dil ve bilgisayar eğitimine çok büyük önem verildi; çünkü, yabancı dil bilen personel olmadığı sürece gümrük kapıları oldukça sıkıntılı oluyor. Dolayısıyla, bunları, önümüzdeki dönemde de, bu şekilde hızla artırmayı hedefliyoruz.

Yine, sayın milletvekilimizin "bütün gümrük kapılarında yap-işlet-devret modeliyle yapılan klasik ihale mevzuatı neden uygulanmadı" diye bir sorusu oldu. Devlet ihale mevzuatı ve klasik bütçe imkânlarıyla inşa edilmeye çalışılan gümrük kapılarında ihale yıllara yayılıyor, sonuç alınamıyor. Biliyorsunuz, Gürbulak kapısında da aynı modeli uyguladık. 1995 yılında başlanmıştı, klasik bütçe imkânlarıyla yapılmaya çalışılan inşaat, hiçbir ilerleme kaydetmeden, neredeyse, 2007 yılına kadar sürecekti; 2002 yılına kadar sürüncemede kalmıştı. İpsala sınır kapısında, yine, 1990'lı yıllarda başlanmış ve daha halen yarım kalmış bir ihale söz konusuydu.

3996 sayılı Kanun ve bunun uygulanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı doğrultusunda her iki kapı kısa sürede tamamlanarak, biliyorsunuz, şu anda, hizmete girmiş durumda. Bu modelle, İpsala beşbuçuk ayda, Gürbulak bir yılda tamamlandı. Yani, bu modeli eleştireceğimiz yerde, bence, bu modeli destekleyelim. Bu modelle yapılan bütün gümrük hizmetleri, eskisine göre, son derece hızlı bir şekilde yapılıyor ve bunların, tamamını, yap-işlet-devret modelini üstlenen kuruluşlar ve kamu niteliğinde bir meslek kuruluşuyla yaptığımızı da açıkça söyleyeyim. Bir diğer kapıyı da, yine, kamu görevi üstlenen bir dernekle birlikte yapıyoruz.

 "Bu şirkette söz konusu altın hisse nedir" diyorsunuz. Gürbulak gümrük kapısının yapımında görevlendirilen UND, yasa gereği, sözleşmenin imzalanmasından sonraki iki ay içerisinde bir şirket kurmak zorundaydı, kurdu. Bu şirketin kurucu ortakları arasında dernek olarak UND bulunamayacağından, kuruluş aşamasında, 3 852 adet hisse derneğin başkanı adına kaydedildi; ancak, daha sonra, yönetim kurulu kararıyla, bu hisseler derneğe devredildi; yani, bu husus, aynı zamanda, şirketin pay defterlerine de işlendi. Mevcut durumda 1/1 000 oranının üzerinde pay sahibi olan gerçekkişi yok; sözleşmede bu konuda hüküm var, bu işlemle sözleşmeye uygun hisse dağılımı da sağlanmış durumda.

Evet, tatlıyı en sona sakladık. Şimdi, sizlere, biraz da dışticaretle ilgili bilgi vermek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, burada, tabiî, şöyle, birkaç noktayı belirtmekte yarar var. Eskişehir Milletvekili, Sayın Mehmet Vedat Yücesan, ithalat-ihracattan, ihracatın ithalatı karşılama oranından bahsetti. Bizim çok ciddî takip ettiğimiz bir orandır. Biliyorsunuz, bu konuyla ilgili ilk açıklamaları ben yapmıştım; çünkü, yüzde 70'lerin altı sıkıntılı olur. Özellikle yüzde 60, yüzde 55'lere indiği zaman ihracatın ithalatı karşılama oranı, hep o zaman bir sıkıntı çıkmıştır Türkiye'de. Şu anda yüzde 68,5 oranında ve bu, dikkatle takip ediliyor.

İthalatımız artıyor; doğru. Artması lazım zaten; yani, ihracatı artırabilmemiz için ithalatı artırmamız lazım; çünkü, önemli olan ithalatın kompozisyonu. İthalatın kompozisyonu içerisinde tüketim malları yüzde 11 civarında, gerisi aramalı ve hammadde; dolayısıyla, proses yapan, işlev yapan sanayicimiz, ihracatçımız bu hammaddeyi, bu aramalı kullanarak ihracatını artırıyor. Orada çok fazla bir sıkıntımız yok.

Sayın Memduh Hacıoğlu'nun söylediği, tabiî, burada, özellikle ithalat cazip hale geldi; doğru. Türk Lirasının aşırı değerlenmesinden ben de şikâyet ediyorum, bildiğiniz gibi. Bunun bir ortalama noktaya gelmesi lazım; ama, burada özverili olarak çalışan ihracatçılarımız, hakikaten, geçmişte görülmemiş derecede kendilerini dış pazarlara çok iyi bir şekilde hazırladılar; çünkü, senelerdir, biz, bu eğitimi vermeye çalıştık. Bir dışticaret stratejisi ortaya koyduk, 1997-2005 yılları arasında. Hatırlarsanız, geçen bütçe konuşmasında, burada, size, komşularla olan ticareti artıracağımızı, hedefimizin bu olduğunu söylemiştim; çevre ülkelerle ticaretimizi, ihracatımızı artıracağımızı, hedefimizin bu olduğunu söylemiştim.

Şimdi, rakamlarla biraz buna örnekler vermek istiyorum. Açıkçası, tabiî, bizim bu uygulamaya koyduğumuz komşu ülkeler ve çevre ülkeler stratejisine göre, ülkeler bazında yüzde 50'nin üzerinde. Yani, genel ihracat artışımız bu sene yüzde 30-32'ler civarında. Ama, komşu ülkeler ve çevre ülkelere baktığımız zaman, ortalama yüzde 45'lik bir oran; yani, kendi ihracat artışımızın da üzerinde bir oran. Bu nereye getiriyor; mesela, birkaç örnek vereyim: Libya'ya yüzde 94 oranında, Tunus'a yüzde 86 oranında, Çin'e yüzde 85 oranında, Suriye'ye yüzde 73 oranında, Bulgaristan'a yüzde 66 oranında, İrlanda'ya yüzde 65 oranında ihracat artışı sağlamışız, geçen senenin aynı dönemine göre. Artık, diyebilirim ki, bir yıllık ihracat artışımız, geçen seneye göre yaklaşık bu kadar. Macaristan'a yüzde 63, Yunanistan'a yüzde 61, Özbekistan'a yüzde 58, Çek Cumhuriyetine yüzde 50, İspanya'ya yüzde 57, İran'a yüzde 56, Romanya'ya yüzde 53 ve İsveç'e yüzde 53 oranında ihracat artışları sağladık. Bunu hep beraber yaptık.

Şimdi, biraz da sektörel bazda bilgi vereyim. Açıkçası, genel ihracat artışımız içerisinde çok önemli kalemler var. Şimdi, biz, biliyorsunuz, stratejimizi daha evvel şu şekilde koyduk ve dedik ki: "Türkiye'nin kuvvetli yönleri vardır, zayıf yönleri vardır. Bizi bekleyen tehditler vardır; bu tehditleri bizi bekleyen fırsatlar haline getirmemiz lazım." SWOT analizi dediğimiz bir güç analizini buraya koyduk ve yine aynı şekilde sektörleri belirledik. O zaman söylediğimiz şuydu: Yıldızlaşacak sektörler, otomotiv sektörü, elektrik-elektronik aletler sektörü, makine imalatı sektörü -bunlar çok önemliydi- toprak ürünleri sektörü. Bütün bu sektörlerde önemli ihracat artışları sağlamamız gerekiyordu, stratejimize göre. Ben, size birazdan rakamları vereceğim. Bu uygulamadan sonra, 2003-2006 arasında, yine iteratif bir program hazırlıyoruz, kendisini devamlı yenileyen bir program. Burada, milletvekilleri dahil olmak üzere, bütün sivil toplum örgütleri ve bütün akademisyenlerin görüşlerini alarak, yeni bir strateji revizesine gideceğiz. Yani, artık, bizim, on senelik, yirmi senelik stratejilerimizi oluştururken bütün katılımcıların da bu şekilde katkısını sağlamaya çalışacağız. Bu çalışmalarımız da hazır, onlarla ilgili bilgi de tamamlanmış durumda, kitapçıkları da Dış Ticaret Müsteşarlığından temin edebilirsiniz.

Tabiî, bu arada, Eximbankın çalışması... Ben, burada, fazla vakit almamak için söyleyemiyorum; biliyorsunuz, çok ciddî oranda, yüzde 50 oranında Türk Lirası kredilerini artırdık Eximbankta. Sektörel bazda, yine, aynı şekilde kredi oranlarında artış oldu. İhracatı Geliştirme Merkezimiz son derece verimli çalışmalar yaptı; ihracatçımıza eğitim programları düzenledi. Yani, bu, komple yapılan bir çalışma. Dolayısıyla, bu rakamlar tesadüf olmuyor. Çünkü, biz, daha önce size ne yapacağımızı söyledik ve onları da bugün gerçekleştirmiş olmanın mutluluğunu taşıyorum.

Bitkisel ürünlerde, özellikle toplam ihracat artışımız, tarım sektörüne baktığınız zaman, tarım sektörümüzde yüzde 33 oranında arttı. Yani, bu verdiğim değerler ihracatçı birliklerin kayıt rakamlarına göredir; ama, yaklaşık 1 Ocak-17 Aralık 2003'ü kapsıyor, yani, 2003 yılının tamamını buna yakın tutabiliriz. Yaklaşık değerler olarak veriyorum, dolayısıyla, bir yıllık değerlendirmeyi de burada beraberce yapmış olalım.

Hububat, bakliyat, yağlı tohumlarda geçen seneye göre yüzde 42 oranında artışımız var. Yaş meyve sebzede yüzde 28 oranında, kuru meyve ve mamullerinde yüzde 42 oranında, fındık ve mamullerinde yüzde 16 oranında, zeytin ve zeytinyağında yaklaşık yüzde 257 oranında ihracat artışı sağladık. Kesmeçiçekte -ki, önemli sektörlerimizden bir tanesidir, bence geleceğin yıldızlarındandır- geçen seneye göre yüzde 45,3 oranında artış sağladık. Hayvansal ürünlerde toplam 22,4 oranında ihracat artışımız. Bunun içerisinde, biliyorsunuz, canlı hayvan, su ürünleri ve mamulleri var. Sanayi ürünleri ihracatımızda ihracat artış oranımız, geçen seneye göre yüzde 30,2. Tekstil ve hammaddelerindeki ihracat artış oranımız yüzde 22,5. Deri ve deri mamullerinde dünya lideri olma yolundayız. Bunda ihracat artış oranımız yüzde 34'tür. Halıda önemli düzenlemeler yaptık; yurt dışından girişleri durdurduk. Türk halısını gerçekten canlandırmak gerekiyordu. Halıda ihracat artış oranımız yüzde 30,6'dır. Kimyevî maddeler ve mamullerde ihracat yüzde 33,8 oranında arttı. Hazır giyim ve konfeksiyonda, geçen seneye göre, ihracat yüzde 25,8 oranında arttı. Taşıt araçları ve yan sanayii yıldızlaşan sektörümüz dedim. Buradaki ihracatımız yüzde 54,8 oranında arttı. Biliyor musunuz, bu, çok önemli. Neden; çünkü, şu anda sadece taşıt ürünleri ihracatımız yaklaşık 7 milyar dolardır. 11 milyar dolarlık ihracat sadece hazır giyim ve konfeksiyonda olmuştur. Buna 4 milyar dolarlık tekstil ihracatını ekleyin; Türkiye, ihracatta 15 milyar dolar sadece hazır giyim ve tekstilden elde ediyor. Elektrik-elektronikte ihracat artış oranı yüzde 24'tür; bu sene, yaklaşık 4,5 milyar dolara kadar gelebilir. Makine ve aksesuarlarında ihracat artış oranı yüzde 42,2'dir; yaklaşık 1,3 milyar dolara geliyor. Demir, demir dışı mamullerde ihracat artış oranı yüzde 19,4'tür ve yaklaşık 5 milyar dolara karşılık geliyor. Çimentoda ihracat artışı oranı 21,6 civarında ve yaklaşık 1 milyar dolara karşılık geliyor. Diğer sanayi ürünleri de önemli tabiî. Onlarda da ihracat artış oranımız yüzde 66'dır. Madencilik, çok önem verdiğimiz, yine yıldızlaşacak sektörlerimizden biri. Toprak ürünleri de dahil olmak üzere, bu sektöre baktığınız zaman, ihracat geçen seneye göre yüzde 140 oranında arttı. Özellikle maden ve metallerde, 2002'de 651 milyon dolarlık ihracat yaparken, bu sene 1,5 milyar dolarlık ihracat yaptık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen, tamamlar mısınız.

Buyurun.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Şu ana kadar ihracat artış ortalamamız yaklaşık yüzde 32 civarında. Bu nereye getirir bizi; ben, şunu görüyorum: Bu sene yaklaşık 48 milyar dolar civarında ihracat yapacağız, 67 milyar dolar civarında da ithalat yapacağız. 19 milyar dolarlık bir açığın da, toplam açığa oranı yüzde 18-19 civarında. Tartışılabilir belki; ama, rahatlıkla sürdürülebilir bir açık. Gönül ister ki, tabiî, dışticaret fazlası verelim; ama, o günler de gelecek, ben, buradan söylüyorum. Aslında, CHP'li bir Grup Başkanvekili dedi ki: "Bugünü tarihe geçirmek istiyoruz." Doğru, bugün, tarihe geçecek bir gündür. Neden, biliyor musunuz; çünkü, bu rakamlarla cumhuriyet tarihinin rekorları kırılıyor, bu rakamlarla ihracat rekorları kırılıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bugün, akşam gittiğiniz zaman, bütün milletvekillerimiz aynaya şöyle bir baksın, desin ki, 115 milyar dolar dışticaret yapan bir ülkenin milletvekilleriyiz.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Borçlardan bahset, borçlardan...

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) - Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzmen.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Biz neymişiz de haberimiz yokmuş!..

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - İyi bakın, bir aynaya bakın... Hep beraber yaptık dedim, bütün Meclise mal ediyorum.

YILMAZ KAYA (İzmir) - İthalat ve borçlardan hiç bahsetmedin. İthalat ne âlemde?

MUHARREM İNCE (Yalova) - Ülke ekonomisini de kendi boyun gibi görüyorsun.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Şurada sakin sakin oturuyorum, damarıma basmayın.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, üçüncü tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Şimdi, sorulara geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine başlamadan önce... Vakit de ilerledi, şu anda, ekranda 9 milletvekili arkadaşımızın soru talebi görülmektedir. Eğer, arkadaşlarımız 1 dakika içinde 1 veya 2 soru sorup zamanlarını iyi kullanırlarsa, diğer arkadaşlara da soru sorma şansı doğacaktır; yoksa, 10 dakika dolduğunda soru işlemini durduracağım ve cevap vermek için Sayın Bakanlara 10 dakika fırsat vereceğim. O bakımdan, 1 dakika içinde arkadaşlarımız bu imkânı kullanırlarsa, diğer arkadaşlarımızın da soru sorma şansı doğacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - 4325 sayılı Yasanın yürürlük süresi 31.12.2002 tarihinde sona erdi. Bir yıldır üretime yönelik hiçbir teşvik uygulaması yapılmıyor. Özellikle, fert başına düşen millî geliri düşük iller ile Ankara, İstanbul ve İzmir'in hiçbir farkı yok yatırım açısından. Yatırımcı açısından Hakkâri'de de aynı, İzmir'de de aynı. Özendirici teşvikler verilmez ise, bu bölgelerde yatırım yapılmaz.

Her gün "istihdam" diyoruz, her gün "göç" diyoruz ve bunlar, sadece söylemde kalıyor; bir yılı kaybettik. Bu bölgelerde sona eren bu uygulama, bir yıldır neden yeniden dile getirilmiyor? Çözüm yok.

"Üretim, üretim, üretim..." Peki, kim üretecek?! Üreticiye destek olmayacaksın, sadece sırtını sıvazlayacaksın; yatırımcı, net, elle tutulur bir çözüm bekliyor.

Bölgeler arası gelir dağılımındaki farklılığı azaltacak, göçü önleyecek yeni bir teşvik sistemi geliştirecek misiniz; yoksa, hâlâ, bir yıl daha bekleyecek miyiz?

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, teşekkür ederim.

Sayın Tütüncü, buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim Sayın Babacan'a iki sorum olacak.

Birincisi, istihdam rakamları, istihdam hacmiyle ilgili. Sayın Babacan, konuşmasında, 2003 yılının üçüncü çeyreğinin rakamları üzerinden bir işsizlik açıklaması yaptılar. Bu işsizlik açıklamasını yaparken de, bizim elimizde yeni rakamların olmadığını sandığını söylediler. Bizim elimizde yeni rakamlar var.

Benim konuşmamda açıklamış olduğum işsizlik rakamı, 2003 Haziranı ile 2002 Haziranı karşılaştırmasıdır. Şimdi, 2003'ün üçüncü dönemi, yani eylülü ile 2002'in üçüncü döneminin karşılaştırılmasında Sayın Bakanımızın vermiş olduğu o işsizlik rakamına ulaşamıyoruz. Bu nedenle, ben, Sayın Bakanıma soruyorum...

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, açıklamadan ziyade, lütfen, sorunuzu yöneltir misiniz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - 2003 yılının üçüncü çeyreğinde sivil işgücü arzı ne olmuştur?

Sayın Başkan, ikinci sorum şudur: Doğrudan gelir desteği, hepimizin bildiği gibi, seyyanen veriliyor; ama, bazı ürünlerde, özellikle yağlı tohumlarda çok büyük bir üretim açığı var. Acaba, doğrudan gelir desteği politikasında, üretimin artırılması çerçevesinde, bir yenilik, bir değişiklik düşünülebilir mi?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Sayın Yeni, buyurun.

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, müsaadenizle, Bakanlara bazı sorular yöneltmek istiyorum:

1- Çin mallarının bütün dünyaya yayılması karşısında ülkemiz de etkilenmektedir. İhracatta rekabet gücümüzün korunması konusunda nasıl bir politika düşünülmektedir?

2- Samsunumuzun Bafra ve Çarşamba Ovalarında, son yıllarda, ihracata yönelik sebze ve meyve yetiştirilmektedir. Çarşamba Havaalanından ihracatı kolaylaştırıcı ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

3- 2004 yılında, bu yıl da olduğu gibi, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 70'ler düzeyinde gerçekleşebilecek midir? Bu yönde oluşturulan stratejiniz nedir?

4- Çevre ve komşu ülkelere dönük stratejinizin sonuçları nelerdir? Ülkemizin dışticaret yapısında ne tür değişiklikler olmuştur?

5- Bilindiği üzere, doğrudan gelir desteği tüm Türkiye'yi ilgilendiriyor. 2003 yılında ne kadar doğrudan gelir desteği ödendi, 2004'te ne kadar doğrudan gelir desteği ödenecek? Ödeme planı oluşturulurken, 2003'ten önce hangi kriterler uygulanıyordu, 2003'te ne gibi kriterler uygulandı? 2004'te yapılacak ödemeler için bir önceliğiniz var mı?

Yine, Kürşad Tüzmen Beye soruyorum: Gümrüklerde uygulanmakta olan ihtisas gümrükleri uygulamasının dışticaretimize bir etkisi var mıdır? Hangi konularda ihtisas gümrüğü uygulaması yapılmaktadır?

Ali Babacan Beye soruyorum: Yatırım yapmanın ve yatırımcıların önemine her fırsatta vurgu yapıyorsunuz. Bu doğrultuda, yerli ve yabancı yatırımcıların önünü açmak için geçen yıl içerisinde ne gibi önlemler aldınız?

2003 yılı için izlenen ekonomik programın belirlenen hedeflerine ne derece uyuldu? Önceki yıllarla kıyaslandığında, 2003 yılına, başarılı bir yıl diyebiliyor musunuz?

2004 yılı için konulan hedeflere de ulaşacağınıza inanıyoruz; ancak, 2004 programının sosyal yönünün ağırlığı nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Biz teşekkür ederiz, sağ olun.

Sayın Bayraktar, buyurun.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Benim iki sorum var; biri Sayın Tüzmen'e, diğeri de Sayın Babacan'a.

Birinci sorumu Sayın Tüzmen'e sormak istiyorum. Özellikle 2003 yılında, ihracat hedefinin, yüzde 30 düzeylerinde artmak suretiyle 50 milyar dolara çıkmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Ülkemizin içinde bulunduğu şartlara -Irak krizine, ekonomik krize ve terörle baltalanmak istenen bu ticaretimize- rağmen, alınan tedbirlerle sağlanan bu gelişmeden dolayı duyduğumuz memnuniyeti bir kez daha ifade ederek şükranlarımızı arz ediyoruz. Gelecek dönemlerde, inşallah, 200 milyar...

BAŞKAN - Sayın Bayraktar, lütfen, sorunuzu yöneltir misiniz.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Evet, devam ediyorum.

Rüşvet ve yolsuzluğun çok tartışıldığı bir ortamda, gümrük kapılarında bu işin ayyuka çıktığını bilmekteyiz. Siz, biraz önce -soruyu biraz kısaltıyorum- özellikle bu konuda tedbir almak açısından otomasyona geçildiğini ve otomasyonla mesafe kat edildiğini söylediniz. 2004 yılı için, otomasyon konusundaki gelişmelerle birlikte, özellikle uyuşturucu maddelerin ve kaçak malzemelerin Türkiye üzerinden Batı'ya geçişi hususlarında almak istediğiniz veyahut da aldığınız tedbirler var mı? İçişleri Bakanlığı ve emniyetle birlikte bu konularda aldığınız tedbirlerle ilgili bilgi verirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.

İkinci sorum Sayın Babacan'a. Ülkemizde, yatırımların gerçekleştirilmesinde finansman sıkıntılarının çok yüksek boyutlarda olduğunu biliyoruz. Bu bakımdan, bu yatırımların yapılabilmesi için, yap-işlet-devret modeline gidilmekte olduğunu; ama, maalesef, bugüne kadar uygulanan yap-işlet-devret modelleriyle, maliyetlerin son derece pahalı olarak, ülkemizin geleceğini, on yıllık, yirmi yıllık geleceğimizin gelirlerini ipotek altına alarak, 5 kat, 10 kat, 15 kat maliyetlerle Hazinemizi ciddî borç batağına sürüklediğimizi geçmiş dönem projelerden görmekteyiz...

BAŞKAN - Sayın Bayraktar, istirham ediyorum!..

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Efendim, sorumu soruyorum, çok önemli bir konu. Gerek geçmiş ve gerek gelecekle ilgili, bu konulara yönelik aldığınız ve almak istediğiniz tedbirler var mıdır? Açıklarsanız memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Ilıcalı, buyurun.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Birinci sorum Sayın Ali Babacan Beyfendiye. Kalkınmamış bölgelerimizin kısa sürede kalkınması için, bütçe olanakları dışında, bölge özelliklerine göre hazırlanmış projeler için farklı finans yöntemlerinden yararlanılması gerekmektedir. Dış ülkelerin finans kurumlarından yatırım desteği almak için, Hazinemizin politikası bilinmekle beraber, söz konusu çok uygun kredilerin kullandırılması veya bu imkânlardan özel teşebbüsün istifade ettirilmesi için ne önerirsiniz?

İkinci sorum Sayın Tüzmen'e. Dışticaret hacminde serbest bölgeler önemli bir yüzdeye sahipken, bölgemizdeki serbest bölgenin dış ticarete katkısı hemen hemen yok gibidir. Bölgemizin çok önemli doğal potansiyele sahip olduğu, özellikle, tarım, hayvancılık bilinen bir gerçek ve coğrafî konumu da çok uygundur. Bu bölgemizin atıl durumdan kurtulabilmesi için, ilgili uzmanlarla, en kısa zamanda bir atölye çalışması yaptırmayı düşünür müsünüz?

BAŞKAN - Tamam mı Sayın Ilıcalı.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Son sorum...

BAŞKAN - İki soru demiştiniz; müsaade ederseniz burada kalsın... Diğer arkadaşlara...

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Üç demiştim ki, bu çok önemli Sayın Başkan... Kısa sürede...

BAŞKAN - Ama, diğer milletvekili arkadaşlarımızın da hakları var.

Buyurun.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Ali Babacan Beyefendiye soruyorum: Ulaşım projelerinin fizibilitelerinin hazırlanmasında, trafik güvenliğinin artırılmasında, istatistikî bilgi çok önemlidir. Bunun için Devlet İstatistik Enstitüsünün içerisinde bir ulaşım birimi kurup, ülkemizin ilgili birimleriyle bir bilgisayar ağı oluşturulabilmesi yönünde bir çalışma yapmak mümkün müdür?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, üçüncü dakikadan itibaren sadece iki arkadaşımız soru sordu!

BAŞKAN - Sayın Çakır, buyurun.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Benim sorum Sayın Tüzmen'e Edirne'nin Uzunköprü İlçesi Eskiköy Gümrük Kapısıyla ilgili, bölgenin ekonomisinin gelişmesi ve ticaret hacminin büyümesi anlamında yoğun talepler, 22 nci Dönem başladığı günden bugüne kadar gelmektedir. Sayın Maliye Bakanımız Kemal Unakıtan Beyin ve Sayın Tüzmen'in Edirne İlini ziyaretlerinde, konu bölgede de gündeme gelmiş ve kendi ağızlarından konuyla ilgili gerekli sözler sarf edilmiştir.

Benim sormak istediğim soru, tarihî İpek Yolu üzerinde olan eski gümrük kapısının açılmasıyla ilgili olarak Sayın Bakanın bugüne kadar hangi çalışmaları yaptığı ve bu kapının ne zaman açılacağıyla ilgilidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, soru sorma işlemine verilen süre tamamlanmıştır.

RESUL TOSUN (Tokat)- Sayın Başkan, kısa kısa sorularımız var...

BAŞKAN- Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bakınız, konuşmamın başında...

NACİ ASLAN (Ağrı)- Sayın Başkan, o zaman, soru sorma süresini 1 dakikayla sınırlandırmanız gerekiyordu. Bizim günahımız ne?!

RESUL TOSUN (Tokat)- 2 kişiye 3'er dakika veriyorsunuz!.. Biz sorularımızı soramıyoruz! Biraz esnek olun. Bu kadar katı olmanızın bir âlemi yok.

BAŞKAN- Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, izin verirseniz...

RESUL TOSUN (Tokat)- Ama, saygı göstermiyorsunuz.

BAŞKAN- Müsaade ederseniz Sayın Tosun!..

Konuşmamın başında 10 dakika sonra cevaplara geçileceğini belirttim. Milletvekili arkadaşlarımdan özellikle istirham ettim, rica ettim; ama, kullanıyorlarsa...

RESUL TOSUN (Tokat)- Ama, müdahale edecektiniz Sayın Başkan. 3 dakikayı 1 arkadaş kullanamaz ki!

BAŞKAN- O zaman, yarım saat kullandı diye yarım saat geç mi başlatacağım yani!

Buyurun sayın bakanlar, buyurun efendim...

MUHARREM İNCE (Yalova)- Sizinkiler kullandı öyle, bizimkiler kullanmadı ki.

RESUL TOSUN (Tokat)- Sayın Başkan, sorularımızı alın lütfen.

BAŞKAN- Sayın bakanların cevap verme süresi 10 dakikadır.

Buyurun...

RESUL TOSUN (Tokat)- Bütçe görüşüyoruz Sayın Başkan, 10 dakikayla sınırlandırmayın. Adil davranın. 1 kişiye 3 dakika veriyorsunuz.

BAŞKAN- Sayın Tosun, müsaade ederseniz, izah edeyim. Bu kararı Danışma Kurulunda grup başkanvekilleriyle birlikte Meclis Başkanlığı alıyor.

RESUL TOSUN (Tokat)- Ama, soruları alırken adil davranmadınız. Soru soracaklara engel oluyorsunuz.

MAHMUT YILDIZ (Şanlıurfa)- Sayın Başkan, 1'er dakikayla bu işi bitirebiliriz.

BAŞKAN- Sayın Tosun, burada, soru sırasına göre cevap veriliyor.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu 4325 sayılı Yasanın 31.12.2002'de sona ermesinden sonra ne yaptığımızı ya da ne yapmayı planladığımızla ilgili bir soru vardı.

Biliyorsunuz, biz, bu bölgesel teşvik uygulamalarıyla ilgili yeni bir yasa tasarısı hazırladık, Bakanlar Kurulunda imzaya açıldı. Belki de bugünlerde tamamlanmış olabilir. Bununla beraber, 1 500 doların altında geliri olan illerimizde -ki, 36 il bu kapsama giriyor- bedelsiz arazi tahsisi, enerji desteği gibi maliyeti düşürücü teşvikler söz konusu oluyor.

Ayrıca, yeni istihdamlardan, yeni işe alınan çalışanlardan Gelir Vergisinin alınmaması söz konusu ve SSK priminin de, yine, önemli bir kısmının alınmaması söz konusu. Yani, bugünkü asgarî ücretten yola çıktığımızda, asgarî ücretin bugün için işverene maliyeti 427 000 000 iken, o bölgelerde yeni çalışanların, yeni işe alınacakların işverene maliyeti 300 000 000'un altına inebiliyor.

Bir başka soru Sayın Tütüncü'den -yine istihdamla ilgili- geldi ve öğrendik ki, aslında, kendisinde son rakamlar da varmış; fakat, konuşmasında, sadece haziran rakamlarından bahsetmişti.

Şimdi, burada, işgücü katılım oranlarının düştüğünden bahsedildi. Bunun önemli sebepleri, emekli sayısındaki artış, öğrencilerin sayısındaki artış ve ev hanımı olan kadınların sayısındaki artış. Aslında, bu öğrencilerin sayısındaki artış; yani, çalışmak zorundayken, öğrenci olmaya karar veriyor insanlarımız, okumaya devam ediyor; bu, iyi bir şey. Kadınlar çalışmak zorundayken, artık, eşinin belki de geliri arttığı için evde oturabiliyor; bu da iyi bir şey. Yani, işgücü katılım oranındaki düşmeye tamamen kötü gözle bakmamak lazım, bunun olumlu yönlerini de görmek lazım.

Tabiî, burada, bütün bunları topluyoruz, çıkarıyoruz, işsizlik yüzde 9,6 imiş, sonuçta yüzde 9,4'e düşmüş. Bu da nihaî rakam. Artık, bunun perde arkasında, arka detaylarında şu var, bu var diye, tabiî, çok yorumlarda bulunulabilir; biz, nihaî sonuca bakıyoruz.

Yine, Sayın Tütüncü'nün, doğrudan gelir desteğiyle ilgili ve bazı ürünlerde prim uygulaması olacak mı diye sorusu vardı.

Aslında, Sayın Tütüncü çok güzel bir noktaya değindi. Biliyorsunuz, biz, doğrudan gelir desteğiyle ilgili bir çerçeve yasa üzerinde önceleri duruyorduk; şimdi bunu bırakıyoruz, tarımsal destekle ilgili bir çerçeve kanun hazırlıyoruz. Bu da şu demek: Doğrudan gelir desteği de dahil tüm tarım desteklerini içeren ve bütün bu tarım desteklerini belli bir çerçeveye oturtan, içerisinde doğrudan gelir desteğinin de olduğu; fakat, farklı destek unsurlarının da bulunacağı yeni bir tarımsal destek çerçeve yasası... Bunun üzerinde de çalışmalar yoğunlaştırıldı. Yasa tasarısı kısa bir zaman sonra tamamlanıp Başbakanlığa sevk edilecek duruma gelecek.

Sayın Yeni'nin doğrudan gelir desteğiyle ilgili, yine, sorusu vardı. 2003 yılında bizim bütçeye koyduğumuz rakam, 2 katrilyon 320 trilyon iken 2004 yılı bütçemizde 3 katrilyonluk doğrudan gelir desteği ödemesi bulunmaktadır. Bununla ilgili geçen sene, biliyorsunuz, belli objektif kriterlere göre dağıtım yapıldı. 2004 yılında da, yine, objektif kriterler doğrultusunda sırayla dağıtımı yapılacaktır.

Yine, Sayın Yeni'nin hedeflerle ilgili sorusu vardı; 2003 yılı hedefleri tutuyor mu, 2004 tutacak mı gibi. 2003 yılı hedefleri; evet, nedir bu ana hedefler; faiz dışı fazla hedefi yüzde 6,5; inşallah tutuyor. Bunu tabiî, net olarak şubatın ortalarında göreceğiz, bütün veriler geldikten sonra. Şu anda herhangi bir sapma işaretini henüz almadık, projeksiyonlar tutacağı yönünde; ama, hep beraber 15 şubatta göreceğiz. Enflasyon tutacak mı, yüzde 20 hedefimiz; şu an için sapmayı getirecek hiçbir şey görünmüyor, yüzde 20'nin de altında bir enflasyon oranının tutturulacağı ortada. Büyümeyle ilgili yüzde 5'lik hedef tutacak mı; evet, inşallah, yine, hep beraber göreceğiz. Dördüncü çeyrek sonuçlarının da gelmesiyle beraber, büyüme hedefimizi de yakaladığımızı göreceğiz.

2004'le ilgili hedeflerimiz; yüzde 6,5 faiz dışı fazla hedefi, devam; enflasyon hedefimizi yüzde 12 olarak koyduk; inşallah, bütün politikalarımız o yüzde 12'yi tutturmaya yönelik ve yine, büyüme hedefimiz 2004 yılı için de yine yüzde 5'lik bir büyüme hedefi; zaten daha önceden bunların da hepsini aslında açıklamıştık.

Sayın Bayraktar'ın bir sorusu vardı...

BAŞKAN - Sayın Babacan, son 5 dakikaya girmiş bulunuyoruz, son 5 dakikalık kısmı kullanıyoruz şu anda; Sayın Bakan da cevap verecek mi, yoksa siz devam mı ediyor musunuz?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Ben, 30 saniyede toparlayabilirim.

BAŞKAN - Tamam, buyurun.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Yap-işlet-devret projelerine gelince: Bu, Sayın Bayraktar'ın sorusu çok önemli bir nokta aslında. Daha önceki projelerle ilgili sorunların hepsini biliyoruz. Hazine garantisi verilmiş yap-işlet-devret projesi yok. Bu konuda çok çok dikkatli davranılıyor. Mevcut Hazine garantili yap-işlet-devret projelerinin kamuya yükünü de en aza indirecek çabalarımız devam edecek ve bizim, bu 2003 senesi içerisinde vermiş olduğumuz Hazine garantisi, bütün borçlanma programı içerisinde yılların rekorudur; çok çok düşük bir miktarda Hazine garantisi verilmiştir 2003 yılında. Son derece kontrollü ve çok çok güvenmediğimiz konulara kesinlikle Hazine garantisi 2003 yılında verilmemiştir. Şu ana kadar 2003'ün tamamında verilen Hazine garantisi toplam 200 000 000 doların biraz üzerindedir ki, geçmiş yıllarda milyar dolarlardan bahsetmek mümkün.

Sayın Ilıcalı'nın -son olarak hemen ekliyorum- yurt dışından krediyle proje kredisi olur mu?..

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bunlar yalnız Kürşad Beyin zamanından gidiyor.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Peki, teşekkür ederim.

MUHARREM İNCE (Yalova) - İşsizlikde böyle düşüyorsa; sizin 30 saniye gibi düşüyorsa...

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - İşsizlik ortada; işsizlik 9,6'dan, 9,4'e düşmüş. Bunu uzun uzun konuşmanın hiçbir anlamı yok, rakamlar ortada.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Her şeyi anlarım da işsizlik azalıyor derse adam, bunu anlamam!..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Tüzmen'e sözü bırakıyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Adam çarpılır yahu!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Siz rakamlardan anlamıyorsunuz demek ki...

MUHARREM İNCE (Yalova) - "İşsizlik azalıyor" dersen, çarpılırsın Sayın Bakanım.

AHMET YENİ (Samsun) - Rakamlara bakın...

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Siz rakamlardan anlamıyorsunuz demek ki, rakamlar ortada.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... Arkadaşlar, lütfen...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Hepsini anlarım... Hepsini anlarım... İşsizliğin düştüğünü anlamam!

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN - Muharrem Bey... Muharrem  Bey..

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) - Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır'ın sorusuna cevap vereceğim. Kendisi "Uzunköprü-Eskiköy Gümrük Kapısında hangi çalışmalar yapıldı"diye sordu.   Bir kere bu kapımız 1945 yılından beri kapalı. Tarihlerinde ilk kez bizim ekibimizi, arkadaşları gönderdik, gümrük müsteşarı, müsteşar yardımcılarını gördüler. Ziyaret ettiler. Meriç üzerinde köprü ve yol problemi var burada biliyorsunuz. Zaten demiryolu aynı yerde yakından geçiyor. İpsala-Pazarköy ve özellikle Kapıkule'ye ağırlık verdik ilk çalışmamızda; bunları yapıyoruz.

Samsun Milletvekilimiz Sayın Ahmet Yeni'nin Çin'le ilgili sorusu: Şimdi, referans fiyatı uyguluyoruz. İhtisas gümrüğü uygulamalarımız var burada. 19 ayrı birimde antidamping sonuçlandı; 3 geçici önlem, 8 ayrı grupta damping çalışmaları Çin'le ilgili devam ediyor ve 319 firmayı mercek altına aldık. 69'unun incelemesi bitti burada ve 4 trilyon 400 milyar lira civarında bir ceza tahakkuk ediyor.

Son dönemde, hızlı olarak, bütün ithalatı kontrol altına almaya çalışıyoruz ve burada, özellikle 25 kişilik gümrük kontrolörleri olarak bir ekip kurduk; birebir takip ettiriyoruz. Burada sahte fatura, miktar farklılığı ve eşya farklılığı konularında soruşturmaları yapıyoruz.

İhtisas gümrükleriyle ilgili olarak, Adana Gümrük Müdürlüğü, Karadeniz Ereğli, bunlar gibi, Haramidere, Aliağa, Tekirdağ, Gemlik, Yarımca, Gebze. Bunlar solvent ve baz ürünlerde ihtisas gümrüğü. Otomotivde biliyorsunuz, Yeşilköy Gümrük Müdürlüğü, Gebze Gümrük Müdürlüğümüz var. Tekstilde yine ihtisas gümrüklerimiz, Halkalı, Atatürk Havalimanı, Bursa ve İzmir. Yine, telefonda, Ankara ve Çorlu Havalimanı. Porselende, Ankara, Çorlu ve İzmir ihtisas gümrüğü olarak. Kullanılmış makinelerde, Ankara, Konya, Kayseri, Adana, Mersin, Derince, Gaziantep, Bursa, Eskişehir, İzmir, Denizli, Erenköy, Ambarlı ve Trabzon. Yine aynı şekilde, halıda Isparta Gümrük Müdürlüğümüz ihtisas gümrüğü çakmakta Ankara TIR Gümrük Müdürlüğü ihtisas gümrüğü olarak adlandırılıyor. Bu uygulamalarımız böyle devam edecek. Önemli olan, en etkin şekilde bunları sürdürebilmek.

Tokat Milletvekilimiz Sayın Resul Tosun'un yazılı olarak gönderdiği soruda "Irak Savaşından önce yapılan kontratlarda son durum ne oldu" diye soruyor. Orada 700 000 000 dolarlık bağlantı yapmıştık en son ziyaretimizde bunun 682 000 000 doları gerçekleştirildi; yani, tamamına yakını gerçekleştirilmiş durumda, ödemeleri yapılmış durumda.

Sayın Bayraktarın sorusu: "Rüşvet, yolsuzluk, otomasyon ve uyuşturucu..." Açıkçası bu kombinasyonun tamamını, biz, gümrükleri 2004'te otomasyonunu yüzde 100'e getirerek; ayrıca, tamamıyla elektronik ortama dönüştürerek önlemeye çalışacağız. 2004, dediğim gibi, yasadışı ticaret için en zor kapılar haline gelecek, yasal ticaret için en kolay kapılar haline gelecek; hedefimiz bu. Bunu da sizlerin desteğiyle halletmeye çalışacağız.

Tekrar teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Babacan, Sayın Ilıcalı, sorduğu bazı sorulara cevap alamadığını beyan etti. Artık, bunları, siz kendisine yazılı olarak da bildirirsiniz.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Yalnız, ben, müsaade ederseniz hemen küçük bir düzeltme yapayım.

Deminki konuşmamda "yüzde 74" rakamı vermiştim yıl başı olarak; o Ocak 2003 değil, Ocak 2002; düzeltiyorum.

BAŞKAN - Sayın Mustafa Ilıcalı'nın sorularına yazılı olarak, tekrar cevap verirsiniz.

Sayın Bakanlarımıza ve sayın milletvekillerimize teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şimdi, sırasıyla, üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Hazine Müsteşarlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.82 - HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1.- Hazine  Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel                       Açıklama                 Lira

     Kod                                                                                                                                           

01                            Genel Kamu Hizmetleri           68 666 064 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                            Savunma Hizmetleri                            687 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                            Ekonomik İşler ve Hizmetler            5 835 601 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                            Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                            488 000 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Hazine Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Hazine Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                   Lira             

          - Genel Ödenek Toplamı    :                 64 128 122 697 290 000

          - Toplam Harcama   :                 63 404 574 837 280 000

          - İptal Edilen Ödenek        :                 724 678 624 320 000

          - Ödenek Dışı Harcama         :                 1 515 284 860 000

          - 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

            Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek  :                 384 520 550 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.84 - GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel                       Açıklama                 Lira

     Kod                                                                                                                                           

01                               Genel Kamu Hizmetleri                               146 589 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                               Savunma Hizmetleri                               140 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                               2 436 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Gümrük Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                       Lira             

                       - Genel Ödenek Toplamı                 :                              116 637 451 810 000

                       - Toplam Harcama   :                              90 265 273 400 000

                       - İptal Edilen Ödenek                              :                              29 276 996 970 000

                       - Ödenek Dışı Harcama                :                              2 904 818 560 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.83 -  DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel                       Açıklama                 Lira

     Kod                                                                                                                                           

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                25 222 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                132 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                44 132 500 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Dış Ticaret Müsteşarlığı  2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                   Lira             

          - Genel Ödenek Toplamı    :                 55 877 600 000 000

          - Toplam Harcama   :                 50 155 789 240 000

          - İptal Edilen Ödenek        :                 4 649 666 630 000

          - Ödenek Dışı Harcama         :                 580 061 210 000

          - 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

            Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek  :                 1 652 205 340 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Bölümleri okutuyorum:

07.81 - DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI

1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel                       Açıklama                 Lira

     Kod                                                                                                                                           

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                42 443 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                153 000 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                Eğitim Hizmetleri                                45 680 000 000 000

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Devlet Planlama Teşkilatı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet Planlama Teşkilâtı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                       Lira             

                       - Genel Ödenek Toplamı                 :                              29 158 670 000 000

                       - Toplam Harcama   :                              19 285 766 880 000

                       - İptal Edilen Ödenek                              :                              9 872 903 120 000

 

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.85 - DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.- Devlet İstatistik Enstitüsü 2004 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel                       Açıklama                 Lira

     Kod                                                                                                                                           

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                49 933 500 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                80 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                Sağlık Hizmetleri                                47 000 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

2.- Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                       Lira             

                       - Genel Ödenek Toplamı                 :                              35 492 747 860 000

                       - Toplam Harcama   :                              32 529 139 810 000

                       - İptal Edilen Ödenek                              :                              2 963 608 050 000

 

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Hazine Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Devlet İstatistik Entitüsü Başkanlığı 2004 malî yılı bütçeleri ile 2002 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, ikinci ve üçüncü tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Alınan karar gereğince, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

2.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

3.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

BAŞKAN - Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların müzakeresini erteliyoruz.

Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Teklifin müzakeresi ertelenmiştir.

Denizli Milletvekilleri Osman Nuri Filiz, Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet Yüksektepe, Ümmet Kandoğan'ın, Denizli İline Bağlı Akköy İlçesi ile Bazı Belediye ve Köylerin Tüzel Kişiliklerinin Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.

5.- Denizli Milletvekilleri Osman Nuri Filiz, Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet Yüksektepe ile Ümmet Kandoğan'ın; Denizli İline Bağlı Akköy İlçesi ile Bazı Belediye ve Köylerin Tüzel Kişiliklerinin Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/213) (S. Sayısı: 307)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Teklifin müzakeresi ertelenmiştir.

Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

6.- Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/216) (S. Sayısı : 308)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Teklifin müzakeresi ertelenmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, programa göre, görüşmeler tamamlanmıştır.

20 Aralık 2003 Cumartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 21.17