DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 35
31 inci Birleşim
19 Aralık 2003 Cuma
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler ve Önergeler
1. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
görüşmelerde bulunmak üzere Kırgızistan ve Tacikistan'a yaptığı resmî
ziyaretlere katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/416)
2. - Kültür ve Turizm Bakanı Erkan
Mumcu'nun Londra'da düzenlenen World Travel Market 2003 Turizm Fuarına katılmak
üzere İngiltere'ye yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/417)
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
l. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656,
3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı:
284, 286, 285, 287)
A)
BAŞBAKANLIK
1. - Başbakanlık 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Başbakanlık 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
B) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002
Malî Yılı Kesinhesabı
C) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî
Yılı Kesinhesabı
D) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2004
Malî Yılı Bütçesi
2. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 Malî
Yılı Kesinhesabı
E) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
F) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI
1. - Hazine Müsteşarlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Hazine Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
G) GÜMRÜK
MÜSTEŞARLIĞI
1. - Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Gümrük Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
H) DIŞ
TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
İ) DEVLET
PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1. - Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
J) DEVLET
İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1. - Devlet İstatistik Enstitüsü
Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet İstatistik Enstitüsü
Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
2. - Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
3. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
4. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
5. - Denizli Milletvekilleri Osman Nuri
Filiz, Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet Yüksektepe ile Ümmet Kandoğan'ın; Denizli
İline Bağlı Akköy İlçesi ile Bazı Belediye ve Köylerin Tüzel Kişiliklerinin
Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında Kanun Teklifi
ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/213) (S. Sayısı: 307)
6. - Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması
Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/216) (S. Sayısı :
308)
V. -
ÖNERİLER
A) Sıyasî Partı Grubu Önerılerı
1. - Gündemdeki sıralamanın ve çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur
Neşşar'ın, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle açıklaması
2. - Denizli Milletvekili Mustafa
Gazalcı'nın, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında, ileri sürmüş
olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle açıklaması
3. - Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan'ın, Denizli Milletvekilleri Mehmet Uğur Neşşar ile Mustafa
Gazalcı'nın, konuşmalarına karşı açıklaması
VII. - USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1. - Gündemin, oturum aralarında getirilen
grup önerileriyle değiştirilmesinin mümkün olup olamayacağına ve bu oylamanın
sonraki birleşimde "Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları" kısmında yer
alarak yapılıp yapılmamasına dair
VIII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) Yazili Sorular ve Cevaplari
1. -Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın,
SSK ve Bağ-Kur prim borçlarını yeniden yapılandıran Kanunun sonuçlarına ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı
(7/1396)
2. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, bir atamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/1433)
3. - İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in,
İzmir'de şiddet uyguladığı görüntülenen güvenlik görevlilerine ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1444)
4. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün,
Aliağa Organize Sanayî Bölgesi arazisine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayî
ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/1480)
5. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın,
özelleştirme uygulamalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın
cevabı (7/1492)
6. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, Devlet arşivlerindeki tarihi vesikaların korunmasına yönelik proje
olup olmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/1501)
7. - Kırklareli Milletvekili Yavuz
Altınorak'ın, Sarımsaklı Çiftliğinin boş bırakılmasına ilişkin sorusu ve Sanayî
ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/1511)
8. - Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in,
Örnekköy Arazi Toplulaştırma ve Tarla İçi Geliştirme Projesinin 2004 yılı
yatırım programına alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/1529)
9. - Kırklareli Milletvekili Yavuz
Altınorak'ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurusuna ilişkin Başbakandan
sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/1587)
10. - İstanbul Milletvekili Birgen
Keleş'in, bazı kamu görevlerine başvuruda erkek olma şartının aranmasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin'in cevabı (7/1594)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak,
üç oturum yaptı.
Birinci ve
İkinci Oturum
2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656,
3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı:
284, 286, 285, 287) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine
geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1 inci maddeleri okundu.
Bülent
Arınç |
|
|
Başkan |
|
|
|
Mevlüt
Akgün |
Yaşar
Tüzün |
|
Karaman |
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
Üçüncü
Oturum
20.12.2003 Cumartesi günü görüşülecek olan
Ulaştırma Bakanlığı Bütçesi ile 21.12.2003 Pazar günü görüşülecek olan Çevre ve
Orman Bakanlığı Bütçelerinin karşılıklı olarak yerlerinin değiştirildiğine
ilişkin Başkanlıkça duyuruda bulunuldu.
2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/688; 1/689; 1/656,
3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) görüşmelerine
devam olunarak;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,
Cumhurbaşkanlığı,
Sayıştay Başkanlığı,
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,
2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile
2002 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarıları kabul edildi.
Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Afyon
Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, konuşmasında, Grubuna sataşması nedeniyle bir
açıklama yaptı.
Alınan karar gereğince, 19 Aralık 2003
Cuma günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 22.20'de son verildi.
Nevzat
Pakdil |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Mevlüt
Akgün |
Yaşar
Tüzün |
|
Karaman |
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
|
|
No. : 49
II. - GELEN
KÂĞITLAR
19 Aralık
2003 Cuma
Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergesi
1. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Genelkurmay Başkanının telefon görüşmelerinin dinlendiği iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1386)
Geri Alınan
Yazılı Soru Önergesi
1. - Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur,
organik tarım ve genetiği değiştirilmiş organizmalar konularındaki çalışmalara
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesini 19.12.2003 tarihinde
geri almıştır (7/1635)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.00
19 Aralık
2003 Cuma
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, 2004 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçe Kanun Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe
Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz; ancak,
görüşmelere başlamadan önce, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine
göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler ve Önergeler
1. -
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşmelerde bulunmak üzere Kırgızistan ve
Tacikistan'a yaptığı resmî ziyaretlere katılması uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/416)
17.12.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, bir heyetle
birlikte 21-23 Ekim 2003 tarihlerinde Kırgızistan'a ve 23-24 Ekim 2003
tarihlerinde Tacikistan'a yaptığın resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ömer Çelik Adana
Milletvekili
Akif Gülle Amasya
Milletvekili
Remziye Öztoprak Ankara
Milletvekili
Agâh Kafkas Çorum
Milletvekili
Muzaffer Gülyurt Erzurum
Milletvekili
Egemen Bağış İstanbul
Milletvekili
Zeki Karabayır Kars
Milletvekili
Ziyaeddin Akbulut Tekirdağ
Milletvekili
Şaban Dişli Sakarya
Milletvekili
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...Kabul edilmiştir.
İkinci tezkereyi okutuyorum:
2. - Kültür
ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun Londra'da düzenlenen World Travel Market 2003
Turizm Fuarına katılmak üzere İngiltere'ye yaptığı resmî ziyarete katılması
uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/417)
17.12.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun,
Londra'da düzenlenen "World Travel Market 2003" Turizm Fuarına katılmak
üzere bir heyetle birlikte 10-13 Kasım 2003 tarihlerinde İngiltere'ye yaptığı
resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Zülfü Demirbağ Elazığ
Milletvekili
Mehmet Sarı Gaziantep
Milletvekili
Abdurrezzak Erten İzmir
Milletvekili
Mehmet Yıldırım Kastamonu
Milletvekili
Niyazi Özcan Kayseri
Milletvekili
Recep Yıldırım Sakarya
Milletvekili
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi bütçe
görüşmelerine başlıyoruz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme
yapacağız.
İkinci turda, Başbakanlık, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
l. - 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) (x)
A)
BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2004 Malî Yılı Bütçesi
2.- Başbakanlık 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
B) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî
Yılı Kesinhesabı
C) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
(x) 284, 286, 285, 287 S.
Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 18.12.2004 tarihli 30 uncu Birleşim
Tutanağına eklidir.
D) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
E) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Sayın milletvekilleri, 10.12.2003 tarihli
26 ncı Birleşimde bütçe görüşmelerinde, soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır.
Buna göre; turda yer alan bütçelerle
ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra,
soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır. Soru
sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika
süre verilecektir. Cevap işlemi, 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri
kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
İkinci turda grupları ve şahısları adına
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir
Milletvekili Ali Rıza Bodur, Karaman Milletvekili Fikret Ünlü, İzmir
Milletvekili Yılmaz Kaya, İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu, İzmir
Milletvekili Canan Arıtman; AK Parti Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Tevfik
Ziyaeddin Akbulut, Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak, Tokat Milletvekili
Resul Tosun, Ankara Milletvekili Mustafa Said Yazıcıoğlu, Çankırı Milletvekili
Hikmet Özdemir.
Şahısları adına, lehinde, Muş Milletvekili
Seracettin Karayağız, Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik, Çorum Milletvekili
Ali Yüksel Kavuştu; aleyhinde, İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek, Bitlis
Milletvekili Vahit Kiler, Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin.
Sayın Milletvekilleri, AK Parti ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekillerinin aldığı karar uyarınca, bu
turda, gruplar adına görüşmeler için 2 dakika, şahıslar adına görüşmeler için
de 1 dakika eksüre vereceğim. Bunu, şimdiden milletvekili arkadaşlarıma
duyuruyorum. Önce konuşan arkadaşlar süreyi aşarlarsa, sonraki arkadaşlarının
süresini kısıtlamış olacaklardır.
Bilgilerinize sunarım.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir
Milletvekili Sayın Ali Rıza Bodur; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bodur, süreyi, arkadaşlarınızla
birlikte nasıl kullanacaksınız?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kendi sürem 10 dakika, sizin
toleransınızla birlikte 12 dakika efendim.
BAŞKAN -Süreyi diğer arkadaşlarla
paylaşımınız nasıl oldu?
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan,
gönderdiğimiz listede arkadaşlarımızın süresi de yazılı efendim.
BAŞKAN - Peki efendim.
Sayın Bodur, buyurun.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı Başbakanlık bütçesi için,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve
televizyonları başında bizi izleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Bütçeler, her yıl hükümetlerin yaptıkları,
yapacakları işlerin değerlendirildiği, yapamadıklarının gündeme getirildiği,
öngörülerinin ülke yararına olup olmadığının tartışıldığı önemli belgelerdir.
Bütçeler, sadece, rakamların, denkliğin,
açıkların gösterilmesi açısından değil; o rakamların, toplum açısından getiri
ve götürülerinin ne olup olmadığının görüşüldüğü, değerlendirildiği yasalardır.
Şunu üzüntüyle ifade etmeliyim ki, 3 Kasım
seçimlerinin üzerinden, henüz, bir yıl bir ay onaltı gün geçmiş olmasına
karşın, hükümet eskimiş, halkımız, tek başına iktidar olgusunun, ekonomik ve
siyasal anlamda getireceğini umduğu gönenç ve huzurun, yine bir başka bahara
kalması umutsuzluğuyla düş kırıklığına uğramıştır.
Hükümetin başı, verdiği tüm sözleri, sanki
o söylememiş pişkinliği içerisinde umursamaz bir tutum sergilemektedir. Seçim
öncesi verilen sözler, yapılan vaatler unutulmuş, her gün daha da yoksulluk
çekerek yaşamını sürdürmeye çabalayan halkımıza, alay edercesine, işlerin iyiye
gittiği masalları anlatılmış, anlatılmaya devam ediliyor.
Bunları, CHP Grubunun sayın üyeleri,
Meclisimizin gündemindeki konuların ve yasaların görüşülmesi sırasında sürekli
dile getiriyor, muhalefet görevi yapıyor, uyarıyor, öneriyor; ama, ne var ki,
AKP İktidarı, tüm bu çabalara aldırış etmeden bildiğini okumaya devam ediyor.
Sizler, bizleri ya dinlemiyorsunuz ya anlamıyorsunuz ya da Başbakanınızdan
aldığınız talimatları, akıl ve vicdan terazinizde tartmadan, ölçmeden yerine
getiriyorsunuz. Bazen de, aranızdan bazıları doğru karar veriyor ve Yüce
Meclisimizin onur kazanmasına katkıda bulunuyor; 1 Mart 2003 tezkeresinin
reddedilmesi kararında olduğu gibi.
Yabancı basında, dolar takılan dansöz karikatürleri onurumuzu
yaralarken, böylesine bir kararla, Türkiye, dünyada, kişilikli bir ülke
olduğunu ve Meclisi tarafından onurunun korunduğunu gösteriyor.
İzlediğiniz dışpolitikayla, tüm
yurtseverleri üzüyorsunuz. Kendi insanına kabadayılık taslıyor, Türk - İş
kongresinde işçileri azarlıyor, askerlerimizin başına çuval geçirildiğinde
suspus oluyorsunuz.
Başbakanlığa bağlı kuruluşlardan olan
TÜBİTAK'ta yaşanan hukuksuzluğu anımsatmadan geçemeyeceğim. TÜBİTAK, 278 sayılı
Yasaya göre, Başbakanlığa bağlı, idarî ve malî özerkliğe sahip bir kuruluştur.
Pozitif bilimlerde araştırma ve geliştirme etkinliklerini ülke kalkınmasındaki
önceliklere göre geliştirmek, özendirmek, düzenlemek, eşgüdüm sağlamak,
bilimsel ve teknik bilgilere erişmek ve erişilmesini olanaklı kılmak amacıyla
kurulmuştur. Kurum özerktir; Bilim Kurulu, Başkanlık, araştırma grupları,
araştırma merkezleri, enstitüler ve benzeri birimlerden oluşmuştur. 278 sayılı
Yasanın 498 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle değişik 5 inci maddesinin ikinci
fıkrasında "Kurum Başkanı, fıkrada anılan nitelikleri taşıyanlar arasından
Bilim Kurulunca seçilir ve Başbakanın önerisiyle Cumhurbaşkanınca atanır"
denilmektedir. Kurum Başkanı olan Prof. Dr. Namık Kemal Pak'ın görev süresi 30 Mayıs
2003'te dolacağı için, Bilim Kurulu, 1 Şubat 2003 tarihli toplantısında Sayın
Pak'ı yeniden Başkanlığa seçmiş ve bu kararını 6 Mayıs 2003 tarihinde
Başbakanlığa bildirmiştir. Ne var ki, Başbakan, bu bildirimden sonra,
Cumhurbaşkanına herhangi bir öneride bulunmamıştır. Yasal sürecin, hukuken
geçerli bir neden olmadan durdurulması mümkün değildir. Başbakan, yasal
olmayan, hukukî olmayan bir tavırla, Cumhurbaşkanına öneride bulunmaması
sonucu, süreci doldurmuştur.
Kurumun 21.9.2003 tarihinde görev süresi
dolacak olan Bilim Kurulu üyeliklerinin yerine yeni üyeler ise 20.9.2003
tarihli Bilim Kurulu toplantısında seçilmişlerdir. 278 sayılı Yasaya göre,
seçim, Başbakanın onayıyla kesinleşecektir. Seçilen üyeler, onaylanmak için
Başbakanlığa bildirilmiştir; ancak, Başbakan, 30 Ekim 2003 tarihli yazısıyla,
toplantının Başkan Yardımcısının başkanlığında yapıldığını, Başkan
Yardımcısının kurul üyesi olmaması nedeniyle toplantıya başkanlık
edemeyeceğini, bu nedenle, toplantıda yetersayı olmadığını, Başkanlık ve Bilim
Kurulu üyelikleri seçiminin Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş olan yasa
tasarısının yasalaşmasından sonra geçerlilik sağlayacağını bildirerek bu
kurulu, bu kurumu feshetmiştir. 12.11.2003 tarihinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi yasa tasarısını yasalaştırmış ve Anayasaya ve hukuk ilkelerine
aykırılıktan dolayı, tekrar görüşülmek üzere, bu tasarı Meclise iade edilmiş;
tekrar, 10.12.2003 tarihli birleşimde, âdeta, Anayasayla ve hukukla
inatlaşılarak, bu yasa tasarısı tekrar yasalaştırılmış; ancak, her zaman olduğu
gibi, hukukun ve Anayasanın yegâne takipçisi olan Cumhuriyet Halk Partisi,
bunu, hukuk alanında, Anayasa Mahkemesine iptal davası açarak, Anayasa
Mahkemesine taşımıştır.
Bakınız, değerli arkadaşlarım, bugün,
Milliyet Gazetesinde, Melih Aşık'ın köşesinde, bu TÜBİTAK faciasıyla ilgili bir
kupürü bilginize sunmak istiyorum: "Fransız Bilimler Akademisi
'Yerbilimleri Büyük Ödülü'nün sahibi... ABD Ulusal Bilimler Akademisinin
üyesi... Neuchatel Üniversitesi Üniversitesi Fen Fakültesi 'Şeref Bilim Payesi'
sahibi Prof. Celal Şengör Türkiye'nin en ünlü birkaç bilim adamından biridir.
Hürriyet Bilim ekinde Ayda Kayar, Prof. Şengör'e, hükümetin TÜBİTAK yasasını
değiştirmesi konusundaki düşüncesini soruyor. Prof. Şengör'ün yanıtı şöyle:
'TÜBİTAK'a müdahale edilmesi, Türkiye için, anlatılması güç olan bir
felakettir. Hükümetin TÜBİTAK projesi mayıstan beri millî güvenliğimizi tehdit
ediyor. Hiçbir araştırma yürümüyor. Türkiye'yi tehdit eden en büyük tehlike
İstanbul depremidir. Ama, TÜBİTAK'taki bütün araştırmalar durdu. Uluslararası
anlaşma şartlarını yerine getiremiyoruz. Hükümet TÜBİTAK'ı ele geçirmek için
bilim adamlarına, tanıdığım en dürüst adam Prof. Namık Pak'a iftira ediyor.
Bilim adamının saygınlığına hücum ediyor. Deprem gibi, askerî projeler gibi
birçok proje var. Bütün bunlar kimin eline geçecek?'"
Değerli arkadaşlarım, ben bu anıları
yaşadıktan sonra, Sayın Başbakan, size şöyle seslenmek istiyorum: Sizin adalet
kavramınızı, ben, benim soyadımın Bodur oluşuna benzetiyorum.
Bir de, sizin hükümet anlayışınızda,
İçtüzüğün vermiş olduğu sözlü soru önergeleriyle istenilen bilgileri, sorulan
soruları açıklamak yerine, yasak savma biçiminde yanıtlama hastalığı var.
İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bir yazılı soru önergesinde
birçok soru sormuş; ancak, verilen yanıtların sorulan sorularla ilişkisi
olmadığından, bütçe görüşmelerini fırsat bilerek, Sayın Başbakana soruyorum:
Vakıfbank eski Genel Müdür Yardımcısı
Maksut Serim'in Başbakanlığa bağlı bir görevi var mıdır? Devletin herhangi bir
hesabından sorumluluğu var mıdır?
Siz, yoksulların dostu, kimsesizlerin
kimsesi, arkası olacağınızı söylediniz. Yoksul kişi ve ailelere yapılan gıda ve
yakacak yardımlarını artıracağınız yerde azalttınız. İktidarınızdan önce, 2001
yılı sonu 2002 yılı başında, 650 000 aileye gıda, 400 000 aileye yakacak
yardımı yapılmıştı. Bu yardımlar geçen kış yapılmamıştır. Bu yıl ise 56 ilde
360 000 aileye yakacak yardımı yapıldığı açıklanmıştır.
Sosyal güvencesi olmayan kişilere yapılan
ilaç ve tedavi yardımı ise önemli ölçüde azaltılmıştır.
İlköğretimde okuyan yoksul çocuklara
yapılan kitap, kırtasiye ve benzeri yardımlar, kaynak yetersizliği gerekçe
gösterilerek kaldırılmıştır.
Yoksul semtlerdeki 1 070 000 öğrenciye her
gün bir bardak süt içirilen "okul sütü" projesinden bu yıl
vazgeçilmiştir.
Üniversite gençlerimize, Başbakanlık
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan verilen ve 254 000
üniversiteli gencimizin yararlandığı bursun sayısı 190 000'e indirilmiştir.
Özürlü insanlarımıza ve ailelerine yapılan
yardımları azalttınız siz.
Eskiden beri yapılagelen birçok yardım ve
hizmeti, bugüne dek hiç yapılmıyormuş da, devri iktidarınızın marifetiymiş
gibi, kamuoyunu reklamla uyutmaya kalkıştınız.
Acil eylem planınızda kabul ettiğiniz,
nüfusumuzun yüzde 10'u olan 7 000 000 yoksulluk sınırı altındaki yurttaşımız
için ne yaptınız?
Hükümetiniz döneminde kaç kişiye iş, aş
kapısı açtınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Benim sesim
mikrofonsuz da duyulur.
BAŞKAN - Sayın Bodur, 2 dakikalık
eksürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Tamam efendim.
Enflasyon rakamlarının düştüğüne vatandaş
inanmıyor; çünkü, genel parametrelerde
enflasyon düşerken çarşı pazarda yaşam pahalılığı devam ediyor. İşçiler,
emekliler, işsizler, memurlar, köylüler kan ağlıyor.
İzmir gibi gönenç düzeyi yüksek olması
gereken ilimizin birçok köy kahvelerinde yemekler tüp alamadıkları için odun
yakılarak ısıtılıyor ve küçücük köyde kahvenin davlumbazına "lütfen
veresiye teklif etmeyin" diye şeker kutularına yazılmış yazılar asılıyor.
Bunu kime asıyor o dostumuz; amcasına, dayısına, amca oğluna, teyze oğluna.
Niye "takatim kalmadı; bunu sana sözle söylemeye utandığım için
yazdım" demeye getiriyor. Yoksulluğun, işsizliğin dayanılmaz boyutları,
gasp, kapkaç, hırsızlık türünden suçların artmasına, bunalan birçok insanımızın
cinnet geçirmesine neden oluyor.
Bu ülke hepimizin. İktidar, sihirli bir
oyuncaktır; bugün var, yarın yoktur. Yakın tarihimizin sayfaları, iktidarı
sürekli sanarak, hiç bitmeyecekmiş gibi düşünerek yaşayanların, hukuk
tanımayanların yaşadıkları hazin sonlarla doludur.
Bir gün mutlaka;
- Demokrasi ve insan haklarının tüm
kurallarıyla doyasıya yaşandığı,
- Şeriat, gericilik ve karanlığın
aydınlığa dönüştüğü,
- Yoksulluğun bittiği, yolsuzluk
sözcüğünün unutulduğu, yargıya güvenmeyen başbakanların olmadığı,
- Gönenç düzeyi bakımından dünyanın
imrenilecek insanlarının yaşadığı bir ülkede yaşamayı başardığı,
- Üretimin bol olduğu, paylaşımın hakça
olduğu,
- Çevrenin ve doğanın yağmalanmadığı,
aksine insan yaşamı kadar önemli sayıldığı,
- Sokaklardaki sahipsiz çocuklarımızın
kütüphanelerde ve işyerlerinde mutluluk gülücüklerini seyrettiğimiz,
Bir Türkiye'de yaşamaya ne dersiniz diyor;
sizleri ve Yüce Halkımızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bodur.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı, Karaman Milletvekili Sayın Fikret Ünlü.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FİKRET ÜNLÜ (Karaman) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; spor teşkilatına yardımcı
olmak ve katkıda bulunmak düşüncesiyle, birçok konuda, zamanım yettiği ölçüde
değerlendirme yapmak istiyorum. Zamanım kalırsa, iki konuda da eleştiri yapacağım.
Hepinizin bildiği gibi, son yıllarda,
birçok güçlüğe karşın birçok spor branşında önemli başarıların kazanılması
hepimizi mutlu etmiştir. Yakın bir geçmişte, futbol, basketbol, voleybol ve
atletizm başta olmak üzere judo, tekvando, okçuluk, atıcılık, jimnastik,
kısacası sualtı sporlarından dağcılığa kadar tüm spor dallarında cumhuriyet
tarihimizin ilk kez elde edilen başarıları, toplumumuzda büyük bir sevinç ve
coşkuyla karşılanmış, yaşanmıştır.
Tüm dünya uluslarınca önemli bir prestij
olarak değerlendirilen bu başarılar, bir yandan ülkemizin uluslararası düzeyde
tanıtımını sağlamış, diğer yandan da toplumumuzun kendine olan güven
duygularını ve moral değerlerini güçlendirmiştir.
Bütün bu başarıların temelinde, doğru spor
politikalarının izlenmesi, sporcuların ve spor çalışanlarının motivasyon ve
moral düzeylerinin yüksek tutulması ile spor tesislerini çağdaş ölçülere uygun
olarak hızla tamamlanma çabaları yatmaktadır. Modern spor tesislerimiz arttıkça
veya mevcut tesislerimizin fizikî şartları iyileştirildikçe spordaki
başarılarımızda da büyük artışlar olmuştur.
Değerli arkadaşlarım, itiraf etmek gerekir
ki, geçmiş yıllarda, ihtiyaç durumuna bakılmaksızın ve hiçbir planlama
yapılmadan, sadece siyasî çıkar elde edebilmek amacıyla birçok yere spor tesislerinin
temeli atılmış, bunların büyük bir çoğunluğu tamamlanamamıştır. Bugün, 100'den
fazla tesis tamamlanmayı beklemektedir. Hiçbir yeni proje yatırım programına
alınmasa dahi, bu tesislerin mevcut bütçe olanaklarıyla tamamlanabilmesi için
en az yirmi otuz yıla ihtiyaç vardır.
2004 yılı bütçesinde de Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğüne ayrılan pay 254,7 trilyon liradır. Genel bütçenin binde
1,6'sını oluşturan bu orandan yatırımlara ayrılan pay sadece 72 trilyondur. Bu
kadar az bir ödenekle, gerçekçi bir tesis ve yatırım politikasının
izlenebilmesi mümkün değildir. Bu durum dikkate alınarak, tesis yapımının
finansmanında yerel kaynaklar ve özel sektör katkıları mutlaka sağlanmalıdır.
Devlet kaynaklarıyla yapımı yıllar alacak
olan spor tesislerinin bir an önce tamamlanarak hizmete sunulabilmesi amacıyla
geçmiş dönemde başlatılan Tesisleri Tamamlayın Adınızla Yaşasın ve 100 Gönüllü,
100 Tesis Projesinin sürdürülmesinde büyük yarar bulunmaktadır. Yürütülmekte
olan proje stokunun yüksek maliyeti dikkate alınarak, zorunlu olanlar dışında
yeni işlere başlanılmamasına özen gösterilmelidir. Fizikî gerçekleşme oranı
yüksek olan ve uygun bir ödenekle hizmete açılabilecek olan inşaatların
tamamlanmasına ağırlık verilmelidir.
12.4.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4644
sayılı Kanun, gençlik ve spor faaliyetlerini desteklemek amacıyla, özel ve
tüzelkişilere sponsorluk yapabilme olanağı getirmiştir. Yarım kalan
tesislerimizin tamamlanabilmesi için, bu kanunun sağladığı olanaklardan mutlaka
yararlanılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, yeri gelmişken,
burada, küçük bir eleştiri yapmak istiyorum. Bugün, hepimiz biliyoruz ki,
mevcut iktidarımızın arkasında olağanüstü bir medya desteği ve sermaye desteği
var. Bunu Türk gençliği için ve sporumuz için doğru değerlendirebilirsek,
inanıyorum ki, birkaç yıl içerisinde, Türkiye'de, en azından, sporda tesisleşme
ihtiyacımızı gidermiş olur. Bu uyarıyı yapma ihtiyacını duydum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sporun
ülke genelinde yaygınlaştırılması ve bilimsel yöntemlerle elit sporcu
yetiştirilmesi amacıyla geçmiş dönemde başlatılan projeler sürdürülmeli ve yeni
projeler yürürlüğe konulmalıdır.
Bütün spor dallarının temeli ve
olimpiyatların en popüler branşı olan atletizme özel önem verilmelidir. Bu
nedenle, 2000 yılında başlatılan Atletizmi Geliştirme Projesi daha da
geliştirilerek sürdürülmelidir. Elit sporcuların yetişebilmesi için gereken
altyapı ve desteğin mutlaka sağlanması gerekir. Uluslararası atletizm
parkurlarında gösterdikleri üstün başarıları nedeniyle tüm ulusça gurur
duyduğumuz atletlerimizi, ancak bu tür projeleri ısrarla uygulamaya devam
ederek veya yeni projeler ortaya koyarak destekleyebiliriz.
Spor, tüm dünyada bir bilim dalı olarak
kabul edilmektedir. Bu yüzden, üniversitelerimizin, beden eğitimi ve spor yüksek
okullarının, spor politikalarının belirlenmesindeki katkılarına önem
verilmelidir. Sporu ve sporcuyu geliştirmeye yönelik bilimsel yöntem ve
projeler ortaya konulmalıdır. Bu amaçla, geçmiş dönemde üniversitelerle
birlikte başlatılan Bilgi Paylaşım Projesi ve Olimpik Başarı İçin Sporcu
Hazırlama Projesine devam edilmelidir.
Birçoğumuzun bildiği gibi, gençlerimiz ile
diğer ülke gençleri arasında dostluk ve kardeşlik duygularını geliştirmek,
ülkemizin kültürünü, tarihini ve doğal güzelliklerini paylaşmak amacıyla, 2000
yılında, Ulusal ve Uluslararası Gençlik Kampları Projesi başlatılmıştır. Bu
kamplarımıza onbinlerce gencimiz katılmıştır. Gençlerimizin büyük ilgi
gösterdiği bu projenin uluslararası boyutunun 2003 yılında yapılamamış
olmasından büyük üzüntü duyduğumuzu da belirtmek istiyorum.
Uluslararası gençlik kamplarının, takdir
edeceğiniz gibi, Türkiye'nin tanıtılması, ülkemiz insanları hakkındaki bazı
önyargıların yok edilmesi ve dünya barışına olan katkıları açısından büyük
önemi bulunmaktadır. Gençlerimiz açısından da, diğer uluslara mensup gençlerle
tanışıp kaynaşma fırsatı tanıyan bu kamplar, yeniden uluslararası gençlik
kampları biçimine dönüştürülmelidir. Bu kamplara dünyanın her yerinden en geniş
katılımın sağlanması amacıyla gereken çalışmalar yapılmalıdır.
Olimpiyatlardan sonra en önemli spor
organizasyonlardan biri olan Dünya Üniversiteler Spor Oyunları, İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla işbirliği içerisinde, 2005 yılında İzmir'de
yapılacaktır. Ülkemizin tanıtımı açısından çok önemli bir fırsat teşkil eden bu
organizasyonun başarıyla gerçekleştirilebilmesi bir yandan ülkemiz adına büyük
bir prestij kaynağı olacak, diğer yandan da başta olimpiyat oyunları olmak
üzere, öteki büyük organizasyonların ülkemizde düzenlenmesi konusunda büyük bir
referans oluşturacaktır. Bu nedenle, Dünya Üniversiteler Spor Oyunları
hazırlıkları çok yakından takip edilmelidir. Oyunların açılışında ve
kapanışında görev alacak binlerce gencimizin eğitim çalışmalarına, herhangi bir
sıkışıklığa meydan vermemek için şimdiden başlanmalıdır diye düşünüyorum.
Formula-1 yarışları, dünyada geniş
kitlelerin ilgi duyduğu, büyük bir organizasyondur. Bildiğiniz gibi, 57 nci
hükümet döneminde talip olunarak ülkemize kazandırılan bu yarışmalar, 2005
yılında İstanbul'da yapılacaktır. Formula-1'in ekonomik açıdan kazandıracakları
bir yana, özellikle İstanbul'un ve Türkiye'nin uluslararası alandaki tanıtımına
yapacağı katkı çok iyi bilinmektedir. Yapımı devam eden tesisler
tamamlandığında, inanıyorum ki, İstanbul, dünya çapında prestij kaynağı olan
büyük bir kompleksin sahibi olacaktır. Bu yüzden, kompleksin altyapı
çalışmalarında herhangi bir gecikmeye veya aksamaya meydan vermemek için
hükümet tarafından her türlü tedbir alınmalı ve destek sağlanmalıdır.
2004 Atina Olimpiyatlarına çok az bir
zaman kaldı; bu nedenle, olimpiyat oyunları için yapılan kamp ve hazırlık
çalışmalarını yoğunlaştırmak gerekir. Özellikle olimpiyatlarda madalya
beklediğimiz bazı spor branşlarında yönetimden kaynaklanan huzursuzluklar
giderilerek, olimpiyatlarda başarılı olabilmek için bütün olanaklar seferber
edilmelidir.
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan
olimpiyat oyunlarını, tarihî ve kültürel kimliğiyle büyük bir dünya kenti olan
İstanbul'da düzenleyebilmek, hepimizin en büyük idealidir. Bu konudaki
çalışmaları takdirle karşılıyoruz; arkadaşlarımız, gereken hazırlıkları hızla
sürdürüyorlar.
Değerli arkadaşlarım, zamanım da daraldı.
1938 yılında Büyük Atatürk döneminde çıkarılan bir yasayla kurulan Gençlik ve
Spor Teşkilatımız, bütün zorluklara rağmen, bugünlere kadar birçok başarıyı da
yanında taşıyarak gelmiştir. Daha önce, bizim zamanımızda, Yüksek Spor Konseyi
veya Kuruluydu bugün de Yüksek Spor Kurumu olarak yeniden bir yapılanma gündeme
getiriliyor. Bu konuda birlikte çalışıyoruz, üniversitelerde toplantılar
yapılıyor, teşkilat toplantılar düzenliyor; ben de katılıyorum; her türlü
katkıyı yapmak istiyoruz. Bu konuda bir tek uyarım var: Mutlaka, çıkarılacak
yasa, yaptırım gücünde olmalıdır değerli arkadaşlarım ve yasada yer alacak
Yüksek Spor Kurumunda görevlendirilecek kişiler ve kurum temsilcileri, o görevi
yapacak yetkinlikte olmalıdırlar; bu, çok önemlidir. Özerklik mutlaka
sağlanmalıdır ve tüm federasyonların özerkliğine gerçekten çok dikkat
edilmelidir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, izninizle, bir
konuda eleştirim var. Tabiî, biz, AKP hükümeti kurulduğu zaman, Sayın
Başbakanın sporcu kimliği medya tarafından önplana çıkarıldığında, çok
umutlanmıştık doğrusu; ama, bu, ne yazık ki, hayal kırıklığı yaşattı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Sayın Ünlü, buyurun; 2 dakikalık
eksüreniz...
FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, en başta, pek çok görevi ve sorumluluğu bulunan bir Başbakan
Yardımcımıza sporun bağlanmasını doğru bulmadığımızı belirtmek istiyorum.
Artık, tüm dünyada büyük bir ilgiyle izlenen ve kazanılan başarılarla toplumsal
bir sevinç yaşatan, aynı şekilde, üzen, uluslararası spor sektörünün tek bir
bakana bağlı olması beklenirdi; bu yapılamamıştır: Bu konuda, üzüntülerimi
belirtmek istiyorum. Belki, ileriki yıllarda, bu eksiklik de giderilir diye
düşünüyorum.
İkincisi, çok üzgünüz; bunu, bu konuda, bu
kürsüye getirmek istemezdim; ancak, milletvekili arkadaşlarımın da bir talebi
olarak getiriyorum izninizle. Milletvekillerimizin protokoldeki yeri ve maçlara
para verip bilet alarak girmeleri konusunda, ne yazık ki, bir polemik
yaratılmıştır; çok yanlış olmuştur. Büyük şehirlerde, protokollerde büyük
sıkıntıların çekildiğini hepimiz biliyoruz; ama, sanki, milletvekillerimizin
kendi illerinde... Önemli bir para değil; ben de, millî takım maçına, kapıda
çevirdiler, 100 000 000 lira vererek girdim; o, önemli değil; ama,
milletvekillerini kamuoyu önünde böyle bir polemikle karşı karşıya bırakmak çok
yanlış, çok üzücü olmuştur, birçok insanın da beklediği bir girişim olması
nedeniyle, medyada da milletvekilleri aleyhine bir durum yaratılmıştır. Bu
üzüntülerimi de Sayın Bakana ve teşkilata belirtmek istiyorum.
Spor teşkilatımıza başarılar diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ünlü, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü
söz, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Yılmaz
Kaya'ya aittir.
Buyurun Sayın Kaya. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YILMAZ KAYA (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2004 malî yılı
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yardımlaşmanın örgütlü olarak yapılmasını
amaç edinen, medenî, dinsel ve bilimsel amaçlı sosyal hizmet ve hayır kurumu
olarak tanımlayabileceğimiz vakıfların işleyişi, korunması ve ata yadigârı
tarihî eserlerin bakımı, onarımı ve yaşatılması faaliyetlerini sürdüren katma
bütçeli bir kuruluş olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün faaliyetlerine ve
bütçesine bir göz atacak olursak, şu durumlarla karşılaşırız:
Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2004 malî yılı
bütçesi 44 trilyon 894 milyar Türk Lirası olarak öngörülmüştür. Öngörülen bütçe
gelirlerinin 44 trilyon 890 milyar
Türk Lirası özkaynaktan, 4 milyar Türk Lirası ise hazine yardımından
karşılanmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğünün özkaynaklarının büyük bir kısmı
ise, Genel Müdürlüğe ait taşınmazlardan alınan kira gelirlerinden elde
edilmektedir. Şöyle ki: 2003 yılında, Genel Müdürlüğün kira gelirleri yaklaşık
60 trilyon Türk Lirası olarak gerçekleşmiştir. 2004 malî yılı bütçesinde ise
kira gelirleri 38 trilyon 899 milyar Türk Lirası olarak öngörülmüştür.
Şimdilik,
bu bilgileri bir yana bırakalım
ve gelelim Vakıflar Genel
Müdürlüğünün taşınmazlarına.
Genel müdürlüğün kayıtlarına göre 14 017'si hayrat, 42 720'si akar olmak üzere
toplam 56 737 tane taşınmazı bulunmaktadır. Yani, Genel Müdürlüğün öngörülen
bütçesinin tamamına yakınını oluşturan özkaynağı, dolayısıyla kira gelirleri bu
42 720 taşınmazdan elde edilecektir. Bu genel müdürlüğümüz sahibi bulunduğu her
bir taşınmazdan yıllık ortalama 910 000 000 Türk Lirası kira geliri elde
etmektedir. Ortalama aylık kira geliri ise her bir taşınmaz için sadece 76 000
000 Türk Lirasıdır. Ancak, böyle bir durum bile hükümet yetkilileri için
övünmeye vesile olabilmektedir. Bir genel müdürlüğün sahibi bulunduğu her bir
taşınmazdan aylık ortalama 76 000 000 Türk Lirası kira geliri elde ediyor ve
2004 malî yılı bütçesinde öngörülen gelirlerinin tamamını özkaynaklarından,
yani, kira gelirlerinden elde ediyor olması başarı olarak görülebiliyor.
Bunun yanında, Sayın Bakanın Plan ve Bütçe
Komisyonu görüşmeleri sırasında açıkladığı bir husus vardır ki, hayret edilecek
bir durumu ve genel müdürlüğün çalışmalarındaki ciddiyet ölçüsünü
göstermektedir. O da şudur:
Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün tam 220 000 000 metrekare alanlı taşınmazının işgal altında olduğu
belirtilmektedir. 220 000 000 metrekare alanlı taşınmazı işgal altında olan,
yani, bir kuruş gelir getirmeyen bu taşınmazların kurtarılması için gerekli ve
yeterli girişimler ne yazık ki yapılamamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Vakıflar Genel Müdürlüğünün 24 bölge müdürlüğü, 15 il şube müdürlüğü ve 3
işletme müdürlüğü mevcut olup, bünyesinde toplam 1 663 personel çalışmaktadır.
Yukarıda izah etmeye çalıştığım ve çok
büyük bir zafiyetin belirtisi olan hususlar, Genel Müdürlüğün yeterli
yapılanmasına rağmen halen düzeltilememiş ve bu olumsuzluklar bugün de devam
etmektedir. Yine, bir genel müdürlük düşünün ki, kiracılarıyla arasında tam 36
000 tane dava olsun. 42 720 tane kira getiren taşınmazınız var ve bu taşınmazlarınızla
ilgili olarak kiracılarınızla aranızda 36 000 dava var ve bu davalar nedeniyle
10 trilyon Türk Lirası, tediye mahallerinde beklemekte olup, bu meblağ
üzerinde, Genel Müdürlüğün tasarrufu söz konusu olamamaktadır. Belirtilen 36
000 davanın içerisinde, kira ilişkisi dışındaki ilişkilerden doğan ihtilaflar
nedeniyle açılan davalar bulunmamaktadır. Taşınmazlarla ilgili bu bilgilerden
sonra biraz da Vakıflar Genel Müdürlüğünün vakıf eserlerinin korunması, bakımı
ve onarımıyla ilgili olarak yaptığı, daha doğrusu yapamadığı çalışmalara
değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Genel
Müdürlüğüne ait olup da, Genel Müdürlük kayıtlarında görünmeyen binlerce
taşınmaz bulunmasına rağmen, bunlar henüz tespit edilememiştir. Oysa bunların
tespiti için yapılacak çalışma güç bir çalışma olmayıp, maliyeti de yoktur;
çünkü, ülkemizde tapu sicil müdürlüklerinin tamamına yakını bilgisayar
sistemlerini kurmuş olup, bu sistem, bugün faal durumdadır. Tapu sicil
müdürlükleriyle koordinasyon içerisinde yapılacak ciddî bir çalışma sonucunda
bu taşınmazlar kolayca ve kısa bir süre içerisinde tespit edilebilir ve bu
taşınmazlardan hemen yararlanılmaya başlanılabilir. Ne yazık ki, bugüne kadar
böyle bir çalışma başlatılmış değildir.
Yine 2003 yılında onarımının yapılması
gereken anıt ve eski eserlerden sadece 15'inin onarım işlemi yapılabilmiştir.
Bir yıl içerisinde sadece 15 eserin onarımının yapılabilmiş olması, Genel
Müdürlüğün ne kadar hantal olduğunu ve ne kadar ağır çalıştığını
göstermektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün, bir de 81
ilde 81 eser onarımı projesi vardır ki, bu projeyle ilgili olarak bugüne kadar
hiçbir adım atılmamıştır. Sayın Bakan, bu projeyle ilgili çalışmaların süratle
devam etmekte olduğunu söylemekteyse de, yeterli sürate ulaşılamamış olacak ki,
henüz bir sonuç alınamamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Vakıflar Genel Müdürlüğünün çalışmaları, yukarıda belirttiğim durumdayken;
yani, 2003 yılında dişe dokunur hiçbir şey yapılamamışken, ödenek sağlama
güçlüğü nedeniyle öngörülen çalışmaların yapılamadığı söylenmekteyken, yüzde 75
hissesi Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olan Türkiye Vakıflar Bankasından bir
kuruş bile temin edilememektedir. Bir yanda çoğu harap ve viran halde bulunan
ve kısa süre içerisinde bakım ve onarımı yapılmazsa yok olacak olan tarihî
vakıf eserleri dururken, diğer yanda yüzde 75 hissesi size ait olan bir büyük
bankadan bir kuruş bile alamıyorsunuz ve bu nedenle de acil olarak bakım ve
onarımının yapılması gereken tarihî vakıf eserlerinin göz göre göre yok olmasına
neden oluyorsunuz. Oysa, Sayın Başbakan, seçim öncesi Edirne'de yaptığı bir
konuşmada, Vakıfbank gelirlerinin de vakıf eserlerinin restorasyonunda
kullanılacağını açıkça halka ilan etmişti. Şimdi ne olmuş; özelleştirme
çalışmaları nedeniyle bir güçlük doğmuş, ondan yapılamıyormuş!
Değerli arkadaşlar, tarihî ve vakıf
eserlerinin çok olduğu bir ilimiz olan Edirne'de vakıflarla ilgili vaatlerde
bulunulması doğrudur; doğru olmayan, seçildikten sonra bu vaatlerin unutulması
ve gerçekleştirilmemesidir. Esen rüzgârın yönüne göre vaatte bulunup da ertesi
gün bir tarafa atmak bu hükümette alışkanlık haline gelmişe benziyor. Çiftçiye
söz ver, unut; esnafa söz ver, unut; işçiye, memura söz ver, unut; emekliye,
dul ve yetime söz ver, unut...
Değerli arkadaşlar, bu hükümette
unutkanlık hastalığı mı başgösterdi? Sadece vaatler unutulup yerine
getirilmemekle kalsa neyse, bir de inadına bu vaatlerin aksine uygulamalarla
geniş toplum kesimleri inim inim inletilmektedir; ama, dikkat ediniz, bu
vaatlerinizi unutmayacaklar mutlaka olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaya, 2 dakikalık
eksürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yaptıkları ve yapamadıklarıyla anlatmaya çalıştığım Vakıflar Genel Müdürlüğü
tüzelkişiliğinin yerinde bir gerçek kişi, aynı beceriksizlik içerisinde,
olsaydı, bir dakika bile orada duramaz ve yerine yetenekli ve ehil bir başka
kişi getirilirdi. Oysa, aynı durumda olan hükümete mensup birçok bakan da, sık
sık, yapamadıklarını açıkça ve rahatlıkla söyleyerek, kendilerinin icra
makamlarında bulunduklarını unutur bir tutum sergilemektedirler. Benim
kendilerine naçizane tavsiyem şudur: Eğer vaat ettiğiniz şeyleri
yapamıyorsanız, o makamlarda boşuna oturmayın da yapabilecek olanlara da engel
olmayın.
Sözlerime son verirken hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kaya, teşekkür ediyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Güldal Okuducu.
Sayın Okuducu, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığımızın 2004
yılı bütçesi üzerinde konuşmak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; şahsım ve Partim adına sizleri selamlıyorum.
3 Mart 1924'te kurulan Diyanet İşleri
Başkanlığı, Anayasamızın 36 ncı maddesinde tanımlanmaktadır. Genel idare içinde
yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda bütün siyasî
görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi
amaç edinerek, özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir. Bu maddenin
emredici hükmüne göre, Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesini savunarak,
bütün siyasî görüş ve düşünceleri aşarak, milletçe dayanışmayı amaç edinerek
görev yapmak zorundadır. Cumhuriyet hükümetleri, buna dikkat etmek, bu kuruluşu
kendi emelleri doğrultusunda kullanmamak zorundadır. Cumhuriyet Halk Partisi,
Diyanet İşleri Başkanlığını kuran Atatürk'ün, kendisiyle birlikte idam edilmek
üzere arananlar arasında bulunan müftülerden Rıfat Börekçi ile Mustafa Fehmi
Gerçeker'i Anadolu fetvaları hazırlanışında görevlendirdiğini, onların ulusal
kurtuluş mücadelemizde canla, başla çalıştıklarını çok iyi bilmektedir.
Denizli müftüsü Ahmet Hulusi Efendinin,
Yunanlılar Denizli'ye yürürken verdiği fetva şudur: "İnsanlık onuruna
sahip kişiler için en başta gelen gerek, kendi bayrağının altında bağımsız yaşamaktır.
Şimdi, size soruyorum: Bağımsızlık andı içiyor musunuz? İçiyorsanız insansınız,
Müslümansınız. Hiçbir savunma aracı olmayan Müslüman, yerden üç taş alıp
düşmana atmak zorundadır." O günlerde Anadolu'dan gelen bu gür sese
yüzlerce, binlerce Kuvvacı din adamı katılmıştır ve Mustafa Kemal'e
"vur" emri çıkaranları sürüp, coğrafyasından çıkarmıştır;
cumhuriyetin temellerine kanını akıtmıştır. Onlar, o gün ne yaptıklarını çok
iyi biliyorlardı ve onlar, bugün de yaşıyorlar.
Değerli milletvekilleri, bildiğimiz gibi,
bütçe, teknik ve malî bir düzenlemedir, ciddî bir siyasî belgedir. Diyanet ise,
manevî, uhrevî ve vicdanî bir değerdir. Bu yüzden, bu konuyu görüşmek hem kolay
hem zordur. Bizim konuştuğumuz bütçe, geçmiş bütçeye ilişkin olarak Dünya
Bankası temsilcisinin "yoksul karşıtı olduğunu düşünüyoruz" dediği
bütçenin devamı niteliğindedir ve adaletsizliği, yetersizliği, yoksul halk
katmanları kucaklamadığı çok açıktır.
Niteliği böyle olan bir bütçenin Diyanet
İşleri Başkanlığıyla ilgili bölümünü konuşuyoruz ve bütçede, Diyanet İşleri
Başkanlığımızın bütçe teklifinin 997,5 trilyon lira olduğunu görüyoruz; yani, 1
katrilyona yakın. Yani, 1 katrilyon diye telaffuz edebiliriz ve Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesinin bu bütçede yüzde 29 arttığını görüyoruz. Aşağı yukarı her
yılki artışa paralel bir artış var önümüzde. Bunun karşısında, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın bütçesinin yüzde 11, Maliye Bakanlığı bütçesinin
yüzde 18 azaldığını görüyoruz. Dışişleri Bakanlığı bütçesinin de, sadece 538
trilyonda kaldığını, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı gibi bir büyük
bakanlık bütçesinin 192 trilyonla sınırlandırıldığını görüyoruz ve başka bir
rakam görüyoruz: Ülkemizin geleceğini ilgilendiren yatırımların toplamı 7,6
katrilyon. Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan bütçe 1 katrilyon. Bu arada,
Diyanet Vakfının yüklü bütçesinden ise hiç söz etmiyorum ve bu rakamları
yorumlamıyorum. Bu yorumu işsizlere, ekmeksizlere, okulsuzlara, sağlık ve
sosyal güvenlik hizmetlerinden pay alamayanlara, adaletsizliklerin ve yolsuzlukların kurbanı milyonlara bırakıyorum.
Kaynakların kıt olduğu bir ülkede,
kaynakların rasyonel dağılımını sağlamak ülkeyi yönetenlerin işidir ve bu
rasyonel dağılımda ihtiyaçları ve adaleti gözetmek yine yönetenlerin işidir.
Eğer, yönetenler bunun nasıl olacağını bilmiyorlarsa, o zaman dönmeliler
yüzlerini, Türkiye'nin kadınlarına, erkeklerine, gençlerine, işsizlerine
sormalılar; işsiz, ekmeksiz ve evlerinde bacası tütmeyenlere sormalılar kaynak
dağılımındaki adaletin nasıl olması gerektiğini.
Değerli arkadaşlarım, hatırlayacaksınız,
bundan önceki hükümetler döneminde oldukça sancılı bir süreçten geçerek ta
1973'te Millî Eğitim Temel Kanununda öngörülen sekiz yıllık temel eğitimi
yasalaştırmıştık ve uygulaması başlamıştı; ama, onun ardından bir başka süreç
başlamıştı, kesintisiz, zorunlu sekiz yıllık temel eğitimi delme girişimleri ve
geçtiğimiz hükümet döneminde Diyanet İşleri Başkanlığımızın hazırladığı bir
yönetmeliğe yaz kursları koyularak, beşinci sınıfı bitiren ilköğretim çağındaki
çocukların yaz kurslarına gitmesi sağlanarak, hem Tevhidi Tedrisat Yasasının
hem de Millî Eğitim Kanununun felsefesine aykırı bir uygulama başlatılmıştı. Bu
yetmedi, şimdi, Kuran kurslarının tabana yayılması anlayışı hâkim ve hükümet,
ilkokulu bitirmiş veya o çağdaki çocuklar için bunu tabana yayacak ilginç bir
hazırlık yaptı. Diyanet İşleri Başkanlığımız, Kuran Kursları ile Öğrenci Yurt
ve Pansiyonları Yönetmeliğinde bir dizi değişiklikler gerçekleştirdi. Bu
değişikliklerin masumane Kuran öğretiminin sınırlarını aşan, tarikat ve
örgütlerin istismarına olanak taşıyan özellikler içerdiği çok açıktır. Apartman
altlarında ve bilinmeyen yerlerde gizlenen, bilinçleri özgür düşünceye kapatan,
Tevhidi Tedrisata, Anayasaya aykırı girişimleri, kursları, karşı devrim
odaklarını tarikatların elinde bir gericilik yuvası haline gelmiş olan
birimleri kurutamadığımız koşullarda, yurt ve pansiyonların yıl boyunca açık
tutulmasının nasıl bir önlem olacağının tartışılması gerekir. Her 10 kişiye bir
kurs düzenlemesinin nasıl ve ne adına bir yatırım olabileceğinin görülmesi
gerekir.
Değerli arkadaşlarım, bizzat Diyanet
İşleri Başkanı "camilerde anlatılan dinin içeriğini düzeltmeliyiz"
diyor. Bunu ben demiyorum, Diyanet İşleri Başkanımız diyor. Peki, camilerde
dini kim anlatıyor; Diyanetin görevlendirdikleri anlatmıyor mu? Biz, daha
camilerde anlatılan dinin içeriğiyle ilgili sıkıntılar yaşarken, bu tür
kurslarla, pansiyonlarla, yurtlarla neyi çözeceğiz ve neyi denetleyeceğiz?
Değerli milletvekilleri, bu yönetmelik,
Cumhurbaşkanımızın, kamuoyumuzun tepkisi, toplumsal tepki ve tartışmanın
genişlemesi üzerine geri çekildi; ama, yönetmeliğin iptaline ilişkin Resmî
Gazetede herhangi bir şey yayımlanmadı. Bu bütçe görüşmesinde bu konuya
değinmemin nedeni budur. Bir büyük gazetenin bugünkü manşetinde "bu
talebin Başbakanlığın önünde bekletildiği" ifade edilmektedir. Bu niye
bekletilmektedir? Başbakanlık bunu bekleterek neyi amaçlamaktadır, doğrusu,
bunu, kamuoyu olarak merak ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, görünen manzara şu:
Hükümet, hamle üzerine hamle yapıyor. Hükümetin, YÖK'ü ve üniversiteleri ele
geçirme, türban konusunu topluma sindirme, öğrencileri tarikat okullarına
yönlendirme, dinsel ağırlıklı eğitim ve öğretimi kurumsallaştırma, imam
eğitiminin, kız imam-hatip okulları ve Anadolu imam-hatip liseleri
örneklerinin, genel eğitim modeli yerine geçecek bir eğitim sistemi olarak
topluma kabul ettirmeye çalışma gibi çabalarına, hamlelerine tanık oluyoruz ve
cumhuriyetin temellerini kemiren yeni boyutlanmalarla sürecin devam ettiğini de
görüyoruz.
Avrupa Birliği İlerleme Raporu
görüşülürken, din eğitiminin ehil olmayan insanlar tarafından verilmesine, dini
öğrenmek isteyen kişilerin yanlış insanların kucağına düşmesine, tekkelerin
kapatılmasının neden oluverdiğini birden bire öğreniyoruz ve bu saptamayı,
burada, laik cumhuriyet ilkelerine taviz vermeden sahip çıkacağı yeminini yapan
bir milletvekilinin ağzından duyuyoruz. Tekkelerin yeniden açılması, resmen ve
fütursuzca önerilebiliyor, hem de, uhrevî tarikatların, dünyevî ticaret
şirketlerine, fani dünyanın erkinden pay almak isteyen çıkar gruplarına
dönüştüğü bu kadar açıkken, bu kadar gözlenirken.
Yüce Meclisin kürsüsünden ifade etmek
istiyorum: Bu politika, giderek daha da netleşmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Okuducu 2 dakikalık
eksürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla) - İşi zamana
yayıp, toplumu, yumuşak yollardan kuşatarak çözme anlayışına son verilmesi
gerekmektedir.
Kuşkusuz, bu kısıtlı sürede değinilmesi
gereken konulara değinmek çok zor; ama, değerli milletvekilleri, bir noktaya
işaret etmek istiyorum; hiç konuşulmayan ve tartışılmayan Türk Diyanet Vakfına
dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Kuşkusuz, bu sürede bütün boyutlarıyla
değerlendirme olanağı yoktur; ama, geçmiş dönemlerde basında geniş ölçüde yer
almıştır ve tahkikatlar yapılmıştır. Burslarıyla, yurtlarıyla, eğitim
merkezleriyle; işletmeleriyle, özel öğrenim hizmetleriyle, kültür
faaliyetleriyle; hac, umre, cami, mescit, Kur'an kursu hizmetleriyle; cami
altlarında camilerle bütünleşen ticarethaneleriyle; yurtdışı faaliyetleriyle;
yayın üretimi, yayınevi, matbaa, ticarî işletmeleriyle, lojmanlarıyla,
doğramacılıktan dekorasyona varan bir devasa kuruluştan söz etmek istiyorum.
Deyim yerindeyse, kamuoyunun dikkatini çevrilmiş bir araziye, içine girilmeyen
bir alana yoğunlaştırmasını diliyorum ve buralardaki gelişmelerin, buralardaki
iddiaların irdelenmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Özellikle, bu Vakfın
yayımladığı yayınlara, Meclisimizin, kamuoyumuzun dikkatini çekmek istiyorum.
İrticaî faaliyetlere, irticaî düşüncelere yer açan, Atatürk ilke ve
devrimleriyle örtüşmeyen bu yayın politikasının gözden geçirilmesi gerektiğini,
burada, bu kürsüden ifade etmek istiyorum.
Son olarak da, bir talep üzerine, ilahiyat
fakültelerinde görev alan akademisyenlerimizin mevcut müftülerin yerine ikame
edilmesi yaklaşımının -basına yansıyan haberlerden kaynaklanarak- müftülerimizi
incittiğini burada ifade etmek istiyorum ve bu uygulamanın nasıl yapılmak
istendiğinin ve asıl amacın ne olduğunun da kamuoyumuzla paylaşılması
gerektiğini dile getirmek istiyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Okuducu, teşekkür ediyorum.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir
Milletvekili Sayın Canan Arıtman; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Anayasamızda yazıldığı gibi, sosyal devlet
olmanın gereği olarak faaliyet gösteren bu kurum, daha Kurtuluş Savaşı
sürerken, Büyük Önder Atatürk tarafından kuruldu ve ülkenin tüm
imkânsızlıklarına rağmen, binlerce şehit çocuğunu korudu, büyüttü, okuttu,
devletin kıt imkânlarından yeterli payı ayırdı.
Bugün yaşanan ekonomik krizler, işsizlik,
yoksulluk, açlık, göç gibi sorunlar karşısında giderek artan sayıdaki çocuk,
genç, kadın, yaşlı, özürlü insanımızı koruması gereken bu kuruma 2004
bütçesinden ayrılan pay insanın içini acıtıyor. Unutmayın ki, bu kurum, sosyal
patlamalara karşı bir sigorta görevi görmektedir; ama, korkarım ki, bu
sigortayı attıracaksınız. Kurumun bütçesine ayrılan ödeneklerin zaten yetmediği
ortadayken, hükümet, yasayla, kuruma ayrılan vergi paylarını da sıfırladı ve
kurum, telafisi mümkün olmayan yetersizliklerle karşı karşıya kaldı. Bütçenin
"personel giderleri" bölümünde kesinti yapmak mümkün olmadığından,
hizmetler kesintiye uğradı.
Bu yıl, bütçede, çok dikkat çekici, esef
verici bir durum da şudur: 2828 ve 3413 sayılı Yasalar uyarınca "kurumdan
yetişen gençlerin, kamu kurum ve kuruluşlarındaki serbest kadroların binde 1'i
nispetinde işe alınmaları" hükmü, 2004 Bütçe Kanunu Tasarısında yer
almamaktadır. Bu çocukları, evsiz, yurtsuz ve işsiz olarak kapının önüne
koyacaksınız ve onları mağdur edeceksiniz, sahipsiz bırakacaksınız. Zaten, kurumdan
yetişip de işe yerleştirilen gençlerin oranı, 2003'te, yüzde 2,7'yle son onbeş
yılın en düşük rakamı olmuştur ve şimdi bu da sıfırlanmaktadır. Tüm bunlar,
AKP'nin sosyal devlet olma ilkesinden vazgeçtiğinin göstergesidir.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme
Kurulunun, Kurumun bu yılki çalışmalarına ilişkin raporunu tüm sayın AKP
milletvekillerinin okumasını öneririm. Rapor, Kurumdan yükselen feryatları
iletiyor, hem çocukların hem de kurumun önemli sorunlar yaşadığına işaret
ediyor. Devletin raporu bile, ülkemizde korunmaya muhtaç milyonlarca çocuk
olduğunu ifade etmekte ve mevcut bütçe rakamlarıyla kurumun görev yapamaz
durumda olduğunu bildirmekte; önceki yıllarda Özel Tüketim Vergisi Yasasıyla
kuruma ayrılan ve bu yıl kaldırılan payların yeniden verilmesini ya da başka
bir kaynak aktarılmasını önermektedir. Kurum personelinin ücret adaletsizliği
giderilmeli, fazla mesai ve nöbetleri ücretlendirilmeli, fiilî hizmet zammından
yararlanmaları sağlanmalıdır.
Kurumun uzmanlaşmış meslek elemanlarına
ihtiyacı varken, hükümet, yönetmelik değişikliği yaparak, liyakat sahibi
olmayanları dışarıdan yönetim kadrolarına atayarak, Kurumu, haklarında
soruşturma açılmış imamlarla yönetmektedir. Anlı şanlı Özürlüler Günü
kutlamaları yapılırken, binlerce özürlü, Kurumun kapısında sıra beklemektedir.
Cinsel tacize uğramış, madde bağımlısı çocukların rehabilitasyonuna yönelik tek
merkezin kapasitesi yeterli değil. Yaşadıkları kötü olaylar sonucunda
örselenmiş kız çocuklarının, özel bakım ve tedaviye gereksinimleri olmasına
karşın, durumlarına uygun kuruluş yok.
Üzerinde önemle durulması gereken diğer
bir konu da, sokak çocuklarıdır; sokakta yaşayan veya sokakta çalışan küçük
çocuklar... Sayılarını bile bilmiyoruz. Göç, hızlı nüfus artışı, sağlıksız
kentleşme, ekonomik ve sosyal sorunlar arttıkça, sayıları da hızla artıyor.
Çocuğa ilgi, yardım, destek, hayırseverlik değildir, onun hakkıdır, bizlerin de
yasal sorumluluğudur. Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar, tüm bu hakları en
fazla ihlal edilen çocuklardır.
Aileler bakabilecekleri kadar çocuk sahibi
olma yolunda bilinçlendirilmeli; bunun için de, aile planlaması hizmetleri,
eskiden olduğu gibi ücretsiz olmalıdır.
Kurumun aynî ve nakdî yardımları, o
küçücük maddî destekler bile, binlerce çocuğun sokağa düşmesini engeller; ama,
ne yazık ki, Kurumun, bu tür yardımları, artık, sadece engellilerle
sınırlandırılmıştır, onda bile ciddî kısıtlamalar ve gecikmeler vardır.
Hızla sokak çocuğu sayısı artmaktadır.
Çoğunluğu madde bağımlısı olan bu çocuklara gecikmeden sahip çıkılması
gereklidir. Aksi halde, çocuklarımızı kaybettiğimiz gibi, geleceğimizi de
tehlikeye atacak, ihmalimizin faturasını toplum olarak çok ağır ödeyeceğiz.
Ülkemizde ciddî bir sorun olan kadına
yönelik şiddeti önlemede, kadın konukevleri çok önemlidir. Avrupa Birliği
normlarına göre, ülkemizde en az 3 000 kadın sığınma eve olması gerekli iken,
Kuruma bağlı sadece 8 ev vardır. Sığınma evlerinin, özellikle, güneydoğuda
yapılması, namus, töre adına işlenen kadın cinayetlerini önlemede önemli yer
tutacaktır.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde 10 000 000
insanımız açlık sınırının altında, 20 000 000 insanımız da yoksulluk sınırının
altında yaşamaktadır. 12 000 000 çocuk ve gencimiz korunmaya muhtaç durumdadır.
Halbuki, hükümet, 18 000 çocuğa zar zor bakabilmekte ve daha çok çocuğa
bakabilmek için hiçbir çaba göstermemektedir. Milyonlarca çocuğu dışlıyorsunuz,
aç, açık bırakıp, sokağa, madde bağımlısı olmaya terk ediyorsunuz. Oysaki, o
çocuklar ülkemizin geleceğidir.
Tabiî, bu bir siyasal tercih meselesi.
Eğer, insana değer verirseniz, sosyal devlet olmak isterseniz, sosyal kurumları
güçlendirir, bütçeden yeterli payı ayırırsınız; ama, ne yazık ki, AKP'nin
önceliği, siyasal tercihi bu yönde değil. Madem işsizliği, yoksulluğu, açlığı
önleyemiyorsunuz, bari bu şartların çaresiz bıraktığı insanları koruyacak
kurumları güçlendirin, yeterli kaynakları bulun.
Çocuk sevmek, çocukları düşünmek,
bayramda, medyanın önünde arabanın bagajından çıkarılan oyuncakları konu komşu
çocuklarına dağıtmak değildir. Çocukları seviyorsanız, bu Kuruma gerekli payı
verin. Diyanet İşleri bütçesinin en az 2 katını verin. Diyanetin bütçesi bile
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesinin 3 katından fazladır. Önce
bu dünyadakilere yatırım yapın, sonra ahrete yatırım yaparsınız.
Değerli arkadaşlarım, değerli Başkanımın
da izniyle, şimdi, milletimin kürsüsünden milletime sormak istiyorum: Ey aziz
halkım, siz, ödediğiniz vergilerden, önce, çalışan çocuklara akşamları Kuran
kursları mı açılsın istersiniz, yoksa, açlık, yoksulluk, kimsesizlik, özürlülük
gibi ellerinde olmayan nedenlerden dolayı korunmaya muhtaç hale gelmiş
çocuklarımıza mı yatırım yapılsın istersiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Arıtman, ek 2 dakikalık
sürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla)- Tamamlıyorum
efendim, teşekkür ederim.
Sayın AKP milletvekilleri, lütfen, aziz
milletimizin sesini duyun. Mağdur, yoksul, aç, örselenmiş, korumasız
çocuklarını, gençlerini, özürlüsünü, yaşlısını, kadınlarını, bebeklerini
önemsemeyen, onları yok farz eden, görmezden gelen, feryatlarını duymayan AKP
iktidarının bu bütçesini, sosyal risk gruplarının daha insanca yaşam şartlarına
kavuşturulması görevini üstlenen bu Kuruma yeterli bütçe payını, imkânını
vermediğinden dolayı Cumhuriyet Halk Partisi olarak ret oyu vereceğimizi beyan
eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarız.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Arıtman.
Saygıdeğer milletvekilleri, birleşime 15
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 12.08
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 12.30
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, 31
inci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
l. - 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S.Sayısı: 284, 286, 285, 287) (Devam)
A)
BAŞBAKANLIK (Devam)
1. -
Başbakanlık 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Başbakanlık 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
B) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. -
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004
Malî Yılı Bütçesi
2. -
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
C) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. -
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
D) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1. -
Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. -
Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
E) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına, Başbakanlık bütçesi üzerinde, Tekirdağ Milletvekili Tevfik
Ziyaeddin Akbulut'a aittir.
Sayın Akbulut, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN
AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık ve
bağlı kuruluşları 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 yılı
Kesinhesap Tasarıları üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, Anayasamız ve Başbakanlık
Teşkilat Kanununda Başbakanlığın görevleri açık ve net bir şekilde sayılmıştır.
Başbakanlık, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak, hükümetin genel
siyasetinin yürütülmesini gözetmek, devlet teşkilatının düzenli bir şekilde
işlemesini temin etmek, Anayasa ve kanunlarla Başbakana verilen görevleri
yerine getirmek maksadıyla gerekli tedbirleri almakla görevlendirilmiştir.
Dolayısıyla, Anayasa ve ilgili yasada belirtildiği üzere, Başbakanlığın asıl
görevi icracı olmaktan çok, bir koordinasyon görevidir. Yıllardan beri icracı
bir birim olarak görev yapan Başbakanlık, ilk kez Sayın Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan ile önemli ölçüde aslî görevine dönmüştür. Bu, çok önemli bir
değişimdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3
Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimler sonucunda iktidara gelen AK Parti,
ülkemiz üzerinde dolaşan karabulutları dağıtarak, ülkeyi huzura kavuşturdu. Bu
meyanda, halkın büyük çoğunlukla iktidar yaptığı, ancak, hakkındaki yasaklar
nedeniyle partisi iktidar olduğu halde kendisi milletvekili dahi olamayan Sayın
Recep Tayyip Erdoğan'ın Yüce Meclis yasaklarını kaldırmış ve 9 Mart 2003
tarihinde yapılan Siirt seçimleri sonucunda Siirt halkının neredeyse tamamının
verdiği oylarla milletvekili seçilmiştir. Daha sonra 15 Mart 2003 tarihinde
resmen Başbakanlık görevine başlamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; o
günden bugüne Türkiye'de çok şeyler değişmiştir. Sayın Başbakanın demokratik
muhafazakâr kişiliği, reformist ve yenilikçi anlayışı, çağdaş Türkiye'yi
oluşturma kararlılığı sayesinde ülkemiz kısa zamanda çok büyük mesafeler
almıştır. Halkımızın daha önce karşı karşıya kaldığı ekonomik krizler
sonrasında yaşadığı ağır ekonomik ve sosyal sorunların hızla aşılması ve
sürdürülebilir bir büyüme ortamının oluşturulması amacıyla, parti ve hükümet
programlarıyla uyumlu olarak ülke düzeyinde birçok reform gerçekleştirilmiş
bulunmaktadır.
2002 kasımından önceki Türkiye'yi bir
hatırlayalım: İçte ve dışta büyük bir itibar kaybına uğramış, ümitsiz, karamsar
ve geleceğe olumsuz, kuşkularla bakan huzursuz bir Türkiye; içte ve dışta
hükümete güvenin kalmadığı, gündeminde her zaman yolsuzlukların, soygun ve
düzensizliklerin olduğu bir Türkiye!..
3 Kasım 2002 yeni bir milat oldu. Hemen o
günlerde dünya konjonktüründe çok önemli olaylar vardı. Avrupa Birliği, Kıbrıs
sorunu ve Irak Savaşı gibi büyük olaylar dünyadaki dengeleri çok önemli oranda
etkiledi. Dünyadaki bütün bu olumsuz şartlar altında, deyim yerinde ise,
Türkiye gemisi, kaptanı Başbakan Sayın Erdoğan'la bütün bu sorunları aşarak yok
olan güvenin oluşturulmasında, ekonomik istikrarda, dışta ve içte ülkemizin
itibarının her gün biraz daha artırarak bu günlere gelinmiş bulunmaktadır.
Bugünkü Türkiye'de, artık, hep olumlu
şeyler konuşuluyor; reformlar konuşuluyor, elli yıllık Avrupa Birliği hayaline
nihayet ulaşmak üzere olduğumuz konuşuluyor, kamu yönetimi reformu konuşuluyor,
mahallî idareler reformu konuşuluyor, ekonomik şartların bu denli, hayal bile
edemeyeceğimiz olumlu gelişmeleri konuşuluyor, yirmialtı yıldan bu yana ilk kez
enflasyonun bu kadar düşmesi konuşuluyor; bir yıldan beri elektriğe, uzun
süreden beri akaryakıta zam yapılmaması konuşuluyor; çarşıda, pazarda,
fiyatların şaşırtıcı bir şekilde düşmesi konuşuluyor...
3 Kasımdan önce seçim meydanlarında
halkımıza Sayın Başbakan neleri söz verdi ise, bu bir yıl içerisinde neredeyse
verdiği sözlerin tamamına yakınının gerçekleşmiş olduğunu büyük bir mutluluk
içerisinde görüyoruz. Artık, herkes, cebindeki parasının değerinin arttığını,
aynı parayla geçen yıldan daha fazla ihtiyacını karşılayabildiğini görebiliyor.
Makroekonomik göstergeler piyasaya Sayın
Başbakan ve hükümetiyle tam bir güven ortamı getirince, ticarette, ihracatta,
yeni işyerlerinin açılmasında, yatırımların hızlanmasında baş döndürücü
gelişmeler yaşanmaktadır.
Yurt düzeyinde yapılacak olan 15 000
kilometre duble yol çalışmalarında daha ilk yılın sonunda 1 600 kilometresi
bitirilerek başkalarının imkânsız gördüğü büyük bir yatırımın böylelikle
gerçekleştirilme yolunda önemli bir mesafe alınmıştır.
Eskiden haftada iki üç gün çalışan
fabrikalar bugün artık gece gündüz tam kapasiteyle çalışmaya başlamış, kapasite
kullanım oranı cumhuriyet tarihinin en üst seviyesine, yüzde 88'e ulaşmıştır.
Türkiye'nin bir yıl gibi kısa bir sürede
bu kadar değişime uğramasında, kuşkusuz, iktidarımızın, hükümetimizin ve ona
destek veren yüce milletimizin çok büyük bir rolü vardır; ancak, halkımızın bir
atasözünü burada hatırlatmak isterim "at, sahibine göre kişner."
Sayın Başbakanımızın performansı,
çalışkanlığı, dirayetli bir devlet adamı olması, kararlılığı bütün kamu kurum
ve kuruluşlarını olumlu yönde etkilemiş ve bu olumlu gelişmeler sağlanmıştır.
Çok şükür Türkiye aradığı Başbakanı, aradığı iktidarı, aradığı yönetimi halkın
kararıyla bulmuştur.
Diğer yandan, bakanlık sayısının 38'den
23'e indirilmesiyle tasarrufa azamî riayet ve ekonominin iyileştirilmesi,
yatırımcıların önünün açılması, ülkemizde insan hak ve özgürlüklerinin
genişletilmesi yolunda atılan önemli adımlar sadece ülkemizde değil tüm dünyada
olumlu yankılar bulmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
zamanlar aylarca ve hatta yıllarca kapımızı çalmayan dünya ülkelerinin
başkanları, yöneticileri bir yıldan bu yana Türkiye'yle ilişkileri artırmak
için, ilişki kurmak için âdeta sıraya girmişlerdir. Sayın Başbakan, Başbakanlık
görevini üstlendiği tarihten bugüne kadar 100’e yakın yabancı ülke başbakanı ve
hükümet yetkilisiyle görüşmüş, 20 civarında ülkeye yurtdışı seyahatte
bulunmuştur; ayrıca, yurt içinde 63 geziye katılarak bu gezilerde 37 adet temel
atma, 159 adet açılış törenine iştirak etmiştir. Bu rakamlara devlet törenleri
dahil değildir.
Sayın Başbakanımız döneminde Bakanlar
Kurulunca 36 adet Bakanlar Kurulu toplantısı gerçekleştirilmiş ve bu
toplantılar sonucunda, 1 119 adet kararname çıkarılmış, Bakanlar Kurulu
tarafından imzaya açılan 147 adet kanun tasarısı da Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderilmiş bulunmaktadır. Hükümetimizin bu hızlı çalışması, düzenli
ve aktif gayretleri sonrasında, halkımızın yıllardır çözüm bekleyen sorunlarına
büyük oranda çareler bulunmuş, çözümler üretilmiştir.
Bizzat Sayın Başbakanımızın iştirakiyle,
yukarıda değinilen 20 ülkeyle ekonomik, kültürel, siyasî ve benzeri konularda
işbirliği yapılması yönünde anlaşmalar imza altına alınmıştır. Avrupa'nın hemen
hemen bütün başbakanları Türkiye'yi ziyaret etmişlerdir. Bütün bunlar,
Türkiye'nin Avrupa'da ve dünyada ne kadar ilgi odağı haline geldiğinin,
itibarının da bütün dünyada ne denli artmış olduğunun bir göstergesidir.
Önümüzdeki yıl, dünyanın en önemli toplantıları
Türkiye'de yapılacaktır. Bunlardan birincisi, 43 ülkenin devlet başkanlarının
katılacağı "NATO toplantısı" bir diğeri, 63 Müslüman ülkenin
dışişleri bakanlarının katılacağı "İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları
toplantısı" olup, önümüzdeki bahar aylarında gerçekleştirilecektir.
Sayın Başbakanımızın ve hükümetimizin
birinci önceliği, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesi olayıdır. Bununla ilgili
bütün dünyayı şaşırtan uyum paketleri çıkarılarak, çok önemli adımlar
atılmıştır. Dünya basını, bugün, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın
Başbakanlığındaki 59 uncu Hükümete reformist hükümet olarak bakmakta ve öyle
adlandırmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akbulut, 2 dakikalık
eksürenizi başlatıyorum; buyurun.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) -
Artık, Türkiye hakkında karamsar ve kötümser yayınlar prim yapmıyor. Bu olumlu
gelişmeleri engellemek ve ülkemizde bir kaos ortamı yaratmak üzere yapılan
İstanbul'daki bombalama olayları da, Türkiye'de ve dünya ülkelerinde teröristlerin
amaçladığı etkiyi meydana getirememiştir. Türk ekonomisi ve Türk Halkının ve
yatırımcısının sağduyusuyla, bu olaylar da çok çabuk atlatılmıştır. Olayların
faillerinin geçmişimizde görülmeyen bir süratle hükümetimizin ve güvenlik
güçlerimizin dirayetiyle yakalanmış ve yüce adalete teslim edilmiş olması,
bunda büyük rol oynamaktadır. Türkiye, artık her yerde, reformlarıyla, insan
hakları yönünde olumlu adımlarıyla, ekonomisindeki olumlu gelişmelerle ve
meydana getirdiği güven ortamıyla konuşuluyor. Bizler de, Allah'a şükür,
milletçe bundan kıvanç duyuyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün, Sayın Başbakanın ve onun iktidarının elde ettiği başarılar, yalnızca
birer başlangıçtır ve ilk günkü heyecanla Türkiye'yi yeniden diriltme
mücadelesi olarak devam edecektir. Türkiye, artık, yıldızı parlayan, cazibe
merkezi olan, insanlarının yurtiçinde ve yurtdışında başları dik dolaşabildiği
bir ülke olma yolunda hızla ilerlemektedir. Yeniden yapılanma mücadelesi, her
kesimin destek ve güvenini almaktadır. Bireylerden sivil toplum örgütlerine, oy
verenlerden vermeyenlere, kıdemsiz memurdan en üstteki bürokrata kadar herkes
bu heyecanı bizimle birlikte paylaşmaktadır. Türkiye, aydınlık yarınlara yelken
açmıştır ve inşallah, o yarınlara, hep birlikte ve kısa süre içerisinde
kavuşacağız.
Sayın Başkan, değerli üyeler; bütçe
kanunda belirtilen, Başbakanlık ve bağlı 22 adet kuruluşa ait 2004 yılı
bütçesinin, yoksulluğun önlenmesi, fakir ve kimsesizlerin sorunlarına çözüm
bulunması için Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna aktarılan ek 380
trilyon ile 1 katrilyon 147 trilyon 619 milyar Türk Lirası olarak bağlanmakta
olduğu anlaşılmakta olup, bu ödeneğin tek kuruşuna kadar büyük bir sorumluluk
duygusu içerisinde yetkililerce kullanılacağından hiç kimsenin şüphesi
bulunmamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla)- Bu
duygu ve düşüncelerle, Başbakanlık ve bağlı kuruluşların bütçesinin hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Trabzon Milletvekili Faruk
Nafiz Özak;
Sayın Özak, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ADALET VE KALKINMA PARTİSİ GRUBU ADINA
FARUK NAFİZ ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 yılı
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Yeni çağın icapları, gelişmişliğin
göstergeleri yalnızca bilim ve teknoloji değildir; sanat, kültür ve en önemlisi
de spordur. Sporun, kişisellikten yöreselliğe, ulusallıktan evrenselliğe giden
çok önemli ve etkili bir yönü vardır.
Genel anlamda özetlersek, gezegenimizin en
önemli ortak değeri ve tutkusu, ülkelerin tanıtımında, prestijinde ve
ilişkilerinde önemli bir rol oynayan fiziksel, düşünsel, duygusal ve sosyal
gelişmeye önemli katkılarda bulunan, tüm aşırılıklar, aykırılıklar ve
zararlılara karşı en güvenli koruyucu olması nedeniyle spor, yüzyılımızın en
önemli ve etkili sosyolojik olgusu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Millî Eğitim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün sağlıklı bir toplum oluşturabilmede ve Türk sporunun güçlü
olabilmesinde ortak sorumlulukları vardır. Özellikle, ilköğretim kurumlarında
beden eğitimi ders saatinin artırılması ve beden eğitimi dersinin branş
öğretmenlerince verilmesinin sağlanmasıyla, hem beden eğitimi öğretmeni istihdam
sorunu çözümlenecek hem de öğrencilerimize gerçek anlamda beden eğitimi dersi
verilebilecektir. Bu konu, Millî Eğitim Bakanlığıyla yapılacak işbirliğiyle
çözümlenebilecektir. Yine, beden eğitimi dersi eğitim programlarının, bölgesel
özelliklere göre düzenlenmesi sağlanmalıdır; örneğin, Kars İlinde kayak ve
atletizm, Trabzon İlinde futbol, Bolu İlinde jimnastik gibi.
Ayrıca, olimpiyatlara talip olan ülke
vatandaşı olarak, dünyadaki spor gelişiminin, olimpizm ruhunun, tabiî ki oyun
kurallarının, fair play'in, hatta, dünya çapındaki sporcuların kısa yaşam
öykülerinin yer aldığı bir dersin okutulmasının, Türk sporunun geleceğine daha
fazla katkı yapacağına inanıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde sporun yaygın kabul görmemesinin ve başarılarda sürekliliğin
olmamasının nedenlerinden biri de, spor tesislerimizdeki dağılım ve kalite
noksanlığı ile bunların optimal ölçülerde kullanılmamasıdır. Spor tesislerinin
yapımında bölgelerarası nüfus artışı, coğrafî konum, iklim, demografik yapı, bölgede
yapılabilecek öncelikli spor dalları, ulaşım gözönüne alınmalıdır. Çokamaçlı
kullanım özellikleri dikkate alınmadan yapılan spor tesisleri ile ülkemizde bir
bakıma atıl durumda bulunan sayısız spor tesisi bulunmaktadır.
Spor tesislerindeki verimsizliğin bir
nedeni de, tesislerde nitelikli teknik eleman ve yeterli personel
bulundurulmadığından düşük kapasiteyle işletilmesidir. Geçmiş dönemlerde
popülist yaklaşımlarla plansız olarak yapımına başlanan birkısım spor
tesislerinin bitirilmesi için, mevcut bütçe dengeleri ve ödeneklerle en az
onbeş yıllık bir süre gerekmektedir. Hantal, işe yaramaz, demode olan ya da
atıl durumda bulunan tesisler derhal elden çıkarılmalı, bunların satışıyla elde
edilecek gelirle, ihtiyaç duyulacak daha modern tesisler kurulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesine yönelik olarak devletler ve
uluslararası kuruluşlar değişik önlemler almaktadırlar; bunlar arasında, polis
faaliyetleri, spor alanlarının seyircilerin ihtiyaçlarına cevap verecek biçimde
düzenlenmesi, videoyla izleme, bilet satışlarının isme ve gerçek anlamda
yapılmasının sağlanması, ceza hukuku hükümlerinin uygulanması, para cezaları
gibi önlemleri sayabiliriz. Yeni bir spor bilincine ihtiyacımız var; özellikle
federasyonlarımızın, kulüplerimizin, sporcularımızın, spor yöneticilerimizin,
medyamızın, sivil toplum örgütlerimizin, ailemizin, okullarımızın bu konuda bir
birliktelik sağlaması lazım. Gerçekten bize yakışmayan bazı tabloları
düzeltmemiz ve yerine çok güzel bir tablo getirmemiz gerekiyor. Özellikle,
küfür, son derece önemli. Bir misal vermek istiyorum: Geçen gün bir arkadaşım
söyledi "maça gidiyoruz, İstiklal Marşıyla başlıyoruz, biraz sonra küfür
başlıyor; biraz sonra ezan okunuyor aziz Allah deniliyor, biraz sonra yine
küfür..." Bu dengesizliği ortadan kaldırmamız lazım; yani, o kadar
enteresan.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzce
hazırlanan Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısı, spor müsabakalarının yapıldığı alanlar ile bunların çevresinde,
müsabaka öncesinde, müsabaka esnasında veya sonrasında şiddetli rekabet ve
bunun doğurduğu fanatizm sonucu, patlayıcı, parlayıcı, yanıcı, yakıcı, kesici
veya delici maddelerin kullanılmasının, şiddet ve düzensizliğin, kişilik haklarına,
ailevî veya manevî değerlere yönelik küfür ve aşağılayıcı sloganların yer
aldığı, sporun ruhuna, ilke ve kurallarına uymayan kötü tezahüratın önlenmesi
suretiyle, huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığı ve kamu düzeninin
sağlanmasına yönelik olarak alınacak önlemleri ve uygulanacak yaptırımları
kapsamakta olup, bu anlamda başlatılan caydırıcı bir girişim olacaktır. Bu
tasarı, İçişleri Komisyonumuzdan geçmiştir, Adalet Komisyonumuza gelmiştir;
spor adamlarından, spor yazarlarından, ilgili kişi ve kuruluşlardan önemli
katkı, görüş ve bilgiler alınmaktadır; inşallah, önümüzdeki dönem, Meclis
gündemine gelecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yıllar itibariyle, devletin bütçe içerisinde beden eğitimi ve spora ayırdığı
pay küçülmekte, ancak, beden eğitimi ve spor hizmetlerinden faydalanan insan
sayısı her geçen gün artmaktadır. Değerlendirilmesi ve yönlendirilmesi gereken
bir hizmet sektörü olan beden eğitimi ve sporun nitelikli hizmet üretebilmesi
için, sahip olduğu ya da olabileceği ekonomik koşulların güçlü olmasını gerekli
kılmaktadır. Güçlü olabilme özelliğini sağlayabilecek ekonomik koşullardan biri
ve en önemlisi, sponsorluktur. Sponsorluk, sporcunun yetiştirilmesi,
geliştirilmesi ve korunması aşamasında katkıları olacak bir güçtür. Bu gücün
ülkemiz sporuna kazandırılmasına yönelik yasa ve yönetmelik çalışmalarının
sürdürülmesinde, Bakanlığımızın ve Genel Müdürlüğümüzün çalışmaları takdire
değerdir. Sponsorlukla ilgili mevcut yasa yeterli değildir. 5422 sayılı
Kurumlar Vergisi Yasası ile 193 sayılı Gelir Vergisi Yasasının bu yönde
değiştirilmesi yoluyla, sağlıkta ve millî eğitimde yapmış olduğumuz "tesis
yapın, gider yazın" gibi bir uygulama burada da yapılacaktır. İnşallah, bu
da, önümüzdeki günlerde Meclisimize gelecektir. Geçen salı günü, Sayın
Başbakanın ve Bakanımızın bulunduğu ödül törenine gitmiştik; Karayolları Genel
Müdürlüğü salonumuz sporcularla doluydu. Ben inanıyorum ki, sponsorluk yasası
çıktığı zaman "başar ödül al"dan, "başarmak için ödül al"a
geçebilirsek, o salona sporcular bile sığmayacak ve belki, Türk insanının
kabiliyeti, kapasitesi ortaya çıkacak ve belki, bu ödül törenlerini statlarda
yapacağız diye düşünüyorum; sponsorluk yasası son derece önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gençlerimize imkânlar sağlandığında neler yapabileceklerinin bir göstergesi de,
kasım ayında Çin'de yapılan dünya liseler şampiyonasında birinci olan,
öğrencisi olmaktan gurur duyduğum Trabzon Lisesinin bu çok büyük başarısıdır.
Bu vesileyle, dünya şampiyonu olan Trabzon Lisemizi kutluyor, başarılarının
devamını diliyorum. 1887 yılında eğitime açılan irfan abidesi bu yuvamız
Trabzon Lisesini 1924'te ziyaret eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk, şeref
defterine "bedenî idman, fikrî idmanla muvazi olmalıdır" cümlesini
yazar ve okuldan olumlu duygularla ayrılır. Bu düşünce doğrultusunda,
eğitimdeki ve spordaki başarılarını sürdüren lisemiz, sosyal, kültürel,
sanatsal ve sporun her dalında, özellikle de futbolda, yıllarca devam eden
başarılarını bu yıl taçlandırarak dünya şampiyonu olmuştur. Trabzonsporun
altyapısına da önemli katkılar yapan, çok başarılı sporcular yetiştiren
lisemiz, rahmetli Hüseyin Avni Aker'den başlayan başarı geleneğini, değerli
hocalarımız Hayri Gür ve Kemal Ülker'le, Kemal Dilaver'le ve diğerleriyle devam
ettirmiştir. Onlardan da bayrağı bugünlere şerefle taşıyan okul müdürümüz Ömer
Eyüboğlu'nu, sporcularımızı, teknik adamlarımızı ve katkısı olan, emeği geçen
herkesi kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
insanı hedef alan bir toplumsal olgu olarak spor ve spor hizmetlerinde
izlenecek uygulamalara bu çerçevede yaklaşırsak, bu hizmetleri hedef kitlesine
ulaştırmak isteyen kurum ve kuruluşların, çağın gerektirdiği biçimde
yapılanmaları ve bu yapılanmayla yeni hedefler belirlemeleri elzemdir. Özetle,
3289 sayılı mevcut yasa, son yıllardaki sosyal, kültürel ve ekonomik
şartlardaki hızlı gelişmeler nedeniyle, çağdaş anlamda hizmet üretebilmede
yetersiz kalmıştır. Bu yetersizliğin giderilmesi amacıyla, gençlik ve spor
hizmetlerinde daha köklü çözümler üretebilecek, hedef kitleyle bütünleşebilen
bir yasanın hazırlanması gereği ortaya çıkmıştır.
Spor yüksek kurumu yasası... Hizmette
verimliliği etkileyecek önemli hususlardan birisi de, bilgi toplumu olmanın
özelliklerine sahip olarak, yeni kavramlarla bu kavramlara dayalı yapısal
modellere ivme kazandırabilmektir. Bu yaklaşım doğrultusunda Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünce hazırlanma sürecinde olan Türk spor kurumu yasasıyla,
toplumun her kesiminin -kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı, özürlü- spora yönelik
beklentilerine daha doyurucu cevap verilebilecek, Avrupa Birliği ölçütlerine
uygun spor ortamı ve hizmetlerinin gerçekleşebileceği yapısal önlemlerin
oluşumu sağlanabilecektir. Sporda demokrasiyi gerçek anlamda tesis edebileceğiz
diye düşünüyorum bu spor kurumu yasasıyla.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özak,ek 2 dakikalık
sürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
FARUK NAFİZ ÖZAK (Devamla) - Teşekkür
ederim.
Bu yaklaşım doğrultusunda yeniden
yapılandırılma çalışmalarıyla Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz, kendi
yetkilerini yerel yönetimlere devrederek örnek bir davranış sergilemektedir. Bu
yapılanmayla, sporda demokrasi gerçek anlamda uygulanarak, yerinden yönetilerek
gençlik ve spor hizmetlerinde görev almada artık sadakat değil, liyakat, yani
bilgi önplana çıkarılacak; spor teşkilatı hantal yapılanmadan kurtularak, daha
çabuk karar verebilen, tesis planlamasında ve yapımında ve de kullanımında daha
doğru kararlar alınabilecek ve aşırı istihdamın önüne geçilecektir; ayrıca,
daha çok sayıda insanımızın sağlıklı spor yapma imkânı bulabileceği,
sporcularımızın sosyal güvenceye kavuşabileceği ve sağlık spor ilişkisinin
çağdaş hale gelebileceği bir ortam oluşacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sporu seven, sporun içinden gelen bir Başbakanımız, sporu destekleyen Bakanlar
Kurulumuz ve aynı anlayıştaki Parti Grubumuz ve aynı anlayıştaki
muhalefetimizin de mevcut olması, Türk sporu, sporcularımız ve de kulüplerimiz
için bir şanstır. Profesyonel kulüplerimizin stopaj vergilerinin yüzde 40'tan
yüzde 15'e düşürülmesi ve vergi barışı, ayrıca kulüplerimizin UEFA kriterlerine
getirilmesiyle ilgili yapılması gereken işlere yaptığımız destekler, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğünce statların kulüplerimize kiralanmasında ve diğer
ilişkilerde getirilen kolaylıklar, bir gösterge olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, milletvekilleri olarak en büyük
hedefimiz, medeniyet ve gelişmişliğin göstergesi olan olimpiyatları ülkemizde
gerçekleştirmek, iktidar ve muhalefetiyle birlikte çaba göstermek olacaktır.
Olimpiyatların, ülke tanıtımına, turizmine, istihdamına, gayrî safî millî
hâsılasına, tesislerin yapımına, iç ve dışticarete katkıları hepimizin
malumudur. İnşallah, 2005'te üniversite olimpiyatlarıyla (Universiade)
deneyerek bunun bir altyapısını oluşturacağız diye düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özak, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Vakıflar Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına, Tokat Milletvekili Resul
Tosun.
Sayın Tosun, buyurun.(AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RESUL TOSUN (Tokat) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, bizi televizyonları başında
seyreden aziz milletim; Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün 2004 yılı bütçesi
hakkında, AK Parti Grubu adına konuşmak üzere huzurlarınıza çıkmış
bulunmaktayım; bu vesileyle, merkezinde insan bulunan vakıf gibi kutsal bir
kurum hakkında konuşma bahtiyarlığı içinde, şahsım ve Grubum adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Evet, vakıf, kutsal bir kurumdur; çünkü,
vakıf, kişilerin, hiçbir tesir altında kalmadan kendi hür iradesiyle, malını
kendi mülkünden çıkararak, kendince kutsal bir amaca tahsis etmesidir.
İslam coğrafyasında yaşayan insanlara,
hele hele İslam medeniyetinin son temsilcisi sayılan Osmanlı toprakları
üzerinde yeşeren cumhuriyet Türkiyesinde yaşayan insanlara vakfı anlatmak
abesle iştigaldir; çünkü, en basit ifadeyle, üzerinden geçtiği köprünün, ibadet
ettiği mabedin, içinde kiracısı bulunduğu binanın, su içtiği çeşmenin, okul
olarak kullandığı yapının ya da müzeye dönüşmüş tarihî mekânların birer vakıf
eseri olduğunu bizim insanımız çok iyi bilir. Nice darüşşifaların, zamanında
üniversite olarak kullanılmış olan medreselerin, darüşşafakaların,
darüleytamların, hanların, hamamların, kervansarayların ve bedestenlerin birer
vakıf eseri olduğunu çok iyi bilir bizim insanımız. Dahası, bugün günümüzde
üniversiteler kuran, öğrencilere burs veren, fakir fukaraya şefkat elini uzatan
ve insana hizmeti kendine amaç edinmiş nice vakıflar olduğunu yaşayarak
bilmektedir.
Değerli arkadaşlar, işte, vakıf adını
taşıyan bütün kurumlar, 3 Mart 1924 tarihinde Şeriye ve Evkaf Vekâleti ilga
edildikten sonra kurulan Vakıflar Genel Müdürlüğünün uhdesine verilmiştir.
Mütevellisi hayatta olmadığı için
"mazbut vakıf" diye adlandırılan vakıfların doğrudan yönetimini,
mütevellisi hayatta olup vakfı yöneten ve adına "mülhak vakıf"
denilen vakıflar ile cemaat ve esnaf vakıflarının ve Medenî Kanuna göre
kurulmuş olan 4 550 civarındaki vakfın ve bunlara bağlı 3 070 şubenin tamamının
denetimini üstlenmiş bulunan Vakıflar Genel Müdürlüğü, devlete hiçbir malî yükü
olmayan, katma bütçeli bir idarî sisteme sahiptir; yani, Vakıflar Genel
Müdürlüğüne devlet kasasından para aktarılmamaktadır.
2003 yılında 44 trilyon lira tahmin edilen
bütçe içinde, sadece 61 milyar lira Hazineden para ayrıldığını söyleyecek
olursam, ne demek istediğimi çok iyi anlatmış olurum zannediyorum. Buradaki
rakam, tamamen semboliktir. 1999'da, yine, 35 trilyon liralık bütçede, sadece
48 milyar lira Hazine payı; 2000 yılında 39 trilyon liralık bütçede, sadece 228
milyar lira; 2001 yılında 40 trilyon liralık bütçede, Hazine payı sıfır; 2002
yılında 73 trilyon liralık bütçede, Hazine payı sadece 80 milyar liradır. Bu
kadar az miktarda kaynak aktarıldığı için de, bu kurum, katma bütçeli kurumlar
statüsüne sokulmuştur.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, devlete ait
olmayan, dikkat buyurun, devlete ait olmayan vakıf mallarını, Fatih
Hazretlerinin, Kanuni'nin, Sokullu'nun vakıflarını, diğer gayrîmenkulleri,
vakfiye amacına uygun olarak kullanan, idare eden ve gelirlerini buradan temin
eden bir kurumdur. Bu özelliği sebebiyle, Vakıflar Genel Müdürlüğü, diğer
kurumlardan tamamıyla farklı bir kurumdur; ancak, diğer kurumlara benzer
statüdedir. İşte, bu özelliği sebebiyle, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, genel
denetim sistemi içerisinde kalmak şartıyla, özerk bir yapıya kavuşturulması
başarı açısından daha yararlı olacaktır.
Değerli arkadaşlar, üç kıtada ecdat
yadigârı vakıf eserlerin tüm kayıtlarının Türkiye'de, aslında, Vakıflar Genel
Müdürlüğünde bulunması, Vakıflar Genel Müdürlüğümüze ayrı bir önem
kazandırmaktadır. Bosna'daki vakıf eserinden tutun, Yemen'dekilere varıncaya
kadar, Osmanlı coğrafyasının, vakfiye, hüccet, berat diye adlandırılan vakıf
kayıtlarının tamamı ülkemizdedir, Vakıflar Genel Müdürlüğünün arşivindedir. Bu
özelliğin altını özellikle kalın çizgilerle çizmek istiyorum. Türkiye büyük bir
ülkedir arkadaşlar Türkiye güçlü bir ülkedir. Sadece vakıflar konusunda
yapacağı çalışmanın bile, Türkiye'yi, bölgenin en etkili ülkesi konumuna
getireceğinden zerre kadar kuşkum yoktur. Üç kıtada, hâlâ, Türkiye'nin ilgisini
bekleyen mabetler, köprüler, bedestenler, hanlar, kervansaraylar, su yolları,
çeşmelerimiz, vakıflarımız vardır. Her sene, milyonlarca Müslümanın, Hacca
gittiğinde, Mina-Arafat arasında, valide sultanların inşa ettirdiği su kanallarını,
Arafat Dağında, Cebel-ür Rahme eteklerinde yine silinmeye yüz tutmuş, ecdadın
yaptırdığı çeşmeleri görmesi mümkündür; ama, ne yazık ki, vakıflara ve vakıf
eserlere olan duyarsızlığımız sebebiyle, ecdat yadigârı eserleri, bugüne kadar
korumak bir yana, göz göre göre yıkılmasına bile mani olamadık.
Son olarak, Suriye'ye yaptığım seyahatte,
büyükelçiliğimizin rehberliğinde gerçekleştirdiğimiz Şam ziyaretinde, onlarca
ecdat yadigârı eserin durumunu ibretle izledik. Mesela, şu anda, Selimiye
külliyesinin tamirat nedeniyle kapalı olması, komşumuz olması hasebiyle,
oldukça düşündürücüdür.
Değerli arkadaşlar, elbette ki, haklı
olarak, sen oraları bırak da, Türkiye'ye gel, Türkiye'deki eserlerimiz ne
durumda diyeceksiniz. Yurtdışındaki eserlerimizi sadece hatırlatmak istedim.
İyi bir diyalogla, çok fazla ekonomik yük getirmeden, yurtdışında çok sayıda
vakıf eseri ihya edebileceğimizi sadece hatırlatmak istedim. Evet, bırakalım
yurtdışını da, kendi ülkemiz sınırları içerisindeki yıkılmaya yüz tutmuş eserlerimize
şöyle bir göz atalım. Erzurum'da, Van'da, Mardin'de, Trabzon'da, Sivas'ta,
Tokat'ta, Kayseri'de, Muğla'da, İzmir'de, Edirne'de, İstanbul'da, Bolu'da;
hulasa, Türkiye'nin dört bir yanında ilgi bekleyen, tamir bekleyen binlerce
eserimiz var. Bugüne kadar emeği geçenlere teşekkür etmeliyiz; ancak, işte, bu
noktada, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzü, sadece bu konuda bile büyük bir
sorumluluğun beklediğini hatırlatmak isterim.
Bu bağlamda, eser tespiti konusunda, Genel
Müdürlüğümüzün, bir yıldan beri attığı olumlu adımları da kutlamak isterim.
Maalesef, devlet iyi yönetilmemiş, vakıflar da öyle. Geçen sene, vakıf, abide
ve tarihî eserlerimizin bir envanterinin bile bulunmadığına şahit olmanın
hüznünü yaşadık.
2002 yılı sonu itibariyle kayıt ve tescili
yapılan, her biri dünya şaheseri abide eserin sayısı 9 483 idi. AK Parti
İktidarının farkına dikkatlerinizi çekerim. 1924 yılından bu yana, tescili
yapılmış abide eserlerin sayısı, sadece 9 483 iken, AK Parti İktidarı
zamanında, sadece on ayda, bu sayı 17 000'e çıkmıştır arkadaşlar. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Bu kadarla yetinilmemiş; bu abide
eserlerin, belgeseller dizisi olarak fotoğraflama ve dijital ortama aktarılması
projelendirilmiş ve ihalesi yapılmıştır.
Ayrıca, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait bütün
vakıfların vakfiyeleri ile arşivlerde bulunan vakfiye, berat ve hüccet gibi
vesikaların okutulması ve bilgisayar ortamına aktarılması, ihale aşamasına
gelmiştir. Teberrükât eşyalarının sayımı ve tasnifi yapılmaya başlanılmıştır.
Bu isabetli ve son derece yararlı adım için, Vakıflardan sorumlu Başbakan
Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin Beyi, Vakıflar Genel Müdürümüzü ve ekibini,
tarihimize sahip çıkma bilince ve duyarlılığından ötürü huzurlarınızda
kutluyorum ve kendilerine teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tosun, ek 2 dakikalık
sürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
RESUL TOSUN (Devamla) - Tabiî, bu
eserlerin bu şekilde tescili önemlidir; ama, daha da önemlisi, bu eserlerimizin
ihya edilmesidir. Tahmin edeceğiniz gibi, bu eserlerin ihyası, öyle
zannedildiği gibi küçük meblağlarla gerçekleşecek cinsten, ucuz değildir,
pahalı iştir. Bu abide eserlerden 104 tanesi, geçmiş dönemde ihale edilmiş;
ancak, hiçbiri bitirilememiştir. İşte, burada, yine AK Parti farkı ortaya
çıkmış, atın nasıl sahibine göre kişnediği ortaya çıkmış ve bu yarım kalmış 104
eserden 47'sinin restorasyonu bitirilmiş, geriye kalanının da altı ay
içerisinde bitirilmesi programlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu eserlerin ihalesi
önceki dönemde yapılmış; dolayısıyla, bizim tercih ettiğimiz, bizim seçtiğimiz,
bizim iktidarımız döneminde seçilmiş eserler değildir. Bunu açıkça belirtmemiz
gerekir; çünkü, kimileri, kalkıp "kendi bölgelerinizdeki eserlere ihtimam
gösteriyorsunuz" diyebilir. Bunlar, önceki dönemde ihalesi yapılmış ve
bizim tamamladığımız projelerdir. AK Partinin asıl gerçekleştirmek istediği,
başlattığı ve devam ettirdiği, bir ile ağırlık verip ötekini ihmal değil, her
ile eşit hizmet götürme açısından "81 İlde 81 Eser Projesi" de halen
devam etmektedir.
Öte yandan "restore et, işlet,
devret" yöntemiyle, han, hamam, bedesten, kervansaray gibi abide eserlerin
restorasyonları ihale edilmekte; bu önemli eserlerimiz de, böylece
kazanılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Vakıflar Genel
Müdürlüğü, bu hizmetlerin yanı sıra, muhtaçlara maaş vermekte, gıda yardımında
bulunmakta, öğrencilere eğitim desteği gibi hayrî hizmetlere de imzasını
atmaktadır. Burada bir mukayese yapacak olursak; Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2002
yılında, yani AK Parti İktidarından önce 14 000 ihtiyaç sahibi vatandaşımıza
kuru gıda yardımı yapmıştır; 2003 yılında, yani AK Parti İktidarı döneminde bu
sayı 22 000'e çıkmıştır. Ayrıca, ramazan ayında, 30 000 fakire de, ihtiyaç
sahibine de gıda yardımında bulunulmuştur. 2004 yılında 100 000 ihtiyaç
sahibine ulaşmak hedeflenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RESUL TOSUN (Devamla) - Sayın Başkan, çok
önemli... Son konuşma... Lütfederseniz...
BAŞKAN - Sayın Tosun, grup
başkanvekillerinin almış olduğu bir karar var. Şu ana kadar da hiçbir
konuşmacıya 2 dakikadan fazla ek süre vermedim. Onun için, Genel Kurulu
selamlarsanız memnun olurum.
RESUL TOSUN (Devamla) - Bir iki dakika
daha... Asaletinize sığınıyorum.
BAŞKAN - İstisna olmaz; çünkü, gece
yarısına kadar çalışacağız.
RESUL TOSUN (Devamla) - Sayın Başkan, son
konuşma olduğu için istirham ediyorum. Vakıflar Genel Müdürlüğünü şimdiye kadar
methettim; şimdiden sonra da eleştireceğim.
BAŞKAN - Sayın Tosun, lütfen, selamlar
mısınız... Grup başkanvekillerimizin kararına saygı gösterelim.
RESUL TOSUN (Devamla) - Teşekkür ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi
üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Mustafa Said Yazıcıoğlu;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA SAİD
YAZICIOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığının 2004 malî yılı bütçesi üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu kısa süre içerisinde, önemli gördüğüm bir iki hususa temas
etmek istiyorum.
Öncelikli konulardan birisi, Diyanet
İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanundur. Bu kanun, 1965
yılında 633 sayıyla yürürlüğe girmiş; ancak, ondan sonra müteaddit defalar
değişikliğe uğramıştır. Aradaki silsileyi burada sayıp huzurunuzu işgal etmek
istemiyorum, vakit darlığından dolayı. Sonuç itibariyle, söz konusu yasa, 1981
tarihine kadar yürürlükte kalmış, bu tarihte yürürlükten kalkmıştır. 1981'den
günümüze kadar, yirmibeş yıla yakın süredir, yeni bir yasa çıkarılamadığı için
Başkanlık çalışmalarında yasa boşluğundan kaynaklanan önemli sıkıntılar hep
yaşanagelmiştir. O günden bugüne, Başkanlık teşkilatı merkez, taşra ve yurtdışı
olmak üzere, 90 000'lere yaklaşan kadrosuyla, yürütülen hizmetlerde çok önemli
gelişmeler kaydedilmiştir. Ayrıca, dünyada ve Türkiye'de meydana gelen
olağanüstü gelişme ve değişimler 2000'li yıllarda diyanet hizmetlerinin önemini
ve değerini daha da artırmıştır.
Hal böyleyken, pek çok önemli maddesi
yürürlükte olmayan, yürürlükte bulunanları ise ihtiyaca cevap vermeyen bir
teşkilat yasasıyla bu hizmetlerin düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesinde
pek çok zorlukla karşılaşılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak,
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Yasanın, dünya ve
Türkiye şartları gözönünde bulundurularak, Avrupa Birliği perspektifi de
gözetilerek yeniden düzenlenip yasalaştırılması büyük önem arz etmektedir.
Böyle bir hazırlığın olduğunu biliyoruz; en kısa zamanda tamamlanarak
yasalaşması önemli bir boşluğu dolduracaktır. Geldiğimiz bu noktada, hassas
görevler üstlenen bu kurumu, daha etkin hizmet verecek hale getirme konusunda
herkesin katkıda bulunacağına da inanıyoruz.
Sayın milletvekilleri, ikinci olarak
üzerinde duracağım konu, kurumun başkanlığını yaptığım 1987 ve 1992 yılları
arasında ve ondan sonraki akademik hayatımda çok emek sarf ettiğim, daha
seviyeli ve kaliteli bir hizmet için din görevlilerinin eğitim seviyelerini
yükseltme hedefine yönelik yapılanlarla ilgili Yüce Meclisi kısaca
bilgilendirmeye çalışacağım.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından
yürütülen hizmetlerin kalitesi ve yeterliliğinin en iyi ölçümü, öncelikle,
yapılan işin ve verilen hizmetin ne olduğu, sonra da, bu hizmetin kimler eliyle
ve nasıl verildiğinin tespitiyle olur.
Diyanet, toplumu, din gibi nazik ve hassas
bir alanda aydınlatmak, bilgilendirmek ve rehberlik etmekle yükümlü bir
kuruluştur. Bu alanın zorluğu üzerinde, herhalde fazla söze gerek yoktur.
Özellikle, 1980'li yıllardan sonra, dinin yoğun bir şekilde tartışma alanı
içerisine çekilmesi, konunun zorluğunu daha net olarak anlamamızı sağlar.
Kabaca bir hesap yaptığımız zaman, her
hafta cuma günleri, 20 000 000'a yakın yetişkin insanın, cuma namazı için Türkiye'deki 75 000'i aşkın camiye gittiğini
görürüz. Camilerde, cuma sohbeti ve hutbeyle beraber 1-1,5 saatlik, tabiri
caizse, yaygın bir din eğitimi söz konusudur; bu, çok büyük bir rakam ve
imkândır. Bu imkân, kimler eliyle ve nasıl yürütülmektedir diye bir soruya
verilecek cevap, Diyanet İşleri Başkanlığının hizmet kalitesini masaya yatırmak
demektir. Bu soruya cevap verebilmek için, din görevlilerinin, özellikle cami
görevlilerinin eğitim seviyelerini tespit etmek gerekmektedir. Burada oranları
çok fazla verecek değilim; fakat, bir iki hususa işaret etmek istiyorum. Bu 90
000 görevli içerisinde dinî yüksek öğrenim görmüş elemanların sayısı yüzde
5,5-6 civarındadır. Diğer alanlardaki yükseköğrenim yapmış olanları kattığımız
zaman yüzde 10'un üzerinde bir rakama tekabül eder. En büyük rakam, yüzde 55'in
üzerindeki bir oranla imam hatip lisesi mezunları gelir.
Bunlar içinde dinî yüksek öğrenim görmüş
personel genelde merkezde, il ve ilçelerde üst düzey yönetici pozisyonundadır.
Asıl toplumla iç içe olan, onlara rehberlik etme durumundaki personelin en iyi
eğitim almış olanları, büyük çoğunlukla imam hatip lisesi mezunlarıdır. Köyde,
kasabada, mahallede cemaat ve toplumla her zaman yüz yüze olan, onların özelde
dinî konularda, genelde de çok değişik alanlarda karşılaştıkları sorunlarda ilk
karşılaştıkları kitle bunlardır.
Şimdi, bu noktada durup düşünmek gerekir.
Türkiye gibi genç nüfusa sahip, dinamik, beklentileri çok yoğun, değişken
birçok sorunla boğuşmak durumunda olan insanlara, bu seviye eğitim almış
görevliler vasıtasıyla önemli bir hizmet verilmekte ve rehberlik edilmektedir.
İşte, asıl can alıcı nokta burasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; din
görevlilerinin eğitim seviyelerini yükseltmek için yoğun çabalar sarf
edilmiştir; ancak, Diyanet İşleri Başkanlığının bir önceki yönetimi, bu konuya
gereken önemi vermede maalesef isteksiz davranmıştır. Uzun çaba ve uğraşlardan
sonra, 1998-1999 öğretim yılında imam hatip lisesi mezunu din görevlilerinin
tümü, sınavsız geçişten faydalanarak Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
bünyesindeki iki yıllık ilahiyat önlisans programına devam etme imkânına
kavuşmuşlardır. Bu programlar, hazırlanışı, muhtevası ve takdimiyle, çok
düzeyli uygulanışıyla fevkalade başarılı olmakta; din görevlilerinin eğitiminde
yeni bir çığır açmaktadır.
Özetle, bu programın ilk hedefi, toplumu
din konusunda aydınlatacak hedef kitlenin eğitilmesidir. Dinin özünü
algılayabilen, hurafe ve geleneklerden arınmış, doğru bir din anlayışına sahip
görevliler vasıtasıyla toplum ancak aydınlatılabilir.
Sayın milletvekilleri, bu eğitim programı,
Avrupa Birliği süreciyle de çok yakından ilgilidir. Avrupa Birliği adaylığının
söz konusu olduğu ve topyekûn bu adaylığın gerekleri üzerinde yoğun çabaların
gösterildiği bir dönemde, din alanında yapılması gereken çok şey vardır. Avrupa
Birliği, bir standardın, bir düzeyin yakalanması demektir. Türkiye, bir anda
kendisini inanılmaz bir rekabet ortamında bulacaktır. Bu rekabet, sadece ekonomide,
sanayide, ticarette değil, sosyal ve kültürel alanlarda da kendini
gösterecektir. Din de bu rekabet ortamından nasibini elbette alacaktır. Avrupa
Birliği ülkelerinde din hizmeti sunan insanlar ile bizdeki durum, doğal olarak,
mukayese edilecektir. Böyle bir mukayesede ulaşılacak çok büyük hedeflerin
olduğu kendiliğinden ortaya çıkar.
Yürütülmekte olan bu eğitim hamlesiyle
mevcut dengesizlik kademeli bir şekilde aşılacaktır. Bu alanda da standardı
yakalayabilmek için, süratli bir şekilde önce iki yıllık, sonra da dört yıllık
bir yükseköğrenimle alınacak mesafe, bir taraftan verilecek hizmetin kalitesini
artıracak, diğer yandan da Avrupa Birliği normlarına uyumlu hale gelmeye önemli
katkılar sağlayacaktır. Kurumun itibarı ve otoritesi ancak bu şekilde güçlenecektir.
Değerli milletvekilleri, dünya, artık,
sürekli eğitim kavramını gündemine almıştır. Sürekli eğitimden kastedilen
şudur: Dünya küreselleşmiş, bilgi çağının gereği olarak, insanlar, çok yoğun
bir iletişim ve bilgi akışıyla karşı karşıya kalmıştır. Bilinenlerin bir kısmı
zaman içerisinde eskimekte, sürekli yeni bilgiler gündeme gelmektedir. Sürekli
eğitim, yeterli eğitim alıp çalışma hayatına atılan insanlara, yeni bilgilerin
nasıl ulaştırılacağı fikrinden kaynaklanmaktadır. Yani, eğitim belli bir sürede
yapılıp biten bir olgu olmaktan çıkmış, süreklilik arz eden bir yapıya
dönüşmüştür. Bu durumda eğitimin önemi daha da iyi anlaşılmakta, almamız
gereken mesafenin uzunluğu da ortaya çıkmaktadır; ancak, ümitsizliğe kapılacak
bir durum da söz konusu değildir. Girilen yolda ciddiyetle, sabırla ve
ısrarla devam etmek sonuç almak için
yeterlidir. Bu arada, kısıtlı imkânlarla ve üstün gayretle görev yapan din
görevlilerini kutlamak gerektiğini de ifade ediyorum. Ancak, şu hususun altını
da çizmemiz gerekir: Artık, Diyanet İşleri Başkanlığı, yükselen bu çıtayı
kesinlikle aşağıya çekmemeli. Her kademede dinî yüksek öğrenim gören eleman
istihdamını temel politika haline getirmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Diyanet İşleri Başkanlığı, zor şartlar altında, Anayasanın kendisine verdiği
görevleri yapmaya çalışan anayasal bir kuruluşumuzdur. Cumhuriyet tarihi
boyunca laiklikle bağlantılı olarak meşruiyeti, statüsü, yetkileri,
sorumlulukları ve faaliyetleri en çok tartışılan kurumların başında Diyanet
İşleri Başkanlığı yer alır. Özellikle 1980'li yıllar sonrası ve AB olgusunun
öne çıkmasıyla bu tartışmalar daha da yoğunlaşmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, bu zor görevi
yapmaya çalışırken, zaman zaman haksız eleştirilerin hedefi haline de
getirilmektedir. Çoğu zaman yanlış anlayışlardan kaynaklanan bu eleştiriler,
yapıcı ve makul olduğu takdirde faydalı olabilir; aksi takdirde, kurumu
yıpratmanın ötesinde bir anlam taşımaz. Ancak, Diyanet kendisine yöneltilen
yapıcı eleştirilere tahammül göstermeli, kendi kendisini de eleştirebilme
özgüvenini taşımalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu, 2 dakikalık
eksürenizi başlatıyorum; buyurun.
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Devamla) -
Kurumsal ve kişisel bazda kendi özeleştirisini yapamayanlar, bir adım öne
çıkamayacağı gibi, hızla gelişen çağa, dünyaya ve nihayet Türkiye'ye ayak
uyduramazlar. Geleceğe yönelik projeler oluşturup, gerçekleştirilmesi için
yoğun bir gayret içerisinde olunmazsa, oldu bittiler ve dayatmalarla karşı
karşıya kalmak her zaman söz konusu olabilecektir.
Sayın milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığı, zor olduğu kadar nazik ve hassas bir görev ifa ederken,
Türkiye'nin, bu alanla ilgili akademik birikiminden mutlaka yararlanmalıdır.
İlahiyat fakülteleriyle bilimsel işbirliği kurulması önem arz etmektedir. Bu
fakültelerde yapılan akademik çalışmalar, belirli süzgeçlerden geçirilerek
topluma sunulabilecek hale getirilmeli, böylece bilgi israfı da önlenmelidir.
Bu yakın işbirliği çok önemli sonuçlar verecektir. Topluma asırlardır
benimsetilen dinî yanlışların ve hurafelerin düzeltilmesinde bu tür işbirliği
kesinlikle kaçınılmazdır. Bu konuda akademik kuruluşlarla sağlanacak yakın
işbirliği, karşılaşılan pek çok sorunun çözümünde de önemli bir faktör olacaktır.
Hangi kesimden olursa olsun, bilimsel bir
anlayışla tüm vatandaşlarımızı kucaklayacak, mezhep, meşrep ve siyaset üstü,
tüm kesimlerin saygısını kazanmış bir kurum hüviyetiyle ortaya konacak hizmet
anlayışı, başarı için vazgeçilmez kriterlerdir.
Dünyadaki değişim ve gelişmeleri yakından
takip eden, din anlayışımızı doğru eksene oturtma konusunda gayret gösteren,
Avrupa Birliği vizyonunu kaçırmadan, çağdaş hayatta insanımızın dinî
konulardaki sorunlarına çözüm bulma gayreti, Diyanet İşleri Başkanlığının temel
hedefleri olmalıdır. Bu hedeflere ulaşmada, yukarıda ifade edilen akademik
işbirliğinin önemi, kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu zor misyonun başarılı
olabilmesi için, sözlerimin başında ifade ettiğim yasal bir zemin oluşturma
zarureti de, Yüce Meclisimizin görevleri arasındadır.
Bu duygu ve düşüncelerle, Diyanet İşleri
Başkanlığının 2004 malî yılı bütçesinin, Başkanlığımıza ve ülkemize hayırlı
uğurlu olmasını Cenabı Hak'tan diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu teşekkür
ediyorum.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü Bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına, Çankırı Milletvekili
Hikmet Özdemir; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HİKMET ÖZDEMİR
(Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; televizyonları başında
bizleri izleyen değerli halkımızı ve sizleri, saygıyla selamlıyorum.
Anayasamızın 2 nci maddesinde, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin sosyal devlet olduğuna dair bağlayıcı hüküm yer
almaktadır. Bu hüküm, devlete, bireylerin ihtiyaçlarının sağlanması, fakirlik
ve eşitsizliklerin asgarîye indirilmesi, vatandaşlarının insan onuruna uygun
yaşayabilmesi ve yarın endişelerinin azaltılması için gerekli önlemlerin
alınması ve hizmetlerin verilmesi sorumluluğunu yüklemektedir.
Anayasamızın 61 inci maddesi ise, sosyal
güvenlik bakımından özel olarak korunması gerekenleri şöyle sıralamıştır:
"Devlet, harp ve vazife şehitlerinin
dul ve yetimleri ile malul ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır
bir hayat seviyesini sağlar.
Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum
hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır.
Yaşlılar, devletçe korunur. Yaşlılara
devlet yardımı ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir.
Devlet, korunmaya muhtaç çocukların
topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır.
Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri
kurar veya kurdurur."
Sayın milletvekilleri, geçmişimize ve
müesseseler tarihine şöyle bir göz attığımızda, ecdadımız ve büyük milletimizin
sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya son derece önem verdiğini görmekteyiz. Bizzat
devlet tarafından veya sivil toplum kuruluşları olan vakıflar tarafından, kimi
kimseleri olmayanlar, garip ve himayesiz kalmışlar, eğitim ve yardıma muhtaç
insanlar için, çeşitli kurumlar, binalar kurulmuştur.
Örnek olarak, yetim ve kimsesiz çocukları,
ileride, devleti için, milleti için iyi bir insan olmak üzere okutmak ve
yetiştirmek amacıyla kurulan darülhayrıâliyi, darüleytamı; tıbbî ve psikiyatrik
hastaların bakım ve tedavilerini gerçekleştirmek üzere kurulan bimarhaneleri;
fakirler için yemekler pişirilip yedirilen, dağıtılan ve ilaç yardımı sağlanmak
üzere kurulan tabhaneleri; muhtaçların, fakirlerin tedavi edilip ilaç ve
ihtiyaçlarının karşılandığı darüşşifaları; yolda kalmışlara ve misafirlere
hizmet eden mihmanhaneleri; yaşlıların ve kimsesizlerin barındırıldığı darülacezeyi
bu kurum ve kuruluşlar arasında değerlendirebiliriz.
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri;
Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu, 10 Haziran 1921 tarihinde, o zamanki
adıyla Himaye-i Etfal Cemiyeti, yani Kimsesiz Çocukları Koruma Kurumu olarak,
bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifleriyle kurulmuştur. 1935 yılında,
cemiyetin adı Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu olarak değiştirilmiştir. Daha
sonra, bu kuruma bağlı kuruluş sayıları yıllara göre artmış, 1949 ve 1957
yıllarında, korunmaya muhtaç çocukları koruma kanunları çıkarılmıştır.
24.5.1983 tarihinde kabul edilen 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Kanunuyla, korunmaya muhtaç çocukları koruma birlikleri, belediyeler, il
özel idareleri, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çocuk Esirgeme
Kurumu bünyelerinde oldukça dağınık olan kamu sosyal hizmet uygulamaları tek
çatı altında toplanmıştır.
Şu anda, Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, 81 ildeki il sosyal hizmetler müdürlükleri, 83
çocuk yuvası, 107 yetiştirme yurdu, 62 huzurevi, 9 kreş ve gündüzbakımevi, 25
bakım ve rehabilitasyon merkezi, 59 toplum merkezi, 32 çocuk ve gençlik
merkezi, 4 yaşlı danışma merkezi ve 18 aile danışma merkeziyle sosyal hizmetler
görevini yerine getirmeye çalışmaktadır. Oysa, bu kurumun, daha aktif, hızlı ve
verimli bir şekilde görev yapabilmesi ve hizmet verebilmesi için, kurumun
verilerine göre, 51 çocuk yuvasına, 76 yetiştirme yurduna, 16 bakım ve
rehabilitasyon merkezine ve diğer birimler için de 25 yeni kuruluşun açılmasına
ihtiyaç duyulmaktadır. Bunlardan yaklaşık 27 tanesi açılışa hazır hale
getirilmiştir, 12 tanesinin ise inşaatı devam etmektedir.
Benim seçim bölgem olan Çankırı'da da
durum farklı değildir. Halen, Çankırı'da, binası, tefrişatı ve modern yapısıyla,
şu an Türkiye'nin en iyi huzurevlerinden birisi olarak kabul edilen 60 kişi
kapasiteli Çankırı Huzurevi faaliyete geçmiştir. Şimdi, burada, AK Partinin
farkını görüyoruz. AK Parti, bu binaları inşa ederken, diğerlerine üçte 1
nispetinde inşa ediyor ve halkın katkısını sağlıyor. Onun için, çok hızlı bir
şekilde, Türkiye ortamında, AK Partili görevli kardeşlerimizin de katkısıyla
beraber, bu hizmetler süratle yapılmaktadır.
Çankırı'nın, şu anda, 0-12 yaş, 6-12 yaş
çocuk yuvasına, korunmaya muhtaç kızlar için kız yetiştirme yurduna ihtiyacı
vardır. Bir taşra şehri olan Çankırı'nın merkezinde bu yuvaların bulunmaması
nedeniyle, aileler, çocuklarını diğer illere göndermek zorunda kalıyor ve
böylece aile bireyleri arasında mesafe her geçen gün artarak parçalanmış aile
statüsünde yer almaya başlıyor. Bu yuva ve yurtların açılması hususunda gerekli
hassasiyet gösterilebilirse, Çankırı ve Çankırılı açısından büyük bir eksiklik
ortadan kalkacaktır. Bu yuvaların açılması hususunda Çankırı halkı da üzerine
düşen katkıyı sağlamaya hazırdır.
Değerli arkadaşlar, ekonomik ve sosyal
sistemlere felsefî ve ahlakî akım ve düşüncelere baktığımızda hemen hemen
hepsinin temelinde insan faktörünün yer aldığını görebiliriz.
İnsan, tüm canlılar içerisinde önemli bir
yere sahip yüce bir varlıktır. İnsanı temel alan, insan faktörünü dikkate alan,
insana değer veren düşünce ve sistemlerin sağlıklı bir şekilde devam
ettiklerini söyleyebiliriz.
Bunun içindir ki "insanı yaşat ki
devlet yaşasın" sözü büyük önem taşımaktadır. AK Parti, bu sözü kendisine
felsefe olarak kabul etmiş ve insan için çalışmaktadır. Türkiye'deki
insanımızın bugünkü hayat şartlarına, dünya standartlarına uygun bir hale
getirilmesi için her türlü tedbiri almaktadır. Özellikle, Çocuk Esirgeme Kurumu
sahasında, muhtaç, hasta, bakımsız, ihtiyaç sahibi olan insanların ellerinden
tutmakta ve bunlara gereken itinayı göstermektedir. Bu amaçla yola çıkan Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu yetiştirme yurtlarında ve çocuk yuvalarında
kalan bir çocuk, kuruma, Türkiye ortalaması baz alındığında, yaklaşık 388 485
000 liraya maliyet getirmektedir. Oysa, bu denli önemli ve insanca bir yaşam
standardına ulaştırılmaya çalışılan bu gençlerimize ve çocuklarımıza hizmet
veren bu kurumun, malî gelirlerini ve ödeneklerini kısıtlayarak
yükümlülüklerini yerine getirmesi beklenemez.
İnsana değer vermeyen toplumda, sosyal
dengeyi gözetmeyen sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı kurmayan, vatandaşına
sahip çıkmayan, ihtiyaçlarını dikkate almayan yönetim biçimlerinin başarılı
olmaları ise söz konusu değildir.
İşte, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu, kuruluş amacı gereği hizmetleri verme noktasında yapacağı başarılı
çalışmalar ve gerçekleştireceği projelerle üzerine düşen görevi yapmaya gayret
sarf etmektedir.
Ülkemiz sosyal hizmetler alanında genel
olarak baktığımızda karşımıza dağınık bir yapı çıkmaktadır. Sosyal hizmetler
faaliyetlerinin parçalı olduğunu görmekteyiz.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü kapsamında yürütülen hizmetlerin benzerleri; Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Genel Sekreterliği, Özürlüler İdaresi Başkanlığı,
Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı ve Kadının Statüsü ve Sorunları Genel
Müdürlüğü gibi kurumlar tarafından da tekrar edilmektedir. Ayrıca, diğer devlet
kuruluşları tarafından, 202 sayılı Yasa gereği, yaşlılık ve sakatlık aylığı,
yelişkart uygulaması, muhtaç erbaş ve er ailelerine tedavi ve yardım
sağlanması, muhtaç öğrencilere burs ve kredi verilmesi, özürlü çocuklara eğitim
ve gelişim yardımı verilmesi, muhtaçlara aynî, nakdî yardım sağlanması, hiç
geliri olmayanlara aylık bağlanması, yatılı veya gündüzlü bakım gibi hizmetler
yürütülmektedir.
2003 yılında Türkiye genelinde sosyal
hizmetler ve sosyal yardım harcamalarının toplamı -belediye, il özel idare,
dernek ve sivil toplum kuruluşları hariç, dikkatinizi çekiyorum- 2,5 katrilyon
lira civarındadır; yani, kullanılan kaynak, bu alanda acil olarak tek çatı
altında toplanarak, bu büyük kaynağın birleştirilmesinin önemini ortaya
koymaktadır. Bu alanda esas sorunun kaynak sorunu olmadığı, teşkilatlanma
sorununun ve dağınıklığın bir an evvel kaldırılması gereğinin önemi kendisini
hissettirmektedir.
Türkiye genelinde yuva ve yurtlarda kalan
çocukların sayısı 18 000'lere ulaşmaktadır. Halen binlerce aile de, ailevî ve
ekonomik sıkıntılardan dolayı, bu kurumlara çocuklarını teslim etmiş veya
edebilmek için sıra beklemekteyken, öte yandan binlerce aile, evlat edinebilmek
için bu kurumun kapısında iki üç yıl gibi bir süre bekletilmektedir. Bunun
yolunu kısaltmalıyız; bürokrasiyi azaltmalı, daha işlevsel hale getirmeliyiz.
Küçük ayrıntıları ve prosedürleri, imkânı olan ailelere, çocuk verebilecek
şekilde yeniden düzenlemeliyiz.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumunun 0-18 yaş çocuklara hizmet veren merkezlerin kapasitesi ihtiyacı
karşılayamamaktadır. Burada eğitim gören çocuklarımız, yeni projelerle bilgi ve
teknoloji çağına ayak uyduracak seviyelere çıkarılmalıdır. Bu yetiştirme
yurtlarında kalan çocuklarımız, buradaki süre içerisinde meslek sahibi olmalı
ve 18 yaşını dolduran gençlerimiz, eğitimlerine devam etmedikleri takdirde,
toplumda kendi yerlerini bulabilmelidirler. Açıkta, ortada başıboş
bırakılmamalı, yalnızlık ve kimsesizlik hislerinden arındırılarak, kendi
ayakları üzerinde, topluma faydalı birer nefer olarak yetiştirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdemir, ek 2 dakikalık
sürenizi başlatıyorum; buyurun.
HİKMET ÖZDEMİR (Devamla) - Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, basında da sıkça yer aldığı gibi, sivil toplum
örgütleriyle gerekli diyalog ve ortak çalışmayı gerçekleştirmeli, proje ve
altyapıyı hazırlamalıdır. Bunun ivedilikle yapılması ve diğer kurum ve
kuruluşlarla sivil toplum örgütlerinin de bu hizmete katkı sağlamasına yol
açılmalıdır.
Sokak çocukları, korumaya muhtaç çocuklar,
yaşlı ve kimsesizler için yapılacak hizmetler, ülkemizdeki sıkıntıları
azaltacaktır. Her şeyden önce devlet ve toplum tarafından gösterilecek ilgi ve
şefkat ve bunun devamında gerekli bilimsel çalışma, kurumsal uygulama ve faaliyetler,
meselenin çözümünde önemli bir rol oynayacaktır. Kendisine sahip çıkılan yaşlı,
genç ve kimsesizler; topluma kazandırılan ve kendisine güvenen, kendisini
toplumun bir parçası sayan bireyler olarak karşımıza çıkacaktır. Aksi halde, bu
kişilerin birer suçlu ve topluma zarar veren kişiler olarak yarın karşımıza
çıkmayacağına kim garanti verebilir.
Unutmayalım ki, yaşlılık hepimizin idrak
edeceği bir dönemdir. Yaşlılar daha önceki hayat dönemlerinde toplumsal hayata
ve ülke ekonomisine az veya çok katkıda bulunmuş, saygıya layık insanlardır.
Yaşlılıkta fizyolojik bakımdan gerilemeler olduğu gibi, zihinsel ve sosyal
bakımdan da gerilemeler olmaktadır. Birtakım sıkıntılar içerisinde bulunan
yaşlılarımızın korunması, gözetilmesi ve böylelikle onlara minnet ve şükran
borcumuzun ödenmesi birinci görevimiz olmalıdır.
Değerli arkadaşlar, o halde hepimiz
bugünün yöneticileri ve büyükleri olarak üzerimize düşen görevi yaparsak, bu
toplumun örfünde, âdetinde ve geleneğinde olduğu gibi, el ele omuz omuza daha
güçlü ve ekonomik, sosyal bir yapıyla dünya devletleri arasındaki yerimizi
alabiliriz.
Yardıma muhtaç kimseler, yaşlılar,
eşlerinden şiddet gören mağdurlar ve dağılmış aileler hakkında kapsam
geçerliliği ve güvenilirliliği yüksek bilimsel araştırmalar yapılmalıdır.
Dolayısıyla, bu görev kutsal bir görevdir.
Bu görevin en iyi şekilde yapılacağını, bu hizmetin en önemli bir hizmet
olduğunu biliyor, düşünüyor, AK Partinin, bu işin üstesinden en güzel şekilde
geleceğini ifade ediyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özdemir, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
saati : 13.31
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati : 14.00
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, 31
inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
l.- 2004
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372, 3/373; 1/657, 3/371) (S. Sayısı : 284, 286, 285, 287) (Devam)
A)
BAŞBAKANLIK (Devam)
1.-
Başbakanlık 2004 Malî Yılı Bütçesi
2.-
Başbakanlık 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
B) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
C) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
D) DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçesi
2.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
E) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Söz sırası, lehte, şahsı adına, Muş
Milletvekili Seracettin Karayağız'da; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Karayağız, süreniz 10 dakika.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı sosyal yardımlaşma kurumları bütçesi
üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; sizleri ve televizyonları
başında bizleri seyreden halkımızı saygıyla selamlıyorum ve konuyla ilgili
düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sosyal yardımlaşma kurumlarını irdelerken,
kanayan bir sosyal yarayı da önemine binaen gündeminize getirmek istiyorum. Bu
yara, genelde sokak çocukları, özelde de uçucu madde bağımlısı çocuklarımızdır.
Yıllar önce, ilk defa, Taksim Meydanında
naylon torbalar içindeki bir şeyleri koklayıp gözleri kayan, kendinden geçen,
üstü başı perişan çocukları gördüğümde âdeta şok olmuş, bu görüntünün çok arızî
bir durum olduğunu, yetkililerce gereken müdahalenin yapılarak kaybolup
gideceğini sanmıştım; ancak, zamanın ilgili kurumları gereken ilgili ve tedbiri
almadıklarından olacak ki, bu kötü, kahreden, öldüren alışkanlık, zamanla diğer
semtlere, diğer şehirlere, hatta ilçelere varıncaya kadar, doğudan batıya
yurdun her yerine yayılmış ve ciddî bir tehlike olarak karşımıza dikilmiştir.
Toplumumuzun yüzde 41'ini 0-18 yaş arası
çocuk ve gençlerimiz oluşturmakta olup, bu grubun büyük bir kısmı, bu korkunç
tehlikenin tehdidi altındadır. Belli bir yerde durağan yaşamayıp, sürekli yer
değiştiren bu çocukların sayısını gerçek olarak tespit etmek mümkün olmasa da,
uçucu madde bağımlısı 2 000 civarında çocuk olduğu söylense de, bunun çok daha
fazla olduğu tahmin edilmektedir. Gerekli önlemler alınmazsa, sayının hızla
artacağı görülmektedir.
Yaz kış sokaklarda veya terk edilmiş
harabelerde yaşayan, orada yatıp kalkın, tehditle, dilenerek veya hurda kâğıt
toplayarak, kasa ve kartonları yakarak ısınmaya çalışan bu çocukların ufacık
hataları olsa da, sorunun esas sebeplerini araştırdığımızda, talan, hortumculuk
ve yolsuzluğun sebep olduğu yoksulluk, işsizlik, aile içi huzursuzluk, göç,
plansız kentleşme, toplumun duyarsızlığı ve devletin yetersizliğiyle karşılaşmaktayız.
Her türlü güvenceden yoksun ve her türlü
istismara açık olan madde bağımlısı bu çocuklar, iki yanı kesen bir bıçak
haline gelmiş, hastalıklı, günbegün eriyen, organları çürüyen, vücutlarının her
santimini jiletlerle doğrayarak bir şekilde kendilerini tüketirken, diğer
yandan, aklî muvazenesini kaybedip, insanlara karşı saldırganlaşıyor, birçok
yaralama ve ölüm olaylarına sebebiyet verebiliyor.
Bunlar, kendi aralarında örgütleniyor,
lider seçiyor, çeteye dahil olan üyenin kimliğini saklayarak izlerini
kaybettiriyor, aralarında özel dil geliştirerek, başkalarının anlamayacağı bir
şekilde birbirleriyle haberleşiyor, çocuğunu almak isteyenlere bile tehditle
karşı koyabiliyor.
Bunların bu konuma düşmelerinin sebebi ne
olursa olsun, devlet sosyal devlet olma ilkesi gereği bu çocuklarımızı
sahiplenmeli, onları düştükleri bataklıktan kurtarmalıyız; kendi istekleri de
bu yöndedir. Bir video kaydında, ağlayarak, çığlık atarak ve yalvararak,
kendilerinin bu durumdan kurtarılmasını, kendilerine bir şefkat eli
uzatılmasını istemektedirler. Tedavi için gönüllü olarak kliniklere
başvuranların sayısı da azımsanmayacak ölçüdedir; ancak, hizmet çok
yetersizdir.
AK Parti hükümetimizin bu konudaki ciddî
gayretleri, bu probleme de çözüm bulunması yönündeki ümidimizi artırmaktadır.
Geçmiş iktidarlar döneminde de bazı çalışmalar yapılmış, sokak çocuklarının bir
kısmı kurumlara, bir kısmı da ailelerine teslim edilmiş; ancak, bu çalışmalar
çok yeterli ve kapsamlı olmadığından, maalesef, hastalığın önü kesilememiş ve bu
durum da sayının giderek artmasına sebep olmuştur.
AK Parti hükümeti olarak, ilgili Devlet
Bakanlığı ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesinde konuyla
ilgili yoğun çalışmalar yapılmakta, köklü çözümler için çaba sarf edilmektedir;
ancak, bu sorun, bir kurum veya bir bakanlığın tek başına üstesinden
gelebileceği bir sorun değildir. Kaldı ki, SHÇEK'in, kurum olarak da çözüm
bekleyen birçok sorunu mevcuttur. SHÇEK, Türkiye çapında, il ve ilçelerde
müdürlükler, çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, kreş ve gündüz bakımevleri,
huzurevleri, bakım ve rehabilitasyon merkezleri, aile ve rehabilitasyon
merkezleri, çocuk ve danışma merkezleri, gençlik evleri, kadın konukevleri,
toplum merkezleri, yaşlı danışma merkezleri, aile danışma merkezleri olmak üzere,
560 kuruluşla hizmet vermektedir. Aynı amaçlı diğer kurumların toplamına
ayrılan pay, 2003 rakamlarıyla, 2,5 katrilyon lira civarındayken, SHÇEK'in
bütçeden aldığı pay 230 trilyon liradır. Bu paranın çoğu da, eskiyen binaların
onarımına ve personel giderlerine harcanmaktadır.
Ülkemizde sosyal hizmet ve sosyal yardıma
yönelik olarak devletin bütçesinden önemli kaynak aktarılmasına rağmen,
yoksulluk, terk edilmişlik, sokak çocukları gibi sorunlarımız, henüz istenilen
şekilde çözümlenememiştir. Bunun temel nedeni, benzer hizmetlerin farklı
kurumlar tarafından, mükerreren sunulması suretiyle, kaynaklarımızın ve
personelimizin israf edilmesidir. Çeşitli kurumlarca uygulanan bu yetersiz ve
mükerrer yardımlar ise, sorunlara çözüm getirememiştir. Sosyal hizmet ve sosyal
yardımlara ilişkin kurumların ve hizmetlerin birleştirilmesine acil olarak
ihtiyaç vardır. Benzer görevleri üstlenen SHÇEK Genel Müdürlüğü, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile Araştırma
Kurumu gibi kurumların ve yaşlılık ve sakatlık aylığı, yeşil kart uygulaması,
muhtaç er veya ailelerine yardım gibi hizmetlerin tek çatı altında
toplanılarak, bütçelerinin ve kaynaklarının en verimli şekilde kullanılması
konusu hükümet programında da mevcut olup, en kısa zamanda gerçekleştirilmesini
ümit ediyoruz.
Kurum personeli sayısında da sıkıntılar
mevcuttur. Kuruluş yılı olan 1996'da 277 kurumda 9 075 personel hizmet
verirken, 2003 yılında kurum sayısı 2 katına, 557'ye çıktığı halde, personel
sayısı 9 179'da kalmıştır; yani, gerçek anlamda, personel sayısında yarı yarıya
azalma olmuştur. Ayrıca, personelin özlük haklarındaki adaletsizlik, personel
arasında sıkıntılara yol açmaktadır. Kurum personeli arasında, aynı işe farklı
ücret ödenmesi sonucu, çalışma şevki kırılmakta, iş barışı bozulmakta, bu
durumdan, hizmet veren ve alanlar olumsuz etkilenmekte ve personelin özlük
haklarının düzenlenmesi beklenmektedir.
Bir diğer konu da, sosyal hizmet uzmanı
elemanların çok yetersiz olmasıdır. Konunun uzmanı olmayanlar hizmette faydalı
olamamaktadır. Bu elemanları yetiştiren okul sayısı çok yetersiz olup, yeni
fakültelerin açılması gerekmektedir. Yaşlı, kimsesiz, özürlü, muhtaç birçok
kesime hizmet sunan SHÇEK'in şu anda karşısında duran en önemli sorun, tinerci
veya balici dediğimiz madde bağımlısı sokak çocuklarıdır. Bu sorun, toplumu
önemli ölçüde tehdit eden, SHÇEK'in de tek başına altından kalkamayacağı bir
sorundur. Sorunun çözümü için, ilgili bakanlıklar, yani, İçişleri, Adalet,
Sağlık, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları ile ilgili Devlet Bakanlığının
uzmanlarından müteşekkil bir koordinasyon kurulunun acilen oluşması
gerekmektedir. Şu anda, uyuşturucu madde bağımlısı çocukların tedavisine
yönelik, Sağlık Bakanlığı bünyesinde, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde,
kısa adı UMATEM olan bir klinik mevcut olup, çok yetersiz kalmaktadır. Bu
klinikte, 130 yatak, 7 uzman doktor, 6 psikolog, 35 hemşire hizmet vermektedir;
ancak, tedaviden sonra meslek ve iş edindirme ayağı eksiktir.
UMATEM merkezlerini ülke geneline yayarak,
en az 7 merkezde açıp, işe yerleştirme ameliyesiyle tamamlamamız ve
çocuklarımızı ve gençlerimizi bu beladan kurtarmamız gerekiyor.
Toplumun her kesimiyle olduğu gibi, bu
bahtsız çocuklarımızın sorunlarıyla da ilgilenip çözüm bulacağı konusunda
hükümete olan güvenimi belirtmek istiyor, bütçenin toplumumuza huzur ve
mutluluklar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Karayağız, teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına, aleyhte, İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Rıza Gülçiçek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 yılı bütçesi
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Devlet şeklimiz, laik, demokratik
parlamenter sisteme göre dizayn edilmiş ve bu ilkeler, Anayasamızın
değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri olarak güvence
altına alınmıştır.
Laik devlet sisteminde, din ve devlet karşılıklı
olarak bağımsızdırlar; din kuralları devleti, devlet de din kurallarını
belirleyemez, yönlendiremez; devlet, bütün inanç ve dinlere karşı eşit
uzaklıktadır.
Bir rejim, demokratikse çoğulcu,
çoğulcuysa laik olmak zorundadır; zira, çoğulcu demokrasilerde, hiçbir düşünsel
ya da dinsel başkalık yok edilemez, görmezlikten gelinemez, tekelleştirilemez
ve başkalarına dayatılamaz, zorla ve baskıyla din eğitimi yapılamaz. Her dinin,
inancın, kendini belirleme hakkı vardır. Taraf olduğumuz ve kabul ettiğimiz
Avrupa Birliği Sözleşmesinin 128 inci maddesindeki tanımlar da aynen bu
şekildedir.
Laik düzende, din, siyasallaşmaktan
kurtarılır, yönetim ve siyaset aracı olmaktan çıkarılır, gerçek ve saygın
yerinde tutularak, kişilerin vicdanlarına bırakılır. Dünya işleri, din
işlerinden ayrılır; dünya işleri çağdaş hukukla, din işleri kendi kurallarıyla
yürütülür. Devlet düzeni, aklın ve bilimin öncülük ettiği kurallarla yürütülür.
Arz ettiğim gibi "laiklik" ve
"demokrasi" kavramları Anayasamıza damgasını vurmuş; ancak, Diyanet
İşleri Başkanlığı, bir istisna olarak, 136 ncı maddeyle, Anayasamıza âdeta
eklemlenmiştir.
Kişisel görüşüm, din ve diyanet işlerinin
kamusal alan dışına çıkarılması ve devlet kurumlarınca denetlenmesi
doğrultusundadır. Din işlerinin, kamusal alan olarak ele alınması ve yine kamu
bütçesinden ödenek ayrılması, laiklik kavramını sakatlayan ve bugün içerisinde
bulunduğumuz sorunlara neden olan oldukça kötü bir örnektir. Kaldı ki, laik
ülkelerde, bu uygulamanın bir eşi daha yoktur.
Değerli milletvekilleri, Anayasamız,
muğlak bir yasayla, Diyanet İşleri Başkanlığını Anayasal bir kurum olarak
tanımlasa da, yine, Anayasamız, hemen 10 uncu maddesiyle, keyfîlik, imtiyaz ve
ayırımcılığı kesin bir dille engellemiştir. Bildiğiniz gibi, 10 uncu madde "herkes,
dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa
imtiyaz tanınamaz" şeklindedir.
Bu durumda, Anayasamız, Diyanet İşleri
Bakanlığını iki konuda son derece özenli davranmak yükümlülüğüyle sorumlu
saymıştır. Birincisi, görevini laik esaslar çerçevesinde yerine getirecek;
ikinci olarak da, hiç kimseye, zümreye, mezhebe veya inanca imtiyaz
tanımayacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri,
yukarıda arz ettiğim her iki Anayasal zorunluluğa da uymamış, uymamakla da
kalmayıp, tüm inanç ve yorumları yok sayarak, bir mezhebin mensuplarına imtiyaz
tanımış, diğer inanç ve yorumları yok saymış, mensupları tarafından Alevîlere
hakaret edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde,
ilköğretim okullarında din eğitimi zorunludur. Bu derste de İslâm Dininin
esasları, sadece, Sünnî Mezhebinin yorumuna göre öğretilmektedir. Dinin zorla
öğretilmesi de başka bir faciadır; ama, yanlışlığına karşın, fiilî durum
böyledir.
Özetle, istisnasız tüm gençlerimiz,
ilköğrenimleri sırasında zorunlu olarak din eğitimi almakta, fazlasını
isteyenler imam hatip okullarını tercih etmekte, uzman olmak isteyen
gençlerimiz ise, ilahiyat fakültelerine gidebilmektedirler; yani, gençlerimizin
din öğrenimi bakımından bir sorunu, engeli, olanaksızlığı katiyen söz konusu
değilken, Diyanet İşleri Başkanlığımızın tüm okullarda, ayrıca, Kur'an kursu
açılması isteğini anlamak ve kabul etmek mümkün değildir. Acaba, Diyanet İşleri
Başkanlığımız ilköğretim okullarının medreseye dönüştürülmesi ve müfredatın
Arap harfleriyle öğretilmesini mi talep etmektedir?!
Değerli arkadaşlarım, Diyanet İşleri
Başkanlığımızın bunca yaygın bir din eğitimini yeterli görmemesinin gerekçesi
şudur: Eğer Kur'an kursları disipline edilemezse ehliyetsiz kişiler elinde
kalır, sorunlar yaşanırmış. Elimizdeki veriler ve araştırmalar yetkililerin
doğruyu ortaya koymadığını gösteriyor. Cemaati Kaplan ve benzeri yüzlerce
devlet düşmanı, bu kurumun eski mensupları değil miydi? Cezaevlerinde bulunan
Hizbullahçıların yüzde 40'ının imam hatip çıkışlı olduğu doğru değil mi değerli
arkadaşlarım?
Laik kurallar çerçevesinde görev yapması
gereken Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasamızın tarafsızlıkla ilgili maddelerini
çiğnemekte de bir sakınca görmemiştir. Beş yıl kadar önce bir müfettiş
mensubunu İran'a göndererek, mollalarla Türkiyeli Alevîlerin ya
Şiîleştirilmeleri veya Sünnîleştirilmeleri pazarlığını yapan Diyanet İşleri
Başkanlığı, bu yıl da Başkan Yardımcılığı yapan bir üst düzey yetkilisinin
ağzından, cemevlerinin cümbüş yeri olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, Sayın
Başbakanın, Berlin'de yaptığı konuşmada "cemevleri ibadet yeri değildir,
İslam için tek mabet camidir" diyerek bir inancın mensuplarının
mekânlarını yok sayması ise tam bir skandal olmuştur, Alevî yurttaşlarımızın
büyük üzüntülerine neden olmuştur. Demokratik, laik sistemle yönetilen
ülkelerde hiç kimsenin bir başkasına "cemevinde değil, camide ibadet
edeceksin; şöyle değil, şöyle inanacaksın" demeye hakkı ve yetkisi yoktur,
olmamalıdır.
Değerli arkadaşlarım, 2003 yılı
bütçesinde, Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan bütçe payıyla beraber, benzer
görevleri üstlenen Millî Eğitim Bakanlığımızın Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne
ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne -cami onarımları için verilen miktarla birlikte-
1,1 katrilyon lira ayrılmıştır. Bu, 2004 yılı için ise yüzde 34 artırılarak 1,5
katrilyon liraya yükseltilmiştir. Alevî dernek ve vakıflarına sadaka
niteliğinde 2001 yılında 90 000 000 000, 2002 yılında 140 000 000 000 ödenek
ayrılmıştır, 2003 ve 2004 yıllarında ise ödenek ayrılmamıştır. Bu akıl almaz
haksızlık ve eşitsizlik, demokrasi ve insan haklarının neresiyle bağdaşıyor?!
Bu mu sizin demokrasi ve insan hakları anlayışınız?! Sizler hangi din ve inanç
özgürlüğünden söz ediyorsunuz?! Yüzyıllardır baskı altında tutulan Alevîlerin
haklarını iade, itibarlarını teslim etmeden, cemevlerini yasal ve meşru ibadet
mekânı olarak kabul etmeden din ve inanç özgürlüğünden söz etme hakkınız
olabilir mi?
Değerli arkadaşlarım, Alevîlik vardır,
yaşamaktadır, hem de devletimizden bir kuruş katkı almadan yaşamaktadır. Bu
değerleriyle, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, laik, demokratik
cumhuriyetimizin değerlerinden ödün vermeden yoluna devam edeceklerdir.
Değerli Başkan, sayın arkadaşlarım;
buradan, Alevîlerin acılarını, yok sayılmalarını, haklarının gasp edilmesini,
inançlarına hakaret edilip ayırımcılığa tabi tutulmalarını, çocuklarına zorla
Sünnî mezhebi dersi verilmesini, yanmalarını ve yakılmalarını anlatmaya zaman yetmez.
Bu vesileyle, Yüce Meclisten bir dileğim
vardır sevgili arkadaşlarım. Gelin, bu kanayan yaraya bir çözüm bulalım. Bu
sorunu, Avrupa Birliğinin insafına ve başkasının insafına bırakmayalım, bu
sorunu çözelim. Bu, hepimizin hakkıdır. Buna, kimsenin seyirci kalmaya hakkı
yoktur.
Bu vesileyle, hepinizi en içten saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Gülçiçek, teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Hükümet adına,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in söz talebi vardır.
Sayın Şahin; buyurun.
Süreniz 27dakikadır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Başbakanlık ve bütçeleri müstakil olarak görüşülen
iki genel müdürlüğümüzün bütçeleri üzerinde değerlendirme yapmak için
huzurunuzdayım.
Bilindiği gibi, Başbakanlık, 3056 sayılı
Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanuna tabi olan ve hangi görevlerle ve
fonksiyonlarla vazifeli olduğu bu kanunda belirtilmiş olan, idarî yapımızın en
üst organıdır. Bu kanunda, Başbakanlığın, bakanlıklar arasında işbirliğini
sağlamak, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetmek, devlet
teşkilatının düzenli bir şekilde işlemesini temin etmek gibi görevleri sayılmış.
Böylece, aslında kendi kanunu dahi, Başbakanlığı, sevk ve idareyle
görevlendirmiştir; ancak, gerçek, tabiî, yıllardır böyle değildir. Maalesef
uygulamada, Başbakanlık makamına birçok kuruluş bağlanmış ve bu uygulama
böylece Başbakanlığı bilinen deyimiyle son derece hantal hale getirmiştir.
Başbakanlığın kendi bünyesinde, Müsteşarlığa bağlı birtakım birimler var;
Teftiş Kurulu Başkanlığı var, Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü, Başbakan
müşavirleri ve bunun dışında, Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü, Kanunlar
ve Kararlar Genel Müdürlüğü gibi... Bunun dışında 24 tane önemli kuruluş,
Başbakanlığa kendi yasaları gereği bağlı olarak faaliyetlerini yürütmektedir.
Bunlar arasında bağımsız genel bütçeli
idareler var; Devlet Planlama Teşkilatı, Gümrük Müsteşarlığı gibi; katmabütçeli
idareler var, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü gibi; tabiî, Başbakanlık bütçesi içerisinde yer
alan Millî İstihbarat Teşkilatı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Devlet
Personel Başkanlığı gibi önemli kuruluşlarımız var. Ayrıca, transfer
tertibinden yardım alan TÜBİTAK gibi, TİKA gibi, TÜBA gibi birtakım
kuruluşlarımız var. Dolayısıyla, bütün bunların toplamı 24 tane kuruluş
yapmaktadır. Şimdi, bütün bunların
bütçelerini topladığımızda, 2004 yılında 1 katrilyon 147 trilyon 619 milyar
liralık bir bütçe, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçerek Genel Kurulun önüne
gelmiştir.
Şimdi, tam bu noktada, bütçe üzerinde
değerli görüşlerini dinlediğimiz Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili
Sayın Ali Rıza Bodur Beyin eleştirilerine kısaca cevap vermek istiyorum. Şunu
hemen ifade etmek istiyorum ki, buraya çıkan arkadaşlarımızın, özellikle,
muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın, bütçeyi âdeta didik didik etmeleri
gerekir. Başbakanlık bütçesinin bağlı kuruluşlarının bir yıl önceye göre
bütçesi neydi, şimdi ne oldu; bunu ciddî şekilde inceleyerek buraya gelmeli ve
bu şekilde değerlendirme yapmaları halinde, ben, muhalefet görevlerini çok daha
iyi yapacaklarına inanıyorum. Sayın Bodur dediler ki: "Siz, Başbakanlık ve
bağlı kuruluşlar bütçeleriyle yoksullara ayırdığınız yardımı azalttınız, kitap
yardımını kaldırdınız, burs miktarlarını azalttınız, özürlülere yardımı
azalttınız..." Sizlere dağıtılmış olan bütçe kanunu tasarısını eğer iyice
incelemiş olsaydık, eğer iyice incelenmiş olsaydı, bütün bu sözleri söylemeye
gerek kalmazdı. Bakın, bir yıl
önce, Başbakanlık ve bağlı kuruluşların
bütçesi, 700 küsur trilyon lira iken,
şimdi 1 katrilyon 147 trilyon liraya çıkmış; yani, yüzde 64 oranında artmış.
Niye artmış?.. Bu kanun tasarısı incelendiğinde şu gerçekle karşılaşırsınız: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna 380 trilyon
liralık, ayrıca bir ödenek konulduğunu, bunun yoksullara yardım için konulduğu
gerçeğiyle karşılaşırdınız. Eğer, bunu incelemiş olsaydınız, buraya çıkıp
"siz, hükümet olarak yoksullara ayırdığınız yardımı azalttınız"
demezdiniz; yüzde 64 oranında artmış.
"Kitap yardımını kaldırdınız..."
İnsaf! Dün burada konuşuldu, Maliye Bakanımız çıktı cevap verdi ve Millî Eğitim
Bakanımıza teşekkür etti "bu yıl ilk kez çocuklarımıza kitaplar ücretsiz
verildi ve okulun açıldığı gün herkes kitabını masasının üzerinde buldu"
dedi. Şimdi, bütün bu gerçekler karşısında siz "kitap yardımını kaldırdınız"
derseniz, bu, gerçeklerle bağdaşmaz.
"Burs ücretlerini azalttınız..."
Yüzde 50 artırdık; yapmayın! "Özürlülere yardımı azalttınız..."
Yapmayın! Bunu okuduğunuzda yüzde 25 arttığını göreceksiniz; ne azaltması,
artırdık.
Diğer kamu kurum ve kuruluşlarının
bütçelerini 2004 yılında öngördüğümüz enflasyon oranında artırmaya özen
gösterdik, malî disiplin açısından; ama, özürlülere verilecek ödenek miktarını
yüzde 25 oranında artırdık.
Sevgili dostum Sayın Bodur, şöyle bir
cümle de kullandılar: "Bir senede eskidiniz" dediler. Vallahi,
eskiyen kimdir; takdiri sizlere ve muhterem kamuoyuna bırakıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Biliyorsunuz, demokrasilerde anamuhalefet
görevi çok önemli bir görevdir; anamuhalefet, muhtemel iktidar demektir. Tabiî,
muhtemel iktidar mensuplarının da iktidarın bütçelerini çok iyi incelemeleri,
didik didik etmeleri ve burada bu gerçeklerle konuşmaları gerekir.
Tabiî, kimin eskiyip eskimediğini 28 Mart
akşamı göreceğiz, onu milletimiz tayin edecek; ama, ben bu gerçekleri, bütçe
gerçeklerini huzurunuzda ifade etme imkânını buldum.
Şimdi, tabiî, zamanım oldukça dar. O
bakımdan, Başbakanlık bütçesiyle ilgili böylesine kısa bir değerlendirme
yaptıktan sonra benim Bakanlığıma bağlı iki önemli genel müdürlükle ilgili,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili
bütçeleri, yapmış olduğu çalışmalar ve yapacakları çalışmalarla ilgili
düşüncelerimi siz değerli milletvekili arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Genel
Müdürlüğü 35 378 adet mazbut, 305 adet mülhak, 4 550 adet yeni vakfın ve 162
cemaat ve esnafa mahsus vakfın iş ve işlemleri ile denetimini, ecdat yadigârı
16 781 adet tarihî eserin bakımı, onarımı ve yaşatılmasıyla ilgili vakıfların
vakfiye amaçlarını gerçekleştirme faaliyetlerini sürdüren, biraz önce ifade
ettiğim gibi, katma bütçeli bir kuruluşumuzdur.
Bilindiği gibi, vakıf, dinî, medenî ve
ilmî amaçlı sosyal hizmet ve hayır kurumudur. Cumhuriyet öncesindeki dönemde
devletin dış güvenlik, içişleri ve adalet hizmetleri dışındaki tüm hizmetleri,
kurulan vakıflar eliyle yürütülmüş ve altyapıdan şehirciliğe, çevreden sağlığa,
eğitimden kültüre, ekonomiden ticarete gibi tüm hizmetler vakıflara konu
olmuşlardır.
Değerli arkadaşlarım, vakıfta amaçlar
farklı olmasına rağmen temel hedef yardım etme, hayırla yâd edilme ve ebediyete
kadar adının baki kalması gerçeğidir.
Bu görevleri ifa eden Vakıflar Genel
Müdürlüğünün 204 malî yılı bütçesi hükümetçe komisyona 44 trilyon 864 milyar
lira olarak gelmiş; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımızın da
katkılarıyla, Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün bütçesi 48 trilyon 394 milyar Türk
Lirasına yükseltilmiştir. O bakımdan, başta Plan ve Bütçe Komisyonumuzun
Değerli Başkanı ve orada görev yapan, iktidar-muhalefet, tüm komisyon üyesi
arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum.
Genel Müdürlüğün özkaynaklarının büyük bir
kısmı kira gelirlerinden oluşmaktadır. Benden önce, gruplar adına yapılan
konuşmalarda da, bu hususun altı özenle çizilmişti. Kira gelirleri 2003 yılı
eylül ayı sonu itibariyle 40 trilyon Türk Lirası olarak gerçekleşmiş, yıl sonu
itibariyl de 60 trilyon olarak gerçekleşmesi beklenmektedir.
2004 malî yılı bütçesinde kira gelirleri
38 trilyon 899 milyar olarak öngörülmüş olup, önceki yıllarda olduğu gibi, kira
tahsilatının bu rakamların çok üzerinde olacağı tahmin edilmektedir; bu,
tahminden öte, bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Neden bu böyle
olacaktır; biraz sonra, bunu, sizlerle paylaşmaya gayret edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Genel
Müdürlüğü, 24 bölge müdürlüğü, 15 il şube müdürlüğü, 3 işletme müdürlüğüyle,
kendisine kanunlarla verilen görevleri en iyi şekilde yapmanın gayreti ve
çabası içerisindedir.
Ayrıca, şu hususu da belirtmek istiyorum
ki, Avrupa Birliği uyum sürecinde hazırlanarak yürürlüğe giren 4771 ve 4778
sayılı Kanunlarla, cemaat vakıflarına, Vakıflar Genel Müdürlüğünden izin
alarak, taşınmaz mal edinme, bunlar üzerinde tasarrufta bulunma ve tasarrufları
altında bulunan taşınmaz malların bu vakıflar adına tesciline imkân
tanınmıştır. Bu düzenleme önemli bir düzenlemedir. Avrupa Birliği yolunda bizim
yıllardır atmamız gerektiği halde atamadığımız bir adımdır. Bu adımı atmak da,
bu hükümete nasip olmuştur.
Ayrıca, 4928 sayılı Kanunla da, süre
onsekiz aya uzatılmış olup, mevzuat gereği uygulamalara da devam edilmektedir.
Yani, cemaat vakıflarıyla ilgili, bizden önceki hükümet döneminde yapılmış olan
iyileştirmeler kâfi gelmemiş, bizim dönemimizde de iki yasa çıkarılmak
suretiyle iyileştirmeye devam edilmiş ve müracaat süresi de onsekiz aya
çıkarılmak suretiyle, bu konudaki mağduriyetlerin önemli ölçüde giderilmesine
özen gösterilmiştir.
Biraz önce, Resul Tosun Bey de
konuşmasında Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün yapmış olduğu sosyal faaliyetlerle
ilgili önemli bilgiler verdiler. Ben, bunları tekrar etmeyeceğim; ancak, altını
çizmek ve bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki, Vakıflar Genel Müdürlüğümüz,
fakirlere, yoksullara, muhtaç insanlara, bütçe imkânları nispetinde, işte, gıda
yardımından tutunuz da, aylık maaşa kadar birtakım hizmetleri yapmakta; ayrıca,
işletmesini yaptığı imaretler kanalıyla da sıcak yemek vermektedir. Biz göreve
geldiğimizde bunun sayısı son derece düşüktü. Şimdi bunu, 2004 yılında 100
000'e kadar çıkartmak istiyoruz ki, bu, bizden önceki dönemde yapılanların çok
çok üstünde bir hizmet olarak karşımıza çıkacaktır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün kayıtlarında, şu anda, bugün itibariyle, 14 017
adet hayrat, 42 720 adet akar olmak üzere, toplam 56 737 adet taşımaz
bulunmaktadır. Bu sayılar, kadastro ve diğer çalışmalarla sürekli artmaktadır.
Niye; çünkü, şu ana kadar vakıfların ilgi alanına giren ne kadar gayrimenkul
olduğuna dair, elimizde, maalesef, ciddî bir rapor yoktur, bir bilgi yoktur.
İşte, şimdi, Vakıflar Genel Müdürümüz başta olmak üzere, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün değerli çalışanları "bizim neyimiz var Türkiye'de, bizim
Genel Müdürlüğümüzün görev alanına giren hangi görevler var, hangi
gayrimenkuller var, hangi taşınmaz var" bu sorusunun cevabını bulmak için
ciddî bir çalışma yapmaktadırlar. Tabii, teknik imkânlardan yararlanılarak bu
konuda da ihale yapılmış olduğu biraz önce de ifade
edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetten önce
kurulmuş olan vakıflar var; bunlar mazbut vakıflar, mülhak vakıflar. Bir de
Medenî Kanuna göre kurulmuş vakıflar var. Bunların sayısı da 4 580
civarındadır. Ben, bu göreve geldikten
sonra, vakıf yöneticilerinin önemli bir bölümünden birçok talepler aldım, bazı
şikâyetler geldi. Bütün bu şikâyetler sonucunda bende oluşan şöyle bir fikir
var: Biz, bu ülkede, önemli bir sivil toplum örgütü olan ve devletin yapması
gereken birçok görevi üstlenmiş olan bu vakıfları özendirmek bir yana, âdeta
zorlaştıran, vakıf kuran insanın, âdeta, vakıf kurduğu için, onu, nereden de
kurdum bu vakfı dedirtecek birtakım icraatlar içerisinde olmuşuz.
Bunlar nedir, bunları bir derleyelim,
toparlayalım ve bunları derleyip toparladıktan sonra, bu konuda uygulamadan
kaynaklanan birtakım sorunlar varsa, bunları bilerek ve kısa sürede çözerek, bu
önemli müessesenin gelişmesine katkıda bulunalım dedik.
Ayrıca, eğer yasal düzenleme icap
ediyorsa, bu yasal düzenlemeyi de yapacak çalışmayı başlatalım. Bunun için,
geçtiğimiz pazartesi, salı ve çarşamba günleri, Ankara'da, uluslararası vakıf
sempozyumu düzenledik. Doğrusu, bu sempozyumdan beklediğimiz şuydu: Biz,
vakıflarda da yeniden yapılanma çalışması başlattık. Nasıl ki kamu yönetiminde
yeniden yapılanma çalışması başlatmışsak, vakıflarda da bunun yapılmasının
zaruretine inandık ve oturum konularından birisi de -bir gün boyunca bunu
tartıştık- "vakıflarda yeniden yapılanma nasıl olmalıdır" konusuydu.
Yurt dışından yabancı misafirlerimiz geldi, vakıf konusunda kendi ülkelerindeki
tatbikatı ortaya koydular; Türkiye'den de, cemaat liderleri, vakıf
temsilcileri, üniversite öğretim üyelerinden oluşan son derece kaliteli bir
ekip katıldı. Altı oturum yaptık, fevkalade ciddî öneriler geldi. Vakıflar
Genel Müdürlüğümüz, bütün bu önerileri toparlayarak, vakıflar alanında
karşılaştığımız sorunları çözmek için yeni bir yasal düzenleme çalışması
başlatmıştır. Böylece, biz, hem Hükümet olarak hem Bakanlık olarak hem de
Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak, insanlarımızı vakıf yoluyla hayra teşvik
etmeyi amaçlıyoruz. Onları caydırmayacak, küstürmeyecek "nereden bir vakıf
kurdumda, mal varlığımı diğer insanların istifadesine tahsis ettim"
dedirtmeyecek olan bir yapıyı bu ülkede mutlaka kurmak zorundayız; Hükümet
olarak buna samimiyetle inanıyoruz.
Şimdi, biraz önce...
BAŞKAN - Sayın Bakanım, müsaade eder
misiniz.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bazı
milletvekili arkadaşlarımız, salonda çok uğultu olduğunu; dolayısıyla, Sayın
Bakanın konuşmasını yeterince izleyemediklerini bize intikal etmişlerdir.
Lütfen, sükûneti sağlayalım.
Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım; ama, ben,
arkadaşlarımla buradan iletişim kuruyorum; onların bakışlarıyla benim
bakışlarım çakışıyor. Tabiî, her arkadaşımız dinleyip dinlememekte özgürdür;
ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe kanun tasarıları üzerinde
çalışılırken, tüm üyelerimiz, tüm milletvekillerimiz gerekli itinayı ve
ciddiyeti göstereceklerdir; nitekim, gösteriyorlar.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
alan Sayın Yılmaz Kaya, birtakım eleştiriler getirdiler; hatta, "birçok
konuda söz veriyorsunuz; ama, yapmıyorsunuz" dediler, "36 000 tane
dava var; niye bu davaları halletmiyorsunuz" dediler, "220 000 000
metrekare araziniz işgal altında; niye bunu işgalden kurtarmıyorsunuz; halbuki,
bunları kurtaracağınızı söylemiştiniz" dediler, "bu tarihî eserlere
sahip çıkacaktınız, bunlara sahip çıkmadınız" dediler. Bir de "sizde,
herhalde, unutkanlık hastalığı meydana geldi" şeklinde bir değerlendirmede
de bulundular. Şimdi, sanıyorum, Sayın Kaya'da bir unutkanlık arazı meydana
geldi.
Sayın Kaya, bundan altı ay kadar önce, bu
Parlamento, bir kanunu kabul etti; 4916 sayılı Kanun. Bu kanun, vakıf barışı
amaçlı hazırlanmış olan bir kanundu ve o tediye mahallerinde bekleyen 10
trilyon lira var ya, işte onu almak için çıkarıldı. Geçtiğimiz ayın 18 inde,
yani bir ay önce, bu konudaki müracaatlar bitti ve bu 220 000 000 metrekare
arazi üzerinde işgalci durumda olan kişilere, Genel Müdürlükle bir akit,
sözleşme yapma imkânı tanındı. Dolayısıyla, onlar, artık o arazileri bedava
kullanamayacaklar; eğer, akit yapmazlarsa, kanunda hüküm var, derhal oradan
çıkarılacaklar. Ayrıca, biz, bu kanunla, 36 000 davayı da hallettik; yani, boş
durmadık. Bir yıllık süre içerisinde, vakıf alanında, yasal olarak da birtakım
düzenlemeler yaptık; işte, kanun yürürlüktedir. 18 Kasımda, bir ay önce,
müracaat süresi dolmuştur; vatandaşlarımız da, gerçekten, buna yoğun ilgi
göstermişlerdir.
Ayrıca, bu çıkardığımız kanunda, toplu
yapılaşma olan vakıf arazileriyle ilgili de bir hüküm vardır; bu konudaki
çalışmalar da, bir taraftan devam etmektedir.
Sayın Kaya İzmir milletvekilidir; örneğin,
bu yıl, İzmir Urla Camii onarımını biz gerçekleştirdik; İzmir Buca Muradiye
Camii tamiratını, onarımını bitirdik; ayrıca, yine, bu yıl, depremden zarar
gören Hisar Camiinin minaresini yaptık; ayrıca, Kestanepazarı Camiinin de
onarımı bu yıl bitti. Bunların hepsi de İzmir'de. Dolayısıyla, biz, sözlerimizi
unutmadık ve bir şeye söz vermişsek, onu yapmanın gayreti ve çabası içerisinde
olduk. Vakıflar Genel Müdürlüğümüz, bu konuda, üzerine düşeni yaptı; bundan
sonra da, en iyi şekilde yapmanın gayreti içerisinde olacaktır.
Tek gelir kaynağımız, öz gelirlerimiz
kiralarımızdır dedik. Bu yıl, 2004 yılı sonunda, kiralarımızı 100 trilyonun
üzerine çıkaracağız. Bu konudaki tüm çalışmalarımız, veriler bunu ortaya
koyuyor. Dolayısıyla, Vakıflar Genel Müdürlüğü ciddî bir çalışma içerisindedir;
bu çalışmalarını giderek artıracaktır.
Tabiî, 6 dakika 54 saniye kadar bir
zamanım kalmış. Bu arada, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle de ilgili birkaç
şey söylemek istiyorum.
Tabiî, bu konuda, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün faaliyetleri, spor alanında neler yaptık, bu konularla ilgili,
önümde notlarım hazır; ancak, ben, şimdi, bunları okumaya başlarsam sürem
dolacak, benden sonra sizlere hitap edecek olan iki değerli bakan arkadaşımıza
süre kalmayacak.
O bakımdan, ben, benden önce bu görevi
yürütmüş olan değerli milletvekili arkadaşımız, bakan arkadaşımız Fikret
Ünlü'nün konuşmasıyla ilgili bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Sayın
Ünlü, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde değerlendirmelerde bulundular. Kendileri, oldukça yapıcı bir
konuşma yaptılar; o bakımdan, kendilerine teşekkür ediyorum.
2003 yılında uluslararası gençlik kampı
yapılacaktı, neden yapılmadı diye ifade ettiler. Sayın Ünlü'ye şunu ifade etmek
ve hatırlatmak isterim ki, evet, böyle bir plan ve böyle bir program
yapılmıştı; ancak, Irak savaşı nedeniyle -ki, bu kampların önemli bir bölümü
Güneydoğu Anadolu'da olacaktı; işte, Urfa'da, Mardin'de olacaktı, Irak savaşı
öncesi planlanmıştı- bu yıl bunu gerçekleştirme imkânını bulamadık; ama,
önümüzdeki yıl, yani 2004 yılında bu uluslararası gençlik kampları programını
uygulayacağımızı ifade etmek istiyorum.
Sayın Ünlü de ifade ettiler, 100 proje
bitmeyi bekliyor dediler; doğrudur. Gerçekten, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün elinde daha önceden başlatılmış, belki yıllardır bitirilemeyen
birçok proje var; ancak, şunu belirtmek durumundayım ki, bu projelerin önemli
bir bölümü, belki politik nedenlerle, ileride ödeneği olur mu olmaz mı diye
düşünülmeden temelleri atılmış projeler. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
bütçesi, yıllar itibariyle, işte mahduttur. Bu 100 tane projeyi birden
gerçekleştirmek de kuşkusuz ki mümkün değildir; ama biz, 2003 yılı içerisinde
bunların bir kısmını gerçekleştirdik, 2004 yılı içerisinde
gerçekleştireceklerimiz var.
Sayın Ünlü, tesis yapımında mutlaka yerel
kaynaklara dönülmelidir dedi. Gerçekten, biz de bunun üzerinde çalışıyoruz.
İşte, sponsorluk yasasıyla ilgili ciddî bir çalışma yaptık, bu konuda
hazırlamış olduğumuz kanun tasarısını da Bakanlar Kuruluna sevk ettik;
önümüzdeki günlerde önünüze gelecek ve spor tesislerini yapacak olan birtakım
işadamlarımız, bu konuda ilgi gösterecek olan kişiler ve kuruluşlar eğer bir
spor tesisi yaparlarsa, onlara ciddî kolaylıklar getirmeyi amaçlıyoruz. Ayrıca,
sporcularımızın ve kulüplerimizin sponsor bulma ve sponsorluktan yararlanma
konusunda şu anda dar olan o çerçeveyi de genişletmek suretiyle, sponsorluk
müessesesini de Türkiye'de oturtmak ve genişletmek istiyoruz. Bu konuda da
çalışmalarımız Genel Müdürlük ve Bakanlık olarak bitti ve Bakanlar Kuruluna da
sunulduğunu ifade etmek istiyorum.
Sayın Ünlü de ifade ettiler, 2005 yılında
İzmir'de universiade, yani üniversite oyunları, -bu, bir olimpiyattır-
üniversite olimpiyatları gerçekleştirilecektir. Bu konuda hem Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğümüzün görevleri var, hem de İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanlığımızın görevleri var. Doğrusu, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla bu konuda koordineli bir çalışma
içerisindedir. Geçenlerde, Sayın Piriştina beni telefonla arayıp dediler ki:
"Size çok teşekkür ediyorum. Daha önce hiç yaşamadığımız bir uyumu,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle gerçekleştirdik. Planlamış olduğumuz tüm
yatırımlar, planlandığı gibi devam ediyor. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
üstüne düşen, onun görev alanına giren konularla ilgili, her gün bir adım daha
önde oluyor. Biz de, onlarla işbirliği halinde bu çalışmaları
yürütüyoruz."
Tabiî, ben de bundan son derece mutlu
oldum. Nitekim, bütçe kanunu tasarısında göreceksiniz. İzmir'deki bu
olimpiyatlarla ilgili, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesine, ayrıca 32
trilyon liralık bir ödenek koyduk ki, olimpiyatlardan önce, orada bütün
tesislerimizi zamanında tamamlayalım diye. O bakımdan, bu konuda da herhangi
bir sorun bulunmamaktadır.
Tabiî, 2004 Atina Olimpiyatlarıyla ilgili,
tüm federasyonlarımız ciddî bir çalışma içindedirler. Biz de bunun
takipçisiyiz.
Ayrıca, bu konudaki temennilerini ortaya
koyan Sayın Ünlü, bir de eleştiri getirdiler ve dediler ki: "Biz, sporcu
bir Başbakandan çok şeyler bekliyorduk, bizi hayal kırıklığına uğrattı."
Ben, acaba ne diyecek diye merak ettim. "Neden sizin bir spor bakanınız
yok?" dedi.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Ata bile
binemedi!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Ünlü ve değerli arkadaşlar, biz, aslında,
sporu terfi ettirdik; yani, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, eskiden Devlet Bakanlığına
bağlıydı, şimdi Başbakan Yardımcılığına bağlı. Bu, sporu terfi ettirmektir.
Bakın, hemen şunu ifade edeyim: Bana başka
kurumlar da bağlıdır, bu arada Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü de bağlıdır;
ama, bana bağlı olan tüm kuruluşlarla ilgili, Bakanlık olarak bana düşen
görevleri, daha fazla çalışmak suretiyle yerine getirmenin gayreti ve çabası
içerisindeyim.
Bakın, Formula-1 yarışları İstanbul'da
yapılacak, temeli atıldı. Eğer ben Başbakan Yardımcısı olmasaydım, şu anda bu
temelin atılması oldukça zordu. Niye; birçok bakanlık ve kuruluş, bu araziyle
ilgili birçok bürokratik engel çıkardı. Ben, Başbakan Yardımcısı olarak aynı
zamanda Bakanlığım ve kuruluşlarla ilgili koordine görevi de yaptığım için, bu
bakanlıkların ilgili bürokratlarını toparlamak suretiyle, bu engelleri bir
günde aştım ve ertesi gün temelini attık. Eğer, böyle bir koordine görevim
olmasaydı, belki de şu anda Formula-1 ile ilgili bu temeli atmak aylar
alabilecekti.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak,
biz, kuşkusuz ki, koordineden, sevk ve idareden sorumluyuz. Bizim Genel
Müdürlüğümüz var, Genel Müdürlüğümüzün çalışanları var, il ve ilçe
müdürlüklerimiz var. Biz, programın uygulanmasını, ortaya konulan hedeflerin
gerçekleştirilmesini isteriz ve bunu tespit ederiz, takip ederiz, koordine
ederiz ve gerekirse denetim yaparız. O bakımdan, Bakan, bizzat, bu spor
kuruluşlarını sevk ve idare eden, federasyonları sevk ve idare eden, onların
her işine karışan bir makam değildir. Kaldı ki, şimdi biz bir şey daha
yapıyoruz; bir kanun tasarısı daha sevk ettik... Sürem dolmak üzere...
Sayın Başkanım, 1 dakika daha var değil mi
efendim? 27 dakikayı geride bıraktık; herhalde, bana da 1-2 dakika...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım; devam
ediniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Efendim, biz, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
Teşkilat Yasasında bir değişiklik yapıyoruz. Aslında, Teşkilat Yasasının
tamamını değiştiren bir çalışma yaptık. Nitekim, Sayın Ünlü de bizim bu konuda
yapmış olduğumuz sempozyuma katıldılar, değerli görüşlerini ortaya koydular. Bu
konuda bir taslak hazırladık; ama, bu gecikir diye, biz, şimdi, arzu eden spor
federasyonlarımızın özerk olmalarını, malî ve idarî özerkliğe sahip olmalarını
temin edecek olan bir yasa tasarısı taslağını da Bakanlar Kuruluna gönderdik.
Futbol nasıl özerkse, arzu eden diğer federasyonlarımızın da özerk hale
gelmelerinin yolunu açıyoruz. Bu konudaki çalışmamız bitti, kanun tasarısı
taslağını hazırladık ve Bakanlar Kuruluna gönderdik; oradan da buraya gelecek.
Gördüğünüz gibi, kaç tane kanundan bahsettim.
Demek ki, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
olarak, biz boş durmamışız, birçok alanda yasal düzenlemelerle ilgili
çalışmalar yapmışız ve Bakanlar Kuruluna kadar getirmişiz. Bunların arkası
gelecektir.
Tabiî, biz, Türk sporunun gelişmesi için
hükümet olarak, Bakanlık olarak, Genel Müdürlük olarak elimizden gelen gayreti
ve çabayı gösteriyoruz. Nitekim, sporcularımız da, gerçekten hem dünyada hem
Avrupa'da ciddî başarılar elde ediyorlar. İşte, iki gün önce Sayın
Başbakanımızın da katıldığı, bu yılın 4 üncü ödül töreninde, 234 başarılı
sporcumuza ödül verdik. Orada bulunanların tamamı 455 kişiydi; antrenörü,
masörü, kulüp yöneticileri vardı. Biraz önce de ifade edildi, gerçekten,
Bayındırlık Bakanlığının o büyük salonu sporcularımızla dolmuştu. Tabiî ki,
onların başarılarıyla iftihar ediyoruz. Sporcularımız, daha büyük başarıları
yakalayacaklar ve Türkiye'nin tanıtımına önemli katkılar sağlayacaklardır.
Sürem doldu.
Üzerinde konuştuğumuz Başbakanlık, Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçelerinin ülkemize
hayırlı olmasını diliyor; hepinize yeniden saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Hükümet adına ikinci konuşma, Devlet
Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen'e aittir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakanım, süreniz 9 dakikadır.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısının görüşülmesi münasebetiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Anayasal bir kuruluş olan Diyanet İşleri
Başkanlığına, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili
işleri yürütmek, toplumu din konusunda aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek
görevi verilmiştir.
Başkanlık, bu görevini, yurt genelinde, en
küçük yerleşim birimlerine kadar ulaşmak suretiyle yerine getirmeyi hedeflemiş
ve görevini yaparken, hiçbir şekilde siyasî düşünce, felsefî inanç ve mezhep
ayırımı yapmamayı ve herkese eşit davranmayı ilke edinmiştir.
Toplumu din konusunda aydınlatma, Diyanet
İşleri Başkanlığının en önemli görevleri arasında yer almaktadır. İnsanlık
tarihinde yaşanan bunca tecrübeden sonra, dinin toplumsal hayatın vazgeçilmez
temel unsurlarından olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Toplum din konusunda
doğru aydınlatılmadığı ve ehliyetsiz kişilere terk edildiği dönemlerde, barış
ve huzur yerine kargaşanın, hoşgörü yerine bağnazlığın, doğru bilgi yerine
hurafelerin ortaya çıktığı ve yaygınlaştığı görülmüştür.
Diyanet İşleri Başkanlığınca camilerde
verilen vaazlar ve okutulan hutbelerle, halka yönelik düzenlenen konferans,
seminer ve açıkoturumlarla, radyo ve televizyon konuşmalarıyla, sesli ve görüntülü
yayınlarla, merkez ve taşra birimleri personelinden oluşturulan irşat
ekipleriyle, dinî ve millî konularda vatandaşlarımız aydınlatılmaktadır.
Başkanlıkça hazırlanan, dinî ve millî
konuları içeren paket programlar, diziler ve belgeseller, ulusal ve yerel
televizyon kuruluşlarına ücretsiz verilmek suretiyle, söz konusu hizmetlerin
daha geniş kitlelere ulaştırılması sağlanmaktadır.
Ayrıca, vatandaşlarımızın, telefon,
elektronik posta ve diğer yollarla Başkanlığa yönelttikleri bütün dinî sorular,
Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından cevaplandırılmaktadır.
Başkanlığın web sitesinde, Din İşleri
Yüksek Kurulu kararları, bu kurulca dinî sorulara verilen cevaplar
yayınlanmakta, ayrıca, çeşitli konulardaki dinî içerikli yazılar, namaz
vakitleri, Başkanlığın basılı ve süreli yayınları, ziyaretçilere açık
tutulmaktadır.
Tutuklu ve hükümlülerin yeniden topluma
kazandırılmasının sağlanması amacıyla, Adalet Bakanlığı ve Diyanet İşleri
Başkanlığı arasında bir protokol imzalanmıştır.
Hutbelerin daha verimli hale getirilmesi
ve halkımızın ihtiyaç duyduğu güncel konuların seçilmesi hususunda gayret
gösterilmektedir. Yayınlanan hutbeler, uzman kişilerce hazırlanıp, Din İşleri
Yüksek Kurulunun uygun görüşü alındıktan sonra, ülke genelinde okutulmaktadır.
Yayın hizmetleriyle ilgili olarak, Diyanet
İşleri Başkanlığı, basılı, sesli ve görüntülü yayınlar yaparak, toplumun
istifadesine sunmaktadır. 1924 yılından bugüne kadar, çeşitli konularda, ilmî,
edebî, kaynak, halk, çocuk, Türk İslam büyükleri, cep kitapları ve sanat
eserleri dizilerinde, Türkçe ve yabancı dillerde, toplam 644 eser
yayımlanmıştır. 2003 yılında ise 30 adet kitap çıkarılmıştır. Dinler arası
diyalog çerçevesinde yayımlananlar ile misyonerlik faaliyeti ve satanizm gibi
zararlı akımlara yönelik kitaplar, bunlardan bazılarıdır.
Türk kültür varlığını koruma ve tanıtmaya
yönelik eğitici yayın hizmetleri çerçevesinde, 20 dil ve lehçede, 119 eser, 5
790 000 adet basılarak, ücretsiz olarak dağıtılmıştır. 2003 yılında 18 kitap
bastırılmıştır.
Başkanlığın, Diyanet Aylık Dergi, Diyanet
Çocuk Dergisi, Diyanet Avrupa Aylık Dergi, Diyanet İlmî Dergi ve Diyanet
Avrasya Dergisi olmak üzere, çocuklara, gençlere ve yetişkinlere yönelik beş
ayrı dergisi bulunmaktadır.
Başkanlık, TRT'de her hafta yayınlanan
Diyanet Saati Programını her kesim tarafından izlenebilir hale getirmek için,
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve Ankara Üniversitesi İletişim
Fakültesiyle işbirliği yapmaktadır.
Başkanlıkça, görsel nitelikli "Millî
Mücadelede Din Adamları, Portreler" adlı sekiz bölümlük bir dramatik belgesel ile "Çiçekler
Susayınca" adlı bir drama filminin yapımı tamamlanmıştır. Bu eserler de
yakında gösterime sunulacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığınca, bilim ve
teknolojinin verilerine dayanan, hurafelerden arındırılmış, günümüz
ihtiyaçlarına ve problemlerine cevap verebilecek nitelikte yeni bir tefsir
çalışması başlatılmıştır.
Din İşleri Yüksek Kurulunca son tashihleri
yapılan "Kur'an Yolu, Türkçe Mealli Tefsir" adlı 5 ciltlik
tefsirin, ilk 2 cildi 2003 yılında bastırılmıştır.
Yayın hususunda devam eden yeni projelerin
ana başlıkları şunlardır:
İslama Giriş kitap seti,
İslam ve Kadın,
Anadolu'da İslam Kültür ve Medeniyeti,
Hazreti Peygamber'in Çağımıza Mesajı.
Yine bu amaçla, Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkemizde sayısı
milyonları bulan engellilere yönelik din hizmetleri sunabilmek için yeni bir
çalışma başlatmıştır. Yarın -20 - 21 Aralık 2003'te- Ankara'da "Ülkemizde
Engelliler Gerçeği ve İslam Sorunları ve Çözüm Önerileri" konulu bir
sempozyum düzenlenecektir.
Ayrıca, engellilere yönelik din hizmetleri
kapsamında kitap, kaset, CD çalışmaları başlamıştır. Diğer taraftan, engelliler
için kabartma yazıyla baskı yapacak bir matbaa, işaret dili destekli ve
altyazılı görsel yayınlar için gerekli altyapı çalışmaları devam etmektedir.
Görme engelliler için daha önce bastırılan
kabartmalı Kur'an-ı Kerim, mealiyle birlikte yeniden ilgili vatandaşlarımızın
hizmetine sunulacaktır. Diğer engelli ve özürlü vatandaşlarımızın da
ibadetlerini rahatlıkla yapabilmeleri için camilerimizde gerekli çalışmalar
devam etmektedir.
Bu arada, İstanbul Milletvekilimiz Sayın
Ali Rıza Gülçiçek'in eleştirilerine cevap vermek istiyorum. Diyanet İşleri
Başkanlığı anayasal bir kuruluş olup, hizmetlerinin tamamını sunarken, dil,
din, ırk ve mezhep ayırımı gözetmez; yurt içinde ve yurt dışında bulunan bütün
insanlarımıza, bu şekilde, eşit hizmet vermektedir.
Yine, Hizbullah örgütü mensuplarının
imam-hatiple olan ilişkisi... Doğru; burada bir ilişki var; ancak, bu ilişki
şöyle: Hizbullah örgütü mensupları, imam-hatip mezunu olmadıkları gibi,
maalesef, bu okulumuzdan mezun olmuş 35 din görevlimizi şehit etmişlerdir.
İstanbul Milletvekili Sayın Güldal
Okuducu'nun eleştirilerine cevap vermek istiyorum. Kendisi, 998 trilyon liralık
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesini yaklaşık 1 katrilyonluk bütçe olarak
değerlendirdiler. Doğru... Fazlalığından ve yüzde 29 artışından söz ettiler. Bu
bütçenin tamamının, yani, yaklaşık 1 katrilyonluk bütçenin yüzde 98'i personel
giderleridir. Diyanet İşleri Başkanlığı, tahsis edilen 35 000 kadrodan sadece
100'ünü şu anda kullanıyor. Yani, iktidarımız döneminde, Diyanet İşleri
Başkanlığına yeni personel alınmadı.
Biliyorsunuz, Diyanet İşleri Başkanlığı,
cumhuriyet döneminde, ilk başta Cumhuriyet Halk Partisi tarafından kurulan bir
başkanlık. Buna hepimizin ihtiyacı var; buna, iktidarın da ihtiyacı var,
muhalefetin de ihtiyacı var. Dolayısıyla, bence, bu kurumumuzu, bu şekilde,
bütçesiyle eleştireceğimize veya diğer eleştirileri buralara
yönlendireceğimize, gelin, beraberce en iyisini yapmaya çalışalım. Burada,
iktidarımız döneminde, ekstra, herhangi bir personel alınmadı. Bu, geçmiş
hükümetler döneminde şişirilen kadroların bugüne yansımasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) -
Teşekkür ederim.
Biz de istiyoruz, orada verilen eğitim,
hutbeler kaliteli olsun; insanlarımızı, gerçek dinin ne olduğu konusunda
aydınlatsın, yetişmiş din aydınları tarafından bu hutbeler verilsin; ama, bunun
da yapılması o kadar kolay değil; siz de görüyorsunuz.
Yine, Kur'an kurslarıyla ilgili
yönetmelik, yeni değişikliğiyle 11 Aralıkta Başbakanlığa gönderilmiştir.
İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman'a
da bir cevap vermek istiyorum. Aslında, vaktim kalmadı. Siz dediniz ki:
"Önce bu dünyaya yatırım yapın; ondan sonra ahreti düşünün, ahrete
yatırımı sonra yapın." Merak etmeyin... Açıkçası, ben, şimdi, tabiî, Sayın
Bakanımız olmadığı için ahret işleriyle ilgili konuşma yapıyorum burada; fakat,
herhalde, tahmin ediyorum, birkaç saat sonra Dış Ticaretin bütçesini, Gümrüğün
bütçesini anlatırken, buradan, dünya işleriyle ilgili, dünya ticaretiyle
ilgili, dünyayla ilgili yatırımlarımızın ne olduğunu biraz anlatacağım.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Hükümet adına üçüncü konuşmacı, Devlet
Bakanı Sayın Güldal Akşit; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bakanlığıma bağlı Sosyal
Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumunun bütçesi hakkında görüşlerimizi belirtmek
üzere, hükümet adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sosyal devlet olmanın gereği olarak
faaliyet gösteren Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, daha Kurtuluş
Savaşı sürerken, şehitlerimizin çocuklarının yetişmesi için, 1921 yılında,
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından Çocuk Esirgeme Kurumu olarak
temelleri atılan, 1983 yılında 2828 sayılı Yasayla yeniden yapılandırılan, ülkemizin
en temel sosyal hizmet kurumudur.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu,
bugün, sosyal devlet olmanın gereği olarak, 443 kuruluşta 9 427 çalışanıyla 35
000'e yakın insanımıza 24 saat sürekli, 150 000'i aşkın insanımıza da koruyucu,
önleyici, eğitici, geliştirici hizmetler kapsamında gündüzlü olarak hizmet
vermektedir. Kuşkusuz, her insan için ideal olanı, sağlıklı bir aile içinde
doğup büyümek ve sağlıklı toplum içinde yaşamaktır; ancak, çeşitli nedenlerle,
bu, her zaman mümkün olmamaktadır. Kurum, bu insanlarımıza, toplum adına,
devlet adına, ülke adına, ev olmaya, yuva olmaya çalışmaktadır ve en önemlisi
de, yetiştirme yurdu, çocuk yuvası çocuğu olma kimliğini saklanacak bir kimlik
olmaktan çıkarmaya çalışmaktadır.
2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanununda belirtildiği gibi, kurumun öncelikli ve özellikli
hizmet alanı, korunmaya muhtaç çocuklardır. 0-12 yaş arası korunmaya muhtaç
yaklaşık 9 000 çocuğa, 12 çocuk sitesi, 72 çocuk yuvası olmak üzere toplam 84
kuruluşta yatılı hizmet sunulmaktadır. Yine, 13-18 yaş arası korunmaya muhtaç
yaklaşık 10 000 gencimize 107 yetiştirme yurdunda hizmet sunulmaktadır.
Amacımız, kurumun korunması altındaki çocukların ve gençlerin, kendilerine
güvenen, insan sevgisiyle dolu, Atatürk düşünce ve Atatürk ilke ve
inkılaplarına bağlı olarak yetiştirmek, bir iş veya meslek sahibi yapmaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar ciddî bir toplumsal sorun olarak karşımızda
bulunmakta ve ülkemiz nüfusunun yüzde 41'i 0-18 yaş arasında bulunmaktadır.
Çeşitli nedenlerle kent merkezlerine göç, çok çocuklu aileler, yoksulluk başta
olmak üzere, çocuklarımızı aile ve okul ortamından uzaklaştırıp sokağın
acımasız koşullarında yaşamaya, çalışmaya zorlayan pek çok faktörle karşı
karşıyayız. Bu çocukların rehabilitasyonunu amaçlayan çok sayıda çocuk ve
gençlik merkezi hizmete açılmış bulunmaktadır. Ayrıca, sorumluluklarını yerine
getirmeyen aileler hakkında caydırıcı yasal yaptırım süreci başlatılmış ve bu
konuda ciddî bir uygulama birikimi sağlanmıştır.
28 çocuk ve gençlik merkezinden 18 718
çocuk yararlanmaktadır; ancak, sokakta yaşayan ve sokakta çalışan çocuklara
ilişkin sorunların, sadece Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü hizmetleriyle çözümlenebileceğini söylemek pek gerçekçi değildir.
Konunun, ailenin güçlendirilmesiyle, eğitimle, istihdam politikaları ve diğer
sektörlerle yakından ilintisi bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kurum, özürlü bireylerin sorunlarına çözüm getirmek, özürlülerin toplum içinde
üretken ve bağımsız yaşamalarını sağlayacak hizmetlerin geliştirilip
yaygınlaştırılması konusuna da önem vermektedir. 58 adet rehabilitasyon merkezi
bulunmasına ve buralarda 3 599 çocuğa hizmet verilmesine rağmen, yaklaşık 3 700
çocuk sıra beklemekte ve bunlardan 2 000'i aciliyet arz etmektedir.
Toplumlarda teknolojik gelişmelere bağlı
olarak yaşam süresi hızla artmaktadır. Nüfusumuzun, bugün 7,14'ü 60 yaş
üzerindeyken, 2010 yılında bu oranın yüzde 15'in üzerine çıkacağı tahmin edilmektedir.
Kurumun yaşlılık hizmetlerinde ağırlıklı olarak huzurevleri yer almakta olup,
64 huzurevinde 6 567 yaşlımıza hizmet sunulmaktadır.
Ayrıca, huzurevi bakımı gerektirmeyen,
kendi evlerinde yalnız ya da ailesiyle birlikte yaşayan ve çevre ilişkilerini
güçlendirmek isteyen yaşlıların, gündüzleri bir araya gelerek yaşıtlarıyla
birlikte çeşitli sosyal ve kültürel faaliyetlere katılabilecekleri yaşlı
dayanışma merkezleriyle hizmet verilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
evlat edindirme ve koruyucu aile uygulamasına önem verilmektedir. Bugüne kadar
evlat edindirilen çocuk sayısı 6 994'e ulaşmıştır. Halen, sırada evlat edinmek
isteyen 2 800 kadar aile bulunmaktadır. Hukukî engeller nedeniyle evlat
edindirilemeyen çocuklara ise koruyucu aile hizmeti sunulmaktadır. Bu bağlamda,
koruyucu aile uygulaması, kampanyalarla geliştirilmeye çalışılmakta, bugüne
kadar 580 çocuğumuz koruyucu aile yanına yerleştirilmiş bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
fiziksel, cinsel, duygusal ve ekonomik istismara uğrayan kadınların,
psikososyal ve ekonomik sorunlarının çözümlenmesi sırasında, varsa çocuklarıyla
birlikte ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, geçici bir süre kalabilecekleri
yatılı sosyal hizmet kuruluşları, kadın sığınma evleri ya da diğer bir deyişle
konuk evleridir.
Genel Müdürlüğe bağlı hizmet veren 8 adet
kadın konukevi bulunmaktadır. Açılışlarından 2003 yılı ekim ayı sonuna kadar bu
kuruluşlarımızdan yararlanan kadın sayısı 3 883, çocuk sayısı ise 3 226'ya
ulaşmış bulunmaktadır. Ayrıca, 780 kadın da işe yerleştirilmiş bulunmaktadır.
Kadınların ve yanlarında getirdikleri çocukların her türlü ihtiyaçları devlet
tarafından karşılanmaktadır.
Bu konuk evlerimizde, kadınların
durumlarının, aileleri ya da eşleriyle olan anlaşmazlıklarının incelenmesi ve
sorunlarının giderilmesine yönelik meslekî çalışmalar sürdürülmektedir. Kurum,
yürütmekte olduğu aynî ve nakdî yardımlarla, pek çok korunmaya muhtaç çocuğu,
özürlüyü, aileyi desteklemekte ve köklerinden kopartılmadan kendi aile ortamlarında
yaşamalarını sağlamaktadır.
Kuruluş, bakımı yerine aile ortamları
içinde aynî ve nakdî yardımlarla desteklenen çocuklara, aylık 65 170 000 lira
ödenmektedir. Söz konusu çocuklar kuruluş bakımına alınmış olsalar idi, devlete
bir aylık maliyetleri 300 000 000-400 000 000 lira olacaktı. 2003 yılında aynî
ve nakdî yardım hizmetinden yararlanan kişi sayısı 10 000'i aşmıştır. Bu
kişiler için gönderilen ödenek ise, yaklaşık 10 trilyon liradır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 35
000 kişiye yatılı hizmet sunan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun,
dar imkânlarla çağdaş bir sosyal hizmet sunabilmesi iyice güçleşmektedir.
Günümüz koşullarında ekonomik krizin de yoğunlaştırdığı yoksulluk, ülkemizin en
temel sorunlarından biri durumundadır. Kuruma yapılan başvurular giderek
artmaktadır. Sosyal Riski Azaltma Projesi, Dünya Bankasından alınan kredilerle
yürütülmektedir. Sosyal Riski Azaltma Projesi kapsamında Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün dört ana işlevinin güçlendirilmesi
hedeflenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (Devamla) -
Bunlar, bilgi yönetim sistemi ve bilgi teknolojinin geliştirilmesi, politika
araştırma, izleme ve değerlendirme işlevinin güçlendirilmesi, personel gelişimi
ve eğitiminin desteklenmesi, kamuoyu araştırması ve kamuoyu bilgilendirme
kampanyalarının desteklenmesidir.
Kurumun 2004 malî yılı bütçesi, Meclis
Plan ve Bütçe Komisyonunda 297,8 trilyon lira olarak kabul edilmiştir; bu,
geçtiğimiz yıl bütçesine göre yüzde 31 artışı ifade etmektedir. Ülkemizin
içinde bulunduğu koşullar göz önüne alındığında, kurumun gelişmeye,
geliştirilmeye ve daha çok vatandaşı kucaklamak için büyümeye ihtiyacı vardır;
çünkü, bu kurum, sosyal devletin fonksiyonlarını yerine getiren önemli bir
kurumdur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
olarak, sosyal hizmet kuruluşlarına desteklerini esirgemeyen, maddî ve manevi
katkılarını sürdüren kamu kurum ve kuruluşlarına, valilerimize, kaymakamlarımıza,
belediye başkanlarımıza, ayrıca, her biri bizim için önemli gönüllü hayırsever
vatandaşlarımıza, dernek ve vatandaşlarımıza şükran borçluyuz.
Türkiye'nin en büyük ailesi sosyal
hizmetler ailesinin, bebekleri, çocukları, gençleri, özürlüleri, yaşlıları,
çalışanları adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumunun 2004 yılı malî bütçesinin hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Saygıdeğer milletvekilleri, ikinci turdaki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, sorulara geçiyoruz.
Sorulara geçmeden önce şunu belirteyim:
Soru-cevap işlemi 20 dakika içerisinde tamamlanacaktır. Bu sürenin 10
dakikasında milletvekili arkadaşlarımız sorularını soracaklardır, Sayın
Bakanlar da 10 dakika içerisinde cevap vereceklerdir.
Şu anda, ekranda gözüken, 9 milletvekili
arkadaşımızın soru talebi vardır. Arkadaşlarımız ne kadar hızlı bir şekilde
sorularını sorarlarsa, diğer arkadaşlarımıza da fırsat tanımış olacaklardır.
Şimdiden kendilerine teşekkür ediyorum.
İlk söz, Sayın Amber'in.
Buyurun.
ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan,
Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit'e sorulmak üzere üç ayrı sorum var.
Birinci sorum: Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu, kuruluşundan bu yana reformist bir gelişme gösterememiş,
uygulamaları yavaş, işlemler uzun sürmektedir. Bu hantal yapıyı değiştirmek
için bir reform yapmayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Bu kurumun il müdürlükleri
daha aktif ve hızlı çalışmakta; ancak, Genel Müdürlük bu aktif ve hızlı
çalışmaya ayak uyduramamaktadır. Genel Müdürlük kadroları, nitelik ve meslekî
bakımdan sizce nasıldır? Sosyal hizmet uzmanları -ki, bu uzmanların hangi okul
mezunu olması gerekiyor- mevcut uzmanlarınız bu kriterlere uygun mudur? Diğer
branşlardan, örneğin sosyolog, pedagog, psikolog ve saire eleman temin ederek,
kadronuzu güçlendirmeyi, çalışma aktivitenizi hızlandırmayı ve daha çağdaş,
sağlıklı bir hizmet vermeyi düşünüyor musunuz?
Üçüncü sorum: Hizmetlerde çeşitlilik
yaratmayı planlıyor musunuz; bu konuda reformist çalışmalarınız var mıdır;
varsa ne zaman ve nasıl hayata geçirmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) -
Efendim, hepinize saygılar sunuyorum.
Birinci sorum: Yeşil kartla ayakta tedavi
olan vatandaşlarımız, hastanelere gitmekte zorluk çekiyor; çünkü, Sağlık
Bakanlığı yeşil kart bedellerini bir yıldır ödemiyor. Tabiî, Maliye Bakanlığını
bahane ediyor, Maliye Bakanlığı Devlet Bakanlığını bahane ediyor ve hiçbir
hastane, yeşil kart sahiplerine severek, isteyerek hizmet vermiyor; çünkü
"parasını alamıyoruz" diyorlar ve bu vatandaşlar, üçüncü sınıf
vatandaş olarak görülüyor ve yasak savmacı tedavi uygulanıyor. Tabiî, bunlar,
bizim vatandaşlarımız. Bu nedenle, bugün, ayakta tedavi nedeniyle, hastanelerin
döner sermayelerine çok önemli borçları vardır. Hastaneler, paraları olmadığı
için, ısınma bedellerini ödeyemiyorlar veya tıbbî malzeme alımlarını
yapamıyorlar veya ihale etmiş, ihale bedelini ödeyemediği için hacizle karşı
karşıya. Bunun için, yeşil kart sahiplerinin ayakta tedavi bedelleri, periyodik
olarak, en az üç ayda bir veya altı ayda bir ödenirse, bu hastanelerimiz çok
önemli bir soruna çözüm bulmuş olacaklardır; birinci sorum bu efendim.
İkinci sorum, Vakıflar Genel Müdürlüğüyle
ilgili. Ben, gidip, sağdan, soldan, özellikle burs veren vakıflardan burs
dileniyorum; öğrencilere burs vermek istiyorum; ama, Vakıflar Genel Müdürlüğü,
benim topladığım, dilenerek topladığım burstan, yüzde 5, zorbalıkla para
alıyor; bunun ismi, teftiş ve denetim parası. Vakfın amacı burs vermekse, amaca
yönelik, hayırseverlerden toplanan paradan niye kesinti yapıyor. Bir vakıf,
yaşaması için, amacını gerçekleştirmesi için, gidip hayırseverlerden para
toplayacak; gelip, bunun yüzde 5'ini, Vakıflar Genel Müdürlüğü, teftiş ve
denetim parası adı altında alacak. Bana göre, bu, bir gasptır. Kanunda böyle
olabilir; ama, o vakfın amacının gerçekleşmesinde çok büyük bir engeldir.
Mutlak, bunun gözden geçirilmesi gerekir. Eğer o vakfın başka gelirleri varsa,
onun üzerinden alsın; yoksa, yüzde 5'lik bir oran, çok yüksek bir orandır.
Üçüncü sorum, Başbakanlık burslarıyla
ilgili. Başbakanlık bursunu almak için müracaat ediyorsun ve üniversiteye
girilen ilk yıl veriliyor bu burs. Bir öğrenci, eğer, ilk yıl alamıyorsa,
üniversite eğitiminin sonuna kadar bu burstan yararlanamıyor. Kimin ne zaman
fakir olacağını -Tanrı, kimseyi, gördüğünden geri koymasın- kimin ne zaman
ihtiyacı olacağını, bir tek Tanrı bilir. Üniversite birinci sınıfta okuyan
öğrenci, Başbakanlık bursuna müracaat ettiği zaman verilmiyorsa, daha sonra, o
çocuğun öğrenimine devam etmesi açısından zor koşullar oluştuysada, bir daha bu
bursu alamıyor.
Bu bursları Başbakanlık saptıyor. Halbuki,
üniversiteyi kazanan öğrenciler arasında, her ilin belli bir kontenjanı olur,
fakir çocukları, ihtiyaç sahiplerini en iyi o yörenin yerel yöneticileri bilir.
Onun için, Başbakanlık bursu tamamen kâğıt üzerinde verilmektedir, gerçek
ihtiyaç sahiplerine gitmemektedir. Artı, üniversite iki veya üçte ise, hiçbir
çocuk bu burstan yararlanamıyor; onun için, Başbakanlık bursundan, bu şekilde,
üniversite öğrenimine devam ettiği sürece, müracaat etmesi halinde acaba
yararlanabilirler mi?
Dördüncü sorum: Tabiî, sağlık ve eğitim
destekleniyor, hatta...
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, biraz hızlı
olursak, diğer arkadaşlara fırsat tanıyalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Peki
efendim. O zaman, ben kesiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Ekmekcioğlu, buyurun.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
2004 malî yılı bütçesinin ülkemize
yararlar getirmesini diliyorum.
Birinci sorum, Devlet Bakanı Sayın
Tüzmen'edir. Dinayet İşleri Başkanlığı olarak, toplumsal yaşam ve İslam dini
açısından çok önemli olan imamlık, müezzinlik, hatiplik gibi görevlerde
ilahiyat fakültesi mezunu, yani yüksek düzeyde donanımlı din adamları istihdam
etmeyi ve bu görevleri yapacak olanlara ilahiyat fakültesi mezunu olma koşulunu
getirmeyi gerekli görüyor musunuz? Gerekli görüyorsanız, bu uygulamaya ne zaman
başlayacaksınız?
İkinci sorum, Devlet Bakanı Sayın Mehmet
Ali Şahin'edir. Son günlerde, 60 gençlik ve spor il müdürünün görevden alınarak
başka görevlere atandığı doğru mudur? Bu operasyon bir kadrolaşma hareketi
değil midir? Eğer değilse, görevden alınma gerekçeleri nelerdir?
Arz ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Ilıcalı, buyurun.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Aşağıdaki sorularımın ilgili bakanlarımızca
cevaplandırılmasını arz ederim.
1.- Çocuk yuvaları yetiştirme yurtlarında
gerek bina donanımı gerek uzman öğretmen açısından önemli eksiklikler
bulunmaktadır. Bu eksikliklerin kısa sürede giderilmesi için, bakanlığımız
üniversitelerle, sivil toplum kuruluşlarıyla resmî bir protokol yaparak maddî
ve gönüllü görevli desteği alabilir mi?
2.- Genç nüfusun çok fazla olduğu,
bunların büyük bir bölümünün kahvehaneleri doldurduğu bir gerçektir. Sponsorluk
yasasının çıkmak üzere olduğu da bilinmektedir. Ama, şimdiden gençleri spora
yönlendirmek amacıyla, bütçe imkânları dışında, en azından her ilçeye bir spor
tesisi kazandırmak için Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı gibi bir kampanya
başlatılabilir mi?
3.- Avrupa Alplerinin taşıdığı tüm doğal
özellikleri fazlasıyla taşıyan Erzurum Palandöken ve Sarıkamış'ta kış
olimpiyatlarına altlık teşkil edecek şekilde uluslararası müsabakaların
yapılması yönünde girişimlerde bulunulabilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Akgün, buyurun.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle
ilgili olarak Sayın Kürşad Tüzmen Beye iki sorum olacak.
Bunlardan birincisi: Milletvekili
sıfatıyla yaptığımız gezilerde birçok köyümüzde ve hatta şehir merkezlerindeki
camilerimizde imam hatip açığı olduğunu görüyoruz. Şu anda Türkiye'de ne kadar
imam hatip açığı vardır? Son yıllarda görev yapan hükümetler tarafından Diyanet
İşleri Başkanlığımıza ne kadar imam hatip kadrosu verilmiştir?
İkinci sorum: Son günlerde kamuoyunda
yoğun bir şekilde tartışma konusu olan Kuran kurslarıyla ilgili genelge hangi
amaçla ve hangi ihtiyaçla çıkarılmıştır? Bu genelge niçin geri alınmıştır?
Teşekkür ediyorum.
Bütçenin Türk Milletine hayırlar
getirmesini temenni ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akgün.
Sayın Koçyiğit, buyurun.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sorumu Sayın Başbakana yöneltiyorum.
Başta Ergani Çimento Fabrikası olmak
üzere, özelleştirilen kamu kurum ve kuruluşlarındaki çok sayıda işçi işsiz
kalmak suretiyle özelleştirme mağduru olmuşlardır. Özelleştirme mağduru
durumunda bulunan 4 500 işçiden, 1 800'ü tekrar işe alınmış; ancak geri kalan 2
700 işsiz, aile ve çocuklarıyla birlikte aç, sefil ve perişan vaziyette tekrar
işe alınacakları günü beklemektedirler. Sayın Başbakan uygulamadaki çifte
standarda son vererek, bu işsiz işçileri acaba ne zaman kamu kuruluşlarındaki
işlerine yeniden almayı düşünüyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.
Sayın Erbatur, buyurun.
N. GAYE ERBATUR (Adana) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sorumu Devlet Bakanı Sayın Güldal Akşit'e
yöneltiyorum: Aile içi şiddet, sıklıkla mesai saatleri dışında ve haftasonları
yaşanır. Bu nedenle karakollara veya hastanelere yapılan başvurularda, kamu
görevlileri SHÇK il müdürlüklerinden destek alamamaktadırlar. Bu konuda nasıl
bir çözüm öneriniz var? Önerinizi nasıl ve ne zaman hayata geçirmeyi
düşünüyorsunuz?
İkinci sorum, yine Sayın Güldal Akşit'e:
Kolluk hizmetlerini yürüten Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel
Müdürlüğü, aile içinde şiddete uğrayan kadınların başvuruları açısından büyük
önem taşımaktadır. SHÇK Genel Müdürlüğü ile bu kamu birimleri arasında kadına
ve çocuğa yönelik aile içi şiddetin önlenmesi, mağdurlara destek hizmetlerinin
geliştirilmesi gibi hususlarda ne gibi ortak çalışmalar, projeler, programlar
yürütülmektedir?
Üçüncü sorum, yine Sayın Güldal Akşit'e:
Türkiye'de çocuk anneler, fuhuşa zorlanan çocuklar, tacize ve tecavüze uğrayan,
ailesi tarafından bakılamayan, korunamayan zihinsel özürlü kadınlar, ailesi
tarafından terk edilen yaşlı kadınlar, özellikle de namus cinayetine kurban
gitme riski altındaki genç kızlar ve kadınlar gibi pek çok kadın grubu, sizden
destek ve hizmet bekliyor. Bu alanlarda ne gibi hizmetleriniz var, ne gibi
hizmetler vermeyi planladınız? Bu hizmetleri gerçekleştirecek bütçe ve
projeleriniz nedir?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, 10 dakikalık süre dolmuştur, şu anda 11 dakika oldu.
Sayın bakanların sorulan soruları, 10
dakikalık süre içerisinde cevaplandırmalarını istirham ediyorum.
Soru sormak isteyip de sorularını
yöneltemeyen 3 arkadaşımız kaldı; ama, süreye riayet etmek noktasında grup
başkanvekillerinin de beraber kararlaştırdıkları bir husus var.
Sayın Grup Başkanvekilleri, soru soramayan
3 arkadaşımız kaldı, sorularını sorabilirler mi?
EYÜP FATSA (Ordu) - Bizce bir mahzuru yok.
Arkadaşlarımız sorularını sorsunlar.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, sorunuzu seri bir
şekilde sormak üzere, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sorumu Sayın Başbakana yöneltiyorum: 24
Kasım 2003 tarihinde Ramazan Bayramının arifesinde, Resmî Gazetede yayımlanan
Kur'an Kursu Yönetmelik değişikliği, az önce, Sayın Bakanın açıkladığına göre,
adı geçen yönetmelik, geri çekilmesi için, Diyanet İşleri Başkanı tarafından 11
Aralık tarihinde Başbakanlığa gönderilmiştir; ama, bu geri çekme yazısı, henüz,
Resmî Gazetede yayımlanmamıştır. Bu niçin geciktirilmektedir; yayımlanacak
mıdır?
İkinci sorum: İran ile Türkiye Cumhuriyeti
arasında karşılıklı öğrenci ve burs anlaşması olduğuna ilişkin basında haberler
vardır. Böyle bir anlaşma varsa, bu, Başbakanlık ve Millî Eğitim Bakanlığı
düzeyinde mi götürülmektedir? İran'la komşuluk ve devlet ilişkilerinin olması
doğaldır; ama, Anayasanın 42 nci maddesine ve Millî Eğitim Temel Yasasına göre,
öğretim birliği içerisinde eğitilen Türk çocukları için, dinsel ağırlıklı bir
eğitim uygulayan İran'la karşılıklı bir öğrenci ilişkisinin ne yararı vardır?
Üçüncü ve son sorum...
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, istirham ediyorum,
burada keserseniz, diğer arkadaşlara da vakit sağlarız.
Teşekkür ediyorum ben size.
Sayın Bodur, buyurun efendim.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan,
biraz önce, Sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin konuşmasında, benim
yaptığım konuşmaya ilişkin, verdiğim rakamların gerçekdışı olduğunu iddia
etmişlerdir.
Şimdi, ben, Sayın Şahin'den soruyorum:
Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan bu yıl 13 000 000
öğrenciye dağıtılan kitapların dışında, eskiden verilen, önlük gibi, palto
gibi, giysi gibi, kırtasiye gibi, birtakım yardımlar yapılmakta mıdır?
Bütçenin rakamsal büyümesinin önemi
yoktur; ancak, büyüyen paranın kullanılma yerleri ve çeşitliliği önemlidir. O
bakımdan, muhalefet sözcülerinin söylediklerinin gerçeği yansıtmadığı iddiası
bize yapılmış çok ağır bir saldırıdır. Siyasî yaşamımız boyunca hiçbir şeyi
araştırmadan, hiçbir şeyi incelemeden, hele, bu Yüce Meclisin kürsüsüne
getirmek gibi bir küçüklüğü kendime yakıştıramam. Lütfen, bu arada, eskiden
beri çocukların ailelerine yapılan 50 000 000 ile 70 000 000 lira arasındaki
yoksul çocuklara dayanışma paraları şu anda verilmekte midir?
Dört ilimizde uygulanan Her Çocuğa Bir
Bardak Süt Projesi hâlâ uygulanmakta mıdır?
Bu sorularıma yanıt bekliyor, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bodur.
Sayın Tosun, buyurun.
RESUL TOSUN (Tokat) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili birkaç
sorum olacak. Vakıfların binlerce kiracısıyla ilgili bir stopaj sorunu vardı;
bu istikametteki yasal çalışma ne aşamada? Öncelikle onu sormak istiyorum.
İkinci sorum: Vakıflar Genel Müdürlüğüne
ait özel hesaplardaki meblağlar ataletten ne zaman kurtarılıp yatırımlara sevk
edilecek?
Üçüncü sorum: Vakıflar Genel Müdürlüğü,
gelir fazlası veren bir müdürlük. Bu gelir fazlası meblağın, her sene sonunda
ihtiyaç duyulan kalemlere aktarılması düşünülüyor mu?
Dördüncü sorum: Azınlık vakıfları ile
vatandaşlarımızın kurduğu vakıflar arasında denetim ve teftiş konusunda bir
adaletsizlik var. Yüzde 5 gayrimüslim azınlık vakıflarından teftiş ve denetim
bedeli alınmıyor; ama, bizim vakıflarımızdan bu alınıyor. Bu, bir adaletsizlik
değil mi; bunu değiştirmeyi düşünmüyor muyuz?
Ayrıca, vakıfların kuruluşundaki mal
varlığı bazılarında 200, bazılarında 300, bazılarında da 500 milyara çıkarıldı;
ama, bunların hiçbirinin bu şeye uymadığını tahmin ediyoruz. Genel
Müdürlüğümüz, ocak ayında bunları değerlendirirken, yeniden insanlara hizmet
etmek isteyen vatandaşlara, daha az mal varlığıyla vakıf kuracak imkânı
sağlamayı düşünüyor mu?
Bu kamu vakıfları, vatandaştan, isimsiz
vergi gibi "ücret", "bağış" ve "katkı payı" adı
altında paralar alıyordu. Bakanlığımızın bu istikamette bir tasarı
hazırladığını duyuyoruz, biliyoruz. Son olarak da, bunun hangi aşamada olduğunu
açıklarlarsa sevinirim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tosun.
Sayın Ergin, buyurun.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Benim, Başbakan Yardımcımız Sayın Şahin'den iki sorum var.
Atatürk Orman Çiftliğinden 126 dönüm
arazinin, yani, 126 000 metrekare arazinin, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne,
üstelik rayiç bedel üzerinden olmaksızın satışı için bir yasa tasarısı
hazırlandığını biliyoruz ve bu yasa tasarısıyla, alınacak olan bu 126 000
metrekare arazinin de iki spor kulübüne verileceği kamuoyunda açıklanmaktadır.
Ankara'da çok sayıda ve çoğu amatör olan
spor kulüpleri varken, Atatürk Orman Çiftliğinden 126 dönüm arazinin iki kulübe
verilmesi hakkaniyete sığar mı?
Son 20 yıldır Atatürk Orman Çiftliğinden
bir metrekare satış yapılmamışken ve Atatürk Orman Çiftliği 20 yıl öncesine
kadar talan edilmiş durumdayken, şimdi, bu talanın yeniden başlatılmasını doğru
bulmakta mısınız?
Eğer "burayı kira karşılığı bu iki
spor kulübüne vereceğiz" diyorsanız, zaten, Atatürk Orman Çiftliği, şimdi,
arazisini onlara kiraya vermiş ve bu kulüplerden biri için kira bedeli artırımı
davası açmıştır; ama, şu anda dava sürmektedir. Bu yanlıştan dönmeyi düşünür
müsünüz? Çünkü, Atatürk Orman Çiftliği Büyük Atatürk'ün bize kalıtıdır ve buna
dokunulmaması gerektiğini, bugünkü hükümetin birçok bakanı da defalarca
açıklamışlardır.
Çok kısa bir sorum daha var. Muğla Gençlik
ve Spor İl Müdürü, Gençlik ve Spor Genel Müdüründen de çok fazla övücü ifadeler
almışken, bu il müdürünün görevden alınış gerekçesi ne olabilir? Bu gerekçenin
liyakatla ilgili olmadığını, daha doğrusu, liyakatsızlık gibi bir gerekçe
olmadığını bütün kamuoyu bilmektedir.
Bunun nedenini açıklayabilir misiniz?
Saygılar sunarım.
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Ergin.
Sorular tamamlanmıştır.
Sayın Bakanlarımız cevap vereceklerdir;
buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; benim
Bakanlığıma bağlı kuruluşlarla ilgili sorulara kısaca cevap vermek istiyorum.
Sayın Aslanoğlu yeşil kartlarla ilgili bir
soru yöneltti; ama, sanıyorum, daha sonra bütçesi görüşülecek olan Sağlık
Bakanlığı veya Sağlık Bakanı bu sorulara cevap verebilir. Konunun Beşir Atalay
Beyle de ilgisi olduğu kanaatindeyim. Sanıyorum, burada Sayın Bakan yok, ama,
onun Bakanlığından bürokrat arkadaşlar var; bu soruyu yöneltirlerse, yazılı
olarak cevap gelir diye umut ediyorum.
Ayrıca, Sayın Aslanoğlu "vakıfların
vermiş olduğu burslardan yüzde 5 oranında pay alınıyor" dedi. Kendisi de
ifade etti; bu, tabiî, yasadan kaynaklanıyor; ama, burslardan değil. Vakıfların
gelirlerinden, gerçekten "teftiş ve denetim parası" adı altında bir
pay alınmaktadır. Tabiî, vakıfların dağıtmış olduğu burslar da bu gelirlerden
verildiği için, sanki, sadece burslardan böyle bir yüzde 5 pay alınıyormuş gibi
bir intiba uyandı; ama, bu, bir yasal zorunluluktur. "Peki, siz, bunu
devam ettirecek misiniz" diye de soru sorduğunuzu zannediyorum. Demin
konuşmamda da ifade etmiştim; tüm vakıflarla ilgili mevzuatı yeniden gözden
geçiriyoruz. Bu bağlamda, kuşkusuz ki, bu da önümüze gelecektir ve
değerlendireceğiz.
Sayın Ekmekcioğlu "60 spor il
müdürünün görevden alınması doğru mudur" dediler. Eğer, bir ilimizde beş
yıldan fazla bir il müdürümüz görev yapmışsa, onu başka bir il müdürlüğüne
atıyoruz. Böyle bir uygulamamız var. Bir il müdürü arkadaşımızın A ilinden
alınıp B iline verilmiş olmasını, o arkadaşımızın tecrübelerinden başka bir
ildeki sporcuların da yararlanmasını veya spor tesislerine yönelik
çalışmalarını orada da yürütmüş olmasını, biz, il müdürlerimizin mağdur olacağı
şeklinde de değerlendirmiyoruz. 60 spor il müdürünün görevden alınmasıyla
ilgili herhangi böyle bir uygulamamız yok; ama, zaman zaman, çok uzun süre bir
ilde görev yapan arkadaşlarımızı başka bir ile aktardığımız oluyor. Bir de,
eğer, bir il müdürümüz yanlış uygulamaları sebebiyle teftiş geçirmişlerse,
teftiş kurulu raporlarında başka bir ile tayin edilmesi veya başka bir göreve
alınması şeklinde bir hüküm varsa, tabiî ki, onları da uyguluyoruz. O bakımdan,
böyle, komple gençlik ve spor il müdürlerimizi değiştirmek gibi bir uygulamamız
söz konusu değildir.
Sayın Ilıcalı "her ilçeye bir spor
tesisi düşünüyor musunuz" dediler. Aslında, birçok ilçemizde spor tesisi var;
ama, çokça, olmayan da var. Sizler de takip ediyorsunuz. Biz, kamuda yeniden
yapılanma adı altında kamu yönetimi temel kanun tasarısını hazırladık;
sanıyorum, pazartesi günü Türkiye Büyük Millet Meclisine de gönderilecek. Biz,
orada, il ve ilçelerdeki gençlik ve spor hizmetlerinin yerel yönetimler
tarafından yerine getirilmesini öngörüyoruz; ama, o zamana kadar, kuşkusuz ki,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, kendi yasası gereği, bu hizmetleri yapıyor. Bu
tasarı yasalaştığı takdirde, belirli bir süre sonra, bu hizmetler, mahallî
yönetimler tarafından yerine getirilecek. Ben inanıyorum ki, hangi ilde, hangi
ilin hangi mahallesinde hangi tür bir spor tesisine ihtiyaç duyulduğunu mahallî
yönetimler daha iyi bilecektir. Tabiî, biz, sadece bu görevleri ve yetkileri
devretmiyoruz; aynı zamanda, bunlarla ilgili kaynakları da devredeceğiz. O
bakımdan, çok yakın bir zamanda, her ilçemizde, ihtiyaç kadar spor tesisine
sahip olabileceğimizi düşünüyorum.
Ayrıca "Palandöken'de kış
olimpiyatları düşünüyor musunuz" dediniz. Tabiî, arzumuz; ama...
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) -
Uluslararası...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Anladım ben. Olimpiyat olunca, zaten uluslararası
olur; yani, Türkiye'de kendi kendimize olimpiyat yapamayız.
Bu konuyu, tabiî, gündemimize alırız; ama,
gerçekleşmesi biraz zaman alacaktır. Gerçekten, Erzurum ve o yöre bu tür
organizasyon için son derece müsaittir; buna inanıyorum. Bunu, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü ve ilgili federasyon gündemine alacaktır.
Sayın Gazalcı'nın sorusu daha çok Millî
Eğitim Bakanlığıyla ilgiliydi. O nedenle, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi
esnasında herhalde o soruya cevap verilecektir.
Sayın Bodur, verdiği rakamların hatalı
olduğunu söylediğimi ifade etti. Hiçbir rakam vermediniz ki hatalı olduğunu
söyleyeyim. Sadece, işte düşürüyorsunuz dediniz; ben de düşürmediğimizi
söyledim. Yani, işte "bütçeden fakirlere, özürlülere daha az para
ayırdınız" dediniz; ben de daha fazla ayırdığımızı söyledim.
"Eskiden verilen, işte, önlük gibi,
kırtasiye gibi, palto gibi şeyleri şimdi de yapıyor musunuz" denildi.
Biliyorsunuz, "fak fuk fon" diye bildiğimiz genel müdürlüğün, il ve
ilçelerde de şubeleri var; valiler ve kaymakamlar da bu işin başındadır. Onlar,
mutlaka, kendi yörelerinde bu tür ihtiyaç sahiplerine de öteden beri yardım
yaparlar zaten, yapıyorlar; yasa buna mani değil; ama, ne kadar yapılmıştır,
onu bilemiyorum; onun cevabını yazılı olarak takdim edelim.
Sayın Tosun oldukça fazla sorular sordu,
hepsini tespit edemedim. Sayın Genel Müdürüm önüme bir not iletti, zaman da
süratle akıyor. İzin verirseniz, Resul Bey, sizin sorularınıza yazılı cevap
vereyim.
RESUL TOSUN (Tokat) - Yazılı olsun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Eyüpoğlu, Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili
bir soru yönelttiler. Bilindiği gibi, Ankara'da faaliyette bulunan ve Süper
Ligde mücadele eden iki spor kulübümüz var; biri Gençlerbirliği, biri de
Ankaragücü Spor Kulübüdür. Bu spor kulüplerimiz, şu anda, Türkiye'nin, belki de
Avrupa'nın en gelişmiş spor tesislerine sahiptirler; ancak, bu spor
tesisleriyle ilgili hukukî bir ihtilaf olduğu doğrudur. Biz, bu spor
tesislerini Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne tahsis etmek amaçlı olarak bir
yasa tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ettik. Bu, ilgili
komisyonda görüşülecektir, Genel Kurulda görüşülecektir. Evet, biz, hükümet
olarak, üstünde Gençlerbirliği ve Ankaragücü Spor Kulüplerinin tesislerinin
bulunduğu o arazinin Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne tahsisiyle ilgili bir
yasayı sevk ettik. Konu Meclisin gündemindedir, takdir de Meclisindir; Meclis
ne derse, o da başımızın üzerinedir.
Hemen şunu da belirteyim: Kendisine son
derece müteşekkirim. Bundan iki ay kadar önce, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Sayın Deniz Baykal Gençlerbirliği Spor Kulübü'nü ziyaret etmişti. Sayın
Cavcav bu sorunu kendisine anlattığında -ki, bende açıklaması vardır Sayın
Genel Başkanın- bu yasal düzenlemenin bir an önce çıkması gerektiğini söyledi.
Hatta, Sayın Baykal, oradaki önerisinde "neden bunun Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğüne verilmesini istiyorsunuz, doğrudan doğruya size verilsin, böyle
düzenlensin" diye de temennide bulunmuştur. Sayın Genel Başkanın, Sayın
Baykal'ın bu desteğinden dolayı da, kendisine, gıyaben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Bakan, bir
düzeltme yapabilir miyim; ismim Ergin, gerçi dedemin adı Eyüp ama...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kusura bakmayın, bu sesten tam alamadım.
Çok teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN - Sayın Tüzmen, buyurun.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın Ekmekçioğlu'nun sorusuna
cevap vermek istiyorum. Tabiî, burada bir düzeltme de yapmak lazım. Belki,
Sayın Ekmekçioğlu'nun çok sık kullandığı bir kelime olmadığı için
"Diyanet" yerine "Dinayet İşleri Başkanlığı" dedi, bunu
düzeltelim; Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi.
Şimdi, tabiî, burada, ilahiyat fakültesi
mezunu olarak görev yapmak isteyenlerle ilgili olarak, zaten, yönetmelikte bu
şekilde bir düzeltme yapıldı. Şu anda, imam-hatip, Kur'an kursu öğretmen
kadrolarına eleman alımı için ilk şart olarak ilahiyat fakültesi mezunu olması
aranıyor. Eğer, yeterli eleman bulunamazsa, imam-hatip lisesi mezunları
alınmaktadır.
Bu arada, Sayın Akgün'ün sorularına cevap
vermek istiyorum. Şimdi, müftü ve vaizlere üç yıllık meslekiçi eğitim kursu
veren beş ayrı eğitim merkeziyle ilgili proje çalışmaları devam ediyor. Yılda 6
000 imam-hatibi, iki aylık süreyle, hizmetiçi eğitime tabi tutan bu kursların
müfredat programları, Ankara Üniversitesiyle işbirliği yapılarak, ilahiyat
lisans tamamlama programı çerçevesinde gerçekleştiriliyor. Beş yıl içerisinde,
40 000 imam-hatibin, dört yıllık ilahiyat fakültesi mezunu olması ve Kur'an
kurslarının müfredatı ile programlarının da yeniden düzenlenmesi planlanıyor.
Şimdi, emeklilik, vefat ve istifa gibi
nedenlerle boş bulunan -kadrosu olduğu halde- 11 700 adet imam-hatip kadrosu
var. Bunun yanında, 587 adet vaiz, 50 adet murakıp, 1 037 adet Kur'an kursu
öğreticisi ve 860 adet de müezzin-kayyım kadrosu boş bulunmakta. Tabiî, burada,
düzgün bir dinî eğitim ve hutbelerin aydın imamlar tarafından verilmesi
konusunda toplam 20 700 personel alımına -böyle bir kadroya- ihtiyaç var; ama,
1990 yılından bu yana, Diyanet İşleri Başkanlığına yeni bir kadro verilmemiş
durumda.
Cevaplayamadığımız diğer konuların
cevaplarını yazılı olarak vereceğiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüzmen.
Sayın Akşit, buyurun.
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, tarafıma yöneltilen soruları
kısaca cevaplandırmak istiyorum.
Zannediyorum, ilk olarak, Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bir reforma ihtiyacı olup olmadığı sorulmuştu. Biz
de tamamen bu düşüncede olduğumuz için, kısa bir süre içerisinde
gerçekleştireceğimiz bir sosyal hizmetler şûrasından bahsetmek istiyorum. Bu
şûra, bugüne kadar içine kapalı olarak çalışan Kurumun dışa açılmasını
sağlayacak ve "sizce, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu nasıl
olmalıdır"ı ortaya koyacaktır. Amacımız, sivil toplum kuruluşları,
akademisyenler ve toplumun her kesiminin bu Kurumu değerlendirmesi ve bugüne
kadar içine kapalı halde çalışmış ya da çalışmaya çalışmış Kurumun, daha faydalı,
daha iyi hizmet veren bir kurum haline getirilmesidir. Dolayısıyla, zaten, bu
çalışmalar ilk günden itibaren başlatılmış bulunmaktadır ve önümüzdeki süreç
içerisinde de, kısa bir zaman içerisinde de bu şûranın duyurusu yapılacak ve
tamamen açık olarak gerçekleştirilecektir; tamamen reform niteliğinde bir
çalışmadır, daha evvel hiç gerçekleştirilmemiş bir çalışmadır.
Yine, Genel Müdürlükte liyakati esas
alan... İl müdürlüklerinde liyakat esas alınıyor; ama, Genel Müdürlükte de buna
dikkat ediliyor mu gibi bir soru soruldu. Atamalarda tamamen liyakat esas
alınmaktadır; çünkü, bu kurumlar, liyakati esas alırsa hizmet verebilecek
kurumlardır. Ancak, sadece belirli meslek grubundaki insanların liyakatli kişi
kabul edilmesi de doğru değildir. Yani, bu kurumda çalışacaksa, mutlaka sosyal
hizmet uzmanı olmalıdır düşüncesi bence yanlıştır; çünkü, bu kurumların,
eğitimciye, pedagoğa, psikoloğa, sosyoloğa, doktora, mühendise, her türlü
uzmana ihtiyacı vardır. Dolayısıyla, atamalarda bunlara özen gösterilmekte, özellikle
eğitimci kadrosunda, uzman kişilerin görevleri başında olmalarına dikkat
edilmektedir.
Yine, bir diğer husus da, hizmette
çeşitliliğin düşünülüp düşünülmediği yönünde bir sorudur ki, bizim
kurumlarımız, zaten, hizmette çeşitliliği esas almaktadır. Şöyle ki: Sıfır
yaştan yaşlılığa kadar, kadınlarımıza kadar, özürlülerimize kadar geniş bir
yelpazeye hizmet vermeye çalışmaktayız ve bunlara verilen hizmetler de,
verilecek hizmetler de, sizlerin de bildiği gibi, çok değişik alanlara
yayılmaktadır. Bir özürlünün alacağı hizmet, eğitimdir, rehabilitasyondur,
sağlıkla ilgilidir. Bir yaşlının alacağı hizmet, yine, rehabilitasyonla
ilgilidir. Keza, çocuklarımız dediğiniz zaman, bebeklikten itibaren
yetişmeleri, eğitimleri ve bütün bunların sonunda, gençlik aşamasından sonra,
iş sahibi, meslek sahibi olmaları... Yine, kadınlarımıza yönelik verilecek
hizmetler de, onların gerek şiddete karşı korunmaları gerek istihdamlarının
geliştirilmesi ve gerekse toplumda ayaklarının üzerinde durmalarının sağlanması
yönünde çalışmaları içermektedir. Dolayısıyla, zaten hizmet çeşitliliği esas
olan bir kurumdan söz etmekteyiz; ancak, tabiî ki, bunların daha da artırılması
kurumumuzun gayretleri içindedir.
Yine, bir başka soru, eğitimci eksiğinin
gönüllü kuruluşlardan, kişilerden, eğitimcilerden karşılanmasının düşünülüp
düşünülmediği yönündeydi. Ben, şunu ifade etmek istiyorum: Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu, her zaman, sivil toplum kuruluşlarıyla, gönüllü
kuruluşlarla, vakıf ve derneklerle uyum içinde çalışması gereken bir kurumdur;
çünkü, bu sorunlar, sadece bu Kurumu değil, toplumun her kesimini ilgilendiren
sorunlardır. Dolayısıyla, bizim her zaman gönüllü desteğe ihtiyacımız vardır ve
bizim kurumlarımızda hizmet etmek için, mutlaka kadrolu elemanımız olmak da gerekmemektedir.
Biz, her zaman, gönüllü destekçileri yanımızda görmek isteriz ve onların
desteği bizler için büyük bir kuvvet oluşturmaktadır.
Yine, Sayın Gaye Erbatur'dan gelen bir
soru, kadına karşı şiddet konusunda, bu şiddetin, özellikle akşamları ve hafta
sonları olduğu, gündüz kurumlara ulaşılabildiği; ancak, mesai saatleri dışında
nasıl ulaşılabileceği yolundaydı. Bildiğiniz gibi, bizim, bugüne kadar çok
etkin kullanılmamış olmakla birlikte, bir Alo 183 hattımız vardır. Bizim ilk
yaptığımız iş, bu hattı biraz daha etkin hale getirmek olmuştur. Şu anda, Genel
Müdürlük nezdinde hizmet vermektedir; ancak, büyük illerde ve bu tür sorunların
yoğun olduğu illerde de -hem Genel Müdürlükte hem bu illerde- müstakil hat
çalışmaları daha etkin olarak sürdürülecektir.
Tabiî, bu hatlar vasıtasıyla verilecek
olan hizmetler, özellikle yardım isteyen kadınlarımızın, şiddete maruz kalmış
kadın ve çocuklarımızın koruma altına alınması, özellikle kadın sığınma
evlerinin, konukevlerinin daha etkin hale getirilmesi ve sayılarının
çoğaltılması yönündeki çalışmalarımızdır. Bu konudaki çalışmaları sürdürüyoruz.
Bu sayının, yani, şu anda, 8 konukevinin çok çok yetersiz olduğunu biz de çok
iyi biliyoruz; ancak, önümüzdeki dönemde bunların sayısının artırılması ve daha
etkin hizmetler vermeleri bakımından da gerekli çalışmaları sürdürüyoruz.
Ayrıca, kadına karşı şiddet, bugün, sadece
Türkiye'nin değil, dünyanın sorunudur; gelişmiş ülkelerde dahi, değişik
sebeplerle de olsa, şiddet sürmektedir. Tabiî ki, buradaki çalışmalar da
tarafımızdan takip edilmektedir; ülkemize uyumlu olduğu oranda faydalanılmaya
çalışılmaktadır. Ancak, şiddet konusunda ne yapmamız gerektiği, yine, sivil
toplumla elele vererek, toplumun daha bilinçlenmesi sağlanılarak
çözümlenebilecek bir konudur diye düşünüyorum.
Tabiî, bu arada, gündemimizdeki en önemli
konu da, yine, şiddet konusunda, kadına ilişkin düzenlemeler konusunda, Türk
Ceza Kanunu düzenlemeleridir ki, bu konuda da, Sayın Erbatur'un da bildiği
gibi, gerekli çalışmalar gerek muhalefet partisince gerek AK Partisince
yapılmaktadır ve biz de, kadın duyarlılığıyla, bu konudaki görüşlerimizi
hazırladık ve Adalet Komisyonuna sunduk. Öyle inanıyorum ki, önümüzdeki dönemde
bu konuda biraz daha hassas olunacaktır.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Akşit, teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekilleri, soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır. Saygıdeğer milletvekillerimize ve Sayın Bakanlarımıza
teşekkür ediyoruz.
Şimdi, sırasıyla, ikinci turda yeralan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup,
oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık 2004 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07 - BAŞBAKANLIK
1. -
Başbakanlık 2004 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod
Açıklama Lira
01 Genel Kamu Hizmetleri 331 120 421 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 30 866 375 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 301 751 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 17 158 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 456 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 41 968 204 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 422 150 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 2
149 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2004 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.-
Başbakanlık 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Başbakanlık 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 898 744 391 950
000
- Toplam Harcama : 843 157 339 020
000
- İptal Edilen Ödenek : 56 238 718 470
000
- Ödenek Dışı Harcama : 651 665 540 000
- 1050 S.K.83 üncü Mad.
ve
Dış Proje Kredilerinden Ertesi Yıla devreden : 52 027 450 000
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2002 malî yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 malî
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranmasını talep ediyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)- Bütçede istenmez.
BAŞKAN - Saydıralım.
HALUK KOÇ (Samsun) - Evet Sayın Başkan;
evet diyenler, hayır diyenler diye oylayın.
BAŞKAN - Bir dakika... Önce oylamayı
yapacağım, yaparken de karar yetersayısını arayacağım.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
sormanız gerekiyor.
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ara
verin, gelsinler.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, kâtip
üyelerimiz arasında sayı noktasında ihtilaf olmuştur, Elektronik cihazla oylama
yapacağım.
3 dakika süre veriyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, oylama
cihazına giremeyip de pusula gönderecek arkadaşlarımız, lütfen, burada olup
olmadıklarının tespiti için, salondan ayrılmasınlar.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın Atilla Koç?.. Burada.
Sayın Abdülkadir Aksu'ya vekâleten Sayın
Güldal Akşit?.. Burada.
Sayın Mehmet Aydın'a vekâleten Sayın
Kürşat Tüzmen?.. Burada.
Abdullah Gül Beye vekâleten Sayın Mehmet
Ali Şahin?.. Burada.
Sayın Güldal Akşit?.. Burada.
Sayın Beşir Atalay'a vekâleten Sayın Ali
Babacan?.. Burada.
Sayın Gürsoy Erol?.. Burada.
Sayın İmdat Sütlüoğlu?.. Burada.
Sayın Köksal Toptan?.. Burada.
Sayın Gülseren Topuz?.. Burada.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
karar yetersayısı vardır; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.91 -
GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod
Açıklama Lira
01 Genel Kamu Hizmetleri 14 374 990 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 65 950 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 721 040 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 239 553 020 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Kod
Açıklama Lira
02 Vergi Dışı Gelirler 924 998 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Sermaye Gelirleri 25 002 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar 253 765 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 220 130 136 850
000
- Toplam Harcama : 191 539 052 970
000
- İptal Edilen Ödenek : 1 117 682 400
000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 27 473 401 480
000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C
E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 86 736 000 000
000
- Yılı tahsilatı : 182 732 594 680
000
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.92 -
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod
Açıklama Lira
01 Genel Kamu Hizmetleri 14 374 990 000 000
01 Genel Kamu Hizmetleri 5 854 090 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 108 090 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 194 090 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 5 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 35 929 035 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 6 303 695 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Kod
Açıklama Lira
02 Vergi Dışı Gelirler 44 888 710 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Sermaye Gelirleri 1 290 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar 3 504 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü
2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü
2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Vakıflar Genel Müdürlüğü
2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 73 950 542 910
000
- Toplam Harcama : 61 575 605 900
000
- İptal Edilen Ödenek : 12 309 837 290
000
- Ödenek Dışı Harcama : 24 072 680 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 89 172 400 000
Mazbut ve Mülhak Toplamı
- Genel Ödenek Toplamı : 11 778 866 640
000
- Toplam Harcama : 5 552 792 460
000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 6 226 074 180
000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C
E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 37 080 000 000
000
- Yılı tahsilatı : 89 517 487 130
000
Mazbut ve Mülhak Vakıf
Geliri
- Yılı tahsilatı : 5 552 792 460
000
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü
2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.86 - DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod
Açıklama Lira
01 Genel Kamu Hizmetleri 15 548 055 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 681 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 214 500 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Fonksiyonel
Kod
Açıklama Lira
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 980 703 445 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 290 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Diyanet
İşleri Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 37 080 000 000
000
- Genel Ödenek Toplamı : 617 439 200 000
000
- Toplam Harcama : 619 288 283 390
000
- İptal Edilen Ödenek : 10 294 754 410
000
- Ödenek Dışı Harcama : 12 143 837 800
000
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.93 - SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod
Açıklama Lira
01 Genel Kamu Hizmetleri 10 703 400 000 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 303 100 000 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 286 821 500 000 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Kod
Açıklama Lira
02 Vergi Dışı Gelirler 109 785 050 000 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Sermaye Gelirleri 214 950 000 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar 187 828 000 000 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 37 080 000 000
000
- Genel Ödenek Toplamı : 202 560 669 670
000
- Toplam Harcama : 182 008 398 780
000
- İptal Edilen Ödenek : 2 504 534 090
000
- Ödenek Dışı Harcama : 891 273 540 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 18 939 010 340
000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C
E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 121 619 000 000
000
- Yılı tahsilatı : 185 346 368 210
000
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.14
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma Saati : 16.42
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 31 inci Birleşimin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2004 malî yılı bütçesi
üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz; ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım:
V. - ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - Gündemdeki sıralamanın ve çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
19.12.2003 Cuma günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Eyüp Fatsa
Ordu
AK Parti Grup Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurulun 19 Aralık
2003 Cuma günkü bugün birleşiminde, daha önce Gelen Kâğıtlar listesinde
yayımlanan ve dağıtılan 308 sıra sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 5 inci sırasına alınması ve bu birleşimde, günlük bütçe
programının tamamlanmasından sonra, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına kadar olan
işlerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına
sunulması önerilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Ben de aleyhte söz istiyorum Sayın Başkan.
EYÜP FATSA (Ordu) - Ben
de lehte söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
Süreniz 10 dakika.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, pek alışık olmadığımız bir süreç
içine girmiş bulunuyoruz; o da şu: Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe
maratonu varken, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili arkadaşlarımızın
teklifiyle, bütçe kanunu tasarısıyla hiçbir ilgisi olmayan iki kanun tasarı ve
teklifinin, bugünkü son tur görüşmelerinden sonra gündeme alınması önerisi
geldi. Doğal olarak, Danışma Kurulunda uzlaşma sağlanamadı.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, ben, bazı şeyleri tekrar tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum,
sizlerin samimiyetine güvenmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasama yılının başında, grup başkanvekili arkadaşlarımızla konuştuğumuzda,
geçen dönemde yaşadıklarımızı tekrar etmemek için, 48 saat dolmadan, yasa
tekliflerinin, grup önerileri olarak Genel Kurula indirilmemesi noktasında
azamî dikkati göstereceklerini ifade ettiler. Biz bunu saygıyla karşıladık,
olması gereken bir davranış şeklinde görüş bildirdik; fakat, artık, bütçe
görüşmelerinin arasında dahi, 48 saat dolmadan ek kanun teklifi veya
tasarıları, sürekli şekilde, Grup önerisi olarak gündeme getiriliyor. Değerli
arkadaşlarım, tabiî ki bir görev yapıyorlar. Değerli arkadaşlarım, bu yasama
dönemi başında verdikleri sözü tutamamanın sıkıntısını yaşıyorlardır mutlaka;
bunu ben ikili ilişkilerimizde görüyorum.
Sayın milletvekilleri,
bakın, daha önceki dönemlerde birkaç kez, bu şekilde, bütçe görüşmelerinin
arasına değişik teklif veya tasarıların sokulduğuna tanık oluyoruz. Bunlardan
bir tanesi, Kuzeyden Keşif Gücünün görev süresinin uzatılmasıyla ilgili bir
miat sıkıntısı çıktığında, bu sıkıntıyı aşmak için böyle bir yol kullanılmış.
Bir de, RTÜK'le ilgili birtakım ödemelerin planlanabilmesi için, yine miatlı
bir konuda bir gündem oluşturulmuş. Şu anda bütçe görüşülüyor değerli
arkadaşlarım; yani, daha önce gerekli ya da miatlı bir konu, ülkeyi ilgilendiren
bir miadı varsa... Fakat bugün getirilen 2 adet kanun teklifi ve tasarısı öyle
değil. Daha önce bir kötü örnek olduğu için söylemiyorum, kötü örnek emsal
teşkil etmemeli hiçbir zaman. Yani, bu bütçe görüşülsün, bitsin -ki, çarşamba
günü oylaması yapılacak- perşembe günü de bu teklif ve tasarı görüşülür.
Peki, ben, sizlerle bir
şeyi daha paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bakın, çarşamba günü, dün
değil evvelki gün, sabah yine Danışma Kurulu toplandı, yine bu kanun
tasarısının görüşülmesi için AKP Grubu önerisi getirildi, burada oylandı ve
ondan sonra bu kanun tasarısı görüşülürken Grubunuz tarafından çoğunluk
sağlanmadı. 10 dakika ara verildi, tekrar elektronik oylama yapıldı, yine 184 kişiyi bulamadınız. Yani, bir
konuyu bu kadar ısrarla gündeme getirip de, arkasında duramayan bir İktidar
Grubu milletvekili olmak düşündürücü!
Değerli arkadaşlarım,
bunlar samimî eleştiriler, bunlar tespitler; bunlar, sadece bizim tespitlerimiz
değil, bu kürsüden tüm millet tarafından görülüyor. Bir siyasî iddia sergilemek
istiyorsanız, siyasî iddianızın arkasında duracak siyasî iradeyi göstermek
zorundasınız.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, biraz sonra oylarınızla kabul ederseniz, son tur görüşmelerinden sonra
neyi gündeme getirmek istiyorsunuz; Denizli Belediyesi sınırlarının
genişletilmesi. Burada, hiçbir teknik, hiçbir imar planına dönük bir öngörü
yok. Burada, oluşturulabilecek olan
büyük alanların ranta açılması riski var.
Değerli arkadaşlarım,
peki, aceleniz nedir? Denizli halkına gerçekten iyilik mi yapmak istiyorsunuz;
Denizli halkına katkıda bulunmak mı istiyorsunuz; o zaman, gelin Denizli
Belediyesini büyükşehir belediyesi yapın. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak,
bu öneriyi tümüyle destekliyoruz; sadece, Denizli'yi değil, Denizli'yi,
Adıyaman'ı, Sivas'ı, Trabzon'u, benzer durumda olan Balıkesir'i, nüfusu 700
000'in üzerinde olan illerin belediyelerini, gelin, büyükşehir belediyesi
yapalım. O zaman, oradaki hizmetlerin büyükşehir etiketi altında, yasal
çerçeveden faydalanarak, daha iyi, daha tutarlı, daha planlı, daha teknik, daha
yerel yönetim anlayışına bağlı kalarak o insanlara götürülmesine katkı da
verin; ama, bu, yangından mal kaçırma tarzında yaklaşımlarınız hiç hoş değil.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Malatya'yı söylemediniz.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Malatya da var. Malatya'yı hatırlattı arkadaşlarım. Malatya'yı özellikle
söylemem gerekiyor. Teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım...
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Afyon...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Afyon'u hatırlattılar; demek ki, önergenin aleyhinde oy kullanacak iktidar
grubundan arkadaşlarım var.
Sayın milletvekilleri,
bakın, bu, el yordamıyla ülkeyi idare etme huyundan vazgeçin lütfen. Sizler
milletvekilisiniz; ne olur, grubunuzu ve hükümetinizi uyarın. Bizim iyi niyetli
uyarılarımız bir yere kadar ulaşıyor. Burada, olayı, bir siyasî polarizasyon,
bir kutuplaşma noktasında ele almayın; yapılan yanlış. İmar Bankası olayındaki
yanlışı söyledik. Komisyona geliyor, her şey hazır, görüşülüyor, aşağıda
birtakım değişiklikler oluyor. Bunlar sizin bürokratlarınız, bunlar sizin
teknisyenleriniz, bunlar sizin bakanlarınız. Bu çelişkiyi, burada daha çok
sergilememeye özen göstermeniz gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, burada, daha önce de belirttiğim bir hususu tekrar sizlerle paylaşmak
istiyorum. Çoğulcu demokrasilerde, bir şekilde, o günkü konjonktürden,
yürürlükte olan seçim yasalarının getirdiği avantajlardan, gerçek temsil
yüzdesinin çok üzerinde bir temsille Parlamentoya yansıyan çoğunluğunuzun her
dediğinin doğru olmadığını, ne olur, kabul edin. Hukuk devletinde, bu
söylediğim çerçeve içerisinde göreve gelen bir çoğunluğun, bunlara azamî oranda
dikkat etmesi gerekir. Bu, sistemin selameti bakımından son derece önemlidir.
Değerli milletvekilleri,
değerli arkadaşlarım; bakın, atasözlerinde çok temel gerçekler yatıyor. Bu
ülkenin, bu ulusun, bu toprakların yetiştirdiği insanların, yıllar boyu,
süzgeçlerinden, dağarcıklarından geçerek oluşan birtakım deneyimleri, bir öz
cümle ifade ediyor.
Bunlardan bazıları,
ilköğretimde öğrencilere ödev olarak veriliyor. Öğretmenler, acaba, bu
atasözüyle ne söylenmek isteniyor, bunu açın diyor. Bir eğitim olarak da
kullanılıyor atasözleri. Öğrenciye, günlük olaylar içerisinde bu atasözünün
yorumu nedir deniliyor.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, yaşamı, sosyal olayların etki ve tepkisini değerlendirmek için,
oldukça önemli ve eğitici bir yol. Bakın, bu yönde bir atasözü söyleyeceğim
size: "Deveyi yardan uçuran, bir tutam ottur." Çok güzel bir atasözü.
Bunu, geçmiş siyasî
deneyimlerde, zaman doğrulamıştır. Siyasileri de, kullandıkları bir tutam seçim
kurnazlığı ve ihtirası, daha sonraki uygulamalarda sandığa gömen nedenler
arasında olmuştur.
Bir kez daha anımsatmak
istiyorum, duyarlılığınıza hitap etmek istiyorum; bu çelişkilerden sıyrılmanızı
rica ediyorum, istirham ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Kompozisyon zayıf; uymadı.
HALUK KOÇ (Samsun) - Size
Türkçe dersi verebilirim.
BAŞKAN - Aleyhte, İzmir
Milletvekili Sayın Kemal Anadol; buyurun efendim.
Süreniz 10 dakikadır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkanvekili Prof. Dr. Sayın Haluk Koç, biraz
önce, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin Danışma Kurulundan geçmemesi
üzerine gündeme getirilmesiyle ilgili söz aldı ve görüşlerimizi belirtti. Benim
söyleyeceklerimi, biraz önce, kendisi, gayet güzel, veciz biçimde ifade
ettiler. Ben niye söz aldım: Bütün isteğimize rağmen, elbirliğiyle, evrensel
ölçülerde, Batı tipli bir parlamenter sisteme ulaşamamamızın tartışmalarını
yaptığımız bir dönemde, hâlâ, Anayasa tartışmaları yaptığımız, Kopenhag
kriterleri üzerinde tartıştığımız bir dönemde, belleğim, ister istemez otuz,
kırk, elli sene öncesine gitti ve demokrasimizin, bir türlü, bir arpa boyu yol
almadığını görerek, bunun üzüntüsü içerisinde, bunları ifade etmek üzere
kürsüye çıktım.
Değerli arkadaşlarım,
burada bütçe görüşüyoruz. Bütçe, benim bildiğim, bir parlamento için, ülke
için, Türkiye için çok önemli bir olaydır. Bütün partilerin, parlamentoda
temsil edilen partilerin, grubu olan partilerin, bütün milletvekillerinin
dikkati bütçede yoğunlaşır. Yurttaşlar, televizyondan, gazetelerden, medyadan,
bu bütçeyi izlerler; ama, her şey yozlaşıyor, her şey, olması gerektiği gibi
değil, olmaması gerektiği gibi ilerliyor, cereyan ediyor. Burada, bu bütçede,
Bütçe, Meclis gündemine geldiğinde gördük ki, Sayın Başbakanımız yurt dışında.
Parti gruplarının, parti temsilcilerinin, milletvekillerinin bütçe üzerindeki
görüşlerini dinlemeye tenezzül bile etmeden, yurtdışına gitmekte tereddüt
etmedi Sayın Başbakanımız.
O bitti, bütçeyi
görüşüyoruz; şimdi, Meclisin normal müzakere süreci içinde, normal gündemi
içinde görüşülmesi gereken bir husus, Meclisin gündemine getiriliyor; nereye;
bütçenin arasına sokuluyor ve çok büyük yanlışlar yapılarak...
Bakınız, İçtüzük Madde
1'de birtakım kavramlar tarif ediliyor. Sayın Başkan, oturumu yöneten
Saygıdeğer Başkanın da dikkatine sunuyorum; İçtüzük Madde 1: "Birleşim,
Genel Kurulun belli bir gününde açılan toplantısıdır." Bir daha okuyorum:
"Birleşim, Genel Kurulun belli bir gününde açılan toplantısıdır."
"Oturum, bir
birleşimin ara ile bölünen kısımlarından her biridir." Şimdi olduğu
gibi... Ara verildi, bir oturum daha başladı. Bunun adı birleşim değildir,
oturumdur; bugünkü oturumların toplamının adı birleşimdir. Bir daha birleşim ne
zaman olacak; yarın olacak.
İçtüzük madde 19'un son
fıkrasını okuyorum: "İçtüzükte Danışma Kurulunun tespitine, teklifine veya
görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün hallerde, Danışma Kurulu, yapılan ilk
çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz ve görüş bildiremezse,
Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel
Kurula sunabilirler. Bu durumda istemin oylanması ilk birleşimin gündemindeki
Başkanlık sunuşlarında yer alır ve Genel Kurul işaret oyuyla karar verir."
Anlaşıldı mı arkadaşlar, anlatabildim mi meramımı? "Bu durumda istemin oylanması
ilk birleşimin gündemindeki Başkanlık sunuşlarında yer alır ve Genel Kurul
işaret oyuyla karar verir" Yani, teamülleri, geleneği, demokrasiyi,
hukuku, her şeyi bir tarafa attığımız gibi, buradaki birleşim ile oturum
kavramlarını da, çamurla oynar gibi, çocuğun çamurla, hamurla oynaması gibi,
vıcık vıcık yapıp, bu Parlamentoyu ciddiyetten uzak hale getirmeye hiçbirimizin
hakkı yoktur arkadaşlar. Olmaz böyle şey! (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
lütfen -ayırım yapmadan söylüyorum- bu Parlamentonun değerli milletvekilleri,
sevgili arkadaşlarım -yaşı müsait olmayan, tarihin sayfalarına baksın; yaşı
müsait olan arkadaşlarımız var- böyle, istikrarsız biçimde, keyfî biçimde idarî
taksimatla oynamak hiçbir partiye hayır getirmez. Sadece Osman Bölükbaşı'yı
cezalandırmak için vilayetinin ilçe yapıldığı zamanları hatırlayınız. İsmet
Paşayı cezalandırmak için Malatya'nın bölündüğünü hatırlayınız; yani, bugün
tarihî bir gün.
Bu İçtüzüğü ihlal
ediyorsunuz, hukuk kurallarını ihlal ediyorsunuz. Neden; Denizli'nin 22
belediyesinin tüzelkişiliğine son vermek için, 25 köyünün tüzelkişiliğine son
vermek için. Ayrıca -daha yeni geçti komisyondan- Denizli'nin 28 belediyesi
daha var sırada. Burada, arkadaşlarım Mustafa Gazalcı, Mehmet Uğur Neşşar,
Haşim Oral çırpınıyorlar; Meclis açıldığından beri Denizli Belediyesini
büyükşehir belediyesi yapmak istiyorlar. Niye yapmıyorsunuz arkadaşlar?
Defalarca gündeme getirildi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Teklifiniz nerede?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Tamam, teklifimiz var.
Ayrıca -arkadaşların
belleği zayıf- nüfusu 700 000'in üstündeki illerin, il merkezi belediyelerin
büyükşehir belediyesi olması için kanun teklifi verdik -demin Haluk Bey
söyledi- sizin oylarınızla reddedildi. Malatya çoktan büyükşehir belediyesiydi,
Denizli çoktan büyükşehir belediyesiydi, Trabzon çoktan büyükşehir
belediyesiydi, Hatay çoktan büyükşehir belediyesiydi; reddettiniz. Şimdi
"teklifiniz nerede" diyorsunuz!
Şimdi, arkadaşlar, bunlar
ince ayar işlerdir. Bu idarî taksimatla oynamanın sebebi şudur: Siz, Batı tipi
bir parlamenter sistemi Türkiye'de kurmak için, Avrupa'yla bütünleşmek için,
artık merkezdeyiz deyin, ne söylerseniz söyleyin, davranışlarınızla bunu
kanıtlayamazsanız, inandırıcı olamazsınız. Siz, seçim sandığına, demokrasinin bir aracı, olmazsa olmaz koşulu olarak
bakmıyorsunuz; seçim sandığını Zati Sungur kutusuna döndürmek istiyorsunuz!
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Yok canım; ne alakası var?!.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Hadi canım sen de!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Seçim takvimi işlemeye başlamış; bu ayın sonunda kamu görevlileri istifa
edecek, hâlâ Denizli'de hangi belediye sınırındaki vatandaşlar nereye oy
kullanacak belli değil; hakkınız var mı buna?! Oradaki insanlar, kamu
görevlileri istifa edecek, o belediyelere aday olacaklar. Nasıl aday
olacaklar?! Buraya getirmişsiniz; bu kanun çıkarsa, belediye ortadan kalkacak.
Neden istifa etsin; niye istifa etsin; ne yapacak bu insanlar?! Bir yandan
seçim takvimi işliyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Bir şey olmaz!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bir şey olmaz... Tamam, işte, bu mantık; bir şey olmaz; biz yaparız, olur...
Biz yaparız, olur...
Yine, bugün
Bölükbaşı'ndan söz açıldı. Bu Meclise tek başına çoğunlukta olan çok partiler
geldi; gördük ve o çoğunluğun verdiği güçle, iktidar sarhoşluğuyla "biz
yaparız, olur" diyen partileri de gördük.
AHMET YENİ (Samsun) -
Çoğunluğumuzdan rahatsız olmayın,
rahatsız olmayın!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Hayır... Hayır... Rahatsız olmuyoruz.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Denizli) - Biz olmayız...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Merhum Bölükbaşı diyordu ki: "Tarih, ben Nuh'um diyenlerin kendi
yarattıkları tufanlarda boğulduklarını gösteren misallerle doludur." (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, beni
dinlemeyeceğinizi, benim söylediğim yönde değil, tam tersine oy kullanacağınızı
biliyorum; ama, çene yormadığımın da farkındayım. Bu tarihî anı zabıtlara
tescil ettirmek için, tespit etmek için, zihniyetinizi teşhir etmek için,
tarihe geçirmek için burada söz aldım.
AHMET YENİ (Samsun) - Bizim
zihniyetimizi halk biliyor, halk!..
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Siz değişmezsiniz...
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Değişmezsiniz... Hep laf atarsınız...
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Size...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- ...demokratik anlayış diliyorum, demokrasiyi günün birinde hazmetmenizi
diliyorum; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Anadol,
konuşmanız sırasında, cümlenizi tamamlamadan önce mikrofon kesilmişti;
arkadaşlarla konuşuyordum, haberimiz olmadı, kusura bakmayın.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Estağfurullah.
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, AK
Parti Grubunun Danışma Kurulu önerisi üzerinde görüşlerimizi ifade etmek üzere
huzurlarınızdayım. Bugün, saat 13.15'te, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bugünkü gündemine ilave edilmek üzere -biraz önce, muhalefet partimize mensup
çok sayın iki Grup Başkanvekili arkadaşımızın da isimlerini zikrettiği- 307 ve
308 sıra sayılı tasarıların, bütçe görüşmelerinden sonra gündeme alınarak
görüşülmesi talebiyle Danışma Kurulu toplantısı yapılmasını istemiştik; ancak,
Danışma Kurulunda mutabakat olmadığı için, biz önerimizi Genel Kurula getirdik.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Koç, biraz önce Danışma Kurulunun ve bu teklifin aleyhinde görüşlerini beyan
ederken kendileri de ifade ettiler; dediler ki: "Çok sık olarak uygulanmasa
bile, geçmişte Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe görüşmeleri yapılırken bu
tür uygulamalara başvurulduğu olmuştur."
Tabiî, biz, bir şeyi
yeniden icat ediyor, olmayan bir şeyi ihdas ediyor falan değiliz. Meclisin
geleneğinde olan, Genel Kurul görüşmelerinin, bütçe görüşmelerinin geleneğinde
olan bir hususu, bugün, belki, lüzumuna binaen bir kere daha kullanma durumunda
kaldık. Eğer öyle olsaydı, Meclis geleneğinde olmayan bütçe görüşmeleri
geleneğinde olmayan hususları Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmemenin esas
olduğu anlayışından hareket edecek olursak, bugün, hiç bütçe geleneğinde
olmadığı şekliyle, muhalefet partisi, karar yetersayısı istemiştir. Halbuki,
bütçe geleneğinde karar yetersayısı isteme durumu -geçmiş tutanaklara da
baktığımız zaman- olmadığını hepimiz görürüz.
Değerli arkadaşlar, biz,
bu iki konunun ehemmiyetine binaen bütçe görüşmelerinden sonra ele alınmasını
istedik. Burada, muhalefetin iddia ettiği gibi "deveyi kaştan atan bir
tutam ot" falan değildir. Biz, bir siyasî fayda beklentisiyle bunu
getirmedik. Eğer, bir siyasî fayda beklentisiyle bunu getirmiş olsaydık...
Bunun, yapana hiçbir siyasî faydası olmayacağını Sayın Koç da bilir.
MEHMET SOYDAN (Hatay) -
Buna ihtiyacımız da yok.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Buna ihtiyacımız da yok. Biz, bir hakkı teslim etmek, bir yanlışlığı düzeltmek
için böyle bir yola başvurduk.
Şimdi, arkadaşlarımız,
burada, bu getirdiğimiz öneriye karşı çıkarlarken, Denizli milletvekillerinin
ve Denizli kamuoyunun buna hazır olmadığını, karşı olduğunu, kimseyle
görüşülmediğini, kimseyle bunun istişare edilmediğini söylediler. Halbuki,
muhalefet partisine mensup Denizli milletvekili arkadaşlarımızın, -biz de
biliyoruz ki- bu konunun, bu meselenin tahakkuk edip gerçekleşebilmesi için,
İçişleri Bakanlığı nezdinde, Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü nezdinde, hatta
komisyonda bu konu görüşülürken birlikte hareket ettiklerini, birlikte takip
ettiklerini hepimiz biliyoruz. Bunun böyle olmadığını, bunun doğru olmadığını,
Cumhuriyet Halk Partisine mensup Denizli milletvekili arkadaşlarımız da
çıkarlar söylerler. Kaldı ki, Denizli'deki çok önemli sivil toplum örgütlerinin
de bu konuda desteklerinin olduğunu yazılı metinlerde görüyoruz. Biz, bunu, bir
siyasî fayda açısından yapmadık; bir yanlışlığın düzeltilmesi ve bir hakkın
iadesi düşüncesiyle yaptık.
Değerli arkadaşlar, yine,
muhalefete mensup bir sayın grup başkanvekili arkadaşımız, İçtüzüğün ilgili
maddelerini gerekçe göstererek, bunun yapılamayacağını ifade etti ve bunu da
tarihe bir kayıt düşme adına yaptı; söylediklerinin zabıtlara geçmesini
istediğini bildirdi. Ben de şimdi, bir şeyin daha zabıtlara geçmesi ve tarihe
not düşme açısından bir şey söylemek istiyorum: "Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bundan önceki zamanlarda olduğu gibi bugün de gündemine hâkimdir,
bundan sonra da gündemine hâkim olmaya devam edecektir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Kaldır İçtüzüğü!..
EYÜP FATSA (Devamla) -
Müsaade edin... Müsaade edin...
Bakın bu uygulamalar
geçmişte de vardı. Türkiye Büyük Millet Meclisinde günlük program takip
edilirken -geçmiş zamanlarda da olmuştur, zabıtlarda da vardır, bakabilirsiniz-
Danışma Kurulu kararıyla gündeme ilaveler yapılmış, hatta gündem
değiştirilmiştir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Yanlış, emsal olmaz!
EYÜP FATSA (Devamla) -
Kaldı ki, bu, AK Parti olarak bizim değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesiyle kabul ediliyor. Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdik; bu
Meclisin bunu kabul etme iradesi olduğu gibi, reddetme iradesi de vardır.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Oturum gündemi olmaz; açıp okuyun.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakın, ifade ettim, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
hâkimdir.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
O zaman, İçtüzüğe ne lüzum var.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
İçtüzüğü de yapan milletvekilleri değil mi?!
K.KEMAL ANADOL (İzmir) -
Değiştirin İçtüzüğü o zaman.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakın, muhalefet partisi Grup Başkanvekilimiz
"İçtüzüğü değiştirin" diyor. Biz, İçtüzük değişikliğiyle ilgili
kendilerine bir metin sunduk, hâlâ mütalaalarını bile alamadık. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Zaten gerek yok, her gün gündemi değiştiriyorsunuz.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Tabiî, sizin için hiçbir şeye gerek yok zaten.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, bütçe önemlidir; bir ülke için önemlidir, bir meclis için önemlidir.
Bütçe görüşülürken, herkesin Genel Kurulda olmasını arzu etmekten daha tabiî
bir şey olamaz. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının, bütçe görüşmeleri sırasında
ülkesi adına, milleti adına bir yurtdışı gezisinde olmasından daha tabiî ne
olabilir, bunda yadırganacak ne vardır; bu, yadırgamayı bir tarafa bırak,
alkışlanacak bir tavırdır. Tabiî...
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Bütçe programını ona göre yapsaydınız.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Hayır kardeşim, yani...
MEHMET NURİ SAYGUN
(Tekirdağ) - Bundan daha tabiîsi, burada olmasıdır.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Turistik seyahate gitmemiştir Sayın Başbakan. Sayın Başbakan, Türkiye ile
Özbekistan arasındaki ikili görüşmeler çerçevesinde bir devlet protokolüyle
oraya gitmiştir, turistik seyahate de gitmemiştir.
Değerli arkadaşlar, yine,
308 sıra sayılı teklif, son sayımda nüfusu 2 000'den az olan belediyelerin,
beldelerin, belediyeliklerinin düşürülmesiyle alakalıdır. Buradaki durum da,
bir önceki, 307 sıra sayılı teklifin gerekçesinden farksızdır. Bakın, bizi, bu
konuda siyasî davranmakla, siyasî rant elde etmekle, muhalefetteki arkadaşlar
itham ediyorlar, suçluyorlar. Halbuki, seçime giderken, 350 tane belediye
başkanlığını kapatarak gitmenin, bunu yapana hiçbir siyasî fayda
sağlamayacağını, bu ülkede, sadece siyasetçiler değil, seçmenler bile bilir,
vatandaş bile bilir.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
CHP hariç!..
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Denizli) - O zaman, niye bizim arkamıza saklanıyorsunuz?!
EYÜP FATSA (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakın, 1580 sayılı Belediyeler Kanununun 7 nci maddesi
gayet açıktır; nüfusu 2 000'in altına düşen belediyelerin tüzelkişiliğini
kaybedeceği gayet açıktır ve bunda, Yargıtay içtihatları da vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla) -
Biz, niye bunu getirdik; bakın, bunu, Danıştaya müracaat etmek suretiyle, tek
tek, mahkeme kararlarıyla da düşürmek mümkündür; zaten, örneği de vardır;
ancak, önümüzde bir seçim var. Bakın, bu, yaklaşık 350 seçim bölgesinde, kamu
görevi yapan birçok insan istifa edecek, görevinden ayrılacak. Dolayısıyla,
buralarda seçim yapma imkânımız hukuken mümkün olmadığı için, biz, bu
insanların da bir mağduriyet yaşamaması için, bir seçim öncesinde, belki,
siyaseten aleyhimize olacağını bile bile, böyle bir kanunî düzeltmeyi yapmak
zarureti hissettik. Hiçbir siyasî fayda açısından hareket etmedik. Buradaki
amacımız, bir hukukî faydayı sağlamak, bir hakkı teslim etmektir.
Bu duygu ve düşüncelerle,
ben, grup önerimizi, Genel Kurulumuzun iradesine arz ediyorum.
Hepinizi ve Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkanım, oylama yapmadan önce -bu kürsüden uyarıda bulunmuştum efendim-
İçtüzüğün 19 uncu maddesinin son fıkrasını dikkate almanızı istirham ediyorum;
bu oylama burada yapılamaz.
BAŞKAN - Sayın Anadol,
buyurun efendim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa'nın konuşması sırasında,
Denizli İlimizle ilgili olarak yapılacak düzenlemede Cumhuriyet Halk Partili
milletvekillerinin de rızası olduğu noktasında bir cümle geçti. Bu konuda
Başkanlığımıza sunulan 2 dilekçede, 2 Denizli millletvekilimiz, bu konuyla
ilgili olarak mutabık olmadıklarını ifade ediyorlar. Ben, milletvekillerimizden
sadece Sayın Neşşar'a, bu konuyla ilgili düşüncesini kısaca açıklamak üzere söz
vereceğim.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, ben de birkaç cümle söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Aynı konuyu
muhtevî Sayın Gazalcı; bir kişi yeter.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, sadece birkaç cümle...
BAŞKAN - Aynı konuyu
muhtevî; arkadaşımız açıklasın...
Sayın Neşşar, buyurun.
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar’ın, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa’nın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri
kendilerine atfetmesi nedeniyle açıklaması
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir konuyu anlamakta güçlük
çekiyorum. 58 inci hükümet kuruldu; Denizli İlinin yararını hep beraber
düşünüyoruz, hatta Bayındırlık Bakanımız burada olsaydı, o da anımsayacaktır,
Denizli'nin yolları için, hep beraber, 7 milletvekili, Bayındırlık Bakanına
gidelim dedim. Arkadaşları aradım, hatta Bakan Beyden randevu da aldım; ama,
nedense, bir saat sonra, verilmiş randevu iptal edildi. O yolların temeli
atılırken, AKP'li arkadaşlarımız, Denizli'de olup bitenler için bize teşekkür
etmediler; bizim, onları desteklediğimizi dile getirmediler. Arkasından,
Denizli Sigorta Hastanesinin ödeneğinin çıkması için -ki, özellikle, Bakan Beyi
burada da ziyaret ettim- oniki sene çalıştığım hastanede, bu eksikliğin
giderilmesi için bütün desteğimizi vereceğimizi, hatta bu desteğin çıkması
halinde, Denizli'deki yerel televizyonlarda, gidip, AKP'li milletvekillerine
teşekkür edeceğimi, rantını onlara vereceğimi ilan ettim, yine kimse bizi
anmadı; ama, nedense, bu konu gündeme geldiği andan itibaren, komisyonda,
burada, Denizli'deki basında, her yerde "Denizli milletvekilleri bizi destekliyor"
diye bir kampanyadır gidiyor. Siz, geliyorsunuz, arkasından, bütün Türkiye
dinliyor, Denizli de dinliyor "bizim hiçbir siyasî hesabımız yok"
diyorsunuz ve buna da insanların inanmasını bekliyorsunuz. Bir kere, böyle bir
saçmalık olmaz, bunu düzeltmek istiyorum.
İkincisi, bugün, yerel
gazetelerin birinde "Denizli milletvekilleri buna destek veriyordu; ama,
Genel Başkanın direktifiyle bundan vazgeçtiler" gibi bir ifade okudum. Bu
konuda Genel Başkana dil uzatmak kimsenin haddine düşmemiş, kimsenin böyle bir
hakkı yok; onu da düzeltiyorum.
3 Denizli
milletvekiliyiz, üçümüz birden hareket ediyoruz. Denizli'nin yararı için davet
edildiğimiz her yere gideriz, her zaman gideriz. Çağdaş olmaktan söz
ediyorsunuz, çağdaş uygulamalarda öncü olmaktan, devrimci olmaktan söz
ediyorsunuz. O zaman, çağdaş dünyayla ilgili, ben, size bir bilgi vereyim.
Çağdaş dünyada bir insanın bir şeyi taşıyabilmesi için ifade ettiğinin altına
imza atmış olması beklenir. Doğulu ülkelerde dedikoduyla iş yapılır, Batıda ve
çağdaş dünyada insanlar altına imza attıkları şeylerden sorumludurlar.
Dolayısıyla, lütfen, artık, şu, bizim arkamıza saklanma fikrinden vazgeçin;
çünkü, bu yasayı, biz, oturduk görüştük, geldik arkadaşlarımız...
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
burada sadece bir cümle geçmişti, ben, bu bir cümleye nezaketen size söz
vermiştim; sözlerinizi lütfen bağlayınız. Tamam, konu anlaşıldı.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Sürem 5 dakika değil mi efendim?
BAŞKAN - Hayır, hayır...
Sadece kısa bir açıklama için size söz verdim. Lütfen...
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - O zaman kısaca bağlıyorum. Ben söyleyeceklerimi zaten söyledim.
Benim söylediklerimi zaten bütün Türkiye duydu, siz de duydunuz. Bir kere daha
tekrar ediyorum, çağdaş olduğunuzu iddia ediyorsunuz, çağdaş dünyada altında
imzanız olduğu zaman siz o tarafta sayılırsınız; olmadığı sürece yaptığınız iş
dedikodudur. Lütfen, dedikoduyla iş yapmayınız. Denizli'nin bakın... Biz,
söylediğimizi...
BAŞKAN - Sayın Neşşar...
Son cümlenizi alayım. Lütfen...
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Bitiriyorum efendim, son cümlemi söylüyorum.
...akşam gelip buna niye
karşı olduğumuzu açıkça madde madde, gerekçeleriyle size aktaracağım, onu o
zaman dinlersiniz; ama, şu "Denizli CHP milletvekilleri de bizi
destekliyor" söyleminden ve bizim arkamıza saklanmaktan lütfen vazgeçin.
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sağ olun.
Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
oturur musunuz lütfen... Söz vereceğim; bir dakika efendim.
Aynı konuyu ihtiva etmesi
gerekçesiyle Sayın Neşşar'a söz verdiğimi ifade edecektim; fakat, Sayın Gazalcı
"benim de bu hususta ismim geçiyor, talepte bulundum" diyor. Sayın
Gazalcı, 1 dakika süre vereceğim; o 1 dakika içerisinde, lütfen, konuşmanızı
tamamlayınız, yoksa, mikrofon kapanacak. Mikrofonunuzu da kürsüye geldiğiniz
anda açacağım.
Buyurun Sayın Gazalcı.
2. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı’nın, Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa’nın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden
farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle açıklaması
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; milletvekili arkadaşımız Sayın Haşim Oral,
bu öneri görüşülecek diye, Denizli'den buraya gelecek. Bir akşamüzeri, arkadaşlar,
bize "gelin, çay içelim" dediler, biz de gittik. Denizli için
gideriz. Ne konuşulacağını, ne yapılacağını bilmiyorduk. İlçelerin, beldelerin
adları belirlenmiş, bizim önümüze konuldu. Biz de "bunu örgüte
soracağız" dedik. Katılmıyoruz diyoruz; tekrar tekrar, aynen soruyorsunuz.
Şimdi, lütfen -biz komisyonda kavga verdik, burada kavga verdik- biz, bu
biçimde, büyükşehir olmadan, Denizli'nin 50 belediyesinin tüzelkişiliklerine
son verilmesini istemiyoruz. Arkadaşlar, 50 belediyemiz gidiyor; biz istemiyoruz
bunu, istemiyoruz... İstemiyoruz... İstemiyoruz... Hâlâ "rızası
vardı" diyor. Türkçe konuşuyoruz... Nasıl anlatalım?! Yani, ne yapalım?!..
Hanginizin ilinden 50 belediye bir çırpıda gidiyor; 22'si teklifle gidiyor,
28'i öteki teklifle gidiyor. Bunlar, bir tasarı değil; bunlar, gerçekten,
önceden hazırlanmış değil, bilimsel değil.
Saygılar sunarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
hangi konuyla ilgili söz istiyorsunuz?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkanım, biz Denizli milletvekilleri olarak, birlikte, bu konu
üzerinde çalıştık. 2 sayın milletvekili, bu konuyla ilgili açıklama
yapmışlardır...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
konuşmalar sırasındaki ifadeleri tespit ettim; yani, Sayın Gazalcı da...
Size de, açıklama
yapmanız için 2 dakika süre vereceğim. Yalnız, eski bir mülkî amir olarak
-hatipliğinize de güveniyorum- 2 dakikalık süre içerisinde görüşlerinizi
açıklayacaksınız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Sayın Başkan, neye dayanarak söz verdiniz?
BAŞKAN - Efendim, sizin
sözlerinize karşı açıklama noktasında...
Buyurun Sayın Kandoğan.
(CHP sıralarından gürültüler)
2 dakika konuşacak;
lütfen, sabredin, dinleyin!
3. - Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan’ın, Denizli
Milletvekilleri Mehmet Uğur Neşşar ile Mustafa Gazalcı’nın, konuşmalarına karşı
açıklaması
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu iki kanun teklifinin altında da, AK
Parti Denizli milletvekili olarak dördümüzün, birinde de benim imzam var.
Bir ramazan akşamı,
CHP'li iki ve AK Partili dört milletvekili iftarda bir araya geldik, yemekten
sonra, Pamukkale Üniversitesi Rektörümüzle beraber yan odaya geçtik, Denizli
haritasını açtık, harita üzerinde, Sayın Rektörümüz, Denizli'nin bu 22
belediyesiyle ilgili yapmak istedikleri çalışmayı, düzenlemeyi, Denizli'nin
önünün nasıl açılacağı hususunu birlikte değerlendirdik.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Pergel tuttunuz mu?!
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- O akşam biz niye gittiğimizi bilmiyorduk.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Harita üzerinde işaretlemelerde bulunduk ve o akşam bana bir görev verildi.
İçişleri Bakanlığının eski bir mensubu olduğum için, Mahallî İdareler Genel
Müdürlüğünden bir randevu talep etmemi ve o randevu alındıktan sonra, Mahallî
İdareler Genel Müdürlüğüne gitme kararını birlikte aldık.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Mahallî seçimler için değildi o.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünün randevu defterinden Denizlili 7
milletvekilinin randevu talebi olduğunu da çıkarttırdım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Biz, Mahallî İdareler
Genel Müdürünün makamında iki genel müdür yardımcısıyla birlikte oturduk,
kendilerine, Denizli'yle ilgili bu önerimizi ilettik ve bu öneriyle ilgili
olarak bize bir kanun teklifi hazırlanması noktasında teknik yardımda
bulunmalarını istedik; CHP'li 2 milletvekilimiz de yanımızdaydı; Sayın Neşşar
Amerika'da olduğu için gelmedi.
Sayın Genel Müdür, genel
müdür yardımcıları, bu konuyla ilgili olarak, bize bir kanun teklifi
hazırladılar, gönderdiler. Denizli Milletvekillerimiz burada, Sayın Rektörümüz
orada...
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- O, bu konuyla ilgili değildi.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Kesinlikle bu konuyla ilgiliydi.
Bu konuyla ilgili Sayın
Genel Müdür ve sayın genel müdür yardımcıları da orada... Buna birlikte karar
verdik.
Ben bu açıklamayı yapmış
olmanın inancıyla hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Bunlar, bu konuşmaları, gitsin, Denizli'de yapsınlar.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, burası Meclisin kürsüsü, milletvekili arkadaşlarımız burada
görüşlerini beyan ediyorlar.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Denizli) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
sizin söylediğiniz hususu, zaten, Amerika'da olduğunuz için katılamadığınızı
zaten Sayın Kandoğan ifade etti. Ne söyleyeceksiniz Sayın Neşşar? (CHP
sıralarından gürültüler)
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Denizli) - Bir tek cümle söyleyeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım,
lütfen sükûneti sağlayalım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, oylama konusunda itirazım var.
BAŞKAN - Tamam, bu
konuyla ilgili olarak Denizli milletvekillerimiz, AK Partili ve Cumhuriyet Halk
Partili milletvekili arkadaşlarımız görüşlerini açıklamışlardır. Bizi
izleyenler bunu tespit etmiştir. Bundan sonra sözlü ve yazılı basında veya
medyada da zaten görüşler açıklanacaktır; dolayısıyla, bu konuyla ilgili olarak
Genel Kurulumuzu daha fazla meşgul etmek istemiyorum. Açıklamada bulunan arkadaşlarımızın
hepsine de teşekkür ediyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, usule ve tutumunuza ilişkin söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Anadol,
dediğiniz hususu arkadaşlarımızla da görüştük, geçmişte de Meclis Genel
Kuruluna ara oturumlar sırasında bu hususta getirilmiş olan Danışma Kurulu
önerileri olmuştur ve bunlar burada oylanmıştır. Buna dayalı olarak şu anda AK
Parti Grup Başkanvekilinin getirdiği öneriyi oylarınıza sunacağım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
O zaman, oylamadan önce tutumunuz hakkında söz istiyorum. Sayın Başkan, 63 üncü
maddeye göre söz istiyorum; takdir hakkınız yok efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, 63 üncü maddeye göre... Takdir hakkınız yok efendim.
BAŞKAN - Sayın Anadol, 63
üncü maddeyle ilgili size sonra söz vereceğim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Sayın Başkan, daha sonra söz almamın bir anlamı var mı?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, öneriyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım:
V. - ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1. - Gündemdeki sıralamanın ve çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi (Devam)
Öneri:
Genel Kurulun 19 Aralık
2003 Cuma günkü (bugün) Birleşiminde, daha önce Gelen Kâğıtlar listesinde
yayımlanan ve dağıtılan 308 sıra sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 5 inci sırasına alınması ve bu birleşimde, günlük bütçe
programının tamamlanmasından sonra, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 6 ncı sırasına kadar olan
işlerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması, Genel Kurulun onayına
sunulması önerilmiştir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)-
Sayın Başkan, oylamadan önce söz istiyorum; 63 üncü maddeye göre söz istiyorum.
Oylamadan sonra bir
anlamı kalmaz efendim; zatıâliniz bunu takdir edersiniz sanıyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul)-
Bizi ikna mı edeceksiniz?!.. (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)
HALİL TİRYAKİ
(Kırıkkale)- Babanın koltuğunda mı oturuyorsun?... Laf atmaya gerek yok!..
K. KEMAL ANADOL (İzmir)-
63 üncü madde çok net efendim.
BAŞKAN- Sayın Anadol, 63
üncü maddeye göre, 2 dakikalık bir sürede, aleyhte görüşlerinizi açıklayınız.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
VII. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1. - Gündemin, oturum aralarında getirilen grup önerileriyle
değiştirilmesinin mümkün olup olamayacağına ve bu oylamanın sonraki birleşimde
“Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” kısmında yer alarak yapılıp yapılmamasına
dair
K. KEMAL ANADOL (İzmir)-
Sayın Başkan, şunu hatırlatmak isterim, 63 üncü maddeye göre, sanırım, söz
hakkım 10 dakika. "...Onar dakikadan fazla sürmemek şartıyla, lehte ve
aleyhte en çok ikişer kişiye söz verilir" hükmünü amir 63 üncü madde.
Ben, sabrınızı suiistimal
etmeyeceğim.
BAŞKAN- Sayın Anadol,
sehven söylediğim rakamı düzeltiyorum. Konuşma sürenizi düzelttim; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(Devamla)- Gösterdiğiniz anlayışa teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; sizden istirham ediyorum, önemli olan, bu
Meclisin kendi koyduğu kurallara uygun çalışmasıdır. Bizim anayasamız,
İçtüzüğümüzdür; yani, çok sevdiğim, saydığım, AK Partinin Grup Başkanvekili
Eyüp Fatsa'nın söylediği belki derneklerde geçerlidir. Elbette "kongre,
gündemine hâkimdir" diye bir hukuk kuralı da vardır; ama, İçtüzükte bu
uygulanmaz. Çünkü, İçtüzükte ne yazıyorsa, onu uygulamaya mecburdur Başkanlık
Divanı, o usuller içinde oylama yapılır. Aksi halde, yapılan iş hukuken batıl
olur, geçerli olmaz.
Şimdi, biz, her şeyi
çoğunluk terazisine vurursak, her şeyi buradaki çoğunluğa göre ölçer biçersek,
her şeyi buradaki çoğunluğa göre kararlaştırırsak, niye İçtüzük var arkadaşlar,
niye İçtüzük var?! Bu İçtüzüğe biz uymazsak, yurttaşlar yasalara neden uysunlar?!
Bir daha okuyorum değerli
arkadaşlarım...
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) -
İçtüzükte "gündemine hâkimdir" yazıyor.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- "Gündemine hâkimdir" yazmıyor. Neresinde var, bana gösterin
allahaşkına! Rica ediyorum, neresinde var, gösterin! Yok böyle bir şey! Ne
diyor: "Bu durumda istemin oylanması ilk birleşimin gündemindeki Başkanlık
sunuşlarında yer alır ve Genel Kurul işaret oyuyla karar verir."
Şimdi, ilk birleşim ne
zaman; yarın sabah, saat 11.00'de. Başkanlık sunuşuyla beraber oylanması lazım.
Tereddüde yer yok, herhangi bir tartışmaya yer yok; ama, ona rağmen, gerçekten
yangından mal kaçırır gibi bunu burada oylamaya kararlısınız. Vazgeçin...
Sanki, kıyamet mi kopar yarın oylarsanız?!
Haa, söyleyeyim, bir
kopya vereyim, Anayasa Mahkemesine gittiğimiz vakit, bu oylama bizim işimize
yarar. Uyarıyorum sizi, baştan beri, 3 Kasımdan bu tarafa uyarıyoruz.
Cumhurbaşkanından geri döner diyoruz, Cumhurbaşkanı sizin partiden mi
diyorsunuz; Anayasa Mahkemesinden geri döner diyoruz, başka bir şey
söylüyorsunuz; ama, dediğimiz teker teker çıkıyor, ya Cumhurbaşkanından geri
dönüyor ya da Anayasa Mahkemesince iptal ediliyor. O zaman da diyoruz ki, bu
Meclis ucuza çalışmıyor, bu Meclisin bütçesinde saçı bitmedik yetimin hakkı
var, israfa lüzum yok, avare çalıştırmayın bu Meclisi; hayır... 3 Kasımdan bu
tarafa, vaktimizin yarısından çoğu, ya Cumhurbaşkanından geri dönen ya da
Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği yasaları tekrar tekrar görüşmekle geçti;
komisyonlarda tekrar görüşme, Genel Kurulda tekrar görüşme! Yazık değil mi
sizlerin, bizlerin emeğine, yazık değil mi bu milletin parasına, bütçeye?!
Bunda ısrar ediyorsunuz,
yapmayın. Yani, bunu, burada şimdi oylarsınız... Gerekçe ne; Sayın Başkan
"Danışma Kurulunun buna benzer uygulamaları var; Danışma Kurulu kararları,
oturumlar sırasında oylandı" dedi. Canım, oylandıysa, yanlış olmuş. Ta
Mecelleden bu tarafa gelen bir hukuk kuralı var, hâlâ geçerlidir. Ne diyor
Mecelle: "Kötü misal emsal olmaz." "Kötü misal emsal
olmaz." Yani, yasaya, İçtüzüğe aykırı bir uygulama olmuşsa ve bu uygulama
yanlışsa, onu, uygulama diye, emsal diye buraya dayatmaya, o yanlışı Meclise
bir daha tekrar ettirmeye hakkımız yok arkadaşlar. Haa, ona rağmen oylarsanız,
bu, sizin hesabınıza hiç de iyi bir not olmaz. Yarını bile beklemeye tahammülü
olmayan, bütçenin arasına zorla sokarak belediyelerin tüzelkişiliğine son
veren, mahallelerin tüzelkişiliğine son veren, Denizli'yi, geçmişteki
Kırşehir'e, Malatya'ya çeviren bir anlayış buraya hâkim olursa, bu, gerçekten,
sizin hesabınıza iyi olmaz. Ben rica ediyorum, İçtüzük neyse, onu uygulayın.
Bir gün beklemekle, zarar gelmez. Bu tartışmayı yarın yapalım; istirham
ediyorum.
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Bugünün işini yarına bırakma diye bir atasözümüz var Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Araslı,
buyurun.
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün, burada, hukukun ve Anayasanın
üstünlüğünün ne anlama geldiğini hep birlikte konuştuk. Ben bir şeyler
söyledim, sizin Grubunuz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına değerli
milletvekili arkadaşlarım bir şeyler söylediler. Ondan aklımızda eğer bir
şeyler kalmışsa, bu usul tartışmasının açılması bile gereksizdir. Yani, burada,
Mecliste bir çoğunluk, eğer her aklına estiği anda, günlük birleşimlerin
gündemini oturum aralarında değiştirmeye kalkışırsa, bu İçtüzüğün varlığının ne
anlamı kalır; ben size sormak istiyorum.
Burada bir arkadaşım
kalkıyor, bir Grup Başkanvekili arkadaşım "Meclis gündemine hâkimdir"
diyor. Evet, doğru, hâkimdir; ama, o gündemi, ne zaman en son belirleyeceğimizi
gösteren bir yer var, bir hukuk kuralı var, o da, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin İçtüzüğü. Bu İçtüzüğün 19 uncu maddesini gözden geçirdiğimiz zaman,
gündemle ilgili belirlemenin birleşimin başında yapılabileceğini görüyoruz.
Birleşimden ne anlamak gerektiğini de, yine, İçtüzük, 1 inci maddesinde ortaya
koyuyor. Şimdi, birleşim başlamış, oturumlarında biz görüşmelerimizi yapıyoruz
ve bir oturumda, birleşim için belirlenmiş olan gündemi değiştirmeye
kalkışıyoruz. Yani, bunu yapmaya hakkımız var mı?! Eğer biraz Türkçe
biliyorsak, eğer ne okuduğumuzu anlayabiliyorsak, bu İçtüzüğe göre, şurada
yapılmaya kalkışılanı, Adalet ve Kalkınma Partisinin getirmiş olduğu teklifi ne
oylamaya ne de görüşmeye imkân vardır. O nedenle, ben, Sayın Başkandan rica
ediyorum, bu öneriyi oya bile sunmasın. Görüşmeye bile açılması hata olmuştur;
hatanın neresinden dönülürse kârdır. Sayın Başkan, hiç değilse oylamaya
sunmasın. Burada, biz, dün, Anayasaya saygının, Anayasanın üstünlüğünün ne
demek olduğunu görüşmüş, tartışmış bir Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak,
bunu oylamak durumunda kalmayalım, böyle bir ayıbın altına girmeyelim.
Anayasaya saygı, ilk önce bizi bağlayan Anayasanın üstünlüğüne saygıdan başlar;
hukukun üstünlüğüne saygı, ilk önce bizi bağlayan kurallara Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak saygıdan başlar; kendi koyduğumuz kurallarla kendimizi
bağlı kılmakla başlar.
Eğer, biz, burada, kendi
koyduğumuz kurallara uymazsak, onları bir kenara atmakta sakınca görmezsek,
vatandaşın bizim yaptığımız kanunlara uymasını nasıl bekleyebiliriz?! O da
"benim çoğunluğum var, benim çoğunluğum bu kurallardan hoşlanmıyor, uymak
istemiyorum" dese, yapılacak ne olur?!
Değerli arkadaşlarım,
bunun oya sunulmasının bir ayıp olduğunu düşünüyorum, hukuka bir saygısızlık
olduğunu düşünüyorum, hukukun üstünlüğü anlayışını hiçe saymak olduğunu
düşünüyorum ve oylandığı takdirde, bu ayıp yapıldığı takdirde, bu oylamaya
katılmayı dahi çok büyük bir ayıp olarak gördüğümü sizlere ifade etmek
istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Araslı,
teşekkür ediyorum.
V. - ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1. - Gündemdeki sıralamanın ve çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (CHP
sıralarından gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) - Hâlâ
oya sunuyorsunuz!.. Bu kadar söz söylendi Sayın Başkan, hatadan dönün!..
OYA ARASLI (Ankara) -
Hâlâ oya sunuyorsunuz!
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Yapmayın, yapmayın!..
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. (CHP sıralarından gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, bir sürü uyarıya rağmen bile bile İçtüzüğü ihlal ediyorsunuz!
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, İçtüzük ihlali yetkisini nereden alıyorsunuz?!
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, hata yaptınız, hatada ısrar ettiniz!
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Burası AKP Meclisi değil!
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - 2004 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2002 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/688; 1/689; 1/656, 3/370, 3/372,
3/373; 1/657, 3/371) (S. Sayısı : 284,
286, 285, 287) (Devam)
A) BAŞBAKANLIK (Devam)
1. - Başbakanlık
2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Başbakanlık 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
B) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
C) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2.- Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
D) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
E) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1. - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2002 Malî Yılı Kesinhesabı.
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, Başbakanlık, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel
Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 2004 malî yılı bütçeleri ile 2002 malî yılı
kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ediyorum.
Şimdi, üçüncü tur
görüşmelerine başlıyoruz.
Üçüncü turda, Hazine
Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri yer
almaktadır.
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1. - Hazine Müsteşarlığı
2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Hazine Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
G) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1. - Gümrük Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Gümrük Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
H) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
İ) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2004 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
J) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Sayın milletvekilleri,
10.12.2003 tarihli 26 ncı Birleşimde, bütçe görüşmelerinde, soruların
gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20
dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.
Buna göre; turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin
bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp, parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler
bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği
takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Üçüncü turda grupları ve
şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
AK Parti Grubu adına,
Karabük Milletvekili Ali Öğüten, Hatay Milletvekili Mehmet Soydan, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek,
İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit,
İstanbul Milletvekili Memduh Hacıoğlu, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş,
İstanbul Milletvekili Bülent Tanla.
Şahısları adına; lehinde,
Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan, Karabük
Milletvekili Ali Öğüten; aleyhinde, Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat
Yücesan, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Gaziantep Milletvekili Fatma
Şahin.
İlk söz, AK Parti Grubu
adına, Karabük Milletvekili Sayın Ali Öğüten'e aittir.
Sayın Öğüten, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
ÖĞÜTEN (Karabük) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı
Hazine Müsteşarlığı bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Milletimizi ve onların
değerli temsilcilerinin bulunduğu saygıdeğer Meclisimizi, Grubum ve şahsım
adına saygıyla selamlıyorum.
Hazine Müsteşarlığı,
ekonomi politikalarının belirlenmesinde, koordinasyonunda ve uygulanmasında
önemli bir yere sahiptir. Bu çerçevede, konuşmamda, Müsteşarlığın görev
alanıyla yakından ilgili olan makroekonomik gelişmeler, politikalar ve teşvik
ve yabancı sermaye faaliyetleriyle ilgili görüşlerimi Yüce Heyetinize arz etmek
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepimizin çok yakinen bildiği üzere, yüksek kamu açıkları ve
borç stoku, son yıllarda ekonomimizin krizlere girmesine yol açan temel
faktörlerin başında gelmektedir. Yüksek kamu borç stoku, aynı zamanda,
halkımızın hak ettiği ekonomik refah düzeyine ulaşmasının önünde önemli bir
engel oluşturmaktadır.
Ekonomide istikrarlı bir
yapının oluşturulması, esas olarak, malî disiplin sağlanarak kamu kesiminin
malî piyasalar üzerindeki baskısının azaltılmasına ve özel sektörün ekonomideki
rolünün artırılmasına bağlıdır. Bu çerçevede, 2003 yılı için, kamu kesimi
faizdışı fazlasının gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 6,5 olarak
hedeflenmiş ve bu amaçla, gerekli tedbirler, zamanında ve kararlılıkla
alınmıştır. Bugün gelinen noktada, bu hedefe ulaşılabileceği herkes tarafından
kabul edilmektedir.
Vurgulamak istediğim bir
diğer önemli husus ise, bu seviyedeki faizdışı fazlaya Türkiye'de ilk defa
ulaşılmasıdır. Bu durum, malî disiplinin sağlanmasında hükümetin ne kadar
kararlı olduğunu da göstermektedir. Malî disiplinin sürdürülmesi ve
makroekonomik alandaki olumlu gelişmeler malî piyasalarda güveni artırmış,
artan güven ortamı ve başarılı borç yönetimi sayesinde, borçlanma alanında da
önemli mesafeler kaydedilmiştir.
2003 yılında borç
yönetiminde aktif bir politika izlenmiş, borçlanma stratejisi, borçlanmada
vadenin uzatılması ve maliyetin düşürülmesi hedefleri doğrultusunda belirlenmiş
ve uygulanmıştır.
Nitekim, 2002 yılı
ocak-kasım döneminde, iç borçlanmanın ortalama vadesi 9 ay iken, 2003 yılının
aynı döneminde, 11,2 ay olmuştur. Öte yandan, 2002 yılının ocak ayında yüzde
74,3 olan devlet iç borçlanma senetleri faiz oranı, bugün, yüzde 25'ler
civarına gerilemiştir. Bu oranların, 1984 yılından beri gerçekleşen en düşük
faiz oranı olduğunu, özellikle belirtmek isterim. Faiz oranlarında reel olarak
da önemli bir gerileme kaydedilmiştir. Ekim 2002'de yüzde 36 olan reel faiz
beklentisi, bugün, yüzde 10 civarına gerilemiş bulunmaktadır.
2003 yılında, aktif borç
yönetiminin bir parçası olarak, borç ödemelerinin belli dönemlerde
yoğunlaşmasını önlemek, borç stokunun vadesini uzatmak amacıyla değişim
ihaleleri düzenlenmiştir. Malî piyasaların Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükümetine olan güveninin bir yansıması olarak, değişim ihalelerine yoğun bir
talep gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ekonomik alanda elde edilen başarılar, uluslararası sermaye
piyasalarına da yansımış bulunmaktadır. Çeşitli uluslararası derecelendirme
kuruluşları, ülkemizin kredi notunu art arda yükseltmişlerdir. Bu gelişmeler
sonucunda, uluslararası piyasalarda işlem gören Türk tahvillerinin risk primi
düşmüş, borçlanma maliyeti azalmıştır.
Bugün, iç borçlanma
senetlerine benzer şekilde, yurt dışına ihraç edilen Türk tahvillerinin ikincil
piyasalardaki faiz oranları, tarihsel olarak en düşük seviyesinde
seyretmektedir. Gerek sağlanan malî disiplin gerekse faiz oranlarındaki
gerileme, 2003 yılı bütçesine doğrudan yansımıştır. Nitekim, faiz ödemeleri, bu
gelişmelere paralel olarak, sene başında öngörülenin en az 6 katrilyon TL daha
altında gerçekleşecektir.
Dikkatinizi çekmek
istediğim bir başka nokta da, bu yıl bütçe açığının nominal olarak geçen yılın
altında kalabilecek olmasıdır.
Faizdışı fazla hedefine
ulaşılması, faiz oranlarının hızla düşmesi, büyümenin hedefler doğrultusunda
gerçekleşmesi, döviz kurlarındaki olumlu gelişmeler, kamu borç stokunun millî
gelire oranının beklenenin de üzerinde düşmesini sağlamıştır. Kamu net borç
stokunun gayri safî millî hâsılaya oranının, 2002 yılına kıyasla yaklaşık 10
puanlık bir azalmayla, bu yıl sonunda yüzde 70'ler seviyesine düşmesi
beklenmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamu maliyesi alanındaki bu olumlu gelişmeler makroekonomik
dengeleri de olumlu yönde etkilemiştir. Yılın ilk 9 ayında sanayi üretimi yüzde
8,9 oranında artmıştır. 2003 yılı için yüzde 5 olan büyüme hedefinin de
rahatlıkla gerçekleşebileceği, hem yılın ilk üç çeyreğine ait büyüme
rakamlarından hem de büyümenin öncü göstergeleri olarak tanımlanan sanayi üretimi
ve kapasite kullanımında bugüne kadar kaydedilen gelişmelerden anlaşılmaktadır.
Enflasyonla mücadele
konusunda kararlılık da meyvelerini vermektedir. Nitekim, enflasyonun, yıl sonu
hedefinin de altında gerçekleşmesi beklenmektedir. Bugün, son 30 yılın en düşük
enflasyon oranını yakaladığımızı da belirtmek istiyorum. İhracat, tarihsel
olarak rekor seviyeye ulaşmıştır. Ekonomik aktivitenin canlı olduğu ve Türk
Lirasının değerlendiği bir dönemde ithalatta artış olması doğaldır. Ancak,
özellikle ara malı ithalatının yüksek seviyede olması, ihracatın artış sürecini
desteklemiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, kamu maliyesi ve genel ekonomi alanında yaşanan bu olumlu
gelişmelerde yapısal reformların da önemli bir rolü bulunmaktadır. Türkiye'nin
uygulamakta olduğu rekabete dayalı piyasa ekonomisi anlayışının sağlıklı bir
biçimde işlemesi, kamuda iyi yönetim anlayışının yerleşmesi, ekonominin,
değişen ülke ve dünya koşullarına uyum sağlayabilmesi ve ülke potansiyelinin
önündeki ciddî engellerin kaldırılması için, yapısal reformlara her zamankinden
daha fazla önem verilmiştir. Yapısal reformların uygulanmasında Hazine
Müsteşarlığımızda aktif bir rol oynamıştır.
Kamu Malî Yönetim ve
Kontrol Kanunu ile Bankalar Kanununun Yüce Meclisimiz tarafından kabul edilmesi
ve doğrudan vergi reformuna yönelik çalışmaların sonuçlanma aşamasına gelmesi,
yapısal reformlar alanında son günlerde atılan önemli bir adımdır.
Sosyal güvenlik
reformuyla, sosyal güvenlik kuruluşlarının hizmetlerinin etkinleştirilmesi,
hizmetlerin yurt geneline yaygınlaştırılması ve bu kuruluşların sağlam bir malî
yapıya kavuşturulması yönünde çalışmalar devam etmektedir.
Ülkemizde kamu sosyal
güvenlik sistemini tamamlayacak bireysel emeklilik sistemi uygulaması da
başlatılmıştır. Bu sistemin, ekonomiye uzun vadeli kaynak sağlayarak,
yatırımların ve ekonomik kalkınmanın finansmanına olumlu katkı yapması
beklenmektedir.
2003 yılında, kamu
iktisadî teşebbüslerinin faaliyetlerinde, maliyetlerin kontrol altında
tutulması, verimliliğin artırılması yönünde önemli adımlar atılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Ali Bey, size, 2
dakikalık eksüre veriyorum.
Buyurun.
ALİ ÖĞÜTEN (Devamla) - Bu
sayede, kamu iktisadî teşebbüslerinin ürettikleri mal ve hizmetlerin
fiyatlarındaki artış sınırlı kalırken, bu kuruluşların kârlılıklarında herhangi
bir gerileme olmamış, aksine, kârları artmıştır.
Özel sektörün ekonomideki
ağırlığının ve rolünün artırılması, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümetinin
temel öncelikleri arasında yer almıştır.
Bu kapsamda, makro
ekonomik istikrarın sağlanmasının yanı sıra, özel sektörün gelişiminin önünde
engel teşkil eden unsurlar da art arda ortadan kaldırılmaktadır.
Yatırım ve işletme
döneminde karşılaşılan idarî engellerin ortadan kaldırılması ve bürokratik işlemlerin
azaltılması suretiyle, yatırım ortamının iyileştirilerek yerli ve yabancı
yatırımların artırılması amacıyla başlatılan yatırım ortamının iyileştirilmesi
reform programı kapsamında çok önemli düzenlemeler yapılmıştır. Yabancı
sermayeyle ilgili, teşvik uygulamayla ilgili birtakım düzenlemeler
getirilmiştir. Yatırımlarda devlet yardımları hakkında kanun tasarısı taslağı
hazırlanarak, Başbakanlığa sunulmuştur.
Uygulanmakta olan
ekonomik programlarla Türkiye ekonomisi kalıcı ve istikrarlı bir iyileşme
sürecine girmiştir. Uzunca bir süredir üst üste biriken ekonomik sorunlarımız,
başta Başbakanımız ve hükümetimiz olmak üzere, Hazineden sorumlu Bakanımız
Sayın Ali Babacan'ın özverili çalışmalarıyla tek tek çözülmektedir. Ekonomi
yönetimimiz hassasiyetle sorunları tespit etmekte, projeler üretmekte ve
ekonomik yapı sağlam bir zemine oturtulmaktadır.
Sözlerime burada son
verirken, 2004 malî yılı bütçesinin ülkemize ve Müsteşarlığımıza hayırlar
getirmesini temenni eder, Yüce Heyetinize hepinize saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öğüten.
AK Parti Grubu adına
İkinci konuşmacı Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük
Müsteşarlığının 2004 malî yılı bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gümrükler, özellikle
ülkemizde olmak üzere, her zaman ve her yerde dikkat çekici olagelmiştir.
Gümrüklerin ilk uygulamalarından günümüze kadar seyrine baktığımızda,
gelişmenin üç ana eksen üzerinde olduğu görülür.
Birincisi, gümrüklerden
alınan vergilerle bütçelere gelir sağlama amacıdır. Gerçekten, günümüze kadar
uzanan bu amaç, özellikle, günümüzde azgelişmiş ülkelerin vazgeçemediği bir
unsur olarak görülüyor. Ülkeler geliştikçe bu oran azalır. Örneğin Türkiye'de,
gümrüklerde alınan verginin tüm vergi gelirleri içerisindeki payı, yüzde 15
dolayındadır.
İkincisi, gümrük
uygulamalarının dışticaret politika aracı olarak kullanılmasıdır. Dünyada,
özellikle, 1950'den sonrası dönemde gümrük vergileri, dışticarette benimsenen
politikalara göre kaldıraç gibi kullanılmıştır. Türkiye de 1980 sonrasından
gümrük birliğine kadar bu kaldıraca başvurmuştur.
Üçüncüsü ise çok yeni bir
gelişmedir. 11 Eylül saldırısı sonrası başlayan ve Irak ile Afganistan
savaşlarıyla daha da yoğunluk kazanan bir yaklaşım söz konusudur. Artık, yeni
gümrük anlayışı, güvenlik konsepti üzerine oturtulmaktadır. Amerika Birleşik
Devletleri ve bazı gelişmiş ülkeler, ihracatın kontrolü, konteyner bilgilerinin
aktarımı, yolcu bilgilerinin iletimi gibi spesifik konularda uluslararası
işbirliğini güvenlik konseptine dayandırmaya başlamışlardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk gümrük idaresi de, bu trendlere uygun olarak geçmişten
bugüne pozisyonunu belirlemektedir. Özellikle güvenlik konsepti, yeni
uluslararası gelişmeler ışığında Türkiye için giderek önem kazanmaktadır.
Türkiye'nin jeopolitik yapısı bu gerekliliği kendiliğinden ortaya koymaktadır.
Şöyle ki: Türkiye, ekonomik ve ticarî yapıları farklı olan 8 ülkeyle komşu
konumundadır. Türkiye'nin kara, hava, deniz ve demiryolu sınırları vardır ve
buralarda 66 adet sınır kapısına sahiptir. Türkiye, Avrupa, Asya, Ortadoğu,
Kafkasya, Balkanlar arasında ve dünyanın kavşak noktasındadır. Türkiye doğudan
batıya uzanan uyuşturucu trafiği üzerinde bulunmaktadır. Böyle bir coğrafya
üzerinde Türk gümrük idaresi, artık, 100 milyar doları aşkın dışticaret, 30 000
000-32 000 000 yolcu 45 000 - 50 000 gemi, 1 000 000 ilâ 1 200 000 TIR ve
yaklaşık 2,5 - 3 milyar beyanname işlemlerini yürütmektedir. Dolayısıyla, yoğun
bir iş hacmi ve ciddî bir risk alanı içerisinde gümrükçülük yapmanın zorluğu da
ortadadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütün bu gelişmeler karşısında ve zorluklara rağmen, Türk gümrük idaresi son
yıllarda ciddî bir atılım ve yenilik hamlesi içerisindedir. Bu atılım ve
hamleler, daha henüz bir yılını doldurmamış olan hükümetimiz döneminde çok daha
sistemli ve hızlı olarak sürdürülmektedir. Bu yeniliklerin bir ayağını hukukî
düzenlemeler oluşturmaktadır. Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde 2000 yılı
başında yürürlüğe giren; fakat, artık bazı ihtiyaçlara cevap vermeyen Gümrük
Kanunuyla ilgili değişiklikler yapılarak Bakanlıkça hükümete sunulmuştur. Çok
çağdaş ve ileri adımlar içeren bu değişiklikler yakın bir gelecekte Yüce
Meclisin huzuruna arz edilecektir.
Hükümetimizin imzasını attığı ve Yüce
Meclisin iktidar ve muhalefetiyle birlikte kabul ettiği yeni Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu yetmiş yıllık bir kâbusu sona erdirmiş, ekonomik suça ekonomik
ceza anlayışıyla ve çağdaş hukuk normlarına uygun bir kanun olarak 19 Temmuz
2003 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.
Hükümetin önüne gelecek bir diğer hukukî
düzenleme de teşkilat kanunuyla ilgili değişiklikler olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gümrüklerde insan unsuru her zaman ve her yerde büyük önem taşımıştır. Gümrük
çalışanları sürekli dikkat ve eleştiri odağı olmuştur. Geçmişte yolsuzluk
konuları anıldığında gümrükçüler hep gündeme gelmiştir. Bu konulardaki münferit
olaylar ve çeşitli araştırmalar sürekli olarak kamuoyuna yansımıştır; ancak,
hükümetimizin yolsuzlukla mücadele konusundaki kararlılığı ve gümrük alanında
aldığı tedbirleri hepimiz biliyoruz. Aslında etik değerlerin tüm topluma
yerleştirilmesinin mücadelesini veriyoruz. Bileşik kaplar örneğini sergileyen
toplumun, tüm unsurlarıyla aklanmasını istiyoruz. Bu anlayış ve hedef
doğrultusunda gümrüklerde de her türlü beşerî altyapı aksaklıklarını gidermeye
çalışıyoruz. Gümrük idaremizin, bu anlayışla, sürekli eğitim, yükselme, etik
değerleri benimseme, moral ve kültürel ilişkileri geliştirme yolunda çok ciddî
adımlar attığını memnuniyetle izliyoruz.
Gümrüklerde yapılan atılım hamlelerinin
bir diğerini de, fizikî altyapı iyileştirmeleri oluşturmaktadır. Gerçekten,
etkin bir hizmetin sağlıklı bir fizikî altyapıyla gerçekleştirilebileceği
anlayışı, sürekli iyileştirmeler yaptırmaktadır.
Bu iyileştirmelerin başında otomasyon
gelmektedir. Otomasyon çabaları üç ana eksen üzerine oturmuş bulunmaktadır.
Ben, sadece, burada, projelerin isimlerini okumak istiyorum: Bilge Projesi,
GÜMSİS Projesi, GÜVAS Projesiyle çok daha ileri adımların atılması sağlanacak
ve hem de performans ölçümleri artacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
fizikî altyapı iyileştirmelerinin bir diğeri de, hizmet binalarının
iyileştirilmesidir. Kısıtlı bütçe imkânları ve uzun yıllar süren inşaat
çalışmaları nedeniyle yenilenemeyen gümrük binaları, artık, yap-işlet-devret
modeli ve katılım modeliyle çok hızlı olarak devreye girmektedir. Eskiden,
bütçe imkânlarıyla beş yılda biten hizmet binaları, artık, beş ayda
bitmektedir.
Doğuya açılan en büyük kapımız Gürbulak
Sınır Kapısı, zor iklim şartlarına rağmen, yap-işlet-devret modeliyle onbir
ayda tamamlanmış ve hükümetimiz döneminde hizmete sunulmuştur. Şimdi de, Habur
Sınır Kapısının, yine, aynı modele göre yapılması planlanmış olup, önümüzdeki
ay temeli atılacak ve yaklaşık altı aylık sürede tamamlanacaktır. Yine, 2004
yılı içinde Suriye'ye açılan iki kapı, Cilvegözü ve Oğuzeli, Gürcistan'a açılan
bir kapı Sarp, Bulgaristan'a açılan bir kapı Dereköy ile İstanbul'daki Halkalı
Gümrük Kapısı aynı modelle yapılarak devreye sokulacaktır. Gebze, Akçakale, Aksaray
gümrüklerimiz de, katılım modeliyle hükümetimizin devreye soktuğu kapılardır.
Aynı şekilde, 2004 yılında da, katılım modeline göre yeni gümrük kapıları
süratle yapılacaktır.
Buradan, bir Hatay milletvekili olarak
-Sayın Bakanımızın Hatay'a yaptığı ziyaret sırasında- Hatay Yayladağı Gümrük
Kapısında yeni bir düzenleme yapılarak, oranın da yeni bir şekil alacağını
tekrar hatırlatmak istiyorum; umuyorum ki, kendileri de buradan, Yayladağı
Sınır Kapısının da 2004 yılında hizmete
sokulacağı sözünü verecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hükümetimizin gümrük alanında planladığı ve yaptığı birkaç konuyu daha
satırbaşlarıyla bilgilerinize sunmak istiyorum.
Türk gümrük idaresi, bu dönemde kurumsal
işbirliklerine büyük önem vermiştir. Örneğin, Dış Ticaret Müsteşarlığıyla
online olarak birtakım bilgilerin paylaşımı yapılmaktadır. Aynı şekilde,
Türkiye İhracatçılar Meclisiyle ihraç beyannamelerinin tek yerden kayda
alınması sistemi devreye girmiş bulunmaktadır. Öte yandan, ulaştırma
konularıyla ilgili olarak, Ulaştırma Bakanlığı ve Uluslararası Nakliyeciler
Derneğiyle bilgi paylaşımı yapılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Ek 2 dakikalık sürenizi
başlatıyorum.
Buyurun.
MEHMET SOYDAN (Devamla)- Ayrıca, yasadışı
ticaretin önlenmesi amacıyla jandarma, emniyet ve yabancı istihbarat ve
güvenlik birimleriyle çeşitli düzenli ve arızî işbirlikleri kurulmaktadır.
Gümrük Müsteşarlığının son zamanlarda ve özellikle 2003 yılında yasadışı ve
kaçak eşya yakalamaları konusundaki ciddî performansının altını çizmek gerekir.
2003 yılında, bugün itibariyle yaklaşık, 320 trilyon değerinde yasak ve kaçak
eşya yakalanmıştır. Bu rakamın yabancı para cinsinden değeri, 220 000 000
dolara tekabül etmektedir. Oysa, geçen yıl yakalama tutarı 146 trilyon lira ve
yabancı para karşılığı 98 000 000 dolar olmuştur. Bu performans, bir önceki
yıla göre yüzde 120 artışı ifade etmektedir.
Sürem tamamlanacağı için ifade etmek
istediğim konuların hepsine değinemiyorum. Sayın Bakanımız, hem dışticaret konusunda
hem gümrükler konusunda büyük adımlar atmaktadır, ihracatın boyutu da bunu çok
açıkça gösteriyor; ama, Gümrük Müsteşarlığı, bu doğrultudaki çalışmalarına,
inanıyorum ki, daha artırarak devam
edecek. Hükümetimizin ağır borç yükü altında ve diğer kısıtlarla hazırladığı
bütçe büyüklüklerinin Gümrük Müsteşarlığına da yansıdığını görüyoruz. Ancak, bu
kısıtlı imkânlarla geçen yıl hükümetimiz ve Sayın Bakanımız Kürşat Tüzmen de
bir yılda çok iyi hizmet yaptılar. Yapılan çalışmalarla tüm Türkiye'nin gümrük kapılarının
aydınlanacağını ve aydınlık bir Türkiye'nin kurulmaya devam edeceğini
biliyoruz. Dolayısıyla, bu yapılan çalışmaları aslında herkes biliyor.
Milletimiz de, bunun için AK Partinin oylarını artırmaya devam ediyor.
Ben, bu inanç ve duygularla, Gümrük
Müsteşarlığının 2004 yılı bütçesinin ülkemize ve gümrük idaresine hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı,
Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş; buyurun.
Süreniz 9 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret
Müsteşarlığı bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisimizin değerli üyelerini saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimizin malumu
olduğu üzere, ülkemiz, hem dışpolitika hem de ekonomi alanlarında çok kritik ve
zorlu bir dönemden geçmektedir. Ülkemizin Avrupa Birliğine tam üye olması
yönünde çok önemli adımlar atılırken, diğer yandan da Kıbrıs konusuna çözüm
bulunabilmesi yolunda çok yoğun bir gündem takip etmektedir. Bu iki konunun
yanı sıra ülkemizi ekonomik ve siyasî açıdan en fazla ilgilendiren bir diğer
sıcak gelişme ise, Irak Savaşı sonrası dönemde Ortadoğu'da yaşanmaktadır. Bir
başka deyişle, ülkemiz, dış politik ve ekonomik gündem açısından çok önemli bir
dönemeçten geçmektedir.
Öte yandan, ülkemiz, hâlâ, 2001 yılında
yaşamış olduğu büyük ekonomik krizin yaralarını sarmaya çalışmaktadır. Her ne kadar
bazı makroekonomik rakamlarda ciddî düzelmeler yaşanmakta olsa da, ülkemiz
ekonomisi normalleşme sürecini henüz tamamlayamamıştır. Kriz sonrasında işsiz
kalan, işyerlerini kapatmak zorunda kalan milletimiz, ekonominin makro
dengelerinde yaşanmakta olan bu olumlu gelişmeleri günlük hayatlarında yavaş
yavaş hissetmeye başlamıştır. Bu kapsamda, önce 58 inci hükümet, şimdi de 59
uncu hükümetimizin sosyal politikalara ağırlık vereceklerini açıklamış
olmalarını çok önemli buluyorum.
Hepimizin malumu olduğu üzere, 1980
yılında alınan 24 Ocak kararlarıyla birlikte, ülkemiz, ithal ikameci kalkınma
modelini terk etmiş ve ihracata dayalı kalkınma modelini benimsemiştir. Bu yeni
stratejiye paralel olarak uygulamaya konulan destekleme mekanizmalarının da
olumlu etkisiyle, 1980 yılından sonra, ihracatımız, hem nicelik hem de nitelik
olarak çok önemli bir gelişim ve değişim sürecini yaşamıştır. Nitekim, 1979
yılı sonunda 2,3 milyar dolar olan ihracatımız, 2003 yılı sonu itibariyle 48
milyar dolar seviyelerine yükselecektir. Bir başka deyişle, ihracatımız, bu
dönem zarfında yaklaşık 24 kat artmıştır. Yine aynı dönem içerisinde, ülkemiz,
çok büyük bir oranda işlenmemiş tarım ürünleri ihracatı yapan bir ülke
konumundan, yüzde 85 civarında sanayi ürünleri ihracatı gerçekleştiren,
dışticaret hacmi yaklaşık 110 milyar dolara ulaşan bir büyük ülke konumuna
gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, 2001 yılında
yaşanan yüksek oranlı devalüasyonun yarattığı fiyat avantajlarını çok iyi
değerlendiren ihracatçılarımız, bu yüksek performanslarını 2002 yılında da
devam ettirme başarısını göstermişlerdir. Nitekim, 2002 yılı ihracatımız bir
önceki yıla göre yüzde 14 oranında artmış ve 35,8 milyar dolar seviyesinde
gerçekleşmiştir. İçinde bulunduğumuz yılda ise, Türk Lirasının aşırı değerlenmesi
ve Irak'ta yaşanan olumsuzluklara rağmen, başta Başbakanımız Sayın Tayyip
Erdoğan, Dışişleri Bakanımız Sayın Abdullah Gül ve Dış Ticaret Müsteşarlığından
sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen ve ihracatçılarımızın üstün destek
ve gayretleri neticesinde, ihracatımızın yeni bir rekora imza atmaya
hazırlandığı görülmektedir. Nitekim, ocak-eylül dönemine bakıldığında,
ihracatımız 33,6 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Yıl sonu itibariyle ise,
ihracatımızın, yılbaşında yapılan tahminlerin çok ötesinde bir performans
sergileyerek, 48 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmesi beklenmektedir; yani,
2003 yılı sonu itibariyle ihracatımız, son yirmidört yıllık dönem içerisinde,
24 misli artma başarısını gösterecektir. Bu başarıda büyük katkısı olan, başta
Sayın Bakan Kürşad Tüzmen'e, ihracatçılarımıza, imalatçılarımıza ve alınterini
esirgemeyen tüm çalışanlarımıza şükranlarımızı arz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimizin malumu
olduğu üzere, 1980'li ve hatta 1990'lı yılların ortasına kadar uygulanan ve
ihracatımızın ilk atılımı yapmasına büyük katkı sağlayan ihracat performansına
dayalı nakdî teşvik verme dönemi, 1990'lı yılların ikinci yarısından itibaren,
Dünya Ticaret Örgütünün kurulması ve ülkemizin gümrük birliğine girmesinin
ardından sona ermiştir. Dış Ticaret Müsteşarlığımız da, bu gelişmelere paralel
olarak, ihracatı teşvik mekanizmalarını yeniden gözden geçirmiş ve bu
çerçevede, uluslararası taahhütlerimizle uyumlu, yeni destekleme
mekanizmalarını yürürlüğe koymuştur. 1995 yılında çıkarılan ihracatta devlet
yardımları kararı kapsamında, ihracatçılarımızın, ar-ge, pazar araştırması,
istihdam, eğitim, yurtiçi ve yurtdışı fuarlara katılım, yurtdışı ofis ve mağaza
açma, moda ve marka oluşturma gibi faaliyetlerini desteklemeyi amaçlayan
programlar uygulamaya konulmuştur. Söz konusu programların ortak noktası,
ihracat performansına dayalı olmamaları ve üretici ihracatçılarımızı, ihracat
öncesi üretim aşamasında veya ihracat sonrasında yürütülen çalışmalarda
desteklemeyi amaçlaması ve ekonomimizin belkemiği olan KOBİ'lerimize özel önem
ve ayrıcalık sağlamalarıdır; ayrıca, yine, uluslararası taahhütlerimize uygun
olarak, bazı tarımsal ürünlerimizin ihracatına çeşitli destekler verilmektedir.
Şüphesiz, yukarıda kısaca değindiğim
mekanizmaların dışında, nakdî ödemeye dayanmayan, ancak, ihracatçılarımızın dış
pazarlarda desteklenmelerini amaçlayan başka uygulamalar da Dış Ticaret
Müsteşarlığı tarafından yürütülmektedir. Bu kapsamda, üreticilerimize dünya
fiyatlarından hammadde ve aramadde sağlayan ve bu yolla önemli bir maliyet
avantajı gerçekleştiren dahilde işleme rejimi uygulaması devam etmektedir.
Anılan rejim kapsamında, 2003 yılı ocak-kasım döneminde, firmalarımıza toplam 4
333 adet belge verilmiş ve bu belgeler çerçevesinde toplam 22,2 milyar dolar ihracat
taahhüdü karşılığında 14,1 milyar dolarlık ithalata gümrük vergisi muafiyeti
sağlanmıştır.
Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından
ihracatımızı geliştirme kapsamında uygulanmakta olan diğer bir uygulama ise
tanıtım faaliyetleridir. Anılan faaliyetler kapsamında dünyanın çeşitli
ülkelerinde düzenlenmekte olan uluslararası fuarlara firmalarımızın katılımı
desteklenmekte, ülkemiz ihracatçılarının yabancı ithalatçılarla doğrudan
temasını sağlayan ticaret ve alım heyeti programları düzenlenmektedir. Nitekim,
2003 yılı ocak - kasım döneminde 12 adet ticaret heyeti programı, 17 adet alım
heyeti programı gerçekleştirilmiştir. Öte yandan, 17'si müstakil Türk
ürünlerinin sergilendiği Türk ihraç ürünleri fuarı olmak üzere, 124 adet
uluslararası fuara iştirak edilmiştir. Bunların yanı sıra, ilki Çek Cumhuriyeti
ve Polonya'ya olmak üzere, marka tanıtım heyetlerinin düzenlenmesine
başlanmıştır. Söz konusu faaliyetler düzenlenirken, başta komşu ülkelerimiz
olmak üzere hedef pazarlarımıza öncelik verilmektedir.
Dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanımız
Sayın Kürşad Tüzmen'in başlattığı ve kendisinin de çok büyük önem verdiğini
ifade ettiği komşu ve çevre ülkeler stratejisinin ne kadar önemli olduğuna
vurgu yapmak isterim. Dil, din, kültür ve tarih birlikteliğimiz olan bu ülkelerle
ticarî ilişkilerimizi kısa sürede daha da makul seviyelere çıkarılması yönünde
yapılan çalışmaları desteklediğimizi ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, son dönemde
ekonomimizin itici gücü haline gelen ihracatımızı desteklerken, gerçekleştirilen
ve yukarıda sadece ana hatlarıyla değindiğim tüm bu faaliyetler için yeterli
kaynağın ayrılamadığını üzülerek belirtmek isterim.
Özellikle nakdî ödemelerin
gerçekleştirildiği devlet yardımları kapsamında yapılan desteğin,
ihracatçılarımıza zorlu dış pazar koşullarında verilmesi gereken desteğin çok
uzağında olduğu bir gerçektir. Örnek vermek gerekirse, ekonomimizin âdeta
candamarı haline gelen ihracatımıza 2003 yılında Destekleme ve Fiyat İstikrar
Fonuna aktarılan kaynak Türk Lirası ve dolar bazında 2002 yılına göre yaklaşık
yüzde 7 azalmıştır. 2004 yılı bütçe büyüklüklerine bakıldığında ise durumun pek
değişmediği anlaşılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Nitekim, 2004
yılında, ihracatımızı desteklemek üzere, Destekleme Fiyat İstikrar Fonuna
sadece 325 trilyon lira tutarında bir kaynak aktarılması gündemdedir. Dolar
bazında, bu meblağ, hedeflenen ihracatımızın sadece binde 4'üne tekabül
etmektedir. 1980 yılından bu yana ihracata dayalı bir kalkınma modelini
benimseyen ve son yıllarda ihracatta çok önemli bir gelişim yaşayan ülkemizin,
ihracatın desteklenmesine daha fazla kaynak tahsis etmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, 2001 yılından bu
yana üst üste yeni rekorlara imza atan ve ekonomik sıkıntıların yaşandığı şu
son yıllarda ekonomik büyümenin itici gücü haline gelen ihracatımızın, 2003
yılında da yeni bir rekora doğru gittiğini görmekteyiz.
İhracatçı birlikleri kayıt rakamlarına
bakıldığında, yaşanmakta olan tüm zorluklara rağmen, ihracatımızın, ocak-kasım
döneminde, geçen yıla göre yüzde 31 oranında arttığı görülmektedir. Son
yıllarda ihracatımızda sağlanan bu yüksek oranlı artış trendini daha sağlıklı
bir yapıya dayandırmak ve kalıcı hale getirmek ana hedefimiz olmalıdır.
Bu çerçevede, kendisine acil eylem
planıyla verilen görev doğrultusunda, özel sektörün de etkin katılımıyla
yürüttüğü proje kapsamında, İhracat Stratejik Planı 2004-2006 çalışmasını
tamamlayan Dış Ticaret Müsteşarlığını bir kere daha tebrik etmek istiyorum.
Genel amacı, sürdürülebilir ihracat artışı
sağlayacak yapıyı oluşturmak olarak tanımlanan bu çalışmanın, ihracatımızın
yapısal sorunlarını ortadan kaldıracak ve yeni bir ivme kazandıracak bir
çalışma olduğunu vurgulamak isterim.
Bu kapsamda, söz konusu planın başarıya
ulaşmasında, ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlarının da Dış Ticaret
Müsteşarlığına gerekli katkı ve desteği sağlayacağına olan inancım tamdır.
Değerli milletvekilleri, sözlerime burada
son verirken, 2004 malî yılı bütçesinin ülkemize ve Müsteşarlığımıza hayırlar
getirmesini temenni eder, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı,
DPT bütçesi üzerinde, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Hanefi Mahçiçek.
Sayın Mahçiçek, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HANEFİ MAHÇİÇEK
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; sözlerimin başında, hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, Devlet Planlama
Teşkilatı, Türkiye'deki bürokratik yapılanmada merkezî hükümet teşkilatı içinde
müşavir kuruluşlar arasında yer almaktadır. Bakanlıklararası koordinasyon yapan
kurum, bu özelliğinden dolayı, Başbakanlığa bağlı bir teşkilat, Yüksek Planlama
Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı olarak yapılandırılmıştır.
1960'lardan günümüze 8 adet planı
başarıyla hazırlamış olan bu teşkilatın bünyesinde, Türkiye'nin vazgeçemeyeceği
bir bilgi ve tecrübe birikimi oluşmuştur. Hazırlanan planlar, hükümetlerin
kabul ettiği stratejilere dayanmakta ve nihaî aşamada Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından onaylanmaktadır. Bu anlamda, planlar, Devlet Planlama
Teşkilatının değil, hükümetlerin ve ülkenin planı olma statüsüne sahiptirler.
Bu planlar, yine, Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan yıllık programlar ve
yatırım programları aracılığıyla uygulamaya konulmaktadır. Bu süreç içinde,
değişen koşullar ve öncelikler dikkate alınarak, makro ekonomik düzeyde,
bölgesel ve sektörel bazda politikalar oluşturulmaktadır. Sadece büyüme
açısından değil, daha kapsamlı bir düzeyde kalkınma açısından olaylara yaklaşan
Planlama Teşkilatı, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda hükümetlere
müşavirlik yapmakta ve bu politikaların koordinasyonunda etkin bir rol
oynamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, 1960-1980 döneminde
uygulanan ithal ikameci kalkınma stratejisi çerçevesinde yürütülen sanayileşme
sürecinde merkezî bir rol oynayan Planlama Teşkilatı, 1980 sonrası dönemde,
dünya ölçeğinde yaşanan değişimlere paralel olarak hayata geçirilen
liberalleşme ve dışa dönük kalkınma stratejileri kapsamında da öncü bir rol
oynamıştır. Yaşanan bu tecrübe de göstermektedir ki, Planlama Teşkilatı,
değişimin önünde engel teşkil etmek bir yana, değişime öncülük eden veya
değişimi yönlendiren, bu çerçevede de kendi kurumsal yapısını yönlendiren ve
dönüştürme becerisini de gösterebilen bir teşkilattır.
Bugün, hükümetimizin Acil Eylem Planının
koordinasyonunu Devlet Planlama Teşkilatı başarıyla yürütmektedir; ancak,
unutulmamalıdır ki, hızla değişen ülke ve dünya koşullarında, bütün diğer
kurumlar gibi, Planlama Teşkilatının da kendisini sürekli bir şekilde
ihtiyaçlara uyarlaması, buna imkân verecek şekilde, yapıcı eleştirilere açık
olması gerekir.
Günümüzde, dünyada ve ülkemizde genel
olarak yaşanan eğilimler çerçevesinde, planlama anlayışı ve süreci de değişime
uğramıştır. Eskisine göre daha fazla oranda katılımcı ve konsensüs oluşturucu
bir planlama anlayışı hâkim hale gelmiştir. Yasal ve kurumsal değişimi önplana
çıkaran ve özel sektör için elverişli bir ortam oluşturmayı hedefleyen planlar
hazırlanmaya başlanmıştır. Bölgesel ve yerel düzeyde potansiyellerin
kullanılması önem kazanırken, kuruluş ve bakanlık düzeyinde stratejik yönetim
kavramı gündeme gelmiştir. Tüm bu alanlarda, Planlama Teşkilatının yeni
çalışmalar yaptığı da bilinmektedir.
Ayrıca, AB'ye ekonomik ve sosyal uyum
amaçlı kullanılacak malî yardımların çerçevesini oluşturmaya dönük planlama ve
program çalışmaları da Devlet Planlama Teşkilatı koordinasyonunda
yürütülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Planlama
Teşkilatını, Türkiye'de genel bürokrasi yapılanması içerisinde farklılaştıran
en önemli özelliği, olaylara makro düzeyde yaklaşarak, mevcut durumun ötesinde
çözümlere yönelebilmesi, dolayısıyla değişime karşı olumlu tavır
sergileyebilmesidir.
Ayrıca, değişik kurumların görev sahasına
giren alanlara bütüncül olarak yaklaşması ve uygulamaları bütüncül bir bakış
açısı içerisinde koordine edebilme konumuyla, ekonomi yönetiminin diğer ilgili
kurum ve kuruluşlarından farklı bir yapı sergilemektedir.
Kıt kaynakları verimli bir şekilde
değerlendirmek suretiyle, kalkınmaya çalışan ülkemizde, planlamanın rolü
kendiliğinden açığa çıkmaktadır. Hem kalkınma sürecini yönlendirmek hem de
ekonomik ve sosyal politikaların koordineli bir şekilde uygulanmasında yaptığı
araştırmalar sonucu alternatif politikalar üretmek ve kamu sektörü için
rasyonel kaynak tahsisi yapmak suretiyle faaliyetlerini sürdüren Planlama
Teşkilatımız, gelecekte de, değişen koşullara paralel olarak, katılımcılığı
teşvik eden bir anlayış içerisinde, stratejik, makro, bölgesel ve sektörel
düzeydeki çalışmalarıyla, ülke sorunlarına etkin çözümler üretmeye devam
edecektir.
2003 yılında, gayri safî millî hâsıla ve
gayri safî yurtiçi hâsıladaki büyümenin yüzde 5 oranında gerçekleşeceği tahmin
edilmektedir. Sektörler itibariyle de, tarımda yüzde 2,9 daralmaya karşılık,
sanayide yüzde 6,5 ve hizmetlerde de yüzde 6 düzeyinde bir artış
beklenmektedir.
2004 yılında ise, gayri safî millî hâsıla
ile gayri safî yurtiçi hâsıla artış oranlarının yüzde 5 düzeyinde olması
programlanmış olup, bu büyümenin, tarım ve hizmetler sektörlerinde yüzde 5,
sanayide de yüzde 4,9 oranında olması hedeflenmiştir.
Bu bağlamda ifade etmek gerekirse, yaz
başından itibaren Türkiye ekonomisine duyulan güven gözle görülür bir şekilde
artmış, paralelinde, birbiri ardından ekonomik göstergeler olumluya
dönüşmüştür. Enflasyon ve faizler düşmüş, kur istikrar kazanmış, ihracat artışı
hızlanmıştır.
Şu bir realitedir ki, son çeyrek yüzyılda,
Türk ekonomisinin en istikrarlı göstergesi enflasyon olmuştur. Ne var ki,
uygulanan ekonomi politikalarıyla enflasyon aşağı çekildiği için, otuz yıldır
erozyona uğrayan Türk Lirası, temel fonksiyonlarını -yani, değer ölçme,
mübadele aracı olma ve değer biriktirme- restore etmiştir.
Düşen enflasyon ve küçülen dış açık ile
yüksek büyüme hızları Türkiye için yeni bir deneyimdir. Bunu mümkün kılan büyük
yapısal dönüşümün işaretleri, millî gelir rakamlarında da gözükmeye
başlamıştır.
Risk primi ve faiz oranları düşmüş,
üretmeden kazananlar "nerede o faizler" diye iç geçirmeye
başlamışlardır.
Millî gelir pastasının bileşimi ve
kesafeti değişmiştir.
Finansal ve reel kesimde verimlilik ön
plana çıkmış, aynı miktarda girdiyle daha fazla çıktı elde edebilmenin yolları
aranmaya başlanmıştır. Sonuçta da, iktisatçılar ve politikacılar için çok
mümbit bir alan olan bu alan, tartışma alanı kaybedilmiştir.
Kuşkusuz, bu olumlu ekonomik sonuçların
elde edilmesinde, ekonomi yönetiminin odak noktasında bulunan Devlet Planlama
Teşkilatımızın katkısı büyük olmuştur.
Değerli arkadaşlarım, 2004 yılı Devlet
Planlama Teşkilatı bütçesinin, bu sene de olumlu çalışmalara vesile olması
temennisiyle, kuruluşumuzda görev yapan yöneticilere, çalışan elemanlarımıza
başarılar diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Mahçiçek.
AK Parti Grubu adına son konuşmacı,
İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Ataş?.. Yok.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ekonomik
yaşantımızda kilit role sahip bir kurumun bütçesini görüşüyoruz. Sözlerime
başlarken, hepinizi, en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Gerçekten, Hazine Müsteşarlığı, uygulanan
ekonomik programın temel unsurları ve temel hedefleri üzerinde son derece
önemli etkilere sahip olan bir kuruluştur. Bu nedenle, izin verirseniz, önce,
uygulanan ekonomik programın bazı sonuçlarına kısaca da olsa değinmeyi zorunlu
görüyorum.
2003 yılında ekonomik büyümenin yüzde 5
dolayında gerçekleşmesi bekleniyor; ancak, söz konusu büyümenin, kıymeti
harbiyesi fazla olmayan bir büyüme olarak ortaya çıktığı görülüyor. Evet, 2003
yılında büyüme yüzde 5 civarında bekleniyor. Peki, Türkiye'de istihdam artıyor
mu; işsizlik azalıyor mu?! Ne gezer... İstihdamda artıştan vazgeçtik, azalma
meydana geliyor istihdamda, azalma. Gerçekten, 2002 yılı haziran ayı itibariyle
sivil istihdam toplamı 22 000 000 kişiye yaklaşmışken, 2003 yılı haziranında 21
700 000 kişi dolayına düşmüştür. Daha somut bir anlatımla, toplam çalışanlar
sayısı, belirtilen dönemde, yaklaşık 280 000 kişi azalmıştır; tabiî, buna
paralel olarak da işsizlik artmıştır. Nitekim, İş Kurumuna başvuran işsiz
sayısında, 2003 Haziranında, bir önceki yıla göre yüzde 84 oranında artış
gözlenmektedir. Evet, 2003 yılında büyüme yüzde 5 civarında gerçekleşiyor;
ancak, tarım sektörü yaklaşık yüzde 3 oranında küçülüyor. Neden küçüldüğüne
bakıyoruz; kötü hava koşullarıyla izah edilemiyor bu küçülme ve burada, AKP iktidarının
seyir defterinde tarımın ve hayvancılığın yeri olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor.
Bunun burada dile getirilmesi gerekiyor; çünkü, Hazine Müsteşarlığı, tarım
sektörüne yönelik politikaların uygulanmasında aktif bir rol oynamaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; AKP,
2003 yılı için tarım sektörüne 1 katrilyon 865 trilyonluk kamu sabit sermaye
yatırımı yapmayı programlamıştır. Geçen yılki bütçe görüşmelerinde bu miktarın
son derece yetersiz olduğunu ve kesinlikle artırılması gerektiğini kürsüden
ısrarla belirtmiştik. Şimdi, bir bakıyoruz, ne görelim; AKP, 2003 yılında tarım
için programladığı miktardan 625 trilyon daha az yatırım yapıyor. Dikkatinizi
çekiyorum; 625 trilyon daha az yatırım yapıyor.
Değerli milletvekilleri, değerli AKP'li
milletvekilleri; kusura bakmayın; ama, içimden size şöyle seslenmek geliyor,
siz bu seslenmeyi anımsayacaksınız: "AKP'liler, hıı, sizi gidi tüccar
siyasetçiler sizi! Siz, çiftçilere Dimyat'a pirince gideceğiz sözü verdiniz;
ama, şimdi onları, evdeki bulgurdan eder politikalara götürüyorsunuz."
Gerçekten, tarıma yapılan sabit sermaye yatırımlarının 1 katrilyon 240 trilyon
Türk Lirasına çekildiği tahmin ediliyor. Bu miktar, 1998 yılı fiyatlarıyla
tarım sektöründe kamu sabit sermaye yatırımlarının 2003 yılında yüzde 37
dolayında eksildiğini ifade ediyor.
Yine, AKP'nin seyir defterinde çiftçinin
yerinin olmadığına bir başka örnek, bütçeden tarım sektörüne yapılan
desteklemelerde ortaya çıkıyor. 2002 yılında bütçeden tarıma yapılan
desteklemeler toplamı 3 katrilyon 160 trilyonken, 2003'te enflasyon oranı
dikkate alınırsa, 2003 yılındaki tarımsal desteklemelerin 2,5 katrilyona
düştüğü görülmektedir; yani, bu yıl, tarıma, 2002 yılına göre, reel bazda
yaklaşık 800 trilyon Türk Lirası daha az destekleme yapılmıştır. Sonuçta ne
olmuştur; tarımda ve hayvancılıkta üretim gerilemiştir.
Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği
gibi, Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri, hem bölgeler hem de sektörler
arasındaki mevcut gelir dağılımındaki adaletsizliklerin derinleşmekte oluşudur.
Çiftçilerimiz, esasen, tarım dışında çalışanlara göre oldukça yoksul durumda
bulunmaktadır. 2003 yılında, bir bölümüne değindiğim bu olumsuz gelişmeler,
çiftçilerimizi, gerçekten eskisiyle kıyaslanamayacak ölçüde daha yoksul duruma
düşürmüştür.
Şimdi, burada, AKP Grubuna soruyorum:
AKP'nin sosyal adalet anlayışı bu mu, sosyal adalet düşüncesi bu mu? Eğer
buysa, kusura bakmayınız, biz, Cumhuriyet Halk Partililer olarak, bu sosyal
adalet anlayışını reddediyoruz, kabul etmiyoruz.
Kamu İktisadî Teşebbüsleri konusuna
gelince : KİT'lerin malî yapılarında 2002 yılından itibaren bir iyileşmenin
başladığı gözlenmektedir; ancak, bazı KİT'lerin geçmiş yıllardan gelen malî
sıkıntıları devam etmektedir.
Sayın milletvekilleri, burada son derece
önemli bir konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. KİT'lerin zarar eden
kuruluşları için bütçeden kaynak aktarılırken, aynı anda, zarar etmekte olan
kuruluşlarından da bütçeye kaynak girişi yapılmaktadır. Bu çerçevede, bütçeden
KİT'lere sermaye ve görev zararı olarak, 2003 yılında, 1 katrilyon 881 trilyon
kaynak transferi yapılması beklenmektedir. Buna karşılık, aynı yıl içinde
KİT'lerden elde edilecek gelir tutarı, 2 katrilyon 980 trilyon Türk Lirasıdır.
Bu gelir meblağının 1 katrilyon 645 trilyonu temettü geliri, 1 katrilyon 335
trilyonu ise hâsılat kesintisidir.
Değerli milletvekilleri, bu duruma göre
-dikkatinizi tekrar çekmek istiyorum- KİT sisteminin bütçeye net katkısı, 2003
yılında, yaklaşık 1,1 katrilyon Türk Lirası olmaktadır. 2004 yılında ise, söz
konusu net katkının 1,8 katrilyon olarak programlandığı görülmektedir.
Sayın milletvekilleri, şimdiye kadar
gelmiş geçmiş tüm sağ iktidarlar KİT konusuna ideolojik açıdan bakmışlardır. Bu
bakış açısı, neredeyse, KİT'leri zaman sürecinde tahrip etme ve çürütme politikasına
dönüşmüştür. Hepimizin bildiği gibi, KİT'ler, bu ülkede yaşamış ve yaşayan
hemen tüm yurttaşlarımızın alın terlerinden süzülmüş, beytülmal anlamındaki
kutsal miraslarımızdır; öyle değil mi değerli milletvekilleri?
Şimdi, özelleştirme portföyüne bir göz
atınca, söz konusu mirasımızın yürekler acısı bir konumda bırakıldıklarını
tespit ediyoruz. Özelleştirme portföyünde, Sümer Holding, onaltı yıldan bu yana
çürümeye terk edilmiş; PETKİM (Petro Kimya Holding A.Ş) onaltı yılı aşkın bir
süredir bekliyor; TÜPRAŞ (Türkiye Petrol Rafinerileri Anonim Şirketi) onüç yılı
aşkın zamandır, Türk Hava Yolları onüç yıl, Denizcilik İşletmeleri on yıl, Gemi
Sanayii İşletmeleri on yıl, Karadeniz Bakır İşletmeleri on yıl... Gidiyor...
Değerli milletvekilleri, bunca yıl özelleştirme
portföyünde hapsedilmiş bu KİT'lere doğru dürüst yatırım yapılamıyor,
teknolojileri eskiyor, yüksek nitelikli personel buraları terk ediyor.
Değerli milletvekilleri, AKP İktidarında
da bu durum böyle mi devam edecek? Yıllardan bu yana, KİT portföyünde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tütüncü, ek 2 dakikalık
sürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Yıllardan bu yana
özelleştirme portföyünde tutulan kamu iktisadi teşebbüsleri, yine, böylesine uzun
bir süre burada bekletilmekte devam mı edecek?
Hazineden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın
Ali Babacan, Plan ve Bütçe Komisyonuna sunuş konuşmasında -ki, 23 sayfalık
basılı bir kitapçık halindedir- KİT konusunu, neredeyse es geçmiştir. Söz
konusu kitapçıkta KİT'lere toplam 4,5 satırlık bir yer verilmiştir. Bu, nasıl
bir anlayıştır?!
AKP İktidarından, bu duruma son vermesini,
halkımız adına, talep ediyoruz. Halkımızın malı olan, milyarlarca dolarlık
serveti çürümekten bir an önce kurtarmalıyız. Hükümetin, hangi KİT'leri ne
zaman ve nasıl özelleştireceği, hangilerini ne kadar süreyle elinde tutacağı,
KİT'lerde nasıl bir toparlanma, nasıl bir restorasyon programı uygulayacağı
gibi konularda bir an önce karar vermesini bekliyoruz.
Esnaf ve sanatkârlara gelince: Esnaf ve
sanatkârlara, bu yıl, ne yazık ki, Halk Bankası kredi desteği olarak yalnızca
50 trilyonluk bir kaynağın aktarılmış olduğunu görüyoruz. Aslında, bütçede bu
kaynak hiç yok. Bir önceki yılda tahsis edilen 75 trilyonluk kaynak,
kullanılamadığı için emanete alınarak, 2004 yılında kullanılmak üzere tahsis
edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu
duygu ve düşüncelerle, Hazine Müsteşarlığının bütçesinin ülkemize hayırlı
olmasını diliyorum; hepinizi, tekrar, en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.
Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin
Koçyiğit; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT
(Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 2004 malî yılı bütçesiyle ilgili olarak, Gümrük Müsteşarlığı
bütçesi üzerinde CHP Grubu adına söz almış bunuyorum. Grubum ve şahsım adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, bizleri televizyonları başında izleyen
yurttaşlarımızı da en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
gümrükler, ulusal devletin ekonomik sınırları içerisinde ortaya çıkmıştır. Bir
yandan ileri teknoloji ve bilimsel gelişmelerin ülke sınırlarının çok ötesinde
evrensel bir boyut kazanması, öte yandan da uluslararası terörizm, silah ve
uyuşturucu kaçakçılığı, nükleer madde artıklarının uluslararası ticarete konu
olması ve içinde bulunduğumuz coğrafî konum, gümrüklerimizin önemini her geçen
gün daha da artırmaktadır.
Gümrükler, sadece, vergi toplayan, giriş
ve çıkışları kontrol eden bir kurum olmayıp, aynı zamanda, bir ülkenin tarımdan
turizme, sanayiden hayvancılığa, güvenlikten çevreye, insan sağlığına kadar
birçok alanda da hizmet vermektedir.
Uluslararası ticarî ilişkilerin birebir
uygulama alanı olan gümrük denilince akla, yolsuzluk, rüşvet, kaçakçılık,
vurgun ve soygun düzeni gelmektedir. Son yıllarda gümrük teşkilatımız,
otomasyon dahil, teknolojik gelişmeleri hizmete sunmak suretiyle bu
görüntülerden kurtulmaya çalışmaktadır; çünkü, bu görüntülerden gümrük
teşkilatımız da rahatsız olmaktadır.
Gümrüklerin otomasyonunda, malların
gümrükte bekleme süresinde önemli mesafe alınmasına karşın, malların kontrol ve
analizinde aynı başarının sağlandığını söylemek mümkün değildir. Son beş altı
yıldır gümrüklerdeki otomasyon ve teknolojik gelişmeleri takdirle karşılamakla
birlikte, nitelikli işgücü ve eğitime gerekli önemin verilmesini de belirtmek
isteriz; çünkü, teknolojik değişmelere koşut olarak düşünce ve davranış
şeklinin de değişmesini beklemekteyiz.
Tüm bunlara karşın, bugün yolsuzluk
denildiği zaman ilk akla gelen gümrüklerimizdir. Bu teşkilatımızda sayılarının
çok fazla olduğuna inandığımız dürüst ve özverili çalışanları tenzih ettikten
sonra belirtmek isterim ki, gümrükçü denilince, toplumuzda değişik çağrışımlar
oluşmakta, akla, şaibeye, vurguna, soyguna ve rüşvete bulaşmış insanlar
gelmektedir. Son yıllarda gümrüklerde yaşanan ve ortaya çıkarılan malî portresi
milyarlarca doları bulan "Paraşüt Operasyonu", "Balina
Operasyonu", "Kartal Operasyonu", "Buffalo
Operasyonu", "Fırtına Operasyonu", "Hasat Operasyonu",
"Sis Operasyonu", "Sarkaç-1 Operasyonu" ve Sarkaç-2
Operasyonu" gibi operasyonlarla çok değişik yolsuzluklar ortaya
çıkarılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, yakın geçmişte
yaşadığımız tüm bu operasyonların bir daha yaşanmamasını istiyorsak, başta
uyuşturucu ve silah kaçakçılığı olmak üzere, yasadışı eşya ve araç trafiğini
önlemeye yönelik önlemleri tez elden alarak, yasadışı girişimlere yol
vermemeliyiz.
Sayın milletvekilleri, son yirmi yılda,
ithalat ve ihracat işlemlerinde yapılan yolsuzlukların yanında, malî
sistemimizi büyük zaafa uğratan bir de hayalî ihracat felaketi yaşanmıştır.
Kayıtdışı ekonomiyi pompalayan, vergi sistemini altüst eden, köşe dönmeciliği
teşvik ederek toplumun etik değerlerini yozlaştıran hayalî ihracat
yolsuzluğunda da, gümrük teşkilatımızın sorumluluğu vardır.
Türkiye'deki ekonomik krizlerin altında,
büyük ölçüde yolsuzluklar; yolsuzlukların altında da, Dünya Bankasının
araştırmalarına göre, tüm dünyada, birinci sırada gümrükler yer almaktadır.
Bugün, ekonomik kalkınmanın önündeki en büyük engellerden biri yolsuzluklardır;
çünkü, yolsuzluklar, yatırımlara gidecek kaynakları kurutmakta, büyümenin önüne
set çekerek, ülkemizdeki eşitsizlik ve dengesizlikleri daha da artırmak
suretiyle, sosyal sınıflar arasındaki uçurumun iyice derinleşmesine neden
olmaktadır.
Bugün,
gümrüklerimiz, yaklaşık 120
milyar dolar dışticaret hacmine ev sahipliği yapmakta, 2 000 000 TIR giriş
çıkışı yapmakta, 2 000 000 dolayında gümrük giriş beyannamesi düzenlenmekte,
KDV'nin yüzde 35'i, vergilerin yüzde 15'ine yakını Gümrük Müsteşarlığınca
toplanmaktadır.
Gümrüklerdeki milyarlarca dolarlık
yolsuzluk ve vurgunların ortaya çıkarılmasında gümrük müfettişleri, gümrük
kontrolörleri, maliye hesap uzmanları ve maliye müfettişlerinin özverili
çalışmalarının büyük katkısı olmuştur. Yakında Meclis gündemine getirilecek
olan Kamu Yönetimi Temel Kanunuyla bu güzide ve köklü denetim kuruluşlarımızın
denetiminin ortadan kaldırılmak istenmesini, iyi niyetle ve akılla açıklamak
mümkün değildir. Teftiş ve denetimin sadece psikolojik yönden varlığı bile,
ülkemiz ekonomisine her yıl katrilyonlarca lira para kazandırmaktadır.
Denetimin kaldırılması değil, tam tersine, bilimsel yöntemlerle, hızlı, etkin,
analiz ve değerlendirmeye yönelik, işlevsel bir denetim yapısının
oluşturulmasını gerekli görmekteyiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde
yirmi yıla yakın süren olağanüstü hal koşullarında, terörün ve ekonomik krizin
etkisiyle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde köyler boşaltılmış, köyden
kente göçler sonucu, şehirlerimizin etrafında çarpık ve sağlıksız varoşlar
oluşmuştur. Bu varoşlarda, 25-30 nüfuslu 3-4 aile aynı evi paylaşmaktadır.
İnsanlar, aç, sefil ve işsizdir. Bu insanlarımızı bir nebze olsun rahatlatmak
için, başta nakliye sektörü olmak üzere, komşu ülkelerle sınır ticareti teşvik
edilmeli, özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, sınır ticaretinin
önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz
da, gümrük birliğinden bahsetmek istiyorum. Bilindiği üzere, ülkemiz, gümrük
birliğine, 1995 yılında girmiş bulunmaktadır. Avrupa Çelik Birliği ve Avrupa
Ekonomik Topluluğundan Avrupa Birliğine gelinen süreçte, AB'ye giren veya aday
olan ülkeler içerisinde, Avrupa Birliğine girmeden gümrük birliğine giren tek
ülke Türkiye'dir. Sanırım, sadece tek başına bu bile, Avrupa Birliğinin Türkiye'ye
bakış açısını göstermektedir; çünkü, Türkiye, pazara ortak değil, ortaklığa
pazar olarak düşünülmektedir.
Avrupa Birliğine tam üye ülkeler arasında,
malların serbest dolaşımı, sermayenin serbest dolaşımı ve işgücünün serbest
dolaşımı esastır; yani, gümrük birliği demek, birliğe dahil ülkeler arasında,
malların, sermayenin ve işgücünün serbest dolaşımı demektir. Burada, Avrupa
ülkeleri lehine, Türkiye aleyhine işleyen bir durum söz konusudur. Avrupa
ülkeleri lehine serbest dolaşım hakkı tam işlemesine karşın, ülkemiz, işgücünün
serbest dolaşım hakkını elde edememiştir. Yani, Avrupa Birliği ile ülkemiz
arasındaki dışticarette ülkemiz aleyhine işleyen bir durum vardır. Bu,
ticaretin serbestleştirilmesi ve eşit koşullarda rekabet ilkelerine de
aykırıdır; çünkü, ülkemiz ihracatçısı, sermaye ve malların serbest dolaşımının
yanına işgücünü de alarak, Avrupa ülkelerine açılım yapamamaktadır. 1995
yılından beri yürürlükte olan bu uygulamanın ülkemiz ekonomisine maliyeti,
doğrudan 77 milyar doları, dolaylı olarak ise 100 milyar doları bulmaktadır.
Türkiye dışında hiçbir ülke, Avrupa
Birliğine girmeden önce gümrük birliğine girmemiştir. Hatta, Yunanistan ve
İspanya gibi bazı ülkeler, Avrupa Birliğine üye olduktan sonra, belli bir uyum
sürecine tâbi tutulmuş; bu ülkelere, uyum sağlamaları için finansman desteği
bile sağlanmıştır. Gümrük birliği, aynı zamanda, Avrupa Birliğinin karar
organlarında yer almayı da gerektirir; ancak, şu anda, Avrupa kararları alıyor,
biz sadece uyguluyoruz. Yani, bizi karar alma sürecine dahil etmiyorlar. Sormak
istiyorum: Bu nasıl bir birliktir; bu nasıl bir ortaklıktır; bu nasıl bir
rekabettir?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koçyiğit, buyurun.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Devamla) - Teşekkür
ederim.
Gümrük birliği, Avrupa Birliği ülkeleri
ile Türkiye arasındaki gümrük vergisini kaldırdığı gibi, Türkiye'nin üçüncü
ülkelerle olan ticaretinde de, gümrük vergileriyle ilgili olarak, Avrupa
ülkelerinin koşullarına uyma zorunluluğu getirmiştir.
Görüldüğü üzere, çark hep aleyhimize
işlemektedir. Avrupa Birliği, ülkemizi ayrı bir kefeye koyarak, ülkemizden
devamlı yeni tavizler koparmaktadır. Ümit ederim ki, katlanılan tüm bu çaba ve
maliyetler boşa gitmez, bizi Birliğe alırlar; ama, bir de tersi olur, Avrupa
Birliği ülkemizi arasına almazsa, katlanılan tüm bu maliyetler ve verilen tüm
bu ödünleri düşünmek bile istemiyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
konuşmamı tamamlamadan önce, gümrük idaresine ilişkin olarak, daha önce
sorulmuş; ancak, yanıtları alınmamış birkaç soru sormak istiyorum.
1- Yap-işlet-devret modeliyle hizmete
sunduğumuz gümrük kapıları için yapılan protokolde belirtilen kuruluş ile bu
kuruluşun başındaki görevliler arasında, protokol dışında, altın hisse devri
yoluyla yapılan hisse devrinden bilgi sahibi olmak istiyoruz. Burada İhale
Kanunu neden devre dışı bırakılmıştır?
2- İpsala Gümrük Kapısında, işletici
kuruluşun, SETUR firmasına, gümrük hattı dışı eşya satış mağazalarını, proje
bedelinin kaç katı bir meblağla kiralamıştır? Halen aynı şekilde projelendirilip,
ihalesiz olarak kiralanmayı bekleyen başka gümrük kapısı var mıdır?
3- Gümrük idaresinin otomasyon sistemi,
kıymet araştırmasına duyarlı mıdır; Sarı hat kriterlerinde, miktar fazlalığına
ve farklı gümrük giriş tarife pozisyonlarına duyarlı mıdır?
İnsan faktörü olmadan, yalnızca
bilgisayarla risk analizleri yapmak ve bunları revize etmek mümkün müdür?
Sözlerime son verirken, tüm Genel
Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. Bu bütçenin devletimize, milletimize ve
Gümrük Müsteşarlığına hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Memduh Hacıoğlu, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi
üzerinde konuşacaktır.
Sayın Hacıoğlu, buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEMDUH HACIOĞLU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime, uygulanmakta olan ekonomik
politikaların, yani, sıkı, malî ve para politikalarının dışticaretimize olan
etkisinden başlamak istiyorum. Bazı yan etkileri var. Örneğin, bu uygulanmakta
olan sıkı malî ve para politikaları, bir miktar, sıcak paranın Türkiye'ye girişini
hızlandırmaktadır. Son onüç ondört yıldır yaşadığımız kronik bir sorun olarak
gözümüzün önünde. Bu sıcak para, tabiî ki, döviz kurlarını, dışticaretimizi
olumsuz şekilde etkileyecek biçimde aşağı doğru basmaktadır. Bundan dolayı da,
2003 yılı dışticaret açığımızı 21 milyar dolar olarak görmekteyiz. 2004 yılında
ise, bütçede, takriben 24 milyar dolarlık bir dışticaret açığı öngörülmektedir.
Takdir edersiniz ki, bu, önemli büyüklükte
bir dışticaret açığıdır. Bu dışticaret açığının birkaç anlamı var. Bu anlamların
başında -gördüğüm kadarıyla- 24 milyar dolarlık bir malın, Türkiye'ye, ihraç
ettiğinden daha fazla miktarda girmesi gelmektedir. İnanıyorum ki, doğru
ekonomik politikalar uygulansa, bu 24 milyar dolarlık ithalatın, dışticaret
açığının büyük bir kısmını Türkiye'de üretebiliriz, bu üretimden Türkiye'de
büyük bir katmadeğer yaratabiliriz ve bu üretim sonucunda da, sanıyorum, 2 000
000 insana yeni iş bulma imkânını sağlayabiliriz.
Bu, tabiî ki, ekonomik politikayı
uygulayan hükümetlerin bir hedefi olmalı diye düşünüyorum. Böyle bir hedefleri
var mıdır diye baktığımda, maalesef, göremiyorum.
Söz almış olan arkadaşlarım, özellikle
dışticaret konusunda, sadece ihracat artışından bahsettiler. İhracat artışı
nasıl gerçekleşti diye bir bakalım arkadaşlar. Biliyorsunuz, piyasalar, 2000
yılı sonunda başlayan büyük bir çalkalanmayla, 2001 yılında neticelenen yüksek
bir devalüasyonla büyük bir darbe aldı. Bu darbenin sonucunda ne oldu diye
baktığımızda, malî kesimde büyük bir yıkıntı yaşandı ve onun yanında, özellikle
sanayi sektöründe de büyük yaralar açıldı. Geçen yıllar içerisinde izledik;
İstanbul yaklaşımına müracaat eden yüzlerce şirket, oraya hiç müracaat edemeyip
de yine bir şekilde faaliyetlerini idame ettirmeye çalışan binlerce şirket, tek
çıkış yolunu ihracatta buldu. İhracat, bu kadar güçlü bir şekilde artıyorsa,
inanın, birinci sebebi, sanayicinin içerisinde bulunduğu malî krizden
dolayıdır. Sanayicinin -bugün, uygulanmakta olan malî politikalar açısından
baktığımızda da görmekteyiz- bankalarla olan ilişkilerinde başka hiçbir yolu
kalmamıştır. Tek seçeneği, ihracata sarılıp, neye rağmen olursa olsun,
ihracatını yapıp, bir şekilde hayatını idame ettirmek olmuştur.
2001 yılının başlarında yapılan
devalüasyondan sonra ve uygulanan dalgalı kurla birlikte, sanayici, ihracatta
önemli bir rekabet gücünü kazanmıştı; fakat, gelin görün ki, dalgalı kur
olmasına rağmen, Türkiye'nin başına bela olan bu sıcak para nedeniyle döviz
arzı her zaman dövize olan talebin üstünde çıktığı için, yavaş yavaş bu rekabet
gücümüzü kaybetmeye başladık. Bakınız, 2003 yılının başında ihracatçının döviz
kuru 1 560 000 lira idi, bugün 1 425 000 liraya inmiştir. Döviz kurunda
takriben yüzde 10'a yakın bir aşağı iniş söz konusudur. Bu kadarlık bir rakam,
ihracatçının rekabet gücünü olumsuz etkileyen, maliyetlerini olumsuz etkileyen
bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna rağmen ihracat yapmanın zorluğunu
sizin takdirinize bırakıyorum; ama, bu resmin bir de diğer yanı var; yani,
ithalat yanı var. İthalata bakıldığında, hakikaten, çok cazip hale geldi.
Nitekim, Türkiye, takriben 70 milyar dolara yaklaşan bir ithalat hacmine hızlı
bir şekilde gelmekte.
Ekonomik politikalarda ihracatı seyreden
ülkelerin başlarına ne gelmiştir, ülkeler olarak birkaç örnek vermek isterim:
Güneydoğu Amerika ülkeleri, Brezilya, Arjantin, Meksika. Bunu seyretmeyip de
önlem alan ülkeler ne yapmışlardır diye baktığımızda, birkaç örnek vereyim:
Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Avrupa Birliği ülkeleri. Bunlar,
her zaman, ithalat ihracata karşı bir tehlike arz ettiğinde önlemler alan
ülkeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Her zaman kendi rekabet güçlerini, mutlak
surette, ayakta tutmaya çalışmışlardır ve mutlak surette de, burada kurlarla
oynayıp... Yani, örnek vermek istersem, iki yıl önce 0,84 euro, 1 dolar
seviyesinden, bugün 1 euro, 1,24 dolar seviyesine kadar değer kazanmıştır;
yani, baktığınızda, rekabet gücünü kaybeden Amerika'nın, doların değerini
düşürdüğünü; rekabet gücünü kazanmış olan ülkelerin, kendi ulusal paralarının
değerlerinin yükseldiğini görüyoruz. Fakat, bu ülkeler arasında, bildiğiniz
gibi, ticarette ve bankacılıkta, malî kesimde bir hedging (hecing) sistemi var;
yani, paraları değer kazansa da, kaybetse de kendilerini sigortalayan bir
sistemleri var. Bizim ihracatçımızın böyle bir kazancı maalesef yok.
Türkiye ne yapmalıdır bunun sonucunda;
Türkiye, mutlak surette, dışticaret açığı değil, dışticaret fazlası veren bir
ülke konumuna gelmek zorundadır. Bunu sağladığımız zaman, Türkiye, güçlü bir
ekonomisi olan, güçlü bir dünya ülkesi niteliğini kazanabilir. Bunun için
yapılması icap eden nedir; iç pazarda mevcut her hammadde, her aramalı ve her
hizmeti dünya pazarlarıyla rekabet eder duruma getirmemiz şarttır. 25 milyar
dolarlık dışticaret açığını kapatmak için, öncelikle, ticarete açık malların
üretimine çok büyük ağırlık vermemiz lazım. Ticarete açık malların üretimi,
temel teşvik politikası olması lazım.
Ticarete açık mal nedir arkadaşlar; yani,
bütün dünyaya sattığınız ve bütün dünyadan aldığınız mallardır. Örneğin, duble
yollar ticarete açık mallar değildir. Örneğin, yaptığınız inşaatlar ticarete
açık mal değildir; ama, ihraç edebildiğiniz veya ithal ettiğiniz her mal ve
hizmet ticarete açık mallar sınıfına girer. Öncelik bunlardadır. Öncelik,
bunlarda dengeyi sağladığınız zaman, ticarete açık olmayan diğer mallara
yatırım yapmaya gelir; ama, birinci sıra, mutlak surette, ticarete açık
malların üretiminde ve ihracatında ve ithal ikamesinde Türkiye'nin gereğini
yapmasıdır. Dünya pazarlarıyla rekabet gücümüz, ancak bu şekilde sağlanabilir.
Ancak böyle bir temel dışticaret politikasıyla başarıya ulaşabiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEMDUH HACIOĞLU (Devamla)- Bu sayede,
sürdürülebilir sağlıklı büyüme, kalıcı ekonomik istikrar ve sağlam bir ödeme
dengesi ve aynı zamanda tam istihdama yönelik çalışmalarımızda başarılı
olabiliriz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Sayın Hacıoğlu, teşekkür ediyorum.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
bütçesi üzerinde, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş.
Sayın Keleş, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul)-
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatının 2004 yılı
bütçesi konusunda Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum ve Yüce
Meclise saygılar sunuyorum.
Devlet Planlama Teşkilatı, 1960 yılında
çok önemli bir işleve ve etkin bir konuma sahip olarak kurulmuştur. Aslında,
Türkiye'nin planlama deneyimi 1930'lu yıllara kadar gitmektedir; ama, aradan
geçen süre içerisinde gerekli hukukî ve kurumsal altyapı sağlanamadığı gibi,
hazırlanan planlar arasında da bağlantı kurulmamıştır.
1963 yılından itibaren, uzun vadeli
perspektif plan, beş yıllık kalkınma planları ve yıllık programlar
hazırlanmıştır. Dördüncü beş yıllık kalkınma planı ise, istikrar programının
devreye girmesiyle kesilmiş, daha sonra 24 Ocak kararlarıyla da uygulanamaz
hale gelmiştir. İlk dört plan hazırlanırken, amaç olarak benimsenen konular,
yaşama düzeyinin yükseltilmesi, işsizliğin azaltılması, sanayileşme, dış
kaynaklara bağlılığın azaltılması ve gelir dağılımında iyileşme idi. İlk
planlar, sanayileşerek kalkınmayı hedef alan, sektörlerin gelişmesini ve
birbirleriyle olan bağlantılarını önemseyen, ama, büyüme hızına öncelik veren,
pazar ekonomisinin geliştirilmesini öngören, dış kaynak ihtiyacını azaltmayı
önemseyen ve KİT reformunu hedefleyen planlardı.
1980 öncesi söz konusu olduğunda, sık sık,
burada da biraz önce konuşan arkadaşlarımızın yaptığı gibi, ithalat ikamesinin
esas alındığı savunulmaktadır, dışsatımın artışına önem verilmediği izlenimi
yaratılmaktadır. Değerli milletvekilleri, bu, doğru değildir. Bu, doğru
değildir. Hedef alınan, ithalat ikamesi değildir, hedef alınan, sanayileşerek
kalkınmadır. O tarihlerde, sanayileşmenin başlangıcında olan ülkemizde herhangi
bir sanayi ürünü üretildiği zaman, tabiî ki, ithal edilmekte olan ürünün yerini
alabiliyordu; ama, hiçbir zaman kapalı ekonomi hedef alınmamış, hiçbir zaman
hedef olarak ithalat ikamesi benimsenmemiştir. Kaldı ki, sanayileşme ve
kalkınma, çok fazla sayıda ürünün, çok fazla miktarda ithal edilmesini de
beraberinde getirmektedir; aramal olarak beraberinde getirmektedir, kullanım
alanları olarak beraberinde getirmektedir.
1980 öncesinde benimsenen, sanayileşerek
kalkınmadır ve Avrupa Birliğiyle rekabet edebilir maliyette ve nitelikte mal
üretilmesidir. Bu nedenledir ki, Avrupa Birliği ilişkilerinde sanayileşmeyi
mümkün kılacak bir esneklik sağlanması için ciddî bir gayret sarf edilmiştir,
müzakereler yapılmıştır ve yatırımı ve dışsatımı artırmak için de teşvikler
öngörülmüştür; dolayısıyla, bunların yapıldığı bir dönemde ithal ikameci
politikalarla suçlanması doğru bir yaklaşım değildir.
1980 sonrasında, kalkınma planlarının ve
yıllık programların ulusal niteliği zayıflamıştır. Bu dönemde, politika
oluşturma sürecinde IMF ve Dünya Bankasının rolü artmış ve Devlet Planlama
Teşkilatının rolü de azalmıştır. Gelişmelere yön veren, geleceğe yön veren bir
planlama anlayışı, yerini, gelişmelerin yönlendirdiği bir planlama anlayışına
terk etmiştir.
1980 sonrasındaki planlarda makro ekonomik
hedefler bir temenni niteliğinde yer almış ve politikalar da göstermelik olarak
konulmuştur. Bu dönemde, hedefler ile gerçekleşmeler arasında ve yine, hedefler
ile politikalar arasında büyük tutarsızlıklar görülmüştür. Fakat, plan ve
programlar ciddiye alınmadığı için, hedefler ile gerçekleşmeler arasındaki
tutarsızlıklar da önemsenmemiştir. Örneğin, kamu borç stokunun azaltılması,
Ulusal Programda hedeftir; ama, iktidarın bir yıllık icraatı döneminde, bu
miktar, kamu borç stoku 46,2 katrilyon Türk Lirası artmıştır. Kuşkusuz, buna,
borç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranı ileri sürülerek yanıt
verilebilir; ancak, iç ve dışborç stokundaki -36 katrilyon lirası içborçlardan
ve 10,2 katrilyon lirası dışborçlardan olmak üzere- 46,2 katrilyon liralık
artış, yadsınamayacak bir gerçektir.
Değerli arkadaşlarım, kaldı ki, borçların
azaltılmasında borç çevirme oranı önemlidir. Buna baktığımızda, borç çevirme
oranında normal olarak yüzde 75, yüzde 70 oranlarında olması gereken büyüklüğün
yüzde 90'ları aştığını görmekteyiz. Bu durumda, borçların azalması mümkün
değildir.
Ulusal Programın diğer öncelikleri,
enflasyonun kalıcı şekilde düşürülmesi ve ekonomide sürdürülebilir bir büyüme
oranının tesis edilmesidir. Bazı hedefler de vardır; özelleştirme gibi, kamunun
ağırlığının azaltılması gibi, serbest piyasanın düzenlenmesi gibi, özel
girişimciliğin güçlendirilmesi gibi, piyasa ortamının geliştirilmesi, yerli ve
yabancı sermayenin serbestleştirilmesi ve yabancı sermaye yatırımlarının teşvik
edilmesi gibi...
Tabiî, bu hedeflerden bazılarının
Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunları çözmekle doğrudan ilişkisi yoktur.
Mesela, yabancı sermayenin serbestleştirilmesi için çok ciddî gayretler sarf
edilmiştir, gelişmiş ülkelerde görülmeyen önlemler alınmıştır; ama, beklenen
sonuç elde edilememiştir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye gibi
sorunları olan ve yabancı ülkelerle, gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı
kapatmak durumunda olan ülkeler için en önemli şey yatırımlardır.
1980 sonrasında uygulanan politikalar,
tarım, madencilik ve imalat sanayii sektörlerinde sadece kamu yatırımlarının
değil, özel sektör yatırımlarının da azalmasına sebep olmuştur. Diğer bir
deyişle, özel sektörün üretken yatırımları, kamu sektörü yatırımlarındaki
azalmayı telafi edecek şekilde artmak bir yana, kesin olarak azalma
göstermiştir. Nitekim, bu sektörlerin gayri safî millî hâsıla içindeki payı
1971-1979 döneminde yüzde 7,4 iken, 1981-2000 döneminde yüzde 5'e, 2001-2002'de
yüzde 3,5'e gerilemiştir; 2003 yılında yüzde 4,5 olması, 2004 yılında da yüzde
5 olması beklenmektedir; ama, tabiî, bu yüzde 5 bile, 1971'li yıllarda elde
edilen sonucun yarısından biraz fazladır.
Sayın milletvekilleri, planlama açısından
ileride daha büyük güçlüklerle karşılaşacağımızı düşünüyorum; çünkü, bugün için
kalkınma planı, yıllık program, katılım öncesi ekonomik program, katılım
ortaklığı çerçevesinde hazırlanan ulusal program, orta vadeli program, bölge
planları, bölge planlarından bağımsız olarak çeşitli iller bir araya
getirilerek yapılan kalkınma projeleri, Ulusal Kalkınma Ajansının hazırlayacağı
bölgesel planlar, kamu kurumlarının stratejik planları adı altında çok sayıda
plan ve program vardır.
Temmuz ayındaki Yüksek Planlama Kurulunda,
seçilen kuruluşların stratejik planlarının 2005 yılı programına ve bütçe
teklifine esas oluşturacak şekilde Haziran 2004'e kadar tamamlanması ve Devlet
Planlama Teşkilatının da, bunları, Yüksek Planlama Kurulunun onayına sunması
karar altına alınmıştır. Peki, bu durumda, diğer planların işlevi nedir, çok
sayıda plan ve program arasındaki bağlantı ve tutarlılık nasıl sağlanacaktır?!
Bugün, plan, program ve bütçe arasındaki ilişki düzenlenemezken, bu kadar çok
sayıdaki plan, program ile bütçe arasında nasıl ilişki kurulacaktır?!
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununda,
Devlet Planlama Teşkilatının, stratejik planlar ile kalkınma planı ve
programları arasında koordinasyon sağlama işlevi var izlenimi verilmektedir;
ama, 4 Temmuz 2003 tarihli Yüksek Planlama Kurulu kararında Devlet Planlama
Teşkilatına böyle bir görev verilmemiştir.
BAŞKAN - Sayın Keleş, 2 dakikalık
eksürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Aslında
"stratejik plan" ifadesi yanıltıcı olmaktadır; çok önemli makro
büyüklükler açısından olsa da, bir planlama varlığını hatıra getirmektedir;
ama, değerli arkadaşlarım, hükümet belgelerinden anlıyoruz ki, stratejik
plandan kastedilen, kuruluşların kendileri için hedef belirlemeleridir.
Sayın milletvekilleri, ben, buradan,
planlamaya çok önem veren bir arkadaşınız olarak hükümeti uyarmak istiyorum;
farklı çıkış noktalarından hareketle hazırlanan çok sayıda plan ve program, bir
süre sonra içinden çıkılamaz bir kargaşaya yol açacaktır. Kaldı ki, kalkınma
planları, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayından geçen belgelerdir.
Kuruluşların kendi başlarına, kendileri için hazırladıkları belgeleri ve
hedefleri bir araya getirerek, bunları, bütçe çalışmalarında esas almak,
Anayasaya da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin hazırladığı kalkınma planına da
aykırıdır.
Kaldı ki, stratejik planların kalkınma
planlarına uygun olarak hazırlanmalarını garanti edecek bir mekanizma yoktur.
Aynı şey, Devlet Planlama Teşkilatının işlevi için de veyahut da var olduğu
sanılan işlevi için de geçerlidir. Onun için de, gerekli mekanizma
bulunmamaktadır.
Aslında, sanıyorum ki, hükümet, plandan
vazgeçmek istemektedir; çünkü, plan hedefleri ile gerçekleştirmeler arasındaki
büyük farklılıklara duyarsız kalması, bütçe çalışmalarının, gerek komisyonda
gerek Genel Kurulda, son derece sıkışık bir programla ele alınması, yıllık programların
bütçe çalışmalarından önce hazır olmaması, hükümet üyelerinin müzakereler
sırasındaki tutumları, iktidarın bu konudaki tutumunu açıkça ortaya
koymaktadır; bu durumda, bunu itiraf etmesi, bence, daha doğru bir yaklaşımdır.
Ne var ki, Türkiye'nin kaynaklarını tam
olarak değerlendirecek; sanayileşmeyi ve ...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Yarım cümlelik
süre istiyorum efendim.
BAŞKAN - Sayın Keleş, size teşekkür etmek
mecburiyetindeyim.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Kadınlar için
pozitif ayırımcılık talep ediyorum; yarım dakikalık.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Ayırımcılık
yapmıyoruz.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Biliyorsunuz,
bütün dünyada, yapılan haksızlıkları birazcık telafi etmek için, pozitif
ayırımcılık kabul ediliyor.
... sanayileşerek kalkınmayı benimseyecek;
üretimin, yatırımın artırılmasına, işsizliğin azaltılmasına öncelik verecek;
eğitim hakkının, sağlıklı yaşam hakkının, herkesin sosyal güvenliğe kavuşma
hedefinin gerçekleşmesine önem verecek bir planlama anlayışına duyulan ihtiyaç
bugün her zamankinden daha fazladır.
Teşekkür ediyorum; size de Sayın Başkan.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Keleş, sağ
olun.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesi üzerinde, İstanbul Milletvekili Sayın
Bülent Tanla; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT H. TANLA (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, 2004 yılı bütçe görüşmelerinde Devlet İstatistik Enstitüsü
bütçesiyle ilgili, Grubumuzun görüşlerini sunmak için söz almış bulunuyorum;
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle üzerinde durmak istediğim konu,
21 inci Yüzyılda, tüm dünyada çok hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşandığı gerçeğidir.
Arkadaşlarım, yeni bir çağ başlamıştır; bu çağ, bilgi çağıdır. Bilgi çağı,
insanların, barış ve refah içerisinde, daha mutlu, daha güvenli, birlikte ve
dayanışma içerisinde yaşayabileceği bilgiye dayalı ortamlar oluşturmayı
amaçlamaktadır. Bu çağın sihirli anahtarı ise, bilgidir.
Peki, bilgi ne için üretilir, neden
bilgiye ihtiyaç duyulur, bilgi ne için gereklidir; bilgi, karar vermek, hüküm
vermek, harekete geçmek için gereklidir. Bilgi, değişimin ve gelişimin itici
gücüdür. Bilgiyi gerekli kılan, insanların huzur, refah, mutluluk, barış ve
güven içinde yaşama istekleridir. Artık, günümüzde, bilgiye çok kolay ve hızlı
ulaşılabilmektedir. Çağımızın en güçlü silahı olan bilginin kirlenmesi ve
iletişimi konusunda dikkatli olmalıyız.
Günümüzde bilginin gücünün etkisinin
azaltılmasına yönelik "bilgi kirlenmesi" ve "bilgi
asimetrisi" olarak tanımlanan iki tehlikeye dikkatinizi çekmek
istiyorum. Bilgi kirlenmesi, bir konuda
birden fazla bilgi üretilmesi, çok sayıda bilginin ortaya çıkarılması, yayılması
ve aynı bilgilerin farklı açılardan sunulmasıdır. Bilgi asimetrisi ise, bilgiyi
alan ve veren taraflardan birinin, diğerini, belli nedenlerle yetersiz
bilgilendirme durumudur. İsteyerek veya istemeyerek, bilerek veya bilmeyerek
bilgi kirliliği ve bilgi asimetrisinden kaynaklanan hatalı bilgilere
dayanılarak alınan kararlar, insanları, toplumları, devletleri, çok büyük
felaketlere, huzursuzluklara, mutsuzluklara ve hatta, savaşlara
sürüklemektedir. Bu yönden, bilgiyi sağlayanın da, bilgiyi kullananın da büyük
sorumluluk altında olduğunu vurgulamak istiyorum.
İşte bu arada, Devlet İstatistik
Enstitüsünün bilgi toplama ve yayma konusunda üstlendiği önemli rol ortaya
çıkmaktadır. DİE, bilgi çağının gereklerine göre yeniden yapılandırılmalıdır.
DİE, sadece saha çalışmalarıyla bilgi toplayıp düzenleyen ve yayımlayan anketçi
bir kamu kurumu olmaktan çıkmalı, ülkenin ve toplumun önünde, Avrupa Birliği
standartlarında bilgi üreten çağdaş bir kurum olmalıdır. Bilgi çağının
gerektirdiği bilgileri, çağın gerektirdiği teknoloji, hız ve nitelikte
toplamalı; yani, bilgi merkezi görevini üstlenmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
herkesin bildiği gibi, 22 Ekim 2000 tarihinde yapılan genel nüfus sayımı tam
bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Devlet İstatistik Enstitüsü, yaptığı bu önemli
çalışmada -2000 nüfus sayımında- nüfusu doğru sayamamıştır. Devlet İstatistik
Enstitüsü, sayımdan yaklaşık bir hafta sonra, telgrafla alınan geçici
sonuçlarla, Türkiye'ye ve dünyaya, nüfusumuzu 71 900 000 olarak bildirmiştir.
Bu sonuçla, Türkiye'nin, bütün dünya rekorlarını altüst ederek, korkunç bir
nüfus patlaması yaptığı gibi bir görüntü ortaya çıkmıştır. Başta Cumhuriyet
Halk Partisinin tepkisi ve diğer eleştiriler ve uyarılar karşısında enstitü
yetkilileri, bu sonuçların hatalı olduğunu kabul etmiş, hataları ve illeri üç
ayrı kategoride toplayarak, sonuçları iki yıl sonra düzelterek açıklamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bizler, her ne kadar, 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarını, Devlet İstatistik
Enstitüsünün açıkladığı gibi kabul etsek de, istatistik bilimi ve nüfus sayımı
yöntemimizin sınırları, bu sonuçların geçersiz olduğunu bize göstermektedir.
Zira, nüfus sayımımızın yapıldığı gün için fiilen geçerli olması, yani nüfus
sayımının de facto yöntemle yapılıyor olması, bunun hukuksal açıdan, yani
dejure biçimde düzeltilmesini mümkün kılmamaktadır. Dolayısıyla, 2000 yılı
nüfus sayımı sonuçları kullanılmakla birlikte, maalesef, kabul edelim ki, doğru
sonuçlar vermemektedir.
Peki, bunun sorumlusu kimdir; başta, tabiî
ki, DİE'nin kendisidir; sonra, siyasî kaygılardır. Hatalar araştırıldığında
-bunu DİE'in yetkilileriyle birlikte görüşerek söylüyorum- nüfusun şişirildiği
yerlere bakıldığında, bunların çoğunluğunun, Fazilet Partili ve Milliyetçi
Hareket Partili belediyelerin yönetimindeki yerler olduğu görülmektedir.
Yanıltmalarda siyasî etkenlerin olduğu çok açıktır. Siyasî çıkarlar uğruna,
nüfus sayımından elde edilen bilgiler, maalesef, kirletilmiştir. Biraz önce
bilgi kirlenmesi diye bahsettiğim konu, işte burada çok üzücü bir örnekle
ortaya çıkmıştır. En önemlisi, sonuçların enflasyon hesabı içindeki yeridir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
enflasyon konusuna gelmişken, bir konu üzerinde özellikle durmak istiyorum.
Üzülerek söylüyorum ve siyasî endişelerden -inanın- uzaklaşarak söylemek
istiyorum; ülkemizdeki enflasyon kesinlikle yanlış hesaplanıyor. Evet,
enflasyon düşüyor; ama, gerçekleri yansıtmıyor. Enflasyonun düştüğünü herkes
kabul ediyor; ama, gerçekleri yansıtmıyor.
Şimdi, enflasyon hesabına kaynak olan nüfus
bilgisi hatalı. Temel alınan mal sepeti, 1994 yılındaki hane halkı bütçe
anketlerine göre belirlenmiş, yani güncelliğini kaybetmiş; o da hatalı. 1994
yılındaki, yani ailelerin 10 sene önce elde ettikleri gelirler esas alınıyor; o
da hatalı. Tüketim eğilimleri değişmiş, yani ailelerin aldıkları mal ve
hizmetler eskimiş; o da hatalı. Peki, DİE uzmanları da bu durumun farkındalar
ve bu nedenle, 2002 yılı içinde, yani geçen yıl, DİE hane halkı bütçe anketleri
düzenlendi. Şimdi deniliyor ki: Anket sonuçları ve fiyat istatistikleri ancak
2005 yılında tamamlanacak. Sayın Bakan, enflasyon hesabını doğru yapmak
istiyorsanız, değerlendirme çalışmasını hızlandırınız ve en kısa zamanda fiyat
endeksleriyle ilgili veri tabanını güncelleştiriniz. "Enflasyon düştü"
diyorsunuz, halk "biz neden hissetmiyoruz bu düşüşü" diye soruyor. Bu
gerçekdışı, çelişkili durumu ve bu güvensizliği gidermenin tek yolu, süratle
çalışmayı bitirip, enflasyon sepetini güncel hale getirmek ve ölçümleri daha
doğru biçimde yapmaktır.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa)- Siz hissetmiyor
musunuz düştüğünü?
BÜLENT H. TANLA (Devamla)- Enflasyonun
düştüğünü kabul ediyoruz diyoruz; ama, gerçekleri yansıtmıyor. Sizinle daha üst
düzeyde bir şeyi paylaşmak istiyorum. Anlatabildim mi?!
AHMET YENİ (Samsun)- Anlıyoruz...
Anlıyoruz...
BÜLENT H. TANLA (Devamla)- Tamam, teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bilgi yoksulluğu ve bilgi eksikliği bakımından sizlerle paylaşmak
istediğim diğer bir konu ise, dinî pratikler konusudur. Birkaç gün sonra
sonuçlarını açıklamayı düşündüğümüz dinî pratikler konusunda Devlet İstatistik
Enstitüsü ve ilahiyat fakültelerine bir yazıyla başvurduk ve bu konuda bilgi
talebinde bulunduk. Size itiraf edeyim ki, dinî pratikler konusunda Devlet
İstatistik Enstitüsünde bir satır bilgi bulunmamaktadır. 24 ilahiyat
fakültemizin 13'ünde de bilgi bulunmamaktadır; ama, diğer 11'inde çok saygın
araştırmaların olduğunu ve çalışmaların olduğunu tespit ettik. Şimdi size
soruyorum: Halkının yüzde 99'u Müslüman olan ülkemizde dinî pratikler konusunda
tek bir satır bilgi yokken, yani, namaz kılma ve oruç tutma konusunda kapsamlı
ve yeterli bir araştırma bulunmazken, din sosyologları ve bilim adamlarından
yeterince yararlanılmazken, dinî pratikler konusunda, dinî meseleler hakkında
neye göre karar alıyorsunuz, gelecekteki planları hangi bilgilere göre
yapıyorsunuz? Bunu birlikte paylaşmak istiyorum sizlerle. Devlet İstatistik
Enstitüsü bütçesi görüşülürken, bu bilgi ihtiyacının da Türkiye'de çok açık bir
ihtiyaç olduğunu ortaya koymak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye ve Türk halkı giderek yoksullaşıyor. Bu acı gerçeği, maalesef, kabul
etmeliyiz. Dünya Bankasının dört gün önce açıklamış olduğu ülke ekonomik
raporuna göre, işsiz vatandaşlarımızın sayısı 1998 yılında 4 000 000 iken, 2003
yılında 8 000 000'a çıkmıştır, yani, 2 kat artmıştır. 1994 yılında 3 600 000
kişi açlık sınırındayken, bu sayı, yine maalesef -üzülerek söylüyorum ki- 12
000 000'a çıkmıştır. Türkiye, 2003 yılında daha da borçlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tanla, 2 dakikalık eksüre
veriyorum.
Buyurun.
BÜLENT H. TANLA (Devamla) - Teşekkür
ederim.
Türkiye, yoksullaşan bir büyüme süreci
içerisine girmiştir. Türkiye'deki iktisatçıların bu gerçeği açıklaması gerekir.
DİE'nin 2002 anketi sonuçlarına göre, halkın gelir durumu son yıllarda daha da
kötüye gitmiştir. Türk halkının yüzde 80'i, yani 53 000 000 vatandaşımız,
yoksulluk sınırının da altında yaşamaktadır. Yoksulluk sınırı, Türk-İşin
yaptığı araştırmada, 4 kişilik bir ailenin geçimi için bir ayda gerekli olan 1
353 000 000 lirayı ifade etmektedir.
Son sekiz yıldır -AKP İktidarı dönemi de
dahil- izlenen ekonomik politikalar, Türk Halkının giderek daha da
yoksullaşmasına neden olmuştur. Son bir yılda AKP İktidarında, 2 000 000 insan
daha da yoksullaşmıştır.
Peki, halkımız yoksullaşırken, ne yapıyor,
nasıl geçiniyor? Yine Dünya Bankası araştırması, halkın, boğazından keserek,
daha az beslenerek, çocuklarını okuldan alarak ve sokağa çıkmayarak yaşamaya
çalıştığını göstermektedir.
AKP Hükümeti, yoksulluğu ve işsizliği
iyice içerisinden çıkılmaz bir duruma sokmuştur. Kömür dağıtarak, belediyeler
yoluyla evlere gıda dağıtarak, iftar çadırlarında oruç açarak, sorunu, bir
halkla ilişkiler ve reklama dönüştürmüş, buna karşılık, sosyal politikalardan
"okul sütü projesini" kaldırmış, 64 000 öğrencinin bursunu keserek
sosyal yardımları yüzde 40 azaltmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerimi tamamlarken, ülkemizde bilgiye değer verilmediğini üzülerek ifade
etmek istiyorum. AKP Hükümetinden ve arkadaşlarımdan rica ediyorum; siyasî
kararlarınızda, lütfen, güvenilir ve doğru bilgileri değerlendirerek karar
alınız. Bilgiye gereken değerin verilmediği, 400 000 kahvehane, 15 000 meyhane
ve yalnızca 1 431 kütüphanenin bulunduğu ülkemizde Devlet İstatistik
Enstitümüzün klasik yapısından kurtulmasını, Avrupa Birliği standartlarında
bilgi üreten çağdaş bir yapıya kavuşmasını arzu ediyorum. Devlet İstatistik
Enstitüsü, değişim ve gelişimin motoru olan bir bilgi merkezi olarak görevini
sürdürmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Evet, Sayın Tanla...
BÜLENT H. TANLA (Devamla) - Devlet
İstatistik Enstitüsü, değişim ve gelişimin motoru bilgi merkezi görevini
üstlenmelidir.
Devlet İstatistik Enstitüsü 2004
bütçesinin ülkemize ve toplumumuza yararlı olmasını diliyor, Devlet İstatistik
Enstitüsü bütçesi hakkındaki sözlerimi burada bitiriyor, Yüce Meclise ve
sizlere saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tanla.
Bu turda şahsı adına, lehte, Gaziantep
Milletvekili Sayın Fatma Şahin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı bütçe görüşmelerinin 3 üncü turunda
geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinize saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, 3 Kasım
seçimlerinden sonra kurulan AK Parti hükümetiyle, kayıp yıllar serisine son
vermiştir. 2003 yılı bizim açımızdan son derece başarılı geçmiştir. Türkiye
uçağının burnu havalanmış, gemi, Başbakanımızın nezaretinde karaya
oturmuşluktan kurtarılmıştır. Hüzün ve kayıp yılları geride kalmıştır. Umut ve
başarı yılları bizleri beklemektedir. Türkiye'nin geleceği, AK Partiyle
apaydınlıktır.
Hükümetimizin 2003 yılı başarısında Hazine
politikalarının isabetli ve başarılı uygulamalarının payı büyük olmuştur. 2001
yılı ortalama bileşik faiz oranlarına bakacak olursak, yüzde 99,7'den -yaklaşık yüzde 100- 2002 yılı sonu
itibariyle itibariyle yüzde 49,95'e, yaklaşık yüzde 50'ye düşmüştür. 2003 yılı
Eylül ayı itibariyle bu değer yüzde 32'ye gerilemiş, şu anda da yüzde 25'ler
civarında seyretmektedir. Nitekim, 2003 Eylül ayı itibariyle toplam içborç faiz
ödemeleri yüzde 10,9 azalmış, bir önceki yıla göre içborç servisi yüzde 14,2
gerilemiş ve 141,1 katrilyon lira olmuştur. Türkiye'nin kısırdöngüyü kırması,
darboğazdan çıkması, borçlanma gereğinin düşürülmesiyle mümkün olabilecektir.
Birleşik faiz oranlarının düşmesiyle
birlikte Türkiye'nin borçlanma gereği de hızla düşmektedir. Borç-faiz
ödemelerinin gayri safî millî hâsılaya oranı, 2002 yılında yüzde 19 iken, 2003
yılında yüzde 16,6'ya gerilemiştir; 2004'te ise yüzde 15,8'e inmesi
öngörülmüştür.
2003 yılı, dışticaret açısından bir hamle
yılı olmuştur. Türkiye, durgunluktan atılıma ve büyümeye, içe kapanıklıktan
dışa açılıma, dünya ile rekabete geçmiştir.
2003 yılının ilk çeyreğinin tamamen savaş
psikolojisi ve ortamında geçirilmesine ve bu savaş şartlarının 2003'ün ilk
yarısını etkilemiş olasına rağmen, Türkiye bu dönemi, dirayetli politikalarıyla
kazasız belasız atlatmayı başarmıştır. Ne savaş ortamı ne de buna bağlı olarak
Türk Lirasının değerlenmesi, Türk ihracatının hızını kesmeye yetmemiştir.
Nitekim, 2002'de 36 milyar olan ihracat rakamları, âdeta şaha kalkarak, Türkiye
Cumhuriyetinin bütün rekorlarını kırmak suretiyle 46 milyar dolara ulaşmıştır.
Bu hayal bile edilemeyecek rakamlar, AK Parti İktidarıyla gerçek olmuştur.
Denebilir ki:İhracat artışlarına paralel
olarak ithalat da artmaktadır ve dışticaret açığı aynen devam etmektedir. Zaten
bu konuda konuşan CHP'li arkadaşımızın da belirtmiş olduğu nokta buydu.
Dövizdeki değer kaybı, ihracatı zorlaştırırken ithalatı artırmıştır; ancak ne
var ki, ithalat artışının büyük bir bölümünün aramallar ithalatı olduğu gözden
ırak tutulmamalıdır. Tüketim malları ithalatındaki artış sadece 1,5 milyar
dolardır. Her ne kadar ithalattaki artış dışticaret açığını büyütmüşse de asıl
aramallar ithalatında patlama yaşanması, 2004'ü, üretim ve ihracat için umut
yılı haline getirmektedir. O bakımdan, 51,5 milyar dolar olarak öngörülen 2004
ihracat hedefinin çok rahatlıkla aşılacağını söylemek mümkündür.
Değerli arkadaşlarım, böyle bir hedefe
ulaşmada, bu konuda yıllarca aynı kurumda çalışmış, ekibiyle beraber büyük
hizmet vermiş Sayın Bakanımızın emeği için kendisine şükranlarımızı sunuyoruz
ve bütün ekonomi kurmaylarına, bize bugünleri gösterdiği için milletimiz adına
şükranlarımızı sunmayı bir borç biliyoruz.
Türkiye ihracatının büyük bir atılım
içerisinde olduğu; ancak, daha iyi yerlere gelmesinin de hayal olmadığı bir
gerçektir.
Komşularla ticareti artırmak için sınır
ticaretine ağırlık verilmesi gerekmektedir. Komşularla ticarete baktığımız
zaman, şunu unutmamamız gerekir ki, ticaret yaptığınız ülkeyle iyi ilişkiler
içerisine girerseniz savaş da yapmazsınız. Ülkemizin bulunduğu jeopolitik ve
jeostratejik durumunu gözönünde tutacak olursak, ticaretimizi artırmamızın
kendi ülke güvenliğimiz açısından da ne kadar önemli olduğunu sizin
takdirlerinize sunuyorum.
Sınır ticareti merkezlerinin, düşük
maliyetli, modüler, hızlı bir şekilde inşası için projeler hazırlanmıştır.
Dünyaya açılan ve dış ticaret hamlesi
başlatan Türkiye'nin modern gümrük kapılarına ihtiyacı büyüktür.
Türkiye, ihracat hamleleriyle birlikte
eşzamanlı olarak gümrük reformunu gerçekleştirmek durumundadır. Nitekim, AK
Parti Hükümetiyle gümrüklerin de yüzü değişmeye başlamıştır. Gümrük
Müsteşarlığında birbiri ardına uygulamaya konulan projeler, yap-işlet-devret modeliyle
devletin kasasından tek kuruş harcanmadan yapılarak hizmete sokulan modern
kapılar, tam otomasyonla hizmete giren gümrük binaları, azalan bürokrasi, artan
verimlilik, ticaretin önündeki engelleri kaldıran yeni bir anlayış hâkim
kılınmıştır. Gümrük kapıları, bürokrasiden arındırılırken yolgeçen hanı
olmaktan da çıkarılmaktadır.
2002 yılında toplam 146,7 trilyonluk kaçak
yakalanırken, 2003 Ocak-Temmuz itibariyle 211,2 trilyonluk kaçak elde
edilmiştir. Altı aylık veriler ile bir yıllık verileri kıyasladığımız zaman,
aradaki fark ne kadar titizlikle çalışıldığının çok büyük göstergesidir diye
düşünüyorum.
Kapıların daha güvenli hale getirilmesi
için, Avrupa Birliği teknik yardımıyla, GÜMSİS Projesi kapsamında, Ankara,
Kapıkule, Gürbulak, Habur, Sarp, İpsala kapılarında güvenlik sistemleri
kurulmaya devam edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, AK Parti
Hükümetiyle karamsar havayı yıkmıştır; ancak, iktidarıyla, muhalefetiyle,
medyasıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla karamsarlığı üzerinden bir an önce
atmalıdır. Kötümserliğin bizi götüreceği hiçbir hedef, hiçbir ufuk yoktur;
esasen, bize hiçbir faydası da yoktur. Bu bakış ve bu tahlillerin doğru
olmadığı da görülmüştür. Nitekim, 2003 yılına ilişkin olarak, birtakım karamsar
muhalefet ve karamsar medyanın hiçbir kehaneti tutmuş değildir.
CHP İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın 2003
bütçesi üzerinde yaptığı konuşmayı, size, aynen naklediyorum:"...faiz
ödeneğinin mevcut faizlere kıyasla düşük tutulması yanlıştır. Yüzde 47'lik bir
nominal faiz öngörülmüştür 2003 yılı için; oysa, şimdiden gerçekleşen ortalama
yüzde 58'dir. Dolayısıyla, bu bütçe, daha sunulurken, bir ekbütçe geleceğini
bas bas bağıran bir bütçedir. Böyle bir anlayışla bütçe olmaz, böyle bütçe
yapılamaz." Oysa, bırakın yüzde 47'leri, faiz oranları yüzde 30'lara
gerilemiştir. Vergi barışında beklenen miktar da, IMF gibi, CHP ve Sayın Oyan'ı
da yanıltmıştır.
Burada Sayın Oyan'dan beklediğimiz, bu
kürsüye gelip "size helal olsun, hakkınızı vermem lazım. Bu iş, kitapla,
kalemle, defterle olmuyor, sizin tüccar siyaset dediğiniz mantığı buraya
getirmek ve AK Partinin hesabını da bu hesaba eklemem gerekir" demesini
bekliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, burada önemine
binaen bir konuya da parmak basmak istiyorum. Türk ihracatının, takriben, tek
başına, yüzde 35'ini karşılayan tekstil sektörünün, Dünya Ticaret Örgütünün
tekstil ve hazır giyim anlaşması, 2005'ten itibaren bütün kotaların
kaldırılmasını öngörmektedir. Şimdiden, tek başına, kendisinden sonra gelen 4
ülkenin ihracatı kadar ihracat yapan Çin'in, 2005'ten sonra bütün kotaların
kalkmasıyla birlikte bütün dünya tekstilinin...
Sayın Başkan, 2 dakikalık süremi
kullanıyorum.
BAŞKAN -
Sayın Şahin, ek 1 dakikalık süreniz başlatılıyor.
FATMA ŞAHİN (Devamla) - 2 dakika Sayın
Başkan...
BAŞKAN - 1 dakika; şahıslar adına olanlara
1 dakika; 30 saniye de hanım toleransı.
Buyurun.
FATMA ŞAHİN (Devamla) - Modern
sanayileşmiş ülkeler için istatistik konusu çok önemlidir. Bu nedenle, 77
yılını doldurmuş olan Devlet İstatistik Enstitüsü, büyük bir atılım içine
girmiştir. Bilgi toplumunun yöneticisi, kurum olma hüviyetine her geçen gün
biraz daha yaklaşmaktadır. Yeni işyeri kayıt sistemi oluşturulması yönünde
önemli adım atılmıştır. Oluşturulacak iş kayıt sistemiyle, bundan böyle büyük
maliyet getiren sanayi ve işyeri sayımı yapılmayacak, bu konuda ihtiyaç duyulan
veriler sürekli güncelleştirilecektir.
AK Parti Hükümeti, zorlu 2003 yılında
rüştünü ispat etmiştir. Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatı olduğu için,
2004, umut yılıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle, bütçemizin, bir
an önce borç yükünden, faiz yükünden kurtulup; gelirlerimizin, eğitime, sağlığa
harcanması; insanımızı insanca yaşatacağımız bir bütçeye bir an önce kavuşmak
dileğiyle Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, aleyhte, Eskişehir
Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 malî yılı bütçe görüşmelerinin 3 üncü
turunda yer alan kurumların bütçeleri hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
2004 yılı bütçesi, borç ve faiz ödeme
esasına göre hazırlanmış, istihdam yaratıcı yatırımlara, sağlığa, eğitime
yeterli payın ayrılmadığı sosyal boyutu düşünülmemiş bir bütçedir. Bu bağlamda,
bütçe, memurun, çiftçinin, emekçinin, sanayicinin, yani vatandaşın sorunlarını
çözmek amacıyla, onları refaha kavuşturmak için hazırlanmış bir bütçe değildir
ve bu gerçeklere rağmen, her zaman olduğu gibi, bütçe, aşırı bir iyimserlikle
topluma lanse edilmektedir.
Toplumdan kopuk, sahte kanaat sahiplerinin
değerlendirmelerini bir kenara bırakarak, halkın ve reel sektörün içinden gelen
bir arkadaşınız olarak, halkın yaşadığı gerçekleri sizlere aktarmak istiyorum.
Aylardır, geniş bir hayal gücü, yanlış yapılan hesaplar, aşırı bir iyimserlikle
ekonominin doğru yönde ilerlediğini ifade eden hükümet, ekonomide bir bahar
havasından bahsediyor. Söylemler hep aynı "Türkiye büyüyor, enflasyon
düşüyor." Bu ifadelerin gerçekleşmesi, hepimizin ortak amacı, ortak
arzusu; ama, bu söylemlere paralel olarak, vatandaşın cebine, çarşı, pazara
yansıyan olumlu bir gelişme, maalesef, yok. En büyük toplumsal sorunumuz
işsizlik; işsizliğin her geçen gün arttığı, esnafın, memurun, çiftçinin,
sanayicinin sıkıntı içerisinde olduğu bir ortamda "ekonomi doğru yolda,
sorun yok" demek de ne derece doğru?! Bu soruyu, takdirlerinize sunuyorum.
Dillerde sürekli dolaşan bir başka ifade
de şu: İhracat artıyor, dışticaretimiz gelişiyor. Doğru, haklısınız, ihracat
artıyor; ama, aynı zamanda, ithalat da artıyor değerli arkadaşlarım. Kasım
ayında dışticaret açığı, 2002 Kasım ayına göre yüzde 40,2 arttı. İhracatın
ithalatı karşılama oranı, 2001 Şubat ayından beri en düşük düzey olan yüzde
68,5'e geriledi. Bu yılın ocak-kasım döneminde, ihracat, 2002 yılının aynı
dönemine kıyasla yüzde 30,8 artarak 25 512 928 000 dolara; ithalat ise, yüzde
34,5 artarak 36 607 206 000 dolara yükseldi. İthalat, ihracattan fazla arttı. Aynı
dönemde, dışticaret açığı yüzde 40,9 artarak 15 400 000 000 dolara çıkarken,
ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 71,3'ten yüzde 68,5'e düştü. İhracatın
fedakârlığı olmasa, bu oran daha da düşük çıkardı.
Değerli arkadaşlarım, sizlere sormak istiyorum;
her şey iyi gidiyor da, bu rakamların anlamı nedir; ihracatçı neden bas bas
bağırıyor, neden kurdan şikâyet ediyor? Bir ihracatçı düşünün, hükümetin
verdiği ortalama dolar kuruna güvenerek ihracat bağlantısı yapmış, gecesini
gündüzüne katmış, kredi almış, borçlanmış, alacaklısına ödeme günü vermiş,
siparişlerini yetiştirmiş, dönüp arkasına baktığında, bir de ne görsün, dolar
alaşağı olmuş. Şimdi, burada, ortaya çıkan sonuç şu: Hükümet, kendi hedeflerini
bile göremeyecek derecede tutarsız davranıyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye sıcak
paranın istilası altındadır. Bu durum, AKP İktidarının, kısa vadeli
politikaları benimsediğinin bir işaretidir. Oysaki, istihdam ile büyüme, ancak,
orta ve uzun vadeli sermaye teminiyle gerçekleşebilir. Değerli arkadaşlarım,
örneğin -özellikle bunu, dikkatinize sunmak istiyorum- bir yatırımcı, yıllık
yüzde 1 faizle Japonya'da 134, yıllık yüzde 1,2 faizle Avrupa Birliği
ülkelerinde 112, yıllık yüzde 1,5 faizle Amerika Birleşik Devletlerinde 89
yılda kazanacağı faizi, Türkiye'de, sadece 24 ayda
kazanabiliyor. Yabancı bir
yatırımcı, 2001 yılının 22 Eylülünde
elinde bulunan 1 000 000 doları, dönemin kuru olan 1 526 000 liradan bozdurup,
eline geçen 1 trilyon 526 milyar lirayı, ortalama yüzde 50, yüzde 60 faizle
bankalarda değerlendirmeye başladığında, 24 ay sonra, bu parayı 5 trilyon 193
milyar liraya çıkarabiliyor. Değerli arkadaşlarım, bu para, doların 1 362 000
lira olduğu Eylül 2003' te dolara çevrildiğinde, yatırımcının eline 3 812 000
dolar geçiyor. Üstelik, devlet olacaksınız ve bu tür rant gelirlerinden 1 kuruş
vergi almayacaksınız. Bu nasıl bir düzen, bu nasıl bir soygun, bu nasıl bir
soygun düzenidir değerli arkadaşlarım?! Hükümet, bu türden çarpıklıkların önüne
set çekeceğine, vatandaşa dayatacağı ekvergilerle, özel tüketim vergileriyle,
artışlarla uğraşıyor.
Biliyorsunuz, hükümetin ekvergi
konusundaki ısrarı, Türkiye'ye kaos yaşattı. Vergide adalet vaat eden Adalet ve
Kalkınma Partisi, vatandaşla, hukukla, adaletle inatlaştı. Kayıtlı mükellef;
yani vergi kaçırmayan, vatandaşlık görevini yerine getiren mükellef, bütçe
açıklarını kapatmak için çifte vergi ödemeye zorlandı. Adalet ve Kalkınma
Partisinin adalet anlayışına göre aynı vergi yükümlüsünden iki kez vergi almak
mubah, Ek Motorlu Taşıtlar Vergisinin hukuka aykırı olduğu baştan belliydi; ama
hükümet, bilerek ve isteyerek, ısrar ederek hukuku çiğnedi. Başvurumuz üzerine,
Anayasa Mahkemesi yasayı iptal etti. Burada hükümetimiz birinci tokadı yedi;
ama hükümet, yangından mal kaçırır gibi yeni bir yasa çıkardı değerli
arkadaşlarım. Yine partimizin başvurusu üzerine, yüksek mahkeme, ikinci kez
iptal kararı verdi. Şimdi soruyorum: Birinci tokadı yediniz, ikinciye niye
yüzünüzü dönüyorsunuz değerli arkadaşlarım? Bu süreçte 5 000 000 taşıt vergisi
mükellefini ilgilendiren böylesi önemli bir konuda Başbakan ile Maliye Bakanı
görüş ayrılığı içine düştüler, birbiriyle çeliştiler. Nihayetinde,
mahsuplaşmaya gidileceği açıklandı. Vatandaş, vergisini ödediğine bin pişman
oldu. Ekverginin iptal edilmesinden sonra "yeni vergiler
getirmeyeceğiz" denildi; ama var olan vergiler de arttırıldı değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, hükümet, iptal edilen ek taşıt
vergisinden kaybettiği 800 trilyon lirayı, Özel Tüketim Vergisiyle
vatandaşından tekrar geri alacak. ÖTV'deki artış toplumun bütün kesimlerini
olumsuz etkileyecek. Göreceksiniz, tartıştığımız 2004 bütçesinde belirtilen
hayalî gelir hedeflerini tutturamayınca, gözlerini, yine emekçinin, yoksulun
cebine dikecekler, vergi almaya devam edecekler.
Bütçenin vergi gelirleri arasında, Özel
Tüketim Vergisiyle, Katma Değer Vergisinin 46 katrilyon 698 trilyon lira olarak
öngörülmesi, vatandaşın dolaylı yoldan mağduriyetinin bu yıl da süreceğini
göstermektedir.
Biliyorsunuz, benzin fiyatları, dolar
artışına endeksli. Dolar, uzun senedir aynı seviyesini koruduğu halde, benzine
sürekli zam yapılıyor; bunu nasıl açıklayacaksınız?! Benzin fiyatlarındaki
artış, enflasyon artışını nasıl ikiye katlar; bunun izahını yapabilir misiniz?!
AKP Hükümeti, işbaşına geldiğinden beri,
ekvergilerle, dolaylı vergilerle, zamlarla vatandaşın üzerine yürüyor. Sonuçta,
çiftçi perişan, esnaf perişan, memur perişan, hükümet ise perperişan değerli
arkadaşlarım!
Bu olumsuzluklara rağmen, son dönemde
enflasyonun düşme eğilimine girmesi, elbette ki, sevindirici; ancak,
enflasyonun düşmesindeki temel neden, piyasalardaki daralmadır. Hane halkının
vazgeçemeyeceği ihtiyaçlarından olan gıda harcamalarında büyük bir daralma
yaşanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yücesan, ek 1 dakikalık
sürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Yapılan
bir araştırmaya göre, Türkiye'de, en az 14 000 000 kişi, günde 1 dolarla
geçiniyor; yani, açlık sınırında. Büyüme rakamlarında da aynı sonuçları
görmemiz mümkün.
Değerli arkadaşlarım, Ankara Ticaret
Odasının yaptığı araştırmada; kayıtdışı ekonomi ve kayıtdışı işçilik nedeniyle,
kayıtlı mükelleflerin vergi yükünün sürekli artması karşısında, her 3 liranın 2
lirasının vergiden kaçırıldığı, her 100 liranın 66 lirasının kayıtdışı olduğu,
her 100 kişiden 46 kişinin kaçak çalıştığı, her 100 binanın 40'ının kaçak
olduğu, yatırıma ayrılan her 3 liranın 1 lirasının yolsuzluk ve rüşvete
gittiği, her 5 kişiden 1'inin kaçak bir yapıda, yani gecekonduda oturduğu,
kaçak elektrik kullanımının yüzde 23,5 düzeyinde olduğu, Türkiye'de 3 CD'den
1'nin, her 100 kitaptan 40'ının korsan olduğu, her 100 bilgisayar yazılımının
58'inin korsan yazılım olduğu ortaya çıkmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Cümlenizi tamamlayın; buyurun.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Bu
tabloya bakarak, hükümete diyorum ki: Ekvergi, ÖTV takıntınızı bir yana
bırakın, şu kaçak Türkiye'yi kayıt altına alın; kayıtlı vatandaş, reel sektör
canından bezdi. Sizler, üretim maliyetlerini düşürmeyi vaat ederek işbaşına
geldiniz; bir yıl geçti, hâlâ düşürmediniz.
Kilovatsaati 9,05 sent ile en pahalı
elektriği biz kullanıyoruz değerli arkadaşlarım; bize en yakın ülke Almanya
7,90, Macaristan 5,21 , Fransa 3,58, Güney Afrika ise 1,72 sente elektrik kullanmaktadır.
En pahalı benzini yine biz kullanıyoruz değerli arkadaşlarım; bizim, 1,26
dolara kullandığımız benzini, Fransa, 1,12, İtalya 0,88, Bulgaristan 0,72 Rusya
0,34 dolara kullanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yücesan, lütfen, Genel
Kurula teşekkür eder misiniz...
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) -
Tamamlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Size fazladan eksüre verdim,
diğer arkadaşlara vermedim. Teşekkür ederseniz memnun olurum.
Buyurun.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) -
Tamamlıyorum; çok teşekkür ederim.
Pembe tablolarla...
BAŞKAN - Genel Kurula teşekkür ediniz;
çünkü, diğer arkadaşlara da aynı muameleyi uyguladık.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) -
"Çoğunluk bende; ne istersem onu yaparım" mantığı, ülkemizin aydınlık
yarınlarını karartmaktır. Bu yaklaşımlarınızdan vazgeçmenizi ve vatandaşımızın
sesine kulak vermenizi diliyor, hepinize saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yücesan.
Hükümet adına ilk konuşma, Devlet Bakanı
Sayın Ali Babacan'a aittir.
Sayın Babacan; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine
Müsteşarlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsünün bütçeleriyle ilgili söz almış
bulunmaktayım.
Bildiğiniz gibi, bu geçtiğimiz bir yıl,
2003 yılı, ülkemizin tüm ekonomik göstergelerinde arka arkaya büyük başarıları
yakaladığı bir yıl olmuştur. Bütün bu göstergelerde, hem de göstergelerin çoğunda,
son yirmi yılın, otuz yılın, hatta, bazılarında cumhuriyet tarihinin rekorları
kırılmıştır. Ekonomiyle ilgili konularda hükümetimizin bu büyük başarısı
ortadayken ve bütün dünya bunu kabul ederken, bazı milletvekillerinin dile
getirdiği eleştirileri anlamakta, gerçekten, güçlük çekiyorum. Eleştirilmesi
gerçekten zor; onu da çok iyi anlıyorum, zor bir iş; tüm dünyanın kabul ettiği
bir başarı ve âdeta, Türkiye'nin bir mucize olarak ortaya konulduğu 2003
yılında, nasıl olur da, bunun neresini eleştiririz diye epey sıkıntı çekildiği
de şu ana kadarki yorumlardan oldukça belli oluyor.
Biz, uygulayacağımız ekonomi
politikalarını seçimlerden çok önce ortaya koyduk, açık açık, detaylı bir
şekilde yazdık ve tüm dünya kamuoyuna ve seçmenlerimize de duyurduk; seçimlerden
sonra iktidar olduğumuzda uygulayacağımız politikalar bunlardır dedik. Son bir
yıla baktığımız zaman da "yapacağız" diye neyi ilan ettiysek, ana
politikalar olarak ortaya neyi koyduysak aynısını yaptık ve sonuç da ortada. Bu
başarının temelinde, sözünü tutan, açıkladığı politikaları uygulayan bir
hükümet vardır. Bir ekonomik programın, teknik olarak ne olursa olsun,
arkasında ne kadar finansman olursa olsun, güvenilir bir hükümet tarafından
uygulanmadığı sürece başarıya ulaşması mümkün değildir.
Bütçe disiplini dedik. Yüzde 6,5 faizdışı
fazla hedefi dedik. Yıl sonuna yaklaşıyoruz, inşallah, hep beraber göreceğiz;
bu hedefe ulaşıyoruz ve gelecek sene de, yine, aynı oranda, yüzde 6,5 faizdışı
fazla hedefiyle uyumlu bir bütçe ortaya koyduk.
Şu anda görüşülmekte olan bütçemiz, bu
faizdışı fazla oranıyla tam olarak örtüşen bir bütçedir ve bir ülkenin, arka
arkaya iki yıl, bu kadar yüksek bir faizdışı fazla verebilmesi, dünya tarihinde
çok azdır. Bu, kararlılık gerektirir, ciddiyet gerektirir ve sözünde durmayı
gerektirir.
Biliyorsunuz, enflasyonda son otuz yılın
rekorları kırılıyor. Faiz hadlerinde yine öyle. Daha bu yılın başında, yıllık,
bileşik hazine borçlanma faizleri yüzde 74 idi; bugün, yüzde 25'lerden, yüzde
26'lardan bahsediyoruz. Yılbaşında söylesek, buna, kimse inanmazdı; ama, bugün,
çok şükür, bunlar gerçekleştiriliyor.
Kamu borcumuzun gayri safî millî hâsılaya
oranı, yılbaşında, daha doğrusu krizin yaşandığı 2001 yılının sonunda, yüzde
92'ye kadar çıkmıştı; bu yıl sonu itibariyle yüzde 71, yüzde 72 arası bir oran
bekliyoruz ve bunun içerisine, İmar Bankasıyla yüklenmiş olduğumuz içborç
dahildir. Eğer İmar Bankası olayı olmasaydı, yüzde 70'in altında bir rakama
ulaşacaktık; fakat, şu andaki göstergelere göre, yüzde 70'in 1-2 puan üzerinde
bir orana ulaşacağız ve biliyorsunuz, Maastricht kriteri yüzde 60. Yaptığımız
projeksiyonlar -inşallah, hep beraber göreceğiz- birkaç seneye kadar, kamu
borcunun gayri safî millî hâsılaya oranının yüzde 60'ın da altına ineceğini
gösteriyor.
Bir yandan bu faizler düşerken, bir yandan
da borçlanma vadeleri uzamıştır; hem iç borçlanmada hem dış borçlanmada,
Türkiye, artık, daha uzun vadelerle borçlanabilmektedir. Seçimden önce, dokuz
aydan daha fazla iç borçlanma yapamayan Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi, bugün,
rahatlıkla, iç piyasada, iki yıl vadeyle ve Türk Lirası bazında
borçlanabilmektedir. Döviz bazındaki borçlanma vadeleri, zaten çok daha uzun.
Uygun zamanda, uygun araçlarla, en düşük
maliyetli borçlanma için Hazinemiz -hafta hafta, gün gün, saat saat izlenen-
çok sıkı, çok dikkatli bir politika izlemektedir.
Borç yönetiminde biz şeffaflığı getirdik;
üç ayda bir, muntazam olarak, kamu borçlanma raporu yayınlanıyor ve kamuoyuna,
borçlanmayla ilgili detaylar bildiriliyor. Ayrıca, Hazinenin tüm hesaplarını,
bütün detaylarıyla Sayıştay denetimine açtık. Çok enteresan, yıllardır,
Sayıştay, Hazinenin bazı hesaplarının detayına girememiş, bu bilgiler
verilmemiş. Şeffaflıktan korkmamak lazım. Şeffaflık temel ilkemiz ve 2003
yılından itibaren, dediğim gibi, tüm hesaplar, olduğu gibi Sayıştayın
denetimine açılmış durumdadır.
Yatırım ortamının iyileştirilmesiyle
ilgili pek çok faaliyette bulunduk. Bu, bir günde şirket kurma, yabancı
sermayeyle ilgili yasa tasarıları; bunlar, hep, Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon
Kurulumuzun bugüne kadar hazırlamış olduğu 20'yi aşkın yasa tasarısının
içerisinden bazı örneklerdir. Pek çok yasa tasarısının kısmen ya da tamamen
hazırlanması, bu Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulunun
faaliyetleri içerisinde gerçekleştirilmiştir.
Bugünlerde çok sık duyuyorsunuz
"popülizm" diye. Maalesef, ekonomi jargonunu bilmeyenlerin ortaya
attığı bir iddiadır bu. Popülizm ile sosyal politikaları birbirinden ayırt
etmeyi hâlâ öğrenememiş bazıları. 2003'te, sosyal politikalar çerçevesinde
neler yaptık?.. "IMF programı" falan diyorlar; bunların hiç birisi
yazmıyordu bir yerlerde, yoktu niyet mektuplarında, stand-by'larda, şurada
burada.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Fonundan, ilk defa, 2003 yılı bütçemizde 327 trilyon lira, 2004 yılı bütçemizde
de 380 trilyon lira ödenek ayırdık bu fona gelir olarak, ekgelir olarak. Bu
fonun, 2003 yılındaki harcaması 1,1 katrilyon iken, sağladığımız bu bütçeyle,
2004 yılında toplam harcaması 1,4 katrilyon olacaktır. Biliyorsunuz, çok güzel
bir sistemi var bu fonun; o sistem aracılığıyla, bu fon, gerçekten yardıma
ihtiyacı olan vatandaşlarımızın, muhtaç vatandaşlarımızın kullanımına
sunulmaktadır.
İlk defa, ilkokullarda bedava kitap
dağıttık; bu, 152 trilyon lira.
Yine, 2003 yılı başında, hem SSK
emeklilerimize hem de Bağ-Kur emeklilerimize ciddî bir artış sağladık. Çok
eleştirdiler; kaynağını nereden bulacaksınız, nasıl olacak bu iş... Kaynağını
bulduk ki, bütçe hedefimiz tutuyor. Yüzde 6,5 faizdışı fazla hedefimiz
-yaklaşık 3 katrilyonluk bir artıştır, 2003 yılı başında emeklilere sağlanan-
bütün bunlara rağmen, bu yıl sonu itibariyle, inşallah hep beraber göreceğiz,
tutuyor.
1 500 000 aileye 800 000 ton kömür yardımı
yaptık. Yazmıyordu bu hiçbir stand-by anlaşmasında, yoktu böyle şeyler.
Tarıma destek... Bakın, 2002 yılında
tarıma toplam desteğin gayri safî millî hâsıladaki payı sadece binde 7 idi.
2003'te biz bunu binde 8'e çıkardık, 2004 bütçemizde de binde 9'dur. Yani,
oransal olarak söylemek gerekirse, reel anlamda ve gayri safî millî hâsılaya
oran anlamında -büyüme falan da bunların içinde- 7'den 8'e, 8'den 9'a; ciddî
bir artış burada söz konusu. Buna, yine başka bir göstergeyle örnek vermek
gerekirse, faizdışı bütçe harcamalarında toplam artış yüzde 15,6 iken, tarımsal
destekleme harcamalarındaki artış yüzde 36,5'tir. Yani, bütçedeki ortalama
faizdışı fazla harcama artışından çok daha fazla, tarım sektörüne bir artış
sağlanmaktadır.
Halk Bankasına, uygun şartlarla esnafımıza
kredi kullandırma imkânı tanıdık ve bütçeden buna pay ayırdık. Halk Bankasına
hiçbir zarar yüklemeden, bir görev zararı yüklemeden, bütçeden ayırdığımız bu
rakamla, Halk Bankasına, esnafımıza ucuz kredi kullandırma imkânı sağladık.
Bakın, bu yılbaşında esnafa kullandırılmış
olan toplam kredi stoku -bilançosuna baktığımız zaman Halk Bankasının- sadece
153 trilyondu. Şu an itibariyle bu rakam 700 trilyona çıkmıştır; yani, bu yıl
içerisinde esnafa kullandırılan kredi stokunda yaklaşık 550 trilyonluk bir
artış sağlanmıştır; bu, esnafımıza sağlanan bir imkândır. Gelecek yılki hedef
de bu 700 trilyonu 1,5 katrilyona çıkarmaktır. Bütçemizde de bunun kaynağı
hazırdır. Bütçede yok gibi bir eleştiri geldi; öyle bir şey yok. 2004
bütçemizde var. 2003'de kullanılmayan kısımdan da 2004'e aktarılıyor; bunun da
kaynağı hazırdır.
Çiftçilerimizin Ziraat Bankası borçlarını
yeniden yapılandırdık. Şu anda, bu kanun çıkmadan önce, Ziraat Bankasına ve
Tarım Kredi Kooperatiflerine borcu olan çiftçilerimizin yüzde 85 ilâ 90 gibi
bir oranı -yani, değişiyor Ziraat Bankası ile Tarım Kredi arasında- peşinatını
ödemiştir ve borçlarını yeniden yapılandırmıştır. Bu, şu demek: Toplam 1 000
000 çiftçi ailesi vardı Tarım Krediyle ya da Ziraat Bankasıyla kredi problemi
olan; yani, yaklaşık 850 000-900 000 çiftçi ailemizin borç yükü kaldırılmıştır
ve artık, bunlardan bir kısmı da yeniden kredi kullanabilir hale gelmiştir.
Son dönemlerde sık sık şu deniliyor:
"Bu büyüme gerçek büyüme değil; stok artışından, şundan bundan..."
Böyle bir şey yok. Çeyrek dönemler itibariyle bakıldığında, 2002 yılının ilk
çeyreğinden itibaren stok artışı gerçekleşmiş ve stoktan, büyümeye katkılar
gelmiştir. Bu, 2002 yılının büyümesinin bir gerekçesidir ve bunun da en önemli
sebeplerinden biri 2001'de, -kriz yılında- stoklardaki azalıştır; bir bakıma, o
stokları yeniden yerine getirme artışı. Stoklar dahil edildiği zaman, yurt
içindeki toplam talep, 2003 yılının ilk yarısında, sabit fiyatlarla yüzde 8,9
oranında artmıştır. Stokları dışında bıraksak bile, nihaî yurtiçi talep artışı
da yüzde 4'tür; bu, 2003 yılının ilk yarısında. Biliyorsunuz, üçüncü çeyrek,
dördüncü çeyrek rakamları henüz açıklanmadı; fakat, bunun, o çeyreklerde daha
da artmış olacağını biz tahmin ediyoruz.
Bu bahsettiğim artışlar küçümsenecek
artışlar değildir ve bir taraftan da, stoklardaki artış, özellikle 2003 yılı
stoklarındaki artışın en önemli sebeplerinden birisi de ihracatımızdaki artıştır, ihracata hazırlık stokudur bunlar.
Özet olarak, iç talebin sınırlı kaldığı ve
ihracatında hızlı artış olan, bunun yanı sıra, döviz kuru istikrar kazanmış bir
ekonomide belli süreler için stok artışı normaldir; fakat, bunu, sanki
büyümenin tek sebebi olarak göstermek de işin gerçeğiyle uyuşmamaktadır.
2001 yılında üretimin daralmasıyla
birlikte stoklar hızla erimiş ve yüzde 9,5'lik küçülmenin 4,6 puanı, aslında,
stoklardaki azalmadan kaynaklanmıştır. 2002 yılında da durum tersine dönüp
stoklardaki artış 2002 yılının büyümesine 7,1 puan katkıda bulunmuştur.
Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından
açıklanan dokuz aylık verilere göre, 2003 yılı hedefi olan yüzde 5'lik
büyümenin rahatlıkla tutturulabileceği de artık açıkça görülmektedir. Deniliyor
ki: "Büyüme var; peki, niye işsizlik artıyor?" Sayın Tütüncü'nün
elinde, herhalde son rakamlar yok ki, verdiği veriler çok güncel değil. Üçüncü
çeyrek sonu itibariyle -istihdam rakamlarını söylüyorum şimdi- 2003 yılı üçüncü
çeyreği sonundaki işsizlik oranı yüzde 9,4'e inmiştir; bu oran, 2002 yılının
üçüncü çeyreğinde ise yüzde 9,6 idi.
MEHMET TOMANBAY (Ankara) - İşgücüne
katılım da düştü; işgücüne katılım yok.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) -
Yani, aynı dönemlerde, baktığımız zaman, işsizlik oranında düşüş vardır.
MEHMET TOMANBAY (Ankara) - İşgücüne
katılımı açıklayın.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) -
Şimdi, bu dönem içerisinde toplam 86 000 kişilik artış söz konusudur.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Gerçek değil o
rakam.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) -
Bunlar Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamı. Resmî verilerde yayımlandı,
açıklandı; Devlet İstatistik Enstitüsünün açıkladığı resmî rakamlardır.
Doğruluğunu, yanlışlığını tartışmak tabiî size ait.
MEHMET TOMANBAY (Ankara) - İşgücüne
katılım ne oldu; orada işgücüne katılımın olmadığı söyleniyor da!..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) -
KİT'lere aktarılan kaynaklardan bahsedildi. KİT'lerin tamamına baktığımız
zaman, bazı KİT'ler gerçekten kan kaybediyor. 2003 yılında KİT'lere bütçeden
aktarılan rakam, şu an itibariyle 1,9 katrilyon civarındadır. Bütçeden kaynak
aktarılırken, öte yandan KİT'lerden de bütçeye 2,9 katrilyon kaynak
aktarılmıştır; yani, burada baktığımızda, aslında, KİT'lerden bütçeye yaklaşık
net 1,1 katrilyonluk kaynak aktarılmıştır. Bu niye derseniz; KİT'lerimizin
bazılarında yeniden yapılandırma vardır, israf önlenmiştir ve bir yandan fiyat
artışları sınırlı tutulurken, kârlılıkları da artırılmıştır. Tabiî, döviz
kurundaki hareketlerin de bu sonuca faydası olmuştur.
Ben, Devlet İstatistik Enstitüsünün
faaliyetleri hakkında da çok kısa bilgi vermek istiyorum. Ülkemizin her alanda
ihtiyaç duyduğu resmî istatistikleri üreten Devlet İstatistik Enstitüsü, 77
yıllık tarihi boyunca, sürekli bir gelişme içerisinde, bağımsız, tarafsız ve
güvenilir veriler üretmek için yoğun ve özverili çalışmalar yürüten bir
kurumumuzdur. Bu nedenlerdendir ki, ürettiği istatistik ve göstergeler, modern
devlet yönetiminin bir gereği olarak tüm kamu kurum ve kuruluşları ile özel
kuruluşlar, kişiler, karar alıcılar ve araştırmacılar için de güvenilir yol
göstericiler olmuştur.
Devlet İstatistik Enstitüsü kurulduğu 1926
yılından bugüne kadar, 14 tane nüfus sayımı, 7 tane tarım sayımı, 4 tane bina
sayımı ve sonuncusu halen yapılmakta olan 8 tane genel sanayi ve işyerleri
sayımını da başarıyla gerçekleştirmiştir.
1927 yılından bu yana, belirli
aralıklarla, genel sanayi ve işyerleri sayımı yapılmaktadır. 2003 yılında, 2002
yılı bilgilerini kapsayacak şekilde 8 inci genel sanayi ve işyerleri sayımının
birinci aşama alan uygulaması da bitmiştir. İkinci aşama alan uygulaması ise
ekim ayında başlatılmış olup halen de devam etmektedir. Kısa bir süre sonra,
ülkemizin sanayi ve işyeri profilinin ayrıntısıyla ilgili bilgiler de elimizde
olacaktır.
Bu çalışmayla, ülkemizde ilk defa ulusal
kayıt sistemi oluşturulması yönünde ilk adım atılmış olacaktır. Oluşturulacak
iş kayıt sistemiyle, bundan böyle büyük maliyet gerektiren sanayi ve işyerleri
sayımı yapılmayacak, bu konuda ihtiyaç duyulan veriler, sürekli güncellenecek
olan iş kayıt sistemine dayalı olarak elde edilecek ve böylece, büyük miktarda
parasal kaynak tasarrufu da edinilmiş olacaktır.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
Devlet İstatistik Enstitümüz tarafından, düzenli olarak, aylık 11 tane, 3 aylık
15 tane, altı aylık 2 tane ve yıllık olarak da 75 tane anket uygulanmaktadır.
Demografi, sosyal, tarım, sanayi, istihdam, fiyat hareketleri gibi, burada
sayamayacağım daha pek çok konuda yapılan bu anketler sonucunda elde edilen
bilgiler, konu ayırımında kamuoyunun istifadesine sunulmaktadır.
Düzenli olarak yapılan çalışmalara
ilaveten yapılan çalışmalardan da kısaca bahsetmek istiyorum. Tüketici fiyat
endeksi hesaplama sepeti güncellenmektedir ve artık, 2005 yılından itibaren
yeni sepete göre enflasyondaki artış oranları açıklanacaktır. Bu, yalnız, şu
anlama da gelmemektedir: İşte, halkın enflasyonu bu değil, şu değil falan...
Muhtemelen, yeni sepete teknoloji ürünleri; yeni, güncel ürünler gireceği için
ve bu güncel ürünlerin fiyatları da sürekli düşüş göstereceği için, yeni
sepetin, biz, daha güvenilir ve daha gerçekleri yansıtan bir sepet olacağına
inanıyoruz.
Eğitim harcamaları araştırması şu anda
gündemdedir, özürlüler araştırması gündemdedir ve yeni bir istatistik yasası
hazırlanmaktadır. Türk istatistik sisteminin esaslarını reforme edecek modern
bir istatistik altyapısının yasal çerçevesi bu yeni yasayla oluşturulacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) -
Sayın Başkan, 1 dakika içerisinde toparlayabilirim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Babacan.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Son
olarak, enstitümüz tarihinde gerçekleştirilen en büyük yatırımlarından biri olan
Türk İstatistik Sistemini Güçlendirme Projesi kapsamında da çok kısa bilgi
aktarmak istiyorum: Bu projenin ana başlıkları altında; iş kayıt sisteminin
kurulması, tarım istatistikleri sisteminin reformu, sınıflandırma sunucusunun
kurulması, bölgesel istatistiklerin geliştirilmesi, istatistiksel veri
dağıtımının iyileştirilmesi, bilgi teknolojileri sisteminin gözden geçirilmesi
ve yenilenmesi, iş istatistikleri veri derleme sistemi ve istatistiksel
birimlerin reformu ve kapasite oluşturma ve kurumsal yapıyı güçlendirme gibi
çalışmalar olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Devlet istatistik Enstitüsü, ülkemizde ulusal bilgi sisteminin ve ulusal
bilgiişlem alt yapısının oluşturulmasında temel bir işlev görmektedir.
Ülkemizin her alanda küresel rekabet koşullarına kendisini zamanında
uyarlayabilmesi ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi bakımından diğer
bütün kurumlar gibi Devlet İstatistik Enstitüsü de çağın gerektirdiği en yeni
teknoloji ürünlerini kullanmak ve yetişmiş insan gücünü bünyesinde toplamak
durumundadır. Bu doğrultuda enstitünün görevini en iyi şekilde yapması için
ihtiyaç duyduğu destek ve yardımı esirgememek, istatistik verileri derleme ve
bilgi oluşturma çalışmalarına gereken destek ve katkıyı sağlamak, ilgili kurum,
kuruluş ve kişilerin bir görevi olmalıdır.
Devlet İstatistik Enstitüsü büyük bir
atılımın içindedir. Bilgi toplumunun yöneticisi kurum olma hüviyetine her geçen
gün biraz daha yaklaşmaktadır. Bu amaca ulaşmanın tek yolunun özverili
çalışmalar olduğu kadar, bu çalışmaları yürütecek derecede bir malî kaynağın
aktarılması olduğu da şüphe götürmez bir gerçektir.
Ülkemizin ihtiyacı olan istatistikleri
üretebilmesi, önerilen bütçe teklifinin kabulüne bağlı olan Devlet İstatistik
Enstitüsünün 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısını yüksek görüşlerinize arz
ediyor ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Babacan.
Hükümet adına ikinci konuşma, Devlet
Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen'e aittir.
Buyurun.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Devlet Planlama Teşkilatı, Dış Ticaret
Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili söz almış bulunuyorum.
İlk önce, Devlet Planlama Teşkilatıyla
ilgili çalışmalardan söz ederken -tabiî, bu kurumumuz çok güzide bir kurumumuz-
biz de eski bir Planlamacı olarak, Sayın Birgen Keleş'in -ki, kendisi de
Planlamada çok değerli, çok güzel çalışmalar yapmıştır- birtakım sorularına
cevap vererek başlamak istiyorum.
"Kuruluş bazında, stratejik planlama
ve ulusal planlama uygulaması nasıl bağdaşacak" dediler. Stratejik
planlama uygulaması, kuruluşların politika geliştirme, stratejik hedef ve
ölçülebilir performans kriteri belirleme kapasitesini geliştirecek. Bu
uygulama, ulusal ölçekte planlama anlayışımıza ve pratiğine önemli katkılarda
bulunacak; bu şekilde, ulusal planlama hazırlıklarımız daha anlamlı ve
fonksiyonel olacak. Hepinizin bildiği gibi, geçtiğimiz hafta Kamu Malî Yönetimi
ve Kontrol Kanunu Meclisimizden geçti; bu kanuna göre kamu kuruluşları
bütçelerini stratejik planlara ve orta vadeli programlara uygun olarak
hazırlayacaklar; böylece, plan, program ve bütçe ilişkisi daha sağlıklı bir
temele oturacaktır.
Ayrıca, tarım, madencilik ve imalat
sektörü yatırımları payının son yıllarda düştüğünü söylediler. Aslında,
biliyorsunuz, 1980'lerden itibaren ekonomide özel sektörün ağırlığı artmaya
başladı. Tabiî, buna paralel olarak, kamu yönetimlerinde, özellikle yatırımlar,
tekrar gözaltına alındı, bakıldı; yani, bütün altyapı yatırımları, bizim için
esas öncelikler arasına girdi; ama, biliyorsunuz, 1980'li yıllarda ulaştırma ve
enerji gibi, üretim ortamını iyileştirmeye yönelik alanlara kaydı kamu
yatırımları. 1990'lı ve 2000'li yıllarda da, biliyorsunuz, sağlık ve eğitime
kaydı. Çünkü, özel sektörün ağırlığı daha çok diğer sektörlerde oluştuğu için,
bu alanlara ağırlık verildi. Bu genel stratejinin gereği olarak, tabiî, söz
konusu sektörlerin toplam kamu yatırımları içerisindeki payı gitgide azaldı.
Ayrıca "çok sayıda plan ve program
var; plandan vaz mı geçiliyor" diye soruyorsunuz. Planlama alanında
dünyada yaşanan değişimler, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde de, tabiî bizim
birtakım değişiklikler yapmamıza neden oluyor; ancak, hazırlanan bütün
dokümanların -ki, bunların arasında, çok iyi biliyorsunuz, katılım öncesi
program, ekonomik program, ulusal kalkınma planı, bölgesel programlar- hepsi,
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planıyla uyumlu bir halde hazırlandı.
Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde,
plandan vazgeçilmesi söz konusu olmayıp, bilakis, sağlam temellere oturan ve
eşfinansman, kamu, özel ve Avrupa Birliği arasında bu yapının yoğun olarak
kullanıldığı, bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltmaya yönelik strateji
ve hedeflerin somut olarak ortaya konulduğu bir yaklaşım benimsenecek. Bu
yaklaşım da, artık "plan hazırladık; ancak, uygulanmadı veya
uygulanamadı" gibi kaygıları ortadan kaldıracak.
Devlet Planlama Teşkilatımız, yine eskiden
olduğu gibi, yeni teknolojilerle, bilgi teknolojileriyle de donanımını, gün
geçtikçe, artık, dünya standartları üzerine çıkarılmış bir şekilde
çalışmalarına devam ediyor. Devamlı, arimativ modeller kullanılıyor, dinamik
programlama modelleri kullanılıyor, matrisler eskisinden çok daha geliştirilmiş
şekilde kullanılıyor ve hepimizin istifade edeceği çok güzel yayınlar da,
Devlet, Planlama Teşkilatımız tarafından hazırlanıyor.
Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili olarak
şunları söylemek istiyorum: Bir kere, burada, Gümrük Müsteşarlığı, şu ana kadar
yaptığı çalışmalarla -bütün gümrük teşkilatımız- 2003'te, çok önemli hedefleri
artık gerçekleştirdi diye düşünüyoruz. Bir kere, eskiden bir dağınık yapı
vardı; Gümrük teşkilatının birimleri ile kamunun diğer birimleri arasında
oldukça büyük koordinasyon kopuklukları vardı ve bu yüzden, kaçaklar artıyordu,
işlemler uzuyordu. Dışticaret için, aslında, gümrük kapıları, en hızlı hareket
etmesi gereken yerler olurken, bu tip engellemelerle, önemli bürokratik
engeller ortaya çıkıyordu.
Biz, bu geçtiğimiz dönemde, son bir yıl
içerisinde, teker teker, ekonomi ve ticaret birimleri ile Gümrük teşkilatı
arasında anlaşmalar yaptırdık, protokoller hazırladık. Bir kere, Dış Ticaret
Müsteşarlığı ile Gümrük Müsteşarlığı arasında, dahilde işleme belgeleri
konusunda, aynı veri tabanında bütün işlemlerin hızla kontrol edildiği ve aynı
elektronik ortamda sağlandığı bir sisteme geçildi.
Dış Ticaret Müsteşarlığı, Türkiye
İhracatçılar Meclisi, Gümrük Müsteşarlığı ile Maliye Bakanlığı arasında da,
yine aynı şekilde, aynı veri tabanı, ihraç beyanlarının tek elden
hazırlanması... Artık, günümüzde, dışticaretle ilgili işlemler ofislerden
gümrüklere gitmeden yapılabilir hale geldi. Şu anda, bunu gerçekleştirme
oranımız yüzde 70'lerde. Yani ihracatınızı, ithalatınızı yaparken, gümrüklere
gitmeden, gümrük çıkış beyannamelerinizi, giriş beyannamelerinizi hazırlayıp,
gümrüklerde onay işlemlerinizi tamamlayıp, ihracat beyannamelerinizi -aynı
şekilde- birlik kayıtlarından geçirme imkânınız var, bunları oturduğunuz yerden
yapabiliyorsunuz. Otomasyonda da, gümrük teşkilatımız, yüzde 98'lere varan bir
otomasyon oranına sahip oldu. Yüzde 2'lik bir eksiğimiz var; 2004'te, zaten,
bunu yüzde 100 haline getireceğiz. Dışticaret işlemlerinin ofisten yapılması
oranını da yüzde 100'lere yaklaştırmaya çalışacağız.
Yine, UND, Ulaştırma Bakanlığı ve Gümrük
Müsteşarlığı arasında, Ulaşnet ile GÜMSİS projelerini birleştirdik geçtiğimiz
günlerde. Bu da, bütün kaçakçılığın önlenmesi, karayolu taşımacılığının son
derece etkin hale getirilmesi için çok önemliydi, bu proje de uygulamaya geçti.
Yine, Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliğiyle, yap-işlet-devret konusunda, biliyorsunuz, gümrük kapılarını
oluşturuyoruz. Aynı şekilde, ATR belgelerinin onay sistemi burada. Devlet
İstatistik Enstitüsüyle ilgili, önümüzdeki günlerde yine bir protokol
imzalayacağız ve aynı veri tabanında hem Gümrük teşkilatı hem Devlet İstatistik
Enstitüsü çalışacak. Bunlar, aslında, ihracatımızda görülen artışın, arkada,
görünmeyen esasları. Bunlarla, biz, çok hızlandırdık gümrük işlemlerini,
dışticaret işlemlerini. Tabiî, bu arada, Maliye Bakanlığıyla, biliyorsunuz,
mükellef bilgileriyle ilgili ve diğer teyitlerin alınmasıyla ilgili
çalışmalarımız devam ediyor.
Bu arada, hepimizin sıkıntısı olan
kaçakçılıkla ilgili çalışmalarımız 2003'te çok yoğunlaştı. Güvenlik birimlerini
topladık; jandarmayla, emniyetle, uluslararası istihbarat birimleriyle, SECI
teşkilatıyla ve Genelkurmaydan gelen arkadaşlarla hep beraber oturup, bu
kaçakçılığın ne şekilde önlenebileceği konusunda ciddî bir plan oluşturduk.
Ben, size 2003 yılına ait yakalamalarla
ilgili birkaç örnek vereyim. Bir kere, kaçak eşya yakalama tutarı 320 trilyon
lira oldu. Bu, 2002 yılına göre tespit edilen olay sayısında yüzde 30 artışa ve
yakalanan mal değerleri itibariyle de yüzde 120 artışa karşılık geliyor. Yani,
yaklaşık 220 milyon dolarlık kaçak ve yasak eşya yakalama yapıldı. Akaryakıt
kaçak yakalama tutarı geçen yıl 37 trilyon liraydı, 2003 yılında yüzde 75
oranında artışla 65 trilyon lira oldu. Bütün mücadeleci kurumlar arasında,
Gümrük teşkilatımız -diğer mücadele eden kurumlar arasında- sahip olduğu
imkânlara göre yaptığı yakalamayla en başarılı kurum durumunda şu anda.
Cep telefonu yakalaması yüzde 100 arttı
geçen seneye göre, 2002'de 5,5 trilyon liralık, 22 000 adet yakalanmış; 2003'te
12 trilyon liralık, 44 000 telefon yakalanmış durumda.
Uyuşturucu yakalamaları değerleri geçen
yıl 36 trilyon lirayken, 2003'te 169 trilyonluk yakalama yaptık; 4 kat arttı.
Sigara kaçakçılığında, yine, geçen yıl
16,7 trilyon liraydı, 2003 yılında 21,5 trilyon lira değerinde yakalama
yapıldı.
X-ray cihazları için -biliyorsunuz, toplam
3 adet var- 5 milyon dolar ödedik 3 cihaza, bunları işletmeye açtık; daha 2003
yılında açılır açılmaz 80 trilyonluk uyuşturucu yakaladık. Bunu bence çok
önemli bir yerde, ayrı bir yerde değerlendirmeye koymamız lazım; çünkü,
görüyorsunuz, otomasyon ve teknolojinin girişiyle yakalama oranları gitgide
artıyor. Dört dörtlük bir hale getiremedik, doğru; ama, iyisini yaptık ve ben
size şunu söyleyeyim; insan ve kâğıdı ortadan kaldırmadan sisteminin tamamını
düzeltmemiz mümkün değil; ama, insan ve kâğıdın en aza indirilmesi yolunda
2004'te çok ciddî çalışmalarımız var. Neyi hedefliyoruz; bir kere beş yıllık,
on yıllık, yirmi yıllık stratejik planlama yaptık; çünkü, artık, gümrük teşkilatları
bilgi üretim merkezleri haline geliyor. Önemli olan, 2004 yılı hedefleri
olarak, dışticaretin önünü açmak, ihracatı hızlandırarak, ithalatta yasadışı
eşya girişini önlemek ve yasal ticarette gümrükleri en kolay gümrükler haline
getirmek, yasadışı ticaret için gümrükleri en zor gümrükler haline getirmek. Bu
da "e-gümrükler" dediğimiz proje; yanına "n" harfini
koyarak, en zor ve en kolayı 2004'te uygulayacağız.
Biliyorsunuz, yap-işlet-devret modeliyle
binaları yeniliyoruz.
Otomasyonun performans ve risk analizinde
kullanımını getiriyoruz.
Personelin moral ve eğitim açığının
giderilmesi konusu ortada. Avrupa Birliği müktesabatına uyum, kurumsal
işbirliği, bütün bunların hepsi, aslında son sevk ettiğimiz Gümrük Kanununda...
Biliyorsunuz, sizlerle beraber -Meclise o zaman teşekkür etmiştim-1918 sayılı
Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunu -ki, 30 senedir değiştirilemeyen, 16
kere düzenlemesi yapılan bir kanundu- değiştirdik, bu Meclis onu başardı. Yeni
Gümrük Kanunu da, önümüzdeki günlerde Meclise gelecek, o zaman da hepinizin
desteğini istiyorum.
Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Muhsin
Koçyiğit "personelin düşünce ve davranış değişiklikleriyle ilgili neler
yapıyorsunuz" diye sordu. Gümrük
Müsteşarlığında eğitim seviyesini yükseltmek hepimizin amacıdır. Şu anda toplam
personelimizin yüzde 53'ü yüksekokul, yüzde 38'i lise mezunu. Bunun düzeyini
devamlı olarak artıracak çalışmalar yapmaya gayret ediyoruz. Ayrıca, tabiî,
diploma alma imkânı olmayanları, hizmetiçi eğitim programlarıyla en azından günlük
teknolojilere yetiştirmeye çalışıyoruz. 2002 yılında, 54 program kapsamında 2
547, 2003 yılında -ciddî bir çalışma
yaparak- 159 program kapsamında 4 721 personeli eğittik. Yasal kurallar,
davranış kuralları, etik değerler, bütün bu temalar işlendi ve verimliliği
artıracak çalışmalar yapıldı. Yabancı dil ve bilgisayar eğitimine çok büyük
önem verildi; çünkü, yabancı dil bilen personel olmadığı sürece gümrük kapıları
oldukça sıkıntılı oluyor. Dolayısıyla, bunları, önümüzdeki dönemde de, bu
şekilde hızla artırmayı hedefliyoruz.
Yine, sayın milletvekilimizin "bütün
gümrük kapılarında yap-işlet-devret modeliyle yapılan klasik ihale mevzuatı
neden uygulanmadı" diye bir sorusu oldu. Devlet ihale mevzuatı ve klasik
bütçe imkânlarıyla inşa edilmeye çalışılan gümrük kapılarında ihale yıllara
yayılıyor, sonuç alınamıyor. Biliyorsunuz, Gürbulak kapısında da aynı modeli
uyguladık. 1995 yılında başlanmıştı, klasik bütçe imkânlarıyla yapılmaya
çalışılan inşaat, hiçbir ilerleme kaydetmeden, neredeyse, 2007 yılına kadar
sürecekti; 2002 yılına kadar sürüncemede kalmıştı. İpsala sınır kapısında,
yine, 1990'lı yıllarda başlanmış ve daha halen yarım kalmış bir ihale söz
konusuydu.
3996 sayılı Kanun ve bunun uygulanmasına
ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı doğrultusunda her iki kapı kısa sürede
tamamlanarak, biliyorsunuz, şu anda, hizmete girmiş durumda. Bu modelle, İpsala
beşbuçuk ayda, Gürbulak bir yılda tamamlandı. Yani, bu modeli eleştireceğimiz
yerde, bence, bu modeli destekleyelim. Bu modelle yapılan bütün gümrük hizmetleri,
eskisine göre, son derece hızlı bir şekilde yapılıyor ve bunların, tamamını,
yap-işlet-devret modelini üstlenen kuruluşlar ve kamu niteliğinde bir meslek
kuruluşuyla yaptığımızı da açıkça söyleyeyim. Bir diğer kapıyı da, yine, kamu
görevi üstlenen bir dernekle birlikte yapıyoruz.
"Bu şirkette söz konusu altın hisse nedir" diyorsunuz.
Gürbulak gümrük kapısının yapımında görevlendirilen UND, yasa gereği,
sözleşmenin imzalanmasından sonraki iki ay içerisinde bir şirket kurmak zorundaydı,
kurdu. Bu şirketin kurucu ortakları arasında dernek olarak UND
bulunamayacağından, kuruluş aşamasında, 3 852 adet hisse derneğin başkanı adına
kaydedildi; ancak, daha sonra, yönetim kurulu kararıyla, bu hisseler derneğe
devredildi; yani, bu husus, aynı zamanda, şirketin pay defterlerine de işlendi.
Mevcut durumda 1/1 000 oranının üzerinde pay sahibi olan gerçekkişi yok;
sözleşmede bu konuda hüküm var, bu işlemle sözleşmeye uygun hisse dağılımı da
sağlanmış durumda.
Evet, tatlıyı en sona sakladık. Şimdi,
sizlere, biraz da dışticaretle ilgili bilgi vermek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında, burada, tabiî, şöyle, birkaç noktayı belirtmekte yarar var. Eskişehir
Milletvekili, Sayın Mehmet Vedat Yücesan, ithalat-ihracattan, ihracatın
ithalatı karşılama oranından bahsetti. Bizim çok ciddî takip ettiğimiz bir
orandır. Biliyorsunuz, bu konuyla ilgili ilk açıklamaları ben yapmıştım; çünkü,
yüzde 70'lerin altı sıkıntılı olur. Özellikle yüzde 60, yüzde 55'lere indiği
zaman ihracatın ithalatı karşılama oranı, hep o zaman bir sıkıntı çıkmıştır
Türkiye'de. Şu anda yüzde 68,5 oranında ve bu, dikkatle takip ediliyor.
İthalatımız artıyor; doğru. Artması lazım
zaten; yani, ihracatı artırabilmemiz için ithalatı artırmamız lazım; çünkü,
önemli olan ithalatın kompozisyonu. İthalatın kompozisyonu içerisinde tüketim
malları yüzde 11 civarında, gerisi aramalı ve hammadde; dolayısıyla, proses
yapan, işlev yapan sanayicimiz, ihracatçımız bu hammaddeyi, bu aramalı
kullanarak ihracatını artırıyor. Orada çok fazla bir sıkıntımız yok.
Sayın Memduh Hacıoğlu'nun söylediği,
tabiî, burada, özellikle ithalat cazip hale geldi; doğru. Türk Lirasının aşırı
değerlenmesinden ben de şikâyet ediyorum, bildiğiniz gibi. Bunun bir ortalama
noktaya gelmesi lazım; ama, burada özverili olarak çalışan ihracatçılarımız,
hakikaten, geçmişte görülmemiş derecede kendilerini dış pazarlara çok iyi bir
şekilde hazırladılar; çünkü, senelerdir, biz, bu eğitimi vermeye çalıştık. Bir
dışticaret stratejisi ortaya koyduk, 1997-2005 yılları arasında. Hatırlarsanız,
geçen bütçe konuşmasında, burada, size, komşularla olan ticareti
artıracağımızı, hedefimizin bu olduğunu söylemiştim; çevre ülkelerle
ticaretimizi, ihracatımızı artıracağımızı, hedefimizin bu olduğunu söylemiştim.
Şimdi, rakamlarla biraz buna örnekler vermek
istiyorum. Açıkçası, tabiî, bizim bu uygulamaya koyduğumuz komşu ülkeler ve
çevre ülkeler stratejisine göre, ülkeler bazında yüzde 50'nin üzerinde. Yani,
genel ihracat artışımız bu sene yüzde 30-32'ler civarında. Ama, komşu ülkeler
ve çevre ülkelere baktığımız zaman, ortalama yüzde 45'lik bir oran; yani, kendi
ihracat artışımızın da üzerinde bir oran. Bu nereye getiriyor; mesela, birkaç
örnek vereyim: Libya'ya yüzde 94 oranında, Tunus'a yüzde 86 oranında, Çin'e
yüzde 85 oranında, Suriye'ye yüzde 73 oranında, Bulgaristan'a yüzde 66
oranında, İrlanda'ya yüzde 65 oranında ihracat artışı sağlamışız, geçen senenin
aynı dönemine göre. Artık, diyebilirim ki, bir yıllık ihracat artışımız, geçen
seneye göre yaklaşık bu kadar. Macaristan'a yüzde 63, Yunanistan'a yüzde 61,
Özbekistan'a yüzde 58, Çek Cumhuriyetine yüzde 50, İspanya'ya yüzde 57, İran'a
yüzde 56, Romanya'ya yüzde 53 ve İsveç'e yüzde 53 oranında ihracat artışları
sağladık. Bunu hep beraber yaptık.
Şimdi, biraz da sektörel bazda bilgi
vereyim. Açıkçası, genel ihracat artışımız içerisinde çok önemli kalemler var.
Şimdi, biz, biliyorsunuz, stratejimizi daha evvel şu şekilde koyduk ve dedik
ki: "Türkiye'nin kuvvetli yönleri vardır, zayıf yönleri vardır. Bizi
bekleyen tehditler vardır; bu tehditleri bizi bekleyen fırsatlar haline
getirmemiz lazım." SWOT analizi dediğimiz bir güç analizini buraya koyduk
ve yine aynı şekilde sektörleri belirledik. O zaman söylediğimiz şuydu:
Yıldızlaşacak sektörler, otomotiv sektörü, elektrik-elektronik aletler sektörü,
makine imalatı sektörü -bunlar çok önemliydi- toprak ürünleri sektörü. Bütün bu
sektörlerde önemli ihracat artışları sağlamamız gerekiyordu, stratejimize göre.
Ben, size birazdan rakamları vereceğim. Bu uygulamadan sonra, 2003-2006
arasında, yine iteratif bir program hazırlıyoruz, kendisini devamlı yenileyen
bir program. Burada, milletvekilleri dahil olmak üzere, bütün sivil toplum
örgütleri ve bütün akademisyenlerin görüşlerini alarak, yeni bir strateji
revizesine gideceğiz. Yani, artık, bizim, on senelik, yirmi senelik
stratejilerimizi oluştururken bütün katılımcıların da bu şekilde katkısını
sağlamaya çalışacağız. Bu çalışmalarımız da hazır, onlarla ilgili bilgi de
tamamlanmış durumda, kitapçıkları da Dış Ticaret Müsteşarlığından temin
edebilirsiniz.
Tabiî, bu arada, Eximbankın çalışması...
Ben, burada, fazla vakit almamak için söyleyemiyorum; biliyorsunuz, çok ciddî
oranda, yüzde 50 oranında Türk Lirası kredilerini artırdık Eximbankta. Sektörel
bazda, yine, aynı şekilde kredi oranlarında artış oldu. İhracatı Geliştirme
Merkezimiz son derece verimli çalışmalar yaptı; ihracatçımıza eğitim
programları düzenledi. Yani, bu, komple yapılan bir çalışma. Dolayısıyla, bu
rakamlar tesadüf olmuyor. Çünkü, biz, daha önce size ne yapacağımızı söyledik
ve onları da bugün gerçekleştirmiş olmanın mutluluğunu taşıyorum.
Bitkisel ürünlerde, özellikle toplam
ihracat artışımız, tarım sektörüne baktığınız zaman, tarım sektörümüzde yüzde
33 oranında arttı. Yani, bu verdiğim değerler ihracatçı birliklerin kayıt
rakamlarına göredir; ama, yaklaşık 1 Ocak-17 Aralık 2003'ü kapsıyor, yani, 2003
yılının tamamını buna yakın tutabiliriz. Yaklaşık değerler olarak veriyorum,
dolayısıyla, bir yıllık değerlendirmeyi de burada beraberce yapmış olalım.
Hububat, bakliyat, yağlı tohumlarda geçen
seneye göre yüzde 42 oranında artışımız var. Yaş meyve sebzede yüzde 28
oranında, kuru meyve ve mamullerinde yüzde 42 oranında, fındık ve mamullerinde
yüzde 16 oranında, zeytin ve zeytinyağında yaklaşık yüzde 257 oranında ihracat
artışı sağladık. Kesmeçiçekte -ki, önemli sektörlerimizden bir tanesidir, bence
geleceğin yıldızlarındandır- geçen seneye göre yüzde 45,3 oranında artış
sağladık. Hayvansal ürünlerde toplam 22,4 oranında ihracat artışımız. Bunun
içerisinde, biliyorsunuz, canlı hayvan, su ürünleri ve mamulleri var. Sanayi
ürünleri ihracatımızda ihracat artış oranımız, geçen seneye göre yüzde 30,2.
Tekstil ve hammaddelerindeki ihracat artış oranımız yüzde 22,5. Deri ve deri
mamullerinde dünya lideri olma yolundayız. Bunda ihracat artış oranımız yüzde
34'tür. Halıda önemli düzenlemeler yaptık; yurt dışından girişleri durdurduk.
Türk halısını gerçekten canlandırmak gerekiyordu. Halıda ihracat artış oranımız
yüzde 30,6'dır. Kimyevî maddeler ve mamullerde ihracat yüzde 33,8 oranında
arttı. Hazır giyim ve konfeksiyonda, geçen seneye göre, ihracat yüzde 25,8
oranında arttı. Taşıt araçları ve yan sanayii yıldızlaşan sektörümüz dedim.
Buradaki ihracatımız yüzde 54,8 oranında arttı. Biliyor musunuz, bu, çok
önemli. Neden; çünkü, şu anda sadece taşıt ürünleri ihracatımız yaklaşık 7
milyar dolardır. 11 milyar dolarlık ihracat sadece hazır giyim ve konfeksiyonda
olmuştur. Buna 4 milyar dolarlık tekstil ihracatını ekleyin; Türkiye, ihracatta
15 milyar dolar sadece hazır giyim ve tekstilden elde ediyor. Elektrik-elektronikte
ihracat artış oranı yüzde 24'tür; bu sene, yaklaşık 4,5 milyar dolara kadar
gelebilir. Makine ve aksesuarlarında ihracat artış oranı yüzde 42,2'dir;
yaklaşık 1,3 milyar dolara geliyor. Demir, demir dışı mamullerde ihracat artış
oranı yüzde 19,4'tür ve yaklaşık 5 milyar dolara karşılık geliyor. Çimentoda
ihracat artışı oranı 21,6 civarında ve yaklaşık 1 milyar dolara karşılık
geliyor. Diğer sanayi ürünleri de önemli tabiî. Onlarda da ihracat artış
oranımız yüzde 66'dır. Madencilik, çok önem verdiğimiz, yine yıldızlaşacak
sektörlerimizden biri. Toprak ürünleri de dahil olmak üzere, bu sektöre
baktığınız zaman, ihracat geçen seneye göre yüzde 140 oranında arttı. Özellikle
maden ve metallerde, 2002'de 651 milyon dolarlık ihracat yaparken, bu sene 1,5 milyar
dolarlık ihracat yaptık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen, tamamlar
mısınız.
Buyurun.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) -
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Şu ana kadar ihracat artış ortalamamız
yaklaşık yüzde 32 civarında. Bu nereye getirir bizi; ben, şunu görüyorum: Bu
sene yaklaşık 48 milyar dolar civarında ihracat yapacağız, 67 milyar dolar
civarında da ithalat yapacağız. 19 milyar dolarlık bir açığın da, toplam açığa
oranı yüzde 18-19 civarında. Tartışılabilir belki; ama, rahatlıkla
sürdürülebilir bir açık. Gönül ister ki, tabiî, dışticaret fazlası verelim;
ama, o günler de gelecek, ben, buradan söylüyorum. Aslında, CHP'li bir Grup
Başkanvekili dedi ki: "Bugünü tarihe geçirmek istiyoruz." Doğru, bugün,
tarihe geçecek bir gündür. Neden, biliyor musunuz; çünkü, bu rakamlarla
cumhuriyet tarihinin rekorları kırılıyor, bu rakamlarla ihracat rekorları
kırılıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bugün, akşam gittiğiniz zaman,
bütün milletvekillerimiz aynaya şöyle bir baksın, desin ki, 115 milyar dolar
dışticaret yapan bir ülkenin milletvekilleriyiz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) -
Borçlardan bahset, borçlardan...
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) -
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzmen.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Biz neymişiz de
haberimiz yokmuş!..
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
İyi bakın, bir aynaya bakın... Hep beraber yaptık dedim, bütün Meclise mal
ediyorum.
YILMAZ KAYA (İzmir) - İthalat ve
borçlardan hiç bahsetmedin. İthalat ne âlemde?
MUHARREM İNCE (Yalova) - Ülke ekonomisini
de kendi boyun gibi görüyorsun.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Şurada sakin sakin oturuyorum, damarıma basmayın.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, üçüncü tur
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Şimdi, sorulara geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine
başlamadan önce... Vakit de ilerledi, şu anda, ekranda 9 milletvekili
arkadaşımızın soru talebi görülmektedir. Eğer, arkadaşlarımız 1 dakika içinde 1
veya 2 soru sorup zamanlarını iyi kullanırlarsa, diğer arkadaşlara da soru
sorma şansı doğacaktır; yoksa, 10 dakika dolduğunda soru işlemini durduracağım
ve cevap vermek için Sayın Bakanlara 10 dakika fırsat vereceğim. O bakımdan, 1
dakika içinde arkadaşlarımız bu imkânı kullanırlarsa, diğer arkadaşlarımızın da
soru sorma şansı doğacaktır.
Bilgilerinize arz ederim.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - 4325
sayılı Yasanın yürürlük süresi 31.12.2002 tarihinde sona erdi. Bir yıldır
üretime yönelik hiçbir teşvik uygulaması yapılmıyor. Özellikle, fert başına
düşen millî geliri düşük iller ile Ankara, İstanbul ve İzmir'in hiçbir farkı
yok yatırım açısından. Yatırımcı açısından Hakkâri'de de aynı, İzmir'de de
aynı. Özendirici teşvikler verilmez ise, bu bölgelerde yatırım yapılmaz.
Her gün "istihdam" diyoruz, her
gün "göç" diyoruz ve bunlar, sadece söylemde kalıyor; bir yılı
kaybettik. Bu bölgelerde sona eren bu uygulama, bir yıldır neden yeniden dile
getirilmiyor? Çözüm yok.
"Üretim, üretim, üretim..."
Peki, kim üretecek?! Üreticiye destek olmayacaksın, sadece sırtını
sıvazlayacaksın; yatırımcı, net, elle tutulur bir çözüm bekliyor.
Bölgeler arası gelir dağılımındaki
farklılığı azaltacak, göçü önleyecek yeni bir teşvik sistemi geliştirecek
misiniz; yoksa, hâlâ, bir yıl daha bekleyecek miyiz?
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, teşekkür ederim.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Benim Sayın Babacan'a iki sorum olacak.
Birincisi, istihdam rakamları, istihdam
hacmiyle ilgili. Sayın Babacan, konuşmasında, 2003 yılının üçüncü çeyreğinin
rakamları üzerinden bir işsizlik açıklaması yaptılar. Bu işsizlik açıklamasını
yaparken de, bizim elimizde yeni rakamların olmadığını sandığını söylediler.
Bizim elimizde yeni rakamlar var.
Benim konuşmamda açıklamış olduğum
işsizlik rakamı, 2003 Haziranı ile 2002 Haziranı karşılaştırmasıdır. Şimdi,
2003'ün üçüncü dönemi, yani eylülü ile 2002'in üçüncü döneminin karşılaştırılmasında
Sayın Bakanımızın vermiş olduğu o işsizlik rakamına ulaşamıyoruz. Bu nedenle,
ben, Sayın Bakanıma soruyorum...
BAŞKAN - Sayın Tütüncü, açıklamadan
ziyade, lütfen, sorunuzu yöneltir misiniz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - 2003 yılının
üçüncü çeyreğinde sivil işgücü arzı ne olmuştur?
Sayın Başkan, ikinci sorum şudur: Doğrudan
gelir desteği, hepimizin bildiği gibi, seyyanen veriliyor; ama, bazı ürünlerde,
özellikle yağlı tohumlarda çok büyük bir üretim açığı var. Acaba, doğrudan
gelir desteği politikasında, üretimin artırılması çerçevesinde, bir yenilik,
bir değişiklik düşünülebilir mi?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ben teşekkür ederim Sayın
Tütüncü.
Sayın Yeni, buyurun.
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan,
müsaadenizle, Bakanlara bazı sorular yöneltmek istiyorum:
1- Çin mallarının bütün dünyaya yayılması
karşısında ülkemiz de etkilenmektedir. İhracatta rekabet gücümüzün korunması
konusunda nasıl bir politika düşünülmektedir?
2- Samsunumuzun Bafra ve Çarşamba
Ovalarında, son yıllarda, ihracata yönelik sebze ve meyve yetiştirilmektedir.
Çarşamba Havaalanından ihracatı kolaylaştırıcı ne gibi tedbirler almayı
düşünüyorsunuz?
3- 2004 yılında, bu yıl da olduğu gibi,
ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 70'ler düzeyinde gerçekleşebilecek
midir? Bu yönde oluşturulan stratejiniz nedir?
4- Çevre ve komşu ülkelere dönük
stratejinizin sonuçları nelerdir? Ülkemizin dışticaret yapısında ne tür
değişiklikler olmuştur?
5- Bilindiği üzere, doğrudan gelir desteği
tüm Türkiye'yi ilgilendiriyor. 2003 yılında ne kadar doğrudan gelir desteği
ödendi, 2004'te ne kadar doğrudan gelir desteği ödenecek? Ödeme planı
oluşturulurken, 2003'ten önce hangi kriterler uygulanıyordu, 2003'te ne gibi
kriterler uygulandı? 2004'te yapılacak ödemeler için bir önceliğiniz var mı?
Yine, Kürşad Tüzmen Beye soruyorum:
Gümrüklerde uygulanmakta olan ihtisas gümrükleri uygulamasının dışticaretimize
bir etkisi var mıdır? Hangi konularda ihtisas gümrüğü uygulaması yapılmaktadır?
Ali Babacan Beye soruyorum: Yatırım
yapmanın ve yatırımcıların önemine her fırsatta vurgu yapıyorsunuz. Bu
doğrultuda, yerli ve yabancı yatırımcıların önünü açmak için geçen yıl
içerisinde ne gibi önlemler aldınız?
2003 yılı için izlenen ekonomik programın
belirlenen hedeflerine ne derece uyuldu? Önceki yıllarla kıyaslandığında, 2003
yılına, başarılı bir yıl diyebiliyor musunuz?
2004 yılı için konulan hedeflere de
ulaşacağınıza inanıyoruz; ancak, 2004 programının sosyal yönünün ağırlığı
nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Biz teşekkür ederiz, sağ olun.
Sayın Bayraktar, buyurun.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Benim iki sorum var; biri Sayın Tüzmen'e,
diğeri de Sayın Babacan'a.
Birinci sorumu Sayın Tüzmen'e sormak
istiyorum. Özellikle 2003 yılında, ihracat hedefinin, yüzde 30 düzeylerinde
artmak suretiyle 50 milyar dolara çıkmasını memnuniyetle karşılıyoruz.
Ülkemizin içinde bulunduğu şartlara -Irak krizine, ekonomik krize ve terörle
baltalanmak istenen bu ticaretimize- rağmen, alınan tedbirlerle sağlanan bu
gelişmeden dolayı duyduğumuz memnuniyeti bir kez daha ifade ederek
şükranlarımızı arz ediyoruz. Gelecek dönemlerde, inşallah, 200 milyar...
BAŞKAN - Sayın Bayraktar, lütfen, sorunuzu
yöneltir misiniz.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Evet, devam
ediyorum.
Rüşvet ve yolsuzluğun çok tartışıldığı bir
ortamda, gümrük kapılarında bu işin ayyuka çıktığını bilmekteyiz. Siz, biraz
önce -soruyu biraz kısaltıyorum- özellikle bu konuda tedbir almak açısından
otomasyona geçildiğini ve otomasyonla mesafe kat edildiğini söylediniz. 2004 yılı
için, otomasyon konusundaki gelişmelerle birlikte, özellikle uyuşturucu
maddelerin ve kaçak malzemelerin Türkiye üzerinden Batı'ya geçişi hususlarında
almak istediğiniz veyahut da aldığınız tedbirler var mı? İçişleri Bakanlığı ve
emniyetle birlikte bu konularda aldığınız tedbirlerle ilgili bilgi verirseniz
sevinirim. Teşekkür ederim.
İkinci sorum Sayın Babacan'a. Ülkemizde,
yatırımların gerçekleştirilmesinde finansman sıkıntılarının çok yüksek
boyutlarda olduğunu biliyoruz. Bu bakımdan, bu yatırımların yapılabilmesi için,
yap-işlet-devret modeline gidilmekte olduğunu; ama, maalesef, bugüne kadar
uygulanan yap-işlet-devret modelleriyle, maliyetlerin son derece pahalı olarak,
ülkemizin geleceğini, on yıllık, yirmi yıllık geleceğimizin gelirlerini ipotek altına
alarak, 5 kat, 10 kat, 15 kat maliyetlerle Hazinemizi ciddî borç batağına
sürüklediğimizi geçmiş dönem projelerden görmekteyiz...
BAŞKAN - Sayın Bayraktar, istirham
ediyorum!..
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Efendim,
sorumu soruyorum, çok önemli bir konu. Gerek geçmiş ve gerek gelecekle ilgili,
bu konulara yönelik aldığınız ve almak istediğiniz tedbirler var mıdır?
Açıklarsanız memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Ilıcalı, buyurun.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Birinci sorum Sayın Ali Babacan
Beyfendiye. Kalkınmamış bölgelerimizin kısa sürede kalkınması için, bütçe
olanakları dışında, bölge özelliklerine göre hazırlanmış projeler için farklı
finans yöntemlerinden yararlanılması gerekmektedir. Dış ülkelerin finans
kurumlarından yatırım desteği almak için, Hazinemizin politikası bilinmekle
beraber, söz konusu çok uygun kredilerin kullandırılması veya bu imkânlardan
özel teşebbüsün istifade ettirilmesi için ne önerirsiniz?
İkinci sorum Sayın Tüzmen'e. Dışticaret
hacminde serbest bölgeler önemli bir yüzdeye sahipken, bölgemizdeki serbest
bölgenin dış ticarete katkısı hemen hemen yok gibidir. Bölgemizin çok önemli
doğal potansiyele sahip olduğu, özellikle, tarım, hayvancılık bilinen bir
gerçek ve coğrafî konumu da çok uygundur. Bu bölgemizin atıl durumdan
kurtulabilmesi için, ilgili uzmanlarla, en kısa zamanda bir atölye çalışması
yaptırmayı düşünür müsünüz?
BAŞKAN - Tamam mı Sayın Ilıcalı.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Son sorum...
BAŞKAN - İki soru demiştiniz; müsaade
ederseniz burada kalsın... Diğer arkadaşlara...
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Üç demiştim
ki, bu çok önemli Sayın Başkan... Kısa sürede...
BAŞKAN - Ama, diğer milletvekili
arkadaşlarımızın da hakları var.
Buyurun.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Ali
Babacan Beyefendiye soruyorum: Ulaşım projelerinin fizibilitelerinin
hazırlanmasında, trafik güvenliğinin artırılmasında, istatistikî bilgi çok
önemlidir. Bunun için Devlet İstatistik Enstitüsünün içerisinde bir ulaşım
birimi kurup, ülkemizin ilgili birimleriyle bir bilgisayar ağı
oluşturulabilmesi yönünde bir çalışma yapmak mümkün müdür?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, üçüncü
dakikadan itibaren sadece iki arkadaşımız soru sordu!
BAŞKAN - Sayın Çakır, buyurun.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Benim sorum Sayın
Tüzmen'e Edirne'nin Uzunköprü İlçesi Eskiköy Gümrük Kapısıyla ilgili, bölgenin
ekonomisinin gelişmesi ve ticaret hacminin büyümesi anlamında yoğun talepler,
22 nci Dönem başladığı günden bugüne kadar gelmektedir. Sayın Maliye Bakanımız
Kemal Unakıtan Beyin ve Sayın Tüzmen'in Edirne İlini ziyaretlerinde, konu
bölgede de gündeme gelmiş ve kendi ağızlarından konuyla ilgili gerekli sözler
sarf edilmiştir.
Benim sormak istediğim soru, tarihî İpek
Yolu üzerinde olan eski gümrük kapısının açılmasıyla ilgili olarak Sayın
Bakanın bugüne kadar hangi çalışmaları yaptığı ve bu kapının ne zaman
açılacağıyla ilgilidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, soru sorma
işlemine verilen süre tamamlanmıştır.
RESUL TOSUN (Tokat)- Sayın Başkan, kısa
kısa sorularımız var...
BAŞKAN- Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, bakınız, konuşmamın başında...
NACİ ASLAN (Ağrı)- Sayın Başkan, o zaman,
soru sorma süresini 1 dakikayla sınırlandırmanız gerekiyordu. Bizim günahımız
ne?!
RESUL TOSUN (Tokat)- 2 kişiye 3'er dakika
veriyorsunuz!.. Biz sorularımızı soramıyoruz! Biraz esnek olun. Bu kadar katı
olmanızın bir âlemi yok.
BAŞKAN- Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız,
izin verirseniz...
RESUL TOSUN (Tokat)- Ama, saygı
göstermiyorsunuz.
BAŞKAN- Müsaade ederseniz Sayın Tosun!..
Konuşmamın başında 10 dakika sonra
cevaplara geçileceğini belirttim. Milletvekili arkadaşlarımdan özellikle
istirham ettim, rica ettim; ama, kullanıyorlarsa...
RESUL TOSUN (Tokat)- Ama, müdahale
edecektiniz Sayın Başkan. 3 dakikayı 1 arkadaş kullanamaz ki!
BAŞKAN- O zaman, yarım saat kullandı diye
yarım saat geç mi başlatacağım yani!
Buyurun sayın bakanlar, buyurun efendim...
MUHARREM İNCE (Yalova)- Sizinkiler
kullandı öyle, bizimkiler kullanmadı ki.
RESUL TOSUN (Tokat)- Sayın Başkan,
sorularımızı alın lütfen.
BAŞKAN- Sayın bakanların cevap verme
süresi 10 dakikadır.
Buyurun...
RESUL TOSUN (Tokat)- Bütçe görüşüyoruz
Sayın Başkan, 10 dakikayla sınırlandırmayın. Adil davranın. 1 kişiye 3 dakika
veriyorsunuz.
BAŞKAN- Sayın Tosun, müsaade ederseniz,
izah edeyim. Bu kararı Danışma Kurulunda grup başkanvekilleriyle birlikte
Meclis Başkanlığı alıyor.
RESUL TOSUN (Tokat)- Ama, soruları alırken
adil davranmadınız. Soru soracaklara engel oluyorsunuz.
MAHMUT YILDIZ (Şanlıurfa)- Sayın Başkan,
1'er dakikayla bu işi bitirebiliriz.
BAŞKAN- Sayın Tosun, burada, soru sırasına
göre cevap veriliyor.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)- Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, bu 4325 sayılı Yasanın 31.12.2002'de sona
ermesinden sonra ne yaptığımızı ya da ne yapmayı planladığımızla ilgili bir
soru vardı.
Biliyorsunuz, biz, bu bölgesel teşvik
uygulamalarıyla ilgili yeni bir yasa tasarısı hazırladık, Bakanlar Kurulunda
imzaya açıldı. Belki de bugünlerde tamamlanmış olabilir. Bununla beraber, 1 500
doların altında geliri olan illerimizde -ki, 36 il bu kapsama giriyor- bedelsiz
arazi tahsisi, enerji desteği gibi maliyeti düşürücü teşvikler söz konusu
oluyor.
Ayrıca, yeni istihdamlardan, yeni işe
alınan çalışanlardan Gelir Vergisinin alınmaması söz konusu ve SSK priminin de,
yine, önemli bir kısmının alınmaması söz konusu. Yani, bugünkü asgarî ücretten
yola çıktığımızda, asgarî ücretin bugün için işverene maliyeti 427 000 000
iken, o bölgelerde yeni çalışanların, yeni işe alınacakların işverene maliyeti
300 000 000'un altına inebiliyor.
Bir başka soru Sayın Tütüncü'den -yine
istihdamla ilgili- geldi ve öğrendik ki, aslında, kendisinde son rakamlar da
varmış; fakat, konuşmasında, sadece haziran rakamlarından bahsetmişti.
Şimdi, burada, işgücü katılım oranlarının
düştüğünden bahsedildi. Bunun önemli sebepleri, emekli sayısındaki artış,
öğrencilerin sayısındaki artış ve ev hanımı olan kadınların sayısındaki artış.
Aslında, bu öğrencilerin sayısındaki artış; yani, çalışmak zorundayken, öğrenci
olmaya karar veriyor insanlarımız, okumaya devam ediyor; bu, iyi bir şey.
Kadınlar çalışmak zorundayken, artık, eşinin belki de geliri arttığı için evde
oturabiliyor; bu da iyi bir şey. Yani, işgücü katılım oranındaki düşmeye
tamamen kötü gözle bakmamak lazım, bunun olumlu yönlerini de görmek lazım.
Tabiî, burada, bütün bunları topluyoruz,
çıkarıyoruz, işsizlik yüzde 9,6 imiş, sonuçta yüzde 9,4'e düşmüş. Bu da nihaî
rakam. Artık, bunun perde arkasında, arka detaylarında şu var, bu var diye,
tabiî, çok yorumlarda bulunulabilir; biz, nihaî sonuca bakıyoruz.
Yine, Sayın Tütüncü'nün, doğrudan gelir
desteğiyle ilgili ve bazı ürünlerde prim uygulaması olacak mı diye sorusu
vardı.
Aslında, Sayın Tütüncü çok güzel bir
noktaya değindi. Biliyorsunuz, biz, doğrudan gelir desteğiyle ilgili bir
çerçeve yasa üzerinde önceleri duruyorduk; şimdi bunu bırakıyoruz, tarımsal
destekle ilgili bir çerçeve kanun hazırlıyoruz. Bu da şu demek: Doğrudan gelir
desteği de dahil tüm tarım desteklerini içeren ve bütün bu tarım desteklerini
belli bir çerçeveye oturtan, içerisinde doğrudan gelir desteğinin de olduğu;
fakat, farklı destek unsurlarının da bulunacağı yeni bir tarımsal destek
çerçeve yasası... Bunun üzerinde de çalışmalar yoğunlaştırıldı. Yasa tasarısı
kısa bir zaman sonra tamamlanıp Başbakanlığa sevk edilecek duruma gelecek.
Sayın Yeni'nin doğrudan gelir desteğiyle
ilgili, yine, sorusu vardı. 2003 yılında bizim bütçeye koyduğumuz rakam, 2 katrilyon
320 trilyon iken 2004 yılı bütçemizde 3 katrilyonluk doğrudan gelir desteği
ödemesi bulunmaktadır. Bununla ilgili geçen sene, biliyorsunuz, belli objektif
kriterlere göre dağıtım yapıldı. 2004 yılında da, yine, objektif kriterler
doğrultusunda sırayla dağıtımı yapılacaktır.
Yine, Sayın Yeni'nin hedeflerle ilgili
sorusu vardı; 2003 yılı hedefleri tutuyor mu, 2004 tutacak mı gibi. 2003 yılı
hedefleri; evet, nedir bu ana hedefler; faiz dışı fazla hedefi yüzde 6,5;
inşallah tutuyor. Bunu tabiî, net olarak şubatın ortalarında göreceğiz, bütün
veriler geldikten sonra. Şu anda herhangi bir sapma işaretini henüz almadık,
projeksiyonlar tutacağı yönünde; ama, hep beraber 15 şubatta göreceğiz.
Enflasyon tutacak mı, yüzde 20 hedefimiz; şu an için sapmayı getirecek hiçbir
şey görünmüyor, yüzde 20'nin de altında bir enflasyon oranının tutturulacağı
ortada. Büyümeyle ilgili yüzde 5'lik hedef tutacak mı; evet, inşallah, yine,
hep beraber göreceğiz. Dördüncü çeyrek sonuçlarının da gelmesiyle beraber,
büyüme hedefimizi de yakaladığımızı göreceğiz.
2004'le ilgili hedeflerimiz; yüzde 6,5
faiz dışı fazla hedefi, devam; enflasyon hedefimizi yüzde 12 olarak koyduk;
inşallah, bütün politikalarımız o yüzde 12'yi tutturmaya yönelik ve yine,
büyüme hedefimiz 2004 yılı için de yine yüzde 5'lik bir büyüme hedefi; zaten
daha önceden bunların da hepsini aslında açıklamıştık.
Sayın Bayraktar'ın bir sorusu vardı...
BAŞKAN - Sayın Babacan, son 5 dakikaya
girmiş bulunuyoruz, son 5 dakikalık kısmı kullanıyoruz şu anda; Sayın Bakan da
cevap verecek mi, yoksa siz devam mı ediyor musunuz?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Ben,
30 saniyede toparlayabilirim.
BAŞKAN - Tamam, buyurun.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
Yap-işlet-devret projelerine gelince: Bu, Sayın Bayraktar'ın sorusu çok önemli
bir nokta aslında. Daha önceki projelerle ilgili sorunların hepsini biliyoruz.
Hazine garantisi verilmiş yap-işlet-devret projesi yok. Bu konuda çok çok
dikkatli davranılıyor. Mevcut Hazine garantili yap-işlet-devret projelerinin
kamuya yükünü de en aza indirecek çabalarımız devam edecek ve bizim, bu 2003
senesi içerisinde vermiş olduğumuz Hazine garantisi, bütün borçlanma programı
içerisinde yılların rekorudur; çok çok düşük bir miktarda Hazine garantisi
verilmiştir 2003 yılında. Son derece kontrollü ve çok çok güvenmediğimiz
konulara kesinlikle Hazine garantisi 2003 yılında verilmemiştir. Şu ana kadar
2003'ün tamamında verilen Hazine garantisi toplam 200 000 000 doların biraz
üzerindedir ki, geçmiş yıllarda milyar dolarlardan bahsetmek mümkün.
Sayın Ilıcalı'nın -son olarak hemen
ekliyorum- yurt dışından krediyle proje kredisi olur mu?..
BAŞKAN - Sayın Bakanım, bunlar yalnız
Kürşad Beyin zamanından gidiyor.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Peki,
teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE (Yalova) - İşsizlikde böyle
düşüyorsa; sizin 30 saniye gibi düşüyorsa...
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
İşsizlik ortada; işsizlik 9,6'dan, 9,4'e düşmüş. Bunu uzun uzun konuşmanın
hiçbir anlamı yok, rakamlar ortada.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Her şeyi anlarım
da işsizlik azalıyor derse adam, bunu anlamam!..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın
Tüzmen'e sözü bırakıyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Adam çarpılır
yahu!..
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Siz rakamlardan
anlamıyorsunuz demek ki...
MUHARREM İNCE (Yalova) - "İşsizlik
azalıyor" dersen, çarpılırsın Sayın Bakanım.
AHMET YENİ (Samsun) - Rakamlara bakın...
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Siz
rakamlardan anlamıyorsunuz demek ki, rakamlar ortada.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
Arkadaşlar, lütfen...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Hepsini
anlarım... Hepsini anlarım... İşsizliğin düştüğünü anlamam!
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.
BAŞKAN - Muharrem Bey... Muharrem Bey..
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) -
Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır'ın sorusuna cevap vereceğim. Kendisi
"Uzunköprü-Eskiköy Gümrük Kapısında hangi çalışmalar yapıldı"diye
sordu. Bir kere bu kapımız 1945
yılından beri kapalı. Tarihlerinde ilk kez bizim ekibimizi, arkadaşları
gönderdik, gümrük müsteşarı, müsteşar yardımcılarını gördüler. Ziyaret ettiler.
Meriç üzerinde köprü ve yol problemi var burada biliyorsunuz. Zaten demiryolu
aynı yerde yakından geçiyor. İpsala-Pazarköy ve özellikle Kapıkule'ye ağırlık
verdik ilk çalışmamızda; bunları yapıyoruz.
Samsun Milletvekilimiz Sayın Ahmet
Yeni'nin Çin'le ilgili sorusu: Şimdi, referans fiyatı uyguluyoruz. İhtisas gümrüğü uygulamalarımız var
burada. 19 ayrı birimde antidamping sonuçlandı; 3 geçici önlem, 8 ayrı
grupta damping çalışmaları Çin'le ilgili devam ediyor ve 319 firmayı mercek
altına aldık. 69'unun incelemesi bitti burada ve 4 trilyon 400 milyar lira
civarında bir ceza tahakkuk ediyor.
Son dönemde, hızlı olarak, bütün ithalatı
kontrol altına almaya çalışıyoruz ve burada, özellikle 25 kişilik gümrük
kontrolörleri olarak bir ekip kurduk; birebir takip ettiriyoruz. Burada sahte
fatura, miktar farklılığı ve eşya farklılığı konularında soruşturmaları
yapıyoruz.
İhtisas gümrükleriyle ilgili olarak, Adana
Gümrük Müdürlüğü, Karadeniz Ereğli, bunlar gibi, Haramidere, Aliağa, Tekirdağ,
Gemlik, Yarımca, Gebze. Bunlar solvent ve baz ürünlerde ihtisas gümrüğü.
Otomotivde biliyorsunuz, Yeşilköy Gümrük Müdürlüğü, Gebze Gümrük Müdürlüğümüz
var. Tekstilde yine ihtisas gümrüklerimiz, Halkalı, Atatürk Havalimanı, Bursa
ve İzmir. Yine, telefonda, Ankara ve Çorlu Havalimanı. Porselende, Ankara,
Çorlu ve İzmir ihtisas gümrüğü olarak. Kullanılmış makinelerde, Ankara, Konya,
Kayseri, Adana, Mersin, Derince, Gaziantep, Bursa, Eskişehir, İzmir, Denizli,
Erenköy, Ambarlı ve Trabzon. Yine aynı şekilde, halıda Isparta Gümrük
Müdürlüğümüz ihtisas gümrüğü çakmakta Ankara TIR Gümrük Müdürlüğü ihtisas
gümrüğü olarak adlandırılıyor. Bu uygulamalarımız böyle devam edecek. Önemli
olan, en etkin şekilde bunları sürdürebilmek.
Tokat Milletvekilimiz Sayın Resul Tosun'un
yazılı olarak gönderdiği soruda "Irak Savaşından önce yapılan kontratlarda
son durum ne oldu" diye soruyor. Orada 700 000 000 dolarlık bağlantı
yapmıştık en son ziyaretimizde bunun 682 000 000 doları gerçekleştirildi; yani,
tamamına yakını gerçekleştirilmiş durumda, ödemeleri yapılmış durumda.
Sayın Bayraktarın sorusu: "Rüşvet,
yolsuzluk, otomasyon ve uyuşturucu..." Açıkçası bu kombinasyonun tamamını,
biz, gümrükleri 2004'te otomasyonunu yüzde 100'e getirerek; ayrıca, tamamıyla
elektronik ortama dönüştürerek önlemeye çalışacağız. 2004, dediğim gibi,
yasadışı ticaret için en zor kapılar haline gelecek, yasal ticaret için en
kolay kapılar haline gelecek; hedefimiz bu. Bunu da sizlerin desteğiyle
halletmeye çalışacağız.
Tekrar teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Babacan, Sayın Ilıcalı,
sorduğu bazı sorulara cevap alamadığını beyan etti. Artık, bunları, siz
kendisine yazılı olarak da bildirirsiniz.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
Yalnız, ben, müsaade ederseniz hemen küçük bir düzeltme yapayım.
Deminki konuşmamda "yüzde 74"
rakamı vermiştim yıl başı olarak; o Ocak 2003 değil, Ocak 2002; düzeltiyorum.
BAŞKAN - Sayın Mustafa Ilıcalı'nın
sorularına yazılı olarak, tekrar cevap verirsiniz.
Sayın Bakanlarımıza ve sayın
milletvekillerimize teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
şimdi, sırasıyla, üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Hazine Müsteşarlığı 2004 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.82 -
HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Açıklama Lira
Kod
01 Genel Kamu Hizmetleri 68 666 064 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 687 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 5 835 601 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 488
000 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2004 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2002 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Hazine
Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Hazine Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 64 128 122 697 290 000
- Toplam Harcama : 63 404 574 837 280 000
- İptal Edilen Ödenek : 724 678 624 320 000
- Ödenek Dışı Harcama : 1 515 284 860 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 384 520 550 000
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2002 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2004 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.84 -
GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.- Gümrük
Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Açıklama Lira
Kod
01 Genel Kamu Hizmetleri 146 589 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 140 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2 436 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2004 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2002 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Gümrük
Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Gümrük Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 116
637 451 810 000
- Toplam Harcama : 90
265 273 400 000
- İptal Edilen Ödenek : 29
276 996 970 000
- Ödenek Dışı Harcama : 2
904 818 560 000
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı 2002 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.83
- DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.- Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Açıklama Lira
Kod
01 Genel Kamu Hizmetleri 25 222 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 132 500 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 44 132 500 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2004 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 55 877 600 000 000
- Toplam Harcama : 50 155 789 240 000
- İptal Edilen Ödenek : 4 649 666 630 000
- Ödenek Dışı Harcama : 580 061 210 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 1 652 205 340 000
BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2002 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı 2004 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.81 -
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2004 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Açıklama Lira
Kod
01 Genel Kamu Hizmetleri 42 443 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 153 000 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 45 680 000 000
000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
2004 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı 2002 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Devlet
Planlama Teşkilatı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Devlet Planlama Teşkilâtı 2002 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 29
158 670 000 000
- Toplam Harcama : 19
285 766 880 000
- İptal Edilen Ödenek : 9
872 903 120 000
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı 2002 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı
2004 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.85 -
DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Devlet
İstatistik Enstitüsü 2004 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Açıklama Lira
Kod
01 Genel Kamu Hizmetleri 49 933 500 000
000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 80 000 000 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 47 000 000 000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik Enstitüsü 2004 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı
2002 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
2.- Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2002 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2002 Malî
Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 35
492 747 860 000
- Toplam Harcama : 32
529 139 810 000
- İptal Edilen Ödenek : 2
963 608 050 000
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı
2002 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Hazine Müsteşarlığı, Gümrük
Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
ve Devlet İstatistik Entitüsü Başkanlığı 2004 malî yılı bütçeleri ile 2002 malî
yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ederim.
Sayın milletvekilleri, ikinci ve üçüncü
tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
2.- Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
3.- Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
BAŞKAN - Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri
ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz
gelmediğinden, tasarıların müzakeresini erteliyoruz.
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Millî Parkı Kanununa Geçici Bir
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Teklifin müzakeresi ertelenmiştir.
Denizli Milletvekilleri Osman Nuri Filiz,
Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet Yüksektepe, Ümmet Kandoğan'ın, Denizli İline Bağlı
Akköy İlçesi ile Bazı Belediye ve Köylerin Tüzel Kişiliklerinin Kaldırılarak
Denizli Belediye Sınırları İçine Alınması Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri
Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.
5.- Denizli
Milletvekilleri Osman Nuri Filiz, Mehmet Salih Erdoğan, Mehmet Yüksektepe ile
Ümmet Kandoğan'ın; Denizli İline Bağlı Akköy İlçesi ile Bazı Belediye ve
Köylerin Tüzel Kişiliklerinin Kaldırılarak Denizli Belediye Sınırları İçine
Alınması Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/213) (S.
Sayısı: 307)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Teklifin müzakeresi ertelenmiştir.
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın
Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu
raporunun müzakeresine başlıyoruz.
6.- Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın Bazı Belediyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun
Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/216) (S. Sayısı : 308)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Teklifin müzakeresi ertelenmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, programa göre,
görüşmeler tamamlanmıştır.
20 Aralık 2003 Cumartesi günü saat
11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati : 21.17