DÖNEM
: 22 CİLT : 32 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
25 inci Birleşim
9 Aralık 2003 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Karaman Milletvekili Yüksel
Çavuşoğlu’nun, Ermenek’te bir maden ocağında meydana gelen grizu patlamasına,
bundan sonrası için alınması gereken emniyet tedbirlerine ve Suriye-Türkiye
Dostluk Gru-bunun daveti üzerine Suriye’ye yaptıkları resmî ziyarete ilişkin
gündemdışı konuşması
2.- Sivas Milletvekili Osman Kılıç’ın,
tarımsal kalkınmanın önemine, Sivas İlinin çeşitli sorunları ile, çiftçiler
üzerinde yarattığı olumsuz etkilere ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gümdemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı
3.- Antalya Milletvekili Osman Özcan’ın,
muz üreticilerinin sorunları ile kaçak muz ticaretinin üreticiler üzerindeki
olumsuz etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü’nün cevabı
B)GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt ve 20
milletvekilinin, kapkaç olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/151)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş'ın,
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi
(4/127)
2.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhuriyet Meclisi Başkanı Vehbi Zeki Serter'in TBMM'den bir heyeti KKTC'ye
resmî davetlerine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/407)
IV.-
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve
63 milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının
gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak
görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara
uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları
iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile Devlet
eski Bakanı Recep Önal haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
önergesi (9/3)
2.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve
63 milletvekilinin, doğalgaz alım anlaşmalarında devlet alım satımına fesat
karıştırdığı iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur
Ersümer ile ayrıca bakanlıkları sırasında uyguladıkları yanlış ve usulsüz
enerji politikalarında ilgili kurum ve kuruluşların uyarılarını dikkate
almayarak kamuyu zarara uğrattıkları ve bu suretle görevi ihmal ve görevi kötüye
kullanma fiillerini işledikleri iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski
Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/4) ile Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55
milletvekilinin, Bakanlığı sırasında enerji ve doğalgaz anlaşmalarında Türkiye
aleyhine anlaşma ve uygulamaların yapılmasına yol açtığı iddiasıyla Enerji ve
Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer ile ayrıca bakanlıkları
sırasında DSİ Genel Müdürlüğünde usulsüz uygulamalara onay verdikleri
iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve
Zeki Çakan haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/7)
3.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve
58 milletvekilinin, Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve değerinde
fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri iddiasıyla eski Başbakan A.
Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/5) ile Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55
milletvekilinin, Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve değerinde fesat
oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut
Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/6)
V.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana Milletvekili Nevin Gaye
Erbatur'un, yasalarla ilgili eğitim çalışmaları yapılıp yapılmayacağına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/1209)
2.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri
Saygun'un, 4450 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1274)
3.- Denizli Milletvekili Mehmet Neşşar'ın,
SSK'lı hastalar için başlatılan yeni uygulamaya ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/1289)
4.- Adana Milletvekili Nevin Gaye
Erbatur'un, İzmir-Bergama-Ovacık İşletmesi Atık Barajına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1315)
5.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
basında çıkan akıl sağlığını yitirmiş bir gaziye ilişkin sorusu ve Millî
Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül'ün cevabı (7/1352)
6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
çeşitli toplumsal kesimlere yönelik ödemelerin ne zaman yapılacağına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/1357)
7.- Kırklareli Milletvekili Mehmet
S.Kesimoğlu'nun, Sarımsaklı Tarım İşletmesine,
Tarım Kredi Kooperatiflerinin yeniden
yapılandırılması çalışmalarına ilişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü'nün cevabı (7/1377,1378)
8.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in,
Ankara Büyükşehir Belediyesinin ASKİ ve DSİ'ye borcu olup olmadığına ve
Ankara'nın yıllık su ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1383)
9.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
şeker üretimine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı
(7/1395)
10.- Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in,
askerlik yükümlülerinin sayısına ve bedelli askerliğin yurt içinde de uygulanıp
uygulanmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül'ün
cevabı (7/1400)
11.- Kırıkkale Milletvekili Halil
Tiryaki'nin, Kırıkkale'deki SSK ve Yüksek İhtisas Hastanelerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1402)
12.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, Futbol Federasyonu Hukuk Kurulunun bir gazeteciye uyguladığı
yasağa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin'in cevabı (7/1404)
13.- İstanbul Milletvekil Emin Şirin'in,
Petrol-İş Sendikasınca hazırlanan bir kitaplıkta yer alan bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1414)
14.- İzmir Milletvekili Bülent
Baratalı'nın, özelleştirilen kuruluşlarda çalışan işçilerin kamuda istihdamının
sağlanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın
cevabı (7/1419)
15.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin
Bayındır'ın, belediyelerin kurdukları iftar çadırlarına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1426)
16.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
Seydişehir Eti Alüminyum Tesislerinin özelleştirilmesi sürecindeki bazı
ilişkilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı
(7/1428)
17.- Erzurum Milletvekili Mustafa
Ilıcalı'nın, Erzurum'daki yoğun kar yağışının afet kapsamında değerlendirilip
değerlendirilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki
Ergezen'in cevabı (7/1437)
18.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Başbakanlık burslarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir
Atalay'ın cevabı (7/1442)
I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
beş oturum yaptı.
İzmir Milletvekili Nükhet Hotar Göksel,
Türk kadınının seçme ve seçilme hakkının Türkiye Büyük Millet Meclisince
kabulünün 69 uncu yıldönümüne,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce,
Öğretmenler Günü münasebetiyle, öğretmenlerin meslekî ve ekonomik sorunlarına
ve alınması gereken tedbirlere,
Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi,
Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Gününe,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55
milletvekilinin:
Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında
ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu
eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla eski
Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner (9/6),
Bakanlığı sırasında enerji ve doğalgaz
anlaşmalarında Türkiye aleyhine anlaşma ve uygulamaların yapılmasına yol açtığı
ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla Enerji
ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer ile ayrıca, bakanlıkları
sırasında DSİ Genel Müdürlüğünde usulsüz uygulamalara onay verdikleri ve bu
eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla
Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan
(9/7),
Haklarında Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Anayasanın 100 üncü maddesine göre, en geç
bir ay içinde olmak üzere, Meclis soruşturması önergelerinin, Danışma Kurulunca
tespit edilecek görüşülme gününün Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.
Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in
(6/737),
Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun (6/826),
Esas numaralı sözlü sorularını geri
aldıklarına ilişkin önergeleri okundu, soruların geri verildiği bildirildi.
Norveç Parlamentosu Dışişleri Komitesi
Başkanı Thorbjorn Jegland'ın TBMM Dışişleri Komisyonu heyetini, Norveç'e,
Bulgaristan Ulusal Meclisi Dış Politika,
Savunma ve Güvenlik Komisyonu Başkanının, TBMM Dışişleri Komisyonu heyetini,
Bulgaristan'a,
Resmî davetlerine icabet edilmesine
ilişkin Başkanlık tezkereleri, kabul edildi.
Daha önce gelen kâğıtlar listesinde
yayımlanan ve Genel Kurulda okunmuş bulunan; Devlet eski Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal hakkındaki
(9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesi ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar
eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ile Zeki Çakan hakkında aynı mahiyetteki
(9/4) ve (9/7) esas numaralı; eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ile Devlet eski
Bakanı Güneş Taner hakkında aynı mahiyetteki (9/5) ve (9/6) esas numaralı
Meclis soruşturması önergelerinin ise birleştirilerek, gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1, 2 ve 3 üncü sıralarında yer
almasına ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp
açılmayacağı hususundaki öngörüşmelerinin 9.12.2003 Salı günkü birleşimde
yapılmasına, bu birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmemesine ve bu işlerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasının
Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, kabul edildi.
Genel Kurulu ziyaret eden Romanya
Cumhurbaşkanı Ion Iliescu ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden,
ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan, Petrol Piyasası
Kanunu Tasarısının (1/691) (S.Sayısı: 288), yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edilip, kanunlaştığı açıklandı.
9 Aralık 2003 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 22.46'da son verildi.
|
|
Nevzat
Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
|
|
|
Suat
Kılıç |
Türkân
Miçooğulları |
Mevlüt
Akgün |
|
Samsun |
İzmir |
Karaman |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. : 39
II. – GELEN KÂĞITLAR
5 Aralık 2003 Cuma
Raporlar
1.- Türkiye Bilimsel ve
Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında 12.11.2003 Tarihli ve 5001 Sayılı Kanun ile Anayasanın 89 uncu Maddesi
Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 298)
(Dağıtma tarihi: 5.12.2003) (GÜNDEME)
2.- Millî Güvenlik Kurulu
ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanununun Bazı Hükümlerinin
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve
Anayasa Komisyonları Raporları (1/703) (S. Sayısı: 299) (Dağıtma tarihi:
5.12.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören'in, tarımsal sulamada kullanılan elektrik bedeline ve Manisa için
yeni bir tarımsal sulama projesi olup olmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/855) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.12.2003)
2.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören'in, tarımsal sulamada kullanılan elektrikte KDV oranının düşürülüp
düşürülmeyeceğine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/856)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
3.- Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler'in, Mersin Defterdarlığındaki bazı atamalara ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/857) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
4.- Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler'in, bankalardan yapılan döviz transferlerinde komisyon
alınmasının nedenine ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) sözlü soru
önergesi (6/858) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
5.- Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler'in, trafik kazaları istatistiklerine ve kazalara karşı alınan
önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/859) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.12.2003)
6.- Antalya Milletvekili
Hüseyin Ekmekçioğlu'nun, turizmdeki tahsis ve teşvik politikalarına ve küçük
turizm işletmelerinin korunmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü
soru önergesi (6/860) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
7.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük'ün, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/861) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.12.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Emin Şirin'in, Habur Sınır Kapısının Irak tarafında yer alan bir tabelaya
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/1562) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
2.- Adıyaman Milletvekili
Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi Rektörü ile ilgili intihal iddiasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1563) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.12.2003)
3.- Osmaniye Milletvekili
Necati Uzdil'in, yerfıstığı üretimi, ihracatı ve ithalatına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1564) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.12.2003)
4.- İzmir Milletvekili
Muharrem Toprak'ın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan
yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1565) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.12.2003)
5.- İzmir Milletvekili
Muharrem Toprak'ın, Ege ve Akdeniz kıyılarında görülen zararlı yosunlara
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1566) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.12.2003)
6.- İzmir Milletvekili
Muharrem Toprak'ın, Gediz Deltası ve İzmir Kuş Cennetinin bulunduğu yörelerde
yapılaşma ve moloz dökülmesi konusunun araştırılıp araştırılmadığına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1567) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.12.2003)
7.- İzmir Milletvekili
Enver Öktem'in, tercihli kura sistemiyle işe alınan sözleşmeli sağlık
personelinin atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1568) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
8.- İzmir Milletvekili
Enver Öktem'in, reçetesiz satılan beşeri tıbbi ürünlerle ilgili tedbir alınıp
alınmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1569)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
9.- Antalya Milletvekili
Osman Özcan'ın, ikamet etmediği yerin seçmen listesine yazılacak kişilere karşı
alınacak önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1570)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
10.- Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın, orman yangınlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1571) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
11.- İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil'in, TMSF tarafından el konulan bankaların
bankacılık yetki belgelerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı
soru önergesi (7/1572) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
12.- Kırklareli
Milletvekili Yavuz Altınorak'ın, Ergene Havzasında yapılan kamulaştırmalara
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1573)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
13.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bazı gıda ürünlerinin standardizasyonuna ve içeriğinin
denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1574) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.12.2003)
14.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bir televizyon kanalında terör eylemi görgü tanığıyla
yapılan röportaja ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1575)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
15.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, Yahudiler ve Kürtlerle ilgili bir internet sitesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1576) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
16.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, Çin'den gelmesi beklenen turistlere ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1577) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.12.2003)
17.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, Van İlindeki Urartulardan kalma köprülerin korunmasına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1578) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.12.2003)
18.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, Avrupa devletlerinin Türk ürünlerine uyguladıkları kota ve
koruyucu politikalara ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru
önergesi (7/1579) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
19.- Adana Milletvekili
N. Gaye Erbatur'un, ambulans tekne servisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1580) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
20.- Adana Milletvekili
N. Gaye Erbatur'un, Ankara-Sincan-Yenikent Beldesindeki Zir Vadisine ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1581) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.12.2003)
21.- Edirne Milletvekili
Necdet Budak'ın, Edirne'nin Enez İlçesinin ekonomik durumunu etkileyecek bazı
kararların alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1582) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
22.- Adana Milletvekili
N. Gaye Erbatur'un, Ankara-Mamak Çöplüğünün çevreye etkisine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1583) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)
23.- Edirne Milletvekili
Necdet Budak'ın, Uzunköprü-Eskiköy sınır kapısının faaliyete geçirilip
geçirilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1584) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.12.2003)
24.- Antalya Milletvekili
Atila Emek'in, Manavgat Su Temin Projesi tesislerinin işletmeye açılmamasının
nedenlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1585) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.12.2003)
25.- Kırklareli
Milletvekili Yavuz Altınorak'ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurusuna
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/1586) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2003)
26.- Kırklareli
Milletvekili Yavuz Altınorak'ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurusuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1587) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.12.2003)
27.- Isparta Milletvekili
Mevlüt Coşkuner'in, elma stokuna ve pazar şartlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1588) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2003)
28.- İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, borsayla ilgili bazı sorunlara ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi
(7/1589) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2003)
29.- İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an Kursları ve
Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliğinde yapılan değişikliğe ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1590) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2003)
No. : 40
8 Aralık 2003 Pazartesi
Teklifler
1.- Ankara Milletvekili
Oya Araslı ve 10 Milletvekilinin; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/211) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.12.2003)
2.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/212)
(Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.12.2003)
Raporlar
1.- Dünya Turizm
Teşkilâtı Tüzüğünün Bazı Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/369) (S. Sayısı: 290) (Dağıtma tarihi:
8.12.2003) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/372) (S. Sayısı:
292) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/378) (S. Sayısı:
293) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Letonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/380) (S. Sayısı:
294) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Venezuela Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Turizm Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/416) (S. Sayısı: 295) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)
6.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Romanya Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ankara'da 2 Mayıs
1966 Tarihinde İmzalanan Sivil Hava Ulaştırma Anlaşmasına Ek Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/486) (S. Sayısı:
296) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)
7.- Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman ve 14 Milletvekilinin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/182) (S. Sayısı: 300) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)
8.- Bankalar Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/693) (S. Sayısı: 301) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Kırşehir Milletvekili
Hüseyin Bayındır'ın, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/862) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.12.2003)
2.- Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün'ün, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi Müdürlüğü
bünyesindeki terörle mücadele ekiplerinin lağvedildiği iddiasına ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/863) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.12.2003)
3.- Trabzon Milletvekili
Asım Aykan'ın, Kemal ve Hakan Uzan'ın yakalanamamasının nedenlerine ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/864) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.12.2003)
4.- Hatay Milletvekili
İnal Batu'nun, Batılı bazı ülkelerin Türk vatandaşlarına vize işlemlerinde
çıkardığı güçlüklere ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü
soru önergesi (6/865) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Adana Milletvekili N.
Gaye Erbatur'un, Adana-Seyhan'daki Adli Tıp Kurumu morgunun taşınıp
taşınamayacağına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1591)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
2.- İstanbul Milletvekili
Ali Rıza Gülçiçek'in, İnternette Atatürk ve Cumhuriyet aleyhindeki yayınların
engellenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1592)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
3.- İstanbul Milletvekili
Ali Rıza Gülçiçek'in, İslami Cemiyet ve Cemaatler Birliğinin yöneticisinin
Türkiye'ye iadesi için yapılan girişimlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1593) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
4.- İstanbul Milletvekili
Birgen Keleş'in, bazı kamu görevlerine başvuruda erkek olma şartının aranmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1594) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.12.2003)
5.- İstanbul Milletvekili
Birgen Keleş'in, Kur'an kursları ile ilgili yönetmelikte yapılan değişikliğe
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1595)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
6.- İstanbul Milletvekili
Güldal Okuducu'nun, bazı kamu görevlerine başvuruda erkek olma şartının
aranmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin)
yazılı soru önergesi (7/1596) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
7.- Kocaeli Milletvekili
İzzet Çetin'in, bir onarım ihalesine müdahale iddialarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1597) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
8.- Manisa Milletvekili
Nuri Çilingir'in, Salihli Organize Sanayi Bölgesine demiryolu bağlantısı
yapılıp yapılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1598) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
9.- İstanbul Milletvekili
Güldal Okuducu'nun, bazı kamu görevlerine bayan adayların başvuramamasına
ilişkin Devlet Bakanından (Güldal Akşit) yazılı soru önergesi (7/1599)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
10.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin'in, TMSF'ye devredilen bankaların ihalesiz satılan mallarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1600) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.12.2003)
11.- Diyarbakır
Milletvekili Mehmet Fehmi Uyanık'ın, 3 Kasım 2002 seçimlerindeki mükerrer
seçmen yazılımı ve oy kullanımı nedeniyle açılan soruşturmalara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1601) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
12.- Diyarbakır
Milletvekili Mehmet Fehmi Uyanık'ın, kaçak elektrik kullanımıyla ilgili
davalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1602) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
13.- Muğla Milletvekili
Ali Cumhur Yaka'nın, ambulans hizmeti ile ilgili bazı sorunlara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1603) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
14.- Denizli Milletvekili
Mustafa Gazalcı'nın, Kur'an Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları
Yönetmeliğinde yapılan değişikliğe ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/1604) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
15.- Iğdır Milletvekili
Yücel Artantaş'ın, TCDD Genel Müdürlüğüyle ilgili bazı iddialara ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1605) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.12.2003)
16.- İzmir Milletvekili
Erdal Karademir'in, Millî Eğitim Vakfı'nın bazı faaliyetlerine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1606) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.12.2003)
17.- İzmir Milletvekili
Erdal Karademir'in, Millî Eğitim Vakfı adına toplanan paralara, Vakıf
yönetimine, Vakıf şirketleri ile gayrimenkullerine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1607) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
18.- Sinop Milletvekili
Engin Altay'ın, Kur'an Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliğinde
değişiklik yapılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1608)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
19.- Sinop Milletvekili
Engin Altay'ın, 2003 yılı doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1609) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.12.2003)
No. : 41
9 Aralık 2003 Salı
Tezkereler
1.- Kayseri Milletvekili
Adem Baştürk'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/403) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2003)
2.- Tunceli Milletvekili
Hasan Güyüldar'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/404) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2003)
3.- Kayseri Milletvekili
Adem Baştürk'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/405) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2003)
4.- Siirt Milletvekili
Öner Gülyeşil'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/406) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2003)
Raporlar
1.- 2004 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/688) (S. Sayısı: 284)
(Dağıtma tarihi: 9.12.2003) (GÜNDEME)
2.- 2002 Malî Yılı Genel
Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına ait Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2002 Malî Yılı Kesinhesap
Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656, 3/370, 3/372, 3/373)
(S. Sayısı: 286) (Dağıtma tarihi: 9.12.2003) (GÜNDEME)
3.- 2004 Malî Yılı Katma
Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/689) (S. Sayısı: 285) (Dağıtma tarihi: 9.12.2003) (GÜNDEME)
4.- 2002 Malî Yılı Katma
Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2002 Malî Yılı Katma
Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/657, 3/371) (S. Sayısı: 287) (Dağıtma tarihi: 9.12.2003) (GÜNDEME)
5.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Baş'ın; 3030 Sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi ve Bazı Geçici Maddelerin İlavesine Ait Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu (2/210) (S. Sayısı: 303) (Dağıtma tarihi: 9.12.2003)
(GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Samsun Milletvekili
Mehmet Kurt ve 20 Milletvekilinin, kapkaç olaylarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/151) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)
BİRİNCİ OTURUM
9 Aralık 2003 Salı
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 25 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
Karaman İli Ermenek İlçesinde meydana gelen grizu patlamasıyla ilgili olarak
söz isteyen Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Çavuşoğlu
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Karaman
Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu’nun, Ermenek’te bir maden ocağında meydana gelen
grizu patlamasına, bundan sonrası için alınması gereken emniyet tedbirlerine ve
Suriye-Türkiye Dostluk Grubunun daveti üzerine Suriye’ye yaptıkları resmî
ziyarete ilişkin gündemdışı konuşması
YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU
(Karaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; gündemdışı konuşmak üzere
söz almış bulunmaktayım; konuşmama başlamadan önce, Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Başkanım, izin
verirseniz, bir noktayı açıklamak istiyorum: Ben, Ermenek'le ilgili olarak,
geçtiğimiz hafta ricada bulunmuştum; ancak, o konuda, diğer arkadaşım açıklama
yaptı; ben, öz olarak birkaç şey söyledikten sonra, Suriye'ye yapmış olduğumuz
geziyle ilgili açıklama yapacağım.
BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu,
bunlar, konuşma sürenizden geçiyor.
YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) - Eğer, süreyi birkaç dakika geçersem, izniniz için şimdiden teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz üzere, 22 Kasım 2003 tarihinde, Karaman'a bağlı Ermenek İlçemizde
özel bir kömür işletmesinde meydana gelen grizu patlaması sonucu 10
vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu vesileyle, ölen vatandaşlarımıza,
kardeşlerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine ve yakınlarına başsağlığı
diliyorum. Allah, bu acılı günleri bir daha milletimize yaşatmasın.
Devletimizin yardım elinin mağdur vatandaşlarımızın yaralarını saracağından hiç
kimsenin kuşkusu olmasın.
Değerli arkadaşım Mevlüt
Bey daha önce bu konuyla ilgili açıklama yaptığı için, ben, sadece, doğrudan
doğruya bazı hususları hatırlatmak istiyorum.
İhale Yasası gözden
geçirilmeli; en çok vermek değil, maden işletmesine uygun yeterlilik ve
işbitiricilik gibi hususlar aranmalıdır. Rödövans denilen usulle işletmeye
verilecek sahalarda yüksek fiyatı veren ile işi yapabilecek kapasiteli firmalar
arasında mukayese yapılabilmeli ve ehil olmayan firmalara işletme verilmemeli.
Gerekli hazırlık ve
yönergeye uymayan işletmelere kömür sevk ve satış izni verilmemeli.
İşletmeye verilen yerler
çok iyi bir denetime tabi tutulmalı. Ülkemizde yaklaşık 1 000 000 işyeri varsa
ve 600 civarında da müfettiş var olduğu iddia edilirse, bunlardan ancak
350'sinin iş güvenliği müfettişi olması hasebiyle, denetim, zamanında ve yeteri
kadar yapılabiliyor mu; müfettişler bu denetimi yapabilmek için yeterli
harcırahlarını alıyorlar mı? Dolayısıyla, denetim gerektiği gibi yapılabiliyor
mu? Bu suallerin cevabının düşünülmesi gerektiğine inanıyorum.
Yine, fennî nezaretçilik
daha etkin bir hale getirilmeli, özel sektöre, devlet yardımcı olmalıdır. Erken
uyarı sistemi, antigrizu sistemi gibi, ocaklarda gaz durumunu takip ve
belirleme açısından erken uyarı sistemleri kurulmalıdır ya da devlet teşvikiyle
yardımcı olunmalıdır.
Sadece işletmede değil,
her vardiyada çavuş yerine yetişmiş maden mühendisi şartı aranmalıdır.
İşçilerin sigorta konusu
ve patron baskısı meselesi üzerinde ciddiyetle durulmalıdır.
Diğer ocaklardaki durum
tahlil edilmelidir.
Bilgilendirme amaçlı
sempozyumlar yapılmalıdır. Bütün bunların sonunda, bu olayın detaylı bir
şekilde incelenmesi ve bütün Türkiye'deki kömür işletmelerine şamil kılınması
ve acılar yaşanmaması, hanelerin sönmemesi için Meclis araştırması komisyonu
kurulmasını teklif etmekteyim.
Değerli arkadaşlarım,
mevcut işletmenin teftiş edilmiş olup olmadığını bilmiyoruz; şu suallerin
cevabının mutlaka verilmesini arzu ediyorum: Teftiş edilmiş ise, raporları
nerededir, görmek isteriz. Nefeslik adı verilen bir tahliye kanalı yapılmadan
ve diğer eksiklikler tamamlanmadan nasıl bir rapor verilmiştir, eğer
verildiyse? Eğer teftiş edilmemiş ve rapor verilmemiş ise, nasıl
çalıştırılmıştır? Kaçak çalıştırılmakta ise, neden gerekli işlemler bugüne
kadar yapılmamıştır? Ayrıca, çalışan işçiler hangi çerçevede sigorta
edilmişlerdir veya sigortaları doğru dürüst yapılmış mıdır? Burada çalışanların
sosyal güvenlik hakları temin edilmiş midir? Eğer ihaleyle, rödövans usulüyle
faaliyete geçen bir işletmeyse, emniyetle ilgili her türlü tedbirin alındığı ve
güvenliğin sağlandığı kontrol edilerek çalışma izni alınmış mıdır? Şayet
alınmış ise, bunlar kayıt altına girmiş midir? Ayrıca, bu bölgedeki diğer
ocaklar insan sağlığı ve emniyeti açısından uygun şartlarda işletme yapıyorlar
mıdır?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu,
konuşmanızı toparlar mısınız.
Buyurun.
YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) - Bütün bu suallerin cevabını beklerken, sadece, yeni, üç
milletvekilini tenzih ederek, orada kulağımıza bir şeyler geldi, bunun doğruluk
derecesini öğrenmek isteriz. "Herhangi bir milletvekili tarafından işletme
izni alınarak bu olaylar oldu" diye laf var; doğru mudur değil midir,
bilemiyorum.
Değerli Başkanım,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Ermenek'le ilgili bu konuşmamı burada
bitirirken, 2-6 Aralık 2003 tarihleri arasında, Türkiye-Suriye Dostluk Grubu
üyesi 6 arkadaşımla birlikte, Suriye-Türkiye Dostluk Grubunun daveti üzerine,
Suriye'ye 5 günlük bir ziyaret yapmış olduk. Hemen özetle söyleyecek olursam,
bu ziyaretimizi, Sayın Cumhurbaşkanımıza, Meclis Başkanımıza, Anamuhalefet
Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'a aktardık, intibalarımızı kendileriyle
paylaştık; bundan son derece memnun oldular. Ayrıca, Sayın Başbakanımızın ve
Sayın Dışişleri Bakanımızın randevularını bekliyoruz ve onlara da gerekli
bilgiyi vereceğiz; ancak, bu konuda Meclisimizi de bilgilendirmeden, sizlere de
bu güzel olayları anlatmadan geçemeyeceğim.
Değerli arkadaşlarım, iki
kelime olarak söyleyecek olursam, Suriye, bizi bir devlet töreniyle karşıladı.
Suriye Cumhurbaşkanı Sayın Beşar Esat, bizleri, uzun bir koridorun başında,
kapıda, ayakta karşıladı ve odasına aldı; 30 dakika olarak tespit edilmiş olan
toplantımızı 1,5 saate kadar devam ettirdi. Burada, heyet başkanı olarak sadece
ben değil, bütün arkadaşlarım, teker teker görüşlerini ifade etti.
Başbakanımızın, Dışişleri Bakanımızın, Meclis Başkanımızın ve Meclis üyelerimizin
selamlarını kendilerine takdim ettik.
Özet olarak söyleyecek
olursam, Sayın Suriye Cumhurbaşkanı, Türkiye ile yeniden birlik ve beraberliğe
karar vermiş ve bu kararını teyit etmek için...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çavuşoğlu.
YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
- Birkaç kelimeyle toparlayabilir miyim.
BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu,
bugün mesaimiz çok uzun sürecek; onun için, teşekkür ediyorum.
YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) - Peki; teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
ikinci söz, tarımsal kalkınmanın önemi ve Sivas çiftçisinin sorunlarıyla ilgili
söz isteyen Sivas Milletvekili Osman Kılıç'a aittir.
Buyurun Sayın Kılıç (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5
dakikadır Sayın Kılıç.
2.- Sivas
Milletvekili Osman Kılıç’ın, tarımsal kalkınmanın önemine, Sivas İlinin çeşitli
sorunları ile, çiftçiler üzerinde yarattığı olumsuz etkilere ve alınması
gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü’nün cevabı
OSMAN KILIÇ (Sivas) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımsal kalkınmanın önemi ve Sivas
çiftçisinin sorunları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; konuşmama
başlarken, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, ülkemiz
bir tarım ülkesidir. Nüfusumuzun büyük bir bölümünü kırsal kesimde yaşayanlar
oluşturmaktadır. Ayrıca, tarımsal üretim ve hayvancılık, kırsal bölgelerde
yaşayan halkımızın yegâne geçim kaynağını teşkil etmektedir.
Sivil istihdamın yaklaşık
yüzde 40'ı tarım sektöründe çalışmaktadır; bu nedenle, tarım sektörü, sadece
ekonomik politikalar kapsamında değil, öncelikli olarak, sosyal politikalar
kapsamında ele alınmalıdır. Türkiye'de tarım sektörü yıllarca ihmal edilmiş,
özellikle, son yıllarda yaşanan ekonomik krizden çiftçilerimiz ve köylülerimiz
çok olumsuz etkilenmiştir.
Avrupa Birliği üyesi
ülkelerde çiftçilerin gelirlerinin yüzde 35'ini devlet destekleri
oluşturmaktadır. Bu oran, ABD çiftçileri için yüzde 21'dir. Tüm bu verilere
bakıldığında, devletin, tarım sektörünü ayakta tutmak için, bu sektöre destek
vermek zorunda olduğu apaçık ortadadır. İlk defa, çiftçiye mazot desteği veren
59 uncu hükümetimizi tebrik ediyorum.
Ülkemizin temel gıda
ürünleri açısından kendi kendine yeterli olması için, verimli tarım
arazilerinin sürekli işlenir halde tutulması ve tarımsal üretimde verimliliğin
artırılması şarttır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; birçok medeniyetin beşiği olan Sivas'ta 4 Eylül 1919
tarihinde, Büyük Önder Atatürk'ün Başkanlığında toplanan Sivas Kongresinde
önemli kararlar alınarak, Türkiye Cumhuriyetinin temeli atılmış ve Sivas, Türk
tarihinde büyük önem kazanmıştır.
Sivas İli, 28 619
kilometrekarelik yüzölçümüyle Türkiye'nin ikinci, 1 236 köy ve 748 mezrası
yerleşim birimi sayısıyla birinci büyüklükteki ilidir. Köy yolları ağı
bakımından da, ülkemizin en büyük birkaç ilinden biridir. 8 120 kilometre köy
yol ağının halen 1 214 kilometresi asfalt, 5 120 kilometresi stabilize
kaplamadır. Geri kalan 1 501 kilometre yol ağı altyapısı olmayan tesviyeli, 284
kilometresi de ham yol niteliğindedir. İlimiz köy yolları ağının halen yüzde
15'i asfalt olmasına rağmen, bu alanda Türkiye ortalaması yüzde 36'dır. Bu
oran, örneğin Yozgat'ta yüzde 41, Kayseri'de yüzde 61, Gaziantep'te yüzde
88'dir.
Bir cumhuriyet şehri olan
Sivas'ta yer alan 1 940 yerleşim biriminden, halen, 1 351'i şebekeli, 372'si
çeşmeli olmak üzere toplam 1 723'ü suya sahipken, 15'i yetersiz ve 202'si susuz
durumdadır.
Sivas İlinin 1 940
yerleşim biriminden yüzde 10'u halen susuz konumdayken, bu oran, örneğin
Kayseri ve Tokat'ta yüzde 0, Malatya'da yüzde 0,18; Yozgat'ta yüzde 1,32'dir.
Sivas İli, ülkemizin
ekonomik yönden oldukça geri kalmış, dışarıya göç veren ve kalkınmada öncelikli
illeri arasında bulunmaktadır.
1.1.2003 tarihi
itibariyle, maalesef, 1 236 köyden ancak 140'ı kanalizasyon hizmetine
kavuşturulabilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bölge halkının başlıca gelir kaynağı tarım ve hayvancılıktır.
Sivas'ta tarımsal gelişmeyi engelleyen en önemli etkenlerden biri de sulama
suyu eksikliğidir. İlimizde tarıma elverişli 1 216 707 hektar araziden ancak
310 000 hektarı sulanabilir arazidir. Bu arazinin 33 677 hektarı Köy
Hizmetleri, 20 599 hektarı da Devlet Su İşleri tarafından sulanabilmektedir.
Yeterli su kaynakları
olmasına rağmen, Sivas, sulanan arazi oranında da Türkiye ortalamasına göre çok
geri durumdadır. İlimiz sulanabilir arazisinin ancak yüzde 17'si devletçe
sulanabilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
OSMAN KILIÇ (Devamla) -
Daha önceki yıllarda ihalesi yapılan, fakat, bugüne kadar bir türlü
bitirilemeyen ve inşaatı devam eden Sivas içme suyu, Suşehri, İmranlı,
Ulaş-Karacalar ve Pusat-Özen baraj projeleri ve Kangal-Bozarmut, Kangal-Üçöz ve
Yıldızeli-Yıldız Göleti ve sulamalarına 2004 yılında istenilen ödenek temin
edildiğinde, 36 615 hektar tarım arazisi sulamaya açılacak, cumhuriyet şehri
Sivas'ın ve çiftçisinin yüzü gülecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sivas İli, büyük ve küçükbaş hayvan varlığıyla tüm Türkiye'ye
yetecek üretim kapasitesine sahiptir. Sivas'tan dışarıya göçün azaltılması,
tarım ve hayvansal kalkınmanın sağlanması için, acilen, Sivas, geniş mera ve
arazi varlığı dikkate alınarak, hayvancılık havzası ilan edilmeli; mera
kadastrosu tamamlanmalı; ahır ve ağıl yapım ve tamiratları için özel teşvik ve
krediler verilmeli; hayvan üreticiliğini artırmak için Bağ-Kur ve sigorta
primlerinde kolaylıklar sağlanmalı; Sivas Et-Balık Kombinası tekrar açılmalı;
şeker fabrikası projesi ve atıl vaziyette bekleyen Sivas Demir-Çelik
İşletmeleri acilen hayata geçirilmelidir.
Sivas'ta geçmiş
iktidarlar tarafından ihmal edilmiş, Sivas-Erzincan Tarımsal Kalkınma Projesi
gibi konuların AK Parti İktidarıyla tamamlanacağına ve 2004 yılının, AK Parti
İktidarının atılım yılı olacağına inancım tamdır.
Başarılı bir yılı geride
bırakan hükümetimizi kutlar, başarılarının devamını diler, yaklaşmakta olan
2004 yılının, Yüce Milletimiz ve tüm insanlığa huzur ve refah getirmesini
temenni eder, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
Gündemdışı üçüncü söz,
muz ve muz üreticileriyle ilgili söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Osman
Özcan'a aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
3.- Antalya
Milletvekili Osman Özcan’ın, muz üreticilerinin sorunları ile kaçak muz
ticaretinin üreticiler üzerindeki olumsuz etkilerine ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı
OSMAN ÖZCAN (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muz ve muz üreticileri hakkında söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
muz, bildiğiniz gibi, Akdeniz Bölgemizin Anamur, Gazipaşa, Alanya gibi
yörelerinde yetişiyor; ancak, buraların da kuytu yerlerinde, denize bakan
yamaçlarında, kuzey rüzgârı almayan yerlerinde yetişiyor.
Muz bitkisi, yazın iki
günde bir sulanır, bol gübre ister; yani, muz üretimi, çok meşakkatli bir
üretimdir; bunu, ancak, muz üreticilerimiz bilirler.
Değerli arkadaşlarım,
sıcaklık sıfırın altına düşünce, muzlar donar; daha çok düşerse, fidanları da
donar; o zaman, muzcularımız, dışarıdan muz fidanı getirmek zorunda kalırlar.
Bunları neden söylüyorum;
değerli arkadaşlarım, bayramda, Alanya, Gazipaşa ve Anamur muz üreticilerini
dinledim. Hepsi aynı dili konuşuyorlardı; girdiler çok fiyatlandı, muz
fiyatları da her yıl geriye gidiyor diyorlardı. Sırf muz üreticileri mi;
Korkuteli'nin elma üreticileri, Elmalı'nın Akçay, Yuva Beldeleri ile Akçainiş
Köyünün elma üreticileri, geçen yıl 550 000 liraya -toptan- sattıkları
elmaları, bu yıl 350 000 liraya satamıyorlar; ellerinde kalmıştır. Oraların halkı
diyor ki: "1970'li yıllarda Teoman Köprülüler dönemindeki ihracatı
arıyoruz."
Çok değerli arkadaşlarım,
Dünya Ticaret Örgütüne üyeyiz, bunu biliyorum; ama, Dünya Ticaret Örgütüne üye
olmak, çiftçilerin ezilmesi anlamına gelmez. İthalat politikaları, tüketicimizi
koruduğu kadar, üreticimizi de korumak zorundadır. İthalat politikalarında,
dışarıdan alınacak mallara fazla gümrük vergileri koymak suretiyle, hem döviz
kârı elde edeceğiz hem de çiftçilerimize biraz olsun nefes aldırma fırsatı
bulacağız.
Son yıllarda tarım
politikamızın net olmadığını biliyorum; siz de biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa Birliği şartlarını Türk çiftçisine uygulatamazsınız; Türk çiftçisine
uygulatmak istiyorsanız, önce, Türk çiftçisinin şartlarını Avrupa Birliği
çiftçileri seviyesine çıkarmak zorundasınız.
Bakınız, bir rakam
veriyorum: Dünyadaki gelişmiş ülkelerin tarım yapıları incelendiğinde, tarım
gelirlerinin, toplam gelirin, İsveç'te yüzde 30'u, Macaristan'da yüzde 50'si,
Yunanistan'da yüzde 55'i, İtalya'da yüzde 60'ı, Türkiye'de yüzde 80'i olduğunu
görürsünüz. Demek ki, ekonominin lokomotifi yine tarım olmaya devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım,
2003 yılı bitiyor, 20 gün kaldı. Dünya Bankasının verdiği doğrudan gelir
desteğinden Türk çiftçisine daha bir kuruş ödenmedi. Bunu, hükümetin
çiftçilerimizi değerlendirmesinin bir gereği olarak algılıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, çok önemli bir konuya geliyorum: Çiftçilerimiz, muz alımında Türkiye'ye
kaçak muz girdiği inancında; 4 adet ithalatçı firmaya üreticilerimizin mağdur
edildiği inancındalar. Daha da ileri gidiyorum: Sınır bölgelerimizde binlerce
tonluk muz depoları yapılmıştır. Şartlar müsait olduğu zaman, anlaşma yapıldığı
zaman, oradan kaçak muzlar, faturasız muzlar yurdumuza giriyor ve böylece muz
üreticileri perişan ediliyor. Daha da ileri gidiyorum: Mersin Serbest Bölgesi
başta olmak üzere, Antalya, Hatay, Hakkâri, Kilis gibi gümrüklerden, ülkemize,
bol miktarda kaçak muz gelmektedir; ülke ekonomisi çökmektedir, muz üreticileri
de perişan olmaktadır.
Şimdi "kaçak muz
yok" diyecekler. Ben, size bir misal vereyim: Geçenlerde, bir ay kadar
önce, gümrüklerden sorumlu Bakanımız Sayın Tüzmen, İçişleri Bakanlığı ile
işbirliği yaparak, kaçak muzun üzerine gitti. Ne oldu biliyor musunuz; yerli
muz fiyatları 250 000 ile 450 000 lira arasında arttı. Şimdi "gümrüklerden
kaçak muz girmedi" lafına inanmıyorum ve şunu söylüyorum: Açık konuşalım;
bizim gümrük kapılarımızın -benzetmek gibi olmasın ama- yol geçen hanına
döndüğünü, Mısır'daki sağır sultan bile biliyor arkadaşlar. Onun için, çok rica
ediyorum; İçişleri Bakanımızın, gümrüklerden sorumlu Bakanımızın, kaçak muz
olayını kökünden halletmesini diliyorum. Zaten, görevleri de budur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan,
konuşmanızı toparlar mısınız?
Buyurun.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, kanun yapmak çok önemli; fakat, bunun ötesinde, daha da
önemli olan, kanunları uygulamaktır. Bunu uygulayacak olan da hükümettir.
Hükümetten bunu bekliyorum ve muz üreticilerinin sorunlarının çözülmesini
istiyorum, beni dinlediğiniz için de hepinize teşekkür ediyorum, saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Özcan.
Gündemdışı konuşmaya
Hükümet adına Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Güçlü. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben, gündemdışı söz
alan iki milletvekilimizin konuşmaları tarımla ilgili olduğu için ikisini
birleştirerek, kısaca özetleyerek Hükümetimizin görüşlerini iletmek istiyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evvela, Sivas
Milletvekilimiz Sayın Osman Kılıç'ın, tarımsal kalkınmanın önemi ve Sivas
çiftçisinin sorunları konusundaki görüşleri, bir bakıma, Türk tarımının genel
sorunlarını ve ana başlıklarını ifade eden noktalardan oluşmaktadır. Ben de bu
sorunları Türk çiftçisinin sorunları olarak ifade ediyor ve bir sıralama yapmak
gerekirse, eğitim konusundaki sorunlar, sermaye yetersizliği, aktif nüfusun
azalışı, verimin arzu edilen seviyede henüz olmaması, teşviklerin yeteri kadar
etkin kullanılamaması, sulama imkânlarındaki yetersizlik gibi ifadelerle ben de
bu husustaki düşüncelerine katılıyorum.
Elbette, Türk tarımıyla
ilgili konular, kendilerinin de ifade ettiği gibi, hepimizin katıldığı, bu uzun
yıllar alan ve birikmiş sorunların kısa süre içerisinde çözümlenmesi konusunda
bir darboğaz içerisinde olduğumuz, malumlarınızdır. Dolayısıyla, Hükümetimizle
ilgili olarak, halen yürütülen çalışmalar içerisinde, bu sektörü canlandırma ve
Türk ekonomisi içerisinde verimliliği giderek artan, kendi ihtiyaçlarını karşılayan,
sanayiin hammaddesini rahatça karşılayan bir duruma gelmesi konusundaki niyet
ve gayretlerimizi sürdürüyoruz. Bununla ilgili olarak, elbette, genel teşvikler
içerisinde yüzde 82'lik bir paya ulaşan doğrudan gelir desteğiyle ilgili
uygulamalar, malumunuz, çok önemli bir paya sahip. Bunun dışında, primler
oldukça sınırlı; ama, üç beş ürünü kapsayan bir şekilde etkinliğini
sürdürmektedir. Bu dönem içerisinde ekdesteklerin verildiği malum. Ayrıca,
hayvancılıkla ilgili desteklerimiz, bölgeye yönelik faaliyetlerimiz
içerisindedir.
Sivas'la ilgili bir genel
değerlendirme yapmak gerekirse, burada, Tarım Bakanlığıyla ilgili yatırım
projelerinin, mera özel ödeneğinin, mera hizmetlerinin, prim desteklerinin,
doğrudan gelir ve hayvancılık desteklerinin 2003 yılındaki toplamı 99
trilyonluk bir rakama ulaşmaktadır. Dolayısıyla, Sivas'la ilgili tarımsal
desteklerin yekûnunu bu şekilde ifade ediyorum.
Sivas'la ilgili esas
önemli gelişme ise, Türkiye'nin göç veren illerinin başında gelen bu
kentimizde, özellikle bu konuda gelişmeyi olumlu yöne çekecek ve tarımsal
kalkınmayı etkileyecek bir projenin, Sivas-Erzincan Kırsal Kalkınma Projesinin
2004 yılında başlayacağıdır. Bu proje, bu iki ilimizde, en az gelişmiş
bölgelerde kırsal fakir kitlelerin tarımsal verimliliğinin ve gelir seviyesinin
artırılması, kırsal istihdam imkânlarının genişletilmesi, küçük grup inisiyatiflerinin,
işletmelerin desteklenmesi, sosyal ve üretken altyapının iyileştirilmesi,
kırsal kesimde yaşayan fakir ailelerin yaşam şartlarının iyileştirilmesi
konularını kapsamakta ve amaçlamaktadır ve dolayısıyla, en fakir 200 köyde
uygulanacak bu projeyle, 2 000 kişinin de istihdamı söz konusu olacaktır.
Bu proje kapsamında,
Sivas İlinde 45 adet kooperatife eğitim ve teknik destek verilecek, teknik ve
sosyal içerikli her tipte gelişimin desteklenmesi sağlanacak, kooperatiflerin
bitkisel ve hayvansal üretim, işleme ve pazarlama gibi alanlardaki yatırım
planlarının desteklenmesi imkânı bulunacak ve hayvansal üretimin desteklenmesi
de bu proje kapsamında daha geniş bir şekilde ele alınacak.
Ben, bu dönem içerisinde
ülkeyi ilgilendiren, ama, Sivas'ı da özel olarak kapsamı içerisine alan
konularda birkaç cümle söylemek istiyorum. O da, Bakanlığımızın halen yürüttüğü
Kırsal Alana Sosyal Destek Projesi kapsamında, her ay 10 kooperatifin
desteklenmeye başlandığı ve bunun içerisinde, elbette bu ilimizle ilgili
kooperatiflerin de yer alacağıdır.
Halen, Tarım Gönüllüleri
Projesi diye ifade ettiğimiz projemiz kapsamında, şu anda, 81 ilde, müracaat
eden mühendislerimizin seçimi yapılmaktadır. 64 ilde bu işlem tamamlanmıştır,
geri kalan illerimizde de birkaç gün içinde tamamlanacaktır.
Topraklarımızın tahlili
ve gübreleme konusundaki tavsiyeye zemin teşkil edecek bir proje, önümüzdeki
günlerde sizlere intikal edecektir ve organize tarım bölgeleri konusundaki
çalışmalarımızı, yine, önümüzdeki günlerde sizlere duyuracağız. Bu Sivas
konusuyla, kırsal kesimle ilgili olarak gündeme getirilen konulara vereceğim
cevabı, kısaca, genel olarak, bu şekilde noktalıyorum.
Yine, Antalya
Milletvekilimiz Sayın Osman Özcan'ın muz üreticilerinin sorunlarıyla ilgili
dile getirdiği hususlara özetle cevap vermek istiyorum. Dünyada muz üretimiyle
ilgili olarak ilk 5 ülke; Asya ülkeleri; bunların içerisinde Hindistan var,
Güney Amerika ülkesi Ekvador vesaire var. Yaklaşık olarak, 2001 yılında dünya
muz üretiminin, 4 000 000 hektarın üzerinde ve 70 000 000 ton civarında
olduğunu biliyoruz. Ülkemizde, özellikle, Alanya, Gazipaşa, Anamur bölgelerinde
Toros Dağlarının koruduğu mikroklimaların çok sınırlı alanlarında
yetiştirildiğini biliyoruz. 1994 yılında 12 000 dekar alanda 30 000 ton iken,
bugün, bu rakam 80 000 tona ulaşmış, hatta, 2002 yılında üretim miktarımız 95
000 ton olarak gerçekleşmiştir. Halen, normal açık alanlara nispeten, örtüaltı
üretimi de giderek artmaktadır ve verim de 2 misli şeklinde tezahür etmektedir.
Türkiye'nin muz
ihtiyacına karşılık, üretimi yetersizdir ve dolayısıyla, Türkiye önemli
miktarda muz ithal etmektedir. İthal edilen miktar, 1995 ile 2003 yılları
arasında 50 000 ile 100 000 ton arasında değişmiştir. Burada belirtilmesi
gereken önemli bir husus vardır. Halen muzla ilgili uyguladığımız gümrük
vergisi oranı, bu konuda uygulayabileceğimiz maksimum bir seviye olup yüzde
147,4'tür. Dolayısıyla, Türkiye'deki üretime nispetle, ithal muza karşı
uyguladığımız bu oran seviyesi, bu yükseklik karşısında, ülke içerisindeki
üretimimizin de verimlilik seviyesi hakkında bir durum değerlendirmesi yapmamız
gerektiği ortadadır.
Ancak, esas burada
şikâyet konusu, resmî yolların dışında kaçak girişlerin varlığı konusudur.
Sayın milletvekilimizin de ifade ettiği husus budur. Bununla ilgili Antalya
yöresine yaptığım ziyarette bu konuyu orada da dile getirdiler ve bunun sadece
bu yıla has bir şey olmadığını da biliyorum; sürekli olarak dile getirilen bir
husustur. Ancak, bu konuyla ilgili olarak sorular sorduğumuzda, elbette, resmî
kurumların verebilecekleri bir cevap vardır. Kaçak girişlerle ilgili, sayın
milletvekilimizin çok iddialı sözleri de vardır; yani, özellikle sınır bölgelerindeki
ve Mersin Serbest Bölgesindeki büyük kapasiteli depoların bu maksat için
kurulduğunu söylüyor. Bununla ilgili olarak söylenecek sözler hususunda biraz
ihtiyatlı hareket ederek şöyle söylüyorum: Elde, bu konuda, eğer bilgiler
varsa, biz de sorumlu Bakanlık olarak bu konuda üreticimizi korumaya yönelik
gayretlerimizi ortaya koyarız ve kaçak girişe karşı mücadele konusunda elimizden
gelen sorumluluğu yerine getirmemiz lazım, birbirimizi bilgi olarak
desteklememiz lazım. Ben, Türkiye'nin muz üreticilerinin bu yıl içerisinde elde
ettikleri ürünlerin, şu anda, üretici çıkış fiyatının kabul edilebilir bir
sınır içerisinde olduğunu, 900 000 ile 1 200 000 lira arasında değiştiğini,
toptancı hallerinde bunların 1 600 000 liraya kadar ulaştığını, tüketiciye ise,
tabiî, bunun üzerinde bir rakamla intikal ettiğini biliyoruz. İthal muzların
da, yine, 2 500 000 ile 3 000 000 lira arasında piyasada satıldığı
bilinmektedir. Dolayısıyla, alınacak tedbiri, Türkiye'de verimi artırıcı ve
bunun da bir temel yolu olarak örtüaltı yetiştiriciliğinin yaygınlaştırılması
şeklinde ifade ediyorum!
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Bir Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
B)GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Samsun
Milletvekili Mehmet Kurt ve 20 milletvekilinin, kapkaç olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/151)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kapkaç vakalarının
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1. Mehmet KURT (Samsun)
2. Erol Aslan CEBECİ (Sakarya)
3. Nevzat DOĞAN (Kocaeli)
4. Fatma ŞAHİN (Gaziantep)
5. Mustafa ELİTAŞ (Kayseri)
6. Adem TATLI (Giresun)
7. Reyhan BALANDI (Afyon)
8. Selami UZUN (Sivas)
9. Mehmet Ali BULUT (Kahramanmaraş)
10. Muzaffer BAŞTOPÇU (Kocaeli)
11. Cemal UYSAL (Ordu)
12. Hamza ALBAYRAK (Amasya)
13. Taner YILDIZ (Kayseri)
14. Ali TEMÜR (Giresun)
15. Ali ÖĞÜTEN (Karabük)
16. Mustafa DURU (Kayseri)
17. Cahit CAN (Sinop)
18. Hacı BİNER (Van)
19. Zeyid ASLAN (Tokat)
20. Erdoğan ÖZEGEN (Niğde)
21. Cavit TORUN (Diyarbakır)
Gerekçe:
Son zamanlarda giderek
artan, kamuoyundan da aşina olduğumuz kapkaç vakaları artık vatandaşlarımız
için tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır. Özellikle büyük metropollerde daha
sık rastlanan bu vakalar karşısında insanımız sokaklara çıkamaz pozisyona
girmiştir. Hemen her gün haberlerde ya bir kapkaççının bir vatandaşı darp
ettiği yahut sakat bıraktığı yahut da öldürdüğü şeklinde insanın içini karartan
tablolarla karşılaşmaktayız.
Türkiye'de kapkaç
suçlularını bu yola iten saikler araştırılmadığı müddetçe etkili sonuç
alınacağını düşünmemekteyiz.
Kapkaç uzmanlarının
hazırladığı raporlarda belirtildiğine göre "zengin erkeklerin gece
kulüplerinde kadınlarla sürekli âlem yaptıkları görüntülerinin sunulmasına
özenen gençler bu şekilde hayat sürmek istemeye başlıyor" şeklindeki
tespitleri hayretler uyandırmaktadır. Bu manada televole kültürünün, tüm
tarafları açısından yeniden sorgulanması gerekmektedir.
Normal yollarla bu tür
bir hayata erişemeyeceklerini anlayan varoş gençleri kötü niyetli arkadaş
kurbanı olarak kapkaça ilk adımını atmış olmaktadırlar.
Yine bu araştırmalara
göre, kapkaççıların hemen hepsinin kadınlara kin duyduklarının açıklandığı,
kapkaça başlayan kişilerin, özellikle kadınlara zarar verme isteğiyle, onların
daha çok kadınlara karşı kapkaç yapmaya yeltendikleri vurgulanmaktadır.
Kapkaça yönelenlerin
büyük çoğunluğu parçalanmış aile çocukları ve yoksul aile çocuklarından
oluşmaktadır.
Bunların, toplum
tarafından dışlanmış, hayata ve kaderine isyankâr davranışlar sergileyen,
hayattan hiçbir beklentisi olmayan kişiler oldukları görülmektedir. Bunların
hiçbir şeye ve kimseye inancı ve güveni de yoktur; hemen hemen hepsi ailevî
problemler yaşamaktadır. Kapkaçı tek çare olarak gören bu kişiler, aile
birliğine hiç inanmamaktadırlar; bu yüzden aile kurma gibi bir düşünceleri de
yoktur. Kısacası, kapkaççıların büyük kısmı, kaybedecek bir şeyi kalmamış
kişilerden oluşmaktadır. Örneğin, İstanbul'un Zeytinburnu İlçesinde bulunan
varoş gençleri yakın ilçe olan Bakırköy'deki yüksek standarttaki yaşamlara
özenmekte ve kapkaç yaparak, onlar gibi yaşamaya çalışmaktadır. Aynı durum diğer
çocukların da dikkatini celbetmekte ve suçluluk, mahalle arkadaşlığından örgütsel
yapılara kadar gitmektedir.
Emniyet kayıtlarına göre,
kapkaççılar, ya Anadolu'dan gelen ya da bir şekilde Anadolu'dan göç edip
varoşlarda güçlükle yaşayan kişilerden oluşuyor. Sabıkalı kapkaççılardan elde
edilen verilere bakıldığında, kapkaççı ihraç eden iller, Trabzon, Samsun, Ordu,
Sivas, Kars, Kastamonu, Sinop, Diyarbakır (en yaygını), Batman, Bingöl gibi
illerdir.
Cezaevinde, oto hırsızı,
kapkaççı, hırsız, uyuşturucu bağımlısı ve çalıntı mal satın alan kişi aynı
koğuşta kalınca birbirinden etkilenmektedir. Küçük bir suçtan burada bulunan
hükümlü, kaldığı 25-30 kişilik koğuşlarda çeşitli suçlardan hükümlü azılı
sabıkalılardan etkilenerek tecrübe kazanmaktadır. Burada, ayrıca, çeşitli
suçlardan yatan hükümlüler arasında samimiyet doğmakta, doğal olarak da buralar
bir kapkaççı üretim merkezî haline gelmektedir.
Edinilen bilgilere göre,
bu işi organizeli bir uğraş haline getiren çeteler, yoksul aile çocuklarını
kapkaç yaptırmak üzere belli bir para karşılığında ailelerden kiralamakta ya da
ailelerden koparıp kaçırmaktadır. Ayrıca, çeteler, ergenlik çağındaki yoksul
aile çocuklarını, kadınlarla ilişki kuracakları vaadiyle kandırıp İstanbul gibi
büyük metropol merkezlerine getirmektedirler. Bunları, kiraladıkları bekâr
evlerinde barındıran çeteler, işe başlatmadan önce çocuklara kapkaç dersi
vermekte, çocuklara, kapkaçın nasıl yapılacağını ve polise yakalanırlarsa nasıl
ifade vereceklerini öğretmektedirler.
Bu çeteler, çocukları
kendilerine tam anlamıyla bağlamak için de esrar ve hap gibi uyuşturuculara
alıştırmakta, uyuşturuculara alışan çocuklar da bir müddet sonra azılı birer kapkaççı olup çıkmaktadırlar.
Tüm bu sebepler
doğrultusunda, kamuoyunda kapkaç olarak bilinen ve vatandaşlarımız arasında
korkuya, endişeye yol açan eylemlerin, kapkaçı yaratan koşullar, kapkaçı
besleyen faktörler, kapkaçı organize suç örgütlerine dönüştüren irade, kurumsal
ve yapısal tedbirler, medyanın olaya bakışı gibi yönlerinden irdelenerek kalıcı
çözümlerin üretilmesi gerekmektedir. Bu vesileyle, Yüce Meclisimize bu Meclis
araştırma önergemiz verilmiştir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Komisyondan istifa
önergesi vardır; okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/127)
8.12.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2004 yerel seçimler
dolayısıyla AK Parti Genel Merkezinde Seçim Koordinasyon Merkezi Başkanı olarak
görevlendirilmiş bulunmaktayım. Çalışmalarımın yoğunluğu nedeniyle Kamu
İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu toplantılarına katılamıyorum.
Bu nedenle, KİT
Komisyonundaki görevimde verimli olamayacağım düşüncesiyle komisyon üyeliğimden
istifa ediyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Mustafa
Ataş
İstanbul
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
2.- Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Vehbi Zeki Serter'in
TBMM'den bir heyeti KKTC'ye resmî davetlerine icabet edilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/407)
8.12.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sayın Dr. Vehbi Zeki Serter, TBMM'den
bir parlamenter heyeti 11-15 Aralık 2003 tarihleri arasında KKTC'ne davet
etmektedir.
Söz konusu davete icabet
edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.
1 inci sırada yer alan,
İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 Milletvekilinin, bakanlıkları
sırasında İlgili kuruluşların raporlarının gereğinin yapılmasını geciktirerek
ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek
suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, usulsüz
işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesinin
ikinci fıkrasına uyduğu iddiasıyla Devlet Eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H.
Hüsamettin Özkan ile Devlet Eski Bakanı Recep Önal haklarında Anayasanın 100
üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarında bir Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesinin öngörüşmelerine başlıyoruz.
IV.- GENSORU, GENEL
GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63
milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının
gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak
görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara
uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları
iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile
Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3)
BAŞKAN - Bu görüşmede,
sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir
diğer imza sahibine; şahısları adına, üç üyeye ve son olarak da haklarında
soruşturma istenmiş bulunan Devlet Eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H.
Hüsamettin Özkan ile Devlet Eski Bakanı Recep Önal'a söz verilecektir.
Konuşma süreleri 10'ar
dakikadır.
Meclis soruşturması
önergesi Genel Kurulun 18.11.2003 tarihli 19 uncu Birleşiminde okunmuş ve
bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştı; bu nedenle, soruşturma önergesini
tekrar okutmuyorum.
Şahısları adına söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Bilecik Milletvekili Fahrettin
Poyraz, Samsun Milletvekili Mustafa Demir, Kahramanmaraş Milletvekili Fatih
Arıkan, Konya Milletvekili Kerim Özkul, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan.
İlk söz, önerge sahibi
olarak Sayın Hüsnü Ordu'ya aittir; ancak, önerge sahipleri adına kim konuşacak?
HALUK İPEK (Ankara) -
Kütahya Milletvekili Sayın Hüsnü Ordu
konuşacak, efendim.
BAŞKAN - Buyurun Hüsnü
Bey.
BAŞKAN - Buyurun Hüsnü Bey. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Ordu, konuşma süreniz 10 dakikadır.
HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Türkiye Halk Bankasının,
özellikle uygun olmayan yöntem ve usullerle ilgili ve yetkili denetim
kuruluşlarının soruşturma raporlarını defalarca ortaya koyup, Halk Bankasının
yöneticileri hakkında savcılık araştırması istenildiği halde, dönemin ilgili
Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Sayın Recep
Önal'ın, gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek
suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, bu
raporlarla ilgili yasal soruşturma izinlerini geciktirdikleri, savsaklandığı ve
bu nedenlerle usulsüz kredi işlemlerinin yapılmalarına imkân sağlamaları
sebebiyle, bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesinin ikinci
fıkrasına uyduğu iddiasıyla, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri
uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasıyla ilgili, önerge sahipleri adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, öncelikle, bir kamu bankası olan
Türkiye Halk Bankasıyla ilgili soruşturma konusunda Yüce Heyetinizi
bilgilendirmek istiyorum.
Türkiye Halk Bankasındaki üst düzey kamu
yöneticileriyle ilgili, örneğin, genel müdür, genel müdür vekili ve yönetim
kurulu üyeleriyle ilgili, ilgili devlet bakanlığının, savcılıktan talebi,
istemi olmasına rağmen, bu talep iznine uygun görüş vermesi gerekiyor; ama,
aynı bankada, bu saydığım yöneticilerin dışındaki yöneticilerle ilgili böyle
bir talep izni gerekmiyor. Öncelikle , bunu ortaya koymak istiyorum.
Şimdi, bunu ortaya koyduktan sonra,
ülkemizin, bugün, ekonomik ve siyasî anlamda dibe vurmasının en önemli
nedenlerinden birinin altında gerek kamu bankalarındaki gerekse özel
bankalardaki farklı uygulamalardan dolayı bir dönemin getirdiği ve milyarlarca
dolarla ifade edilen kaynaklarımızın heba edildiğinin yatması, acı bir
gerçektir. Bu durum itibariyle, bugün, bu ülke coğrafyasında doğan her bir
ferdimiz, maalesef, borçlu olarak doğmuş oluyor.
Bu konuya giriş yaparken, öncelikle, bir
kamu bankası olan Türkiye Halk Bankasının ana statüsünde belirlenen amaçlara
yönelik olan hizmet ve görev anlayışını, burada, ortaya koymamız gerektiğine
inanıyorum. Bunu söyledikten sonra, yine, belli bir dönemde, Türkiye Halk
Bankasının büyük ağırlık olarak 10 holding ve gruba kredi verme işleminin asıl
amaca uymadığını, çok açık bir şekilde görmüş olacağız.
Türkiye Halk Bankası, 1933 yılında, Yüce
Meclisten geçmiş bir kanunla kurulmuş; daha sonra, 1950 yılında görevleri
genişletilmiş; daha sonra da, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre Halk
Bankası anastatüsü belirlenmiş. Şimdi, buraya baktığımızda, özet olarak ifade
etmek gerekirse, ülkenin tasarruf birikimine katkıda bulunmak, esnaf, sanatkâr,
küçük ve orta ölçekli sanayi ile diğer sanayi kuruluşlarını desteklemek ve
kredi vermek amacıyla kurulmuş bir bankamızdır.
Bugün, Mecliste, bir kamu bankası olan
Türkiye Halk Bankasına baktığımızda, geçmiş dönemlerde etkili ve yetkili, gerek
Yüksek Denetleme Kurulu üyelerinin gerek Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme
Kurulu yetkililerinin gerekse banka murakıplarının vermiş olduğu veya önermiş
olduğu çok ciddî soruşturma taleplerine rağmen, dönemin yetkili bakanının, bu
konuda soruşturma talebine yönelik talepleri, istekleri -bunu iki şekilde;
ister kendi bürokrasisinin kendine verdiği bilgiler dışında, isterse kötü
niyetli olarak değerlendirebiliriz- bir şekilde, bu savsaklamalardan dolayı,
soruşturma süresini uzatması ve bu süreç sonunda meydana gelen olayları burada
ortaya koymak istiyorum.
Başbakan Eski Yardımcısı Sayın Hüsamettin
Özkan'ın Türkiye Halk Bankasından sorumlu olduğu 1997 yılı ile 2000 yılları
arasında, Halk Bankasının -bunun altını çizmek istiyorum- takipteki alacakları
12 trilyon lira iken, 2001 yılı sonu itibariyle 1,1 katrilyon liraya
ulaşmıştır. Bunlara, faizi ve kur risklerini de kattığımız zaman, bugün, bu
konuştuğumuz rakam, 2001 yılı sonu itibariyle 3,5 katrilyon lira olmuştur.
Geriye gidip, beş yıllık bir tabloya bakacak olursak, Türkiye Halk Bankasının
alacakları 1997'de 12 trilyon, 1998'de 53 trilyon, 1999'da 150 trilyon, 2000'de
375 trilyon, 2001 yılında 1,1 katrilyon liradır. Bu artışlara baktığımızda,
özellikle 1997 ile 1998 arasında, önceki yıla göre, yüzde 326'lık bir artış,
açık olarak gözükmektedir.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
raporlarındaki suiistimale neden olan usulsüz konuları ortaya koyduktan sonra,
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporlarında da zikredildiği gibi,
konuları ana başlıklarıyla siz değerli milletvekilleriyle paylaşacak olursak:
Halk Bankasının 2000 yılı sonu itibariyle
nakdî ticarî kredilerinin yüzde 81,8'ini özellikle 10 gruba, holdinge
kullandırdığı...
1999 yılı YDK raporuna göre, banka kredisi
kullandırılan holdinglere ait 7 bankanın yönetim ve denetimine Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu tarafından el konulmuş olup, bu durum, bankanın asıl amaç
ve faaliyetleriyle ilgili değil, finans sektöründe bir destek olarak uygulama
yaptığının bir göstergesidir.
Yine, 1996 ve 1997 yıllarında, yurt
dışından buldukları firmaların, kredilerle ilgili, dövize natık teminat
mektubuyla özellikle yurt içinde kredi bulma imkânı olmayan firmalara bile yurt
dışından teminat karşılığı kredi bulma olanakları sağlanmıştır; daha sonra bu
krediler ödenmediği için, yine banka kaynaklarından ödenmek suretiyle, buradaki
kaynaklar çok daha fazla bir miktara gelmiştir.
Bu konularla ilgili soruşturma izni
verilmediği ve savsaklandığı için, haklarında soruşturma talebi olanlar usulsüz
kredi vermeye devam etmişler ve soruşturma izni bakan oluruna tabi olmayan
diğer yetkililer, soruşturma iznine tabi firmaların kredi işlemleriyle ilgili
mahkûmiyet kararı almışlardır.
Bunlara ait iki özel örnek verecek
olursak; birincisi; Yenişehir Şubesi, 526 sayılı firmanın kredi durumu: 1997
yılı itibariyle 3,2 trilyon lira olan firma riski, 1998, 1999 ve 2000 yıllarında
ilave kredilerle 45 trilyon liraya çıkmıştır. Bu firmaya açılan dava halen
devam etmektedir.
İkincisi; 1996 yılında, Beyoğlu Şubesinden
usulsüz olarak kredi kullandığı iddia edilen bir firmayla ilgili, bakan,
soruşturma izni...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ordu, konuşmanızı toparlar
mısınız.
HÜSNÜ ORDU (Devamla) - Toparlıyorum.
Sonuç olarak şunları ifade etmekte fayda
var: Haklarında soruşturma talepleri bulunan, 1995 Haziran ayında bankaya genel
müdür olarak atanan Yenal Ansen ve bir iki değişiklik hariç, yönetim kurulu
üyeleri, 2001 yılı Nisan ayına kadar, usulsüz kredi işlemlerinin
eleştirildiği... Savcılık tarafından soruşturma talebi olduğu halde, ilgili
bakan ve Sayın Hüsamettin Özkan'ın kendi ifadesiyle, bu noktada takdir
yetkisini kullanmadığı için, soruşturma açılması istenilen bazı firmalara büyük
montanlı yeni krediler verilmeye devam edilmiştir. Bu suretle, banka zararları
artmıştır.
Halk Bankasından, ülke siyasîlerinden
işadamlarına, işadamlarından büyük medya gruplarına kadar, ülkemizin etkili
isimlerine kredi kullandırıldığı görülmektedir. Bu aşamada çıkan -önemli bir
nokta- 4616 sayılı Yasayla, Türk Ceza Kanununun zamanaşımını düzenleyen maddesi
kapsamına girerek, soruşturmaya tabi olan 37 adet konunun 2'si hariç, diğerleri
zamanaşımına uğramıştır. 1997 yılında bankanın takipteki alacağı 12 trilyon
lira iken, 2001 yılı sonu faiz ve kur farklarıyla rakam 3,5 katrilyon liraya
ulaşmıştır.
Yüce Heyetinizin takdirlerine sunarım.
Saygılarımla. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ordu.
Şahsı adına söz isteyen Fahrettin Poyraz;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Halk Bankasındaki uygulamalarla ilgili olarak denetim
görevini yerine getirmediği gerekçesiyle dönemin ilgili bakanları Hüsamettin
Özkan ve Recep Önal hakkında soruşturma komisyonu kurulması hakkındaki
önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği
gibi, Halk Bankası, esnaf ve sanatkârlar ile küçük ve orta ölçekli sanayi
sektörünü kredilendirmek amacıyla kurulan bir bankadır. 2000 yılı sonu
itibariyle 424 trilyon lira gibi bir nakdî kredi kullandırmıştır; ama, burada
dikkatinizi çekmek istediğim bir husus vardır ki, Halk Bankasının o yıl
itibariyle kullandırdığı kredinin yüzde 81,8'i 10 grup ve holdinge
kullandırılmıştır.
Sayın Özkan'ın, 10.4.2001 tarihindeki
Meclis Genel Kurulunda, Halk Bankasındaki usulsüzlükleri gündeme getiren Sayın
Nazlı Ilıcak'ın konuşmasına verdiği cevapta, biraz da iftihar ederek, övünçle
belirttiği, önceki dönemlerde 300 000 olan esnaf ve sanatkâra açılan kredi
sayısının, kendisi döneminde 1 500 000'e çıkarıldığını iddia etmiştir.
Tabiî, bu rakamlar, belki ilk bakışta
insanın gözüne hoş gelse de, diğer taraftan, tam aksine vahim bir tabloyu da
ortaya koymaktadır; çünkü, siz, bankanın var olan ticarî kredilerinin yüzde
81,8'ini 10 gruba kullandırıyorsunuz, geri kalan yüzde 18,2'lik kısmını ise
övünülen 1 500 000 esnaf ve sanatkâra kullandırıyorsunuz. Bunun sonucunda,
Sayın Hüsamettin Özkan'ın, Halk Bankasından sorumlu Devlet Bakanı olarak
görevde kaldığı 1997 yılında 12 trilyon lira olan banka takibi, görevden
ayrıldığı tarihte 1,1 katrilyon liraya ulaşmıştır. 2003 yılı itibariyle
-arkadaşlar, bu, son rakamdır- buradaki faiz ve alacaklarla birlikte bu rakam,
yaklaşık 5,5 katrilyon liraya ulaşmıştır.
Değerli milletvekilleri, bugün 5,5
katrilyon liraya ulaşan Halk Bankası batık kredilerinin oluşumunda ve tahsil
edilememesinde Sayın Özkan'ın rolü nedir; Sayın Özkan, olayların ne kadar
içindedir; yoksa, tüm bu gelişmeler için, Halk Bankası bir kamu iktisadî
teşekkülüdür, Sayın Özkan, bu kurumun sadece ilgili bakanıdır, bu kredileri bu
firmalara Sayın Özkan vermemiştir ve kredinin veriliş aşamasında veya herhangi
bir aşamasında imzası yoktur mu diyeceğiz! Kısacası, Halk Bankasıyla ilgili
bakan olan Sayın Hüsamettin Özkan, bu bankayla ne kadar ilgiliydi?
Biz, kısa ismiyle “Yolsuzluklarla Mücadele
Komisyonu” olarak anılan komisyona Sayın Bakanı davet etmiştik. Kendisiyle,
2001 krizi başta olmak üzere, pek çok konuyu konuşmuştuk; kendisi de, sağ
olsun, bu konularla ilgili olarak samimi cevaplar vermişti. Ancak, komisyon
üyesi arkadaşlarımızın, Halk Bankasıyla ilgili sorularına verdiği yanıtlar,
komisyon üyeleri için oldukça ilginçti.
Şimdi, Sayın Özkan'ın, komisyon üyelerinin
sorduğu sorulara verdiği yanıtları tutanaklardan aynen okumak istiyorum.
Sayın Bakana soruluyor: "Sayın
Bakanım, daha önce Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca düzenlenen
raporların, Halk Bankasıyla ilgili olduğunuz dönemde size geldiğini söylediniz.
Aynı şekilde, Halk Bankasının, günlük olarak, vaziyet; durumu size iletiliyor
muydu?"
Sayın Özkan cevap veriyor: "Hayır,
hayır. Sayın Başkanım, ben, hayatımda, Halk Bankasına bir sefer iftar yemeğine
gittim; ne adresini bilirim, ne şeyini... Ben, başka türlü bir idarecilik
yaptım burada. İlgili bakan -ilgili banka demek istiyor herhalde- çok özerk
çalıştı. Hiçbir gün ne telefon ederim, ne de yanına gittim, ne yerini bilirim;
bir sefer yeni binasına iftar yemeğine gittim; ne eski binasındaki Genel
Müdürlük binasına katıldım ne de orada bakanlığa ayrılmış bir yerim vardı, ona gittim. Halk Bankasının H'sini
bile bilmem."
Ergün Dağcıoğlu soruyor: "Efendim, o
zaman niye size bağlandı?" Hüsamettin Özkan cevaplıyor: "Onu
bilmiyorum vallahi."
Yine, devamında, Sayın Yüksel Çorbacıoğlu
soruyor: "Sayın Bakanım, bakanlık yaptığınız dönemde, tabiri caizse,
hükümetin koordinatör bakanı gibi önemli bir görev üstlendiniz. Siyasî yönüyle,
hükümetin icraatı yönüyle, vaktinizin önemli bir kısmını bu mesaiye
ayırdığınızı düşünüyoruz, görüntü de oydu; ancak, bildiğiniz üzere, bağlı olan
bankanın denetim sorumluluğu sizin üzerinizde, yasal olarak denetim
sorumluluğunuz var. Biraz önce, ifadenizde dediniz ki 'Halkbankla ilgili bir
kez iftar yemeğine gittim.' Denetim sorumluluğu üzerinizde olan bir bankanın
'yerini veya işlemlerini dahi bilmiyorum' diyerek, bu sorumluluğu yerine
getirmediğinizi düşünüyor musunuz? Bugün, aslında, o günlerde yapılan veya
işte, söylenen -ki, bizim, bu komisyonumuzun çalışmasının önemli bir alanını
teşkil eden- bankaların hortumlanması diye tabir ettiğimiz yolsuzluklar
konusunda en büyük sancımızı oluşturan bu bankalar, bu kadar önemli bir konuda,
aslında, şimdiki düşünceme göre, daha bir denetim sorumluluğunu yerine getirmem
gerekirdi, daha inceden hareket etmem gerekirdi, biraz daha vakit ayırmam
gerekirdi diye düşünüyor musunuz?"
Hüsamettin Özkan Bey cevap veriyor:
"Sayın Başkanım, sayın üyem; ben, sizin, biraz evvel söylediğiniz gibi bir
konumdaydım. Hakikaten, bir tarafa bir mesai verecek bir konumda olmadım. Ha,
bu, bana, bakmamamı gerektiren bir neden olmaması gerekirdi. Şimdi, bugün onu
görebiliyorum, o gün, benim bunu görebilecek bir konumum yoktu. Bunu, burada,
benimle beraber; yani, muhalefet olan bir arkadaş bile bilir, biraz evvel
söylediğiniz gibi; fakat, denetimi yapan..." vesaire, vesaire gidiyor.
Uzatmayayım, bir cümle daha okuyayım ve geçeyim.
"Keşke, vicdanî sorumluluk olarak,
böyle şeylere daha fazla zaman ayırabilseydim; ama, ayırma fırsatım hiçbir
zaman olmadı, olamadı; ama, burada, bu demek değildir ki, ben, yüzde 100, buna,
aman efendim, böyle bir hadise olsun; hayır, olmasın, keşke olmasaydı"
gibi ifadeler... Konuşma tarzı bu, cümleler biraz düşük.
Eski Sayın Bakan, komisyondaki
ifadelerinde kısa ve özet bir şekilde diyor ki; vaktim yoktu, Halk Bankasıyla
ilgilenemedim, mecburen ilgilendim, daha fazla vakit ayıramadım. Yani, bir
anlamda, sanki, eski Bakan, o dönemde vakit ayıramamanın pişmanlığını yaşıyor.
Peki, milletin malı olan Halk Bankasının
uygulamalarını, milletin seçerek görevlendirdiği, emanetini kendisine verdiği
bir milletvekili, bir bakan, takip edemediğinde, bu işleri kim yapıyor? Elbette
ki, kanunda bunların yeri var; yani, bakanların ve diğer kamu görevlilerinin
inisiyatifine bırakılmamış -vaktimiz az, özetle söylüyorum- bunlar da,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, bankanın kendi denetim kurulları ve suç teşkil
eden hususlarda bankalar yeminli murakıplarıdır.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, 1996,
1997 ve 1998 yıllarına ilişkin, belli hususlarda suç teşkil eden konulara
yönelik olarak, Hazine Müsteşarlığı Bankalar Yeminli Murakıpları Kuruluna yazı
yazıyor ve "şu şu konularda, ilgililer hakkında soruşturma
yaptırılması" diyor. İlgililer hakkında soruşturma yaptırılıyor; bankalar
yeminli murakıpları, 1996, 1997, 1998 yıllarıyla ilgili olarak suç teşkil eden
hususları buluyor ve yine o dönemin Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Güneş
Taner imzasıyla, bunlar, cumhuriyet savcılığına gönderiliyor ve cumhuriyet
savcısı da, bu konuları önemli bulup takipsizlik kararı vermeyerek ilgili kamu
görevlileri hakkında dava açmak üzere, bankanın bağlı bulunduğu bakandan izin
talebinde bulunuyor.
Burada, hepimizin aklına takılacak bir
tablo var: Bir taraftan YDK raporları, bir taraftan bankalar yeminli
murakıpları raporu, bir taraftan da bu iddiaları ciddî bulan savcının izin
talebi. Sonuçta, Sayın Hüsamettin Özkan "burada, tamamen kişisel bir
husumet vardır; dolayısıyla, bu raporların, bir de Başbakanlık müfettişleri
tarafından incelenmesi gerekir" diyor.
Şimdi, şöyle bir şey aklımıza geliyor mu
arkadaşlar: Biliyorsunuz, YDK, yüzlerce KİT'i denetliyor. Her denetlediği
KİT'te, karşısına, suç teşkil eden bir husus çıktığı zaman, ilgili bakanlık
teftiş kuruluna gönderiyor; eğer, bu suç unsurunu ilgili bakanlık teftiş kurulu
da tespit ederse, ilgililer hakkında cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda
bulunuyor; ikili bir denetim var. İlgili bakanlık teftiş kurulu suç duyurusunda
bulunurken -mesela Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı bir kamu
iktisadi teşebbüsü olan BOTAŞ'la ilgili- diyor ki "efendim, ayrıca, bunu,
bir de Başbakanlık Teftiş Kuruluna inceleteyim." Aynı şeyi Sağlık
Bakanlığı yapsa, aynı şeyi Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yapsa, o zaman şunu sormamız gerekmez mi; YDK ne
işe yarar, ilgili teftiş kurulları ne işe yarar; Başbakanlık Teftiş Kurulu, bu
kadar işin altından nasıl kalkacak?
Vaktimizin sınırlı olması hasebiyle,
birtakım şeyleri atlayarak geçmek durumundayım.
Burada önemli bir husus da şudur
arkadaşlar: 1997, 1998 ve 1999 yılları YDK raporlarında belirtilen...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Poyraz, konuşmanızı
toparlar mısınız.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
... hususlar, Sayın eski Bakan tarafından,
tekraren, iki defa Başbakanlık Teftiş Kuruluna gönderilerek, yaklaşık iki
yıllık bir zaman geçirilmiştir. Bu iki yıllık süre içinde, 1996 ve 1997 yılları
YDK raporlarındaki -üstelik, YDK raporunda zamanaşımı özellikle belirtilmiş
olmasına rağmen- birkısım hususlar zamanaşımına uğramış; ondan ötesi, özellikle
1999 öncesi bu ilgililer hakkında dava açılmasına izin verilmediği için, bu
suçlar, 1999 yılında çıkarılan 4616 sayılı Erteleme Yasasına takılmak zorunda
kalmıştır. Yani, bir taraftan suç unsurları zamanaşımına uğrarken, bir
taraftan, çıkan af kanunuyla, ilgililerin, burada, ceza alması engellenmiş
olmaktadır.
Ben diğer hususlara değinmiyorum.
Özellikle, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporlarında, Sayın
Özkan'ın yanlı tutum takındığı, ayrıntısıyla belirtilmekte. Eğer soruşturma
komisyonu kurulursa, raporlardaki bu gerçekler ortaya çıkacaktır.
Burada belirtilmesi gereken bir husus da
şudur: Sayın Özkan komisyonumuza gönderdiği 5 sayfalık cevabî nitelikteki bir
yazısında diyor ki: "Efendim, siz beni, bunlara dava açma izni vermedim
diye suçluyorsunuz; halbuki, benden sonra Sayın Derviş geldi, o hiç izin
vermedi." Yani, burada beni suçlamak yerine, Derviş'i de suçlamanız
gerekirdi diye bir sitemi var o yazıda. Ben de kısaca şunu söylüyorum, eminim
ki, diğer arkadaşlar da değinecektir: Burada, 4483 sayılı Kanunda, izin verip
vermeme takdiri ilgili bakana aittir. Burada olması gereken, bu takdir hakkının
zamanında kullanılması. Sayın Derviş bunu kullanmıştır ve bilakis, Sayın Derviş
zamanında, Sayın Özkan'ın ertelediği birtakım soruşturma talepleri de
sonuçlandırılmıştır.
Ben, burada, Sayın Recep Önal ile ilgili
bir konuya da değinmek istiyorum. Sayın Recep Önal'a, biz, komisyonda yine
sorduk; dedik ki -tutanaklarda, burada var hepsi- “YDK raporlarının iadesi
noktasında, siz, niye böyle bir tutum takındınız?” Kendisi dedi ki: "Benim
bu konudan haberim yok; açık söylüyorum ve -özetle söylüyorum- eğer böyle bir
şey yapmışsak da yanlış yapmışızdır." Özet olarak, ifadeleri, söylüyorum;
buradaki ifadeler de aynen tutanaklarda vardır. Bu anlamda, kendisinin, Sayın
Recep Önal'ın imzası olan, Başbakanlığa yazılan bir yazısı da vardır. Burada,
YDK tarafından gönderilen tüm temennilerin Yüksek Denetleme Kuruluna iadesini
istemektedir. Halbuki, böyle bir hakkı yoktur; böyle bir yetkisi de yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Poyraz, toparlar mısınız.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) - Arkadaşlar,
burada, süre sınırlı olduğu için çok fazla konuya değinmek istemiyorum. Sadece,
yine, yolsuzluklarla mücadele komisyonunda Vakıflar Bankası eski Genel Müdürü
Hasan Kılavuz'un 23.4.2003 tarihindeki ifadesini okuyup sözlerimi bitireceğim.
Sadece ilgili bölümü alıyorum; Sayın Kılavuz diyor ki: "Başbakanlık Teftiş
Kurulu Başkanına gittim; dedim ki, ‘üstat, bu size verdiğim raporları size
güvenerek verdim; ama, bu raporlar benim patronumun elinde çıktı ve bana baskı
var; bu nasıl bir iştir?’ O zaman, bana, kendisinin ifadesi 'yahu, maalesef,
bize de çok baskı var' dedi. Bana, açtı, o tarihte Halk Bankasına verilen 40
000 000 dolarlık bir krediden bahsetti ve ‘ben krediyi gördüm. İşte, bunu
özellikle Hüsamettin Özkan Bey ilgili yerlere ulaştırmamızı önlüyor dedi."
Şimdi, burada suçlayıcı bir ifade var; ama, tutanaklarda yer alan bir ifade bu.
Aslında, ben inanıyorum ki -burada hiç
kimseyi suçlamak istemiyoruz- yolsuzluklarla mücadele komisyonu olarak, her iki
parti de, bugüne kadar, tarafsız, yansız bir şekilde olayları toparlayıp
Meclisin gündemine getirmeye çalıştık ve getirdik de; ama, burada, gerek ticarî
sır ve gerekse bankacılık sırrı meselesi noktasında pek çok konuya da
ulaşamadık. Bu noktada, ben, gizli kalmış birkısım noktaların da açığa çıkması
için, özellikle soruşturma komisyonu kurulmasının faydalı olacağına inanıyorum.
Bu dilek ve temennilerle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Poyraz.
Şahsı adına söz isteyen, Samsun
Milletvekili Sayın Mustafa Demir; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
MUSTAFA DEMİR (Samsun) - İstanbul
Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili
kuruluşların raporlarının gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli
tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye
Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin
yapılmasına imkân sağladıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 uncu
maddesinin ikinci fıkrasına uyduğu iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında
Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesi hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kamu bankalarının açıkları, 2001 yılı şubat krizine yol açan en önemli
etkenlerden biri olmuştur. Bu açıklar, haksız kullandırılan kredilerden,
alacakların takibindeki gecikmeden, görev zararının şişirilmesinden ve
sorumluları hakkındaki raporların hasıraltı edilmesinden kaynaklanmıştır. Bu
nakit sıkışıklığı yüzünden, kamu bankalarının ölçüsüzce borçlanmaları faizleri
de yükseltmiş, Hazine, kamu bankalarının yüksek nakit talebinin ısıttığı para
piyasasından daha fazla bedel ödeyerek borçlanmak zorunda kalmıştır. 2001
yılında kamu bankalarına verilen 23 katrilyon liralık tahvil gayri safî millî
hâsılanın yüzde 12'sini oluşturmaktadır. Bu tutarlarla, 2000 yılı sonunda gayri
safî millî hâsılanın yüzde 29'unu teşkil eden içborçlara yüzde 12'lik bir yük
getirilmiştir. Bu durumun bir parçası da, Halk Bankasındaki zarara neden olan
uygulamalarda yatmaktadır. Önergenin konusu olan gelişmeler, Yüksek Denetleme
Kurulunun Halk Bankasıyla ilgili 1996 yılı denetleme raporuyla başlamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun Türkiye Halk Bankasıyla ilgili 1996 yılı
raporunda 2'si idarî, 12'si firmalara açılan kredilerden oluşan 14 konuda,
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığından soruşturma yapılması
istenilmiştir. 1998 yılında, bunlardan 8 adet konu bankalar yeminli
murakıplarınca soruşturulmasından sonra doğrudan cumhuriyet savcılığına intikal
ettirilmiştir. Ayrıca, Hazineden sorumlu Devlet eski Bakanı Sayın Güneş Taner
tarafından, konunun aciliyetine ve önemine binaen olsa gerek ki, Hüsamettin
Özkan'a yazılan 16.11.1998 tarih, 75576 sayılı yazıda, banka yöneticileri
hakkında 3182 sayılı Bankalar Kanununun 62/1 maddesi uyarınca, imza
yetkilerinin kaldırılması talep edilmiştir. Sayın Özkan, bu talebi yerine
getirmek yerine, Yüksek Denetleme Kurulunun Halk Bankasını denetiminde suç
unsuruna rastlanması üzerine soruşturma yapılmasını talep etmesi sonunda
düzenlenen bankalar yeminli murakıpları raporlarının objektif olmadığı
gerekçesiyle, savcılığın yargılama talebine izin vermemiş; vermemekle de
kalmayıp raporları geri istemiştir. 24.12.1998 tarihinde Başbakanlıktan aldığı
onayla Başbakanlık müfettişlerince inceleme yaptırmaya başlamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakanlık müfettişlerince 6.7.1999 tarihinde, yani söz konusu, savcılığa
müracaattan altı ay geçtikten sonra yapılan inceleme neticesinde, murakıp
raporlarına paralel rapor tanzim edilmiş, ilave olarak sorumluluk konusuna
banka yönetim kurulu üyelerinin de dahil edilmesi istenilmiştir. Ayrıca, söz
konusu Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunda, objektiflik konusunda, bankalar
yeminli murakıplarınca hazırlanan raporlar için, bütün raporların Türkiye Halk
Bankası kayıt, belge ve bilgilerine dayalı olduğunun müşahede edildiği; bu
raporlar hakkında cumhuriyet savcılıklarına kovuşturma yapılmasını sağlayacak
izin verilmesi veya verilmemesinin, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11/d
maddesine göre, Halk Bankasının bağlı bulunduğu Sayın Devlet Bakanının
takdirlerine bağlı olduğu belirtilmiştir. Buna rağmen, savcılık izni konusunda
bir gelişme yaşanmamıştır. Sayın bakana ait olan takdir yetkisi, soruşturma
lehine hâlâ kullanılmamıştır.
Bu kez, altı ay süreden sonra, 1.2.2000
tarihinde Başbakanlıktan alınan ikinci bir onayla, tekrar, daha önce üç kez
incelenmiş olan konularla ilgili incelemeler istenilmiştir. Tabiî, bu arada,
1996 yılı Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına, 1997 yılı denetleme raporu, 1998
yılı denetleme raporu da eklenmiştir. Bunlarla ilgili soruşturmalar da
Başbakanlık müfettişlerince tekrar inceleme konusu yapılmıştır.
Başbakanlık müfettişleri tarafından
4.7.2000 tarihinde düzenlenen raporda 7 adet konuya aynen katılınmış, 4 adet
konuda ise farklı görüşler raporda yer almıştır. Bu arada, 1996 yılı Yüksek
Denetleme Kurulu raporunda yer alan 31, 35 ve 40 no’lu temennilerle ilgili hâlâ
bir soruşturma yapılmamıştır. Sayın eski Bakanın kollaması sayesinde 1995
yılında göreve gelen genel müdür ve yönetim kurulu, 2001 yılına kadar görevde
kalmışlar, banka yönetimi, 4603 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle, ancak
Nisan 2001’de tümüyle değişmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu konularla ilgili,
hatırlarsanız, kamuoyunda, Cumhurbaşkanımız, o zaman Cumhurbaşkanlığı Devlet
Denetleme Kurulunu devreye sokmuş idi. Adı geçen, söz konusu savcılık
incelemesine müsaade etmeyen; Devlet Denetleme Kurulu, Bankacılık Yeminli
Murakıpları, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporlarını dikkate almayan Sayın eski
Bakanın uygulamalarının incelenmesi neticesinde, Cumhurbaşkanlığı Devlet
Denetleme Kurulunca Halk Bankasıyla ilgili olarak düzenlenen 30.7.2001 tarih ve
2001/4 sayılı araştırma ve denetleme raporunun "İşleme Konulmayan
Raporlar" başlıklı bölümünde de -sayfa 66-73- belirtildiği üzere
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu temennileri çerçevesinde yasal zorunluluk
sonucu bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenip savcılıklara intikal
ettirilen, bankanın 1996 yılına ilişkin işlemleriyle ilgili raporlar bankanın
bağlı bulunduğu Devlet Bakanının izin vermemesi nedeniyle işleme konulamamıştır.
İşleme konulamayan dosyalar savcılıktan
geri istenmiş ve Başbakanlıktan alınan olur çerçevesinde tekrar Başbakanlık
müfettişlerince incelettirilmiş ve sonucunda 6.7.1999 tarih, 14/99-150/33
sayılı rapor tanzim edilmiştir. Başbakanlık müfettişlerince düzenlenen raporda
bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenen raporlara herhangi bir eleştiri
getirilmemiş, söz konusu raporların adlî mercilere intikal ettirilip
ettirilmemesinin kuruluşun bağlı olduğu Devlet Bakanının takdirinde olduğu
vurgulanmıştır. Ancak, söz konusu rapordan sonra da ilgili Devlet Bakanlığınca
raporlar yargıya intikal ettirilmemiş, sadece, konunun basında geniş bir
şekilde yer almasından sonra raporların bir kısmıyla ilgili yargılama izni
verilmiştir. Adlî mercilerce yargılama için ilgili Devlet Bakanlığınca, izin
istenen dosyalara izin verilmezken, yönetim kurulu kararlarıyla açılmış aynı
kredilerle ilgili bazı dosyalarda izne tabi olmayan diğer yetkililer hakkında
dava açılmış ve mahkûmiyet kararı verilmiştir. Haklarında usulsüzlük iddiası
olan yöneticiler görevlerinde tutulmaya devam edilmiş, hatta bazıları terfi
ettirilmiştir. Büyük montanlı yeni krediler verilmek suretiyle banka zararı
ayrıca artırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
haklarında, Türk Ceza Kanunu uyarınca işlem yapılması gereken banka
yöneticilerinin ısrarla görevde tutulmasıyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanlığı
Devlet Denetleme Kurulunca düzenlenen raporun 63 üncü sayfasında, sorumlular
arasında aynı isimlerin yer aldığı görülmektedir ve "yıllardan beri
yazılan raporlardaki ağır suçlamalara rağmen, sorumlular hakkında herhangi bir
işlem yapılmamış, adı geçen şahıslar, bankanın yeniden yapılandırılması
aşamasına kadar görevlerine devam etmişlerdir. Haklarında bu kadar iddia
bulunan banka yöneticilerinin uzun süre ısrarla görevde tutulması ile tahsil
edilemeyen kredi tutarları ve korunup kollanan kredi borçluları arasında
doğrusal bir ilişki olduğu sonucuna varılmıştır, ulaşılmıştır" ibaresi yer
almaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Demir, konuşmanızı
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Hüsamettin Özkan'ın Halk Bankasından sorumlu
olduğu dönemde, kendisine iletilen Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında yer
almasına ve soruşturma açılması istenmesine rağmen, gerekli soruşturmaların
yaptırılmadığı... Bazı kredi işlemlerinde, yukarıdaki ifadeyi doğrular
nitelikte olan, Halk Bankası yöneticileri ile kredi kullanan firmalar arasında
çok özel ilişkilere rastlamak mümkündür.
"Bankalar yeminli murakıpları
tarafından düzenlenen raporlar, zamanında işleme konulmamakta ve çeşitli
gerekçelerle, Başbakanlık Teftiş Kuruluna gönderilerek zaman kaybedilmektedir.
Sorumluların yargı önüne çıkmasını uzun süre engelleyen ve banka zararının
büyümesine neden olan bu uygulamadan vazgeçilerek, raporların belirli bir süre
içinde işleme konulmasını zorunlu hale getirecek düzenlemeler
yapılmalıdır" ibaresi, yine, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun
raporunda yer almıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burada çok önemli bir noktada, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında istenen
soruşturma sonuçlarının çok geç gelmesi veya bir bölümünün, bankanın 1999 yılı
faaliyetlerinin denetimi sırasında gelmemiş olması dolayısıyla, banka
hakkındaki Yüksek Denetleme Kurulu raporunun 149 uncu sayfasında şöyle denilmiş
ve "Türk Ceza Kanunu açısından genel zamanaşımı 1 ilâ 5 yıl olup, Yüksek
Denetleme Kurulunun 1996 yılı raporunda yer alan temennilerle ilgili olarak
zamanaşımı dolmak üzeredir. İlgili bakanın zamanında takibat yapabilmesiyle
ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının talebi imzalamaması nedeniyle dosyaların
zamanaşımına uğraması ihtimaliyle birlikte ilgili ve yetkililerin
sorumlulukları da gündeme gelecektir" uyarısında bulunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm
bu uyarılara rağmen, görüleceği üzere, geciktirilerek, gereği zamanında yerine
getirilmeyen 37 temenniden 25'inde, Türk Ceza Kanunu açısından suç işlendiği
sonucuna varılmış; ancak, 4616 sayılı Yasa ve zamanaşımı nedeniyle sorumlular
hakkında müeyyide uygulanamamıştır.
Tüm bunların neticesinde, bankalar yeminli
murakıplarınca düzenlenen raporlara istinaden, savcılıklarca istenilen
yargılama izinlerine iki yıl süreyle cevap verilememesinin yanı sıra, Halk
Bankasıyla ilgili usulsüz işlemlerin, Yüksek Denetleme Kurulu denetçileri ve
bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenen raporlarda ayrıntılı bir şekilde
belirtilmesine, Halk Bankası eski Genel Müdürü Yenal Ansen ve diğer yöneticiler
hakkında davalar açılmasına ve basında, bankanın usulsüzlükleri geniş bir
şekilde yer almasına rağmen gerekli tedbirler, dönemin ilgili Devlet Bakanı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Demir.
MUSTAFA DEMİR (Devamla) - ...Sayın
Hüsamettin Özkan tarafından alınmamış, hatta, bankalar yeminli murakıplarının
düzenledikleri raporlar, Yüksek Denetleme Kurulunun talebine istinaden
düzenlendiği halde tarafsız olmamakla suçlanmış, sonuçta usulsüz işlemlerin
devamına dolaylı bir şekilde müsaade edilmek suretiyle, bankayı, yönetim
kurulu-genel müdürlük- şube işbirliğiyle organize biçimde zarara uğratanlara
imkân sağlanmıştır.
Sayın Özkan'ın Halk Bankasından sorumlu
Devlet Bakanı olarak göreve başladığı 1997 yılının sonunda 12 trilyon lira olan
takip tutarı, görevden ayrıldığı yıl sonunda 375 trilyon liraya, görevden
ayrıldıktan sonraki 2001 yılında ise, sorumlu olduğu dönemde intikal
ettirilmeyen kredilerin takibe intikal ettirilmesiyle 1,1 katrilyon liraya ve
bugünkü faizleriyle birlikte 5-5,5 katrilyon liraya ulaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
buradaki izahatlardan anlıyoruz ki, Sayın eski Bakanımızı -Başbakan
Yardımcılığı gibi çok önemli bir mevkie gelmiş olan bir kamu görevlisini,
Parlamento üyesini- icrada görev alması esnasında, Yüksek Denetleme Kurulu
raporları ikna etmemiş; bankalar yeminli murakıplarının raporları ikna etmemiş;
Başbakanlık Teftiş Kurullarının raporları ikna etmemiş; Sayın Güneş Taner'in, o
günkü imza yetkilerinin kaldırılması uyarısı ikna etmemiş; 1997 yılından 2002
yılına kadar geçen beş yıllık bir zaman dilimi içerisinde Halk Bankasınca
verilen kredilerin ne aşamada olduğunu, raporların neyi anlatmak istediğini
Sayın Bakanımız anlayamamış; ama, 2002 yılına geldiğimizde, görüyoruz ki, Sayın
Bakanına yapılan her türlü uyarıya rağmen kendisi tek kalmış ve ortaya çıkan
porte ise, bugün, Türk Halkına yüklenilen 5,5 katrilyonluk bir yük
olagelmiştir. En iyimser şekliyle, Sayın Bakanın buradaki sorumluluğunu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Demir, süre çok uzadı.
Biliyorsunuz, gündem çok yoğun; son sözlerinizi alalım.
Buyurun Sayın Demir.
MUSTAFA DEMİR ( Devamla) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın
sorumluluğuyla ilgili, verilen bu soruşturma önergesinin son derece yerinde
olduğu kanaatini huzurlarınızda beyan ediyorum. Benim kendi şahsî kanaatime
göre, netice itibariyle, tüm bu kollamaların, Halk Bankası mevcut Yönetim
Kurulunun beş yıl ayakta kalmasının esas nedeninin, kredi verilen kuruluşların,
soruşturulması istenen kredilerin takibinin kollanması amacına yönelik olduğunu
belirtiyor, önergeye olumlu oy vereceğimi beyan ediyor, hepinize saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demir.
Şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Fatih Arıkan.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Konuşmaktan
vazgeçtim efendim.
BAŞKAN - Sayın Arıkan vazgeçti.
Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?..
KERİM ÖZKUL (Konya) - Vazgeçtim efendim.
BAŞKAN - Sayın Özkul da vazgeçti.
Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri
Varan?..
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Vazgeçtim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Varan da talebinden
vazgeçti.
Sayın milletvekilleri, son söz, haklarında
soruşturma istenilen Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin
Özkan'a ve Devlet eski Bakanı Recep Önal'a aittir; ancak, Sayın Özkan ve Sayın
Önal şu anda Genel Kurulda bulunmamaktadırlar, bu sebeple söz veremiyoruz.
Meclis soruşturması önergesi üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Devlet eski Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında Meclis
soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.
Anayasanın 100 üncü maddesinin hükmüne
göre oylamayı gizli oylama şeklinde yapacağız.
Oylamaya başlamadan önce, oylamanın
yöntemiyle ilgili olarak bazı açıklamalarda bulunacağım.
Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını
arz ediyorum:
Komisyon ve hükümet sıralarında yer alan
Kâtip Üyelerden komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana İlinden başlayarak İzmir
İline kadar; hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir ilâ Zonguldak dahil, adı
okunan milletvekiline biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3
yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad
defterinde işaretleyecektir.
Milletvekilleri, belirlenmiş bulunan bu
yerlerden başka yerde oylarını kullanmayacaklardır.
Vekâleten oy kullanacak bakanlar da,
yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını
kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı
kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden 3
yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten
sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın
içerisine koyacak, diğer iki pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahara, oy
verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı
kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul
ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi, gizli oylamaya Adana İlinden
başlıyoruz.
(Oylar toplanıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin'in yerine, Devlet Bakanı
Sayın Beşir Atalay; Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül'ün yerine, İçişleri
Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu oy kullanmışlardır.
BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok.
Sayın milletvekilleri, oylama işlemi
bitmiştir.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İstanbul
Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, Devlet eski Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal
haklarında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/3) esas numaralı önergesinin gizli
oylamasının sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 438
Kabul : 409
Ret : 17
Çekimser : 10
Boş : 2
Buna göre, Meclis soruşturması açılması
kabul edilmiştir.
Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince,
soruşturma, siyasî partilerin güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye
sayısının 3 katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı
ayrı ad çekme suretiyle kurulacak 15 kişilik bir komisyon tarafından
yürütülecektir.
Soruşturma komisyonunun iki aylık görev süresinin,
komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 17.19
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 17.33
BAŞKAN :
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - 25 inci Birleşimin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
2 nci sırada yer alan, İstanbul
Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, doğalgaz alım anlaşmalarında
devlet alım satımına fesat karıştırdığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 205
inci maddesine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa
Cumhur Ersümer ile ayrıca bakanlıkları sırasında uyguladıkları yanlış ve
usulsüz enerji politikalarında ilgili kurum ve kuruluşların uyarılarını dikkate
almayarak kamuyu zarara uğrattıkları ve bu suretle görevi ihmal ve görevi
kötüye kullanma fiillerini işledikleri ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun
230 uncu maddesinin ikinci fıkrasına ve 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla
Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan
haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir
Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ile Samsun Milletvekili Haluk
Koç ve 55 milletvekilinin, Bakanlığı sırasında enerji ve doğalgaz
anlaşmalarında Türkiye aleyhine anlaşma ve uygulamaların yapılmasına yol açtığı
ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla
Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer ile ayrıca
bakanlıkları sırasında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünde usulsüz uygulamalara
onay verdikleri ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 366 ncı
maddelerine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa
Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107
nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin
birlikte yapılacak öngörüşmelerine başlıyoruz.
IV. - GENSORU, GENEL
GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam)
A)
ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
2.-
İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, doğalgaz alım
anlaşmalarında Devlet alım satımına fesat karıştırdığı iddiasıyla Enerji ve
Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer ile ayrıca bakanlıkları sırasında
uyguladıkları yanlış ve usulsüz enerji politikalarında ilgili kurum ve
kuruluşların uyarılarını dikkate almayarak kamuyu zarara uğrattıkları ve bu
suretle görevi ihmal ve görevi kötüye kullanma fiillerini işledikleri iddiasıyla
Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan
haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/4) ile Samsun
Milletvekili Haluk Koç ve 55 milletvekilinin, Bakanlığı sırasında enerji ve
doğalgaz anlaşmalarında Türkiye aleyhine anlaşma ve uygulamaların yapılmasına
yol açtığı iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur
Ersümer ile ayrıca bakanlıkları sırasında DSİ Genel Müdürlüğünde usulsüz
uygulamalara onay verdikleri iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski
Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/7)
BAŞKAN -
Bu görüşmede, sırasıyla, önergeleri verenlerden ilk imza sahiplerine
veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları adına üç üyeye ve
son olarak da haklarında soruşturma istenmiş bulunan Enerji ve Tabiî Kaynaklar
eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan'a söz verilecektir.
Konuşma süreleri 10'ar dakikadır.
Meclis soruşturma önergeleri, Genel
Kurulun 18.11.2003 tarihli 19 uncu ve 4.12.2003 tarihli 24 üncü Birleşimlerinde
okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır. Bu nedenle, soruşturma
önergelerini tekrar okutmuyorum.
Şahısları adına söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen,
İzmir Milletvekili Nükhet Hotar Göksel, İstanbul Milletvekili Hasan Aydın,
Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak, Samsun Milletvekili Mustafa Demir.
Şimdi, ilk söz, (9/4) esas numaralı önerge
için, önerge sahibi, Ordu Milletvekili Sayın Enver Yılmaz’a aittir.
Buyurun Sayın Yılmaz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
ENVER YILMAZ (Ordu) - Yüce Meclisimizin
Sayın Başkanı ve değerli üyeleri; 1997-2002 döneminde ülkemizin yönetiminde
görev alan bazı sayın bakanlar hakkında verilmiş bulunan soruşturma önergesinde
imzası bulunan milletvekillerinden biri olarak söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, yolsuzlukların
sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak, alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu
tarafından düzenlenen raporlarda, belirtilen dönemlerde görev yapan sayın
bakanların işlem ve icraatları ayrıntılı olarak açıklanmış ve sorumlulukları
ortaya konulmuştur; ancak, aradan geçen zaman zarfında, söz konusu komisyon
çalışmalarından bağımsız olarak, devlet örgüt yapısı içerisinde bulunan denetim
birimlerinin de çalışma ve raporları, hepimizin malumudur.
Bu çalışmalar, kamuoyunda ve basında yer
alan, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Hazine Müsteşarlığı, KİT
Komisyonunca düzenlenen “Enerji Fiyatlarının Dünya Seviyesine İndirilmesi ve
Kamu Yükümlülüklerinin Asgarî Düzeye Düşürülmesi İçin Temel Strateji” isimli
raporlardır.
Bilinen adı Yolsuzlukları Araştırma
Komisyonu olan, Türkiye Büyük Millet Meclisi yolsuzlukların sebepleri, sosyal
ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulun Meclis Araştırması Komisyonu raporunda soruşturma önergemize
muhatap olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Sayın Cumhur Ersümer'in,
ülke menfaatlarını zarara uğratacak uygulamalarından, öncelikle, doğalgaz
konusuna değinmek istiyorum.
Hazine Müsteşarlığı raporlarına göre,
2003-2019 yılları arasında, garantili elektrik alım sözleşmeleri sebebiyle
toplam 70 milyar dolar, doğalgaz ithalatı sebebiyle de asgarî 90 milyar dolar
olmak üzere, kamunun, toplam, asgarî 160 milyar dolar tutarında ödeme yapacağı
tahmin edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
doğalgaz alım anlaşmalarında, alım garantisi anlamına gelen "al ya da
öde" yönteminin uygulanması, bu anlaşmalar kapsamında saptanan fiyat
formülünün daha sonra usulsüz olarak Türkiye aleyhine değiştirilmesi, Mavi Akım
hattının Samsun-Ankara bölümünün ihalesiz olarak OHS Konsorsiyumuna verilmesi
ve bu işin benzer işlere göre yaklaşık 75 000 000 dolar daha pahalı
yaptırılmasına neden olunması -ki, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesince, bu miktar,
60 000 000 dolar olarak da kesinleşmiştir- doğalgaz çevrim santrallarına gaz
verilememesi halinde yüksek ceza ödenmesi öngörülmesine karşılık, Rusya'nın
doğalgaz sağlayamaması halinde, bu cezaların Rus tarafına yansıtılmaması sonucu
kamu zararına yol açılması... Yine, 1999 yılı son ayı ile 2000 yılının ilk dört
ayında, Rusya tarafının yeterli gazı sağlayamadığı gerekçesiyle, doğalgazda yap
-işlet - devret modeline göre üretim yapan enerji santrallarına 117 000 000
dolar ödeme yapılmasına rağmen, bu nedenle Rusya'dan herhangi bir ceza
talebinde de bulunulamamıştır.
Öte yandan, doğalgaz sözleşmeleri
kapsamında, batı hattından alınan doğalgazla ilgili olarak yapılan ikinci fiyat
revizyonu sonucu, Türkiye aleyhine, önce yüzde 25, daha sonra da 3 dolar/1 000
metreküp fiyat artışına neden olunmuştur. Ayrıca, Rusya tarafının
yükümlülüklerini yerine getirmemesi sonucu doğan yaklaşık 13 500 000 dolar
alacağımızdan vazgeçilerek, ülkemiz menfaatları korunmamıştır. Bu durumda,
Rusya tarafının, bu revizyondan fevkalade avantajlı çıktığı, bu revizyonu
imzalayan dönemin Genel Müdürünün ve Doğalgaz Daire Başkanının, sözleşmede
öngörülmüş olan BOTAŞ Yönetim Kurulundan yetki alma şartına uymadan bu
işlemleri yapmış olduklarının anlaşıldığı ve bu konuların Bakanlığın bilgisi
dahilinde olduğu da tespit edilmiştir. Nitekim, geçtiğimiz günlerde, Ankara 6.
Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ceza davası sonuçlanmış ve BOTAŞ'ın o zamanki
yöneticileri, Mavi Akım hattının Samsun - Ankara bölümüyle ilgili olarak
devleti yaklaşık 60 000 000 dolar zarara uğrattıkları gerekçesiyle, hapis
cezasına çarptırılmışlardır.
Şimdi sormak gerekir: Daha henüz işin
ihalesi yapılmadan, işi hangi firmanın alacağı önceden belirlenirken, bunda
ilgili bakanın dahlinin, katılımının veya en azından haberinin olmaması mümkün
müdür? Haberi yoksa, Bakanlık, BOTAŞ üzerindeki gözetimini nasıl yapmıştır ki,
bu yolsuzluk meydana gelmiştir? Genel kanaat, Sayın Cumhur Ersümer'in de, en
azından BOTAŞ yöneticileri kadar bu olaylarla ilgisinin ve talimat şeklinde
tezahür eden dahlinin olduğu, dolayısıyla, görevini kötüye kullandığı
yönündedir.
Yine, Hazine Müsteşarlığı raporlarına
göre, elektrikte alım garantili sözleşmeler kamunun yükümlülüğünde olduğu
sürece finansman açıklarının kaçınılmazlığı ortadadır. 2003 - 2019 döneminde,
toplam 19 milyar dolar fazla ödeme yapılacağı aşikârdır. Ayrıca, doğalgaz arz
fazlası nedeniyle de, al ya da öde kapsamında, söz konusu dönemde toplam 14
milyar dolar tutarında ilave yük getirecektir. Yani, elektrik ve doğalgaz için,
onyedi yıllık dönemde, finansman açıklarının karşılanması nedeniyle, Hazinenin
toplam 33 milyar dolar fazla ödeme yapması gerekeceği de ortadadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ikinci olarak değinmek istediğim husus ise, bir yönüyle doğalgaz anlaşmalarıyla
doğrudan ilgili olan, bir yönüyle de doğalgazdan bağımsız olan enerji
santralları ve diğer enerji politikalarıdır. Doğalgaz anlaşmalarının ihtiyacın
üzerinde miktarlarda bağıtlanması nedeniyle gaz fazlasının doğalgaz santrallarında
tüketilmesi yaklaşımı, bugün gelinen noktada, ihtiyacımız olmayan elektrik
enerjisinin yüksek fiyatlarla alınması sonucunu doğurmuştur. Doğalgaz
santrallarının yaygınlığı, doğalgaz yönünden ağırlıklı olarak tek bir ülkeye,
Rusya'ya bağımlılığın yanında, dövize dayalı ve pahalı olması nedeniyle de
önemli sorunları beraberinde getirmiştir. Nitekim, 1993 yılından itibaren ve
özellikle doğalgaz ve doğalgaza dayalı enerji santralları politikalarıyla
ilgili olarak, 1999 yılında, Devlet Planlama Teşkilatı, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığını ağır bir biçimde eleştirmiş ve gerekli uyarılarda
bulunmuştur. Buna rağmen, Bakanlık bildiğini okumuş ve eleştirileri dikkate
almadığı gibi, adı geçen kurulu muaheze etmiştir. Örneğin, Devlet Planlama
Teşkilatı, 30 Haziran 1999 tarihinde, Bakanlıkça enerji planlaması
çalışmalarının ciddiyetle yapılmadığı, Bakanlık listelerinde yer alan birçok
projenin değerlendirmeye alınmasının mümkün olmadığı, kısacası, elektrik
enerjisi tüketim tahminleri ile doğalgaz ihtiyaç tahminlerinin hayalî olarak
yükseltildiğini belirtmiştir. Yine, benzer ikaz ve tenkitler, Devlet Planlama
Teşkilatınca 20 Eylül 2000 tarihinde de yapılmıştır.
Dünya Enerji Ajansı, Dünya Bankası ve
büyük enerji şirketleri, 2000 yılı itibariyle, 2010 yılı için Türkiye'nin
doğalgaz ihtiyacını 35 milyar metreküp civarında tahmin etmişlerdir. “Mavi
Akım” olarak isimlendirilen anlaşmaya göre, ülkemize, 2001 yılında 2 milyar
metreküple başlamak üzere, yıllar içinde giderek artan bir biçimde, 2008'de 16
milyar metreküp gazın transferi amaçlanmıştır. Türkiye'nin enerji ve buna bağlı
gaz talebinin yüksek hesaplanması, plansız olarak santral inşaat taahhüdüne
girilmesi, buna bağlı olarak, kısıtlı kaynakların gereksiz ya da gereğinden
fazla yatırımlara yönlendirilmesi, devlet adına gaz temin taahhüdünde
bulunulması nedenleriyle, bu anlaşma yapılırken, Türkiye'nin temel stratejik
çıkarlarının gözönüne alınmadığını söylemek mümkündür. Bu çerçevede, doğalgazla
çalışan yap-işlet-devret modeli pahalı enerji santralları ortadayken, yap-işlet
modeliyle, yine doğalgaza dayalı, dolayısıyla, dışa bağımlı santrallar
kurulması, özellikle bunların enerji arz ve talep durumu dikkate alınmadan
gerçekleştirilmesi, yanlış enerji politikalarına örneklerdir.
2003 yılı içinde faaliyete geçmesi
beklenen söz konusu santrallar için Gebze'ye başvurunun yapılması, daha sonra
bu santral için bir süre yer aranması ve nihayet Bulgaristan'dan enerji
ithalatı gerçekleştirilmesinin yanı sıra, Bursa Doğalgaz Santralı ile Trakya
bölgesindeki Ambarlı, Hamitabat ve özel sektöre ait Unimar Trakya şirketlerinin
doğalgaz santralları nedeniyle enerji arzı sorunları bulunmasına rağmen, Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının politikaları gözden geçirilmemiş ve defalarca
uyarı da yapılmıştır. Diğer bir ifadeyle, Kırklareli Doğalgaz Santralının
yapımı, Bakanlığın bir plan veya projesinin sonucu değil, yapımcı firma
talebinin karşılanmasına yöneliktir. Buna rağmen, dönemin Sayın Bakanı
tarafından 11.9.1998 tarihinde şirketle imtiyaz sözleşmesi imzalanmıştır.
Mevcut doğalgaz santrallarında
gerçekleştirilen üretim sonucunda, Türkiye elektrik enerjisi üretiminde
doğalgazın payı yüzde 50 seviyelerinin de üzerine çıkmış durumdadır. Buna
paralel olarak, ülkemiz kaynaklarına dayalı olarak üretilen elektrik
enerjisinde de yerli linyit kömürü ile su kaynaklarının paydası sürekli olarak
düşüş göstermiştir.
Başta DPT olmak üzere, enerji konusunda
uzman veya görevli kuruluşlar TEK, TEAŞ, TEDAŞ, DSİ, Elektrik İşleri Etüt
İdaresi, Hazine Müsteşarlığı tarafından defalarca dile getirilen uyarı ve
önerilere rağmen, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca bu uyarı ve öneriler
dikkate alınmamış, aksine, anılan kuruluşlar söz konusu uyarılarından ötürü de
eleştirilmiştir. Ancak, ülkemizin enerji ve doğalgaz arz-talep dengesi
açısından içinde bulunduğu nokta, başta DPT olmak üzere, söz konusu kurum ve
kuruluşların öngördüğü tabloyla bire bir de örtüşmektedir. Örneğin, Mavi Akım
Projesinden 2000 yılında gaz alınacağı belirtilmekte ve buna dayalı olarak
santral projelerine yer verildiği görülmektedir. Halbuki, Mavi Akım Projesinin,
bugün gelinen noktada, anılan tarihte bitirilmesi mümkün görülmemektedir. Bu
nedenle, bu projenin yeni santral planlaması ve gaz projeksiyonları
çerçevesinde yeniden planlanmasında yarar mütalaa edilmektedir denilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yılmaz, konuşmanızı
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
ENVER YILMAZ (Devamla) - Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığına bağlı BOTAŞ Genel Müdürlüğü çalışmasında yer alan benzer
çelişkiler bu kuruluş ile Bakanlık arasındaki koordinasyon eksikliğini açıkça
göstermektedir.
Çok enteresan bir örnek vermek istiyorum.
Çanakkale Santralı Bakanlık listelerinde 700 megavat alınmışken, kuruluşun
çalışmasında 1 400 megavat gözükmekte ve bu oranda gaz temini planlanmış
bulunmaktadır. TEAŞ Genel Müdürlüğü tarafından metropol alanı içinde tesisi
mümkün görülmeyen 700 megavat gücündeki Silivri Projesi, kuruluşun çalışmasında
yer almaktadır. Bakanlık listesinde yer almayan 700 megavat gücündeki Eskişehir
Santralı 2004 yılında devreye girmek üzere BOTAŞ çalışmasında yer almaktadır.
Bakanlık listesinde 2008 yılında devreye girmek üzere yer alan 356 megavat
gücündeki İzmit Santralı BOTAŞ çalışmasında yer almamakta, buna karşılık, BOTAŞ
çalışmasında 2008 yılında devreye girmek üzere yer alan bir başka İzmit
Santralı Projesi de Bakanlık listesinde yer almamaktadır.
Mevcut uygulamaların sürdürülmesi halinde,
gelecekte, bitmiş olduğu halde gaz temin edilemeyen veya gaz hazır olduğu halde
henüz bitmemiş olan proje uygulamalarıyla karşılaşma riskinin oldukça fazla
olduğu anlaşılmakta, santrallar zamanında bitirildiği halde gaz temin
edilememekte, gaz temin edildiği halde kullanıcı santralın tamamlanamaması
halinde tüketilmeyen gazın bedelinin ödenmesi durumuyla karşı karşıya
kalınmaktadır.
1998 yılında yaşanan global krizin bazı
Uzakdoğu ülkelerinin enerji sektörü üzerindeki etkileri dikkate alındığında,
benzer bir kriz anında rekabet ortamından uzak ve yüksek oranda enerji alım
garantisi verilen projelerin ithal girdi oranının gittikçe arttığı ülkemiz
enerji sektörü içinde tehlike oluşturacağı uyarıları yapılmış; fakat, o dönemin
Bakanlığı tarafından dikkate alınmamıştır. Nitekim, 1999 yılında yapılan bu
uyarılar neticesinde, 2001 yılındaki kriz de gerçekleşmiştir.
Değerli arkadaşlar, Iğdır Projesi,
Kırklareli Projesi olarak da dosyalarda gözüken problemlere değinmek
istemiyorum süremizin sınırlılığı açısından. Bugün, günümüzde yansımasını hep
beraber gördüğümüz ÇEAŞ ve Kepez Elektrik uygulamalarıyla ilgili birkaç kelime
konuşmak istiyorum. 1993 yılında yönetimin değişmesinden itibaren,
görevlendirme sözleşmesi hükümlerine aykırı pek çok eylem ve işlemleri olmasına
ve bu konularda Sermaye Piyasası Kanunu uyarılarına rağmen devam eden
problemlerin çözümü konusunda Bakanlıkça gerekli girişimlerde bulunulmamıştır.
1998 yılında ÇEAŞ ve Kepez şirketleriyle imzalanan görev verme sözleşmelerinin
ardından, anılan şirketlerle, 9.3.1998 tarihinde imtiyaz sözleşmesi imzalanması
ve yine, 1998 yılında, işletme hakkı devir sözleşmesi imzalanması sırasında pek
çok konu -kamulaştırılan gayrimenkullerin Hazine adına tescilinin yapılmaması
gibi- çözüme kavuşturulabilecekken, bunlar yapılmamış ve bugünkü, kamuoyumuzun
bildiği problemlere zemin hazırlanmıştır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yılmaz, toparlar mısınız.
ENVER YILMAZ (Devamla) - Az kaldı Sayın
Başkan, bitiriyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yukarıda hızlıca izah ettiğimiz şekliyle, gerek yolsuzlukları araştırma
komisyonu raporlarında gerek Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu
raporlarında gerek Hazine Müsteşarlığının uyarılarında, BOTAŞ'ın yazılarında,
Elektrik İşleri Etüt İdaresinin yazılarında, Sayın Cumhur Ersümer'in, görevini
gereği gibi yerine getirmediği, ilgili kurum ve kuruluşların uyarılarını
dikkate almayarak kamuyu zarara uğrattığı anlaşıldığından, talebimiz
doğrultusunda, Türk Ceza Kanununun 230 uncu ve 240 ıncı maddeleri uyarınca,
haklarında Anayasanın 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci maddesi gereğince Meclis
soruşturması açılması için talepte bulunduk. Karar, Yüce Heyetimizindir.
Saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.
(9/7) esas numaralı önerge sahiplerinden
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kılıçdaroğlu, konuşma süreniz 10
dakikadır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana Yüce Divana giden bakan sayısı 12 ve ilk soruşturma
komisyonu da 26 Ocak 1928 yılında kuruluyor. O dönem, Yavuz Zırhlısının onarımı
dolayısıyla kamuoyuna yansıyan olaylar Parlamentoda gündeme getiriliyor ve
Parlamentoda bir bakan ve bir milletvekili, yargılanmak üzere, Yüce Divana
gönderiliyor ve her ikisi de Yüce Divanda mahkûm oluyor.
1920'lerin, 1923'lerin Parlamentosuna
baktığınızda, o Parlamentonun, Ulusal Kurtuluş Savaşını veren, yorgun, ama,
onurlu bir Parlamento olduğunu görüyoruz. Kendileri, üzerlerine düşen her türlü
şaibeyi rahatlıkla soruşturan ve olayların üzerine yüreklilikle giden bir
Parlamento. Bu Parlamento, Türkiye Cumhuriyeti Halkının gönlüne taht kuran bir
Parlamentodur.
Çokpartili demokratik rejime geçtikten
sonra, Parlamentonun daha gelişmesi, toplumda daha da saygınlık kazanması
gerekirken, süratle ivme kaybettiğini, halkın Parlamentoya olan güveninin büyük
ölçüde yitirildiğini görüyoruz. Özellikle 1980 sonrası, Parlamentonun, bir
çamaşır makinesi gibi, birbirini aklayan bir mekanizmalar zincirini gündeme
getirdiğini görüyoruz ve kamuoyu yoklamalarında "en çok güvenilen, itibar
edilen kurum hangisidir" denildiği zaman, Parlamentonun, maalesef, son
sıralarda yer aldığını görüyoruz.
Bu yeni yasama döneminde, Parlamentonun,
yine, saygınlık kazanması, itibar kazanmasını istiyorsak, halkın gözünde
"evet, bu Parlamento, kendi üzerine düşen şaibeleri ortadan kaldırabilecek
yüreklilikte bir Parlamentodur" diyebiliyorsak, biz, bir sistem
kurmalıyız. Soruşturma komisyonları kurmak marifet değildir arkadaşlar.
Marifet, yolsuzlukları engelleyebilecek mekanizmaları kurmaktır, o
mekanizmaları harekete geçirmektir, parlamentere saygınlık kazandıracak
yasaları süratle Parlamentodan geçirmektir.
İmar Kanunuyla ilgili düzenlemeler,
sanıyorum, önümüzdeki haftalarda Genel Kurula inecektir ve orada göreceksiniz
ki, Türkiye Cumhuriyetinde bir bankada yapılan yolsuzlukları, hırsızlıkları,
belki içimiz burkularak, belki biraz hayrete kapılarak, belki de yahu bunlar da
olur mu diyerek göreceğiz. Neden; çünkü, sistemi kuramadığımız için. Eğer biz
sistemi kurabilirsek, yolsuzlukla mücadele konusunda çok daha sağlıklı, çok
daha yürekli adımlar atmış olabiliriz. Örneğin, bizim bir milletvekilimizin,
Sayın Algan Hacaloğlu'nun, siyasî ahlak yasasıyla ilgili teklifi var. Bu siyasî
ahlak yasası, uzun süredir komisyonlarda bekliyor. Niçin Genel Kurula inmiyor;
hükümet, niçin bu yasaya sahip çıkmıyor? Eğer bu yasalara sahip çıkılırsa,
Parlamentonun saygınlığını geri kazandırmış oluruz.
Değerli milletvekilleri, önümüzde
tartıştığımız konu, gerçekten, çok önemli bir konu. Benden önce konuşan
arkadaşımız pek çok soruna dikkat çekti. Ben, sadece, birkaç konuya dikkatinizi
çekeceğim; çünkü, sürem oldukça sınırlı.
Doğalgaz enerji santrallarıyla ilgili
olarak, 1999 yılında, Devlet Planlama Teşkilatı, hükümeti açıkça uyarıyor.
İzninizle, o bölümü aynen okumak istiyorum.
"Müsteşarlığımızca yapılan çalışmada
2005 yılı itibariyle elektrik enerji sektöründe yaklaşık 15 milyar metreküp
doğalgaz ihtiyacı gözükmesine karşılık, BOTAŞ Genel Müdürlüğü tarafından 2005
yılı için aynı amaçla 30 milyar metreküp gazın tüketilmesinin planlandığı
-düşünün, 15 milyar, 30 milyar; yüzde 100- ve buna göre gaz alım bağlantılarına
gidildiği görülmektedir. Bu durumda, 2005 yılında yine yaklaşık 15 milyar
metreküp gazın ihtiyaç olmaması nedeniyle tüketilemeyeceği ve bedelinin, al
veya öde şeklinde anlaşmalar gereğince ödenmek durumunda kalınacağı, gazın
tüketilmek istenmesi halinde de gereksiz santral yatırımlarına girileceği
anlaşılmaktadır. Bu nedenle, BOTAŞ Genel Müdürlüğü tarafından ortaya konulmuş
olan tablonun gözden geçirilerek, ihtiyaç olmayan santral projelerinin
listelerden çıkarılmasında, buradan hareketle yıllar itibariyle ülkemiz
doğalgaz ihtiyacının, konut ve sanayi sektörlerinin ihtiyaçları da dikkate
alınarak gerçekçi bir şekilde belirlenmesinde ve doğalgaz alım anlaşmaları ile
iletim ve dağıtım projelerinin buna göre planlanmasında ve yapılmasında
ülkemizin menfaatının bulunduğu, aksi takdirde, sağlıksız gözüken doğalgaz
planlama çalışmalarının gelecekte ekonomiye ciddî bir yük getireceği
anlaşılmaktadır."
Sadece bu müsteşar mı söyledi; hayır. Bu
müsteşar görevden alındı, hükümet bir başka DPT müsteşarı atadı. O da, 20 Eylül
2000 tarihinde, aynı şekilde, dönemin hükümetini tekrar uyarıyor
"Yapmayın, yanlış yapıyorsunuz, yüksek bedeller koyuyorsunuz, yüksek
tahminler yapıyorsunuz, al veya öde anlaşmaları yapıyorsunuz ve bu ülkenin tüyü
bitmemiş yetiminin hakkını siz çarçur ediyorsunuz." Ne oluyor; hiçbir şey
olmuyor.
Şöyle bir liste var; Yolsuzlukları
Araştırma Komisyonumuzun raporuna bu liste ekli. Burada, yapılan tahminler var.
Bu tahminlerin tümü, DPT'nin yaptığı tahminlerin neredeyse yüzde 100 daha
fazlası. Sadece, DPT ile BOTAŞ'ın yaptığı tahminler mi böyle; hayır. Bizim
tüketebileceğimiz enerji miktarını gösteren, Dünya Enerji Ajansının yaptığı
tahmin var. Örneğin, Dünya Enerji Ajansı, 2010 yılında Türkiye'nin 35 milyar
metreküp doğalgaz tüketeceğini öngörürken, BOTAŞ'ın öngördüğü miktar yaklaşık
55 milyar metreküp.
Değerli arkadaşlar, şimdi, al ya da öde...
Yüksek bedel belirliyorsunuz, yüksek kapasite belirliyorsunuz, sözleşme
yapıyorsunuz, tüketemiyorsunuz. Tüketemeyince, Türkiye iki türlü zarara
uğruyor; tüketemediğiniz doğalgaz yine Rusya'da kalıyor, tüketemediğiniz
miktarın fiyatını siz buradan ödemeye başlıyorsunuz. Bunun adı da sorumlu
yönetim olabilir mi; bunun adı sorumlu yönetim olamaz.
Ben, yine size Hazine Müsteşarlığı
raporundan bir bölüm okumak istiyorum: "Doğalgaz arz fazlası dolayısıyla
al ya da öde şartı kapsamında ve yüksek fiyatlı, garantili elektrik alımı
anlaşmaları nedeniyle Hazinece 2002-2019 dönemlerinde üstlenilecek toplam
maliyet 32 169 000 000 dolardır."
Yine, aynı şekilde, Cumhurbaşkanlığı
Devlet Denetleme Kurulunun raporları var. Uzun, oldukça kapsamlı bir rapor
olmakla beraber -bu rapor, Yolsuzlukları Araştırma Komisyonuna sonradan intikal
eden bir rapor- oradaki sadece bir cümleyi okumak istiyorum:
"Yap-işlet-devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri projelerinde, kamu
yararını gözetmeyen, hatalı ve usulsüz, çok sayıda işlem ve uygulama
belirlenmiştir." Bunu da, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu söylüyor.
Bütün bunları yapıyoruz; sadece bunlarla
kalsa, yine razıyız; iki ülke arasında fiyat revizyonları yapıyoruz. Yaptığımız
fiyat revizyonlarının, Türkiye Cumhuriyetinin aleyhine gelişmeler sağladığını
da unutmamanız gerekiyor değerli arkadaşlar. Oradan da, bir taraftan fiyat
revizyonuyla daha yüksek fiyatlar öngörülürken, öbür taraftan da 13 235 780
dolarlık bir alacağımızdan tek taraflı vazgeçiyoruz. Diyeceksiniz ki, herhalde,
BOTAŞ yetkilileri, bu fiyat revizyonunu yaparken, BOTAŞ Yönetim Kurulunun
iznini alıp oraya gittiler; maalesef, BOTAŞ Yönetim Kurulunun da izni yok.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Gama Gasprom
bir gün geliyor, Turusgaz oluyor. Yaptığınız bir anlaşma var; 1996 yılında
yaptığınız bir anlaşma var ve siz, o anlaşmayı, sahte bir evrakla -altını
çizerek söylüyorum; sahte bir evrakla- 1998 yılında yeniden yazıyorsunuz. 1998
yılında yapıyorsunuz; ama, sanki 1996 yılında yapılmış gibi onu yeniden
düzenliyorsunuz, altını imzalıyorsunuz; 1996 yılındaki anlaşmayı da yok
ediyorsunuz; yani, hileli evrak düzenlemesi ve fiyat formülü değiştirilerek,
Türkiye'nin, 387 000 000 dolar zararına yol açıyorsunuz. Bunun altında imzası
olanların, herhalde, bu Parlamentoya ve yüce yargıya hesap vermeleri kadar
doğal hiçbir şey olamaz.
Bir başka konuya geleyim; belki, çok hızlı
gidiyoruz; ama, süre yetersizliği nedeniyle gitmek zorundayız. Mavi Akım
Anlaşması yapıyorsunuz. Bakın, bu anlaşmada aynen şöyle bir ifade var:
"Söz konusu doğalgaz boru hattı, Rusya Federasyonunun topraklarında ve
Karadeniz'in altında RAO Gasprom tarafından, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında
ise RAO Gasprom'un anainşaat şirketiyle Türk şirketlerinin oluşturacağı bir
konsorsiyum tarafından inşa edilecektir."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hemen
bağlıyorum Sayın Başkanım.
Doğal olanı, Rusya kendi ülkesinde
yapacaktır, Türkiye de kendi ülkesinde yapacaktır; ama, sonra ne oluyor; Rus
şirketi bir yazı yazıyor ve "Türkiye'de de şu konsorsiyum yapacaktır"
diyor. Türkiye Cumhuriyeti, maalesef, buradan da beklenenin üzerinde bir zarara
uğramış oluyor.
Size, Avrasya Stratejik Araştırmalar
Merkezi Uzmanı Sayın Sinan Oğan'ın bu projeyle ilgili söylediklerini aynen
okuyorum: "Türkiye'nin çıkarlarına ters düşen böyle bir anlaşmanın
imzalanması iki alternatifi gündeme getirmektedir. Anlaşmayı imzalayanlar ya
çok cahildirler ya da işten bazı kişisel çıkarlar elde etmişlerdir." Bunu,
ASAM'ın uzmanı söylüyor.
Değerli arkadaşlar, sadece bununla da
kalmıyor. Samsun-Ankara doğalgaz boru hattında da bazı olaylar var. Burada,
BOTAŞ Yönetim Kuruluna, bir firmaya projeyi yüzde 25 daha pahalıya yapın diye
bir telkinde bulunulduğuna dair bir şikâyet geliyor. BOTAŞ Yönetim Kurulu karar
alıyor ve bu şikâyeti Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına gönderiyor ve
"böyle bir şikâyet var, bunu soruşturun" diyor. Vakit almamak için
yazıyı okuyamıyorum; ama, dönemin bakanı... Sorumlu bir bakan ne yapar; böyle
bir iddia geliyor, iddiayı kim yapıyor; BOTAŞ Yönetim Kurulu yapıyor, bununla
ilgili derhal soruşturma açması lazım. Sayın Bakanın verdiği yanıt:
"Kanıtlama ve belgeleme olanağı bulunmayan dedikoduların dışında, ortada
konuya ilişkin olarak somut hiçbir karar ve işlem mevcut değilken, incelenecek
ve soruşturulacak bir hususun bulunmadığı...” Şayet incelenecek ve
soruşturulacak bir husus varsa, o da, ilgili kuruluş olan BOTAŞ yetkililerinin,
üzerlerine düşen yükümlülük ve sorumlulukları, görev bilinci içinde zamanında
yerine getirmeden, iç sorunlarını Bakanlık makamına taşımalarıdır! Bakanlık
makamına taşımış makamına taşımış "gel bunu soruştur" diyor "ben
soruşturmam, siz bunlarla uğraşmayın" diyor.
Değerli arkadaşlar, bu kadar ciddî, önemli
bir konu var. Bu belgeler, araştırma komisyonunun sınırlı zamanı ve sınırlı
olanakları içinde ulaştığı belgeler. Sanıyorum, soruşturma komisyonu kurulursa,
çok daha sağlıklı, ciddî sonuçlara ulaşılabilir. Ama, konuşmamın başında
belirttiğim konuyu tekrar bir cümleyle vurgulamak istiyorum: Önemli olan,
soruşturma komisyonları kurmak değil arkadaşlar, önemli olan, yolsuzluklara
kapalı bir sistemi kurabilmektir. Onu kurabilecek olan da Yüce Parlamentodur.
Bu dilekle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Kılıçdaroğlu.
Şahsı adına, Niğde Milletvekili Erdoğan
Özegen; buyurun.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Besli ve benim de
içinde bulunduğum 63 milletvekilinin, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları
Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında Anayasanın 100 ve İçtüzüğün 107
nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergemiz
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yolsuzluk kelimesi, özellikle son yıllarda ülkemizde 7'den 70'e herkesin ifade
ettiği gibi, ülkemizin geleceğini karartan, ülkemizi iktisaden çökerten, millet
olarak geleceğimizi yok eden kâbusa dönüşmüştür. Geçtiğimiz yıllarda yolsuzluk
iddiaları gündemden düşmemesine rağmen, vatandaşımızın beklediği somut sonuçlar
alınamamıştır. Öyle bir süreç yaşadık ki, her gün yeni bir isimle yapılan
operasyonlara -şahin, atmaca, kartal, beyaz enerji, bufalo- artık, konulacak
yeni bir isim bile bulunamamasına rağmen, bütün bu yapılanlar kamu vicdanını
rahatlatmaya yetmemiştir. Bundan dolayıdır ki, 3 Kasım seçimlerinde,
vatandaşımız, sandığa giderken bizlerden beklediği, yapanın yaptığının yanına
kâr kalmayacağı, şeffaf, haklarını daha iyi koruyan bir parlamento oluşumu için
oy vermiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; konuyla ilgili, diğer konuşmacı arkadaşlarımız birçok noktaya
temas ettiler; ancak, araştırma komisyonu raporunda yer alan bazı hususları
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Mavi Akım hattının ihalesiz olarak bir
konsorsiyuma verilmesi sonucu, benzer işlere göre, yaklaşık 75 000 000 dolar
daha pahalı yaptırılmasına sebebiyet verildiği vurgulanmaktadır.
Doğalgaz sözleşmelerinin uygulanmasında
Rusya tarafının yükümlülüklerini yerine getirememesi sonucu doğan yaklaşık 14
000 000 dolar alacağımızdan vazgeçilerek, ülkemiz menfaatları korunamamıştır.
Yine, sözleşme gereği yapılan üçüncü fiyat
düzenlemesi hakkı kullanılırken, fiyat indiriminin başvuru tarihinden itibaren
başlatılması gözetilmeyerek, geriye dönük olarak, 166 000 000 doların ilgili
şirketten tahsil edilemediği ifade edilmektedir.
Elektrik Enerjisi Fonundan, yap-işlet-devret
santrallarına 126 000 000 dolar yedek yakıt telafi ödemesi yapılmıştır; ancak,
bu ödeme için gerekli şartların oluşup oluşmadığının tespit edilmesi gerektiği
ifade edilmektedir.
Çayırhan Termik Santralının -fiyatın
belirlendiği enerji satış anlaşmasından sonra- devir işlemleri aşamasında,
yaklaşık 63 000 000 dolar tutarındaki
sarf malzemesinin bedelsiz olarak devredildiği ifade edilmektedir.
Aktaş Elektrik Şirketiyle, 1997 yılı
sonunda yeniden imtiyaz sözleşmesi imzalanarak, daha önce zaten var olan kamu
zararının, dava tarihi itibariyle ve faiziyle birlikte yaklaşık 1 milyar dolar
gibi tahsili kuşkulu yüksek bir meblağa ulaşmasına seyirci kalındığı ifade
edilmektedir.
Ilgın Termik Santralı ihalesinde, yapım
sözleşmesinin sağlıklı belirlenememesinden dolayı doğan anlaşmazlığın
çözümlenememesi nedeniyle sözleşmesi iptal edilen yapımcı şirketin, 300 000 000
dolar tazminat talebiyle, uluslararası tahkime başvurduğu vurgulanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aynı dönemde Devlet Su İşlerinde yapılan uygulamalara göz atacak olursak, bazı
baraj inşaatlarında yüzde 400-696'lara varan keşif artışları olduğu, istisnasız
bütün işlerde yüksek oranlarda keşif artışı olduğu, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünün açıklama notunda, bazı projelere, 2002 yılında keşfi dolmadan,
ilave keşif artışı verilmesinin sebeplerinin politik olduğu düşünülmektedir.
Dikkat çeken bir başka hususun ise, yüzde
30 üzeri keşif artışlarının temel, tünel ve mücbir sebeplerle verilmesi
gerekirken, Proje ve İnşaat Daire Başkanlığında 57 işte, İçmesuyu ve
Kanalizasyon Daire Başkanlığında 20 işte, Barajlar ve HES Daire Başkanlığında
56 işte yüksek oranda keşif artışı olduğu; keşif artışlarının bu kadar yüksek
çıkmasının tek açıklamasının, işlerin projelerinin sağlıksız olduğu ve keşif
artışı uygulamasının suiistimaliyle açıklanabileceği, yapılan bu uygulamayla
bazı müteahhit firmalara ihalesiz olarak yüksek miktarlarda ilave iş verilmiş
olduğu, keşif artış taleplerinin teknik zorunluluklardan kaynaklanmadığının en
büyük göstergesi yüzde 30 üstü keşif artışlarının, çoğu işte işe başlandıktan
hemen sonra yapılmasıdır. Eğer, bu keşif artışları kapsamındaki işler ihaleli
olarak yapılmış olsaydı, ihaleli işlerin indirim oranlarının yüzde 40-50
civarında olduğu gözönüne alındığında, devletin en az 2 milyar dolar kazancı
olacağının tespiti yapılmaktadır.
2886 sayılı Kanunda yüzde 30'dan sonraki
keşif artışlarına olur verilmesindeki ana gerekçenin, ülke ekonomisine katkı
yapacak, acilen bitirilmesine ihtiyaç duyulan projelerin yeniden ihale
edilmesindeki zaman kayıplarını önlemek olduğu halde, yirmiiki yıldır
bitirilemeyen işler olduğu gözönüne alındığında, keşif artışlarının amacına
uygun olmadığının açık olduğu, mevcut bütçe ödenekleriyle işlerin zamanında
bitirilmesinin söz konusu olmadığı, işlerin acilen bitirilmesine yönelik
gerekçelerin bulunmadığı vurgulanmaktadır.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
uygulamalarıyla ilgili olarak araştırma komisyonuna intikal eden bir diğer konu
da, hükümetlerarası ikili işbirliği çerçevesinde kredili olarak yapımı ele
alınan baraj ve HES projeleridir. Bu kapsamda, 29 adet baraj ve HES'in ihale
yapılmaksızın firmalara verildiği, firmaların kendi buldukları yabancı ortak ve
kredi kuruluşlarıyla baraj ve HES projelerinin yüklenicisi oldukları
firmaların, önyeterliliğe benzer, iş deneyimi gibi hususlarda denetime tabi
tutulmadığı, baraj deneyimi olmayan firmalara iş verildiği, işlerin Bakanlar
Kurulu kararnamesine istinaden yapıldığı, kredilerin Hazine garantili olduğu,
Hazine garantisi alındıktan sonra müteahhit firma ve ortaklarıyla pazarlık
yapılarak birim fiyatların tespit edildiği, pazarlık usulüyle tespit edilen
fiyatlarla mukayese edildiğinde Devlet Su İşlerinin fiyatlarının 2-3 katı
olduğu görüldüğü, bazı işlere başlanıldığı, bazı işlere ise başlanılamadığı,
ihale usulüyle yapılması halinde işlerin yarı fiyatına yapılabileceği, benzer
uygulamanın sulama işlerinde de yapıldığı, Baziki ve Bozova sulamalarının
bunlara örnek olduğu, sulama işlerindeki hektar maliyeti Devlet Su İşleri fiyatlarıyla
4 000 dolar iken bu işlerde 10 000 dolar olduğu, "ikili anlaşma" adı
altında yapılan bu işlerin durdurulması ve iptal edilmesi gerektiği ifade
edilmektedir.
Yine, ilgili komisyona intikal eden başka
bir Devlet Su İşleri uygulaması da Aydın Çine Barajı inşaatıdır. İddialar
arasında, işin ilk ihalesinin yüzde 51 tenzilatla bir inşaat firmasında
kalmasına rağmen, ihalenin iptal edilerek, davet usulüyle yapılan ikinci
ihalede işin çok düşük tenzilatlarla farklı bir firmaya verildiği; bu işte
sözleşme ve şartnameye aykırı olarak yüksek keşif bedeli belirlendiği; mevcut
devlet yolu değiştirilerek otoyol maliyetlerine yakın fiyatla yol yapım parası
ödendiği; tünel inşaatında, önce tünel yapılacak yerin komple kazıldığı, tünel
yapıldıktan sonra üzerinin tekrar doldurulduğu, bu suretle gereksiz keşif
artışı ve fazla ödeme yapıldığı; kaya dolgunun beton dolguya dönüştürülerek,
enjeksiyonla, yüksek bedel ödendiği vurgulanmaktadır. Özellikle,
yap-işlet-devret modeliyle yapılan baraj sahalarındaki kamulaştırma işlemlerinde
hak sahiplerinin mağdur edildiği, bu hususta Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünce gerekli önlemlerin alınmadığı tespiti yapılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özegen, toparlar mısınız.
Buyurun.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, Meclisin araştırma ve soruşturma
faaliyetlerinde bulunması, Anayasa ve İçtüzüğümüz hükümlerine girmektedir;
ancak, geçmişte Anayasa ve İçtüzüğe dayanılarak yapılan denetim faaliyetleri çok
istismar edilmiştir. Bu yetkiler, siyaset malzemesi olarak, bazen de birilerini
aklama aracı olarak kullanılmıştır.
3 Kasım seçimleriyle oluşan Meclisimiz,
yolsuzlukların üzerine gidilmesi yönünde toplumdaki beklentilerin en üst
seviyede olduğu bu dönem, araştırma komisyonu çalışmaları başladığından
itibaren, ortaya çıkan bulguları hiçbir şekilde siyasî malzeme konusu yapmamış,
Meclis araştırma ve soruşturmaları istismar edilmemiştir; çünkü, araştırma ve
soruşturma faaliyetleri sonucunda muhtemelen bazı siyasetçiler hakkında davalar
açılabilecek ve yargıyı ilgilendiren bir aşamaya gelinebilecektir. Sonunda,
adaleti ve yargıyı ilgilendirdiğinden -dün, bugün- soruşturma konuları, siyaset
malzemesi yapılmaktan özenle kaçınılmış ve hiçbir dönem gösterilmeyen itina
gösterilmiştir. Amacımız, bir dönemi yargılamak değildir, Meclis denetim
yetkisini adalet duygusunu incitmeden yerine getirmektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
artık, ülkemizde, gelinen bu noktada -Parlamentosuyla, bürokrasisiyle- şeffaflığın
öne çıktığı bir süreci yaşıyoruz. Eğer, Yüce Meclis takdir eder, karar verirse,
işte, bu kurulacak komisyonla, yine, birçok konu aydınlanacak ve dolayısıyla,
suçlular varsa, bunlarla ilgili yargı süreci zaten hukuk devletinde
kaçınılmazdır, gereği yapılacaktır, yoksa, hem siyaset kurumunu hem de ülkedeki
bu yozlaşmayı önleyici yine güzel bir adım atılmış olunacaktır diyorum. Takdir
Yüce Meclisindir.
Hepinizi, bu duygularla, saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özegen.
Şahsı adına söz isteyen İzmir Milletvekili
Nükhet Hotar Göksel.
Buyurun Sayın Göksel. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
NÜKHET HOTAR GÖKSEL (İzmir) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; gündemdeki soruşturma önergelerine ilişkin
şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Siyasetbilimciler, yozlaşma olgusunu,
siyasal iktidarın veya kamu görevlilerinin, erklerini, görev tanımları dışı,
kişisel ya da kendilerini bağlı hissettikleri gruplara çıkar sağlamak amacıyla kullanmaları olarak tanımlamıştır. Yozlaşmak,
sözlük anlamıyla, bireysel alana ilişkin bir olgu gibi görülmekte olup, yine,
sözlük anlamıyla, iyi vasıfları kaybedip, kaba, adi hal almak, dejenere etmek
demektir. Burada, yozlaştırılan, dejenere edilen, devlettir.
Devlet yönetimini içeren yozlaşma
bakımından, ülkeleri iki açıdan değerlendirmek mümkündür.
Bunlardan birincisi, sivil toplumun güçlü,
devletin de aynı zamanda şeffaf olduğu, toplumsal statülerin dikey
mobilizasyonunun liyakat ilişkisiyle belirlendiği Batı tipi toplumlardır. Bu
toplumların bir diğer özelliği, kamunun denetimini sağlayacak yurttaş
bilincinin gelişkin olması, bu anlamda, siyasal katılımın önünün de açık
olmasıdır; aynı zamanda, kompakt işleyen, sayıca sınırlı profesyonel
bürokrasiden oluşan kamu yönetimine sahip olmalarıdır. Kamu bürokrasisinin,
işleyiş olarak etkin, yurttaş denetimine açıklık yönünden şeffaf, sayısal
olarak sınırlı, ancak, çevik olduğu bu toplumlar, siyasal yozlaşmaya nispeten
kapalı olan toplumlardır. Devletin yurttaşla bağı, vesayet ilişkisinden değil,
karşılıklı yükümlülüklerden kaynaklanmaktadır.Bu yükümlülük sayesinde, sadece
devlet değil, toplum ve siyasal partiler de yozlaşmaktan uzak dururlar.
Toplumun devlete olan güveni tamdır.
İkincisi ise, devletin oldukça güçlü
olduğu, buna mukabil, sivil toplumun zayıf, kamu yönetiminin ise son derece
kapalı, bilgi sızdırmayan bir yapıda olduğu geri kalmış ülkelerdir. Bu
toplumlarda, kamu bürokrasisi, sayıca oldukça kabarık ve hantaldır; aynı
zamanda, yurttaş denetimi, hem devletin sivil alan üzerinde ezici hâkimiyeti
hem de yurttaş bilincinin yeterli olmaması dolayısıyla oldukça zayıftır.
Toplumsal statülerde dikey mobilizasyon liyakate göre değil, patronaj ilişkiye
göre belirlenmektedir. Daha açık söyleyişle, toplumsal statüde yükseliş,
bireysel meslekî performanstan ziyade, kamu yönetiminde yakın olduğunuz
kimselerin size sağlayacağı imkânlarla ilgilidir. Bu toplumlarda toplumsal
statüyü belirleyen ise kamu görevidir. Bu yapılar, iktisaden gelişmemiş,
yozlaşmaya açık olan yapılardır. Yozlaşma, kanser gibi, toplumun her yanına
yayılmıştır. Yozlaşmadan uzaklaşmak da aynı zamanda çok zordur; çünkü, devlet
yönetiminde yozlaşmanın toplumdan çok ciddî bir tepki görmemesi, yozlaşmayı
kronikleştirmektedir. Bu anlamda, bir toplumsal onayın olması, vatandaşın da
bir anlamda yozlaştığını göstermektedir.
Siyasal ve idarî yolsuzluğun toplumsal
hayatımızda pek çok değişik yansıması vardır. Yolsuzluğun belki de en göze
çarpan şekli, rüşvet ve adam kayırma gibi eylemlerdir.
Siyasal erki elinde bulunduran
politikacıların ve kamu görevlilerinin yükümlülükleri veya hukukî sınırlamalar
dışına çıkarak yapmamaları gereken işlemleri yapmaları, yapmaları gereken
işleri yavaşlatmaları ya da başka işleri yavaşlatmak pahasına
çabuklaştırmaları, iş kalitesi ve miktarında seçici davranarak çıkar
sağlamalarıyla, yolsuzluk, pek çok değişik şekil alabilir. Rüşvet alma, akraba
kayırma, rant kollama gibi özünde kişisel çıkar sağlama amacına yönelik yolsuzluk
görünümlerinin yanı sıra, doğrudan siyasî dürtülerle biçimlenen yolsuzluk
biçimleri de vardır.
Türkiye'de siyasal yozlaşmayı üreten
faktörleri politik kültür ile devletin kamu ekonomisi üzerindeki ağırlığında
aramak gerekiyor. Türkiye'nin politik kültüründe devlet, aynı zamanda baba
figürüyle özdeştir. Baba, bu kültürde, birazcık da karşılıksız olarak ihsanda
bulunan anlama gelmektedir.
Türk kamusal felsefesinin çok ciddî bir
paradoks içerdiği konuların başında, kutsal olarak görülen devletin, aynı
zamanda yozlaştırılan, yani soyulan bir devlet olmasıdır.
Yolsuzluğu üreten nedenlerin önemli bir
kısmı yapısal nedenlerdir. Bunlardan ilki, kapasite yetersizliğidir. Yani, kamu
hizmetlerinin sürdürülmesine yetecek kadar finansal ve teknik kapasite yoksa,
eğer siyasal otorite de saydam değilse ve hesap verme sorumluluğu da yoksa,
sonuçta, keyfî davranmaya ve kayırmaya sebep olunacaktır.
Kaynak yaratma yetersizliği, bazen,
patronaj sisteminin bir sonucu olabilmektedir. Yani, kamu, fazla kamusal
finansman yaratma çabasına girdiği, vergi yükünü ağırlaştırdığı takdirde, bunun
yaratacağı tepkilerden kaçınmakta ve neticede, kaynak yaratma çabası yetersiz
kalmaktadır. Kamunun, keyfî, saydam olmayan ve özünde yozlaşmış olan harcama
eğilimi, vatandaşların vergi ödeme isteğini kırmakta, dolayısıyla, vergi
toplamayı daha da güçleştirmektedir.
İkincisi, kamu personeli ile özel kesim
personeli arasındaki uçurumdur. Bunun sonucunda, çalışanların motivasyonu
azaldığı gibi, kurumla bütünleşme duyguları zayıflamakta; böylelikle, idarî
yozlaşmanın önü açılmaktadır.
Üçüncüsü, kamu personelinin istihdam,
atanma ve yükseltilmesinde liyakatin esas alınmamasıdır. Bu durum da yozlaşmaya
yol açmaktadır.
Yine, kamu personelinin performansı ile
maaş durumu arasında ilişki kurulamamış olmasıdır.
Yine, bir yolsuzluk durumunda yakalanma
olasılığı ile yakalanıldığı takdirde alınacak cezanın ağırlığının yolsuzluk
üzerindeki etkisidir.
Diğer taraftan, sivil toplum örgütlerinin
ve yurttaşların kamudan hesap sorabilmesinin, genelde kamu personelinin
denetiminde çok önemli etkisi bulunmaktadır. Bu durum da beraberinde, ülkedeki
genel ahlak ve özgürlüklerin seviyesinin ne olduğu sorusunu akla getirmektedir.
Yurttaş hak ve özgürlüklerinin baskı
altında tutulduğu yerlerde yolsuzluğun daha yüksek olmasını beklemek şaşırtıcı
olmasa gerek.
Diğer taraftan, aşırı bürokrasi ve
kırtasiyecilik yolsuzluğa zemin hazırlamaktadır. Kamu hizmeti ne kadar
kırtasiyeci bir tarzda yürütülüyorsa vatandaşın işi o kadar uzamakta ve rüşvete
de o kadar gerekçe ve bahane üretilmiş olunmaktadır.
Öte yandan, yolsuzluğun yaygın olmasının
getirdiği meşruiyetin ve ahlakî bozulmanın da yolsuzluğu artırıcı bir etkisinin
olduğu görülmektedir. Bu, bir anlamda kendini yeniden üreten bir süreci ortaya
çıkarmaktadır.
Bu alanda siyasî süreçte yapılabilecekler
her dönemde ifade edilmesine rağmen, yolsuzlukların önlenmesi konusunda atılan
adımların yeterli olduğunu söylememiz mümkün değildir. Bu adımların
yetersizliği, siyasete ve siyasetçiye yönelik güven bunalımını ortaya çıkarmış
ve toplum, daha temiz olduğuna inandığı parti ve kişileri ülke yönetimine
taşımıştır.
3 Kasım seçimlerinde Partimizin büyük bir
oyçokluğuyla tek başına iktidara gelmesi, geçmişte bu ve buna benzer yanlış
uygulamaların bir sonucudur.
Bütün azim ve gayretini vatandaşının
mutluluğu ve refahına endeksleyen Partimiz, gerek programında gerekse hükümet
olduktan sonra açıkladığı acil eylem planında, yolsuzluklara ve bunlarla nasıl
mücadele edileceğine ilişkin geniş bir perspektif ortaya koymuş ve bu
istikamette çalışmalarını kararlılıkla sürdürmüş ve sürdürmektedir.
Artık, geçmişin kötü izlerini ülkemizin
gündeminden tamamen çıkarmayı hedefleyen ve bunu ahlakî bir sorumluluk olarak
gören bir parti var Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında. Bu alandaki
çalışmalarımızı yaparken, elbette, vatandaşlarımızın cebinden ellerini çekmeye
çalıştığımız çevreler direniş gösterecektir; ama, bütün bunlar, milletimize
verdiğimiz söze sadık kalmamıza engel olamayacaktır.
Artık, hükümetiyle, vatandaşıyla, sivil
toplum kuruluşlarıyla, yolsuzlukların önlenmesi konusunda tam bir kararlılık
gösterilmektedir. Türkiye, bu fırsatı değerlendirmek zorundadır ve
değerlendirecektir. Nitekim, gelecek nesillere problemsiz güzel bir ülke
bırakmak şu an herkesin hedefi ve arzusudur.
Bu ilkelerden hareketle, Enerji
Bakanlığımız çeşitli çalışmalar yapmıştır. Rusya'yla yapılan gaz alım
anlaşmalarında, fiyat, miktar ve taahhüt yönlerinden önemli ölçüde iyileşmeler
yapılmış ve ülkemizin altına sokulduğu riskler hafifletilmiştir.
Yine, pahalı elektrik alımıyla sonuçlanan
doğalgaz santrallarıyla ilgili görüşmeler devam etmekte, bu şirketlerle yapılan
görüşmelerden de yakında netice alınması beklenmektedir.
Bütün bu çabaların sonucu olarak, bu
dönemde elektrik fiyatlarına hiç zam yapılmadığı gibi, zamlı tarife sona
erdirilerek, indirim yapılmış, ayrıca, doğalgaz fiyatlarında da önemli ölçüde
indirimler sağlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Göksel, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
NÜKHET HOTAR GÖKSEL (Devamla) - Bu noktaya
gelinceye kadar, özellikle söz konusu soruşturma önergesindeki olayda, ilgili
bakanlar, ilgili dönemde, siyasî etiğe yakışmayan bir şekilde, bakan-bürokrat
paslaşmasını, bazen de kaosunu gündeme getirmiş ve ne gariptir ki, bunları,
birer savunma argümanı olarak ortaya koymuştur.
Biz, bu problemlerin, istenirse ve ısrarla
takip edilirse, tek tek çözülebileceğini gösterdik ve yansımaları, anında,
halka, indirimler şeklinde sunduk. Aldanmış ve aldatılmış olma psikolojisini
milletçe yendik. Yabancı firmalar, ilk defa, aracısız olarak, direkt
muhataplarıyla görüşme şansına sahip oldu ve işler sürat kazandı.
Keşke, Türkiye'nin hiç hak etmediği böyle
bir manzarayla karşılaşmasaydık, bunun yerine, ülkeler yarışmasında yeni
avantajlar kazansaydık. Türkiye Cumhuriyeti Devletini çağdaş medeniyetler
seviyesine ulaştırma uygulamalarında, yolsuzluğa, haksızlığa geçit vermek
olamaz, olmayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Göksel.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Hasan Aydın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Tabiî, önemli bir meseleyi görüşmekteyiz.
Ben, arkadaşlarımın değinmiş olduğu kısımlara tekrar değinmek istemiyorum,
başka noktaların altını çizmek istiyorum.
Söz konusu bu proje, 1 289 kilometrelik
bir proje ve bu projeyle birlikte -elimizdeki kayıtlar, veriler doğruysa-
Türkiye, çok ciddî bir düzeyde, Rus doğalgazına bağımlı hale gelmiş durumdadır.
Türkiye, dışarıdan almış olduğu doğalgazın -ortalama olarak- yüzde 67'sini
Rusya'dan almaktadır. Bu oran, Avrupa Birliğine üye ülkelerde yüzde 30'lar
civarındadır, hatta, Avrupa Komisyonunda, bunun sınırlanması benimsenmiştir.
Bu projenin, bu şekilde, yaşama
geçirildiği günden bugüne kadar, millî menfaatlar açısından
değerlendirildiğinde, ülkemizin yararınadır diyebileceğimiz bir proje olduğunu
söylemek mümkün değil. Geçmişte bu projeyi savunan bakan arkadaşlarımız
"eğer, biz, bu şekilde, Rusya'ya bağımlı olacaksak, biz de onlara para
vererek Rusya'nın ekonomisini bağımlı hale getirmişiz" demektedirler;
hatta "Rusya 2 700 000 000 dolar yatırım yaparak, böyle bir projede bizden
daha fazla risk aldı" demektedirler.
Değerli arkadaşlarım, elektrik
üretimimizin yüzde 50'si doğalgaza bağımlı hale gelmiştir.
Bu projede, çok önemli bir olay
işlenmiştir. Samsun-Ankara hattı -arkadaşlarım da ifade ettiler- ihalesiz verilmiş;
ama, çıkan haberler yanlış değilse, bir şirket, 250 000 000 dolar öneri yapmış;
ama, bu şirkete cevap bile verilmemiş ve 339 000 000 dolara bir başka şirkete
verilmiş.
Bu projenin bir başka yanı; özellikle,
Karadeniz'in altından geçen projenin, coğrafî yapısının, bu projeye
uygunsuzluğudur ve koşulları son derece zordur. Daha önce, Meksika Körfezinde,
1 500 metre derinlikte -en fazla derin olan- 100 kilometre uzunluğunda bir
proje var ve bu proje ise, 2 150 metre derinlikte ve coğrafî koşullara direnme
noktasında büyük bir sıkıntı ile karşı karşıya.
Değerli arkadaşlarım, biz, eğer,
Türkmenistan'dan gaz almış olsaydık, bunu 40 dolara alacaktık; ama, o zaman,
bizim, 2 milyar dolar harcayarak, bu boru hattını kendimizin döşemesi
gerekirdi; bu da, Rusya'ya, yıllık vermiş olduğumuz 1 küsur milyar dolarlık
parayla mukayese edildiğinde, aşağı yukarı iki yıllık bir paraya denk
gelmektedir.
Burada ilginç bir şey var. Türk İnşaat
Mühendislik Firmasının hisseleri var, BOTAŞ'ın yüzde 35, Gamanın yüzde 15,6;
fakat, bir tane hisse var ki, çok ilginç; bu hisse, yüzde 4,4 civarında olan,
ama, "hamili" diye ifade edilen ve maalesef, şu ana kadar da kime ait
olduğu bilinmeyen bir hisse söz konusu. Neden hamilidir, neden gizlidir; onu,
elbette, bu soruşturma açılması kabul edilirse, Yüce Divana da giderse, orada
daha da açığa çıkacak diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, ben, burada, uzun
uzun anlatıp, gerçekten, bu projenin, Türkiye'ye gerek malî yönden gerek
stratejik yönden vermiş olduğu zararları anlatıp -daha önce arkadaşlarım da
uzunca anlattıkları için- başınızı tekrar ağrıtmak istemiyorum. Elbette, bu,
çok önemli bir görevdir; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, belki de, bu yasama
döneminde yapmış olduğu en önemli işlerden birisi olacaktır ve inanıyorum ki,
yarından itibaren, Türkiye insanı, halkımız bu olaya çok daha ilgi gösterecek
ve bu Parlamentonun, geçmişte, ülkemizin yararına olmayan eylemler karşısında,
işler karşısında bir duruş aldığını gözleyecek, gözlemleyecek, belki de takdir
edecektir.
Değerli arkadaşlarım, önemli bir iş
yapıyoruz ve suçları varsa cezalarını alsınlar, yoksa aklansınlar gibi bir
çabanın içerisindeyiz, bir gelenek yaratmaya çalışıyoruz. Eğer varsa, bu ülkede
yetim hakkı yiyenlerin gerçekten de hesap vermelerini sağlamak gerek; çünkü, bu
Parlamento, ülkemizde yaşayan 70 000 000 insanın umudu durumunda. Bu Parlamento
iyi şeyler yaptığı zaman ülkemiz rahatlayacak, ferahlayacak; bu Parlamento
görevlerini ifa etmediği zaman, dünlerde olduğu gibi, ülkemizin trendi,
gelişmesi, büyümesi, mutluluğu, refahı daha da kötüye gidecektir.
Bu Parlamento yapıyor değerli
arkadaşlarım, bunu. Bu nedenle de çok önemli bir şey yapıyor; biz yapıyoruz.
İki nedenle yapıyoruz; birisi -kaybedilmiş olan zararları, anladığım kadarıyla,
burada telafi etmek mümkün değil- bundan sonraki zararları engellemek;
ikincisi, Türkiye'de, ben yaptım, ettim, oldu, bitti diyenlere, bundan sonra
yapmayın, ayağınızı denk alın; bundan sonra böyle bir şey yaparsanız bunun
hesabı sorulacaktır noktasında, ülkede, yeni bir geleneği, yeni bir teamülü
yaratmaktır. Çok önemli bir şeydir. Biz yapıyoruz. Ama, bizim cephemizden de
işlere bir bakmamız lazım değerli arkadaşlarım. Eğer, suçlu diye varsaydığımız,
yargı tarafından, suçlu ya da suçsuz oldukları ortaya çıkacak olan dünkü ülke
yöneticilerinin, bakanlarının tarafımızdan Yüce Divana gönderilmesi girişimi
söz konusu ise, öncelikle, ben, vatandaşlarımızın bizim de ne durumda
olduğumuza baktıklarını düşünüyorum.
Bu Parlamentoda 129 dosya var. Vatandaş,
şu anda bizim bu iddialarımızı dinlerken, aynı zamanda, bu Parlamentonun ne
durumda olduğunu da merak etmektedir. 129 dosya vardır. Bu 129 dosyanın, geçmiş
olan bu bir yıl içerisinde, sadece bizim niyetimize, istemimize göre değil;
ama, aynı zamanda, bir anayasal zorunluluk olarak Parlamentoya inmesi
gerekirdi. Bu konuda, hâkimlerin, mahkemelerin bizden istediklerinin ve bizden
istemesi gerekenlerin, bizim tarafımızdan görevimizin ifa edilmesi gerekirdi;
ama, bu bir yıl içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesi gereken 129
dosya bir tarafta beklemektedir.
Bunu neden söylüyorum; eğer, bu Parlamento
temiz bir sayfa açacaksa, beyaz bir sayfa açacaksa, bu Parlamento, böyle bir
girişimiyle vatandaşını ikna edecekse, halkın siyasete yeniden güvenini inşa
edecekse, ben, bu güven inşaını, öncelikle, bugün bu Parlamentoda üye olarak
bulunan milletvekili arkadaşlarımızdan başlatmamız gerektiğini düşünüyorum.
Aksi takdirde, dünlerde olduğu gibi, benden değilse, benim partimden değilse,
bir de suç işlemişse -hele hele bizim ülkemizde, suçluya karşı mücadelede
vatandaş büyük bir destek vermektedir- bu desteği de alırız diyerek, ülkede
yeni bir beyaz sayfa açmak mümkün değildir.
Biz, Cumhuriyet Halk Partili
milletvekilleri olarak, Cumhuriyet Halk Partisine ait olan, Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekillerine ait olan dosyaların derhal gündeme getirilmesi
ricasında bulunduk defalarca. Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız kendi
dosyalarını hangi nedenle getirmiyorlar, bilemeyiz. Anayasanın işlemesi gereken
bir kurumunun neden işletilmediğini kendilerine sormamız gerekir. Yani,
Anayasaya göre yapmamız gereken bir görev, bu Parlamento tarafından şu anda
yapılmamaktadır. Gündeme gelmesi gereken, Meclise gelmesi gereken dosyalar
gelmemektedir. Neden gelmemektedir?
Bu Parlamentodaki milletvekili
arkadaşlarımız, hiçbir şeyden korkmamalıdırlar. İddia eden tarafın diğer tarafı
suçladığı ya da kesin suçlu olduğu anlamına gelmemektedir. Hiçbirimizin
omzunda, sırtında bir yük kalmamalıdır ki, bizim bu noktadaki iddialarımızın,
yeni bir beyaz sayfa açma girişimlerimizin vatandaş tarafından benimsenmesini,
yeni bir umuda dönüşmesini, bir vicdan rahatlığına dönüşmesini sağlayabilelim.
Sevgili arkadaşlarım, bakınız, ben size
bir şey söylemek istiyorum; yine iyiniyetle söylemek istiyorum. Geçtiğimiz
günlerde, geçmişte bu Parlamentoda bulunan bazı milletvekili arkadaşlarımın da
Genel Başkanı olan Sayın Erbakan bir ceza aldı ve eğer yeni bir durum olmazsa,
Sayın Erbakan hapse girecek. Sayın Erbakan hapse girecek; ama, Sayın Erbakan'la
aynı suçu işlediği iddia edilen, aynı davada yargılanan arkadaşlarımızın
-yanlış hatırlamıyorsam- bugün bu Parlamentoda biri İçişleri Bakanı, biri
Dışişleri Bakanı. Şimdi, bu İçişleri Bakanımızın, Dışişleri Bakanımızın, ceza
almış olan ve yeni bir durum ortaya çıkmazsa hapse girecek olan Sayın
Erbakan'la birlikte aynı davada aynı durumda olan bu arkadaşlarımızın,
Parlamentoda bulunmaları, İçişleri Bakanı olmaları, Dışişleri Bakanı olmaları
ve böyle bir resim karşısında, şu önümüzde bulunan dosyaları görüşmemizin,
toplumun vicdanını rahatlatabileceği konusunda gerçekten emin olabiliyor muyuz?
Yani, bizim hakkımızdaki iddialar, bu Parlamentoda bulunan milletvekilleri
hakkındaki dosyalar gündeme getirilmiyor. Neden; çünkü, bunun muhatabı biziz.
Çünkü, bu dosyaları gündeme getirmesi gereken biziz, bu Parlamento. Şimdi,
vatandaş bize şöyle diyecek: "Peki kardeşim, sizi kutluyoruz, tebrik
ediyoruz, geçen dönemlerde usule uygun olmayan, hakka, adalete, hukuka uygun
olmayan uygulamalar karşısındaki duruşunuzu kutluyoruz. Bu ülke, bu nedenle bu
hale geldi. Bu ülkenin, gerçekten, bu halden kurtulması lazım. Gerçekten,
birilerinin bunu yapması lazım. Tabiî ki, bu birileri Parlamentodur Yüce
Meclistir..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aydın, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
Buyurun.
HASAN AYDIN (Devamla) - "...ve
cesaretinizi de kutluyoruz. Kim ki, yetim hakkı yemişse, böyle bir iddianız
varsa, böyle bir gözleminiz, varsayımınız varsa, onlara iğneyi batırınız;
onları, bu işleri yapmalarından ötürü pişman ediniz." Peki, bize "siz
nasıl bir Parlamentosunuz ki, çuvaldızı sonuna kadar saplama cesareti gösteren
ey parlamenterler, neden iğneyi kendinize batırma cesareti
göstermiyorsunuz" derlerse, bu Parlamentodaki milletvekili arkadaşlarımız
nasıl bir cevap verecekler?! Yani, Sayın Erbakan, milletvekili olmadığı için
hapse giriyor da, neden aynı davadan yargılanması gereken, aynı suçu işlediği
varsayılan, ama, bugün, hapiste olması ya da hapse gitmesi gereken insanlar bu
ülkeyi yönetmeye devam ediyorlar diye sorulursa, Adalet ve Kalkınma Partili
arkadaşlarımız ne cevap verecekler?! Yani, biraz önce konuşan milletvekili
arkadaşımın, o iyi niyetiyle söylemiş olduğu, gerçekten, yeni bir sayfayı
açmış, yeni bir devri başlatmış oluyor muyuz?! Bu işi çözemezsek, değerli
arkadaşlarım, burada, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlar, hakkında
dosya olan arkadaşlar rahatsızdırlar. Milletvekili arkadaşlarımız, kendi
dosyalarının gündeme gelmesini istemektedirler "biz, cezamız varsa alalım,
yoksa aklanalım" talebindedirler. Bu dosyalar bizim sırtımızda yüktür.
Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız, kendi dosyalarını bu Parlamentoya
getirmeye cesaret edemiyorlarsa, lütfen, arkadaşlarımızın dosyalarının arkasına
saklanmasınlar; ayıp oluyor! Sonra da kalkıyoruz, burada, yapmamız gereken,
temel olarak yapmamız gereken, esas olarak yapmamız gereken görevleri bir
kenara koyuyoruz, kendilerinin dosyalarını getirmekten imtina ediyoruz; ama,
bizim insanî, meşru hakkımızı, talebimizi, isteğimizi, sayısal çoğunluğunuza
dayanarak Parlamentoya getirmiyorsunuz.
RECEP GARİP (Adana) - Geç artık bunları
yahu!
HASAN AYDIN (Devamla) - Ben bunları
geçmeyeceğim, konunun içindeyim. Bu ülke, hortumcuların, vurguncuların, yetim
hakkı yiyenlerin, "yaptım, yaptımsa yanıma kâr kaldı" diyenlerin
mücadelelerinin cezaya uğramaması, hesabının sorulmaması nedeniyle bu hale
gelmiştir. Yani, bu Parlamentodaki dosyaların nasıl bir yol izleyeceğini öbür
parlamentoya mı bırakalım hep birlikte?! Kolay... Öbür parlamentonun, bu
Parlamentodaki dosyaları yargılaması kolay... Eğer gerçekten, ülkeye umut
vereceksek, eğer gerçekten, ülkede yeni bir sayfa açacaksak, eğer gerçekten,
hortumcuların taa damarlarına kadar gireceksek, önce bizim bu kılcal
damarlarımızın ne olduğunu bir sorgulayalım, buna bir cüret edelim, buna
cesaret edelim.
Ben, ülkenin böyle bir şeye ihtiyaç
duyduğunu düşünüyorum. Sağduyulu milletvekili arkadaşlarımın bu söylemlerimi
samimî olarak algılayacaklarını düşünüyorum ve önümüzdeki dönemde daha fazla
inat etmeyeceklerini düşünüyorum. Bu dosyaların Parlamentonun gündemine
getirilip suçsuz arkadaşlarımızın aklanacağına, suçlu insanların yargılanıp
cezalanacağına inanıyorum.
Hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
Sayın milletvekilleri, son söz, haklarında
soruşturma istenilen Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur
Ersümer ve Zeki Çakan'a aittir.
Buyurun Sayın Ersümer.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önce sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, bu 10 dakikalık süre içerisinde
neleri ifade edebilmenin telaşı içinde, kısa kısa da olsa konuşmamı sürdürme
çabası içinde olacağım. Sayın Başkanın diğer konuşmacılara gösterdiği
müsamahayı bizlere de göstereceği düşüncesi içinde sözlerime başlıyorum.
Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz günlerde bir
araştırma komisyonu kuruldu, bu araştırma komisyonuna ben de davet edildim.
Gerçekten sevindim komisyonun kurulmasına; çünkü, aklî bir zeminde, objektif
bir ortamda, tarafsız bir ortamda, siyasî mülahazalardan, siyasî husumetten
uzak bir ortamda enerji olayının değerlendirileceğini, gerçeklerin birer birer
ortaya çıkacağını düşündüğüm için sevindim. Dokuz saat süreyle ben bu
komisyonda ifade verdim. Bildiğim her şeyi teker teker söyleyerek, edindiğim
belgeleri sunarak dokuz saat ifade verdim. Bana sorulan her soruya cevap
verdim. Cevap veremediğim sorularla ilgili de, Sayın Başkanın yine müsamahasına
sığınarak, yazılı cevap verme arzusunda olduğumu söyledim ve bana verilen süre
içinde bu sorulara da yazılı cevap verdim. Tabiî, daha sonra, bütün, bu
komisyondaki beyanlarımızın, üzülerek ifade ediyorum, saptırılarak,
çarpıtılarak, belli bir maksada, belli bir meşrebe uygun olarak basında yer aldığını
gördüm. Tabiî, basında yer alan bu atfedilen konuşmalarla ilgili basın
mensuplarını aradım, hayır böyle değildir deme çabası içinde oldum; birçoğunun
telefonları bana dönmedi. Düşünebiliyor musunuz, benim bu dokuz saatlik konuşmam
basına bu şekilde sızdırılıyor; ama, araştırma raporunda tek bir kelime yok!
Şimdi, siz, nasıl, çıkıp da, bu araştırma raporunun tarafsız olduğunu, bu
araştırma raporunun bir husumetten doğmadığını söyleyebilirsiniz?! Yani, bu
araştırma raporunda, benim belirttiğim hususlar yer alsaydı, benim dile
getirdiğim, benim verdiğim bilgiler değerlendirilmiş olsaydı -çok açık ifade
ediyorum- bugün, birçok konunun bu soruşturma önergesinde olmaması lazımdı;
fakat, soruşturma önergesi, tam aksine... Sizler de aynı şekilde
değerlendireceksiniz eğer vakit bulup okursanız.
Şimdi, araştırma komisyonu bir karar
verdi; dedi ki: Şu iki konuyla ilgili, enerji bakanlarıyla ilgili soruşturma
açılsın. Sonra, baktık, soruşturma önergesini elimize aldığımızda, bu önergede,
araştırma komisyonunun "araştırılması gerekir" dediği bütün
hususlarda "soruşturulsun" diye bir taleple Meclisin karşısına
gelindi. Şimdi de, arkadaşlar, haklı olarak konuşuyorlar, anlatıyorlar, birçok
konuya değiniyorlar; ama, gelin görün ki
-ben komisyonda da söyledim bunları- burada dile getirilen iddiaların
hemen hemen büyük bir kesimi -benim bürokratlarımla ilgili- yargıya intikal
etti. Burada adı zikredilen birçok projeyle ilgili, yargı, bürokratlarımın
yargılanmasına izin vermedi birçok konuda.
Bir de, biliyorsunuz, bu işin özü beyaz
enerjiyle başlamıştı. Altı ay süreyle benim telefonlarım dinlendi. Görevi
başında bir bakan olarak jandarma tarafından telefonlarım dinlendi; bürokratla
konuşmuşum, dinleniyor; işadamıyla konuşmuşum, dinleniyor; politikacıyla,
siyasetçiyle konuşuyorum, dinleniyor; ama, yapılan bütün bu telefon
konuşmalarında, bir rüşvet, bir para alışverişi, bir kayırma, gayrimeşru,
gayrikanunî bir tek talimat tespit edilemiyor; yani, şimdi, telefonla maksadına
erişemeyenler... Görevi başında bir Enerji Bakanı, 125 000 personeli olan, 28
genel müdürlüğün kendine bağlı olduğu bir Enerji Bakanı altı ay dinlenecek ve
onun konuşmalarında bir tek yolsuzluk içerecek kelime bulunmayacak... Bu,
aslında, teşekkür edilmesi gereken bir bakanken, biz bulamadık, biz yakalayamadıkla
hareketle, hakkında düzmece bilirkişi raporları hazırlandı. Bu bilirkişi
raporlarının yargıda paçavrası çıktı. Çete neredeydi?! Bu tahkikatlar,
bildiğiniz gibi, Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasına göre sürdürüldü. Peki,
beyaz enerjide, çete kurmak, ihaleye fesat karıştırmak suçlarından yargılanan
bütün memur arkadaşlarımız, hem ihaleye fesat karıştırma suçundan hem çete
kurmak suçundan beraat ettiler.
Şimdi, bu iddiaların yargıda böyle makes
bulmasından sonra, hâlâ, Çayırhan'da şöyle oldu, Kırklareli'nde böyle oldu
tarzında iddiaların Meclisin huzuruna getirilmesini de, biraz önce söylediğim
sınırlar içinde, maksatlı ve bir husumete matuf kabul ediyorum.
Yaptığım bütün işlemler hukuka uygundur.
Yaptığım bütün işlemlerde kamu yararı gözetilmiştir, hizmet gözetilmiştir.
Yapılacak bütün incelemelerde, bu, net olarak görülecektir.
Şimdi bakıyoruz, diyorlar ki... Bana
atfedilen, soruşturma önergesindeki suçlarla ilgili konuları dile getirme
çabası içinde olacağım. Biraz önce arkadaşlar konuştular; -yabancıya verilmiş-
29 DSİ projesi. Bakın, kıymetli
milletvekilleri, bu 29 proje, on yıllık bir dilimi içeriyor. Siz, şimdi, böyle
bir toptancılık yapamazsınız. Bir on yıllık dilimin içindeki bütün yapılan iş
ve işlemleri, biz, nasıl olsa Cumhur Ersümer'i bulduk diye sırtıma
yıkamazsınız. Buna ne Allah müsaade eder ne de kul.
Şimdi, basit basit söyleyip geçeceğim. Bu
29 proje, benden önce başlamış projeler; yani, Sayın Başbakan Necmettin
Erbakan, Sayın Başbakan Bülent Ecevit, Sayın Başbakan Mesut Yılmaz, Sayın
Başbakan Tansu Çiller'in başbakan olarak altlarında imzaları olan projeler.
Yine, Sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer
dönemlerinde imzalanmış ve yine, Mustafa Yılmaz arkadaşımız, Halil Çulhaoğlu
arkadaşımız, Ziya Aktaş arkadaşımız, Recai Kutan, Zeki Çakan ve ben olmak üzere
de, bakanlar tarafından imzalanmış. Şimdi, siz, bu 29 projede şu yapıldı, bu
yapıldı, pahalıya verildi, haksızlık yapıldı, yanlışlık yapıldı dediğiniz
yazının altına, eğer, benim adımı yazıyorsanız, asıl yanlışı siz yapıyorsunuz,
asıl haksızlığı siz yapıyorsunuz. Benim imzaladığım üç kontrat var, inşaatları
devam ediyor; her biri bir gurur vesilesidir. İşte, gidenler görüyor; Çoruh
üzerinde Muratlı, Borçka, Deriner Barajları... Bu işin ne olduğunu anlatmaya
vaktim yok; eğer, anlatsam, emin olun ki, Parlamento bana teşekkür eder.
Bir tek örnek söyleyeceğim yalnız, bir tek
örnek. Karkamış Barajıdır; 120 000 000 dolara mal olmuştur, dört sene süre
verilmiştir; ama, kırkdört ayda bitmiştir, on yılda kendini amorti ediyor. Bu
mu pahalı proje ?!.
DSİ'nin
başlayıp bitirdiği projelerde; DSİ'ye kalan sürelere bakarsanız;
Kapulukaya Barajı on yılda, Gezende Barajı onbir yılda, Özlüce Barajı onüç
yılda bitiyor; on yıldan önce, DSİ'nin bitirebildiği baraj çok az; ama, işte,
parası olunca bitiyor. Su orada duracak, biz bakacağız!.. Doğru bir şey
midir?!. Oradan sağlanan enerjiyle, baraj, kendini on yılda amorti etmiştir
veyahut edecektir.
Şimdi, kısaca bunu ifade ederek
başlıyorum. Buradaki ana amacım şu: Yapılan işin doğruluğunu, yanlışlığını,
tabiî ki, vaktimin elverdiği süre içinde
sizlerle tartışmak, sizlere arz etmek çabası içinde olacağım; ama, diğer
yandan da, bu toptancılığı sizlerin gözünüzün önüne sermek istiyorum.
Şimdi, keşif artışlarıyla ilgili,
bakıyoruz; "1991 yılından bu yana devam eden keşif artışları"
diyorlar. Keşif artışları elli yıldır yapılıyor bu memlekette. Peki,
dönüyorlar, diyorlar ki: "Son beş yıl içinde..." Yine diyorlar ki: "Son
beş yıl içinde yapılanlar yanlıştır, iki bakan gelsin bize hesap versin."
Hayhay; biz, bu keşif artışlarının hepsinin teker teker hesabını veririz,
hesaptan kaçmayız; ama, buradaki bir toptancılığa yine dikkat çekmek istiyorum.
Sakın yanlış anlaşılmasın; ben, birilerini ihbar etmek ihtiyacı içinde değilim;
yalnız, yapılan işi sizlere arz etme çabası içinde konuşuyorum.
Şimdi, o beş yıl dediğiniz yerde, biz üç
bakanız; diğer bakan arkadaşımın biri yok; ama, biliyorum ki, onun imzaladığı
keşif artışları da var. Bu olaylar, benim, bu, size arz etmek çabası içinde
olduğum örnekler, maalesef, araştırma komisyonumuzun ne kadar üstünkörü bir
çalışma sarf ettiğinin delilidir. Ayrıca, yine, maalesef, bu soruşturma
önergelerinin, dikkatli bir çaba içinde olmadan, bu yanlışlıklar taşınarak
getirildiğidir; haklıdır; az önce konuşan milletvekili arkadaşlarımız da, bütün
bu yanlışlıkları tekraren dile getirdiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ersümer.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bir başka çok önemli örnek daha var.
Şimdi, şu Parlamentoda, hatta Türkiye genelinde kime sorsak, yap-işlet-devret
projeleri denildiği zaman herkesin aklına ben geliyorum, herkesin aklına ANAP
dönemi geliyor. Bakın, çok net ifade ediyorum, şu anda Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin elektrik almakta olduğu 23 tane yap-işlet-devret santralı var.
Bunların toplam gücü 2 200 megavat dolaylarında. Türkiye toplam enerjisinin
sadece yüzde 7'sini veriyorlar; ama, benim için önemli olan şu: Bu toplam megavat
gücün içinde, benim altına imza attığım, benim sorumluluğumda olan 4 tanesi
var, 2 RES, 2 HES; yani, 2 tane hidrolik santral, 2 tane de rüzgar santralı.
Bunların toplam gücü 20 megavat. Yani, bütün yap-işlet-devret projelerinin
içinde benim sorumluluğumda olan, altında benim imzam olan 20 megavat ve bütün
bu toplamın onbinde 5'ini teşkil ediyor ve biraz önce belirttiğim gibi, 2’si
rüzgâr santralı, 2’si de hidrolik santral. 1’i 10 megavat, 1’i 5 megavat, işte
1’i 7 megavat, toplam 20 megavatlık bir cesamet.
Şimdi, siz, yap-işlet-devret projelerinde
şu yanlışlıklar vardır; yap-işlet-devret projelerinde pahalı elektrik
üretilmektedir... Sayın Bakanımız "ben bu 4 santrala el koyacağım, ben bu
4 santralda bu pahalılığı önleyeceğim" diyor; Cumhurbaşkanlığı raporunda
deniliyor ki: "Onlar da onları suçladı." Gazete manşetlerinden arz
etmeye çalışıyorum. Neticede, burada suçlanan 4 tane dev santral var. Ben de
suçlamak için ifade etmiyorum, sakın yanlış anlamayın; ama, siz, kalkar da,
yap-işlet-devret projelerinde yapılan yolsuzluğun altına benim adımı
yazarsanız, ben de gelirim, burada, mecburen bunları ifade ederim. Benim
sorumluluğumda olduğu, her zaman hesabını da vermeye hazır olduğum 4 tane
santral var; toplam gücü, 20 megavat.
Şimdi, bu doğalgaz santralları, 1993
yılından başlıyor; aynı toptancılığı burada da yaşıyoruz; yani, bu toptancılık,
on yıllık dilimin içinde, yine, benim karşıma çıkıyor.
Geçtiğimiz günlerde, bir gazetede bir köşe
yazarımızın yazısını, biraz olsun yüreğim soğuyarak okudum; diyor ki: "Bu
beyaz enerji işinde, bizi, bu bilirkişiler, 3-5 megavatlık rüzgâr
santrallarının peşine taktılar; ama, arkada, 4 tane dev gibi doğalgaz
santralının yanına, bunlar, hiç uğramadılar. Biz de, bunları aldık, gündeme
getirdik, günlerce tartıştık." Yine, kendisiyle davalı olduğumuz bir
yazarımız da diyor ki: "Biz, Ersümer'in günahını boşa almışız."
Ben, tabiî, bunların hepsini buraya
getirdim; ama, bu süre içinde, bunları, bu belgeleri, size arz edemeyeceğim.
Şimdi, gelelim yap-işlet-devret santrallarına.
53 üncü hükümet döneminde, Sayın Hüsnü Doğan, bir kararname hazırlıyor, diyor
ki; bu yap-işlet-devret...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ersümer, konuşmanızı
toparlayabilir misiniz. Şimdi, ben de, aslında, size sonsuz konuşma hakkı
vermek isterdim; ancak, Sayın Genel Kurul, Meclis soruşturması açılmasına karar
verirse, bu soruşturma sonucunda, soruşturma komisyonunun raporuna karşı sonsuz
konuşma süreniz var; dolayısıyla, tamamlarsanız sevinirim.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Sayın Başkanım, ben, bu âlicenaplığınıza
gerçekten teşekkür ediyorum; katiyen, sizi sıkıntıya sokmak gibi bir çaba
içinde değilim, hakkıma tecavüz ettiğimi de biliyorum; ama, izin verirseniz,
kısa kısa, önemli gördüğüm bir iki konuyu da arz edip huzurlarınızdan
ayrılacağım efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ersümer.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Şimdi, tabiî, burada, ifade etmeyi
planladıklarımı ifade etmem mümkün değil; ama, yine, genel genel söyleyerek
devam etmek istiyorum.
Şimdi, burada, hep anlatılıyor; işte, 1999
yılında, Devlet Planlama Teşkilatı şu tarzda bir beyanda bulunmuş, bakanlık
uymamış; efendim, Hazine şunu söylemiş... Bakın, düşünebiliyor musunuz, şimdi,
bize yazılan her yazının bir karşılığı var; eğer, tarafsız, önyargısız bir
değerlendirme yapılıyor olsaydı, Devlet Planlama Teşkilatının yazısını alıp,
araştırma komisyonu raporunda değerlendirenler, Cumhurbaşkanlığı Devlet
Denetleme Kurulu raporunda değerlendirenler, hatta, bu kürsüde
değerlendirenler, lütfedip, Bakanlığın cevabî yazılarını da bir
değerlendirselerdi olmaz mıydı?!
Bakın, çok net ifade ediyorum; ben,
Bakanlığım dönemi süresi içinde, gerek elektrik üretiminde gerek gaz
üretiminde, benden önceki sayın bakanların tespit etmiş oldukları miktarların
hilafına bir miktar tespiti, bir alım içinde olmadım. Neticede, çok iyi
bildiğiniz gibi, biz, 27 Mayıs 2000 tarihinde bir mutabakata vardık; yani, 1999
yılından sonra, 27 Mayısta bir mutabakata vardık; bu, bir tarihî belge. Sayın
Başbakan Bülent Ecevit emrettiler, Bakan Sayın Hüsamettin Özkan'ın
başkanlığında, DPT, Hazine ve Enerji Bakanlığı Müsteşarları toplantı yaptılar,
bir mutabakata vardılar; dediler ki: "2000-2002 yılları arasında
Türkiye'de enerji darboğazı olacaktır ve bunlarla ilgili tedbirler
şunlardır." Onun altında, bizim müsteşarımızın da imzası var. Eğer, o
tarihten sonra, bu mutabakat hilafına Enerji Bakanlığında bir iş veya işlem
yapıldığını söyleyebiliyorsanız, ben, onu dinlemeye hazırım. Biz, o mutabakatın
peşinde olduk ve o mutabakatın gerçekleşmesi için gerekenleri yaptık.
Hızlı hızlı gidiyorum. Şimdi, bir, al ve
ödeden (take or pay) bahsediliyor. Şimdiye kadar, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti,
BOTAŞ 1 lira take or pay parası ödememiştir ve şuradan iddia ve ifade ediyorum,
1 TL'de ödemeyecektir. Şimdi, bir yandan, 1999 rakamlarını değerlendiriyoruz,
doğrudur; anlaşma miktarlarını değerlendiriyoruz, o da doğrudur; ama, bizim
yaptığımız başka bir şey var; yani, biz, 2001 yılında, Yüce Meclisin huzuruna
gelmişiz, Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması ve Doğal Gaz
Piyasası Hakkında Kanunu geçirmişiz, bu kanunun 2 nci maddesine bir hüküm
yazmışız, demişiz ki: BOTAŞ, 2009 yılına kadar elindeki bütün kontratlarını
özel sektöre devredecektir ve bu devir işlemini de 2003 yılının kasım ayında
yerine getirecektir; yüzde 10'unu devredecektir, bu yüzde 10, 6 700 000 000
metreküp yapar. Şimdi, ben, bakıyorum, BOTAŞ, kendine tanınan yasal süre
içinde, kanunun amir hükmüne aykırı olarak, şu anda, 1 metreküp gazı dahi devretmemiştir;
Sayın Bakanımız burada.
Şimdi, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun
görevi de BOTAŞ'ın bu amir hükmü yerine getirmesini sağlamaktır; ama biz
bakıyoruz, işte, şundan devredilmedi, bundan devredilmedi... Ben buradan
BOTAŞ'a sesleniyorum;"gamlı olsun şen olsun" bu kontratları
devretsinler. Bu tarihten sonra Türkiye'nin ödeyeceği her take or pay'in
parasının vebaline de günahına da bu yönetim katlanır.
Şimdi, bir başka şey daha söyleyeceğim; bu
devir işlemlerinin yerine gelmemesi, yerine getirilmemesi... Sakın ola ki
isteyen yok diye düşünmeyin; yani, en pahalı alınan LNG ile ilgili, o LNG'yi
veren firmalar dahi bu kontratları devralma çabasındalar. O nedenle, BOTAŞ bir
an önce görevini yerine getirsin, bunları devretsin, kanunun koyduğu hedef 2009
yılıdır. Yine, bir bakıma benim için sevindirici, Sayın Bakanımızın
açıklamaları var "Türkiye 2007'ye kadar enerji sıkıntısı çekmeyecektir"
diyorlar, doğrudur. "2004'ten itibaren enerji yatırımlarının başlaması
gerekiyor" diyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ersümer, son cümlelerinizi
söyleyin.
Buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Sayın Başkan, son sözlerimi söyleyip
ayrılmak istiyorum.
Sayın milletvekillerimiz, gerçekten,
önümüzdeki dönemlerde huzurunuza benim gibi bakanların gelip, böyle, dar,
sıkışık zamanlarda kendilerini ifade etme çabası içinde olmamalarını
istiyorsanız, siyasînin siyasetçiyi suçlamadığı, siyasetçinin siyasetçiyi
soruşturamadığı bir anayasal ortamı mutlaka hazırlamalısınız. Ben, bütün
yaptığım işlerde...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Olur mu öyle şey?
EMİN KOÇ (Yozgat) - Bu Mecliste, yıkama,
aklama devri bitti. Komisyonda konuşursunuz.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Çok affedersiniz, son sözlerimi ifade etmek
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI
MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Biraz önce de belirttim; yaptığım bütün işlerin
hukuka uygun olduğunu, kamu yararı gözetildiğini... (AK Parti sıralarından
"ANAP niye bu hale düştü" sesi)
O, vatandaşın takdiridir; sizin de, ne
zaman ne hale geleceğinizi Allah bilir.
...hizmet yanında faaliyetlerimi
sürdürdüğümü arz ediyorum.
Hepinizi, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
(CHP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ersümer.
Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası,
hakkında soruşturma açılması istenilen Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı
Zeki Çakan'a aittir.
Buyurun Sayın Çakan.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ
ÇAKAN - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Hüseyin
Besli ve 64 arkadaşı ile Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 arkadaşının, (9/4)
ve (9/7) esas numaralı, bakanlık dönemimdeki bazı icraatlarımla ilgili olarak
hakkımda vermiş oldukları soruşturma önergeleri üzerinde, Anayasanın ve
İçtüzüğün vermiş olduğu hakka dayanarak, sizleri bilgilendirmek için
huzurlarınızdayım; saygılar sunuyorum.
9 Mayıs 2001 tarihinde Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı olarak göreve başladım. 18 Kasım 2002 tarihinde bu görevimden
ayrıldım. Bundan önceki, kamuda ve siyasette yürüttüğüm 15 ayrı görevimde
olduğu gibi, onsekiz aylık bakanlık görevimde de, şeffaflığı, açıklığı ve
katılımcılığı kendime hedef edindim.
Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından
verilen 6,5 sayfalık soruşturma önergesi incelendiğinde ve irdelendiğinde,
muhatap alındığım tek konu, Türkiye aleyhine olduğu bilinerek yapıldığı iddia
edilen fiyat indirimi nedeniyle, tarafımın görevi ihmal ve görevi kötüye
kullanmasıyla ilgili, hakkımda soruşturma açılması istemidir. Cumhuriyet Halk
Partisi tarafından verilen soruşturma önergesinde ise, ilaveten, Devlet Su
İşleriyle ilgili keşif artışları nedeniyle, hakkımda soruşturma açılması
istenilmektedir. Her iki konuyla ilgili olarak, bilgi vermek üzere,
yolsuzlukları araştırma komisyonuna çağrılmadım. Konularla ilgili olarak,
ilgili bürokratlar komisyona çağrılarak bilgi alınmadı.
Hayatım boyunca, ülkemin ve kamunun bir
tek kuruşunun ziyan olmamasının peşinde koştum. Ülkemin menfaatını her şeyin
üstünde tutarak ve kendimi yetkimden fazla, bana bu yetkiyi verenlere karşı
sorumlu tutarak, görevlerimi sürdürdüm. Yirmiyedi yıl süren bu görevlerim
esnasında, şu ana kadar da hiçbir araştırma, soruşturma geçirmedim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 233
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ve BOTAŞ'ın anastatüsünün verdiği yetkiye
dayanarak, yetki ve sorumlulukları çerçevesinde görüşmeleri yürüten ve
zeyilnamelerde imzası bulunan BOTAŞ yetkilileri ile Rus şirketleri olan Gasprom
ve Gazexportun karşılıklı şirketler olarak imzaladıkları zeyilnamelere
istinaden yaptıkları fiyat ve miktar iyileştirme çalışmalarının neticelerini ve
ülkemize sağlanan kazançları, sayın basın mensuplarının, bizi izleyen Yüce Türk
Milletinin ve siz değerli milletvekillerinin huzurunda, hakkımda verilen önerge
ve bu açıklamamla ilgili olarak her türlü anayasal ve yasal haklarım saklı
kalmak kaydıyla, tarafıma yöneltilen bu suçlamalar karşısında açıklamak
mecburiyetinde kaldım.
Zeyilnamelerin altında imzası bulunan ve
söz konusu düzenlemeleri gerçekleştiren ilgili bürokratların, o dönemde bana
verdiği bilgiler doğrultusunda, üçüncü fiyat ve miktar iyileştirme
çalışmalarıyla ülkemize sağlanan avantajları açıklıyorum.
1- Batı hattından 6 milyar metreküplük,
anlaşmayla Ruslardan alınan doğalgazın asgarî alım taahhüdü yüzde 80'den yüzde
75'e düşürülerek, 2002, 2003 ve 2004 yılları için toplam 900 000 000 metreküp
tasarruf sağlanmıştır. Her ne kadar, soruşturma önergesinde ortalama alım
fiyatı, 2003 yılında 133 dolar olarak belirtilmekteyse de, o dönemde, biz,
doğalgazı 130 dolar kabul edersek, bu tasarrufun ülkemize parasal kazancı 87
750 000 dolardır.
2- Batı hattından 8 milyar metreküplük
Turusgaz anlaşmasıyla alınan doğalgazın asgarî alım taahhüdü yüzde 87'den yüzde
75'e düşürülerek, 2002, 2003 ve 2004 yılları için toplam 2 700 000 000 metreküp
tasarruf sağlanmıştır. Bu tasarrufun ülkemize parasal kazancı 263 250 000
dolardır.
3- Mavi Akım anlaşması çerçevesinde, 2009
yılına kadar her yıl için 2 milyar metreküp gazın eksik alınması sağlanmış ve
gaz alımından toplam 13 900 000 000 metreküp tasarruf edilmiştir. Bu tasarrufun
ülkemize parasal kazancı 1 800 000 000 dolardır. Toplamda, Ruslardan alınacak
doğalgaz miktarında 17 500 000 000 metreküp tasarruf sağlanmış olup, bundan
ülkemize sağlanan parasal kazanç 2 150 000 000 dolardır.
4- Batı hattından 6 milyar metreküplük
anlaşmayla alınan doğalgazın fiyatı 3 dolar düşürülmüştür. Bu işlemle, 2005
yılına kadar ülkemize 31 500 000 dolar kazanç sağlanmıştır.
5- Batı hattından 8 milyar metreküplük
Turusgaz anlaşmasıyla alınan doğalgazın fiyatı 10,5 dolar düşürülmüştür. Bu
işlemle, 2005 yılına kadar ülkemize 137 800 000 dolar kazanç sağlanmıştır.
İlaveten 2002, 2003 ve 2004 yılları için, batı hattından 6 milyar metreküplük
anlaşmayla alınan doğalgazın, yaz dönemi asgarî alım taahhüdü yüzde 40'tan
yüzde 35'e; yine, batı hattından 8 milyar metreküplük anlaşmayla alınan
doğalgazın, yaz dönemi asgarî alım taahhüdü yüzde 44'ten yüzde 35'e
düşürülmüştür.
BAŞKAN - Sayın Çakan, bir saniye.
Sayın milletvekilleri, Genel Kuruldaki
uğultu nedeniyle Sayın Çakan'ın konuşması anlaşılmamaktadır.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ
ÇAKAN (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.
Buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ
ÇAKAN (Devamla) - BOTAŞ'ın, Rus tarafıyla yapmış olduğu fiyat ve miktar
iyileştirme çalışmalarıyla -tekrar ediyorum- BOTAŞ'ın bu yapmış olduğu
çalışmalarla, ülkemize 2 300 000 000 dolar kazanç sağlanmıştır.
Ayrıca, İran kontratlarında hukukî açıdan
bir zorunluluk olmamasına rağmen, 2002 yılında Türkiye için herhangi bir fiyat
revizyon hakkı doğmamış olmasına rağmen, İran'la da, yine, bu çalışmalar
sürdürülmüştür.
İran'dan alınan doğalgazın, asgarî alım
taahhüdü, 2003 ve 2004 yılları için yüzde 85'ten yüzde 70'e düşürülerek, toplam
1 650 000 000 metreküp tasarruf sağlanmıştır. O dönemde doğalgaz alış fiyatını
ortalama 130 dolar kabul edersek, bu tasarrufun ülkemize kazancı 160 000 000
dolardır.
Ayrıca, 2005 yılına kadar İran gazında
yüzde 4,5 indirim sağlanmıştır. Bu kazancın ülkemize getirdiği parasal karşılık
45 000 000 dolardır.
İran'dan alınan doğalgazın asgarî alım
taahhüdü, 2002 yılı için yüzde 85'ten sıfıra düşürülerek, o yıl alınması gereken 2 800 000 000
metreküp doğalgazın alımından vazgeçilmiştir. Bu tasarrufun ülkemize parasal
kazancı 273 000 000 dolardır.
İran gazında, 2005 yılına kadar asgarî
alım taahhüdünün üzerinde alınacak miktarlar için, ayrıca yüzde 20 indirim
sağlanmıştır. Bu indirimin ülkemize parasal kazancı 85 000 000 dolardır.
BOTAŞ'ın, İran tarafıyla yapmış olduğu bu
iyileştirme çalışmaları neticesinde toplam kazanç 563 000 000 dolardır.
Türkiye aleyhine yapıldığı iddia edilerek
hakkımda soruşturma açılması istenilen, Rus şirketleri ve İran şirketleri ile
BOTAŞ yetkililerinin gerçekleştirdiği bu fiyat ve miktar iyileştirme
çalışmaları sonucunda, ekonomik krizin en büyük ağırlığının hissedildiği 2001
ve 2002 yıllarında, daha önce olduğu gibi, bir tek kuruş "al ya da
öde" cezası ödenmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çakan.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ
ÇAKAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
2003 ve 2004 yıllarında oluşabilecek
"al ya da öde" durumu, bu anlaşmayla engellenmiştir; doğalgaz
fiyatları düşürülmüştür. Karşı tarafa hiçbir taviz verilmeden -tekrar ediyorum,
karşı tarafa hiçbir taviz verilmeden- ülkemize, 2 863 000 000 dolar kazanç
sağlanmıştır. Bugün, yılda 4 500 000 000 metreküp doğalgaz kullanması gereken
Elektrik Üretim A Ş 1 700 000 000 ilâ 1 900 000 000 metreküp gaz
kullanabiliyorsa, bunların hepsi 2002 yılı içerisinde yapılan kontrat iyileştirme
çalışmaları sayesindedir. Bu iyileştirme çalışmaları sonucunda gerçekleştirilen
indirim, Türkiye tarafı olarak gaz alımına başladığımız 1987 yılından bu yana
yapılan ilk ve tek indirimdir. Böyle bir çalışma, Temmuz 2000'de BOTAŞ'ın
Gazexport ve Turusgaza ilettiği fiyat revizyonu talebine karşılık, Gazexport ve
Turusgaz tarafından fiyat revizyonu şartlarının oluşmadığı ve bu teklifin kabul
edilemeyeceğinin BOTAŞ'a bildirilmiş olmasına rağmen yapılmıştır.
BOTAŞ'ın yapmış olduğu bu çalışmada,
anlaşmalarda öngörüldüğü şekliyle, yalnızca fiyat revizyonu ele alınmamış,
anlaşma kriterleri dışında, ülkemiz lehine, miktar indirim hususu ilaveten
masaya yatırılmıştır. Söz konusu miktar indirimi, BOTAŞ tarafından ilk defa
gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, sözleşme kriterleri dışında, fiyat
iyileştirmesi yanında miktar iyileştirmesinin de gerçekleştirildiği böyle bir
paket çalışma, zaten, geriye dönüşün de mümkün olmayacağını açıkça ortaya
koymaktadır.
Biraz önce açıkça ifade ettiğim gibi,
doğalgaz fiyatıyla ilgili görüşmelerin fiilen imkânsız olduğu bir dönemde,
Gasprom ve Turusgaz, BOTAŞ tarafından görüşmeye ikna edilmiş, masaya
oturtulmuş; Ruslarla yapılan bu görüşmelerle, ülkemize 2 300 000 000 dolar
kazanç sağlanmıştır. Bu kazanç sağlandığı için mi benim hakkımda soruşturma
açılmak isteniyor?! Tekrar ediyorum; karşı tarafa hiçbir taviz verilmeden bu
kazanç sağlandığı için mi benim hakkımda soruşturma talep ediliyor?! Bu nasıl
anlayış, bu nasıl adalet, sayın milletvekilleri?! Takdiri sizlere ve Yüce Türk
Milletine bırakıyorum.
Bu konuda son olarak da şunu söylüyorum:
Geçtiğimiz günlerde BOTAŞ'ın yapmış olduğu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Sayın Hilmi Güler'in açıkladığı anlaşma, iddia edildiği gibi, dönemimde BOTAŞ
tarafından yapılan anlaşmayla Türkiye'nin ileride yeni düzenleme yapma hakkının
ortadan kaldırılmadığının en açık delilidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz
önce, Sayın Cumhur Ersümer, Sayın eski Bakan, kendi dönemiyle ilgili konuları
açık, net bir şekilde dile getirdi. Özellikle yap-işlet-devret projeleriyle
ilgili de, konunun üzerine basa basa, 2 700 megavata yap-işlet-devretlerle
ilgili, kendi döneminde yaklaşık 20 megavat ilave yapıldığını, ikisinin HES,
ikisinin RES olduğunu söyledi.
Şimdi ben söylüyorum: Benim dönemimde, bir
tane yap-işlet-devret projesi yapılmadı; benim dönemimde, işletme hakkı devri
projesi yapılmadı; benim dönemimde, mobil santral ihalesi yapılmadı. Hepinize,
grup başkanvekilleri dahil, sesleniyorum; enerji ihaleleriyle ilgili yolsuzluk
deniyor; hangi enerji ihaleleriyle ilgili yolsuzluk?! Yapılmayan bir enerji
ihalesinde, bir eski bakanı, bir eski milletvekilini suçlamak vicdanla
bağdaşıyor mu?! Yapılmadı diyorum, yapılmadı. Ayrıca, yine, gerek duyulmadığı
için -gerek duyulsaydı göğsümü gere gere yapar, altını da imzalardım- bir tane
uluslararası doğalgaz anlaşması yapılmadı. O zaman, önergede, grup
başkanvekillerinin yaptığı basın toplantısında “enerji ihaleleriyle ilgili
olarak” diye ben nasıl suçlanıyorum; bunu anlamak mümkün değil.
Ayrıca, enerji fazlası olduğu söyleniyor.
Benim dönemimde -zamanım yok; imzası burada- üç genel müdür 2001 Kasımında bana
geldiler ve dediler ki: "Sayın Bakanım, enerji kısıtlamasına
gideceğiz." “Gidemezsiniz” dedim. O dönemde görevli olan arkadaşım da
milletvekili olarak şu anda burada; toplantıda belki vardı, belki yoktu;
bilemiyorum. “Kapasite kullanım faktörlerini artıracaksınız, yüzde 50'den yüzde
70'e çıkacaksınız, enerji kısıtlamasına gitmeyeceksiniz” diye ben talimat
verdim. Onların da teklifleri burada, dosyada; zamanım yok.
Keşif artışlarına gelince; 2886 sayılı
Yasanın 63 üncü maddesine istinaden, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
tarafından, keşif artışları, alenî -tekrar ediyorum; alenî- adil ve yasalara
uygun olarak hazırlanmakta, hatta, hukuk müşavirliğinden geçmekte ve Bakanlık
makamından olur alınmaktadır. Elli yıllık Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünde
bugüne kadar yapılan işlerde hemen hemen her bakan döneminde keşif artışı
verilmiştir. Devlet Su İşlerinin yaptığı işlerin yüzde 90'ından fazlasına keşif
artışı verilmiştir. Bugüne kadar çıkmış kanunların hepsinde, 6200, 2886, 2490,
4964, sayılı Kanunlarda keşif artışı vardır. Bu itibarla, keşif artışı
uygulaması yasaldır. İşlerin geciktirilmeksizin kanunlar çerçevesinde bir an
önce bitirilmesi ve ekonomiye kazanç sağlanması için keşif artışları
verilmiştir. Örneğin, Keban, Karakaya, Atatürk Barajı gibi milletçe gurur
duyduğumuz pek çok eserde, geçmişte, aynı şekilde keşif artışı verilmiştir.
Keşif artışı 1 liralık iş için 2 lira
ödenmesi değildir arkadaşlar; yapılan işin artan miktarlarının yapılması,
halinde ihale şartlarına uygun olarak ödenen paradır. Keşif artışı oluru
verilmesine rağmen, bu imalatların yapılmaması veya yaptırılmaması halinde
müteahhide hiçbir bedel ödenmez. Bu keşif artışları benimsenmiyorsa, şimdiki
Bakan tarafından -eğer Sayın Bakan buradaysa- tamamı iptal edilebilir; ancak,
bugüne kadar, bildiğim kadarıyla, iptal edilmemiştir. Yolsuzlukları araştırma
komisyonunda Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler'in "keşif artışlarını iptal
edecek misiniz" sorusuna verdiği cevap aynen şöyledir: "Tabiî,
tabiî... Düşünüyoruz... Yalnız, keşif artışlarının iptali şöyle: Yürüyen işse,
orada müteahhit değiştirmek falan daha maliyetli oluyor. Belki, onu bir yerde
kesmek, uygun bir dönemeçte kesmek, daha uygun olur bence; bu benim
yaklaşımım."
Bugüne kadar, yerel yönetimlerde
-özellikle büyükşehir belediye başkanları dahil olmak üzere- birçok bakanlıkta
keşif artışları verilmiştir ve şu anda da verilmektedir.
BAŞKAN - Sayın Çakan, toparlayabilir
misiniz.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ
ÇAKAN (Devamla) - Sayın Başkan, bir-iki dakikanızı istirham edeceğim.
Hatta, yolsuzlukları araştırma komisyonu
üyesi olan -tekrar ediyorum; hatta, yolsuzlukları araştırma komisyonu üyesi
olan- ve hakkımda verilen soruşturma önergesinde imzası bulunan bir
milletvekilinin şirketinin Devlet Su İşlerine yaptığı 5 işte -tekrar ediyorum;
5 işte- yüzde 99 ile yüzde 421 arasında keşif artışı aldığı hususu devletin
belgelerinde, DSİ'nin arşivlerindedir. (CHP sıralarından "Açıkla!.."
sesleri)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Bakan,
adını söyle, adını!..
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ
ÇAKAN (Devamla) - Müsaade ederseniz...
Ama, Sayın Başkandan da bu konuda biraz
zaman isteyeceğim. Tabiî ki, açıklayayım... Tabiî ki, açıklayayım...
Haklısınız; çok teşekkür ediyorum ikazınız için. Tabiî ki, açıklayayım...
Evet, bu sayın milletvekili, yolsuzlukları
araştırma komisyonu üyesi ve ben bakanken de bir siyasî partinin saymanı; hangi
keşif artışlarını aldığını söylüyorum: Şanlıurfa Acil İçmesuyu, yüzde 491,27;
Hacı Hıdır Sulaması, yüzde 233; Hacı Hıdır Barajı, yüzde 174; Batman Barajı,
yüzde 99; Batman Sol Sahil Sulaması, yüzde 152; benim dönemimde verilmiş; ben
yüzde 152 vermişim (AK Parti sıralarından "niye verilmiş" sesi)
Niye; ben vermedim onu; ilgili genel
müdürlük teklif edip yasalara uygun olarak... Bunu ben yadırgadığım için
söylemiyorum, bunu ben usulüne uygun verilmemiş diye söylemiyorum; ama, bildiği
halde konuları bu soruşturma önergesinde imzası olduğu için söylüyorum.
Dolayısıyla, bu keşif artışıyla ilgili, ilgili genel müdürlük bunu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çakan, son cümleleriniz,
lütfen...
Buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ
ÇAKAN (Devamla) - Sayın Başkanım, savunma değil, bilgilendirme hakkımı elimden
lütfen almayın. Savunma yapmıyorum, ben burada bilgi veriyorum; çünkü, savunma
yapma gereğini -açık, net olarak söylüyorum- duymuyorum; attığım her imzanın
arkasındayım, yaptığım her icraat doğrudur...
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - İsmi ne? Hepimiz
bilelim.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ
ÇAKAN (Devamla) - Müsaade edersiniz, bu konuyla ilgili ben isim vermek
istemedim; ama, söylüyorum...
BAŞKAN - Sayın Çakan, size İçtüzüğün
tanıdığı...
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ
ÇAKAN (Devamla) - Söylüyorum: Sayın Mahmut Yıldız, CHP Şanlıurfa Milletvekili.
O dönemde DSİ Şube Müdürlüğü yapmış; benim Bakanlığım döneminde de Cumhuriyet
Halk Partisinin saymanıydı.
Değerli arkadaşlar, şimdi, kolay değil;
Yüce Türk Milletinin önünde bakanları suçlarken, bakanlar hakkında ortaya bir
şey koyarken... Komisyona gittiğimiz zaman ortaya koyacağımız belgeler
bugünkünden çok daha ağırdır; açık, net olarak söylüyorum.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Varsa
belgeler!..
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ
ÇAKAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz...
Keşif artışları, işin kontrollük
teşkilatında hazırlanır, şube müdürlüğünce incelenir, bu incelemeler bölge
müdürlüğünce devam eder; uygun görülenler, Devlet Su İşleri merkez teşkilatınca
ilgili daire başkanlığında bir ekip tarafından incelenir; uygun görüldüğü
takdirde, hukuk müşavirliğinden de görüş alınarak ilgili genel müdür
yardımcısına sunulur. Bu kademelerde uygun görülen keşif artışları, genel müdür
tarafından da uygun görüşle Bakanlığa arz edilir; Bakanlıkta, Bağlı ve İlgili
Kuruluşlar Dairesinin süzgecinden geçen olur teklifleri, ilgili müsteşar
muavinince, sonra da müsteşarca, yine, uygun görüşle makama sunulur; ilgili
bakan -ben veya kim olursa olsun- onu imzalar. Bu kadar teknik kademeden
geçtikten sonra, keşif artışı vermediğinizde karşılaşacağınız hususlar çok daha
ağırdır. İşte o zaman, daha fazla sorumlu olursunuz kanaatindeyim.
Elli yıldır olduğu gibi, benim dönemimde
de, keşif artışları, kanun çerçevesinde verilmiştir; ilgili genel müdürün uygun
görüşü üzerine verilmiştir; yasaldır, bugün de verilmeye devam edilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çakan, teşekkür ediyorum.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ
ÇAKAN (Devamla) - Sayın Başkan, bir iki cümleyle, lütfen, toparlama imkânı
verin.
BAŞKAN - Buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ
ÇAKAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; attığım her imzanın
arkasındayım. Bürokratımın doğru yaptığı her işin yanındayım; dün de
yanındaydım doğru işin, bugün de yanındayım.
Dönemimle ilgili, size, çok az bazı
rakamlar vermek istiyorum müsaade ederseniz. Bakın, burada, tek tek
anlatacaktım; ama, zamanım yok. Dönemimde enerji KİT'lerinin kamuyu zarara
uğrattığı söyleniyor. Dönemimde enerji KİT'leri -2002 yılı bilanço rakamını
veriyorum- 1 katrilyon 851 trilyon kâr etmiştir. BOTAŞ, net olarak 565 trilyon
kâr etmiştir. Bir yıl önceye göre, yüzde 828,66 oranında artış sağlanmıştır.
Bakın, ben, size, en son olarak şunu
söylüyorum: Sayın Bakan burada. Görevi teslim ettiğim 18 Kasım 2002 tarihinde,
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler'e, boş kasa teslim alınan
denildiği yerde 1 755 537 000 000 000 nakit, bankalarda, para bırakılmıştır,
nakit para. Sayın Bakanı karşıladığımda, önüne ilk defa onu koydum ve onunla
ilgili olarak, benim, kendisine teslim ettiğim evrak olarak, burada da, müsaade
ederseniz, göstermek istiyorum. Ben görevi teslim ettiğim anda kendisine
verdiğim rakam, net, 1 755 537 000 000 000'dır; altında da bütün genel
müdürlerin imzası vardır; işte, evrakı da burada.
Kamunun menfaatını gözetmek için dün de
çalıştım, bugün de çalışıyorum, yarın da çalışacağım. Bu konuyla ilgili olarak,
dönemimde -geçmiş dönemlerde olduğu
gibi- 7 enerji KİT'i de kâr etmiştir; yukarıda arz ettiğim kadar da nakit para
bırakılmıştır.
Aslında söyleyecek çok şey var. Sayın
Başkanın, zaman için gösterdiği iyi niyete tekrar teşekkür ediyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakan.
Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması
önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski
Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında Meclis soruşturması
açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.
Anayasanın 100 üncü maddesinin hükmüne
göre oylamayı gizli oylama şeklinde yapacağız.
Oylamaya başlamadan önce, oylamanın
yöntemiyle ilgili olarak bazı açıklamalarda bulunacağım.
Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını
arz ediyorum:
Komisyon ve hükümet sıralarında yer alan
Kâtip Üyelerden komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana'dan başlayarak İzmir'e
kadar; hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir ilâ Zonguldak dahil, adı okunan
milletvekiline biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak
pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad
defterinde işaretleyecektir.
Milletvekilleri, belirlenmiş bulunan bu
yerlerden başka yerde oylarını kullanmayacaklardır.
Vekâleten oy kullanacak bakanlar da,
yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını
kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı
kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden 3
yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten
sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın
içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise hücre içerisinde bulunan ise ıskarta
kutusuna atacaktır. Bilahara, oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun
bulunduğu zarfı, Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna
atacaktır.
Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul
ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi, gizli oylamaya Adana İlinden
başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
Binali Yıldırım...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Millî
Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'in yerine, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın
Zeki Ergezen vekâleten oy kullanacaktır.
(Oyların toplanılmasına devam edildi)
BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var
mı? Yok.
Oylama işlemi bitmiştir.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İstanbul
Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında, Anayasanın 100
üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin (9/4) esas numaralı önergesi ile Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55
arkadaşının, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve
Zeki Çakan haklarında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri
uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/7) esas numaralı
önergesinin birlikte yapılan gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 438
Kabul : 418
Ret : 11
Çekimser : 7
Boş : 2
Böylece, Meclis soruşturması açılması
kabul edilmiştir.
Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince,
soruşturma, siyasî partilerin, güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye
sayısının 3 katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı
ayrı ad çekme suretiyle kurulacak 15 kişilik bir komisyon tarafından
yürütülecektir.
Soruşturma komisyonunun iki aylık görev
süresinin, komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden
başlamasını oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 20.15
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 20.25
BAŞKAN :
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - 25 inci Birleşimin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
Bu arada, Sayın Yıldız'ın kısa bir söz
talebi var.
Buyurun Sayın Yıldız. Bulunduğunuz
yerden...
MAHMUT YILDIZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce konuşan eski Enerji Bakanımız Sayın Çakan,
isim vererek benimle ilgili birtakım iddialarda bulundu. Bunu açıklamakta yarar
görüyorum.
Ben, kendi isteğimle, kendi arzumla
araştırma komisyonuna girmeyi talep ettim. Eğer, benim, korkulacak, endişe
duyulacak bir yanlışım olmuş olsaydı, bu komisyona girme talebinde bulunmamış
olurdum.
Ben, aranızda bulunan bir işadamı olarak,
Türkiye'de çok ciddî işler yapmış, neticelendirmiş, Türkiye'nin kalkınmasında
ekonominin hizmetine sokmuş bir arkadaşınızım. Çok baraj bitirdim, çok sulama
bitirdim ve çok yol bitirdim. Halen devam etmekte olan işlerim de mevcuttur.
Keşif artışlarının verilmesiyle ilgili
konuya gelince; bir işe mutlaka keşif artışı verilir. Eğer, bir projenin
bitirilmesinde zaman sorunu varsa, ekonomiye katkı anlamında bir anlamı söz
konusuysa, mutlaka bitirilmesinde yarar görülüyorsa mutlaka keşif artışı
verilir.
Keşif artışı ne zaman verilir; işin yüzde
100'ü bitirilir, ondan sonra, işin bitirilmesi için, zaman kaybına meydan
vermemek için, ekonomiye katkısını sağlamak için keşif artışı verilir. Biz,
araştırma komisyonu olarak, tespit ettiğimiz keşif artışlarındaki yolsuzluk
konusunu, DSİ Genel Müdürünün bize gönderdiği bildirdiği yazılı açıklaması
neticesinde gündeme getirdik. Seçim kararı alındıktan sonra, 2002 yılında, hiç
zamana ihtiyaç duyulmayan, bitirilmesi söz konusu olmayan, henüz daha işe yeni
başlanmış, işin gerçekleşme yüzdesi yüzde 10'lardayken, sıfırlardayken, Sayın
Bakanımız Zeki Çakan döneminde 1 172 000 000 dolarlık keşif artışı verilmiştir.
Sayın DSİ Genel Müdürümüzün de resmî olarak bildirisinde, son dönemde, 2002
yılında verilen keşif artışlarının politik olduğu ve çıkara yönelik olduğu
söylenmektedir. Biz, bu iddia üzerine, hiç başlanmamış, hiç
gerçekleştirilmemiş, gerçekleşme yüzdesi sıfırda olan işlere keşif artışlarının
verilmesi konusunda, araştırma komisyonunun talebi olarak, soruşturmanın
açılması konusunda karar aldık. Bu karar, iki siyasî partinin milletvekilleri
arasında düşünce farklılığı olmadan, hiçbir siyaset anlayışı gözetilmeksizin,
hepimiz tarafından alınmıştır.
Bu konuyu bilgilerinize sunuyorum.
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.
Sayın milletvekilleri, 3 üncü sırada yer
alan, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 58 milletvekili ile Samsun
Milletvekili Haluk Koç ve 55 milletvekilinin, Türkbank ihalesi sürecinde malın
satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu
fiillerinin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla, eski
Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında
Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak görüşmelerine
başlıyoruz.
IV. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam)
A)
ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
3.-
İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 58 milletvekilinin, Türkbank ihalesi
sürecinde malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere
girdikleri iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş
Taner haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/5) ile
Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 milletvekilinin, Türkbank ihalesi sürecinde
malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri
iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner
haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/6)
BAŞKAN - Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi
verenlerin ilk imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine,
şahısları adına üç üyeye ve son olarak da haklarında soruşturma istenmiş
bulunan eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner'e
söz verilecektir.
Konuşma süreleri 10'ar dakikadır.
Meclis soruşturması önergesi, Genel
Kurulun 20.11.2003 tarihli 21 inci ve 4.12.2003 tarihli 24 üncü Birleşimlerinde
okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır. Bu nedenle, soruşturma
önergelerini tekrar okutmuyorum.
Şahısları adına söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Amasya Milletvekili Hamza Albayrak,
İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı Özbek, İstanbul Milletvekili Ali Kemal
Kumkumoğlu.
Şimdi, ilk söz, önerge sahibi -(9/5) esas
sayılı önerge için- Malatya Milletvekili Münir Erkal'ın.
Buyurun Sayın Erkal. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 58
milletvekilinin Türkbankla ilgili olarak verdiği önerge hakkında, önerge
sahipleri adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir konuya
açıklık getirmek istiyorum. Bu önergelerle gündeme gelen Yüce Divan
söylemlerinden üzüntü ve rahatsızlık duyduğumu da açıklamak istiyorum. Keşke,
siyaset kurumu bu kadar kirlenmeseydi ve gerçekten bu vasat oluşmasaydı. Bu
husustaki çekincemi ortaya koymak
istiyorum; ama, tabiî, ortada bir sorumluluk varsa, bir yolsuzluk varsa, bir
mesuliyetsizlik varsa, bunların da üzerine gitmek Türkiye Büyük Millet Meclisinin
görevidir. Onun için de, bunu yapmak bizim aslî fonksiyonumuzdur, bu denetim
görevini ifa etmek de bizim bir vecibemizdir.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar
ülkemizde yaşanan yolsuzluklar siyasî hayatımızı kirletmiştir. Yolsuzluk,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarına da çok büyük bir darbe vurmuştur.
Yolsuzluk, kamuoyunun tüm değerlerini altüst etmiş ve erozyona uğratmıştır;
millet ile siyaset, millet ile devlet arasındaki güven köprülerini havaya
uçurmuştur. Yolsuzluklar silsilesi, bu aziz ve büyük milletin maddî manevî tüm
değerlerini aşındırmış, umutlarını yok etmiş, büyüme dinamizmini ortadan
kaldırmış, toplumu kapkara ve belirsiz bir tabloyla yüz yüze bırakmıştır.
Aslında, yolsuzluk, statükonun, yani, bu
milletin gelişmesini ve değişmesini sağlayan, her şeye köstek olan engelci
zihniyetin kullandığı enstrümanlardan biridir. Yolsuzlukla oluşturulan rantla,
bu rantla statüko güçlenmekte, oluşturduğu bu menfî güçle, yine, bu aziz
millete toplum mühendisliği yaparak onu istediği mecraya sokmakta, neticede,
tüm teknikleri ve yolları deneyerek, milletin iradesini tesirsiz bırakmakta,
hatta, yok etmektedir.
Statükonun enstrümanlarından birisi olan
yolsuzluk o dereceye varmıştır ki, artık, 40-50 milyar dolara varan
büyüklüğüyle ülkenin tüm kaynaklarını sömüren, hortumlayan, milletin kanını
emen vahim bir yapı kazanmıştır. Artık, bu vahim ve asalak yapıyla mücadele,
millî bir seferberlik anlayışıyla yapılması gereken bir mücadele haline
gelmiştir.
İşte, Türkbank olayı, ahtapot gibi ülkeyi
saran bu illetin siyasetle iç içe geçmiş simgelerinden biridir. Ayrıca, bu
olay, ülke ölçeğindeki karmaşık ilişkiler yumağının bir parçasıdır. Net olan,
bu olayda net olan, bu karmaşık ilişkiler yumağında milletin hayrına hiçbir
şeyin olmadığıdır.
Değerli milletvekilleri, Türkbank olayı,
Mecliste aklanmış olabilir; ama, herkes şunu çok iyi bilmelidir ki, milletin
vicdanında aklanmamıştır. 3 Kasım 2002, vicdanların bu konu ve birçok konuda
tatmin olmadığının açık bir tezahürüdür. Millet, suskunluğunu ve sessizliğini,
vakur bir şekilde engin basiretiyle sandığa taşımış ve vicdanî kanaatini
tecelli ettirmiştir. Bu tecelliden alınan mesajla, yolsuzlukların sebeplerinin,
sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırma komisyonu kurulmuş ve bu komisyon, büyük
bir gayretle çalışarak, iddiaları, rapor olarak kamuoyunun önüne koymuştur. Bu
raporda, deliller gözönüne alınarak, Türkbank ihalesi sürecinde, malın
satımında ve değerinde, fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve
bu fiillerinin TCK'nın 205 inci maddesine uyduğu gerekçesiyle, Meclis
soruşturması açılması kanaatine varılmıştır.
İşte, verilen önergeyle bu kanaatin gereği
yapılmış, millet adına bu sorgulama Meclise taşınmıştır. Yüce Heyetinizin
kararıyla, varsa yanlışlar ortaya konulup giderilecek, milletin kafasındaki
kördüğüm çözülecektir. Böylece, bu skandalın siyasî boyutu ve diğer boyutları
aydınlanacak, sorumlular hesap verecek ve Türk siyaseti üzerine düşen bu şaibe,
böylece, temizlenmiş olacaktır.
Meclis araştırma komisyonunun yaptığı uzun
çalışmalar neticesinde ortaya şöyle bir tablo çıkmıştır: 20 nci Yasama
Döneminde TCK 240 ıncı maddeye göre yapılan değerlendirmede, 8'e 7 oy çokluğuyla,
soruşturmaya gerek olmadığı kanaatine varılmıştır.
Halbuki, yapılan tespitler ve yeni
deliller, soruşturmanın TCK 205'e göre yapılmasını ve Meclis soruşturmasının bu
çerçevede yapılması gerektiğini ortaya koymuştur. Amacımız, Türkiye üzerindeki
tereddütlerin, vehimlerin, şüphelerin ve karanlıkların kaldırılmasına dönüktür;
aydınlık bir Türkiye'nin inşaı içindir.
Değerli milletvekilleri, yolsuzluk nedir
diye sorulduğunda, çok farklı tarifler kullanılabilir. Bir tarife göre, siyasal
iktidarın veya kamu görevlilerinin, imkânlarını, yetkilerini, görev tanımları
dışı, kişisel ya da kendilerini bağlı hissettikleri gruplara çıkar sağlamak
amacıyla kullanmaları olarak tanımlanmıştır. Diğer bir ifadeyle, kamu gücünün
özel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılmasıdır. Daha kapsamlı bir tarif ise,
kamu gücüyle sınırlı olmayan herhangi bir görevin özel çıkarlar için kötüye
kullanılmasını içerir. Yolsuzluğun, sosyal, ekonomik ve bunların dışındaki tüm
platformlarda yansımasını ve etkisini ölçmek hemen hemen imkânsız gibidir; ama,
toplumu bir kanser gibi sardığı, oluşturduğu kirlilik atmosferinin genişliği,
her alandaki yozlaşma, bozulma ve yaptığı tahribat, bir acı vaka olarak
ortadadır.
Yolsuzluğun ülkeyi kuşatmasıyla beraber,
bütçe tabiî ki açık verecek, hayat tabiî ki pahalanacak, insanımızı canından
bezdirecek, vatandaş tabiî ki bütçe hakkını alamayacak, tabiî ki fakirlik ve
ekonomik sıkıntı olacak, tabiî ki rant ekonomisi reel ekonomiyi yok edecek;
tabiî ki ülke gerçek gündemi değil, suni gündemi konuşacak; tabiî ki ülkede
milletin dertleri değil, tezgahlanan senaryolar konuşulacak; tabiî ki bu
milletin gelecek nesli borçlandırılacak; tabiî ki bu menfi ortam, bu milletin
kimyasını da, fiziğini de bozacaktır.
Yolsuzluğun statükonun enstrümanlarından
biri olduğunu vurgulayarak, konuşmamın başında, yolsuzluk-statüko bağlantısını
açmaya çalıştım; çünkü, bu bağlantıyı ortaya çıkararak, Türkiye'nin
gelişmesinin önüne nasıl mayın döşendiğini göstermek, ülkedeki denetim ve
kontrol mekanizmalarının nasıl felç edildiğini açığa çıkarmak boynumuzun
borcudur; çünkü, statüko, kapalı ortam oluşturur, saydamlık ve şeffaflığa izin
vermez, milletin sorgulamasına ve denetimine müsaade etmez, gündemi kendi
oluşturarak, yolsuzluk gibi milletin gerçek gündemlerinin konuşulmasını
engeller, baskıcı ve dayatmacı uygulamalarıyla ülkeye sahip çıkma iradesini
tesirsiz hale getirir, birlik ve bütünlüğü ortadan kaldırarak çatışmacı bir
ortam hazırlar. Statüko, krizden beslenir; sürekli bir kriz ortamı oluşturarak,
Türkiye'yi bir krizler ülkesi haline getirerek, ülke meselelerinin sağlıklı bir
ortamda değerlendirilmesini engeller. "Kurt, dumanlı havayı sever"
yaklaşımıyla, bu karanlık ortam da her türlü kirliliğe zemin hazırlar. Yıkılan
değerler, moral çöküntüsü, zedelenen bütünlük, kısaca, topyekûn sıkıntılı bir
ülke, netice olarak ortaya çıkar. Bu ortam, bu ülkeye, güzellikleri, refahı,
mutluluğu değil, çirkinlikleri taşır ve Anadolu'nun bağrı yanık evlatları, bu
ağır ve sıkıntılı faturayı, her zaman olduğu gibi, büyük bir sabırla ödemeye
çalışır. Bu ağır ve büyük faturayı millete ödetmek isteyenler, yolsuzluğa destek
ve cesaret veren zihniyetlerdir, maddî ve manevî insan haklarının gasp
edilmesine göz yumanlardır; milletten kopuk olanlardır, dünyadaki gelişmelere
karşı devekuşu mantığıyla gözlerini kapayanlardır, bürokratik devlet özlemiyle
hareket edenlerdir; her gelişmeye, her değişmeye direnenlerdir. İşte, bu
anlamsız, mantıksız, onursuz direnci kırmak, bizim vebalimizdir.
İşte, bu hastalıklı ortam, millet ile
devlet, millet ile siyaset arasında bir güven bunalımı oluşturuyor. Bu güven
bunalımı, bu güven kaybı, siyaset alanındaki en büyük fay hatlarından biridir.
Bu hatta bir kırılma başlamayagörsün, her şey darmadağın olur; artık, oluşan
sosyal depremin yaralarını uzun yıllar saramazsınız, bir daha da kolay kolay
toparlayamazsınız. Geçen dönem, bu kırılmanın acı örnekleriyle doludur. Tabiri
caizse, ülke, yoğun bakıma alınmıştır ve bunun faturasını, geçmiş dönemde, bu
millet, topyekûn ödemek zorunda kalmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erkal, toparlar mısınız.
Buyurun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, Türkbank ve enerji ihalelerinde, rüşvet, zimmet,
dolandırıcılık, emniyeti suiistimal, kamu sırlarını sızdırma, fesat, rant
kollama, kayırmacılık gibi politik yozlaşmanın birbirinden farklı birçok türüne
aynı anda rastlamaktayız. Bu yolsuzluk türleriyle, devlet hazinesi çeşitli
çıkar gruplarına aktarılmış ve maalesef, kirlenen siyaset anlayışı, bu
olayların başaktörü olarak ortaya çıkmıştır. Bu kirli ilişkiler yumağında, bu
olay, çıkar gruplarıyla bir rant mübadelesine dönüşmüştür. Bu ortam, siyasî
kurumların genelinde inanılmaz bir yozlaşmayı ortaya çıkarmış; yapılanlar,
devletin temellerini sarsacak kadar vahim bir hale gelmiştir.
Bu olayda sıradışı olan bir şey vardır. Bu
olayda sıradışı olan, bu topraklarda daha önce hiç görülmemiş seviyede siyasî
etik yoksunluğunu ve vurdumduymazlığı ortaya çıkarmasıdır. Genellikle, toplumun
genel ahlakî inanışları bakımından ayıp telakki edilen ve suç sayılan bu aykırı
davranışların failler tarafından hoşgörüyle karşılanması ve hatta doğal bir hak
olarak görülmesi, aklıselim vatanperverleri dehşete düşürmektedir. İşte, en
büyük tehlike budur ve bu, millet için öldürücü bir hastalıktır.
Peki, bu işle nasıl mücadele edilecektir?
Yolsuzlukla mücadele ederken bir temel, esas şudur; buna özellikle dikkat
edilmesi gerekmektedir: Bu iş yapılırken, kimsenin karalanmasına, mesnetsiz
şekilde gündeme taşınmasına veya kamu yönetiminin tedirgin olmasına imkân verilmemelidir.
Haklı olan hiç kimse rahatsız olmamalı, imza atmaktan çekinmemeli; ama,
karmaşık ilişkilere de tolerans göstermemelidir. Yolsuzlukla mücadele, topyekûn
bir seferberlik gerektirir. Bu mücadele, sadece siyasî iktidarın veya
savcıların işi değil, tüm toplumsal kesimlerin, meseleye hassasiyet göstererek
yapması gereken bir mücadeledir; tüm sivil toplum örgütlerinin ve gönüllü
sektörün meseleye müdahil olmasını gerektiren bir mücadeledir. Her kesimin
katılımıyla bir otokontrol sistemi oluşacak; bu katkı, çözüme hız
kazandıracaktır. Aslında, bu anlayış, yönetim değil, yönetişim anlayışının
hayata geçirilmesidir. Yani, kamu yönetimi anlayışı, demokratikleşme, yerelleşme,
sivilleşme eksenine oturtulmalıdır.
Hükümetimiz, bu hedef doğrultusunda, sivil
toplumun da aktif katılımını sağlayacak, temsili demokrasinin katılımcı
demokrasiye doğru gelişmesine katkı sağlayacak ciddî adımlar atmaktadır. Bunlar
sağlanırsa, devlet ile millet arasındaki güven en yüksek seviyeye ulaşacaktır.
Yönetişim için, sivil toplum güçlendirilmeli, bilgi alma hakkı temin
edilmelidir. Çıkarılan Bilgi Edinme Hakkı Kanunuyla, bu konuda çok önemli bir
adım atılmıştır. Bu adım, saydam devlet kavramını hayata geçirecek; böylece,
devlet, milletin denetimine açılacaktır. Hukuk devleti anlayışı ve hukukun
üstünlüğünün yerleştirilmesi, devletin küçülmesi, yerel yönetimlerde ve kamuda
yapılacak reformlar, yolsuzluğu önleyecek köklü tedbirlerdir. Siyaseti,
hukukla, etikle, millî iradeyle sınırlandıramazsak, her tür olumsuzluğa açık hale getiririz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erkal, son sözleriniz...
Buyurun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bundan sonra bize düşen, öncelikle siyasetin şeffaf ve
denetlenebilir bir hale gelmesidir ki, hükümetimiz bunu sağlamaya öncülük
yapmaktadır. Hükümetimizle birlikte, hızlı büyüyen, hem de güven veren bir
ekonomi oluşmuştur. Türkiye ekonomisi yoğun bakımdan çıkarılmıştır; ama, ülke
ekonomisini yatağa düşürenler de bunun hesabını vermelidir.
Yolsuzluklara karşı sadece siyasî fatura
ödemek yetmez, aynı zamanda hukukî fatura ödenmesi de gereklidir ve milletimiz
de bunu ısrarla istemektedir.
3 Kasımla birlikte siyaseti milletimiz
temizlemiştir.
Değerli vekiller, milletimiz şunu çok iyi
bilmelidir ki, AK Parti, millete karşı ifa ettiği ne pahasına olursa olsun
milletin çıkarlarını koruma görevini, bugün olduğu gibi bundan sonra da
hakkıyla yerine getirmeye devam edecektir.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erkal.
(9/6) esas numaraları soruşturma önergesi
için, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; açılması istenilen Meclis soruşturması hakkında, önergedeki
ilk imza sahibi olarak söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün, gerçekten
önemli bir gün, önemli konuların görüşüleceği bir gün. Öncelikle, bu
"önemli" nitelemesini, tanımlamasını, müsaade ederseniz, biraz açmak
istiyorum.
Siyaset kurumunun üzerinde dolaşan,
bazıları oldukça ağır suçlamalara varan çeşitli savları aşması için tavır
takınılması gereken bir gün, bugün. Geçmiş dönemlere ait, Türkiye'ye o
tarihlerde damga vuran, siyaseti âdeta prangalayan, halkın demokrasiye ve
sisteme inancını sarsma noktasına gelen, yaşandığı iddia edilen olayların
siyasî aktörleri için bağımsız yargı yolunun açılabilmesi için önemli bir gün.
Değerli arkadaşlarım, tüm hafta sonu, şu
anda görüştüğümüz konunun 1998 yılında Türkiye'de nasıl yaşandığını, Anasol-D
diye adlandırılan 55 inci hükümetin gensoruyla düşürülmesi oturumlarının
tutanaklarını -hiç abartmıyorum- çok uzun bir sürede, büyük bir ibretle, tekrar
okudum. Internetten, yeniden, beş yıl öncesinin gazetelerinde, olayın
yorumlanış, değerlendiriliş, ele alınış biçimine, filmi tekrar geriye sarıp,
baktım; kimler neler söylemiş, ne tavırlar takınmış... Kimlere, günlük siyasî
rütbelerinin, nasıl pervasızca neleri söyletebildiğini okudukça, inanın,
tüylerim diken diken oldu. Meclis Başkanımız Sayın Arınç da, geçen yıl
söylemişti; ben, bir kere daha kendisine hak veriyorum; milletvekillerinin,
zaman zaman Meclis tutanaklarını incelemelerini salık vermişti,
anımsayacaksınız. Siyasî ibret, siyasî ders, özeleştiri, "siyaseten ne
oldum" demeden "acaba, siyaseten ne idim" sorusuna yanıtların
tümü, bu tutanaklarda mevcut.
Değerli arkadaşlarım, mevcut koalisyon
parçalarına göre, sözcülerin, yeni siyasî mevzilerinde aldıkları yeni tavırlar,
âdeta yeni kişilik geliştirmeler, hedef saptırmalar; yaşanan olaylar
ortadayken, bu olayların gölgesinde mevcut hükümete, bu hükümete dışarıdan
destek vermeye devam edemeyeceğini ifade eden Cumhuriyet Halk Partisi ve onun
Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'a, kendini o dönem sosyaldemokrat zanneden ya
da öyle olduğuna inandırılan dönem milletvekillerinin inanılmaz saldırıları...
Değerli milletvekilleri, kurulan Meclis
araştırması komisyonunun geniş raporu elinizde. İlgili bölümdeki savları
yineleyerek zamanımı tüketmek istemiyorum. Bunlar, pehlivan tefrikası gibi
yaşandı Türkiye'de. Konunun tüm ayrıntıları kayıtlarda bulunmakta.
Kurulması istenilen soruşturma komisyonu
eğer onayınızla kurulursa, eski Başbakan Sayın Mesut Yılmaz ve Devlet eski
Bakanı Sayın Güneş Taner'e, haklarındaki iddiaların yargıda
değerlendirilebilmesi için bir şans tanımış olacaksınız.
Bunları ifade ederken, hem sizleri hem
bizleri izleyen yurttaşlarımızın, özellikle, söylediklerimin ve
söyleyeceklerimin samimiyetine güvenmelerini rica ediyorum. Bir Cumhuriyet Halk
Partili olarak, o dönemde, şu anda görüştüğümüz yolsuzluk iddialarının üzerinde
oturarak hükümet etmeye devam etmeleri engellenenler ve onlara sınırsız bir
medya desteği sunanlar tarafından 18 Nisan 1999'da siyasî bir bedel ödetilen
Cumhuriyet Halk Partisini ve Sayın Baykal'ı savunmak için burada değilim.
Zaman, kimlerin, nerede olduğunu çok iyi gösterdi. Siyasî yargı, toplum
tarafından ortaya konuldu. İşte, bakın, Cumhuriyet Halk Partisi burada, bütün
gücüyle burada; ama, onlar?.. Onlar yoklar! Yargı bu!
Değerli arkadaşlarım, bugün, aynı zamanda
bir siyasî samimiyet olayını da değerlendirmek istiyorum. Bakınız, birkaç
konuda, birçok eski sorumlu sayın bakan
hakkında, Meclisteki iki siyasî parti milletvekilleri de soruşturma komisyonu
kurulması hakkında önergeler verdiler. Ne zaman verebildiler bu önergeleri;
Anayasanın 83 ve 100 üncü maddeleri gereği, milletvekili, bakan ve
başbakanların önündeki "soruşturulamaz, eğer suçlandıkları bir konu
mevcutsa, yargıya gitmeleri, görevde oldukları sürece olası değildir"
hükmünün kalktığı zaman verebildiler; yani, dokunulmazlıkları kalktığı zaman bu
girişimde bulunabildiler.
Sayın milletvekilleri, şu anda, geçmiş
dönemdeki yolsuzluk iddialarının sorumlusu noktasında oldukları ifade edilen
kişiler için bu denetim yolunu, ancak şimdi kullanabiliyoruz. Yani, Anayasanın
83 ve 100 üncü maddeleri kendilerini dokunulmazlık zırhıyla korumadığı bir
dönemde bu sürecin işletilebilmesi olanağı ortaya çıkıyor. Bunun en büyük
kanıtı -Sayın Hasan Aydın da değindiler- bir senedir bekletilmekte olan
dokunulmazlık dosyalarıdır. Bunları mutlaka işleme koymak zorundasınız,
çoğunluğunuz var. Zan altında kalmamak için bunu bir an önce gerçekleştirmek
zorundasınız. Gelin, Sayın Erkal'ın, değerli arkadaşımın söylediği gibi, bu
konudaki statükoyu kaldıralım. Statüko kaldırılması gerekiyorsa, bu konudaki
statükoyu kaldıralım. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak hazırız Sayın
Erkal'ın teklifine.
Sayın milletvekilleri, bakınız, her ileri
sürülen kavramın içeriği bir şekilde doldurulabilir, gerekçelendirilebilir;
ancak, siyasî samimiyet kavramı, siyaseten verdiğiniz açık sözleri yerine
getiremezseniz, o sözler, onları verip de yerine getirmek için adım
atmayanların -adım atmayı bırakın, tam tersine- yolu tıkayanların siyaseten
yumuşak karnı olmaya devam eder. Bu Meclisten beklenen -AKP veya CHP
milletvekili olarak değerlendirmeyin lütfen. Siyaseti kamu görevi olarak yapan,
yaptığına inanan veya en azından öyle yapmak için yola çıkan tüm sayın
milletvekillerine seslenmek istiyorum- şudur:
Değerli arkadaşlarım, bizim, bu Meclis
olarak, siyaseti, temiz, şeffaf, kurallı, halka hesap verebilir; ancak,
kürsüdeki dokunulmazlıkla sınırlanmış bir yasama görevi haline öncelikle
getirmemiz gerekiyor.
Şimdi, bizleri izleyenlerden şu sesleri
duyuyor gibiyim: Sizin gücünüz, ancak, orada, aranızda olmayanlara yeter.
Kendinize gelince, böylesi bir durumla karşı karşıya gelseniz, kendinize bu
denetim ve yargıya gitme yolunu nasıl olsa açmazsınız.
Bu düşünce şeklinin sizler için hiçbir
anlamı yok mu değerli arkadaşlarım?! Haklı değil mi böyle düşünenler?
Başkalarının yolsuzluk iddialarının üzerine giderim; kendi hakkımda ifade
edilenleri, bırakınız gereğini yapmayı, hiç duymam bile... Böyle bir tutumu
sergilemeye hakkımız var mı değerli milletvekilleri?!
Bu konudaki siyasî samimiyet, öncelikle
neyi gerektiriyorsa, onu yerine getirmek zorundayız. Hep söyleyegeldik, hep
söylüyoruz, hep söylemeye de devam edeceğiz; milletvekilliği dokunulmazlığı
sınırlandırılmalıdır. Bu işteki statüko burada düğümleniyor. Bakan ve
başbakanların görevdeyken de soruşturulabilmelerinin, yargılanabilmelerinin
yolunun açık tutulması sağlanmalıdır.
Bakınız, o dönemdeki Meclis, çeşitli
konularda kurulan soruşturma komisyonlarının çalışmaları sonucunda, dönemin
siyasî dengeleri içerisinde, karşılıklı kozlarla, herkesi kendi içerisinde
aklayıp, Yüce Divan, bağımsız yargı yolunu kapattı da ne oldu; bunlar, siyaset
kurumunun yaraları olarak, kanseri olarak Meclisin üzerine yapıştı, kaldı.
Keşke, bağımsız yargı yolunu açık tutabilselerdi. Keşke, o dönem, kimse kimseyi
siyasî rehine olarak kullanmasaydı.
Şimdi, belki de bazılarımızın hiç
yüzleşmek istemediği bir gerçeği sizinle paylaşmak istiyorum.
Bugün, aramızda, haklarında çeşitli
iddialar olan, savcı fezlekelerinde ifade edilen isnatlara konu olan -daha da
gerçeği- kesinleşmiş üst yargı kararlarında hüküm verilen kişilerle aynı suçu
eşit şekilde işlediği sabit olan sayın bakanlar ve sayın milletvekilleri var.
Üst yargı kararıyla kapatılan Refah Partisinin kayıp trilyonu davasında,
kesinleşmiş hükümlere muhatap olan, belirtilen suçu eşit oranda işlediği sabit
olan kişiler, şimdi hükümetin bakan koltuğunda oturuyorlar, bir kısmı
milletvekili koltuğunda oturuyorlar.
Değerli arkadaşlarım, belki, bu insanlar
biraz sonra oy kullanacaklar veya yerlerine oy da kullanılacak. Çok ağır bir
çelişki. İnanın, çok ağır bir çelişki. Vahim bir hukuk dramı bu. Haklarında
soruşturma komisyonu kurulması görüşülen kişiler "tencere dibin kara,
sizlerinki bizden kara" deyişini, herhalde, şu anda içlerinden
geçiriyorlardır. Bu kişilerin yargıya gidebilmeleri için, Sayın Yılmaz ve Sayın
Taner gibi, gelecek dönemlerde, kendilerinin bulunmadığı bir Meclisin mi adım
atması, düğmeye basması beklenecek?
Değerli arkadaşlarım, eleştiriler, ancak
özeleştiri yapılabildiği oranda anlam kazanır, önem taşır.
Değerli milletvekilleri, şu anda,
Mecliste, ilgili komisyona sunulan dokunulmazlığın kaldırılması fezlekelerini
bile işleme aldırtmayan, açık bir İçtüzük ve Anayasa ihlali işlenen bir
tabloyla karşı karşıyayız. Komisyon Başkanının, katıldığı programlarda, bu
konudaki siyasî tezini, bir hukukçu olarak, hukuken gerekçelendiremeyişinin
sıkıntılarını izlemekten sıkıldım artık.
Sayın milletvekilleri, yargıya güvenmeme
söylemi de, sorumluluk taşıyan bir mevkie uygun düşmüyor. Ancak, unutmayın ve
hiç aklınızdan çıkarmayın; sizlerin güvenmediğinizi belirttiğiniz o yargı,
bizleri buraya gönderen milleti yargılayabiliyor. Millet korkmuyor da, bizler
neden korkuyoruz? Bizler neden korkuyoruz? (CHP sıralarından alkışlar)
Sizlere önerim, bir an önce bu siyasî
çelişkiden kurtulmanızdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç, toparlar mısınız.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkan.
Değerli arkadaşlarım, ben, Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanvekilliğini sürdüren Samsun Milletvekili Haluk Koç olarak,
kişisel olarak, başkaları için, geçmiş dönemler için yargı yolunu açacak
adımları kararlılıkla atan bu Meclisin, kendisi için de benzer durumlarda adım
atmasının yolunu açabilecek, yani, dokunulmazlıkları kaldıracak bir Meclis
olmasının onurunu, sizlerle beraber, inanın, taşımak istiyorum. Ben, bizlerden
sonra siyaset yapacak her partiden arkadaşlarımıza, temiz, onarımı yapılmış,
onurlu bir siyaset bırakmak istiyorum. Ben, milletimize bu konuda verdiğimiz
sözleri tutan bir Meclisin, başı dik, onurlu bir üyesi olmak istiyorum. Ben,
kürsüde söylediklerim, ifade ettiklerim dışında, başka hiçbir konuda, zırh,
koruma, kalkan, dokunulmazlık istemiyorum; siyaseten, birilerini bir dönem
korumak, kollamak uğruna, geçen dönemdeki siyasîlerin yaşadığı sıkıntıyı
yaşamak hiç istemiyorum. Çok şey mi istiyorum değerli arkadaşlarım? Çoğunuzun,
alenen olmasa da, içinden hak verdiğine inanmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, sonuç olarak,
Türkbank ihalesi sürecinde yaşananlar konusundaki iddialar nedeniyle eski
Başbakan Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında, Anayasanın
100 ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması açılması
gereğine inanıyorum kişisel olarak. En azından, Sayın Yılmaz ve Sayın Taner'e,
haklarındaki iddiaların bağımsız yargı önünde değerlendirilmesi yolunun
açılması hakkının verilmesini istiyorum. Bir haktır bu; bu hakkın verilmesini
istiyorum.
Gönül ne istiyordu, onu da ifade edeyim.
Gönül, demin burada konuşan sayın bakanların "bizi Yüce Divana gönderin,
biz orada aklanalım" demelerini istiyordu, burada savunma noktasına
gelmemelerini istiyordu.
Bizler, bir yargı organı değiliz değerli
arkadaşlarım. Bu yüzden, adı geçen kişilerle ilgili bu sürecin
çalıştırılmasının, kendileri için de gerçekleştirilecek en büyük iyilik
olduğunu düşünüyorum.
Darısı benzer durumda olanların başına
diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Şahsı adına söz isteyen, Amasya
Milletvekili Sayın Hamza Albayrak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkbank ihalesine fesat karıştırılmasıyla ilgili
olarak, Türk Ceza Yasasının 205 inci maddesi mucibince, dönemin Başbakanı ve
ilgili Devlet Bakanı hakkında ileri sürülen iddiaların soruşturulmasına yönelik
Meclis soruşturması açılmasıyla ilgili olarak verilen ve birleştirilen
önergeler üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken,
sizleri ve tüm vatandaşlarımı en içten duygularla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler; konuyla
ilgili açıklamalarıma girmeden evvel, 22 nci Yasama Döneminde kurulan, kısa adı
"Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu" olan (10/9) esas numaralı
komisyonumuzun, iktidarıyla muhalefetiyle,
aynı hukuk çizgisinde birleşerek, tarafsız, bilgi ve veri tabanına
dayalı, delilden sanığa hareket etmek üzere, konsensüse dayalı, objektif
kriterlere göre karar aldığı için, ben, huzurlarınızda, komisyon başkanvekili
olarak, komisyonda görev almış tüm milletvekili arkadaşlarıma, teknokrat
arkadaşlara, teknisyenlere, katkıları olan herkese içtenlikle teşekkür
ediyorum. Bu vesileyle, biraz önce kendilerini dinlediğimiz Sayın
Bakanlarımızın, kendilerini delile dayalı olarak, ithama dayalı olarak
savunmayıp, komisyonumuzun bağımsızlığına dil uzatmalarını da huzurlarınızda
yadırgıyorum.
Değerli arkadaşlar, komisyonumuz,
gerçekten, dinlediği her kişiyi, siyasî ya da kişisel endekslerin dışında,
tamamen olay ve konu endeksli olarak, objektif kriterlere göre dinlemiş;
onlara, tüm nezaket kuralları içerisinde, gerekli ilgi ve alaka gösterilmiş,
kapılara kadar uğurlanmış ve burada konuşulanlar da dahil, şu tutanakta olduğu
üzere, onu hemen okuyarak sizlerle paylaşmak istiyorum: "Yine samimî ifade
ediyorum, eğer sizin bugünkü açıklamanız olmasaydı, ben buraya gelecektim;
nafile tur mu yapıyoruz; madem kararınızı verdiniz, bizi niye dinliyorsunuz
diye bir soru yöneltecektim. O açıklamanız, bizim içimizi ferahlattı"
ifadesi, Sayın Cumhur Ersümer'e aittir.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, Türk
Ceza Kanununun temel prensiplerinden bir tanesi, cezaların şahsîliği ilkesidir.
Bir kişi, işlemiş olduğu cürümden ya da suçtan dolayı şahsî olarak ceza
aldığında, onun aldığı cezayı aynen diğerlerine teşmil etmek de hukukla
bağdaşmaz. Bunu da biraz önce bu kürsüden yapılan açıklamalarla ilgili olarak
sizlerle paylaşmak istedim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye,
kirlenen siyaset kurumu tarafından çok kötü yönetildi ve değil bizim,
geleceğimizin garantisi ve teminatı, güvencesi olan sevgili gençlerimizin,
çocuklarımızın dahi yarınları gasp edildi, onların alınteri çalındı. Gerçekten,
Türkiye, 2000 Kasım ve 2001 Şubat aylarında, tarihe geçecek en büyük krizlerini
yaşadı. Türk Milleti, maalesef, hiç ama hiç hak etmediği şekilde yönetildi;
fakirliğe, fukaralığa itildi. İşte, şu anda görüşeceğimiz Türkbank ihalesine
fesat karıştırılması hadisesi, gerçekten, Türkiye'yi bu durumlara, yolsuzluğa,
kıtlığa, yokluğa iten kötü yönetim örneği olması açısından tipik bir emsaldir.
Öyle bir örnek ki Türkbank ihalesine fesat karıştırılması, gerçekten,
yolsuzluklara, usulsüzlüklere bulaşan bütün faktörler içerisinde; Başbakanıyla,
Devlet Bakanıyla siyaset ayağı içerisinde; bazı işadamları, bazı bürokratlar ve
çok enteresan, bu üçlüyü bir araya getiren koordinatörlerle, yine, bu,
maalesef, çok güzel bir örnek. Evet, çok iyi bir senaryo. Ben, ümit ediyorum
ki- üzülerek ifade ediyorum- Türkbank hadisesiyle ilgili kayıtlara girmiş
tutanaklar, beyanlar iyi tetkik edildiğinde, çok ama çok trajikomik bir film
senaryosu elde edilebilir.
Değerli arkadaşlar, neden (9/43) esas
sayılı Soruşturma Komisyonunda bu konu geçmişte görüşüldüğü halde, 22 nci
Yasama Döneminde tekrar görüşülüyor? Biliyorsunuz, aynı veri tabanına, aynı
delillere dayalı olarak farklı görüşler ileri sürülemez; ancak, biz, komisyon
olarak bulmuş olduğumuz ilave, yeni deliller nedeniyle, Türkbank ihalesine
fesat karıştırıldığını, dolayısıyla, Türk Ceza Yasasının 205 inci maddesinde
serdedilen kanunî, maddî ve manevî tüm unsurların gerçekleştiğini evraka dayalı
olarak ispat ettik.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; dört
açıdan, bu Türkbank ihalesiyle ilgili, tekrar Meclis soruşturması açılması
gereğinin altını çizmek istiyorum; bunlardan bir tanesi şudur değerli
arkadaşlar: Türkbankın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildikten ve
Türkbankla ilgili (9/43) esas sayılı Soruşturma Komisyonu raporunu
düzenledikten sonra, Cumhurbaşkanlığı makamının olurlarıyla -ki, bu olur
8.2.2000 tarih ve 39 sayılıdır- Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu
tarafından düzenlenmiş 6.12.2001 tarih ve 2001/8 sayılı rapordur ve bu raporun
içerisinde tadat edilen ilave delillerdir. Tabiî, bunları sayacak kadar
vaktimiz bol değil; ama, ben, özetle şunu söyleyeyim:
Değerli arkadaşlar, 4.5.1998-4.6.1998
devresinde bu Türkbank ihalesinin başlama sürecini takiben, bu yolsuzluk ve
usulsüzlüklerle ilgili senaristler ya da daha doğrusu senaryonun aktörleri
devreye girmişler. Bu çalışmalarını, taa ki, ihalenin yapılmış olduğu 4.8.1998
tarihine kadar aralıksız devam ettirmişler. Tabiî, bu arada, Türkbank
ihalesiyle ilgili olarak, yazılı ve görsel basında çıkan malum itham ve
iddialarla ilgili olarak, ilk defa, Merkez Bankasına bağlı olan fon başkanlığı,
Emniyet Genel Müdürlüğüne 24.6.1998
tarihinde bir yazı yazarak, basın ve görsel medyada yer alan, organize
suçlar şubesi tarafından aranan bu kişinin birilerine baskı yaptığı, ihaleye
fesat karıştırma noktasında eylemlerinin bulunduğu iddiasını dile getirip, bu
noktada emniyetten soruşturma talep etmiştir. Garip olan şudur: Aradan geçen
kırk gün sonra, Emniyet Genel Müdürlüğü, 4.8.1998 tarihinde, fonun yazmış
olduğu yazıya cevaben, olayı ihale yapıldıktan yarım saat sonra, dönemin Merkez
Bankası Başkanlığına, yani TMSF aracılığıyla Merkez Bankası Başkanına iletmiş.
Garip olan yine bir şey var; bu da calibi dikkat. Dönemin Merkez Bankası
Başkanı, kendisine ulaşan bu evrakın arkasına bir açıklamada, meşruhatta
bulunuyor, diyor ki Sayın Erçel Emniyet Genel Müdürlüğünün bu uyarı yazısıyla
ilgili olarak: "Yazı, ihale sonuçlandıktan sonra gelmiştir. Bu aşamada
yapılacak bir işlem yoktur."
Değerli arkadaşlar, bu hadiseyle ilgili
basında ayyuka çıkan, kör sultanların dahi görüp bildiği, ihaleye fesat
karıştırılması, birilerince, istenerek, arzu edilerek, planlanarak birisine
ihalenin pas edilmesi çalışmasıyla ilgili, maalesef, taa 13 Ekim 1999'da- bu
tarihi de tekrar anımsatmak istiyorum; seçim sathı mailine girilmiş bir tarih,
yakın gelecekte seçim var, 1999 seçimleri var- birileri, bu seçim tarihinden
önce...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Albayrak, toparlar mısınız.
Buyurun.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, hem siyasî güç hem de ekonomik güç elde etmek istiyorlar.
Biliyorsunuz, ekonomik güç, ekonomik suç işleyerek elde edilir. Ekonomik suçun
tarifi ise, kamusal alanın imkânlarını kullanarak zenginleşmektir; yani,
ekonomik güç elde edenler, gün gelir ekonomik suç işlerler. Ondan sonra,
basınıyla, TV'siyle, birtakım medyasıyla, elbette ki, bazıları, ekonomik suç
işleyerek elde etmiş oldukları bu ekonomik gücü, birilerinin aleyhine
kullanmaya ve hatta ellerindeki mikrofonları dahi mitralyöz gibi tepelerine
vurmaya başlarlar. İşte bu Türkbank ihalesinin anateması budur; seçim sathı
mailinde siyasî güç elde etmek, bir de ekonomik güç elde etmek...
Değerli arkadaşlar, bu bir nedenden
bahsettim. İkinci neden ise, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporunda
altı çizilen bir hususu özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, hazırlanan raporda konuyla ilgili en
önemli ifadeyi şöyle açıklıyor: "Söz konusu uygulama, ihalenin anlaşmalı
olduğunu, ihale sürecinin baştan beri uygun seyretmediğini
göstermektedir." Dolayısıyla, ihale sürecinde olumsuzluk ve müdahaleler
olduğunu, bu cümle net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Yine, bu ihaleyle ilgili olarak, ihaleye
fesat karıştırıldığı noktasında, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinde halen
derdest olan 2002/5 no'lu dosyada, ihaleye taraf olup adı geçenlerden Korkmaz
Yiğit ile Hayyam Garipoğlu hakkında dava derdesttir. En son dava, 12.4.1999
tarihinde Hayyam Garipoğlu'nun dinlenmesiyle işlem görmüştür. Burada da Türk
Ceza Kanununun 106 ncı maddesinde bahse konu zamanaşımı, zamanın yöneticileri
açısından da kesilmiştir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir de,
komisyonumuza verilmiş beyanlar var; Sayın Başbakanın, yani, zamanın Başbakanı
Sayın Yılmaz'ın, ilgili Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner'in, Korkmaz Yiğit'in,
Hayyam Garipoğlu'nun, daha isimlerini sayamayacağım birçoklarının. Gerçekten,
bu tutanaklar -hepsi burada, huzurlarınızda- trajikomik; okuyunca ve
dinleyince, insanın, hakikaten kimyası bozuluyor; komisyon üyeleri olarak,
bunu, biz, sık sık yaşadık; içerisinde neler var neler... İhale sathı
mailindeyken, ihaleden önce, hiç ama hiç üstüne görev olmayan kişilerin, olaya
nasıl müdahil oldukları çok açık şekilde ortada. Zamanın Başbakanı- ihaleyi
yapacak birim Merkez Bankası, dolayısıyla fon, bu iş, teknisyenlerin işi- daha
ihale başlamadan önce, müracaat tarihi başlar başlamaz ilgilileri arıyor,
bürokratıyla, ihaleye girenleriyle "bu ihale, 500 000 000 dolardan aşağı
olmaz."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Albayrak, toparlar mısınız.
Buyurun.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkanım.
Zamanın Başbakanı ilgilileri arıyor,
ihaleye iştirak eden 5 yatırımcı firma var; 1'i hariç, 4'ünü teker teker
arıyor; bunun için aracıları da var. "Bu ihale, 500 000 000 dolardan aşağı
olmaz; olursa bozarım, onaylamam." Tabiî, bizden önceki komisyonun
raporunda da bu tespit yapılmış; ama, üzücü olan şu: (9/43) esas sayılı
Komisyonun raporundaki bu tespit, tamamen, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı
maddesine göre görevi suiistimalden işlemiş. Raporu tetkik ettiğimde, raporla
ilgili tüm konuşmacılar, hep ihaleye fesat karıştırmaktan bahsetmişler; ama,
gariptir ki, bu rapor, ihaleye fesat karıştırmaktan işleme konulmamış.
Çok değeli üyeler, oysa, bu raporda, Türk
Ceza Kanununun 205 inci maddesinin bütün unsurlarının alenen ortada olduğu, bir
vakıadır. Bu işlemin, mutlaka, Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesinden devam
ettirilmesi gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; ben burada sözlerimi bitirirken, burada ihaleye fesat
karıştıranların, siyasetçiler olduğunun özellikle altını çizmek istiyorum;
çünkü, buradaki siyasetçiler, her şeyiyle, her türlü eylemleriyle,
müdahaleleriyle ihaleye fesat karıştırmışlar ve Türk Ceza Kanununun 205 inci
maddesinde serdedilen fiili işlemişler kanaatimi sizlerle paylaşmak istiyor;
hepinize, içtenlikle saygı ve hürmetlerimi arz ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Albayrak.
Şahsı adına söz
isteyen İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı Özbek; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve
değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu eylemlerinin
Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Mesut
Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında Anayasanın 100 üncü ve
İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
önerge üzerinde görüşlerimi açıklamak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkbank ihalesine
ilişkin olarak, kamuoyunun ve Yüce Heyetinizin bilgilerini yeniden tazelemek
istiyorum. Türk Ticaret Bankası, özelleştirme kapsamına alınıyor ve 4 Ağustos
1998 tarihine ihale günü veriliyor. İhaleyi yapacak olan Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası, Emniyet Genel Müdürlüğünden, ihale dosyası alan firma ve
şahıslarla ilgili olarak detaylı bilgi istiyor. Bu yazıyla ilgili cevap,
ihaleden bir gün önce, bütün ilgili birimlere ulaştırılıyor. Bu yazıda, özetle
"ihaleye katılanlar çeteler tarafından tehdit ediliyor" deniliyor ve
dolayısıyla, ihaleye fesat karıştırılacağı belirtiliyor. Bu yazıya rağmen ihale
yapılıyor ve bu yazının geldiği tarihten itibaren 1 ay 4 gün sonra, ihale,
Hazine tarafından onaylanıyor. Elbette ki, Emniyetin bu yazısı, dönemin
Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz ve ilgili Bakan Güneş Taner'e de iletilmiştir.
Ancak, daha sonra yapılan soruşturmada, bu yazının, Başbakanlık makamında,
Kozmik Büroda kaybolduğu söylenmiştir. Buna inanmak mümkün müdür?!
Değerli milletvekilleri, ihaleden önce,
dönemin Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'ın, MİT tarafından, Korkmaz Yiğit'le
ilgili olarak uyarıldığı da bir gerçektir. Yine, Hazine bürokratları, ihaleye
fesat karıştırılacağı hususunu, dönemin Bakanı Güneş Taner'e iletmişler; ancak,
hiçbir sonuç alamamışlardır. Bütün bu uyarılara rağmen Başbakan, bir televizyon
kanalı avantası karşılığında arabulucu olan Kamuran Çörtük aracılığıyla Korkmaz
Yiğit'le pazarlık yapmış ve Türk Ticaret Bankasının satışı, bu minval üzere
gerçekleşmiştir. Ayrıca, Korkmaz Yiğit'e gereken kredi de, dönemin Devlet
Bakanı Güneş Taner tarafından temin edilmeye çalışılmıştır. Bunların hepsi,
soruşturma tutanaklarında, Meclis araştırması tutanaklarında mevcuttur.
Değerli arkadaşlar, ne zaman ki, 13 Ekim
1998'de, Korkmaz Yiğit kasetleri televizyonlarda reyting rekorları kırmaya
başladı; işte o zaman, takke düştü, kel göründü. Cumhuriyet Halk Partisi, o
gün, yine üzerine düşen görevi yerine getirdi; Başbakan Mesut Yılmaz hakkında
gensoru önergesi verdi ve 25 Kasım 1998 tarihinde yapılan oylamayla, 55 inci
hükümet düşürüldü. Bununla yetinilmedi, Başbakan Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı
Güneş Taner hakkında Meclis soruşturması açılması için başvuruda bulunuldu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, soruşturma komisyonu kuruldu.
Sayın milletvekilleri, hepinizin bildiği
gibi, 20 nci Yasama Döneminde, Türkbank ihalesiyle ilgili olarak açılan Meclis
soruşturması sonucunda, Mesut Yılmaz ve Güneş Taner'in Yüce Divana gönderilmesi
talebi, hepimizin bildiği meşhur aklama ve paklama operasyonuyla, 8'e 7 oy
çokluğuyla reddedilmiştir. O dönemde, bildiğiniz gibi, Tansu Çiller'le ilgili
soruşturma komisyonu ile Mesut Yılmaz ve Güneş Taner'le ilgili soruşturma
komisyonları, aynı gün ve aynı saatte, Büyük Millet Meclisi çatısı altında,
ayrı ayrı salonlarda toplandılar; her iki salon arasında kurulan mobil telefon
bağıyla, aynı anda oylandılar; hem Tansu Çiller hem de Mesut Yılmaz ve Güneş
Taner, aynı oylarla, 8'e 7 oyla, Yüce Divana gitmekten kurtuldular.
Değerli milletvekilleri, o günleri
hatırlayınız; bizler, rozetlerimizi takmaktan, milletvekiliyiz demekten utanır
hale gelmiştik; ama, o soygun ve çete düzeninin adını istikrar koyan çevreler,
bu utancı ortadan kaldırıp, çetelerden, soygunculardan ve onların
işbirlikçileri olan siyasetçilerden hesap sormak isteyen Cumhuriyet Halk
Partisine, istikrarı bozuyor diye, silahşorlarıyla, kalemleriyle ve
kameralarıyla saldırdılar. Gerçekten, bu çevreler, istikrarlı bir soygun düzeni
kurmuşlardı; bankaları, bakanlıkları, SSK'yı, Bağ-Kuru, Emekli Sandığını,
Kızılayı, özelleştirilecek kurumları, KİT'leri, Tekeli, belediyeleri -aklınıza
ne geliyorsa- vakıfları, hazineyi soydular, hortumladılar. Kısacası, kanımızı,
iliğimizi emdiler. Şairin dediği gibi "bunlar engerekler ve çıyanlardır,
bunlar ekmeğimize, aşımıza göz koyanlardır" tanıyın bunları lütfen. (CHP
sıralarından alkışlar)
İşte, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Sayın Deniz Baykal, bu soygun düzenine, bu sözümona istikrara çomak
sokunca, bu düzenin silahşor, kalemşor ve kameralarının saldırısına uğradı ve
seçimlerde barajı aşamadı. O dönemde, sadece bankalardan hortumlanan para
miktarı 3 milyar dolar civarında iken, bu soyguna dayalı istikrar düzenine son
verilseydi, Cumhuriyet Halk Partisinin ve Sayın Deniz Baykal'ın uyarılarına
kulak verilseydi, bugün, 50 milyar dolara varan hortumlama yapılmamış olacaktı.
Değerli milletvekilleri, bizler, artık
olanlar oldu diyemeyiz. Elbette ki, Yüce Heyetiniz bir yargı makamı değildir.
Biz, kendimizi yargı yerine koyamayız; ama, bu Yüce Meclise düşen önemli
görevler vardır. Eğer, memleketi siyasetçiler yönetecekse -ki, yönetecektir-
siyasete ve siyasetçiye, layık olduğu itibarı mutlaka kazandırmalıyız, soygun
ve talan döneminin siyasî sorumlularını mutlaka yargı önüne çıkarmalıyız.
Konutta ihale pazarlığı yapan başbakanlar, çetelerin talimatıyla hareket eden
başbakan ve bakanlar, ihale dosyalarındaki gizli teklifleri evinde açan
hanımefendi başbakanlar artık hesaplarını vermelidirler. Mafya-siyasetçi
ilişkisini, gelecek kuşaklarımız için, mutlaka tasfiye edecek yöntemleri
bulmalı ve önlemleri almalıyız.
Değerli milletvekilleri, bakınız, 8'e 7
çoğunlukla aklanıp paklanan siyasetçiler villalarında, yatlarında, katlarında
keyif sürerken, aynı suçla suçlanan şahıslar, önce devlet güvenlik
mahkemesinde, bilahara, yapılan bir yasa değişikliğiyle, devlet güvenlik
mahkemesinden alınarak, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinde, teşekkül
oluşturarak Türk Ticaret Bankasının resmî ihalesine fesat karıştırmak suçuyla
yargılanmaktadırlar. Bu davanın sanıkları, Korkmaz Yiğit başta olmak üzere,
Hayyam Garipoğlu, Emin Cankurtaran ve Erol Evcil gibi birkaç kişi daha. Dört
yıldır devam eden bu davada sanıkların talebine ve yüzleşme isteğine, özellikle
Korkmaz Yiğit'in Mesut Yılmaz'la yüzleşme isteğine rağmen, Mesut Yılmaz, tüm
çağrılara rağmen mahkeme huzuruna getirilememiştir. Son celsede de Mesut Yılmaz
yüzleşmekten kaçarak, talimatla Bodrum mahkemelerinde ifade vermek istediğini
söylemiştir. Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesine yazılan talimatta da Güneş
Taner'in ifadesi alınmak istenmiş; ancak, ne yazık ki, Güneş Taner, tüm
aramalara rağmen adresinde bulunamıyor. Şu garipliğe bakın Allahınızı
severseniz; devletin bakanlığını yapmış önemli bir kişi, bütün aramalara rağmen
bir yıldır bulunamıyor!..
Değerli milletvekilleri, Meclis
soruşturması açılması bu nedenle çok önem kazanmaktadır. Mahkemeden kaçan bu
siyasetçileri, biz, mahkemeye göndermeliyiz; aklanacaklarsa, aklanma yerleri
mahkemelerdir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
dava dört yıldır sürüyor ve bitmiyor, ne zaman biteceği de meçhuldür. Peki, bu
teşekkülün, yani çetenin siyasî kanadını es mi geçeceğiz; elbette ki hayır. Bu
önergeyi kabul etmeliyiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi soruşturma komisyonu
kurulacak olursa, mahkemelerin ulaşamayacağı bilgi ve belgelere ulaşılacaktır;
bir muamma olarak kalan Güneş Taner, Rauf Tamer, Murat Demirel ve Mete Has
ilişkisi bile açıklığa kavuşabilecektir; böylece, temiz siyaset için
siyasetçinin de hesabını verebilmesinin yolu açılacaktır.
Sayın milletvekilleri, siyaset kurumunun
bundan böyle ülkemizin Çobanyıldızı olmasını sağlamalıyız; mafya ve çetelerin
Başbakanlık konutuna girip çıktıkları, yumruklarıyla Başbakanın burnunu
kırdıkları, bakanlara talimat verdikleri dönemi bir daha açılmamak üzere yargı
önünde kapatmalıyız; bize düşen bu olmalıdır
Değerli milletvekilleri, bize düşen ikinci
ve bence en önemli görevlerden birisi de, suçlanan eski siyasîlerin Yüce Divana
gitme yollarını açıyoruz, eyvallah; peki, mevcut siyasîleri, yani bizleri ne
yapacağız; hâlâ, dokunulmazlık zırhı içerisinde koruyacak ve kollayacak mıyız?!
Bakınız, temiz Türkiye'yi böyle yaratamayız. Eğer toplumu gerçekten temizlemeye
niyetiniz varsa, işe, bugünkü yöneticilerden başlamalıyız. Kendi hesabını
veremeyenler, başkalarından hesap soramazlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özbek, konuşmanızı toparlar
mısınız.
Buyurun.
AHMET SIRRI ÖZBEK (Devamla) - Onun için,
gelin, şu dokunulmazlık işini halledelim ve önce, Yüce Meclisin çatısı altında
bulunan değerli arkadaşlarımız, kendileriyle ilgili olarak açılmış olan
davalarda, yargı önünde hesaplarını versinler. Ama, İktidar Partisine mensup
milletvekili arkadaşlarımız, dünkü bir gazetede değerli bir köşe yazarının
söylediği gibi "ne hesabı yahu" diyeceklerse, tıpkı, Mesut Yılmaz ve
Güneş Taner gibi hesap vermekten kaçacaklarsa, lütfen, biz Cumhuriyet Halk
Partililerin, yargı önüne, hâkim huzuruna çıkabilmemizin yolunu açsınlar;
çünkü, bu durum da bizim kanımıza dokunuyor.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özbek.
Şahsı adına söz isteyen İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu; buyurun.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 milletvekili
arkadaşımızın, Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve değerinde fesat
oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu eylemlerinin Türk Ceza
Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz
ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107
nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, bugün burada
görüşmekte olduğumuz üçüncü dosyanın mesnedi de, bu daha önceki iki dosyayla
birlikte, Meclisimizin, daha önce, yolsuzlukları araştırmakla, yolsuzlukların
nedenlerini araştırmakla ilgili kurmuş olduğu komisyonun hazırlamış olduğu 1
100 sayfalık rapordur; bu raporun gereklerinin bir parçası olarak gündeme
getirilmiştir. Bu 1 100 sayfalık raporda ne var; 1 100 sayfalık raporun 700
sayfası, her biri yarım sayfalık metinler halinde -çok uzun yıllara sâri değil
bu- yakın geçmişimize dönük yolsuzlukları, fazla ayrıntıya girmeden,
başlıklarıyla vermeye çalışan bir rapor olarak düzenlenmiştir. Aynı raporun
başlangıcında bir yolsuzluk tanımı yapılmış ve "kamu gücünün özel çıkarlar
amacıyla kötüye kullanılmasıdır" denilmiştir; yolsuzluğu, en kısa tanım
olarak "kamu gücünün özel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılmasıdır"
diye ifade etmiş.
Değerli arkadaşlarım, peki, şimdi hepimiz
düşünmek zorunda değil miyiz; kamu gücünün, bu kadar kısa süre içerisinde, bu
kadar yoğun biçimde kötüye kullanılmış olabilmesinin nedenleri nelerdir? Eğer,
bu kamu gücünün, bu kadar kısa sürede, bu denli yoğun biçimde kötüye
kullanılabilmesinin nedenlerini bu Meclis bulup oluşturamazsa, nedenlerini
bulup gerekli önlemlerini alamazsa, sadece geçmişte Başbakanlık yapmış veya
bakanlık yapmış birkaç milletvekili hakkında soruşturma açtırmak veya Yüce
Divana göndermenin yolunu açmak, Türkiye'nin önünde duran bu devasa sorunu
aşabilmeye yetecek midir?
Değerli arkadaşlarım, bakın, aynı rapor,
bu sorunların nereden kaynaklandığını kısmen anlatmaya çalışıyor. Deniliyor ki: "Yolsuzlukların
yaygınlaşmasına, 1980 yılından itibaren gündeme oturan küreselleşme ivme
kazandırmıştır. Yolsuzluk, gelişmekte olan ülkelerde kaynakların yağmalanmasına
neden olmakta ve yolsuzluğun artmasına sebep olmaktadır."
Değerli arkadaşlarım, bu raporun bir
kısmına, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın itirazları var; ama, bu
raporun tamamını, İktidar Partisine mensup arkadaşlarımız kabul ettiler,
onların bu rapora hiçbir itirazları söz konusu değildir. Türkiye garip bir
ülke; maalesef, siyaseti de öyle. Belli dönemleri, işimize geldiğinde, uygun
bulduğumuzda göklere çıkarabilen, onu, Türkiye'nin kurtuluşu, Türkiye'nin önünü
açan bir süreç diye değerlendiren; ama, bir başka dönemde, bir başka noktada,
işimize gelmediğinde, bütün kötülüklerin sorumluluğunu, vebalini o döneme
yüklemekte, daha üç gün önce, beş gün önce veya aynı gün, bir başka
arkadaşımızın, bir başka yerde göklere çıkardığı bir süreci yerin dibine
batırmakta hiçbir mahzur, hiçbir beis görmeyen bir siyaset anlayışımız var. Bir
defa, sanıyorum, bu yaklaşımdan, başta İktidar Partisi olmak üzere, öncelikle
Türkiye siyasetinin kurtulması gerekir.
Değerli arkadaşlarım, 1980'den sonraki süreç
-doğrudur- Türkiye'de, yolsuzluğun ve her türlü dejenerasyonun önünü
alabildiğine açmıştır; çünkü, küreselleşme dediğimiz anlayışın, Türkiye'de
hedef aldığı etkinliği ve ağırlığı oluşturabilmesinin koşullarından olmazsa
olmazı, Türkiye insanının geleneklerinde, göreneklerinde, karakterinde, yaşam
biçiminde önemli değişiklikleri yaratabilme becerisine bağlıdır ve maalesef,
üzülerek ifade etmek durumundayız ki, son yirmi yıllık süreç içerisinde
Türkiye'nin bu değerlerini koruma mücadelesi edenlerin karşısında, Türkiye'nin
bu değerlerinden vazgeçmesi noktasında olağanüstü gayret sarf eden ve bu
anlamda olağanüstü güçlerin desteğini alan kesimlerin ciddî mesafe kat
ettikleri, bu raporla da -1 000 sayfalık bu raporun 700 sayfasında yer alan
yolsuzlukların sadece başlıklarıyla da- açık bir biçimde görülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu süreçte, banka
satışlarından özelleştirme işlemlerine, devlet ihalelerinden Merkez Bankasının
görev zararlarına, usulsüz kredilere, petrol ve petrol ürünleri ithalatından
Tekel 2000 sigarası ihracatına, SSK ve Bağ-Kurun tam otomasyon projesinden ilaç
ve sağlık malzemeleri alımlarına, borç ertelemelerinden altın hisse
uygulamalarının kaldırılmasına, ÇEAŞ, Kepez uygulamalarından AKTAŞ Elektrik
Şirketi uygulamalarına, Ilgın Termik Santralı ihalesinden Kırklareli Doğalgaz
Santralı uygulamalarına, Karayolları Genel Müdürlüğü keşif artışlarından Emlak
Bankası Bahçeşehir projelerine, Turizm Bakanlığına, Tarım Bakanlığına, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, aklınıza gelebilecek her alana; yani,
memleketin basılmadık bir karış toprağının bırakılmadığı biçimde her alana
yaygınlaştırılmış yolsuzluklar var; bu yolsuzluklardan bahsediliyor ve
nihayetinde, bütün bunların zirvesinde, Türkiye'nin içerisine düşmüş olduğu ve Türkiye'nin
çok ciddî kaynak kayıplarına neden olan bu yolsuzluk sürecinin zirvesinde bu
yolsuzlukların Susurluk'u diyebileceğimiz bir örnek, Türkbank özelleştirmesi
önümüze geliyor, Türkbank ihalesi önümüze geliyor.
Arkadaşlarımız biraz önce ifade etmeye
çalıştılar, ayrıntılarına girmeye çalıştılar; ama, ben, bizi dinleyen
yurttaşlarımızın da bir kez daha, çok kısa biçimde, hafızalarını yenileyebilmek
için, Türkbank ihalesini birkaç cümleyle ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkbank ihalesi,
bir devlet bakanı ve bir başbakanın, parasının kaynağı yeterince belli olmayan
bir işadamına, parasının kaynağı tartışmalı olan bir işadamına, bir mafya
grubunun içerisindeki komisyoncu kimliği önceden bilinerek, bir televizyon
kanalının, bankanın, söz konusu grubun bankayı almasının karşılığı olarak
verilmesi suretiyle, gece yarıları evlerde, otel lobilerinde, daha önce
kamulaştırılıp kasasına yüz milyonlarca dolar para konulduktan sonra satılmak
istenirken, âdeta suçüstü yapılırcasına, bütün yurttaşlarımızın, bütün
çıplaklığıyla ve dudakları uçuklayabilecek bir biçimde ve netlikte görebildiği
bir süreç olarak ortaya çıkmıştır; ama, bugün, özellikle İktidar Partisine
mensup arkadaşlarımızın ısrarla korunmasını ve muhafaza edilmesini istedikleri
yöntemlerle bugüne kadar bu olayın üzerine hiçbir şekilde gidilememiştir.
Siyasetin, kendi içerisindeki dengeler, "sen şunu görme, ben bunu görmeyeyim;
sen şunu affet, ben bunu affedeyim" anlayışı Türkiye siyasetinde yıllarca
etkin olmuştur ve etkinliğini sürdürmüştür.
Değerli arkadaşlarım, eğer bu anlayışın,
bu mevcut düzenlemelerin değişmesine bu dönemde de fırsat vermezsek, hiç
şüpheniz olmasın, bu süreç, böyle olmaya, böyle yürümeye devam edecektir.
Türkiye'nin, bugün, bu yolsuzlukları
tartışmasında en çok üzerinde durulan konular nelerdir; ihaleler ve
özelleştirmeler. Şimdi, mesela, Maliye Bakanımıza "bu özelleştirmeyi nasıl
yapacaksınız, burayı nasıl satacaksınız" diye soru sorulduğunda ne diyor:
"Babalar gibi satarım." Ne demek babalar gibi satarım?! Babalar gibi
satarım şu demek: Ben, yasa masa tanımam. Ben, aklıma nasıl eserse, öyle
satarım!.. Bu uygulamaların bizi nereye taşıyacağı belli değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, toparlar
mısınız.
Buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Biraz
önce, geçmişte görev yapmış iki sayın bakan burada kendilerini savunmaya
çalıştılar. Bakanlarımızdan biri bir iddiada bulundu "siyasetçinin
siyasetçiyi yargıladığı modeli lütfen ortadan kaldırın..." Ben, siyaset
yapan bir kişiyim. Şimdi milletvekiliyim, yarın ne olacağım belli değil, dün de
milletvekili değildim; ama, ben, bu talebi, doğru bir talep olarak
karşılıyorum. Bu sorunun cevabı hiçbir milletvekilinin vicdanında yoktur ve
burada, ne kadar suçludur bilemiyoruz; ama, bu raporlarda, bu araştırmalarda
olağanüstü uygulamaların altında imzası olduğu görülen bir bakan bile buradan
bu soruyu sorduğunda, ben bir milletvekili olarak, bir vicdan rahatlığı
içerisinde, o arkadaşım yanlış söylüyor, biz bu görevi üslenmeliyiz, bu
sorumluluğu yerine getirmeliyiz demekte zorlanıyorum.
Değerli arkadaşlarım, gelin, Parlamentonun
üzerinden, bu, yolsuzluklarla anılan, rüşvetle anılan parlamento görüntüsünü,
yani, Parlamentonun üzerinden bu ağırlığı kaldıralım; Parlamentonun üzerinden,
aynı zamanda, hepimizi yarınlarda sıkıntı altına sokabilecek bu sorumluluğu da
kaldıralım, her şeyi ehline teslim edelim; kim, neyi yapması gerekiyorsa,
herkes onu yapmaya çalışsın.
Değerli arkadaşlarım, bu 1 000 sayfalık
raporun, ne yapılmalı noktasındaki öneriler bölümünün, 700 sayfası
yolsuzluklardan oluşan 1 000 sayfalık raporun öneriler bölümünün hemen
başlangıcında, 1 inci satırında şu var: Yasama dokunulmazlığı, komisyon
önerileri doğrultusunda, yolsuzluk ve rüşvet suçlarını kapsayacak şekilde
sınırlandırılmalıdır." Değerli arkadaşlarım, siz, bu 1 000 sayfalık
raporun neresindesiniz? Bu 1 000 sayfalık raporda imzası olan İktidar Partisine
mensup komisyon üyesi milletvekili arkadaşlarım başta olmak üzere, İktidar
Partisine mensup bütün arkadaşlarıma sesleniyorum: Bu 1 000 sayfalık yolsuzluk
raporunun, siz, neresindesiniz? Çünkü, bu raporun başlangıcında, ne yapılmalı
noktasındaki önerilerle ilgili başlangıcında "yasama dokunulmazlığı,
komisyon önerileri doğrultusunda, yolsuzluk ve rüşvet suçlarını kapsayacak
şekilde sınırlandırılmalıdır" ifadesi var ve bu komisyonda görev almış
olan İktidar Partisine mensup bütün arkadaşlarımızın, bu raporun altında,
hiçbir itirazları olmadan imzaları var. Yoksa, bu da, bir başka yöntem mi?!
Yani, işimize geldiğinde göklere çıkardığımız, işimize geldiğinde bütün
sorumlulukları üzerlerine yıkıp yerin dibine batırmaya çalıştığımız süreçler
gibi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, tamamlar
mısınız.
Buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
... yolsuzluklarla ve yolsuzlukların
üzerine gitmek ve yolsuzluklarla mücadele etmek konusunda da aynı anlayış
içerisinde miyiz? İşimize geldiğinde, dokunulmazlıklar olmazsa bizim siyaset
yaşamımız biter anlayışının arkasında dokunulmazlıkları sahiplenmek;
yolsuzluklarla mücadele etme noktasına sıra geldiğinde de, milletvekillerinin,
hiç olmazsa, rüşvet suçlamaları ve yolsuzluklar noktasında dokunulmazlık
sınırlarının dışına çıkarılması biçimindeki bir anlayışı sahiplenmek
yaklaşımı... Bu, doğru bir yaklaşım değildir. Gelin, siyasetin üzerinden bu
yükü, bu külfeti kaldıralım. Siyaset, olması gereken, doğal, hepimizin
vicdanında, vatandaşımızın da vicdanında kabul edeceği, her iki partinin de
genel başkanının seçimlere başlamadan önce 70 000 000 insana söz verdiği ve
hepimiz için kaçınılmaz bir görev olan bu sorumluluğun gereğini yerine
getirelim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Kumkumoğlu.
Sayın milletvekilleri, son söz, hakkında
soruşturma istenilen, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı
Güneş Taner'e aittir; ancak, Sayın Yılmaz ve Sayın Taner Genel Kurulda
bulunamadıkları için, söz verilememektedir.
Meclis soruşturması önergesi üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve
Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında Meclis soruşturması açılıp açılmaması
hususunu oylarınıza sunacağım.
Anayasanın 100 üncü maddesi hükmü
gereğince oylamayı gizli oylama şeklinde yapacağız.
Oylamaya başlamadan önce, oylamanın
yöntemiyle ilgili olarak bazı açıklamalarda bulunacağım.
Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını
arz ediyorum:
Komisyon ve hükümet sıralarında yer alan
Kâtip Üyelerden komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana İlinden başlayarak İzmir
İline kadar; hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir ila Zonguldak dahil, adı
okunan milletvekiline, biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3
yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad
defterinde işaretleyecektir.
Milletvekilleri, belirlenmiş bulunan bu
yerlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır.
Vekâleten oy kullanacak bakanlar da,
yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını
kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı
kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden 3
yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten
sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın
içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise hücre içerisinde bulunan ıskarta kutusuna
atacaktır. Bilahara, oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu
zarfı, Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul
ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi, gizli oylamaya Adana İlinden
başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
Binali Yıldırım...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim
Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'in yerine, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki
Ergezen oy kullanacaktır.
(Oyların toplanılmasına devam edildi)
BAŞKAN- Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok.
Sayın milletvekilleri, oylama işlemi
bitmiştir.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İstanbul
Milletvekili Hüseyin Besli ve 58 milletvekilinin, eski Başbakan Ahmet Mesut
Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında Anayasanın 100 üncü ve
İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
(9/5) esas numaralı önergesi ile Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55
milletvekilinin, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş
Taner haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca
bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/6) esas numaralı önergesinin,
birlikte yapılan gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 395
Kabul : 388
Ret : 4
Çekimser : 1
Boş : 2
Böylece, Meclis soruşturması açılması
kabul edilmiştir.
Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince,
soruşturma, siyasî partilerin güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye
sayısının 3 katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı
ayrı ad çekme suretiyle kurulacak 15 kişilik bir komisyon tarafından
yürütülecektir.
Soruşturma
komisyonunun iki aylık görev süresinin, komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü
ve kâtip seçimi
tarihinden başlamasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını sırasıyla görüşmek için, 10 Aralık 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Başkanlık Divanı olarak Beşiktaş'a başarılar diliyoruz.
Kapanma
Saati : 22.20