BIM 2 3 2004-01-12T09:24:00Z 2004-01-12T09:24:00Z 56 38570 219850 TBMM 1832 439 269991 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 32       YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

25 inci Birleşim

9 Aralık 2003 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu’nun, Ermenek’te bir maden ocağında meydana gelen grizu patlamasına, bundan sonrası için alınması gereken emniyet tedbirlerine ve Suriye-Türkiye Dostluk Gru-bunun daveti üzerine Suriye’ye yaptıkları resmî ziyarete ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Sivas Milletvekili Osman Kılıç’ın, tarımsal kalkınmanın önemine, Sivas İlinin çeşitli sorunları ile, çiftçiler üzerinde yarattığı olumsuz etkilere ve alınması gereken önlemlere ilişkin gümdemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı

3.- Antalya Milletvekili Osman Özcan’ın, muz üreticilerinin sorunları ile kaçak muz ticaretinin üreticiler üzerindeki olumsuz etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı

B)GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt ve 20 milletvekilinin, kapkaç olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/151)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/127)

2.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Vehbi Zeki Serter'in TBMM'den bir heyeti KKTC'ye resmî davetlerine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/407)

IV.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3)

2.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, doğalgaz alım anlaşmalarında devlet alım satımına fesat karıştırdığı iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer ile ayrıca bakanlıkları sırasında uyguladıkları yanlış ve usulsüz enerji politikalarında ilgili kurum ve kuruluşların uyarılarını dikkate almayarak kamuyu zarara uğrattıkları ve bu suretle görevi ihmal ve görevi kötüye kullanma fiillerini işledikleri iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/4) ile Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 milletvekilinin, Bakanlığı sırasında enerji ve doğalgaz anlaşmalarında Türkiye aleyhine anlaşma ve uygulamaların yapılmasına yol açtığı iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer ile ayrıca bakanlıkları sırasında DSİ Genel Müdürlüğünde usulsüz uygulamalara onay verdikleri iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/7)

3.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 58 milletvekilinin, Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/5) ile Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 milletvekilinin, Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/6)

V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur'un, yasalarla ilgili eğitim çalışmaları yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/1209)

2.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un, 4450 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1274)

3.- Denizli Milletvekili Mehmet Neşşar'ın, SSK'lı hastalar için başlatılan yeni uygulamaya ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/1289)

4.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur'un, İzmir-Bergama-Ovacık İşletmesi Atık Barajına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1315)

5.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, basında çıkan akıl sağlığını yitirmiş bir gaziye ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül'ün cevabı (7/1352)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, çeşitli toplumsal kesimlere yönelik ödemelerin ne zaman yapılacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/1357)

7.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.Kesimoğlu'nun, Sarımsaklı Tarım İşletmesine,

Tarım Kredi Kooperatiflerinin yeniden yapılandırılması çalışmalarına ilişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/1377,1378)

8.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin ASKİ ve DSİ'ye borcu olup olmadığına ve Ankara'nın yıllık su ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1383)

9.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, şeker üretimine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/1395)

10.- Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, askerlik yükümlülerinin sayısına ve bedelli askerliğin yurt içinde de uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül'ün cevabı (7/1400)

11.- Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki'nin, Kırıkkale'deki SSK ve Yüksek İhtisas Hastanelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1402)

12.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Futbol Federasyonu Hukuk Kurulunun bir gazeteciye uyguladığı yasağa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/1404)

13.- İstanbul Milletvekil Emin Şirin'in, Petrol-İş Sendikasınca hazırlanan bir kitaplıkta yer alan bazı iddialara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1414)

14.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın, özelleştirilen kuruluşlarda çalışan işçilerin kamuda istihdamının sağlanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1419)

15.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır'ın, belediyelerin kurdukları iftar çadırlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1426)

16.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Seydişehir Eti Alüminyum Tesislerinin özelleştirilmesi sürecindeki bazı ilişkilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1428)

17.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Erzurum'daki yoğun kar yağışının afet kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/1437)

18.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Başbakanlık burslarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/1442)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum yaptı.

İzmir Milletvekili Nükhet Hotar Göksel, Türk kadınının seçme ve seçilme hakkının Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulünün 69 uncu yıldönümüne,

Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Öğretmenler Günü münasebetiyle, öğretmenlerin meslekî ve ekonomik sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere,

Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi, Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Gününe,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 milletvekilinin:

Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner (9/6),

Bakanlığı sırasında enerji ve doğalgaz anlaşmalarında Türkiye aleyhine anlaşma ve uygulamaların yapılmasına yol açtığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer ile ayrıca, bakanlıkları sırasında DSİ Genel Müdürlüğünde usulsüz uygulamalara onay verdikleri ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan (9/7),

Haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Anayasanın 100 üncü maddesine göre, en geç bir ay içinde olmak üzere, Meclis soruşturması önergelerinin, Danışma Kurulunca tespit edilecek görüşülme gününün Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.

Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in (6/737),

Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/826),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu, soruların geri verildiği bildirildi.

Norveç Parlamentosu Dışişleri Komitesi Başkanı Thorbjorn Jegland'ın TBMM Dışişleri Komisyonu heyetini, Norveç'e,

Bulgaristan Ulusal Meclisi Dış Politika, Savunma ve Güvenlik Komisyonu Başkanının, TBMM Dışişleri Komisyonu heyetini, Bulgaristan'a,

Resmî davetlerine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri, kabul edildi.

Daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve Genel Kurulda okunmuş bulunan; Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal hakkındaki (9/3) esas numaralı Meclis soruşturması önergesi ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ile Zeki Çakan hakkında aynı mahiyetteki (9/4) ve (9/7) esas numaralı; eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ile Devlet eski Bakanı Güneş Taner hakkında aynı mahiyetteki (9/5) ve (9/6) esas numaralı Meclis soruşturması önergelerinin ise birleştirilerek, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1, 2 ve 3 üncü sıralarında yer almasına ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmayacağı hususundaki öngörüşmelerinin 9.12.2003 Salı günkü birleşimde yapılmasına, bu birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine ve bu işlerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, kabul edildi.

Genel Kurulu ziyaret eden Romanya Cumhurbaşkanı Ion Iliescu ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında (1/521) (S. Sayısı: 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden, ertelendi.

3 üncü sırasında bulunan, Petrol Piyasası Kanunu Tasarısının (1/691) (S.Sayısı: 288), yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilip, kanunlaştığı açıklandı.

9 Aralık 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.46'da son verildi.

 

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Başkanvekili

 

 

 

 

 

 

Suat Kılıç

Türkân Miçooğulları

Mevlüt Akgün

 

Samsun

İzmir

Karaman

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                        

                        

                        
                                                   No. : 39

II. – GELEN KÂĞITLAR

5 Aralık 2003 Cuma

Raporlar

1.- Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında 12.11.2003 Tarihli ve 5001 Sayılı Kanun ile Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 298) (Dağıtma tarihi: 5.12.2003) (GÜNDEME)

2.- Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanununun Bazı Hükümlerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/703) (S. Sayısı: 299) (Dağıtma tarihi: 5.12.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, tarımsal sulamada kullanılan elektrik bedeline ve Manisa için yeni bir tarımsal sulama projesi olup olmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/855) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

2.- Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, tarımsal sulamada kullanılan elektrikte KDV oranının düşürülüp düşürülmeyeceğine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/856) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

3.- Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in, Mersin Defterdarlığındaki bazı atamalara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/857) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

4.- Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in, bankalardan yapılan döviz transferlerinde komisyon alınmasının nedenine ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/858) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

5.- Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in, trafik kazaları istatistiklerine ve kazalara karşı alınan önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/859) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

6.- Antalya Milletvekili Hüseyin Ekmekçioğlu'nun, turizmdeki tahsis ve teşvik politikalarına ve küçük turizm işletmelerinin korunmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/860) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

7.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/861) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Habur Sınır Kapısının Irak tarafında yer alan bir tabelaya ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1562) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

2.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, İstanbul Üniversitesi Rektörü ile ilgili intihal iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1563) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

3.- Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil'in, yerfıstığı üretimi, ihracatı ve ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1564) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

4.- İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1565) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

5.- İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, Ege ve Akdeniz kıyılarında görülen zararlı yosunlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1566) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

6.- İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, Gediz Deltası ve İzmir Kuş Cennetinin bulunduğu yörelerde yapılaşma ve moloz dökülmesi konusunun araştırılıp araştırılmadığına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1567) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

7.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, tercihli kura sistemiyle işe alınan sözleşmeli sağlık personelinin atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1568) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

8.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, reçetesiz satılan beşeri tıbbi ürünlerle ilgili tedbir alınıp alınmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1569) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

9.- Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, ikamet etmediği yerin seçmen listesine yazılacak kişilere karşı alınacak önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1570) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

10.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, orman yangınlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1571) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

11.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil'in, TMSF tarafından el konulan bankaların bankacılık yetki belgelerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/1572) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

12.- Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak'ın, Ergene Havzasında yapılan kamulaştırmalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1573) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

13.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bazı gıda ürünlerinin standardizasyonuna ve içeriğinin denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1574) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

14.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bir televizyon kanalında terör eylemi görgü tanığıyla yapılan röportaja ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1575) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

15.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Yahudiler ve Kürtlerle ilgili bir internet sitesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1576) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

16.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Çin'den gelmesi beklenen turistlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1577) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

17.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Van İlindeki Urartulardan kalma köprülerin korunmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1578) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

18.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Avrupa devletlerinin Türk ürünlerine uyguladıkları kota ve koruyucu politikalara ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/1579) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

19.- Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, ambulans tekne servisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1580) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

20.- Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Ankara-Sincan-Yenikent Beldesindeki Zir Vadisine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1581) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

21.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, Edirne'nin Enez İlçesinin ekonomik durumunu etkileyecek bazı kararların alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1582) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

22.- Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Ankara-Mamak Çöplüğünün çevreye etkisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1583) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

23.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, Uzunköprü-Eskiköy sınır kapısının faaliyete geçirilip geçirilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1584) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

24.- Antalya Milletvekili Atila Emek'in, Manavgat Su Temin Projesi tesislerinin işletmeye açılmamasının nedenlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1585) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2003)

25.- Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak'ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurusuna ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1586) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2003)

26.- Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak'ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurusuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1587) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2003)

27.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, elma stokuna ve pazar şartlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1588) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2003)

28.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, borsayla ilgili bazı sorunlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) yazılı soru önergesi (7/1589) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2003)

29.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an Kursları ve Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliğinde yapılan değişikliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1590) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2003)

 

 


                                           No. : 40

8 Aralık 2003 Pazartesi

Teklifler

1.- Ankara Milletvekili Oya Araslı ve 10 Milletvekilinin; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/211) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.12.2003)

2.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/212) (Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2003)

Raporlar

1.- Dünya Turizm Teşkilâtı Tüzüğünün Bazı Maddelerinde Yapılan Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/369) (S. Sayısı: 290) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/372) (S. Sayısı: 292) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/378) (S. Sayısı: 293) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Letonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/380) (S. Sayısı: 294) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Venezuela Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/416) (S. Sayısı: 295) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ankara'da 2 Mayıs 1966 Tarihinde İmzalanan Sivil Hava Ulaştırma Anlaşmasına Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/486) (S. Sayısı: 296) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)

7.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman ve 14 Milletvekilinin; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/182) (S. Sayısı: 300) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)

8.- Bankalar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/693) (S. Sayısı: 301) (Dağıtma tarihi: 8.12.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır'ın, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/862) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

2.- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi Müdürlüğü bünyesindeki terörle mücadele ekiplerinin lağvedildiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/863) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

3.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın, Kemal ve Hakan Uzan'ın yakalanamamasının nedenlerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/864) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

4.- Hatay Milletvekili İnal Batu'nun, Batılı bazı ülkelerin Türk vatandaşlarına vize işlemlerinde çıkardığı güçlüklere ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/865) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Adana-Seyhan'daki Adli Tıp Kurumu morgunun taşınıp taşınamayacağına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1591) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

2.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, İnternette Atatürk ve Cumhuriyet aleyhindeki yayınların engellenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1592) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

3.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, İslami Cemiyet ve Cemaatler Birliğinin yöneticisinin Türkiye'ye iadesi için yapılan girişimlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1593) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

4.- İstanbul Milletvekili Birgen Keleş'in, bazı kamu görevlerine başvuruda erkek olma şartının aranmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1594) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

5.- İstanbul Milletvekili Birgen Keleş'in, Kur'an kursları ile ilgili yönetmelikte yapılan değişikliğe ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1595) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

6.- İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'nun, bazı kamu görevlerine başvuruda erkek olma şartının aranmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/1596) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

7.- Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, bir onarım ihalesine müdahale iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1597) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

8.- Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, Salihli Organize Sanayi Bölgesine demiryolu bağlantısı yapılıp yapılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1598) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

9.- İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'nun, bazı kamu görevlerine bayan adayların başvuramamasına ilişkin Devlet Bakanından (Güldal Akşit) yazılı soru önergesi (7/1599) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

10.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, TMSF'ye devredilen bankaların ihalesiz satılan mallarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1600) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

11.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Fehmi Uyanık'ın, 3 Kasım 2002 seçimlerindeki mükerrer seçmen yazılımı ve oy kullanımı nedeniyle açılan soruşturmalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1601) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

12.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Fehmi Uyanık'ın, kaçak elektrik kullanımıyla ilgili davalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1602) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

13.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın, ambulans hizmeti ile ilgili bazı sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1603) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

14.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Kur'an Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliğinde yapılan değişikliğe ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1604) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

15.- Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, TCDD Genel Müdürlüğüyle ilgili bazı iddialara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1605) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

16.- İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in, Millî Eğitim Vakfı'nın bazı faaliyetlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1606) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

17.- İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in, Millî Eğitim Vakfı adına toplanan paralara, Vakıf yönetimine, Vakıf şirketleri ile gayrimenkullerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1607) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

18.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Kur'an Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliğinde değişiklik yapılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1608) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

19.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, 2003 yılı doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1609) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)

 


                                           No. : 41

9 Aralık 2003 Salı

Tezkereler

1.- Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/403) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2003)

2.- Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/404) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2003)

3.- Kayseri Milletvekili Adem Baştürk'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/405) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2003)

4.- Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/406) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2003)

Raporlar

1.- 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/688) (S. Sayısı: 284) (Dağıtma tarihi: 9.12.2003) (GÜNDEME)

2.- 2002 Malî Yılı Genel Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2002 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656, 3/370, 3/372, 3/373) (S. Sayısı: 286) (Dağıtma tarihi: 9.12.2003) (GÜNDEME)

3.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı: 285) (Dağıtma tarihi: 9.12.2003) (GÜNDEME)

4.- 2002 Malî Yılı Katma Bütçeye Dahil Kuruluşların Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/657, 3/371) (S. Sayısı: 287) (Dağıtma tarihi: 9.12.2003) (GÜNDEME)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Baş'ın; 3030 Sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bazı Geçici Maddelerin İlavesine Ait Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/210) (S. Sayısı: 303) (Dağıtma tarihi: 9.12.2003) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt ve 20 Milletvekilinin, kapkaç olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/151) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2003)


BİRİNCİ OTURUM

9 Aralık 2003 Salı

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Karaman İli Ermenek İlçesinde meydana gelen grizu patlamasıyla ilgili olarak söz isteyen Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Çavuşoğlu (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Karaman Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu’nun, Ermenek’te bir maden ocağında meydana gelen grizu patlamasına, bundan sonrası için alınması gereken emniyet tedbirlerine ve Suriye-Türkiye Dostluk Grubunun daveti üzerine Suriye’ye yaptıkları resmî ziyarete ilişkin gündemdışı konuşması

YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Karaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; gündemdışı konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım; konuşmama başlamadan önce, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, izin verirseniz, bir noktayı açıklamak istiyorum: Ben, Ermenek'le ilgili olarak, geçtiğimiz hafta ricada bulunmuştum; ancak, o konuda, diğer arkadaşım açıklama yaptı; ben, öz olarak birkaç şey söyledikten sonra, Suriye'ye yapmış olduğumuz geziyle ilgili açıklama yapacağım.

BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu, bunlar, konuşma sürenizden geçiyor.

YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Eğer, süreyi birkaç dakika geçersem, izniniz için şimdiden teşekkür ediyorum. 

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz üzere, 22 Kasım 2003 tarihinde, Karaman'a bağlı Ermenek İlçemizde özel bir kömür işletmesinde meydana gelen grizu patlaması sonucu 10 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu vesileyle, ölen vatandaşlarımıza, kardeşlerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. Allah, bu acılı günleri bir daha milletimize yaşatmasın. Devletimizin yardım elinin mağdur vatandaşlarımızın yaralarını saracağından hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Değerli arkadaşım Mevlüt Bey daha önce bu konuyla ilgili açıklama yaptığı için, ben, sadece, doğrudan doğruya bazı hususları hatırlatmak istiyorum.

İhale Yasası gözden geçirilmeli; en çok vermek değil, maden işletmesine uygun yeterlilik ve işbitiricilik gibi hususlar aranmalıdır. Rödövans denilen usulle işletmeye verilecek sahalarda yüksek fiyatı veren ile işi yapabilecek kapasiteli firmalar arasında mukayese yapılabilmeli ve ehil olmayan firmalara işletme verilmemeli.

Gerekli hazırlık ve yönergeye uymayan işletmelere kömür sevk ve satış izni verilmemeli.

İşletmeye verilen yerler çok iyi bir denetime tabi tutulmalı. Ülkemizde yaklaşık 1 000 000 işyeri varsa ve 600 civarında da müfettiş var olduğu iddia edilirse, bunlardan ancak 350'sinin iş güvenliği müfettişi olması hasebiyle, denetim, zamanında ve yeteri kadar yapılabiliyor mu; müfettişler bu denetimi yapabilmek için yeterli harcırahlarını alıyorlar mı? Dolayısıyla, denetim gerektiği gibi yapılabiliyor mu? Bu suallerin cevabının düşünülmesi gerektiğine inanıyorum.

Yine, fennî nezaretçilik daha etkin bir hale getirilmeli, özel sektöre, devlet yardımcı olmalıdır. Erken uyarı sistemi, antigrizu sistemi gibi, ocaklarda gaz durumunu takip ve belirleme açısından erken uyarı sistemleri kurulmalıdır ya da devlet teşvikiyle yardımcı olunmalıdır.

Sadece işletmede değil, her vardiyada çavuş yerine yetişmiş maden mühendisi şartı aranmalıdır.

İşçilerin sigorta konusu ve patron baskısı meselesi üzerinde ciddiyetle durulmalıdır.

Diğer ocaklardaki durum tahlil edilmelidir.

Bilgilendirme amaçlı sempozyumlar yapılmalıdır. Bütün bunların sonunda, bu olayın detaylı bir şekilde incelenmesi ve bütün Türkiye'deki kömür işletmelerine şamil kılınması ve acılar yaşanmaması, hanelerin sönmemesi için Meclis araştırması komisyonu kurulmasını teklif etmekteyim.

Değerli arkadaşlarım, mevcut işletmenin teftiş edilmiş olup olmadığını bilmiyoruz; şu suallerin cevabının mutlaka verilmesini arzu ediyorum: Teftiş edilmiş ise, raporları nerededir, görmek isteriz. Nefeslik adı verilen bir tahliye kanalı yapılmadan ve diğer eksiklikler tamamlanmadan nasıl bir rapor verilmiştir, eğer verildiyse? Eğer teftiş edilmemiş ve rapor verilmemiş ise, nasıl çalıştırılmıştır? Kaçak çalıştırılmakta ise, neden gerekli işlemler bugüne kadar yapılmamıştır? Ayrıca, çalışan işçiler hangi çerçevede sigorta edilmişlerdir veya sigortaları doğru dürüst yapılmış mıdır? Burada çalışanların sosyal güvenlik hakları temin edilmiş midir? Eğer ihaleyle, rödövans usulüyle faaliyete geçen bir işletmeyse, emniyetle ilgili her türlü tedbirin alındığı ve güvenliğin sağlandığı kontrol edilerek çalışma izni alınmış mıdır? Şayet alınmış ise, bunlar kayıt altına girmiş midir? Ayrıca, bu bölgedeki diğer ocaklar insan sağlığı ve emniyeti açısından uygun şartlarda işletme yapıyorlar mıdır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu, konuşmanızı toparlar mısınız.

Buyurun.

YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Bütün bu suallerin cevabını beklerken, sadece, yeni, üç milletvekilini tenzih ederek, orada kulağımıza bir şeyler geldi, bunun doğruluk derecesini öğrenmek isteriz. "Herhangi bir milletvekili tarafından işletme izni alınarak bu olaylar oldu" diye laf var; doğru mudur değil midir, bilemiyorum.

Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Ermenek'le ilgili bu konuşmamı burada bitirirken, 2-6 Aralık 2003 tarihleri arasında, Türkiye-Suriye Dostluk Grubu üyesi 6 arkadaşımla birlikte, Suriye-Türkiye Dostluk Grubunun daveti üzerine, Suriye'ye 5 günlük bir ziyaret yapmış olduk. Hemen özetle söyleyecek olursam, bu ziyaretimizi, Sayın Cumhurbaşkanımıza, Meclis Başkanımıza, Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'a aktardık, intibalarımızı kendileriyle paylaştık; bundan son derece memnun oldular. Ayrıca, Sayın Başbakanımızın ve Sayın Dışişleri Bakanımızın randevularını bekliyoruz ve onlara da gerekli bilgiyi vereceğiz; ancak, bu konuda Meclisimizi de bilgilendirmeden, sizlere de bu güzel olayları anlatmadan geçemeyeceğim.

Değerli arkadaşlarım, iki kelime olarak söyleyecek olursam, Suriye, bizi bir devlet töreniyle karşıladı. Suriye Cumhurbaşkanı Sayın Beşar Esat, bizleri, uzun bir koridorun başında, kapıda, ayakta karşıladı ve odasına aldı; 30 dakika olarak tespit edilmiş olan toplantımızı 1,5 saate kadar devam ettirdi. Burada, heyet başkanı olarak sadece ben değil, bütün arkadaşlarım, teker teker görüşlerini ifade etti. Başbakanımızın, Dışişleri Bakanımızın, Meclis Başkanımızın ve Meclis üyelerimizin selamlarını kendilerine takdim ettik.

Özet olarak söyleyecek olursam, Sayın Suriye Cumhurbaşkanı, Türkiye ile yeniden birlik ve beraberliğe karar vermiş ve bu kararını teyit etmek için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çavuşoğlu.

YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Birkaç kelimeyle toparlayabilir miyim.

BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu, bugün mesaimiz çok uzun sürecek; onun için, teşekkür ediyorum.

YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Peki; teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, tarımsal kalkınmanın önemi ve Sivas çiftçisinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Sivas Milletvekili Osman Kılıç'a aittir.

Buyurun Sayın Kılıç (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır Sayın Kılıç.

2.- Sivas Milletvekili Osman Kılıç’ın, tarımsal kalkınmanın önemine, Sivas İlinin çeşitli sorunları ile, çiftçiler üzerinde yarattığı olumsuz etkilere ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı

OSMAN KILIÇ (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımsal kalkınmanın önemi ve Sivas çiftçisinin sorunları hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; konuşmama başlarken, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, ülkemiz bir tarım ülkesidir. Nüfusumuzun büyük bir bölümünü kırsal kesimde yaşayanlar oluşturmaktadır. Ayrıca, tarımsal üretim ve hayvancılık, kırsal bölgelerde yaşayan halkımızın yegâne geçim kaynağını teşkil etmektedir.

Sivil istihdamın yaklaşık yüzde 40'ı tarım sektöründe çalışmaktadır; bu nedenle, tarım sektörü, sadece ekonomik politikalar kapsamında değil, öncelikli olarak, sosyal politikalar kapsamında ele alınmalıdır. Türkiye'de tarım sektörü yıllarca ihmal edilmiş, özellikle, son yıllarda yaşanan ekonomik krizden çiftçilerimiz ve köylülerimiz çok olumsuz etkilenmiştir.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerde çiftçilerin gelirlerinin yüzde 35'ini devlet destekleri oluşturmaktadır. Bu oran, ABD çiftçileri için yüzde 21'dir. Tüm bu verilere bakıldığında, devletin, tarım sektörünü ayakta tutmak için, bu sektöre destek vermek zorunda olduğu apaçık ortadadır. İlk defa, çiftçiye mazot desteği veren 59 uncu hükümetimizi tebrik ediyorum.

Ülkemizin temel gıda ürünleri açısından kendi kendine yeterli olması için, verimli tarım arazilerinin sürekli işlenir halde tutulması ve tarımsal üretimde verimliliğin artırılması şarttır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birçok medeniyetin beşiği olan Sivas'ta 4 Eylül 1919 tarihinde, Büyük Önder Atatürk'ün Başkanlığında toplanan Sivas Kongresinde önemli kararlar alınarak, Türkiye Cumhuriyetinin temeli atılmış ve Sivas, Türk tarihinde büyük önem kazanmıştır.

Sivas İli, 28 619 kilometrekarelik yüzölçümüyle Türkiye'nin ikinci, 1 236 köy ve 748 mezrası yerleşim birimi sayısıyla birinci büyüklükteki ilidir. Köy yolları ağı bakımından da, ülkemizin en büyük birkaç ilinden biridir. 8 120 kilometre köy yol ağının halen 1 214 kilometresi asfalt, 5 120 kilometresi stabilize kaplamadır. Geri kalan 1 501 kilometre yol ağı altyapısı olmayan tesviyeli, 284 kilometresi de ham yol niteliğindedir. İlimiz köy yolları ağının halen yüzde 15'i asfalt olmasına rağmen, bu alanda Türkiye ortalaması yüzde 36'dır. Bu oran, örneğin Yozgat'ta yüzde 41, Kayseri'de yüzde 61, Gaziantep'te yüzde 88'dir.

Bir cumhuriyet şehri olan Sivas'ta yer alan 1 940 yerleşim biriminden, halen, 1 351'i şebekeli, 372'si çeşmeli olmak üzere toplam 1 723'ü suya sahipken, 15'i yetersiz ve 202'si susuz durumdadır.

Sivas İlinin 1 940 yerleşim biriminden yüzde 10'u halen susuz konumdayken, bu oran, örneğin Kayseri ve Tokat'ta yüzde 0, Malatya'da yüzde 0,18; Yozgat'ta yüzde 1,32'dir.

Sivas İli, ülkemizin ekonomik yönden oldukça geri kalmış, dışarıya göç veren ve kalkınmada öncelikli illeri arasında bulunmaktadır.

1.1.2003 tarihi itibariyle, maalesef, 1 236 köyden ancak 140'ı kanalizasyon hizmetine kavuşturulabilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölge halkının başlıca gelir kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Sivas'ta tarımsal gelişmeyi engelleyen en önemli etkenlerden biri de sulama suyu eksikliğidir. İlimizde tarıma elverişli 1 216 707 hektar araziden ancak 310 000 hektarı sulanabilir arazidir. Bu arazinin 33 677 hektarı Köy Hizmetleri, 20 599 hektarı da Devlet Su İşleri tarafından sulanabilmektedir.

Yeterli su kaynakları olmasına rağmen, Sivas, sulanan arazi oranında da Türkiye ortalamasına göre çok geri durumdadır. İlimiz sulanabilir arazisinin ancak yüzde 17'si devletçe sulanabilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

OSMAN KILIÇ (Devamla) - Daha önceki yıllarda ihalesi yapılan, fakat, bugüne kadar bir türlü bitirilemeyen ve inşaatı devam eden Sivas içme suyu, Suşehri, İmranlı, Ulaş-Karacalar ve Pusat-Özen baraj projeleri ve Kangal-Bozarmut, Kangal-Üçöz ve Yıldızeli-Yıldız Göleti ve sulamalarına 2004 yılında istenilen ödenek temin edildiğinde, 36 615 hektar tarım arazisi sulamaya açılacak, cumhuriyet şehri Sivas'ın ve çiftçisinin yüzü gülecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivas İli, büyük ve küçükbaş hayvan varlığıyla tüm Türkiye'ye yetecek üretim kapasitesine sahiptir. Sivas'tan dışarıya göçün azaltılması, tarım ve hayvansal kalkınmanın sağlanması için, acilen, Sivas, geniş mera ve arazi varlığı dikkate alınarak, hayvancılık havzası ilan edilmeli; mera kadastrosu tamamlanmalı; ahır ve ağıl yapım ve tamiratları için özel teşvik ve krediler verilmeli; hayvan üreticiliğini artırmak için Bağ-Kur ve sigorta primlerinde kolaylıklar sağlanmalı; Sivas Et-Balık Kombinası tekrar açılmalı; şeker fabrikası projesi ve atıl vaziyette bekleyen Sivas Demir-Çelik İşletmeleri acilen hayata geçirilmelidir.

Sivas'ta geçmiş iktidarlar tarafından ihmal edilmiş, Sivas-Erzincan Tarımsal Kalkınma Projesi gibi konuların AK Parti İktidarıyla tamamlanacağına ve 2004 yılının, AK Parti İktidarının atılım yılı olacağına inancım tamdır.

Başarılı bir yılı geride bırakan hükümetimizi kutlar, başarılarının devamını diler, yaklaşmakta olan 2004 yılının, Yüce Milletimiz ve tüm insanlığa huzur ve refah getirmesini temenni eder, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

Gündemdışı üçüncü söz, muz ve muz üreticileriyle ilgili söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan'a aittir.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

3.- Antalya Milletvekili Osman Özcan’ın, muz üreticilerinin sorunları ile kaçak muz ticaretinin üreticiler üzerindeki olumsuz etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muz ve muz üreticileri hakkında söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, muz, bildiğiniz gibi, Akdeniz Bölgemizin Anamur, Gazipaşa, Alanya gibi yörelerinde yetişiyor; ancak, buraların da kuytu yerlerinde, denize bakan yamaçlarında, kuzey rüzgârı almayan yerlerinde yetişiyor.

Muz bitkisi, yazın iki günde bir sulanır, bol gübre ister; yani, muz üretimi, çok meşakkatli bir üretimdir; bunu, ancak, muz üreticilerimiz bilirler.

Değerli arkadaşlarım, sıcaklık sıfırın altına düşünce, muzlar donar; daha çok düşerse, fidanları da donar; o zaman, muzcularımız, dışarıdan muz fidanı getirmek zorunda kalırlar.

Bunları neden söylüyorum; değerli arkadaşlarım, bayramda, Alanya, Gazipaşa ve Anamur muz üreticilerini dinledim. Hepsi aynı dili konuşuyorlardı; girdiler çok fiyatlandı, muz fiyatları da her yıl geriye gidiyor diyorlardı. Sırf muz üreticileri mi; Korkuteli'nin elma üreticileri, Elmalı'nın Akçay, Yuva Beldeleri ile Akçainiş Köyünün elma üreticileri, geçen yıl 550 000 liraya -toptan- sattıkları elmaları, bu yıl 350 000 liraya satamıyorlar; ellerinde kalmıştır. Oraların halkı diyor ki: "1970'li yıllarda Teoman Köprülüler dönemindeki ihracatı arıyoruz."

Çok değerli arkadaşlarım, Dünya Ticaret Örgütüne üyeyiz, bunu biliyorum; ama, Dünya Ticaret Örgütüne üye olmak, çiftçilerin ezilmesi anlamına gelmez. İthalat politikaları, tüketicimizi koruduğu kadar, üreticimizi de korumak zorundadır. İthalat politikalarında, dışarıdan alınacak mallara fazla gümrük vergileri koymak suretiyle, hem döviz kârı elde edeceğiz hem de çiftçilerimize biraz olsun nefes aldırma fırsatı bulacağız.

Son yıllarda tarım politikamızın net olmadığını biliyorum; siz de biliyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği şartlarını Türk çiftçisine uygulatamazsınız; Türk çiftçisine uygulatmak istiyorsanız, önce, Türk çiftçisinin şartlarını Avrupa Birliği çiftçileri seviyesine çıkarmak zorundasınız.

Bakınız, bir rakam veriyorum: Dünyadaki gelişmiş ülkelerin tarım yapıları incelendiğinde, tarım gelirlerinin, toplam gelirin, İsveç'te yüzde 30'u, Macaristan'da yüzde 50'si, Yunanistan'da yüzde 55'i, İtalya'da yüzde 60'ı, Türkiye'de yüzde 80'i olduğunu görürsünüz. Demek ki, ekonominin lokomotifi yine tarım olmaya devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, 2003 yılı bitiyor, 20 gün kaldı. Dünya Bankasının verdiği doğrudan gelir desteğinden Türk çiftçisine daha bir kuruş ödenmedi. Bunu, hükümetin çiftçilerimizi değerlendirmesinin bir gereği olarak algılıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, çok önemli bir konuya geliyorum: Çiftçilerimiz, muz alımında Türkiye'ye kaçak muz girdiği inancında; 4 adet ithalatçı firmaya üreticilerimizin mağdur edildiği inancındalar. Daha da ileri gidiyorum: Sınır bölgelerimizde binlerce tonluk muz depoları yapılmıştır. Şartlar müsait olduğu zaman, anlaşma yapıldığı zaman, oradan kaçak muzlar, faturasız muzlar yurdumuza giriyor ve böylece muz üreticileri perişan ediliyor. Daha da ileri gidiyorum: Mersin Serbest Bölgesi başta olmak üzere, Antalya, Hatay, Hakkâri, Kilis gibi gümrüklerden, ülkemize, bol miktarda kaçak muz gelmektedir; ülke ekonomisi çökmektedir, muz üreticileri de perişan olmaktadır.

Şimdi "kaçak muz yok" diyecekler. Ben, size bir misal vereyim: Geçenlerde, bir ay kadar önce, gümrüklerden sorumlu Bakanımız Sayın Tüzmen, İçişleri Bakanlığı ile işbirliği yaparak, kaçak muzun üzerine gitti. Ne oldu biliyor musunuz; yerli muz fiyatları 250 000 ile 450 000 lira arasında arttı. Şimdi "gümrüklerden kaçak muz girmedi" lafına inanmıyorum ve şunu söylüyorum: Açık konuşalım; bizim gümrük kapılarımızın -benzetmek gibi olmasın ama- yol geçen hanına döndüğünü, Mısır'daki sağır sultan bile biliyor arkadaşlar. Onun için, çok rica ediyorum; İçişleri Bakanımızın, gümrüklerden sorumlu Bakanımızın, kaçak muz olayını kökünden halletmesini diliyorum. Zaten, görevleri de budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özcan, konuşmanızı toparlar mısınız?

Buyurun.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, kanun yapmak çok önemli; fakat, bunun ötesinde, daha da önemli olan, kanunları uygulamaktır. Bunu uygulayacak olan da hükümettir. Hükümetten bunu bekliyorum ve muz üreticilerinin sorunlarının çözülmesini istiyorum, beni dinlediğiniz için de hepinize teşekkür ediyorum, saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Gündemdışı konuşmaya Hükümet adına Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Güçlü. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben, gündemdışı söz alan iki milletvekilimizin konuşmaları tarımla ilgili olduğu için ikisini birleştirerek, kısaca özetleyerek Hükümetimizin görüşlerini iletmek istiyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evvela, Sivas Milletvekilimiz Sayın Osman Kılıç'ın, tarımsal kalkınmanın önemi ve Sivas çiftçisinin sorunları konusundaki görüşleri, bir bakıma, Türk tarımının genel sorunlarını ve ana başlıklarını ifade eden noktalardan oluşmaktadır. Ben de bu sorunları Türk çiftçisinin sorunları olarak ifade ediyor ve bir sıralama yapmak gerekirse, eğitim konusundaki sorunlar, sermaye yetersizliği, aktif nüfusun azalışı, verimin arzu edilen seviyede henüz olmaması, teşviklerin yeteri kadar etkin kullanılamaması, sulama imkânlarındaki yetersizlik gibi ifadelerle ben de bu husustaki düşüncelerine katılıyorum.

Elbette, Türk tarımıyla ilgili konular, kendilerinin de ifade ettiği gibi, hepimizin katıldığı, bu uzun yıllar alan ve birikmiş sorunların kısa süre içerisinde çözümlenmesi konusunda bir darboğaz içerisinde olduğumuz, malumlarınızdır. Dolayısıyla, Hükümetimizle ilgili olarak, halen yürütülen çalışmalar içerisinde, bu sektörü canlandırma ve Türk ekonomisi içerisinde verimliliği giderek artan, kendi ihtiyaçlarını karşılayan, sanayiin hammaddesini rahatça karşılayan bir duruma gelmesi konusundaki niyet ve gayretlerimizi sürdürüyoruz. Bununla ilgili olarak, elbette, genel teşvikler içerisinde yüzde 82'lik bir paya ulaşan doğrudan gelir desteğiyle ilgili uygulamalar, malumunuz, çok önemli bir paya sahip. Bunun dışında, primler oldukça sınırlı; ama, üç beş ürünü kapsayan bir şekilde etkinliğini sürdürmektedir. Bu dönem içerisinde ekdesteklerin verildiği malum. Ayrıca, hayvancılıkla ilgili desteklerimiz, bölgeye yönelik faaliyetlerimiz içerisindedir.

Sivas'la ilgili bir genel değerlendirme yapmak gerekirse, burada, Tarım Bakanlığıyla ilgili yatırım projelerinin, mera özel ödeneğinin, mera hizmetlerinin, prim desteklerinin, doğrudan gelir ve hayvancılık desteklerinin 2003 yılındaki toplamı 99 trilyonluk bir rakama ulaşmaktadır. Dolayısıyla, Sivas'la ilgili tarımsal desteklerin yekûnunu bu şekilde ifade ediyorum.

Sivas'la ilgili esas önemli gelişme ise, Türkiye'nin göç veren illerinin başında gelen bu kentimizde, özellikle bu konuda gelişmeyi olumlu yöne çekecek ve tarımsal kalkınmayı etkileyecek bir projenin, Sivas-Erzincan Kırsal Kalkınma Projesinin 2004 yılında başlayacağıdır. Bu proje, bu iki ilimizde, en az gelişmiş bölgelerde kırsal fakir kitlelerin tarımsal verimliliğinin ve gelir seviyesinin artırılması, kırsal istihdam imkânlarının genişletilmesi, küçük grup inisiyatiflerinin, işletmelerin desteklenmesi, sosyal ve üretken altyapının iyileştirilmesi, kırsal kesimde yaşayan fakir ailelerin yaşam şartlarının iyileştirilmesi konularını kapsamakta ve amaçlamaktadır ve dolayısıyla, en fakir 200 köyde uygulanacak bu projeyle, 2 000 kişinin de istihdamı söz konusu olacaktır.

Bu proje kapsamında, Sivas İlinde 45 adet kooperatife eğitim ve teknik destek verilecek, teknik ve sosyal içerikli her tipte gelişimin desteklenmesi sağlanacak, kooperatiflerin bitkisel ve hayvansal üretim, işleme ve pazarlama gibi alanlardaki yatırım planlarının desteklenmesi imkânı bulunacak ve hayvansal üretimin desteklenmesi de bu proje kapsamında daha geniş bir şekilde ele alınacak.

Ben, bu dönem içerisinde ülkeyi ilgilendiren, ama, Sivas'ı da özel olarak kapsamı içerisine alan konularda birkaç cümle söylemek istiyorum. O da, Bakanlığımızın halen yürüttüğü Kırsal Alana Sosyal Destek Projesi kapsamında, her ay 10 kooperatifin desteklenmeye başlandığı ve bunun içerisinde, elbette bu ilimizle ilgili kooperatiflerin de yer alacağıdır.

Halen, Tarım Gönüllüleri Projesi diye ifade ettiğimiz projemiz kapsamında, şu anda, 81 ilde, müracaat eden mühendislerimizin seçimi yapılmaktadır. 64 ilde bu işlem tamamlanmıştır, geri kalan illerimizde de birkaç gün içinde tamamlanacaktır.

Topraklarımızın tahlili ve gübreleme konusundaki tavsiyeye zemin teşkil edecek bir proje, önümüzdeki günlerde sizlere intikal edecektir ve organize tarım bölgeleri konusundaki çalışmalarımızı, yine, önümüzdeki günlerde sizlere duyuracağız. Bu Sivas konusuyla, kırsal kesimle ilgili olarak gündeme getirilen konulara vereceğim cevabı, kısaca, genel olarak, bu şekilde noktalıyorum.

Yine, Antalya Milletvekilimiz Sayın Osman Özcan'ın muz üreticilerinin sorunlarıyla ilgili dile getirdiği hususlara özetle cevap vermek istiyorum. Dünyada muz üretimiyle ilgili olarak ilk 5 ülke; Asya ülkeleri; bunların içerisinde Hindistan var, Güney Amerika ülkesi Ekvador vesaire var. Yaklaşık olarak, 2001 yılında dünya muz üretiminin, 4 000 000 hektarın üzerinde ve 70 000 000 ton civarında olduğunu biliyoruz. Ülkemizde, özellikle, Alanya, Gazipaşa, Anamur bölgelerinde Toros Dağlarının koruduğu mikroklimaların çok sınırlı alanlarında yetiştirildiğini biliyoruz. 1994 yılında 12 000 dekar alanda 30 000 ton iken, bugün, bu rakam 80 000 tona ulaşmış, hatta, 2002 yılında üretim miktarımız 95 000 ton olarak gerçekleşmiştir. Halen, normal açık alanlara nispeten, örtüaltı üretimi de giderek artmaktadır ve verim de 2 misli şeklinde tezahür etmektedir.

Türkiye'nin muz ihtiyacına karşılık, üretimi yetersizdir ve dolayısıyla, Türkiye önemli miktarda muz ithal etmektedir. İthal edilen miktar, 1995 ile 2003 yılları arasında 50 000 ile 100 000 ton arasında değişmiştir. Burada belirtilmesi gereken önemli bir husus vardır. Halen muzla ilgili uyguladığımız gümrük vergisi oranı, bu konuda uygulayabileceğimiz maksimum bir seviye olup yüzde 147,4'tür. Dolayısıyla, Türkiye'deki üretime nispetle, ithal muza karşı uyguladığımız bu oran seviyesi, bu yükseklik karşısında, ülke içerisindeki üretimimizin de verimlilik seviyesi hakkında bir durum değerlendirmesi yapmamız gerektiği ortadadır.

Ancak, esas burada şikâyet konusu, resmî yolların dışında kaçak girişlerin varlığı konusudur. Sayın milletvekilimizin de ifade ettiği husus budur. Bununla ilgili Antalya yöresine yaptığım ziyarette bu konuyu orada da dile getirdiler ve bunun sadece bu yıla has bir şey olmadığını da biliyorum; sürekli olarak dile getirilen bir husustur. Ancak, bu konuyla ilgili olarak sorular sorduğumuzda, elbette, resmî kurumların verebilecekleri bir cevap vardır. Kaçak girişlerle ilgili, sayın milletvekilimizin çok iddialı sözleri de vardır; yani, özellikle sınır bölgelerindeki ve Mersin Serbest Bölgesindeki büyük kapasiteli depoların bu maksat için kurulduğunu söylüyor. Bununla ilgili olarak söylenecek sözler hususunda biraz ihtiyatlı hareket ederek şöyle söylüyorum: Elde, bu konuda, eğer bilgiler varsa, biz de sorumlu Bakanlık olarak bu konuda üreticimizi korumaya yönelik gayretlerimizi ortaya koyarız ve kaçak girişe karşı mücadele konusunda elimizden gelen sorumluluğu yerine getirmemiz lazım, birbirimizi bilgi olarak desteklememiz lazım. Ben, Türkiye'nin muz üreticilerinin bu yıl içerisinde elde ettikleri ürünlerin, şu anda, üretici çıkış fiyatının kabul edilebilir bir sınır içerisinde olduğunu, 900 000 ile 1 200 000 lira arasında değiştiğini, toptancı hallerinde bunların 1 600 000 liraya kadar ulaştığını, tüketiciye ise, tabiî, bunun üzerinde bir rakamla intikal ettiğini biliyoruz. İthal muzların da, yine, 2 500 000 ile 3 000 000 lira arasında piyasada satıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla, alınacak tedbiri, Türkiye'de verimi artırıcı ve bunun da bir temel yolu olarak örtüaltı yetiştiriciliğinin yaygınlaştırılması şeklinde ifade ediyorum!

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B)GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt ve 20 milletvekilinin, kapkaç olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/151)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kapkaç vakalarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

  1. Mehmet KURT      (Samsun)

  2. Erol Aslan CEBECİ   (Sakarya)

  3. Nevzat DOĞAN (Kocaeli)

  4. Fatma ŞAHİN (Gaziantep)

  5. Mustafa ELİTAŞ   (Kayseri)

  6. Adem TATLI     (Giresun)

  7. Reyhan BALANDI (Afyon)

  8. Selami UZUN        (Sivas)

  9. Mehmet Ali BULUT    (Kahramanmaraş)

10. Muzaffer BAŞTOPÇU                 (Kocaeli)

11. Cemal UYSAL       (Ordu)

12. Hamza ALBAYRAK                (Amasya)

13. Taner YILDIZ   (Kayseri)

14. Ali TEMÜR  (Giresun)

15. Ali ÖĞÜTEN                (Karabük)

16. Mustafa DURU     (Kayseri)

17. Cahit CAN                   (Sinop)

18. Hacı BİNER         (Van)

19. Zeyid ASLAN      (Tokat)

20. Erdoğan ÖZEGEN   (Niğde)

21. Cavit TORUN            (Diyarbakır)

Gerekçe:

Son zamanlarda giderek artan, kamuoyundan da aşina olduğumuz kapkaç vakaları artık vatandaşlarımız için tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır. Özellikle büyük metropollerde daha sık rastlanan bu vakalar karşısında insanımız sokaklara çıkamaz pozisyona girmiştir. Hemen her gün haberlerde ya bir kapkaççının bir vatandaşı darp ettiği yahut sakat bıraktığı yahut da öldürdüğü şeklinde insanın içini karartan tablolarla karşılaşmaktayız.

Türkiye'de kapkaç suçlularını bu yola iten saikler araştırılmadığı müddetçe etkili sonuç alınacağını düşünmemekteyiz.

Kapkaç uzmanlarının hazırladığı raporlarda belirtildiğine göre "zengin erkeklerin gece kulüplerinde kadınlarla sürekli âlem yaptıkları görüntülerinin sunulmasına özenen gençler bu şekilde hayat sürmek istemeye başlıyor" şeklindeki tespitleri hayretler uyandırmaktadır. Bu manada televole kültürünün, tüm tarafları açısından yeniden sorgulanması gerekmektedir.

Normal yollarla bu tür bir hayata erişemeyeceklerini anlayan varoş gençleri kötü niyetli arkadaş kurbanı olarak kapkaça ilk adımını atmış olmaktadırlar.

Yine bu araştırmalara göre, kapkaççıların hemen hepsinin kadınlara kin duyduklarının açıklandığı, kapkaça başlayan kişilerin, özellikle kadınlara zarar verme isteğiyle, onların daha çok kadınlara karşı kapkaç yapmaya yeltendikleri vurgulanmaktadır.

Kapkaça yönelenlerin büyük çoğunluğu parçalanmış aile çocukları ve yoksul aile çocuklarından oluşmaktadır.

Bunların, toplum tarafından dışlanmış, hayata ve kaderine isyankâr davranışlar sergileyen, hayattan hiçbir beklentisi olmayan kişiler oldukları görülmektedir. Bunların hiçbir şeye ve kimseye inancı ve güveni de yoktur; hemen hemen hepsi ailevî problemler yaşamaktadır. Kapkaçı tek çare olarak gören bu kişiler, aile birliğine hiç inanmamaktadırlar; bu yüzden aile kurma gibi bir düşünceleri de yoktur. Kısacası, kapkaççıların büyük kısmı, kaybedecek bir şeyi kalmamış kişilerden oluşmaktadır. Örneğin, İstanbul'un Zeytinburnu İlçesinde bulunan varoş gençleri yakın ilçe olan Bakırköy'deki yüksek standarttaki yaşamlara özenmekte ve kapkaç yaparak, onlar gibi yaşamaya çalışmaktadır. Aynı durum diğer çocukların da dikkatini celbetmekte ve suçluluk, mahalle arkadaşlığından örgütsel yapılara kadar gitmektedir.

Emniyet kayıtlarına göre, kapkaççılar, ya Anadolu'dan gelen ya da bir şekilde Anadolu'dan göç edip varoşlarda güçlükle yaşayan kişilerden oluşuyor. Sabıkalı kapkaççılardan elde edilen verilere bakıldığında, kapkaççı ihraç eden iller, Trabzon, Samsun, Ordu, Sivas, Kars, Kastamonu, Sinop, Diyarbakır (en yaygını), Batman, Bingöl gibi illerdir.

Cezaevinde, oto hırsızı, kapkaççı, hırsız, uyuşturucu bağımlısı ve çalıntı mal satın alan kişi aynı koğuşta kalınca birbirinden etkilenmektedir. Küçük bir suçtan burada bulunan hükümlü, kaldığı 25-30 kişilik koğuşlarda çeşitli suçlardan hükümlü azılı sabıkalılardan etkilenerek tecrübe kazanmaktadır. Burada, ayrıca, çeşitli suçlardan yatan hükümlüler arasında samimiyet doğmakta, doğal olarak da buralar bir kapkaççı üretim merkezî haline gelmektedir.

Edinilen bilgilere göre, bu işi organizeli bir uğraş haline getiren çeteler, yoksul aile çocuklarını kapkaç yaptırmak üzere belli bir para karşılığında ailelerden kiralamakta ya da ailelerden koparıp kaçırmaktadır. Ayrıca, çeteler, ergenlik çağındaki yoksul aile çocuklarını, kadınlarla ilişki kuracakları vaadiyle kandırıp İstanbul gibi büyük metropol merkezlerine getirmektedirler. Bunları, kiraladıkları bekâr evlerinde barındıran çeteler, işe başlatmadan önce çocuklara kapkaç dersi vermekte, çocuklara, kapkaçın nasıl yapılacağını ve polise yakalanırlarsa nasıl ifade vereceklerini öğretmektedirler.

Bu çeteler, çocukları kendilerine tam anlamıyla bağlamak için de esrar ve hap gibi uyuşturuculara alıştırmakta, uyuşturuculara alışan çocuklar da bir  müddet sonra azılı birer kapkaççı olup çıkmaktadırlar.

Tüm bu sebepler doğrultusunda, kamuoyunda kapkaç olarak bilinen ve vatandaşlarımız arasında korkuya, endişeye yol açan eylemlerin, kapkaçı yaratan koşullar, kapkaçı besleyen faktörler, kapkaçı organize suç örgütlerine dönüştüren irade, kurumsal ve yapısal tedbirler, medyanın olaya bakışı gibi yönlerinden irdelenerek kalıcı çözümlerin üretilmesi gerekmektedir. Bu vesileyle, Yüce Meclisimize bu Meclis araştırma önergemiz verilmiştir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/127)

     8.12.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2004 yerel seçimler dolayısıyla AK Parti Genel Merkezinde Seçim Koordinasyon Merkezi Başkanı olarak görevlendirilmiş bulunmaktayım. Çalışmalarımın yoğunluğu nedeniyle Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu toplantılarına katılamıyorum.

Bu nedenle, KİT Komisyonundaki görevimde verimli olamayacağım düşüncesiyle komisyon üyeliğimden istifa ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                  Mustafa Ataş

                                           İstanbul

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

2.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Vehbi Zeki Serter'in TBMM'den bir heyeti KKTC'ye resmî davetlerine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/407)

     8.12.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sayın Dr. Vehbi Zeki Serter, TBMM'den bir parlamenter heyeti 11-15 Aralık 2003 tarihleri arasında KKTC'ne davet etmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                           Bülent Arınç

                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                   Başkanı

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

1 inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 Milletvekilinin, bakanlıkları sırasında İlgili kuruluşların raporlarının gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları ve bu eylemlerinin  Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesinin ikinci fıkrasına uyduğu iddiasıyla Devlet Eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile Devlet Eski Bakanı Recep Önal haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerine başlıyoruz.

IV.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında  Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/3)

BAŞKAN - Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine; şahısları adına, üç üyeye ve son olarak da haklarında soruşturma istenmiş bulunan Devlet Eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan ile Devlet Eski Bakanı Recep Önal'a söz verilecektir.

Konuşma süreleri 10'ar dakikadır.

Meclis soruşturması önergesi Genel Kurulun 18.11.2003 tarihli 19 uncu Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştı; bu nedenle, soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.

Şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz, Samsun Milletvekili Mustafa Demir, Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan, Konya Milletvekili Kerim Özkul, Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan.

İlk söz, önerge sahibi olarak Sayın Hüsnü Ordu'ya aittir; ancak, önerge sahipleri adına kim konuşacak?

HALUK İPEK (Ankara) - Kütahya Milletvekili  Sayın Hüsnü Ordu konuşacak, efendim.

BAŞKAN - Buyurun Hüsnü Bey.

BAŞKAN - Buyurun Hüsnü Bey. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Ordu, konuşma süreniz 10 dakikadır.

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Türkiye Halk Bankasının, özellikle uygun olmayan yöntem ve usullerle ilgili ve yetkili denetim kuruluşlarının soruşturma raporlarını defalarca ortaya koyup, Halk Bankasının yöneticileri hakkında savcılık araştırması istenildiği halde, dönemin ilgili Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Sayın Recep Önal'ın, gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, bu raporlarla ilgili yasal soruşturma izinlerini geciktirdikleri, savsaklandığı ve bu nedenlerle usulsüz kredi işlemlerinin yapılmalarına imkân sağlamaları sebebiyle, bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesinin ikinci fıkrasına uyduğu iddiasıyla, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasıyla ilgili, önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, öncelikle, bir kamu bankası olan Türkiye Halk Bankasıyla ilgili soruşturma konusunda Yüce Heyetinizi bilgilendirmek istiyorum.

Türkiye Halk Bankasındaki üst düzey kamu yöneticileriyle ilgili, örneğin, genel müdür, genel müdür vekili ve yönetim kurulu üyeleriyle ilgili, ilgili devlet bakanlığının, savcılıktan talebi, istemi olmasına rağmen, bu talep iznine uygun görüş vermesi gerekiyor; ama, aynı bankada, bu saydığım yöneticilerin dışındaki yöneticilerle ilgili böyle bir talep izni gerekmiyor. Öncelikle , bunu ortaya koymak istiyorum.

Şimdi, bunu ortaya koyduktan sonra, ülkemizin, bugün, ekonomik ve siyasî anlamda dibe vurmasının en önemli nedenlerinden birinin altında gerek kamu bankalarındaki gerekse özel bankalardaki farklı uygulamalardan dolayı bir dönemin getirdiği ve milyarlarca dolarla ifade edilen kaynaklarımızın heba edildiğinin yatması, acı bir gerçektir. Bu durum itibariyle, bugün, bu ülke coğrafyasında doğan her bir ferdimiz, maalesef, borçlu olarak doğmuş oluyor.

Bu konuya giriş yaparken, öncelikle, bir kamu bankası olan Türkiye Halk Bankasının ana statüsünde belirlenen amaçlara yönelik olan hizmet ve görev anlayışını, burada, ortaya koymamız gerektiğine inanıyorum. Bunu söyledikten sonra, yine, belli bir dönemde, Türkiye Halk Bankasının büyük ağırlık olarak 10 holding ve gruba kredi verme işleminin asıl amaca uymadığını, çok açık bir şekilde görmüş olacağız.

Türkiye Halk Bankası, 1933 yılında, Yüce Meclisten geçmiş bir kanunla kurulmuş; daha sonra, 1950 yılında görevleri genişletilmiş; daha sonra da, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre Halk Bankası anastatüsü belirlenmiş. Şimdi, buraya baktığımızda, özet olarak ifade etmek gerekirse, ülkenin tasarruf birikimine katkıda bulunmak, esnaf, sanatkâr, küçük ve orta ölçekli sanayi ile diğer sanayi kuruluşlarını desteklemek ve kredi vermek amacıyla kurulmuş bir bankamızdır.

Bugün, Mecliste, bir kamu bankası olan Türkiye Halk Bankasına baktığımızda, geçmiş dönemlerde etkili ve yetkili, gerek Yüksek Denetleme Kurulu üyelerinin gerek Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu yetkililerinin gerekse banka murakıplarının vermiş olduğu veya önermiş olduğu çok ciddî soruşturma taleplerine rağmen, dönemin yetkili bakanının, bu konuda soruşturma talebine yönelik talepleri, istekleri -bunu iki şekilde; ister kendi bürokrasisinin kendine verdiği bilgiler dışında, isterse kötü niyetli olarak değerlendirebiliriz- bir şekilde, bu savsaklamalardan dolayı, soruşturma süresini uzatması ve bu süreç sonunda meydana gelen olayları burada ortaya koymak istiyorum.

Başbakan Eski Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan'ın Türkiye Halk Bankasından sorumlu olduğu 1997 yılı ile 2000 yılları arasında, Halk Bankasının -bunun altını çizmek istiyorum- takipteki alacakları 12 trilyon lira iken, 2001 yılı sonu itibariyle 1,1 katrilyon liraya ulaşmıştır. Bunlara, faizi ve kur risklerini de kattığımız zaman, bugün, bu konuştuğumuz rakam, 2001 yılı sonu itibariyle 3,5 katrilyon lira olmuştur. Geriye gidip, beş yıllık bir tabloya bakacak olursak, Türkiye Halk Bankasının alacakları 1997'de 12 trilyon, 1998'de 53 trilyon, 1999'da 150 trilyon, 2000'de 375 trilyon, 2001 yılında 1,1 katrilyon liradır. Bu artışlara baktığımızda, özellikle 1997 ile 1998 arasında, önceki yıla göre, yüzde 326'lık bir artış, açık olarak gözükmektedir.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarındaki suiistimale neden olan usulsüz konuları ortaya koyduktan sonra, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporlarında da zikredildiği gibi, konuları ana başlıklarıyla siz değerli milletvekilleriyle paylaşacak olursak:

Halk Bankasının 2000 yılı sonu itibariyle nakdî ticarî kredilerinin yüzde 81,8'ini özellikle 10 gruba, holdinge kullandırdığı...

1999 yılı YDK raporuna göre, banka kredisi kullandırılan holdinglere ait 7 bankanın yönetim ve denetimine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından el konulmuş olup, bu durum, bankanın asıl amaç ve faaliyetleriyle ilgili değil, finans sektöründe bir destek olarak uygulama yaptığının bir göstergesidir.

Yine, 1996 ve 1997 yıllarında, yurt dışından buldukları firmaların, kredilerle ilgili, dövize natık teminat mektubuyla özellikle yurt içinde kredi bulma imkânı olmayan firmalara bile yurt dışından teminat karşılığı kredi bulma olanakları sağlanmıştır; daha sonra bu krediler ödenmediği için, yine banka kaynaklarından ödenmek suretiyle, buradaki kaynaklar çok daha fazla bir miktara gelmiştir.

Bu konularla ilgili soruşturma izni verilmediği ve savsaklandığı için, haklarında soruşturma talebi olanlar usulsüz kredi vermeye devam etmişler ve soruşturma izni bakan oluruna tabi olmayan diğer yetkililer, soruşturma iznine tabi firmaların kredi işlemleriyle ilgili mahkûmiyet kararı almışlardır.

Bunlara ait iki özel örnek verecek olursak; birincisi; Yenişehir Şubesi, 526 sayılı firmanın kredi durumu: 1997 yılı itibariyle 3,2 trilyon lira olan firma riski, 1998, 1999 ve 2000 yıllarında ilave kredilerle 45 trilyon liraya çıkmıştır. Bu firmaya açılan dava halen devam etmektedir.

İkincisi; 1996 yılında, Beyoğlu Şubesinden usulsüz olarak kredi kullandığı iddia edilen bir firmayla ilgili, bakan, soruşturma izni...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ordu, konuşmanızı toparlar mısınız.

HÜSNÜ ORDU (Devamla) - Toparlıyorum.

Sonuç olarak şunları ifade etmekte fayda var: Haklarında soruşturma talepleri bulunan, 1995 Haziran ayında bankaya genel müdür olarak atanan Yenal Ansen ve bir iki değişiklik hariç, yönetim kurulu üyeleri, 2001 yılı Nisan ayına kadar, usulsüz kredi işlemlerinin eleştirildiği... Savcılık tarafından soruşturma talebi olduğu halde, ilgili bakan ve Sayın Hüsamettin Özkan'ın kendi ifadesiyle, bu noktada takdir yetkisini kullanmadığı için, soruşturma açılması istenilen bazı firmalara büyük montanlı yeni krediler verilmeye devam edilmiştir. Bu suretle, banka zararları artmıştır.

Halk Bankasından, ülke siyasîlerinden işadamlarına, işadamlarından büyük medya gruplarına kadar, ülkemizin etkili isimlerine kredi kullandırıldığı görülmektedir. Bu aşamada çıkan -önemli bir nokta- 4616 sayılı Yasayla, Türk Ceza Kanununun zamanaşımını düzenleyen maddesi kapsamına girerek, soruşturmaya tabi olan 37 adet konunun 2'si hariç, diğerleri zamanaşımına uğramıştır. 1997 yılında bankanın takipteki alacağı 12 trilyon lira iken, 2001 yılı sonu faiz ve kur farklarıyla rakam 3,5 katrilyon liraya ulaşmıştır.

Yüce Heyetinizin takdirlerine sunarım.

Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ordu.

Şahsı adına söz isteyen Fahrettin Poyraz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halk Bankasındaki uygulamalarla ilgili olarak denetim görevini yerine getirmediği gerekçesiyle dönemin ilgili bakanları Hüsamettin Özkan ve Recep Önal hakkında soruşturma komisyonu kurulması hakkındaki önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, Halk Bankası, esnaf ve sanatkârlar ile küçük ve orta ölçekli sanayi sektörünü kredilendirmek amacıyla kurulan bir bankadır. 2000 yılı sonu itibariyle 424 trilyon lira gibi bir nakdî kredi kullandırmıştır; ama, burada dikkatinizi çekmek istediğim bir husus vardır ki, Halk Bankasının o yıl itibariyle kullandırdığı kredinin yüzde 81,8'i 10 grup ve holdinge kullandırılmıştır.

Sayın Özkan'ın, 10.4.2001 tarihindeki Meclis Genel Kurulunda, Halk Bankasındaki usulsüzlükleri gündeme getiren Sayın Nazlı Ilıcak'ın konuşmasına verdiği cevapta, biraz da iftihar ederek, övünçle belirttiği, önceki dönemlerde 300 000 olan esnaf ve sanatkâra açılan kredi sayısının, kendisi döneminde 1 500 000'e çıkarıldığını iddia etmiştir.

Tabiî, bu rakamlar, belki ilk bakışta insanın gözüne hoş gelse de, diğer taraftan, tam aksine vahim bir tabloyu da ortaya koymaktadır; çünkü, siz, bankanın var olan ticarî kredilerinin yüzde 81,8'ini 10 gruba kullandırıyorsunuz, geri kalan yüzde 18,2'lik kısmını ise övünülen 1 500 000 esnaf ve sanatkâra kullandırıyorsunuz. Bunun sonucunda, Sayın Hüsamettin Özkan'ın, Halk Bankasından sorumlu Devlet Bakanı olarak görevde kaldığı 1997 yılında 12 trilyon lira olan banka takibi, görevden ayrıldığı tarihte 1,1 katrilyon liraya ulaşmıştır. 2003 yılı itibariyle -arkadaşlar, bu, son rakamdır- buradaki faiz ve alacaklarla birlikte bu rakam, yaklaşık 5,5 katrilyon liraya ulaşmıştır.

Değerli milletvekilleri, bugün 5,5 katrilyon liraya ulaşan Halk Bankası batık kredilerinin oluşumunda ve tahsil edilememesinde Sayın Özkan'ın rolü nedir; Sayın Özkan, olayların ne kadar içindedir; yoksa, tüm bu gelişmeler için, Halk Bankası bir kamu iktisadî teşekkülüdür, Sayın Özkan, bu kurumun sadece ilgili bakanıdır, bu kredileri bu firmalara Sayın Özkan vermemiştir ve kredinin veriliş aşamasında veya herhangi bir aşamasında imzası yoktur mu diyeceğiz! Kısacası, Halk Bankasıyla ilgili bakan olan Sayın Hüsamettin Özkan, bu bankayla ne kadar ilgiliydi?

Biz, kısa ismiyle “Yolsuzluklarla Mücadele Komisyonu” olarak anılan komisyona Sayın Bakanı davet etmiştik. Kendisiyle, 2001 krizi başta olmak üzere, pek çok konuyu konuşmuştuk; kendisi de, sağ olsun, bu konularla ilgili olarak samimi cevaplar vermişti. Ancak, komisyon üyesi arkadaşlarımızın, Halk Bankasıyla ilgili sorularına verdiği yanıtlar, komisyon üyeleri için oldukça ilginçti.

Şimdi, Sayın Özkan'ın, komisyon üyelerinin sorduğu sorulara verdiği yanıtları tutanaklardan aynen okumak istiyorum.

Sayın Bakana soruluyor: "Sayın Bakanım, daha önce Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca düzenlenen raporların, Halk Bankasıyla ilgili olduğunuz dönemde size geldiğini söylediniz. Aynı şekilde, Halk Bankasının, günlük olarak, vaziyet; durumu size iletiliyor muydu?"

Sayın Özkan cevap veriyor: "Hayır, hayır. Sayın Başkanım, ben, hayatımda, Halk Bankasına bir sefer iftar yemeğine gittim; ne adresini bilirim, ne şeyini... Ben, başka türlü bir idarecilik yaptım burada. İlgili bakan -ilgili banka demek istiyor herhalde- çok özerk çalıştı. Hiçbir gün ne telefon ederim, ne de yanına gittim, ne yerini bilirim; bir sefer yeni binasına iftar yemeğine gittim; ne eski binasındaki Genel Müdürlük binasına katıldım ne de orada bakanlığa ayrılmış bir yerim  vardı, ona gittim. Halk Bankasının H'sini bile bilmem."

Ergün Dağcıoğlu soruyor: "Efendim, o zaman niye size bağlandı?" Hüsamettin Özkan cevaplıyor: "Onu bilmiyorum vallahi."

Yine, devamında, Sayın Yüksel Çorbacıoğlu soruyor: "Sayın Bakanım, bakanlık yaptığınız dönemde, tabiri caizse, hükümetin koordinatör bakanı gibi önemli bir görev üstlendiniz. Siyasî yönüyle, hükümetin icraatı yönüyle, vaktinizin önemli bir kısmını bu mesaiye ayırdığınızı düşünüyoruz, görüntü de oydu; ancak, bildiğiniz üzere, bağlı olan bankanın denetim sorumluluğu sizin üzerinizde, yasal olarak denetim sorumluluğunuz var. Biraz önce, ifadenizde dediniz ki 'Halkbankla ilgili bir kez iftar yemeğine gittim.' Denetim sorumluluğu üzerinizde olan bir bankanın 'yerini veya işlemlerini dahi bilmiyorum' diyerek, bu sorumluluğu yerine getirmediğinizi düşünüyor musunuz? Bugün, aslında, o günlerde yapılan veya işte, söylenen -ki, bizim, bu komisyonumuzun çalışmasının önemli bir alanını teşkil eden- bankaların hortumlanması diye tabir ettiğimiz yolsuzluklar konusunda en büyük sancımızı oluşturan bu bankalar, bu kadar önemli bir konuda, aslında, şimdiki düşünceme göre, daha bir denetim sorumluluğunu yerine getirmem gerekirdi, daha inceden hareket etmem gerekirdi, biraz daha vakit ayırmam gerekirdi diye düşünüyor musunuz?"

Hüsamettin Özkan Bey cevap veriyor: "Sayın Başkanım, sayın üyem; ben, sizin, biraz evvel söylediğiniz gibi bir konumdaydım. Hakikaten, bir tarafa bir mesai verecek bir konumda olmadım. Ha, bu, bana, bakmamamı gerektiren bir neden olmaması gerekirdi. Şimdi, bugün onu görebiliyorum, o gün, benim bunu görebilecek bir konumum yoktu. Bunu, burada, benimle beraber; yani, muhalefet olan bir arkadaş bile bilir, biraz evvel söylediğiniz gibi; fakat, denetimi yapan..." vesaire, vesaire gidiyor. Uzatmayayım, bir cümle daha okuyayım ve geçeyim.

"Keşke, vicdanî sorumluluk olarak, böyle şeylere daha fazla zaman ayırabilseydim; ama, ayırma fırsatım hiçbir zaman olmadı, olamadı; ama, burada, bu demek değildir ki, ben, yüzde 100, buna, aman efendim, böyle bir hadise olsun; hayır, olmasın, keşke olmasaydı" gibi ifadeler... Konuşma tarzı bu, cümleler biraz düşük.

Eski Sayın Bakan, komisyondaki ifadelerinde kısa ve özet bir şekilde diyor ki; vaktim yoktu, Halk Bankasıyla ilgilenemedim, mecburen ilgilendim, daha fazla vakit ayıramadım. Yani, bir anlamda, sanki, eski Bakan, o dönemde vakit ayıramamanın pişmanlığını yaşıyor.

Peki, milletin malı olan Halk Bankasının uygulamalarını, milletin seçerek görevlendirdiği, emanetini kendisine verdiği bir milletvekili, bir bakan, takip edemediğinde, bu işleri kim yapıyor? Elbette ki, kanunda bunların yeri var; yani, bakanların ve diğer kamu görevlilerinin inisiyatifine bırakılmamış -vaktimiz az, özetle söylüyorum- bunlar da, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, bankanın kendi denetim kurulları ve suç teşkil eden hususlarda bankalar yeminli murakıplarıdır.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, 1996, 1997 ve 1998 yıllarına ilişkin, belli hususlarda suç teşkil eden konulara yönelik olarak, Hazine Müsteşarlığı Bankalar Yeminli Murakıpları Kuruluna yazı yazıyor ve "şu şu konularda, ilgililer hakkında soruşturma yaptırılması" diyor. İlgililer hakkında soruşturma yaptırılıyor; bankalar yeminli murakıpları, 1996, 1997, 1998 yıllarıyla ilgili olarak suç teşkil eden hususları buluyor ve yine o dönemin Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner imzasıyla, bunlar, cumhuriyet savcılığına gönderiliyor ve cumhuriyet savcısı da, bu konuları önemli bulup takipsizlik kararı vermeyerek ilgili kamu görevlileri hakkında dava açmak üzere, bankanın bağlı bulunduğu bakandan izin talebinde bulunuyor.

Burada, hepimizin aklına takılacak bir tablo var: Bir taraftan YDK raporları, bir taraftan bankalar yeminli murakıpları raporu, bir taraftan da bu iddiaları ciddî bulan savcının izin talebi. Sonuçta, Sayın Hüsamettin Özkan "burada, tamamen kişisel bir husumet vardır; dolayısıyla, bu raporların, bir de Başbakanlık müfettişleri tarafından incelenmesi gerekir" diyor.

Şimdi, şöyle bir şey aklımıza geliyor mu arkadaşlar: Biliyorsunuz, YDK, yüzlerce KİT'i denetliyor. Her denetlediği KİT'te, karşısına, suç teşkil eden bir husus çıktığı zaman, ilgili bakanlık teftiş kuruluna gönderiyor; eğer, bu suç unsurunu ilgili bakanlık teftiş kurulu da tespit ederse, ilgililer hakkında cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunuyor; ikili bir denetim var. İlgili bakanlık teftiş kurulu suç duyurusunda bulunurken -mesela Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı bir kamu iktisadi teşebbüsü olan BOTAŞ'la ilgili- diyor ki "efendim, ayrıca, bunu, bir de Başbakanlık Teftiş Kuruluna inceleteyim." Aynı şeyi Sağlık Bakanlığı yapsa, aynı şeyi Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yapsa,  o zaman şunu sormamız gerekmez mi; YDK ne işe yarar, ilgili teftiş kurulları ne işe yarar; Başbakanlık Teftiş Kurulu, bu kadar işin altından nasıl kalkacak?

Vaktimizin sınırlı olması hasebiyle, birtakım şeyleri atlayarak geçmek durumundayım.

Burada önemli bir husus da şudur arkadaşlar: 1997, 1998 ve 1999 yılları YDK raporlarında belirtilen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Poyraz, konuşmanızı toparlar mısınız.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

... hususlar, Sayın eski Bakan tarafından, tekraren, iki defa Başbakanlık Teftiş Kuruluna gönderilerek, yaklaşık iki yıllık bir zaman geçirilmiştir. Bu iki yıllık süre içinde, 1996 ve 1997 yılları YDK raporlarındaki -üstelik, YDK raporunda zamanaşımı özellikle belirtilmiş olmasına rağmen- birkısım hususlar zamanaşımına uğramış; ondan ötesi, özellikle 1999 öncesi bu ilgililer hakkında dava açılmasına izin verilmediği için, bu suçlar, 1999 yılında çıkarılan 4616 sayılı Erteleme Yasasına takılmak zorunda kalmıştır. Yani, bir taraftan suç unsurları zamanaşımına uğrarken, bir taraftan, çıkan af kanunuyla, ilgililerin, burada, ceza alması engellenmiş olmaktadır.

Ben diğer hususlara değinmiyorum. Özellikle, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporlarında, Sayın Özkan'ın yanlı tutum takındığı, ayrıntısıyla belirtilmekte. Eğer soruşturma komisyonu kurulursa, raporlardaki bu gerçekler ortaya çıkacaktır.

Burada belirtilmesi gereken bir husus da şudur: Sayın Özkan komisyonumuza gönderdiği 5 sayfalık cevabî nitelikteki bir yazısında diyor ki: "Efendim, siz beni, bunlara dava açma izni vermedim diye suçluyorsunuz; halbuki, benden sonra Sayın Derviş geldi, o hiç izin vermedi." Yani, burada beni suçlamak yerine, Derviş'i de suçlamanız gerekirdi diye bir sitemi var o yazıda. Ben de kısaca şunu söylüyorum, eminim ki, diğer arkadaşlar da değinecektir: Burada, 4483 sayılı Kanunda, izin verip vermeme takdiri ilgili bakana aittir. Burada olması gereken, bu takdir hakkının zamanında kullanılması. Sayın Derviş bunu kullanmıştır ve bilakis, Sayın Derviş zamanında, Sayın Özkan'ın ertelediği birtakım soruşturma talepleri de sonuçlandırılmıştır.

Ben, burada, Sayın Recep Önal ile ilgili bir konuya da değinmek istiyorum. Sayın Recep Önal'a, biz, komisyonda yine sorduk; dedik ki -tutanaklarda, burada var hepsi- “YDK raporlarının iadesi noktasında, siz, niye böyle bir tutum takındınız?” Kendisi dedi ki: "Benim bu konudan haberim yok; açık söylüyorum ve -özetle söylüyorum- eğer böyle bir şey yapmışsak da yanlış yapmışızdır." Özet olarak, ifadeleri, söylüyorum; buradaki ifadeler de aynen tutanaklarda vardır. Bu anlamda, kendisinin, Sayın Recep Önal'ın imzası olan, Başbakanlığa yazılan bir yazısı da vardır. Burada, YDK tarafından gönderilen tüm temennilerin Yüksek Denetleme Kuruluna iadesini istemektedir. Halbuki, böyle bir hakkı yoktur; böyle bir yetkisi de yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Poyraz, toparlar mısınız.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) - Arkadaşlar, burada, süre sınırlı olduğu için çok fazla konuya değinmek istemiyorum. Sadece, yine, yolsuzluklarla mücadele komisyonunda Vakıflar Bankası eski Genel Müdürü Hasan Kılavuz'un 23.4.2003 tarihindeki ifadesini okuyup sözlerimi bitireceğim. Sadece ilgili bölümü alıyorum; Sayın Kılavuz diyor ki: "Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanına gittim; dedim ki, ‘üstat, bu size verdiğim raporları size güvenerek verdim; ama, bu raporlar benim patronumun elinde çıktı ve bana baskı var; bu nasıl bir iştir?’ O zaman, bana, kendisinin ifadesi 'yahu, maalesef, bize de çok baskı var' dedi. Bana, açtı, o tarihte Halk Bankasına verilen 40 000 000 dolarlık bir krediden bahsetti ve ‘ben krediyi gördüm. İşte, bunu özellikle Hüsamettin Özkan Bey ilgili yerlere ulaştırmamızı önlüyor dedi." Şimdi, burada suçlayıcı bir ifade var; ama, tutanaklarda yer alan bir ifade bu.

Aslında, ben inanıyorum ki -burada hiç kimseyi suçlamak istemiyoruz- yolsuzluklarla mücadele komisyonu olarak, her iki parti de, bugüne kadar, tarafsız, yansız bir şekilde olayları toparlayıp Meclisin gündemine getirmeye çalıştık ve getirdik de; ama, burada, gerek ticarî sır ve gerekse bankacılık sırrı meselesi noktasında pek çok konuya da ulaşamadık. Bu noktada, ben, gizli kalmış birkısım noktaların da açığa çıkması için, özellikle soruşturma komisyonu kurulmasının faydalı olacağına inanıyorum.

Bu dilek ve temennilerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Poyraz.

Şahsı adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Sayın Mustafa Demir; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

MUSTAFA DEMİR (Samsun) - İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, bakanlıkları sırasında ilgili kuruluşların raporlarının gereğinin yapılmasını geciktirerek ve gerekli tedbirleri zamanında almayarak görevlerini yerine getirmemek suretiyle Türkiye Halk Bankasının zarara uğramasına sebep oldukları, usulsüz işlemlerin yapılmasına imkân sağladıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesinin ikinci fıkrasına uyduğu iddiasıyla Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu bankalarının açıkları, 2001 yılı şubat krizine yol açan en önemli etkenlerden biri olmuştur. Bu açıklar, haksız kullandırılan kredilerden, alacakların takibindeki gecikmeden, görev zararının şişirilmesinden ve sorumluları hakkındaki raporların hasıraltı edilmesinden kaynaklanmıştır. Bu nakit sıkışıklığı yüzünden, kamu bankalarının ölçüsüzce borçlanmaları faizleri de yükseltmiş, Hazine, kamu bankalarının yüksek nakit talebinin ısıttığı para piyasasından daha fazla bedel ödeyerek borçlanmak zorunda kalmıştır. 2001 yılında kamu bankalarına verilen 23 katrilyon liralık tahvil gayri safî millî hâsılanın yüzde 12'sini oluşturmaktadır. Bu tutarlarla, 2000 yılı sonunda gayri safî millî hâsılanın yüzde 29'unu teşkil eden içborçlara yüzde 12'lik bir yük getirilmiştir. Bu durumun bir parçası da, Halk Bankasındaki zarara neden olan uygulamalarda yatmaktadır. Önergenin konusu olan gelişmeler, Yüksek Denetleme Kurulunun Halk Bankasıyla ilgili 1996 yılı denetleme raporuyla başlamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun Türkiye Halk Bankasıyla ilgili 1996 yılı raporunda 2'si idarî, 12'si firmalara açılan kredilerden oluşan 14 konuda, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığından soruşturma yapılması istenilmiştir. 1998 yılında, bunlardan 8 adet konu bankalar yeminli murakıplarınca soruşturulmasından sonra doğrudan cumhuriyet savcılığına intikal ettirilmiştir. Ayrıca, Hazineden sorumlu Devlet eski Bakanı Sayın Güneş Taner tarafından, konunun aciliyetine ve önemine binaen olsa gerek ki, Hüsamettin Özkan'a yazılan 16.11.1998 tarih, 75576 sayılı yazıda, banka yöneticileri hakkında 3182 sayılı Bankalar Kanununun 62/1 maddesi uyarınca, imza yetkilerinin kaldırılması talep edilmiştir. Sayın Özkan, bu talebi yerine getirmek yerine, Yüksek Denetleme Kurulunun Halk Bankasını denetiminde suç unsuruna rastlanması üzerine soruşturma yapılmasını talep etmesi sonunda düzenlenen bankalar yeminli murakıpları raporlarının objektif olmadığı gerekçesiyle, savcılığın yargılama talebine izin vermemiş; vermemekle de kalmayıp raporları geri istemiştir. 24.12.1998 tarihinde Başbakanlıktan aldığı onayla Başbakanlık müfettişlerince inceleme yaptırmaya başlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık müfettişlerince 6.7.1999 tarihinde, yani söz konusu, savcılığa müracaattan altı ay geçtikten sonra yapılan inceleme neticesinde, murakıp raporlarına paralel rapor tanzim edilmiş, ilave olarak sorumluluk konusuna banka yönetim kurulu üyelerinin de dahil edilmesi istenilmiştir. Ayrıca, söz konusu Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunda, objektiflik konusunda, bankalar yeminli murakıplarınca hazırlanan raporlar için, bütün raporların Türkiye Halk Bankası kayıt, belge ve bilgilerine dayalı olduğunun müşahede edildiği; bu raporlar hakkında cumhuriyet savcılıklarına kovuşturma yapılmasını sağlayacak izin verilmesi veya verilmemesinin, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11/d maddesine göre, Halk Bankasının bağlı bulunduğu Sayın Devlet Bakanının takdirlerine bağlı olduğu belirtilmiştir. Buna rağmen, savcılık izni konusunda bir gelişme yaşanmamıştır. Sayın bakana ait olan takdir yetkisi, soruşturma lehine hâlâ kullanılmamıştır.

Bu kez, altı ay süreden sonra, 1.2.2000 tarihinde Başbakanlıktan alınan ikinci bir onayla, tekrar, daha önce üç kez incelenmiş olan konularla ilgili incelemeler istenilmiştir. Tabiî, bu arada, 1996 yılı Yüksek Denetleme Kurulu raporlarına, 1997 yılı denetleme raporu, 1998 yılı denetleme raporu da eklenmiştir. Bunlarla ilgili soruşturmalar da Başbakanlık müfettişlerince tekrar inceleme konusu yapılmıştır.

Başbakanlık müfettişleri tarafından 4.7.2000 tarihinde düzenlenen raporda 7 adet konuya aynen katılınmış, 4 adet konuda ise farklı görüşler raporda yer almıştır. Bu arada, 1996 yılı Yüksek Denetleme Kurulu raporunda yer alan 31, 35 ve 40 no’lu temennilerle ilgili hâlâ bir soruşturma yapılmamıştır. Sayın eski Bakanın kollaması sayesinde 1995 yılında göreve gelen genel müdür ve yönetim kurulu, 2001 yılına kadar görevde kalmışlar, banka yönetimi, 4603 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle, ancak Nisan 2001’de tümüyle değişmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu konularla ilgili, hatırlarsanız, kamuoyunda, Cumhurbaşkanımız, o zaman Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunu devreye sokmuş idi. Adı geçen, söz konusu savcılık incelemesine müsaade etmeyen; Devlet Denetleme Kurulu, Bankacılık Yeminli Murakıpları, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporlarını dikkate almayan Sayın eski Bakanın uygulamalarının incelenmesi neticesinde, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunca Halk Bankasıyla ilgili olarak düzenlenen 30.7.2001 tarih ve 2001/4 sayılı araştırma ve denetleme raporunun "İşleme Konulmayan Raporlar" başlıklı bölümünde de -sayfa 66-73- belirtildiği üzere Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu temennileri çerçevesinde yasal zorunluluk sonucu bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenip savcılıklara intikal ettirilen, bankanın 1996 yılına ilişkin işlemleriyle ilgili raporlar bankanın bağlı bulunduğu Devlet Bakanının izin vermemesi nedeniyle işleme konulamamıştır.

İşleme konulamayan dosyalar savcılıktan geri istenmiş ve Başbakanlıktan alınan olur çerçevesinde tekrar Başbakanlık müfettişlerince incelettirilmiş ve sonucunda 6.7.1999 tarih, 14/99-150/33 sayılı rapor tanzim edilmiştir. Başbakanlık müfettişlerince düzenlenen raporda bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenen raporlara herhangi bir eleştiri getirilmemiş, söz konusu raporların adlî mercilere intikal ettirilip ettirilmemesinin kuruluşun bağlı olduğu Devlet Bakanının takdirinde olduğu vurgulanmıştır. Ancak, söz konusu rapordan sonra da ilgili Devlet Bakanlığınca raporlar yargıya intikal ettirilmemiş, sadece, konunun basında geniş bir şekilde yer almasından sonra raporların bir kısmıyla ilgili yargılama izni verilmiştir. Adlî mercilerce yargılama için ilgili Devlet Bakanlığınca, izin istenen dosyalara izin verilmezken, yönetim kurulu kararlarıyla açılmış aynı kredilerle ilgili bazı dosyalarda izne tabi olmayan diğer yetkililer hakkında dava açılmış ve mahkûmiyet kararı verilmiştir. Haklarında usulsüzlük iddiası olan yöneticiler görevlerinde tutulmaya devam edilmiş, hatta bazıları terfi ettirilmiştir. Büyük montanlı yeni krediler verilmek suretiyle banka zararı ayrıca artırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; haklarında, Türk Ceza Kanunu uyarınca işlem yapılması gereken banka yöneticilerinin ısrarla görevde tutulmasıyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunca düzenlenen raporun 63 üncü sayfasında, sorumlular arasında aynı isimlerin yer aldığı görülmektedir ve "yıllardan beri yazılan raporlardaki ağır suçlamalara rağmen, sorumlular hakkında herhangi bir işlem yapılmamış, adı geçen şahıslar, bankanın yeniden yapılandırılması aşamasına kadar görevlerine devam etmişlerdir. Haklarında bu kadar iddia bulunan banka yöneticilerinin uzun süre ısrarla görevde tutulması ile tahsil edilemeyen kredi tutarları ve korunup kollanan kredi borçluları arasında doğrusal bir ilişki olduğu sonucuna varılmıştır, ulaşılmıştır" ibaresi yer almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Demir, konuşmanızı toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Hüsamettin Özkan'ın Halk Bankasından sorumlu olduğu dönemde, kendisine iletilen Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında yer almasına ve soruşturma açılması istenmesine rağmen, gerekli soruşturmaların yaptırılmadığı... Bazı kredi işlemlerinde, yukarıdaki ifadeyi doğrular nitelikte olan, Halk Bankası yöneticileri ile kredi kullanan firmalar arasında çok özel ilişkilere rastlamak mümkündür.

"Bankalar yeminli murakıpları tarafından düzenlenen raporlar, zamanında işleme konulmamakta ve çeşitli gerekçelerle, Başbakanlık Teftiş Kuruluna gönderilerek zaman kaybedilmektedir. Sorumluların yargı önüne çıkmasını uzun süre engelleyen ve banka zararının büyümesine neden olan bu uygulamadan vazgeçilerek, raporların belirli bir süre içinde işleme konulmasını zorunlu hale getirecek düzenlemeler yapılmalıdır" ibaresi, yine, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun raporunda yer almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada çok önemli bir noktada, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında istenen soruşturma sonuçlarının çok geç gelmesi veya bir bölümünün, bankanın 1999 yılı faaliyetlerinin denetimi sırasında gelmemiş olması dolayısıyla, banka hakkındaki Yüksek Denetleme Kurulu raporunun 149 uncu sayfasında şöyle denilmiş ve "Türk Ceza Kanunu açısından genel zamanaşımı 1 ilâ 5 yıl olup, Yüksek Denetleme Kurulunun 1996 yılı raporunda yer alan temennilerle ilgili olarak zamanaşımı dolmak üzeredir. İlgili bakanın zamanında takibat yapabilmesiyle ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının talebi imzalamaması nedeniyle dosyaların zamanaşımına uğraması ihtimaliyle birlikte ilgili ve yetkililerin sorumlulukları da gündeme gelecektir" uyarısında bulunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu uyarılara rağmen, görüleceği üzere, geciktirilerek, gereği zamanında yerine getirilmeyen 37 temenniden 25'inde, Türk Ceza Kanunu açısından suç işlendiği sonucuna varılmış; ancak, 4616 sayılı Yasa ve zamanaşımı nedeniyle sorumlular hakkında müeyyide uygulanamamıştır.

Tüm bunların neticesinde, bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenen raporlara istinaden, savcılıklarca istenilen yargılama izinlerine iki yıl süreyle cevap verilememesinin yanı sıra, Halk Bankasıyla ilgili usulsüz işlemlerin, Yüksek Denetleme Kurulu denetçileri ve bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenen raporlarda ayrıntılı bir şekilde belirtilmesine, Halk Bankası eski Genel Müdürü Yenal Ansen ve diğer yöneticiler hakkında davalar açılmasına ve basında, bankanın usulsüzlükleri geniş bir şekilde yer almasına rağmen gerekli tedbirler, dönemin ilgili Devlet Bakanı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Demir.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - ...Sayın Hüsamettin Özkan tarafından alınmamış, hatta, bankalar yeminli murakıplarının düzenledikleri raporlar, Yüksek Denetleme Kurulunun talebine istinaden düzenlendiği halde tarafsız olmamakla suçlanmış, sonuçta usulsüz işlemlerin devamına dolaylı bir şekilde müsaade edilmek suretiyle, bankayı, yönetim kurulu-genel müdürlük- şube işbirliğiyle organize biçimde zarara uğratanlara imkân sağlanmıştır.

Sayın Özkan'ın Halk Bankasından sorumlu Devlet Bakanı olarak göreve başladığı 1997 yılının sonunda 12 trilyon lira olan takip tutarı, görevden ayrıldığı yıl sonunda 375 trilyon liraya, görevden ayrıldıktan sonraki 2001 yılında ise, sorumlu olduğu dönemde intikal ettirilmeyen kredilerin takibe intikal ettirilmesiyle 1,1 katrilyon liraya ve bugünkü faizleriyle birlikte 5-5,5 katrilyon liraya ulaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradaki izahatlardan anlıyoruz ki, Sayın eski Bakanımızı -Başbakan Yardımcılığı gibi çok önemli bir mevkie gelmiş olan bir kamu görevlisini, Parlamento üyesini- icrada görev alması esnasında, Yüksek Denetleme Kurulu raporları ikna etmemiş; bankalar yeminli murakıplarının raporları ikna etmemiş; Başbakanlık Teftiş Kurullarının raporları ikna etmemiş; Sayın Güneş Taner'in, o günkü imza yetkilerinin kaldırılması uyarısı ikna etmemiş; 1997 yılından 2002 yılına kadar geçen beş yıllık bir zaman dilimi içerisinde Halk Bankasınca verilen kredilerin ne aşamada olduğunu, raporların neyi anlatmak istediğini Sayın Bakanımız anlayamamış; ama, 2002 yılına geldiğimizde, görüyoruz ki, Sayın Bakanına yapılan her türlü uyarıya rağmen kendisi tek kalmış ve ortaya çıkan porte ise, bugün, Türk Halkına yüklenilen 5,5 katrilyonluk bir yük olagelmiştir. En iyimser şekliyle, Sayın Bakanın buradaki sorumluluğunu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Demir, süre çok uzadı. Biliyorsunuz, gündem çok yoğun; son sözlerinizi alalım.

Buyurun Sayın Demir.

MUSTAFA DEMİR ( Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın sorumluluğuyla ilgili, verilen bu soruşturma önergesinin son derece yerinde olduğu kanaatini huzurlarınızda beyan ediyorum. Benim kendi şahsî kanaatime göre, netice itibariyle, tüm bu kollamaların, Halk Bankası mevcut Yönetim Kurulunun beş yıl ayakta kalmasının esas nedeninin, kredi verilen kuruluşların, soruşturulması istenen kredilerin takibinin kollanması amacına yönelik olduğunu belirtiyor, önergeye olumlu oy vereceğimi beyan ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demir.

Şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Konuşmaktan vazgeçtim efendim.

BAŞKAN - Sayın Arıkan vazgeçti.

Konya Milletvekili Sayın Kerim Özkul?..

KERİM ÖZKUL (Konya) - Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN - Sayın Özkul da vazgeçti.

Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan?..

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Varan da talebinden vazgeçti.

Sayın milletvekilleri, son söz, haklarında soruşturma istenilen Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'a ve Devlet eski Bakanı Recep Önal'a aittir; ancak, Sayın Özkan ve Sayın Önal şu anda Genel Kurulda bulunmamaktadırlar, bu sebeple söz veremiyoruz.

Meclis soruşturması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında Meclis soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

Anayasanın 100 üncü maddesinin hükmüne göre oylamayı gizli oylama şeklinde yapacağız.

Oylamaya başlamadan önce, oylamanın yöntemiyle ilgili olarak bazı açıklamalarda bulunacağım.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:

Komisyon ve hükümet sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana İlinden başlayarak İzmir İline kadar; hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir ilâ Zonguldak dahil, adı okunan milletvekiline biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir.

Milletvekilleri, belirlenmiş bulunan bu yerlerden başka yerde oylarını kullanmayacaklardır.

Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.

Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.

Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer iki pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahara, oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.

Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

Şimdi, gizli oylamaya Adana İlinden başlıyoruz.

(Oylar toplanıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin'in yerine, Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay; Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül'ün yerine, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu oy kullanmışlardır.

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Sayın milletvekilleri, oylama işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, Devlet eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile Devlet eski Bakanı Recep Önal haklarında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/3) esas numaralı önergesinin gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                                : 438

Kabul                                 : 409

Ret                                :   17

Çekimser                                :   10

Boş                                :     2

Buna göre, Meclis soruşturması açılması kabul edilmiştir.

Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma, siyasî partilerin güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının 3 katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak 15 kişilik bir komisyon tarafından yürütülecektir.

Soruşturma komisyonunun iki aylık görev süresinin, komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 17.19


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.33

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - 25 inci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

2 nci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, doğalgaz alım anlaşmalarında devlet alım satımına fesat karıştırdığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer ile ayrıca bakanlıkları sırasında uyguladıkları yanlış ve usulsüz enerji politikalarında ilgili kurum ve kuruluşların uyarılarını dikkate almayarak kamuyu zarara uğrattıkları ve bu suretle görevi ihmal ve görevi kötüye kullanma fiillerini işledikleri ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 uncu maddesinin ikinci fıkrasına ve 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi ile Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 milletvekilinin, Bakanlığı sırasında enerji ve doğalgaz anlaşmalarında Türkiye aleyhine anlaşma ve uygulamaların yapılmasına yol açtığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer ile ayrıca bakanlıkları sırasında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünde usulsüz uygulamalara onay verdikleri ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230 ve 366 ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin birlikte yapılacak öngörüşmelerine başlıyoruz.

IV. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, doğalgaz alım anlaşmalarında Devlet alım satımına fesat karıştırdığı iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer ile ayrıca bakanlıkları sırasında uyguladıkları yanlış ve usulsüz enerji politikalarında ilgili kurum ve kuruluşların uyarılarını dikkate almayarak kamuyu zarara uğrattıkları ve bu suretle görevi ihmal ve görevi kötüye kullanma fiillerini işledikleri iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/4) ile Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 milletvekilinin, Bakanlığı sırasında enerji ve doğalgaz anlaşmalarında Türkiye aleyhine anlaşma ve uygulamaların yapılmasına yol açtığı iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer ile ayrıca bakanlıkları sırasında DSİ Genel Müdürlüğünde usulsüz uygulamalara onay verdikleri iddiasıyla Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/7)

BAŞKAN -  Bu görüşmede, sırasıyla, önergeleri verenlerden ilk imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları adına üç üyeye ve son olarak da haklarında soruşturma istenmiş bulunan Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan'a söz verilecektir.

Konuşma süreleri 10'ar dakikadır.

Meclis soruşturma önergeleri, Genel Kurulun 18.11.2003 tarihli 19 uncu ve 4.12.2003 tarihli 24 üncü Birleşimlerinde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır. Bu nedenle, soruşturma önergelerini tekrar okutmuyorum.

Şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen, İzmir Milletvekili Nükhet Hotar Göksel, İstanbul Milletvekili Hasan Aydın, Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak, Samsun Milletvekili Mustafa Demir.

Şimdi, ilk söz, (9/4) esas numaralı önerge için, önerge sahibi, Ordu Milletvekili Sayın Enver Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

ENVER YILMAZ (Ordu) - Yüce Meclisimizin Sayın Başkanı ve değerli üyeleri; 1997-2002 döneminde ülkemizin yönetiminde görev alan bazı sayın bakanlar hakkında verilmiş bulunan soruşturma önergesinde imzası bulunan milletvekillerinden biri olarak söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu tarafından düzenlenen raporlarda, belirtilen dönemlerde görev yapan sayın bakanların işlem ve icraatları ayrıntılı olarak açıklanmış ve sorumlulukları ortaya konulmuştur; ancak, aradan geçen zaman zarfında, söz konusu komisyon çalışmalarından bağımsız olarak, devlet örgüt yapısı içerisinde bulunan denetim birimlerinin de çalışma ve raporları, hepimizin malumudur.

Bu çalışmalar, kamuoyunda ve basında yer alan, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Hazine Müsteşarlığı, KİT Komisyonunca düzenlenen “Enerji Fiyatlarının Dünya Seviyesine İndirilmesi ve Kamu Yükümlülüklerinin Asgarî Düzeye Düşürülmesi İçin Temel Strateji” isimli raporlardır.

Bilinen adı Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu olan, Türkiye Büyük Millet Meclisi yolsuzlukların sebepleri, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulun Meclis Araştırması Komisyonu raporunda soruşturma önergemize muhatap olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Sayın Cumhur Ersümer'in, ülke menfaatlarını zarara uğratacak uygulamalarından, öncelikle, doğalgaz konusuna değinmek istiyorum.

Hazine Müsteşarlığı raporlarına göre, 2003-2019 yılları arasında, garantili elektrik alım sözleşmeleri sebebiyle toplam 70 milyar dolar, doğalgaz ithalatı sebebiyle de asgarî 90 milyar dolar olmak üzere, kamunun, toplam, asgarî 160 milyar dolar tutarında ödeme yapacağı tahmin edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğalgaz alım anlaşmalarında, alım garantisi anlamına gelen "al ya da öde" yönteminin uygulanması, bu anlaşmalar kapsamında saptanan fiyat formülünün daha sonra usulsüz olarak Türkiye aleyhine değiştirilmesi, Mavi Akım hattının Samsun-Ankara bölümünün ihalesiz olarak OHS Konsorsiyumuna verilmesi ve bu işin benzer işlere göre yaklaşık 75 000 000 dolar daha pahalı yaptırılmasına neden olunması -ki, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesince, bu miktar, 60 000 000 dolar olarak da kesinleşmiştir- doğalgaz çevrim santrallarına gaz verilememesi halinde yüksek ceza ödenmesi öngörülmesine karşılık, Rusya'nın doğalgaz sağlayamaması halinde, bu cezaların Rus tarafına yansıtılmaması sonucu kamu zararına yol açılması... Yine, 1999 yılı son ayı ile 2000 yılının ilk dört ayında, Rusya tarafının yeterli gazı sağlayamadığı gerekçesiyle, doğalgazda yap -işlet - devret modeline göre üretim yapan enerji santrallarına 117 000 000 dolar ödeme yapılmasına rağmen, bu nedenle Rusya'dan herhangi bir ceza talebinde de bulunulamamıştır.

Öte yandan, doğalgaz sözleşmeleri kapsamında, batı hattından alınan doğalgazla ilgili olarak yapılan ikinci fiyat revizyonu sonucu, Türkiye aleyhine, önce yüzde 25, daha sonra da 3 dolar/1 000 metreküp fiyat artışına neden olunmuştur. Ayrıca, Rusya tarafının yükümlülüklerini yerine getirmemesi sonucu doğan yaklaşık 13 500 000 dolar alacağımızdan vazgeçilerek, ülkemiz menfaatları korunmamıştır. Bu durumda, Rusya tarafının, bu revizyondan fevkalade avantajlı çıktığı, bu revizyonu imzalayan dönemin Genel Müdürünün ve Doğalgaz Daire Başkanının, sözleşmede öngörülmüş olan BOTAŞ Yönetim Kurulundan yetki alma şartına uymadan bu işlemleri yapmış olduklarının anlaşıldığı ve bu konuların Bakanlığın bilgisi dahilinde olduğu da tespit edilmiştir. Nitekim, geçtiğimiz günlerde, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ceza davası sonuçlanmış ve BOTAŞ'ın o zamanki yöneticileri, Mavi Akım hattının Samsun - Ankara bölümüyle ilgili olarak devleti yaklaşık 60 000 000 dolar zarara uğrattıkları gerekçesiyle, hapis cezasına çarptırılmışlardır.

Şimdi sormak gerekir: Daha henüz işin ihalesi yapılmadan, işi hangi firmanın alacağı önceden belirlenirken, bunda ilgili bakanın dahlinin, katılımının veya en azından haberinin olmaması mümkün müdür? Haberi yoksa, Bakanlık, BOTAŞ üzerindeki gözetimini nasıl yapmıştır ki, bu yolsuzluk meydana gelmiştir? Genel kanaat, Sayın Cumhur Ersümer'in de, en azından BOTAŞ yöneticileri kadar bu olaylarla ilgisinin ve talimat şeklinde tezahür eden dahlinin olduğu, dolayısıyla, görevini kötüye kullandığı yönündedir.

Yine, Hazine Müsteşarlığı raporlarına göre, elektrikte alım garantili sözleşmeler kamunun yükümlülüğünde olduğu sürece finansman açıklarının kaçınılmazlığı ortadadır. 2003 - 2019 döneminde, toplam 19 milyar dolar fazla ödeme yapılacağı aşikârdır. Ayrıca, doğalgaz arz fazlası nedeniyle de, al ya da öde kapsamında, söz konusu dönemde toplam 14 milyar dolar tutarında ilave yük getirecektir. Yani, elektrik ve doğalgaz için, onyedi yıllık dönemde, finansman açıklarının karşılanması nedeniyle, Hazinenin toplam 33 milyar dolar fazla ödeme yapması gerekeceği de ortadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikinci olarak değinmek istediğim husus ise, bir yönüyle doğalgaz anlaşmalarıyla doğrudan ilgili olan, bir yönüyle de doğalgazdan bağımsız olan enerji santralları ve diğer enerji politikalarıdır. Doğalgaz anlaşmalarının ihtiyacın üzerinde miktarlarda bağıtlanması nedeniyle gaz fazlasının doğalgaz santrallarında tüketilmesi yaklaşımı, bugün gelinen noktada, ihtiyacımız olmayan elektrik enerjisinin yüksek fiyatlarla alınması sonucunu doğurmuştur. Doğalgaz santrallarının yaygınlığı, doğalgaz yönünden ağırlıklı olarak tek bir ülkeye, Rusya'ya bağımlılığın yanında, dövize dayalı ve pahalı olması nedeniyle de önemli sorunları beraberinde getirmiştir. Nitekim, 1993 yılından itibaren ve özellikle doğalgaz ve doğalgaza dayalı enerji santralları politikalarıyla ilgili olarak, 1999 yılında, Devlet Planlama Teşkilatı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığını ağır bir biçimde eleştirmiş ve gerekli uyarılarda bulunmuştur. Buna rağmen, Bakanlık bildiğini okumuş ve eleştirileri dikkate almadığı gibi, adı geçen kurulu muaheze etmiştir. Örneğin, Devlet Planlama Teşkilatı, 30 Haziran 1999 tarihinde, Bakanlıkça enerji planlaması çalışmalarının ciddiyetle yapılmadığı, Bakanlık listelerinde yer alan birçok projenin değerlendirmeye alınmasının mümkün olmadığı, kısacası, elektrik enerjisi tüketim tahminleri ile doğalgaz ihtiyaç tahminlerinin hayalî olarak yükseltildiğini belirtmiştir. Yine, benzer ikaz ve tenkitler, Devlet Planlama Teşkilatınca 20 Eylül 2000 tarihinde de yapılmıştır.

Dünya Enerji Ajansı, Dünya Bankası ve büyük enerji şirketleri, 2000 yılı itibariyle, 2010 yılı için Türkiye'nin doğalgaz ihtiyacını 35 milyar metreküp civarında tahmin etmişlerdir. “Mavi Akım” olarak isimlendirilen anlaşmaya göre, ülkemize, 2001 yılında 2 milyar metreküple başlamak üzere, yıllar içinde giderek artan bir biçimde, 2008'de 16 milyar metreküp gazın transferi amaçlanmıştır. Türkiye'nin enerji ve buna bağlı gaz talebinin yüksek hesaplanması, plansız olarak santral inşaat taahhüdüne girilmesi, buna bağlı olarak, kısıtlı kaynakların gereksiz ya da gereğinden fazla yatırımlara yönlendirilmesi, devlet adına gaz temin taahhüdünde bulunulması nedenleriyle, bu anlaşma yapılırken, Türkiye'nin temel stratejik çıkarlarının gözönüne alınmadığını söylemek mümkündür. Bu çerçevede, doğalgazla çalışan yap-işlet-devret modeli pahalı enerji santralları ortadayken, yap-işlet modeliyle, yine doğalgaza dayalı, dolayısıyla, dışa bağımlı santrallar kurulması, özellikle bunların enerji arz ve talep durumu dikkate alınmadan gerçekleştirilmesi, yanlış enerji politikalarına örneklerdir.

2003 yılı içinde faaliyete geçmesi beklenen söz konusu santrallar için Gebze'ye başvurunun yapılması, daha sonra bu santral için bir süre yer aranması ve nihayet Bulgaristan'dan enerji ithalatı gerçekleştirilmesinin yanı sıra, Bursa Doğalgaz Santralı ile Trakya bölgesindeki Ambarlı, Hamitabat ve özel sektöre ait Unimar Trakya şirketlerinin doğalgaz santralları nedeniyle enerji arzı sorunları bulunmasına rağmen, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının politikaları gözden geçirilmemiş ve defalarca uyarı da yapılmıştır. Diğer bir ifadeyle, Kırklareli Doğalgaz Santralının yapımı, Bakanlığın bir plan veya projesinin sonucu değil, yapımcı firma talebinin karşılanmasına yöneliktir. Buna rağmen, dönemin Sayın Bakanı tarafından 11.9.1998 tarihinde şirketle imtiyaz sözleşmesi imzalanmıştır.

Mevcut doğalgaz santrallarında gerçekleştirilen üretim sonucunda, Türkiye elektrik enerjisi üretiminde doğalgazın payı yüzde 50 seviyelerinin de üzerine çıkmış durumdadır. Buna paralel olarak, ülkemiz kaynaklarına dayalı olarak üretilen elektrik enerjisinde de yerli linyit kömürü ile su kaynaklarının paydası sürekli olarak düşüş göstermiştir.

Başta DPT olmak üzere, enerji konusunda uzman veya görevli kuruluşlar TEK, TEAŞ, TEDAŞ, DSİ, Elektrik İşleri Etüt İdaresi, Hazine Müsteşarlığı tarafından defalarca dile getirilen uyarı ve önerilere rağmen, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca bu uyarı ve öneriler dikkate alınmamış, aksine, anılan kuruluşlar söz konusu uyarılarından ötürü de eleştirilmiştir. Ancak, ülkemizin enerji ve doğalgaz arz-talep dengesi açısından içinde bulunduğu nokta, başta DPT olmak üzere, söz konusu kurum ve kuruluşların öngördüğü tabloyla bire bir de örtüşmektedir. Örneğin, Mavi Akım Projesinden 2000 yılında gaz alınacağı belirtilmekte ve buna dayalı olarak santral projelerine yer verildiği görülmektedir. Halbuki, Mavi Akım Projesinin, bugün gelinen noktada, anılan tarihte bitirilmesi mümkün görülmemektedir. Bu nedenle, bu projenin yeni santral planlaması ve gaz projeksiyonları çerçevesinde yeniden planlanmasında yarar mütalaa edilmektedir denilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, konuşmanızı tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

ENVER YILMAZ (Devamla) - Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı BOTAŞ Genel Müdürlüğü çalışmasında yer alan benzer çelişkiler bu kuruluş ile Bakanlık arasındaki koordinasyon eksikliğini açıkça göstermektedir.

Çok enteresan bir örnek vermek istiyorum. Çanakkale Santralı Bakanlık listelerinde 700 megavat alınmışken, kuruluşun çalışmasında 1 400 megavat gözükmekte ve bu oranda gaz temini planlanmış bulunmaktadır. TEAŞ Genel Müdürlüğü tarafından metropol alanı içinde tesisi mümkün görülmeyen 700 megavat gücündeki Silivri Projesi, kuruluşun çalışmasında yer almaktadır. Bakanlık listesinde yer almayan 700 megavat gücündeki Eskişehir Santralı 2004 yılında devreye girmek üzere BOTAŞ çalışmasında yer almaktadır. Bakanlık listesinde 2008 yılında devreye girmek üzere yer alan 356 megavat gücündeki İzmit Santralı BOTAŞ çalışmasında yer almamakta, buna karşılık, BOTAŞ çalışmasında 2008 yılında devreye girmek üzere yer alan bir başka İzmit Santralı Projesi de Bakanlık listesinde yer almamaktadır.

Mevcut uygulamaların sürdürülmesi halinde, gelecekte, bitmiş olduğu halde gaz temin edilemeyen veya gaz hazır olduğu halde henüz bitmemiş olan proje uygulamalarıyla karşılaşma riskinin oldukça fazla olduğu anlaşılmakta, santrallar zamanında bitirildiği halde gaz temin edilememekte, gaz temin edildiği halde kullanıcı santralın tamamlanamaması halinde tüketilmeyen gazın bedelinin ödenmesi durumuyla karşı karşıya kalınmaktadır.

1998 yılında yaşanan global krizin bazı Uzakdoğu ülkelerinin enerji sektörü üzerindeki etkileri dikkate alındığında, benzer bir kriz anında rekabet ortamından uzak ve yüksek oranda enerji alım garantisi verilen projelerin ithal girdi oranının gittikçe arttığı ülkemiz enerji sektörü içinde tehlike oluşturacağı uyarıları yapılmış; fakat, o dönemin Bakanlığı tarafından dikkate alınmamıştır. Nitekim, 1999 yılında yapılan bu uyarılar neticesinde, 2001 yılındaki kriz de gerçekleşmiştir.

Değerli arkadaşlar, Iğdır Projesi, Kırklareli Projesi olarak da dosyalarda gözüken problemlere değinmek istemiyorum süremizin sınırlılığı açısından. Bugün, günümüzde yansımasını hep beraber gördüğümüz ÇEAŞ ve Kepez Elektrik uygulamalarıyla ilgili birkaç kelime konuşmak istiyorum. 1993 yılında yönetimin değişmesinden itibaren, görevlendirme sözleşmesi hükümlerine aykırı pek çok eylem ve işlemleri olmasına ve bu konularda Sermaye Piyasası Kanunu uyarılarına rağmen devam eden problemlerin çözümü konusunda Bakanlıkça gerekli girişimlerde bulunulmamıştır. 1998 yılında ÇEAŞ ve Kepez şirketleriyle imzalanan görev verme sözleşmelerinin ardından, anılan şirketlerle, 9.3.1998 tarihinde imtiyaz sözleşmesi imzalanması ve yine, 1998 yılında, işletme hakkı devir sözleşmesi imzalanması sırasında pek çok konu -kamulaştırılan gayrimenkullerin Hazine adına tescilinin yapılmaması gibi- çözüme kavuşturulabilecekken, bunlar yapılmamış ve bugünkü, kamuoyumuzun bildiği problemlere zemin hazırlanmıştır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, toparlar mısınız.

ENVER YILMAZ (Devamla) - Az kaldı Sayın Başkan, bitiriyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda hızlıca izah ettiğimiz şekliyle, gerek yolsuzlukları araştırma komisyonu raporlarında gerek Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporlarında gerek Hazine Müsteşarlığının uyarılarında, BOTAŞ'ın yazılarında, Elektrik İşleri Etüt İdaresinin yazılarında, Sayın Cumhur Ersümer'in, görevini gereği gibi yerine getirmediği, ilgili kurum ve kuruluşların uyarılarını dikkate almayarak kamuyu zarara uğrattığı anlaşıldığından, talebimiz doğrultusunda, Türk Ceza Kanununun 230 uncu ve 240 ıncı maddeleri uyarınca, haklarında Anayasanın 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci maddesi gereğince Meclis soruşturması açılması için talepte bulunduk. Karar, Yüce Heyetimizindir.

Saygılar sunuyorum; teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.

(9/7) esas numaralı önerge sahiplerinden İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kılıçdaroğlu, konuşma süreniz 10 dakikadır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Yüce Divana giden bakan sayısı 12 ve ilk soruşturma komisyonu da 26 Ocak 1928 yılında kuruluyor. O dönem, Yavuz Zırhlısının onarımı dolayısıyla kamuoyuna yansıyan olaylar Parlamentoda gündeme getiriliyor ve Parlamentoda bir bakan ve bir milletvekili, yargılanmak üzere, Yüce Divana gönderiliyor ve her ikisi de Yüce Divanda mahkûm oluyor.

1920'lerin, 1923'lerin Parlamentosuna baktığınızda, o Parlamentonun, Ulusal Kurtuluş Savaşını veren, yorgun, ama, onurlu bir Parlamento olduğunu görüyoruz. Kendileri, üzerlerine düşen her türlü şaibeyi rahatlıkla soruşturan ve olayların üzerine yüreklilikle giden bir Parlamento. Bu Parlamento, Türkiye Cumhuriyeti Halkının gönlüne taht kuran bir Parlamentodur.

Çokpartili demokratik rejime geçtikten sonra, Parlamentonun daha gelişmesi, toplumda daha da saygınlık kazanması gerekirken, süratle ivme kaybettiğini, halkın Parlamentoya olan güveninin büyük ölçüde yitirildiğini görüyoruz. Özellikle 1980 sonrası, Parlamentonun, bir çamaşır makinesi gibi, birbirini aklayan bir mekanizmalar zincirini gündeme getirdiğini görüyoruz ve kamuoyu yoklamalarında "en çok güvenilen, itibar edilen kurum hangisidir" denildiği zaman, Parlamentonun, maalesef, son sıralarda yer aldığını görüyoruz.

Bu yeni yasama döneminde, Parlamentonun, yine, saygınlık kazanması, itibar kazanmasını istiyorsak, halkın gözünde "evet, bu Parlamento, kendi üzerine düşen şaibeleri ortadan kaldırabilecek yüreklilikte bir Parlamentodur" diyebiliyorsak, biz, bir sistem kurmalıyız. Soruşturma komisyonları kurmak marifet değildir arkadaşlar. Marifet, yolsuzlukları engelleyebilecek mekanizmaları kurmaktır, o mekanizmaları harekete geçirmektir, parlamentere saygınlık kazandıracak yasaları süratle Parlamentodan geçirmektir.

İmar Kanunuyla ilgili düzenlemeler, sanıyorum, önümüzdeki haftalarda Genel Kurula inecektir ve orada göreceksiniz ki, Türkiye Cumhuriyetinde bir bankada yapılan yolsuzlukları, hırsızlıkları, belki içimiz burkularak, belki biraz hayrete kapılarak, belki de yahu bunlar da olur mu diyerek göreceğiz. Neden; çünkü, sistemi kuramadığımız için. Eğer biz sistemi kurabilirsek, yolsuzlukla mücadele konusunda çok daha sağlıklı, çok daha yürekli adımlar atmış olabiliriz. Örneğin, bizim bir milletvekilimizin, Sayın Algan Hacaloğlu'nun, siyasî ahlak yasasıyla ilgili teklifi var. Bu siyasî ahlak yasası, uzun süredir komisyonlarda bekliyor. Niçin Genel Kurula inmiyor; hükümet, niçin bu yasaya sahip çıkmıyor? Eğer bu yasalara sahip çıkılırsa, Parlamentonun saygınlığını geri kazandırmış oluruz.

Değerli milletvekilleri, önümüzde tartıştığımız konu, gerçekten, çok önemli bir konu. Benden önce konuşan arkadaşımız pek çok soruna dikkat çekti. Ben, sadece, birkaç konuya dikkatinizi çekeceğim; çünkü, sürem oldukça sınırlı.

Doğalgaz enerji santrallarıyla ilgili olarak, 1999 yılında, Devlet Planlama Teşkilatı, hükümeti açıkça uyarıyor. İzninizle, o bölümü aynen okumak istiyorum.

"Müsteşarlığımızca yapılan çalışmada 2005 yılı itibariyle elektrik enerji sektöründe yaklaşık 15 milyar metreküp doğalgaz ihtiyacı gözükmesine karşılık, BOTAŞ Genel Müdürlüğü tarafından 2005 yılı için aynı amaçla 30 milyar metreküp gazın tüketilmesinin planlandığı -düşünün, 15 milyar, 30 milyar; yüzde 100- ve buna göre gaz alım bağlantılarına gidildiği görülmektedir. Bu durumda, 2005 yılında yine yaklaşık 15 milyar metreküp gazın ihtiyaç olmaması nedeniyle tüketilemeyeceği ve bedelinin, al veya öde şeklinde anlaşmalar gereğince ödenmek durumunda kalınacağı, gazın tüketilmek istenmesi halinde de gereksiz santral yatırımlarına girileceği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, BOTAŞ Genel Müdürlüğü tarafından ortaya konulmuş olan tablonun gözden geçirilerek, ihtiyaç olmayan santral projelerinin listelerden çıkarılmasında, buradan hareketle yıllar itibariyle ülkemiz doğalgaz ihtiyacının, konut ve sanayi sektörlerinin ihtiyaçları da dikkate alınarak gerçekçi bir şekilde belirlenmesinde ve doğalgaz alım anlaşmaları ile iletim ve dağıtım projelerinin buna göre planlanmasında ve yapılmasında ülkemizin menfaatının bulunduğu, aksi takdirde, sağlıksız gözüken doğalgaz planlama çalışmalarının gelecekte ekonomiye ciddî bir yük getireceği anlaşılmaktadır."

Sadece bu müsteşar mı söyledi; hayır. Bu müsteşar görevden alındı, hükümet bir başka DPT müsteşarı atadı. O da, 20 Eylül 2000 tarihinde, aynı şekilde, dönemin hükümetini tekrar uyarıyor "Yapmayın, yanlış yapıyorsunuz, yüksek bedeller koyuyorsunuz, yüksek tahminler yapıyorsunuz, al veya öde anlaşmaları yapıyorsunuz ve bu ülkenin tüyü bitmemiş yetiminin hakkını siz çarçur ediyorsunuz." Ne oluyor; hiçbir şey olmuyor.

Şöyle bir liste var; Yolsuzlukları Araştırma Komisyonumuzun raporuna bu liste ekli. Burada, yapılan tahminler var. Bu tahminlerin tümü, DPT'nin yaptığı tahminlerin neredeyse yüzde 100 daha fazlası. Sadece, DPT ile BOTAŞ'ın yaptığı tahminler mi böyle; hayır. Bizim tüketebileceğimiz enerji miktarını gösteren, Dünya Enerji Ajansının yaptığı tahmin var. Örneğin, Dünya Enerji Ajansı, 2010 yılında Türkiye'nin 35 milyar metreküp doğalgaz tüketeceğini öngörürken, BOTAŞ'ın öngördüğü miktar yaklaşık 55 milyar metreküp.

Değerli arkadaşlar, şimdi, al ya da öde... Yüksek bedel belirliyorsunuz, yüksek kapasite belirliyorsunuz, sözleşme yapıyorsunuz, tüketemiyorsunuz. Tüketemeyince, Türkiye iki türlü zarara uğruyor; tüketemediğiniz doğalgaz yine Rusya'da kalıyor, tüketemediğiniz miktarın fiyatını siz buradan ödemeye başlıyorsunuz. Bunun adı da sorumlu yönetim olabilir mi; bunun adı sorumlu yönetim olamaz.

Ben, yine size Hazine Müsteşarlığı raporundan bir bölüm okumak istiyorum: "Doğalgaz arz fazlası dolayısıyla al ya da öde şartı kapsamında ve yüksek fiyatlı, garantili elektrik alımı anlaşmaları nedeniyle Hazinece 2002-2019 dönemlerinde üstlenilecek toplam maliyet 32 169 000 000 dolardır."

Yine, aynı şekilde, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun raporları var. Uzun, oldukça kapsamlı bir rapor olmakla beraber -bu rapor, Yolsuzlukları Araştırma Komisyonuna sonradan intikal eden bir rapor- oradaki sadece bir cümleyi okumak istiyorum: "Yap-işlet-devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri projelerinde, kamu yararını gözetmeyen, hatalı ve usulsüz, çok sayıda işlem ve uygulama belirlenmiştir." Bunu da, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu söylüyor.

Bütün bunları yapıyoruz; sadece bunlarla kalsa, yine razıyız; iki ülke arasında fiyat revizyonları yapıyoruz. Yaptığımız fiyat revizyonlarının, Türkiye Cumhuriyetinin aleyhine gelişmeler sağladığını da unutmamanız gerekiyor değerli arkadaşlar. Oradan da, bir taraftan fiyat revizyonuyla daha yüksek fiyatlar öngörülürken, öbür taraftan da 13 235 780 dolarlık bir alacağımızdan tek taraflı vazgeçiyoruz. Diyeceksiniz ki, herhalde, BOTAŞ yetkilileri, bu fiyat revizyonunu yaparken, BOTAŞ Yönetim Kurulunun iznini alıp oraya gittiler; maalesef, BOTAŞ Yönetim Kurulunun da izni yok.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Gama Gasprom bir gün geliyor, Turusgaz oluyor. Yaptığınız bir anlaşma var; 1996 yılında yaptığınız bir anlaşma var ve siz, o anlaşmayı, sahte bir evrakla -altını çizerek söylüyorum; sahte bir evrakla- 1998 yılında yeniden yazıyorsunuz. 1998 yılında yapıyorsunuz; ama, sanki 1996 yılında yapılmış gibi onu yeniden düzenliyorsunuz, altını imzalıyorsunuz; 1996 yılındaki anlaşmayı da yok ediyorsunuz; yani, hileli evrak düzenlemesi ve fiyat formülü değiştirilerek, Türkiye'nin, 387 000 000 dolar zararına yol açıyorsunuz. Bunun altında imzası olanların, herhalde, bu Parlamentoya ve yüce yargıya hesap vermeleri kadar doğal hiçbir şey olamaz.

Bir başka konuya geleyim; belki, çok hızlı gidiyoruz; ama, süre yetersizliği nedeniyle gitmek zorundayız. Mavi Akım Anlaşması yapıyorsunuz. Bakın, bu anlaşmada aynen şöyle bir ifade var: "Söz konusu doğalgaz boru hattı, Rusya Federasyonunun topraklarında ve Karadeniz'in altında RAO Gasprom tarafından, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında ise RAO Gasprom'un anainşaat şirketiyle Türk şirketlerinin oluşturacağı bir konsorsiyum tarafından inşa edilecektir."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hemen bağlıyorum Sayın Başkanım.

Doğal olanı, Rusya kendi ülkesinde yapacaktır, Türkiye de kendi ülkesinde yapacaktır; ama, sonra ne oluyor; Rus şirketi bir yazı yazıyor ve "Türkiye'de de şu konsorsiyum yapacaktır" diyor. Türkiye Cumhuriyeti, maalesef, buradan da beklenenin üzerinde bir zarara uğramış oluyor.

Size, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Uzmanı Sayın Sinan Oğan'ın bu projeyle ilgili söylediklerini aynen okuyorum: "Türkiye'nin çıkarlarına ters düşen böyle bir anlaşmanın imzalanması iki alternatifi gündeme getirmektedir. Anlaşmayı imzalayanlar ya çok cahildirler ya da işten bazı kişisel çıkarlar elde etmişlerdir." Bunu, ASAM'ın uzmanı söylüyor.

Değerli arkadaşlar, sadece bununla da kalmıyor. Samsun-Ankara doğalgaz boru hattında da bazı olaylar var. Burada, BOTAŞ Yönetim Kuruluna, bir firmaya projeyi yüzde 25 daha pahalıya yapın diye bir telkinde bulunulduğuna dair bir şikâyet geliyor. BOTAŞ Yönetim Kurulu karar alıyor ve bu şikâyeti Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına gönderiyor ve "böyle bir şikâyet var, bunu soruşturun" diyor. Vakit almamak için yazıyı okuyamıyorum; ama, dönemin bakanı... Sorumlu bir bakan ne yapar; böyle bir iddia geliyor, iddiayı kim yapıyor; BOTAŞ Yönetim Kurulu yapıyor, bununla ilgili derhal soruşturma açması lazım. Sayın Bakanın verdiği yanıt: "Kanıtlama ve belgeleme olanağı bulunmayan dedikoduların dışında, ortada konuya ilişkin olarak somut hiçbir karar ve işlem mevcut değilken, incelenecek ve soruşturulacak bir hususun bulunmadığı...” Şayet incelenecek ve soruşturulacak bir husus varsa, o da, ilgili kuruluş olan BOTAŞ yetkililerinin, üzerlerine düşen yükümlülük ve sorumlulukları, görev bilinci içinde zamanında yerine getirmeden, iç sorunlarını Bakanlık makamına taşımalarıdır! Bakanlık makamına taşımış makamına taşımış "gel bunu soruştur" diyor "ben soruşturmam, siz bunlarla uğraşmayın" diyor.

Değerli arkadaşlar, bu kadar ciddî, önemli bir konu var. Bu belgeler, araştırma komisyonunun sınırlı zamanı ve sınırlı olanakları içinde ulaştığı belgeler. Sanıyorum, soruşturma komisyonu kurulursa, çok daha sağlıklı, ciddî sonuçlara ulaşılabilir. Ama, konuşmamın başında belirttiğim konuyu tekrar bir cümleyle vurgulamak istiyorum: Önemli olan, soruşturma komisyonları kurmak değil arkadaşlar, önemli olan, yolsuzluklara kapalı bir sistemi kurabilmektir. Onu kurabilecek olan da Yüce Parlamentodur.

Bu dilekle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Şahsı adına, Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Besli ve benim de içinde bulunduğum 63 milletvekilinin, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında Anayasanın 100 ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergemiz üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yolsuzluk kelimesi, özellikle son yıllarda ülkemizde 7'den 70'e herkesin ifade ettiği gibi, ülkemizin geleceğini karartan, ülkemizi iktisaden çökerten, millet olarak geleceğimizi yok eden kâbusa dönüşmüştür. Geçtiğimiz yıllarda yolsuzluk iddiaları gündemden düşmemesine rağmen, vatandaşımızın beklediği somut sonuçlar alınamamıştır. Öyle bir süreç yaşadık ki, her gün yeni bir isimle yapılan operasyonlara -şahin, atmaca, kartal, beyaz enerji, bufalo- artık, konulacak yeni bir isim bile bulunamamasına rağmen, bütün bu yapılanlar kamu vicdanını rahatlatmaya yetmemiştir. Bundan dolayıdır ki, 3 Kasım seçimlerinde, vatandaşımız, sandığa giderken bizlerden beklediği, yapanın yaptığının yanına kâr kalmayacağı, şeffaf, haklarını daha iyi koruyan bir parlamento oluşumu için oy vermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; konuyla ilgili, diğer konuşmacı arkadaşlarımız birçok noktaya temas ettiler; ancak, araştırma komisyonu raporunda yer alan bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Mavi Akım hattının ihalesiz olarak bir konsorsiyuma verilmesi sonucu, benzer işlere göre, yaklaşık 75 000 000 dolar daha pahalı yaptırılmasına sebebiyet verildiği vurgulanmaktadır.

Doğalgaz sözleşmelerinin uygulanmasında Rusya tarafının yükümlülüklerini yerine getirememesi sonucu doğan yaklaşık 14 000 000 dolar alacağımızdan vazgeçilerek, ülkemiz menfaatları korunamamıştır.

Yine, sözleşme gereği yapılan üçüncü fiyat düzenlemesi hakkı kullanılırken, fiyat indiriminin başvuru tarihinden itibaren başlatılması gözetilmeyerek, geriye dönük olarak, 166 000 000 doların ilgili şirketten tahsil edilemediği ifade edilmektedir.

Elektrik Enerjisi Fonundan, yap-işlet-devret santrallarına 126 000 000 dolar yedek yakıt telafi ödemesi yapılmıştır; ancak, bu ödeme için gerekli şartların oluşup oluşmadığının tespit edilmesi gerektiği ifade edilmektedir.

Çayırhan Termik Santralının -fiyatın belirlendiği enerji satış anlaşmasından sonra- devir işlemleri aşamasında, yaklaşık 63 000 000  dolar tutarındaki sarf malzemesinin bedelsiz olarak devredildiği ifade edilmektedir.

Aktaş Elektrik Şirketiyle, 1997 yılı sonunda yeniden imtiyaz sözleşmesi imzalanarak, daha önce zaten var olan kamu zararının, dava tarihi itibariyle ve faiziyle birlikte yaklaşık 1 milyar dolar gibi tahsili kuşkulu yüksek bir meblağa ulaşmasına seyirci kalındığı ifade edilmektedir.

Ilgın Termik Santralı ihalesinde, yapım sözleşmesinin sağlıklı belirlenememesinden dolayı doğan anlaşmazlığın çözümlenememesi nedeniyle sözleşmesi iptal edilen yapımcı şirketin, 300 000 000 dolar tazminat talebiyle, uluslararası tahkime başvurduğu vurgulanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aynı dönemde Devlet Su İşlerinde yapılan uygulamalara göz atacak olursak, bazı baraj inşaatlarında yüzde 400-696'lara varan keşif artışları olduğu, istisnasız bütün işlerde yüksek oranlarda keşif artışı olduğu, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün açıklama notunda, bazı projelere, 2002 yılında keşfi dolmadan, ilave keşif artışı verilmesinin sebeplerinin politik olduğu düşünülmektedir.

Dikkat çeken bir başka hususun ise, yüzde 30 üzeri keşif artışlarının temel, tünel ve mücbir sebeplerle verilmesi gerekirken, Proje ve İnşaat Daire Başkanlığında 57 işte, İçmesuyu ve Kanalizasyon Daire Başkanlığında 20 işte, Barajlar ve HES Daire Başkanlığında 56 işte yüksek oranda keşif artışı olduğu; keşif artışlarının bu kadar yüksek çıkmasının tek açıklamasının, işlerin projelerinin sağlıksız olduğu ve keşif artışı uygulamasının suiistimaliyle açıklanabileceği, yapılan bu uygulamayla bazı müteahhit firmalara ihalesiz olarak yüksek miktarlarda ilave iş verilmiş olduğu, keşif artış taleplerinin teknik zorunluluklardan kaynaklanmadığının en büyük göstergesi yüzde 30 üstü keşif artışlarının, çoğu işte işe başlandıktan hemen sonra yapılmasıdır. Eğer, bu keşif artışları kapsamındaki işler ihaleli olarak yapılmış olsaydı, ihaleli işlerin indirim oranlarının yüzde 40-50 civarında olduğu gözönüne alındığında, devletin en az 2 milyar dolar kazancı olacağının tespiti yapılmaktadır.

2886 sayılı Kanunda yüzde 30'dan sonraki keşif artışlarına olur verilmesindeki ana gerekçenin, ülke ekonomisine katkı yapacak, acilen bitirilmesine ihtiyaç duyulan projelerin yeniden ihale edilmesindeki zaman kayıplarını önlemek olduğu halde, yirmiiki yıldır bitirilemeyen işler olduğu gözönüne alındığında, keşif artışlarının amacına uygun olmadığının açık olduğu, mevcut bütçe ödenekleriyle işlerin zamanında bitirilmesinin söz konusu olmadığı, işlerin acilen bitirilmesine yönelik gerekçelerin bulunmadığı vurgulanmaktadır.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü uygulamalarıyla ilgili olarak araştırma komisyonuna intikal eden bir diğer konu da, hükümetlerarası ikili işbirliği çerçevesinde kredili olarak yapımı ele alınan baraj ve HES projeleridir. Bu kapsamda, 29 adet baraj ve HES'in ihale yapılmaksızın firmalara verildiği, firmaların kendi buldukları yabancı ortak ve kredi kuruluşlarıyla baraj ve HES projelerinin yüklenicisi oldukları firmaların, önyeterliliğe benzer, iş deneyimi gibi hususlarda denetime tabi tutulmadığı, baraj deneyimi olmayan firmalara iş verildiği, işlerin Bakanlar Kurulu kararnamesine istinaden yapıldığı, kredilerin Hazine garantili olduğu, Hazine garantisi alındıktan sonra müteahhit firma ve ortaklarıyla pazarlık yapılarak birim fiyatların tespit edildiği, pazarlık usulüyle tespit edilen fiyatlarla mukayese edildiğinde Devlet Su İşlerinin fiyatlarının 2-3 katı olduğu görüldüğü, bazı işlere başlanıldığı, bazı işlere ise başlanılamadığı, ihale usulüyle yapılması halinde işlerin yarı fiyatına yapılabileceği, benzer uygulamanın sulama işlerinde de yapıldığı, Baziki ve Bozova sulamalarının bunlara örnek olduğu, sulama işlerindeki hektar maliyeti Devlet Su İşleri fiyatlarıyla 4 000 dolar iken bu işlerde 10 000 dolar olduğu, "ikili anlaşma" adı altında yapılan bu işlerin durdurulması ve iptal edilmesi gerektiği ifade edilmektedir.

Yine, ilgili komisyona intikal eden başka bir Devlet Su İşleri uygulaması da Aydın Çine Barajı inşaatıdır. İddialar arasında, işin ilk ihalesinin yüzde 51 tenzilatla bir inşaat firmasında kalmasına rağmen, ihalenin iptal edilerek, davet usulüyle yapılan ikinci ihalede işin çok düşük tenzilatlarla farklı bir firmaya verildiği; bu işte sözleşme ve şartnameye aykırı olarak yüksek keşif bedeli belirlendiği; mevcut devlet yolu değiştirilerek otoyol maliyetlerine yakın fiyatla yol yapım parası ödendiği; tünel inşaatında, önce tünel yapılacak yerin komple kazıldığı, tünel yapıldıktan sonra üzerinin tekrar doldurulduğu, bu suretle gereksiz keşif artışı ve fazla ödeme yapıldığı; kaya dolgunun beton dolguya dönüştürülerek, enjeksiyonla, yüksek bedel ödendiği vurgulanmaktadır. Özellikle, yap-işlet-devret modeliyle yapılan baraj sahalarındaki kamulaştırma işlemlerinde hak sahiplerinin mağdur edildiği, bu hususta Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce gerekli önlemlerin alınmadığı tespiti yapılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özegen, toparlar mısınız. Buyurun.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, Meclisin araştırma ve soruşturma faaliyetlerinde bulunması, Anayasa ve İçtüzüğümüz hükümlerine girmektedir; ancak, geçmişte Anayasa ve İçtüzüğe dayanılarak yapılan denetim faaliyetleri çok istismar edilmiştir. Bu yetkiler, siyaset malzemesi olarak, bazen de birilerini aklama aracı olarak kullanılmıştır.

3 Kasım seçimleriyle oluşan Meclisimiz, yolsuzlukların üzerine gidilmesi yönünde toplumdaki beklentilerin en üst seviyede olduğu bu dönem, araştırma komisyonu çalışmaları başladığından itibaren, ortaya çıkan bulguları hiçbir şekilde siyasî malzeme konusu yapmamış, Meclis araştırma ve soruşturmaları istismar edilmemiştir; çünkü, araştırma ve soruşturma faaliyetleri sonucunda muhtemelen bazı siyasetçiler hakkında davalar açılabilecek ve yargıyı ilgilendiren bir aşamaya gelinebilecektir. Sonunda, adaleti ve yargıyı ilgilendirdiğinden -dün, bugün- soruşturma konuları, siyaset malzemesi yapılmaktan özenle kaçınılmış ve hiçbir dönem gösterilmeyen itina gösterilmiştir. Amacımız, bir dönemi yargılamak değildir, Meclis denetim yetkisini adalet duygusunu incitmeden yerine getirmektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; artık, ülkemizde, gelinen bu noktada -Parlamentosuyla, bürokrasisiyle- şeffaflığın öne çıktığı bir süreci yaşıyoruz. Eğer, Yüce Meclis takdir eder, karar verirse, işte, bu kurulacak komisyonla, yine, birçok konu aydınlanacak ve dolayısıyla, suçlular varsa, bunlarla ilgili yargı süreci zaten hukuk devletinde kaçınılmazdır, gereği yapılacaktır, yoksa, hem siyaset kurumunu hem de ülkedeki bu yozlaşmayı önleyici yine güzel bir adım atılmış olunacaktır diyorum. Takdir Yüce Meclisindir.

Hepinizi, bu duygularla, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özegen.

Şahsı adına söz isteyen İzmir Milletvekili Nükhet Hotar Göksel.

Buyurun Sayın Göksel. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

NÜKHET HOTAR GÖKSEL (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gündemdeki soruşturma önergelerine ilişkin şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Siyasetbilimciler, yozlaşma olgusunu, siyasal iktidarın veya kamu görevlilerinin, erklerini, görev tanımları dışı, kişisel ya da kendilerini bağlı hissettikleri gruplara çıkar sağlamak amacıyla  kullanmaları olarak tanımlamıştır. Yozlaşmak, sözlük anlamıyla, bireysel alana ilişkin bir olgu gibi görülmekte olup, yine, sözlük anlamıyla, iyi vasıfları kaybedip, kaba, adi hal almak, dejenere etmek demektir. Burada, yozlaştırılan, dejenere edilen, devlettir.

Devlet yönetimini içeren yozlaşma bakımından, ülkeleri iki açıdan değerlendirmek mümkündür.

Bunlardan birincisi, sivil toplumun güçlü, devletin de aynı zamanda şeffaf olduğu, toplumsal statülerin dikey mobilizasyonunun liyakat ilişkisiyle belirlendiği Batı tipi toplumlardır. Bu toplumların bir diğer özelliği, kamunun denetimini sağlayacak yurttaş bilincinin gelişkin olması, bu anlamda, siyasal katılımın önünün de açık olmasıdır; aynı zamanda, kompakt işleyen, sayıca sınırlı profesyonel bürokrasiden oluşan kamu yönetimine sahip olmalarıdır. Kamu bürokrasisinin, işleyiş olarak etkin, yurttaş denetimine açıklık yönünden şeffaf, sayısal olarak sınırlı, ancak, çevik olduğu bu toplumlar, siyasal yozlaşmaya nispeten kapalı olan toplumlardır. Devletin yurttaşla bağı, vesayet ilişkisinden değil, karşılıklı yükümlülüklerden kaynaklanmaktadır.Bu yükümlülük sayesinde, sadece devlet değil, toplum ve siyasal partiler de yozlaşmaktan uzak dururlar. Toplumun devlete olan güveni tamdır.

İkincisi ise, devletin oldukça güçlü olduğu, buna mukabil, sivil toplumun zayıf, kamu yönetiminin ise son derece kapalı, bilgi sızdırmayan bir yapıda olduğu geri kalmış ülkelerdir. Bu toplumlarda, kamu bürokrasisi, sayıca oldukça kabarık ve hantaldır; aynı zamanda, yurttaş denetimi, hem devletin sivil alan üzerinde ezici hâkimiyeti hem de yurttaş bilincinin yeterli olmaması dolayısıyla oldukça zayıftır. Toplumsal statülerde dikey mobilizasyon liyakate göre değil, patronaj ilişkiye göre belirlenmektedir. Daha açık söyleyişle, toplumsal statüde yükseliş, bireysel meslekî performanstan ziyade, kamu yönetiminde yakın olduğunuz kimselerin size sağlayacağı imkânlarla ilgilidir. Bu toplumlarda toplumsal statüyü belirleyen ise kamu görevidir. Bu yapılar, iktisaden gelişmemiş, yozlaşmaya açık olan yapılardır. Yozlaşma, kanser gibi, toplumun her yanına yayılmıştır. Yozlaşmadan uzaklaşmak da aynı zamanda çok zordur; çünkü, devlet yönetiminde yozlaşmanın toplumdan çok ciddî bir tepki görmemesi, yozlaşmayı kronikleştirmektedir. Bu anlamda, bir toplumsal onayın olması, vatandaşın da bir anlamda yozlaştığını göstermektedir.

Siyasal ve idarî yolsuzluğun toplumsal hayatımızda pek çok değişik yansıması vardır. Yolsuzluğun belki de en göze çarpan şekli, rüşvet ve adam kayırma gibi eylemlerdir.

Siyasal erki elinde bulunduran politikacıların ve kamu görevlilerinin yükümlülükleri veya hukukî sınırlamalar dışına çıkarak yapmamaları gereken işlemleri yapmaları, yapmaları gereken işleri yavaşlatmaları ya da başka işleri yavaşlatmak pahasına çabuklaştırmaları, iş kalitesi ve miktarında seçici davranarak çıkar sağlamalarıyla, yolsuzluk, pek çok değişik şekil alabilir. Rüşvet alma, akraba kayırma, rant kollama gibi özünde kişisel çıkar sağlama amacına yönelik yolsuzluk görünümlerinin yanı sıra, doğrudan siyasî dürtülerle biçimlenen yolsuzluk biçimleri de vardır.

Türkiye'de siyasal yozlaşmayı üreten faktörleri politik kültür ile devletin kamu ekonomisi üzerindeki ağırlığında aramak gerekiyor. Türkiye'nin politik kültüründe devlet, aynı zamanda baba figürüyle özdeştir. Baba, bu kültürde, birazcık da karşılıksız olarak ihsanda bulunan anlama gelmektedir.

Türk kamusal felsefesinin çok ciddî bir paradoks içerdiği konuların başında, kutsal olarak görülen devletin, aynı zamanda yozlaştırılan, yani soyulan bir devlet olmasıdır.

Yolsuzluğu üreten nedenlerin önemli bir kısmı yapısal nedenlerdir. Bunlardan ilki, kapasite yetersizliğidir. Yani, kamu hizmetlerinin sürdürülmesine yetecek kadar finansal ve teknik kapasite yoksa, eğer siyasal otorite de saydam değilse ve hesap verme sorumluluğu da yoksa, sonuçta, keyfî davranmaya ve kayırmaya sebep olunacaktır.

Kaynak yaratma yetersizliği, bazen, patronaj sisteminin bir sonucu olabilmektedir. Yani, kamu, fazla kamusal finansman yaratma çabasına girdiği, vergi yükünü ağırlaştırdığı takdirde, bunun yaratacağı tepkilerden kaçınmakta ve neticede, kaynak yaratma çabası yetersiz kalmaktadır. Kamunun, keyfî, saydam olmayan ve özünde yozlaşmış olan harcama eğilimi, vatandaşların vergi ödeme isteğini kırmakta, dolayısıyla, vergi toplamayı daha da güçleştirmektedir.

İkincisi, kamu personeli ile özel kesim personeli arasındaki uçurumdur. Bunun sonucunda, çalışanların motivasyonu azaldığı gibi, kurumla bütünleşme duyguları zayıflamakta; böylelikle, idarî yozlaşmanın önü açılmaktadır.

Üçüncüsü, kamu personelinin istihdam, atanma ve yükseltilmesinde liyakatin esas alınmamasıdır. Bu durum da yozlaşmaya yol açmaktadır.

Yine, kamu personelinin performansı ile maaş durumu arasında ilişki kurulamamış olmasıdır.

Yine, bir yolsuzluk durumunda yakalanma olasılığı ile yakalanıldığı takdirde alınacak cezanın ağırlığının yolsuzluk üzerindeki etkisidir.

Diğer taraftan, sivil toplum örgütlerinin ve yurttaşların kamudan hesap sorabilmesinin, genelde kamu personelinin denetiminde çok önemli etkisi bulunmaktadır. Bu durum da beraberinde, ülkedeki genel ahlak ve özgürlüklerin seviyesinin ne olduğu sorusunu akla getirmektedir.

Yurttaş hak ve özgürlüklerinin baskı altında tutulduğu yerlerde yolsuzluğun daha yüksek olmasını beklemek şaşırtıcı olmasa gerek.

Diğer taraftan, aşırı bürokrasi ve kırtasiyecilik yolsuzluğa zemin hazırlamaktadır. Kamu hizmeti ne kadar kırtasiyeci bir tarzda yürütülüyorsa vatandaşın işi o kadar uzamakta ve rüşvete de o kadar gerekçe ve bahane üretilmiş olunmaktadır.

Öte yandan, yolsuzluğun yaygın olmasının getirdiği meşruiyetin ve ahlakî bozulmanın da yolsuzluğu artırıcı bir etkisinin olduğu görülmektedir. Bu, bir anlamda kendini yeniden üreten bir süreci ortaya çıkarmaktadır.

Bu alanda siyasî süreçte yapılabilecekler her dönemde ifade edilmesine rağmen, yolsuzlukların önlenmesi konusunda atılan adımların yeterli olduğunu söylememiz mümkün değildir. Bu adımların yetersizliği, siyasete ve siyasetçiye yönelik güven bunalımını ortaya çıkarmış ve toplum, daha temiz olduğuna inandığı parti ve kişileri ülke yönetimine taşımıştır.

3 Kasım seçimlerinde Partimizin büyük bir oyçokluğuyla tek başına iktidara gelmesi, geçmişte bu ve buna benzer yanlış uygulamaların bir sonucudur.

Bütün azim ve gayretini vatandaşının mutluluğu ve refahına endeksleyen Partimiz, gerek programında gerekse hükümet olduktan sonra açıkladığı acil eylem planında, yolsuzluklara ve bunlarla nasıl mücadele edileceğine ilişkin geniş bir perspektif ortaya koymuş ve bu istikamette çalışmalarını kararlılıkla sürdürmüş ve sürdürmektedir.

Artık, geçmişin kötü izlerini ülkemizin gündeminden tamamen çıkarmayı hedefleyen ve bunu ahlakî bir sorumluluk olarak gören bir parti var Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında. Bu alandaki çalışmalarımızı yaparken, elbette, vatandaşlarımızın cebinden ellerini çekmeye çalıştığımız çevreler direniş gösterecektir; ama, bütün bunlar, milletimize verdiğimiz söze sadık kalmamıza engel olamayacaktır.

Artık, hükümetiyle, vatandaşıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla, yolsuzlukların önlenmesi konusunda tam bir kararlılık gösterilmektedir. Türkiye, bu fırsatı değerlendirmek zorundadır ve değerlendirecektir. Nitekim, gelecek nesillere problemsiz güzel bir ülke bırakmak şu an herkesin hedefi ve arzusudur.

Bu ilkelerden hareketle, Enerji Bakanlığımız çeşitli çalışmalar yapmıştır. Rusya'yla yapılan gaz alım anlaşmalarında, fiyat, miktar ve taahhüt yönlerinden önemli ölçüde iyileşmeler yapılmış ve ülkemizin altına sokulduğu riskler hafifletilmiştir.

Yine, pahalı elektrik alımıyla sonuçlanan doğalgaz santrallarıyla ilgili görüşmeler devam etmekte, bu şirketlerle yapılan görüşmelerden de yakında netice alınması beklenmektedir.

Bütün bu çabaların sonucu olarak, bu dönemde elektrik fiyatlarına hiç zam yapılmadığı gibi, zamlı tarife sona erdirilerek, indirim yapılmış, ayrıca, doğalgaz fiyatlarında da önemli ölçüde indirimler sağlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Göksel, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

NÜKHET HOTAR GÖKSEL (Devamla) - Bu noktaya gelinceye kadar, özellikle söz konusu soruşturma önergesindeki olayda, ilgili bakanlar, ilgili dönemde, siyasî etiğe yakışmayan bir şekilde, bakan-bürokrat paslaşmasını, bazen de kaosunu gündeme getirmiş ve ne gariptir ki, bunları, birer savunma argümanı olarak ortaya koymuştur.

Biz, bu problemlerin, istenirse ve ısrarla takip edilirse, tek tek çözülebileceğini gösterdik ve yansımaları, anında, halka, indirimler şeklinde sunduk. Aldanmış ve aldatılmış olma psikolojisini milletçe yendik. Yabancı firmalar, ilk defa, aracısız olarak, direkt muhataplarıyla görüşme şansına sahip oldu ve işler sürat kazandı.

Keşke, Türkiye'nin hiç hak etmediği böyle bir manzarayla karşılaşmasaydık, bunun yerine, ülkeler yarışmasında yeni avantajlar kazansaydık. Türkiye Cumhuriyeti Devletini çağdaş medeniyetler seviyesine ulaştırma uygulamalarında, yolsuzluğa, haksızlığa geçit vermek olamaz, olmayacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Göksel.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

HASAN AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Tabiî, önemli bir meseleyi görüşmekteyiz. Ben, arkadaşlarımın değinmiş olduğu kısımlara tekrar değinmek istemiyorum, başka noktaların altını çizmek istiyorum.

Söz konusu bu proje, 1 289 kilometrelik bir proje ve bu projeyle birlikte -elimizdeki kayıtlar, veriler doğruysa- Türkiye, çok ciddî bir düzeyde, Rus doğalgazına bağımlı hale gelmiş durumdadır. Türkiye, dışarıdan almış olduğu doğalgazın -ortalama olarak- yüzde 67'sini Rusya'dan almaktadır. Bu oran, Avrupa Birliğine üye ülkelerde yüzde 30'lar civarındadır, hatta, Avrupa Komisyonunda, bunun sınırlanması benimsenmiştir.

Bu projenin, bu şekilde, yaşama geçirildiği günden bugüne kadar, millî menfaatlar açısından değerlendirildiğinde, ülkemizin yararınadır diyebileceğimiz bir proje olduğunu söylemek mümkün değil. Geçmişte bu projeyi savunan bakan arkadaşlarımız "eğer, biz, bu şekilde, Rusya'ya bağımlı olacaksak, biz de onlara para vererek Rusya'nın ekonomisini bağımlı hale getirmişiz" demektedirler; hatta "Rusya 2 700 000 000 dolar yatırım yaparak, böyle bir projede bizden daha fazla risk aldı" demektedirler.

Değerli arkadaşlarım, elektrik üretimimizin yüzde 50'si doğalgaza bağımlı hale gelmiştir.

Bu projede, çok önemli bir olay işlenmiştir. Samsun-Ankara hattı -arkadaşlarım da ifade ettiler- ihalesiz verilmiş; ama, çıkan haberler yanlış değilse, bir şirket, 250 000 000 dolar öneri yapmış; ama, bu şirkete cevap bile verilmemiş ve 339 000 000 dolara bir başka şirkete verilmiş.

Bu projenin bir başka yanı; özellikle, Karadeniz'in altından geçen projenin, coğrafî yapısının, bu projeye uygunsuzluğudur ve koşulları son derece zordur. Daha önce, Meksika Körfezinde, 1 500 metre derinlikte -en fazla derin olan- 100 kilometre uzunluğunda bir proje var ve bu proje ise, 2 150 metre derinlikte ve coğrafî koşullara direnme noktasında büyük bir sıkıntı ile karşı karşıya.

Değerli arkadaşlarım, biz, eğer, Türkmenistan'dan gaz almış olsaydık, bunu 40 dolara alacaktık; ama, o zaman, bizim, 2 milyar dolar harcayarak, bu boru hattını kendimizin döşemesi gerekirdi; bu da, Rusya'ya, yıllık vermiş olduğumuz 1 küsur milyar dolarlık parayla mukayese edildiğinde, aşağı yukarı iki yıllık bir paraya denk gelmektedir.

Burada ilginç bir şey var. Türk İnşaat Mühendislik Firmasının hisseleri var, BOTAŞ'ın yüzde 35, Gamanın yüzde 15,6; fakat, bir tane hisse var ki, çok ilginç; bu hisse, yüzde 4,4 civarında olan, ama, "hamili" diye ifade edilen ve maalesef, şu ana kadar da kime ait olduğu bilinmeyen bir hisse söz konusu. Neden hamilidir, neden gizlidir; onu, elbette, bu soruşturma açılması kabul edilirse, Yüce Divana da giderse, orada daha da açığa çıkacak diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben, burada, uzun uzun anlatıp, gerçekten, bu projenin, Türkiye'ye gerek malî yönden gerek stratejik yönden vermiş olduğu zararları anlatıp -daha önce arkadaşlarım da uzunca anlattıkları için- başınızı tekrar ağrıtmak istemiyorum. Elbette, bu, çok önemli bir görevdir; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, belki de, bu yasama döneminde yapmış olduğu en önemli işlerden birisi olacaktır ve inanıyorum ki, yarından itibaren, Türkiye insanı, halkımız bu olaya çok daha ilgi gösterecek ve bu Parlamentonun, geçmişte, ülkemizin yararına olmayan eylemler karşısında, işler karşısında bir duruş aldığını gözleyecek, gözlemleyecek, belki de takdir edecektir.

Değerli arkadaşlarım, önemli bir iş yapıyoruz ve suçları varsa cezalarını alsınlar, yoksa aklansınlar gibi bir çabanın içerisindeyiz, bir gelenek yaratmaya çalışıyoruz. Eğer varsa, bu ülkede yetim hakkı yiyenlerin gerçekten de hesap vermelerini sağlamak gerek; çünkü, bu Parlamento, ülkemizde yaşayan 70 000 000 insanın umudu durumunda. Bu Parlamento iyi şeyler yaptığı zaman ülkemiz rahatlayacak, ferahlayacak; bu Parlamento görevlerini ifa etmediği zaman, dünlerde olduğu gibi, ülkemizin trendi, gelişmesi, büyümesi, mutluluğu, refahı daha da kötüye gidecektir.

Bu Parlamento yapıyor değerli arkadaşlarım, bunu. Bu nedenle de çok önemli bir şey yapıyor; biz yapıyoruz. İki nedenle yapıyoruz; birisi -kaybedilmiş olan zararları, anladığım kadarıyla, burada telafi etmek mümkün değil- bundan sonraki zararları engellemek; ikincisi, Türkiye'de, ben yaptım, ettim, oldu, bitti diyenlere, bundan sonra yapmayın, ayağınızı denk alın; bundan sonra böyle bir şey yaparsanız bunun hesabı sorulacaktır noktasında, ülkede, yeni bir geleneği, yeni bir teamülü yaratmaktır. Çok önemli bir şeydir. Biz yapıyoruz. Ama, bizim cephemizden de işlere bir bakmamız lazım değerli arkadaşlarım. Eğer, suçlu diye varsaydığımız, yargı tarafından, suçlu ya da suçsuz oldukları ortaya çıkacak olan dünkü ülke yöneticilerinin, bakanlarının tarafımızdan Yüce Divana gönderilmesi girişimi söz konusu ise, öncelikle, ben, vatandaşlarımızın bizim de ne durumda olduğumuza baktıklarını düşünüyorum.

Bu Parlamentoda 129 dosya var. Vatandaş, şu anda bizim bu iddialarımızı dinlerken, aynı zamanda, bu Parlamentonun ne durumda olduğunu da merak etmektedir. 129 dosya vardır. Bu 129 dosyanın, geçmiş olan bu bir yıl içerisinde, sadece bizim niyetimize, istemimize göre değil; ama, aynı zamanda, bir anayasal zorunluluk olarak Parlamentoya inmesi gerekirdi. Bu konuda, hâkimlerin, mahkemelerin bizden istediklerinin ve bizden istemesi gerekenlerin, bizim tarafımızdan görevimizin ifa edilmesi gerekirdi; ama, bu bir yıl içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesi gereken 129 dosya bir tarafta beklemektedir.

Bunu neden söylüyorum; eğer, bu Parlamento temiz bir sayfa açacaksa, beyaz bir sayfa açacaksa, bu Parlamento, böyle bir girişimiyle vatandaşını ikna edecekse, halkın siyasete yeniden güvenini inşa edecekse, ben, bu güven inşaını, öncelikle, bugün bu Parlamentoda üye olarak bulunan milletvekili arkadaşlarımızdan başlatmamız gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde, dünlerde olduğu gibi, benden değilse, benim partimden değilse, bir de suç işlemişse -hele hele bizim ülkemizde, suçluya karşı mücadelede vatandaş büyük bir destek vermektedir- bu desteği de alırız diyerek, ülkede yeni bir beyaz sayfa açmak mümkün değildir.

Biz, Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak, Cumhuriyet Halk Partisine ait olan, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerine ait olan dosyaların derhal gündeme getirilmesi ricasında bulunduk defalarca. Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız kendi dosyalarını hangi nedenle getirmiyorlar, bilemeyiz. Anayasanın işlemesi gereken bir kurumunun neden işletilmediğini kendilerine sormamız gerekir. Yani, Anayasaya göre yapmamız gereken bir görev, bu Parlamento tarafından şu anda yapılmamaktadır. Gündeme gelmesi gereken, Meclise gelmesi gereken dosyalar gelmemektedir. Neden gelmemektedir?

Bu Parlamentodaki milletvekili arkadaşlarımız, hiçbir şeyden korkmamalıdırlar. İddia eden tarafın diğer tarafı suçladığı ya da kesin suçlu olduğu anlamına gelmemektedir. Hiçbirimizin omzunda, sırtında bir yük kalmamalıdır ki, bizim bu noktadaki iddialarımızın, yeni bir beyaz sayfa açma girişimlerimizin vatandaş tarafından benimsenmesini, yeni bir umuda dönüşmesini, bir vicdan rahatlığına dönüşmesini sağlayabilelim.

Sevgili arkadaşlarım, bakınız, ben size bir şey söylemek istiyorum; yine iyiniyetle söylemek istiyorum. Geçtiğimiz günlerde, geçmişte bu Parlamentoda bulunan bazı milletvekili arkadaşlarımın da Genel Başkanı olan Sayın Erbakan bir ceza aldı ve eğer yeni bir durum olmazsa, Sayın Erbakan hapse girecek. Sayın Erbakan hapse girecek; ama, Sayın Erbakan'la aynı suçu işlediği iddia edilen, aynı davada yargılanan arkadaşlarımızın -yanlış hatırlamıyorsam- bugün bu Parlamentoda biri İçişleri Bakanı, biri Dışişleri Bakanı. Şimdi, bu İçişleri Bakanımızın, Dışişleri Bakanımızın, ceza almış olan ve yeni bir durum ortaya çıkmazsa hapse girecek olan Sayın Erbakan'la birlikte aynı davada aynı durumda olan bu arkadaşlarımızın, Parlamentoda bulunmaları, İçişleri Bakanı olmaları, Dışişleri Bakanı olmaları ve böyle bir resim karşısında, şu önümüzde bulunan dosyaları görüşmemizin, toplumun vicdanını rahatlatabileceği konusunda gerçekten emin olabiliyor muyuz? Yani, bizim hakkımızdaki iddialar, bu Parlamentoda bulunan milletvekilleri hakkındaki dosyalar gündeme getirilmiyor. Neden; çünkü, bunun muhatabı biziz. Çünkü, bu dosyaları gündeme getirmesi gereken biziz, bu Parlamento. Şimdi, vatandaş bize şöyle diyecek: "Peki kardeşim, sizi kutluyoruz, tebrik ediyoruz, geçen dönemlerde usule uygun olmayan, hakka, adalete, hukuka uygun olmayan uygulamalar karşısındaki duruşunuzu kutluyoruz. Bu ülke, bu nedenle bu hale geldi. Bu ülkenin, gerçekten, bu halden kurtulması lazım. Gerçekten, birilerinin bunu yapması lazım. Tabiî ki, bu birileri Parlamentodur Yüce Meclistir..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydın, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

HASAN AYDIN (Devamla) - "...ve cesaretinizi de kutluyoruz. Kim ki, yetim hakkı yemişse, böyle bir iddianız varsa, böyle bir gözleminiz, varsayımınız varsa, onlara iğneyi batırınız; onları, bu işleri yapmalarından ötürü pişman ediniz." Peki, bize "siz nasıl bir Parlamentosunuz ki, çuvaldızı sonuna kadar saplama cesareti gösteren ey parlamenterler, neden iğneyi kendinize batırma cesareti göstermiyorsunuz" derlerse, bu Parlamentodaki milletvekili arkadaşlarımız nasıl bir cevap verecekler?! Yani, Sayın Erbakan, milletvekili olmadığı için hapse giriyor da, neden aynı davadan yargılanması gereken, aynı suçu işlediği varsayılan, ama, bugün, hapiste olması ya da hapse gitmesi gereken insanlar bu ülkeyi yönetmeye devam ediyorlar diye sorulursa, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız ne cevap verecekler?! Yani, biraz önce konuşan milletvekili arkadaşımın, o iyi niyetiyle söylemiş olduğu, gerçekten, yeni bir sayfayı açmış, yeni bir devri başlatmış oluyor muyuz?! Bu işi çözemezsek, değerli arkadaşlarım, burada, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlar, hakkında dosya olan arkadaşlar rahatsızdırlar. Milletvekili arkadaşlarımız, kendi dosyalarının gündeme gelmesini istemektedirler "biz, cezamız varsa alalım, yoksa aklanalım" talebindedirler. Bu dosyalar bizim sırtımızda yüktür. Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız, kendi dosyalarını bu Parlamentoya getirmeye cesaret edemiyorlarsa, lütfen, arkadaşlarımızın dosyalarının arkasına saklanmasınlar; ayıp oluyor! Sonra da kalkıyoruz, burada, yapmamız gereken, temel olarak yapmamız gereken, esas olarak yapmamız gereken görevleri bir kenara koyuyoruz, kendilerinin dosyalarını getirmekten imtina ediyoruz; ama, bizim insanî, meşru hakkımızı, talebimizi, isteğimizi, sayısal çoğunluğunuza dayanarak Parlamentoya getirmiyorsunuz.

RECEP GARİP (Adana) - Geç artık bunları yahu!

HASAN AYDIN (Devamla) - Ben bunları geçmeyeceğim, konunun içindeyim. Bu ülke, hortumcuların, vurguncuların, yetim hakkı yiyenlerin, "yaptım, yaptımsa yanıma kâr kaldı" diyenlerin mücadelelerinin cezaya uğramaması, hesabının sorulmaması nedeniyle bu hale gelmiştir. Yani, bu Parlamentodaki dosyaların nasıl bir yol izleyeceğini öbür parlamentoya mı bırakalım hep birlikte?! Kolay... Öbür parlamentonun, bu Parlamentodaki dosyaları yargılaması kolay... Eğer gerçekten, ülkeye umut vereceksek, eğer gerçekten, ülkede yeni bir sayfa açacaksak, eğer gerçekten, hortumcuların taa damarlarına kadar gireceksek, önce bizim bu kılcal damarlarımızın ne olduğunu bir sorgulayalım, buna bir cüret edelim, buna cesaret edelim.

Ben, ülkenin böyle bir şeye ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum. Sağduyulu milletvekili arkadaşlarımın bu söylemlerimi samimî olarak algılayacaklarını düşünüyorum ve önümüzdeki dönemde daha fazla inat etmeyeceklerini düşünüyorum. Bu dosyaların Parlamentonun gündemine getirilip suçsuz arkadaşlarımızın aklanacağına, suçlu insanların yargılanıp cezalanacağına inanıyorum.

Hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Sayın milletvekilleri, son söz, haklarında soruşturma istenilen Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan'a aittir.

Buyurun Sayın Ersümer.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önce sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, bu 10 dakikalık süre içerisinde neleri ifade edebilmenin telaşı içinde, kısa kısa da olsa konuşmamı sürdürme çabası içinde olacağım. Sayın Başkanın diğer konuşmacılara gösterdiği müsamahayı bizlere de göstereceği düşüncesi içinde sözlerime başlıyorum.

Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz günlerde bir araştırma komisyonu kuruldu, bu araştırma komisyonuna ben de davet edildim. Gerçekten sevindim komisyonun kurulmasına; çünkü, aklî bir zeminde, objektif bir ortamda, tarafsız bir ortamda, siyasî mülahazalardan, siyasî husumetten uzak bir ortamda enerji olayının değerlendirileceğini, gerçeklerin birer birer ortaya çıkacağını düşündüğüm için sevindim. Dokuz saat süreyle ben bu komisyonda ifade verdim. Bildiğim her şeyi teker teker söyleyerek, edindiğim belgeleri sunarak dokuz saat ifade verdim. Bana sorulan her soruya cevap verdim. Cevap veremediğim sorularla ilgili de, Sayın Başkanın yine müsamahasına sığınarak, yazılı cevap verme arzusunda olduğumu söyledim ve bana verilen süre içinde bu sorulara da yazılı cevap verdim. Tabiî, daha sonra, bütün, bu komisyondaki beyanlarımızın, üzülerek ifade ediyorum, saptırılarak, çarpıtılarak, belli bir maksada, belli bir meşrebe uygun olarak basında yer aldığını gördüm. Tabiî, basında yer alan bu atfedilen konuşmalarla ilgili basın mensuplarını aradım, hayır böyle değildir deme çabası içinde oldum; birçoğunun telefonları bana dönmedi. Düşünebiliyor musunuz, benim bu dokuz saatlik konuşmam basına bu şekilde sızdırılıyor; ama, araştırma raporunda tek bir kelime yok! Şimdi, siz, nasıl, çıkıp da, bu araştırma raporunun tarafsız olduğunu, bu araştırma raporunun bir husumetten doğmadığını söyleyebilirsiniz?! Yani, bu araştırma raporunda, benim belirttiğim hususlar yer alsaydı, benim dile getirdiğim, benim verdiğim bilgiler değerlendirilmiş olsaydı -çok açık ifade ediyorum- bugün, birçok konunun bu soruşturma önergesinde olmaması lazımdı; fakat, soruşturma önergesi, tam aksine... Sizler de aynı şekilde değerlendireceksiniz eğer vakit bulup okursanız.

Şimdi, araştırma komisyonu bir karar verdi; dedi ki: Şu iki konuyla ilgili, enerji bakanlarıyla ilgili soruşturma açılsın. Sonra, baktık, soruşturma önergesini elimize aldığımızda, bu önergede, araştırma komisyonunun "araştırılması gerekir" dediği bütün hususlarda "soruşturulsun" diye bir taleple Meclisin karşısına gelindi. Şimdi de, arkadaşlar, haklı olarak konuşuyorlar, anlatıyorlar, birçok konuya değiniyorlar; ama, gelin görün ki    -ben komisyonda da söyledim bunları- burada dile getirilen iddiaların hemen hemen büyük bir kesimi -benim bürokratlarımla ilgili- yargıya intikal etti. Burada adı zikredilen birçok projeyle ilgili, yargı, bürokratlarımın yargılanmasına izin vermedi birçok konuda.

Bir de, biliyorsunuz, bu işin özü beyaz enerjiyle başlamıştı. Altı ay süreyle benim telefonlarım dinlendi. Görevi başında bir bakan olarak jandarma tarafından telefonlarım dinlendi; bürokratla konuşmuşum, dinleniyor; işadamıyla konuşmuşum, dinleniyor; politikacıyla, siyasetçiyle konuşuyorum, dinleniyor; ama, yapılan bütün bu telefon konuşmalarında, bir rüşvet, bir para alışverişi, bir kayırma, gayrimeşru, gayrikanunî bir tek talimat tespit edilemiyor; yani, şimdi, telefonla maksadına erişemeyenler... Görevi başında bir Enerji Bakanı, 125 000 personeli olan, 28 genel müdürlüğün kendine bağlı olduğu bir Enerji Bakanı altı ay dinlenecek ve onun konuşmalarında bir tek yolsuzluk içerecek kelime bulunmayacak... Bu, aslında, teşekkür edilmesi gereken bir bakanken, biz bulamadık, biz yakalayamadıkla hareketle, hakkında düzmece bilirkişi raporları hazırlandı. Bu bilirkişi raporlarının yargıda paçavrası çıktı. Çete neredeydi?! Bu tahkikatlar, bildiğiniz gibi, Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasına göre sürdürüldü. Peki, beyaz enerjide, çete kurmak, ihaleye fesat karıştırmak suçlarından yargılanan bütün memur arkadaşlarımız, hem ihaleye fesat karıştırma suçundan hem çete kurmak suçundan beraat ettiler.

Şimdi, bu iddiaların yargıda böyle makes bulmasından sonra, hâlâ, Çayırhan'da şöyle oldu, Kırklareli'nde böyle oldu tarzında iddiaların Meclisin huzuruna getirilmesini de, biraz önce söylediğim sınırlar içinde, maksatlı ve bir husumete matuf kabul ediyorum.

Yaptığım bütün işlemler hukuka uygundur. Yaptığım bütün işlemlerde kamu yararı gözetilmiştir, hizmet gözetilmiştir. Yapılacak bütün incelemelerde, bu, net olarak görülecektir.

Şimdi bakıyoruz, diyorlar ki... Bana atfedilen, soruşturma önergesindeki suçlarla ilgili konuları dile getirme çabası içinde olacağım. Biraz önce arkadaşlar konuştular; -yabancıya verilmiş- 29 DSİ projesi. Bakın,  kıymetli milletvekilleri, bu 29 proje, on yıllık bir dilimi içeriyor. Siz, şimdi, böyle bir toptancılık yapamazsınız. Bir on yıllık dilimin içindeki bütün yapılan iş ve işlemleri, biz, nasıl olsa Cumhur Ersümer'i bulduk diye sırtıma yıkamazsınız. Buna ne Allah müsaade eder ne de kul.

Şimdi, basit basit söyleyip geçeceğim. Bu 29 proje, benden önce başlamış projeler; yani, Sayın Başbakan Necmettin Erbakan, Sayın Başbakan Bülent Ecevit, Sayın Başbakan Mesut Yılmaz, Sayın Başbakan Tansu Çiller'in başbakan olarak altlarında imzaları olan projeler. Yine, Sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer dönemlerinde imzalanmış ve yine, Mustafa Yılmaz arkadaşımız, Halil Çulhaoğlu arkadaşımız, Ziya Aktaş arkadaşımız, Recai Kutan, Zeki Çakan ve ben olmak üzere de, bakanlar tarafından imzalanmış. Şimdi, siz, bu 29 projede şu yapıldı, bu yapıldı, pahalıya verildi, haksızlık yapıldı, yanlışlık yapıldı dediğiniz yazının altına, eğer, benim adımı yazıyorsanız, asıl yanlışı siz yapıyorsunuz, asıl haksızlığı siz yapıyorsunuz. Benim imzaladığım üç kontrat var, inşaatları devam ediyor; her biri bir gurur vesilesidir. İşte, gidenler görüyor; Çoruh üzerinde Muratlı, Borçka, Deriner Barajları... Bu işin ne olduğunu anlatmaya vaktim yok; eğer, anlatsam, emin olun ki, Parlamento bana teşekkür eder.

Bir tek örnek söyleyeceğim yalnız, bir tek örnek. Karkamış Barajıdır; 120 000 000 dolara mal olmuştur, dört sene süre verilmiştir; ama, kırkdört ayda bitmiştir, on yılda kendini amorti ediyor. Bu mu pahalı proje ?!.

DSİ'nin  başlayıp bitirdiği projelerde; DSİ'ye kalan sürelere bakarsanız; Kapulukaya Barajı on yılda, Gezende Barajı onbir yılda, Özlüce Barajı onüç yılda bitiyor; on yıldan önce, DSİ'nin bitirebildiği baraj çok az; ama, işte, parası olunca bitiyor. Su orada duracak, biz bakacağız!.. Doğru bir şey midir?!. Oradan sağlanan enerjiyle, baraj, kendini on yılda amorti etmiştir veyahut edecektir.

Şimdi, kısaca bunu ifade ederek başlıyorum. Buradaki ana amacım şu: Yapılan işin doğruluğunu, yanlışlığını, tabiî ki, vaktimin elverdiği süre içinde  sizlerle tartışmak, sizlere arz etmek çabası içinde olacağım; ama, diğer yandan da, bu toptancılığı sizlerin gözünüzün önüne sermek istiyorum.

Şimdi, keşif artışlarıyla ilgili, bakıyoruz; "1991 yılından bu yana devam eden keşif artışları" diyorlar. Keşif artışları elli yıldır yapılıyor bu memlekette. Peki, dönüyorlar, diyorlar ki: "Son beş yıl içinde..." Yine diyorlar ki: "Son beş yıl içinde yapılanlar yanlıştır, iki bakan gelsin bize hesap versin." Hayhay; biz, bu keşif artışlarının hepsinin teker teker hesabını veririz, hesaptan kaçmayız; ama, buradaki bir toptancılığa yine dikkat çekmek istiyorum. Sakın yanlış anlaşılmasın; ben, birilerini ihbar etmek ihtiyacı içinde değilim; yalnız, yapılan işi sizlere arz etme çabası içinde konuşuyorum.

Şimdi, o beş yıl dediğiniz yerde, biz üç bakanız; diğer bakan arkadaşımın biri yok; ama, biliyorum ki, onun imzaladığı keşif artışları da var. Bu olaylar, benim, bu, size arz etmek çabası içinde olduğum örnekler, maalesef, araştırma komisyonumuzun ne kadar üstünkörü bir çalışma sarf ettiğinin delilidir. Ayrıca, yine, maalesef, bu soruşturma önergelerinin, dikkatli bir çaba içinde olmadan, bu yanlışlıklar taşınarak getirildiğidir; haklıdır; az önce konuşan milletvekili arkadaşlarımız da, bütün bu yanlışlıkları tekraren dile getirdiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ersümer.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bir başka çok önemli örnek daha var. Şimdi, şu Parlamentoda, hatta Türkiye genelinde kime sorsak, yap-işlet-devret projeleri denildiği zaman herkesin aklına ben geliyorum, herkesin aklına ANAP dönemi geliyor. Bakın, çok net ifade ediyorum, şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin elektrik almakta olduğu 23 tane yap-işlet-devret santralı var. Bunların toplam gücü 2 200 megavat dolaylarında. Türkiye toplam enerjisinin sadece yüzde 7'sini veriyorlar; ama, benim için önemli olan şu: Bu toplam megavat gücün içinde, benim altına imza attığım, benim sorumluluğumda olan 4 tanesi var, 2 RES, 2 HES; yani, 2 tane hidrolik santral, 2 tane de rüzgar santralı. Bunların toplam gücü 20 megavat. Yani, bütün yap-işlet-devret projelerinin içinde benim sorumluluğumda olan, altında benim imzam olan 20 megavat ve bütün bu toplamın onbinde 5'ini teşkil ediyor ve biraz önce belirttiğim gibi, 2’si rüzgâr santralı, 2’si de hidrolik santral. 1’i 10 megavat, 1’i 5 megavat, işte 1’i 7 megavat, toplam 20 megavatlık bir cesamet.

Şimdi, siz, yap-işlet-devret projelerinde şu yanlışlıklar vardır; yap-işlet-devret projelerinde pahalı elektrik üretilmektedir... Sayın Bakanımız "ben bu 4 santrala el koyacağım, ben bu 4 santralda bu pahalılığı önleyeceğim" diyor; Cumhurbaşkanlığı raporunda deniliyor ki: "Onlar da onları suçladı." Gazete manşetlerinden arz etmeye çalışıyorum. Neticede, burada suçlanan 4 tane dev santral var. Ben de suçlamak için ifade etmiyorum, sakın yanlış anlamayın; ama, siz, kalkar da, yap-işlet-devret projelerinde yapılan yolsuzluğun altına benim adımı yazarsanız, ben de gelirim, burada, mecburen bunları ifade ederim. Benim sorumluluğumda olduğu, her zaman hesabını da vermeye hazır olduğum 4 tane santral var; toplam gücü, 20 megavat.

Şimdi, bu doğalgaz santralları, 1993 yılından başlıyor; aynı toptancılığı burada da yaşıyoruz; yani, bu toptancılık, on yıllık dilimin içinde, yine, benim karşıma çıkıyor.

Geçtiğimiz günlerde, bir gazetede bir köşe yazarımızın yazısını, biraz olsun yüreğim soğuyarak okudum; diyor ki: "Bu beyaz enerji işinde, bizi, bu bilirkişiler, 3-5 megavatlık rüzgâr santrallarının peşine taktılar; ama, arkada, 4 tane dev gibi doğalgaz santralının yanına, bunlar, hiç uğramadılar. Biz de, bunları aldık, gündeme getirdik, günlerce tartıştık." Yine, kendisiyle davalı olduğumuz bir yazarımız da diyor ki: "Biz, Ersümer'in günahını boşa almışız."

Ben, tabiî, bunların hepsini buraya getirdim; ama, bu süre içinde, bunları, bu belgeleri, size arz edemeyeceğim.

Şimdi, gelelim yap-işlet-devret santrallarına. 53 üncü hükümet döneminde, Sayın Hüsnü Doğan, bir kararname hazırlıyor, diyor ki; bu yap-işlet-devret...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ersümer, konuşmanızı toparlayabilir misiniz. Şimdi, ben de, aslında, size sonsuz konuşma hakkı vermek isterdim; ancak, Sayın Genel Kurul, Meclis soruşturması açılmasına karar verirse, bu soruşturma sonucunda, soruşturma komisyonunun raporuna karşı sonsuz konuşma süreniz var; dolayısıyla, tamamlarsanız sevinirim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Sayın Başkanım, ben, bu âlicenaplığınıza gerçekten teşekkür ediyorum; katiyen, sizi sıkıntıya sokmak gibi bir çaba içinde değilim, hakkıma tecavüz ettiğimi de biliyorum; ama, izin verirseniz, kısa kısa, önemli gördüğüm bir iki konuyu da arz edip huzurlarınızdan ayrılacağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ersümer.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Şimdi, tabiî, burada, ifade etmeyi planladıklarımı ifade etmem mümkün değil; ama, yine, genel genel söyleyerek devam etmek istiyorum.

Şimdi, burada, hep anlatılıyor; işte, 1999 yılında, Devlet Planlama Teşkilatı şu tarzda bir beyanda bulunmuş, bakanlık uymamış; efendim, Hazine şunu söylemiş... Bakın, düşünebiliyor musunuz, şimdi, bize yazılan her yazının bir karşılığı var; eğer, tarafsız, önyargısız bir değerlendirme yapılıyor olsaydı, Devlet Planlama Teşkilatının yazısını alıp, araştırma komisyonu raporunda değerlendirenler, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporunda değerlendirenler, hatta, bu kürsüde değerlendirenler, lütfedip, Bakanlığın cevabî yazılarını da bir değerlendirselerdi olmaz mıydı?!

Bakın, çok net ifade ediyorum; ben, Bakanlığım dönemi süresi içinde, gerek elektrik üretiminde gerek gaz üretiminde, benden önceki sayın bakanların tespit etmiş oldukları miktarların hilafına bir miktar tespiti, bir alım içinde olmadım. Neticede, çok iyi bildiğiniz gibi, biz, 27 Mayıs 2000 tarihinde bir mutabakata vardık; yani, 1999 yılından sonra, 27 Mayısta bir mutabakata vardık; bu, bir tarihî belge. Sayın Başbakan Bülent Ecevit emrettiler, Bakan Sayın Hüsamettin Özkan'ın başkanlığında, DPT, Hazine ve Enerji Bakanlığı Müsteşarları toplantı yaptılar, bir mutabakata vardılar; dediler ki: "2000-2002 yılları arasında Türkiye'de enerji darboğazı olacaktır ve bunlarla ilgili tedbirler şunlardır." Onun altında, bizim müsteşarımızın da imzası var. Eğer, o tarihten sonra, bu mutabakat hilafına Enerji Bakanlığında bir iş veya işlem yapıldığını söyleyebiliyorsanız, ben, onu dinlemeye hazırım. Biz, o mutabakatın peşinde olduk ve o mutabakatın gerçekleşmesi için gerekenleri yaptık.

Hızlı hızlı gidiyorum. Şimdi, bir, al ve ödeden (take or pay) bahsediliyor. Şimdiye kadar, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, BOTAŞ 1 lira take or pay parası ödememiştir ve şuradan iddia ve ifade ediyorum, 1 TL'de ödemeyecektir. Şimdi, bir yandan, 1999 rakamlarını değerlendiriyoruz, doğrudur; anlaşma miktarlarını değerlendiriyoruz, o da doğrudur; ama, bizim yaptığımız başka bir şey var; yani, biz, 2001 yılında, Yüce Meclisin huzuruna gelmişiz, Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması ve Doğal Gaz Piyasası Hakkında Kanunu geçirmişiz, bu kanunun 2 nci maddesine bir hüküm yazmışız, demişiz ki: BOTAŞ, 2009 yılına kadar elindeki bütün kontratlarını özel sektöre devredecektir ve bu devir işlemini de 2003 yılının kasım ayında yerine getirecektir; yüzde 10'unu devredecektir, bu yüzde 10, 6 700 000 000 metreküp yapar. Şimdi, ben, bakıyorum, BOTAŞ, kendine tanınan yasal süre içinde, kanunun amir hükmüne aykırı olarak, şu anda, 1 metreküp gazı dahi devretmemiştir; Sayın Bakanımız burada.

Şimdi, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun görevi de BOTAŞ'ın bu amir hükmü yerine getirmesini sağlamaktır; ama biz bakıyoruz, işte, şundan devredilmedi, bundan devredilmedi... Ben buradan BOTAŞ'a sesleniyorum;"gamlı olsun şen olsun" bu kontratları devretsinler. Bu tarihten sonra Türkiye'nin ödeyeceği her take or pay'in parasının vebaline de günahına da bu yönetim katlanır.

Şimdi, bir başka şey daha söyleyeceğim; bu devir işlemlerinin yerine gelmemesi, yerine getirilmemesi... Sakın ola ki isteyen yok diye düşünmeyin; yani, en pahalı alınan LNG ile ilgili, o LNG'yi veren firmalar dahi bu kontratları devralma çabasındalar. O nedenle, BOTAŞ bir an önce görevini yerine getirsin, bunları devretsin, kanunun koyduğu hedef 2009 yılıdır. Yine, bir bakıma benim için sevindirici, Sayın Bakanımızın açıklamaları var "Türkiye 2007'ye kadar enerji sıkıntısı çekmeyecektir" diyorlar, doğrudur. "2004'ten itibaren enerji yatırımlarının başlaması gerekiyor" diyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ersümer, son cümlelerinizi söyleyin.

Buyurun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Sayın Başkan, son sözlerimi söyleyip ayrılmak istiyorum.

Sayın milletvekillerimiz, gerçekten, önümüzdeki dönemlerde huzurunuza benim gibi bakanların gelip, böyle, dar, sıkışık zamanlarda kendilerini ifade etme çabası içinde olmamalarını istiyorsanız, siyasînin siyasetçiyi suçlamadığı, siyasetçinin siyasetçiyi soruşturamadığı bir anayasal ortamı mutlaka hazırlamalısınız. Ben, bütün yaptığım işlerde...

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Olur mu öyle şey?

EMİN KOÇ (Yozgat) - Bu Mecliste, yıkama, aklama devri bitti. Komisyonda konuşursunuz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Çok affedersiniz, son sözlerimi ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) - Biraz önce de belirttim; yaptığım bütün işlerin hukuka uygun olduğunu, kamu yararı gözetildiğini... (AK Parti sıralarından "ANAP niye bu hale düştü" sesi)

O, vatandaşın takdiridir; sizin de, ne zaman ne hale geleceğinizi Allah bilir.

...hizmet yanında faaliyetlerimi sürdürdüğümü arz ediyorum.

Hepinizi, saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ersümer.

Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası, hakkında soruşturma açılması istenilen Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Zeki Çakan'a aittir.

Buyurun Sayın Çakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ ÇAKAN - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 64 arkadaşı ile Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 arkadaşının, (9/4) ve (9/7) esas numaralı, bakanlık dönemimdeki bazı icraatlarımla ilgili olarak hakkımda vermiş oldukları soruşturma önergeleri üzerinde, Anayasanın ve İçtüzüğün vermiş olduğu hakka dayanarak, sizleri bilgilendirmek için huzurlarınızdayım; saygılar sunuyorum.

9 Mayıs 2001 tarihinde Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı olarak göreve başladım. 18 Kasım 2002 tarihinde bu görevimden ayrıldım. Bundan önceki, kamuda ve siyasette yürüttüğüm 15 ayrı görevimde olduğu gibi, onsekiz aylık bakanlık görevimde de, şeffaflığı, açıklığı ve katılımcılığı kendime hedef edindim.

Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından verilen 6,5 sayfalık soruşturma önergesi incelendiğinde ve irdelendiğinde, muhatap alındığım tek konu, Türkiye aleyhine olduğu bilinerek yapıldığı iddia edilen fiyat indirimi nedeniyle, tarafımın görevi ihmal ve görevi kötüye kullanmasıyla ilgili, hakkımda soruşturma açılması istemidir. Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen soruşturma önergesinde ise, ilaveten, Devlet Su İşleriyle ilgili keşif artışları nedeniyle, hakkımda soruşturma açılması istenilmektedir. Her iki konuyla ilgili olarak, bilgi vermek üzere, yolsuzlukları araştırma komisyonuna çağrılmadım. Konularla ilgili olarak, ilgili bürokratlar komisyona çağrılarak bilgi alınmadı.

Hayatım boyunca, ülkemin ve kamunun bir tek kuruşunun ziyan olmamasının peşinde koştum. Ülkemin menfaatını her şeyin üstünde tutarak ve kendimi yetkimden fazla, bana bu yetkiyi verenlere karşı sorumlu tutarak, görevlerimi sürdürdüm. Yirmiyedi yıl süren bu görevlerim esnasında, şu ana kadar da hiçbir araştırma, soruşturma geçirmedim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ve BOTAŞ'ın anastatüsünün verdiği yetkiye dayanarak, yetki ve sorumlulukları çerçevesinde görüşmeleri yürüten ve zeyilnamelerde imzası bulunan BOTAŞ yetkilileri ile Rus şirketleri olan Gasprom ve Gazexportun karşılıklı şirketler olarak imzaladıkları zeyilnamelere istinaden yaptıkları fiyat ve miktar iyileştirme çalışmalarının neticelerini ve ülkemize sağlanan kazançları, sayın basın mensuplarının, bizi izleyen Yüce Türk Milletinin ve siz değerli milletvekillerinin huzurunda, hakkımda verilen önerge ve bu açıklamamla ilgili olarak her türlü anayasal ve yasal haklarım saklı kalmak kaydıyla, tarafıma yöneltilen bu suçlamalar karşısında açıklamak mecburiyetinde kaldım.

Zeyilnamelerin altında imzası bulunan ve söz konusu düzenlemeleri gerçekleştiren ilgili bürokratların, o dönemde bana verdiği bilgiler doğrultusunda, üçüncü fiyat ve miktar iyileştirme çalışmalarıyla ülkemize sağlanan avantajları açıklıyorum.

1- Batı hattından 6 milyar metreküplük, anlaşmayla Ruslardan alınan doğalgazın asgarî alım taahhüdü yüzde 80'den yüzde 75'e düşürülerek, 2002, 2003 ve 2004 yılları için toplam 900 000 000 metreküp tasarruf sağlanmıştır. Her ne kadar, soruşturma önergesinde ortalama alım fiyatı, 2003 yılında 133 dolar olarak belirtilmekteyse de, o dönemde, biz, doğalgazı 130 dolar kabul edersek, bu tasarrufun ülkemize parasal kazancı 87 750 000 dolardır.

2- Batı hattından 8 milyar metreküplük Turusgaz anlaşmasıyla alınan doğalgazın asgarî alım taahhüdü yüzde 87'den yüzde 75'e düşürülerek, 2002, 2003 ve 2004 yılları için toplam 2 700 000 000 metreküp tasarruf sağlanmıştır. Bu tasarrufun ülkemize parasal kazancı 263 250 000 dolardır.

3- Mavi Akım anlaşması çerçevesinde, 2009 yılına kadar her yıl için 2 milyar metreküp gazın eksik alınması sağlanmış ve gaz alımından toplam 13 900 000 000 metreküp tasarruf edilmiştir. Bu tasarrufun ülkemize parasal kazancı 1 800 000 000 dolardır. Toplamda, Ruslardan alınacak doğalgaz miktarında 17 500 000 000 metreküp tasarruf sağlanmış olup, bundan ülkemize sağlanan parasal kazanç 2 150 000 000 dolardır.

4- Batı hattından 6 milyar metreküplük anlaşmayla alınan doğalgazın fiyatı 3 dolar düşürülmüştür. Bu işlemle, 2005 yılına kadar ülkemize 31 500 000 dolar kazanç sağlanmıştır.

5- Batı hattından 8 milyar metreküplük Turusgaz anlaşmasıyla alınan doğalgazın fiyatı 10,5 dolar düşürülmüştür. Bu işlemle, 2005 yılına kadar ülkemize 137 800 000 dolar kazanç sağlanmıştır. İlaveten 2002, 2003 ve 2004 yılları için, batı hattından 6 milyar metreküplük anlaşmayla alınan doğalgazın, yaz dönemi asgarî alım taahhüdü yüzde 40'tan yüzde 35'e; yine, batı hattından 8 milyar metreküplük anlaşmayla alınan doğalgazın, yaz dönemi asgarî alım taahhüdü yüzde 44'ten yüzde 35'e düşürülmüştür.

BAŞKAN - Sayın Çakan, bir saniye.

Sayın milletvekilleri, Genel Kuruldaki uğultu nedeniyle Sayın Çakan'ın konuşması anlaşılmamaktadır.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Buyurun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - BOTAŞ'ın, Rus tarafıyla yapmış olduğu fiyat ve miktar iyileştirme çalışmalarıyla -tekrar ediyorum- BOTAŞ'ın bu yapmış olduğu çalışmalarla, ülkemize 2 300 000 000 dolar kazanç sağlanmıştır.

Ayrıca, İran kontratlarında hukukî açıdan bir zorunluluk olmamasına rağmen, 2002 yılında Türkiye için herhangi bir fiyat revizyon hakkı doğmamış olmasına rağmen, İran'la da, yine, bu çalışmalar sürdürülmüştür.

İran'dan alınan doğalgazın, asgarî alım taahhüdü, 2003 ve 2004 yılları için yüzde 85'ten yüzde 70'e düşürülerek, toplam 1 650 000 000 metreküp tasarruf sağlanmıştır. O dönemde doğalgaz alış fiyatını ortalama 130 dolar kabul edersek, bu tasarrufun ülkemize kazancı 160 000 000 dolardır.

Ayrıca, 2005 yılına kadar İran gazında yüzde 4,5 indirim sağlanmıştır. Bu kazancın ülkemize getirdiği parasal karşılık 45 000 000 dolardır.

İran'dan alınan doğalgazın asgarî alım taahhüdü, 2002 yılı için yüzde 85'ten sıfıra düşürülerek,  o yıl alınması gereken 2 800 000 000 metreküp doğalgazın alımından vazgeçilmiştir. Bu tasarrufun ülkemize parasal kazancı 273 000 000 dolardır.

İran gazında, 2005 yılına kadar asgarî alım taahhüdünün üzerinde alınacak miktarlar için, ayrıca yüzde 20 indirim sağlanmıştır. Bu indirimin ülkemize parasal kazancı 85 000 000 dolardır.

BOTAŞ'ın, İran tarafıyla yapmış olduğu bu iyileştirme çalışmaları neticesinde toplam kazanç 563 000 000 dolardır.

Türkiye aleyhine yapıldığı iddia edilerek hakkımda soruşturma açılması istenilen, Rus şirketleri ve İran şirketleri ile BOTAŞ yetkililerinin gerçekleştirdiği bu fiyat ve miktar iyileştirme çalışmaları sonucunda, ekonomik krizin en büyük ağırlığının hissedildiği 2001 ve 2002 yıllarında, daha önce olduğu gibi, bir tek kuruş "al ya da öde" cezası ödenmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

2003 ve 2004 yıllarında oluşabilecek "al ya da öde" durumu, bu anlaşmayla engellenmiştir; doğalgaz fiyatları düşürülmüştür. Karşı tarafa hiçbir taviz verilmeden -tekrar ediyorum, karşı tarafa hiçbir taviz verilmeden- ülkemize, 2 863 000 000 dolar kazanç sağlanmıştır. Bugün, yılda 4 500 000 000 metreküp doğalgaz kullanması gereken Elektrik Üretim A Ş 1 700 000 000 ilâ 1 900 000 000 metreküp gaz kullanabiliyorsa, bunların hepsi 2002 yılı içerisinde yapılan kontrat iyileştirme çalışmaları sayesindedir. Bu iyileştirme çalışmaları sonucunda gerçekleştirilen indirim, Türkiye tarafı olarak gaz alımına başladığımız 1987 yılından bu yana yapılan ilk ve tek indirimdir. Böyle bir çalışma, Temmuz 2000'de BOTAŞ'ın Gazexport ve Turusgaza ilettiği fiyat revizyonu talebine karşılık, Gazexport ve Turusgaz tarafından fiyat revizyonu şartlarının oluşmadığı ve bu teklifin kabul edilemeyeceğinin BOTAŞ'a bildirilmiş olmasına rağmen yapılmıştır.

BOTAŞ'ın yapmış olduğu bu çalışmada, anlaşmalarda öngörüldüğü şekliyle, yalnızca fiyat revizyonu ele alınmamış, anlaşma kriterleri dışında, ülkemiz lehine, miktar indirim hususu ilaveten masaya yatırılmıştır. Söz konusu miktar indirimi, BOTAŞ tarafından ilk defa gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, sözleşme kriterleri dışında, fiyat iyileştirmesi yanında miktar iyileştirmesinin de gerçekleştirildiği böyle bir paket çalışma, zaten, geriye dönüşün de mümkün olmayacağını açıkça ortaya koymaktadır.

Biraz önce açıkça ifade ettiğim gibi, doğalgaz fiyatıyla ilgili görüşmelerin fiilen imkânsız olduğu bir dönemde, Gasprom ve Turusgaz, BOTAŞ tarafından görüşmeye ikna edilmiş, masaya oturtulmuş; Ruslarla yapılan bu görüşmelerle, ülkemize 2 300 000 000 dolar kazanç sağlanmıştır. Bu kazanç sağlandığı için mi benim hakkımda soruşturma açılmak isteniyor?! Tekrar ediyorum; karşı tarafa hiçbir taviz verilmeden bu kazanç sağlandığı için mi benim hakkımda soruşturma talep ediliyor?! Bu nasıl anlayış, bu nasıl adalet, sayın milletvekilleri?! Takdiri sizlere ve Yüce Türk Milletine bırakıyorum.

Bu konuda son olarak da şunu söylüyorum: Geçtiğimiz günlerde BOTAŞ'ın yapmış olduğu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler'in açıkladığı anlaşma, iddia edildiği gibi, dönemimde BOTAŞ tarafından yapılan anlaşmayla Türkiye'nin ileride yeni düzenleme yapma hakkının ortadan kaldırılmadığının en açık delilidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce, Sayın Cumhur Ersümer, Sayın eski Bakan, kendi dönemiyle ilgili konuları açık, net bir şekilde dile getirdi. Özellikle yap-işlet-devret projeleriyle ilgili de, konunun üzerine basa basa, 2 700 megavata yap-işlet-devretlerle ilgili, kendi döneminde yaklaşık 20 megavat ilave yapıldığını, ikisinin HES, ikisinin RES olduğunu söyledi.

Şimdi ben söylüyorum: Benim dönemimde, bir tane yap-işlet-devret projesi yapılmadı; benim dönemimde, işletme hakkı devri projesi yapılmadı; benim dönemimde, mobil santral ihalesi yapılmadı. Hepinize, grup başkanvekilleri dahil, sesleniyorum; enerji ihaleleriyle ilgili yolsuzluk deniyor; hangi enerji ihaleleriyle ilgili yolsuzluk?! Yapılmayan bir enerji ihalesinde, bir eski bakanı, bir eski milletvekilini suçlamak vicdanla bağdaşıyor mu?! Yapılmadı diyorum, yapılmadı. Ayrıca, yine, gerek duyulmadığı için -gerek duyulsaydı göğsümü gere gere yapar, altını da imzalardım- bir tane uluslararası doğalgaz anlaşması yapılmadı. O zaman, önergede, grup başkanvekillerinin yaptığı basın toplantısında “enerji ihaleleriyle ilgili olarak” diye ben nasıl suçlanıyorum; bunu anlamak mümkün değil.

Ayrıca, enerji fazlası olduğu söyleniyor. Benim dönemimde -zamanım yok; imzası burada- üç genel müdür 2001 Kasımında bana geldiler ve dediler ki: "Sayın Bakanım, enerji kısıtlamasına gideceğiz." “Gidemezsiniz” dedim. O dönemde görevli olan arkadaşım da milletvekili olarak şu anda burada; toplantıda belki vardı, belki yoktu; bilemiyorum. “Kapasite kullanım faktörlerini artıracaksınız, yüzde 50'den yüzde 70'e çıkacaksınız, enerji kısıtlamasına gitmeyeceksiniz” diye ben talimat verdim. Onların da teklifleri burada, dosyada; zamanım yok.

Keşif artışlarına gelince; 2886 sayılı Yasanın 63 üncü maddesine istinaden, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından, keşif artışları, alenî -tekrar ediyorum; alenî- adil ve yasalara uygun olarak hazırlanmakta, hatta, hukuk müşavirliğinden geçmekte ve Bakanlık makamından olur alınmaktadır. Elli yıllık Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünde bugüne kadar yapılan işlerde hemen hemen her bakan döneminde keşif artışı verilmiştir. Devlet Su İşlerinin yaptığı işlerin yüzde 90'ından fazlasına keşif artışı verilmiştir. Bugüne kadar çıkmış kanunların hepsinde, 6200, 2886, 2490, 4964, sayılı Kanunlarda keşif artışı vardır. Bu itibarla, keşif artışı uygulaması yasaldır. İşlerin geciktirilmeksizin kanunlar çerçevesinde bir an önce bitirilmesi ve ekonomiye kazanç sağlanması için keşif artışları verilmiştir. Örneğin, Keban, Karakaya, Atatürk Barajı gibi milletçe gurur duyduğumuz pek çok eserde, geçmişte, aynı şekilde keşif artışı verilmiştir.

Keşif artışı 1 liralık iş için 2 lira ödenmesi değildir arkadaşlar; yapılan işin artan miktarlarının yapılması, halinde ihale şartlarına uygun olarak ödenen paradır. Keşif artışı oluru verilmesine rağmen, bu imalatların yapılmaması veya yaptırılmaması halinde müteahhide hiçbir bedel ödenmez. Bu keşif artışları benimsenmiyorsa, şimdiki Bakan tarafından -eğer Sayın Bakan buradaysa- tamamı iptal edilebilir; ancak, bugüne kadar, bildiğim kadarıyla, iptal edilmemiştir. Yolsuzlukları araştırma komisyonunda Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler'in "keşif artışlarını iptal edecek misiniz" sorusuna verdiği cevap aynen şöyledir: "Tabiî, tabiî... Düşünüyoruz... Yalnız, keşif artışlarının iptali şöyle: Yürüyen işse, orada müteahhit değiştirmek falan daha maliyetli oluyor. Belki, onu bir yerde kesmek, uygun bir dönemeçte kesmek, daha uygun olur bence; bu benim yaklaşımım."

Bugüne kadar, yerel yönetimlerde -özellikle büyükşehir belediye başkanları dahil olmak üzere- birçok bakanlıkta keşif artışları verilmiştir ve şu anda da verilmektedir.

BAŞKAN - Sayın Çakan, toparlayabilir misiniz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Sayın Başkan, bir-iki dakikanızı istirham edeceğim.

Hatta, yolsuzlukları araştırma komisyonu üyesi olan -tekrar ediyorum; hatta, yolsuzlukları araştırma komisyonu üyesi olan- ve hakkımda verilen soruşturma önergesinde imzası bulunan bir milletvekilinin şirketinin Devlet Su İşlerine yaptığı 5 işte -tekrar ediyorum; 5 işte- yüzde 99 ile yüzde 421 arasında keşif artışı aldığı hususu devletin belgelerinde, DSİ'nin arşivlerindedir. (CHP sıralarından "Açıkla!.." sesleri)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Bakan, adını söyle, adını!..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Müsaade ederseniz...

Ama, Sayın Başkandan da bu konuda biraz zaman isteyeceğim. Tabiî ki, açıklayayım... Tabiî ki, açıklayayım... Haklısınız; çok teşekkür ediyorum ikazınız için. Tabiî ki, açıklayayım...

Evet, bu sayın milletvekili, yolsuzlukları araştırma komisyonu üyesi ve ben bakanken de bir siyasî partinin saymanı; hangi keşif artışlarını aldığını söylüyorum: Şanlıurfa Acil İçmesuyu, yüzde 491,27; Hacı Hıdır Sulaması, yüzde 233; Hacı Hıdır Barajı, yüzde 174; Batman Barajı, yüzde 99; Batman Sol Sahil Sulaması, yüzde 152; benim dönemimde verilmiş; ben yüzde 152 vermişim (AK Parti sıralarından "niye verilmiş" sesi)

Niye; ben vermedim onu; ilgili genel müdürlük teklif edip yasalara uygun olarak... Bunu ben yadırgadığım için söylemiyorum, bunu ben usulüne uygun verilmemiş diye söylemiyorum; ama, bildiği halde konuları bu soruşturma önergesinde imzası olduğu için söylüyorum. Dolayısıyla, bu keşif artışıyla ilgili, ilgili genel müdürlük bunu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çakan, son cümleleriniz, lütfen...

Buyurun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Sayın Başkanım, savunma değil, bilgilendirme hakkımı elimden lütfen almayın. Savunma yapmıyorum, ben burada bilgi veriyorum; çünkü, savunma yapma gereğini -açık, net olarak söylüyorum- duymuyorum; attığım her imzanın arkasındayım, yaptığım her icraat doğrudur...

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - İsmi ne? Hepimiz bilelim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Müsaade edersiniz, bu konuyla ilgili ben isim vermek istemedim; ama, söylüyorum...

BAŞKAN - Sayın Çakan, size İçtüzüğün tanıdığı...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Söylüyorum: Sayın Mahmut Yıldız, CHP Şanlıurfa Milletvekili. O dönemde DSİ Şube Müdürlüğü yapmış; benim Bakanlığım döneminde de Cumhuriyet Halk Partisinin saymanıydı.

Değerli arkadaşlar, şimdi, kolay değil; Yüce Türk Milletinin önünde bakanları suçlarken, bakanlar hakkında ortaya bir şey koyarken... Komisyona gittiğimiz zaman ortaya koyacağımız belgeler bugünkünden çok daha ağırdır; açık, net olarak söylüyorum.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Varsa belgeler!..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz...

Keşif artışları, işin kontrollük teşkilatında hazırlanır, şube müdürlüğünce incelenir, bu incelemeler bölge müdürlüğünce devam eder; uygun görülenler, Devlet Su İşleri merkez teşkilatınca ilgili daire başkanlığında bir ekip tarafından incelenir; uygun görüldüğü takdirde, hukuk müşavirliğinden de görüş alınarak ilgili genel müdür yardımcısına sunulur. Bu kademelerde uygun görülen keşif artışları, genel müdür tarafından da uygun görüşle Bakanlığa arz edilir; Bakanlıkta, Bağlı ve İlgili Kuruluşlar Dairesinin süzgecinden geçen olur teklifleri, ilgili müsteşar muavinince, sonra da müsteşarca, yine, uygun görüşle makama sunulur; ilgili bakan -ben veya kim olursa olsun- onu imzalar. Bu kadar teknik kademeden geçtikten sonra, keşif artışı vermediğinizde karşılaşacağınız hususlar çok daha ağırdır. İşte o zaman, daha fazla sorumlu olursunuz kanaatindeyim.

Elli yıldır olduğu gibi, benim dönemimde de, keşif artışları, kanun çerçevesinde verilmiştir; ilgili genel müdürün uygun görüşü üzerine verilmiştir; yasaldır, bugün de verilmeye devam edilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çakan, teşekkür ediyorum.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Sayın Başkan, bir iki cümleyle, lütfen, toparlama imkânı verin.

BAŞKAN - Buyurun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; attığım her imzanın arkasındayım. Bürokratımın doğru yaptığı her işin yanındayım; dün de yanındaydım doğru işin, bugün de yanındayım.

Dönemimle ilgili, size, çok az bazı rakamlar vermek istiyorum müsaade ederseniz. Bakın, burada, tek tek anlatacaktım; ama, zamanım yok. Dönemimde enerji KİT'lerinin kamuyu zarara uğrattığı söyleniyor. Dönemimde enerji KİT'leri -2002 yılı bilanço rakamını veriyorum- 1 katrilyon 851 trilyon kâr etmiştir. BOTAŞ, net olarak 565 trilyon kâr etmiştir. Bir yıl önceye göre, yüzde 828,66 oranında artış sağlanmıştır.

Bakın, ben, size, en son olarak şunu söylüyorum: Sayın Bakan burada. Görevi teslim ettiğim 18 Kasım 2002 tarihinde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler'e, boş kasa teslim alınan denildiği yerde 1 755 537 000 000 000 nakit, bankalarda, para bırakılmıştır, nakit para. Sayın Bakanı karşıladığımda, önüne ilk defa onu koydum ve onunla ilgili olarak, benim, kendisine teslim ettiğim evrak olarak, burada da, müsaade ederseniz, göstermek istiyorum. Ben görevi teslim ettiğim anda kendisine verdiğim rakam, net, 1 755 537 000 000 000'dır; altında da bütün genel müdürlerin imzası vardır; işte, evrakı da burada.

Kamunun menfaatını gözetmek için dün de çalıştım, bugün de çalışıyorum, yarın da çalışacağım. Bu konuyla ilgili olarak, dönemimde    -geçmiş dönemlerde olduğu gibi- 7 enerji KİT'i de kâr etmiştir; yukarıda arz ettiğim kadar da nakit para bırakılmıştır.

Aslında söyleyecek çok şey var. Sayın Başkanın, zaman için gösterdiği iyi niyete tekrar teşekkür ediyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakan.

Sayın milletvekilleri, Meclis soruşturması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında Meclis soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

Anayasanın 100 üncü maddesinin hükmüne göre oylamayı gizli oylama şeklinde yapacağız.

Oylamaya başlamadan önce, oylamanın yöntemiyle ilgili olarak bazı açıklamalarda bulunacağım.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:

Komisyon ve hükümet sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana'dan başlayarak İzmir'e kadar; hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir ilâ Zonguldak dahil, adı okunan milletvekiline biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir.

Milletvekilleri, belirlenmiş bulunan bu yerlerden başka yerde oylarını kullanmayacaklardır.

Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.

Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.

Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise hücre içerisinde bulunan ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahara, oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı, Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.

Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

Şimdi, gizli oylamaya Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

Binali Yıldırım...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'in yerine, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen vekâleten oy kullanacaktır.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN - Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oylama işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 63 milletvekilinin, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/4) esas numaralı önergesi ile Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 arkadaşının, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanları Mustafa Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan haklarında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/7) esas numaralı önergesinin birlikte yapılan gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                      :                          438

Kabul              :                          418

Ret                  :                            11

Çekimser        :                              7

Boş                 :                              2

Böylece, Meclis soruşturması açılması kabul edilmiştir.

Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma, siyasî partilerin, güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının 3 katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak 15 kişilik bir komisyon tarafından yürütülecektir.

Soruşturma komisyonunun iki aylık görev süresinin, komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamasını oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 20.15
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.25

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - 25 inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bu arada, Sayın Yıldız'ın kısa bir söz talebi var.

Buyurun Sayın Yıldız. Bulunduğunuz yerden...

MAHMUT YILDIZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce konuşan eski Enerji Bakanımız Sayın Çakan, isim vererek benimle ilgili birtakım iddialarda bulundu. Bunu açıklamakta yarar görüyorum.

Ben, kendi isteğimle, kendi arzumla araştırma komisyonuna girmeyi talep ettim. Eğer, benim, korkulacak, endişe duyulacak bir yanlışım olmuş olsaydı, bu komisyona girme talebinde bulunmamış olurdum.

Ben, aranızda bulunan bir işadamı olarak, Türkiye'de çok ciddî işler yapmış, neticelendirmiş, Türkiye'nin kalkınmasında ekonominin hizmetine sokmuş bir arkadaşınızım. Çok baraj bitirdim, çok sulama bitirdim ve çok yol bitirdim. Halen devam etmekte olan işlerim de mevcuttur.

Keşif artışlarının verilmesiyle ilgili konuya gelince; bir işe mutlaka keşif artışı verilir. Eğer, bir projenin bitirilmesinde zaman sorunu varsa, ekonomiye katkı anlamında bir anlamı söz konusuysa, mutlaka bitirilmesinde yarar görülüyorsa mutlaka keşif artışı verilir.

Keşif artışı ne zaman verilir; işin yüzde 100'ü bitirilir, ondan sonra, işin bitirilmesi için, zaman kaybına meydan vermemek için, ekonomiye katkısını sağlamak için keşif artışı verilir. Biz, araştırma komisyonu olarak, tespit ettiğimiz keşif artışlarındaki yolsuzluk konusunu, DSİ Genel Müdürünün bize gönderdiği bildirdiği yazılı açıklaması neticesinde gündeme getirdik. Seçim kararı alındıktan sonra, 2002 yılında, hiç zamana ihtiyaç duyulmayan, bitirilmesi söz konusu olmayan, henüz daha işe yeni başlanmış, işin gerçekleşme yüzdesi yüzde 10'lardayken, sıfırlardayken, Sayın Bakanımız Zeki Çakan döneminde 1 172 000 000 dolarlık keşif artışı verilmiştir. Sayın DSİ Genel Müdürümüzün de resmî olarak bildirisinde, son dönemde, 2002 yılında verilen keşif artışlarının politik olduğu ve çıkara yönelik olduğu söylenmektedir. Biz, bu iddia üzerine, hiç başlanmamış, hiç gerçekleştirilmemiş, gerçekleşme yüzdesi sıfırda olan işlere keşif artışlarının verilmesi konusunda, araştırma komisyonunun talebi olarak, soruşturmanın açılması konusunda karar aldık. Bu karar, iki siyasî partinin milletvekilleri arasında düşünce farklılığı olmadan, hiçbir siyaset anlayışı gözetilmeksizin, hepimiz tarafından alınmıştır.

Bu konuyu bilgilerinize sunuyorum.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 58 milletvekili ile Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 milletvekilinin, Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu fiillerinin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.

IV. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 58 milletvekilinin, Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/5) ile Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 milletvekilinin, Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri iddiasıyla eski Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/6)

BAŞKAN - Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerin ilk imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları adına üç üyeye ve son olarak da haklarında soruşturma istenmiş bulunan eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner'e söz verilecektir.

Konuşma süreleri 10'ar dakikadır.

Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun 20.11.2003 tarihli 21 inci ve 4.12.2003 tarihli 24 üncü Birleşimlerinde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır. Bu nedenle, soruşturma önergelerini tekrar okutmuyorum.

Şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Amasya Milletvekili Hamza Albayrak, İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı Özbek, İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu.

Şimdi, ilk söz, önerge sahibi -(9/5) esas sayılı önerge için- Malatya Milletvekili Münir Erkal'ın.

Buyurun Sayın Erkal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 58 milletvekilinin Türkbankla ilgili olarak verdiği önerge hakkında, önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Bu önergelerle gündeme gelen Yüce Divan söylemlerinden üzüntü ve rahatsızlık duyduğumu da açıklamak istiyorum. Keşke, siyaset kurumu bu kadar kirlenmeseydi ve gerçekten bu vasat oluşmasaydı. Bu husustaki çekincemi  ortaya koymak istiyorum; ama, tabiî, ortada bir sorumluluk varsa, bir yolsuzluk varsa, bir mesuliyetsizlik varsa, bunların da üzerine gitmek Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir. Onun için de, bunu yapmak bizim aslî fonksiyonumuzdur, bu denetim görevini ifa etmek de bizim bir vecibemizdir.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar ülkemizde yaşanan yolsuzluklar siyasî hayatımızı kirletmiştir. Yolsuzluk, Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarına da çok büyük bir darbe vurmuştur. Yolsuzluk, kamuoyunun tüm değerlerini altüst etmiş ve erozyona uğratmıştır; millet ile siyaset, millet ile devlet arasındaki güven köprülerini havaya uçurmuştur. Yolsuzluklar silsilesi, bu aziz ve büyük milletin maddî manevî tüm değerlerini aşındırmış, umutlarını yok etmiş, büyüme dinamizmini ortadan kaldırmış, toplumu kapkara ve belirsiz bir tabloyla yüz yüze bırakmıştır.

Aslında, yolsuzluk, statükonun, yani, bu milletin gelişmesini ve değişmesini sağlayan, her şeye köstek olan engelci zihniyetin kullandığı enstrümanlardan biridir. Yolsuzlukla oluşturulan rantla, bu rantla statüko güçlenmekte, oluşturduğu bu menfî güçle, yine, bu aziz millete toplum mühendisliği yaparak onu istediği mecraya sokmakta, neticede, tüm teknikleri ve yolları deneyerek, milletin iradesini tesirsiz bırakmakta, hatta, yok etmektedir.

Statükonun enstrümanlarından birisi olan yolsuzluk o dereceye varmıştır ki, artık, 40-50 milyar dolara varan büyüklüğüyle ülkenin tüm kaynaklarını sömüren, hortumlayan, milletin kanını emen vahim bir yapı kazanmıştır. Artık, bu vahim ve asalak yapıyla mücadele, millî bir seferberlik anlayışıyla yapılması gereken bir mücadele haline gelmiştir.

İşte, Türkbank olayı, ahtapot gibi ülkeyi saran bu illetin siyasetle iç içe geçmiş simgelerinden biridir. Ayrıca, bu olay, ülke ölçeğindeki karmaşık ilişkiler yumağının bir parçasıdır. Net olan, bu olayda net olan, bu karmaşık ilişkiler yumağında milletin hayrına hiçbir şeyin olmadığıdır.

Değerli milletvekilleri, Türkbank olayı, Mecliste aklanmış olabilir; ama, herkes şunu çok iyi bilmelidir ki, milletin vicdanında aklanmamıştır. 3 Kasım 2002, vicdanların bu konu ve birçok konuda tatmin olmadığının açık bir tezahürüdür. Millet, suskunluğunu ve sessizliğini, vakur bir şekilde engin basiretiyle sandığa taşımış ve vicdanî kanaatini tecelli ettirmiştir. Bu tecelliden alınan mesajla, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırma komisyonu kurulmuş ve bu komisyon, büyük bir gayretle çalışarak, iddiaları, rapor olarak kamuoyunun önüne koymuştur. Bu raporda, deliller gözönüne alınarak, Türkbank ihalesi sürecinde, malın satımında ve değerinde, fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu fiillerinin TCK'nın 205 inci maddesine uyduğu gerekçesiyle, Meclis soruşturması açılması kanaatine varılmıştır.

İşte, verilen önergeyle bu kanaatin gereği yapılmış, millet adına bu sorgulama Meclise taşınmıştır. Yüce Heyetinizin kararıyla, varsa yanlışlar ortaya konulup giderilecek, milletin kafasındaki kördüğüm çözülecektir. Böylece, bu skandalın siyasî boyutu ve diğer boyutları aydınlanacak, sorumlular hesap verecek ve Türk siyaseti üzerine düşen bu şaibe, böylece, temizlenmiş olacaktır.

Meclis araştırma komisyonunun yaptığı uzun çalışmalar neticesinde ortaya şöyle bir tablo çıkmıştır: 20 nci Yasama Döneminde TCK 240 ıncı maddeye göre yapılan değerlendirmede, 8'e 7 oy çokluğuyla, soruşturmaya gerek olmadığı kanaatine varılmıştır.

Halbuki, yapılan tespitler ve yeni deliller, soruşturmanın TCK 205'e göre yapılmasını ve Meclis soruşturmasının bu çerçevede yapılması gerektiğini ortaya koymuştur. Amacımız, Türkiye üzerindeki tereddütlerin, vehimlerin, şüphelerin ve karanlıkların kaldırılmasına dönüktür; aydınlık bir Türkiye'nin inşaı içindir.

Değerli milletvekilleri, yolsuzluk nedir diye sorulduğunda, çok farklı tarifler kullanılabilir. Bir tarife göre, siyasal iktidarın veya kamu görevlilerinin, imkânlarını, yetkilerini, görev tanımları dışı, kişisel ya da kendilerini bağlı hissettikleri gruplara çıkar sağlamak amacıyla kullanmaları olarak tanımlanmıştır. Diğer bir ifadeyle, kamu gücünün özel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılmasıdır. Daha kapsamlı bir tarif ise, kamu gücüyle sınırlı olmayan herhangi bir görevin özel çıkarlar için kötüye kullanılmasını içerir. Yolsuzluğun, sosyal, ekonomik ve bunların dışındaki tüm platformlarda yansımasını ve etkisini ölçmek hemen hemen imkânsız gibidir; ama, toplumu bir kanser gibi sardığı, oluşturduğu kirlilik atmosferinin genişliği, her alandaki yozlaşma, bozulma ve yaptığı tahribat, bir acı vaka olarak ortadadır.

Yolsuzluğun ülkeyi kuşatmasıyla beraber, bütçe tabiî ki açık verecek, hayat tabiî ki pahalanacak, insanımızı canından bezdirecek, vatandaş tabiî ki bütçe hakkını alamayacak, tabiî ki fakirlik ve ekonomik sıkıntı olacak, tabiî ki rant ekonomisi reel ekonomiyi yok edecek; tabiî ki ülke gerçek gündemi değil, suni gündemi konuşacak; tabiî ki ülkede milletin dertleri değil, tezgahlanan senaryolar konuşulacak; tabiî ki bu milletin gelecek nesli borçlandırılacak; tabiî ki bu menfi ortam, bu milletin kimyasını da, fiziğini de bozacaktır.

Yolsuzluğun statükonun enstrümanlarından biri olduğunu vurgulayarak, konuşmamın başında, yolsuzluk-statüko bağlantısını açmaya çalıştım; çünkü, bu bağlantıyı ortaya çıkararak, Türkiye'nin gelişmesinin önüne nasıl mayın döşendiğini göstermek, ülkedeki denetim ve kontrol mekanizmalarının nasıl felç edildiğini açığa çıkarmak boynumuzun borcudur; çünkü, statüko, kapalı ortam oluşturur, saydamlık ve şeffaflığa izin vermez, milletin sorgulamasına ve denetimine müsaade etmez, gündemi kendi oluşturarak, yolsuzluk gibi milletin gerçek gündemlerinin konuşulmasını engeller, baskıcı ve dayatmacı uygulamalarıyla ülkeye sahip çıkma iradesini tesirsiz hale getirir, birlik ve bütünlüğü ortadan kaldırarak çatışmacı bir ortam hazırlar. Statüko, krizden beslenir; sürekli bir kriz ortamı oluşturarak, Türkiye'yi bir krizler ülkesi haline getirerek, ülke meselelerinin sağlıklı bir ortamda değerlendirilmesini engeller. "Kurt, dumanlı havayı sever" yaklaşımıyla, bu karanlık ortam da her türlü kirliliğe zemin hazırlar. Yıkılan değerler, moral çöküntüsü, zedelenen bütünlük, kısaca, topyekûn sıkıntılı bir ülke, netice olarak ortaya çıkar. Bu ortam, bu ülkeye, güzellikleri, refahı, mutluluğu değil, çirkinlikleri taşır ve Anadolu'nun bağrı yanık evlatları, bu ağır ve sıkıntılı faturayı, her zaman olduğu gibi, büyük bir sabırla ödemeye çalışır. Bu ağır ve büyük faturayı millete ödetmek isteyenler, yolsuzluğa destek ve cesaret veren zihniyetlerdir, maddî ve manevî insan haklarının gasp edilmesine göz yumanlardır; milletten kopuk olanlardır, dünyadaki gelişmelere karşı devekuşu mantığıyla gözlerini kapayanlardır, bürokratik devlet özlemiyle hareket edenlerdir; her gelişmeye, her değişmeye direnenlerdir. İşte, bu anlamsız, mantıksız, onursuz direnci kırmak, bizim vebalimizdir.

İşte, bu hastalıklı ortam, millet ile devlet, millet ile siyaset arasında bir güven bunalımı oluşturuyor. Bu güven bunalımı, bu güven kaybı, siyaset alanındaki en büyük fay hatlarından biridir. Bu hatta bir kırılma başlamayagörsün, her şey darmadağın olur; artık, oluşan sosyal depremin yaralarını uzun yıllar saramazsınız, bir daha da kolay kolay toparlayamazsınız. Geçen dönem, bu kırılmanın acı örnekleriyle doludur. Tabiri caizse, ülke, yoğun bakıma alınmıştır ve bunun faturasını, geçmiş dönemde, bu millet, topyekûn ödemek zorunda kalmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erkal, toparlar mısınız.

Buyurun.

AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Türkbank ve enerji ihalelerinde, rüşvet, zimmet, dolandırıcılık, emniyeti suiistimal, kamu sırlarını sızdırma, fesat, rant kollama, kayırmacılık gibi politik yozlaşmanın birbirinden farklı birçok türüne aynı anda rastlamaktayız. Bu yolsuzluk türleriyle, devlet hazinesi çeşitli çıkar gruplarına aktarılmış ve maalesef, kirlenen siyaset anlayışı, bu olayların başaktörü olarak ortaya çıkmıştır. Bu kirli ilişkiler yumağında, bu olay, çıkar gruplarıyla bir rant mübadelesine dönüşmüştür. Bu ortam, siyasî kurumların genelinde inanılmaz bir yozlaşmayı ortaya çıkarmış; yapılanlar, devletin temellerini sarsacak kadar vahim bir hale gelmiştir.

Bu olayda sıradışı olan bir şey vardır. Bu olayda sıradışı olan, bu topraklarda daha önce hiç görülmemiş seviyede siyasî etik yoksunluğunu ve vurdumduymazlığı ortaya çıkarmasıdır. Genellikle, toplumun genel ahlakî inanışları bakımından ayıp telakki edilen ve suç sayılan bu aykırı davranışların failler tarafından hoşgörüyle karşılanması ve hatta doğal bir hak olarak görülmesi, aklıselim vatanperverleri dehşete düşürmektedir. İşte, en büyük tehlike budur ve bu, millet için öldürücü bir hastalıktır.

Peki, bu işle nasıl mücadele edilecektir? Yolsuzlukla mücadele ederken bir temel, esas şudur; buna özellikle dikkat edilmesi gerekmektedir: Bu iş yapılırken, kimsenin karalanmasına, mesnetsiz şekilde gündeme taşınmasına veya kamu yönetiminin tedirgin olmasına imkân verilmemelidir. Haklı olan hiç kimse rahatsız olmamalı, imza atmaktan çekinmemeli; ama, karmaşık ilişkilere de tolerans göstermemelidir. Yolsuzlukla mücadele, topyekûn bir seferberlik gerektirir. Bu mücadele, sadece siyasî iktidarın veya savcıların işi değil, tüm toplumsal kesimlerin, meseleye hassasiyet göstererek yapması gereken bir mücadeledir; tüm sivil toplum örgütlerinin ve gönüllü sektörün meseleye müdahil olmasını gerektiren bir mücadeledir. Her kesimin katılımıyla bir otokontrol sistemi oluşacak; bu katkı, çözüme hız kazandıracaktır. Aslında, bu anlayış, yönetim değil, yönetişim anlayışının hayata geçirilmesidir. Yani, kamu yönetimi anlayışı, demokratikleşme, yerelleşme, sivilleşme eksenine oturtulmalıdır.

Hükümetimiz, bu hedef doğrultusunda, sivil toplumun da aktif katılımını sağlayacak, temsili demokrasinin katılımcı demokrasiye doğru gelişmesine katkı sağlayacak ciddî adımlar atmaktadır. Bunlar sağlanırsa, devlet ile millet arasındaki güven en yüksek seviyeye ulaşacaktır. Yönetişim için, sivil toplum güçlendirilmeli, bilgi alma hakkı temin edilmelidir. Çıkarılan Bilgi Edinme Hakkı Kanunuyla, bu konuda çok önemli bir adım atılmıştır. Bu adım, saydam devlet kavramını hayata geçirecek; böylece, devlet, milletin denetimine açılacaktır. Hukuk devleti anlayışı ve hukukun üstünlüğünün yerleştirilmesi, devletin küçülmesi, yerel yönetimlerde ve kamuda yapılacak reformlar, yolsuzluğu önleyecek köklü tedbirlerdir. Siyaseti, hukukla, etikle, millî iradeyle sınırlandıramazsak,  her tür olumsuzluğa açık hale getiririz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erkal, son sözleriniz...

Buyurun.

AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bundan sonra bize düşen, öncelikle siyasetin şeffaf ve denetlenebilir bir hale gelmesidir ki, hükümetimiz bunu sağlamaya öncülük yapmaktadır. Hükümetimizle birlikte, hızlı büyüyen, hem de güven veren bir ekonomi oluşmuştur. Türkiye ekonomisi yoğun bakımdan çıkarılmıştır; ama, ülke ekonomisini yatağa düşürenler de bunun hesabını vermelidir.

Yolsuzluklara karşı sadece siyasî fatura ödemek yetmez, aynı zamanda hukukî fatura ödenmesi de gereklidir ve milletimiz de bunu ısrarla istemektedir.

3 Kasımla birlikte siyaseti milletimiz temizlemiştir.

Değerli vekiller, milletimiz şunu çok iyi bilmelidir ki, AK Parti, millete karşı ifa ettiği ne pahasına olursa olsun milletin çıkarlarını koruma görevini, bugün olduğu gibi bundan sonra da hakkıyla yerine getirmeye devam edecektir.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erkal.

(9/6) esas numaraları soruşturma önergesi için, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açılması istenilen Meclis soruşturması hakkında, önergedeki ilk imza sahibi olarak söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, gerçekten önemli bir gün, önemli konuların görüşüleceği bir gün. Öncelikle, bu "önemli" nitelemesini, tanımlamasını, müsaade ederseniz, biraz açmak istiyorum.

Siyaset kurumunun üzerinde dolaşan, bazıları oldukça ağır suçlamalara varan çeşitli savları aşması için tavır takınılması gereken bir gün, bugün. Geçmiş dönemlere ait, Türkiye'ye o tarihlerde damga vuran, siyaseti âdeta prangalayan, halkın demokrasiye ve sisteme inancını sarsma noktasına gelen, yaşandığı iddia edilen olayların siyasî aktörleri için bağımsız yargı yolunun açılabilmesi için önemli bir gün.

Değerli arkadaşlarım, tüm hafta sonu, şu anda görüştüğümüz konunun 1998 yılında Türkiye'de nasıl yaşandığını, Anasol-D diye adlandırılan 55 inci hükümetin gensoruyla düşürülmesi oturumlarının tutanaklarını -hiç abartmıyorum- çok uzun bir sürede, büyük bir ibretle, tekrar okudum. Internetten, yeniden, beş yıl öncesinin gazetelerinde, olayın yorumlanış, değerlendiriliş, ele alınış biçimine, filmi tekrar geriye sarıp, baktım; kimler neler söylemiş, ne tavırlar takınmış... Kimlere, günlük siyasî rütbelerinin, nasıl pervasızca neleri söyletebildiğini okudukça, inanın, tüylerim diken diken oldu. Meclis Başkanımız Sayın Arınç da, geçen yıl söylemişti; ben, bir kere daha kendisine hak veriyorum; milletvekillerinin, zaman zaman Meclis tutanaklarını incelemelerini salık vermişti, anımsayacaksınız. Siyasî ibret, siyasî ders, özeleştiri, "siyaseten ne oldum" demeden "acaba, siyaseten ne idim" sorusuna yanıtların tümü, bu tutanaklarda mevcut.

Değerli arkadaşlarım, mevcut koalisyon parçalarına göre, sözcülerin, yeni siyasî mevzilerinde aldıkları yeni tavırlar, âdeta yeni kişilik geliştirmeler, hedef saptırmalar; yaşanan olaylar ortadayken, bu olayların gölgesinde mevcut hükümete, bu hükümete dışarıdan destek vermeye devam edemeyeceğini ifade eden Cumhuriyet Halk Partisi ve onun Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'a, kendini o dönem sosyaldemokrat zanneden ya da öyle olduğuna inandırılan dönem milletvekillerinin inanılmaz saldırıları...

Değerli milletvekilleri, kurulan Meclis araştırması komisyonunun geniş raporu elinizde. İlgili bölümdeki savları yineleyerek zamanımı tüketmek istemiyorum. Bunlar, pehlivan tefrikası gibi yaşandı Türkiye'de. Konunun tüm ayrıntıları kayıtlarda bulunmakta.

Kurulması istenilen soruşturma komisyonu eğer onayınızla kurulursa, eski Başbakan Sayın Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Sayın Güneş Taner'e, haklarındaki iddiaların yargıda değerlendirilebilmesi için bir şans tanımış olacaksınız.

Bunları ifade ederken, hem sizleri hem bizleri izleyen yurttaşlarımızın, özellikle, söylediklerimin ve söyleyeceklerimin samimiyetine güvenmelerini rica ediyorum. Bir Cumhuriyet Halk Partili olarak, o dönemde, şu anda görüştüğümüz yolsuzluk iddialarının üzerinde oturarak hükümet etmeye devam etmeleri engellenenler ve onlara sınırsız bir medya desteği sunanlar tarafından 18 Nisan 1999'da siyasî bir bedel ödetilen Cumhuriyet Halk Partisini ve Sayın Baykal'ı savunmak için burada değilim. Zaman, kimlerin, nerede olduğunu çok iyi gösterdi. Siyasî yargı, toplum tarafından ortaya konuldu. İşte, bakın, Cumhuriyet Halk Partisi burada, bütün gücüyle burada; ama, onlar?.. Onlar yoklar! Yargı bu!

Değerli arkadaşlarım, bugün, aynı zamanda bir siyasî samimiyet olayını da değerlendirmek istiyorum. Bakınız, birkaç konuda, birçok eski sorumlu sayın  bakan hakkında, Meclisteki iki siyasî parti milletvekilleri de soruşturma komisyonu kurulması hakkında önergeler verdiler. Ne zaman verebildiler bu önergeleri; Anayasanın 83 ve 100 üncü maddeleri gereği, milletvekili, bakan ve başbakanların önündeki "soruşturulamaz, eğer suçlandıkları bir konu mevcutsa, yargıya gitmeleri, görevde oldukları sürece olası değildir" hükmünün kalktığı zaman verebildiler; yani, dokunulmazlıkları kalktığı zaman bu girişimde bulunabildiler.

Sayın milletvekilleri, şu anda, geçmiş dönemdeki yolsuzluk iddialarının sorumlusu noktasında oldukları ifade edilen kişiler için bu denetim yolunu, ancak şimdi kullanabiliyoruz. Yani, Anayasanın 83 ve 100 üncü maddeleri kendilerini dokunulmazlık zırhıyla korumadığı bir dönemde bu sürecin işletilebilmesi olanağı ortaya çıkıyor. Bunun en büyük kanıtı -Sayın Hasan Aydın da değindiler- bir senedir bekletilmekte olan dokunulmazlık dosyalarıdır. Bunları mutlaka işleme koymak zorundasınız, çoğunluğunuz var. Zan altında kalmamak için bunu bir an önce gerçekleştirmek zorundasınız. Gelin, Sayın Erkal'ın, değerli arkadaşımın söylediği gibi, bu konudaki statükoyu kaldıralım. Statüko kaldırılması gerekiyorsa, bu konudaki statükoyu kaldıralım. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak hazırız Sayın Erkal'ın teklifine.

Sayın milletvekilleri, bakınız, her ileri sürülen kavramın içeriği bir şekilde doldurulabilir, gerekçelendirilebilir; ancak, siyasî samimiyet kavramı, siyaseten verdiğiniz açık sözleri yerine getiremezseniz, o sözler, onları verip de yerine getirmek için adım atmayanların -adım atmayı bırakın, tam tersine- yolu tıkayanların siyaseten yumuşak karnı olmaya devam eder. Bu Meclisten beklenen -AKP veya CHP milletvekili olarak değerlendirmeyin lütfen. Siyaseti kamu görevi olarak yapan, yaptığına inanan veya en azından öyle yapmak için yola çıkan tüm sayın milletvekillerine seslenmek istiyorum- şudur:

Değerli arkadaşlarım, bizim, bu Meclis olarak, siyaseti, temiz, şeffaf, kurallı, halka hesap verebilir; ancak, kürsüdeki dokunulmazlıkla sınırlanmış bir yasama görevi haline öncelikle getirmemiz gerekiyor.

Şimdi, bizleri izleyenlerden şu sesleri duyuyor gibiyim: Sizin gücünüz, ancak, orada, aranızda olmayanlara yeter. Kendinize gelince, böylesi bir durumla karşı karşıya gelseniz, kendinize bu denetim ve yargıya gitme yolunu nasıl olsa açmazsınız.

Bu düşünce şeklinin sizler için hiçbir anlamı yok mu değerli arkadaşlarım?! Haklı değil mi böyle düşünenler? Başkalarının yolsuzluk iddialarının üzerine giderim; kendi hakkımda ifade edilenleri, bırakınız gereğini yapmayı, hiç duymam bile... Böyle bir tutumu sergilemeye hakkımız var mı değerli milletvekilleri?!

Bu konudaki siyasî samimiyet, öncelikle neyi gerektiriyorsa, onu yerine getirmek zorundayız. Hep söyleyegeldik, hep söylüyoruz, hep söylemeye de devam edeceğiz; milletvekilliği dokunulmazlığı sınırlandırılmalıdır. Bu işteki statüko burada düğümleniyor. Bakan ve başbakanların görevdeyken de soruşturulabilmelerinin, yargılanabilmelerinin yolunun açık tutulması sağlanmalıdır.

Bakınız, o dönemdeki Meclis, çeşitli konularda kurulan soruşturma komisyonlarının çalışmaları sonucunda, dönemin siyasî dengeleri içerisinde, karşılıklı kozlarla, herkesi kendi içerisinde aklayıp, Yüce Divan, bağımsız yargı yolunu kapattı da ne oldu; bunlar, siyaset kurumunun yaraları olarak, kanseri olarak Meclisin üzerine yapıştı, kaldı. Keşke, bağımsız yargı yolunu açık tutabilselerdi. Keşke, o dönem, kimse kimseyi siyasî rehine olarak kullanmasaydı.

Şimdi, belki de bazılarımızın hiç yüzleşmek istemediği bir gerçeği sizinle paylaşmak istiyorum.

Bugün, aramızda, haklarında çeşitli iddialar olan, savcı fezlekelerinde ifade edilen isnatlara konu olan -daha da gerçeği- kesinleşmiş üst yargı kararlarında hüküm verilen kişilerle aynı suçu eşit şekilde işlediği sabit olan sayın bakanlar ve sayın milletvekilleri var. Üst yargı kararıyla kapatılan Refah Partisinin kayıp trilyonu davasında, kesinleşmiş hükümlere muhatap olan, belirtilen suçu eşit oranda işlediği sabit olan kişiler, şimdi hükümetin bakan koltuğunda oturuyorlar, bir kısmı milletvekili koltuğunda oturuyorlar.

Değerli arkadaşlarım, belki, bu insanlar biraz sonra oy kullanacaklar veya yerlerine oy da kullanılacak. Çok ağır bir çelişki. İnanın, çok ağır bir çelişki. Vahim bir hukuk dramı bu. Haklarında soruşturma komisyonu kurulması görüşülen kişiler "tencere dibin kara, sizlerinki bizden kara" deyişini, herhalde, şu anda içlerinden geçiriyorlardır. Bu kişilerin yargıya gidebilmeleri için, Sayın Yılmaz ve Sayın Taner gibi, gelecek dönemlerde, kendilerinin bulunmadığı bir Meclisin mi adım atması, düğmeye basması beklenecek?

Değerli arkadaşlarım, eleştiriler, ancak özeleştiri yapılabildiği oranda anlam kazanır, önem taşır.

Değerli milletvekilleri, şu anda, Mecliste, ilgili komisyona sunulan dokunulmazlığın kaldırılması fezlekelerini bile işleme aldırtmayan, açık bir İçtüzük ve Anayasa ihlali işlenen bir tabloyla karşı karşıyayız. Komisyon Başkanının, katıldığı programlarda, bu konudaki siyasî tezini, bir hukukçu olarak, hukuken gerekçelendiremeyişinin sıkıntılarını izlemekten sıkıldım artık.

Sayın milletvekilleri, yargıya güvenmeme söylemi de, sorumluluk taşıyan bir mevkie uygun düşmüyor. Ancak, unutmayın ve hiç aklınızdan çıkarmayın; sizlerin güvenmediğinizi belirttiğiniz o yargı, bizleri buraya gönderen milleti yargılayabiliyor. Millet korkmuyor da, bizler neden korkuyoruz? Bizler neden korkuyoruz? (CHP sıralarından alkışlar)

Sizlere önerim, bir an önce bu siyasî çelişkiden kurtulmanızdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, toparlar mısınız.

Buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilliğini sürdüren Samsun Milletvekili Haluk Koç olarak, kişisel olarak, başkaları için, geçmiş dönemler için yargı yolunu açacak adımları kararlılıkla atan bu Meclisin, kendisi için de benzer durumlarda adım atmasının yolunu açabilecek, yani, dokunulmazlıkları kaldıracak bir Meclis olmasının onurunu, sizlerle beraber, inanın, taşımak istiyorum. Ben, bizlerden sonra siyaset yapacak her partiden arkadaşlarımıza, temiz, onarımı yapılmış, onurlu bir siyaset bırakmak istiyorum. Ben, milletimize bu konuda verdiğimiz sözleri tutan bir Meclisin, başı dik, onurlu bir üyesi olmak istiyorum. Ben, kürsüde söylediklerim, ifade ettiklerim dışında, başka hiçbir konuda, zırh, koruma, kalkan, dokunulmazlık istemiyorum; siyaseten, birilerini bir dönem korumak, kollamak uğruna, geçen dönemdeki siyasîlerin yaşadığı sıkıntıyı yaşamak hiç istemiyorum. Çok şey mi istiyorum değerli arkadaşlarım? Çoğunuzun, alenen olmasa da, içinden hak verdiğine inanmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, sonuç olarak, Türkbank ihalesi sürecinde yaşananlar konusundaki iddialar nedeniyle eski Başbakan Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında, Anayasanın 100 ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması açılması gereğine inanıyorum kişisel olarak. En azından, Sayın Yılmaz ve Sayın Taner'e, haklarındaki iddiaların bağımsız yargı önünde değerlendirilmesi yolunun açılması hakkının verilmesini istiyorum. Bir haktır bu; bu hakkın verilmesini istiyorum.

Gönül ne istiyordu, onu da ifade edeyim. Gönül, demin burada konuşan sayın bakanların "bizi Yüce Divana gönderin, biz orada aklanalım" demelerini istiyordu, burada savunma noktasına gelmemelerini istiyordu.

Bizler, bir yargı organı değiliz değerli arkadaşlarım. Bu yüzden, adı geçen kişilerle ilgili bu sürecin çalıştırılmasının, kendileri için de gerçekleştirilecek en büyük iyilik olduğunu düşünüyorum.

Darısı benzer durumda olanların başına diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Şahsı adına söz isteyen, Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkbank ihalesine fesat karıştırılmasıyla ilgili olarak, Türk Ceza Yasasının 205 inci maddesi mucibince, dönemin Başbakanı ve ilgili Devlet Bakanı hakkında ileri sürülen iddiaların soruşturulmasına yönelik Meclis soruşturması açılmasıyla ilgili olarak verilen ve birleştirilen önergeler üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, sizleri ve tüm vatandaşlarımı en içten duygularla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; konuyla ilgili açıklamalarıma girmeden evvel, 22 nci Yasama Döneminde kurulan, kısa adı "Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu" olan (10/9) esas numaralı komisyonumuzun, iktidarıyla muhalefetiyle,  aynı hukuk çizgisinde birleşerek, tarafsız, bilgi ve veri tabanına dayalı, delilden sanığa hareket etmek üzere, konsensüse dayalı, objektif kriterlere göre karar aldığı için, ben, huzurlarınızda, komisyon başkanvekili olarak, komisyonda görev almış tüm milletvekili arkadaşlarıma, teknokrat arkadaşlara, teknisyenlere, katkıları olan herkese içtenlikle teşekkür ediyorum. Bu vesileyle, biraz önce kendilerini dinlediğimiz Sayın Bakanlarımızın, kendilerini delile dayalı olarak, ithama dayalı olarak savunmayıp, komisyonumuzun bağımsızlığına dil uzatmalarını da huzurlarınızda yadırgıyorum.

Değerli arkadaşlar, komisyonumuz, gerçekten, dinlediği her kişiyi, siyasî ya da kişisel endekslerin dışında, tamamen olay ve konu endeksli olarak, objektif kriterlere göre dinlemiş; onlara, tüm nezaket kuralları içerisinde, gerekli ilgi ve alaka gösterilmiş, kapılara kadar uğurlanmış ve burada konuşulanlar da dahil, şu tutanakta olduğu üzere, onu hemen okuyarak sizlerle paylaşmak istiyorum: "Yine samimî ifade ediyorum, eğer sizin bugünkü açıklamanız olmasaydı, ben buraya gelecektim; nafile tur mu yapıyoruz; madem kararınızı verdiniz, bizi niye dinliyorsunuz diye bir soru yöneltecektim. O açıklamanız, bizim içimizi ferahlattı" ifadesi, Sayın Cumhur Ersümer'e aittir.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, Türk Ceza Kanununun temel prensiplerinden bir tanesi, cezaların şahsîliği ilkesidir. Bir kişi, işlemiş olduğu cürümden ya da suçtan dolayı şahsî olarak ceza aldığında, onun aldığı cezayı aynen diğerlerine teşmil etmek de hukukla bağdaşmaz. Bunu da biraz önce bu kürsüden yapılan açıklamalarla ilgili olarak sizlerle paylaşmak istedim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye, kirlenen siyaset kurumu tarafından çok kötü yönetildi ve değil bizim, geleceğimizin garantisi ve teminatı, güvencesi olan sevgili gençlerimizin, çocuklarımızın dahi yarınları gasp edildi, onların alınteri çalındı. Gerçekten, Türkiye, 2000 Kasım ve 2001 Şubat aylarında, tarihe geçecek en büyük krizlerini yaşadı. Türk Milleti, maalesef, hiç ama hiç hak etmediği şekilde yönetildi; fakirliğe, fukaralığa itildi. İşte, şu anda görüşeceğimiz Türkbank ihalesine fesat karıştırılması hadisesi, gerçekten, Türkiye'yi bu durumlara, yolsuzluğa, kıtlığa, yokluğa iten kötü yönetim örneği olması açısından tipik bir emsaldir. Öyle bir örnek ki Türkbank ihalesine fesat karıştırılması, gerçekten, yolsuzluklara, usulsüzlüklere bulaşan bütün faktörler içerisinde; Başbakanıyla, Devlet Bakanıyla siyaset ayağı içerisinde; bazı işadamları, bazı bürokratlar ve çok enteresan, bu üçlüyü bir araya getiren koordinatörlerle, yine, bu, maalesef, çok güzel bir örnek. Evet, çok iyi bir senaryo. Ben, ümit ediyorum ki- üzülerek ifade ediyorum- Türkbank hadisesiyle ilgili kayıtlara girmiş tutanaklar, beyanlar iyi tetkik edildiğinde, çok ama çok trajikomik bir film senaryosu elde edilebilir.

Değerli arkadaşlar, neden (9/43) esas sayılı Soruşturma Komisyonunda bu konu geçmişte görüşüldüğü halde, 22 nci Yasama Döneminde tekrar görüşülüyor? Biliyorsunuz, aynı veri tabanına, aynı delillere dayalı olarak farklı görüşler ileri sürülemez; ancak, biz, komisyon olarak bulmuş olduğumuz ilave, yeni deliller nedeniyle, Türkbank ihalesine fesat karıştırıldığını, dolayısıyla, Türk Ceza Yasasının 205 inci maddesinde serdedilen kanunî, maddî ve manevî tüm unsurların gerçekleştiğini evraka dayalı olarak ispat ettik.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; dört açıdan, bu Türkbank ihalesiyle ilgili, tekrar Meclis soruşturması açılması gereğinin altını çizmek istiyorum; bunlardan bir tanesi şudur değerli arkadaşlar: Türkbankın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildikten ve Türkbankla ilgili (9/43) esas sayılı Soruşturma Komisyonu raporunu düzenledikten sonra, Cumhurbaşkanlığı makamının olurlarıyla -ki, bu olur 8.2.2000 tarih ve 39 sayılıdır- Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından düzenlenmiş 6.12.2001 tarih ve 2001/8 sayılı rapordur ve bu raporun içerisinde tadat edilen ilave delillerdir. Tabiî, bunları sayacak kadar vaktimiz bol değil; ama, ben, özetle şunu söyleyeyim:

Değerli arkadaşlar, 4.5.1998-4.6.1998 devresinde bu Türkbank ihalesinin başlama sürecini takiben, bu yolsuzluk ve usulsüzlüklerle ilgili senaristler ya da daha doğrusu senaryonun aktörleri devreye girmişler. Bu çalışmalarını, taa ki, ihalenin yapılmış olduğu 4.8.1998 tarihine kadar aralıksız devam ettirmişler. Tabiî, bu arada, Türkbank ihalesiyle ilgili olarak, yazılı ve görsel basında çıkan malum itham ve iddialarla ilgili olarak, ilk defa, Merkez Bankasına bağlı olan fon başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğüne 24.6.1998  tarihinde bir yazı yazarak, basın ve görsel medyada yer alan, organize suçlar şubesi tarafından aranan bu kişinin birilerine baskı yaptığı, ihaleye fesat karıştırma noktasında eylemlerinin bulunduğu iddiasını dile getirip, bu noktada emniyetten soruşturma talep etmiştir. Garip olan şudur: Aradan geçen kırk gün sonra, Emniyet Genel Müdürlüğü, 4.8.1998 tarihinde, fonun yazmış olduğu yazıya cevaben, olayı ihale yapıldıktan yarım saat sonra, dönemin Merkez Bankası Başkanlığına, yani TMSF aracılığıyla Merkez Bankası Başkanına iletmiş. Garip olan yine bir şey var; bu da calibi dikkat. Dönemin Merkez Bankası Başkanı, kendisine ulaşan bu evrakın arkasına bir açıklamada, meşruhatta bulunuyor, diyor ki Sayın Erçel Emniyet Genel Müdürlüğünün bu uyarı yazısıyla ilgili olarak: "Yazı, ihale sonuçlandıktan sonra gelmiştir. Bu aşamada yapılacak bir işlem yoktur."

Değerli arkadaşlar, bu hadiseyle ilgili basında ayyuka çıkan, kör sultanların dahi görüp bildiği, ihaleye fesat karıştırılması, birilerince, istenerek, arzu edilerek, planlanarak birisine ihalenin pas edilmesi çalışmasıyla ilgili, maalesef, taa 13 Ekim 1999'da- bu tarihi de tekrar anımsatmak istiyorum; seçim sathı mailine girilmiş bir tarih, yakın gelecekte seçim var, 1999 seçimleri var- birileri, bu seçim tarihinden önce...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Albayrak, toparlar mısınız.

Buyurun.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hem siyasî güç hem de ekonomik güç elde etmek istiyorlar. Biliyorsunuz, ekonomik güç, ekonomik suç işleyerek elde edilir. Ekonomik suçun tarifi ise, kamusal alanın imkânlarını kullanarak zenginleşmektir; yani, ekonomik güç elde edenler, gün gelir ekonomik suç işlerler. Ondan sonra, basınıyla, TV'siyle, birtakım medyasıyla, elbette ki, bazıları, ekonomik suç işleyerek elde etmiş oldukları bu ekonomik gücü, birilerinin aleyhine kullanmaya ve hatta ellerindeki mikrofonları dahi mitralyöz gibi tepelerine vurmaya başlarlar. İşte bu Türkbank ihalesinin anateması budur; seçim sathı mailinde siyasî güç elde etmek, bir de ekonomik güç elde etmek...

Değerli arkadaşlar, bu bir nedenden bahsettim. İkinci neden ise, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporunda altı çizilen bir hususu özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, hazırlanan raporda konuyla ilgili en önemli ifadeyi şöyle açıklıyor: "Söz konusu uygulama, ihalenin anlaşmalı olduğunu, ihale sürecinin baştan beri uygun seyretmediğini göstermektedir." Dolayısıyla, ihale sürecinde olumsuzluk ve müdahaleler olduğunu, bu cümle net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Yine, bu ihaleyle ilgili olarak, ihaleye fesat karıştırıldığı noktasında, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinde halen derdest olan 2002/5 no'lu dosyada, ihaleye taraf olup adı geçenlerden Korkmaz Yiğit ile Hayyam Garipoğlu hakkında dava derdesttir. En son dava, 12.4.1999 tarihinde Hayyam Garipoğlu'nun dinlenmesiyle işlem görmüştür. Burada da Türk Ceza Kanununun 106 ncı maddesinde bahse konu zamanaşımı, zamanın yöneticileri açısından da kesilmiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir de, komisyonumuza verilmiş beyanlar var; Sayın Başbakanın, yani, zamanın Başbakanı Sayın Yılmaz'ın, ilgili Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner'in, Korkmaz Yiğit'in, Hayyam Garipoğlu'nun, daha isimlerini sayamayacağım birçoklarının. Gerçekten, bu tutanaklar -hepsi burada, huzurlarınızda- trajikomik; okuyunca ve dinleyince, insanın, hakikaten kimyası bozuluyor; komisyon üyeleri olarak, bunu, biz, sık sık yaşadık; içerisinde neler var neler... İhale sathı mailindeyken, ihaleden önce, hiç ama hiç üstüne görev olmayan kişilerin, olaya nasıl müdahil oldukları çok açık şekilde ortada. Zamanın Başbakanı- ihaleyi yapacak birim Merkez Bankası, dolayısıyla fon, bu iş, teknisyenlerin işi- daha ihale başlamadan önce, müracaat tarihi başlar başlamaz ilgilileri arıyor, bürokratıyla, ihaleye girenleriyle "bu ihale, 500 000 000 dolardan aşağı olmaz."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Albayrak, toparlar mısınız.

Buyurun.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Zamanın Başbakanı ilgilileri arıyor, ihaleye iştirak eden 5 yatırımcı firma var; 1'i hariç, 4'ünü teker teker arıyor; bunun için aracıları da var. "Bu ihale, 500 000 000 dolardan aşağı olmaz; olursa bozarım, onaylamam." Tabiî, bizden önceki komisyonun raporunda da bu tespit yapılmış; ama, üzücü olan şu: (9/43) esas sayılı Komisyonun raporundaki bu tespit, tamamen, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine göre görevi suiistimalden işlemiş. Raporu tetkik ettiğimde, raporla ilgili tüm konuşmacılar, hep ihaleye fesat karıştırmaktan bahsetmişler; ama, gariptir ki, bu rapor, ihaleye fesat karıştırmaktan işleme konulmamış.

Çok değeli üyeler, oysa, bu raporda, Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesinin bütün unsurlarının alenen ortada olduğu, bir vakıadır. Bu işlemin, mutlaka, Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesinden devam ettirilmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben burada sözlerimi bitirirken, burada ihaleye fesat karıştıranların, siyasetçiler olduğunun özellikle altını çizmek istiyorum; çünkü, buradaki siyasetçiler, her şeyiyle, her türlü eylemleriyle, müdahaleleriyle ihaleye fesat karıştırmışlar ve Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesinde serdedilen fiili işlemişler kanaatimi sizlerle paylaşmak istiyor; hepinize, içtenlikle saygı ve hürmetlerimi arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Albayrak.

Şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı Özbek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge üzerinde görüşlerimi açıklamak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkbank ihalesine ilişkin olarak, kamuoyunun ve Yüce Heyetinizin bilgilerini yeniden tazelemek istiyorum. Türk Ticaret Bankası, özelleştirme kapsamına alınıyor ve 4 Ağustos 1998 tarihine ihale günü veriliyor. İhaleyi yapacak olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Emniyet Genel Müdürlüğünden, ihale dosyası alan firma ve şahıslarla ilgili olarak detaylı bilgi istiyor. Bu yazıyla ilgili cevap, ihaleden bir gün önce, bütün ilgili birimlere ulaştırılıyor. Bu yazıda, özetle "ihaleye katılanlar çeteler tarafından tehdit ediliyor" deniliyor ve dolayısıyla, ihaleye fesat karıştırılacağı belirtiliyor. Bu yazıya rağmen ihale yapılıyor ve bu yazının geldiği tarihten itibaren 1 ay 4 gün sonra, ihale, Hazine tarafından onaylanıyor. Elbette ki, Emniyetin bu yazısı, dönemin Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz ve ilgili Bakan Güneş Taner'e de iletilmiştir. Ancak, daha sonra yapılan soruşturmada, bu yazının, Başbakanlık makamında, Kozmik Büroda kaybolduğu söylenmiştir. Buna inanmak mümkün müdür?!

Değerli milletvekilleri, ihaleden önce, dönemin Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'ın, MİT tarafından, Korkmaz Yiğit'le ilgili olarak uyarıldığı da bir gerçektir. Yine, Hazine bürokratları, ihaleye fesat karıştırılacağı hususunu, dönemin Bakanı Güneş Taner'e iletmişler; ancak, hiçbir sonuç alamamışlardır. Bütün bu uyarılara rağmen Başbakan, bir televizyon kanalı avantası karşılığında arabulucu olan Kamuran Çörtük aracılığıyla Korkmaz Yiğit'le pazarlık yapmış ve Türk Ticaret Bankasının satışı, bu minval üzere gerçekleşmiştir. Ayrıca, Korkmaz Yiğit'e gereken kredi de, dönemin Devlet Bakanı Güneş Taner tarafından temin edilmeye çalışılmıştır. Bunların hepsi, soruşturma tutanaklarında, Meclis araştırması tutanaklarında mevcuttur.

Değerli arkadaşlar, ne zaman ki, 13 Ekim 1998'de, Korkmaz Yiğit kasetleri televizyonlarda reyting rekorları kırmaya başladı; işte o zaman, takke düştü, kel göründü. Cumhuriyet Halk Partisi, o gün, yine üzerine düşen görevi yerine getirdi; Başbakan Mesut Yılmaz hakkında gensoru önergesi verdi ve 25 Kasım 1998 tarihinde yapılan oylamayla, 55 inci hükümet düşürüldü. Bununla yetinilmedi, Başbakan Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı Güneş Taner hakkında Meclis soruşturması açılması için başvuruda bulunuldu ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde, soruşturma komisyonu kuruldu.

Sayın milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, 20 nci Yasama Döneminde, Türkbank ihalesiyle ilgili olarak açılan Meclis soruşturması sonucunda, Mesut Yılmaz ve Güneş Taner'in Yüce Divana gönderilmesi talebi, hepimizin bildiği meşhur aklama ve paklama operasyonuyla, 8'e 7 oy çokluğuyla reddedilmiştir. O dönemde, bildiğiniz gibi, Tansu Çiller'le ilgili soruşturma komisyonu ile Mesut Yılmaz ve Güneş Taner'le ilgili soruşturma komisyonları, aynı gün ve aynı saatte, Büyük Millet Meclisi çatısı altında, ayrı ayrı salonlarda toplandılar; her iki salon arasında kurulan mobil telefon bağıyla, aynı anda oylandılar; hem Tansu Çiller hem de Mesut Yılmaz ve Güneş Taner, aynı oylarla, 8'e 7 oyla, Yüce Divana gitmekten kurtuldular.

Değerli milletvekilleri, o günleri hatırlayınız; bizler, rozetlerimizi takmaktan, milletvekiliyiz demekten utanır hale gelmiştik; ama, o soygun ve çete düzeninin adını istikrar koyan çevreler, bu utancı ortadan kaldırıp, çetelerden, soygunculardan ve onların işbirlikçileri olan siyasetçilerden hesap sormak isteyen Cumhuriyet Halk Partisine, istikrarı bozuyor diye, silahşorlarıyla, kalemleriyle ve kameralarıyla saldırdılar. Gerçekten, bu çevreler, istikrarlı bir soygun düzeni kurmuşlardı; bankaları, bakanlıkları, SSK'yı, Bağ-Kuru, Emekli Sandığını, Kızılayı, özelleştirilecek kurumları, KİT'leri, Tekeli, belediyeleri -aklınıza ne geliyorsa- vakıfları, hazineyi soydular, hortumladılar. Kısacası, kanımızı, iliğimizi emdiler. Şairin dediği gibi "bunlar engerekler ve çıyanlardır, bunlar ekmeğimize, aşımıza göz koyanlardır" tanıyın bunları lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)

İşte, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal, bu soygun düzenine, bu sözümona istikrara çomak sokunca, bu düzenin silahşor, kalemşor ve kameralarının saldırısına uğradı ve seçimlerde barajı aşamadı. O dönemde, sadece bankalardan hortumlanan para miktarı 3 milyar dolar civarında iken, bu soyguna dayalı istikrar düzenine son verilseydi, Cumhuriyet Halk Partisinin ve Sayın Deniz Baykal'ın uyarılarına kulak verilseydi, bugün, 50 milyar dolara varan hortumlama yapılmamış olacaktı.

Değerli milletvekilleri, bizler, artık olanlar oldu diyemeyiz. Elbette ki, Yüce Heyetiniz bir yargı makamı değildir. Biz, kendimizi yargı yerine koyamayız; ama, bu Yüce Meclise düşen önemli görevler vardır. Eğer, memleketi siyasetçiler yönetecekse -ki, yönetecektir- siyasete ve siyasetçiye, layık olduğu itibarı mutlaka kazandırmalıyız, soygun ve talan döneminin siyasî sorumlularını mutlaka yargı önüne çıkarmalıyız. Konutta ihale pazarlığı yapan başbakanlar, çetelerin talimatıyla hareket eden başbakan ve bakanlar, ihale dosyalarındaki gizli teklifleri evinde açan hanımefendi başbakanlar artık hesaplarını vermelidirler. Mafya-siyasetçi ilişkisini, gelecek kuşaklarımız için, mutlaka tasfiye edecek yöntemleri bulmalı ve önlemleri almalıyız.

Değerli milletvekilleri, bakınız, 8'e 7 çoğunlukla aklanıp paklanan siyasetçiler villalarında, yatlarında, katlarında keyif sürerken, aynı suçla suçlanan şahıslar, önce devlet güvenlik mahkemesinde, bilahara, yapılan bir yasa değişikliğiyle, devlet güvenlik mahkemesinden alınarak, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinde, teşekkül oluşturarak Türk Ticaret Bankasının resmî ihalesine fesat karıştırmak suçuyla yargılanmaktadırlar. Bu davanın sanıkları, Korkmaz Yiğit başta olmak üzere, Hayyam Garipoğlu, Emin Cankurtaran ve Erol Evcil gibi birkaç kişi daha. Dört yıldır devam eden bu davada sanıkların talebine ve yüzleşme isteğine, özellikle Korkmaz Yiğit'in Mesut Yılmaz'la yüzleşme isteğine rağmen, Mesut Yılmaz, tüm çağrılara rağmen mahkeme huzuruna getirilememiştir. Son celsede de Mesut Yılmaz yüzleşmekten kaçarak, talimatla Bodrum mahkemelerinde ifade vermek istediğini söylemiştir. Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesine yazılan talimatta da Güneş Taner'in ifadesi alınmak istenmiş; ancak, ne yazık ki, Güneş Taner, tüm aramalara rağmen adresinde bulunamıyor. Şu garipliğe bakın Allahınızı severseniz; devletin bakanlığını yapmış önemli bir kişi, bütün aramalara rağmen bir yıldır bulunamıyor!..

Değerli milletvekilleri, Meclis soruşturması açılması bu nedenle çok önem kazanmaktadır. Mahkemeden kaçan bu siyasetçileri, biz, mahkemeye göndermeliyiz; aklanacaklarsa, aklanma yerleri mahkemelerdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu dava dört yıldır sürüyor ve bitmiyor, ne zaman biteceği de meçhuldür. Peki, bu teşekkülün, yani çetenin siyasî kanadını es mi geçeceğiz; elbette ki hayır. Bu önergeyi kabul etmeliyiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi soruşturma komisyonu kurulacak olursa, mahkemelerin ulaşamayacağı bilgi ve belgelere ulaşılacaktır; bir muamma olarak kalan Güneş Taner, Rauf Tamer, Murat Demirel ve Mete Has ilişkisi bile açıklığa kavuşabilecektir; böylece, temiz siyaset için siyasetçinin de hesabını verebilmesinin yolu açılacaktır.

Sayın milletvekilleri, siyaset kurumunun bundan böyle ülkemizin Çobanyıldızı olmasını sağlamalıyız; mafya ve çetelerin Başbakanlık konutuna girip çıktıkları, yumruklarıyla Başbakanın burnunu kırdıkları, bakanlara talimat verdikleri dönemi bir daha açılmamak üzere yargı önünde kapatmalıyız; bize düşen bu olmalıdır

Değerli milletvekilleri, bize düşen ikinci ve bence en önemli görevlerden birisi de, suçlanan eski siyasîlerin Yüce Divana gitme yollarını açıyoruz, eyvallah; peki, mevcut siyasîleri, yani bizleri ne yapacağız; hâlâ, dokunulmazlık zırhı içerisinde koruyacak ve kollayacak mıyız?! Bakınız, temiz Türkiye'yi böyle yaratamayız. Eğer toplumu gerçekten temizlemeye niyetiniz varsa, işe, bugünkü yöneticilerden başlamalıyız. Kendi hesabını veremeyenler, başkalarından hesap soramazlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özbek, konuşmanızı toparlar mısınız.

Buyurun.

AHMET SIRRI ÖZBEK (Devamla) - Onun için, gelin, şu dokunulmazlık işini halledelim ve önce, Yüce Meclisin çatısı altında bulunan değerli arkadaşlarımız, kendileriyle ilgili olarak açılmış olan davalarda, yargı önünde hesaplarını versinler. Ama, İktidar Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız, dünkü bir gazetede değerli bir köşe yazarının söylediği gibi "ne hesabı yahu" diyeceklerse, tıpkı, Mesut Yılmaz ve Güneş Taner gibi hesap vermekten kaçacaklarsa, lütfen, biz Cumhuriyet Halk Partililerin, yargı önüne, hâkim huzuruna çıkabilmemizin yolunu açsınlar; çünkü, bu durum da bizim kanımıza dokunuyor.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özbek.

Şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 milletvekili arkadaşımızın, Türkbank ihalesi sürecinde malın satımında ve değerinde fesat oluşturacak ilişki ve görüşmelere girdikleri ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 205 inci maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, bugün burada görüşmekte olduğumuz üçüncü dosyanın mesnedi de, bu daha önceki iki dosyayla birlikte, Meclisimizin, daha önce, yolsuzlukları araştırmakla, yolsuzlukların nedenlerini araştırmakla ilgili kurmuş olduğu komisyonun hazırlamış olduğu 1 100 sayfalık rapordur; bu raporun gereklerinin bir parçası olarak gündeme getirilmiştir. Bu 1 100 sayfalık raporda ne var; 1 100 sayfalık raporun 700 sayfası, her biri yarım sayfalık metinler halinde -çok uzun yıllara sâri değil bu- yakın geçmişimize dönük yolsuzlukları, fazla ayrıntıya girmeden, başlıklarıyla vermeye çalışan bir rapor olarak düzenlenmiştir. Aynı raporun başlangıcında bir yolsuzluk tanımı yapılmış ve "kamu gücünün özel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılmasıdır" denilmiştir; yolsuzluğu, en kısa tanım olarak "kamu gücünün özel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılmasıdır" diye ifade etmiş.

Değerli arkadaşlarım, peki, şimdi hepimiz düşünmek zorunda değil miyiz; kamu gücünün, bu kadar kısa süre içerisinde, bu kadar yoğun biçimde kötüye kullanılmış olabilmesinin nedenleri nelerdir? Eğer, bu kamu gücünün, bu kadar kısa sürede, bu denli yoğun biçimde kötüye kullanılabilmesinin nedenlerini bu Meclis bulup oluşturamazsa, nedenlerini bulup gerekli önlemlerini alamazsa, sadece geçmişte Başbakanlık yapmış veya bakanlık yapmış birkaç milletvekili hakkında soruşturma açtırmak veya Yüce Divana göndermenin yolunu açmak, Türkiye'nin önünde duran bu devasa sorunu aşabilmeye yetecek midir?

Değerli arkadaşlarım, bakın, aynı rapor, bu sorunların nereden kaynaklandığını kısmen anlatmaya çalışıyor.  Deniliyor ki: "Yolsuzlukların yaygınlaşmasına, 1980 yılından itibaren gündeme oturan küreselleşme ivme kazandırmıştır. Yolsuzluk, gelişmekte olan ülkelerde kaynakların yağmalanmasına neden olmakta ve yolsuzluğun artmasına sebep olmaktadır."

Değerli arkadaşlarım, bu raporun bir kısmına, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın itirazları var; ama, bu raporun tamamını, İktidar Partisine mensup arkadaşlarımız kabul ettiler, onların bu rapora hiçbir itirazları söz konusu değildir. Türkiye garip bir ülke; maalesef, siyaseti de öyle. Belli dönemleri, işimize geldiğinde, uygun bulduğumuzda göklere çıkarabilen, onu, Türkiye'nin kurtuluşu, Türkiye'nin önünü açan bir süreç diye değerlendiren; ama, bir başka dönemde, bir başka noktada, işimize gelmediğinde, bütün kötülüklerin sorumluluğunu, vebalini o döneme yüklemekte, daha üç gün önce, beş gün önce veya aynı gün, bir başka arkadaşımızın, bir başka yerde göklere çıkardığı bir süreci yerin dibine batırmakta hiçbir mahzur, hiçbir beis görmeyen bir siyaset anlayışımız var. Bir defa, sanıyorum, bu yaklaşımdan, başta İktidar Partisi olmak üzere, öncelikle Türkiye siyasetinin kurtulması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, 1980'den sonraki süreç -doğrudur- Türkiye'de, yolsuzluğun ve her türlü dejenerasyonun önünü alabildiğine açmıştır; çünkü, küreselleşme dediğimiz anlayışın, Türkiye'de hedef aldığı etkinliği ve ağırlığı oluşturabilmesinin koşullarından olmazsa olmazı, Türkiye insanının geleneklerinde, göreneklerinde, karakterinde, yaşam biçiminde önemli değişiklikleri yaratabilme becerisine bağlıdır ve maalesef, üzülerek ifade etmek durumundayız ki, son yirmi yıllık süreç içerisinde Türkiye'nin bu değerlerini koruma mücadelesi edenlerin karşısında, Türkiye'nin bu değerlerinden vazgeçmesi noktasında olağanüstü gayret sarf eden ve bu anlamda olağanüstü güçlerin desteğini alan kesimlerin ciddî mesafe kat ettikleri, bu raporla da -1 000 sayfalık bu raporun 700 sayfasında yer alan yolsuzlukların sadece başlıklarıyla da- açık bir biçimde görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu süreçte, banka satışlarından özelleştirme işlemlerine, devlet ihalelerinden Merkez Bankasının görev zararlarına, usulsüz kredilere, petrol ve petrol ürünleri ithalatından Tekel 2000 sigarası ihracatına, SSK ve Bağ-Kurun tam otomasyon projesinden ilaç ve sağlık malzemeleri alımlarına, borç ertelemelerinden altın hisse uygulamalarının kaldırılmasına, ÇEAŞ, Kepez uygulamalarından AKTAŞ Elektrik Şirketi uygulamalarına, Ilgın Termik Santralı ihalesinden Kırklareli Doğalgaz Santralı uygulamalarına, Karayolları Genel Müdürlüğü keşif artışlarından Emlak Bankası Bahçeşehir projelerine, Turizm Bakanlığına, Tarım Bakanlığına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, aklınıza gelebilecek her alana; yani, memleketin basılmadık bir karış toprağının bırakılmadığı biçimde her alana yaygınlaştırılmış yolsuzluklar var; bu yolsuzluklardan bahsediliyor ve nihayetinde, bütün bunların zirvesinde, Türkiye'nin içerisine düşmüş olduğu ve Türkiye'nin çok ciddî kaynak kayıplarına neden olan bu yolsuzluk sürecinin zirvesinde bu yolsuzlukların Susurluk'u diyebileceğimiz bir örnek, Türkbank özelleştirmesi önümüze geliyor, Türkbank ihalesi önümüze geliyor.

Arkadaşlarımız biraz önce ifade etmeye çalıştılar, ayrıntılarına girmeye çalıştılar; ama, ben, bizi dinleyen yurttaşlarımızın da bir kez daha, çok kısa biçimde, hafızalarını yenileyebilmek için, Türkbank ihalesini birkaç cümleyle ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkbank ihalesi, bir devlet bakanı ve bir başbakanın, parasının kaynağı yeterince belli olmayan bir işadamına, parasının kaynağı tartışmalı olan bir işadamına, bir mafya grubunun içerisindeki komisyoncu kimliği önceden bilinerek, bir televizyon kanalının, bankanın, söz konusu grubun bankayı almasının karşılığı olarak verilmesi suretiyle, gece yarıları evlerde, otel lobilerinde, daha önce kamulaştırılıp kasasına yüz milyonlarca dolar para konulduktan sonra satılmak istenirken, âdeta suçüstü yapılırcasına, bütün yurttaşlarımızın, bütün çıplaklığıyla ve dudakları uçuklayabilecek bir biçimde ve netlikte görebildiği bir süreç olarak ortaya çıkmıştır; ama, bugün, özellikle İktidar Partisine mensup arkadaşlarımızın ısrarla korunmasını ve muhafaza edilmesini istedikleri yöntemlerle bugüne kadar bu olayın üzerine hiçbir şekilde gidilememiştir. Siyasetin, kendi içerisindeki dengeler, "sen şunu görme, ben bunu görmeyeyim; sen şunu affet, ben bunu affedeyim" anlayışı Türkiye siyasetinde yıllarca etkin olmuştur ve etkinliğini sürdürmüştür.

Değerli arkadaşlarım, eğer bu anlayışın, bu mevcut düzenlemelerin değişmesine bu dönemde de fırsat vermezsek, hiç şüpheniz olmasın, bu süreç, böyle olmaya, böyle yürümeye devam edecektir.

Türkiye'nin, bugün, bu yolsuzlukları tartışmasında en çok üzerinde durulan konular nelerdir; ihaleler ve özelleştirmeler. Şimdi, mesela, Maliye Bakanımıza "bu özelleştirmeyi nasıl yapacaksınız, burayı nasıl satacaksınız" diye soru sorulduğunda ne diyor: "Babalar gibi satarım." Ne demek babalar gibi satarım?! Babalar gibi satarım şu demek: Ben, yasa masa tanımam. Ben, aklıma nasıl eserse, öyle satarım!.. Bu uygulamaların bizi nereye taşıyacağı belli değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, toparlar mısınız.

Buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Biraz önce, geçmişte görev yapmış iki sayın bakan burada kendilerini savunmaya çalıştılar. Bakanlarımızdan biri bir iddiada bulundu "siyasetçinin siyasetçiyi yargıladığı modeli lütfen ortadan kaldırın..." Ben, siyaset yapan bir kişiyim. Şimdi milletvekiliyim, yarın ne olacağım belli değil, dün de milletvekili değildim; ama, ben, bu talebi, doğru bir talep olarak karşılıyorum. Bu sorunun cevabı hiçbir milletvekilinin vicdanında yoktur ve burada, ne kadar suçludur bilemiyoruz; ama, bu raporlarda, bu araştırmalarda olağanüstü uygulamaların altında imzası olduğu görülen bir bakan bile buradan bu soruyu sorduğunda, ben bir milletvekili olarak, bir vicdan rahatlığı içerisinde, o arkadaşım yanlış söylüyor, biz bu görevi üslenmeliyiz, bu sorumluluğu yerine getirmeliyiz demekte zorlanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gelin, Parlamentonun üzerinden, bu, yolsuzluklarla anılan, rüşvetle anılan parlamento görüntüsünü, yani, Parlamentonun üzerinden bu ağırlığı kaldıralım; Parlamentonun üzerinden, aynı zamanda, hepimizi yarınlarda sıkıntı altına sokabilecek bu sorumluluğu da kaldıralım, her şeyi ehline teslim edelim; kim, neyi yapması gerekiyorsa, herkes onu yapmaya çalışsın.

Değerli arkadaşlarım, bu 1 000 sayfalık raporun, ne yapılmalı noktasındaki öneriler bölümünün, 700 sayfası yolsuzluklardan oluşan 1 000 sayfalık raporun öneriler bölümünün hemen başlangıcında, 1 inci satırında şu var: Yasama dokunulmazlığı, komisyon önerileri doğrultusunda, yolsuzluk ve rüşvet suçlarını kapsayacak şekilde sınırlandırılmalıdır." Değerli arkadaşlarım, siz, bu 1 000 sayfalık raporun neresindesiniz? Bu 1 000 sayfalık raporda imzası olan İktidar Partisine mensup komisyon üyesi milletvekili arkadaşlarım başta olmak üzere, İktidar Partisine mensup bütün arkadaşlarıma sesleniyorum: Bu 1 000 sayfalık yolsuzluk raporunun, siz, neresindesiniz? Çünkü, bu raporun başlangıcında, ne yapılmalı noktasındaki önerilerle ilgili başlangıcında "yasama dokunulmazlığı, komisyon önerileri doğrultusunda, yolsuzluk ve rüşvet suçlarını kapsayacak şekilde sınırlandırılmalıdır" ifadesi var ve bu komisyonda görev almış olan İktidar Partisine mensup bütün arkadaşlarımızın, bu raporun altında, hiçbir itirazları olmadan imzaları var. Yoksa, bu da, bir başka yöntem mi?! Yani, işimize geldiğinde göklere çıkardığımız, işimize geldiğinde bütün sorumlulukları üzerlerine yıkıp yerin dibine batırmaya çalıştığımız süreçler gibi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, tamamlar mısınız.

Buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

... yolsuzluklarla ve yolsuzlukların üzerine gitmek ve yolsuzluklarla mücadele etmek konusunda da aynı anlayış içerisinde miyiz? İşimize geldiğinde, dokunulmazlıklar olmazsa bizim siyaset yaşamımız biter anlayışının arkasında dokunulmazlıkları sahiplenmek; yolsuzluklarla mücadele etme noktasına sıra geldiğinde de, milletvekillerinin, hiç olmazsa, rüşvet suçlamaları ve yolsuzluklar noktasında dokunulmazlık sınırlarının dışına çıkarılması biçimindeki bir anlayışı sahiplenmek yaklaşımı... Bu, doğru bir yaklaşım değildir. Gelin, siyasetin üzerinden bu yükü, bu külfeti kaldıralım. Siyaset, olması gereken, doğal, hepimizin vicdanında, vatandaşımızın da vicdanında kabul edeceği, her iki partinin de genel başkanının seçimlere başlamadan önce 70 000 000 insana söz verdiği ve hepimiz için kaçınılmaz bir görev olan bu sorumluluğun gereğini yerine getirelim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.

Sayın milletvekilleri, son söz, hakkında soruşturma istenilen, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner'e aittir; ancak, Sayın Yılmaz ve Sayın Taner Genel Kurulda bulunamadıkları için, söz verilememektedir.

Meclis soruşturması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında Meclis soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

Anayasanın 100 üncü maddesi hükmü gereğince oylamayı gizli oylama şeklinde yapacağız.

Oylamaya başlamadan önce, oylamanın yöntemiyle ilgili olarak bazı açıklamalarda bulunacağım.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:

Komisyon ve hükümet sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana İlinden başlayarak İzmir İline kadar; hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir ila Zonguldak dahil, adı okunan milletvekiline, biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir.

Milletvekilleri, belirlenmiş bulunan bu yerlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır.

Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.

Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.

Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise hücre içerisinde bulunan ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahara, oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı, Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır.

Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

Şimdi, gizli oylamaya Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

Binali Yıldırım...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik'in yerine, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen oy kullanacaktır.

(Oyların toplanılmasına devam edildi)

BAŞKAN- Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Sayın milletvekilleri, oylama işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli ve 58 milletvekilinin, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/5) esas numaralı önergesi ile Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 55 milletvekilinin, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin (9/6) esas numaralı önergesinin, birlikte yapılan gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                      :                          395

Kabul              :                          388

Ret                  :                               4

Çekimser        :                              1

Boş                 :                              2

Böylece, Meclis soruşturması açılması kabul edilmiştir.

Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma, siyasî partilerin güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının 3 katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak 15 kişilik bir komisyon tarafından yürütülecektir.

Soruşturma komisyonunun iki aylık görev süresinin, komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 10 Aralık 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Başkanlık Divanı olarak  Beşiktaş'a başarılar diliyoruz.

Kapanma Saati : 22.20