BIM 2 1 2003-12-22T11:18:00Z 2003-12-22T11:18:00Z 28 18534 105649 TBMM 880 211 129744 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 2

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 31

18 inci Birleşim

13 Kasım 2003 Perşembe

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, Türk sinemasının 89 uncu yıldönümüne ve 14 Kasım Sinema Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu'nun, Düzce'de meydana gelen deprem afetinin 4 üncü yıldönümünde, Düzce'deki sosyal ve ekonomik durum ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun, Beykoz İlçesinin sorunlarına ve özelleştirme kapsamında bulunan Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasında yaşanmakta olan son gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Çorum Milletvekili Murat Yıldırım ve 25 milletvekilinin, Çorum İlinin turizm potansiyelinin değerlendirilerek, Hitit Uygarlığının tanıtımı için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/140)

2.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt ve 20 milletvekilinin, Samsun İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)

3.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri; İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, hükümetin Irak politikasıyla ilgili olarak genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/4)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/8, 48) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/392)

2.- Slovenya Ulusal Meclisinin, TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyeti Slovenya'ya resmî davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/393)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/687) (S. Sayısı: 276)

V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, bazı büyükşehir belediyelerince verilen öğrenci burslarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1146)

2.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, BDDK'nın boş üyeliklerinin İmar Bankasına yapılacak müdahaleyi etkilediği iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/1147)

3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Ege besiciliği ile ilgili basında çıkan haberlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1284)

4.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Kayseri-Yeşilhisar Belediyesinin şehir atıklarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1302)

5.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Türk Silahlı Kuvvetlerinde sosyal güvenlik uygulamalarında yapılan değişikliğe ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül'ün cevabı (7/1303)

6.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, ticarî araçların sigorta primlerinin indirilip indirilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/1322)

7.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, alternatif enerji kaynakları konusunda izlenen politikaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1353)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Tekelin özelleştirilmesinin yaratacağı sorunlara ve çalışanlarına yönelik zorunlu emeklilik uygulamalarına,

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, Gökçeada'da deniz ulaşımında meydana gelen aksaklıklara ve ulaşım sorunlarının çözümlenemeyişinin insan sağlığına etkilerine,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, cevap verdi.

Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan, Kaçkarların turizme açılmasının önemine ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı Özbek ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır Cezaeviyle ilgili bazı iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/139) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, (6/303) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in, Türkiye-İran Ortak Ticaret Komitesi İkinci Dönem Toplantısına katılmak üzere İran'a yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi,

Genel Kurulun 12 Kasım 2003 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesine, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 37 nci sırasında yer alan 271 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, daha önce Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 276 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasına alınmasına ve bu birleşimde, çalışma süresinin gündemin 5 inci sırasına kadar olan işlerin bitimine kadar uzatılmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edildi.

Kocaeli Milletvekili Osman Pepe ve 23 milletvekilinin, İzmit Büyükşehir Belediyesi Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesi ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun (10/4) (S. Sayısı: 265) önceki birleşimde başlanılan genel görüşmesi tamamlandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında (1/521) (S. Sayısı: 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden, ertelendi.

3 üncü sırasında bulunan, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının (1/686) (S. Sayısı: 275),

4 üncü sırasına alınan, İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Özel Öğretim Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/654) (S. Sayısı: 271),

Yapılan görüşmelerinden sonra, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

13 Kasım 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 23.29'da son verildi.

 

 

Yılmaz Ateş

 

 

Başkanvekili

 

Mehmet Daniş

 

Mevlüt Akgün

 

 

 

Çanakkale

 

Karaman

 

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

                                           No. : 28

 

II. – GELEN KÂĞITLAR

13 Kasım 2003 Perşembe

Raporlar

1.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın; Küçük Esnaf ve Sanatkârlar ile Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletme Kredilerinde 1.1.2003 Tarihine Kadar Olan Senet Protestolarının ve Karşılıksız Çeklerin Nazara Alınmaması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/110) (S. Sayısı: 278) (Dağıtma tarihi: 13.11.2003) (GÜNDEME)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 56 Milletvekilinin; Atatürk Millî Parkı Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/159) (S. Sayısı: 279) (Dağıtma tarihi: 13.11.2003) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Sayıştay'ın, daha etkin ve TBMM ile daha iyi bir koordinasyon içinde çalışabilmesi için bazı düzenlemeler yapılıp yapılmayacağına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1460) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.11.2003)

2.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Koç Üniversitesinin Orman Genel Müdürlüğüne aktarılan ormanlık sahalardaki tesislerinin ne şekilde kullanılacağına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1461) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2003)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, il ve ilçe insan hakları kurullarının etkin çalışması için önlem alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1462) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2003)

4.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün, yatırım teşvik belgesi verilmesinde bazı şirketlere ayrımcı uygulamalar yapıldığı iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/1463) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2003)

Genel Görüşme Önergesi

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri, İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Hükümetin Irak politikasıyla ilgili Anayasanın 92 nci maddesi gereğince talepleri ve sonuçları konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/4) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.11.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Çorum Milletvekili Murat Yıldırım ve 25 milletvekilinin, Çorum İlinin turizm potansiyelinin değerlendirilerek, Hitit Uygarlığının tanıtımı için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/140) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.11.2003)

2.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt ve 20 milletvekilinin, Samsun İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.11.2003)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

13 Kasım 2003 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim...

Sayın milletvekilleri, ses sistemimizde bir arıza olduğu için, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.03


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.13

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Türk sinemasının 89 uncu yıldönümü nedeniyle söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek'e aittir.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, ben, 58 inci maddeye göre söz istemiştim...

BAŞKAN - Sayın Şimşek'ten sonra sizi dinleyeceğim.

Buyurun Sayın Şimşek.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, Türk sinemasının 89 uncu yıldönümüne ve 14 Kasım Sinema Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk sinemasının 89 uncu yıldönümü üzerine, gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

14 Kasım 1914'te, Fuat Uzkınay'ın çektiği "Ayastefanos'taki Rus Anıtının Yıkılışı" adlı 150 metrelik belgesel niteliğindeki film, Türk sinemasının başlangıcı olarak kabul edilmekte; bu nedenle, 14 Kasım, ülkemizde "Sinema Günü" olarak kutlanmaktadır.

Türkiye'de konulu filmlerin başlangıcı, 1917'de Sedat Simavi'nin yönetmenliğinde Pençe ve Casus filmlerinin çekilmesiyle olmuştur. Türk sineması, tiyatrocular dönemiyle 1950'ye ulaşmış, sonrasında, sinemacılar dönemiyle de 1960'lı yıllarda 300 film çekmeyi başarmıştır. 1970'lerde televizyon yayınlarının başlaması, ülkemizde sinema üretimini azaltmıştır. 89 yıllık tarihinde           6 000'i aşkın sinema filmi üreten Türk sinema sektöründe, günümüzde, yılda ancak 10-12 civarında film üretilmektedir.

Sinemanın bir endüstri olması nedeniyle, sinema sektörünün gelişimi, ülkelerin ekonomik ve kültürel gelişiminde de önemli yer tutmaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD bu gerçeğin farkında olduklarından, bu ülkeler, sinemanın gelişimi için etkin tedbirler almaktadır.

1996 - 2000 yılları arasında Avrupa Birliği üyesi ülkelerde 2 886 film üretilmiş ve bunlardan 2 471'i, yani yüzde 86'sı yurtdışına dağıtılmış ve gösterime girmiştir. Aynı dönemde, ABD'de 2 274 film üretilmiş ve bunlardan 1 174 adedi; yani yüzde 52'si en az bir Avrupa Birliği ülkesinde gösterilmiştir.

Dünyanın üç büyük görsel, işitsel pazarı Japonya, ABD ve Avrupa'dır. Bu pazarın değeri 2001 yılı içerisinde 173 milyar dolardır. Bu pazarın yüzde 22'sine yakını film pazarıdır. Bu, şunu anlatıyor. ABD'nin silahtan sonraki en büyük girdilerinden biri sinemadır.

Avrupa'da, 65 000 000 nüfuslu Fransa'da yılda 100 konulu film çekilebilmekte; çünkü, Fransa, sinemasına yılda 500 000 000 dolar destek sağlamaktadır. Bu destek Almanya'da 250 000 000, İtalya'da 190 000 000'dur.

Ülkemizde 2003 bütçesinde Sinema ve Telif Hakları Genel Müdürlüğüne ayrılan pay 1 trilyon 790 milyardır. 2004 yılı bütçesinde öngörülen ise 1 trilyon 847 milyar civarındadır. Bu bütçe içerisinde personel ve cari harcamalara 1 trilyon 479 milyar lira pay ayrılırken, yatırıma, yani sinemaya ve sinema sektörüne 368 milyar lira ayrılmaktadır.

Sinema, kendi içinde katmadeğer ve istihdam yaratan, ülkelerin yaklaşmasını ve tanıtımını sağlayan bir sanat dalı ve kitle iletişim aracıdır.

Sinemanın ülke tanıtımında en önemli araç olma özelliği pek çok dünya ülkesi tarafından kanıtlanmışken, ülkemiz, bu aracı, bu etkin silahı akılcı bir şekilde kullanamamaktadır.

Türkiye, sinema endüstrisi denilebilecek çapta bir yatırım yapmamasına rağmen, uluslararası nitelikte pek çok sinema insanı yetiştirmiş bir ülkedir. Bu kadrolar, binbir güçlükle ortaya koydukları ürünleriyle, bugün, uluslararası sermayeyi ayaklarına getirebilmekte; ne var ki, kişisel çabalarla oluşturulan bu prestij ve bu başarılar, kurumsal bir yapının var olmaması nedeniyle ülkemize yansımamakta, ülkemizin amaçlarına hizmet etmemektedir.

Dünya üzerinde hâkimiyet kurmak ve dünya siyaseti, ekonomisi ve ticaretinde etkili olmak isteyen ve bu hedeflerinde başarılı olmuş ülkeler, sinema konusunda son derece kararlı planlar ve çalışmalar yapmışlardır.

Amerika Birleşik Devletleri, 1945'lerden sonra katıldığı bütün savaşları kaybetmiştir. Şimdi Irak'ta ne olacağı da belli değildir. ABD'yi başarılı kılan sinemasıdır, kültür tanıtımıdır. Amerika, 1940'lı yıllarda, İkinci Dünya Savaşı devam ederken, sivil uçaklar uçamadığı için, askerî uçaklarla filmlerinin kıtalararası dağıtımını yapmıştır.

Sanırım hepinizin hatırlayacağı bir film vardır: Sylvester Stallone'nin oynadığı Rambo filmi. Rusya'nın Afganistan'ı işgalinde, Rambo, o gün Talibanlara yardım ediyordu. Bugün, ABD'nin baş düşmanı Bin Ladin, o gün Rambo'yla, ABD'nin sinemasıyla dünyaya anlatılıyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Ayrıca, Mussolini, 1939-1940 yıllarında, İtalya'da bir sinema kenti kuruyor ve girişine "sinema en büyük namlusuz silahtır" diye yazıyor ve cumhuriyetimizi kuran Mustafa Kemal Atatürk "sinemaya gereken ehemmiyeti verin" demesine rağmen, sinemaya gereken ehemmiyet, maalesef, bugüne kadar, verilmemiştir.

Sinema, ülkemizin, kültürümüzün tanıtılmasında önemli bir araçtır. Türk filmlerinin yurt dışında gösterimi, dağıtımı çok az. Ortaasya'daki Türkî cumhuriyetlerde Türk filmleri olağanüstü ilgi görmektedir. Bu ülkelerde ihracat teşvikinin olmaması nedeniyle, bu ilgi, karşılığını alamamaktadır. Oysa, Türk filmleri, Amerikan filmlerinin Türkiye pazarındaki etkisini, Türkî cumhuriyetlerde sağlayabilir.

Türkiye, 1995 yılında, Avrupa Birliği mevzuat uyumu kapsamında sinemamızda devrim sayılabilecek yasal değişiklikleri gerçekleştirmiştir. Yönetmen, senarist, film müziği bestecisi, sinema eseri sahibi, sinema oyuncuları ise, komşu hak sahibi sayılarak, fikrî mülkiyet haklarının muhatabı oldu; ancak, bu uygulamada, hâlâ sinema ve TV eserlerinin telif haklarının tahsilatı gerçekleşmiyor. Yasal sistemin zorunlu kıldığı lisanslama ve tahsilat sürekli engelleniyor.

Avrupa Birliği ülkelerinde, televizyonlar, sinema sektörü için önemli bir kaynaktır. İngiltere, İtalya, Fransa gibi ülkelerde, televizyon kanalları, film endüstrisine yatırım yapmak zorundadır. Ülkemizde, televizyon kanalları, bırakın sinemaya yatırım yapmayı, sinema eserlerini telif hakkı ödemeden defalarca yayımlamaktadır.

Türkiye, insan haklarına gösterdiği ya da göstermek zorunda olduğu hassasiyeti, telif haklarına göstermesi gerektiğine de inanmalıdır. Telif haklarının bir sistem içinde geliştirilmesi ve korunması; ayrıca, korsanlıkla mücadele edilmesi için telif hakları enstitüsü kurulmalıdır.

Türk sineması, cumhuriyetin ilk yıllarından beri, köyden kente göç yaşanmadan, büyük kentleri Anadolu'ya taşıyarak, ülkemizi uluslararası alanda tanıtarak görevini yapmıştır. Çünkü, 59 uncu hükümetin kültüre ve sinemaya bakışını, bir noktada -geçen yıl da dile getirmiştik- şöyle değerlendirebiliriz: Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı birleştirilerek büyük bir yanlış yapıldığını hâlâ söyleyebiliriz. Bunun somut örneği şudur değerli milletvekili arkadaşlarım: Dünyanın en büyük film festivali olan Cannes Film Festivalinde, Türkiye'nin gelmiş geçmiş ve efsane sinema oyuncusu, yönetmeni Yılmaz Güney ve Şerif Gören'in "Yol" filmiyle Altın Palmiye Ödülü almasından yirmibir yıl sonra, yönetmen Nuri Bilge Ceylan'nın "Uzak" filmi, yüzlerce film arasından Cannes Film Festivalinde yarışma bölümüne seçildi; fakat, bununla ilgili, geçen yıl, maalesef, Kültür ve Turizm Bakanlığımız ciddî anlamda bir katkıda bulunmadı. Aslında, hem sinemamızı tanıtma adına hem de Cannes'da turizme büyük bir katkı sunulabilirdi.

Sayın Başkanım, toparlıyorum...

Yıllardır üzerinde çalışılan sinema yasası, özerk bir ulusal sinema kurumu kurulması sinema sektöründe öncelikli bir beklentidir. Eğitime destek kampanyasında okulları yaptıranlara sağlanan vergi muafiyeti sinema sektörünün de en önemli beklentileri içerisindedir. Sinema sektörü, sinemaya yapılan sponsor katkılarının da vergiden düşülmesini beklemektedir.

Türk sinema sektörünün film stüdyosundaki, laboratuvarındaki teknik elemanlarının, setçisinin, teknisyeninin ve hepinizin uzun yıllardan beri yüz yüze göz göze tanıdığınız insanların çoğunun -ki, birinin ismini, izin verirseniz, söyleyeyim, Sefa Önal- hayatları boyunca, bir gün bile sigortası yoktur.

Bizler, bir an önce, bununla ilgili yasayı çıkararak -Sayın Resul Tosun arkadaşımla da çalıştık- bu sinema oyuncusu arkadaşlarımın, yönetmenlerin geriye dönük borçlanmayla SSK haklarının verilmesi gerektiğine inanıyorum.

Sanatçılarımıza, sanatçı huzurevleri yapılmalıdır. Ayrıca, sanatçılarımız bu ülkenin yüzaklarıdır. Mutlaka -yeşil pasaportu belirli ölçülerde alan değerli bürokratlarımız var- sanatçılarımıza da yeşil pasaport verilmesi gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Şimşek...

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Son olarak arz edeceğim şudur: Telif hakları ve Türk sineması kurumu üzerinde Kültür ve Turizm Bakanlığının ciddî bir çalışması vardır; bunun, bir an önce Genel Kurula getirilip yasalaşmasından yanayız. Bu konuda, bugüne kadar, ben de bir kanun teklifi vermedim; çünkü, Kültür ve Turizm Bakanlığının bu konudaki çalışmalarını biliyorum.

Türk sinemasına emek veren, yitirdiğimiz tüm sanatçı arkadaşlarımı ve dostlarımı saygıyla ve rahmetle anıyorum.

Bir odada, bir sobayla, maalesef, imkânsızlıklar içerisinde kaybettiğimiz Türkiye'nin ilk kadın sinema yönetmeni çok değerli Bilge Olgaç derdi ki: "Her şeye rağmen sinema yapıyoruz."

Umarım ki, arkadaşlarım, bundan sonra, daha olumlu şartlarda sinema yapacaktır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, önergem vardı...

BAŞKAN - Sayın İnce, önergenize baktım "geçen tutanak hakkında, İçtüzüğün 58 inci maddesi uyarınca söz istiyorum. Gereğini arz ederim" diyorsunuz.

Şimdi, diğer sayın üyelerimizin de hatırlaması açısından, İçtüzüğümüzün 58 inci maddesini aynen okuyorum: "Bir milletvekili veya bakan kendisine ait olup geçen birleşim tutanağında yer alan bir beyanın düzeltilmesi hakkında söz isterse, Başkan, beş dakikayı geçmemek üzere söz verir."

Bunun için de, sizin, bize, tutanaktan, hangi sözlerinizi, hangi beyanınızı düzeltmek istediğinizi, bu önergenize eklemeniz gerekiyordu.

Şimdi, onu da ekledikten sonra, bizim inceleyip...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, onun takdiri bana aittir.

BAŞKAN - Müsaade eder misiniz.

...gerçekten düzeltmeye ihtiyaç duyulup duyulmadığı konusunda bir karar vermemiz lazım.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkanım, öyle bir takdir yetkiniz yoktur. Onu, ben, o kürsüden söylemek istiyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - İçtüzük öyle demiyor, Başkanın öyle bir hakkı yok.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Kürsüden söylemek istiyorum ve bu Mecliste, 22 nci Dönem boyunca, bir milletvekili, ilk kez, geçen tutanak hakkında konuşmak istiyor. Milletvekillerinin konuşma süreleri zaten sınırlıdır. Eğer, bir yıldır, bir milletvekili, ilk kez 58 inci madde uyarınca söz hakkı istiyorsa ve Sayın Başkan da ona söz hakkı vermiyorsa, yanlış yapmış olur Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bitti mi sözleriniz?

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bitti efendim.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

Şimdi, bu, şu anlama da gelir. 22 Dönem sayın milletvekilleri, çok dikkatli, ne konuştuğunu bilen üyelerimizden oluştuğu için, yanlış yapmıyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yani, 58 inci madde, bir sayın milletvekilinin veya bir sayın bakanın, sehven, istemeden, kürsü heyecanıyla bir konuyu yanlış dile getirebileceği dikkate alınarak konulmuş. O nedenle...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, Meclis Başkanvekilinin şahsıma sataşmasından dolayı söz istiyorum. Demokrat bir tavır gösterirseniz, o kürsüden konuşurum.

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz...

MUHARREM İNCE (Yalova) - 63 üncü maddeye göre söz istiyorum!.. Tutumunuzdan dolayı söz istiyorum!.. Usul hakkında söz istiyorum!..

BAŞKAN - Böyle bir usulü ben göremiyorum. Çok teşekkür ediyorum.

Gündemdışı ikinci söz...

MUHARREM İNCE (Yalova) - 63'e göre söz istiyorum Sayın Başkan!..

BAŞKAN - Lütfen oturur musunuz Sayın İnce... Lütfen oturur musunuz...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Takdir hakkınız yoktur Sayın Başkan.

BAŞKAN - Var; benim takdir hakkım var. Benim takdir hakkım var; siz buyurun, oturun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - 63 üncü maddeyi okur musunuz.

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, Düzce 12 Kasım depremiyle ilgili söz isteyen, Düzce Milletvekili Sayın Metin Kaşıkoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Kaşıkoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sizi kınıyorum! Tarafsız olduğunuzu göstermek için adaletsiz davranamazsınız!

2.- Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu'nun, Düzce'de meydana gelen deprem afetinin 4 üncü yıldönümünde, Düzce'deki sosyal ve ekonomik durum ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 12 Kasım 1999 tarihinde Düzce'de meydana gelen deprem afetinin 4 üncü yıldönümü münasebetiyle ve Değerli Başkanımızın tensipleriyle, duygu ve düşüncelerimi sizlerle ve aziz milletimizle paylaşmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Türk Milletinin siz değerli vekillerine ve televizyonları aracılığıyla bizleri izleyen aziz milletimize en derin saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 17 Ağustos 1999 depreminde, Marmara Bölgesiyle birlikte, o tarih itibariyle Bolu İlinin ilçeleri bulunan Düzce, Gölyaka, Cumayeri, Gümüşova ve Çilimli İlçelerinde de ağır hasarlar meydana gelmiş ve bölge insanımız, bu depremde ağır can ve mal kaybına uğramıştır. Bölge insanımızın büyük bir ekseriyeti, hayatında ilk kez bir deprem afetiyle karşı karşıya kalmıştır. İnsanlarımız, uzun süre, dışarıdan, Yüce Milletimizin yardımlarıyla ayakta kalmışlar, evi hasar görmeyen vatandaşlarımız dahi, yaşadıkları o 45 saniyenin korkusu altında konutlarına girememişler, uzun bir süre, çadır ve barakalarda, kaldırım ve parklarda yaşamak zorunda kalmışlardır. Artçı sarsıntılar, insanlarımızın kalbini âdeta kuş yüreğine çevirmiştir. Aradan geçen zaman içinde, yerel yönetim ve kolluk güçleri, "artık bir daha deprem olmayacak, hasarsız veya az hasarlı evlerinize artık geri yerleşin" demeye başlamışlar ve korkusunu üzerinden atamayan vatandaşlarımızı konutlarına geri dönmeye bir nevi zorlamışlardı; ancak, aradan geçen yaklaşık iki aylık süreye rağmen, artçı olarak nitelenen sarsıntılar bir türlü dinmek bilmiyor, insanlarımız, yaklaşan kışın ve soğuk havanın da zorlamasıyla, korkmalarına rağmen, boşaltmış oldukları hasarsız yahut az hasarlı evlerine geri dönmeye başlıyorlardı.

Derken, Marmara depreminin üzerinden henüz 86 gün geçmiş ve tarih 12 Kasım 1999'u, saat 18.57'yi gösterdiğinde, sıcacık konutlarında artçı sarsıntı korkuları altında yaşamakta olan insanlarımız, yine, şiddetli bir sarsıntıyla karşı karşıya kalmışlardı. Hiç kimse yeni bir deprem olacağına inanmıyordu ve herkes, bunun da ilk depremin artçısı olduğunu düşünüyordu. Saniyeler geçmek bilmiyor, sarsıntı bir türlü dinmiyor, tüm şehir karanlığa gömülüyorken göz gözü görmüyordu; ancak, sarsıntı, şiddetini gittikçe artırmaktaydı. İnsanlar, artık, yeni bir afetle karşı karşıya kaldıklarını anlamış ve kısa süre önce yaşadıklarını da film karesi gibi gözlerinin önünden geçirmek suretiyle anımsayarak ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgide kaderleriyle baş başa kalmışlardı.

Sarsıntı 30 saniye sürmüştü; ancak, bu süre, insanlarımıza asırlar gibi gelmişti. Konutlarından, işyerlerinden kurtulup dışarıya çıkabilen insanlar büyük bir korku ve panik içinde, ne yapacağını bilmeden, sokaklarda ve zifiri karanlıkta sağa sola kaçışıyorlardı. Panikten kurtulanlar, enkaz altında kalan yakınlarını kurtarabilmek amacıyla insanüstü çabalar göstermekteydi. Aile bireyleri kurtulmuş olanlar, yakın akrabalarının ne durumda olduklarını anlamak ve yardımcı olabilmek için yollara düşmüşlerdi. Tablo çok vahimdi. İnsanlar umutsuz bir çırpınış içindeydi. Bu tabloyu tasvir etmeye Türkçe'nin 29 harfi kifayetsiz geliyor değerli milletvekilleri. Allah, böyle acıları hiçbir insana ve hiçbir canlıya bir daha yaşatmasın.

Uykusuz gecenin ardından gün yavaş yavaş ağardığında, sadece 30 saniye süren bir sarsıntının bir yerleşim birimini nasıl yaşanmaz hale getirdiğini, ne büyük bir hasara yol açtığını görmek mümkün olabildi. Düzceli ve Kaynaşlılı vatandaşlarımız büyük bir felaketle karşı karşıya kalmışlardı. Hemşerilerimiz için yine büyük sıkıntılar başlamıştı.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın milletvekili, olayı biz de biliyoruz; çözüm üretin, çözüm!..

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) - Zor günler bizleri bekliyordu; ancak, yaşanan tüm acılar ve yıkıma rağmen hayat devam ediyor ve edecekti. Düzceli zoru başarmalıydı; buna kararlıydı.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Beş sene oldu, sahip çıksaydınız...

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan dört yıl önce yaşanan 12 kasım 1999 tarihli deprem sonucu ortaya çıkan acı bilanço Düzce İli açısından şu şekilde tecelli ediyordu: Toplam ölü sayısı 710'a, toplam yaralı sayısı 2 679'a ulaşıyor, yıkılan konut sayısı 16 666, yıkılan işyeri sayısı ise 3 837 olarak karşımıza çıkıyordu.

Sayın Milletvekilimiz, öyle beş yıl geride kalmakla bu sorunu anlamazlıktan gelmek mümkün değil; bunu anlamak için yaşamak gerek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Kaşıkoğlu...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - İki aydır çadırda bekliyorlar...

BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) - Yaşanan deprem felaketi neticesinde Düzce Merkez yerleşim alanının yüzde 80'i, Kaynaşlı'nın ise neredeyse tamamı yıkılmıştı. İlk etapta çadır kentler ve prefabrike konut yerleşim alanları oluşturulmuştu. Bölgede toplam 5 962 prefabrike konutlarda ikamet eden insanların sayısı 21 320'ye ulaşmış, deprem sonrası, yaraların daha çabuk sarılması amacıyla, Düzce, 9 Aralık 1999 tarihinde il statüsüne kavuşmuştu. Ne var ki, afet sonrası il yapılmış olması nedeniyle, teşkilatlanmasında büyük sorunlar yaşanmış, kısıtlı imkânlarla Düzce il yapılmıştı. Bu durum, Düzce İli açısından hâlâ büyük sorunların anakaynağını teşkil etmektedir. Düzce il olmuştu; ama, il olarak ayakta kalması ve yaşaması için gerekli kaynaklar, maalesef, Düzcemizden esirgenmişti. İşte, bu şartlarda il olmuş olan bir yerleşim birimiydi Düzce.

Tüm olumsuzluklara rağmen, Düzceli yılmamış, hayata küsmemiş, bağrına taş basmış ve acısını içine atarak insanüstü mücadeleye yeniden başlamış ve bu mücadelesini de halen sürdürmektedir.

Düzce'de büyük bir işsizlik ve fakirlik sorunu ortaya çıkmıştır. 2001 yılı istatistiklerine göre kişi başına düşen geliri 1 142 dolar olarak belirlenmiş, deprem öncesi, gerek ekonomik, eğitim ve gerekse şehircilik anlamında oldukça iyi bir durumdayken, deprem sonrası tüm alanlarda büyük bir düşüş yaşanmıştır.

Düzcemiz, gerek verimli tarım alanları gerekse turizm alanlarıyla emsalsiz bir yerleşim yeridir. Düzce olarak devletimizden beklentimiz, fabrikalar kurması, yeni işyerleri açması; insanımıza sürekli kaynak aktararak bizleri dışarıdan beslemesi de asla olmamış ve asla olmayacaktır. Asla böyle bir popülist beklenti içinde olmadık ve olmayacağız. Ayaklarımız yere sağlam basıyor. Ne istediğimizin bilincinde olarak isteklerimize geçmek istiyorum.

Düzcemizin kurtuluşu için, 1 500 doların altında kişi başına düşen gelire sahip illere uygulanacak teşvik ve muafiyetleri son derece önemsiyor ve bu şekilde, ilimizin, yeni yatırımlarla istihdam ve işsizlik sorununun çözüleceğine inanıyoruz. Bu uygulamayı, tüm Düzceli hemşerilerimle birlikte dört gözle beklediğimizi ifade ediyorum.

Bu teşvik ve muafiyetlerin uygulandığı Düzce İlimizin, İstanbul ve Ankara gibi iki metropol kentin tam ortasında bulunuşu, D-100 ve Anadolu Otoyolunun üzerinde bulunması, Karadeniz'le liman bağlantısı ve yetişmiş insangücüyle, gerek yerli gerekse yabancı sermaye için bir cazibe merkezi haline geleceğini bizler biliyoruz. Bu vesileyle, gerek yerli gerekse yabancı sermaye sahibi, şu anda bizleri televizyonları başında izleyen tüm işadamlarımızı, Düzce'yi gelip görmeye, Düzce'yi inceleme altına almaya, mercek altına almaya davet ediyoruz. Bütün işadamlarımızı Düzce'de yatırım yapmaya davet ediyoruz. Gelin, Düzcemizin ayağa kalkmasında sizlerin de payı bulunsun. Düzcemizin mert, vatansever, misafirperver insanları sizlere minnettar olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

BAŞKAN - Toparlar mısınız Sayın Kaşıkoğlu.

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

"Biz acılardan sevgiler çıkardık/ Biz karanlıklardan aydınlığa uzandık/ Biz mutsuzluğu kırdık, inançla, sabırla/ Yaşam hep bir soluktur/ Yarınlar için/ Yaşama sevdasındandır/ Umutların hiç yitirilmemesi/ Acılar içinde kenetlendiğimiz o elleri/ Hiç bırakmadan yarınlarımız için sizlere uzatıyoruz/ Tutun elimizden, tutun ellerimizden."

Diğer yandan, 12 Kasım Çarşamba günü, yani, dün, kırsal kalkınma projesiyle ilgili, Düzcemizde bir dizi etkinliklere katılarak bu özel günde bizlerle beraber olan Sayın Meclis Başkanvekilimiz Nevzat Pakdil Beye, Sayın Devlet Bakanımız Beşir Atalay Beye, Sayın Tarım Bakanımız Sami Güçlü Beye, Sayın Grup Başkanvekilimiz Eyüp Fatsa'ya ve değerli bakanlık bürokratlarına buradan teşekkür ediyor; kırsal kalkınmayla birlikte kentsel kalkınmada desteklerini bekliyoruz.

Sayın Başkan, Türk Milletinin değerli temsilcileri; bu vesileyle, depremde hayatını kaybeden şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Yüce Allah'tan, milletimize bir daha böylesine acılar yaşatmamasını diliyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaşıkoğlu.

Gündemdışı üçüncü söz, Beykoz İlçesinin sorunları ve Beykoz Kundura Fabrikasının özelleştirilmesi konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun, Beykoz İlçesinin sorunlarına ve özelleştirme kapsamında bulunan Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasında yaşanmakta olan son gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Beykoz, dünya incisi bir yerdir. İstanbul'u bilmeyenler bile Beykoz'u bilirler, tanırlar. Beykoz'u, Sayın Başbakanımız da, Sayın Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin de çok yakından tanırlar. Geçmişte ve son seçimlerde, Beykozlular, kendilerine, hem Refah Partili hem de son seçimde AKP'li olarak, sandıkta büyük destek verdiler; ancak, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasında yaşanmakta olan son gelişmeler, ne Sayın Başbakanın ne de Sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in ne de AKP'nin, Beykozluların bu siyasî desteğini hak etmediklerini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Hükümetin, stratejik nitelikli kamu işletmelerini daha ileri verimlilik düzeyinde ekonomiye kazandırma amacından yoksun bir anlayışla sürdürmekte olduğu, emek haklarına duyarsızlık içinde yürütmekte olduğu, âdeta bir talan zihniyetiyle uygulamaya koyduğu "baba baba satarım" anlayışıyla uygulamaya dönüştürdüğü özelleştirme girişimlerinin son kurbanlarından biri de Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasıdır.

Hükümet, bu ilkesiz, kamu yararını gözetmeyen özelleştirme anlayışını, en son olarak Petkimde, Balıkesir SEKA'da, Trabzon Limanında, Tekelde sergiledi. Şimdi benzeri oyun, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasında oynanmak istenmektedir.

Bundan dokuz yıl evvel, 9 Nisan 1994'te, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak, bu kürsüde, o zamanki hükümetin Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasını kapatma girişimine karşı söz almış, CHP Grubuyla beraber bu karara karşı direnmiştik. O hükümet ve onu takip eden sağ hükümetler, bu kararlarını uygulamaya koyamadılar, geri adım attılar, bugünlere değin gelindi; ancak, bu arada, Beykoz Deri ve Kundurayı Özelleştirme İdaresine devrettiler, bakımını ihmal ettiler, yatırımı ihmal ettiler, kamu siparişlerini durdurdular ve tesise, giderek, siyaseti soktular, Balkanların ve Ortadoğu'nun en büyük ve yüzdoksan yıllık mazisine rağmen bu en modern devasa tesisini, işletmesini, âdeta duraksattılar, durdurdular.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ne yazık ki, iktidar oluncaya kadar, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası işçilerine hep vaat veren, biz, Beykoz Deri ve Kundurayı sattırmayız diyen, geçen dönemlerde de milletvekilliği yapmış olup halen Adalet ve Kalkınma Partisinde olan bazı siyasetçiler; yani, bu hükümet, bugün, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasının ipini çekmektedir.

Bakınız, Deri-İş Sendikası yapmış olduğu yazılı açıklamada ne diyor: "Sendika yönetimi olarak bizler on aydır Genel Müdüre, AKP'li bölge milletvekillerine, bakanlara ve hatta Başbakana ulaştık. Kendilerine rica ettik, âdeta yalvardık; fabrikamıza iş verilmesini, çalışmak ve üretmek istediğimizi bildirdik. Ancak, ne acıdır ki, talebimize duyarlılık ve ilgi göstermek yerine, bize, 'bu bir hükümet politikasıdır. Bizlerin görevi, bu fabrikaları tasfiye etmektir' yanıtını verdiler." Beykoz emekçilerinin açıklaması şöyle devam ediyor: "Beykoz halkından üç kuşak bu fabrikada çalışmıştır. Biz, Beykoz Deri ve Kundura çalışanları, Beykozumuza mal olmuş bu fabrikada çalışmak ve üretmek istiyoruz; bunu engelleyenleri şiddetle kınıyoruz."

Değerli arkadaşlarım, niye Sayın Mehmet Ali Şahin'e değindim; çok saygın bir siyasetçi arkadaşımız ve şu anda Başbakan Yardımcısı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Şunun için değindim: Sayın Şahin, Adalet ve Kalkınma Partili olmadan evvel farklı görüşler savunmaktaydı. Bundan dört yıl evvel bu kürsüden yaptığı konuşmada "Yazıktır, Beykoz Deri ve Kundura işçilerini sokağa dökmeyiniz. İşçileri sokağa dökmek, sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmaz. Özelleştirme adı altında yağma yapıyorsunuz. Kararınızı gözden geçiriniz. Bu fabrikaya sahip çıkınız" demekteydi.

Sayın Başbakan Yardımcısına şimdi sormak istiyorum: Şimdi Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasını haraç mezat satmaya çalışmanız, işçileri sokağa dökmeniz, sosyal devlet anlayışıyla bağdaşıyor mu? Ne değişti; yoksa değişen, bugün, Adalet ve Kalkınma Partili olmanız mıdır? Dün söylediğinizi bugün ne diye eyleminizle inkâr ediyorsunuz. Böylesine takıyyeci siyaset anlayışıyla halkımızı ancak bir kez kandırabilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, Beykoz'un ormanlık alanlarının bir bölümü, geçmişte, sağ partilere mensup bazı siyasetçilerin, özellikle DYP'li bir Orman Bakanının sorumsuz davranışlarıyla talan edilmiştir. Büyük kent rantları vurgunu yaratılmıştır. Şimdi de, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında, özelleştirme adı altında Beykoz'da yeni bir kent yağması, bir kıyı yağmasıyla karşı karşıyayız. Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası, İstanbul'un belki de en değerli arsası üzerinde kuruludur. Bu fabrika, Beykoz'da denize sıfır mesafede, 600 metrelik Boğaz kıyı cepheli, 183 000 metrekare arazi üzerine kuruludur. Hükümetin, 19 Eylül 2003 tarihli ilanla çıktığı özelleştirme girişimine Yıldırım Dış Ticaret Firması 29 750 000 dolarlık en yüksek bedelli teklifi vermiştir. Peşin ödeme halinde yüzde 10 indirim söz konusudur. Şu anda teklif, hükümetin değerlendirmesi aşamasındadır.

Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasının bulunduğu yerde benzer nitelikli arsanın metrekare bedeli 1 000 dolardır değerli arkadaşlarım. Sayın Mehmet Ali Şahin, dört yıl evvel yaptığı konuşmada, o zaman arsanın toplam değerini 150 trilyon olarak hesapladığını ifade etmiştir; yani, bugünkü bedelle 280 000 000 dolar. Nereden bakarsanız bakınız, sadece arsa bedeli, teklifin asgarî 6 veya 8 katıdır.

Şimdi, bu kürsüden hükümeti uyarıyorum. Bu talana dur deyiniz lütfen. Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasına sahip çıkınız. Zira, bu tesiste, üç nesil boyu Beykozluların ve ülkemizin her yöresinden buraya emeğini vermiş, alınterini dökmüş insanlarımızın hakkı vardır. Eğer, siz, bu talancı eyleme dur demezseniz, bu özelleştirmeyi durdurmazsanız, bu satışı durdurmazsanız, biliniz ki, buna ne Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası emekçileri ne Beykoz halkı ne de Cumhuriyet Halk Partisi geçit verecektir.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.

Hükümet adına, gündemdışı konuşmaya Tarım Bakanı Sayın Sami Güçlü cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Güçlü. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu'nun, Beykoz İlçesinin sorunları ve Beykoz Kundura Fabrikasının özelleştirilmesiyle ilgili olarak gündemdışı konuşmasına, Sayın Maliye Bakanımız bir cevap hazırlamış ve bu cevabı sizlere iletme görevini de, bugün burada görevli olmam hasebiyle bana verdiler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yalnız, Sayın Hacaloğlu'nun konuşmasında geçen kavramların, eğer yanlış not etmediysem, birkaç tanesini sıralamak ve bir genel değerlendirme yapmak istiyorum; sonra okumak istiyorum buradaki metni: "Talan zihniyeti", "ilkesiz, kamu yararını gözetmeyen özelleştirme yaklaşımı içerisinde olan bir hükümet", "yüzdoksan yıllık geçmişi olan devasa bir kuruluşun ihmali", "bu hükümet, Beykoz Fabrikasının ipini çekmektedir", "halkımızı ancak bir kez kandırabilirsiniz", "bu fabrikaya sahip çıkınız", "talancı eyleme dur deyiniz", "eğer bunu yapmazsanız, Beykoz halkı, çalışanları ve Cumhuriyet Halk Partisi size geçit vermeyecektir."

Arkadaşlar, bu üslubun çok sert olduğu kanaatindeyim. Türkiye'de, kamunun içerisinde bulunduğu durumu, Türkiye ekonomisinde yaşadığımız hadiseleri ve dünyada meydana gelen gelişmeleri dikkate aldığımızda, Sovyet blokuna dahil ülkelerde, özelleştirme uygulamalarının 1990 sonrasında katettiği mesafeyi düşündüğümüzde, ülkemizde bu konuda gerekli adımları hızlı bir şekilde atamadığımızı ve bunun toplumumuza giderek daha büyük bir maliyet yüklediğini; bu konuda, özelleştirme konusunda yaptığımız bütün çalışmalara, eleştirilere rağmen, arzu edilen gelişmeyi sağlayamadığımızı biliyoruz; ama, bu yaklaşım tarzının, bu konuda verimli bir özelleştirme yönteminin mutlaka bulunması lazım geldiğini, verimli olmayan bu işletme tarzlarından kurtulmamız gerektiğini; ama, bunun, bir talan şeklinde, âdeta ülke kaynaklarının peşkeş çekilmesi şeklinde ifade edilmesinin de anlaşılır hiçbir tarafı olmadığını ifade ediyorum. Dolayısıyla, bu ülkenin kaynaklarını, bu ülkede yaşayan bir vatandaşın, bir hükümetin, bir parti mensubunun, böyle bir nitelemeyle elden çıkarmasını tasavvur etmek, bunu kabul etmek, böyle bir şeyi düşünmek nasıl mümkündür, ona da hayret ediyorum ve müsaadenizle, bana ulaştırılan metni okumak istiyorum.

Sümer Holding Anonim Şirketi Beykoz Deri ve Kundura Sanayii İşletmesinde ayakkabı ile bot üretilmektedir. Anılan işletme, kundura üretim birimi, deri üretim bölümü ve sunî deri ve lastik-solüsyon üretim biriminden oluşmaktadır.

Kundura üretim biriminde, 2000 yılında 429 000, 2001 yılında 483 000, 2002 yılında 250 000 çift ayakkabı üretilmiş, 2003 yılında herhangi bir üretim yapılmamıştır. Kapasite kullanım oranı, 2000 yılında yüzde 11, 2001'de yüzde 12, 2002'de yüzde 6, 2003 yılında da 0'dır.

Deri üretim ve sunî deri ve lastik-solüsyon üretim birimlerinde, 1999 yılından bu yana üretim yapılmamaktadır.

2003 yılı başından bu yana, anılan işletmede, üretim olmadığı halde, işçiler ve memurlar çalışmadan ücret almaktadırlar.

İşletmenin bulunduğu alan, toplam 182 000 metrekaredir. Bu alan, askerî güvenlik bölgesi içerisinde kalmaktadır. Mevcut imar planına göre, bu arazinin 62 000 metrekaresi yeşilalan olarak ayrılmıştır. Geriye kalan 120 000 metrekare alanda ise, gerek Boğaziçi Öngörüm Bölgesinde kalması ve gerekse bu alanla ilgili Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararlarının bulunması sebebiyle, yapılacak yapıların yüksekliği 9,5 metreyi geçmeyecek şekilde, toplam inşaat alanı, emsalin 0,5 olması nedeniyle, ancak 42 000 metrekaredir.

Özelleştirme Yüksek Kurulunun 2003 yılı özelleştirme uygulamalarına ilişkin 3 Ocak 2003 tarih 2003/1 sayılı Kararı ekinde yer alan 2003 yılı özelleştirme takvim ve programında, Beykoz İşletmesinin varlık satış yöntemiyle özelleştirilmesi öngörülmüştür. Bu kapsamda, Beykoz İşletmesi için 19.9.2003 tarihinde ilana çıkılmış ve Türkiye'de tirajı yüksek 6 gazetede ilan verilmiş, Resmî Gazetede yayımlanmış, ayrıca Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca da ticaret odaları, borsalar, turizmciler ve çok sayıda yatırımcıya yazılı olarak da bu ihaleden bilgi verilmiştir. Diğer bir ifadeyle, ihale herkese duyurulmuştur. Son teklif alma tarihi olan 21.10.2003 tarihinde Fırat Plastik Kauçuk Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi, Yıldırım Dış Ticaret ve Pazarlama Anonim Şirketi, Toray İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi ve Gap Turizm Yatırım ve Ticaret Anonim Şirketinden olmak üzere 4 teklif alınmıştır. İhale komisyonunca tüm teklif sahiplerinden daha sonra bir revize teklif alınmış, devamında kamuoyuna açık nihai tur görüşmelerine geçilmiş, tüm katılımcılar ve izleyiciler önünde görüntülü kayıt altına alınarak yapılan açık ve şeffaf görüşmelerde başlangıçta tüm teklif sahiplerinden elemesiz bir teklif alınmış ve açık artırmaya geçilmiştir. İhale komisyonunca açık artırma başlangıç değeri 29 500 000 ABD Doları, artırım aralığı ise 250 000 ABD Doları olarak açıklanmış, ihaleye katılım Yıldırım Dış Ticaret ve Pazarlama Anonim Şirketi açık artırmaya 29 750 000 ABD Doları ile katılmış, diğer teklif sahipleri; Fırat Plastik Kauçuk Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi en son teklifini 12 600 000 ABD Doları, Toray İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi 12 000 000 ABD Doları, Gap Turizm Yatırım ve Ticaret Anonim Şirketi ise            10 000 000 ABD Doları vererek ihaleden çekilmişlerdir. Sonuçta, bu ihalede Yıldırım Dış Ticaret ve Pazarlama Anonim Şirketi 29 750 000 ABD Dolarıyla en yüksek teklifi vermiştir. Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca en yüksek teklifin 4046 sayılı Kanun gereği yapılan değerlendirme yöntemleriyle belirlenen değer tespitlerine göre makul değer aralığında kaldığı belirtilmiştir.

Şartnameye göre bu satışta, işçiler alıcıya devredilmektedir. İşçilerin kıdem tazminatları Sümer Holding Anonim Şirketi tarafından, ihbar tazminatları ise alıcı tarafından karşılanmaktadır. İşletmede halen 210 işçi, 45 memur ve sözleşmeli personel çalışmaktadır. Alıcının, satış bedelinin dışında ayrıca yaklaşık 935 milyar Türk Lirası civarında ihbar tazminatı ödeme yükümlülüğü ve mevzuat ve iş kanunlarından doğan sorumlulukları bulunmaktadır.

İhale sonrası en yüksek teklif veren firmanın durumu Rekabet Kurumuna bildirilmiş olup, görüş beklenmektedir.

Ayrıca, askerî güvenlik bölgesinde bulunduğundan, mezkûr işletmenin en yüksek teklif veren kişi firmaya satışına engel bir durum olup olmadığı Genel Kurmay Başkanlığından sorulacaktır. Daha sonra, tüm sonuçlar Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca, Özelleştirme Yüksek Kuruluna sunulacaktır. Konu, Özelleştirme Yüksek Kurulunun gündemine geldiğinde, Özelleştirme Yüksek Kurulunca değerlendirilerek bu satışın onaylanması veya iptali yönünde bir karar verilecektir.

Bana iletilen bilgiyi sizlere takdim ettim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güçlü.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sunuşların, Divan Üyemiz tarafından, oturduğu yerden sunulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Meclis araştırması önergeleri vardır.

Birinci önergeyi okutuyorum:

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Çorum Milletvekili Murat Yıldırım ve 25 milletvekilinin, Çorum İlinin turizm potansiyelinin değerlendirilerek, Hitit Uygarlığının tanıtımı için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/140)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üzerinde yaşadığımız topraklarda, 4 000 yıl önce döneminin en büyük medeniyetlerinden birisini oluşturarak, bugünkü Batı medeniyetinin şekillenmesini sağlayan, Hititlere başkentlik yapan Çorum'un, gelecek on yıl içerisinde ülkenin turizm açısından cazibe merkezi olacağına inanıyoruz.

Çorum'un turizm potansiyelinin değerlendirilerek bu potansiyelin yerel ve bölgesel (eski çağda Galatya olarak tarif bulan Çorum-Amasya-Tokat bölgesinde) bazda artırılması ve ilgili kurumların daha verimli ve koordineli çalışması için nelerin yapılabileceği konusunda Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisince Meclis araştırması yapılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

1- Murat Yıldırım                                (Çorum)

2- Zeyid Aslan                                (Tokat)

3- Ali Yüksel Kavuştu                                (Çorum)

4- Mücahit Daloğlu                                (Erzurum)

5- Agâh Kafkas                                (Çorum)

6- Hasan Aydın                                (Giresun)

7- İsmail Soylu                                (Hatay)

8- Muzaffer Külcü                                (Çorum)

9- Abdurrahim Aksoy                                (Bitlis)

10- Mustafa Eyiceoğlu                                (Mersin)

11- Mustafa Cumhur                                (Trabzon)

12- Mehmet Ergün Dağcıoğlu                                (Tokat)

13- Ali Er                                (Mersin)

14- Cemal Yılmaz Demir                                (Samsun)

15- Muzaffer Gülyurt                                (Erzurum)

16- Recep Garip                                 (Adana)

17- Şükrü Ayalan                                (Tokat)

18- Akif Gülle                                 (Amasya)

19- Fehmi Öztunç                                (Hakkâri)

20- Bekir Bozdağ                                (Yozgat)

21- İbrahim Çakmak                                (Tokat)

22- Mehmet Mehdi Eker                                 (Diyarbakır)

23- Hakkı Köylü                                (Kastamonu)

24- Sadullah Ergin                                (Hatay)

25- Eyüp Ayar                                (Kocaeli)

26- Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

Gerekçe:

Hititler, günümüzden 4 000 yıl önce, Anadolu'da dünyanın en büyük medeniyetini kurdular.

Tarihe damga vuran Hititlerin başkenti Çorum'un Boğazkale İlçesindeki Hattuşa'dır. Burası, UNESCO'nun koruması altındadır. Alacahöyük, Şapinuva ve Hüseyindede'de dünya tarihini etkileyen onbinlerce eser çıkmaktadır.

Hititlerin Anadolu'ya Kafkaslardan geldikleri sanılıyor. Ele geçirdikleri kentlerin tanrılarını da kendi tanrıları saymışlar. Hattuşa'ya "Bin tanrılı kent" denir.

Hititler, Mısır kadar eski ve zengindir; lakin, yeterince tanıtılamamışlardır. Her yıl piramitleri gezen yüzbinlerce turiste karşılık, Hattuşa'yı gezenler oldukça azdır. Hitit şehirleri inanılmaz zenginliktedirler. Biraz çabayla, buralar, dünyanın ilgi odağı olabilir.

Hititler, döneminin en üstün savaş teknolojilerini oluşturmuşlardır. Mısırlılar ile yaptıkları uzun savaşlar sonrasında imzalanan Kadeş Barış Anlaşması dünya tarihini etkilemiştir.

Hitit tarihi, günümüze ışık tutan birçok olayla doludur. Kadeş Anlaşmasının temeli, bu iki ülkeden birisine yönelik saldırı ve tehdide karşı ötekinin ona yardım edeceği ve savaşa birlikte gireceğidir. Bu, NATO Antlaşmasının 5 inci maddesiyle aşağı yukarı aynı düzenlemedir.

Eski dünyanın merkezi Anadolu ve Ortadoğu idi. Hititler, ele geçirdikleri ülke halklarını köle yapmaz, onlara özerklik tanırken, Mısırlılar insanları köle yapıyorlardı.

Hukukun üstünlüğü eski dünyada söz konusuydu; ama, bu üstünlük, kısas hukukuyla ifade ediliyordu, "göze göz, dişe diş"ti.

Hammurabi kanunlarından ikiyüz yıl sonra Hititler, tazminat hukukuna dönmüştür. Hititlerin tazminat hukukuna geçişleri, Roma hukukundan çok daha eski bir atılımdır. Tanıtılamadığından, Roma hukuku önplana çıkmıştır.

Hitit kentlerinde yaşlılar meclisi vardı. Krallar ya da valiler, bu meclisi danışma meclisi gibi kullanırlardı. Başkent Hattuşa'da ise soylular meclisi vardı; adı Panku. Hem yasama organı hem de yargı organı olarak çalışıyordu. Günümüz için inanılmaz bir başlangıç noktası. Sadece bu noktanın bile gayretle işlenilmesi, demokrasinin ve meclisli yönetimin temellerinin Anadolu'da atıldığını ortaya koyacaktır.

Kadın hakları konusunda da çok ileride idiler. Kadın ve erkek her konuda eşitti.

Kızılırmak yayının çerçevesinde dünyanın en büyük imparatorluklarından birisini kuran Hititler, dünya tarihinin en gizemli uygarlıklarından birisi olmaya devam ediyor. Bulunan tabletler okundukça Hitit gizemi çözülüyor; ama, bilinenler bilinmeyenlerin onda 1'i kadar.

Çağdaşlarının son derece basit bir kısas hukuku uyguladıkları bir dönemde nasıl olup da bugünkü hukuk düzeninin temelini oluşturan tazminat hukukuna geçebildiler? Dünyanın birçok bölgesinde bugün bile çözülemeyen kadın-erkek eşitliğini nasıl yaşama geçirdiler? Modern meclisin temeli Panku'ya nasıl ulaştılar?

Bu gizemli medeniyete sahip çıkmak zorundayız. Biz, 3 500 yıl önceki Hattuşa Kalesinde bir Boğazkale yapamamışız. Hattuşa ne kadar özenle yapılmış ise, Boğazkale de o kadar özensiz.

Hititlerin üzerinden birçok medeniyet geçtiği için geriye kalanlar Mısır'dakilerden az; lakin, bu uygarlığın sanat, kültür ve bilim alanında oldukça ileriye gittiğinin kanıtları duruyor. Kalıntıların teknolojik imkânlar kullanılarak ayağa kaldırılması gerekiyor. Hattuşa'da kale surları o zamanın teknolojisine göre yeniden yapılıyor.

Mısır'a döviz akıyor, Hititlerin açığa çıkarılması ve tanıtılmasıyla ülkemize gelecek yüzbinlerce turist ekonomimize büyüt katkı sağlayacaktır. Gösterime giren "Hititler" filmi dünyada büyük ilgi uyandırmıştır.

Atatürk'ün Hitit medeniyetinin açığa çıkarılmasına verdiği önem çok büyüktü. 1930'larda Türk Tarih Kurumunu kurarak Hititlerin araştırılmasının önünü açtı. 1935'te Alacahöyük kazılarının başlamasını sağladı. Nazi Almanyasından Hitit dili uzmanlarını Türkiye'ye davet etti.

Hitit uygarlığı, Türk Milletinin ayağının altında binlerce yıldır yatan ve kaldırılmayı bekleyen bir şans.

Hitit medeniyetinin ülke turizmine önemli bir gelir kaynağı olması için yapılacak çalışma ve hazırlanacak projeler büyük önemi haizdir.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt ve 20 milletvekilinin, Samsun İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Samsun İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- Mehmet Kurt                                (Samsun)

2- Ahmet Yeni                                (Samsun)

3- Suat Kılıç                                (Samsun)

4- Musa Uzunkaya                                 (Samsun)

5- Mustafa Demir                                (Samsun)

6- Adem Tatlı                                (Giresun)

7- Mustafa Dündar                                (Bursa)

8- Hacı Biner                                (Van)

9- Ali Öğüten                                (Karabük)

10- Osman Kılıç                                (Sıvas)

11- Mustafa Çakır                                (Samsun)

12- Mustafa Elitaş                                (Kayseri)

13- Mustafa Duru                                (Kayseri)

14- Erdoğan Özegen                                (Niğde)

15- Ahmet Çağlayan                                (Uşak)

16- Asım Aykan                                (Trabzon)

17- Cemal Uysal                                (Ordu)

18- Mehmet Sarı                                (Osmaniye)

19- Selami Uzun                                (Sıvas)

20- Nevzat Doğan                                (Kocaeli)

21- Cemal Yılmaz Demir                                (Samsun)

Gerekçe:

Samsun İli, Karadeniz Bölgesinin gerek coğrafî gerekse demografik faktörleri açısından en büyük, en önemli şehri konumundadır. Avrupa Birliğine girme arifesinde olduğumuz şu sıralarda Karadeniz Bölgesinin bütçeden hak ettiği payı alması, iş ve üretim çeşitliliğini artırması açısından pilot bölge olarak değerlendirilebilecek bir şehirdir. Son zamanlarda değişen yeni dünya düzeninde gerek Balkanlarda gerekse Beyaz Rusya ülkeleriyle gerekse Ortaasya Türk Cumhuriyetleriyle olan ticarî, sosyal ve ekonomik ilişkileri geliştirmek bu konuda Karadeniz Bölgesinin en müsait şehri olan Samsun'u bir Avrasya ticaret merkezi haline getirmenin yolundan geçecektir. Avrasya olarak bilinen bu yeni siyasî ve ekonomik coğrafyaya açılan kapısı sayılabilecek Karadeniz Bölgesinin ve bölgenin en önemli merkezi konumundaki Samsun'un önemini bir kat daha artırmaktadır.

Fakat, bu zamana kadar geçen süre içerisinde, Samsun'un bu öneminin bilincinde hareket edildiği söylenemez. Son derece müsait jeostratejik coğrafyasının verdiği potansiyel de değerlendirilememiştir. Bu açıdan, Türkiye'nin en büyük iki nehri olan Kızılırmak ve Yeşilırmak, ülkemizin su kıtlığı çeken diğer bölgelerine göre boşa akan doğal kaynak mesabesinde olup, aynı zamanda, bu ırmakların içerisinde bulundukları Bafra ve Çarşamba Ovaları yine ülkemizin büyük oranda sebze ve meyve ihtiyacını karşılamakta; fakat, mevcut üretimi artıracak, üreticilerin sorunlarını ortadan kaldıracak herhangi bir çalışma yapılmamaktadır.

Coğrafî ve geniş liman hinterlandına rağmen, sosyoekonomik gelişmişlik seviyesi itibariyle Türkiye ortalamalarında oldukça gerilerde olan bölgede, gerek tütün üreticileri gerek fındık üreticileri gerek delta etrafında şekillenen ova üreticilerinin sorunları, aslında ülkemizi de etkileyen büyük sorunlardır. Beyaz Rusya ülkeleriyle olan ticarî ilişkilerimiz, Samsun Limanının geniş hinterlandı, bölgede bir tersane yapımı ihtiyacı, dünya ticaret merkezi kurulması gereksinimi, rafineri kurulması gibi aciliyet gerektiren hususların bir Türkiye gerçeği açısından ele alınması zorunludur.

Olağanüstü Hal Bölgesinde ve kalkınmada öncelikli yörelerde vergi teşvikleri uygulamak ve yatırımlara bedelsiz kamu arsa ve arazisi temin etmek suretiyle yatırımları ve istihdam imkânlarını artırmak amacıyla çıkarılan 4325 sayılı Kanun kapsamına, Samsun İli, kalkınmada öncelikli yöreler kapsamında olduğu halde alınmamıştır.

İç kesimlerdeki ilçelerimiz; Türkiye millî gelirindeki payı itibariyle yapılan "en zenginden en yoksula ilçeler" sıralamasında, olağanüstü hal kapsamındaki kimi ilçelerden bile daha geridedir. Bu ilçeler, tarıma dayalı gıda sektörü yatırımları için cazibe merkezi olma konumunu kaybedecektir.

Yine, Samsun-Merkez Organize Sanayi Bölgesinde henüz proje aşamasında olan 20 firma, yatırım kararlarını yeniden gözden geçirecek ve yatırım kapsamında olan diğer illerimizi tercih edeceklerdir. Kuruluş aşamasında olan Samsun-Kavak Organize Sanayi Bölgesi, kıyı şeridine 45 kilometre mesafede olması nedeniyle yatırımcılar için cazibesini kaybedecektir. Özellikle İstanbul merkezli tekstil ve konfeksiyon sektörlerinin Karadeniz Bölgesine gösterdikleri ilgi bir anda sadece özel teşvik kapsamına alınan illerimize yoğunlaşacak, bu emekyoğun sektörlerin ilimizde yatırım yapma kararları tamamen değişecektir. Bu da, ilimizin ve ilçelerimizin işsizlik sorununa aranan çözümlerin önemli ölçüde tıkanması sonucunu doğuracaktır. 4325 sayılı Kanun kapsamına; "Sosyoekonomik Gelişmişlik Düzeyi" ilçeler bazında değerlendirme yapılarak, il merkezlerinin dışında geri kalmış ilçelerin alınmasını temin edecek bir çalışmanın bir an önce yapılması gerekmektedir.

Dolayısıyla, Samsun'un gelişen ve genişleyen dünya konjonktürüne göre yeniden dizayn edilmesi, yaşanan gelişmeler karşısında mevcut potansiyelinin araştırılarak sorunlarının ve çözüm yollarının tespit edilmesi saikiyle bu Meclis araştırması önergesi verilmiştir. Ülkemizin uluslararası camiaya açılan kapısı ve doğal limanı olarak addedilen Samsun'un, bu devasa sorunlarının çözülmesinde gerek Karadeniz Bölgesine gerekse ülkemize yararlı ve faydalı olacağı inancındayız.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

3.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri; İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, hükümetin Irak politikasıyla ilgili olarak genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/4)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hükümetin Irak'la ilgili olarak Meclise sunduğu tezkereler ve daha sonra yaptığı uygulamalar çelişkili, Türkiye'nin çıkarlarına ve itibarına zarar verici olmuştur. Yabancı ülkelerden asker davet edilmesi, yurt dışına asker gönderilmesi ve savaş ilanı Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisindedir. Bu yetki, Anayasamızın 92 nci maddesine göre, ancak uluslararası hukukun meşru saydığı hallerde kullanılabilir. Hükümet, Anayasamızın bu amir hükmünü görmezlikten gelmiş ve meşruiyet koşulları gerçekleşmeden yabancı askerlerin daveti için Meclisten yetki istemiştir; ayrıca, sanki bu yetki alınmış gibi, Türkiye'deki bazı üslerin, limanların ve tesislerin modernleştirilmesinde Amerikan askerlerine görev verilmesi için Meclisten yetki almıştır. Bu arada, ülkemize gelecek Amerikan askerlerinin tabi olacakları kurallar ile Irak'ta yapılacak işbirliğine ilişkin bir muhtıra Amerikalılarla müzakere edilmiştir. Bu birinci tezkerenin çıkarılması, Amerikan Hükümetinde, Türkiye üzerinden bir cephe açılmasına Türkiye'nin müsaade edeceği beklentisi yaratmıştır. Amerikan yetkililerinin açıklamalarından anlaşıldığına göre, hükümet, Amerikalılara bu yönde vaatte de bulunmuştur. 1 Mart tarihinde hükümetin 65 000 Amerikan askerinin Türkiye'de konuşlandırılmasını öngören tezkeresi reddedilince, bu, Amerika Birleşik Devletlerinde büyük hayal kırıklığı yaratmış ve Türk-Amerikan ilişkileri bundan zarar görmüştür. Böylece, hükümet, bir yandan Anayasamızı ihlal ederken, bir yandan da Amerika ile ilişkilerde itimatsızlık yaratmıştır.

Hükümet, 1 Mart tezkeresiyle, aynı zamanda, Türk askerlerinin Kuzey Irak'a gönderilmesi için de Meclisten yetki istemiştir. CHP'nin, bu talebin ayrı olarak sunulması halinde destek vereceğini bildirmesine rağmen, hükümet, Amerikan askerlerinin daveti ile Türk askerlerinin gönderilmesini aynı tezkere içinde sunmakta ısrar etmiş; böylece, her iki önerinin de reddedilmesine yol açmıştır. Hükümetin tavrı, ülkemizi, sınır güvenliğimizin korunması için Irak'a asker gönderme olanağından mahrum etmiştir.

20 Mart tarihinde sunulan tezkere ile hükümet hava sahasının yabancı uçaklara açılmasıyla birlikte Türk askerlerinin Kuzey Irak'a gönderilmesi için yetki talebini tekrarlamıştır. CHP'nin muhalefetine rağmen bu tezkere Mecliste kabul edilmiş, hükümet hava sahasını açmış; ancak, Amerika'nın itirazı karşısında Kuzey Irak'a asker göndermeye cesaret edememiştir. Neticede, hükümet, tezkerenin geçerlilik süresinin sona erdiği 20 Eylüle kadar Meclisin kendisine verdiği yetkiyi kullanmamıştır. Bu arada, hükümet, 23 Eylülde Amerika Birleşik Devletleriyle imzaladığı anlaşmayla 8,5 milyar dolarlık kredi karşılığında Kuzey Irak'a asker göndermemeyi taahhüt etmiştir. Bu, cumhuriyet tarihimizde siyasî koşullu ilk kredi anlaşması olmuş ve ülkemizin itibarı zedelenmiştir. Anlaşma halen Meclisten ve halktan gizlenmektedir.

7 Ekim tarihinde Meclise sunulan yeni bir tezkereyle, hükümet, Irak'a asker göndermek için Meclisten yetki istemiştir. Hükümetin önerisi, Meclisin yetkisinin hükümete devredilmesi anlamına gelmektedir. Bu yaklaşımıyla, hükümet, bu açıdan da Anayasamızı ihlal etmiştir. Üstelik, bu tasarı sunulurken, gene uluslararası meşruiyet koşulu aranmamış, Birleşmiş Milletlerden gerekli kararın çıkması beklenmemiştir.

CHP, Irak Halkının tepkisine ve Türk Milletinin büyük çoğunluğunun karşı olmasına ve Kuzey Irak'taki PKK/KADEK teröristlerinin tasfiye edilmemiş olmasına dikkat çekerek, bu tezkereye de karşı çıkmıştır. Hükümet, AKP milletvekillerinin oylarıyla Meclisten yetki almış; ancak, Irak'taki tepkiler ve ABD'nin isteksizliği neticesinde asker göndermekten vazgeçmiş ve böylece, aldığı yetkileri kullanamaz duruma düşmüştür. Hükümetin izlediği bu çelişkili yaklaşımlar, Türkiye'nin itibarına, güvenilirliğine ve ciddiyetine gölge düşürmüştür. Bu koşullarda, hükümetin, Meclisten aldığı yetkiyi iade etmesi veya Meclisin, verdiği yetkiyi geri alması en doğru yol olacaktır.

Bütün bu gelişmelerin ışığında, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca TBMM CHP Grubu adına genel görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ali Topuz

K. Kemal Anadol

Haluk Koç

 

İstanbul

İzmir

Samsun

 

CHP Grup Başkanvekili

CHP Grup Başkanvekili

CHP Grup Başkanvekili

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- (10/8, 48) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/392)

     12.11.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince (10/8,48) esas numaralı bir Meclis araştırması komisyonu kurulmuştur. Komisyonumuz, Genel Kurul tarafından verilen üç aylık sürede çalışmalarını tamamlayamamıştır.

Bu nedenle, 12.11.2003 tarihinde toplanan Komisyonumuz, Genel Kuruldan, İçtüzüğün 105 inci maddesine göre, 17.11.2003 tarihinden itibaren bir aylık eksüre istenmesine karar vermiştir.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

           Mustafa Baş

                   İstanbul

Komisyon Başkanı

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 105 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince, Komisyona bir aylık süre verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

2.- Slovenya Ulusal Meclisinin, TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyeti Slovenya'ya resmî davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/393)

     12.11.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dışişleri Bakanlığının 9.10.2003 tarihli ve 425.40/Slo./2003/BAGY/412030 sayılı yazısında, Slovenya Ulusal Meclisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu heyetini Slovenya'ya davet ettiği bildirilmiştir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

           Bülent Arınç

Türkiye Büyük Millet Meclisi

                   Başkanı

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1- Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların müzakerelerini erteliyoruz.

Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

3.- Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/687) (S. Sayısı: 276) (X)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 276 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Kemal Demirel; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KEMAL DEMİREL (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüşmekte olduğumuz, Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı, hükümetin acil eylem planı içerisinde yer alan, 15 000 kilometre duble yol çalışmasıyla ilgili olarak Meclise gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bugün, ülkemizde ulaşım, karayolları, demiryolları, denizyolları, havayolları olarak nitelendirilir; ama, bunu söylerken, ülkemizde, ne yazık ki, 1950'den sonra, karayollarına gereken önem verilmiş, onun dışında kalan demiryolları ve denizyolları gereken ilgiyi görememiş ve bu çerçevede de, demiryolları ve denizyollarının adeta unutulmasının neticesinde, ülke, trafik canavarına mahkûm edilmiş.

Bugün, ülkemizde, 1 851 kilometre otoyol, 31 319 kilometre devlet yolu, 30 050 kilometre il yolu, 290 998 kilometre köy yolu olmak üzere, toplam karayolu 354 218 kilometredir. Demiryolu 10 910 kilometre; denizyolu ise -ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili- 4 500 denizmili, kilometre olarak da 8 333 kilometredir. Yani, kısacası, ülkemizin bu üç ana ulaşımıyla ilgili olarak yapmış olduğumuz araştırmalarda, ne yazık ki, karayollarının yanında, demiryollarının ve denizyollarının gereken önemi alamadıklarını gördüğümüzü burada vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, yine, ülkemizde karayollarında seyreden araç sayısıyla ilgili bilgi vermek istiyorum: 119 735 adet otomobil, 527 798 adet kamyon, 142 406 adet otobüs, 159 994 adet minibüs, 271 575 adet kamyonet olmak üzere ticarî amaçla karayollarında seyahat eden araç var.

Bugün, Avrupa'daysa, toplam 180 000 civarında kamyon ve TIR aracı var. Yani, kısacası, bütün Avrupa'daki araçların toplamı, bizdeki araç sayısına dahi yetişmiyor. Bu da, ülkemizdeki mevcut karayolları hem şehirlerarası hem ülkelerarası açıdan ele alındığı zaman, karayollarımızın yeterli gelmediğini gösteriyor.

Tabiî, bu hızlı gelişme çerçevesinde, Karayolları bu konuda elinden gelen gayreti göstermesine rağmen, teknolojinin hızlı gelişmesi neticesinde, yolların yetersizliğinden dolayı, bugün, ülkemizde, trafik kazaları sıkça yaşanan bir olay olarak karşımıza çıkıyor ve bugün de, duble yolla ilgili olarak bu tasarı önümüze geldiği zaman, biz de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu konudaki araştırmalarımızı yapıp, kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ulaşımın, bu ülkenin, artık, sadece hükümetler gelip geçtiği zaman kendi programları çerçevesinde ele alması gereken değil, tam tersine, ulaştırmayla ilgili anaplanların oluşturularak, kim gelirse gelsin, o ulaştırma anaplanının devam etmesi gereken bir konu olduğunu vurgulamak istiyorum. Yani, bugün, bu ülkede yaşananların tekrar yaşanmaması için, ülkede her geçen gün artan can ve mal kaybının önüne geçmek için, Türkiye'nin, acilen ulaştırma anaplanına ihtiyacı var.

Değerli arkadaşlarım, bugün, Türkiye'deki trafik kazalarını da kısaca belirtmek istiyorum. Her 80 saniyede bir trafik kazası oluyor bu ülkede, her 5 dakikada 1 kişi yaralanıyor, her 2 saatte ise 1 vatandaşımız hayatını kaybediyor ve ne yazık ki, trafik kazalarında biz, dünyada, birinciliği kimseye kaptırmıyoruz.

Türkiye'de ise, İstanbul 1 inci, Ankara 2 nci, İzmir 3 üncü, Bursa 4 üncü sırada yer alıyor. Yine, Türkiye, trafik kazalarında ölen 0-14 yaş grubunda ise, Amerika, Japonya ve 15 Avrupa ülkesinin arasında, yüzde 16,13'le 1 inci sırada yer alıyor. Yani, bu da şunu ortaya koyuyor: Çocukların da ölümünde, Türkiye, ne yazık ki, 1 inci sırada.

Değerli milletvekillerim, bugün, hükümet, Köy Hizmetlerinde, Devlet Su İşlerinde, Orman Bakanlığında bulunan atıl makineleri kullanarak ve personeli de değerlendirerek, bu sene içerisinde yapılacak 1 600 kilometre duble yolla ilgili bize bilgi aktardılar; ama, değerli milletvekilleri, bu çalışmaları yaparken, ne yazık ki, trafik kazalarını meydana getiren sebeplerin başında yer alan insan unsurunu asla unutmamalıyız. Bugün, trafik kazalarında başlıca unsur, insan ve yüzde 96 gibi büyük bir oran; yol yüzde 2, taşıt ise yüzde 1,1... Bu da şunu ortaya koyuyor: Yolların yapılması, trafik kazalarının önlenmesi için önemli bir etken, otoyollar etken, duble yollar etken ya da bazı yolların gözden geçirilmesi, tamir edilmesi etken. Bunlar yapıldığı zaman, trafik kazaları mutlaka aza inecek; bundan kuşkum yok.

Değerli arkadaşlarım, eğer, belleğimizi kurcalarsak, daha birkaç ay öncesinde, yine, Türkiye, ne yazık ki, büyük kazalar yaşadı. Bunlardan bir tanesi, İstanbul-Silivri arasında meydana geldi. Değerli milletvekilleri, o yol otobandı; yani, o otobanda, araçlar birbirleriyle karşı karşıya gelme şansını bulamazlar; 3 şerit sağda, 3 şerit solda... Böyle bir ortamda, bir TIR'ın minibüsle çarpışması neticesinde, 18 yurttaşımız hayatını kaybetti. Yine, Türkiye'nin otobanlarından bir tanesi, Bolu-Kaynaşlı arasında. Bolu-Kaynaşlı'da da 6 şeritli yol var ve yine, otobüslerin karşı karşıya gelmesi neticesinde, 38 kişi hayatını kaybetti. Kısacası, trafik kazalarını önlemek için yolların yapılması önemli; ama, bu yolların ötesinde bir gerçek var; o da, Sevgili Mustafa Kemal Atatürk'ün bize yol gösterdiği gibi, eğer demiryollarını gündemimize almazsak, eğer çağdaş ülkeler gibi, denizyollarına gereken önemi vermezsek, biz ne kadar yol yaparsak yapalım, trafik kazaları, yine, bu ülkenin başında, büyük bir sorun olarak var olmaya devam edecek, insanlarımız hayatını kaybedecek, maddî ve manevî büyük kayıplara uğrayacağız.

Değerli milletvekillerim, şimdi, trafik kazalarının bu ülke ekonomisine vermiş olduğu zararları kısaca belirtmek istiyorum: 1980 yılından 2002 yılına kadar bu ülkede yaşanan depremlerde ölen insan sayımız, vatandaşımızın sayısı 100 000; ama, son yirmiiki yılda trafik kazalarında ölen vatandaş sayısı 125 000. Yani, biz, yollarda, âdeta depremi yaşıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yine, son dört beş yıllık rakamlara bakarsak, Türkiye'nin trafik kazalarındaki ekonomik kaybı 20 katrilyon civarında.

Bakın, Türkiye'de, eğer, trafik kazaları bir yıl olmamış olsaydı, bu ülkede neler yapılabilirdi; rakamlarla vurgulamak istiyorum: Bugün, bu ülkenin konut sorunu var. Konut olarak, 100 metrekareden, 882 000 tane ev yapılabilirmiş. 5 kişi oturduğunu varsayarsak 4 000 000 kişi burada kalabilir. Yine, bu ülkenin hastane sorunu var; 300 yataklı 1 339 tane hastane yapılabilirmiş; yani, 1 339 hastane!.. Yine, 5 550 000 öğrencinin dört yıllık eğitim bursu karşılanabilirmiş. Değerli milletvekillerim, yine, bugün, burada konuştuğumuz duble yolla ilgili olarak çarpıcı bir rakam; 16 000 kilometre yol yapılabilirmiş. Yani, biz, bu kazaları yüzde 10 azaltabilmiş olsak, 1 600 kilometrelik duble yolu yapmış olacağız.

Bu gerçekten hareket ettiğimiz zaman, yine, bu ülkede, öğrencilerimizin eğitimiyle ilgili olarak, eğitim şartlarının daha iyi olması noktasında hep görüşlerimizi ortaya koyuyoruz. Diyoruz ki, Türkiye'nin geleceği olan çocuklarımız en iyi şekilde eğitilmeli, okumalı; ama, okullarımız yeterli değil, bazı kentlerde 60 - 70 kişilik sınıflar var. Bunun da önüne geçmenin yolu, işte bu trafik kazalarını aza indirmekten geçer. Ne yapılabilirmiş, değerli arkadaşlarım, biliyor musunuz; 480 öğrenci kapasiteli 12 000 ilköğretim okulu yapılabilirmiş, 12 000 ilköğretim okulu!... Yani, Türkiye'nin devasa sorunları var; ama, bu sorunları aşmanın yolu, kaynaklarımızı gerçekten rasyonel şekilde değerlendirebilmek.

Ne yazık ki, bu ülkede, hâlâ uçakların inmediği havaalanlarını, üzerinden doğru dürüst araçların geçmediği yolları, otobanları gördüğümüz zaman, geçmişte, popülist politikalar uğruna yapılan bu yanlışların ülke ekonomisine vermiş olduğu zararı da görmüş oluyoruz.

Bugün, bunun için karayollarında gereken yatırımı yaparken, diyoruz ki, bu ülkede, karayollarının ötesinde, demiryolları için de kaynakların ayrılması gerekir. Bu yolların genişlemesinin, duble yolların yapılmasının, kazaların önüne geçme noktasında yeterli gelemediğini rakamlarla ortaya koymuştum. Bunun için, hükümetimizin, bu konuda, yapmış olduğu bu yolların, trafik kazalarını önlemede, aza indirme noktasında faydalı olacağını, ama, yeterli olamayacağını belirtiyorum ve kaynaklarımızı demiryolları ve denizyollarına aktararak, çağdaş ülkeler gibi ulaşımımızı gerçekleştirmemiz gerektiğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, eğer, bugün 1983 ile 1993 yılları içerisindeki ulaştırma anaplanı uygulanmış olsaydı, bugün 3 000 kişi hayatını kaybetmeyecekti, 36 000 kişi yaralanmayacak, 1 500 000 ton emisyonla hava kirletilmiş olmayacaktı. Bugün, bu ülkede, yollarımızın etrafındaki çevre kirliliğini görmezden gelemeyiz. Onun için, karayollarına gereken önemi verirken, çağdaş bir şekilde, diğer ulaşım alanlarına da yönlenmemiz gerekir.

Değerli arkadaşlarım, sevgili milletvekillerim; Türkiye'nin, bugünden itibaren, ulaşımını gözden geçirmesi gerektiğini vurgulamıştım. Çevre kirliliğinde, karayolları payının yüzde 85, demiryolları payının da yüzde 5 olduğunu söyledim.

Değerli milletvekillerim, trafik terörüne son verebilmek için, bu ülkenin ulaşımıyla ilgili, altı yedi yıldan beri sürdürdüğümüz bir çalışma var. 38 vilayet dolaştım, bu 38 vilayette, trafik terörüne karşı, ülkenin demiryolu ihtiyacını vurgulamakla ilgili yürüyüşler yaptım, basın toplantıları yaptım ve görüyorum ki, herkes demiryolunu istiyor, herkes denizyollarına gereken önemin verilmesini istiyor; ama, ne hikmetse, bu konuda ileri adım atılması noktasında, yeterli gayret gösterilmiyor.

Değerli milletvekilleri, bu çalışmayla ilgili olarak bir anımı anlatmaktan geri kalmayacağım. Biliyorsunuz, Türkiye'nin en büyük trafik kazası Konya Karapınar'da gerçekleşti. Konya Karapınar'da, 49 vatandaşımız, 8 dakikada yanarak hayatlarını kaybetti. Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en büyük trafik kazasıydı; bir otobüs ile bir kamyonun çarpışması. Her yıldönümünde oraya gider, oradaki o kaza yerine gider, bir kez daha, o kazada hayatını kaybeden yurttaşlarımızın yakınlarıyla günümü geçiririm. Bir seferinde yaşadığım anımı anlatmak istiyorum: Değerli milletvekillerim, anma töreninde, çocuğu Niğde Üniversitesinde okuyan bir annenin feryadını -trafik kazalarının getirdiği boyutları, ailelerde yaratmış olduğu yıkımı ortaya koymak için- buradan bütün Türkiye'ye iletmek istiyorum. Şöyle diyordu o anne: "Ben, kızımı, bu ülkenin geleceğiyle ilgili hayırlı bir evlat olsun diye gönderdim Niğde Üniversitesine; ama, dönüşünde avucuma küllerini verdiler!" O, ağlayan annenin feryadını bütün Türkiye'ye buradan iletmek istiyorum. Böyle bir gerçek var bugün. O yoldan çok gidip geldim, orada kolay kolay trafik kazası olmaz; ancak, bu tür trafik kazalarını önlemenin yolu, demiryollarına önem vermekten geçer.

Duble yollara evet diyoruz; ama, Türkiye'de yolsuzlukları önlemek için de, duble yolları yapmak yetmez.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bugün, Sayın Bakanı komisyonda dinledik. Yıllar önce kilometresi 1 trilyon liraya mal olan karayolunun, şu anda 200 milyar liraya mal olduğunu kendileri bize iletti. Sayın Bakandan, burada, bu konuyu açık ve net olarak açıklamasını istiyoruz. Bu bakiye 800 milyar liralar nereye gitti?! Sayın Bakan, karayolunun kilometresinin daha evvel 1 trilyon liraya, şimdi ise 200 milyar liraya mal olduğunu ifade ediyor; aradaki bu farkın nereden kaynaklandığını kamuoyuna açık ve net olarak ortaya koymalıdır.

Sonuç olarak, Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkenin ulaşım sisteminin, ülkenin gerçekleri göz önünde tutularak, ülkenin ekonomisi dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğine inanmaktadır. Biz, karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu, birbiriyle çelişen değil, birbirlerini tamamlayan unsurlar olarak ele alınmalıdır diyoruz. Bu ülkede trafik kazalarının, dolayısıyla maddî ve manevî kayıpların en aza indirilmesi noktasında, bölünmüş yol konusunda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy vereceğimizi söylüyoruz. Yalnız, bu konuda, karayollarında gece gündüz demeden, kar kış demeden çalışan arkadaşlarımızın da haklarının alınması noktasında komisyonda bir önerge vermiştik; kabul edilmemişti. İnanıyorum ki, burada, değerli milletvekilleri tarafından böyle önergeler kabul edilir ve Karayollarında çalışan arkadaşlarımız da mağdur olmaz.

Hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Sayın milletvekilleri, saat 18.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.36

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.00

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 18 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısının müzakerelerine devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/687) (S. Sayısı : 276) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Söz sırası, tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Ilıcalı'ya aittir.

Buyurun Sayın Ilıcalı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisinin temsilcisi Değerli Milletvekili arkadaşımız Sayın Kemal Demirel Beyin konuşmalarını tamamlayacak şekilde, onun ifadelerini tekrardan kaçınarak, bu önemli konuyla ilgili görüşlerimizi açıklayacağım.

Tabiî, bu görüşlerimizi açıklarken, karayollarına gelmeden önce, ülkemizin ulaşım politikaları açısından, ulaşım projeleri açısından geçmişteki ve bugünkü durumunu, geleceğe yönelik neler yapılabileceğini de zamanım yettiğince, sabrınızı da zorlamadan, size özet bir şekilde vereceğim.

Tabiî, bu bilgileri aktarırken, 1979 senesinden milletvekili oluncaya kadar, 2002'ye kadar, üniversitede ulaştırma dalında çalışmış, bu dalda birçok toplantıya katılmış, merkezî yönetimin, yerel yönetimin komisyonlarında görev almış bir kişi olarak, bu tecrübeyle, bu zamana kadar bazı hususların neden yapılamadığını da sizlerle paylaşmak istiyorum.

İlk başta özellikle şunu söylemek isterim ki, 1979'dan 2002'ye kadar, ulaştırma konusunda katıldığım bütün bilimsel toplantılarda, sonuçlar çıktı; o sonuçların çoğu uygulanamadı. Neden uygulanamadığını da irdelediğimiz zaman, genelde, bu, ya yürütmenin sorumluluğundaydı -yani, hükümetin bazı konularda bazı öncelikli projeleri hayata koyması gerekiyordu- veya bunlara ait kriterleri çok iyi belirlemesi lazımdı veyahut da bizlerin, yani bizden önceki milletvekillerimizin, yasama organının birtakım yasalar çıkarmasına ihtiyaç vardı; ama, bu, yasama, yürütmeye takıldı. Şunu özetle söylemek isterim ki, 2002'deki bir sempozyumla -asistan olduğum zaman- 1980'deki sonuçlar itibariyle hemen hemen aynı şeyler çıktı.

Şimdi, biz kendimizi burada çok şanslı sayıyoruz. İktidarıyla, muhalefetiyle ulaştırma konusunu çok önemsediğimizi düşünüyorum. Burada şunun da altını çizmek isterim ki, özellikle Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda, iktidarıyla muhalefetiyle çok iyi bir koordinasyon içerisinde çalışıyoruz. Bundan önce de, yine Türkiye'de yirmi yıldır konuşulup çıkarılamayan Karayolu Taşıma Kanununu burada oybirliğiyle çıkardık, hiçbir şey olmadı; çünkü, biz, bunu, komisyonda ve oluşturulan altkomisyonda derinlemesine incelemiştik.

Değerli milletvekilleri, bunlar bilimsel temellere dayandığı müddetçe, çıkacak sonuçlar uygulanabilirse eğer, uygulanırsa önümüz açılır. İşte, Değerli Kemal Demirel Bey de, Partisi adına, bölünmüş yolu destekleyeceğini; ama, sadece bunların yeterli olmadığını söyledi; doğrudur. Ulaşım nedir diye -kendisi bunu tarif etmişti- bir kere de ben tarif edersem, insan ve eşyanın yararlı bir amaç için yer değiştirmesidir. Bu yer değiştirme nasıl sağlanıyor- bakın, altını çiziyorum, insan ve eşya, araçlar demiyorum- insan ve eşya nasıl taşınıyor, bu yer değiştirme nasıl gerçekleşiyor; işte, bu ulaştırma sistemlerini sıralayacak olursak; karayoluyla gerçekleşebiliyor, demiryoluyla gerçekleşebiliyor, havayoluyla gerçekleşebiliyor, su yollarıyla gerçekleşebiliyor, boru hatlarıyla gerçekleşebiliyor.

Şimdi, bizim, burada, tabiî, karayollarıyla ilgili konuya girmeden önce, bu sistemlere bir bütün olarak bakmamız gerektiğinin altını çiziyorum. Burada şunu da vurgulamak istiyorum ki, değerlendirmelerdeki esasımız, bilimsel esaslardır. Bunun da, ağırlıklı olarak, bir mühendislik problemi olarak ortaya konulması gerektiğini vurguluyorum. Bunları, zaten, beraber paylaşıyorsak, sonuçlara da, mutlaka, bizlerin beraber yapacağı güzel çalışmalarla ulaşacağız.

Şimdi, ne yapacağız o zaman; öncelikle, bu sistemler arasındaki dengeyi kurmamız lazım; yani, bunların hiçbir tanesi, birinin rakibi değildir, hepsi birbirinin tamamlayıcısıdır; ama, mutlaka tek bir sistemle yapamayacağımıza göre, A noktasından B noktasına götürürken, bunların belki birkaçını beraber kullanacağız, bir ikisini beraber kullanacağız ve burada optimum çözümü yakalayacağız; buna göre bir sistem oluşturacağız.

Sistemimizi oluşturmak için de, yapmamız gereken, yine, Değerli Kemal Demirel Beyin açıkladığı gibi, bir ulaşım anaplanına ihtiyacımız var. İşte, ben, size, çok büyük bir mutlulukla, sevinçle, gururla diyorum ki, 58 inci hükümetimizin programına, 59 uncu hükümetimizin programına baktığınız zaman, ulaşım anaplanının hazırlanması gerektiği, demiryollarının yeniden yapılandırılması gerektiği, karayolları trafik güvenliğinin artırılması için bölünmüş yolların yapılması gerektiği ortaya konuluyor ve bu, lafta kalmıyor; bugüne kadar geçen onbir ay içerisindeki icraatlarıyla da görüyorsunuz.

Şimdi, hemen bu safhada şunu söylemek isterim -Kemal Beyin sualine cevap da olmuş olur- bu çalışmanın içerisinde olduğum için. Değerli Bakanım da mutlaka açıklamalar yapacaktır; bizim hükümetimizin, Sayın Ulaştırma Bakanımızın, ulaşım anaplanı stratejisi adı altında başlattığı bir çalışma var. Bu çalışma, sözleşme imzalama aşamasına gelmiştir. Burada şunu vurgulamak istiyorum: Ulaşım anaplanı stratejisiyle, Türkiye'deki üniversitelerde çalışan -bu konuda zaten bir avuçtur uzman kişi- uzman kişilerle beraber, değerli bürokratlarımızla beraber, büyük bir katılımla beraber, bu planlar hazırlanacak. Bu sistemler arasındaki dengenin nasıl sağlanacağı...Yalnız, altını çiziyorum, sadece plan hazırlamak değil, 1983'teki, 1993'teki plan da çok büyük emekle hazırlandı; ama, sonuçlarına ulaşılamadı, hedeflerine ulaşılamadı; yani, hazırlayacağımız planların mutlaka uygulanabilir olması gerekiyor. Buna ihtiyacımız var.

Şu anda görüştüğümüz tasarı karayoluyla ilgili olduğu için karayolunu konuşacağız; ama, hükümetimiz -tekrar ediyorum- bu sistemleri bir bütün içerisinde ele alıyor, demiryolu çalışmalarına, denizyolu çalışmalarına ve havayolu çalışmalarına hız veriyor. Bir iki örnek vermek gerekirse; demiryoluyla ilgili, Ankara-İstanbul arasındaki hızlı trenin çok konuşulduğunu; ama, bu dönemde çalışmaların başlatıldığını ve kısa bir süre sonra da, hızlı trenle, İstanbul-Ankara arasının 3 saat 10 dakikaya ineceğini; Kars-Tiflis demiryolu hattına bağlı olarak Ankara-Kars demiryolu hattının geometrik standartlarıyla, güzergâhıyla iyileştirileceğini, işletme hızının artırılacağını; yine, Ulaştırma Bakanımın ifadesiyle, İstanbul'dan Erzurum'a 7,5 saatte ulaşılabileceğini...

Havayolu konusunda da, biliyorsunuz, sivil havacılık seferlere başladı, havaalanlarıyla ilgili gerekli çalışmalar yapılıyor; ama, üzülerek şunu söylemem gerekir ki, ulaştırma sistemleri pahalı yatırımlardır, önceliklerinin iyi belirlenmesi gerekir; bunlar iyi belirlenemediği için, bu projelerden birçoğu hâlâ tamamlanamamıştır ve tamamlananlar da, bazı havaalanlarında olduğu gibi, atıl durumdadır.

Bizlerin yapması gereken iş, tekrar söylüyorum, geçmişte yaşanan tecrübelerden hareketle, hazırladığımız planların mutlak surette uygulanabilirliğini sağlamaktır.

Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakanımız seçimlerden önce 15 000 kilometrelik bölünmüş yol yapılacağını açıklamış, seçimlerden sonra da, iktidar olur olmaz, Bayındırlık Bakanımız Sayın Zeki Ergezen Beyin yönetimindeki Karayolları Genel Müdürlüğü yoğun bir çalışmaya girişmiştir. Türkiye'de bölünmüş yol çalışmaları -altını çizerek söylüyorum; elimde tablolar var- bu zamana kadar olmayan bir hızla devam etmiştir.

Değerli milletvekilleri, şu tabloda 1985 yılı ile 2003 yılı arasına baktığımız zaman, 2003 yılındaki şu yüksekliği göreceksiniz, 2003 yılında 1 600 kilometre bölünmüş yol yapılmıştır; buna en yakın, işte, bakıyorum, 371, 300, 200 civarı. Peki, bu nasıl yapılmıştır; bir taraftan da Karayollarının aldığı ödeneklere baktığımız zaman, ödenekler gittikçe azalmış, azalmış, azalmış, sanıyorum -bu sene iyice azalmış- 1,4'e kadar düşmüş; nasıl yapılmış bu; burada iki konuya bakmamız lazım. Bayındırlık Bakanlığımız, Karayolları bölünmüş yolları yaparken neye göre yapıyor; bunları yapacak parayı nereden buluyor; buna, başka finans yöntemi mi uyguluyor; nasıl yapıyor da ödenek miktarları da düştüğü halde, bu zamana kadar olmamış şeyi yapmış. Bunu hemen şöyle açıklayayım:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kere, burada karayollarımızın 15 000 kilometrelik bölünmüş yolu kategorize edilmiş; bunlar, birinci öncelikli yollar, ikinci öncelikli yollar, üçüncü öncelikli yollar. Bunlardan, birinci öncelikli yollar dediğimiz yolların kapasite analizi yapılarak, ulaşım taleplerine göre hesaplanmış, yıllık, ortalama günlük trafiği belli bir rakamın üstünde olan yollar. İkinci öncelikli yollarımız, bunlar yaklaşık -hafızam yanıltmıyorsa- 5 000 kilometre civarında ve uluslararası yol bütünlüğü yönünden tamamlayan yollar. Üçüncü öncelikli yollar ise ulusal yol bütünlüğü açısından... Buna göre sınıflandırıldıktan sonra, bu yolların yapılmasıyla ilgili olarak da, tabiî ki, Türkiye'de bugüne kadar yapılan mevcut yolların maliyetlerine baktığımız zaman, hele hele otoyolların maliyetlerine baktığınız zaman çok yüksek rakamlara çıktığını görürsünüz; 1 kilometre otoyolun maliyeti 7 500 000 dolar mertebesindedir. Yine, bölünmüş yolun maliyetine baktığınız zaman, bunun da oldukça yüksek olduğunu görürsünüz. Bakanımızın açıkladığına göre kilometre maliyet 200-250 milyar lira. Yani, nasıl olmuş da 200-250 milyar liraya düşürülmüş; Cumhuriyet Halk Partisinin değerli sözcüsü de bu ifadeyi kullandı.

Değerli milletvekilleri, bunun manası şu: Bu 2003 yılında seçilen yollar, 1 600 kilometrelik yolumuz, topografik açıdan daha uygun olabilir, daha düz kesimler olabilir. Yolun maliyetinde, topografyası, zemin durumu, altyapı, üstyapı maliyetleri, sanat yapıları önemlidir. Yani, bu, bundan sonra yapılacak olan yolların da bu manaya geleceğini, bu mertebede olacağını ifade etmez. Yalnız, şunu bilmek gerekir ki, acaba maliyetin düşürülmesi için neler yapılabilir; bunu kullanmak lazım. İşte, Bayındırlık Bakanlığımız bunu yakalamıştır. Ne yapmıştır; binlerce işçisi vardır, binlerce makinesi vardır, bunlardan faydalanmayı düşünmüş, yeni bir yöntem geliştirmiştir; yani, ihaleli işlerin yanı sıra Karayollarının makinelerini kullanarak, Karayollarının işçilerini kullanarak burada ne yapmıştır; maliyeti düşürmüştür. Bu durumda ne olacak; zaten işçi maaşını alıyor, akaryakıt bedelini koyduğunuz zaman, bir analiz yaparsanız, sadece nakliye bedelinin, ihaleli işin üçte 1'ine geldiğini görebilirsiniz. Bakanlığımızın, 2004 yılı içerisinde de, tahmin ediyorum, 2 000 kilometrelik bir bölünmüş yol hedefi vardır. Bundan sonra yapılacak yolların bir kısmı Karayollarımızın imkânlarıyla bir kısmı da ihale edilerek gerçekleştirilecektir.

İşte, önümüze gelen tasarı da, zaten, Bayındırlık Bakanlığımıza bağlı Karayollarımızın daha verimli çalıştırılmasına, bölünmüş yol yapımının hızlandırılması için, atıl durumda duran diğer kamu kuruluşlarındaki makine ve personelin Karayolları bünyesinde çalıştırılmasına esastır.

Şimdi, bu bilgileri verdikten sonra, karayollarıyla ilgili bugünkü tabloya baktığımız zaman, bugüne kadar gerçekleştirilmiş olan bölünmüş yol miktarının tamamına baksak 3 800 kilometredir. Demek ki, bundan sonra, iki yılda, bu zamana kadar gerçekleştirilen miktarın üzerine çıkmış olacağız.

Şimdi, peki, bunlara ihtiyaç var mı; bunlara ihtiyaç olup olmadığı konusunda size şunu söyleyeyim, yine, Kemal Beyin söylediği gibi, hangi kriteri esas alırsanız alın, karayolları üzerinde meydana gelen kazalarda gelişmiş ülkelere göre, üzülerek söyleyeyim, çok kötü durumdayız; gerek kaza adedi olarak gerekse yaralı ve ölü sayısı olarak. Uluslararası bir kriter olan 100 000 000 taşıt/kilometreye göre baktığımız zaman, ülkemizde ölü sayısı gelişmiş bir ülkedekinin 10-15 katıdır.

Değerli milletvekilleri, bu hafta içerisinde 2 tane çok önemli trafik kazası oldu. İki trafik kazasında 30 kişi hayatını kaybetti. Kaza tespit tutanaklarını aldım, şu kazalara bir bakayım neden olmuş diye inceledim. Daha önce üniversitede çalışırken, bu konular benim uzmanlık alanıma giren konulardı. Bu arada da, kazada hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Biz, bu konuyu çok önemsiyoruz, trafiği çok önemsiyoruz. Grubumuzda da bu konu gündeme geldi. Burada, Çorum milletvekilimiz, konuyla ilgili bize bilgi vermişti. Ben de, aldım, raporlara baktım -fazla zamanınızı almadan- iki kazayı da incelediğimiz zaman, kafa kafaya çarpışma şeklinde olmuş bu kazalar. Hemen şu söylenebilir; yani, bu kafa kafaya çarpışma, sürücü hatasıdır. Evet, buradaki kaza tespit tutanağına da baktığınız zaman, sürücülerin hatası; birinde, kamyonun hata payı yüzde 25; öbüründe yüzde 75 minibüse ait, yüzde 25 diğer araca ait; yani, sürücü hatası. Bu, istatistiklere sürücü hatası olarak geçecek; bu, maalesef, böyle geçecek. Neden; kaza tespit tutanağını tanzim eden kişi, mühendis değil ki; bunu, trafik polisi, yoldaki dever hatası mıdır, yolun kaplamasının cinsi midir, yolun kenar elemanı mıdır, işareti midir; bunu bilemez. Şunu hemen düzelteyim; bir kere, yol hatalarının istatistikteki payı oldukça düşüktür; tespit edilemediği içindir; bu, bu kadar değildir.

Peki, bu kazaların oluş şekline baktığımız zaman, kafa kafaya çarpışma şeklindedir; iki kazada da 30 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu yollar, bölünmemiş yollardır; yani, tek platformlu yollardır. Peki, bu yollar, bölünmüş olsaydı, çift platformlu olsaydı, bu kaza olacak mıydı?!

Değerli milletvekilleri, işte, biz, bunlara da, affedici yollar diyoruz; yani, sürücü yine hatasını yapıyor. Bizim trafik kazalarında, doğrudur, sürücünün payı, insan faktörü çok yüksektir; ama, yol hatayı affederse, bu kaza meydana gelmeyecekti; yani, iki kazanın da olduğu yol eğer bölünmüş olsaydı, bu ölümlü kazalar olmayacaktı.

Dolayısıyla, işte, yine, burada, elimizde, tabiî, Karayolları Genel Müdürlüğümüzün çok güzel bilgileri var. Bu bilgilerden, tüm üniversiteler, birçok araştırmada yararlanıyor; yani, çok özet bir bilgi vermek istersem, şehirlerarası yollarda, ölümlü kazalar, yüzde 60 karşılıklı çarpışma şeklindedir; yani, kara nokta dediğimiz, kazanın çok yoğunlaştığı noktalar, artık, kesim haline gelmiştir. İşte, siz, bunları bölünmüş hale getirdiğiniz zaman, yolun güvenliğini artırmış oluyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bu, biz, bölünmüş yol yaparken, sadece karayolu yapıyoruz demek değildir. Biraz önce de vurguladığım gibi, bu, yolun güvenliğinin artırılmasıdır. Biz, sadece bölünmüş yol da yapmıyoruz; ayrıca, ne yapıyoruz; işaretlemeyi artırıyoruz; işaretlemenin haricinde, yol kenarı elemanlarına önem veriyoruz. Özellikle, benim seçim bölgem Doğu Anadolu'da, yüksek rakım, kenar elemanları olmadığı için, sürücünün bir hatasından veya iklim şartlarından, kayıp, devrilip, ölümlü kazalar meydana geliyor. Karayolları Genel Müdürlüğümüz, trafik güvenliğinin artırılması yönünde diğer çalışmaları da yapıyor; diğer bakanlığımız diğer çalışmaları yapıyor.

Sonuç olarak, kalan zamanımda, şu konuyu da sizlerle paylaşmak istiyorum. 21 inci Dönemde, Sayın Ahmet Tan'ın başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Trafik Güvenliği Araştırma Komisyonu kurulmuş. Ben, bu raporu okudum; rapor hazırlanırken görüş veren kişilerden de biriydim.

Değerli milletvekilleri, iktidarıyla, muhalefetiyle, sizi, bu rapora sahip çıkmaya çağırıyorum. Size, bu rapordan bazı çarpıcı bilgiler vereceğim ve bu konuda bundan sonra neler yapabiliriz diye bazı önerilerim olacak.

Bu rapor, gerçekten çok emek verilerek hazırlanmış bir rapordur. Burada, bunları bilen arkadaşlarımız var. Araştırmanın konusu şu: Ülkemizde meydana gelen trafik kazalarının nedenlerinin araştırılarak, alınması gereken yasal, idarî, toplumsal, yapısal önlemlerin neler olabileceğinin belirlenmesi ve güvenli bir trafik ortamının sağlanmasında resmî ve özel tüm kurum, kuruluş ve örgütlerin görev sorumluluklarının işbirliğine esas olacak temel ilke ve hedeflerin saptanmasıdır.

Raporda, trafik güvenliğini etkileyen unsurlar üzerinde çok güzel bilgiler veriliyor. "Çevre ve altyapı unsurları" denildiği zaman, burada, Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri, Sayın Bakanım, size, bu rapordan önemli bir bilgi arz edeceğim. 21 inci Dönemde, AK Parti İktidarı yoktu, başka bir koalisyon hükümeti vardı. Bu raporda aynen şöyle deniliyor: "Ülkemizde, devlet ve il yollarının yaklaşık yüzde 30'u günümüz koşullarına cevap verecek şekilde projeli, fizikî, geometrik standartları yeterli olarak yapılmış..." Özetle, diğer yolların muhakkak geliştirilmesi gerekir deniliyor.

Şu rakamları da aynen size vermek istiyorum: "Bitümlü sıcak karışımlı olarak inşa edilmesi gereken yol ağının 13 202 kilometre olması gerekirken, halen bu 5 400; bölünmüş yol ağı uzunluğunun 8 000 kilometre olması gerekir..."

Değerli milletvekilleri, işte, bunları vurgulamışlar. Vurgulamayla olmuyor. Ne yapmış 58 inci, 59 uncu hükümetler; almışlar bu raporun sonuçlarını, bunun üzerinde iyileştirme çalışmaları yapmışlar, 2003 yılında da 1 600 kilometreyi tamamlamışlar, tebrik ediyorum Bakanımız ve çalışanlarını.

Değerli milletvekilleri, bu rapordan, önemli bir sonuç çıkmış, daha fazla zamanınızı almamak için raporun sonuç kısmını okuyorum: "Bu bakımdan, 2001 yılının trafik güvenliği yılı ilan edilmesi ve bu yılda, ilk iş olarak, trafik kazalarının her yıl bir önceki yıla göre yüzde 10 azaltılması için hedef konulması..." Bu rapor Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 2000 yılında verilmiş; 2001 yılı trafik güvenliği yılı olmuş. Ne yapmış Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan -belki dikkatinizden kaçmış olabilir- 30 Ekim tarihli Resmî Gazetede 2004 yılını trafik güvenliği yılı ilan etmiş. Buna ait genelge de yanımda, bunu okuyup zamanınızı almaya gerek yok. Yani, demek ki, rapordaki önemli sonuçlar, daha onbir aylık hükümetimiz döneminde uygulamaya konulmuş. Bundan sonra, sizlere şu öneride bulunmak istiyorum... Ulaşıma, trafiğe hepinizin önem verdiğini biliyorum. Biz, bu Meclis olarak çok farklıyız, hükümet olarak farklıyız. Yazık, günah; aranızda birçok kişi yakınını kaybetmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Bendeniz de, birinci derecede 5 yakınımı trafik kazasında kaybettim. Daha önce bizim sıralarda oturan milletvekili arkadaşlarımız, toplumun değişik kesimlerinden kişiler hayatını kaybetmiş. Gelişmiş ülkelere bakıyoruz, İsveç'e bakıyoruz, sıfır hedefi koyuyor; yani, ne demek sıfır hedefi; ölümlü ve ağır yaralanmalı, sakat bırakan kazaları sıfıra düşürmek. Biz ne yapalım; elimizde çalışmalar var, bu konuda hassas hükümetimiz var, Başbakanımız, bakanlarımız var; iktidarıyla muhalefetiyle -sivil toplumlar var bu konuda çalışan- bir araya gelelim, trafik güvenliğinin artırılması için, ulaşım sistemlerimizin geliştirilmesi için, yapılacak olan çalışmalar için bir koordinasyon oluşturalım. Bunu hemen iletelim hükümetimize, ilgili bakanlarımıza; mesafe alalım. Nasıl ki, ben, şimdi, onurla, gururla, raporla ilgili olarak yapılanları söylüyorum, benden sonraki her konuşmacı da bununla ilgili bir madde geldiği zaman, bunları açıklasın; icraatları ifade etsin.

Bu neyi sağlayacaktır; eğer kazaları azaltırsak, bütün kazalarda -yine değerli arkadaşım söylemişti- kaybettiğimiz değerler -gayri safî millî hâsılanın yüzde 2'sini alırsak- 2000 yılı fiyatlarına göre 5-6 milyar dolar eder; işte, bölünmüş yol için gerekli olan kaynak burada.

Ayrıca şunu vurgulamak istiyorum: Ülkemizin kalkınabilmesi ve gelişmiş ülkeler standardına yükselebilmesi için, mutlak surette, ulaşım sistemlerinin geliştirilmesi gerekir. Ulaşım sistemlerini geliştirmeden ekonomik kalkınmayı tamamlamak mümkün olamayacağına göre, hem ülkemizin kalkınması hem Doğu Anadolu'daki gelişmemiş illerin -burada problemler daha fazla- gelişmelerini sağlayabilmeleri için, bu konularda çok daha hızlı çalışmalarımız var. Böyle bir imkânımız var; bunu iktidarı ve muhalefetiyle birlikte halledelim. Karayolu Taşıma Kanununu hallettik, inşallah, bugün de, bölünmüş yolla ilgili kanunu çıkaracağız; bu çıkaracağımız yasayla beraber, karayollarımızın önünü açmış olacağız.

BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, konuşmanızı tamamlar mısınız.

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım, tamamlamaya çalışıyorum.

 Bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarından alacağı ekipmanla, makineyle, işçisiyle beraber büyük fedakârlıklarla yapmış olduğu çalışmaları hızlandıracak, mühendislerimizin, işçilerimizin katkılarıyla artırarak devam edecektir.

Yalnız, bu arada, Sayın Bakanımıza, bu çalışmalar sırasında, komisyonda da arz ettiğim gibi, bölünmüş yollarda, mutlak surette trafik güvenliğinin biraz daha artırılması yönünde... Doğu Anadolu Bölgesi yol açısından çok sıkıntılı olduğu için, o bölgenin de kalkınması için, özellikle ödeneklerin mevsime göre ayarlanması gerekir. Birkaç ay ödenek alınamadı; bunu mutlak surette aşmak gerekiyor.

İşçilerimizin ikramiyelerinin, her türlü olumsuzluklara rağmen, bayramdan önce verileceği müjdesi verildi. Önümüzdeki senelerde de bu yönde tedbirler alırsak, inşallah, ulaşım sistemlerinin bir bütün içerisinde geliştiğini ve kalkınmış ülkemiz için gerekli olan çağdaş ulaşım sistemine, en kısa zamanda, sizlerin koordinasyonuyla kavuşabileceğimizi düşünüyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ilıcalı.

Şahsı adına, Tokat Milletvekili Sayın İbrahim Çakmak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İBRAHİM ÇAKMAK (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 276 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Hükümetin acil eylem planında yer alan 15 000 kilometrelik bölünmüş yol projesinin en kısa zamanda tamamlanması en önemli icraatlarından biri olacaktır. Gerek 2003 yılında gerekse 2004 yılında yapılması öngörülen bu çalışmaların en verimli bir şekilde yapılabilmesi için, ülke şartları da dikkate alınarak, ciddî olarak tedbirler alınmaktadır. Alışılmış, klasik ihale yöntemleri ve yavaş yürüyen hantal bürokrasi anlayışından öte, daha ucuz ve daha süratli bir yöntemle çalışma başlatılmıştır; bu çalışmaları takdirle izliyoruz. Bunun en açık örneğini, 2003 yılında yapılan çalışmalarda görmekteyiz.

Cumhuriyet tarihinde, 2003 yılına kadar yapılan bölünmüş yol uzunluğu 3 859 kilometredir. Bu yapılanları küçümsemiş değiliz; fakat, AK Parti Hükümetleri dönemlerindeki çalışmalar herkes tarafından takdir edilmektedir. Bu sene ise, sekiz ay gibi kısa bir dönem içerisinde, 1 600 kilometrelik bölünmüş yol çalışmaları, asfalt çalışmaları da bitirilerek, yıl sonuna kadar hizmete açılacaktır. Yurdumuzun her köşesine gittiğimizde, bu çalışmaları memnuniyetle görmekteyiz. Türkiye, bir şantiyeler ülkesi olmaya başlamıştır.

Sayın milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Orman Bakanlığı ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne ait atıl duran makinelerin bir araya getirilerek, başlatılan duble yol çalışmalarının hızla devam ettiğini görmekteyiz. Bunun en belirgin örneğini, kendi bölgemde, Amasya-Turhal-Tokat arasındaki çalışmalarda görmekteyim. Bölge halkı, bir an önce bu çalışmaların tamamlanarak yolun hizmete açılmasını heyecanla beklemektedir. Geçtiğimiz yıllarda yüzde 10'dan daha fazla ödenek ayrılarak karayollarında yapılan işlere karşılık, bugün, yüzde 1,6 civarındaki çok düşük bir ödenekle nasıl bir rekor kırılmış olduğuna hep beraber şahit oluyoruz. Yol çalışmalarının önemini hepimiz biliyoruz ve bütün milletvekilleri bu projenin başarıyla sonuçlanması için azamî desteği vermek durumundayız.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar ihale usulüyle aynı şartlarda yapılan yolların kilometre maliyeti 1 trilyon lirayken, kamu kurumlarının imkânları birleştirilerek, israfları önleyerek, aynı standartlardaki bu yolların kilometresinin 200 milyar liraya mal olduğunu öğrenmekteyiz. Devletin her kuruşunu en iyi şekilde değerlendirmek durumunda olan hükümetin bu başarısını takdir ediyorum.

Yoksulluğun ve yolsuzluğun ortadan kalkması için yapılan mücadele içerisinde, gereksiz harcamaların kısılması büyük önem arz etmektedir. Özel sektör mantığıyla devleti gereksiz harcamalardan arındırarak imkânların en verimli şekilde kullanımını sağlamak hepimizin görevidir. Bunu sözde değil pratikte göstermek durumundayız. Duble yol çalışmalarında hükümetin gösterdiği başarı bunun en güzel örneğidir. Karayolları çalışmalarında bunun rakamsal değerlerini şöyle gösterebilirim: 2002 yılında, 2,2 katrilyon liralık ödenekle, Karayolları tarafından 308 kilometre tek yönlü yol, 186 kilometre bölünmüş yol, 7 200 kilometre asfaltlanmış yol, 298 kilometre asfalt yenilemesi yapılırken; 2003 yılında 366 kilometre tek yönlü yol, 1 600 kilometre bölünmüş yol, 9 390 kilometre asfalt yenilemesi, 35 kilometrelik bakım ve onarımın yapıldığı görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde olan trafik kazalarının trajik boyutlarını bilmeyenimiz yoktur; dünyada en ön sıralarda yer alıyoruz. Bunun en acı örneğini, geçtiğimiz günlerde, Samsun-Ankara yolunda, Çorum yakınlarında meydana gelen 2 elim kazada yaşadık. Aynı bölgede, aynı saatlerde 30 kadar insanımızı kaybettiğimiz bu kazaların elbette önemli nedenleri vardır. Bu kazanın olduğu gece Tokat milletvekilleriyle beraber yolculuk yaparken olaya şahit olduk. Ben de, bu kazada hayatını kaybeden vatandaşlara Allah'tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum.

Bunların başında, yolların durumu çok önem arz etmekte; bölünmüş yolun önemi de burada daha iyi anlaşılmakta. Hükümetin, bu projeyi öncelikle ele alarak ve bunları bir kurala bağlayarak, daha fazla yol çalışmasını daha az parayla gerçekleştirmek için hazırladığı bu kanun tasarısını olumlu buluyorum. Geçtiğimiz sekiz aylık dönemde yapılan çalışmalar ve bu başarılar bunu ispat etmiştir. Bu kısa dönemde, kısıtlı imkânlar ve zor şartlara rağmen elde edilen başarılar, gelecek seneden itibaren, bu yöntemle çok daha fazla işin tamamlanacağını göstermektedir.

Karayolları Genel Müdürlüğünce yapılacak bu hizmetlerin daha verimli olması için, diğer kurumlardaki personelden ve makinelerden istifade edilmesi gerekmektedir. Bu sayede, devletin bütçesine büyük çaplı katkı sağlanacağına inanıyorum; ancak, bunu sağlarken, Köy Hizmetlerinin, Devlet Su İşlerinin de aslî hizmetlerinin aksamaması gerekmektedir. Sulama çalışmalarının ve köy yolu çalışmalarının da aynı hızla gitmesi bir o kadar önemlidir. Bu hassasiyetin hükümet tarafından titizlikte takip edildiğini biliyorum. Kurumlar arasındaki bu müşterek faaliyetin devamını arzuluyoruz.

Sayın milletvekilleri, trafik kazalarında yol ve çevre faktörünün yüzde 30 oranında etkili olduğu, yapılan istatistiklerle ortadadır. Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında yol standartlarımızın çok gerilerde olduğu ayrı bir realitedir. Bir ülkenin kalkınmasında yol en önemli göstergelerden biridir. Yol, medeniyettir; yol, berekettir; yol, kalkınma ve refah demektir. Halkımız, en güzel ve kaliteli yollara layıktır. Gelin, bu ülkenin yollarını açalım, genişletelim. Kalkınmanın bu yollara bağlı olduğunu herkes iyi bilmelidir.

Sayın milletvekilleri, bu millet, her türlü imkânları elde etmeye, kalkınmaya, medeniyetin her türlü nimetlerinden istifade etmeye layıktır. Hür düşünen, hür konuşan kalkınmış bir toplumun oluşmasında bu milletin önündeki her türlü engelleri kaldıralım. Bu ülkenin yollarını açalım. Dar yolları genişletelim, çift yönlü yolları ülkenin her köşesine bir ağ gibi örelim.

Bu düşüncelerimle, hükümetin hazırladığı bu kanun tasarısının olumlu ve yerinde olduğunu ifade ediyor, başta hükümete, Bayındırlık Bakanlığına, Karayolları Genel Müdürlüğüne bu hayırlı çalışmalarında başarılar diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çakmak.

Şahsı adına, Ağrı Milletvekili Sayın Naci Aslan.

Buyurun Sayın Aslan. (CHP sıralarından alkışlar)

NACİ ASLAN (Ağrı) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün görüşülmekte olan 276 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ülkemizin ulaştırma sisteminin hızlı, güvenilir, ekonomik, kolay erişilebilir, çevreye duyarlı bir anlayışla gelişmesini, çağdaş düzeye ulaşmasını hedef alan kara, deniz, hava ve demiryolu ulaşım ağlarının dengeli, etkin, verimli çalışmasını sağlayacak planlama, eşgüdüm ve yönlendirmeyi gerçekleştirmek için, bu bağlamda hazırlanan projelerin daima destekçisi ve savunucusu olagelmişizdir.

Ülkemizin ulaşım, mal ve hizmet nakli ihtiyacının yüzde 96'sı karayoluyla yapılmaktadır. Ülkemiz karayolu ağı gelişmiş ülkelerle mukayese edildiğinde, çok geri kaldığı ve yetersiz olduğu görülecektir. Bu yetersizlik nedeniyle, ülkemiz, her gün onlarca insanımızı kaybetmekte ve maddî değerleri çok yüksek kayıplara uğramaktadır. Daha beş gün önce, Yozgat ve Çorum İllerimizin sınırları içerisinde 29 insanımızı kaybettik. Bu nedenle, başlatılmış olan bölünmüş yol program ve politikasını candan destekliyorum. Bu kazalarda hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Cenabı Allah'tan rahmet, kalan akrabalarına ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Bütün cumhuriyet hükümetleri döneminde 4 000 kilometre civarında bölünmüş yol yapılmış; bunların çoğu da, şehir girişleri ve çıkışlarıyla sınırlı kalmıştır.

Yılda 3 000 - 4 000 insanımızın hayatına mal olan, 100 000 insanımızın yaralanmasına yol açan, katrilyonlara varan malî kayıplara neden olan trafik kazalarını önlemede kaza karanoktalarında iyileştirmelerin yapılması, bölünmüş yollara ağırlık verilmesi büyük bir önem taşımaktadır.

Özellikle devletin kurumları arasında organizasyonu sağlayarak, atıl durumda bırakılmış, âdeta, terk edilmiş makine ve teçhizatların yeniden faaliyete geçirilerek, devletin imkânlarıyla yapılacak yollarımızın maliyetlerinin aşağıya çekilmesi daha da memnuniyet vericidir. Köyün geleceği, yolun güzelliğinden, genişliğinden bellidir derler ya... Ancak, kurumlardan personel ve makine görevlendirmesi yapılırken, o kurumun aslî hizmetlerinin de aksatılmamasına dikkat edilmelidir.

Bölünmüş yol projesinin tüm yurtta adilane ve ihtiyaca göre programlanması dileğimdir. Temennim şudur ki, çeşitli yatırım ve kalkınma projelerinden yetmiş yıldan beridir mahrum bırakılan ve üvey evlat muamelesi gören -başta İlim Ağrı olmak üzere- Doğu Anadolu Bölgesinin bu projeden mahrum bırakılmamasıdır.

Avrupa'yı Asya'ya, Asya'nın en doğu ucuna bağlayan ana karayolu üzerinde bulunan Ağrı İli, Avrupa'yı Doğubeyazıt-Gürbulak sınır kapısıyla İran'a bağlamaktadır. Şu anda bölünmüş yol çalışmasının Erzurum-Pasinler arasındaki 36 kilometrelik bölümü bitmek üzeredir. Pasinler-Horasan arasındaki çalışma başlamak üzeredir. Ayrıca, Taşlıçay İlçemiz ile Doğubeyazıt İlçemiz arasındaki bölümde de çalışma başlatılmıştır. Bu son ayda da, Doğubeyazıt İlçemiz ile Gürbulak sınır kapımız arasındaki yol güzergâhında çalışmalar başlatılmıştır. Şu anda, başlatılmayan sadece Horasan İlçemiz ile Ağrı İlimiz arasındaki kısımdır. Gönül istiyor ki, burada, Hükümet adına oturan Sayın Bakanımız, bizim bu ifadelerimizi bir muhalefet partisi milletvekilinin değil, Türkiye Cumhuriyetinin bir milletvekilinin ifadesi olarak kale alır, ciddiye alır; o mahrum bırakılmış bölgelerimizin coğrafi ve iklim şartlarını da gözönünde bulundurarak, bu iki yerleşim birimi arasındaki yol güzergâhını da bu duble yol kapsamına inşallah alır.

Kışın fazla yağan kar, tipi ve buzlanmanın yoğun olması nedeniyle yollar kapanmakta ve iki araç yan yana geçemediğinden, o bölgemizde trafik kazalarının oranı daha yüksektir. Üzülerek belirteyim ki, bu ayırımcılığın ve ihmalciliğin yine de devam edeceği endişesini, ben, şahsen taşıyorum; çünkü, derler ya, görünen köy kılavuz istemez.

Bizim bölgelerimiz, iklim şartları yönünden, coğrafî konumu yönünden ulaşılması daha zor olan yerler. Hükümetimizin başlatmış olduğu duble yol çalışması, gerçekten, Türkiye'nin trafik sorununu, bu içinden çıkılmaz durumu, insanlarımızın mal ve canına kastedercesine, günde 30-40 insanımızın ölümüne sebebiyet veren bu cinayet durumunu, inşallah, ortadan kaldırır.

Ben, demin dedim ki, üzülerek bu endişeyi taşıyorum; çünkü, bırakın bölünmüş yolu, yedi yıldan beri, ihalesi yapılan ve başlatılan 70 kilometrelik Kağızman-Ağrı karayolunu, ben, bu kürsüde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünde defalarca dile getirmeme rağmen ve Sayın Bakanımıza defaatle ricada bulunarak, bu yolumuz için bir ödeneğin çıkarılması talebinde bulunmama rağmen, maalesef, bu yolumuz için tek kuruş ödenek gönderilmedi. Yolun özelliği şu: Kağızman-Ağrı bağlantısı kurulduğu takdirde, ulaşım 70 kilometreden sağlanır. Bu gerçekleştirilmediği takdirde, Ağrı'dan Doğubeyazıt'a, Doğubeyazıt'tan Iğdır'a, Iğdır'dan sonra Kağızman'a gidiyorsunuz ki, bu da 250 kilometre mesafe eder.

Bugün, 21 inci Yüzyılda, ulaşılması mümkün olduğu takdirde, böyle iki noktadan gidilmesinde, elbette ki, bilim adamları ve siz değerli parlamenterler, en kısa yoldan rahatça o yere ulaşmayı seçersiniz; bu durumu takdir edersiniz. O nedenle, Sayın Bakanımızın dikkatini özellikle Kars-Kağızman yoluna çekmek istiyorum. Bu yolun 2003 yılında gönderilmeyen ödeneklerinin, bütçe imkânları da zorlanarak gönderilmesi ve mutlak surette, bir an önce bitirilmesi gerekiyor.

Devletin kurumlarında atıl durumda bulunan makine ve teçhizatın, aynı zamanda, branşlarında yeterli ve birikimli olan personelin, devletin çeşitli kurumlarından geçici olarak Karayolları Genel Müdürlüğü emrinde, hedeflenen hizmetin bitimine kadar görevlendirilmesinin yasayla desteklenmesi ve ilgili kurum idarecilerinin yasal güvence altına alınması bir zorunluluktur.

Bayındırlık Bakanlığının bölünmüş yol projesiyle başlattığı çalışmalarını kutluyorum dedim; ama, bunun yanında bir üzüntümü daha ifade etmek istiyorum. Dört ay önce Bayındırlık Bakanlığımıza başvurarak, 1988 yılında Ağrı'da ihalesi yapılan ve şu anda içerisinde eğitim ve öğretim görülen YİBO'larımızın beton ve detay derecelerinin, depreme dayanma derecelerinin tespit edilmesi ve bunun için müfettiş gönderilmesi, ayrıca, o YİBO'nun... Ki, spor salonunun tavanı da çökmüştü. Allah yüzümüze baktı da, o felaketi görmedik hamdolsun; çünkü, bir pazar gününe isabet etmişti, çocuklarımızın hepsi evlerindeydi. Eğer, hasbelkader, bir mesai gününde  -ben de eski bir öğretmen olarak söylüyorum- beden eğitimi öğretmenimizin eşliğinde, 40 kişilik bir sınıfın o spor salonunda bulunduğu sırada tavan çökmüş olsaydı, hiçbir çocuğumuz kurtulmazdı. Dört aydan beri yazılı olarak başvurmama rağmen, Bayındırlık Bakanlığımızın, tespiti yaparak, bir milletvekili ve bir Ağrılı olarak bana da o Bakanlık müfettiş raporlarından bir suretinin gönderilmesi talebim bugüne kadar karşılanmadı. Onun için, ben, tekrar, burada... Sayın Bakanım, gerçekten, çok sevdiğim ve saydığım bir insan, çalışkan bir insan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlar mısınız.

NACİ ASLAN (Devamla) - ...bölgemin insanı, kendisini takdir de ediyorum; ama, Sayın Bakanım, bir gün gelir ki, geç kalınabilir. Lütfen, bizim müracaatımızı değerlendirin, o okullarımızda gerekli çalışmayı yaptırın. Müfettiş raporu sonucunda neler yapılacağı sizin takdirinizdir.

Değerli milletvekilleri, bölünmüş yol programında, bir milletvekili ve bu ülkenin bir yurttaşı olarak beni en çok memnun eden, devletin çeşitli kurumlarının elinde bulunan makine, teçhizat ve ekipmanlara işlerlik, verimlilik ve dinamizm kazandırılarak, ülke ekonomisine katkı sağlanmasıdır.

Mensubu bulunduğum ve ülkemizin imarının temelini atan Cumhuriyet Halk Partisinin ülke ve insanımız yararına olan her projeyi savunması, programının gereğidir. Trafik kazalarının azaltılması için her aşamada denetim ve eğitime ihtiyaç duyulduğuna inanan Cumhuriyet Halk Partisi, ulaşımda toplu taşımacılığın en temel ulaşım sistemi olduğunun; ancak, karayolu taşımacılığının da, ülkemiz şartları gözönüne alındığında, büyük bir önem arz ettiğinin bilincindedir.

Değerli milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğü personeli, yaz kış demeden, fedakârca çalışmaktadır. Yoğun iş temposu, bölünmüş yol inşaatı nedeniyle daha da artmıştır. Buna rağmen, Karayolları Genel Müdürlüğünde, 657 sayılı Yasa kapsamında çalışan personele fazla mesai ücreti ödenmemektedir. Karayollarında çalışan personel, diğer kurumlarda çeşitli adlar altında yapılan birçok ödemeden mahrumdur. Bu nedenle, diğer kurum çalışanlarından 250 000 000-300 000 000 Türk Lirası az almaktadırlar.

BAŞKAN - Sayın Aslan, toparlar mısınız.

NACİ ASLAN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısına konulan bazı olumlu hükümler dışında, otoyol inşaatlarında çalışanların durumunda iyileştirilme yapılması, tüm Karayolları çalışanlarının dileği olduğu kadar, bizim de dileğimizdir.

Ayrıyeten, bu tasarı üzerinde söz almışken, bölgemin ve ilimin bazı sorunlarını Yüce Meclisin bilgisine arz etmek istiyorum.

Bölgemizde ve ilimizde kış şartları çok ağır geçmektedir. Ağrı Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü, karla mücadelede yetersiz kalmaktadır; çünkü, araç ve gereç yoktur. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızdan, aynen, çıkacak bu yasanın ruhuna uygun olarak, karın yağmadığı veya çok az yağdığı bölgelerde yine böyle atıl durumda kalan makine, dozer ve kepçelerin, böylesi, karın yoğun yağdığı ve kışın çok sert geçtiği bölgelerimize, illerimize kaydırılması talebinde bulunuyorum.

Ayrıyeten, ramazan bayramımız geliyor. Çiftçimiz perişan, ani yağan kâr nedeniyle, çoğu ekinini de ekemedi ve doğrudan gelir desteği paralarını Ağrı İli daha almadı. Tarım Bakanıma burada arz ediyorum -ki, Ağrı İli Türkiye'nin en fakir ili, Muş İlimizle hangimiz 81 inci olacağız diye yarışıyor- Sayın Bakanımızın bir gayret içerisine girerek, doğrudan gelir desteği paralarının ramazan bayramından önce yurttaşlarımıza ödenmesi için gerekli emri buyurmalarını arz ediyorum.

Bölünmüş yol projesinde görev alacak olan ve ihtiyaç duyulan personel, makine ve teçhizatın devletin çeşitli kurumlarından Karayolları Genel Müdürlüğü emrine geçici olarak verilmesine olanak sağlayan, görüşmekte olduğumuz 276 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısına, komisyonumuzda olduğu gibi burada da olumlu oy vereceğimi belirtir; Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜNCE YAPILACAK BÖLÜNMÜŞ YOL            İNŞASINDA UYGULANACAK USUL VE ESASLAR HAKKINDA KANUN TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı; ülkemizin ihtiyacı olan bölünmüş yol yapımının seri ve etkin bir şekilde gerçekleştirilmesidir.

Bu Kanun; bölünmüş yol yapımı ile ilgili hizmetlerin görülmesini hızlandırmak üzere, Karayolları Genel Müdürlüğünce ihtiyaç duyulacak her türlü makine ve ekipmanın tahsisi, bunların giderleri ve bölünmüş yol yapımı hizmetlerinde çalıştırılacak personelin temini, malî ve sosyal hakları ve bazı taşınmazların satışından elde edilecek gelirlerin yol yapım işlerinde kullanılabilmesi ile ilgili usul ve esasları kapsar.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM DOĞAN (Mardin)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, 10 Kasım 2003 tarihinde yoğun yağıştan dolayı meydana gelen su baskınında Midyat İlçemizin bir kısmı su altında kalarak 200'e yakın ev ve işyeri kullanılamaz hale gelmiş ve 30 başa yakın hayvan telef olmuştur. Midyatlı hemşerilerime geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum ve Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Genel Sekreterliği ile Başbakanlık Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğünü göreve davet ediyorum; bayramdan önce zararların telafi edilmesi için acil yardım yapılmasını talep ediyorum. Yaklaşan ramazan bayramı öncesi hükümetimizin şefkat elini Midyatlı hemşerilerime uzatacağından eminim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının amacı, ülkemizin ihtiyacı olan bölünmüş yol yapımının seri ve etkin bir şekilde gerçekleştirilmesidir. Bu tasarı, bölünmüş yol yapımıyla ilgili hizmetlerin görülmesini hızlandırmak üzere, Karayolları Genel Müdürlüğünce ihtiyaç duyulacak her türlü makine ve ekipmanın tahsisi, bunların giderleri ve bölünmüş yol yapımı hizmetlerinde çalıştırılacak personelin temini, malî ve sosyal hakları ve bazı taşınmazların satışından elde edilecek gelirlerin yol yapım işlerinde kullanılabilmesiyle ilgili usul ve esasları kapsamaktadır. Ancak, bölünmüş yol programındaki yollar hangi yollardır, Bakanlığın programında hangi özelliklerinden dolayı yer alıyor, yapım için hangi kriterler esas alınmıştır; hiçbirisi belli değildir. Bölünmüş yol yapımındaki ana amaç, öncelikle yol ve can güvenliği olmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan trafik kazalarının nedenlerinin araştırılması ve sorunların çözümüyle ilgili araştırma komisyonunun raporuna göre, Türkiye'de trafik kazalarından dolayı ortalama her 55 dakikada 1 can kaybı olduğu, trafik kazalarında yol ve çevre faktörlerinin yüzde 28 oranında etkili olduğu görülmüştür.

Başka bir rapora göre, 1 000 kilometrekareye düşen yol uzunluğu miktarının Belçika'da 4 172 kilometre, Ukrayna'da 285 kilometre, Türkiye'de ise 79 kilometre olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle, bölünmüş yollar çok büyük önem arz etmektedir. Bölünmüş yol yapımında, günlük 4 000'in üzerinde araç trafiğine sahip güzergâhların baz alınması gerekir ve yol yapım işi de bu güzergâhlardan başlatılmalıdır.

Bölünmüş yol yapım kriterleri şöyle belirtilmiştir:

1- Kapasite analizi: Ortalama günlük trafik sayımı dağlık alanlarda 3 000, diğer yerlerde 5 000'in üzerindeki yerler. Bu, 5 600 kilometre olarak belirtilmiş; ama, hangi yerlerdir, belirtilmemiştir.

2- Uluslararası akslar, 4 000 kilometre; ama, nereler olduğu da belirtilmemiştir.

3- Ulusal koridorlar, 4 500 kilometre. Bunlar harita üzerinde işaretlenerek sayın milletvekillerimizin bilgilerine sunulmuş olsaydı daha iyi olmaz mıydı? Bu gerekçe açıklanmalıydı, neden açıklanmadı; bilmemiz açısından çok faydalı buluyorum.

Söz konusu kanun tasarısının 3 üncü maddesinde "bölünmüş yol yapımında Genel Müdürlükçe ihtiyaç duyulan her türlü makine ve ekipman, Genel Müdürlüğün ihtiyaç göstermesi ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yazılı talebi üzerine kamu kurum ve kuruluşlarınca bedelsiz olarak Genel Müdürlük emrine geçici olarak tahsis edilir. Genel Müdürlük emrine geçici olarak tahsis edilen makine ve ekipmanlar, Genel Müdürlüğe ait işyerlerine intikal ettiği tarihten itibaren Genel Müdürlüğün araçları gibi değerlendirilir" denilmektedir. Örneğin, Köy Hizmetlerine ait makine ve ekipmanlar, Karayolları Genel Müdürlüğünün emrine tahsis edildiği takdirde, köy yolları ne olacak? Köylerimizin yolları hangi ekip ve ekipmanlarla yaptırılacaktır? Bu projeden köylü vatandaşımız zarar görecektir ve köylümüze hizmet ulaşamayacaktır. Zaten, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin en büyük sorunu altyapıdır; yani, yol ve sudur. Bunları sağlamanız gerekmez mi?!

2004 yılı Karayolları yatırım bütçesi, 1,282 katrilyondur. Buna göre, 586 trilyon yol yapım işine tahsis edilmiş, bunun içinden 160 trilyonu bölünmüş yol, 190 trilyonu da dışkredili bölünmüş yol olmak üzere, toplam 350 trilyon ayrılmıştır. Bölünmemiş yollar ve diğer işler için ise 236 trilyon, yine, otoyol yapımı için 600 trilyon, kamulaştırma için 66 trilyon, köprü ve sanat yapıları için 40 trilyon ayrılmıştır. Bölünmemiş yollar ve diğer işler için ayrılan 236 trilyonla, Türkiye'de taahhütte bulunmuş tüm müteahhitlerimiz ne kadar iş yapabileceklerdir? Ayrılan bu parayla, taahhütlerindeki hangi işi bitireceklerdir? Neden hiç yolu olmayan, çıkmaz sokak konumundaki bazı ilçe yollarımız yapılmıyor? Örneğin, seçim bölgem olan Mardin-Dargeçit'in komşu iller ve ilçelerle bağlantısını sağlayacak yol neden yapılmıyor? Bölünmüş yola verilen önemin, bu tür yollara da verilmesini diliyorum.

2003 yılında Türkiye genelinde 1 600 kilometrelik bölünmüş yol yapıldığını görüyoruz. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde yapılan bölünmüş yollar şunlardır değerli arkadaşlar: Diyarbakır-Mardin, 15 kilometre; Mardin-Kızıltepe, 16 kilometre, bitmemiş; Diyarbakır-Ergani, 14 kilometre; Diyarbakır-Batman, 15 kilometre, yüzde 80'i gerçekleşmiş; Siirt-Veyselkarani arası 24 kilometre olup, toplam 84 kilometre.

Diyadin-Doğubeyazıt 50 kilometre, Tatvan-Bitlis 24 kilometre, Van-Erciş 10 kilometre, Erzurum-Horasan 23 kilometre, Ağrı-Eleşkirt 36 kilometre, toplam 158 kilometre.

Her ikisini topladığımız zaman Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde toplam 242 kilometre bölünmüş yol ihale edilmiştir. Sayın Bakanımızdan daha fazla hizmet bekliyoruz.

1 600 kilometrelik bölünmüş yol 7 bölgeye eşit miktarda bölüştürüldüğünde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine düşen pay 456 kilometredir. Bu da, 242 kilometre bölünmüş yolun ne kadar az olduğunu göstermektedir. Bu durumda, hükümetimizin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimize soğuk baktığını görüyorum.

Yine, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan örnek verirsek, Ortabağ-Beytüşşebap birinci kısım karayolu 1991 yılında ihale edilmiş, 1,5 trilyon ödenek için tamamlanamıyor.

Batman-Sason yolu 1994 yılında ihale edilmiş, ödenek yetersizliğinden bekletilmektedir.

Yine, Midyat-Cizre karayolu 1990 yılında ihale edilmiş, 96 kilometresi yapılmış, sadece 4 kilometresi kalmış, gerçekleşme oranı yüzde 96 olduğu halde neden tamamlanamamıştır?

Küçüksu-Pervari karayolu 1997 yılında ihale edilmesine rağmen, neden 100 milyar gibi çok az bir ödenek ayrılmıştır?

Diğer taraftan, Kayseri kuzey çevre yolu, 2001 yılında yapımına başlanmış ve bitirilmek üzeredir. Bence, çifte standart ve bölgesel adaletsizlik olmamalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi toparlayacak olursam, bölünmüş yol projesi doğrudur. Sosyal boyutu olan bu düzenlemede dikkat edilmesi gereken noktalar şunlardır:

1- Kaynaklar rasyonel biçimde kullanılıyor mu?

2- Bu proje uygulanırken, bölgelerarası denge, hem nüfus hem de trafik yoğunluğu açısından eşit olarak hayata geçiriliyor mu?

3- Türkiye'nin en iddialı sektörünü oluşturan müteahhitlik müessesesinin zayıflatılması, makine parkı ve ekipmanlarının hurda yığınına dönüştürülmesi anlamına gelmez mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar mısınız.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ayrıca, bu politikanın, istihdamı zayıflatacağını, devlete en fazla vergiyi ödeyen bu sektörün millî gelire katkısının ne kadar zayıflayacağını hesap ettiniz mi?

Tüm bunların sosyal sonuçları hesap edilmeden uygulanacak bu proje, bir trafik kazasında yaşanan olumsuz bir sonucu önümüze getirebilir. Bu açıdan, bu noktaların dikkate alınmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu yasanın hayata geçirilmesiyle, kaza ve ölüm oranlarının azalacağını, millî servetin heba olmayacağını ve birçok insanımızın sakatlıktan kurtulacağını biliyoruz.

Ayrıca, gündemimizde olan yasa tasarısına konulacak hükümlerle, otoyol gelirlerinden çalışanlara pay verilmesi, bayındırlık tazminatı ve bu yöntemlerle Karayolları Genel Müdürlüğü çalışanlarının durumunda iyileştirme yapılması, tüm Karayolları çalışanlarının dileği olduğu gibi bizim de dileğimizdir.

Bu yasa tasarısını destekliyor, olumlu oy kullanacağımızı belirtiyor ve bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum. Beni dinleme lütfunda bulunduğunuz için sizlere teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 18 Kasım 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 19.04