DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 31
18 inci Birleşim
13 Kasım 2003 Perşembe
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Berhan
Şimşek'in, Türk sinemasının 89 uncu yıldönümüne ve 14 Kasım Sinema Gününe
ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Düzce Milletvekili Metin
Kaşıkoğlu'nun, Düzce'de meydana gelen deprem afetinin 4 üncü yıldönümünde,
Düzce'deki sosyal ve ekonomik durum ile alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Algan
Hacaloğlu'nun, Beykoz İlçesinin sorunlarına ve özelleştirme kapsamında bulunan
Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasında yaşanmakta olan son gelişmelere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve
Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1.- Çorum Milletvekili Murat Yıldırım ve
25 milletvekilinin, Çorum İlinin turizm potansiyelinin değerlendirilerek, Hitit
Uygarlığının tanıtımı için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/140)
2.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt ve 20
milletvekilinin, Samsun İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)
3.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekilleri; İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili K.
Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, hükümetin Irak politikasıyla
ilgili olarak genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/4)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/8, 48) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/392)
2.- Slovenya Ulusal Meclisinin, TBMM
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyeti Slovenya'ya resmî davetine
icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/393)
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3.- Karayolları Genel Müdürlüğünce
Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/687) (S.
Sayısı: 276)
V.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, bazı büyükşehir belediyelerince verilen öğrenci burslarına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1146)
2.- İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, BDDK'nın boş üyeliklerinin İmar Bankasına yapılacak
müdahaleyi etkilediği iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/1147)
3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
Ege besiciliği ile ilgili basında çıkan haberlere ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1284)
4.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
Kayseri-Yeşilhisar Belediyesinin şehir atıklarına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1302)
5.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Türk
Silahlı Kuvvetlerinde sosyal güvenlik uygulamalarında yapılan değişikliğe
ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi Gönül'ün cevabı (7/1303)
6.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
ticarî araçların sigorta primlerinin indirilip indirilmeyeceğine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/1322)
7.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
alternatif enerji kaynakları konusunda izlenen politikaya ilişkin Başbakandan
sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı
(7/1353)
I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, Tekelin özelleştirilmesinin yaratacağı sorunlara ve
çalışanlarına yönelik zorunlu emeklilik uygulamalarına,
Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün,
Gökçeada'da deniz ulaşımında meydana gelen aksaklıklara ve ulaşım sorunlarının
çözümlenemeyişinin insan sağlığına etkilerine,
İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmen, cevap verdi.
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan,
Kaçkarların turizme açılmasının önemine ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı Özbek ve
20 milletvekilinin, Diyarbakır Cezaeviyle ilgili bazı iddiaların araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/139) Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmelerinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, (6/303)
esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun
geri verildiği bildirildi.
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in,
Türkiye-İran Ortak Ticaret Komitesi İkinci Dönem Toplantısına katılmak üzere
İran'a yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi,
Genel Kurulun 12 Kasım 2003 Çarşamba günkü
(bugün) birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesine, gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 37 nci
sırasında yer alan 271 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına,
daha önce Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 276
sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasına
alınmasına ve bu birleşimde, çalışma süresinin gündemin 5 inci sırasına kadar
olan işlerin bitimine kadar uzatılmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisi,
yapılan görüşmelerden sonra,
Kabul edildi.
Kocaeli Milletvekili Osman Pepe ve 23
milletvekilinin, İzmit Büyükşehir Belediyesi Kentsel ve Endüstriyel Su Temin
Projesi ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Raporunun (10/4) (S. Sayısı: 265) önceki birleşimde başlanılan genel görüşmesi
tamamlandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden,
ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan, Türkiye Bilimsel
ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısının (1/686) (S. Sayısı: 275),
4 üncü sırasına alınan, İlköğretim ve
Eğitim Kanunu ile Özel Öğretim Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının (1/654) (S. Sayısı: 271),
Yapılan görüşmelerinden sonra, kabul
edilip kanunlaştıkları açıklandı.
13 Kasım 2003 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 23.29'da son verildi.
|
|
Yılmaz Ateş |
|
|
Başkanvekili |
|
Mehmet Daniş |
|
Mevlüt Akgün |
|
|
|
Çanakkale
|
|
Karaman |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
No. : 28
II. – GELEN KÂĞITLAR
13 Kasım 2003 Perşembe
Raporlar
1.- Niğde Milletvekili
Orhan Eraslan'ın; Küçük Esnaf ve Sanatkârlar ile Küçük ve Orta Büyüklükteki
İşletme Kredilerinde 1.1.2003 Tarihine Kadar Olan Senet Protestolarının ve
Karşılıksız Çeklerin Nazara Alınmaması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37
nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/110) (S. Sayısı: 278)
(Dağıtma tarihi: 13.11.2003) (GÜNDEME)
2.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 56 Milletvekilinin; Atatürk Millî Parkı Kanun Teklifi ve
İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/159) (S.
Sayısı: 279) (Dağıtma tarihi: 13.11.2003) (GÜNDEME)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Emin Şirin'in, Sayıştay'ın, daha etkin ve TBMM ile daha iyi bir koordinasyon
içinde çalışabilmesi için bazı düzenlemeler yapılıp yapılmayacağına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1460)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.11.2003)
2.- İstanbul Milletvekili
Emin Şirin'in, Koç Üniversitesinin Orman Genel Müdürlüğüne aktarılan ormanlık
sahalardaki tesislerinin ne şekilde kullanılacağına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1461) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2003)
3.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin'in, il ve ilçe insan hakları kurullarının etkin çalışması için
önlem alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1462)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2003)
4.- Karaman Milletvekili
Mevlüt Akgün'ün, yatırım teşvik belgesi verilmesinde bazı şirketlere ayrımcı
uygulamalar yapıldığı iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/1463) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.11.2003)
Genel Görüşme Önergesi
1.- Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri, İstanbul Milletvekili Ali Topuz,
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un,
Hükümetin Irak politikasıyla ilgili Anayasanın 92 nci maddesi gereğince
talepleri ve sonuçları konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü
maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/4)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13.11.2003)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Çorum Milletvekili
Murat Yıldırım ve 25 milletvekilinin, Çorum İlinin turizm potansiyelinin
değerlendirilerek, Hitit Uygarlığının tanıtımı için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/140)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.11.2003)
2.- Samsun Milletvekili
Mehmet Kurt ve 20 milletvekilinin, Samsun İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve
kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.11.2003)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
13 Kasım
2003 Perşembe
BAŞKAN :
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP
ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 18 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim...
Sayın milletvekilleri, ses sistemimizde
bir arıza olduğu için, birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.03
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.13
BAŞKAN :
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP
ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 18 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Türk sinemasının 89
uncu yıldönümü nedeniyle söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan
Şimşek'e aittir.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan,
ben, 58 inci maddeye göre söz istemiştim...
BAŞKAN - Sayın Şimşek'ten sonra sizi
dinleyeceğim.
Buyurun Sayın Şimşek.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, Türk sinemasının 89 uncu yıldönümüne ve
14 Kasım Sinema Gününe ilişkin gündemdışı konuşması
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türk sinemasının 89 uncu yıldönümü üzerine, gündemdışı
söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
14 Kasım 1914'te, Fuat Uzkınay'ın çektiği
"Ayastefanos'taki Rus Anıtının Yıkılışı" adlı 150 metrelik belgesel
niteliğindeki film, Türk sinemasının başlangıcı olarak kabul edilmekte; bu
nedenle, 14 Kasım, ülkemizde "Sinema Günü" olarak kutlanmaktadır.
Türkiye'de konulu filmlerin başlangıcı,
1917'de Sedat Simavi'nin yönetmenliğinde Pençe ve Casus filmlerinin
çekilmesiyle olmuştur. Türk sineması, tiyatrocular dönemiyle 1950'ye ulaşmış,
sonrasında, sinemacılar dönemiyle de 1960'lı yıllarda 300 film çekmeyi
başarmıştır. 1970'lerde televizyon yayınlarının başlaması, ülkemizde sinema
üretimini azaltmıştır. 89 yıllık tarihinde 6 000'i aşkın sinema filmi üreten Türk sinema
sektöründe, günümüzde, yılda ancak 10-12 civarında film üretilmektedir.
Sinemanın bir endüstri olması nedeniyle,
sinema sektörünün gelişimi, ülkelerin ekonomik ve kültürel gelişiminde de
önemli yer tutmaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD bu gerçeğin farkında
olduklarından, bu ülkeler, sinemanın gelişimi için etkin tedbirler almaktadır.
1996 - 2000 yılları arasında Avrupa
Birliği üyesi ülkelerde 2 886 film üretilmiş ve bunlardan 2 471'i, yani yüzde
86'sı yurtdışına dağıtılmış ve gösterime girmiştir. Aynı dönemde, ABD'de 2 274
film üretilmiş ve bunlardan 1 174 adedi; yani yüzde 52'si en az bir Avrupa
Birliği ülkesinde gösterilmiştir.
Dünyanın üç büyük görsel, işitsel pazarı
Japonya, ABD ve Avrupa'dır. Bu pazarın değeri 2001 yılı içerisinde 173 milyar
dolardır. Bu pazarın yüzde 22'sine yakını film pazarıdır. Bu, şunu anlatıyor.
ABD'nin silahtan sonraki en büyük girdilerinden biri sinemadır.
Avrupa'da, 65 000 000 nüfuslu Fransa'da
yılda 100 konulu film çekilebilmekte; çünkü, Fransa, sinemasına yılda 500 000
000 dolar destek sağlamaktadır. Bu destek Almanya'da 250 000 000, İtalya'da 190
000 000'dur.
Ülkemizde 2003 bütçesinde Sinema ve Telif
Hakları Genel Müdürlüğüne ayrılan pay 1 trilyon 790 milyardır. 2004 yılı
bütçesinde öngörülen ise 1 trilyon 847 milyar civarındadır. Bu bütçe içerisinde
personel ve cari harcamalara 1 trilyon 479 milyar lira pay ayrılırken,
yatırıma, yani sinemaya ve sinema sektörüne 368 milyar lira ayrılmaktadır.
Sinema, kendi içinde katmadeğer ve
istihdam yaratan, ülkelerin yaklaşmasını ve tanıtımını sağlayan bir sanat dalı
ve kitle iletişim aracıdır.
Sinemanın ülke tanıtımında en önemli araç
olma özelliği pek çok dünya ülkesi tarafından kanıtlanmışken, ülkemiz, bu
aracı, bu etkin silahı akılcı bir şekilde kullanamamaktadır.
Türkiye, sinema endüstrisi denilebilecek
çapta bir yatırım yapmamasına rağmen, uluslararası nitelikte pek çok sinema
insanı yetiştirmiş bir ülkedir. Bu kadrolar, binbir güçlükle ortaya koydukları
ürünleriyle, bugün, uluslararası sermayeyi ayaklarına getirebilmekte; ne var
ki, kişisel çabalarla oluşturulan bu prestij ve bu başarılar, kurumsal bir
yapının var olmaması nedeniyle ülkemize yansımamakta, ülkemizin amaçlarına
hizmet etmemektedir.
Dünya üzerinde hâkimiyet kurmak ve dünya
siyaseti, ekonomisi ve ticaretinde etkili olmak isteyen ve bu hedeflerinde
başarılı olmuş ülkeler, sinema konusunda son derece kararlı planlar ve
çalışmalar yapmışlardır.
Amerika Birleşik Devletleri, 1945'lerden
sonra katıldığı bütün savaşları kaybetmiştir. Şimdi Irak'ta ne olacağı da belli
değildir. ABD'yi başarılı kılan sinemasıdır, kültür tanıtımıdır. Amerika,
1940'lı yıllarda, İkinci Dünya Savaşı devam ederken, sivil uçaklar uçamadığı
için, askerî uçaklarla filmlerinin kıtalararası dağıtımını yapmıştır.
Sanırım hepinizin hatırlayacağı bir film
vardır: Sylvester Stallone'nin oynadığı Rambo filmi. Rusya'nın Afganistan'ı
işgalinde, Rambo, o gün Talibanlara yardım ediyordu. Bugün, ABD'nin baş düşmanı
Bin Ladin, o gün Rambo'yla, ABD'nin sinemasıyla dünyaya anlatılıyordu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar
mısınız.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Ayrıca,
Mussolini, 1939-1940 yıllarında, İtalya'da bir sinema kenti kuruyor ve girişine
"sinema en büyük namlusuz silahtır" diye yazıyor ve cumhuriyetimizi
kuran Mustafa Kemal Atatürk "sinemaya gereken ehemmiyeti verin"
demesine rağmen, sinemaya gereken ehemmiyet, maalesef, bugüne kadar,
verilmemiştir.
Sinema, ülkemizin, kültürümüzün
tanıtılmasında önemli bir araçtır. Türk filmlerinin yurt dışında gösterimi,
dağıtımı çok az. Ortaasya'daki Türkî cumhuriyetlerde Türk filmleri olağanüstü
ilgi görmektedir. Bu ülkelerde ihracat teşvikinin olmaması nedeniyle, bu ilgi,
karşılığını alamamaktadır. Oysa, Türk filmleri, Amerikan filmlerinin Türkiye
pazarındaki etkisini, Türkî cumhuriyetlerde sağlayabilir.
Türkiye, 1995 yılında, Avrupa Birliği
mevzuat uyumu kapsamında sinemamızda devrim sayılabilecek yasal değişiklikleri
gerçekleştirmiştir. Yönetmen, senarist, film müziği bestecisi, sinema eseri
sahibi, sinema oyuncuları ise, komşu hak sahibi sayılarak, fikrî mülkiyet
haklarının muhatabı oldu; ancak, bu uygulamada, hâlâ sinema ve TV eserlerinin
telif haklarının tahsilatı gerçekleşmiyor. Yasal sistemin zorunlu kıldığı
lisanslama ve tahsilat sürekli engelleniyor.
Avrupa Birliği ülkelerinde, televizyonlar,
sinema sektörü için önemli bir kaynaktır. İngiltere, İtalya, Fransa gibi
ülkelerde, televizyon kanalları, film endüstrisine yatırım yapmak zorundadır.
Ülkemizde, televizyon kanalları, bırakın sinemaya yatırım yapmayı, sinema
eserlerini telif hakkı ödemeden defalarca yayımlamaktadır.
Türkiye, insan haklarına gösterdiği ya da
göstermek zorunda olduğu hassasiyeti, telif haklarına göstermesi gerektiğine de
inanmalıdır. Telif haklarının bir sistem içinde geliştirilmesi ve korunması;
ayrıca, korsanlıkla mücadele edilmesi için telif hakları enstitüsü
kurulmalıdır.
Türk sineması, cumhuriyetin ilk
yıllarından beri, köyden kente göç yaşanmadan, büyük kentleri Anadolu'ya
taşıyarak, ülkemizi uluslararası alanda tanıtarak görevini yapmıştır. Çünkü, 59
uncu hükümetin kültüre ve sinemaya bakışını, bir noktada -geçen yıl da dile
getirmiştik- şöyle değerlendirebiliriz: Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı
birleştirilerek büyük bir yanlış yapıldığını hâlâ söyleyebiliriz. Bunun somut
örneği şudur değerli milletvekili arkadaşlarım: Dünyanın en büyük film
festivali olan Cannes Film Festivalinde, Türkiye'nin gelmiş geçmiş ve efsane
sinema oyuncusu, yönetmeni Yılmaz Güney ve Şerif Gören'in "Yol"
filmiyle Altın Palmiye Ödülü almasından yirmibir yıl sonra, yönetmen Nuri Bilge
Ceylan'nın "Uzak" filmi, yüzlerce film arasından Cannes Film
Festivalinde yarışma bölümüne seçildi; fakat, bununla ilgili, geçen yıl,
maalesef, Kültür ve Turizm Bakanlığımız ciddî anlamda bir katkıda bulunmadı.
Aslında, hem sinemamızı tanıtma adına hem de Cannes'da turizme büyük bir katkı
sunulabilirdi.
Sayın Başkanım, toparlıyorum...
Yıllardır üzerinde çalışılan sinema
yasası, özerk bir ulusal sinema kurumu kurulması sinema sektöründe öncelikli
bir beklentidir. Eğitime destek kampanyasında okulları yaptıranlara sağlanan
vergi muafiyeti sinema sektörünün de en önemli beklentileri içerisindedir.
Sinema sektörü, sinemaya yapılan sponsor katkılarının da vergiden düşülmesini
beklemektedir.
Türk sinema sektörünün film stüdyosundaki,
laboratuvarındaki teknik elemanlarının, setçisinin, teknisyeninin ve hepinizin
uzun yıllardan beri yüz yüze göz göze tanıdığınız insanların çoğunun -ki,
birinin ismini, izin verirseniz, söyleyeyim, Sefa Önal- hayatları boyunca, bir
gün bile sigortası yoktur.
Bizler, bir an önce, bununla ilgili yasayı
çıkararak -Sayın Resul Tosun arkadaşımla da çalıştık- bu sinema oyuncusu
arkadaşlarımın, yönetmenlerin geriye dönük borçlanmayla SSK haklarının
verilmesi gerektiğine inanıyorum.
Sanatçılarımıza, sanatçı huzurevleri
yapılmalıdır. Ayrıca, sanatçılarımız bu ülkenin yüzaklarıdır. Mutlaka -yeşil
pasaportu belirli ölçülerde alan değerli bürokratlarımız var- sanatçılarımıza
da yeşil pasaport verilmesi gerekiyor.
BAŞKAN - Sayın Şimşek...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bitiriyorum
efendim.
Son olarak arz edeceğim şudur: Telif
hakları ve Türk sineması kurumu üzerinde Kültür ve Turizm Bakanlığının ciddî
bir çalışması vardır; bunun, bir an önce Genel Kurula getirilip yasalaşmasından
yanayız. Bu konuda, bugüne kadar, ben de bir kanun teklifi vermedim; çünkü,
Kültür ve Turizm Bakanlığının bu konudaki çalışmalarını biliyorum.
Türk sinemasına emek veren, yitirdiğimiz
tüm sanatçı arkadaşlarımı ve dostlarımı saygıyla ve rahmetle anıyorum.
Bir odada, bir sobayla, maalesef,
imkânsızlıklar içerisinde kaybettiğimiz Türkiye'nin ilk kadın sinema yönetmeni
çok değerli Bilge Olgaç derdi ki: "Her şeye rağmen sinema yapıyoruz."
Umarım ki, arkadaşlarım, bundan sonra,
daha olumlu şartlarda sinema yapacaktır.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şimşek.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan,
önergem vardı...
BAŞKAN - Sayın İnce, önergenize baktım
"geçen tutanak hakkında, İçtüzüğün 58 inci maddesi uyarınca söz istiyorum.
Gereğini arz ederim" diyorsunuz.
Şimdi, diğer sayın üyelerimizin de hatırlaması
açısından, İçtüzüğümüzün 58 inci maddesini aynen okuyorum: "Bir
milletvekili veya bakan kendisine ait olup geçen birleşim tutanağında yer alan
bir beyanın düzeltilmesi hakkında söz isterse, Başkan, beş dakikayı geçmemek
üzere söz verir."
Bunun için de, sizin, bize, tutanaktan,
hangi sözlerinizi, hangi beyanınızı düzeltmek istediğinizi, bu önergenize
eklemeniz gerekiyordu.
Şimdi, onu da ekledikten sonra, bizim
inceleyip...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan,
onun takdiri bana aittir.
BAŞKAN - Müsaade eder misiniz.
...gerçekten düzeltmeye ihtiyaç duyulup
duyulmadığı konusunda bir karar vermemiz lazım.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkanım,
öyle bir takdir yetkiniz yoktur. Onu, ben, o kürsüden söylemek istiyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - İçtüzük öyle
demiyor, Başkanın öyle bir hakkı yok.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Kürsüden söylemek
istiyorum ve bu Mecliste, 22 nci Dönem boyunca, bir milletvekili, ilk kez,
geçen tutanak hakkında konuşmak istiyor. Milletvekillerinin konuşma süreleri
zaten sınırlıdır. Eğer, bir yıldır, bir milletvekili, ilk kez 58 inci madde
uyarınca söz hakkı istiyorsa ve Sayın Başkan da ona söz hakkı vermiyorsa,
yanlış yapmış olur Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bitti mi sözleriniz?
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bitti efendim.
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.
Şimdi, bu, şu anlama da gelir. 22 Dönem
sayın milletvekilleri, çok dikkatli, ne konuştuğunu bilen üyelerimizden
oluştuğu için, yanlış yapmıyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yani, 58 inci madde, bir sayın
milletvekilinin veya bir sayın bakanın, sehven, istemeden, kürsü heyecanıyla
bir konuyu yanlış dile getirebileceği dikkate alınarak konulmuş. O nedenle...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan,
Meclis Başkanvekilinin şahsıma sataşmasından dolayı söz istiyorum. Demokrat bir
tavır gösterirseniz, o kürsüden konuşurum.
BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz...
MUHARREM İNCE (Yalova) - 63 üncü maddeye
göre söz istiyorum!.. Tutumunuzdan dolayı söz istiyorum!.. Usul hakkında söz
istiyorum!..
BAŞKAN - Böyle bir usulü ben göremiyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
Gündemdışı ikinci söz...
MUHARREM İNCE (Yalova) - 63'e göre söz
istiyorum Sayın Başkan!..
BAŞKAN - Lütfen oturur musunuz Sayın
İnce... Lütfen oturur musunuz...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Takdir hakkınız
yoktur Sayın Başkan.
BAŞKAN - Var; benim takdir hakkım var.
Benim takdir hakkım var; siz buyurun, oturun.
MUHARREM İNCE (Yalova) - 63 üncü maddeyi
okur musunuz.
BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, Düzce 12
Kasım depremiyle ilgili söz isteyen, Düzce Milletvekili Sayın Metin Kaşıkoğlu'na
aittir.
Buyurun Sayın Kaşıkoğlu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sizi kınıyorum!
Tarafsız olduğunuzu göstermek için adaletsiz davranamazsınız!
2.- Düzce
Milletvekili Metin Kaşıkoğlu'nun, Düzce'de meydana gelen deprem afetinin 4 üncü
yıldönümünde, Düzce'deki sosyal ve ekonomik durum ile alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 12 Kasım 1999 tarihinde Düzce'de meydana
gelen deprem afetinin 4 üncü yıldönümü münasebetiyle ve Değerli Başkanımızın
tensipleriyle, duygu ve düşüncelerimi sizlerle ve aziz milletimizle paylaşmak
üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Türk Milletinin siz
değerli vekillerine ve televizyonları aracılığıyla bizleri izleyen aziz
milletimize en derin saygılarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 17
Ağustos 1999 depreminde, Marmara Bölgesiyle birlikte, o tarih itibariyle Bolu
İlinin ilçeleri bulunan Düzce, Gölyaka, Cumayeri, Gümüşova ve Çilimli
İlçelerinde de ağır hasarlar meydana gelmiş ve bölge insanımız, bu depremde
ağır can ve mal kaybına uğramıştır. Bölge insanımızın büyük bir ekseriyeti,
hayatında ilk kez bir deprem afetiyle karşı karşıya kalmıştır. İnsanlarımız,
uzun süre, dışarıdan, Yüce Milletimizin yardımlarıyla ayakta kalmışlar, evi
hasar görmeyen vatandaşlarımız dahi, yaşadıkları o 45 saniyenin korkusu altında
konutlarına girememişler, uzun bir süre, çadır ve barakalarda, kaldırım ve
parklarda yaşamak zorunda kalmışlardır. Artçı sarsıntılar, insanlarımızın
kalbini âdeta kuş yüreğine çevirmiştir. Aradan geçen zaman içinde, yerel
yönetim ve kolluk güçleri, "artık bir daha deprem olmayacak, hasarsız veya
az hasarlı evlerinize artık geri yerleşin" demeye başlamışlar ve korkusunu
üzerinden atamayan vatandaşlarımızı konutlarına geri dönmeye bir nevi
zorlamışlardı; ancak, aradan geçen yaklaşık iki aylık süreye rağmen, artçı
olarak nitelenen sarsıntılar bir türlü dinmek bilmiyor, insanlarımız, yaklaşan
kışın ve soğuk havanın da zorlamasıyla, korkmalarına rağmen, boşaltmış
oldukları hasarsız yahut az hasarlı evlerine geri dönmeye başlıyorlardı.
Derken, Marmara depreminin üzerinden henüz
86 gün geçmiş ve tarih 12 Kasım 1999'u, saat 18.57'yi gösterdiğinde, sıcacık
konutlarında artçı sarsıntı korkuları altında yaşamakta olan insanlarımız,
yine, şiddetli bir sarsıntıyla karşı karşıya kalmışlardı. Hiç kimse yeni bir
deprem olacağına inanmıyordu ve herkes, bunun da ilk depremin artçısı olduğunu
düşünüyordu. Saniyeler geçmek bilmiyor, sarsıntı bir türlü dinmiyor, tüm şehir
karanlığa gömülüyorken göz gözü görmüyordu; ancak, sarsıntı, şiddetini gittikçe
artırmaktaydı. İnsanlar, artık, yeni bir afetle karşı karşıya kaldıklarını
anlamış ve kısa süre önce yaşadıklarını da film karesi gibi gözlerinin önünden
geçirmek suretiyle anımsayarak ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgide
kaderleriyle baş başa kalmışlardı.
Sarsıntı 30 saniye sürmüştü; ancak, bu
süre, insanlarımıza asırlar gibi gelmişti. Konutlarından, işyerlerinden
kurtulup dışarıya çıkabilen insanlar büyük bir korku ve panik içinde, ne
yapacağını bilmeden, sokaklarda ve zifiri karanlıkta sağa sola kaçışıyorlardı.
Panikten kurtulanlar, enkaz altında kalan yakınlarını kurtarabilmek amacıyla
insanüstü çabalar göstermekteydi. Aile bireyleri kurtulmuş olanlar, yakın
akrabalarının ne durumda olduklarını anlamak ve yardımcı olabilmek için yollara
düşmüşlerdi. Tablo çok vahimdi. İnsanlar umutsuz bir çırpınış içindeydi. Bu
tabloyu tasvir etmeye Türkçe'nin 29 harfi kifayetsiz geliyor değerli
milletvekilleri. Allah, böyle acıları hiçbir insana ve hiçbir canlıya bir daha
yaşatmasın.
Uykusuz gecenin ardından gün yavaş yavaş
ağardığında, sadece 30 saniye süren bir sarsıntının bir yerleşim birimini nasıl
yaşanmaz hale getirdiğini, ne büyük bir hasara yol açtığını görmek mümkün
olabildi. Düzceli ve Kaynaşlılı vatandaşlarımız büyük bir felaketle karşı
karşıya kalmışlardı. Hemşerilerimiz için yine büyük sıkıntılar başlamıştı.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın
milletvekili, olayı biz de biliyoruz; çözüm üretin, çözüm!..
METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) - Zor günler
bizleri bekliyordu; ancak, yaşanan tüm acılar ve yıkıma rağmen hayat devam
ediyor ve edecekti. Düzceli zoru başarmalıydı; buna kararlıydı.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Beş sene oldu,
sahip çıksaydınız...
METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bundan dört yıl önce yaşanan 12 kasım 1999 tarihli
deprem sonucu ortaya çıkan acı bilanço Düzce İli açısından şu şekilde tecelli
ediyordu: Toplam ölü sayısı 710'a, toplam yaralı sayısı 2 679'a ulaşıyor,
yıkılan konut sayısı 16 666, yıkılan işyeri sayısı ise 3 837 olarak karşımıza
çıkıyordu.
Sayın Milletvekilimiz, öyle beş yıl geride
kalmakla bu sorunu anlamazlıktan gelmek mümkün değil; bunu anlamak için yaşamak
gerek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Kaşıkoğlu...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - İki aydır
çadırda bekliyorlar...
BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar
mısınız.
METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) - Yaşanan deprem
felaketi neticesinde Düzce Merkez yerleşim alanının yüzde 80'i, Kaynaşlı'nın
ise neredeyse tamamı yıkılmıştı. İlk etapta çadır kentler ve prefabrike konut
yerleşim alanları oluşturulmuştu. Bölgede toplam 5 962 prefabrike konutlarda
ikamet eden insanların sayısı 21 320'ye ulaşmış, deprem sonrası, yaraların daha
çabuk sarılması amacıyla, Düzce, 9 Aralık 1999 tarihinde il statüsüne
kavuşmuştu. Ne var ki, afet sonrası il yapılmış olması nedeniyle,
teşkilatlanmasında büyük sorunlar yaşanmış, kısıtlı imkânlarla Düzce il
yapılmıştı. Bu durum, Düzce İli açısından hâlâ büyük sorunların anakaynağını
teşkil etmektedir. Düzce il olmuştu; ama, il olarak ayakta kalması ve yaşaması
için gerekli kaynaklar, maalesef, Düzcemizden esirgenmişti. İşte, bu şartlarda
il olmuş olan bir yerleşim birimiydi Düzce.
Tüm olumsuzluklara rağmen, Düzceli
yılmamış, hayata küsmemiş, bağrına taş basmış ve acısını içine atarak insanüstü
mücadeleye yeniden başlamış ve bu mücadelesini de halen sürdürmektedir.
Düzce'de büyük bir işsizlik ve fakirlik
sorunu ortaya çıkmıştır. 2001 yılı istatistiklerine göre kişi başına düşen
geliri 1 142 dolar olarak belirlenmiş, deprem öncesi, gerek ekonomik, eğitim ve
gerekse şehircilik anlamında oldukça iyi bir durumdayken, deprem sonrası tüm
alanlarda büyük bir düşüş yaşanmıştır.
Düzcemiz, gerek verimli tarım alanları
gerekse turizm alanlarıyla emsalsiz bir yerleşim yeridir. Düzce olarak
devletimizden beklentimiz, fabrikalar kurması, yeni işyerleri açması;
insanımıza sürekli kaynak aktararak bizleri dışarıdan beslemesi de asla olmamış
ve asla olmayacaktır. Asla böyle bir popülist beklenti içinde olmadık ve
olmayacağız. Ayaklarımız yere sağlam basıyor. Ne istediğimizin bilincinde
olarak isteklerimize geçmek istiyorum.
Düzcemizin kurtuluşu için, 1 500 doların
altında kişi başına düşen gelire sahip illere uygulanacak teşvik ve
muafiyetleri son derece önemsiyor ve bu şekilde, ilimizin, yeni yatırımlarla
istihdam ve işsizlik sorununun çözüleceğine inanıyoruz. Bu uygulamayı, tüm
Düzceli hemşerilerimle birlikte dört gözle beklediğimizi ifade ediyorum.
Bu teşvik ve muafiyetlerin uygulandığı
Düzce İlimizin, İstanbul ve Ankara gibi iki metropol kentin tam ortasında
bulunuşu, D-100 ve Anadolu Otoyolunun üzerinde bulunması, Karadeniz'le liman
bağlantısı ve yetişmiş insangücüyle, gerek yerli gerekse yabancı sermaye için
bir cazibe merkezi haline geleceğini bizler biliyoruz. Bu vesileyle, gerek
yerli gerekse yabancı sermaye sahibi, şu anda bizleri televizyonları başında
izleyen tüm işadamlarımızı, Düzce'yi gelip görmeye, Düzce'yi inceleme altına
almaya, mercek altına almaya davet ediyoruz. Bütün işadamlarımızı Düzce'de
yatırım yapmaya davet ediyoruz. Gelin, Düzcemizin ayağa kalkmasında sizlerin de
payı bulunsun. Düzcemizin mert, vatansever, misafirperver insanları sizlere
minnettar olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...
BAŞKAN - Toparlar mısınız Sayın Kaşıkoğlu.
METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkanım.
"Biz acılardan sevgiler çıkardık/ Biz
karanlıklardan aydınlığa uzandık/ Biz mutsuzluğu kırdık, inançla, sabırla/
Yaşam hep bir soluktur/ Yarınlar için/ Yaşama sevdasındandır/ Umutların hiç
yitirilmemesi/ Acılar içinde kenetlendiğimiz o elleri/ Hiç bırakmadan
yarınlarımız için sizlere uzatıyoruz/ Tutun elimizden, tutun
ellerimizden."
Diğer yandan, 12 Kasım Çarşamba günü,
yani, dün, kırsal kalkınma projesiyle ilgili, Düzcemizde bir dizi etkinliklere
katılarak bu özel günde bizlerle beraber olan Sayın Meclis Başkanvekilimiz
Nevzat Pakdil Beye, Sayın Devlet Bakanımız Beşir Atalay Beye, Sayın Tarım
Bakanımız Sami Güçlü Beye, Sayın Grup Başkanvekilimiz Eyüp Fatsa'ya ve değerli
bakanlık bürokratlarına buradan teşekkür ediyor; kırsal kalkınmayla birlikte
kentsel kalkınmada desteklerini bekliyoruz.
Sayın Başkan, Türk Milletinin değerli
temsilcileri; bu vesileyle, depremde hayatını kaybeden şehitlerimizi bir kez
daha rahmetle anıyor, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Yüce Allah'tan,
milletimize bir daha böylesine acılar yaşatmamasını diliyor; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaşıkoğlu.
Gündemdışı üçüncü söz, Beykoz İlçesinin
sorunları ve Beykoz Kundura Fabrikasının özelleştirilmesi konusunda söz isteyen
İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.-
İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun, Beykoz İlçesinin sorunlarına ve
özelleştirme kapsamında bulunan Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasında yaşanmakta
olan son gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü'nün cevabı
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Beykoz, dünya incisi
bir yerdir. İstanbul'u bilmeyenler bile Beykoz'u bilirler, tanırlar. Beykoz'u,
Sayın Başbakanımız da, Sayın Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin de çok
yakından tanırlar. Geçmişte ve son seçimlerde, Beykozlular, kendilerine, hem
Refah Partili hem de son seçimde AKP'li olarak, sandıkta büyük destek verdiler;
ancak, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasında yaşanmakta olan son gelişmeler, ne
Sayın Başbakanın ne de Sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in ne de
AKP'nin, Beykozluların bu siyasî desteğini hak etmediklerini bir kez daha
ortaya koymaktadır.
Hükümetin, stratejik nitelikli kamu
işletmelerini daha ileri verimlilik düzeyinde ekonomiye kazandırma amacından
yoksun bir anlayışla sürdürmekte olduğu, emek haklarına duyarsızlık içinde
yürütmekte olduğu, âdeta bir talan zihniyetiyle uygulamaya koyduğu "baba
baba satarım" anlayışıyla uygulamaya dönüştürdüğü özelleştirme girişimlerinin
son kurbanlarından biri de Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasıdır.
Hükümet, bu ilkesiz, kamu yararını
gözetmeyen özelleştirme anlayışını, en son olarak Petkimde, Balıkesir SEKA'da,
Trabzon Limanında, Tekelde sergiledi. Şimdi benzeri oyun, Beykoz Deri ve
Kundura Fabrikasında oynanmak istenmektedir.
Bundan dokuz yıl evvel, 9 Nisan 1994'te,
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak, bu kürsüde, o zamanki hükümetin
Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasını kapatma girişimine karşı söz almış, CHP
Grubuyla beraber bu karara karşı direnmiştik. O hükümet ve onu takip eden sağ
hükümetler, bu kararlarını uygulamaya koyamadılar, geri adım attılar, bugünlere
değin gelindi; ancak, bu arada, Beykoz Deri ve Kundurayı Özelleştirme İdaresine
devrettiler, bakımını ihmal ettiler, yatırımı ihmal ettiler, kamu siparişlerini
durdurdular ve tesise, giderek, siyaseti soktular, Balkanların ve Ortadoğu'nun
en büyük ve yüzdoksan yıllık mazisine rağmen bu en modern devasa tesisini,
işletmesini, âdeta duraksattılar, durdurdular.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ne
yazık ki, iktidar oluncaya kadar, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası işçilerine
hep vaat veren, biz, Beykoz Deri ve Kundurayı sattırmayız diyen, geçen
dönemlerde de milletvekilliği yapmış olup halen Adalet ve Kalkınma Partisinde
olan bazı siyasetçiler; yani, bu hükümet, bugün, Beykoz Deri ve Kundura
Fabrikasının ipini çekmektedir.
Bakınız, Deri-İş Sendikası yapmış olduğu
yazılı açıklamada ne diyor: "Sendika yönetimi olarak bizler on aydır Genel
Müdüre, AKP'li bölge milletvekillerine, bakanlara ve hatta Başbakana ulaştık.
Kendilerine rica ettik, âdeta yalvardık; fabrikamıza iş verilmesini, çalışmak
ve üretmek istediğimizi bildirdik. Ancak, ne acıdır ki, talebimize duyarlılık
ve ilgi göstermek yerine, bize, 'bu bir hükümet politikasıdır. Bizlerin görevi,
bu fabrikaları tasfiye etmektir' yanıtını verdiler." Beykoz emekçilerinin
açıklaması şöyle devam ediyor: "Beykoz halkından üç kuşak bu fabrikada
çalışmıştır. Biz, Beykoz Deri ve Kundura çalışanları, Beykozumuza mal olmuş bu
fabrikada çalışmak ve üretmek istiyoruz; bunu engelleyenleri şiddetle
kınıyoruz."
Değerli arkadaşlarım, niye Sayın Mehmet
Ali Şahin'e değindim; çok saygın bir siyasetçi arkadaşımız ve şu anda Başbakan
Yardımcısı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar
mısınız.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Şunun için
değindim: Sayın Şahin, Adalet ve Kalkınma Partili olmadan evvel farklı görüşler
savunmaktaydı. Bundan dört yıl evvel bu kürsüden yaptığı konuşmada "Yazıktır,
Beykoz Deri ve Kundura işçilerini sokağa dökmeyiniz. İşçileri sokağa dökmek,
sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmaz. Özelleştirme adı altında yağma
yapıyorsunuz. Kararınızı gözden geçiriniz. Bu fabrikaya sahip çıkınız"
demekteydi.
Sayın Başbakan Yardımcısına şimdi sormak
istiyorum: Şimdi Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasını haraç mezat satmaya
çalışmanız, işçileri sokağa dökmeniz, sosyal devlet anlayışıyla bağdaşıyor mu?
Ne değişti; yoksa değişen, bugün, Adalet ve Kalkınma Partili olmanız mıdır? Dün
söylediğinizi bugün ne diye eyleminizle inkâr ediyorsunuz. Böylesine takıyyeci
siyaset anlayışıyla halkımızı ancak bir kez kandırabilirsiniz.
Değerli arkadaşlarım, Beykoz'un ormanlık
alanlarının bir bölümü, geçmişte, sağ partilere mensup bazı siyasetçilerin,
özellikle DYP'li bir Orman Bakanının sorumsuz davranışlarıyla talan edilmiştir.
Büyük kent rantları vurgunu yaratılmıştır. Şimdi de, Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarında, özelleştirme adı altında Beykoz'da yeni bir kent yağması, bir kıyı
yağmasıyla karşı karşıyayız. Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası, İstanbul'un
belki de en değerli arsası üzerinde kuruludur. Bu fabrika, Beykoz'da denize
sıfır mesafede, 600 metrelik Boğaz kıyı cepheli, 183 000 metrekare arazi
üzerine kuruludur. Hükümetin, 19 Eylül 2003 tarihli ilanla çıktığı özelleştirme
girişimine Yıldırım Dış Ticaret Firması 29 750 000 dolarlık en yüksek bedelli
teklifi vermiştir. Peşin ödeme halinde yüzde 10 indirim söz konusudur. Şu anda
teklif, hükümetin değerlendirmesi aşamasındadır.
Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasının
bulunduğu yerde benzer nitelikli arsanın metrekare bedeli 1 000 dolardır
değerli arkadaşlarım. Sayın Mehmet Ali Şahin, dört yıl evvel yaptığı konuşmada,
o zaman arsanın toplam değerini 150 trilyon olarak hesapladığını ifade
etmiştir; yani, bugünkü bedelle 280 000 000 dolar. Nereden bakarsanız bakınız,
sadece arsa bedeli, teklifin asgarî 6 veya 8 katıdır.
Şimdi, bu kürsüden hükümeti uyarıyorum. Bu
talana dur deyiniz lütfen. Beykoz Deri ve Kundura Fabrikasına sahip çıkınız.
Zira, bu tesiste, üç nesil boyu Beykozluların ve ülkemizin her yöresinden
buraya emeğini vermiş, alınterini dökmüş insanlarımızın hakkı vardır. Eğer,
siz, bu talancı eyleme dur demezseniz, bu özelleştirmeyi durdurmazsanız, bu
satışı durdurmazsanız, biliniz ki, buna ne Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası
emekçileri ne Beykoz halkı ne de Cumhuriyet Halk Partisi geçit verecektir.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.
Hükümet adına, gündemdışı konuşmaya Tarım
Bakanı Sayın Sami Güçlü cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Güçlü. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın
Algan Hacaloğlu'nun, Beykoz İlçesinin sorunları ve Beykoz Kundura Fabrikasının
özelleştirilmesiyle ilgili olarak gündemdışı konuşmasına, Sayın Maliye
Bakanımız bir cevap hazırlamış ve bu cevabı sizlere iletme görevini de, bugün
burada görevli olmam hasebiyle bana verdiler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yalnız, Sayın Hacaloğlu'nun konuşmasında
geçen kavramların, eğer yanlış not etmediysem, birkaç tanesini sıralamak ve bir
genel değerlendirme yapmak istiyorum; sonra okumak istiyorum buradaki metni:
"Talan zihniyeti", "ilkesiz, kamu yararını gözetmeyen özelleştirme
yaklaşımı içerisinde olan bir hükümet", "yüzdoksan yıllık geçmişi
olan devasa bir kuruluşun ihmali", "bu hükümet, Beykoz Fabrikasının
ipini çekmektedir", "halkımızı ancak bir kez kandırabilirsiniz",
"bu fabrikaya sahip çıkınız", "talancı eyleme dur deyiniz",
"eğer bunu yapmazsanız, Beykoz halkı, çalışanları ve Cumhuriyet Halk
Partisi size geçit vermeyecektir."
Arkadaşlar, bu üslubun çok sert olduğu
kanaatindeyim. Türkiye'de, kamunun içerisinde bulunduğu durumu, Türkiye
ekonomisinde yaşadığımız hadiseleri ve dünyada meydana gelen gelişmeleri
dikkate aldığımızda, Sovyet blokuna dahil ülkelerde, özelleştirme
uygulamalarının 1990 sonrasında katettiği mesafeyi düşündüğümüzde, ülkemizde bu
konuda gerekli adımları hızlı bir şekilde atamadığımızı ve bunun toplumumuza
giderek daha büyük bir maliyet yüklediğini; bu konuda, özelleştirme konusunda
yaptığımız bütün çalışmalara, eleştirilere rağmen, arzu edilen gelişmeyi
sağlayamadığımızı biliyoruz; ama, bu yaklaşım tarzının, bu konuda verimli bir
özelleştirme yönteminin mutlaka bulunması lazım geldiğini, verimli olmayan bu
işletme tarzlarından kurtulmamız gerektiğini; ama, bunun, bir talan şeklinde,
âdeta ülke kaynaklarının peşkeş çekilmesi şeklinde ifade edilmesinin de
anlaşılır hiçbir tarafı olmadığını ifade ediyorum. Dolayısıyla, bu ülkenin
kaynaklarını, bu ülkede yaşayan bir vatandaşın, bir hükümetin, bir parti
mensubunun, böyle bir nitelemeyle elden çıkarmasını tasavvur etmek, bunu kabul
etmek, böyle bir şeyi düşünmek nasıl mümkündür, ona da hayret ediyorum ve
müsaadenizle, bana ulaştırılan metni okumak istiyorum.
Sümer Holding Anonim Şirketi Beykoz Deri
ve Kundura Sanayii İşletmesinde ayakkabı ile bot üretilmektedir. Anılan
işletme, kundura üretim birimi, deri üretim bölümü ve sunî deri ve
lastik-solüsyon üretim biriminden oluşmaktadır.
Kundura üretim biriminde, 2000 yılında 429
000, 2001 yılında 483 000, 2002 yılında 250 000 çift ayakkabı üretilmiş, 2003
yılında herhangi bir üretim yapılmamıştır. Kapasite kullanım oranı, 2000
yılında yüzde 11, 2001'de yüzde 12, 2002'de yüzde 6, 2003 yılında da 0'dır.
Deri üretim ve sunî deri ve
lastik-solüsyon üretim birimlerinde, 1999 yılından bu yana üretim
yapılmamaktadır.
2003 yılı başından bu yana, anılan
işletmede, üretim olmadığı halde, işçiler ve memurlar çalışmadan ücret
almaktadırlar.
İşletmenin bulunduğu alan, toplam 182 000
metrekaredir. Bu alan, askerî güvenlik bölgesi içerisinde kalmaktadır. Mevcut
imar planına göre, bu arazinin 62 000 metrekaresi yeşilalan olarak ayrılmıştır.
Geriye kalan 120 000 metrekare alanda ise, gerek Boğaziçi Öngörüm Bölgesinde
kalması ve gerekse bu alanla ilgili Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu
kararlarının bulunması sebebiyle, yapılacak yapıların yüksekliği 9,5 metreyi
geçmeyecek şekilde, toplam inşaat alanı, emsalin 0,5 olması nedeniyle, ancak 42
000 metrekaredir.
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 2003 yılı
özelleştirme uygulamalarına ilişkin 3 Ocak 2003 tarih 2003/1 sayılı Kararı
ekinde yer alan 2003 yılı özelleştirme takvim ve programında, Beykoz
İşletmesinin varlık satış yöntemiyle özelleştirilmesi öngörülmüştür. Bu
kapsamda, Beykoz İşletmesi için 19.9.2003 tarihinde ilana çıkılmış ve
Türkiye'de tirajı yüksek 6 gazetede ilan verilmiş, Resmî Gazetede yayımlanmış,
ayrıca Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca da ticaret odaları, borsalar,
turizmciler ve çok sayıda yatırımcıya yazılı olarak da bu ihaleden bilgi
verilmiştir. Diğer bir ifadeyle, ihale herkese duyurulmuştur. Son teklif alma
tarihi olan 21.10.2003 tarihinde Fırat Plastik Kauçuk Sanayi ve Ticaret Anonim
Şirketi, Yıldırım Dış Ticaret ve Pazarlama Anonim Şirketi, Toray İnşaat Sanayi
ve Ticaret Anonim Şirketi ve Gap Turizm Yatırım ve Ticaret Anonim Şirketinden
olmak üzere 4 teklif alınmıştır. İhale komisyonunca tüm teklif sahiplerinden
daha sonra bir revize teklif alınmış, devamında kamuoyuna açık nihai tur
görüşmelerine geçilmiş, tüm katılımcılar ve izleyiciler önünde görüntülü kayıt
altına alınarak yapılan açık ve şeffaf görüşmelerde başlangıçta tüm teklif
sahiplerinden elemesiz bir teklif alınmış ve açık artırmaya geçilmiştir. İhale
komisyonunca açık artırma başlangıç değeri 29 500 000 ABD Doları, artırım
aralığı ise 250 000 ABD Doları olarak açıklanmış, ihaleye katılım Yıldırım Dış
Ticaret ve Pazarlama Anonim Şirketi açık artırmaya 29 750 000 ABD Doları ile
katılmış, diğer teklif sahipleri; Fırat Plastik Kauçuk Sanayi ve Ticaret Anonim
Şirketi en son teklifini 12 600 000 ABD Doları, Toray İnşaat Sanayi ve Ticaret
Anonim Şirketi 12 000 000 ABD Doları, Gap Turizm Yatırım ve Ticaret Anonim
Şirketi ise 10 000 000 ABD
Doları vererek ihaleden çekilmişlerdir. Sonuçta, bu ihalede Yıldırım Dış
Ticaret ve Pazarlama Anonim Şirketi 29 750 000 ABD Dolarıyla en yüksek teklifi
vermiştir. Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca en yüksek teklifin 4046 sayılı
Kanun gereği yapılan değerlendirme yöntemleriyle belirlenen değer tespitlerine
göre makul değer aralığında kaldığı belirtilmiştir.
Şartnameye göre bu satışta, işçiler
alıcıya devredilmektedir. İşçilerin kıdem tazminatları Sümer Holding Anonim
Şirketi tarafından, ihbar tazminatları ise alıcı tarafından karşılanmaktadır.
İşletmede halen 210 işçi, 45 memur ve sözleşmeli personel çalışmaktadır.
Alıcının, satış bedelinin dışında ayrıca yaklaşık 935 milyar Türk Lirası
civarında ihbar tazminatı ödeme yükümlülüğü ve mevzuat ve iş kanunlarından
doğan sorumlulukları bulunmaktadır.
İhale sonrası en yüksek teklif veren
firmanın durumu Rekabet Kurumuna bildirilmiş olup, görüş beklenmektedir.
Ayrıca, askerî güvenlik bölgesinde
bulunduğundan, mezkûr işletmenin en yüksek teklif veren kişi firmaya satışına
engel bir durum olup olmadığı Genel Kurmay Başkanlığından sorulacaktır. Daha
sonra, tüm sonuçlar Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca, Özelleştirme Yüksek
Kuruluna sunulacaktır. Konu, Özelleştirme Yüksek Kurulunun gündemine
geldiğinde, Özelleştirme Yüksek Kurulunca değerlendirilerek bu satışın
onaylanması veya iptali yönünde bir karar verilecektir.
Bana iletilen bilgiyi sizlere takdim
ettim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güçlü.
Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel
Kurula diğer sunuşları vardır.
Sunuşların, Divan Üyemiz tarafından,
oturduğu yerden sunulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Meclis araştırması önergeleri vardır.
Birinci önergeyi okutuyorum:
B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve
Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1.- Çorum
Milletvekili Murat Yıldırım ve 25 milletvekilinin, Çorum İlinin turizm
potansiyelinin değerlendirilerek, Hitit Uygarlığının tanıtımı için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/140)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Üzerinde yaşadığımız topraklarda, 4 000
yıl önce döneminin en büyük medeniyetlerinden birisini oluşturarak, bugünkü
Batı medeniyetinin şekillenmesini sağlayan, Hititlere başkentlik yapan
Çorum'un, gelecek on yıl içerisinde ülkenin turizm açısından cazibe merkezi
olacağına inanıyoruz.
Çorum'un turizm potansiyelinin
değerlendirilerek bu potansiyelin yerel ve bölgesel (eski çağda Galatya olarak
tarif bulan Çorum-Amasya-Tokat bölgesinde) bazda artırılması ve ilgili
kurumların daha verimli ve koordineli çalışması için nelerin yapılabileceği
konusunda Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince
Türkiye Büyük Millet Meclisince Meclis araştırması yapılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
1- Murat Yıldırım (Çorum)
2- Zeyid Aslan (Tokat)
3- Ali Yüksel Kavuştu (Çorum)
4- Mücahit Daloğlu (Erzurum)
5- Agâh Kafkas (Çorum)
6- Hasan Aydın (Giresun)
7- İsmail Soylu (Hatay)
8- Muzaffer Külcü (Çorum)
9- Abdurrahim Aksoy (Bitlis)
10- Mustafa Eyiceoğlu (Mersin)
11- Mustafa Cumhur (Trabzon)
12- Mehmet Ergün
Dağcıoğlu (Tokat)
13- Ali Er (Mersin)
14- Cemal Yılmaz Demir (Samsun)
15- Muzaffer Gülyurt (Erzurum)
16- Recep Garip (Adana)
17- Şükrü Ayalan (Tokat)
18- Akif Gülle (Amasya)
19- Fehmi Öztunç (Hakkâri)
20- Bekir Bozdağ (Yozgat)
21- İbrahim Çakmak (Tokat)
22- Mehmet Mehdi Eker (Diyarbakır)
23- Hakkı Köylü (Kastamonu)
24- Sadullah Ergin (Hatay)
25- Eyüp Ayar (Kocaeli)
26- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
Gerekçe:
Hititler, günümüzden 4 000 yıl önce,
Anadolu'da dünyanın en büyük medeniyetini kurdular.
Tarihe damga vuran Hititlerin başkenti
Çorum'un Boğazkale İlçesindeki Hattuşa'dır. Burası, UNESCO'nun koruması
altındadır. Alacahöyük, Şapinuva ve Hüseyindede'de dünya tarihini etkileyen
onbinlerce eser çıkmaktadır.
Hititlerin Anadolu'ya Kafkaslardan
geldikleri sanılıyor. Ele geçirdikleri kentlerin tanrılarını da kendi tanrıları
saymışlar. Hattuşa'ya "Bin tanrılı kent" denir.
Hititler, Mısır kadar eski ve zengindir;
lakin, yeterince tanıtılamamışlardır. Her yıl piramitleri gezen yüzbinlerce
turiste karşılık, Hattuşa'yı gezenler oldukça azdır. Hitit şehirleri inanılmaz
zenginliktedirler. Biraz çabayla, buralar, dünyanın ilgi odağı olabilir.
Hititler, döneminin en üstün savaş
teknolojilerini oluşturmuşlardır. Mısırlılar ile yaptıkları uzun savaşlar
sonrasında imzalanan Kadeş Barış Anlaşması dünya tarihini etkilemiştir.
Hitit tarihi, günümüze ışık tutan birçok
olayla doludur. Kadeş Anlaşmasının temeli, bu iki ülkeden birisine yönelik
saldırı ve tehdide karşı ötekinin ona yardım edeceği ve savaşa birlikte
gireceğidir. Bu, NATO Antlaşmasının 5 inci maddesiyle aşağı yukarı aynı
düzenlemedir.
Eski dünyanın merkezi Anadolu ve Ortadoğu
idi. Hititler, ele geçirdikleri ülke halklarını köle yapmaz, onlara özerklik
tanırken, Mısırlılar insanları köle yapıyorlardı.
Hukukun üstünlüğü eski dünyada söz
konusuydu; ama, bu üstünlük, kısas hukukuyla ifade ediliyordu, "göze göz,
dişe diş"ti.
Hammurabi kanunlarından ikiyüz yıl sonra
Hititler, tazminat hukukuna dönmüştür. Hititlerin tazminat hukukuna geçişleri,
Roma hukukundan çok daha eski bir atılımdır. Tanıtılamadığından, Roma hukuku
önplana çıkmıştır.
Hitit kentlerinde yaşlılar meclisi vardı.
Krallar ya da valiler, bu meclisi danışma meclisi gibi kullanırlardı. Başkent
Hattuşa'da ise soylular meclisi vardı; adı Panku. Hem yasama organı hem de
yargı organı olarak çalışıyordu. Günümüz için inanılmaz bir başlangıç noktası.
Sadece bu noktanın bile gayretle işlenilmesi, demokrasinin ve meclisli
yönetimin temellerinin Anadolu'da atıldığını ortaya koyacaktır.
Kadın hakları konusunda da çok ileride
idiler. Kadın ve erkek her konuda eşitti.
Kızılırmak yayının çerçevesinde dünyanın
en büyük imparatorluklarından birisini kuran Hititler, dünya tarihinin en
gizemli uygarlıklarından birisi olmaya devam ediyor. Bulunan tabletler
okundukça Hitit gizemi çözülüyor; ama, bilinenler bilinmeyenlerin onda 1'i
kadar.
Çağdaşlarının son derece basit bir kısas
hukuku uyguladıkları bir dönemde nasıl olup da bugünkü hukuk düzeninin temelini
oluşturan tazminat hukukuna geçebildiler? Dünyanın birçok bölgesinde bugün bile
çözülemeyen kadın-erkek eşitliğini nasıl yaşama geçirdiler? Modern meclisin
temeli Panku'ya nasıl ulaştılar?
Bu gizemli medeniyete sahip çıkmak
zorundayız. Biz, 3 500 yıl önceki Hattuşa Kalesinde bir Boğazkale yapamamışız.
Hattuşa ne kadar özenle yapılmış ise, Boğazkale de o kadar özensiz.
Hititlerin üzerinden birçok medeniyet
geçtiği için geriye kalanlar Mısır'dakilerden az; lakin, bu uygarlığın sanat,
kültür ve bilim alanında oldukça ileriye gittiğinin kanıtları duruyor.
Kalıntıların teknolojik imkânlar kullanılarak ayağa kaldırılması gerekiyor.
Hattuşa'da kale surları o zamanın teknolojisine göre yeniden yapılıyor.
Mısır'a döviz akıyor, Hititlerin açığa
çıkarılması ve tanıtılmasıyla ülkemize gelecek yüzbinlerce turist ekonomimize
büyüt katkı sağlayacaktır. Gösterime giren "Hititler" filmi dünyada
büyük ilgi uyandırmıştır.
Atatürk'ün Hitit medeniyetinin açığa
çıkarılmasına verdiği önem çok büyüktü. 1930'larda Türk Tarih Kurumunu kurarak
Hititlerin araştırılmasının önünü açtı. 1935'te Alacahöyük kazılarının
başlamasını sağladı. Nazi Almanyasından Hitit dili uzmanlarını Türkiye'ye davet
etti.
Hitit uygarlığı, Türk Milletinin ayağının
altında binlerce yıldır yatan ve kaldırılmayı bekleyen bir şans.
Hitit medeniyetinin ülke turizmine önemli
bir gelir kaynağı olması için yapılacak çalışma ve hazırlanacak projeler büyük
önemi haizdir.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
İkinci önergeyi okutuyorum:
2.- Samsun
Milletvekili Mehmet Kurt ve 20 milletvekilinin, Samsun İlinin ekonomik, sosyal,
kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Samsun İlinin ekonomik, sosyal, kültürel
ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca
bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1- Mehmet Kurt (Samsun)
2- Ahmet Yeni (Samsun)
3- Suat Kılıç (Samsun)
4- Musa Uzunkaya (Samsun)
5- Mustafa Demir (Samsun)
6- Adem Tatlı (Giresun)
7- Mustafa Dündar (Bursa)
8- Hacı Biner (Van)
9- Ali Öğüten (Karabük)
10- Osman Kılıç (Sıvas)
11- Mustafa Çakır (Samsun)
12- Mustafa Elitaş (Kayseri)
13- Mustafa Duru (Kayseri)
14- Erdoğan Özegen (Niğde)
15- Ahmet Çağlayan (Uşak)
16- Asım Aykan (Trabzon)
17- Cemal Uysal (Ordu)
18- Mehmet Sarı (Osmaniye)
19- Selami Uzun (Sıvas)
20- Nevzat Doğan (Kocaeli)
21- Cemal Yılmaz Demir (Samsun)
Gerekçe:
Samsun İli, Karadeniz Bölgesinin gerek
coğrafî gerekse demografik faktörleri açısından en büyük, en önemli şehri
konumundadır. Avrupa Birliğine girme arifesinde olduğumuz şu sıralarda
Karadeniz Bölgesinin bütçeden hak ettiği payı alması, iş ve üretim
çeşitliliğini artırması açısından pilot bölge olarak değerlendirilebilecek bir
şehirdir. Son zamanlarda değişen yeni dünya düzeninde gerek Balkanlarda gerekse
Beyaz Rusya ülkeleriyle gerekse Ortaasya Türk Cumhuriyetleriyle olan ticarî,
sosyal ve ekonomik ilişkileri geliştirmek bu konuda Karadeniz Bölgesinin en
müsait şehri olan Samsun'u bir Avrasya ticaret merkezi haline getirmenin
yolundan geçecektir. Avrasya olarak bilinen bu yeni siyasî ve ekonomik
coğrafyaya açılan kapısı sayılabilecek Karadeniz Bölgesinin ve bölgenin en
önemli merkezi konumundaki Samsun'un önemini bir kat daha artırmaktadır.
Fakat, bu zamana kadar geçen süre
içerisinde, Samsun'un bu öneminin bilincinde hareket edildiği söylenemez. Son
derece müsait jeostratejik coğrafyasının verdiği potansiyel de
değerlendirilememiştir. Bu açıdan, Türkiye'nin en büyük iki nehri olan
Kızılırmak ve Yeşilırmak, ülkemizin su kıtlığı çeken diğer bölgelerine göre
boşa akan doğal kaynak mesabesinde olup, aynı zamanda, bu ırmakların içerisinde
bulundukları Bafra ve Çarşamba Ovaları yine ülkemizin büyük oranda sebze ve
meyve ihtiyacını karşılamakta; fakat, mevcut üretimi artıracak, üreticilerin
sorunlarını ortadan kaldıracak herhangi bir çalışma yapılmamaktadır.
Coğrafî ve geniş liman hinterlandına
rağmen, sosyoekonomik gelişmişlik seviyesi itibariyle Türkiye ortalamalarında
oldukça gerilerde olan bölgede, gerek tütün üreticileri gerek fındık
üreticileri gerek delta etrafında şekillenen ova üreticilerinin sorunları,
aslında ülkemizi de etkileyen büyük sorunlardır. Beyaz Rusya ülkeleriyle olan
ticarî ilişkilerimiz, Samsun Limanının geniş hinterlandı, bölgede bir tersane
yapımı ihtiyacı, dünya ticaret merkezi kurulması gereksinimi, rafineri kurulması
gibi aciliyet gerektiren hususların bir Türkiye gerçeği açısından ele alınması
zorunludur.
Olağanüstü Hal Bölgesinde ve kalkınmada
öncelikli yörelerde vergi teşvikleri uygulamak ve yatırımlara bedelsiz kamu
arsa ve arazisi temin etmek suretiyle yatırımları ve istihdam imkânlarını
artırmak amacıyla çıkarılan 4325 sayılı Kanun kapsamına, Samsun İli, kalkınmada
öncelikli yöreler kapsamında olduğu halde alınmamıştır.
İç kesimlerdeki ilçelerimiz; Türkiye millî
gelirindeki payı itibariyle yapılan "en zenginden en yoksula ilçeler"
sıralamasında, olağanüstü hal kapsamındaki kimi ilçelerden bile daha geridedir.
Bu ilçeler, tarıma dayalı gıda sektörü yatırımları için cazibe merkezi olma
konumunu kaybedecektir.
Yine, Samsun-Merkez Organize Sanayi
Bölgesinde henüz proje aşamasında olan 20 firma, yatırım kararlarını yeniden
gözden geçirecek ve yatırım kapsamında olan diğer illerimizi tercih
edeceklerdir. Kuruluş aşamasında olan Samsun-Kavak Organize Sanayi Bölgesi,
kıyı şeridine 45 kilometre mesafede olması nedeniyle yatırımcılar için
cazibesini kaybedecektir. Özellikle İstanbul merkezli tekstil ve konfeksiyon
sektörlerinin Karadeniz Bölgesine gösterdikleri ilgi bir anda sadece özel
teşvik kapsamına alınan illerimize yoğunlaşacak, bu emekyoğun sektörlerin ilimizde
yatırım yapma kararları tamamen değişecektir. Bu da, ilimizin ve ilçelerimizin
işsizlik sorununa aranan çözümlerin önemli ölçüde tıkanması sonucunu
doğuracaktır. 4325 sayılı Kanun kapsamına; "Sosyoekonomik Gelişmişlik
Düzeyi" ilçeler bazında değerlendirme yapılarak, il merkezlerinin dışında
geri kalmış ilçelerin alınmasını temin edecek bir çalışmanın bir an önce
yapılması gerekmektedir.
Dolayısıyla, Samsun'un gelişen ve
genişleyen dünya konjonktürüne göre yeniden dizayn edilmesi, yaşanan gelişmeler
karşısında mevcut potansiyelinin araştırılarak sorunlarının ve çözüm yollarının
tespit edilmesi saikiyle bu Meclis araştırması önergesi verilmiştir. Ülkemizin
uluslararası camiaya açılan kapısı ve doğal limanı olarak addedilen Samsun'un,
bu devasa sorunlarının çözülmesinde gerek Karadeniz Bölgesine gerekse ülkemize
yararlı ve faydalı olacağı inancındayız.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Bir genel görüşme önergesi vardır;
okutuyorum:
3.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri; İstanbul Milletvekili
Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk
Koç'un, hükümetin Irak politikasıyla ilgili olarak genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi (8/4)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hükümetin Irak'la ilgili olarak Meclise
sunduğu tezkereler ve daha sonra yaptığı uygulamalar çelişkili, Türkiye'nin
çıkarlarına ve itibarına zarar verici olmuştur. Yabancı ülkelerden asker davet
edilmesi, yurt dışına asker gönderilmesi ve savaş ilanı Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yetkisindedir. Bu yetki, Anayasamızın 92 nci maddesine göre, ancak
uluslararası hukukun meşru saydığı hallerde kullanılabilir. Hükümet,
Anayasamızın bu amir hükmünü görmezlikten gelmiş ve meşruiyet koşulları
gerçekleşmeden yabancı askerlerin daveti için Meclisten yetki istemiştir;
ayrıca, sanki bu yetki alınmış gibi, Türkiye'deki bazı üslerin, limanların ve
tesislerin modernleştirilmesinde Amerikan askerlerine görev verilmesi için
Meclisten yetki almıştır. Bu arada, ülkemize gelecek Amerikan askerlerinin tabi
olacakları kurallar ile Irak'ta yapılacak işbirliğine ilişkin bir muhtıra
Amerikalılarla müzakere edilmiştir. Bu birinci tezkerenin çıkarılması, Amerikan
Hükümetinde, Türkiye üzerinden bir cephe açılmasına Türkiye'nin müsaade edeceği
beklentisi yaratmıştır. Amerikan yetkililerinin açıklamalarından anlaşıldığına
göre, hükümet, Amerikalılara bu yönde vaatte de bulunmuştur. 1 Mart tarihinde
hükümetin 65 000 Amerikan askerinin Türkiye'de konuşlandırılmasını öngören
tezkeresi reddedilince, bu, Amerika Birleşik Devletlerinde büyük hayal
kırıklığı yaratmış ve Türk-Amerikan ilişkileri bundan zarar görmüştür. Böylece,
hükümet, bir yandan Anayasamızı ihlal ederken, bir yandan da Amerika ile
ilişkilerde itimatsızlık yaratmıştır.
Hükümet, 1 Mart tezkeresiyle, aynı
zamanda, Türk askerlerinin Kuzey Irak'a gönderilmesi için de Meclisten yetki
istemiştir. CHP'nin, bu talebin ayrı olarak sunulması halinde destek vereceğini
bildirmesine rağmen, hükümet, Amerikan askerlerinin daveti ile Türk
askerlerinin gönderilmesini aynı tezkere içinde sunmakta ısrar etmiş; böylece,
her iki önerinin de reddedilmesine yol açmıştır. Hükümetin tavrı, ülkemizi,
sınır güvenliğimizin korunması için Irak'a asker gönderme olanağından mahrum
etmiştir.
20 Mart tarihinde sunulan tezkere ile
hükümet hava sahasının yabancı uçaklara açılmasıyla birlikte Türk askerlerinin
Kuzey Irak'a gönderilmesi için yetki talebini tekrarlamıştır. CHP'nin
muhalefetine rağmen bu tezkere Mecliste kabul edilmiş, hükümet hava sahasını
açmış; ancak, Amerika'nın itirazı karşısında Kuzey Irak'a asker göndermeye
cesaret edememiştir. Neticede, hükümet, tezkerenin geçerlilik süresinin sona
erdiği 20 Eylüle kadar Meclisin kendisine verdiği yetkiyi kullanmamıştır. Bu
arada, hükümet, 23 Eylülde Amerika Birleşik Devletleriyle imzaladığı anlaşmayla
8,5 milyar dolarlık kredi karşılığında Kuzey Irak'a asker göndermemeyi taahhüt
etmiştir. Bu, cumhuriyet tarihimizde siyasî koşullu ilk kredi anlaşması olmuş
ve ülkemizin itibarı zedelenmiştir. Anlaşma halen Meclisten ve halktan
gizlenmektedir.
7 Ekim tarihinde Meclise sunulan yeni bir
tezkereyle, hükümet, Irak'a asker göndermek için Meclisten yetki istemiştir.
Hükümetin önerisi, Meclisin yetkisinin hükümete devredilmesi anlamına
gelmektedir. Bu yaklaşımıyla, hükümet, bu açıdan da Anayasamızı ihlal etmiştir.
Üstelik, bu tasarı sunulurken, gene uluslararası meşruiyet koşulu aranmamış,
Birleşmiş Milletlerden gerekli kararın çıkması beklenmemiştir.
CHP, Irak Halkının tepkisine ve Türk
Milletinin büyük çoğunluğunun karşı olmasına ve Kuzey Irak'taki PKK/KADEK
teröristlerinin tasfiye edilmemiş olmasına dikkat çekerek, bu tezkereye de
karşı çıkmıştır. Hükümet, AKP milletvekillerinin oylarıyla Meclisten yetki
almış; ancak, Irak'taki tepkiler ve ABD'nin isteksizliği neticesinde asker
göndermekten vazgeçmiş ve böylece, aldığı yetkileri kullanamaz duruma
düşmüştür. Hükümetin izlediği bu çelişkili yaklaşımlar, Türkiye'nin itibarına,
güvenilirliğine ve ciddiyetine gölge düşürmüştür. Bu koşullarda, hükümetin,
Meclisten aldığı yetkiyi iade etmesi veya Meclisin, verdiği yetkiyi geri alması
en doğru yol olacaktır.
Bütün bu gelişmelerin ışığında, Anayasanın
98 ve İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca TBMM CHP Grubu adına genel
görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ali Topuz |
K. Kemal Anadol |
Haluk Koç |
|
İstanbul |
İzmir |
Samsun |
|
CHP Grup Başkanvekili |
CHP Grup Başkanvekili |
CHP Grup Başkanvekili |
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve genel
görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi
vardır; okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/8,
48) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına
ilişkin tezkeresi (3/392)
12.11.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla,
Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince (10/8,48) esas
numaralı bir Meclis araştırması komisyonu kurulmuştur. Komisyonumuz, Genel
Kurul tarafından verilen üç aylık sürede çalışmalarını tamamlayamamıştır.
Bu nedenle, 12.11.2003 tarihinde toplanan
Komisyonumuz, Genel Kuruldan, İçtüzüğün 105 inci maddesine göre, 17.11.2003
tarihinden itibaren bir aylık eksüre istenmesine karar vermiştir.
Gereğini bilgilerinize arz ederim.
Mustafa Baş
İstanbul
Komisyon Başkanı
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 105 inci
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "araştırmasını üç ay içinde
bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince,
Komisyona bir aylık süre verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
2.-
Slovenya Ulusal Meclisinin, TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir
heyeti Slovenya'ya resmî davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/393)
12.11.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dışişleri Bakanlığının 9.10.2003 tarihli
ve 425.40/Slo./2003/BAGY/412030 sayılı yazısında, Slovenya Ulusal Meclisinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu heyetini Slovenya'ya davet
ettiği bildirilmiştir.
Söz konusu davete icabet edilmesi hususu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1- Adli
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
2- Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri
ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz
gelmediğinden, tasarıların müzakerelerini erteliyoruz.
Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak
Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu raporunun müzakeresine
başlıyoruz.
3.-
Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak
Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (1/687) (S. Sayısı: 276) (X)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 276 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Kemal Demirel; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL DEMİREL (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşmekte olduğumuz, Karayolları
Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar
Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı,
hükümetin acil eylem planı içerisinde yer alan, 15 000 kilometre duble yol
çalışmasıyla ilgili olarak Meclise gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, bugün, ülkemizde
ulaşım, karayolları, demiryolları, denizyolları, havayolları olarak
nitelendirilir; ama, bunu söylerken, ülkemizde, ne yazık ki, 1950'den sonra,
karayollarına gereken önem verilmiş, onun dışında kalan demiryolları ve
denizyolları gereken ilgiyi görememiş ve bu çerçevede de, demiryolları ve
denizyollarının adeta unutulmasının neticesinde, ülke, trafik canavarına mahkûm
edilmiş.
Bugün, ülkemizde, 1 851 kilometre otoyol,
31 319 kilometre devlet yolu, 30 050 kilometre il yolu, 290 998 kilometre köy
yolu olmak üzere, toplam karayolu 354 218 kilometredir. Demiryolu 10 910
kilometre; denizyolu ise -ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili- 4 500
denizmili, kilometre olarak da 8 333 kilometredir. Yani, kısacası, ülkemizin bu
üç ana ulaşımıyla ilgili olarak yapmış olduğumuz araştırmalarda, ne yazık ki,
karayollarının yanında, demiryollarının ve denizyollarının gereken önemi
alamadıklarını gördüğümüzü burada vurgulamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün, yine, ülkemizde karayollarında seyreden araç sayısıyla ilgili bilgi vermek istiyorum: 119 735 adet otomobil, 527 798 adet kamyon, 142 406 adet otobüs, 159 994 adet minibüs, 271 575 adet kamyonet olmak üzere ticarî amaçla karayollarında seyahat eden araç var.
Bugün, Avrupa'daysa, toplam 180 000
civarında kamyon ve TIR aracı var. Yani, kısacası, bütün Avrupa'daki araçların
toplamı, bizdeki araç sayısına dahi yetişmiyor. Bu da, ülkemizdeki mevcut
karayolları hem şehirlerarası hem ülkelerarası açıdan ele alındığı zaman,
karayollarımızın yeterli gelmediğini gösteriyor.
Tabiî, bu hızlı gelişme çerçevesinde,
Karayolları bu konuda elinden gelen gayreti göstermesine rağmen, teknolojinin hızlı
gelişmesi neticesinde, yolların yetersizliğinden dolayı, bugün, ülkemizde,
trafik kazaları sıkça yaşanan bir olay olarak karşımıza çıkıyor ve bugün de,
duble yolla ilgili olarak bu tasarı önümüze geldiği zaman, biz de, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, bu konudaki araştırmalarımızı yapıp, kamuoyuyla paylaşmak
istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, ulaşımın, bu
ülkenin, artık, sadece hükümetler gelip geçtiği zaman kendi programları
çerçevesinde ele alması gereken değil, tam tersine, ulaştırmayla ilgili anaplanların
oluşturularak, kim gelirse gelsin, o ulaştırma anaplanının devam etmesi gereken
bir konu olduğunu vurgulamak istiyorum. Yani, bugün, bu ülkede yaşananların
tekrar yaşanmaması için, ülkede her geçen gün artan can ve mal kaybının önüne
geçmek için, Türkiye'nin, acilen ulaştırma anaplanına ihtiyacı var.
Değerli arkadaşlarım, bugün, Türkiye'deki
trafik kazalarını da kısaca belirtmek istiyorum. Her 80 saniyede bir trafik
kazası oluyor bu ülkede, her 5 dakikada 1 kişi yaralanıyor, her 2 saatte ise 1
vatandaşımız hayatını kaybediyor ve ne yazık ki, trafik kazalarında biz,
dünyada, birinciliği kimseye kaptırmıyoruz.
Türkiye'de ise, İstanbul 1 inci, Ankara 2
nci, İzmir 3 üncü, Bursa 4 üncü sırada yer alıyor. Yine, Türkiye, trafik
kazalarında ölen 0-14 yaş grubunda ise, Amerika, Japonya ve 15 Avrupa ülkesinin
arasında, yüzde 16,13'le 1 inci sırada yer alıyor. Yani, bu da şunu ortaya
koyuyor: Çocukların da ölümünde, Türkiye, ne yazık ki, 1 inci sırada.
Değerli milletvekillerim, bugün, hükümet,
Köy Hizmetlerinde, Devlet Su İşlerinde, Orman Bakanlığında bulunan atıl
makineleri kullanarak ve personeli de değerlendirerek, bu sene içerisinde
yapılacak 1 600 kilometre duble yolla ilgili bize bilgi aktardılar; ama,
değerli milletvekilleri, bu çalışmaları yaparken, ne yazık ki, trafik
kazalarını meydana getiren sebeplerin başında yer alan insan unsurunu asla
unutmamalıyız. Bugün, trafik kazalarında başlıca unsur, insan ve yüzde 96 gibi
büyük bir oran; yol yüzde 2, taşıt ise yüzde 1,1... Bu da şunu ortaya koyuyor:
Yolların yapılması, trafik kazalarının önlenmesi için önemli bir etken,
otoyollar etken, duble yollar etken ya da bazı yolların gözden geçirilmesi,
tamir edilmesi etken. Bunlar yapıldığı zaman, trafik kazaları mutlaka aza
inecek; bundan kuşkum yok.
Değerli arkadaşlarım, eğer, belleğimizi
kurcalarsak, daha birkaç ay öncesinde, yine, Türkiye, ne yazık ki, büyük
kazalar yaşadı. Bunlardan bir tanesi, İstanbul-Silivri arasında meydana geldi.
Değerli milletvekilleri, o yol otobandı; yani, o otobanda, araçlar birbirleriyle
karşı karşıya gelme şansını bulamazlar; 3 şerit sağda, 3 şerit solda... Böyle
bir ortamda, bir TIR'ın minibüsle çarpışması neticesinde, 18 yurttaşımız
hayatını kaybetti. Yine, Türkiye'nin otobanlarından bir tanesi, Bolu-Kaynaşlı
arasında. Bolu-Kaynaşlı'da da 6 şeritli yol var ve yine, otobüslerin karşı
karşıya gelmesi neticesinde, 38 kişi hayatını kaybetti. Kısacası, trafik
kazalarını önlemek için yolların yapılması önemli; ama, bu yolların ötesinde
bir gerçek var; o da, Sevgili Mustafa Kemal Atatürk'ün bize yol gösterdiği
gibi, eğer demiryollarını gündemimize almazsak, eğer çağdaş ülkeler gibi,
denizyollarına gereken önemi vermezsek, biz ne kadar yol yaparsak yapalım,
trafik kazaları, yine, bu ülkenin başında, büyük bir sorun olarak var olmaya
devam edecek, insanlarımız hayatını kaybedecek, maddî ve manevî büyük kayıplara
uğrayacağız.
Değerli milletvekillerim, şimdi, trafik
kazalarının bu ülke ekonomisine vermiş olduğu zararları kısaca belirtmek
istiyorum: 1980 yılından 2002 yılına kadar bu ülkede yaşanan depremlerde ölen
insan sayımız, vatandaşımızın sayısı 100 000; ama, son yirmiiki yılda trafik
kazalarında ölen vatandaş sayısı 125 000. Yani, biz, yollarda, âdeta depremi
yaşıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, yine, son dört beş
yıllık rakamlara bakarsak, Türkiye'nin trafik kazalarındaki ekonomik kaybı 20
katrilyon civarında.
Bakın, Türkiye'de, eğer, trafik kazaları
bir yıl olmamış olsaydı, bu ülkede neler yapılabilirdi; rakamlarla vurgulamak
istiyorum: Bugün, bu ülkenin konut sorunu var. Konut olarak, 100 metrekareden,
882 000 tane ev yapılabilirmiş. 5 kişi oturduğunu varsayarsak 4 000 000 kişi
burada kalabilir. Yine, bu ülkenin hastane sorunu var; 300 yataklı 1 339 tane
hastane yapılabilirmiş; yani, 1 339 hastane!.. Yine, 5 550 000 öğrencinin dört
yıllık eğitim bursu karşılanabilirmiş. Değerli milletvekillerim, yine, bugün,
burada konuştuğumuz duble yolla ilgili olarak çarpıcı bir rakam; 16 000
kilometre yol yapılabilirmiş. Yani, biz, bu kazaları yüzde 10 azaltabilmiş
olsak, 1 600 kilometrelik duble yolu yapmış olacağız.
Bu gerçekten hareket ettiğimiz zaman,
yine, bu ülkede, öğrencilerimizin eğitimiyle ilgili olarak, eğitim şartlarının
daha iyi olması noktasında hep görüşlerimizi ortaya koyuyoruz. Diyoruz ki,
Türkiye'nin geleceği olan çocuklarımız en iyi şekilde eğitilmeli, okumalı; ama,
okullarımız yeterli değil, bazı kentlerde 60 - 70 kişilik sınıflar var. Bunun
da önüne geçmenin yolu, işte bu trafik kazalarını aza indirmekten geçer. Ne
yapılabilirmiş, değerli arkadaşlarım, biliyor musunuz; 480 öğrenci kapasiteli
12 000 ilköğretim okulu yapılabilirmiş, 12 000 ilköğretim okulu!... Yani,
Türkiye'nin devasa sorunları var; ama, bu sorunları aşmanın yolu,
kaynaklarımızı gerçekten rasyonel şekilde değerlendirebilmek.
Ne yazık ki, bu ülkede, hâlâ uçakların
inmediği havaalanlarını, üzerinden doğru dürüst araçların geçmediği yolları,
otobanları gördüğümüz zaman, geçmişte, popülist politikalar uğruna yapılan bu
yanlışların ülke ekonomisine vermiş olduğu zararı da görmüş oluyoruz.
Bugün, bunun için karayollarında gereken
yatırımı yaparken, diyoruz ki, bu ülkede, karayollarının ötesinde, demiryolları
için de kaynakların ayrılması gerekir. Bu yolların genişlemesinin, duble
yolların yapılmasının, kazaların önüne geçme noktasında yeterli gelemediğini
rakamlarla ortaya koymuştum. Bunun için, hükümetimizin, bu konuda, yapmış
olduğu bu yolların, trafik kazalarını önlemede, aza indirme noktasında faydalı
olacağını, ama, yeterli olamayacağını belirtiyorum ve kaynaklarımızı
demiryolları ve denizyollarına aktararak, çağdaş ülkeler gibi ulaşımımızı
gerçekleştirmemiz gerektiğine inanıyorum.
Değerli milletvekilleri, eğer, bugün 1983
ile 1993 yılları içerisindeki ulaştırma anaplanı uygulanmış olsaydı, bugün 3
000 kişi hayatını kaybetmeyecekti, 36 000 kişi yaralanmayacak, 1 500 000 ton
emisyonla hava kirletilmiş olmayacaktı. Bugün, bu ülkede, yollarımızın
etrafındaki çevre kirliliğini görmezden gelemeyiz. Onun için, karayollarına
gereken önemi verirken, çağdaş bir şekilde, diğer ulaşım alanlarına da
yönlenmemiz gerekir.
Değerli arkadaşlarım, sevgili
milletvekillerim; Türkiye'nin, bugünden itibaren, ulaşımını gözden geçirmesi
gerektiğini vurgulamıştım. Çevre kirliliğinde, karayolları payının yüzde 85,
demiryolları payının da yüzde 5 olduğunu söyledim.
Değerli milletvekillerim, trafik terörüne
son verebilmek için, bu ülkenin ulaşımıyla ilgili, altı yedi yıldan beri
sürdürdüğümüz bir çalışma var. 38 vilayet dolaştım, bu 38 vilayette, trafik
terörüne karşı, ülkenin demiryolu ihtiyacını vurgulamakla ilgili yürüyüşler
yaptım, basın toplantıları yaptım ve görüyorum ki, herkes demiryolunu istiyor,
herkes denizyollarına gereken önemin verilmesini istiyor; ama, ne hikmetse, bu
konuda ileri adım atılması noktasında, yeterli gayret gösterilmiyor.
Değerli milletvekilleri, bu çalışmayla ilgili
olarak bir anımı anlatmaktan geri kalmayacağım. Biliyorsunuz, Türkiye'nin en
büyük trafik kazası Konya Karapınar'da gerçekleşti. Konya Karapınar'da, 49
vatandaşımız, 8 dakikada yanarak hayatlarını kaybetti. Bu, Türkiye Cumhuriyeti
tarihindeki en büyük trafik kazasıydı; bir otobüs ile bir kamyonun çarpışması.
Her yıldönümünde oraya gider, oradaki o kaza yerine gider, bir kez daha, o
kazada hayatını kaybeden yurttaşlarımızın yakınlarıyla günümü geçiririm. Bir
seferinde yaşadığım anımı anlatmak istiyorum: Değerli milletvekillerim, anma
töreninde, çocuğu Niğde Üniversitesinde okuyan bir annenin feryadını -trafik
kazalarının getirdiği boyutları, ailelerde yaratmış olduğu yıkımı ortaya koymak
için- buradan bütün Türkiye'ye iletmek istiyorum. Şöyle diyordu o anne:
"Ben, kızımı, bu ülkenin geleceğiyle ilgili hayırlı bir evlat olsun diye
gönderdim Niğde Üniversitesine; ama, dönüşünde avucuma küllerini
verdiler!" O, ağlayan annenin feryadını bütün Türkiye'ye buradan iletmek
istiyorum. Böyle bir gerçek var bugün. O yoldan çok gidip geldim, orada kolay
kolay trafik kazası olmaz; ancak, bu tür trafik kazalarını önlemenin yolu,
demiryollarına önem vermekten geçer.
Duble yollara evet diyoruz; ama,
Türkiye'de yolsuzlukları önlemek için de, duble yolları yapmak yetmez.
Değerli arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri; bugün, Sayın Bakanı komisyonda dinledik. Yıllar önce
kilometresi 1 trilyon liraya mal olan karayolunun, şu anda 200 milyar liraya
mal olduğunu kendileri bize iletti. Sayın Bakandan, burada, bu konuyu açık ve
net olarak açıklamasını istiyoruz. Bu bakiye 800 milyar liralar nereye gitti?!
Sayın Bakan, karayolunun kilometresinin daha evvel 1 trilyon liraya, şimdi ise
200 milyar liraya mal olduğunu ifade ediyor; aradaki bu farkın nereden
kaynaklandığını kamuoyuna açık ve net olarak ortaya koymalıdır.
Sonuç olarak, Cumhuriyet Halk Partisi, bu
ülkenin ulaşım sisteminin, ülkenin gerçekleri göz önünde tutularak, ülkenin
ekonomisi dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğine inanmaktadır. Biz,
karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu, birbiriyle çelişen değil,
birbirlerini tamamlayan unsurlar olarak ele alınmalıdır diyoruz. Bu ülkede
trafik kazalarının, dolayısıyla maddî ve manevî kayıpların en aza indirilmesi
noktasında, bölünmüş yol konusunda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy
vereceğimizi söylüyoruz. Yalnız, bu konuda, karayollarında gece gündüz demeden,
kar kış demeden çalışan arkadaşlarımızın da haklarının alınması noktasında
komisyonda bir önerge vermiştik; kabul edilmemişti. İnanıyorum ki, burada, değerli
milletvekilleri tarafından böyle önergeler kabul edilir ve Karayollarında
çalışan arkadaşlarımız da mağdur olmaz.
Hepinize en içten sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demirel.
Sayın milletvekilleri, saat 18.00'de
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.36
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.00
BAŞKAN :
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP
ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 18 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak
Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısının
müzakerelerine devam ediyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.-
Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak
Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (1/687) (S. Sayısı : 276) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Söz sırası, tasarının tümü üzerinde,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa
Ilıcalı'ya aittir.
Buyurun Sayın Ilıcalı. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ILICALI
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak
Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Benden önce konuşan Cumhuriyet Halk
Partisinin temsilcisi Değerli Milletvekili arkadaşımız Sayın Kemal Demirel
Beyin konuşmalarını tamamlayacak şekilde, onun ifadelerini tekrardan kaçınarak,
bu önemli konuyla ilgili görüşlerimizi açıklayacağım.
Tabiî, bu görüşlerimizi açıklarken,
karayollarına gelmeden önce, ülkemizin ulaşım politikaları açısından, ulaşım
projeleri açısından geçmişteki ve bugünkü durumunu, geleceğe yönelik neler
yapılabileceğini de zamanım yettiğince, sabrınızı da zorlamadan, size özet bir
şekilde vereceğim.
Tabiî, bu bilgileri aktarırken, 1979
senesinden milletvekili oluncaya kadar, 2002'ye kadar, üniversitede ulaştırma
dalında çalışmış, bu dalda birçok toplantıya katılmış, merkezî yönetimin, yerel
yönetimin komisyonlarında görev almış bir kişi olarak, bu tecrübeyle, bu zamana
kadar bazı hususların neden yapılamadığını da sizlerle paylaşmak istiyorum.
İlk başta özellikle şunu söylemek isterim
ki, 1979'dan 2002'ye kadar, ulaştırma konusunda katıldığım bütün bilimsel
toplantılarda, sonuçlar çıktı; o sonuçların çoğu uygulanamadı. Neden
uygulanamadığını da irdelediğimiz zaman, genelde, bu, ya yürütmenin
sorumluluğundaydı -yani, hükümetin bazı konularda bazı öncelikli projeleri
hayata koyması gerekiyordu- veya bunlara ait kriterleri çok iyi belirlemesi
lazımdı veyahut da bizlerin, yani bizden önceki milletvekillerimizin, yasama
organının birtakım yasalar çıkarmasına ihtiyaç vardı; ama, bu, yasama,
yürütmeye takıldı. Şunu özetle söylemek isterim ki, 2002'deki bir sempozyumla
-asistan olduğum zaman- 1980'deki sonuçlar itibariyle hemen hemen aynı şeyler
çıktı.
Şimdi, biz kendimizi burada çok şanslı
sayıyoruz. İktidarıyla, muhalefetiyle ulaştırma konusunu çok önemsediğimizi
düşünüyorum. Burada şunun da altını çizmek isterim ki, özellikle Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda, iktidarıyla muhalefetiyle çok iyi bir
koordinasyon içerisinde çalışıyoruz. Bundan önce de, yine Türkiye'de yirmi
yıldır konuşulup çıkarılamayan Karayolu Taşıma Kanununu burada oybirliğiyle
çıkardık, hiçbir şey olmadı; çünkü, biz, bunu, komisyonda ve oluşturulan
altkomisyonda derinlemesine incelemiştik.
Değerli milletvekilleri, bunlar bilimsel
temellere dayandığı müddetçe, çıkacak sonuçlar uygulanabilirse eğer,
uygulanırsa önümüz açılır. İşte, Değerli Kemal Demirel Bey de, Partisi adına,
bölünmüş yolu destekleyeceğini; ama, sadece bunların yeterli olmadığını
söyledi; doğrudur. Ulaşım nedir diye -kendisi bunu tarif etmişti- bir kere de
ben tarif edersem, insan ve eşyanın yararlı bir amaç için yer değiştirmesidir.
Bu yer değiştirme nasıl sağlanıyor- bakın, altını çiziyorum, insan ve eşya,
araçlar demiyorum- insan ve eşya nasıl taşınıyor, bu yer değiştirme nasıl
gerçekleşiyor; işte, bu ulaştırma sistemlerini sıralayacak olursak; karayoluyla
gerçekleşebiliyor, demiryoluyla gerçekleşebiliyor, havayoluyla
gerçekleşebiliyor, su yollarıyla gerçekleşebiliyor, boru hatlarıyla
gerçekleşebiliyor.
Şimdi, bizim, burada, tabiî,
karayollarıyla ilgili konuya girmeden önce, bu sistemlere bir bütün olarak
bakmamız gerektiğinin altını çiziyorum. Burada şunu da vurgulamak istiyorum ki,
değerlendirmelerdeki esasımız, bilimsel esaslardır. Bunun da, ağırlıklı olarak,
bir mühendislik problemi olarak ortaya konulması gerektiğini vurguluyorum.
Bunları, zaten, beraber paylaşıyorsak, sonuçlara da, mutlaka, bizlerin beraber
yapacağı güzel çalışmalarla ulaşacağız.
Şimdi, ne yapacağız o zaman; öncelikle, bu
sistemler arasındaki dengeyi kurmamız lazım; yani, bunların hiçbir tanesi,
birinin rakibi değildir, hepsi birbirinin tamamlayıcısıdır; ama, mutlaka tek
bir sistemle yapamayacağımıza göre, A noktasından B noktasına götürürken,
bunların belki birkaçını beraber kullanacağız, bir ikisini beraber kullanacağız
ve burada optimum çözümü yakalayacağız; buna göre bir sistem oluşturacağız.
Sistemimizi oluşturmak için de, yapmamız
gereken, yine, Değerli Kemal Demirel Beyin açıkladığı gibi, bir ulaşım
anaplanına ihtiyacımız var. İşte, ben, size, çok büyük bir mutlulukla,
sevinçle, gururla diyorum ki, 58 inci hükümetimizin programına, 59 uncu
hükümetimizin programına baktığınız zaman, ulaşım anaplanının hazırlanması
gerektiği, demiryollarının yeniden yapılandırılması gerektiği, karayolları
trafik güvenliğinin artırılması için bölünmüş yolların yapılması gerektiği
ortaya konuluyor ve bu, lafta kalmıyor; bugüne kadar geçen onbir ay
içerisindeki icraatlarıyla da görüyorsunuz.
Şimdi, hemen bu safhada şunu söylemek
isterim -Kemal Beyin sualine cevap da olmuş olur- bu çalışmanın içerisinde
olduğum için. Değerli Bakanım da mutlaka açıklamalar yapacaktır; bizim
hükümetimizin, Sayın Ulaştırma Bakanımızın, ulaşım anaplanı stratejisi adı
altında başlattığı bir çalışma var. Bu çalışma, sözleşme imzalama aşamasına
gelmiştir. Burada şunu vurgulamak istiyorum: Ulaşım anaplanı stratejisiyle,
Türkiye'deki üniversitelerde çalışan -bu konuda zaten bir avuçtur uzman kişi-
uzman kişilerle beraber, değerli bürokratlarımızla beraber, büyük bir katılımla
beraber, bu planlar hazırlanacak. Bu sistemler arasındaki dengenin nasıl
sağlanacağı...Yalnız, altını çiziyorum, sadece plan hazırlamak değil,
1983'teki, 1993'teki plan da çok büyük emekle hazırlandı; ama, sonuçlarına
ulaşılamadı, hedeflerine ulaşılamadı; yani, hazırlayacağımız planların mutlaka
uygulanabilir olması gerekiyor. Buna ihtiyacımız var.
Şu anda görüştüğümüz tasarı karayoluyla
ilgili olduğu için karayolunu konuşacağız; ama, hükümetimiz -tekrar ediyorum-
bu sistemleri bir bütün içerisinde ele alıyor, demiryolu çalışmalarına,
denizyolu çalışmalarına ve havayolu çalışmalarına hız veriyor. Bir iki örnek
vermek gerekirse; demiryoluyla ilgili, Ankara-İstanbul arasındaki hızlı trenin
çok konuşulduğunu; ama, bu dönemde çalışmaların başlatıldığını ve kısa bir süre
sonra da, hızlı trenle, İstanbul-Ankara arasının 3 saat 10 dakikaya ineceğini; Kars-Tiflis
demiryolu hattına bağlı olarak Ankara-Kars demiryolu hattının geometrik
standartlarıyla, güzergâhıyla iyileştirileceğini, işletme hızının
artırılacağını; yine, Ulaştırma Bakanımın ifadesiyle, İstanbul'dan Erzurum'a
7,5 saatte ulaşılabileceğini...
Havayolu konusunda da, biliyorsunuz, sivil
havacılık seferlere başladı, havaalanlarıyla ilgili gerekli çalışmalar
yapılıyor; ama, üzülerek şunu söylemem gerekir ki, ulaştırma sistemleri pahalı
yatırımlardır, önceliklerinin iyi belirlenmesi gerekir; bunlar iyi
belirlenemediği için, bu projelerden birçoğu hâlâ tamamlanamamıştır ve
tamamlananlar da, bazı havaalanlarında olduğu gibi, atıl durumdadır.
Bizlerin yapması gereken iş, tekrar
söylüyorum, geçmişte yaşanan tecrübelerden hareketle, hazırladığımız planların
mutlak surette uygulanabilirliğini sağlamaktır.
Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakanımız
seçimlerden önce 15 000 kilometrelik bölünmüş yol yapılacağını açıklamış,
seçimlerden sonra da, iktidar olur olmaz, Bayındırlık Bakanımız Sayın Zeki
Ergezen Beyin yönetimindeki Karayolları Genel Müdürlüğü yoğun bir çalışmaya
girişmiştir. Türkiye'de bölünmüş yol çalışmaları -altını çizerek söylüyorum;
elimde tablolar var- bu zamana kadar olmayan bir hızla devam etmiştir.
Değerli milletvekilleri, şu tabloda 1985
yılı ile 2003 yılı arasına baktığımız zaman, 2003 yılındaki şu yüksekliği
göreceksiniz, 2003 yılında 1 600 kilometre bölünmüş yol yapılmıştır; buna en
yakın, işte, bakıyorum, 371, 300, 200 civarı. Peki, bu nasıl yapılmıştır; bir
taraftan da Karayollarının aldığı ödeneklere baktığımız zaman, ödenekler
gittikçe azalmış, azalmış, azalmış, sanıyorum -bu sene iyice azalmış- 1,4'e
kadar düşmüş; nasıl yapılmış bu; burada iki konuya bakmamız lazım. Bayındırlık
Bakanlığımız, Karayolları bölünmüş yolları yaparken neye göre yapıyor; bunları
yapacak parayı nereden buluyor; buna, başka finans yöntemi mi uyguluyor; nasıl
yapıyor da ödenek miktarları da düştüğü halde, bu zamana kadar olmamış şeyi
yapmış. Bunu hemen şöyle açıklayayım:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
kere, burada karayollarımızın 15 000 kilometrelik bölünmüş yolu kategorize
edilmiş; bunlar, birinci öncelikli yollar, ikinci öncelikli yollar, üçüncü
öncelikli yollar. Bunlardan, birinci öncelikli yollar dediğimiz yolların
kapasite analizi yapılarak, ulaşım taleplerine göre hesaplanmış, yıllık,
ortalama günlük trafiği belli bir rakamın üstünde olan yollar. İkinci öncelikli
yollarımız, bunlar yaklaşık -hafızam yanıltmıyorsa- 5 000 kilometre civarında
ve uluslararası yol bütünlüğü yönünden tamamlayan yollar. Üçüncü öncelikli
yollar ise ulusal yol bütünlüğü açısından... Buna göre sınıflandırıldıktan
sonra, bu yolların yapılmasıyla ilgili olarak da, tabiî ki, Türkiye'de bugüne
kadar yapılan mevcut yolların maliyetlerine baktığımız zaman, hele hele otoyolların
maliyetlerine baktığınız zaman çok yüksek rakamlara çıktığını görürsünüz; 1
kilometre otoyolun maliyeti 7 500 000 dolar mertebesindedir. Yine, bölünmüş
yolun maliyetine baktığınız zaman, bunun da oldukça yüksek olduğunu görürsünüz.
Bakanımızın açıkladığına göre kilometre maliyet 200-250 milyar lira. Yani,
nasıl olmuş da 200-250 milyar liraya düşürülmüş; Cumhuriyet Halk Partisinin
değerli sözcüsü de bu ifadeyi kullandı.
Değerli milletvekilleri, bunun manası şu:
Bu 2003 yılında seçilen yollar, 1 600 kilometrelik yolumuz, topografik açıdan
daha uygun olabilir, daha düz kesimler olabilir. Yolun maliyetinde,
topografyası, zemin durumu, altyapı, üstyapı maliyetleri, sanat yapıları
önemlidir. Yani, bu, bundan sonra yapılacak olan yolların da bu manaya geleceğini,
bu mertebede olacağını ifade etmez. Yalnız, şunu bilmek gerekir ki, acaba
maliyetin düşürülmesi için neler yapılabilir; bunu kullanmak lazım. İşte,
Bayındırlık Bakanlığımız bunu yakalamıştır. Ne yapmıştır; binlerce işçisi
vardır, binlerce makinesi vardır, bunlardan faydalanmayı düşünmüş, yeni bir
yöntem geliştirmiştir; yani, ihaleli işlerin yanı sıra Karayollarının
makinelerini kullanarak, Karayollarının işçilerini kullanarak burada ne
yapmıştır; maliyeti düşürmüştür. Bu durumda ne olacak; zaten işçi maaşını
alıyor, akaryakıt bedelini koyduğunuz zaman, bir analiz yaparsanız, sadece
nakliye bedelinin, ihaleli işin üçte 1'ine geldiğini görebilirsiniz.
Bakanlığımızın, 2004 yılı içerisinde de, tahmin ediyorum, 2 000 kilometrelik
bir bölünmüş yol hedefi vardır. Bundan sonra yapılacak yolların bir kısmı
Karayollarımızın imkânlarıyla bir kısmı da ihale edilerek
gerçekleştirilecektir.
İşte, önümüze gelen tasarı da, zaten,
Bayındırlık Bakanlığımıza bağlı Karayollarımızın daha verimli çalıştırılmasına,
bölünmüş yol yapımının hızlandırılması için, atıl durumda duran diğer kamu
kuruluşlarındaki makine ve personelin Karayolları bünyesinde çalıştırılmasına
esastır.
Şimdi, bu bilgileri verdikten sonra,
karayollarıyla ilgili bugünkü tabloya baktığımız zaman, bugüne kadar
gerçekleştirilmiş olan bölünmüş yol miktarının tamamına baksak 3 800
kilometredir. Demek ki, bundan sonra, iki yılda, bu zamana kadar
gerçekleştirilen miktarın üzerine çıkmış olacağız.
Şimdi, peki, bunlara ihtiyaç var mı;
bunlara ihtiyaç olup olmadığı konusunda size şunu söyleyeyim, yine, Kemal Beyin
söylediği gibi, hangi kriteri esas alırsanız alın, karayolları üzerinde meydana
gelen kazalarda gelişmiş ülkelere göre, üzülerek söyleyeyim, çok kötü
durumdayız; gerek kaza adedi olarak gerekse yaralı ve ölü sayısı olarak.
Uluslararası bir kriter olan 100 000 000 taşıt/kilometreye göre baktığımız
zaman, ülkemizde ölü sayısı gelişmiş bir ülkedekinin 10-15 katıdır.
Değerli milletvekilleri, bu hafta
içerisinde 2 tane çok önemli trafik kazası oldu. İki trafik kazasında 30 kişi
hayatını kaybetti. Kaza tespit tutanaklarını aldım, şu kazalara bir bakayım
neden olmuş diye inceledim. Daha önce üniversitede çalışırken, bu konular benim
uzmanlık alanıma giren konulardı. Bu arada da, kazada hayatını kaybedenlere Allah'tan
rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.
Biz, bu konuyu çok önemsiyoruz, trafiği
çok önemsiyoruz. Grubumuzda da bu konu gündeme geldi. Burada, Çorum
milletvekilimiz, konuyla ilgili bize bilgi vermişti. Ben de, aldım, raporlara
baktım -fazla zamanınızı almadan- iki kazayı da incelediğimiz zaman, kafa
kafaya çarpışma şeklinde olmuş bu kazalar. Hemen şu söylenebilir; yani, bu kafa
kafaya çarpışma, sürücü hatasıdır. Evet, buradaki kaza tespit tutanağına da
baktığınız zaman, sürücülerin hatası; birinde, kamyonun hata payı yüzde 25;
öbüründe yüzde 75 minibüse ait, yüzde 25 diğer araca ait; yani, sürücü hatası.
Bu, istatistiklere sürücü hatası olarak geçecek; bu, maalesef, böyle geçecek.
Neden; kaza tespit tutanağını tanzim eden kişi, mühendis değil ki; bunu, trafik
polisi, yoldaki dever hatası mıdır, yolun kaplamasının cinsi midir, yolun kenar
elemanı mıdır, işareti midir; bunu bilemez. Şunu hemen düzelteyim; bir kere,
yol hatalarının istatistikteki payı oldukça düşüktür; tespit edilemediği
içindir; bu, bu kadar değildir.
Peki, bu kazaların oluş şekline baktığımız
zaman, kafa kafaya çarpışma şeklindedir; iki kazada da 30 kişi hayatını
kaybetmiştir. Bu yollar, bölünmemiş yollardır; yani, tek platformlu yollardır.
Peki, bu yollar, bölünmüş olsaydı, çift platformlu olsaydı, bu kaza olacak
mıydı?!
Değerli milletvekilleri, işte, biz,
bunlara da, affedici yollar diyoruz; yani, sürücü yine hatasını yapıyor. Bizim
trafik kazalarında, doğrudur, sürücünün payı, insan faktörü çok yüksektir; ama,
yol hatayı affederse, bu kaza meydana gelmeyecekti; yani, iki kazanın da olduğu
yol eğer bölünmüş olsaydı, bu ölümlü kazalar olmayacaktı.
Dolayısıyla, işte, yine, burada, elimizde,
tabiî, Karayolları Genel Müdürlüğümüzün çok güzel bilgileri var. Bu
bilgilerden, tüm üniversiteler, birçok araştırmada yararlanıyor; yani, çok özet
bir bilgi vermek istersem, şehirlerarası yollarda, ölümlü kazalar, yüzde 60
karşılıklı çarpışma şeklindedir; yani, kara nokta dediğimiz, kazanın çok
yoğunlaştığı noktalar, artık, kesim haline gelmiştir. İşte, siz, bunları
bölünmüş hale getirdiğiniz zaman, yolun güvenliğini artırmış oluyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, bu, biz, bölünmüş
yol yaparken, sadece karayolu yapıyoruz demek değildir. Biraz önce de
vurguladığım gibi, bu, yolun güvenliğinin artırılmasıdır. Biz, sadece bölünmüş
yol da yapmıyoruz; ayrıca, ne yapıyoruz; işaretlemeyi artırıyoruz;
işaretlemenin haricinde, yol kenarı elemanlarına önem veriyoruz. Özellikle,
benim seçim bölgem Doğu Anadolu'da, yüksek rakım, kenar elemanları olmadığı için,
sürücünün bir hatasından veya iklim şartlarından, kayıp, devrilip, ölümlü
kazalar meydana geliyor. Karayolları Genel Müdürlüğümüz, trafik güvenliğinin
artırılması yönünde diğer çalışmaları da yapıyor; diğer bakanlığımız diğer
çalışmaları yapıyor.
Sonuç olarak, kalan zamanımda, şu konuyu
da sizlerle paylaşmak istiyorum. 21 inci Dönemde, Sayın Ahmet Tan'ın
başkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Trafik Güvenliği Araştırma
Komisyonu kurulmuş. Ben, bu raporu okudum; rapor hazırlanırken görüş veren kişilerden
de biriydim.
Değerli milletvekilleri, iktidarıyla,
muhalefetiyle, sizi, bu rapora sahip çıkmaya çağırıyorum. Size, bu rapordan
bazı çarpıcı bilgiler vereceğim ve bu konuda bundan sonra neler yapabiliriz
diye bazı önerilerim olacak.
Bu rapor, gerçekten çok emek verilerek
hazırlanmış bir rapordur. Burada, bunları bilen arkadaşlarımız var.
Araştırmanın konusu şu: Ülkemizde meydana gelen trafik kazalarının nedenlerinin
araştırılarak, alınması gereken yasal, idarî, toplumsal, yapısal önlemlerin neler
olabileceğinin belirlenmesi ve güvenli bir trafik ortamının sağlanmasında resmî
ve özel tüm kurum, kuruluş ve örgütlerin görev sorumluluklarının işbirliğine
esas olacak temel ilke ve hedeflerin saptanmasıdır.
Raporda, trafik güvenliğini etkileyen
unsurlar üzerinde çok güzel bilgiler veriliyor. "Çevre ve altyapı
unsurları" denildiği zaman, burada, Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri,
Sayın Bakanım, size, bu rapordan önemli bir bilgi arz edeceğim. 21 inci
Dönemde, AK Parti İktidarı yoktu, başka bir koalisyon hükümeti vardı. Bu
raporda aynen şöyle deniliyor: "Ülkemizde, devlet ve il yollarının
yaklaşık yüzde 30'u günümüz koşullarına cevap verecek şekilde projeli, fizikî,
geometrik standartları yeterli olarak yapılmış..." Özetle, diğer yolların
muhakkak geliştirilmesi gerekir deniliyor.
Şu rakamları da aynen size vermek
istiyorum: "Bitümlü sıcak karışımlı olarak inşa edilmesi gereken yol
ağının 13 202 kilometre olması gerekirken, halen bu 5 400; bölünmüş yol ağı
uzunluğunun 8 000 kilometre olması gerekir..."
Değerli milletvekilleri, işte, bunları
vurgulamışlar. Vurgulamayla olmuyor. Ne yapmış 58 inci, 59 uncu hükümetler;
almışlar bu raporun sonuçlarını, bunun üzerinde iyileştirme çalışmaları
yapmışlar, 2003 yılında da 1 600 kilometreyi tamamlamışlar, tebrik ediyorum
Bakanımız ve çalışanlarını.
Değerli milletvekilleri, bu rapordan,
önemli bir sonuç çıkmış, daha fazla zamanınızı almamak için raporun sonuç
kısmını okuyorum: "Bu bakımdan, 2001 yılının trafik güvenliği yılı ilan
edilmesi ve bu yılda, ilk iş olarak, trafik kazalarının her yıl bir önceki yıla
göre yüzde 10 azaltılması için hedef konulması..." Bu rapor Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 2000 yılında verilmiş; 2001 yılı trafik güvenliği
yılı olmuş. Ne yapmış Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan -belki
dikkatinizden kaçmış olabilir- 30 Ekim tarihli Resmî Gazetede 2004 yılını
trafik güvenliği yılı ilan etmiş. Buna ait genelge de yanımda, bunu okuyup
zamanınızı almaya gerek yok. Yani, demek ki, rapordaki önemli sonuçlar, daha
onbir aylık hükümetimiz döneminde uygulamaya konulmuş. Bundan sonra, sizlere şu
öneride bulunmak istiyorum... Ulaşıma, trafiğe hepinizin önem verdiğini
biliyorum. Biz, bu Meclis olarak çok farklıyız, hükümet olarak farklıyız.
Yazık, günah; aranızda birçok kişi yakınını kaybetmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar
mısınız.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Bendeniz de,
birinci derecede 5 yakınımı trafik kazasında kaybettim. Daha önce bizim
sıralarda oturan milletvekili arkadaşlarımız, toplumun değişik kesimlerinden
kişiler hayatını kaybetmiş. Gelişmiş ülkelere bakıyoruz, İsveç'e bakıyoruz,
sıfır hedefi koyuyor; yani, ne demek sıfır hedefi; ölümlü ve ağır yaralanmalı,
sakat bırakan kazaları sıfıra düşürmek. Biz ne yapalım; elimizde çalışmalar
var, bu konuda hassas hükümetimiz var, Başbakanımız, bakanlarımız var;
iktidarıyla muhalefetiyle -sivil toplumlar var bu konuda çalışan- bir araya
gelelim, trafik güvenliğinin artırılması için, ulaşım sistemlerimizin
geliştirilmesi için, yapılacak olan çalışmalar için bir koordinasyon
oluşturalım. Bunu hemen iletelim hükümetimize, ilgili bakanlarımıza; mesafe
alalım. Nasıl ki, ben, şimdi, onurla, gururla, raporla ilgili olarak
yapılanları söylüyorum, benden sonraki her konuşmacı da bununla ilgili bir
madde geldiği zaman, bunları açıklasın; icraatları ifade etsin.
Bu neyi sağlayacaktır; eğer kazaları
azaltırsak, bütün kazalarda -yine değerli arkadaşım söylemişti- kaybettiğimiz
değerler -gayri safî millî hâsılanın yüzde 2'sini alırsak- 2000 yılı
fiyatlarına göre 5-6 milyar dolar eder; işte, bölünmüş yol için gerekli olan
kaynak burada.
Ayrıca şunu vurgulamak istiyorum:
Ülkemizin kalkınabilmesi ve gelişmiş ülkeler standardına yükselebilmesi için,
mutlak surette, ulaşım sistemlerinin geliştirilmesi gerekir. Ulaşım
sistemlerini geliştirmeden ekonomik kalkınmayı tamamlamak mümkün olamayacağına
göre, hem ülkemizin kalkınması hem Doğu Anadolu'daki gelişmemiş illerin -burada
problemler daha fazla- gelişmelerini sağlayabilmeleri için, bu konularda çok
daha hızlı çalışmalarımız var. Böyle bir imkânımız var; bunu iktidarı ve
muhalefetiyle birlikte halledelim. Karayolu Taşıma Kanununu hallettik,
inşallah, bugün de, bölünmüş yolla ilgili kanunu çıkaracağız; bu çıkaracağımız
yasayla beraber, karayollarımızın önünü açmış olacağız.
BAŞKAN - Sayın Ilıcalı, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
MUSTAFA ILICALI (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkanım, tamamlamaya çalışıyorum.
Bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarından alacağı ekipmanla,
makineyle, işçisiyle beraber büyük fedakârlıklarla yapmış olduğu çalışmaları
hızlandıracak, mühendislerimizin, işçilerimizin katkılarıyla artırarak devam
edecektir.
Yalnız, bu arada, Sayın Bakanımıza, bu
çalışmalar sırasında, komisyonda da arz ettiğim gibi, bölünmüş yollarda, mutlak
surette trafik güvenliğinin biraz daha artırılması yönünde... Doğu Anadolu
Bölgesi yol açısından çok sıkıntılı olduğu için, o bölgenin de kalkınması için,
özellikle ödeneklerin mevsime göre ayarlanması gerekir. Birkaç ay ödenek
alınamadı; bunu mutlak surette aşmak gerekiyor.
İşçilerimizin ikramiyelerinin, her türlü
olumsuzluklara rağmen, bayramdan önce verileceği müjdesi verildi. Önümüzdeki
senelerde de bu yönde tedbirler alırsak, inşallah, ulaşım sistemlerinin bir
bütün içerisinde geliştiğini ve kalkınmış ülkemiz için gerekli olan çağdaş
ulaşım sistemine, en kısa zamanda, sizlerin koordinasyonuyla kavuşabileceğimizi
düşünüyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ilıcalı.
Şahsı adına, Tokat Milletvekili Sayın
İbrahim Çakmak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÇAKMAK (Tokat) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 276 sıra sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünce
Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun
Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Hükümetin acil eylem planında yer alan 15
000 kilometrelik bölünmüş yol projesinin en kısa zamanda tamamlanması en önemli
icraatlarından biri olacaktır. Gerek 2003 yılında gerekse 2004 yılında
yapılması öngörülen bu çalışmaların en verimli bir şekilde yapılabilmesi için,
ülke şartları da dikkate alınarak, ciddî olarak tedbirler alınmaktadır.
Alışılmış, klasik ihale yöntemleri ve yavaş yürüyen hantal bürokrasi anlayışından
öte, daha ucuz ve daha süratli bir yöntemle çalışma başlatılmıştır; bu
çalışmaları takdirle izliyoruz. Bunun en açık örneğini, 2003 yılında yapılan
çalışmalarda görmekteyiz.
Cumhuriyet tarihinde, 2003 yılına kadar
yapılan bölünmüş yol uzunluğu 3 859 kilometredir. Bu yapılanları küçümsemiş
değiliz; fakat, AK Parti Hükümetleri dönemlerindeki çalışmalar herkes
tarafından takdir edilmektedir. Bu sene ise, sekiz ay gibi kısa bir dönem
içerisinde, 1 600 kilometrelik bölünmüş yol çalışmaları, asfalt çalışmaları da
bitirilerek, yıl sonuna kadar hizmete açılacaktır. Yurdumuzun her köşesine
gittiğimizde, bu çalışmaları memnuniyetle görmekteyiz. Türkiye, bir şantiyeler
ülkesi olmaya başlamıştır.
Sayın milletvekilleri, Karayolları Genel
Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Orman Bakanlığı ve Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğüne ait atıl duran makinelerin bir araya getirilerek, başlatılan
duble yol çalışmalarının hızla devam ettiğini görmekteyiz. Bunun en belirgin
örneğini, kendi bölgemde, Amasya-Turhal-Tokat arasındaki çalışmalarda
görmekteyim. Bölge halkı, bir an önce bu çalışmaların tamamlanarak yolun
hizmete açılmasını heyecanla beklemektedir. Geçtiğimiz yıllarda yüzde 10'dan
daha fazla ödenek ayrılarak karayollarında yapılan işlere karşılık, bugün, yüzde
1,6 civarındaki çok düşük bir ödenekle nasıl bir rekor kırılmış olduğuna hep
beraber şahit oluyoruz. Yol çalışmalarının önemini hepimiz biliyoruz ve bütün
milletvekilleri bu projenin başarıyla sonuçlanması için azamî desteği vermek
durumundayız.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar
ihale usulüyle aynı şartlarda yapılan yolların kilometre maliyeti 1 trilyon
lirayken, kamu kurumlarının imkânları birleştirilerek, israfları önleyerek,
aynı standartlardaki bu yolların kilometresinin 200 milyar liraya mal olduğunu
öğrenmekteyiz. Devletin her kuruşunu en iyi şekilde değerlendirmek durumunda
olan hükümetin bu başarısını takdir ediyorum.
Yoksulluğun ve yolsuzluğun ortadan
kalkması için yapılan mücadele içerisinde, gereksiz harcamaların kısılması
büyük önem arz etmektedir. Özel sektör mantığıyla devleti gereksiz
harcamalardan arındırarak imkânların en verimli şekilde kullanımını sağlamak
hepimizin görevidir. Bunu sözde değil pratikte göstermek durumundayız. Duble
yol çalışmalarında hükümetin gösterdiği başarı bunun en güzel örneğidir.
Karayolları çalışmalarında bunun rakamsal değerlerini şöyle gösterebilirim:
2002 yılında, 2,2 katrilyon liralık ödenekle, Karayolları tarafından 308
kilometre tek yönlü yol, 186 kilometre bölünmüş yol, 7 200 kilometre
asfaltlanmış yol, 298 kilometre asfalt yenilemesi yapılırken; 2003 yılında 366
kilometre tek yönlü yol, 1 600 kilometre bölünmüş yol, 9 390 kilometre asfalt
yenilemesi, 35 kilometrelik bakım ve onarımın yapıldığı görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde olan trafik kazalarının trajik boyutlarını bilmeyenimiz yoktur;
dünyada en ön sıralarda yer alıyoruz. Bunun en acı örneğini, geçtiğimiz
günlerde, Samsun-Ankara yolunda, Çorum yakınlarında meydana gelen 2 elim kazada
yaşadık. Aynı bölgede, aynı saatlerde 30 kadar insanımızı kaybettiğimiz bu
kazaların elbette önemli nedenleri vardır. Bu kazanın olduğu gece Tokat
milletvekilleriyle beraber yolculuk yaparken olaya şahit olduk. Ben de, bu
kazada hayatını kaybeden vatandaşlara Allah'tan rahmet, yakınlarına da
başsağlığı diliyorum.
Bunların başında, yolların durumu çok önem
arz etmekte; bölünmüş yolun önemi de burada daha iyi anlaşılmakta. Hükümetin,
bu projeyi öncelikle ele alarak ve bunları bir kurala bağlayarak, daha fazla
yol çalışmasını daha az parayla gerçekleştirmek için hazırladığı bu kanun
tasarısını olumlu buluyorum. Geçtiğimiz sekiz aylık dönemde yapılan çalışmalar
ve bu başarılar bunu ispat etmiştir. Bu kısa dönemde, kısıtlı imkânlar ve zor
şartlara rağmen elde edilen başarılar, gelecek seneden itibaren, bu yöntemle
çok daha fazla işin tamamlanacağını göstermektedir.
Karayolları Genel Müdürlüğünce yapılacak
bu hizmetlerin daha verimli olması için, diğer kurumlardaki personelden ve
makinelerden istifade edilmesi gerekmektedir. Bu sayede, devletin bütçesine
büyük çaplı katkı sağlanacağına inanıyorum; ancak, bunu sağlarken, Köy
Hizmetlerinin, Devlet Su İşlerinin de aslî hizmetlerinin aksamaması
gerekmektedir. Sulama çalışmalarının ve köy yolu çalışmalarının da aynı hızla
gitmesi bir o kadar önemlidir. Bu hassasiyetin hükümet tarafından titizlikte
takip edildiğini biliyorum. Kurumlar arasındaki bu müşterek faaliyetin devamını
arzuluyoruz.
Sayın milletvekilleri, trafik kazalarında
yol ve çevre faktörünün yüzde 30 oranında etkili olduğu, yapılan istatistiklerle
ortadadır. Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında yol standartlarımızın çok
gerilerde olduğu ayrı bir realitedir. Bir ülkenin kalkınmasında yol en önemli
göstergelerden biridir. Yol, medeniyettir; yol, berekettir; yol, kalkınma ve
refah demektir. Halkımız, en güzel ve kaliteli yollara layıktır. Gelin, bu
ülkenin yollarını açalım, genişletelim. Kalkınmanın bu yollara bağlı olduğunu
herkes iyi bilmelidir.
Sayın milletvekilleri, bu millet, her
türlü imkânları elde etmeye, kalkınmaya, medeniyetin her türlü nimetlerinden
istifade etmeye layıktır. Hür düşünen, hür konuşan kalkınmış bir toplumun
oluşmasında bu milletin önündeki her türlü engelleri kaldıralım. Bu ülkenin
yollarını açalım. Dar yolları genişletelim, çift yönlü yolları ülkenin her
köşesine bir ağ gibi örelim.
Bu düşüncelerimle, hükümetin hazırladığı
bu kanun tasarısının olumlu ve yerinde olduğunu ifade ediyor, başta hükümete,
Bayındırlık Bakanlığına, Karayolları Genel Müdürlüğüne bu hayırlı
çalışmalarında başarılar diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çakmak.
Şahsı adına, Ağrı Milletvekili Sayın Naci
Aslan.
Buyurun Sayın Aslan. (CHP sıralarından
alkışlar)
NACİ ASLAN (Ağrı) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bugün görüşülmekte olan 276 sıra sayılı Karayolları Genel
Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
ülkemizin ulaştırma sisteminin hızlı, güvenilir, ekonomik, kolay erişilebilir,
çevreye duyarlı bir anlayışla gelişmesini, çağdaş düzeye ulaşmasını hedef alan
kara, deniz, hava ve demiryolu ulaşım ağlarının dengeli, etkin, verimli çalışmasını
sağlayacak planlama, eşgüdüm ve yönlendirmeyi gerçekleştirmek için, bu bağlamda
hazırlanan projelerin daima destekçisi ve savunucusu olagelmişizdir.
Ülkemizin ulaşım, mal ve hizmet nakli
ihtiyacının yüzde 96'sı karayoluyla yapılmaktadır. Ülkemiz karayolu ağı
gelişmiş ülkelerle mukayese edildiğinde, çok geri kaldığı ve yetersiz olduğu
görülecektir. Bu yetersizlik nedeniyle, ülkemiz, her gün onlarca insanımızı
kaybetmekte ve maddî değerleri çok yüksek kayıplara uğramaktadır. Daha beş gün
önce, Yozgat ve Çorum İllerimizin sınırları içerisinde 29 insanımızı kaybettik.
Bu nedenle, başlatılmış olan bölünmüş yol program ve politikasını candan
destekliyorum. Bu kazalarda hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Cenabı Allah'tan
rahmet, kalan akrabalarına ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Bütün cumhuriyet hükümetleri döneminde 4
000 kilometre civarında bölünmüş yol yapılmış; bunların çoğu da, şehir
girişleri ve çıkışlarıyla sınırlı kalmıştır.
Yılda 3 000 - 4 000 insanımızın hayatına
mal olan, 100 000 insanımızın yaralanmasına yol açan, katrilyonlara varan malî
kayıplara neden olan trafik kazalarını önlemede kaza karanoktalarında
iyileştirmelerin yapılması, bölünmüş yollara ağırlık verilmesi büyük bir önem
taşımaktadır.
Özellikle devletin kurumları arasında
organizasyonu sağlayarak, atıl durumda bırakılmış, âdeta, terk edilmiş makine
ve teçhizatların yeniden faaliyete geçirilerek, devletin imkânlarıyla yapılacak
yollarımızın maliyetlerinin aşağıya çekilmesi daha da memnuniyet vericidir.
Köyün geleceği, yolun güzelliğinden, genişliğinden bellidir derler ya... Ancak,
kurumlardan personel ve makine görevlendirmesi yapılırken, o kurumun aslî
hizmetlerinin de aksatılmamasına dikkat edilmelidir.
Bölünmüş yol projesinin tüm yurtta adilane
ve ihtiyaca göre programlanması dileğimdir. Temennim şudur ki, çeşitli yatırım
ve kalkınma projelerinden yetmiş yıldan beridir mahrum bırakılan ve üvey evlat
muamelesi gören -başta İlim Ağrı olmak üzere- Doğu Anadolu Bölgesinin bu
projeden mahrum bırakılmamasıdır.
Avrupa'yı Asya'ya, Asya'nın en doğu ucuna
bağlayan ana karayolu üzerinde bulunan Ağrı İli, Avrupa'yı Doğubeyazıt-Gürbulak
sınır kapısıyla İran'a bağlamaktadır. Şu anda bölünmüş yol çalışmasının
Erzurum-Pasinler arasındaki 36 kilometrelik bölümü bitmek üzeredir.
Pasinler-Horasan arasındaki çalışma başlamak üzeredir. Ayrıca, Taşlıçay İlçemiz
ile Doğubeyazıt İlçemiz arasındaki bölümde de çalışma başlatılmıştır. Bu son
ayda da, Doğubeyazıt İlçemiz ile Gürbulak sınır kapımız arasındaki yol
güzergâhında çalışmalar başlatılmıştır. Şu anda, başlatılmayan sadece Horasan
İlçemiz ile Ağrı İlimiz arasındaki kısımdır. Gönül istiyor ki, burada, Hükümet
adına oturan Sayın Bakanımız, bizim bu ifadelerimizi bir muhalefet partisi
milletvekilinin değil, Türkiye Cumhuriyetinin bir milletvekilinin ifadesi
olarak kale alır, ciddiye alır; o mahrum bırakılmış bölgelerimizin coğrafi ve
iklim şartlarını da gözönünde bulundurarak, bu iki yerleşim birimi arasındaki
yol güzergâhını da bu duble yol kapsamına inşallah alır.
Kışın fazla yağan kar, tipi ve buzlanmanın
yoğun olması nedeniyle yollar kapanmakta ve iki araç yan yana geçemediğinden, o
bölgemizde trafik kazalarının oranı daha yüksektir. Üzülerek belirteyim ki, bu
ayırımcılığın ve ihmalciliğin yine de devam edeceği endişesini, ben, şahsen
taşıyorum; çünkü, derler ya, görünen köy kılavuz istemez.
Bizim bölgelerimiz, iklim şartları
yönünden, coğrafî konumu yönünden ulaşılması daha zor olan yerler.
Hükümetimizin başlatmış olduğu duble yol çalışması, gerçekten, Türkiye'nin
trafik sorununu, bu içinden çıkılmaz durumu, insanlarımızın mal ve canına
kastedercesine, günde 30-40 insanımızın ölümüne sebebiyet veren bu cinayet
durumunu, inşallah, ortadan kaldırır.
Ben, demin dedim ki, üzülerek bu endişeyi
taşıyorum; çünkü, bırakın bölünmüş yolu, yedi yıldan beri, ihalesi yapılan ve
başlatılan 70 kilometrelik Kağızman-Ağrı karayolunu, ben, bu kürsüde, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kürsüsünde defalarca dile getirmeme rağmen ve Sayın
Bakanımıza defaatle ricada bulunarak, bu yolumuz için bir ödeneğin çıkarılması talebinde
bulunmama rağmen, maalesef, bu yolumuz için tek kuruş ödenek gönderilmedi.
Yolun özelliği şu: Kağızman-Ağrı bağlantısı kurulduğu takdirde, ulaşım 70
kilometreden sağlanır. Bu gerçekleştirilmediği takdirde, Ağrı'dan
Doğubeyazıt'a, Doğubeyazıt'tan Iğdır'a, Iğdır'dan sonra Kağızman'a gidiyorsunuz
ki, bu da 250 kilometre mesafe eder.
Bugün, 21 inci Yüzyılda, ulaşılması mümkün
olduğu takdirde, böyle iki noktadan gidilmesinde, elbette ki, bilim adamları ve
siz değerli parlamenterler, en kısa yoldan rahatça o yere ulaşmayı seçersiniz;
bu durumu takdir edersiniz. O nedenle, Sayın Bakanımızın dikkatini özellikle
Kars-Kağızman yoluna çekmek istiyorum. Bu yolun 2003 yılında gönderilmeyen
ödeneklerinin, bütçe imkânları da zorlanarak gönderilmesi ve mutlak surette,
bir an önce bitirilmesi gerekiyor.
Devletin kurumlarında atıl durumda bulunan
makine ve teçhizatın, aynı zamanda, branşlarında yeterli ve birikimli olan
personelin, devletin çeşitli kurumlarından geçici olarak Karayolları Genel
Müdürlüğü emrinde, hedeflenen hizmetin bitimine kadar görevlendirilmesinin
yasayla desteklenmesi ve ilgili kurum idarecilerinin yasal güvence altına
alınması bir zorunluluktur.
Bayındırlık Bakanlığının bölünmüş yol
projesiyle başlattığı çalışmalarını kutluyorum dedim; ama, bunun yanında bir
üzüntümü daha ifade etmek istiyorum. Dört ay önce Bayındırlık Bakanlığımıza
başvurarak, 1988 yılında Ağrı'da ihalesi yapılan ve şu anda içerisinde eğitim
ve öğretim görülen YİBO'larımızın beton ve detay derecelerinin, depreme dayanma
derecelerinin tespit edilmesi ve bunun için müfettiş gönderilmesi, ayrıca, o
YİBO'nun... Ki, spor salonunun tavanı da çökmüştü. Allah yüzümüze baktı da, o
felaketi görmedik hamdolsun; çünkü, bir pazar gününe isabet etmişti,
çocuklarımızın hepsi evlerindeydi. Eğer, hasbelkader, bir mesai gününde -ben de eski bir öğretmen olarak söylüyorum-
beden eğitimi öğretmenimizin eşliğinde, 40 kişilik bir sınıfın o spor salonunda
bulunduğu sırada tavan çökmüş olsaydı, hiçbir çocuğumuz kurtulmazdı. Dört aydan
beri yazılı olarak başvurmama rağmen, Bayındırlık Bakanlığımızın, tespiti
yaparak, bir milletvekili ve bir Ağrılı olarak bana da o Bakanlık müfettiş
raporlarından bir suretinin gönderilmesi talebim bugüne kadar karşılanmadı.
Onun için, ben, tekrar, burada... Sayın Bakanım, gerçekten, çok sevdiğim ve
saydığım bir insan, çalışkan bir insan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
NACİ ASLAN (Devamla) - ...bölgemin insanı,
kendisini takdir de ediyorum; ama, Sayın Bakanım, bir gün gelir ki, geç
kalınabilir. Lütfen, bizim müracaatımızı değerlendirin, o okullarımızda gerekli
çalışmayı yaptırın. Müfettiş raporu sonucunda neler yapılacağı sizin
takdirinizdir.
Değerli milletvekilleri, bölünmüş yol
programında, bir milletvekili ve bu ülkenin bir yurttaşı olarak beni en çok
memnun eden, devletin çeşitli kurumlarının elinde bulunan makine, teçhizat ve
ekipmanlara işlerlik, verimlilik ve dinamizm kazandırılarak, ülke ekonomisine
katkı sağlanmasıdır.
Mensubu bulunduğum ve ülkemizin imarının
temelini atan Cumhuriyet Halk Partisinin ülke ve insanımız yararına olan her
projeyi savunması, programının gereğidir. Trafik kazalarının azaltılması için
her aşamada denetim ve eğitime ihtiyaç duyulduğuna inanan Cumhuriyet Halk
Partisi, ulaşımda toplu taşımacılığın en temel ulaşım sistemi olduğunun; ancak,
karayolu taşımacılığının da, ülkemiz şartları gözönüne alındığında, büyük bir
önem arz ettiğinin bilincindedir.
Değerli milletvekilleri, Karayolları Genel
Müdürlüğü personeli, yaz kış demeden, fedakârca çalışmaktadır. Yoğun iş
temposu, bölünmüş yol inşaatı nedeniyle daha da artmıştır. Buna rağmen,
Karayolları Genel Müdürlüğünde, 657 sayılı Yasa kapsamında çalışan personele
fazla mesai ücreti ödenmemektedir. Karayollarında çalışan personel, diğer
kurumlarda çeşitli adlar altında yapılan birçok ödemeden mahrumdur. Bu nedenle,
diğer kurum çalışanlarından 250 000 000-300 000 000 Türk Lirası az
almaktadırlar.
BAŞKAN - Sayın Aslan, toparlar mısınız.
NACİ ASLAN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısına
konulan bazı olumlu hükümler dışında, otoyol inşaatlarında çalışanların
durumunda iyileştirilme yapılması, tüm Karayolları çalışanlarının dileği olduğu
kadar, bizim de dileğimizdir.
Ayrıyeten, bu tasarı üzerinde söz
almışken, bölgemin ve ilimin bazı sorunlarını Yüce Meclisin bilgisine arz etmek
istiyorum.
Bölgemizde ve ilimizde kış şartları çok
ağır geçmektedir. Ağrı Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü, karla mücadelede yetersiz
kalmaktadır; çünkü, araç ve gereç yoktur. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızdan,
aynen, çıkacak bu yasanın ruhuna uygun olarak, karın yağmadığı veya çok az
yağdığı bölgelerde yine böyle atıl durumda kalan makine, dozer ve kepçelerin,
böylesi, karın yoğun yağdığı ve kışın çok sert geçtiği bölgelerimize,
illerimize kaydırılması talebinde bulunuyorum.
Ayrıyeten, ramazan bayramımız geliyor.
Çiftçimiz perişan, ani yağan kâr nedeniyle, çoğu ekinini de ekemedi ve doğrudan
gelir desteği paralarını Ağrı İli daha almadı. Tarım Bakanıma burada arz
ediyorum -ki, Ağrı İli Türkiye'nin en fakir ili, Muş İlimizle hangimiz 81 inci
olacağız diye yarışıyor- Sayın Bakanımızın bir gayret içerisine girerek,
doğrudan gelir desteği paralarının ramazan bayramından önce yurttaşlarımıza
ödenmesi için gerekli emri buyurmalarını arz ediyorum.
Bölünmüş yol projesinde görev alacak olan
ve ihtiyaç duyulan personel, makine ve teçhizatın devletin çeşitli
kurumlarından Karayolları Genel Müdürlüğü emrine geçici olarak verilmesine
olanak sağlayan, görüşmekte olduğumuz 276 sıra sayılı Karayolları Genel
Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar
Hakkında Kanun Tasarısına, komisyonumuzda olduğu gibi burada da olumlu oy
vereceğimi belirtir; Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
KARAYOLLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜNCE YAPILACAK BÖLÜNMÜŞ YOL İNŞASINDA UYGULANACAK USUL VE ESASLAR HAKKINDA KANUN
TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı; ülkemizin
ihtiyacı olan bölünmüş yol yapımının seri ve etkin bir şekilde
gerçekleştirilmesidir.
Bu Kanun; bölünmüş yol yapımı ile ilgili
hizmetlerin görülmesini hızlandırmak üzere, Karayolları Genel Müdürlüğünce
ihtiyaç duyulacak her türlü makine ve ekipmanın tahsisi, bunların giderleri ve
bölünmüş yol yapımı hizmetlerinde çalıştırılacak personelin temini, malî ve
sosyal hakları ve bazı taşınmazların satışından elde edilecek gelirlerin yol
yapım işlerinde kullanılabilmesi ile ilgili usul ve esasları kapsar.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM DOĞAN (Mardin)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak
Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Tasarısının 1
inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, 10 Kasım 2003 tarihinde yoğun
yağıştan dolayı meydana gelen su baskınında Midyat İlçemizin bir kısmı su altında
kalarak 200'e yakın ev ve işyeri kullanılamaz hale gelmiş ve 30 başa yakın
hayvan telef olmuştur. Midyatlı hemşerilerime geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum ve Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Genel
Sekreterliği ile Başbakanlık Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğünü
göreve davet ediyorum; bayramdan önce zararların telafi edilmesi için acil
yardım yapılmasını talep ediyorum. Yaklaşan ramazan bayramı öncesi
hükümetimizin şefkat elini Midyatlı hemşerilerime uzatacağından eminim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının amacı, ülkemizin ihtiyacı olan bölünmüş yol yapımının seri ve etkin
bir şekilde gerçekleştirilmesidir. Bu tasarı, bölünmüş yol yapımıyla ilgili
hizmetlerin görülmesini hızlandırmak üzere, Karayolları Genel Müdürlüğünce
ihtiyaç duyulacak her türlü makine ve ekipmanın tahsisi, bunların giderleri ve
bölünmüş yol yapımı hizmetlerinde çalıştırılacak personelin temini, malî ve
sosyal hakları ve bazı taşınmazların satışından elde edilecek gelirlerin yol
yapım işlerinde kullanılabilmesiyle ilgili usul ve esasları kapsamaktadır.
Ancak, bölünmüş yol programındaki yollar hangi yollardır, Bakanlığın
programında hangi özelliklerinden dolayı yer alıyor, yapım için hangi kriterler
esas alınmıştır; hiçbirisi belli değildir. Bölünmüş yol yapımındaki ana amaç,
öncelikle yol ve can güvenliği olmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kurulan trafik kazalarının nedenlerinin araştırılması ve sorunların çözümüyle
ilgili araştırma komisyonunun raporuna göre, Türkiye'de trafik kazalarından
dolayı ortalama her 55 dakikada 1 can kaybı olduğu, trafik kazalarında yol ve
çevre faktörlerinin yüzde 28 oranında etkili olduğu görülmüştür.
Başka bir rapora göre, 1 000
kilometrekareye düşen yol uzunluğu miktarının Belçika'da 4 172 kilometre,
Ukrayna'da 285 kilometre, Türkiye'de ise 79 kilometre olduğu tespit edilmiştir.
Bu nedenle, bölünmüş yollar çok büyük önem arz etmektedir. Bölünmüş yol
yapımında, günlük 4 000'in üzerinde araç trafiğine sahip güzergâhların baz
alınması gerekir ve yol yapım işi de bu güzergâhlardan başlatılmalıdır.
Bölünmüş yol yapım kriterleri şöyle
belirtilmiştir:
1- Kapasite analizi: Ortalama günlük
trafik sayımı dağlık alanlarda 3 000, diğer yerlerde 5 000'in üzerindeki
yerler. Bu, 5 600 kilometre olarak belirtilmiş; ama, hangi yerlerdir,
belirtilmemiştir.
2- Uluslararası akslar, 4 000 kilometre;
ama, nereler olduğu da belirtilmemiştir.
3- Ulusal koridorlar, 4 500 kilometre.
Bunlar harita üzerinde işaretlenerek sayın milletvekillerimizin bilgilerine
sunulmuş olsaydı daha iyi olmaz mıydı? Bu gerekçe açıklanmalıydı, neden
açıklanmadı; bilmemiz açısından çok faydalı buluyorum.
Söz konusu kanun tasarısının 3 üncü
maddesinde "bölünmüş yol yapımında Genel Müdürlükçe ihtiyaç duyulan her
türlü makine ve ekipman, Genel Müdürlüğün ihtiyaç göstermesi ve Bayındırlık ve
İskân Bakanlığının yazılı talebi üzerine kamu kurum ve kuruluşlarınca bedelsiz
olarak Genel Müdürlük emrine geçici olarak tahsis edilir. Genel Müdürlük emrine
geçici olarak tahsis edilen makine ve ekipmanlar, Genel Müdürlüğe ait
işyerlerine intikal ettiği tarihten itibaren Genel Müdürlüğün araçları gibi
değerlendirilir" denilmektedir. Örneğin, Köy Hizmetlerine ait makine ve
ekipmanlar, Karayolları Genel Müdürlüğünün emrine tahsis edildiği takdirde, köy
yolları ne olacak? Köylerimizin yolları hangi ekip ve ekipmanlarla
yaptırılacaktır? Bu projeden köylü vatandaşımız zarar görecektir ve köylümüze
hizmet ulaşamayacaktır. Zaten, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin en
büyük sorunu altyapıdır; yani, yol ve sudur. Bunları sağlamanız gerekmez mi?!
2004 yılı Karayolları yatırım bütçesi,
1,282 katrilyondur. Buna göre, 586 trilyon yol yapım işine tahsis edilmiş,
bunun içinden 160 trilyonu bölünmüş yol, 190 trilyonu da dışkredili bölünmüş
yol olmak üzere, toplam 350 trilyon ayrılmıştır. Bölünmemiş yollar ve diğer
işler için ise 236 trilyon, yine, otoyol yapımı için 600 trilyon, kamulaştırma
için 66 trilyon, köprü ve sanat yapıları için 40 trilyon ayrılmıştır.
Bölünmemiş yollar ve diğer işler için ayrılan 236 trilyonla, Türkiye'de
taahhütte bulunmuş tüm müteahhitlerimiz ne kadar iş yapabileceklerdir? Ayrılan
bu parayla, taahhütlerindeki hangi işi bitireceklerdir? Neden hiç yolu olmayan,
çıkmaz sokak konumundaki bazı ilçe yollarımız yapılmıyor? Örneğin, seçim bölgem
olan Mardin-Dargeçit'in komşu iller ve ilçelerle bağlantısını sağlayacak yol
neden yapılmıyor? Bölünmüş yola verilen önemin, bu tür yollara da verilmesini
diliyorum.
2003 yılında Türkiye genelinde 1 600
kilometrelik bölünmüş yol yapıldığını görüyoruz. Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerimizde yapılan bölünmüş yollar şunlardır değerli arkadaşlar:
Diyarbakır-Mardin, 15 kilometre; Mardin-Kızıltepe, 16 kilometre, bitmemiş;
Diyarbakır-Ergani, 14 kilometre; Diyarbakır-Batman, 15 kilometre, yüzde 80'i
gerçekleşmiş; Siirt-Veyselkarani arası 24 kilometre olup, toplam 84 kilometre.
Diyadin-Doğubeyazıt 50 kilometre,
Tatvan-Bitlis 24 kilometre, Van-Erciş 10 kilometre, Erzurum-Horasan 23
kilometre, Ağrı-Eleşkirt 36 kilometre, toplam 158 kilometre.
Her ikisini topladığımız zaman Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde toplam 242 kilometre bölünmüş yol ihale
edilmiştir. Sayın Bakanımızdan daha fazla hizmet bekliyoruz.
1 600 kilometrelik bölünmüş yol 7 bölgeye
eşit miktarda bölüştürüldüğünde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine düşen
pay 456 kilometredir. Bu da, 242 kilometre bölünmüş yolun ne kadar az olduğunu
göstermektedir. Bu durumda, hükümetimizin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerimize soğuk baktığını görüyorum.
Yine, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan örnek
verirsek, Ortabağ-Beytüşşebap birinci kısım karayolu 1991 yılında ihale
edilmiş, 1,5 trilyon ödenek için tamamlanamıyor.
Batman-Sason yolu 1994 yılında ihale
edilmiş, ödenek yetersizliğinden bekletilmektedir.
Yine, Midyat-Cizre karayolu 1990 yılında
ihale edilmiş, 96 kilometresi yapılmış, sadece 4 kilometresi kalmış,
gerçekleşme oranı yüzde 96 olduğu halde neden tamamlanamamıştır?
Küçüksu-Pervari karayolu 1997 yılında
ihale edilmesine rağmen, neden 100 milyar gibi çok az bir ödenek ayrılmıştır?
Diğer taraftan, Kayseri kuzey çevre yolu,
2001 yılında yapımına başlanmış ve bitirilmek üzeredir. Bence, çifte standart
ve bölgesel adaletsizlik olmamalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimi toparlayacak olursam, bölünmüş yol projesi doğrudur. Sosyal boyutu
olan bu düzenlemede dikkat edilmesi gereken noktalar şunlardır:
1- Kaynaklar rasyonel biçimde kullanılıyor
mu?
2- Bu proje uygulanırken, bölgelerarası
denge, hem nüfus hem de trafik yoğunluğu açısından eşit olarak hayata
geçiriliyor mu?
3- Türkiye'nin en iddialı sektörünü
oluşturan müteahhitlik müessesesinin zayıflatılması, makine parkı ve
ekipmanlarının hurda yığınına dönüştürülmesi anlamına gelmez mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlar
mısınız.
MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ayrıca, bu politikanın, istihdamı
zayıflatacağını, devlete en fazla vergiyi ödeyen bu sektörün millî gelire
katkısının ne kadar zayıflayacağını hesap ettiniz mi?
Tüm bunların sosyal sonuçları hesap
edilmeden uygulanacak bu proje, bir trafik kazasında yaşanan olumsuz bir sonucu
önümüze getirebilir. Bu açıdan, bu noktaların dikkate alınmasını diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu yasanın hayata geçirilmesiyle, kaza ve ölüm
oranlarının azalacağını, millî servetin heba olmayacağını ve birçok insanımızın
sakatlıktan kurtulacağını biliyoruz.
Ayrıca, gündemimizde olan yasa tasarısına
konulacak hükümlerle, otoyol gelirlerinden çalışanlara pay verilmesi, bayındırlık
tazminatı ve bu yöntemlerle Karayolları Genel Müdürlüğü çalışanlarının
durumunda iyileştirme yapılması, tüm Karayolları çalışanlarının dileği olduğu
gibi bizim de dileğimizdir.
Bu yasa tasarısını destekliyor, olumlu oy
kullanacağımızı belirtiyor ve bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum. Beni
dinleme lütfunda bulunduğunuz için sizlere teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Sayın milletvekilleri, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 18 Kasım 2003
Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati : 19.04