DÖNEM : 22 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 30
14 üncü
Birleşim
5 Kasım 2003 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI
Konuşmalar
1. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, muhtarların
sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
2. - Kars Milletvekili Zeki Karabayır'ın, Kars'ın düşman işgalinden
kurtarılışının 83 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, Tekirdağ İli Saray
İlçesinin düşman işgalinden kurtarılışının 81 inci yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması
B) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 24 milletvekilinin, bireysel
silahlanmanın nedenlerinin ve boyutlarının ortaya konularak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/133)
2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 22 milletvekilinin, vergi kayıp
ve kaçaklarının araştırılarak etkin vergilendirmenin sağlanması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/134)
C) Tezkereler ve
Önergeler
1. - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Vehbi Zeki
Serter'in resmî davetine icabetle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 20 nci
kuruluş yıldönümü kutlamalarına TBMM Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili
İsmail Alptekin'in katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/386)
IV. - SEÇİMLER
A) Komİsyonlara
Üye Seçİmİ
1. - (10/69,118) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/521) (S. Sayısı: 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3. - 19.6.1994 Tarih ve 544 Sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/224, 1/361) (S. Sayısı: 272)
4. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Romanya'nın Katılımına İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/614) (S.Sayısı: 227)
5. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovenya Cumhuriyetinin Katılımına
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı: 229)
6. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya Cumhuriyetinin Katılımına
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/617) (S. Sayısı: 230)
7. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Litvanya Cumhuriyetinin Katılımına
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/618) (S. Sayısı: 231)
8. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovak Cumhuriyetinin Katılımına
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/619) (S. Sayısı: 232)
9. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Estonya Cumhuriyetinin Katılımına
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/620) (S. Sayısı: 233)
10. - Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 31.7.2003 tarihli 4965
sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (1/660) (S. Sayısı: 274)
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1. - İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar'ın, Muğla Milletvekili
Fahrettin Üstün'ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI
1. - İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur'un, İzmir DSİ 2 nci Bölge Müdür
Yardımcısının görevden alınmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1278)
2. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın,
Ülkemizde tavuk vebasına karşı herhangi bir önlem alınıp alınmadığına,
- Adıyaman Milletvekili Şevket Gürsoy'un,
Adıyaman TMO Şube Müdürlüğünün Ajans Müdürlüğüne dönüştürülmesinin
gerekçelerine,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
(7/1311,1313)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.
Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, Bosna-Hersek'in eski
Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in vefatı nedeniyle, Bosna-Herseklilere
başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı.
İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu, Bosna-Hersek'in eski Cumhurbaşkanı
Aliya İzzetbegoviç'in vefatı nedeniyle, kişiliğine ve özgürlük mücadelesine,
Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya, millî geliri kişi başına 1
500 dolara kadar olan illere yapılacak teşviklere,
İlişkin, gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın, çalışma hayatında sağlık
çalışanları yönünden görülen eksikliklere ilişkin gündemdışı konuşmasına,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu cevap verdi.
Türkiye Büyük Millet Meclisini İslam Konferansı Örgütü Parlamento
Birliğinde temsil edecek grubu oluşturmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanlığınca aday gösterilen Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker'in üyeliğinin
Başkanlık Divanınca kabul edildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 77 nci maddesi uyarınca
yenilenen Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunu ile Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, İçtüzüğün
75 inci maddesine göre yeniden değerlendirilmek üzere hükümete geri verilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu, Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarında
bulunan tasarının hükümete geri verildiği açıklandı.
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, araştırma ve
geliştirme faaliyetlerinin incelenerek bilimsel ve teknolojik ilerleme için
(10/131),
Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 23 milletvekilinin, muhtarların
sorunlarının araştırılarak (10/132),
Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak,
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8, 48) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun yurtdışı çalışmalarını 3 ayrı grup
halinde yapacağına ve gidilecek ülkeler ile sürelere ilişkin tezkeresi kabul
edildi.
Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri,
Kütahya Milletvekili Halil İbrahim Yılmaz'ın, Dilekçe,
İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Plan ve Bütçe,
İzmir Milletvekili K.Kemal Anadol'un, Plan ve Bütçe,
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Avrupa Birliği Uyum,
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Türkiye-AB Parlamento,
Komisyonu üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri, Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi,
Genel Kurulun 4.11.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alan, 266 sıra sayılı
ve (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun yapılacak olan
görüşmelerinde; hükümet, komisyon ve siyasî parti grupları adına yapılacak
konuşmaların 45'er dakika, (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir) önerge sahibi ve şahıslar adına yapılacak konuşmaların ise
20'şer dakika olmasına, bu birleşimde ve 5.11.2003 Çarşamba günkü birleşimde
sözlü soruların görüşülmemesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 11 inci sırasında yer alan 227
sıra sayılı, 12 nci sırasında yer alan 229 sıra sayılı, 13 üncü sırasında yer
alan 230 sıra sayılı, 14 üncü sırasında yer alan 231 sıra sayılı, 15 inci
sırasında yer alan 232 sıra sayılı, 16 ncı sırasında yer alan 233 sıra
sayılı, 45 inci sırasında yer alan 274
sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın; 4 üncü, 5 inci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci,
9 uncu ve 10 uncu sıralarına alınmasına; 4.11.2003 Salı günkü birleşimde (10/9)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşmelerinin ve
seçimlerin bitimine kadar, 5.11.2003 Çarşamba günkü birleşimde gündemin 11 inci
sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin bitimine kadar, 6.11.2003 Perşembe
günkü birleşimde ise 272 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine
kadar çalışma sürelerinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi;
Kabul edildi.
Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 25 milletvekilinin, yolsuzlukların
sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/9) (S. Sayısı: 266) üzerindeki görüşmeler
tamamlandı.
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Grubunca aday gösterilen Ordu Milletvekili
İdris Sami Tandoğdu,
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için, Grubunca aday gösterilen Kocaeli
Milletvekili İzzet Çetin ile Kayseri Milletvekili Muharrem Eskiyapan,
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Grubunca aday gösterilen Siirt
Milletvekili Öner Gülyeşil,
Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna düşen 2 üyelik için, Grubunca aday gösterilen Ankara Milletvekili Yakup
Kepenek ile İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu,
Seçildiler.
5 Kasım 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
22.35'te son verildi.
Sadık Yakut |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Suat Kılıç |
Ahmet Küçük |
|
Samsun |
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No. : 22
II. - GELEN KÂĞITLAR
5 Kasım 2003 Çarşamba
Tasarı
1. - Entegre Devre Topoğrafyalarının Korunması Hakkında Kanun Tasarısı
(1/695) (Adalet ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.10.2003)
Teklif
1. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 11 Milletvekilinin;
İstihdamın Artırılması ve Yatırımların Özendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi
(2/190) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)
Rapor
1. - Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/686) (S. Sayısı: 275) (Dağıtma
tarihi: 5.10.2003) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 24 milletvekilinin, bireysel
silahlanmanın nedenlerinin ve boyutlarının ortaya konularak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.10.2003)
2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 22 milletvekilinin, vergi
kayıp ve kaçaklarının araştırılarak etkin vergilendirmenin sağlanması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20.10.2003)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı
Soru Önergeleri
1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya Belediyesi ile Hazine
arasındaki bir tapu davasına ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı
soru önergesi (7/1063)
2. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, Kızılay'a kaynak aktarılıp
aktarılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1065)
3. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İstanbul'daki bazı
hastane çalışanlarının zorunlu tasarruf ödemelerine ilişkin Devlet Bakanından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/1085)
4. - İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı Özbek'in, İstanbul'daki bazı
hastane çalışanlarının zorunlu tasarruf ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1086)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
5 Kasım 2003 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, muhtarlar ve sorunları hakkında söz isteyen
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI
Konuşmalar
1. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun, muhtarların sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin'in cevabı
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, Yüce Meclisin çok
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde 16 000'i mahalle, 35 000'i de köy muhtarı olmak üzere, 51 000
muhtarımız vardır.
Muhtarlar, seçilmişlerin ilk halkasıdır. Seçmenin güvenini alan ilk
kişilerdir bu insanlar. Köyüne ve mahallesine hizmet etmek için yola çıkan
muhtarlarımız, köydeki ve mahalledeki her sorunla uğraşan, didişen, mücadele
eden insanlarımızdır. Görevi olsun veya olmasın 24 saat problemlerin çözümünde
tek adres ve 24 saat her türlü probleme göğüs geren insanlarımızdır
muhtarlarımız ve bu problemlere çözüm bulmak, herkes tarafından, onların tabiî
görevi olarak görülür.
Bu insanlar, herkesin, hepimizin muhtar babası, muhtar amcasıdır.
Yöresindeki en küçük sorunun ilk adresidir muhtarlarımız; çözdüğü her sorunda
ve yaptığı her işte teşekkür bile beklemezler. Bir kuru teşekkür, onların
vitaminidir; başka hiçbir şey beklemezler.
Saygıdeğer milletvekillerim, yöresindeki en küçük problemde ilk hesap
sorulan kişidir muhtarlarımız. Onurlu insanlar hesap verir. Muhtarlarım, işin
hesabını pek tabiî verir; ancak, yetkisi ve imkânı olmayan insanlardan hesap
sormayı da, kamu vicdanı açısından, sadece, sizlere sunuyorum.
Köydeki ve mahalledeki her şeyin hesabını soracağımız tek adres olarak
muhtarı görürüz. Peki, ne verdin de ne istiyorsun bu insandan ve hesap
soruyorsun?! Peki, yetkisi var mı, imkânı var mı, olanağı var mı? Her şeyin
sorumlusu, her türlü sorunun birinci sahibi, birinci adresi olarak, yine,
muhtarı göreceksin.
Peki, muhtarların sahibi var mı; sahipsiz insanlarımızdır muhtarlarımız.
1977 yılında bir yasa çıkarılmış; 2108 sayılı, muhtar ödenek ve sosyal güvenlik
konularını içeren bir yasa. Bu yasada şöyle deniliyor: "3 000 gösterge
rakamı memur maaş katsayısıyla çarpılarak muhtar ödenekleri belirlenir."
Değerli arkadaşlarım, bu ödenek, bugün için, aylık 102 000 000 liradır;
yani, bir köy ve mahalle muhtarımız, bugün için, aylık 102 000 000 lira maaş
almaktadır. Yine aynı yasada deniliyor ki, muhtar olduğunda, eğer bir sosyal
güvenlik kurumuna tabi değilsen veya emekli değilsen, mecburen Bağ-Kurlu
olacaksın ve minimum, en alt basamak olan 140 000 000 lirayı, her ay mecburen
ödeyeceksin. Şu anda,, Türkiye'de onbinlerce muhtarımız, Bağ-Kur prim
borçlarıyla ve yüksek cezalarla karşı karşıyadır; artık, bunlar ödenemez hale
gelmiştir.
Devletin, muhtarlarımızın sosyal güvenliğini düşünmesi çok güzel bir
olgu; ancak, 102 000 000 lira maaş vereceksin, minimum 140 000 000 lira Bağ-Kur
primi ödeyeceksin diyeceksin; Bağ-Kur primini ödeyemeyen muhtarı da icraya
vereceksin ve onbinlerce muhtar, icrayla karşı karşıya kalacak. Eğer, bugün,
asgarî ücret kadar biir parayı dahi bir muhtarımıza vermiyorsan,
veremiyorsan... Muhtarımızın sosyal güvenliğini düşünelim devlet olarak; ama,
Bağ-Kur primini dahi içerisinden kesip, -diğer şeylerde olduğu gibi- bu primi,
muhtarlara yük etmeden, onların adına Bağ-Kura ödemeyi eğer beceremiyorsak, o
zaman, biz, muhtarlarımızın hangi sorunuyla ilgileniyoruz! Bu insanlarımız,
artık, içerisinden çıkılmaz büyük bir Bağ-Kur problemiyle karşı karşıyadır
ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Sayın Aslanoğlu, konuşmanızı toparlar mısınız.
Buyurun
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -...bugün, milyonlarca muhtar icra
kapısındadır.
Biz, bir yasa teklifi hazırladık, şu anda Meclis gündeminde. Gelin, hep
beraber, bu insanlara sahip çıkalım; onlara maaş değil, Bağ-Kur primlerini de
içerecek bir ödenek çıkaralım ve hiç değilse, bu insanları, beş yıl sonra, çığ
gibi büyüyen, ödenemeyen Bağ-Kur primleriyle karşı karşıya bırakmayalım.
Saygıdeğer milletvekilleri, bizlerin seçim çevrelerinde yaptığımız tüm
çalışmalarda, halkın eli ve ayağı, hizmetin ilk durağı, ilk halkası olan
muhtarlarımıza sahip çıkalım. Her türlü problemin sorumluluğunu taşıyan bu
insanlarımızı yetkilerle donatalım. Yeni hazırlanan yerel yönetimler yasa
tasarısında muhtarlarımızın sorumluluklarını, yetkilerini çizelim ve ondan
sonra onlardan hesap soralım. Sorumluluğu ve yetkisi belli olmayan insanlardan
hesap sormak kamu vicdanına sığmaz. Belediye meclislerinde ve il genel
meclislerinde mutlaka birer köy ve mahalle muhtarı yer almalıdır. Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu diyoruz... Fonun yönetim kurulunda, o
yörenin halkıyla ilgili her türlü karar alınıyor; ama, ne köy muhtarı var ne
mahalle muhtarı var. Eğer, dürüstçe, adilce iş yapmak istiyorsak, mutlaka
muhtarlarımızın görüşünü almak zorundayız; çünkü, o yörenin halkına bir şey
veriyorsunuz. Gece gündüz demeden, herkese, her probleme koşan muhtarlarımıza
sahip çıkmak, bizim en büyük görevimizdir. Muhtarlarımıza sahip çıkarsak,
muhtarlarımızın temsil ettiği halka sahip çıkmış oluruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Gündemdışı konuşmaya, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Şahin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Malatya Milletvekili arkadaşımız
Sayın Aslanoğlu'nun muhtarlar ve sorunları üzerine yapmış olduğu konuşma nedeniyle
huzurunuzdayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce Sayın Aslanoğlu'nun da ifade ettiği gibi, muhtarlarımız, Türk
yönetim yapısı içinde çok önemli bir konuma sahiptir; âdeta, devletimizin
vatandaşa dönük en uç noktadaki hizmet erleridir. Bilindiği gibi,
mevzuatımızda, muhtarlar bir yönüyle sanki tek başına bir devlet dairesiyken,
öbür yönüyle de genel seçimle işbaşına gelen veya getirilen ilk demokratik
kademedir. "Bir devlet dairesi gibi" tabirini kullandım; çünkü,
muhtar, bütçe yapmak, adına "salma" denilen bir çeşit vergiyi
toplamak; ayrıca, bir nevi kolluk gücü olan bekçi ve korucu istihdam etmek;
evlendirme, doğum, ölüm, askerlik işlemlerini yapmak gibi bir devletin en temel
fonksiyonlarını tek başına yürütmekten de sorumludur.
Değerli arkadaşlarım, öte yandan, muhtar, bir mahallî idare birimi olan
köy idaresinin başıdır, yürütme organıdır. Köyün müşterek ve medenî ihtiyaçları
cümlesinden olarak yapılması gereken işleri planlayan ve icra eden kişidir.
Demokrasinin ilk basamağı olduğundan herhalde hiç kuşku yoktur; çünkü, seçimle
işbaşına gelir; ama, yasalarımıza göre bir siyasî partiden aday gösterilemez.
Bu bakımdan partilerüstü konumdadır. Kendisinden köyünde, mahallesinde yaşayan
bütün insanları ayırım gözetmeksizin kucaklaması da beklenir.
Saygıdeğer arkadaşlarım, velhasıl, yukarıda ifade ettiğim bir sözün
altını yeniden çizerek konuşmama devam etmek istiyorum. Muhtarlar, Türk yönetim
yapısının kilit noktasında bulunan kişidir.
Sayın Aslanoğlu, gündemdışı konuşmasıyla, uzun süredir üzerinde
çalıştığımız, Bakanlar Kurulu olarak da Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
etmeye karar verdiğimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmek ve intikal etmek
üzere olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı Taslağının genel yaklaşımı
bağlamında muhtarlarla ilgili olarak da açıklama yapma fırsatı vermiş oldu; o
bakımdan da kendisine teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, kamu yönetiminde Türkiye'nin uzun
süredir beklediği adımları atmaya Hükümet olarak karar verdik. Aslında, bu
adımlar, 1930'lu yıllardan beri, hep, Türkiye'nin önünde, gündeminde olmuştur.
Hatta, araştırdığımızda görüyoruz ki, her siyasî parti programında, her iktidar
da hükümet programında, Türkiye'de kamu yönetiminde yapısal birtakım
değişikliklerin yapılmasını, altını çizerek mutlaka ifade etmiştir; ancak,
bunlar, yıllardır, hep, kâğıt üzerinde, programlarda kalmış ve hatta, bu konuda
çok ciddî raporlar da hazırlanmıştır. Bunlar, geçtiğimiz hükümet dönemlerinde
başbakanlığa kadar da intikal etmiştir; ama, bir türlü, bu konuda Türkiye Büyük
Millet Meclisine kadar gelen bir tasarı olmadığı gibi, yasalaşan bir tasarı da
karşımıza çıkmamaktadır. İşte, 59 uncu Cumhuriyet Hükümeti olarak, Türkiye'nin
ihtiyacı olan, çağın gittiği yöne uygun bir adım olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu
Tasarısını hazırladık, Bakanlar Kurulunun imzasından çıktı, Müsteşarlığımız,
Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü, Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermek
üzeredir; belki geldi veya gelmek üzeredir.
Bunun detaylarına girecek değilim; çünkü, muhtarlarla ilgili
konuşuyoruz.
Bu, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısında, köy ve mahalle
muhtarlıklarının daha fonksiyonel hale gelmesine yönelik tedbirler de yer
almaktadır. Şunu hemen ifade etmek istiyorum ki, biz, bu taslak üzerinde
çalışılırken, bir komisyon kurduk; bu komisyon, 3'er günden 6 gün sadece bunlar
üzerinde çalıştı. Bu komisyonda, muhtar derneklerimizin değerli yöneticileri de
vardı, il genel meclisi derneklerinin değerli yöneticileri de vardı; onların
önerilerinden de istifade ettik.
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, bir çerçeve tasarıdır; genel
esasları ifade ediyor. Hiç kuşkusuz ki, bu tasarı, komisyonumuzda, Genel
Kurulumuzda, hem İktidar Partisine mensup arkadaşlarımızın hem de muhalefet
partisine mensup arkadaşlarımızın katkılarıyla daha da mükemmel hale
gelecektir. Biz, bu tasarıyı hazırlarken, mümkün olduğunca, herkesin
görüşlerinden istifade etmeye çalıştık, üniversitelerimizde "atölye
çalışması" dediğimiz çalışmalar yaptık. Mümkün olduğunca, sivil toplum
örgütlerine giderek, Türkiye'nin ihtiyacı olan bu tasarı, Türkiye'nin, Türk
insanının bir ürünü olsun diye gayret ettik. Kuşkusuz, Parlamentoda da
tartışılacaktır, milletvekili arkadaşlarımız, siyasî partilerimiz katkılar
vereceklerdir.
Şimdi, üzerinde çalıştığınız muhtarlarla ilgili bu yasa tasarılarında
neler var diye sorduğunuzda, söyleyebileceklerim şunlardır: Örneğin, Belediye
Kanunu Tasarısında -biraz önce Sayın Aslanoğlu'nun da olmasını arzu ettiği-
mahalle muhtarlarının her yıl kendi aralarından belediye meclis üyesi tam
sayısının beşte 1'i oranında seçeceği temsilcinin, fahrî üye olarak meclis ve
ihtisas komisyonları toplantılarına katılarak görüşlerini belirtmelerine imkân
sağlanmaktadır. Ayrıca, aynı tasarıda, belediyelerin, mahallenin ve muhtarlığın
ihtiyaçlarının belirlenmesi ve sorunlarının çözümü için gerekli yardım ve
desteği sağlaması, hatta, bununla ilgili bütçesine ödenek koyması ve
hizmetlerin mahallenin ihtiyaçlarına uygun olarak yürütülmesi öngörülmektedir.
Diğer yandan, İl Özel İdaresi Kanunu Tasarısında da, her ilçe için, o
ilçe köy muhtarlarının, o ilçeden seçilen il genel meclisi üye sayısı kadar,
kendi aralarından her yıl seçecekleri temsilcilerin il genel meclisi ve ihtisas
komisyonu toplantılarına katılıp görüşlerini ortaya koymalarına fırsat
tanınmaktadır.
Burada, Sayın Aslanoğlu daha çok muhtar ödenekleri üzerinde durdu. Biraz
önce kendileri de ifade ettiler, muhtarlarımız, ödeneklerini, 2108 sayılı
Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanununa göre, 3 000 gösterge rakamı üzerinden
ve il özel idaresi bütçesinden almaktadırlar. Şu andaki yasal mevzuat budur,
uygulama da budur.
Sayın Aslanoğlu'nun değerlendirmesine ben de aynen katılıyorum.
Gerçekten, biraz önce saymış olduğum sorumluluklar karşısında muhtarlarımızın
almış oldukları ödeneği yeterli görmek asla mümkün değildir. İşte, bu nedenle,
İçişleri Bakanlığımız, yeni yasal düzenlemeler yapılıncaya kadar, muhtar
ödeneklerinin günümüz şartlarına uygun ve yeterli hale getirilmesi amacıyla,
Maliye Bakanlığımıza bir yazı göndererek, 3 000 olan gösterge rakamının en
azından 5 000 gösterge rakamına yükseltilmesi yolunda öneride bulunmuştur.
Maliye Bakanlığımız bu konuda çalışmalarını yapmaktadır; ayrıca, biz de bu işin
takipçisi olacağız. Tabiî, bu kâfi değildir. Bu, yasal düzenleme yapılıncaya
kadar bir ara çözüm olarak bizim önermiş olduğumuz bir yoldur; ama, mahallî
idarelerle ilgili yasa tasarıları da Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısından
hemen sonra Parlamentoya sevk edilecektir. Aslında, o tasarılarımız da hazır,
eşzamanlı olarak sevk etmeyi düşünmüştük; ancak, Bakanlar Kurulunda fırsat
bulup henüz tartışamadık; belki, önümüzdeki Bakanlar Kurulu gündemlerinden
birini de bunlar oluşturacaktır.
Kuşkusuz ki, Köy Kanunu da bizim bu arada ele alacağımız yasalardan bir
tanesidir. Tabiî, mahallî yönetimlerle ilgili yapacağımız bu çalışmalar
esnasında muhtarlarımızın özlük haklarıyla ilgili de ciddî düzenlemeleri
yapacağız. Sayın Aslanoğlu bir yasa tasarısından bahsettiler, komisyondaymış;
sanıyorum, birkaç hafta sonra mahallî yönetimlerle ilgili yasa tasarılarını da
Meclise sevk ettiğimizde, bütün bunları hep birlikte değerlendirir,
muhtarlarımızı layık olduğu konuma her bakımdan getirmeyi Parlamento olarak
başarırız diye düşünüyorum.
Evet, Bağ-Kur primlerini ödemekte zorlanabilirler; çünkü, almış
oldukları şu andaki ücret Bağ-Kur primlerini ödeyecek noktada bile değildir; bu
tespite de aynen katılıyorum.
Tabiî, Türkiyemizin birçok sorunu yanında muhtarlarımızın buna benzer
sorunları da var. Bunları adım adım çözmek, iyileştirmek siyasî iktidar olarak,
Hükümet olarak bizim görevimizdir. Bu adımları hep birlikte atacağız, atmaya
hazırlanıyoruz. Önümüzdeki haftalarda, aylarda bu konu Parlamentonun gündemine
toplu bir yasa paketi olarak gelecektir. O bağlamda, muhtarlarımızın her türlü
haklarını da elde etmelerine gayret edeceğiz; inşallah bunu da başaracağız.
Ben, Sayın Aslanoğlu'na bu açıklama fırsatını verdiği için yeniden
teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündemdışı ikinci söz, 30 Ekim Kars İlinin kurtarılışının yıldönümüyle
ilgili söz isteyen Kars Milletvekili Sayın Zeki Karabayır'a aittir.
Buyurun Sayın Karabayır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2. - Kars Milletvekili Zeki Karabayır'ın,
Kars'ın düşman işgalinden kurtarılışının 83 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşması
ZEKİ KARABAYIR (Kars)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 30 Ekim,
serhat şehrimiz Karsımızın kurtarılışının yıldönümü münasebetiyle gündemdışı
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Bilindiği gibi, kahraman milletimizin tarihi şan ve şeref sayfalarıyla
doludur. Bu toprakların her karışı şehit kanlarıyla sulanarak alınmış ve
bizlere emanet edilmiştir. Bu emanetlerden biri olan Kars hudutları
içerisindeki Ani Kalesinin 1064 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan
komutasındaki Türk Ordusu tarafından alınmasıyla, Anadolu, kapılarını ilk kez
Türklere açmış oldu. Bu nedenle, 1064 yılı fetihleri, millî varlığımız ve dünya tarihi açısından çok önemlidir.
Değerli arkadaşlar, Rusya'nın 24 Nisan 1877 tarihinde, Anadolu ve Rumeli
topraklarına saldırması üzerine, 93 Harbi olarak da bilinen, Osmanlı-Rus
savaşları başlamıştır.
Bu savaşlar neticesinde, Kars, 18 Kasım 1877 tarihinde Rusların eline
geçti. Tam kırk yıl Rus işgali altında kalan bu şehrimize, bu zaman zarfı
içerisinde, sistemli bir biçimde, Ermeni, Rum, Yezidî, Malakan gibi çeşitli
etnik ve dinsel gruplar yerleştirildi.
Birinci Dünya Harbi sırasında bütün cephelerde olduğu gibi, doğuda da
kanlı ve çetin muharebeler oldu. Yoksulluk, tabiat şartları ve dondurucu
soğuklar yüzünden, belki de savaş meydanlarında kaybettiklerimizden daha çok
şehit verdik. Nitekim, 1915 yılında, Sarıkamış'ı almak üzere, Allahüekber
Dağlarını aşmaya çalışan, Enver Paşa komutasındaki 3 üncü Türk Kolordusuna mensup,
bazı kaynaklara göre 60 000, bazılarına göre 90 000 Mehmetçiğimiz donarak şehit
oldu. 1917 yılındaki Bolşevik ihtilali neticesinde, 18 Mart 1918 Brest-Litovsk
Antlaşmasıyla Kars yöresi yeniden Türklere verildi. Ancak, 30 Ekim 1918 Mondros
Mütarekesiyle Türk Ordusu 1914 sınırı gerilerine çekildi, İngilizlerin de
yardımıyla Kars ve yöresi yeniden Ermeni ve Gürcü egemenliğine girdi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî müdafaanın ilk günlerinde
Mustafa Kemal Paşa başkanlığında, Sıvas Heyeti Temsiliyesinin kararı
neticesinde 15 inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa bölgenin yeniden
alınması hazırlıklarına başladı. 29 Eylül 1920'de Sarıkamış'a, 30 Ekimde de
ordumuz Kars'a girdi. 2 Aralık 1920'de Ermenilerle yapılan Gümrü Antlaşmasıyla
Kars Sancağının bütünü Türk topraklarına katıldı.
Değerli arkadaşlar, Rus, Ermeni ve İngiliz işgali altında kalan Kars'ın
anavatana kavuşması Kurtuluş Savaşının önemli bir dönüm noktasıdır. İsmet Paşa,
Kâzım Karabekir'e çektiği telgrafta bunu şöyle vurguluyor: "Şark harekâtı
bizi ve davamızı ihya etti. O kadar sıkılmış idik, o kadar daralmış idik ki,
vaziyetin nefes alacak bir menfeze ihtiyacı katisi vardı. Allah'ın inayetiyle,
bunu sen açtın; milletimize, tarihimize hediye ettiğin zaferle istikbalimizi
açtın." Ulu Önder Atatürk de, Kars'ın anavatana katılması üzerine çektiği
kutlama telgrafında "Kars gibi bir kalenin zaptı, bir milletin tarihinde
ender olan fevkalade bir askerî başarıdır" der.
30 Ekim, umut ve inancın mutlak zaferi, sabır ve direncin ölümsüz destanının
yazıldığı günün başlangıcıdır. Bu zaferi bize bağışlayanlara, huzurlarınızda,
Allah'tan rahmet diliyor, şükran ve minnet duygularımla, aziz hatıraları önünde
saygıyla eğiliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne yazık ki, aradan geçen
seksenüç yıla karşın, Kars İlimizin bulunduğu stratejik konumuna, şanlı
tarihine, verimli topraklarına layık bir gelişme istediğimiz şekilde
gerçekleşmedi, Kars için yaşamsal önem taşıyan en temel yatırımlar bile
yapılamadı. Bunun en bariz örneği, Kars merkezinin içmesuyunun dahi bugüne
kadar temin edilememesidir. İşte, tam bu noktada, AK Parti Hükümetimiz işbaşına
gelerek, Türkiyemizin ve Karsımızın yaralarını birer birer sarmaya başladı.
Hükümetimiz işbaşına gelir gelmez, Değerli Başbakanımızın
talimatlarıyla, Kars'ın su meselesine el atılmış, başta Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanımız olmak üzere, Devlet Su İşlerinin çalışkan ve iş bitirici
Genel Müdürü Prof. Dr. Sayın Veysel Eroğlu'nun engin tecrübeleri ve
gayretleriyle, su problemi, rekor sayılabilecek, 154 gün gibi kısa bir zaman
dilimi içerisinde halledilmiş ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın
katılımlarıyla, geçen hafta perşembe günü; yani, 30 Ekimde, serhat şehrimiz
Karsımızın kurtarılış törenleri yapılmış ve aynı gün içmesuyu tesisleri hizmete
açılarak, şehre su verilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Karabayır.
ZEKİ KARABAYIR (Devamla) - Ben, huzurlarınızda, Kars'a gelerek bize bu
çifte bayramı yaşatan Başbakanımıza, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımıza ve
Devlet Su İşlerinin, başta Genel Müdürü olmak üzere, emeği geçen tüm
yetkililerine, Karslılar adına teşekkür ediyorum.
Konuşmamın sonunda, Kars için önemli gördüğüm ve hükümetimizden çözümünü
beklediğim bir iki hususa da izninizle değinerek sözlerime son vermek
istiyorum.
Ermenistan'a açılan doğu sınır kapısının kapalı olması ekonomik olarak
Kars'a çok zarar vermektedir. Sanayi yok denecek kadar az olan Karsımız için bu
kapının açılması büyük bir önem arz etmektedir. En azından, bu kapıyla ilgili
olumsuz şartlar ortadan kalkıncaya kadar Çıldır- Aktaş sınır kapısının da
açılması önemli bir rahatlama sağlayacaktır.
Ayrıca, büyük bir tarihî değeri olan ve Selçuklular tarafından 1064
yılında fethedilen Ani ören yerinin restorasyonunun Kültür ve Turizm
Bakanlığınca yapılması da yine en önemli isteklerimiz arasındadır.
Geçmişte ülkemizin hayvancılık potansiyeli bakımından önemli bir yeri
olan Kars'ın Tarım Bakanlığımızca pilot bölge olarak seçilmesi ve bu konuda
gerekli çalışmaların başlatılması, işsizlik ve ekonomik sıkıntı içerisinde olan
bu bölgemiz için önemli bir faktördür.
Sayın Başkan, bana söz hakkı vermenizden ve gösterdiğiniz müsamahadan
dolayı zatıâlinize teşekkür ediyor, Yüce Meclisi yeniden saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karabayır.
Gündemdışı üçüncü söz, Tekirdağ İli Saray İlçesinin kurtarılış yıldönümü
nedeniyle söz isteyen, Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'a aittir.
Buyurun Sayın Kaplan. (Alkışlar)
3. - Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın,
Tekirdağ İli Saray İlçesinin düşman işgalinden kurtarılışının 81 inci
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tekirdağ İlimizin Saray İlçesinin 81 inci kurtarılış yıldönümü nedeniyle
gündemdışı söz almış bulunuyorum.
Sizlere öncelikle Sarayımızın kısa tarihinden bahsetmek istiyorum.
Eldeki kayıtlara göre, Milattan önce 559 sene evvel İran Şahı olan Keykâvus
Trakya'ya bir ordu gönderdi, bu ordunun kumandanı Bakak Soyhan adında bir Türk'tü.
O zamanlar İran hükümdarları ordularına Türklerden kumandan tayin ederlerdi.
Bakak Soyhan, Mahan Türklerindendir. Bakak Soyhan, ordusuyla Istranca civarında
yerleşmiş ve bu orduyla beraber Mısırlılardan, Tatarlardan, Türklerden ve birçok
devletin halklarından oluşan göçmenleri Trakya'ya yerleştirmek üzere
getirilmiştir. Halen Bahçeköy olan yerin eski adı Sultan Bahçe'dir. Kuzeyinde
ve köye bir saat uzaklıkta bir yerde Bakak Soyhan bir şehir kurdu; adına
"Sunlar Şehri" adı verildi. Bu şehirde Bakak Soyhan'ın oğlu Mirzah
Demirhan ile İran prenseslerinden Füruze Sultanın düğünleri yapıldı. Bakak
Soyhan bunlara bir saray yaptırdı. Bu sarayın yıkıntıları, halen, bugün,
Bahçeköy'de vardır.
İran Şahı Daryüs buraya geldiğinde, Füruze Sultana ithafen buraya Sultan
Bahçe adını verip, buranın idaresini de Mirzah Demirhan'a vermiştir.
Trakya'nın alınışı sırasında şimdiki Saray İlçesinin olduğu yeri beğenen
ordu kumandanı Bakak Soyhan, kendisi için buraya -halen su kulesinin bulunduğu
civar- saray yaptırmıştır. Bakak Soyhan Tuna boyuna yerleştirilen Vıpıt
Kavminden birçok şarkı söyleyen ve saz çalanları getirerek, sarayda saz
eğlenceleri yaptırıyormuş.
Trakya'yı, sırasıyla, Latin generalleri, Yunan işgalleri altında
bulundurmuşlardır. Hatta, Roma Hükümdarı meşhur Neron, Saray, Sultanbahçe ve
Midya'da oturmuştur. En son Sultanbahçe'de yönetimde olan Salon, Osmanlı
padişahlarından I. inci Murat'ın kumandanlarından Akhan Akatekin ve
Yagirdemirhan'a mağlup ve teslim olmuştur. Bu duruma göre, Saray Kasabasının
ilk kurucusu Bakak Soyhan'dır.
Kanunî Sultan Süleyman'ın vezirlerinden olup, sadrazamlık bile yapmış
bulunan Mehmet Ayazpaşa tarafından, 450 sene evvel, Mimar Sinan'ın
kalfalarındın birine bir saray, cami, medrese ve hamam yaptırılmıştır. Medrese
yıkılmıştır. Ayazpaşa da Bakak Soyhan gibi zevke düşkün olup, sarayında saz
âlemleri icra ettirirmiş.
Edirne Vilayeti Kırkkilise (Kırklareli) Sancağının Vize kazasına bağlı
bir nahiye olarak yönetilmiş, 1916'da Kırkkilise Sancağına bağlı bir kaza
merkezi olmuştur.
Millî Mücadele sırasında bütün bölgeyle birlikte Saray da Yunan işgaline
uğramıştır. 1920'de başlayan bu işgal, Mudanya Mütarekesiyle 15 Ekim 1922'de
son bulmuş, saray, Yunan işgalinden kurtulmuştur.
Saray'ın kısa tarihini açıkladıktan sonra, şimdi de üç dönem belediye
başkanlığı yapmış olduğum şirin ilçemizin genel durumuna değinmek istiyorum.
Tekirdağ Vilayetinin şirin bir ilçesi olan Saray, Trakya toprakları
üzerinde olup, doğusu Çatalca, batısı Lüleburgaz, güneyi Çorlu, güneydoğusu
Çerkesköy ve kuzeybatısında da Vize'yle çevrilmiştir. Tekirdağ'a 89 kilometre
mesafededir. Eski Edirne-İstanbul kervan yolu üzerinde bulunan ilçe, muntazam
şose yollarıyla komşu ilçelere bağlıdır.
Düz bir alan üzerinde kurulmuş bulunan ilçe topraklarının büyük bir
bölümü Ergene Havzasında yer alır. Arazi, kuzeydoğuda Yıldız (Istıranca)
Dağlarına doğru yükselerek uzanır. İlçenin en yüksek noktası, Yıldız Dağları
üzerinde yer alan Karatepe'dir.
Trakya bölgesine hayat veren Ergene Nehri, Saray İlçesindeki Karatepe
Güneşkaya mevkiinden doğar. Diğer iki akarsu, Vize Suyu ile Galata Deresidir.
Vize Suyu ilçe dışında Ergene Nehrine karışırken, Galata Deresi Saray İlçesinin
doğusundan geçip, Çerkesköy İlçesinde Ergene Nehrine ulaşır.
Trakya'da tek karaçam ormanı, Saray Kastro yöresinde bulunur. Bu
sebeple, Kastro yöresindeki 329 hektarlık karaçam ormanı, 18 Nisan 1988
tarihinde doğayı koruma alanı (millî park) olarak ayrılmıştır.
Yıldız Dağları (Istıranca) ormanlıktır. Bu ormanlarda geniş yapraklı
ağaçlardan meşe ve karaçam hâkimdir. Bahçeköy, bölgenin en önemli orman
işletmelerinden biridir.
İlçede kara iklimi hâkimdir. Kış ayları soğuk ve yağışlı geçmektedir,
yazları sıcak ve kuraktır.
Saray İlçe merkezinde okuryazar oranı yüzde 95'tir. İlçede 15 ilköğretim
okulunda 5 000'in üzerinde öğrenci eğitim görmektedir. 1 yüksekokul, 1 genel
lise, genel lise bünyesinde 1 süper lise, 1 meslek lisesi, 1 anadolu lisesi ve
Büyükyoncalı Kasabasında çok programlı liseyle birlikte 6 lise bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaplan.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Saray İlçesinde, 1985-1986 yıllarında
inşaatına başlanan 50 yatak kapasiteli Devlet Hastanesi, 1992 yılında tamamen
faaliyete geçmiştir.
İlçede Merkez ve Beyazköy Sağlık Ocağı Tabiplikleri ile Büyükyoncalı
Sağlık Ocağı olmak üzere 3 sağlık ocağı bulunmaktadır.
Tekirdağ'ın Karadeniz'e açılan tek kapısı durumundaki Saray, Istıranca
Dağlarının güney eteklerinden geçen İstanbul-Kırklareli yolu üzerindedir.
İlçe halkı geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlar. Başlıca ürünleri
buğday, ayçiçeği, şekerpancarı, arpa ve meyve çeşitleridir.
İlçe topraklarında düşük nitelikli geniş linyit yatakları vardır.
Rezervin 140 000 000 tondan çok olduğu tahmin edilmektedir. Edirköy arazisinde
bulunan bu linyit yatakları Türkiye Kömür İşletmeleri tarafından işletilmekte
idi, şimdi ise kapalıdır.
Manganez ve cam yayımında hammadde olarak kullanılan kuvarsit (silis
kumu) diğer yeraltı zenginliğidir. Kuvarsit
yatakları Türkiye Şişe ve Cam Fabrikasınca işletilmektedir. Sefaalan ve
Küçükyoncalı köylerindeki manganez alanları ümit vericidir.
Çerkesköy sanayi bölgesine yakınlığı sebebiyle, Saray'da sanayi fazla
gelişmemiştir. Saray İlçesinde toplam 6 sanayi tesisi vardır; bunlardan 5'i
tekstil, 1'i gıda sektöründedir.
Saray İlçesinin turizm açısından önemi, Tekirdağ İlinin Karadeniz'e
açılan tek kapısı olması ve bunun yanında, Istıranca Dağlarının bir bölümünün
bu ilçemiz sınırları içerisinde bulunmasındandır.
Eski adıyla Kastro, şimdiki ismiyle Çamlıkoy, Trakya'nın Bahçeköy
Deresinin Karadeniz'e döküldüğü bu küçük koy, 2,5 kilometre kumsalıyla Saray'ın
sahil şerididir. Istıranca ormanları ve Karadeniz'in güzelliklerini bir arada
barındıran, yeşil ve mavinin kucaklaştığı Çamlıkoy, yurdumuzda eşine ender
rastlanan turizm merkezlerinden biridir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak şunu söylemek
istiyorum: Karanlık günlerden, esaretten kurtulup gelmiş olduğumuz bu güzel
günlerden tekrar geriye dönmemeyi temenni ediyor, beni dinlediğiniz için teşekkür
ediyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum :
B) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve
24 milletvekilinin, bireysel silahlanmanın nedenlerinin ve boyutlarının ortaya
konularak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/133)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde kişilerin ateşli silah edinmeleri, her gün kamuoyuna yansıyan
olaylardan da izlenebileceği gibi, aşırı ve tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Bir
araştırmaya göre, Türkiye'de her 13
kişiden 1'i, büyük çoğunluğu ruhsatsız olmak üzere, silah taşımakta veya
bulundurmaktadır.
Toplumun eğitim düzeyi, toplumsal ve ekonomik koşulları bir taraftan
silah istemini artırmakta, diğer taraftan da silah sahipliğinden doğan büyük
olumsuzluklar yaratmaktadır. Bireysel silah tutkusu, çoğu kez, yalnız bireysel
değil, büyük toplumsal yaralara da kaynaklık ediyor. Özellikle bu konudaki
yasal düzenlemenin dağınıklığı nedeniyle, toplumda, ateşli silah sahipliği ve
kullanımı alanında tam bir kargaşa yaşanmaktadır. Toplumun can güvenliği her
geçen gün biraz daha fazla tehdit edilmekte; maganda kurşunları sürekli olarak
cinayet işlemektedir.
Bu nedenle:
1- Bireysel silahlanma gereksiniminin sosyal, kültürel, eğitsel,
ekonomik ve psikolojik yönlerinin ortaya konması,
2- Bu gereksinimi doğuran etmenlerin ortadan kaldırılması için gereken
önlemlerin alınması,
3- Güvenli silah kullanımı ve etkin bir şekilde denetimiyle ilgili
çözümlerin üretilmesi,
4- Bu konuda yapılacak yeni yasal düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla,
Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını istiyoruz.
1- Yakup
Kepenek (Ankara)
2- Kemal
Kılıçdaroğlu (İstanbul)
3- İzzet Çetin (Kocaeli)
4- Mehmet Ali
Özpolat (İstanbul)
5- V. Sinan
Yerlikaya (Tunceli)
6- Ali Dinçer (Bursa)
7- Bülent
Tanla (İstanbul)
8- İnal Batu (Hatay)
9- Mesut Değer (Diyarbakır)
10- Güldal Okuducu (İstanbul)
11- Bülent Baratalı (İzmir)
12- Fuat Çay (Hatay)
13- Cevdet Selvi (Eskişehir)
14- Hakkı Akalın (İzmir)
15- Mahmut Yıldız (Şanlıurfa)
16- Eşref Erdem (Ankara)
17- Mehmet Sevigen (İstanbul)
18- Nurettin Sözen (Sıvas)
19- Mustafa Gazalcı (Denizli)
20- İdris Sami Tandoğdu (Ordu)
21- Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
22- Mehmet Boztaş (Aydın)
23- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
24- M. Akif Hamzaçebi (Trabzon)
25- Hakkı Ülkü (İzmir)
Gerekçe:
1- Kimi hesaplar ve gözlemlere göre, Türkiye'de 1 500 000 ruhsatlı, 3
000 000 ruhsatsız silah olduğunu, silah sahibi olanların yaklaşık beşte 1'inin
birden fazla silahı bulunduğunu, silahlanmanın özellikle 1985'ten sonra, bu
konudaki yasal sınırlamaların gevşetilmesiyle hızla arttığını ortaya
koymaktadır.
2- Yine araştırmalara göre, silah taşıyan ya da bulunduranların yarıya
yakını gösteriş, güçlü görünmek, bireysel yetersizliğini tatmin etmek gibi
amaçlarla silah edinmektedir. Silah sahibi olmayı istemenin, bireysel güvenlik
gereksiniminin yanında psikolojik boyutunun da olması, silah ruhsatı
verileceklerin ayrıntılı bir şekilde incelenmesini zorunlu kılmaktadır.
3- Güvenlik gerekçesiyle edinilen silah, tam anlamıyla bir güvensizlik
kaynağı olmaktadır. Evde silah bulundurulması aile bireylerinin intihar riskini
ve birbirlerini ve yakınlarında bulunanları öldürmelerini kolaylaştırmaktadır.
4- Yoğun bireysel silahlanma, kültürel etmenlerin de varlığıyla,
toplumun can güvenliği için risk oluşturmaktadır.
5- Ülkemizde silah kullanımıyla ilgili yasal düzenleme (10 Temmuz 1953
tarih ve 6136 sayılı Yasa) tam yarım asırlıktır ve çok sayıda değişikliğe
uğramasına karşın, ihtiyaçlara cevap vermekten çok uzaktır. Özellikle, silah
sahibi olanların silah kullanımlarını sınırlayıcı hükümler çok yetersizdir.
6- İnsanın en temel gereksinim ve haklarından biri olan güven içinde
yaşama duygusu, aşırı silahlanma nedeniyle, giderek kaybolmaktadır. Bu soruna
çözüm bulmak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin öncelikli görevlerinden biri
sayılmalıdır.
7- Silahlanma konusunun tüm yönleriyle araştırılması, bu konuların
irdelenmesini ve gereken yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlayacaktır.
Yukarıda sıralanan nedenler, ateşli silah sahipliğinin Meclis tarafından
araştırılmasını zorunlu kılmaktadır.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve
22 milletvekilinin, vergi kayıp ve kaçaklarının araştırılarak etkin
vergilendirmenin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İthalatta, ihracatta, iç ticarette, kamusal ve özel yatırımlarda Katma
Değer Vergisi başta olmak üzere, vergi kayıp ve kaçaklarının miktarının,
yöntemlerinin, nerelerden kaynaklandıklarının, söz konusu kaçakların kesilmesi
amacıyla -etkin vergi sistemlerine sahip ülkelerdeki tecrübelerden yararlanmak
suretiyle- ne gibi tedbirlerin geliştirilmesi gerektiğinin tespit edilmesi
amacıyla, Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması yapılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1 - Atilla
Başoğlu (Adana)
2 - Tacidar
Seyhan (Adana)
3 - Kemal
Demirel (Bursa)
4 - Muharrem
Eskiyapan (Kayseri)
5 - Mustafa
Gazalcı (Denizli)
6 - Halil
Ünlütepe (Afyon)
7 - Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
8 - Feridun
Ayvazoğlu (Çorum)
9 - Halil
Akyüz (İstanbul)
10 - Orhan Eraslan (Niğde)
11- Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
12 - Uğur Aksöz (Adana)
13 - Nuri Çilingir (Manisa)
14 - Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
15 - Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)
16 - Osman Özcan (Antalya)
17 - Vezir Akdemir (İzmir)
18 - V. Haşim Oral (Denizli)
19- Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)
20 - Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
21- Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
22- Hüseyin Özcan (Mersin)
23- Selami Yiğit (Kars)
Gerekçe :
Son yıllarda bütçe açıkları o kadar büyük miktarlara ulaşmıştır ki,
devletimiz, çalışanların maaşlarını ödemek dışında, ancak acil birkaç yatırıma
ödenek ayırabilmektedir. Bu durumun sebebi, ülkemizin kaynaklarının yoksulluğu
ve yoksunluğu değil, devlet gelirlerinin tahsilinde süregelen suiistimaller ve
ihmallerdir.
Bütçe açıklarının yüksek faiz işletilen borçlanmalarla kapatılması
çabasına gidilmesi, ülkemizi birtakım güçlerin etkisi altında bırakabilmekte ve
dışa bağımlı kılmaktadır. Oysaki, arzu edilen büyümenin arzu edildiği şekilde
sağlanması vergi kayıpları ve kaçaklarının engellenmesiyle mümkündür. Bu
sebeple, söz konusu meseleye ciddiyetle yaklaşarak araştırma önergemizde yer
verilen hususların açığa kavuşturulması, ülkemizin beklenen ilerlemeyi
sağlamasının bir önşartı olacaktır.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım:
C) Tezkereler ve
Önergeler
1. - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhuriyet Meclisi Başkanı Vehbi Zeki Serter'in resmî davetine icabetle Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 20 nci kuruluş yıldönümü kutlamalarına TBMM
Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin'in katılmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/386)
5.11.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sayın Dr. Vehbi
Zeki Serter'in vaki davetine icabetle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 20 nci
Kuruluş Yıldönümü kutlamalarına, TBMM Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili
İsmail Alptekin'in katılması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
İsmail Alptekin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.
IV. - SEÇİMLER
A) Komİsyonlara
Üye Seçİmİ
1. - (10/69,118) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN - Orman köylülerinin sorunlarının araştırılarak orman köylerinin
kalkındırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Genel
Kurulun 8.7.2003 tarihli 103 üncü Birleşiminde kurulan (10/69, 118) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca
gösterilen adayların listesi bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi, listeyi okutup, oylarınıza sunacağım.
Orman
Köylülerinin Sorunlarının Araştırılarak Orman Köylerinin Kalkındırılması İçin
Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu
Üyelikleri Aday Listesi (10/69, 118)
(12)
Adı
Soyadı |
Seçim
Çevresi |
|
AKP
(8) |
|
|
|
Fikret
Badazlı |
Antalya |
|
Yüksel
Coşkunyürek |
Bolu |
|
Abdülmecit
Alp |
Bursa |
|
Nusret
Bayraktar |
İstanbul |
|
Ali Er |
Mersin |
|
Hasan
Özyer |
Muğla |
|
Cemal
Uysal |
Ordu |
|
Hasan Ali
Çelik |
Sakarya |
CHP
(4) |
|
|
|
Nail
Kamacı |
Antalya |
|
Mehmet
Işık |
Giresun |
|
Gürol
Ergin |
Muğla |
|
Erdoğan
Kaplan |
Tekirdağ |
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin,
5.11.2003 Çarşamba günü (bugün) saat 16.00'da Halkla İlişkiler Binası B Blok 2
nci kat 4 üncü Bankoda bulunan Meclis Araştırması Komisyonları Toplantı
Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını
rica ediyorum.
Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca ilan tahtalarına asılmıştır.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
Önce yarım kalan işlerden başlayacağız.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri
ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
BAŞKAN - Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ile Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden,
tasarıların müzakeresini erteliyoruz.
19.6.1994 Tarih ve 544 Sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve
Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlayacağız.
3. - 19.6.1994 Tarih ve 544 Sayılı Türk
Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; Türk
Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/224,
1/361) (S. Sayısı: 272)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Kuzey Atlantik Antlaşmasına Romanya'nın Katılımına İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
raporunun müzakeresine başlıyoruz.
4. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına
Romanya'nın Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/614) (S. Sayısı: 227) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 227 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kuzey Atlantik Antlaşmasına Romanya'nın Katılımına İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini Yüce Heyetinize arz etmek üzere
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, daha önce, bu kürsüden, Bulgaristan'ın NATO'ya üye
olarak katılması hususundaki görüşlerimizi arz etmiştim. Bulgaristan için
yapmış olduğum değerlendirme, Türkiye ile yakın dostluk ilişkileri bulunan ve
güneydoğu Avrupa'da ve Karadeniz kıyısında önemli bir stratejik konumu olan
Romanya için de aynen geçerlidir.
Üyelikleri Türkiye tarafından kuvvetle desteklenen Romanya ile
Bulgaristan'ın NATO'ya katılmaları, ittifaka daha geniş ve derin güvenlik alanı
kazandıracak, bu nedenle de askerî harekât ihtiyaçları açısından önemli
kolaylıklar sağlayacaktır. Keza, bu iki ülkenin üyelikleri nedeniyle NATO'nun
etki alanı, stratejik açıdan Türkiye için büyük önem taşıyan Karadeniz,
Kafkaslar ve
(x) 227 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Ortaasya
bölgelerini de kapsayacaktır. Bu şekilde, bu bölgelerdeki ülkelerin Batı
güvenlik sistemiyle bütünleşme imkânı ortaya çıkmış olacaktır.
Bunlar, tabiatıyla NATO için önemli kazanımlardır; fakat, NATO'nun,
genişleme süreci sonucunda, 19'dan 26 üyeli bir örgüt haline dönüşmesinin,
ittifakın karar alma ve işleyiş mekanizmalarında sıkıntı ve sorunlara yol
açacağı da bir gerçektir. Ancak, değerli arkadaşlarım, NATO içindeki çetin
sorun, Irak savaşı sonrasında ittifak içinde çıkan çatlaktan kaynaklanıyor. Bu
çetin sorunun, NATO'nun dayanışma ve etkinliğine ağır bir darbe indirmenin de
ötesinde, geleceğini tehdit edebilecek bir nitelik arz ettiğini söylemek,
zannederim yanlış olmayacak. Bu bakımdan, sorunun derinleşmesi halinde,
NATO'nun zayıflayarak etkisiz hale gelmesi ve hatta dağılması gündeme
gelebilir. Oysa, NATO, Türkiye'nin çıkarları açısından olduğu kadar, dünya
barış ve güvenliği için de yaşatılması gereken bir örgüttür, Amerika ile
Avrupa'yı ve Avrupa Birliğini bir araya getiren son derece yararlı bir ittifak
ve güvenlik forumudur. Bu amaçla, NATO ittifakına eski canlılık ve
dayanışmasını kazandıracak çözümlerin bulunabilmesi amacıyla, önce NATO'nun
karşılaştığı sorunlara sağlıklı bir teşhis konulması gerekiyor. Değerli
arkadaşlarım, bu teşhisin isabetli olmasının önemi, bu konudaki değerlendirmeyi
yaparken, gerçekçi ve açık sözlü olmamızı da zorunlu kılıyor.
İlk bakışta, NATO içerisindeki bölünmenin bazı Avrupalı devletlerin
Avrupa Birliği savunmasına NATO'dan bağımsız ve otonom bir yapılandırma
kazandırmak istemeleri ve Amerika'nın buna karşı sert bir tepki göstermesinden
ileri geldiği zannedilebilir. Keza, NATO içerisindeki çatlağın, ittifak
üyelerinin Irak operasyonuna ilişkin olarak birbirlerine ters düşen görüşlere
sahip olmalarından kaynaklandığı gibi bir izlenim de edinilebilir.
Değerli arkadaşlarım, oysa, bunlar sorunun nedenleri değildir. Bunlar,
sorunun sadece dış tezahürleridir. Gerçekte, NATO içerisindeki bölünmenin
temelinde, Amerika'nın 11 Eylül terörist saldırılarından sonra kabul ettiği
yeni güvenlik stratejisi vardır. "Amerika'nın Ulusal Güvenlik Stratejisi"
başlığını taşıyan Eylül 2002 tarihli bir belgede yer alan bu yeni stratejik
konsepte, aynı zamanda, "Bush doktrini" de denilmektedir. Özünde, bu
strateji, yani Bush doktrini iki temel unsurdan oluşuyor.
Birinci unsur, Amerika'nın yeni askerî stratejisidir. Bu strateji,
uluslararası alanda askerî güce ve üstünlüğe öncelik vermekte, uluslararası
hukuku ve başka ülkelerin egemenlik
haklarını, Amerikan ulusal çıkarlarıyla uyumlu olduğu ölçüde dikkate
almakta ve unilateralist; yani, müttefikleriyle danışmayı ve işbirliğini
öngörmeyen operasyon ve girişimleri tercih etmektedir.
Amerika'nın yeni askerî stratejisi, ayakbağı olarak gördüğü Birleşmiş
Milletler ile NATO ittifakını ikinci plana itmekte, mutlak güvenlik ve mutlak
caydırıcılığı esas olarak almakta ve tehdit oluşmadan, onu kaynağında vurma
kavramına dayanan "önceden vurma" veya "önleyici saldırı"
doktrinine dayanıyor.
Terör tehlikelerine ve saldırgan olabilecek haydut devletlere karşı
önceden güç kullanma anlamına gelen önceden vurma kavramı, Bush doktrininin
temel taşıdır. Buna göre, sadece acil durumlarda ve meşru savunma amacıyla güç
kullanma anlayışı, artık geçerliliğini kaybetmiştir. Bu doktrinle, Amerikan
yönetimi, aynı zamanda, Irak'a müdahalesine de Amerikan halkı gözünde meşruiyet
kazandırmak ve askerî harekâtı yasallaştırmak istemiştir.
Değerli arkadaşlarım, ne var ki, dünya kamuoyu, Bush doktrinine yasal ve
meşru bir nitelik atfetmiyor. Gerçekte, Amerika'nın bu yeni savunma kavramı,
dünya kamuoyunu ürkütüyor. Diğer bazı ülkelere de örnek teşkil etmesi halinde,
bir kaos ortamına yol açmasından endişe ediliyor.
Nitekim, bu doğrultuda, hakikaten, bazı kaygı verici gelişmeler de
görüldü. Örneğin, Rusya Federasyonu Savunma Bakanı Sergei ivanov, Rusya'nın da,
çıkarlarının dünyanın herhangi bir yerinde tehlikeye düşmesi halinde, buna
sebep olan ülkeye karşı önleyici saldırılar düzenlenmesini öngören bir
stratejiyi kabul etmiş olduklarını açıkladı. Böylece, Rusya'nın da Bush
doktrinini kabul ettiği görülüyor. İsrail de, ekim ayında Suriye'yi savaş
uçaklarıyla bombalarken, yaptığı saldırıya Bush doktrinini gerekçe olarak
gösterdi.
Değerli arkadaşlarım, zannederim, bu iki gelişme, Bush doktrininin,
küresel istikrar açısından ne denli tehlikeli bir örnek olduğunu ortaya
koyuyor.
Amerika'nın yeni güvenlik stratejisinin ikinci bir temel unsuru var; bu
da, dev bir projeyi, Mesihvari bir hedefi kapsıyor. Altını çiziyorum, Mesihvari
bir hedef olarak görüyorum ben bunu. Bu da, büyük Ortadoğu'daki, yani Kuzey
Afrika'dan Afganistan'a kadar uzanan coğrafî alandaki ülkelerin rejimlerini
demokrasiye dönüştürmek suretiyle, bu bölgeyi dünya için bir tehdit yatağı
olmaktan çıkarmaktır.
Washington bu konuda şöyle bir analiz yapıyor: Dünyanın diğer bütün
bölgeleri 21 inci Asra doğru ilerler, ekonomik ve sosyal kalkınma yolunda ciddî
hamleler yapar ve demokratik rejimleri benimserken, büyük Ortadoğu bölgesindeki
Müslüman ve Arap ülkeler çağın gerisine düşüyor ve hep geriye gidiyorlar. Bu
bölgedeki rejimler tam anlamıyla başarısız.
Önde gelen Arap bilim adamları tarafından hazırlanmış olan Birleşmiş
Milletler Gelişme Raporu, bu durumu dramatik bir şekilde kanıtlıyor diyor
Washington.
Bilimsel yöntemlerle hazırlanan insanî gelişme göstergeleri, bu
toplumların giderek yozlaştığını, yoksullaştığını ve bunların yaşam
koşullarının daha kötüye gittiğini ortaya koyuyor. Bu başarısızlık, söz konusu
İslam ve Arap devletlerinin, aşırı ideolojilerin, terörün, antiamerikanizmin ve
Batı'yı tehdit eden şiddetin mümbit tarlası haline gelmesine yol açıyor.
Washington'un büyük Ortadoğu bölgesine ilişkin resmî analizi bu merkezde; Bush
doktrini bu analize dayanıyor.
Burada bir parantez açarak, bir noktayı vurgulayalım: Değerli
arkadaşlarım, Washington'un en büyük korkusu, Amerika'nın, Ortadoğu kökenli bir
terörist grubunun elindeki nükleer veya biyolojik silahlara hedef olma
olasılığıdır.
İşte, Bush yönetimi, bu verilerden hareketle, büyük Ortadoğu'daki
devletlerin rejimlerini değiştirerek, bunları demokrasi temeline oturtmayı ve
böylece, Amerika'yı tehdit eden şiddeti önlemeyi amaçlıyor.
İlk bakışta, Amerika'nın ortaya koyduğu bu hedef güzel ve insanlığa
yararlı gibi görünüyor; ama, şu anda, Amerika'da geçerli olan mantık, rejimlere
müdahale etmek ve gereğinde askerî kuvvet de kullanarak bunları zorla
demokratik rejime doğru yönlendirmek. Nitekim, yönetim mensupları, yaptıkları
beyanlarda, demokratikleşme için gerekirse kuvvet kullanılacağını defalarca
vurguladılar. Bu bağlamda, İran ve Suriye'ye karşı tehditkâr ifadelerde
bulundular. Arap dünyası, Amerika'nın bu projesine kuşkuyla bakıyor. Bunu,
kamufle edilmiş yeni sömürgecilik olarak görüyor.
Amerika'nın yukarıda esaslarını belirttiğim iki başlı güvenlik
stratejisi, değerli arkadaşlarım, NATO'nun Avrupalı üyelerinin birçoğu
tarafından tehlikeli ve kabul edilmez nitelikte görülüyor. Almanya, Fransa ve
Belçika itiraz edenlerin başında geliyor. NATO'nun içindeki çatlak bölünmenin
nedeni bu işte. Amerika'yla yakın dostluk ilişkileri isteyen ve ülkelerimiz
arasında gerçek bir stratejik ittifak ilişkisi arzu eden Türkiye de, Amerika'nın
bu güvenlik doktrininin öngördüğü askerî yöntemi ne kabul edebilecek ne de buna
ayak uydurabilecek durumda.
Ortadoğu'da hedeflenen demokratik dönüşüme gelince, bu, muhakkak ki,
yapıcı ve asil bir hedef; ama, Amerika'nın öngördüğü zorlayıcı ve dış müdahale
olarak algılanacak yöntemlerle değil, Amerika'nın yöntemleriyle değil.
Demokratikleşmeyi, zorla ve kuvvet kullanarak değil, yapıcı diyalog yoluyla,
geniş halk katmanlarını ikna yoluyla ve yardım yaparak gerçekleştirmek lazım.
NATO'nun böyle bir işlevi üstlenmesi muhakkak ki yararlı olacaktır. Bu
takdirde, Türkiye de kendi tarihinin, jeopolitiğinin ve övünülecek demokrasi
tecrübesinin bir gereği olarak bu faaliyet alanında büyük ve somut katkılar
yapar. Esasen, gerek Amerika'nın gerekse NATO'nun, Ortadoğu'nun demokratik
reformunda Türkiye'nin desteğini yanlarına almakta sadece yararları olur.
Şimdi, sorunun askerî yönüne bir göz atalım, değerli arkadaşlarım.
Burada ciddî bir problem var; çünkü, NATO gibi bir kolektif savunma ittifakının
üyelerinin tehdit değerlendirmeleri, ulusal çıkarları ve ulusal güvenlik
stratejileri arasında uyuşmazlık varsa, bu devletlerin kendi aralarında ortak
bir tehdit değerlendirmesine dayanan yeterli bir ortak çıkar alanı
oluşturmaları mümkün olamaz; ortak çıkar alanı olmayınca da, ortak bir strateji
belirlenmesi ve ortak amaç ve hedeflerin tanımlanması mümkün olmaz.
Değerli arkadaşlarım, bir güvenlik ittifakında üye ülkeler arasında
ortak çıkar alanı, o ittifakın dayanışmasının ve işbirliğinin gerçek bir
tutkalıdır; bu tutkalın gücü de, ortak tehdit değerlendirmesine, ortak
değerlere ve ortak hedeflere dayanır; bunlar olmadan ittifak ayakta duramaz.
Bu bakımdan, eğer NATO yaşatılacaksa -ki, yaşatılması lazım- bu
takdirde, Amerika ile Avrupalı üyelerin ve Kanada'nın -tabiî, Türkiye de dahil
bunların içine- önce aktüel tehdit değerlendirmelerine odaklanmış bir ortak
stratejiyi ve stratejik hedefleri tanımlayarak bunun üzerinde mutabık
kalmaları, sonra da bu hedeflerin nasıl ve hangi yöntemlerle
gerçekleştirileceği hususunda anlaşmaları zorunludur.
Değerli arkadaşlarım, ancak biraz önce sunduğum bilgiler, bunun, bugünün
ortamında ne denli güç olduğunu ortaya koyuyor; çünkü, değerli arkadaşlarım,
NATO ittifakı, Bush doktrinini bu haliyle taşıyamaz. Ancak, yanıtlanması
gereken önemli bir soru daha var; bu da, acaba, Bush doktrinini Amerika
taşıyabilecek mi? Bu konuda Amerika'da çok ciddî bir tartışmanın başladığını
görüyoruz.
Yakın zamana kadar "neo-com" denilen ve Amerikan yönetimine
hâkim olan şahin muhafazakârlar, ülke politikasına yön veriyorlardı. Bu
fikriyat sahipleri şöyle ifade edilebilecek bir yaklaşıma sahiptiler;
diyorlardı ki: "Biz, dünyada bir numarayız; hiçbir devlet bize karşı
koyamaz. Bu bakımdan, çıkarlarımız askerî müdahale gerektiriyorsa, Amerika
olarak biz önalırız ve gereken operasyonu yaparız; ondan sonra, diğer devletler
nasıl olsa peşimize takılır; takılma eğiliminde olmayanlara da gözdağı veririz;
ya bizimlesiniz ya da bize karşısınız deriz. Birleşmiş Milletler ve NATO bize
ayakbağı oluyor. Bu kuruluşlar by-pass edilmeden aktif bir politika yürütmek
mümkün değildir. Her askerî harekât için çıkarlarımıza uygun bir koalisyon
kurarız, işlerimizi de böyle yürütürüz. Uluslararası hukuk ve meşruiyet
konusuna gelince, uluslararası meşruiyeti ve hukuku, Amerika'nın ulusal
çıkarlarının önüne koymak akılcı bir tutum değildir.
Evet, yaklaşım bu; Washington'un görüşleri bu merkezdeydi; ancak, bu
politikanın beklenen sonuçları vermediği de ortada değerli arkadaşlarım.
Dünyanın tek süper gücü olan Amerika, tek başına savaşları kazanıyor; ama, tek
başına barışı sağlamaya gücü yetmiyor. Barışı sağlamak için, temel uluslararası
ilişkiler kurumu olan Birleşmiş Milletlere, uluslararası meşruiyete ve Avrupalı
ülkelerin malî ve siyasî desteğine ihtiyaç var. Washington, olayların
zorlamasıyla, bu gerçekleri, artık görmeye başlıyor ve politikasında da
tedricen buna göre bir ayarlama ihtiyacını duyuyor.
Nitekim, Amerika'nın, Birleşmiş Milletlere kilit bir rol vermemesi
nedeniyle, pek tatminkâr nitelikte bir metin olmasa da, 1511 sayılı Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi kararını çıkararak, Birleşmiş Milletlerle kopan
ilişkilerini tamire yönelmesi, ayrıca Irak'ın yeniden imar maliyetini diğer
ülkelerle paylaşmak için İspanya'da konferans toplaması, bu ihtiyacın işte
somut örnekleri.
Değerli arkadaşlarım, dünyamızda kurulu düzenin yetersiz ve tatminkâr
olmaktan çok uzak olduğu kesin; ama,kesin olan bir başka husus daha var, bu da,
ilk uluslararası hukuk düzeninin temellerini atan, 1648 Vestfalya
Antlaşmalarından bu yana gelişen uluslararası hukuku yok farz ederek ve
uluslararası kurumları hiçe sayarak daha iyi bir düzenin de kurulmasının mümkün
olmadığı.
Nitekim, Irak'a müdahalenin transatlantik ilişkilerde yol açtığı
anlaşmazlık nedeniyle, küresel barış ve istikrarın yaşamsal temel taşları
niteliğindeki üç kurum, ciddî zararlara uğramış durumda. Bu üç kurum, Birleşmiş
Milletler, NATO ve Avrupa Birliği. Bunlardan Birleşmiş Milletlerin saygınlığı
hayli ağır darbeler almış bulunuyor. NATO ile Avrupa Birliğine gelince, bu
örgütlerin bünyelerindeki bölünme, onların işlevlerini aksatıcı bir nitelik
kazanıyor.
Bu üç kurumun da etkinliklerini yeniden kazanmaları ve bünyelerinde vuku
bulun hasarın tamiri için, Amerika ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin
yeniden sağlıklı bir uzlaşı ve anlayış temeline oturtulması zorunlu, değerli
arkadaşlarım. Bu da, her şeyden evvel, NATO içinde Amerika ile diğer NATO
üyelerinin bir, ortak bir tehdit değerlendirmesi üzerinde mutabık kalmalarına;
iki, bu değerlendirmeye dayalı olarak, aralarındaki ortak çıkar alanını
tanımlamalarına; üç, ortak bir strateji üzerinde anlaşabilmelerine bağlı.
Bu belirttiğimiz üç alanda görüş birliği sağlanması ise, her şeyden
evvel, Amerika'nın, Bush doktrinini yumuşatmasına, uluslararası hukuka ve
kurumlara dayalı bir dünya düzeni kavramını kabul etmesine bağlı. Ancak, biz,
önümüzdeki başkanlık seçimlerine kadar, Başkan Bush'un bu yolda adımlar
atabileceğini zannetmiyoruz. Esasında, Irak savaşının akıbeti ve başkanlık
seçimleri, Amerika'nın yeni güvenlik stratejisi için bir referandum niteliğinde
olacaktır.
Görüleceği üzere, NATO, çetin sorunlarla karşı karşıya. Önümüzdeki yıl
haziran ayında İstanbul'da yapılacak zirve toplantısına kadar, bu sorunların
çözümüne imkân verecek bir zeminin oluşabileceğini tahmin etmek de fazla
iyimserlik olur; ancak, yine de, Türkiye'nin, bu durumun bilincinde olarak,
ittifakın dağılmasını veya zafiyete uğramasını önleyecek yaklaşımlar
üretebilmesi son derece önemlidir.
Bu görüşlerle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Romanya Cumhuriyetinin
Kuzey Atlantik Antlaşmasına Katılımına İlişkin Protokolün onaylanmasını uygun
bulduğumuzu, Yüce Heyetinize saygılarımla sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Erzurum Milletvekili
Sayın Mustafa Nuri Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısıyla ilgili olarak,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, NATO'nun genişlemesi, soğuk savaş sonrası,
özgür, demokratik ve bütünleşmiş bir Avrupa hedefinin gerçekleştirilmesi
yolunda atılan en önemli adımlardan birini oluşturmaktadır. Bu amaçla, Orta ve
Doğu Avrupa ile eski Sovyet coğrafyasındaki ülkelerle ilgili olarak yürütülen
çalışmaların ilk başarılı sonucu 1999 yılında alınmış, Polonya ve Çek
Cumhuriyeti ile Macaristan, NATO'ya üye olmuştur.
21-22 Kasım 2002 tarihlerinde gerçekleştirilen NATO'nun Prag zirvesinde,
soğuk savaş sonrası ikinci genişleme kararı alınmış ve Bulgaristan, Estonya,
Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya, İttifakla katılım
müzakerelerine başlamaya davet edilmiştir. Söz konusu ülkelerle katılım
müzakereleri sonucunda hazırlanan katılım protokolleri, 26 Mart 2003 tarihinde
Brüksel'de gerçekleştirilen bir törenle imzalanmıştır.
NATO'nun bu genişlemesinin 2004 yılında fiilen gerçekleşmesi
öngörülmekte, soğuk savaş sonrasında özgürlük ve bağımsızlıklarını kazanan 7
Orta ve Doğu Avrupa ülkesi için NATO üyeliği büyük değer taşımakta ve aday
ülkelerin dışpotikaları ile savunma politikalarında öncelikli sırada yer
almaktadır.
Avrupa'nın birleşmesinde daha sağlam bir yer almayı arzu eden ülkemiz
açısından NATO'nun genişlemesi, Avrupa entegrasyon sürecinin önemli bir yüzü
olarak görülmüş ve tarafımızdan desteklenmiştir.
Güneydoğu Avrupa ülkeleri olan Romanya ve Bulgaristan'ın üyeliğiyle
yaratılacak stratejik derinlik, NATO'nun askerî harekât gereksinimleri
açısından önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bunun yanı sıra, İttifakın, Doğu ve
Güneydoğu Avrupa'ya doğru genişlemesiyle, Avrupa Atlantik güvenlik alanının
doğu cephesi Baltıklar ve Türkiye'ye doğru kayacak, mevcut tehdit ve risk
ortamında, Türkiye'nin, Atlantikötesi güvenlik ilişkilerinde stratejik önemi
artacaktır.
Ayrıca, İttifakın, Balkanlar ve Karadeniz'e doğru genişlemesiyle, ilgi
alanının, Türkiye'nin önem verdiği Karadeniz, Kafkaslar ve Ortaasya bölgesine
yönelmesi ve bu bölgelerdeki ülkelerin Avrupa-Atlantik yapılarıyla bütünleşme
imkânlarının artması söz konusu olacaktır.
Ülkemiz, soğuk savaş sonrasında özgürlük ve bağımsızlıklarını kazanan 7
Baltık, Orta ve Doğu Avrupa ülkesinin NATO üyeliğine, NATO'nun askerî harekât
gereksinimleri açısından önemli kolaylıklar sağlanacağı ve İttifakın ilgi
alanının, Balkanlar, Karadeniz, Kafkaslar ve Ortaasya bölgesine yönelmesiyle,
bu bölgelerdeki ülkelerin Avrupa-Atlantik yapılarıyla bütünleşme imkânlarını
artıracağı şeklindeki düşüncelerle olumlu bakmaktadır. Bu nedenle, anılan 7 ülkeden
biri olan Romanya'nın, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Katılımına İlişkin
Protokolün onaylanması uygun olacaktır.
Kardeş ve dost ülke Romanya'nın, Kuzey Atlantik Antlaşmasına katılımının
gerek Romanya Halkı gerekse İttifaka üye ülke halkları açısından hayırlı
olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.
Başka söz talebi?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA ROMANYA'NIN
KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1. - 26 Mart 2003 tarihinde Brüksel'de imzalanan "Kuzey
Atlantik Antlaşmasına Romanya'nın Katılımına İlişkin Protokol"ün
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Romanya'nın
Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının açıkoylamasının sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 282
Kabul : 281
Çekimser : 1 (x)
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovenya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
5. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovenya
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı: 229) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 229 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Slovenya, bağımsızlığını kazandığı 25 Haziran 1991 tarihinden
itibaren, Batı dünyasının kuruluşlarına katılmak için özel bir çaba göstermiştir;
bir yandan Avrupa Birliğine katılmak için gerekli koşulları yerine getirmeye
çalışırken, bir yandan da NATO'ya üye olabilmek için gerekli adımları atmış
olan bir ülkedir.
Slovenya, 1994 yılında parlamentosunda NATO üyeliği doğrultusunda ilk
siyasî irade beyanında bulunan bir ülkedir. Yine, Slovenya, NATO'nun Barış İçin
Ortaklık Programına katılan iki ülkeden birisi olmuş ve daha sonra da Kuzey
Atlantik Asamblesinde ortak ülke statüsü kazanmıştır. Slovenya'nın Barış İçin
Ortaklık Programına katılması, silahlı kuvvetlerinin savunma planlarının ve
bütçesinin demokratik yollardan denetlenmesine de olanak sağlamıştır.
Değerli arkadaşlarım, Slovenya, 1996 yılında, eski adı Kuzey Atlantik
İşbirliği Konseyi olan, şimdiki adıyla Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyine dahil
olmuştur. 1997 yılında, Slovenya Parlamentosu NATO'ya üyelik bildirisini de kabul
etmiştir. Slovenya, uluslararası barış operasyonlarına önemli destek vermiş,
birçok alanda NATO'yla askerî işbirliği yapmıştır. Bu işbirliğinin en somut örneklerinden
biri NATO öncülüğünde Bosna-Hersek'te görev yapan "SFOR" adlı
kuruluşa yaptığı katkılardır. NATO üyeleri dışında en büyük tatbikat 1999
yılında Slovenya'da gerçekleştirilmiştir. Bu tatbikata NATO ülkelerinden ve
Barış İçin Ortaklık Programına katılan üyelerden 6 000
(x) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
(xx) 229 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
asker
katılmıştır. Slovenya, ayrıca, Bosna-Hersek'in mayınlardan arındırılması ve
mayın kurbanlarına yardım sağlanması için uluslararası bir fon da
oluşturmuştur.
Değerli milletvekilleri, Slovenya, diğer bölgesel girişimlerde de aktif
rol oynayan bir ülkedir. Bu arada, Güneydoğu Avrupa girişimine, Orta Avrupa
girişimine ve Avrupa Birliğinin Royamount sürecine katılmıştır. Nisan 1999'da
düzenlenen NATO-Washington Zirvesinde NATO'ya üye olma koşullarını taşıyan
ülkelerin davet edildiği Üyelik Eylem Programına, Slovenya da katılmıştır.
Neticede, Slovenya, 2002 yılında Prag'da düzenlenen NATO Zirve Toplantısında,
Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya ve Slovakya'yla birlikte
üyelik müzakerelerine başlamaya davet edilmiştir. 2003 yılı başında NATO ile
müzakerelerini tamamlayan Slovenya, Kuzey Atlantik Antlaşmasına katılım
girişimini başlatmıştır. NATO üyeliği için 22 Mart 2003 tarihinde düzenlenen
referandumda da, halkın yüzde 66'sı olumlu oy kullanmıştır.
Slovenya, ekonomik açıdan son
yıllarda başarı gösteren bir ülkedir. Kişi başına düşen millî gelirde Slovenya
18 000 dolarlık düzeye ulaşarak, Orta Avrupa'da diğer bütün ülkeleri geride
bırakmıştır. Bütçe açığı, gayri safî millî hâsılanın yüzde 1,2'sine kadar
düşürülmüştür. Yine, Slovenya, son yıllarda yüzde 3 civarında bir kalkınma hızı
yakalamıştır.
Enflasyon sürekli olarak düşmektedir. Ülke, 2002 yılında 1 865 000 000
dolarlık yabancı sermaye yatırımı çekmiştir. Bunu değerlendirebilmek için, bu
küçük ülkeye yapılan yabancı sermaye yatırımlarının aynı yıl Türkiye'ye
yapılanın 3,5 katı olduğunu ifade etmek istiyorum.
NATO'nun içinde bulunduğu koşullarda bütün ülkelerden beklenen, savunma
güçlerini ve yeteneklerini artırmalarıdır. Bunun için savunma harcamalarının
gayri safî millî hâsılanın en çok yüzde
2'si düzeyine yükseltilmesi gerekmektedir.
Şimdi, NATO'nun Slovenya'dan beklediği, bu alanda daha büyük gayret
göstermesi ve silahlı kuvvetlerini NATO standartlarına yükseltmek için savunma
harcamalarında makul artışlar yapmasıdır. Aynı şekilde Slovenya silahlı
kuvvetleri personelinin, eğitim alanında, NATO'nun olanaklarından daha geniş
ölçüde yararlanması beklenmektedir. Bu çerçevede Slovenya'nın, Ankara'daki
eğitim merkezinden de daha çok yararlanabileceği düşünülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Slovenya, 2002 Aralık ayında Kopenhag'ta yapılan
Avrupa Birliği zirvesinde Avrupa Birliğine davet edilen ülkeler arasında yer
almıştır. Esasen, NATO'nun son genişleme sürecinde üyeliğe davet edilen
ülkelerin tümü, Avrupa Birliği üyeliğine de davet edilen ülkeler olmuştur.
Bunlardan sadece Romanya ve Bulgaristan'ın üyeliği, bilindiği gibi, 2007
yılında gerçekleşecek, diğer ülkeler ise önümüzdeki yıl Avrupa Birliğine
katılacaklardır. Böylece, Avrupa Birliği Balkanlara doğru genişlemesine devam
edecektir
Slovenya'nın komşularından olan Hırvatistan'ın da yakın bir gelecekte
Avrupa Birliğine üye olması beklenmektedir. Daha birkaç gün önce Hırvatistan'ı
ziyaret eden Almanya Başbakanı Schröder, bu ülkenin, 2007 yılında, Bulgaristan
ve Romanya ile birlikte Avrupa Birliğine üye olabileceğini belirtmiştir. Öyle
anlaşılıyor ki, Avrupa Birliği içerisinde, Slovenya ve Hırvatistan gibi
ülkelerin üye yapılması yönünde öteden beri kuvvetli bir irade oluşmuş
bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin, elli yılı aşkın zamandan beri NATO
üyesi olmasına rağmen, henüz Avrupa Birliği içerisinde hak ettiği yeri
alamaması, bütün bu gelişmelerin ışığında büsbütün düşündürücü olmaktadır.
Slovenya'nın NATO'ya katılma süreci, bu konuların ve Avrupa'nın geleceğinin bir
bütünlük içerisinde değerlendirilmesine bir olanak, bir vesile teşkil
etmelidir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Slovenya'nın NATO'ya üyeliğinin
kabulüne ilişkin tasarıyı desteklediğimizi belirtir; bu vesileyle, Yüce Meclise
saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA SLOVENYA
CUMHURİYETİNİN KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 26 Mart 2003 tarihinde Brüksel'de imzalanan "Kuzey
Atlantik Antlaşmasına Slovenya Cumhuriyeti'nin Katılımına İlişkin
Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovenya
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 223
Kabul : 223 (x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Birleşime, saat 18.00'e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.36
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.00
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman),
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14 üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/617) (S. Sayısı: 230) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu, 230 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Halil Akyüz; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin değerli üyeleri; Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısıyla ilgili olarak bilgi sunmak üzere söz almış bulunuyorum.
Bu olanaktan yararlanarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, Dışişleri Komisyonu
ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Letonya, Baltık Denizi kıyısında yer alan bir Avrupa ülkesidir.
Kuzeyinde Estonya, doğusunda Rusya, güneyinde Litvanya bulunmakta, batısında
Baltık Deniziyle çevrilidir.
Letonya, 21 Ağustos 1991'de bağımsızlığına kavuşmuş olup, parlamenter
demokrasiyle yönetilmektedir. Yüzölçümü 64 589 kilometrekare, nüfusu ise 2 750
000'dir. Başkenti Riga, resmî dili Letonca, para birimi Letonya Latıdir. Doğal
kaynakları, kireçtaşı, bataklık kömürü, kehribar, dolomit, turbadır. Kurland
Yarımadasında bulunan petrol rezervleri henüz işletilememektedir. Ülke ekonomisi
sanayie dayalıdır. En önemli sanayi dalları, metal üretimi ve makine yapımıdır.
Diğer sanayi ürünleri, buzdolabı, gemi, demiryolu araçları, dizel motor,
elektrik jeneratörü, beyaz eşya ve radyodur. Ayrıca, dokuma, kereste, besin,
ayakkabı ve giyim sanayii de gelişmiştir. Enerji ihtiyacının yarısından
fazlasını kendi kaynaklarından karşılamaktadır. Ülkede yaşayan etnik gruplar,
Letonyalı, Rus, Beyaz Rusya, Ukraynalı, Polonyalı ve Litvanyalılardır.
Letonya'yla aramızda tarih boyunca hiçbir sorun yaşanmamıştır;
ilişkilerimiz her alanda sorunsuz sürmektedir. Letonya'nın 1944'te Sovyetler
Birliğince işgali, tarafımızdan hiçbir zaman tanınmamıştır. Ancak, Letonya'yla
olan ilişkilerimiz, tabiatıyla, uzun bir süre fiilen kesilmiştir. Sovyetler
Birliğinin parçalanma sürecinde, 4 Mart 1990'da bağımsızlığını ilan etmesine
rağmen, bunu, fiilen, Ağustos 1991'de gerçekleştirebilmiştir. Letonya'yla
diplomatik ilişkilerimiz, 3 Eylül 1991'de Riga'da yayımlanan ortak bildiriyle
yeniden kurulmuştur.
(x) 230 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
4 Haziran 1997'de imzalanan Dışişleri Bakanlıkları Arası İşbirliği
Protokolü çerçevesinde, iki ülke arasında düzenli olarak siyasî istişare
toplantıları yapılmaktadır. Son toplantı, 5 Mayıs 2003 tarihinde Ankara'da
gerçekleştirilmiştir.
Letonya, Avrupa-Atlantik bütünleşmesi hedefi çerçevesinde, 2002'de
önemli kazanımlar elde etmiştir. Prag Zirvesinde NATO üyeliğine davet edilmiş,
Kopenhag Zirvesinde ise, 2004'te AB'ye tam üye olmaya hak kazanmıştır.
NATO ve Avrupa Birliği üyelik perspektifi, dışpolitikalarımızı aynı
ortak paydada buluşturmuştur. İki ülke arasında her alanda işbirliği
yapılmasına zemin hazırlayan anlaşmalar büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Letanyo, NATO üyeliği hedefi çerçevesinde askerî yeteneklerini
geliştirmeye çabalamakta ve bu bağlamda, ülkemizle de savunma alanında ikili
anlaşmalar imzalamaktadır.
Bu çerçevede, Letonya'yla, Şubat 1997'de Askerî İşbirliği Anlaşması,
Şubat 1998'de Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşması,
Temmuz 2000'de Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmalar
halen yürürlüktedir. Öte yandan, Gizlilik Dereceli Bilgilerin Karşılıklı
Korunması Anlaşması üzerindeki müzakereler devam etmektedir.
Bilindiği gibi, 12 Kuzey
Atlantik ülkesini birleştiren Kuzey Atlantik Paktı Örgütü, NATO, 4 Nisan 1949'da kurulmuştur.
İkinci Dünya Savaşı 1945'te sona erdiği zaman Avrupa'da bir bölünme
olmuş ve Sovyetler Birliği Doğu Avrupa'da sınırlarını genişlettikten sonra,
Almanya'nın doğusunu, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan
gibi ülkeleri işgal ederek birer uydu devleti durumuna getirmiştir. 1945'te
kurulan Birleşmiş Milletler, bu gibi oldubittileri önleyecek ve dünyada
güvenliği sağlayacak bir etkinlik kazanamamıştır. Üstelik, Sovyetler Birliği,
Güvenlik Konseyinde veto hakkını kötüye kullanmış, örgütü büsbütün etkisiz
hale getirmiştir. ,Tabiî, bugün de
Birleşmiş Milletlerin görevini hakkıyla yaptığını söylemek bana göre mümkün
değildir.
Bu durum karşısında, Sovyetler Birliğine karşı bir savunma sistemi
kurulmasından başka çare kalmamıştır. İlk girişim, 5 Batı Avrupa devleti olan
İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg'tan oluşmuş ve bu devletler 17 Mart 1948'de Brüksel'de
bir Batı Avrupa Birliği kurmuşlardır.
Amerika Birleşik Devletleri Senatosu 11 Haziran 1948'de Senatör
Wanderberg'in önerisi üzerine önemli bir karar almıştır. Bu kararla, Amerika
Birleşik Devletleri Başkanına Birleşmiş Milletler Yasası uyarınca karşılıklı
ortak ya da bölgesel nitelikte savunma paktları yapabilme ve Amerika Birleşik
Devletlerinin Birleşmiş Milletler Yasasının 51 inci maddesine uygun biçimde
ülkenin ulusal güvenliğine karşı silahlı bir saldırı durumunda tek başına ya da başka devletlerle birlikte yasal
savunma hakkını kullanma isteğini açıklama yetkisini tanımıştır.
Bunun üzerine Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Batı Avrupa
Birliğinin 5 üyesi ile İtalya, Danimarka, Norveç, Portekiz ve İzlanda olmak
üzere toplam 12 devlet, Washington'da 4 Nisan 1949'da NATO Savunma Paktını
imzalamışlardır.
Kore Savaşının 1950'de patlak vermesiyle en yüksek noktasına varan
uluslararası gelişmeler, Batı ülkelerinin Sovyetler Birliğinin yayılmacı
emellerinden duyduğu endişeleri haklı çıkarmıştır. NATO'ya üye devletler, ortak
savunma vaatlerini yerine getirmek için gerek duyulan askerî yapıları
oluşturmak yönünde çabalarını artırmışlardır. Avrupa hükümetlerinin isteği
üzerine Avrupa'ya gelen Kuzey Amerika güçleri, Sovyetler Birliğini saldırgan
tutumunun başarıya ulaşacağına dair düşüncesinden vazgeçirmeye yardımcı
olmuştur.
Zaman geçtikçe daha çok devlet ittifaka üye olmuş olup, 1952'de
Yunanistan ve Türkiye'nin ittifaka katılmalarından üç yıl sonra Federal Almanya
Cumhuriyeti, 1982 yılında da İspanya NATO'ya üye olmuşlardır.
Fakat, bunun çok daha ötesinde, NATO, yalnızca var olmayı sürdürmekle
kalmamış, ayrıca, kendi içine yeni üyeler, daha açık bir ifadeyle soğuk savaş
sırasında anadüşmanı Varşova Paktının eskiden parçası olan ülkeleri de bünyesi
içine almaya başlamıştır.
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, siyasî ve askerî alanlarda işbirliği
yaparak ortak güvenliklerini sağlama amacı güden 19 Kuzey Amerika ve Avrupa
ülkesinden oluşan bir ittifaktır.
Bu ittifakın temel amacı, üye devletler için müşterek savunma temin
etmektir. Buna karşın, soğuk savaşın sona erdiği tarihten bu yana NATO,
yapısını ve politikalarını hem Avrupa'nın genel güvenliğini artırmaya yardımcı
olacak hem de müttefikler ile komşu ülkeler arasındaki siyasî diyaloglar için
istikrarlı ve barış dolu bir ortam hazırlamaktadır.
Genel güvenlik ortamında uzun zamandır sağlamaya çalıştığı bu
iyileştirmeye yanıt olarak, ittifak, aynı zamanda eksorumluluklar da
yüklenmiştir. Avrupa güvenliği için tehdit oluşturan bölgesel ve etnik
çatışmalarla mücadele görevi de buna dahildir.
1994 yılında NATO "Barış İçin Ortaklık" adıyla yeni bir
girişim başlatmıştır. Bu programın tasarlanma amacı, katılan ülkelerin
demokratik bir toplumdaki uygun görevlerini yerine getirmelerini ve NATO'nun
yönettiği barışı koruma operasyonlarına katılmalarını sağlamak için, silahlı
güçlerini yeniden yapılandırmalarına yardımcı olmaktır.
NATO, bunlara ek olarak, insanî yardım faaliyetlerinin eşgüdümü
konusunda da aktif rol üstlenmektedir. İttifak, 1999 yılında açtığı Avrupa
Atlantik Afet Yardımı Koordinasyon Merkezi sayesinde, doğal ve yapay afetler
ile acil durum ve yardım operasyonlarını koordine etmektedir.
NATO'nun Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyi ve Barış İçin Ortaklık
Programının katılımcılarından olan Letonya, Litvanya ve Estonya, NATO'ya aday
ülkelerin üyelik hazırlıklarına yardımcı olmak amacıyla oluşturulan Üyelik
Eylem Planına iştirak etmekte; ayrıca, ortak ülkelerin NATO'yla müşterek
çalışabilirliğini sağlamaya yönelik planlama ve gözden geçirme sürecinde de yer
almaktadırlar.
Ankara'daki Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezinde düzenlenen eğitim
faaliyetlerine, Letonya'dan da katılım olmaktadır. Bu kapsamda, 1998-2003
döneminde düzenlenen kurslara, toplam 21 Leton subay katılmıştır; ancak, anılan
dönemdeki toplam kursiyer sayısının 3 067 olduğu dikkate alındığında,
Letonya'nın katılımının oldukça sınırlı kaldığı görülmektedir. Barış için
ortaklık yetkilileri, daha çok Letonyalı subayı ağırlamaktan memnuniyet
duyacaklarını belirtmektedirler.
NATO'nun gelişmesi, soğuk savaş sonrası özgür, demokratik ve bütünleşmiş
bir Avrupa hedefinin gerçekleştirilmesi yolunda atılan en önemli adımlardan
biridir. Soğuk savaş sonrasında serbest pazar ekonomisiyle desteklenen
demokrasi ve insan hakları gibi ülkemizin de bağlı bulunduğu değerlerin
Avrupa-Atlantik bölgesinde temel kazanabilmesi için, Orta ve Doğu Avrupa ile
eski Sovyet coğrafyasındaki ülkeler için çeşitli programlar geliştirilmiştir.
Bunlar, ittifaka katılma niyetinde olan ülkeleri NATO üyeliğine hazırlayan
Üyelik Eylem Planı, eski Varşova Paktı içerisinde yer alan bütün ülkeleri
müttefiklerle bir araya getiren bir istişare forumu olan Avrupa Atlantik
Konseyi, bu ülkeleri askerî alanda NATO ile işbirliğine sevk eden Barış İçin
Ortaklık Programları, Rusya ve Ukrayna'yla özel ortaklık ilişkileri ve
işbirliğini düzenleyen NATO-Rusya Konseyi ve NATO-Ukrayna Komisyonu ile
Güneydoğu Avrupa ülkeleri ve Akdeniz ülkeleriyle geliştirilen bölgesel ortaklık
çalışmalarıdır. Bu programların ilk başarılı sonucu 1999'da alınmış ve Polonya,
Çek Cumhuriyeti ile Macaristan NATO'ya üye olmuşlardır.
Bilindiği gibi, NATO'nun 2002 yılında yapılan Prag Zirvesinde, soğuk
savaş sonrası ikinci genişleme kararı alınmıştır. Bu karar sonucunda, Letonya,
Estonya, Litvanya, Romanya, Bulgaristan, Slovenya ve Slovakya ittifaka katılım
müzakerelerine başlamaya davet edilmişlerdir. Söz konusu ülkelerle katılım
müzakereleri sonucunda hazırlanan Katılım Protokolleri 26 Mart 2003 tarihinde
Brüksel'de gerçekleştirilen bir törenle imzalanmıştır. Soğuk savaş sonrasında
özgürlük ve bağımsızlıklarını kazanan 7 Orta ve Doğu Avrupa ülkesi için 2004
yılında fiilen gerçekleşmesi planlanan NATO üyeliği bu ülkeler için büyük değer
taşımakta ve savunma politikalarında bir önceliği oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri, genişlemenin stratejik bağlamda ülkemizi olumlu
etkileyeceği düşünülmektedir. Bu olumlu paydaları birkaç sözcükle açıklamak
istiyorum. Güneydoğu Avrupa ülkelerinden Romanya ve Bulgaristan'ın üyeliği dahilinde
yaratılacak stratejik derinlikle, NATO'nun askerî harekât gereksinimleri
açısından önemli kolaylıklar sağlanacaktır. Bununla beraber ittifakın Doğu ve
Güneydoğu Avrupa'ya doğru genişlemesiyle, Avrupa-Atlantik güvenlik alanının
doğu cephesi Baltıklar ve ülkemize doğru kayacak ve mevcut tehdit ve risk
ortamında Türkiye'nin Atlantikötesi güvenlik ilişkilerinde stratejik önemi
artacaktır.Ayrıca, ittifakın Balkanlar ve Karadeniz'e doğru genişlemesiyle, Türkiye'nin
önem verdiği Karadeniz, Kafkaslar, Ortaasya bölgesine yönelmesi ve bu
bölgelerdeki ülkelerin Avrupa Atlantik yapılarıyla bütünleşme imkânlarının
artması söz konusu olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu düşünceler ışığında, ülkemiz, Prag
Zirvesinde ortaya çıkan genişleme kararına katılmış, NATO'nun genişlemesi
Avrupa bütünleşme sürecinin önemli bir yönü olarak görülmüş olup, Kuzey
Atlantik Antlaşmasına Letonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün
onaylanmasının uygun ve yararlı olacağı düşüncesi doğmuştur. Bizim de bu
düşüncede olduğumuzu belirtir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akyüz.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Vahit Erdem; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya'nın katılım
protokolü üzerinde AK Parti adına söz aldım; hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Burada daha önce yapılan konuşmaları tekrarlamamak için birkaç husus
üzerinde durmak istiyorum. Hepinizin bildiği gibi NATO, 1949 yılında Batı
Avrupa'nın girişimi, bilahara Kanada ve Amerika Birleşik Devletlerinin
katılımıyla, o dönemde, İkinci Dünya Savaşı sonunda Sovyetler Birliğinin
yayılmacı politikasına ve komünizme karşı batı değerlerini korumak,
demokrasiyi, özgürlüğü savunmak üzere savunma ittifakı olarak kurulmuştur;
Türkiye de 1952 yılında bu ittifaka üye olmuştur.
Şimdi, o zamanlar, bu savunmaya ortak olan üyeler tarafından kesin
olarak belirlenmiş bir tehdit vardı, o da Sovyetler Birliği ve komünizm. Bu
açıdan baktığımızda, genel olarak şu değerlendirme yapılıyor: NATO, 20 nci
Yüzyılın en başarılı uluslararası kurumudur; çünkü, amacına erişmiştir.
Hepinizin bildiği gibi, 1989 yılında Berlin Duvarının yıkılması, 1990'da
iki Almanya'nın birleşmesi, 1991'de Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla, NATO'nun
kuruluş amacı olan tehdit de ortadan kalkmıştır. Böylece, NATO'ya yeni bir
misyon arama ihtiyacı doğmuştur.
İşte, NATO'ya ittifak olan ülkeler, devlet başkanları seviyesinde
yaptıkları yeni tehdit değerlendirmelerinde, Batı'yı ve Batı değerlerini tehdit
eden en önemli hususun terörizm olduğu ve kitle imha silahlarının yayılması,
eroin kaçakçılığı gibi tehditler Batı'ya yönelmiş olarak belirlenmiş ve NATO da
bu yönde bir yapılandırmaya yönlendirilmiştir. Roma'da yapılan devlet
başkanları zirvesi ve daha sonraki devlet başkanları zirvesinde, NATO'nun yeni
bir transformasyona tabi tutulması kararlaştırılmıştır.
Bu transformasyonun önemli ayaklarından biri de NATO'nun genişleme
sürecidir. Prag'ta yapılan son zirvede, açık kapı politikasının uygulanmasına
başlanmıştır; yani, daha önce katılan Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya'ya
ilave olarak, bugün üzerinde görüştüğümüz 7 Doğu Avrupa ülkesinin ve Baltık
ülkelerinin katılması, daha sonraki dönemlerde de açık kapı politikasıyla yeni
ülkelerin katılması öngörülmüştür. Böylece, NATO, doğuya doğru yayılmaktadır;
yani, NATO'nun stratejik merkezi doğuya kaymaktadır. Önemli
transformasyonlardan biri budur. Türkiye de, NATO'nun bu genişleme sürecini
başından beri destekliyor.
Sayın Elekdağ da üzerinde biraz durdular, yeni tehdit algılanmasında
problem şu: Daha önceki tehdit -biraz evvel de arz ettiğim gibi- kesin ve
belirliydi, ama, şimdiki tehditlerden birisi terörizm. Terörizm konusunda, maalesef,
ittifak arasında tam bir mutabakat mevcut değildir; yani, Amerika Birleşik
Devletleri ile Avrupa'nın terörizme bakış açıları farklıdır. İşte bu, NATO'da
önemli sorunlardan birini ortaya koymaktadır.
NATO'nun ikinci transformasyonu, yapısal değişiklik, yani, kuvvet
yapısının değişikliğidir. NATO Genel Sekreteri
ve NATO, her toplantıda "artık, kullanılamaz, atıl silahlı
kuvvetlerden, kullanılabilir ve süratli hareket edebilir, küçük, fakat belirsiz
tehditleri bertaraf edebilir silahlı kuvvetler yapısına gidilmelidir"
diye, üye ülkelere devamlı telkin etmektedir. Bu çerçevede, NATO'nun bizatihi
kendisi transformasyona tabi tutulmakta ve NATO'nun kuvvet yapısı da
değiştirilmektedir. NATO içerisinde, bir NATO Response Force (NATO Mukabele
Gücü) diye, 25 000 kişilik, süratli hareket eden ve bir hafta içinde tehdit
alanına varabilen, hiçbir destek almadan bir ay savaşabilecek yeni bir
yapılanma vardır. Tabiî, Türkiye de NATO'nun bu yeni yapılanmasını
desteklemektedir.
Tabiî, buna bağlı olarak, NATO'ya üye ülkelerin de silahlı kuvvetler
yapısının değiştirilmesi önem taşımaktadır. Yani, artık, büyük tehditler yok,
küçük tehditler var. Ülkelerin, millî savunma politikalarını, silahlı
kuvvetlerini de buna göre yapılandırması gerekmektedir.
NATO'nun diğer bir problemi "Transatlantik Diyaloğu."
Biliyorsunuz, Atlantik'in bir yakasında Kuzey Amerika ve Kanada, bir yakasında
Türkiye'nin de dahil olduğu Avrupa; bir ittifak. NATO, Sovyet tehdidine karşı
kurulmanın yanında, aynı zamanda, Kuzey Amerika ile Avrupa'nın bir diyalog
platformu olarak da bugüne kadar görev üstlenmiştir.
Transatlantik diyaloğunda da problem vardır. Hepimizin bildiği gibi,
Irak savaşı NATO'yu ikiye bölmüştür ve NATO, maalesef, Türkiye için önlem
almada, karar verme hususunda zorlanmıştır, karar alamamıştır; sonunda, Savunma
Planlama Komitesinde bu karar verilebilmiştir. Bu da NATO tarihinde ilk defa
karşılaşılan husustur.
Tabiî, terörizmin çok yaygın bir tehdit olması dolayısıyla, tüm ülkeleri
terörizme karşı savaşa davet etmek bakımından NATO'nun genişlemesi faydalı bir
süreçtir.
Aynı zamanda, bu genişleme süreci yanında, NATO'nun diyalog kurduğu ayrı
bir platform var; Rusya, Ukrayna, Kafkaslar ve Akdeniz diyaloğu çerçevesinde
Kuzey Afrika ülkeleri bu diyaloğa tabidir.
NATO'nun, bu şekilde, bir tarafta güneyde Ortadoğu'ya, kuzeyde
Kafkaslara kadar, iki kanatta da yayıldığını ifade etmek mümkündür.
Amerika ile Avrupa'nın bu görüş ayrılığı, bilhassa, Avrupa Birliğinin
kendi savunma kimliğini yaratma politikası da, yine NATO'da diğer bir problemi
oluşturmaktadır. Hepimizin bildiği gibi, Avrupa savunması ve güvenliği
politikası çerçevesinde yeni bir savunma unsuru Avrupa Birliği içerisinde
oluşturulmaktadır. Bu da Türkiye'yi son derece yakından ilgilendiriyor; çünkü,
Türkiye, Avrupa Birliğinde yok; ama, Berlin Anlaşmasıyla, Türkiye'nin Avrupa
Birliğinin bu savunma kuruluşuna katılması kararlaştırılmıştır ve Güney
Kıbrıs'ın Avrupa Birliğine girmesi halinde, NATO'yla olan ilişkilerde hariç
tutulması, yine bu anlaşmayla sonuçlandırılmıştır.
Özetle, NATO'daki bu büyük yapısal değişim, tabiî ki, bazı faydalar
yanında mahzurlar da getirecektir. NATO, daha önce, karar alma sürecinde,
süratli hareket etmede başarılı bir performans göstermiştir; ama, bu kadar
genişledikten sonra, aynı karar alma mekanizmasının aynı süratle çalışabileceği
ve aynı hızla hareket edebileceği konularında kuşkular vardır; ama, şu ana
kadar NATO'nun karar alma politikasında herhangi bir değişiklik yoktur; yine,
aynen eskisi gibi, oybirliğiyle, mutabakatla karar alınacak ve NATO, ortak
savunma kimliğini muhafaza etmeye devam edecektir.
Ben, özetle, bu hususları, tekrara girmeden vurgulamak istedim. Türkiye,
şu anda görüşmekte olduğumuz Letonya'nın NATO'ya katılmasını memnuniyetle
karşılıyor. Bugün, az sonra görüşeceğimiz diğer Baltık ülkelerinin, Slovak
Cumhuriyetinin, Estonya'nın, Litvanya'nın NATO'ya katılmasını, AK Parti Grubu
olarak destekliyoruz.
NATO'nun, bu şekilde, dünya güvenliğine, bölgemize daha fazla fayda
sağlayacağı, güvenlik açısından zaafa uğramadan devam edeceği ümidiyle,
hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA LETONYA
CUMHURİYETİNİN KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 26 Mart 2003 tarihinde Brüksel'de imzalanan "Kuzey
Atlantik Antlaşmasına Letonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin
Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 231
Kabul : 231 (x)
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Kuzey Atlantik Antlaşmasına Litvanya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
7. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Litvanya
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/618) (S. Sayısı: 231) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu, 231 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA LİTVANYA
CUMHURİYETİNİN KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 26 Mart 2003 tarihinde Brüksel'de imzalanan "Kuzey
Atlantik Antlaşmasına Litvanya Cumhuriyeti'nin Katılımına İlişkin
Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
(x) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
(xx) 231 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Litvanya
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 201
Kabul : 201 (x)
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovak Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
8. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovak
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/619) (S. Sayısı: 232) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu, 232 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Kars Milletvekili Sayın Selami Yiğit; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovak Cumhuriyetinin Katılımına
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerinde söz almış bulunuyorum.
Sayın milletvekilleri, 1 Ocak 1993'te bağımsızlığına kavuşan Slovakya,
aynı yıl içerisinde NATO'ya tam üyelik yönündeki siyasî iradesini ortaya
koymuş, 1994'te Barış İçin Ortaklık Programına taraf olan ilk ülkelerin
arasında yer almıştır.
Şimdi, sizlere, Slovakya'nın NATO ile bütünleşme sürecinin siyasî ve
askerî boyutlarından kısaca bahsedeceğim.
1996'nın mayıs ve haziran aylarında NATO ile yapılan iki oturumun
neticesinde, sivil-asker ilişkileri, silahlı kuvvetlerin demokratik açıdan
denetlenmesi, askerî altyapı ve yurtdışına asker gönderilmesine ilişkin yasal
düzenlemeler konusunda doğrudan görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Aynı yıl
içinde görüşmelerin üçüncü turu gerçekleştirilmiş; NATO'nun genişleme sürecine
Slovakya'nın bakışı, ülkenin ekonomik yönden gelişimi gibi konular ele
alınmıştır. 1997 yılının şubat ayında NATO, bir önceki sene birebir diyalog
başlattığı ülkelerle danışmalara devam edeceğini duyurmuştur. Bundan bir ay sonra Bratislava'da Slovakya ve NATO
Konferansı düzenlenmiş; üyeliğin, siyasî, ekonomik ve sosyal açıdan etkileri ile diğer ülkelerin ittifakla bütünleşmesi
sürecinde yaşadığı deneyimler konusunda mümkün olduğunca çok bilgi edinilmesi
sağlanmıştır.
1997 yılının nisan ayında, dönemin Dışişleri Bakanı, NATO Konseyi
toplantısında, ülkesinin öncelikli dışpolitika hedefi olan NATO'ya üyelik
kriterlerini karşıladığını dile getirmiş ve Slovakya'nın
(x) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
(xx) 232 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
aynı yılın
temmuz ayında Madrid'te açıklanacak olan NATO'nun ilk genişleme grubuna niçin
dahil edilmediğini sorgulamıştır. Temmuzda, gerçekten de, Slovakya,
demokratikleşme karnesinin zayıflığı sebebiyle ittifakta yer alamamıştır. NATO
Genel Sekreteri Javier Solana, ülkeye yaptığı ziyaret sırasında, ülkenin tekrar
ittifaka davet edilmesi için gerekli kriterleri yerine getirmesi yolunda
çağrıda bulunmuştur.
1998 yılının sonunda, Slovakya, örgüte katılım sürecini tekrar
başlatmaya karar vermiş ve bunun üzerine, NATO, geniş kapsamlı müzakereler
yürütme kararı almıştır. Mart 1999'da, Slovak Hükümeti ülkenin hava sahasının
NATO'nun Yugoslavya'da Müttefik Güçler Operasyonu bağlamında görev yapan
uçaklara açılması kararını onaylamıştır.
Nihayet, Nisan 1999'da Slovakya, NATO'nun Washington Zirvesinde adaylığa
kabul edilmiş ve yine, aynı zirvede, üyelik koşullarını taşıyan ülkelerin kabul
edildiği Üyelik Eylem Programına katılmıştır. Slovak Hükümeti, çerçevede
hazırladığı bir ulusal programı kabul etmiştir.
Değerli milletvekilleri, Slovakya NATO'ya hızlı bir şekilde entegre
olmak için önemli adımlar atmış, parlamentoda bu amaçla bazı milletvekilleri
bir grup kurmuşlar, yeni bir güvenlik stratejisini parlamentodan geçirmişler,
ulusal programlarını güncelleştirmişlerdir.
Slovakya'nın NATO ile askerî alanda işbirliğine gelince; Slovakya, 1993
yılında o zamanki adıyla Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyine üye olmuş ve
bilahara bunun devamı olan Avrupa-Atlantik İşbirliği Konseyinin kurucu ülkeleri
arasında yer almıştır.
Slovakya'nın, barışı koruma operasyonları kapsamında asker personel ve
ekipmanla iştirak ettiği başlıca uluslararası askerî güçler arasında,
Bosna-Hersek'teki SFOR ve Kosova'daki KFOR bulunmaktadır. Diğer taraftan,
Slovakya, Afganistan ve Irak'a yönelik olarak düzenlenen operasyonlara, askerî
mühendislik birlikleriyle iştirak etmiştir.
Öte yandan, Slovakya'nın, Bulgaristan ve Romanya ile birlikte NATO
üyeliği gerçekleştiğinde, Avrupa'nın doğusuna doğru, NATO üyesi ülkeler
arasında kesintisiz kara bağlantısı ve stratejik bir derinlik sağlanmış
olacaktır.
2002 Kasım ayında Prag'ta yapılan NATO Devlet ve Hükümet Başkanları
Zirvesinde alınan ikinci genişleme kararıyla, Slovakya, Romanya, Bulgaristan,
Slovenya, Estonya, Letonya ve Litvanya NATO üyeliğine davet edilmişlerdir.
Slovakya, merkezî ekonomiden piyasa ekonomisine zorlu bir geçişin
üstesinden gelmeyi başarmış, yapısal reformlar konusunda önemli bir ilerleme
kaydetmiştir. Avrupa'da 2000 ve 2001'de görülen durgunluğa rağmen, ülke
ekonomisi, beklentilerin büyük ölçüde üstünde bir performans sergilemiştir.
Yüksek işsizlik oranı, bütçe kesintileri gibi birtakım zorluklara karşın, kişi
başına düşen gayri safî millî hâsıla 12 000 dolar dolayındadır ve enflasyon
oranı yüzde 3 seviyesindedir.
NATO bünyesindeki silahlı güçlerinin büyüklüğü 33 000'dir. 1993'te 188
000 000 euro olan savunma harcamaları, 2001'de 417 000 000 euroya yükselmiştir.
Askerî harcamaların gayri safî millî hâsıladaki payı 2002 yılı için yüzde
2'dir.
NATO üyeliğinin Slovakya için ne anlam ifade ettiği konusuna gelince;
iki kıtayı birbirine bağlayan bir ittifakın içerisinde yer almak ülkeye yeni
bir güvenlik anlayışı kazandıracak, bu güvenlik kuşağında yatırımlar ve refah
artacaktır. İkinci olarak, Slovakya, Avrupa güvenlik ve işbirliği politikasında
daha belirleyici bir role sahip olacaktır. Ayrıca, ülkenin uluslararası
ilişkilerdeki statüsü güçlenecek, İttifak içinde oybirliği esası geçerli olduğu
için, Fransa ve İngiltere'yle eşit bir konumda olacaktır.
Ülkemiz, NATO'nun genişlemesini ve üyelik kriterlerini yerine getiren
aday ülkeler için, İttifakın, açık kapı politikasını desteklemekte, NATO'nun
genişlemesinin coğrafî açıdan dengeli olması gerektiğine inanmaktadır.
Bu çerçevede, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Slovakya'nın
NATO üyeliğini desteklemekteyiz. İttifak üyeliğinin, Güneydoğu Avrupa
bölgesindeki ülkelerin demokrasilerinin güçlendirilmesine ve barış ve
istikrarın kalıcı hale getirilmesine muhtemel katkıları gözönünde
bulundurularak, müteakip açılımlarda, genişlemenin, diğer Güneydoğu Avrupa
ülkelerini de içermesi gerektiğini savunmaktayız.
NATO'nun bu büyük genişlemesi, 2004'te fiilen gerçekleşecek Avrupa
Birliği genişlemesiyle ele alındığında, soğuk savaş sonrası dönemde,
Avrupa'daki en önemli ve en kapsamlı bütünleşmeyi oluşturacaktır.
Bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yiğit.
Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA SLOVAK
CUMHURİYETİNİN KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 26 Mart 2003 tarihinde Brüksel'de imzalanan "Kuzey
Atlantik Antlaşmasına Slovak Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokol"ün
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme
giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen
de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovak
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının açıkoylamasının sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 212
Kabul : 212 (x)
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Kuzey Atlantik Antlaşmasına Estonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
9. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Estonya
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/620) (S. Sayısı: 233) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu, 233 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA ESTONYA
CUMHURİYETİNİN KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 26 Mart 2003 tarihinde Brüksel'de imzalanan, "Kuzey
Atlantik Antlaşmasına Estonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin
Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(x) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
(xx) 233 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana
vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Estonya
Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 216
Kabul : 216 (x)
Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
31.7.2003 tarihli 4965 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.
10. - Orman Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 31.7.2003 tarihli 4965 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu
maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme
tezkeresi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/660) (S. Sayısı:
274) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 274 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
31.7.2003 tarihli 4965 sayılı Kanunun 1 ve 13 üncü maddeleri Cumhurbaşkanınca
uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle
birlikte, Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.
Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca
kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun
bulunmayan maddeleri görüşebilir", İçtüzüğün 81 inci maddesinin son
fıkrasında ise "Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve
bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen
kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun
görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu
durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun
tümünün görüşülmesine karar verilmesi durumunda ise kanun yukarıdaki fıkralara
göre görüşülür. Kanunun tümünün oylaması her halde yapılır" hükümleri yer
almaktadır.
Bu hükümlere göre geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun
kararına bağlıdır.
Bu nedenlerle, söz konusu kanunun sadece Cumhurbaşkanınca uygun
bulunmayan 1 ve 13 üncü maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
(x) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
(xx) 274 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
ORMAN KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN
MADDE 1. - 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 1 inci
maddesinin ikinci fıkrasının (H) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
H) Orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları
dışında ise her türlü tasarruf belgeleri ile özel mülkiyette bulunan ve muhitin
hususiyetlerine göre yetişmiş veya yetiştirilecek olan kızılağaçlıklar ile
aşılı kestanelikler, fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri dahil olmak üzere
her nevi meyveli ağaç ve ağaççıklar;
BAŞKAN- 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Giresun Milletvekili Sayın Mehmet Işık; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET IŞIK (Giresun)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 31.7.2003 tarihli
4965 sayılı Kanunun, Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir
kez daha görüşülmek üzere geri gönderilmesi üzerine gündemimize gelen 274 sıra
sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Parti Grubunun
görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kanunla ilgili görüşlerimi belirtmeden önce, bir konuda düşüncelerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Meclisimizde birçok kanun tasarısı görüşülüyor,
kanunlaşıyor; büyük zaman ve emek harcanıyor. Bunların bir kısmında Anayasaya
aykırı hükümler bulunuyor. Grup olarak, milletvekilleri olarak uyarıyoruz;
diyoruz ki, bunlar, Anayasamıza aykırı, lütfen, bunları düzeltelim; ancak, AKP
Grubu, hükümetten geldi diye, bir parti disiplini anlayışıyla, bu tasarıları
çoğu zaman aynen kabul ediyor. Sonra, Cumhurbaşkanının onayına sunuluyor;
oradan, tekrar görüşülmek üzere iade ediliyor; aynen geçirilmeye çalışılıyor,
çoğu zaman da geçiriliyor; sonra, Anayasa Mahkemesine gidiliyor ve iptal
ediliyor. Bu Meclisin bu şekilde çalıştırılması, emek zayiatından başka bir işe
yaramıyor.
Değerli arkadaşlarım, demokrasi, bir uzlaşma kültürüdür. Ülkemiz, bir
hukuk devletidir. Lütfen, çalışmalarımızda bu hususu dikkate alarak, bazı
görüşleri, sadece muhalefetten geldi diye geri çevirmeye kalkmayalım, bu konuda
konsensüs sağlamaya çalışalım ki, verimli olalım ve Meclisin saygınlığı artsın.
Şu anda önümüzde bulunan bu yasa da, maalesef, açık ve net olarak
Anayasaya aykırı. Bunu, daha önce, burada, ilk görüşme sırasında yaptığım
konuşmada belirtmiştim, Sayın Cumhurbaşkanımız da aynı gerekçelerle bir daha
görüşülmek üzere iade etti, şimdi tekrar görüşüyoruz.
Bu yasa da, böyle bir yasadır. Çoğunluğumuz var diye geçirebilirsiniz;
ama, bu yasa geçtiği takdirde, büyük bir ihtimalle Grubumuz olarak Anayasa
Mahkemesine götüreceğiz; hukukçu değilim, ihtisas alanım değil, ama, genel
anlayışıma göre söylüyorum, bu yasa, Anayasa Mahkemesinden geri dönecek. Bu
kadar emeğe, bu kadar çalışmaya yazık değil mi?! Bir kez daha uyarma ihtiyacı
duydum; teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, kızılağaç ve kestane ağaçları Marmara ve Karadeniz
Bölgelerinin aslî ağaç türlerindendir ve geniş bir alana yayılmış
bulunmaktadır. Burada, geçen görüşmeler sırasında -Sayın Bakanla- ne kadar
alanda kızılağaç ve kestane ormanı olduğu bir polemik konusu olmuştu; bizim iyi
incelemediğimizi, iyi inceleyerek rakamlar vermediğimizi söyledi. Şimdi, ben,
burada, Orman Bakanlığı kaynağından alınan iki bilgiyi sizlere arz etmek
istiyorum. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Ormancılık Özel İhtisas
Komisyonu raporuna göre -bu rapor Orman Bakanlığı tarafından yayımlanmıştır-
208 000 hektar kızılağaç ve kestane ormanı mevcuttur Türkiye'de. Aynı
Bakanlığın internet sitesine göre, bu, 100 000 hektardır. Hangisi doğrudur?
Eğer, ikisi de doğru deniliyorsa; yani, 2001'de o kadardı, şimdi de 100 000
hektar deniliyorsa, 108 000 hektarlık orman azalmasının sorumluluğu kimdedir,
bunu sormak lazım. Bunu özellikle belirtmek istiyorum. Eğer, burada bir yanlış
varsa, bu yanlış, CHP Grubu sözcülerinin değil -raporda ve sitede ayrı ayrı
rakamlar verilmesinden dolayı- bir rakamı doğru dürüst veremeyen Bakanlıktadır.
Kızılağaç ve kestane ormanları, Doğu Karadenizin yağışlı, dik yamaçlı ve
sığ topraklı arazilerinde yetişir. O bakımdan, bakanlığın, yalnız ağaç türü ve
orman ürünü üretme değil, aynı zamanda, toprak ve su rejimini koruma konusunda
da büyük bir görevi vardır, büyük bir fonksiyon icra etmektedir.
Bu yörede, kızılağaç ve kestane ormanlarının hâkim olduğu yörede orman
kadastrosu yapılan saha yüzde 10 civarındadır; hatta, bazı illerde, mesela,
Giresun'da yüzde 6, Trabzon'da yüzde 10, Ordu'da yüzde 8'dir; yani, yüzde 10'un
da altındadır. Bu, burada, orman mülkiyeti konusunda ihtilafların halen devam
ettiğini, devlet ormanı ile özel mülkiyet arasındaki ihtilafın devam ettiğini
göstermektedir.
Görüşmekte olduğumuz kanunla, 6831 sayılı Orman Kanununun 1 inci
maddesinin (G) fıkrası daraltılıp, kızılağaç ve kestane, ormanı ağacı olmaktan
çıkarılıp, (H) fıkrasına aktarılmakta ve böylece, ormana bitişiklik ve 3
hektarı geçmeme koşulu ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.
Şimdi, müsaade ederseniz, mevcut kanunun o maddelerini okumak istiyorum
sizlere. Değerli arkadaşlarım, Orman Kanununun 1 inci maddesinin (G) fıkrası,
yani, kızılağaçlıklar ve kestaneliklerinin içerisinden çıkarıldığı maddeyi
okuyorum: Orman sınırları dışında olup -dikkat edin orman sınırları dışında
olup- yüzölçümü 3 hektarı aşmayan sahipli arazideki her nevi ağaç ve
ağaççıklarla, örtülü yerler orman sayılmaz. Koşul ne; 3 hektarı geçmeyecek ve
ormana bitişik olmayacak. (H) fıkrasında, sahipli arazide ve muhitin
hususiyetlerine göre yetişmiş veya yetiştirilecek olan fıstık çamlıkları ve
palamut meşelikleri dahil olmak üzere her nevi meyveli ağaç ve ağaççıklar orman
sayılmaz deniliyor. Yani, bitişiklik şartı yok, 3 hektar şartı yok; ortadan
kaldırılıyor (H) fıkrasına alınarak ve kızılağaç ve kestane orman ağacı
olmaktan çıkarılıp meyveli ağaç statüsüne aktarılıyor, dolayısıyla da orman
alanları geniş çapta daraltılıyor.
Arkadaşlar, 3 hektardan fazla olan kısım ne oluyor? Şimdi buralar orman
oluyor; yalnız, eğer tapulu ve sahipliyse, geçerli tapuları varsa -(G)
fıkrasında geçen yerleri söylüyorum- buralar özel orman statüsüne giriyor. Özel
orman olunca ne oluyor; o zaman devlet ormanı gibi amanejman planları yapılacak
ve planlı işletilecek. Planlı işletmecilik için yeterli bir büyüklük sayılıyor
burası; yani, 3 hektardan büyük olması bir büyüklük olarak kabul edilmiş ve
buraların işletilmesi özel mülkiyette de mümkün hale getirilmiş.
Bu maddeyi bu şekilde açıkladıktan sonra, bunlardan faydalanma şekilleri
konusunu, yine eski yasaya göre, değiştirilmek istenen yasaya göre okuyorum:
"(H) bendindeki fıstık çamlıkları palamut meşeliklerinden sahiplerinin her
türlü yapacak ve yakacak ihtiyaçları mahallî orman idaresine haber vermek ve
bir tutanakla tevsik edilmek suretiyle karşılanabilir. Bu durumda damga ve
nakliye tezkeresi aranmaz -yani, kendi zatî ihtiyacı için kesip kullanacaksa
tezkere aranmaz- Bu yerlerden sahiplerinin pazar satışları için yapacakları her
türlü kesimler, keşif, damga ve nakliye işlemlerine tabidir. Orman idaresinin
yapacağı masraflar arazi sahiplerinden alınır deniliyor. Bu, eski kanun. Yeni
maddede ne deniliyor, onlara da bakalım; yani değiştirildiği takdirde ne
olacak: "(H) bendindeki yerlerden (kızılağaçlıklar ile aşılı
kestanelikler, fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri hariç, sahipleri her
türlü zatî ihtiyaçları ve pazar satışları için hiçbir kayıt ve şarta tabi
olmadan kesim ve taşıma yapabilirler.
Kızılağaçlıklar ve aşılı kestaneliklerin sahiplerinin her türlü yapacak
ve yakacak ihtiyaçları ile pazar satışları için yapacakları kesimler, keşif,
damga ve nakliye işlemlerine tabi olmayıp köy muhtarlığınca düzenlenecek
belgeyle yapılır.
6831 sayılı Orman Kanununun ilgili maddelerini ve değiştirildiği zaman
alacağı şekli sizlere arz ettim.
Görüşmekte olduğumuz kanunla 6831 sayılı Orman Kanununun 1 inci
maddesinin (G) fıkrası daraltılıp "kızılağaç ve kestane" ibaresi
çıkarılıyor, serbest kullanıma -muhtar belgesiyle pazara getirilmeye- uygun
hale getiriliyor ve böylece "3 hektar" kaydından ve "ormana
bitişik olma" kaydından kurtarılıyor. Şimdi, her ikisi de, yani, isterse 3
hektardan büyük veya küçük olsun, sahipli araziden faydalanma şekli bir hükme
bağlanıyor. Sahibinin oradan faydalanması engellenmiyor. Ancak, orman...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Işık.
MEHMET IŞIK (Devamla) - Arkadaşlar, ben, tabiî, tümü üzerindeki
görüşmeye göre konuşmamı hazırlamıştım; kusura bakmayınız, özetlemeye
çalışıyorum; onun da sıkıntısını yaşıyorum burada.
Müsaade ederseniz Sayın Başkanım, birazcık açıklama yapmak istiyorum.
Otuz yılını bu mesleğe vermiş, ormanların gelişmesi, korunması için gayret
göstermiş tek orman mühendisi meslektaşınızım, hoşgörünüze sığınıyorum; lütfen
bu hoşgörüyü gösterin.
Yasanın gerekçesinde, kızılağaç ve kestane ağaçlandırmalarının teşvik
edilmek istendiği belirtilmektedir. Orman Kanununun 57 nci maddesi gayet
açıktır; isteyen kendi arazisinde kızılağaç ve kestane yetiştirebilir. Hatta,
isterse, kamuya ait arazi üzerinde de yetiştirebilir; bunun için gerekli izni
alır ve yetiştirebilir. Ayrıca, bozuk orman alanlarını orman idaresinden izin
almak suretiyle ağaçlandırır ve buralarda kızılağaç ve kestane plantasyonları
kurabilir ve özel mülkiyette olduğu için, ondan da, istediği şekilde, biraz
önce bahsettiğimiz şekillerde faydalanabilir. Yani, ağaçlandırmayı teşvik etmek
istiyorsanız, Orman Kanununun 57 nci maddesini çalıştırırsınız, bu şekilde
kızılağaç ve kestanenin ülke çapında artışını sağlayabilirsiniz.
Kestane ve kızılağacın kesimini serbest bırakmak ve muhtar belgesine
bağlamakla yapılan iş, algarinayı serbest bırakıp, denizde balıkları çoğaltmaya
benzer; avlanmayı serbest bırakıp, av hayatını koruyorum demeye benzer.
Ağaçların kesimini serbest bırakacaksınız, sonra da, ben bu ormanları
koruyorum, geliştiriyorum, güçlendiriyorum diyeceksiniz; bu mantığı anlamakta
zorluk çekiyorum.
Değerli arkadaşlarım, sahipli arazideki ağaçların kesilmesi, hangi çeşit
ağaçların kesileceği konusuna gelince; bu konuda da bilgi vermek istiyorum.
Yalnız kestane, kızılağaç değil, tüm ağaçlardan, çamından sedirine, kayınından
köknarına kadar tüm ağaçlardan, bunların hepsinden faydalanması bu yasaya göre
mümkün.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Işık, sözlerinizi toparlayabilmeniz için 3 dakika eksüre
veriyorum.
Buyurun.
MEHMET IŞIK (Devamla) - Toparlıyorum efendim.
Ancak, bu yasada yapılmak istenen şey, devlet ormanlarının, bir avuç
orman ürününü işleyen sanayiciye peşkeş çekilmesinden başka bir şey değil.
Muhtar belgesiyle alınacak ve taşınacak emval, her ne suretle olursa olsun,
mutlaka ormana tasallutu beraberinde getirecek ve devlet ormanlarının yok
edilmesine, büyük çaplı çevre sorunlarının doğmasına sebep olacaktır.
Kısaca toparlamak istiyorum; kusura bakmayınız. Arkadaşlar, burada, AKP
Grubuna seslenmek istiyorum. Geçen görüşme sırasında, Peygamber Efendimizin bir
hadisi şerifinden bahsettim, hepiniz alkışladınız; ama, söyleminizle eyleminiz
birbirine uymadı. Alkışladınız, doğru dediniz alkışlayarak; ama, oy verirken
reddettiniz. Lütfen, rica ediyorum; bu akşam evinize gideceksiniz;
çocuklarınızın yüzüne baktığınız zaman "ben, bugün, sizin, gelecekte çevre
sorunu olmayan, müreffeh, mamur bir Türkiye'de yaşamanız için gerekli oyu
verdim" diyebilecek misiniz? (AK Parti sıralarından
"Diyebiliriz" sesleri) Yattığınız zaman yatağa, yastığa başınızı
koyduğunuz zaman, ben bugün ülkem için gerçekten hayırlı bir iş yaptım
diyebilecek misiniz?
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Aynen öyle diyeceğiz.
MEHMET IŞIK (Devamla) - Evet, anlayış meselesi; inşallah, öyle oy
verirsiniz, temenni ediyorum ki, bu açıdan oy verirsiniz ve ben inanıyorum ki,
AKP'li arkadaşlarım, devlet ormanına, devlet mülkiyetine, ortak değerimize
zarar verecek bu yasaya geçiş vermeyecektir.
Bu vesileyle, CHP Grubu adına bu yasaya olumlu oy vermeyeceğimizi
özellikle belirtmek istiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Cemal
Uysal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
6831 sayılı Orman Kanununda değişiklik yapılmasını içeren ve
görüşülmekte olan bu kanun, esas itibariyle, orman sınırları içerisinde tapulu,
orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleriyle özel mülkiyette
bulunun kızılağaçlar ile aşılı kestanelerin, Orman Kanunundaki istisna
hükümleri kapsamına alınarak, kızılağaç ve aşılı kestane yetiştiriciliğinin;
yani, üretiminin teşvik edilmesi; ayrıca, bu yerlerden yararlanma şartlarının
özel bir rejime tabi tutularak devletten; yani, orman idaresinden alınıp,
muhtarların inisiyatifine verilerek kolaylaştırılması ana düşünce ve
felsefesine dayanmaktadır.
Bunların haricinde, kanun, muhafaza ormanı ve millî park alanlarının
yanı sıra, tabiat parkları ve tabiatı koruma alanlarında 6831 sayılı Kanunun 2
nci maddesinin (B) bendine göre uygulama yapılamayacağı hükmünü içermekte, bu
uygulamalarla orman sınırları dışında kalmış yerlerin yeniden orman rejimi
içine alınması imkânını getirmektedir. Mevcut para cezaları yetersiz kaldığı
için kaçak orman emvali ticaretini önlemek, ormanların tahribini engellemek
amacıyla cezaların miktarı da artırılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, kızılağaç ve aşılı kestanelerin 6831 sayılı Orman
Kanunu kapsamı dışına çıkarılmasıyla, orman alanlarında azalma değil artış
olacağına inanıyoruz. Ülkemizde mevcut 100 000 hektar kızılağaç alanının sadece
yüzde 3,1'i, yani, 350 hektarı özel mülkiyettedir. Bunu küçümsemiyoruz; sadece,
çok az olduğunu, bunun sebebininse, bu konudaki yasakçı hükümler olduğunu
belirtmek istiyoruz. Bu kanun çıktığı takdirde, kızılağaç ve aşılı kestane
alanlarının çok daha artacağına inanıyoruz.
Karadeniz Bölgesine ait bir ağaç türü olan kızılağaç, genellikle fındık
bahçelerinin, çay bahçelerinin içinde ve dere kenarlarında küçük ve dağınık
kümeler halinde seyrek olarak bulunmaktadır. Halkımız, kendi tapulu arazisinde
büyümekte olan kızılağacı yetiştirmekten ve büyütmekten âdeta korkmaktadır.
Fidanları büyüdükten sonra kesmesi durumunda devletle, yani orman idaresiyle
başı derde girecektir.
Halkımızın kendi mülkünde bulunan ve 3 hektarı aşmayan ormanlardan
mevzuata göre kesim yapma imkânı mevcuttur; ama, bu, öyle kanunda yazılı olduğu
gibi işlememektedir. Halkımızın devletle ihtilaflı olduğu, en çok sıkıntı çektiği
konulardan birinin de orman alanlarıyla ilgili olduğunu hepimiz gayet iyi
bilmekteyiz. Vatandaşlarımızın kendi mülklerinde bulunan kızılağaç ve aşılı
kestaneleri dikip yetiştirmesine, istediği gibi tasarrufta bulunmasına imkân
verildiği takdirde, bu alanların bugünkünden çok daha fazla artacağından
şüphemiz olmamalıdır.
Ormanların bir ülke için ne kadar önemli olduğunu çok iyi bilmekteyiz ve
ormanlarımızın genişletilmesi, gelişmesi ve korunması, partimizin temel görevi
ve politikasının ana hedefidir; ancak, ekonomik alandaki yasaklar, tarih
boyunca, hangi alanda olursa olsun, üretimi sınırlamış, refaha ulaşmayı
engellemiştir. Tarih boyunca devlet otoritesini elinde bulunduranlar, çeşitli
nedenlerle, ekonomik faaliyetleri, ticarî faaliyetleri ve sanat faaliyetlerini
kısıtlamışlardır. Bunun en son örneğini, kolektivist ekonomilerde, bundan yirmi
otuz sene evvel çöken kolektif ekonomilerde gördük ve bu ekonomilerde, üretim
cezalandırıldı, üretimin artması yasaklandı, kişilere inisiyatif tanınmadı ve o
ülkelerin ne hale geldiğini, en sonunda nasıl çöktüklerini hep birlikte gördük.
Özel bir ağaç türü olan kızılağaç ve aşılı kestanelere getirilen
serbestî, hiç şüphemiz olmasın, bu ağaçların üretimini, yetiştirildiği alanları
artıracaktır. Özellikle belli bir rakımın üzerinde tesis edilmiş olan verimi
düşük marjinal fındık alanları, bu kanunla, büyük ölçüde kızılağaçlığa
dönüşecektir; çünkü, fındık bahçeleri, 600'ün üzerindeki rakımda, maalesef,
verimli olmamakta; buna mukabil, kızılağaçlar daha yüksek rakımlarda daha büyük
alanlarda gelişmekte ve büyümektedir. Bu bakımdan da, fındığın yerine,
alternatif ürün olarak, bir ikame ürün olarak kızılağaç gelişecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanundaki ikinci temel değişiklik
ve yenilik, 1 inci maddede yapılan değişikliğin bir yerde doğal bir sonucu,
ürünüdür ve onu tamamlar niteliktedir. Kızılağaç ve aşılı kestane ağacı
sahiplerinin her türlü yapacak ve yakacak ihtiyaçları için yapacakları
kesimler, 6831 sayılı Kanun kapsamındaki keşif, damga ve nakliye işlemlerine
tabi olmayacak; bu konularda, muhtarlar tarafından belge düzenlenecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanımızın bu
kanunu onaylamama gerekçesinde, kızılağaçların bu değişiklikle tahrip edileceği
ve bunun da erozyona sebep olacağı belirtilmektedir. Şüphesiz, bu, Sayın
Cumhurbaşkanımızın takdiridir; ancak, hayatı Karadenizde geçmiş, bölgeyi ve
kızılağacı çok iyi tanıyan bir kişi olarak şunu belirtmek istiyorum: Şüphesiz
ki ormanlar, yağış rejimi, ekoloji ve erozyonun önlenmesi bakımından çok
önemlidir; ancak, Karadenizde erozyonu önleyen esas bitki örtüsü, ormanlar
kadar, maki türü bir ağaç olan, meyve ağacı olan fındıklıklardır, çay
bahçeleridir ve hatta araziyi kaplayan ve tüm yıl boyunca canlılığını koruyan,
kurumayan güçlü çayır örtüsüdür. Özel mülklerdeki -300 hektar gibi- küçük bir
alanın, kümeler halinde, seyrek bir vaziyette bulunan kızılağaçların, 2 000
kilometrelik Karadeniz sahilinde ve milyonlarca dönüm arazide erozyonu önleme
gibi bir fonksiyonu olup olmayacağını takdirlerinize arz ediyorum. Bu kanun
değişikliği sonucu kızılağaç ormanlarının tahrip olmayacağına, aksine, daha da
genişleyeceğine inanıyoruz.
Bu nedenlerle, bu kanunu Grup olarak
desteklediğimizi ifade eder, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uysal.
Madde üzerinde, şahsı adına Edirne Milletvekili Necdet Budak söz
istemişlerdir.
Buyurun Sayın Budak. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 274 sıra
sayılı, Orman Kanununda yapılacak değişiklikle ilgili kanunun 1 inci maddesi
hakkında, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve televizyonları
başında bizleri izleyen izleyicileri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanunla yapılmaya çalışılan, vatandaşımıza
destek olma ve onların sosyoekonomik durumunu iyileştirmek ise, bunu, kızılağaç
ve kestane ağaçlarının orman ağacı sayılmamasına izin vererek yapmak
olmamalıdır; çünkü bunun telafisi imkânsızdır. Bu, kızılağaç ve kestane
ağaçlarından oluşan doğal ormanlarımızı tahrip etmeden, koruyarak, köylerde
zaten var olan arıcılık faaliyetleri modernleştirilerek canlandırılabilir ve
başka alternatiflerle gelir kaynakları sağlanabilir.
Kızılağaç konusunda aylardır basında değişik haberler almaktayız.
Bunlardan biri ve önemli olanı Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler'in
yöneticiliğini yaptığı bir şirketin bu kızılağaç yağmalamasında öncülük yaptığı
iddiasıdır. Sayın Bakanı bu konuda açıklama yapmaya ve kızılağaç yağmasına dur
demeye çağırıyorum.
Değerli milletvekilleri, ormanla ilgili düzenlemeler partimiz
programında yer almaktadır. Biz, seçim beyannamesinde köylüyü, devletle davalı
olmaktan kurtaracağız sözü verdik ve biz bu sözümüzün arkasındayız. Eğer biz
iktidar olmuş olsaydık, biz, köylüye, ama sadece orman köylüsüne bu arazileri
bedava dağıtacaktık. Ancak, bu yasa tasarısıyla, dönümü 5 000 dolardan, tüccar
siyasetiyle, 300 dolar geliri olan çiftçilerin bu arazileri almaları mümkün değildir.
Anayasamızda ormanlarla ilgili değişiklik teklifi olduktan sonra,
yangınlar Akdeniz, Ege Bölgesi ve Adalarda çoğalmıştır. Buradan bir ders
çıkarmamız lazım. Sayın Bakan da burada bunun kasıtlı olduğunu ifade etti.
Kasıtlı ise, nedir, bunun tanımlanması gerekir. Eğer yağmacılar bu
uygulamalarla bir özentiye varıp buraları yakıyorlarsa bunların önleminin
alınması gerekir. Kızılağaç ve kestane ağaçlarının orman kapsamı dışına
çıkarılmasından ancak üç beş kişi yararlanabilir. Bu ağaçlar erozyon için çok
önemlidir ve Trabzon'da yaşanan sel felaketini, çamur deryasını, Isparta'da 47
vatandaşımızın vefatını, İzmir Bayraklı'daki vefatları unutmayalım.
Arkadaşlar, yasalar çıkarılırken iyice irdelenmeli, iyice düşünülmeli ve
iyi karar verilmeli. Yoksa, her seferinde olduğu gibi, Cumhurbaşkanından ders
almak zorunda kalabilirsiniz!
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz diyoruz ki, ilkokuldaki
yavrularımızın ormanla ilgili söylediği küçük şiiri bütün yüreğimizle seviyoruz
ve destekliyoruz. Eğer müsaade ederseniz, çok kısa bu şiiri dile getirmek
istiyorum. Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin ormana bakış açısını dile getiriyor.
"Kestane, gürgen, palamut,
Altı yaprak, üstü bulut,
Gel sen burada bu derdi unut,
Orman ne güzel, ah ne güzel."
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz böyle derken, buna karşın, AKP Grubu
olarak sizler de, ormana bakış açınızı, ısrarla şu dizelerle söylemeye devam
ediyorsunuz ve diyorsunuz ki:
"Baltalar elimizde,
Uzun ip belimizde,
Biz gideriz ormana,
Yok etmeye ormana."
Bakalım, hayırlısı, ne olacak! (CHP sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hâlâ ilkokulda mısınız?!
NECDET BUDAK (Devamla) - Dinleyin arkadaşlar; bilimsel konuştuk dikkat
çekmedi, böyle konuşacağız, siz bundan anlıyorsunuz!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, oturduğumuz yerden müdahale
etmeyelim.
Buyurun Sayın Budak.
NECDET BUDAK (Devamla) - Ormanla ilgili bu kanun, ne oluyor da
Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderiliyor? Siz, Türkiye Büyük Millet Meclisi
ile Cumhurbaşkanı arasında pingpong maçı mı yapıyorsunuz?!
Eğer, bu düşünceleri değerlendirirseniz, TEMA Vakfı gibi sivil toplum
örgütleriyle işbirliği halinde olursanız -gerçi üniversitelerle aranız pek iyi
değil; ama- üniversitelerdeki bilim adamlarının düşüncelerini alırsanız, bu
kanun, çok daha detaylı bir şekilde, çok güzel bir şekilde, burada
irdelenebilir.
Diyorsunuz ki, "biz referanduma gideriz." Sayın Bakan da bunu
açıkladı, referanduma gidebiliriz diye.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECDET BUDAK (Devamla) - Bitiriyorum...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Budak.
NECDET BUDAK (Devamla) - Biz de bu gelişmeler üzerine diyoruz ki, eğer
referanduma gideceksek gidelim; ama, anladığım kadarıyla, yaptığınız
araştırmalarda gördünüz ki, yüzde 50'nin altında bir destek alıyorsunuz ve
ormana yüzde 18,5 oranında destek alıyorsunuz; belki de, hükümetin tartışmalı
hale geleceğini düşünerek, bundan vazgeçiyorsunuz.
Arkadaşlar, bu konuda AKP Grubunun yanlış yaptığını düşünüyorum. Bunu
lütfen kabul edin; tüm bilimsel açıklamalar bunu ortaya koyuyor. O zaman,
gelin, bu kanunu geri çekin.
Geçen hafta Beşiktaş-Galatasaray maçı vardı, 0-0 berabere bitti; ancak,
her zaman centilmen olarak övdüğümüz Beşiktaş Kulübü -içinizde Beşiktaşlılar
vardır- adına, Başkanı, Galatasaraya iyi bir ev sahipliği yapamadığını
düşünerek, çıkan olaylardan dolayı Galatasaray Teknik Direktöründen ve
Galatasaray camiasından medenî bir şekilde özür diledi. Bu, çok güzel bir olay;
bu, size de örnek teşkil etmeli, siz de hata yaptığınızı kabul edin ve kanunu
geri çekin; çünkü, bu ülke hepimizin. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
Türkiye'nin taşının da, suyunun da, toprağının da, ormanının da altın olduğunu
düşünüyoruz ve bu millî servetimize sahip çıkmak zorunda olduğumuza inanıyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Budak.
Madde üzerinde, şahsı adına Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün söz
istemiştir.
Buyurun Sayın Üstün.
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
getirilen kanunla, daha önce de 2/B'de yapıldığı gibi, orman kıyımına aynen
devam edilmektedir. 2/B'den sonra, turizmin gözbebeği olan Muğla, Çanakkale ve
Adalar'da çıkan yangınları hepimiz biliyoruz. Bodrum'da mahallî bir gazete
"sabotaj kokusu var" diye yazıyor. Gazetenin haberi, "geçtiğimiz
hafta 7, bu hafta 5 yerde birden aynı saatlerde çıkan orman yangınları, olayda
sabotaj olduğu iddialarını güçlendirdi" şeklinde.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımız, geçen haftaki basın toplantısında,
orman yangınlarının geçen yıla göre sayıca yüzde 50 arttığını; ama, yanan
alanların az olduğunu ve bunu sevindirici bir olay olarak gördüğünü basın
karşısında beyan etti, fakat, geçen yaz, maalesef, ama maalesef, Muğla'nın
sahil kesimlerinde, özellikle deniz manzaralı orman alanlarında çıkan
yangınlarla çok sık karşılaştık.
Bunun yanında, bu yangınlar sonucunda, Anayasamız gereği, yanan
alanların işgal edilemeyeceği, buraların Orman Bakanlığının tasarrufunda
yeniden ağaçlandırılacağı konusunda beyanatlar verildi; ama, maalesef, kamuoyu
Anayasanın bu maddesiyle ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığı için yanmalar
devam etti.
Şimdi, kızılağaçla ilgili olarak, basında yer alan şu habere değinmek
istiyorum: "Kızılağaç yasası en çok Çamsanı sevindirecek." Basında
yer alan haber... Sayın Bakanın da daha evvelden Çamsanda görev aldığı ve
Çamsanla beraber çalıştığı şeklinde basında yer alan beyanatlar var. Bunun
doğru olup olmadığı hakkında Sayın Bakandan açıklama istiyorum.
İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Hangi bakan?!
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Orman Bakanımız.
ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Yanlış biliyorsun!
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çıkardığınız yasaların
Anayasaya uygunluğu konusunda, burada, çoğu kez, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerince uyarıldınız; ama, Anayasaya
uygun olmayan yasalar, önce Cumhurbaşkanımızdan, daha sonra da bizim
müracaatımızla Anayasa Mahkemesinden geri döndü. Anayasayı geçin diyorsunuz,
değil mi! Çoğunluk ne isterse onu yapar bilinciyle hareket ediyorsunuz; ama,
gördüğünüz gibi, Anayasa Mahkemesinden dönen yasalarla da kamuoyu önünde ne
durumlara düştüğünüzü çok iyi biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, 1980 yılıyla birlikte Türkiye'de bir özelleştirme
furyası başladı, her yer özelleştirildi; ama, bugün, özelleştirmeyle ilgili
raporlara baktığınız zaman, Türkiye'nin özelleştirmeden hiçbir şey kazanmadığı,
Türkiye'nin özelleştirme sonucunda çok şey kaybettiği ortaya çıktı. Sizin
iktidarınız döneminde, orman alanlarını, SİT alanlarını, kıyılarımızı, sahillerimizi
yağmaya tabi tutan bir satma furyasıyla karşı karşıyayız. Bu sattığınız
alanlardan sonra, geriye satacak hiçbir şey kalmayacak, o zaman ne
yapacaksınız; onu merak ediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımızın bu yasayı geri gönderme tezkeresini okuduğunuz
zaman -ki, zannetmiyorum, çoğunuz okumadınız- bir hukuk dersi olduğunu, bir
anayasa hukuku dersi olduğunu, sanırım hepiniz öğrenmişsinizdir.
Değerli arkadaşlarım, dün, burada, yolsuzluklarla ilgili konuşmalar
yapılırken, bizim Gruptan bazı arkadaşlar, kabul ettiğiniz, çıkardığınız
yasaları saydılar. Ben de, ibretle ve vahametle o konuşmaları dinledim.
Çıkan yasalardan, bazen, sayın bakanlarımızın bile haberi yok.
Özellikle, bu kızılağaçlıklar ve aşılı kestaneliklerle ilgili yasaya ilişkin,
14.9.2003 tarihinde Sayın Maliye Bakanımıza bir soru yöneltilmiş; Sayın
Bakanımızın bu yasadan haberi yok.
Tüm sivil toplum örgütlerinin, bu yasanın bir doğal felaketler zincirine
yol açacağı konusunda uyarıları var. Özellikle Karadeniz Bölgesinde, TEMA'nın,
Orman Mühendisleri Odasının ve sivil toplum örgütlerinin bu konuda çeşitli
uyarıları var.
Değerli arkadaşlarım, biz komisyonda bu yasayı konuşurken, Çevre ve
Orman Bakanlığı üst düzey yetkilisinin söylediği şu sözler ne kadar elim, ne
kadar vahim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Üstün.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çevre ve Orman Bakanlığı temsilcisinin sözleri: "Şimdi, benim özel
mülkiyetimde olan yerimde, orman sayılmayan bu yerimde, ben, herhangi bir şey
yetiştiriyorum ve az önce arz ettiğim gibi gayet açık; domates, biber, fasulye
yetiştiriyorum veyahut kabak yetiştiriyorum. Ben, bunları istihsal edip, pazara
götürürken, herhangi bir kimseden veya Tarım Bakanlığından izin alıyor muyum;
almıyorum."
Bu, Çevre ve Orman Bakanlığı en üst düzey yetkilisinin, ormanı
korumakla, Türkiye ormanlarını zenginleştirmekle görevli olan kimsenin
söylediği bir söz!..
Değerli arkadaşlarım, kızılağaç ile kabak arasında ne gibi bir benzerlik
var; hayretle izliyorum.
Bir de, 1997 Nairobi Konferansı sonucunda açıklanan bilgiler ve raporlar
var. Bunda deniyor ki -daha sonra NASA da buna katılıyor- Türkiye 2010 yılında
çölleşecek. Hepinizin dikkatini buraya çekmek istiyorum. Bugün, İç Anadoluda
-çok alanda görüyoruz- erozyona uğramış, çölleşmiş dünya kadar alan var. Biz,
bu alanları ağaçlandırmak ve yarınlarımıza miras bırakmak zorundayız.
Esas olarak, orman köylülerinin sorunlarının araştırılması amacıyla
kurulan bu komisyonun çalışmaları sona ermeden bu yasanın buraya gelmesi
düşündürücü. Eski Beyoğlu Belediye Başkanımız Sayın Nusret Bayraktar bu
komisyonun başkanlığına seçildi. Kendisini kutluyorum; ama, merak ediyorum
Sayın Başkanım, Kadıköy'ün mü, Beykoz'un mu sorunları araştırılacak?!
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Türkiye'nin sorunları araştırılacak.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.
1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13. - 6831 sayılı Kanunun 116 ncı maddesinin birinci fıkrasının
(A) bendinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve (B) bendinin
birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
(Ç) ve (E) bentlerinde yazılı yerlerden, (D) bendindeki şehir
mezarlıklarından, (H) bendindeki her nevi meyveli ağaç ve ağaççıklarla örtülü
yerlerden (kızılağaçlıklar ile aşılı kestanelikler, fıstık çamlıkları ve
palamut meşelikleri hariç), sahipleri her türlü zâti ihtiyaçları ve pazar
satışları için hiçbir kayıt ve şarta tâbi olmadan kesim ve taşıma yapabilir.
Kızılağaçlıklar ile aşılı
kestaneliklerin sahiplerinin her türlü yapacak ve yakacak ihtiyaçları ile pazar
satışları için yapacakları kesimler; keşif, damga ve nakliye işlemlerine tâbi
olmayıp köy muhtarlığınca düzenlenecek belge ile yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay; buyurun.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, değerli mesai
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kızılağaç ve aşılı kestanelik yasası diye de bilinen, Cumhurbaşkanı
tarafından tekrar görüşmek üzere iade edilen yasanın 13 üncü maddesi için yüce
huzurunuzdayım; ancak, maddeye geçmeden önce, Sinop'ta bir değerli
hemşerimizin, Ömer Sütçü'nün hükümet için söylediği bir şeyi bilginize sunmak
istiyorum. Gerçi, bunu tünelli geçiş projesi için söyledi; ama, bu kanuna da çok
uyuyor. Boyabatlı Ömer Sütçü der ki: "Bu iktidar, ameliyat masasındaki
hastayı bırakmış, poliklinikteki hastayla uğraşıyor." Ömer Sütçü aynen
böyle söylüyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar -Sayın Bakana da biraz önce verdim, Grup
Başkanvekillerine de verdim- bakın, bu, tüm dünyada ve dolayısıyla Türkiyemizde
yaşanan kestane kanserinin fotoğraflı belgesidir. Şimdi, siz, bu kestane
ağaçlarını, iktisadî olarak, çok gerekli, çok yararlı kestane ağaçlarını
kurtarmak yerine, bu hastalığı iyileştirmek yerine temelli çözüm, satalım,
keselim, yok edelim, bitsin anlayışı içindesiniz!.. Getirilen 4965 sayılı
Kanunla, 6831 sayılı Orman Kanununun bazı maddelerini tadil ediyorsunuz.
Şimdi, bir ağacın orman ürünü mü, değil mi tartışmasının kanunla
bitirildiği belki dünyada başka örnek yok. Bu işin bilimi var, fenni var; uzun
süren araştırmalar, incelemeler, tartışmalar gerektiren bir hadisedir. Özetle,
şimdi bu kanunu birçoğunuzun okumadığını da bildiğim için, kısaca arz etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, 1956 yılındaki 6831 sayılı Kanunla orman vasfı
sayılacak ve sayılmayacak ağaçlar, bitkiler sınıflandırılmıştır ve bu çerçevede
aşılı kestane ve kızılağaç, orman ürünü olarak belirlenmiştir. Şimdi, bir
kanunu değiştirivererek Türkiye'de 1 000 000 dönüm kızılağacı orman vasfının
dışına çıkaracaksınız, ona yakın aşılı kestaneliği de orman vasfının dışına
çıkaracaksınız. Şimdi, dışına çıkarmakla kalmayacaksınız... Anayasanın 169 uncu
maddesi diyor ki, ormanların denetimi, tümüyle, her bakımdan, her boyuttan,
devlete aittir. Fıstık çamı ile meşe palamudunun satışında, yine, orman
idaresinin bilgisini gerekli göreceksiniz; ama, köy tüzelkişiliğinin iki satır
yazısıyla -tabiri caizse- menşei şahadetname gibi basit bir belgeyle 1 000 000
dönüm kızılağacı satabileceksiniz! Bunu anlamak mümkün değildir; bu, doğru da
değildir.
Şimdi, 13 üncü maddeyle yapılmak istenen, yani yasanın 116 ncı
maddesinin değişikliğiyle yapılmak istenen budur. Bunun ne gibi sakıncaları
var; çokça sakıncaları var. Bir kere, bütün ormanların gözetimi devlete ait
ilkesini yok sayacağız. Saymamalıyız. Bugün bu kararı bu Meclis alırsa, yarın
hükümetten gelen bir tasarıyla köknar ağacının, öbür gün gürgen ağacının, daha
öbür gün meşe ağacının da orman ürünü sayılmamasını kabul mü edeceğiz? Böyle
bir şey olabilir mi? Bu ağaçların ekolojik denge unsuru bakımından, özellikle
kestanenin çok büyük önemi var, aynı şekilde, kızılağacın da tabiî ki.
Söz konusu ağaçlar daha çok Karadeniz Bölgesindedir ve Karadeniz
Bölgesinde orman kadastrosu yüzde kaç nispetinde gerçekleşti, bilen var mı;
vardır tabiî; en maksimumu Trabzon'da, yüzde 12. Orman kadastrosunu
bitirmemişsiniz, böyle bir işe girişiyorsunuz. Bu, devletle halk arasında zaten
binlerce olan orman muhakemeleri dosya sayısını onbinlere, belki milyonlara
çıkarmaya vesile olacaktır, başka bir işe yarayacağını düşünemiyorum. Bölge
halkı zaten devletle mahkemelik; bu uygulama, bir yeni kaos yaratılmasına sebep
olacaktır.
Karadeniz Bölgesi, Türkiye'nin akciğeridir; doğru, bunu herkes kabul
ediyor. TEMA da, sürekli ulusumuzu ve bizleri uyarıyor "Türkiye çöl
oluyor" diyor. Türkiye çölleşmesin diyoruz. Bu yasa, Türkiye'nin çölleşme
sürecini hızlandırmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Bu yasa kabul
edilirse, Karadenizde yaşanan sel felaketleri daha çok artacak; çatıya biraz
yağmur düştüğünde, Karadenizliler "bu gece yine sel mi olacak"
kâbusuyla sabahlara kadar uykusuz kalacaktır.
Açıkça söylemek lazım; yasalar, bir kurallar manzumesidir; ama, yasaları
koymak sorunu çözmez. Bu yasanın yanlış uygulanmayacağı, istismar edilmeyeceği
düşünülebilir; ama, her ağacın dibine bir jandarma dikme, bir ormancı dikme
şansı yoktur. Heyelan, erozyon vakaları -Karadeniz Bölgesinde zaten sıkıntıdır biliyorsunuz-
daha yoğunlaşacaktır. Biraz önce sayın vekil söyledi; son derece meyilli bir
arazi yapısı var Karadenizde. Fındık üretimini bitirdik, kızılağaçları da
bitirirsek, Karadeniz Bölgesi İç Anadoluya benzer, coğrafya olarak.
Bu şudur: Siz "Karadeniz Bölgesinde yaşayan herkes, cumburlop
Karadenize kaysın, insin" diyorsanız, buyurun, bu yasayı hep beraber
çıkaralım. Bu gidişin sonu odur.
Ben, daha önce de söyledim, Erfelek'teki evimden çıkınca, 50 metre
gitmeden ormanın içine giriyorum. Ben, orman bölgesi çocuğuyum. Bunu
samimiyetle ve içtenlikle söylüyorum; iktidarın getirdiği bir yasaya karşı
olmuş olmak için burada konuşmuyorum.
Değerli arkadaşlar, orman varlığımız, on yıl önce, oran olarak -çocuklara öğretirdik ilkokullarda-
dünyadaki oranla aynıydı. Dünyanın orman varlığı yaklaşık yüzde 26, Türkiye'nin
de orman varlığı yüzde 26 idi. Bugün geldiğimiz noktada -bu, AKP'nin kabahati
değil- dünya orman varlığı, bendeki kaynaklara göre, yüzde 34 civarında; yani,
artmış, Türkiye'nin orman kaynakları da yüzde 24'lere inmiş. Bu dengenin daha
fazla açılması, bozulması, bu makasın daha fazla açılması, ülkemiz açısından,
çocuklarımız açısından doğru değildir diye düşünüyorum. Zaten aleyhimize
bozulan bu dengeyi, bu yasayı da geçirerek daha çok aleyhimize bozarak,
çocuklarımızdan emanet aldığımız güzel ülkemize yazık etmemeliyiz diye de
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bu yasa çıkarsa, deprem riski de artabilir
burada!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sorunuza cevap vereyim ben şimdi. Zaten
yasalarımızda -Sayın Bakan da bilir, anlatacaktır da- özel mülkiyete ait
yerlerde tapulu kesim olanağı var; yani, bir şey yapacaksa sayın hükümet,
tapulu kesimle ilgili mevzuatı kolaylaştırıcı bir hale getirsin. Tapulu kesim
mevzuatını biraz kolaylaştırabilirsek, sorun büyük çapta çözülecektir. Diğer
yandan, kesilenlerin yerine ağaç dikileceğine dair bir hüküm de yok; olsa da,
bunun pek pratiğinin olmadığını biliyoruz. Türkiye'de ağaç dikme işi, özel
belli kurumların dışında, milletimizin çok alışkın olmadığı bir hadisedir;
yani, biraz önce, iktidarın sayın sözcüsünün dediği gibi, Karadenizin
yükseklerindeki fındıkları sökeceğiz, burada kızılağaçlar kendiliğinden
bitecek... Evet, kızılağaç, doğanın her yerinde kendiliğinden yetişebilen bir
ağaçtır; ama, ağaçlandırma da ciddî bir iştir. Demin söyledim, dünyadaki orman
oranının artması, diğer ülkelerin ciddî şekilde ağaçlandırma çalışmalarıyla
ilgilidir. Bizde böyle bir çalışma yok, olacağını da zannetmiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan, diğer arkadaşlara göstermiş
olduğunuz toleransı, sanıyorum, bana da göstereceksiniz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Değerli arkadaşlar, özetle, bu kestane ve
kızılağaçları orman vasfının dışına taşırsak olacak şudur: Bir kere, Bülten
Sokak ile Tunalıhilmi'nin kesiştiği yerdeki kestane kebapçısından bir daha
kavrulmuş kestane alamayacaksınız, kestane yiyemeyeceksiniz.
Bakın, demin Sayın Bakan arz etti, 1974 yılında sadece Erfelek'te 3 000
ton olan kestane rezervi -yani, hal yerindeki çıkış rakamlarına göre
söylüyorum- bugün itibariyle 300 tona düşmüştür. Bunlar resmî rakamdır. Bu,
trilyonların milyarlara düşüşü demektir. Bu yasa böyle geçerse, milyarlar
milyonlara düşecektir; bir kayıptır.
Kızılağaç, hem ekolojik denge bakımından hem kullandığımız sanayi hammaddesi
olma özelliği bakımından hem yapacak ve yakacak olması özelliği bakımından hem
her yerde rahat yetişebilen bir ağaç olması özelliği bakımından, orman vasfı
içerisinde tutulmalıdır. Yani, çok temel sorunları varken orman köylüsünün,
ağaçlandırmak gibi çok önemli bir sorunu varken bu ülkenin, neden böyle bu iki
ağaç seçilerek, biz bunları orman vasfının dışına çıkarıyoruz; böyle ısrarcı
bir iddiayı sürdürmenin mantığını ben anlamıyorum.
Karadeniz Bölgesinde dört tane taşın üzerine konulmuş tümü ahşap evler
vardır. Bu evlerin yan duvarları birinci sınıf eski kerestedir; diğer kısımları
da yapacak ve yakacaktır. Bu evler daha sonra elektrik tesisatıyla döşendiği
için, her yıl, sadece Sinop'ta, yangından dolaylı 20-30 insanımız ölmektedir.
Bu evler hijyenik açıdan da oturulma noktasının çok dışına çıkmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.
Bu konuda 1987 yılında Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığının bir tamimi
vardır. Sayın Bakana rica ettim; gelin, siz de rica edin, bu tamimi kaldıralım
da, Karadeniz Bölgesindeki şu ahşap evlerin ekonomiye kazandırılmasını
sağlayalım, çürüyen kestane ağaçlarının ekonomiye kazandırılmasını sağlayalım;
ama, bu yasayı doğru bulmuyoruz. 1 inci maddeyle, kestane ve kızılağacı orman
vasfı dışına çıkarıyorsunuz, 13 üncü maddeyle de muhtarın iki satırlık
yazısıyla sevk ve satış yetkisi veriyorsunuz. Doğruysa, buyurun bu kararı
verin; değilse, yanlıştan dönelim.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Ersoy
Bulut; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
ERSOY BULUT (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 274 sıra
sayıyla görüşülmekte olan ve 6831 sayılı Orman Kanununda yapılacak değişiklikle
ilgili kanun tasarısının 13 üncü maddesi hakkında söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi, en içten duygularla, şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, görüşmekte olduğumuz Orman Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Yüce Meclisin Birinci Yasama Yılında görüşülmüş ve Sayın
Cumhurbaşkanının onayına sunulmuş, ancak, çok haklı gerekçelerle, kanun bir kez
daha görüşülmek üzere Yüce Meclise iade edilmiştir. Gerek komisyon raporunda
gerekse şu ana kadar yapılan görüşmelerde, çok yerinde olan tespitlerin iktidar
kanadınca hiç dikkate alınmadığı görülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, 6831 sayılı Orman Kanununun 1 inci maddesi ormanın
tanımını yapar ve der ki: "Tabiî olarak yetişen veya emekle yetiştirilen
ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır." Aynı
maddenin istisna bentlerinde ise hangi yerlerin orman sayılmayacağı
belirtilmiştir.
Anayasamızın "ormanların korunması ve geliştirilmesi" başlığı
altında 169 uncu maddesinde ise "Devlet, ormanların korunması ve sahaların
geliştirilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır (...) Bütün
ormanların gözetimi devlete aittir (...) Orman sınırlarında daraltma
yapılamaz" denilmektedir.
Yasama görevini yerine getirirken özenli ve dikkatli davranmak,
kurumlararası çatışmaya meydan vermemek amacıyla, yasalarda yapmak istediğimiz
değişikliklerin temel yasalarla çatışmamasına, kamu vicdanının yara almamasına
özen gösterilmesi gerektiğine inanmaktayım. Ancak, ne yazık ki, üzerinde
tartıştığımız bu tasarı da, bundan öncekilerde olduğu gibi, temel yasalarla
çatışmakta ve kamu vicdanını yaralamaktadır.
Bu tasarının 1 inci maddesiyle kızılağaç ve aşılı kestaneler orman
tanımı dışına çıkarılmakla orman tanımı değiştirilmekte, görüşmekte olduğumuz
13 üncü maddeyle de, kesim ve taşıma kolaylığı getirilerek, Bakanlık uhdesinde
bulunan yetki, muhtarlıklara devredilmek suretiyle bir Anayasa suçu
işlenmektedir.
Orman kavramı kanunda tanımlanmakla birlikte, bir yerin orman olup
olmadığı belirlemesinin tespiti oldukça güçtür ve teknik bir iştir.
Sayın milletvekilleri, Doğu Karadeniz Bölgesinde kadastrosu yapılmış
orman arazisi, toplam alanın ancak yüzde 10'u civarındadır; yani, nerelerin
devlete, nerelerin özel mülkiyete ait olduğu kesinlik kazanmamıştır. Bölgede,
yoğun mülkiyet problemi yaşanmaktadır. Böyle bir problemin varlığını bile bile,
orman idaresini devreden çıkarıp, sadece muhtarların vereceği bir belgeyle
kesim ve taşıma yapılması, ormansızlaşmaya, erozyona ve sonucunda da
topraksızlaşmaya neden olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, Doğu Karadeniz Bölgesinde, son yıllarda sık sık
yaşadığımız sel felaketlerini ve toprak kaymalarını hatırlatmak isterim. Söz
konusu değişiklik, belki birkaç kişinin problemini çözebilecek; ancak,
çözdüğünden daha büyük toplumsal boyutta problemlere de zemin hazırlayacaktır.
Yine, getirilmesi düşünülen bu değişiklik, suiistimallere davetiye
çıkaracak niteliktedir. Bugün bile kaçak kesim ve nakliyenin önüne
geçilememekte iken, muhtardan alınacak bir belgeyle kesim ve nakliyenin
gerçekleştirilmesi ise, ancak art niyetli insanlara kolaylık sağlayacaktır. O
nedenle, her türlü kesim ve nakliye işinde, orman idaresini devreden
çıkarmayalım; çıkarmayalım ki, kızılağaç ve aşılı kestanelerin katliamına neden
olmayalım.
Değerli arkadaşlarım, basından izlediğim kadarıyla, bu konunun gündeme
gelişinde, belli sermaye gruplarının kendilerine daha ucuz hammadde sağlama
çabalarının yattığı izlenimini edindim. Eğer bu gerçek ise, şuna dikkatinizi
çekmek isterim: Çıkarları için çaba sarf ettiğiniz bu küçük zümrelerle
birlikte, geniş halk kitlelerinden de oy alarak parlamenter oldunuz. Çıkarları
için çaba harcadığınız bu küçük zümreler, sizin seçmen tabanınızda azınlığı
oluşturmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, komisyon raporundaki lehte görüşlerin hiçbirine
katılmadığımı belirtmek isterim. Bu görüşleri, tamamen, yukarıda belirttiğim
haksız değişiklikleri haklı kılmak için zorlanarak söylenmiş görüşler olarak
nitelendiriyorum. Bu raporun en dikkat çeken yanı da, "erozyonun nedeninin
sadece ağaçların kesilmesinden kaynaklanmadığı, başka faktörlerin de rol
oynadığı, zaten bodur bitki ve ağaçların toprağı iyi tutmadığı" görüşüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bulut, sözlerinizi, dilediğiniz süre içerisinde
tamamlayabilirsiniz, sınırlamıyoruz.
Buyurun.
ERSOY BULUT (Devamla) - Zaten, ben, çok talihliyim; bu Başkanın dönemine
rastlıyor bütün konuşmalarım; eksik olmasınlar, sağ olsunlar.
Erozyon, en basit tanımıyla, toprağın aşınımı ve taşınımıdır. Üzerinde
ağaç ve beğenmediğiniz bodur bitkiler bulunduğu halde aşınmış, erozyona uğramış
bildiğiniz bir yer varsa, söyleyin biz de bilelim.
Değerli arkadaşlarım, erozyon nedir, ne değildir konusunda ciltlerce kitap
karıştırmaya gerek yoktur. Seçim bölgenizden Ankara'ya gelirken, seçim
bölgenizden ilçelere, köylere giderken, yol boyunca çevrenize bakarsanız,
erozyonun ne demek olduğunu, neden dolayı meydana geldiğini kolaylıkla
anlayabilirsiniz.
Yine, raporda, kızılağaç plantasyonundan söz edilmektedir. Fındık
alanlarında kızılağaç plantasyonları oluşturacaksanız, mevcut kızılağaçları
neden yok etmek için çaba harcıyorsunuz?! Fındık alanlarına kurmayı
düşündüğünüz kızılağaç plantasyonlarının başarılı bir uygulama olup olmayacağı
konusunu ise, yıllardır fındık alanlarının daraltılması projesini uygulayan
Tarım ve Köyişleri Bakanlığından sormalarını değerli komisyon üyesi
arkadaşlarıma hatırlatmak isterim. Sizleri de, Cumhuriyet Halk Partisi gibi, bu
değişikliğe "hayır" demeye davet ediyorum.
Ben, Mersin Milletvekiliyim. Mersin'de doğup büyüdüm; ancak, Karadeniz
Bölgesine benim özel bir ilgim var; çünkü, Karadeniz Bölgesinde bayağı bir süre
ziraat yüksek mühendisi olarak, teknik eleman olarak görev yaptım. Avrupa'yı da
gördüm. Gerçekten, Karadeniz, bin tane Avrupa edecek kadar güzelliklere sahip.
Geliniz, Karadenizin bu güzelliklerini koruyalım; hep birlikte, orayla gurur
duyalım.
Saygılar sunuyorum. Allahaısmarladık. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bulut, bu güzel konuşmadan dolayı teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar
Tüzün; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkanım, ben de selam vereyim...
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Centilmenlik yarışı var...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Orman
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 31.7.2003 Tarihli ve 4965 sayılı Kanun ve
Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere
geri gönderme tezkeresi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, 18 maddeden oluşan 4965 sayılı Orman Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1 ve 13 üncü maddeleri sırasıyla, orman
sayılabilecek ağaçların tanımı ve bu kanunun 1 inci maddesinde belirtilen ağaç
ve ağaççıkların sahiplerinin bu ağaç ve ağaççıklardan nasıl faydalanacaklarını
göstermektedir. Bu iki madde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından da dikkatle
incelenmiş ve uygulama sonuçlarının doğuracağı olumsuzluklar net bir şekilde
ortaya konularak yasanın yeniden görüşülmek üzere geri gönderilmesine neden
olmuştur. Peki, bu, 1 ve 13 üncü maddeler nelerdir?
6831 sayılı Orman Yasasının 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının (G)
bendinde, orman sınırları dışında olup, yüzölçümü 3 hektarı aşmayan sahipli
arazilerdeki her tür ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerlerin orman sayılmayacağı
belirtilmiştir. Halbuki, bu yasada değişikliği yapan 4965 sayılı Yasanın 1 inci
maddesinin ikinci fıkrasının (H) bendinde yapılan değişiklikle, kızılağaçlıklar
ve aşılı kestaneliklerin (G) bendi kapsamından çıkarıldığı, yüzölçümü
sınırlamasına bağlı olmaksızın, kızılağaçlıklar ve aşılı kestaneliklerin orman
sayılmayacak yerler arasına alındığı görülmektedir. Diğer taraftan, 4965 sayılı
Yasanın 13 üncü maddesiyle, 6831 sayılı Orman Yasasının 116 ncı maddesinin
birinci fıkrasının (B) bendine eklenen ikinci alt bendinde
"Kızılağaçlıklar ile aşılı kestaneliklerin sahiplerinin her türlü yapacak
ve yakacak ihtiyaçları ile pazar satışları için yapacakları kesimler; keşif,
damga ve nakliye işlemlerine tabi olmayıp köy muhtarlığınca düzenlenecek belge
ile yapılır" denilmektedir.
Sonuç olarak, 4965 sayılı
Yasayla; yani, halen görüştüğümüz 6831 sayılı Orman Yasasının 1 ve 116 ncı maddelerinde yapılan
değişikliklerle, kızılağaçlıklar ve aşılı kestanelikler, bir yandan orman
sayılan yerler kapsamından çıkarılmakta, öte yandan bu yerlerden
yararlandırılma kolaylaştırılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu ülke hepimizin. Bazı kararlar alınırken, bazı
kişi ve zümrelerin çıkarları ya da partinin verdiği sözlerin ne pahasına olursa
olsun yerine getirilmesi mantığının terk edilmesi gerekmektedir. Bazı değerler
vardır, bunları yok edersiniz. Bu değerlerin yerine konulması, hem çok uzun zaman
alacak ve hem de onarılması olanaksız yaralar açacaktır.
Evet, değerli arkadaşlarım, kesilecek ağaçlardan, yok olacak
ormanlardan, akıp gidecek topraklardan bahsediyorum. Eğer bu yasa, oylarınızla
yasalaşırsa, 100 000 hektar kestane ve kızılağaç ormanı kısa sürede yok
olacaktır. Zaten çok meyilli olan Doğu
Karadeniz yamaçlarındaki topraklar denize akacak ve yörenin korkulu rüyası
heyelanlar artacak ve bu yeşil cennetin dengesi bozulacaktır.
Yöre halkının ekonomik durumunu hepimiz biliyoruz. Tüm ülkemizdeki orman
köylüleri gibi, onların koşulları ağır, gelirleri yok denilecek kadar da azdır;
ama, bunun çaresi, yıllardır gözü gibi koruduğu, birlikte yaşadığı ve
yaşlandığı ağaçlarını kestirerek olmamalı. Hükümetimizin, daha kalıcı ve o
insanlarımıza, insanca yaşayacak, sürekli gelir getirici projelerle karşımıza
çıkması gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan Doğu Karadeniz yöresinde mülkiyet
sorunu henüz çözüme kavuşturulamamıştır. Bölgede kadastro yapılan orman arazisi
yüzde 10 dolayındadır; yani, başka bir deyişle kızılağaç ve kestane ağaçlarının
kimin mülkiyetinde olduğu belirsizdir. Öncelikli olarak, Orman Genel
Müdürlüğünce, kadastro işlemlerinin bir an önce tamamlanması gerekmektedir.
Zaten söz konusu yasanın 4 üncü maddesinde, 6831 sayılı Kanunun 9 uncu
maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle "kadastro ve diğer
ormancılık hizmetleri Orman Genel Müdürlüğünce yapılır" denilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tüzün, siz de konuşmanızı istediğiniz süre içerisinde
tamamlayabilirsiniz.
Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sizler de en az benim
kadar biliyorsunuz ki, muhtarlardan alınacak kesim belgeleriyle çok kısa bir
sürede bu ağaçlar yok edilecek, benim orman köylüm yine başa dönecek, bu kez
altında gölgeleneceği bir ağacı bile bulamayacaktır.
Bakın arkadaşlarım, inatlaşarak bir yere varamazsınız, varamayız.
Bilimsel gerçekleri bir tarafa atamazsınız, atamayız. Komisyonda görev alan
komisyon üyelerinin, erozyonun nedeninin ağaç kesilmesinden kaynaklanmadığı
gibi inanılmaz gerekçelerle yasanın yanında yer aldıklarını belirtmeleri,
benim, yukarıdaki söylediklerimi doğrulamaya yetmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, gelin, birlikte 6831 sayılı Orman
Yasasının maddelerinde yapılan değişiklikleri bir daha değerlendirelim, bir
daha düşünelim. Gelecek nesillere daha güzel bir Türkiye bırakmak için, bugün,
bu güzel dünyamızı tehdit eden doğa tahriplerine alet olmayalım. Gelin, Doğu
Karadenizimizin cennet yeşilini yok etmeyelim. Gelin, Karadenizin dik
yamaçlarını süsleyen kestane ağaçlarından yayılan kokuların çiçeklerini
soldurmayalım.
Değerli arkadaşlarım, tüm arkadaşlarımızın, gözlerini 10 saniye kapatıp,
kendilerini Doğu Karadenizin kestane ve kızılağaçlıklarında hissetmelerini ve
sonra da, yüreklerinden gelecek bir sesle bu güzelliklerin yok olup olmamasına
karar vermelerini diler, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Tüzün, teşekkür ediyorum
Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Sayın Nusret Bayraktar,
görüşülmekte olan kanunun maddesi adına konuşulurken, şahsına sataşıldığından
bahisle söz istemektedir.
Sayın milletvekili, hangi konuda sataşıldı, yerinizden belirtir misiniz.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Orman köylülerinin sorunlarını araştırma
komisyonu başkanı olduğum için, "siz, Beyoğlu Belediye Başkanlığı yapmış
kişisiniz, Kadıköy'ün ve Beykoz'un orman sorunlarını mı çözeceksiniz"
derken, zımnen bir tenkit ve sataşma var orada. Ben, buna cevap vermek
istiyorum. Ayrıca, Karadenizli olmam sıfatıyla, kızılağaç...
BAŞKAN - Sayın Bayraktar, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, kısa bir
süre söz veriyorum; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1. - İstanbul Milletvekili Nusret
Bayraktar'ın, Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
İki konuda açıklığa kavuşturmak istediğim hususu dile getirmek ve
görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili, özellikle kızılağaç ve kestanelerle
alakalı söylenen sözlerin kısmen yanlış olduğunu, bir Karadenizli olarak,
ormanı seven, ormanın içinde yaşayan, orman sorunlarının çözümleriyle ilgili
gerçekten gönüllü olarak yıllarca hizmet eden ve bugün, tesadüfen, kurulmuş
olan orman köylülerinin dertlerinin, sorunlarının araştırılması ve çözüm
üretilmesi konusundaki araştırma komisyonuna başkan seçildiğim güne isabet
ettiği için söz almış bulunuyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün Bey,
konuşması esnasında, bu komisyon başkanlığına seçilmekten dolayı beni tebrik
ettiler. Bu nezaketinden dolayı kendilerine teşekkür etmek istediğimi
belirtiyorum; ancak, hemen arkasından "siz, Beyoğlu Belediye Başkanlığı
yapmış kişisiniz; Beyoğlu Belediye Başkanlığı yapmış bir kişi olarak
milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiniz, orman köylülerinin
sorunlarını araştırmakta ve çözüm üretmekte ne kadar mahirsiniz. Kadıköy'ün ve
Beykoz'un sorunlarını mı çözeceksiniz, yoksa, Beykoz'daki ormanlarla ilgili
sorunlara farklı sorun mu üreteceksiniz" gibi, zımnen bir tenkit ve
eleştirilerde bulundular. Ben, bu vesileyle bana söz alma hakkı verdiği için de
kendisine teşekkür ediyorum ve geliyorum kızılağaçla ilgili konuya:
Beyoğlu'nda yeşil alanın gerçekten az olduğunu biliyorsunuz. Belediye
başkanı olduğum dönemlerde fert başına 0,75 metrekare yeşil alan vardı.
Belediye Başkanlığını bıraktığım an 6,35 metrekare yeşil alan üretmiştim. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Bunların içerisinde de, Örnektepe'de mezarlık
alanlarını, gecekondu yapmaya yönelik olarak işgal eden işgalcilerden kurtardım
ve Kıbrıs Barış Ormanı olarak, şu anda mesire alanı olarak kullanılıyor. Gidin,
bakın, işte orman orada. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)- Kızılağaç var mı?
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla)- Bunu bir örnek olsun diye söylüyorum;
dolayısıyla, ben, Beyoğlu'nun da...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)- Bu yasa geçerse yeşil alan kalacak mı?
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla)- Lütfen, ben sizi dinledim nezaketle, siz de
beni dinleyiniz.
Beyoğlu'nun da, Kadıköy'ün de, Beykoz'un da, Türkiye'nin de ormanlarının
ve orman problemlerinin çözümü için, ihtisas ehli olan insanlarla, Meclis üyesi
milletvekili arkadaşlarımla birlikte elbette araştırma yapacağız. Bu araştırmalar
sonucu çıkacak olan neticeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine getireceğiz.
Kızılağaçlara sıra gelince; bakınız, kızılağaçlar, kesinlikle erozyonu
önleme noktasında çok fazla kök salıcı, kalıcı bir ağaç değildir. Kestiğiniz
zaman on daldan birden filizlenen ve gerçekten yeşeren, daha fazlasıyla üreyen
bir canlıdır, bir orman ürünüdür, tamam; ancak, ticaretine serbestlik
verdiğiniz takdirde, özellikle, ambalaj sanayiinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Bayraktar, sözlerinizi toparlar mısınız.
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla)- Hemen toparlıyorum.
... koltuk sanayiinde; yani, mobilya sanayiinde kullanılabileceği için,
orman köylülerinin yanı sıra, köylülerimiz bunu çok hassasiyetle değerlendirip,
gözlemleyecekleri için, verimsiz alanların da tamamına kızılağaç dikecekler ve
1 kesilecek, 10 büyüyecek, daha fazla artacak. Ben buna inanıyorum, bunu
gördüm.
Bu bakımdan, bu konularla ilgili kanun maddesini de destekliyor,
hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bayraktar.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)- Sayın Başkan, nasıl sataşılmış, neye
sataşılmış?!.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
10. - Orman Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 31.7.2003 tarihli 4965 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu
maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme
tezkeresi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/660) (S. Sayısı:
274) (Devam)
BAŞKAN- 13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kanunun tümü üzerinde, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre aleyhinde söz
isteyen Muğla Milletvekili Gürol Ergin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
GÜROL ERGİN (Muğla)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri ve Yüce Türk
Ulusu; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.
Değerli milletvekilleri, konu üzerindeki görüşlerimi belirtmeye geçmeden
önce, Çevre ve Orman Bakanlığında hiçbir dönemde görülmeyen ölçüde bir
kadrolaşmaya gidildiğini, Orman Bakanlığının beyin kadrosu diyebileceğimiz üst
yönetiminin tamamen değiştirildiğini, değişikliğin üst yönetimle sınırlı
kalmayıp alt kademelerde sürdürüldüğünü ifade etmek isterim. Yapılan
görevlendirmelerden önemli bir kısmının ise, Cumhurbaşkanlığı makamı by-pass edilerek gerçekleştirildiğini
belirtir, Bakanlığın bu konudaki tasarruflarını şiddetle kınadığımı ifade
ederim.
Değerli milletvekilleri, hepinizin tanık olduğu gibi, bu yıl orman
yangınlarında çok önemli artışlar oldu. Buna karşın, Bakanlık, bu yıl yangınla
yitirilen alanın, geçen yıl yangına uğrayan alanlardan daha düşük olduğunu
iddia ediyor. Bu konuda Orman Mühendisleri Odasının görüşleri Bakanlığımızın
ifadeleriyle tam anlamıyla çelişiyor. Yangın sayısı ve yanan alanın artışı
yanında, yangınların önemli bir kısmının bu yıla kadar görülmedik ölçüde yüksek
rantlı, denize nazır orman alanlarında çıkması ise, 2/B alanlarıyla ilgili
hükümet tasarrufunun ne ölçüde önemli zararlara yol açtığını açıkça ortaya
koyuyor. Sayın Bakan, yanan alanların 2/B ile ilgisi olmadığını, Anayasaya göre
buraların orman rejimi dışına çıkarılamayacağını ifade ediyor. Sayın Bakanın
söylemi özünde doğrudur; ancak, uygulama bu yönde gelişmiyor. Yangından üç beş
yıl sonra o alanları yakanlar yavaş yavaş oraları işgal edip sahipleniyorlar.
Bir örnek verecek olursam: 19 Ağustos 1989 tarihinde İzmir'in Tire
İlçesi Hisarlık Köyünde bir yangın çıkmış, yangını söndürme çalışmalarında
Orman Yüksek Mühendisi Ali Yağbasan ve üç orman işçisi yanarak yaşamını
yitirmiştir. Yanan alan şu anda meyve bahçesidir ve orman kadastro komisyonu o
alanda sınırlandırma çalışması yapmaktadır. Ancak, orman mühendisleri üzerinde,
bu alanın 2/B ile orman rejimi dışına çıkarılması için çeşitli baskılar söz
konusudur. Verdiğim örnek çok rahatlıkla pek çok yanan orman alanına
genişletilebilir.
Değerli milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz yasa
değişikliklerine gelince, bu yasa değişiklikleri iki konunun altını çiziyor.
Bunlardan birincisi kızılağaçların orman ağacı sayılmaması, ikincisi ise,
kızılağaçlıklar ve aşılı kestaneliklerin sahiplerinin, bugüne kadar yapılan
uygulamanın dışına çıkılarak, keşif, damga ve nakliye işlemlerine bağlı
olmadan, yalnızca köy muhtarlığından alacakları bir belgeyle kızılağaçları ve
aşılı kestaneleri diledikleri gibi kesebilecekleri hükmünü getiriyor; çok öz
olarak söylersek, kızılağaç ormanlarının yok edilmesi sonucunu getiriyor.
Değerli milletvekilleri, kızılağaçlar, özellikle Rize ve Hopa çevresinde
yaygınlaşmıştır ve bu yörede dağ taş kızılağaçlarla kaplıdır. Nedir
kızılağaçları bu kadar önemli kılan ve niçin bu konu üzerinde böyle duruluyor,
size, Yüce Meclise bu konuda çok özlü bilgiler vermek isterim.
Kızılağaçlar, yaprak dökümüyle ormanı zenginleştirirler, köklerinde
havanın serbest azotunu toprağa bağlayan nodozite bakterileri dediğimiz bakteri
yumruları vardır; böylece, hiçbir başka ağaçta görülmeyen şekilde, âdeta, kendi
gübrelerini kendileri oluştururlar. Ülkemizin çok hızlı gelişen ağaç
türlerindendir.
Burada, Sayın Bayraktar'ın izniyle de bir düzeltme yapayım. Kızılağaç
kökleri saçak köktür; bu bakımdan, yayılan köklerdendir ve toprağı tutarlar.
Onu söylemek isterim. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu arada, yine, sırası gelmişken, kendisini tanımaktan hep mutlu
olduğum, kişiliğine sevgi, saygı duyduğum Sayın Cemal Uysal'ın da bir yanlışını
düzeltme gereğini ifade etmek isterim. Sayın Uysal, o alanlarda, Doğu
Karadenizde, toprağı asıl tutanın çay bitkisi ve fındık ağaçları olduğunu
söyledi. Ben, bunu, tabiî ki, Sayın Uysal'ın bu konuların dışında bir eğitimden
gelen insan olduğu için yanlış yaptığını, bu bakımdan da mazur
görülebileceğini...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla) - İstediğim kadar değil mi Sayın Başkan?
BAŞKAN - Dilediğiniz kadar konuşabilirsiniz Sayın Ergin.
Buyurun.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Çok teşekkür ederim.
Arkadaşlar, size güzel şeyler söyleyeceğim; şöyle: Değerli arkadaşlarım,
aslında, Doğu Karadenizde, sizin, hepimizin de bildiği şekilde ve bugünkü
hükümetin de, önlem olarak, alanını daraltmaya çalıştığı şekilde, çay, kendi
normal ekolojisinin dışına çıkmıştır; yani, gerekli olan yükseklikten, daha
yükseltilerde çay ekimi yapılmıştır. Bu nedenle, çay, o yörede, toprağı tutan
değil, toprağın aşınmasına neden olan bir faktör olarak ortaya çıkmıştır.
Fındık konusuna gelince; biliyorsunuz, fındık da ekolojisi dışına
çıktığı için, yine, bugünkü hükümetimiz tarafından da -ve doğru olarak- fındık
alanlarında daraltılmaya gidilmektedir. Bu nedenle, fındık ve çayı, toprağı
tutan unsurlar olarak belirlemek ve böyle göstermek, herhalde, pek doğru bir
ifade olarak ortaya çıkmamaktadır. Bunu, özür dileyerek düzeltmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, kızılağaçlar, Karadeniz halkının yakıt
gereksiniminin önemli bir kısmını karşılıyor. Bunun ağaç olarak önemi ise,
hafif, kolay yarılabilen, çalışması az ve hava ile temas ettiğinde kırmızıya
yakın bir renk almasıdır; bu nedenle kızılağaç adını almıştır. Bu nedenle,
kızılağaç odunları mobilyacılıkta kaplamaaltı olarak, lif levha ve yonga levha
olarak kullanılmaktadır. Hükümeti kızılağaçları hesapsız kitapsız kesilebilir
duruma getirmeye yönelten ise, kızılağacın saydığımız endüstriyel özellikleri
ve Doğu Karadeniz Bölgemizde kurulu olan ve adı basında Enerji Bakanının adıyla
birlikte anılan bir ağaç işleme endüstrisi işletmesinin, bu özellikteki ağacı
yurt dışından getirmede zamanla artan biçimde zorluklarla karşılaşmasıdır.
Değerli milletvekilleri, nasıl ki, Anadolu'nun diğer yörelerinde kavak
ağacı halkla bütünleşmişse, kızılağaç da Karadeniz Bölgesinde halkla öylesine
bütünleşmiştir. Doğu Karadeniz Bölgesinin yüzde 90'ının engebeli ve dik
topografyaya sahip olduğunu ve aktif erozyon alanı olduğunu hepimiz biliyoruz.
Son yıllarda, plansız, programsız, bilimsel kurallara aykırı köy ve orman
yollarının açılması, yayla yollarının geliştirilmesi, bu çok eğimli arazinin
doğal yapısını bozmuştur. Bütün bu faaliyetler, zaten her an sürüp giden
aşınmayı ve selleri tetiklemiştir. Her yıl Karadeniz Bölgesinde can kayıplarına
neden olan sel felaketleri eksik olmamaktadır. Geçtiğimiz yıl Çayeli'nde
meydana gelen heyelanda 28 vatandaşımızın canını yitirdiğini özellikle anımsatmak
ve bu konuyu belleklerinizde sürekli tutmanızı istemek durumundayım.
Tüm toprak kaymalarının, heyelanların nedeni, ormanlara yapılan yanlış
ve haksız müdahalelerdir. Bu yasayla getirilmek istenen kızılağaç katliamı ise,
bölgede bugüne kadar yaşanandan çok daha trajik felaketlerin nedeni olacaktır.
Değerli milletvekilleri, kızılağaç, kim ne derse desin, bu Meclis hangi
kararı alırsa alsın, bir orman ağacıdır ve...
BAŞKAN- Sayın Ergin, konuşmanızı toparlar mısınız. Sözünüz 86 ncı
maddeye göre verildi.
GÜROL ERGİN (Devamla)- Ama, siz bana istediğim kadar süre vermiştiniz.
Sayın Başkan, anlaşma dışına çıkmayalım. (Gülüşmeler)
BAŞKAN- Ama, söz talebiniz 86 ncı maddeye göre verildi. Ona göre Sayın
Ergin...
Buyurun.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)- Sabaha kadar sizi mi dinleyeceğiz?!
GÜROL ERGİN (Devamla)- Öğrenmek istiyorsanız dinleyeceksiniz. Öğrenme
arzunuz yoksa, salonda oturmak zorunda da değilsiniz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu orman ağaçlarına, böylece, kızılağaçlara getirilecek
katliam, aynı zamanda, orman ekosistemini baştan aşağı felakete uğratır,
ormanların faunasını, florasını berbat eder. Bu nedenle, kızılağaçlara ayrıca
dokunmamak gerekir.
Ben, sözlerimi -madem Başkanım uyardı, onu da üzmeyeyim, sizler de pek
dinlemek istemiyorsunuz, herhalde eve gitmek arzusu içerisindesiniz, sıcak
yuvanıza erken gitmeniz için- toparlıyorum. Yaptığınız işlem ve eylem,
yasalaştırmak istediğiniz bu iki madde, Anayasamızın 169 uncu maddesine açıkça
aykırıdır; çünkü, 169 uncu madde, saydığı birkaç olay dışında, orman
sınırlarında hiçbir daraltma yapılamayacağı hükmünü amirdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜROL ERGİN (Devamla)- Bağlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Ergin...
GÜROL ERGİN (Devamla) - Bir dakika...
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Lütfen 1 dakika...
BAŞKAN - Buyurun.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Efendim, siz bana "istediğiniz kadar konuşursunuz"
dediğiniz için, ben, biraz, arkadaşlarımla sohbete daldım o arada.
Değerli arkadaşlarım, her iki maddeyle getirilen yeni düzenlemeler,
Anayasanın anılan maddesine açıkça aykırı olarak, tam anlamıyla orman
sınırlarının daraltılmasına yol açacak düzenlemelerdir.
Bu nedenle, ben, bu gerekçeyle bu yasaya olumlu oy vermeyeceğim.
Sizlerden ricam, bu iki maddeye "evet" dememenizdir. Aksine bir
karar, ülke ormancılığında yıkıma neden olacak, özellikle Doğu Karadeniz
Bölgemizi ormansızlaştıracak, iktidarı Adalet ve Kalkınma İktidarı değil, bir
kararla ormanları kaybettirecek illüzyonist bir iktidar durumuna getirecektir.
Bakınız, bilgisayarlarda dolaşıyor. Sizin çok severek kullandığınız aslı
AKP olan AK Parti, YAK Partiye çevrilmiş. Bilgisayarlarınıza bakın; vatandaş
bunu bu şekilde gönderiyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - YAK, Yolsuzlukları Araştırma Komisyonunun
kısaltılmışıdır.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Ben, bu duygular içerisinde, hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Hocamız şahsımı hedef alan bir konuşma yaptı;
Sayın Başkan, çok kısa cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Uysal, hangi konuda sataşma oldu?
CEMAL UYSAL (Ordu) - Erozyonu önleme bakımından fındık bahçelerinin ve
çay bahçelerinin erozyonu önleyeceği şeklindeki düşüncemin, benim mesleğim
olmadığı için gerçekçi olmadığını ifade ettiler; ona bir cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Uysal, yasa oylandıktan sonra Sayın Bakan teşekkür
konuşması yapacaktır; gerekli cevabı verir öyle zannediyorum ki.
Kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, teşekkür konuşması yapacaktır.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
6831 sayılı Orman Kanununun 2 maddesiyle alakalı, iktidar ve muhalefet
partilerinden milletvekili arkadaşlarımızın burada yapmış oldukları
açıklamaları, ortaya koymuş oldukları görüşleri dinledik. Tabiî, ne zaman
Türkiye'de bu konuyla alakalı bir gündem olsa, çoğunlukla, konuyla uzaktan
yakından alakası olmayan beyanlar ve açıklamalarla, doğrusu, konuşmalar
doldurulmaya çalışılıyor, gündem meşgul edilmeye çalışılıyor.
Türkiye'de birtakım gerçekleri görme noktasında, muhalefetin biraz daha
hassas olması gerektiğini düşünüyorum. Kızılağacı hayatında bir kez görmemiş,
Karadenizin ekosistemini ne kitaptan okumuş ne de mahallinde görmüş
arkadaşlarımızın, ömürleri sanki kızılağaç ormanı içerisinde geçmişçesine
burada ortaya koymuş oldukları tabloyu izlediğim zaman, benim Bakanlığımda otuz
sene, kırk sene orman yüksek mühendisi olarak çalışan, bu işin doktorasını
yapmış insanların mı acaba yanlış yaptığını, yoksa burada görüş ve
düşüncelerini ortaya koyanların mı yanlış yaptığını, doğrusu, cevaplamakta da
zorlanıyorum. Bakın, bizim rakamlarımız burada ortaya konulurken -bunlar
Bakanlığın rakamları değildir, bunlar devletin resmî rakamlarıdır- Orman
Mühendisleri Odasının açıklamış olduğu rakamlar ile devletin resmî rakamları
birbiriyle örtüşmüyorsa, o arkadaşlarımıza servis yapan arkadaşlarımız, onları
doğru enforme etmiyor demektir. Yani, onun için, bu konuda danışman olarak
kendilerine konuyu daha iyi bilen bir danışman seçmelerini tavsiye ederim.
Bu sene, 2003 yılı içerisinde orman yangınlarında kaybetmiş olduğumuz
alanın 6 300 hektar olduğunu; ama, bir meslek kuruluşu tarafından bunun çok
daha fazla olduğu yönünde birtakım sözler söylendiğini, birtakım rakamların
verildiğini ifade ettiler. Bunların hiçbiri doğru değildir. Dünyada ve
Türkiye'de olup bitenleri herkesin ehli insaf ve ehli vicdan olarak, objektif
bir şekilde değerlendirmesi lazım; dünyada ne oluyor, Türkiye'de ne oluyor...
Niye kendimizi bu kadar küçük görüyoruz, niye kendimize haksızlık yapıyoruz?!
Türkiye bu konuda başarılı, bizim Bakanlığımız bu konuda başarılı. Bununla
iftihar etmeniz lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bizim, Akdeniz havzasında, orman yangınlarında... Eğer Portekiz 2003
yılında 470 000 hektar ormanını kaybetmişse, toplam 3 500 000 hektar ormanı
olan Portekiz eğer bunun yüzde 15'ini kaybetmişse, İspanya, Fransa, İtalya ve
Yunanistan ile Türkiye'yi mukayese ettiğiniz zaman Türkiye onlardan 5 ilâ 15
kat daha iyi durumdaysa, bununla iftihar etmeniz lazım.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Kötü örnek onlar.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kötü örnek, örnek olmaz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Amerika, Kaliforniya
yangınlarıyla haftalardır uğraşıyor. Dünyanın en gelişmiş hava araçlarına, kara
araçlarına sahip olmasına rağmen, onların durumu ortada.
Ortada farklı olan bir şey var, bunu görmek lazım, bu hakkı teslim etmek
lazım. Burada teslim edilmesi gereken hak şudur: Orman Genel Müdürlüğünün,
Çevre ve Orman Bakanlığının çalışanları, bölge müdürleri, mühendisleri,
işçileri, köylüleri, askerler, herkes bu konuda canını dişine takarak tam bir
fedakârlık örneği ortaya koyarak bu yangınlara müdahale ettikleri için,
söndürmek için varlarını yoklarını ortaya koydukları için başarılı oluyoruz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ne var bunda?! (AK Parti sıralarından
gürültüler)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Efendim, dünyadaki orman
alanları büyümüş, Türkiye'dekiler azalmış... Bunun uzaktan yakından alakası
yok. Bu da yanlış bir malumattır. Bakın, dünyadaki orman varlığı yüzde 30'dur;
Türkiye'de yüzde 27'dir. FAO'nun rakamlarına göre, son otuz yıl içerisinde,
Türkiye, dünyada ormanlarını geliştiren nadir ülkelerden birisidir. Son otuz yıl
içerisinde, Türkiye, ormanlarına tamı tamına 550 000 hektar ilave yapmıştır.
Bakın, bu sene 6 300 hektar orman kaybettik; ama, yerine, 106 000 hektar
yeni orman koyuyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Nerede, Sayın Bakan?!.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın, nerede olduğu, nasıl
olduğu konusunda arkadaşlarımızın birazcık daha gayret göstermeleri lazım,
birazcık daha çalışmaları lazım.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Bakanlığın internet sayfasında da yok Sayın
Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın, bu kızılağaçlarla
alakalı Karadeniz gerçeği şudur: Hopa'dan Zonguldak'a kadar kızılağacın
anayurdu olan bu ormanlarımızdaki verimli kızılağaçlıkların toplamı 48 000
hektardır. Şimdi, burada, öyle rakamlar ortaya konuldu ki, sanki "bu kanun
çıktı, yarın erkenden, herkes, tasını tarağını toplayacak, baltaları alacak,
doğru ormanlara gidecek, hepsini tıraşlayacaklar, hepsini
katledecekler..."
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Yaparlar... Yaparlar...
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Ya, siz, bu orman
köylüsünü, Türk Milletini ne zannediyorsunuz? Bakın, siz, bu millete rağmen bu
ormanları koruyabileceğinizi mi zannediyorsunuz? Bizim, buradan, orman
köylüsünün Karadenizdeki çay ekicisinin, mısır ekicisinin, fındık üreticisinin
durumunu nazarı itibara almamız lazım. Fındığa alternatif, çaya alternatif ürün
olarak, Türkiye, mutlaka, kızılağacı gündemine alması lazım.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Vallahi bu alternatif olmaz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Niye; çünkü, Türkiye,
endüstriyel plantasyon yapmak mecburiyetindedir. Niye; yonga levhada,
Türkiye'de, her yıl, 10'larca yeni fabrika faaliyete geçiyor. Peki, bunların
hammaddesini nereden sağlayacağız? Bizim tabiî ormanlarımızdan... (CHP
sıralarından alkışlar[!])
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Asıl konu o, asıl konu o işte!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bir dakika... Bir dakika... Biraz sabredin, heyecanlanmayın
arkadaşlar.
Bakın, şunu söyleyeyim: Endüstriyel plantasyon yapmamız lazım ki, bu
fabrikaların kendilerine mecburiyet getireceğiz.
NAİL KAMACI (Antalya) - Geç onu, geç!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Kendileri ihtiyaçlarını,
hammadde ihtiyaçlarını, şu anda, önemli miktarda, dışarıdan ithalatla
karşılıyorlar; ama, onlar, eğer, endüstriyel plantasyon yapmazlarsa, bizim
tabiî ormanlarımızdan onların ihtiyaçlarını karşılama imkânımız yoktur ve
bundan sonra da olmayacaktır. Bunu, açık yüreklilikle ortaya koymakta fayda
var.
Yine, burada, bir değerli bakan arkadaşımız... Bundan, işte, on sene
önce, bir lifli yonga fabrikasının yönetim kurulu üyeliği yapmış. İkide bir,
burada, çıkıp bunu söylemek doğru bir söz değil. Yani, demek ki, dağarcığınızda
söyleyecek başka bir şey olmadığı için, çıkıyorsunuz... O arkadaş on sene önce
orada çalışmışsa, o şirketin bugün yapmış olduğu icraatlardan, yanlış bir
icraatı velev ki olsa, ondan sorumlu olmaz ki. Yani, onun tapusu üzerinde mi;
Sayın Bakanın üzerinde midir o fabrikanın tapusu?! Şu anda aldığı kararlardan veyahut
da başka şirketlerin almış olduğu kararlardan bir başkasını mesul tutmak mümkün
olabilir mi; elbette ki mümkün olamaz.
Yalnız, burada, bir arkadaşımızın son derece yerinde bir uyarısı vardı
-Sinop Milletvekili arkadaşımızın- ona aynen katılıyoruz. O neydi; Türkiye'de
Bolu'dan Artvin'e kadar ahşap binalar var. Bu ahşap binaların kerestelerini
sökmek, onları başka yerlere nakletmek, onların bir kısmından kereste olarak
istifade etmek, bir kısmını da yakacak olarak kullanmak...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Olduğu gibi kereste onlar.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bununla alakalı
Bakanlığımızın bir çalışması var. Öyle zannediyorum ki, önümüzdeki bir ay
içerisinde bunu neticelendireceğiz. Yani, doğruya doğru, yanlışa da yanlış deme
erdemini, iktidarda da olsak, muhalefette de olsak göstermek, aslında,
hepimizin insanî görevidir. Bugün orada olur, yarın burada olursunuz, bugün
burada olur, yarın orada olursunuz; ama, önemli olan, doğruyu takip etmektir,
doğrudan şaşmamaktır; hakkın yanında olmak lazım gelir.
Değerli arkadaşlar, burada popülist politika yapmak eğer size
kazandırıyorsa, önümüzde mahallî seçimler var, mahallî seçimlerde partilerin
hepsi kantara çıkacak, berberin önüne oturacak, tıraş olacak, o zaman önümüze
saçımız dökülecek, bakacağız ne kadar ak var, ne kadar kara var! Çok kalmadı
şunun şurasında, göreceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yine, bir şey daha söyleyeyim değerli arkadaşlar...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, boyunuzun ölçüsünü
alacaksınız.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla ) - Değerli arkadaşlar, bir şey daha söyleyeyim. 1989 senesinde, İzmir-Tire'deki bir yangında
yanan orman alanının yerinde meyve bahçesi olduğunu söyledi bir arkadaşımız.
Değerli arkadaşlar, hemen, burada, İzmir Bölge Müdürlüğünden telefonla
sordurdum, Tire Şefliğine sordurduk; burası orman rejimi dışındaki bir alandır,
buranın devlet ormanıyla alakası yoktur.
Ben, burada, bu kürsüde, sizlere, müteaddit defalar "bugüne kadar
yanmış ve yakılmış orman alanlarından özel mülkiyete konu edilmiş bana iki tane
yer gösterin" dedim; ama, gösterilemedi. Demek ki yok. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Çünkü, Anayasanın 169 uncu maddesinin bize vermiş olduğu görev, 6831
sayılı Kanun ve...
BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşmanızı toparlayabilir misiniz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın Başkanım,
toparlıyorum.
...diğer kanunların ve yönetmeliklerin bize vermiş olduğu sorumluluk
doğrultusunda, yanan alanlar, yılı içerisinde ağaçlandırılıyor. 2003 yılı
içerisindeki yanan alanları, bu sene içerisinde ağaçlandırıyoruz.
Bunu, buradan, hem sayın milletvekillerimize hem de Türk kamuoyuna ilan
ediyorum; "bizi takip edin, hesabını da sorun" diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı, uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarısı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 6 Kasım 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati : 20.46