SENTIM 2 3 2003-12-03T08:16:00Z 2003-12-03T08:16:00Z 45 28686 163514 TBMM 1362 327 200806 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 30

 

14 üncü Birleşim

5 Kasım 2003 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, muhtarların sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

2. - Kars Milletvekili Zeki Karabayır'ın, Kars'ın düşman işgalinden kurtarılışının 83 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, Tekirdağ İli Saray İlçesinin düşman işgalinden kurtarılışının 81 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 24 milletvekilinin, bireysel silahlanmanın nedenlerinin ve boyutlarının ortaya konularak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133)

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 22 milletvekilinin, vergi kayıp ve kaçaklarının araştırılarak etkin vergilendirmenin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134)

C) Tezkereler ve Önergeler

1. - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Vehbi Zeki Serter'in resmî davetine icabetle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 20 nci kuruluş yıldönümü kutlamalarına TBMM Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin'in katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/386)

IV. - SEÇİMLER

A) Komİsyonlara Üye Seçİmİ

1. - (10/69,118) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3. - 19.6.1994 Tarih ve 544 Sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/224, 1/361) (S. Sayısı: 272)

4. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Romanya'nın Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/614) (S.Sayısı: 227)

5. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovenya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı: 229)

6. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/617) (S. Sayısı: 230)

7. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Litvanya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/618) (S. Sayısı: 231)

8. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovak Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/619) (S. Sayısı: 232)

9. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Estonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/620) (S. Sayısı: 233)

10. - Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 31.7.2003 tarihli 4965 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/660) (S. Sayısı: 274)

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar'ın, Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur'un, İzmir DSİ 2 nci Bölge Müdür Yardımcısının görevden alınmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1278)

2. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın,

Ülkemizde tavuk vebasına karşı herhangi bir önlem alınıp alınmadığına,

- Adıyaman Milletvekili Şevket Gürsoy'un,

Adıyaman TMO Şube Müdürlüğünün Ajans Müdürlüğüne dönüştürülmesinin gerekçelerine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/1311,1313)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, Bosna-Hersek'in eski Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in vefatı nedeniyle, Bosna-Herseklilere başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı.

İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu, Bosna-Hersek'in eski Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in vefatı nedeniyle, kişiliğine ve özgürlük mücadelesine,

Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya, millî geliri kişi başına 1 500 dolara kadar olan illere yapılacak teşviklere,

İlişkin, gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın, çalışma hayatında sağlık çalışanları yönünden görülen eksikliklere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu cevap verdi.

Türkiye Büyük Millet Meclisini İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde temsil edecek grubu oluşturmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca aday gösterilen Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker'in üyeliğinin Başkanlık Divanınca kabul edildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 77 nci maddesi uyarınca yenilenen Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunu ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre yeniden değerlendirilmek üzere hükümete geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu, Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarında bulunan tasarının hükümete geri verildiği açıklandı.

Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin incelenerek bilimsel ve teknolojik ilerleme için (10/131),

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 23 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının araştırılarak (10/132),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8, 48) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun yurtdışı çalışmalarını 3 ayrı grup halinde yapacağına ve gidilecek ülkeler ile sürelere ilişkin tezkeresi kabul edildi.

Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri,

Kütahya Milletvekili Halil İbrahim Yılmaz'ın, Dilekçe,

İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Plan ve Bütçe,

İzmir Milletvekili K.Kemal Anadol'un, Plan ve Bütçe,

Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Avrupa Birliği Uyum,

Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Türkiye-AB Parlamento,

Komisyonu üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri, Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi,

Genel Kurulun 4.11.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alan, 266 sıra sayılı ve (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun yapılacak olan görüşmelerinde; hükümet, komisyon ve siyasî parti grupları adına yapılacak konuşmaların 45'er dakika, (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir) önerge sahibi ve şahıslar adına yapılacak konuşmaların ise 20'şer dakika olmasına, bu birleşimde ve 5.11.2003 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 11 inci sırasında yer alan 227 sıra sayılı, 12 nci sırasında yer alan 229 sıra sayılı, 13 üncü sırasında yer alan 230 sıra sayılı, 14 üncü sırasında yer alan 231 sıra sayılı, 15 inci sırasında yer alan 232 sıra sayılı, 16 ncı sırasında yer alan 233 sıra sayılı,  45 inci sırasında yer alan 274 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın; 4 üncü, 5 inci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 9 uncu ve 10 uncu sıralarına alınmasına; 4.11.2003 Salı günkü birleşimde (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşmelerinin ve seçimlerin bitimine kadar, 5.11.2003 Çarşamba günkü birleşimde gündemin 11 inci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin bitimine kadar, 6.11.2003 Perşembe günkü birleşimde ise 272 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar çalışma sürelerinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi;

Kabul edildi.

Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 25 milletvekilinin, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/9) (S. Sayısı: 266) üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Grubunca aday gösterilen Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu,

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için, Grubunca aday gösterilen Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ile Kayseri Milletvekili Muharrem Eskiyapan,

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Grubunca aday gösterilen Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil,

Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için, Grubunca aday gösterilen Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ile İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu,

Seçildiler.

5 Kasım 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.35'te son verildi.

Sadık Yakut

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Suat Kılıç

Ahmet Küçük

 

Samsun

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 


No. : 22

II. - GELEN KÂĞITLAR

5 Kasım 2003 Çarşamba

Tasarı

1. - Entegre Devre Topoğrafyalarının Korunması Hakkında Kanun Tasarısı (1/695) (Adalet ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.10.2003)

Teklif

1. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve 11 Milletvekilinin; İstihdamın Artırılması ve Yatırımların Özendirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/190) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

Rapor

1. - Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/686) (S. Sayısı: 275) (Dağıtma tarihi: 5.10.2003) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 24 milletvekilinin, bireysel silahlanmanın nedenlerinin ve boyutlarının ortaya konularak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 22 milletvekilinin, vergi kayıp ve kaçaklarının araştırılarak etkin vergilendirmenin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2003)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya Belediyesi ile Hazine arasındaki bir tapu davasına ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/1063)

2. - Iğdır Milletvekili Yücel Artantaş'ın, Kızılay'a kaynak aktarılıp aktarılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1065)

3. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İstanbul'daki bazı hastane çalışanlarının zorunlu tasarruf ödemelerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/1085)

4. - İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı Özbek'in, İstanbul'daki bazı hastane çalışanlarının zorunlu tasarruf ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1086)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

5 Kasım 2003 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK  (Çanakkale), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, muhtarlar ve sorunları hakkında söz isteyen Malatya  Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, muhtarların sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde 16 000'i mahalle, 35 000'i de köy muhtarı olmak üzere, 51 000 muhtarımız vardır.

Muhtarlar, seçilmişlerin ilk halkasıdır. Seçmenin güvenini alan ilk kişilerdir bu insanlar. Köyüne ve mahallesine hizmet etmek için yola çıkan muhtarlarımız, köydeki ve mahalledeki her sorunla uğraşan, didişen, mücadele eden insanlarımızdır. Görevi olsun veya olmasın 24 saat problemlerin çözümünde tek adres ve 24 saat her türlü probleme göğüs geren insanlarımızdır muhtarlarımız ve bu problemlere çözüm bulmak, herkes tarafından, onların tabiî görevi olarak görülür.

Bu insanlar, herkesin, hepimizin muhtar babası, muhtar amcasıdır. Yöresindeki en küçük sorunun ilk adresidir muhtarlarımız; çözdüğü her sorunda ve yaptığı her işte teşekkür bile beklemezler. Bir kuru teşekkür, onların vitaminidir; başka hiçbir şey beklemezler.

Saygıdeğer milletvekillerim, yöresindeki en küçük problemde ilk hesap sorulan kişidir muhtarlarımız. Onurlu insanlar hesap verir. Muhtarlarım, işin hesabını pek tabiî verir; ancak, yetkisi ve imkânı olmayan insanlardan hesap sormayı da, kamu vicdanı açısından, sadece, sizlere sunuyorum.

Köydeki ve mahalledeki her şeyin hesabını soracağımız tek adres olarak muhtarı görürüz. Peki, ne verdin de ne istiyorsun bu insandan ve hesap soruyorsun?! Peki, yetkisi var mı, imkânı var mı, olanağı var mı? Her şeyin sorumlusu, her türlü sorunun birinci sahibi, birinci adresi olarak, yine, muhtarı göreceksin.

Peki, muhtarların sahibi var mı; sahipsiz insanlarımızdır muhtarlarımız. 1977 yılında bir yasa çıkarılmış; 2108 sayılı, muhtar ödenek ve sosyal güvenlik konularını içeren bir yasa. Bu yasada şöyle deniliyor: "3 000 gösterge rakamı memur maaş katsayısıyla çarpılarak muhtar ödenekleri belirlenir."

Değerli arkadaşlarım, bu ödenek, bugün için, aylık 102 000 000 liradır; yani, bir köy ve mahalle muhtarımız, bugün için, aylık 102 000 000 lira maaş almaktadır. Yine aynı yasada deniliyor ki, muhtar olduğunda, eğer bir sosyal güvenlik kurumuna tabi değilsen veya emekli değilsen, mecburen Bağ-Kurlu olacaksın ve minimum, en alt basamak olan 140 000 000 lirayı, her ay mecburen ödeyeceksin. Şu anda,, Türkiye'de onbinlerce muhtarımız, Bağ-Kur prim borçlarıyla ve yüksek cezalarla karşı karşıyadır; artık, bunlar ödenemez hale gelmiştir.

Devletin, muhtarlarımızın sosyal güvenliğini düşünmesi çok güzel bir olgu; ancak, 102 000 000 lira maaş vereceksin, minimum 140 000 000 lira Bağ-Kur primi ödeyeceksin diyeceksin; Bağ-Kur primini ödeyemeyen muhtarı da icraya vereceksin ve onbinlerce muhtar, icrayla karşı karşıya kalacak. Eğer, bugün, asgarî ücret kadar biir parayı dahi bir muhtarımıza vermiyorsan, veremiyorsan... Muhtarımızın sosyal güvenliğini düşünelim devlet olarak; ama, Bağ-Kur primini dahi içerisinden kesip, -diğer şeylerde olduğu gibi- bu primi, muhtarlara yük etmeden, onların adına Bağ-Kura ödemeyi eğer beceremiyorsak, o zaman, biz, muhtarlarımızın hangi sorunuyla ilgileniyoruz! Bu insanlarımız, artık, içerisinden çıkılmaz büyük bir Bağ-Kur problemiyle karşı karşıyadır ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Aslanoğlu, konuşmanızı toparlar mısınız.

Buyurun

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -...bugün, milyonlarca muhtar icra kapısındadır.

Biz, bir yasa teklifi hazırladık, şu anda Meclis gündeminde. Gelin, hep beraber, bu insanlara sahip çıkalım; onlara maaş değil, Bağ-Kur primlerini de içerecek bir ödenek çıkaralım ve hiç değilse, bu insanları, beş yıl sonra, çığ gibi büyüyen, ödenemeyen Bağ-Kur primleriyle karşı karşıya bırakmayalım.

Saygıdeğer milletvekilleri, bizlerin seçim çevrelerinde yaptığımız tüm çalışmalarda, halkın eli ve ayağı, hizmetin ilk durağı, ilk halkası olan muhtarlarımıza sahip çıkalım. Her türlü problemin sorumluluğunu taşıyan bu insanlarımızı yetkilerle donatalım. Yeni hazırlanan yerel yönetimler yasa tasarısında muhtarlarımızın sorumluluklarını, yetkilerini çizelim ve ondan sonra onlardan hesap soralım. Sorumluluğu ve yetkisi belli olmayan insanlardan hesap sormak kamu vicdanına sığmaz. Belediye meclislerinde ve il genel meclislerinde mutlaka birer köy ve mahalle muhtarı yer almalıdır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu diyoruz... Fonun yönetim kurulunda, o yörenin halkıyla ilgili her türlü karar alınıyor; ama, ne köy muhtarı var ne mahalle muhtarı var. Eğer, dürüstçe, adilce iş yapmak istiyorsak, mutlaka muhtarlarımızın görüşünü almak zorundayız; çünkü, o yörenin halkına bir şey veriyorsunuz. Gece gündüz demeden, herkese, her probleme koşan muhtarlarımıza sahip çıkmak, bizim en büyük görevimizdir. Muhtarlarımıza sahip çıkarsak, muhtarlarımızın temsil ettiği halka sahip çıkmış oluruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Gündemdışı konuşmaya, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Şahin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Malatya Milletvekili arkadaşımız Sayın Aslanoğlu'nun muhtarlar ve sorunları üzerine yapmış olduğu konuşma nedeniyle huzurunuzdayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce Sayın Aslanoğlu'nun da ifade ettiği gibi, muhtarlarımız, Türk yönetim yapısı içinde çok önemli bir konuma sahiptir; âdeta, devletimizin vatandaşa dönük en uç noktadaki hizmet erleridir. Bilindiği gibi, mevzuatımızda, muhtarlar bir yönüyle sanki tek başına bir devlet dairesiyken, öbür yönüyle de genel seçimle işbaşına gelen veya getirilen ilk demokratik kademedir. "Bir devlet dairesi gibi" tabirini kullandım; çünkü, muhtar, bütçe yapmak, adına "salma" denilen bir çeşit vergiyi toplamak; ayrıca, bir nevi kolluk gücü olan bekçi ve korucu istihdam etmek; evlendirme, doğum, ölüm, askerlik işlemlerini yapmak gibi bir devletin en temel fonksiyonlarını tek başına yürütmekten de sorumludur.

Değerli arkadaşlarım, öte yandan, muhtar, bir mahallî idare birimi olan köy idaresinin başıdır, yürütme organıdır. Köyün müşterek ve medenî ihtiyaçları cümlesinden olarak yapılması gereken işleri planlayan ve icra eden kişidir. Demokrasinin ilk basamağı olduğundan herhalde hiç kuşku yoktur; çünkü, seçimle işbaşına gelir; ama, yasalarımıza göre bir siyasî partiden aday gösterilemez. Bu bakımdan partilerüstü konumdadır. Kendisinden köyünde, mahallesinde yaşayan bütün insanları ayırım gözetmeksizin kucaklaması da beklenir.

Saygıdeğer arkadaşlarım, velhasıl, yukarıda ifade ettiğim bir sözün altını yeniden çizerek konuşmama devam etmek istiyorum. Muhtarlar, Türk yönetim yapısının kilit noktasında bulunan kişidir.

Sayın Aslanoğlu, gündemdışı konuşmasıyla, uzun süredir üzerinde çalıştığımız, Bakanlar Kurulu olarak da Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmeye karar verdiğimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmek ve intikal etmek üzere olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı Taslağının genel yaklaşımı bağlamında muhtarlarla ilgili olarak da açıklama yapma fırsatı vermiş oldu; o bakımdan da kendisine teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, kamu yönetiminde Türkiye'nin uzun süredir beklediği adımları atmaya Hükümet olarak karar verdik. Aslında, bu adımlar, 1930'lu yıllardan beri, hep, Türkiye'nin önünde, gündeminde olmuştur. Hatta, araştırdığımızda görüyoruz ki, her siyasî parti programında, her iktidar da hükümet programında, Türkiye'de kamu yönetiminde yapısal birtakım değişikliklerin yapılmasını, altını çizerek mutlaka ifade etmiştir; ancak, bunlar, yıllardır, hep, kâğıt üzerinde, programlarda kalmış ve hatta, bu konuda çok ciddî raporlar da hazırlanmıştır. Bunlar, geçtiğimiz hükümet dönemlerinde başbakanlığa kadar da intikal etmiştir; ama, bir türlü, bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisine kadar gelen bir tasarı olmadığı gibi, yasalaşan bir tasarı da karşımıza çıkmamaktadır. İşte, 59 uncu Cumhuriyet Hükümeti olarak, Türkiye'nin ihtiyacı olan, çağın gittiği yöne uygun bir adım olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısını hazırladık, Bakanlar Kurulunun imzasından çıktı, Müsteşarlığımız, Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü, Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermek üzeredir; belki geldi veya gelmek üzeredir.

Bunun detaylarına girecek değilim; çünkü, muhtarlarla ilgili konuşuyoruz.

Bu, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısında, köy ve mahalle muhtarlıklarının daha fonksiyonel hale gelmesine yönelik tedbirler de yer almaktadır. Şunu hemen ifade etmek istiyorum ki, biz, bu taslak üzerinde çalışılırken, bir komisyon kurduk; bu komisyon, 3'er günden 6 gün sadece bunlar üzerinde çalıştı. Bu komisyonda, muhtar derneklerimizin değerli yöneticileri de vardı, il genel meclisi derneklerinin değerli yöneticileri de vardı; onların önerilerinden de istifade ettik.

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, bir çerçeve tasarıdır; genel esasları ifade ediyor. Hiç kuşkusuz ki, bu tasarı, komisyonumuzda, Genel Kurulumuzda, hem İktidar Partisine mensup arkadaşlarımızın hem de muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın katkılarıyla daha da mükemmel hale gelecektir. Biz, bu tasarıyı hazırlarken, mümkün olduğunca, herkesin görüşlerinden istifade etmeye çalıştık, üniversitelerimizde "atölye çalışması" dediğimiz çalışmalar yaptık. Mümkün olduğunca, sivil toplum örgütlerine giderek, Türkiye'nin ihtiyacı olan bu tasarı, Türkiye'nin, Türk insanının bir ürünü olsun diye gayret ettik. Kuşkusuz, Parlamentoda da tartışılacaktır, milletvekili arkadaşlarımız, siyasî partilerimiz katkılar vereceklerdir.

Şimdi, üzerinde çalıştığınız muhtarlarla ilgili bu yasa tasarılarında neler var diye sorduğunuzda, söyleyebileceklerim şunlardır: Örneğin, Belediye Kanunu Tasarısında -biraz önce Sayın Aslanoğlu'nun da olmasını arzu ettiği- mahalle muhtarlarının her yıl kendi aralarından belediye meclis üyesi tam sayısının beşte 1'i oranında seçeceği temsilcinin, fahrî üye olarak meclis ve ihtisas komisyonları toplantılarına katılarak görüşlerini belirtmelerine imkân sağlanmaktadır. Ayrıca, aynı tasarıda, belediyelerin, mahallenin ve muhtarlığın ihtiyaçlarının belirlenmesi ve sorunlarının çözümü için gerekli yardım ve desteği sağlaması, hatta, bununla ilgili bütçesine ödenek koyması ve hizmetlerin mahallenin ihtiyaçlarına uygun olarak yürütülmesi öngörülmektedir.

Diğer yandan, İl Özel İdaresi Kanunu Tasarısında da, her ilçe için, o ilçe köy muhtarlarının, o ilçeden seçilen il genel meclisi üye sayısı kadar, kendi aralarından her yıl seçecekleri temsilcilerin il genel meclisi ve ihtisas komisyonu toplantılarına katılıp görüşlerini ortaya koymalarına fırsat tanınmaktadır.

Burada, Sayın Aslanoğlu daha çok muhtar ödenekleri üzerinde durdu. Biraz önce kendileri de ifade ettiler, muhtarlarımız, ödeneklerini, 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanununa göre, 3 000 gösterge rakamı üzerinden ve il özel idaresi bütçesinden almaktadırlar. Şu andaki yasal mevzuat budur, uygulama da budur.

Sayın Aslanoğlu'nun değerlendirmesine ben de aynen katılıyorum. Gerçekten, biraz önce saymış olduğum sorumluluklar karşısında muhtarlarımızın almış oldukları ödeneği yeterli görmek asla mümkün değildir. İşte, bu nedenle, İçişleri Bakanlığımız, yeni yasal düzenlemeler yapılıncaya kadar, muhtar ödeneklerinin günümüz şartlarına uygun ve yeterli hale getirilmesi amacıyla, Maliye Bakanlığımıza bir yazı göndererek, 3 000 olan gösterge rakamının en azından 5 000 gösterge rakamına yükseltilmesi yolunda öneride bulunmuştur. Maliye Bakanlığımız bu konuda çalışmalarını yapmaktadır; ayrıca, biz de bu işin takipçisi olacağız. Tabiî, bu kâfi değildir. Bu, yasal düzenleme yapılıncaya kadar bir ara çözüm olarak bizim önermiş olduğumuz bir yoldur; ama, mahallî idarelerle ilgili yasa tasarıları da Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısından hemen sonra Parlamentoya sevk edilecektir. Aslında, o tasarılarımız da hazır, eşzamanlı olarak sevk etmeyi düşünmüştük; ancak, Bakanlar Kurulunda fırsat bulup henüz tartışamadık; belki, önümüzdeki Bakanlar Kurulu gündemlerinden birini de bunlar oluşturacaktır.

Kuşkusuz ki, Köy Kanunu da bizim bu arada ele alacağımız yasalardan bir tanesidir. Tabiî, mahallî yönetimlerle ilgili yapacağımız bu çalışmalar esnasında muhtarlarımızın özlük haklarıyla ilgili de ciddî düzenlemeleri yapacağız. Sayın Aslanoğlu bir yasa tasarısından bahsettiler, komisyondaymış; sanıyorum, birkaç hafta sonra mahallî yönetimlerle ilgili yasa tasarılarını da Meclise sevk ettiğimizde, bütün bunları hep birlikte değerlendirir, muhtarlarımızı layık olduğu konuma her bakımdan getirmeyi Parlamento olarak başarırız diye düşünüyorum.

Evet, Bağ-Kur primlerini ödemekte zorlanabilirler; çünkü, almış oldukları şu andaki ücret Bağ-Kur primlerini ödeyecek noktada bile değildir; bu tespite de aynen katılıyorum.

Tabiî, Türkiyemizin birçok sorunu yanında muhtarlarımızın buna benzer sorunları da var. Bunları adım adım çözmek, iyileştirmek siyasî iktidar olarak, Hükümet olarak bizim görevimizdir. Bu adımları hep birlikte atacağız, atmaya hazırlanıyoruz. Önümüzdeki haftalarda, aylarda bu konu Parlamentonun gündemine toplu bir yasa paketi olarak gelecektir. O bağlamda, muhtarlarımızın her türlü haklarını da elde etmelerine gayret edeceğiz; inşallah bunu da başaracağız.

Ben, Sayın Aslanoğlu'na bu açıklama fırsatını verdiği için yeniden teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.  (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı ikinci söz, 30 Ekim Kars İlinin kurtarılışının yıldönümüyle ilgili söz isteyen Kars Milletvekili Sayın Zeki Karabayır'a aittir.

Buyurun Sayın Karabayır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Kars Milletvekili Zeki Karabayır'ın, Kars'ın düşman işgalinden kurtarılışının 83 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

ZEKİ KARABAYIR (Kars)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 30 Ekim, serhat şehrimiz Karsımızın kurtarılışının yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bilindiği gibi, kahraman milletimizin tarihi şan ve şeref sayfalarıyla doludur. Bu toprakların her karışı şehit kanlarıyla sulanarak alınmış ve bizlere emanet edilmiştir. Bu emanetlerden biri olan Kars hudutları içerisindeki Ani Kalesinin 1064 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan komutasındaki Türk Ordusu tarafından alınmasıyla, Anadolu, kapılarını ilk kez Türklere açmış oldu. Bu nedenle, 1064 yılı fetihleri,  millî varlığımız ve dünya tarihi açısından çok önemlidir.

Değerli arkadaşlar, Rusya'nın 24 Nisan 1877 tarihinde, Anadolu ve Rumeli topraklarına saldırması üzerine, 93 Harbi olarak da bilinen, Osmanlı-Rus savaşları başlamıştır.

Bu savaşlar neticesinde, Kars, 18 Kasım 1877 tarihinde Rusların eline geçti. Tam kırk yıl Rus işgali altında kalan bu şehrimize, bu zaman zarfı içerisinde, sistemli bir biçimde, Ermeni, Rum, Yezidî, Malakan gibi çeşitli etnik ve dinsel gruplar yerleştirildi.

Birinci Dünya Harbi sırasında bütün cephelerde olduğu gibi, doğuda da kanlı ve çetin muharebeler oldu. Yoksulluk, tabiat şartları ve dondurucu soğuklar yüzünden, belki de savaş meydanlarında kaybettiklerimizden daha çok şehit verdik. Nitekim, 1915 yılında, Sarıkamış'ı almak üzere, Allahüekber Dağlarını aşmaya çalışan, Enver Paşa komutasındaki 3 üncü Türk Kolordusuna mensup, bazı kaynaklara göre 60 000, bazılarına göre 90 000 Mehmetçiğimiz donarak şehit oldu. 1917 yılındaki Bolşevik ihtilali neticesinde, 18 Mart 1918 Brest-Litovsk Antlaşmasıyla Kars yöresi yeniden Türklere verildi. Ancak, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesiyle Türk Ordusu 1914 sınırı gerilerine çekildi, İngilizlerin de yardımıyla Kars ve yöresi yeniden Ermeni ve Gürcü egemenliğine girdi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî müdafaanın ilk günlerinde Mustafa Kemal Paşa başkanlığında, Sıvas Heyeti Temsiliyesinin kararı neticesinde 15 inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa bölgenin yeniden alınması hazırlıklarına başladı. 29 Eylül 1920'de Sarıkamış'a, 30 Ekimde de ordumuz Kars'a girdi. 2 Aralık 1920'de Ermenilerle yapılan Gümrü Antlaşmasıyla Kars Sancağının bütünü Türk topraklarına katıldı.

Değerli arkadaşlar, Rus, Ermeni ve İngiliz işgali altında kalan Kars'ın anavatana kavuşması Kurtuluş Savaşının önemli bir dönüm noktasıdır. İsmet Paşa, Kâzım Karabekir'e çektiği telgrafta bunu şöyle vurguluyor: "Şark harekâtı bizi ve davamızı ihya etti. O kadar sıkılmış idik, o kadar daralmış idik ki, vaziyetin nefes alacak bir menfeze ihtiyacı katisi vardı. Allah'ın inayetiyle, bunu sen açtın; milletimize, tarihimize hediye ettiğin zaferle istikbalimizi açtın." Ulu Önder Atatürk de, Kars'ın anavatana katılması üzerine çektiği kutlama telgrafında "Kars gibi bir kalenin zaptı, bir milletin tarihinde ender olan fevkalade bir askerî başarıdır" der.

30 Ekim, umut ve inancın mutlak zaferi, sabır ve direncin ölümsüz destanının yazıldığı günün başlangıcıdır. Bu zaferi bize bağışlayanlara, huzurlarınızda, Allah'tan rahmet diliyor, şükran ve minnet duygularımla, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne yazık ki, aradan geçen seksenüç yıla karşın, Kars İlimizin bulunduğu stratejik konumuna, şanlı tarihine, verimli topraklarına layık bir gelişme istediğimiz şekilde gerçekleşmedi, Kars için yaşamsal önem taşıyan en temel yatırımlar bile yapılamadı. Bunun en bariz örneği, Kars merkezinin içmesuyunun dahi bugüne kadar temin edilememesidir. İşte, tam bu noktada, AK Parti Hükümetimiz işbaşına gelerek, Türkiyemizin ve Karsımızın yaralarını birer birer sarmaya başladı.

Hükümetimiz işbaşına gelir gelmez, Değerli Başbakanımızın talimatlarıyla, Kars'ın su meselesine el atılmış, başta Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız olmak üzere, Devlet Su İşlerinin çalışkan ve iş bitirici Genel Müdürü Prof. Dr. Sayın Veysel Eroğlu'nun engin tecrübeleri ve gayretleriyle, su problemi, rekor sayılabilecek, 154 gün gibi kısa bir zaman dilimi içerisinde halledilmiş ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımlarıyla, geçen hafta perşembe günü; yani, 30 Ekimde, serhat şehrimiz Karsımızın kurtarılış törenleri yapılmış ve aynı gün içmesuyu tesisleri hizmete açılarak, şehre su verilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Karabayır.

ZEKİ KARABAYIR (Devamla) - Ben, huzurlarınızda, Kars'a gelerek bize bu çifte bayramı yaşatan Başbakanımıza, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımıza ve Devlet Su İşlerinin, başta Genel Müdürü olmak üzere, emeği geçen tüm yetkililerine, Karslılar adına teşekkür ediyorum.

Konuşmamın sonunda, Kars için önemli gördüğüm ve hükümetimizden çözümünü beklediğim bir iki hususa da izninizle değinerek sözlerime son vermek istiyorum.

Ermenistan'a açılan doğu sınır kapısının kapalı olması ekonomik olarak Kars'a çok zarar vermektedir. Sanayi yok denecek kadar az olan Karsımız için bu kapının açılması büyük bir önem arz etmektedir. En azından, bu kapıyla ilgili olumsuz şartlar ortadan kalkıncaya kadar Çıldır- Aktaş sınır kapısının da açılması önemli bir rahatlama sağlayacaktır.

Ayrıca, büyük bir tarihî değeri olan ve Selçuklular tarafından 1064 yılında fethedilen Ani ören yerinin restorasyonunun Kültür ve Turizm Bakanlığınca yapılması da yine en önemli isteklerimiz arasındadır.

Geçmişte ülkemizin hayvancılık potansiyeli bakımından önemli bir yeri olan Kars'ın Tarım Bakanlığımızca pilot bölge olarak seçilmesi ve bu konuda gerekli çalışmaların başlatılması, işsizlik ve ekonomik sıkıntı içerisinde olan bu bölgemiz için önemli bir faktördür.

Sayın Başkan, bana söz hakkı vermenizden ve gösterdiğiniz müsamahadan dolayı zatıâlinize teşekkür ediyor, Yüce Meclisi yeniden saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karabayır.

Gündemdışı üçüncü söz, Tekirdağ İli Saray İlçesinin kurtarılış yıldönümü nedeniyle söz isteyen, Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'a aittir.

Buyurun Sayın Kaplan. (Alkışlar)

3. - Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, Tekirdağ İli Saray İlçesinin düşman işgalinden kurtarılışının 81 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tekirdağ İlimizin Saray İlçesinin 81 inci kurtarılış yıldönümü nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum.

Sizlere öncelikle Sarayımızın kısa tarihinden bahsetmek istiyorum. Eldeki kayıtlara göre, Milattan önce 559 sene evvel İran Şahı olan Keykâvus Trakya'ya bir ordu gönderdi, bu ordunun kumandanı Bakak Soyhan adında bir Türk'tü. O zamanlar İran hükümdarları ordularına Türklerden kumandan tayin ederlerdi. Bakak Soyhan, Mahan Türklerindendir. Bakak Soyhan, ordusuyla Istranca civarında yerleşmiş ve bu orduyla beraber Mısırlılardan, Tatarlardan, Türklerden ve birçok devletin halklarından oluşan göçmenleri Trakya'ya yerleştirmek üzere getirilmiştir. Halen Bahçeköy olan yerin eski adı Sultan Bahçe'dir. Kuzeyinde ve köye bir saat uzaklıkta bir yerde Bakak Soyhan bir şehir kurdu; adına "Sunlar Şehri" adı verildi. Bu şehirde Bakak Soyhan'ın oğlu Mirzah Demirhan ile İran prenseslerinden Füruze Sultanın düğünleri yapıldı. Bakak Soyhan bunlara bir saray yaptırdı. Bu sarayın yıkıntıları, halen, bugün, Bahçeköy'de vardır.

İran Şahı Daryüs buraya geldiğinde, Füruze Sultana ithafen buraya Sultan Bahçe adını verip, buranın idaresini de Mirzah Demirhan'a vermiştir.

Trakya'nın alınışı sırasında şimdiki Saray İlçesinin olduğu yeri beğenen ordu kumandanı Bakak Soyhan, kendisi için buraya -halen su kulesinin bulunduğu civar- saray yaptırmıştır. Bakak Soyhan Tuna boyuna yerleştirilen Vıpıt Kavminden birçok şarkı söyleyen ve saz çalanları getirerek, sarayda saz eğlenceleri yaptırıyormuş.

Trakya'yı, sırasıyla, Latin generalleri, Yunan işgalleri altında bulundurmuşlardır. Hatta, Roma Hükümdarı meşhur Neron, Saray, Sultanbahçe ve Midya'da oturmuştur. En son Sultanbahçe'de yönetimde olan Salon, Osmanlı padişahlarından I. inci Murat'ın kumandanlarından Akhan Akatekin ve Yagirdemirhan'a mağlup ve teslim olmuştur. Bu duruma göre, Saray Kasabasının ilk kurucusu Bakak Soyhan'dır.

Kanunî Sultan Süleyman'ın vezirlerinden olup, sadrazamlık bile yapmış bulunan Mehmet Ayazpaşa tarafından, 450 sene evvel, Mimar Sinan'ın kalfalarındın birine bir saray, cami, medrese ve hamam yaptırılmıştır. Medrese yıkılmıştır. Ayazpaşa da Bakak Soyhan gibi zevke düşkün olup, sarayında saz âlemleri icra ettirirmiş.

Edirne Vilayeti Kırkkilise (Kırklareli) Sancağının Vize kazasına bağlı bir nahiye olarak yönetilmiş, 1916'da Kırkkilise Sancağına bağlı bir kaza merkezi olmuştur.

Millî Mücadele sırasında bütün bölgeyle birlikte Saray da Yunan işgaline uğramıştır. 1920'de başlayan bu işgal, Mudanya Mütarekesiyle 15 Ekim 1922'de son bulmuş, saray, Yunan işgalinden kurtulmuştur.

Saray'ın kısa tarihini açıkladıktan sonra, şimdi de üç dönem belediye başkanlığı yapmış olduğum şirin ilçemizin genel durumuna değinmek istiyorum.

Tekirdağ Vilayetinin şirin bir ilçesi olan Saray, Trakya toprakları üzerinde olup, doğusu Çatalca, batısı Lüleburgaz, güneyi Çorlu, güneydoğusu Çerkesköy ve kuzeybatısında da Vize'yle çevrilmiştir. Tekirdağ'a 89 kilometre mesafededir. Eski Edirne-İstanbul kervan yolu üzerinde bulunan ilçe, muntazam şose yollarıyla komşu ilçelere bağlıdır.

Düz bir alan üzerinde kurulmuş bulunan ilçe topraklarının büyük bir bölümü Ergene Havzasında yer alır. Arazi, kuzeydoğuda Yıldız (Istıranca) Dağlarına doğru yükselerek uzanır. İlçenin en yüksek noktası, Yıldız Dağları üzerinde yer alan Karatepe'dir.

Trakya bölgesine hayat veren Ergene Nehri, Saray İlçesindeki Karatepe Güneşkaya mevkiinden doğar. Diğer iki akarsu, Vize Suyu ile Galata Deresidir. Vize Suyu ilçe dışında Ergene Nehrine karışırken, Galata Deresi Saray İlçesinin doğusundan geçip, Çerkesköy İlçesinde Ergene Nehrine ulaşır.

Trakya'da tek karaçam ormanı, Saray Kastro yöresinde bulunur. Bu sebeple, Kastro yöresindeki 329 hektarlık karaçam ormanı, 18 Nisan 1988 tarihinde doğayı koruma alanı (millî park) olarak ayrılmıştır.

Yıldız Dağları (Istıranca) ormanlıktır. Bu ormanlarda geniş yapraklı ağaçlardan meşe ve karaçam hâkimdir. Bahçeköy, bölgenin en önemli orman işletmelerinden biridir.

İlçede kara iklimi hâkimdir. Kış ayları soğuk ve yağışlı geçmektedir, yazları sıcak ve kuraktır.

Saray İlçe merkezinde okuryazar oranı yüzde 95'tir. İlçede 15 ilköğretim okulunda 5 000'in üzerinde öğrenci eğitim görmektedir. 1 yüksekokul, 1 genel lise, genel lise bünyesinde 1 süper lise, 1 meslek lisesi, 1 anadolu lisesi ve Büyükyoncalı Kasabasında çok programlı liseyle birlikte 6 lise bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaplan.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Saray İlçesinde, 1985-1986 yıllarında inşaatına başlanan 50 yatak kapasiteli Devlet Hastanesi, 1992 yılında tamamen faaliyete geçmiştir.

İlçede Merkez ve Beyazköy Sağlık Ocağı Tabiplikleri ile Büyükyoncalı Sağlık Ocağı olmak üzere 3 sağlık ocağı bulunmaktadır.

Tekirdağ'ın Karadeniz'e açılan tek kapısı durumundaki Saray, Istıranca Dağlarının güney eteklerinden geçen İstanbul-Kırklareli yolu üzerindedir.

İlçe halkı geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlar. Başlıca ürünleri buğday, ayçiçeği, şekerpancarı, arpa ve meyve çeşitleridir.

İlçe topraklarında düşük nitelikli geniş linyit yatakları vardır. Rezervin 140 000 000 tondan çok olduğu tahmin edilmektedir. Edirköy arazisinde bulunan bu linyit yatakları Türkiye Kömür İşletmeleri tarafından işletilmekte idi, şimdi ise  kapalıdır.

Manganez ve cam yayımında hammadde olarak kullanılan kuvarsit (silis kumu) diğer yeraltı zenginliğidir. Kuvarsit  yatakları Türkiye Şişe ve Cam Fabrikasınca işletilmektedir. Sefaalan ve Küçükyoncalı köylerindeki manganez alanları ümit vericidir.

Çerkesköy sanayi bölgesine yakınlığı sebebiyle, Saray'da sanayi fazla gelişmemiştir. Saray İlçesinde toplam 6 sanayi tesisi vardır; bunlardan 5'i tekstil, 1'i gıda sektöründedir.

Saray İlçesinin turizm açısından önemi, Tekirdağ İlinin Karadeniz'e açılan tek kapısı olması ve bunun yanında, Istıranca Dağlarının bir bölümünün bu ilçemiz sınırları içerisinde bulunmasındandır.

Eski adıyla Kastro, şimdiki ismiyle Çamlıkoy, Trakya'nın Bahçeköy Deresinin Karadeniz'e döküldüğü bu küçük koy, 2,5 kilometre kumsalıyla Saray'ın sahil şerididir. Istıranca ormanları ve Karadeniz'in güzelliklerini bir arada barındıran, yeşil ve mavinin kucaklaştığı Çamlıkoy, yurdumuzda eşine ender rastlanan turizm merkezlerinden biridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak şunu söylemek istiyorum: Karanlık günlerden, esaretten kurtulup gelmiş olduğumuz bu güzel günlerden tekrar geriye dönmemeyi temenni ediyor, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum :

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 24 milletvekilinin, bireysel silahlanmanın nedenlerinin ve boyutlarının ortaya konularak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde kişilerin ateşli silah edinmeleri, her gün kamuoyuna yansıyan olaylardan da izlenebileceği gibi, aşırı ve tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Bir araştırmaya  göre, Türkiye'de her 13 kişiden 1'i, büyük çoğunluğu ruhsatsız olmak üzere, silah taşımakta veya bulundurmaktadır.

Toplumun eğitim düzeyi, toplumsal ve ekonomik koşulları bir taraftan silah istemini artırmakta, diğer taraftan da silah sahipliğinden doğan büyük olumsuzluklar yaratmaktadır. Bireysel silah tutkusu, çoğu kez, yalnız bireysel değil, büyük toplumsal yaralara da kaynaklık ediyor. Özellikle bu konudaki yasal düzenlemenin dağınıklığı nedeniyle, toplumda, ateşli silah sahipliği ve kullanımı alanında tam bir kargaşa yaşanmaktadır. Toplumun can güvenliği her geçen gün biraz daha fazla tehdit edilmekte; maganda kurşunları sürekli olarak cinayet işlemektedir.

Bu nedenle:

1- Bireysel silahlanma gereksiniminin sosyal, kültürel, eğitsel, ekonomik ve psikolojik yönlerinin ortaya konması,

2- Bu gereksinimi doğuran etmenlerin ortadan kaldırılması için gereken önlemlerin alınması,

3- Güvenli silah kullanımı ve etkin bir şekilde denetimiyle ilgili çözümlerin üretilmesi,

4- Bu konuda yapılacak yeni yasal düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını istiyoruz.

  1- Yakup Kepenek                                (Ankara)

  2- Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

  3- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

  4- Mehmet Ali Özpolat                                (İstanbul)

  5- V. Sinan Yerlikaya                                (Tunceli)

  6- Ali Dinçer                                (Bursa)

  7- Bülent Tanla                                (İstanbul)

  8- İnal Batu                                (Hatay)

  9- Mesut Değer                                (Diyarbakır)

10- Güldal Okuducu                                (İstanbul)

11- Bülent Baratalı                                (İzmir)

12- Fuat Çay                                (Hatay)

13- Cevdet Selvi                                (Eskişehir)

14- Hakkı Akalın                                (İzmir)

15- Mahmut Yıldız                                (Şanlıurfa)

16- Eşref Erdem                                (Ankara)

17- Mehmet Sevigen                                (İstanbul)

18- Nurettin Sözen                                (Sıvas)

19- Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

20- İdris Sami Tandoğdu                                (Ordu)

21- Mehmet Vedat Yücesan                                (Eskişehir)

22- Mehmet Boztaş                                (Aydın)

23- Mehmet Mesut Özakcan                                (Aydın)

24- M. Akif Hamzaçebi                                (Trabzon)

25- Hakkı Ülkü                                (İzmir)

Gerekçe:

1- Kimi hesaplar ve gözlemlere göre, Türkiye'de 1 500 000 ruhsatlı, 3 000 000 ruhsatsız silah olduğunu, silah sahibi olanların yaklaşık beşte 1'inin birden fazla silahı bulunduğunu, silahlanmanın özellikle 1985'ten sonra, bu konudaki yasal sınırlamaların gevşetilmesiyle hızla arttığını ortaya koymaktadır.

2- Yine araştırmalara göre, silah taşıyan ya da bulunduranların yarıya yakını gösteriş, güçlü görünmek, bireysel yetersizliğini tatmin etmek gibi amaçlarla silah edinmektedir. Silah sahibi olmayı istemenin, bireysel güvenlik gereksiniminin yanında psikolojik boyutunun da olması, silah ruhsatı verileceklerin ayrıntılı bir şekilde incelenmesini zorunlu kılmaktadır.

3- Güvenlik gerekçesiyle edinilen silah, tam anlamıyla bir güvensizlik kaynağı olmaktadır. Evde silah bulundurulması aile bireylerinin intihar riskini ve birbirlerini ve yakınlarında bulunanları öldürmelerini kolaylaştırmaktadır.

4- Yoğun bireysel silahlanma, kültürel etmenlerin de varlığıyla, toplumun can güvenliği için risk oluşturmaktadır.

5- Ülkemizde silah kullanımıyla ilgili yasal düzenleme (10 Temmuz 1953 tarih ve 6136 sayılı Yasa) tam yarım asırlıktır ve çok sayıda değişikliğe uğramasına karşın, ihtiyaçlara cevap vermekten çok uzaktır. Özellikle, silah sahibi olanların silah kullanımlarını sınırlayıcı hükümler çok yetersizdir.

6- İnsanın en temel gereksinim ve haklarından biri olan güven içinde yaşama duygusu, aşırı silahlanma nedeniyle, giderek kaybolmaktadır. Bu soruna çözüm bulmak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin öncelikli görevlerinden biri sayılmalıdır.

7- Silahlanma konusunun tüm yönleriyle araştırılması, bu konuların irdelenmesini ve gereken yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlayacaktır.

Yukarıda sıralanan nedenler, ateşli silah sahipliğinin Meclis tarafından araştırılmasını zorunlu kılmaktadır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 22 milletvekilinin, vergi kayıp ve kaçaklarının araştırılarak etkin vergilendirmenin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İthalatta, ihracatta, iç ticarette, kamusal ve özel yatırımlarda Katma Değer Vergisi başta olmak üzere, vergi kayıp ve kaçaklarının miktarının, yöntemlerinin, nerelerden kaynaklandıklarının, söz konusu kaçakların kesilmesi amacıyla -etkin vergi sistemlerine sahip ülkelerdeki tecrübelerden yararlanmak suretiyle- ne gibi tedbirlerin geliştirilmesi gerektiğinin tespit edilmesi amacıyla, Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılmasını saygılarımızla arz ederiz.

  1 - Atilla Başoğlu                                 (Adana)

  2 - Tacidar Seyhan                                (Adana)

  3 - Kemal Demirel                                 (Bursa)

  4 - Muharrem Eskiyapan                                 (Kayseri)

  5 - Mustafa Gazalcı                                 (Denizli)

  6 - Halil Ünlütepe                                 (Afyon)

  7 - Mevlüt Coşkuner                                 (Isparta)

  8 - Feridun Ayvazoğlu                                 (Çorum)

  9 - Halil Akyüz                                 (İstanbul)

10 - Orhan Eraslan                                 (Niğde)

11- Mehmet Parlakyiğit                                 (Kahramanmaraş)

12 - Uğur Aksöz                                 (Adana)

13 - Nuri Çilingir                                 (Manisa)

14 - Hüseyin Ekmekcioğlu                                 (Antalya)

15 - Muhsin Koçyiğit                                 (Diyarbakır)

16 - Osman Özcan                                 (Antalya)

17 - Vezir Akdemir                                 (İzmir)

18 - V. Haşim Oral                                 (Denizli)

19- Ali Rıza Gülçiçek                                 (İstanbul)

20 - Hüseyin Bayındır                                 (Kırşehir)

21- Yüksel Çorbacıoğlu                                 (Artvin)

22- Hüseyin Özcan                                 (Mersin)

23- Selami Yiğit                                 (Kars)

Gerekçe :

Son yıllarda bütçe açıkları o kadar büyük miktarlara ulaşmıştır ki, devletimiz, çalışanların maaşlarını ödemek dışında, ancak acil birkaç yatırıma ödenek ayırabilmektedir. Bu durumun sebebi, ülkemizin kaynaklarının yoksulluğu ve yoksunluğu değil, devlet gelirlerinin tahsilinde süregelen suiistimaller ve ihmallerdir.

Bütçe açıklarının yüksek faiz işletilen borçlanmalarla kapatılması çabasına gidilmesi, ülkemizi birtakım güçlerin etkisi altında bırakabilmekte ve dışa bağımlı kılmaktadır. Oysaki, arzu edilen büyümenin arzu edildiği şekilde sağlanması vergi kayıpları ve kaçaklarının engellenmesiyle mümkündür. Bu sebeple, söz konusu meseleye ciddiyetle yaklaşarak araştırma önergemizde yer verilen hususların açığa kavuşturulması, ülkemizin beklenen ilerlemeyi sağlamasının bir önşartı olacaktır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

C) Tezkereler ve Önergeler

1. - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Vehbi Zeki Serter'in resmî davetine icabetle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 20 nci kuruluş yıldönümü kutlamalarına TBMM Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin'in katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/386)

5.11.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sayın Dr. Vehbi Zeki Serter'in vaki davetine icabetle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 20 nci Kuruluş Yıldönümü kutlamalarına, TBMM Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin'in katılması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

     İsmail Alptekin

        Türkiye Büyük Millet Meclisi

     Başkanı Vekili

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

IV. - SEÇİMLER

A) Komİsyonlara Üye Seçİmİ

1. - (10/69,118) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN - Orman köylülerinin sorunlarının araştırılarak orman köylerinin kalkındırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Genel Kurulun 8.7.2003 tarihli 103 üncü Birleşiminde kurulan (10/69, 118) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, listeyi okutup, oylarınıza sunacağım.

Orman Köylülerinin Sorunlarının Araştırılarak Orman Köylerinin Kalkındırılması İçin

Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması

Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi (10/69, 118)

(12)

 

                       

Adı Soyadı

Seçim Çevresi

 

AKP (8)

 

 

 

Fikret Badazlı

Antalya

 

Yüksel Coşkunyürek

Bolu

 

Abdülmecit Alp

Bursa

 

Nusret Bayraktar

İstanbul

 

Ali Er

Mersin

 

Hasan Özyer

Muğla

 

Cemal Uysal

Ordu

 

Hasan Ali Çelik

Sakarya

CHP (4)

 

 

 

Nail Kamacı

Antalya

 

Mehmet Işık

Giresun

 

Gürol Ergin

Muğla

 

Erdoğan Kaplan

Tekirdağ

 

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 5.11.2003 Çarşamba günü (bugün) saat 16.00'da Halkla İlişkiler Binası B Blok 2 nci kat 4 üncü Bankoda bulunan Meclis Araştırması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca ilan tahtalarına asılmıştır.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce yarım kalan işlerden başlayacağız.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

BAŞKAN - Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, tasarıların müzakeresini erteliyoruz.

19.6.1994 Tarih ve 544 Sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlayacağız.

3. - 19.6.1994 Tarih ve 544 Sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/224, 1/361) (S. Sayısı: 272)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kuzey Atlantik Antlaşmasına Romanya'nın Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

4. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Romanya'nın Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/614) (S. Sayısı: 227) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 227 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzey Atlantik Antlaşmasına Romanya'nın Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini Yüce Heyetinize arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, daha önce, bu kürsüden, Bulgaristan'ın NATO'ya üye olarak katılması hususundaki görüşlerimizi arz etmiştim. Bulgaristan için yapmış olduğum değerlendirme, Türkiye ile yakın dostluk ilişkileri bulunan ve güneydoğu Avrupa'da ve Karadeniz kıyısında önemli bir stratejik konumu olan Romanya için de aynen geçerlidir.

Üyelikleri Türkiye tarafından kuvvetle desteklenen Romanya ile Bulgaristan'ın NATO'ya katılmaları, ittifaka daha geniş ve derin güvenlik alanı kazandıracak, bu nedenle de askerî harekât ihtiyaçları açısından önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Keza, bu iki ülkenin üyelikleri nedeniyle NATO'nun etki alanı,  stratejik açıdan  Türkiye için büyük önem taşıyan  Karadeniz,  Kafkaslar ve

                         

(x) 227 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Ortaasya bölgelerini de kapsayacaktır. Bu şekilde, bu bölgelerdeki ülkelerin Batı güvenlik sistemiyle bütünleşme imkânı ortaya çıkmış olacaktır.

Bunlar, tabiatıyla NATO için önemli kazanımlardır; fakat, NATO'nun, genişleme süreci sonucunda, 19'dan 26 üyeli bir örgüt haline dönüşmesinin, ittifakın karar alma ve işleyiş mekanizmalarında sıkıntı ve sorunlara yol açacağı da bir gerçektir. Ancak, değerli arkadaşlarım, NATO içindeki çetin sorun, Irak savaşı sonrasında ittifak içinde çıkan çatlaktan kaynaklanıyor. Bu çetin sorunun, NATO'nun dayanışma ve etkinliğine ağır bir darbe indirmenin de ötesinde, geleceğini tehdit edebilecek bir nitelik arz ettiğini söylemek, zannederim yanlış olmayacak. Bu bakımdan, sorunun derinleşmesi halinde, NATO'nun zayıflayarak etkisiz hale gelmesi ve hatta dağılması gündeme gelebilir. Oysa, NATO, Türkiye'nin çıkarları açısından olduğu kadar, dünya barış ve güvenliği için de yaşatılması gereken bir örgüttür, Amerika ile Avrupa'yı ve Avrupa Birliğini bir araya getiren son derece yararlı bir ittifak ve güvenlik forumudur. Bu amaçla, NATO ittifakına eski canlılık ve dayanışmasını kazandıracak çözümlerin bulunabilmesi amacıyla, önce NATO'nun karşılaştığı sorunlara sağlıklı bir teşhis konulması gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, bu teşhisin isabetli olmasının önemi, bu konudaki değerlendirmeyi yaparken, gerçekçi ve açık sözlü olmamızı da zorunlu kılıyor.

İlk bakışta, NATO içerisindeki bölünmenin bazı Avrupalı devletlerin Avrupa Birliği savunmasına NATO'dan bağımsız ve otonom bir yapılandırma kazandırmak istemeleri ve Amerika'nın buna karşı sert bir tepki göstermesinden ileri geldiği zannedilebilir. Keza, NATO içerisindeki çatlağın, ittifak üyelerinin Irak operasyonuna ilişkin olarak birbirlerine ters düşen görüşlere sahip olmalarından kaynaklandığı gibi bir izlenim de edinilebilir.

Değerli arkadaşlarım, oysa, bunlar sorunun nedenleri değildir. Bunlar, sorunun sadece dış tezahürleridir. Gerçekte, NATO içerisindeki bölünmenin temelinde, Amerika'nın 11 Eylül terörist saldırılarından sonra kabul ettiği yeni güvenlik stratejisi vardır. "Amerika'nın Ulusal Güvenlik Stratejisi" başlığını taşıyan Eylül 2002 tarihli bir belgede yer alan bu yeni stratejik konsepte, aynı zamanda, "Bush doktrini" de denilmektedir. Özünde, bu strateji, yani Bush doktrini iki temel unsurdan oluşuyor.

Birinci unsur, Amerika'nın yeni askerî stratejisidir. Bu strateji, uluslararası alanda askerî güce ve üstünlüğe öncelik vermekte, uluslararası hukuku ve başka ülkelerin egemenlik  haklarını, Amerikan ulusal çıkarlarıyla uyumlu olduğu ölçüde dikkate almakta ve unilateralist; yani, müttefikleriyle danışmayı ve işbirliğini öngörmeyen operasyon ve girişimleri tercih etmektedir.

Amerika'nın yeni askerî stratejisi, ayakbağı olarak gördüğü Birleşmiş Milletler ile NATO ittifakını ikinci plana itmekte, mutlak güvenlik ve mutlak caydırıcılığı esas olarak almakta ve tehdit oluşmadan, onu kaynağında vurma kavramına dayanan "önceden vurma" veya "önleyici saldırı" doktrinine dayanıyor.

Terör tehlikelerine ve saldırgan olabilecek haydut devletlere karşı önceden güç kullanma anlamına gelen önceden vurma kavramı, Bush doktrininin temel taşıdır. Buna göre, sadece acil durumlarda ve meşru savunma amacıyla güç kullanma anlayışı, artık geçerliliğini kaybetmiştir. Bu doktrinle, Amerikan yönetimi, aynı zamanda, Irak'a müdahalesine de Amerikan halkı gözünde meşruiyet kazandırmak ve askerî harekâtı yasallaştırmak istemiştir.

Değerli arkadaşlarım, ne var ki, dünya kamuoyu, Bush doktrinine yasal ve meşru bir nitelik atfetmiyor. Gerçekte, Amerika'nın bu yeni savunma kavramı, dünya kamuoyunu ürkütüyor. Diğer bazı ülkelere de örnek teşkil etmesi halinde, bir kaos ortamına yol açmasından endişe ediliyor.

Nitekim, bu doğrultuda, hakikaten, bazı kaygı verici gelişmeler de görüldü. Örneğin, Rusya Federasyonu Savunma Bakanı Sergei ivanov, Rusya'nın da, çıkarlarının dünyanın herhangi bir yerinde tehlikeye düşmesi halinde, buna sebep olan ülkeye karşı önleyici saldırılar düzenlenmesini öngören bir stratejiyi kabul etmiş olduklarını açıkladı. Böylece, Rusya'nın da Bush doktrinini kabul ettiği görülüyor. İsrail de, ekim ayında Suriye'yi savaş uçaklarıyla bombalarken, yaptığı saldırıya Bush doktrinini gerekçe olarak gösterdi.

Değerli arkadaşlarım, zannederim, bu iki gelişme, Bush doktrininin, küresel istikrar açısından ne denli tehlikeli bir örnek olduğunu ortaya koyuyor.

Amerika'nın yeni güvenlik stratejisinin ikinci bir temel unsuru var; bu da, dev bir projeyi, Mesihvari bir hedefi kapsıyor. Altını çiziyorum, Mesihvari bir hedef olarak görüyorum ben bunu. Bu da, büyük Ortadoğu'daki, yani Kuzey Afrika'dan Afganistan'a kadar uzanan coğrafî alandaki ülkelerin rejimlerini demokrasiye dönüştürmek suretiyle, bu bölgeyi dünya için bir tehdit yatağı olmaktan çıkarmaktır.

Washington bu konuda şöyle bir analiz yapıyor: Dünyanın diğer bütün bölgeleri 21 inci Asra doğru ilerler, ekonomik ve sosyal kalkınma yolunda ciddî hamleler yapar ve demokratik rejimleri benimserken, büyük Ortadoğu bölgesindeki Müslüman ve Arap ülkeler çağın gerisine düşüyor ve hep geriye gidiyorlar. Bu bölgedeki rejimler tam anlamıyla başarısız.

Önde gelen Arap bilim adamları tarafından hazırlanmış olan Birleşmiş Milletler Gelişme Raporu, bu durumu dramatik bir şekilde kanıtlıyor diyor Washington.

Bilimsel yöntemlerle hazırlanan insanî gelişme göstergeleri, bu toplumların giderek yozlaştığını, yoksullaştığını ve bunların yaşam koşullarının daha kötüye gittiğini ortaya koyuyor. Bu başarısızlık, söz konusu İslam ve Arap devletlerinin, aşırı ideolojilerin, terörün, antiamerikanizmin ve Batı'yı tehdit eden şiddetin mümbit tarlası haline gelmesine yol açıyor. Washington'un büyük Ortadoğu bölgesine ilişkin resmî analizi bu merkezde; Bush doktrini bu analize dayanıyor.

Burada bir parantez açarak, bir noktayı vurgulayalım: Değerli arkadaşlarım, Washington'un en büyük korkusu, Amerika'nın, Ortadoğu kökenli bir terörist grubunun elindeki nükleer veya biyolojik silahlara hedef olma olasılığıdır.

İşte, Bush yönetimi, bu verilerden hareketle, büyük Ortadoğu'daki devletlerin rejimlerini değiştirerek, bunları demokrasi temeline oturtmayı ve böylece, Amerika'yı tehdit eden şiddeti önlemeyi amaçlıyor.

İlk bakışta, Amerika'nın ortaya koyduğu bu hedef güzel ve insanlığa yararlı gibi görünüyor; ama, şu anda, Amerika'da geçerli olan mantık, rejimlere müdahale etmek ve gereğinde askerî kuvvet de kullanarak bunları zorla demokratik rejime doğru yönlendirmek. Nitekim, yönetim mensupları, yaptıkları beyanlarda, demokratikleşme için gerekirse kuvvet kullanılacağını defalarca vurguladılar. Bu bağlamda, İran ve Suriye'ye karşı tehditkâr ifadelerde bulundular. Arap dünyası, Amerika'nın bu projesine kuşkuyla bakıyor. Bunu, kamufle edilmiş yeni sömürgecilik olarak görüyor.

Amerika'nın yukarıda esaslarını belirttiğim iki başlı güvenlik stratejisi, değerli arkadaşlarım, NATO'nun Avrupalı üyelerinin birçoğu tarafından tehlikeli ve kabul edilmez nitelikte görülüyor. Almanya, Fransa ve Belçika itiraz edenlerin başında geliyor. NATO'nun içindeki çatlak bölünmenin nedeni bu işte. Amerika'yla yakın dostluk ilişkileri isteyen ve ülkelerimiz arasında gerçek bir stratejik ittifak ilişkisi arzu eden Türkiye de, Amerika'nın bu güvenlik doktrininin öngördüğü askerî yöntemi ne kabul edebilecek ne de buna ayak uydurabilecek durumda.

Ortadoğu'da hedeflenen demokratik dönüşüme gelince, bu, muhakkak ki, yapıcı ve asil bir hedef; ama, Amerika'nın öngördüğü zorlayıcı ve dış müdahale olarak algılanacak yöntemlerle değil, Amerika'nın yöntemleriyle değil. Demokratikleşmeyi, zorla ve kuvvet kullanarak değil, yapıcı diyalog yoluyla, geniş halk katmanlarını ikna yoluyla ve yardım yaparak gerçekleştirmek lazım. NATO'nun böyle bir işlevi üstlenmesi muhakkak ki yararlı olacaktır. Bu takdirde, Türkiye de kendi tarihinin, jeopolitiğinin ve övünülecek demokrasi tecrübesinin bir gereği olarak bu faaliyet alanında büyük ve somut katkılar yapar. Esasen, gerek Amerika'nın gerekse NATO'nun, Ortadoğu'nun demokratik reformunda Türkiye'nin desteğini yanlarına almakta sadece yararları olur.

Şimdi, sorunun askerî yönüne bir göz atalım, değerli arkadaşlarım. Burada ciddî bir problem var; çünkü, NATO gibi bir kolektif savunma ittifakının üyelerinin tehdit değerlendirmeleri, ulusal çıkarları ve ulusal güvenlik stratejileri arasında uyuşmazlık varsa, bu devletlerin kendi aralarında ortak bir tehdit değerlendirmesine dayanan yeterli bir ortak çıkar alanı oluşturmaları mümkün olamaz; ortak çıkar alanı olmayınca da, ortak bir strateji belirlenmesi ve ortak amaç ve hedeflerin tanımlanması mümkün olmaz.

Değerli arkadaşlarım, bir güvenlik ittifakında üye ülkeler arasında ortak çıkar alanı, o ittifakın dayanışmasının ve işbirliğinin gerçek bir tutkalıdır; bu tutkalın gücü de, ortak tehdit değerlendirmesine, ortak değerlere ve ortak hedeflere dayanır; bunlar olmadan ittifak ayakta duramaz.

Bu bakımdan, eğer NATO yaşatılacaksa -ki, yaşatılması lazım- bu takdirde, Amerika ile Avrupalı üyelerin ve Kanada'nın -tabiî, Türkiye de dahil bunların içine- önce aktüel tehdit değerlendirmelerine odaklanmış bir ortak stratejiyi ve stratejik hedefleri tanımlayarak bunun üzerinde mutabık kalmaları, sonra da bu hedeflerin nasıl ve hangi yöntemlerle gerçekleştirileceği hususunda anlaşmaları zorunludur.

Değerli arkadaşlarım, ancak biraz önce sunduğum bilgiler, bunun, bugünün ortamında ne denli güç olduğunu ortaya koyuyor; çünkü, değerli arkadaşlarım, NATO ittifakı, Bush doktrinini bu haliyle taşıyamaz. Ancak, yanıtlanması gereken önemli bir soru daha var; bu da, acaba, Bush doktrinini Amerika taşıyabilecek mi? Bu konuda Amerika'da çok ciddî bir tartışmanın başladığını görüyoruz.

Yakın zamana kadar "neo-com" denilen ve Amerikan yönetimine hâkim olan şahin muhafazakârlar, ülke politikasına yön veriyorlardı. Bu fikriyat sahipleri şöyle ifade edilebilecek bir yaklaşıma sahiptiler; diyorlardı ki: "Biz, dünyada bir numarayız; hiçbir devlet bize karşı koyamaz. Bu bakımdan, çıkarlarımız askerî müdahale gerektiriyorsa, Amerika olarak biz önalırız ve gereken operasyonu yaparız; ondan sonra, diğer devletler nasıl olsa peşimize takılır; takılma eğiliminde olmayanlara da gözdağı veririz; ya bizimlesiniz ya da bize karşısınız deriz. Birleşmiş Milletler ve NATO bize ayakbağı oluyor. Bu kuruluşlar by-pass edilmeden aktif bir politika yürütmek mümkün değildir. Her askerî harekât için çıkarlarımıza uygun bir koalisyon kurarız, işlerimizi de böyle yürütürüz. Uluslararası hukuk ve meşruiyet konusuna gelince, uluslararası meşruiyeti ve hukuku, Amerika'nın ulusal çıkarlarının önüne koymak akılcı bir tutum değildir.

Evet, yaklaşım bu; Washington'un görüşleri bu merkezdeydi; ancak, bu politikanın beklenen sonuçları vermediği de ortada değerli arkadaşlarım. Dünyanın tek süper gücü olan Amerika, tek başına savaşları kazanıyor; ama, tek başına barışı sağlamaya gücü yetmiyor. Barışı sağlamak için, temel uluslararası ilişkiler kurumu olan Birleşmiş Milletlere, uluslararası meşruiyete ve Avrupalı ülkelerin malî ve siyasî desteğine ihtiyaç var. Washington, olayların zorlamasıyla, bu gerçekleri, artık görmeye başlıyor ve politikasında da tedricen buna göre bir ayarlama ihtiyacını duyuyor.

Nitekim, Amerika'nın, Birleşmiş Milletlere kilit bir rol vermemesi nedeniyle, pek tatminkâr nitelikte bir metin olmasa da, 1511 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını çıkararak, Birleşmiş Milletlerle kopan ilişkilerini tamire yönelmesi, ayrıca Irak'ın yeniden imar maliyetini diğer ülkelerle paylaşmak için İspanya'da konferans toplaması, bu ihtiyacın işte somut örnekleri.

Değerli arkadaşlarım, dünyamızda kurulu düzenin yetersiz ve tatminkâr olmaktan çok uzak olduğu kesin; ama,kesin olan bir başka husus daha var, bu da, ilk uluslararası hukuk düzeninin temellerini atan, 1648 Vestfalya Antlaşmalarından bu yana gelişen uluslararası hukuku yok farz ederek ve uluslararası kurumları hiçe sayarak daha iyi bir düzenin de kurulmasının mümkün olmadığı.

Nitekim, Irak'a müdahalenin transatlantik ilişkilerde yol açtığı anlaşmazlık nedeniyle, küresel barış ve istikrarın yaşamsal temel taşları niteliğindeki üç kurum, ciddî zararlara uğramış durumda. Bu üç kurum, Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği. Bunlardan Birleşmiş Milletlerin saygınlığı hayli ağır darbeler almış bulunuyor. NATO ile Avrupa Birliğine gelince, bu örgütlerin bünyelerindeki bölünme, onların işlevlerini aksatıcı bir nitelik kazanıyor.

Bu üç kurumun da etkinliklerini yeniden kazanmaları ve bünyelerinde vuku bulun hasarın tamiri için, Amerika ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin yeniden sağlıklı bir uzlaşı ve anlayış temeline oturtulması zorunlu, değerli arkadaşlarım. Bu da, her şeyden evvel, NATO içinde Amerika ile diğer NATO üyelerinin bir, ortak bir tehdit değerlendirmesi üzerinde mutabık kalmalarına; iki, bu değerlendirmeye dayalı olarak, aralarındaki ortak çıkar alanını tanımlamalarına; üç, ortak bir strateji üzerinde anlaşabilmelerine bağlı.

Bu belirttiğimiz üç alanda görüş birliği sağlanması ise, her şeyden evvel, Amerika'nın, Bush doktrinini yumuşatmasına, uluslararası hukuka ve kurumlara dayalı bir dünya düzeni kavramını kabul etmesine bağlı. Ancak, biz, önümüzdeki başkanlık seçimlerine kadar, Başkan Bush'un bu yolda adımlar atabileceğini zannetmiyoruz. Esasında, Irak savaşının akıbeti ve başkanlık seçimleri, Amerika'nın yeni güvenlik stratejisi için bir referandum niteliğinde olacaktır.

Görüleceği üzere, NATO, çetin sorunlarla karşı karşıya. Önümüzdeki yıl haziran ayında İstanbul'da yapılacak zirve toplantısına kadar, bu sorunların çözümüne imkân verecek bir zeminin oluşabileceğini tahmin etmek de fazla iyimserlik olur; ancak, yine de, Türkiye'nin, bu durumun bilincinde olarak, ittifakın dağılmasını veya zafiyete uğramasını önleyecek yaklaşımlar üretebilmesi son derece önemlidir.

Bu görüşlerle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Romanya Cumhuriyetinin Kuzey Atlantik Antlaşmasına Katılımına İlişkin Protokolün onaylanmasını uygun bulduğumuzu, Yüce Heyetinize saygılarımla sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısıyla ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, NATO'nun genişlemesi, soğuk savaş sonrası, özgür, demokratik ve bütünleşmiş bir Avrupa hedefinin gerçekleştirilmesi yolunda atılan en önemli adımlardan birini oluşturmaktadır. Bu amaçla, Orta ve Doğu Avrupa ile eski Sovyet coğrafyasındaki ülkelerle ilgili olarak yürütülen çalışmaların ilk başarılı sonucu 1999 yılında alınmış, Polonya ve Çek Cumhuriyeti ile Macaristan, NATO'ya üye olmuştur.

21-22 Kasım 2002 tarihlerinde gerçekleştirilen NATO'nun Prag zirvesinde, soğuk savaş sonrası ikinci genişleme kararı alınmış ve Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya, İttifakla katılım müzakerelerine başlamaya davet edilmiştir. Söz konusu ülkelerle katılım müzakereleri sonucunda hazırlanan katılım protokolleri, 26 Mart 2003 tarihinde Brüksel'de gerçekleştirilen bir törenle imzalanmıştır.

NATO'nun bu genişlemesinin 2004 yılında fiilen gerçekleşmesi öngörülmekte, soğuk savaş sonrasında özgürlük ve bağımsızlıklarını kazanan 7 Orta ve Doğu Avrupa ülkesi için NATO üyeliği büyük değer taşımakta ve aday ülkelerin dışpotikaları ile savunma politikalarında öncelikli sırada yer almaktadır.

Avrupa'nın birleşmesinde daha sağlam bir yer almayı arzu eden ülkemiz açısından NATO'nun genişlemesi, Avrupa entegrasyon sürecinin önemli bir yüzü olarak görülmüş ve tarafımızdan desteklenmiştir.

Güneydoğu Avrupa ülkeleri olan Romanya ve Bulgaristan'ın üyeliğiyle yaratılacak stratejik derinlik, NATO'nun askerî harekât gereksinimleri açısından önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bunun yanı sıra, İttifakın, Doğu ve Güneydoğu Avrupa'ya doğru genişlemesiyle, Avrupa Atlantik güvenlik alanının doğu cephesi Baltıklar ve Türkiye'ye doğru kayacak, mevcut tehdit ve risk ortamında, Türkiye'nin, Atlantikötesi güvenlik ilişkilerinde stratejik önemi artacaktır.

Ayrıca, İttifakın, Balkanlar ve Karadeniz'e doğru genişlemesiyle, ilgi alanının, Türkiye'nin önem verdiği Karadeniz, Kafkaslar ve Ortaasya bölgesine yönelmesi ve bu bölgelerdeki ülkelerin Avrupa-Atlantik yapılarıyla bütünleşme imkânlarının artması söz konusu olacaktır.

Ülkemiz, soğuk savaş sonrasında özgürlük ve bağımsızlıklarını kazanan 7 Baltık, Orta ve Doğu Avrupa ülkesinin NATO üyeliğine, NATO'nun askerî harekât gereksinimleri açısından önemli kolaylıklar sağlanacağı ve İttifakın ilgi alanının, Balkanlar, Karadeniz, Kafkaslar ve Ortaasya bölgesine yönelmesiyle, bu bölgelerdeki ülkelerin Avrupa-Atlantik yapılarıyla bütünleşme imkânlarını artıracağı şeklindeki düşüncelerle olumlu bakmaktadır. Bu nedenle, anılan 7 ülkeden biri olan Romanya'nın, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Katılımına İlişkin Protokolün onaylanması uygun olacaktır.

Kardeş ve dost ülke Romanya'nın, Kuzey Atlantik Antlaşmasına katılımının gerek Romanya Halkı gerekse İttifaka üye ülke halkları açısından hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.

Başka söz talebi?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA ROMANYA'NIN KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 26 Mart 2003 tarihinde Brüksel'de imzalanan "Kuzey Atlantik Antlaşmasına Romanya'nın Katılımına İlişkin Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Romanya'nın Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylamasının sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı :  282

Kabul         :  281

Çekimser        :  1 (x)

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovenya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

5. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovenya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı: 229) (xx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 229 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Slovenya, bağımsızlığını kazandığı 25 Haziran 1991 tarihinden itibaren, Batı dünyasının kuruluşlarına katılmak için özel bir çaba göstermiştir; bir yandan Avrupa Birliğine katılmak için gerekli koşulları yerine getirmeye çalışırken, bir yandan da NATO'ya üye olabilmek için gerekli adımları atmış olan bir ülkedir.

Slovenya, 1994 yılında parlamentosunda NATO üyeliği doğrultusunda ilk siyasî irade beyanında bulunan bir ülkedir. Yine, Slovenya, NATO'nun Barış İçin Ortaklık Programına katılan iki ülkeden birisi olmuş ve daha sonra da Kuzey Atlantik Asamblesinde ortak ülke statüsü kazanmıştır. Slovenya'nın Barış İçin Ortaklık Programına katılması, silahlı kuvvetlerinin savunma planlarının ve bütçesinin demokratik yollardan denetlenmesine de olanak sağlamıştır.

Değerli arkadaşlarım, Slovenya, 1996 yılında, eski adı Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi olan, şimdiki adıyla Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyine dahil olmuştur. 1997 yılında, Slovenya Parlamentosu NATO'ya üyelik bildirisini de kabul etmiştir. Slovenya, uluslararası barış operasyonlarına önemli destek vermiş, birçok alanda NATO'yla askerî işbirliği yapmıştır. Bu işbirliğinin en somut örneklerinden biri NATO öncülüğünde Bosna-Hersek'te görev yapan "SFOR" adlı kuruluşa yaptığı katkılardır. NATO üyeleri dışında en büyük tatbikat 1999 yılında Slovenya'da gerçekleştirilmiştir. Bu tatbikata NATO ülkelerinden ve Barış İçin Ortaklık Programına katılan üyelerden 6 000

                         

  (x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(xx) 229 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

asker katılmıştır. Slovenya, ayrıca, Bosna-Hersek'in mayınlardan arındırılması ve mayın kurbanlarına yardım sağlanması için uluslararası bir fon da oluşturmuştur.

Değerli milletvekilleri, Slovenya, diğer bölgesel girişimlerde de aktif rol oynayan bir ülkedir. Bu arada, Güneydoğu Avrupa girişimine, Orta Avrupa girişimine ve Avrupa Birliğinin Royamount sürecine katılmıştır. Nisan 1999'da düzenlenen NATO-Washington Zirvesinde NATO'ya üye olma koşullarını taşıyan ülkelerin davet edildiği Üyelik Eylem Programına, Slovenya da katılmıştır. Neticede, Slovenya, 2002 yılında Prag'da düzenlenen NATO Zirve Toplantısında, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya ve Slovakya'yla birlikte üyelik müzakerelerine başlamaya davet edilmiştir. 2003 yılı başında NATO ile müzakerelerini tamamlayan Slovenya, Kuzey Atlantik Antlaşmasına katılım girişimini başlatmıştır. NATO üyeliği için 22 Mart 2003 tarihinde düzenlenen referandumda da, halkın yüzde 66'sı olumlu oy kullanmıştır.

 Slovenya, ekonomik açıdan son yıllarda başarı gösteren bir ülkedir. Kişi başına düşen millî gelirde Slovenya 18 000 dolarlık düzeye ulaşarak, Orta Avrupa'da diğer bütün ülkeleri geride bırakmıştır. Bütçe açığı, gayri safî millî hâsılanın yüzde 1,2'sine kadar düşürülmüştür. Yine, Slovenya, son yıllarda yüzde 3 civarında bir kalkınma hızı yakalamıştır.

Enflasyon sürekli olarak düşmektedir. Ülke, 2002 yılında 1 865 000 000 dolarlık yabancı sermaye yatırımı çekmiştir. Bunu değerlendirebilmek için, bu küçük ülkeye yapılan yabancı sermaye yatırımlarının aynı yıl Türkiye'ye yapılanın 3,5 katı olduğunu ifade etmek istiyorum.

NATO'nun içinde bulunduğu koşullarda bütün ülkelerden beklenen, savunma güçlerini ve yeteneklerini artırmalarıdır. Bunun için savunma harcamalarının gayri safî millî hâsılanın en çok  yüzde 2'si düzeyine yükseltilmesi gerekmektedir.

Şimdi, NATO'nun Slovenya'dan beklediği, bu alanda daha büyük gayret göstermesi ve silahlı kuvvetlerini NATO standartlarına yükseltmek için savunma harcamalarında makul artışlar yapmasıdır. Aynı şekilde Slovenya silahlı kuvvetleri personelinin, eğitim alanında, NATO'nun olanaklarından daha geniş ölçüde yararlanması beklenmektedir. Bu çerçevede Slovenya'nın, Ankara'daki eğitim merkezinden de daha çok yararlanabileceği düşünülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Slovenya, 2002 Aralık ayında Kopenhag'ta yapılan Avrupa Birliği zirvesinde Avrupa Birliğine davet edilen ülkeler arasında yer almıştır. Esasen, NATO'nun son genişleme sürecinde üyeliğe davet edilen ülkelerin tümü, Avrupa Birliği üyeliğine de davet edilen ülkeler olmuştur. Bunlardan sadece Romanya ve Bulgaristan'ın üyeliği, bilindiği gibi, 2007 yılında gerçekleşecek, diğer ülkeler ise önümüzdeki yıl Avrupa Birliğine katılacaklardır. Böylece, Avrupa Birliği Balkanlara doğru genişlemesine devam edecektir

Slovenya'nın komşularından olan Hırvatistan'ın da yakın bir gelecekte Avrupa Birliğine üye olması beklenmektedir. Daha birkaç gün önce Hırvatistan'ı ziyaret eden Almanya Başbakanı Schröder, bu ülkenin, 2007 yılında, Bulgaristan ve Romanya ile birlikte Avrupa Birliğine üye olabileceğini belirtmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, Avrupa Birliği içerisinde, Slovenya ve Hırvatistan gibi ülkelerin üye yapılması yönünde öteden beri kuvvetli bir irade oluşmuş bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin, elli yılı aşkın zamandan beri NATO üyesi olmasına rağmen, henüz Avrupa Birliği içerisinde hak ettiği yeri alamaması, bütün bu gelişmelerin ışığında büsbütün düşündürücü olmaktadır. Slovenya'nın NATO'ya katılma süreci, bu konuların ve Avrupa'nın geleceğinin bir bütünlük içerisinde değerlendirilmesine bir olanak, bir vesile teşkil etmelidir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Slovenya'nın NATO'ya üyeliğinin kabulüne ilişkin tasarıyı desteklediğimizi belirtir; bu vesileyle, Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA SLOVENYA CUMHURİYETİNİN KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 26 Mart 2003 tarihinde Brüksel'de imzalanan "Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovenya Cumhuriyeti'nin Katılımına İlişkin Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovenya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı :  223

Kabul         :  223 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Birleşime, saat 18.00'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.36

                          

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.00

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/617) (S. Sayısı: 230) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu, 230 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Halil Akyüz; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısıyla ilgili olarak bilgi sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu olanaktan yararlanarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, Dışişleri Komisyonu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Letonya, Baltık Denizi kıyısında yer alan bir Avrupa ülkesidir. Kuzeyinde Estonya, doğusunda Rusya, güneyinde Litvanya bulunmakta, batısında Baltık Deniziyle çevrilidir.

Letonya, 21 Ağustos 1991'de bağımsızlığına kavuşmuş olup, parlamenter demokrasiyle yönetilmektedir. Yüzölçümü 64 589 kilometrekare, nüfusu ise 2 750 000'dir. Başkenti Riga, resmî dili Letonca, para birimi Letonya Latıdir. Doğal kaynakları, kireçtaşı, bataklık kömürü, kehribar, dolomit, turbadır. Kurland Yarımadasında bulunan petrol rezervleri henüz işletilememektedir. Ülke ekonomisi sanayie dayalıdır. En önemli sanayi dalları, metal üretimi ve makine yapımıdır. Diğer sanayi ürünleri, buzdolabı, gemi, demiryolu araçları, dizel motor, elektrik jeneratörü, beyaz eşya ve radyodur. Ayrıca, dokuma, kereste, besin, ayakkabı ve giyim sanayii de gelişmiştir. Enerji ihtiyacının yarısından fazlasını kendi kaynaklarından karşılamaktadır. Ülkede yaşayan etnik gruplar, Letonyalı, Rus, Beyaz Rusya, Ukraynalı, Polonyalı ve Litvanyalılardır.

Letonya'yla aramızda tarih boyunca hiçbir sorun yaşanmamıştır; ilişkilerimiz her alanda sorunsuz sürmektedir. Letonya'nın 1944'te Sovyetler Birliğince işgali, tarafımızdan hiçbir zaman tanınmamıştır. Ancak, Letonya'yla olan ilişkilerimiz, tabiatıyla, uzun bir süre fiilen kesilmiştir. Sovyetler Birliğinin parçalanma sürecinde, 4 Mart 1990'da bağımsızlığını ilan etmesine rağmen, bunu, fiilen, Ağustos 1991'de gerçekleştirebilmiştir. Letonya'yla diplomatik ilişkilerimiz, 3 Eylül 1991'de Riga'da yayımlanan ortak bildiriyle yeniden kurulmuştur.

                          

(x) 230 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

4 Haziran 1997'de imzalanan Dışişleri Bakanlıkları Arası İşbirliği Protokolü çerçevesinde, iki ülke arasında düzenli olarak siyasî istişare toplantıları yapılmaktadır. Son toplantı, 5 Mayıs 2003 tarihinde Ankara'da gerçekleştirilmiştir.

Letonya, Avrupa-Atlantik bütünleşmesi hedefi çerçevesinde, 2002'de önemli kazanımlar elde etmiştir. Prag Zirvesinde NATO üyeliğine davet edilmiş, Kopenhag Zirvesinde ise, 2004'te AB'ye tam üye olmaya hak kazanmıştır.

NATO ve Avrupa Birliği üyelik perspektifi, dışpolitikalarımızı aynı ortak paydada buluşturmuştur. İki ülke arasında her alanda işbirliği yapılmasına zemin hazırlayan anlaşmalar büyük ölçüde tamamlanmıştır.

Letanyo, NATO üyeliği hedefi çerçevesinde askerî yeteneklerini geliştirmeye çabalamakta ve bu bağlamda, ülkemizle de savunma alanında ikili anlaşmalar imzalamaktadır.

Bu çerçevede, Letonya'yla, Şubat 1997'de Askerî İşbirliği Anlaşması, Şubat 1998'de Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşması, Temmuz 2000'de Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmalar halen yürürlüktedir. Öte yandan, Gizlilik Dereceli Bilgilerin Karşılıklı Korunması Anlaşması üzerindeki müzakereler devam etmektedir.

Bilindiği gibi,  12 Kuzey Atlantik ülkesini  birleştiren  Kuzey Atlantik Paktı Örgütü,  NATO, 4 Nisan 1949'da kurulmuştur.

İkinci Dünya Savaşı 1945'te sona erdiği zaman Avrupa'da bir bölünme olmuş ve Sovyetler Birliği Doğu Avrupa'da sınırlarını genişlettikten sonra, Almanya'nın doğusunu, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan gibi ülkeleri işgal ederek birer uydu devleti durumuna getirmiştir. 1945'te kurulan Birleşmiş Milletler, bu gibi oldubittileri önleyecek ve dünyada güvenliği sağlayacak bir etkinlik kazanamamıştır. Üstelik, Sovyetler Birliği, Güvenlik Konseyinde veto hakkını kötüye kullanmış, örgütü büsbütün etkisiz hale  getirmiştir. ,Tabiî, bugün de Birleşmiş Milletlerin görevini hakkıyla yaptığını söylemek bana göre mümkün değildir.

Bu durum karşısında, Sovyetler Birliğine karşı bir savunma sistemi kurulmasından başka çare kalmamıştır. İlk girişim, 5 Batı Avrupa devleti olan İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg'tan oluşmuş  ve bu devletler 17 Mart 1948'de Brüksel'de bir Batı Avrupa Birliği kurmuşlardır.

Amerika Birleşik Devletleri Senatosu 11 Haziran 1948'de Senatör Wanderberg'in önerisi üzerine önemli bir karar almıştır. Bu kararla, Amerika Birleşik Devletleri Başkanına Birleşmiş Milletler Yasası uyarınca karşılıklı ortak ya da bölgesel nitelikte savunma paktları yapabilme ve Amerika Birleşik Devletlerinin Birleşmiş Milletler Yasasının 51 inci maddesine uygun biçimde ülkenin ulusal güvenliğine karşı silahlı bir saldırı  durumunda tek başına ya da başka devletlerle birlikte yasal savunma hakkını kullanma isteğini açıklama yetkisini tanımıştır.

Bunun üzerine Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Batı Avrupa Birliğinin 5 üyesi ile İtalya, Danimarka, Norveç, Portekiz ve İzlanda olmak üzere toplam 12 devlet, Washington'da 4 Nisan 1949'da NATO Savunma Paktını imzalamışlardır.

Kore Savaşının 1950'de patlak vermesiyle en yüksek noktasına varan uluslararası gelişmeler, Batı ülkelerinin Sovyetler Birliğinin yayılmacı emellerinden duyduğu endişeleri haklı çıkarmıştır. NATO'ya üye devletler, ortak savunma vaatlerini yerine getirmek için gerek duyulan askerî yapıları oluşturmak yönünde çabalarını artırmışlardır. Avrupa hükümetlerinin isteği üzerine Avrupa'ya gelen Kuzey Amerika güçleri, Sovyetler Birliğini saldırgan tutumunun başarıya ulaşacağına dair düşüncesinden vazgeçirmeye yardımcı olmuştur.

Zaman geçtikçe daha çok devlet ittifaka üye olmuş olup, 1952'de Yunanistan ve Türkiye'nin ittifaka katılmalarından üç yıl sonra Federal Almanya Cumhuriyeti, 1982 yılında da İspanya NATO'ya üye olmuşlardır.

Fakat, bunun çok daha ötesinde, NATO, yalnızca var olmayı sürdürmekle kalmamış, ayrıca, kendi içine yeni üyeler, daha açık bir ifadeyle soğuk savaş sırasında anadüşmanı Varşova Paktının eskiden parçası olan ülkeleri de bünyesi içine almaya başlamıştır.

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, siyasî ve askerî alanlarda işbirliği yaparak ortak güvenliklerini sağlama amacı güden 19 Kuzey Amerika ve Avrupa ülkesinden oluşan bir ittifaktır.

Bu ittifakın temel amacı, üye devletler için müşterek savunma temin etmektir. Buna karşın, soğuk savaşın sona erdiği tarihten bu yana NATO, yapısını ve politikalarını hem Avrupa'nın genel güvenliğini artırmaya yardımcı olacak hem de müttefikler ile komşu ülkeler arasındaki siyasî diyaloglar için istikrarlı ve barış dolu bir ortam hazırlamaktadır.

Genel güvenlik ortamında uzun zamandır sağlamaya çalıştığı bu iyileştirmeye yanıt olarak, ittifak, aynı zamanda eksorumluluklar da yüklenmiştir. Avrupa güvenliği için tehdit oluşturan bölgesel ve etnik çatışmalarla mücadele görevi de buna dahildir.

1994 yılında NATO "Barış İçin Ortaklık" adıyla yeni bir girişim başlatmıştır. Bu programın tasarlanma amacı, katılan ülkelerin demokratik bir toplumdaki uygun görevlerini yerine getirmelerini ve NATO'nun yönettiği barışı koruma operasyonlarına katılmalarını sağlamak için, silahlı güçlerini yeniden yapılandırmalarına yardımcı olmaktır.

NATO, bunlara ek olarak, insanî yardım faaliyetlerinin eşgüdümü konusunda da aktif rol üstlenmektedir. İttifak, 1999 yılında açtığı Avrupa Atlantik Afet Yardımı Koordinasyon Merkezi sayesinde, doğal ve yapay afetler ile acil durum ve yardım operasyonlarını koordine etmektedir.

NATO'nun Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyi ve Barış İçin Ortaklık Programının katılımcılarından olan Letonya, Litvanya ve Estonya, NATO'ya aday ülkelerin üyelik hazırlıklarına yardımcı olmak amacıyla oluşturulan Üyelik Eylem Planına iştirak etmekte; ayrıca, ortak ülkelerin NATO'yla müşterek çalışabilirliğini sağlamaya yönelik planlama ve gözden geçirme sürecinde de yer almaktadırlar.

Ankara'daki Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezinde düzenlenen eğitim faaliyetlerine, Letonya'dan da katılım olmaktadır. Bu kapsamda, 1998-2003 döneminde düzenlenen kurslara, toplam 21 Leton subay katılmıştır; ancak, anılan dönemdeki toplam kursiyer sayısının 3 067 olduğu dikkate alındığında, Letonya'nın katılımının oldukça sınırlı kaldığı görülmektedir. Barış için ortaklık yetkilileri, daha çok Letonyalı subayı ağırlamaktan memnuniyet duyacaklarını belirtmektedirler.

NATO'nun gelişmesi, soğuk savaş sonrası özgür, demokratik ve bütünleşmiş bir Avrupa hedefinin gerçekleştirilmesi yolunda atılan en önemli adımlardan biridir. Soğuk savaş sonrasında serbest pazar ekonomisiyle desteklenen demokrasi ve insan hakları gibi ülkemizin de bağlı bulunduğu değerlerin Avrupa-Atlantik bölgesinde temel kazanabilmesi için, Orta ve Doğu Avrupa ile eski Sovyet coğrafyasındaki ülkeler için çeşitli programlar geliştirilmiştir. Bunlar, ittifaka katılma niyetinde olan ülkeleri NATO üyeliğine hazırlayan Üyelik Eylem Planı, eski Varşova Paktı içerisinde yer alan bütün ülkeleri müttefiklerle bir araya getiren bir istişare forumu olan Avrupa Atlantik Konseyi, bu ülkeleri askerî alanda NATO ile işbirliğine sevk eden Barış İçin Ortaklık Programları, Rusya ve Ukrayna'yla özel ortaklık ilişkileri ve işbirliğini düzenleyen NATO-Rusya Konseyi ve NATO-Ukrayna Komisyonu ile Güneydoğu Avrupa ülkeleri ve Akdeniz ülkeleriyle geliştirilen bölgesel ortaklık çalışmalarıdır. Bu programların ilk başarılı sonucu 1999'da alınmış ve Polonya, Çek Cumhuriyeti ile Macaristan NATO'ya üye olmuşlardır.

Bilindiği gibi, NATO'nun 2002 yılında yapılan Prag Zirvesinde, soğuk savaş sonrası ikinci genişleme kararı alınmıştır. Bu karar sonucunda, Letonya, Estonya, Litvanya, Romanya, Bulgaristan, Slovenya ve Slovakya ittifaka katılım müzakerelerine başlamaya davet edilmişlerdir. Söz konusu ülkelerle katılım müzakereleri sonucunda hazırlanan Katılım Protokolleri 26 Mart 2003 tarihinde Brüksel'de gerçekleştirilen bir törenle imzalanmıştır. Soğuk savaş sonrasında özgürlük ve bağımsızlıklarını kazanan 7 Orta ve Doğu Avrupa ülkesi için 2004 yılında fiilen gerçekleşmesi planlanan NATO üyeliği bu ülkeler için büyük değer taşımakta ve savunma politikalarında bir önceliği oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, genişlemenin stratejik bağlamda ülkemizi olumlu etkileyeceği düşünülmektedir. Bu olumlu paydaları birkaç sözcükle açıklamak istiyorum. Güneydoğu Avrupa ülkelerinden Romanya ve Bulgaristan'ın üyeliği dahilinde yaratılacak stratejik derinlikle, NATO'nun askerî harekât gereksinimleri açısından önemli kolaylıklar sağlanacaktır. Bununla beraber ittifakın Doğu ve Güneydoğu Avrupa'ya doğru genişlemesiyle, Avrupa-Atlantik güvenlik alanının doğu cephesi Baltıklar ve ülkemize doğru kayacak ve mevcut tehdit ve risk ortamında Türkiye'nin Atlantikötesi güvenlik ilişkilerinde stratejik önemi artacaktır.Ayrıca, ittifakın Balkanlar ve Karadeniz'e doğru genişlemesiyle, Türkiye'nin önem verdiği Karadeniz, Kafkaslar, Ortaasya bölgesine yönelmesi ve bu bölgelerdeki ülkelerin Avrupa Atlantik yapılarıyla bütünleşme imkânlarının artması söz konusu olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu düşünceler ışığında, ülkemiz, Prag Zirvesinde ortaya çıkan genişleme kararına katılmış, NATO'nun genişlemesi Avrupa bütünleşme sürecinin önemli bir yönü olarak görülmüş olup, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün onaylanmasının uygun ve yararlı olacağı düşüncesi doğmuştur. Bizim de bu düşüncede olduğumuzu belirtir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akyüz.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Vahit Erdem; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya'nın katılım protokolü üzerinde AK Parti adına söz aldım; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Burada daha önce yapılan konuşmaları tekrarlamamak için birkaç husus üzerinde durmak istiyorum. Hepinizin bildiği gibi NATO, 1949 yılında Batı Avrupa'nın girişimi, bilahara Kanada ve Amerika Birleşik Devletlerinin katılımıyla, o dönemde, İkinci Dünya Savaşı sonunda Sovyetler Birliğinin yayılmacı politikasına ve komünizme karşı batı değerlerini korumak, demokrasiyi, özgürlüğü savunmak üzere savunma ittifakı olarak kurulmuştur; Türkiye de 1952 yılında bu ittifaka üye olmuştur.

Şimdi, o zamanlar, bu savunmaya ortak olan üyeler tarafından kesin olarak belirlenmiş bir tehdit vardı, o da Sovyetler Birliği ve komünizm. Bu açıdan baktığımızda, genel olarak şu değerlendirme yapılıyor: NATO, 20 nci Yüzyılın en başarılı uluslararası kurumudur; çünkü, amacına erişmiştir.

Hepinizin bildiği gibi, 1989 yılında Berlin Duvarının yıkılması, 1990'da iki Almanya'nın birleşmesi, 1991'de Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla, NATO'nun kuruluş amacı olan tehdit de ortadan kalkmıştır. Böylece, NATO'ya yeni bir misyon arama ihtiyacı doğmuştur.

İşte, NATO'ya ittifak olan ülkeler, devlet başkanları seviyesinde yaptıkları yeni tehdit değerlendirmelerinde, Batı'yı ve Batı değerlerini tehdit eden en önemli hususun terörizm olduğu ve kitle imha silahlarının yayılması, eroin kaçakçılığı gibi tehditler Batı'ya yönelmiş olarak belirlenmiş ve NATO da bu yönde bir yapılandırmaya yönlendirilmiştir. Roma'da yapılan devlet başkanları zirvesi ve daha sonraki devlet başkanları zirvesinde, NATO'nun yeni bir transformasyona tabi tutulması kararlaştırılmıştır.

Bu transformasyonun önemli ayaklarından biri de NATO'nun genişleme sürecidir. Prag'ta yapılan son zirvede, açık kapı politikasının uygulanmasına başlanmıştır; yani, daha önce katılan Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya'ya ilave olarak, bugün üzerinde görüştüğümüz 7 Doğu Avrupa ülkesinin ve Baltık ülkelerinin katılması, daha sonraki dönemlerde de açık kapı politikasıyla yeni ülkelerin katılması öngörülmüştür. Böylece, NATO, doğuya doğru yayılmaktadır; yani, NATO'nun stratejik merkezi doğuya kaymaktadır. Önemli transformasyonlardan biri budur. Türkiye de, NATO'nun bu genişleme sürecini başından beri destekliyor.

Sayın Elekdağ da üzerinde biraz durdular, yeni tehdit algılanmasında problem şu: Daha önceki tehdit -biraz evvel de arz ettiğim gibi- kesin ve belirliydi, ama, şimdiki tehditlerden birisi terörizm. Terörizm konusunda, maalesef, ittifak arasında tam bir mutabakat mevcut değildir; yani, Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa'nın terörizme bakış açıları farklıdır. İşte bu, NATO'da önemli sorunlardan birini ortaya koymaktadır.

NATO'nun ikinci transformasyonu, yapısal değişiklik, yani, kuvvet yapısının değişikliğidir. NATO Genel Sekreteri  ve NATO, her toplantıda "artık, kullanılamaz, atıl silahlı kuvvetlerden, kullanılabilir ve süratli hareket edebilir, küçük, fakat belirsiz tehditleri bertaraf edebilir silahlı kuvvetler yapısına gidilmelidir" diye, üye ülkelere devamlı telkin etmektedir. Bu çerçevede, NATO'nun bizatihi kendisi transformasyona tabi tutulmakta ve NATO'nun kuvvet yapısı da değiştirilmektedir. NATO içerisinde, bir NATO Response Force (NATO Mukabele Gücü) diye, 25 000 kişilik, süratli hareket eden ve bir hafta içinde tehdit alanına varabilen, hiçbir destek almadan bir ay savaşabilecek yeni bir yapılanma vardır. Tabiî, Türkiye de NATO'nun bu yeni yapılanmasını desteklemektedir.

Tabiî, buna bağlı olarak, NATO'ya üye ülkelerin de silahlı kuvvetler yapısının değiştirilmesi önem taşımaktadır. Yani, artık, büyük tehditler yok, küçük tehditler var. Ülkelerin, millî savunma politikalarını, silahlı kuvvetlerini de buna göre yapılandırması gerekmektedir.

NATO'nun diğer bir problemi "Transatlantik Diyaloğu." Biliyorsunuz, Atlantik'in bir yakasında Kuzey Amerika ve Kanada, bir yakasında Türkiye'nin de dahil olduğu Avrupa; bir ittifak. NATO, Sovyet tehdidine karşı kurulmanın yanında, aynı zamanda, Kuzey Amerika ile Avrupa'nın bir diyalog platformu olarak da bugüne kadar görev üstlenmiştir.

Transatlantik diyaloğunda da problem vardır. Hepimizin bildiği gibi, Irak savaşı NATO'yu ikiye bölmüştür ve NATO, maalesef, Türkiye için önlem almada, karar verme hususunda zorlanmıştır, karar alamamıştır; sonunda, Savunma Planlama Komitesinde bu karar verilebilmiştir. Bu da NATO tarihinde ilk defa karşılaşılan husustur.

Tabiî, terörizmin çok yaygın bir tehdit olması dolayısıyla, tüm ülkeleri terörizme karşı savaşa davet etmek bakımından NATO'nun genişlemesi faydalı bir süreçtir.

Aynı zamanda, bu genişleme süreci yanında, NATO'nun diyalog kurduğu ayrı bir platform var; Rusya, Ukrayna, Kafkaslar ve Akdeniz diyaloğu çerçevesinde Kuzey Afrika ülkeleri bu diyaloğa tabidir.  NATO'nun, bu şekilde, bir tarafta güneyde Ortadoğu'ya, kuzeyde Kafkaslara kadar, iki kanatta da yayıldığını ifade etmek mümkündür.

Amerika ile Avrupa'nın bu görüş ayrılığı, bilhassa, Avrupa Birliğinin kendi savunma kimliğini yaratma politikası da, yine NATO'da diğer bir problemi oluşturmaktadır. Hepimizin bildiği gibi, Avrupa savunması ve güvenliği politikası çerçevesinde yeni bir savunma unsuru Avrupa Birliği içerisinde oluşturulmaktadır. Bu da Türkiye'yi son derece yakından ilgilendiriyor; çünkü, Türkiye, Avrupa Birliğinde yok; ama, Berlin Anlaşmasıyla, Türkiye'nin Avrupa Birliğinin bu savunma kuruluşuna katılması kararlaştırılmıştır ve Güney Kıbrıs'ın Avrupa Birliğine girmesi halinde, NATO'yla olan ilişkilerde hariç tutulması, yine bu anlaşmayla sonuçlandırılmıştır.

Özetle, NATO'daki bu büyük yapısal değişim, tabiî ki, bazı faydalar yanında mahzurlar da getirecektir. NATO, daha önce, karar alma sürecinde, süratli hareket etmede başarılı bir performans göstermiştir; ama, bu kadar genişledikten sonra, aynı karar alma mekanizmasının aynı süratle çalışabileceği ve aynı hızla hareket edebileceği konularında kuşkular vardır; ama, şu ana kadar NATO'nun karar alma politikasında herhangi bir değişiklik yoktur; yine, aynen eskisi gibi, oybirliğiyle, mutabakatla karar alınacak ve NATO, ortak savunma kimliğini muhafaza etmeye devam edecektir.

Ben, özetle, bu hususları, tekrara girmeden vurgulamak istedim. Türkiye, şu anda görüşmekte olduğumuz Letonya'nın NATO'ya katılmasını memnuniyetle karşılıyor. Bugün, az sonra görüşeceğimiz diğer Baltık ülkelerinin, Slovak Cumhuriyetinin, Estonya'nın, Litvanya'nın NATO'ya katılmasını, AK Parti Grubu olarak destekliyoruz.

NATO'nun, bu şekilde, dünya güvenliğine, bölgemize daha fazla fayda sağlayacağı, güvenlik açısından zaafa uğramadan devam edeceği ümidiyle, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA LETONYA CUMHURİYETİNİN KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 26 Mart 2003 tarihinde Brüksel'de imzalanan "Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Letonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 231

Kabul : 231 (x)

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Kuzey Atlantik Antlaşmasına Litvanya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

7. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Litvanya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin  Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/618) (S. Sayısı: 231) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu, 231 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA LİTVANYA CUMHURİYETİNİN KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 26 Mart 2003 tarihinde Brüksel'de imzalanan "Kuzey Atlantik Antlaşmasına Litvanya Cumhuriyeti'nin Katılımına İlişkin Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

                         

  (x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(xx) 231 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Litvanya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 201

Kabul : 201 (x)

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovak Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

8. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovak Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/619) (S. Sayısı: 232) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu, 232 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kars Milletvekili Sayın Selami Yiğit; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovak Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum.

Sayın milletvekilleri, 1 Ocak 1993'te bağımsızlığına kavuşan Slovakya, aynı yıl içerisinde NATO'ya tam üyelik yönündeki siyasî iradesini ortaya koymuş, 1994'te Barış İçin Ortaklık Programına taraf olan ilk ülkelerin arasında yer almıştır.

Şimdi, sizlere, Slovakya'nın NATO ile bütünleşme sürecinin siyasî ve askerî boyutlarından kısaca bahsedeceğim.

1996'nın mayıs ve haziran aylarında NATO ile yapılan iki oturumun neticesinde, sivil-asker ilişkileri, silahlı kuvvetlerin demokratik açıdan denetlenmesi, askerî altyapı ve yurtdışına asker gönderilmesine ilişkin yasal düzenlemeler konusunda doğrudan görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Aynı yıl içinde görüşmelerin üçüncü turu gerçekleştirilmiş; NATO'nun genişleme sürecine Slovakya'nın bakışı, ülkenin ekonomik yönden gelişimi gibi konular ele alınmıştır. 1997 yılının şubat ayında NATO, bir önceki sene birebir diyalog başlattığı ülkelerle danışmalara devam edeceğini  duyurmuştur. Bundan bir ay sonra Bratislava'da Slovakya ve NATO Konferansı düzenlenmiş; üyeliğin, siyasî, ekonomik ve  sosyal açıdan etkileri ile diğer ülkelerin ittifakla bütünleşmesi sürecinde yaşadığı deneyimler konusunda mümkün olduğunca çok bilgi edinilmesi sağlanmıştır.

1997 yılının nisan ayında, dönemin Dışişleri Bakanı, NATO Konseyi toplantısında, ülkesinin öncelikli dışpolitika hedefi olan NATO'ya üyelik kriterlerini karşıladığını dile getirmiş ve Slovakya'nın

                         

  (x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(xx) 232 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

aynı yılın temmuz ayında Madrid'te açıklanacak olan NATO'nun ilk genişleme grubuna niçin dahil edilmediğini sorgulamıştır. Temmuzda, gerçekten de, Slovakya, demokratikleşme karnesinin zayıflığı sebebiyle ittifakta yer alamamıştır. NATO Genel Sekreteri Javier Solana, ülkeye yaptığı ziyaret sırasında, ülkenin tekrar ittifaka davet edilmesi için gerekli kriterleri yerine getirmesi yolunda çağrıda bulunmuştur.

1998 yılının sonunda, Slovakya, örgüte katılım sürecini tekrar başlatmaya karar vermiş ve bunun üzerine, NATO, geniş kapsamlı müzakereler yürütme kararı almıştır. Mart 1999'da, Slovak Hükümeti ülkenin hava sahasının NATO'nun Yugoslavya'da Müttefik Güçler Operasyonu bağlamında görev yapan uçaklara açılması kararını onaylamıştır.

Nihayet, Nisan 1999'da Slovakya, NATO'nun Washington Zirvesinde adaylığa kabul edilmiş ve yine, aynı zirvede, üyelik koşullarını taşıyan ülkelerin kabul edildiği Üyelik Eylem Programına katılmıştır. Slovak Hükümeti, çerçevede hazırladığı bir ulusal programı kabul etmiştir.

Değerli milletvekilleri, Slovakya NATO'ya hızlı bir şekilde entegre olmak için önemli adımlar atmış, parlamentoda bu amaçla bazı milletvekilleri bir grup kurmuşlar, yeni bir güvenlik stratejisini parlamentodan geçirmişler, ulusal programlarını güncelleştirmişlerdir.

Slovakya'nın NATO ile askerî alanda işbirliğine gelince; Slovakya, 1993 yılında o zamanki adıyla Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyine üye olmuş ve bilahara bunun devamı olan Avrupa-Atlantik İşbirliği Konseyinin kurucu ülkeleri arasında yer almıştır.

Slovakya'nın, barışı koruma operasyonları kapsamında asker personel ve ekipmanla iştirak ettiği başlıca uluslararası askerî güçler arasında, Bosna-Hersek'teki SFOR ve Kosova'daki KFOR bulunmaktadır. Diğer taraftan, Slovakya, Afganistan ve Irak'a yönelik olarak düzenlenen operasyonlara, askerî mühendislik birlikleriyle iştirak etmiştir.

Öte yandan, Slovakya'nın, Bulgaristan ve Romanya ile birlikte NATO üyeliği gerçekleştiğinde, Avrupa'nın doğusuna doğru, NATO üyesi ülkeler arasında kesintisiz kara bağlantısı ve stratejik bir derinlik sağlanmış olacaktır.

2002 Kasım ayında Prag'ta yapılan NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinde alınan ikinci genişleme kararıyla, Slovakya, Romanya, Bulgaristan, Slovenya, Estonya, Letonya ve Litvanya NATO üyeliğine davet edilmişlerdir.

Slovakya, merkezî ekonomiden piyasa ekonomisine zorlu bir geçişin üstesinden gelmeyi başarmış, yapısal reformlar konusunda önemli bir ilerleme kaydetmiştir. Avrupa'da 2000 ve 2001'de görülen durgunluğa rağmen, ülke ekonomisi, beklentilerin büyük ölçüde üstünde bir performans sergilemiştir. Yüksek işsizlik oranı, bütçe kesintileri gibi birtakım zorluklara karşın, kişi başına düşen gayri safî millî hâsıla 12 000 dolar dolayındadır ve enflasyon oranı yüzde 3 seviyesindedir.

NATO bünyesindeki silahlı güçlerinin büyüklüğü 33 000'dir. 1993'te 188 000 000 euro olan savunma harcamaları, 2001'de 417 000 000 euroya yükselmiştir. Askerî harcamaların gayri safî millî hâsıladaki payı 2002 yılı için yüzde 2'dir.

NATO üyeliğinin Slovakya için ne anlam ifade ettiği konusuna gelince; iki kıtayı birbirine bağlayan bir ittifakın içerisinde yer almak ülkeye yeni bir güvenlik anlayışı kazandıracak, bu güvenlik kuşağında yatırımlar ve refah artacaktır. İkinci olarak, Slovakya, Avrupa güvenlik ve işbirliği politikasında daha belirleyici bir role sahip olacaktır. Ayrıca, ülkenin uluslararası ilişkilerdeki statüsü güçlenecek, İttifak içinde oybirliği esası geçerli olduğu için, Fransa ve İngiltere'yle eşit bir konumda olacaktır.

Ülkemiz, NATO'nun genişlemesini ve üyelik kriterlerini yerine getiren aday ülkeler için, İttifakın, açık kapı politikasını desteklemekte, NATO'nun genişlemesinin coğrafî açıdan dengeli olması gerektiğine inanmaktadır.

Bu çerçevede, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Slovakya'nın NATO üyeliğini desteklemekteyiz. İttifak üyeliğinin, Güneydoğu Avrupa bölgesindeki ülkelerin demokrasilerinin güçlendirilmesine ve barış ve istikrarın kalıcı hale getirilmesine muhtemel katkıları gözönünde bulundurularak, müteakip açılımlarda, genişlemenin, diğer Güneydoğu Avrupa ülkelerini de içermesi gerektiğini savunmaktayız.

NATO'nun bu büyük genişlemesi, 2004'te fiilen gerçekleşecek Avrupa Birliği genişlemesiyle ele alındığında, soğuk savaş sonrası dönemde, Avrupa'daki en önemli ve en kapsamlı bütünleşmeyi oluşturacaktır.

Bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yiğit.

Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA SLOVAK CUMHURİYETİNİN KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 26 Mart 2003 tarihinde Brüksel'de imzalanan "Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovak Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Slovak Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylamasının sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 212

Kabul : 212 (x)

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Kuzey Atlantik Antlaşmasına Estonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

9. - Kuzey Atlantik Antlaşmasına Estonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/620) (S. Sayısı: 233) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu, 233 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

KUZEY ATLANTİK ANTLAŞMASINA ESTONYA CUMHURİYETİNİN KATILIMINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 26 Mart 2003 tarihinde Brüksel'de imzalanan, "Kuzey Atlantik Antlaşmasına Estonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                         

  (x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(xx) 233 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Estonya Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 216

Kabul : 216 (x)

Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 31.7.2003 tarihli 4965 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

10. - Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 31.7.2003 tarihli 4965 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/660) (S. Sayısı: 274) (xx)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 274 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 31.7.2003 tarihli 4965 sayılı Kanunun 1 ve 13 üncü maddeleri Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte, Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.

Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir", İçtüzüğün 81 inci maddesinin son fıkrasında ise "Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün görüşülmesine karar verilmesi durumunda ise kanun yukarıdaki fıkralara göre görüşülür. Kanunun tümünün oylaması her halde yapılır" hükümleri yer almaktadır.

Bu hükümlere göre geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır.

Bu nedenlerle, söz konusu kanunun sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 1 ve 13 üncü maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

                         

  (x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(xx) 274 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

ORMAN KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN

MADDE 1. - 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının (H) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

H) Orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleri ile özel mülkiyette bulunan ve muhitin hususiyetlerine göre yetişmiş veya yetiştirilecek olan kızılağaçlıklar ile aşılı kestanelikler, fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri dahil olmak üzere her nevi meyveli ağaç ve ağaççıklar;

BAŞKAN- 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili Sayın Mehmet Işık; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET IŞIK (Giresun)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 31.7.2003 tarihli 4965 sayılı Kanunun, Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilmesi üzerine gündemimize gelen 274 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Parti Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanunla ilgili görüşlerimi belirtmeden önce, bir konuda düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Meclisimizde birçok kanun tasarısı görüşülüyor, kanunlaşıyor; büyük zaman ve emek harcanıyor. Bunların bir kısmında Anayasaya aykırı hükümler bulunuyor. Grup olarak, milletvekilleri olarak uyarıyoruz; diyoruz ki, bunlar, Anayasamıza aykırı, lütfen, bunları düzeltelim; ancak, AKP Grubu, hükümetten geldi diye, bir parti disiplini anlayışıyla, bu tasarıları çoğu zaman aynen kabul ediyor. Sonra, Cumhurbaşkanının onayına sunuluyor; oradan, tekrar görüşülmek üzere iade ediliyor; aynen geçirilmeye çalışılıyor, çoğu zaman da geçiriliyor; sonra, Anayasa Mahkemesine gidiliyor ve iptal ediliyor. Bu Meclisin bu şekilde çalıştırılması, emek zayiatından başka bir işe yaramıyor.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi, bir uzlaşma kültürüdür. Ülkemiz, bir hukuk devletidir. Lütfen, çalışmalarımızda bu hususu dikkate alarak, bazı görüşleri, sadece muhalefetten geldi diye geri çevirmeye kalkmayalım, bu konuda konsensüs sağlamaya çalışalım ki, verimli olalım ve Meclisin saygınlığı artsın.

Şu anda önümüzde bulunan bu yasa da, maalesef, açık ve net olarak Anayasaya aykırı. Bunu, daha önce, burada, ilk görüşme sırasında yaptığım konuşmada belirtmiştim, Sayın Cumhurbaşkanımız da aynı gerekçelerle bir daha görüşülmek üzere iade etti, şimdi tekrar görüşüyoruz.

Bu yasa da, böyle bir yasadır. Çoğunluğumuz var diye geçirebilirsiniz; ama, bu yasa geçtiği takdirde, büyük bir ihtimalle Grubumuz olarak Anayasa Mahkemesine götüreceğiz; hukukçu değilim, ihtisas alanım değil, ama, genel anlayışıma göre söylüyorum, bu yasa, Anayasa Mahkemesinden geri dönecek. Bu kadar emeğe, bu kadar çalışmaya yazık değil mi?! Bir kez daha uyarma ihtiyacı duydum; teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, kızılağaç ve kestane ağaçları Marmara ve Karadeniz Bölgelerinin aslî ağaç türlerindendir ve geniş bir alana yayılmış bulunmaktadır. Burada, geçen görüşmeler sırasında -Sayın Bakanla- ne kadar alanda kızılağaç ve kestane ormanı olduğu bir polemik konusu olmuştu; bizim iyi incelemediğimizi, iyi inceleyerek rakamlar vermediğimizi söyledi. Şimdi, ben, burada, Orman Bakanlığı kaynağından alınan iki bilgiyi sizlere arz etmek istiyorum. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Ormancılık Özel İhtisas Komisyonu raporuna göre -bu rapor Orman Bakanlığı tarafından yayımlanmıştır- 208 000 hektar kızılağaç ve kestane ormanı mevcuttur Türkiye'de. Aynı Bakanlığın internet sitesine göre, bu, 100 000 hektardır. Hangisi doğrudur? Eğer, ikisi de doğru deniliyorsa; yani, 2001'de o kadardı, şimdi de 100 000 hektar deniliyorsa, 108 000 hektarlık orman azalmasının sorumluluğu kimdedir, bunu sormak lazım. Bunu özellikle belirtmek istiyorum. Eğer, burada bir yanlış varsa, bu yanlış, CHP Grubu sözcülerinin değil -raporda ve sitede ayrı ayrı rakamlar verilmesinden dolayı- bir rakamı doğru dürüst veremeyen Bakanlıktadır.

Kızılağaç ve kestane ormanları, Doğu Karadenizin yağışlı, dik yamaçlı ve sığ topraklı arazilerinde yetişir. O bakımdan, bakanlığın, yalnız ağaç türü ve orman ürünü üretme değil, aynı zamanda, toprak ve su rejimini koruma konusunda da büyük bir görevi vardır, büyük bir fonksiyon icra etmektedir.

Bu yörede, kızılağaç ve kestane ormanlarının hâkim olduğu yörede orman kadastrosu yapılan saha yüzde 10 civarındadır; hatta, bazı illerde, mesela, Giresun'da yüzde 6, Trabzon'da yüzde 10, Ordu'da yüzde 8'dir; yani, yüzde 10'un da altındadır. Bu, burada, orman mülkiyeti konusunda ihtilafların halen devam ettiğini, devlet ormanı ile özel mülkiyet arasındaki ihtilafın devam ettiğini göstermektedir.

Görüşmekte olduğumuz kanunla, 6831 sayılı Orman Kanununun 1 inci maddesinin (G) fıkrası daraltılıp, kızılağaç ve kestane, ormanı ağacı olmaktan çıkarılıp, (H) fıkrasına aktarılmakta ve böylece, ormana bitişiklik ve 3 hektarı geçmeme koşulu ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.

Şimdi, müsaade ederseniz, mevcut kanunun o maddelerini okumak istiyorum sizlere. Değerli arkadaşlarım, Orman Kanununun 1 inci maddesinin (G) fıkrası, yani, kızılağaçlıklar ve kestaneliklerinin içerisinden çıkarıldığı maddeyi okuyorum: Orman sınırları dışında olup -dikkat edin orman sınırları dışında olup- yüzölçümü 3 hektarı aşmayan sahipli arazideki her nevi ağaç ve ağaççıklarla, örtülü yerler orman sayılmaz. Koşul ne; 3 hektarı geçmeyecek ve ormana bitişik olmayacak. (H) fıkrasında, sahipli arazide ve muhitin hususiyetlerine göre yetişmiş veya yetiştirilecek olan fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri dahil olmak üzere her nevi meyveli ağaç ve ağaççıklar orman sayılmaz deniliyor. Yani, bitişiklik şartı yok, 3 hektar şartı yok; ortadan kaldırılıyor (H) fıkrasına alınarak ve kızılağaç ve kestane orman ağacı olmaktan çıkarılıp meyveli ağaç statüsüne aktarılıyor, dolayısıyla da orman alanları geniş çapta daraltılıyor.

Arkadaşlar, 3 hektardan fazla olan kısım ne oluyor? Şimdi buralar orman oluyor; yalnız, eğer tapulu ve sahipliyse, geçerli tapuları varsa -(G) fıkrasında geçen yerleri söylüyorum- buralar özel orman statüsüne giriyor. Özel orman olunca ne oluyor; o zaman devlet ormanı gibi amanejman planları yapılacak ve planlı işletilecek. Planlı işletmecilik için yeterli bir büyüklük sayılıyor burası; yani, 3 hektardan büyük olması bir büyüklük olarak kabul edilmiş ve buraların işletilmesi özel mülkiyette de mümkün hale getirilmiş.

Bu maddeyi bu şekilde açıkladıktan sonra, bunlardan faydalanma şekilleri konusunu, yine eski yasaya göre, değiştirilmek istenen yasaya göre okuyorum: "(H) bendindeki fıstık çamlıkları palamut meşeliklerinden sahiplerinin her türlü yapacak ve yakacak ihtiyaçları mahallî orman idaresine haber vermek ve bir tutanakla tevsik edilmek suretiyle karşılanabilir. Bu durumda damga ve nakliye tezkeresi aranmaz -yani, kendi zatî ihtiyacı için kesip kullanacaksa tezkere aranmaz- Bu yerlerden sahiplerinin pazar satışları için yapacakları her türlü kesimler, keşif, damga ve nakliye işlemlerine tabidir. Orman idaresinin yapacağı masraflar arazi sahiplerinden alınır deniliyor. Bu, eski kanun. Yeni maddede ne deniliyor, onlara da bakalım; yani değiştirildiği takdirde ne olacak: "(H) bendindeki yerlerden (kızılağaçlıklar ile aşılı kestanelikler, fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri hariç, sahipleri her türlü zatî ihtiyaçları ve pazar satışları için hiçbir kayıt ve şarta tabi olmadan kesim ve taşıma yapabilirler.

Kızılağaçlıklar ve aşılı kestaneliklerin sahiplerinin her türlü yapacak ve yakacak ihtiyaçları ile pazar satışları için yapacakları kesimler, keşif, damga ve nakliye işlemlerine tabi olmayıp köy muhtarlığınca düzenlenecek belgeyle yapılır.

6831 sayılı Orman Kanununun ilgili maddelerini ve değiştirildiği zaman alacağı şekli sizlere arz ettim.

Görüşmekte olduğumuz kanunla 6831 sayılı Orman Kanununun 1 inci maddesinin (G) fıkrası daraltılıp "kızılağaç ve kestane" ibaresi çıkarılıyor, serbest kullanıma -muhtar belgesiyle pazara getirilmeye- uygun hale getiriliyor ve böylece "3 hektar" kaydından ve "ormana bitişik olma" kaydından kurtarılıyor. Şimdi, her ikisi de, yani, isterse 3 hektardan büyük veya küçük olsun, sahipli araziden faydalanma şekli bir hükme bağlanıyor. Sahibinin oradan faydalanması engellenmiyor. Ancak, orman...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Işık.

MEHMET IŞIK (Devamla) - Arkadaşlar, ben, tabiî, tümü üzerindeki görüşmeye göre konuşmamı hazırlamıştım; kusura bakmayınız, özetlemeye çalışıyorum; onun da sıkıntısını yaşıyorum burada.

Müsaade ederseniz Sayın Başkanım, birazcık açıklama yapmak istiyorum. Otuz yılını bu mesleğe vermiş, ormanların gelişmesi, korunması için gayret göstermiş tek orman mühendisi meslektaşınızım, hoşgörünüze sığınıyorum; lütfen bu hoşgörüyü gösterin.

Yasanın gerekçesinde, kızılağaç ve kestane ağaçlandırmalarının teşvik edilmek istendiği belirtilmektedir. Orman Kanununun 57 nci maddesi gayet açıktır; isteyen kendi arazisinde kızılağaç ve kestane yetiştirebilir. Hatta, isterse, kamuya ait arazi üzerinde de yetiştirebilir; bunun için gerekli izni alır ve yetiştirebilir. Ayrıca, bozuk orman alanlarını orman idaresinden izin almak suretiyle ağaçlandırır ve buralarda kızılağaç ve kestane plantasyonları kurabilir ve özel mülkiyette olduğu için, ondan da, istediği şekilde, biraz önce bahsettiğimiz şekillerde faydalanabilir. Yani, ağaçlandırmayı teşvik etmek istiyorsanız, Orman Kanununun 57 nci maddesini çalıştırırsınız, bu şekilde kızılağaç ve kestanenin ülke çapında artışını sağlayabilirsiniz.

Kestane ve kızılağacın kesimini serbest bırakmak ve muhtar belgesine bağlamakla yapılan iş, algarinayı serbest bırakıp, denizde balıkları çoğaltmaya benzer; avlanmayı serbest bırakıp, av hayatını koruyorum demeye benzer. Ağaçların kesimini serbest bırakacaksınız, sonra da, ben bu ormanları koruyorum, geliştiriyorum, güçlendiriyorum diyeceksiniz; bu mantığı anlamakta zorluk çekiyorum.

Değerli arkadaşlarım, sahipli arazideki ağaçların kesilmesi, hangi çeşit ağaçların kesileceği konusuna gelince; bu konuda da bilgi vermek istiyorum. Yalnız kestane, kızılağaç değil, tüm ağaçlardan, çamından sedirine, kayınından köknarına kadar tüm ağaçlardan, bunların hepsinden faydalanması bu yasaya göre mümkün.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Işık, sözlerinizi toparlayabilmeniz için 3 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

MEHMET IŞIK (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Ancak, bu yasada yapılmak istenen şey, devlet ormanlarının, bir avuç orman ürününü işleyen sanayiciye peşkeş çekilmesinden başka bir şey değil. Muhtar belgesiyle alınacak ve taşınacak emval, her ne suretle olursa olsun, mutlaka ormana tasallutu beraberinde getirecek ve devlet ormanlarının yok edilmesine, büyük çaplı çevre sorunlarının doğmasına sebep olacaktır.

Kısaca toparlamak istiyorum; kusura bakmayınız. Arkadaşlar, burada, AKP Grubuna seslenmek istiyorum. Geçen görüşme sırasında, Peygamber Efendimizin bir hadisi şerifinden bahsettim, hepiniz alkışladınız; ama, söyleminizle eyleminiz birbirine uymadı. Alkışladınız, doğru dediniz alkışlayarak; ama, oy verirken reddettiniz. Lütfen, rica ediyorum; bu akşam evinize gideceksiniz; çocuklarınızın yüzüne baktığınız zaman "ben, bugün, sizin, gelecekte çevre sorunu olmayan, müreffeh, mamur bir Türkiye'de yaşamanız için gerekli oyu verdim" diyebilecek misiniz? (AK Parti sıralarından "Diyebiliriz" sesleri) Yattığınız zaman yatağa, yastığa başınızı koyduğunuz zaman, ben bugün ülkem için gerçekten hayırlı bir iş yaptım diyebilecek misiniz?

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Aynen öyle diyeceğiz.

MEHMET IŞIK (Devamla) - Evet, anlayış meselesi; inşallah, öyle oy verirsiniz, temenni ediyorum ki, bu açıdan oy verirsiniz ve ben inanıyorum ki, AKP'li arkadaşlarım, devlet ormanına, devlet mülkiyetine, ortak değerimize zarar verecek bu yasaya geçiş vermeyecektir.

Bu vesileyle, CHP Grubu adına bu yasaya olumlu oy vermeyeceğimizi özellikle belirtmek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Cemal Uysal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

6831 sayılı Orman Kanununda değişiklik yapılmasını içeren ve görüşülmekte olan bu kanun, esas itibariyle, orman sınırları içerisinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleriyle özel mülkiyette bulunun kızılağaçlar ile aşılı kestanelerin, Orman Kanunundaki istisna hükümleri kapsamına alınarak, kızılağaç ve aşılı kestane yetiştiriciliğinin; yani, üretiminin teşvik edilmesi; ayrıca, bu yerlerden yararlanma şartlarının özel bir rejime tabi tutularak devletten; yani, orman idaresinden alınıp, muhtarların inisiyatifine verilerek kolaylaştırılması ana düşünce ve felsefesine dayanmaktadır.

Bunların haricinde, kanun, muhafaza ormanı ve millî park alanlarının yanı sıra, tabiat parkları ve tabiatı koruma alanlarında 6831 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (B) bendine göre uygulama yapılamayacağı hükmünü içermekte, bu uygulamalarla orman sınırları dışında kalmış yerlerin yeniden orman rejimi içine alınması imkânını getirmektedir. Mevcut para cezaları yetersiz kaldığı için kaçak orman emvali ticaretini önlemek, ormanların tahribini engellemek amacıyla cezaların miktarı da artırılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, kızılağaç ve aşılı kestanelerin 6831 sayılı Orman Kanunu kapsamı dışına çıkarılmasıyla, orman alanlarında azalma değil artış olacağına inanıyoruz. Ülkemizde mevcut 100 000 hektar kızılağaç alanının sadece yüzde 3,1'i, yani, 350 hektarı özel mülkiyettedir. Bunu küçümsemiyoruz; sadece, çok az olduğunu, bunun sebebininse, bu konudaki yasakçı hükümler olduğunu belirtmek istiyoruz. Bu kanun çıktığı takdirde, kızılağaç ve aşılı kestane alanlarının çok daha artacağına inanıyoruz.

Karadeniz Bölgesine ait bir ağaç türü olan kızılağaç, genellikle fındık bahçelerinin, çay bahçelerinin içinde ve dere kenarlarında küçük ve dağınık kümeler halinde seyrek olarak bulunmaktadır. Halkımız, kendi tapulu arazisinde büyümekte olan kızılağacı yetiştirmekten ve büyütmekten âdeta korkmaktadır. Fidanları büyüdükten sonra kesmesi durumunda devletle, yani orman idaresiyle başı derde girecektir.

Halkımızın kendi mülkünde bulunan ve 3 hektarı aşmayan ormanlardan mevzuata göre kesim yapma imkânı mevcuttur; ama, bu, öyle kanunda yazılı olduğu gibi işlememektedir. Halkımızın devletle ihtilaflı olduğu, en çok sıkıntı çektiği konulardan birinin de orman alanlarıyla ilgili olduğunu hepimiz gayet iyi bilmekteyiz. Vatandaşlarımızın kendi mülklerinde bulunan kızılağaç ve aşılı kestaneleri dikip yetiştirmesine, istediği gibi tasarrufta bulunmasına imkân verildiği takdirde, bu alanların bugünkünden çok daha fazla artacağından şüphemiz olmamalıdır.

Ormanların bir ülke için ne kadar önemli olduğunu çok iyi bilmekteyiz ve ormanlarımızın genişletilmesi, gelişmesi ve korunması, partimizin temel görevi ve politikasının ana hedefidir; ancak, ekonomik alandaki yasaklar, tarih boyunca, hangi alanda olursa olsun, üretimi sınırlamış, refaha ulaşmayı engellemiştir. Tarih boyunca devlet otoritesini elinde bulunduranlar, çeşitli nedenlerle, ekonomik faaliyetleri, ticarî faaliyetleri ve sanat faaliyetlerini kısıtlamışlardır. Bunun en son örneğini, kolektivist ekonomilerde, bundan yirmi otuz sene evvel çöken kolektif ekonomilerde gördük ve bu ekonomilerde, üretim cezalandırıldı, üretimin artması yasaklandı, kişilere inisiyatif tanınmadı ve o ülkelerin ne hale geldiğini, en sonunda nasıl çöktüklerini hep birlikte gördük.

Özel bir ağaç türü olan kızılağaç ve aşılı kestanelere getirilen serbestî, hiç şüphemiz olmasın, bu ağaçların üretimini, yetiştirildiği alanları artıracaktır. Özellikle belli bir rakımın üzerinde tesis edilmiş olan verimi düşük marjinal fındık alanları, bu kanunla, büyük ölçüde kızılağaçlığa dönüşecektir; çünkü, fındık bahçeleri, 600'ün üzerindeki rakımda, maalesef, verimli olmamakta; buna mukabil, kızılağaçlar daha yüksek rakımlarda daha büyük alanlarda gelişmekte ve büyümektedir. Bu bakımdan da, fındığın yerine, alternatif ürün olarak, bir ikame ürün olarak kızılağaç gelişecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanundaki ikinci temel değişiklik ve yenilik, 1 inci maddede yapılan değişikliğin bir yerde doğal bir sonucu, ürünüdür ve onu tamamlar niteliktedir. Kızılağaç ve aşılı kestane ağacı sahiplerinin her türlü yapacak ve yakacak ihtiyaçları için yapacakları kesimler, 6831 sayılı Kanun kapsamındaki keşif, damga ve nakliye işlemlerine tabi olmayacak; bu konularda, muhtarlar tarafından belge düzenlenecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanımızın bu kanunu onaylamama gerekçesinde, kızılağaçların bu değişiklikle tahrip edileceği ve bunun da erozyona sebep olacağı belirtilmektedir. Şüphesiz, bu, Sayın Cumhurbaşkanımızın takdiridir; ancak, hayatı Karadenizde geçmiş, bölgeyi ve kızılağacı çok iyi tanıyan bir kişi olarak şunu belirtmek istiyorum: Şüphesiz ki ormanlar, yağış rejimi, ekoloji ve erozyonun önlenmesi bakımından çok önemlidir; ancak, Karadenizde erozyonu önleyen esas bitki örtüsü, ormanlar kadar, maki türü bir ağaç olan, meyve ağacı olan fındıklıklardır, çay bahçeleridir ve hatta araziyi kaplayan ve tüm yıl boyunca canlılığını koruyan, kurumayan güçlü çayır örtüsüdür. Özel mülklerdeki -300 hektar gibi- küçük bir alanın, kümeler halinde, seyrek bir vaziyette bulunan kızılağaçların, 2 000 kilometrelik Karadeniz sahilinde ve milyonlarca dönüm arazide erozyonu önleme gibi bir fonksiyonu olup olmayacağını takdirlerinize arz ediyorum. Bu kanun değişikliği sonucu kızılağaç ormanlarının tahrip olmayacağına, aksine, daha da genişleyeceğine inanıyoruz.

Bu nedenlerle, bu kanunu Grup olarak  desteklediğimizi ifade eder, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uysal.

Madde üzerinde, şahsı adına Edirne Milletvekili Necdet Budak söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Budak. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 274 sıra sayılı, Orman Kanununda yapılacak değişiklikle ilgili kanunun 1 inci maddesi hakkında, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve televizyonları başında bizleri izleyen izleyicileri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanunla yapılmaya çalışılan, vatandaşımıza destek olma ve onların sosyoekonomik durumunu iyileştirmek ise, bunu, kızılağaç ve kestane ağaçlarının orman ağacı sayılmamasına izin vererek yapmak olmamalıdır; çünkü bunun telafisi imkânsızdır. Bu, kızılağaç ve kestane ağaçlarından oluşan doğal ormanlarımızı tahrip etmeden, koruyarak, köylerde zaten var olan arıcılık faaliyetleri modernleştirilerek canlandırılabilir ve başka alternatiflerle gelir kaynakları sağlanabilir.

Kızılağaç konusunda aylardır basında değişik haberler almaktayız. Bunlardan biri ve önemli olanı Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler'in yöneticiliğini yaptığı bir şirketin bu kızılağaç yağmalamasında öncülük yaptığı iddiasıdır. Sayın Bakanı bu konuda açıklama yapmaya ve kızılağaç yağmasına dur demeye çağırıyorum.

Değerli milletvekilleri, ormanla ilgili düzenlemeler partimiz programında yer almaktadır. Biz, seçim beyannamesinde köylüyü, devletle davalı olmaktan kurtaracağız sözü verdik ve biz bu sözümüzün arkasındayız. Eğer biz iktidar olmuş olsaydık, biz, köylüye, ama sadece orman köylüsüne bu arazileri bedava dağıtacaktık. Ancak, bu yasa tasarısıyla, dönümü 5 000 dolardan, tüccar siyasetiyle, 300 dolar geliri olan çiftçilerin bu arazileri almaları mümkün değildir.

Anayasamızda ormanlarla ilgili değişiklik teklifi olduktan sonra, yangınlar Akdeniz, Ege Bölgesi ve Adalarda çoğalmıştır. Buradan bir ders çıkarmamız lazım. Sayın Bakan da burada bunun kasıtlı olduğunu ifade etti. Kasıtlı ise, nedir, bunun tanımlanması gerekir. Eğer yağmacılar bu uygulamalarla bir özentiye varıp buraları yakıyorlarsa bunların önleminin alınması gerekir. Kızılağaç ve kestane ağaçlarının orman kapsamı dışına çıkarılmasından ancak üç beş kişi yararlanabilir. Bu ağaçlar erozyon için çok önemlidir ve Trabzon'da yaşanan sel felaketini, çamur deryasını, Isparta'da 47 vatandaşımızın vefatını, İzmir Bayraklı'daki vefatları unutmayalım.

Arkadaşlar, yasalar çıkarılırken iyice irdelenmeli, iyice düşünülmeli ve iyi karar verilmeli. Yoksa, her seferinde olduğu gibi, Cumhurbaşkanından ders almak zorunda kalabilirsiniz!

Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz diyoruz ki, ilkokuldaki yavrularımızın ormanla ilgili söylediği küçük şiiri bütün yüreğimizle seviyoruz ve destekliyoruz. Eğer müsaade ederseniz, çok kısa bu şiiri dile getirmek istiyorum. Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin ormana bakış açısını dile getiriyor.

"Kestane, gürgen, palamut,

Altı yaprak, üstü bulut,

Gel sen burada bu derdi unut,

Orman ne güzel, ah ne güzel."

Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz böyle derken, buna karşın, AKP Grubu olarak sizler de, ormana bakış açınızı, ısrarla şu dizelerle söylemeye devam ediyorsunuz ve diyorsunuz ki:

"Baltalar elimizde,

Uzun ip belimizde,

Biz gideriz ormana,

Yok etmeye ormana."

Bakalım, hayırlısı, ne olacak! (CHP sıralarından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hâlâ ilkokulda mısınız?!

NECDET BUDAK (Devamla) - Dinleyin arkadaşlar; bilimsel konuştuk dikkat çekmedi, böyle konuşacağız, siz bundan anlıyorsunuz!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, oturduğumuz yerden müdahale etmeyelim.

Buyurun Sayın Budak.

NECDET BUDAK (Devamla) - Ormanla ilgili bu kanun, ne oluyor da Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderiliyor? Siz, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Cumhurbaşkanı arasında pingpong maçı mı yapıyorsunuz?!

Eğer, bu düşünceleri değerlendirirseniz, TEMA Vakfı gibi sivil toplum örgütleriyle işbirliği halinde olursanız -gerçi üniversitelerle aranız pek iyi değil; ama- üniversitelerdeki bilim adamlarının düşüncelerini alırsanız, bu kanun, çok daha detaylı bir şekilde, çok güzel bir şekilde, burada irdelenebilir.

Diyorsunuz ki, "biz referanduma gideriz." Sayın Bakan da bunu açıkladı, referanduma gidebiliriz diye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET BUDAK (Devamla) - Bitiriyorum...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Budak.

NECDET BUDAK (Devamla) - Biz de bu gelişmeler üzerine diyoruz ki, eğer referanduma gideceksek gidelim; ama, anladığım kadarıyla, yaptığınız araştırmalarda gördünüz ki, yüzde 50'nin altında bir destek alıyorsunuz ve ormana yüzde 18,5 oranında destek alıyorsunuz; belki de, hükümetin tartışmalı hale geleceğini düşünerek, bundan vazgeçiyorsunuz.

Arkadaşlar, bu konuda AKP Grubunun yanlış yaptığını düşünüyorum. Bunu lütfen kabul edin; tüm bilimsel açıklamalar bunu ortaya koyuyor. O zaman, gelin, bu kanunu geri çekin.

Geçen hafta Beşiktaş-Galatasaray maçı vardı, 0-0 berabere bitti; ancak, her zaman centilmen olarak övdüğümüz Beşiktaş Kulübü -içinizde Beşiktaşlılar vardır- adına, Başkanı, Galatasaraya iyi bir ev sahipliği yapamadığını düşünerek, çıkan olaylardan dolayı Galatasaray Teknik Direktöründen ve Galatasaray camiasından medenî bir şekilde özür diledi. Bu, çok güzel bir olay; bu, size de örnek teşkil etmeli, siz de hata yaptığınızı kabul edin ve kanunu geri çekin; çünkü, bu ülke hepimizin. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye'nin taşının da, suyunun da, toprağının da, ormanının da altın olduğunu düşünüyoruz ve bu millî servetimize sahip çıkmak zorunda olduğumuza inanıyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Budak.

Madde üzerinde, şahsı adına Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün söz istemiştir.

Buyurun Sayın Üstün.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; getirilen kanunla, daha önce de 2/B'de yapıldığı gibi, orman kıyımına aynen devam edilmektedir. 2/B'den sonra, turizmin gözbebeği olan Muğla, Çanakkale ve Adalar'da çıkan yangınları hepimiz biliyoruz. Bodrum'da mahallî bir gazete "sabotaj kokusu var" diye yazıyor. Gazetenin haberi, "geçtiğimiz hafta 7, bu hafta 5 yerde birden aynı saatlerde çıkan orman yangınları, olayda sabotaj olduğu iddialarını güçlendirdi" şeklinde.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımız, geçen haftaki basın toplantısında, orman yangınlarının geçen yıla göre sayıca yüzde 50 arttığını; ama, yanan alanların az olduğunu ve bunu sevindirici bir olay olarak gördüğünü basın karşısında beyan etti, fakat, geçen yaz, maalesef, ama maalesef, Muğla'nın sahil kesimlerinde, özellikle deniz manzaralı orman alanlarında çıkan yangınlarla çok sık karşılaştık.

Bunun yanında, bu yangınlar sonucunda, Anayasamız gereği, yanan alanların işgal edilemeyeceği, buraların Orman Bakanlığının tasarrufunda yeniden ağaçlandırılacağı konusunda beyanatlar verildi; ama, maalesef, kamuoyu Anayasanın bu maddesiyle ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığı için yanmalar devam etti.

Şimdi, kızılağaçla ilgili olarak, basında yer alan şu habere değinmek istiyorum: "Kızılağaç yasası en çok Çamsanı sevindirecek." Basında yer alan haber... Sayın Bakanın da daha evvelden Çamsanda görev aldığı ve Çamsanla beraber çalıştığı şeklinde basında yer alan beyanatlar var. Bunun doğru olup olmadığı hakkında Sayın Bakandan açıklama istiyorum.

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Hangi bakan?!

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Orman Bakanımız.

ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) - Yanlış biliyorsun!

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çıkardığınız yasaların Anayasaya uygunluğu konusunda, burada, çoğu kez,  Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerince uyarıldınız; ama, Anayasaya uygun olmayan yasalar, önce Cumhurbaşkanımızdan, daha sonra da bizim müracaatımızla Anayasa Mahkemesinden geri döndü. Anayasayı geçin diyorsunuz, değil mi! Çoğunluk ne isterse onu yapar bilinciyle hareket ediyorsunuz; ama, gördüğünüz gibi, Anayasa Mahkemesinden dönen yasalarla da kamuoyu önünde ne durumlara düştüğünüzü çok iyi biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 1980 yılıyla birlikte Türkiye'de bir özelleştirme furyası başladı, her yer özelleştirildi; ama, bugün, özelleştirmeyle ilgili raporlara baktığınız zaman, Türkiye'nin özelleştirmeden hiçbir şey kazanmadığı, Türkiye'nin özelleştirme sonucunda çok şey kaybettiği ortaya çıktı. Sizin iktidarınız döneminde, orman alanlarını, SİT alanlarını, kıyılarımızı, sahillerimizi yağmaya tabi tutan bir satma furyasıyla karşı karşıyayız. Bu sattığınız alanlardan sonra, geriye satacak hiçbir şey kalmayacak, o zaman ne yapacaksınız; onu merak ediyorum.

Sayın Cumhurbaşkanımızın bu yasayı geri gönderme tezkeresini okuduğunuz zaman -ki, zannetmiyorum, çoğunuz okumadınız- bir hukuk dersi olduğunu, bir anayasa hukuku dersi olduğunu, sanırım hepiniz öğrenmişsinizdir.

Değerli arkadaşlarım, dün, burada, yolsuzluklarla ilgili konuşmalar yapılırken, bizim Gruptan bazı arkadaşlar, kabul ettiğiniz, çıkardığınız yasaları saydılar. Ben de, ibretle ve vahametle o konuşmaları dinledim.

Çıkan yasalardan, bazen, sayın bakanlarımızın bile haberi yok. Özellikle, bu kızılağaçlıklar ve aşılı kestaneliklerle ilgili yasaya ilişkin, 14.9.2003 tarihinde Sayın Maliye Bakanımıza bir soru yöneltilmiş; Sayın Bakanımızın bu yasadan haberi yok.

Tüm sivil toplum örgütlerinin, bu yasanın bir doğal felaketler zincirine yol açacağı konusunda uyarıları var. Özellikle Karadeniz Bölgesinde, TEMA'nın, Orman Mühendisleri Odasının ve sivil toplum örgütlerinin bu konuda çeşitli uyarıları var.

Değerli arkadaşlarım, biz komisyonda bu yasayı konuşurken, Çevre ve Orman Bakanlığı üst düzey yetkilisinin söylediği şu sözler ne kadar elim, ne kadar vahim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Üstün.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çevre ve Orman Bakanlığı temsilcisinin sözleri: "Şimdi, benim özel mülkiyetimde olan yerimde, orman sayılmayan bu yerimde, ben, herhangi bir şey yetiştiriyorum ve az önce arz ettiğim gibi gayet açık; domates, biber, fasulye yetiştiriyorum veyahut kabak yetiştiriyorum. Ben, bunları istihsal edip, pazara götürürken, herhangi bir kimseden veya Tarım Bakanlığından izin alıyor muyum; almıyorum."

Bu, Çevre ve Orman Bakanlığı en üst düzey yetkilisinin, ormanı korumakla, Türkiye ormanlarını zenginleştirmekle görevli olan kimsenin söylediği bir söz!..

Değerli arkadaşlarım, kızılağaç ile kabak arasında ne gibi bir benzerlik var; hayretle izliyorum.

Bir de, 1997 Nairobi Konferansı sonucunda açıklanan bilgiler ve raporlar var. Bunda deniyor ki -daha sonra NASA da buna katılıyor- Türkiye 2010 yılında çölleşecek. Hepinizin dikkatini buraya çekmek istiyorum. Bugün, İç Anadoluda -çok alanda görüyoruz- erozyona uğramış, çölleşmiş dünya kadar alan var. Biz, bu alanları ağaçlandırmak ve yarınlarımıza miras bırakmak zorundayız.

Esas olarak, orman köylülerinin sorunlarının araştırılması amacıyla kurulan bu komisyonun çalışmaları sona ermeden bu yasanın buraya gelmesi düşündürücü. Eski Beyoğlu Belediye Başkanımız Sayın Nusret Bayraktar bu komisyonun başkanlığına seçildi. Kendisini kutluyorum; ama, merak ediyorum Sayın Başkanım, Kadıköy'ün mü, Beykoz'un mu sorunları araştırılacak?!

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Türkiye'nin sorunları araştırılacak.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.

1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13. - 6831 sayılı Kanunun 116 ncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve (B) bendinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

(Ç) ve (E) bentlerinde yazılı yerlerden, (D) bendindeki şehir mezarlıklarından, (H) bendindeki her nevi meyveli ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerlerden (kızılağaçlıklar ile aşılı kestanelikler, fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri hariç), sahipleri her türlü zâti ihtiyaçları ve pazar satışları için hiçbir kayıt ve şarta tâbi olmadan kesim ve taşıma yapabilir.

Kızılağaçlıklar  ile aşılı kestaneliklerin sahiplerinin her türlü yapacak ve yakacak ihtiyaçları ile pazar satışları için yapacakları kesimler; keşif, damga ve nakliye işlemlerine tâbi olmayıp köy muhtarlığınca düzenlenecek belge ile yapılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kızılağaç ve aşılı kestanelik yasası diye de bilinen, Cumhurbaşkanı tarafından tekrar görüşmek üzere iade edilen yasanın 13 üncü maddesi için yüce huzurunuzdayım; ancak, maddeye geçmeden önce, Sinop'ta bir değerli hemşerimizin, Ömer Sütçü'nün hükümet için söylediği bir şeyi bilginize sunmak istiyorum. Gerçi, bunu tünelli geçiş projesi için söyledi; ama, bu kanuna da çok uyuyor. Boyabatlı Ömer Sütçü der ki: "Bu iktidar, ameliyat masasındaki hastayı bırakmış, poliklinikteki hastayla uğraşıyor." Ömer Sütçü aynen böyle söylüyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar -Sayın Bakana da biraz önce verdim, Grup Başkanvekillerine de verdim- bakın, bu, tüm dünyada ve dolayısıyla Türkiyemizde yaşanan kestane kanserinin fotoğraflı belgesidir. Şimdi, siz, bu kestane ağaçlarını, iktisadî olarak, çok gerekli, çok yararlı kestane ağaçlarını kurtarmak yerine, bu hastalığı iyileştirmek yerine temelli çözüm, satalım, keselim, yok edelim, bitsin anlayışı içindesiniz!.. Getirilen 4965 sayılı Kanunla, 6831 sayılı Orman Kanununun bazı maddelerini tadil ediyorsunuz.

Şimdi, bir ağacın orman ürünü mü, değil mi tartışmasının kanunla bitirildiği belki dünyada başka örnek yok. Bu işin bilimi var, fenni var; uzun süren araştırmalar, incelemeler, tartışmalar gerektiren bir hadisedir. Özetle, şimdi bu kanunu birçoğunuzun okumadığını da bildiğim için, kısaca arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 1956 yılındaki 6831 sayılı Kanunla orman vasfı sayılacak ve sayılmayacak ağaçlar, bitkiler sınıflandırılmıştır ve bu çerçevede aşılı kestane ve kızılağaç, orman ürünü olarak belirlenmiştir. Şimdi, bir kanunu değiştirivererek Türkiye'de 1 000 000 dönüm kızılağacı orman vasfının dışına çıkaracaksınız, ona yakın aşılı kestaneliği de orman vasfının dışına çıkaracaksınız. Şimdi, dışına çıkarmakla kalmayacaksınız... Anayasanın 169 uncu maddesi diyor ki, ormanların denetimi, tümüyle, her bakımdan, her boyuttan, devlete aittir. Fıstık çamı ile meşe palamudunun satışında, yine, orman idaresinin bilgisini gerekli göreceksiniz; ama, köy tüzelkişiliğinin iki satır yazısıyla -tabiri caizse- menşei şahadetname gibi basit bir belgeyle 1 000 000 dönüm kızılağacı satabileceksiniz! Bunu anlamak mümkün değildir; bu, doğru da değildir.

Şimdi, 13 üncü maddeyle yapılmak istenen, yani yasanın 116 ncı maddesinin değişikliğiyle yapılmak istenen budur. Bunun ne gibi sakıncaları var; çokça sakıncaları var. Bir kere, bütün ormanların gözetimi devlete ait ilkesini yok sayacağız. Saymamalıyız. Bugün bu kararı bu Meclis alırsa, yarın hükümetten gelen bir tasarıyla köknar ağacının, öbür gün gürgen ağacının, daha öbür gün meşe ağacının da orman ürünü sayılmamasını kabul mü edeceğiz? Böyle bir şey olabilir mi? Bu ağaçların ekolojik denge unsuru bakımından, özellikle kestanenin çok büyük önemi var, aynı şekilde, kızılağacın da tabiî ki.

Söz konusu ağaçlar daha çok Karadeniz Bölgesindedir ve Karadeniz Bölgesinde orman kadastrosu yüzde kaç nispetinde gerçekleşti, bilen var mı; vardır tabiî; en maksimumu Trabzon'da, yüzde 12. Orman kadastrosunu bitirmemişsiniz, böyle bir işe girişiyorsunuz. Bu, devletle halk arasında zaten binlerce olan orman muhakemeleri dosya sayısını onbinlere, belki milyonlara çıkarmaya vesile olacaktır, başka bir işe yarayacağını düşünemiyorum. Bölge halkı zaten devletle mahkemelik; bu uygulama, bir yeni kaos yaratılmasına sebep olacaktır.

Karadeniz Bölgesi, Türkiye'nin akciğeridir; doğru, bunu herkes kabul ediyor. TEMA da, sürekli ulusumuzu ve bizleri uyarıyor "Türkiye çöl oluyor" diyor. Türkiye çölleşmesin diyoruz. Bu yasa, Türkiye'nin çölleşme sürecini hızlandırmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Bu yasa kabul edilirse, Karadenizde yaşanan sel felaketleri daha çok artacak; çatıya biraz yağmur düştüğünde, Karadenizliler "bu gece yine sel mi olacak" kâbusuyla sabahlara kadar uykusuz kalacaktır.

Açıkça söylemek lazım; yasalar, bir kurallar manzumesidir; ama, yasaları koymak sorunu çözmez. Bu yasanın yanlış uygulanmayacağı, istismar edilmeyeceği düşünülebilir; ama, her ağacın dibine bir jandarma dikme, bir ormancı dikme şansı yoktur. Heyelan, erozyon vakaları           -Karadeniz Bölgesinde zaten sıkıntıdır biliyorsunuz- daha yoğunlaşacaktır. Biraz önce sayın vekil söyledi; son derece meyilli bir arazi yapısı var Karadenizde. Fındık üretimini bitirdik, kızılağaçları da bitirirsek, Karadeniz Bölgesi İç Anadoluya benzer, coğrafya olarak.

Bu şudur: Siz "Karadeniz Bölgesinde yaşayan herkes, cumburlop Karadenize kaysın, insin" diyorsanız, buyurun, bu yasayı hep beraber çıkaralım. Bu gidişin sonu odur.

Ben, daha önce de söyledim, Erfelek'teki evimden çıkınca, 50 metre gitmeden ormanın içine giriyorum. Ben, orman bölgesi çocuğuyum. Bunu samimiyetle ve içtenlikle söylüyorum; iktidarın getirdiği bir yasaya karşı olmuş olmak için burada konuşmuyorum.

Değerli arkadaşlar, orman varlığımız, on yıl önce, oran olarak       -çocuklara öğretirdik ilkokullarda- dünyadaki oranla aynıydı. Dünyanın orman varlığı yaklaşık yüzde 26, Türkiye'nin de orman varlığı yüzde 26 idi. Bugün geldiğimiz noktada -bu, AKP'nin kabahati değil- dünya orman varlığı, bendeki kaynaklara göre, yüzde 34 civarında; yani, artmış, Türkiye'nin orman kaynakları da yüzde 24'lere inmiş. Bu dengenin daha fazla açılması, bozulması, bu makasın daha fazla açılması, ülkemiz açısından, çocuklarımız açısından doğru değildir diye düşünüyorum. Zaten aleyhimize bozulan bu dengeyi, bu yasayı da geçirerek daha çok aleyhimize bozarak, çocuklarımızdan emanet aldığımız güzel ülkemize yazık etmemeliyiz diye de düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bu yasa çıkarsa, deprem riski de artabilir burada!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sorunuza cevap vereyim ben şimdi. Zaten yasalarımızda -Sayın Bakan da bilir, anlatacaktır da- özel mülkiyete ait yerlerde tapulu kesim olanağı var; yani, bir şey yapacaksa sayın hükümet, tapulu kesimle ilgili mevzuatı kolaylaştırıcı bir hale getirsin. Tapulu kesim mevzuatını biraz kolaylaştırabilirsek, sorun büyük çapta çözülecektir. Diğer yandan, kesilenlerin yerine ağaç dikileceğine dair bir hüküm de yok; olsa da, bunun pek pratiğinin olmadığını biliyoruz. Türkiye'de ağaç dikme işi, özel belli kurumların dışında, milletimizin çok alışkın olmadığı bir hadisedir; yani, biraz önce, iktidarın sayın sözcüsünün dediği gibi, Karadenizin yükseklerindeki fındıkları sökeceğiz, burada kızılağaçlar kendiliğinden bitecek... Evet, kızılağaç, doğanın her yerinde kendiliğinden yetişebilen bir ağaçtır; ama, ağaçlandırma da ciddî bir iştir. Demin söyledim, dünyadaki orman oranının artması, diğer ülkelerin ciddî şekilde ağaçlandırma çalışmalarıyla ilgilidir. Bizde böyle bir çalışma yok, olacağını da zannetmiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan, diğer arkadaşlara göstermiş olduğunuz toleransı, sanıyorum, bana da göstereceksiniz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Değerli arkadaşlar, özetle, bu kestane ve kızılağaçları orman vasfının dışına taşırsak olacak şudur: Bir kere, Bülten Sokak ile Tunalıhilmi'nin kesiştiği yerdeki kestane kebapçısından bir daha kavrulmuş kestane alamayacaksınız, kestane yiyemeyeceksiniz.

Bakın, demin Sayın Bakan arz etti, 1974 yılında sadece Erfelek'te 3 000 ton olan kestane rezervi -yani, hal yerindeki çıkış rakamlarına göre söylüyorum- bugün itibariyle 300 tona düşmüştür. Bunlar resmî rakamdır. Bu, trilyonların milyarlara düşüşü demektir. Bu yasa böyle geçerse, milyarlar milyonlara düşecektir; bir kayıptır.

Kızılağaç, hem ekolojik denge bakımından hem kullandığımız sanayi hammaddesi olma özelliği bakımından hem yapacak ve yakacak olması özelliği bakımından hem her yerde rahat yetişebilen bir ağaç olması özelliği bakımından, orman vasfı içerisinde tutulmalıdır. Yani, çok temel sorunları varken orman köylüsünün, ağaçlandırmak gibi çok önemli bir sorunu varken bu ülkenin, neden böyle bu iki ağaç seçilerek, biz bunları orman vasfının dışına çıkarıyoruz; böyle ısrarcı bir iddiayı sürdürmenin mantığını ben anlamıyorum.

Karadeniz Bölgesinde dört tane taşın üzerine konulmuş tümü ahşap evler vardır. Bu evlerin yan duvarları birinci sınıf eski kerestedir; diğer kısımları da yapacak ve yakacaktır. Bu evler daha sonra elektrik tesisatıyla döşendiği için, her yıl, sadece Sinop'ta, yangından dolaylı 20-30 insanımız ölmektedir. Bu evler hijyenik açıdan da oturulma noktasının çok dışına çıkmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.

Bu konuda 1987 yılında Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığının bir tamimi vardır. Sayın Bakana rica ettim; gelin, siz de rica edin, bu tamimi kaldıralım da, Karadeniz Bölgesindeki şu ahşap evlerin ekonomiye kazandırılmasını sağlayalım, çürüyen kestane ağaçlarının ekonomiye kazandırılmasını sağlayalım; ama, bu yasayı doğru bulmuyoruz. 1 inci maddeyle, kestane ve kızılağacı orman vasfı dışına çıkarıyorsunuz, 13 üncü maddeyle de muhtarın iki satırlık yazısıyla sevk ve satış yetkisi veriyorsunuz. Doğruysa, buyurun bu kararı verin; değilse, yanlıştan dönelim.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Ersoy Bulut; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

ERSOY BULUT (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 274 sıra sayıyla görüşülmekte olan ve 6831 sayılı Orman Kanununda yapılacak değişiklikle ilgili kanun tasarısının 13 üncü maddesi hakkında söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, en içten duygularla, şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, görüşmekte olduğumuz Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Yüce Meclisin Birinci Yasama Yılında görüşülmüş ve Sayın Cumhurbaşkanının onayına sunulmuş, ancak, çok haklı gerekçelerle, kanun bir kez daha görüşülmek üzere Yüce Meclise iade edilmiştir. Gerek komisyon raporunda gerekse şu ana kadar yapılan görüşmelerde, çok yerinde olan tespitlerin iktidar kanadınca hiç dikkate alınmadığı görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, 6831 sayılı Orman Kanununun 1 inci maddesi ormanın tanımını yapar ve der ki: "Tabiî olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır." Aynı maddenin istisna bentlerinde ise hangi yerlerin orman sayılmayacağı belirtilmiştir.

Anayasamızın "ormanların korunması ve geliştirilmesi" başlığı altında 169 uncu maddesinde ise "Devlet, ormanların korunması ve sahaların geliştirilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır (...) Bütün ormanların gözetimi devlete aittir (...) Orman sınırlarında daraltma yapılamaz" denilmektedir.

Yasama görevini yerine getirirken özenli ve dikkatli davranmak, kurumlararası çatışmaya meydan vermemek amacıyla, yasalarda yapmak istediğimiz değişikliklerin temel yasalarla çatışmamasına, kamu vicdanının yara almamasına özen gösterilmesi gerektiğine inanmaktayım. Ancak, ne yazık ki, üzerinde tartıştığımız bu tasarı da, bundan öncekilerde olduğu gibi, temel yasalarla çatışmakta ve kamu vicdanını yaralamaktadır.

Bu tasarının 1 inci maddesiyle kızılağaç ve aşılı kestaneler orman tanımı dışına çıkarılmakla orman tanımı değiştirilmekte, görüşmekte olduğumuz 13 üncü maddeyle de, kesim ve taşıma kolaylığı getirilerek, Bakanlık uhdesinde bulunan yetki, muhtarlıklara devredilmek suretiyle bir Anayasa suçu işlenmektedir.

Orman kavramı kanunda tanımlanmakla birlikte, bir yerin orman olup olmadığı belirlemesinin tespiti oldukça güçtür ve teknik bir iştir.

Sayın milletvekilleri, Doğu Karadeniz Bölgesinde kadastrosu yapılmış orman arazisi, toplam alanın ancak yüzde 10'u civarındadır; yani, nerelerin devlete, nerelerin özel mülkiyete ait olduğu kesinlik kazanmamıştır. Bölgede, yoğun mülkiyet problemi yaşanmaktadır. Böyle bir problemin varlığını bile bile, orman idaresini devreden çıkarıp, sadece muhtarların vereceği bir belgeyle kesim ve taşıma yapılması, ormansızlaşmaya, erozyona ve sonucunda da topraksızlaşmaya neden olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, Doğu Karadeniz Bölgesinde, son yıllarda sık sık yaşadığımız sel felaketlerini ve toprak kaymalarını hatırlatmak isterim. Söz konusu değişiklik, belki birkaç kişinin problemini çözebilecek; ancak, çözdüğünden daha büyük toplumsal boyutta problemlere de zemin hazırlayacaktır.

Yine, getirilmesi düşünülen bu değişiklik, suiistimallere davetiye çıkaracak niteliktedir. Bugün bile kaçak kesim ve nakliyenin önüne geçilememekte iken, muhtardan alınacak bir belgeyle kesim ve nakliyenin gerçekleştirilmesi ise, ancak art niyetli insanlara kolaylık sağlayacaktır. O nedenle, her türlü kesim ve nakliye işinde, orman idaresini devreden çıkarmayalım; çıkarmayalım ki, kızılağaç ve aşılı kestanelerin katliamına neden olmayalım.

Değerli arkadaşlarım, basından izlediğim kadarıyla, bu konunun gündeme gelişinde, belli sermaye gruplarının kendilerine daha ucuz hammadde sağlama çabalarının yattığı izlenimini edindim. Eğer bu gerçek ise, şuna dikkatinizi çekmek isterim: Çıkarları için çaba sarf ettiğiniz bu küçük zümrelerle birlikte, geniş halk kitlelerinden de oy alarak parlamenter oldunuz. Çıkarları için çaba harcadığınız bu küçük zümreler, sizin seçmen tabanınızda azınlığı oluşturmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, komisyon raporundaki lehte görüşlerin hiçbirine katılmadığımı belirtmek isterim. Bu görüşleri, tamamen, yukarıda belirttiğim haksız değişiklikleri haklı kılmak için zorlanarak söylenmiş görüşler olarak nitelendiriyorum. Bu raporun en dikkat çeken yanı da, "erozyonun nedeninin sadece ağaçların kesilmesinden kaynaklanmadığı, başka faktörlerin de rol oynadığı, zaten bodur bitki ve ağaçların toprağı iyi tutmadığı" görüşüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bulut, sözlerinizi, dilediğiniz süre içerisinde tamamlayabilirsiniz, sınırlamıyoruz.

Buyurun.

ERSOY BULUT (Devamla) - Zaten, ben, çok talihliyim; bu Başkanın dönemine rastlıyor bütün konuşmalarım; eksik olmasınlar, sağ olsunlar.

Erozyon, en basit tanımıyla, toprağın aşınımı ve taşınımıdır. Üzerinde ağaç ve beğenmediğiniz bodur bitkiler bulunduğu halde aşınmış, erozyona uğramış bildiğiniz bir yer varsa, söyleyin biz de bilelim.

Değerli arkadaşlarım, erozyon nedir, ne değildir konusunda ciltlerce kitap karıştırmaya gerek yoktur. Seçim bölgenizden Ankara'ya gelirken, seçim bölgenizden ilçelere, köylere giderken, yol boyunca çevrenize bakarsanız, erozyonun ne demek olduğunu, neden dolayı meydana geldiğini kolaylıkla anlayabilirsiniz.

Yine, raporda, kızılağaç plantasyonundan söz edilmektedir. Fındık alanlarında kızılağaç plantasyonları oluşturacaksanız, mevcut kızılağaçları neden yok etmek için çaba harcıyorsunuz?! Fındık alanlarına kurmayı düşündüğünüz kızılağaç plantasyonlarının başarılı bir uygulama olup olmayacağı konusunu ise, yıllardır fındık alanlarının daraltılması projesini uygulayan Tarım ve Köyişleri Bakanlığından sormalarını değerli komisyon üyesi arkadaşlarıma hatırlatmak isterim. Sizleri de, Cumhuriyet Halk Partisi gibi, bu değişikliğe "hayır" demeye davet ediyorum.

Ben, Mersin Milletvekiliyim. Mersin'de doğup büyüdüm; ancak, Karadeniz Bölgesine benim özel bir ilgim var; çünkü, Karadeniz Bölgesinde bayağı bir süre ziraat yüksek mühendisi olarak, teknik eleman olarak görev yaptım. Avrupa'yı da gördüm. Gerçekten, Karadeniz, bin tane Avrupa edecek kadar güzelliklere sahip. Geliniz, Karadenizin bu güzelliklerini koruyalım; hep birlikte, orayla gurur duyalım.

Saygılar sunuyorum. Allahaısmarladık. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bulut, bu güzel konuşmadan dolayı teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkanım, ben de selam vereyim...

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Centilmenlik yarışı var...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 31.7.2003 Tarihli ve 4965 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, 18 maddeden oluşan 4965 sayılı Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1 ve 13 üncü maddeleri sırasıyla, orman sayılabilecek ağaçların tanımı ve bu kanunun 1 inci maddesinde belirtilen ağaç ve ağaççıkların sahiplerinin bu ağaç ve ağaççıklardan nasıl faydalanacaklarını göstermektedir. Bu iki madde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından da dikkatle incelenmiş ve uygulama sonuçlarının doğuracağı olumsuzluklar net bir şekilde ortaya konularak yasanın yeniden görüşülmek üzere geri gönderilmesine neden olmuştur. Peki, bu, 1 ve 13 üncü maddeler nelerdir?

6831 sayılı Orman Yasasının 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının (G) bendinde, orman sınırları dışında olup, yüzölçümü 3 hektarı aşmayan sahipli arazilerdeki her tür ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerlerin orman sayılmayacağı belirtilmiştir. Halbuki, bu yasada değişikliği yapan 4965 sayılı Yasanın 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının (H) bendinde yapılan değişiklikle, kızılağaçlıklar ve aşılı kestaneliklerin (G) bendi kapsamından çıkarıldığı, yüzölçümü sınırlamasına bağlı olmaksızın, kızılağaçlıklar ve aşılı kestaneliklerin orman sayılmayacak yerler arasına alındığı görülmektedir. Diğer taraftan, 4965 sayılı Yasanın 13 üncü maddesiyle, 6831 sayılı Orman Yasasının 116 ncı maddesinin birinci fıkrasının (B) bendine eklenen ikinci alt bendinde "Kızılağaçlıklar ile aşılı kestaneliklerin sahiplerinin her türlü yapacak ve yakacak ihtiyaçları ile pazar satışları için yapacakları kesimler; keşif, damga ve nakliye işlemlerine tabi olmayıp köy muhtarlığınca düzenlenecek belge ile yapılır" denilmektedir.

Sonuç olarak,  4965 sayılı Yasayla;  yani,  halen görüştüğümüz  6831 sayılı Orman Yasasının 1 ve 116 ncı maddelerinde yapılan değişikliklerle, kızılağaçlıklar ve aşılı kestanelikler, bir yandan orman sayılan yerler kapsamından çıkarılmakta, öte yandan bu yerlerden yararlandırılma kolaylaştırılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu ülke hepimizin. Bazı kararlar alınırken, bazı kişi ve zümrelerin çıkarları ya da partinin verdiği sözlerin ne pahasına olursa olsun yerine getirilmesi mantığının terk edilmesi gerekmektedir. Bazı değerler vardır, bunları yok edersiniz. Bu değerlerin yerine konulması, hem çok uzun zaman alacak ve hem de onarılması olanaksız yaralar açacaktır.

Evet, değerli arkadaşlarım, kesilecek ağaçlardan, yok olacak ormanlardan, akıp gidecek topraklardan bahsediyorum. Eğer bu yasa, oylarınızla yasalaşırsa, 100 000 hektar kestane ve kızılağaç ormanı kısa sürede yok olacaktır.  Zaten çok meyilli olan Doğu Karadeniz yamaçlarındaki topraklar denize akacak ve yörenin korkulu rüyası heyelanlar artacak ve bu yeşil cennetin dengesi bozulacaktır.

Yöre halkının ekonomik durumunu hepimiz biliyoruz. Tüm ülkemizdeki orman köylüleri gibi, onların koşulları ağır, gelirleri yok denilecek kadar da azdır; ama, bunun çaresi, yıllardır gözü gibi koruduğu, birlikte yaşadığı ve yaşlandığı ağaçlarını kestirerek olmamalı. Hükümetimizin, daha kalıcı ve o insanlarımıza, insanca yaşayacak, sürekli gelir getirici projelerle karşımıza çıkması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan Doğu Karadeniz yöresinde mülkiyet sorunu henüz çözüme kavuşturulamamıştır. Bölgede kadastro yapılan orman arazisi yüzde 10 dolayındadır; yani, başka bir deyişle kızılağaç ve kestane ağaçlarının kimin mülkiyetinde olduğu belirsizdir. Öncelikli olarak, Orman Genel Müdürlüğünce, kadastro işlemlerinin bir an önce tamamlanması gerekmektedir. Zaten söz konusu yasanın 4 üncü maddesinde, 6831 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan değişiklikle "kadastro ve diğer ormancılık hizmetleri Orman Genel Müdürlüğünce yapılır" denilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tüzün, siz de konuşmanızı istediğiniz süre içerisinde tamamlayabilirsiniz.

Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sizler de en az benim kadar biliyorsunuz ki, muhtarlardan alınacak kesim belgeleriyle çok kısa bir sürede bu ağaçlar yok edilecek, benim orman köylüm yine başa dönecek, bu kez altında gölgeleneceği bir ağacı bile bulamayacaktır.

Bakın arkadaşlarım, inatlaşarak bir yere varamazsınız, varamayız. Bilimsel gerçekleri bir tarafa atamazsınız, atamayız. Komisyonda görev alan komisyon üyelerinin, erozyonun nedeninin ağaç kesilmesinden kaynaklanmadığı gibi inanılmaz gerekçelerle yasanın yanında yer aldıklarını belirtmeleri, benim, yukarıdaki söylediklerimi doğrulamaya yetmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, gelin, birlikte 6831 sayılı Orman Yasasının maddelerinde yapılan değişiklikleri bir daha değerlendirelim, bir daha düşünelim. Gelecek nesillere daha güzel bir Türkiye bırakmak için, bugün, bu güzel dünyamızı tehdit eden doğa tahriplerine alet olmayalım. Gelin, Doğu Karadenizimizin cennet yeşilini yok etmeyelim. Gelin, Karadenizin dik yamaçlarını süsleyen kestane ağaçlarından yayılan kokuların çiçeklerini soldurmayalım.

Değerli arkadaşlarım, tüm arkadaşlarımızın, gözlerini 10 saniye kapatıp, kendilerini Doğu Karadenizin kestane ve kızılağaçlıklarında hissetmelerini ve sonra da, yüreklerinden gelecek bir sesle bu güzelliklerin yok olup olmamasına karar vermelerini diler, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Tüzün, teşekkür ediyorum

Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Sayın Nusret Bayraktar, görüşülmekte olan kanunun maddesi adına konuşulurken, şahsına sataşıldığından bahisle söz istemektedir.

Sayın milletvekili, hangi konuda sataşıldı, yerinizden belirtir misiniz.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Orman köylülerinin sorunlarını araştırma komisyonu başkanı olduğum için, "siz, Beyoğlu Belediye Başkanlığı yapmış kişisiniz, Kadıköy'ün ve Beykoz'un orman sorunlarını mı çözeceksiniz" derken, zımnen bir tenkit ve sataşma var orada. Ben, buna cevap vermek istiyorum. Ayrıca, Karadenizli olmam sıfatıyla, kızılağaç...

BAŞKAN - Sayın Bayraktar, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, kısa bir süre söz veriyorum; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar'ın, Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

İki konuda açıklığa kavuşturmak istediğim hususu dile getirmek ve görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili, özellikle kızılağaç ve kestanelerle alakalı söylenen sözlerin kısmen yanlış olduğunu, bir Karadenizli olarak, ormanı seven, ormanın içinde yaşayan, orman sorunlarının çözümleriyle ilgili gerçekten gönüllü olarak yıllarca hizmet eden ve bugün, tesadüfen, kurulmuş olan orman köylülerinin dertlerinin, sorunlarının araştırılması ve çözüm üretilmesi konusundaki araştırma komisyonuna başkan seçildiğim güne isabet ettiği için söz almış bulunuyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün Bey, konuşması esnasında, bu komisyon başkanlığına seçilmekten dolayı beni tebrik ettiler. Bu nezaketinden dolayı kendilerine teşekkür etmek istediğimi belirtiyorum; ancak, hemen arkasından "siz, Beyoğlu Belediye Başkanlığı yapmış kişisiniz; Beyoğlu Belediye Başkanlığı yapmış bir kişi olarak milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiniz, orman köylülerinin sorunlarını araştırmakta ve çözüm üretmekte ne kadar mahirsiniz. Kadıköy'ün ve Beykoz'un sorunlarını mı çözeceksiniz, yoksa, Beykoz'daki ormanlarla ilgili sorunlara farklı sorun mu üreteceksiniz" gibi, zımnen bir tenkit ve eleştirilerde bulundular. Ben, bu vesileyle bana söz alma hakkı verdiği için de kendisine teşekkür ediyorum ve geliyorum kızılağaçla ilgili konuya:

Beyoğlu'nda yeşil alanın gerçekten az olduğunu biliyorsunuz. Belediye başkanı olduğum dönemlerde fert başına 0,75 metrekare yeşil alan vardı. Belediye Başkanlığını bıraktığım an 6,35 metrekare yeşil alan üretmiştim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunların içerisinde de, Örnektepe'de mezarlık alanlarını, gecekondu yapmaya yönelik olarak işgal eden işgalcilerden kurtardım ve Kıbrıs Barış Ormanı olarak, şu anda mesire alanı olarak kullanılıyor. Gidin, bakın, işte orman orada. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)- Kızılağaç var mı?

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla)- Bunu bir örnek olsun diye söylüyorum; dolayısıyla, ben, Beyoğlu'nun da...

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)- Bu yasa geçerse yeşil alan kalacak mı?

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla)- Lütfen, ben sizi dinledim nezaketle, siz de beni dinleyiniz.

Beyoğlu'nun da, Kadıköy'ün de, Beykoz'un da, Türkiye'nin de ormanlarının ve orman problemlerinin çözümü için, ihtisas ehli olan insanlarla, Meclis üyesi milletvekili arkadaşlarımla birlikte elbette araştırma yapacağız. Bu araştırmalar sonucu çıkacak olan neticeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine getireceğiz.

Kızılağaçlara sıra gelince; bakınız, kızılağaçlar, kesinlikle erozyonu önleme noktasında çok fazla kök salıcı, kalıcı bir ağaç değildir. Kestiğiniz zaman on daldan birden filizlenen ve gerçekten yeşeren, daha fazlasıyla üreyen bir canlıdır, bir orman ürünüdür, tamam; ancak, ticaretine serbestlik verdiğiniz takdirde, özellikle, ambalaj sanayiinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Bayraktar, sözlerinizi toparlar mısınız.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla)- Hemen toparlıyorum.

... koltuk sanayiinde; yani, mobilya sanayiinde kullanılabileceği için, orman köylülerinin yanı sıra, köylülerimiz bunu çok hassasiyetle değerlendirip, gözlemleyecekleri için, verimsiz alanların da tamamına kızılağaç dikecekler ve 1 kesilecek, 10 büyüyecek, daha fazla artacak. Ben buna inanıyorum, bunu gördüm.

Bu bakımdan, bu konularla ilgili kanun maddesini de destekliyor, hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bayraktar.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)- Sayın Başkan, nasıl sataşılmış, neye sataşılmış?!.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

10. - Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 31.7.2003 tarihli 4965 sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu maddesi gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/660) (S. Sayısı: 274)                   (Devam)

BAŞKAN- 13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kanunun tümü üzerinde, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre aleyhinde söz isteyen Muğla Milletvekili Gürol Ergin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜROL ERGİN (Muğla)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri ve Yüce Türk Ulusu; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

Değerli milletvekilleri, konu üzerindeki görüşlerimi belirtmeye geçmeden önce, Çevre ve Orman Bakanlığında hiçbir dönemde görülmeyen ölçüde bir kadrolaşmaya gidildiğini, Orman Bakanlığının beyin kadrosu diyebileceğimiz üst yönetiminin tamamen değiştirildiğini, değişikliğin üst yönetimle sınırlı kalmayıp alt kademelerde sürdürüldüğünü ifade etmek isterim. Yapılan görevlendirmelerden önemli bir kısmının ise, Cumhurbaşkanlığı makamı   by-pass edilerek gerçekleştirildiğini belirtir, Bakanlığın bu konudaki tasarruflarını şiddetle kınadığımı ifade ederim.

Değerli milletvekilleri, hepinizin tanık olduğu gibi, bu yıl orman yangınlarında çok önemli artışlar oldu. Buna karşın, Bakanlık, bu yıl yangınla yitirilen alanın, geçen yıl yangına uğrayan alanlardan daha düşük olduğunu iddia ediyor. Bu konuda Orman Mühendisleri Odasının görüşleri Bakanlığımızın ifadeleriyle tam anlamıyla çelişiyor. Yangın sayısı ve yanan alanın artışı yanında, yangınların önemli bir kısmının bu yıla kadar görülmedik ölçüde yüksek rantlı, denize nazır orman alanlarında çıkması ise, 2/B alanlarıyla ilgili hükümet tasarrufunun ne ölçüde önemli zararlara yol açtığını açıkça ortaya koyuyor. Sayın Bakan, yanan alanların 2/B ile ilgisi olmadığını, Anayasaya göre buraların orman rejimi dışına çıkarılamayacağını ifade ediyor. Sayın Bakanın söylemi özünde doğrudur; ancak, uygulama bu yönde gelişmiyor. Yangından üç beş yıl sonra o alanları yakanlar yavaş yavaş oraları işgal edip sahipleniyorlar.

Bir örnek verecek olursam: 19 Ağustos 1989 tarihinde İzmir'in Tire İlçesi Hisarlık Köyünde bir yangın çıkmış, yangını söndürme çalışmalarında Orman Yüksek Mühendisi Ali Yağbasan ve üç orman işçisi yanarak yaşamını yitirmiştir. Yanan alan şu anda meyve bahçesidir ve orman kadastro komisyonu o alanda sınırlandırma çalışması yapmaktadır. Ancak, orman mühendisleri üzerinde, bu alanın 2/B ile orman rejimi dışına çıkarılması için çeşitli baskılar söz konusudur. Verdiğim örnek çok rahatlıkla pek çok yanan orman alanına genişletilebilir.

Değerli milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz yasa değişikliklerine gelince, bu yasa değişiklikleri iki konunun altını çiziyor. Bunlardan birincisi kızılağaçların orman ağacı sayılmaması, ikincisi ise, kızılağaçlıklar ve aşılı kestaneliklerin sahiplerinin, bugüne kadar yapılan uygulamanın dışına çıkılarak, keşif, damga ve nakliye işlemlerine bağlı olmadan, yalnızca köy muhtarlığından alacakları bir belgeyle kızılağaçları ve aşılı kestaneleri diledikleri gibi kesebilecekleri hükmünü getiriyor; çok öz olarak söylersek, kızılağaç ormanlarının yok edilmesi sonucunu getiriyor.

Değerli milletvekilleri, kızılağaçlar, özellikle Rize ve Hopa çevresinde yaygınlaşmıştır ve bu yörede dağ taş kızılağaçlarla kaplıdır. Nedir kızılağaçları bu kadar önemli kılan ve niçin bu konu üzerinde böyle duruluyor, size, Yüce Meclise bu konuda çok özlü bilgiler vermek isterim.

Kızılağaçlar, yaprak dökümüyle ormanı zenginleştirirler, köklerinde havanın serbest azotunu toprağa bağlayan nodozite bakterileri dediğimiz bakteri yumruları vardır; böylece, hiçbir başka ağaçta görülmeyen şekilde, âdeta, kendi gübrelerini kendileri oluştururlar. Ülkemizin çok hızlı gelişen ağaç türlerindendir.

Burada, Sayın Bayraktar'ın izniyle de bir düzeltme yapayım. Kızılağaç kökleri saçak köktür; bu bakımdan, yayılan köklerdendir ve toprağı tutarlar. Onu söylemek isterim. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu arada, yine, sırası gelmişken, kendisini tanımaktan hep mutlu olduğum, kişiliğine sevgi, saygı duyduğum Sayın Cemal Uysal'ın da bir yanlışını düzeltme gereğini ifade etmek isterim. Sayın Uysal, o alanlarda, Doğu Karadenizde, toprağı asıl tutanın çay bitkisi ve fındık ağaçları olduğunu söyledi. Ben, bunu, tabiî ki, Sayın Uysal'ın bu konuların dışında bir eğitimden gelen insan olduğu için yanlış yaptığını, bu bakımdan da mazur görülebileceğini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergin.

GÜROL ERGİN (Devamla) - İstediğim kadar değil mi Sayın Başkan?

BAŞKAN - Dilediğiniz kadar konuşabilirsiniz Sayın Ergin.

Buyurun.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Arkadaşlar, size güzel şeyler söyleyeceğim; şöyle: Değerli arkadaşlarım, aslında, Doğu Karadenizde, sizin, hepimizin de bildiği şekilde ve bugünkü hükümetin de, önlem olarak, alanını daraltmaya çalıştığı şekilde, çay, kendi normal ekolojisinin dışına çıkmıştır; yani, gerekli olan yükseklikten, daha yükseltilerde çay ekimi yapılmıştır. Bu nedenle, çay, o yörede, toprağı tutan değil, toprağın aşınmasına neden olan bir faktör olarak ortaya çıkmıştır.

Fındık konusuna gelince; biliyorsunuz, fındık da ekolojisi dışına çıktığı için, yine, bugünkü hükümetimiz tarafından da -ve doğru olarak- fındık alanlarında daraltılmaya gidilmektedir. Bu nedenle, fındık ve çayı, toprağı tutan unsurlar olarak belirlemek ve böyle göstermek, herhalde, pek doğru bir ifade olarak ortaya çıkmamaktadır. Bunu, özür dileyerek düzeltmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, kızılağaçlar, Karadeniz halkının yakıt gereksiniminin önemli bir kısmını karşılıyor. Bunun ağaç olarak önemi ise, hafif, kolay yarılabilen, çalışması az ve hava ile temas ettiğinde kırmızıya yakın bir renk almasıdır; bu nedenle kızılağaç adını almıştır. Bu nedenle, kızılağaç odunları mobilyacılıkta kaplamaaltı olarak, lif levha ve yonga levha olarak kullanılmaktadır. Hükümeti kızılağaçları hesapsız kitapsız kesilebilir duruma getirmeye yönelten ise, kızılağacın saydığımız endüstriyel özellikleri ve Doğu Karadeniz Bölgemizde kurulu olan ve adı basında Enerji Bakanının adıyla birlikte anılan bir ağaç işleme endüstrisi işletmesinin, bu özellikteki ağacı yurt dışından getirmede zamanla artan biçimde zorluklarla karşılaşmasıdır.

Değerli milletvekilleri, nasıl ki, Anadolu'nun diğer yörelerinde kavak ağacı halkla bütünleşmişse, kızılağaç da Karadeniz Bölgesinde halkla öylesine bütünleşmiştir. Doğu Karadeniz Bölgesinin yüzde 90'ının engebeli ve dik topografyaya sahip olduğunu ve aktif erozyon alanı olduğunu hepimiz biliyoruz. Son yıllarda, plansız, programsız, bilimsel kurallara aykırı köy ve orman yollarının açılması, yayla yollarının geliştirilmesi, bu çok eğimli arazinin doğal yapısını bozmuştur. Bütün bu faaliyetler, zaten her an sürüp giden aşınmayı ve selleri tetiklemiştir. Her yıl Karadeniz Bölgesinde can kayıplarına neden olan sel felaketleri eksik olmamaktadır. Geçtiğimiz yıl Çayeli'nde meydana gelen heyelanda 28 vatandaşımızın canını yitirdiğini özellikle anımsatmak ve bu konuyu belleklerinizde sürekli tutmanızı istemek durumundayım.

Tüm toprak kaymalarının, heyelanların nedeni, ormanlara yapılan yanlış ve haksız müdahalelerdir. Bu yasayla getirilmek istenen kızılağaç katliamı ise, bölgede bugüne kadar yaşanandan çok daha trajik felaketlerin nedeni olacaktır.

Değerli milletvekilleri, kızılağaç, kim ne derse desin, bu Meclis hangi kararı alırsa alsın, bir orman ağacıdır ve...

BAŞKAN- Sayın Ergin, konuşmanızı toparlar mısınız. Sözünüz 86 ncı maddeye göre verildi.

GÜROL ERGİN (Devamla)- Ama, siz bana istediğim kadar süre vermiştiniz. Sayın Başkan, anlaşma dışına çıkmayalım. (Gülüşmeler)

BAŞKAN- Ama, söz talebiniz 86 ncı maddeye göre verildi. Ona göre Sayın Ergin...

Buyurun.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)- Sabaha kadar sizi mi dinleyeceğiz?!

GÜROL ERGİN (Devamla)- Öğrenmek istiyorsanız dinleyeceksiniz. Öğrenme arzunuz yoksa, salonda oturmak zorunda da değilsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu orman ağaçlarına, böylece, kızılağaçlara getirilecek katliam, aynı zamanda, orman ekosistemini baştan aşağı felakete uğratır, ormanların faunasını, florasını berbat eder. Bu nedenle, kızılağaçlara ayrıca dokunmamak gerekir.

Ben, sözlerimi -madem Başkanım uyardı, onu da üzmeyeyim, sizler de pek dinlemek istemiyorsunuz, herhalde eve gitmek arzusu içerisindesiniz, sıcak yuvanıza erken gitmeniz için- toparlıyorum. Yaptığınız işlem ve eylem, yasalaştırmak istediğiniz bu iki madde, Anayasamızın 169 uncu maddesine açıkça aykırıdır; çünkü, 169 uncu madde, saydığı birkaç olay dışında, orman sınırlarında hiçbir daraltma yapılamayacağı hükmünü amirdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜROL ERGİN (Devamla)- Bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Ergin...

GÜROL ERGİN (Devamla) - Bir dakika...

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Lütfen 1 dakika...

BAŞKAN - Buyurun.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Efendim, siz bana "istediğiniz kadar konuşursunuz" dediğiniz için, ben, biraz, arkadaşlarımla sohbete daldım o arada.

Değerli arkadaşlarım, her iki maddeyle getirilen yeni düzenlemeler, Anayasanın anılan maddesine açıkça aykırı olarak, tam anlamıyla orman sınırlarının daraltılmasına yol açacak düzenlemelerdir.

Bu nedenle, ben, bu gerekçeyle bu yasaya olumlu oy vermeyeceğim. Sizlerden ricam, bu iki maddeye "evet" dememenizdir. Aksine bir karar, ülke ormancılığında yıkıma neden olacak, özellikle Doğu Karadeniz Bölgemizi ormansızlaştıracak, iktidarı Adalet ve Kalkınma İktidarı değil, bir kararla ormanları kaybettirecek illüzyonist bir iktidar durumuna getirecektir.

Bakınız, bilgisayarlarda dolaşıyor. Sizin çok severek kullandığınız aslı AKP olan AK Parti, YAK Partiye çevrilmiş. Bilgisayarlarınıza bakın; vatandaş bunu bu şekilde gönderiyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - YAK, Yolsuzlukları Araştırma Komisyonunun kısaltılmışıdır.

GÜROL ERGİN (Devamla) - Ben, bu duygular içerisinde, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.

CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Hocamız şahsımı hedef alan bir konuşma yaptı; Sayın Başkan, çok kısa cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Uysal, hangi konuda sataşma oldu?

CEMAL UYSAL (Ordu) - Erozyonu önleme bakımından fındık bahçelerinin ve çay bahçelerinin erozyonu önleyeceği şeklindeki düşüncemin, benim mesleğim olmadığı için gerçekçi olmadığını ifade ettiler; ona bir cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Uysal, yasa oylandıktan sonra Sayın Bakan teşekkür konuşması yapacaktır; gerekli cevabı verir öyle zannediyorum ki.

Kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, teşekkür konuşması yapacaktır.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

6831 sayılı Orman Kanununun 2 maddesiyle alakalı, iktidar ve muhalefet partilerinden milletvekili arkadaşlarımızın burada yapmış oldukları açıklamaları, ortaya koymuş oldukları görüşleri dinledik. Tabiî, ne zaman Türkiye'de bu konuyla alakalı bir gündem olsa, çoğunlukla, konuyla uzaktan yakından alakası olmayan beyanlar ve açıklamalarla, doğrusu, konuşmalar doldurulmaya çalışılıyor, gündem meşgul edilmeye çalışılıyor.

Türkiye'de birtakım gerçekleri görme noktasında, muhalefetin biraz daha hassas olması gerektiğini düşünüyorum. Kızılağacı hayatında bir kez görmemiş, Karadenizin ekosistemini ne kitaptan okumuş ne de mahallinde görmüş arkadaşlarımızın, ömürleri sanki kızılağaç ormanı içerisinde geçmişçesine burada ortaya koymuş oldukları tabloyu izlediğim zaman, benim Bakanlığımda otuz sene, kırk sene orman yüksek mühendisi olarak çalışan, bu işin doktorasını yapmış insanların mı acaba yanlış yaptığını, yoksa burada görüş ve düşüncelerini ortaya koyanların mı yanlış yaptığını, doğrusu, cevaplamakta da zorlanıyorum. Bakın, bizim rakamlarımız burada ortaya konulurken -bunlar Bakanlığın rakamları değildir, bunlar devletin resmî rakamlarıdır- Orman Mühendisleri Odasının açıklamış olduğu rakamlar ile devletin resmî rakamları birbiriyle örtüşmüyorsa, o arkadaşlarımıza servis yapan arkadaşlarımız, onları doğru enforme etmiyor demektir. Yani, onun için, bu konuda danışman olarak kendilerine konuyu daha iyi bilen bir danışman seçmelerini tavsiye ederim.

Bu sene, 2003 yılı içerisinde orman yangınlarında kaybetmiş olduğumuz alanın 6 300 hektar olduğunu; ama, bir meslek kuruluşu tarafından bunun çok daha fazla olduğu yönünde birtakım sözler söylendiğini, birtakım rakamların verildiğini ifade ettiler. Bunların hiçbiri doğru değildir. Dünyada ve Türkiye'de olup bitenleri herkesin ehli insaf ve ehli vicdan olarak, objektif bir şekilde değerlendirmesi lazım; dünyada ne oluyor, Türkiye'de ne oluyor... Niye kendimizi bu kadar küçük görüyoruz, niye kendimize haksızlık yapıyoruz?! Türkiye bu konuda başarılı, bizim Bakanlığımız bu konuda başarılı. Bununla iftihar etmeniz lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bizim, Akdeniz havzasında, orman yangınlarında... Eğer Portekiz 2003 yılında 470 000 hektar ormanını kaybetmişse, toplam 3 500 000 hektar ormanı olan Portekiz eğer bunun yüzde 15'ini kaybetmişse, İspanya, Fransa, İtalya ve Yunanistan ile Türkiye'yi mukayese ettiğiniz zaman Türkiye onlardan 5 ilâ 15 kat daha iyi durumdaysa, bununla iftihar etmeniz lazım.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Kötü örnek onlar.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kötü örnek, örnek olmaz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Amerika, Kaliforniya yangınlarıyla haftalardır uğraşıyor. Dünyanın en gelişmiş hava araçlarına, kara araçlarına sahip olmasına rağmen, onların durumu ortada.

Ortada farklı olan bir şey var, bunu görmek lazım, bu hakkı teslim etmek lazım. Burada teslim edilmesi gereken hak şudur: Orman Genel Müdürlüğünün, Çevre ve Orman Bakanlığının çalışanları, bölge müdürleri, mühendisleri, işçileri, köylüleri, askerler, herkes bu konuda canını dişine takarak tam bir fedakârlık örneği ortaya koyarak bu yangınlara müdahale ettikleri için, söndürmek için varlarını yoklarını ortaya koydukları için başarılı oluyoruz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ne var bunda?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Efendim, dünyadaki orman alanları büyümüş, Türkiye'dekiler azalmış... Bunun uzaktan yakından alakası yok. Bu da yanlış bir malumattır. Bakın, dünyadaki orman varlığı yüzde 30'dur; Türkiye'de yüzde 27'dir. FAO'nun rakamlarına göre, son otuz yıl içerisinde, Türkiye, dünyada ormanlarını geliştiren nadir ülkelerden birisidir. Son otuz yıl içerisinde, Türkiye, ormanlarına tamı tamına 550 000 hektar ilave yapmıştır.

Bakın, bu sene 6 300 hektar orman kaybettik; ama, yerine, 106 000 hektar yeni orman koyuyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Nerede, Sayın Bakan?!.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın, nerede olduğu, nasıl olduğu konusunda arkadaşlarımızın birazcık daha gayret göstermeleri lazım, birazcık daha çalışmaları lazım.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Bakanlığın internet sayfasında da yok Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın, bu kızılağaçlarla alakalı Karadeniz gerçeği şudur: Hopa'dan Zonguldak'a kadar kızılağacın anayurdu olan bu ormanlarımızdaki verimli kızılağaçlıkların toplamı 48 000 hektardır. Şimdi, burada, öyle rakamlar ortaya konuldu ki, sanki "bu kanun çıktı, yarın erkenden, herkes, tasını tarağını toplayacak, baltaları alacak, doğru ormanlara gidecek, hepsini tıraşlayacaklar, hepsini katledecekler..."

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Yaparlar... Yaparlar...

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Ya, siz, bu orman köylüsünü, Türk Milletini ne zannediyorsunuz? Bakın, siz, bu millete rağmen bu ormanları koruyabileceğinizi mi zannediyorsunuz? Bizim, buradan, orman köylüsünün Karadenizdeki çay ekicisinin, mısır ekicisinin, fındık üreticisinin durumunu nazarı itibara almamız lazım. Fındığa alternatif, çaya alternatif ürün olarak, Türkiye, mutlaka, kızılağacı gündemine alması lazım.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Vallahi bu alternatif olmaz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Niye; çünkü, Türkiye, endüstriyel plantasyon yapmak mecburiyetindedir. Niye; yonga levhada, Türkiye'de, her yıl, 10'larca yeni fabrika faaliyete geçiyor. Peki, bunların hammaddesini nereden sağlayacağız? Bizim tabiî ormanlarımızdan... (CHP sıralarından alkışlar[!])

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Asıl konu o, asıl konu o işte!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) -  Bir dakika... Bir dakika... Biraz sabredin, heyecanlanmayın arkadaşlar.

Bakın, şunu söyleyeyim: Endüstriyel plantasyon yapmamız lazım ki, bu fabrikaların kendilerine mecburiyet getireceğiz.

NAİL KAMACI (Antalya) - Geç onu, geç!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Kendileri ihtiyaçlarını, hammadde ihtiyaçlarını, şu anda, önemli miktarda, dışarıdan ithalatla karşılıyorlar; ama, onlar, eğer, endüstriyel plantasyon yapmazlarsa, bizim tabiî ormanlarımızdan onların ihtiyaçlarını karşılama imkânımız yoktur ve bundan sonra da olmayacaktır. Bunu, açık yüreklilikle ortaya koymakta fayda var.

Yine, burada, bir değerli bakan arkadaşımız... Bundan, işte, on sene önce, bir lifli yonga fabrikasının yönetim kurulu üyeliği yapmış. İkide bir, burada, çıkıp bunu söylemek doğru bir söz değil. Yani, demek ki, dağarcığınızda söyleyecek başka bir şey olmadığı için, çıkıyorsunuz... O arkadaş on sene önce orada çalışmışsa, o şirketin bugün yapmış olduğu icraatlardan, yanlış bir icraatı velev ki olsa, ondan sorumlu olmaz ki. Yani, onun tapusu üzerinde mi; Sayın Bakanın üzerinde midir o fabrikanın tapusu?! Şu anda aldığı kararlardan veyahut da başka şirketlerin almış olduğu kararlardan bir başkasını mesul tutmak mümkün olabilir mi; elbette ki mümkün olamaz.

Yalnız, burada, bir arkadaşımızın son derece yerinde bir uyarısı vardı -Sinop Milletvekili arkadaşımızın- ona aynen katılıyoruz. O neydi; Türkiye'de Bolu'dan Artvin'e kadar ahşap binalar var. Bu ahşap binaların kerestelerini sökmek, onları başka yerlere nakletmek, onların bir kısmından kereste olarak istifade etmek, bir kısmını da yakacak olarak kullanmak...

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Olduğu gibi kereste onlar.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bununla alakalı Bakanlığımızın bir çalışması var. Öyle zannediyorum ki, önümüzdeki bir ay içerisinde bunu neticelendireceğiz. Yani, doğruya doğru, yanlışa da yanlış deme erdemini, iktidarda da olsak, muhalefette de olsak göstermek, aslında, hepimizin insanî görevidir. Bugün orada olur, yarın burada olursunuz, bugün burada olur, yarın orada olursunuz; ama, önemli olan, doğruyu takip etmektir, doğrudan şaşmamaktır; hakkın yanında olmak lazım gelir.

Değerli arkadaşlar, burada popülist politika yapmak eğer size kazandırıyorsa, önümüzde mahallî seçimler var, mahallî seçimlerde partilerin hepsi kantara çıkacak, berberin önüne oturacak, tıraş olacak, o zaman önümüze saçımız dökülecek, bakacağız ne kadar ak var, ne kadar kara var! Çok kalmadı şunun şurasında, göreceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yine, bir şey daha söyleyeyim değerli arkadaşlar...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, boyunuzun ölçüsünü alacaksınız.

ÇEVRE VE  ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla ) - Değerli arkadaşlar, bir şey daha söyleyeyim. 1989  senesinde, İzmir-Tire'deki bir yangında yanan orman alanının yerinde meyve bahçesi olduğunu söyledi bir arkadaşımız. Değerli arkadaşlar, hemen, burada, İzmir Bölge Müdürlüğünden telefonla sordurdum, Tire Şefliğine sordurduk; burası orman rejimi dışındaki bir alandır, buranın devlet ormanıyla alakası yoktur.

Ben, burada, bu kürsüde, sizlere, müteaddit defalar "bugüne kadar yanmış ve yakılmış orman alanlarından özel mülkiyete konu edilmiş bana iki tane yer gösterin" dedim; ama, gösterilemedi. Demek ki yok.  (AK Parti sıralarından alkışlar)

Çünkü, Anayasanın 169 uncu maddesinin bize vermiş olduğu görev, 6831 sayılı Kanun ve...

BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşmanızı toparlayabilir misiniz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum.

...diğer kanunların ve yönetmeliklerin bize vermiş olduğu sorumluluk doğrultusunda, yanan alanlar, yılı içerisinde ağaçlandırılıyor. 2003 yılı içerisindeki yanan alanları, bu sene içerisinde ağaçlandırıyoruz.

Bunu, buradan, hem sayın milletvekillerimize hem de Türk kamuoyuna ilan ediyorum; "bizi takip edin, hesabını da sorun" diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı, uğurlu olsun.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarısı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 6 Kasım 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.46