BIM 2 1 2003-12-22T08:48:00Z 2003-12-22T08:48:00Z 62 44141 251606 TBMM 2096 503 308989 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 29

 

13 üncü Birleşim

4 Kasım 2003 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. - TBMM Başkanvekili Sadık Yakut'un, Bosna-Hersek'in eski Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in vefatı nedeniyle, Bosna-Herseklilere başsağlığı dileyen konuşması

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'nun, Bosna-Hersek'in eski Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in vefatı nedeniyle, kişiliğine ve özgürlük mücadelesine ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın, çalışma hayatında sağlık çalışanları yönünden görülen eksikliklere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

3. - Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya'nın, millî geliri kişi başına 1 500 dolara kadar olan illere yapılacak teşviklere ilişkin gündemdışı konuşması

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisini İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde temsil edecek grubu oluşturmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca aday gösterilen Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker'in üyeliğinin Başkanlık Divanınca kabul edildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/382)

2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 77 nci maddesi uyarınca yenilenen Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunu ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre yeniden değerlendirilmek üzere hükümete geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/383)

3. - Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8, 48) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun yurtdışı çalışmalarını üç ayrı grup halinde yapacağına ve gidilecek ülkeler ile sürelere ilişkin tezkeresi (3/384)

4. - Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/111)

5. - Kütahya Milletvekili Halil İbrahim Yılmaz'ın, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/112)

6. - İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/113)

7. - İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/114)

8. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/115)

9. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Türkiye-AB Parlamento Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/116)

10. - Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/385)

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin incelenerek bilimsel ve teknolojik ilerleme için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/131)

2. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 23 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132)

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun 4.11.2003 Salı günkü birleşiminde; 266 sıra sayılı ve (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun yapılacak görüşmelerinde konuşma sürelerine, sözlü soruların görüşülmemesine; gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine, 4.11.2003 Salı günkü birleşimde (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşmelerinin ve seçimlerin, 5.11.2003 Çarşamba günkü birleşimde gündemin 11 inci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin, 6.11.2003 Perşembe günkü birleşimde ise 272 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar çalışma sürelerinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 25 milletvekilinin, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/9) (S. Sayısı : 266)

VI. - SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - İnsan Haklarını İnceleme, Kamu İktisadî Teşebbüsleri, Plan ve Bütçe Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İzmir Milletvekili Kemal Anadol'un, İzmir Tekel Çamaltı Tuzlasının özelleştirilmesi kararına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1115)

2. - Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, İstanbul'daki bazı ilçe millî eğitim müdürlerinin atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/1120)

3. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, THY'nin yolculara dağıttığı gazeteleri hangi kriterlere göre belirlediğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1129)

4. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Eti Alüminyum A.Ş.'nin özelleştirilmesi kararına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1133)

5. - Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin, Ankara Onkoloji Hastanesinde çalışanlara baskı yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1135)

6. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Almanya'daki bir toplantıda yaptığı konuşmaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (7/1172)

7. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, TÜPRAŞ İzmir Rafinerisinden belediyelere indirimli olarak verilen asfalta ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1173)

8. - Denizli Milletvekili Mehmet Neşşar'ın, sağlık ocaklarına gelen sigortalı hastaların hastanelere sevk oranına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1197)

9. - Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur'un, basında yer alan bir önergede kişisel görüş ileri sürülmüştür açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (7/1208)

10. - Denizli Milletvekili Mehmet Neşşar'ın, alınacak sözleşmeli sağlık personelinin nerede istihdam edileceğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1224)

11. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Fiskobirlik depolarındaki fındık stoku ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/1237)

12. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan Valisi ile ilgili bir iddiaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1239)

13. - İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, Irak'a asker gönderilmesine ve ABD ile imzalanan kredi anlaşmasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı (7/1240)

14. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, özel sağlık kuruluşlarıyla ilgili düzenlemelere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1245)

15. - Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu'nun, süper emeklilerin mağduriyetine son verecek düzenlemeler yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı (7/1248)

16. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, 4959 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1260)

17. - Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş'in, tüketicilerin korunmasına yönelik yapılan yasal düzenlemelere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/1262)

18. - Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un, bazı din görevlilerinin yaptıkları açıklamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (7/1264)

19. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, özelleştirilen kuruluşlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1268)

20. - Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in,

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan 2000-2003 yılında yapılan harcamalara,

Okul sütü projesinden neden vazgeçildiğine,

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan verilen burslara,

İlköğretim öğrencilerine yapılan eğitim yardımı uygulamalarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/1271, 1296, 1297, 1298)

21. - Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu'nun, Ankara-Ostim Organize Sanayi Bölgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/1272)

22. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, belediyelerin şehir atıklarını dökmek için kullandıkları alanlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/1280)

23. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, köylere tarım uzmanı atama kararına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/1281)

24. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hazine kesintilerinin vakıf hastaneleri döner sermaye gelirlerine uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1282)

25. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, kredi kartlarına uygulanan faiz oranlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/1283)

26. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, hayvan kaçakçılığına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/1285)

27. - Denizli Milletvekili Mehmet Neşşar'ın, yönetici atamalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1288)

28. - Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur'un, Optisyenlik Yüksek Okulu mezunlarının sorunlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1300)

 


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 4 Kasım 2003 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 15.13’te son verildi.

Nevzat Pakdil

Başkanvekili

Mevlüt Akgün                    Türkân Miçooğulları

          Karaman                       İzmir

Kâtip Üye               Kâtip Üye

 


     No. : 19

II. - GELEN KÂĞITLAR

31 Ekim 2003 Cuma

Rapor

1. - 19.6.1994 Tarih ve 544 Sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/224, 1/361) (S. Sayısı: 272) (Dağıtma tarihi: 31.10.2003) (GÜNDEME)

 

 

 

     No. :  20

3 Kasım 2003 Pazartesi

Tezkereler

1.- Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında  Başbakanlık Tezkeresi (3/380) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.10.2003)

2. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında  Başbakanlık Tezkeresi (3/381) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.10.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Bakanlığın kadrolu öğretmeninin yazdığı bir kitaba ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1381) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.10.2003)

2. - Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonundan yararlanan birliklere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1382) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.10.2003)

3. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin ASKİ ve DSİ'ye borcu olup olmadığına ve Ankara'nın yıllık su ihtiyacına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1383) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.10.2003)

4. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin gayrimenkul satışına ve Kızılay trafiğiyle ilgili yaptığı referanduma ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1384) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.10.2003)

5. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin İller Bankasından aldığı paya ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1385) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.10.2003)

6. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Genelkurmay Başkanının telefon görüşmelerinin dinlendiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1386) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.10.2003)

7. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, ortaya çıkarıldığı iddia edilen yolsuzluklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1387) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.10.2003)

 

     No. : 21

4 Kasım 2003 Salı

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, TEKEL ve TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesinde verilen tekliflere ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/813) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2003)

2. - Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden Bandırma'daki TEKEL depolarına nakledilen tütüne ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/814) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2003)

3. - Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, İmar Bankası mudilerine yapılacak ödemelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) sözlü soru önergesi (6/815) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, hayali ihracat iddialarına ve vergi iadesi taleplerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1388) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2003)

2. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, ihracat artışında hayali ihracatın payı olup olmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/1389) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2003)

3. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, TMSF'na devredilen bankalardan kaynaklanan Hazine alacaklarının tahsiline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1390) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2003)

4. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, tarıma destek verilmesi konusunda yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1391) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2003)

5. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Bilgi Edinme Hakkı Kanununun basın mensuplarına uygulanmadığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1392) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2003)

6. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, vakıf taşınmazlarının kiracılarının sorunlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/1393) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2003)

7. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Ankara Anadolu Lisesinde kayıt dönemi sonrasında yeni bir şube açılmasıyla ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1394) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2003)

8. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, şeker üretimine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1395) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2003)

9. - Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, SSK ve BAĞ-KUR prim borçlarını yeniden yapılandıran Kanunun sonuçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1396) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin incelenerek bilimsel ve teknolojik ilerleme için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/131) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

2. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 23 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

4 Kasım 2003 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. - TBMM Başkanvekili Sadık Yakut'un, Bosna-Hersek'in eski Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in vefatı nedeniyle, Bosna-Herseklilere başsağlığı dileyen konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, demokrasi ve insan haklarının beşiği olan Avrupa'nın, 20 nci Yüzyılın son on yılında, büyük bir insanlık dramı ve ayıbı olarak tarihe geçecek olan Sırp katliamına karşı şanlı direniş sergileyen Bosna-Hersekli dindaşlarımızın yiğit önderi, bilge lideri Aliya İzzetbegoviç'i kaybetmenin derin üzüntüsü içerisinde, kendisine Allah'tan rahmet, Bosna-Herseklilere ve İslam âlemine başsağlığı diliyorum.

Âkif'in tabiriyle, medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın her türlü insan ve izan dışı davranışlarla Bosnalı dindaşlarımıza karşı başlattığı soykırımı, her türlü güçlük ve imkânsızlığa rağmen, yüreklerindeki ateşten aldıkları manevî güçle durduran dindaşlarımızın en büyük şansı ve güvencesi böyle bir lidere sahip olmalarıydı. Dünya tarihinde eşi az görülebilecek bir direnişle haksızlığa ve zulme dur diyen iradenin simgesi olan Aliya İzzetbegoviç, sadece Bosna-Hersekli dindaşlarımız için değil, tüm mazlum millet ve insanlar için örnek bir idol haline gelmiştir.

Bu duygular içerisinde, tüm insanlığa çağrıda bulunarak, her türlü haksızlık, zulüm ve insanlıkdışı davranışlara son verilmesini; akan kanların, dökülen gözyaşlarının boşa gitmemesini diliyorum.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in vefatı sebebiyle, kişiliğiyle ilgili söz isteyen, İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'ya aittir.

Buyurun Sayın Kansu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'nun, Bosna-Hersek'in eski Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in vefatı nedeniyle, kişiliğine ve özgürlük mücadelesine ilişkin gündemdışı konuşması

HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; adı Bosna'yla özdeşleşmiş bir lider, bir düşünür, Bosna-Hersek'in eski Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in, 19 Ekim 2003 Pazar günü vefatı nedeniyle, kişiliği ve mücadelesi üzerine söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İzzetbegoviç, 1925 yılında Bosanski Şamac Kasabasında doğdu. Daha çocukken geldiği Saraybosna Şehrinde hayatını sürdürdü. 1956 yılında Saraybosna Hukuk Fakültesini bitirdi. Uzun yıllar, avukatlık ve hukuk danışmanlığı yaptı. Lise çağlarından itibaren toplumsal sorunlara ilgi duydu. Henüz 15 yaşındayken, Genç Müslümanlar Teşkilatına üye oldu. 26 Mayıs 1990 tarihinde Demokratik Eylem Partisinin kurucusu ve ilk genel başkanı olarak siyasî bir kimlik kazandı. Partisi,
18 Kasım 1990'da ilk girdiği genel seçimde ülke genelinde birinci çıktı. 6 Ocak 1991'de Bosna-Hersek'in ilk Cumhurbaşkanı seçildi. 4 Nisan 1992'de, Sırplar, saldırıya geçip, insanlık tarihinin en kanlı savaşlarından birini başlattıklarında, parlamento kararıyla kurulmaya başlayan Bosna-Hersek Ordusunun ilk Başkomutanı oldu. Cephede, Bosna Halkına karşı uygulanan akıl almaz katliama karşı ordusuyla direnirken, aynı zamanda, savaşı durdurmak için yapılan uluslararası konferanslarda aktif bir diplomasi yürüttü. Savaş sonrası, bir ay süren Dayton barış görüşmelerinde de usta bir diplomat olduğunu kanıtladı. Ölümünden kısa bir süre önce hastanede kendisini ziyaret eden Dayton Barış Antlaşmasının mimarı Richard Holbrooke şunu demişti: "Eğer, Aliya İzzetbegoviç ve onun kararlı tutumu olmasaydı, bugün Bosna-Hersek diye bir devlet olmayacaktı."

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütün dünyada bilge kral olarak anılan İzzetbegoviç, çağımıza damgasını vuran büyük liderler neslinin belki de son temsilcisiydi. İnsan psikolojisi böyledir; her şeyin ve herkesin değerini ancak kaybettikten sonra anlar. Bugün, bütün dünyada olayların peşinden sürüklenmek yerine, tarih yazacak, hem kendi halkının hem de bütün dünyanın barış arayışına yön verecek büyük liderlere özlem var. İzzetbegoviç, işte, böyle karizmatik bir liderdi. Onun, hayatı boyunca, bütün teorik, kültürel ve pratik faaliyeti, hep belli bir yüce hedef doğrultusunda gelişmiştir. O, bir özgürlük savaşçısı, genç bir eylemci, avukat, yazar, siyasetçi, başkomutan ve lider olarak hep kendi halkı ve insanlık için asil hedefler peşinde koşmuştur. İlahî kader, bu gibi liderleri, çocukluğundan itibaren tarihî bir misyona hazırlar. Kendi halkının kader anlarında, misyon, kişilik kapasitesi bakımından hep onu buldu; yoksa, o, hiçbir zaman bir liderlik hırsıyla öne çıkmadı, siyasî makamlara kendiliğinden talip olmadı.

Genç Müslümanlar Teşkilatı başkan ve yöneticilerinin hapishanelerde çektikleri işkence ve idamların acılarını hiç unutmadı; hatta, yaşadığı süreç, onu liderlik koltuğuna getirdiğinde, kaybettiği tüm arkadaşları için "iyiler erken öldü, iş bize kaldı" diyecek kadar da örnek bir tevazu sahibiydi.

Hayatı üç mücadele arasında geçti; İslamı anlama ve yaşama mücadelesi, komünist dönemde hapishanelerdeki özgürlük mücadelesi, komünizmin yıkılışından sonra ise, Sırp ve Hırvat katliamına karşı halkının başında bir ölüm kalım mücadelesi.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; liderliğinin temelini oluşturan vizyonu, elbette, entelektüel kişiliğinden geliyordu. Gençliğinden itibaren, İslam, Doğu ve Batı kültürlerini anlamak için çabalayan Aliya, böylesine eşsiz bir sentezle dünyaya entelektüel bir bakış açısı kazanmıştı. Eflatun'un teori ile pratiği bünyesinde birleştiren ideal hükümdarı belirtmek için kullandığı "bilge kral" deyimiyle anılması, onun kişiliğini anlatmaya yeter aslında.

Kısır bir döngüye hapsolmuş, sonu gelmez ayak oyunlarına indirgenmiş siyaset anlayışının aşılabilmesi için ondan alacağımız çok ders var. O, yerine göre son derece idealist, yerine göre tam gerçekçi bir vizyonla sonuca gitmesini bildi. Bunca yoğun mücadele dolu hayatına rağmen, aydın sorumluluğunun gereği olarak yazmayı ihmal etmedi. Çok sayıda kitabından üçünü anmadan geçemeyeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kansu.

HÜSEYİN KANSU (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

1984 yılında yazdığı Doğu ve Batı Arasında İslam adlı kitabı, bugünün düşünce ve olgu dünyasında İslamın yerini değerlendiren entelektüel bir eserdir. İngilizceye ve Türkçeye çevrilmiş olan bu eseriyle Batı ve İslam dünyasına taze bir mesaj vermiştir.

Sosyalist Yugoslavya döneminde düşüncelerinden dolayı hapiste geçen dokuz yıl boyunca tuttuğu notlarını Özgürlüğe Kaçışım adıyla 1999 yılında kitaplaştırdı. Hatıratı 2001 yılında yayımlandı. Bu eseri, Türkçemize, Tarihe Tanıklığım adıyla kazandırıldı.

Kendinden son derece emin, komplekssiz bir Avrupalı Müslüman Aliya İzzetbegoviç'ten, Avrupa Birliğinin kapısındaki Türkiye kadar, Avrupa'nın da öğreneceği çok şey var. İnsanın, bu dünyada arkasında bırakacağı en önemli eser, yetiştirdiği vasıflı insanlardır. Bu bağlamda, Aliya, kendi toplumu için âdeta bir okuldu. Siyaseti, basit bir taraftar kazanma faaliyetinden çok, uzun vadeli bir perspektifle insana yatırım olarak gören Aliya'nın elinden tuttuğu gençler, bugün, alanlarına göre önemli birer düşünür, siyaset ve devlet adamı, general, diplomat ve bilimadamı oldular. Halkının insanca yaşama hakkına duyduğu inancın eseri Bosna-Hersek ülkesi, tüm maddî güçsüzlüklere rağmen hakkın daima üstün geleceğini kanıtlayarak bütün mazlum halklara örnek olmuştur.

Gerçek liderlerin hayatları kadar ölümleri de, cenazeleri de bütün dünyaya mesajdır. Batı'nın zımnî desteğini alan Sırp ve Hırvat liderler, pek de olumlu, onurlu olmayan bir şekilde yaşıyorlar veya öldüler. Ancak, Aliya'nın cenazesi, haklılığın onurunu simgeleyen, bütün kesimleriyle Bosna Halkını, başta Türkiye olmak üzere, tüm İslam ve Batılı ülke temsilcilerini buluşturan bir törene sahne oldu.

22 Ekim Çarşamba günü Saraybosna'da meydanlara toplanan bu büyük kitleler, soğuk savaş sonrasında "yeni dünya düzeni" iddiasıyla dünyaya yeniden nizam vermeye çalışanlara, bağımsız Bosna-Hersek Devletinin bütün zorluklara rağmen yaşayacağının mesajını vermişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kansu.

HÜSEYİN KANSU (Devamla) - Cenaze namazı, toplama kalabalıkların değil, gönül dolusu sevgiyle tören alanına gelen yüzbinlerce Müslümanın katılımıyla gerçekleşti. İnsanların gözyaşları, aralıksız yağan yağmura karıştı.

Sonuç olarak, maşeri vicdan adını verdiğimiz halk vicdanı, en adil mahkemedir. Halk, kendisine ihanet edenleri affetmediği gibi, kendisine vefa gösterenleri de asla unutmaz ve hakkını verir; tıpkı Bosna Halkının Aliya'ya yaptığı gibi.

Bu vesileyle, Türkiye dostu Aliya İzzetbegoviç'e Allah'tan rahmet diler, kardeş Bosna-Hersek Halkına, milletimize, İslam dünyasına ve tüm insanlığa başsağlığı diler, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kansu.

Gündemdışı ikinci söz, çalışma hayatında görülen eksiklikler hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Neşşar'a aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

2. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın, çalışma hayatında sağlık çalışanları yönünden görülen eksikliklere ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir hekim olarak, doğal olarak, hekimlerin çalışma hayatında görülen aksaklıklarla ilgili konuşmak üzere karşınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere, yarın, Türk Tabipler Birliği önderliğinde, ülke genelinde, bütün hekimler tarafından, AKP İktidarının hekimlere karşı uyguladığı haksız yaptırımlar çerçevesinde bir eylem yapılacak. Biz, parti olarak bu eylemi destekliyoruz. Şahsen, bu eylemi, etik, ahlakî, yasal ve uygun bulduğumu bildirmek ve Türk Tabipler Birliği nezdinde bütün Türk hekimlerine destek vermek için karşınızda bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere, Sayın Sağlık Bakanımız, işbaşına geldiğinden beri, özellikle Türk Tabipler Birliği ve hekimlere karşı sert, âdeta husumet içinde olan, aleyhte, karşı duran bir söylem içerisinde icraat yapmaktadır. Öncelikle bunu anlayamadığımı dile getirmek istiyorum; niye böyle bir yaklaşıma gerek olduğunu anlayamıyorum. Güç sizde, Anayasayı değiştirecek kadar sandalyeniz var. Ayrıca, Sayın Bakanımız hekim, bütün hekimleri kavrayıp, kucaklayıp, desteklemesi gereken bir arkadaşımız; ama, nedense bu söylem tarzını benimsiyor. Bu üsluptan siyaseti kurtarmak gerekir diye düşünüyorum. Acaba, bu üslup, bir özgüven eksikliği ya da bir suçluluk telaşını mı yansıtıyor; bunu dile getirmek istiyorum.

Biliyorsunuz, kemale ermek lafla olmuyor, söylemekle olmuyor; bunu davranışlarla göstermek gerekiyor. Ne yapıyor Sayın Bakan; bu doktor milleti çok kazanıyor diye doktorlara karşı, hekimlerin elleri hastaların ceplerinde diye doktorlara karşı; bunu da yakıştıramıyorum. "Alo Bıçak Hattı" diye bir telefon hattı açıyor Bakanlıkta; ama, hekim arkadaşlarım gayet iyi bileceklerdir, on yıllardır, Sağlık Bakanlığında atamalarla ilgili de hep söylentiler vardır, hep dedikodular vardır; acaba, Bakan, bir "alo arama hattı" da açtı mı, onu merak ediyorum.

Hekimleri tehdit ediyor Sayın Bakan, eyleme katılanlara soruşturma açacağını söylüyor. Elbette, dünyada, usulüne göre yapılmış hekim eylemleri vardır; bunları araştırmasını bekliyorum, araştırmaya davet ediyorum ve elbette ki, acil hizmet bekleyen insanlarımız bu eylemde unutulmayacaklardır.

Hekimleri aşağılıyor Sayın Bakanımız, 1960'larda kaldığımızı iddia ediyor. Oysaki, arkasına sığınmaya çalıştığı yeni liberal akımın uyguladığı politikalarla, artan sağlık hizmetleri, dünyanın zengin ülkelerinde bile karşılanamıyor maalesef. Kimin hangi çağda kaldığı tartışmasını da, ben, bu kürsüye getirmek istemiyorum.

TTB'ye karşı bir tepkiden söz ettik. AKP, iktidara gelirken, hep, sivil toplum örgütleriyle birlikte hareket edeceğini dile getirmişti. TTB, biliyorsunuz, hekimlerin tek sivil toplum örgütü. Beğenin ya da beğenmeyin, eleştirin ya da eleştirmeyin, bu örgütü yadsıyamazsınız, bu örgütün bilgi birikimini de yadsıyamazsınız; karşınıza da almamanız, aksine, yapacağınız politikalarda desteğini aramanız bence daha uygun olur diye düşünüyorum.

Sağlık Bakanı popülizm yapıyor. Hekimleri karşısına alarak, hastalardan oy kazanacağını zannediyor. Uygulaması sonuç vermeyecek -biraz önce bahsettiğim- yaklaşımlarla prim toplamaya çalışıyor. İşte "önce hekimleri yarıştıracağız" diyor. Ben diyorum ki, kırsal kesimde önce ebeyi bulun, sonra da, yarışacak, hastaların da aralarından seçeceği hekimleri bulursunuz.

"Herkes özel hastanelere gidecek" diyor; bu sosyal güvenlik kuruluşlarının durumunu dikkate aldığınız zaman, bunun finansının nereden sağlanacağını merak ediyorum.

Vaktimi çok aşmak istemiyorum, Sayın Başkan deminki arkadaşa 3 dakika eksüre vermişti; sanıyorum, bu eksüreye yakın bir eksüre de ben alırım; yine de vaktimi fazla aşmayacağım.

Bütçeyi tırpanlıyor. Uzun zamandır ilk defa, bütçesinin gayri safî millî hâsıla içerisindeki oranı yüzde 1'in altında. Yeşilkartı bu bütçenin içine alıp, sanki artmış izlenimi vermeye çalışıyor. Yatırımlar tarihin en düşük oranına geriliyor. Koruyucu hekimlik inanılmaz bir şekilde ihmal ediliyor. Aşılama oranlarının, toplumda, çarpıcı bir şekilde düştüğünü görüyorsunuz.

Hekimlerin özlük haklarıyla ciddî bir şekilde uğraşılıyor. Sözleşmeli statü meydana getirilirken, işyerinde "eşit işe eşit olmayan ücret" uygulaması; yani, işyeri huzurunu bozacak bir ortam yaratılıyor ve daha çok, sabit gelirli (devlet memuru statüsündeki) hekimlerin ücretleri kısıtlanarak, sözleşmeli statüye geçmeleri âdeta zorlanıyor. İş güvencesi de bu şekilde ortadan kaldırılmış oluyor.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Neşşar.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Teşekkürler.

Sayın Bakandan ve Sayın İktidar Partisinden, sözleşmeli statüye bu kadar güveniyorsanız -bir kere daha dile getirmiştim- niye herkesi sözleşmeli yapmadıklarını sormak istiyorum. İkincisi de, sözleşmeyi yapıyorsanız ve eğer, hakça bir düzen peşindeyseniz, o zaman, sözleşme yapan insanların örgütlenme ve hak arama haklarını da birlikte vermeniz gerektiğini hatırlatmak istiyorum.

Niye yapıyor Sayın Bakan; çünkü, özelleştirmeyi tercih ediyor. Özelleştirme bir tercihtir ve bunun hiçbir şekilde karşısında değiliz, herkes kendi tercihini yapacak; ama, bunu, sanki, halktan yanaymış gibi, farklı bir biçimde sunmaya kalkması, doğrusu, bana, biraz ters geliyor.

Kamu kurumlarındaki hekimlere karşı güveni bilerek azaltarak, Sayın Bakan, insanlarımızın özel hastanelere yönlenmesini sağlamaya çalışıyor.

Son olarak diyorum ki: Sayın Bakan ve Sayın İktidar Partisi, lütfen, önce, tercihinize sahip çıkın, doğru tanımlamalar yapın. Sosyal güvenlik kuruluşlarını ıslah etmeden, aile hekimlerine -Sayın Bakanın dün Plan ve Bütçe Komisyonunda da dile getirdiği gibi- hangi kaynaktan para verebileceğinizi, lütfen, dile getirin. Dağıtmakla övündüğünüz dönersermaye gelirlerini kimin sırtından kazandığınızı, lütfen, dile getirin. Günde 1 dolarla geçinen 10 000 000 insanın, nasıl ceplerinden katkı payı ödeyeceklerini, lütfen, bana açıklayın. Hastalık sigortası kavramı ile sağlık güvencesi kavramı arasındaki farkı, lütfen, beraber tartışalım. Ödediğin kadar hizmet ile gereksindiğin kadar hizmet kavramları arasındaki farkı beraber tartışalım. Kendini bireyselliğin terk edilmişliğine bırakan insanlar ile sosyal dayanışmanın mutluluğunu paylaşan insanları birlikte tartışalım. Hastalık sigortası kavramını sosyal devletle nasıl bağdaştıracaksınız, onu tartışalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Sayın Başkan, sonuna geldim, bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Özel sektöre yapılan sevklerin nasıl bir sömürü ve dışarıya kaynak ihracı anlamına gelmeyeceğine beni inandırın. Fakire, fukaraya, garibe, gurebaya zengin muamelesi yapacağınızdan söz ederek iktidara gelmiştiniz; burnunuzun dibindeki özel hastanelere, lütfen, gidin bakın; karnenizle ön kapısından girdiğiniz hastanelere, sigortalılar arka kapıdan alınıyorlar ve ayrı bir statüde muamele görüyorlar; yani, siz, sigortalıyı, kamu hizmeti görürken de üçüncü sınıf görüyordunuz, özel sektöre sevk ettiğiniz zaman da üçüncü sınıf görüyorsunuz.

Amerikan gözlüğü, İtalyan elbisesiyle iftar sofralarına gitmekle bu iş olmuyor arkadaşlar. Halka, lütfen ulufe dağıtmayın. Tüm yurttaşları koşulsuz kavrayabilen, koşulsuz kucaklayabilen bir sistemi ortaya koyun, biz de sizle beraber buna destek olalım; yoksa, bunun vebalinin altından kalkamayacağınızı düşünüyorum.

Burada altın rozetimi taktım, bu rozet için otuz senemi verdim; iftiharla takıyorum. Ülkedeki bütün hekim arkadaşlarıma sevgiler, saygılar ve destek mesajımı gönderiyorum.

Bu vesileyle, hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Neşşar.

Gündemdışı konuşmaya, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bir hususa açıklık getirmek istiyorum. Gündemdışı konuşma talebi Çalışma Bakanlığımıza iletilmiş ve talebin mahiyeti olarak da "çalışma hayatındaki eksiklikler" gibi genel bir tanımlama yapıldığı için... Zannediyorum, Sağlık Bakanımız, eğer, bu konuların kendisiyle direkt ilgili olduğunu bilseydi, burada hazır olur ve bu konuda kendine yöneltilen konulara da cevap verme imkânını elde etmiş olurdu. Zannediyorum, başka bir oturumda, başka bir platformda, Sağlık Bakanımız, Sayın Milletvekilimizin ifade ettiği hususlarda kendi görüşlerini Yüce Meclis kürsüsünden ifade etme imkânını bulacaktır; ancak, ben, izninizle, bizi de ilgilendiren bölümleri olması hasebiyle, ifade etmek istediğim hususları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hükümet olarak ve Sağlık Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı olarak, sağlık çalışanlarımızın en iyi şartlarda hizmet verebilmeleri için gerekli imkânı, gerekli ortamı onlara sağlamanın gayreti içerisindeyiz. Bu çalışmalarımız bundan sonra da devam edecektir.

Sayın Milletvekilimizin bahsettiği ve tabiplerimizin de çeşitli vesilelerle kamuoyuna yansıyan beyanlarından, yarın, iş bırakma eylemine girişeceklerine biz de muttali olduk. Şimdi, bu kürsüden şunu ifade etmek istiyorum: Elbette, demokratik hakların kullanılmasını, kamuya zarar vermemek kaydıyla, herkes arzu eder. Özellikle sosyal diyaloğa, sosyal taraflarla görüşmeye büyük önem veren hükümetimizden de beklenen budur. Ancak, sağlık gibi son derece nazik bir konuda, eğer, hastalarımızı, sigortalılarımızı mağdur edecek bir eylem olursa, bunu tasvip etmemiz mümkün değildir.

Yine, hiçbir hekimimizin, bu eylemlerinin yasadışı bir şekilde nitelenecek bir pozisyon almasını da asla tasvip etmeyiz. Bu çerçeve içerisinde, hekimlerimize, özellikle hastalarımızın mağdur edilmemesi, sağlık hizmetlerinin aksamaması konusunda ettikleri yemine sadık kalmalarını bir kez daha hatırlatıyor; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı üçüncü söz, kişi başına millî geliri 1 500 dolara kadar olan illere yapılacak teşvikler hakkında söz isteyen, Tunceli Milletvekili Sinan Yerlikaya'ya aittir.

Buyurun Sayın Yerlikaya. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

3. - Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya'nın, millî geliri kişi başına 1 500 dolara kadar olan illere yapılacak teşviklere ilişkin gündemdışı konuşması

VAHDET SİNAN YERLİKAYA (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Hükümetin, bölgeler ve iller arasındaki gelişmişlik farkını azaltmak amacıyla özel teşvik tedbirleri uygulanacağının, kişi başına gelirin 1 500 doların altında kaldığı illere yönelik özel teşviklerden ibaret bir yasal düzenlemenin yapılacağının hazırlığı içerisinde olduğunu biliyoruz.

Bu durumda, 2000 yılı baz alındığında, ortalama kişi başına geliri 1 500 doların altında olan il sayısı 21 olarak kalmaktadır. Bu durumda, bölgeler ve iller arasındaki gelişmişlik farkının azaltılması amacıyla, bu 21 ilde üretimin artırılması için, özel teşvik tedbirleri uygulanması için yasal hazırlıklara başlanmıştır; tabiî ki, IMF onay verirse.

Kişi başına geliri 1 500 doların altında olan illerde yapılacak yatırımlara süper teşvikler verilmesi, gayet tabiî ki, akılcı bir yaklaşımdır; bunu, biz, Parti olarak da destekliyoruz.

Resmî kaynaklara göre, kişi başına gelirin 1 500 doların altında olan bu 21 ilin çoğu, Doğu ve Güneydoğu  Anadolu Bölgelerindedir. Türkiye'nin nüfusunun yüzde 20'si de bu illerde yaşamaktadır.

Değerli arkadaşlar, uzun yıllar, bir savaş ortamında, olağanüstü haller içerisinde yönetilen bu bölgelerimizde her şey altüst olmuştur, ülkemizde var olan genel sıkıntılar bu bölgelerimizde daha da katmerleşmiştir. O nedenledir ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz özel teşviklere muhtaçtır. Ayrıca, verilmesi düşünülen teşviklerin sağlam bir ekonomik mantığının olması da gerekmektedir.

Ancak, bu bölgelerimizde bazı illerimiz vardır ki, kişi başına gelir 1 500 doların çok az üstünde olmasına rağmen, bunların durumu, kişi başına gelirin 1 500 doların altında görülen illerimizden daha da perişandır. Buna örnek olarak Tunceli'ni verebiliriz.

Devlet İstatistik Enstitüsünün 2000 yılı verilerine göre, Tunceli'nin kişi başına millî geliri 1 584 dolar olarak görülmektedir. Değerli arkadaşlar, bu, sanal bir gelişme hızıdır; çünkü, Tunceli'nin ekonomisi, orada görev yapan kamu görevlilerinin aldığı maaş ve ücretlere dayanıyor. Ayrıca, Tunceli, en fazla göç veren ilimizdir; bu da resmî kayıtlarda tescillidir. Böyle olunca, azalan nüfus içinde, orada kamu görevi yapanların aldıkları maaş ve ücretler, Tunceli'de kişi başına düşen geliri 1 500 doların üstüne çıkarmaktadır. Oysaki, bir tek fabrikası olmayan, olağanüstü halden dolayı alınan tedbirler nedeniyle ekonomisi, tarımı, hayvancılığı biten, işsizliği çığ gibi büyüyen Tunceli perişan haldedir. Ekonomisi, kamu görevlilerinin aldıkları maaş ve ücretlere dayanan Tunceli, bu yüzden, kişi başına düşen hâsıla rakamları incelendiğinde, kişi başına geliri 1 500 doların üzerinde bulunuyor ve bu, yanıltıcı bir durumu da ortaya çıkarıyor.

Ayrıca, kişi başına geliri 1 500 doların altında olan iller, bugün için, 21 il değildir. Devlet İstatistik Enstitüsünün açıkladığı 2001 yılı istatistik bilgileri gözönüne alındığında, bu 36 ile çıkıyor. 2001 yılı göstergelerine göre, Tunceli İlinin kişi başına geliri 1 429 dolar olarak görünmektedir. Bu nedenle, diyoruz ki, Devlet İstatistik Enstitüsünün 2001 yılı istatistik verileri gözönüne alınarak, süper teşviklerin kapsamına alınacak illerin tespiti yeni baştan yapılmalıdır. Böyle olunca, perişan halde olan Tunceli ve Tunceli gibi illerimiz de bu uygulamalardan faydalanacaktır.

Bunun da mümkün görülmemesi halinde, değerli arkadaşlarım, ikinci bir talebimiz olarak, kademeli teşvik uygulamasına geçilmesidir. Bu da eğer uygulamaya konulursa, bu uygulamadan nasibini almayan iller, böylece bu teşviklerden yararlanmış olacaklardır veya gelişmişlik düzeyini belirleyen göstergeler baz alınarak da bu teşvikin uygulanacağı iller belirlenebilir. En önemlisi de, değerli arkadaşlarım, bu düzenlemeye siyasetin bulaştırılmamasıdır.

Değerli arkadaşlar, zamanımızın darlığı nedeniyle bir iki cümleyle bir konuya daha değinmek istiyorum: Bölgemizin var olan güncel bir gerçeği de Köye Dönüş Projesidir. Bu projenin amacı şu idi: Terör ve terörle mücadele nedeniyle boşaltılan köyler ve ekonomik faaliyet alanında sürdürülebilir kalkınma ve katılımcı planlama ilkeleri çerçevesinde yaşamın yeniden başlaması, kalıcı hale gelmesiyle tarımsal faaliyetlerin ıslahı idi. GAP İdaresi tarafından 1999 yılından bu yana uygulanmakta olan proje, valiliklerle işbirliği içerisinde yürütülmektedir. Ancak, proje, yeterli kaynaklar sağlanmaması nedeniyle kör topal yürümektedir.

Bu projeye yeterli kaynak sağlanmaz, vatandaşın ihtiyacına sunulmazsa, bir anlamda, OHAL bölgelerinde uygulanacak süper teşvikler de arzulanan neticeleri sağlamayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yerlikaya.

VAHDET SİNAN YERLİKAYA (Devamla) - Bu nedenle, Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesinin ödeneklerinin artırılması ve gönüllülük temeline oturtulması gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, yıllardır ülkemizde uygulanan yanlış ekonomik politikaların faturasını halkımız ödüyor; halk ödüyor, sanayici ödüyor, çiftçi ödüyor, işçi memur ödüyor. Halkımız, bu faturayı hak etmediği halde ödemektedir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, halkımız, ayakta kalabilme mücadelesini sürdürmektedir.

Ülkemizin, özellikle bölgemizin sıkıntıları gerçekten çok ağırdır. Tek partili hükümet, artık daha fazla zaman geçirmeden, gerginlikler yaratmadan ve laik, demokratik cumhuriyetin ilkeleriyle oynamaktan vazgeçerek sorunlara çare bulmanın yollarını oluşturmalıdır. Ülkemiz, ancak sorunlara sahip çıkılabildiği ölçüde, üretime, kalkınmaya, istihdama çözümler getirildiği ölçüde kalkınacaktır.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yerlikaya.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşlarına geçiyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Türkiye Büyük Millet Meclisini İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde temsil edecek grubu oluşturmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca aday gösterilen Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker'in üyeliğinin Başkanlık Divanınca kabul edildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/382)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisini İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde temsil edecek Grubumuzu oluşturmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca aday gösterilen ve Başkanlık Divanının 31 Temmuz 2003 tarih ve 18 sayılı oturumunda kabul edilen Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker'in üyeliği Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 77 nci maddesi uyarınca yenilenen Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunu ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre yeniden değerlendirilmek üzere hükümete geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/383)

                                      23.10.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 11/12/2002 tarihli ve B.02.0.KKG/196-279/5965 sayılı yazımız.

İlgide kayıtlı yazımızla Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 77 nci maddesi uyarınca yenilenen Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunu ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının İçtüzüğün 75 inci maddesine göre yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesini arz ederim.

                                   M. Ali Şahin

                                    Başbakan V.

BAŞKAN - Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarında bulunan tasarı hükümete geri verilmiştir.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; birincisini okutuyorum:

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin incelenerek bilimsel ve teknolojik ilerleme için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/131)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilim ve teknoloji, ekonomik ve toplumsal gelişmenin esas güç kaynağıdır. Üyesi olmak istediğimiz Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırıldığında Türkiye bu konuda geri kalmıştır ve hızla önlem alınmazsa daha da geri kalacaktır. Ulusal gelirden araştırma ve geliştirmeye ayrılan payın ve araştırma personeli sayısının göreli azlığı ve kurumsal yapının yetersizliği bunun en somut kanıtlarıdır. Özellikle güçlü kurumsal yapılanma, günümüzde etkin bir bilimsel ve teknolojik ilerlemenin önkoşuludur.

Seçim bildirgesi ve hükümet programlarında söz edilmesine karşın, AKP İktidarının, işbaşına geldiğinden günümüze dek ülkemizin bilim ve teknoloji düzeniyle hiç de uyuşamadığı, tam tersine, bu dünyayla bir derdi varmış gibi davrandığı da günlük basında yer alıyor.

Ülkemizin ekonomik ve toplumsal gelişmesi açısından doğrudan ve dolaylı, maddî ve manevî büyük kayıplara yol açabilecek olan hükümet-bilim dünyası uyuşmazlığı sürdürülemez.

Bu nedenle, AKP Hükümetinin bilim dünyası anlayışı hiç zaman yitirilmeden mercek altına alınmalıdır.

Bu bağlamda:

1- Üniversitelerin araştırma olanaklarının ve öğretim elemanı gereksinmelerinin durumu ve bu konuda yapılması gerekenlerin açıklık kazanması,

2- TÜBİTAK ve bağlı araştırma birimlerinin durumunun incelenmesi, TÜBİTAK Başkanının atanmamasının nedenlerinin irdelenmesi;

3- DİE, DPT, TAEK, MTA, EİEİ ve Hıfzıssıhha Enstitüsü başta olmak üzere, kamu araştırma ve geliştirme birimlerinin eksiklerinin saptanması ve gerekli önlemlerin alınabilmesi,

4- Araştırma personelinin yetiştirilmesi, üniversite-üretici işbirliği ve beyin göçü konularının ele alınması ve tüm bu konularda sağlıklı politikalar oluşturulması amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını istiyoruz.

Saygılarımızla.

1- Yakup Kepenek                                (Ankara)

2- Kemal Kılıçdaroğlu                                (İstanbul)

3- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

4- Mehmet Ali Özpolat                                (İstanbul)

5- V. Sinan Yerlikaya                                (Tunceli)

6- Ali Dinçer                                (Bursa)

7- Bülent Tanla                                (İstanbul)

8- Mesut Değer                                (Diyarbakır)

9- İnal Batu                                (Hatay)

10- Güldal Okuducu                                (İstanbul)

11- Bülent Baratalı                                (İzmir)

12- Algan Hacaloğlu                                (İstanbul)

13- Fuat Çay                                (Hatay)

14- Cevdet Selvi                                (Eskişehir)

15- Mahmut Yıldız                                (Şanlıurfa)

16- Hakkı Akalın                                (İzmir)

17- Eşref Erdem                                (Ankara)

18- Mehmet Sevigen                                (İstanbul)

19- Nurettin Sözen                                (Sıvas)

20- Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

21- İdris Sami Tandoğdu                                (Ordu)

22- Bayram Ali Meral                                (Ankara)

23- Ahmet Ersin                                (İzmir)

24- Osman Coşkunoğlu                                (Uşak)

25- Mehmet Akif Hamzaçebi                                (Trabzon)

26- Mehmet Mesut Özakcan                                (Aydın)

27- Mehmet Uğur Neşşar                                (Denizli)

28- Hakkı Ülkü                                (İzmir)

Gerekçe:

1- Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler, çağımızda, insan yaşamını çok daha derinden etkiliyor ve biçimlendiriyor. Üretim biçimleri, teknolojik yeniliğe bağlı olarak, niteliksel dönüşüm geçiriyor; toplumsal ve siyasal gelişmeler, uluslararası ilişkiler, teknolojik gelişmelere koşut olarak yeni boyutlar kazanıyor. Bilgi toplumu kavramı giderek daha etkili bir duruma geliyor, yaşamın her hücresini kavrıyor.

Gelişmiş ülkeler, bilgi üretimlerini, ulusal yenilik sistemi uygulamalarıyla artırmaya çalışıyor; bilgi üretiminin, teknolojik yeniliğin, mal ve hizmet üretimine uyarlanması için özel programlar yapılıyor; küreselleşmenin yararlarını en çoklaştırmanın ve zararlarını azaltmanın yolu buradan geçiyor. Bu amaçla, araştırma geliştirmeye ayrılan kaynaklar artırılıyor, ileri nitelikte araştırma personeli yetiştirilmesine öncelik veriliyor ve araştırma geliştirme kurumları güçlendiriliyor.

Yılların ve gelişmiş ülkelerin deneyimleri kanıtlıyor ki, araştırma kurumlarının özerkliği, başarılarının önkoşuludur; vazgeçilmezdir.

2- Türkiye'nin, bilgi üretimi ve teknolojik yenilik alanında, yıllar öncesinden başlayan programlara ve önerilere karşın, başarılı sonuçlar aldığı söylenemez. Belirtilmelidir ki, ülkemizin yerli teknoloji üretimini de güçlendirecek bir teknoloji dışalımı ya da yurt dışından teknoloji transferi politikası da yoktur. Ulusal gelirden her yıl ar-ge'ye ayrılan pay, en son verilerle, yüzde 0,6 dolayındadır. Oysa, başarılı bir ar-ge için eşik değer yüzde 1'dir. Gelişmiş ekonomilerde -bunlara son yıllarda Güney Kore de eklenmiştir- bu oran yüzde 3'ler dolayındadır ve o ülkelerde ulusal gelir esasen çok fazladır.

Benzer biçimde, ülkemizde, işgücü içinde araştırmacı personel oranı, Avrupa Birliği ortalamasının onda 1'i düzeyindedir.

Türkiye ekonomisinin olası bir Avrupa Birliği üyeliği için sağlıklı bir hazırlık sürecine girmesi, rekabet gücü kazanması da, hızla, teknolojik yenilik adımları atmasını gerektiriyor.

Oysa, AKP Hükümeti döneminde, üniversitelerin araştırma kaynakları önceki dönemlere göre daha da kısılmış; yükseköğretim, enerjisini ve zamanını sürekli olarak yasa tartışmalarına ayırmak zorunda kalmış; üniversitelere yeni öğretim elemanı almaları için ekkadrolar verilmemiş; pek çok bağlı kuruluşu ve kurumsal araştırma ağı olan TÜBİTAK'a başkanının ataması aylardır yapılmamış; diğer bilim kurum ve kuruluşları da çalışamaz duruma gelmiştir.

Durumun irdelenmesi ve yeni politikalar geliştirilmesi için Meclisi göreve çağırıyoruz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 23 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin dört bir yanında 65 000 000 insanımızı kucaklayarak görev yapan ve en küçük mahallî birimlerin idarecileri konumunda devleti temsil eden yaklaşık 52 000 köy ve mahalle muhtarının sorunlarını tespit ederek, çözüm yollarının bulunması amacıyla Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- Ahmet Küçük                                (Çanakkale)

2- Yılmaz Kaya                                (İzmir)

3- Yaşar Tüzün                                (Bilecik)

4- Nadir Saraç                                (Zonguldak)

5- Mehmet Ali Arıkan                                (Eskişehir)

6- Vezir Akdemir                                (İzmir)

7- Mustafa Sayar                                (Amasya)

8- Cevdet Selvi                                (Eskişehir)

9- Yavuz Altınorak                                (Kırklareli)

10- Mustafa Yılmaz                                (Gaziantep)

11- Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

12- Hüseyin Bayındır                                (Kırşehir)

13- Hüseyin Özcan                                (Mersin)

14- A. İsmet Çanakçı                                (Ankara)

15- Ali Arslan                                (Muğla)

16- Mehmet Kartal                                (Van)

17- Mehmet Uğur Neşşar                                (Denizli)

18- Ufuk Özkan                                (Manisa)

19- Nejat Gencan                                (Edirne)

20- Erol Tınastepe                                (Erzincan)

21- Rasim Çakır                                (Edirne)

22- Nuri Çilingir                                (Manisa)

23- Yüksel Çorbacıoğlu                                (Artvin)

24.- Mehmet Vedat Yücesan                                 (Eskişehir)

Gerekçe;

Ülkemizde 35 113 adet köy, 16 750 mahalle bulunmaktadır. Köylerimiz, 1924 yılında çıkarılan 442 sayılı Köy Kanunuyla idare edilmektedir. Köy Kanunu, muhtarı, köy organlarından birisi ve köy idaresinin başı olarak kabul etmektedir. Kanuna göre muhtarın göreceği işler, devlet işleri ve köy işleri diye ikiye ayılmakta, köy içerisinde kanun ve nizamları ilan etmek ve emniyet ve asayişi sağlamaktan, köylülere öğüt vermeye kadar yüzlerce konuyu kapsamaktadır. Bu kadar çok sayıda  görev ve yetki verilmiş bulunan muhtarlarımız, köy idaresinde muhakkak ki önemli bir yere sahiptirler.

Mahalle muhtarları ise, 1944 yılında çıkarılan 4541 sayılı Şehir ve Kasabalarda Mahalle Muhtar ve İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunla kurulmuştur; ancak, mahallelerin Türk toplumundaki oynadığı rol ve tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Kanunla  mahalle muhtarlarına da nüfus, askerlik, adlî görevlerin takibi gibi işlerden, hayvan hırsızlarının takibine kadar çok sayıda görev yüklenmiş bulunmaktadır.

Mahallelerin toplum içinde daha mütecanis ve küçük birimler olduğu gözönüne alındığında, mahalle muhtarlarının, şehir ve kasabalarımızda hem birlik ve dayanışmanın sağlanması açısından hem de belediye ve diğer kamu kuruluşlarına ait hizmetlerin görülmesi açısından ne kadar önemli oldukları ortaya çıkmaktadır.

Bütün bu önemlerine rağmen, köy ve mahalle muhtarları, bugün, gerek maddî gerekse görevin yerine getirilmesi bakımından yeterli donanıma sahip değildirler. Seçimle işbaşına gelen ve en küçük mahallî birimlerinin idarecileri konumunda olan mahalle ve köy muhtarlarımızın sorunları her geçen gün artmaktadır. Görev ve sorumlulukları her geçen gün artan muhtarlarımızın ekonomik ve sosyal problemlerinin çözümlenebilmesi ivedilik arz etmektedir.

Tüm zorluklara rağmen köyünde, mahallesinde özveriyle devletini temsil etmeye çalışan muhtarlarımızın birçoğu, hâlâ teknolojik gelişmelerden faydalanabileceği bir çalışma alanı, köy konağı, hizmet binasına sahip bulunmamaktadır. Hiçbir sosyal güvenlik kapsamında olmayan muhtarlarımızın aldıkları maaşın düşüklüğünden dolayı ilgili olmak durumunda kaldığı Bağ-Kur primlerini bile ödeme sıkıntısıyla karşı karşıya bulunmaktadırlar.

Köy sınırları içerisinde bulunan ormanların, ücretsiz, fedakârca koruma ve kollanmasını sağlayan köylümüze veya köy tüzelkişiliklerine kiralanmasında veya satılmasında öncelik ve kolaylık sağlanmalıdır. Yine, köy sınırları içerisinde orman ürünlerinin satışından köy tüzelkişiliklerine kaynak aktarılmalıdır.

Mahalle muhtarlarımız belediye meclislerinde, köy muhtarlarımız da il genel meclisinde temsil edilmeleri bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca, köy ve mahalle muhtarlarımızın, çeşitli zamanlarda, ilgili olduğu mülkî amirliği tarafından eğitim ve bilgilendirme toplantılarına alınmaları, muhtarlarımızın işlerinin kolaylaşmasını sağlayıcı bir unsur olarak görülebilmektedir.

Yaklaşık 52 000 muhtarımız, ülkenin dört bir yanında halka hizmet ağının, halkla devlet kaynaşmasının en yakın ve en önemli dayanak noktalarıdır. Bu nedenle, muhtarlarımızın sorunlarına vakit geçirmeden çözüm bulmak gerekmektedir.

Bu doğrultuda, devlet ile vatandaşımız arasında sağlıklı bir işbirliğinin kurulabilmesini sağlayacak olan muhtarlarımızın, günün gelişmelerini yakalayan çağdaş düzenlemelerle birlikte ekonomik ve sosyal statülerinin yeniden belirlenmesi için bir Meclis araştırması önergesine ihtiyaç bulunmaktadır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8, 48) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun gerektiğinde yurt dışında da çalışabilmesi, gidilecek ülkeler ile çalışmalara katılacak komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme sürelerinin öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesi kaydıyla Genel Kurulun onayına sunulması, Genel Kurulun 14.10.2003 tarihli 6 ncı Birleşiminde kararlaştırılmıştı. Buna göre, adı geçen komisyonun Başkanlığımızca da uygun görülen önerisini okutup, oylarınıza sunacağım:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

3. - Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8, 48) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun yurtdışı çalışmalarını üç ayrı grup halinde yapacağına ve gidilecek ülkeler ile sürelere ilişkin tezkeresi (3/384)

                                      20.10.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: TBMM Genel Kurulunun 14.10.2003 tarihli 6 ncı Birleşiminde alınan kararı.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8-48) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna, TBMM Genel Kurulunun ilgi: (367) sayılı kararı gereğince yurt dışında da çalışabilme izni verilmiştir.

Yurt içinde, konuyla ilgili özel ve kamu kuruluşlarından gerekli bilgi ve belgeleri temin etmek suretiyle çalışmalarını sürdüren komisyonumuz, 7.10.2003 tarihli toplantısında; yurt dışında yaşayan işçi, işadamı, esnaf, öğrenci olmak üzere aileleriyle birlikte büyük bir güç oluşturan vatandaşlarımızın ve kurmuş oldukları dernek, vakıf ve odaların, yaşadıkları ülkelerde ve ülkemizle olan ilişkilerinde karşılaştıkları sorunları tüm boyutlarıyla yerinde incelemek ve temaslarda bulunmak üzere, 3 ayrı grup halinde çalışmalarını yürütme kararı almıştır.

Tensiplerinize saygıyla arz ederim.

                                   Mustafa Baş

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı

I. Grup :                                 Avni Doğan                                Kahramanmaraş Milletvekili

                        Onur Öymen                                İstanbul Milletvekili

                        Mehmet Zekai Özcan                                Ankara Milletvekili

                        Memduh Hacıoğlu                                İstanbul Milletvekili

 

                        Almanya                                Berlin                                 2 gün

                                                        Hamburg                                 1 gün

                        Danimarka                                              1 gün

                        İsveç                                                       2 gün

Yol hariç toplam 6 gün.

II. Grup:                                Mustafa Baş                                İstanbul Milletvekili

                        Ali Rıza Gülçiçek                                İstanbul Milletvekili

                        Ahmet Yaşar                                Aksaray Milletvekili

 

                        Avusturya                                Viyana                                1 gün

                                                        Bregenz                                1 gün

                        Almanya                                Münih                                1 gün

                                                        Köln                                2 gün

                                                        Stuttgart                                1 gün

                        İsviçre                                Zürih                                1 gün

Yol hariç toplam 7 gün.

III.Grup:                                 Muharrem Candan                                Konya Milletvekili

                        Muharrem Kılıç                                Malatya Milletvekili

                        Mustafa Said Yazıcıoğlu                                Ankara Milletvekili

                        Faruk Ambarcıoğlu                                Bursa Milletvekili

 

                        Fransa                                Paris                                1 gün

                                                        Lion                                1 gün

                        Belçika                                Brüksel                                1 gün

                        Hollanda                                Rotterdam                                1 gün

                        İngiltere                                Londra                                2 gün

Yol hariç toplam 6 gün.

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonlardan, 6 adet, istifa önergesi vardır; okutuyorum:

4. - Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/111)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğinin yapılmasını saygıyla arz ederim. 22.10.2003

                                      Ahmet Işık

                                             Konya

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

5. - Kütahya Milletvekili Halil İbrahim Yılmaz'ın, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/112)

                                        3.11.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Dilekçe Komisyonundan istifa ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                        Halil İbrahim Yılmaz

                                          Kütahya

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

6. - İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/113)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Saygılarımla arz ederim.                 4.11.2003

                                       Ali Topuz

                                           İstanbul

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

7. - İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/114)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Saygılarımla arz ederim.                 4.11.2003

                            K. Kemal Anadol

                                               İzmir

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

8. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/115)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Saygılarımla arz ederim.

                              Yakup Kepenek

                                            Ankara

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

9. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Türkiye-AB Parlamento Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/116)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Türkiye-AB Parlamento Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Saygılarımla arz ederim.

                              Yakup Kepenek

                                            Ankara

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına ilişkin bir tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

10. - Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/385)

                                      30.10.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulana

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 21.10.2003 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

"Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar, hastalığı nedeniyle 5.10.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 25 gün,"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Antalya Milletvekili Burhan Kılıç, hastalığı nedeniyle 6.10.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 19 gün,"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, hastalığı nedeniyle 20.6.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 42 gün,"

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Diyarbakır Milletvekili Mehmet Fehmi Uyanık, hastalığı nedeniyle 1.10.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 30 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun 4.11.2003 Salı günkü birleşiminde; 266 sıra sayılı ve (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun yapılacak görüşmelerinde konuşma sürelerine, sözlü soruların görüşülmemesine; gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine, 4.11.2003 Salı günkü birleşimde (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşmelerinin ve seçimlerin, 5.11.2003 Çarşamba günkü birleşimde gündemin 11 inci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin, 6.11.2003 Perşembe günkü birleşimde ise 272 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar çalışma sürelerinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No. :52               Tarihi : 4.11.2003

Genel Kurulun 4.11.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alan, 266 sıra sayılı ve (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun yapılacak olan görüşmelerinde, Hükümet, Komisyon ve siyasî parti grupları adına yapılacak konuşmaların 45'er dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir) önerge sahibi ve şahıslar adına yapılacak konuşmaların ise 20'şer dakika olması, bu birleşimde ve 5.11.2003 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Diğer İşler" kısmının 11 inci sırasında yer alan 227 sıra sayılı, 12 nci sırasında yer alan 229 sıra sayılı, 13 üncü sırasında yer alan 230 sıra sayılı, 14 üncü sırasında yer alan 231 sıra sayılı, 15 inci sırasında yer alan 232 sıra sayılı, 16 ncı sırasında yer alan 233 sıra sayılı, 45 inci sırasında yer alan 274 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 4 üncü, 5 inci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 9 uncu ve 10 uncu sıralarına alınması, 4.11.2003 Salı günkü birleşimde (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun görüşmelerinin ve seçimlerin bitimine kadar, 5.11.2003 Çarşamba günkü birleşimde gündemin 11 inci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin bitimine kadar, 6.11.2003 Perşembe günkü Birleşimde ise 272 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar çalışma sürelerinin uzatılmasının, Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                               İsmail Alptekin

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                 Başkanı Vekili

Haluk İpek               Haluk Koç

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 25 Milletvekilinin, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin Önergesi ve (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 266 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmelere başlıyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 25 Milletvekilinin, Yolsuzlukların Sebeplerinin, Sosyal ve Ekonomik Boyutlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/9) (S. Sayısı: 266) (X)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

İçtüzüğümüze göre Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Daha sonra İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde Komisyon ve Hükümete de söz verilecek; bu suretle, Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.

Alınan karar gereğince, konuşma süreleri; Komisyon, Hükümet ve siyasî parti grupları için 45'er dakika, önerge sahibi ve şahıslar için 20'şer dakikadır. Komisyon, Hükümet ve siyasî parti grupları adına yapılacak konuşmalarda, süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilecektir.

Komisyon raporu 266 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: AK Parti Grubu adına, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz, Amasya Milletvekili Hamza Albayrak; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci, Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu,

                                 

(X) 266 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Şahısları adına, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu, İstanbul Milletvekili  Kemal Kılıçdaroğlu, Konya Milletvekili Ahmet Işık ve Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay.

İlk söz, AK Parti Grubu adına, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz'ın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Poyraz, kaç dakika konuşacaksınız?

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - 25 dakikasını ben, 20 dakikasını arkadaşım konuşacak efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

Konuşma süreniz 25 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz komisyon raporu üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz aldım; sözlerime başlarken hepinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamda, komisyon raporunun ikinci kısmında yer alan, para, bankacılık, Hazine, dışticaret ve gümrük konularına yönelik olarak, komisyonumuzun tespitleriyle ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.

Bu çalışmada, öncelikle, incelenen alanlarda tespit edilen yapısal sorunlar ve zaaflar değerlendirilmekte ve bunlara ilişkin çözüm önerileri sunulmakta; ardından da, ayrı ayrı, Hazine, Merkez Bankası, BDDK, TMSF, kamu bankaları, dışticaret ve gümrük alanlarına ilişkin tespit ve önerilere yer verilmektedir.

Sayın milletvekilleri, komisyonumuzun çalışma süresinin sınırlı olması ve araştırma alanının genişliği nedeniyle altkomisyon kapsamında olan Sermaye Piyasası Kurulu ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası hakkında herhangi bir çalışma imkânı olamamıştır. Bu durum, çeşitli sınırlılıklar nedeniyle araştırılamayan konularda yolsuzluk bulunmadığı anlamına gelmez. Komisyonun ayrıntılı incelemelerine konu olan hususlar, örnek niteliğinde ele alınmış konulardır.

Öte yandan, bu raporda inceleme konusu yapılan olayların tümünün yolsuzluk niteliği taşımadığına dikkat edilmelidir. Yolsuzluklara zemin oluşturan olaylar ile yolsuzlukların her zaman yakından ilişkili bulunduğu büyük boyutta kamu zararları da incelenmiş ve herhangi bir değer yargısı yüklenmeksizin raporda sunulmuştur.

Bu çerçevede, raporun ikinci kısmında, söz konusu konularla ilgili olarak yapılan inceleme sonucunda 11 konuda bakanların sorumluluğu oluştuğu kanaatiyle Meclis soruşturması açılması, 8 konuyla ilgili olarak detaylı inceleme yapmak üzere Meclis araştırması açılması, 7 konu hususunda gereği yapılmak üzere ilgili bakanlığa yazı yazılması, 24 konunun ilgili denetim birimlerince veya işlemlerin gereğine göre oluşturulacak denetim komisyonları aracılığıyla incelenmesi tavsiye edilmekte; diğer taraftan, 9 konuda kamu görevlilerinin yasalara aykırı işlemleri olduğu kanaatiyle doğrudan ilgili savcılıklara suç duyurusunda bulunulmakta; ayrıca, bu hususlar idarî soruşturma yapılması amacıyla ilgili kurumlara bildirilmektedir.

Bu çalışmalar sırasında, özellikle malî sistemimizi ilgilendiren konularla ilgili olarak yapılan çok genel tespitleri ve önerileri, kısaca, maddeler halinde sıralarsak, öncelikle belirtilmesi gereken, hesap verme sorumluluğu sistemindeki yetersizlikler ilk dikkati çeken husustur.

Kamuda muhasebe ve kayıt sisteminde yetersizlikler vardır. Örneğin, Hazinenin dışborçlar hesabı, 1995 yılından itibaren, Mecliste reddedilmekte olup, halen, dışborçların sağlıklı bir şekilde izlenmesini sağlayacak bir sistem oluşturulamamıştır.

Benzer şekilde, Hazinenin kurumlardan alacakları, KİT'lerdeki sermayeler ve içborç hesapları da Sayıştay raporları üzerine, Mecliste reddedilmiştir.

Kurumların hükümete ve Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı hesap verme sorumlulukları etkin bir şekilde düzenlenememiştir.

Bunun yanı sıra, denetim sisteminde yetersizlikler vardır. Sağlıklı bir içdenetim yapısı yoktur. İç denetçilerin teminatı ve bağımsızlığı sağlanamamıştır. Bu nedenle, siyasî baskılara açık durumda bulunan denetim elemanları yolsuzlukların ortaya çıkarılmasında güçlükle karşılaşabilmektedirler.

Bu bağlamda, vurgulanması gereken önemli bir husus da ülkemizde temel sorunun, denetimin olmaması değil, denetim raporlarının zamanında, yeterince sonuçlandırılamaması gerçeğidir.

Meclis adına dış denetim birçok kamu kuruluşunda yoktur ya da yetersizdir. Sayıştay denetimi etkin değildir, Sayıştayın denetim süreci yavaş işlemekte ve çok geç sonuçlanmaktadır.

Diğer yandan, bürokraside grup dayanışması ve nüfuz casusluğu, sistemin saydam ve hukuka uygun işlemesinin önünde önemli bir etkendir.

Bu çerçevede, raporumuzun bu bölümüne koyduğumuz alınması gereken genel tedbirleri de şu şekilde sıralayabiliriz:

Özerk kuruluşların, hükümete ve Meclise karşı sorumlulukları düzenlenmelidir. Özerk kuruluşların -ki, bunlara üst kurullar ve Merkez Bankası da dahil- hükümetle ilişkileri ve hükümete karşı sorumlulukları, keza Meclise karşı sorumlulukları ile bunların denetim sistemlerinin tam olarak belirlenmesi gerekmektedir.

Meclis adına denetimin etkinleştirilmesi için, Sayıştay ve Yüksek Denetleme Kurulunun birleştirilerek, yüksek denetimin tek elden yapılması gerekmektedir. Tek elden Meclis adına yapılan denetim, istisnasız tüm kamuyu ve kamusal niteliği olan tüm kuruluşları kapsamalıdır. Üst kurulların da bu denetime tabi olması gerekmektedir.

Sayıştay yargısının, yargı olmanın asgarî şartlarını taşıyacak ve etkin bir şekilde sonuçlanacak şekilde mutlaka yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Hesap verilebilirlik ve saydamlık ana hedef olmak üzere, denetim sistemi, verimlilik, etkinlik ve tutumluluk ilkeleri esasında yeniden yapılandırılmalıdır.

Denetim elemanları, görevlerini etkin bir şekilde yerine getirmelerini sağlayacak bir teminata kavuşturulmalıdır.

Bunun yanı sıra, denetçi ile denetlenen kuruluş arasında menfaat  bağı oluşması da engellenmelidir.

Tespit edilen bu sorunların çözümünde ve önerilerin hayata geçirilmesinde, önümüzdeki günlerde Meclis gündemine gelecek olan Kamu Yönetimi Reformu Yasa Tasarısının önemli bir adım olacağına inancımız vardır.

Sayın milletvekilleri, bu genel tespit ve önerilerden sonra, konuyu kurum bazında tartıştığımızda, para ve kredilerin merkezi konumunda olan en önemli kurumlar olarak karşımıza, Hazine, Merkez Bankası, BDDK ve kamu bankaları çıkmaktadır.

Hazine işlemlerinde önemli miktarda kayıtdışılık bulunmaktadır. Hazinenin, bütçe giderleri, borçlanma ve garanti işlemlerinden bir kısmı uygun bir şekilde kaydedilmeden gerçekleştirilmekte ve bunun sonucunda Meclise raporlanmamaktadır.

Hazinenin bütçe harcaması niteliğinde yaptığı transferlerin önemli bir bölümü bütçeye gider kaydedilmeden yapılmaktadır. Görev zararları, bunun bir örneğidir. Nakit olarak kuruluşlara ödenmiş olan az bir kısım görev zararı ödemesi dışında, 20 katrilyon liranın üzerinde bir görev zararı ödemesinin kamu harcaması olarak bütçeye yansıtılmadığı Sayıştay tarafından tespit edilmiş ve Hazine işlemleri raporlarıyla da Yüce Meclise sunulmuştur. Bu şekilde, 2000 yılında gizlenmiş olan borç miktarı, gayri safî millî hâsılanın yüzde 12'si düzeyindedir.

Halen, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ikrazen verilmiş bulunan iç borçlanma senetlerinde de kayıtdışılıklar vardır. Hazinenin TMSF'den alacağı, TMSF'nin tablolarında 32 katrilyon lira gözükürken, Hazine kayıtlarında bu rakam 19 katrilyon lira olarak yer almaktadır.

Hazine Müsteşarlığınca, devlet iç borçlanma senetlerinin ihracında ve ikincil piyasa işlemlerinde etkinliği artırmak amacıyla, 2000 yılı mayıs ayında uygulamaya konulan piyasa yapıcılığı sistemine göre gerçekleştirilen devlet iç borçlanma senetleri ihalelerinde, Hazine tarafından ihalenin kesildiği noktada oluşan faiz oranı, bu oranın altında teklif verenler için de geçerli sayılmakta, dolayısıyla, bu noktada oluşan faiz oranından daha düşük teklif verenlere de böylece daha yüksek faiz verilmekte ve Hazinenin kaybına sebep olunmaktadır. Kriz ortamında istikrarı sağlama amacıyla uygulanan bu sisteme ekonomik istikrarın sağlandığı bugünlerde devam etmek, bir an önce vazgeçilmesi gereken ve Hazinenin daha fazla faiz ödemesine neden olan gereksiz bir uygulamadır.

Bu arada, Hazinenin, yurt içinde döviz tahvili borçlanmalarını yüzde 5 oranlı faizle gerçekleştirirken, yurt dışından, aynı dönemlerde yüzde 11 + binde 4 gibi komisyonla borçlanmasının da ayrıca irdelenmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, kamu bankalarının görev zararları 2001 yılında 23 katrilyon liralık iç borçlanma senedi verilmek suretiyle içborca dönüştürülmüştür. İçborçların tasfiye edilmemesi ve tekrar borçlanmanın sürdürülüyor olması nedeniyle görev zararlarından kaynaklanan borçlar içborç stoku halinde devam etmektedir. Verilen bu kâğıtların karşılığı, sadece verilen görev zararlarının finansmanı değildir. Batık krediler, Hazine işlemleri gibi her türlü faaliyet zararları ile iştirakler ve gayrimenkullerin düşük gösterilen değerleri gibi kaydî zararlar da Hazineye fatura edilmiştir.

Kamu bankalarının görev zararlarının abartılı biçimde Hazineye fatura edilmesine en iyi örnek, kütlü pamuk destekleme primi uygulamasıdır.

Bankanın 1993 yılında 4,6 trilyon lira prim ödemesine karşılık, Hazinenin bankaya karşı toplam yükümlülüğü 2001 yılında -buraya dikkatinizi çekiyorum- 13,2 katrilyon liraya ulaşmıştır. Süreç içinde tüm faaliyet zararları, Ziraat Bankasınca, Hazineye borç yazılmıştır; ancak, Çiller Hükümeti döneminde başlatılan ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin gerekleri yerine getirilmeyerek başlayan bu uygulamanın 2001 yılı itibariyle Hazineye maliyeti yaklaşık 20 milyar dolar olmuştur arkadaşlar.

Sayın milletvekilleri, 2001 yılı sonu itibariyle, kamu bankalarının yaklaşık 4,5 katrilyon lira takibe intikal etmiş kredi alacağı bulunmaktadır. Bunun 2,3 katrilyon lirası Ziraat Bankasına -ki, bunun içinde 1,9 katrilyon lira gibi Emlak Bankasından devredilen tutar da vardır- 1,1 katrilyon lirası Vakıflar Bankasına, 1,1 katrilyon liralık kısmı da Halk Bankasına aittir. Faizli bakiyeler dikkate alınarak bir hesaplama yapılması durumunda, kamu bankalarının son beş yılda tahminî olarak 15 katrilyon liraya ulaşan batık kredileri ortaya çıkmaktadır. Bu kredilerin tahsili yönünde bugüne kadar yapılan çalışmaların neden başarılı olamadığı konusunun ayrıca araştırılması gerekmektedir.

Diğer taraftan, söz konusu kredilerin çoğunun sübjektif, siyasî ve bireysel ilişkiler çerçevesinde belirli grup firmalarına kullandırıldığı -ki, burada örnek vermek istiyorum; Halk Bankasının, az önce bahsettiğim, 1,1 katrilyon liralık tutarının yüzde 81,8 oranındaki bölümünün sadece ve sadece 10 holdinge kullandırılmış olması bu anlamda manidardır- hususu da, aynı zamanda, Yüksek Denetleme Kurulu denetçileri, banka müfettişleri ve Devlet Denetleme Kurulu denetçileri tarafından da tespit edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, aslında bu örnek, bir ibret vesikasıdır. Ülke kaynaklarının nasıl ve kimlere, ne kadar kolay peşkeş çekildiğini anlatmaya başkaca da bir örnek vermeye gerek var mı?!

Burada belirtilmesi gereken bir diğer husus da şudur: Bu kredileri kullandıran yöneticiler, yani kamu bankalarının yöneticileri, işledikleri fiiller dolayısıyla, Türk Ceza Kanununun 230, 240, 508 ve 510 uncu maddeleri gereği yargılanmakta; ama aynı nitelikli suçu işleyen ve TMSF'ye devredilen banka yöneticileriyle ilgili olarak ise, Türk Ceza Kanununun 504/1 ve 8'e göre, yani nitelikli dolandırıcılık suçundan işlem yapılmaktadır. Bunun sonucunda, TMSF'ye devredilen özel bankalardan usulsüz kredi kullandıranlar erteleme yasası kapsamı dışında kalırken, işledikleri fiiller erteleme kapsamına sokulan kamu bankaları yöneticilerine dolaylı olarak da bir af sağlanmış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının faaliyetleri özgün bir nitelik taşımaktadır. Bankanın yürüttüğü işlemlerden bir kısmı, diğer ülkelerde genellikle merkez bankalarının yapmadığı işlemlerdir. Halen ülkenin net döviz rezervlerinin hesaplanmasında dikkate alınmadığı, yabancı bankalarda tutulması nedeniyle ülkeye döviz girdisi sağlamadığı, hatta ülkeye girebilecek dövizlerin bu yöntemle yurtdışına yönlendirildiği ve ödenen faiz ile yurtdışında yapılan depolar arasındaki menfi farkın yıllık yaklaşık 1 500 000 000 dolar civarında Hazineye zarar verdiği iddia edilen Merkez Bankasının yurtdışında çalışan işçi mevduatlarını tutma uygulamasından vazgeçilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu uygulama yerine, işçi dövizlerinin ulusal bankalarımızın yurtdışı şubelerinde toplanması ve bu yolla ülke ekonomisine kazandırılması teşvik edilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kasım 2000 krizinden yaklaşık üç ay sonra, 19 Şubat 2001 tarihinde, Millî Güvenlik Kurulu toplantısında Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında meydana gelen tartışma, dövize yönelik spekülatif bir saldırıyı tetiklemiş ve bu, döviz krizinin başlangıcı olmuştur. Bu saldırılar dolayısıyla, Merkez Bankasının döviz rezervlerinde, 19-21 Şubat 2001 tarihleri arasında, yaklaşık 5 200 000 000 dolarlık bir erime meydana gelmiştir.

Bu bağlamda, Merkez Bankasınca 19-21 Şubat 2001 tarihleri arasında yapılan döviz işlemlerini yerinde incelemiş olan Başbakanlık Teftiş Kurulu müfettişlerinin konuyla ilgili inceleme raporunda yer alan değerlendirme ve tespitlerden; ekonomi yönetimince dalgalı kura geçiş konusunun 19-21 Şubat 2001 tarihlerinde iki gün boyunca sürüncemede bırakıldığı, dalgalı kura geçiş kararının iki gün gecikmeyle alındığı ve bu gecikme süresi içinde gerçekleşen döviz satış işlemleri dolayısıyla Merkez Bankasının yaklaşık 2 137 826 000 000 000 lira gibi bir zarara uğratıldığı ve buna sebebiyet verildiği anlaşılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu çerçevede, önümüzdeki dönemde Merkez Bankasıyla ilgili olarak uygulamaları daha da etkinleştirmek için şu öneriler yerine getirilmelidir:

Öncelikle, Merkez Bankasının özerkliği zedelenmeksizin, Merkez Bankasının Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetime tabi tutulması gerekmektedir.

Yine, Merkez Bankasının hükümete karşı sorumluluğu açık bir şekilde düzenlenmelidir. Bankanın özerk konumu sürekli olarak geliştirilmekte olup, hükümete karşı sorumluluğu açıkça tanımlanmamıştır. Bu durum, bazen bankanın hükümete karşı özerkliğini zedeleyebilmekte, bazen de hükümet politikalarının uygulanmasını engelleyebilmektedir. Sağlıklı bir yapı, ancak sorumlulukların açık bir şekilde tanımlanmasıyla kurulabilir.

Diğer taraftan, Merkez Bankasının iç denetim sorunu çözüme kavuşturulmalıdır. Merkez Bankasının idare merkezi işlemleri, banka yönetimlerinin uygun görmemeleri nedeniyle, Teftiş Kurulunca, uzun yıllardır hiç denetlenmemiştir.

Diğer yandan, Merkez Bankası bünyesinde mevcut Teftiş Kurulu yanında ayrı bir iç denetim genel müdürlüğü oluşturulması dava konusu olmuş ve kurumun güvenilirliğini zedeleyebilecek bir nitelik kazanmıştır. Soruna bugüne kadar banka içinde çözüm bulunamamış olması, kurumiçi çalışma barışını tehlikeye atarak, banka bünyesinde kalıcı bir denetim zafiyetine yol açma potansiyeli taşımaktadır. Bu nedenle, Merkez Bankası bünyesinde uzun bir süreden beri devam eden iç denetim sorununun bir an önce çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Diğer taraftan, munzam karşılıkların etkin kullanılması da düzenlenmesi gereken diğer bir husustur.

Değerli milletvekilleri, gerek ekonominin kötü yönetimi gerekse de banka sahiplerinin kendi kişisel çıkarlarına bankalarını alet etmeleri sonucu batma noktasına gelen bankaların Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devirleri sırasında kamunun yüklendiği malî sorumluluğu artıran yöntemler tercih edilmiştir.

Malî durumu bozulan bankalarla ilgili olarak izlenecek temel iki yol bulunmaktadır. Bunlardan ilki, bankanın iflasının istenmesi; diğeri, banka yönetim ve denetiminin üstlenilmesi. Bankanın iflası yöntemi sırasında Hazine 8,2 katrilyon liralık yükümlülük üstlenecekken, ikinci yöntem tercih edilerek, devir sırasında 15,7 ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu yönetimi sırasında 12,9 katrilyon lira olmak üzere, toplam 28,6 katrilyon liralık Hazineye yük getirilmiştir. Bu zarar, Hazineden borçlanmaya faiz işletilmesi nedeniyle, bugün itibariyle, yaklaşık 48 katrilyon liraya ulaşmaktadır.

Azamî 8,2 katrilyon lira zarar oluşturabilecek bankaların iflasının istenmesi yöntemi yerine, toplam 28,6 katrilyon lira kamu zararına yol açılmış bulunan yöntemin tercih edilmesinde savunulan gerekçe, bir ya da birkaç bankanın iflasının istenmesi nedeniyle piyasalarda bozucu bir etkinin oluşması, dolayısıyla, durumun, bir malî krize dönüşme riskinin bulunmasıdır. Böyle bir krize yol açılması durumunda çok daha ağır bir zararın ortaya çıkabileceği dile getirilmektedir; ama, değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği bir gerçek, bu ülke, bugüne kadar, hiçbir zaman krizden çıkamamıştır.

Burada, şunu sorgulamak gerekir mi; acaba birileri bu ülkenin krizden çıkmasını istememekte, sürekli sunî krizler yaratarak servetlerine servet mi katmaktadırlar? Hesap ortada. Bir tarafta, Hazineye maliyeti 8,2 katrilyon lira olan bir çözüm dururken, siz, diğer taraftaki, Hazineye maliyeti 28,6 katrilyonluk bir alternatifi seçiyorsunuz. Gerekçe: Kriz çıkabilir...

Bu her şeyi yakinen bilen siyasetçi ve bürokratlarımız, acaba tamamına yakını faiz gideri olarak fazladan ödenen 20,4 katrilyonu faiz lobisine ödemek yerine reel ekonomiye aktarımını yapmış olsalardı, bu ülkede, gerçekten, o zaman kriz çıkmazdı.

Çok açıktır ki, banka devirlerinde bu yöntemin seçilmesi, çok kısa sürede paralarına para katan mutlu bir azınlığın bankalardaki mevduatını, kolay bir biçimde, Hazine aracılığıyla, 70 000 000 vatandaşın cebinden çalmasından başka bir şey değildir.

Yine bu yöntemle, bankaları fona devredilen banka sahiplerinin servetleri de kendilerine bırakılmaktadır. Yöntem güzel, bahane hazır: Aman dikkat, kriz çıkar...

Bu arada, Hazine tarafından her türlü imkânla desteklenen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun, Fona devredilen bankaların zararlarının önlenmesini sağlamak yerine, bu bankaların Fona devrinden sonra 12,9 katrilyon liralık zarara uğramasını önleyememesinin nedenlerinin ve BDDK ve TMSF yöneticilerinin bu noktada sorumluluklarının da ayrıca araştırılması gerekir.

Değerli milletvekilleri, el konulan bankalardan devralınan alacakların faizli bakiyeleri yaklaşık 15 milyar dolara ulaşmaktadır. Ancak, BDDK ve TMSF tarafından yapılan açıklamalar ve yayımlanan gelişme raporlarına göre, yapılan tahsilatlar, bu alacakların çok cüzi bir kısmının; yani, yüzde 1 ile yüzde 2 arasında bir orana tekabül eden kısmının ancak tahsil edilebildiğini göstermektedir. Bu durum, TMSF tarafından yapılan alacak takibinin yetersiz kaldığını göstermektedir. Kaldı ki, TMSF kapsamındaki bankaların ticarî ve bireysel kredileri halen sağlıklı bir şekilde muhasebeleştirilememiştir. Buna yol açan nedenlerin başında, bankaların takip edilmesi güç bir şekilde kısa sürede birleştirilmesi veya birbirlerine devredilmesi, ortaya çıkan bu karmaşa nedeniyle işlemlerin takibi için gerekli denetim izinin kaybolmasıdır.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun diğer varlıklarının yönetimi ve elden çıkarılmasında da sorunlar vardır. TMSF kapsamındaki bankaların birçoğunun, birleşme ve devirden önce, genel kabul görmüş ihale ve satış yöntemleri denenmeden, yalnız teklif alma usulüyle, birçok taşınmaz veya iştiraki elden çıkarılarak, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun zarara uğratıldığı iddiaları, araştırılması gereken iddialardır.

Mevcut varlıklarıyla, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, devasa bir KİT görünümündedir ve bilanço büyüklüğü, devlet bütçesinin üçte 1'ine yaklaşmıştır. Hazinece Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna aktarılan kaynak, bir yıllık vergi gelirlerinin yarısına ulaşmış durumdadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; komisyonumuzca hazırlanan bu rapor, hem teorik bazda hem de somut örnekleriyle, ülkemizdeki yolsuzlukların, ihmallerin boyutlarını mümkün olabildiğince ortaya koymaktadır.

Burada, bize verilen kısa sürede, biz, sadece belli konuları, genel hatları itibariyle ortaya koymaya çalıştık; ama, 1 130 sayfayı geçen raporumuz sizler tarafından incelendiği zaman, komisyonumuzda, aslında, şu anda "yolsuzluk" olarak tanımlanabilecek bütün konuların, aşağı yukarı, elden geldiğince incelendiğini hepimiz orada göreceğiz.

Bu anlamda, raporun bundan sonraki aşamalarında, Meclisin değerli milletvekillerine; yani, bizlere düşen görev, yolsuzluklarla mücadele amacıyla, raporda belirtilen hususlarla ilgili olarak, gerek Meclis araştırması gerekse Meclis soruşturması açılması ve kamuoyu denetimini harekete geçirerek takipçisi olunmasıdır. Bu Meclisin, bu iradeye sahip olduğuna inancım tamdır. Halkımızın da bizlerden beklentisi bu yöndedir.

Sözlerimi, günümüzde sabrın, çilenin ve zaferin sembolü haline gelmiş, milletini bir soykırım girdabından çıkarmayı başarmış ve kendisini geçtiğimiz ay ebedî âleme uğurladığımız ve bugün bir kere daha rahmetle andığımız Aliya İzzetbegoviç'in şu sözleriyle bitirmek istiyorum. Aliya, Sırp zulmünden kurtulan halkına, gelecekle ilgili umutlu olmalarını isterken, şu tavsiyede bulunuyordu: "İntikam peşinde koşmayınız; ama, herkes için adalet isteyiniz."

Evet, bizler, yüce milletin değerli temsilcileri olarak bu Meclis çatısı altında toplanan gerek AK Partili ve gerekse Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin tek bir talebi var. Burada, hiçbirimiz intikam peşinde değiliz; bizim, bizlerin ve çocuklarımızın yarınlarını çalanlara karşı tek talebimiz var; o da, adalet!

Hepinizi saygıyla selamlıyorum (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Poyraz.

AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 266 sıra sayılı Yolsuzlukları Araştırma Komisyonunun (10/9) esas numaralı raporunun sağlık, sosyal güvenlik ve özelleştirme konularını içeren üçüncü bölümüyle ilgili olarak Grubum adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, sizleri ve bizleri izleyen sevgili vatandaşlarımızı en içten duygularla selamlıyor, içerisinde bulunduğumuz Ramazanı Şeriflerini tebrik ediyorum. Aynı zamanda, 80 inci yılını kutladığımız cumhuriyetimizin doğum belgesi olmuş, 22 Ekim 1919'da imzalanmış olan ve 84 üncü yıldönümünü kutlamış olduğumuz Amasya Tamimimizin daha çok hatırlanarak, gerekli platformlarda çok daha iyi değerlendirilmesi dilek ve temennimi sizlere aktarmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; altkomisyon olarak tarafımıza intikal eden 100'ün üzerindeki bilgi, belge, şikâyet ve raporların tetkiki hitamında, üç konuda Meclis soruşturması komisyonu kurulması, 3 konuda Meclis araştırması komisyonu kurulması komisyonumuzca teklif olunmuştur.

Yine, bize intikal eden ihbar, şikâyet ve belgelerden 10 tanesi çok ciddî görülmüş, bunlarla ilgili yapılan inceleme sonucunda düzenlenen öninceleme raporu, ilgili genel müdürlük ve bakanlıklara, gerekli soruşturma yapılmak üzere tevdi olunmuştur. 9 tane konunun incelenmesi de yetkili kurumların tasvibine sunulmuştur. Bize intikal eden 15 tane dilekçe ve şikâyet, büyük bir çoğunluğu Dilekçe Komisyonuna ait olmak üzere, ilgili kurumlarına intikal ettirilmiş, bunların sonucunun, komisyonumuzun çalışma süresi nihayet bulduğu için, Meclisin tüzelkişiliğini uhdesinde bulunduran Meclis Başkanlığına bildirilmesi, ilgili kurumlardan istenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bağ-Kur ve SSK'da "Otomasyon Projesi" diye adlandırılan T-5 projesiyle ilgili olarak komisyonumuzun soruşturma açılması teklifiyle ilgili değerlendirmemi sizlere arz etmek istiyorum.

Proje tutarı 780 000 000 dolardır. T-5 Otomasyon Projesi için Bağ-Kur ve SSK'da fiilen ödenen miktar 1 160 920 dolardır. Bunlar, evraka dayalı olarak tespit edilmiş olan harcamalardır. T-5 Otomasyon Projesine başlamadan önce, ilgili bakanlık tarafından alınması gereken, usule müteallik ve altyapıyla ilgili birtakım önlemler alınmamıştır. Bunları sıralamak gerekirse, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından 2001 yılında Bağ-Kur ve SSK'nın normal teftişinin yapılması sonucunda düzenlenen ivedi durum raporlarında; yani, özel inceleme raporlarında tespit edilen hususlar şunlardır:

2001 yılı programının uygulanması, koordinasyonu ve incelenmesine dair kararın 2 nci maddesindeki ve yine aynı kararın 7 nci maddesindeki usul ve esaslara uyulmadığı; tutarı 20 trilyonun üzerinde olan projenin Bakanlar Kuruluna ve Yüksek Planlama Kurulunun tasvibine ve onayına sunulmadığı; bu hususun ikmal edilmeyerek, Resmî Gazetede hemen ihaleye çıkılıp, bu çıkılan ihalenin de 19.4.2001 ve yine, 3.5.2001 tarihlerine ertelendiği; T-5 Otomasyon Projesiyle ilgili olarak, 2001, 2002 ve 2003 yılları Malî Bütçe Yasasının 10 uncu maddesine uyulmayarak, ihale bedelinin en az yüzde 10'u oranında ortak ödeneğin ayrılmadan ihaleye çıkılması hususu; yine, yatırım programında yer almayan Bağ-Kur T-5 Otomasyon Projesi için, danışman firma olarak MBA'ya ihale dosyası hazırlattırılarak ödeme yapılması nedenleriyle, mevzuata aykırı olarak Bağ-Kurun zarara uğratıldığı.

SSK ile yapılan Tam Otomasyon Projesiyle ilgili YDK tarafından düzenlenen özel inceleme raporunda da aynı hususların altı çizilmiş. Bu otomasyon çalışmasıyla ilgili olarak, teknik çalışma, maliyet analizi ve ayrıntılı piyasa araştırması yapılmadan, rekabet ilkesine aykırı olarak, ihaleye çıkılmadan, anılan işin önce MBA firmasına verilmek istenilmesi, sonra da, kamu kuruluşu niteliği taşıdığı için, daha doğrusu, kamu kuruluşu olduğu ileri sürülerek, TAİ firmasına verilmeye çalışıldığı ve TAİ firmasına bu ihalenin verildiği.

Yine, TAİ firmasının, sözleşme imzalandıktan sonra, sözleşmenin bitim tarihine çok az bir süre kala, üzerindeki bu işin, SSK Satınalma Yönetmeliğinin 67 nci maddesi hükümlerine alenen aykırı olarak, MBA firmasına devredilmesi; MBA firmasına, danışmanlık için 650 000 dolar, kontrolörlük için 35 200 000 dolar ve e-sigorta projesi için de, 478 800 dolar tutarında bağlantıların yapılıp, biraz önce de bahsettiğim gibi, bu hususla ilgili olarak 1 160 920 doların fiilen ödendiği.

Tabiî, bunları yaparken, Devlet Planlama Teşkilatından görüş istendiği; ancak, Devlet Planlama Teşkilatının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Bağ-Kur veya SSK'da uygulamaya koymak istediği Otomasyon Projesiyle ilgili olarak şu gerekçelerle uygun görüş vermediği...

Devlet Planlama Teşkilatı "Otomasyon Projesini geniş düşünün, bu, kapsamlı bir projedir, diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla birlikte eşgüdümü dikkate alın ve teknik ve ticarî anlamda altyapı çalışmalarını tamamlayın, artı, benzer sağlık kurum ve kuruluşlarından olan Emekli Sandığı bu işi 2 000 000 dolara mal etmiş, siz, bunu 787 000 000 dolara mal etmeyin; bunun için de mükerrer ödemeleri ortadan kaldırın... Bakınız, Bağ-Kur için danışmanlık ve kontrolörlük hizmeti alıyorsunuz, Bağ-Kura da akıllı form işleme sistemi, mektup basım sistemi, akıllı kart okuyucuları ve içeriği aynı yazılımlar için para ödüyorsunuz, aynı bakanlığa bağlı olan SSK için, tekrar, aynı firmaya, aynı işler için bir daha para ödüyorsunuz. Yani, ortada, alenen bir mükerrer ödeme var. Lütfen, bunları gözönüne alın, ondan sonra bize teklifte bulunun, biz size uygun görüş verelim" diyor.

Bakanlık müfettişlerince, 2000 ve 2001 yıllarında bakanlığa bağlı ilgili ve bağlı kuruluşlardaki usulsüz ve yolsuzluklara ilişkin alınan genel tetkik ve tahkik oluruna dayalı olarak yapılan incelemelerde, hem SSK'da hem de Bağ-Kurda, o zamanın yöneticileri ve ihale komisyonu üyelerinin, 4483 sayılı Yasa kapsamında, biraz önce bahsettiğim bu Otomasyon Projesi iş ve işlemleriyle ilgili olarak mutlaka haklarında soruşturma açılması gerektiğine dair 27.11.2001 tarih ve 13 sayılı rapor, ilgili bakanlığın; yani, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından düzenleniyor.

Zamanın bakanı 4483 sayılı Yasa kapsamında soruşturma açılması teklifini sumenaltı ediyor. Ne lehte ne de aleyhte; yani, soruşturma açılsın veya soruşturma açılmasın gibi bir fikir beyan etmiyor. Ne zamana kadar; Sayın Nejat Arseven Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak atanıncaya kadar. Bakan değişince Teftiş Kurulu Başkanı durumu ilgili bakana arz ediyor. İlgili bakan da, konuyu, Teftiş Kurulu Başkanlığının yazılarına binaen 10.10.2002 tarih ve 966 sayıyla Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığına intikal ettiriyor. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı, kendilerine intikal eden bu öninceleme ve soruşturma açılması raporunun eklerini tetkik ederek, konunun ilgili bakanlıkça, yani, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca tahkik edilmesi, soruşturulması gerektiğini belirterek olayı ilgili bakanlığa gönderiyor. Şu anda ilgili bakanlık tarafından bu T-5 otomasyonuyla ilgili SSK ve Bağ-Kur yöneticileri hakkında soruşturmanın derdest olduğu malumlarımız.

Burada, her iki otomasyon projesinde de çok önemli bir husus var. Bunlardan birisi de şu: MBA firmasının sahibinin, ilgili bakan tarafından bütün toplantılara davet edilerek "bu benim danışmanım" diye takdim edildiği. Bu hususun hem Bakanlığın bültenlerinde hem de o günkü basın ve yayın organlarında alenen yer aldığı tarafımızca tespit edilmiştir. Yapmış olduğumuz araştırmada, MBA firması sahibinin ne SSK'da ne Bağ-Kurda ne de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında çalışan görevli bir eleman olduğu tespit edilmiştir.

Yine, Gazi Üniversitesi tarafından bilirkişi olarak konuya ilişkin yapılan bir araştırma hitamında, 9.12.2000 tarihli raporda bu otomasyonla ilgili ihaleye ait teknik ve idarî şartnamenin ve proje altyapı çalışmalarının yetersiz olduğunun ve proje tutarının da danışmanlık ücreti olarak 670 000 dolar değil, 121 000 dolar olması gerektiğinin altı çiziliyor. Yani, danışmanlık ücretini, hem teknik altyapı açısından hem de ücret olarak çok yüksek bulduğunu Gazi Üniversitesi belirtiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, Devlet Planlama Teşkilatından uygun görüş alınamadığı için, YPK kararı alınamadığı için Bakanlar Kurulunun tasvibine sunulamadığı, dolayısıyla, yatırım programına konulamadığı için Anayasanın 73 üncü maddesine ve 1479 sayılı Yasaya aykırı olarak, ilgili bakan, Bağ-Kur mensuplarından, cebren, finansman tedariki için 5 000 000 TL/adet üzerinden kitap satışına başlıyor. Bu kitap satışından da 8,8 trilyon anapara, 2,7 trilyon da faiz elde ediyor. Tabiî, bunların hiçbiri yatırım programında kaynak olarak gösterilmediği için bir yatırım programı içerisinde kaynak olarak kabul edilemiyor teknik açıdan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; komisyonumuzca yapılan bu değerlendirmeler daha detaylı olarak raporumuzda elbette yer almıştır. Ben, zatıâlilerinize özet bilgi sundum. Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğümüzün 107 nci maddesi gereğince, zamanın bakanı hakkında Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine göre Meclis soruşturması açılması kanaatimizi sizlere arz ediyorum efendim.

İkinci husus, özelleştirme ertelemeleri.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özelleştirme, Türk siyasî hayatına 24 Ocak 1980 kararlarıyla, yani, Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planıyla girmiştir. Türkiye'de özelleştirme çalışmaları, fiilen ilk defa 1985 yılında başlamış, özelleştirmeyle ilgili yasal düzenlemeler, 2983, 3291 ve en nihayet, 4046 sayılı Kanunla tamamlanmıştır. Aslında, özelleştirmenin şöyle bir, tarihî sürecine gittiğimizde, 1856 yılında gündeme gelen özelleştirmenin, Osmanlı'da, çok daha önceki tarihlerde realize edildiği malumlarınızdır. Biliyorsunuz, Osmanlı'da yönetim ve mülkiyet özerkliği, vakıf kanunnameleri tetkik edildiğinde, çok önceki tarihlerde yerine getirilmiştir; buna örnek olarak, darüşşifalar, çeşitli vakıflar aracılığıyla din adamlarının, efendim, imarethanelerin masrafları, yine, has, zeamet, tımarla da askeriyle ilgili birtakım masrafların bu fasıldan karşılandığı malumlarınızdır.

Efendim, özelleştirme borçlarının ertelenmesi, elbette ki, altyapı nedenleri veritabanına oturtularak geçerli ve akılcı mücbir nedenlerle mümkün olacaktır. Gel gör ki, özelleştirme, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının teklifi dahi alınmadan, Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından tamamen siyasî maksatlarla ertelenmiştir. Ertelemeye ilişkin 9.8.2000/45 sayılı Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararına kadar toplam 27 tane şirketin şirket ve varlık satışıyla ilgili ödeme planına ilişkin 40 adet erteleme gerçekleştirilmiştir. Bu 40 adet ertelemeden 3 tanesi, gerçekten Özelleştirme İdaresi Başkanlığının yapmış olduğu araştırmaya müstenit olarak haklı nedenlerle, mücbir sebebe dayalı olarak yapılmıştır. 26 tanesi ise, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına gelen firma sahibi taleplerinin, yani, yazılarının aynen "firmanın yazısı ilişiktedir" diye ÖYK'ya gönderilmesiyle gerçekleştirilmiştir. 8 tane talep ise ne gariptir ki, ne Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ne de Özelleştirme Yüksek Kuruluna herhangi bir şekilde ulaşmadan yapılmıştır. Yani, herhangi bir evrakla 8 firma, ne Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ne de Özelleştirme Yüksek Kuruluna "benim borcumu erteleyin" diye bir talepte bulunmuştur. Artık bir otel lobisinde mi yapıldı bu teklif, telefonla mı yapıldı onu sizlerin takdirine arz ediyorum.

Tabiî, bu yapılan özelleştirmeler sonucunda, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının, yani kamunun zararı, toplam 384 000 000 dolar civarındadır, yani 383 600 000 dolardır ertelenen borç toplamı. Bu borçların ertelenmesiyle oluşan kamu zararı ise 24 300 000 dolardır. Yüksek Denetleme Kurulu, ısrarla, bu borç ertelemelerinin altını çizmiş, 1997, 1998, 1999, 2000 ve 2001 yıllarında, ısrarla, ertelemedeki eksiklikleri dile getirmiştir.

Ertelemeyle, ihale şartlarının, şüphesiz ki, teklif verenler aleyhine bilahara bozulduğu ortadadır. Eğer siz satış yaparken biri peşin üçü taksitle dört eşit taksitle derseniz, kişi ona göre fiyat verir; hayır, biri peşin on taksitle derseniz, bunu yıllara sari olarak yayarsanız ilgililer ona göre teklif verir. Dolayısıyla, erteleme, ihalenin yapılış şartlarında, ihaleye katılanlar arasında haksız rekabete yol açacak şekilde, maalesef, ihale şartlarının değiştirilmesine yol açılarak yapılmıştır.

Yine, erteleme, -biraz önce de anlatmaya çalıştım- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı atlanarak, bizatihi ÖYK tarafından resen ve siyaseten yapılmasıyla ortaya çıkmıştır. Teminatların nakde çevrilmesi ÖYK tarafından ya da özelleştirmeden sorumlu ilgili devlet bakanı tarafından resen önlenmiştir.

Tabiî, teminatları irdelemek lazım. Bu özelleştirmeye taraf olan firmalar ilgili teminatları hangi bankalardan almışlar? Olayın garip yönü de bu. Özelleştirmeye taraf olan ilgili firmalar, teminat mektuplarının büyük çoğunluğunu kamuoyunda "batık banka" diye tabir edilen şu anda TMSF ve BDDK kapsamında bulunan 21 tane bankadan almıştır. Şimdi, banka sizin olmuş; teminatı veren banka sizin olmuş; teminatı nakde çevirmek için ilgili firmaya yazı yazsanız bile, aynı banka sizin olduğu için,  bu teminatı siz cebinizden ödemek gibi bir realiteyle karşı karşıya gelmiş oluyorsunuz.

Tabiî, TMSF ve BDDK'dan, komisyonumuz tarafından, hangi batık bankaların teminatlarının bu özelleştirmeye taraf olan firmalara verildiğinin listesi istenilmiş; maalesef, ticarî sır, malî sır gerekçesiyle bize bu bilgiler bugüne kadar verilmemiştir.

Özelleştirme İdaresi tarafından nakde çevirmeye yönelik olarak teminatlar nezdinde alınan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Albayrak.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) -  Teminatların nakde çevrilmesiyle ilgili alınan ihtiyatî tedbir kararları vardır. Ancak, bu ihtiyatî tedbir kararlarının kaldırılması noktasında Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ya da ÖYK tarafından da herhangi bir girişimde bulunulmadığı tarafımızca tespit edilmiştir. Erteleme nedeniyle Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 1999 ile 2003 yılları arasında çok büyük finans sıkıntısına düşmüştür. Bir taraftan alacağınızı alamıyorsunuz, faizini tahsil edemiyorsunuz, erteliyorsunuz, paraya ihtiyacınız var; piyasanın üzerindeki nispetlerde borçlanarak, Özelleştirme İdaresi, finans ihtiyacını tedarik ediyor ve dolayısıyla, Özelleştirme İdaresi ne hale geliyor sayın milletvekilleri; özelleştirmeye muhtaç hale geliyor. Şu ana kadar Özelleştirme İdaresi Başkanlığının yapmış olduğu toplam tahsilat 7 200 000 000 dolar olup, bu periyotta, giderler de bu gelirinin altında elbette ki değildir.

İhale şartnamesindeki satış tutarı dışında, pazarlık ve değişikliğe gidilemez hükmüne uyulmadığı, idarî ve teknik sözleşmenin âdeta yok sayıldığı bu ertelemede alenen ortadadır.

Erteleme faizi de LİBOR veya TL cinsinden düşük tutularak, hiç ama hiç temerrüt faizi uygulaması yönüne gidilmemiş, âdeta, fakir ve fukaranın, garip ve gurebanın yarınlarına ipotek konularak, mücbir sebepler gibi gerçekçi nedenler hiç araştırılmamış.

Çok değerli milletvekilleri, mesulsünüz ve mesulüz. Ağlayan yetimin feryadı figanından, aç ve yalınayak gezen o fakirin acıklı halinden, rahmetli Mahsunî Şerif'in dediği gibi, yıllardır üzerinden beslenip de doymayanlara, Anadolu'nun fakir ve fukara insanını kuru ekmek ve soğana muhtaç edenlere hesap sormak bu Meclisin en önde gelen görevidir. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, eğer, yolsuzluk ve usulsüzlükleri ciddî anlamda önlemek istiyorsak, ciddî anlamda bunlarla mücadele etmek istiyorsak, biz, AK Parti olarak bu görüşümüzü sizlerle paylaşıyoruz.

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Milletvekili dokunulmazlığını kaldıralım önce!

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Geliniz, bir an önce Anayasada ve Tüzükte gerekli değişiklikleri yapalım.

HASAN ÖREN (Manisa) - O yana söyle!.. Anayasa değişikliğini biz istiyoruz.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Araştırma ile soruşturma komisyonlarının görevlerini birleştirelim; bir an önce, zaman kaybını ortadan kaldıralım. Önce araştırma komisyonu kuruyorsunuz, aradan dörtbuçuk ay geçiyor; hadi olmadı, biz, bunu Meclisin gündemine getirelim, tekrar soruşturma komisyonu kuralım. Hiç gerek yok buna. Nasıl ki müfettişlere verilen soruşturma emrinde, konunun tetkik ve tahkiki yetkisi birlikte veriliyor ise, biz de, Anayasa ve İçtüzük değişikliği yaparak, bir an önce, bu soruşturmalara zaman kaybetmeden el koymamız ve nihayetlendirmemiz lazım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir husus da, POAŞ'ın özelleştirilmesi. Efendim, 5.9.1990 tarihli 7 sayılı kararla, o zaman Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı, POAŞ'ı özelleştirme kapsamına alarak 1992-1994 arasında İMKB'de yüzde 6,7 nispetinde hissesini halka arz etmiştir.

23.12.1994/9 sayılı kararıyla, ÖYK, POAŞ'ın özelleştirme stratejisini "satış yöntemi" olarak belirlemiştir.

15.7.1998/47 sayılı kararıyla, Özelleştirme Yüksek Kurulu, POAŞ'ın kamu payının yüzde 50'nin altına düşmesinden itibaren, 5 yıl geçerli olmak üzere, imtiyazlı hisse, yani, altın hisse tesis etmiştir.

POAŞ'ın faaliyetlerinin tasfiyesi veya önemli ölçüde sınırlandırılmasında; petrol ürünlerinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da satışının aksamamasında; idarece uygun alternatifler oluşuncaya kadar ANT aracılığıyla, Millî Savunma Bakanlığı ve NATO'ya verilmesi gereken hizmetlerin takibinde ve kamu yararının teminat altına alınmasında altın hisse olarak bu imtiyazlı hisse tesis edilmiştir.

21.4.2000/37 sayılı ÖYK kararıyla bu altın hisse tesis edildikten sonra, POAŞ'ın yüzde 51 hissesi 1 260 000 000 dolara İş-Doğan Grubuna satılmıştır ve bu bedel, 500 000 000 ve 700 000 000 gibi dilimlerle İş-Doğan Grubu tarafından ödenmiştir.

23.12.1994/9 sayılı ÖYK kararı uyarınca, Mart 2002'de şirketin (POAŞ'ın) bakiye kamu hissesi yüzde 25,8'e düşmüş; yani, POAŞ'ın toplam, yüzde 23,2 hissesi halka satılmıştır, Mart 2002 tarihi itibariyle.

15.4.2002/25 sayılı ÖYK kararıyla, resen -gerekçesiz olarak- altın hisse, normal süresinden 3 yıl önce kaldırılmıştır.

16.7.2002/41 sayılı ÖYK kararıyla, yüzde 25,8 hisse, Mart 2002'deki uluslararası yatırımcılara uygulanan 30 000 TL/adet üzerinden ihalesiz olarak, İş-Doğan Grubunun talebine binaen, 4046 sayılı Kanunun 18 inci maddesine aykırı olarak 387,5 trilyona satılmıştır. Birinci taksitin tutarı -yüzde 30'u peşin olarak alınmış- 116,253 trilyondur; geriye kalan yüzde 70 ise, yüzde 20, yüzde 30, yüzde 20 şeklinde taksitlendirilmiş olup, 77,502 trilyon ağustos, 116,253 trilyon 2004'ün ağustosu ve 2005'in ağustosunda da yine 77,503 trilyon TL tahsilat amaçlanmıştır.

Peşin ödemenin yapıldığı tarih itibariyle taksitlere yıllık TÜFE artışı + yüzde 5 faiz uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Birinci taksit ödenirken, diğer taksitlerin birikmiş faiziyle birlikte tahsilatının yapılacağı da hükme bağlanmıştır. Yani, vadeye bağlanan toplam taksit tutarı 271,3 trilyon artı faiz tutarı olup, buna ÖYK yönetmeliğine aykırı olarak ilk defa bu POAŞ'ın yüzde 25,8'inde uyguladığı hisse senedine rehin koyma işlemiyle 59 099 426 381 adet hisseyi rehin kabul ederek bu işi gerçekleştirmiştir.

BAŞKAN - Sayın Albayrak, zaman konusunu dikkate alarak konuşmanızı toparlar mısınız.

HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Toparlayacağım Sayın Başkanım.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığının, Özelleştirme Uygulamalarında Değer Tespiti ve İhale Yönetmeliğinin 16 ncı maddesine aykırı olarak hisse senetlerine rehin tesis edilmiştir. Hisse senetlerinin rehni nedeniyle Özelleştirme İdaresi Başkanlığının alacağı, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının 30.6.2003 tarihli kapanış değerlerine göre 236,3 trilyona düşmüş ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığının o tarihteki alacağını, üzerine rehin konulan senetler ancak yüzde 66 nispetinde karşılar hale gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri... Arkadaşlar "iftar saati" diyorlar; doğru, haklılar; vakit yaklaştı. Gerçekten, konu, aslında çok önemli; ama, vakit de daraldı.

İş-Doğan Grubunun, yüzde 25,8 hisseyi aldıktan sonra kendi aralarında birleştiği, POAŞ'la birleştiği ve İş-Doğan Grubunun tüm aktif ve pasif değerleriyle birlikte POAŞ'a intikal ettiği durumdan sonra, POAŞ'ın kârlı durumu anında zararlı hale dönüşmüştür. Elbette ki, bu birleşmeye, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve SPK müdahale etmiş; ancak, birleşmeyi Ticaret Sicil Gazetesinde açıklayana kadar, POAŞ, her türlü teminatı vermiş ve âdeta "Özelleştirme İdaresi Başkanlığı benden ne isterse vereceğim" demiş. Bunu da, SPK, Özelleştirmeye hemen günü gününe bildirmiş, bu birleşme tesis edilmiş; ancak, birleşme tesis edildikten sonra, teminatı riske giren Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ekteminat talep ettiğinde "efendim, şu anda bunun hukukî mesnedi yok, hisse senetlerimize konulan rehin sizin alacağınızı garanti ediyor; ben, size herhangi bir ödeme yapamam" demiş.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; ben, bu konuyla ilgili, zapta geçmesi açısından, bir hususu çok hızlı okuyup sözlerimi bitirmek istiyorum.

İş-Doğan Petrol Yatırımları AŞ'nin 30.9.2002 tarihli bağımsız denetimden geçmemiş bilanço verilerine göre toplam borcu 1 212 681 805 dolar, nakit varlıkları ise 26 593 185 dolarken (POAŞ'ın borsa başkanlığınca istenen ek açıklamaya cevaben gelen ve 23.10.2002 tarihli borsa bülteninde yayımlanan cevabı) POAŞ'ın dönem kârı; 1998 yılında 54,6 trilyon lira, 1999 yılında 111,2 trilyon lira, 2000 yılında 111 trilyon lira, 2001 yılında 256,9 trilyon lira, 2002 yılında 228 trilyon lira olarak gerçekleşmiş, birleşmeden kaynaklanan finansman giderleri nedeniyle ise, 2003 yılı mart sonu itibariyle 141 trilyon lira zarar meydana gelmiştir. Şirketin 2000 yılında hiç finansal borcu bulunmazken, 2001 yılında 106 trilyon lira olarak gerçekleşen finansal borçları, birleşme uygulamasıyla, 2002 yılında 1 651 trilyon liraya ulaşmıştır. Şirket, 1999 yılında 41 trilyon lira, 2000 yılında 38 trilyon lira, 2001 yılında 70 trilyon lira vergi ödemişken, 2002 yılında, birleşme uygulamasından kaynaklanan nedenlerle, hiç vergi ödememiştir.

POAŞ'ın Sermaye Piyasası Kurulunun ilgili tebliği uyarınca 4 Temmuz 2003 tarihli İMKB bülteninde yer alan açıklamasında, şirketin, 31.12.2002 tarihli bilanço toplamının 1 300 000 000 dolar olduğu, 2003 yılı sonu itibariyle 1 milyar doların altına inmiş olacağı ifade edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, söz konusu borç tutarı, POAŞ'ın yüzde 51 oranındaki payının Temmuz 2000 tarihindeki satış bedeli olan 1 200 000 000 dolardan daha yüksek olup, bu durum, POAŞ'ı satın alma bedelinin, yatırımcının sahip olduğu kaynaklarla değil, POAŞ'ın kârıyla finanse edileceğini göstermektedir.

Diğer taraftan, şirketteki halka açıklık oranı, söz konusu özelleştirme uygulamalarından önce yüzde 6,5 iken, Mart 2002 tarihinde gerçekleştirilen halka arz işlemiyle yüzde 23,2'ye çıkmış, altın hissenin gerekçesiz yere kaldırılmasından itibaren ve birleşme kararını takiben, Aralık 2002 tarihinde ise, halka açık nispet yüzde 3,6'ya düşmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, ÖYK tarafından altın hissenin Özelleştirme İdaresi Başkanlığının teklifi olmadan resen kaldırılması, POAŞ'ın yüzde 25,8 hissesinin ihalesiz satılması sonucu POAŞ özelleştirmesiyle ekonomide verimlilik ve kârlılığın sağlanamadığı, sermayenin tabana yayılamadığı gibi 4046 sayılı Yasanın 1 inci maddesine de alenen aykırı hareket edildiği, hisse senetlerine rehin konularak teminat kabulü, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı Yönetmeliğinin 16 ncı maddesine aykırı olup, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı alacağının riske edildiği, POAŞ ve İş Doğan Grubundan birleşmeden önce vaat edilen her türlü teminatı alamadığı için Özelleştirme İdaresi Başkanlığının hisse senedi düşüşü nedeniyle alacağını riske ettiği, altın hissenin kalkmasıyla haksız rekabete yol açıldığı, POAŞ'ın 1 300 000 000 dolar borcu nedeniyle vergi ödemediği için finansal borçlarını, devlete ödeyeceği vergiden mahsupla ödediği anlaşılmakla; Komisyonumuzca bu özelleştirmeyi yapan dönemin Özelleştirme Yüksek Kurulu üyelerinin, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesinden hareketle, haklarında Meclis soruşturması açılması netice ve kanaatine varılmıştır.

Sabırla beni dinlediğiniz için hepinize içtenlikle teşekkür ediyor ve diyorum ki... Fransız hukukçularından bir tanesi adaleti şöyle tarif ediyor: "Adalet, büyük sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin de takılıp kaldığı örümcek ağından ibarettir." Hayır, adalet öyle yüce bir adalettir ki, ne onu büyük sinekler, ne de küçük sinekler asla delip geçemeyecektir. Güç, haklı olan zayıftadır, haksız olan güçlüde değildir.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyor, hayırlı akşamlar diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Albayrak.

Birleşime, saat 18.00'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.54

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.00

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - 13 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

266 sıra sayılı (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 25 Milletvekilinin, Yolsuzlukların Sebeplerinin, Sosyal ve Ekonomik Boyutlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/9) (S. Sayısı: 266) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?..Yerinde.

Konuşma sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu'nda.

Buyurun Sayın Çorbacıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Aranızdaki anlaşmaya göre, konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halkımızca, kısaca "Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu" olarak bilinen komisyonun raporu üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 3 Kasım 2003 seçimlerinden başlamak istiyorum. Bu seçimlerde vatandaşımızın verdiği oyun hesabını vermenin yolu, bana göre, bugüne kadar yapılan yolsuzluklarla adam gibi mücadele etmek ve bundan sonra, Türkiye'yi yolsuzlukla mücadele konusunda, 2003 yılı itibariyle 77 nci sıradan, ön sıralara götürecek yasal, idarî, bürokratik yapısal değişimleri gerçekleştirmektir. Bu bağlamda, Yüce Meclisin kararıyla bir araştırma komisyonu kuruldu.

Her şeyden önce şunu söylemek isterim ki, bir milletvekili olarak, Başkanımız İstanbul Milletvekili Sayın Azmi Ateş'in, bana göre, olağanüstü başarılı yönetimi altında, 8 Adalet ve Kalkınma Partisi, 4 Cumhuriyet Halk Partisi milletvekiliyle birlikte, 60'a yakın çok değerli, seçkin, uzman arkadaşımızla beraber, yasal olarak 4 ay -ama, süremizi de kısmen geçerek- olağanüstü bir çabayla, özveriyle bir çalışma yaptık; ancak, bu çalışma bize şunu gösterdi değerli arkadaşlar: Yolsuzlukla mücadele, düşündüğümüzden veya gördüğümüzden çok daha önemli ve çok daha zor bir mücadeledir. Ben, milletvekili olarak, hep, acaba, geçmişte neden yolsuzluklarla sağlıklı bir mücadele yapılamamış, buraya gelen bizden önceki milletvekilleri, bu ülkeyi bizim kadar düşünmüyor muydu, bizden daha vatansever, en az bizim kadar vatansever değil miydi diye düşünürdüm; ancak, gördüm ki, yolsuzlukla mücadele, sadece vatanseverlikle, sadece doğruluk, dürüstlükle başarıya ulaşmıyor. Bunun başarıya ulaşmasının çok önemli faktörleri var. Tek başına Meclis olarak bunun üstesinden gelemezsiniz arkadaşlar. Yolsuzlukla mücadelede, işin başında, Mecliste iktidar ve muhalefet partilerinin beraber hareketinin yanında, bürokrasinin de bu mücadelede yer almasını ve her şeyden de önemlisi, halkımızın, bu Meclisin, bu yönetimin, bu ülkedeki devlet yapısının yolsuzlukla mücadele ediyor kanaatine sahip olmasını sağlamak gerekiyor. Bunu yapmadan yolsuzlukla mücadeleyi başarma şansımız olmadığı gibi, yolsuzlukla mücadele kısa süreli bir savaş değil arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, 2002 yılında 64 üncü sırada olduğumuz yolsuzlukla mücadele sıralamasında -ülkeler açısından 1 inci sırada Finlandiya var, İskandinav ülkeleri bu konuda daha öndeler- 2003 yılı sonuçlarına göre, ne yazık ki, daha gerilere, 70'li sıralara gerilemişiz. Demek ki, bir yıllık dönem içerisinde yolsuzlukla mücadelede ciddî adımlar atamamış, ciddî atılımlar yapamamışız. Bu konuda, doğal olarak, çuvaldızı kendimize iğneyi başkasına diyerek, bütün sorumluluğu iktidara yüklemek istemiyorum. Demin dediğim gibi, yolsuzlukla mücadelede herkesin ortak çabası olması gerektiği gibi, eğer başarısızlık varsa, burada hepimizin de sorumluluğu var diye düşünüyorum; ama, bu sorumluluğun büyük payı, doğal olarak, İktidar Partisinin olacaktır.

Değerli arkadaşlar, 1 Ekimde Meclisi açtık, ikinci yasama yılı çalışmalarına başladık. Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer burada bir konuşma yaptılar. Bu konuşmayı dikkatle izledim. Konuşmanın bazı bölümlerinde İktidar Partisinin konuşmayı alkışladığını, bazı bölümlerinde de muhalefet partisinin alkışladığını gördüm; ama, bir yer vardı ki, orada ortak bir alkış çıktı arkadaşlar; Sayın Cumhurbaşkanımız yolsuzlukla mücadele konusunda görüşünü açıkladığında, bu konuda ortak alkışlar ve ortak irade ortaya çıktı. Bu nedenle, yolsuzlukla mücadelede bu ortak iradenin gereğini yapmamız gerektiği kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, benden önce konuşma yapan arkadaşlarımız, Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan arkadaşlarımız, bu konuda, Komisyonumuzun yaptığı çalışmalarla ilgili ayrıntılı bilgiler verdiler, ben çok ayrıntıya girmek istemiyorum; ancak, kamuoyunun bizden beklediği ve özellikle basının çok önemsediği -ama, bana göre ikinci planda olması gereken- soruşturma komisyonları ve araştırma komisyonları kurulmasının ötesinde, bu raporun en önemli bölümü, değerli arkadaşlar, ilk 149 sayfasında yazılı olan bölümdür ve 138 inci sayfasından başlamak üzere, yasama, yürütme ve yargı alanında yolsuzlukla mücadele için yapmamız gereken yapısal değişikliklerin neler olduğuna dair önerilerdir. Yasama alanında 13, yürütme alanında 35, yargı alanında 7 önerimiz vardır.

Değerli arkadaşlar, bu öneriler, sadece milletvekillerinin bilgi dağarcığından çıkan öneriler değil; demin size söylediğim, 60 uzmanımızın bilgi dağarcığından, Türkiye'nin koşullarından ve Türkiye'nin sınırlarını da aşarak, dünyada yolsuzlukla ilgili yapılan tüm mücadeleler konusundaki tecrübelerin incelenmesi ve bunların bir süzgeçten geçirilerek, Türkiye modeli olarak ortaya konulan önerilerdir. Bu nedenle, hem halkımızın hem milletvekillerimizin hem de bürokratlarımızın ve özellikle yürütmenin aslî sahibi olan hükümet ve yasamada birinci parti, İktidar Partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisinin, mutlaka bağımsız olduğuna gönülden inandığımız, ama, sonuç olarak, bu devlet yapısı içerisinde veya devlet yönetiminin bir parçası olan yargı alanındaki bu önerilerini, yine sizlerin gerçekleştirmesi gerekiyor.

Bu çalışmaları beraber yürütmemiz gerekir derken, bu önerilerin gerçekleştirilmesi için gerekli atılımları yapmamız gerekir derken, sözümün başında, bu önerilerle ilgili, raporumuzun "Öneriler" kısmının 1 inci maddesinin, yasama dokunulmazlığı konusunda bizim bir karar almamız gerektiğiyle ilgili olduğunu söylemek istiyorum; ilk önerimiz bu, arkadaşlar.

Yasama dokunulmazlığını siyasî tartışma malzemesi yapmak doğru değil; ama, yolsuzlukla mücadelede vatandaşların güvenini sağlamanın, inancını sağlamanın yolu buradan geçiyor. Bunun peşinden, başbakan ve bakanlarla ilgili, yargılamanın önünü tıkayan Anayasanın 100 üncü maddesi konusunda da değişiklikler yapıp, yargılamanın önünü açmamız gerekiyor. Bu, bizim önerilerimizde var.

Bunun yanında, yine, Anayasanın 129 uncu maddesinin son fıkrasındaki, memurlarla ilgili yargılama konusundaki engellerin ortadan kaldırılması var.

Değerli arkadaşlar, yolsuzlukla mücadelede, önce özverili, ondan sonra da özgüvenli olmamız lazım, kendimize güvenmemiz lazım; korkularımızla veya korumacılıkla, yolsuzlukla mücadele yapılmaz arkadaşlar. Mücadelenin başarıya ulaşmasında herkesin ortak katkısının sağlanması gerekirken, son günlerde, şu anda komisyonlarımızda incelenen, kamudaki yeni yapılanmalarla ilgili, malî yapılanmalarla ilgili birtakım öneriler, tasarılar var.

Bu bağlamda, özellikle teftiş kurullarıyla ilgili görüşümü söylemek istiyorum. Biz, Meclis araştırması komisyonu olarak, en çok bilgiyi ve en çok faydayı teftiş kurulları raporlarından ve müfettiş, uzman arkadaşlarımızdan aldık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çorbacıoğlu.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Bunlar, konusunda uzman ve özlük hakları açısından diğer memurlardan daha bağımsız kuruluşlar ve kişilerdir; ama, görüyorum ki, teftiş kurulları konusunda, kamudaki yapılandırmada çok farklı açılımlar öne sürülmeye çalışılıyor. İç denetim mekanizması altında, bence, yolsuzlukla mücadelede en önemli etken olan teftiş kurulları ikinci plana itilmeye çalışılıyor. Ben, özellikle, bu yanlışı yapmaya çalışan veya böyle düşünen İktidar Partisine bu konuda bir uyarıda bulunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, sürem doldu; ancak, ben, çok önemli saydığım bir konuyu, biraz eleştirel yönde dile getirmeye çalışacağım. Özellikle bilmemiz gerekir; demokrasinin temelinde dil, din, siyaset, ırk, etnik yapı, her tür ayırımın, her tür farklılığın bir arada yaşadığını ve demokrasinin bunları bir arada yaşatan bir sanat olduğunu kabul etmemiz gerekir.

Bu raporda -raporu okursanız, son kısmında- İstanbul Milletvekilimiz Sayın Nimet Çubukçu'nun, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilinin, dört konuda muhalefet şerhini, karşı oy yazısını görürsünüz. Yerel yönetimler konusunda da Cumhuriyet Halk Partisinin karşı görüşünü görürsünüz. Daha sonra bunu arkadaşlarım söyleyecekler. Özelleştirme konusunda ve POAŞ'ın özelleştirilmesi konusunda da bizim karşı görüşümüz var idi; ancak, demin dediğim gibi, çok uyumlu çalışan bu komisyonda, gerçekten çok uyumlu çalışan bu komisyonda, biz, yerel yönetimlerle ilgili tartışmamızı yaptık, ancak, özelleştirmeyle ilgili tartışmayı yapmak istemedik; çünkü, bu dört beş aylık dönem içerisinde o kadar yakın ilişkide bulunduk ki, duygusal olarak birbirimizi kırmak istemediğimizden, bu raporu, komisyonda tekrar tartışmadan Kanunlar ve Kararlar Dairesine teslim ettik. Ancak, bize söylenen şu: "Komisyondan geçmediği için bu karşı oy yazınızı rapora koyamadık." Ben, bu karşı oy yazımızın, bu raporun tarihî bir belge olması nedeniyle, bu raporda yer almasını istiyorum. Bu bizim kanaatimiz, bu bizim görüşümüz ve bu rapor, teslim edildiği günden bir gün sonra açıklanmış; ancak, bunu koyamadık. Tabiî, burada bizim de kusurumuz -usul yönünden- olmakla beraber, görüşümüzün bu olduğunu, ben, burada, tutanaklara da geçmesi açısından söylemek istiyorum.

Yalnız, özelleştirmeyle ilgili itirazımızın özellikle... Hatta -ben o toplantıda bulunamamıştım- komisyon toplantısından sonra arkadaşlarıma söyledim, bu dönemi de kapsıyor, özelleştirmeyle ilgili soruşturma talebimiz olursa, bu dönem de bu işin içine girer dedim. Sonuçta, bu dönemle ilgili olmadığı söylendi; fakat, benim elimdeki belgeler, bu dönemin de -ismen söylüyorum; Maliye Bakanımız Sayın Kemal Unakıtan'ın da- bu konuda sorumlu olduğu kanaatinde olduğumu burada söylemek istiyorum.

Bu sorumlulukla ilgili bir yasal düzenleme yapılmış. Eğer, sorumlu olmasaydı; yani, özelleştirmede borç ötelemesi, ertelemesi dediğimiz konuda alınan kararın yasaya uygun olduğu yönünde bir görüş olsaydı, şu kanun çıkmayacaktı arkadaşlar. Bu, 1.8.2003 tarih ve 4971 sayılı bir yasa. Bununla, Özelleştirme Yasasında bir fıkranın (ı) bendinin sonuna şu eklenmiştir: "İdarenin hak, alacak ve borçları hakkında karar vermek." Yani, Özelleştirme Yüksek Kuruluna borç öteleme konusunda yetki veriyoruz. Demek ki, önceden yoktu bu yetki. Demek ki, önceden böyle bir yetki kullanılmış ise, bir hata yapılmış, bir suç işlenmiş; çünkü, soruşturma talebimizde bu var; borç ötelemesi nedeniyle soruşturma istiyoruz. Hatta, basına da yansıdı; eski Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit dahil 9 bakan -sanıyorum- veya 14 bakan... Biz, o konuda, sadece sorumlu bakan ile bu dönemin de sorumlu olduğunu söyledik. Herhalde, bu itirazımız veya düşüncemizin önemi dikkate alınarak -ki, komisyon çalışmalarında bunlar biliniyordu- 1.8.2003 tarihinde bu kanun çıktı. Yani, mart ayında, şubat ayında -bildiğim kadarıyla 2003 Şubatında- bir malî af yasası çıkardık, Sayın Unakıtan'ı kurtardık. Anayasada, ormanla ilgili maddelerde bir değişiklik, anayasa değişikliği önerildi; yine, orada da, Sayın Unakıtan'ın 50 dönümlük arazisi kurtarılacak. Bakalım...

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Onun için yapılmadı...

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Yok, onun için yapıldığını söylemiyorum; ben tesadüfleri söylüyorum.

Şimdi de, 1.8.2003 tarihli kanunla, Sayın Unakıtan'ı, önerisi doğrultusunda -özelleştirmeden sorumlu olduğu Bakan sıfatıyla aldığı bir karar; komisyon "suç" demiş buna- yine kurtarıyoruz. Yani, ben, burada, sizin de hoşgörünüze sığınarak bir espri yapmak istiyorum. AKP, yani Adalet ve Kalkınma Partisini, bence, UKP, yani "Unakıtan'ı Kurtarma Partisi" yapmak lazım. Üç konuda, Sayın Unakıtan hakkında böyle kararlar alınabiliyor.

Değerli arkadaşlar, ben sözlerimi daha fazla uzatmak istemiyorum. Hoşgörünüze sığınarak, süremi 5-6 dakika kadar aştım.

Değerli arkadaşlar, yolsuzlukla mücadele, bence bugün başlıyor. Eğer inanırsanız, güvenirseniz ve herkesin katkısını da sağlama olanağı tanırsanız, yolsuzlukla mücadelede bu Meclis tarihî bir görev yapabilmiş olacaktır. Bu konuda, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, İktidar Partisiyle beraber, doğru noktada, doğru olaylarla ilgili her türlü katkıyı yapmaya hazırız.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çorbacıoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, ikinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Elekdağ, konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu Raporu hakkında, bu kürsüden, benden önce, çok değerli bir arkadaşım, CHP Grubu adına, ayrıntılı, gerçekçi değerlendirmeler yaptı. Son derece isabetli olan bu görüşlerine katılmamak mümkün değil. Ben de, bu bağlamda bazı görüşleri dile getireceğim.

Değerli arkadaşlarım, belirtmek istediğim birinci nokta, bu raporun, kapsam, içerik ve nitelik açılarından, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde bir ilki oluşturduğudur. Raporun, kuşkusuz, eleştirilecek yönleri olabilir; ancak, rapor, yine de, Türk siyaset hayatında bir kara leke olarak duran ve toplumsal bilinçte derin yaralar açmış olmakla birlikte hasıraltı edilmiş olan olayların üzerine azim ve cesaretle gitmiş ve bunlara yargı yolunu açmıştır. Bu yolda adımların atılabilmesi, çok özenli, çok özverili ve son derece yoğun bir mesai gerektirmiştir.

Komisyon, yaptığı incelemeler sonucunda, bazı eski başbakan ve bakanlar hakkında Meclis soruşturması açılmasını önermiştir. Böyle bir hesap sorma döneminin başlaması, her bakımdan hayırlı ve isabetli olduğu kadar, milletimizin istek ve özlemlerini de tatmin edici niteliktedir. Zira, milletimiz, bu kürsüden defaten söylendiği gibi, bir kimsenin yaptığının yanına kâr kalmasına isyan ediyor, adaletin yerine getirilmesini muhakkak istiyor.

Değerli arkadaşlarım, raporun işlevsel bölümlerinin zaman içerisinde güncelliklerini yitirmeleri doğaldır; ancak, raporun "Yolsuzlukların Nedenleri, Etkileri ve Yolsuzlukla Mücadelede İzlenecek Yöntemler" bölümü güncelliğini yitirmeyecek bir nitelik arz ediyor. Zira, bu bölüm, yolsuzluk konusunda çalışma yapacak araştırmacılar için gayet değerli bir akademik kaynak oluşturduğu gibi, Türkiye'yi yöneten ve yönetecek iktidarlar için de ilham alınacak yöntem ve yaklaşımlar içeriyor. Tüm bu nedenlerle, ben, Komisyon Başkanı Sayın Azmi Ateş ile komisyon üyelerine tebriklerimi sunmayı bir borç biliyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, artık, yolsuzluğun, bir ülkenin ekonomik, siyasî ve sosyal yapısı ile ahlakî temellerini tahrip ettiği ve sürdürülebilir adil bir kalkınmanın önündeki en büyük engeli oluşturduğu evrensel bir gerçek olarak kabul ediliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu nedenle, Avrupa Birliği de, aday ülkelerin, tam üyelik müzakerelerine oturabilmeleri için, Avrupa Konseyinin Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesini onaylamalarını şart koşmaktadır. Anılan sözleşme, bilindiği üzere, yolsuzluk suçları nedeniyle milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılmasını ve milletvekillerinin de, diğer vatandaşlar gibi, işledikleri suçlar dolayısıyla yargı önüne çıkmalarını ve cezaî müeyyideye tabi tutulmalarını öngörüyor.

Avrupa Konseyinin bu sözleşmeye ilişkin hazırlık çalışmalarının zabıtlarına bakıldığı zaman şu gerekçenin öne çıktığını görüyoruz değerli arkadaşlarım: Bir ülkede yolsuzluk, siyasetin desteğinden ve hoşgörüsünden yararlanmadan toplumsal bir sorun haline dönüşemez. Bu bakımdan, Avrupa Konseyi açısından yolsuzlukla mücadelede siyasetin temizlenmesi öncelikli bir hedef olmuştur. Bu amaçla da, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması ve özellikle yolsuzluk suçlarında, milletvekillerinin dokunulmazlıktan koruyucu bir zırh olarak yararlanmalarının önlenmesi kritik bir önem taşımaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğinin 2003 yılı ilerleme raporunda, Türkiye'de yolsuzluğun hâlâ ciddî bir sorun olarak devam ettiği ve yolsuzluğa en fazla eğilimli sektörler olarak medya, idarî teşkilat, bayındırlık ve sağlık sektörlerinin gösterildiği anlaşılıyor; ancak, yolsuzluğa eğilimli sektörler arasında enerji sektörünün sayılmaması hayret verici. Zira, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler, kısa süre önce yaptığı bir açıklamada, enerji sektöründeki yolsuzluğun belirlenebildiği kadarıyla 25 000 000 000 ilâ 40 000 000 000 dolar olduğunu söylemişti. Sayın Bakan daha sonra yaptığı bir açıklamada, bu rakamın buzdağının sadece ucunu temsil ettiğini, gerçek soygunun bunun 6 misli olduğunu gösteren emareler bulunduğunu da söyledi.

Değerli arkadaşlarım, bunlar, dudak uçuklatan rakamlar. Asgarî rakamlarla bir hesap yapsak, 25 000 000 000'ın 6 misli, 150 000 000 000 dolarlık bir soygun eder. Yani, enerjideki soygun, banka hortumlamalarının en azından 4 misli daha büyük.

Değerli arkadaşlarım, ben, Sayın Güler'in değerlendirmelerinde hiç abartma olmadığı kanısındayım; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yolsuzlukları araştırma raporuyla birlikte şu iki rapor da incelendiği takdirde, enerji sektöründeki soygunun, yolsuzluğun gerçek rakamları, gerçek boyutları ortaya çıkar. Bu iki rapor şunlardır değerli arkadaşlarım: Birincisi, Devlet Denetleme Kurulunun Temmuz 2003 tarihinde Başbakanlığa sunmuş olduğu, yap-işlet-devret ve yap-işlet yöntemi uygulamalarını araştırma raporu; ikincisi de, Hazine Müsteşarlığının 28 Nisan 2003 tarihli "Enerji Fiyatlarının Dünya Seviyesine İndirilmesi ve Kamu Yükümlülüklerinin Asgarî Düzeye Düşürülmesi İçin Temel Strateji" başlıklı rapor.

Değerli arkadaşlarım, ben, özellikle, Devlet Denetleme Kurulu raporunun kamuoyuna açıklanması gerektiği kanısındayım; çünkü, bu raporda, Mavi Akım Anlaşmasının imzalanmasıyla enerji sektöründe başlatılan keşmekeş ve sorumsuzluk sürecinin, enerji üretim sektörünü nasıl çarpık, perişan ve verimsiz bir yapıya dönüştürdüğü tam bir açıklıkla ortaya konulmaktadır. Rapor, bu dönemde, Enerji Bakanlığının, enerji alanına yatırım yapan şirketlere muazzam haksız kazançlar sağlayan, kamu yararını bilinçli şekilde gözetmeyen, usulsüzlük ve yolsuzluğa göz yuman ve ortak olan bir tutum içinde olduğunu, plan ve programa dayanmayan, keyfî, sorumsuz ve -raporda yer alan ifadeyle- her zaman idarenin zararına şirketlerin yararına kararlar aldığını belirtmektedir.

Raporun "Genel Değerlendirme ve Öneriler" bölümünde, bu ülkenin her insanına "bunlar Türkiye'de olmaz, olamaz" dedirtecek ve isyan ettirecek, ibret ve akla durgunluk verici nitelikte bulgu ve sonuçlar yer almaktadır. Bunların bir kısmını dahi sizlerle paylaşmam, sizlere, yolsuzluk ve soygunun boyutlarını değerlendirme imkânını verecektir. Zamanımız çok dar olduğundan, sadece bir iki noktayı sizlere okumakla yetineceğim.

Devlet Denetleme Kurulu raporundan: "Yapılabilirlik raporları hazırlanırken, gerçek bir finansman planı hazırlanmamış, finans kuruluşlarının niyet mektuplarıyla yetinilmiştir. Teklif edilen kredi faiz oranları ve masrafların gerçekliği tartışmalıdır. Hazine kayıtlarına göre, bazı projelerde gerçekleşen faiz oranları, yapılabilirlik raporlarında belirtilenden daha düşüktür."

Yine aynı rapordan: "Enerji birim fiyatının ana öğelerinden birini oluşturan yatırım tutarları konusunda, hemen bütün uygulamalarda şirketlerin bildirimlerine itibar edilmiş, bunların doğruluğu kesinlikle araştırılmamıştır. Bakanlık, kendi yaptığı çalışmalardaki birim yatırım maliyeti ile şirketlerin sunduğu maliyeti karşılaştırıp, aradaki farkı bile belirlememiştir. Bazı projelerde yatırım tutarları şirketler tarafından hiç bildirilmemiş; buna rağmen, nasıl saptandığı belirsiz enerji fiyat teklifleri Bakanlıkça kabul edilerek, sözleşmeler imzalanmıştır. Gerçek miktarının üzerinde bildirilen yatırım tutarları, elektrik tarifelerinin yüksek olmasının en önemli nedenini oluşturmaktadır."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Sayın Başkan, hoşgörünüze sığınarak bir iki dakika vermenizi istirham edeceğim.

BAŞKAN - Hay hay, buyurun.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

"Hemen bütün projelerde, yatırım tutarı şirketler tarafından gerçeğin çok üzerinde bildirildiği, incelemeler tarafından ortaya konmuştur.

Bildirilen yatırım tutarları içinde, maliyete eklenmemesi gereken öğeler sıkça yer almıştır. Teşvik uygulamalarından ve yatırım indirimlerinden yararlandığı için vergi ödemesi söz konusu olmayan şirketlerin maliyet hesaplarında vergi kalemlerinin yer aldığı; 'etüt-proje harcamaları', 'diğer harcamalar' gibi başlıklar altında ilgisiz harcamaların konulduğu; grup şirketlerine, nedeni bilinmeyen büyük tutarlı kaynaklar aktarıldığı görülmüştür. 552 000 000 dolar yatırım tutarlı bir projede 160 000 000 dolar etüt-proje harcaması bildirilmiştir. Pek çok projede, özkaynak, bildirilenden daha düşük oranda gerçekleştirilmiştir.

Uluslararası kabul görmüş ölçütlere göre, benzer projelerde özkaynak kârlılığı yüzde 13-16 arasında değişmekteyken, incelenen projelerde özkaynak kârlılığının genellikle çok yüksek gerçekleştiği gözlenmiştir."

Değerli arkadaşlarım, iyi dinleyin; rapordan aynen okuyorum: "Genel kabul görmüş öngörülere göre, yirmi yıllık bir sözleşmede, iç kârlılığın, özkaynak geri dönüşünü altı yedi yıl içinde sağlayacak oranda olması gerekirken, incelenen projelerde, yatırımcıların, daha işletmenin ilk yıllarında özkaynağı geri aldıkları görülmüştür." Yani, yatırımı, bir senede, iki senede amorti ediyorlar.

"Sözleşmeler, sonradan, defalarca değişikliklere uğramıştır. Doğrudan enerji birim fiyatını artırıcı etki yapan bu değişikliklerle, projelerin toplam yatırım tutarları artırılmış, elektrik satış tarifeleri yükseltilmiş, işletme süreleri uzatılmış, devreye alma sayısında, erken üretim ve fazla üretim kurallarında, her zaman, idarenin zararına, şirketlerin yararına düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Üretim maliyetini azaltıcı etkisi olan düzenlemeler, hatta vergi yükündeki azalmalar, fiyatlara yansıtılmamıştır." Bunlar yorum değil değerli arkadaşlarım, Devlet Denetleme Kurulunun raporundan ve bu şekilde gidiyor.

Sonuç şudur değerli arkadaşlarım: Dönemin Enerji Bakanlığı, bilinçli şekilde, kamu yararını gözetmeyen, buna mukabil yatırımcı şirketlerin yararını kollayan kararlarla, Türkiye'ye, ülke ekonomisini tehdit eden boyutlara varan zararlar vermiş, enerji sektörünü, gayet verimsiz, ucube bir yapıya dönüştürerek, ülkemizin sanayileşme ve ihracatını artırma atılımını köstekleyen bir durum yaratmıştır.

Değerli arkadaşlarım, hikmeti devlet gerektiriyor diye veya piyasaları heyecanlandırmamak için Devlet Denetleme Kurulu  raporunun kamuoyuna açıklanmaması, beklenenden farklı sonuçlar verir. Devlet bankalarının görev zararlarının halktan gizlenmesi olayının sonuçlarını hatırlayınız lütfen. Gizleme yöntemi sorunu çözmedi, bilakis büyüttü; devlete verilen zarar yaklaşık 20 milyar doları buldu. Başlangıçta açıklansaydı görev zararları, 1-2 milyar dolarlık bir zararla bu sorun çözümlenebilirdi. Bu nedenle, Devlet Denetleme Kurulu raporunun gizli tutulması, enerji sektöründeki yaranın sadece kangren olmasına yol açar.

Halkımızın günlük yaşamı için olduğu kadar, sanayileşme hamlemiz için de kritik önemde olan enerji sektörüyle ilgili olarak radikal kararların alınmasına ihtiyaç var. Bu tür kararları, sorunu tüm boyutlarıyla halkla paylaşmadan almak mümkün olmazdı değerli arkadaşlarım.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci.

Buyurun Sayın Ketenci. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 25 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli komisyon üyeleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, çok önemli bir konuya değinmek istiyorum. Bu Komisyon beş ay gibi bir sürede çalıştı ve Komisyonun raporunu verdiği tarihten bu yana üç ay geçti; yani, sekiz aydır Türkiye'nin gündeminde yolsuzluklar sorunu var. Meclisteki manzaraya bakıyorum; yani, sekiz aydır Türkiye'nin gündeminde olan bu konuya ilgi böylesine az. Gerçekten hazin, gerçekten düşündürücü! Yani, biz, bu Meclis, yolsuzluklar konusunda kararlı bir irade gösterecek; ama, herhalde, bu az sayıdaki kalabalıklarla değil. (CHP sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Ketenci, arkadaşlarımızın hepsi burada.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, siyaset, sadece söylev değildir, söz değildir. Siyasetin üç tane ayağı vardır; birinci ayağı sözdür, ikinci ayağı gözlemdir, üçüncü ayağı eylemdir. Siyaset sözle başlar, ama, eyleme giden yolda, stratejik kararların alınmasında, siyasal kararların alınmasında, sağlıklı kararların oluşmasında gözlem önemli bir faktördür; ama, eylemsiz siyaset olmaz. Sözle başlayan siyaset eylemle sonuçlanır. Eylem olmadan siyasetin var olduğu söylenmez. İşte, manzara, bizim eylemsizliğimizi gösteriyor, onu söylemek istedim.

Değerli arkadaşlarım, raporun geneli hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşuyorum; yeniden, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ülkemizin son yirmi yılında gündemden hiç düşmeyen, en çok konuşulan konusu, hiç şüphesiz, yolsuzluk kirliliğidir. Söz konusu kirlilik toplumu öylesine derinden etkilemiştir ki, toplumun bütün kesimlerinde ve platformlarında yolsuzluk ile yoksulluk birlikte anılır ve anlatılır olmuştur. Buna rağmen, bugüne değin, bu konu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeterli ölçüde ele alınmamıştır. Değişik zamanlarda, değişik hükümetler dönemlerinde yolsuzluğun siyasal, sosyal ve ekonomik nedenlerini araştırmak üzere Parlamentoda yapılan girişimler, özellikle yolsuzlukla ilgili verilen yazılı ve sözlü sorular, yapılmak istenen Meclis araştırmaları, genel görüşme istemleri ve gensoru talepleri hep sonuçsuz kalmıştır. Bu durum, yalnız cumhuriyet hükümetlerine değil, Türkiye Büyük Millet Meclisine halkın gözünde güven kaybettirmiş, kurum olarak siyaseti aşındırmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihinde belki de ilk kez, kamuoyunun oldukça duyarlı olduğu bir süreçte, halkımızın, onun örgütlü kesiminin, özellikle sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, sendikaların ve onların birlik ve federasyonlarının büyük umutlarla ülkede var olan yolsuzlukların üzerine gitme konusundaki istem ve beklentilerini karşılamak üzere bir çalışma başlatıyordu. İşte bugün tartıştığımız bu rapor, böylesine çok boyutlu bir istem ve beklentiyi karşılamak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinin oybirliğiyle, iradesiyle kurulan Araştırma Komisyonunun yoğun çabaları sonucunda Yüce Meclisin önüne getirilmiştir.

Sayın milletvekilleri, komisyon, araştırmalarına, kişiler merkezli değil, -raporumuzun başında da var- olaylar merkezli bakmış; Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, bakanlıklar, Sayıştay başta olmak üzere, bütün denetim birimlerine, son genel seçimlere katılmış siyasî parti başkanlarına, demokratik kitle örgütlerine, meslek oda ve birliklerine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu konuda geçmişte kurulmuş komisyon başkanlarına ve konuyla ilgilenmiş milletvekillerine 200'e aşkın mektup gönderilerek, son beş yıla ait yolsuzluk olaylarına ilişkin ne tür bilgi ve belge ellerinde varsa, öneri ve düşünceleriyle birlikte Komisyonumuza iletilmesi talep edilmiştir. Bu doğrultuda 700'e yakın yazışma gerçekleştirilmiştir. Onbinlerce sayfa bilgi ve belge komisyona gelmiştir. Bu istemlerin ancak yarısına kadar olanlarına cevap alınabilmiş; ne yazık ki, alınan cevapların arasında, ne İçişleri Bakanlığından ne Adalet Bakanlığından ne de Maliye Bakanlığından, yerel yönetimler konusunda -altını çizerek söylüyorum- herhangi bir bilgi, belge ve dosya komisyonumuza iletilmemiştir.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Bu nasıl bir komisyon böyle?!

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Oysa, bazı yerel yöneticilerimizle ilgili olarak pek çok davanın mahkemelerde görüldüğü, sayısız müfettiş raporlarını içeren dosyaların, valilerin ve İçişleri Bakanlığının sumenleri altında bulunduğu toplumun ortak yargısı olmasına rağmen, gönderilmemiştir.

Komisyon çalışmalarının sürdüğü bir süreçte yaptığımız basın toplantılarında, televizyonlardaki tartışmalarımızda, bu bakanlıklardan belediyelere, özellikle İstanbul ve Ankara Anakent Belediyelerine yolsuzluk, şikâyet, ihbara ve dava dosyasına dönük bilgi ve belgelerin gönderilmemiş olmasının, bunların yolsuzluk kirliliğine bulaşmadığı anlamına gelmeyeceğini ifade ettik. Sayın bakanlar bunun aksini düşünüyor yahut ellerinde ve sumenleri altında bilgi, belge, dosya bulunmadığını anlatmak istiyorlarsa, bu hususu kamuoyuna deklare etmek yahut açıklamak zorundadırlar diye söyledik; çünkü, kamuoyunda, yolsuzlukların mihverinde belediyelerin bulunduğuna dair ortak bir kanı vardır dedik.

Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın bakanları, bütün sözcüleri, ülkede temiz bir sayfa açmaktan hep söz etmektedirler. Eğer, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, temiz topluma giden yolda Türkiye'nin önünü açmak istiyorlarsa, öncelikle ve ivedilikle, yerel yönetimlerde, özellikle İstanbul ve Ankara Anakent Belediyelerinde yolsuzluk olup olmadığını araştırmak üzere bir araştırma komisyonunun kurulması önerisini Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne taşımalıdırlar. İnandırıcı olabilmeleri için, bu irade kararlılığını göstermek zorundadırlar.

Özellikle belediye iştirakleri BİT'ler mutlaka incelenmelidir. Hazine garantili kredilerin nerelere harcandığı, harcamaların yerinde olup olmadığı hususu ile Dünya Bankasından ve Avrupa Birliğinden alınan kredilerin gerçekten yerinde ve amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı, metro inşaatı, otobüs alımları, büyük paraların harcandığı fidan, ağaç ve çiçek alımları mutlaka incelenmeli ve mutlaka araştırılmalıdır.

Karşı oy yazısı nedeniyle, arkadaşlarımız, elbette, bu konuya bir ölçü daha değinmek durumunda olacaklardır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim yollarından biri olan Meclis araştırması, Anayasamızın 98, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddelerinde düzenlenmiş ve belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan inceleme ve araştırma olduğu ifade edilmiştir. Özünde, temel amaç, elde edilen bilgilerin denetim için kullanılmasıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin geçmiş yıllardaki uygulamalarında görüyoruz ki, bilgi edinmek amacıyla bu yolda araştırma ve incelemelerin yapılması, daha çok muhalefet partilerinin başvurduğu bir yol ve yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır; çünkü, muhalefet partileri, iktidardaki parti ve partiler kadar, bilginin kaynağına ulaşma, istenilen bilgi ve belgeyi kamu kurum ve kuruluşlarından, devlet dairelerinden alma şansına sahip değildir. Bu bağlamda, iktidar partileri, hangi konuda olursa olsun, ülkenin neresinde, hangi coğrafyasında, hangi tarihte, hangi kurumunda bulunursa bulunsun, her zaman bu bilgi ve belgeye ulaşabilir. Ulaşılmak istenilen yolsuzlukla ilgili bilgi, belge, hangi resmî ve özel kurumda, gümrüğünde mi, vergi dairesinde mi, kamu ihalelerinde mi, yerel yönetim birimlerinde mi; özellikle dışarıdan alınan hazine kredilerinde mi bir yolsuzluk var, bunlara ulaşabilir. Dolayısıyla, bu yolsuzlukların ortadan kaldırılması için gerekli tedbirleri alabilir, siyasal, sosyal ve ekonomik nedenleri varsa onları giderebilir; ama, iktidar, bu yolları denemeden, elindeki imkânı kullanmadan, doğrudan doğruya, yolsuzluk konusundaki kamuoyu duyarlılığını da arkasına alarak, konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine taşımak durumunda olmuştur. Hem de nasıl; herhangi bir konuda değil, bir spesifik konuda hiç değil, Türkiye'deki bütün yolsuzlukların araştırılmasını, incelenmesini, edinilen bilgilerle, çekilen fotoğraflarla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne taşımayı yeğlemiştir.

Bu istem, son derece stratejik bir yanlışı da beraberinde taşımıştır; yolsuzluklar konusunda çok geniş bir çerçeve çizilmiştir, çok kapsamlı düşünülmüştür, Türkiye'deki bütün yolsuzlukların araştırılması, incelenmesi istenmiştir. Bu, maddeten mümkün mü? Kadro olarak, zaman olarak, mevzuat olarak mümkün mü? Altyapısı hazır mı? Yasal engellerin, bürokratik engellerin varlığı bilinirken, zaman ve süre konusunda ciddî engellerin varlığı ortadayken, bunlar düşünülmeden, İktidar Partisi, araştırma önergesinin boyutunu ve çerçevesini çok geniş tutmakla, Türkiye Büyük Millet Meclisini, büyük bir yük altına, taahhüt altına sokmuştur.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, komisyon olarak bize "yolsuzlukların kanıtı olan bilgi ve belgeleri araştırın, bulun" diye yetki verilmiştir. Oysa, yolsuzlukların kanıtı olan bilgi ve belgeye ulaşmak o kadar kolay değil; yasal engeller var, bürokratik engeller var. Siz, araştırma komisyonusunuz; ne savcısınız ne de yargıç; bu nedenle, bütün yolsuzluk konularına girmeniz, araştırmanız mümkün değil. Örneğin, kısıtlı zaman süreci içerisinde mafyaya uzanamadık; oysa, yolsuzluklarla ilgili her bilgi ve belgenin uzantısında mafyanın olduğu herkesçe bilinmektedir. Bugüne değin, Türkiye'de, mafya-siyasetçi-sermaye, yani, işadamı-rantçı-hortumcu üçgeni çözülebilmiş, açığa çıkarılmış değildir. Geçmişte kamuoyunda çok tartışılmış bulunan Susurluk'un siyasî ayağı bir türlü açığa çıkarılamamıştır. Birkaç polis memurunun, bir iki polis şefinin yargılanması, mahkûm olması, Susurluk'un açığa çıkarılması için yeterli midir; asla. Kaldı ki, Susurluk için, Türkiye'nin en büyük sivil toplum etkinliği, eylemi sergilendi "sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemi gerçekleştirildi; buna rağmen, mesafe alınamadı. Pek çok bilgi ve belgenin uzantıları çeşitli mahkeme dosyalarında bulunmaktadır. Yeterli ölçüde bu dosyalara ulaşamadık. Bir ay ilavesiyle beş ay gibi bir sürede bunlara ulaşmak mümkün olamazdı.

Medya-siyasetçi ilişkisi ve kamu ihalelerine bakmak, araştırmak gerekmez mi? Türkiye'de pek çok yolsuzluğun arkasında medya-siyasetçi ilişkisinin bulunduğu konusunda yaygın bir kanaatin mevcut olduğu bilinmektedir. (CHP sıralarından alkışlar) Son beş yılda, borsa ve sermaye piyasası yöneticileri, özellikle, aranan ve korunan insanlar oldu. Medya bu insanları hep parlatmış ve öne çıkarmıştır, onlara özel önem vermiştir. Bunu, özellikle, düzenden ve sistemden çıkarı olan rant çevrelerinin istemesi doğaldır. Medya patronu ile siyasetçi ikilemiyle ilgilenenler, bu konuyu irdelemek ve sorgulamak zorundadır.

Sevgili milletvekilleri, şeffaf ve saydam bir demokrasi için, yolsuzluklarla mücadele edebilen bir toplum için, dürüst bir medyaya her zamankinden çok gereksinim olduğunu kim inkâr edebilir! Medyanın, halkımız adına, ulusumuz adına, kamu çıkarlarını öncelikle gözetmek, hatta bekçiliğini yapmak gibi kamusal bir görevi vardır. Oysa, geçtiğimiz süreçlerde, halkımızın 30 milyar dolarını, kendi şirketlerine, özel banka hesaplarına aktararak, ülkemizi cumhuriyet tarihimizin en derin ekonomik kriziyle karşı karşıya bırakan 10 ailenin 7'sinin elinde medya gücü olduğu, bütün ulusça bilinmektedir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu durum, herhalde rastlantı değildir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, en büyük medya patronu Sayın Aydın Doğan, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir basın toplantısında medyadaki kirlilikten söz ederek, bazı medya gruplarının ellerindeki gazete ve televizyonlarını silah gibi kullandıklarını ifade ederek "medyanın yıkanması lazım" demişti. Bu, çok acı bir serzeniş; aynı zamanda, medyanın içine düştüğü çamuru meslektaşları adına anlatan bir itiraf değil de nedir? Ne var ki, komisyon bunlara uzanamadı.

Para hareketleri ve batık bankalar üzerine bir ölçüde gidilebildiğini düşünüyorum. Bu konuda sır kavramı önemli bir engel olsa da, komisyonun çözmeye çalıştığı, açığa çıkarmaya çalıştığı yolsuzluk, aysbergin görünen yüzüdür.

Geçtiğimiz süreçlerde, kamu parası için "verdimse ben verdim" diyebilen çok sorumlu yerdeki devlet büyüğünden bunun hesabını sormak gerekmez mi? İstanbul'daki Gökkafes rezaletini hepiniz bilirsiniz. Ruhsat sorununu çözmek, anakent içindeki bir yerleşim biriminin, bir mahallenin, bir ilçeden alınıp diğer bir ilçenin sınırları içine sokulabilmesi uğruna, bu konuda mahkeme kararlarına rağmen, ilçe sınırlarının nasıl kaydırıldığının hesabını sormak adına gerekli bilgiye, belgeye ulaşmak için araştırma yapmak gerekmez mi?!

Sayın Abdullah Gül, Gökkafes'teki lüks katları satın alan bir kamu kurumundan hesap sorulacağını kamuoyuna taahhüt etmişti. Ne oldu, ne çabuk unutuldu bu taahhüt! Bu kamu kurumu, hangi seçkin bakanımızın seçim bölgesindeki spor kulübüne milyonlarca dolar bağışladı? Yoksa bunun için mi üstüne gidilmiyor?! Pervasızlığın, yasa tanımazlığın, cüretin bu boyutunu incelemeye, araştırmaya konu yapmamayı nasıl içimize sindirebiliriz?!

Hangi birisine el atabiliriz? Süre sınırlı, mevzuat yetersiz, bürokratik engeli ortadan kaldırmak için elinizde yaptırım gücü yok. Savcı değilsiniz, yargıç hiç değilsiniz.

Değerli arkadaşlarım, ülkede hangi taşı kaldırsanız altından yolsuzluk çıkmaktadır. Yolsuzluk, ülkeyi sarmış sarmalamış, toplumun her kesiminde kurumlaşmıştır. Tabir caizse, çivisi çıkmış bir Türkiye'yle karşı karşıyayız.

Bütün samimiyetimle söylüyorum; komisyonda görev aldığımız, sorumluluk taşıdığımız süre içerisinde gördüklerimiz, duyduklarımız, dinlediklerimiz ve okuduklarımızdan sonra, belki istisnalar olabilir, ama, Türkiye'de, doğrudan yahut dolaylı olarak yolsuzluk kirliliğine bulaşmamış kamu ve özel kurumların sayısı, ne yazık ki, yok denecek kadar azdır.

Ülkenin şartları ve koşulları böyle olunca, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından bütün yolsuzlukları araştırmak, incelemek konusunda talepte bulunulması, bu doğrultuda bir araştırma önergesinin Türkiye Büyük Millet Meclisine taşınması, soyut anlamda "yolsuzlukların üzerine gidiyoruz" görüntüsünü vermekten öteye gitmez mi; üzüm yemekten çok bağcıyı dövmeyi yeğleyen bir anlayışı ortaya koymaz mı, Sayın Kapusuz?!

Nitekim, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiğinde yaptığı bir iki haksız ve etik olmayan uygulama, bizi haklı olarak kuşkuya düşürdü, endişeye sevk etti.

Bakınız, AKP'nin değerli milletvekilleri...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - AK Parti... Adalet ve Kalkınma Partisi...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri, sayın milletvekilleri, size sesleniyorum: Sayın Genel Başkan ve Başbakanınızdan bakanlarınıza ve hükümet sözcülerinize kadar, yaptıkları açıklamalarda, kayıtdışı ekonomiyi mutlaka kayıt altına alacağını ifade etmelerine rağmen, gel gör ki, malî milat yasasını, başka bir anlatımla, nereden buldun yasasını yürürlükten kaldırmadınız mı?! Belli bir döneme ait sahte fatura kullananları, hayalî ihracatçıları affettiniz. Bu meyanda, Maliye Bakanı Sayın Unakıtan'ın geçmişte yönetim kurulu üyeliği yaptığı, sahte fatura tanzim edip kullanan, bu kullanımda haksız, hukuka aykırı bir şekilde milyarlarca değerinde katmadeğeri devletten alan şirketi de affettiniz, akladınız. Peki, bunlar nedir; bunlar yolsuzluğun bir başka şekli değil mi?! Nasıl oluyor da böyle bir çifte standart anlayışını siyasî eyleme dönüştürebiliyorsunuz?! Gerçi, takıyye ve çifte standart, siyasî söylevlerinizde geçmişte çok da yer almamış değil. Bu tutum ve davranış...

AHMET IŞIK (Konya) - Alakası yok!..

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Yaşar Hocaya sor...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Peki, ona da sorarız. Takıyyeyi kim yapıyorsa...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Yaşar Hoca, takıyyenin anlamını size bir söylesin...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Takıyyeyi kim yapıyorsa, hep beraber sormalıyız ona. Yaşar Hoca da yapıyorsa, Yaşar Hocaya da soralım.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yapmayanlar, yapanlara sorsunlar!..

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bu tutum ve davranış, korkarım ki, sizde alışkanlık haline gelmesin.

Değerli arkadaşlarım, bilinmelidir ki, en büyük yolsuzluk, yolsuzlukların üzerine yeterli ölçüde gitmemektir yahut gidememektir. Onun için, biz, Cumhuriyet Halk Partili 4 milletvekili olarak, halkımızın bu konudaki özlem ve istemlerini ve de beklentilerini düşünerek, büyük bir sorumluluk duygusu içinde, sorunun bir bölümünü, hiç değilse, önümüze geldiği kadarıyla, biçimiyle çözmeye çalışmanın, bu doğrultuda komisyona yardımcı olmanın doğru bir yol olacağını düşündük ve çabalarımızı bu doğrultuda yoğunlaştırdık. Bu nedenle, bağcıyı dövmek yerine, üzüm yemeye çalıştık. Bugün önünüze gelen bu raporun, bizim, her şeyi ekseriyetin oyuyla çözmeye çalışan, demokrasiyi sadece çoğunluğun iradesinden ibaret gören, ilk uygulamasında da Komisyonda Başkanlık Divanı oluşturulurken, Cumhuriyet Halk Partili 1 temsilcinin Başkanlık Divanında bulunması konusundaki istemimiz karşısında "sorunu, isterseniz, demokrasiye başvurarak çözelim" diyebilen Adalet ve Kalkınma Partili komisyon üyesi arkadaşların tutum ve davranışlarını hoşgörüyle karşılayarak dayanışma ortamı içinde komisyon çalışmalarına yaptığımız büyük katkıların mahsulü olarak huzurunuza geldiğini lütfen kabul ediniz. Bu rapor, böylesine bir çaba ve özverinin ürünüdür.

Değerli milletvekilleri, bugün artık herkes, yazarından çizerine, aydınından bürokratına, sivil toplum örgütlerinden sendikalarına, meslek odalarından işadamına ve siyasetçisine kadar herkes, günümüzde ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemenin, sonunda çökertmenin yolunun, o ülkeleri yoksulluk batağına batırmak olduğunu kabul etmektedir. Yolsuzluğun, çağımızda, ülkelere bir nevi saldırı aracı olarak kullanıldığı kesinlik kazanmıştır. Ülkelere sunulan ekonomik model, önerilen ekonomik tedbirler, sunulan ülkede ekonomiyi çöküntüden kurtarmıyor, istikrarsızlık devam ediyorsa, örneğin enflasyon düşmüyor, faizler istenilen düzeye indirilmiyorsa, bütçe gelirleri faiz giderlerini karşılamıyor, yatırım yapılmıyor, istihdam açığı devam ediyorsa, o ülkenin yolsuzluğun içine sürüklenmesi kaçınılmazdır.

Değerli arkadaşlarım, bana göre yolsuzluk, gelişmiş ülkelerin, gelişmekte yahut geri kalmış ülkeleri yeni çökertme aracı olduğu, bilim çevrelerinde, siyaset çevrelerinde kabul görmektedir. Böylesine bir tanımlama belki biraz abartılıdır; ama, hiç yanlış da değildir. Dünya ölçeğinde yolsuzluğun genel boyutu budur değerli milletvekilleri.

Ülkemize gelince sevgili arkadaşlarım; bana göre Türkiye'nin en ciddî, belki de bir no'lu sorunu, yoksullukla beraber yolsuzluktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ketenci.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Gerçi, Devlet Planlama Teşkilatı tespitlerine göre birinci sorun enflasyon, ikinci sorun işsizlik, üçüncü sorun yolsuzluk olarak belirlenmiş olsa da, hiç şüphesiz, yoksulluk, gerek yolsuzluğun gerekse yüksek enflasyonun kaçınılmaz sonucudur. Bu durum, birbiri içine girmiş bileşik kaplar gibidir, matruşkalar gibidir. Türkiye, dünyada en çok borcu olan ender ülkelerden biridir. Yaklaşık 223 milyar dolar borcu olan bir ülkedir Türkiye’ye alınan bu borç paradan halkın cebine bir kuruş gittiğine inancım yoktur. Piramidin tepesinde 10-15 aile, tabanda 300-500 aile; bölüşüm ve paylaşım bunların arasındadır. Bu bölüşüm ve paylaşım, halkımızın 25 000 000'unun açlık sınırında, 7 000 000 insanın açlık sınırının altında yaşadığı, 6 000 000'un fakir fukara fonuna başvurduğu, ulusal gelirden kişi başına alınan payın 2 300 dolara düştüğü bir süreçte yaşanmaktadır.

Anadoluda halkımız, sanki moğol istilasına uğramış gibi endişe ve korku içinde bu sorunun üstesinden gelinmesini beklemektedir. Onun için, yolsuzluk sorunu bir devlet politikası olarak ele alınmalıdır. Ne yalnız iktidarın ne de yalnız muhalefetin sorunudur; hepimizin, bütün bir ulusun sorunudur. Her şeyin sonu, halkımızın da laik demokratik cumhuriyetimizin de geleceği buna bağlıdır.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Aksini söyleyen mi oldu?

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, ben tekrar ediyorum. Bir şey fark etmiyor ki; çıkın siz de tekrar edin.

Sevgili arkadaşlarım, devletin parası, halkın parası çalınınca yatırım olmaz. Yatırımlar durunca üretim durur, işsizlik artar, giderek sosyal patlama olur, toplumda istikrarsızlık artar, ekonomi çöker.

Bakınız, son yıllarda bütün bütçelerimiz bir ölçüde faiz bütçesi konumundadır. Bir kuruşluk yatırım yapılmamaktadır. Bütçe gelirleri borçlarımızın faizlerini neredeyse karşılamama noktasına gelmiştir. Onun için, toplumumuzun, devletimizin her kesiminde kurumlaşmış bulunan yolsuzluk kirliliğinin üstesinden gelmek için, konu, bir devlet politikası olarak ele alınmalıdır. Aksi takdirde, ne halkımızın dayanma gücü kalmıştır ne devletimizin direnme gücü kalmıştır. Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına göre, işsizlik neredeyse yüzde 11'in üzerindedir. Ankara Ticaret Odasının verilerine göre, 1 Ocak-31 Mayıs 2003 tarihleri arasında kapanan işyeri sayısı 13 000'dir. Halkımızın parası çalınıp devletin içi boşaltılınca, hortumlanınca, olacağı budur.

Sayın milletvekilleri, bugün, burada önümüze getirilen 1 114 sayfadan ibaret rapor, son beş yılda, ülkemizde şu veya bu şekilde ortaya çıkmış ve hakkında soruşturma açılmış yahut soruşturma açılmamış olmakla birlikte kamuoyuna yansımış, basında yahut medyada tartışılmış, kısaca ve özetle, bilinen yolsuzlukları içermektedir. Söz konusu rapor, yolsuzluklarla ilgili olarak komisyonumuza gelen bilgi ve belgelerin incelenmesinden yahut denetim elemanları aracılığıyla yerinde yaptığımız inceleme ve araştırma sonucunda ulaştığımız bilgi ve belgelerin harmanlanmasından sonra üretilen bir rapordur. Kısaca, rapor, bilinen yolsuzluklarla ilgili araştırmanın ve incelemenin mahsulüdür. Oysa, Türkiye'de var olan yolsuzluklar, henüz bilinmeyen yolsuzluklardır. Altını çizerek söylüyorum; bilinmeyen yolsuzluklar, aysbergin su altında kalan büyük kısmıdır. Bilinmeyen, ortaya çıkmamış ve üzeri örtülü yahut üzeri küllenmiş yolsuzluklar ne olacaktır?

Bir örnek olsun diye söylüyorum sevgili milletvekilleri; 26.10.2003 tarihli gazetelerde yer alan bir haberde, toplam maliyeti 1 600 000 000 dolar olan 4 doğalgaz santralının beş yıl içinde devlete kestikleri elektrik faturasının bedelinin 6 500 000 000 dolar olduğu, BOTAŞ'a ödedikleri doğalgaz bedelinin ise 2 400 000 000 dolar bulunduğu, sonuçta, beş yıl içinde, 4 100 000 000 dolar kâr ettikleri yazılmaktadır. Dünyanın tüm yatırımcılarının ağzını sulandırmaya yetecek olan bu yatırım sözleşmelerini imzalayan bürokratlardan, onların arkasındaki siyaset adamlarından hesap sorulmayacak mı?

İlk bakışta, bu 4 santralın sahipleri için, vurguncu, rantçı, hortumcu, soyguncu denebilir mi; hayır, asla! Çünkü, her şey yasal, her şey kılıfına uydurulmuş, hepsinin üstüne hukuka uygun bir çuval giydirilmiştir; ama, ne ben ne siz, 4 100 000 000 doları Türk parasına çevirirken, rakamları yazarken, mutlaka şaşırır, belki de bazı sıfırları unuturuz.  Onun için, Türkiye'de yolsuzlukların üstüne gitmenin, yolsuzlukları önlemenin, ancak belirlenecek bir devlet politikasıyla mümkün olabileceği, bununla da yeterli olmayacağı, bu konuda mutlaka halkın desteğinin alınmasının kaçınılmaz olduğu bilinmelidir.

Sayın milletvekilleri, ister bilinen olsun ister bilinmeyen, yolsuzlukların üzerine gidebilmenin bir tek yolu vardır, o da, kararlı bir siyasî iradedir. İktidar, şartları ve koşulları ne olursa olsun, yolsuzlukların köküne inmek istiyorsa, bu kararlılığı göstermek zorundadır.

Adalet ve Kalkınma Partisinin sevgili milletvekillerine sesleniyorum: Bu iradenin sizde var olduğunu söylüyorsunuz. İşte, tam zamanı; gösterin kendinizi; işte at işte meydan; nerede dokunulmazlıklar; getirin de görelim sizi; Halep orada ise, arşın burada; getirin dokunulmazlıkları da bilmediğiniz yolsuzluklar açığa çıksın...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ne yolsuzluk varsa söyle.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Yargı yolu açılsın; yolsuzlukların gölgesinin düşmediği bir iktidara yakışan ancak bu olabilir.

Kaldı ki, bu konuda halka taahhüdünüz var, Parlamentoya taahhüdünüz var, muhalefet partisi olarak bize taahhüdünüz var.

Sadece Sayın Başbakan değil, AK Partinin bütün bakan ve sözcülerinin bütün söylemlerinde yolsuzluklar konusu çok önemli bir  yer tutmaktadır.

Sayın Başbakan, İstanbul İl Kongresindeki konuşmasında "yolsuzlukların damarlarına girdik" demiştir. Hani nerede ?!. Aradan bunca zaman geçti, yoksa, yolsuzluklar adres değiştirdi de mi bulamıyorsunuz onları! (CHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Ahmet Bey, rapor burada; biraz insaflı olun.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Tamam, o konuda beraberiz, hiç tereddüt yok.

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Ahmet Bey, fazla siyaset yapmayın.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bakın, Meclis Başkanımız da "o kadar siyaset olacak" diyor. Öyle şey yok arkadaşlar, siyaset yapıyoruz burada.

Sayın Başkanım, bu süreleri sayıyorsunuz değil mi efendim.

Seksen yıllık cumhuriyetimizin tarihinde, hangi cumhuriyet hükümetinin bakanları sizin bakanlarınız kadar -haklı-haksız, doğru-yanlış, iddia etmiyorum- aleyhlerine açılmış davaya muhataptır? Altıyüz yıllık imparatorluk vezirlerinde bile görülmedi böylesine bir durum sevgili arkadaşlarım! (CHP sıralarından alkışlar) Onun için, yolsuzlukları araştırıyorum, yolsuzlukların üzerine gidiyorum diyebilen hükümet, önce çuvaldızı kendisine batırmalıdır. Bakanlar, teker teker dokunulmazlıklarının kaldırılmasını, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna bırakmadan, bizzat kendileri, Türkiye Büyük Millet Meclisinden istemelidir;  istemelidir ki, yargı yolu açılsın; doğru olan budur, siyasî etik bunu gerektirir; kamuoyu bunu bekliyor, halkımız bunu bekliyor.

Kocaeli Milletvekili Sayın Sefa Sirmen, kendi dokunulmazlığının kaldırılmasını istemedi mi? (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - O bir CHP'li.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Sayın Sirmen'i kendinize örnek almalısınız.

Bakınız sayın milletvekilleri, başta İstanbul Milletvekili Hacaloğlu olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partili 160 milletvekilinin altına imza koyduğu Siyasî Etik Yasa Teklifi Anayasa Komisyonunda bekliyor. Milletvekilleri için, etik değerler, uyması gerekli olan kurallar yazılı hale getiriliyor. Gerek Amerika Birleşik Devletlerinde gerekse Avrupa Birliğinin pek çok ülkesinde buna benzer yasalar vardır. Bu yasayla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde etik bir kurulun kurulması istenmektedir. Bu kurul, milletvekillerini izleyecek, tavır ve davranışlarında yasaya aykırılık saptarsa, Türkiye Büyük Millet Meclisini harekete geçmesi için uyaracak, bu konuda karar almaya zorlayacak; bu yasa ve bununla oluşacak etik kurul, hukukdışı, ahlaka aykırı, etik kurallara ters bir durumun daha ortaya çıkmasının önüne geçerek, önlemeye çalışacak. Bakınız, bu, dokunulmazlıkların kaldırılmasından bile daha önemlidir; çünkü, dokunulmazlığın kaldırılması, suçun işlenmesinden sonra devreye girmektedir. Oysa, burada, suç işlenmesin, yasaya aykırı bir durum ortaya çıkmasın diye, önceden tedbir alınmaktadır. Şimdi, bu yasa, getirilmeli, öncelikle görüşülüp çıkarılmalı, bir an önce yaşama geçirilmelidir. Neden bekliyor, niçin önlüyorsunuz; Cumhuriyet Halk Partililer verdiği için sevgili arkadaşlar.

Sayın milletvekilleri, raporun "Sonuç ve Öneriler" başlığı altında bulunan Yedinci Bölümünde, 135 inci sayfa ile 148 inci sayfa arasındaki kısmında, genel olarak, ülkemizde yolsuzlukları önlemenin yolları ve yöntemlerinin neler olduğu anlatılmakta; gerek yasama gerek yürütme ve gerekse de yargı alanında hangi anayasal ve yasal değişikliklerin yapılması gerektiği, yolsuzlukla mücadele için ne gibi bağımsız ve özerk yapıların oluşturulmasının kaçınılmaz bulunduğu, nihayet, yargı hizmetlerinde hangi reformların var olması gerektiği vurgulanmaktadır. Biz, bu önerilerin tümüne katılmakla birlikte, onları tekrar etmekle birlikte, sözlerimin bu aşamasında, öneriler içinde bazılarını önemseyerek, daha çok önemseyerek ve vurgulayarak sözlerimi sürdürmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin, her alanda reforma ve yeniden yapılanma arayışlarına ihtiyacı olduğu açıkça ortadadır. Seksen yıllık cumhuriyetimizin bazı kurumlarının eskidiği; yasaların ise yeni ve çağdaş gelişmeleri karşılayamadığı, değişen ve gelişen dünyaya ayak uyduramadığı bilinmektedir. Bunun için, Türkiye'nin -her alanda olduğu gibi- hukuk alanında yeni bir reforma ihtiyacı olduğu bilinmektedir. Devletimizin bir hukuk devleti olduğu, hukukun üstünlüğünün her alanda geçerli bulunduğu bilinci yaygınlaştırılmalı, her ihtilafın hukuk içinde, adil bir şekilde çözüleceği bilinci bütün vatandaşlarımıza kazandırılmalıdır.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Ketenci...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bitiriyorum... Bitiriyorum... Sayın Meclis Başkanımızın, bize, bu konuda özel hoşgörüsü var; diyor ki, bu konu Türkiye'nin en önemli konusudur, burada süre yok.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sabaha kadar dinleriz, rahat konuş; sahura kadar yolu var...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Tamam... Tamam o zaman...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - 36 dakika oldu, 40 dakika da olsa dinleyeceğiz.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Olmadı daha, ben saate bakıyorum, daha olmadı.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Şimdi 37 dakika oldu.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Peki, bazılarını atlayayım.

Şimdi, Türk Ceza Kanunundaki...

BAŞKAN - Sayın Ketenci, sözlerinizi toparlar mısınız.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Şimdi olmadı Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, konuşmamın bu aşamasında çok önemli şeyler söyleyeceğim. Lütfen, müsaade edin, bu hepimizin sorunudur. Konuşmacı arkadaşlarımızı dinledim, bu, devlet sırrı, ticarî sır konusuna çok değinilmedi, bankalar meselesine değinilmedi. Yaşadığımız kriz sürecini anlatacağım, lütfen dinleyin.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Komisyon Başkanı da konuşacak.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla)-  Peki...

Yeniyetme heveslilerin, kısa yoldan -bakın, bazı bölümlerini atladım- köşe dönme heveslilerinin banka edinme sevdası, ülkemizin başına büyük belalar açmış, her alanda, faturası ağır olmuştur. Aslında, yaşanan bankacılık sistemi bir büyük yanlışı da beraberinde taşımıştır. Cebinden bir kuruş çıkmadan, devlet bankalarından krediler alıp, o yolda banka sahibi olmak yanlış  değil de nedir?! Parası olmadan önce bankayı satın alıp, sonra piyasadan ve kandırılmış halktan para toplamak yolu, yöntemi, bize özgü, Türkiye'ye özgü değil midir?! Devletin yapamadığını yapabilen, Hazinenin bile sağlayamadığı avantajlı koşullarla devletten kredi alıp, batan şirketlerini kurtarmış, bankasını hortumlayıp bitirdikten sonra devletin kucağına bırakan haramzade bankacılar dünyanın neresinde vardır?! Banka soymanın en kolay yolu bir bankaya sahip olmak, bizim bankacılık sistemimizin icadı değil de nedir? Daha dün, bankalar krizinin, ülkemize, sadece maddî faturasının 47 200 000 000 dolar olduğunu BDDK'nın Sayın Başkanının ağzından bütün Türkiye öğrendi. Bu paradan bugüne değin tahsil edilebilen, 1 300 000 000 doları batık bankacılardan olmak üzere, toplam 1 800 000 000 dolardır. Sadece İcra ve İflas Yasası ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Yasayla bunları tahsil edebilmek mümkün değildir; çünkü, bizim mahkemelerimizde alınan ihtiyatî tedbir ve ihtiyatî haciz kararlarının, yurt dışında, başka ülkelerde uygulanması mümkün değildir. Bu konuda hızlı, çabuk ve etkin tahsil yollarını oluşturabilmek için yeni yasal düzenlemelere şiddetle ihtiyaç bulunduğunu, yurtdışına kaçırılan paraların tekrar ülkeye kazandırılması için her türlü hukukî ve idarî tedbirler alınmalı, bu konuda uluslararası sözleşmeler imzalanmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda Adalet Bakanının çabalarını da inkâr etmek mümkün değildir, gayretlerini inkâr etmek mümkün değildir. O konudaki samimî davranışlarını yürekten alkışlıyorum. Dışarıya kaçırılan bu paraları geri getirmek mümkün müdür; bugüne dek dünyada örneği yok denecek kadar azdır; ama umut hep tazedir sevgili dostlarım.

Sevgili milletvekilleri, nitekim, uluslararası arenada, Filipinler'de, Pakistan'da benzer sorunlar yaşanmış; bankalardan milyarlarca dolar hortumlanarak yurtdışına kaçırılmış, uluslararası icra kanalları kullanılarak paraların peşine düşülmüştür; ama, ne var ki, ülkemiz, bu konuda, maalesef, kaçırılmış paralar karşısında, Pakistan ve Filipinler'in de gerisine düşmüştür.

Türkiye savcılıkları, bu suçlara bakabilecek ihtisas mahkemelerinin coğrafyamızın her yerinde kurulmasını öneriyoruz. Bu konuları da atlıyorum sevgili arkadaşlarım.

İşini bilen memur ve bürokrat devlet kademelerinden ayıklanmalıdır. Üst düzeydeki bir bürokratın doğrudan yargılanabilmesi için, siyasetçinin korumacılığı bitmelidir. Bu bağlamda, memurlar ve kamu görevlilerine ayrıcalıklı bir yargılama statüsü sağlayan Anayasamızın 129 uncu maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmalıdır. Gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 105 inci maddesinin son fıkrasında gerekse Bankalar Yasası ve ilgili mevzuatta söz konusu edilen devlet sırrı, ticarî sır konuları kaldırılmalıdır. Özellikle, ticarî sır mutlaka kaldırılmalıdır. Sıkıştığı noktada, bürokrat yahut siyasetçi, özellikle bakan "ne yapalım, ticarî sırdır" diyememelidir. Devlet sırrı konusunu bir ölçüde makul karşılayabiliyorum da, bu ticarî sırrı anlamak mümkün değildir değerli milletvekilleri.

2001 yılında yaşanan 19-21 Şubat krizinden söz ederek, bu konuya biraz daha açıklık getirmek istiyorum. Kamu bankalarının yurtdışı şubelerinden, krizden bir gün önce, yurt içindeki özel bankalara çok miktarda para pompalandığı bilinmektedir. Bu paralarla, kamu bankalarında repo yapıldı; geceliği yüzde 3 000, 4 000, 5 000, en son 7 500 faizle repo yapıldı. Peki, ne kadar para pompalandı? Bunun miktarının bilinmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına araştırma yapanlarca bilinmesi gerekmez mi?! Bu paraları pompalayanlar kimlerdir, hangi özel ve tüzelkişilerdir? Bu paraları pompalayanlar, bizatihî kendi adlarına mı pompaladılar, yoksa aracı yahut komisyoncu kullandılar mı, kullanmışlarsa bunlar kimlerdir?

Komisyon üyeleri olarak bunları soruyorsunuz, diyorsunuz ki: "Bunların bankalara göre dökümü nedir, miktarı nedir?" Aldığımız cevap "ticarî sırdır, veremeyiz" oluyor. Kim diyor; bu işlerle ilgili kim varsa; Merkez Bankası, BDDK, Hazineyle ilgili bakanlık. Neye göre söylüyor; "4389 sayılı Bankalar Yasasının 22 nci maddesinin 4, 7, 8 inci fıkraları ve ilgili diğer yasalar, Meclis İçtüzüğünün 105 inci maddesinin son fıkrasına göre, bu bilgileri, ancak ilgili makama verebilirim, yani bir bakanlık istediyse ona verebilirim; ancak, siz kullanamazsınız, siz bu bilgileri tartışamazsınız" deniliyor.

Bakınız, 19-21 Şubat günleri Merkez Bankasından 5 186 000 000 dolar, düşük kurdan satın alındı. Bu işler nedeniyle Hazinenin 2 milyar dolar zarara uğratıldığı komisyon üyelerince bilinmektedir. Hazineyi böylesine zarara sokanların herkesçe bilinmesi gerekmez mi?! Ancak, ticarî sır nedeniyle söylenemiyor, seslendirilemiyor. Bunu, siyasetçi seslendiremiyor, hesap soramıyor, bu nedenle suçlu oluyor; ne yazık ki, bu olayların içinde olan, rantı çalan, hortumlayan suçsuz oluyor! Böylesine bir yasal düzenleme nasıl kabul edilebilir?! Bu noktada, namuslu tüccarı, sanayiciyi, yurttaşı suçlamıyoruz; hırsızı, rantçıyı, rantı paylaşanları lanetliyoruz.

Bakınız, 5 186 000 000 doları satın alanların kimler olduğunu biz biliyoruz, başka bilenler de var; ama, şimdi burada soruyorum: Bu miktardaki doları satın alan paralar nereden geldi, kim pompaladı bunları?!

Sevgili arkadaşlarım, yetkili bankacıların komisyona verdikleri bilgilerden, Türkiye'deki bütün paranın -Merkez Bankası, bankalar dahil, yastıkaltı dahil- dolaşan Türk Lirasının 4 500 000 000 dolar olduğunu öğreniyoruz. Şimdi, Merkez Bankasından 5 186 000 000 dolar para satın alınıyor. Türkiye'deki bütün para 4 500 000 000 dolar, Merkez Bankasından bir gecede 5 186 000 000 dolar para satın alınıyor. Türk parası olarak, bu paralar nereden geldi?!

BAŞKAN - Sayın Ketenci, konuşmanızı toparlar mısınız.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Nereden gelmiş, açıkla.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Başkan bıraksın devam edeyim; ben ne yapabilirim!..

ALİ RIZA BODUR (İstanbul) - Çok önemli şeyler söylüyor Sayın Başkan; bırakın açıklasın kimler olduğunu.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Neyse, özetle şunu söyleyeyim sevgili arkadaşlarım: Banka sırrı kandırmacası, aslında, hırsızın bildiğini halkımızdan saklamak değil de nedir? Biz, halkımızdan saklıyoruz bunu; hırsız biliyor, halkımız bilmiyor, biz bilmiyoruz! Hırsız her şeyi bilecek, soygun ve usulsüzlük yapacak; halka anlatmaya gelince, bu, sır olacak! Bunu hangi vicdan kabul eder?! Anlamak mümkün değildir. Dünyanın neresinde böyle bir uygulama vardır? Soruyorum değerli milletvekilleri: Ülkemiz ve halkımız bunu hak ediyor mu?

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde dokunulmazlıklara sınır getirilmesi kaçınılmazdır. Hiçbir gerekçe dokunulmazlığın arkasında hırsızlığı saklayamaz. Dokunulmazlıkları sınırlandırmadan yolsuzluklarla mücadele edilemez. Yolsuzluk üç ayaklıdır; bir ayağında bürokrat, bir ayağında  rantçı, hortumcu, bir diğer ayağında siyasetçi vardır. Dokunulmazlıklara sınır getirmeden soygunun siyasetçi ayağını açığa çıkaramazsınız. Dokunulmazlıkları sınırlandırmadan, bununla ilgili yasal değişiklikleri yapmadan yolsuzlukların üzerine gidiyorum cakası satamayız, bunun için delikanlılık raconu kesemeyiz. Hiçbir siyasetçisinin, hırsızlıktan yargılama tekelini, Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendi elinde tutamaz. Bu tekel kesinlikle kaldırılmalıdır. Siyasetçi, çuvaldızı önce kendine batırmalıdır. Dokunulmazlıkların sınırlandırılması, yolsuzlukların önüne geçilmesinin ilk kilometre taşıdır.

"Siyasetçi siyasetçiyi yargılamamalı" denilmektedir. Bunun için yapılacak ilk iş dokunulmazlıkları kaldırmaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ketenci.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Başkan, müsaade edin de tamamlasın.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Sayın Başkan, son cümlelerim, tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN - Son cümle, Sayın Ketenci...

Buyurun.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye bir hesaplaşmadan geçmektedir. Bu hesaplaşmada... 3 050 000 insan işini kaybetti. Son ikibuçuk üç yıl içerisinde  yüzbinlerce işyeri kapandı. İnsanların gelecekleri karardı. İnsanlar, değil servetlerini, umutlarını bile kaybetti. Herkes yoksullaştı. Bir gecede, küçük bir azınlık, servetlerine servet katarken, büyük yığınlar sıfırı tüketti. Türkiye, ekonomik bakımdan çöktü. Bu çöküntü, üretimsizliği tetikledi, o da işsizliği. Nüfusun yüzde 11'ini aşkını işsiz. Bu hesaplaşmayı önlemek, önüne set çekmek mümkün değildir. 3 Kasımda halk hesabını sordu, şimdi hukuk devrede olacak, hukuk işleyecektir.

Hukuk işleyecek ki, halkımızın cebinden çalan, beş on aileyi zengin eden, büyük bir kısmı yurtdışına kaçırılmış bulunan milyarlarca doların hesabı sorulsun. Gün bugün.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 22 nci Dönem parlamenterleri, bugün, ortak bir bilincin sahibi olmalıdır. Ülkemize sevgimiz, halkımıza sevdamız, yüreklerimizde yeniden yeşermelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bitmiyor Sayın Ketenci.

Buyurun.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Hepimiz, bütün parlamenterler, namus çizgisinde birleşmeliyiz. (Alkışlar)

Birleşelim ki, yapanın yanına, çalanın, hortumlayanın yanına kâr kalmasın. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı aransın.

Birleşelim ki, yetim hakkı yiyen haramzadeler, körfezlere sığmayan lüks yatlarında, Boğaz'daki tarihî yalılarında, inadına sefa âlemlerini sürdürmesin.

Birleşelim ki, hortumcular yüzünden çocuklarımız, torunlarımız, bu güzel ülkemizde, binlerce dolarlık borçlarla doğmasın.

Birleşelim ki, rantçılar, hortumcular, hırsızlar nedeniyle, genç demokrasimiz, bir daha kriz dönemleri yaşamasın. Cumhuriyetimiz zan altında kalmasın.

Kimseyi kollamadan, gözetmeden, kimseye arka çıkmadan, bütün engellemelere, şantajlara ve tehditlere inat, bu saydıklarımı, hiç ama hiçbir konuda tereddüt göstermeden yerine getirelim.

Değerli kardeşlerim, bunları yerine getirmek, cumhuriyetimize, halkımıza olan borcumuz, devletimizin kurucusu, ulusumuzun kurtarıcısı, bütün mazlum ulusların yol göstericisi Mustafa Kemal Atatürk'e ve şehitlerimize olan borcumuzdur.

Biz, tabuları mutlaka yıkmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ketenci...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) - Sözlerimi, İsmet Paşanın bir sözünden alıntıyla tamamlamak istiyorum: Daha güzel günler görebilmek için, bu günleri hatırladıkça, oyuncaklarını hatırlayan çocuklar gibi gülebilmek için, yarına umutla bakabilmek için, bizden sonraki kuşakların, bu Önasya dediğimiz coğrafyada sonsuza dek güven içinde, özgür ve bağımsız yaşaması için, gelin birleşelim; köşe başlarını tutmuş, sokakları kesmiş haramilerden hesap soralım.

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bir kitap, bir rapor da sen takdim ettin, teşekkür ederiz. Başkanlık da çok müsamaha gösterdi...

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ketenci.

Komisyon adına, Komisyon Başkanı Sayın Azmi Ateş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Ateş, konuşma süreniz 45 dakikadır.

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başkanlığını yapmış olduğum Yolsuzlukları Araştırma Komisyonumuzun hazırlamış olduğu raporu görüşüyoruz. Bu vesileyle, Komisyon Başkanı olarak, şahsım ve Komisyon üyesi arkadaşlarım adına, sizleri ve televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Arzu ederdim ki, Komisyon Başkanı olarak, gruplar adına arkadaşlar konuşmadan önce, nasıl bir çalışma metodu izleyerek, nasıl bir yol haritası ortaya koyarak böyle güzel bir rapora ulaştığımızı ifade ettikten sonra, arkadaşlarımız da bu raporla ilgili görüşlerini çok daha rahat ortaya koyabilirler diye düşünüyordum; ama, genel görüşme kapsamında olan araştırma komisyonu raporlarının değerlendirilmesi dolayısıyla, tabiî olarak, böyle bir yol izlenmiş oldu; buna da boynumuz kıldan ince.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; cumartesi ve pazar günleri dahil çok yoğun bir çalışmanın sonucu olarak hazırlamış olduğumuz raporumuz,     1 138 sayfa, 5 kısım ve 110 klasör ekten oluşmaktadır. Çalışmalarımız sonunda, sonuçlarından, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bilgi verilmek üzere, Ankara ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılıklarına çok sayıda bürokrat, kurum ve kuruluş yetkililerini içine alan 18 ayrı konuda suç duyurusu ile ilgili bakanlık ve kurumlara 80 adet inceleme ve soruşturma talebimizi ilettik. 16 ayrı konuda sorumlulukları tespit edilen bakanlar hakkında Meclis soruşturması ve önemine binaen de 16 konuda Meclis araştırması açılması gerektiği kanaatine vardık.

Sayın milletvekilleri, yolsuzluk, günümüzde özel sektörü de kapsayacak şekilde, kısaca, "emanet edilmiş yetkinin kamusal ve özel çıkarları zedeleyecek biçimde her türlü kötüye kullanımı" olarak tanımlanmaktadır. Yolsuzluk yeni bir olgu değildir; ancak, yolsuzluk, tüm ülkeleri saran ve sarsan evrensel bir virüs ve ülkelerin toplumsal ve ekonomik dokularını felç eden ölümcül bir hastalık halini almıştır. Ülkemiz de bu salgının sosyal, ekonomik ve siyasî hayatımızda yol açtığı etki ve zararlarını derinden yaşamaktadır. Hatta, yolsuzluk, özellikle son yıllarda kurumsallaşarak, âdeta, sektör haline gelmiştir. Yoksulluğun en önemli sebeplerinden biri olan yolsuzluk, millî birlik ve beraberliğimizi, milletimizin bağımsızlık ve geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.

İnsanımızı canından bezdiren ve yarınlarımız için ümitsizliğe düşüren böyle bir bulaşıcı hastalığın teşhis ve tedavisi için olaya yasama organı ve denetim mekanizmasının başı sıfatıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin el koymuş olmasını, şahsım ve milletimiz adına, takdirle karşılıyorum. Bu vesileyle, bu önergenin verilmesine öncülük eden Genel Başkanımız ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, önergeyi veren Salih Kapusuz ve diğer milletvekillerine, önergeye destek veren Anamuhalefet Partisi Lideri Sayın Deniz Baykal'a ve tüm milletvekillerine teşekkür ediyorum. (Alkışlar) Ayrıca, komisyonumuzun kurulduğu günden bugüne kadar maddî ve manevî desteğini esirgemeyerek Meclisimizin her türlü imkânlarını hizmetimize sunan Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'a şükranlarımı sunuyorum. Bu arada, çok sevgili validelerinin vefatı dolayısıyla merhumeye Allah'tan rahmet, Başkanımıza sabırlar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, bu kadar geniş alana yayılmış yolsuzluklar konusunda durum tespitini eksiksiz yapabilmek için, komisyonumuz, başkanlık divanı seçimlerinin ertesi günü olan 20 Şubat 2003 tarihinde çok uzun müzakerelerden sonra ittifakla ortaya bir yol haritası koydu; ancak, araştırılacak konuların çok geniş olması ve zamanaşımı dolayısıyla, çalışmalarımızı son beş yılla sınırlı tutmak zorunda kaldık. Komisyonumuz, ortaya koyduğu yol haritasının gereği olarak, devletin denetim birimlerinin bağlı olduğu Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık başta olmak üzere, raporumuzun sunuş bölümünde sayılan kişi ve kuruluşlara, toplam olarak 200'ün üzerinde mektup göndererek, son beş yıla ait yolsuzluk olaylarına ilişkin ellerinde bulunan her türlü bilgi ve belgelerin, öneri ve düşünceleriyle birlikte komisyonumuza iletilmesini talep etmiştir. Bu mektupların, maalesef, yarısına yakın bir kısmına cevap gelmiştir.

Komisyonumuz, görev alanının çok geniş ve kapsamlı olması nedeniyle, kamuoyunda öne çıkmış yolsuzlukla ilgili konuları başlık yapmak suretiyle, 5 alt komisyon oluşturarak çalışmalarını sürdürmüştür. Bu çalışmaları, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından sağlanan, kendi alanlarında yetkin ve ihtisas sahibi, çoğunluğu müfettiş olan 50 civarında uzman arkadaşımızla birlikte yaptık. Bunun yanı sıra, Türkiye Büyük Millet Meclisi uzmanlarından yararlandık. Ayrıca, gerek görüldüğünde, ilgili akademisyenlerin de görüşlerine başvurduk.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; raporumuzun muhtevasını iki ana başlıkta toplamak mümkündür. Yolsuzluğun tanımı, alanları, sebepleri ve çözüm önerilerini ihtiva eden konular, raporumuzun birinci kısmını oluşturmaktadır, ki, şahsı adına söz alan milletvekili arkadaşımız Sayın Nimet Çubukçu'nun özellikle bu konuyu işleyeceklerini düşünüyorum.

Raporumuzun muhtevasını oluşturan ikinci kısım ise, para, banka, gümrük, sağlık, özelleştirme, enerji, bayındırlık ve diğer işlemler olmak üzere, yolsuzluğun ekonomik ve sosyal boyutunun oluşturduğu dört kısımdan ibarettir.

Çalışmalarımızı, önyargısız, tam bir tarafsızlık içinde sürdürdük. Ucu kime, kimlere, nereye kadar giderse gitsin, istisnasız olarak bütün olayların üzerine cesaretle ve kararlılıkla gittik. Bunun bir göstergesi de, Sevgili Ahmet Güryüz Ketenci Beyin de ifade ettiği gibi, çalışmalarımızı kişiler merkezli değil, kamuoyuna mal olmuş olaylar merkezli olarak, ilkeli kalmaya özen göstererek sürdürmüş olmamızdır.

Böylece, komisyonumuz, herkese eşit mesafede kalarak, hiçbir grubun, şahsın ve sermayenin tarafı olmamıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yaptığımız işin bilincinde olarak, Türk Milleti ve Türkiye sevgisini rehber edindik. Bu vesileyle de, istisnalar dışında, medya başta olmak üzere, toplumun sağduyu sahibi her kesiminden çok yakın ilgi ve destek gördük. Bu durum, çalışmalarımızda bize çok büyük bir moral ve şevk kaynağı olmuştur.

Sayın milletvekilleri, komisyonumuz, görev süresince, gelen cevaplarla birlikte -Ahmet Bey, bunu, 700 olarak, yazdığımız yazılar babında söylediler- 1 400'e yakın yazışma yapmış olup, işleme konulmayan müfettiş raporlarının da yer aldığı yaklaşık 600 klasör bilgi ve belge incelemiş, düzenlenen 41 oturumda 51 kişiyi komisyona davet ederek 120 saat civarında dinleme yapmış; çalışmalarını, mesai mefhumu tanımaksızın, tatil günleri dahil çok yoğun bir şekilde sürdürmüştür.

Sevgili Kılıçdaroğlu, bu ifadeyi de bilesiniz diye söylüyorum; dinlediğimiz kişileri, komisyon üyelerinin teklifleri ve ittifakla kabul etmeleri sonucunda davet ettik; öyle değil mi?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Evet. 

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Peki, teşekkür ederim.

Çalışma süremizin sınırlı olması başta olmak üzere, imkânlarımız elvermediği için, çok arzu etmemize rağmen, bazı kişileri dinleyemedik.

Değerli arkadaşlar, bu noktada, Sayın Güryüz Ketenci, yerel yönetimlerle ilgili yapmış olduğumuz yazışmalara cevap gelmediğinden bahsettiler. Biz, çalışmalarımızda, devletin denetim birimlerinin bağlı olduğu, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Başbakanlık Teftiş Kurulu, MİT Müsteşarlığı başta olmak üzere, bakanlıklar, mevcut 18 siyasî partimizin genel başkanlarına, bu işle ilgili olarak aklımıza gelebilecek olan sivil toplum örgütlerinin hepsine, bir formatla birlikte, mektup gönderdik; siyasî parti liderlerinden sadece İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek 4 sayfalık bir cevap gönderdiler; kendilerine, huzurunuzda, teşekkür ediyorum. Onun dışında    -komisyonda İktidar Partisinin 8, muhalefet partisinin de 4 üyesinin bulunması dolayısıyla, nasıl olsa, biz, Genel Başkanımızla, CHP'li üyeler de kendi Genel Başkanlarıyla devamlı görüşme halinde olup, onların arzu ettikleri görüşleri komisyonumuza taşıyabildikleri ümidi içinde, öyle düşünüyorum- İktidar ve Anamuhalefet Partisi liderlerinden de cevap gelmedi.

Bunun dışında, cevap gelmeyen yerler sadece yerel yönetimler olmadı; hepiniz hatırlayacaksınız, bu Meclis açıldığı günlerde, Türkiye'nin gündemine oturan kamu kurum ve kuruluşlarındaki kamu vakıflarıyla ilgili olarak, insanımıza 6 000 000 000 - 7 000 000 000 dolarlık yıllık maliyeti olan bu vakıflarla ilgili olarak da komisyonumuza en ufak bir bilgi gelmedi.

Ayrıca, 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisince kurulan ve bir parti dışında ittifakla hazırlanan YÖK Araştırma Komisyonu raporunda isimleri geçen bazı üniversite rektörleri ve YÖK Başkanı başta olmak üzere, üniversitelerle ilgili taleplerimize de bir cevap gelmedi. Kaldı ki, burada işi polemik konusu yapmak istemiyorum, kişiselleştirmek istemiyorum; ama, YÖK ve İstanbul Üniversitesi merkezli kurulan bu komisyonun neticelendirdiği raporda, İstanbul Üniversitesi Rektörü Sayın Kemal Alemdaroğlu'yla ilgili, keyfî ve hukukdışı uygulamaları, görevi ihmal ve suiistimali dolayısıyla 5 suç duyurusunda bulunulmuş; ayrıca, görevi ihmal ve suiistimalleri, keyfî ve hukukdışı uygulamaları, ihaleye fesat karıştırmaları dolayısıyla da -o iddia dolayısıyla, o tespit dolayısıyla da- YÖK Başkanı Sayın Gürüz hakkında da 7 ayrı suç duyurusunda bulunulmuş olmasına rağmen, komisyonumuza bu üniversitelerle ilgili de bilgi gelmedi. Bilahara, Sayın YÖK Başkanı, başkanlığını yaptığı YÖK Genel Kuruluna Millî Eğitim Bakanı başkanlık yaparak, kendi iç denetim mekanizmalarını harekete geçirerek "savcılığa suç duyurusunda bulunulmasına gerek yoktur" gibi bir ifadeyle, bir değerlendirmeyle aklandığını söylüyorlar; o da kendi takdirleridir.

NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - YÖK Yasası... YÖK Yasası... Yasal...

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Onun gereği olarak...

Sayın Hocam, 2547 sayılı YÖK Yasasının kendilerine tanıdığı iç denetim mekanizmaları dolayısıyla...

NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - Söyledikleriniz geçen yasama dönemine ait; bu dönemi ilgilendirmiyor. Niye karıştırıyorsun?...

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Sevgili Hocam, müsaade eder misiniz... Ben diyorum ki, bu kurumlarla ilgili de bilgi gelmedi.

NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - Gelmez; çünkü, bitti o, geçen yasama döneminde bitti ve aklandılar. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Sözen, konuşmacıyı dinler misiniz.

NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - Dinliyorum efendim; ama, yalan söylüyor!

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Sayın Sözen, aklama, yargı nezdinde olmadı. 2547 sayılı Yasanın kendilerine tanıdığı iç denetim mekanizmalarını işleterek oldu.

NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - O da yasa gereği, tabiî...

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Gönlüm isterdi ki, bunu yargı önünde de takviye etselerdi.(AK Parti sıralarından alkışlar)

NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - Hukuk devleti burası.

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben Sayın Hocamı tanıyorum, o da beni tanıyor.

NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - Ama, karalama...

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Karalamayla alakası yok; Sayın Hocam, bir durum tespiti olarak ortaya koyuyorum.

NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - Geçmiş dönemden bahsediyorsun; bitti o; çünkü, aklandılar.

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Söylediklerimde yanlışlık varsa, söyleyin.

NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - Geçen döneme ait, 21 inci Döneme ait.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O zaman bunların da zamanı geçti.

NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - 21 inci Döneme aitti. (AK Parti sıralarından gürültüler)

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Sayın Hocam, lütfen, bir dakika...

BAŞKAN - Sayın Ateş, Genel Kurula hitap eder misiniz.

Sayın milletvekilleri, konuşmacıyı dinleyelim lütfen.

Buyurun.

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, kaldı ki, yerel yönetimlerde herhangi bir problem olduğu zaman, İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu müfettişleri gider, yerinde her türlü incelemeyi yapar; yaptıkları bu inceleme neticesini belediye meclisine sunarlar. Belediye meclisi ile müfettişin tespitleri örtüşüyorsa, bu takdirde paranın tahsili cihetine gidilir. Şayet örtüşmüyorsa, olay, Sayıştaya intikal eder; Sayıştay yargıcı da, başta bir denetçinin nezaretinde gerek gördüğü kişileri dinler, savunmalarını alır, buna göre karar verir.

Bize, mektubumuzla talep ettiğimiz bilgiler ve belgeler doğrultusunda Sayıştaydan da yerel yönetimlerle ilgili rapor gelmedi. Sadece, İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle ilgili değil, Ankara'yla ilgili değil; İzmir'le ilgili de gelmedi, Adana'yla ilgili de gelmedi.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Niye göndermiyorlar?!

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Dolayısıyla, bu olayı böyle kısır bir siyasî ranta çevirerek değerlendirmemek lazım. Böyle bir düşüncenin arkadaşlarımızda olduğunu düşünmüyorum. Aksi takdirde, böyle ufak bir düşünce raporumuza gölge düşürür diye düşünüyorum; bu niyeti taşımadıkları için de arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çalışmalarımız esnasında, bankacılık sektörü başta olmak üzere, diğer bazı alanlarda ihtiyaç duyduğumuz birçok bilgi ve belgeye -Sevgili Ahmet Güryüz Ketenci Beyin de dediği gibi- ticarî sır ve bankacılık sırrı kavramı sebebiyle ulaşamadık. Her defasında, 4389 sayılı Bankalar Kanunu başta olmak üzere, diğer bazı yasalar ve İçtüzüğün 105 inci maddesindeki sır engeliyle karşılaştık.

Ayrıca, mercek altına alınan dönemin halen işbaşında bulunan bazı bürokratları, bazen sır kavramını gerekçe göstererek bilgi vermediler, bazen de ucu kendilerine dokunabileceği için, ya bilgi vermediler ya da bilgi vermede isteksiz davrandılar. Bu durumu teyit eden en çarpıcı örneklerden birisi, Merkez Bankası ve BDDK'dan, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleriyle ilgili olarak sorduğumuz sorulara, bankacılık ve ticarî sır nedeniyle cevap alınamamasıdır.

En az bunun kadar çarpıcı olan diğer bir örnek de, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından el konulan bankalara ilişkin olarak komisyonumuza intikal eden ve Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından düzenlenen raporların ekinde olan bir belgeyle ilgilidir. Hazine Müsteşarlığınca zamanın Devlet Bakanlığına sunulmuş olan 1 Eylül 1999 tarihli Türk bankacılık sistemi, sorunlu bankalar ve alınması gereken tedbirler hakkındaki notta, özetle, Türk bankacılık sektörü irdelenmiş ve malî bünyesi bozuk bazı bankalarla ilgili, mevcut Bankalar Yasası kapsamında tedbirler alınması istenmiştir. Bu bağlamda, haklarında tasfiye kararı alınması önerilen, ayrıca Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında yazılı tedbirlerin uygulanabileceği bankalar sayılmıştır. Bu bankalardan, sırasıyla, Pamukbank, Etibank, Bayındırbank, Kıbrıs Kredi Bankası, Türk Ticaret Bankası, İnterbank, Bankekspres belirtilmiş iken, söz konusu listede olmakla beraber, tarafımıza gönderilen bu bilgi notunda 2 bankanın isminin üzerinin kapatıldığı görülmektedir. Bu 2 bankanın malî yapılarındaki sorun olarak, hâkim grup risklerinin yüksekliği belirtilmiştir. Komisyonumuzca, söz konusu bilgi notunun aslı 24 Nisan 2003 tarihinde BDDK'dan talep edilmiş; ancak, adı geçen kurumun 6 Mayıs 2003 tarihli cevabî yazılarında "halen faaliyetlerine devam etmekte olan bankaların isimleri, yaşayabilecekleri itibar riski ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin 7 numaralı fıkrası hükmü dikkate alınarak kapatılmıştır" beyanı sonucunda, adı geçen bankaların isimlerinin öğrenilmesi mümkün olamamıştır.

Şayet, BDDK, bankaların üçlü denetim raporları başta olmak üzere, komisyonumuzun talep ettiği bilgi ve belgeleri göndermiş olsaydı, daha sonra üstünün kapatıldığını öğrenmiş olduğumuz İmar ve Adabankta yaşanan süreçle ilgili tedbirler en az iki ay öncesinden alınmış olacaktı. Böylece, bu bankaların hem milletimize maliyeti bu boyutlara ulaşmayacak hem de banka mudileri bu denli sıkıntıyı çekmeyeceklerdi.

Bu tespitlerimizden de anlaşılacağı üzere, sır kavramı dolayısıyla delil niteliğinde olan ve çalışmalarımız açısından çok önem arz eden birçok belgeye ulaşamadık. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı bazı konuları da yeterince inceleyemedik.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tespitlerimizden de anlaşılacağı üzere, sır kavramı komisyonumuzun önünde bir engel olarak, çalıştığımız sürece durdu. Sır kavramıyla ilgili tespiti, en güzel, Max Weber şu veciz sözüyle ifade etmektedir: "Yasal gizlilik kavramı bürokrasinin önemli bir keşfidir. Bürokrasi hiçbir şeyi gizlilik kadar fanatik şekilde savunmaz."

Sayın milletvekilleri, inancım odur ki, hükümetimiz, Bilgi Edinme Hakkı Kanununu çıkardığı gibi, sır kavramıyla ilgili düzenlemeyi de en kısa zamanda yapacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; raporumuzu aylarca süren çok yoğun müzakereler sonucunda hazırladık. Yanlış yapmamak için aynı konuyu saatlerce, hatta defalarca tartıştığımız oldu. Sonuca şartlanmadan, ucunu açık tutarak, ortak aklın üretimi sonucu ortaya çok güzel bir rapor koyduğumuza inanıyorum.

CHP'li komisyon üyesi 4 arkadaşımızın raporumuza yazdıkları karşı oy yazısındaki "komisyonumuz büyük bir uyum içinde çalışmış, Türkiye'nin karşılaştığı bu büyük sorunla mücadelede kararlı bir tutum izlemeye çaba harcamıştır. Özellikle komisyonumuz başkanının yansız tutumu ve komisyonun uyumlu çalışmasındaki katkısını vurgulamayı bir görev biliriz" ifadesi de bu inancımı teyit etmektedir.

Bu vesileyle arkadaşlarıma şükranlarımı arz ederken, Sayın Ahmet Güryüz Ketenci Beyin “komisyon çalışmalarına başlarken CHP'li bir üyeyi de Başkanlık Divanına almış olsalardı çok iyi olurdu" ifadelerini hatırlatarak...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Daha demokratik olurdu.

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - ...diyorum ki, komisyon üyesi arkadaşlarımız demokratik tercihlerini bu istikamette kullandılar. Ama, devamında da diyorum ki, eğer CHP'li üyelerden bir arkadaşımız komisyonun başkanlık divanında olsaydı, daha şık olabilirdi belki.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Hiç tartışmasız şık olurdu.

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Ama, komisyonun çalışmalarında ortaya konulan özgürlük ortamından daha fazla bir özgürlük ortamına kavuşacağımızı düşünmüyorum. Bunu da teyiden, komisyon üyesi arkadaşlarımızdan, hukukçu, Artvin Milletvekili Sevgili Yüksel Çorbacıoğlu'nun, bir gün, bana "Başkanım, ben, bu komisyon çalışmalarından önce, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Batı parlamentolarındaki kıyasıya mücadeleleri, müzakereleri özlüyordum; bu komisyon çalışmaları sonucunda, bu özlemim, artık, gölgede kaldı, sumenaltı oldu" demiş olmaları, benim için ayrıca bir moral kaynağı olmuştur ve bu vesileyle de, arkadaşımıza teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, raporumuzdaki tespitlerimizi çok güçlü belgelere ve hukukî gerekçelere dayandırmaya özen gösterdik. İhtiyaç hissedildiğinde, konularında ihtisas sahibi hukukçu ve akademisyenlerin görüşlerine başvurduk. Araştırma komisyonu olmamıza rağmen, âdeta, kılı kırk yararak, çok dikkatli, temkinli ve sağduyulu davrandığımıza inanıyorum. Bu hassasiyetlerimizin en tipik delillerinden biri olarak, kütlü pamuk desteklemesi olayını gösterebilirim. 1993 yılında, Tansu Çillerin Başbakanlığındaki 50 nci Hükümet döneminde, Bakanlar Kurulu kararıyla, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 35 inci maddesine dayalı olarak, kütlü pamuk üreticisine kilogram başına 3 000 TL destekleme primi verilmesi kararlaştırılmıştır. Üreticilere, birlikler aracılığıyla, fatura karşılığında, bu primleri ödeme görevi Ziraat Bankasına verilmiştir. Bankanın prim ödemeleri için gerekli finansmanı sağlaması ve oluşan zararın daha sonra görev zararı olarak Hazineden alınması öngörülmüştür.

Banka, 1993-1994 yıllarında, pamuk üreticilerine yaklaşık 4,6 trilyon lira destekleme primi ödemesi yapmıştır. Söz konusu kararnameye göre, bankanın üreticiye yapmış olduğu ödemenin tam karşılığı, en geç ödemeyi izleyen yıl bankaya yapılması gerektiği halde, Hazinece 1994 yılında sadece 200 milyar ödeme yapılmıştır.

Diğer taraftan, banka, nakit olarak tahsil edemediği bu alacağına karşılık, yüklü miktarda banka ve sigorta muamelesi vergisi ödeme yükümlülüğüyle karşı karşıya kalmıştır.

Banka, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aykırı olarak, alacağına karşılık çok yüksek oranda bileşik faiz uyguladığından, Hazinenin bankaya başlangıçta 4,6 trilyon; yani, 315 000 000 dolar civarında olan borcu, 2001 yılı sonunda 13,2 katrilyon liraya, yaklaşık 20 milyar dolara ulaşmıştır. Bu durumda, nominal tutarlar üzerinden Hazinenin bankaya karşı yükümlülüğü, bankanın Hazine adına ifa ettiği görevin tam 2 831 katıdır.

Sayın milletvekilleri, bankaya 1997-1998 yıllarında, Hazinece nakit olarak toplam 161 trilyon liralık geri ödeme yapılmasına rağmen, 2001 yılında 11,4 katrilyona ulaşan bakiye borç, 30 Nisan 2001 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla, bankaya Hazine kâğıdı verilerek, iç borca dönüştürülmüştür. Bu uygulamanın ciddî ölçüde yolsuzluk içerdiğinin bir göstergesi de, üretim ve destekleme arasındaki farktır. Dünya Tarım ve Gıda Örgütünün verilerine göre, Türkiye'nin 1993 yılı pamuk üretimi 602 000 tondur. Bu üretim miktarının tamamına prim verilecek olsa, Ziraat Bankası tarafından, kilogram başına 3 000 liradan toplam 1,8 trilyon lira destekleme primi ödenecekti.

Oysa, Banka, 4,6 trilyon lira ödediğini beyan etmektedir ki, bu tutar, 1 500 000 tonu aşan bir pamuk üretimine karşılık gelir. Destekleme primi ödenen pamuk miktarı, Türkiye'nin 1993 yılı toplam üretiminin 2,5 katıdır. Dolayısıyla, 13,2 katrilyona ulaşmış olan görev zararı borcunun yaklaşık 9 katrilyon liralık kısmı, yolsuzluktan doğan gerçekdışı desteklemenin faizidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu uygulama, öncelikle, Ziraat Bankasının ciddî ve çok uzun süreli nakit sıkıntısına düşmesine neden olmuştur. Bankanın likidite krizine girmesine yol açan bu uygulama, 2001 krizini tetikleyen ana etkenlerden biridir. Bu vahim olayı bütün boyutlarıyla raporumuzda ortaya koymamıza rağmen, sorumluları hakkında, maalesef, hiçbir talepte bulunamadık; çünkü, söz konusu ödemelerin başlangıç tarihi itibariyle zamanaşımına uğrama ihtimalinin yanında, doktrinde ve Anayasa Mahkemesi kararlarında, Bakanlar Kurulunun karar ve icraatlarında siyasî sorumluluğu olmasına karşın, ortak cezaî sorumluluğunun bulunmadığının belirtilmesinden dolayı, bu konuyla ilgili olarak Meclis soruşturması açılması talebinde bulunamadık.

Sonuç olarak, bu korkunç olay, ülkemizin kaynaklarının, beşikteki tüysüzün hakkının nasıl peşkeş çekildiğinin, aynı zamanda, ülke insanımızın açlığa, sefalete, yoksulluğa mahkûm edilişinin sizce de apaçık bir delili değil midir?

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımız neticesinde, Meclis soruşturması açılması kanaatinin oluşmasında ne kadar hassas davrandığımızın diğer çok önemli bir delili olarak da -Sayın Elekdağ'ın da bahsettiği gibi- enerji politikalarıyla ilgili talebimizi gösterebiliriz.

Çalışmalarımızı tamamlayıp raporumuzu teslim ettikten sonra, enerji politikalarıyla ilgili olarak, 28 Nisan 2003 tarihli Hazine Müsteşarlığı ve Temmuz 2003 tarihli Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporları Komisyonumuza ulaşmıştır. Bu iki raporu inceledikten sonra, enerji politikaları ile doğalgaz uygulamaları konularının birleştirilerek, ilgili bakanlar hakkında Meclis soruşturması açılması kanaatimiz daha da pekişmiştir.

Hazine Müsteşarlığının düzenlediği raporda, yüksek fiyatlı ve uzun dönemli, Hazine garantili alımların hem Elektrik Piyasası Kanunuyla öngörülen piyasa yapısına uymadığı hem de önemli maliyetlere neden olduğu kaydedilerek, şu hususların altı çizilmektedir:

Yap-işlet, yap-işlet-devret, işletme hakkı devri ve mobil santral uygulamaları nedeniyle özel şirketlere 2020 yılına kadarki dönemde toplam 70 ilâ 100 milyar dolar tutarında ödeme yapılacak olması, ülkemiz açısından önemli finansman riskine yol açacaktır.

Bu meyanda, raporda, 2003-2019 dönemi için, yüksek fiyatlı, garantili elektrik alım sözleşmeleri nedeniyle, Hazinenin, fazladan 19 milyar dolar ödeyeceği hesaplanmaktadır. Ayrıca, Hazine, aynı dönemde, take or pay (al ya da öde) şartı kapsamında, doğalgaz arz fazlası nedeniyle, ilave malî yük olarak 14 milyar dolar ödeyecektir. Yani, elektrik ve doğalgaz için önümüzdeki onyedi yıllık dönemde, Hazinece, fazladan, asgarî 33 milyar dolar civarında ödeme yapılacağı mütalaa edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, ayrıca, önümüzdeki sekiz on yıllık dönemde elektrik arz fazlası olacağı, bu nedenle, Elektrik Üretim AŞ'nin üretim kapasitesinin ortalama yüzde 40'ının atıl kalacağı dikkate alındığında, milyarlarca dolar tutarında fırsat maliyetiyle karşılaşılacağı ve 2010 yılına kadarki dönemde alım garantili sözleşmeler ve hızla yaygınlaşan otoprodüktör uygulamaları nedeniyle, kaçınılmaz olarak belirgin bir arz fazlası doğacağı ifade edilmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; komisyonumuzca doğalgaz uygulamalarıyla ilgili olarak yapılan tespitler, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu ve Hazine Müsteşarlığı raporlarıyla da teyit edilmektedir. Türkiye'nin doğalgaz arz-talep projeksiyonları yapılırken, ülkemizin su, kömür ve diğer arz kaynakları gözardı edilmiştir. Doğalgazla çalışan birçok elektrik santralı öngörülmüş, ülkemizin doğalgaz ihtiyacı gereğinden fazla planlanarak, toplam 68 milyar metreküplük doğalgaz alım anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmaların çoğunda take or pay (al ya da öde) şartına yer verilmiştir.

Ayrıca, 15 Aralık 1997 tarihinde Rusya ile imzalanan Mavi Akım Anasözleşmesinin ekprotokolünün 4 üncü maddesinde "Rusya Federasyonundan Türkiye Cumhuriyetine sevk edilen doğalgaz, tarafların karşılıklı mutabakatı olmaksızın üçüncü ülkelere ihraç edilemeyecektir" hükmü yer almıştır. Bu durumda, Rusya, Türkiye'nin doğalgaz pazarında hâkim güç haline gelmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 10 Aralık 1996 tarihinde Gazexport ile henüz tüzelkişilik kazanmayan Turusgaz'ın müstakbel ortakları, aralarında, Rusya'dan batı hattı üzerinden alınacak ilave doğalgazın fiyatını formüle bağlayan bir anlaşma yapmışlardır.

Dönemin Enerji Bakanı Sayın Cumhur Ersümer ile Gasprom Yönetim Kurulu Başkanının imzalarını taşıyan 29 Ağustos 1997 tarihli Mavi Akımın önanlaşmasında, Mavi Akım hattından alınacak doğalgaz fiyatının, 10 Aralık 1996 tarihinde Gazexport ile Turusgazın müstakbel ortakları tarafından imzalanan kontrattaki fiyat formülündeki fiyattan daha yüksek olamayacağı hükme bağlanmıştır. Bu durum 24 Eylül 1997 ve 3 Ekim 1997 tarihlerinde taraflarca imzalanan mutabakat zabıtlarıyla teyit edildiği gibi, 15 Aralık 1997'de imzalanan Mavi Akım Anasözleşmesinde de yer almıştır.

12 Ocak 1998'de Turusgaz tüzelkişilik kazandıktan sonra, aynı taraflar arasında 18 Şubat 1998 tarihinde imzalanan ekmektupta, 10 Aralık 1996 tarihli anlaşmadaki formül değiştirilerek, bunun yerine, aynı tarih, aynı seri numaralı, imzaları farklı yeni bir fiyat formülü konulmuştur. Bu sahte formülün uygulamaya konulmasına imkân sağlayan ekmektupta, dönemin Enerji Bakanı sıfatıyla Sayın Cumhur Ersümer'in imzası bulunmaktadır. Bu skandalın ülkemize toplam maliyeti 388 000 000 dolardır.

Sayın milletvekilleri, bu formül değişikliği, Mavi Akım hattından alınacak gaz için de uygulanırsa, ülkemiz tarafından sözleşme süresince yaklaşık 10-15 milyar dolar fazla ödeme yapılması söz konusu olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2001 yılında imzalanan zeyilnameyle Turusgazdan alınan 8 000 000 000 metreküp gazın 500 000 000 metreküpü çıkarılarak yeni bir anlaşmaya konu edilmiştir. Yirmiiki ay gecikmeli olarak Eylül 2002'de yapılan fiyat indirimi kapsamına 500 000 000 metreküplük doğalgaz alınmadığı için, bunun fiyatı yüzde 6 oranında pahalı kalmıştır. Bu işlemin ülkemize maliyeti 166 000 000 dolardır. Böylece, aynı borudan alınan doğalgaz için üç ayrı fiyat uygulanmaktadır.

Sayın milletvekilleri, burada çok önemli diğer bir hususu vurgulamak istiyorum: 12 Ocak 1998'de tüzelkişilik kazanan Turusgaz; yüzde 45'i Gazexport, yüzde 35'i BOTAŞ, yüzde 20'si Gama ortaklarından oluşmaktadır. Burada sorulması gereken en önemli hususlardan biri de, Turusgazın ortakları ile bu ortakların sahip oldukları hisse oranlarının tespitinin hangi kıstaslara göre yapıldığıdır. Ayrıca, Gama şirketine ait yüzde 20 hissenin yüzde 4,4'ü hamiline yazılmıştır.

Çalışmalarımız esnasında komisyona davet ettiğimiz, söz konusu anlaşmada imzası bulunan ilgili bakan ve genel müdüre, hamiline yazılı bu hisselerin kime veya kimlere ait olduğunu sorduğumuzda cevap alınamamıştır.

Bilahara, raporumuzu tamamladıktan sonra, bu hamiline hisselerin 6 Rusa ait olduğu haberleri basında yer almıştır. Şimdi, soruyorum: Bu haberler doğru mudur? Doğru ise, bu hisseler hangi gerekçeyle bu 6 Rus'a verilmiştir? Yoksa, bunlar, söz konusu hisselerin gelirlerini içeride ve dışarıda birilerine aktarmak amacıyla kullanılan paravan isimler ve kukla kişiler midir? Bu hususun mutlaka soruşturulması gerekmektedir.

Bunun yanı sıra, 1986 yılında Rusya ile yapılan 6 milyar metreküplük doğalgaz anlaşmasına göre alınacak gazın bedelinin yüzde 70'inin mal karşılığı ödenmesi öngörülmüştü. 24 Mart 1994 tarihli anlaşmayla bu şart ortadan kaldırılarak, doğalgaz bedelinin nakit ödenmesi kararlaştırılmıştır. Böylece, ülkemiz ihracat potansiyeline büyük bir darbe vurulmuştur. Bu işlemin de soruşturulması gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Mavi Akım Boru Hattı İhalesinde ise, makul fiyatlarla ihalesi yapılan hatlara göre, yaklaşık 75 000 000 dolar kamu zararına yol açılmıştır.

Sonuç olarak; enerjiyle ilgili olarak söylenebilecekler bunlarla sınırlı olmayıp, bu konular, çok detaylı bir şekilde raporumuzda yer almıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ateş.

(10/9) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, komisyonumuzun çalışmalarında, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en büyük krizi tetikleyen bankacılık sistemindeki yolsuzluklar konusunda yapmış olduğumuz çok önemli tespitlerimizden bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bunlardan birincisi, herkesin bildiği gibi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen 22 bankanın Hazineye, dolayısıyla, halkımıza yüklediği maliyeti açıklamak olacaktır. Bu bankaların devirleri sırasında, maalesef, kamu zararını artıran yöntem tercih edilmiştir.

Malî durumu bozulan bu bankalarla ilgili olarak izlenecek iki temel yöntem bulunmaktadır. BDDK yönetimi bu bankaların ya iflasını isteyecek ya da ikinci yöntem olarak, banka yönetim ve denetimini üstlenecekti. Bankaların iflası yöntemi tercih edilmiş olsaydı, Sevgili Fahrettin Poyraz'ın da ifade ettiği gibi, toplam yükümlülük 8,2 katrilyon lirayla sınırlı kalacakken, bankaların yönetim ve denetimi üstlenilerek, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devir sırasında 15,7 katrilyon liralık yükümlülük devralınmış ve TMSF yönetimi sırasında da 12,9 katrilyon lira ekyük getirilerek, 2001 yılı sonu itibariyle bu rakam, toplam 28,6 katrilyon liraya ulaşmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu acı faturanın bugünkü  tarih itibariyle Hazineye yükü de 40 katrilyon liradır. İmar Bankasından gelecek yük, bu rakama dahil edilmemiştir.

Bu arada, özellikle vurgulamam gereken bir husus da İmarbank ve Adabanka el koyma yöntemidir. BDDK Başkanının da açıkladığı üzere, diğer bankalara uygulanan el koyma yöntemi uygulansa idi, bu bankanın diğer yükümlülükleri de Hazinemize yük olacaktı.

Mevcut varlıklarıyla şu anki TMSF, devasa bir KİT görünümündedir ve bilanço büyüklüğü devlet bütçesinin üçte 1'ine yaklaşmıştır. Hazinece TMSF'ye aktarılan kaynak, bir yıllık vergi gelirlerinin neredeyse yarısına ulaşmaktadır.

Bankacılık sektöründeki ikinci karadelik ise, kamu bankalarına -ki, bunlar Ziraat, Emlak ve Halk Bankasıdır- 2001 yılında verilen 23 katrilyon liralık tahvildir. Bu, gayri safî millî hâsılanın yüzde 12'sini oluşturmaktadır. Bu tutarlarla, 2000 yılı sonunda gayri safî millî hâsılanın yüzde 29'u kadar olan içborca, yüzde 40 ilave yük gelmiştir. Nasıl ortaya çıktığı ve ne şekilde yönetildiğini az önce ifade ettiğim bu görev zararları, Hazinenin iç borçlanma tarihinde karşılaştığı en ağır durumdur. Kamu bankaları aracılığıyla yapılan soygunun da faturası, Hazineye, yaklaşık, şu an, 45 katrilyondur.

Sayın milletvekilleri, gerek TMSF gerekse kamu bankalarından yapılan soygunların Hazineye, daha doğrusu halkımıza bugünkü maliyeti 85 katrilyonu geçmiştir. Bu rakam döviz bazında 60 milyar dolar civarındadır. Bu miktar ise, şu an, toplam 61 500 000 000 dolar olan Hazinenin dış borcuna eşittir. Şayet bu soygunlar olmasaydı Türkiye Cumhuriyeti Hazinesinin hiç dış borcu olmayacağı gibi, bu durumda, ülkemiz, uluslararası yatırım ve finans kuruluşlarının tuzağına düşmeyecekti.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; komisyonumuzun çalışmaları halka mal olmuş, vurguncu ve hortumcu çevreleri derinden sarsmıştır. Bundan sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına inanıyorum. Nereye ve kime kadar uzanırsa uzansın, demokrasi içinde ve hukuk çizgisinde yolsuzlukların üzerine gidilebileceği somut olarak ortaya konmuştur. Bu nedenledir ki, görev süremizin bitmesi sonrasında bile komisyonumuza bilgi ve belge akışı devam etmektedir.

Bu arada, yolsuzluklarla mücadelede mevzuat ve adlî sistem kaynaklı zaaflar ve çözüm önerileriyle ilgili olarak önemli bazı hususların altını çizmek istiyorum.

3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu ile nüfuz ticaretini önlemek amacıyla çıkarılmış olan 2531 sayılı Kamu Görevinden Ayrılanların Yapamayacakları İşlere Dair Kanunun boşlukları giderilerek çok etkin bir şekilde uygulanması gerekmektedir.

Yine, yolsuzlukla ilgili suçlarda müeyyide ve zamanaşımı süreleri yetersiz kalmaktadır. Bu itibarla, yolsuzlukla ilgili suçlarda yaptırımlar caydırıcı hale getirilmeli, zamanaşımı süreleri, soruşturma ve kovuşturmalarına yetecek kadar uzun tutulmalıdır.

Bilirkişi kurumu yozlaşmış olup, yeniden düzenlenmelidir.

Ayrıca, mevzuatımızda karapara aklama suçunun kapsamı belli suçlarla sınırlı ve dar olup, mutlak surette yeniden düzenlenmelidir.

Adlî yargıda, ekonomik ve malî suçlar alanında uzlaşma eksikliğinin ivedi olarak giderilmesi gerekmektedir.

BDDK bankacılık sistemini denetlemekte yetersiz kalmakta olup, BDDK, işlemleri, denetimi ve sektörü gözetim açısından özerk olmalı; fakat, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Sayıştay tarafından çok dinamik bir şekilde denetime tabi tutulmalıdır. Ayrıca, diğer gelişmiş ülkelerde olduğu üzere, TMSF, BDDK'dan ayrılarak, kamu denetimine alınmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AK Parti İktidarının sürdürmekte olduğu, toplumumuzun ihtiyaç ve beklentileri ile çağın ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan mevzuat reformu çalışmaları, cumhuriyet tarihimizin en önemli hamlelerinden biridir. Söz konusu hukuk reformu kapsamında, milletvekili dokunulmazlıkları ve devlet memurları için izin sistemi dahil, yargılamada ayrıcalık anlamına gelen tüm düzenlemelerin çağdaş ve evrensel normlara uygun hale getirilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Yolsuzlukla mücadele, eğitime ağırlık verilmesiyle etik kuralların oluşturulması ve hayata geçirilmesi başta olmak üzere, her alanda kararlı ve topyekûn bir seferberlik gerektirmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; raporumuz incelendiğinde görülecektir ki, komisyonumuzun bazı tespitleri erken uyarı sistemi gibidir ve dikkate alındığı takdirde birçok yolsuzluğun tekrarı önlenecektir. Raporumuzda yer aldığı üzere, Yazar Robert Klitgaard yolsuzluğu şöyle formüle etmektedir:"Yolsuzluk = tekelci yapılar + tek başına karar alma yetkisi + hesap vermemedir." Ülkemizdeki yönetim anlayışı, genel olarak bu ifadeyle örtüşmektedir. Buna karşılık olarak, yolsuzlukla mücadele etmeyi de formüle edecek olursak, "yolsuzlukla mücadele = hukukun üstünlüğü + saydamlık + hesap verebilirlik + çoğulculuk ve katılımcılık" olarak ifade edebiliriz.

Bu tespitlerimize göre, yolsuzlukla mücadelede başarılı olabilmek için, öncelikli olarak, ülkemizin kanun devletinden, hukukun üstünlüğüne dayalı, açık, şeffaf, hesap verebilir bir yönetime kavuşması lazım. Diğer bir ifadeyle, Türkiye'nin, anayasal devlet ile demokratik devletin bir sentezi olan anayasal demokrasi yönetimiyle buluşması gerekir.

Ayrıca, yolsuzluğa ev sahipliği yapan bürokrasi ayağını bu tehlikeden kurtarıp çok daha dinamik ve verimli hale getirebilmek için, ülkemizin, bürokratik devletten demokratik hukuk devletine geçişini gerçekleştirmek zorundayız. Böyle bir yönetimde, şeffaflık ve hesap verebilirlik anlayışı hâkim olacaktır. Hiç kimse, gizlilik sırrının arkasına sığınamayacaktır; çünkü, Wilson'un söylediği gibi, "şeffaflık, politikayı temizleyecek ilaçlardan birisidir. Hiçbir şey şeffaflık kadar politikadaki kötü uygulamaları tedavi edemez."

Sonuç olarak, ülkemizi çok arzu edilen böyle şeffaf bir yönetime kavuşturabilmek için "cumhurun yönetimi" demek olan cumhuriyetle, meşruiyetinin kaynağı halk olan demokrasiye uyumlu, güzel bir evlilik yaptırmalıyız. Böyle bir evliliğin mahsulü de çağdaş, demokratik bir hukuk devleti olmalıdır. Biz, ülkemizde hukuku 70 000 000 insanımız için istiyoruz. Aynı zamanda, tarihte hak ve adalet uygulamalarının en parlak örneklerini ortaya koymuş bir milletin mensupları olarak, hukuku, insan haklarını, insanımız öncelikli tüm insanlık için istiyoruz. Çalışmalarımızda hâkim olan bu düşünce dolayısıyladır ki, beğendiğinize inandığımız böyle çok güzel rapor ortaya çıktı.

Çok yoğun bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkan bu rapora Yüce Meclisin sahip çıkacağı inancıyla, sizlere sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 20.26

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.40

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - 13 üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

266 sıra sayılı (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 25 Milletvekilinin, Yolsuzlukların Sebeplerinin, Sosyal ve Ekonomik Boyutlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/9) (S. Sayısı: 266) (Devam)

BAŞKAN - Hükümet?..Yerinde.

Komisyon?.. Yerinde.

Söz sırası, şahısları adına söz talebinde bulunan, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nda. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından da çok önemli bir toplantı yaptığımız kanısındayım; çünkü, Türkiye, son yirmi yirmibeş yılında ciddî yolsuzluk olaylarıyla karşı karşıya geldi, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı bir avuç insan tarafından alınıp götürüldü ve yıllar yılı bunun hesabını soramadığımız gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, maalesef, yolsuzluk olaylarını aklayan bir kurum olma görüntüsünü toplumda sergiledi. Bunun getirdiği çok önemli bir değişiklik, kamuoyunda yapılan itibar yoklamalarında, Parlamentonun, siyaset kurumunun ve politikacıların en az güvenilir kurumlar ve kişiler olarak karşımıza çıktığıdır.

Bu raporun, bütün eksikliklerine karşın, bugüne kadar yazılmış en iyi raporlardan olduğunu, özellikle "Öneriler" bölümünün İktidar Partisi tarafından gözardı edilmemesi gerektiğini düşünüyor ve bu önerilerin, bir an önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmesini Cumhuriyet Halk Partisi olarak istiyoruz. Neden, değerli milletvekilleri; yolsuzlukla mücadele bir sistem oluşturmaktır; sistem açıksa, yolsuzlukla mücadele edemezsiniz; eğer, yolsuzlukla ilgili bir sistem kurabilirseniz, o zaman sorunu çözebilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, şimdi, Komisyonumuzun Başkanı Sayın Azmi Ateş, oldukça güzel ve özverili bir çalışmayı başlatan ve kendisine, Komisyonun bütün üyelerinin saygı duyduğu gibi, benim de saygı duyduğum, özverili çalışmamıza ortam hazırlayan bir başkanımız. Burada, yerel yönetimlerle ilgili pek çok bilginin komisyona ulaşmadığını söyledik; ama, Sayın Azmi Ateş dedi ki: "Sadece yerel yönetimler değil, örneğin, YÖK konusunda da bilgi gelmedi, Sayıştay konusunda da bilgi gelmedi, Sayıştaydan da bilgi gelmedi."

Değerli milletvekilleri, Sayıştay Başkanımız, daha geçen gün, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı bir açıklamada kamu alanını tanımadığını ifade etti "böyle bir alan tanımam, ne demek oluyor kamu alanı" dedi. Sayıştay Başkanı, kendisini ve Sayıştayı kamu alanı dışında bir alan gördüğü için, elbette, Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi vermeyecektir, böyle bir özgürlüğü kendisinde görecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, yerel yönetimlerle ilgili, son beş yıllık gazeteleri açın, yerel yönetimlerdeki yolsuzlukların normal hükümetlerin yaptığı yolsuzlardan çok daha fazla olduğunu göreceksiniz. Yerel yönetimlerle ilgili yolsuzluk dosyaları acaba komisyona niye gönderilmedi ve bunlar nasıl ayıklandı? Ben size açıklayayım. Bütün yolsuzluk dosyaları, bakanlıklarda bir kişiye, müsteşarlara gönderildi ve o komisyonlardaki yerel yönetim dosyaları ayıklandı, diğer dosyalar komisyona gönderildi. Ben, bir televizyon programında, komisyonun, bir anlamda, hükümet tarafından yönlendirildiğini söylediğim zaman, Sayın Başkanımız, bana üzüntülerini ve bunun doğru olmadığını ifade etti. Burada, açıklıkla, bir kez daha söylüyorum. Arkadaşlar, yerel yönetimlerdeki yolsuzluk dosyalarının Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmemesi, istenmesine karşın gönderilmemesi ve bunların hükümet tarafından özenle saklanması, Yolsuzluk Komisyonunun, bir anlamda, hükümet tarafından yönlendirildiğinin çok açık ve net bir kanıtıdır, bunun başka bir izahı yoktur.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Damar tıkanmış orada...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, başka bir konuya geliyorum. Bakın, bu raporda, soruşturulmasını istediğimiz kişilerin hemen hemen tümü diğer partilerden; Adalet ve Kalkınma Partisinden kimse yok, CHP'den de kimse yok, diğerleri... Ne diyoruz: "Asalım, keselim, her şeyi yapalım." Yapacağız, buradan soruşturma komisyonları da çıkacak; ama, işin ucu ne zaman ki iktidar kanadına doğru hafif dokunuyor, orada, bütün şeyler duruluyor, objektif davranılmıyor. Bakın, siyasî ahlak yasası kaç aydır Parlamentoda bekliyor. Siyasî ahlak yasası gündeme gelmiyor. Niçin gündeme gelmiyor? Siyasî ahlak yasası gündeme gelse, bugün hükümette görev yapan üç bakanın derhal görevlerini bırakması lazım. Neden mi? Bakın değerli milletvekilleri, bir bakan düşünün bir kulüp hakkında soruşturma açıyor, o kulüp gidiyor, bakanın avukat olan oğlunu bulup, kendisini ayda 7 500 000 000 liraya danışman olarak getiriyor. Bu bakan demokrasi kültürü gelişmiş bir ülkede bakanlık yapabilir mi, yapamaz; ama bizde yapıyor.

Yine bir bakan düşünün, daha önce bir şirkette genel müdürlük yapıyor, sonra ayrılıyor siyasete giriyor, geliyor bakan oluyor ve bir süre sonra bir kuruma ait gemiyi o şirkete kiralıyor, o şirket de tutup bakanın oğluna 200 000 euro borç veriyor.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Cevabı verildi açıklandı, bunları tekrar tekrar gündeme getirmeyin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hayır hayır; borç veriyor.

Şimdi bakın, Almanya'da düşük faizli kredi aldı diye bir bakan, daha doğrusu bir milletvekili düşük faizli kredi aldı diye görevinden istifa etti, bizde duruyor değil mi arkadaşlar, duruyor.

Yine başka bir örnek olay vereyim size. Bir kişinin mal varlığı hakkında soruşturma açılıyor. Mal varlığı konusunda rapor cumhuriyet savcılığına geliyor, cumhuriyet savcılığı iddiayı ciddî görüyor, dava açıyor, bilirkişiye gönderiliyor, bilirkişi de "evet haksız mal edinme vardır burada" diyor. Sonra ne hikmetse, önce savcı görevden alınıyor, başka bir yere veriliyor, başka bir savcı getiriliyor, sonra dosya ikinci bilirkişiye gönderiliyor, oradan da yolsuzluk yoktur diye ikinci bir rapor geliyor. Gelen yeni savcı beraatını istiyor, burada suç yoktur diyor. Hazine avukatı herhangi bir şey söylemiyor. Hâkim de beraatına karar veriyor ve olay Yargıtaya bile gitmiyor.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Yargıtaya gidiyor mu?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hayır Yargıtaya gitmiyor, Yargıtayı da kesiyorlar.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Çünkü Hazine avukatı temyiz etmedi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hazine avukatı olayı Yargıtaya götürmüyor. Ben bunu bir soru önergesiyle sordum, dedim ki, acaba bir Hazine avukatı bugüne kadar hangi davaları Yargıtaya götürmemiş? Gelen yanıt şu arkadaşlar: "Bizde böyle bir istatistik yoktur." Oysa, ben, bunu gayet iyi biliyorum eski bir maliyeci olarak, Hazine avukatları bütün davaları Yargıtaya götürürler ve bu Hazine avukatı da bir süre sonra emekli oldu.

Değerli arkadaşlarım, bir şeyi yapacaksak, kararlılıkla ve sonuna kadar götürmeliyiz; ama, ne diyor Sayın Başkanımız: "İşin ucu nereye dokunursa dokunsun." İşin ucu diğer partilere dokunduğu zaman yapıyoruz maalesef. Bunu üzülerek söylüyorum; ama, gerçek bu.

Şimdi, bakın, ticarî sırdan hepimiz şikâyet ettik, Sayın Ketenci de şikâyet etti, Sayın Başkanımız da şikâyet etti. "Efendim ticarî sır yüzünden pek çok şeye ulaşamadık."

Bakın, değerli milletvekilleri, bizim bir değerli milletvekilimiz, Meclis İçtüzüğünde ticarî sırla ilgili olarak bir değişiklik önergesi verdi ve aylardır bekliyor. Samimîyseniz, getirin bunu, 10 dakika içinde çözülecek, ticarî sır olayı da Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından sır olmaktan çıkacak; ama, biz bunu yapmıyoruz, buraya geliyoruz "efendim biz ticarî sır yüzünden bazı şeylere ulaşamıyoruz" diyoruz. Hayır efendim, bu Parlamento, olayı ciddî tuttuğu takdirde, her türlü bilgiye, belgeye, yasasını hazırlayarak ulaşabilir.

Değerli arkadaşlar, bir başka konu şu: Biz diyoruz ki, yolsuzlukları ortaya çıkardık; doğrudur. Aslında, bu yolsuzlukların hiçbirini bu Komisyon ortaya çıkarmış değil değerli milletvekilleri. Bu yolsuzluklar, daha önce, bürokrasi tarafından, özellikle teftiş kurulları tarafından ortaya çıkarılmış; ama, bu raporda, tümü, belli standartlarda standardize edilmiş ve sizlerin önüne, huzurunuza getirilmiş; yani, bürokrasi, aslında bunların hepsini biliyor, bunların üzerine gidilmiş, bunlar çözülmüş; ama, ne hikmetse, bunların kimi, siyasîler tarafından sumen altında tutulmuş, kimi de siyasîye ulaştırıldığı için, Anayasadaki engeller nedeniyle bir şey yapılamamış. Şimdi, bu hükümet, bu iktidar, bu Parlamento, iktidar ve muhalefet, umuyoruz ki, bir şeyler yapabilsin.

Değerli arkadaşlar, bu örneği şunun için verdim: Hükümet, şimdi, Parlamentoya yeni bir yasa tasarısı sunuyor: Kamu yönetiminde reform yasa tasarısı. Bu, kamu yönetiminde reform yasa tasarısı imzaya açıldı, gündeme gelecek. O tasarıda, biz teftiş kurullarını kapatıyoruz değerli milletvekilleri ve teftiş kurullarını kapattıktan sonra da, biz yolsuzluklarla mücadele edeceğiz ve halka da diyeceğiz ki: Ey  halk, bize güvenin, gerçekten yolsuzluklarla mücadele edeceğiz. Buna kim güvenir?! Kimin aklı bunu alabilir?!

Şimdi, bakın, Sayın Poyraz, konuşmasını yaparken, teftiş kurulları üzerinde siyasî baskıların olduğunu söyledi. Bu, doğru bir olaydır, siyasî baskılar gelmiştir teftiş kurullarına; incelemeleri yapmayın diye müfettişlerin üzerine baskılar gelmiştir; ama, şimdi getirdiğimiz modelde  ise, müfettişlerin denetimini tümüyle kaldırıyoruz; yani, onları engelleyecek modeli kendi ellerimizle kuruyoruz. Soruyorum: Acaba biz bunu niye yapıyoruz? Bizim dönemimizde yapılan yolsuzluklar ortaya çıkmasın diye mi böyle bir hazırlık içindeyiz acaba?!

Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, sözlerimi kısaca bağlayacağım. Yolsuzluklarla ilgili bir şey daha söyledik; ben söylemiyorum bunu, Sayın Başbakanın, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünde yapılan bir toplantıda söylediklerini size aynen okuyorum: "Milletin parasının hesabını bilmeyenlerle, o parayı çarçur edenlerle bir yere varılamaz. Benim bu güzel ülkemde, gece kulüplerinde bir gecede 5 000, 10 000, 15 000, 20 000 dolar harcayanlara, bu değirmenin suyu nereden geldi, sorusunu sormayanlarla bir yere gidilemez." Ne kadar güzel değil mi. Nereden Buldun Yasası görüşülürken, ben bu kürsüde, gece kulüplerinde dağıtılan dolarlar yüzünden bu yasanın çıktığını, bunu kaldırırsanız bunun vebalinin sizin sırtınızda olabileceğini söylemedim mi arkadaşlar; söyledim. Sayın Başbakan, acaba, imzaladığı yasanın ne anlama geldiğini bilmiyor mu; biliyor, bilmez olur mu!.. Peki, o zaman, bunu niçin söylüyor "biz, nereden buldun diye hesabını soracağız" diyor? Neye göre soracak, hangi yasaya göre soracak? Böyle bir yasa yok ki arkadaşlar. Niye yok; bu yasayı siz kaldırdınız. Sonra, diyorsunuz ki: Efendim, biz bunların hesabını soracağız. Yok arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, bunların hesabını, kararlılıkla soracaksınız, yasalar çıkaracaksınız; yoksa, polis devleti gücüyle hesap sorulmaz, bağımsız yargı aracılığıyla hesap sorulur.

Yine, bir şey daha söyleyeyim. 3 bakanınız Meksika'ya gidiyor; 3 bakanınız. Kim karşılıyor; TYT Bankı batıran patron karşılıyor, limuzinlere bindiriyor, bunları ağırlıyor, tekrar bindiriyor, Türkiye'ye gönderiyor. Ne oluyor bu bakanlarımız; efendim, bu bakanlarımız yolsuzluğun hesabını soracaklarmış ve buna da bizim inanmamızı istiyorsunuz. Biz, buna da inanmıyoruz arkadaşlar. Bizim inandığımız şu: Biz, samimiyete inanıyoruz. Biz, Sayın Başkanın dediği gibi, yolsuzluklar konusunda ucu nereye dayanırsa dayansın, oraya kadar gidebilecek yürekli bir hükümet istiyoruz; oraya kadar gidebilecek, gerekirse, kendi özdenetimini, kendi iç hesaplaşmasını yapabilecek bir hükümet istiyoruz. Bunlar olduğu takdirde, pek çok şey bu ülkede çözülebilir, pek çok şeyin üzerine gidilebilir.

Değerli milletvekilleri, bu rapor, iki ana bölümden oluşuyor; birinci bölümü soruşturma komisyonları, araştırma komisyonlarının kurulmasıyla ilgili; ikinci bölümü -asıl önemli olan bölümü- hükümetin yapması gereken önerilerle ilgili olanı. Hükümetin, eğer yolsuzluklarla mücadele konusunda samimiyse, bu ikinci bölümü süratle ama süratle  Parlamentoya sevk etmesi lazım. Bunun içinde adlî kolluk var, bunun içinde yargının bağımsızlığı var, bunun içinde medyanın düzeltilmesi var; pek çok şey var. Bu öneriler paketinin süratle getirilmesi lazım. Eğer, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı bunu getirmeyecekse ve parlamenterler olarak sizler söz veriyorsanız, biz de CHP olarak söz veriyoruz, bu yasa tasarılarını biz hazırlamaya hazırız; biz getirelim, hep beraber, bu Parlamentodan, yolsuzlukların üzerine kararlılıkla giden bir Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu olduğumuzu Türkiye Cumhuriyeti Halkına gösterelim. Biz, bunu istiyoruz; yüreklice istiyoruz ve bunun gerçekleşmesinde, bizim açımızdan, Türkiye açısından büyük yarar olacaktır.

Bu raporun getirdiği bir başka gerçek daha var. Bu rapor, devletin iki ana kaynaktan hortumlandığını gösteriyor; birincisi kamu ihaleleridir, ikincisi kamu bankalarıdır.

Kamu ihaleleriyle ilgili olarak, yine İhale Yasasında bir yanlışlık yaptınız. Çıkan İhale Yasasını uygulamadan, doğru dürüst uygulamadan, yine hortuma izin veren değişiklikler, bu Parlamentodan, maalesef geçti. Biz, itiraz ettik, yapmayın; yanlışlıklar, eksiklikler olabilir, bunları iyi niyetle düzeltelim; ama, bırakın, şu İhale Yasası bir uygulansın, bir görelim bunu dedik; ama, yapmadınız. Yakında bunun da kokuları çıkacaktır, hep beraber göreceğiz. Bunun kokuları, önce Bingöl ihalelerinden çıkacaktır, onun dosyalarını da oluşturuyoruz.

İkinci konu, bankacılık. Bankacılık, Türkiye açısından son derece ciddî bir olay ve üzerine kararlılıkla gidilmesi gereken bir olay; ama, hukuk devleti kurallarını zedelemeden üzerine gidilmesi gereken bir olay.

Bankaları hortumlayanlar, sade yurttaş gibi gezmiyorlar, hortumlamadan önce nasıl geziyor idiyseler, şimdi de aynı şekilde geziyorlar. Onların, üç beş gün hapse girip, hapiste krallar gibi ağırlandıkları, hatta sekreterlerini bile çalıştırdıkları, devlet hastanesine yattıkları zaman, devlet hastanesinin bir katını kendi çalışma ofisi gibi kullandıkları ortamları biz biliyoruz. Bunlardan hesap sorulacaksa, hesap, onların üç beş gün hapiste yatmalarıyla sınırlı olmamalı. Bu, tüyü bitmemiş yetimin hakkının son kuruşuna kadar alınmasıyla olur. Bunu yapacak olan da, bu Parlamentodur. Bunun yasalarını getireceksiniz; iktidar ve muhalefet olarak, biz, bunları destekleyeceğiz ve bunların takipçisi olacağız. Bunlar olmadığı takdirde, yürümediği takdirde, biz, üç beş kişiyi Yüce Divana göndermişiz, arkasından başka Yüce Divanlar gelecek, bunlar hiç önemli değil. Önemli olan, sağlıklı olan, sistemi kurmaktır. Sistemi kurarsınız, öyle bir sistem kurarsınız ki, hırsız geldiğinde de hırsızlık yapmasın arkadaşlar. Nasreddin Hocanın türbesi gibi bir sistem olmaz. Önünde kilit var, arkası açık.

Biz, şu anda, bu rapora rağmen, bu modelimizi aynen kuruyoruz değerli arkadaşlar. Biz, bu rapora bir muhalefet şerhi yazdık, basın toplantısı yaptık, muhalefet şerhimizi götürüp Kanunlar Kararlar Dairesine teslim ettik; fakat, bu muhalefet şerhimiz, maalesef, bu raporda yok, özelleştirmeyle ilgili muhalefet şerhimiz bu raporda yok. Bunu, ben, bir başka samimiyetsizlik örneği olarak veriyorum. Neden yok; bu raporun ekinde eğer bu olsaydı, ne olacaktı; bu olsaydı bu raporun ekinde, siz, şu tabloyu görecektiniz değerli milletvekilleri: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; Üye Ali Babacan, Devlet Bakanı; Üye Kemal Unakıtan, Maliye Bakanı; Üye Binali Yıldırım, Ulaştırma Bakanı; Üye Ali Coşkun, Sanayi ve Ticaret Bakanı... Bu raporda, elinizde tuttuğunuz raporda, haklarında soruşturma açılması istenen -bu yapılan iş dolayısıyla- konular burada da var; ama, bunlar, bu rapora girmedi değerli arkadaşlar. Peki, ne oldu? Rapora girmedi; ama, süratle, Millî Piyango Kanununa bir hüküm eklediniz; sizler, kendi oylarınızla eklediniz; dediniz ki, "Özelleştirme Yüksek Kurulu paraları öteleyebilir, almayabilir, değiştirebilir." Özelleştirildiği tarihten bu yana on yılı aşkın süre geçmiş, beş kuruş almadığımız özelleştirme kuruluşları var.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Siz o zaman hükümetteydiniz, niye almadınız?!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ben hükümette hiçbir zaman olmadım.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - 1997-1998'de hükümeti destekliyordunuz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Siz galiba karıştırdınız; Cumhuriyet Halk Partisi...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - 1997-1998'de dışarıdan destekliyordunuz; 1997-1998'de siz desteklediniz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yakın siyasî tarihe iyi bakın; kim iktidarda kim değil, görürsünüz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilim, ben yanlış yapabilirim...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O zaman, doğru konuşun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Efendim, bu söylediğim yanlış değil. Bakın efendim...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sen niye alınıyorsun?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, oturduğunuz yerden müdahale etmeyin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bakın, ne kadar, elimle tutmadığım...

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, Genel Kurula hitap eder misiniz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Peki efendim.

Değerli milletvekilim...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Siz hükümeti dışarıdan destekliyordunuz. Etmeyin, eylemeyin... (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilim, siz de kesiyorsunuz konuşmasını konuşmacının.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - O kadar olur Sayın Başkan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, aslında, sinirlenmeye hiç gerek yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı toparlar mısınız Sayın Kılıçdaroğlu.

Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Bu eleştirileri, iktidar olsun, muhalefet olsun, aslında, Türk siyasetinin kendisine çekidüzen vermesi açısından kabul edin. Ben, hiçbir arkadaşımı ne üzmek isterim ne de onların beni üzmelerini isterim; ama, bazı doğruları da buradan dile getirmeyeceksek nerede dile getireceğiz?! Bizim bilgi edindiğimiz kadar, sizlerin de bunlardan bilgi sahibi olmanız lazım. Sizler de bizi eleştiriyorsunuz, onu da doğal kabul ediyoruz; çünkü, bu kürsü, halkın kürsüsü; bizi seçen de halk. Biz buraya niye toplandık; yolsuzlukları önleyelim diye toplandık. Ben, samimî inancımı söyledim. Yolsuzluklar konusunda ucu sizlere dokunduğu zaman rahatsız oluyorsunuz, ucu başkasına dokunduğu zaman "sonuna kadar gidelim" diyorsunuz; biz buna itiraz ediyoruz. Biz diyoruz ki, ucu kime dokunursa dokunsun hep beraber üstüne gidelim; istediğimiz bu.

Bu dilekle, bu istekle, bu beklentiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Şahsı adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Nimet Çubukçu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) - Sayın Başkan, Parlamentomuzun değerli üyeleri; konuşmama başlamadan önce, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yolsuzluk konusunun gündemimize nasıl taşındığını ve bu konunun bizler ve milletimiz için ihtiva ettiği önemi biliyoruz. Bu sebeplerden ötürü, yolsuzluk konusuna, bir kez daha, Genel Kurulda dikkati çekmek istiyoruz.

Merkezî ve planlı ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçen ülkelerde düzenleyici mekanizmaların bulunmayışı, rant arama, yolsuzluk ve büyük çaplı soygunlara neden olmaktadır. Bunların yanı sıra, düzenli, açık, adil ve rekabetçi seçimlerle işbaşına gelen yöneticilerin bulunduğu demokratik ülkelerde, etkin bir sivil toplumun geliştirilmesi, hükümetin hesap vermesi ve yönetimin olabildiğince saydamlığa sahip olması önem kazanmaktadır.

Türkiye'de yapılan saha araştırmalarının sonuçlarına göre, yolsuzluğun, toplumsal, siyasal ve ekonomik yapılar üzerindeki olumsuz etkileri artmaktadır. Son yıllarda yaşanan kronik ekonomik krizlerin temel nedenleri arasında kamu yönetimindeki yolsuzluk olgularının etkisi de yadsınamaz. 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan erken genel seçim sonuçları, vatandaşların siyasî reform  ve yolsuzlukla mücadelede etkin mücadele isteminin bir yansıması olarak da yorumlanabilir.

Uluslararası Saydamlık Örgütünün yayımladığı 2002 uluslararası yolsuzluk algılaması endeksinde, Türkiye, 102 ülke arasında 64 üncü sırada yer almıştır. Başta TESEV, TÜSİAD ve TOBB olmak üzere, hükümetdışı birçok kuruluş tarafından, yolsuzluğun yaygınlığı kanıtlanmıştır.

Yüce Meclisimizin saygıdeğer üyeleri, yolsuzluğun çok çeşitli bilimsel tanımları yapılmıştır. Yaygın tanımlardan birine göre, yolsuzluk, kamu gücünün özel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılmasıdır. Daha kapsamlı bir yolsuzluk tanımı ise, kamu gücüyle sınırlı olmayan herhangi bir görevin özel çıkarlar için kötüye kullanılmasını içerir. Eğer formülize etmek istersek, yolsuzluğu, "tekelci yapılar ve tek başına karar alma yetkisi ve hesap vermeme" hususlarıyla formülize edebiliriz. Yolsuzluk olgusunun çok karmaşık unsurlar, süreçler ve ilişkiler içermesi nedeniyle, tanımlanmasında da önemli güçlüklerle karşılaşılmıştır. Bu yüzden, komisyon raporunda, türleri ve biçimlerini belirtmekle yetindik.

Saygıdeğer üyeler, ülkemizde yolsuzluğun nedenleri ve etkilerine bir göz atacak olursak, yolsuzluk tanımı ve temel unsurlar dikkate alındığında, yönetsel, yapısal ve izlenen politika temelli üç başlık ortaya çıkmaktadır.

Yönetsel yaklaşım, kamu sektöründe ücretler, tazminat sistemi, atama, yolsuzlukla mücadele düzenlemeleri ve uygulama mekanizmaları dahil olmak üzere, örgütlenme ve yönetim tarzının yolsuzluğa neden olduğu söylenebilir.

Yapısal yaklaşımda, ekonomik, coğrafî, kültürel ve sosyolojik sebepler ileri sürülmektedir.

Siyasal yaklaşımda ise, hükümetin çeşitli konularda politika oluşturmak için tercih ettiği modellerin kamu görevlilerinin davranışlarını biçimlendirmede oynadığı rol dikkati çekmektedir. Her ne kadar bazı kaynaklarda Türkiye'de yolsuzluğun nedenleri, “yolsuzluğun siyasal, toplumsal ve ekonomik altyapısı”, "yolsuzluğun tarihsel, sosyoekonomik, siyasal nedenleri" ya da "yolsuzluğa yol açan faktörler" gibi başlıklar altında incelenmiş olsa da, bu çalışma, yolsuzluğun nedenlerini üç temel ayırıma tabi tutmuştur.

Yolsuzluğun nedenleri, yönetsel nedenler, bürokratik nedenler, idarî usulün eksikliği, kamusal istihdam sorunları, yetersiz saydamlık, hesap verme mekanizmalarının eksikliği, kamusal denetimin sorunları ve adlî sistemden kaynaklanan sorunlar çerçevesinde incelenmiştir.

Ekonomik nedenler, devletin ekonomideki ağırlığı, kayıtdışı ekonomi, gelir farklılıkları ve medya-ticaret ilişkisi alt başlıklarından oluşmaktadır.

Sosyal nedenler arasında, eğitim sisteminin yetersizliği, vatandaşlık ve hak arama bilincinin yerleşmemiş olması, sivil toplum örgütlenmelerinin yetersizliği, olumsuz toplumsal algılamalar konuları irdelenmiştir.

Yönetsel nedenleri şöyle sıralayabiliriz: Bürokratik nedenler, idarî usulün eksikliği, kamusal istihdam sorunları, saydamlıkla ilgili sorunlar, hesap verme mekanizmalarının eksikliği, kamusal denetimin yetersizliği ve adlî sistemden kaynaklanan nedenler.

Ekonomik nedenleri ise, enflasyonun artışı, devletin ekonomideki ağırlığı, kayıtdışı ekonomi, gelir dağılımındaki adaletsizlikler, medya-ticaret ilişkisi ve siyasetin finansmanı olarak vurgulayabiliriz.

Sosyal nedenlere baktığımızda ise, eğitim yetersizliği, yurttaşlık bilincinin yerleşmemiş olması, sivil toplum örgütlenmesinin yetersizliği, olumsuz toplumsal algılamalar olarak özetleyebiliriz.

Saygıdeğer milletvekilleri, yolsuzluğun çok çeşitli olumsuz sonuçları da bulunmaktadır. Her şeyden önce, piyasalar rekabetçi niteliğini, siyasî liderler de otoritelerini kaybetmektedir. Yolsuzlukta gizlilik esas olduğundan, medyayı kontrol eden, yolsuzluğa bulaşan gruplar, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini engelleyerek açık ve demokratik toplumu zedelemektedirler. Bu süreç içerisinde hukuk devletine güven azalırken, yasaların uygulanması da güçleşmektedir. Özellikle, gelişmekte olan ülkelerde, ulusal, toplumsal, ekonomik ve siyasal gelişim yavaşlar; bu koşullarda yatırımlar için gerekli yabancı sermaye bulunamaz, başlayan projeler tamamlanamaz, üretim kapasitesi düşer, idarî verimlilik azalır ve siyasî düzen meşruiyet kriziyle karşı karşıya kalır.

Yolsuzluğun, kamu yatırımlarının sayıca artmasına, verimliliklerin düşmesine neden olduğu görüşü de hâkimdir; çünkü, siyasetçiler ve bürokratlar, kamu yatırımlarını kolaylıkla yönlendirmekte, kimi zaman, kendi seçim çevrelerine veya hemşerilerine menfaat sağlamaktadırlar. Böylece, ihtiyaç olmayan yerlere çok büyük kamu yatırımlarının yapıldığı ve çoğunun ya atıl kaldığı ya da zaman içinde ödenek yetersizliği sebebiyle bitirilemediği de bilinmektedir. 

Devlet Planlama Teşkilatı 2000 yılı programındaki verilere göre, ülkemizde 1984 yılı öncesinde başlamış ve halen bitirilememiş proje sayısı 273; 1984 ve öncesi ile 1999 yılları arasında devam eden proje sayısı 5 458'dir. Bu projelerin ortalama tamamlanma süreleri ise 9,3 yıldır.

Bu kadar uzun süren yatırımların sonuçları şunlardır: Malî bilginin kaybolması, sorumlu kişilerin tespitinin zorlaşması ve yatırımın yolsuzluğa açık hale gelmesi.

Sonuç olarak, yolsuzluğun artması, ekonomik büyümeyi, vergi sistemindeki adaleti, sosyal harcamaların düzey ve etkisini ve insan kaynaklarının etkili kullanılmasını olumsuz etkilemektedir. Ayrıca, yolsuzluklar, mülkiyet yapısını bozmakta ve eğitim hakkından eşit yararlanmayı da engellemektedir. Böylece, yolsuzluk, gelir dağılımındaki eşitsizliği ve yoksulluğu artırmaktadır.

Komisyon, yolsuzlukla mücadeleye ilişkin önlem ve yöntemlerine ilişkin önerilerinde ise, yolsuzluğu oluşturan koşulların ortadan kaldırılmasıyla ilgili hususları başlıklar halinde toplamıştır.

Hukukun üstünlüğü ve hukuka bağlılık anlayışının yerleştirilmesi.

Yolsuzluk riski içeren alanlara ilişkin idarî ve yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesi.

Kamu yönetiminde saydamlığın sağlanması.

Hesap verme sorumluluğunun yerleştirilmesi.

Yurttaşın devlete olan güveninin artırılması.

Kamu görevlilerinin malî durumlarının iyileştirilmesi ve ücretlerde adaletin sağlanması.

Kamu görevlileri için meslekî etik kuralların belirlenmesi.

Sivil toplum örgütlerinin etkinliğinin artırılması.

Yolsuzlukların ortaya çıkarılması için ise, yolsuzlukla mücadele için etkin kurumsal yapıların oluşturulması, denetimlerin etkinliğinin artırılması ve vatandaşların yolsuzluklara karşı duyarlılığının artırılması hususları mecburîdir.

Değerli milletvekilleri, yolsuzluğun önlenmesinin öncelikli koşulu, iyi bir yönetimin sağlanmasıdır. Merkezî veya belli bir otoriteye dayalı politika ve uygulama süreçlerini içeren yönetim kavramından farklı olarak yönetişim, yurttaşların ve idarenin çıkarlarının birleştiği, hak ve sorumlulukların yaşama geçirildiği mekanizmaları, kurumları ve süreçleri kapsamakta, bir başka deyişle, tüm tarafların öznel beklentilerinin tatmin edildiği bir başarım setini ifade etmektedir.

Ulusal iyi yönetişim, hükümetlerin alacakları kararların, yurttaşlar, sivil toplum kuruluşları ve siyasal kadroların geniş katılımıyla müştereken alındığı, uygulamaların izlendiği ve denetlenebildiği bir ortama ihtiyaç gösterir. Uluslararası iyi yönetişim ise, ulusal devletler, sivil toplum kuruluşları, uluslararası örgüt ve kuruluşların ortaklaşa karar alıp uyguladıkları ve uygulamayı izleyip denetledikleri bir çerçeve içinde gelişir.

Katılımcılığa ve demokratik taleplere cevap veren bir yönetime en fazla ihtiyacın olduğu alan ise, yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimler için iyi yönetişim, belediyelerin o bölgede yaşayanlarla birlikte ortaklaşa karar alma, uygulama ve denetleme süreçlerini yürütmeleri demektir. Sayıları
3 309'u bulan yerel yönetimlerde iyi yönetişimin sağlanmasının öncelikli koşulu, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına uyulmasıdır.

Yolsuzluk kavramı çerçevesinde alınacak önlemlerden ve yöntemlerden bahsettik. Peki, yolsuzluğun önlenmesi konusunda komisyonun önerileri nedir? Önerilerimiz, yasama, yürütme ve yargı alt başlıklarından oluşmaktadır. Komisyonun hazırladığı rapor içeriğinde yer alan çözümleme ve değerlendirmelere koşut, somut ve uygulamaya yönelik önerilere yer vermiş bulunmaktayım.

Yasama başlığı altında, öncelikli olarak, Anayasanın "Yasama dokunulmazlığı" başlıklı 83 üncü maddesi, Avrupa Birliği üye ülkeleri ortak normlarına, uluslararası sözleşmelerin bu konuda getirdiği kısıtlamalara, Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama dokunulmazlığı konusunda Meclis araştırma komisyonunun tespit ve bulgularına göre, öncelikle ve özellikle, yolsuzluk ve rüşvet suçlarını kapsayacak şekilde sınırlandırılmalıdır.

Birçok ülkede örnekleri bulunan ve yolsuzlukla mücadelede etkin rol oynayan yolsuzlukla mücadele daimî komisyonunun kurulması için Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde gerekli değişiklikler yapılmalı ve bu komisyona, soruşturma komisyonlarının yetkileri ile hâkim, savcı, emniyet ve istihbarat görevlileri de dahil olmak üzere uzmanlardan oluşan geçici altkomisyonlar oluşturma yetkisi verilmelidir.

Yurttaşların idareyle ilgili şikâyetlerini incelemeye ve sonuçlandırmaya yetkili kişi olan ombudsman kurumunun ayırt edici iki özelliği, anayasal bağımsızlık ve parlamento tarafından seçilmesidir. Anayasal dayanağı olmayan ombudsman kurumunun yeterli etkinliği sağlayamayacağı evrensel uygulamalardan bilinmektedir. Öncelikle, kurulması önerilen ombudsman kurumunun Türkiye'de de kurulması için gerekli anayasa değişiklikleri yapılmalıdır.

Sayıştay ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından yapılan incelemelerin TBMM'nin iki ayrı komisyonunda değerlendirilmesi ve Parlamentonun idare üzerinde hesap denetimini iki ayrı komisyonda yürütmesi, parçalı bir görüntü yaratmaktadır. Bu itibarla, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu -Fransa örneğinde olduğu gibi- tüzelkişiliğini koruyarak Sayıştaya bağlanmalıdır. TBMM İçtüzüğünde de değişiklik yapılarak kamu hesapları komisyonu kurulmalı, KİT Komisyonu ve Plan ve Bütçe Komisyonunun bu konudaki görev ve yetkileri kaldırılmalı, 3356 sayılı Kamu İktisadî Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda ve diğer kanunlarda gerekli değişiklikler yapılmalıdır.

Genel ceza yargılama usulü sisteminden ayrılan ve bu konudaki evrensel uygulamalarla bağdaşmayan memur yargılama sistemi, memurlar ile diğer kamu görevlilerine ayrıcalıklı bir yargılama statüsü sağlamaktadır. Bu ayrıcalığa imkân sağlayan Anayasanın 129 uncu maddesinin son fıkrası da yürürlükten kaldırılmalıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemindeki yolsuzlukla mücadeleye ilişkin kanun tasarı ve teklifleri öncelikle görüşülmelidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü gereğince, yasa tasarı ve tekliflerinin Meclise sunulması aşamasında genel ve madde gerekçelerinin belirtilmesi zorunluluğu söz konusuysa da, yasaların toplumsal, siyasal ve ekonomik etkisinin belirtilmesine dair bir öngörü bulunmamaktadır. Bu nedenle, 58 inci ve 59 uncu hükümetlerin Acil Eylem Planında da belirtildiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü değişikliği esnasında, buna ilişkin düzenlemelere de yer verilmesi düşünülmelidir.

Araştırma komisyonları önündeki en büyük engel olan, İçtüzüğün 105 inci maddesinin son fıkrasındaki "ticarî sır" kavramının da kaldırılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Siyasetin finansmanı konusunda saydamlığın sağlanması amacıyla, Anayasanın 69 uncu maddesinin son fıkrası hükmü uyarınca, partilerin ve adayların seçim harcamalarının beyan ve denetlenmesiyle ilgili gerekli düzenlemeler, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda yapılmalıdır.

Her düzeyde seçilmiş parti yöneticilerinin görevde bulundukları süre içerisinde bulunamayacakları faaliyetler, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununda düzenlenmelidir.

Yolsuzluk kapsamında değerlendirilen suçların af ve erteleme yasaları kapsamı dışında tutulması için de anayasa değişikliği yapılmalıdır.

Parlamentomuzun kıymetli üyeleri, "yürütme" başlığıyla birlikte sunacağımız çözüm önerilerini de kısaca şöyle ifade edebilirim:

Bazıları daha önceki yasama döneminde TBMM'ye sevk edilen, kamu denetçiliği kurumunun kurulması, Türkiye adalet akademisinin kurulması, uzlaştırma komisyonlarının kuruluş, görev ve yetkileri ve adlî kolluk kurulması hakkındaki kanun taslakları, kısa süre içerisinde, Bakanlar Kurulu tarafından, tasarı halinde yeniden gündeme getirilmelidir.

Kamusal denetimin tarafsızlığının ve bağımsızlığının sağlanması, kamuda performans denetiminin yerleştirilmesi ve performans denetimi standartlarını yayımlayacak kurumsal bir yapının oluşturulması amacıyla yürütülen çabalar sürdürülmelidir.

3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu, yolsuzlukla mücadelede yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, söz konusu kanunun özellikle mal bildirimi sürelerine ve denetimine ilişkin hükümlerinin uygulanabilir ve izlenebilir şekilde yeniden düzenlenmiş maddelerini, 4208, 2531 ve 1156 sayılı kanunların revize edilmiş biçimlerini, Sermaye Piyasası Kanunu gibi özel kanunların yolsuzluk sayılan fiillere dair ceza hükümlerini, Türk Ceza Kanununun yolsuzluk kapsamında sayılabilecek düzenlemelerini, yolsuzluk fiillerinden elde edilecek gelirlerin zapt ve müsaderesi ile yargılama usullerini, muhbir ve tanık koruma programlarını, konuyla ilgili tüm çağdaş hükümleri bir araya toplayacak ve böylece, bu konudaki mevzuat dağınıklığını giderecek bir "yolsuzlukla mücadele kanunu tasarısı" hazırlanmalıdır. Söz konusu tasarıda, yolsuzluk fiillerini ihbar edenlere ikramiye verilmesi ve faal nedamet haline etkinlik, işlerlik kazandıracak düzenlemelere yer verilmesi hususu da düşünülmelidir.

Birçok ülke mevzuatında suç sayılan kayırmacılık, nüfuz suiistimali, hediye ve ikram kabul etme, özel sektördeki aktif ve pasif rüşvet suçlarına, hazırlanacak olan yolsuzlukla mücadele kanununda "yolsuzluk eylemleri" başlığı altında yer verilmelidir.

Bilgiye erişim konusuyla ilgili olan Bilgi Edinme Kanununun çıkmış olması memnun edici bir gelişme olmakla beraber, kanunun Kamu Etik Kurulu tarafından bir an önce uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir.

İdarî usule ilişkin hükümlerin çeşitli yasalarda dağınık bir şekilde bulunması, bu hükümleri tek bir yasada toplayan bir idarî usul yasamızın olmayışı, kamu görevlilerinin kastı ve bilgisizliği de eklenince, işlerin uzamasına ve aynı soruna çelişkili çözümler üretilmesine sebep olmaktadır. Dolayısıyla, ivedilikle, bir idarî usul kanunu tasarısı hazırlanmalıdır.

Kamu malî yönetimi ve malî kontrol kanun taslağı, denetime ilişkin hükümler, ademi merkeziyetçilik, hesap verme mekanizmaları ve Anayasaya aykırılıkları yönünden, gerek uluslararası aktörler gerekse devletin önemli kuruluşları tarafından da eleştirilmektedir. Bu nedenle, anılan kanun taslağı, malî saydamlık, hesap verme sorumluluğuna ilişkin mekanizmalar, denetim ve merkeziyetçiliğe yönelik eleştirilerin tümünü kapsayacak şekilde, değişik kamu kuruluşlarından üyelerin katılımıyla oluşturulacak bir komisyonda yeniden ele alınmalıdır.

Kaynağını Anayasanın 167 nci maddesinden alan ve düzenleyici, denetleyici işlevleri bulunan, idarî ve malî özerkliğe sahip, bağımsız üst kurum ve kuruluşların karar bağımsızlıklarına zarar verilmeksizin, faaliyetlerini genel siyasetle uyumlu bir biçimde sürdürmelerini teminen, harcama ve hesap sisteminin, kararların ve faaliyetlerin usul ve esaslarının, faaliyet raporlarının, bu raporumuzda önerilen TBMM kamu hesapları komisyonunca incelenmesi; özetle, çalışma alanına, yükümlülüklere, hesap verme sorumluluğuna dair standartları içeren bir çerçeve yasa tasarısının hazırlanması, hükümetin faaliyetleri arasında öncelikle yer almalıdır.

Avrupa'da 35 ülkenin ve ayrıca Amerika Birleşik Devletlerinin üye olduğu Yolsuzluğa Karşı Avrupa Devletler Grubuna üye olunması hususu, kanunla kabul edilen Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesinin 15 inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre bir zorunluluktur. Bu nedenle, üyelik işlemleri hızlandırılmış ve hükümetimiz tarafından GRECO'ya üye olunmuştur.

57 nci ve 58 inci cumhuriyet hükümetleri tarafından hazırlanan eylem planları ile bu raporda yer alan düşünce ve önerilerin dikkate alındığı "yolsuzlukla mücadele" konulu yeni bir master plan hazırlanmalı ve bu planın hazırlanmasından önce, bir devlet bakanının eşgüdümünde Uluslararası Saydamlık Örgütünün modellediği "Ulusal Güvenlik Sütunları"nın her birini temsil eden kesimlerin katılımıyla atölye çalışmaları düzenlenmelidir. Bu noktada sevineceğimiz husus şudur ki, hükümet bu konuda da bir çalışma başlatmıştır.

Yolsuzlukların önlenmesine yönelik en etkili araçlardan birisi de, yolsuzluktan elde edilen gelirleri oluşturan mal ve para hareketlerinin takibi, bunların aklanmasının önlenmesi ve etkin, hızlı el koyma ve zoralım mekanizmalarının da işletilmesidir.

Yolsuzluğun en sık görüldüğü kamu ihaleleri alanı, aynı zamanda parasal büyüklükler yönünden de önem taşımaktadır.

Bunun dışında, kamu alımları, mutlaka, alım ve satım programlarına uygun olmalı; mal ve hizmetin satın alınmasında hedef, en iyi performansın sağlanmasına yönelik olmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Çubukçu.

NİMET ÇUBUKÇU (Devamla)- Yolsuzlukla Mücadele Kanununun yasalaşması aşamasına kadar, Başbakanlıkça, yolsuzlukla mücadelenin rehber ilkelerini ve  mücadele işlemlerini içeren bir yönerge çıkarılmalıdır.

Yolsuzluğun yoğun ve kronik olduğu alanlarda pilot çalışmaların yapılması ve bu çalışmalar sırasında risklerin belirlenmesi amacıyla proje grupları oluşturulmalıdır.

Kara paranın aklanmasının önlenmesiyle ilgili uluslararası Wolfsberg bankacılık kurallarının Türk bankacılık sisteminde uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Bankalar Birliği tarafından değerlendirilmelidir.

Katılımcılığa ve demokratik taleplere cevap veren bir yönetime en fazla ihtiyacın olduğu alansa yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimler için iyi yönetişim, uygulama ve denetleme süreçlerini de kamuyla birlikte yürütmeleri demektir.

Kamu kurumlarının belirlenecek tutarı aşan tüm ihaleleri, sürekli olarak bilgiişlem ortamına kaydedilmeli, Kamu İhale Kurumu tarafından   online olarak izlenilmelidir.

Medya-ticaret ilişkileri, Avrupa Birliği ülkelerindeki ağırlıklı uygulamalar ve bu konudaki uluslararası belgeler dikkate alınarak yeniden düzenlenmeli; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Kanununun ilgili hükümleri mutlaka uygulanmalıdır.

Ekonomik süreçlerde mümkün olan ölçüde serbestleştirmeye gidilmelidir. Gümrük vergilerinin, kotaların, döviz kuru kısıtlamalarının, fiyat kontrollerinin ve ruhsat zorunluluklarının kaldırılması ya da azaltılması, rüşvet verme olanaklarını ortadan kaldırmaktadır.

1 Ocak 2002 tarihinden bu yana Slovakya Polis Akademisinde uygulandığı gibi, ülkemizde de polis koleji ve polis akademisi ders programları arasına yolsuzlukla mücadele konusu da alınmalıdır.

Memur ve diğer kamu görevlilerinin yolsuzlukla mücadele konusunda hizmetiçi eğitimlerine yönelik olarak, Devlet Personel Başkanlığınca, gerekli plan ve programlar yapılmalıdır.

Yargı alanındaki önerilere gelince:

Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü gerçek anlamıyla yerleştirilmeli; sorunların hukuk içinde adil bir şekilde çözüleceğine dair hukuk bilincinin tüm vatandaşlarda oluşması sağlanmalıdır.

Adalet hizmetlerinde etkinlik ve çabukluğun gerçekleştirilmesi için tüm önlemler alınmalıdır.

Adlî kolluk kurulmalı, yargıç ve savcıların örgütlü suçlar konusunda gerekli eğitimi alması sağlanmalıdır.

İlk aşamada büyük illerde, malî uzmanların yer aldığı, insan, yer,  araç gereç, teknolojik imkânlar yönünden eksikliği bulunmayan ve gerekirse birden fazla yargı çevresinde yetkili ekonomik ve malî suç savcılıkları ve mahkemeleri oluşturulmalıdır.

Yargının yolsuzlukla mücadelesine etkinlik ve ivme kazandıracak aşağıdaki yasal değişikler de gerçekleştirilmelidir:

Taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerde önerilen, müsadere edilen mal varlıklarının başka ülkelerle paylaşımı için, mevzuatımızda değişiklik yapılmalıdır.

MASAK tarafından yapılacak inceleme ve araştırmalara gümrük müfettişleri ve gümrük kontrolörleri de alınmalıdır.

Kamu Görevlerinden Ayrılanların Yapamayacakları İşlere Dair Kanuna işlerlik kazandırılmalıdır.

Bankacılık sektöründe işlenen Türk Ceza Kanununun 510 uncu maddesindeki suçlar açısından cezalar tatminkâr bir seviyede artırılmalıdır.

Bankalar Kanunundaki suçların soruşturulması için BDDK'nın izin vermeme kararları, resen Danıştay denetimine tabi tutulmalıdır. BDDK'nın kurul üyeleri ve personelinin işlediği suçlar açısından getirilen izin sistemi de kaldırılmalıdır.

Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesi yeniden düzenlenmeli ve devlete verilen ekonomik ve maddî zararlarla orantılı olarak cezaların artırılması konusunda değişiklik yapılmalıdır.

Yolsuzluk eylemleri genelde şirket aracılığıyla yapıldığından, bireysel sorumluluğun tüzelkişi sorumluluğuyla örtülmesi olasılığı dikkate alınarak, ticaret hukuku da yeniden gözden geçirilmelidir.

Suçlarda cezalar caydırıcı hale getirilmeli, zamanaşımı süreleri soruşturulma ve kovuşturulmalarına yetecek kadar uzun tutulmalı ve zamanaşımını durduran sebeplerse yeniden belirlenmelidir.

Bütün bu öneriler ışığında, sevinebileceğimiz en önemli nokta şudur: Hem 58 inci hem de 59 uncu hükümetler sırasında komisyonumuzun hazırladığı rapora paralel çalışmalar hızla başlatılmıştır. Özellikle Avrupa Konseyi Yolsuzluklarla Mücadeleye İlişkin Ceza Hukuku Sözleşmesinin imzalanması, Bilgi Edinme Kanununun yasalaşmış olması, Avrupa'daki 35 ülkenin ve ayrıca Amerika Birleşik Devletlerinin üye olduğu Yolsuzluğa Karşı Avrupa Devletler Grubuna üye olunmuş olması, workshop gruplarının oluşturulmasıyla uluslararası saydamlık örgütünün modellediği ulusal güvenlik sütunlarının oluşturulmuş olması son derece memnun edici gelişmelerdir.

Saygıdeğer Başkan ve Parlamentomuzun kıymetli üyeleri; bu komisyonun çalışması sırasında yoğun ve yorucu çalışmalar boyunca desteğini bizden esirgemeyen, öncelikle Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'a ve fedakârca gayretlerini esirgemeyen 60'a yakın uzman arkadaşa ve komisyon çalışmaları boyunca desteğini daima hissettiğimiz yüce milletimize teşekkürü bir borç bilir, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çubukçu.

Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 45 dakikadır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yolsuzlukların sebepleri, sosyal ve ekonomik boyutları, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi hakkında Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge ile (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerinde Hükümet adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

En çok kullanılan ve en basit tanımıyla yolsuzluk, kamu yetkisinin özel çıkarlar için kötüye kullanılmalısıdır. Kamu yetkisinin, kamu çıkarları için ve vatandaşa hizmet amacıyla kullanılması gerekirken, bu yetkinin özel çıkarlar için kötüye kullanılmasıyla ortaya "yolsuzluk" dediğimiz hadise çıkmaktadır. Ancak, burada "özel çıkarlar" ifadesini çok dar bir anlamda yorumlamamak gerekir; kamu yetkisi, bazı kişiler tarafından, partisi, sınıfı, grubu, dostları, ailesi için de yolsuzluk maksadıyla kullanılabilir; onun için, daha geniş kapsamlı bir özel çıkar anlamında yorumlamak gerekir.

Diğer taraftan, zaman zaman, yolsuzluk ile rüşvet olayı karıştırılmaktadır; ancak, yolsuzluk kavramını, rüşveti de içerecek şekilde daha geniş anlamda yorumlamak ve değerlendirmek gerekir.

Yolsuzluk, aslında, sadece günümüzün bir hastalığı değildir, çok eski dönemlerden beri, zaman zaman gündeme gelen bir konudur, ikibin yıl öncesinde bile yolsuzlukla ilgili yazılan kitaplara rastlamaktayız. Kutsal kitaplarda da, yolsuzluk, Tanrı katında cezalandırılacak bir fiil olarak nitelendirilmiş ve değerlendirilmiştir. Dante, Shakespeare ve İbni Haldun'un eserlerinde de, bu çürüme ve yozlaşma, zaman zaman edebî üsluplarla zaman zaman da sosyolojik tahlillerle birlikte işlenmiştir, ele alınmıştır.

Günümüzde ise, yolsuzluk kavramı, çok daha yaygın bir biçimde, kamuoyunda, vatandaşlar arasında, yazılı ve görsel medyada, politik ortamlarda, bürokratik mahfillerde çok konuşulan, çok tartışılan bir özellik kazanmıştır; ama, günümüzde, yolsuzluk, hukuk metinlerine çok belirgin bir şekilde girmiş olmasıyla bir farklılık ifade etmektedir. Nitekim, zaman zaman yasalarda zaman zaman da anayasalarda yolsuzlukla ilgili düzenlemelere rastlarız. Amerika Birleşik Devletleri Anayasasında, başkanın rüşvet ve vatana ihanetten dolayı yargılanabileceği hüküm altına alınmıştır; ama, bazı anayasalarda, bu, çok daha sınırlı bir yargılanma olarak ifade edilmiştir.

Günümüze yaklaştıkça, yolsuzlukla ilgili tartışmaların çok daha yoğunlaştığını görmekteyiz. Özellikle 1990'lı yıllar, yolsuzluğun tüm dünyada ve ülkemizde çok üst düzeyde, çok yoğun biçimde tartışıldığı ve ele alındığı  bir dönemi ifade etmektedir. The Financial Times, 31 Aralık 1995 tarihli yıl sonu başmakalesinde, 1995 yılını yolsuzluğun en çok tartışıldığı yıl olarak tanımlamıştır; ama, 1995'ten bugüne kadar, ben inanıyorum ki, yolsuzlukla ilgili tartışmalar da giderek artmıştır.

Evet, özet itibariyle söylememiz gerekirse, tarihçesi eski olmakla birlikte, dönemler itibariyle ele alınış biçimi farklılıklar arz etmekle birlikte, özellikle 1990'lı yıllardan itibaren yolsuzluk çok tartışılmaktadır ve yolsuzluğa karşı kamuoyu duyarlılığı ve tepkisi de çok yoğun bir şekilde artmıştır.

"Neden 1990'lı yıllar sonrasında yolsuzluk hakkındaki bu bakış açısında belirgin bir sıçrama meydana gelmiştir" sorusunu sorduğumuzda ilk belirleyeceğimiz, tespit edeceğimiz husus şudur: Geçmişe nazaran, yolsuzluğun boyutlarının, maalesef, çok artmış olması temel nedendir ve temel sorundur.

Artık, Türkiye'de bile, yolsuzluklar tartışılırken, yolsuzluğa konu olan milyar dolarlardan bahsediliyor, katrilyonlardan bahsediliyor. Bu derece devasa boyutlara ulaşan yolsuzluğun yoğun bir şekilde tartışılması elbette normaldir. Bunun ötesinde, yolsuzluğun, özellikle uluslararası ihalelerde, silah alımlarında uluslararası boyutlar taşımış olması da, bu devasa boyutları ifade etmek açısından önemlidir.

Ama, bununla birlikte, günümüzde daha fazla ele alınan, yoğunlaşan bir konu olmasının altında, demokratik ülkelerin sayısındaki artışı görebiliriz. Demokratikleşmenin standartlarında meydana gelen yükselme, bağımsız ve aktif medya, yolsuzluk üzerine tartışmaların tabu olmaktan çıktığı bir ortamın oluşmuş bulunmasını da bir gerekçe olarak vurgulayabiliriz.

Bunun dışında, küreselleşmenin, yolsuzluğun az yaşandığı ülkeler ile yolsuzluğun çok yoğun bir biçimde yaşandığı, hatta, yolsuzluğun çok yaygın bir hale geldiği ülkelerdeki bireylerin birbirlerini tanımalarına, ülkelerini tanımalarına vesile olması da gerekçeler arasındadır.

Diğer taraftan, Uluslararası Saydamlık Örgütü gibi hükümetdışı kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin, uluslararası kuruluşların çalışmaları halkın duyarlılığını artırmıştır.

Yolsuzluğun ortaya çıkardığı maliyetlerin halk tarafından çok daha iyi kavranmış ve anlaşılmış olması da, yolsuzluk olaylarına karşı kamuoyunun tepkilerinin artmasının temel nedenleri arasındadır; ama, hiçbir zaman şunu söyleyemeyiz; geçmişe nazaran, günümüzde, millî gelir içerisindeki kamu payının yükselmiş olması nedeniyle, yolsuzluğun duyarlılık konusu oluşturduğunu söyleyemeyiz; çünkü, Kanada, Danimarka, Finlandiya, Hollanda, İsveç gibi ülkelerde kamu sektörünün gayri safî yurtiçi hâsıla içersindeki payı yüksek olduğu halde, yolsuzluk düzeyi bu ülkelerde çok düşüktür.

Tüm bu bakış açısı çerçevesinde "Türkiye'de yolsuzluklar nasıl bir görüntü veriyor, Türkiye yolsuzlukların neresindedir" diye sorduğumuzda, hiç de iç açıcı şeyler söyleyemeyeceğimizi biliyoruz. Gerçekten Türkiye çok kötü bir görüntü sergilemektedir. Uluslararası Saydamlık Örgütü, 1995'ten beri yolsuzluk algılama endeksleri yayımlamaktadır ve Türkiye, yolsuzluğu bir yaşam biçimi haline getirmiş ülkeler arasında gösterilmektedir.

10 üzerinden derecelendirilen endekslerde, en temiz ülkeler 8 ile 10 arasında endeks göstergelerine sahip bulunuyor. Oysa, Türkiye'nin derecesi, son yıllarda, 3 rakamının biraz üzerinde istikrar bulmuş görünmektedir ve bu endeks göstergesiyle, Ürdün, Fas, Tunus, Zimbabwe, Güney Kore, Filipinler gibi ülkelerin bile yolsuzluk batağına bizim kadar saplanmamış olduğu görülmektedir.

İtiraf etmek gerekir ki, Türkiye, son yıllarda, yolsuzluklardan çektiği kadar hiçbir şeyden çekmemiştir. Ekonominin temelinde zenginleşme vardır; ama, bu zenginleşme, bireysel ve yolsuzluğa dayalı bir zenginleşme değildir; ulusal zenginleşme ve verimliliğe dayalı bir zenginleşmedir.

Yolsuzluklar, millî gelir artışı sağlayacak kaynakların yağmalanarak israf edilmesine yol açmaktadır ve gelişmekte olan bir ülkenin kalkınma çabalarını açıkçası tahrif etmektedir, tahrip etmektedir, vatandaşlarımızın üretim heyecanını kırmaktadır. Halbuki, ne kadar çok sayıda birey, kalkınma oyununa ne kadar yüksek düzeyde katmadeğer üreterek katılırsa, uluslararası yarışta o derecede büyük mesafe alma imkânı vardır.

Yolsuzluklara bulaşanların ülkeye verdiği zarar, yalnızca yaşayan kuşaklara verilen zarar değil, aynı zamanda, gelecek kuşakları ve millet olarak geleceğimizi de tehlikeye sokan bir zarardır.

İşte tüm bu boyutları içerisinde değerlendirilecek olursa, yolsuzluklar, halkın devlete, siyasete, bürokrasiye olan güvenini azaltmaktadır, kaynak israfına neden olmaktadır, halkın yoksullaşmasına, hayatın pahalılaşmasına yol açmaktadır ve bu nedenlerle, yolsuzluklara karşı köklü ve kalıcı tedbirler almak hükümetimizin öncelikli gündem maddelerinden biridir. 3 Kasım seçimlerinden itibaren kurulan 58 ve 59 uncu cumhuriyet hükümetleri bunu kararlı bir hükümet politikası haline dönüştürmüştür.

Bu çerçevede, yolsuzlukla mücadelede hükümet olarak temel stratejimiz, tek tek olaylarla birlikte, yolsuzluğa yol açan nedenler üzerinde durmak ve yolsuzluğun ortaya çıkma riskini en aza indirmektir.

Yolsuzlukla mücadele tüm toplumsal alanları ve kesimleri kapsamalıdır. Yolsuzlukla mücadeleyi sadece iktidarın bir görevi olarak algılarsak, eksik söyleriz, yanlış söyleriz; sadece muhalefetin görevi olarak nitelersek, yine eksik ve yanlış olur. Yolsuzlukla mücadele, tüm kurumlarıyla birlikte, sivil toplum örgütleriyle ilgili ve tüm vatandaşlarıyla birlikte topyekûn yürütülecek bir mücadeledir; elbirliği içerisinde yürütülecek bir mücadeledir; didişmenin, çekişmenin ötesinde, ülkenin bugününü, geleceğini dikkate almak suretiyle, sorumluluk hisseden herkesin hassasiyetle üzerinde durması gereken bir mücadeledir. Bu mücadelenin kapsadığı alanlar, siyasal sistem, kamu yönetimi, adalet sistemi, sivil toplum ve özel kesimden oluşmaktadır.

Siyasal sistem açısından hadiseyi değerlendirdiğimizde şunları söyleyebiliriz: Hükümet programında ve Acil Eylem Planında yolsuzlukla mücadele öncelikli bir konu olarak ele alınmıştır. Acil Eylem Planında yolsuzlukla mücadele konusu "Kamu Yönetimi Reformu" ana başlığı altında ayrı bir başlık olarak yer almış ve bu bölümde 7 adet tedbire yer verilmiştir. Tedbirler, yolsuzlukla ilgili uluslararası sözleşmelerin onaylanması, siyasetin finansmanının şeffaf hale getirilmesi, yolsuzluğa karşı toplumsal mutabakatın sağlanması, cezaların caydırıcılığının artırılması, sır kavramının yeniden tanımlanması gibi hususları içermektedir ki, bunların tamamında hükümetimiz adımlarını atmaktadır. Acil Eylem Planında kamu yönetimi reformu, demokratikleşme ve hukuk reformu, ayrıca, ekonomik dönüşüm reformu başlığı altında yer alan çok sayıda tedbir de yolsuzlukla mücadeleye katkıda bulunacaktır.

Ayrıca şunu ifade etmek isterim: Siyaset zemininde yolsuzlukla mücadele konusunda, iktidarıyla muhalefetiyle bu dönem Meclisimizin bir büyük duyarlılık içerisinde bulunduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce, dokunulmazlıkların sınırlandırılmasıyla ilgili olarak CHP milletvekillerince bir araştırma önergesi verilmiştir. Bu önergeyi, İktidar Partisi olan AK Parti milletvekilleri desteklemiştir ve bu konuda komisyon kurulmuştur, çalışmalarına devam etmektedir. Diğer taraftan, bugünkü gündemimizi oluşturan yolsuzlukları araştırmayla ilgili araştırma önergesini ise, iktidar milletvekilleri -birinci imza sahibi olarak AK Parti Grubu Başkanvekili Sayın Salih Kapusuz ve diğer AK Partili milletvekilleri- önerge olarak vermişlerdir, Meclise getirmişlerdir. Bu önergeyi de Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri desteklemiştir ve komisyon kurulmuştur, başarılı bir çalışma yapılmıştır ve raporunu da bugün burada ele almaktayız.

Dolayısıyla, söylemek istediğim şey -her iki parti açısından da söylüyorum- bu konudaki hassasiyeti ifade eden verilen bu önergeler karşılıklı olarak desteklenmiş, Meclis gündemine getirilmiş ve çalışmalar yapılmıştır. Bu, gerçekten, Meclisimiz açısından onur verici, gurur verici bir tablodur, bir sahnedir; müştereklerimiz olduğunu göstermektedir. Bu müştereklerimizde daha sonuç alıcı çabaların önümüzdeki süreçte de oluşturulmasında gayret sarf etmemiz, hepimizin vatanseverlik duygusunun bir parçasıdır diye düşünüyorum.

Siyasî boyutta yolsuzlukla mücadele konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7 Ocak 2003 tarihli 18 inci Birleşiminde kurulmasını kararlaştırdığı Türkiye Büyük Millet Meclisi Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı gerçekten çok önemli bir çalışmadır. Bugün, bunu müzakere ediyoruz.

Komisyon, aşağıdaki 5 altkomisyonu oluşturarak, çalışmalarını sürdürmüştür. Birinci komisyon, yolsuzluğun tanımı, alanı, sebepleri, çözüm önerileriyle ilgili altkomisyondur; ikinci altkomisyon, para, bankacılık, Hazine işlemleri, gümrük, Sermaye Piyasası Kurumu ve Merkez Bankasıyla ilgili altkomisyon; üçüncüsü, enerji yapım ihale işlemleri, ulaştırma, millî savunma, ilgili üstkurullar, yerel yönetimlerle ilgili altkomisyondur; dördüncüsü, sağlık, sosyal güvenlik ve özelleştirmeyle ilgili altkomisyondur; beşincisi ise, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, üniversiteler, dernekler, Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve diğer konularla ilgili altkomisyondur. Bu komisyon, kendi alanlarında yetkin ve ihtisas sahibi toplam 50'nin üzerinde uzmanla birlikte çalışmalar yapmıştır. Komisyon, görevi süresince 700'e yakın yazışma yapmıştır, onbinlerce sayfa bilgi ve belge temin ederek incelemiştir; 41 toplantı yapmak suretiyle 51 kişi komisyona davet edilerek 124 saat dinleme yapmıştır.

Hazırlanan rapor, belirttiğim gibi beş kısımdan oluşmaktadır. Her kısım kendi içinde bölümlere ayrılmıştır. Bu ayırım, altkomisyonların çalıştığı alanlar esas alınarak yapılmıştır. Raporda yer alan bulgular çerçevesinde gerekli yasal, idarî ve yargısal süreçler de devreye sokulmuştur, sokulmaktadır.

19 Şubat 2003'te göreve başlayan bu komisyonun, 12 üyesiyle birlikte dört ay yoğun bir çalışma yaptığı, kamuoyundan ve ilgili milletvekillerimizin takibinden, bilinen bir gerçektir ve ortaya çıkan rapor 1 114 sayfalıktır ve gerçekten bu alanda -oniki yıldır Türkiye Büyük Millet Meclisindeyim- yapılan en başarılı çalışmalardan biridir ve ben, burada, bu vesileyle, Komisyon Başkanı Sayın Azmi Ateş Beyi ve AK Partili, Cumhuriyet Halk Partili komisyon üyesi bütün arkadaşlarımı tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum böyle bir dokümana ulaşmamızı sağladıkları için. (Alkışlar)

Yolsuzluğun önemli kaynaklarından biri de, mevcut kamu yönetiminin yapısı ve işleyişidir. Onun için bu noktada hükümetimizin kamu yönetimi reformu, aynı zamanda, kurumsal olarak yolsuzlukla mücadele konusundaki hükümet programının bir ana şemsiyesini göstermektedir.

Kamu yönetiminin, yolsuzluğun ortaya çıkmasına engel olacak biçimde yeniden yapılandırılması gerekliliktir, bir ihtiyaçtır ve hükümetimiz de bu ihtiyacın üzerinde durmaktadır. Bu konuda temel ilkeler, yani kamu yönetim reformunda yolsuzlukla mücadele sadedinde ortaya çıkardığımız, koyduğumuz temel ilkeler, şeffaflık veya saydamlık, hesap verebilirlik ve işlemlerin basitliğidir. Kamu görevlisi sayısının fazlalığı, idarî kademelerin fazla oluşu, bürokratik işlemlerin çokluğu yolsuzluğa zemin hazırlamaktadır. Tüm bunların tasfiyesi ve kurumsal olarak yolsuzlukla mücadeleyle ilgili zemini oluşturabilmek için, hükümetimizin bugünlerde kamuoyunda da tartışılan kamu yönetimi reformunu gerçekleştirme kararlılığı vardır.

58 ve 59 uncu hükümetler döneminde kamu yönetiminin yukarıda belirtilen ilkelere paralel olarak yeniden yapılandırılması yönünde de önemli adımlar atılmıştır. Bu adımları hepiniz takip ediyorsunuz; ama, bu yolsuzluk bağlamında, hatırlatma sadedinde hızlıca tekrar etmek istiyorum.

Vatandaşların kamusal bilgi ve belgelere ulaşmasını sağlayacak 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, 24 Ekim 2003 tarih ve 25269 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmış, yasalaşmıştır. Diğer taraftan, kamu yönetimi temel kanunu tasarısı hazırlanmış, kamuoyunun tartışmasına açılmıştır ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmak üzeredir.

Özelleştirmenin hızlandırılması amacıyla 2003 yılı özelleştirme programı hazırlanmış, ilan edilmiştir. Özelleştirmenin hızlandırılması yanında ihalelerde şeffaflığa da ayrıca özel bir önem verilmiştir.

KİT yönetiminin performans odaklı olarak yeniden düzenlenmesi amacıyla, mevcut 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi bütünüyle değiştiren yeni bir kanun tasarısı taslağı hazırlanmıştır.

Diğer taraftan, bütçenin kamu gelir ve giderlerini gerçek anlamda yansıtabilmesi amacıyla hükümetimiz tarafından 2003 yılında fonlar büyük ölçüde kaldırılmıştır.

İdarî usul kanunu taslağı yine hükümetimiz tarafından hazırlanmıştır.

Yatırım ortamının iyileştirilmesi çalışmaları sürdürülmüş, bu çerçevede, şirket kuruluşunu 19 aşamadan 3 aşamaya indiren, 11.6.2003 tarih ve 4884 sayılı Kanun yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Kamu kurumları bünyesinde oluşturulan ve hizmetten yararlanan vatandaşlardan çeşitli yollarla alınan ücretler vasıtasıyla kamu kaynaklarını kullanan vakıfların bu kaynakları kullanmasının önüne geçmeye yönelik olarak bir kanun tasarısı taslağı hazırlanmıştır.

Diğer taraftan "sır" kavramının sınırlarının daraltılması amacıyla, Adalet Bakanlığı bünyesinde bir komisyon oluşturulmuştur.

Kamu malî yönetimi ve iç kontrol kanunu tasarısı hazırlanmış ve bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur; Meclisimizin gündemindedir.

Kamu görevlilerinin uyması gereken meslekî ve etik kurallar konusunda bir kanun tasarısı taslağı hazırlanmıştır; Mecliste olan bu konudaki benzer kanun teklifleriyle birlikte, birleştirilmek suretiyle, Meclisin yasama sürecine gireceğini tahmin etmekteyim.

Sayıştayın yapısının güçlendirilmesi ve performans denetiminden sorumlu olması için, Acil Eylem Planında EDP 23 numaralı tedbir öngörülmüştür; bu yönde bir kanun tasarısı taslağı da hazırlanmıştır.

Yolsuzluklarla hükümetimizin kurumsal olarak mücadele sadedinde önem atfettiği bir diğer nokta, e-devlet konusudur. Hukukî ve kurumsal düzenlemelerin yanında, yolsuzluklarla mücadelenin en etkili yolu e-devlet uygulamalarıdır. Bu sayede bilgiye erişim kolaylaşacak, kayıtdışılık ortadan kalkacak, izleme ve denetleme imkânları da genişleyecektir. Bu çerçevede, acil eylem planında, e-dönüşüm Türkiye projesine yer verilmiştir. Projenin koordinasyonu, izlenmesi, değerlendirilmesi ve yönlendirilmesiyle ilgili olarak Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı görevlendirilmiştir. Ayrıca, 27 Şubat 2003 tarihinde yayımlanan Başbakanlık genelgesiyle, e-dönüşüm Türkiye projesinin amaçları, kurumsal yapısı ve uygulama esasları belirlenmiştir. Mart ayında başlayan çalışmalarla, kamu ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla, 2003, 2004 yıllarını kapsayan "E-Dönüşüm Türkiye Projesi Kısa Dönem Eylem Planı" hazırlanmıştır. Kısa dönem eylem planında şu eylemlere yer verilmiştir:

1- Kişisel bilginin korunmasına, bilgi edinme hakkının tesis edilmesine yönelik yasal düzenlemelerin yapılması,

2- Kamu kurumlarının birlikte çalışabilirliğinin sağlanması,

3- Kamu hizmetlerinin ortak bir platformdan sunulması,

4- Kamu kayıt sistemlerinin geliştirilmesi,

5- Vatandaşlara verilen numaraların birleştirilmesi,

6- Adres kayıt sisteminin entegrasyonu,

7- Vergi tahakkuk ve ödeme işlemlerinin elektronik ortamda yapılmasıdır.

Yolsuzlukla kurumsal olarak -yapılan düzenlemelerle, programlarla- mücadeleyi öngören hükümetimizin ilgi alanlarından bir üçüncüsü de adalet reformudur.

İyi işlemeyen bir yargı düzeni, yolsuzluk yapanların cezalandırılmaması gibi bir sonucu ortaya çıkarır. Bu da, yaptırımı olmayan bir yolsuzluk alanına imkân tanıdığı için, yolsuzlukları özendirici sonuçlar ortaya çıkarır. Diğer taraftan, iyi işlemeyen bir yargı sisteminin, bizatihi kendisi, yolsuzlukların çok önemli bir alanı, kaynağı haline dönüşür. Bu iki boyutlu olumsuz işleyişi ortadan kaldırabilmek maksadıyla, adalet reformu da, elbette, yolsuzlukla mücadelede önemli alanlardan biridir. Yolsuzlukla ilgili her olayın nihaî kararının verileceği yer, bildiğiniz gibi yargıdır. Bu nedenle, gerek yargının kendi içinde yolsuzlukla mücadele gerekse yargının hızlı ve adil yargılamayı sağlayacak ve hak aramayı özendirecek biçimde işlemesi büyük önem arz etmektedir. Bu amaçla, adalet reformunu gerçekleştirmek için mevzuat alanında gerekli düzenlemelerin yapılması, fizikî altyapı yetersizliklerinin giderilmesi, insan kaynaklarının güçlendirilmesi önem arz etmektedir. Bu çerçevede, hükümetimiz tarafından yapılan önemli düzenlemeler şunlardır :

11 Ocak 2003 tarihinde yayımlanan 4782 sayılı Kanunla, Uluslararası Ticarî İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi Sözleşmesinin hükümleri iç hukukumuza yansıtılmıştır.

25 Şubat 2003 tarihinde yayımlanan 4810 sayılı Kanunla, Adlî Tıp Kurumu, daha iyi hizmet sunabilmesi için yeniden yapılandırılmıştır.

15 Ocak 2003 tarihinde yayımlanan 4786 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla, para cezalarını geç ödeyerek cezanın caydırıcılığından kurtulmanın önüne geçilmektedir.

Diğer taraftan, Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair 4852 sayılı Kanun, 24 Nisan 2003 tarihinde yayımlanmıştır. Yolsuzluklar Hakkında Ceza Hukuku Sözleşmesi ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemindedir.

Bir başka düzenleme, İcra ve İflas Kanununda işlemlerin hızlandırılmasına ve alacaklının haklarının korunmasına yönelik değişiklikler içeren İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanundur ki, bu kanun, bildiğiniz gibi, Mecliste sürdürülen mesai sonucunda çıkarılmıştır.

Adalet hizmetlerindeki insan kaynaklarının eğitim yoluyla güçlendirilmesi için adalet akademisi kurulmasına dair 23 Temmuz 2003 tarih ve 4954 sayılı Kanun kabul edilmiştir.

Yargıtayın iş yükünü azaltacak, gerçek bir içtihat mahkemesi haline gelmesi için ilk derece adliye mahkemeleri ile Yargıtay arasında istinaf mahkemelerinin kurulmasını sağlayacak olan Bölge Adliye Mahkemelerinin Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı ise Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemindedir.

Acil Eylem Planında yer alan, yolsuzlukla ilgili suçlarda cezaların daha caydırıcı hale getirilmesi tedbiri çerçevesinde, Adalet Bakanlığınca da bir komisyon oluşturulmuştur. Acil Eylem Planında ihtisas mahkemelerinin sayısı ve çeşitliliğinin artırılması için bir tedbir bulunmaktadır. Bu çerçevede çalışmalar sürdürülmekte olup, tüketici fikrî ve sınaî hakları konusunda ihtisas mahkemeleri kurulmuştur ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde bulunan Bankalar Kanununda değişiklikle ilgili kanun tasarısında da, ekonomik suçlarla ilgili ihtisas mahkemesi oluşturulması yönünde Danıştay 10. Dairesi özel bir ihtisas mahkemesi haline getirilmektedir.

Hükümetimizin, yolsuzlukla kurumsal olarak mücadele sadedinde yaptığı düzenlemeler ve çalışmalar diğer boyutları itibariyle şu şekilde belirtilebilir:

Birincisi, saydamlığın artırılması eylem planı: Bakanlar Kurulunca 12 Ocak 2002 tarihinde, Türkiye'de saydamlığın artırılması ve kamuda etkin yönetimin geliştirilmesi eylem planı kabul edilmiştir. Bakanlar Kurulu prensip kararı gereğince 20 Mart 2003 tarihli Başbakanlık genelgesiyle, 2 devlet bakanı ile Adalet ve Maliye Bakanlarından oluşan, Türkiye'de saydamlığın artırılması ve kamuda etkin yönetimin geliştirilmesi komisyonu kurulmuştur. Komisyon 5 Mayıs 2003 tarihinde toplanarak aşağıdaki kararları almıştır.

1- Bir teknik komitenin kurulması.

2- Komitenin sekretarya hizmetlerinin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılması.

3- Bakanlararası komisyona üç ayda bir rapor sunulması.

4- Konuyla ilgili bir genelge çıkarılması.

Bu hususları düzenleyen bir başbakanlık genelgesi taslağı hazırlanmıştır.

İkincisi, Avrupa Birliği yolsuzlukla mücadele programıdır. Avrupa Birliği-Türkiye malî işbirliği programı çerçevesinde Avrupa Komisyonu uzmanlarınca, Türkiye'de yolsuzlukla mücadele programı hazırlanmıştır. Projenin, Başbakanlıkta oluşturulacak bir yolsuzlukla mücadele birimi tarafından yürütülmesi öngörülmektedir. Proje 4 temel amacı içermektedir.

1- Eylem planını koordine edecek ve uygulamaları izleyecek daimî bir mekanizmanın kurulması.

2- Kamu idaresinde yolsuzlukla mücadele alanındaki kapasitenin geliştirilmesi ve yolsuzluk riskini azaltıcı önlemlerin alınması.

3- Adlî suç sistemimizin inceleme, soruşturma ve yargı kapasitesinin geliştirilmesi.

4- Sivil toplum ve iş dünyasının yolsuzlukla mücadele çalışmalarına katılımının sağlanması.

Bunlar dışında, kurumsal bazda yolsuzlukla mücadeleye ilişkin olarak yapılacak hususlar hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.

Yolsuzlukla mücadele, toplumsal mutabakatı gerektiren ve tüm toplumsal aktörlerin katılımını içeren bir süreçtir; konuşmamın başında, bunu, özellikle vurguladım. Usulsüz bir işlemin bir tarafını kamu yönetimi oluştururken, çoğu zaman, diğer tarafını özel kişi ve şirketler oluşturmaktadır. İki yönlü işleyen bu sistemin bütün yönlerini kapsayan bir mücadele önem taşımaktadır. Yolsuz ve usulsüz uygulamalar konusunda, toplumsal duyarlılığın ve tepkilerin güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu konuda, kamunun yanında basın yayın organlarına ve sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düşmektedir. Son dönemde, yolsuzlukla mücadele konusunda da faaliyette bulunmak üzere kurulmuş sivil toplum kuruluşları bulunmaktadır. Bu çerçevede, meslek odalarının, gerek kendi mensupları gerekse kamu hizmetleri açısından denetim rolü güçlendirilmelidir diye düşünmekteyiz.

Siyasetin finansmanının saydam hale getirilmesi; bu çerçevede, özel çıkarların, siyasî partiler kanalıyla kamusal tercihleri çarpıtmaması diğer bir önemli husustur. Acil Eylem Planında, bu amaca yönelik özel bir tedbir bulunmaktadır; ancak, bu konuda gelişme kaydedilebilmesi için, siyasî partiler arasında mutabakat sağlanması gerekmektedir, ki, Meclisimizde, bu mutabakat zemininin bulunduğunu düşünmekteyim. Siyasî Partiler Kanununun ve seçim sisteminin, katılımcılığı ve şeffaflığı artıracak şekilde yeniden düzenlenmesi, siyasal sistemin yolsuzlukla mücadelesini kolaylaştıracaktır.

Diğer taraftan, özel ihtisas mahkemelerine ihtiyaç var demiştim. Bu arada, özellikle, ihtisas mahkemelerinin ekonomik suçlar konusunda da oluşturulması önem arz etmektedir; çünkü, ekonomik suçların niteliği, boyutları çok farklı olduğundan, mekanizmaları farklı olduğundan, bizim yargı sistemimiz içerisinde konunun kavranmasında, yolsuzluğa bulaşanların ekonomik mekanizmalardan yararlanarak, kamu kaynaklarını yolsuzluk alanı haline getirenlerin yargılanmasında handikaplar oluşmaktadır, güçlükler oluşmaktadır ve yargıdan sıyrılmayı başarmalarına yol açmaktadır. Bunu önlemek için -belirttiğim gibi- Bankalar Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısı, hükümetimiz tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiştir ve bu kanun tasarısının 10 uncu maddesinde, Danıştay 10. Dairesinin görev alanı şu şekilde belirlenmiştir: Bu daire, Türk Parasının Kıymetini Koruma Mevzuatından, Sermaye Piyasası Kanunundan, Rekabetin Korunması Hakkında Kanundan, Bankalar Kanunundan, Elektrik ve Doğalgaz Piyasası Kanunundan, Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine Dair Kanundan, yap-işlet-devretle ilgili kanundan, Kamu İhale Kanunundan ve benzeri diğer kanunlardan doğan dava ve işleri çözümlemek üzere görevlendirilmiş olacaktır. Bunun, çok kısa zamanda, bir iki hafta içerisinde, Meclisimizde yasalaşacağını düşünüyorum. Böylece, ekonomik suçlar konusundaki bir ihtisas mahkemesi boşluğu, bu yasayla doldurulmuş olacaktır.

Diğer taraftan, bilirkişi müessesesinin etkin hale getirilmesi, hizmet ve sorumluluk kriterlerinin geliştirilmesi de yolsuzlukla mücadelede çok önemli bir alandır. Maalesef, bilirkişilik müessesesinin düzenlenmesindeki hukukî eksiklikler, yaptırımların zayıf bulunması sebebiyle yargı yanıltılmakta ve bunun neticesinde yolsuzluk yapanların hak ettikleri cezaları alması imkânsız hale gelmektedir. Bununla ilgili olarak da, yine demin bahsettiğim Bankalar Kanununda değişiklik öngören tasarıyla kanunun 1 inci ve 2 nci maddelerinde düzenleme yapılmıştır. Bilirkişi yolsuzluğu ve kirlenmesinin önüne geçilmesi, bilirkişi faaliyetlerinin maddî olgu ve fiilî gerçeklere uygun, tarafsız ve objektif olarak yürütülmesi bu maddelerle amaçlanmıştır ve maddeyle, bilirkişi raporunun maddî olgu ve fiilî gerçeklerle bağdaşmadığı yönünde kuvvetli emare ve şüphelerin bulunduğu kanaatine ulaşıldığı takdirde, bu kişiler hakkında diğer kanunlardaki hukukî ve cezaî sorumluluklar saklı kalmak şartıyla mal bildiriminde bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu hükümleri uyarınca işlem yapılacağı hükme bağlanmaktadır.

Diğer taraftan, zamanaşımı da cezalardan kaçınma aracı haline dönüşmüştür. Bununla ilgili de, yine, demin belirttiğim Bankalar Kanununda değişiklik yapılması hakkında Meclis gündeminde bulunan tasarıda düzenlemeler yapılmıştır. Bu kanun tasarısının 15 inci, 16 ncı ve diğer maddelerinde hükümler vardır. Bankaların içinin boşaltılması, yani, hortumlanması birinci planda karapara suçu kapsamına alınmaktadır ve buna bağlı bazı zamanaşımı süreleri de uzatılmaktadır.

Diğer taraftan, yolsuzlukla mücadeleyle ilgili olarak, banka sahiplerinin ve sorumlularının şahsî sorumluluğu ilkesinin getirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır ki, bu ihtiyaç da yine Bankalar Kanununda değişikliği öngören kanun tasarısında yapılan düzenlemelerle giderilmiş bulunmaktadır.

Ancak, burada şunu özet olarak ifade edebilirim: Hükümetimiz, yolsuzluklarla mücadele konusunda kararlıdır. Bireysel planda geçmişte yapılan veya ileride yapılacak olan yolsuzluk hadiselerinin üzerine kararlılıkla gitme niyetindeyiz, kararlılığı içerisindeyiz. Bu kararlılığın, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerimizde de bulunduğunu görüyorum, parti farkı ayırt etmeksizin söylüyorum. Aynı zamanda, hükümetimiz, bunun, iyi niyete dayalı bir mücadeleyle sürdürülmesinin eksik olacağını düşünmektedir. Bu konudaki tüm doktriner çalışmalar da bu kanaati pekiştirmektedir. Dolayısıyla, kurumsal olarak yolsuzlukla ilgili zeminin ortadan kaldırılması lazım, Türkiye'nin görüntüsünün değişmesi lazım. Avrupa Birliğine tam üyelik için hazırlık yapan Türkiye'nin, bu konuda da, gerçekten, dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer alması lazım, en azından Avrupa Birliği ülkelerinin tutturduğu standardı tutturabilmesi lazım. Yabancı sermayenin, bu bakımdan, Türkiye'de cazip bir alan haline dönüşmesi lazım. Bunu sağlamak için, hükümetimiz, belirttiğim gibi, kurumsal düzenlemeleri öngören sistematik ve programlı bir çalışma içerisindedir. Eğer, bu sistematik ve programlı çalışmanın, hükümetimiz tarafından yürütülen çalışmanın bazı noktalarında ilaveler yapılması gerektiği kanaatinde bulunan sayın milletvekillerimiz varsa veya değiştirilmesi gerektiği kanaatinde bulunan milletvekillerimiz varsa, onların görüşlerine de başvurmaya her zaman hazır olduğumuzu, buradan, açıkça ifade ediyorum.

Artık, siyaset anlayışı 3 Kasımla birlikte değişmiştir. 3 Kasım öncesinin siyaset anlayışı, her parti, ben doğrusunu yaparım, ben bilirim, benim dışımdaki partilerin yapmış oldukları şeylerin hepsi yanlıştır, onlar bir şey bilmez anlayışına dayanıyordu, söylemler de bu çerçeve içerisinde gelişiyordu. 3 Kasımla bu değişmiştir. Artık, her parti şunu demek zorundadır: Ben iyi niyetle iyisini yapmaya çalışırım; ama, yaptıklarımda noksanlar bulunabilir. Benim dışımdaki partilerin de, fikirlerini beğenmeyebilirim, ama, görüşlerinde, düşüncelerinde iyi şeyler bulunabilir, onlardan da yararlanmam gerekir diyebilmelidir. Bunu, iktidar olan partiler de söyleyebilmelidir, muhalefette olan partiler de bunu ifade etmelidir.

Bu anlayış içerisinde gerçek bir diyalog zemini ortaya çıktığı zaman, her şeyin en mükemmelini yakalarız. Yüzde 1'lik bir dezavantaja ülkeyi sürükleme lüksüne, hiçbir siyaset kurumu sahip değildir. Kısa dönemde fark edilmez; ama, bir ülke diğer ülkelere göre yüzde 1'lik bir dezavantaja düştüğünde dahi, on sene, yirmi sene sonra bile bakıldığında -kısa dönemde algılanmadığı halde- dünyadaki yarıştan kopmuş olduğu görülecektir. Yüzde 1'lik avantajı yakalayan ülke de, uzun vadede büyük bir güç olarak ortaya çıkacaktır. "Aman, ben şunu söyleyeyim, karşı partiyi mat edeyim; ben şunu ifade edeyim, sözünü ağzına tıkayayım" mantığıyla siyaset olmaz, onunla bireysel tatmin olur. Bu bireysel tatminlerin de, ne Türkiye'ye bir faydası vardır ne de kimseye bir faydası vardır. (Alkışlar)

Tamam, yanlışlar, eksikler olabilir; biri "yoktur" diye iddia ediyorsa, yanlışlık onun bizatihi kendisindedir. Bir parti diyorsa ki "bende hiçbir yanlışlık olmaz" o zaman da yanlışlığın bizatihi kendisidir o parti. Onun için, eksikler, yanlışlar, bütün kurumlarda, bireylerde bulunabilir. Süreç, dinamik bir süreçtir; önemli olan, daha iyiyi, daha doğruyu, daha mükemmeli yakalama kararlılığı ve iradesi içerisinde yürümektir. Yolsuzluklar konusunda da aynı şeyi söyleyebilirim.

Bu çerçevede, bazı konular etrafında da görüşlerimi belirtmek istiyorum. Bunu, bir polemik olsun diye değil; ama, daha önce konuşan bazı sayın milletvekillerimizin söylediklerini diğer milletvekillerimiz dinledi, televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımız dinledi; tek taraflı olarak söylenip kaldığı takdirde, bazı şüpheler oluşabilir. Benim verdiğim cevaplarda "aman, benimki tam doğrudur, sayın milletvekilininki yanlıştır" anlamına söylemiyorum; ama, her ikisini de dinleyenler kendilerine göre değerlendirmelerini yapsınlar diye düşünürüm.

Birincisi, sayın milletvekilimizin Gökkafes'le ilgili konuşması; yani, Gökkafes'in yapılmasıyla ilgili o boyuta katılıyorum; gerçekten, o hadise, bir inşaat faciasıdır. Muhalefet dönemimizde, o olayla ilgili, biz de mücadele ettik; ama, sonra yapıldı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Şener.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - ... Fakat, sayın milletvekilimizin takıldığı nokta o değil. Gökkafes'te bazı bölümleri satın alan kamu kurumlarıyla ilgili bir eleştiri yöneltti ve sanki, bunu ben yapmışım gibi de isim zikretmeksizin beni iğneleyici söz etti.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Hayır; öyle bir şey yok.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Sayın milletvekilim, bu Gökkafes'in bazı kamu kurumlarınca kiralanması olayı  bizden öncedir, geçmiş dönemdedir; buna onay veren Sayın Bakan da Sayın Kemal Derviş'tir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Dolayısıyla, burada, şunu da söylemek isterim: Bu yanlış mıdır, değil midir -bu konuyla ilgili olarak kafalarda bazı yanlışlar var da- bir kere, bu Gökkafes, BDDK'dadır; yani, Fona devredilen bankaların gayrîmenkulleri sadedinde BDDK bünyesine geçmiş bir gayrîmenkuldür. Diğer kamu kuruluşlarının burayı satın almaları demek, bir kamu kuruluşundan bir başka kamu kuruluşunun satın alması anlamına gelir.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Sayın Gül'ün taahhüdü vardı, "hesap soracağız" demişti.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - İşin aslını öğrenmek için söyledi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bu boyutu itibariyle de eleştirilir de, bu telaffuz edilirken, sanki, bir özel şahsa çok büyük bir kaynak aktarılmış anlamında düşünen varsa, bunu da bu vesileyle değiştirmek isterim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İsraftır; mütevazı bir yerde de oturabilirler.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Olabilir. O boyutu itibariyle eleştirilebilir; ona bir şey demiyorum.

Şunu söylemek isterim:  1 114 sayfalık yolsuzluklarla mücadeleyle ilgili bir rapor hazırlanmış ve bu raporda, Gökkafes'le ilgili bir tek cümle yok. Bu raporun altında sayın milletvekilimin imzası var. Bu konu, burada yaptığı 20 dakikalık konuşma içerisinde 5 dakika ayıracak kadar önemliyse, bu 1 114 sayfalık rapora da bir cümle ilave edip, ondan sonra imzalanması lazımdı diye düşünüyorum.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - O parantez, bilinmeyen yolsuzluklar içindeki bölüm.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bilinmeyenler için... O ayrı; ama, bilinmeyen değil, bilindiğini ifade ediyorsunuz. O başlığın altına girmez bu.

Bilinmeyen yolsuzluklar demek, henüz tespit edemediklerimiz demektir.  Raporu yazarken bunu tespit edememiştik deniliyorsa, o başka.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Efendim, bizim önümüze gelmemiş, bizim incelememiz içinde bulunmamış yolsuzluklar; benim kastettiğim odur.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Evet.

Şunu söyleyeyim: Mücadele etmemiz lazım; ama, bu yolsuzlukla ilgili konuşurken de, neye ağırlık vereceğimizi, neyi zayıf neyi güçlü tutacağımızı iyi ayarlamazsak, yolsuzlukla mücadele anlayışını biraz yıpratırız. Bunu yıpratmamak için, onu çok iyi ayarlamak gerekir diye düşünüyorum.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Ama, bu kafes, Türkiye'nin yüzkarasıdır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Diğer taraftan, değişik vesilelerle, Sayın Başbakanımızla ilgili ifadeler kullanıldı; yani, bunları, şöyle objektif bir biçimde önümüze koyup, düşünmek lazım. Düşündüğümüz zaman, karşımızda neyi görürüz; bir kere, Sayın Başbakanımız, belediye başkanlığından geliyor, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmıştır. Belediye başkanlığı yaptığı dönem, partisinin iktidar olduğu dönem değildir, muhalefette olduğu dönemdir. Üstelik, siyasî rekabetin acımasızca ve kural tanımaksızın işlediği, çarkların çok olumsuz döndüğü bir dönemdir ve her gün, hem belediye başkanlığı döneminde hem belediye başkanlığını bıraktıktan sonra, sürekli olarak, müfettişlerle, denetimlerle, incelemelerle, bütün birimlerin didik didik edildiği; bir incelemenin, aynı konu, aynı birim hakkında yeterli görülmeyerek, defalarca, tekrar tekrar incelendiği bir süreci yaşamıştır ve o süreç yaşanırken dokunulmazlığı da yoktu; yani, bunu görmemiz lazım. Neticede, bunlar, mahkemelere de -hatta, idarî, tek taraflı inisiyatiflerle- yargıya da intikal ettirildiği halde, şu anda tek bir davanın dışında, hiçbir davası da yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu, bu çerçeve içerisinde değerlendirmek lazım.

Mal bildirimiyle ilgili konu diye ifade ettiler. Zaten, bu konuda açılan dava beraatla neticelenmiş; kesinleşmiş yargı kararı varken, bunu tartışmanın bir gerekliliği olduğu gibi bir düşünceye sahip olmadığımı belirtmek istiyorum.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Bakan, Özelleştirme İdaresi neden sizden alınıp Sayın Unakıtan'a verildi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Diğer taraftan, kamu yönetim reformunda teftiş kurulları niye kaldırılıyor; acaba, sizin dönemdeki yolsuzlukların ortaya çıkarılmasını engellemek gibi bir niyet mi var, diye, bir... Yani, bunu söylemek için çok farklı boyutlarda bir düşünce geliştirmek lazım. Bir kere, getirilen düzenlemede, iç denetim var, dış denetim var. İç denetim dediğiniz, daha çok, hiyerarşik denetime dayalı bir denetim; dış denetim dediğiniz şey, Sayıştayın yapacağı denetimdir. Herkesin de bildiği bir gerçek var ki, teftiş kurulları, ilgili bakana bağlı olarak, onun verdiği görevler çerçevesinde incelemeler yapıyor, teftişlerde, denetimlerde bulunuyor; hatta, KİT'lerde genel müdüre bağlı olarak yapıyor; bakanlık makamı ve genel müdürlük makamının işlemleri de bu teftiş birimlerinin inceleme alanı dışında seyrediyor.

Burada, teftişin, daha doğrusu denetimin, gerçekten, yolsuzluğu, her türlü, her düzeydeki suiistimali ortaya çıkarabilmesi için, bir kere, idarenin içinden bağımsız bir niteliğe kavuşturulması lazım. Bu nasıl yapılır, asıl bunu tartışmamız lazım. Bana kalırsa, dış denetimin Sayıştay vasıtasıyla yapılacak olması, buna bağlı olarak, Sayıştayın etkinliğinin, Meclisi bilgilendirmesinin daha güçleneceğini düşünecek olursanız, idarenin dışında, ayrı bir erk olan, güç olan yasama denetiminin daha fonksiyonel, daha etkili hale getirileceği bir sisteme doğru gidiş vardır ki, asıl, yolsuzluklarla mücadele böyle olur; yolsuzlukların açığa çıkarılması, ortaya çıkarılması bu şekilde olur. Ayrı bir güç, Meclis, yasama organı; denetim fonksiyonu; altyapı, verilerin, materyallerin de ulaştırılması suretiyle, Danıştayın daha fonksiyonel hale getirilmesi suretiyle, işletilmesiyle, asıl, yolsuzlukla mücadele edilecek bir zemini oluşturacak bir düzenlemedir ve deminden beri anlattığım yolsuzlukla kurumsal mücadele paketimize de uygundur diye düşünüyorum.

Diğer taraftan "nereden buldun yasasını kaldırdılar" denildi; tartışılabilir; bir şey demeyeceğim; ama, ben de bildiğimi söylüyorum; dediğim gibi, polemik yapma niyetim yok. "Nereden buldun yasası kalktığına göre, şimdi, bu yolsuzluk yapanlara olağanüstü mal ve servet edinenlere hesabı nasıl soracağız" deniliyor. Şimdi, birincisi, bir kere "nereden buldun" veya kamuoyunda "malî milat yasası" denilen yasa kaldırıldı diye birtakım kanunî takibatların ortadan kalkacağını düşünmek yanlış. Neden yanlış; 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması ve Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanununa göre hesap sorarsınız. İkincisi, karaparanın aklanmasının önlenmesiyle ilgili yasa çerçevesinde, yani, 4208 sayılı Kanun çerçevesinde de gerekli işlemler yapılabilir; yargıya gönderilebilir ve gerekli cezalar verilebilir. Üçüncüsü, bir kere, bu nereden buldun yasası hiç yürürlüğe girmedi; yani, AK Parti kaldırdı diye bir şey yok; hiç yürürlüğe girmedi.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Uygulayacak bakan bulamadık da onun için Sayın Bakan. Hiçbir bakan buna onay vermedi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Niye yürürlüğe girmedi; 22.7.1998 tarih ve 4369 sayılı Kanunla bu getirildi; yani, 1998 yılında getirildi ve 1 Ocak 1999'dan itibaren...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - 1994'te geldi Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Daha önceki serüveni anlatıyorsunuz.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hayır... Hayır... Aynı yasadan bahsediyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Kayıtdışı serveti kayıt altına alacak olan malî milat uygulamasıyla 1 Ocak 1999'dan itibaren, bu kişilerle ilgili sıkı bir takibata geçilmesi öngörülüyordu; bu tarih gelmeden önce üç yıl ertelendi; yani, hiç devreye giremeden ertelendi. Bu ertelemeye göre 1 Ocak 2003'te yürürlüğe girecekti ve ondan sonra da, biz erteledik veya kaldırdık.

Şimdi, neyi anlatıyorum burada; şunu anlatıyorum: Yani,  bu yasa zaten yürürlüğe girmedi; yani, kararlılıkla, değişik tarihlerde bununla ilgili konular Meclise geldiği halde neden yürürlüğe girmiyor? Geliyor, Meclis tartışıyor, kanunu çıkarıyor, sonra arkasından erteliyor. Bunun, elbette, yaşanan ekonomik krizlerle, Türkiye'den para kaçışlarıyla filan bağlantısı olduğu için, konjonktür ve zemin müsait olmadığı zaman, çok daha büyük maliyetlere katlanacağını, bir ülke, hissettiği zaman, sorumluluk taşıyan kişiler de bu maliyetlerden kurtulmak için ertelemeyi öngörüyor veya kaldırmayı düşünüyor; ama, böyle bir sorumluluk dışında teorik olarak konuştuğumuz, tartıştığımız zaman çok daha güçlü bir şekilde savunabiliriz; fakat, Türkiye gerçekleriyle ne kadar bağdaşır; bu, ayrı bir tartışma zeminidir diye düşünüyorum.

Ben, tekrar, sözlerime son verirken, böylesine uzun bir mesaiyi birlikte paylaştığımız değerli milletvekillerimize, böylesine değerli bir çalışmayı tamamlayan çok saygıdeğer komisyon üyesi arkadaşlarıma ve burada, kürsüde görüşlerini ifade eden sayın milletvekillerimize teşekkürlerimi sunuyorum ve yolsuzluğun en az düzeyde bulunduğu bir Türkiye'yi birlikte yaşama dileğiyle hepinize saygılarımı sunuyorum. Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ediyorum Sayın Şener.

Son söz milletvekilinin kuralı gereğince, söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Işık, konuşma süreniz çok kısa bir süre.

Buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması komisyonu kurulmuş ve işbu komisyonun hazırlamış olduğu rapor ise, Yüce Meclisin, bugün itibariyle, gündemine gelmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada iktisadî kalkınmalar başta olmak üzere, demokratik ve teknolojik büyük değişimler yaşanırken, üzülerek ifade ediyorum ki, Türkiye, büyük oranda zaman ve imkân kaybetmiştir. Artık, Türkiye'nin bugünü ve yarınıyla ilgili ne kaybedecek zamanı ne de kaybedecek imkânı kalmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yönetimin şeffaf olduğu, yönetilenlerin yönetenlere duyduğu güven ve tolerans, insanların iktisadî kalkınmasına ve devletin adil ve adaletli otoritesine katkı sağlar. Siyasal iktidarlar kaynağını demokrasiden aldığı, iktidarda bulunanlar ise hukuka dayandığı demokratik hukuk devletinde birey ve toplum ideal anlamda güvence altında demektir. Hukukun üstünlüğüne bağlılık, devletin meşruluğunu da güçlü ve etkin kılar. Hukuk devletinde devletin tarafsızlığı teminat altındadır. Yönetenler, yönetilenlere karşı keyfîlik içerisinde olamazlar. Herkes hukuk önünde eşittir. Hiç kimse ayrıcalıklı olmadığı gibi, haksızlığa da uğratılamaz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde bir süredir etkin ve tedirgin bir şekilde gündemdeki yerini işgal eden yolsuzluk ve usulsüzlük, ivedilikli ve hayatî gündemler arasında yer almaktadır. Yolsuzluk, beraberinde geniş halk kitlelerinin yoksulluğuna yol açması, fert başına düşen maliyet külfeti, ülke kalkınmasına olumsuz etkisi, Cezaların İnfazı Hakkında Yasanın ve hukuk davalarını etkin kılacak düzenlemenin kifayetsizliği, sorunu devasa hale getirmiştir.

Halkımızın güven duymaktaki yaşadığı tereddüt, siyasetin ve siyasetçinin sorgulanması, yargı üzerindeki eleştirilerin artması, bürokrasinin hantallığına yönelik eleştirinin kanaat haline dönüşmeye başlaması, sonuç almaya yönelik çabaların önündeki en büyük açmazlardandır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yolsuzluklara karışmış kişi ya da kişilerin, hâlâ ülkede ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda itibar görüyorlarmış gibi kendilerini takdim ediyor olmaları, sektörel hale dönüşmüş yolsuzluğun bir başka çarpıcı yönünü ortaya koymaktadır.

Yolsuzluğun gelmiş olduğu ekonomik güç, dürüst ve ahlaklı olmayan birkısım siyasetçiler ve bürokratlar nezdinde hayat bulmuş, bu durum ise, insanımızın siyasete olan inancında tahrifat yaratmıştır.

Ülke kalkınmasında geri kalmışlık, ülke insanında fakirleşme olarak faturası ortaya çıkan yolsuzlukla, bu suçu işleyenler, ortaya koydukları işbu eylemle, sadece günümüz toplumuna değil, gelecek nesillere karşı da tarihî sorumluluk içerisinde bulunmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemi itibariyle, asrın vebası olan yolsuzlukla mücadele konusunda, iktidarıyla muhalefetiyle tüm milletvekilleri, tam bir konsensüs içerisinde bulunmaktadır.

Yolsuzlukların gündemde olmadığı, ülkenin ve milletin imkân ve kaynaklarının peşkeş çekilmediği, daha güzel bir Türkiye temennisiyle, komisyona çalışmalarından dolayı teşekkür ederken, Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VI. - SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - İnsan Haklarını İnceleme, Kamu İktisadî Teşebbüsleri, Plan ve Bütçe Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN - İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ile Kayseri Milletvekili Muharrem Eskiyapan aday gösterilmişlerdir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ile İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu aday gösterilmişlerdir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 5 Kasım 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati : 22.35