DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 29
13 üncü Birleşim
4 Kasım 2003 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1. - TBMM Başkanvekili Sadık Yakut'un,
Bosna-Hersek'in eski Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in vefatı nedeniyle,
Bosna-Herseklilere başsağlığı dileyen konuşması
B)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - İstanbul Milletvekili Hüseyin
Kansu'nun, Bosna-Hersek'in eski Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in vefatı
nedeniyle, kişiliğine ve özgürlük mücadelesine ilişkin gündemdışı konuşması
2. - Denizli Milletvekili Mehmet Uğur
Neşşar'ın, çalışma hayatında sağlık çalışanları yönünden görülen eksikliklere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
Başesgioğlu'nun cevabı
3. - Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan
Yerlikaya'nın, millî geliri kişi başına 1 500 dolara kadar olan illere
yapılacak teşviklere ilişkin gündemdışı konuşması
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Türkiye Büyük Millet Meclisini İslam
Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde temsil edecek grubu oluşturmak üzere
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca aday gösterilen Diyarbakır
Milletvekili Mehdi Eker'in üyeliğinin Başkanlık Divanınca kabul edildiğine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/382)
2. - Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 77 nci maddesi uyarınca yenilenen Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu Kanunu ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre yeniden
değerlendirilmek üzere hükümete geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/383)
3. - Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8, 48) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonunun yurtdışı çalışmalarını üç ayrı grup halinde yapacağına ve
gidilecek ülkeler ile sürelere ilişkin tezkeresi (3/384)
4. - Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın,
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi
(4/111)
5. - Kütahya Milletvekili Halil İbrahim
Yılmaz'ın, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/112)
6. - İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un,
Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/113)
7. - İzmir Milletvekili K. Kemal
Anadol'un, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi
(4/114)
8. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/115)
9. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
Türkiye-AB Parlamento Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi
(4/116)
10. - Bazı milletvekillerine, belirtilen
sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/385)
D) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve
27 milletvekilinin, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin incelenerek
bilimsel ve teknolojik ilerleme için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/131)
2. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve
23 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/132)
IV. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun 4.11.2003 Salı günkü
birleşiminde; 266 sıra sayılı ve (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Raporunun yapılacak görüşmelerinde konuşma sürelerine, sözlü
soruların görüşülmemesine; gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine,
4.11.2003 Salı günkü birleşimde (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Raporunun görüşmelerinin ve seçimlerin, 5.11.2003 Çarşamba günkü
birleşimde gündemin 11 inci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin,
6.11.2003 Perşembe günkü birleşimde ise 272 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerinin bitimine kadar çalışma sürelerinin uzatılmasına ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve
25 milletvekilinin, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik
boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
(10/9) (S. Sayısı : 266)
VI. -
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. - İnsan Haklarını İnceleme, Kamu
İktisadî Teşebbüsleri, Plan ve Bütçe Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere
seçim
VII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - İzmir Milletvekili Kemal Anadol'un,
İzmir Tekel Çamaltı Tuzlasının özelleştirilmesi kararına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1115)
2. - Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin, İstanbul'daki bazı ilçe millî eğitim müdürlerinin atamalarına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/1120)
3. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
THY'nin yolculara dağıttığı gazeteleri hangi kriterlere göre belirlediğine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1129)
4. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Eti Alüminyum A.Ş.'nin özelleştirilmesi kararına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1133)
5. - Ankara Milletvekili İsmail
Değerli'nin, Ankara Onkoloji Hastanesinde çalışanlara baskı yapıldığı
iddialarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1135)
6. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza
Gülçiçek'in, Almanya'daki bir toplantıda yaptığı konuşmaya ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (7/1172)
7. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün,
TÜPRAŞ İzmir Rafinerisinden belediyelere indirimli olarak verilen asfalta
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1173)
8. - Denizli Milletvekili Mehmet
Neşşar'ın, sağlık ocaklarına gelen sigortalı hastaların hastanelere sevk
oranına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1197)
9. - Adana Milletvekili Nevin Gaye
Erbatur'un, basında yer alan bir önergede kişisel görüş ileri sürülmüştür
açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı
(7/1208)
10. - Denizli Milletvekili Mehmet
Neşşar'ın, alınacak sözleşmeli sağlık personelinin nerede istihdam edileceğine
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1224)
11. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, Fiskobirlik depolarındaki fındık stoku ile ilgili iddialara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı
(7/1237)
12. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
Ardahan Valisi ile ilgili bir iddiaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1239)
13. - İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in,
Irak'a asker gönderilmesine ve ABD ile imzalanan kredi anlaşmasına ilişkin
sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı
(7/1240)
14. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, özel sağlık kuruluşlarıyla ilgili düzenlemelere ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1245)
15. - Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
Kesimoğlu'nun, süper emeklilerin mağduriyetine son verecek düzenlemeler yapılıp
yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
Başesgioğlu'nun cevabı (7/1248)
16. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
4959 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu'nun cevabı (7/1260)
17. - Gaziantep Milletvekili Abdulkadir
Ateş'in, tüketicilerin korunmasına yönelik yapılan yasal düzenlemelere ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/1262)
18. - Bursa Milletvekili Mustafa
Özyurt'un, bazı din görevlilerinin yaptıkları açıklamalara ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (7/1264)
19. - İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, özelleştirilen kuruluşlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/1268)
20. - Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Fonundan 2000-2003 yılında yapılan harcamalara,
Okul sütü projesinden neden
vazgeçildiğine,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Fonundan verilen burslara,
İlköğretim öğrencilerine yapılan eğitim
yardımı uygulamalarına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Beşir
Atalay'ın cevabı (7/1271, 1296, 1297, 1298)
21. - Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
Kesimoğlu'nun, Ankara-Ostim Organize Sanayi Bölgesine ilişkin sorusu ve Sanayi
ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/1272)
22. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, belediyelerin şehir atıklarını dökmek için kullandıkları alanlara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/1280)
23. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, köylere tarım uzmanı atama kararına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı (7/1281)
24. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, Hazine kesintilerinin vakıf hastaneleri döner sermaye gelirlerine
uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın
cevabı (7/1282)
25. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, kredi kartlarına uygulanan faiz oranlarına ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/1283)
26. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
hayvan kaçakçılığına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün
cevabı (7/1285)
27. - Denizli Milletvekili Mehmet
Neşşar'ın, yönetici atamalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın
cevabı (7/1288)
28. - Adana Milletvekili Nevin Gaye
Erbatur'un, Optisyenlik Yüksek Okulu mezunlarının sorunlarına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/1300)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak
iki oturum yaptı.
Yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda
toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 4 Kasım 2003 Salı günü saat
15.00’te toplanmak üzere, birleşime 15.13’te son verildi.
Nevzat
Pakdil
Başkanvekili
Mevlüt Akgün Türkân Miçooğulları
Karaman İzmir
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No. : 19
II. - GELEN
KÂĞITLAR
31 Ekim
2003 Cuma
Rapor
1. - 19.6.1994 Tarih ve 544 Sayılı Türk
Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname; Türk
Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/224,
1/361) (S. Sayısı: 272) (Dağıtma tarihi: 31.10.2003) (GÜNDEME)
3 Kasım
2003 Pazartesi
Tezkereler
1.- Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/380) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.10.2003)
2. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/381) (Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.10.2003)
Yazılı Soru
Önergeleri
1. - İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, Bakanlığın kadrolu öğretmeninin yazdığı bir kitaba ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1381) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.10.2003)
2. - Ordu Milletvekili İdris Sami
Tandoğdu'nun, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonundan yararlanan birliklere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1382) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.10.2003)
3. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in,
Ankara Büyükşehir Belediyesinin ASKİ ve DSİ'ye borcu olup olmadığına ve
Ankara'nın yıllık su ihtiyacına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1383) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.10.2003)
4. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in,
Ankara Büyükşehir Belediyesinin gayrimenkul satışına ve Kızılay trafiğiyle
ilgili yaptığı referanduma ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1384) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.10.2003)
5. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in,
Ankara Büyükşehir Belediyesinin İller Bankasından aldığı paya ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1385) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.10.2003)
6. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Genelkurmay Başkanının telefon görüşmelerinin dinlendiği iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1386) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.10.2003)
7. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
ortaya çıkarıldığı iddia edilen yolsuzluklara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1387) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.10.2003)
No. : 21
4 Kasım 2003 Salı
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Balıkesir Milletvekili Sedat
Pekel'in, TEKEL ve TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesinde verilen tekliflere ilişkin
Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/813) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.11.2003)
2. - Balıkesir Milletvekili Sedat
Pekel'in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden Bandırma'daki TEKEL
depolarına nakledilen tütüne ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi
(6/814) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2003)
3. - Balıkesir Milletvekili Sedat
Pekel'in, İmar Bankası mudilerine yapılacak ödemelere ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif Şener) sözlü soru önergesi (6/815)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2003)
Yazılı Soru
Önergeleri
1. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
hayali ihracat iddialarına ve vergi iadesi taleplerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1388) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2003)
2. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
ihracat artışında hayali ihracatın payı olup olmadığına ilişkin Devlet
Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/1389) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.11.2003)
3. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in,
TMSF'na devredilen bankalardan kaynaklanan Hazine alacaklarının tahsiline
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1390) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.11.2003)
4. - Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in,
tarıma destek verilmesi konusunda yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1391) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.11.2003)
5. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, Bilgi Edinme Hakkı Kanununun basın mensuplarına uygulanmadığı
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1392) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.11.2003)
6. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, vakıf taşınmazlarının kiracılarının sorunlarına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi
(7/1393) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2003)
7. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, Ankara Anadolu Lisesinde kayıt dönemi sonrasında yeni bir şube
açılmasıyla ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1394) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2003)
8. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
şeker üretimine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1395) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.11.2003)
9. - Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın,
SSK ve BAĞ-KUR prim borçlarını yeniden yapılandıran Kanunun sonuçlarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1396) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4.11.2003)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve
27 milletvekilinin, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin incelenerek
bilimsel ve teknolojik ilerleme için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/131) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.10.2003)
2. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve
23 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
4 Kasım 2003 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili
Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
13 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1. - TBMM
Başkanvekili Sadık Yakut'un, Bosna-Hersek'in eski Cumhurbaşkanı Aliya
İzzetbegoviç'in vefatı nedeniyle, Bosna-Herseklilere başsağlığı dileyen
konuşması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, demokrasi
ve insan haklarının beşiği olan Avrupa'nın, 20 nci Yüzyılın son on yılında,
büyük bir insanlık dramı ve ayıbı olarak tarihe geçecek olan Sırp katliamına
karşı şanlı direniş sergileyen Bosna-Hersekli dindaşlarımızın yiğit önderi,
bilge lideri Aliya İzzetbegoviç'i kaybetmenin derin üzüntüsü içerisinde,
kendisine Allah'tan rahmet, Bosna-Herseklilere ve İslam âlemine başsağlığı
diliyorum.
Âkif'in tabiriyle, medeniyet denilen tek
dişi kalmış canavarın her türlü insan ve izan dışı davranışlarla Bosnalı
dindaşlarımıza karşı başlattığı soykırımı, her türlü güçlük ve imkânsızlığa
rağmen, yüreklerindeki ateşten aldıkları manevî güçle durduran dindaşlarımızın
en büyük şansı ve güvencesi böyle bir lidere sahip olmalarıydı. Dünya tarihinde
eşi az görülebilecek bir direnişle haksızlığa ve zulme dur diyen iradenin
simgesi olan Aliya İzzetbegoviç, sadece Bosna-Hersekli dindaşlarımız için
değil, tüm mazlum millet ve insanlar için örnek bir idol haline gelmiştir.
Bu duygular içerisinde, tüm insanlığa
çağrıda bulunarak, her türlü haksızlık, zulüm ve insanlıkdışı davranışlara son
verilmesini; akan kanların, dökülen gözyaşlarının boşa gitmemesini diliyorum.
Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma
gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Bosna-Hersek
Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in vefatı sebebiyle, kişiliğiyle ilgili söz
isteyen, İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'ya aittir.
Buyurun Sayın Kansu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
B)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. -
İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'nun, Bosna-Hersek'in eski Cumhurbaşkanı
Aliya İzzetbegoviç'in vefatı nedeniyle, kişiliğine ve özgürlük mücadelesine
ilişkin gündemdışı konuşması
HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; adı Bosna'yla özdeşleşmiş bir lider, bir düşünür,
Bosna-Hersek'in eski Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in, 19 Ekim 2003 Pazar
günü vefatı nedeniyle, kişiliği ve mücadelesi üzerine söz almış bulunuyorum;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İzzetbegoviç, 1925 yılında Bosanski Şamac
Kasabasında doğdu. Daha çocukken geldiği Saraybosna Şehrinde hayatını sürdürdü.
1956 yılında Saraybosna Hukuk Fakültesini bitirdi. Uzun yıllar, avukatlık ve
hukuk danışmanlığı yaptı. Lise çağlarından itibaren toplumsal sorunlara ilgi
duydu. Henüz 15 yaşındayken, Genç Müslümanlar Teşkilatına üye oldu. 26 Mayıs
1990 tarihinde Demokratik Eylem Partisinin kurucusu ve ilk genel başkanı olarak
siyasî bir kimlik kazandı. Partisi,
18 Kasım 1990'da ilk girdiği genel seçimde ülke genelinde birinci çıktı. 6 Ocak
1991'de Bosna-Hersek'in ilk Cumhurbaşkanı seçildi. 4 Nisan 1992'de, Sırplar,
saldırıya geçip, insanlık tarihinin en kanlı savaşlarından birini başlattıklarında,
parlamento kararıyla kurulmaya başlayan Bosna-Hersek Ordusunun ilk Başkomutanı
oldu. Cephede, Bosna Halkına karşı uygulanan akıl almaz katliama karşı
ordusuyla direnirken, aynı zamanda, savaşı durdurmak için yapılan uluslararası
konferanslarda aktif bir diplomasi yürüttü. Savaş sonrası, bir ay süren Dayton
barış görüşmelerinde de usta bir diplomat olduğunu kanıtladı. Ölümünden kısa
bir süre önce hastanede kendisini ziyaret eden Dayton Barış Antlaşmasının
mimarı Richard Holbrooke şunu demişti: "Eğer, Aliya İzzetbegoviç ve onun
kararlı tutumu olmasaydı, bugün Bosna-Hersek diye bir devlet olmayacaktı."
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütün
dünyada bilge kral olarak anılan İzzetbegoviç, çağımıza damgasını vuran büyük
liderler neslinin belki de son temsilcisiydi. İnsan psikolojisi böyledir; her
şeyin ve herkesin değerini ancak kaybettikten sonra anlar. Bugün, bütün dünyada
olayların peşinden sürüklenmek yerine, tarih yazacak, hem kendi halkının hem de
bütün dünyanın barış arayışına yön verecek büyük liderlere özlem var.
İzzetbegoviç, işte, böyle karizmatik bir liderdi. Onun, hayatı boyunca, bütün
teorik, kültürel ve pratik faaliyeti, hep belli bir yüce hedef doğrultusunda
gelişmiştir. O, bir özgürlük savaşçısı, genç bir eylemci, avukat, yazar,
siyasetçi, başkomutan ve lider olarak hep kendi halkı ve insanlık için asil hedefler
peşinde koşmuştur. İlahî kader, bu gibi liderleri, çocukluğundan itibaren
tarihî bir misyona hazırlar. Kendi halkının kader anlarında, misyon, kişilik
kapasitesi bakımından hep onu buldu; yoksa, o, hiçbir zaman bir liderlik
hırsıyla öne çıkmadı, siyasî makamlara kendiliğinden talip olmadı.
Genç Müslümanlar Teşkilatı başkan ve
yöneticilerinin hapishanelerde çektikleri işkence ve idamların acılarını hiç
unutmadı; hatta, yaşadığı süreç, onu liderlik koltuğuna getirdiğinde,
kaybettiği tüm arkadaşları için "iyiler erken öldü, iş bize kaldı"
diyecek kadar da örnek bir tevazu sahibiydi.
Hayatı üç mücadele arasında geçti; İslamı
anlama ve yaşama mücadelesi, komünist dönemde hapishanelerdeki özgürlük
mücadelesi, komünizmin yıkılışından sonra ise, Sırp ve Hırvat katliamına karşı
halkının başında bir ölüm kalım mücadelesi.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
liderliğinin temelini oluşturan vizyonu, elbette, entelektüel kişiliğinden
geliyordu. Gençliğinden itibaren, İslam, Doğu ve Batı kültürlerini anlamak için
çabalayan Aliya, böylesine eşsiz bir sentezle dünyaya entelektüel bir bakış
açısı kazanmıştı. Eflatun'un teori ile pratiği bünyesinde birleştiren ideal
hükümdarı belirtmek için kullandığı "bilge kral" deyimiyle anılması,
onun kişiliğini anlatmaya yeter aslında.
Kısır bir döngüye hapsolmuş, sonu gelmez
ayak oyunlarına indirgenmiş siyaset anlayışının aşılabilmesi için ondan
alacağımız çok ders var. O, yerine göre son derece idealist, yerine göre tam
gerçekçi bir vizyonla sonuca gitmesini bildi. Bunca yoğun mücadele dolu
hayatına rağmen, aydın sorumluluğunun gereği olarak yazmayı ihmal etmedi. Çok
sayıda kitabından üçünü anmadan geçemeyeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kansu.
HÜSEYİN KANSU (Devamla) - Teşekkür
ediyorum.
1984 yılında yazdığı Doğu ve Batı Arasında
İslam adlı kitabı, bugünün düşünce ve olgu dünyasında İslamın yerini
değerlendiren entelektüel bir eserdir. İngilizceye ve Türkçeye çevrilmiş olan
bu eseriyle Batı ve İslam dünyasına taze bir mesaj vermiştir.
Sosyalist Yugoslavya döneminde
düşüncelerinden dolayı hapiste geçen dokuz yıl boyunca tuttuğu notlarını
Özgürlüğe Kaçışım adıyla 1999 yılında kitaplaştırdı. Hatıratı 2001 yılında
yayımlandı. Bu eseri, Türkçemize, Tarihe Tanıklığım adıyla kazandırıldı.
Kendinden son derece emin, komplekssiz bir
Avrupalı Müslüman Aliya İzzetbegoviç'ten, Avrupa Birliğinin kapısındaki Türkiye
kadar, Avrupa'nın da öğreneceği çok şey var. İnsanın, bu dünyada arkasında
bırakacağı en önemli eser, yetiştirdiği vasıflı insanlardır. Bu bağlamda,
Aliya, kendi toplumu için âdeta bir okuldu. Siyaseti, basit bir taraftar
kazanma faaliyetinden çok, uzun vadeli bir perspektifle insana yatırım olarak
gören Aliya'nın elinden tuttuğu gençler, bugün, alanlarına göre önemli birer
düşünür, siyaset ve devlet adamı, general, diplomat ve bilimadamı oldular.
Halkının insanca yaşama hakkına duyduğu inancın eseri Bosna-Hersek ülkesi, tüm
maddî güçsüzlüklere rağmen hakkın daima üstün geleceğini kanıtlayarak bütün
mazlum halklara örnek olmuştur.
Gerçek liderlerin hayatları kadar ölümleri
de, cenazeleri de bütün dünyaya mesajdır. Batı'nın zımnî desteğini alan Sırp ve
Hırvat liderler, pek de olumlu, onurlu olmayan bir şekilde yaşıyorlar veya
öldüler. Ancak, Aliya'nın cenazesi, haklılığın onurunu simgeleyen, bütün
kesimleriyle Bosna Halkını, başta Türkiye olmak üzere, tüm İslam ve Batılı ülke
temsilcilerini buluşturan bir törene sahne oldu.
22 Ekim Çarşamba günü Saraybosna'da
meydanlara toplanan bu büyük kitleler, soğuk savaş sonrasında "yeni dünya
düzeni" iddiasıyla dünyaya yeniden nizam vermeye çalışanlara, bağımsız
Bosna-Hersek Devletinin bütün zorluklara rağmen yaşayacağının mesajını
vermişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kansu.
HÜSEYİN KANSU (Devamla) - Cenaze namazı,
toplama kalabalıkların değil, gönül dolusu sevgiyle tören alanına gelen
yüzbinlerce Müslümanın katılımıyla gerçekleşti. İnsanların gözyaşları,
aralıksız yağan yağmura karıştı.
Sonuç olarak, maşeri vicdan adını
verdiğimiz halk vicdanı, en adil mahkemedir. Halk, kendisine ihanet edenleri
affetmediği gibi, kendisine vefa gösterenleri de asla unutmaz ve hakkını verir;
tıpkı Bosna Halkının Aliya'ya yaptığı gibi.
Bu vesileyle, Türkiye dostu Aliya
İzzetbegoviç'e Allah'tan rahmet diler, kardeş Bosna-Hersek Halkına,
milletimize, İslam dünyasına ve tüm insanlığa başsağlığı diler, Genel Kurulu
saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kansu.
Gündemdışı ikinci söz, çalışma hayatında
görülen eksiklikler hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Mehmet
Neşşar'a aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
2. -
Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ın, çalışma hayatında sağlık
çalışanları yönünden görülen eksikliklere ilişkin gündemdışı konuşması ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; bir hekim olarak, doğal olarak, hekimlerin
çalışma hayatında görülen aksaklıklarla ilgili konuşmak üzere karşınızdayım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere,
yarın, Türk Tabipler Birliği önderliğinde, ülke genelinde, bütün hekimler
tarafından, AKP İktidarının hekimlere karşı uyguladığı haksız yaptırımlar
çerçevesinde bir eylem yapılacak. Biz, parti olarak bu eylemi destekliyoruz.
Şahsen, bu eylemi, etik, ahlakî, yasal ve uygun bulduğumu bildirmek ve Türk
Tabipler Birliği nezdinde bütün Türk hekimlerine destek vermek için karşınızda
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere,
Sayın Sağlık Bakanımız, işbaşına geldiğinden beri, özellikle Türk Tabipler
Birliği ve hekimlere karşı sert, âdeta husumet içinde olan, aleyhte, karşı
duran bir söylem içerisinde icraat yapmaktadır. Öncelikle bunu anlayamadığımı
dile getirmek istiyorum; niye böyle bir yaklaşıma gerek olduğunu anlayamıyorum.
Güç sizde, Anayasayı değiştirecek kadar sandalyeniz var. Ayrıca, Sayın
Bakanımız hekim, bütün hekimleri kavrayıp, kucaklayıp, desteklemesi gereken bir
arkadaşımız; ama, nedense bu söylem tarzını benimsiyor. Bu üsluptan siyaseti
kurtarmak gerekir diye düşünüyorum. Acaba, bu üslup, bir özgüven eksikliği ya
da bir suçluluk telaşını mı yansıtıyor; bunu dile getirmek istiyorum.
Biliyorsunuz, kemale ermek lafla olmuyor,
söylemekle olmuyor; bunu davranışlarla göstermek gerekiyor. Ne yapıyor Sayın
Bakan; bu doktor milleti çok kazanıyor diye doktorlara karşı, hekimlerin elleri
hastaların ceplerinde diye doktorlara karşı; bunu da yakıştıramıyorum.
"Alo Bıçak Hattı" diye bir telefon hattı açıyor Bakanlıkta; ama,
hekim arkadaşlarım gayet iyi bileceklerdir, on yıllardır, Sağlık Bakanlığında
atamalarla ilgili de hep söylentiler vardır, hep dedikodular vardır; acaba,
Bakan, bir "alo arama hattı" da açtı mı, onu merak ediyorum.
Hekimleri tehdit ediyor Sayın Bakan,
eyleme katılanlara soruşturma açacağını söylüyor. Elbette, dünyada, usulüne
göre yapılmış hekim eylemleri vardır; bunları araştırmasını bekliyorum,
araştırmaya davet ediyorum ve elbette ki, acil hizmet bekleyen insanlarımız bu
eylemde unutulmayacaklardır.
Hekimleri aşağılıyor Sayın Bakanımız,
1960'larda kaldığımızı iddia ediyor. Oysaki, arkasına sığınmaya çalıştığı yeni
liberal akımın uyguladığı politikalarla, artan sağlık hizmetleri, dünyanın
zengin ülkelerinde bile karşılanamıyor maalesef. Kimin hangi çağda kaldığı
tartışmasını da, ben, bu kürsüye getirmek istemiyorum.
TTB'ye karşı bir tepkiden söz ettik. AKP,
iktidara gelirken, hep, sivil toplum örgütleriyle birlikte hareket edeceğini
dile getirmişti. TTB, biliyorsunuz, hekimlerin tek sivil toplum örgütü. Beğenin
ya da beğenmeyin, eleştirin ya da eleştirmeyin, bu örgütü yadsıyamazsınız, bu
örgütün bilgi birikimini de yadsıyamazsınız; karşınıza da almamanız, aksine,
yapacağınız politikalarda desteğini aramanız bence daha uygun olur diye
düşünüyorum.
Sağlık Bakanı popülizm yapıyor. Hekimleri
karşısına alarak, hastalardan oy kazanacağını zannediyor. Uygulaması sonuç
vermeyecek -biraz önce bahsettiğim- yaklaşımlarla prim toplamaya çalışıyor.
İşte "önce hekimleri yarıştıracağız" diyor. Ben diyorum ki, kırsal kesimde
önce ebeyi bulun, sonra da, yarışacak, hastaların da aralarından seçeceği
hekimleri bulursunuz.
"Herkes özel hastanelere
gidecek" diyor; bu sosyal güvenlik kuruluşlarının durumunu dikkate
aldığınız zaman, bunun finansının nereden sağlanacağını merak ediyorum.
Vaktimi çok aşmak istemiyorum, Sayın
Başkan deminki arkadaşa 3 dakika eksüre vermişti; sanıyorum, bu eksüreye yakın
bir eksüre de ben alırım; yine de vaktimi fazla aşmayacağım.
Bütçeyi tırpanlıyor. Uzun zamandır ilk
defa, bütçesinin gayri safî millî hâsıla içerisindeki oranı yüzde 1'in altında.
Yeşilkartı bu bütçenin içine alıp, sanki artmış izlenimi vermeye çalışıyor.
Yatırımlar tarihin en düşük oranına geriliyor. Koruyucu hekimlik inanılmaz bir
şekilde ihmal ediliyor. Aşılama oranlarının, toplumda, çarpıcı bir şekilde
düştüğünü görüyorsunuz.
Hekimlerin özlük haklarıyla ciddî bir
şekilde uğraşılıyor. Sözleşmeli statü meydana getirilirken, işyerinde
"eşit işe eşit olmayan ücret" uygulaması; yani, işyeri huzurunu
bozacak bir ortam yaratılıyor ve daha çok, sabit gelirli (devlet memuru
statüsündeki) hekimlerin ücretleri kısıtlanarak, sözleşmeli statüye geçmeleri
âdeta zorlanıyor. İş güvencesi de bu şekilde ortadan kaldırılmış oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Neşşar.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) -
Teşekkürler.
Sayın Bakandan ve Sayın İktidar
Partisinden, sözleşmeli statüye bu kadar güveniyorsanız -bir kere daha dile
getirmiştim- niye herkesi sözleşmeli yapmadıklarını sormak istiyorum. İkincisi
de, sözleşmeyi yapıyorsanız ve eğer, hakça bir düzen peşindeyseniz, o zaman,
sözleşme yapan insanların örgütlenme ve hak arama haklarını da birlikte
vermeniz gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Niye yapıyor Sayın Bakan; çünkü,
özelleştirmeyi tercih ediyor. Özelleştirme bir tercihtir ve bunun hiçbir
şekilde karşısında değiliz, herkes kendi tercihini yapacak; ama, bunu, sanki,
halktan yanaymış gibi, farklı bir biçimde sunmaya kalkması, doğrusu, bana,
biraz ters geliyor.
Kamu kurumlarındaki hekimlere karşı güveni
bilerek azaltarak, Sayın Bakan, insanlarımızın özel hastanelere yönlenmesini
sağlamaya çalışıyor.
Son olarak diyorum ki: Sayın Bakan ve
Sayın İktidar Partisi, lütfen, önce, tercihinize sahip çıkın, doğru
tanımlamalar yapın. Sosyal güvenlik kuruluşlarını ıslah etmeden, aile
hekimlerine -Sayın Bakanın dün Plan ve Bütçe Komisyonunda da dile getirdiği
gibi- hangi kaynaktan para verebileceğinizi, lütfen, dile getirin. Dağıtmakla
övündüğünüz dönersermaye gelirlerini kimin sırtından kazandığınızı, lütfen, dile
getirin. Günde 1 dolarla geçinen 10 000 000 insanın, nasıl ceplerinden katkı
payı ödeyeceklerini, lütfen, bana açıklayın. Hastalık sigortası kavramı ile
sağlık güvencesi kavramı arasındaki farkı, lütfen, beraber tartışalım. Ödediğin
kadar hizmet ile gereksindiğin kadar hizmet kavramları arasındaki farkı beraber
tartışalım. Kendini bireyselliğin terk edilmişliğine bırakan insanlar ile
sosyal dayanışmanın mutluluğunu paylaşan insanları birlikte tartışalım.
Hastalık sigortası kavramını sosyal devletle nasıl bağdaştıracaksınız, onu
tartışalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Sayın
Başkan, sonuna geldim, bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Özel
sektöre yapılan sevklerin nasıl bir sömürü ve dışarıya kaynak ihracı anlamına
gelmeyeceğine beni inandırın. Fakire, fukaraya, garibe, gurebaya zengin
muamelesi yapacağınızdan söz ederek iktidara gelmiştiniz; burnunuzun dibindeki
özel hastanelere, lütfen, gidin bakın; karnenizle ön kapısından girdiğiniz
hastanelere, sigortalılar arka kapıdan alınıyorlar ve ayrı bir statüde muamele
görüyorlar; yani, siz, sigortalıyı, kamu hizmeti görürken de üçüncü sınıf
görüyordunuz, özel sektöre sevk ettiğiniz zaman da üçüncü sınıf görüyorsunuz.
Amerikan gözlüğü, İtalyan elbisesiyle
iftar sofralarına gitmekle bu iş olmuyor arkadaşlar. Halka, lütfen ulufe
dağıtmayın. Tüm yurttaşları koşulsuz kavrayabilen, koşulsuz kucaklayabilen bir
sistemi ortaya koyun, biz de sizle beraber buna destek olalım; yoksa, bunun
vebalinin altından kalkamayacağınızı düşünüyorum.
Burada altın rozetimi taktım, bu rozet
için otuz senemi verdim; iftiharla takıyorum. Ülkedeki bütün hekim
arkadaşlarıma sevgiler, saygılar ve destek mesajımı gönderiyorum.
Bu vesileyle, hepinize sevgilerimi,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Neşşar.
Gündemdışı konuşmaya, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
bir hususa açıklık getirmek istiyorum. Gündemdışı konuşma talebi Çalışma
Bakanlığımıza iletilmiş ve talebin mahiyeti olarak da "çalışma hayatındaki
eksiklikler" gibi genel bir tanımlama yapıldığı için... Zannediyorum,
Sağlık Bakanımız, eğer, bu konuların kendisiyle direkt ilgili olduğunu
bilseydi, burada hazır olur ve bu konuda kendine yöneltilen konulara da cevap
verme imkânını elde etmiş olurdu. Zannediyorum, başka bir oturumda, başka bir
platformda, Sağlık Bakanımız, Sayın Milletvekilimizin ifade ettiği hususlarda
kendi görüşlerini Yüce Meclis kürsüsünden ifade etme imkânını bulacaktır;
ancak, ben, izninizle, bizi de ilgilendiren bölümleri olması hasebiyle, ifade
etmek istediğim hususları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hükümet olarak ve Sağlık Bakanlığı ve
Çalışma Bakanlığı olarak, sağlık çalışanlarımızın en iyi şartlarda hizmet
verebilmeleri için gerekli imkânı, gerekli ortamı onlara sağlamanın gayreti
içerisindeyiz. Bu çalışmalarımız bundan sonra da devam edecektir.
Sayın Milletvekilimizin bahsettiği ve
tabiplerimizin de çeşitli vesilelerle kamuoyuna yansıyan beyanlarından, yarın,
iş bırakma eylemine girişeceklerine biz de muttali olduk. Şimdi, bu kürsüden
şunu ifade etmek istiyorum: Elbette, demokratik hakların kullanılmasını, kamuya
zarar vermemek kaydıyla, herkes arzu eder. Özellikle sosyal diyaloğa, sosyal
taraflarla görüşmeye büyük önem veren hükümetimizden de beklenen budur. Ancak,
sağlık gibi son derece nazik bir konuda, eğer, hastalarımızı, sigortalılarımızı
mağdur edecek bir eylem olursa, bunu tasvip etmemiz mümkün değildir.
Yine, hiçbir hekimimizin, bu eylemlerinin
yasadışı bir şekilde nitelenecek bir pozisyon almasını da asla tasvip etmeyiz.
Bu çerçeve içerisinde, hekimlerimize, özellikle hastalarımızın mağdur
edilmemesi, sağlık hizmetlerinin aksamaması konusunda ettikleri yemine sadık
kalmalarını bir kez daha hatırlatıyor; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündemdışı üçüncü söz, kişi başına millî
geliri 1 500 dolara kadar olan illere yapılacak teşvikler hakkında söz isteyen,
Tunceli Milletvekili Sinan Yerlikaya'ya aittir.
Buyurun Sayın Yerlikaya. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
3. -
Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya'nın, millî geliri kişi başına 1 500
dolara kadar olan illere yapılacak teşviklere ilişkin gündemdışı konuşması
VAHDET SİNAN YERLİKAYA (Tunceli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Hükümetin, bölgeler ve iller arasındaki
gelişmişlik farkını azaltmak amacıyla özel teşvik tedbirleri uygulanacağının,
kişi başına gelirin 1 500 doların altında kaldığı illere yönelik özel
teşviklerden ibaret bir yasal düzenlemenin yapılacağının hazırlığı içerisinde
olduğunu biliyoruz.
Bu durumda, 2000 yılı baz alındığında,
ortalama kişi başına geliri 1 500 doların altında olan il sayısı 21 olarak kalmaktadır.
Bu durumda, bölgeler ve iller arasındaki gelişmişlik farkının azaltılması
amacıyla, bu 21 ilde üretimin artırılması için, özel teşvik tedbirleri
uygulanması için yasal hazırlıklara başlanmıştır; tabiî ki, IMF onay verirse.
Kişi başına geliri 1 500 doların altında
olan illerde yapılacak yatırımlara süper teşvikler verilmesi, gayet tabiî ki,
akılcı bir yaklaşımdır; bunu, biz, Parti olarak da destekliyoruz.
Resmî kaynaklara göre, kişi başına gelirin
1 500 doların altında olan bu 21 ilin çoğu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindedir. Türkiye'nin
nüfusunun yüzde 20'si de bu illerde yaşamaktadır.
Değerli arkadaşlar, uzun yıllar, bir savaş
ortamında, olağanüstü haller içerisinde yönetilen bu bölgelerimizde her şey
altüst olmuştur, ülkemizde var olan genel sıkıntılar bu bölgelerimizde daha da
katmerleşmiştir. O nedenledir ki, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz özel
teşviklere muhtaçtır. Ayrıca, verilmesi düşünülen teşviklerin sağlam bir
ekonomik mantığının olması da gerekmektedir.
Ancak, bu bölgelerimizde bazı illerimiz
vardır ki, kişi başına gelir 1 500 doların çok az üstünde olmasına rağmen,
bunların durumu, kişi başına gelirin 1 500 doların altında görülen illerimizden
daha da perişandır. Buna örnek olarak Tunceli'ni verebiliriz.
Devlet İstatistik Enstitüsünün 2000 yılı
verilerine göre, Tunceli'nin kişi başına millî geliri 1 584 dolar olarak
görülmektedir. Değerli arkadaşlar, bu, sanal bir gelişme hızıdır; çünkü,
Tunceli'nin ekonomisi, orada görev yapan kamu görevlilerinin aldığı maaş ve ücretlere
dayanıyor. Ayrıca, Tunceli, en fazla göç veren ilimizdir; bu da resmî
kayıtlarda tescillidir. Böyle olunca, azalan nüfus içinde, orada kamu görevi
yapanların aldıkları maaş ve ücretler, Tunceli'de kişi başına düşen geliri 1
500 doların üstüne çıkarmaktadır. Oysaki, bir tek fabrikası olmayan, olağanüstü
halden dolayı alınan tedbirler nedeniyle ekonomisi, tarımı, hayvancılığı biten,
işsizliği çığ gibi büyüyen Tunceli perişan haldedir. Ekonomisi, kamu
görevlilerinin aldıkları maaş ve ücretlere dayanan Tunceli, bu yüzden, kişi
başına düşen hâsıla rakamları incelendiğinde, kişi başına geliri 1 500 doların
üzerinde bulunuyor ve bu, yanıltıcı bir durumu da ortaya çıkarıyor.
Ayrıca, kişi başına geliri 1 500 doların
altında olan iller, bugün için, 21 il değildir. Devlet İstatistik Enstitüsünün
açıkladığı 2001 yılı istatistik bilgileri gözönüne alındığında, bu 36 ile
çıkıyor. 2001 yılı göstergelerine göre, Tunceli İlinin kişi başına geliri 1 429
dolar olarak görünmektedir. Bu nedenle, diyoruz ki, Devlet İstatistik
Enstitüsünün 2001 yılı istatistik verileri gözönüne alınarak, süper teşviklerin
kapsamına alınacak illerin tespiti yeni baştan yapılmalıdır. Böyle olunca,
perişan halde olan Tunceli ve Tunceli gibi illerimiz de bu uygulamalardan
faydalanacaktır.
Bunun da mümkün görülmemesi halinde,
değerli arkadaşlarım, ikinci bir talebimiz olarak, kademeli teşvik uygulamasına
geçilmesidir. Bu da eğer uygulamaya konulursa, bu uygulamadan nasibini almayan
iller, böylece bu teşviklerden yararlanmış olacaklardır veya gelişmişlik
düzeyini belirleyen göstergeler baz alınarak da bu teşvikin uygulanacağı iller
belirlenebilir. En önemlisi de, değerli arkadaşlarım, bu düzenlemeye siyasetin
bulaştırılmamasıdır.
Değerli arkadaşlar, zamanımızın darlığı
nedeniyle bir iki cümleyle bir konuya daha değinmek istiyorum: Bölgemizin var
olan güncel bir gerçeği de Köye Dönüş Projesidir. Bu projenin amacı şu idi:
Terör ve terörle mücadele nedeniyle boşaltılan köyler ve ekonomik faaliyet
alanında sürdürülebilir kalkınma ve katılımcı planlama ilkeleri çerçevesinde
yaşamın yeniden başlaması, kalıcı hale gelmesiyle tarımsal faaliyetlerin ıslahı
idi. GAP İdaresi tarafından 1999 yılından bu yana uygulanmakta olan proje,
valiliklerle işbirliği içerisinde yürütülmektedir. Ancak, proje, yeterli
kaynaklar sağlanmaması nedeniyle kör topal yürümektedir.
Bu projeye yeterli kaynak sağlanmaz,
vatandaşın ihtiyacına sunulmazsa, bir anlamda, OHAL bölgelerinde uygulanacak
süper teşvikler de arzulanan neticeleri sağlamayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yerlikaya.
VAHDET SİNAN YERLİKAYA (Devamla) - Bu
nedenle, Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesinin ödeneklerinin artırılması ve
gönüllülük temeline oturtulması gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, yıllardır ülkemizde
uygulanan yanlış ekonomik politikaların faturasını halkımız ödüyor; halk
ödüyor, sanayici ödüyor, çiftçi ödüyor, işçi memur ödüyor. Halkımız, bu
faturayı hak etmediği halde ödemektedir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen,
halkımız, ayakta kalabilme mücadelesini sürdürmektedir.
Ülkemizin, özellikle bölgemizin
sıkıntıları gerçekten çok ağırdır. Tek partili hükümet, artık daha fazla zaman
geçirmeden, gerginlikler yaratmadan ve laik, demokratik cumhuriyetin
ilkeleriyle oynamaktan vazgeçerek sorunlara çare bulmanın yollarını
oluşturmalıdır. Ülkemiz, ancak sorunlara sahip çıkılabildiği ölçüde, üretime,
kalkınmaya, istihdama çözümler getirildiği ölçüde kalkınacaktır.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Yerlikaya.
Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel
Kurula diğer sunuşlarına geçiyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. -
Türkiye Büyük Millet Meclisini İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde
temsil edecek grubu oluşturmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanlığınca aday gösterilen Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker'in üyeliğinin
Başkanlık Divanınca kabul edildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/382)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre
Türkiye Büyük Millet Meclisini İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliğinde
temsil edecek Grubumuzu oluşturmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanlığınca aday gösterilen ve Başkanlık Divanının 31 Temmuz 2003 tarih ve 18
sayılı oturumunda kabul edilen Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker'in üyeliği
Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Başbakanlığın, İçtüzüğün
75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
2. -
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 77 nci maddesi uyarınca yenilenen
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunu ile Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, İçtüzüğün 75 inci
maddesine göre yeniden değerlendirilmek üzere hükümete geri verilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/383)
23.10.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : 11/12/2002 tarihli
ve B.02.0.KKG/196-279/5965 sayılı yazımız.
İlgide kayıtlı yazımızla
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 77 nci maddesi uyarınca yenilenen
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunu ile Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının İçtüzüğün 75 inci
maddesine göre yeniden değerlendirilmek üzere geri gönderilmesini arz ederim.
M.
Ali Şahin
Başbakan
V.
BAŞKAN - Anayasa ve Plan
ve Bütçe Komisyonlarında bulunan tasarı hükümete geri verilmiştir.
2 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; birincisini okutuyorum:
D) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, araştırma ve geliştirme
faaliyetlerinin incelenerek bilimsel ve teknolojik ilerleme için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/131)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Bilim ve teknoloji,
ekonomik ve toplumsal gelişmenin esas güç kaynağıdır. Üyesi olmak istediğimiz
Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırıldığında Türkiye bu konuda geri
kalmıştır ve hızla önlem alınmazsa daha da geri kalacaktır. Ulusal gelirden
araştırma ve geliştirmeye ayrılan payın ve araştırma personeli sayısının göreli
azlığı ve kurumsal yapının yetersizliği bunun en somut kanıtlarıdır. Özellikle
güçlü kurumsal yapılanma, günümüzde etkin bir bilimsel ve teknolojik
ilerlemenin önkoşuludur.
Seçim bildirgesi ve
hükümet programlarında söz edilmesine karşın, AKP İktidarının, işbaşına
geldiğinden günümüze dek ülkemizin bilim ve teknoloji düzeniyle hiç de
uyuşamadığı, tam tersine, bu dünyayla bir derdi varmış gibi davrandığı da
günlük basında yer alıyor.
Ülkemizin ekonomik ve
toplumsal gelişmesi açısından doğrudan ve dolaylı, maddî ve manevî büyük
kayıplara yol açabilecek olan hükümet-bilim dünyası uyuşmazlığı sürdürülemez.
Bu nedenle, AKP
Hükümetinin bilim dünyası anlayışı hiç zaman yitirilmeden mercek altına
alınmalıdır.
Bu bağlamda:
1- Üniversitelerin
araştırma olanaklarının ve öğretim elemanı gereksinmelerinin durumu ve bu
konuda yapılması gerekenlerin açıklık kazanması,
2- TÜBİTAK ve bağlı
araştırma birimlerinin durumunun incelenmesi, TÜBİTAK Başkanının atanmamasının
nedenlerinin irdelenmesi;
3- DİE, DPT, TAEK, MTA,
EİEİ ve Hıfzıssıhha Enstitüsü başta olmak üzere, kamu araştırma ve geliştirme
birimlerinin eksiklerinin saptanması ve gerekli önlemlerin alınabilmesi,
4- Araştırma personelinin
yetiştirilmesi, üniversite-üretici işbirliği ve beyin göçü konularının ele
alınması ve tüm bu konularda sağlıklı politikalar oluşturulması amacıyla,
Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını istiyoruz.
Saygılarımızla.
1- Yakup Kepenek (Ankara)
2- Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
3- İzzet Çetin (Kocaeli)
4- Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
5- V. Sinan Yerlikaya (Tunceli)
6- Ali Dinçer (Bursa)
7- Bülent Tanla (İstanbul)
8- Mesut Değer (Diyarbakır)
9- İnal Batu (Hatay)
10- Güldal Okuducu (İstanbul)
11- Bülent Baratalı (İzmir)
12- Algan Hacaloğlu (İstanbul)
13- Fuat Çay (Hatay)
14- Cevdet Selvi (Eskişehir)
15- Mahmut Yıldız (Şanlıurfa)
16- Hakkı Akalın (İzmir)
17- Eşref Erdem (Ankara)
18- Mehmet Sevigen (İstanbul)
19- Nurettin Sözen (Sıvas)
20- Mustafa Gazalcı (Denizli)
21- İdris Sami Tandoğdu (Ordu)
22- Bayram Ali Meral (Ankara)
23- Ahmet Ersin (İzmir)
24- Osman Coşkunoğlu (Uşak)
25- Mehmet Akif Hamzaçebi (Trabzon)
26- Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
27- Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)
28- Hakkı Ülkü (İzmir)
Gerekçe:
1- Bilim ve teknoloji
alanındaki gelişmeler, çağımızda, insan yaşamını çok daha derinden etkiliyor ve
biçimlendiriyor. Üretim biçimleri, teknolojik yeniliğe bağlı olarak, niteliksel
dönüşüm geçiriyor; toplumsal ve siyasal gelişmeler, uluslararası ilişkiler,
teknolojik gelişmelere koşut olarak yeni boyutlar kazanıyor. Bilgi toplumu
kavramı giderek daha etkili bir duruma geliyor, yaşamın her hücresini kavrıyor.
Gelişmiş ülkeler, bilgi
üretimlerini, ulusal yenilik sistemi uygulamalarıyla artırmaya çalışıyor; bilgi
üretiminin, teknolojik yeniliğin, mal ve hizmet üretimine uyarlanması için özel
programlar yapılıyor; küreselleşmenin yararlarını en çoklaştırmanın ve
zararlarını azaltmanın yolu buradan geçiyor. Bu amaçla, araştırma geliştirmeye
ayrılan kaynaklar artırılıyor, ileri nitelikte araştırma personeli
yetiştirilmesine öncelik veriliyor ve araştırma geliştirme kurumları
güçlendiriliyor.
Yılların ve gelişmiş
ülkelerin deneyimleri kanıtlıyor ki, araştırma kurumlarının özerkliği,
başarılarının önkoşuludur; vazgeçilmezdir.
2- Türkiye'nin, bilgi
üretimi ve teknolojik yenilik alanında, yıllar öncesinden başlayan programlara
ve önerilere karşın, başarılı sonuçlar aldığı söylenemez. Belirtilmelidir ki,
ülkemizin yerli teknoloji üretimini de güçlendirecek bir teknoloji dışalımı ya
da yurt dışından teknoloji transferi politikası da yoktur. Ulusal gelirden her
yıl ar-ge'ye ayrılan pay, en son verilerle, yüzde 0,6 dolayındadır. Oysa,
başarılı bir ar-ge için eşik değer yüzde 1'dir. Gelişmiş ekonomilerde -bunlara
son yıllarda Güney Kore de eklenmiştir- bu oran yüzde 3'ler dolayındadır ve o
ülkelerde ulusal gelir esasen çok fazladır.
Benzer biçimde,
ülkemizde, işgücü içinde araştırmacı personel oranı, Avrupa Birliği
ortalamasının onda 1'i düzeyindedir.
Türkiye ekonomisinin
olası bir Avrupa Birliği üyeliği için sağlıklı bir hazırlık sürecine girmesi,
rekabet gücü kazanması da, hızla, teknolojik yenilik adımları atmasını
gerektiriyor.
Oysa, AKP Hükümeti
döneminde, üniversitelerin araştırma kaynakları önceki dönemlere göre daha da
kısılmış; yükseköğretim, enerjisini ve zamanını sürekli olarak yasa
tartışmalarına ayırmak zorunda kalmış; üniversitelere yeni öğretim elemanı
almaları için ekkadrolar verilmemiş; pek çok bağlı kuruluşu ve kurumsal
araştırma ağı olan TÜBİTAK'a başkanının ataması aylardır yapılmamış; diğer
bilim kurum ve kuruluşları da çalışamaz duruma gelmiştir.
Durumun irdelenmesi ve
yeni politikalar geliştirilmesi için Meclisi göreve çağırıyoruz.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
2. -
Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 23 milletvekilinin, muhtarların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin dört bir
yanında 65 000 000 insanımızı kucaklayarak görev yapan ve en küçük mahallî
birimlerin idarecileri konumunda devleti temsil eden yaklaşık 52 000 köy ve
mahalle muhtarının sorunlarını tespit ederek, çözüm yollarının bulunması
amacıyla Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve
105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1- Ahmet Küçük (Çanakkale)
2- Yılmaz Kaya (İzmir)
3- Yaşar Tüzün (Bilecik)
4- Nadir Saraç (Zonguldak)
5- Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
6- Vezir Akdemir (İzmir)
7- Mustafa Sayar (Amasya)
8- Cevdet Selvi (Eskişehir)
9- Yavuz Altınorak (Kırklareli)
10- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
11- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
12- Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
13- Hüseyin Özcan (Mersin)
14- A. İsmet Çanakçı (Ankara)
15- Ali Arslan (Muğla)
16- Mehmet Kartal (Van)
17- Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)
18- Ufuk Özkan (Manisa)
19- Nejat Gencan (Edirne)
20- Erol Tınastepe (Erzincan)
21- Rasim Çakır (Edirne)
22- Nuri Çilingir (Manisa)
23- Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
24.- Mehmet Vedat Yücesan
(Eskişehir)
Gerekçe;
Ülkemizde 35 113 adet
köy, 16 750 mahalle bulunmaktadır. Köylerimiz, 1924 yılında çıkarılan 442
sayılı Köy Kanunuyla idare edilmektedir. Köy Kanunu, muhtarı, köy organlarından
birisi ve köy idaresinin başı olarak kabul etmektedir. Kanuna göre muhtarın
göreceği işler, devlet işleri ve köy işleri diye ikiye ayılmakta, köy
içerisinde kanun ve nizamları ilan etmek ve emniyet ve asayişi sağlamaktan,
köylülere öğüt vermeye kadar yüzlerce konuyu kapsamaktadır. Bu kadar çok sayıda görev ve yetki verilmiş bulunan
muhtarlarımız, köy idaresinde muhakkak ki önemli bir yere sahiptirler.
Mahalle muhtarları ise,
1944 yılında çıkarılan 4541 sayılı Şehir ve Kasabalarda Mahalle Muhtar ve
İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunla kurulmuştur; ancak, mahallelerin Türk
toplumundaki oynadığı rol ve tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Kanunla mahalle muhtarlarına da nüfus, askerlik,
adlî görevlerin takibi gibi işlerden, hayvan hırsızlarının takibine kadar çok
sayıda görev yüklenmiş bulunmaktadır.
Mahallelerin toplum
içinde daha mütecanis ve küçük birimler olduğu gözönüne alındığında, mahalle
muhtarlarının, şehir ve kasabalarımızda hem birlik ve dayanışmanın sağlanması
açısından hem de belediye ve diğer kamu kuruluşlarına ait hizmetlerin görülmesi
açısından ne kadar önemli oldukları ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu önemlerine
rağmen, köy ve mahalle muhtarları, bugün, gerek maddî gerekse görevin yerine
getirilmesi bakımından yeterli donanıma sahip değildirler. Seçimle işbaşına
gelen ve en küçük mahallî birimlerinin idarecileri konumunda olan mahalle ve
köy muhtarlarımızın sorunları her geçen gün artmaktadır. Görev ve
sorumlulukları her geçen gün artan muhtarlarımızın ekonomik ve sosyal
problemlerinin çözümlenebilmesi ivedilik arz etmektedir.
Tüm zorluklara rağmen
köyünde, mahallesinde özveriyle devletini temsil etmeye çalışan muhtarlarımızın
birçoğu, hâlâ teknolojik gelişmelerden faydalanabileceği bir çalışma alanı, köy
konağı, hizmet binasına sahip bulunmamaktadır. Hiçbir sosyal güvenlik
kapsamında olmayan muhtarlarımızın aldıkları maaşın düşüklüğünden dolayı ilgili
olmak durumunda kaldığı Bağ-Kur primlerini bile ödeme sıkıntısıyla karşı
karşıya bulunmaktadırlar.
Köy sınırları içerisinde
bulunan ormanların, ücretsiz, fedakârca koruma ve kollanmasını sağlayan
köylümüze veya köy tüzelkişiliklerine kiralanmasında veya satılmasında öncelik
ve kolaylık sağlanmalıdır. Yine, köy sınırları içerisinde orman ürünlerinin
satışından köy tüzelkişiliklerine kaynak aktarılmalıdır.
Mahalle muhtarlarımız
belediye meclislerinde, köy muhtarlarımız da il genel meclisinde temsil
edilmeleri bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca, köy ve mahalle
muhtarlarımızın, çeşitli zamanlarda, ilgili olduğu mülkî amirliği tarafından
eğitim ve bilgilendirme toplantılarına alınmaları, muhtarlarımızın işlerinin
kolaylaşmasını sağlayıcı bir unsur olarak görülebilmektedir.
Yaklaşık 52 000
muhtarımız, ülkenin dört bir yanında halka hizmet ağının, halkla devlet
kaynaşmasının en yakın ve en önemli dayanak noktalarıdır. Bu nedenle, muhtarlarımızın
sorunlarına vakit geçirmeden çözüm bulmak gerekmektedir.
Bu doğrultuda, devlet ile
vatandaşımız arasında sağlıklı bir işbirliğinin kurulabilmesini sağlayacak olan
muhtarlarımızın, günün gelişmelerini yakalayan çağdaş düzenlemelerle birlikte
ekonomik ve sosyal statülerinin yeniden belirlenmesi için bir Meclis
araştırması önergesine ihtiyaç bulunmaktadır.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8, 48) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonunun gerektiğinde yurt dışında da çalışabilmesi, gidilecek ülkeler ile
çalışmalara katılacak komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme sürelerinin
öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesi kaydıyla
Genel Kurulun onayına sunulması, Genel Kurulun 14.10.2003 tarihli 6 ncı
Birleşiminde kararlaştırılmıştı. Buna göre, adı geçen komisyonun
Başkanlığımızca da uygun görülen önerisini okutup, oylarınıza sunacağım:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
3. - Yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak, alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8, 48) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun yurtdışı çalışmalarını üç ayrı grup halinde yapacağına
ve gidilecek ülkeler ile sürelere ilişkin tezkeresi (3/384)
20.10.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi: TBMM Genel
Kurulunun 14.10.2003 tarihli 6 ncı Birleşiminde alınan kararı.
Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8-48) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonuna, TBMM Genel Kurulunun ilgi: (367) sayılı kararı gereğince yurt
dışında da çalışabilme izni verilmiştir.
Yurt içinde, konuyla
ilgili özel ve kamu kuruluşlarından gerekli bilgi ve belgeleri temin etmek
suretiyle çalışmalarını sürdüren komisyonumuz, 7.10.2003 tarihli toplantısında;
yurt dışında yaşayan işçi, işadamı, esnaf, öğrenci olmak üzere aileleriyle
birlikte büyük bir güç oluşturan vatandaşlarımızın ve kurmuş oldukları dernek,
vakıf ve odaların, yaşadıkları ülkelerde ve ülkemizle olan ilişkilerinde
karşılaştıkları sorunları tüm boyutlarıyla yerinde incelemek ve temaslarda
bulunmak üzere, 3 ayrı grup halinde çalışmalarını yürütme kararı almıştır.
Tensiplerinize saygıyla
arz ederim.
Mustafa
Baş
İstanbul
Komisyon
Başkanı
I. Grup : Avni Doğan Kahramanmaraş
Milletvekili
Onur Öymen İstanbul
Milletvekili
Mehmet Zekai Özcan Ankara Milletvekili
Memduh Hacıoğlu İstanbul Milletvekili
Almanya Berlin
2 gün
Hamburg
1 gün
Danimarka 1 gün
İsveç 2 gün
Yol hariç toplam 6 gün.
II. Grup: Mustafa Baş İstanbul
Milletvekili
Ali Rıza Gülçiçek İstanbul Milletvekili
Ahmet Yaşar Aksaray
Milletvekili
Avusturya Viyana 1 gün
Bregenz 1 gün
Almanya Münih 1 gün
Köln 2 gün
Stuttgart 1 gün
İsviçre Zürih 1 gün
Yol hariç toplam 7 gün.
III.Grup: Muharrem Candan Konya
Milletvekili
Muharrem Kılıç Malatya Milletvekili
Mustafa Said Yazıcıoğlu Ankara
Milletvekili
Faruk Ambarcıoğlu Bursa Milletvekili
Fransa Paris 1 gün
Lion 1 gün
Belçika Brüksel 1 gün
Hollanda Rotterdam 1 gün
İngiltere Londra 2 gün
Yol hariç toplam 6 gün.
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonlardan, 6 adet,
istifa önergesi vardır; okutuyorum:
4. - Konya
Milletvekili Ahmet Işık'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/111)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğinin yapılmasını
saygıyla arz ederim. 22.10.2003
Ahmet
Işık
Konya
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
5. -
Kütahya Milletvekili Halil İbrahim Yılmaz'ın, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/112)
3.11.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum Dilekçe
Komisyonundan istifa ediyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Halil
İbrahim Yılmaz
Kütahya
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
6. -
İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/113)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum Plan ve
Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Saygılarımla arz ederim. 4.11.2003
Ali
Topuz
İstanbul
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
7. - İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol'un, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/114)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum Plan ve
Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Saygılarımla arz ederim. 4.11.2003
K.
Kemal Anadol
İzmir
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
8. - Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek'in, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/115)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Saygılarımla arz ederim.
Yakup
Kepenek
Ankara
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
9. - Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek'in, Türkiye-AB Parlamento Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/116)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum
Türkiye-AB Parlamento Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Saygılarımla arz ederim.
Yakup
Kepenek
Ankara
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına
ilişkin bir tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
10. - Bazı
milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/385)
30.10.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulana
Aşağıda adları yazılı
sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli
sayılmaları Başkanlık Divanının 21.10.2003 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
"Aksaray
Milletvekili Ahmet Yaşar, hastalığı nedeniyle 5.10.2003 tarihinden geçerli
olmak üzere 25 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Antalya
Milletvekili Burhan Kılıç, hastalığı nedeniyle 6.10.2003 tarihinden geçerli
olmak üzere 19 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan, hastalığı nedeniyle 20.6.2003 tarihinden geçerli
olmak üzere 42 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Diyarbakır
Milletvekili Mehmet Fehmi Uyanık, hastalığı nedeniyle 1.10.2003 tarihinden
geçerli olmak üzere 30 gün."
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
IV. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel
Kurulun 4.11.2003 Salı günkü birleşiminde; 266 sıra sayılı ve (10/9) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun yapılacak görüşmelerinde
konuşma sürelerine, sözlü soruların görüşülmemesine; gündemdeki sıralamanın
yeniden düzenlenmesine, 4.11.2003 Salı günkü birleşimde (10/9) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşmelerinin ve seçimlerin, 5.11.2003
Çarşamba günkü birleşimde gündemin 11 inci sırasına kadar olan işlerin
görüşmelerinin, 6.11.2003 Perşembe günkü birleşimde ise 272 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar çalışma sürelerinin uzatılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No. :52 Tarihi
: 4.11.2003
Genel Kurulun 4.11.2003
Salı günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer alan, 266 sıra sayılı ve (10/9) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu raporunun yapılacak olan görüşmelerinde, Hükümet, Komisyon
ve siyasî parti grupları adına yapılacak konuşmaların 45'er dakika (bu süre
birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir) önerge sahibi ve şahıslar
adına yapılacak konuşmaların ise 20'şer dakika olması, bu birleşimde ve
5.11.2003 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Diğer İşler" kısmının 11 inci
sırasında yer alan 227 sıra sayılı, 12 nci sırasında yer alan 229 sıra sayılı,
13 üncü sırasında yer alan 230 sıra sayılı, 14 üncü sırasında yer alan 231 sıra
sayılı, 15 inci sırasında yer alan 232 sıra sayılı, 16 ncı sırasında yer alan
233 sıra sayılı, 45 inci sırasında yer alan 274 sıra sayılı kanun tasarılarının
bu kısmın 4 üncü, 5 inci, 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 9 uncu ve 10 uncu sıralarına
alınması, 4.11.2003 Salı günkü birleşimde (10/9) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu raporunun görüşmelerinin ve seçimlerin bitimine kadar,
5.11.2003 Çarşamba günkü birleşimde gündemin 11 inci sırasına kadar olan
işlerin görüşmelerinin bitimine kadar, 6.11.2003 Perşembe günkü Birleşimde ise
272 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar çalışma
sürelerinin uzatılmasının, Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca
uygun görülmüştür.
İsmail
Alptekin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
Haluk İpek Haluk
Koç
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Söz talebi?..
Yok.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan,
Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 25 Milletvekilinin, yolsuzlukların
sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin Önergesi ve (10/9)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 266 sıra sayılı raporu üzerindeki
genel görüşmelere başlıyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 25
Milletvekilinin, Yolsuzlukların Sebeplerinin, Sosyal ve Ekonomik Boyutlarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/9) (S.
Sayısı: 266) (X)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
İçtüzüğümüze göre Meclis
araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge
sahibine aittir. Daha sonra İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti
grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca,
istemleri halinde Komisyon ve Hükümete de söz verilecek; bu suretle, Meclis
araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Alınan karar gereğince,
konuşma süreleri; Komisyon, Hükümet ve siyasî parti grupları için 45'er dakika,
önerge sahibi ve şahıslar için 20'şer dakikadır. Komisyon, Hükümet ve siyasî
parti grupları adına yapılacak konuşmalarda, süre birden fazla konuşmacı
tarafından kullanılabilecektir.
Komisyon raporu 266 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Rapor üzerinde söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: AK Parti Grubu adına, Bilecik
Milletvekili Fahrettin Poyraz, Amasya Milletvekili Hamza Albayrak; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci, Artvin
Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu,
(X) 266 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Şahısları adına, İstanbul
Milletvekili Nimet Çubukçu, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Konya Milletvekili Ahmet Işık ve Ankara
Milletvekili Ersönmez Yarbay.
İlk söz, AK Parti Grubu
adına, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz'ın. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Poyraz, kaç dakika
konuşacaksınız?
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) - 25 dakikasını ben, 20 dakikasını arkadaşım konuşacak efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
Konuşma süreniz 25
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz komisyon raporu üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
aldım; sözlerime başlarken hepinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmamda, komisyon
raporunun ikinci kısmında yer alan, para, bankacılık, Hazine, dışticaret ve
gümrük konularına yönelik olarak, komisyonumuzun tespitleriyle ilgili
görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.
Bu çalışmada, öncelikle,
incelenen alanlarda tespit edilen yapısal sorunlar ve zaaflar
değerlendirilmekte ve bunlara ilişkin çözüm önerileri sunulmakta; ardından da,
ayrı ayrı, Hazine, Merkez Bankası, BDDK, TMSF, kamu bankaları, dışticaret ve
gümrük alanlarına ilişkin tespit ve önerilere yer verilmektedir.
Sayın milletvekilleri,
komisyonumuzun çalışma süresinin sınırlı olması ve araştırma alanının genişliği
nedeniyle altkomisyon kapsamında olan Sermaye Piyasası Kurulu ve İstanbul
Menkul Kıymetler Borsası hakkında herhangi bir çalışma imkânı olamamıştır. Bu
durum, çeşitli sınırlılıklar nedeniyle araştırılamayan konularda yolsuzluk
bulunmadığı anlamına gelmez. Komisyonun ayrıntılı incelemelerine konu olan
hususlar, örnek niteliğinde ele alınmış konulardır.
Öte yandan, bu raporda
inceleme konusu yapılan olayların tümünün yolsuzluk niteliği taşımadığına
dikkat edilmelidir. Yolsuzluklara zemin oluşturan olaylar ile yolsuzlukların
her zaman yakından ilişkili bulunduğu büyük boyutta kamu zararları da
incelenmiş ve herhangi bir değer yargısı yüklenmeksizin raporda sunulmuştur.
Bu çerçevede, raporun
ikinci kısmında, söz konusu konularla ilgili olarak yapılan inceleme sonucunda
11 konuda bakanların sorumluluğu oluştuğu kanaatiyle Meclis soruşturması
açılması, 8 konuyla ilgili olarak detaylı inceleme yapmak üzere Meclis
araştırması açılması, 7 konu hususunda gereği yapılmak üzere ilgili bakanlığa
yazı yazılması, 24 konunun ilgili denetim birimlerince veya işlemlerin gereğine
göre oluşturulacak denetim komisyonları aracılığıyla incelenmesi tavsiye
edilmekte; diğer taraftan, 9 konuda kamu görevlilerinin yasalara aykırı
işlemleri olduğu kanaatiyle doğrudan ilgili savcılıklara suç duyurusunda
bulunulmakta; ayrıca, bu hususlar idarî soruşturma yapılması amacıyla ilgili
kurumlara bildirilmektedir.
Bu çalışmalar sırasında,
özellikle malî sistemimizi ilgilendiren konularla ilgili olarak yapılan çok
genel tespitleri ve önerileri, kısaca, maddeler halinde sıralarsak, öncelikle
belirtilmesi gereken, hesap verme sorumluluğu sistemindeki yetersizlikler ilk
dikkati çeken husustur.
Kamuda muhasebe ve kayıt
sisteminde yetersizlikler vardır. Örneğin, Hazinenin dışborçlar hesabı, 1995
yılından itibaren, Mecliste reddedilmekte olup, halen, dışborçların sağlıklı
bir şekilde izlenmesini sağlayacak bir sistem oluşturulamamıştır.
Benzer şekilde, Hazinenin
kurumlardan alacakları, KİT'lerdeki sermayeler ve içborç hesapları da Sayıştay
raporları üzerine, Mecliste reddedilmiştir.
Kurumların hükümete ve
Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı hesap verme sorumlulukları etkin bir
şekilde düzenlenememiştir.
Bunun yanı sıra, denetim
sisteminde yetersizlikler vardır. Sağlıklı bir içdenetim yapısı yoktur. İç
denetçilerin teminatı ve bağımsızlığı sağlanamamıştır. Bu nedenle, siyasî
baskılara açık durumda bulunan denetim elemanları yolsuzlukların ortaya
çıkarılmasında güçlükle karşılaşabilmektedirler.
Bu bağlamda, vurgulanması
gereken önemli bir husus da ülkemizde temel sorunun, denetimin olmaması değil,
denetim raporlarının zamanında, yeterince sonuçlandırılamaması gerçeğidir.
Meclis adına dış denetim
birçok kamu kuruluşunda yoktur ya da yetersizdir. Sayıştay denetimi etkin
değildir, Sayıştayın denetim süreci yavaş işlemekte ve çok geç
sonuçlanmaktadır.
Diğer yandan, bürokraside
grup dayanışması ve nüfuz casusluğu, sistemin saydam ve hukuka uygun
işlemesinin önünde önemli bir etkendir.
Bu çerçevede, raporumuzun
bu bölümüne koyduğumuz alınması gereken genel tedbirleri de şu şekilde
sıralayabiliriz:
Özerk kuruluşların,
hükümete ve Meclise karşı sorumlulukları düzenlenmelidir. Özerk kuruluşların
-ki, bunlara üst kurullar ve Merkez Bankası da dahil- hükümetle ilişkileri ve
hükümete karşı sorumlulukları, keza Meclise karşı sorumlulukları ile bunların
denetim sistemlerinin tam olarak belirlenmesi gerekmektedir.
Meclis adına denetimin
etkinleştirilmesi için, Sayıştay ve Yüksek Denetleme Kurulunun birleştirilerek,
yüksek denetimin tek elden yapılması gerekmektedir. Tek elden Meclis adına
yapılan denetim, istisnasız tüm kamuyu ve kamusal niteliği olan tüm kuruluşları
kapsamalıdır. Üst kurulların da bu denetime tabi olması gerekmektedir.
Sayıştay yargısının,
yargı olmanın asgarî şartlarını taşıyacak ve etkin bir şekilde sonuçlanacak
şekilde mutlaka yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Hesap verilebilirlik ve
saydamlık ana hedef olmak üzere, denetim sistemi, verimlilik, etkinlik ve
tutumluluk ilkeleri esasında yeniden yapılandırılmalıdır.
Denetim elemanları,
görevlerini etkin bir şekilde yerine getirmelerini sağlayacak bir teminata
kavuşturulmalıdır.
Bunun yanı sıra, denetçi
ile denetlenen kuruluş arasında menfaat
bağı oluşması da engellenmelidir.
Tespit edilen bu
sorunların çözümünde ve önerilerin hayata geçirilmesinde, önümüzdeki günlerde
Meclis gündemine gelecek olan Kamu Yönetimi Reformu Yasa Tasarısının önemli bir
adım olacağına inancımız vardır.
Sayın milletvekilleri, bu
genel tespit ve önerilerden sonra, konuyu kurum bazında tartıştığımızda, para
ve kredilerin merkezi konumunda olan en önemli kurumlar olarak karşımıza,
Hazine, Merkez Bankası, BDDK ve kamu bankaları çıkmaktadır.
Hazine işlemlerinde
önemli miktarda kayıtdışılık bulunmaktadır. Hazinenin, bütçe giderleri,
borçlanma ve garanti işlemlerinden bir kısmı uygun bir şekilde kaydedilmeden
gerçekleştirilmekte ve bunun sonucunda Meclise raporlanmamaktadır.
Hazinenin bütçe harcaması
niteliğinde yaptığı transferlerin önemli bir bölümü bütçeye gider kaydedilmeden
yapılmaktadır. Görev zararları, bunun bir örneğidir. Nakit olarak kuruluşlara
ödenmiş olan az bir kısım görev zararı ödemesi dışında, 20 katrilyon liranın
üzerinde bir görev zararı ödemesinin kamu harcaması olarak bütçeye
yansıtılmadığı Sayıştay tarafından tespit edilmiş ve Hazine işlemleri
raporlarıyla da Yüce Meclise sunulmuştur. Bu şekilde, 2000 yılında gizlenmiş
olan borç miktarı, gayri safî millî hâsılanın yüzde 12'si düzeyindedir.
Halen, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna ikrazen verilmiş bulunan iç borçlanma senetlerinde de
kayıtdışılıklar vardır. Hazinenin TMSF'den alacağı, TMSF'nin tablolarında 32
katrilyon lira gözükürken, Hazine kayıtlarında bu rakam 19 katrilyon lira
olarak yer almaktadır.
Hazine Müsteşarlığınca,
devlet iç borçlanma senetlerinin ihracında ve ikincil piyasa işlemlerinde
etkinliği artırmak amacıyla, 2000 yılı mayıs ayında uygulamaya konulan piyasa
yapıcılığı sistemine göre gerçekleştirilen devlet iç borçlanma senetleri
ihalelerinde, Hazine tarafından ihalenin kesildiği noktada oluşan faiz oranı,
bu oranın altında teklif verenler için de geçerli sayılmakta, dolayısıyla, bu
noktada oluşan faiz oranından daha düşük teklif verenlere de böylece daha
yüksek faiz verilmekte ve Hazinenin kaybına sebep olunmaktadır. Kriz ortamında
istikrarı sağlama amacıyla uygulanan bu sisteme ekonomik istikrarın sağlandığı
bugünlerde devam etmek, bir an önce vazgeçilmesi gereken ve Hazinenin daha
fazla faiz ödemesine neden olan gereksiz bir uygulamadır.
Bu arada, Hazinenin, yurt
içinde döviz tahvili borçlanmalarını yüzde 5 oranlı faizle gerçekleştirirken,
yurt dışından, aynı dönemlerde yüzde 11 + binde 4 gibi komisyonla
borçlanmasının da ayrıca irdelenmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
kamu bankalarının görev zararları 2001 yılında 23 katrilyon liralık iç
borçlanma senedi verilmek suretiyle içborca dönüştürülmüştür. İçborçların
tasfiye edilmemesi ve tekrar borçlanmanın sürdürülüyor olması nedeniyle görev
zararlarından kaynaklanan borçlar içborç stoku halinde devam etmektedir.
Verilen bu kâğıtların karşılığı, sadece verilen görev zararlarının finansmanı
değildir. Batık krediler, Hazine işlemleri gibi her türlü faaliyet zararları
ile iştirakler ve gayrimenkullerin düşük gösterilen değerleri gibi kaydî
zararlar da Hazineye fatura edilmiştir.
Kamu bankalarının görev
zararlarının abartılı biçimde Hazineye fatura edilmesine en iyi örnek, kütlü
pamuk destekleme primi uygulamasıdır.
Bankanın 1993 yılında 4,6
trilyon lira prim ödemesine karşılık, Hazinenin bankaya karşı toplam
yükümlülüğü 2001 yılında -buraya dikkatinizi çekiyorum- 13,2 katrilyon liraya
ulaşmıştır. Süreç içinde tüm faaliyet zararları, Ziraat Bankasınca, Hazineye
borç yazılmıştır; ancak, Çiller Hükümeti döneminde başlatılan ve 233 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin gerekleri yerine getirilmeyerek başlayan bu
uygulamanın 2001 yılı itibariyle Hazineye maliyeti yaklaşık 20 milyar dolar olmuştur
arkadaşlar.
Sayın milletvekilleri,
2001 yılı sonu itibariyle, kamu bankalarının yaklaşık 4,5 katrilyon lira takibe
intikal etmiş kredi alacağı bulunmaktadır. Bunun 2,3 katrilyon lirası Ziraat
Bankasına -ki, bunun içinde 1,9 katrilyon lira gibi Emlak Bankasından
devredilen tutar da vardır- 1,1 katrilyon lirası Vakıflar Bankasına, 1,1
katrilyon liralık kısmı da Halk Bankasına aittir. Faizli bakiyeler dikkate
alınarak bir hesaplama yapılması durumunda, kamu bankalarının son beş yılda
tahminî olarak 15 katrilyon liraya ulaşan batık kredileri ortaya çıkmaktadır.
Bu kredilerin tahsili yönünde bugüne kadar yapılan çalışmaların neden başarılı
olamadığı konusunun ayrıca araştırılması gerekmektedir.
Diğer taraftan, söz
konusu kredilerin çoğunun sübjektif, siyasî ve bireysel ilişkiler çerçevesinde
belirli grup firmalarına kullandırıldığı -ki, burada örnek vermek istiyorum;
Halk Bankasının, az önce bahsettiğim, 1,1 katrilyon liralık tutarının yüzde
81,8 oranındaki bölümünün sadece ve sadece 10 holdinge kullandırılmış olması bu
anlamda manidardır- hususu da, aynı zamanda, Yüksek Denetleme Kurulu
denetçileri, banka müfettişleri ve Devlet Denetleme Kurulu denetçileri
tarafından da tespit edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
aslında bu örnek, bir ibret vesikasıdır. Ülke kaynaklarının nasıl ve kimlere,
ne kadar kolay peşkeş çekildiğini anlatmaya başkaca da bir örnek vermeye gerek
var mı?!
Burada belirtilmesi
gereken bir diğer husus da şudur: Bu kredileri kullandıran yöneticiler, yani
kamu bankalarının yöneticileri, işledikleri fiiller dolayısıyla, Türk Ceza
Kanununun 230, 240, 508 ve 510 uncu maddeleri gereği yargılanmakta; ama aynı
nitelikli suçu işleyen ve TMSF'ye devredilen banka yöneticileriyle ilgili
olarak ise, Türk Ceza Kanununun 504/1 ve 8'e göre, yani nitelikli
dolandırıcılık suçundan işlem yapılmaktadır. Bunun sonucunda, TMSF'ye
devredilen özel bankalardan usulsüz kredi kullandıranlar erteleme yasası
kapsamı dışında kalırken, işledikleri fiiller erteleme kapsamına sokulan kamu
bankaları yöneticilerine dolaylı olarak da bir af sağlanmış bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının faaliyetleri özgün bir
nitelik taşımaktadır. Bankanın yürüttüğü işlemlerden bir kısmı, diğer ülkelerde
genellikle merkez bankalarının yapmadığı işlemlerdir. Halen ülkenin net döviz
rezervlerinin hesaplanmasında dikkate alınmadığı, yabancı bankalarda tutulması
nedeniyle ülkeye döviz girdisi sağlamadığı, hatta ülkeye girebilecek dövizlerin
bu yöntemle yurtdışına yönlendirildiği ve ödenen faiz ile yurtdışında yapılan
depolar arasındaki menfi farkın yıllık yaklaşık 1 500 000 000 dolar civarında
Hazineye zarar verdiği iddia edilen Merkez Bankasının yurtdışında çalışan işçi
mevduatlarını tutma uygulamasından vazgeçilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu
uygulama yerine, işçi dövizlerinin ulusal bankalarımızın yurtdışı şubelerinde
toplanması ve bu yolla ülke ekonomisine kazandırılması teşvik edilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kasım 2000 krizinden yaklaşık üç ay sonra, 19 Şubat 2001
tarihinde, Millî Güvenlik Kurulu toplantısında Cumhurbaşkanı ile Başbakan
arasında meydana gelen tartışma, dövize yönelik spekülatif bir saldırıyı
tetiklemiş ve bu, döviz krizinin başlangıcı olmuştur. Bu saldırılar
dolayısıyla, Merkez Bankasının döviz rezervlerinde, 19-21 Şubat 2001 tarihleri
arasında, yaklaşık 5 200 000 000 dolarlık bir erime meydana gelmiştir.
Bu bağlamda, Merkez
Bankasınca 19-21 Şubat 2001 tarihleri arasında yapılan döviz işlemlerini
yerinde incelemiş olan Başbakanlık Teftiş Kurulu müfettişlerinin konuyla ilgili
inceleme raporunda yer alan değerlendirme ve tespitlerden; ekonomi yönetimince
dalgalı kura geçiş konusunun 19-21 Şubat 2001 tarihlerinde iki gün boyunca
sürüncemede bırakıldığı, dalgalı kura geçiş kararının iki gün gecikmeyle
alındığı ve bu gecikme süresi içinde gerçekleşen döviz satış işlemleri
dolayısıyla Merkez Bankasının yaklaşık 2 137 826 000 000 000 lira gibi bir
zarara uğratıldığı ve buna sebebiyet verildiği anlaşılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu
çerçevede, önümüzdeki dönemde Merkez Bankasıyla ilgili olarak uygulamaları daha
da etkinleştirmek için şu öneriler yerine getirilmelidir:
Öncelikle, Merkez Bankasının
özerkliği zedelenmeksizin, Merkez Bankasının Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetime tabi tutulması gerekmektedir.
Yine, Merkez Bankasının
hükümete karşı sorumluluğu açık bir şekilde düzenlenmelidir. Bankanın özerk
konumu sürekli olarak geliştirilmekte olup, hükümete karşı sorumluluğu açıkça
tanımlanmamıştır. Bu durum, bazen bankanın hükümete karşı özerkliğini
zedeleyebilmekte, bazen de hükümet politikalarının uygulanmasını
engelleyebilmektedir. Sağlıklı bir yapı, ancak sorumlulukların açık bir şekilde
tanımlanmasıyla kurulabilir.
Diğer taraftan, Merkez
Bankasının iç denetim sorunu çözüme kavuşturulmalıdır. Merkez Bankasının idare
merkezi işlemleri, banka yönetimlerinin uygun görmemeleri nedeniyle, Teftiş
Kurulunca, uzun yıllardır hiç denetlenmemiştir.
Diğer yandan, Merkez
Bankası bünyesinde mevcut Teftiş Kurulu yanında ayrı bir iç denetim genel
müdürlüğü oluşturulması dava konusu olmuş ve kurumun güvenilirliğini
zedeleyebilecek bir nitelik kazanmıştır. Soruna bugüne kadar banka içinde çözüm
bulunamamış olması, kurumiçi çalışma barışını tehlikeye atarak, banka
bünyesinde kalıcı bir denetim zafiyetine yol açma potansiyeli taşımaktadır. Bu
nedenle, Merkez Bankası bünyesinde uzun bir süreden beri devam eden iç denetim
sorununun bir an önce çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Diğer taraftan, munzam
karşılıkların etkin kullanılması da düzenlenmesi gereken diğer bir husustur.
Değerli milletvekilleri,
gerek ekonominin kötü yönetimi gerekse de banka sahiplerinin kendi kişisel
çıkarlarına bankalarını alet etmeleri sonucu batma noktasına gelen bankaların
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devirleri sırasında kamunun yüklendiği malî
sorumluluğu artıran yöntemler tercih edilmiştir.
Malî durumu bozulan
bankalarla ilgili olarak izlenecek temel iki yol bulunmaktadır. Bunlardan ilki,
bankanın iflasının istenmesi; diğeri, banka yönetim ve denetiminin
üstlenilmesi. Bankanın iflası yöntemi sırasında Hazine 8,2 katrilyon liralık
yükümlülük üstlenecekken, ikinci yöntem tercih edilerek, devir sırasında 15,7
ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu yönetimi sırasında 12,9 katrilyon lira olmak
üzere, toplam 28,6 katrilyon liralık Hazineye yük getirilmiştir. Bu zarar,
Hazineden borçlanmaya faiz işletilmesi nedeniyle, bugün itibariyle, yaklaşık 48
katrilyon liraya ulaşmaktadır.
Azamî 8,2 katrilyon lira
zarar oluşturabilecek bankaların iflasının istenmesi yöntemi yerine, toplam
28,6 katrilyon lira kamu zararına yol açılmış bulunan yöntemin tercih
edilmesinde savunulan gerekçe, bir ya da birkaç bankanın iflasının istenmesi nedeniyle
piyasalarda bozucu bir etkinin oluşması, dolayısıyla, durumun, bir malî krize
dönüşme riskinin bulunmasıdır. Böyle bir krize yol açılması durumunda çok daha
ağır bir zararın ortaya çıkabileceği dile getirilmektedir; ama, değerli
arkadaşlar, hepimizin bildiği bir gerçek, bu ülke, bugüne kadar, hiçbir zaman
krizden çıkamamıştır.
Burada, şunu sorgulamak
gerekir mi; acaba birileri bu ülkenin krizden çıkmasını istememekte, sürekli
sunî krizler yaratarak servetlerine servet mi katmaktadırlar? Hesap ortada. Bir
tarafta, Hazineye maliyeti 8,2 katrilyon lira olan bir çözüm dururken, siz,
diğer taraftaki, Hazineye maliyeti 28,6 katrilyonluk bir alternatifi
seçiyorsunuz. Gerekçe: Kriz çıkabilir...
Bu her şeyi yakinen bilen
siyasetçi ve bürokratlarımız, acaba tamamına yakını faiz gideri olarak fazladan
ödenen 20,4 katrilyonu faiz lobisine ödemek yerine reel ekonomiye aktarımını
yapmış olsalardı, bu ülkede, gerçekten, o zaman kriz çıkmazdı.
Çok açıktır ki, banka
devirlerinde bu yöntemin seçilmesi, çok kısa sürede paralarına para katan mutlu
bir azınlığın bankalardaki mevduatını, kolay bir biçimde, Hazine aracılığıyla,
70 000 000 vatandaşın cebinden çalmasından başka bir şey değildir.
Yine bu yöntemle,
bankaları fona devredilen banka sahiplerinin servetleri de kendilerine
bırakılmaktadır. Yöntem güzel, bahane hazır: Aman dikkat, kriz çıkar...
Bu arada, Hazine
tarafından her türlü imkânla desteklenen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulunun, Fona devredilen bankaların zararlarının önlenmesini sağlamak yerine,
bu bankaların Fona devrinden sonra 12,9 katrilyon liralık zarara uğramasını
önleyememesinin nedenlerinin ve BDDK ve TMSF yöneticilerinin bu noktada
sorumluluklarının da ayrıca araştırılması gerekir.
Değerli milletvekilleri,
el konulan bankalardan devralınan alacakların faizli bakiyeleri yaklaşık 15
milyar dolara ulaşmaktadır. Ancak, BDDK ve TMSF tarafından yapılan açıklamalar
ve yayımlanan gelişme raporlarına göre, yapılan tahsilatlar, bu alacakların çok
cüzi bir kısmının; yani, yüzde 1 ile yüzde 2 arasında bir orana tekabül eden
kısmının ancak tahsil edilebildiğini göstermektedir. Bu durum, TMSF tarafından
yapılan alacak takibinin yetersiz kaldığını göstermektedir. Kaldı ki, TMSF
kapsamındaki bankaların ticarî ve bireysel kredileri halen sağlıklı bir şekilde
muhasebeleştirilememiştir. Buna yol açan nedenlerin başında, bankaların takip
edilmesi güç bir şekilde kısa sürede birleştirilmesi veya birbirlerine
devredilmesi, ortaya çıkan bu karmaşa nedeniyle işlemlerin takibi için gerekli
denetim izinin kaybolmasıdır.
Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonunun diğer varlıklarının yönetimi ve elden çıkarılmasında da sorunlar
vardır. TMSF kapsamındaki bankaların birçoğunun, birleşme ve devirden önce,
genel kabul görmüş ihale ve satış yöntemleri denenmeden, yalnız teklif alma
usulüyle, birçok taşınmaz veya iştiraki elden çıkarılarak, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunun zarara uğratıldığı iddiaları, araştırılması gereken
iddialardır.
Mevcut varlıklarıyla,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, devasa bir KİT görünümündedir ve bilanço
büyüklüğü, devlet bütçesinin üçte 1'ine yaklaşmıştır. Hazinece Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna aktarılan kaynak, bir yıllık vergi gelirlerinin
yarısına ulaşmış durumdadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; komisyonumuzca hazırlanan bu rapor, hem teorik bazda hem de
somut örnekleriyle, ülkemizdeki yolsuzlukların, ihmallerin boyutlarını mümkün
olabildiğince ortaya koymaktadır.
Burada, bize verilen kısa
sürede, biz, sadece belli konuları, genel hatları itibariyle ortaya koymaya
çalıştık; ama, 1 130 sayfayı geçen raporumuz sizler tarafından incelendiği
zaman, komisyonumuzda, aslında, şu anda "yolsuzluk" olarak tanımlanabilecek
bütün konuların, aşağı yukarı, elden geldiğince incelendiğini hepimiz orada
göreceğiz.
Bu anlamda, raporun
bundan sonraki aşamalarında, Meclisin değerli milletvekillerine; yani, bizlere
düşen görev, yolsuzluklarla mücadele amacıyla, raporda belirtilen hususlarla
ilgili olarak, gerek Meclis araştırması gerekse Meclis soruşturması açılması ve
kamuoyu denetimini harekete geçirerek takipçisi olunmasıdır. Bu Meclisin, bu
iradeye sahip olduğuna inancım tamdır. Halkımızın da bizlerden beklentisi bu
yöndedir.
Sözlerimi, günümüzde
sabrın, çilenin ve zaferin sembolü haline gelmiş, milletini bir soykırım
girdabından çıkarmayı başarmış ve kendisini geçtiğimiz ay ebedî âleme
uğurladığımız ve bugün bir kere daha rahmetle andığımız Aliya İzzetbegoviç'in
şu sözleriyle bitirmek istiyorum. Aliya, Sırp zulmünden kurtulan halkına,
gelecekle ilgili umutlu olmalarını isterken, şu tavsiyede bulunuyordu:
"İntikam peşinde koşmayınız; ama, herkes için adalet isteyiniz."
Evet, bizler, yüce
milletin değerli temsilcileri olarak bu Meclis çatısı altında toplanan gerek AK
Partili ve gerekse Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin tek bir talebi
var. Burada, hiçbirimiz intikam peşinde değiliz; bizim, bizlerin ve
çocuklarımızın yarınlarını çalanlara karşı tek talebimiz var; o da, adalet!
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Poyraz.
AK Parti Grubu adına
ikinci konuşmacı, Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 266 sıra sayılı Yolsuzlukları Araştırma Komisyonunun (10/9) esas numaralı
raporunun sağlık, sosyal güvenlik ve özelleştirme konularını içeren üçüncü
bölümüyle ilgili olarak Grubum adına söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlamadan önce, sizleri ve bizleri izleyen sevgili vatandaşlarımızı en içten
duygularla selamlıyor, içerisinde bulunduğumuz Ramazanı Şeriflerini tebrik
ediyorum. Aynı zamanda, 80 inci yılını kutladığımız cumhuriyetimizin doğum
belgesi olmuş, 22 Ekim 1919'da imzalanmış olan ve 84 üncü yıldönümünü kutlamış
olduğumuz Amasya Tamimimizin daha çok hatırlanarak, gerekli platformlarda çok
daha iyi değerlendirilmesi dilek ve temennimi sizlere aktarmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; altkomisyon olarak tarafımıza intikal eden 100'ün üzerindeki
bilgi, belge, şikâyet ve raporların tetkiki hitamında, üç konuda Meclis
soruşturması komisyonu kurulması, 3 konuda Meclis araştırması komisyonu
kurulması komisyonumuzca teklif olunmuştur.
Yine, bize intikal eden
ihbar, şikâyet ve belgelerden 10 tanesi çok ciddî görülmüş, bunlarla ilgili
yapılan inceleme sonucunda düzenlenen öninceleme raporu, ilgili genel müdürlük
ve bakanlıklara, gerekli soruşturma yapılmak üzere tevdi olunmuştur. 9 tane
konunun incelenmesi de yetkili kurumların tasvibine sunulmuştur. Bize intikal
eden 15 tane dilekçe ve şikâyet, büyük bir çoğunluğu Dilekçe Komisyonuna ait
olmak üzere, ilgili kurumlarına intikal ettirilmiş, bunların sonucunun,
komisyonumuzun çalışma süresi nihayet bulduğu için, Meclisin tüzelkişiliğini
uhdesinde bulunduran Meclis Başkanlığına bildirilmesi, ilgili kurumlardan
istenmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bağ-Kur ve SSK'da "Otomasyon Projesi" diye
adlandırılan T-5 projesiyle ilgili olarak komisyonumuzun soruşturma açılması
teklifiyle ilgili değerlendirmemi sizlere arz etmek istiyorum.
Proje tutarı 780 000 000
dolardır. T-5 Otomasyon Projesi için Bağ-Kur ve SSK'da fiilen ödenen miktar 1
160 920 dolardır. Bunlar, evraka dayalı olarak tespit edilmiş olan
harcamalardır. T-5 Otomasyon Projesine başlamadan önce, ilgili bakanlık
tarafından alınması gereken, usule müteallik ve altyapıyla ilgili birtakım
önlemler alınmamıştır. Bunları sıralamak gerekirse, Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu tarafından 2001 yılında Bağ-Kur ve SSK'nın normal teftişinin
yapılması sonucunda düzenlenen ivedi durum raporlarında; yani, özel inceleme
raporlarında tespit edilen hususlar şunlardır:
2001 yılı programının
uygulanması, koordinasyonu ve incelenmesine dair kararın 2 nci maddesindeki ve
yine aynı kararın 7 nci maddesindeki usul ve esaslara uyulmadığı; tutarı 20
trilyonun üzerinde olan projenin Bakanlar Kuruluna ve Yüksek Planlama Kurulunun
tasvibine ve onayına sunulmadığı; bu hususun ikmal edilmeyerek, Resmî Gazetede
hemen ihaleye çıkılıp, bu çıkılan ihalenin de 19.4.2001 ve yine, 3.5.2001 tarihlerine
ertelendiği; T-5 Otomasyon Projesiyle ilgili olarak, 2001, 2002 ve 2003 yılları
Malî Bütçe Yasasının 10 uncu maddesine uyulmayarak, ihale bedelinin en az yüzde
10'u oranında ortak ödeneğin ayrılmadan ihaleye çıkılması hususu; yine, yatırım
programında yer almayan Bağ-Kur T-5 Otomasyon Projesi için, danışman firma
olarak MBA'ya ihale dosyası hazırlattırılarak ödeme yapılması nedenleriyle,
mevzuata aykırı olarak Bağ-Kurun zarara uğratıldığı.
SSK ile yapılan Tam
Otomasyon Projesiyle ilgili YDK tarafından düzenlenen özel inceleme raporunda
da aynı hususların altı çizilmiş. Bu otomasyon çalışmasıyla ilgili olarak,
teknik çalışma, maliyet analizi ve ayrıntılı piyasa araştırması yapılmadan,
rekabet ilkesine aykırı olarak, ihaleye çıkılmadan, anılan işin önce MBA
firmasına verilmek istenilmesi, sonra da, kamu kuruluşu niteliği taşıdığı için,
daha doğrusu, kamu kuruluşu olduğu ileri sürülerek, TAİ firmasına verilmeye
çalışıldığı ve TAİ firmasına bu ihalenin verildiği.
Yine, TAİ firmasının,
sözleşme imzalandıktan sonra, sözleşmenin bitim tarihine çok az bir süre kala,
üzerindeki bu işin, SSK Satınalma Yönetmeliğinin 67 nci maddesi hükümlerine
alenen aykırı olarak, MBA firmasına devredilmesi; MBA firmasına, danışmanlık
için 650 000 dolar, kontrolörlük için 35 200 000 dolar ve e-sigorta projesi
için de, 478 800 dolar tutarında bağlantıların yapılıp, biraz önce de
bahsettiğim gibi, bu hususla ilgili olarak 1 160 920 doların fiilen ödendiği.
Tabiî, bunları yaparken,
Devlet Planlama Teşkilatından görüş istendiği; ancak, Devlet Planlama
Teşkilatının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Bağ-Kur veya SSK'da
uygulamaya koymak istediği Otomasyon Projesiyle ilgili olarak şu gerekçelerle
uygun görüş vermediği...
Devlet Planlama Teşkilatı
"Otomasyon Projesini geniş düşünün, bu, kapsamlı bir projedir, diğer kamu
kurum ve kuruluşlarıyla birlikte eşgüdümü dikkate alın ve teknik ve ticarî
anlamda altyapı çalışmalarını tamamlayın, artı, benzer sağlık kurum ve
kuruluşlarından olan Emekli Sandığı bu işi 2 000 000 dolara mal etmiş, siz,
bunu 787 000 000 dolara mal etmeyin; bunun için de mükerrer ödemeleri ortadan
kaldırın... Bakınız, Bağ-Kur için danışmanlık ve kontrolörlük hizmeti alıyorsunuz,
Bağ-Kura da akıllı form işleme sistemi, mektup basım sistemi, akıllı kart
okuyucuları ve içeriği aynı yazılımlar için para ödüyorsunuz, aynı bakanlığa
bağlı olan SSK için, tekrar, aynı firmaya, aynı işler için bir daha para ödüyorsunuz.
Yani, ortada, alenen bir mükerrer ödeme var. Lütfen, bunları gözönüne alın,
ondan sonra bize teklifte bulunun, biz size uygun görüş verelim" diyor.
Bakanlık müfettişlerince,
2000 ve 2001 yıllarında bakanlığa bağlı ilgili ve bağlı kuruluşlardaki usulsüz
ve yolsuzluklara ilişkin alınan genel tetkik ve tahkik oluruna dayalı olarak
yapılan incelemelerde, hem SSK'da hem de Bağ-Kurda, o zamanın yöneticileri ve
ihale komisyonu üyelerinin, 4483 sayılı Yasa kapsamında, biraz önce bahsettiğim
bu Otomasyon Projesi iş ve işlemleriyle ilgili olarak mutlaka haklarında
soruşturma açılması gerektiğine dair 27.11.2001 tarih ve 13 sayılı rapor,
ilgili bakanlığın; yani, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teftiş Kurulu
Başkanlığı tarafından düzenleniyor.
Zamanın bakanı 4483
sayılı Yasa kapsamında soruşturma açılması teklifini sumenaltı ediyor. Ne lehte
ne de aleyhte; yani, soruşturma açılsın veya soruşturma açılmasın gibi bir
fikir beyan etmiyor. Ne zamana kadar; Sayın Nejat Arseven Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı olarak atanıncaya kadar. Bakan değişince Teftiş Kurulu Başkanı
durumu ilgili bakana arz ediyor. İlgili bakan da, konuyu, Teftiş Kurulu
Başkanlığının yazılarına binaen 10.10.2002 tarih ve 966 sayıyla Başbakanlık
Teftiş Kurulu Başkanlığına intikal ettiriyor. Başbakanlık Teftiş Kurulu
Başkanlığı, kendilerine intikal eden bu öninceleme ve soruşturma açılması
raporunun eklerini tetkik ederek, konunun ilgili bakanlıkça, yani, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığınca tahkik edilmesi, soruşturulması gerektiğini
belirterek olayı ilgili bakanlığa gönderiyor. Şu anda ilgili bakanlık
tarafından bu T-5 otomasyonuyla ilgili SSK ve Bağ-Kur yöneticileri hakkında
soruşturmanın derdest olduğu malumlarımız.
Burada, her iki otomasyon
projesinde de çok önemli bir husus var. Bunlardan birisi de şu: MBA firmasının
sahibinin, ilgili bakan tarafından bütün toplantılara davet edilerek "bu
benim danışmanım" diye takdim edildiği. Bu hususun hem Bakanlığın
bültenlerinde hem de o günkü basın ve yayın organlarında alenen yer aldığı
tarafımızca tespit edilmiştir. Yapmış olduğumuz araştırmada, MBA firması
sahibinin ne SSK'da ne Bağ-Kurda ne de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında çalışan
görevli bir eleman olduğu tespit edilmiştir.
Yine, Gazi Üniversitesi
tarafından bilirkişi olarak konuya ilişkin yapılan bir araştırma hitamında,
9.12.2000 tarihli raporda bu otomasyonla ilgili ihaleye ait teknik ve idarî
şartnamenin ve proje altyapı çalışmalarının yetersiz olduğunun ve proje
tutarının da danışmanlık ücreti olarak 670 000 dolar değil, 121 000 dolar
olması gerektiğinin altı çiziliyor. Yani, danışmanlık ücretini, hem teknik
altyapı açısından hem de ücret olarak çok yüksek bulduğunu Gazi Üniversitesi belirtiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabiî, Devlet Planlama Teşkilatından uygun görüş alınamadığı
için, YPK kararı alınamadığı için Bakanlar Kurulunun tasvibine sunulamadığı,
dolayısıyla, yatırım programına konulamadığı için Anayasanın 73 üncü maddesine
ve 1479 sayılı Yasaya aykırı olarak, ilgili bakan, Bağ-Kur mensuplarından,
cebren, finansman tedariki için 5 000 000 TL/adet üzerinden kitap satışına
başlıyor. Bu kitap satışından da 8,8 trilyon anapara, 2,7 trilyon da faiz elde
ediyor. Tabiî, bunların hiçbiri yatırım programında kaynak olarak
gösterilmediği için bir yatırım programı içerisinde kaynak olarak kabul
edilemiyor teknik açıdan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; komisyonumuzca yapılan bu değerlendirmeler daha detaylı olarak
raporumuzda elbette yer almıştır. Ben, zatıâlilerinize özet bilgi sundum.
Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğümüzün 107 nci maddesi gereğince, zamanın bakanı
hakkında Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine göre Meclis soruşturması
açılması kanaatimizi sizlere arz ediyorum efendim.
İkinci husus,
özelleştirme ertelemeleri.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özelleştirme, Türk siyasî hayatına 24 Ocak 1980 kararlarıyla,
yani, Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planıyla girmiştir. Türkiye'de özelleştirme
çalışmaları, fiilen ilk defa 1985 yılında başlamış, özelleştirmeyle ilgili
yasal düzenlemeler, 2983, 3291 ve en nihayet, 4046 sayılı Kanunla
tamamlanmıştır. Aslında, özelleştirmenin şöyle bir, tarihî sürecine gittiğimizde,
1856 yılında gündeme gelen özelleştirmenin, Osmanlı'da, çok daha önceki
tarihlerde realize edildiği malumlarınızdır. Biliyorsunuz, Osmanlı'da yönetim
ve mülkiyet özerkliği, vakıf kanunnameleri tetkik edildiğinde, çok önceki
tarihlerde yerine getirilmiştir; buna örnek olarak, darüşşifalar, çeşitli
vakıflar aracılığıyla din adamlarının, efendim, imarethanelerin masrafları,
yine, has, zeamet, tımarla da askeriyle ilgili birtakım masrafların bu fasıldan
karşılandığı malumlarınızdır.
Efendim, özelleştirme
borçlarının ertelenmesi, elbette ki, altyapı nedenleri veritabanına oturtularak
geçerli ve akılcı mücbir nedenlerle mümkün olacaktır. Gel gör ki, özelleştirme,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının teklifi dahi alınmadan, Özelleştirme Yüksek
Kurulu tarafından tamamen siyasî maksatlarla ertelenmiştir. Ertelemeye ilişkin
9.8.2000/45 sayılı Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararına kadar toplam 27 tane
şirketin şirket ve varlık satışıyla ilgili ödeme planına ilişkin 40 adet
erteleme gerçekleştirilmiştir. Bu 40 adet ertelemeden 3 tanesi, gerçekten
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının yapmış olduğu araştırmaya müstenit olarak
haklı nedenlerle, mücbir sebebe dayalı olarak yapılmıştır. 26 tanesi ise,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığına gelen firma sahibi taleplerinin, yani,
yazılarının aynen "firmanın yazısı ilişiktedir" diye ÖYK'ya
gönderilmesiyle gerçekleştirilmiştir. 8 tane talep ise ne gariptir ki, ne
Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ne de Özelleştirme Yüksek Kuruluna herhangi
bir şekilde ulaşmadan yapılmıştır. Yani, herhangi bir evrakla 8 firma, ne
Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ne de Özelleştirme Yüksek Kuruluna "benim
borcumu erteleyin" diye bir talepte bulunmuştur. Artık bir otel lobisinde
mi yapıldı bu teklif, telefonla mı yapıldı onu sizlerin takdirine arz ediyorum.
Tabiî, bu yapılan
özelleştirmeler sonucunda, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının, yani kamunun
zararı, toplam 384 000 000 dolar civarındadır, yani 383 600 000 dolardır
ertelenen borç toplamı. Bu borçların ertelenmesiyle oluşan kamu zararı ise 24 300
000 dolardır. Yüksek Denetleme Kurulu, ısrarla, bu borç ertelemelerinin altını
çizmiş, 1997, 1998, 1999, 2000 ve 2001 yıllarında, ısrarla, ertelemedeki
eksiklikleri dile getirmiştir.
Ertelemeyle, ihale
şartlarının, şüphesiz ki, teklif verenler aleyhine bilahara bozulduğu
ortadadır. Eğer siz satış yaparken biri peşin üçü taksitle dört eşit taksitle
derseniz, kişi ona göre fiyat verir; hayır, biri peşin on taksitle derseniz,
bunu yıllara sari olarak yayarsanız ilgililer ona göre teklif verir.
Dolayısıyla, erteleme, ihalenin yapılış şartlarında, ihaleye katılanlar
arasında haksız rekabete yol açacak şekilde, maalesef, ihale şartlarının
değiştirilmesine yol açılarak yapılmıştır.
Yine, erteleme, -biraz
önce de anlatmaya çalıştım- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı atlanarak, bizatihi
ÖYK tarafından resen ve siyaseten yapılmasıyla ortaya çıkmıştır. Teminatların
nakde çevrilmesi ÖYK tarafından ya da özelleştirmeden sorumlu ilgili devlet
bakanı tarafından resen önlenmiştir.
Tabiî, teminatları
irdelemek lazım. Bu özelleştirmeye taraf olan firmalar ilgili teminatları hangi
bankalardan almışlar? Olayın garip yönü de bu. Özelleştirmeye taraf olan ilgili
firmalar, teminat mektuplarının büyük çoğunluğunu kamuoyunda "batık
banka" diye tabir edilen şu anda TMSF ve BDDK kapsamında bulunan 21 tane
bankadan almıştır. Şimdi, banka sizin olmuş; teminatı veren banka sizin olmuş;
teminatı nakde çevirmek için ilgili firmaya yazı yazsanız bile, aynı banka
sizin olduğu için, bu teminatı siz
cebinizden ödemek gibi bir realiteyle karşı karşıya gelmiş oluyorsunuz.
Tabiî, TMSF ve BDDK'dan,
komisyonumuz tarafından, hangi batık bankaların teminatlarının bu
özelleştirmeye taraf olan firmalara verildiğinin listesi istenilmiş; maalesef,
ticarî sır, malî sır gerekçesiyle bize bu bilgiler bugüne kadar verilmemiştir.
Özelleştirme İdaresi
tarafından nakde çevirmeye yönelik olarak teminatlar nezdinde alınan...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Albayrak.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla)
- Teminatların nakde çevrilmesiyle
ilgili alınan ihtiyatî tedbir kararları vardır. Ancak, bu ihtiyatî tedbir
kararlarının kaldırılması noktasında Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ya da ÖYK
tarafından da herhangi bir girişimde bulunulmadığı tarafımızca tespit
edilmiştir. Erteleme nedeniyle Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 1999 ile 2003
yılları arasında çok büyük finans sıkıntısına düşmüştür. Bir taraftan
alacağınızı alamıyorsunuz, faizini tahsil edemiyorsunuz, erteliyorsunuz, paraya
ihtiyacınız var; piyasanın üzerindeki nispetlerde borçlanarak, Özelleştirme
İdaresi, finans ihtiyacını tedarik ediyor ve dolayısıyla, Özelleştirme İdaresi
ne hale geliyor sayın milletvekilleri; özelleştirmeye muhtaç hale geliyor. Şu
ana kadar Özelleştirme İdaresi Başkanlığının yapmış olduğu toplam tahsilat 7
200 000 000 dolar olup, bu periyotta, giderler de bu gelirinin altında elbette
ki değildir.
İhale şartnamesindeki
satış tutarı dışında, pazarlık ve değişikliğe gidilemez hükmüne uyulmadığı,
idarî ve teknik sözleşmenin âdeta yok sayıldığı bu ertelemede alenen ortadadır.
Erteleme faizi de LİBOR
veya TL cinsinden düşük tutularak, hiç ama hiç temerrüt faizi uygulaması yönüne
gidilmemiş, âdeta, fakir ve fukaranın, garip ve gurebanın yarınlarına ipotek
konularak, mücbir sebepler gibi gerçekçi nedenler hiç araştırılmamış.
Çok değerli
milletvekilleri, mesulsünüz ve mesulüz. Ağlayan yetimin feryadı figanından, aç
ve yalınayak gezen o fakirin acıklı halinden, rahmetli Mahsunî Şerif'in dediği
gibi, yıllardır üzerinden beslenip de doymayanlara, Anadolu'nun fakir ve fukara
insanını kuru ekmek ve soğana muhtaç edenlere hesap sormak bu Meclisin en önde
gelen görevidir. (Alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
eğer, yolsuzluk ve usulsüzlükleri ciddî anlamda önlemek istiyorsak, ciddî
anlamda bunlarla mücadele etmek istiyorsak, biz, AK Parti olarak bu görüşümüzü
sizlerle paylaşıyoruz.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Milletvekili dokunulmazlığını kaldıralım önce!
HAMZA ALBAYRAK (Devamla)
- Geliniz, bir an önce Anayasada ve Tüzükte gerekli değişiklikleri yapalım.
HASAN ÖREN (Manisa) - O
yana söyle!.. Anayasa değişikliğini biz istiyoruz.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla)
- Araştırma ile soruşturma komisyonlarının görevlerini birleştirelim; bir an
önce, zaman kaybını ortadan kaldıralım. Önce araştırma komisyonu kuruyorsunuz,
aradan dörtbuçuk ay geçiyor; hadi olmadı, biz, bunu Meclisin gündemine
getirelim, tekrar soruşturma komisyonu kuralım. Hiç gerek yok buna. Nasıl ki
müfettişlere verilen soruşturma emrinde, konunun tetkik ve tahkiki yetkisi
birlikte veriliyor ise, biz de, Anayasa ve İçtüzük değişikliği yaparak, bir an
önce, bu soruşturmalara zaman kaybetmeden el koymamız ve nihayetlendirmemiz
lazım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir husus da, POAŞ'ın özelleştirilmesi. Efendim, 5.9.1990
tarihli 7 sayılı kararla, o zaman Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı, POAŞ'ı
özelleştirme kapsamına alarak 1992-1994 arasında İMKB'de yüzde 6,7 nispetinde
hissesini halka arz etmiştir.
23.12.1994/9 sayılı
kararıyla, ÖYK, POAŞ'ın özelleştirme stratejisini "satış yöntemi"
olarak belirlemiştir.
15.7.1998/47 sayılı
kararıyla, Özelleştirme Yüksek Kurulu, POAŞ'ın kamu payının yüzde 50'nin altına
düşmesinden itibaren, 5 yıl geçerli olmak üzere, imtiyazlı hisse, yani, altın
hisse tesis etmiştir.
POAŞ'ın faaliyetlerinin
tasfiyesi veya önemli ölçüde sınırlandırılmasında; petrol ürünlerinin Doğu ve
Güneydoğu Anadolu'da satışının aksamamasında; idarece uygun alternatifler
oluşuncaya kadar ANT aracılığıyla, Millî Savunma Bakanlığı ve NATO'ya verilmesi
gereken hizmetlerin takibinde ve kamu yararının teminat altına alınmasında
altın hisse olarak bu imtiyazlı hisse tesis edilmiştir.
21.4.2000/37 sayılı ÖYK
kararıyla bu altın hisse tesis edildikten sonra, POAŞ'ın yüzde 51 hissesi 1 260
000 000 dolara İş-Doğan Grubuna satılmıştır ve bu bedel, 500 000 000 ve 700 000
000 gibi dilimlerle İş-Doğan Grubu tarafından ödenmiştir.
23.12.1994/9 sayılı ÖYK
kararı uyarınca, Mart 2002'de şirketin (POAŞ'ın) bakiye kamu hissesi yüzde
25,8'e düşmüş; yani, POAŞ'ın toplam, yüzde 23,2 hissesi halka satılmıştır, Mart
2002 tarihi itibariyle.
15.4.2002/25 sayılı ÖYK
kararıyla, resen -gerekçesiz olarak- altın hisse, normal süresinden 3 yıl önce
kaldırılmıştır.
16.7.2002/41 sayılı ÖYK
kararıyla, yüzde 25,8 hisse, Mart 2002'deki uluslararası yatırımcılara
uygulanan 30 000 TL/adet üzerinden ihalesiz olarak, İş-Doğan Grubunun talebine
binaen, 4046 sayılı Kanunun 18 inci maddesine aykırı olarak 387,5 trilyona
satılmıştır. Birinci taksitin tutarı -yüzde 30'u peşin olarak alınmış- 116,253
trilyondur; geriye kalan yüzde 70 ise, yüzde 20, yüzde 30, yüzde 20 şeklinde
taksitlendirilmiş olup, 77,502 trilyon ağustos, 116,253 trilyon 2004'ün
ağustosu ve 2005'in ağustosunda da yine 77,503 trilyon TL tahsilat
amaçlanmıştır.
Peşin ödemenin yapıldığı
tarih itibariyle taksitlere yıllık TÜFE artışı + yüzde 5 faiz uygulanacağı
hükme bağlanmıştır. Birinci taksit ödenirken, diğer taksitlerin birikmiş
faiziyle birlikte tahsilatının yapılacağı da hükme bağlanmıştır. Yani, vadeye
bağlanan toplam taksit tutarı 271,3 trilyon artı faiz tutarı olup, buna ÖYK
yönetmeliğine aykırı olarak ilk defa bu POAŞ'ın yüzde 25,8'inde uyguladığı
hisse senedine rehin koyma işlemiyle 59 099 426 381 adet hisseyi rehin kabul
ederek bu işi gerçekleştirmiştir.
BAŞKAN - Sayın Albayrak,
zaman konusunu dikkate alarak konuşmanızı toparlar mısınız.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla)
- Toparlayacağım Sayın Başkanım.
Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının, Özelleştirme Uygulamalarında Değer Tespiti ve İhale
Yönetmeliğinin 16 ncı maddesine aykırı olarak hisse senetlerine rehin tesis
edilmiştir. Hisse senetlerinin rehni nedeniyle Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının alacağı, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının 30.6.2003 tarihli
kapanış değerlerine göre 236,3 trilyona düşmüş ve Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının o tarihteki alacağını, üzerine rehin konulan senetler ancak yüzde
66 nispetinde karşılar hale gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri... Arkadaşlar "iftar saati" diyorlar; doğru,
haklılar; vakit yaklaştı. Gerçekten, konu, aslında çok önemli; ama, vakit de
daraldı.
İş-Doğan Grubunun, yüzde 25,8
hisseyi aldıktan sonra kendi aralarında birleştiği, POAŞ'la birleştiği ve
İş-Doğan Grubunun tüm aktif ve pasif değerleriyle birlikte POAŞ'a intikal
ettiği durumdan sonra, POAŞ'ın kârlı durumu anında zararlı hale dönüşmüştür.
Elbette ki, bu birleşmeye, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve SPK müdahale
etmiş; ancak, birleşmeyi Ticaret Sicil Gazetesinde açıklayana kadar, POAŞ, her
türlü teminatı vermiş ve âdeta "Özelleştirme İdaresi Başkanlığı benden ne
isterse vereceğim" demiş. Bunu da, SPK, Özelleştirmeye hemen günü gününe
bildirmiş, bu birleşme tesis edilmiş; ancak, birleşme tesis edildikten sonra,
teminatı riske giren Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ekteminat talep ettiğinde
"efendim, şu anda bunun hukukî mesnedi yok, hisse senetlerimize konulan
rehin sizin alacağınızı garanti ediyor; ben, size herhangi bir ödeme
yapamam" demiş.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; ben, bu konuyla ilgili, zapta geçmesi açısından, bir hususu
çok hızlı okuyup sözlerimi bitirmek istiyorum.
İş-Doğan Petrol
Yatırımları AŞ'nin 30.9.2002 tarihli bağımsız denetimden geçmemiş bilanço
verilerine göre toplam borcu 1 212 681 805 dolar, nakit varlıkları ise 26 593
185 dolarken (POAŞ'ın borsa başkanlığınca istenen ek açıklamaya cevaben gelen
ve 23.10.2002 tarihli borsa bülteninde yayımlanan cevabı) POAŞ'ın dönem kârı;
1998 yılında 54,6 trilyon lira, 1999 yılında 111,2 trilyon lira, 2000 yılında
111 trilyon lira, 2001 yılında 256,9 trilyon lira, 2002 yılında 228 trilyon
lira olarak gerçekleşmiş, birleşmeden kaynaklanan finansman giderleri nedeniyle
ise, 2003 yılı mart sonu itibariyle 141 trilyon lira zarar meydana gelmiştir.
Şirketin 2000 yılında hiç finansal borcu bulunmazken, 2001 yılında 106 trilyon
lira olarak gerçekleşen finansal borçları, birleşme uygulamasıyla, 2002 yılında
1 651 trilyon liraya ulaşmıştır. Şirket, 1999 yılında 41 trilyon lira, 2000
yılında 38 trilyon lira, 2001 yılında 70 trilyon lira vergi ödemişken, 2002
yılında, birleşme uygulamasından kaynaklanan nedenlerle, hiç vergi ödememiştir.
POAŞ'ın Sermaye Piyasası
Kurulunun ilgili tebliği uyarınca 4 Temmuz 2003 tarihli İMKB bülteninde yer
alan açıklamasında, şirketin, 31.12.2002 tarihli bilanço toplamının 1 300 000
000 dolar olduğu, 2003 yılı sonu itibariyle 1 milyar doların altına inmiş
olacağı ifade edilmektedir.
Sayın milletvekilleri,
söz konusu borç tutarı, POAŞ'ın yüzde 51 oranındaki payının Temmuz 2000
tarihindeki satış bedeli olan 1 200 000 000 dolardan daha yüksek olup, bu
durum, POAŞ'ı satın alma bedelinin, yatırımcının sahip olduğu kaynaklarla
değil, POAŞ'ın kârıyla finanse edileceğini göstermektedir.
Diğer taraftan,
şirketteki halka açıklık oranı, söz konusu özelleştirme uygulamalarından önce
yüzde 6,5 iken, Mart 2002 tarihinde gerçekleştirilen halka arz işlemiyle yüzde
23,2'ye çıkmış, altın hissenin gerekçesiz yere kaldırılmasından itibaren ve
birleşme kararını takiben, Aralık 2002 tarihinde ise, halka açık nispet yüzde
3,6'ya düşmüştür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sonuç olarak, ÖYK tarafından altın hissenin Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının teklifi olmadan resen kaldırılması, POAŞ'ın yüzde 25,8
hissesinin ihalesiz satılması sonucu POAŞ özelleştirmesiyle ekonomide
verimlilik ve kârlılığın sağlanamadığı, sermayenin tabana yayılamadığı gibi
4046 sayılı Yasanın 1 inci maddesine de alenen aykırı hareket edildiği, hisse
senetlerine rehin konularak teminat kabulü, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
Yönetmeliğinin 16 ncı maddesine aykırı olup, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
alacağının riske edildiği, POAŞ ve İş Doğan Grubundan birleşmeden önce vaat edilen
her türlü teminatı alamadığı için Özelleştirme İdaresi Başkanlığının hisse
senedi düşüşü nedeniyle alacağını riske ettiği, altın hissenin kalkmasıyla
haksız rekabete yol açıldığı, POAŞ'ın 1 300 000 000 dolar borcu nedeniyle vergi
ödemediği için finansal borçlarını, devlete ödeyeceği vergiden mahsupla ödediği
anlaşılmakla; Komisyonumuzca bu özelleştirmeyi yapan dönemin Özelleştirme
Yüksek Kurulu üyelerinin, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesinden hareketle,
haklarında Meclis soruşturması açılması netice ve kanaatine varılmıştır.
Sabırla beni dinlediğiniz
için hepinize içtenlikle teşekkür ediyor ve diyorum ki... Fransız
hukukçularından bir tanesi adaleti şöyle tarif ediyor: "Adalet, büyük
sineklerin delip geçtiği, küçük sineklerin de takılıp kaldığı örümcek ağından
ibarettir." Hayır, adalet öyle yüce bir adalettir ki, ne onu büyük
sinekler, ne de küçük sinekler asla delip geçemeyecektir. Güç, haklı olan
zayıftadır, haksız olan güçlüde değildir.
Hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyor, hayırlı akşamlar diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Albayrak.
Birleşime, saat 18.00'e
kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.54
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 18.00
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - 13 üncü
Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.
266 sıra sayılı (10/9)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 25
Milletvekilinin, Yolsuzlukların Sebeplerinin, Sosyal ve Ekonomik Boyutlarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/9) (S.
Sayısı: 266) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?..Yerinde.
Konuşma sırası,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Artvin Milletvekili Yüksel
Çorbacıoğlu'nda.
Buyurun Sayın
Çorbacıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Aranızdaki anlaşmaya
göre, konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA YÜKSEL
ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halkımızca,
kısaca "Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu" olarak bilinen komisyonun
raporu üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
3 Kasım 2003 seçimlerinden başlamak istiyorum. Bu seçimlerde vatandaşımızın
verdiği oyun hesabını vermenin yolu, bana göre, bugüne kadar yapılan
yolsuzluklarla adam gibi mücadele etmek ve bundan sonra, Türkiye'yi yolsuzlukla
mücadele konusunda, 2003 yılı itibariyle 77 nci sıradan, ön sıralara götürecek
yasal, idarî, bürokratik yapısal değişimleri gerçekleştirmektir. Bu bağlamda,
Yüce Meclisin kararıyla bir araştırma komisyonu kuruldu.
Her şeyden önce şunu
söylemek isterim ki, bir milletvekili olarak, Başkanımız İstanbul Milletvekili
Sayın Azmi Ateş'in, bana göre, olağanüstü başarılı yönetimi altında, 8 Adalet
ve Kalkınma Partisi, 4 Cumhuriyet Halk Partisi milletvekiliyle birlikte, 60'a
yakın çok değerli, seçkin, uzman arkadaşımızla beraber, yasal olarak 4 ay -ama,
süremizi de kısmen geçerek- olağanüstü bir çabayla, özveriyle bir çalışma
yaptık; ancak, bu çalışma bize şunu gösterdi değerli arkadaşlar: Yolsuzlukla
mücadele, düşündüğümüzden veya gördüğümüzden çok daha önemli ve çok daha zor
bir mücadeledir. Ben, milletvekili olarak, hep, acaba, geçmişte neden
yolsuzluklarla sağlıklı bir mücadele yapılamamış, buraya gelen bizden önceki
milletvekilleri, bu ülkeyi bizim kadar düşünmüyor muydu, bizden daha
vatansever, en az bizim kadar vatansever değil miydi diye düşünürdüm; ancak,
gördüm ki, yolsuzlukla mücadele, sadece vatanseverlikle, sadece doğruluk, dürüstlükle
başarıya ulaşmıyor. Bunun başarıya ulaşmasının çok önemli faktörleri var. Tek
başına Meclis olarak bunun üstesinden gelemezsiniz arkadaşlar. Yolsuzlukla
mücadelede, işin başında, Mecliste iktidar ve muhalefet partilerinin beraber
hareketinin yanında, bürokrasinin de bu mücadelede yer almasını ve her şeyden
de önemlisi, halkımızın, bu Meclisin, bu yönetimin, bu ülkedeki devlet
yapısının yolsuzlukla mücadele ediyor kanaatine sahip olmasını sağlamak
gerekiyor. Bunu yapmadan yolsuzlukla mücadeleyi başarma şansımız olmadığı gibi,
yolsuzlukla mücadele kısa süreli bir savaş değil arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, 2002
yılında 64 üncü sırada olduğumuz yolsuzlukla mücadele sıralamasında -ülkeler
açısından 1 inci sırada Finlandiya var, İskandinav ülkeleri bu konuda daha
öndeler- 2003 yılı sonuçlarına göre, ne yazık ki, daha gerilere, 70'li sıralara
gerilemişiz. Demek ki, bir yıllık dönem içerisinde yolsuzlukla mücadelede ciddî
adımlar atamamış, ciddî atılımlar yapamamışız. Bu konuda, doğal olarak,
çuvaldızı kendimize iğneyi başkasına diyerek, bütün sorumluluğu iktidara
yüklemek istemiyorum. Demin dediğim gibi, yolsuzlukla mücadelede herkesin ortak
çabası olması gerektiği gibi, eğer başarısızlık varsa, burada hepimizin de
sorumluluğu var diye düşünüyorum; ama, bu sorumluluğun büyük payı, doğal olarak,
İktidar Partisinin olacaktır.
Değerli arkadaşlar, 1
Ekimde Meclisi açtık, ikinci yasama yılı çalışmalarına başladık.
Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer burada bir konuşma yaptılar. Bu
konuşmayı dikkatle izledim. Konuşmanın bazı bölümlerinde İktidar Partisinin
konuşmayı alkışladığını, bazı bölümlerinde de muhalefet partisinin
alkışladığını gördüm; ama, bir yer vardı ki, orada ortak bir alkış çıktı
arkadaşlar; Sayın Cumhurbaşkanımız yolsuzlukla mücadele konusunda görüşünü
açıkladığında, bu konuda ortak alkışlar ve ortak irade ortaya çıktı. Bu
nedenle, yolsuzlukla mücadelede bu ortak iradenin gereğini yapmamız gerektiği
kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlar,
benden önce konuşma yapan arkadaşlarımız, Adalet ve Kalkınma Partisi adına
konuşan arkadaşlarımız, bu konuda, Komisyonumuzun yaptığı çalışmalarla ilgili
ayrıntılı bilgiler verdiler, ben çok ayrıntıya girmek istemiyorum; ancak,
kamuoyunun bizden beklediği ve özellikle basının çok önemsediği -ama, bana göre
ikinci planda olması gereken- soruşturma komisyonları ve araştırma komisyonları
kurulmasının ötesinde, bu raporun en önemli bölümü, değerli arkadaşlar, ilk 149
sayfasında yazılı olan bölümdür ve 138 inci sayfasından başlamak üzere, yasama,
yürütme ve yargı alanında yolsuzlukla mücadele için yapmamız gereken yapısal
değişikliklerin neler olduğuna dair önerilerdir. Yasama alanında 13, yürütme
alanında 35, yargı alanında 7 önerimiz vardır.
Değerli arkadaşlar, bu
öneriler, sadece milletvekillerinin bilgi dağarcığından çıkan öneriler değil;
demin size söylediğim, 60 uzmanımızın bilgi dağarcığından, Türkiye'nin
koşullarından ve Türkiye'nin sınırlarını da aşarak, dünyada yolsuzlukla ilgili
yapılan tüm mücadeleler konusundaki tecrübelerin incelenmesi ve bunların bir
süzgeçten geçirilerek, Türkiye modeli olarak ortaya konulan önerilerdir. Bu
nedenle, hem halkımızın hem milletvekillerimizin hem de bürokratlarımızın ve
özellikle yürütmenin aslî sahibi olan hükümet ve yasamada birinci parti,
İktidar Partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisinin, mutlaka bağımsız olduğuna
gönülden inandığımız, ama, sonuç olarak, bu devlet yapısı içerisinde veya
devlet yönetiminin bir parçası olan yargı alanındaki bu önerilerini, yine
sizlerin gerçekleştirmesi gerekiyor.
Bu çalışmaları beraber
yürütmemiz gerekir derken, bu önerilerin gerçekleştirilmesi için gerekli
atılımları yapmamız gerekir derken, sözümün başında, bu önerilerle ilgili,
raporumuzun "Öneriler" kısmının 1 inci maddesinin, yasama dokunulmazlığı
konusunda bizim bir karar almamız gerektiğiyle ilgili olduğunu söylemek
istiyorum; ilk önerimiz bu, arkadaşlar.
Yasama dokunulmazlığını
siyasî tartışma malzemesi yapmak doğru değil; ama, yolsuzlukla mücadelede
vatandaşların güvenini sağlamanın, inancını sağlamanın yolu buradan geçiyor.
Bunun peşinden, başbakan ve bakanlarla ilgili, yargılamanın önünü tıkayan
Anayasanın 100 üncü maddesi konusunda da değişiklikler yapıp, yargılamanın
önünü açmamız gerekiyor. Bu, bizim önerilerimizde var.
Bunun yanında, yine,
Anayasanın 129 uncu maddesinin son fıkrasındaki, memurlarla ilgili yargılama
konusundaki engellerin ortadan kaldırılması var.
Değerli arkadaşlar,
yolsuzlukla mücadelede, önce özverili, ondan sonra da özgüvenli olmamız lazım,
kendimize güvenmemiz lazım; korkularımızla veya korumacılıkla, yolsuzlukla
mücadele yapılmaz arkadaşlar. Mücadelenin başarıya ulaşmasında herkesin ortak
katkısının sağlanması gerekirken, son günlerde, şu anda komisyonlarımızda
incelenen, kamudaki yeni yapılanmalarla ilgili, malî yapılanmalarla ilgili
birtakım öneriler, tasarılar var.
Bu bağlamda, özellikle
teftiş kurullarıyla ilgili görüşümü söylemek istiyorum. Biz, Meclis araştırması
komisyonu olarak, en çok bilgiyi ve en çok faydayı teftiş kurulları
raporlarından ve müfettiş, uzman arkadaşlarımızdan aldık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çorbacıoğlu.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Bunlar, konusunda uzman ve özlük hakları açısından diğer
memurlardan daha bağımsız kuruluşlar ve kişilerdir; ama, görüyorum ki, teftiş
kurulları konusunda, kamudaki yapılandırmada çok farklı açılımlar öne sürülmeye
çalışılıyor. İç denetim mekanizması altında, bence, yolsuzlukla mücadelede en
önemli etken olan teftiş kurulları ikinci plana itilmeye çalışılıyor. Ben,
özellikle, bu yanlışı yapmaya çalışan veya böyle düşünen İktidar Partisine bu
konuda bir uyarıda bulunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, sürem
doldu; ancak, ben, çok önemli saydığım bir konuyu, biraz eleştirel yönde dile
getirmeye çalışacağım. Özellikle bilmemiz gerekir; demokrasinin temelinde dil,
din, siyaset, ırk, etnik yapı, her tür ayırımın, her tür farklılığın bir arada
yaşadığını ve demokrasinin bunları bir arada yaşatan bir sanat olduğunu kabul
etmemiz gerekir.
Bu raporda -raporu
okursanız, son kısmında- İstanbul Milletvekilimiz Sayın Nimet Çubukçu'nun,
Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilinin, dört konuda muhalefet şerhini,
karşı oy yazısını görürsünüz. Yerel yönetimler konusunda da Cumhuriyet Halk
Partisinin karşı görüşünü görürsünüz. Daha sonra bunu arkadaşlarım
söyleyecekler. Özelleştirme konusunda ve POAŞ'ın özelleştirilmesi konusunda da
bizim karşı görüşümüz var idi; ancak, demin dediğim gibi, çok uyumlu çalışan bu
komisyonda, gerçekten çok uyumlu çalışan bu komisyonda, biz, yerel yönetimlerle
ilgili tartışmamızı yaptık, ancak, özelleştirmeyle ilgili tartışmayı yapmak
istemedik; çünkü, bu dört beş aylık dönem içerisinde o kadar yakın ilişkide
bulunduk ki, duygusal olarak birbirimizi kırmak istemediğimizden, bu raporu,
komisyonda tekrar tartışmadan Kanunlar ve Kararlar Dairesine teslim ettik.
Ancak, bize söylenen şu: "Komisyondan geçmediği için bu karşı oy yazınızı rapora
koyamadık." Ben, bu karşı oy yazımızın, bu raporun tarihî bir belge olması
nedeniyle, bu raporda yer almasını istiyorum. Bu bizim kanaatimiz, bu bizim
görüşümüz ve bu rapor, teslim edildiği günden bir gün sonra açıklanmış; ancak,
bunu koyamadık. Tabiî, burada bizim de kusurumuz -usul yönünden- olmakla
beraber, görüşümüzün bu olduğunu, ben, burada, tutanaklara da geçmesi açısından
söylemek istiyorum.
Yalnız, özelleştirmeyle
ilgili itirazımızın özellikle... Hatta -ben o toplantıda bulunamamıştım-
komisyon toplantısından sonra arkadaşlarıma söyledim, bu dönemi de kapsıyor,
özelleştirmeyle ilgili soruşturma talebimiz olursa, bu dönem de bu işin içine
girer dedim. Sonuçta, bu dönemle ilgili olmadığı söylendi; fakat, benim
elimdeki belgeler, bu dönemin de -ismen söylüyorum; Maliye Bakanımız Sayın
Kemal Unakıtan'ın da- bu konuda sorumlu olduğu kanaatinde olduğumu burada
söylemek istiyorum.
Bu sorumlulukla ilgili
bir yasal düzenleme yapılmış. Eğer, sorumlu olmasaydı; yani, özelleştirmede
borç ötelemesi, ertelemesi dediğimiz konuda alınan kararın yasaya uygun olduğu
yönünde bir görüş olsaydı, şu kanun çıkmayacaktı arkadaşlar. Bu, 1.8.2003 tarih
ve 4971 sayılı bir yasa. Bununla, Özelleştirme Yasasında bir fıkranın (ı)
bendinin sonuna şu eklenmiştir: "İdarenin hak, alacak ve borçları hakkında
karar vermek." Yani, Özelleştirme Yüksek Kuruluna borç öteleme konusunda
yetki veriyoruz. Demek ki, önceden yoktu bu yetki. Demek ki, önceden böyle bir
yetki kullanılmış ise, bir hata yapılmış, bir suç işlenmiş; çünkü, soruşturma
talebimizde bu var; borç ötelemesi nedeniyle soruşturma istiyoruz. Hatta,
basına da yansıdı; eski Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit dahil 9 bakan
-sanıyorum- veya 14 bakan... Biz, o konuda, sadece sorumlu bakan ile bu dönemin
de sorumlu olduğunu söyledik. Herhalde, bu itirazımız veya düşüncemizin önemi
dikkate alınarak -ki, komisyon çalışmalarında bunlar biliniyordu- 1.8.2003
tarihinde bu kanun çıktı. Yani, mart ayında, şubat ayında -bildiğim kadarıyla
2003 Şubatında- bir malî af yasası çıkardık, Sayın Unakıtan'ı kurtardık.
Anayasada, ormanla ilgili maddelerde bir değişiklik, anayasa değişikliği
önerildi; yine, orada da, Sayın Unakıtan'ın 50 dönümlük arazisi kurtarılacak.
Bakalım...
DURDU MEHMET KASTAL
(Osmaniye) - Onun için yapılmadı...
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Yok, onun için yapıldığını söylemiyorum; ben tesadüfleri
söylüyorum.
Şimdi de, 1.8.2003
tarihli kanunla, Sayın Unakıtan'ı, önerisi doğrultusunda -özelleştirmeden
sorumlu olduğu Bakan sıfatıyla aldığı bir karar; komisyon "suç" demiş
buna- yine kurtarıyoruz. Yani, ben, burada, sizin de hoşgörünüze sığınarak bir
espri yapmak istiyorum. AKP, yani Adalet ve Kalkınma Partisini, bence, UKP,
yani "Unakıtan'ı Kurtarma Partisi" yapmak lazım. Üç konuda, Sayın
Unakıtan hakkında böyle kararlar alınabiliyor.
Değerli arkadaşlar, ben
sözlerimi daha fazla uzatmak istemiyorum. Hoşgörünüze sığınarak, süremi 5-6
dakika kadar aştım.
Değerli arkadaşlar,
yolsuzlukla mücadele, bence bugün başlıyor. Eğer inanırsanız, güvenirseniz ve
herkesin katkısını da sağlama olanağı tanırsanız, yolsuzlukla mücadelede bu
Meclis tarihî bir görev yapabilmiş olacaktır. Bu konuda, biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, İktidar Partisiyle beraber, doğru noktada, doğru olaylarla
ilgili her türlü katkıyı yapmaya hazırız.
Bu duygu ve düşüncelerle,
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çorbacıoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, ikinci konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Elekdağ, konuşma
süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Büyük Millet Meclisi Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu Raporu hakkında, bu
kürsüden, benden önce, çok değerli bir arkadaşım, CHP Grubu adına, ayrıntılı,
gerçekçi değerlendirmeler yaptı. Son derece isabetli olan bu görüşlerine
katılmamak mümkün değil. Ben de, bu bağlamda bazı görüşleri dile getireceğim.
Değerli arkadaşlarım,
belirtmek istediğim birinci nokta, bu raporun, kapsam, içerik ve nitelik
açılarından, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde bir ilki oluşturduğudur.
Raporun, kuşkusuz, eleştirilecek yönleri olabilir; ancak, rapor, yine de, Türk
siyaset hayatında bir kara leke olarak duran ve toplumsal bilinçte derin
yaralar açmış olmakla birlikte hasıraltı edilmiş olan olayların üzerine azim ve
cesaretle gitmiş ve bunlara yargı yolunu açmıştır. Bu yolda adımların
atılabilmesi, çok özenli, çok özverili ve son derece yoğun bir mesai
gerektirmiştir.
Komisyon, yaptığı
incelemeler sonucunda, bazı eski başbakan ve bakanlar hakkında Meclis
soruşturması açılmasını önermiştir. Böyle bir hesap sorma döneminin başlaması,
her bakımdan hayırlı ve isabetli olduğu kadar, milletimizin istek ve
özlemlerini de tatmin edici niteliktedir. Zira, milletimiz, bu kürsüden defaten
söylendiği gibi, bir kimsenin yaptığının yanına kâr kalmasına isyan ediyor,
adaletin yerine getirilmesini muhakkak istiyor.
Değerli arkadaşlarım,
raporun işlevsel bölümlerinin zaman içerisinde güncelliklerini yitirmeleri
doğaldır; ancak, raporun "Yolsuzlukların Nedenleri, Etkileri ve
Yolsuzlukla Mücadelede İzlenecek Yöntemler" bölümü güncelliğini yitirmeyecek
bir nitelik arz ediyor. Zira, bu bölüm, yolsuzluk konusunda çalışma yapacak
araştırmacılar için gayet değerli bir akademik kaynak oluşturduğu gibi,
Türkiye'yi yöneten ve yönetecek iktidarlar için de ilham alınacak yöntem ve yaklaşımlar
içeriyor. Tüm bu nedenlerle, ben, Komisyon Başkanı Sayın Azmi Ateş ile komisyon
üyelerine tebriklerimi sunmayı bir borç biliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, artık, yolsuzluğun, bir ülkenin ekonomik, siyasî ve sosyal yapısı ile
ahlakî temellerini tahrip ettiği ve sürdürülebilir adil bir kalkınmanın
önündeki en büyük engeli oluşturduğu evrensel bir gerçek olarak kabul ediliyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
nedenle, Avrupa Birliği de, aday ülkelerin, tam üyelik müzakerelerine
oturabilmeleri için, Avrupa Konseyinin Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku
Sözleşmesini onaylamalarını şart koşmaktadır. Anılan sözleşme, bilindiği üzere,
yolsuzluk suçları nedeniyle milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılmasını ve
milletvekillerinin de, diğer vatandaşlar gibi, işledikleri suçlar dolayısıyla
yargı önüne çıkmalarını ve cezaî müeyyideye tabi tutulmalarını öngörüyor.
Avrupa Konseyinin bu
sözleşmeye ilişkin hazırlık çalışmalarının zabıtlarına bakıldığı zaman şu
gerekçenin öne çıktığını görüyoruz değerli arkadaşlarım: Bir ülkede yolsuzluk,
siyasetin desteğinden ve hoşgörüsünden yararlanmadan toplumsal bir sorun haline
dönüşemez. Bu bakımdan, Avrupa Konseyi açısından yolsuzlukla mücadelede
siyasetin temizlenmesi öncelikli bir hedef olmuştur. Bu amaçla da, milletvekili
dokunulmazlığının kaldırılması ve özellikle yolsuzluk suçlarında,
milletvekillerinin dokunulmazlıktan koruyucu bir zırh olarak yararlanmalarının
önlenmesi kritik bir önem taşımaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa Birliğinin 2003 yılı ilerleme raporunda, Türkiye'de yolsuzluğun hâlâ
ciddî bir sorun olarak devam ettiği ve yolsuzluğa en fazla eğilimli sektörler
olarak medya, idarî teşkilat, bayındırlık ve sağlık sektörlerinin gösterildiği
anlaşılıyor; ancak, yolsuzluğa eğilimli sektörler arasında enerji sektörünün
sayılmaması hayret verici. Zira, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi
Güler, kısa süre önce yaptığı bir açıklamada, enerji sektöründeki yolsuzluğun
belirlenebildiği kadarıyla 25 000 000 000 ilâ 40 000 000 000 dolar olduğunu
söylemişti. Sayın Bakan daha sonra yaptığı bir açıklamada, bu rakamın
buzdağının sadece ucunu temsil ettiğini, gerçek soygunun bunun 6 misli olduğunu
gösteren emareler bulunduğunu da söyledi.
Değerli arkadaşlarım,
bunlar, dudak uçuklatan rakamlar. Asgarî rakamlarla bir hesap yapsak, 25 000
000 000'ın 6 misli, 150 000 000 000 dolarlık bir soygun eder. Yani, enerjideki
soygun, banka hortumlamalarının en azından 4 misli daha büyük.
Değerli arkadaşlarım,
ben, Sayın Güler'in değerlendirmelerinde hiç abartma olmadığı kanısındayım;
çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yolsuzlukları araştırma raporuyla
birlikte şu iki rapor da incelendiği takdirde, enerji sektöründeki soygunun,
yolsuzluğun gerçek rakamları, gerçek boyutları ortaya çıkar. Bu iki rapor
şunlardır değerli arkadaşlarım: Birincisi, Devlet Denetleme Kurulunun Temmuz
2003 tarihinde Başbakanlığa sunmuş olduğu, yap-işlet-devret ve yap-işlet
yöntemi uygulamalarını araştırma raporu; ikincisi de, Hazine Müsteşarlığının 28
Nisan 2003 tarihli "Enerji Fiyatlarının Dünya Seviyesine İndirilmesi ve
Kamu Yükümlülüklerinin Asgarî Düzeye Düşürülmesi İçin Temel Strateji"
başlıklı rapor.
Değerli arkadaşlarım,
ben, özellikle, Devlet Denetleme Kurulu raporunun kamuoyuna açıklanması
gerektiği kanısındayım; çünkü, bu raporda, Mavi Akım Anlaşmasının
imzalanmasıyla enerji sektöründe başlatılan keşmekeş ve sorumsuzluk sürecinin,
enerji üretim sektörünü nasıl çarpık, perişan ve verimsiz bir yapıya
dönüştürdüğü tam bir açıklıkla ortaya konulmaktadır. Rapor, bu dönemde, Enerji
Bakanlığının, enerji alanına yatırım yapan şirketlere muazzam haksız kazançlar
sağlayan, kamu yararını bilinçli şekilde gözetmeyen, usulsüzlük ve yolsuzluğa
göz yuman ve ortak olan bir tutum içinde olduğunu, plan ve programa dayanmayan,
keyfî, sorumsuz ve -raporda yer alan ifadeyle- her zaman idarenin zararına şirketlerin
yararına kararlar aldığını belirtmektedir.
Raporun "Genel
Değerlendirme ve Öneriler" bölümünde, bu ülkenin her insanına "bunlar
Türkiye'de olmaz, olamaz" dedirtecek ve isyan ettirecek, ibret ve akla
durgunluk verici nitelikte bulgu ve sonuçlar yer almaktadır. Bunların bir kısmını
dahi sizlerle paylaşmam, sizlere, yolsuzluk ve soygunun boyutlarını
değerlendirme imkânını verecektir. Zamanımız çok dar olduğundan, sadece bir iki
noktayı sizlere okumakla yetineceğim.
Devlet Denetleme Kurulu
raporundan: "Yapılabilirlik raporları hazırlanırken, gerçek bir finansman
planı hazırlanmamış, finans kuruluşlarının niyet mektuplarıyla yetinilmiştir.
Teklif edilen kredi faiz oranları ve masrafların gerçekliği tartışmalıdır.
Hazine kayıtlarına göre, bazı projelerde gerçekleşen faiz oranları,
yapılabilirlik raporlarında belirtilenden daha düşüktür."
Yine aynı rapordan:
"Enerji birim fiyatının ana öğelerinden birini oluşturan yatırım tutarları
konusunda, hemen bütün uygulamalarda şirketlerin bildirimlerine itibar edilmiş,
bunların doğruluğu kesinlikle araştırılmamıştır. Bakanlık, kendi yaptığı
çalışmalardaki birim yatırım maliyeti ile şirketlerin sunduğu maliyeti
karşılaştırıp, aradaki farkı bile belirlememiştir. Bazı projelerde yatırım
tutarları şirketler tarafından hiç bildirilmemiş; buna rağmen, nasıl saptandığı
belirsiz enerji fiyat teklifleri Bakanlıkça kabul edilerek, sözleşmeler
imzalanmıştır. Gerçek miktarının üzerinde bildirilen yatırım tutarları,
elektrik tarifelerinin yüksek olmasının en önemli nedenini
oluşturmaktadır."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Sayın Başkan, hoşgörünüze sığınarak bir iki dakika vermenizi
istirham edeceğim.
BAŞKAN - Hay hay,
buyurun.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
"Hemen bütün
projelerde, yatırım tutarı şirketler tarafından gerçeğin çok üzerinde
bildirildiği, incelemeler tarafından ortaya konmuştur.
Bildirilen yatırım
tutarları içinde, maliyete eklenmemesi gereken öğeler sıkça yer almıştır.
Teşvik uygulamalarından ve yatırım indirimlerinden yararlandığı için vergi
ödemesi söz konusu olmayan şirketlerin maliyet hesaplarında vergi kalemlerinin
yer aldığı; 'etüt-proje harcamaları', 'diğer harcamalar' gibi başlıklar altında
ilgisiz harcamaların konulduğu; grup şirketlerine, nedeni bilinmeyen büyük
tutarlı kaynaklar aktarıldığı görülmüştür. 552 000 000 dolar yatırım tutarlı
bir projede 160 000 000 dolar etüt-proje harcaması bildirilmiştir. Pek çok
projede, özkaynak, bildirilenden daha düşük oranda gerçekleştirilmiştir.
Uluslararası kabul görmüş
ölçütlere göre, benzer projelerde özkaynak kârlılığı yüzde 13-16 arasında
değişmekteyken, incelenen projelerde özkaynak kârlılığının genellikle çok
yüksek gerçekleştiği gözlenmiştir."
Değerli arkadaşlarım, iyi
dinleyin; rapordan aynen okuyorum: "Genel kabul görmüş öngörülere göre,
yirmi yıllık bir sözleşmede, iç kârlılığın, özkaynak geri dönüşünü altı yedi
yıl içinde sağlayacak oranda olması gerekirken, incelenen projelerde,
yatırımcıların, daha işletmenin ilk yıllarında özkaynağı geri aldıkları
görülmüştür." Yani, yatırımı, bir senede, iki senede amorti ediyorlar.
"Sözleşmeler,
sonradan, defalarca değişikliklere uğramıştır. Doğrudan enerji birim fiyatını
artırıcı etki yapan bu değişikliklerle, projelerin toplam yatırım tutarları
artırılmış, elektrik satış tarifeleri yükseltilmiş, işletme süreleri uzatılmış,
devreye alma sayısında, erken üretim ve fazla üretim kurallarında, her zaman,
idarenin zararına, şirketlerin yararına düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
Üretim maliyetini azaltıcı etkisi olan düzenlemeler, hatta vergi yükündeki
azalmalar, fiyatlara yansıtılmamıştır." Bunlar yorum değil değerli
arkadaşlarım, Devlet Denetleme Kurulunun raporundan ve bu şekilde gidiyor.
Sonuç şudur değerli
arkadaşlarım: Dönemin Enerji Bakanlığı, bilinçli şekilde, kamu yararını
gözetmeyen, buna mukabil yatırımcı şirketlerin yararını kollayan kararlarla,
Türkiye'ye, ülke ekonomisini tehdit eden boyutlara varan zararlar vermiş,
enerji sektörünü, gayet verimsiz, ucube bir yapıya dönüştürerek, ülkemizin
sanayileşme ve ihracatını artırma atılımını köstekleyen bir durum yaratmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
hikmeti devlet gerektiriyor diye veya piyasaları heyecanlandırmamak için Devlet
Denetleme Kurulu raporunun kamuoyuna
açıklanmaması, beklenenden farklı sonuçlar verir. Devlet bankalarının görev
zararlarının halktan gizlenmesi olayının sonuçlarını hatırlayınız lütfen.
Gizleme yöntemi sorunu çözmedi, bilakis büyüttü; devlete verilen zarar yaklaşık
20 milyar doları buldu. Başlangıçta açıklansaydı görev zararları, 1-2 milyar
dolarlık bir zararla bu sorun çözümlenebilirdi. Bu nedenle, Devlet Denetleme
Kurulu raporunun gizli tutulması, enerji sektöründeki yaranın sadece kangren olmasına
yol açar.
Halkımızın günlük yaşamı
için olduğu kadar, sanayileşme hamlemiz için de kritik önemde olan enerji
sektörüyle ilgili olarak radikal kararların alınmasına ihtiyaç var. Bu tür
kararları, sorunu tüm boyutlarıyla halkla paylaşmadan almak mümkün olmazdı
değerli arkadaşlarım.
Saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Elekdağ.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına üçüncü konuşmacı İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci.
Buyurun Sayın Ketenci.
(CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 25
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA AHMET
GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli
komisyon üyeleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, çok önemli bir konuya değinmek istiyorum. Bu Komisyon beş ay gibi bir
sürede çalıştı ve Komisyonun raporunu verdiği tarihten bu yana üç ay geçti;
yani, sekiz aydır Türkiye'nin gündeminde yolsuzluklar sorunu var. Meclisteki
manzaraya bakıyorum; yani, sekiz aydır Türkiye'nin gündeminde olan bu konuya
ilgi böylesine az. Gerçekten hazin, gerçekten düşündürücü! Yani, biz, bu
Meclis, yolsuzluklar konusunda kararlı bir irade gösterecek; ama, herhalde, bu
az sayıdaki kalabalıklarla değil. (CHP sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Ketenci, arkadaşlarımızın hepsi burada.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, siyaset, sadece söylev değildir, söz
değildir. Siyasetin üç tane ayağı vardır; birinci ayağı sözdür, ikinci ayağı
gözlemdir, üçüncü ayağı eylemdir. Siyaset sözle başlar, ama, eyleme giden
yolda, stratejik kararların alınmasında, siyasal kararların alınmasında,
sağlıklı kararların oluşmasında gözlem önemli bir faktördür; ama, eylemsiz
siyaset olmaz. Sözle başlayan siyaset eylemle sonuçlanır. Eylem olmadan
siyasetin var olduğu söylenmez. İşte, manzara, bizim eylemsizliğimizi
gösteriyor, onu söylemek istedim.
Değerli arkadaşlarım,
raporun geneli hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşuyorum;
yeniden, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ülkemizin son yirmi yılında gündemden
hiç düşmeyen, en çok konuşulan konusu, hiç şüphesiz, yolsuzluk kirliliğidir.
Söz konusu kirlilik toplumu öylesine derinden etkilemiştir ki, toplumun bütün
kesimlerinde ve platformlarında yolsuzluk ile yoksulluk birlikte anılır ve
anlatılır olmuştur. Buna rağmen, bugüne değin, bu konu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yeterli ölçüde ele alınmamıştır. Değişik zamanlarda, değişik
hükümetler dönemlerinde yolsuzluğun siyasal, sosyal ve ekonomik nedenlerini
araştırmak üzere Parlamentoda yapılan girişimler, özellikle yolsuzlukla ilgili
verilen yazılı ve sözlü sorular, yapılmak istenen Meclis araştırmaları, genel
görüşme istemleri ve gensoru talepleri hep sonuçsuz kalmıştır. Bu durum, yalnız
cumhuriyet hükümetlerine değil, Türkiye Büyük Millet Meclisine halkın gözünde
güven kaybettirmiş, kurum olarak siyaseti aşındırmıştır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi, tarihinde belki de ilk kez, kamuoyunun oldukça duyarlı olduğu bir
süreçte, halkımızın, onun örgütlü kesiminin, özellikle sivil toplum
örgütlerinin, meslek odalarının, sendikaların ve onların birlik ve federasyonlarının
büyük umutlarla ülkede var olan yolsuzlukların üzerine gitme konusundaki istem
ve beklentilerini karşılamak üzere bir çalışma başlatıyordu. İşte bugün
tartıştığımız bu rapor, böylesine çok boyutlu bir istem ve beklentiyi
karşılamak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinin oybirliğiyle, iradesiyle
kurulan Araştırma Komisyonunun yoğun çabaları sonucunda Yüce Meclisin önüne
getirilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
komisyon, araştırmalarına, kişiler merkezli değil, -raporumuzun başında da var-
olaylar merkezli bakmış; Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, bakanlıklar, Sayıştay
başta olmak üzere, bütün denetim birimlerine, son genel seçimlere katılmış
siyasî parti başkanlarına, demokratik kitle örgütlerine, meslek oda ve
birliklerine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu konuda geçmişte kurulmuş
komisyon başkanlarına ve konuyla ilgilenmiş milletvekillerine 200'e aşkın
mektup gönderilerek, son beş yıla ait yolsuzluk olaylarına ilişkin ne tür bilgi
ve belge ellerinde varsa, öneri ve düşünceleriyle birlikte Komisyonumuza
iletilmesi talep edilmiştir. Bu doğrultuda 700'e yakın yazışma
gerçekleştirilmiştir. Onbinlerce sayfa bilgi ve belge komisyona gelmiştir. Bu
istemlerin ancak yarısına kadar olanlarına cevap alınabilmiş; ne yazık ki,
alınan cevapların arasında, ne İçişleri Bakanlığından ne Adalet Bakanlığından
ne de Maliye Bakanlığından, yerel yönetimler konusunda -altını çizerek
söylüyorum- herhangi bir bilgi, belge ve dosya komisyonumuza iletilmemiştir.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Bu nasıl bir komisyon böyle?!
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Oysa, bazı yerel yöneticilerimizle ilgili olarak pek çok davanın
mahkemelerde görüldüğü, sayısız müfettiş raporlarını içeren dosyaların,
valilerin ve İçişleri Bakanlığının sumenleri altında bulunduğu toplumun ortak
yargısı olmasına rağmen, gönderilmemiştir.
Komisyon çalışmalarının
sürdüğü bir süreçte yaptığımız basın toplantılarında, televizyonlardaki
tartışmalarımızda, bu bakanlıklardan belediyelere, özellikle İstanbul ve Ankara
Anakent Belediyelerine yolsuzluk, şikâyet, ihbara ve dava dosyasına dönük bilgi
ve belgelerin gönderilmemiş olmasının, bunların yolsuzluk kirliliğine
bulaşmadığı anlamına gelmeyeceğini ifade ettik. Sayın bakanlar bunun aksini
düşünüyor yahut ellerinde ve sumenleri altında bilgi, belge, dosya
bulunmadığını anlatmak istiyorlarsa, bu hususu kamuoyuna deklare etmek yahut
açıklamak zorundadırlar diye söyledik; çünkü, kamuoyunda, yolsuzlukların
mihverinde belediyelerin bulunduğuna dair ortak bir kanı vardır dedik.
Adalet ve Kalkınma
Partisinin sayın bakanları, bütün sözcüleri, ülkede temiz bir sayfa açmaktan
hep söz etmektedirler. Eğer, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, temiz
topluma giden yolda Türkiye'nin önünü açmak istiyorlarsa, öncelikle ve
ivedilikle, yerel yönetimlerde, özellikle İstanbul ve Ankara Anakent
Belediyelerinde yolsuzluk olup olmadığını araştırmak üzere bir araştırma
komisyonunun kurulması önerisini Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne taşımalıdırlar.
İnandırıcı olabilmeleri için, bu irade kararlılığını göstermek zorundadırlar.
Özellikle belediye
iştirakleri BİT'ler mutlaka incelenmelidir. Hazine garantili kredilerin
nerelere harcandığı, harcamaların yerinde olup olmadığı hususu ile Dünya
Bankasından ve Avrupa Birliğinden alınan kredilerin gerçekten yerinde ve
amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı, metro inşaatı, otobüs alımları,
büyük paraların harcandığı fidan, ağaç ve çiçek alımları mutlaka incelenmeli ve
mutlaka araştırılmalıdır.
Karşı oy yazısı
nedeniyle, arkadaşlarımız, elbette, bu konuya bir ölçü daha değinmek durumunda
olacaklardır.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim yollarından biri olan Meclis
araştırması, Anayasamızın 98, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddelerinde
düzenlenmiş ve belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan inceleme ve
araştırma olduğu ifade edilmiştir. Özünde, temel amaç, elde edilen bilgilerin
denetim için kullanılmasıdır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin geçmiş yıllardaki uygulamalarında görüyoruz ki, bilgi edinmek
amacıyla bu yolda araştırma ve incelemelerin yapılması, daha çok muhalefet
partilerinin başvurduğu bir yol ve yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır; çünkü,
muhalefet partileri, iktidardaki parti ve partiler kadar, bilginin kaynağına
ulaşma, istenilen bilgi ve belgeyi kamu kurum ve kuruluşlarından, devlet
dairelerinden alma şansına sahip değildir. Bu bağlamda, iktidar partileri,
hangi konuda olursa olsun, ülkenin neresinde, hangi coğrafyasında, hangi
tarihte, hangi kurumunda bulunursa bulunsun, her zaman bu bilgi ve belgeye
ulaşabilir. Ulaşılmak istenilen yolsuzlukla ilgili bilgi, belge, hangi resmî ve
özel kurumda, gümrüğünde mi, vergi dairesinde mi, kamu ihalelerinde mi, yerel
yönetim birimlerinde mi; özellikle dışarıdan alınan hazine kredilerinde mi bir
yolsuzluk var, bunlara ulaşabilir. Dolayısıyla, bu yolsuzlukların ortadan
kaldırılması için gerekli tedbirleri alabilir, siyasal, sosyal ve ekonomik
nedenleri varsa onları giderebilir; ama, iktidar, bu yolları denemeden,
elindeki imkânı kullanmadan, doğrudan doğruya, yolsuzluk konusundaki kamuoyu duyarlılığını
da arkasına alarak, konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine taşımak
durumunda olmuştur. Hem de nasıl; herhangi bir konuda değil, bir spesifik
konuda hiç değil, Türkiye'deki bütün yolsuzlukların araştırılmasını, incelenmesini,
edinilen bilgilerle, çekilen fotoğraflarla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
önüne taşımayı yeğlemiştir.
Bu istem, son derece
stratejik bir yanlışı da beraberinde taşımıştır; yolsuzluklar konusunda çok
geniş bir çerçeve çizilmiştir, çok kapsamlı düşünülmüştür, Türkiye'deki bütün
yolsuzlukların araştırılması, incelenmesi istenmiştir. Bu, maddeten mümkün mü?
Kadro olarak, zaman olarak, mevzuat olarak mümkün mü? Altyapısı hazır mı? Yasal
engellerin, bürokratik engellerin varlığı bilinirken, zaman ve süre konusunda
ciddî engellerin varlığı ortadayken, bunlar düşünülmeden, İktidar Partisi,
araştırma önergesinin boyutunu ve çerçevesini çok geniş tutmakla, Türkiye Büyük
Millet Meclisini, büyük bir yük altına, taahhüt altına sokmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, komisyon olarak bize "yolsuzlukların kanıtı olan bilgi ve
belgeleri araştırın, bulun" diye yetki verilmiştir. Oysa, yolsuzlukların
kanıtı olan bilgi ve belgeye ulaşmak o kadar kolay değil; yasal engeller var,
bürokratik engeller var. Siz, araştırma komisyonusunuz; ne savcısınız ne de
yargıç; bu nedenle, bütün yolsuzluk konularına girmeniz, araştırmanız mümkün
değil. Örneğin, kısıtlı zaman süreci içerisinde mafyaya uzanamadık; oysa,
yolsuzluklarla ilgili her bilgi ve belgenin uzantısında mafyanın olduğu
herkesçe bilinmektedir. Bugüne değin, Türkiye'de, mafya-siyasetçi-sermaye,
yani, işadamı-rantçı-hortumcu üçgeni çözülebilmiş, açığa çıkarılmış değildir.
Geçmişte kamuoyunda çok tartışılmış bulunan Susurluk'un siyasî ayağı bir türlü
açığa çıkarılamamıştır. Birkaç polis memurunun, bir iki polis şefinin
yargılanması, mahkûm olması, Susurluk'un açığa çıkarılması için yeterli midir;
asla. Kaldı ki, Susurluk için, Türkiye'nin en büyük sivil toplum etkinliği,
eylemi sergilendi "sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemi
gerçekleştirildi; buna rağmen, mesafe alınamadı. Pek çok bilgi ve belgenin
uzantıları çeşitli mahkeme dosyalarında bulunmaktadır. Yeterli ölçüde bu
dosyalara ulaşamadık. Bir ay ilavesiyle beş ay gibi bir sürede bunlara ulaşmak
mümkün olamazdı.
Medya-siyasetçi ilişkisi
ve kamu ihalelerine bakmak, araştırmak gerekmez mi? Türkiye'de pek çok
yolsuzluğun arkasında medya-siyasetçi ilişkisinin bulunduğu konusunda yaygın
bir kanaatin mevcut olduğu bilinmektedir. (CHP sıralarından alkışlar) Son beş
yılda, borsa ve sermaye piyasası yöneticileri, özellikle, aranan ve korunan
insanlar oldu. Medya bu insanları hep parlatmış ve öne çıkarmıştır, onlara özel
önem vermiştir. Bunu, özellikle, düzenden ve sistemden çıkarı olan rant
çevrelerinin istemesi doğaldır. Medya patronu ile siyasetçi ikilemiyle
ilgilenenler, bu konuyu irdelemek ve sorgulamak zorundadır.
Sevgili milletvekilleri,
şeffaf ve saydam bir demokrasi için, yolsuzluklarla mücadele edebilen bir
toplum için, dürüst bir medyaya her zamankinden çok gereksinim olduğunu kim
inkâr edebilir! Medyanın, halkımız adına, ulusumuz adına, kamu çıkarlarını
öncelikle gözetmek, hatta bekçiliğini yapmak gibi kamusal bir görevi vardır.
Oysa, geçtiğimiz süreçlerde, halkımızın 30 milyar dolarını, kendi şirketlerine,
özel banka hesaplarına aktararak, ülkemizi cumhuriyet tarihimizin en derin
ekonomik kriziyle karşı karşıya bırakan 10 ailenin 7'sinin elinde medya gücü
olduğu, bütün ulusça bilinmektedir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu durum,
herhalde rastlantı değildir.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, en büyük medya patronu Sayın Aydın Doğan, geçtiğimiz günlerde yaptığı
bir basın toplantısında medyadaki kirlilikten söz ederek, bazı medya
gruplarının ellerindeki gazete ve televizyonlarını silah gibi kullandıklarını
ifade ederek "medyanın yıkanması lazım" demişti. Bu, çok acı bir
serzeniş; aynı zamanda, medyanın içine düştüğü çamuru meslektaşları adına
anlatan bir itiraf değil de nedir? Ne var ki, komisyon bunlara uzanamadı.
Para hareketleri ve batık
bankalar üzerine bir ölçüde gidilebildiğini düşünüyorum. Bu konuda sır kavramı
önemli bir engel olsa da, komisyonun çözmeye çalıştığı, açığa çıkarmaya
çalıştığı yolsuzluk, aysbergin görünen yüzüdür.
Geçtiğimiz süreçlerde,
kamu parası için "verdimse ben verdim" diyebilen çok sorumlu yerdeki
devlet büyüğünden bunun hesabını sormak gerekmez mi? İstanbul'daki Gökkafes
rezaletini hepiniz bilirsiniz. Ruhsat sorununu çözmek, anakent içindeki bir
yerleşim biriminin, bir mahallenin, bir ilçeden alınıp diğer bir ilçenin
sınırları içine sokulabilmesi uğruna, bu konuda mahkeme kararlarına rağmen,
ilçe sınırlarının nasıl kaydırıldığının hesabını sormak adına gerekli bilgiye, belgeye
ulaşmak için araştırma yapmak gerekmez mi?!
Sayın Abdullah Gül,
Gökkafes'teki lüks katları satın alan bir kamu kurumundan hesap sorulacağını
kamuoyuna taahhüt etmişti. Ne oldu, ne çabuk unutuldu bu taahhüt! Bu kamu
kurumu, hangi seçkin bakanımızın seçim bölgesindeki spor kulübüne milyonlarca
dolar bağışladı? Yoksa bunun için mi üstüne gidilmiyor?! Pervasızlığın, yasa
tanımazlığın, cüretin bu boyutunu incelemeye, araştırmaya konu yapmamayı nasıl
içimize sindirebiliriz?!
Hangi birisine el
atabiliriz? Süre sınırlı, mevzuat yetersiz, bürokratik engeli ortadan kaldırmak
için elinizde yaptırım gücü yok. Savcı değilsiniz, yargıç hiç değilsiniz.
Değerli arkadaşlarım,
ülkede hangi taşı kaldırsanız altından yolsuzluk çıkmaktadır. Yolsuzluk, ülkeyi
sarmış sarmalamış, toplumun her kesiminde kurumlaşmıştır. Tabir caizse, çivisi
çıkmış bir Türkiye'yle karşı karşıyayız.
Bütün samimiyetimle
söylüyorum; komisyonda görev aldığımız, sorumluluk taşıdığımız süre içerisinde
gördüklerimiz, duyduklarımız, dinlediklerimiz ve okuduklarımızdan sonra, belki
istisnalar olabilir, ama, Türkiye'de, doğrudan yahut dolaylı olarak yolsuzluk
kirliliğine bulaşmamış kamu ve özel kurumların sayısı, ne yazık ki, yok denecek
kadar azdır.
Ülkenin şartları ve
koşulları böyle olunca, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından bütün
yolsuzlukları araştırmak, incelemek konusunda talepte bulunulması, bu
doğrultuda bir araştırma önergesinin Türkiye Büyük Millet Meclisine taşınması,
soyut anlamda "yolsuzlukların üzerine gidiyoruz" görüntüsünü
vermekten öteye gitmez mi; üzüm yemekten çok bağcıyı dövmeyi yeğleyen bir
anlayışı ortaya koymaz mı, Sayın Kapusuz?!
Nitekim, Adalet ve
Kalkınma Partisinin iktidara geldiğinde yaptığı bir iki haksız ve etik olmayan
uygulama, bizi haklı olarak kuşkuya düşürdü, endişeye sevk etti.
Bakınız, AKP'nin değerli
milletvekilleri...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
AK Parti... Adalet ve Kalkınma Partisi...
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri, sayın
milletvekilleri, size sesleniyorum: Sayın Genel Başkan ve Başbakanınızdan
bakanlarınıza ve hükümet sözcülerinize kadar, yaptıkları açıklamalarda,
kayıtdışı ekonomiyi mutlaka kayıt altına alacağını ifade etmelerine rağmen, gel
gör ki, malî milat yasasını, başka bir anlatımla, nereden buldun yasasını
yürürlükten kaldırmadınız mı?! Belli bir döneme ait sahte fatura kullananları,
hayalî ihracatçıları affettiniz. Bu meyanda, Maliye Bakanı Sayın Unakıtan'ın
geçmişte yönetim kurulu üyeliği yaptığı, sahte fatura tanzim edip kullanan, bu
kullanımda haksız, hukuka aykırı bir şekilde milyarlarca değerinde katmadeğeri
devletten alan şirketi de affettiniz, akladınız. Peki, bunlar nedir; bunlar
yolsuzluğun bir başka şekli değil mi?! Nasıl oluyor da böyle bir çifte standart
anlayışını siyasî eyleme dönüştürebiliyorsunuz?! Gerçi, takıyye ve çifte
standart, siyasî söylevlerinizde geçmişte çok da yer almamış değil. Bu tutum ve
davranış...
AHMET IŞIK (Konya) -
Alakası yok!..
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Yaşar Hocaya sor...
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Peki, ona da sorarız. Takıyyeyi kim yapıyorsa...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Yaşar Hoca, takıyyenin anlamını size bir söylesin...
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Takıyyeyi kim yapıyorsa, hep beraber sormalıyız ona. Yaşar Hoca da
yapıyorsa, Yaşar Hocaya da soralım.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Yapmayanlar, yapanlara sorsunlar!..
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Bu tutum ve davranış, korkarım ki, sizde alışkanlık haline
gelmesin.
Değerli arkadaşlarım,
bilinmelidir ki, en büyük yolsuzluk, yolsuzlukların üzerine yeterli ölçüde
gitmemektir yahut gidememektir. Onun için, biz, Cumhuriyet Halk Partili 4
milletvekili olarak, halkımızın bu konudaki özlem ve istemlerini ve de
beklentilerini düşünerek, büyük bir sorumluluk duygusu içinde, sorunun bir
bölümünü, hiç değilse, önümüze geldiği kadarıyla, biçimiyle çözmeye çalışmanın,
bu doğrultuda komisyona yardımcı olmanın doğru bir yol olacağını düşündük ve
çabalarımızı bu doğrultuda yoğunlaştırdık. Bu nedenle, bağcıyı dövmek yerine,
üzüm yemeye çalıştık. Bugün önünüze gelen bu raporun, bizim, her şeyi
ekseriyetin oyuyla çözmeye çalışan, demokrasiyi sadece çoğunluğun iradesinden
ibaret gören, ilk uygulamasında da Komisyonda Başkanlık Divanı oluşturulurken,
Cumhuriyet Halk Partili 1 temsilcinin Başkanlık Divanında bulunması konusundaki
istemimiz karşısında "sorunu, isterseniz, demokrasiye başvurarak
çözelim" diyebilen Adalet ve Kalkınma Partili komisyon üyesi arkadaşların
tutum ve davranışlarını hoşgörüyle karşılayarak dayanışma ortamı içinde
komisyon çalışmalarına yaptığımız büyük katkıların mahsulü olarak huzurunuza
geldiğini lütfen kabul ediniz. Bu rapor, böylesine bir çaba ve özverinin
ürünüdür.
Değerli milletvekilleri,
bugün artık herkes, yazarından çizerine, aydınından bürokratına, sivil toplum
örgütlerinden sendikalarına, meslek odalarından işadamına ve siyasetçisine
kadar herkes, günümüzde ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemenin, sonunda
çökertmenin yolunun, o ülkeleri yoksulluk batağına batırmak olduğunu kabul
etmektedir. Yolsuzluğun, çağımızda, ülkelere bir nevi saldırı aracı olarak
kullanıldığı kesinlik kazanmıştır. Ülkelere sunulan ekonomik model, önerilen
ekonomik tedbirler, sunulan ülkede ekonomiyi çöküntüden kurtarmıyor,
istikrarsızlık devam ediyorsa, örneğin enflasyon düşmüyor, faizler istenilen
düzeye indirilmiyorsa, bütçe gelirleri faiz giderlerini karşılamıyor, yatırım
yapılmıyor, istihdam açığı devam ediyorsa, o ülkenin yolsuzluğun içine
sürüklenmesi kaçınılmazdır.
Değerli arkadaşlarım,
bana göre yolsuzluk, gelişmiş ülkelerin, gelişmekte yahut geri kalmış ülkeleri
yeni çökertme aracı olduğu, bilim çevrelerinde, siyaset çevrelerinde kabul
görmektedir. Böylesine bir tanımlama belki biraz abartılıdır; ama, hiç yanlış
da değildir. Dünya ölçeğinde yolsuzluğun genel boyutu budur değerli
milletvekilleri.
Ülkemize gelince sevgili
arkadaşlarım; bana göre Türkiye'nin en ciddî, belki de bir no'lu sorunu,
yoksullukla beraber yolsuzluktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ketenci.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Gerçi, Devlet Planlama Teşkilatı tespitlerine göre birinci sorun
enflasyon, ikinci sorun işsizlik, üçüncü sorun yolsuzluk olarak belirlenmiş
olsa da, hiç şüphesiz, yoksulluk, gerek yolsuzluğun gerekse yüksek enflasyonun
kaçınılmaz sonucudur. Bu durum, birbiri içine girmiş bileşik kaplar gibidir,
matruşkalar gibidir. Türkiye, dünyada en çok borcu olan ender ülkelerden
biridir. Yaklaşık 223 milyar dolar borcu olan bir ülkedir Türkiye’ye alınan bu
borç paradan halkın cebine bir kuruş gittiğine inancım yoktur. Piramidin
tepesinde 10-15 aile, tabanda 300-500 aile; bölüşüm ve paylaşım bunların
arasındadır. Bu bölüşüm ve paylaşım, halkımızın 25 000 000'unun açlık
sınırında, 7 000 000 insanın açlık sınırının altında yaşadığı, 6 000 000'un
fakir fukara fonuna başvurduğu, ulusal gelirden kişi başına alınan payın 2 300
dolara düştüğü bir süreçte yaşanmaktadır.
Anadoluda halkımız, sanki
moğol istilasına uğramış gibi endişe ve korku içinde bu sorunun üstesinden
gelinmesini beklemektedir. Onun için, yolsuzluk sorunu bir devlet politikası
olarak ele alınmalıdır. Ne yalnız iktidarın ne de yalnız muhalefetin sorunudur;
hepimizin, bütün bir ulusun sorunudur. Her şeyin sonu, halkımızın da laik
demokratik cumhuriyetimizin de geleceği buna bağlıdır.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Aksini söyleyen mi oldu?
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, ben tekrar ediyorum. Bir şey fark etmiyor ki;
çıkın siz de tekrar edin.
Sevgili arkadaşlarım,
devletin parası, halkın parası çalınınca yatırım olmaz. Yatırımlar durunca
üretim durur, işsizlik artar, giderek sosyal patlama olur, toplumda
istikrarsızlık artar, ekonomi çöker.
Bakınız, son yıllarda
bütün bütçelerimiz bir ölçüde faiz bütçesi konumundadır. Bir kuruşluk yatırım
yapılmamaktadır. Bütçe gelirleri borçlarımızın faizlerini neredeyse karşılamama
noktasına gelmiştir. Onun için, toplumumuzun, devletimizin her kesiminde
kurumlaşmış bulunan yolsuzluk kirliliğinin üstesinden gelmek için, konu, bir
devlet politikası olarak ele alınmalıdır. Aksi takdirde, ne halkımızın dayanma
gücü kalmıştır ne devletimizin direnme gücü kalmıştır. Devlet İstatistik
Enstitüsü rakamlarına göre, işsizlik neredeyse yüzde 11'in üzerindedir. Ankara
Ticaret Odasının verilerine göre, 1 Ocak-31 Mayıs 2003 tarihleri arasında
kapanan işyeri sayısı 13 000'dir. Halkımızın parası çalınıp devletin içi
boşaltılınca, hortumlanınca, olacağı budur.
Sayın milletvekilleri,
bugün, burada önümüze getirilen 1 114 sayfadan ibaret rapor, son beş yılda,
ülkemizde şu veya bu şekilde ortaya çıkmış ve hakkında soruşturma açılmış yahut
soruşturma açılmamış olmakla birlikte kamuoyuna yansımış, basında yahut medyada
tartışılmış, kısaca ve özetle, bilinen yolsuzlukları içermektedir. Söz konusu
rapor, yolsuzluklarla ilgili olarak komisyonumuza gelen bilgi ve belgelerin
incelenmesinden yahut denetim elemanları aracılığıyla yerinde yaptığımız
inceleme ve araştırma sonucunda ulaştığımız bilgi ve belgelerin
harmanlanmasından sonra üretilen bir rapordur. Kısaca, rapor, bilinen
yolsuzluklarla ilgili araştırmanın ve incelemenin mahsulüdür. Oysa, Türkiye'de
var olan yolsuzluklar, henüz bilinmeyen yolsuzluklardır. Altını çizerek
söylüyorum; bilinmeyen yolsuzluklar, aysbergin su altında kalan büyük kısmıdır.
Bilinmeyen, ortaya çıkmamış ve üzeri örtülü yahut üzeri küllenmiş yolsuzluklar
ne olacaktır?
Bir örnek olsun diye
söylüyorum sevgili milletvekilleri; 26.10.2003 tarihli gazetelerde yer alan bir
haberde, toplam maliyeti 1 600 000 000 dolar olan 4 doğalgaz santralının beş
yıl içinde devlete kestikleri elektrik faturasının bedelinin 6 500 000 000
dolar olduğu, BOTAŞ'a ödedikleri doğalgaz bedelinin ise 2 400 000 000 dolar
bulunduğu, sonuçta, beş yıl içinde, 4 100 000 000 dolar kâr ettikleri
yazılmaktadır. Dünyanın tüm yatırımcılarının ağzını sulandırmaya yetecek olan
bu yatırım sözleşmelerini imzalayan bürokratlardan, onların arkasındaki siyaset
adamlarından hesap sorulmayacak mı?
İlk bakışta, bu 4
santralın sahipleri için, vurguncu, rantçı, hortumcu, soyguncu denebilir mi;
hayır, asla! Çünkü, her şey yasal, her şey kılıfına uydurulmuş, hepsinin üstüne
hukuka uygun bir çuval giydirilmiştir; ama, ne ben ne siz, 4 100 000 000 doları
Türk parasına çevirirken, rakamları yazarken, mutlaka şaşırır, belki de bazı
sıfırları unuturuz. Onun için,
Türkiye'de yolsuzlukların üstüne gitmenin, yolsuzlukları önlemenin, ancak
belirlenecek bir devlet politikasıyla mümkün olabileceği, bununla da yeterli
olmayacağı, bu konuda mutlaka halkın desteğinin alınmasının kaçınılmaz olduğu
bilinmelidir.
Sayın milletvekilleri,
ister bilinen olsun ister bilinmeyen, yolsuzlukların üzerine gidebilmenin bir
tek yolu vardır, o da, kararlı bir siyasî iradedir. İktidar, şartları ve
koşulları ne olursa olsun, yolsuzlukların köküne inmek istiyorsa, bu
kararlılığı göstermek zorundadır.
Adalet ve Kalkınma
Partisinin sevgili milletvekillerine sesleniyorum: Bu iradenin sizde var
olduğunu söylüyorsunuz. İşte, tam zamanı; gösterin kendinizi; işte at işte
meydan; nerede dokunulmazlıklar; getirin de görelim sizi; Halep orada ise,
arşın burada; getirin dokunulmazlıkları da bilmediğiniz yolsuzluklar açığa
çıksın...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Ne yolsuzluk varsa söyle.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Yargı yolu açılsın; yolsuzlukların gölgesinin düşmediği bir
iktidara yakışan ancak bu olabilir.
Kaldı ki, bu konuda halka
taahhüdünüz var, Parlamentoya taahhüdünüz var, muhalefet partisi olarak bize
taahhüdünüz var.
Sadece Sayın Başbakan
değil, AK Partinin bütün bakan ve sözcülerinin bütün söylemlerinde yolsuzluklar
konusu çok önemli bir yer tutmaktadır.
Sayın Başbakan, İstanbul
İl Kongresindeki konuşmasında "yolsuzlukların damarlarına girdik"
demiştir. Hani nerede ?!. Aradan bunca zaman geçti, yoksa, yolsuzluklar adres
değiştirdi de mi bulamıyorsunuz onları! (CHP sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) - Ahmet Bey, rapor burada; biraz insaflı olun.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Tamam, o konuda beraberiz, hiç tereddüt yok.
AZMİ ATEŞ (İstanbul) -
Ahmet Bey, fazla siyaset yapmayın.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Bakın, Meclis Başkanımız da "o kadar siyaset olacak"
diyor. Öyle şey yok arkadaşlar, siyaset yapıyoruz burada.
Sayın Başkanım, bu
süreleri sayıyorsunuz değil mi efendim.
Seksen yıllık
cumhuriyetimizin tarihinde, hangi cumhuriyet hükümetinin bakanları sizin
bakanlarınız kadar -haklı-haksız, doğru-yanlış, iddia etmiyorum- aleyhlerine
açılmış davaya muhataptır? Altıyüz yıllık imparatorluk vezirlerinde bile
görülmedi böylesine bir durum sevgili arkadaşlarım! (CHP sıralarından alkışlar)
Onun için, yolsuzlukları araştırıyorum, yolsuzlukların üzerine gidiyorum
diyebilen hükümet, önce çuvaldızı kendisine batırmalıdır. Bakanlar, teker teker
dokunulmazlıklarının kaldırılmasını, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
bırakmadan, bizzat kendileri, Türkiye Büyük Millet Meclisinden
istemelidir; istemelidir ki, yargı yolu
açılsın; doğru olan budur, siyasî etik bunu gerektirir; kamuoyu bunu bekliyor,
halkımız bunu bekliyor.
Kocaeli Milletvekili
Sayın Sefa Sirmen, kendi dokunulmazlığının kaldırılmasını istemedi mi? (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
O bir CHP'li.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Sayın Sirmen'i kendinize örnek almalısınız.
Bakınız sayın
milletvekilleri, başta İstanbul Milletvekili Hacaloğlu olmak üzere, Cumhuriyet
Halk Partili 160 milletvekilinin altına imza koyduğu Siyasî Etik Yasa Teklifi
Anayasa Komisyonunda bekliyor. Milletvekilleri için, etik değerler, uyması
gerekli olan kurallar yazılı hale getiriliyor. Gerek Amerika Birleşik
Devletlerinde gerekse Avrupa Birliğinin pek çok ülkesinde buna benzer yasalar
vardır. Bu yasayla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde etik bir kurulun kurulması
istenmektedir. Bu kurul, milletvekillerini izleyecek, tavır ve davranışlarında
yasaya aykırılık saptarsa, Türkiye Büyük Millet Meclisini harekete geçmesi için
uyaracak, bu konuda karar almaya zorlayacak; bu yasa ve bununla oluşacak etik
kurul, hukukdışı, ahlaka aykırı, etik kurallara ters bir durumun daha ortaya
çıkmasının önüne geçerek, önlemeye çalışacak. Bakınız, bu, dokunulmazlıkların
kaldırılmasından bile daha önemlidir; çünkü, dokunulmazlığın kaldırılması,
suçun işlenmesinden sonra devreye girmektedir. Oysa, burada, suç işlenmesin,
yasaya aykırı bir durum ortaya çıkmasın diye, önceden tedbir alınmaktadır.
Şimdi, bu yasa, getirilmeli, öncelikle görüşülüp çıkarılmalı, bir an önce
yaşama geçirilmelidir. Neden bekliyor, niçin önlüyorsunuz; Cumhuriyet Halk
Partililer verdiği için sevgili arkadaşlar.
Sayın milletvekilleri,
raporun "Sonuç ve Öneriler" başlığı altında bulunan Yedinci
Bölümünde, 135 inci sayfa ile 148 inci sayfa arasındaki kısmında, genel olarak,
ülkemizde yolsuzlukları önlemenin yolları ve yöntemlerinin neler olduğu
anlatılmakta; gerek yasama gerek yürütme ve gerekse de yargı alanında hangi
anayasal ve yasal değişikliklerin yapılması gerektiği, yolsuzlukla mücadele
için ne gibi bağımsız ve özerk yapıların oluşturulmasının kaçınılmaz bulunduğu,
nihayet, yargı hizmetlerinde hangi reformların var olması gerektiği
vurgulanmaktadır. Biz, bu önerilerin tümüne katılmakla birlikte, onları tekrar
etmekle birlikte, sözlerimin bu aşamasında, öneriler içinde bazılarını önemseyerek,
daha çok önemseyerek ve vurgulayarak sözlerimi sürdürmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin, her alanda reforma ve yeniden yapılanma arayışlarına ihtiyacı
olduğu açıkça ortadadır. Seksen yıllık cumhuriyetimizin bazı kurumlarının
eskidiği; yasaların ise yeni ve çağdaş gelişmeleri karşılayamadığı, değişen ve
gelişen dünyaya ayak uyduramadığı bilinmektedir. Bunun için, Türkiye'nin -her
alanda olduğu gibi- hukuk alanında yeni bir reforma ihtiyacı olduğu
bilinmektedir. Devletimizin bir hukuk devleti olduğu, hukukun üstünlüğünün her
alanda geçerli bulunduğu bilinci yaygınlaştırılmalı, her ihtilafın hukuk
içinde, adil bir şekilde çözüleceği bilinci bütün vatandaşlarımıza
kazandırılmalıdır.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Ketenci...
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Bitiriyorum... Bitiriyorum... Sayın Meclis Başkanımızın, bize, bu
konuda özel hoşgörüsü var; diyor ki, bu konu Türkiye'nin en önemli konusudur,
burada süre yok.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Sabaha kadar dinleriz, rahat konuş; sahura kadar yolu var...
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Tamam... Tamam o zaman...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
36 dakika oldu, 40 dakika da olsa dinleyeceğiz.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Olmadı daha, ben saate bakıyorum, daha olmadı.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Şimdi 37 dakika oldu.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Peki, bazılarını atlayayım.
Şimdi, Türk Ceza
Kanunundaki...
BAŞKAN - Sayın Ketenci,
sözlerinizi toparlar mısınız.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Şimdi olmadı Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmamın bu aşamasında çok önemli şeyler söyleyeceğim. Lütfen, müsaade edin,
bu hepimizin sorunudur. Konuşmacı arkadaşlarımızı dinledim, bu, devlet sırrı,
ticarî sır konusuna çok değinilmedi, bankalar meselesine değinilmedi.
Yaşadığımız kriz sürecini anlatacağım, lütfen dinleyin.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Komisyon Başkanı da konuşacak.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla)- Peki...
Yeniyetme heveslilerin,
kısa yoldan -bakın, bazı bölümlerini atladım- köşe dönme heveslilerinin banka
edinme sevdası, ülkemizin başına büyük belalar açmış, her alanda, faturası ağır
olmuştur. Aslında, yaşanan bankacılık sistemi bir büyük yanlışı da beraberinde
taşımıştır. Cebinden bir kuruş çıkmadan, devlet bankalarından krediler alıp, o
yolda banka sahibi olmak yanlış değil
de nedir?! Parası olmadan önce bankayı satın alıp, sonra piyasadan ve
kandırılmış halktan para toplamak yolu, yöntemi, bize özgü, Türkiye'ye özgü
değil midir?! Devletin yapamadığını yapabilen, Hazinenin bile sağlayamadığı
avantajlı koşullarla devletten kredi alıp, batan şirketlerini kurtarmış,
bankasını hortumlayıp bitirdikten sonra devletin kucağına bırakan haramzade
bankacılar dünyanın neresinde vardır?! Banka soymanın en kolay yolu bir bankaya
sahip olmak, bizim bankacılık sistemimizin icadı değil de nedir? Daha dün,
bankalar krizinin, ülkemize, sadece maddî faturasının 47 200 000 000 dolar
olduğunu BDDK'nın Sayın Başkanının ağzından bütün Türkiye öğrendi. Bu paradan
bugüne değin tahsil edilebilen, 1 300 000 000 doları batık bankacılardan olmak
üzere, toplam 1 800 000 000 dolardır. Sadece İcra ve İflas Yasası ve 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Yasayla bunları tahsil
edebilmek mümkün değildir; çünkü, bizim mahkemelerimizde alınan ihtiyatî tedbir
ve ihtiyatî haciz kararlarının, yurt dışında, başka ülkelerde uygulanması
mümkün değildir. Bu konuda hızlı, çabuk ve etkin tahsil yollarını
oluşturabilmek için yeni yasal düzenlemelere şiddetle ihtiyaç bulunduğunu,
yurtdışına kaçırılan paraların tekrar ülkeye kazandırılması için her türlü
hukukî ve idarî tedbirler alınmalı, bu konuda uluslararası sözleşmeler
imzalanmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bu
konuda Adalet Bakanının çabalarını da inkâr etmek mümkün değildir, gayretlerini
inkâr etmek mümkün değildir. O konudaki samimî davranışlarını yürekten
alkışlıyorum. Dışarıya kaçırılan bu paraları geri getirmek mümkün müdür; bugüne
dek dünyada örneği yok denecek kadar azdır; ama umut hep tazedir sevgili
dostlarım.
Sevgili milletvekilleri,
nitekim, uluslararası arenada, Filipinler'de, Pakistan'da benzer sorunlar
yaşanmış; bankalardan milyarlarca dolar hortumlanarak yurtdışına kaçırılmış,
uluslararası icra kanalları kullanılarak paraların peşine düşülmüştür; ama, ne
var ki, ülkemiz, bu konuda, maalesef, kaçırılmış paralar karşısında, Pakistan
ve Filipinler'in de gerisine düşmüştür.
Türkiye savcılıkları, bu
suçlara bakabilecek ihtisas mahkemelerinin coğrafyamızın her yerinde
kurulmasını öneriyoruz. Bu konuları da atlıyorum sevgili arkadaşlarım.
İşini bilen memur ve
bürokrat devlet kademelerinden ayıklanmalıdır. Üst düzeydeki bir bürokratın
doğrudan yargılanabilmesi için, siyasetçinin korumacılığı bitmelidir. Bu
bağlamda, memurlar ve kamu görevlilerine ayrıcalıklı bir yargılama statüsü
sağlayan Anayasamızın 129 uncu maddesinin son fıkrası yürürlükten
kaldırılmalıdır. Gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 105 inci
maddesinin son fıkrasında gerekse Bankalar Yasası ve ilgili mevzuatta söz
konusu edilen devlet sırrı, ticarî sır konuları kaldırılmalıdır. Özellikle,
ticarî sır mutlaka kaldırılmalıdır. Sıkıştığı noktada, bürokrat yahut
siyasetçi, özellikle bakan "ne yapalım, ticarî sırdır" diyememelidir.
Devlet sırrı konusunu bir ölçüde makul karşılayabiliyorum da, bu ticarî sırrı
anlamak mümkün değildir değerli milletvekilleri.
2001 yılında yaşanan
19-21 Şubat krizinden söz ederek, bu konuya biraz daha açıklık getirmek
istiyorum. Kamu bankalarının yurtdışı şubelerinden, krizden bir gün önce, yurt
içindeki özel bankalara çok miktarda para pompalandığı bilinmektedir. Bu
paralarla, kamu bankalarında repo yapıldı; geceliği yüzde 3 000, 4 000, 5 000,
en son 7 500 faizle repo yapıldı. Peki, ne kadar para pompalandı? Bunun
miktarının bilinmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına araştırma yapanlarca
bilinmesi gerekmez mi?! Bu paraları pompalayanlar kimlerdir, hangi özel ve
tüzelkişilerdir? Bu paraları pompalayanlar, bizatihî kendi adlarına mı
pompaladılar, yoksa aracı yahut komisyoncu kullandılar mı, kullanmışlarsa
bunlar kimlerdir?
Komisyon üyeleri olarak
bunları soruyorsunuz, diyorsunuz ki: "Bunların bankalara göre dökümü
nedir, miktarı nedir?" Aldığımız cevap "ticarî sırdır,
veremeyiz" oluyor. Kim diyor; bu işlerle ilgili kim varsa; Merkez Bankası,
BDDK, Hazineyle ilgili bakanlık. Neye göre söylüyor; "4389 sayılı Bankalar
Yasasının 22 nci maddesinin 4, 7, 8 inci fıkraları ve ilgili diğer yasalar,
Meclis İçtüzüğünün 105 inci maddesinin son fıkrasına göre, bu bilgileri, ancak
ilgili makama verebilirim, yani bir bakanlık istediyse ona verebilirim; ancak,
siz kullanamazsınız, siz bu bilgileri tartışamazsınız" deniliyor.
Bakınız, 19-21 Şubat
günleri Merkez Bankasından 5 186 000 000 dolar, düşük kurdan satın alındı. Bu
işler nedeniyle Hazinenin 2 milyar dolar zarara uğratıldığı komisyon üyelerince
bilinmektedir. Hazineyi böylesine zarara sokanların herkesçe bilinmesi gerekmez
mi?! Ancak, ticarî sır nedeniyle söylenemiyor, seslendirilemiyor. Bunu,
siyasetçi seslendiremiyor, hesap soramıyor, bu nedenle suçlu oluyor; ne yazık
ki, bu olayların içinde olan, rantı çalan, hortumlayan suçsuz oluyor! Böylesine
bir yasal düzenleme nasıl kabul edilebilir?! Bu noktada, namuslu tüccarı,
sanayiciyi, yurttaşı suçlamıyoruz; hırsızı, rantçıyı, rantı paylaşanları
lanetliyoruz.
Bakınız, 5 186 000 000
doları satın alanların kimler olduğunu biz biliyoruz, başka bilenler de var;
ama, şimdi burada soruyorum: Bu miktardaki doları satın alan paralar nereden
geldi, kim pompaladı bunları?!
Sevgili arkadaşlarım,
yetkili bankacıların komisyona verdikleri bilgilerden, Türkiye'deki bütün
paranın -Merkez Bankası, bankalar dahil, yastıkaltı dahil- dolaşan Türk
Lirasının 4 500 000 000 dolar olduğunu öğreniyoruz. Şimdi, Merkez Bankasından 5
186 000 000 dolar para satın alınıyor. Türkiye'deki bütün para 4 500 000 000
dolar, Merkez Bankasından bir gecede 5 186 000 000 dolar para satın alınıyor.
Türk parası olarak, bu paralar nereden geldi?!
BAŞKAN - Sayın Ketenci, konuşmanızı
toparlar mısınız.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Nereden gelmiş, açıkla.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Başkan bıraksın devam edeyim; ben ne yapabilirim!..
ALİ RIZA BODUR (İstanbul)
- Çok önemli şeyler söylüyor Sayın Başkan; bırakın açıklasın kimler olduğunu.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Neyse, özetle şunu söyleyeyim sevgili arkadaşlarım: Banka sırrı
kandırmacası, aslında, hırsızın bildiğini halkımızdan saklamak değil de nedir?
Biz, halkımızdan saklıyoruz bunu; hırsız biliyor, halkımız bilmiyor, biz
bilmiyoruz! Hırsız her şeyi bilecek, soygun ve usulsüzlük yapacak; halka
anlatmaya gelince, bu, sır olacak! Bunu hangi vicdan kabul eder?! Anlamak
mümkün değildir. Dünyanın neresinde böyle bir uygulama vardır? Soruyorum
değerli milletvekilleri: Ülkemiz ve halkımız bunu hak ediyor mu?
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde dokunulmazlıklara sınır getirilmesi
kaçınılmazdır. Hiçbir gerekçe dokunulmazlığın arkasında hırsızlığı saklayamaz.
Dokunulmazlıkları sınırlandırmadan yolsuzluklarla mücadele edilemez. Yolsuzluk
üç ayaklıdır; bir ayağında bürokrat, bir ayağında rantçı, hortumcu, bir diğer ayağında siyasetçi vardır.
Dokunulmazlıklara sınır getirmeden soygunun siyasetçi ayağını açığa
çıkaramazsınız. Dokunulmazlıkları sınırlandırmadan, bununla ilgili yasal
değişiklikleri yapmadan yolsuzlukların üzerine gidiyorum cakası satamayız,
bunun için delikanlılık raconu kesemeyiz. Hiçbir siyasetçisinin, hırsızlıktan
yargılama tekelini, Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendi elinde tutamaz. Bu
tekel kesinlikle kaldırılmalıdır. Siyasetçi, çuvaldızı önce kendine
batırmalıdır. Dokunulmazlıkların sınırlandırılması, yolsuzlukların önüne
geçilmesinin ilk kilometre taşıdır.
"Siyasetçi
siyasetçiyi yargılamamalı" denilmektedir. Bunun için yapılacak ilk iş
dokunulmazlıkları kaldırmaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ketenci.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Sayın Başkan, müsaade edin de tamamlasın.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Sayın Başkan, son cümlelerim, tamamlıyorum efendim.
BAŞKAN - Son cümle, Sayın
Ketenci...
Buyurun.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye bir hesaplaşmadan geçmektedir. Bu
hesaplaşmada... 3 050 000 insan işini kaybetti. Son ikibuçuk üç yıl
içerisinde yüzbinlerce işyeri kapandı.
İnsanların gelecekleri karardı. İnsanlar, değil servetlerini, umutlarını bile
kaybetti. Herkes yoksullaştı. Bir gecede, küçük bir azınlık, servetlerine
servet katarken, büyük yığınlar sıfırı tüketti. Türkiye, ekonomik bakımdan
çöktü. Bu çöküntü, üretimsizliği tetikledi, o da işsizliği. Nüfusun yüzde
11'ini aşkını işsiz. Bu hesaplaşmayı önlemek, önüne set çekmek mümkün değildir.
3 Kasımda halk hesabını sordu, şimdi hukuk devrede olacak, hukuk işleyecektir.
Hukuk işleyecek ki,
halkımızın cebinden çalan, beş on aileyi zengin eden, büyük bir kısmı
yurtdışına kaçırılmış bulunan milyarlarca doların hesabı sorulsun. Gün bugün.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, 22 nci Dönem parlamenterleri, bugün, ortak bir bilincin sahibi
olmalıdır. Ülkemize sevgimiz, halkımıza sevdamız, yüreklerimizde yeniden
yeşermelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bitmiyor Sayın
Ketenci.
Buyurun.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Hepimiz, bütün parlamenterler, namus çizgisinde birleşmeliyiz.
(Alkışlar)
Birleşelim ki, yapanın
yanına, çalanın, hortumlayanın yanına kâr kalmasın. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı
aransın.
Birleşelim ki, yetim
hakkı yiyen haramzadeler, körfezlere sığmayan lüks yatlarında, Boğaz'daki
tarihî yalılarında, inadına sefa âlemlerini sürdürmesin.
Birleşelim ki,
hortumcular yüzünden çocuklarımız, torunlarımız, bu güzel ülkemizde, binlerce
dolarlık borçlarla doğmasın.
Birleşelim ki, rantçılar,
hortumcular, hırsızlar nedeniyle, genç demokrasimiz, bir daha kriz dönemleri
yaşamasın. Cumhuriyetimiz zan altında kalmasın.
Kimseyi kollamadan,
gözetmeden, kimseye arka çıkmadan, bütün engellemelere, şantajlara ve
tehditlere inat, bu saydıklarımı, hiç ama hiçbir konuda tereddüt göstermeden
yerine getirelim.
Değerli kardeşlerim,
bunları yerine getirmek, cumhuriyetimize, halkımıza olan borcumuz, devletimizin
kurucusu, ulusumuzun kurtarıcısı, bütün mazlum ulusların yol göstericisi
Mustafa Kemal Atatürk'e ve şehitlerimize olan borcumuzdur.
Biz, tabuları mutlaka
yıkmalıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ketenci...
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(Devamla) - Sözlerimi, İsmet Paşanın bir sözünden alıntıyla tamamlamak
istiyorum: Daha güzel günler görebilmek için, bu günleri hatırladıkça,
oyuncaklarını hatırlayan çocuklar gibi gülebilmek için, yarına umutla
bakabilmek için, bizden sonraki kuşakların, bu Önasya dediğimiz coğrafyada
sonsuza dek güven içinde, özgür ve bağımsız yaşaması için, gelin birleşelim;
köşe başlarını tutmuş, sokakları kesmiş haramilerden hesap soralım.
Saygılar sunarım.
(Alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Bir kitap, bir rapor da sen takdim ettin, teşekkür ederiz. Başkanlık da çok
müsamaha gösterdi...
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ketenci.
Komisyon adına, Komisyon
Başkanı Sayın Azmi Ateş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Ateş, konuşma
süreniz 45 dakikadır.
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Başkanlığını yapmış olduğum Yolsuzlukları Araştırma
Komisyonumuzun hazırlamış olduğu raporu görüşüyoruz. Bu vesileyle, Komisyon
Başkanı olarak, şahsım ve Komisyon üyesi arkadaşlarım adına, sizleri ve
televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Arzu ederdim ki, Komisyon
Başkanı olarak, gruplar adına arkadaşlar konuşmadan önce, nasıl bir çalışma
metodu izleyerek, nasıl bir yol haritası ortaya koyarak böyle güzel bir rapora
ulaştığımızı ifade ettikten sonra, arkadaşlarımız da bu raporla ilgili
görüşlerini çok daha rahat ortaya koyabilirler diye düşünüyordum; ama, genel
görüşme kapsamında olan araştırma komisyonu raporlarının değerlendirilmesi
dolayısıyla, tabiî olarak, böyle bir yol izlenmiş oldu; buna da boynumuz kıldan
ince.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; cumartesi ve pazar günleri dahil çok yoğun bir çalışmanın
sonucu olarak hazırlamış olduğumuz raporumuz, 1 138 sayfa, 5 kısım ve 110 klasör ekten oluşmaktadır.
Çalışmalarımız sonunda, sonuçlarından, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bilgi verilmek üzere, Ankara ve Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılıklarına çok sayıda bürokrat, kurum ve kuruluş yetkililerini içine alan
18 ayrı konuda suç duyurusu ile ilgili bakanlık ve kurumlara 80 adet inceleme
ve soruşturma talebimizi ilettik. 16 ayrı konuda sorumlulukları tespit edilen
bakanlar hakkında Meclis soruşturması ve önemine binaen de 16 konuda Meclis
araştırması açılması gerektiği kanaatine vardık.
Sayın milletvekilleri,
yolsuzluk, günümüzde özel sektörü de kapsayacak şekilde, kısaca, "emanet
edilmiş yetkinin kamusal ve özel çıkarları zedeleyecek biçimde her türlü kötüye
kullanımı" olarak tanımlanmaktadır. Yolsuzluk yeni bir olgu değildir;
ancak, yolsuzluk, tüm ülkeleri saran ve sarsan evrensel bir virüs ve ülkelerin
toplumsal ve ekonomik dokularını felç eden ölümcül bir hastalık halini
almıştır. Ülkemiz de bu salgının sosyal, ekonomik ve siyasî hayatımızda yol
açtığı etki ve zararlarını derinden yaşamaktadır. Hatta, yolsuzluk, özellikle
son yıllarda kurumsallaşarak, âdeta, sektör haline gelmiştir. Yoksulluğun en
önemli sebeplerinden biri olan yolsuzluk, millî birlik ve beraberliğimizi,
milletimizin bağımsızlık ve geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.
İnsanımızı canından
bezdiren ve yarınlarımız için ümitsizliğe düşüren böyle bir bulaşıcı hastalığın
teşhis ve tedavisi için olaya yasama organı ve denetim mekanizmasının başı
sıfatıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin el koymuş olmasını, şahsım ve
milletimiz adına, takdirle karşılıyorum. Bu vesileyle, bu önergenin verilmesine
öncülük eden Genel Başkanımız ve Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan başta
olmak üzere, önergeyi veren Salih Kapusuz ve diğer milletvekillerine, önergeye
destek veren Anamuhalefet Partisi Lideri Sayın Deniz Baykal'a ve tüm
milletvekillerine teşekkür ediyorum. (Alkışlar) Ayrıca, komisyonumuzun
kurulduğu günden bugüne kadar maddî ve manevî desteğini esirgemeyerek
Meclisimizin her türlü imkânlarını hizmetimize sunan Meclis Başkanımız Sayın
Bülent Arınç'a şükranlarımı sunuyorum. Bu arada, çok sevgili validelerinin
vefatı dolayısıyla merhumeye Allah'tan rahmet, Başkanımıza sabırlar diliyorum.
Sayın milletvekilleri, bu
kadar geniş alana yayılmış yolsuzluklar konusunda durum tespitini eksiksiz
yapabilmek için, komisyonumuz, başkanlık divanı seçimlerinin ertesi günü olan
20 Şubat 2003 tarihinde çok uzun müzakerelerden sonra ittifakla ortaya bir yol
haritası koydu; ancak, araştırılacak konuların çok geniş olması ve zamanaşımı
dolayısıyla, çalışmalarımızı son beş yılla sınırlı tutmak zorunda kaldık.
Komisyonumuz, ortaya koyduğu yol haritasının gereği olarak, devletin denetim
birimlerinin bağlı olduğu Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık başta olmak üzere,
raporumuzun sunuş bölümünde sayılan kişi ve kuruluşlara, toplam olarak 200'ün
üzerinde mektup göndererek, son beş yıla ait yolsuzluk olaylarına ilişkin
ellerinde bulunan her türlü bilgi ve belgelerin, öneri ve düşünceleriyle
birlikte komisyonumuza iletilmesini talep etmiştir. Bu mektupların, maalesef,
yarısına yakın bir kısmına cevap gelmiştir.
Komisyonumuz, görev
alanının çok geniş ve kapsamlı olması nedeniyle, kamuoyunda öne çıkmış
yolsuzlukla ilgili konuları başlık yapmak suretiyle, 5 alt komisyon oluşturarak
çalışmalarını sürdürmüştür. Bu çalışmaları, ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarından sağlanan, kendi alanlarında yetkin ve ihtisas sahibi, çoğunluğu
müfettiş olan 50 civarında uzman arkadaşımızla birlikte yaptık. Bunun yanı
sıra, Türkiye Büyük Millet Meclisi uzmanlarından yararlandık. Ayrıca, gerek
görüldüğünde, ilgili akademisyenlerin de görüşlerine başvurduk.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; raporumuzun muhtevasını iki ana başlıkta toplamak mümkündür.
Yolsuzluğun tanımı, alanları, sebepleri ve çözüm önerilerini ihtiva eden
konular, raporumuzun birinci kısmını oluşturmaktadır, ki, şahsı adına söz alan
milletvekili arkadaşımız Sayın Nimet Çubukçu'nun özellikle bu konuyu
işleyeceklerini düşünüyorum.
Raporumuzun muhtevasını
oluşturan ikinci kısım ise, para, banka, gümrük, sağlık, özelleştirme, enerji,
bayındırlık ve diğer işlemler olmak üzere, yolsuzluğun ekonomik ve sosyal
boyutunun oluşturduğu dört kısımdan ibarettir.
Çalışmalarımızı,
önyargısız, tam bir tarafsızlık içinde sürdürdük. Ucu kime, kimlere, nereye
kadar giderse gitsin, istisnasız olarak bütün olayların üzerine cesaretle ve
kararlılıkla gittik. Bunun bir göstergesi de, Sevgili Ahmet Güryüz Ketenci
Beyin de ifade ettiği gibi, çalışmalarımızı kişiler merkezli değil, kamuoyuna
mal olmuş olaylar merkezli olarak, ilkeli kalmaya özen göstererek sürdürmüş
olmamızdır.
Böylece, komisyonumuz,
herkese eşit mesafede kalarak, hiçbir grubun, şahsın ve sermayenin tarafı
olmamıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yaptığımız işin bilincinde olarak,
Türk Milleti ve Türkiye sevgisini rehber edindik. Bu vesileyle de, istisnalar
dışında, medya başta olmak üzere, toplumun sağduyu sahibi her kesiminden çok
yakın ilgi ve destek gördük. Bu durum, çalışmalarımızda bize çok büyük bir
moral ve şevk kaynağı olmuştur.
Sayın milletvekilleri,
komisyonumuz, görev süresince, gelen cevaplarla birlikte -Ahmet Bey, bunu, 700
olarak, yazdığımız yazılar babında söylediler- 1 400'e yakın yazışma yapmış
olup, işleme konulmayan müfettiş raporlarının da yer aldığı yaklaşık 600 klasör
bilgi ve belge incelemiş, düzenlenen 41 oturumda 51 kişiyi komisyona davet
ederek 120 saat civarında dinleme yapmış; çalışmalarını, mesai mefhumu
tanımaksızın, tatil günleri dahil çok yoğun bir şekilde sürdürmüştür.
Sevgili Kılıçdaroğlu, bu
ifadeyi de bilesiniz diye söylüyorum; dinlediğimiz kişileri, komisyon
üyelerinin teklifleri ve ittifakla kabul etmeleri sonucunda davet ettik; öyle
değil mi?
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Evet.
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Peki, teşekkür
ederim.
Çalışma süremizin sınırlı
olması başta olmak üzere, imkânlarımız elvermediği için, çok arzu etmemize
rağmen, bazı kişileri dinleyemedik.
Değerli arkadaşlar, bu
noktada, Sayın Güryüz Ketenci, yerel yönetimlerle ilgili yapmış olduğumuz
yazışmalara cevap gelmediğinden bahsettiler. Biz, çalışmalarımızda, devletin
denetim birimlerinin bağlı olduğu, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu,
Başbakanlık Teftiş Kurulu, MİT Müsteşarlığı başta olmak üzere, bakanlıklar,
mevcut 18 siyasî partimizin genel başkanlarına, bu işle ilgili olarak aklımıza
gelebilecek olan sivil toplum örgütlerinin hepsine, bir formatla birlikte,
mektup gönderdik; siyasî parti liderlerinden sadece İşçi Partisi Genel Başkanı
Sayın Doğu Perinçek 4 sayfalık bir cevap gönderdiler; kendilerine, huzurunuzda,
teşekkür ediyorum. Onun dışında -komisyonda
İktidar Partisinin 8, muhalefet partisinin de 4 üyesinin bulunması dolayısıyla,
nasıl olsa, biz, Genel Başkanımızla, CHP'li üyeler de kendi Genel Başkanlarıyla
devamlı görüşme halinde olup, onların arzu ettikleri görüşleri komisyonumuza taşıyabildikleri
ümidi içinde, öyle düşünüyorum- İktidar ve Anamuhalefet Partisi liderlerinden
de cevap gelmedi.
Bunun dışında, cevap
gelmeyen yerler sadece yerel yönetimler olmadı; hepiniz hatırlayacaksınız, bu
Meclis açıldığı günlerde, Türkiye'nin gündemine oturan kamu kurum ve
kuruluşlarındaki kamu vakıflarıyla ilgili olarak, insanımıza 6 000 000 000 - 7
000 000 000 dolarlık yıllık maliyeti olan bu vakıflarla ilgili olarak da
komisyonumuza en ufak bir bilgi gelmedi.
Ayrıca, 21 inci Dönem
Türkiye Büyük Millet Meclisince kurulan ve bir parti dışında ittifakla
hazırlanan YÖK Araştırma Komisyonu raporunda isimleri geçen bazı üniversite
rektörleri ve YÖK Başkanı başta olmak üzere, üniversitelerle ilgili
taleplerimize de bir cevap gelmedi. Kaldı ki, burada işi polemik konusu yapmak
istemiyorum, kişiselleştirmek istemiyorum; ama, YÖK ve İstanbul Üniversitesi
merkezli kurulan bu komisyonun neticelendirdiği raporda, İstanbul Üniversitesi
Rektörü Sayın Kemal Alemdaroğlu'yla ilgili, keyfî ve hukukdışı uygulamaları,
görevi ihmal ve suiistimali dolayısıyla 5 suç duyurusunda bulunulmuş; ayrıca,
görevi ihmal ve suiistimalleri, keyfî ve hukukdışı uygulamaları, ihaleye fesat
karıştırmaları dolayısıyla da -o iddia dolayısıyla, o tespit dolayısıyla da-
YÖK Başkanı Sayın Gürüz hakkında da 7 ayrı suç duyurusunda bulunulmuş olmasına
rağmen, komisyonumuza bu üniversitelerle ilgili de bilgi gelmedi. Bilahara,
Sayın YÖK Başkanı, başkanlığını yaptığı YÖK Genel Kuruluna Millî Eğitim Bakanı
başkanlık yaparak, kendi iç denetim mekanizmalarını harekete geçirerek
"savcılığa suç duyurusunda bulunulmasına gerek yoktur" gibi bir
ifadeyle, bir değerlendirmeyle aklandığını söylüyorlar; o da kendi
takdirleridir.
NURETTİN SÖZEN (Sıvas) -
YÖK Yasası... YÖK Yasası... Yasal...
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Onun gereği
olarak...
Sayın Hocam, 2547 sayılı
YÖK Yasasının kendilerine tanıdığı iç denetim mekanizmaları dolayısıyla...
NURETTİN SÖZEN (Sıvas) -
Söyledikleriniz geçen yasama dönemine ait; bu dönemi ilgilendirmiyor. Niye
karıştırıyorsun?...
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Sevgili Hocam,
müsaade eder misiniz... Ben diyorum ki, bu kurumlarla ilgili de bilgi gelmedi.
NURETTİN SÖZEN (Sıvas) -
Gelmez; çünkü, bitti o, geçen yasama döneminde bitti ve aklandılar. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Sözen,
konuşmacıyı dinler misiniz.
NURETTİN SÖZEN (Sıvas) -
Dinliyorum efendim; ama, yalan söylüyor!
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Sayın Sözen, aklama,
yargı nezdinde olmadı. 2547 sayılı Yasanın kendilerine tanıdığı iç denetim
mekanizmalarını işleterek oldu.
NURETTİN SÖZEN (Sıvas) -
O da yasa gereği, tabiî...
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Gönlüm isterdi ki,
bunu yargı önünde de takviye etselerdi.(AK Parti sıralarından alkışlar)
NURETTİN SÖZEN (Sıvas) -
Hukuk devleti burası.
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
ben Sayın Hocamı tanıyorum, o da beni tanıyor.
NURETTİN SÖZEN (Sıvas) -
Ama, karalama...
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Karalamayla alakası
yok; Sayın Hocam, bir durum tespiti olarak ortaya koyuyorum.
NURETTİN SÖZEN (Sıvas) -
Geçmiş dönemden bahsediyorsun; bitti o; çünkü, aklandılar.
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Söylediklerimde
yanlışlık varsa, söyleyin.
NURETTİN SÖZEN (Sıvas) -
Geçen döneme ait, 21 inci Döneme ait.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O
zaman bunların da zamanı geçti.
NURETTİN SÖZEN (Sıvas) -
21 inci Döneme aitti. (AK Parti sıralarından gürültüler)
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Sayın Hocam, lütfen,
bir dakika...
BAŞKAN - Sayın Ateş,
Genel Kurula hitap eder misiniz.
Sayın milletvekilleri,
konuşmacıyı dinleyelim lütfen.
Buyurun.
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
kaldı ki, yerel yönetimlerde herhangi bir problem olduğu zaman, İçişleri
Bakanlığı Teftiş Kurulu müfettişleri gider, yerinde her türlü incelemeyi yapar;
yaptıkları bu inceleme neticesini belediye meclisine sunarlar. Belediye meclisi
ile müfettişin tespitleri örtüşüyorsa, bu takdirde paranın tahsili cihetine
gidilir. Şayet örtüşmüyorsa, olay, Sayıştaya intikal eder; Sayıştay yargıcı da,
başta bir denetçinin nezaretinde gerek gördüğü kişileri dinler, savunmalarını
alır, buna göre karar verir.
Bize, mektubumuzla talep
ettiğimiz bilgiler ve belgeler doğrultusunda Sayıştaydan da yerel yönetimlerle
ilgili rapor gelmedi. Sadece, İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle ilgili değil,
Ankara'yla ilgili değil; İzmir'le ilgili de gelmedi, Adana'yla ilgili de
gelmedi.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Niye göndermiyorlar?!
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Dolayısıyla, bu
olayı böyle kısır bir siyasî ranta çevirerek değerlendirmemek lazım. Böyle bir
düşüncenin arkadaşlarımızda olduğunu düşünmüyorum. Aksi takdirde, böyle ufak
bir düşünce raporumuza gölge düşürür diye düşünüyorum; bu niyeti taşımadıkları
için de arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; çalışmalarımız esnasında, bankacılık sektörü başta olmak
üzere, diğer bazı alanlarda ihtiyaç duyduğumuz birçok bilgi ve belgeye -Sevgili
Ahmet Güryüz Ketenci Beyin de dediği gibi- ticarî sır ve bankacılık sırrı kavramı
sebebiyle ulaşamadık. Her defasında, 4389 sayılı Bankalar Kanunu başta olmak
üzere, diğer bazı yasalar ve İçtüzüğün 105 inci maddesindeki sır engeliyle
karşılaştık.
Ayrıca, mercek altına
alınan dönemin halen işbaşında bulunan bazı bürokratları, bazen sır kavramını
gerekçe göstererek bilgi vermediler, bazen de ucu kendilerine dokunabileceği
için, ya bilgi vermediler ya da bilgi vermede isteksiz davrandılar. Bu durumu
teyit eden en çarpıcı örneklerden birisi, Merkez Bankası ve BDDK'dan, Kasım
2000 ve Şubat 2001 krizleriyle ilgili olarak sorduğumuz sorulara, bankacılık ve
ticarî sır nedeniyle cevap alınamamasıdır.
En az bunun kadar çarpıcı
olan diğer bir örnek de, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından el konulan
bankalara ilişkin olarak komisyonumuza intikal eden ve Cumhurbaşkanlığı Devlet
Denetleme Kurulu tarafından düzenlenen raporların ekinde olan bir belgeyle
ilgilidir. Hazine Müsteşarlığınca zamanın Devlet Bakanlığına sunulmuş olan 1
Eylül 1999 tarihli Türk bankacılık sistemi, sorunlu bankalar ve alınması
gereken tedbirler hakkındaki notta, özetle, Türk bankacılık sektörü irdelenmiş
ve malî bünyesi bozuk bazı bankalarla ilgili, mevcut Bankalar Yasası kapsamında
tedbirler alınması istenmiştir. Bu bağlamda, haklarında tasfiye kararı alınması
önerilen, ayrıca Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin birinci, ikinci ve
üçüncü fıkralarında yazılı tedbirlerin uygulanabileceği bankalar sayılmıştır.
Bu bankalardan, sırasıyla, Pamukbank, Etibank, Bayındırbank, Kıbrıs Kredi
Bankası, Türk Ticaret Bankası, İnterbank, Bankekspres belirtilmiş iken, söz
konusu listede olmakla beraber, tarafımıza gönderilen bu bilgi notunda 2
bankanın isminin üzerinin kapatıldığı görülmektedir. Bu 2 bankanın malî
yapılarındaki sorun olarak, hâkim grup risklerinin yüksekliği belirtilmiştir.
Komisyonumuzca, söz konusu bilgi notunun aslı 24 Nisan 2003 tarihinde BDDK'dan
talep edilmiş; ancak, adı geçen kurumun 6 Mayıs 2003 tarihli cevabî yazılarında
"halen faaliyetlerine devam etmekte olan bankaların isimleri, yaşayabilecekleri
itibar riski ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin 7 numaralı
fıkrası hükmü dikkate alınarak kapatılmıştır" beyanı sonucunda, adı geçen
bankaların isimlerinin öğrenilmesi mümkün olamamıştır.
Şayet, BDDK, bankaların
üçlü denetim raporları başta olmak üzere, komisyonumuzun talep ettiği bilgi ve
belgeleri göndermiş olsaydı, daha sonra üstünün kapatıldığını öğrenmiş
olduğumuz İmar ve Adabankta yaşanan süreçle ilgili tedbirler en az iki ay
öncesinden alınmış olacaktı. Böylece, bu bankaların hem milletimize maliyeti bu
boyutlara ulaşmayacak hem de banka mudileri bu denli sıkıntıyı çekmeyeceklerdi.
Bu tespitlerimizden de
anlaşılacağı üzere, sır kavramı dolayısıyla delil niteliğinde olan ve
çalışmalarımız açısından çok önem arz eden birçok belgeye ulaşamadık. Bu ve
benzeri nedenlerden dolayı bazı konuları da yeterince inceleyemedik.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu tespitlerimizden de anlaşılacağı üzere, sır kavramı
komisyonumuzun önünde bir engel olarak, çalıştığımız sürece durdu. Sır
kavramıyla ilgili tespiti, en güzel, Max Weber şu veciz sözüyle ifade etmektedir:
"Yasal gizlilik kavramı bürokrasinin önemli bir keşfidir. Bürokrasi hiçbir
şeyi gizlilik kadar fanatik şekilde savunmaz."
Sayın milletvekilleri,
inancım odur ki, hükümetimiz, Bilgi Edinme Hakkı Kanununu çıkardığı gibi, sır
kavramıyla ilgili düzenlemeyi de en kısa zamanda yapacaktır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; raporumuzu aylarca süren çok yoğun müzakereler sonucunda
hazırladık. Yanlış yapmamak için aynı konuyu saatlerce, hatta defalarca
tartıştığımız oldu. Sonuca şartlanmadan, ucunu açık tutarak, ortak aklın
üretimi sonucu ortaya çok güzel bir rapor koyduğumuza inanıyorum.
CHP'li komisyon üyesi 4
arkadaşımızın raporumuza yazdıkları karşı oy yazısındaki "komisyonumuz
büyük bir uyum içinde çalışmış, Türkiye'nin karşılaştığı bu büyük sorunla
mücadelede kararlı bir tutum izlemeye çaba harcamıştır. Özellikle komisyonumuz
başkanının yansız tutumu ve komisyonun uyumlu çalışmasındaki katkısını
vurgulamayı bir görev biliriz" ifadesi de bu inancımı teyit etmektedir.
Bu vesileyle
arkadaşlarıma şükranlarımı arz ederken, Sayın Ahmet Güryüz Ketenci Beyin
“komisyon çalışmalarına başlarken CHP'li bir üyeyi de Başkanlık Divanına almış
olsalardı çok iyi olurdu" ifadelerini hatırlatarak...
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - Daha demokratik olurdu.
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - ...diyorum ki,
komisyon üyesi arkadaşlarımız demokratik tercihlerini bu istikamette
kullandılar. Ama, devamında da diyorum ki, eğer CHP'li üyelerden bir arkadaşımız
komisyonun başkanlık divanında olsaydı, daha şık olabilirdi belki.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - Hiç tartışmasız şık olurdu.
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Ama, komisyonun
çalışmalarında ortaya konulan özgürlük ortamından daha fazla bir özgürlük
ortamına kavuşacağımızı düşünmüyorum. Bunu da teyiden, komisyon üyesi
arkadaşlarımızdan, hukukçu, Artvin Milletvekili Sevgili Yüksel Çorbacıoğlu'nun,
bir gün, bana "Başkanım, ben, bu komisyon çalışmalarından önce, Amerika
Birleşik Devletleri, İngiltere ve Batı parlamentolarındaki kıyasıya mücadeleleri,
müzakereleri özlüyordum; bu komisyon çalışmaları sonucunda, bu özlemim, artık,
gölgede kaldı, sumenaltı oldu" demiş olmaları, benim için ayrıca bir moral
kaynağı olmuştur ve bu vesileyle de, arkadaşımıza teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
raporumuzdaki tespitlerimizi çok güçlü belgelere ve hukukî gerekçelere
dayandırmaya özen gösterdik. İhtiyaç hissedildiğinde, konularında ihtisas
sahibi hukukçu ve akademisyenlerin görüşlerine başvurduk. Araştırma komisyonu
olmamıza rağmen, âdeta, kılı kırk yararak, çok dikkatli, temkinli ve sağduyulu
davrandığımıza inanıyorum. Bu hassasiyetlerimizin en tipik delillerinden biri
olarak, kütlü pamuk desteklemesi olayını gösterebilirim. 1993 yılında, Tansu
Çillerin Başbakanlığındaki 50 nci Hükümet döneminde, Bakanlar Kurulu kararıyla,
233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 35 inci maddesine dayalı olarak, kütlü
pamuk üreticisine kilogram başına 3 000 TL destekleme primi verilmesi
kararlaştırılmıştır. Üreticilere, birlikler aracılığıyla, fatura karşılığında,
bu primleri ödeme görevi Ziraat Bankasına verilmiştir. Bankanın prim ödemeleri
için gerekli finansmanı sağlaması ve oluşan zararın daha sonra görev zararı
olarak Hazineden alınması öngörülmüştür.
Banka, 1993-1994
yıllarında, pamuk üreticilerine yaklaşık 4,6 trilyon lira destekleme primi
ödemesi yapmıştır. Söz konusu kararnameye göre, bankanın üreticiye yapmış
olduğu ödemenin tam karşılığı, en geç ödemeyi izleyen yıl bankaya yapılması
gerektiği halde, Hazinece 1994 yılında sadece 200 milyar ödeme yapılmıştır.
Diğer taraftan, banka,
nakit olarak tahsil edemediği bu alacağına karşılık, yüklü miktarda banka ve
sigorta muamelesi vergisi ödeme yükümlülüğüyle karşı karşıya kalmıştır.
Banka, 233 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye aykırı olarak, alacağına karşılık çok yüksek oranda
bileşik faiz uyguladığından, Hazinenin bankaya başlangıçta 4,6 trilyon; yani,
315 000 000 dolar civarında olan borcu, 2001 yılı sonunda 13,2 katrilyon
liraya, yaklaşık 20 milyar dolara ulaşmıştır. Bu durumda, nominal tutarlar
üzerinden Hazinenin bankaya karşı yükümlülüğü, bankanın Hazine adına ifa ettiği
görevin tam 2 831 katıdır.
Sayın milletvekilleri,
bankaya 1997-1998 yıllarında, Hazinece nakit olarak toplam 161 trilyon liralık
geri ödeme yapılmasına rağmen, 2001 yılında 11,4 katrilyona ulaşan bakiye borç,
30 Nisan 2001 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla, bankaya Hazine kâğıdı
verilerek, iç borca dönüştürülmüştür. Bu uygulamanın ciddî ölçüde yolsuzluk
içerdiğinin bir göstergesi de, üretim ve destekleme arasındaki farktır. Dünya
Tarım ve Gıda Örgütünün verilerine göre, Türkiye'nin 1993 yılı pamuk üretimi
602 000 tondur. Bu üretim miktarının tamamına prim verilecek olsa, Ziraat
Bankası tarafından, kilogram başına 3 000 liradan toplam 1,8 trilyon lira
destekleme primi ödenecekti.
Oysa, Banka, 4,6 trilyon
lira ödediğini beyan etmektedir ki, bu tutar, 1 500 000 tonu aşan bir pamuk
üretimine karşılık gelir. Destekleme primi ödenen pamuk miktarı, Türkiye'nin
1993 yılı toplam üretiminin 2,5 katıdır. Dolayısıyla, 13,2 katrilyona ulaşmış
olan görev zararı borcunun yaklaşık 9 katrilyon liralık kısmı, yolsuzluktan
doğan gerçekdışı desteklemenin faizidir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu uygulama, öncelikle, Ziraat Bankasının ciddî ve çok uzun
süreli nakit sıkıntısına düşmesine neden olmuştur. Bankanın likidite krizine
girmesine yol açan bu uygulama, 2001 krizini tetikleyen ana etkenlerden
biridir. Bu vahim olayı bütün boyutlarıyla raporumuzda ortaya koymamıza rağmen,
sorumluları hakkında, maalesef, hiçbir talepte bulunamadık; çünkü, söz konusu
ödemelerin başlangıç tarihi itibariyle zamanaşımına uğrama ihtimalinin yanında,
doktrinde ve Anayasa Mahkemesi kararlarında, Bakanlar Kurulunun karar ve
icraatlarında siyasî sorumluluğu olmasına karşın, ortak cezaî sorumluluğunun
bulunmadığının belirtilmesinden dolayı, bu konuyla ilgili olarak Meclis
soruşturması açılması talebinde bulunamadık.
Sonuç olarak, bu korkunç
olay, ülkemizin kaynaklarının, beşikteki tüysüzün hakkının nasıl peşkeş
çekildiğinin, aynı zamanda, ülke insanımızın açlığa, sefalete, yoksulluğa
mahkûm edilişinin sizce de apaçık bir delili değil midir?
Sayın milletvekilleri,
çalışmalarımız neticesinde, Meclis soruşturması açılması kanaatinin oluşmasında
ne kadar hassas davrandığımızın diğer çok önemli bir delili olarak da -Sayın
Elekdağ'ın da bahsettiği gibi- enerji politikalarıyla ilgili talebimizi
gösterebiliriz.
Çalışmalarımızı
tamamlayıp raporumuzu teslim ettikten sonra, enerji politikalarıyla ilgili
olarak, 28 Nisan 2003 tarihli Hazine Müsteşarlığı ve Temmuz 2003 tarihli
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporları Komisyonumuza ulaşmıştır. Bu
iki raporu inceledikten sonra, enerji politikaları ile doğalgaz uygulamaları
konularının birleştirilerek, ilgili bakanlar hakkında Meclis soruşturması
açılması kanaatimiz daha da pekişmiştir.
Hazine Müsteşarlığının
düzenlediği raporda, yüksek fiyatlı ve uzun dönemli, Hazine garantili alımların
hem Elektrik Piyasası Kanunuyla öngörülen piyasa yapısına uymadığı hem de
önemli maliyetlere neden olduğu kaydedilerek, şu hususların altı çizilmektedir:
Yap-işlet,
yap-işlet-devret, işletme hakkı devri ve mobil santral uygulamaları nedeniyle
özel şirketlere 2020 yılına kadarki dönemde toplam 70 ilâ 100 milyar dolar
tutarında ödeme yapılacak olması, ülkemiz açısından önemli finansman riskine
yol açacaktır.
Bu meyanda, raporda,
2003-2019 dönemi için, yüksek fiyatlı, garantili elektrik alım sözleşmeleri
nedeniyle, Hazinenin, fazladan 19 milyar dolar ödeyeceği hesaplanmaktadır.
Ayrıca, Hazine, aynı dönemde, take or pay (al ya da öde) şartı kapsamında,
doğalgaz arz fazlası nedeniyle, ilave malî yük olarak 14 milyar dolar
ödeyecektir. Yani, elektrik ve doğalgaz için önümüzdeki onyedi yıllık dönemde,
Hazinece, fazladan, asgarî 33 milyar dolar civarında ödeme yapılacağı mütalaa
edilmektedir.
Sayın milletvekilleri,
ayrıca, önümüzdeki sekiz on yıllık dönemde elektrik arz fazlası olacağı, bu
nedenle, Elektrik Üretim AŞ'nin üretim kapasitesinin ortalama yüzde 40'ının
atıl kalacağı dikkate alındığında, milyarlarca dolar tutarında fırsat
maliyetiyle karşılaşılacağı ve 2010 yılına kadarki dönemde alım garantili
sözleşmeler ve hızla yaygınlaşan otoprodüktör uygulamaları nedeniyle,
kaçınılmaz olarak belirgin bir arz fazlası doğacağı ifade edilmektedir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; komisyonumuzca doğalgaz uygulamalarıyla ilgili olarak yapılan
tespitler, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu ve Hazine Müsteşarlığı
raporlarıyla da teyit edilmektedir. Türkiye'nin doğalgaz arz-talep
projeksiyonları yapılırken, ülkemizin su, kömür ve diğer arz kaynakları gözardı
edilmiştir. Doğalgazla çalışan birçok elektrik santralı öngörülmüş, ülkemizin
doğalgaz ihtiyacı gereğinden fazla planlanarak, toplam 68 milyar metreküplük
doğalgaz alım anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmaların çoğunda take or pay (al
ya da öde) şartına yer verilmiştir.
Ayrıca, 15 Aralık 1997
tarihinde Rusya ile imzalanan Mavi Akım Anasözleşmesinin ekprotokolünün 4 üncü
maddesinde "Rusya Federasyonundan Türkiye Cumhuriyetine sevk edilen
doğalgaz, tarafların karşılıklı mutabakatı olmaksızın üçüncü ülkelere ihraç
edilemeyecektir" hükmü yer almıştır. Bu durumda, Rusya, Türkiye'nin
doğalgaz pazarında hâkim güç haline gelmektedir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 10 Aralık 1996 tarihinde Gazexport ile henüz tüzelkişilik
kazanmayan Turusgaz'ın müstakbel ortakları, aralarında, Rusya'dan batı hattı
üzerinden alınacak ilave doğalgazın fiyatını formüle bağlayan bir anlaşma
yapmışlardır.
Dönemin Enerji Bakanı
Sayın Cumhur Ersümer ile Gasprom Yönetim Kurulu Başkanının imzalarını taşıyan
29 Ağustos 1997 tarihli Mavi Akımın önanlaşmasında, Mavi Akım hattından
alınacak doğalgaz fiyatının, 10 Aralık 1996 tarihinde Gazexport ile Turusgazın
müstakbel ortakları tarafından imzalanan kontrattaki fiyat formülündeki
fiyattan daha yüksek olamayacağı hükme bağlanmıştır. Bu durum 24 Eylül 1997 ve
3 Ekim 1997 tarihlerinde taraflarca imzalanan mutabakat zabıtlarıyla teyit
edildiği gibi, 15 Aralık 1997'de imzalanan Mavi Akım Anasözleşmesinde de yer
almıştır.
12 Ocak 1998'de Turusgaz
tüzelkişilik kazandıktan sonra, aynı taraflar arasında 18 Şubat 1998 tarihinde
imzalanan ekmektupta, 10 Aralık 1996 tarihli anlaşmadaki formül değiştirilerek,
bunun yerine, aynı tarih, aynı seri numaralı, imzaları farklı yeni bir fiyat
formülü konulmuştur. Bu sahte formülün uygulamaya konulmasına imkân sağlayan
ekmektupta, dönemin Enerji Bakanı sıfatıyla Sayın Cumhur Ersümer'in imzası
bulunmaktadır. Bu skandalın ülkemize toplam maliyeti 388 000 000 dolardır.
Sayın milletvekilleri, bu
formül değişikliği, Mavi Akım hattından alınacak gaz için de uygulanırsa,
ülkemiz tarafından sözleşme süresince yaklaşık 10-15 milyar dolar fazla ödeme
yapılması söz konusu olacaktır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2001 yılında imzalanan zeyilnameyle Turusgazdan alınan 8 000
000 000 metreküp gazın 500 000 000 metreküpü çıkarılarak yeni bir anlaşmaya
konu edilmiştir. Yirmiiki ay gecikmeli olarak Eylül 2002'de yapılan fiyat
indirimi kapsamına 500 000 000 metreküplük doğalgaz alınmadığı için, bunun
fiyatı yüzde 6 oranında pahalı kalmıştır. Bu işlemin ülkemize maliyeti 166 000
000 dolardır. Böylece, aynı borudan alınan doğalgaz için üç ayrı fiyat
uygulanmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
burada çok önemli diğer bir hususu vurgulamak istiyorum: 12 Ocak 1998'de
tüzelkişilik kazanan Turusgaz; yüzde 45'i Gazexport, yüzde 35'i BOTAŞ, yüzde
20'si Gama ortaklarından oluşmaktadır. Burada sorulması gereken en önemli
hususlardan biri de, Turusgazın ortakları ile bu ortakların sahip oldukları hisse
oranlarının tespitinin hangi kıstaslara göre yapıldığıdır. Ayrıca, Gama
şirketine ait yüzde 20 hissenin yüzde 4,4'ü hamiline yazılmıştır.
Çalışmalarımız esnasında
komisyona davet ettiğimiz, söz konusu anlaşmada imzası bulunan ilgili bakan ve
genel müdüre, hamiline yazılı bu hisselerin kime veya kimlere ait olduğunu
sorduğumuzda cevap alınamamıştır.
Bilahara, raporumuzu
tamamladıktan sonra, bu hamiline hisselerin 6 Rusa ait olduğu haberleri basında
yer almıştır. Şimdi, soruyorum: Bu haberler doğru mudur? Doğru ise, bu hisseler
hangi gerekçeyle bu 6 Rus'a verilmiştir? Yoksa, bunlar, söz konusu hisselerin
gelirlerini içeride ve dışarıda birilerine aktarmak amacıyla kullanılan paravan
isimler ve kukla kişiler midir? Bu hususun mutlaka soruşturulması
gerekmektedir.
Bunun yanı sıra, 1986
yılında Rusya ile yapılan 6 milyar metreküplük doğalgaz anlaşmasına göre
alınacak gazın bedelinin yüzde 70'inin mal karşılığı ödenmesi öngörülmüştü. 24
Mart 1994 tarihli anlaşmayla bu şart ortadan kaldırılarak, doğalgaz bedelinin
nakit ödenmesi kararlaştırılmıştır. Böylece, ülkemiz ihracat potansiyeline
büyük bir darbe vurulmuştur. Bu işlemin de soruşturulması gerekmektedir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Mavi Akım Boru Hattı İhalesinde ise, makul fiyatlarla ihalesi
yapılan hatlara göre, yaklaşık 75 000 000 dolar kamu zararına yol açılmıştır.
Sonuç olarak; enerjiyle
ilgili olarak söylenebilecekler bunlarla sınırlı olmayıp, bu konular, çok
detaylı bir şekilde raporumuzda yer almıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ateş.
(10/9) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AZMİ ATEŞ (Devamla) - Sayın
milletvekilleri, komisyonumuzun çalışmalarında, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki
en büyük krizi tetikleyen bankacılık sistemindeki yolsuzluklar konusunda yapmış
olduğumuz çok önemli tespitlerimizden bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bunlardan birincisi,
herkesin bildiği gibi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen 22 bankanın
Hazineye, dolayısıyla, halkımıza yüklediği maliyeti açıklamak olacaktır. Bu
bankaların devirleri sırasında, maalesef, kamu zararını artıran yöntem tercih
edilmiştir.
Malî durumu bozulan bu
bankalarla ilgili olarak izlenecek iki temel yöntem bulunmaktadır. BDDK
yönetimi bu bankaların ya iflasını isteyecek ya da ikinci yöntem olarak, banka
yönetim ve denetimini üstlenecekti. Bankaların iflası yöntemi tercih edilmiş
olsaydı, Sevgili Fahrettin Poyraz'ın da ifade ettiği gibi, toplam yükümlülük
8,2 katrilyon lirayla sınırlı kalacakken, bankaların yönetim ve denetimi
üstlenilerek, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devir sırasında 15,7 katrilyon
liralık yükümlülük devralınmış ve TMSF yönetimi sırasında da 12,9 katrilyon
lira ekyük getirilerek, 2001 yılı sonu itibariyle bu rakam, toplam 28,6
katrilyon liraya ulaşmıştır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu acı faturanın bugünkü
tarih itibariyle Hazineye yükü de 40 katrilyon liradır. İmar Bankasından
gelecek yük, bu rakama dahil edilmemiştir.
Bu arada, özellikle
vurgulamam gereken bir husus da İmarbank ve Adabanka el koyma yöntemidir. BDDK
Başkanının da açıkladığı üzere, diğer bankalara uygulanan el koyma yöntemi
uygulansa idi, bu bankanın diğer yükümlülükleri de Hazinemize yük olacaktı.
Mevcut varlıklarıyla şu
anki TMSF, devasa bir KİT görünümündedir ve bilanço büyüklüğü devlet bütçesinin
üçte 1'ine yaklaşmıştır. Hazinece TMSF'ye aktarılan kaynak, bir yıllık vergi
gelirlerinin neredeyse yarısına ulaşmaktadır.
Bankacılık sektöründeki
ikinci karadelik ise, kamu bankalarına -ki, bunlar Ziraat, Emlak ve Halk
Bankasıdır- 2001 yılında verilen 23 katrilyon liralık tahvildir. Bu, gayri safî
millî hâsılanın yüzde 12'sini oluşturmaktadır. Bu tutarlarla, 2000 yılı sonunda
gayri safî millî hâsılanın yüzde 29'u kadar olan içborca, yüzde 40 ilave yük
gelmiştir. Nasıl ortaya çıktığı ve ne şekilde yönetildiğini az önce ifade
ettiğim bu görev zararları, Hazinenin iç borçlanma tarihinde karşılaştığı en
ağır durumdur. Kamu bankaları aracılığıyla yapılan soygunun da faturası,
Hazineye, yaklaşık, şu an, 45 katrilyondur.
Sayın milletvekilleri,
gerek TMSF gerekse kamu bankalarından yapılan soygunların Hazineye, daha
doğrusu halkımıza bugünkü maliyeti 85 katrilyonu geçmiştir. Bu rakam döviz
bazında 60 milyar dolar civarındadır. Bu miktar ise, şu an, toplam 61 500 000
000 dolar olan Hazinenin dış borcuna eşittir. Şayet bu soygunlar olmasaydı
Türkiye Cumhuriyeti Hazinesinin hiç dış borcu olmayacağı gibi, bu durumda,
ülkemiz, uluslararası yatırım ve finans kuruluşlarının tuzağına düşmeyecekti.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; komisyonumuzun çalışmaları halka mal olmuş, vurguncu ve
hortumcu çevreleri derinden sarsmıştır. Bundan sonra artık hiçbir şeyin eskisi
gibi olmayacağına inanıyorum. Nereye ve kime kadar uzanırsa uzansın, demokrasi
içinde ve hukuk çizgisinde yolsuzlukların üzerine gidilebileceği somut olarak
ortaya konmuştur. Bu nedenledir ki, görev süremizin bitmesi sonrasında bile
komisyonumuza bilgi ve belge akışı devam etmektedir.
Bu arada, yolsuzluklarla
mücadelede mevzuat ve adlî sistem kaynaklı zaaflar ve çözüm önerileriyle ilgili
olarak önemli bazı hususların altını çizmek istiyorum.
3628 sayılı Mal
Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu ile nüfuz
ticaretini önlemek amacıyla çıkarılmış olan 2531 sayılı Kamu Görevinden
Ayrılanların Yapamayacakları İşlere Dair Kanunun boşlukları giderilerek çok
etkin bir şekilde uygulanması gerekmektedir.
Yine, yolsuzlukla ilgili
suçlarda müeyyide ve zamanaşımı süreleri yetersiz kalmaktadır. Bu itibarla,
yolsuzlukla ilgili suçlarda yaptırımlar caydırıcı hale getirilmeli, zamanaşımı
süreleri, soruşturma ve kovuşturmalarına yetecek kadar uzun tutulmalıdır.
Bilirkişi kurumu
yozlaşmış olup, yeniden düzenlenmelidir.
Ayrıca, mevzuatımızda
karapara aklama suçunun kapsamı belli suçlarla sınırlı ve dar olup, mutlak
surette yeniden düzenlenmelidir.
Adlî yargıda, ekonomik ve
malî suçlar alanında uzlaşma eksikliğinin ivedi olarak giderilmesi
gerekmektedir.
BDDK bankacılık sistemini
denetlemekte yetersiz kalmakta olup, BDDK, işlemleri, denetimi ve sektörü
gözetim açısından özerk olmalı; fakat, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
Sayıştay tarafından çok dinamik bir şekilde denetime tabi tutulmalıdır. Ayrıca,
diğer gelişmiş ülkelerde olduğu üzere, TMSF, BDDK'dan ayrılarak, kamu
denetimine alınmalıdır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; AK Parti İktidarının sürdürmekte olduğu, toplumumuzun ihtiyaç
ve beklentileri ile çağın ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan mevzuat reformu
çalışmaları, cumhuriyet tarihimizin en önemli hamlelerinden biridir. Söz konusu
hukuk reformu kapsamında, milletvekili dokunulmazlıkları ve devlet memurları
için izin sistemi dahil, yargılamada ayrıcalık anlamına gelen tüm
düzenlemelerin çağdaş ve evrensel normlara uygun hale getirilmesi gerektiğini
düşünmekteyim. Yolsuzlukla mücadele, eğitime ağırlık verilmesiyle etik
kuralların oluşturulması ve hayata geçirilmesi başta olmak üzere, her alanda
kararlı ve topyekûn bir seferberlik gerektirmektedir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; raporumuz incelendiğinde görülecektir ki, komisyonumuzun bazı
tespitleri erken uyarı sistemi gibidir ve dikkate alındığı takdirde birçok
yolsuzluğun tekrarı önlenecektir. Raporumuzda yer aldığı üzere, Yazar Robert
Klitgaard yolsuzluğu şöyle formüle etmektedir:"Yolsuzluk = tekelci yapılar
+ tek başına karar alma yetkisi + hesap vermemedir." Ülkemizdeki yönetim
anlayışı, genel olarak bu ifadeyle örtüşmektedir. Buna karşılık olarak,
yolsuzlukla mücadele etmeyi de formüle edecek olursak, "yolsuzlukla
mücadele = hukukun üstünlüğü + saydamlık + hesap verebilirlik + çoğulculuk ve
katılımcılık" olarak ifade edebiliriz.
Bu tespitlerimize göre,
yolsuzlukla mücadelede başarılı olabilmek için, öncelikli olarak, ülkemizin
kanun devletinden, hukukun üstünlüğüne dayalı, açık, şeffaf, hesap verebilir
bir yönetime kavuşması lazım. Diğer bir ifadeyle, Türkiye'nin, anayasal devlet
ile demokratik devletin bir sentezi olan anayasal demokrasi yönetimiyle
buluşması gerekir.
Ayrıca, yolsuzluğa ev
sahipliği yapan bürokrasi ayağını bu tehlikeden kurtarıp çok daha dinamik ve
verimli hale getirebilmek için, ülkemizin, bürokratik devletten demokratik
hukuk devletine geçişini gerçekleştirmek zorundayız. Böyle bir yönetimde,
şeffaflık ve hesap verebilirlik anlayışı hâkim olacaktır. Hiç kimse, gizlilik
sırrının arkasına sığınamayacaktır; çünkü, Wilson'un söylediği gibi,
"şeffaflık, politikayı temizleyecek ilaçlardan birisidir. Hiçbir şey şeffaflık
kadar politikadaki kötü uygulamaları tedavi edemez."
Sonuç olarak, ülkemizi
çok arzu edilen böyle şeffaf bir yönetime kavuşturabilmek için "cumhurun
yönetimi" demek olan cumhuriyetle, meşruiyetinin kaynağı halk olan
demokrasiye uyumlu, güzel bir evlilik yaptırmalıyız. Böyle bir evliliğin mahsulü
de çağdaş, demokratik bir hukuk devleti olmalıdır. Biz, ülkemizde hukuku 70 000
000 insanımız için istiyoruz. Aynı zamanda, tarihte hak ve adalet
uygulamalarının en parlak örneklerini ortaya koymuş bir milletin mensupları olarak,
hukuku, insan haklarını, insanımız öncelikli tüm insanlık için istiyoruz.
Çalışmalarımızda hâkim olan bu düşünce dolayısıyladır ki, beğendiğinize
inandığımız böyle çok güzel rapor ortaya çıktı.
Çok yoğun bir çalışmanın
ürünü olarak ortaya çıkan bu rapora Yüce Meclisin sahip çıkacağı inancıyla,
sizlere sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ateş.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 20.26
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 20.40
BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN - 13 üncü
Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
266 sıra sayılı (10/9)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 25
Milletvekilinin, Yolsuzlukların Sebeplerinin, Sosyal ve Ekonomik Boyutlarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/9) (S.
Sayısı: 266) (Devam)
BAŞKAN -
Hükümet?..Yerinde.
Komisyon?.. Yerinde.
Söz sırası, şahısları
adına söz talebinde bulunan, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nda. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.
Konuşma süreniz 20
dakikadır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
bugün, Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından da çok önemli bir toplantı
yaptığımız kanısındayım; çünkü, Türkiye, son yirmi yirmibeş yılında ciddî
yolsuzluk olaylarıyla karşı karşıya geldi, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı bir
avuç insan tarafından alınıp götürüldü ve yıllar yılı bunun hesabını
soramadığımız gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, maalesef, yolsuzluk
olaylarını aklayan bir kurum olma görüntüsünü toplumda sergiledi. Bunun getirdiği
çok önemli bir değişiklik, kamuoyunda yapılan itibar yoklamalarında,
Parlamentonun, siyaset kurumunun ve politikacıların en az güvenilir kurumlar ve
kişiler olarak karşımıza çıktığıdır.
Bu raporun, bütün
eksikliklerine karşın, bugüne kadar yazılmış en iyi raporlardan olduğunu,
özellikle "Öneriler" bölümünün İktidar Partisi tarafından gözardı
edilmemesi gerektiğini düşünüyor ve bu önerilerin, bir an önce, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine getirilmesini Cumhuriyet Halk Partisi olarak istiyoruz.
Neden, değerli milletvekilleri; yolsuzlukla mücadele bir sistem oluşturmaktır;
sistem açıksa, yolsuzlukla mücadele edemezsiniz; eğer, yolsuzlukla ilgili bir
sistem kurabilirseniz, o zaman sorunu çözebilirsiniz.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, Komisyonumuzun Başkanı Sayın Azmi Ateş, oldukça güzel ve özverili bir
çalışmayı başlatan ve kendisine, Komisyonun bütün üyelerinin saygı duyduğu
gibi, benim de saygı duyduğum, özverili çalışmamıza ortam hazırlayan bir
başkanımız. Burada, yerel yönetimlerle ilgili pek çok bilginin komisyona
ulaşmadığını söyledik; ama, Sayın Azmi Ateş dedi ki: "Sadece yerel
yönetimler değil, örneğin, YÖK konusunda da bilgi gelmedi, Sayıştay konusunda da
bilgi gelmedi, Sayıştaydan da bilgi gelmedi."
Değerli milletvekilleri,
Sayıştay Başkanımız, daha geçen gün, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı bir
açıklamada kamu alanını tanımadığını ifade etti "böyle bir alan tanımam,
ne demek oluyor kamu alanı" dedi. Sayıştay Başkanı, kendisini ve Sayıştayı
kamu alanı dışında bir alan gördüğü için, elbette, Türkiye Büyük Millet
Meclisine bilgi vermeyecektir, böyle bir özgürlüğü kendisinde görecektir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, yerel
yönetimlerle ilgili, son beş yıllık gazeteleri açın, yerel yönetimlerdeki
yolsuzlukların normal hükümetlerin yaptığı yolsuzlardan çok daha fazla olduğunu
göreceksiniz. Yerel yönetimlerle ilgili yolsuzluk dosyaları acaba komisyona
niye gönderilmedi ve bunlar nasıl ayıklandı? Ben size açıklayayım. Bütün
yolsuzluk dosyaları, bakanlıklarda bir kişiye, müsteşarlara gönderildi ve o
komisyonlardaki yerel yönetim dosyaları ayıklandı, diğer dosyalar komisyona
gönderildi. Ben, bir televizyon programında, komisyonun, bir anlamda, hükümet
tarafından yönlendirildiğini söylediğim zaman, Sayın Başkanımız, bana
üzüntülerini ve bunun doğru olmadığını ifade etti. Burada, açıklıkla, bir kez
daha söylüyorum. Arkadaşlar, yerel yönetimlerdeki yolsuzluk dosyalarının
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmemesi, istenmesine karşın
gönderilmemesi ve bunların hükümet tarafından özenle saklanması, Yolsuzluk
Komisyonunun, bir anlamda, hükümet tarafından yönlendirildiğinin çok açık ve
net bir kanıtıdır, bunun başka bir izahı yoktur.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Damar tıkanmış orada...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, başka bir konuya geliyorum. Bakın, bu raporda,
soruşturulmasını istediğimiz kişilerin hemen hemen tümü diğer partilerden;
Adalet ve Kalkınma Partisinden kimse yok, CHP'den de kimse yok, diğerleri... Ne
diyoruz: "Asalım, keselim, her şeyi yapalım." Yapacağız, buradan
soruşturma komisyonları da çıkacak; ama, işin ucu ne zaman ki iktidar kanadına
doğru hafif dokunuyor, orada, bütün şeyler duruluyor, objektif davranılmıyor.
Bakın, siyasî ahlak yasası kaç aydır Parlamentoda bekliyor. Siyasî ahlak yasası
gündeme gelmiyor. Niçin gündeme gelmiyor? Siyasî ahlak yasası gündeme gelse,
bugün hükümette görev yapan üç bakanın derhal görevlerini bırakması lazım.
Neden mi? Bakın değerli milletvekilleri, bir bakan düşünün bir kulüp hakkında
soruşturma açıyor, o kulüp gidiyor, bakanın avukat olan oğlunu bulup, kendisini
ayda 7 500 000 000 liraya danışman olarak getiriyor. Bu bakan demokrasi kültürü
gelişmiş bir ülkede bakanlık yapabilir mi, yapamaz; ama bizde yapıyor.
Yine bir bakan düşünün,
daha önce bir şirkette genel müdürlük yapıyor, sonra ayrılıyor siyasete
giriyor, geliyor bakan oluyor ve bir süre sonra bir kuruma ait gemiyi o şirkete
kiralıyor, o şirket de tutup bakanın oğluna 200 000 euro borç veriyor.
SERACETTİN KARAYAĞIZ
(Muş) - Cevabı verildi açıklandı, bunları tekrar tekrar gündeme getirmeyin.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Hayır hayır; borç veriyor.
Şimdi bakın, Almanya'da
düşük faizli kredi aldı diye bir bakan, daha doğrusu bir milletvekili düşük
faizli kredi aldı diye görevinden istifa etti, bizde duruyor değil mi
arkadaşlar, duruyor.
Yine başka bir örnek olay
vereyim size. Bir kişinin mal varlığı hakkında soruşturma açılıyor. Mal varlığı
konusunda rapor cumhuriyet savcılığına geliyor, cumhuriyet savcılığı iddiayı
ciddî görüyor, dava açıyor, bilirkişiye gönderiliyor, bilirkişi de "evet
haksız mal edinme vardır burada" diyor. Sonra ne hikmetse, önce savcı
görevden alınıyor, başka bir yere veriliyor, başka bir savcı getiriliyor, sonra
dosya ikinci bilirkişiye gönderiliyor, oradan da yolsuzluk yoktur diye ikinci
bir rapor geliyor. Gelen yeni savcı beraatını istiyor, burada suç yoktur diyor.
Hazine avukatı herhangi bir şey söylemiyor. Hâkim de beraatına karar veriyor ve
olay Yargıtaya bile gitmiyor.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - Yargıtaya gidiyor mu?
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Hayır Yargıtaya gitmiyor, Yargıtayı da kesiyorlar.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - Çünkü Hazine avukatı temyiz etmedi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Hazine avukatı olayı Yargıtaya götürmüyor. Ben bunu bir soru
önergesiyle sordum, dedim ki, acaba bir Hazine avukatı bugüne kadar hangi
davaları Yargıtaya götürmemiş? Gelen yanıt şu arkadaşlar: "Bizde böyle bir
istatistik yoktur." Oysa, ben, bunu gayet iyi biliyorum eski bir maliyeci
olarak, Hazine avukatları bütün davaları Yargıtaya götürürler ve bu Hazine
avukatı da bir süre sonra emekli oldu.
Değerli arkadaşlarım, bir
şeyi yapacaksak, kararlılıkla ve sonuna kadar götürmeliyiz; ama, ne diyor Sayın
Başkanımız: "İşin ucu nereye dokunursa dokunsun." İşin ucu diğer
partilere dokunduğu zaman yapıyoruz maalesef. Bunu üzülerek söylüyorum; ama,
gerçek bu.
Şimdi, bakın, ticarî
sırdan hepimiz şikâyet ettik, Sayın Ketenci de şikâyet etti, Sayın Başkanımız
da şikâyet etti. "Efendim ticarî sır yüzünden pek çok şeye
ulaşamadık."
Bakın, değerli
milletvekilleri, bizim bir değerli milletvekilimiz, Meclis İçtüzüğünde ticarî
sırla ilgili olarak bir değişiklik önergesi verdi ve aylardır bekliyor.
Samimîyseniz, getirin bunu, 10 dakika içinde çözülecek, ticarî sır olayı da
Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından sır olmaktan çıkacak; ama, biz bunu
yapmıyoruz, buraya geliyoruz "efendim biz ticarî sır yüzünden bazı şeylere
ulaşamıyoruz" diyoruz. Hayır efendim, bu Parlamento, olayı ciddî tuttuğu
takdirde, her türlü bilgiye, belgeye, yasasını hazırlayarak ulaşabilir.
Değerli arkadaşlar, bir
başka konu şu: Biz diyoruz ki, yolsuzlukları ortaya çıkardık; doğrudur.
Aslında, bu yolsuzlukların hiçbirini bu Komisyon ortaya çıkarmış değil değerli
milletvekilleri. Bu yolsuzluklar, daha önce, bürokrasi tarafından, özellikle
teftiş kurulları tarafından ortaya çıkarılmış; ama, bu raporda, tümü, belli
standartlarda standardize edilmiş ve sizlerin önüne, huzurunuza getirilmiş;
yani, bürokrasi, aslında bunların hepsini biliyor, bunların üzerine gidilmiş,
bunlar çözülmüş; ama, ne hikmetse, bunların kimi, siyasîler tarafından sumen
altında tutulmuş, kimi de siyasîye ulaştırıldığı için, Anayasadaki engeller
nedeniyle bir şey yapılamamış. Şimdi, bu hükümet, bu iktidar, bu Parlamento,
iktidar ve muhalefet, umuyoruz ki, bir şeyler yapabilsin.
Değerli arkadaşlar, bu
örneği şunun için verdim: Hükümet, şimdi, Parlamentoya yeni bir yasa tasarısı
sunuyor: Kamu yönetiminde reform yasa tasarısı. Bu, kamu yönetiminde reform
yasa tasarısı imzaya açıldı, gündeme gelecek. O tasarıda, biz teftiş
kurullarını kapatıyoruz değerli milletvekilleri ve teftiş kurullarını
kapattıktan sonra da, biz yolsuzluklarla mücadele edeceğiz ve halka da
diyeceğiz ki: Ey halk, bize güvenin,
gerçekten yolsuzluklarla mücadele edeceğiz. Buna kim güvenir?! Kimin aklı bunu
alabilir?!
Şimdi, bakın, Sayın
Poyraz, konuşmasını yaparken, teftiş kurulları üzerinde siyasî baskıların
olduğunu söyledi. Bu, doğru bir olaydır, siyasî baskılar gelmiştir teftiş
kurullarına; incelemeleri yapmayın diye müfettişlerin üzerine baskılar
gelmiştir; ama, şimdi getirdiğimiz modelde
ise, müfettişlerin denetimini tümüyle kaldırıyoruz; yani, onları
engelleyecek modeli kendi ellerimizle kuruyoruz. Soruyorum: Acaba biz bunu niye
yapıyoruz? Bizim dönemimizde yapılan yolsuzluklar ortaya çıkmasın diye mi böyle
bir hazırlık içindeyiz acaba?!
Şimdi, bakın değerli
arkadaşlar, sözlerimi kısaca bağlayacağım. Yolsuzluklarla ilgili bir şey daha
söyledik; ben söylemiyorum bunu, Sayın Başbakanın, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünde yapılan bir toplantıda söylediklerini size aynen okuyorum:
"Milletin parasının hesabını bilmeyenlerle, o parayı çarçur edenlerle bir
yere varılamaz. Benim bu güzel ülkemde, gece kulüplerinde bir gecede 5 000, 10
000, 15 000, 20 000 dolar harcayanlara, bu değirmenin suyu nereden geldi,
sorusunu sormayanlarla bir yere gidilemez." Ne kadar güzel değil mi.
Nereden Buldun Yasası görüşülürken, ben bu kürsüde, gece kulüplerinde dağıtılan
dolarlar yüzünden bu yasanın çıktığını, bunu kaldırırsanız bunun vebalinin
sizin sırtınızda olabileceğini söylemedim mi arkadaşlar; söyledim. Sayın
Başbakan, acaba, imzaladığı yasanın ne anlama geldiğini bilmiyor mu; biliyor,
bilmez olur mu!.. Peki, o zaman, bunu niçin söylüyor "biz, nereden buldun
diye hesabını soracağız" diyor? Neye göre soracak, hangi yasaya göre
soracak? Böyle bir yasa yok ki arkadaşlar. Niye yok; bu yasayı siz kaldırdınız.
Sonra, diyorsunuz ki: Efendim, biz bunların hesabını soracağız. Yok arkadaşlar.
(CHP sıralarından alkışlar) Bakın, bunların hesabını, kararlılıkla
soracaksınız, yasalar çıkaracaksınız; yoksa, polis devleti gücüyle hesap
sorulmaz, bağımsız yargı aracılığıyla hesap sorulur.
Yine, bir şey daha söyleyeyim.
3 bakanınız Meksika'ya gidiyor; 3 bakanınız. Kim karşılıyor; TYT Bankı batıran
patron karşılıyor, limuzinlere bindiriyor, bunları ağırlıyor, tekrar
bindiriyor, Türkiye'ye gönderiyor. Ne oluyor bu bakanlarımız; efendim, bu
bakanlarımız yolsuzluğun hesabını soracaklarmış ve buna da bizim inanmamızı
istiyorsunuz. Biz, buna da inanmıyoruz arkadaşlar. Bizim inandığımız şu: Biz,
samimiyete inanıyoruz. Biz, Sayın Başkanın dediği gibi, yolsuzluklar konusunda
ucu nereye dayanırsa dayansın, oraya kadar gidebilecek yürekli bir hükümet
istiyoruz; oraya kadar gidebilecek, gerekirse, kendi özdenetimini, kendi iç
hesaplaşmasını yapabilecek bir hükümet istiyoruz. Bunlar olduğu takdirde, pek
çok şey bu ülkede çözülebilir, pek çok şeyin üzerine gidilebilir.
Değerli milletvekilleri,
bu rapor, iki ana bölümden oluşuyor; birinci bölümü soruşturma komisyonları,
araştırma komisyonlarının kurulmasıyla ilgili; ikinci bölümü -asıl önemli olan
bölümü- hükümetin yapması gereken önerilerle ilgili olanı. Hükümetin, eğer
yolsuzluklarla mücadele konusunda samimiyse, bu ikinci bölümü süratle ama
süratle Parlamentoya sevk etmesi lazım.
Bunun içinde adlî kolluk var, bunun içinde yargının bağımsızlığı var, bunun
içinde medyanın düzeltilmesi var; pek çok şey var. Bu öneriler paketinin
süratle getirilmesi lazım. Eğer, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı bunu
getirmeyecekse ve parlamenterler olarak sizler söz veriyorsanız, biz de CHP
olarak söz veriyoruz, bu yasa tasarılarını biz hazırlamaya hazırız; biz
getirelim, hep beraber, bu Parlamentodan, yolsuzlukların üzerine kararlılıkla
giden bir Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu olduğumuzu Türkiye Cumhuriyeti
Halkına gösterelim. Biz, bunu istiyoruz; yüreklice istiyoruz ve bunun
gerçekleşmesinde, bizim açımızdan, Türkiye açısından büyük yarar olacaktır.
Bu raporun getirdiği bir
başka gerçek daha var. Bu rapor, devletin iki ana kaynaktan hortumlandığını
gösteriyor; birincisi kamu ihaleleridir, ikincisi kamu bankalarıdır.
Kamu ihaleleriyle ilgili
olarak, yine İhale Yasasında bir yanlışlık yaptınız. Çıkan İhale Yasasını
uygulamadan, doğru dürüst uygulamadan, yine hortuma izin veren değişiklikler,
bu Parlamentodan, maalesef geçti. Biz, itiraz ettik, yapmayın; yanlışlıklar,
eksiklikler olabilir, bunları iyi niyetle düzeltelim; ama, bırakın, şu İhale
Yasası bir uygulansın, bir görelim bunu dedik; ama, yapmadınız. Yakında bunun
da kokuları çıkacaktır, hep beraber göreceğiz. Bunun kokuları, önce Bingöl
ihalelerinden çıkacaktır, onun dosyalarını da oluşturuyoruz.
İkinci konu, bankacılık.
Bankacılık, Türkiye açısından son derece ciddî bir olay ve üzerine kararlılıkla
gidilmesi gereken bir olay; ama, hukuk devleti kurallarını zedelemeden üzerine
gidilmesi gereken bir olay.
Bankaları hortumlayanlar,
sade yurttaş gibi gezmiyorlar, hortumlamadan önce nasıl geziyor idiyseler,
şimdi de aynı şekilde geziyorlar. Onların, üç beş gün hapse girip, hapiste
krallar gibi ağırlandıkları, hatta sekreterlerini bile çalıştırdıkları, devlet
hastanesine yattıkları zaman, devlet hastanesinin bir katını kendi çalışma ofisi
gibi kullandıkları ortamları biz biliyoruz. Bunlardan hesap sorulacaksa, hesap,
onların üç beş gün hapiste yatmalarıyla sınırlı olmamalı. Bu, tüyü bitmemiş
yetimin hakkının son kuruşuna kadar alınmasıyla olur. Bunu yapacak olan da, bu
Parlamentodur. Bunun yasalarını getireceksiniz; iktidar ve muhalefet olarak,
biz, bunları destekleyeceğiz ve bunların takipçisi olacağız. Bunlar olmadığı
takdirde, yürümediği takdirde, biz, üç beş kişiyi Yüce Divana göndermişiz,
arkasından başka Yüce Divanlar gelecek, bunlar hiç önemli değil. Önemli olan,
sağlıklı olan, sistemi kurmaktır. Sistemi kurarsınız, öyle bir sistem
kurarsınız ki, hırsız geldiğinde de hırsızlık yapmasın arkadaşlar. Nasreddin
Hocanın türbesi gibi bir sistem olmaz. Önünde kilit var, arkası açık.
Biz, şu anda, bu rapora
rağmen, bu modelimizi aynen kuruyoruz değerli arkadaşlar. Biz, bu rapora bir
muhalefet şerhi yazdık, basın toplantısı yaptık, muhalefet şerhimizi götürüp
Kanunlar Kararlar Dairesine teslim ettik; fakat, bu muhalefet şerhimiz,
maalesef, bu raporda yok, özelleştirmeyle ilgili muhalefet şerhimiz bu raporda
yok. Bunu, ben, bir başka samimiyetsizlik örneği olarak veriyorum. Neden yok;
bu raporun ekinde eğer bu olsaydı, ne olacaktı; bu olsaydı bu raporun ekinde,
siz, şu tabloyu görecektiniz değerli milletvekilleri: Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan; Üye Ali Babacan, Devlet Bakanı; Üye Kemal Unakıtan, Maliye Bakanı; Üye
Binali Yıldırım, Ulaştırma Bakanı; Üye Ali Coşkun, Sanayi ve Ticaret Bakanı...
Bu raporda, elinizde tuttuğunuz raporda, haklarında soruşturma açılması istenen
-bu yapılan iş dolayısıyla- konular burada da var; ama, bunlar, bu rapora
girmedi değerli arkadaşlar. Peki, ne oldu? Rapora girmedi; ama, süratle, Millî
Piyango Kanununa bir hüküm eklediniz; sizler, kendi oylarınızla eklediniz;
dediniz ki, "Özelleştirme Yüksek Kurulu paraları öteleyebilir,
almayabilir, değiştirebilir." Özelleştirildiği tarihten bu yana on yılı
aşkın süre geçmiş, beş kuruş almadığımız özelleştirme kuruluşları var.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Siz
o zaman hükümetteydiniz, niye almadınız?!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Ben hükümette hiçbir zaman olmadım.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
1997-1998'de hükümeti destekliyordunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Siz galiba karıştırdınız; Cumhuriyet Halk Partisi...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
1997-1998'de dışarıdan destekliyordunuz; 1997-1998'de siz desteklediniz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yakın siyasî tarihe iyi bakın; kim iktidarda kim değil, görürsünüz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilim, ben yanlış yapabilirim...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - O
zaman, doğru konuşun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Efendim, bu söylediğim yanlış değil. Bakın efendim...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sen
niye alınıyorsun?!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, oturduğunuz yerden müdahale etmeyin.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Bakın, ne kadar, elimle tutmadığım...
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu, Genel Kurula hitap eder misiniz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Peki efendim.
Değerli milletvekilim...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Siz
hükümeti dışarıdan destekliyordunuz. Etmeyin, eylemeyin... (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilim, siz de kesiyorsunuz konuşmasını konuşmacının.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - O kadar olur Sayın Başkan.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, aslında, sinirlenmeye hiç gerek yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı
toparlar mısınız Sayın Kılıçdaroğlu.
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum efendim.
Bu eleştirileri, iktidar
olsun, muhalefet olsun, aslında, Türk siyasetinin kendisine çekidüzen vermesi
açısından kabul edin. Ben, hiçbir arkadaşımı ne üzmek isterim ne de onların
beni üzmelerini isterim; ama, bazı doğruları da buradan dile getirmeyeceksek
nerede dile getireceğiz?! Bizim bilgi edindiğimiz kadar, sizlerin de bunlardan
bilgi sahibi olmanız lazım. Sizler de bizi eleştiriyorsunuz, onu da doğal kabul
ediyoruz; çünkü, bu kürsü, halkın kürsüsü; bizi seçen de halk. Biz buraya niye
toplandık; yolsuzlukları önleyelim diye toplandık. Ben, samimî inancımı
söyledim. Yolsuzluklar konusunda ucu sizlere dokunduğu zaman rahatsız
oluyorsunuz, ucu başkasına dokunduğu zaman "sonuna kadar gidelim"
diyorsunuz; biz buna itiraz ediyoruz. Biz diyoruz ki, ucu kime dokunursa
dokunsun hep beraber üstüne gidelim; istediğimiz bu.
Bu dilekle, bu istekle,
bu beklentiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Şahsı adına söz isteyen,
İstanbul Milletvekili Sayın Nimet Çubukçu; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 20
dakikadır.
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
- Sayın Başkan, Parlamentomuzun değerli üyeleri; konuşmama başlamadan önce,
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yolsuzluk konusunun
gündemimize nasıl taşındığını ve bu konunun bizler ve milletimiz için ihtiva
ettiği önemi biliyoruz. Bu sebeplerden ötürü, yolsuzluk konusuna, bir kez daha,
Genel Kurulda dikkati çekmek istiyoruz.
Merkezî ve planlı
ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçen ülkelerde düzenleyici
mekanizmaların bulunmayışı, rant arama, yolsuzluk ve büyük çaplı soygunlara
neden olmaktadır. Bunların yanı sıra, düzenli, açık, adil ve rekabetçi seçimlerle
işbaşına gelen yöneticilerin bulunduğu demokratik ülkelerde, etkin bir sivil
toplumun geliştirilmesi, hükümetin hesap vermesi ve yönetimin olabildiğince
saydamlığa sahip olması önem kazanmaktadır.
Türkiye'de yapılan saha
araştırmalarının sonuçlarına göre, yolsuzluğun, toplumsal, siyasal ve ekonomik
yapılar üzerindeki olumsuz etkileri artmaktadır. Son yıllarda yaşanan kronik
ekonomik krizlerin temel nedenleri arasında kamu yönetimindeki yolsuzluk
olgularının etkisi de yadsınamaz. 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan erken genel
seçim sonuçları, vatandaşların siyasî reform
ve yolsuzlukla mücadelede etkin mücadele isteminin bir yansıması olarak
da yorumlanabilir.
Uluslararası Saydamlık
Örgütünün yayımladığı 2002 uluslararası yolsuzluk algılaması endeksinde,
Türkiye, 102 ülke arasında 64 üncü sırada yer almıştır. Başta TESEV, TÜSİAD ve
TOBB olmak üzere, hükümetdışı birçok kuruluş tarafından, yolsuzluğun yaygınlığı
kanıtlanmıştır.
Yüce Meclisimizin
saygıdeğer üyeleri, yolsuzluğun çok çeşitli bilimsel tanımları yapılmıştır.
Yaygın tanımlardan birine göre, yolsuzluk, kamu gücünün özel çıkarlar amacıyla
kötüye kullanılmasıdır. Daha kapsamlı bir yolsuzluk tanımı ise, kamu gücüyle
sınırlı olmayan herhangi bir görevin özel çıkarlar için kötüye kullanılmasını
içerir. Eğer formülize etmek istersek, yolsuzluğu, "tekelci yapılar ve tek
başına karar alma yetkisi ve hesap vermeme" hususlarıyla formülize
edebiliriz. Yolsuzluk olgusunun çok karmaşık unsurlar, süreçler ve ilişkiler
içermesi nedeniyle, tanımlanmasında da önemli güçlüklerle karşılaşılmıştır. Bu
yüzden, komisyon raporunda, türleri ve biçimlerini belirtmekle yetindik.
Saygıdeğer üyeler,
ülkemizde yolsuzluğun nedenleri ve etkilerine bir göz atacak olursak, yolsuzluk
tanımı ve temel unsurlar dikkate alındığında, yönetsel, yapısal ve izlenen
politika temelli üç başlık ortaya çıkmaktadır.
Yönetsel yaklaşım, kamu
sektöründe ücretler, tazminat sistemi, atama, yolsuzlukla mücadele
düzenlemeleri ve uygulama mekanizmaları dahil olmak üzere, örgütlenme ve
yönetim tarzının yolsuzluğa neden olduğu söylenebilir.
Yapısal yaklaşımda,
ekonomik, coğrafî, kültürel ve sosyolojik sebepler ileri sürülmektedir.
Siyasal yaklaşımda ise,
hükümetin çeşitli konularda politika oluşturmak için tercih ettiği modellerin
kamu görevlilerinin davranışlarını biçimlendirmede oynadığı rol dikkati
çekmektedir. Her ne kadar bazı kaynaklarda Türkiye'de yolsuzluğun nedenleri,
“yolsuzluğun siyasal, toplumsal ve ekonomik altyapısı”, "yolsuzluğun
tarihsel, sosyoekonomik, siyasal nedenleri" ya da "yolsuzluğa yol
açan faktörler" gibi başlıklar altında incelenmiş olsa da, bu çalışma, yolsuzluğun
nedenlerini üç temel ayırıma tabi tutmuştur.
Yolsuzluğun nedenleri,
yönetsel nedenler, bürokratik nedenler, idarî usulün eksikliği, kamusal
istihdam sorunları, yetersiz saydamlık, hesap verme mekanizmalarının eksikliği,
kamusal denetimin sorunları ve adlî sistemden kaynaklanan sorunlar çerçevesinde
incelenmiştir.
Ekonomik nedenler,
devletin ekonomideki ağırlığı, kayıtdışı ekonomi, gelir farklılıkları ve
medya-ticaret ilişkisi alt başlıklarından oluşmaktadır.
Sosyal nedenler arasında,
eğitim sisteminin yetersizliği, vatandaşlık ve hak arama bilincinin yerleşmemiş
olması, sivil toplum örgütlenmelerinin yetersizliği, olumsuz toplumsal
algılamalar konuları irdelenmiştir.
Yönetsel nedenleri şöyle
sıralayabiliriz: Bürokratik nedenler, idarî usulün eksikliği, kamusal istihdam
sorunları, saydamlıkla ilgili sorunlar, hesap verme mekanizmalarının eksikliği,
kamusal denetimin yetersizliği ve adlî sistemden kaynaklanan nedenler.
Ekonomik nedenleri ise,
enflasyonun artışı, devletin ekonomideki ağırlığı, kayıtdışı ekonomi, gelir
dağılımındaki adaletsizlikler, medya-ticaret ilişkisi ve siyasetin finansmanı
olarak vurgulayabiliriz.
Sosyal nedenlere
baktığımızda ise, eğitim yetersizliği, yurttaşlık bilincinin yerleşmemiş
olması, sivil toplum örgütlenmesinin yetersizliği, olumsuz toplumsal
algılamalar olarak özetleyebiliriz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yolsuzluğun çok çeşitli olumsuz sonuçları da bulunmaktadır.
Her şeyden önce, piyasalar rekabetçi niteliğini, siyasî liderler de
otoritelerini kaybetmektedir. Yolsuzlukta gizlilik esas olduğundan, medyayı
kontrol eden, yolsuzluğa bulaşan gruplar, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini
engelleyerek açık ve demokratik toplumu zedelemektedirler. Bu süreç içerisinde
hukuk devletine güven azalırken, yasaların uygulanması da güçleşmektedir.
Özellikle, gelişmekte olan ülkelerde, ulusal, toplumsal, ekonomik ve siyasal
gelişim yavaşlar; bu koşullarda yatırımlar için gerekli yabancı sermaye
bulunamaz, başlayan projeler tamamlanamaz, üretim kapasitesi düşer, idarî
verimlilik azalır ve siyasî düzen meşruiyet kriziyle karşı karşıya kalır.
Yolsuzluğun, kamu
yatırımlarının sayıca artmasına, verimliliklerin düşmesine neden olduğu görüşü
de hâkimdir; çünkü, siyasetçiler ve bürokratlar, kamu yatırımlarını kolaylıkla
yönlendirmekte, kimi zaman, kendi seçim çevrelerine veya hemşerilerine menfaat
sağlamaktadırlar. Böylece, ihtiyaç olmayan yerlere çok büyük kamu
yatırımlarının yapıldığı ve çoğunun ya atıl kaldığı ya da zaman içinde ödenek
yetersizliği sebebiyle bitirilemediği de bilinmektedir.
Devlet Planlama Teşkilatı
2000 yılı programındaki verilere göre, ülkemizde 1984 yılı öncesinde başlamış
ve halen bitirilememiş proje sayısı 273; 1984 ve öncesi ile 1999 yılları
arasında devam eden proje sayısı 5 458'dir. Bu projelerin ortalama tamamlanma
süreleri ise 9,3 yıldır.
Bu kadar uzun süren
yatırımların sonuçları şunlardır: Malî bilginin kaybolması, sorumlu kişilerin
tespitinin zorlaşması ve yatırımın yolsuzluğa açık hale gelmesi.
Sonuç olarak, yolsuzluğun
artması, ekonomik büyümeyi, vergi sistemindeki adaleti, sosyal harcamaların
düzey ve etkisini ve insan kaynaklarının etkili kullanılmasını olumsuz
etkilemektedir. Ayrıca, yolsuzluklar, mülkiyet yapısını bozmakta ve eğitim
hakkından eşit yararlanmayı da engellemektedir. Böylece, yolsuzluk, gelir
dağılımındaki eşitsizliği ve yoksulluğu artırmaktadır.
Komisyon, yolsuzlukla
mücadeleye ilişkin önlem ve yöntemlerine ilişkin önerilerinde ise, yolsuzluğu
oluşturan koşulların ortadan kaldırılmasıyla ilgili hususları başlıklar halinde
toplamıştır.
Hukukun üstünlüğü ve
hukuka bağlılık anlayışının yerleştirilmesi.
Yolsuzluk riski içeren
alanlara ilişkin idarî ve yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesi.
Kamu yönetiminde
saydamlığın sağlanması.
Hesap verme
sorumluluğunun yerleştirilmesi.
Yurttaşın devlete olan
güveninin artırılması.
Kamu görevlilerinin malî
durumlarının iyileştirilmesi ve ücretlerde adaletin sağlanması.
Kamu görevlileri için
meslekî etik kuralların belirlenmesi.
Sivil toplum örgütlerinin
etkinliğinin artırılması.
Yolsuzlukların ortaya
çıkarılması için ise, yolsuzlukla mücadele için etkin kurumsal yapıların
oluşturulması, denetimlerin etkinliğinin artırılması ve vatandaşların
yolsuzluklara karşı duyarlılığının artırılması hususları mecburîdir.
Değerli milletvekilleri,
yolsuzluğun önlenmesinin öncelikli koşulu, iyi bir yönetimin sağlanmasıdır.
Merkezî veya belli bir otoriteye dayalı politika ve uygulama süreçlerini içeren
yönetim kavramından farklı olarak yönetişim, yurttaşların ve idarenin
çıkarlarının birleştiği, hak ve sorumlulukların yaşama geçirildiği
mekanizmaları, kurumları ve süreçleri kapsamakta, bir başka deyişle, tüm
tarafların öznel beklentilerinin tatmin edildiği bir başarım setini ifade etmektedir.
Ulusal iyi yönetişim,
hükümetlerin alacakları kararların, yurttaşlar, sivil toplum kuruluşları ve
siyasal kadroların geniş katılımıyla müştereken alındığı, uygulamaların
izlendiği ve denetlenebildiği bir ortama ihtiyaç gösterir. Uluslararası iyi
yönetişim ise, ulusal devletler, sivil toplum kuruluşları, uluslararası örgüt
ve kuruluşların ortaklaşa karar alıp uyguladıkları ve uygulamayı izleyip
denetledikleri bir çerçeve içinde gelişir.
Katılımcılığa ve
demokratik taleplere cevap veren bir yönetime en fazla ihtiyacın olduğu alan
ise, yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimler için iyi yönetişim, belediyelerin o
bölgede yaşayanlarla birlikte ortaklaşa karar alma, uygulama ve denetleme
süreçlerini yürütmeleri demektir. Sayıları
3 309'u bulan yerel yönetimlerde iyi yönetişimin sağlanmasının öncelikli
koşulu, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına uyulmasıdır.
Yolsuzluk kavramı
çerçevesinde alınacak önlemlerden ve yöntemlerden bahsettik. Peki, yolsuzluğun
önlenmesi konusunda komisyonun önerileri nedir? Önerilerimiz, yasama, yürütme
ve yargı alt başlıklarından oluşmaktadır. Komisyonun hazırladığı rapor
içeriğinde yer alan çözümleme ve değerlendirmelere koşut, somut ve uygulamaya
yönelik önerilere yer vermiş bulunmaktayım.
Yasama başlığı altında,
öncelikli olarak, Anayasanın "Yasama dokunulmazlığı" başlıklı 83 üncü
maddesi, Avrupa Birliği üye ülkeleri ortak normlarına, uluslararası
sözleşmelerin bu konuda getirdiği kısıtlamalara, Türkiye Büyük Millet Meclisi
yasama dokunulmazlığı konusunda Meclis araştırma komisyonunun tespit ve
bulgularına göre, öncelikle ve özellikle, yolsuzluk ve rüşvet suçlarını
kapsayacak şekilde sınırlandırılmalıdır.
Birçok ülkede örnekleri
bulunan ve yolsuzlukla mücadelede etkin rol oynayan yolsuzlukla mücadele daimî
komisyonunun kurulması için Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde gerekli
değişiklikler yapılmalı ve bu komisyona, soruşturma komisyonlarının yetkileri
ile hâkim, savcı, emniyet ve istihbarat görevlileri de dahil olmak üzere
uzmanlardan oluşan geçici altkomisyonlar oluşturma yetkisi verilmelidir.
Yurttaşların idareyle
ilgili şikâyetlerini incelemeye ve sonuçlandırmaya yetkili kişi olan ombudsman
kurumunun ayırt edici iki özelliği, anayasal bağımsızlık ve parlamento
tarafından seçilmesidir. Anayasal dayanağı olmayan ombudsman kurumunun yeterli
etkinliği sağlayamayacağı evrensel uygulamalardan bilinmektedir. Öncelikle,
kurulması önerilen ombudsman kurumunun Türkiye'de de kurulması için gerekli
anayasa değişiklikleri yapılmalıdır.
Sayıştay ve Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu tarafından yapılan incelemelerin TBMM'nin iki ayrı
komisyonunda değerlendirilmesi ve Parlamentonun idare üzerinde hesap denetimini
iki ayrı komisyonda yürütmesi, parçalı bir görüntü yaratmaktadır. Bu itibarla,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu -Fransa örneğinde olduğu gibi-
tüzelkişiliğini koruyarak Sayıştaya bağlanmalıdır. TBMM İçtüzüğünde de
değişiklik yapılarak kamu hesapları komisyonu kurulmalı, KİT Komisyonu ve Plan
ve Bütçe Komisyonunun bu konudaki görev ve yetkileri kaldırılmalı, 3356 sayılı
Kamu İktisadî Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince
Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda ve diğer kanunlarda gerekli
değişiklikler yapılmalıdır.
Genel ceza yargılama
usulü sisteminden ayrılan ve bu konudaki evrensel uygulamalarla bağdaşmayan
memur yargılama sistemi, memurlar ile diğer kamu görevlilerine ayrıcalıklı bir
yargılama statüsü sağlamaktadır. Bu ayrıcalığa imkân sağlayan Anayasanın 129
uncu maddesinin son fıkrası da yürürlükten kaldırılmalıdır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemindeki yolsuzlukla mücadeleye ilişkin kanun tasarı ve teklifleri
öncelikle görüşülmelidir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü gereğince, yasa tasarı ve tekliflerinin Meclise sunulması
aşamasında genel ve madde gerekçelerinin belirtilmesi zorunluluğu söz konusuysa
da, yasaların toplumsal, siyasal ve ekonomik etkisinin belirtilmesine dair bir
öngörü bulunmamaktadır. Bu nedenle, 58 inci ve 59 uncu hükümetlerin Acil Eylem
Planında da belirtildiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü
değişikliği esnasında, buna ilişkin düzenlemelere de yer verilmesi
düşünülmelidir.
Araştırma komisyonları önündeki
en büyük engel olan, İçtüzüğün 105 inci maddesinin son fıkrasındaki
"ticarî sır" kavramının da kaldırılması gerektiğini düşünmekteyiz.
Siyasetin finansmanı
konusunda saydamlığın sağlanması amacıyla, Anayasanın 69 uncu maddesinin son
fıkrası hükmü uyarınca, partilerin ve adayların seçim harcamalarının beyan ve
denetlenmesiyle ilgili gerekli düzenlemeler, 298 sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda yapılmalıdır.
Her düzeyde seçilmiş
parti yöneticilerinin görevde bulundukları süre içerisinde bulunamayacakları
faaliyetler, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununda düzenlenmelidir.
Yolsuzluk kapsamında
değerlendirilen suçların af ve erteleme yasaları kapsamı dışında tutulması için
de anayasa değişikliği yapılmalıdır.
Parlamentomuzun kıymetli
üyeleri, "yürütme" başlığıyla birlikte sunacağımız çözüm önerilerini
de kısaca şöyle ifade edebilirim:
Bazıları daha önceki
yasama döneminde TBMM'ye sevk edilen, kamu denetçiliği kurumunun kurulması,
Türkiye adalet akademisinin kurulması, uzlaştırma komisyonlarının kuruluş,
görev ve yetkileri ve adlî kolluk kurulması hakkındaki kanun taslakları, kısa
süre içerisinde, Bakanlar Kurulu tarafından, tasarı halinde yeniden gündeme
getirilmelidir.
Kamusal denetimin
tarafsızlığının ve bağımsızlığının sağlanması, kamuda performans denetiminin
yerleştirilmesi ve performans denetimi standartlarını yayımlayacak kurumsal bir
yapının oluşturulması amacıyla yürütülen çabalar sürdürülmelidir.
3628 sayılı Mal
Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu, yolsuzlukla
mücadelede yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, söz konusu kanunun özellikle mal
bildirimi sürelerine ve denetimine ilişkin hükümlerinin uygulanabilir ve
izlenebilir şekilde yeniden düzenlenmiş maddelerini, 4208, 2531 ve 1156 sayılı
kanunların revize edilmiş biçimlerini, Sermaye Piyasası Kanunu gibi özel
kanunların yolsuzluk sayılan fiillere dair ceza hükümlerini, Türk Ceza Kanununun
yolsuzluk kapsamında sayılabilecek düzenlemelerini, yolsuzluk fiillerinden elde
edilecek gelirlerin zapt ve müsaderesi ile yargılama usullerini, muhbir ve
tanık koruma programlarını, konuyla ilgili tüm çağdaş hükümleri bir araya
toplayacak ve böylece, bu konudaki mevzuat dağınıklığını giderecek bir
"yolsuzlukla mücadele kanunu tasarısı" hazırlanmalıdır. Söz konusu
tasarıda, yolsuzluk fiillerini ihbar edenlere ikramiye verilmesi ve faal
nedamet haline etkinlik, işlerlik kazandıracak düzenlemelere yer verilmesi
hususu da düşünülmelidir.
Birçok ülke mevzuatında
suç sayılan kayırmacılık, nüfuz suiistimali, hediye ve ikram kabul etme, özel
sektördeki aktif ve pasif rüşvet suçlarına, hazırlanacak olan yolsuzlukla
mücadele kanununda "yolsuzluk eylemleri" başlığı altında yer
verilmelidir.
Bilgiye erişim konusuyla
ilgili olan Bilgi Edinme Kanununun çıkmış olması memnun edici bir gelişme
olmakla beraber, kanunun Kamu Etik Kurulu tarafından bir an önce uygulamaya
geçirilmesi gerekmektedir.
İdarî usule ilişkin
hükümlerin çeşitli yasalarda dağınık bir şekilde bulunması, bu hükümleri tek
bir yasada toplayan bir idarî usul yasamızın olmayışı, kamu görevlilerinin
kastı ve bilgisizliği de eklenince, işlerin uzamasına ve aynı soruna çelişkili
çözümler üretilmesine sebep olmaktadır. Dolayısıyla, ivedilikle, bir idarî usul
kanunu tasarısı hazırlanmalıdır.
Kamu malî yönetimi ve
malî kontrol kanun taslağı, denetime ilişkin hükümler, ademi merkeziyetçilik,
hesap verme mekanizmaları ve Anayasaya aykırılıkları yönünden, gerek
uluslararası aktörler gerekse devletin önemli kuruluşları tarafından da
eleştirilmektedir. Bu nedenle, anılan kanun taslağı, malî saydamlık, hesap
verme sorumluluğuna ilişkin mekanizmalar, denetim ve merkeziyetçiliğe yönelik
eleştirilerin tümünü kapsayacak şekilde, değişik kamu kuruluşlarından üyelerin
katılımıyla oluşturulacak bir komisyonda yeniden ele alınmalıdır.
Kaynağını Anayasanın 167
nci maddesinden alan ve düzenleyici, denetleyici işlevleri bulunan, idarî ve
malî özerkliğe sahip, bağımsız üst kurum ve kuruluşların karar
bağımsızlıklarına zarar verilmeksizin, faaliyetlerini genel siyasetle uyumlu
bir biçimde sürdürmelerini teminen, harcama ve hesap sisteminin, kararların ve
faaliyetlerin usul ve esaslarının, faaliyet raporlarının, bu raporumuzda
önerilen TBMM kamu hesapları komisyonunca incelenmesi; özetle, çalışma alanına,
yükümlülüklere, hesap verme sorumluluğuna dair standartları içeren bir çerçeve
yasa tasarısının hazırlanması, hükümetin faaliyetleri arasında öncelikle yer
almalıdır.
Avrupa'da 35 ülkenin ve
ayrıca Amerika Birleşik Devletlerinin üye olduğu Yolsuzluğa Karşı Avrupa
Devletler Grubuna üye olunması hususu, kanunla kabul edilen Avrupa Konseyi
Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesinin 15 inci maddesinin dördüncü fıkrasına
göre bir zorunluluktur. Bu nedenle, üyelik işlemleri hızlandırılmış ve
hükümetimiz tarafından GRECO'ya üye olunmuştur.
57 nci ve 58 inci
cumhuriyet hükümetleri tarafından hazırlanan eylem planları ile bu raporda yer
alan düşünce ve önerilerin dikkate alındığı "yolsuzlukla mücadele"
konulu yeni bir master plan hazırlanmalı ve bu planın hazırlanmasından önce,
bir devlet bakanının eşgüdümünde Uluslararası Saydamlık Örgütünün modellediği
"Ulusal Güvenlik Sütunları"nın her birini temsil eden kesimlerin
katılımıyla atölye çalışmaları düzenlenmelidir. Bu noktada sevineceğimiz husus
şudur ki, hükümet bu konuda da bir çalışma başlatmıştır.
Yolsuzlukların
önlenmesine yönelik en etkili araçlardan birisi de, yolsuzluktan elde edilen
gelirleri oluşturan mal ve para hareketlerinin takibi, bunların aklanmasının
önlenmesi ve etkin, hızlı el koyma ve zoralım mekanizmalarının da
işletilmesidir.
Yolsuzluğun en sık
görüldüğü kamu ihaleleri alanı, aynı zamanda parasal büyüklükler yönünden de
önem taşımaktadır.
Bunun dışında, kamu
alımları, mutlaka, alım ve satım programlarına uygun olmalı; mal ve hizmetin
satın alınmasında hedef, en iyi performansın sağlanmasına yönelik olmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun Sayın
Çubukçu.
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla)-
Yolsuzlukla Mücadele Kanununun yasalaşması aşamasına kadar, Başbakanlıkça,
yolsuzlukla mücadelenin rehber ilkelerini ve
mücadele işlemlerini içeren bir yönerge çıkarılmalıdır.
Yolsuzluğun yoğun ve
kronik olduğu alanlarda pilot çalışmaların yapılması ve bu çalışmalar sırasında
risklerin belirlenmesi amacıyla proje grupları oluşturulmalıdır.
Kara paranın aklanmasının
önlenmesiyle ilgili uluslararası Wolfsberg bankacılık kurallarının Türk
bankacılık sisteminde uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Bankalar Birliği
tarafından değerlendirilmelidir.
Katılımcılığa ve
demokratik taleplere cevap veren bir yönetime en fazla ihtiyacın olduğu alansa
yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimler için iyi yönetişim, uygulama ve denetleme
süreçlerini de kamuyla birlikte yürütmeleri demektir.
Kamu kurumlarının
belirlenecek tutarı aşan tüm ihaleleri, sürekli olarak bilgiişlem ortamına
kaydedilmeli, Kamu İhale Kurumu tarafından
online olarak izlenilmelidir.
Medya-ticaret ilişkileri,
Avrupa Birliği ülkelerindeki ağırlıklı uygulamalar ve bu konudaki uluslararası
belgeler dikkate alınarak yeniden düzenlenmeli; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
Kanununun ilgili hükümleri mutlaka uygulanmalıdır.
Ekonomik süreçlerde
mümkün olan ölçüde serbestleştirmeye gidilmelidir. Gümrük vergilerinin,
kotaların, döviz kuru kısıtlamalarının, fiyat kontrollerinin ve ruhsat
zorunluluklarının kaldırılması ya da azaltılması, rüşvet verme olanaklarını
ortadan kaldırmaktadır.
1 Ocak 2002 tarihinden bu
yana Slovakya Polis Akademisinde uygulandığı gibi, ülkemizde de polis koleji ve
polis akademisi ders programları arasına yolsuzlukla mücadele konusu da
alınmalıdır.
Memur ve diğer kamu
görevlilerinin yolsuzlukla mücadele konusunda hizmetiçi eğitimlerine yönelik
olarak, Devlet Personel Başkanlığınca, gerekli plan ve programlar yapılmalıdır.
Yargı alanındaki
önerilere gelince:
Hukuk devleti ve hukukun
üstünlüğü gerçek anlamıyla yerleştirilmeli; sorunların hukuk içinde adil bir
şekilde çözüleceğine dair hukuk bilincinin tüm vatandaşlarda oluşması
sağlanmalıdır.
Adalet hizmetlerinde
etkinlik ve çabukluğun gerçekleştirilmesi için tüm önlemler alınmalıdır.
Adlî kolluk kurulmalı,
yargıç ve savcıların örgütlü suçlar konusunda gerekli eğitimi alması
sağlanmalıdır.
İlk aşamada büyük
illerde, malî uzmanların yer aldığı, insan, yer, araç gereç, teknolojik imkânlar yönünden eksikliği bulunmayan ve
gerekirse birden fazla yargı çevresinde yetkili ekonomik ve malî suç
savcılıkları ve mahkemeleri oluşturulmalıdır.
Yargının yolsuzlukla
mücadelesine etkinlik ve ivme kazandıracak aşağıdaki yasal değişikler de
gerçekleştirilmelidir:
Taraf olduğumuz uluslararası
sözleşmelerde önerilen, müsadere edilen mal varlıklarının başka ülkelerle
paylaşımı için, mevzuatımızda değişiklik yapılmalıdır.
MASAK tarafından
yapılacak inceleme ve araştırmalara gümrük müfettişleri ve gümrük kontrolörleri
de alınmalıdır.
Kamu Görevlerinden
Ayrılanların Yapamayacakları İşlere Dair Kanuna işlerlik kazandırılmalıdır.
Bankacılık sektöründe
işlenen Türk Ceza Kanununun 510 uncu maddesindeki suçlar açısından cezalar
tatminkâr bir seviyede artırılmalıdır.
Bankalar Kanunundaki
suçların soruşturulması için BDDK'nın izin vermeme kararları, resen Danıştay
denetimine tabi tutulmalıdır. BDDK'nın kurul üyeleri ve personelinin işlediği
suçlar açısından getirilen izin sistemi de kaldırılmalıdır.
Türk Ceza Kanununun 240
ıncı maddesi yeniden düzenlenmeli ve devlete verilen ekonomik ve maddî
zararlarla orantılı olarak cezaların artırılması konusunda değişiklik
yapılmalıdır.
Yolsuzluk eylemleri
genelde şirket aracılığıyla yapıldığından, bireysel sorumluluğun tüzelkişi
sorumluluğuyla örtülmesi olasılığı dikkate alınarak, ticaret hukuku da yeniden
gözden geçirilmelidir.
Suçlarda cezalar
caydırıcı hale getirilmeli, zamanaşımı süreleri soruşturulma ve
kovuşturulmalarına yetecek kadar uzun tutulmalı ve zamanaşımını durduran
sebeplerse yeniden belirlenmelidir.
Bütün bu öneriler
ışığında, sevinebileceğimiz en önemli nokta şudur: Hem 58 inci hem de 59 uncu
hükümetler sırasında komisyonumuzun hazırladığı rapora paralel çalışmalar hızla
başlatılmıştır. Özellikle Avrupa Konseyi Yolsuzluklarla Mücadeleye İlişkin Ceza
Hukuku Sözleşmesinin imzalanması, Bilgi Edinme Kanununun yasalaşmış olması,
Avrupa'daki 35 ülkenin ve ayrıca Amerika Birleşik Devletlerinin üye olduğu
Yolsuzluğa Karşı Avrupa Devletler Grubuna üye olunmuş olması, workshop
gruplarının oluşturulmasıyla uluslararası saydamlık örgütünün modellediği
ulusal güvenlik sütunlarının oluşturulmuş olması son derece memnun edici
gelişmelerdir.
Saygıdeğer Başkan ve
Parlamentomuzun kıymetli üyeleri; bu komisyonun çalışması sırasında yoğun ve
yorucu çalışmalar boyunca desteğini bizden esirgemeyen, öncelikle Meclis
Başkanımız Sayın Bülent Arınç'a ve fedakârca gayretlerini esirgemeyen 60'a
yakın uzman arkadaşa ve komisyon çalışmaları boyunca desteğini daima
hissettiğimiz yüce milletimize teşekkürü bir borç bilir, saygılarımı sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çubukçu.
Hükümet adına, Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 45
dakikadır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yolsuzlukların sebepleri, sosyal ve ekonomik boyutları, alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi hakkında Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge
ile (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerinde Hükümet
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
En çok kullanılan ve en
basit tanımıyla yolsuzluk, kamu yetkisinin özel çıkarlar için kötüye
kullanılmalısıdır. Kamu yetkisinin, kamu çıkarları için ve vatandaşa hizmet
amacıyla kullanılması gerekirken, bu yetkinin özel çıkarlar için kötüye
kullanılmasıyla ortaya "yolsuzluk" dediğimiz hadise çıkmaktadır.
Ancak, burada "özel çıkarlar" ifadesini çok dar bir anlamda
yorumlamamak gerekir; kamu yetkisi, bazı kişiler tarafından, partisi, sınıfı,
grubu, dostları, ailesi için de yolsuzluk maksadıyla kullanılabilir; onun için,
daha geniş kapsamlı bir özel çıkar anlamında yorumlamak gerekir.
Diğer taraftan, zaman
zaman, yolsuzluk ile rüşvet olayı karıştırılmaktadır; ancak, yolsuzluk
kavramını, rüşveti de içerecek şekilde daha geniş anlamda yorumlamak ve
değerlendirmek gerekir.
Yolsuzluk, aslında,
sadece günümüzün bir hastalığı değildir, çok eski dönemlerden beri, zaman zaman
gündeme gelen bir konudur, ikibin yıl öncesinde bile yolsuzlukla ilgili yazılan
kitaplara rastlamaktayız. Kutsal kitaplarda da, yolsuzluk, Tanrı katında
cezalandırılacak bir fiil olarak nitelendirilmiş ve değerlendirilmiştir. Dante,
Shakespeare ve İbni Haldun'un eserlerinde de, bu çürüme ve yozlaşma, zaman
zaman edebî üsluplarla zaman zaman da sosyolojik tahlillerle birlikte
işlenmiştir, ele alınmıştır.
Günümüzde ise, yolsuzluk
kavramı, çok daha yaygın bir biçimde, kamuoyunda, vatandaşlar arasında, yazılı
ve görsel medyada, politik ortamlarda, bürokratik mahfillerde çok konuşulan,
çok tartışılan bir özellik kazanmıştır; ama, günümüzde, yolsuzluk, hukuk
metinlerine çok belirgin bir şekilde girmiş olmasıyla bir farklılık ifade
etmektedir. Nitekim, zaman zaman yasalarda zaman zaman da anayasalarda
yolsuzlukla ilgili düzenlemelere rastlarız. Amerika Birleşik Devletleri
Anayasasında, başkanın rüşvet ve vatana ihanetten dolayı yargılanabileceği
hüküm altına alınmıştır; ama, bazı anayasalarda, bu, çok daha sınırlı bir
yargılanma olarak ifade edilmiştir.
Günümüze yaklaştıkça,
yolsuzlukla ilgili tartışmaların çok daha yoğunlaştığını görmekteyiz. Özellikle
1990'lı yıllar, yolsuzluğun tüm dünyada ve ülkemizde çok üst düzeyde, çok yoğun
biçimde tartışıldığı ve ele alındığı
bir dönemi ifade etmektedir. The Financial Times, 31 Aralık 1995 tarihli
yıl sonu başmakalesinde, 1995 yılını yolsuzluğun en çok tartışıldığı yıl olarak
tanımlamıştır; ama, 1995'ten bugüne kadar, ben inanıyorum ki, yolsuzlukla
ilgili tartışmalar da giderek artmıştır.
Evet, özet itibariyle
söylememiz gerekirse, tarihçesi eski olmakla birlikte, dönemler itibariyle ele
alınış biçimi farklılıklar arz etmekle birlikte, özellikle 1990'lı yıllardan
itibaren yolsuzluk çok tartışılmaktadır ve yolsuzluğa karşı kamuoyu duyarlılığı
ve tepkisi de çok yoğun bir şekilde artmıştır.
"Neden 1990'lı
yıllar sonrasında yolsuzluk hakkındaki bu bakış açısında belirgin bir sıçrama
meydana gelmiştir" sorusunu sorduğumuzda ilk belirleyeceğimiz, tespit
edeceğimiz husus şudur: Geçmişe nazaran, yolsuzluğun boyutlarının, maalesef,
çok artmış olması temel nedendir ve temel sorundur.
Artık, Türkiye'de bile,
yolsuzluklar tartışılırken, yolsuzluğa konu olan milyar dolarlardan
bahsediliyor, katrilyonlardan bahsediliyor. Bu derece devasa boyutlara ulaşan
yolsuzluğun yoğun bir şekilde tartışılması elbette normaldir. Bunun ötesinde,
yolsuzluğun, özellikle uluslararası ihalelerde, silah alımlarında uluslararası
boyutlar taşımış olması da, bu devasa boyutları ifade etmek açısından
önemlidir.
Ama, bununla birlikte,
günümüzde daha fazla ele alınan, yoğunlaşan bir konu olmasının altında,
demokratik ülkelerin sayısındaki artışı görebiliriz. Demokratikleşmenin
standartlarında meydana gelen yükselme, bağımsız ve aktif medya, yolsuzluk
üzerine tartışmaların tabu olmaktan çıktığı bir ortamın oluşmuş bulunmasını da
bir gerekçe olarak vurgulayabiliriz.
Bunun dışında,
küreselleşmenin, yolsuzluğun az yaşandığı ülkeler ile yolsuzluğun çok yoğun bir
biçimde yaşandığı, hatta, yolsuzluğun çok yaygın bir hale geldiği ülkelerdeki
bireylerin birbirlerini tanımalarına, ülkelerini tanımalarına vesile olması da
gerekçeler arasındadır.
Diğer taraftan,
Uluslararası Saydamlık Örgütü gibi hükümetdışı kuruluşların, sivil toplum
örgütlerinin, uluslararası kuruluşların çalışmaları halkın duyarlılığını
artırmıştır.
Yolsuzluğun ortaya
çıkardığı maliyetlerin halk tarafından çok daha iyi kavranmış ve anlaşılmış
olması da, yolsuzluk olaylarına karşı kamuoyunun tepkilerinin artmasının temel
nedenleri arasındadır; ama, hiçbir zaman şunu söyleyemeyiz; geçmişe nazaran,
günümüzde, millî gelir içerisindeki kamu payının yükselmiş olması nedeniyle,
yolsuzluğun duyarlılık konusu oluşturduğunu söyleyemeyiz; çünkü, Kanada,
Danimarka, Finlandiya, Hollanda, İsveç gibi ülkelerde kamu sektörünün gayri
safî yurtiçi hâsıla içersindeki payı yüksek olduğu halde, yolsuzluk düzeyi bu
ülkelerde çok düşüktür.
Tüm bu bakış açısı
çerçevesinde "Türkiye'de yolsuzluklar nasıl bir görüntü veriyor, Türkiye
yolsuzlukların neresindedir" diye sorduğumuzda, hiç de iç açıcı şeyler
söyleyemeyeceğimizi biliyoruz. Gerçekten Türkiye çok kötü bir görüntü sergilemektedir.
Uluslararası Saydamlık Örgütü, 1995'ten beri yolsuzluk algılama endeksleri
yayımlamaktadır ve Türkiye, yolsuzluğu bir yaşam biçimi haline getirmiş ülkeler
arasında gösterilmektedir.
10 üzerinden
derecelendirilen endekslerde, en temiz ülkeler 8 ile 10 arasında endeks
göstergelerine sahip bulunuyor. Oysa, Türkiye'nin derecesi, son yıllarda, 3
rakamının biraz üzerinde istikrar bulmuş görünmektedir ve bu endeks göstergesiyle,
Ürdün, Fas, Tunus, Zimbabwe, Güney Kore, Filipinler gibi ülkelerin bile
yolsuzluk batağına bizim kadar saplanmamış olduğu görülmektedir.
İtiraf etmek gerekir ki,
Türkiye, son yıllarda, yolsuzluklardan çektiği kadar hiçbir şeyden çekmemiştir.
Ekonominin temelinde zenginleşme vardır; ama, bu zenginleşme, bireysel ve
yolsuzluğa dayalı bir zenginleşme değildir; ulusal zenginleşme ve verimliliğe
dayalı bir zenginleşmedir.
Yolsuzluklar, millî gelir
artışı sağlayacak kaynakların yağmalanarak israf edilmesine yol açmaktadır ve
gelişmekte olan bir ülkenin kalkınma çabalarını açıkçası tahrif etmektedir,
tahrip etmektedir, vatandaşlarımızın üretim heyecanını kırmaktadır. Halbuki, ne
kadar çok sayıda birey, kalkınma oyununa ne kadar yüksek düzeyde katmadeğer
üreterek katılırsa, uluslararası yarışta o derecede büyük mesafe alma imkânı
vardır.
Yolsuzluklara
bulaşanların ülkeye verdiği zarar, yalnızca yaşayan kuşaklara verilen zarar
değil, aynı zamanda, gelecek kuşakları ve millet olarak geleceğimizi de
tehlikeye sokan bir zarardır.
İşte tüm bu boyutları
içerisinde değerlendirilecek olursa, yolsuzluklar, halkın devlete, siyasete,
bürokrasiye olan güvenini azaltmaktadır, kaynak israfına neden olmaktadır,
halkın yoksullaşmasına, hayatın pahalılaşmasına yol açmaktadır ve bu
nedenlerle, yolsuzluklara karşı köklü ve kalıcı tedbirler almak hükümetimizin
öncelikli gündem maddelerinden biridir. 3 Kasım seçimlerinden itibaren kurulan
58 ve 59 uncu cumhuriyet hükümetleri bunu kararlı bir hükümet politikası haline
dönüştürmüştür.
Bu çerçevede, yolsuzlukla
mücadelede hükümet olarak temel stratejimiz, tek tek olaylarla birlikte,
yolsuzluğa yol açan nedenler üzerinde durmak ve yolsuzluğun ortaya çıkma
riskini en aza indirmektir.
Yolsuzlukla mücadele tüm
toplumsal alanları ve kesimleri kapsamalıdır. Yolsuzlukla mücadeleyi sadece
iktidarın bir görevi olarak algılarsak, eksik söyleriz, yanlış söyleriz; sadece
muhalefetin görevi olarak nitelersek, yine eksik ve yanlış olur. Yolsuzlukla
mücadele, tüm kurumlarıyla birlikte, sivil toplum örgütleriyle ilgili ve tüm
vatandaşlarıyla birlikte topyekûn yürütülecek bir mücadeledir; elbirliği
içerisinde yürütülecek bir mücadeledir; didişmenin, çekişmenin ötesinde,
ülkenin bugününü, geleceğini dikkate almak suretiyle, sorumluluk hisseden
herkesin hassasiyetle üzerinde durması gereken bir mücadeledir. Bu mücadelenin
kapsadığı alanlar, siyasal sistem, kamu yönetimi, adalet sistemi, sivil toplum
ve özel kesimden oluşmaktadır.
Siyasal sistem açısından
hadiseyi değerlendirdiğimizde şunları söyleyebiliriz: Hükümet programında ve
Acil Eylem Planında yolsuzlukla mücadele öncelikli bir konu olarak ele
alınmıştır. Acil Eylem Planında yolsuzlukla mücadele konusu "Kamu Yönetimi
Reformu" ana başlığı altında ayrı bir başlık olarak yer almış ve bu
bölümde 7 adet tedbire yer verilmiştir. Tedbirler, yolsuzlukla ilgili
uluslararası sözleşmelerin onaylanması, siyasetin finansmanının şeffaf hale
getirilmesi, yolsuzluğa karşı toplumsal mutabakatın sağlanması, cezaların
caydırıcılığının artırılması, sır kavramının yeniden tanımlanması gibi
hususları içermektedir ki, bunların tamamında hükümetimiz adımlarını
atmaktadır. Acil Eylem Planında kamu yönetimi reformu, demokratikleşme ve hukuk
reformu, ayrıca, ekonomik dönüşüm reformu başlığı altında yer alan çok sayıda
tedbir de yolsuzlukla mücadeleye katkıda bulunacaktır.
Ayrıca şunu ifade etmek
isterim: Siyaset zemininde yolsuzlukla mücadele konusunda, iktidarıyla
muhalefetiyle bu dönem Meclisimizin bir büyük duyarlılık içerisinde bulunduğunu
düşünüyorum. Her şeyden önce, dokunulmazlıkların sınırlandırılmasıyla ilgili
olarak CHP milletvekillerince bir araştırma önergesi verilmiştir. Bu önergeyi,
İktidar Partisi olan AK Parti milletvekilleri desteklemiştir ve bu konuda
komisyon kurulmuştur, çalışmalarına devam etmektedir. Diğer taraftan, bugünkü
gündemimizi oluşturan yolsuzlukları araştırmayla ilgili araştırma önergesini
ise, iktidar milletvekilleri -birinci imza sahibi olarak AK Parti Grubu
Başkanvekili Sayın Salih Kapusuz ve diğer AK Partili milletvekilleri- önerge
olarak vermişlerdir, Meclise getirmişlerdir. Bu önergeyi de Cumhuriyet Halk
Partili milletvekilleri desteklemiştir ve komisyon kurulmuştur, başarılı bir
çalışma yapılmıştır ve raporunu da bugün burada ele almaktayız.
Dolayısıyla, söylemek
istediğim şey -her iki parti açısından da söylüyorum- bu konudaki hassasiyeti
ifade eden verilen bu önergeler karşılıklı olarak desteklenmiş, Meclis
gündemine getirilmiş ve çalışmalar yapılmıştır. Bu, gerçekten, Meclisimiz
açısından onur verici, gurur verici bir tablodur, bir sahnedir; müştereklerimiz
olduğunu göstermektedir. Bu müştereklerimizde daha sonuç alıcı çabaların
önümüzdeki süreçte de oluşturulmasında gayret sarf etmemiz, hepimizin
vatanseverlik duygusunun bir parçasıdır diye düşünüyorum.
Siyasî boyutta
yolsuzlukla mücadele konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7 Ocak 2003
tarihli 18 inci Birleşiminde kurulmasını kararlaştırdığı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yaptığı gerçekten çok önemli bir çalışmadır. Bugün, bunu müzakere ediyoruz.
Komisyon, aşağıdaki 5
altkomisyonu oluşturarak, çalışmalarını sürdürmüştür. Birinci komisyon,
yolsuzluğun tanımı, alanı, sebepleri, çözüm önerileriyle ilgili altkomisyondur;
ikinci altkomisyon, para, bankacılık, Hazine işlemleri, gümrük, Sermaye
Piyasası Kurumu ve Merkez Bankasıyla ilgili altkomisyon; üçüncüsü, enerji yapım
ihale işlemleri, ulaştırma, millî savunma, ilgili üstkurullar, yerel
yönetimlerle ilgili altkomisyondur; dördüncüsü, sağlık, sosyal güvenlik ve
özelleştirmeyle ilgili altkomisyondur; beşincisi ise, Adalet Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, üniversiteler, dernekler,
Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve diğer konularla
ilgili altkomisyondur. Bu komisyon, kendi alanlarında yetkin ve ihtisas sahibi
toplam 50'nin üzerinde uzmanla birlikte çalışmalar yapmıştır. Komisyon, görevi
süresince 700'e yakın yazışma yapmıştır, onbinlerce sayfa bilgi ve belge temin
ederek incelemiştir; 41 toplantı yapmak suretiyle 51 kişi komisyona davet
edilerek 124 saat dinleme yapmıştır.
Hazırlanan rapor,
belirttiğim gibi beş kısımdan oluşmaktadır. Her kısım kendi içinde bölümlere
ayrılmıştır. Bu ayırım, altkomisyonların çalıştığı alanlar esas alınarak
yapılmıştır. Raporda yer alan bulgular çerçevesinde gerekli yasal, idarî ve
yargısal süreçler de devreye sokulmuştur, sokulmaktadır.
19 Şubat 2003'te göreve
başlayan bu komisyonun, 12 üyesiyle birlikte dört ay yoğun bir çalışma yaptığı,
kamuoyundan ve ilgili milletvekillerimizin takibinden, bilinen bir gerçektir ve
ortaya çıkan rapor 1 114 sayfalıktır ve gerçekten bu alanda -oniki yıldır
Türkiye Büyük Millet Meclisindeyim- yapılan en başarılı çalışmalardan biridir
ve ben, burada, bu vesileyle, Komisyon Başkanı Sayın Azmi Ateş Beyi ve AK
Partili, Cumhuriyet Halk Partili komisyon üyesi bütün arkadaşlarımı tebrik
ediyorum ve teşekkür ediyorum böyle bir dokümana ulaşmamızı sağladıkları için.
(Alkışlar)
Yolsuzluğun önemli
kaynaklarından biri de, mevcut kamu yönetiminin yapısı ve işleyişidir. Onun
için bu noktada hükümetimizin kamu yönetimi reformu, aynı zamanda, kurumsal
olarak yolsuzlukla mücadele konusundaki hükümet programının bir ana şemsiyesini
göstermektedir.
Kamu yönetiminin,
yolsuzluğun ortaya çıkmasına engel olacak biçimde yeniden yapılandırılması
gerekliliktir, bir ihtiyaçtır ve hükümetimiz de bu ihtiyacın üzerinde
durmaktadır. Bu konuda temel ilkeler, yani kamu yönetim reformunda yolsuzlukla
mücadele sadedinde ortaya çıkardığımız, koyduğumuz temel ilkeler, şeffaflık
veya saydamlık, hesap verebilirlik ve işlemlerin basitliğidir. Kamu görevlisi
sayısının fazlalığı, idarî kademelerin fazla oluşu, bürokratik işlemlerin
çokluğu yolsuzluğa zemin hazırlamaktadır. Tüm bunların tasfiyesi ve kurumsal
olarak yolsuzlukla mücadeleyle ilgili zemini oluşturabilmek için, hükümetimizin
bugünlerde kamuoyunda da tartışılan kamu yönetimi reformunu gerçekleştirme
kararlılığı vardır.
58 ve 59 uncu hükümetler
döneminde kamu yönetiminin yukarıda belirtilen ilkelere paralel olarak yeniden
yapılandırılması yönünde de önemli adımlar atılmıştır. Bu adımları hepiniz
takip ediyorsunuz; ama, bu yolsuzluk bağlamında, hatırlatma sadedinde hızlıca
tekrar etmek istiyorum.
Vatandaşların kamusal
bilgi ve belgelere ulaşmasını sağlayacak 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu,
24 Ekim 2003 tarih ve 25269 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmış, yasalaşmıştır.
Diğer taraftan, kamu yönetimi temel kanunu tasarısı hazırlanmış, kamuoyunun
tartışmasına açılmıştır ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmak üzeredir.
Özelleştirmenin
hızlandırılması amacıyla 2003 yılı özelleştirme programı hazırlanmış, ilan
edilmiştir. Özelleştirmenin hızlandırılması yanında ihalelerde şeffaflığa da
ayrıca özel bir önem verilmiştir.
KİT yönetiminin
performans odaklı olarak yeniden düzenlenmesi amacıyla, mevcut 233 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyi bütünüyle değiştiren yeni bir kanun tasarısı taslağı
hazırlanmıştır.
Diğer taraftan, bütçenin
kamu gelir ve giderlerini gerçek anlamda yansıtabilmesi amacıyla hükümetimiz
tarafından 2003 yılında fonlar büyük ölçüde kaldırılmıştır.
İdarî usul kanunu taslağı
yine hükümetimiz tarafından hazırlanmıştır.
Yatırım ortamının
iyileştirilmesi çalışmaları sürdürülmüş, bu çerçevede, şirket kuruluşunu 19
aşamadan 3 aşamaya indiren, 11.6.2003 tarih ve 4884 sayılı Kanun yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir.
Kamu kurumları bünyesinde
oluşturulan ve hizmetten yararlanan vatandaşlardan çeşitli yollarla alınan
ücretler vasıtasıyla kamu kaynaklarını kullanan vakıfların bu kaynakları
kullanmasının önüne geçmeye yönelik olarak bir kanun tasarısı taslağı
hazırlanmıştır.
Diğer taraftan
"sır" kavramının sınırlarının daraltılması amacıyla, Adalet Bakanlığı
bünyesinde bir komisyon oluşturulmuştur.
Kamu malî yönetimi ve iç
kontrol kanunu tasarısı hazırlanmış ve bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmuştur; Meclisimizin gündemindedir.
Kamu görevlilerinin
uyması gereken meslekî ve etik kurallar konusunda bir kanun tasarısı taslağı
hazırlanmıştır; Mecliste olan bu konudaki benzer kanun teklifleriyle birlikte,
birleştirilmek suretiyle, Meclisin yasama sürecine gireceğini tahmin
etmekteyim.
Sayıştayın yapısının
güçlendirilmesi ve performans denetiminden sorumlu olması için, Acil Eylem
Planında EDP 23 numaralı tedbir öngörülmüştür; bu yönde bir kanun tasarısı
taslağı da hazırlanmıştır.
Yolsuzluklarla
hükümetimizin kurumsal olarak mücadele sadedinde önem atfettiği bir diğer
nokta, e-devlet konusudur. Hukukî ve kurumsal düzenlemelerin yanında,
yolsuzluklarla mücadelenin en etkili yolu e-devlet uygulamalarıdır. Bu sayede
bilgiye erişim kolaylaşacak, kayıtdışılık ortadan kalkacak, izleme ve denetleme
imkânları da genişleyecektir. Bu çerçevede, acil eylem planında, e-dönüşüm
Türkiye projesine yer verilmiştir. Projenin koordinasyonu, izlenmesi, değerlendirilmesi
ve yönlendirilmesiyle ilgili olarak Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
görevlendirilmiştir. Ayrıca, 27 Şubat 2003 tarihinde yayımlanan Başbakanlık
genelgesiyle, e-dönüşüm Türkiye projesinin amaçları, kurumsal yapısı ve
uygulama esasları belirlenmiştir. Mart ayında başlayan çalışmalarla, kamu ve
sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla, 2003, 2004 yıllarını kapsayan
"E-Dönüşüm Türkiye Projesi Kısa Dönem Eylem Planı" hazırlanmıştır.
Kısa dönem eylem planında şu eylemlere yer verilmiştir:
1- Kişisel bilginin
korunmasına, bilgi edinme hakkının tesis edilmesine yönelik yasal
düzenlemelerin yapılması,
2- Kamu kurumlarının
birlikte çalışabilirliğinin sağlanması,
3- Kamu hizmetlerinin
ortak bir platformdan sunulması,
4- Kamu kayıt
sistemlerinin geliştirilmesi,
5- Vatandaşlara verilen
numaraların birleştirilmesi,
6- Adres kayıt sisteminin
entegrasyonu,
7- Vergi tahakkuk ve
ödeme işlemlerinin elektronik ortamda yapılmasıdır.
Yolsuzlukla kurumsal
olarak -yapılan düzenlemelerle, programlarla- mücadeleyi öngören hükümetimizin
ilgi alanlarından bir üçüncüsü de adalet reformudur.
İyi işlemeyen bir yargı
düzeni, yolsuzluk yapanların cezalandırılmaması gibi bir sonucu ortaya çıkarır.
Bu da, yaptırımı olmayan bir yolsuzluk alanına imkân tanıdığı için,
yolsuzlukları özendirici sonuçlar ortaya çıkarır. Diğer taraftan, iyi işlemeyen
bir yargı sisteminin, bizatihi kendisi, yolsuzlukların çok önemli bir alanı,
kaynağı haline dönüşür. Bu iki boyutlu olumsuz işleyişi ortadan kaldırabilmek
maksadıyla, adalet reformu da, elbette, yolsuzlukla mücadelede önemli
alanlardan biridir. Yolsuzlukla ilgili her olayın nihaî kararının verileceği
yer, bildiğiniz gibi yargıdır. Bu nedenle, gerek yargının kendi içinde
yolsuzlukla mücadele gerekse yargının hızlı ve adil yargılamayı sağlayacak ve
hak aramayı özendirecek biçimde işlemesi büyük önem arz etmektedir. Bu amaçla,
adalet reformunu gerçekleştirmek için mevzuat alanında gerekli düzenlemelerin
yapılması, fizikî altyapı yetersizliklerinin giderilmesi, insan kaynaklarının
güçlendirilmesi önem arz etmektedir. Bu çerçevede, hükümetimiz tarafından
yapılan önemli düzenlemeler şunlardır :
11 Ocak 2003 tarihinde
yayımlanan 4782 sayılı Kanunla, Uluslararası Ticarî İşlemlerde Yabancı Kamu
Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi Sözleşmesinin hükümleri iç
hukukumuza yansıtılmıştır.
25 Şubat 2003 tarihinde
yayımlanan 4810 sayılı Kanunla, Adlî Tıp Kurumu, daha iyi hizmet sunabilmesi
için yeniden yapılandırılmıştır.
15 Ocak 2003 tarihinde
yayımlanan 4786 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla, para
cezalarını geç ödeyerek cezanın caydırıcılığından kurtulmanın önüne
geçilmektedir.
Diğer taraftan,
Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
4852 sayılı Kanun, 24 Nisan 2003 tarihinde yayımlanmıştır. Yolsuzluklar
Hakkında Ceza Hukuku Sözleşmesi ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemindedir.
Bir başka düzenleme, İcra
ve İflas Kanununda işlemlerin hızlandırılmasına ve alacaklının haklarının
korunmasına yönelik değişiklikler içeren İcra ve İflas Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanundur ki, bu kanun, bildiğiniz gibi, Mecliste sürdürülen
mesai sonucunda çıkarılmıştır.
Adalet hizmetlerindeki
insan kaynaklarının eğitim yoluyla güçlendirilmesi için adalet akademisi
kurulmasına dair 23 Temmuz 2003 tarih ve 4954 sayılı Kanun kabul edilmiştir.
Yargıtayın iş yükünü
azaltacak, gerçek bir içtihat mahkemesi haline gelmesi için ilk derece adliye
mahkemeleri ile Yargıtay arasında istinaf mahkemelerinin kurulmasını sağlayacak
olan Bölge Adliye Mahkemelerinin Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı ise Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündemindedir.
Acil Eylem Planında yer
alan, yolsuzlukla ilgili suçlarda cezaların daha caydırıcı hale getirilmesi
tedbiri çerçevesinde, Adalet Bakanlığınca da bir komisyon oluşturulmuştur. Acil
Eylem Planında ihtisas mahkemelerinin sayısı ve çeşitliliğinin artırılması için
bir tedbir bulunmaktadır. Bu çerçevede çalışmalar sürdürülmekte olup, tüketici
fikrî ve sınaî hakları konusunda ihtisas mahkemeleri kurulmuştur ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminde bulunan Bankalar Kanununda değişiklikle ilgili
kanun tasarısında da, ekonomik suçlarla ilgili ihtisas mahkemesi oluşturulması
yönünde Danıştay 10. Dairesi özel bir ihtisas mahkemesi haline getirilmektedir.
Hükümetimizin,
yolsuzlukla kurumsal olarak mücadele sadedinde yaptığı düzenlemeler ve
çalışmalar diğer boyutları itibariyle şu şekilde belirtilebilir:
Birincisi, saydamlığın
artırılması eylem planı: Bakanlar Kurulunca 12 Ocak 2002 tarihinde, Türkiye'de
saydamlığın artırılması ve kamuda etkin yönetimin geliştirilmesi eylem planı
kabul edilmiştir. Bakanlar Kurulu prensip kararı gereğince 20 Mart 2003 tarihli
Başbakanlık genelgesiyle, 2 devlet bakanı ile Adalet ve Maliye Bakanlarından
oluşan, Türkiye'de saydamlığın artırılması ve kamuda etkin yönetimin
geliştirilmesi komisyonu kurulmuştur. Komisyon 5 Mayıs 2003 tarihinde
toplanarak aşağıdaki kararları almıştır.
1- Bir teknik komitenin
kurulması.
2- Komitenin sekretarya
hizmetlerinin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılması.
3- Bakanlararası
komisyona üç ayda bir rapor sunulması.
4- Konuyla ilgili bir
genelge çıkarılması.
Bu hususları düzenleyen
bir başbakanlık genelgesi taslağı hazırlanmıştır.
İkincisi, Avrupa Birliği
yolsuzlukla mücadele programıdır. Avrupa Birliği-Türkiye malî işbirliği
programı çerçevesinde Avrupa Komisyonu uzmanlarınca, Türkiye'de yolsuzlukla
mücadele programı hazırlanmıştır. Projenin, Başbakanlıkta oluşturulacak bir
yolsuzlukla mücadele birimi tarafından yürütülmesi öngörülmektedir. Proje 4
temel amacı içermektedir.
1- Eylem planını koordine
edecek ve uygulamaları izleyecek daimî bir mekanizmanın kurulması.
2- Kamu idaresinde
yolsuzlukla mücadele alanındaki kapasitenin geliştirilmesi ve yolsuzluk riskini
azaltıcı önlemlerin alınması.
3- Adlî suç sistemimizin
inceleme, soruşturma ve yargı kapasitesinin geliştirilmesi.
4- Sivil toplum ve iş
dünyasının yolsuzlukla mücadele çalışmalarına katılımının sağlanması.
Bunlar dışında, kurumsal
bazda yolsuzlukla mücadeleye ilişkin olarak yapılacak hususlar hakkında kısaca
bilgi vermek istiyorum.
Yolsuzlukla mücadele,
toplumsal mutabakatı gerektiren ve tüm toplumsal aktörlerin katılımını içeren
bir süreçtir; konuşmamın başında, bunu, özellikle vurguladım. Usulsüz bir
işlemin bir tarafını kamu yönetimi oluştururken, çoğu zaman, diğer tarafını
özel kişi ve şirketler oluşturmaktadır. İki yönlü işleyen bu sistemin bütün
yönlerini kapsayan bir mücadele önem taşımaktadır. Yolsuz ve usulsüz uygulamalar
konusunda, toplumsal duyarlılığın ve tepkilerin güçlendirilmesi gerekmektedir.
Bu konuda, kamunun yanında basın yayın organlarına ve sivil toplum
kuruluşlarına önemli görevler düşmektedir. Son dönemde, yolsuzlukla mücadele
konusunda da faaliyette bulunmak üzere kurulmuş sivil toplum kuruluşları
bulunmaktadır. Bu çerçevede, meslek odalarının, gerek kendi mensupları gerekse
kamu hizmetleri açısından denetim rolü güçlendirilmelidir diye düşünmekteyiz.
Siyasetin finansmanının
saydam hale getirilmesi; bu çerçevede, özel çıkarların, siyasî partiler
kanalıyla kamusal tercihleri çarpıtmaması diğer bir önemli husustur. Acil Eylem
Planında, bu amaca yönelik özel bir tedbir bulunmaktadır; ancak, bu konuda
gelişme kaydedilebilmesi için, siyasî partiler arasında mutabakat sağlanması
gerekmektedir, ki, Meclisimizde, bu mutabakat zemininin bulunduğunu
düşünmekteyim. Siyasî Partiler Kanununun ve seçim sisteminin, katılımcılığı ve
şeffaflığı artıracak şekilde yeniden düzenlenmesi, siyasal sistemin yolsuzlukla
mücadelesini kolaylaştıracaktır.
Diğer taraftan, özel
ihtisas mahkemelerine ihtiyaç var demiştim. Bu arada, özellikle, ihtisas
mahkemelerinin ekonomik suçlar konusunda da oluşturulması önem arz etmektedir;
çünkü, ekonomik suçların niteliği, boyutları çok farklı olduğundan,
mekanizmaları farklı olduğundan, bizim yargı sistemimiz içerisinde konunun
kavranmasında, yolsuzluğa bulaşanların ekonomik mekanizmalardan yararlanarak,
kamu kaynaklarını yolsuzluk alanı haline getirenlerin yargılanmasında
handikaplar oluşmaktadır, güçlükler oluşmaktadır ve yargıdan sıyrılmayı
başarmalarına yol açmaktadır. Bunu önlemek için -belirttiğim gibi- Bankalar
Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısı, hükümetimiz
tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiştir ve bu kanun
tasarısının 10 uncu maddesinde, Danıştay 10. Dairesinin görev alanı şu şekilde
belirlenmiştir: Bu daire, Türk Parasının Kıymetini Koruma Mevzuatından, Sermaye
Piyasası Kanunundan, Rekabetin Korunması Hakkında Kanundan, Bankalar
Kanunundan, Elektrik ve Doğalgaz Piyasası Kanunundan, Özelleştirme
Uygulamalarının Düzenlenmesine Dair Kanundan, yap-işlet-devretle ilgili
kanundan, Kamu İhale Kanunundan ve benzeri diğer kanunlardan doğan dava ve
işleri çözümlemek üzere görevlendirilmiş olacaktır. Bunun, çok kısa zamanda,
bir iki hafta içerisinde, Meclisimizde yasalaşacağını düşünüyorum. Böylece,
ekonomik suçlar konusundaki bir ihtisas mahkemesi boşluğu, bu yasayla
doldurulmuş olacaktır.
Diğer taraftan, bilirkişi
müessesesinin etkin hale getirilmesi, hizmet ve sorumluluk kriterlerinin
geliştirilmesi de yolsuzlukla mücadelede çok önemli bir alandır. Maalesef,
bilirkişilik müessesesinin düzenlenmesindeki hukukî eksiklikler, yaptırımların
zayıf bulunması sebebiyle yargı yanıltılmakta ve bunun neticesinde yolsuzluk
yapanların hak ettikleri cezaları alması imkânsız hale gelmektedir. Bununla
ilgili olarak da, yine demin bahsettiğim Bankalar Kanununda değişiklik öngören
tasarıyla kanunun 1 inci ve 2 nci maddelerinde düzenleme yapılmıştır. Bilirkişi
yolsuzluğu ve kirlenmesinin önüne geçilmesi, bilirkişi faaliyetlerinin maddî
olgu ve fiilî gerçeklere uygun, tarafsız ve objektif olarak yürütülmesi bu
maddelerle amaçlanmıştır ve maddeyle, bilirkişi raporunun maddî olgu ve fiilî
gerçeklerle bağdaşmadığı yönünde kuvvetli emare ve şüphelerin bulunduğu
kanaatine ulaşıldığı takdirde, bu kişiler hakkında diğer kanunlardaki hukukî ve
cezaî sorumluluklar saklı kalmak şartıyla mal bildiriminde bulunulması, Rüşvet
ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu hükümleri uyarınca işlem yapılacağı hükme
bağlanmaktadır.
Diğer taraftan,
zamanaşımı da cezalardan kaçınma aracı haline dönüşmüştür. Bununla ilgili de,
yine, demin belirttiğim Bankalar Kanununda değişiklik yapılması hakkında Meclis
gündeminde bulunan tasarıda düzenlemeler yapılmıştır. Bu kanun tasarısının 15
inci, 16 ncı ve diğer maddelerinde hükümler vardır. Bankaların içinin
boşaltılması, yani, hortumlanması birinci planda karapara suçu kapsamına
alınmaktadır ve buna bağlı bazı zamanaşımı süreleri de uzatılmaktadır.
Diğer taraftan,
yolsuzlukla mücadeleyle ilgili olarak, banka sahiplerinin ve sorumlularının
şahsî sorumluluğu ilkesinin getirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır ki, bu ihtiyaç
da yine Bankalar Kanununda değişikliği öngören kanun tasarısında yapılan
düzenlemelerle giderilmiş bulunmaktadır.
Ancak, burada şunu özet
olarak ifade edebilirim: Hükümetimiz, yolsuzluklarla mücadele konusunda
kararlıdır. Bireysel planda geçmişte yapılan veya ileride yapılacak olan
yolsuzluk hadiselerinin üzerine kararlılıkla gitme niyetindeyiz, kararlılığı
içerisindeyiz. Bu kararlılığın, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerimizde de
bulunduğunu görüyorum, parti farkı ayırt etmeksizin söylüyorum. Aynı zamanda,
hükümetimiz, bunun, iyi niyete dayalı bir mücadeleyle sürdürülmesinin eksik
olacağını düşünmektedir. Bu konudaki tüm doktriner çalışmalar da bu kanaati
pekiştirmektedir. Dolayısıyla, kurumsal olarak yolsuzlukla ilgili zeminin
ortadan kaldırılması lazım, Türkiye'nin görüntüsünün değişmesi lazım. Avrupa Birliğine
tam üyelik için hazırlık yapan Türkiye'nin, bu konuda da, gerçekten, dünyanın
sayılı ülkeleri arasında yer alması lazım, en azından Avrupa Birliği
ülkelerinin tutturduğu standardı tutturabilmesi lazım. Yabancı sermayenin, bu bakımdan,
Türkiye'de cazip bir alan haline dönüşmesi lazım. Bunu sağlamak için,
hükümetimiz, belirttiğim gibi, kurumsal düzenlemeleri öngören sistematik ve
programlı bir çalışma içerisindedir. Eğer, bu sistematik ve programlı
çalışmanın, hükümetimiz tarafından yürütülen çalışmanın bazı noktalarında
ilaveler yapılması gerektiği kanaatinde bulunan sayın milletvekillerimiz varsa
veya değiştirilmesi gerektiği kanaatinde bulunan milletvekillerimiz varsa,
onların görüşlerine de başvurmaya her zaman hazır olduğumuzu, buradan, açıkça
ifade ediyorum.
Artık, siyaset anlayışı 3
Kasımla birlikte değişmiştir. 3 Kasım öncesinin siyaset anlayışı, her parti,
ben doğrusunu yaparım, ben bilirim, benim dışımdaki partilerin yapmış oldukları
şeylerin hepsi yanlıştır, onlar bir şey bilmez anlayışına dayanıyordu,
söylemler de bu çerçeve içerisinde gelişiyordu. 3 Kasımla bu değişmiştir.
Artık, her parti şunu demek zorundadır: Ben iyi niyetle iyisini yapmaya
çalışırım; ama, yaptıklarımda noksanlar bulunabilir. Benim dışımdaki partilerin
de, fikirlerini beğenmeyebilirim, ama, görüşlerinde, düşüncelerinde iyi şeyler
bulunabilir, onlardan da yararlanmam gerekir diyebilmelidir. Bunu, iktidar olan
partiler de söyleyebilmelidir, muhalefette olan partiler de bunu ifade
etmelidir.
Bu anlayış içerisinde
gerçek bir diyalog zemini ortaya çıktığı zaman, her şeyin en mükemmelini
yakalarız. Yüzde 1'lik bir dezavantaja ülkeyi sürükleme lüksüne, hiçbir siyaset
kurumu sahip değildir. Kısa dönemde fark edilmez; ama, bir ülke diğer ülkelere
göre yüzde 1'lik bir dezavantaja düştüğünde dahi, on sene, yirmi sene sonra
bile bakıldığında -kısa dönemde algılanmadığı halde- dünyadaki yarıştan kopmuş
olduğu görülecektir. Yüzde 1'lik avantajı yakalayan ülke de, uzun vadede büyük
bir güç olarak ortaya çıkacaktır. "Aman, ben şunu söyleyeyim, karşı
partiyi mat edeyim; ben şunu ifade edeyim, sözünü ağzına tıkayayım"
mantığıyla siyaset olmaz, onunla bireysel tatmin olur. Bu bireysel tatminlerin
de, ne Türkiye'ye bir faydası vardır ne de kimseye bir faydası vardır.
(Alkışlar)
Tamam, yanlışlar,
eksikler olabilir; biri "yoktur" diye iddia ediyorsa, yanlışlık onun
bizatihi kendisindedir. Bir parti diyorsa ki "bende hiçbir yanlışlık
olmaz" o zaman da yanlışlığın bizatihi kendisidir o parti. Onun için,
eksikler, yanlışlar, bütün kurumlarda, bireylerde bulunabilir. Süreç, dinamik
bir süreçtir; önemli olan, daha iyiyi, daha doğruyu, daha mükemmeli yakalama
kararlılığı ve iradesi içerisinde yürümektir. Yolsuzluklar konusunda da aynı
şeyi söyleyebilirim.
Bu çerçevede, bazı
konular etrafında da görüşlerimi belirtmek istiyorum. Bunu, bir polemik olsun
diye değil; ama, daha önce konuşan bazı sayın milletvekillerimizin
söylediklerini diğer milletvekillerimiz dinledi, televizyonları başında bizi
izleyen vatandaşlarımız dinledi; tek taraflı olarak söylenip kaldığı takdirde,
bazı şüpheler oluşabilir. Benim verdiğim cevaplarda "aman, benimki tam
doğrudur, sayın milletvekilininki yanlıştır" anlamına söylemiyorum; ama,
her ikisini de dinleyenler kendilerine göre değerlendirmelerini yapsınlar diye
düşünürüm.
Birincisi, sayın
milletvekilimizin Gökkafes'le ilgili konuşması; yani, Gökkafes'in yapılmasıyla
ilgili o boyuta katılıyorum; gerçekten, o hadise, bir inşaat faciasıdır.
Muhalefet dönemimizde, o olayla ilgili, biz de mücadele ettik; ama, sonra
yapıldı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Şener.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - ... Fakat, sayın milletvekilimizin
takıldığı nokta o değil. Gökkafes'te bazı bölümleri satın alan kamu
kurumlarıyla ilgili bir eleştiri yöneltti ve sanki, bunu ben yapmışım gibi de
isim zikretmeksizin beni iğneleyici söz etti.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - Hayır; öyle bir şey yok.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Sayın milletvekilim, bu Gökkafes'in
bazı kamu kurumlarınca kiralanması olayı
bizden öncedir, geçmiş dönemdedir; buna onay veren Sayın Bakan da Sayın
Kemal Derviş'tir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla, burada, şunu
da söylemek isterim: Bu yanlış mıdır, değil midir -bu konuyla ilgili olarak
kafalarda bazı yanlışlar var da- bir kere, bu Gökkafes, BDDK'dadır; yani, Fona
devredilen bankaların gayrîmenkulleri sadedinde BDDK bünyesine geçmiş bir
gayrîmenkuldür. Diğer kamu kuruluşlarının burayı satın almaları demek, bir kamu
kuruluşundan bir başka kamu kuruluşunun satın alması anlamına gelir.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - Sayın Gül'ün taahhüdü vardı, "hesap soracağız" demişti.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
İşin aslını öğrenmek için söyledi.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bu boyutu itibariyle de eleştirilir de,
bu telaffuz edilirken, sanki, bir özel şahsa çok büyük bir kaynak aktarılmış
anlamında düşünen varsa, bunu da bu vesileyle değiştirmek isterim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- İsraftır; mütevazı bir yerde de oturabilirler.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Olabilir. O boyutu itibariyle
eleştirilebilir; ona bir şey demiyorum.
Şunu söylemek
isterim: 1 114 sayfalık yolsuzluklarla
mücadeleyle ilgili bir rapor hazırlanmış ve bu raporda, Gökkafes'le ilgili bir
tek cümle yok. Bu raporun altında sayın milletvekilimin imzası var. Bu konu,
burada yaptığı 20 dakikalık konuşma içerisinde 5 dakika ayıracak kadar
önemliyse, bu 1 114 sayfalık rapora da bir cümle ilave edip, ondan sonra imzalanması
lazımdı diye düşünüyorum.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - O parantez, bilinmeyen yolsuzluklar içindeki bölüm.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bilinmeyenler için... O ayrı; ama,
bilinmeyen değil, bilindiğini ifade ediyorsunuz. O başlığın altına girmez bu.
Bilinmeyen yolsuzluklar
demek, henüz tespit edemediklerimiz demektir.
Raporu yazarken bunu tespit edememiştik deniliyorsa, o başka.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - Efendim, bizim önümüze gelmemiş, bizim incelememiz içinde
bulunmamış yolsuzluklar; benim kastettiğim odur.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Evet.
Şunu söyleyeyim: Mücadele
etmemiz lazım; ama, bu yolsuzlukla ilgili konuşurken de, neye ağırlık
vereceğimizi, neyi zayıf neyi güçlü tutacağımızı iyi ayarlamazsak, yolsuzlukla
mücadele anlayışını biraz yıpratırız. Bunu yıpratmamak için, onu çok iyi
ayarlamak gerekir diye düşünüyorum.
AHMET GÜRYÜZ KETENCİ
(İstanbul) - Ama, bu kafes, Türkiye'nin yüzkarasıdır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Diğer taraftan, değişik vesilelerle,
Sayın Başbakanımızla ilgili ifadeler kullanıldı; yani, bunları, şöyle objektif
bir biçimde önümüze koyup, düşünmek lazım. Düşündüğümüz zaman, karşımızda neyi
görürüz; bir kere, Sayın Başbakanımız, belediye başkanlığından geliyor,
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmıştır. Belediye başkanlığı yaptığı
dönem, partisinin iktidar olduğu dönem değildir, muhalefette olduğu dönemdir.
Üstelik, siyasî rekabetin acımasızca ve kural tanımaksızın işlediği, çarkların
çok olumsuz döndüğü bir dönemdir ve her gün, hem belediye başkanlığı döneminde
hem belediye başkanlığını bıraktıktan sonra, sürekli olarak, müfettişlerle,
denetimlerle, incelemelerle, bütün birimlerin didik didik edildiği; bir
incelemenin, aynı konu, aynı birim hakkında yeterli görülmeyerek, defalarca,
tekrar tekrar incelendiği bir süreci yaşamıştır ve o süreç yaşanırken
dokunulmazlığı da yoktu; yani, bunu görmemiz lazım. Neticede, bunlar,
mahkemelere de -hatta, idarî, tek taraflı inisiyatiflerle- yargıya da intikal
ettirildiği halde, şu anda tek bir davanın dışında, hiçbir davası da yoktur.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu, bu çerçeve içerisinde değerlendirmek
lazım.
Mal bildirimiyle ilgili
konu diye ifade ettiler. Zaten, bu konuda açılan dava beraatla neticelenmiş;
kesinleşmiş yargı kararı varken, bunu tartışmanın bir gerekliliği olduğu gibi
bir düşünceye sahip olmadığımı belirtmek istiyorum.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sayın Bakan, Özelleştirme İdaresi neden sizden alınıp Sayın
Unakıtan'a verildi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Diğer taraftan, kamu yönetim reformunda
teftiş kurulları niye kaldırılıyor; acaba, sizin dönemdeki yolsuzlukların
ortaya çıkarılmasını engellemek gibi bir niyet mi var, diye, bir... Yani, bunu
söylemek için çok farklı boyutlarda bir düşünce geliştirmek lazım. Bir kere,
getirilen düzenlemede, iç denetim var, dış denetim var. İç denetim dediğiniz,
daha çok, hiyerarşik denetime dayalı bir denetim; dış denetim dediğiniz şey,
Sayıştayın yapacağı denetimdir. Herkesin de bildiği bir gerçek var ki, teftiş
kurulları, ilgili bakana bağlı olarak, onun verdiği görevler çerçevesinde
incelemeler yapıyor, teftişlerde, denetimlerde bulunuyor; hatta, KİT'lerde
genel müdüre bağlı olarak yapıyor; bakanlık makamı ve genel müdürlük makamının
işlemleri de bu teftiş birimlerinin inceleme alanı dışında seyrediyor.
Burada, teftişin, daha
doğrusu denetimin, gerçekten, yolsuzluğu, her türlü, her düzeydeki suiistimali ortaya
çıkarabilmesi için, bir kere, idarenin içinden bağımsız bir niteliğe
kavuşturulması lazım. Bu nasıl yapılır, asıl bunu tartışmamız lazım. Bana
kalırsa, dış denetimin Sayıştay vasıtasıyla yapılacak olması, buna bağlı
olarak, Sayıştayın etkinliğinin, Meclisi bilgilendirmesinin daha güçleneceğini
düşünecek olursanız, idarenin dışında, ayrı bir erk olan, güç olan yasama
denetiminin daha fonksiyonel, daha etkili hale getirileceği bir sisteme doğru
gidiş vardır ki, asıl, yolsuzluklarla mücadele böyle olur; yolsuzlukların açığa
çıkarılması, ortaya çıkarılması bu şekilde olur. Ayrı bir güç, Meclis, yasama
organı; denetim fonksiyonu; altyapı, verilerin, materyallerin de ulaştırılması
suretiyle, Danıştayın daha fonksiyonel hale getirilmesi suretiyle,
işletilmesiyle, asıl, yolsuzlukla mücadele edilecek bir zemini oluşturacak bir
düzenlemedir ve deminden beri anlattığım yolsuzlukla kurumsal mücadele
paketimize de uygundur diye düşünüyorum.
Diğer taraftan
"nereden buldun yasasını kaldırdılar" denildi; tartışılabilir; bir
şey demeyeceğim; ama, ben de bildiğimi söylüyorum; dediğim gibi, polemik yapma
niyetim yok. "Nereden buldun yasası kalktığına göre, şimdi, bu yolsuzluk
yapanlara olağanüstü mal ve servet edinenlere hesabı nasıl soracağız"
deniliyor. Şimdi, birincisi, bir kere "nereden buldun" veya
kamuoyunda "malî milat yasası" denilen yasa kaldırıldı diye birtakım
kanunî takibatların ortadan kalkacağını düşünmek yanlış. Neden yanlış; 3628
sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması ve Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanununa
göre hesap sorarsınız. İkincisi, karaparanın aklanmasının önlenmesiyle ilgili
yasa çerçevesinde, yani, 4208 sayılı Kanun çerçevesinde de gerekli işlemler
yapılabilir; yargıya gönderilebilir ve gerekli cezalar verilebilir. Üçüncüsü,
bir kere, bu nereden buldun yasası hiç yürürlüğe girmedi; yani, AK Parti
kaldırdı diye bir şey yok; hiç yürürlüğe girmedi.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Uygulayacak bakan bulamadık da onun için Sayın Bakan. Hiçbir bakan buna onay
vermedi.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Niye yürürlüğe girmedi; 22.7.1998 tarih
ve 4369 sayılı Kanunla bu getirildi; yani, 1998 yılında getirildi ve 1 Ocak
1999'dan itibaren...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- 1994'te geldi Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Daha önceki serüveni anlatıyorsunuz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Hayır... Hayır... Aynı yasadan bahsediyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Kayıtdışı serveti kayıt altına alacak
olan malî milat uygulamasıyla 1 Ocak 1999'dan itibaren, bu kişilerle ilgili
sıkı bir takibata geçilmesi öngörülüyordu; bu tarih gelmeden önce üç yıl
ertelendi; yani, hiç devreye giremeden ertelendi. Bu ertelemeye göre 1 Ocak
2003'te yürürlüğe girecekti ve ondan sonra da, biz erteledik veya kaldırdık.
Şimdi, neyi anlatıyorum
burada; şunu anlatıyorum: Yani, bu yasa
zaten yürürlüğe girmedi; yani, kararlılıkla, değişik tarihlerde bununla ilgili
konular Meclise geldiği halde neden yürürlüğe girmiyor? Geliyor, Meclis
tartışıyor, kanunu çıkarıyor, sonra arkasından erteliyor. Bunun, elbette,
yaşanan ekonomik krizlerle, Türkiye'den para kaçışlarıyla filan bağlantısı
olduğu için, konjonktür ve zemin müsait olmadığı zaman, çok daha büyük
maliyetlere katlanacağını, bir ülke, hissettiği zaman, sorumluluk taşıyan
kişiler de bu maliyetlerden kurtulmak için ertelemeyi öngörüyor veya kaldırmayı
düşünüyor; ama, böyle bir sorumluluk dışında teorik olarak konuştuğumuz,
tartıştığımız zaman çok daha güçlü bir şekilde savunabiliriz; fakat, Türkiye
gerçekleriyle ne kadar bağdaşır; bu, ayrı bir tartışma zeminidir diye
düşünüyorum.
Ben, tekrar, sözlerime
son verirken, böylesine uzun bir mesaiyi birlikte paylaştığımız değerli
milletvekillerimize, böylesine değerli bir çalışmayı tamamlayan çok saygıdeğer
komisyon üyesi arkadaşlarıma ve burada, kürsüde görüşlerini ifade eden sayın
milletvekillerimize teşekkürlerimi sunuyorum ve yolsuzluğun en az düzeyde
bulunduğu bir Türkiye'yi birlikte yaşama dileğiyle hepinize saygılarımı
sunuyorum. Sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ediyorum
Sayın Şener.
Son söz milletvekilinin
kuralı gereğince, söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Işık, konuşma
süreniz çok kısa bir süre.
Buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yolsuzlukların
sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması komisyonu kurulmuş ve işbu komisyonun
hazırlamış olduğu rapor ise, Yüce Meclisin, bugün itibariyle, gündemine gelmiş
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünyada iktisadî kalkınmalar başta olmak üzere, demokratik ve
teknolojik büyük değişimler yaşanırken, üzülerek ifade ediyorum ki, Türkiye,
büyük oranda zaman ve imkân kaybetmiştir. Artık, Türkiye'nin bugünü ve
yarınıyla ilgili ne kaybedecek zamanı ne de kaybedecek imkânı kalmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yönetimin şeffaf olduğu, yönetilenlerin yönetenlere duyduğu
güven ve tolerans, insanların iktisadî kalkınmasına ve devletin adil ve
adaletli otoritesine katkı sağlar. Siyasal iktidarlar kaynağını demokrasiden
aldığı, iktidarda bulunanlar ise hukuka dayandığı demokratik hukuk devletinde
birey ve toplum ideal anlamda güvence altında demektir. Hukukun üstünlüğüne
bağlılık, devletin meşruluğunu da güçlü ve etkin kılar. Hukuk devletinde
devletin tarafsızlığı teminat altındadır. Yönetenler, yönetilenlere karşı
keyfîlik içerisinde olamazlar. Herkes hukuk önünde eşittir. Hiç kimse
ayrıcalıklı olmadığı gibi, haksızlığa da uğratılamaz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde bir süredir etkin ve tedirgin bir şekilde gündemdeki
yerini işgal eden yolsuzluk ve usulsüzlük, ivedilikli ve hayatî gündemler
arasında yer almaktadır. Yolsuzluk, beraberinde geniş halk kitlelerinin
yoksulluğuna yol açması, fert başına düşen maliyet külfeti, ülke kalkınmasına
olumsuz etkisi, Cezaların İnfazı Hakkında Yasanın ve hukuk davalarını etkin
kılacak düzenlemenin kifayetsizliği, sorunu devasa hale getirmiştir.
Halkımızın güven
duymaktaki yaşadığı tereddüt, siyasetin ve siyasetçinin sorgulanması, yargı
üzerindeki eleştirilerin artması, bürokrasinin hantallığına yönelik eleştirinin
kanaat haline dönüşmeye başlaması, sonuç almaya yönelik çabaların önündeki en
büyük açmazlardandır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yolsuzluklara karışmış kişi ya da kişilerin, hâlâ ülkede
ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda itibar görüyorlarmış gibi kendilerini
takdim ediyor olmaları, sektörel hale dönüşmüş yolsuzluğun bir başka çarpıcı
yönünü ortaya koymaktadır.
Yolsuzluğun gelmiş olduğu
ekonomik güç, dürüst ve ahlaklı olmayan birkısım siyasetçiler ve bürokratlar
nezdinde hayat bulmuş, bu durum ise, insanımızın siyasete olan inancında
tahrifat yaratmıştır.
Ülke kalkınmasında geri
kalmışlık, ülke insanında fakirleşme olarak faturası ortaya çıkan yolsuzlukla,
bu suçu işleyenler, ortaya koydukları işbu eylemle, sadece günümüz toplumuna
değil, gelecek nesillere karşı da tarihî sorumluluk içerisinde
bulunmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemi itibariyle, asrın vebası
olan yolsuzlukla mücadele konusunda, iktidarıyla muhalefetiyle tüm
milletvekilleri, tam bir konsensüs içerisinde bulunmaktadır.
Yolsuzlukların gündemde
olmadığı, ülkenin ve milletin imkân ve kaynaklarının peşkeş çekilmediği, daha
güzel bir Türkiye temennisiyle, komisyona çalışmalarından dolayı teşekkür ederken,
Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Yolsuzlukların
sebeplerinin, sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.
Gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz.
VI. -
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. - İnsan
Haklarını İnceleme, Kamu İktisadî Teşebbüsleri, Plan ve Bütçe Komisyonlarında
açık bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN - İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1
üyelik için, Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen
2 üyelik için, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ile Kayseri Milletvekili
Muharrem Eskiyapan aday gösterilmişlerdir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
düşen 1 üyelik için, Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Plan ve Bütçe
Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 2 üyelik
için, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ile İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu aday gösterilmişlerdir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 5 Kasım 2003 Çarşamba
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
İyi akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati : 22.35