BIM 2 1 2004-01-30T12:00:00Z 2004-01-30T12:00:00Z 44 30226 172293 TBMM 1435 344 211587 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 28       YASAMA YILI : 2

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

9 uncu Birleşim

21  Ekim  2003 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Kocaeli Milletvekili Salih Gün'ün, ikinci ve üçüncü futbol ligindeki spor kulüplerinin içinde bulundukları ekonomik sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

2. - Uşak Milletvekili Ahmet Çağlayan'ın, Uşak İlinin genel problemlerine ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak'ın, Kelkit Vadisi Projesinin son durumuna ve önemine ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Konya Milletvekili Atilla Kart ve 69 milletvekilinin, Seydişehir Eti Alüminyum Tesislerinin modernizasyonu ve özelleştirilmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129)

2. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit ve 30 milletvekilinin, Hazar Gölündeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/130)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, izinli sayılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/375)

2. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İtalyan düşünce kuruluşu Ambrosetti tarafından düzenlenen foruma katılmak üzere İtalya'ya yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/376)

V .- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun 21.10.2003 Salı günkü birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesine, gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine, (10/10), (10/11), (10/36), (10/39) ve (10/127) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin öngörüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına; çalışma süresinin 17 nci sıraya kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasına; 266 sıra sayılı (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşmelerinin 30.10.2003 Perşembe günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - Dışişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VII.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. - İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 20 milletvekilinin, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun İmar Bankası yönetimine el konulması sürecindeki sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/127)

2. - Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 24 milletvekilinin, Pamukbankın Tasarruf  Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmesiyle ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10)

3. - Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 22 milletvekilinin, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/11)

4. - İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur ve 27 milletvekilinin, Tarişbankın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrinin ve satışının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/36)

5. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 21 milletvekilinin, bankacılık ve finans sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak, sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/39)

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3. - Nüfus Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/645) (S.Sayısı: 250)

4. - Akdeniz'de Tehlikeli Atıkların Sınırötesi Hareketleri ve Bertarafından Kaynaklanan Kirliliğin Önlenmesi Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/406) (S. Sayısı: 94'e 1 inci Ek)

IX.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in, İstanbul-Beykoz-Çavuşbaşı Beldesindeki arazisine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/940)

2. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, hakkındaki bazı iddialar nedeniyle Ardahan Valisinin görevden alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1106)

3. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,

Ardahan Valiliğinin bazı işlemlerinin araştırılıp araştırılmayacağına,

Uğurludağ kayak tesisleri hizmet binası inşaatına,

İlişkin soruları ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1134,1194)

4. - Çanakkale Milletvekili İsmail Özay'ın, Lapseki yolundaki trafik güvenliğine ve iyileştirme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/1150)

5. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, seralarda kullanılan elektriğin tarifesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1193)

6. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Özbekistan'ın 12 nci İstiklâl Yıldönümünde Ülkemizin temsil edilip edilmediğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı (7/1196)

7. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Vakıfbanktaki bir hesabına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/1227)

8. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, muhtarlık binalarına uygulanan elektrik fiyat tarifesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1231)

9. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, muhtar onaylı nüfus kâğıdı örneklerinin geçerliliğine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1232)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Zonguldak Milletvekili Nadir Saraç, Zonguldak İlinin sosyal ve ekonomik sorunları ile alınması gereken tedbirlere,

Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan, bali ve tiner kullanımı ve satışının kontrol edilmesine,

Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç, devlet güvencesine güvenerek mevduatlarını İmar Bankasında değerlendiren bankazedelerin mağduriyetlerinin önlenmesine

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Devlet eski Bakanları Burhan Kara, Ramazan Mirzaoğlu, Mustafa Yılmaz, Mehmet Kocabatmaz, Tarım ve Köyişleri eski Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp ve Sağlık eski Bakanı Osman Durmuş haklarında Meclis soruşturması açılması amacıyla hazırlanan dosyalara dair Başbakanlık tezkeresiyle ilgili olarak Anayasanın 100 üncü maddesine göre Meclis soruşturması açılmasının TBMM üye tamsayısının onda 1'inin vereceği önergeyle istenebileceğine, böyle bir önerge olmadan Başkanlığın söz konusu dosyalarla ilgili bir işlemi resen yürütmesinin mümkün bulunmadığına, daha önce yapılan uygulamalar doğrultusunda konunun Genel Kurula sunulmasına ve anılan dosyaların milletvekillerinin tetkik ve takdirlerine açılmasının uygun mütalâa edildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi,

Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay ve 39 milletvekilinin, geleneksel Türk elsanatları üretici ve sanatkârlarının sorunlarının araştırılarak, elsanatlarının geliştirilmesi, korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/128);

Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un, AB Uyum Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergesinin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

AB Uyum Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Grubunca aday gösterilen Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt seçildi.

Gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında bulunan, 15 Ekim 2003 tarihli 7 nci Birleşimde görüşmeleri tamamlanıp tümü üzerinde yapılan açıkoylamasında Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığından bu birleşimde tekrar oya sunulan, Kuzey Atlantik Antlaşmasına Bulgaristan Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/615) (S.Sayısı: 228) elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında (1/521) (S. Sayısı: 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden, ertelendi.

3 üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Göç Örgütü Arasında Örgütün Türkiye'deki Hukuksal Durumu, Ayrıcalıkları ve Dokunulmazlıkları Hakkında Anlaşmanın (1/376) (S.Sayısı: 187),

4 üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın (1/405) (S. Sayısı: 189),

5 inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün (1/529) (S. Sayısı: 197),

6 ncı sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültürel ve Bilimsel Alanlarda İşbirliği Anlaşmasının (1/365) (S. Sayısı: 204),

7 nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yugoslavya Federal Cumhuriyeti Federal Hükümeti Arasında Eğitim, Bilim, Kültür ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının (1/367) (S. Sayısı: 205),

8 inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Süleyman Şah Türbesi Tahkimat Projesinin Uygulanmasına İlişkin Ana Tutanağın (1/551) (S. Sayısı: 207),

9 uncu sırasında bulunan, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin (1/377) (S. Sayısı: 203),

10 uncu sırasında bulunan, Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki İhtiyarî Protokolün (1/465) (S. Sayısı: 206),

Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açık oylamalardan sonra, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

21 Ekim 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.57'de son verildi.

      Yılmaz Ateş

    Başkanvekili

 

Mevlüt Akgün

Mehmet Daniş

 

Karaman

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

No. :12

 

II. - GELEN KÂĞITLAR

20 Ekim 2003 Pazartesi

Tasarı

1. -Karayolları Genel Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında  Kanun Tasarısı (1/687) (Plan ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.10.2003)

Teklifler

1. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/184) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.10.2003)

2. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 24 Milletvekilinin; 2108 No.’lu Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanununda Yapılması Gereken Değişiklikle İlgili Kanun Teklifi (2/185) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2003)

3. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin; 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 10/A Maddesine Bir Fıkra İlave Edilmesi Hakkında   Kanun Teklifi (2/186) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji  ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2003)

4.- İstanbul  Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in; 442 Sayılı Köy Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/187) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2003)

Rapor

1. - 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları  (1/353) (S. Sayısı: 269) (Dağıtma tarihi: 20.10.2003) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergesi

1.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, bir bakanın yakınının ticari faaliyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/923)

 

No. : 13

21 Ekim 2003 Salı

Tasarılar

1.- 2004 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı (1/688) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2003)

2.- 2004 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu  Tasarısı (1/689) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2003)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Organize Hayvancılığı Geliştirme Bölgesi Projesi uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/786) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Taşköprü-Karadere Barajının ne zaman bitirileceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/787) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

3.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, otomotiv ürünlerindeki ÖTV artışına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/788) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

4.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, emekli aylıklarında artış yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/789) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

5.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur Yaka'nın, Eğitim Fakültesi mezunlarının sınıf öğretmenliği haklarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/790) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

6.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, TBMM'deki bir kapalı oturumun tutanaklarını istediği iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/791) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

7.- Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, Antalya İlindeki Gündoğmuş-Topraktepe yolunun genişletilmesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/792) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

8.- Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, Antalya-Gündoğmuş-Ümitli Köyünün içme suyu sorununa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/793) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

9.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in, öğretmenevlerinin özelleştirme kapsamına alınmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/794) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

10.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, özelleştirilen KİT'lerin çalışanlarından kamuda işe yerleştirilemeyenlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/795) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

11.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, Konut Edindirme Yardımı Fonunun tasfiye sürecine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/796) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

12.- Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in, Ankara-Kızılay Meydanı ve Atatürk Bulvarındaki yeni trafik düzenine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/797) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

13.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, üreticinin elinde kalan tütünün alımında TEKEL'in uyguladığı fiyata ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/798) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Habur Sınır Kapısındaki bir yazı ile Talabani ve Barzani'nin Türkiye'deki temsilciliklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1323) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

2. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, kredi kartı borcu faiz oranlarına ve bankaların bazı uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1324) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

3. - İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur'un, personelin eş durumu atamalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1325) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

4. - Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, Adana'nın Tufanbeyli İlçesinde liselerdeki öğretmen açığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1326) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

5. - Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek'in, kamu alacaklarına uygulanan gecikme faizi oranının düşürülüp düşürülmeyeceğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1327) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)

6. - Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Bergama-Ovacık Altın İşletmesinin çalışma izni olup olmadığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1328) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

7. - Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Bergama-Ovacık Altın İşletmesinin faaliyetlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1329) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

8. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, İsrail'in Suriye topraklarını bombalamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1330) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

9. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Irak'taki gelişmelere karşı alınan önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1331) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

10. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, yarım kalmış yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1332) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

11. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, KDV ve kurumlar vergisinden muaf sağlık tesislerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1333) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

12. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, kamuda hizmeti ve hizmet yeri değiştirilen personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1334) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

13. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Devlet tiyatrolarındaki misafir statüsündeki sanatçıların aldıkları ücrete ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1335) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

14. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Yozgat-Yenifakılı-Cumhuriyet İlköğretim Okulu öğrencilerinin çürük raporu verilen binada eğitim gördükleri iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1336) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

15. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, okulların yıllık ünite planlarından "Atatürk İlke ve İnkılapları" bölümünün kaldırıldığı iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1337) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

16. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, ithal yiv setli otomatik av tüfeklerinin ruhsatlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1338) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

17. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Haseki Hürrem Sultan Hamamı restorasyonuyla ilgili iddialara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1339) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

18. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, sıvı yağ üreticilerine KDV iadelerinin geç ödendiği iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1340) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

19. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, ihaleye konu işlerin bölünerek emanet ve pazarlık yollarıyla yaptırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1341) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

20. - İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, DSİ'nin bir töreninin TRT'den yayımlanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1342) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

21. - Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, POAŞ'ın özelleştirme bedelinde yapılan borç ötelemesi kararına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1343) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

22. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, doğrudan gelir desteği ve mazot yardımı ödemelerinin ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1344) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

23. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Manavgat suyunun kullanımına ve Kulu-Cihanbeyli-Altınekin bölgesinin sulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1345) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

24. - Edirne Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Çorlu SSK Hastanesi inşaatına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1346) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

25. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, dış borç ile otomobillerdeki ÖTV artışına ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/1347) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

26. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, esnafın sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1348) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

27.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan İlindeki sağlık personeli açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1349) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Konya Milletvekili Atilla Kart ve 69 Milletvekilinin, Seydişehir Eti Alüminyum Tesislerinin modernizasyonu ve özelleştirilmesi konusunda  Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.10.2003)

2. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit ve 30 Milletvekilinin, Hazar Gölündeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/130) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.10.2003)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

21 Ekim 2003 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9 uncu Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç değerli arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı konuşma süresi 5 dakikadır. Hükümet, bu konuşmaya, dilerse, cevap verebilir ve süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, ikinci ve üçüncü lig spor kulüplerinin sorunları hakkında söz isteyen, Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün'e aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Kocaeli Milletvekili Salih Gün'ün, ikinci ve üçüncü lig spor kulüplerinin içinde bulundukları ekonomik sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Parlamentonun değerli üyeleri; spor kulüplerimizin ekonomik sıkıntılarını Yüce Parlamentoya aktarmak için gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Anadolu'nun yüzlerce spor kulübünün ekonomik durumları içler acısıdır. Ülkemizi dünyada temsil eden dünya 3 üncüsü Futbol Takımımızın başarılarıyla, Basketbol ve Voleybol Millî Takımlarımızın başarılarıyla ve sporcularımızın atletizmdeki başarılarıyla gurur duyuyoruz. Bunları alkışlamak, terleri kurumadan tebrik etmek için başta Sayın Başbakan ve siyasîlerimiz, tribünlere, müsabakanın yapıldığı ülkelere nasıl gururla koşuyorlar. Gençlerimiz, yaşlılarımız, sporla hiç ilgilenmemiş insanlarımız bile mutlu ve gururlu oluyorlar.

Göğsümüzü kabartan sporcuların, kaynağı, yetiştiği kulüp neresi, ilk malzemesini kim vermiş; adım adım buraya, Türkiye'yi ayağa kaldıracak seviyeye nereden gelmiş; bunu hiç düşündünüz mü? Örnek: Rıdvan, bildiğim kadarıyla, Muğla, belki de daha önce bir amatör takımın imkânlarıyla... Daha sonra Boluspora emek vermiştir. Boluspor, onu, millî seviyesine getirmiş, Rıdvan ile Türkiye gurur duymuştur. Kaynağı neresidir; bir amatör takımda başlamıştır, profesyonel üçüncü ligden sıçrama yaparak, Türkiye'nin binlerce millîsi gibi, gurur duyulacak seviyeye gelmiştir.

Bunun kaynakları artık kurumakta. Birçoğunuz bu kulüplerde başkanlık ve sporculuk yaptınız. Oylarınızı alıp geldiğiniz beldelerde, ilçelerde, illerdeki spor kulüpleri için, ne yapıyorlar diye hiç düşündünüz mü? Evet, hepimiz spor kulüplerini seçim arifesinde ziyaret ederiz, dernekleri ziyaret ederiz; ama, bunların şu andaki durumunu, hatırlarını bir sorup yanlarına bile ulaşmayız.

Anayasa gereği devletin yapması gereken bir hizmeti bu yerleşim alanındaki spor sevdalıları yapıyor; artık, yapmaya çalışıyorlar. Emekli memur, emekli işçi ve o yerleşim alanındaki esnaflardır bunların yönetim kurulunu oluşturanlar. Bunlar, ailelerinin bütçelerinden, zamanından, sağlığından özveride bulunan değerli yöneticiler, amatörlerdir; bunlar profesyonel yönetici değildir.

BAŞKAN- Sayın Gün, bir dakikanızı rica edeyim.

Değerli arkadaşlar, sayın hatibin konuşması gerçekten anlaşılamıyor; sükûnet rica ediyorum.

Buyurun Sayın Gün.

SALİH GÜN (Devamla)- Seçim zamanı spor kulüplerine giderler efendim. Burada bu konuyu dinlemeseler de olur!

Amatörler, bu takımlar vasıtasıyla, oturdukları ilçeyi, ilinizi tanıtırlar, ilinizi. Hepiniz, onlara, seçim arifesinde gidersiniz; ama, bunların, 137 kulübün sorunu varken, burada dinlememe nezaketsizliğini de gösterirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Burası Parlamento, dinlemeyebilirsiniz; ama, bu gençleri ihmal edemezsiniz!

Bu takımların, Futbol Federasyonunun kriterlerine ve yasalara uymak zorunlulukları vardır. Evet, Afyonsporu bir bayan milletvekili kurtarmıştır bu sene; bunu gözardı edemezsiniz; o olmasaydı, bugün lige çıkamayacaktı.

Türkiye'de, maalesef, görsel medya da aynı... Birinci ligden buraya bir sporcu gelse, daha iyi dinlersiniz; çünkü, birinci ligdekiler milyarderlerin kulübü; hepiniz peşinde koşarsınız.

Üçüncü lig bunların mayasıdır, ikinci lig bunların mayasıdır. Hepiniz, yönetici veya sporcu olarak, sporla az çok ilgilenmişsinizdir; İkinci ligde kaç takım olduğunu biliyor musunuz; 69 takım, üçüncü ligde 68 takım. Hepsinin kapısına kilit vurulmak üzere, hepsinin milyarlarca borcu var; hükümet tarafından hatırlanmazlar, düşünülmezler; varsa yoksa birinci lig takımlarıdır.

Sayın Bakanıma güveniyorum; yaptığım konuşmalarda, buna da çare bulacağını söyledim. İnşallah, bu hükümete, bu Parlamentoya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gün, sözlerinizi toparlayın lütfen.

SALİH GÜN (Devamla) - Konu, Türkiye'yi kapsıyor; bir iki dakika daha müsamaha gösterin Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; o seçilip geldiğiniz ilçe ve illerdeki spor kulüplerinin durumlarını anlattım. Bunlar, kilometrelerce yoldan, Kocaeli'nden kalkıp Fethiye'ye deplasmana giderler, Afyon'dan kalkıp Bolu'ya deplasmana gelirler; bunlar, köfte ekmekle, bir ayranla yolculuk yaparlar.

Bunları devletin kapısına iş için gelmekten alıkoyanlar, spor kulübünün amatör yöneticileridir. Bunlara maaş veriyorlar, küçük de olsa transfer ücreti veriyorlar. Büyük bir sıkıntı; bunların vergilerini ve SSK borçlarını ödeyemez durumdalar; çünkü, Federasyon, Avrupa normlarına, kriterlerine dayanan ne varsa, artık, gününde istiyor. Sporcunun parasını vermediğiniz zaman, kulüp düşer; onun için, bunları yerine getiriyorlar. Onları, birazcık, devlete olan güvenden ihmal ediyorlar. Neden; devletin yapması gereken olayı yaptıkları için. Bugün, 19 milyar lira borç, 86 milyar lira olmuştur. Ben de bir üçüncü amatör kulübün kulüp başkanlığını yapmaktayım. 19 milyar lirayla vergi dairesine gittim; vergi dairesi müdürü, 19 milyar lirayı almadı "86 milyar lirayla gelirseniz alırım" dedi. Bu kadar vergi affı çıktı. Bunlar taksitlendirilmeye gidildi. Sayın Bakanımız biraz sonra diyecek ki "vergi affı çıktı, taksitlendirme çıktı..." Cepte para yoksa, taksitlendirmeye nasıl gidecek, nasıl ödeyecek bunları?! Bunlara bir müsamaha gösterilip, bunların anaparaları taksitlendirilmeli, SSK borçlarının faizleri, vergi borçlarının faizleri affedilmeli; bu kaldırılmalı. Evet, devlet, elini atmazsa, devletin yapması gerekenler sebebiyle, mahkemeler bu yöneticilerin evlerine icra yoluyla haciz koyacaklar, icraya gelecekler.

Buradan bütün spor kulüplerine sesleniyorum: Benim burada gündemdışı konuşmada 5 dakikalık süre içinde konuyu detaylı, içerikli anlatmam mümkün değil. Lütfen, bütün bölge milletvekillerinize bu konuları fakslayın, bölgelerine geldiklerinde milletvekillerinize bu derdinizi anlatın. Sayın Başbakanımıza, Bakanımıza bu konu anlatılsın. Maliye Bakanımızın katı tavrı da burada yumuşasın.

Sayın Başkan, değerli parlamenter arkadaşlarım; bir profesyonel takımın yıllık ortalama geliri 400-500 milyar liradır. İl genel meclisinin bütçesinden spor tesisleri için yatırımlara para ayrılır; ama, spor kulüplerine yardım edilemez; yasa bunu böyle emrediyor. Spor kulüpleri zorda kaldığı zaman, kulüp başkanları, yönetim kurulu ya kaymakama ya da valiye anahtarı teslim etmeye giderler. Neden; yine, devletin kapısı orası olduğu için giderler. Parlamento, bunları, kaymakama, valiye muhtaç etmeyecek duruma getiremez mi? Bu konu, yani, önce spor kulüplerinin borçları halledilmeli; çok kısa sürede yasa çıkarılmalı, Avrupa Birliğinin kapısına gelmiş Türkiye'ye yakışır yasalarla kulüplerimiz korunmalı. Yoksa, uyum yasalarının arasında bu unutulursa Avrupa Birliğine giremeyiz. Gidin, Avrupa'da bir spor kulübünün ne kadar tesisi olduğunu, sporcuya verilen önemi görün.

BAŞKAN - Sayın Gün, lütfen, toparlayın!

SALİH GÜN (Devamla) - Toparlıyorum; iki paragraf kaldı.

Spor, sağlık olarak gereklidir, toplumun sosyal aktivitesi olarak ihtiyaçtır. Bunlara destek ve yardımcı olunmazsa sporun kaynağı anasından kurutulmaya başlayacaktır.

Evet, bölgenizde, gururla, protokol tribünlerinde izlediğiniz müsabakalardan sonra, beş on dakika o yöneticilerle konuşmanızı, dertlerini dinlemenizi tavsiye ediyorum.

Spor yapmış Başbakanımızdan, spordan sorumlu Bakanımızdan, Maliye Bakanımızdan acil çözüm, yasayla bu konunun hemen ele alınmasını diliyorum.

Sıkıntı içerisinde spor yaptırmaya çalışan yönetici ve Türkiye'deki tüm sporcu kardeşlerime bu şartlar altında başarılar diliyor, Yüce Parlamentoya saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gün.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz 20 dakika.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün'ün, spor konulu gündemdışı konuşmasına cevap vermek için huzurunuzdayım; bu vesileyle muhterem Genel Kurulu saygıyla ve hürmetle selamlıyorum.

Biraz önce Sayın Gün'ün de ifade ettiği gibi, günümüzde, spor, bir evrensel olgu haline geldi. Artık, sosyokültürel farklılıkların dahi dikkate alınmadığı bir olgu olarak, spor, bugün, yazılı basının da görsel basının da daha fazla yer ayırmak durumunda kaldığı ciddî bir faaliyet türü ve ülkelerin tanıtımında da spor, artık, ilk sırada yer alıyor. Bir ülkenin haritadaki yerini bilmeyen insanlar, o ülke takımlarının veya sporcularının başarıları üzerine, haritaya bakarak, o ülkenin yerini öğrenme ihtiyacını hissediyorlarsa, kuşkusuz ki, spora verilecek olan her türlü destek, o ülkenin tanıtımında da önemli rol oynayacaktır.

Sayın Gün, konuşmasında, daha çok ikinci ve üçüncü futbol liginde faaliyette bulunan 137 spor kulübümüzün sorunlarıyla ilgili konuyu gündeme getirdiler; tabiî, belki, sürenin darlığı sebebiyle -sporun sorunları deyince, akla, sadece ikinci veya üçüncü lig takımları gelmez- konuşmasını sadece oraya teksif ettiler.

O konuyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım; ancak, şunu hemen ifade etmek durumundayım ki, son yıllarda, her türlü spor dalında Türkiye'de ciddî başarılar elde ediliyor. Geçmişte, bir iki spor dalında, Türkiye, dünyada ve Avrupa'da sesini duyururken, şimdi, birçok spor dalında, Türk sporcuları, hem dünya ölçeğinde hem Avrupa ölçeğinde ciddî başarılar elde etmeye başladılar; bu da, Türkiye'nin tanıtımına çok ciddî katkılar sağlıyor. O bakımdan, Hükümet olarak ve devlet olarak, Anayasanın da ilgili maddesinde ifade edildiği gibi, sporu tabana yayma konusunda üzerimize düşen görevler olduğunu düşünüyorum. Geçtiğimiz pazar günü İstanbul'da 25 incisini yaptığımız Avrasya Maratonuna da katılmıştım. Bizim halkımızın sporla ne denli ilgili olduğunu, geçtiğimiz pazar günü, bir kez daha yaşama, bizzat müşahede etme imkânı buldum.

Kuşkusuz, spor, sadece belirli kişilerin ilgilendiği bir faaliyet olmamalıdır. Hemen bu cümlenin arkasından kafalarınızda bir soru işareti canlandığını da sezer gibiyim ve "insanımızın sosyoekonomik problemleri bu denli yüksekken, hangi insandan spor yapmasını bekleyebiliriz" diye sorabilirsiniz; "üniversiteyi bitirmiş işsiz gençlerimizden, hangi spor dalında faaliyette bulunmasını isteyebilirsiniz" diye sorabilirsiniz. Kuşkusuz ki, bunlar, ülkemizin gerçekleridir; ancak, Türkiye'de sporun tabana yayılması gerçeğini, bu, biraz önce söylediğim gerçekler, ortadan kaldıramaz, örtbas edemez.

İkincisi, biraz önce de ifade etmiştim, performans sporu dediğimiz, yani, yarışma sporu konusunda da başarılı sporcularımızın desteklenmesi ve onların, hem dünya hem de Avrupa şampiyonalarında başarılı sporcular olarak  kendilerini göstermeleri bakımından, onlara da destek verilmesi, kuşkusuz ki, devletimizin ve Hükümetimizin de en aslî görevlerinden biridir.

Nitekim, biz, üç ayda, bazen dört ayda bir, Avrupa şampiyonu olmuş veya dereceye girmiş, dünya şampiyonalarında dereceye girmiş sporcularımıza, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak, törenlerle ödüller veriyoruz ve teşvik ediyoruz.

Şimdi, önümüzdeki günlerde yeniden böyle bir tören yapacağız;çünkü, önemli başarılar elde etmiş olan sporcularımız var. İşte, en son, Bayan Voleybol Millî  Takımımızın Avrupa 2 ncisi olması, akla ilk gelen başarılarımızdan bir tanesidir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bir hususu, bir konudaki düşüncemi sizlerle paylaşmak isterim. Futbolda son yıllarda önemli başarılar elde ettik. Biraz önce Sayın Gün'ün de ifade ettiği gibi, dünya şampiyonasında, Millî Futbol Takımımız, dünya 3 üncüsü oldu ve Türkiye'nin tanıtımında çok önemli işlev yerine getirdi.

Yine, futbol takımlarımız Avrupa ölçeğinde de önemli başarılar elde ettiler. Bunun altında hangi gerçek yatıyor sorusunu sorduğumuzda akla ilk gelen husus şudur: Futbol Federasyonu, on yılı aşkın bir süredir özerk bir federasyon halindedir. Demek ki, bir spor dalında, eğer, kalıcı başarılar elde etmek istiyorsak, o spor dalında malî ve idarî özerkliği sağlayacak yeni bir yapılanmaya gitmek durumundayız. Ben, Futbol Federasyonunun özerk olmasının, Türkiye'de futbolun gelişmesine çok olumlu etkiler yaptığı düşüncesindeyim. Bunu şunun için söylüyorum: Birkaç gün sonra, komisyonlarımızın ve muhtemelen Genel Kurulumuzun önüne, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne hazırlatmış olduğumuz, şimdi Bakanlar Kurulunun imzasına açılmış olan bir kanun tasarısı gelecek. Bu tasarı, isteyen federasyonlarımıza özerklik yolunu açan bir tasarıdır. Basketbol Federasyonumuz, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlıdır, oranın ayırmış olduğu bütçeyle faaliyetlerini devam ettirmek durumundadır; Voleybol Federasyonu böyledir; ama, ısrarla, tıpkı Futbol Federasyonunda olduğu gibi, özerk bir yapıya sahip olmayı arzu etmektedirler. Kuşkusuz ki, biz de bu taleplere duyarsız kalamazdık; hazırlamış olduğumuz tasarı, sanıyorum, önümüzdeki hafta Meclise sevk edilmiş olur.

Biz, Hükümet olarak, her alanda olduğu gibi, spor alanında da, gençlik ve spor hizmetleri alanında da merkezde toplanmış olan yetkileri yaymak istiyoruz ve şu anda Bakanlar Kurulunun imzasına açılmış bulunan kamu yönetimi temel kanunu tasarısında da, gençlik ve spor hizmetlerinin, artık, yerel yönetimler tarafından yerine getirilmesini düşünüyoruz ve tasarıyı bu şekilde düzenledik. Eğer, kamu yönetimi temel kanunu tasarısı yasalaşırsa, gençlik ve spor hizmetlerinin, bundan böyle, belediye sınırları içerisinde, belediyelerimiz tarafından; belediye sınırları dışında, il özel idareleri tarafından yönetilmesini ve sporun altyapısı diyebileceğimiz tesisleşme açısından da, belediyelerimizin ve il özel idarelerimizin, yetki, görev ve kaynaklarla mücehhez olarak bu hizmetleri yapmasını düşünüyoruz.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, bana bağlı; yetkiler bende. Aslında, bir insanın yetkileri elinde bulundurması, onu, siyaseten güçlendirebilir; ama, dünyanın gittiği istikamet bu değildir. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde, artık, birçok alanda olduğu gibi, spor alanında da yerinden yönetime geçilmiştir. Türkiye, bu konuda yerinde sayamaz; mutlaka, yerinden yönetime de geçmelidir. Bu konuda hazırlamış olduğumuz bir kanun tasarısı da, Bakanlar Kuruluna sunulmak üzeredir; sanıyorum, önümüzdeki aylarda, bu tasarı da Muhterem Genel Kurulun önüne gelecektir.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Bakan, milletvekillerinin protokoldeki yerinden bahsedin; memurlarınız kadar yerimiz yok maçlarda.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Milletvekillerimiz, devlet protokolü içerisinde yer alır; spor müsabakalarında devlet protokolü nerede oturuyorsa, milletvekillerimiz de orada oturur.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Maalesef, oturmuyoruz!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Siz, o genelgenin alt cümlesini okumamışsınız; ben, anlıyorum. Bazı arkadaşlarımızla bu konuyu tartıştığımızda...

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - İzin verin... Bir tartışmaya girmek istemiyorum.

Bakın, futbol müsabakalarında protokol tribününde kim oturacak sorusunun cevabı: İlk sırada devlet protokolü yer alır; devlet protokolü deyince, Cumhurbaşkanından, Başbakandan, Meclis Başkanından başlayarak milletvekiline kadar giden bir listedir. O genelgenin birinci cümlesi şudur: "Spor müsabakalarında, protokol tribününe, önce, devlet protokolüne mensup olanlar gelmişse, oturur; ondan sonra, vali, belediye başkanı, garnizon komutanı oturur." Genelgemiz o şekildedir.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sizin Genel Müdürünüz önde oturuyor, biz arkada!.. 75 000 000 lira verdim bu hafta maçta; yani, para vermemek için değil...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - 75 000 000 lira verdiğinizi ifade ediyorsunuz; tabiî, sizin temsilcisi bulunduğunuz, daha doğrusu vekilliğini yaptığımız halkımız da spor müsabakalarına giderken para veriyor; siz de onun vekili olarak para vermişsiniz; bunda gocunacak bir şey yok! (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Belediye başkanı vermiyor, emniyet müdürü vermiyor ama!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Her konuda öyle olsun! Sizin memurunuz önde, biz arkada; ne güzel!..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Milletvekili arkadaşlarımız, protokolde, genel müdürden daha önceliklidir, validen daha önceliklidir.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Bakan, uygulama öyle değil efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Uygulamada bir hata, bir eksiklik varsa, üstünde dururuz Sayın Milletvekilim.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Uygulamadan kaynaklanan bir sorun varsa üstüne gideriz ve kaldı ki...

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Kendi arkadaşlarınıza sorun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Milletvekilim, kaldı ki, bu tür şikâyetler bana geldi. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünden ilgili dosyayı istedim; şu anda, masamın üstündedir. Akşamüstü, Gençlik ve Spor Genel Müdürvekili arkadaşımı davet edeceğim, bu protokolü ve bu yazıyı yeniden gözden geçireceğim.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - AKP Milletvekili Sayın Yazıcıoğlu da aynı şeyi yaşadı benimle birlikte Denizli'de.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Amatör kulüp temsilcileri bile bizim önümüzde oturuyor Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Efendim, bakın, milletvekilleri, Yüce Parlamento ve onu temsil eden kişilerin konumu neyse, o konumuna uygun olarak kendilerine yer gösterilir, o şekilde davranılır; eğer, bunun aksini gösterecek birtakım uygulamalar varsa, onları kısa sürede ortadan kaldırmak da -sizin içinizden bir arkadaşınız olarak, spordan da sorumluysam- benim görevimdir; hiç endişe etmeyin, onun üstünde duruyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Bakanım, 10 hafta oldu, 10 hafta...

Alkışlayın, sizin önünüzde memur otursun, siz arkada oturun; alkışlayın!..

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Belediye başkanı neden para ödemiyor Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bizim genelgemizin bir cümlesinde, o gün müsabakası olan futbol maçında eğer güvenlikten sorumlu birtakım kişiler varsa, onların, orada mutlaka bulunması gerektiği düşünülerek, onların, spor müsabakalarına ücretsiz girmeleriyle ilgili bir düzenleme vardır; sayın milletvekili arkadaşımızın da kastetmiş olduğu budur.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, önünüze, yine, sporla ilgili yeni bir tasarı daha geliyor; statlardaki şiddeti, tedhişi ve kötü tezahüratı kontrol altına alacak, sorumlularla ilgili cezaî müeyyide getirecek olan bir yasal düzenlemeyi de Bakanlar Kurulunun imzasına açmış bulunuyoruz; önümüzdeki günlerde, o da önünüze gelecek.

Şimdi, sözü fazla uzatmadan, Sayın Gün, 137 spor kulübümüzün    -ki, ikinci ve üçüncü ligde faaliyette bulunuyor- sorunlarıyla ilgili konuyu gündeme getirdi. Çok ciddî maddî sıkıntı içerisindeler. Kulüp yöneticileri, borçtan başlarını kaldıramıyor, buna bir çare bulunmalıdır dedi; hatta, öncelikle milletvekili arkadaşlarımızı göreve davet etti, tabiî onların da şahsında hükümeti ve devleti göreve davet etti.

Biraz önce de ifade etmiştim; 1992 yılında Futbol Federasyonu özerk hale geldi ve 3813 sayılı Kanunla onbir yıldır Türkiye'deki futbol faaliyetleri idarî ve malî özerkliğe sahip olarak Futbol Federasyonu tarafından yönetilmekte ve idare edilmektedir. Şimdi, ilgili kanunun 23 üncü maddesini okuyorum: "Federasyonun yıllık toplam gelirinin en az yüzde 15'i proje karşılığında olmak üzere, ikinci ve üçüncü ligde takımı bulunan kulüplere eşit oranda, en az yüzde 15'i ise altyapı, eğitim ve spor faaliyetlerinde kullanılmak üzere ilgili kurum, kuruluş ve spor kulüplerine Federasyon Genel Kurul kararıyla dağıtılır."

Dolayısıyla, Futbol Federasyonuyla ilgili yasanın 23 üncü maddesinde, ikinci ve üçüncü ligde faaliyette bulunan kulüplerimize ne kadar yardım edileceği ve nasıl yardım edileceği düzenlenmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün kendi yasasında profesyonel futbol kulüplerine yardım edilmesiyle ilgili bir düzenleme sözkonusu değildir. Peki, hiç mi yardım yapılmaz; eğer bir spor kulübü sadece profesyonel olarak faaliyette bulunuyorsa, biz Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak istesek bile herhangi bir yardımda bulunamıyoruz; ama o kulübün amatör şubeleri varsa, amatör şubelerine yasanın izin verdiği ölçüde yardımcı olabiliyoruz. Peki, bu sene böyle bir yardımda bulundunuz mu diye soracak olursanız; 2003 yılıyla ilgili Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bütçesinde 1 000 000 000 000 lira gibi bir ödenek ayrılmıştı. Bu ödenekten, kulüplerimizin bu konudaki talepleriyle ilgili, amatör dalları var mı yok mu  konusundaki incelemelerden sonra 250 000 000 000'lık bir yardım yapıldı, Maliye Bakanlığı 500 000 000 000'lık bir bölümünü şu günlerde serbest bırakıyor, kulüplerimizin bu konudaki amatör branşları var ise o ödenek nispetinde kendilerine yardımcı olabiliyoruz. Tabiî, geriye 250 000 000 000 lira kadar bir bölüm kalıyor, Maliye Bakanlığımız sanıyorum bu yılın sonuna doğru onu da serbest bıraktığında -amatör spor branşlarına yardımcı olmak amacıyla- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak, bütçe nispetinde kendilerine yardımcı olabileceğiz.

Bunun dışında, gerçekten, Sayın Milletvekili arkadaşımız Salih Beyin de ifade ettiği gibi, ikinci ve üçüncü ligde faaliyette bulunan spor kulüplerimizin birçok sorunu var; ancak, bu sorunların bir bölümü de, itiraf edelim ki, yönetim hatalarından kaynaklanıyor, hatalı transfer politikalarından kaynaklanıyor. O bakımdan, eğer, bir spor kulübü, isabetli şekilde yönetilmediği için bir borç krizine girmişse "ey devlet, ey hükümet, gel beni kurtar" derseniz... Bu hükümetin, bu devletin imkânlarının ne olduğunu, sizler de en az benim kadar biliyorsunuz. İşte 2004 yılı bütçesi hazırlandı, maalesef, bütçemizin önemli bir bölümü, 2003'te olduğu gibi yine faiz ödemelerine gidiyor. Gerçi, alınan tedbirlerle, faiz oranlarında çok ciddî düşme oldu. Sayın Maliye Bakanının ifadesine göre, 2004 yılında, belki 8 katrilyon liraya yakın, daha az faiz ödeyeceğiz; ama, gene de ödemeye devam ediyoruz. O bakımdan, böylesine borçlu bir ülke, malî disipline uymak zorunda olan bir ülke, arzu etse dahi, gönlünden geçse dahi, zor durumda kalmış olan spor kulüplerine, malî imkânları elvermediği için yardımcı olamadığı gibi -şu andaki yasal düzenlemeleri de biraz önce ifade ettim- nasıl yardımcı olunabileceği de yasalarımızda belli. İşte, Futbol Federasyonu, 23 üncü madde gereği zaten yardımcı olabiliyor. Ben, onunla ilgili bilgiler de istedim biraz önce Futbol Federasyonundan. Bu sene yapmış oldukları yardımlar, proje destekleri -birçok kulübümüze yardımcı olunmuş- yine altyapı, eğitim ve spor yardımları yapılmış -biraz önce Futbol Federasyonundan bu faksı çektiler bana- ilgili yasanın gereği olarak.

Bizim, her soruna olduğu gibi, sporla ilgili sorunlara da, futbol kulüplerimizin sorunlarına da duyarsız kalmamız mümkün değil.

İkinci ve üçüncü ligde faaliyette bulunan kulüplerimizin yöneticileri bir dernek kurmuşlar. Dernek başkanı, geçenlerde beni ziyaret etti ve kendileri, sorunlarını bize yazılı olarak ifade ettiler.

Örneğin, amatör futbolcuların durumlarının yeniden düzenlenmesi, profesyonellik süresi ve yaşı konusunun yeniden düzenlenmesi, yetiştirme bedelinin iyileştirilmesi, üçüncü lig kulüplerinin askerlik sorununun çözümü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne ait tesislerin kiralanması, ikinci ve üçüncü lig kulüplerinin devlet medyasında -yani, TRT'de- yer alması; ayrıca, ikinci ve üçüncü lig kulüplerine naklen yayın hakkı verilmesi -ki, sanıyorum, ikinci lig A grubundaki maçların şifreli olarak yayımlanması gibi bir uygulamaya da geçildi; bu yıldan itibaren; oradan, kulüplerimize yayın hakkı da gelmeye başladı- ve benzer sorunları ve taleplerini, İkinci ve Üçüncü Profesyonel Lig Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği yöneticileri Sayın Kıraç başkanlığında geldiler ve bana ilettiler. Ben de bu sorunları Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne ilettim. Biraz önce kendilerinden aldığım bilgiye göre, buradaki bazı talepleriyle ilgili iyileştirme çalışmaları devam ediyor, son aşamaya geldi ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak, yasal düzenleme gereken konularda yasal düzenleme, yasal düzenleme gerektirmeyen konularda idarî bakımdan alınacak tedbirler açısından kendilerine, yasal sınırlar içerisinde, yardımcı olma çalışmaları devam etmektedir.

Kocaeli Milletvekili arkadaşımız Salih Gün Beye, yeniden, böyle önemli bir konuyu gündeme  getirdiği için teşekkür ediyorum.

Bu akşam, Galatasaray Spor Kulübümüzün, yarın akşam da Beşiktaş Spor Kulübümüzün Avrupa Şampiyonlar Ligiyle ilgili iki önemli maçı var; her iki spor kulübümüze de başarılar diliyorum; inşallah, galip olarak çıkarlar.

Millî Futbol Takımımız da önümüzdeki günlerde, bilindiği gibi, önemli bir müsabaka için yurt dışına gidecek. Millî Futbol Takımımıza da Letonya karşısında başarılar diliyoruz. Millî Futbol Takımımız da inşallah, Portekiz'e gitme başarısını elde eder; ancak, bu başarılar kuşkusuz ki, tesadüf değildir; mutlaka, devlet olarak, hükümet olarak, sporun her türlü branşına gerekli yardımı ve özeni göstermemiz gerekliliğini biliyorum.

Tekrar, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Bakanım, sizin Genel Müdürünüz ücret ödemiyor, Genel Müdürlükte çalışanlar da ücret ödemiyor ve önde oturuyorlar; milletvekillerimiz...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Arz, buyurun, yanıma gelin, burada konuşalım.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Bu kurumu korumak hepimizin görevi.

BAŞKAN - Sayın Milletvekilim, bakın, sizi davet etti; gidin, konuşun.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, Uşak İlinin genel problemleri hakkında söz isteğinde bulunan, Uşak Milletvekilimiz Sayın Ahmet Çağlayan'a aittir.

Buyurun Sayın Çağlayan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

2. - Uşak Milletvekili Ahmet Çağlayan'ın, Uşak İlinin genel problemlerine ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; burada, Uşak İlinin, yıllardır süregelen, halledilemeyen, çözüm bekleyen problemlerini anlatmak için bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Uşaklılara, birinci probleminiz nedir diye soruyoruz "üniversite" diyorlar. Bakın "Üniversitemizi İstiyoruz" diye bir kitap da yayımladılar.

Ege Bölgesinde üniversitesi olmayan tek il, Uşak. Uşak'ta, 4 fakülte, 7 yüksekokul, 5 300 kadar öğrenci ve 130 öğretim elemanı var. Bu, yıllara yayıldığında -düşünün ki, gelecek yıl 7 000, daha sonraki yıllarda 10 000 olacak- artan öğrenci kapasitesi itibariyle, üniversite isteği, Uşak'ta, herkesin gönlünde yer etmiş ve zorlayıcı bir problem olarak çözüm beklemektedir.

Buradaki fakülte ve yüksekokullar, Afyon Kocatepe Üniversitesine bağlıdır. Eskiden, ödenekler, Afyon Kocatepe Üniversitesi idaresi tarafından Afyon'a harcandıktan sonra akla Uşak gelirdi. Ne yazık ki, Uşak'ın kaderinde böyle bir şey de var; Köy Hizmetleri Eskişehir'e, DSİ'si İzmir'e, KOSGEB ve orman idaresi Denizli'ye ve benzeri birtakım kurumlar başka yerlere bağlı. Dolayısıyla, herkes, kendi ihtiyacını gördükten sonra Uşak'ı düşünmüş ve Uşak, bu nedenle, bazı arkadaşlarımızın söylediği gibi "o güneydoğu ilinden mi bahsediyorsunuz" denilir hale gelmiştir. Özel idaresi Hakkâri'den sonra 80 inci sıradadır ve bu ilgisizliğe ve geri kalmışlığına rağmen, Uşak, ilkler şehridir.

BAŞKAN - Sayın Çağlayan, bir dakikanızı rica ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, kürsüde konuşan değerli milletvekilimizi  anlayamıyoruz. Arkadaşlarımızdan rica ediyorum, lütfen dinleyelim; Sayın Çağlayan, iliyle ilgili önemli konuları Yüce Heyete arz ediyor.

Buyurun.

AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) - Özel teşebbüsçe, ilk şeker fabrikası Uşak'ta kurulmuş, Türkiye'de elektrik ilk defa Uşak'ta kullanılmış ve sanayi ihracata yönelik; tekstil sanayii var, seramik var, deri organize sanayii var. Bunların her biri, gerçekten, ayrı ayrı problemler taşıyor. Tekstil sanayii, organize sanayi bölgesinin arıtması yok; çökeltme suretiyle arıtma yapılıyor. Avrupa Birliğinin eşiğine vardığımız şu noktada, hâlâ daha arıtması olmayan bir organize sanayi, bir problem olarak önümüzde durmaktadır.

Ayrıca, deri organize sanayiin arıtması çok büyük ölçülerde, 550 işyerine göre yapılmış; ama, bu krizlerden etkilenip deri organize sanayiinin büyük ölçüde çöküş göstermesi nedeniyle, Uşak'ta hem had safhada bir işsizlik meydana gelmiş hem de o deri organize sanayiin arıtması tamamlanamamıştır. Şu anda, Uşak'ta Dokuzsele Çayı denilen çay ile, ta Banaz'ı, Adıgüzel Barajını, Ege Denizine kadar bütün illeri etkileyen bir çevre kirliliği vardır. Yavu Köyünde bir köylünün çocuğunu düşünün; yani, o suya kazlar, benzeri hayvanlar yaklaşmamakta; ama, orada çocuklar oynamaktadır. Korkunç bir şey, bu çağda!.. Bunu, burada, arz ediyorum.

Ayrıca, Uşak, gelenekleri, görenekleri, halkoyunları, halısı, kilimi ve benzeri özellikleri olan bir ilimiz. Bu özelliklerine göre düşünülmüş bir kültür merkezi hâlâ yarım, bitmeyi beklemektedir, ödenek beklemektedir.

Ayrıca, Uşak, deri organize sanayiin arıtmasından başka, taşınma ve tesisleşmeyle ilgili de bir yatırım, kredi beklemektedir.

Ayrıca, yine, birçok ilde halledilen köy yollarının asfaltlanması ve içmesuyu problemi, Uşak'ta hâlâ daha halledilmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çağlayan, buyurun; sözlerinizi tamamlayın efendim.

AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) - 16 köyümüzün hâlâ daha asfaltı yok ve içmesuyu olmayan 19 köyden birkaç tanesinin içmesuyu da bu sene halledilmiş.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - İktidarsınız; niye yapmıyorsunuz?

AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) - Ayrıca, Karun hazineleri Uşak'ta; ama, kimsenin haberi yok. Geliyor, gidiyor; kimse farkında değil. Bu da, trafik bakımından elverişli bir yerin ve toplanan arkeolojik eserleri sergilemek için de müsait olan bir müzenin bulunamamasından kaynaklanmaktadır. Böyle bir müze, Uşak'ın ihtiyacıdır.

Ayrıca, Uşak'ın, eskiden, LPG'yle çalışan seramik sanayii vardı. Türkiye'deki üretimin yüzde 20'sini karşılayan bu seramik sanayi, bugün, doğalgaza kavuşmuştur ve büyük bir girdi maliyetinden istifade etmektedir. Çok yakınından, hatta bazı yerlerde içinden geçen doğalgaz bulunmasına rağmen Uşak'ta hâlâ hava kirliliği vardır. Bazı bürokratik engeller nedeniyle doğalgaz şehre hâlâ alınamamış durumdadır.

Ayrıca, Uşak'ın bir şansızlığı, şekerpancarı kotası olan bir ürün, haşhaş kotası olan bir ürün, tütün kotası olan bir ürün ve ne yazık ki, Uşak, geçimini bunlara bağlamıştır. Anayasaya göre herkesin çalışma hakkı vardır; ama, şu çağda, istediğimiz kadar çalışamadığımız bir çağı yine yaşamaktayız; bunu da problem olarak görüyorum.

Bu sorunları burada arz etmek lüzumunu hissediyor, hükümetimizin bu sorunlara yakın ilgi göstereceğini düşünüyor, yardımcı olacağına inanıyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çağlayan.

Sayın Hükümet cevap verecek mi?.. Yok.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, Kelkit Vadisi projesiyle ilgili, Tokat Milletvekilimiz Sayın İbrahim Çakmak'ın.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika.

3. - Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak'ın, Kelkit Vadisi Projesinin son durumuna ve önemine ilişkin gündemdışı konuşması

İBRAHİM ÇAKMAK (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin temiz, şirin, yeşil köşelerinden biri olan Kelkit Havzasını anlatmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi en derin saygıyla selamlıyorum.

Bugüne kadar önemi ve kıymeti yeterince anlaşılamayan bu bölgemiz -5 ilimizin, 14 ilçemizin sınırları içerisinden doğan ve gelişen Kelkit Irmağının Yeşilırmakla birleştiği noktaya kadar çizdiği alan- bir cennet köşesidir. Kendine has tarihî dokusu, bitki örtüsü, kültürel özellikleriyle, hasbî, içten, saf, temiz Anadolu insanının barındığı, verimli, kıymetli doğal kaynakları bol olan havzamız, genelde bakir ve kalkınmamış bir bölgemizdir.

Değerli milletvekilleri, bölgenin önemini fark eden 5 ilimizin valileri harekete geçtiler, 2003 yılı başında bir oluşum başlattılar, adını "Kelkit Platformu" koydular; ben, sizler adına kendilerini kutluyorum.

Başta Tokat Valiliği ve bölgenin diğer vali ve belediye başkanları ile üniversite ve sivil toplum örgütlerinin başlattığı, defalarca kamuoyu gündemine taşıdıkları bu büyük projeyi 5 dakikada anlatmam mümkün değil. Kısaca, bölgeden ve öneminden bahsedip, daha sonra, konuyu, bölge milletvekilleriyle beraber Meclis gündemine taşıyacağız; çünkü, bölge illerimizin milletvekillerinin tamamının ilgisini ve duyarlılığını biliyorum.

Burası, her yönüyle kalkınmaya müsait, korunmaya ve kollanmaya değer büyük projeler üretilebilen ve bir o kadar da riski üzerinde taşıyan bir bölgemizdir. Birinci derece deprem kuşağında yer alan bu bölgeye dikkat çekilmelidir.

Sayın milletvekilleri, bu havza, Gümüşhane, Giresun, Erzincan ve Sivas İllerini geçerek, Tokat İli Reşadiye İlçesinin iki tarafına uzanan sıradağlar arasında yol alarak Tokat'a ulaşan Kelkit Çayının Tokat İli sınırları içerisinde beslenme havzası iyice daralır; Kelkit Çayına, bu bölgede, kuvvetli bir kol karışmaz. Reşadiye ilçe merkezi önlerinde geniş bir vadide ilerleyen çay, Seyricek Boğazından itibaren daralarak derinleşir ve akıntı bu bölgede hızlanır. Fatlı Boğazı denilen alana kadar su bazen iki dar kaya arasında akar. Zaman zaman yüksek şutlarla devam eden çay, Fatlı Boğazından sonra Niksar Ovasında genişleyerek açılır. Niksar ilçe merkezi içinden gelen Çanakçı Suyunu alan Kelkit Çayı, Erbaa Ovasını da sulayarak, Talazan Boğazına gelir; Erbaa İlçesinin batısındaki Boğazkesen denilen mevkide Yeşilırmak'la buluşur.

Kelkit Çayı, akış hızı ve seyri düzenlenip planlanabildiğinde, belirli mevsimlerde ve takvimlerde rafting için ciddî bir potansiyeldir, amatör balıkçılar için de halen bulunmaz bir nimettir. Hem turizme hem hayvancılığa ve özellikle doğa sporlarına son derece müsaittir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu platform, Erzincan, Sivas, Giresun, Gümüşhane, Tokat İl Valilikleri, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi ile Akıncılar, Almus, Başçiftlik, Çamoluk, Erbaa, Gölova, Kelkit, Koyulhisar, Köse, Niksar, Reşadiye, Refahiye, Şebinkarahisar, Suşehri, Şiran İlçeleri ve Çekül Vakfının katkılarıyla başlatılan Kelkit Platformu, Kelkit Havzasındaki insanların müşterek amaçlarını gerçekleştirmek ve güçbirliğini sağlamak amacıyla kurulmuştur. 24 Ocak 2003 tarihinde Tokat Bildirgesiyle kararlaştırılan ilkeler doğrultusunda, bölge insanını bu düşünceye yakınlaştırmak amacıyla çalışmalara başlanılmış, Tokat Valiliğinin başkanlığında, 12 Mart 2003 tarihinde Erbaa İlçesinde gerçekleştirilen toplantıyla, proje, tüm ortakların katılımıyla benimsenmiş ve kabul edilmiştir. Kelkit Platformu boyutunda, ortaklığa yönelik kuruluş çalışması, 14 Mart 2003 tarihinde, Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer'in katılımıyla, Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım'ın destekleri ve katılımıyla, Tokat Valiliğinin evsahipliğiyle gerçekleştirilmiştir.

Erzincan, Giresun, Gümüşhane, Sivas, Tokat Valilikleri, bu illere bağlı 14 ilçe ile Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi ve Çekül Vakfının katkılarıyla ortaya konulan Kelkit Platformu, aynı zamanda, toplumu oluşturan bütün yaş, cinsiyet ve pozisyon gruplarını da içerisine alarak, çok yönlü katılım ve destekle, bölgeye hizmet edecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın sözlerinizi Sayın Çakmak.

İBRAHİM ÇAKMAK (Devamla) - En son, 18 Ekim 2003 tarihinde, Tokat'ta, Tokat Valisi başkanlığında, milletvekilleri, bölge valileri, belediye başkanlarıyla yapılan bir toplantıda, çalışmalar son şeklini alarak harekete geçilmiştir. Amaç, bu 5 ilin yetkilileriyle beraber, bu bölgemizi, modern, kalkınmış bir bölge haline getirmektir.

Burada yaşayan 1 500 000 insanın mutlu geleceği için başlatılan bu projenin yanında ve içerisinde olacağız. 80 000'e yakın ilk ve ortaöğretim öğrencisini barındıran bölgede, hem okulların hem resmî kurumların, konut ve işyerlerinin elden geçirilmesi gerekmektedir. Son elli yılda binlerce insanını depremde kaybeden bu bölgeye, zemin etüdüne, deprem yönetmeliğine uygun bir inşaat bilinciyle yaklaşarak, birinci derecede deprem riskiyle karşı karşıya olan bölgemize, hem ilgililerin, yetkililerin hem de bölge insanının duyarlılığını bekliyorum.

Bu hassasiyetleri ciddîye alarak harekete geçen Kelkit Platformuna başarılar diliyorum, Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakmak.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın Hükümetin bir söz talebi yoktur.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Konya Milletvekili Atilla Kart ve 69 milletvekilinin, Seydişehir Eti Alüminyum Tesislerinin modernizasyonu ve özelleştirilmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Seydişehir Eti Alüminyum Tesislerinin teknolojik gelişme çerçevesinde modernize edilmesi projesi onbeş yılı bulan bir süreden bu yana gündemdedir. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından soru önergesine verilen 4 Mart 2003 tarihli cevapta, tesisin modernizasyon projesinin uygulamaya konulmasının yüksek harcama gerektirdiği, modernizasyon yapılmasa bile yakın gelecekte kapanmasının söz konusu olmadığı, keza tesisin özelleştirilmesinin ve tesise yabancı ortak arayışının da söz konusu olmadığı ifade edilmiştir.

Ancak, aradan geçen iki üç aylık süre içinde meydana gelen gelişmeler, yukarıda sözü edilen cevaptaki tespit ve değerlendirmelerin gerçeğe uygun olmadığı ve kamuoyuna yanlış bilgi verildiği yolundaki endişeleri doğrular bir hale gelmiştir. Tesisin modernize edilmesi yolunda makul ve ciddî tekliflerin yapıldığı, bu tekliflere bilinçli olarak cevap verilmediği ve modernizasyonun engellendiği yolunda ciddî bir bilgi akışı doğmuştur. Yasal özelleştirme süreci başlamadan, bazı firmaların tesisi gezmelerine özel imkân tanınmış ve bu firmalara "bilgi odası" kapsamındaki maliyet bilgileri verilmiştir.

4 Mart 2003 tarihli cevapta, tesisin özelleştirilmesinin söz konusu olmadığı beyan edilmiş olmasına ve akabinde yasal özelleştirme süreci Resmî Gazete bilgilerine göre 20.5.2003 tarihinde başlatılmış olmasına rağmen, özelleştirme işlemlerinin 25 Şubat 2003 tarihinde başlatıldığı öğrenilmiştir. Kamuoyundan gizlenmeye çalışılan, kapalı kapılar ardında sürdürülen bir faaliyetin söz konusu olduğu yolunda ciddî bulgular ortaya çıkmıştır.

Öte yandan, bir taraftan modernizasyon projesinin engellenmesi, diğer taraftan ise kuruluş aşamasındaki projeye göre Seydişehir'e tahsis edilmesi gereken Oymapınar HES'in, aradan geçen otuz yıl içinde tesise tahsis edilmeyip, özelleştirme süreci başladıktan hemen sonra 31.07.2003 tarih 6680 sayılı işlemle özelleştirme kapsamına alınmasına ve daha önce özelleştirilen Seydişehir Eti Alüminyum AŞ'ye devredilmesine karar verilmiş olması da, beraberinde ciddî soru işaretleri getirmiştir. Tesis, kamu elinde iken engellenen bu devrin, özelleştirmeyle birlikte hemen yapılmış olması son derece düşündürücüdür.

Tesisin yasal özelleştirme süreci Resmî Gazete bilgilerine göre 20 Mayıs 2003 tarihinde başlamış olmasına rağmen, AKP Grubuna mensup bölge milletvekillerinin 8 Temmuz 2003 tarihli TBMM Genel Kurulunda "bu tesisler özelleştirilmeyecek, özelleştirilmemelidir, kamu denetiminde kalmalıdır, özelleştirme baskısından kurtarılmalıdır" yolunda söylemlerde bulunması yukarıda söz edilen endişelerimizi daha da kuvvetlendirmektedir. Siyasî iktidarın, gelişmeleri, kendi grubuna mensup bölge milletvekillerinden dahi sakladığı anlaşılmaktadır ya da bölge milletvekilleri gerçekleri bildikleri, bilmeleri gerektiği halde, kamuoyuna yanlış bilgi vererek, milletvekili sorumluluğuyla bağdaşmayacak şekilde davranmışlardır.

Özelleştirme sürecinde yukarıda açıklaması yapılan temel yanlışların dışında, belirli bazı sermaye gruplarının korunduğu iddiası da söz konusudur. Burada temel amacın, tesisin işler hale getirilmesi değil, özelleştirme sürecinden yararlanarak, boksit madeni cevherine el koymak olduğu yolunda da ciddî gelişmeler vardır.

Özelleştirme sürecinin başından itibaren "hukuka ve ulusal çıkarlara aykırı" bir sürecin geliştiği yolunda somut belirtiler doğmuştur. Bu bulgular doğrulandığı takdirde, özelleştirme sürecinin yasal unsurları tartışılır hale gelecek ve bu sürece iştirak edenlerin kişisel anlamda yasal sorumlulukları doğacaktır.

Bütün bu iddiaların ve bağlı sonuçların doğru olup olmadığının ve inceleme aşamasında resen görülecek hususların tespiti amacıyla, Anayasanın 98 ve Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince inceleme yapılmasını ve Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1 - Atilla Kart                                (Konya)

2 - Ali Topuz                                (İstanbul)

3 - Haluk Koç                                (Samsun)

4 - K. Kemal Anadol                                (İzmir)

5 - Oya Araslı                                (Ankara)

6 - Ali Kemal Kumkumoğlu                                (İstanbul)

7 - Mehmet Ziya Yergök                                (Adana)

8 - Halil Tiryaki                                (Kırıkkale)

9 - Bayram Ali Meral                                (Ankara)

10 - Naci Aslan                                (Ağrı)

11 - Mehmet Semerci                                (Aydın)

12 - Uğur Aksöz                                (Adana)

13 - Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                (Malatya)

14 - Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

15 - Mevlüt Coşkuner                                (Isparta)

16 - Muharrem Kılıç                                (Malatya)

17 - Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

18 - Halil Ünlütepe                                (Afyon)

19 - Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

20 - Gökhan Durgun                                (Hatay)

21 - Esat Canan                                (Hakkâri)

22 - Mehmet Şerif Ertuğrul                                (Muş)

23 - Mehmet Ali Arıkan                                (Eskişehir)

24 - Yılmaz Kaya                                 (İzmir)

25 - Selami Yiğit                                (Kars)

26 - Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

27 - İlyas Sezai Önder                                (Samsun)

28 - Muhsin Koçyiğit                                (Diyarbakır)

29 - Nadir Saraç                                (Zonguldak)

30 - Mehmet Vedat Melik                                (Şanlıurfa)

31 - Hüseyin Özcan                                (Mersin)

32 - Mehmet Kartal                                (Van)

33 - Kemal Demirel                                (Bursa)

34 - Tuncay Ercenk                                (Antalya)

35 - Mehmet Yıldırım                                (Kastamonu)

36 - Canan Arıtman                                (İzmir)

37 - Nail Kamacı                                (Antalya)

38 - Atilla Başoğlu                                (Adana)

39 - Sıdıka Sarıbekir                                (İstanbul)

40 - Zekeriya Akıncı                                 (Ankara)

41 - Necati Uzdil                                (Osmaniye)

42 - Şefik Zengin                                 (Mersin)

43 - Engin Altay                                (Sinop)

44 - Hasan Ören                                (Manisa)

45 - Ufuk Özkan                                (Manisa)

46 - Hüseyin Güler                                (Mersin)

47 - Fikret Ünlü                                (Karaman)

48 - Emin Koç                                (Yozgat)

49 - Memduh Hacıoğlu                                (İstanbul)

50 - Şevket Gürsoy                                (Adıyaman)

51 - Şükrü Mustafa Elekdağ                                (İstanbul)

52 - Nuri Çilingir                                (Manisa)

53 - Mehmet Parlakyiğit                                (Kahramanmaraş)

54 - Ramazan Kerim Özkan                                (Burdur)

55 - Muharrem Toprak                                (İzmir)

56 - Atila Emek                                 (Antalya)

57 - Hasan Fehmi Güneş                                (İstanbul)

58 - Mustafa Özyürek                                (Mersin)

59 - Ali Rıza Gülçiçek                                (İstanbul)

60 - Osman Özcan                                (Antalya)

61 - Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

62 - Sedat Pekel                                (Balıkesir)

63 - Erdoğan Kaplan                                 (Tekirdağ)

64 - İsmet Atalay                                (İstanbul)

65 - Yücel Artantaş                                (Iğdır)

66 - Yaşar Tüzün                                (Bilecik)

67 - Halil Akyüz                                (İstanbul)

68 - Nurettin Sözen                                (Sivas)

69 - Orhan Eraslan                                (Niğde)

70 - Berhan Şimşek                                 (İstanbul)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

 Sayın milletvekilleri, ikinci Meclis araştırması önergesini okutacağım; ancak, önerge uzun olduğundan ve bundan sonra da sunuşlar devam edeceğinden, Kâtip Üyenin oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci Meclis araştırması önergesini okutuyorum:

2. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit ve 30 milletvekilinin, Hazar Gölündeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/130)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Elazığ sınırları içerisinde, güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda uzanan Hazar Gölü, 7 000 hektar yüzölçümünde tektonik bir göl olup, Elazığ- Diyarbakır karayoluna paralel bir şekilde uzanan göl, doğal SİT alanı statüsündedir.

Elazığ, Malatya, Diyarbakır ve Bingöl İllerine olan yakınlığı, doğal güzelliği, bol oksijeni, doğal bitki örtüsü ve dengeli çevresel ve ekolojik yapısıyla, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde yaşayan halkın, doğa, deniz, spor, kültür ve turizm amacıyla çok yönlü (rekreaktif) yararlandıkları doğa harikası bir yerdir.

Göl suları, sulama ve enerji üretiminde kullanılmaktadır.

Ancak, göle kıyısı olan Gezin ve Sivrice Kasabalarının atıksuları ile göl çevresinde yer alan yazlık konutlar, kamu kuruluşlarına ait eğitim ve dinlenme tesisleri atıksuları arıtılmadan göle verildiği, göl çevresinde yer alan belediyelerin düzenli katı atık depolama alanlarının bulunmadığı, dere ıslah ve erozyon çalışmalarının yapılmadığı tespit edilmiştir.

Yine, enerji üretmek ve sulama amacıyla, 1 220 metre eşik kodunda tünelle gölden su alınması ve enerji ihtiyacına göre gölün maksimum 1 243,81 metre, minimum 1 234,56 metre kodlarında işletilmesi sonucu suların çekilerek gölün sürekli bir şekilde küçüldüğü gözlenmektedir.

Yukarıda belirtildiği üzere, bilinçsiz ve sorumsuzca yapılaşma, altyapı eksikliği, yetki karmaşası, ıslah ve erozyon çalışmalarının yapılmaması ve HES'in öngörülen ve planlananın çok üzerinde enerji üretiminde bulunması nedenleriyle, bir yandan göl suları çekilip göl küçülürken, öte yandan, kirliliğin artması suretiyle de ekolojik ve çevresel denge bozularak, doğa harikası güzelim Hazar Gölünün, bataklık haline dönüşüp yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması yadsınamaz bir gerçektir.

Bu nedenle;

1- HES'in, göl suyunun çekilip küçülmesindeki etki ve sorumluluğunun araştırılması,

2- Bilinçsiz ve sorumsuz yapılaşmanın ve altyapı eksikliğinin göl sularının kirlenmesindeki rolünün araştırılması,

3- Bilim araştırma enstitüleriyle işbirliğine gidilerek, Hazar Gölünün kurtarılması için alınacak önlemlerin ve yapılacak düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırmasının yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1 - Muhsin Koçyiğit                                (Diyarbakır)

2 - Ali Rıza Gülçiçek                                (İstanbul)

3 - Selami Yiğit                                 (Kars)

4 - Ensar Öğüt                                (Ardahan)

5 - Mehmet Vedat Yücesan                                (Eskişehir)

6 - Erdoğan Kaplan                                (Tekirdağ)

7 - V. Haşim Oral                                (Denizli)

8 - Mehmet Şerif Ertuğrul                                (Muş)

9 - Muharrem Toprak                                (İzmir)

10 - Mustafa Özyurt                                (Bursa)

11 - Mustafa Özyürek                                (Mersin)

12 - Atila Emek                                (Antalya)

13 - Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

14 - Sedat Pekel                                (Balıkesir)

15 - Osman Özcan                                (Antalya)

16 - Halil Tiryaki                                (Kırıkkale)

17 - Ahmet Sırrı Özbek                                (İstanbul)

18 - Muharrem Eskiyapan                                (Kayseri)

19 - Hasan Fehmi Güneş                                (İstanbul)

20 - Hasan Aydın                                (İstanbul)

21 - Mehmet Tomanbay                                (Ankara)

22 - Mehmet Parlakyiğit                                (Kahramanmaraş)

23 - İsmail Değerli                                (Ankara)

24 - Nurettin Sözen                                (Sivas)

25 - Nuri Çilingir                                (Manisa)

26 - Nadir Saraç                                (Zonguldak)

27 - Atilla Kart                                (Konya)

28 - İlyas Sezai Önder                                (Samsun)

29 - Ufuk Özkan                                (Manisa)

30 - Engin Altay                                (Sinop)

31 - Hasan Ören                                (Manisa)

Gerekçe:

Bugün Elazığ'ın en büyük çevre sorunlarının başında Hazar Gölü gelmektedir. Kanalizasyon, altyapı yetersizliği, su kodundaki düşme ve erozyon yüzünden su kalitesi bozulan ve kirlenen Hazar Gölü, yok olmama mücadelesi vermektedir.

HES'in Hazar Gölünden çekmesi gerektiği su miktarı yıllık en fazla 76 milyon metreküp olması gerekirken, 133 milyon metreküp su çekmesiyle Hazar Gölündeki su, seviye olarak yüzeyden 150-200 metreye, derinlikte ise 2,5 metreye düşmüştür. Göldeki su seviyesinin bu kadar düşmesi göl için bir afettir, bataklıktır. Hazar Gölündeki sulak alanda yer alan canlı ve cansız varlıkların korunması, sürdürülmesi için bunun önüne geçilmesi gerekir. Bir gölün ömrünün korunması, su seviyesini korumakla olabilir.

Göldeki sığlaşma, göl dibinde balçık oluşumuna ve kirlenmesine neden olmaktadır. Kirlenme ve balçık oluşumunun önlenmesi için, Hazar Gölü çevresinde erozyonla mücadelenin bir program dahilinde, araştırma enstitüleriyle birlikte çalışılarak belirlenmesi ve yapılması gerekmektedir.

Hazar Gölü kıyılarındaki kirlilik insan sağlığını tehdit eder bir konuma gelmiştir. Bunda, göl çevresinde yaşayan bütün kesimlerin, hükümetlerin, belediyelerin, yazlıkçıların, kamu kurum ve kuruluşlarının kamplarının, göl kıyısındaki yerleşim yerlerinin, günübirlik tatilcilerin katı atıklarının neden olduğu bu kirliliğe altyapı eksikliğinin de neden olup olmadığının araştırılması gerekir.

Göller, doğanın gereği hassas jeolojik olaylar sonucu ortaya çıktığı gibi, bunlar kısa ömürlü yapılardır. İnsanlığın dönemi içerisinde duyarsız olan çevre ve insan faktörüyle bataklığa dönüşebilir. Eğer, böylesi gölleri korumazsanız hızla tükenirler. Çevremizi daha güzel ve yaşanabilir hale getirmek, hem bugünün hem de geleceğin sorumluluğudur. Hazar Gölünün yok olması demek, Elazığ ve komşu illerden Malatya, Bingöl ve Diyarbakır'ın ekosisteminin yok olması demektir.

Hazar Gölü'nün yok olmaması, ekolojik dengenin bozulmaması, öngörülenden fazla suyun çekilip çekilmediğinin araştırılıp, bu doğa harikası gölümüzün kurtarılması için bir Meclis araştırmasının açılması gerekmektedir.

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerine alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bir sayın milletvekilinin izinli sayılmasına ilişkin bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, belirtilen izinli sayılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/375)

20.10.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, hastalığı nedeniyle 1.10.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 24 gün izinli sayılması, Başkanlık Divanının 10.10.2003 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

2. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İtalyan düşünce kuruluşu Ambrosetti tarafından düzenlenen foruma katılmak üzere İtalya'ya yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/376)

15.10.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İtalyan düşünce kuruluşu Ambrosetti tarafından düzenlenen foruma katılmak üzere, bir heyetle birlikte, 5-7 Eylül 2003 tarihlerinde İtalya'ya yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

Liste:

Ömer Çelik  Adana Milletvekili

Egemen Bağış                   İstanbul Milletvekili

Prof. Dr. Nazım Ekren                   İstanbul Milletvekili

BAŞKAN- Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun 21.10.2003 Salı günkü birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesine, gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine, (10/10), (10/11), (10/36), (10/39) ve (10/127) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin öngörüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına; çalışma süresinin 17 nci sıraya kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasına; 266 sıra sayılı (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşmelerinin 30.10.2003 Perşembe günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

20.10.2003

Danışma Kurulu Önerisi

Genel Kurulun 21.10.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesi, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 1 inci sırasında yer alan (10/10), 2 nci sırasında yer alan (10/11), 17 nci sırasında yer alan (10/36), 20 nci sırasında yer alan (10/39) esas numaralı Meclis araştırması önergeleri ile daha önce görüşmelerinin bu birleşimde yapılması kararlaştırılan, 105 inci sıradaki (10/127) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmelerinin birleştirilerek yapılması, "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 37 nci sırasında yer alan 250 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına alınması ve bu birleşimde kanun tasarı ve tekliflerinin de görüşülerek, çalışma süresinin 17 nci sıraya kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasının, daha önce 15.10.2003 tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 266 sıra sayılı (10/9) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun ise gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve görüşmelerinin 30.10.2003 Perşembe günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

    Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

            Başkanı

Eyüp Fatsa               Haluk Koç

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Söz isteği?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VI. - SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. - Dışişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Dışişleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.

Şimdi, bu kısmın 105 inci sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 20 milletvekilinin, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun İmar Bankası yönetimine el konulması sürecindeki sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 1 inci sırasında yer alan, Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 24 milletvekilinin, Pamukbankın Tasarruf  Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmesiyle ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 2 nci sırasında yer alan, Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 22 milletvekilinin, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 17 nci sırasında yer alan, İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur ve 27 milletvekilinin, Tarişbankın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrinin ve satışının araştırılması amacıyla; 20 nci sırasında yer alan, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 21 milletvekilinin, bankacılık ve finans sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak, sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak öngörüşmesine başlıyoruz.

VII.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. - İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 20 milletvekilinin, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun İmar Bankası yönetimine el konulması sürecindeki sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/127)

2. - Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 24 milletvekilinin, Pamukbankın Tasarruf  Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmesiyle ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10)

3. - Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 22 milletvekilinin, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/11)

4. - İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur ve 27 milletvekilinin, Tarişbankın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrinin ve satışının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/36)

5. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 21 milletvekilinin, bankacılık ve finans sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak, sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/39)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Meclis araştırması önergeleri, Genel Kurulun, 2.10.2003 tarihli 2 nci, 25.12.2002 tarihli 15 inci, 4.2.2003 tarihli 30 uncu, 5.2.2003 tarihli 31 inci Birleşimlerinde okunduğundan, tekrar okutmuyorum.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergedeki birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekilimiz Sayın Mustafa Özyürek ve Malatya Milletvekilimiz Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu süreyi ortak kullanacaklardır.

Önerge sahipleri olarak ise, Tokat Milletvekilimiz Sayın Ergün Dağcıoğlu iki önerge adına, İzmir Milletvekilimiz Sayın Ali Rıza Bodur, Ankara Milletvekilimiz Sayın Yakup Kepenek ve İstanbul Milletvekilimiz Sayın Bihlun Tamaylıgil söz isteğinde bulunmuşlardır.

İlk söz hükümete aittir.

Başbakan Yardımcımız Sayın Abdüllatif Şener Hükümet adına söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda 5 ayrı önerge birlikte görüşülecektir. Türkiye gündeminde tartışılan bu önemli konunun Meclis gündemine taşınmasını ve burada müzakere edilmesini sağlayan önerge sahibi değerli milletvekillerimize teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Aslında, konu, ekonomik ve etik boyutlarıyla değerlendirilebilecek özelliklere sahiptir. Olayı ekonomik boyutu itibariyle ele alır, değerlendirirsek, ekonominin bir bütün olduğunu bilmemiz lazım. Ekonominin, aynî ve nakdî akımlarla, mal, işgücü ve para piyasalarıyla ve tüm sektörleriyle bir bütün olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bu bütünlerden birinde meydana gelen bir sorunun, diğer bölümleri de yakından etkilediği bilinmektedir.

Reel sektör, bir vücudun kasları ve organları gibidir; finans sektörüyse, vücutta dolaşan kan hükmündedir. Bozulan kan dolaşımının tüm organlarda hasarlar meydana getirdiği gibi, finans sektöründeki dalgalanmalar da, aynı şekilde, reel sektörü etkilemektedir.

Bunu, yakın geçmişimizde Türkiye kadar derinden yaşamış pek az ülke vardır. Son on yılda yaşadıklarımız bunun en yakın şahididir. Önce, 1994 yılından itibaren, kamu otoritesi tarafından -sektörlerde faaliyet yapılmasını ortadan kaldıracak şekilde- tasarrufta bulunulan bankaların dökümünü vermek istiyorum. Bunlara müdahalenin hepsi aynı değildir. Çok sayıda banka söz konusudur; ama, bunlara müdahalenin niteliği aynı değildir. Müdahalenin sonuçları açısından farklar vardır, müdahalenin hukukî dayanağı olan kanun ve maddeler açısından farklar vardır. Hatta, müdahaleyi yapan kamu otoriteleri farklıdır. Bugün, bir bankanın Fona devredilmesi veya bankacılık yapma yetkisinin kaldırılması söz konusu olduğunda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu hatıra gelir. Ancak, Eylül 2000 öncesinde bu işlemler Bakanlar Kurulunca karara bağlanmaktaydı.

Durumu özetlemek gerekirse, hakkında işlem yapılan bu bankaları üç grupta toplayabiliriz:

Birinci grupta, yönetim ve denetimi ile hisse senetlerinin mülkiyeti Fona devredilen bankalar vardır. Bu bankaların sayısı 20'dir ve hepsi, 1997'den sonra Fona devredilmiştir. Bunlardan 3'ü, mülga 3182 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu dönemde Fon bünyesine alınmıştır. Bunlar, Türk Ticaret Bankası, Bank Ekspres ve Interbanktır. 5'i, yaşanan krizlerle birlikte malî bünyelerinin bozulması, seyyaliyetlerini ve likiditelerini kaybetmeleri nedeniyle, 4389 sayılı Kanunun 14/3 üncü maddesine göre Fon bünyesine alınmıştır. Bunlar da, Yaşarbank, Demirbank, Sitebank, Ulusalbank ve Tarişbanktır. 12'si ise, malî bünyelerinin bozulması ve banka kaynaklarının, hâkim ortaklar lehine, banka zararına sebep olacak şekilde kullanılması nedeniyle, 4389 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin 3 üncü ve 4 üncü fıkralarına göre Fon bünyesine alınmıştır. Bunlar, Egebank, Yurtbank, Sümerbank, Esbank, Etibank, Bank Kapital, İktisat Bankası, Bayındırbank, Kentbank, EGS Bank, Toprakbank ve Pamukbanktır.

İkinci grupta bulunan bankalar ise, bankacılık işlemleri yapma yetkisi kaldırılan bankalardır. Bunlarda mülkiyet Fona devredilmemiştir, bankacılık işlemleri yapma yetkileri kaldırılmıştır. Bu grupta 9 banka vardır. Bunlardan 5'inin bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme yetkisi kaldırılmıştır ki, TYT Bank, Marmara Bankası, Impexbank bunlar arasındadır ve bu üç banka, 1994 yılında bankacılık işlemleri yapma yetkisi kaldırılan bankalardır.

Bunun dışında, Kıbrıs Kredi Bankası 2000 yılında ve Türkiye İmar Bankası, 4389 sayılı Kanunun 14/3 ve 16 ncı maddeleri uyarınca, 2003 yılında işleme tabi tutulmuştur.

Bu ikinci gruptaki bankalardan 4'ünün bankacılık yapma yetkisi kaldırılmıştır. Bunlar, yatırım bankalarıdır. Yatırım bankalarının mevduat kabul etme yetkisi zaten bulunmadığı için, sadece bankacılık yapma yetkileri kaldırılmıştır. Bunlardan, Birleşik Yatırım Bankası 1999 yılında, Park Yatırım Bankası 2000 yılında, Okan Yatırım Bankası 2001 yılında, 4389 sayılı Kanunun 14/3 ve 20/2 maddelerine göre; Atlas Yatırım Bankası ise, 2001 yılında, 4389 sayılı Kanunun 14/3, 4 ve 20/2 maddelerine göre işleme tabi tutulmuştur.

Bir üçüncü grup daha vardır; her iki gruba da girmeyen, farklı özellik arz eden iki durum vardır. Bunlardan birincisi, İhlas Finans Kurumu AŞ'dir. Bunun faaliyet izni kaldırılmış ve 2001 yılında, 4389 sayılı Kanunun 20/6 maddesi uyarınca, Türk Ticaret Kanununun tasfiye hükümlerine göre tasfiyesine karar verilmiştir.

Üçüncü gruptakilerin ikincisi ise, 4389 sayılı Kanunun 18/2 nci maddesi uyarınca iradî tasfiye sürecine alınan iki banka şubesidir. Bu şubeler, 2002 yılında iradî tasfiye sürecine alınan Rabobank İstanbul Türkiye Merkez Şubesi  ile 2003 yılında iradî tasfiye sürecine alınan ING İstanbul Türkiye Merkez Şubesidir.

Özetlemek gerekirse; 1994 yılından itibaren 20 bankanın hisse senetlerinin mülkiyeti Fona devredilmiş; 9 bankanın bankacılık işlemleri yapma izni kaldırılmış, tasfiye sürecine alınmış; 1 özel finans kurumunun faaliyet izni kaldırılmış, tasfiye sürecine alınmış; 2 banka şubesi iradî tasfiye sürecine alınmıştır ve böylece, toplam 32 kuruluş etmektedir.

Bu 32 kuruluşla ilgili yapılan işlemlerin, 1994 yılından bugüne kadar ekonomimizin geneli üzerinde çok yönlü etkiler oluşturduğu, herkesin bildiği, yaşadığı bir gerçektir. Bunun maliyetini hesaplamanın bile imkânsız olduğunu düşünmekteyim; çünkü, ekonominin geneliyle ilgili olarak değerlendirme yapacak olursak; bankalara güven kaybolması sebebiyle paranın yastık altına gitmesi, borsa-döviz kurlarında yaşanan iniş çıkışlar, kamu borç stokunun artışı, yükselen kredi maliyetleri, iş çevrelerinin üretim, yatırım, ihracat kararlarına olumsuz etkiler, reel sektör borçları üzerindeki yükler ve batan şirketler, yabancı sermaye girişine olumsuz etkiler, işini doğrudan veya dolaylı olarak kaybedenler, azalan millî gelir, yoksulluk ve etik değerlerin tahribi, maliyeti hesaplanamayan önemli ulusal kayıplarımız arasındadır.

Ancak, kamu kaynakları üzerindeki etkisi açısından durumu değerlendirdiğimizde -Türkiye İmar Bankası hariç- şunları söyleyebiliriz: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankaların, devir tarihleri itibariyle birikmiş ve dönem zararlarının toplamı 17 300 000 000 dolardır. Toplam zararların çok önemli bir kısmı, hâkim ortakların kendi bankalarından, yasal limitlerin çok üzerinde kaynak kullanmış olmasından kaynaklanmıştır. Nitekim, hâkim ortakların kendi ve diğer fon bankaları vasıtasıyla kullandıkları toplam kaynak tutarı 11 000 000 000 dolar düzeyindedir.

Fona devredilen bankaların devir tarihi itibariyle yükümlülükleri 32 000 000 000 dolardır. Bunun yüzde 81'i, yani 26 000 000 000 doları mevduat hesaplarından oluşmaktadır; kalanın önemli bir kısmı ise, yurtdışı kredilerdir.

Fon bünyesine alınan bankaların yeniden yapılandırılması ve yükümlülüklerinin devri için ihtiyaç duyulan tutar 22 500 000 000 dolar olmuştur. Bunun 17 300 000 000 dolarlık kısmı Hazineden karşılanmıştır. TMSF, Hazineden aldığı devlet iç borçlanma senetleri için faiz ödemektedir. TMSF'nin Hazineden kullanmış olduğu DİBS'lerin anapara tutarı 17 300 000 000 dolardır. TMSF, Hazineye Nisan-Mayıs 2002'de 1 000 000 000 000 000 TL, 9 Ocak 2003'te 735 000 000 dolar geri ödeme yapmıştır. Tahakkuk etmiş faiz ve kur farkları nedeniyle, 31 Temmuz 2003 tarihi itibariyle TMSF'nin Hazineye toplam borcu 28 200 000 000 dolar, yani, 40 000 000 000 000 000 civarındadır.

Finansal yeniden yapılandırma çalışmalarıyla eşanlı olarak TMSF bünyesine alınan bankalarda operasyonel yeniden yapılandırma çalışmaları da yürütülmüştür. Devir tarihi itibariyle fon bankalarının şube sayısı 1 815'tir. Satılan bankalara devredilen şube sayısı 383, şube olarak satılan şube sayısı 265, halen TMSF bünyesindeki Bayındırbank ve Pamukbank şube sayısı 176, Türk Ticaret Bankasının şube sayısı ise 140'tır.

Devir tarihi itibariyle fon bankalarının personel sayısı ise 37 889'dur. Banka ve şube satış yoluyla istihdamı korunan personel 10 337'dir. Halen TMSF bünyesindeki Bayındırbank ve Pamukbankın çalışanları 4 686'dır. Halen tasfiye sürecinde Türk Ticaret Bankasının çalışan sayısı ise 1 249'dur.

Bank Ekspres, Demirbank, Sitebank, Tarişbank ayrı ayrı satılmıştır; Egebank, Yurtbank, Yaşarbank, Bank Kapital, Ulusalbank ve Sümerbank birleştirilerek tek banka olarak satılmıştır; İnterbank, Esbank, Etibank, İktisat Bankası, Kentbank, EGS Bank, Toprakbank, Bayındırbank adı altında birleştirilmiştir. Türk Ticaret Bankasının tasfiye süreci devam etmektedir. TMSF bünyesinde, Bayındırbank geçiş bankası ve Pamukbank ise satış sürecinde olmak üzere iki adet banka kalmıştır.

Devir tarihleri ile Ağustos 2003 tarihi arasındaki dönemde alacaklardan yapılan tahsilatlar, banka iştirak gayrimenkul satışlarından elde edilen gelirler toplamı 1 900 000 000 dolardır.

31 Temmuz 2003 tarihi itibariyle hâkim ortaklara karşı açılan dava sayısı, 100'ü 6183 sayılı Kanuna göre olmak üzere, toplam 1 926'dır.

Bankalar Kanunu madde 17'ye göre aleyhine dava açılan yönetici sayısı ise 505'tir.

TMSF ve BDDK tarafından, alacakların tahsili, kamu haklarının korunması ve sorumluların cezalandırılması için yoğun bir hukuk mücadelesi sürdürülmektedir.

Ayrı ayrı önergeler halinde belirtildiği için, Tarişbank ve Pamukbank üzerinde de durmak gerekir; ama, çok kısa geçeceğimi belirtmek isterim.

Yaşanan krizlerle birlikte malî bünyesinin bozulması, seyyaliyetini ve likiditesini kaybetmesi nedeniyle, 4389 sayılı Kanunun 14/3 üncü maddesine göre, Tarişbank, TMSF bünyesine alınmıştır. 21 Ekim 2002'de imzalanan hisse devir sözleşmesiyle Denizbank AŞ'ye satılmış olup, daha sonra Denizbank ile birleştirilmiştir.

Pamukbank ise, malî bünyesinin bozulması ve banka kaynaklarının, hâkim ortak lehine banka zararına sebep olacak şekilde kullanılması nedeniyle, BDDK tarafından, 4389 sayılı Kanunun 14'e üçüncü ve dördüncü fıkralarına göre Fon bünyesine alınmıştır.

18.6.2002 tarihli karar, 19.6.2002 tarihli mükerrer Resmî Gazete nüshasında yayımlanmıştır. Bankanın hâkim ortakları bu kararın iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştayda dava açmışlardır. Danıştay 10. Dairesi, yürütmeyi durdurma talebini oybirliğiyle reddetmiş; Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulu ise, yürütmenin durdurulmasına karar vermiştir.

Davanın esastan görüşmeleri devam ederken, Pamukbankın hâkim ortakları ile BDDK ve Fon yetkilileri, sorunların anlaşma yoluyla çözümlenmesi yönünde 31.1.2003 tarihinde bir sözleşme imzalamışlardır. Buna göre, hâkim ortaklar, görüşülmekte olan davadan bütün hüküm ve sonuçlarıyla feragat etmişler, Pamukbank da, Fon bünyesinde kalmıştır. Halen, Fon tarafından satışı gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.

Tüm bunların ötesinde, bir de, aktüel olarak yoğun bir şekilde tartışılan Türkiye İmar Bankası vardır.  Türkiye İmar Bankası olayı, alanında benzeri görülmeyen tek bir örnektir. Kullanılan yöntemler itibariyle benzersizdir, yapılan vurgunun boyutları itibariyle devasadır ve benzersizdir. Bunun benzeri, ne Türkiye'de ne de dünyada vardır.

Olayları kısaca şu şekilde özetleyebiliriz: Türkiye İmar Bankası, 20.6.1994 tarihinde eski kanunun 64 üncü, yeni kanunun 14 üncü maddesi kapsamına alınmış, yakın gözetimde tutulmuştur. Bankanın bu durumu, bankacılık işlemleri yapma yetkisinin kaldırıldığı 3.7.2003 tarihine kadar sürmüştür. Banka yönetimine yakın gözetimde tutulduğu süre boyunca defalarca talimat verilmiş, uyarılar yapılmıştır. Bu talimatlara rağmen, banka aktifindeki grup risklerinin tasfiyesi mümkün olmamış ve banka, bu yöndeki talimatları yerine getirmemiştir. Bunun üzerine, BDDK'nın kurulmasından sonra, Banka Yönetim Kuruluna BDDK'ca bir üye atanmış ve 12.7.2001 tarihinde, bu üyenin imzalamadığı kararların icra edilmemesine karar verilmiştir. Sonra, Banka Yönetim Kuruluna ikinci bir üye atanmıştır. Daha sonra, gruba kullandırılan krediler ile reeskontların tahsiline ilişkin gösterilen performansın değerlendirilmesi sonucunda, veto yetkisine sahip üyenin görevine devam etmesine gerek olmadığına karar verilmiştir.

12.6.2003 tarihinde ise, gelişmeler sebebiyle, Banka Yönetim Kuruluna atanan kişiye tekrar veto yetkisi verilmiştir. Banka Yönetim Kurulu  üyeleri 26.6.2003'te toptan istifa etmişlerdir. 3.7.2003 tarihinde, bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul  etme izni Bankalar Kanununun 14/3 üncü maddesi gereğince kaldırılmış, 2.7.2003 tarih ve 1078 sayılı kararla, istifa eden yönetim kurulu üyeleri ve genel müdür yerine BDDK'ca atamalar yapılmıştır Bankalar Kanunu 16'ya göre.

Banka yeni yönetimi, devralmada büyük güçlüklerle karşılaşmıştır. Daha önce Fon tarafından devralınan bankaların hiçbirinde yaşanmamış olaylar tespit edilmiştir. Teknolojik anlamda tüm güçlükler planlı ve kasıtlı olarak önceden hazırlanmıştır. Tüm belgeler, şifre, prosedür, iş akış şeması, fatura, sözleşme ve benzerleri kaybedilmiş veya kaçırılmıştır. Anabankacılık sistemlerine erişilmezlik ortamı bilinçli ve sistematik olarak yerleştirilmiştir.

Bankalar Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde tutulması gereken resmî kayıtlar, defter ve belgeler banka eski yönetimi ve ortaklar tarafından teslim edilmemiştir. Yapılan ihtarlara rağmen bunları teslime hiçbir zaman yanaşmamışlardır.

Bilgisine başvurulmak istenen genel müdürlük yetkilileri, Teftiş Kurulu Başkanı, İçkontrol Müdürü, 6 adet birim müdür ve yardımcısı ile hukuk birimindeki avukatların tamamı istifa etmişlerdir. 3.7.2003 itibariyle istifa eden üst düzey yönetici sayısı 10, bu tarih itibariyle ayrılan toplam personel sayısı 42 olmuş, bu sayı 30.9.2003 tarihi itibariyle 169'a ulaşmıştır.

Bankanın bilgiişlem altyapısı ve otomasyon hizmetleri, Uzan Grubunun sahip olduğu Merkez Yatırım ve Ticaret AŞ tarafından hazırlanmış ve sunulmuştur. Hesaplar merkezde tutulmuştur. Tüm kanunî defter ve hesaplar, damga vergisi defteri hariç, genel müdürlükçe hazırlanıp bilgiişlem ortamında şubelere gönderilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Şubelerin, hesaplarını takip edemediği bir sistem kurulmuştur. Gerçekleştirilen işlemlerin ortaya çıkmasını önlemek amacıyla da, organizasyonel düzenlemelerin de yapıldığı tespit edilmiştir. Şubelere gönderilen kayıtları oluşturan bilgisayar programlarının, skont toplam ve devir satırlarını, bazı hesap skontlarını atladığı tespit edilmiştir; yani, çift kayıtlı bir sistem kurulmuştur. Toplanan mevduatın yaklaşık onda 1'i hesaplarda gösterilmiş, resmî kurumlara bildirilmiştir. Mevduatın yüzde 90'ı ise özel hesap olarak takip edilmiş, resmî kurumlara bildirilmemiş, kanunî yükümlülüklerini yerine getirmemiş, buna bağlı paralar ise, banka sisteminden kanunlara aykırı olarak çekilerek bilinmeyen yerlere aktarılmıştır.

Bankanın resmî kayıtlarında, 25.6.2003 tarihi itibariyle görünen toplam mevduat rakamı 753 500 000 000 000 sigortaya tabi mevduat ise 746 800 000 000 000 Türk Lirasıdır. Gerçekte ise, yapılan tespitler sonrasında, toplam mevduat tutarı 8,4 katrilyon Türk Lirasıdır. Usulsüz açılan ve off-shore'dan son günlerde aktarılan 600 küsur trilyon liralık hesap dikkate alınmazsa, gerçek tasarruf mevduatı büyüklüğü 7,8 katrilyon Türk Lirası civarındadır.

Bankanın, ayrıca, kanunlara aykırı bir şekilde açığa, yani, bankada ve mevcut olmayan hazine bonosu ve devlet tahvili alım satımı yaptığı da tespit edilmiştir. Portföyünde yalnızca 15 000 000 000 Türk Lirası düzeyinde içborçlanma senedi bulunduğu halde, 3.7.2003 tarihi itibariyle ödemesi yapılmamış 728 300 000 000 000 TL tutarında devlet içborçlanma senedi satışı yaptığı belirlenmiştir. Bu durumda, bankaya el konulma işleminden sonra, hâkim ortak ve yöneticilerin mal varlıklarına ihtiyatî tedbir ve haciz konulmuştur. Bankanın eski hâkim ortak ve yöneticileri, ilgili kişiler ve bunların yakınlarından oluşan toplam 495 gerçek ve tüzelkişi aleyhine tedbir konulmuştur, yurtdışı yasakları konulmuştur, gözaltılar ve tutuklamalar yapılmıştır.

Merkez Yatırım ve Ticaret AŞ'nin istenilen bilgi ve belgeleri vermemekte direnmesi nedeniyle, ilgililer hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştur. Banka eski yöneticileri ve Merkez Yatırım ve Ticaret AŞ yöneticileri hakkında Bankalar Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve İş Kanunu uyarınca suç duyurularında bulunulmuştur. SPK tarafından, kanunsuz ve açığa devlet içborçlanma senedi satışı yaptığı için suç duyurusunda bulunulmuştur ve tüm bunlarla ilgili yargı süreci devam etmektedir.

Toplam gerçek mevduatlar, bazı hesaplar, ele geçirilen bir disket ve mudilerin müracaatlarıyla tespit edilmiştir. Biraz önce belirttiğimiz gibi, toplam mudi sayısı 378 469'dur. 5 000 000 000 Türk Lirasının altında hesabı olan mudilerin sayısı 116 936'dır. 10 000 000 000 Türk Lirasının altında hesabı olanların sayısı 201 331'dir. 15 000 000 000 Türk Lirasının altında hesabı olanların sayısı 250 765'tir. 20 000 000 000  Türk Lirasının altında hesabı olanların sayısı 280 534'tür. 25 000 000 000  Türk Lirasının altında hesabı olanların sayısı ise 301 352'dir. 1 000 000 000 000 Türk Lirasının üzerinde hesabı olanların sayısıysa 297 kişidir.

Bu tespitler, belirlemeler ve çalışmalar sonrasında, teknik olarak bankada olup bitenler tespit edilmiş bulunmaktadır. Ayrıca, mevduatın toplam tutarı belirlenmiştir, açığa satış şeklinde yapılan devlet iç borçlanma senetlerinin miktarı belirlenmiştir, bunlarla ilgili müphem, belirsiz herhangi bir nokta kalmamıştır; ancak, hesapların incelenmesinden açıkça görüldüğü gibi, 1 000 000 000 000 000 lira civarında, elde olmayan devlet kâğıdı satışı yapılmıştır. Resmî kayıtlara sadece 750 000 000 000 000 lira civarında bir mevduat bildirildiği halde, bankanın resmî kayıtlarında sadece 750 000 000 000 000 lira civarında bir mevduat göründüğü ve ilgili resmî kurumlara da sadece bu tutar bildirildiği halde, 7 800 000 000 000 000 lira civarında sigorta kapsamındaki mevduatın bulunduğu anlaşılmıştır. Yani, sürekli, sistemin dışına para çıkışı, hesap çıkışı yapılmıştır. Bir taraftan kaynaklar banka sistemi dışına çıkmıştır, diğer taraftansa kanunî yükümlülükler yerine getirilmemiştir, Merkez Bankası munzam karşılıkları yatırılmamıştır, vergi borçları yerine getirilmemiştir.

Ancak, bu noktada şunun da bilinmesi gerekmektedir: Bankalarımıza hesap açtıran vatandaşlarımız, devlete duydukları güven duygusunun bir parçası olarak bu hesapları açtırmaktadırlar ve bankalardaki mevduat üzerindeki güvence de herkesin bildiği bir gerçektir; bu dikkate alınmak suretiyle, bankacılık sektörünün sağlıklı bir şekilde yoluna devam edebilmesi amacıyla ve vatandaşlarımızda umutsuzluk ve güvensizlik duygusunun oluşmaması için gerçek mevduat sahibi bütün vatandaşlarımızın tüm parası kuruşuna kadar ödenecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Ne zaman Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bundan dolayı, hiçbir mudiin endişe duymaması gerekir.

HALUK KOÇ (Samsun) - "15 gün sonra" demiştiniz 23 Temmuzda.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bununla ilgili çalışmalar yapılmıştır; miktar...

HALUK KOÇ (Samsun) - 23 Temmuzda, bu kürsüde "15 gün sonra" demiştiniz.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Ne zaman Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Müsaade ederseniz anlatayım.

HALUK KOÇ (Samsun) - 23 Temmuzda, siz, Genel Kurula hitap ederken 15 gün sonra ödeneceğini söylemiştiniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - 3 üncü kez söylüyorsunuz; inşallah, 4 üncü kez tekrar etmezsiniz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ödemezseniz, 10 uncu kere de tekrar ederiz efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Müsaade ederseniz anlatayım.

Evet, o günkü mevzuat gereği, bunun ödeme takvimini belirleme yetkisi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna aitti. O günlerde, gündemdışı bir konuşmaya cevap vermek üzere Genel Kurula gelirken, Sayın Başkanı aramıştım; o da, belli bir takvim ifade etmişti. Dikkatli izlediyseniz, o günkü konuşmamda -tutanaklarda vardır- ben, bunu, Sayın Başkana sorduğumu, onun da böyle söylediğini ifade etmiştim. Şimdi, geldiğimiz noktada, hesapların belirlenmesinin çok karmaşık ve güç olduğu görülmüştür; bu karmaşıklık ve güçlük sebebiyle, süreç günümüze kadar uzamıştır; ama, şu an itibariyle, bütün işlemler tamamlanmıştır, belirlemeler yapılmıştır ve ödemelere de, en kısa zaman içerisinde başlanacaktır. Bunu, burada, ben açıklamış olmayayım diye söylemiyorum; ama, en kısa süre dediğim, mutlaka sizin de kafanızda olan en kısa süredir.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - En kısa süre, yarın.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Yarın...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Burada, şu var; böyle büyük bir paranın piyasaya akması, makroekonomik dengeler açısından bazı farklı yansımalar ortaya çıkarabilir düşüncesiyle, Merkez Bankası, BDDK, Hazine, DPT yetkilileri ve ilgili bakanlar, sürekli bir araya gelmişler, makroekonomik dengelerin de kontrol altında olabileceği bir ödeme planı oluşturmuşlardır. Bu ödeme planı çerçevesinde ödemeler yapılacaktır; ama, ilk elden, kısa süre içerisinde ödemenin yapılacağını belirtmek istiyorum.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Ne şekilde?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Burada, bilinçli olarak, mevduatların sınırına göre mudi sayısını vermeye çalıştım. Dikkat ederseniz, 378 000 mudiden 116 936'sının yatırmış olduğu para 5 000 000 000'dan azdır; yani, mudilere 5 000 000 000  verdiğiniz zaman, bir anda, 116 936 mudiinin tüm parasını ödemiş olmaktasınız: Eğer, 10 000 000 000'ı ilk taksit olarak hemen öderseniz, bu takdirde de 201 331 mudiin tüm parasını ödemiş olmaktasınız. Bu rakamı 5'er 5'er artırdığınız takdirde, ilk dilimlerin sayısının daha çok olduğu görülmektedir ve çok kısa vadeli bir dönem içerisinde, mudilerin büyük bir kesiminin yatırmış oldukları paraların tamamının ödenmesi, makro ekonomik dengeler açısından da mümkündür ve bu şekilde düşünülmektedir; ancak, siz de takdir edersiniz, 7 800 000 000 000 000 civarındaki bir parayı piyasaya akıtırken belli bir planlama ve makro dengeler gözetilmelidir diye düşünüyorum.

Ben, bankacılık sektöründe 1994 yılından itibaren yaşanan ve meydana gelen olayları, süremizin darlığı sebebiyle, çok özet bir şekilde vermeye çalıştım. Hatta, önergelerden biri, sadece bankacılık sektörüyle ilgili değildir, tüm finans sektöründe alınması gereken önlemlerle ilgili bir önerge de bu görüşmelerimiz içerisinde yer almaktadır. "Finans sektörü" dediğiniz zaman, bankacılık sektörü kastedilir, sermaye piyasası kastedilir, sigortacılık sektörü kastedilir; dolayısıyla, bugünkü oturumun, daha çok bankacılık ağırlıklı olarak gelişeceği anlaşılmaktadır.

Ben, diğer arkadaşlarımızın konuşmalarını da zevkle dinleyeceğim ve alacağımız notları, önerileri, hassasiyetle takip edeceğiz.

Bu duygular içerisinde, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Özyürek, sürenizi Sayın Aslanoğlu ile paylaşıyorsunuz.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun saygıdeğer üyeleri; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanı dinlerken ve Meclisimizdeki katılımın azlığını ve böyle sakin bir havada, sanki çok önemli bir olay olmamış gibi, olayları sükunetle konuşmamızı doğrusu hayretle karşıladım.

Şimdi, Sayın Bakan rakamları verdi, onlara girecek değilim, elbette bunlar resmî rakamlardır, doğru rakamlardır; ama, öylesine korkunç rakamlardır ki, bunun altından bu ekonomi nasıl kalkacak, bu ve benzeri olayların tekrarlanmaması için bu Meclis ve bu hükümet ne gibi önlemler aldı, alacak; bunların hepsinin çok ciddî şekilde konuşulması lazım.

Şimdi, 5 önergeyi birleştirerek konuşuyoruz, hepsi saatlerce konuşulacak bu önergelerle ilgili olarak, böyle sıkışmış, kısaltılmış bir süre içinde konuşmanın zorluğunu çekiyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle Cumhuriyet Halk Partisinin bu konularla ilgili iki temel yaklaşımını sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle, bu konularda eleştiri yapıldığı zaman, bazı çevreler diyorlar ki: Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu gibi özerk kurumlar herkese lazımdır, çağdaş ekonominin olmazsa olmaz kuruluşlarıdır, bunlara sataşmayın, bunlara dokunmayın.

Şimdi, biz, 1999 yılı seçim bildirgemizde, ilk kez Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunun oluşmasını önermiş bir parti olarak, elbette, ekonominin, finans sektörünün, bağımsız, özerk bir kuruluşa ihtiyacı olduğunu her vesileyle ifade ettik. O bakımdan, bizim eleştirilerimiz, bu kurumun şu andaki yanlış uygulamalarınadır, yoksa, kurumun esasına dönük bir eleştirimiz yoktur. Birinci mesele bu.

İkinci mesele: Bazı çevreler, kendi aralarındaki kavgalar nedeniyle, bazı holdinglerin, bazı grupların birbiriyle kavgası nedeniyle, istiyorlar ki, biz, eleştirilerimizi BDDK'ya değil, hükümete değil, bu firmalara, bu kişilere dönük yapalım.

Değerli arkadaşlarım, bizim görevimiz, Parlamentonun görevi, yolsuzlukları, suiistimalleri önleyecek bir düzenin kurulmasını ve bu yolsuzluklara, suiistimallere fırsat veren açıkların kapatılmasını sağlamaktır. Eğer, siz bu önlemleri almıyorsanız, siz bu düzeni kurmuyorsanız, bugün Ali gelir, devleti, affedersiniz, tokatlar gider, ertesi gün Veli gelir, devleti tokatlar gider. Onun için, elbette, şahıslar, bu yolsuzluğu yapan her kimse, sonuna kadar takip edilmelidir, yürüttükleri, hortumladıkları paralar kuruşuna kadar alınmalıdır; bunun için, idarî olarak, yasal olarak ne mümkünse yapılmalıdır; onda hiç kuşku yok; ama, bir düzen, bir ekonomik düzen, vatandaşın insafına terk edilemez.

Sayın Bakanın biraz önce verdiği rakamları, 21 bankanın batmış olmasını dinlerken, bizim, âdeta, bankaların batmasını teşvik eden bir sistem oluşturduğumuzu, bunun önlemlerini almadığımızı, acıyla, hep birlikte tespit ettik. O bakımdan, işte, Ali geldi, Veli geldi, Hüseyin geldi...Bunlar gelir; siz kapıyı açık bırakırsanız, bugün de birileri bankaları soymaya devam ediyordur.

Değerli arkadaşlarım, vaktim kısa olduğu için çok ayrıntısına girmek istemiyorum; ama, özellikle, İmar Bankasıyla ilgili birkaç noktayı belirtmek istiyorum.

Birinci mesele -Sayın Bakan ifade etti- İmar Bankasına para yatırmış olan vatandaşların en ufak bir kusuru yoktur; çünkü, bütün bankalar devletin güvencesi altındadır ve bütün bankalarda yatırılmış olan mevduat, daha önce 50 000 000 000 liraya kadar, son İmar Bankası olayından sonra da sınırsız olarak devlet güvencesi altındadır. O nedenle, Sayın Başbakanımızın "niye devlet bankasına yatırmıyorsunuz da gidip özel bankalara yatırıyorsunuz" gibi sözlerinin dikkatsizce konuşulmuş ifadeler olduğunu belirtmeliyim. Vatandaşın gözünde, yasalarımızın gözünde bütün bankalar eşittir. O bakımdan, İmar Bankasına para yatırmış olan insanları suçlamak "mademki oraya para yatırdınız, siz de kapı kapı sürünün" demek doğru değildir.

Sayın Bakanımızın burada söylediği sözleri, verdiği vaadi ciddîye alıyorum. Gerçekten, tanıdığım kadarıyla, son derece ciddî bir insandır ve inanıyorum ki "en kısa zaman" dediğine göre, belki yarından itibaren İmar Bankası mudilerine ödemeler başlayacaktır, başlamalıdır. Bunu, artık, çözülmüş bir konu olarak algılıyorum ve dinleyici localarında da, acaba, bu konuşmadan, bu görüşmelerden bize dönük bir şey çıkacak mı diye merakla bekleyen mudilerin, Sayın Bakanın bu konuşmasıyla bir müjde almış olduklarını diliyorum, geçmişte olduğu gibi, on gün sonra, onbeş gün sonra, verilen sözlerin, bir kez daha hasıraltı edilmemesini diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, görevi, işi, denetim olan, mesleğe böyle başlamış ve hasbelkader banka yöneticiliği de yapmış olan bir arkadaşınız olarak, bu verilen bilgileri, yazılan raporları okuduğum zaman, nasıl olup da bu banka manipülasyonlarının daha önce fark edilmemiş olduğunu anlayabilmiş değilim. Eğer mülkiyedeki hocalarım bana yanlış öğretmemişlerse, eğer Maliye Bakanlığındaki hesap uzmanı üstatlarım bana yanlış bilgi vermemişlerse, eğer, ben, yıllarca bu görevi yaparken, mesleğimin hakkını vermişsem, bu yolsuzluk, İmar Bankasındaki bu olay, olay cereyan ederken, kesinlikle fark edilebilirdi, ve ortaya çıkarılabilirdi. Bunu, bu işi meslek edinmiş, yıllarını bu işe vermiş bir arkadaşınız olarak, açıkça ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, BDDK'nın sitesinde var, basında da geniş olarak birkaç gün önce yer aldı. Şimdi, ne oluyor; 100 000 000 000 lirayı yatırıyorsunuz -yazılanlara göre söylüyorum- 20 000 000 000  lirası resmî kayıtlara geçiyor, 80 000 000 000 lirası ikinci belge veya sahte belge veya sanal belgeye geçiriliyor. Nasıl yok ediliyor diye bakıyoruz; ödendi kaydıyla veya ters kayıtla bunların yok edildiğini görüyoruz.

Şimdi, insafla düşünelim değerli arkadaşlarım; bir bankaya gidiyorsunuz, inceleme yapıyorsunuz, denetim yapıyorsunuz. Bu kadar yoğun ters kaydı gördüğünüz zaman, kuşkulanmaz mısınız, şüphe etmez misiniz?! Şimdi, yeni yeni yöntemler çıktı, yeni yeni teknikler çıktı, onlara girecek değilim. Öncelikle, artık, dünyada, kompütür sisteminin denetimi yapılmaktadır; acaba, bu kompütür sistemi güvenilir midir diye. Bunu yapan denetim firmaları vardır; ama, ne yazık ki, bu bankamızı denetleyen firma, son derece küçük bir denetim firması, bu tür tekniklerden bihaber. Peki, bunlar bu teknikleri bilmiyorlar. 2001 yılında, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu üçlü denetim getirdi; birinci denetim, o bankanın kendi seçtiği bağımsız denetim şirketinin yaptığı denetim; ikinci denetim, o denetçinin yaptığı denetimleri denetleyen, bir anlamda kalite kontrolü yapan bir denetim ve üçüncü olarak da, BDDK kendisi denetledi. Bu kadar denetim sırasında, katrilyonlar kayıtdışı işleme tabi tutuluyor ve siz bunu fark etmiyorsunuz!.. Benim aklım bunu almadı. Mustafa Özyürek olarak, ömrünün önemli kısmını denetim mesleğine vermiş ve on seneden fazla, Türkiye'deki bütün denetçilerin başkanlığını yapmış Mustafa Özyürek olarak, benim aklım bunu almadı.

Sayın Bakan, yöneticiler, her şey olup bittikten sonra "tespit ettik ki, şu kadar zarar var; açığa şu kadar tahvil, bono satılmış..."

Karadenizlinin bir hikâyesi var; hepiniz çok iyi bilirsiniz. İşte, idama giderken "son isteğin nedir" dedikleri zaman "bu, benim için ders olsun" demiş.

Şimdi, Sayın Bakan, bizim için bunlar bir ders de, çok pahalı bir ders. Türkiye'nin ne imkânlarının ne kaynaklarının, bu kadar büyük bir ders almaya ihtiyacı var; bunun altından kalkamayız.

İşte, Cumhuriyet Halk Partisi ile AKP arasında müthiş bir tartışma yaşıyoruz. Nedir; Ek Taşıt Vergisini alalım mı almayalım mı? Biz götürüyoruz, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor. Siz kanunu çıkarıyorsunuz, biz götürüyoruz Anayasa Mahkemesine... Ne kadar biliyor musunuz değerli arkadaşlarım?..

BAŞKAN - Sayın Özyürek, devam edecek misiniz efendim?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - İzin verir misiniz; çok önemli bir konu konuşuyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Arkadaşınıza söz hakkı bakımından...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ona da vereceğiz; ama, 5 önergeyi birleştirdik.

BAŞKAN - Buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Yani, normalde görüşseydik, burada 5 önerge için ayrı ayrı görüşme yapacaktık. Ben, önemsediğim bir şey söylüyorum. İzin verirseniz, bir iki şey daha ifade edeyim. Elbette, değerli arkadaşımın da söz hakkını korumaya çalışacağım.

Şimdi, bunlar, işlemler sırasında, denetim sırasında mutlaka ortaya çıkardı. Niçin ortaya çıkmamıştır? İşte, araştırma komisyonu kurulduğu zaman, bunları, her halde tespit etme şansına sahip olacağız.

Şimdi, bir diğer önemli nokta şu: Yine, Sayın Bakan ifade etti; 1990'lı yıllarda bu bankanın devlet tahvili, hazine bonosu alıp satma yetkisi kaldırılmış olmasına rağmen, 750-800 trilyonluk elinde olmayan bonoları, tahvilleri satmış.

Şimdi, BDDK'nın açıklamasında, Sermaye Piyasası Kuruluna dikkatli bir şekilde yazılmış dokundurmayı görüyoruz. SPK, 1990 yılında tahvil alıp satmayı yasakladığı bir bankanın, gazetelerde, televizyonlarda boy boy ilan vermek suretiyle, tahvil, bono alıp sattığının nasıl farkına varmaz; bir elemanını gönderip, yahu, biz bunun yetkisini kaldırdık, nasıl alıp satıyormuş, nasıl bu kadar yüksek faiz veriyormuş diye bir denetlemeyi nasıl aklına getirmez?! BDDK kuruldu, bu maksatla kuruldu; peki, niçin onların aklına gelmez?!

Değerli arkadaşlarım, ben, bu devlette yirmibeş yıl memurluk yaptım. Yani, bir kural koydunuz, bir yasak getirdiniz; bu yasağa uyuluyor mu uyulmuyor mu, bunu denetlemiyorsanız, burada niçin kanun çıkarıyoruz, hükümet niçin kararname çıkarıyor, bu kuruluşlar niçin tebliğ, yönetmelik çıkarıyor?!

Şu mümkün değil: 1990 yılında bu yasaklanmıştır; ama, hiç kimse bu yasağı hatırlamamıştır. Böyle şey olur mu değerli arkadaşlarım?! Ben Maliye Bakanlığında çalıştım. İnanınız, oradaki bir şef, onbeş sene önce bir yasak gelmişse, ona aykırı bir olay yansıdığı zaman, derhal üstüne gider. Bu mümkün değil. Bu banka, hakkında en çok şikâyet edilen banka; bu banka, hakkında en çok söylenti çıkarılan banka.

Değerli arkadaşlarım, özetle, bu komisyon kurulmalıdır, bunlar araştırılmalıdır; çünkü, vaktiyle doğru dürüst denetim yapılmış olsaydı, bu bilgilerin, bu olayların, bu manipülasyonların, bu açığa satışların, bu mevduatın büyük kısmını gizleyen muhasebe işlemlerinin ortaya çıkmaması mümkün değildi.

Bırakınız biraz önce bahsettiğim kompütürlerin güvenilirliğini filan, babadan kalma usul -biraz ilgili olan hepiniz bilirsiniz- nedir; mutabakat yapılır değerli arkadaşlarım. Birisi hesap açtırmış, para yatırmışsa, sorulur ona, 1 000 000 000 yatırdın, şubeye de sorulur, 1 000 000 000 ne görünüyor sizde, genel müdürlükte ne görünüyor... Bunlar, bırakınız yeni, modern, çağdaş, bilgisayarlı denetimleri, babadan kalma, en basit, bakkalın bile yaptığı denetimle ortaya çıkar.

Bu Yüce Heyetin bu araştırma komisyonunu kurmasını, bu konudaki sorumluların, kim olursa olsun, mutlaka ortaya çıkarılmasını istiyoruz. Bu konuda bu sorumlulardan hesap sorulması noktasında hükümetin alacağı her türlü önleme destek olmaya hazırız; çünkü, herkesin ödediği vergilerin, üç beş haramzadenin kursağına gitmesi, hepimizi vatandaş olarak ve bu vatandaşın vekilleri olarak tedirgin ediyor, rahatsız ediyor. Bu komisyon kurulmalıdır, olayların üzerine ciddiyetle gidilmelidir. Kimin sorumluluğu var, kimin yok; niçin burada yönetim kurulu üyelerinin eksikleri tamamlanmamıştır; niçin, BDDK, on onbeş gün önlem alamaz şekilde tutulmuştur, yönetim kurulu üyesi sayısı 4'te kaldığı için önlem alamamış, karar verememiştir; hükümetin burada kusuru var mıdır; hükümet, acaba, oraya atama yaparken, senden, benden, ona yakın, buna yakın arayışı içinde mi vakit kaybetmiştir, başka türlü bir vakit mi kaybolmuştur... Bunların hepsi çok önemli olaylardır, Türkiye'nin kanını emmiş olaylardır, Türkiye'yi katrilyonlarca lira zarara sokmuş olaylardır. Bunların, mutlaka ortaya çıkması gerektiğini düşünüyorum.

Sabrınız için ve Sayın Başkanın anlayışı için şükranlarımı sunuyorum.

Sağ olun değerli arkadaşlar. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

Çok saniyelere tekabül eden bir süremiz var; ancak, fevkalade hayatî bir konuyu burada müzakere ettiğimiz için, lütfen, müsamahamı iyi değerlendirerek kısa bir konuşma yapmanız için, Sayın Aslanoğlu, size söz veriyorum; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; vaktim çok kısıtlı olduğu için, sadece satırbaşlarıyla geçeceğim.

Bir kere, bu araştırma önergelerini, mutlaka, bu Yüce Meclis açıklığa kavuşturmalıdır. Bankacılık sektörü çok hassas bir sektördür. Eğer, bir ülkede finans sektörü nezle olmuşsa, o ülkenin tüm ekonomisi zatürree olur. Nitekim, son on yıla baktığımızda, son on yılda finans sektöründe yaşanan bu olgular, olaylar reel sektörü ne hale getirmiştir ve ülkedeki üretimin, ülkedeki kalkınmanın önünü kesmiştir. Onun için, finans sektörü, en küçük şüpheden, en küçük dedikodudan kurtarılıp, kendi halinde işleyen bir yapıya kavuşturulmazsa, bu ülkede hiçbir şey olmaz arkadaşlar.

İki, yine, şu Bankalar Kanununa aykırı bir şekilde, kim, neye imza atmışsa ve hangi para kime verilmişse -özellikle grup olarak- her kaç kuruşsa, mutlaka ortaya çıkarılmalı; öncelikle İcra İflas Kanunu, öncelikle yasalar önündeki tüm engeller kaldırılmalı; özellikle son dört yıldır, faiz canavarı dediğimiz canavara en az bir 60-70 katrilyon ilave edilmesiyle, çoluk çocuğumuzun rızkı birilerinden öncelikle alınmak için, tüm yasal önlemleri bu Meclis almalıdır, kimsenin hakkı kimsede kalmamalıdır.

Bir üçüncüsü ise şu: Maalesef, son üç yılda bankacılık sektörünü yerden yere vurduk ve hasta ettik; orada çalışan onurlu, şahsiyetli birsürü insanı da karaladık. En azından, o onurlu insanların, yapanla yapmayanın ayrılması açısından, o sektörde çalışan onurlu insanların da ayıklanması lazım. Onun için çok önemli...

Şimdi, dönüp, geri gidiyorum. Dünyanın hiçbir yerinde, sınırsız mevduat güvencesi yoktur. Sektörün bu hale gelmesinin en büyük nedeni, yaratılan haksız rekabettir. Eğer, siz, yüzde 100 devlet güvencesi veriyorsanız -paranın bir maliyeti vardır, paranın bir kullanım değeri vardır- döviz tevdiat faizine yüzde 30 ödeyen bir ülkede, bu parayı, siz, dışarıda, LİBOR + 2'yle, LİBOR + 1'le bulabiliyorsanız, sektör, yüzde 30'la, yüzde 35'le döviz topluyorsa, bunu da birilerine vermek için topluyorum diyorsa, bir kere, birinci sorun buradan gelmektedir. Dünyanın hiçbir yerinde, sınırsız güvence yoktur. Tekrar söylüyorum. Güvence devam ettiği sürece, sistemin sorunu kalkmaz; sistem, yarın yine hasta olur.

İkincisi, devlet baba en büyük alıcı, devlet baba tüm paraları topluyor. Sektör de, oh ne güzel, bastırılmış kur, dışarıdan paraları getir, buna çok iyi tav oldu; ama, öyle bir istikrarsızlık yaşandı ki ve sonuçta, sektör, o gün, devletten aldığı her şeyi verdi. Ha, nereye verdi; bir yerlere verdi. Onun için, devlet baba en büyük borç alıcısı olmaktan kurtarılmazsa, finansman sektörüne, bankacılık sektörüne yine istikrar gelmez.

Tabiî, off-shore bankalar... Bundan on yıl önce, Maliye Bakanlığı, hangi bankalara mevduat yatırılacağını belirliyordu; ama, bu kalktığı zaman, off-shore bankalar mutlak gözden geçirilmeli. Tabiî, eğer, bir ülkede, finansman sektörü bu kadar yerden yere vurulursa, arkadaşlar, reel sektörün önü açılmaz. Onun için, bu, Yüce Meclis, çok uzun...

Pardon... Bankalar, Bankalar Kanunuyla idare edilir. 1990 yılından beri, her bankanın raporu, iki yıl öncesine kadar, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığındaydı.

1- Bankalar, bankalar yeminli murakıpları tarafından her yıl denetlenir.

2- Bağımsız denetim şirketleri tarafından -iki yıl öncesine kadar- ve Merkez Bankası tarafından...

O gün, bu önlemler alınmadığı için... O gün bunların hepsi belliydi; kimse ceza görmedi, kimseye ceza verilmedi, yapanın yanına kâr kaldı; bugün, bu fatura çıktı. Hepsi belliydi... Eğer, sen, bir bankayı, ekonomik boyutunu incelemeden, o bankayı alan insanların malî koşullarını incelemeden birilerine satıyorsan, dönüp, arkasından, kredi verip, o sermaye de yerine geliyorsa, o zaman, birinci, baş suçlu sensin! Devlet sensin... Tabiî, bu bankaları, kim, şu kanun dışında, haksız yere paraları aldıysa... Ama, ikinci suçlu da, kamu otoritesidir. Lütfen, bunu da geçmeyelim. En az onlar kadar suçludurlar.

Onun için, bu Meclis araştırması komisyonu bir an önce kurulmalıdır; özellikle, Türkiye'nin ekonomisini çok büyük boyutta ilgilendiren ve kamunun büyük bir finansman yaptığı paraların geri alınması için her şey yapılmalıdır; sektöre istikrar getirilmelidir.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Süreyi de gayet iyi kullandığınız için, size ayrıca teşekkür ediyorum.

Şimdi, AK Parti Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Dağcıoğlu'nun önerge sahibi olarak da söz hakkı vardır; kendilerinin bu süreleri birleştirme talebi var.

Buyurun Sayın Dağcıoğlu; sürenizi buna göre ayarlıyorum.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; son yıllarda, Türkiye'de gerçekleşen 22 banka operasyonu, bunlara neden olan hususlar, bu kararların ortaya çıkardığı sorunlar, BDDK tarafından yapılan hatalar ve yetersizlikler ile BDDK'nın düzenleme ve denetleme görevini layıkıyla yerine getirip getiremediği hususunda gerekli tedbirlerin alınması amacıyla verdiğimiz araştırma önergeleri üzerinde şahsım ve Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere, malî sektörün lokomotifi olması gereken bankacılık sektörü, son on yılda, maalesef, ülkemizi ağır ekonomik krizlere sokan başlıca karadeliklerden biri haline geldi. Sektörel hatalar sonucu batmalar, usulsüz krediler ve kapanmalar çok sık yaşanmaya başlandı. Bu dönemde birçok kişi de, maalesef, mağdur oldu. Türk bankacılık sektörünün yozlaşmaya sürüklenmesinde 94 krizi sonrası alınan 5 Nisan kararları önemli bir mihenk noktasıdır diye düşünüyorum; çünkü, o tarihlerde -hatırlayacağınız gibi- mevduat sigorta limitlerindeki sınır kaldırılmış, mevduata yüzde 100 güvence verilmişti. İşte, bu mevduata yüzde 100 güvence verilmesi olayı, Türkiye'yi bugünkü kara tabloya taşıdı arkadaşlar. Ayrıca, medya patronlarının hukuka aykırı olarak ve hukuk zorlanmak suretiyle banka sahibi olmalarıysa, yarayı daha da derinleştirmiştir diye düşünüyorum.

Banka kurmanın çok kolaylaştırıldığı, denetimin de bu manada azaldığı ve neredeyse olmadığı bir ortamda, Temmuz 1999 itibariyle, 81 banka faaliyette bulunmaktaydı. Bu bankaların toplam 7 370 şubesi ve yaklaşık 166 000 personeli vardı; ama, bugün gelinen noktada, banka sayısı 81'den -araştırmayı hazırladığım günlerde- 51'e düşmüş, 1 685 şube kapatılmış ve yaklaşık 120 000 civarında yetişmiş insangücü olarak tanımlayacağımız kişi işsiz kalmış ve bu operasyonlar bize, yaklaşık, bugünkü değerlerle, 50 000 000 000 dolara mal olmuş.

Peki, bütün bunlar olurken yetkililer ne yaptılar diye baktığımızda, görüyoruz ki, bu olumsuz gelişmeler cereyan ederken, maalesef, konuyla ilgili olarak, ilgili bakanlar ve yetkililer "gizlilik perdesi", "ticarî sır" kavramlarının arkasına sığınıp, kamuoyunu şaşırtan, birbirleriyle çelişkili beyanlarda bulunmaya devam etmişlerdir. Bu tutarsızlıklar nedeniyle, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerek bu Genel Kurul salonunda yapılan konuşmalarda, yine o zamanki muhalefet milletvekilleri olarak bizlerin vermiş olduğu yazılı ve sözlü soru önergelerine buradan verilen cevaplarda, özellikle tatmin edici cevaplar verilmediğinden ötürü, Türkiye kilitlenmiş görünüyor. O tarihlerde, BDDK tarafından, sözde, yasalar bahane edilmek suretiyle, Ziraat ve Halk Bankasına bilgi verme yasağı bile getirilmiş idi ve bu yasak da hâlâ devam ettirilmektedir. Yüce Meclisi üçüncü tekil şahıs hükmüne düşürmek suretiyle "biz, size bilgi veremeyiz" dahi denilmiştir. 

Arkadaşlar, savaş kararı bile alma yetkisine sahip olan, Yüce Millet adına karar iradesinde bulunma yetkisine sahip olan bu Yüce Meclis, yine bu kurumlar vasıtasıyla, üçüncü tekil şahıslar hükmüne düşürülmek suretiyle, bilgi aktarımına mâni olunmuştur. İşte, bütün bunlar bahane edilerek, sır perdesi arkasında, milletvekillerinden ve halktan âdeta gizlenen bu bilgiler, sistemi tıkamıştır.

Bilindiği üzere, bankacılık sektöründeki sorunları gidermek, bankacılık sistemini düzenlemek ve denetlemek için, 23 Haziran 1999 tarihinde Bankalar Kanunu çıkarıldı. Peşinden BDDK kuruldu ve Fon da BDDK'ya devredildi. Peki, bütün bu imkânlara rağmen BDDK başarılı oldu mu diye sorduğumuzda, bugünkü toplantının da zaten sebebi hikmeti olduğu üzere, maalesef, başarılı olamadığı görülmektedir.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna, 6 Kasım 1997'den bu yana geçen altı küsur yıl içerisinde, 22 banka devredilmiştir. Bu bankalardan bazıları satılmış, bazıları da hâlâ Fonun elinde bulunmaktadır. Bütün bu müdahalelere rağmen, o günden bu yana, bankacılık sektöründe tam olarak istikrar ve güven ortamı, maalesef, hâlâ oluşturulamamıştır. En son, İmar Bankası olayı bir kez daha göstermiştir ki, BDDK, sorumluluğunun gereğini, ne yazık ki, yapamamaktadır. Hatırlarsanız, kamuoyunda, Pamukbank operasyonundan hemen sonra, Fona devredilecek 21 inci banka olup olmadığı konusunda ciddî şüpheler, endişeler vardı; çünkü, BDDK Başkanı, daha önce, defalarca "bu son" demesine rağmen, ondan sonra -o sona rağmen- birçok bankaya el konulmuştu. Bu müphemiyet ve şüphe ortamı, tabiî ki, bu sorulara da müteallikti. Kaldı ki, BDDK, Pamukbankla ilgili olarak son gelişmeden, yani, 19 Haziranda Pamukbanka el konulmasından sadece 24 saat önce, arkadaşlar, banka bilançolarını açıklayıp, bankacılık sisteminin sağlam olduğunu duyurmamış mıydı bütün kamuoyuna?

Sırası gelmişken, Pamukbankla ilgili önergemiz vardı, onunla ilgili de birkaç söz etmek istiyorum; yaşananları bir hatırlayalım istiyorum arkadaşlar.

O zamanlar, Karamehmetler, 2002 yılının haziran ayında, BDDK'ya, Pamukbank ile Yapı Kredi Bankasının birleşmesi için bir plan sunmuştu. BDDK ne yaptı; özel bankalar arasında 5 inci sıradaki Pamukbanka, Yapı Kredi Bankası birleşmesiyle ilgili fizibilite raporlarının uygulanabilir olmadığına karar vererek, el koydu o tarihlerde; yani, 19 Haziran 2002 tarihinde. Eğer, bu birleşme, tabiî, kabul edilseydi Karamehmetlerin müracaatında, ne olacaktı? Karamehmetler, o zaman, BDDK'ya "2002 yılında 750 000 000 dolar, 2003 yılında 2 100 000 000 dolar, 2004 yılında ise son olarak 150 000 000 dolar vermek suretiyle, toplam 3 000 000 000 dolar kaynak aktaralım" diye teklif getirmişlerdi. O zamanlar, BDDK, bunu makul bulmamak suretiyle, 19 Haziranda Pamukbanka el koydu ve hemen onun akabindeki gelişmelerde, hepinizin hatırlayacağı üzere, şimdi, yani 2004'e kadar ödeyeceği para, sadece 289 000 000 dolar olarak kayda girdi. Peki, BDDK bunları yaparken ne yaptı; teklifi kabul etmeyip, daha zor bir yolu seçerek, Pamukbanka el koydu da ne yaptı; bu banka kaynaklarından Çukurova Grubuna kullandırılan 2 738 000 000 dolar kredi yanında, grubun en büyük iştiraklerinden Turkcellin hissesine, yine, diğer küçük iştiraklerinden de yaklaşık 30 000 000 dolara tekabül eden birçok hisseye sahip oldu; ama, bütün bunlardan daha önemli olarak da, Turkcell gibi önem arz eden Yapı Kredi Bankasının 5 ortağının yönetim hakkını da alarak Fona geçirmiş oldu. Yani, BDDK, bir taşla iki kuş vurarak, o tarihlerde, hem Pamukbanka el koymuş hem de dolaylı olarak Turkcell ve Yapı Kredi Bankasının yaklaşık yüzde 36 hissesine sahibi olmuş oldu.

Arkadaşlar, peki, bütün bunlara el koydu da ne oldu, rehabilite ederek topluma mı sundu dediğimizde, bakın, o güne kadar el koyduğu 19 bankanın büyüklüğüne sahip olan Pamukbanka el koymak suretiyle, Türkiye'deki sıkıntı ve zillet ortamını, aslında, Türkiye sınırlarının dışına -Turkcell vasıtasıyla- ta Wall Street'e kadar taşımış oldu. Bütün bunların ceremesini kim çekti; hep birlikte bu millet çekti.

Öncelikle şu soruların araştırılarak cevaplandırılması gerekir diye düşünüyorum. Demirbankta olduğu gibi Pamukbankta da acaba devlet organlarının ihmali, yanlışı var mıdır; bunların araştırılması gerekir. İfade edildiği gibi, Pamukbankın, Fiskobirlikten 1 500 000 000 000 000 liralık alacağı var mıdır; bunların araştırılması lazım. Pamukbank, onbir yıl önce devlete açtığı kredinin bir türlü geriye ödenememesinin, yani, bir anlamda devletin sorumluluklarını yerine getirememesinin kurbanı mı olmuştur, yoksa, olmamış mıdır; bunun araştırılması lazım diye düşünüyorum.

Ayrıca, banka birleşmelerinin teşvik edildiği bir dönemde, sermaye rasyolarının yüzde 8'lere getirilmesi gerektiği için bir sürü yasa çıkardığımız bir dönemde, altı sekiz ay kadar önce el konulması gereken bir bankaya el koymayarak, geciktirilerek bir siyasî ve ekonomik hata yaptığınız yetmiyormuş gibi, bir de birleşmenin arifesinde -az önce söylediğim yükleri bu milletin sırtına yükleyecek olan el koyma işleminde- iki kere bu millete zarar verilmiş olunmadı mı diye, bunu, burada dile getirerek araştırma konusunun ne kadar önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.

Arkadaşlar, el koyduğu Pamukbankla ilgili olarak Danıştaydan dönen kararı da kendisine bir mehaz kabul eden BDDK, tekrar eski sahibine geri vermeye kalktığında, hatırlayın, o tarihlerde, Pamukbankın ilk sahipleri "hayır, biz bunu almayız; çünkü, bizden aldığınız gibi devredecek durumda değil. Şu anda daha kötü yönettiğiniz için, bizden aldığınız şartlara getirmeden bu bankayı geri almayız" diye basına da yansıyan birsürü demeçler vermişlerdi.

Şunu söylemek istiyorum: Hem birleştirmeyerek zarar ver hem el koyarak zarar ver hem de daha sonra, iade ederken eski sahiplerine, borcu yeniden yapılandırırken, o 6 200 000 000 dolarlık yapılandırma esnasında, LİBOR + 3'lerle, LİBOR + 0,5'lerle, bu insanlara verdiğiniz ödeme planına harcadığınız kaynak tahsisleriyle, sizin, o esnada, birsürü, âdeta takla atarak, yüzde 11-12'lerle, yani, LİBOR + 8-9'larla borçlandığınız bir encamı düşündüğünüzde, aradaki faiz farkından bile yaklaşık 500 000 000 dolar, bu millete yeniden zarar tahmil et... Bunu anlamak mümkün değil diye düşünüyorum arkadaşlar.

İşte, neticede, BDDK'nın hukuksuz ve haksız uygulamaları Türk Halkına milyarlarca dolara mal oldu. BDDK, şirket zengini haline geldi. BDDK, bu operasyonlar sayesinde tam 150'nin üzerinde şirket sahibi olarak, Türkiye'nin, âdeta en büyük KİT'i haline geldi. BDDK üyelerine, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporuna bile konu olacak şekilde... Başbakanlık Teftiş Kurulu bile "milyarlarca liralık maaş veriyorsunuz, harcırah veriyorsunuz, yolluklar veriyorsunuz" diye, bunları raporlarına konu etmişlerdi. Milletvekillerinin dokunulmazlığının bile tartışıldığı bir ortamda, bırakınız dokunulmazlığı, âdeta, bir masuniyet zırhına büründürmek suretiyle görevlendirdiğiniz bu üst yöneticiler, lüks ofislerinde, bir anlamda sırça köşklerinde, yapmaları gerekeni yapmadıkları için, Türkiye, şu anda, inim inim inleyen bir ortama geldi arkadaşlar.

Şimdi, yine, el konulan Pamukbank, İmar Bankası ve Adabankla, toplam 22 bankayla birlikte Fon, âdeta bir banka mezarlığı haline geldi. İmar Bankası operasyonu ise, hâlâ gündemdeki sıcaklığını koruyor. Yetkililer "her şey BDDK'nın kontrolünde" derken -Pamukbankta olduğu gibi- bankalarda mevduat hesaplarının kaydı bile olmayabiliyor; 10 000 000 000 000 000'luk mevduat 1 000 000 000 000 000 lira olarak gösterilebiliyor; banka sahibi, isterse, mevduat kayıtlarını -Sayın Bakanın da az evvel ifade ettiği gibi- şeytanın bile aklına gelmeyecek yöntemlerle silebiliyor, saklayabiliyor veya bu kayıtları alıp bir yerlerde sakladığı yetmiyormuş gibi, hazine bonoları banka kasalarında durmayabiliyor. Hazine bonosu banka kasasında bile değil! Oysa, "BDDK gerekli denetimi yapıyor"un huzuru içerisinde, hiçbir banka, bonosunu kasasına kilitlemeden repo yapamaz, bono makbuzu kesemez sanıyorduk hepimiz. Meğer, bir banka, açığa repo yapabiliyor, açığa, hem de -şu anda rakamları net bilmiyoruz; ama, basına yansıdığı kadarıyla- 2 000 000 000 000 000'luk bono satabiliyormuş! Demek ki, devlet gözetimine girdiği için her işlemi BDDK tarafından kontrol edilen, üstelik yönetiminde -bakın, üstelik yönetiminde- 2000 yılından beri BDDK'nın da temsilcisi bulunan bir bankada bile bunlar olabiliyormuş!

Söyler misiniz arkadaşlar bizlere; biz, masum Türk Milletine, kendimizin bile şüpheye düştüğü bir ortamda, başka bankalarda da buna benzer durumların olmadığını nasıl anlatacağız allahaşkına?! Söyler misiniz bize; halk, BDDK'ya güvenemediği için parasını bankalara yatırmıyorsa, bankacılık devamlı yara alıyorsa, reel ekonomiye kaynak aktarılamıyorsa, spekülasyonların ardı arkası devam ediyorsa neden o zaman "ticarî sır" kavramı var; neye yarıyor bu "ticarî sır" kavramı?! Eğer, biz, bu kontrolleri yapamayacaksak, kendin pişir kendin ye usulü, para yatırdığımız bankanın hesaplarını her gün gidip kendimiz mi kontrol edeceğiz?! Yoksa, bonoların, tahvillerin yerinde durup durmadığına emin olmak için, her gün banka banka dolaşmak suretiyle, Başbakan Yardımcımız Sayın Abdüllatif Şener Bey mi gidip de bunları kontrol edecek?!

En önemlisi de şudur arkadaşlar: BDDK -güya- bankaların denetiminden sorumlu değil mi? Satılan bonoların banka kasasında saklandığını denetlemek ve açığa satış yapılmasını engellemek onun işi değil mi?! Bunlar çok önemli konular arkadaşlar. Şayet, açığa 2 000 000 000 000 000 liralık bono satışı varsa, bu, BDDK'nın işini yapmadığını göstermiyor mu hâlâ?!

Şimdi, içimizden şu soruları sormak geliyor: Banka kayıtları ile BDKK'nın kayıtları arasındaki inanılmaz tutarsızlığı BDDK neden tespit edememiştir? Eğer bu tespit, bankaya el konulmasından önce yapılmış ise, neden müdahalede geç kalınmıştır?

Grup şirketlere yasalara aykırı olarak aktarılan kaynakların belirlenmesi mutat üçlü denetimlerle mümkün olamamış mıdır? Bunu demin hatipler söylediler.

Gazetelerde çarşaf çarşaf ilanlara rağmen, neden bankanın açığa kamu kâğıdı satışı ortaya çıkarılamamıştır resmî olarak?

İmar Bankasına el konulduktan sonra, söylentilere göre, tespit edilen mevduatın yaklaşık 9 000 000 000 000 000 lira olduğunu biliyorduk; Sayın Bakan demin ifade buyurdular; yaklaşık -7 800 000 000 000 000 lira- 8 000 000 000 000 000 lira, bankanın açığa sattığı bono toplamı 2 000 000 000 000 000 lira. Oysa, bankaya el konulduğunda, hatırlayacaksınız, bankanın açıklamalarında, mevduat toplamının 850 000 000 000 000 lirayı geçmediği belirtiliyordu. O konuda da Sayın Bakana teşekkür ediyoruz; o, aslında 750 000 000 000 000 liraymış.

Şimdi, bakın arkadaşlar, BDDK, bankalarımızın malî durumunu denetlemek için üçlü denetim uyguladı. Bu üçlü denetimden geçen, yani, sınıfı geçen bankalara da temiz kâğıdı verildi. İmar Bankası da temiz kâğıdı alan bankalar arasındaydı. BDDK, 13.6.2002, yani 13 Haziran 2002'de, geçen yıl, bir yıl evvel, bankaların malî tablolarının gerçek durumu yansıtması amacıyla yapılan çalışmaların tamamlandığını söylemedi mi, kamuoyuna duyurmamış mıydı?! Peki; İmar Bankası 13 Haziran 2002 tarihine kadar halktan şimdiki rakamlarla 750 000 000 000 000 lira para toplamıştı madem; öyleyse, 4.7.2003 tarihine kadar, bir yıllık süre içerisinde mi bu 8 000 000 000 000 000-9 000 000 000 000 000  liralık mevduatı toplamayı başardı?

Evet, bu soruların cevabının, araştırma komisyonunda verileceğini ümit ediyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi oturalım "ne yapalım; 750 000 000 000 000 lira değil de yaklaşık 10 000 000 000 000 000 lira para gitmiş, sağlık olsun" mu diyelim; diyemeyiz arkadaşlar bunu; çünkü, neticede bu paraları Türk Halkı ödeyecek, neticede bu paraları biz ödeyeceğiz yani. Diyelim ki, birileri bu paraları aldı götürdü -yaklaşık 60 000 000 000 000 000 liralık toplam mevduatın neredeyse altıda 1'ine, yani 10 000 000 000 000 000 liraya tekabül eden, sadece ve sadece İmar Bankası tarafından götürülen bu rakamlar- bankaları gözetlemekten, denetlemekten sorumlu BDDK o esnada ne yaptı sorusunun cevabını almak zorundayız.

İnanılır gibi değil; bu para çuvalla taşınmaz, kasalara sığmaz, mutlaka bir yerden Türk Lirası veya döviz olarak geçmesi lazım. Ben kabaca bir hesap yaptım, yaklaşık 500 ton som altına tekabül ediyor; yani, ağzına kadar doldurduğunuz 10 tonluk kamyonlarla 50 kamyon som altına eşdeğer parayı konuşuyoruz şu anda! Bu manada, nasıl olur da bunu kimse göremez deme hakkımı burada kullanmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, İmar Bankasından çıkan rezaletlerin farkında olmak durumundayız. Nedir; banka kayıtları yok, kim ne kadar para yatırmış belli değil, ne kadar para çekmiş belli değil, kim bu banka aracılığıyla hazine bonosu almış belli değil, kim repo yapmış belli değil, kime kredi verilmiş, kim kredi almış hiçbir şey belli değil, her şey keşmekeş. Peki, bizim, İmar Bankasında görev yapan yeminli murakıplarımız var, İmar Bankasında bizzat görev yapan yeminli murakıplarımız var; bankada bunlara tahsis edilen oda, uyumaları için mi tahsis edildi arkadaşlar?!

Şimdi, bu durumda, üstelik de, İmar Bankası gibi, hakkında -çok ilginç, hep bu son seneyi konuşuyoruz- 1987 yılından beri defalarca uyarılar yapılan, hatta, IMF'nin bile defalarca BDDK'nın dikkatini çektiği bir bankada -IMF bile BDDK'nın dikkatini çekiyor- müthiş bir gaflet... Atatürk'ün sözü aklıma geliyor şu anda; hepiniz hatırlayacaksınız, o zamanlar, bugüne bir provizyon yapmak suretiyle "memlekette güç, iktidar ve yönetim sahipleri şahsî menfaatlarını müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilir, hatta, bu iktidar sahipleri, gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içerisinde bulunabilir" dememiş miydi?! Herhalde, o zamandan bu zamana provizyon yaparak söylemiş diye düşünüyorum. (Alkışlar)

Arkadaşlar, gazetelerden okumuşsunuzdur -niye bunu söylüyorum; çünkü, az evvel sayın bakan da söyledi; yani, bilgi kaynaklarına ulaşamıyoruz ki, hep gazete kaynakları- İmar Bankasının denetiminden sorumlu bağımsız Gözlem Denetim Şirketi var. Bu şirketin 31 Mart 2003 tarihi itibariyle hazırlanan bilançosunun altında çok ibretamiz bir şekilde deniliyor ki: Denetçi olarak, biz, rakamlara ulaşamıyoruz -denetçi olarak ulaşamıyoruz diyor- gerçek durumu göremiyoruz; ey yetkililer, lütfen, bu konuda gereğini yapınız. Nerede; denetlemekle sorumlu olarak tahsis edilmiş denetim firmasının raporunda. Ne zaman; 31 Mart 2003 tarihinde. Ama, bu not, ne BDDK ne de banka yönetim kurulunda BDDK'yı temsil eden üye tarafından, maalesef, bugüne kadar dikkate alınmamış.

Yine, bu raporda, İmar Bankası kaynaklarının yüzde 80'inin Uzan Grubuna kullandırıldığı yazıyor. Kredilerin, daha çok, adı sanı bilinmeyen şirketlere açıldığı, bunun da, BDDK'ya gönderilen raporlarda olduğu ifade ediliyor.

İşte, bu, çok ama çok önemli bir nokta arkadaşlar, Gözlem Denetim, BDDK'yı açık ve seçik uyarmış; yani, görevini yapmış. BDDK 31 Mart 2003 tarihinde uyanmamış. Ne zamana kadar uyumuş; 3 Temmuz 2003 tarihine kadar uyumuş; olacak şey değil!

Peki, BDDK bu uyarıyı niye dikkate almamış diye düşündüğümüzde, Allah şahit, hâlâ bilemiyoruz ve bir açıklama bekliyoruz! 31 Mart tarihli bir rapor ne zaman elinize ulaştı diye BDDK'ya sormak lazım.

2000 yılında, BDDK adına -burası çok önemli arkadaşlar- İmar Bankasının yönetimine atadığınız ve halen de İmar Bankasının Genel Müdürü olan Cumhur Doğan bu raporu okudu mu okumadı mı, soruyorum?

Ayrıca, BDDK'da -bakın, bunlar o kadar ilginç ki, adamcağızlar orada görev yapıyorlar- Tasfiye Dairesi Başkanlığını yürüten Mehmet Çalışkan, 1996 yılında ve sonrasında, bankalar yeminli murakıbı olarak... Niye isim veriyorum; çünkü, 1996 sonrasında, bankalar yeminli murakıbı olarak siz burada görev yaptınız mı yapmadınız mı? Yani, siz, masanın iki tarafında da oturarak geldiniz buralara, onun için soruyorum. Peki, nasıl hâlâ göremediniz bunları?!

Sayın milletvekilleri, lütfen, eğri oturup doğru konuşmalıyız. Şayet bir soygun varsa bu ülkede, soyanlar kadar, soyulmasına göz yumanlar, soyduranlar da suçlu ve vebaldedir. Türkiye'yi hep beraber temizleyeceğimizi ümit ediyorum.

Gelelim, yetkisiz olarak hazine bonosu satışı konusuna. Hazine bonosu satma yetkisi bulunmadığı halde, 1990 yılından beri -sene 2003- gazetelere çarşaf çarşaf ilan vermek suretiyle, bağıra bağıra hazine bonosu satan İmar Bankasındaki bu faciayı, 1999 yılına kadar Hazine Müsteşarlığı, 1 Eylül 2000 tarihinden itibaren de BDDK ve murakıpları nasıl olur da fark etmez?! Burada, İmarzedeler, hep bu yazıları okuyup bilgilenerek, gidip de İmar Bankasından bono almadılar mı?! Bizim bu insanlarımız duyuyor, biliyor, görüyor, gidip alış yapıyor da, bizim bunu denetlemekle murakıp olarak görevlendirdiğimiz adamlar o esnada horul horul uyuyorlar mıydı?! 1990 ve 2003, 13 yıldır...

Bakın, ilk kez 1987'de demiştim. İlk kez 1987'de ortaya çıktığı belirtilen çifte kayıt ve fiktif hesapların, İmar Bankasındaki tahmin edilen faturayı 10 kat büyüteceği sonucu ortaya çıktı. Ne zaman; bugün konuşuyoruz ya, 1987 yılında bu ifadeler kullanıldı raporlarda. Murakıplar, 1987'de çift kayıt ve açıkları belirleyen ve bu açıkların usulsüz fişlerle kapatıldığını... Bakın, açık belirleniyor ve bu açıklar usulsüz fişlerle kapatılıyor. Bunlar raporlarda olan şeyler. Peşinden 1988'de, yine aynı şekilde çifte kayıt ve hesapların muteberliği konusunda endişelerini dile getiren -yine- murakıplar, banka şubelerine... Buraya da dikkatinizi çekiyorum, murakıplar rapor hazırlıyor ve ilgililerle görüşüyor. Ne diyor: "Banka şubelerine malî polisle aynı anda baskın yapalım." Ancak, dönemin Hazine Müsteşarı, bu öneriyi "daha usuletle ve sühuletle çözelim" diye, zamana bırakıyor.

1993'e geliyoruz. 1993'te, savcılığa, soruşturma açılmasına ilişkin olarak yazılan raporlar, Hazine Müsteşarlığından sorumlu Bakanın masasında "müzakere" imzası engeline takılıyor; yani, Hazine Bakanına da gidiyor o zaman, o da -müzakere edelim diye- o engele takılıyor.

Sonra, 1995'te önlem isteniliyor. 1995 yılına ait bir raporda yer alan kaygılar üzerine, Hazine Müsteşarlığı, nihayet, İmar Bankası yönetimine bir yazı yazarak diyor ki: "Bankanın meşruiyetinin tartışmalı hale geldiği görülüyor; lütfen, kendinize çekidüzen verin." Yazıyla bildiriyor. 1995 sonunda, murakıplar, kayıtların geçerliliği endişesiyle birlikte, şüpheye davet edici kayıt ve davranışların çokluğundan -şüpheye davet edici kayıt ve davranışların çokluğundan- ve malî tabloların güven vermediğinden bahisle, önemle dikkat istiyor.

1996 yılına geliyoruz. Yine, Hazine Müsteşarlığı, İmar Bankasına yazı yazarak, yetkililere sunulan kayıt ve bilgiler ile bankanın kendi içinde tuttuğu kayıtların birbirleriyle tutarlı olmadığını, malî tablolar ve işlemlerin birbirinden farklı olduğunu ifade ediyor.

Dikkat ediyor musunuz arkadaşlar; murakıplar, 1987 yılından beri, her yıl, bu bankayla ilgili, yazılar ve raporlar yazmışlar.

Peki, bir soru daha sormak istiyorum; hep, böyle, zihninizde birtakım problemleri çağrıştırarak bir soru daha sormak istiyorum: Bakın, arkadaşlar, şayet, banka kaynaklarının yüzde 80'i hâkim ortaklar tarafından banka dışına çıkarıldıysa, neden Bankacılık Yasasının 14/3 maddesi yerine 14/4'ü uyguladınız? Bu, önemli bir soru. Neden?.. Madem, kaynakların yüzde 80'i dışarı çıkarılıyor. Bundan evvelkilere, zaten, bunu uyguladınız. Peki, 14/3, bir anlamda, bize göre nedir; 14/3, bir iş kazası maddesidir. Kolay, yani biraz daha ucuz. Bu maddeyle, bankaları ellerinden alınan banka patronları, hortumculuk dışında kalıyorlar; dolayısıyla da, biraz daha, böyle, yumuşacık... Peki, 14/4'e göre, bankacılık tarihinde ilk kez görüldüğü şekliyle -şayet, 14/4 işletilseydi, az önce Sayın Bakanım da "ilk defa olan şeyler" diye ifade ettiler- bankasını bırakarak kaçan bu yöneticiler hortumculuk suçundan anında tutuklanmayacaklar mıydı eğer o yapılsaydı?!

Diğer bir soru da şu: Hani, zaman 3 Temmuz idi, sıkıştık, yönetimi değiştirmediniz falan diyorlar ya, 3 Temmuzda İmar Bankasına el koydunuz. Peki, aynı Uzanlar şirketinin, Adabank isimli başka bir bankası daha var; Adabanka, niye 23 gün bekleyerek, 26 Temmuzda el koydunuz? Bunun da verin cevabını.

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Bize niye soruyorsun; oraya sor.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Arkadaşlar, burası Yüce Meclis, Yüce Mecliste bunları konuşuyoruz; zatıâlinize sormuyorum Sayın Milletvekilim, rahat olun yani; ilgililere soruyorum.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Ama, bize doğru konuşuyorsun; oraya da konuş.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Lütfen arkadaşlar... Bir önerge tartışıyoruz...

Bilindiği gibi, iktidarımız döneminde, bu dönemde, batan ve el konulan diğer bazı bankalarla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu -ki, onlara buradan şükranlarımı arz ediyorum, çok önemli çalışmalar yaptılar hem CHP'li hem AK Partili milletvekillerimiz; inşallah Türkiye'nin önünü açacaklar- yazdığı raporda, BDDK ve Fon ile ilgili özel raporlarda, batan bankalarla ilgili kararlarını gecikmeli olarak almaları nedeniyle, devlete büyük zarar verdiklerini söylüyor.

Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu yine bu raporunda, sadece Kemal Derviş ve Engin Akçakoca döneminde değil, yani bu dönemde değil, önceki Başkan Zekeriya Temizel döneminde de sektördeki aynı sıkıntıların devam ederek günümüze geldiğini belirtmiştir.

Bakınız, milletimiz, dönemin bakanları ve bürokratlarının kendilerine gönderilen raporları dikkate almamaları yüzünden büyük zarara uğradı. Etibank, Yaşarbank, Esbank, Sümerbank, Egebank ve Yurtbanka zamanında şayet el konulsaydı arkadaşlar, bu operasyonlardan, devlet, yani biz, 672 000 000 000 000 lira zararla çıkacaktık. El koymayarak beklemek suretiyle, tam 3 154 000 000 000 000 liraya mal ettiler bize bunlar. O zamanın bakanları Sayın Özkan ve Önal'ın ve o zamanın BDDK Başkanı Zekeriya Temizel'in dönemi de tabiî buna inhisar ediyor. Yani, hep bu son dönemi, bugün karşımızda olan arkadaşları biz hesaba çekmiyoruz, onları araştırmaya kalkmıyoruz. Yani, burada sistem sorgulanmak zorunda diye düşünüyorum. Şahıslarla bizim bir işimiz yok arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, yapılan hatalar, özetle, ne diyorsun, ne kadar, nedir derseniz, kısaca dört maddede toplamak istiyorum. Nedir bunlar: Bankalara zamanında el konulmaması; iştirak ve firma satışlarında dikkat edilmemesi, ucuz satışlar yapılması; şube  satışlarında da ucuz satışlar yapılması ve son olarak da, devlet güvencesi altında olmayan off-shore'un devlet güvencesi altına alınması; bunlarla ilgili problemleri derdest etmek lazım.

Peki, sayın milletvekilleri, birinciden başlayacak olursak, şayet, her kademede, yetkililer, gelen raporların gereğini yerine getirmek suretiyle, örneğin, 6 bankaya -Etibank, Yaşarbank, Esbank, Sümerbank, Egebank ve Yurtbankla ilgili olarak- zamanında el konulsaydı, 3 000 000 000 000 000 fazla para çıkmayacaktı cebimizden. Bu rakama Pamukbankın da zararını ilave ettiğimizde -yaklaşık 5 000 000 000 000 000 zararı- o zaman toplam 8 000 000 000 000 000'a ulaşmaktadır; bu zarar bizim cebimizden çıkmayacaktı. Ne yaparak; zamanında müdahale yapmış olsalardı.

Yine, ikinci maddede söylediğim iştirak ve firma satışları konusunda da ciddî, fahiş hatalar var. Nedir; Batı Sigorta, Sümer Factoring ve Romanian International Bankta olduğu gibi hep defter değerlerinin altında satışlar yapılmasaydı, yine milletimiz buradan da ayrıca bir 2 500 000 000 000 000 lira zarara uğramayacaktı.

Bu konuda ilginç bir örnek vererek zihninizde canlandırmak istiyorum. Ne ilginçtir ki, Yaşar Holding... Bu, araştırma komisyonumuzun raporlarında olduğu için rahat söyleyebiliyorum. Bir firma, daha önce Fona devredilen, defter değeri 1 970 000 000 000 lira olan Batı Sigortayı, kendi eski şirketine -adamcağız geri müracaat ediyor- 1 970 000 000 000 liralık defter değerli sigorta şirketini 1 500 000 000 000 liraya geri alıyor. Kim; aynı adam. Enteresan bir şey! Aradaki fark 500 000 000 000. Var, daha böyle birsürü firma var.

Üç; şube satışlarında yapılan yanlışların ise haddi hesabı yok. Bu nedir? Örnek mi istiyorsunuz; bakın -lütfederseniz, bu konuya özel ilginizi rica ediyorum- 9 Temmuz 2001'de fona devredilen Bayındırbankın yılda 4 000 000 dolar kâr eden Antalya Havalimanı Dış Hatlar Şubesini -yanlış anladığınızı düşüneceksiniz- Türk parasıyla 25 000 000 000 liraya; yani, 9 Temmuz 2001'de devrediliyor ve 27 Aralık 2001 tarihinde Türk parasıyla 25 000 000 000 liraya Denizbanka devrine yönetim kurulu kararı alıyorlar. Onun üzerine, o zamanki görevli Genel Müdür Yardımcısı Mahmut Şener -marifet iltifata tabidir; hep eleştirmeyeceğiz ya, böyle hayırlı işler yapanların da ismini burada vermek lazım- "Ne yapıyorsunuz ya; yılda 4 000 000 dolar kâr ettiği resmî kayıtlarla tevsik edilmiş bir şube, 25 000 000 000 liraya satılabilir mi" diyerek müdahale edince, iş karışıyor ve tekrardan hesaplar kitaplar yapılıyor ve 1 400 000 dolara yine Denizbanka satışın devrine karar veriliyor.

Yani, oh yahu, hiç değilse, 25 000 000 000 liradan 1 400 000 dolara çıktı diye şükredebiliriz; ama, resmî kayıtlarda bu şubenin bir yıllık kârı 4 000 000 000 000; pardon, 4 000 000 dolar. Milyon dolarlar ile katrilyonları karıştırdık arkadaşlar!..

Sonra da peki ne oluyor; birilerinin çıkıp "Sayın Genel Müdür Muavini, Allah senden razı olsun; 1 400 000 dolara satacağımız şube 25 000 000 000 liraya satılıyordu, mâni oldunuz; sizi ödüllendirelim" demesi lazım değil mi? Çok beklersiniz!.. Ne yapmışlar; adamın sözleşmesini feshetmişler!

Son olarak, off-shore işlemlerinde yaşananlar ise tam bir komedi. 22.12.1999'da Yurtbank ve Sümerbank, Fona devredilmiş; off-shore bankalarında mevduatı bulunanlar, bu mevduatlar güvencede olmadığı için paralarını çekmek istemişler. Peki, Yurtbank tarafından, bankanın Fona geçtiğinden bir sonraki gün, üstelik, off-shore bankadan da havale talimatı gelmediği halde, -bakın, teknik arkadaşlarımız bunu anlıyorlar- bu nakdî olarak devlet güvencesi altında olmayan off-shore hesaplarını ödemeye, hem de Fona geçtikten bir gün sonra bile devam ediyorlar!.. Nakit ödemeler yapılıyor; o dönemde yapılan ödeme tutarı yaklaşık 4 000 000 dolar, yani, bugünkü değerle 6 000 000 000 000 lira! Hani diyebilirler ki, ya bir günü de kafamıza kakma; o bir günde bugünkü değerle 6 000 000 000 000 lira para verilmiş, sigorta kapsamında olmayan... Tabiî, burada locada bizleri izleyen arkadaşlarımız da, bize niye yapılmadı diye merak ediyorlardır.

O dönemde yapılan ödeme tutarı dışında, sigorta kapsamında olmayan bu paraları, Fon, yani, BDDK ödemiş; ama, bu BDDK'ya bugüne kadar yine ulaşmak mümkün olmamış. Sonuç olarak, 1 Eylül 2000'de göreve başlayan BDDK, bankacılık sistemini sözde düzenlemek için kurulmuştu. Peki, bunu başarabildi mi acaba; maalesef, hayır. İşte, sonuçlar: BDDK almış eline baltayı, ali kıran baş kesen gibi, vurdukça vurmuş ve 22 bankaya el koymuş! BDDK verilerine göre, Fon bünyesine alınan 22 özel bankaya toplam 21 700 000 000 dolar -İmar Bankası da hariç- kamu bankalarına görev zararı karşılığında da 21 900 000 000 dolar aktarıldı; bankacılık krizi, İmar Bankasını da dahil ettiğimizde, yaklaşık, 50 000 000 000 dolara patladı hepimize. Ancak, peki buna karşılık, bu Fon ne yaptı dersek; bu Fon, bünyesindeki bankaların alacaklarından bugüne kadar 2 100 000 000 dolarlık da tahsilat gerçekleştirebildi; Allah'a şükür! Aslında görevi, düzenleme, denetleme ve rehabilitasyon olarak tanzim edilen BDDK, bu işlevlerinden ziyade, enerjisini, kesip biçmeye ayırınca -keşke onu da zamanında yapsaydı diyoruz- bu iş böyle karıştı. Düzenleme ve denetlemede sınıfta kalan, yani, ilk iki fonksiyonunda sınıfta kalan BDDK'nın elinde kala kala bir tek rehabilitasyon enstrümanı kalmıştı. Onda da bankaları hastaneye alarak tedavi edip iyileştirerek topluma sunmasını beklediğimiz BDDK, hastanede tedavi etmek yerine, varlığını, bankalar için bir morg haline getirdi, 22 tane bankanın, içinde yattığı morg haline getirdi. Fon bankalarından devralınan problemler halka açıklanmak yerine, kapalı devre çalışma tarzı tercih edildi; ticarî sır kavramı da buna kalkan olarak kullanıldı. Böylece, BDDK, çözümün bir parçası olmak yerine, çok üzülerek ifade ediyorum ki, sorunun bizatihi kendisi haline geldi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Sermaye Piyasası Kurulunun üç yıl Başkanlığını yapan Ali İhsan Karacan Dünya Gazetesinde bakın ne diyor. Çok ilginç olduğu için sizlerle paylaşmak istiyorum. Benim morg örneğine benzeyen bir örnek. Diyor ki: "Bankacılık sistemine ne oldu? BDDK camdaki sineği tabancayla vurmaya kalktı. Silahınızdan çıkan kurşunlarla sinek ölmediği gibi camımızı kırdı ve içerde oturan kardeşlerinizi de vurdu."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu, çok veciz bir ifade ve BDDK'nın ve bankacılık sektörünün nereye, nasıl geldiğini ifade eden bir cümle.

BDDK'nın kurumsal yapısının, yetki ve görev dağılımının sorgulanması ve de hızla yeniden yapılandırılması kaçınılmaz gibi görünüyor. Bu da, burada yapacağımız çalışmalarla aşılacak.

BDDK'nın risk algılama ve erken uyarı sistemlerinin neden tam olarak çalışmadığını hâlâ bilebilmiş değiliz. BDDK gibi dev bir organizasyondan beklenilen rol, riski erken fark etmek suretiyle önlem alması ve bu fakir milletin sırtına yük olmaması değil miydi? Geldiğimiz noktada, az evvel ifade ettiğim gibi, bırakın sorun çözmeyi, sorunun bizatihi kendisi olmaya başladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu, lütfen, tamamlamanızı rica ediyorum.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum ve hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bu sebeple, bugüne kadarki bankalara el konulması olaylarının ve sorumlularının hemen, ama, şimdi, muhakkak araştırılması gerekiyor bu Yüce Mecliste; çünkü, yaptığı tüm işlemlerle millete zarar veren BDDK'nın gerçekleştirdiği banka operasyonları, bunlara neden olan hususlar, bu kararların ortaya çıkardığı sorunlar ile yürütülen iş ve işlemlerin üzerine gidilmesi, aynı zamanda geleceğimize de ışık tutacaktır diye ümit ediyorum.

Böylece, inanıyorum ki, BDDK'nın işlem ve eylemlerinin denetlenebilmesi açısından Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğum Pamukbank ve BDDK ile ilgili iki araştırma önergem, değerli arkadaşlarımızın katkısıyla ve birleştirilen diğer üç önergeyle birlikte değerlendirilip fırsat olarak değerlendirilebilirse, daha önce yine burada, huzurlarınıza getirmiş olduğum Halkbank ve Atatürk Orman Çiftliği hesaplarının ibra edilmemesi örneğinde olduğu gibi iktidar ve muhalefet olarak tam bir konsensüs içerisinde eğer incelenebilirse, eğer ortak karar verilebilirse, o zaman ancak konunun, problemlerin üzerine gitmenin mümkün olacağını ve işlem üzerinde gereğinin yapılmasının mümkün olacağını düşünüyorum.

Ancak, beni bağışlayın; bu, kardeşinizin özel bir tabiridir, katılmayabilirsiniz: "Karanlıklar dünyasının beyaz atlı prensi" olarak tanımlıyorum. Bankalar Kanunu ve İçtüzükteki ticarî sır kavramını değiştirmeden bu problemleri kolay kolay çözemeyiz diye düşünüyorum ve bunun da, bu Yüce Mecliste, bu dönemde halledileceğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, milletimiz diğer partileri vicdanlarında kapattı; AK Parti ve CHP olarak bize, yolsuzlukların üzerini örtmemiz değil, doludizgin, omuz omuza üzerine gitmemiz için yetki verdiğini ve gereğini milletin beklediğini düşünüyorum.

Sayın Başbakanımızın "nereden gelirse gelsin, her türlü yolsuzluğun üzerine gidilecektir" ifadesinden sonra, yine, Sayın Adalet Bakanımızın da çok veciz bir şekilde söylediği "Türkiye'nin egemenliği, yolsuzluklarla savaştaki başarımıza bağlıdır" sözü, bizlere güç ve cesaret vermelidir diyorum. Öyle, borcunu ödemeden, bundan sonra, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyerek, bu Meclis burada var iken, yat, kat,villa, kotra  almak suretiyle sefa sürmeye devam etme döneminin, bu Yüce Meclisin bu döneminde son bulacağına inanıyorum. Neden böyle rahat konuşuyorum; bugüne kadarki  ortak yaptığımız çalışmalar, bana bu morali veriyor da onun için bu ifadeyi kullanıyorum.

Değerli arkadaşlar, final cümlesi: Uçak düştü, kurtulan yok; ama, hiç değilse şu anda karakutu elimizde. Bu elimizde olan karakutuyu açalım ve bu kazaların sebeplerini araştıralım. Niye araştıralım; bu karakutu bir nimet; hep birlikte bunun sebeplerini araştıralım ki, bundan sonra Türkiye'de bu tür başka uçaklar düşmesin, bu yüce millet de bir daha böyle düşen uçaklar yüzünden ağlamasın diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Dağcıoğlu.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati:17.58

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.13

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Araştırma önergeleri üzerindeki öngörüşmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII.- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

 MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)

1. - İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 20 milletvekilinin, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun İmar Bankası yönetimine elkonulması sürecindeki sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/127) (Devam)

2. - Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 24 milletvekilinin, Pamukbankın Tasarruf  Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmesiyle ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10) (Devam)

3. - Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 22 milletvekilinin, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/11) (Devam)

4. - İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur ve 27 milletvekilinin, Tarişbankın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrinin ve satışının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/36) (Devam)

5. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 21 milletvekilinin, bankacılık ve finans sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak, sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/39) (Devam)

BAŞKAN - Hükümet burada.

Şimdi söz sırası, İzmir Milletvekilimiz Sayın Ali Rıza Bodur'da.

Buyurun Sayın Bodur. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve 27 arkadaşım tarafından 28.1.2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan, Tarişbankın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devri ve BDDK tarafından bankanın satışının kamu zararı oluşturup oluşturmadığının araştırılması amaçlı Meclis araştırması önergemizin görüşülmesinde, ilk imza sahibi olmam nedeniyle, söz almış bulunuyorum; Başkanlığınızı ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tariş (Pamuk, Üzüm, İncir, Zeytin ve Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri) 4572 sayılı Yasaya göre, üretici ortaklarının, meslekî faaliyetleriyle ilgili ihtiyaçlarını karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle karşılamak; ortakların, ürünlerini en iyi şekilde değerlendirmek ve ekonomik menfaatlarını korumak amacıyla kurulmuş olan tarım satış kooperatiflerinin bir araya gelerek kurmuş oldukları Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleridir.

Çokortaklı bir banka olan Millî Aydın Bankasının 31 438 ortağının büyük çoğunluğu üreticidir. Millî Aydın Bankası, yani, Tarişbankın sermayesinin yüzde 44,79'u Pamuk Birliğinin, yüzde 13,59'u İncir Birliğinin, yüzde 20,65'i Üzüm Birliğinin, yüzde 20,64'ü ise Zeytin ve Zeytinyağı Birliğinin olmak üzere, toplam sermayesinin yüzde 99,67'si Tariş Birliklerine aittir.

Tarişbank, Millî Aydın Bankası adıyla, 24 Eylül 1913 tarihinde, incir üreticisinin para ve kredi sorunlarını çözmek amacıyla 20 üretici tarafından Aydın'da kurulmuş bir bankadır. Millî Aydın Bankası olarak kurulmuştur; temel fikri, kooperatifçiliktir. Kuruluş tarihinden Fona devredildiği tarihe kadar da, tüm olanaksızlıklara karşın, üreticinin gerçek bankası olma niteliğini sürdürmüştür; yani, Tarişbank olayını değerlendirirken, Fona devredilen diğer bankalardan ayrı düşünmek gerekmektedir. Tarişbank ortakları olan Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri, mevduatları hortumlamamışlardır. Yöneticiler, banka varlıklarını kendi varlıklarına transfer ederek, günümüzün moda ekonomik ahlaksızlığı olan hortumlama suçu işlememişlerdir. Tüm faaliyet döneminde, Ege Bölgesindeki üretici, sanayici ve esnafların ekonomik faaliyetlerini kredi yoluyla destekleyen bu banka, bu Fona devredilinceye kadar bu eylemi sürdürmeye devam etmiştir.

Ülkemizin en köklü kooperatif bankası niteliğine sahip olan Tarişbank, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 9.7.2001 tarih, 381 sayılı kararıyla 4389 sayılı Bankalar Yasasının 14/3 maddesi uyarınca, sermaye yetersizliği gerekçe gösterilerek, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmiştir. Bankalar Yasasının 5 inci maddesi uyarınca, bankaların malî yapılarının saptanması amacıyla, bankalarda inceleme ve denetleme yetkisine sahip olan bankalar yeminli murakıbı raporu bulunmadığından ve banka sermayesi artırım süreci devam ederken, sadece sermaye yetersizliği gerekçesiyle Fona devredilmesi, Tariş Birliklerinin ortağı bulunan 120 000 üreticinin kredi kullanmalarına olanak sağlayan, doksan yıllık geçmişi olan bir bankayı yok etmiştir. Tarişbankın, yasalara uygun olmayan gerekçelerle, Fona devri üzerine, Tariş Birlikleri tarafından, devir işleminin iptali ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin Danıştaya dava açılmıştır. Dava, 10. Daire tarafından reddedilmesinin ardından temyiz yoluna gidilmiş, Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulu da, bu defa, Tarişbankın Fona devrine ilişkin BDDK kararının yürütülmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Anılan karar üzerine, Fon tarafından bankanın mülkiyeti birliklere devredilmesine karşın, BDDK hukuka uygun olmayan bir şekilde, Bankalar Kanununun 4/1 maddesini gerekçe göstererek, banka yönetiminin tamamını kendisi atamıştır. Bu süreç içerisinde, Fonun, sermayeye mahsuben bankaya koymuş olduğu 55 000 000 000 000 Türk Lirasını faiziyle birlikte geri talep etmesi üzerine, birlikler tarafından, bu talebin haksızlığına ilişkin Danıştaya üçüncü kez dava açılmıştır. Danıştay 10. Dairesi, önceki karar doğrultusunda, birliklerin aleyhine karar vermiş, birlikler, bu kararı, son karar yeri olan Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunda temyiz etmişlerdir. Hukukî süreç devam ederken, banka, Danıştayın 10 uncu Dairesi kararı gereği tekrar Fona devredilmiş ve satışa çıkarılmıştır. Satış ilanı 30 Mayıs 2002 gün ve 24770 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır. İlanda, bankayla ilgilenen yatırımcıların, 14.6.2002 tarihine kadar BDDK'ya başvurmaları ve tekliflerini 17 Temmuz 2002 tarihine kadar Fona vermeleri istenilmiştir. Bu kararın iptali için de, Tariş, yargıya gerekli başvuruyu yapmıştır.

19 Haziran 2002 tarihinde BDDK, web sitesi aracılığıyla yaptığı açıklamada, 30 Mayıs 2002 tarihinde, satışa çıkarılan Tarişbankla ilgili olarak, 14 Haziran 2002 tarihine kadar kuruma yapılan başvuruların değerlendirildiğini; sonuçta, yatırımcıların malî güçlerinin bulunmadığı belirtilerek, bankada inceleme yapmalarının uygun olmadığını kamuoyuna duyurmuştur.

Daha sonra, BDDK, 25.10.2002 tarihli basın açıklamasıyla, BDDK'nın 19.2.2002 tarih ve 806 sayılı kararıyla, Denizbank AŞ'nin, Tarişbankı satın almasına ilişkin başvurusunun kabul edildiğini ve Fon Yönetim Kurulunun 10.10.2002 tarih 631 sayılı kararıyla da hisse devri görüşmelerinin başlamasına karar verildiği kamuoyuna duyurulmuştur. Ne büyük talihsizliktir ki ve ne büyük rastlantıdır ki, Denizbank, yine, Tarişbankın alımıyla ilgili, hem de ihalesiz bir satışla devreye girmiş ve Tarişbank, Denizbankın olmuştur. Yasal süreç devam ederken, Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kuruluna yeni bir inceleme olanağı vermeden, hızlı bir satış yapılarak, yargı kararı, Tariş lehine sonuçlanırsa uygulanmaz hale getirilmiştir. Böylece, Tarişbank hisselerinin yüzde 99,99'u Denizbank Anonim Şirketine devredilmiştir.

 Tarişbank hisselerinin Denizbank Anonim Şirketine satışında düşündürücü olan diğer bir konu da, satış prosedürü; kurulun, normal süresi dışında, 10 gün gibi kısa bir sürede jet hızıyla tamamlanmıştır; satış şekli, ne 120 000 ortaklı Tarişe ne de kamuoyuna açıklama yapılarak paylaşılmıştır ve satış oldubittiye getirilmiştir.

Banka hisselerinin bedelsiz olarak devredildiği bildirilen açıklamada "bilançonun tüm yükümlülükleri devredilmiştir" denilmesine karşın, bunun karşılığında ne kadar nakit, ne kadar hazine bonosu veya bir başka şekilde varlık verildiğine, bankanın kredi ve mevduat müşteri portföyü ile şubelerin nasıl değerlendirildiğine ilişkin hiçbir açıklamaya yer verilmemiştir.

Tarişbankın Fona devri ve Denizbank Anonim Şirketine satılmasına ilişkin uygulamalar, aklımıza, ister istemez şu soruları getirmektedir:

1- Bankanın Fona devri aşamasında, şimdiye kadar Fona devredilen bankalardan daha farklı bir uygulamaya gidilerek, Bankalar Kanunu gereği olması gereken bankalar yeminli murakıbı raporu bulunmadan devri yapılarak, Bankalar Kanununa aykırı bir işlem yapılmamış mıdır?

2- Yukarıdaki uygulamanın aksine, bankalar yeminli murakıplarınca düzenlenen raporlarda Tarişbankın yaşatılmasına yönelik öneriler varken, niye Fona devir yolu seçilmiştir?

3- Tarişbankın Fona devrinde, gerekçe, sermaye yetersizliği gösterilmiştir. Tariş Birliklerinin herhangi bir kredi kullanımı bulunmayan bankanın sermaye açığı 20 000 000 000 000 Türk Lirası olup, bunun önemli bir kısmı da yönetimlerce bankada bloke edilmemiş miydi de Fona devri kararlaştırılmıştır?

4- Bu tarih itibariyle, Fonun atadığı banka yönetimince, hukuken kabul edilmesinin mümkün olmadığı belirlenen bir şekilde, bankaya konulmuş olan 55 000 000 000 000'luk sermaye, faiziyle birlikte geri talep edilerek, bankanın faaliyet zararının artmasına neden olunmamış mıdır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bodur, buyurun; tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Toparlayacağım efendim.

5- Söz konusu satış işleminde, önce bankaların devir ve birleştirilmesine ilişkin tebliğ çıkarılarak, getirilen tasarruf mevduatı sigorta primlerine ilişkin bir düzenlemeyle, Denizbanka, 20 000 000 000 000 Türk Lirasına varan olanaklardan yararlanma yolu açılmamış mıdır?

Tarişbankı satın alan özel bankaya sağlanan yaklaşık 20 000 000 000 000 Türk Lirasının bankaya sermaye olarak konulmasına izin verilseydi veya bu kaynak, kamu tarafından, sermaye olarak bankaya verilmiş olsaydı, bankanın sermaye açığı ortadan kalkacak ve 120 000 üreticinin sahip olduğu Tarişbank, yine, üreticilerinin hizmetinde bankacılık faaliyetlerini sürdürecekti.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, daha bu bankaların Fona devrinin ilk aşamasında, Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı tarihî tespitle gerekli önlemlerin alınması uyarısıyla, Türk kamuoyunu ve bütün yetkilileri, Cumhuriyet Halk Partisi olarak uyarmıştık; ama, o zamanlardan bugünlere dek, bu uyarılarımıza kulak verilmediği için, maalesef, o gün 3 tane bankanın batmış olmasına karşın, bugün, 10'larca banka ve -biraz önce iktidar sözcüsünün ifade ettiği gibi- 50 000 000 000 dolara varan bir kaynak, Türkiye'de, inanılmaz derecede israf edilmiş ve bunların yöneticileri ellerini kollarını sallayarak gezmeye devam etmiş ve bankaların sahipleri de, yoksul halkımız büyük yoksulluklar çekerken, üreticiler kan ağlarken, işçiler ekmek parası için çabalarken, işsizler sokaklarda dolaşırken, yatlarla, hatta, yatlarının üzerindeki   helikopterlerle zevku sefa âlemini sürdüregelmişlerdir.

İşte, gün ; işte, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde tarihî bir fırsat vardır. Bu fırsat, bu araştırma önergelerinin birleştirilerek, verilecek olan kabul kararından sonra, bütün olayların gün yüzüne çıkmasını ve haklıların haklı oldukları yerlere gelmelerine, suçluların ise bütün günahlarıyla suçlarının cezalarını çekmelerine yönelik bir çalışmanın başlatılmasını Yüce Meclisin kararlaştıracağına inanıyorum ve bizi, umutla, belki de büyük bir sevinçle bekleyen yüce halkımızın, Ege'de, Tarişbank ne oldu, benim bir tek kaynağım vardı, o da yok oldu diyen üreticilerimizin, mutlu haberlerimizle, Türkiye Büyük Millet Meclisine olan güvenlerinin artacağına dönük karar vereceğinizi umuyor; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bodur.

Şimdi, söz sırası, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'te.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli izleyenler; 3 Şubat günü arkadaşlarımla verdiğimiz araştırma önergesinin öngörüşmesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Yine, bankacılık sisteminin faiz kıskacında ezilen, tasarruflarını, kimi zaman, istediğinde geri alamayan, mağdur edilen, kimi kez de faizsiz bankacılık uygulamalarıyla soyulan yüce halkımızı da saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bankalar, para ticareti yapar, sermayenin dolaşımının birleştiği noktalardır. Para dolaşımı, ekonomi için kan dolaşımı gibidir; yaşamsaldır, ekonominin canlılığını sağlar.

Türkiye bankacılık sistemi, üç dört yıldır iyice hastadır, hastalığın ağır sonuçları her gün yaşanmaktadır. Bakın, nasıl; ekonomi büyüyor, ulusal gelir büyürken, bankacılık küçülüyor. 2000 yılında ekonomi yüzde 6,3 oranında büyümüş, bankacılık yüzde 1 oranında büyümüş. 2001'de, ekonomi yüzde 9,5 dolayında küçülmüş, bankacılık yüzde 10'a yakın küçülmüş. Aynı şey 2002'de geçerli; ekonomi yüzde 7,8 oranında büyümüş, bankacılık yüzde 7,1 oranında küçülmüş. 2003'te durum değişmiyor ve ekonomi -7,4; 3,7 gibi- ortalama yüzde 5,5 dolayında büyürken, bankacılık yüzde 8 oranında küçülüyor.

Bankacılık bunalımı nedeniyle, Türkiye, çok şey kaybetti, kaybediyor. 8 500 000 000 dolara kurşun atıyoruz, Irak'a asker gönderiyoruz; ama, 50 000 000 000 doların üzerinde bir dolandırıcılıkla, bir hortumlamayla karşı karşıyayız. Bunu saptamamız gerekiyor.

Hükümet, var olan yasalara uygun davranırsa, tasarruf sahipleri, örneğin İmar Bankasında parası olanlar mağdur edilmez, edilmemelidir.

Bu olurken, bir taraftan, Sayın Başbakan, onlara dönüp "bana mı sordunuz; neden devlet bankalarına yatırmadınız" diyebiliyor; öbür taraftan da, devlet bankalarının en başına, faizi haram sayan bir bankacıyı atayabiliyor. Bu arada bir parantez açalım; o kamu bankalarının nasıl yönetildiği, yönetim yapısı, çağdaş bankacılığın, internet bankacılığının özelliklerini kazanıp kazanmadıklarını da sorgulamak durumundayız diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bankacılık, yıllardır, üniversiteyi bitirenlerin, yetenekli gençlerimizin iş alanıydı. Bunalımla birlikte bu gitti ve şöyle bir durum ortaya çıktı: Devletin resmî kayıtlarına göre, bu kesimden, 2000 yılında 7 000 kişi, 2001 yılında 21 000 kişi ve 2002 yılında 31 000 kişi işsiz kaldı. Halktan para toplama ve doğru kullanma işini yapan bankacılık yıkıma uğradı; ama, bu yıkımın, sadece şu çalışanlara yönelik boyutu üzerinde hiçbir şey yapılmadı, yapılmıyor ve 60 000'i aşan işsiz bırakılmış insanımız için hiçbir önlem alınmıyor. Bu durumun irdelenmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bankacılıkta güven esastır. Güveni sağlayacak olan, devletin etkin denetimidir.

2000 Eylülünde faaliyete başlayan BDDK kurulduktan sonra, sistemin, halk adına, doğru dürüst ve etkin denetlendiği söylenemez.

BDDK kuruluş aşamasındadır; yönetimi sıkça değiştirilmiş, 7 kişilik yönetiminin atanmasında siyasî çekişmeler yaşanmış; kurum, hükümetlerin gölgesinden bir türlü kurtulamamıştır. Şimdi, bu yapıdan şikâyet etmeye hakkımız yoktur. Yapılması gereken çok temel bir iş vardır; bu kurulu ve diğer bağımsız kurulları etkin ve verimli çalıştırmak.

Değerli arkadaşlar, burada, bir noktanın altını çizmeme lütfen izin veriniz: Hükümetin, hukuk ile temsilî demokrasi ya da siyasal irade anlayışı arasında bir çelişki olduğu ortadadır. Hükümet, bağımsız kurul kavramını bir türlü kabul etmek istemiyor; her kurumu ben denetlerim, kontrol ederim mantığından yola çıkıyor. Bu tutum, çağdaş yönetim anlayışıyla bağdaşamaz. Bunlara, BDDK'nın dışında, TÜBİTAK da bir örnektir.

Bağımsız kurullar, önce kendi içdenetimleriyle, saydam, doğru çalışır bir yapıda olmalıdır. Sonra, yine bu bağımsız kurullar, halka, topluma hesap verebilir bir durumda olmalıdır. Bunun için, mutlaka hükümetin denetimine, mutlaka yöneticilerinin hükümet tarafından atanmasına ve sabah akşam kontrol edilmelerine gerek yoktur. Böyle bir durum, kimi alanlarda -bankacılık böyledir, kilit alandır; bilim dünyası böyledir- hükümeti çok daha zor durumda bırakır, çok daha güç durumda bırakır.

Ülkemizde bankacılıkla ilgili yasal düzenlemelerin yetersizliği ortadadır. Biraz evvel de söyledim; bu, faizsiz bankacılık uygulamalarının, çağdaş, rekabetçi kurallara, saydamlık ve açıklık ilkelerine bağlanması kesinlikle sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, kapitalist sistemin temel bir kuralı var; girişimciler, banka kredi olanağına eşit yakınlıkta olmalıdır; yani, yarış eşit başlamalıdır; bunu sağlamak zorundasınız, sağlamak zorundayız. Banka sahibi olan ya da egemen olan sermayedarın denetiminde, kendi çıkarına, bankalarının kullanılması, sistemin en temel yarasıdır ve bu durum kesinlikle düzeltilmelidir; bunu biz zorunlu görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, biraz evvel, Tokat Milletvekili arkadaşımız Mehmet Dağcıoğlu, burada bir İktidar partisi mensubu gibi değil, bir muhalefet partisi mensubu gibi konuştu -ki, kendisine teşekkür ediyorum- ama, iktidarın yapması gereken, şikâyet değildir. İktidarın yapması gereken, önlem almak, çözüm üretmek ve bu önemli kaybı, bu yarayı bir an önce onarmaktır, düzeltmektir. Toplumun da, ekonominin de, ahlakın da, doğruluğun da, erdemin de, siyasetin de beklentisi budur.

Değerli arkadaşlar, çok önemli bir nokta var; Türkiye bankacılığı, bu durumdan bir an evvel kurtulmalıdır; ancak, burada önemli bir noktanın altını çizmek istiyorum. Bankacılıkta güven esastır dedik. Banka sahiplerinin bir bölümünün aynı zamanda medya sahibi olması, gazete ve TV sahibi olması nedeniyle medyada yaşanan, çoğu kez yanlış, çoğu kez tek yanlı ve dayanaksız suçlamaları, bir başka deyişle, medya kavgalarını çok iyi biliyorsunuz. Halk, gazeteden, köşeyazarından, TV yorumcusundan kendisini bilgilendirmesini ister, kamu hizmeti bekler; o hizmetler kamusaldır. Gazete sütunu, TV yorumu, hiç kimsenin özel çıkarı için kullanılmamalıdır. Halka, doğru bilgi verilmelidir. Bu kamu hizmetinin doğru işlememesi, bu toplumun en önemli sorunlarından biridir ve bu durum, mutlaka düzeltilmelidir; çünkü, bu, birikimli güvensizlik yaratmaktadır. Banka patronu kendi çıkarını savunacak, çalıştırdığı medya mensubu onu savunmak zorunda kalacak; bu yapı, topluma hizmet verme anlayışından uzaklaşmak anlamına gelir; biz, bunu düzeltmek zorundayız.

Türkiye Halkı, bu, bilimkurgu, Kafka romanlarını andıran, bilimkurgu çalışmalarına taş çıkartan; içeriği, yapısı, belirsiz banka hortumlamalarına ve buna dayalı medya gücüne bundan sonra katlanmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kepenek, lütfen, toparlayın efendim.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Banka hortumlamalarına bağlı olarak, karşılıklı medya suçlamalarının, şu veya bu şekilde; yani, yasal düzenlemelerle ve demokratik yollarla, mutlaka önü alınmalıdır. Bu hayret verici, dehşet verici kavga, savaş, medya mensupları arasındaki savaş, mutlaka son bulmalıdır; bu duruma, Yüce Meclis ve hükümetimiz seyirci kalmamalıdır. Türk bankacılığı, bu olumsuz ve yıkıcı yapıdan bir an önce kurtulmalıdır.

Arkadaşlarımla birlikte verdiğimiz önergenin temel dayanakları bunlardır. Bu nedenle, önergemizin kabul edilmesini istiyor; hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, İmar Bankası AŞ'ye BDDK tarafından el konulmasıyla başlayan ve gittikçe daha da karmaşıklaşan mudilerin durumu ve bankanın yetkisi olmaksızın hazine bonosu alım satımında bulunması konusunda BDDK'nın sorumluluğunun araştırılması amacıyla talep ettiğimiz Meclis araştırması önergesi hakkında söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmeler sırasında, milletvekilimiz Sayın Mehmet Ergün Dağcıoğlu, konu hakkındaki hassasiyetlerini çok güzel şekilde ilettiler ve özellikle CHP Grubuna yönelik olarak izahta bulundular; ancak, bilinmesini isterim ki, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, mevcut 5 önergenin 3'ünün sahibi olarak, en az kendileri kadar bu hassasiyetini sürdürmektedir. Özellikle, konunun çözüm aşamasında sonuna kadar takipçisi olarak bu hassasiyetini devam ettirecektir. (Alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, BDDK konusunda detaylı görüşmemizi yaparken, biz, BDDK'nın yapılanımı veya bağımsız üstkurulların yapılanımını yargılar bir noktada olmamalıyız. Türkiye'deki bağımsız üst kurul yapılanımının gerekliliğini ve Avrupa Birliği müktesebatı gereği Ulusal Programımızda bağımsız üstkurulların varlığını unutmamamız gerekir. Bu noktadan hareketle, bugün görüşeceğimiz ve değineceğimiz konu, oluşan görev ihmalleri, kanunî olarak verilen yetkilerin kullanılmayışıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özerk kurumların ortaya çıkış nedenlerini incelediğimizde, bunların üç temel başlıkta toplandığı görülmektedir. Bu nedenlerin ilki, devletin klasik işleyişinin günümüz toplumunun ihtiyaçlarına tam olarak yanıt veremez duruma gelmesidir. Klasik devlet yapısının iş yapış şekilleri ile bürokrasinin ağır ve şeffaflıktan uzak yapısı, belli sektörlerin işleyişine ilişkin olarak devletin düzenleme ve denetleme görevinin, siyasetten uzak ve ilgili sektörde uzmanlık kazanmış kadroların oluşturacağı dinamik ve bağımsız bir yapılanma tarafından yerine getirilmesi gereğini ortaya koymaktadır.

İkinci neden, Anayasada düzenlenmiş olan bazı temel hak ve özgürlükler ile bankacılık, sermaye piyasası işlemleri gibi bazı ekonomik etkinliklerin, kaynak kullanımını ve ekonomik verimliliği artıracak bazı mekanizmalara ihtiyaç duyar hale gelmiş olmasıdır.

Üçüncü neden ise, özelleştirme uygulamalarıyla devletin faaliyetten çekilmiş olduğu bazı sektörlerde devletin denetim ve gözetim görevini yerine getirmesinin sağlanmasıdır.

Görüldüğü gibi, özerk kurumların ortaya çıkış temelinde, değişen kamu yönetim anlayışı yatmaktadır. İlk olarak Amerika Birleşik Devletleri, daha sonra Avrupa Birliği ülkeleri ve daha sonra da eski Doğu Bloku ülkelerinde oluşan bu yapılanım, 1980'li yıllardan sonra, Türkiye'de de özellikle düzenleme, denetleme ve koruma görevini üstlenen özerk ve bağımsız yapılanma ihtiyacı olarak kendini göstermiştir.

Ülkemizde, değişik alanlarda faaliyet gösteren farklı üstkurullar bulunmaktadır; ancak, son dönemlerde, değişik platformlarda en çok tartışılan ve İmar Bankasının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devralınması sonrasında yaşanan gelişmelerde en çok dikkati çeken Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumudur.

BDDK, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlarını korumak, malî piyasalarda güven ve istikrarı sağlamak, ekonomik kalkınmanın gereklerini de dikkate alarak kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını temin etmek ve ekonomide önemli zararlar doğurabilecek işlem ve uygulamaları önlemek amacıyla her türlü tedbiri almak ve uygulamakla yükümlü ve yetkili olmak üzere, idarî ve malî özerkliğe sahip bir kuruluştur.

İmar Bankası olayına geldiğimizde, bu süreçte, kurul, konuyla ilgili olarak, yalnızca mevduatın devletin güvencesinde bulunduğunu belirtmekte, bankadan hazine bonosu olan vatandaşların mağduriyetindeki sorumluluğuna ilişkin olarak ihbar gerekliliğini dile getirmektedir; ancak, bankaların repo ya da makbuz karşılığı sattığı bonoların banka kasasında saklandığını denetlemek ve açığa satış yapılmasını engellemek BDDK'nın görevleri arasındadır. Bu kapsamda, gereken tedbirlerin alınmamış olması ve açığa satış işlemlerine müdahale edilmemesi, halkın, bankanın durumu ve yetkilerinin sınırıyla ilgili bir bilgiye sahip olmaksızın devletin hazinesinin çıkardığı bonoyu aldığı düşüncesiyle yatırım yapmasına neden olmuştur.

Ayrıca, İmar Bankasında mevduat sahibi olan veya hazine bonosu alan yatırımcılar, kaybın karşılanma şekliyle ilgili net bir bilgi sahibi değildir. Görüşmelerin başında, Sayın Başbakan Yardımcımız, en kısa sürede bu mağduriyetlerin karşılanacağını dile getirmişler; ancak, 7 800 000 000 000 000 olarak biçtikleri tutarın içinde hazine bonosu mağdurlarının geleceğinin ne olacağını net olarak bildirmemişlerdir. Bu konuda gerekli cevabın, mağdurlara, Sayın Bakanımız tarafından verileceğini umuyorum.

İmar Bankası yaklaşık onüç yıldan beri yetkisi elinden alındığı halde, hazine bonosu satmak için yaptığı reklamları ve 1 000 000 000 000 000 lirayı aşan -ki, bu, beyanlardan da ortaya çıkmıştır- hazine bonosu satışını, ilgili, görevli ve sorumlu kuruluşların fark etmemiş olması son derece düşündürücüdür.

Türkiye malî piyasaları her geçen gün yeni mağdur yatırımcı kitleleri ortaya çıkarmaktadır.

Geçmişte BDDK'nın elkoyduğu diğer bankalardaki hazine bonosu, devlet tahvili sahipleri ve mevduat sahipleri mağdur olmamışlardır. Bundan önce elkonulan 20 bankada yatırımları bulunan kişiler hiçbir mağduriyet yaşamazken, AKP Hükümeti döneminde ilk olarak yaşanan bu olayda yatırımcı mağdur olmuştur. Aradan geçen sürede de hiçbir somut gelişme olmadığı görülmektedir; sadece dilekler ve vaatler vardır.

İmar Bankasının yetkisi olmadığı halde hazine bonosu satışına aracılık ve çifte kayıt yaptığı ortaya çıkmıştır. Peki, bütün bunlar olurken devletin yetkili kurumları neredeydi? Daha önce neden harekete geçilmedi? Hangi yetkililer görevini ihmal etti? Bu ihmallerin faturası hep yatırımcıya mı çıkacak?

Bu başlıklarda sorgulamaların yapılması büyük bir gerekliliktir. Devletin güvencesi ve denetimine güvenen binlerce yatırımcının Türkiye'nin zor ekonomik koşullarında biriktirmiş oldukları tasarruflarını değerlendirmeye çalışırken, tamamen kendi inisiyatifleri ve kontrolleri dışında yaşanan gelişmeler sonrası son derece ağır bir mağduriyetle karşılaşmış olması kabul edilemeyecek bir durumdur.

Devlete güvenmek suç mudur? Gerek Başbakanımız gerekse konuyla ilgili bakanlarımız, bu bankaya parasını yatıran tasarruf sahipleri için "yüksek faizle para yatırırken bize mi sordunuz" demektedirler. Kamu idare görevi kimin için yapılmaktadır? Vatandaşa "aklın neredeydi" derken, kamu kurum ve kuruluşlarının aklı ve yetkileri neredeydi? Tek suçlu, yeterince bilgilendirilmeyen ve devletin yönetimine güvenen halk mıdır?

Bankanın belli bir risk kapsamında bulunduğundan hareketle, yönetimine, bir yıl önceden, bir üye ataması yapılmıştır. Risk taşıyan ve devlet güvencesi şemsiyesi altında olan bu örnekte, bu risk için gerekli idarî özen yeterince gösterilmiş midir?

Diğer taraftan, BDDK, Merkez Bankasınca 3 Ağustos 1998 tarihinden itibaren yürürlüğe konulan repo genelgesine karşın, açığa repo işlemlerinden söz edebilmektedir. Eğer söz konusu genelgeler, birer uygulama aracı olarak denetim fonksiyonu olmak işleviyle hayata geçirilemeyecek ise, her şeyden önce, genelgelerin, ne amaçla çıkarılmış olduğunu sorgulamak gerekmektedir. Ayrıca, hazine bonosu ve devlet tahvili... Bilindiği üzere, yüksek içborçlanma ihtiyacından dolayı her hafta büyük montanlı işlemler yapılmakta ve bunların fizikî dolaşım imkânı olmamaktadır. Karşılığında verilen makbuzların hukukî geçerlilikleri ve taşıdıkları sorumluluğun farkında olmak yatırımcının üzerindeki bir sorumluluk değildir. Bu sorumluluğun getireceği sonuçları takip etmek ve bunların neticesinde oluşan mağduriyetleri karşılamak yine ilgili otoritelerindir.

Son yaşanan İmar Bankasına elkonulması sürecinde, BDDK'nın İmar Bankasının hesaplarına ve kayıtlarına ulaşamadıkları yönündeki açıklamaları, farklı bir soruyu ortaya çıkarıyor. Bugüne kadar Türk bankacılığı, sadece kredi ve döviz pozisyonu riskleri ile sermaye yeterliliği riskiyle değerlendiriliyordu; bugün yeni bir risk türü ortaya çıkmış oluyor; bu da işlem riskleri üreten bir örnek olarak kendini gösteriyor; yani, artık, kayıtlara ulaşılamaması da ayrı bir risk midir?

BDDK bir güven müessesesidir. BDDK finans sistemimizin sağlığı için bir koruyucudur. BDDK, itibarlı, saygın, sağduyulu, becerikli, tecrübeli, bilgili, bağımsız, vizyon sahibi, ileriyi görebilen, cesaretli, çabuk karar alabilen ve güvenilir bir kurum olmak zorundadır ve biz bu araştırmayı yaparken BDDK'nın bu işlevini değil, bu kurum çatısı altında yetkilerin yeterince kullanılmaması ve görev ihmallerini dikkate almak zorundayız; çünkü, bu noktada yapılacak herhangi bir yanlışlığın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, buyurun tamamlayın efendim.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Ve bu nokta, finans piyasasının ve genel ekonominin, -yapılacak herhangi yanlış bir değerlendirme- önünde önemli bir engel teşkil edebilecektir.

Mevduat olarak yatırılmadığı için çözümsüzlüğün içinde olan hazine bonosu yatırımcısının durumunu tek çözecek olan kurum, Bakanlar Kuruludur. Bakanlar Kurulu, yapılacak yasal düzenlemeyle, yatırımcının mağduriyetini gidermek durumundadır. Çözüm aşamasında BDDK'nın yasal bir yetki kullanım hakkı bulunmamaktadır ve ortaya çıkan bu tablo sonucu hükümet, var olan tespitler sonucu acilen hukukî altyapıyı oluşturarak, uygulama alanına sunmak durumundadır.

Bu noktada, yatırımcı -Hazinenin çıkarmış olduğu bir kâğıt olduğundan- bu kâğıda güvenerek yatırım yapmıştır ve uygulamada ortaya çıkan aksaklıkların sorumlusu kesinlikle yatırımcı değildir. İmar Bankasında yaşanan hazine bonosu skandalının mazisine baktığımızda, yetkisiz bir kurumun işlem yapmasının kanunen yasak olmasına rağmen ilgili makamlarca tespit edilememesi, bu mağduriyetin oluşmasındaki en önemli ihmaldir.

İmar Bankası, SPK tarafından 4 Ocak 1985 tarihli toplantısında alınan kararla, borsa üyelik belgesi sahibi olmuştur. Ancak, 21 Kasım 1990 tarihli toplantıda, bankanın aracılık faaliyetlerinin durdurulmasına ve İMKB üyelik belgesinin iptal edilmesine karar verilmiştir. Bu karar, 22 Kasım 1990'da, o dönemin bankalar yetkili otoritesi olan Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığına da bildirilmiştir. Ayrıca, 21 Ağustos 1992'de repo ve ters repo işlemlerinin düzenlenmesi üzerine İmar Bankasının yaptığı başvuru, gerekli önşartlar oluşmadığı için reddedilmiştir.

Devletin ilgili yasal otoriteleri tarafından alınan karardan ve bunu uygulamadan sorumlu olanlardan "bizim, bu işlemlerden haberimiz yoktu" yanıtını almak, son derece düşündürücü. Kaldı ki, yıllardır, banka, yazılı ve görsel medyada bu işlemleri gerçekleştirdiğini ifşa etmiştir ve bunun yanı sıra, 14 Mart 2003 tarihinde Maliye müfettişleri tarafından BDDK'ya yollanan, İmar Bankasının, bu işlemi izinsiz yaptığı ibaresini taşıyan bir rapor vardır. 14 Mart-3 Temmuz; aradan geçen süredeki mağduriyetin ve gelişmenin bir değerlendirmesinin yapılmasını talep ederim.

Alenen yapılan bu ihbarı görmezlik, kanunen tanımlanan görevde büyük bir ihmalin olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Belki de, ilgili makamlar, bankanın, geçerli yasaklara rağmen "ben, bu fiili yapmadım" beyanının, bankanın antetli kâğıdıyla taraflar gönderilmesini bekliyorlardı. Devletin bankacılık alanındaki düzenleyici ve denetleyici kolu olan BDDK'nın, 2000 yılında yaptığı "sistemde çürük elma yoktur" açıklamasına güvenerek para yatıran ve bu bankadan hazine bonosu satın alanların çilesi halen devam etmektedir.

BDDK, bankada büyük parasal hareketlerin 2003 yılı içerisinde başladığını, karar almak için kurulda yeterli sayı olmadığı için karar alınamadığını, kurul üyeliği için yeni atamalar yapılıp karar çoğunluğu oluşur oluşmaz bankaya el konulduğunu söylüyor.

13 Haziran 2003'te görevi sona eren iki üyenin yerine atama yapmak için kendi görüşünde adam arayan ve bu nedenle, BDDK'nın 1 Temmuza kadar toplantı yapmamasına bile kayıtsız kalan hükümetin, şimdi de, eleştiri açısından baktığı, yine, mağdurlar, yatırımcılar ve BDDK.

İmar Bankası olayı, aslında, tüm taraflar için ders çıkarılması gereken bir konu. Gerek BDDK denetimini yaparken gerekse hükümetler bağımsız kurullara eleman atarken, artık "mutlaka benden olsun" mantığını bir kenara bırakmalı ve bir an önce, kurulların işler hale gelmesini sağlamak durumundadır. Hükümet, BDDK'nın üye sayısı açısından toplanamaz duruma düştüğü 13 Haziranda, kendine uygun adam aramayı bırakıp, bu işe uygun adamların atamasını yapsaydı, bugün çıkan sonucun faturasının daha düşük olması beklenebilirdi.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Hemen bitiriyorum.

Yaşanan gelişmelerin ardından, Başbakan Yardımcımız tarafından, 850 000 000 000 000, bugün öğreniyoruzki, 750 000 000 000 000 olan tahminî kaybın 8 500 000 000 000 000'a katrilyona çıktığı, havuza büyük bir taş düştüğü ve havuzda su bırakmadığı yönünde bir açıklama yapılmıştır. Aslında, havuza düşen taş, yatırımcının başına düşmüştür ve hâlâ, yatırımcı, o taşın altında ezilmek durumundadır. (CHP sıralarından alkışlar) Bir an önce yapılacak uygulamalarla, çözümün sağlanmasını talep ediyoruz.

Bütün bu dayanaklardan hareketle;

1- BDDK'nın yaşanan gelişmelerdeki sorumluluğunun araştırılması,

2- Varsa sorumluların belirlenmesi ve yargıya yönlendirilmesi,

3- Benzeri olayların yaşanmaması için alınacak önlemlerin ve gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla talep ettiğimiz Meclis araştırması önergesinin, Yüce Meclis tarafından kabul edilmesini arz ederim.

Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tamaylıgil.

Meclis araştırması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Paralar ne zaman ödenecek?

BAŞKAN - Sayın Başkanım, rica ediyorum... Yani, tam yerinde...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Özür dilerim... Vatandaş bunu soruyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Meclis araştırması açılması kabul edilmiştir. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 12 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, bir cümleyle düşüncemi ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Ama, bu konu bitti...

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkanım, şöyle efendim: Mademki Meclis araştırması açılması kabul edildi, grubumuz yok; ama, bizden de bir üyenin bu araştırma komisyonunun içinde yer almasını talep ediyorum.

BAŞKAN - O, kendi aranızda efendim. Tabiî ki, o takdir bize ait değil.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, tasarıların görüşmelerini erteliyoruz.

Nüfus Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

3. - Nüfus Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/645) (S.Sayısı: 250) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 250 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nüfus Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu kanun değişikliği, devletin işleyişiyle ilgili önemli bir değişikliği işaret ediyor. Bu kanun tasarısı yeni bir dönemin, yeni bir çağın açıldığının bir habercisi âdeta, hatta küçük bir örneği de denilebilir. Ancak, bu küçük örnek, bir anlamda devletin temel mantığında da oluşan değişikliğin habercisi. Bunun günümüzdeki adı da e-devlet; yani, elektronik devlet. Dünyanın yeniden şekillendiği bir dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de bu süreçten uzak kalması elbette düşünülemez. Hızlı ve şeffaf bir kamu yönetiminin oluşturulması devletimiz için vazgeçilmez bir durumdur. Devlet, kendisini var eden vatandaşlarından müteşekkil bir yapıdır. Devlet, kurum ve kuruluşlarıyla kendisinin var oluş nedeni olan vatandaşlarına da en iyi hizmeti yerine getirmekle mükelleftir, görevlidir. Bu görevini yerine getiremediği anda devlet olma özelliği sona erer.

Yüzyıllar boyunca, çağın koşulları sonucunda farklı formlara bürünen devlet, bu hizmeti yerine getirmek amacıyla her türlü araçla donanmak ve donatmak konusunda yükümlüdür. Bu araçların başında İngilizce ve Fransızcada birbirini tamamlayan, devletle aynı kökene dayanan istatistik bilimi gelmektedir. İstatistik, devletin nedeni olan bireye ve onun bilgilerine dayanır. Modern devlet anlayışı, istatistik bilimi aracılığıyla vatandaşları hakkında bilgi toplar, bilgilerden plan yapar ve buna göre de hizmet sunar.

Ülkemizde modern devlet olma yönünde ilk girişim, Osmanlı döneminde nüfus sayımıyla başlatılmıştır; ancak, son nüfus sayımında da görüldüğü gibi, hâlâ güvenilir bir veri tabanına, güvenilir rakamlara ulaşamıyoruz. Birçok ilimizde onbinlerce insanımız halen kimliksiz olarak dolaşıyor. Esasında nüfus sayımı bir örnek; buna ilişkin daha binlerce örnek verilebilir ve bu örnekler sonucunda da bir gerçeğe ulaşırız; yarınlarımızı tam olarak planlayamamak, planlayamamak, planlayamamak... Yerel yönetimlere doğru dürüst kaynak aktaramıyoruz, işsizlere tam olarak iş sağlayamıyoruz, yirmi yıl sonra ne kadar konut yapmamız gerektiğini saptayamıyoruz ya da yirmi yıl sonra kaç milyon emekli vatandaşımızın olacağını bilemiyoruz.

Bugün görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısı, saymış olduğum bu endişeleri bir ölçüde gidermeyi amaçlayan bir projenin parçası; yani, kısa adı MERNİS olan Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi Projesi. MERNİS Projesi de, tüm gelişmiş dünya devletlerinin elektronik devriminin sonucunda yeniden yapılandırdıkları e-devlet olgusunun sacayaklarından biri. Bir devlet modeli olan e-devlet, vatandaşların ve devletin birbirlerine karşı yerine getirmeleri gereken görevleri elektronik ortamda gerçekleştirmeleri anlamına geliyor. Elektronik devlet hizmetleri, zaman kaybı ya da kâğıt israfını önlüyor; ayrıca, daha az kişiyle daha çok iş yapma olanağı sağladığı için, tasarruf sağlıyor; bu tasarruf da, doğrudan vatandaşlara yansıyor.

Gelişmiş ülkelerde, vatandaş-devlet ilişkisinin önemli bir bölümü, artık, bilgisayar üzerinden sağlanıyor. Araştırmalara göre, Avrupa ülkeleri arasında en yüksek e-devlet kullanımı, yüzde 57'lik bir oranla İsveç'e ait. Bu oran, Singapur'da yüzde 53, Amerika'da yüzde 43, Hindistan'da yüzde 31, Almanya'da yüzde 24, Litvanya'da yüzde 8, Macaristan'da yüzde 3, ülkemizde de yüzde 13.

Ülkemizde e-devlet çalışmalarının ilk adımı, kurulan internet siteleri.  Türkiye'de, sadece 493 adet kamu kurum ve kuruluşunun internet sitesi bulunuyor. Belediyeler ve belediyelere bağlı kurumlardan internet sitesi olan kurumların sayısı 270. E-devlet projelerinin başında da, demin de söylemiş olduğum gibi, görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili olan, İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünce yürütülen Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi (MERNİS) geliyor. Bu projeye göre, hizmetlerin ilçelerde bilişim teknolojileri kullanılarak verilmesi, ilçe nüfus veri tabanlarının bir kopyalarının genel merkezde bütünleştirilerek merkezî nüfus veri ambarının oluşturulması, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına birer kimlik numarası verilmesi, kimlik numaraları aracılığıyla, kişi düzeyinde işlem yapan kamu ve özel sektör bilişim projeleri arası bilgi alışverişinin altyapısının hazırlanması, nüfus istatistiklerinin bilişim teknolojileriyle daha sağlıklı elde edilmesi amaçlanıyor. MERNİS Projesiyle, nüfus kütüklerine kayıtlı sağ ve ölü, yaklaşık 127 000 000'dan fazla kişiye ait nüfus kayıtlarının bilgisayarla tutulması suretiyle hizmete etkinlik ve sürat kazandırılması amaçlanıyor. MERNİS Projesinin ülkemizde yaklaşık otuz yıllık bir geçmişi bulunuyor.

MERNİS Projesi, uzun yıllardır Türkiye'nin gündeminde olmakla birlikte, ulusal bilgi sisteminin de altyapısını oluşturmaktadır. 2000 yılında büyük bir hız kazanan ve son aşamasına gelen projeyle, nüfus kütükleri üzerinde tam bir denetim kurmak ve nüfus kütüklerini güvenilir belgeler haline getirerek hizmette sürat ve verimlilik sağlamak, merkezde bir nüfus bilgi bankası oluşturmak ve bu yoldan nüfus kütüklerindeki bilgileri kamu hizmetleri açısından değerlendirmek, nüfus kütüklerindeki bilgileri istatistik verileri olarak değerlendirmek, nüfus ve aile istatistiklerini elde etmek, her vatandaşa bir Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası vermek suretiyle isim benzerliğinden dolayı ortaya çıkan aksaklıkları gidermek ve kamu kuruluşları arasındaki bilgi alışverişlerini hızlandırmak ve yeni nüfus cüzdanıyla ilgili çalışmaları yapmak amaçlanmıştır.

Sonuç olarak, Türkiye'deki tüm kamu bilişim sistemlerinde, kişi bilgileri çapraz ilişkilerinin kolayca kurulmasına imkân verecek ve bu suretle ekonomik, malî, güvenlik, askerlik, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik gibi alanlarda büyük faydalar sağlayacak olan MERNİS Projesi, Türkiye Cumhuriyetinin en büyük bilişim projesidir. Bu projenin tamamlanması sonucunda, yurt içindeki ve yurt dışındaki vatandaşlarımıza çok daha kaliteli ve süratli hizmet verilecektir. Bu projenin tamamlanması sonucunda, nüfus kayıtları için elde edilecek veri, bazı kamu yönetimindeki diğer fonksiyonlar için bir bilgi havuzu teşkil edecektir. Proje çerçevesinde verilecek Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası kullanımıyla vergi, güvenlik, seçim, eğitim, sağlık, askerlik, bankacılık, sosyal güvenlik ve diğer alanlarda verilen hizmetler, elektronik ortamda daha hızlı, rasyonel ve güvenilir olacaktır.

Elemeğiyle yürütülmekte olan şimdiki sistemin iyi işlememesi veya bozuk olması nedeniyle yapılan yanlışlıklardan dolayı vatandaşın emek ve zaman kaybıyla, bu yanlışlıkların düzeltilmesi için yapılacak çalışmalar nedeniyle kamu yönetimlerinin iş hacimlerinin büyümesi ve zaman kaybının yarattığı savurganlık ve işgücü kaybı da bu suretle önlenmiş olacaktır.

Çağımız, kamu yönetiminin ihtiyaç duyduğu kişiye ilişkin birçok bilginin toplanmasına kolaylık sağlayacak olan bir çağdır. O sosyal güvenlik ve yardım kuruluşlarının ihtiyaç duydukları bilgi sürekli bir biçimde verilirse ve bu kuruluşların tutmakta oldukları kayıtlar süratle güncelleştirilebilirse, yeni nüfus cüzdanı, tahrifat, sahtecilik ve dolandırıcılığın azaltılmasını da beraberinde sağlayacaktır.

Ülke yönetiminden sorumlu olanla ile onlara yardımcı olan planlamacıların en çok ihtiyaç duyduğu husus bilgi olmaktadır. Ülkenin gelişmesi için yapılacak planlamalarda ve verilecek kararlarda nüfus hareketlerinin çok iyi izlenmesi gerektiğinden, buna ilişkin büyük bilgi kaynağı sağlanabilecektir. Nüfus kayıtlarının hukukî ve teknik açıdan denetlenmesi de bu suretle mümkün olabilecektir.

Avrupa ülkelerine, o ülkede yaşayan vatandaşlarımızla ilgili kişisel ve aileleri hakkında bilgi gönderme kolaylığı da, bu suretle sağlanmış olacaktır.

Bu projeyle birlikte, görüşmekte olduğumuz kanun geçerliliğini yitirmektedir elbette; çünkü, nüfus kütüklerine kayıtlı bulunan yaklaşık 127 000 000 nüfus kaydının bilgi işlem ortamına aktarılması ve nüfus kayıtlarının merkezî bir sistemle tutulması, yer değiştirme işlemine de ihtiyaç duyulmamasına neden olacaktır.

Türkiye'nin kaynaklarının verimli bir biçimde kullanılmasının önünü açan bu projeye muhalefet etmek kimsenin aklından geçmez elbette. Kaldı ki, şu anda bir örnek vermek gerekirse, 12 000 000 nüfusu olan İstanbul nüfusuna kayıtlı insan sayısı 2 705 599'dur. Bu bilinirken, buna muhalefet etmenin anlamsız olduğu elbette düşünülür. Ancak, bu projenin uygulama aşamasında karşılaşılabilecek olan sorunlara ve muhtemel tehlikelere dikkat çekmek bizlerin aslî görevi olsa gerek.

Öncelikle dile getirmek istediğimiz muhtemel sorunların başında merkezî olarak depolanan kişisel bilgilerin kötü niyetli kişiler tarafından kullanılması tehlikesi gelmektedir. Kişisel bilgilerin, siyasî irade tarafından tek taraflı olarak kullanılması, insan hakları konusunda birçok sakıncalar doğurabilir. Nitekim, geçtiğimiz haftalarda Bilgi Edinme Kanununun kabul edilmesiyle birlikte bu sorun karşısında çeşitli önlemler alınmış olmakla birlikte, gelişen bilişim teknolojisi sonucunda ortaya çıkan bilişim suçlarına karşı gerekli tedbirlerin alınmasında geç kalınmaktadır. Bu tedbirler en kısa zamanda alınmalıdır.

Bilindiği gibi, sanal dünyada her gün yeni bir virüs çıkıyor. Geçtiğimiz onbeş gün boyunca Türkiye Büyük Millet Meclisi de bundan yeterince nasibini almıştır. Neredeyse, Meclisteki bütün bilgisayarlar virüs nedeniyle çökmüştür, işler aksamıştır. Mecliste görev yapan 4 teknik personel, haliyle 1 200 bilgisayara yetememektedir. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi olmasına rağmen e-devlete geçiş konusunda yeterli önlemlerin alınmadığı bu vesileyle ortaya çıkmış bulunmaktadır. Nedir bu önlemler:

Teknik personel sayısının az olması ve bilişim konusunda bilgi birikiminin az olması. Bu, bir bakıma, kısa bir süre için düşünüldüğünde, skandaldır.

Meclis bünyesinde çalışan yaklaşık 4 000 kişi içerisinde sadece 4 teknik personelin bulunması.

Sonuç: Meclisle ilgili örneği vermemdeki sebep, bu MERNİS'le başlayan elektronik devlet uygulamasının üzerinde daha titizlikle çalışılması gerektiğinin vurgulanmasıdır.

Gelecekte ulusal bilgi birikiminin sanal ortamda depolanacağı ve birçok bürokratik işlemin sanal ortamda yürütüleceği düşünülürse, yetersiz altyapı sonucunda, telafisi zor sonuçlarla karşılaşılabilmesi mümkündür.

Elektronik devletin sağlıklı bir biçimde yaşama geçirilmesi, ancak ve ancak, bu konuda uzman personelin istihdamı ve bilişim teknolojilerinin üretilmesiyle olabilir; yoksa, Meclisteki bilgisayarlara yapıldığı gibi, birikimler bir çırpıda yok olabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde elektronik devletin gelişmesi, e-devlet hizmetlerinin tam olarak uygulanabilmesi için atılması gereken daha çok adımlar var ve bu adımları atarken de, siyasî irade, tarihte McCarthycilik gibi örneklerini gördüğümüz, masum insanları lekeleme, özel bilgileri kullanarak tehdit etme gibi insan hakları ihlallerine olanak tanıyan uygulamalara karşı da önlem almak zorundadır.

Bu önlemler alındığı takdirde, Bilgi Edinme Hakkı Yasasının âdeta tamamlayıcısı olan bu yasa, hem devletimizin hem de yaşamımızın kolaylaştırıcısı olacaktır. Bu, teknolojinin getirdiği yeni bir uygulamadır, ileri bir yasadır. Bunun iyi niyetle uygulanacağına inanıyoruz.

Bu tasarıya kabul oyu vereceğimizi belirterek, Genel Kurulumuza saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ülkü.

AK Parti Grubu adına, Sivas Milletvekili Sayın Selami Uzun; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İnşallah, zamanı iyi değerlendiririz.

AK PARTİ GRUBU ADINA SELAMİ UZUN (Sıvas) - Merak etmeyin Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1587 sayılı Nüfus Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun Tasarısı hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bu tasarı, 2'si yürürlük ve yürütme olmak üzere 3 maddeden ibarettir. 1587 sayılı Nüfus Kanununun 28 inci maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır. Bu madde nedir; söz konusu kaldırılacak olan 28 inci madde, kişi ve ailelerin, yeni yerleştikleri yere, iki ay içinde nüfus kayıtlarını nakletmelerini öngörmekteydi. İşte, bu, kaldırılacaktır. Tek madde olarak düşünüldüğünde basit gibi görünse de, özelde, 65 000 000 Türk vatandaşını ilgilendirdiği için çok önemli bir değişikliktir.

1587 sayılı Nüfus Kanunu, 1972 yılında kabul edilerek 1974 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Bu zamana kadar uygulamada görülen aksaklıklar nedeniyle, çeşitli düzenlemeler ve değişiklikler yapılmıştır. Hatırlayacağınız gibi, önceki yasama döneminde MERNİS Projesi uygulamaya konulmuştu.  E-devlet kavramı içerisinde vatandaşa daha iyi hizmet vermek bilinci ve sorumluluğuyla, MERNİS Projesi kapsamında, nüfus idarelerinin tümü on-line sistemine geçmiş bulunmaktadır. Kişinin nüfus kaydı nerede olursa olsun, işlem kısa sürede tamamlanabilmektedir. Bu nedenle, nüfus kütüklerinin yapısını bozan, mükerrer kayıt oluşmasına ve aile esasının bozulmasına neden olan yer değiştirme işleminin kaldırılması gerektiği anlaşılmıştır.

Nüfus kayıt nakilleri dolayısıyla nüfus kütüklerinde çok sayıda mükerrer kayıt oluşmaktadır. Ayrıca, aile bütünlüğünün bozulması nedeniyle, mahkemelerdeki veraset kararlarının alınması da çok uzun sürmektedir.

Öte yandan, MERNİS Projesi gereğince, nüfus kütüklerimizde kayıtlı bulunan ölü ve sağ 127 000 000 nüfus kaydının bilgi işlem ortamına aktarılması ve nüfus kayıtlarının merkezî bir sistemde tutulması sebebiyle, artık nakil işlemine ihtiyaç yoktur. Türkiye'nin her yerinden nüfus kaydıyla ilgili bilgiler, on-line sistemiyle, 1 ilâ 10 dakika içerisinde temin edilebilmektedir.

Bu nedenle, uygulama ihtiyacı kalmayan 1587 sayılı Kanunun 28 inci maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Uzun.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

NÜFUS KANUNUNUN BİR MADDESİNİN YÜRÜRLÜKTEN

KALDIRILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 5.5.1972 tarihli ve 1587 sayılı Nüfus Kanununun 28 inci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...  2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, Akdeniz'de Tehlikeli Atıkların Sınırötesi Hareketleri ve Bertarafından Kaynaklanan Kirliliğin Önlenmesi Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlayacağız.

4. - Akdeniz'de Tehlikeli Atıkların Sınırötesi Hareketleri ve Bertarafından Kaynaklanan Kirliliğin Önlenmesi Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/406) (S. Sayısı: 94'e 1 inci Ek)

BAŞKAN - Dışişleri Komisyonu?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bundan sonra görüşeceğimiz tasarılar da aynı komisyon tarafından temsil edileceğinden ve komisyon da Genel Kurulumuzda olmadığından, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 22 Ekim 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 19.20