DÖNEM
: 22 CİLT : 28 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
9 uncu Birleşim
21 Ekim
2003 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Kocaeli Milletvekili Salih Gün'ün,
ikinci ve üçüncü futbol ligindeki spor kulüplerinin içinde bulundukları
ekonomik sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
2. - Uşak Milletvekili Ahmet Çağlayan'ın,
Uşak İlinin genel problemlerine ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşması
3. - Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak'ın,
Kelkit Vadisi Projesinin son durumuna ve önemine ilişkin gündemdışı konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Konya Milletvekili Atilla Kart ve 69
milletvekilinin, Seydişehir Eti Alüminyum Tesislerinin modernizasyonu ve
özelleştirilmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/129)
2. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit ve 30 milletvekilinin, Hazar Gölündeki çevre sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/130)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Bursa Milletvekili Faruk
Anbarcıoğlu'nun, izinli sayılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/375)
2. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
İtalyan düşünce kuruluşu Ambrosetti tarafından düzenlenen foruma katılmak üzere
İtalya'ya yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/376)
V .-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun 21.10.2003 Salı günkü
birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesine, gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine, (10/10), (10/11), (10/36), (10/39) ve (10/127) esas numaralı
Meclis araştırması önergelerinin öngörüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına;
çalışma süresinin 17 nci sıraya kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar uzatılmasına; 266 sıra sayılı (10/9) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporunun görüşmelerinin 30.10.2003 Perşembe günkü
birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI.-
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. - Dışişleri Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
VII.-
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1. - İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgil ve 20 milletvekilinin, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun
İmar Bankası yönetimine el konulması sürecindeki sorumluluğunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/127)
2. - Tokat Milletvekili Mehmet Ergün
Dağcıoğlu ve 24 milletvekilinin, Pamukbankın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmesiyle ilgili iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/10)
3. - Tokat Milletvekili Mehmet Ergün
Dağcıoğlu ve 22 milletvekilinin, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen
bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun faaliyetlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/11)
4. - İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur ve
27 milletvekilinin, Tarişbankın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrinin ve
satışının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/36)
5. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve
21 milletvekilinin, bankacılık ve finans sektöründe yaşanan sorunların
araştırılarak, sağlıklı bir yapı ve işleyişe kavuşturulması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/39)
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3. - Nüfus Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/645)
(S.Sayısı: 250)
4. - Akdeniz'de Tehlikeli Atıkların
Sınırötesi Hareketleri ve Bertarafından Kaynaklanan Kirliliğin Önlenmesi
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/406) (S. Sayısı: 94'e 1 inci Ek)
IX.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - İzmir Milletvekili Erdal
Karademir'in, İstanbul-Beykoz-Çavuşbaşı Beldesindeki arazisine ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/940)
2. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
hakkındaki bazı iddialar nedeniyle Ardahan Valisinin görevden alınıp
alınmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu'nun cevabı (7/1106)
3. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
Ardahan Valiliğinin bazı işlemlerinin
araştırılıp araştırılmayacağına,
Uğurludağ kayak tesisleri hizmet binası
inşaatına,
İlişkin soruları ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1134,1194)
4. - Çanakkale Milletvekili İsmail
Özay'ın, Lapseki yolundaki trafik güvenliğine ve iyileştirme çalışmalarına
ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/1150)
5. - İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün,
seralarda kullanılan elektriğin tarifesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/1193)
6. - Adana Milletvekili Atillâ
Başoğlu'nun, Özbekistan'ın 12 nci İstiklâl Yıldönümünde Ülkemizin temsil edilip
edilmediğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın cevabı
(7/1196)
7. - İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Vakıfbanktaki bir hesabına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in
cevabı (7/1227)
8. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza
Gülçiçek'in, muhtarlık binalarına uygulanan elektrik fiyat tarifesine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı
(7/1231)
9. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza
Gülçiçek'in, muhtar onaylı nüfus kâğıdı örneklerinin geçerliliğine ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/1232)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Zonguldak Milletvekili Nadir Saraç,
Zonguldak İlinin sosyal ve ekonomik sorunları ile alınması gereken tedbirlere,
Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan, bali
ve tiner kullanımı ve satışının kontrol edilmesine,
Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç,
devlet güvencesine güvenerek mevduatlarını İmar Bankasında değerlendiren
bankazedelerin mağduriyetlerinin önlenmesine
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Devlet eski Bakanları Burhan Kara, Ramazan
Mirzaoğlu, Mustafa Yılmaz, Mehmet Kocabatmaz, Tarım ve Köyişleri eski Bakanı
Hüsnü Yusuf Gökalp ve Sağlık eski Bakanı Osman Durmuş haklarında Meclis
soruşturması açılması amacıyla hazırlanan dosyalara dair Başbakanlık
tezkeresiyle ilgili olarak Anayasanın 100 üncü maddesine göre Meclis
soruşturması açılmasının TBMM üye tamsayısının onda 1'inin vereceği önergeyle
istenebileceğine, böyle bir önerge olmadan Başkanlığın söz konusu dosyalarla
ilgili bir işlemi resen yürütmesinin mümkün bulunmadığına, daha önce yapılan
uygulamalar doğrultusunda konunun Genel Kurula sunulmasına ve anılan dosyaların
milletvekillerinin tetkik ve takdirlerine açılmasının uygun mütalâa edildiğine
ilişkin Başkanlık tezkeresi,
Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay ve
39 milletvekilinin, geleneksel Türk elsanatları üretici ve sanatkârlarının
sorunlarının araştırılarak, elsanatlarının geliştirilmesi, korunması ve gelecek
kuşaklara aktarılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/128);
Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri
Akbulut'un, AB Uyum Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi,
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis
araştırması önergesinin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
AB Uyum Komisyonunda açık bulunan ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Grubunca aday
gösterilen Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt seçildi.
Gündemin "Oylaması Yapılacak
İşler" kısmında bulunan, 15 Ekim 2003 tarihli 7 nci Birleşimde görüşmeleri
tamamlanıp tümü üzerinde yapılan açıkoylamasında Genel Kurulda toplantı
yetersayısı bulunmadığından bu birleşimde tekrar oya sunulan, Kuzey Atlantik
Antlaşmasına Bulgaristan Cumhuriyetinin Katılımına İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/615) (S.Sayısı: 228)
elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı
açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden,
ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Göç Örgütü Arasında Örgütün Türkiye'deki
Hukuksal Durumu, Ayrıcalıkları ve Dokunulmazlıkları Hakkında Anlaşmanın (1/376)
(S.Sayısı: 187),
4 üncü sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın (1/405) (S.
Sayısı: 189),
5 inci sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki
Protokolün (1/529) (S. Sayısı: 197),
6 ncı sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültürel ve
Bilimsel Alanlarda İşbirliği Anlaşmasının (1/365) (S. Sayısı: 204),
7 nci sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Yugoslavya Federal Cumhuriyeti Federal Hükümeti
Arasında Eğitim, Bilim, Kültür ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının
(1/367) (S. Sayısı: 205),
8 inci sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Süleyman Şah
Türbesi Tahkimat Projesinin Uygulanmasına İlişkin Ana Tutanağın (1/551) (S.
Sayısı: 207),
9 uncu sırasında bulunan, Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin (1/377) (S. Sayısı: 203),
10 uncu sırasında bulunan, Çocuk Haklarına
Dair Sözleşmeye Ek Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki
İhtiyarî Protokolün (1/465) (S. Sayısı: 206),
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açık
oylamalardan sonra, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
21 Ekim 2003 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 18.57'de son verildi.
Yılmaz Ateş
Başkanvekili
|
Mevlüt
Akgün |
Mehmet
Daniş |
|
Karaman |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. :12
II. - GELEN KÂĞITLAR
20 Ekim 2003 Pazartesi
Tasarı
1. -Karayolları Genel
Müdürlüğünce Yapılacak Bölünmüş Yol İnşasında Uygulanacak Usul ve Esaslar
Hakkında Kanun Tasarısı (1/687) (Plan
ve Bütçe ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13.10.2003)
Teklifler
1.
- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/184) (İçişleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.10.2003)
2. - Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 24 Milletvekilinin; 2108 No.’lu Muhtar Ödenek ve Sosyal
Güvenlik Kanununda Yapılması Gereken Değişiklikle İlgili Kanun Teklifi (2/185)
(İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.10.2003)
3. - Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 Milletvekilinin; 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanunun 10/A Maddesine Bir Fıkra İlave Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/186) (Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2003)
4.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in; 442
Sayılı Köy Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/187)
(İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2003)
Rapor
1. - 190 Sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/353) (S. Sayısı: 269)
(Dağıtma tarihi: 20.10.2003) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergesi
1.- Yozgat Milletvekili
Emin Koç'un, bir bakanın yakınının ticari faaliyetine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/923)
No. : 13
21 Ekim 2003 Salı
Tasarılar
1.- 2004 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı (1/688) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.10.2003)
2.- 2004 Malî Yılı Katma
Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/689) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2003)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Organize Hayvancılığı Geliştirme Bölgesi
Projesi uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/786) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Taşköprü-Karadere Barajının ne zaman
bitirileceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/787) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.10.2003)
3.- Balıkesir
Milletvekili Sedat Pekel'in, otomotiv ürünlerindeki ÖTV artışına ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/788) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)
4.- Balıkesir
Milletvekili Sedat Pekel'in, emekli aylıklarında artış yapılıp yapılmayacağına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/789) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.10.2003)
5.- Muğla Milletvekili
Ali Cumhur Yaka'nın, Eğitim Fakültesi mezunlarının sınıf öğretmenliği haklarına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/790) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.10.2003)
6.- İzmir Milletvekili
Vezir Akdemir'in, TBMM'deki bir kapalı oturumun tutanaklarını istediği
iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/791) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.10.2003)
7.- Antalya Milletvekili
Osman Özcan'ın, Antalya İlindeki Gündoğmuş-Topraktepe yolunun genişletilmesine
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/792) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.10.2003)
8.- Antalya Milletvekili
Osman Özcan'ın, Antalya-Gündoğmuş-Ümitli Köyünün içme suyu sorununa ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/793) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.10.2003)
9.- Kocaeli Milletvekili
Mehmet Sefa Sirmen'in, öğretmenevlerinin özelleştirme kapsamına alınmasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/794) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.10.2003)
10.- Muğla Milletvekili
Ali Arslan'ın, özelleştirilen KİT'lerin çalışanlarından kamuda işe
yerleştirilemeyenlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/795) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)
11.- Muğla Milletvekili
Ali Arslan'ın, Konut Edindirme Yardımı Fonunun tasfiye sürecine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/796) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.10.2003)
12.- Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler'in, Ankara-Kızılay Meydanı ve Atatürk Bulvarındaki yeni trafik
düzenine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/797) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17.10.2003)
13.- Muğla Milletvekili
Ali Arslan'ın, üreticinin elinde kalan tütünün alımında TEKEL'in uyguladığı
fiyata ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/798)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, Habur Sınır Kapısındaki bir yazı ile Talabani ve
Barzani'nin Türkiye'deki temsilciliklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1323) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)
2. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, kredi kartı borcu faiz oranlarına ve bankaların
bazı uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1324)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)
3. - İzmir Milletvekili
Ali Rıza Bodur'un, personelin eş durumu atamalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1325) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)
4. - Adana Milletvekili
Kemal Sağ'ın, Adana'nın Tufanbeyli İlçesinde liselerdeki öğretmen açığına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1326) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.10.2003)
5. - Mersin Milletvekili
Mustafa Özyürek'in, kamu alacaklarına uygulanan gecikme faizi oranının
düşürülüp düşürülmeyeceğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1327) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2003)
6. - Adana Milletvekili
N. Gaye Erbatur'un, Bergama-Ovacık Altın İşletmesinin çalışma izni olup
olmadığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1328) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17.10.2003)
7. - Adana Milletvekili
N. Gaye Erbatur'un, Bergama-Ovacık Altın İşletmesinin faaliyetlerine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1329) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.10.2003)
8. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, İsrail'in Suriye topraklarını bombalamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1330) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)
9. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, Irak'taki gelişmelere karşı alınan önlemlere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1331) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)
10. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, yarım kalmış yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1332) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)
11. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, KDV ve kurumlar vergisinden muaf sağlık tesislerine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1333) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.10.2003)
12. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, kamuda hizmeti ve hizmet yeri değiştirilen personele
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1334) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.10.2003)
13. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, Devlet tiyatrolarındaki misafir statüsündeki sanatçıların
aldıkları ücrete ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1335) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)
14. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, Yozgat-Yenifakılı-Cumhuriyet İlköğretim Okulu
öğrencilerinin çürük raporu verilen binada eğitim gördükleri iddiasına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1336) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.10.2003)
15. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, okulların yıllık ünite planlarından "Atatürk İlke ve
İnkılapları" bölümünün kaldırıldığı iddialarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1337) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)
16. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, ithal yiv setli otomatik av tüfeklerinin ruhsatlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1338) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.10.2003)
17. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, Haseki Hürrem Sultan Hamamı restorasyonuyla ilgili
iddialara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1339)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)
18. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, sıvı yağ üreticilerine KDV iadelerinin geç ödendiği
iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1340) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17.10.2003)
19. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, ihaleye konu işlerin bölünerek emanet ve pazarlık
yollarıyla yaptırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1341)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)
20. - İstanbul
Milletvekili Berhan Şimşek'in, DSİ'nin bir töreninin TRT'den yayımlanmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1342) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.10.2003)
21. - Adana Milletvekili
Kemal Sağ'ın, POAŞ'ın özelleştirme bedelinde yapılan borç ötelemesi kararına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1343) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.10.2003)
22. - Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın, doğrudan gelir desteği ve mazot yardımı ödemelerinin ne zaman
yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1344) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)
23. - Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın, Manavgat suyunun kullanımına ve Kulu-Cihanbeyli-Altınekin
bölgesinin sulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1345) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17.10.2003)
24. - Edirne Milletvekili
Enis Tütüncü'nün, Çorlu SSK Hastanesi inşaatına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1346) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.10.2003)
25. - Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt'ün, dış borç ile otomobillerdeki ÖTV artışına ilişkin
Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/1347) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.10.2003)
26. - Antalya
Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, esnafın sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1348) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)
27.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Ardahan İlindeki sağlık personeli açığına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1349) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.10.2003)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. - Konya Milletvekili
Atilla Kart ve 69 Milletvekilinin, Seydişehir Eti Alüminyum Tesislerinin
modernizasyonu ve özelleştirilmesi konusunda
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.10.2003)
2. - Diyarbakır
Milletvekili Muhsin Koçyiğit ve 30 Milletvekilinin, Hazar Gölündeki çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/130) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.10.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
21 Ekim 2003 Salı
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Enver YILMAZ (Ordu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 9 uncu Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakikalık
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce üç değerli arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı konuşma süresi
5 dakikadır. Hükümet, bu konuşmaya, dilerse, cevap verebilir ve süresi 20
dakikadır.
Gündemdışı ilk söz,
ikinci ve üçüncü lig spor kulüplerinin sorunları hakkında söz isteyen, Kocaeli
Milletvekili Sayın Salih Gün'e aittir.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. -
Kocaeli Milletvekili Salih Gün'ün, ikinci ve üçüncü lig spor kulüplerinin
içinde bulundukları ekonomik sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, Parlamentonun değerli üyeleri; spor kulüplerimizin ekonomik
sıkıntılarını Yüce Parlamentoya aktarmak için gündemdışı söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Anadolu'nun
yüzlerce spor kulübünün ekonomik durumları içler acısıdır. Ülkemizi dünyada
temsil eden dünya 3 üncüsü Futbol Takımımızın başarılarıyla, Basketbol ve
Voleybol Millî Takımlarımızın başarılarıyla ve sporcularımızın atletizmdeki
başarılarıyla gurur duyuyoruz. Bunları alkışlamak, terleri kurumadan tebrik
etmek için başta Sayın Başbakan ve siyasîlerimiz, tribünlere, müsabakanın
yapıldığı ülkelere nasıl gururla koşuyorlar. Gençlerimiz, yaşlılarımız, sporla
hiç ilgilenmemiş insanlarımız bile mutlu ve gururlu oluyorlar.
Göğsümüzü kabartan
sporcuların, kaynağı, yetiştiği kulüp neresi, ilk malzemesini kim vermiş; adım
adım buraya, Türkiye'yi ayağa kaldıracak seviyeye nereden gelmiş; bunu hiç
düşündünüz mü? Örnek: Rıdvan, bildiğim kadarıyla, Muğla, belki de daha önce bir
amatör takımın imkânlarıyla... Daha sonra Boluspora emek vermiştir. Boluspor,
onu, millî seviyesine getirmiş, Rıdvan ile Türkiye gurur duymuştur. Kaynağı
neresidir; bir amatör takımda başlamıştır, profesyonel üçüncü ligden sıçrama
yaparak, Türkiye'nin binlerce millîsi gibi, gurur duyulacak seviyeye gelmiştir.
Bunun kaynakları artık
kurumakta. Birçoğunuz bu kulüplerde başkanlık ve sporculuk yaptınız. Oylarınızı
alıp geldiğiniz beldelerde, ilçelerde, illerdeki spor kulüpleri için, ne
yapıyorlar diye hiç düşündünüz mü? Evet, hepimiz spor kulüplerini seçim
arifesinde ziyaret ederiz, dernekleri ziyaret ederiz; ama, bunların şu andaki
durumunu, hatırlarını bir sorup yanlarına bile ulaşmayız.
Anayasa gereği devletin
yapması gereken bir hizmeti bu yerleşim alanındaki spor sevdalıları yapıyor;
artık, yapmaya çalışıyorlar. Emekli memur, emekli işçi ve o yerleşim alanındaki
esnaflardır bunların yönetim kurulunu oluşturanlar. Bunlar, ailelerinin
bütçelerinden, zamanından, sağlığından özveride bulunan değerli yöneticiler,
amatörlerdir; bunlar profesyonel yönetici değildir.
BAŞKAN- Sayın Gün, bir dakikanızı
rica edeyim.
Değerli arkadaşlar, sayın
hatibin konuşması gerçekten anlaşılamıyor; sükûnet rica ediyorum.
Buyurun Sayın Gün.
SALİH GÜN (Devamla)-
Seçim zamanı spor kulüplerine giderler efendim. Burada bu konuyu dinlemeseler
de olur!
Amatörler, bu takımlar
vasıtasıyla, oturdukları ilçeyi, ilinizi tanıtırlar, ilinizi. Hepiniz, onlara,
seçim arifesinde gidersiniz; ama, bunların, 137 kulübün sorunu varken, burada
dinlememe nezaketsizliğini de gösterirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Burası
Parlamento, dinlemeyebilirsiniz; ama, bu gençleri ihmal edemezsiniz!
Bu takımların, Futbol
Federasyonunun kriterlerine ve yasalara uymak zorunlulukları vardır. Evet,
Afyonsporu bir bayan milletvekili kurtarmıştır bu sene; bunu gözardı
edemezsiniz; o olmasaydı, bugün lige çıkamayacaktı.
Türkiye'de, maalesef,
görsel medya da aynı... Birinci ligden buraya bir sporcu gelse, daha iyi
dinlersiniz; çünkü, birinci ligdekiler milyarderlerin kulübü; hepiniz peşinde
koşarsınız.
Üçüncü lig bunların
mayasıdır, ikinci lig bunların mayasıdır. Hepiniz, yönetici veya sporcu olarak,
sporla az çok ilgilenmişsinizdir; İkinci ligde kaç takım olduğunu biliyor
musunuz; 69 takım, üçüncü ligde 68 takım. Hepsinin kapısına kilit vurulmak
üzere, hepsinin milyarlarca borcu var; hükümet tarafından hatırlanmazlar,
düşünülmezler; varsa yoksa birinci lig takımlarıdır.
Sayın Bakanıma
güveniyorum; yaptığım konuşmalarda, buna da çare bulacağını söyledim. İnşallah,
bu hükümete, bu Parlamentoya...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gün,
sözlerinizi toparlayın lütfen.
SALİH GÜN (Devamla) -
Konu, Türkiye'yi kapsıyor; bir iki dakika daha müsamaha gösterin Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; o seçilip geldiğiniz ilçe ve illerdeki spor kulüplerinin
durumlarını anlattım. Bunlar, kilometrelerce yoldan, Kocaeli'nden kalkıp
Fethiye'ye deplasmana giderler, Afyon'dan kalkıp Bolu'ya deplasmana gelirler;
bunlar, köfte ekmekle, bir ayranla yolculuk yaparlar.
Bunları devletin kapısına
iş için gelmekten alıkoyanlar, spor kulübünün amatör yöneticileridir. Bunlara
maaş veriyorlar, küçük de olsa transfer ücreti veriyorlar. Büyük bir sıkıntı;
bunların vergilerini ve SSK borçlarını ödeyemez durumdalar; çünkü, Federasyon,
Avrupa normlarına, kriterlerine dayanan ne varsa, artık, gününde istiyor.
Sporcunun parasını vermediğiniz zaman, kulüp düşer; onun için, bunları yerine
getiriyorlar. Onları, birazcık, devlete olan güvenden ihmal ediyorlar. Neden;
devletin yapması gereken olayı yaptıkları için. Bugün, 19 milyar lira borç, 86
milyar lira olmuştur. Ben de bir üçüncü amatör kulübün kulüp başkanlığını
yapmaktayım. 19 milyar lirayla vergi dairesine gittim; vergi dairesi müdürü, 19
milyar lirayı almadı "86 milyar lirayla gelirseniz alırım" dedi. Bu
kadar vergi affı çıktı. Bunlar taksitlendirilmeye gidildi. Sayın Bakanımız
biraz sonra diyecek ki "vergi affı çıktı, taksitlendirme çıktı..."
Cepte para yoksa, taksitlendirmeye nasıl gidecek, nasıl ödeyecek bunları?!
Bunlara bir müsamaha gösterilip, bunların anaparaları taksitlendirilmeli, SSK
borçlarının faizleri, vergi borçlarının faizleri affedilmeli; bu kaldırılmalı.
Evet, devlet, elini atmazsa, devletin yapması gerekenler sebebiyle, mahkemeler
bu yöneticilerin evlerine icra yoluyla haciz koyacaklar, icraya gelecekler.
Buradan bütün spor
kulüplerine sesleniyorum: Benim burada gündemdışı konuşmada 5 dakikalık süre
içinde konuyu detaylı, içerikli anlatmam mümkün değil. Lütfen, bütün bölge
milletvekillerinize bu konuları fakslayın, bölgelerine geldiklerinde
milletvekillerinize bu derdinizi anlatın. Sayın Başbakanımıza, Bakanımıza bu
konu anlatılsın. Maliye Bakanımızın katı tavrı da burada yumuşasın.
Sayın Başkan, değerli
parlamenter arkadaşlarım; bir profesyonel takımın yıllık ortalama geliri
400-500 milyar liradır. İl genel meclisinin bütçesinden spor tesisleri için
yatırımlara para ayrılır; ama, spor kulüplerine yardım edilemez; yasa bunu
böyle emrediyor. Spor kulüpleri zorda kaldığı zaman, kulüp başkanları, yönetim
kurulu ya kaymakama ya da valiye anahtarı teslim etmeye giderler. Neden; yine,
devletin kapısı orası olduğu için giderler. Parlamento, bunları, kaymakama,
valiye muhtaç etmeyecek duruma getiremez mi? Bu konu, yani, önce spor
kulüplerinin borçları halledilmeli; çok kısa sürede yasa çıkarılmalı, Avrupa
Birliğinin kapısına gelmiş Türkiye'ye yakışır yasalarla kulüplerimiz korunmalı.
Yoksa, uyum yasalarının arasında bu unutulursa Avrupa Birliğine giremeyiz.
Gidin, Avrupa'da bir spor kulübünün ne kadar tesisi olduğunu, sporcuya verilen
önemi görün.
BAŞKAN - Sayın Gün, lütfen,
toparlayın!
SALİH GÜN (Devamla) -
Toparlıyorum; iki paragraf kaldı.
Spor, sağlık olarak
gereklidir, toplumun sosyal aktivitesi olarak ihtiyaçtır. Bunlara destek ve
yardımcı olunmazsa sporun kaynağı anasından kurutulmaya başlayacaktır.
Evet, bölgenizde,
gururla, protokol tribünlerinde izlediğiniz müsabakalardan sonra, beş on dakika
o yöneticilerle konuşmanızı, dertlerini dinlemenizi tavsiye ediyorum.
Spor yapmış
Başbakanımızdan, spordan sorumlu Bakanımızdan, Maliye Bakanımızdan acil çözüm,
yasayla bu konunun hemen ele alınmasını diliyorum.
Sıkıntı içerisinde spor
yaptırmaya çalışan yönetici ve Türkiye'deki tüm sporcu kardeşlerime bu şartlar
altında başarılar diliyor, Yüce Parlamentoya saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gün.
Gündemdışı konuşmaya
cevap vermek üzere, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali
Şahin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, süreniz 20
dakika.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün'ün,
spor konulu gündemdışı konuşmasına cevap vermek için huzurunuzdayım; bu
vesileyle muhterem Genel Kurulu saygıyla ve hürmetle selamlıyorum.
Biraz önce Sayın Gün'ün
de ifade ettiği gibi, günümüzde, spor, bir evrensel olgu haline geldi. Artık,
sosyokültürel farklılıkların dahi dikkate alınmadığı bir olgu olarak, spor,
bugün, yazılı basının da görsel basının da daha fazla yer ayırmak durumunda
kaldığı ciddî bir faaliyet türü ve ülkelerin tanıtımında da spor, artık, ilk
sırada yer alıyor. Bir ülkenin haritadaki yerini bilmeyen insanlar, o ülke
takımlarının veya sporcularının başarıları üzerine, haritaya bakarak, o ülkenin
yerini öğrenme ihtiyacını hissediyorlarsa, kuşkusuz ki, spora verilecek olan
her türlü destek, o ülkenin tanıtımında da önemli rol oynayacaktır.
Sayın Gün, konuşmasında,
daha çok ikinci ve üçüncü futbol liginde faaliyette bulunan 137 spor
kulübümüzün sorunlarıyla ilgili konuyu gündeme getirdiler; tabiî, belki,
sürenin darlığı sebebiyle -sporun sorunları deyince, akla, sadece ikinci veya
üçüncü lig takımları gelmez- konuşmasını sadece oraya teksif ettiler.
O konuyla ilgili
düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım; ancak, şunu hemen ifade etmek durumundayım
ki, son yıllarda, her türlü spor dalında Türkiye'de ciddî başarılar elde
ediliyor. Geçmişte, bir iki spor dalında, Türkiye, dünyada ve Avrupa'da sesini
duyururken, şimdi, birçok spor dalında, Türk sporcuları, hem dünya ölçeğinde
hem Avrupa ölçeğinde ciddî başarılar elde etmeye başladılar; bu da, Türkiye'nin
tanıtımına çok ciddî katkılar sağlıyor. O bakımdan, Hükümet olarak ve devlet
olarak, Anayasanın da ilgili maddesinde ifade edildiği gibi, sporu tabana yayma
konusunda üzerimize düşen görevler olduğunu düşünüyorum. Geçtiğimiz pazar günü
İstanbul'da 25 incisini yaptığımız Avrasya Maratonuna da katılmıştım. Bizim
halkımızın sporla ne denli ilgili olduğunu, geçtiğimiz pazar günü, bir kez daha
yaşama, bizzat müşahede etme imkânı buldum.
Kuşkusuz, spor, sadece
belirli kişilerin ilgilendiği bir faaliyet olmamalıdır. Hemen bu cümlenin
arkasından kafalarınızda bir soru işareti canlandığını da sezer gibiyim ve
"insanımızın sosyoekonomik problemleri bu denli yüksekken, hangi insandan
spor yapmasını bekleyebiliriz" diye sorabilirsiniz; "üniversiteyi
bitirmiş işsiz gençlerimizden, hangi spor dalında faaliyette bulunmasını
isteyebilirsiniz" diye sorabilirsiniz. Kuşkusuz ki, bunlar, ülkemizin
gerçekleridir; ancak, Türkiye'de sporun tabana yayılması gerçeğini, bu, biraz
önce söylediğim gerçekler, ortadan kaldıramaz, örtbas edemez.
İkincisi, biraz önce de
ifade etmiştim, performans sporu dediğimiz, yani, yarışma sporu konusunda da
başarılı sporcularımızın desteklenmesi ve onların, hem dünya hem de Avrupa
şampiyonalarında başarılı sporcular olarak
kendilerini göstermeleri bakımından, onlara da destek verilmesi,
kuşkusuz ki, devletimizin ve Hükümetimizin de en aslî görevlerinden biridir.
Nitekim, biz, üç ayda,
bazen dört ayda bir, Avrupa şampiyonu olmuş veya dereceye girmiş, dünya
şampiyonalarında dereceye girmiş sporcularımıza, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü olarak, törenlerle ödüller veriyoruz ve teşvik ediyoruz.
Şimdi, önümüzdeki
günlerde yeniden böyle bir tören yapacağız;çünkü, önemli başarılar elde etmiş
olan sporcularımız var. İşte, en son, Bayan Voleybol Millî Takımımızın Avrupa 2 ncisi olması, akla ilk
gelen başarılarımızdan bir tanesidir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bir hususu, bir konudaki düşüncemi sizlerle paylaşmak isterim.
Futbolda son yıllarda önemli başarılar elde ettik. Biraz önce Sayın Gün'ün de
ifade ettiği gibi, dünya şampiyonasında, Millî Futbol Takımımız, dünya 3 üncüsü
oldu ve Türkiye'nin tanıtımında çok önemli işlev yerine getirdi.
Yine, futbol takımlarımız
Avrupa ölçeğinde de önemli başarılar elde ettiler. Bunun altında hangi gerçek
yatıyor sorusunu sorduğumuzda akla ilk gelen husus şudur: Futbol Federasyonu,
on yılı aşkın bir süredir özerk bir federasyon halindedir. Demek ki, bir spor
dalında, eğer, kalıcı başarılar elde etmek istiyorsak, o spor dalında malî ve
idarî özerkliği sağlayacak yeni bir yapılanmaya gitmek durumundayız. Ben,
Futbol Federasyonunun özerk olmasının, Türkiye'de futbolun gelişmesine çok
olumlu etkiler yaptığı düşüncesindeyim. Bunu şunun için söylüyorum: Birkaç gün
sonra, komisyonlarımızın ve muhtemelen Genel Kurulumuzun önüne, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğüne hazırlatmış olduğumuz, şimdi Bakanlar Kurulunun imzasına
açılmış olan bir kanun tasarısı gelecek. Bu tasarı, isteyen federasyonlarımıza
özerklik yolunu açan bir tasarıdır. Basketbol Federasyonumuz, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğüne bağlıdır, oranın ayırmış olduğu bütçeyle faaliyetlerini devam
ettirmek durumundadır; Voleybol Federasyonu böyledir; ama, ısrarla, tıpkı
Futbol Federasyonunda olduğu gibi, özerk bir yapıya sahip olmayı arzu
etmektedirler. Kuşkusuz ki, biz de bu taleplere duyarsız kalamazdık; hazırlamış
olduğumuz tasarı, sanıyorum, önümüzdeki hafta Meclise sevk edilmiş olur.
Biz, Hükümet olarak, her
alanda olduğu gibi, spor alanında da, gençlik ve spor hizmetleri alanında da
merkezde toplanmış olan yetkileri yaymak istiyoruz ve şu anda Bakanlar
Kurulunun imzasına açılmış bulunan kamu yönetimi temel kanunu tasarısında da,
gençlik ve spor hizmetlerinin, artık, yerel yönetimler tarafından yerine
getirilmesini düşünüyoruz ve tasarıyı bu şekilde düzenledik. Eğer, kamu
yönetimi temel kanunu tasarısı yasalaşırsa, gençlik ve spor hizmetlerinin, bundan
böyle, belediye sınırları içerisinde, belediyelerimiz tarafından; belediye
sınırları dışında, il özel idareleri tarafından yönetilmesini ve sporun
altyapısı diyebileceğimiz tesisleşme açısından da, belediyelerimizin ve il özel
idarelerimizin, yetki, görev ve kaynaklarla mücehhez olarak bu hizmetleri
yapmasını düşünüyoruz.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü, bana bağlı; yetkiler bende. Aslında, bir insanın yetkileri elinde
bulundurması, onu, siyaseten güçlendirebilir; ama, dünyanın gittiği istikamet
bu değildir. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde, artık, birçok alanda olduğu
gibi, spor alanında da yerinden yönetime geçilmiştir. Türkiye, bu konuda
yerinde sayamaz; mutlaka, yerinden yönetime de geçmelidir. Bu konuda hazırlamış
olduğumuz bir kanun tasarısı da, Bakanlar Kuruluna sunulmak üzeredir;
sanıyorum, önümüzdeki aylarda, bu tasarı da Muhterem Genel Kurulun önüne
gelecektir.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Sayın Bakan, milletvekillerinin protokoldeki yerinden bahsedin; memurlarınız
kadar yerimiz yok maçlarda.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Çok teşekkür ederim.
Milletvekillerimiz,
devlet protokolü içerisinde yer alır; spor müsabakalarında devlet protokolü
nerede oturuyorsa, milletvekillerimiz de orada oturur.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Maalesef, oturmuyoruz!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Siz, o genelgenin alt cümlesini
okumamışsınız; ben, anlıyorum. Bazı arkadaşlarımızla bu konuyu
tartıştığımızda...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Sayın Bakan...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - İzin verin... Bir tartışmaya girmek istemiyorum.
Bakın, futbol
müsabakalarında protokol tribününde kim oturacak sorusunun cevabı: İlk sırada
devlet protokolü yer alır; devlet protokolü deyince, Cumhurbaşkanından,
Başbakandan, Meclis Başkanından başlayarak milletvekiline kadar giden bir
listedir. O genelgenin birinci cümlesi şudur: "Spor müsabakalarında,
protokol tribününe, önce, devlet protokolüne mensup olanlar gelmişse, oturur;
ondan sonra, vali, belediye başkanı, garnizon komutanı oturur." Genelgemiz
o şekildedir.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sizin
Genel Müdürünüz önde oturuyor, biz arkada!.. 75 000 000 lira verdim bu hafta
maçta; yani, para vermemek için değil...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - 75 000 000 lira verdiğinizi ifade
ediyorsunuz; tabiî, sizin temsilcisi bulunduğunuz, daha doğrusu vekilliğini
yaptığımız halkımız da spor müsabakalarına giderken para veriyor; siz de onun
vekili olarak para vermişsiniz; bunda gocunacak bir şey yok! (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Belediye başkanı vermiyor, emniyet müdürü vermiyor ama!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Her konuda öyle olsun! Sizin memurunuz önde, biz arkada; ne güzel!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Milletvekili arkadaşlarımız,
protokolde, genel müdürden daha önceliklidir, validen daha önceliklidir.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Bakan, uygulama öyle değil efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Uygulamada bir hata, bir eksiklik
varsa, üstünde dururuz Sayın Milletvekilim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
bir dakika efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Uygulamadan kaynaklanan bir sorun varsa
üstüne gideriz ve kaldı ki...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Kendi arkadaşlarınıza sorun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Milletvekilim, kaldı ki, bu tür
şikâyetler bana geldi. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünden ilgili dosyayı
istedim; şu anda, masamın üstündedir. Akşamüstü, Gençlik ve Spor Genel
Müdürvekili arkadaşımı davet edeceğim, bu protokolü ve bu yazıyı yeniden gözden
geçireceğim.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
AKP Milletvekili Sayın Yazıcıoğlu da aynı şeyi yaşadı benimle birlikte
Denizli'de.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Amatör kulüp temsilcileri bile bizim önümüzde oturuyor Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Efendim, bakın, milletvekilleri, Yüce
Parlamento ve onu temsil eden kişilerin konumu neyse, o konumuna uygun olarak
kendilerine yer gösterilir, o şekilde davranılır; eğer, bunun aksini gösterecek
birtakım uygulamalar varsa, onları kısa sürede ortadan kaldırmak da -sizin
içinizden bir arkadaşınız olarak, spordan da sorumluysam- benim görevimdir; hiç
endişe etmeyin, onun üstünde duruyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Sayın Bakanım, 10 hafta oldu, 10 hafta...
Alkışlayın, sizin
önünüzde memur otursun, siz arkada oturun; alkışlayın!..
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Belediye başkanı neden para ödemiyor Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bizim
genelgemizin bir cümlesinde, o gün müsabakası olan futbol maçında eğer
güvenlikten sorumlu birtakım kişiler varsa, onların, orada mutlaka bulunması
gerektiği düşünülerek, onların, spor müsabakalarına ücretsiz girmeleriyle
ilgili bir düzenleme vardır; sayın milletvekili arkadaşımızın da kastetmiş
olduğu budur.
Değerli arkadaşlarım,
ayrıca, önünüze, yine, sporla ilgili yeni bir tasarı daha geliyor; statlardaki
şiddeti, tedhişi ve kötü tezahüratı kontrol altına alacak, sorumlularla ilgili
cezaî müeyyide getirecek olan bir yasal düzenlemeyi de Bakanlar Kurulunun
imzasına açmış bulunuyoruz; önümüzdeki günlerde, o da önünüze gelecek.
Şimdi, sözü fazla
uzatmadan, Sayın Gün, 137 spor kulübümüzün
-ki, ikinci ve üçüncü ligde faaliyette bulunuyor- sorunlarıyla ilgili
konuyu gündeme getirdi. Çok ciddî maddî sıkıntı içerisindeler. Kulüp
yöneticileri, borçtan başlarını kaldıramıyor, buna bir çare bulunmalıdır dedi;
hatta, öncelikle milletvekili arkadaşlarımızı göreve davet etti, tabiî onların
da şahsında hükümeti ve devleti göreve davet etti.
Biraz önce de ifade
etmiştim; 1992 yılında Futbol Federasyonu özerk hale geldi ve 3813 sayılı
Kanunla onbir yıldır Türkiye'deki futbol faaliyetleri idarî ve malî özerkliğe
sahip olarak Futbol Federasyonu tarafından yönetilmekte ve idare edilmektedir.
Şimdi, ilgili kanunun 23 üncü maddesini okuyorum: "Federasyonun yıllık
toplam gelirinin en az yüzde 15'i proje karşılığında olmak üzere, ikinci ve
üçüncü ligde takımı bulunan kulüplere eşit oranda, en az yüzde 15'i ise altyapı,
eğitim ve spor faaliyetlerinde kullanılmak üzere ilgili kurum, kuruluş ve spor
kulüplerine Federasyon Genel Kurul kararıyla dağıtılır."
Dolayısıyla, Futbol
Federasyonuyla ilgili yasanın 23 üncü maddesinde, ikinci ve üçüncü ligde
faaliyette bulunan kulüplerimize ne kadar yardım edileceği ve nasıl yardım
edileceği düzenlenmiştir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün kendi yasasında
profesyonel futbol kulüplerine yardım edilmesiyle ilgili bir düzenleme sözkonusu
değildir. Peki, hiç mi yardım yapılmaz; eğer bir spor kulübü sadece profesyonel
olarak faaliyette bulunuyorsa, biz Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak
istesek bile herhangi bir yardımda bulunamıyoruz; ama o kulübün amatör şubeleri
varsa, amatör şubelerine yasanın izin verdiği ölçüde yardımcı olabiliyoruz.
Peki, bu sene böyle bir yardımda bulundunuz mu diye soracak olursanız; 2003
yılıyla ilgili Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bütçesinde 1 000 000 000 000
lira gibi bir ödenek ayrılmıştı. Bu ödenekten, kulüplerimizin bu konudaki
talepleriyle ilgili, amatör dalları var mı yok mu konusundaki incelemelerden sonra 250 000 000 000'lık bir yardım
yapıldı, Maliye Bakanlığı 500 000 000 000'lık bir bölümünü şu günlerde serbest
bırakıyor, kulüplerimizin bu konudaki amatör branşları var ise o ödenek
nispetinde kendilerine yardımcı olabiliyoruz. Tabiî, geriye 250 000 000 000
lira kadar bir bölüm kalıyor, Maliye Bakanlığımız sanıyorum bu yılın sonuna
doğru onu da serbest bıraktığında -amatör spor branşlarına yardımcı olmak
amacıyla- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak, bütçe nispetinde kendilerine
yardımcı olabileceğiz.
Bunun dışında, gerçekten,
Sayın Milletvekili arkadaşımız Salih Beyin de ifade ettiği gibi, ikinci ve
üçüncü ligde faaliyette bulunan spor kulüplerimizin birçok sorunu var; ancak,
bu sorunların bir bölümü de, itiraf edelim ki, yönetim hatalarından
kaynaklanıyor, hatalı transfer politikalarından kaynaklanıyor. O bakımdan,
eğer, bir spor kulübü, isabetli şekilde yönetilmediği için bir borç krizine
girmişse "ey devlet, ey hükümet, gel beni kurtar" derseniz... Bu
hükümetin, bu devletin imkânlarının ne olduğunu, sizler de en az benim kadar
biliyorsunuz. İşte 2004 yılı bütçesi hazırlandı, maalesef, bütçemizin önemli
bir bölümü, 2003'te olduğu gibi yine faiz ödemelerine gidiyor. Gerçi, alınan
tedbirlerle, faiz oranlarında çok ciddî düşme oldu. Sayın Maliye Bakanının
ifadesine göre, 2004 yılında, belki 8 katrilyon liraya yakın, daha az faiz
ödeyeceğiz; ama, gene de ödemeye devam ediyoruz. O bakımdan, böylesine borçlu
bir ülke, malî disipline uymak zorunda olan bir ülke, arzu etse dahi, gönlünden
geçse dahi, zor durumda kalmış olan spor kulüplerine, malî imkânları
elvermediği için yardımcı olamadığı gibi -şu andaki yasal düzenlemeleri de
biraz önce ifade ettim- nasıl yardımcı olunabileceği de yasalarımızda belli.
İşte, Futbol Federasyonu, 23 üncü madde gereği zaten yardımcı olabiliyor. Ben,
onunla ilgili bilgiler de istedim biraz önce Futbol Federasyonundan. Bu sene
yapmış oldukları yardımlar, proje destekleri -birçok kulübümüze yardımcı
olunmuş- yine altyapı, eğitim ve spor yardımları yapılmış -biraz önce Futbol
Federasyonundan bu faksı çektiler bana- ilgili yasanın gereği olarak.
Bizim, her soruna olduğu
gibi, sporla ilgili sorunlara da, futbol kulüplerimizin sorunlarına da duyarsız
kalmamız mümkün değil.
İkinci ve üçüncü ligde
faaliyette bulunan kulüplerimizin yöneticileri bir dernek kurmuşlar. Dernek
başkanı, geçenlerde beni ziyaret etti ve kendileri, sorunlarını bize yazılı
olarak ifade ettiler.
Örneğin, amatör
futbolcuların durumlarının yeniden düzenlenmesi, profesyonellik süresi ve yaşı
konusunun yeniden düzenlenmesi, yetiştirme bedelinin iyileştirilmesi, üçüncü
lig kulüplerinin askerlik sorununun çözümü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne
ait tesislerin kiralanması, ikinci ve üçüncü lig kulüplerinin devlet medyasında
-yani, TRT'de- yer alması; ayrıca, ikinci ve üçüncü lig kulüplerine naklen
yayın hakkı verilmesi -ki, sanıyorum, ikinci lig A grubundaki maçların şifreli
olarak yayımlanması gibi bir uygulamaya da geçildi; bu yıldan itibaren; oradan,
kulüplerimize yayın hakkı da gelmeye başladı- ve benzer sorunları ve
taleplerini, İkinci ve Üçüncü Profesyonel Lig Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği
yöneticileri Sayın Kıraç başkanlığında geldiler ve bana ilettiler. Ben de bu
sorunları Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne ilettim. Biraz önce kendilerinden
aldığım bilgiye göre, buradaki bazı talepleriyle ilgili iyileştirme çalışmaları
devam ediyor, son aşamaya geldi ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak,
yasal düzenleme gereken konularda yasal düzenleme, yasal düzenleme
gerektirmeyen konularda idarî bakımdan alınacak tedbirler açısından
kendilerine, yasal sınırlar içerisinde, yardımcı olma çalışmaları devam
etmektedir.
Kocaeli Milletvekili
arkadaşımız Salih Gün Beye, yeniden, böyle önemli bir konuyu gündeme getirdiği için teşekkür ediyorum.
Bu akşam, Galatasaray
Spor Kulübümüzün, yarın akşam da Beşiktaş Spor Kulübümüzün Avrupa Şampiyonlar
Ligiyle ilgili iki önemli maçı var; her iki spor kulübümüze de başarılar
diliyorum; inşallah, galip olarak çıkarlar.
Millî Futbol Takımımız da
önümüzdeki günlerde, bilindiği gibi, önemli bir müsabaka için yurt dışına
gidecek. Millî Futbol Takımımıza da Letonya karşısında başarılar diliyoruz.
Millî Futbol Takımımız da inşallah, Portekiz'e gitme başarısını elde eder;
ancak, bu başarılar kuşkusuz ki, tesadüf değildir; mutlaka, devlet olarak,
hükümet olarak, sporun her türlü branşına gerekli yardımı ve özeni göstermemiz
gerekliliğini biliyorum.
Tekrar, hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana
teşekkür ediyoruz.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Sayın Bakanım, sizin Genel Müdürünüz ücret ödemiyor, Genel Müdürlükte
çalışanlar da ücret ödemiyor ve önde oturuyorlar; milletvekillerimiz...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Arz, buyurun, yanıma gelin,
burada konuşalım.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Bu
kurumu korumak hepimizin görevi.
BAŞKAN - Sayın
Milletvekilim, bakın, sizi davet etti; gidin, konuşun.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı ikinci söz, Uşak İlinin genel problemleri hakkında söz isteğinde
bulunan, Uşak Milletvekilimiz Sayın Ahmet Çağlayan'a aittir.
Buyurun Sayın Çağlayan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
2. - Uşak
Milletvekili Ahmet Çağlayan'ın, Uşak İlinin genel problemlerine ve alınması
gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; burada, Uşak İlinin, yıllardır
süregelen, halledilemeyen, çözüm bekleyen problemlerini anlatmak için
bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.
Uşaklılara, birinci
probleminiz nedir diye soruyoruz "üniversite" diyorlar. Bakın
"Üniversitemizi İstiyoruz" diye bir kitap da yayımladılar.
Ege Bölgesinde
üniversitesi olmayan tek il, Uşak. Uşak'ta, 4 fakülte, 7 yüksekokul, 5 300
kadar öğrenci ve 130 öğretim elemanı var. Bu, yıllara yayıldığında -düşünün ki,
gelecek yıl 7 000, daha sonraki yıllarda 10 000 olacak- artan öğrenci
kapasitesi itibariyle, üniversite isteği, Uşak'ta, herkesin gönlünde yer etmiş
ve zorlayıcı bir problem olarak çözüm beklemektedir.
Buradaki fakülte ve
yüksekokullar, Afyon Kocatepe Üniversitesine bağlıdır. Eskiden, ödenekler,
Afyon Kocatepe Üniversitesi idaresi tarafından Afyon'a harcandıktan sonra akla
Uşak gelirdi. Ne yazık ki, Uşak'ın kaderinde böyle bir şey de var; Köy
Hizmetleri Eskişehir'e, DSİ'si İzmir'e, KOSGEB ve orman idaresi Denizli'ye ve
benzeri birtakım kurumlar başka yerlere bağlı. Dolayısıyla, herkes, kendi
ihtiyacını gördükten sonra Uşak'ı düşünmüş ve Uşak, bu nedenle, bazı arkadaşlarımızın
söylediği gibi "o güneydoğu ilinden mi bahsediyorsunuz" denilir hale
gelmiştir. Özel idaresi Hakkâri'den sonra 80 inci sıradadır ve bu ilgisizliğe
ve geri kalmışlığına rağmen, Uşak, ilkler şehridir.
BAŞKAN - Sayın Çağlayan,
bir dakikanızı rica ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
kürsüde konuşan değerli milletvekilimizi
anlayamıyoruz. Arkadaşlarımızdan rica ediyorum, lütfen dinleyelim; Sayın
Çağlayan, iliyle ilgili önemli konuları Yüce Heyete arz ediyor.
Buyurun.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla)
- Özel teşebbüsçe, ilk şeker fabrikası Uşak'ta kurulmuş, Türkiye'de elektrik
ilk defa Uşak'ta kullanılmış ve sanayi ihracata yönelik; tekstil sanayii var,
seramik var, deri organize sanayii var. Bunların her biri, gerçekten, ayrı ayrı
problemler taşıyor. Tekstil sanayii, organize sanayi bölgesinin arıtması yok;
çökeltme suretiyle arıtma yapılıyor. Avrupa Birliğinin eşiğine vardığımız şu
noktada, hâlâ daha arıtması olmayan bir organize sanayi, bir problem olarak
önümüzde durmaktadır.
Ayrıca, deri organize
sanayiin arıtması çok büyük ölçülerde, 550 işyerine göre yapılmış; ama, bu
krizlerden etkilenip deri organize sanayiinin büyük ölçüde çöküş göstermesi
nedeniyle, Uşak'ta hem had safhada bir işsizlik meydana gelmiş hem de o deri
organize sanayiin arıtması tamamlanamamıştır. Şu anda, Uşak'ta Dokuzsele Çayı
denilen çay ile, ta Banaz'ı, Adıgüzel Barajını, Ege Denizine kadar bütün illeri
etkileyen bir çevre kirliliği vardır. Yavu Köyünde bir köylünün çocuğunu
düşünün; yani, o suya kazlar, benzeri hayvanlar yaklaşmamakta; ama, orada
çocuklar oynamaktadır. Korkunç bir şey, bu çağda!.. Bunu, burada, arz ediyorum.
Ayrıca, Uşak,
gelenekleri, görenekleri, halkoyunları, halısı, kilimi ve benzeri özellikleri
olan bir ilimiz. Bu özelliklerine göre düşünülmüş bir kültür merkezi hâlâ
yarım, bitmeyi beklemektedir, ödenek beklemektedir.
Ayrıca, Uşak, deri
organize sanayiin arıtmasından başka, taşınma ve tesisleşmeyle ilgili de bir
yatırım, kredi beklemektedir.
Ayrıca, yine, birçok ilde
halledilen köy yollarının asfaltlanması ve içmesuyu problemi, Uşak'ta hâlâ daha
halledilmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çağlayan,
buyurun; sözlerinizi tamamlayın efendim.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla)
- 16 köyümüzün hâlâ daha asfaltı yok ve içmesuyu olmayan 19 köyden birkaç
tanesinin içmesuyu da bu sene halledilmiş.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - İktidarsınız; niye yapmıyorsunuz?
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla)
- Ayrıca, Karun hazineleri Uşak'ta; ama, kimsenin haberi yok. Geliyor, gidiyor;
kimse farkında değil. Bu da, trafik bakımından elverişli bir yerin ve toplanan
arkeolojik eserleri sergilemek için de müsait olan bir müzenin bulunamamasından
kaynaklanmaktadır. Böyle bir müze, Uşak'ın ihtiyacıdır.
Ayrıca, Uşak'ın, eskiden,
LPG'yle çalışan seramik sanayii vardı. Türkiye'deki üretimin yüzde 20'sini
karşılayan bu seramik sanayi, bugün, doğalgaza kavuşmuştur ve büyük bir girdi
maliyetinden istifade etmektedir. Çok yakınından, hatta bazı yerlerde içinden
geçen doğalgaz bulunmasına rağmen Uşak'ta hâlâ hava kirliliği vardır. Bazı
bürokratik engeller nedeniyle doğalgaz şehre hâlâ alınamamış durumdadır.
Ayrıca, Uşak'ın bir
şansızlığı, şekerpancarı kotası olan bir ürün, haşhaş kotası olan bir ürün,
tütün kotası olan bir ürün ve ne yazık ki, Uşak, geçimini bunlara bağlamıştır.
Anayasaya göre herkesin çalışma hakkı vardır; ama, şu çağda, istediğimiz kadar
çalışamadığımız bir çağı yine yaşamaktayız; bunu da problem olarak görüyorum.
Bu sorunları burada arz
etmek lüzumunu hissediyor, hükümetimizin bu sorunlara yakın ilgi göstereceğini
düşünüyor, yardımcı olacağına inanıyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çağlayan.
Sayın Hükümet cevap
verecek mi?.. Yok.
Gündemdışı üçüncü söz
isteği, Kelkit Vadisi projesiyle ilgili, Tokat Milletvekilimiz Sayın İbrahim
Çakmak'ın.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakika.
3. - Tokat
Milletvekili İbrahim Çakmak'ın, Kelkit Vadisi Projesinin son durumuna ve
önemine ilişkin gündemdışı konuşması
İBRAHİM ÇAKMAK (Tokat) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin temiz, şirin, yeşil
köşelerinden biri olan Kelkit Havzasını anlatmak için söz almış bulunuyorum;
hepinizi en derin saygıyla selamlıyorum.
Bugüne kadar önemi ve
kıymeti yeterince anlaşılamayan bu bölgemiz -5 ilimizin, 14 ilçemizin sınırları
içerisinden doğan ve gelişen Kelkit Irmağının Yeşilırmakla birleştiği noktaya
kadar çizdiği alan- bir cennet köşesidir. Kendine has tarihî dokusu, bitki
örtüsü, kültürel özellikleriyle, hasbî, içten, saf, temiz Anadolu insanının
barındığı, verimli, kıymetli doğal kaynakları bol olan havzamız, genelde bakir
ve kalkınmamış bir bölgemizdir.
Değerli milletvekilleri,
bölgenin önemini fark eden 5 ilimizin valileri harekete geçtiler, 2003 yılı
başında bir oluşum başlattılar, adını "Kelkit Platformu" koydular;
ben, sizler adına kendilerini kutluyorum.
Başta Tokat Valiliği ve
bölgenin diğer vali ve belediye başkanları ile üniversite ve sivil toplum
örgütlerinin başlattığı, defalarca kamuoyu gündemine taşıdıkları bu büyük
projeyi 5 dakikada anlatmam mümkün değil. Kısaca, bölgeden ve öneminden
bahsedip, daha sonra, konuyu, bölge milletvekilleriyle beraber Meclis gündemine
taşıyacağız; çünkü, bölge illerimizin milletvekillerinin tamamının ilgisini ve
duyarlılığını biliyorum.
Burası, her yönüyle
kalkınmaya müsait, korunmaya ve kollanmaya değer büyük projeler üretilebilen ve
bir o kadar da riski üzerinde taşıyan bir bölgemizdir. Birinci derece deprem
kuşağında yer alan bu bölgeye dikkat çekilmelidir.
Sayın milletvekilleri, bu
havza, Gümüşhane, Giresun, Erzincan ve Sivas İllerini geçerek, Tokat İli
Reşadiye İlçesinin iki tarafına uzanan sıradağlar arasında yol alarak Tokat'a
ulaşan Kelkit Çayının Tokat İli sınırları içerisinde beslenme havzası iyice
daralır; Kelkit Çayına, bu bölgede, kuvvetli bir kol karışmaz. Reşadiye ilçe
merkezi önlerinde geniş bir vadide ilerleyen çay, Seyricek Boğazından itibaren
daralarak derinleşir ve akıntı bu bölgede hızlanır. Fatlı Boğazı denilen alana
kadar su bazen iki dar kaya arasında akar. Zaman zaman yüksek şutlarla devam
eden çay, Fatlı Boğazından sonra Niksar Ovasında genişleyerek açılır. Niksar
ilçe merkezi içinden gelen Çanakçı Suyunu alan Kelkit Çayı, Erbaa Ovasını da
sulayarak, Talazan Boğazına gelir; Erbaa İlçesinin batısındaki Boğazkesen
denilen mevkide Yeşilırmak'la buluşur.
Kelkit Çayı, akış hızı ve
seyri düzenlenip planlanabildiğinde, belirli mevsimlerde ve takvimlerde rafting
için ciddî bir potansiyeldir, amatör balıkçılar için de halen bulunmaz bir
nimettir. Hem turizme hem hayvancılığa ve özellikle doğa sporlarına son derece
müsaittir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu platform, Erzincan, Sivas, Giresun, Gümüşhane, Tokat İl
Valilikleri, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi
ile Akıncılar, Almus, Başçiftlik, Çamoluk, Erbaa, Gölova, Kelkit, Koyulhisar,
Köse, Niksar, Reşadiye, Refahiye, Şebinkarahisar, Suşehri, Şiran İlçeleri ve
Çekül Vakfının katkılarıyla başlatılan Kelkit Platformu, Kelkit Havzasındaki
insanların müşterek amaçlarını gerçekleştirmek ve güçbirliğini sağlamak
amacıyla kurulmuştur. 24 Ocak 2003 tarihinde Tokat Bildirgesiyle
kararlaştırılan ilkeler doğrultusunda, bölge insanını bu düşünceye
yakınlaştırmak amacıyla çalışmalara başlanılmış, Tokat Valiliğinin başkanlığında,
12 Mart 2003 tarihinde Erbaa İlçesinde gerçekleştirilen toplantıyla, proje, tüm
ortakların katılımıyla benimsenmiş ve kabul edilmiştir. Kelkit Platformu
boyutunda, ortaklığa yönelik kuruluş çalışması, 14 Mart 2003 tarihinde, Cumhurbaşkanımız
Sayın Ahmet Necdet Sezer'in katılımıyla, Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali
Yıldırım'ın destekleri ve katılımıyla, Tokat Valiliğinin evsahipliğiyle
gerçekleştirilmiştir.
Erzincan, Giresun,
Gümüşhane, Sivas, Tokat Valilikleri, bu illere bağlı 14 ilçe ile Sivas
Cumhuriyet Üniversitesi, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi ve Çekül Vakfının
katkılarıyla ortaya konulan Kelkit Platformu, aynı zamanda, toplumu oluşturan
bütün yaş, cinsiyet ve pozisyon gruplarını da içerisine alarak, çok yönlü
katılım ve destekle, bölgeye hizmet edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
tamamlayın sözlerinizi Sayın Çakmak.
İBRAHİM ÇAKMAK (Devamla)
- En son, 18 Ekim 2003 tarihinde, Tokat'ta, Tokat Valisi başkanlığında,
milletvekilleri, bölge valileri, belediye başkanlarıyla yapılan bir toplantıda,
çalışmalar son şeklini alarak harekete geçilmiştir. Amaç, bu 5 ilin
yetkilileriyle beraber, bu bölgemizi, modern, kalkınmış bir bölge haline
getirmektir.
Burada yaşayan 1 500 000
insanın mutlu geleceği için başlatılan bu projenin yanında ve içerisinde
olacağız. 80 000'e yakın ilk ve ortaöğretim öğrencisini barındıran bölgede, hem
okulların hem resmî kurumların, konut ve işyerlerinin elden geçirilmesi
gerekmektedir. Son elli yılda binlerce insanını depremde kaybeden bu bölgeye,
zemin etüdüne, deprem yönetmeliğine uygun bir inşaat bilinciyle yaklaşarak,
birinci derecede deprem riskiyle karşı karşıya olan bölgemize, hem ilgililerin,
yetkililerin hem de bölge insanının duyarlılığını bekliyorum.
Bu hassasiyetleri ciddîye
alarak harekete geçen Kelkit Platformuna başarılar diliyorum, Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çakmak.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın Hükümetin bir söz
talebi yoktur.
2 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Konya
Milletvekili Atilla Kart ve 69 milletvekilinin, Seydişehir Eti Alüminyum
Tesislerinin modernizasyonu ve özelleştirilmesi konusunda Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/129)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Seydişehir Eti Alüminyum
Tesislerinin teknolojik gelişme çerçevesinde modernize edilmesi projesi onbeş
yılı bulan bir süreden bu yana gündemdedir. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
tarafından soru önergesine verilen 4 Mart 2003 tarihli cevapta, tesisin
modernizasyon projesinin uygulamaya konulmasının yüksek harcama gerektirdiği,
modernizasyon yapılmasa bile yakın gelecekte kapanmasının söz konusu olmadığı,
keza tesisin özelleştirilmesinin ve tesise yabancı ortak arayışının da söz
konusu olmadığı ifade edilmiştir.
Ancak, aradan geçen iki
üç aylık süre içinde meydana gelen gelişmeler, yukarıda sözü edilen cevaptaki
tespit ve değerlendirmelerin gerçeğe uygun olmadığı ve kamuoyuna yanlış bilgi
verildiği yolundaki endişeleri doğrular bir hale gelmiştir. Tesisin modernize
edilmesi yolunda makul ve ciddî tekliflerin yapıldığı, bu tekliflere bilinçli
olarak cevap verilmediği ve modernizasyonun engellendiği yolunda ciddî bir
bilgi akışı doğmuştur. Yasal özelleştirme süreci başlamadan, bazı firmaların
tesisi gezmelerine özel imkân tanınmış ve bu firmalara "bilgi odası"
kapsamındaki maliyet bilgileri verilmiştir.
4 Mart 2003 tarihli
cevapta, tesisin özelleştirilmesinin söz konusu olmadığı beyan edilmiş olmasına
ve akabinde yasal özelleştirme süreci Resmî Gazete bilgilerine göre 20.5.2003
tarihinde başlatılmış olmasına rağmen, özelleştirme işlemlerinin 25 Şubat 2003
tarihinde başlatıldığı öğrenilmiştir. Kamuoyundan gizlenmeye çalışılan, kapalı
kapılar ardında sürdürülen bir faaliyetin söz konusu olduğu yolunda ciddî
bulgular ortaya çıkmıştır.
Öte yandan, bir taraftan
modernizasyon projesinin engellenmesi, diğer taraftan ise kuruluş aşamasındaki
projeye göre Seydişehir'e tahsis edilmesi gereken Oymapınar HES'in, aradan
geçen otuz yıl içinde tesise tahsis edilmeyip, özelleştirme süreci başladıktan
hemen sonra 31.07.2003 tarih 6680 sayılı işlemle özelleştirme kapsamına
alınmasına ve daha önce özelleştirilen Seydişehir Eti Alüminyum AŞ'ye
devredilmesine karar verilmiş olması da, beraberinde ciddî soru işaretleri
getirmiştir. Tesis, kamu elinde iken engellenen bu devrin, özelleştirmeyle
birlikte hemen yapılmış olması son derece düşündürücüdür.
Tesisin yasal
özelleştirme süreci Resmî Gazete bilgilerine göre 20 Mayıs 2003 tarihinde
başlamış olmasına rağmen, AKP Grubuna mensup bölge milletvekillerinin 8 Temmuz
2003 tarihli TBMM Genel Kurulunda "bu tesisler özelleştirilmeyecek,
özelleştirilmemelidir, kamu denetiminde kalmalıdır, özelleştirme baskısından
kurtarılmalıdır" yolunda söylemlerde bulunması yukarıda söz edilen
endişelerimizi daha da kuvvetlendirmektedir. Siyasî iktidarın, gelişmeleri,
kendi grubuna mensup bölge milletvekillerinden dahi sakladığı anlaşılmaktadır
ya da bölge milletvekilleri gerçekleri bildikleri, bilmeleri gerektiği halde,
kamuoyuna yanlış bilgi vererek, milletvekili sorumluluğuyla bağdaşmayacak şekilde
davranmışlardır.
Özelleştirme sürecinde
yukarıda açıklaması yapılan temel yanlışların dışında, belirli bazı sermaye
gruplarının korunduğu iddiası da söz konusudur. Burada temel amacın, tesisin
işler hale getirilmesi değil, özelleştirme sürecinden yararlanarak, boksit
madeni cevherine el koymak olduğu yolunda da ciddî gelişmeler vardır.
Özelleştirme sürecinin
başından itibaren "hukuka ve ulusal çıkarlara aykırı" bir sürecin
geliştiği yolunda somut belirtiler doğmuştur. Bu bulgular doğrulandığı
takdirde, özelleştirme sürecinin yasal unsurları tartışılır hale gelecek ve bu
sürece iştirak edenlerin kişisel anlamda yasal sorumlulukları doğacaktır.
Bütün bu iddiaların ve
bağlı sonuçların doğru olup olmadığının ve inceleme aşamasında resen görülecek
hususların tespiti amacıyla, Anayasanın 98 ve Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105
inci maddeleri gereğince inceleme yapılmasını ve Meclis araştırması açılması
için gereğini arz ederiz.
1 - Atilla Kart (Konya)
2 - Ali Topuz (İstanbul)
3 - Haluk Koç (Samsun)
4 - K. Kemal Anadol (İzmir)
5 - Oya Araslı (Ankara)
6 - Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)
7 - Mehmet Ziya Yergök (Adana)
8 - Halil Tiryaki (Kırıkkale)
9 - Bayram Ali Meral (Ankara)
10 - Naci Aslan (Ağrı)
11 - Mehmet Semerci (Aydın)
12 - Uğur Aksöz (Adana)
13 - Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
14 - Ali Cumhur Yaka (Muğla)
15 - Mevlüt Coşkuner (Isparta)
16 - Muharrem Kılıç (Malatya)
17 - Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
18 - Halil Ünlütepe (Afyon)
19 - Mustafa Gazalcı (Denizli)
20 - Gökhan Durgun (Hatay)
21 - Esat Canan (Hakkâri)
22 - Mehmet Şerif Ertuğrul (Muş)
23 - Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
24 - Yılmaz Kaya (İzmir)
25 - Selami Yiğit (Kars)
26 - Mehmet Küçükaşık (Bursa)
27 - İlyas Sezai Önder (Samsun)
28 - Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)
29 - Nadir Saraç (Zonguldak)
30 - Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
31 - Hüseyin Özcan (Mersin)
32 - Mehmet Kartal (Van)
33 - Kemal Demirel (Bursa)
34 - Tuncay Ercenk (Antalya)
35 - Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
36 - Canan Arıtman (İzmir)
37 - Nail Kamacı (Antalya)
38 - Atilla Başoğlu (Adana)
39 - Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
40 - Zekeriya Akıncı (Ankara)
41 - Necati Uzdil (Osmaniye)
42 - Şefik Zengin (Mersin)
43 - Engin Altay (Sinop)
44 - Hasan Ören (Manisa)
45 - Ufuk Özkan (Manisa)
46 - Hüseyin Güler (Mersin)
47 - Fikret Ünlü (Karaman)
48 - Emin Koç (Yozgat)
49 - Memduh Hacıoğlu (İstanbul)
50 - Şevket Gürsoy (Adıyaman)
51 - Şükrü Mustafa
Elekdağ (İstanbul)
52 - Nuri Çilingir (Manisa)
53 - Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
54 - Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
55 - Muharrem Toprak (İzmir)
56 - Atila Emek (Antalya)
57 - Hasan Fehmi Güneş (İstanbul)
58 - Mustafa Özyürek (Mersin)
59 - Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)
60 - Osman Özcan (Antalya)
61 - Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
62 - Sedat Pekel (Balıkesir)
63 - Erdoğan Kaplan (Tekirdağ)
64 - İsmet Atalay (İstanbul)
65 - Yücel Artantaş (Iğdır)
66 - Yaşar Tüzün (Bilecik)
67 - Halil Akyüz (İstanbul)
68 - Nurettin Sözen (Sivas)
69 - Orhan Eraslan (Niğde)
70 - Berhan Şimşek (İstanbul)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, ikinci Meclis
araştırması önergesini okutacağım; ancak, önerge uzun olduğundan ve bundan
sonra da sunuşlar devam edeceğinden, Kâtip Üyenin oturarak okuması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İkinci Meclis araştırması
önergesini okutuyorum:
2. -
Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit ve 30 milletvekilinin, Hazar Gölündeki
çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/130)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Elazığ sınırları
içerisinde, güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda uzanan Hazar Gölü, 7 000 hektar
yüzölçümünde tektonik bir göl olup, Elazığ- Diyarbakır karayoluna paralel bir
şekilde uzanan göl, doğal SİT alanı statüsündedir.
Elazığ, Malatya,
Diyarbakır ve Bingöl İllerine olan yakınlığı, doğal güzelliği, bol oksijeni,
doğal bitki örtüsü ve dengeli çevresel ve ekolojik yapısıyla, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerimizde yaşayan halkın, doğa, deniz, spor, kültür ve turizm
amacıyla çok yönlü (rekreaktif) yararlandıkları doğa harikası bir yerdir.
Göl suları, sulama ve
enerji üretiminde kullanılmaktadır.
Ancak, göle kıyısı olan
Gezin ve Sivrice Kasabalarının atıksuları ile göl çevresinde yer alan yazlık
konutlar, kamu kuruluşlarına ait eğitim ve dinlenme tesisleri atıksuları
arıtılmadan göle verildiği, göl çevresinde yer alan belediyelerin düzenli katı
atık depolama alanlarının bulunmadığı, dere ıslah ve erozyon çalışmalarının
yapılmadığı tespit edilmiştir.
Yine, enerji üretmek ve
sulama amacıyla, 1 220 metre eşik kodunda tünelle gölden su alınması ve enerji
ihtiyacına göre gölün maksimum 1 243,81 metre, minimum 1 234,56 metre
kodlarında işletilmesi sonucu suların çekilerek gölün sürekli bir şekilde
küçüldüğü gözlenmektedir.
Yukarıda belirtildiği
üzere, bilinçsiz ve sorumsuzca yapılaşma, altyapı eksikliği, yetki karmaşası,
ıslah ve erozyon çalışmalarının yapılmaması ve HES'in öngörülen ve planlananın
çok üzerinde enerji üretiminde bulunması nedenleriyle, bir yandan göl suları
çekilip göl küçülürken, öte yandan, kirliliğin artması suretiyle de ekolojik ve
çevresel denge bozularak, doğa harikası güzelim Hazar Gölünün, bataklık haline
dönüşüp yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması yadsınamaz bir gerçektir.
Bu nedenle;
1- HES'in, göl suyunun
çekilip küçülmesindeki etki ve sorumluluğunun araştırılması,
2- Bilinçsiz ve sorumsuz
yapılaşmanın ve altyapı eksikliğinin göl sularının kirlenmesindeki rolünün
araştırılması,
3- Bilim araştırma
enstitüleriyle işbirliğine gidilerek, Hazar Gölünün kurtarılması için alınacak
önlemlerin ve yapılacak düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98
inci, İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırmasının
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1 - Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)
2 - Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)
3 - Selami Yiğit (Kars)
4 - Ensar Öğüt (Ardahan)
5 - Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
6 - Erdoğan Kaplan (Tekirdağ)
7 - V. Haşim Oral (Denizli)
8 - Mehmet Şerif Ertuğrul (Muş)
9 - Muharrem Toprak (İzmir)
10 - Mustafa Özyurt (Bursa)
11 - Mustafa Özyürek (Mersin)
12 - Atila Emek (Antalya)
13 - Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
14 - Sedat Pekel (Balıkesir)
15 - Osman Özcan (Antalya)
16 - Halil Tiryaki (Kırıkkale)
17 - Ahmet Sırrı Özbek (İstanbul)
18 - Muharrem Eskiyapan (Kayseri)
19 - Hasan Fehmi Güneş (İstanbul)
20 - Hasan Aydın (İstanbul)
21 - Mehmet Tomanbay (Ankara)
22 - Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
23 - İsmail Değerli (Ankara)
24 - Nurettin Sözen (Sivas)
25 - Nuri Çilingir (Manisa)
26 - Nadir Saraç (Zonguldak)
27 - Atilla Kart (Konya)
28 - İlyas Sezai Önder (Samsun)
29 - Ufuk Özkan (Manisa)
30 - Engin Altay (Sinop)
31 - Hasan Ören (Manisa)
Gerekçe:
Bugün Elazığ'ın en büyük
çevre sorunlarının başında Hazar Gölü gelmektedir. Kanalizasyon, altyapı
yetersizliği, su kodundaki düşme ve erozyon yüzünden su kalitesi bozulan ve
kirlenen Hazar Gölü, yok olmama mücadelesi vermektedir.
HES'in Hazar Gölünden
çekmesi gerektiği su miktarı yıllık en fazla 76 milyon metreküp olması
gerekirken, 133 milyon metreküp su çekmesiyle Hazar Gölündeki su, seviye olarak
yüzeyden 150-200 metreye, derinlikte ise 2,5 metreye düşmüştür. Göldeki su
seviyesinin bu kadar düşmesi göl için bir afettir, bataklıktır. Hazar Gölündeki
sulak alanda yer alan canlı ve cansız varlıkların korunması, sürdürülmesi için
bunun önüne geçilmesi gerekir. Bir gölün ömrünün korunması, su seviyesini
korumakla olabilir.
Göldeki sığlaşma, göl
dibinde balçık oluşumuna ve kirlenmesine neden olmaktadır. Kirlenme ve balçık
oluşumunun önlenmesi için, Hazar Gölü çevresinde erozyonla mücadelenin bir
program dahilinde, araştırma enstitüleriyle birlikte çalışılarak belirlenmesi
ve yapılması gerekmektedir.
Hazar Gölü kıyılarındaki
kirlilik insan sağlığını tehdit eder bir konuma gelmiştir. Bunda, göl
çevresinde yaşayan bütün kesimlerin, hükümetlerin, belediyelerin,
yazlıkçıların, kamu kurum ve kuruluşlarının kamplarının, göl kıyısındaki yerleşim
yerlerinin, günübirlik tatilcilerin katı atıklarının neden olduğu bu kirliliğe
altyapı eksikliğinin de neden olup olmadığının araştırılması gerekir.
Göller, doğanın gereği
hassas jeolojik olaylar sonucu ortaya çıktığı gibi, bunlar kısa ömürlü
yapılardır. İnsanlığın dönemi içerisinde duyarsız olan çevre ve insan
faktörüyle bataklığa dönüşebilir. Eğer, böylesi gölleri korumazsanız hızla
tükenirler. Çevremizi daha güzel ve yaşanabilir hale getirmek, hem bugünün hem
de geleceğin sorumluluğudur. Hazar Gölünün yok olması demek, Elazığ ve komşu
illerden Malatya, Bingöl ve Diyarbakır'ın ekosisteminin yok olması demektir.
Hazar Gölü'nün yok
olmaması, ekolojik dengenin bozulmaması, öngörülenden fazla suyun çekilip
çekilmediğinin araştırılıp, bu doğa harikası gölümüzün kurtarılması için bir
Meclis araştırmasının açılması gerekmektedir.
BAŞKAN- Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerine
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bir sayın milletvekilinin izinli
sayılmasına ilişkin bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Bursa
Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun, belirtilen izinli sayılmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/375)
20.10.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Bursa Milletvekili Faruk
Anbarcıoğlu'nun, hastalığı nedeniyle 1.10.2003 tarihinden geçerli olmak üzere
24 gün izinli sayılması, Başkanlık Divanının 10.10.2003 tarihli toplantısında
uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN- Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
2. -
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İtalyan düşünce kuruluşu Ambrosetti tarafından
düzenlenen foruma katılmak üzere İtalya'ya yaptığı resmî ziyarete katılması
uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/376)
15.10.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İtalyan düşünce kuruluşu
Ambrosetti tarafından düzenlenen foruma katılmak üzere, bir heyetle birlikte,
5-7 Eylül 2003 tarihlerinde İtalya'ya yaptığım resmî ziyarete, ekli listede
adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Ömer Çelik Adana Milletvekili
Egemen Bağış İstanbul Milletvekili
Prof. Dr. Nazım Ekren İstanbul Milletvekili
BAŞKAN- Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
V. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel
Kurulun 21.10.2003 Salı günkü birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesine,
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine, (10/10), (10/11), (10/36),
(10/39) ve (10/127) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin öngörüşmelerinin
birleştirilerek yapılmasına; çalışma süresinin 17 nci sıraya kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasına; 266 sıra sayılı (10/9) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşmelerinin 30.10.2003 Perşembe
günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
20.10.2003
Danışma Kurulu Önerisi
Genel Kurulun 21.10.2003
Salı günkü (bugün) birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesi, gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmının 1 inci sırasında yer alan (10/10), 2 nci sırasında yer alan (10/11),
17 nci sırasında yer alan (10/36), 20 nci sırasında yer alan (10/39) esas
numaralı Meclis araştırması önergeleri ile daha önce görüşmelerinin bu
birleşimde yapılması kararlaştırılan, 105 inci sıradaki (10/127) esas numaralı
Meclis araştırması önergesinin öngörüşmelerinin birleştirilerek yapılması,
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 37 nci sırasında yer alan 250 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın
3 üncü sırasına alınması ve bu birleşimde kanun tasarı ve tekliflerinin de
görüşülerek, çalışma süresinin 17 nci sıraya kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar uzatılmasının, daha önce 15.10.2003 tarihli gelen kâğıtlar
listesinde yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 266 sıra sayılı (10/9) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun ise gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve görüşmelerinin 30.10.2003
Perşembe günkü birleşimde yapılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma
Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Eyüp Fatsa Haluk
Koç
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Söz isteği?..
Yok.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.
VI. -
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. -
Dışişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - Dışişleri
Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik
için, Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmına geçiyoruz.
Şimdi, bu kısmın 105 inci
sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 20
milletvekilinin, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun İmar Bankası
yönetimine el konulması sürecindeki sorumluluğunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 1 inci sırasında yer alan, Tokat
Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 24 milletvekilinin, Pamukbankın
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devredilmesiyle ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla; 2 nci sırasında yer alan, Tokat Milletvekili Mehmet
Ergün Dağcıoğlu ve 22 milletvekilinin, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun
faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla; 17 nci sırasında yer alan, İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur ve 27
milletvekilinin, Tarişbankın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrinin ve
satışının araştırılması amacıyla; 20 nci sırasında yer alan, Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve 21 milletvekilinin, bankacılık ve finans
sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak, sağlıklı bir yapı ve işleyişe
kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla,
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak öngörüşmesine
başlıyoruz.
VII.-
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1. -
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 20 milletvekilinin, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunun İmar Bankası yönetimine el konulması
sürecindeki sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/127)
2. - Tokat
Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 24 milletvekilinin, Pamukbankın
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devredilmesiyle ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10)
3. - Tokat
Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 22 milletvekilinin, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulunun faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/11)
4. - İzmir
Milletvekili Ali Rıza Bodur ve 27 milletvekilinin, Tarişbankın Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna devrinin ve satışının araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/36)
5. - Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve 21 milletvekilinin, bankacılık ve finans
sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak, sağlıklı bir yapı ve işleyişe
kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/39)
BAŞKAN - Hükümet?..
Burada.
Meclis araştırması
önergeleri, Genel Kurulun, 2.10.2003 tarihli 2 nci, 25.12.2002 tarihli 15 inci,
4.2.2003 tarihli 30 uncu, 5.2.2003 tarihli 31 inci Birleşimlerinde
okunduğundan, tekrar okutmuyorum.
İçtüzüğümüze göre, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti
gruplarına ve önergedeki birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği bir
diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri, hükümet
ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Mersin Milletvekilimiz Sayın Mustafa Özyürek ve Malatya
Milletvekilimiz Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu süreyi ortak kullanacaklardır.
Önerge sahipleri olarak
ise, Tokat Milletvekilimiz Sayın Ergün Dağcıoğlu iki önerge adına, İzmir
Milletvekilimiz Sayın Ali Rıza Bodur, Ankara Milletvekilimiz Sayın Yakup
Kepenek ve İstanbul Milletvekilimiz Sayın Bihlun Tamaylıgil söz isteğinde
bulunmuşlardır.
İlk söz hükümete aittir.
Başbakan Yardımcımız
Sayın Abdüllatif Şener Hükümet adına söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda 5 ayrı önerge birlikte
görüşülecektir. Türkiye gündeminde tartışılan bu önemli konunun Meclis
gündemine taşınmasını ve burada müzakere edilmesini sağlayan önerge sahibi
değerli milletvekillerimize teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Aslında, konu, ekonomik
ve etik boyutlarıyla değerlendirilebilecek özelliklere sahiptir. Olayı ekonomik
boyutu itibariyle ele alır, değerlendirirsek, ekonominin bir bütün olduğunu
bilmemiz lazım. Ekonominin, aynî ve nakdî akımlarla, mal, işgücü ve para
piyasalarıyla ve tüm sektörleriyle bir bütün olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bu
bütünlerden birinde meydana gelen bir sorunun, diğer bölümleri de yakından
etkilediği bilinmektedir.
Reel sektör, bir vücudun
kasları ve organları gibidir; finans sektörüyse, vücutta dolaşan kan
hükmündedir. Bozulan kan dolaşımının tüm organlarda hasarlar meydana getirdiği
gibi, finans sektöründeki dalgalanmalar da, aynı şekilde, reel sektörü
etkilemektedir.
Bunu, yakın geçmişimizde
Türkiye kadar derinden yaşamış pek az ülke vardır. Son on yılda yaşadıklarımız
bunun en yakın şahididir. Önce, 1994 yılından itibaren, kamu otoritesi
tarafından -sektörlerde faaliyet yapılmasını ortadan kaldıracak şekilde-
tasarrufta bulunulan bankaların dökümünü vermek istiyorum. Bunlara müdahalenin
hepsi aynı değildir. Çok sayıda banka söz konusudur; ama, bunlara müdahalenin
niteliği aynı değildir. Müdahalenin sonuçları açısından farklar vardır,
müdahalenin hukukî dayanağı olan kanun ve maddeler açısından farklar vardır.
Hatta, müdahaleyi yapan kamu otoriteleri farklıdır. Bugün, bir bankanın Fona
devredilmesi veya bankacılık yapma yetkisinin kaldırılması söz konusu olduğunda
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu hatıra gelir. Ancak, Eylül 2000
öncesinde bu işlemler Bakanlar Kurulunca karara bağlanmaktaydı.
Durumu özetlemek
gerekirse, hakkında işlem yapılan bu bankaları üç grupta toplayabiliriz:
Birinci grupta, yönetim
ve denetimi ile hisse senetlerinin mülkiyeti Fona devredilen bankalar vardır.
Bu bankaların sayısı 20'dir ve hepsi, 1997'den sonra Fona devredilmiştir.
Bunlardan 3'ü, mülga 3182 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu dönemde Fon
bünyesine alınmıştır. Bunlar, Türk Ticaret Bankası, Bank Ekspres ve
Interbanktır. 5'i, yaşanan krizlerle birlikte malî bünyelerinin bozulması,
seyyaliyetlerini ve likiditelerini kaybetmeleri nedeniyle, 4389 sayılı Kanunun
14/3 üncü maddesine göre Fon bünyesine alınmıştır. Bunlar da, Yaşarbank,
Demirbank, Sitebank, Ulusalbank ve Tarişbanktır. 12'si ise, malî bünyelerinin
bozulması ve banka kaynaklarının, hâkim ortaklar lehine, banka zararına sebep
olacak şekilde kullanılması nedeniyle, 4389 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin 3
üncü ve 4 üncü fıkralarına göre Fon bünyesine alınmıştır. Bunlar, Egebank,
Yurtbank, Sümerbank, Esbank, Etibank, Bank Kapital, İktisat Bankası,
Bayındırbank, Kentbank, EGS Bank, Toprakbank ve Pamukbanktır.
İkinci grupta bulunan
bankalar ise, bankacılık işlemleri yapma yetkisi kaldırılan bankalardır.
Bunlarda mülkiyet Fona devredilmemiştir, bankacılık işlemleri yapma yetkileri
kaldırılmıştır. Bu grupta 9 banka vardır. Bunlardan 5'inin bankacılık işlemleri
yapma ve mevduat kabul etme yetkisi kaldırılmıştır ki, TYT Bank, Marmara
Bankası, Impexbank bunlar arasındadır ve bu üç banka, 1994 yılında bankacılık
işlemleri yapma yetkisi kaldırılan bankalardır.
Bunun dışında, Kıbrıs
Kredi Bankası 2000 yılında ve Türkiye İmar Bankası, 4389 sayılı Kanunun 14/3 ve
16 ncı maddeleri uyarınca, 2003 yılında işleme tabi tutulmuştur.
Bu ikinci gruptaki
bankalardan 4'ünün bankacılık yapma yetkisi kaldırılmıştır. Bunlar, yatırım
bankalarıdır. Yatırım bankalarının mevduat kabul etme yetkisi zaten bulunmadığı
için, sadece bankacılık yapma yetkileri kaldırılmıştır. Bunlardan, Birleşik
Yatırım Bankası 1999 yılında, Park Yatırım Bankası 2000 yılında, Okan Yatırım
Bankası 2001 yılında, 4389 sayılı Kanunun 14/3 ve 20/2 maddelerine göre; Atlas
Yatırım Bankası ise, 2001 yılında, 4389 sayılı Kanunun 14/3, 4 ve 20/2
maddelerine göre işleme tabi tutulmuştur.
Bir üçüncü grup daha
vardır; her iki gruba da girmeyen, farklı özellik arz eden iki durum vardır.
Bunlardan birincisi, İhlas Finans Kurumu AŞ'dir. Bunun faaliyet izni
kaldırılmış ve 2001 yılında, 4389 sayılı Kanunun 20/6 maddesi uyarınca, Türk
Ticaret Kanununun tasfiye hükümlerine göre tasfiyesine karar verilmiştir.
Üçüncü gruptakilerin
ikincisi ise, 4389 sayılı Kanunun 18/2 nci maddesi uyarınca iradî tasfiye
sürecine alınan iki banka şubesidir. Bu şubeler, 2002 yılında iradî tasfiye
sürecine alınan Rabobank İstanbul Türkiye Merkez Şubesi ile 2003 yılında iradî tasfiye sürecine
alınan ING İstanbul Türkiye Merkez Şubesidir.
Özetlemek gerekirse; 1994
yılından itibaren 20 bankanın hisse senetlerinin mülkiyeti Fona devredilmiş; 9
bankanın bankacılık işlemleri yapma izni kaldırılmış, tasfiye sürecine alınmış;
1 özel finans kurumunun faaliyet izni kaldırılmış, tasfiye sürecine alınmış; 2
banka şubesi iradî tasfiye sürecine alınmıştır ve böylece, toplam 32 kuruluş
etmektedir.
Bu 32 kuruluşla ilgili
yapılan işlemlerin, 1994 yılından bugüne kadar ekonomimizin geneli üzerinde çok
yönlü etkiler oluşturduğu, herkesin bildiği, yaşadığı bir gerçektir. Bunun
maliyetini hesaplamanın bile imkânsız olduğunu düşünmekteyim; çünkü, ekonominin
geneliyle ilgili olarak değerlendirme yapacak olursak; bankalara güven
kaybolması sebebiyle paranın yastık altına gitmesi, borsa-döviz kurlarında
yaşanan iniş çıkışlar, kamu borç stokunun artışı, yükselen kredi maliyetleri,
iş çevrelerinin üretim, yatırım, ihracat kararlarına olumsuz etkiler, reel
sektör borçları üzerindeki yükler ve batan şirketler, yabancı sermaye girişine
olumsuz etkiler, işini doğrudan veya dolaylı olarak kaybedenler, azalan millî
gelir, yoksulluk ve etik değerlerin tahribi, maliyeti hesaplanamayan önemli
ulusal kayıplarımız arasındadır.
Ancak, kamu kaynakları
üzerindeki etkisi açısından durumu değerlendirdiğimizde -Türkiye İmar Bankası
hariç- şunları söyleyebiliriz: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen
bankaların, devir tarihleri itibariyle birikmiş ve dönem zararlarının toplamı
17 300 000 000 dolardır. Toplam zararların çok önemli bir kısmı, hâkim
ortakların kendi bankalarından, yasal limitlerin çok üzerinde kaynak kullanmış
olmasından kaynaklanmıştır. Nitekim, hâkim ortakların kendi ve diğer fon
bankaları vasıtasıyla kullandıkları toplam kaynak tutarı 11 000 000 000 dolar
düzeyindedir.
Fona devredilen
bankaların devir tarihi itibariyle yükümlülükleri 32 000 000 000 dolardır.
Bunun yüzde 81'i, yani 26 000 000 000 doları mevduat hesaplarından
oluşmaktadır; kalanın önemli bir kısmı ise, yurtdışı kredilerdir.
Fon bünyesine alınan
bankaların yeniden yapılandırılması ve yükümlülüklerinin devri için ihtiyaç
duyulan tutar 22 500 000 000 dolar olmuştur. Bunun 17 300 000 000 dolarlık
kısmı Hazineden karşılanmıştır. TMSF, Hazineden aldığı devlet iç borçlanma
senetleri için faiz ödemektedir. TMSF'nin Hazineden kullanmış olduğu DİBS'lerin
anapara tutarı 17 300 000 000 dolardır. TMSF, Hazineye Nisan-Mayıs 2002'de 1
000 000 000 000 000 TL, 9 Ocak 2003'te 735 000 000 dolar geri ödeme yapmıştır.
Tahakkuk etmiş faiz ve kur farkları nedeniyle, 31 Temmuz 2003 tarihi itibariyle
TMSF'nin Hazineye toplam borcu 28 200 000 000 dolar, yani, 40 000 000 000 000
000 civarındadır.
Finansal yeniden
yapılandırma çalışmalarıyla eşanlı olarak TMSF bünyesine alınan bankalarda
operasyonel yeniden yapılandırma çalışmaları da yürütülmüştür. Devir tarihi
itibariyle fon bankalarının şube sayısı 1 815'tir. Satılan bankalara devredilen
şube sayısı 383, şube olarak satılan şube sayısı 265, halen TMSF bünyesindeki
Bayındırbank ve Pamukbank şube sayısı 176, Türk Ticaret Bankasının şube sayısı
ise 140'tır.
Devir tarihi itibariyle
fon bankalarının personel sayısı ise 37 889'dur. Banka ve şube satış yoluyla
istihdamı korunan personel 10 337'dir. Halen TMSF bünyesindeki Bayındırbank ve
Pamukbankın çalışanları 4 686'dır. Halen tasfiye sürecinde Türk Ticaret
Bankasının çalışan sayısı ise 1 249'dur.
Bank Ekspres, Demirbank,
Sitebank, Tarişbank ayrı ayrı satılmıştır; Egebank, Yurtbank, Yaşarbank, Bank
Kapital, Ulusalbank ve Sümerbank birleştirilerek tek banka olarak satılmıştır;
İnterbank, Esbank, Etibank, İktisat Bankası, Kentbank, EGS Bank, Toprakbank,
Bayındırbank adı altında birleştirilmiştir. Türk Ticaret Bankasının tasfiye
süreci devam etmektedir. TMSF bünyesinde, Bayındırbank geçiş bankası ve
Pamukbank ise satış sürecinde olmak üzere iki adet banka kalmıştır.
Devir tarihleri ile
Ağustos 2003 tarihi arasındaki dönemde alacaklardan yapılan tahsilatlar, banka
iştirak gayrimenkul satışlarından elde edilen gelirler toplamı 1 900 000 000
dolardır.
31 Temmuz 2003 tarihi
itibariyle hâkim ortaklara karşı açılan dava sayısı, 100'ü 6183 sayılı Kanuna
göre olmak üzere, toplam 1 926'dır.
Bankalar Kanunu madde
17'ye göre aleyhine dava açılan yönetici sayısı ise 505'tir.
TMSF ve BDDK tarafından,
alacakların tahsili, kamu haklarının korunması ve sorumluların cezalandırılması
için yoğun bir hukuk mücadelesi sürdürülmektedir.
Ayrı ayrı önergeler
halinde belirtildiği için, Tarişbank ve Pamukbank üzerinde de durmak gerekir;
ama, çok kısa geçeceğimi belirtmek isterim.
Yaşanan krizlerle
birlikte malî bünyesinin bozulması, seyyaliyetini ve likiditesini kaybetmesi
nedeniyle, 4389 sayılı Kanunun 14/3 üncü maddesine göre, Tarişbank, TMSF
bünyesine alınmıştır. 21 Ekim 2002'de imzalanan hisse devir sözleşmesiyle
Denizbank AŞ'ye satılmış olup, daha sonra Denizbank ile birleştirilmiştir.
Pamukbank ise, malî
bünyesinin bozulması ve banka kaynaklarının, hâkim ortak lehine banka zararına
sebep olacak şekilde kullanılması nedeniyle, BDDK tarafından, 4389 sayılı
Kanunun 14'e üçüncü ve dördüncü fıkralarına göre Fon bünyesine alınmıştır.
18.6.2002 tarihli karar,
19.6.2002 tarihli mükerrer Resmî Gazete nüshasında yayımlanmıştır. Bankanın
hâkim ortakları bu kararın iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle
Danıştayda dava açmışlardır. Danıştay 10. Dairesi, yürütmeyi durdurma talebini
oybirliğiyle reddetmiş; Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulu ise,
yürütmenin durdurulmasına karar vermiştir.
Davanın esastan
görüşmeleri devam ederken, Pamukbankın hâkim ortakları ile BDDK ve Fon yetkilileri,
sorunların anlaşma yoluyla çözümlenmesi yönünde 31.1.2003 tarihinde bir
sözleşme imzalamışlardır. Buna göre, hâkim ortaklar, görüşülmekte olan davadan
bütün hüküm ve sonuçlarıyla feragat etmişler, Pamukbank da, Fon bünyesinde
kalmıştır. Halen, Fon tarafından satışı gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.
Tüm bunların ötesinde,
bir de, aktüel olarak yoğun bir şekilde tartışılan Türkiye İmar Bankası
vardır. Türkiye İmar Bankası olayı,
alanında benzeri görülmeyen tek bir örnektir. Kullanılan yöntemler itibariyle
benzersizdir, yapılan vurgunun boyutları itibariyle devasadır ve benzersizdir.
Bunun benzeri, ne Türkiye'de ne de dünyada vardır.
Olayları kısaca şu
şekilde özetleyebiliriz: Türkiye İmar Bankası, 20.6.1994 tarihinde eski kanunun
64 üncü, yeni kanunun 14 üncü maddesi kapsamına alınmış, yakın gözetimde
tutulmuştur. Bankanın bu durumu, bankacılık işlemleri yapma yetkisinin
kaldırıldığı 3.7.2003 tarihine kadar sürmüştür. Banka yönetimine yakın
gözetimde tutulduğu süre boyunca defalarca talimat verilmiş, uyarılar
yapılmıştır. Bu talimatlara rağmen, banka aktifindeki grup risklerinin
tasfiyesi mümkün olmamış ve banka, bu yöndeki talimatları yerine getirmemiştir.
Bunun üzerine, BDDK'nın kurulmasından sonra, Banka Yönetim Kuruluna BDDK'ca bir
üye atanmış ve 12.7.2001 tarihinde, bu üyenin imzalamadığı kararların icra
edilmemesine karar verilmiştir. Sonra, Banka Yönetim Kuruluna ikinci bir üye
atanmıştır. Daha sonra, gruba kullandırılan krediler ile reeskontların
tahsiline ilişkin gösterilen performansın değerlendirilmesi sonucunda, veto
yetkisine sahip üyenin görevine devam etmesine gerek olmadığına karar
verilmiştir.
12.6.2003 tarihinde ise,
gelişmeler sebebiyle, Banka Yönetim Kuruluna atanan kişiye tekrar veto yetkisi
verilmiştir. Banka Yönetim Kurulu
üyeleri 26.6.2003'te toptan istifa etmişlerdir. 3.7.2003 tarihinde,
bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul
etme izni Bankalar Kanununun 14/3 üncü maddesi gereğince kaldırılmış,
2.7.2003 tarih ve 1078 sayılı kararla, istifa eden yönetim kurulu üyeleri ve
genel müdür yerine BDDK'ca atamalar yapılmıştır Bankalar Kanunu 16'ya göre.
Banka yeni yönetimi,
devralmada büyük güçlüklerle karşılaşmıştır. Daha önce Fon tarafından
devralınan bankaların hiçbirinde yaşanmamış olaylar tespit edilmiştir.
Teknolojik anlamda tüm güçlükler planlı ve kasıtlı olarak önceden
hazırlanmıştır. Tüm belgeler, şifre, prosedür, iş akış şeması, fatura, sözleşme
ve benzerleri kaybedilmiş veya kaçırılmıştır. Anabankacılık sistemlerine
erişilmezlik ortamı bilinçli ve sistematik olarak yerleştirilmiştir.
Bankalar Kanunu, Vergi
Usul Kanunu, Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde tutulması gereken resmî kayıtlar,
defter ve belgeler banka eski yönetimi ve ortaklar tarafından teslim
edilmemiştir. Yapılan ihtarlara rağmen bunları teslime hiçbir zaman
yanaşmamışlardır.
Bilgisine başvurulmak
istenen genel müdürlük yetkilileri, Teftiş Kurulu Başkanı, İçkontrol Müdürü, 6
adet birim müdür ve yardımcısı ile hukuk birimindeki avukatların tamamı istifa
etmişlerdir. 3.7.2003 itibariyle istifa eden üst düzey yönetici sayısı 10, bu
tarih itibariyle ayrılan toplam personel sayısı 42 olmuş, bu sayı 30.9.2003
tarihi itibariyle 169'a ulaşmıştır.
Bankanın bilgiişlem
altyapısı ve otomasyon hizmetleri, Uzan Grubunun sahip olduğu Merkez Yatırım ve
Ticaret AŞ tarafından hazırlanmış ve sunulmuştur. Hesaplar merkezde
tutulmuştur. Tüm kanunî defter ve hesaplar, damga vergisi defteri hariç, genel
müdürlükçe hazırlanıp bilgiişlem ortamında şubelere gönderilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Şubelerin, hesaplarını takip edemediği
bir sistem kurulmuştur. Gerçekleştirilen işlemlerin ortaya çıkmasını önlemek
amacıyla da, organizasyonel düzenlemelerin de yapıldığı tespit edilmiştir.
Şubelere gönderilen kayıtları oluşturan bilgisayar programlarının, skont toplam
ve devir satırlarını, bazı hesap skontlarını atladığı tespit edilmiştir; yani,
çift kayıtlı bir sistem kurulmuştur. Toplanan mevduatın yaklaşık onda 1'i
hesaplarda gösterilmiş, resmî kurumlara bildirilmiştir. Mevduatın yüzde 90'ı
ise özel hesap olarak takip edilmiş, resmî kurumlara bildirilmemiş, kanunî
yükümlülüklerini yerine getirmemiş, buna bağlı paralar ise, banka sisteminden
kanunlara aykırı olarak çekilerek bilinmeyen yerlere aktarılmıştır.
Bankanın resmî
kayıtlarında, 25.6.2003 tarihi itibariyle görünen toplam mevduat rakamı 753 500
000 000 000 sigortaya tabi mevduat ise 746 800 000 000 000 Türk Lirasıdır.
Gerçekte ise, yapılan tespitler sonrasında, toplam mevduat tutarı 8,4 katrilyon
Türk Lirasıdır. Usulsüz açılan ve off-shore'dan son günlerde aktarılan 600 küsur
trilyon liralık hesap dikkate alınmazsa, gerçek tasarruf mevduatı büyüklüğü 7,8
katrilyon Türk Lirası civarındadır.
Bankanın, ayrıca,
kanunlara aykırı bir şekilde açığa, yani, bankada ve mevcut olmayan hazine bonosu
ve devlet tahvili alım satımı yaptığı da tespit edilmiştir. Portföyünde
yalnızca 15 000 000 000 Türk Lirası düzeyinde içborçlanma senedi bulunduğu
halde, 3.7.2003 tarihi itibariyle ödemesi yapılmamış 728 300 000 000 000 TL
tutarında devlet içborçlanma senedi satışı yaptığı belirlenmiştir. Bu durumda,
bankaya el konulma işleminden sonra, hâkim ortak ve yöneticilerin mal
varlıklarına ihtiyatî tedbir ve haciz konulmuştur. Bankanın eski hâkim ortak ve
yöneticileri, ilgili kişiler ve bunların yakınlarından oluşan toplam 495 gerçek
ve tüzelkişi aleyhine tedbir konulmuştur, yurtdışı yasakları konulmuştur,
gözaltılar ve tutuklamalar yapılmıştır.
Merkez Yatırım ve Ticaret
AŞ'nin istenilen bilgi ve belgeleri vermemekte direnmesi nedeniyle, ilgililer
hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştur. Banka eski yöneticileri ve
Merkez Yatırım ve Ticaret AŞ yöneticileri hakkında Bankalar Kanunu, Türk Ceza
Kanunu ve İş Kanunu uyarınca suç duyurularında bulunulmuştur. SPK tarafından,
kanunsuz ve açığa devlet içborçlanma senedi satışı yaptığı için suç duyurusunda
bulunulmuştur ve tüm bunlarla ilgili yargı süreci devam etmektedir.
Toplam gerçek mevduatlar,
bazı hesaplar, ele geçirilen bir disket ve mudilerin müracaatlarıyla tespit
edilmiştir. Biraz önce belirttiğimiz gibi, toplam mudi sayısı 378 469'dur. 5
000 000 000 Türk Lirasının altında hesabı olan mudilerin sayısı 116 936'dır. 10
000 000 000 Türk Lirasının altında hesabı olanların sayısı 201 331'dir. 15 000
000 000 Türk Lirasının altında hesabı olanların sayısı 250 765'tir. 20 000 000
000 Türk Lirasının altında hesabı
olanların sayısı 280 534'tür. 25 000 000 000
Türk Lirasının altında hesabı olanların sayısı ise 301 352'dir. 1 000 000
000 000 Türk Lirasının üzerinde hesabı olanların sayısıysa 297 kişidir.
Bu tespitler,
belirlemeler ve çalışmalar sonrasında, teknik olarak bankada olup bitenler
tespit edilmiş bulunmaktadır. Ayrıca, mevduatın toplam tutarı belirlenmiştir,
açığa satış şeklinde yapılan devlet iç borçlanma senetlerinin miktarı
belirlenmiştir, bunlarla ilgili müphem, belirsiz herhangi bir nokta
kalmamıştır; ancak, hesapların incelenmesinden açıkça görüldüğü gibi, 1 000 000
000 000 000 lira civarında, elde olmayan devlet kâğıdı satışı yapılmıştır.
Resmî kayıtlara sadece 750 000 000 000 000 lira civarında bir mevduat
bildirildiği halde, bankanın resmî kayıtlarında sadece 750 000 000 000 000 lira
civarında bir mevduat göründüğü ve ilgili resmî kurumlara da sadece bu tutar
bildirildiği halde, 7 800 000 000 000 000 lira civarında sigorta kapsamındaki
mevduatın bulunduğu anlaşılmıştır. Yani, sürekli, sistemin dışına para çıkışı,
hesap çıkışı yapılmıştır. Bir taraftan kaynaklar banka sistemi dışına
çıkmıştır, diğer taraftansa kanunî yükümlülükler yerine getirilmemiştir, Merkez
Bankası munzam karşılıkları yatırılmamıştır, vergi borçları yerine getirilmemiştir.
Ancak, bu noktada şunun
da bilinmesi gerekmektedir: Bankalarımıza hesap açtıran vatandaşlarımız,
devlete duydukları güven duygusunun bir parçası olarak bu hesapları
açtırmaktadırlar ve bankalardaki mevduat üzerindeki güvence de herkesin bildiği
bir gerçektir; bu dikkate alınmak suretiyle, bankacılık sektörünün sağlıklı bir
şekilde yoluna devam edebilmesi amacıyla ve vatandaşlarımızda umutsuzluk ve
güvensizlik duygusunun oluşmaması için gerçek mevduat sahibi bütün
vatandaşlarımızın tüm parası kuruşuna kadar ödenecektir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Ne zaman Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bundan dolayı, hiçbir mudiin endişe
duymaması gerekir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
"15 gün sonra" demiştiniz 23 Temmuzda.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bununla ilgili çalışmalar yapılmıştır;
miktar...
HALUK KOÇ (Samsun) - 23
Temmuzda, bu kürsüde "15 gün sonra" demiştiniz.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Ne zaman Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Müsaade ederseniz anlatayım.
HALUK KOÇ (Samsun) - 23
Temmuzda, siz, Genel Kurula hitap ederken 15 gün sonra ödeneceğini
söylemiştiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - 3 üncü kez söylüyorsunuz; inşallah, 4
üncü kez tekrar etmezsiniz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Ödemezseniz, 10 uncu kere de tekrar ederiz efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Müsaade ederseniz anlatayım.
Evet, o günkü mevzuat
gereği, bunun ödeme takvimini belirleme yetkisi, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumuna aitti. O günlerde, gündemdışı bir konuşmaya cevap vermek
üzere Genel Kurula gelirken, Sayın Başkanı aramıştım; o da, belli bir takvim
ifade etmişti. Dikkatli izlediyseniz, o günkü konuşmamda -tutanaklarda vardır-
ben, bunu, Sayın Başkana sorduğumu, onun da böyle söylediğini ifade etmiştim.
Şimdi, geldiğimiz noktada, hesapların belirlenmesinin çok karmaşık ve güç
olduğu görülmüştür; bu karmaşıklık ve güçlük sebebiyle, süreç günümüze kadar
uzamıştır; ama, şu an itibariyle, bütün işlemler tamamlanmıştır, belirlemeler
yapılmıştır ve ödemelere de, en kısa zaman içerisinde başlanacaktır. Bunu,
burada, ben açıklamış olmayayım diye söylemiyorum; ama, en kısa süre dediğim,
mutlaka sizin de kafanızda olan en kısa süredir.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
En kısa süre, yarın.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Yarın...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Burada, şu var; böyle büyük bir paranın
piyasaya akması, makroekonomik dengeler açısından bazı farklı yansımalar ortaya
çıkarabilir düşüncesiyle, Merkez Bankası, BDDK, Hazine, DPT yetkilileri ve
ilgili bakanlar, sürekli bir araya gelmişler, makroekonomik dengelerin de
kontrol altında olabileceği bir ödeme planı oluşturmuşlardır. Bu ödeme planı
çerçevesinde ödemeler yapılacaktır; ama, ilk elden, kısa süre içerisinde
ödemenin yapılacağını belirtmek istiyorum.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) -
Ne şekilde?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Burada, bilinçli olarak, mevduatların
sınırına göre mudi sayısını vermeye çalıştım. Dikkat ederseniz, 378 000 mudiden
116 936'sının yatırmış olduğu para 5 000 000 000'dan azdır; yani, mudilere 5
000 000 000 verdiğiniz zaman, bir anda,
116 936 mudiinin tüm parasını ödemiş olmaktasınız: Eğer, 10 000 000 000'ı ilk
taksit olarak hemen öderseniz, bu takdirde de 201 331 mudiin tüm parasını
ödemiş olmaktasınız. Bu rakamı 5'er 5'er artırdığınız takdirde, ilk dilimlerin
sayısının daha çok olduğu görülmektedir ve çok kısa vadeli bir dönem
içerisinde, mudilerin büyük bir kesiminin yatırmış oldukları paraların
tamamının ödenmesi, makro ekonomik dengeler açısından da mümkündür ve bu
şekilde düşünülmektedir; ancak, siz de takdir edersiniz, 7 800 000 000 000 000
civarındaki bir parayı piyasaya akıtırken belli bir planlama ve makro dengeler
gözetilmelidir diye düşünüyorum.
Ben, bankacılık
sektöründe 1994 yılından itibaren yaşanan ve meydana gelen olayları, süremizin
darlığı sebebiyle, çok özet bir şekilde vermeye çalıştım. Hatta, önergelerden
biri, sadece bankacılık sektörüyle ilgili değildir, tüm finans sektöründe
alınması gereken önlemlerle ilgili bir önerge de bu görüşmelerimiz içerisinde
yer almaktadır. "Finans sektörü" dediğiniz zaman, bankacılık sektörü
kastedilir, sermaye piyasası kastedilir, sigortacılık sektörü kastedilir; dolayısıyla,
bugünkü oturumun, daha çok bankacılık ağırlıklı olarak gelişeceği
anlaşılmaktadır.
Ben, diğer
arkadaşlarımızın konuşmalarını da zevkle dinleyeceğim ve alacağımız notları,
önerileri, hassasiyetle takip edeceğiz.
Bu duygular içerisinde,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Özyürek, sürenizi
Sayın Aslanoğlu ile paylaşıyorsunuz.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Yüce Parlamentonun saygıdeğer üyeleri;
hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakanı dinlerken ve Meclisimizdeki katılımın azlığını ve böyle sakin bir
havada, sanki çok önemli bir olay olmamış gibi, olayları sükunetle konuşmamızı
doğrusu hayretle karşıladım.
Şimdi, Sayın Bakan
rakamları verdi, onlara girecek değilim, elbette bunlar resmî rakamlardır,
doğru rakamlardır; ama, öylesine korkunç rakamlardır ki, bunun altından bu
ekonomi nasıl kalkacak, bu ve benzeri olayların tekrarlanmaması için bu Meclis
ve bu hükümet ne gibi önlemler aldı, alacak; bunların hepsinin çok ciddî
şekilde konuşulması lazım.
Şimdi, 5 önergeyi
birleştirerek konuşuyoruz, hepsi saatlerce konuşulacak bu önergelerle ilgili
olarak, böyle sıkışmış, kısaltılmış bir süre içinde konuşmanın zorluğunu
çekiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
öncelikle Cumhuriyet Halk Partisinin bu konularla ilgili iki temel yaklaşımını
sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle, bu konularda eleştiri yapıldığı zaman,
bazı çevreler diyorlar ki: Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu gibi özerk
kurumlar herkese lazımdır, çağdaş ekonominin olmazsa olmaz kuruluşlarıdır,
bunlara sataşmayın, bunlara dokunmayın.
Şimdi, biz, 1999 yılı
seçim bildirgemizde, ilk kez Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunun
oluşmasını önermiş bir parti olarak, elbette, ekonominin, finans sektörünün,
bağımsız, özerk bir kuruluşa ihtiyacı olduğunu her vesileyle ifade ettik. O
bakımdan, bizim eleştirilerimiz, bu kurumun şu andaki yanlış uygulamalarınadır,
yoksa, kurumun esasına dönük bir eleştirimiz yoktur. Birinci mesele bu.
İkinci mesele: Bazı
çevreler, kendi aralarındaki kavgalar nedeniyle, bazı holdinglerin, bazı
grupların birbiriyle kavgası nedeniyle, istiyorlar ki, biz, eleştirilerimizi
BDDK'ya değil, hükümete değil, bu firmalara, bu kişilere dönük yapalım.
Değerli arkadaşlarım,
bizim görevimiz, Parlamentonun görevi, yolsuzlukları, suiistimalleri önleyecek
bir düzenin kurulmasını ve bu yolsuzluklara, suiistimallere fırsat veren
açıkların kapatılmasını sağlamaktır. Eğer, siz bu önlemleri almıyorsanız, siz
bu düzeni kurmuyorsanız, bugün Ali gelir, devleti, affedersiniz, tokatlar
gider, ertesi gün Veli gelir, devleti tokatlar gider. Onun için, elbette,
şahıslar, bu yolsuzluğu yapan her kimse, sonuna kadar takip edilmelidir,
yürüttükleri, hortumladıkları paralar kuruşuna kadar alınmalıdır; bunun için,
idarî olarak, yasal olarak ne mümkünse yapılmalıdır; onda hiç kuşku yok; ama,
bir düzen, bir ekonomik düzen, vatandaşın insafına terk edilemez.
Sayın Bakanın biraz önce
verdiği rakamları, 21 bankanın batmış olmasını dinlerken, bizim, âdeta,
bankaların batmasını teşvik eden bir sistem oluşturduğumuzu, bunun önlemlerini
almadığımızı, acıyla, hep birlikte tespit ettik. O bakımdan, işte, Ali geldi,
Veli geldi, Hüseyin geldi...Bunlar gelir; siz kapıyı açık bırakırsanız, bugün
de birileri bankaları soymaya devam ediyordur.
Değerli arkadaşlarım,
vaktim kısa olduğu için çok ayrıntısına girmek istemiyorum; ama, özellikle,
İmar Bankasıyla ilgili birkaç noktayı belirtmek istiyorum.
Birinci mesele -Sayın
Bakan ifade etti- İmar Bankasına para yatırmış olan vatandaşların en ufak bir
kusuru yoktur; çünkü, bütün bankalar devletin güvencesi altındadır ve bütün
bankalarda yatırılmış olan mevduat, daha önce 50 000 000 000 liraya kadar, son
İmar Bankası olayından sonra da sınırsız olarak devlet güvencesi altındadır. O
nedenle, Sayın Başbakanımızın "niye devlet bankasına yatırmıyorsunuz da
gidip özel bankalara yatırıyorsunuz" gibi sözlerinin dikkatsizce
konuşulmuş ifadeler olduğunu belirtmeliyim. Vatandaşın gözünde, yasalarımızın
gözünde bütün bankalar eşittir. O bakımdan, İmar Bankasına para yatırmış olan
insanları suçlamak "mademki oraya para yatırdınız, siz de kapı kapı
sürünün" demek doğru değildir.
Sayın Bakanımızın burada
söylediği sözleri, verdiği vaadi ciddîye alıyorum. Gerçekten, tanıdığım
kadarıyla, son derece ciddî bir insandır ve inanıyorum ki "en kısa
zaman" dediğine göre, belki yarından itibaren İmar Bankası mudilerine
ödemeler başlayacaktır, başlamalıdır. Bunu, artık, çözülmüş bir konu olarak
algılıyorum ve dinleyici localarında da, acaba, bu konuşmadan, bu görüşmelerden
bize dönük bir şey çıkacak mı diye merakla bekleyen mudilerin, Sayın Bakanın bu
konuşmasıyla bir müjde almış olduklarını diliyorum, geçmişte olduğu gibi, on
gün sonra, onbeş gün sonra, verilen sözlerin, bir kez daha hasıraltı
edilmemesini diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
görevi, işi, denetim olan, mesleğe böyle başlamış ve hasbelkader banka
yöneticiliği de yapmış olan bir arkadaşınız olarak, bu verilen bilgileri,
yazılan raporları okuduğum zaman, nasıl olup da bu banka manipülasyonlarının
daha önce fark edilmemiş olduğunu anlayabilmiş değilim. Eğer mülkiyedeki
hocalarım bana yanlış öğretmemişlerse, eğer Maliye Bakanlığındaki hesap uzmanı
üstatlarım bana yanlış bilgi vermemişlerse, eğer, ben, yıllarca bu görevi
yaparken, mesleğimin hakkını vermişsem, bu yolsuzluk, İmar Bankasındaki bu
olay, olay cereyan ederken, kesinlikle fark edilebilirdi, ve ortaya
çıkarılabilirdi. Bunu, bu işi meslek edinmiş, yıllarını bu işe vermiş bir
arkadaşınız olarak, açıkça ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
BDDK'nın sitesinde var, basında da geniş olarak birkaç gün önce yer aldı. Şimdi, ne oluyor; 100 000 000 000 lirayı
yatırıyorsunuz -yazılanlara göre söylüyorum- 20 000 000 000 lirası resmî kayıtlara geçiyor, 80 000 000
000 lirası ikinci belge veya sahte belge veya sanal belgeye geçiriliyor. Nasıl
yok ediliyor diye bakıyoruz; ödendi kaydıyla veya ters kayıtla bunların yok
edildiğini görüyoruz.
Şimdi, insafla düşünelim
değerli arkadaşlarım; bir bankaya gidiyorsunuz, inceleme yapıyorsunuz, denetim
yapıyorsunuz. Bu kadar yoğun ters kaydı gördüğünüz zaman, kuşkulanmaz mısınız,
şüphe etmez misiniz?! Şimdi, yeni yeni yöntemler çıktı, yeni yeni teknikler
çıktı, onlara girecek değilim. Öncelikle, artık, dünyada, kompütür sisteminin
denetimi yapılmaktadır; acaba, bu kompütür sistemi güvenilir midir diye. Bunu
yapan denetim firmaları vardır; ama, ne yazık ki, bu bankamızı denetleyen
firma, son derece küçük bir denetim firması, bu tür tekniklerden bihaber. Peki,
bunlar bu teknikleri bilmiyorlar. 2001 yılında, Bankacılık Denetleme ve
Düzenleme Kurulu üçlü denetim getirdi; birinci denetim, o bankanın kendi
seçtiği bağımsız denetim şirketinin yaptığı denetim; ikinci denetim, o
denetçinin yaptığı denetimleri denetleyen, bir anlamda kalite kontrolü yapan
bir denetim ve üçüncü olarak da, BDDK kendisi denetledi. Bu kadar denetim
sırasında, katrilyonlar kayıtdışı işleme tabi tutuluyor ve siz bunu fark
etmiyorsunuz!.. Benim aklım bunu almadı. Mustafa Özyürek olarak, ömrünün önemli
kısmını denetim mesleğine vermiş ve on seneden fazla, Türkiye'deki bütün
denetçilerin başkanlığını yapmış Mustafa Özyürek olarak, benim aklım bunu almadı.
Sayın Bakan, yöneticiler,
her şey olup bittikten sonra "tespit ettik ki, şu kadar zarar var; açığa
şu kadar tahvil, bono satılmış..."
Karadenizlinin bir
hikâyesi var; hepiniz çok iyi bilirsiniz. İşte, idama giderken "son
isteğin nedir" dedikleri zaman "bu, benim için ders olsun"
demiş.
Şimdi, Sayın Bakan, bizim
için bunlar bir ders de, çok pahalı bir ders. Türkiye'nin ne imkânlarının ne
kaynaklarının, bu kadar büyük bir ders almaya ihtiyacı var; bunun altından
kalkamayız.
İşte, Cumhuriyet Halk
Partisi ile AKP arasında müthiş bir tartışma yaşıyoruz. Nedir; Ek Taşıt
Vergisini alalım mı almayalım mı? Biz götürüyoruz, Anayasa Mahkemesi iptal
ediyor. Siz kanunu çıkarıyorsunuz, biz götürüyoruz Anayasa Mahkemesine... Ne
kadar biliyor musunuz değerli arkadaşlarım?..
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
devam edecek misiniz efendim?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- İzin verir misiniz; çok önemli bir konu konuşuyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Arkadaşınıza söz
hakkı bakımından...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Ona da vereceğiz; ama, 5 önergeyi birleştirdik.
BAŞKAN - Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Yani, normalde görüşseydik, burada 5 önerge için ayrı ayrı görüşme
yapacaktık. Ben, önemsediğim bir şey söylüyorum. İzin verirseniz, bir iki şey
daha ifade edeyim. Elbette, değerli arkadaşımın da söz hakkını korumaya
çalışacağım.
Şimdi, bunlar, işlemler
sırasında, denetim sırasında mutlaka ortaya çıkardı. Niçin ortaya çıkmamıştır?
İşte, araştırma komisyonu kurulduğu zaman, bunları, her halde tespit etme
şansına sahip olacağız.
Şimdi, bir diğer önemli
nokta şu: Yine, Sayın Bakan ifade etti; 1990'lı yıllarda bu bankanın devlet
tahvili, hazine bonosu alıp satma yetkisi kaldırılmış olmasına rağmen, 750-800
trilyonluk elinde olmayan bonoları, tahvilleri satmış.
Şimdi, BDDK'nın
açıklamasında, Sermaye Piyasası Kuruluna dikkatli bir şekilde yazılmış
dokundurmayı görüyoruz. SPK, 1990 yılında tahvil alıp satmayı yasakladığı bir
bankanın, gazetelerde, televizyonlarda boy boy ilan vermek suretiyle, tahvil,
bono alıp sattığının nasıl farkına varmaz; bir elemanını gönderip, yahu, biz
bunun yetkisini kaldırdık, nasıl alıp satıyormuş, nasıl bu kadar yüksek faiz
veriyormuş diye bir denetlemeyi nasıl aklına getirmez?! BDDK kuruldu, bu maksatla
kuruldu; peki, niçin onların aklına gelmez?!
Değerli arkadaşlarım,
ben, bu devlette yirmibeş yıl memurluk yaptım. Yani, bir kural koydunuz, bir
yasak getirdiniz; bu yasağa uyuluyor mu uyulmuyor mu, bunu denetlemiyorsanız,
burada niçin kanun çıkarıyoruz, hükümet niçin kararname çıkarıyor, bu
kuruluşlar niçin tebliğ, yönetmelik çıkarıyor?!
Şu mümkün değil: 1990
yılında bu yasaklanmıştır; ama, hiç kimse bu yasağı hatırlamamıştır. Böyle şey
olur mu değerli arkadaşlarım?! Ben Maliye Bakanlığında çalıştım. İnanınız,
oradaki bir şef, onbeş sene önce bir yasak gelmişse, ona aykırı bir olay
yansıdığı zaman, derhal üstüne gider. Bu mümkün değil. Bu banka, hakkında en
çok şikâyet edilen banka; bu banka, hakkında en çok söylenti çıkarılan banka.
Değerli arkadaşlarım,
özetle, bu komisyon kurulmalıdır, bunlar araştırılmalıdır; çünkü, vaktiyle
doğru dürüst denetim yapılmış olsaydı, bu bilgilerin, bu olayların, bu
manipülasyonların, bu açığa satışların, bu mevduatın büyük kısmını gizleyen
muhasebe işlemlerinin ortaya çıkmaması mümkün değildi.
Bırakınız biraz önce
bahsettiğim kompütürlerin güvenilirliğini filan, babadan kalma usul -biraz
ilgili olan hepiniz bilirsiniz- nedir; mutabakat yapılır değerli arkadaşlarım.
Birisi hesap açtırmış, para yatırmışsa, sorulur ona, 1 000 000 000 yatırdın,
şubeye de sorulur, 1 000 000 000 ne görünüyor sizde, genel müdürlükte ne
görünüyor... Bunlar, bırakınız yeni, modern, çağdaş, bilgisayarlı denetimleri,
babadan kalma, en basit, bakkalın bile yaptığı denetimle ortaya çıkar.
Bu Yüce Heyetin bu
araştırma komisyonunu kurmasını, bu konudaki sorumluların, kim olursa olsun,
mutlaka ortaya çıkarılmasını istiyoruz. Bu konuda bu sorumlulardan hesap
sorulması noktasında hükümetin alacağı her türlü önleme destek olmaya hazırız;
çünkü, herkesin ödediği vergilerin, üç beş haramzadenin kursağına gitmesi,
hepimizi vatandaş olarak ve bu vatandaşın vekilleri olarak tedirgin ediyor,
rahatsız ediyor. Bu komisyon kurulmalıdır, olayların üzerine ciddiyetle gidilmelidir.
Kimin sorumluluğu var, kimin yok; niçin burada yönetim kurulu üyelerinin eksikleri
tamamlanmamıştır; niçin, BDDK, on onbeş gün önlem alamaz şekilde tutulmuştur,
yönetim kurulu üyesi sayısı 4'te kaldığı için önlem alamamış, karar
verememiştir; hükümetin burada kusuru var mıdır; hükümet, acaba, oraya atama
yaparken, senden, benden, ona yakın, buna yakın arayışı içinde mi vakit
kaybetmiştir, başka türlü bir vakit mi kaybolmuştur... Bunların hepsi çok
önemli olaylardır, Türkiye'nin kanını emmiş olaylardır, Türkiye'yi
katrilyonlarca lira zarara sokmuş olaylardır. Bunların, mutlaka ortaya çıkması
gerektiğini düşünüyorum.
Sabrınız için ve Sayın
Başkanın anlayışı için şükranlarımı sunuyorum.
Sağ olun değerli
arkadaşlar. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
Çok saniyelere tekabül
eden bir süremiz var; ancak, fevkalade hayatî bir konuyu burada müzakere
ettiğimiz için, lütfen, müsamahamı iyi değerlendirerek kısa bir konuşma
yapmanız için, Sayın Aslanoğlu, size söz veriyorum; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
vaktim çok kısıtlı olduğu için, sadece satırbaşlarıyla geçeceğim.
Bir kere, bu araştırma
önergelerini, mutlaka, bu Yüce Meclis açıklığa kavuşturmalıdır. Bankacılık
sektörü çok hassas bir sektördür. Eğer, bir ülkede finans sektörü nezle
olmuşsa, o ülkenin tüm ekonomisi zatürree olur. Nitekim, son on yıla
baktığımızda, son on yılda finans sektöründe yaşanan bu olgular, olaylar reel
sektörü ne hale getirmiştir ve ülkedeki üretimin, ülkedeki kalkınmanın önünü
kesmiştir. Onun için, finans sektörü, en küçük şüpheden, en küçük dedikodudan
kurtarılıp, kendi halinde işleyen bir yapıya kavuşturulmazsa, bu ülkede hiçbir
şey olmaz arkadaşlar.
İki, yine, şu Bankalar
Kanununa aykırı bir şekilde, kim, neye imza atmışsa ve hangi para kime
verilmişse -özellikle grup olarak- her kaç kuruşsa, mutlaka ortaya çıkarılmalı;
öncelikle İcra İflas Kanunu, öncelikle yasalar önündeki tüm engeller
kaldırılmalı; özellikle son dört yıldır, faiz canavarı dediğimiz canavara en az
bir 60-70 katrilyon ilave edilmesiyle, çoluk çocuğumuzun rızkı birilerinden
öncelikle alınmak için, tüm yasal önlemleri bu Meclis almalıdır, kimsenin hakkı
kimsede kalmamalıdır.
Bir üçüncüsü ise şu:
Maalesef, son üç yılda bankacılık sektörünü yerden yere vurduk ve hasta ettik;
orada çalışan onurlu, şahsiyetli birsürü insanı da karaladık. En azından, o
onurlu insanların, yapanla yapmayanın ayrılması açısından, o sektörde çalışan
onurlu insanların da ayıklanması lazım. Onun için çok önemli...
Şimdi, dönüp, geri
gidiyorum. Dünyanın hiçbir yerinde, sınırsız mevduat güvencesi yoktur. Sektörün
bu hale gelmesinin en büyük nedeni, yaratılan haksız rekabettir. Eğer, siz,
yüzde 100 devlet güvencesi veriyorsanız -paranın bir maliyeti vardır, paranın
bir kullanım değeri vardır- döviz tevdiat faizine yüzde 30 ödeyen bir ülkede,
bu parayı, siz, dışarıda, LİBOR + 2'yle, LİBOR + 1'le bulabiliyorsanız, sektör,
yüzde 30'la, yüzde 35'le döviz topluyorsa, bunu da birilerine vermek için
topluyorum diyorsa, bir kere, birinci sorun buradan gelmektedir. Dünyanın
hiçbir yerinde, sınırsız güvence yoktur. Tekrar söylüyorum. Güvence devam
ettiği sürece, sistemin sorunu kalkmaz; sistem, yarın yine hasta olur.
İkincisi, devlet baba en
büyük alıcı, devlet baba tüm paraları topluyor. Sektör de, oh ne güzel,
bastırılmış kur, dışarıdan paraları getir, buna çok iyi tav oldu; ama, öyle bir
istikrarsızlık yaşandı ki ve sonuçta, sektör, o gün, devletten aldığı her şeyi
verdi. Ha, nereye verdi; bir yerlere verdi. Onun için, devlet baba en büyük
borç alıcısı olmaktan kurtarılmazsa, finansman sektörüne, bankacılık sektörüne
yine istikrar gelmez.
Tabiî, off-shore
bankalar... Bundan on yıl önce, Maliye Bakanlığı, hangi bankalara mevduat
yatırılacağını belirliyordu; ama, bu kalktığı zaman, off-shore bankalar mutlak
gözden geçirilmeli. Tabiî, eğer, bir ülkede, finansman sektörü bu kadar yerden
yere vurulursa, arkadaşlar, reel sektörün önü açılmaz. Onun için, bu, Yüce
Meclis, çok uzun...
Pardon... Bankalar,
Bankalar Kanunuyla idare edilir. 1990 yılından beri, her bankanın raporu, iki
yıl öncesine kadar, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığındaydı.
1- Bankalar, bankalar
yeminli murakıpları tarafından her yıl denetlenir.
2- Bağımsız denetim
şirketleri tarafından -iki yıl öncesine kadar- ve Merkez Bankası tarafından...
O gün, bu önlemler
alınmadığı için... O gün bunların hepsi belliydi; kimse ceza görmedi, kimseye
ceza verilmedi, yapanın yanına kâr kaldı; bugün, bu fatura çıktı. Hepsi
belliydi... Eğer, sen, bir bankayı, ekonomik boyutunu incelemeden, o bankayı
alan insanların malî koşullarını incelemeden birilerine satıyorsan, dönüp,
arkasından, kredi verip, o sermaye de yerine geliyorsa, o zaman, birinci, baş
suçlu sensin! Devlet sensin... Tabiî, bu bankaları, kim, şu kanun dışında,
haksız yere paraları aldıysa... Ama, ikinci suçlu da, kamu otoritesidir.
Lütfen, bunu da geçmeyelim. En az onlar kadar suçludurlar.
Onun için, bu Meclis
araştırması komisyonu bir an önce kurulmalıdır; özellikle, Türkiye'nin
ekonomisini çok büyük boyutta ilgilendiren ve kamunun büyük bir finansman yaptığı
paraların geri alınması için her şey yapılmalıdır; sektöre istikrar
getirilmelidir.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Süreyi de gayet iyi
kullandığınız için, size ayrıca teşekkür ediyorum.
Şimdi, AK Parti Grubu
adına, Tokat Milletvekili Sayın Ergün Dağcıoğlu; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Dağcıoğlu'nun
önerge sahibi olarak da söz hakkı vardır; kendilerinin bu süreleri birleştirme
talebi var.
Buyurun Sayın Dağcıoğlu;
sürenizi buna göre ayarlıyorum.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; son yıllarda, Türkiye'de gerçekleşen 22 banka operasyonu, bunlara
neden olan hususlar, bu kararların ortaya çıkardığı sorunlar, BDDK tarafından
yapılan hatalar ve yetersizlikler ile BDDK'nın düzenleme ve denetleme görevini
layıkıyla yerine getirip getiremediği hususunda gerekli tedbirlerin alınması
amacıyla verdiğimiz araştırma önergeleri üzerinde şahsım ve Grubum adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bilindiği üzere, malî sektörün lokomotifi olması gereken bankacılık sektörü,
son on yılda, maalesef, ülkemizi ağır ekonomik krizlere sokan başlıca
karadeliklerden biri haline geldi. Sektörel hatalar sonucu batmalar, usulsüz
krediler ve kapanmalar çok sık yaşanmaya başlandı. Bu dönemde birçok kişi de,
maalesef, mağdur oldu. Türk bankacılık sektörünün yozlaşmaya sürüklenmesinde 94
krizi sonrası alınan 5 Nisan kararları önemli bir mihenk noktasıdır diye
düşünüyorum; çünkü, o tarihlerde -hatırlayacağınız gibi- mevduat sigorta
limitlerindeki sınır kaldırılmış, mevduata yüzde 100 güvence verilmişti. İşte,
bu mevduata yüzde 100 güvence verilmesi olayı, Türkiye'yi bugünkü kara tabloya
taşıdı arkadaşlar. Ayrıca, medya patronlarının hukuka aykırı olarak ve hukuk
zorlanmak suretiyle banka sahibi olmalarıysa, yarayı daha da derinleştirmiştir
diye düşünüyorum.
Banka kurmanın çok
kolaylaştırıldığı, denetimin de bu manada azaldığı ve neredeyse olmadığı bir
ortamda, Temmuz 1999 itibariyle, 81 banka faaliyette bulunmaktaydı. Bu
bankaların toplam 7 370 şubesi ve yaklaşık 166 000 personeli vardı; ama, bugün
gelinen noktada, banka sayısı 81'den -araştırmayı hazırladığım günlerde- 51'e
düşmüş, 1 685 şube kapatılmış ve yaklaşık 120 000 civarında yetişmiş insangücü
olarak tanımlayacağımız kişi işsiz kalmış ve bu operasyonlar bize, yaklaşık,
bugünkü değerlerle, 50 000 000 000 dolara mal olmuş.
Peki, bütün bunlar
olurken yetkililer ne yaptılar diye baktığımızda, görüyoruz ki, bu olumsuz
gelişmeler cereyan ederken, maalesef, konuyla ilgili olarak, ilgili bakanlar ve
yetkililer "gizlilik perdesi", "ticarî sır" kavramlarının
arkasına sığınıp, kamuoyunu şaşırtan, birbirleriyle çelişkili beyanlarda
bulunmaya devam etmişlerdir. Bu tutarsızlıklar nedeniyle, gerek Plan ve Bütçe
Komisyonunda gerek bu Genel Kurul salonunda yapılan konuşmalarda, yine o
zamanki muhalefet milletvekilleri olarak bizlerin vermiş olduğu yazılı ve sözlü
soru önergelerine buradan verilen cevaplarda, özellikle tatmin edici cevaplar
verilmediğinden ötürü, Türkiye kilitlenmiş görünüyor. O tarihlerde, BDDK
tarafından, sözde, yasalar bahane edilmek suretiyle, Ziraat ve Halk Bankasına
bilgi verme yasağı bile getirilmiş idi ve bu yasak da hâlâ devam
ettirilmektedir. Yüce Meclisi üçüncü tekil şahıs hükmüne düşürmek suretiyle
"biz, size bilgi veremeyiz" dahi denilmiştir.
Arkadaşlar, savaş kararı
bile alma yetkisine sahip olan, Yüce Millet adına karar iradesinde bulunma
yetkisine sahip olan bu Yüce Meclis, yine bu kurumlar vasıtasıyla, üçüncü tekil
şahıslar hükmüne düşürülmek suretiyle, bilgi aktarımına mâni olunmuştur. İşte,
bütün bunlar bahane edilerek, sır perdesi arkasında, milletvekillerinden ve
halktan âdeta gizlenen bu bilgiler, sistemi tıkamıştır.
Bilindiği üzere,
bankacılık sektöründeki sorunları gidermek, bankacılık sistemini düzenlemek ve
denetlemek için, 23 Haziran 1999 tarihinde Bankalar Kanunu çıkarıldı. Peşinden
BDDK kuruldu ve Fon da BDDK'ya devredildi. Peki, bütün bu imkânlara rağmen BDDK
başarılı oldu mu diye sorduğumuzda, bugünkü toplantının da zaten sebebi hikmeti
olduğu üzere, maalesef, başarılı olamadığı görülmektedir.
Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonuna, 6 Kasım 1997'den bu yana geçen altı küsur yıl içerisinde, 22 banka
devredilmiştir. Bu bankalardan bazıları satılmış, bazıları da hâlâ Fonun elinde
bulunmaktadır. Bütün bu müdahalelere rağmen, o günden bu yana, bankacılık
sektöründe tam olarak istikrar ve güven ortamı, maalesef, hâlâ
oluşturulamamıştır. En son, İmar Bankası olayı bir kez daha göstermiştir ki,
BDDK, sorumluluğunun gereğini, ne yazık ki, yapamamaktadır. Hatırlarsanız,
kamuoyunda, Pamukbank operasyonundan hemen sonra, Fona devredilecek 21 inci
banka olup olmadığı konusunda ciddî şüpheler, endişeler vardı; çünkü, BDDK
Başkanı, daha önce, defalarca "bu son" demesine rağmen, ondan sonra
-o sona rağmen- birçok bankaya el konulmuştu. Bu müphemiyet ve şüphe ortamı,
tabiî ki, bu sorulara da müteallikti. Kaldı ki, BDDK, Pamukbankla ilgili olarak
son gelişmeden, yani, 19 Haziranda Pamukbanka el konulmasından sadece 24 saat
önce, arkadaşlar, banka bilançolarını açıklayıp, bankacılık sisteminin sağlam
olduğunu duyurmamış mıydı bütün kamuoyuna?
Sırası gelmişken,
Pamukbankla ilgili önergemiz vardı, onunla ilgili de birkaç söz etmek
istiyorum; yaşananları bir hatırlayalım istiyorum arkadaşlar.
O zamanlar,
Karamehmetler, 2002 yılının haziran ayında, BDDK'ya, Pamukbank ile Yapı Kredi
Bankasının birleşmesi için bir plan sunmuştu. BDDK ne yaptı; özel bankalar
arasında 5 inci sıradaki Pamukbanka, Yapı Kredi Bankası birleşmesiyle ilgili
fizibilite raporlarının uygulanabilir olmadığına karar vererek, el koydu o
tarihlerde; yani, 19 Haziran 2002 tarihinde. Eğer, bu birleşme, tabiî, kabul
edilseydi Karamehmetlerin müracaatında, ne olacaktı? Karamehmetler, o zaman,
BDDK'ya "2002 yılında 750 000 000 dolar, 2003 yılında 2 100 000 000 dolar,
2004 yılında ise son olarak 150 000 000 dolar vermek suretiyle, toplam 3 000
000 000 dolar kaynak aktaralım" diye teklif getirmişlerdi. O zamanlar, BDDK,
bunu makul bulmamak suretiyle, 19 Haziranda Pamukbanka el koydu ve hemen onun
akabindeki gelişmelerde, hepinizin hatırlayacağı üzere, şimdi, yani 2004'e
kadar ödeyeceği para, sadece 289 000 000 dolar olarak kayda girdi. Peki, BDDK
bunları yaparken ne yaptı; teklifi kabul etmeyip, daha zor bir yolu seçerek,
Pamukbanka el koydu da ne yaptı; bu banka kaynaklarından Çukurova Grubuna
kullandırılan 2 738 000 000 dolar kredi yanında, grubun en büyük
iştiraklerinden Turkcellin hissesine, yine, diğer küçük iştiraklerinden de
yaklaşık 30 000 000 dolara tekabül eden birçok hisseye sahip oldu; ama, bütün
bunlardan daha önemli olarak da, Turkcell gibi önem arz eden Yapı Kredi
Bankasının 5 ortağının yönetim hakkını da alarak Fona geçirmiş oldu. Yani,
BDDK, bir taşla iki kuş vurarak, o tarihlerde, hem Pamukbanka el koymuş hem de
dolaylı olarak Turkcell ve Yapı Kredi Bankasının yaklaşık yüzde 36 hissesine
sahibi olmuş oldu.
Arkadaşlar, peki, bütün
bunlara el koydu da ne oldu, rehabilite ederek topluma mı sundu dediğimizde,
bakın, o güne kadar el koyduğu 19 bankanın büyüklüğüne sahip olan Pamukbanka el
koymak suretiyle, Türkiye'deki sıkıntı ve zillet ortamını, aslında, Türkiye
sınırlarının dışına -Turkcell vasıtasıyla- ta Wall Street'e kadar taşımış oldu.
Bütün bunların ceremesini kim çekti; hep birlikte bu millet çekti.
Öncelikle şu soruların
araştırılarak cevaplandırılması gerekir diye düşünüyorum. Demirbankta olduğu
gibi Pamukbankta da acaba devlet organlarının ihmali, yanlışı var mıdır;
bunların araştırılması gerekir. İfade edildiği gibi, Pamukbankın,
Fiskobirlikten 1 500 000 000 000 000 liralık alacağı var mıdır; bunların
araştırılması lazım. Pamukbank, onbir yıl önce devlete açtığı kredinin bir
türlü geriye ödenememesinin, yani, bir anlamda devletin sorumluluklarını yerine
getirememesinin kurbanı mı olmuştur, yoksa, olmamış mıdır; bunun araştırılması
lazım diye düşünüyorum.
Ayrıca, banka
birleşmelerinin teşvik edildiği bir dönemde, sermaye rasyolarının yüzde 8'lere
getirilmesi gerektiği için bir sürü yasa çıkardığımız bir dönemde, altı sekiz
ay kadar önce el konulması gereken bir bankaya el koymayarak, geciktirilerek
bir siyasî ve ekonomik hata yaptığınız yetmiyormuş gibi, bir de birleşmenin
arifesinde -az önce söylediğim yükleri bu milletin sırtına yükleyecek olan el
koyma işleminde- iki kere bu millete zarar verilmiş olunmadı mı diye, bunu,
burada dile getirerek araştırma konusunun ne kadar önemli olduğunu vurgulamak
istiyorum.
Arkadaşlar, el koyduğu
Pamukbankla ilgili olarak Danıştaydan dönen kararı da kendisine bir mehaz kabul
eden BDDK, tekrar eski sahibine geri vermeye kalktığında, hatırlayın, o
tarihlerde, Pamukbankın ilk sahipleri "hayır, biz bunu almayız; çünkü,
bizden aldığınız gibi devredecek durumda değil. Şu anda daha kötü yönettiğiniz
için, bizden aldığınız şartlara getirmeden bu bankayı geri almayız" diye
basına da yansıyan birsürü demeçler vermişlerdi.
Şunu söylemek istiyorum:
Hem birleştirmeyerek zarar ver hem el koyarak zarar ver hem de daha sonra, iade
ederken eski sahiplerine, borcu yeniden yapılandırırken, o 6 200 000 000
dolarlık yapılandırma esnasında, LİBOR + 3'lerle, LİBOR + 0,5'lerle, bu
insanlara verdiğiniz ödeme planına harcadığınız kaynak tahsisleriyle, sizin, o
esnada, birsürü, âdeta takla atarak, yüzde 11-12'lerle, yani, LİBOR + 8-9'larla
borçlandığınız bir encamı düşündüğünüzde, aradaki faiz farkından bile yaklaşık
500 000 000 dolar, bu millete yeniden zarar tahmil et... Bunu anlamak mümkün
değil diye düşünüyorum arkadaşlar.
İşte, neticede, BDDK'nın
hukuksuz ve haksız uygulamaları Türk Halkına milyarlarca dolara mal oldu. BDDK,
şirket zengini haline geldi. BDDK, bu operasyonlar sayesinde tam 150'nin
üzerinde şirket sahibi olarak, Türkiye'nin, âdeta en büyük KİT'i haline geldi.
BDDK üyelerine, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporuna bile konu olacak şekilde...
Başbakanlık Teftiş Kurulu bile "milyarlarca liralık maaş veriyorsunuz,
harcırah veriyorsunuz, yolluklar veriyorsunuz" diye, bunları raporlarına
konu etmişlerdi. Milletvekillerinin dokunulmazlığının bile tartışıldığı bir
ortamda, bırakınız dokunulmazlığı, âdeta, bir masuniyet zırhına büründürmek
suretiyle görevlendirdiğiniz bu üst yöneticiler, lüks ofislerinde, bir anlamda
sırça köşklerinde, yapmaları gerekeni yapmadıkları için, Türkiye, şu anda, inim
inim inleyen bir ortama geldi arkadaşlar.
Şimdi, yine, el konulan
Pamukbank, İmar Bankası ve Adabankla, toplam 22 bankayla birlikte Fon, âdeta
bir banka mezarlığı haline geldi. İmar Bankası operasyonu ise, hâlâ gündemdeki
sıcaklığını koruyor. Yetkililer "her şey BDDK'nın kontrolünde" derken
-Pamukbankta olduğu gibi- bankalarda mevduat hesaplarının kaydı bile
olmayabiliyor; 10 000 000 000 000 000'luk mevduat 1 000 000 000 000 000 lira
olarak gösterilebiliyor; banka sahibi, isterse, mevduat kayıtlarını -Sayın
Bakanın da az evvel ifade ettiği gibi- şeytanın bile aklına gelmeyecek
yöntemlerle silebiliyor, saklayabiliyor veya bu kayıtları alıp bir yerlerde
sakladığı yetmiyormuş gibi, hazine bonoları banka kasalarında durmayabiliyor.
Hazine bonosu banka kasasında bile değil! Oysa, "BDDK gerekli denetimi
yapıyor"un huzuru içerisinde, hiçbir banka, bonosunu kasasına kilitlemeden
repo yapamaz, bono makbuzu kesemez sanıyorduk hepimiz. Meğer, bir banka, açığa
repo yapabiliyor, açığa, hem de -şu anda
rakamları net bilmiyoruz; ama, basına yansıdığı kadarıyla- 2 000 000 000 000
000'luk bono satabiliyormuş! Demek ki, devlet gözetimine girdiği için her
işlemi BDDK tarafından kontrol edilen, üstelik yönetiminde -bakın, üstelik
yönetiminde- 2000 yılından beri BDDK'nın da temsilcisi bulunan bir bankada bile
bunlar olabiliyormuş!
Söyler misiniz arkadaşlar
bizlere; biz, masum Türk Milletine, kendimizin bile şüpheye düştüğü bir
ortamda, başka bankalarda da buna benzer durumların olmadığını nasıl
anlatacağız allahaşkına?! Söyler misiniz bize; halk, BDDK'ya güvenemediği için
parasını bankalara yatırmıyorsa, bankacılık devamlı yara alıyorsa, reel
ekonomiye kaynak aktarılamıyorsa, spekülasyonların ardı arkası devam ediyorsa
neden o zaman "ticarî sır" kavramı var; neye yarıyor bu "ticarî
sır" kavramı?! Eğer, biz, bu kontrolleri yapamayacaksak, kendin pişir
kendin ye usulü, para yatırdığımız bankanın hesaplarını her gün gidip kendimiz
mi kontrol edeceğiz?! Yoksa, bonoların, tahvillerin yerinde durup durmadığına
emin olmak için, her gün banka banka dolaşmak suretiyle, Başbakan Yardımcımız
Sayın Abdüllatif Şener Bey mi gidip de bunları kontrol edecek?!
En önemlisi de şudur
arkadaşlar: BDDK -güya- bankaların denetiminden sorumlu değil mi? Satılan
bonoların banka kasasında saklandığını denetlemek ve açığa satış yapılmasını
engellemek onun işi değil mi?! Bunlar çok önemli konular arkadaşlar. Şayet,
açığa 2 000 000 000 000 000 liralık bono satışı varsa, bu, BDDK'nın işini
yapmadığını göstermiyor mu hâlâ?!
Şimdi, içimizden şu
soruları sormak geliyor: Banka kayıtları ile BDKK'nın kayıtları arasındaki
inanılmaz tutarsızlığı BDDK neden tespit edememiştir? Eğer bu tespit, bankaya
el konulmasından önce yapılmış ise, neden müdahalede geç kalınmıştır?
Grup şirketlere yasalara
aykırı olarak aktarılan kaynakların belirlenmesi mutat üçlü denetimlerle mümkün
olamamış mıdır? Bunu demin hatipler söylediler.
Gazetelerde çarşaf çarşaf
ilanlara rağmen, neden bankanın açığa kamu kâğıdı satışı ortaya
çıkarılamamıştır resmî olarak?
İmar Bankasına el
konulduktan sonra, söylentilere göre, tespit edilen mevduatın yaklaşık 9 000 000
000 000 000 lira olduğunu biliyorduk; Sayın Bakan demin ifade buyurdular;
yaklaşık -7 800 000 000 000 000 lira- 8 000 000 000 000 000 lira, bankanın
açığa sattığı bono toplamı 2 000 000 000 000 000 lira. Oysa, bankaya el konulduğunda,
hatırlayacaksınız, bankanın açıklamalarında, mevduat toplamının 850 000 000 000
000 lirayı geçmediği belirtiliyordu. O konuda da Sayın Bakana teşekkür
ediyoruz; o, aslında 750 000 000 000 000 liraymış.
Şimdi, bakın arkadaşlar,
BDDK, bankalarımızın malî durumunu denetlemek için üçlü denetim uyguladı. Bu
üçlü denetimden geçen, yani, sınıfı geçen bankalara da temiz kâğıdı verildi.
İmar Bankası da temiz kâğıdı alan bankalar arasındaydı. BDDK, 13.6.2002, yani
13 Haziran 2002'de, geçen yıl, bir yıl evvel, bankaların malî tablolarının
gerçek durumu yansıtması amacıyla yapılan çalışmaların tamamlandığını söylemedi
mi, kamuoyuna duyurmamış mıydı?! Peki; İmar Bankası 13 Haziran 2002 tarihine
kadar halktan şimdiki rakamlarla 750 000 000 000 000 lira para toplamıştı
madem; öyleyse, 4.7.2003 tarihine kadar, bir yıllık süre içerisinde mi bu 8 000
000 000 000 000-9 000 000 000 000 000 liralık
mevduatı toplamayı başardı?
Evet, bu soruların
cevabının, araştırma komisyonunda verileceğini ümit ediyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi
oturalım "ne yapalım; 750 000 000 000 000 lira değil de yaklaşık 10 000
000 000 000 000 lira para gitmiş, sağlık olsun" mu diyelim; diyemeyiz
arkadaşlar bunu; çünkü, neticede bu paraları Türk Halkı ödeyecek, neticede bu
paraları biz ödeyeceğiz yani. Diyelim ki, birileri bu paraları aldı götürdü
-yaklaşık 60 000 000 000 000 000 liralık toplam mevduatın neredeyse altıda
1'ine, yani 10 000 000 000 000 000 liraya tekabül eden, sadece ve sadece İmar
Bankası tarafından götürülen bu rakamlar- bankaları gözetlemekten,
denetlemekten sorumlu BDDK o esnada ne yaptı sorusunun cevabını almak
zorundayız.
İnanılır
gibi değil; bu para çuvalla taşınmaz, kasalara sığmaz, mutlaka bir yerden Türk
Lirası veya döviz olarak geçmesi lazım. Ben kabaca bir hesap yaptım, yaklaşık
500 ton som altına tekabül ediyor; yani, ağzına kadar doldurduğunuz 10 tonluk
kamyonlarla 50 kamyon som altına eşdeğer parayı konuşuyoruz şu anda! Bu manada,
nasıl olur da bunu kimse göremez deme hakkımı burada kullanmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, İmar
Bankasından çıkan rezaletlerin farkında olmak durumundayız. Nedir; banka
kayıtları yok, kim ne kadar para yatırmış belli değil, ne kadar para çekmiş
belli değil, kim bu banka aracılığıyla hazine bonosu almış belli değil, kim
repo yapmış belli değil, kime kredi verilmiş, kim kredi almış hiçbir şey belli
değil, her şey keşmekeş. Peki, bizim, İmar Bankasında görev yapan yeminli
murakıplarımız var, İmar Bankasında bizzat görev yapan yeminli murakıplarımız
var; bankada bunlara tahsis edilen oda, uyumaları için mi tahsis edildi
arkadaşlar?!
Şimdi, bu durumda,
üstelik de, İmar Bankası gibi, hakkında -çok ilginç, hep bu son seneyi
konuşuyoruz- 1987 yılından beri defalarca uyarılar yapılan, hatta, IMF'nin bile
defalarca BDDK'nın dikkatini çektiği bir bankada -IMF bile BDDK'nın dikkatini
çekiyor- müthiş bir gaflet... Atatürk'ün sözü aklıma geliyor şu anda; hepiniz
hatırlayacaksınız, o zamanlar, bugüne bir provizyon yapmak suretiyle
"memlekette güç, iktidar ve yönetim sahipleri şahsî menfaatlarını müstevlilerin
siyasî emelleriyle tevhit edebilir, hatta, bu iktidar sahipleri, gaflet,
dalalet ve hatta hıyanet içerisinde bulunabilir" dememiş miydi?! Herhalde,
o zamandan bu zamana provizyon yaparak söylemiş diye düşünüyorum. (Alkışlar)
Arkadaşlar, gazetelerden
okumuşsunuzdur -niye bunu söylüyorum; çünkü, az evvel sayın bakan da söyledi;
yani, bilgi kaynaklarına ulaşamıyoruz ki, hep gazete kaynakları- İmar
Bankasının denetiminden sorumlu bağımsız Gözlem Denetim Şirketi var. Bu
şirketin 31 Mart 2003 tarihi itibariyle hazırlanan bilançosunun altında çok ibretamiz
bir şekilde deniliyor ki: Denetçi olarak, biz, rakamlara ulaşamıyoruz -denetçi
olarak ulaşamıyoruz diyor- gerçek durumu göremiyoruz; ey yetkililer, lütfen, bu
konuda gereğini yapınız. Nerede; denetlemekle sorumlu olarak tahsis edilmiş
denetim firmasının raporunda. Ne zaman; 31 Mart 2003 tarihinde. Ama, bu not, ne
BDDK ne de banka yönetim kurulunda BDDK'yı temsil eden üye tarafından,
maalesef, bugüne kadar dikkate alınmamış.
Yine, bu raporda, İmar Bankası
kaynaklarının yüzde 80'inin Uzan Grubuna kullandırıldığı yazıyor. Kredilerin,
daha çok, adı sanı bilinmeyen şirketlere açıldığı, bunun da, BDDK'ya gönderilen
raporlarda olduğu ifade ediliyor.
İşte, bu, çok ama çok
önemli bir nokta arkadaşlar, Gözlem Denetim, BDDK'yı açık ve seçik uyarmış;
yani, görevini yapmış. BDDK 31 Mart 2003 tarihinde uyanmamış. Ne zamana kadar
uyumuş; 3 Temmuz 2003 tarihine kadar uyumuş; olacak şey değil!
Peki, BDDK bu uyarıyı
niye dikkate almamış diye düşündüğümüzde, Allah şahit, hâlâ bilemiyoruz ve bir
açıklama bekliyoruz! 31 Mart tarihli bir rapor ne zaman elinize ulaştı diye
BDDK'ya sormak lazım.
2000 yılında, BDDK adına
-burası çok önemli arkadaşlar- İmar Bankasının yönetimine atadığınız ve halen
de İmar Bankasının Genel Müdürü olan Cumhur Doğan bu raporu okudu mu okumadı
mı, soruyorum?
Ayrıca, BDDK'da -bakın,
bunlar o kadar ilginç ki, adamcağızlar orada görev yapıyorlar- Tasfiye Dairesi
Başkanlığını yürüten Mehmet Çalışkan, 1996 yılında ve sonrasında, bankalar
yeminli murakıbı olarak... Niye isim veriyorum; çünkü, 1996 sonrasında,
bankalar yeminli murakıbı olarak siz burada görev yaptınız mı yapmadınız mı?
Yani, siz, masanın iki tarafında da oturarak geldiniz buralara, onun için
soruyorum. Peki, nasıl hâlâ göremediniz bunları?!
Sayın milletvekilleri,
lütfen, eğri oturup doğru konuşmalıyız. Şayet bir soygun varsa bu ülkede,
soyanlar kadar, soyulmasına göz yumanlar, soyduranlar da suçlu ve vebaldedir.
Türkiye'yi hep beraber temizleyeceğimizi ümit ediyorum.
Gelelim, yetkisiz olarak
hazine bonosu satışı konusuna. Hazine bonosu satma yetkisi bulunmadığı halde,
1990 yılından beri -sene 2003- gazetelere çarşaf çarşaf ilan vermek suretiyle,
bağıra bağıra hazine bonosu satan İmar Bankasındaki bu faciayı, 1999 yılına
kadar Hazine Müsteşarlığı, 1 Eylül 2000 tarihinden itibaren de BDDK ve
murakıpları nasıl olur da fark etmez?! Burada, İmarzedeler, hep bu yazıları
okuyup bilgilenerek, gidip de İmar Bankasından bono almadılar mı?! Bizim bu insanlarımız
duyuyor, biliyor, görüyor, gidip alış yapıyor da, bizim bunu denetlemekle
murakıp olarak görevlendirdiğimiz adamlar o esnada horul horul uyuyorlar
mıydı?! 1990 ve 2003, 13 yıldır...
Bakın, ilk kez 1987'de
demiştim. İlk kez 1987'de ortaya çıktığı belirtilen çifte kayıt ve fiktif
hesapların, İmar Bankasındaki tahmin edilen faturayı 10 kat büyüteceği sonucu
ortaya çıktı. Ne zaman; bugün konuşuyoruz ya, 1987 yılında bu ifadeler
kullanıldı raporlarda. Murakıplar, 1987'de çift kayıt ve açıkları belirleyen ve
bu açıkların usulsüz fişlerle kapatıldığını... Bakın, açık belirleniyor ve bu
açıklar usulsüz fişlerle kapatılıyor. Bunlar raporlarda olan şeyler. Peşinden
1988'de, yine aynı şekilde çifte kayıt ve hesapların muteberliği konusunda
endişelerini dile getiren -yine- murakıplar, banka şubelerine... Buraya da
dikkatinizi çekiyorum, murakıplar rapor hazırlıyor ve ilgililerle görüşüyor. Ne
diyor: "Banka şubelerine malî polisle aynı anda baskın yapalım."
Ancak, dönemin Hazine Müsteşarı, bu öneriyi "daha usuletle ve sühuletle
çözelim" diye, zamana bırakıyor.
1993'e geliyoruz.
1993'te, savcılığa, soruşturma açılmasına ilişkin olarak yazılan raporlar,
Hazine Müsteşarlığından sorumlu Bakanın masasında "müzakere" imzası
engeline takılıyor; yani, Hazine Bakanına da gidiyor o zaman, o da -müzakere
edelim diye- o engele takılıyor.
Sonra, 1995'te önlem
isteniliyor. 1995 yılına ait bir raporda yer alan kaygılar üzerine, Hazine
Müsteşarlığı, nihayet, İmar Bankası yönetimine bir yazı yazarak diyor ki:
"Bankanın meşruiyetinin tartışmalı hale geldiği görülüyor; lütfen, kendinize
çekidüzen verin." Yazıyla bildiriyor. 1995 sonunda, murakıplar, kayıtların
geçerliliği endişesiyle birlikte, şüpheye davet edici kayıt ve davranışların
çokluğundan -şüpheye davet edici kayıt ve davranışların çokluğundan- ve malî
tabloların güven vermediğinden bahisle, önemle dikkat istiyor.
1996 yılına geliyoruz.
Yine, Hazine Müsteşarlığı, İmar Bankasına yazı yazarak, yetkililere sunulan
kayıt ve bilgiler ile bankanın kendi içinde tuttuğu kayıtların birbirleriyle
tutarlı olmadığını, malî tablolar ve işlemlerin birbirinden farklı olduğunu
ifade ediyor.
Dikkat ediyor musunuz
arkadaşlar; murakıplar, 1987 yılından beri, her yıl, bu bankayla ilgili,
yazılar ve raporlar yazmışlar.
Peki, bir soru daha
sormak istiyorum; hep, böyle, zihninizde birtakım problemleri çağrıştırarak bir
soru daha sormak istiyorum: Bakın, arkadaşlar, şayet, banka kaynaklarının yüzde
80'i hâkim ortaklar tarafından banka dışına çıkarıldıysa, neden Bankacılık
Yasasının 14/3 maddesi yerine 14/4'ü uyguladınız? Bu, önemli bir soru. Neden?..
Madem, kaynakların yüzde 80'i dışarı çıkarılıyor. Bundan evvelkilere, zaten,
bunu uyguladınız. Peki, 14/3, bir anlamda, bize göre nedir; 14/3, bir iş kazası
maddesidir. Kolay, yani biraz daha ucuz. Bu maddeyle, bankaları ellerinden
alınan banka patronları, hortumculuk dışında kalıyorlar; dolayısıyla da, biraz
daha, böyle, yumuşacık... Peki, 14/4'e göre, bankacılık tarihinde ilk kez
görüldüğü şekliyle -şayet, 14/4 işletilseydi, az önce Sayın Bakanım da
"ilk defa olan şeyler" diye ifade ettiler- bankasını bırakarak kaçan
bu yöneticiler hortumculuk suçundan anında tutuklanmayacaklar mıydı eğer o
yapılsaydı?!
Diğer bir soru da şu:
Hani, zaman 3 Temmuz idi, sıkıştık, yönetimi değiştirmediniz falan diyorlar ya,
3 Temmuzda İmar Bankasına el koydunuz. Peki, aynı Uzanlar şirketinin, Adabank
isimli başka bir bankası daha var; Adabanka, niye 23 gün bekleyerek, 26
Temmuzda el koydunuz? Bunun da verin cevabını.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
Bize niye soruyorsun; oraya sor.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Devamla) - Arkadaşlar, burası Yüce Meclis, Yüce Mecliste bunları konuşuyoruz;
zatıâlinize sormuyorum Sayın Milletvekilim, rahat olun yani; ilgililere
soruyorum.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Ama, bize doğru konuşuyorsun; oraya da konuş.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Devamla) - Lütfen arkadaşlar... Bir önerge tartışıyoruz...
Bilindiği gibi,
iktidarımız döneminde, bu dönemde, batan ve el konulan diğer bazı bankalarla
ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu
-ki, onlara buradan şükranlarımı arz ediyorum, çok önemli çalışmalar yaptılar
hem CHP'li hem AK Partili milletvekillerimiz; inşallah Türkiye'nin önünü
açacaklar- yazdığı raporda, BDDK ve Fon ile ilgili özel raporlarda, batan
bankalarla ilgili kararlarını gecikmeli olarak almaları nedeniyle, devlete
büyük zarar verdiklerini söylüyor.
Yolsuzlukları Araştırma
Komisyonu yine bu raporunda, sadece Kemal Derviş ve Engin Akçakoca döneminde
değil, yani bu dönemde değil, önceki Başkan Zekeriya Temizel döneminde de
sektördeki aynı sıkıntıların devam ederek günümüze geldiğini belirtmiştir.
Bakınız, milletimiz,
dönemin bakanları ve bürokratlarının kendilerine gönderilen raporları dikkate
almamaları yüzünden büyük zarara uğradı. Etibank, Yaşarbank, Esbank, Sümerbank,
Egebank ve Yurtbanka zamanında şayet el konulsaydı arkadaşlar, bu
operasyonlardan, devlet, yani biz, 672 000 000 000 000 lira zararla çıkacaktık.
El koymayarak beklemek suretiyle, tam 3 154 000 000 000 000 liraya mal ettiler
bize bunlar. O zamanın bakanları Sayın Özkan ve Önal'ın ve o zamanın BDDK
Başkanı Zekeriya Temizel'in dönemi de tabiî buna inhisar ediyor. Yani, hep bu
son dönemi, bugün karşımızda olan arkadaşları biz hesaba çekmiyoruz, onları
araştırmaya kalkmıyoruz. Yani, burada sistem sorgulanmak zorunda diye
düşünüyorum. Şahıslarla bizim bir işimiz yok arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar,
yapılan hatalar, özetle, ne diyorsun, ne kadar, nedir derseniz, kısaca dört
maddede toplamak istiyorum. Nedir bunlar: Bankalara zamanında el konulmaması;
iştirak ve firma satışlarında dikkat edilmemesi, ucuz satışlar yapılması;
şube satışlarında da ucuz satışlar
yapılması ve son olarak da, devlet güvencesi altında olmayan off-shore'un
devlet güvencesi altına alınması; bunlarla ilgili problemleri derdest etmek
lazım.
Peki, sayın
milletvekilleri, birinciden başlayacak olursak, şayet, her kademede,
yetkililer, gelen raporların gereğini yerine getirmek suretiyle, örneğin, 6
bankaya -Etibank, Yaşarbank, Esbank, Sümerbank, Egebank ve Yurtbankla ilgili olarak-
zamanında el konulsaydı, 3 000 000 000 000 000 fazla para çıkmayacaktı
cebimizden. Bu rakama Pamukbankın da zararını ilave ettiğimizde -yaklaşık 5 000
000 000 000 000 zararı- o zaman toplam 8 000 000 000 000 000'a ulaşmaktadır; bu
zarar bizim cebimizden çıkmayacaktı. Ne yaparak; zamanında müdahale yapmış
olsalardı.
Yine, ikinci maddede
söylediğim iştirak ve firma satışları konusunda da ciddî, fahiş hatalar var.
Nedir; Batı Sigorta, Sümer Factoring ve Romanian International Bankta olduğu
gibi hep defter değerlerinin altında satışlar yapılmasaydı, yine milletimiz
buradan da ayrıca bir 2 500 000 000 000 000 lira zarara uğramayacaktı.
Bu konuda ilginç bir
örnek vererek zihninizde canlandırmak istiyorum. Ne ilginçtir ki, Yaşar
Holding... Bu, araştırma komisyonumuzun raporlarında olduğu için rahat
söyleyebiliyorum. Bir firma, daha önce Fona devredilen, defter değeri 1 970 000
000 000 lira olan Batı Sigortayı, kendi eski şirketine -adamcağız geri müracaat
ediyor- 1 970 000 000 000 liralık defter değerli sigorta şirketini 1 500 000
000 000 liraya geri alıyor. Kim; aynı adam. Enteresan bir şey! Aradaki fark 500
000 000 000. Var, daha böyle birsürü firma var.
Üç; şube satışlarında
yapılan yanlışların ise haddi hesabı yok. Bu nedir? Örnek mi istiyorsunuz;
bakın -lütfederseniz, bu konuya özel ilginizi rica ediyorum- 9 Temmuz 2001'de
fona devredilen Bayındırbankın yılda 4 000 000 dolar kâr eden Antalya
Havalimanı Dış Hatlar Şubesini -yanlış anladığınızı düşüneceksiniz- Türk
parasıyla 25 000 000 000 liraya; yani, 9 Temmuz 2001'de devrediliyor ve 27
Aralık 2001 tarihinde Türk parasıyla 25 000 000 000 liraya Denizbanka devrine
yönetim kurulu kararı alıyorlar. Onun üzerine, o zamanki görevli Genel Müdür
Yardımcısı Mahmut Şener -marifet iltifata tabidir; hep eleştirmeyeceğiz ya,
böyle hayırlı işler yapanların da ismini burada vermek lazım- "Ne
yapıyorsunuz ya; yılda 4 000 000 dolar kâr ettiği resmî kayıtlarla tevsik
edilmiş bir şube, 25 000 000 000 liraya satılabilir mi" diyerek müdahale
edince, iş karışıyor ve tekrardan hesaplar kitaplar yapılıyor ve 1 400 000 dolara
yine Denizbanka satışın devrine karar veriliyor.
Yani, oh yahu, hiç
değilse, 25 000 000 000 liradan 1 400 000 dolara çıktı diye şükredebiliriz;
ama, resmî kayıtlarda bu şubenin bir yıllık kârı 4 000 000 000 000; pardon, 4
000 000 dolar. Milyon dolarlar ile katrilyonları karıştırdık arkadaşlar!..
Sonra da peki ne oluyor;
birilerinin çıkıp "Sayın Genel Müdür Muavini, Allah senden razı olsun; 1
400 000 dolara satacağımız şube 25 000 000 000 liraya satılıyordu, mâni
oldunuz; sizi ödüllendirelim" demesi lazım değil mi? Çok beklersiniz!.. Ne
yapmışlar; adamın sözleşmesini feshetmişler!
Son olarak, off-shore
işlemlerinde yaşananlar ise tam bir komedi. 22.12.1999'da Yurtbank ve
Sümerbank, Fona devredilmiş; off-shore bankalarında mevduatı bulunanlar, bu
mevduatlar güvencede olmadığı için paralarını çekmek istemişler. Peki, Yurtbank
tarafından, bankanın Fona geçtiğinden bir sonraki gün, üstelik, off-shore
bankadan da havale talimatı gelmediği halde, -bakın, teknik arkadaşlarımız bunu
anlıyorlar- bu nakdî olarak devlet güvencesi altında olmayan off-shore
hesaplarını ödemeye, hem de Fona geçtikten bir gün sonra bile devam
ediyorlar!.. Nakit ödemeler yapılıyor; o dönemde yapılan ödeme tutarı yaklaşık
4 000 000 dolar, yani, bugünkü değerle 6 000 000 000 000 lira! Hani
diyebilirler ki, ya bir günü de kafamıza kakma; o bir günde bugünkü değerle 6
000 000 000 000 lira para verilmiş, sigorta kapsamında olmayan... Tabiî, burada
locada bizleri izleyen arkadaşlarımız da, bize niye yapılmadı diye merak
ediyorlardır.
O dönemde yapılan ödeme
tutarı dışında, sigorta kapsamında olmayan bu paraları, Fon, yani, BDDK ödemiş;
ama, bu BDDK'ya bugüne kadar yine ulaşmak mümkün olmamış. Sonuç olarak, 1 Eylül
2000'de göreve başlayan BDDK, bankacılık sistemini sözde düzenlemek için
kurulmuştu. Peki, bunu başarabildi mi acaba; maalesef, hayır. İşte, sonuçlar:
BDDK almış eline baltayı, ali kıran baş kesen gibi, vurdukça vurmuş ve 22
bankaya el koymuş! BDDK verilerine göre, Fon bünyesine alınan 22 özel bankaya
toplam 21 700 000 000 dolar -İmar Bankası da hariç- kamu bankalarına görev
zararı karşılığında da 21 900 000 000 dolar aktarıldı; bankacılık krizi, İmar
Bankasını da dahil ettiğimizde, yaklaşık, 50 000 000 000 dolara patladı
hepimize. Ancak, peki buna karşılık, bu Fon ne yaptı dersek; bu Fon,
bünyesindeki bankaların alacaklarından bugüne kadar 2 100 000 000 dolarlık da
tahsilat gerçekleştirebildi; Allah'a şükür! Aslında görevi, düzenleme,
denetleme ve rehabilitasyon olarak tanzim edilen BDDK, bu işlevlerinden ziyade,
enerjisini, kesip biçmeye ayırınca -keşke onu da zamanında yapsaydı diyoruz- bu
iş böyle karıştı. Düzenleme ve denetlemede sınıfta kalan, yani, ilk iki
fonksiyonunda sınıfta kalan BDDK'nın elinde kala kala bir tek rehabilitasyon
enstrümanı kalmıştı. Onda da bankaları hastaneye alarak tedavi edip
iyileştirerek topluma sunmasını beklediğimiz BDDK, hastanede tedavi etmek
yerine, varlığını, bankalar için bir morg haline getirdi, 22 tane bankanın,
içinde yattığı morg haline getirdi. Fon bankalarından devralınan problemler
halka açıklanmak yerine, kapalı devre çalışma tarzı tercih edildi; ticarî sır
kavramı da buna kalkan olarak kullanıldı. Böylece, BDDK, çözümün bir parçası
olmak yerine, çok üzülerek ifade ediyorum ki, sorunun bizatihi kendisi haline
geldi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, Sermaye Piyasası Kurulunun üç yıl Başkanlığını yapan
Ali İhsan Karacan Dünya Gazetesinde bakın ne diyor. Çok ilginç olduğu için
sizlerle paylaşmak istiyorum. Benim morg örneğine benzeyen bir örnek. Diyor ki:
"Bankacılık sistemine ne oldu? BDDK camdaki sineği tabancayla vurmaya
kalktı. Silahınızdan çıkan kurşunlarla sinek ölmediği gibi camımızı kırdı ve
içerde oturan kardeşlerinizi de vurdu."
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu, çok veciz bir ifade ve BDDK'nın ve bankacılık sektörünün
nereye, nasıl geldiğini ifade eden bir cümle.
BDDK'nın kurumsal
yapısının, yetki ve görev dağılımının sorgulanması ve de hızla yeniden
yapılandırılması kaçınılmaz gibi görünüyor. Bu da, burada yapacağımız
çalışmalarla aşılacak.
BDDK'nın risk algılama ve
erken uyarı sistemlerinin neden tam olarak çalışmadığını hâlâ bilebilmiş
değiliz. BDDK gibi dev bir organizasyondan beklenilen rol, riski erken fark
etmek suretiyle önlem alması ve bu fakir milletin sırtına yük olmaması değil
miydi? Geldiğimiz noktada, az evvel ifade ettiğim gibi, bırakın sorun çözmeyi,
sorunun bizatihi kendisi olmaya başladı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu,
lütfen, tamamlamanızı rica ediyorum.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ediyorum ve hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.
Bu sebeple, bugüne
kadarki bankalara el konulması olaylarının ve sorumlularının hemen, ama, şimdi,
muhakkak araştırılması gerekiyor bu Yüce Mecliste; çünkü, yaptığı tüm
işlemlerle millete zarar veren BDDK'nın gerçekleştirdiği banka operasyonları,
bunlara neden olan hususlar, bu kararların ortaya çıkardığı sorunlar ile
yürütülen iş ve işlemlerin üzerine gidilmesi, aynı zamanda geleceğimize de ışık
tutacaktır diye ümit ediyorum.
Böylece, inanıyorum ki,
BDDK'nın işlem ve eylemlerinin denetlenebilmesi açısından Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğum Pamukbank ve BDDK ile ilgili iki araştırma önergem,
değerli arkadaşlarımızın katkısıyla ve birleştirilen diğer üç önergeyle
birlikte değerlendirilip fırsat olarak değerlendirilebilirse, daha önce yine
burada, huzurlarınıza getirmiş olduğum Halkbank ve Atatürk Orman Çiftliği
hesaplarının ibra edilmemesi örneğinde olduğu gibi iktidar ve muhalefet olarak
tam bir konsensüs içerisinde eğer incelenebilirse, eğer ortak karar
verilebilirse, o zaman ancak konunun, problemlerin üzerine gitmenin mümkün
olacağını ve işlem üzerinde gereğinin yapılmasının mümkün olacağını düşünüyorum.
Ancak, beni bağışlayın;
bu, kardeşinizin özel bir tabiridir, katılmayabilirsiniz: "Karanlıklar
dünyasının beyaz atlı prensi" olarak tanımlıyorum. Bankalar Kanunu ve
İçtüzükteki ticarî sır kavramını değiştirmeden bu problemleri kolay kolay
çözemeyiz diye düşünüyorum ve bunun da, bu Yüce Mecliste, bu dönemde
halledileceğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, sonuç
olarak, milletimiz diğer partileri vicdanlarında kapattı; AK Parti ve CHP
olarak bize, yolsuzlukların üzerini örtmemiz değil, doludizgin, omuz omuza
üzerine gitmemiz için yetki verdiğini ve gereğini milletin beklediğini
düşünüyorum.
Sayın Başbakanımızın
"nereden gelirse gelsin, her türlü yolsuzluğun üzerine gidilecektir"
ifadesinden sonra, yine, Sayın Adalet Bakanımızın da çok veciz bir şekilde
söylediği "Türkiye'nin egemenliği, yolsuzluklarla savaştaki başarımıza bağlıdır"
sözü, bizlere güç ve cesaret vermelidir diyorum. Öyle, borcunu ödemeden, bundan
sonra, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyerek, bu Meclis burada var iken, yat,
kat,villa, kotra almak suretiyle sefa
sürmeye devam etme döneminin, bu Yüce Meclisin bu döneminde son bulacağına
inanıyorum. Neden böyle rahat konuşuyorum; bugüne kadarki ortak yaptığımız çalışmalar, bana bu morali
veriyor da onun için bu ifadeyi kullanıyorum.
Değerli arkadaşlar, final
cümlesi: Uçak düştü, kurtulan yok; ama, hiç değilse şu anda karakutu elimizde.
Bu elimizde olan karakutuyu açalım ve bu kazaların sebeplerini araştıralım.
Niye araştıralım; bu karakutu bir nimet; hep birlikte bunun sebeplerini
araştıralım ki, bundan sonra Türkiye'de bu tür başka uçaklar düşmesin, bu yüce
millet de bir daha böyle düşen uçaklar yüzünden ağlamasın diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ederim
Sayın Dağcıoğlu.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:17.58
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.13
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Enver YILMAZ (Ordu)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 9 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Araştırma önergeleri üzerindeki
öngörüşmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII.-
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A)
ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
1. -
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil ve 20 milletvekilinin, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunun İmar Bankası yönetimine elkonulması
sürecindeki sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/127)
(Devam)
2. - Tokat
Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 24 milletvekilinin, Pamukbankın
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna
devredilmesiyle ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10)
(Devam)
3. - Tokat
Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 22 milletvekilinin, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna devredilen bankalar ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulunun faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/11) (Devam)
4. - İzmir
Milletvekili Ali Rıza Bodur ve 27 milletvekilinin, Tarişbankın Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna devrinin ve satışının araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/36) (Devam)
5. - Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve 21 milletvekilinin, bankacılık ve finans
sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak, sağlıklı bir yapı ve işleyişe
kavuşturulması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/39) (Devam)
BAŞKAN - Hükümet burada.
Şimdi söz sırası, İzmir Milletvekilimiz
Sayın Ali Rıza Bodur'da.
Buyurun Sayın Bodur. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şahsım ve 27 arkadaşım tarafından 28.1.2003 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan, Tarişbankın Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna devri ve BDDK tarafından bankanın satışının kamu zararı
oluşturup oluşturmadığının araştırılması amaçlı Meclis araştırması önergemizin
görüşülmesinde, ilk imza sahibi olmam nedeniyle, söz almış bulunuyorum;
Başkanlığınızı ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tariş (Pamuk, Üzüm, İncir, Zeytin ve
Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri) 4572 sayılı Yasaya göre,
üretici ortaklarının, meslekî faaliyetleriyle ilgili ihtiyaçlarını karşılıklı
yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle karşılamak; ortakların, ürünlerini en
iyi şekilde değerlendirmek ve ekonomik menfaatlarını korumak amacıyla kurulmuş
olan tarım satış kooperatiflerinin bir araya gelerek kurmuş oldukları Tarım
Satış Kooperatifleri ve Birlikleridir.
Çokortaklı bir banka olan Millî Aydın
Bankasının 31 438 ortağının büyük çoğunluğu üreticidir. Millî Aydın Bankası,
yani, Tarişbankın sermayesinin yüzde 44,79'u Pamuk Birliğinin, yüzde 13,59'u
İncir Birliğinin, yüzde 20,65'i Üzüm Birliğinin, yüzde 20,64'ü ise Zeytin ve
Zeytinyağı Birliğinin olmak üzere, toplam sermayesinin yüzde 99,67'si Tariş
Birliklerine aittir.
Tarişbank, Millî Aydın Bankası adıyla, 24
Eylül 1913 tarihinde, incir üreticisinin para ve kredi sorunlarını çözmek
amacıyla 20 üretici tarafından Aydın'da kurulmuş bir bankadır. Millî Aydın
Bankası olarak kurulmuştur; temel fikri, kooperatifçiliktir. Kuruluş tarihinden
Fona devredildiği tarihe kadar da, tüm olanaksızlıklara karşın, üreticinin
gerçek bankası olma niteliğini sürdürmüştür; yani, Tarişbank olayını
değerlendirirken, Fona devredilen diğer bankalardan ayrı düşünmek
gerekmektedir. Tarişbank ortakları olan Tarım Satış Kooperatifleri ve
Birlikleri, mevduatları hortumlamamışlardır. Yöneticiler, banka varlıklarını
kendi varlıklarına transfer ederek, günümüzün moda ekonomik ahlaksızlığı olan
hortumlama suçu işlememişlerdir. Tüm faaliyet döneminde, Ege Bölgesindeki
üretici, sanayici ve esnafların ekonomik faaliyetlerini kredi yoluyla
destekleyen bu banka, bu Fona devredilinceye kadar bu eylemi sürdürmeye devam
etmiştir.
Ülkemizin en köklü kooperatif bankası
niteliğine sahip olan Tarişbank, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun
9.7.2001 tarih, 381 sayılı kararıyla 4389 sayılı Bankalar Yasasının 14/3
maddesi uyarınca, sermaye yetersizliği gerekçe gösterilerek, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna devredilmiştir. Bankalar Yasasının 5 inci maddesi uyarınca,
bankaların malî yapılarının saptanması amacıyla, bankalarda inceleme ve
denetleme yetkisine sahip olan bankalar yeminli murakıbı raporu bulunmadığından
ve banka sermayesi artırım süreci devam ederken, sadece sermaye yetersizliği
gerekçesiyle Fona devredilmesi, Tariş Birliklerinin ortağı bulunan 120 000
üreticinin kredi kullanmalarına olanak sağlayan, doksan yıllık geçmişi olan bir
bankayı yok etmiştir. Tarişbankın, yasalara uygun olmayan gerekçelerle, Fona
devri üzerine, Tariş Birlikleri tarafından, devir işleminin iptali ve
yürütmenin durdurulmasına ilişkin Danıştaya dava açılmıştır. Dava, 10. Daire
tarafından reddedilmesinin ardından temyiz yoluna gidilmiş, Danıştay İdarî Dava
Daireleri Genel Kurulu da, bu defa, Tarişbankın Fona devrine ilişkin BDDK
kararının yürütülmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Anılan karar üzerine,
Fon tarafından bankanın mülkiyeti birliklere devredilmesine karşın, BDDK hukuka
uygun olmayan bir şekilde, Bankalar Kanununun 4/1 maddesini gerekçe göstererek,
banka yönetiminin tamamını kendisi atamıştır. Bu süreç içerisinde, Fonun,
sermayeye mahsuben bankaya koymuş olduğu 55 000 000 000 000 Türk Lirasını
faiziyle birlikte geri talep etmesi üzerine, birlikler tarafından, bu talebin
haksızlığına ilişkin Danıştaya üçüncü kez dava açılmıştır. Danıştay 10.
Dairesi, önceki karar doğrultusunda, birliklerin aleyhine karar vermiş,
birlikler, bu kararı, son karar yeri olan Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel
Kurulunda temyiz etmişlerdir. Hukukî süreç devam ederken, banka, Danıştayın 10
uncu Dairesi kararı gereği tekrar Fona devredilmiş ve satışa çıkarılmıştır.
Satış ilanı 30 Mayıs 2002 gün ve 24770 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır.
İlanda, bankayla ilgilenen yatırımcıların, 14.6.2002 tarihine kadar BDDK'ya
başvurmaları ve tekliflerini 17 Temmuz 2002 tarihine kadar Fona vermeleri
istenilmiştir. Bu kararın iptali için de, Tariş, yargıya gerekli başvuruyu
yapmıştır.
19 Haziran 2002 tarihinde BDDK, web sitesi
aracılığıyla yaptığı açıklamada, 30 Mayıs 2002 tarihinde, satışa çıkarılan
Tarişbankla ilgili olarak, 14 Haziran 2002 tarihine kadar kuruma yapılan başvuruların
değerlendirildiğini; sonuçta, yatırımcıların malî güçlerinin bulunmadığı
belirtilerek, bankada inceleme yapmalarının uygun olmadığını kamuoyuna
duyurmuştur.
Daha sonra, BDDK, 25.10.2002 tarihli basın
açıklamasıyla, BDDK'nın 19.2.2002 tarih ve 806 sayılı kararıyla, Denizbank
AŞ'nin, Tarişbankı satın almasına ilişkin başvurusunun kabul edildiğini ve Fon
Yönetim Kurulunun 10.10.2002 tarih 631 sayılı kararıyla da hisse devri
görüşmelerinin başlamasına karar verildiği kamuoyuna duyurulmuştur. Ne büyük
talihsizliktir ki ve ne büyük rastlantıdır ki, Denizbank, yine, Tarişbankın
alımıyla ilgili, hem de ihalesiz bir satışla devreye girmiş ve Tarişbank,
Denizbankın olmuştur. Yasal süreç devam ederken, Danıştay İdarî Dava Daireleri
Genel Kuruluna yeni bir inceleme olanağı vermeden, hızlı bir satış yapılarak,
yargı kararı, Tariş lehine sonuçlanırsa uygulanmaz hale getirilmiştir. Böylece,
Tarişbank hisselerinin yüzde 99,99'u Denizbank Anonim Şirketine devredilmiştir.
Tarişbank hisselerinin Denizbank Anonim Şirketine satışında
düşündürücü olan diğer bir konu da, satış prosedürü; kurulun, normal süresi
dışında, 10 gün gibi kısa bir sürede jet hızıyla tamamlanmıştır; satış şekli,
ne 120 000 ortaklı Tarişe ne de kamuoyuna açıklama yapılarak paylaşılmıştır ve
satış oldubittiye getirilmiştir.
Banka hisselerinin bedelsiz olarak
devredildiği bildirilen açıklamada "bilançonun tüm yükümlülükleri
devredilmiştir" denilmesine karşın, bunun karşılığında ne kadar nakit, ne
kadar hazine bonosu veya bir başka şekilde varlık verildiğine, bankanın kredi ve
mevduat müşteri portföyü ile şubelerin nasıl değerlendirildiğine ilişkin hiçbir
açıklamaya yer verilmemiştir.
Tarişbankın Fona devri ve Denizbank Anonim
Şirketine satılmasına ilişkin uygulamalar, aklımıza, ister istemez şu soruları
getirmektedir:
1- Bankanın Fona devri aşamasında, şimdiye
kadar Fona devredilen bankalardan daha farklı bir uygulamaya gidilerek,
Bankalar Kanunu gereği olması gereken bankalar yeminli murakıbı raporu
bulunmadan devri yapılarak, Bankalar Kanununa aykırı bir işlem yapılmamış
mıdır?
2- Yukarıdaki uygulamanın aksine, bankalar
yeminli murakıplarınca düzenlenen raporlarda Tarişbankın yaşatılmasına yönelik
öneriler varken, niye Fona devir yolu seçilmiştir?
3- Tarişbankın Fona devrinde, gerekçe,
sermaye yetersizliği gösterilmiştir. Tariş Birliklerinin herhangi bir kredi
kullanımı bulunmayan bankanın sermaye açığı 20 000 000 000 000 Türk Lirası
olup, bunun önemli bir kısmı da yönetimlerce bankada bloke edilmemiş miydi de
Fona devri kararlaştırılmıştır?
4- Bu tarih itibariyle, Fonun atadığı
banka yönetimince, hukuken kabul edilmesinin mümkün olmadığı belirlenen bir
şekilde, bankaya konulmuş olan 55 000 000 000 000'luk sermaye, faiziyle
birlikte geri talep edilerek, bankanın faaliyet zararının artmasına neden
olunmamış mıdır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bodur, buyurun; tamamlayın
lütfen.
ALİ RIZA BODUR (Devamla) - Toparlayacağım
efendim.
5- Söz konusu satış işleminde, önce
bankaların devir ve birleştirilmesine ilişkin tebliğ çıkarılarak, getirilen
tasarruf mevduatı sigorta primlerine ilişkin bir düzenlemeyle, Denizbanka, 20 000
000 000 000 Türk Lirasına varan olanaklardan yararlanma yolu açılmamış mıdır?
Tarişbankı satın alan özel bankaya
sağlanan yaklaşık 20 000 000 000 000 Türk Lirasının bankaya sermaye olarak
konulmasına izin verilseydi veya bu kaynak, kamu tarafından, sermaye olarak
bankaya verilmiş olsaydı, bankanın sermaye açığı ortadan kalkacak ve 120 000
üreticinin sahip olduğu Tarişbank, yine, üreticilerinin hizmetinde bankacılık
faaliyetlerini sürdürecekti.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz,
daha bu bankaların Fona devrinin ilk aşamasında, Cumhuriyet Halk Partisinin
yaptığı tarihî tespitle gerekli önlemlerin alınması uyarısıyla, Türk kamuoyunu
ve bütün yetkilileri, Cumhuriyet Halk Partisi olarak uyarmıştık; ama, o
zamanlardan bugünlere dek, bu uyarılarımıza kulak verilmediği için, maalesef, o
gün 3 tane bankanın batmış olmasına karşın, bugün, 10'larca banka ve -biraz
önce iktidar sözcüsünün ifade ettiği gibi- 50 000 000 000 dolara varan bir
kaynak, Türkiye'de, inanılmaz derecede israf edilmiş ve bunların yöneticileri
ellerini kollarını sallayarak gezmeye devam etmiş ve bankaların sahipleri de,
yoksul halkımız büyük yoksulluklar çekerken, üreticiler kan ağlarken, işçiler
ekmek parası için çabalarken, işsizler sokaklarda dolaşırken, yatlarla, hatta,
yatlarının üzerindeki helikopterlerle
zevku sefa âlemini sürdüregelmişlerdir.
İşte, gün ; işte, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin önünde tarihî bir fırsat vardır. Bu fırsat, bu araştırma
önergelerinin birleştirilerek, verilecek olan kabul kararından sonra, bütün
olayların gün yüzüne çıkmasını ve haklıların haklı oldukları yerlere gelmelerine,
suçluların ise bütün günahlarıyla suçlarının cezalarını çekmelerine yönelik bir
çalışmanın başlatılmasını Yüce Meclisin kararlaştıracağına inanıyorum ve bizi,
umutla, belki de büyük bir sevinçle bekleyen yüce halkımızın, Ege'de, Tarişbank
ne oldu, benim bir tek kaynağım vardı, o da yok oldu diyen üreticilerimizin,
mutlu haberlerimizle, Türkiye Büyük Millet Meclisine olan güvenlerinin
artacağına dönük karar vereceğinizi umuyor; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bodur.
Şimdi, söz sırası, Ankara Milletvekili
Sayın Yakup Kepenek'te.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli
izleyenler; 3 Şubat günü arkadaşlarımla verdiğimiz araştırma önergesinin
öngörüşmesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Yine, bankacılık sisteminin faiz
kıskacında ezilen, tasarruflarını, kimi zaman, istediğinde geri alamayan,
mağdur edilen, kimi kez de faizsiz bankacılık uygulamalarıyla soyulan yüce
halkımızı da saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bankalar, para
ticareti yapar, sermayenin dolaşımının birleştiği noktalardır. Para dolaşımı,
ekonomi için kan dolaşımı gibidir; yaşamsaldır, ekonominin canlılığını sağlar.
Türkiye bankacılık sistemi, üç dört yıldır
iyice hastadır, hastalığın ağır sonuçları her gün yaşanmaktadır. Bakın, nasıl;
ekonomi büyüyor, ulusal gelir büyürken, bankacılık küçülüyor. 2000 yılında
ekonomi yüzde 6,3 oranında büyümüş, bankacılık yüzde 1 oranında büyümüş.
2001'de, ekonomi yüzde 9,5 dolayında küçülmüş, bankacılık yüzde 10'a yakın
küçülmüş. Aynı şey 2002'de geçerli; ekonomi yüzde 7,8 oranında büyümüş,
bankacılık yüzde 7,1 oranında küçülmüş. 2003'te durum değişmiyor ve ekonomi
-7,4; 3,7 gibi- ortalama yüzde 5,5 dolayında büyürken, bankacılık yüzde 8
oranında küçülüyor.
Bankacılık bunalımı nedeniyle, Türkiye,
çok şey kaybetti, kaybediyor. 8 500 000 000 dolara kurşun atıyoruz, Irak'a
asker gönderiyoruz; ama, 50 000 000 000 doların üzerinde bir dolandırıcılıkla,
bir hortumlamayla karşı karşıyayız. Bunu saptamamız gerekiyor.
Hükümet, var olan yasalara uygun
davranırsa, tasarruf sahipleri, örneğin İmar Bankasında parası olanlar mağdur
edilmez, edilmemelidir.
Bu olurken, bir taraftan, Sayın Başbakan,
onlara dönüp "bana mı sordunuz; neden devlet bankalarına
yatırmadınız" diyebiliyor; öbür taraftan da, devlet bankalarının en
başına, faizi haram sayan bir bankacıyı atayabiliyor. Bu arada bir parantez
açalım; o kamu bankalarının nasıl yönetildiği, yönetim yapısı, çağdaş
bankacılığın, internet bankacılığının özelliklerini kazanıp kazanmadıklarını da
sorgulamak durumundayız diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bankacılık, yıllardır,
üniversiteyi bitirenlerin, yetenekli gençlerimizin iş alanıydı. Bunalımla
birlikte bu gitti ve şöyle bir durum ortaya çıktı: Devletin resmî kayıtlarına
göre, bu kesimden, 2000 yılında 7 000 kişi, 2001 yılında 21 000 kişi ve 2002
yılında 31 000 kişi işsiz kaldı. Halktan para toplama ve doğru kullanma işini
yapan bankacılık yıkıma uğradı; ama, bu yıkımın, sadece şu çalışanlara yönelik
boyutu üzerinde hiçbir şey yapılmadı, yapılmıyor ve 60 000'i aşan işsiz bırakılmış
insanımız için hiçbir önlem alınmıyor. Bu durumun irdelenmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bankacılıkta güven
esastır. Güveni sağlayacak olan, devletin etkin denetimidir.
2000 Eylülünde faaliyete başlayan BDDK
kurulduktan sonra, sistemin, halk adına, doğru dürüst ve etkin denetlendiği
söylenemez.
BDDK kuruluş aşamasındadır; yönetimi sıkça
değiştirilmiş, 7 kişilik yönetiminin atanmasında siyasî çekişmeler yaşanmış;
kurum, hükümetlerin gölgesinden bir türlü kurtulamamıştır. Şimdi, bu yapıdan
şikâyet etmeye hakkımız yoktur. Yapılması gereken çok temel bir iş vardır; bu
kurulu ve diğer bağımsız kurulları etkin ve verimli çalıştırmak.
Değerli arkadaşlar, burada, bir noktanın
altını çizmeme lütfen izin veriniz: Hükümetin, hukuk ile temsilî demokrasi ya
da siyasal irade anlayışı arasında bir çelişki olduğu ortadadır. Hükümet,
bağımsız kurul kavramını bir türlü kabul etmek istemiyor; her kurumu ben
denetlerim, kontrol ederim mantığından yola çıkıyor. Bu tutum, çağdaş yönetim
anlayışıyla bağdaşamaz. Bunlara, BDDK'nın dışında, TÜBİTAK da bir örnektir.
Bağımsız kurullar, önce kendi
içdenetimleriyle, saydam, doğru çalışır bir yapıda olmalıdır. Sonra, yine bu
bağımsız kurullar, halka, topluma hesap verebilir bir durumda olmalıdır. Bunun
için, mutlaka hükümetin denetimine, mutlaka yöneticilerinin hükümet tarafından
atanmasına ve sabah akşam kontrol edilmelerine gerek yoktur. Böyle bir durum,
kimi alanlarda -bankacılık böyledir, kilit alandır; bilim dünyası böyledir-
hükümeti çok daha zor durumda bırakır, çok daha güç durumda bırakır.
Ülkemizde bankacılıkla ilgili yasal
düzenlemelerin yetersizliği ortadadır. Biraz evvel de söyledim; bu, faizsiz
bankacılık uygulamalarının, çağdaş, rekabetçi kurallara, saydamlık ve açıklık
ilkelerine bağlanması kesinlikle sağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlar, kapitalist sistemin
temel bir kuralı var; girişimciler, banka kredi olanağına eşit yakınlıkta
olmalıdır; yani, yarış eşit başlamalıdır; bunu sağlamak zorundasınız, sağlamak
zorundayız. Banka sahibi olan ya da egemen olan sermayedarın denetiminde, kendi
çıkarına, bankalarının kullanılması, sistemin en temel yarasıdır ve bu durum
kesinlikle düzeltilmelidir; bunu biz zorunlu görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, biraz evvel, Tokat
Milletvekili arkadaşımız Mehmet Dağcıoğlu, burada bir İktidar partisi mensubu
gibi değil, bir muhalefet partisi mensubu gibi konuştu -ki, kendisine teşekkür
ediyorum- ama, iktidarın yapması gereken, şikâyet değildir. İktidarın yapması
gereken, önlem almak, çözüm üretmek ve bu önemli kaybı, bu yarayı bir an önce
onarmaktır, düzeltmektir. Toplumun da, ekonominin de, ahlakın da, doğruluğun
da, erdemin de, siyasetin de beklentisi budur.
Değerli arkadaşlar, çok önemli bir nokta
var; Türkiye bankacılığı, bu durumdan bir an evvel kurtulmalıdır; ancak, burada
önemli bir noktanın altını çizmek istiyorum. Bankacılıkta güven esastır dedik.
Banka sahiplerinin bir bölümünün aynı zamanda medya sahibi olması, gazete ve TV
sahibi olması nedeniyle medyada yaşanan, çoğu kez yanlış, çoğu kez tek yanlı ve
dayanaksız suçlamaları, bir başka deyişle, medya kavgalarını çok iyi
biliyorsunuz. Halk, gazeteden, köşeyazarından, TV yorumcusundan kendisini bilgilendirmesini
ister, kamu hizmeti bekler; o hizmetler kamusaldır. Gazete sütunu, TV yorumu,
hiç kimsenin özel çıkarı için kullanılmamalıdır. Halka, doğru bilgi
verilmelidir. Bu kamu hizmetinin doğru işlememesi, bu toplumun en önemli
sorunlarından biridir ve bu durum, mutlaka düzeltilmelidir; çünkü, bu,
birikimli güvensizlik yaratmaktadır. Banka patronu kendi çıkarını savunacak,
çalıştırdığı medya mensubu onu savunmak zorunda kalacak; bu yapı, topluma
hizmet verme anlayışından uzaklaşmak anlamına gelir; biz, bunu düzeltmek zorundayız.
Türkiye Halkı, bu, bilimkurgu, Kafka
romanlarını andıran, bilimkurgu çalışmalarına taş çıkartan; içeriği, yapısı,
belirsiz banka hortumlamalarına ve buna dayalı medya gücüne bundan sonra
katlanmamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kepenek, lütfen, toparlayın
efendim.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Banka
hortumlamalarına bağlı olarak, karşılıklı medya suçlamalarının, şu veya bu
şekilde; yani, yasal düzenlemelerle ve demokratik yollarla, mutlaka önü
alınmalıdır. Bu hayret verici, dehşet verici kavga, savaş, medya mensupları
arasındaki savaş, mutlaka son bulmalıdır; bu duruma, Yüce Meclis ve hükümetimiz
seyirci kalmamalıdır. Türk bankacılığı, bu olumsuz ve yıkıcı yapıdan bir an
önce kurtulmalıdır.
Arkadaşlarımla birlikte verdiğimiz
önergenin temel dayanakları bunlardır. Bu nedenle, önergemizin kabul edilmesini
istiyor; hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.
Son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın
Bihlun Tamaylıgil.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğümüzün 104 ve 105
inci maddeleri gereğince, İmar Bankası AŞ'ye BDDK tarafından el konulmasıyla
başlayan ve gittikçe daha da karmaşıklaşan mudilerin durumu ve bankanın yetkisi
olmaksızın hazine bonosu alım satımında bulunması konusunda BDDK'nın
sorumluluğunun araştırılması amacıyla talep ettiğimiz Meclis araştırması
önergesi hakkında söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmeler sırasında, milletvekilimiz
Sayın Mehmet Ergün Dağcıoğlu, konu hakkındaki hassasiyetlerini çok güzel
şekilde ilettiler ve özellikle CHP Grubuna yönelik olarak izahta bulundular;
ancak, bilinmesini isterim ki, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, mevcut 5
önergenin 3'ünün sahibi olarak, en az kendileri kadar bu hassasiyetini
sürdürmektedir. Özellikle, konunun çözüm aşamasında sonuna kadar takipçisi
olarak bu hassasiyetini devam ettirecektir. (Alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün, BDDK konusunda detaylı görüşmemizi yaparken, biz, BDDK'nın yapılanımı
veya bağımsız üstkurulların yapılanımını yargılar bir noktada olmamalıyız.
Türkiye'deki bağımsız üst kurul yapılanımının gerekliliğini ve Avrupa Birliği
müktesebatı gereği Ulusal Programımızda bağımsız üstkurulların varlığını
unutmamamız gerekir. Bu noktadan hareketle, bugün görüşeceğimiz ve
değineceğimiz konu, oluşan görev ihmalleri, kanunî olarak verilen yetkilerin
kullanılmayışıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
özerk kurumların ortaya çıkış nedenlerini incelediğimizde, bunların üç temel
başlıkta toplandığı görülmektedir. Bu nedenlerin ilki, devletin klasik
işleyişinin günümüz toplumunun ihtiyaçlarına tam olarak yanıt veremez duruma
gelmesidir. Klasik devlet yapısının iş yapış şekilleri ile bürokrasinin ağır ve
şeffaflıktan uzak yapısı, belli sektörlerin işleyişine ilişkin olarak devletin
düzenleme ve denetleme görevinin, siyasetten uzak ve ilgili sektörde uzmanlık
kazanmış kadroların oluşturacağı dinamik ve bağımsız bir yapılanma tarafından
yerine getirilmesi gereğini ortaya koymaktadır.
İkinci neden, Anayasada düzenlenmiş olan
bazı temel hak ve özgürlükler ile bankacılık, sermaye piyasası işlemleri gibi
bazı ekonomik etkinliklerin, kaynak kullanımını ve ekonomik verimliliği
artıracak bazı mekanizmalara ihtiyaç duyar hale gelmiş olmasıdır.
Üçüncü neden ise, özelleştirme
uygulamalarıyla devletin faaliyetten çekilmiş olduğu bazı sektörlerde devletin
denetim ve gözetim görevini yerine getirmesinin sağlanmasıdır.
Görüldüğü gibi, özerk kurumların ortaya
çıkış temelinde, değişen kamu yönetim anlayışı yatmaktadır. İlk olarak Amerika
Birleşik Devletleri, daha sonra Avrupa Birliği ülkeleri ve daha sonra da eski
Doğu Bloku ülkelerinde oluşan bu yapılanım, 1980'li yıllardan sonra, Türkiye'de
de özellikle düzenleme, denetleme ve koruma görevini üstlenen özerk ve bağımsız
yapılanma ihtiyacı olarak kendini göstermiştir.
Ülkemizde, değişik alanlarda faaliyet
gösteren farklı üstkurullar bulunmaktadır; ancak, son dönemlerde, değişik
platformlarda en çok tartışılan ve İmar Bankasının Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonuna devralınması sonrasında yaşanan gelişmelerde en çok dikkati çeken
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumudur.
BDDK, tasarruf sahiplerinin hak ve
menfaatlarını korumak, malî piyasalarda güven ve istikrarı sağlamak, ekonomik
kalkınmanın gereklerini de dikkate alarak kredi sisteminin etkin bir şekilde
çalışmasını temin etmek ve ekonomide önemli zararlar doğurabilecek işlem ve
uygulamaları önlemek amacıyla her türlü tedbiri almak ve uygulamakla yükümlü ve
yetkili olmak üzere, idarî ve malî özerkliğe sahip bir kuruluştur.
İmar Bankası olayına geldiğimizde, bu
süreçte, kurul, konuyla ilgili olarak, yalnızca mevduatın devletin güvencesinde
bulunduğunu belirtmekte, bankadan hazine bonosu olan vatandaşların
mağduriyetindeki sorumluluğuna ilişkin olarak ihbar gerekliliğini dile
getirmektedir; ancak, bankaların repo ya da makbuz karşılığı sattığı bonoların
banka kasasında saklandığını denetlemek ve açığa satış yapılmasını engellemek
BDDK'nın görevleri arasındadır. Bu kapsamda, gereken tedbirlerin alınmamış
olması ve açığa satış işlemlerine müdahale edilmemesi, halkın, bankanın durumu
ve yetkilerinin sınırıyla ilgili bir bilgiye sahip olmaksızın devletin
hazinesinin çıkardığı bonoyu aldığı düşüncesiyle yatırım yapmasına neden
olmuştur.
Ayrıca, İmar Bankasında mevduat sahibi
olan veya hazine bonosu alan yatırımcılar, kaybın karşılanma şekliyle ilgili
net bir bilgi sahibi değildir. Görüşmelerin başında, Sayın Başbakan
Yardımcımız, en kısa sürede bu mağduriyetlerin karşılanacağını dile getirmişler;
ancak, 7 800 000 000 000 000 olarak biçtikleri tutarın içinde hazine bonosu
mağdurlarının geleceğinin ne olacağını net olarak bildirmemişlerdir. Bu konuda
gerekli cevabın, mağdurlara, Sayın Bakanımız tarafından verileceğini umuyorum.
İmar Bankası yaklaşık onüç yıldan beri
yetkisi elinden alındığı halde, hazine bonosu satmak için yaptığı reklamları ve
1 000 000 000 000 000 lirayı aşan -ki, bu, beyanlardan da ortaya çıkmıştır-
hazine bonosu satışını, ilgili, görevli ve sorumlu kuruluşların fark etmemiş
olması son derece düşündürücüdür.
Türkiye malî piyasaları her geçen gün yeni
mağdur yatırımcı kitleleri ortaya çıkarmaktadır.
Geçmişte BDDK'nın elkoyduğu diğer
bankalardaki hazine bonosu, devlet tahvili sahipleri ve mevduat sahipleri
mağdur olmamışlardır. Bundan önce elkonulan 20 bankada yatırımları bulunan
kişiler hiçbir mağduriyet yaşamazken, AKP Hükümeti döneminde ilk olarak yaşanan
bu olayda yatırımcı mağdur olmuştur. Aradan geçen sürede de hiçbir somut
gelişme olmadığı görülmektedir; sadece dilekler ve vaatler vardır.
İmar Bankasının yetkisi olmadığı halde
hazine bonosu satışına aracılık ve çifte kayıt yaptığı ortaya çıkmıştır. Peki,
bütün bunlar olurken devletin yetkili kurumları neredeydi? Daha önce neden
harekete geçilmedi? Hangi yetkililer görevini ihmal etti? Bu ihmallerin
faturası hep yatırımcıya mı çıkacak?
Bu başlıklarda sorgulamaların yapılması büyük
bir gerekliliktir. Devletin güvencesi ve denetimine güvenen binlerce
yatırımcının Türkiye'nin zor ekonomik koşullarında biriktirmiş oldukları
tasarruflarını değerlendirmeye çalışırken, tamamen kendi inisiyatifleri ve
kontrolleri dışında yaşanan gelişmeler sonrası son derece ağır bir mağduriyetle
karşılaşmış olması kabul edilemeyecek bir durumdur.
Devlete güvenmek suç mudur? Gerek
Başbakanımız gerekse konuyla ilgili bakanlarımız, bu bankaya parasını yatıran
tasarruf sahipleri için "yüksek faizle para yatırırken bize mi
sordunuz" demektedirler. Kamu idare görevi kimin için yapılmaktadır?
Vatandaşa "aklın neredeydi" derken, kamu kurum ve kuruluşlarının aklı
ve yetkileri neredeydi? Tek suçlu, yeterince bilgilendirilmeyen ve devletin
yönetimine güvenen halk mıdır?
Bankanın belli bir risk kapsamında
bulunduğundan hareketle, yönetimine, bir yıl önceden, bir üye ataması
yapılmıştır. Risk taşıyan ve devlet güvencesi şemsiyesi altında olan bu
örnekte, bu risk için gerekli idarî özen yeterince gösterilmiş midir?
Diğer taraftan, BDDK, Merkez Bankasınca 3
Ağustos 1998 tarihinden itibaren yürürlüğe konulan repo genelgesine karşın,
açığa repo işlemlerinden söz edebilmektedir. Eğer söz konusu genelgeler, birer
uygulama aracı olarak denetim fonksiyonu olmak işleviyle hayata geçirilemeyecek
ise, her şeyden önce, genelgelerin, ne amaçla çıkarılmış olduğunu sorgulamak
gerekmektedir. Ayrıca, hazine bonosu ve devlet tahvili... Bilindiği üzere,
yüksek içborçlanma ihtiyacından dolayı her hafta büyük montanlı işlemler yapılmakta
ve bunların fizikî dolaşım imkânı olmamaktadır. Karşılığında verilen
makbuzların hukukî geçerlilikleri ve taşıdıkları sorumluluğun farkında olmak
yatırımcının üzerindeki bir sorumluluk değildir. Bu sorumluluğun getireceği
sonuçları takip etmek ve bunların neticesinde oluşan mağduriyetleri karşılamak
yine ilgili otoritelerindir.
Son yaşanan İmar Bankasına elkonulması
sürecinde, BDDK'nın İmar Bankasının hesaplarına ve kayıtlarına ulaşamadıkları
yönündeki açıklamaları, farklı bir soruyu ortaya çıkarıyor. Bugüne kadar Türk
bankacılığı, sadece kredi ve döviz pozisyonu riskleri ile sermaye yeterliliği
riskiyle değerlendiriliyordu; bugün yeni bir risk türü ortaya çıkmış oluyor; bu
da işlem riskleri üreten bir örnek olarak kendini gösteriyor; yani, artık,
kayıtlara ulaşılamaması da ayrı bir risk midir?
BDDK bir güven müessesesidir. BDDK finans
sistemimizin sağlığı için bir koruyucudur. BDDK, itibarlı, saygın, sağduyulu,
becerikli, tecrübeli, bilgili, bağımsız, vizyon sahibi, ileriyi görebilen,
cesaretli, çabuk karar alabilen ve güvenilir bir kurum olmak zorundadır ve biz
bu araştırmayı yaparken BDDK'nın bu işlevini değil, bu kurum çatısı altında
yetkilerin yeterince kullanılmaması ve görev ihmallerini dikkate almak
zorundayız; çünkü, bu noktada yapılacak herhangi bir yanlışlığın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, buyurun
tamamlayın efendim.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Ve bu nokta,
finans piyasasının ve genel ekonominin, -yapılacak herhangi yanlış bir
değerlendirme- önünde önemli bir engel teşkil edebilecektir.
Mevduat olarak yatırılmadığı için
çözümsüzlüğün içinde olan hazine bonosu yatırımcısının durumunu tek çözecek
olan kurum, Bakanlar Kuruludur. Bakanlar Kurulu, yapılacak yasal düzenlemeyle,
yatırımcının mağduriyetini gidermek durumundadır. Çözüm aşamasında BDDK'nın
yasal bir yetki kullanım hakkı bulunmamaktadır ve ortaya çıkan bu tablo sonucu
hükümet, var olan tespitler sonucu acilen hukukî altyapıyı oluşturarak,
uygulama alanına sunmak durumundadır.
Bu noktada, yatırımcı -Hazinenin çıkarmış
olduğu bir kâğıt olduğundan- bu kâğıda güvenerek yatırım yapmıştır ve
uygulamada ortaya çıkan aksaklıkların sorumlusu kesinlikle yatırımcı değildir.
İmar Bankasında yaşanan hazine bonosu skandalının mazisine baktığımızda,
yetkisiz bir kurumun işlem yapmasının kanunen yasak olmasına rağmen ilgili
makamlarca tespit edilememesi, bu mağduriyetin oluşmasındaki en önemli
ihmaldir.
İmar Bankası, SPK tarafından 4 Ocak 1985
tarihli toplantısında alınan kararla, borsa üyelik belgesi sahibi olmuştur.
Ancak, 21 Kasım 1990 tarihli toplantıda, bankanın aracılık faaliyetlerinin
durdurulmasına ve İMKB üyelik belgesinin iptal edilmesine karar verilmiştir. Bu
karar, 22 Kasım 1990'da, o dönemin bankalar yetkili otoritesi olan Hazine ve
Dış Ticaret Müsteşarlığına da bildirilmiştir. Ayrıca, 21 Ağustos 1992'de repo
ve ters repo işlemlerinin düzenlenmesi üzerine İmar Bankasının yaptığı başvuru,
gerekli önşartlar oluşmadığı için reddedilmiştir.
Devletin ilgili yasal otoriteleri
tarafından alınan karardan ve bunu uygulamadan sorumlu olanlardan "bizim,
bu işlemlerden haberimiz yoktu" yanıtını almak, son derece düşündürücü.
Kaldı ki, yıllardır, banka, yazılı ve görsel medyada bu işlemleri gerçekleştirdiğini
ifşa etmiştir ve bunun yanı sıra, 14 Mart 2003 tarihinde Maliye müfettişleri
tarafından BDDK'ya yollanan, İmar Bankasının, bu işlemi izinsiz yaptığı
ibaresini taşıyan bir rapor vardır. 14 Mart-3 Temmuz; aradan geçen süredeki
mağduriyetin ve gelişmenin bir değerlendirmesinin yapılmasını talep ederim.
Alenen yapılan bu ihbarı görmezlik,
kanunen tanımlanan görevde büyük bir ihmalin olduğu sonucunu ortaya
koymaktadır. Belki de, ilgili makamlar, bankanın, geçerli yasaklara rağmen
"ben, bu fiili yapmadım" beyanının, bankanın antetli kâğıdıyla taraflar
gönderilmesini bekliyorlardı. Devletin bankacılık alanındaki düzenleyici ve
denetleyici kolu olan BDDK'nın, 2000 yılında yaptığı "sistemde çürük elma
yoktur" açıklamasına güvenerek para yatıran ve bu bankadan hazine bonosu
satın alanların çilesi halen devam etmektedir.
BDDK, bankada büyük parasal hareketlerin
2003 yılı içerisinde başladığını, karar almak için kurulda yeterli sayı
olmadığı için karar alınamadığını, kurul üyeliği için yeni atamalar yapılıp
karar çoğunluğu oluşur oluşmaz bankaya el konulduğunu söylüyor.
13 Haziran 2003'te görevi sona eren iki
üyenin yerine atama yapmak için kendi görüşünde adam arayan ve bu nedenle,
BDDK'nın 1 Temmuza kadar toplantı yapmamasına bile kayıtsız kalan hükümetin,
şimdi de, eleştiri açısından baktığı, yine, mağdurlar, yatırımcılar ve BDDK.
İmar Bankası olayı, aslında, tüm taraflar
için ders çıkarılması gereken bir konu. Gerek BDDK denetimini yaparken gerekse
hükümetler bağımsız kurullara eleman atarken, artık "mutlaka benden
olsun" mantığını bir kenara bırakmalı ve bir an önce, kurulların işler
hale gelmesini sağlamak durumundadır. Hükümet, BDDK'nın üye sayısı açısından
toplanamaz duruma düştüğü 13 Haziranda, kendine uygun adam aramayı bırakıp, bu
işe uygun adamların atamasını yapsaydı, bugün çıkan sonucun faturasının daha
düşük olması beklenebilirdi.
BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Hemen
bitiriyorum.
Yaşanan gelişmelerin ardından, Başbakan
Yardımcımız tarafından, 850 000 000 000 000, bugün öğreniyoruzki, 750 000 000
000 000 olan tahminî kaybın 8 500 000 000 000 000'a katrilyona çıktığı, havuza
büyük bir taş düştüğü ve havuzda su bırakmadığı yönünde bir açıklama
yapılmıştır. Aslında, havuza düşen taş, yatırımcının başına düşmüştür ve hâlâ,
yatırımcı, o taşın altında ezilmek durumundadır. (CHP sıralarından alkışlar)
Bir an önce yapılacak uygulamalarla, çözümün sağlanmasını talep ediyoruz.
Bütün bu dayanaklardan hareketle;
1- BDDK'nın yaşanan gelişmelerdeki
sorumluluğunun araştırılması,
2- Varsa sorumluların belirlenmesi ve
yargıya yönlendirilmesi,
3- Benzeri olayların yaşanmaması için
alınacak önlemlerin ve gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla talep
ettiğimiz Meclis araştırması önergesinin, Yüce Meclis tarafından kabul
edilmesini arz ederim.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Tamaylıgil.
Meclis araştırması önergesi üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Paralar ne
zaman ödenecek?
BAŞKAN - Sayın Başkanım, rica ediyorum...
Yani, tam yerinde...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Özür
dilerim... Vatandaş bunu soruyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Meclis
araştırması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Meclis araştırması
açılması kabul edilmiştir. (Alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Meclis
araştırmasını yapacak komisyonun 12 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay
olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da
çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir; hayırlı olsun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan,
müsaade ederseniz, bir cümleyle düşüncemi ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN - Ama, bu konu bitti...
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkanım,
şöyle efendim: Mademki Meclis araştırması açılması kabul edildi, grubumuz yok;
ama, bizden de bir üyenin bu araştırma komisyonunun içinde yer almasını talep
ediyorum.
BAŞKAN - O, kendi aranızda efendim. Tabiî
ki, o takdir bize ait değil.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146)
2. - Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri
ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz
gelmediğinden, tasarıların görüşmelerini erteliyoruz.
Nüfus Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun
müzakerelerine başlıyoruz.
3. - Nüfus
Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/645) (S.Sayısı: 250) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 250
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Nüfus Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu kanun değişikliği, devletin
işleyişiyle ilgili önemli bir değişikliği işaret ediyor. Bu kanun tasarısı yeni
bir dönemin, yeni bir çağın açıldığının bir habercisi âdeta, hatta küçük bir
örneği de denilebilir. Ancak, bu küçük örnek, bir anlamda devletin temel
mantığında da oluşan değişikliğin habercisi. Bunun günümüzdeki adı da e-devlet;
yani, elektronik devlet. Dünyanın yeniden şekillendiği bir dönemde Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin de bu süreçten uzak kalması elbette düşünülemez. Hızlı ve şeffaf bir
kamu yönetiminin oluşturulması devletimiz için vazgeçilmez bir durumdur.
Devlet, kendisini var eden vatandaşlarından müteşekkil bir yapıdır. Devlet,
kurum ve kuruluşlarıyla kendisinin var oluş nedeni olan vatandaşlarına da en
iyi hizmeti yerine getirmekle mükelleftir, görevlidir. Bu görevini yerine
getiremediği anda devlet olma özelliği sona erer.
Yüzyıllar boyunca, çağın koşulları
sonucunda farklı formlara bürünen devlet, bu hizmeti yerine getirmek amacıyla
her türlü araçla donanmak ve donatmak konusunda yükümlüdür. Bu araçların
başında İngilizce ve Fransızcada birbirini tamamlayan, devletle aynı kökene
dayanan istatistik bilimi gelmektedir. İstatistik, devletin nedeni olan bireye
ve onun bilgilerine dayanır. Modern devlet anlayışı, istatistik bilimi
aracılığıyla vatandaşları hakkında bilgi toplar, bilgilerden plan yapar ve buna
göre de hizmet sunar.
Ülkemizde modern devlet olma yönünde ilk
girişim, Osmanlı döneminde nüfus sayımıyla başlatılmıştır; ancak, son nüfus
sayımında da görüldüğü gibi, hâlâ güvenilir bir veri tabanına, güvenilir
rakamlara ulaşamıyoruz. Birçok ilimizde onbinlerce insanımız halen kimliksiz
olarak dolaşıyor. Esasında nüfus sayımı bir örnek; buna ilişkin daha binlerce
örnek verilebilir ve bu örnekler sonucunda da bir gerçeğe ulaşırız;
yarınlarımızı tam olarak planlayamamak, planlayamamak, planlayamamak... Yerel
yönetimlere doğru dürüst kaynak aktaramıyoruz, işsizlere tam olarak iş
sağlayamıyoruz, yirmi yıl sonra ne kadar konut yapmamız gerektiğini
saptayamıyoruz ya da yirmi yıl sonra kaç milyon emekli vatandaşımızın olacağını
bilemiyoruz.
Bugün görüşmekte olduğumuz bu kanun
tasarısı, saymış olduğum bu endişeleri bir ölçüde gidermeyi amaçlayan bir
projenin parçası; yani, kısa adı MERNİS olan Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi
Projesi. MERNİS Projesi de, tüm gelişmiş dünya devletlerinin elektronik
devriminin sonucunda yeniden yapılandırdıkları e-devlet olgusunun
sacayaklarından biri. Bir devlet modeli olan e-devlet, vatandaşların ve
devletin birbirlerine karşı yerine getirmeleri gereken görevleri elektronik
ortamda gerçekleştirmeleri anlamına geliyor. Elektronik devlet hizmetleri,
zaman kaybı ya da kâğıt israfını önlüyor; ayrıca, daha az kişiyle daha çok iş
yapma olanağı sağladığı için, tasarruf sağlıyor; bu tasarruf da, doğrudan
vatandaşlara yansıyor.
Gelişmiş ülkelerde, vatandaş-devlet
ilişkisinin önemli bir bölümü, artık, bilgisayar üzerinden sağlanıyor.
Araştırmalara göre, Avrupa ülkeleri arasında en yüksek e-devlet kullanımı,
yüzde 57'lik bir oranla İsveç'e ait. Bu oran, Singapur'da yüzde 53, Amerika'da
yüzde 43, Hindistan'da yüzde 31, Almanya'da yüzde 24, Litvanya'da yüzde 8,
Macaristan'da yüzde 3, ülkemizde de yüzde 13.
Ülkemizde e-devlet çalışmalarının ilk
adımı, kurulan internet siteleri.
Türkiye'de, sadece 493 adet kamu kurum ve kuruluşunun internet sitesi
bulunuyor. Belediyeler ve belediyelere bağlı kurumlardan internet sitesi olan
kurumların sayısı 270. E-devlet projelerinin başında da, demin de söylemiş
olduğum gibi, görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili olan, İçişleri Bakanlığı
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünce yürütülen Merkezî Nüfus İdaresi
Sistemi (MERNİS) geliyor. Bu projeye göre, hizmetlerin ilçelerde bilişim
teknolojileri kullanılarak verilmesi, ilçe nüfus veri tabanlarının bir
kopyalarının genel merkezde bütünleştirilerek merkezî nüfus veri ambarının
oluşturulması, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına birer kimlik numarası
verilmesi, kimlik numaraları aracılığıyla, kişi düzeyinde işlem yapan kamu ve
özel sektör bilişim projeleri arası bilgi alışverişinin altyapısının
hazırlanması, nüfus istatistiklerinin bilişim teknolojileriyle daha sağlıklı elde
edilmesi amaçlanıyor. MERNİS Projesiyle, nüfus kütüklerine kayıtlı sağ ve ölü,
yaklaşık 127 000 000'dan fazla kişiye ait nüfus kayıtlarının bilgisayarla
tutulması suretiyle hizmete etkinlik ve sürat kazandırılması amaçlanıyor.
MERNİS Projesinin ülkemizde yaklaşık otuz yıllık bir geçmişi bulunuyor.
MERNİS Projesi, uzun yıllardır Türkiye'nin
gündeminde olmakla birlikte, ulusal bilgi sisteminin de altyapısını
oluşturmaktadır. 2000 yılında büyük bir hız kazanan ve son aşamasına gelen
projeyle, nüfus kütükleri üzerinde tam bir denetim kurmak ve nüfus kütüklerini
güvenilir belgeler haline getirerek hizmette sürat ve verimlilik sağlamak,
merkezde bir nüfus bilgi bankası oluşturmak ve bu yoldan nüfus kütüklerindeki
bilgileri kamu hizmetleri açısından değerlendirmek, nüfus kütüklerindeki
bilgileri istatistik verileri olarak değerlendirmek, nüfus ve aile
istatistiklerini elde etmek, her vatandaşa bir Türkiye Cumhuriyeti kimlik
numarası vermek suretiyle isim benzerliğinden dolayı ortaya çıkan aksaklıkları
gidermek ve kamu kuruluşları arasındaki bilgi alışverişlerini hızlandırmak ve
yeni nüfus cüzdanıyla ilgili çalışmaları yapmak amaçlanmıştır.
Sonuç olarak, Türkiye'deki tüm kamu
bilişim sistemlerinde, kişi bilgileri çapraz ilişkilerinin kolayca kurulmasına
imkân verecek ve bu suretle ekonomik, malî, güvenlik, askerlik, sağlık, eğitim,
sosyal güvenlik gibi alanlarda büyük faydalar sağlayacak olan MERNİS Projesi,
Türkiye Cumhuriyetinin en büyük bilişim projesidir. Bu projenin tamamlanması
sonucunda, yurt içindeki ve yurt dışındaki vatandaşlarımıza çok daha kaliteli
ve süratli hizmet verilecektir. Bu projenin tamamlanması sonucunda, nüfus
kayıtları için elde edilecek veri, bazı kamu yönetimindeki diğer fonksiyonlar
için bir bilgi havuzu teşkil edecektir. Proje çerçevesinde verilecek Türkiye
Cumhuriyeti kimlik numarası kullanımıyla vergi, güvenlik, seçim, eğitim,
sağlık, askerlik, bankacılık, sosyal güvenlik ve diğer alanlarda verilen
hizmetler, elektronik ortamda daha hızlı, rasyonel ve güvenilir olacaktır.
Elemeğiyle yürütülmekte olan şimdiki
sistemin iyi işlememesi veya bozuk olması nedeniyle yapılan yanlışlıklardan
dolayı vatandaşın emek ve zaman kaybıyla, bu yanlışlıkların düzeltilmesi için
yapılacak çalışmalar nedeniyle kamu yönetimlerinin iş hacimlerinin büyümesi ve
zaman kaybının yarattığı savurganlık ve işgücü kaybı da bu suretle önlenmiş olacaktır.
Çağımız, kamu yönetiminin ihtiyaç duyduğu
kişiye ilişkin birçok bilginin toplanmasına kolaylık sağlayacak olan bir
çağdır. O sosyal güvenlik ve yardım kuruluşlarının ihtiyaç duydukları bilgi
sürekli bir biçimde verilirse ve bu kuruluşların tutmakta oldukları kayıtlar
süratle güncelleştirilebilirse, yeni nüfus cüzdanı, tahrifat, sahtecilik ve
dolandırıcılığın azaltılmasını da beraberinde sağlayacaktır.
Ülke yönetiminden sorumlu olanla ile
onlara yardımcı olan planlamacıların en çok ihtiyaç duyduğu husus bilgi
olmaktadır. Ülkenin gelişmesi için yapılacak planlamalarda ve verilecek
kararlarda nüfus hareketlerinin çok iyi izlenmesi gerektiğinden, buna ilişkin
büyük bilgi kaynağı sağlanabilecektir. Nüfus kayıtlarının hukukî ve teknik
açıdan denetlenmesi de bu suretle mümkün olabilecektir.
Avrupa ülkelerine, o ülkede yaşayan
vatandaşlarımızla ilgili kişisel ve aileleri hakkında bilgi gönderme kolaylığı
da, bu suretle sağlanmış olacaktır.
Bu projeyle birlikte, görüşmekte olduğumuz
kanun geçerliliğini yitirmektedir elbette; çünkü, nüfus kütüklerine kayıtlı
bulunan yaklaşık 127 000 000 nüfus kaydının bilgi işlem ortamına aktarılması ve
nüfus kayıtlarının merkezî bir sistemle tutulması, yer değiştirme işlemine de
ihtiyaç duyulmamasına neden olacaktır.
Türkiye'nin kaynaklarının verimli bir
biçimde kullanılmasının önünü açan bu projeye muhalefet etmek kimsenin aklından
geçmez elbette. Kaldı ki, şu anda bir örnek vermek gerekirse, 12 000 000 nüfusu
olan İstanbul nüfusuna kayıtlı insan sayısı 2 705 599'dur. Bu bilinirken, buna
muhalefet etmenin anlamsız olduğu elbette düşünülür. Ancak, bu projenin
uygulama aşamasında karşılaşılabilecek olan sorunlara ve muhtemel tehlikelere
dikkat çekmek bizlerin aslî görevi olsa gerek.
Öncelikle dile getirmek istediğimiz
muhtemel sorunların başında merkezî olarak depolanan kişisel bilgilerin kötü
niyetli kişiler tarafından kullanılması tehlikesi gelmektedir. Kişisel
bilgilerin, siyasî irade tarafından tek taraflı olarak kullanılması, insan
hakları konusunda birçok sakıncalar doğurabilir. Nitekim, geçtiğimiz haftalarda
Bilgi Edinme Kanununun kabul edilmesiyle birlikte bu sorun karşısında çeşitli
önlemler alınmış olmakla birlikte, gelişen bilişim teknolojisi sonucunda ortaya
çıkan bilişim suçlarına karşı gerekli tedbirlerin alınmasında geç
kalınmaktadır. Bu tedbirler en kısa zamanda alınmalıdır.
Bilindiği gibi, sanal dünyada her gün yeni
bir virüs çıkıyor. Geçtiğimiz onbeş gün boyunca Türkiye Büyük Millet Meclisi de
bundan yeterince nasibini almıştır. Neredeyse, Meclisteki bütün bilgisayarlar
virüs nedeniyle çökmüştür, işler aksamıştır. Mecliste görev yapan 4 teknik
personel, haliyle 1 200 bilgisayara yetememektedir. Burası Türkiye Büyük Millet
Meclisi olmasına rağmen e-devlete geçiş konusunda yeterli önlemlerin alınmadığı
bu vesileyle ortaya çıkmış bulunmaktadır. Nedir bu önlemler:
Teknik personel sayısının az olması ve
bilişim konusunda bilgi birikiminin az olması. Bu, bir bakıma, kısa bir süre
için düşünüldüğünde, skandaldır.
Meclis bünyesinde çalışan yaklaşık 4 000
kişi içerisinde sadece 4 teknik personelin bulunması.
Sonuç: Meclisle ilgili örneği vermemdeki
sebep, bu MERNİS'le başlayan elektronik devlet uygulamasının üzerinde daha
titizlikle çalışılması gerektiğinin vurgulanmasıdır.
Gelecekte ulusal bilgi birikiminin sanal
ortamda depolanacağı ve birçok bürokratik işlemin sanal ortamda yürütüleceği
düşünülürse, yetersiz altyapı sonucunda, telafisi zor sonuçlarla
karşılaşılabilmesi mümkündür.
Elektronik devletin sağlıklı bir biçimde
yaşama geçirilmesi, ancak ve ancak, bu konuda uzman personelin istihdamı ve
bilişim teknolojilerinin üretilmesiyle olabilir; yoksa, Meclisteki
bilgisayarlara yapıldığı gibi, birikimler bir çırpıda yok olabilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde elektronik devletin gelişmesi, e-devlet hizmetlerinin tam olarak
uygulanabilmesi için atılması gereken daha çok adımlar var ve bu adımları
atarken de, siyasî irade, tarihte McCarthycilik gibi örneklerini gördüğümüz,
masum insanları lekeleme, özel bilgileri kullanarak tehdit etme gibi insan
hakları ihlallerine olanak tanıyan uygulamalara karşı da önlem almak
zorundadır.
Bu önlemler alındığı takdirde, Bilgi
Edinme Hakkı Yasasının âdeta tamamlayıcısı olan bu yasa, hem devletimizin hem
de yaşamımızın kolaylaştırıcısı olacaktır. Bu, teknolojinin getirdiği yeni bir
uygulamadır, ileri bir yasadır. Bunun iyi niyetle uygulanacağına inanıyoruz.
Bu tasarıya kabul oyu vereceğimizi
belirterek, Genel Kurulumuza saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ülkü.
AK Parti Grubu adına,
Sivas Milletvekili Sayın Selami Uzun; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İnşallah, zamanı iyi değerlendiririz.
AK PARTİ GRUBU ADINA SELAMİ UZUN (Sıvas) -
Merak etmeyin Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
1587 sayılı Nüfus Kanununun Bir Maddesinin
Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun Tasarısı hakkında AK Parti Grubu adına
söz almış bulunmaktayım.
Bu tasarı, 2'si yürürlük ve yürütme olmak
üzere 3 maddeden ibarettir. 1587 sayılı Nüfus Kanununun 28 inci maddesi
yürürlükten kaldırılmaktadır. Bu madde nedir; söz konusu kaldırılacak olan 28
inci madde, kişi ve ailelerin, yeni yerleştikleri yere, iki ay içinde nüfus
kayıtlarını nakletmelerini öngörmekteydi. İşte, bu, kaldırılacaktır. Tek madde
olarak düşünüldüğünde basit gibi görünse de, özelde, 65 000 000 Türk
vatandaşını ilgilendirdiği için çok önemli bir değişikliktir.
1587 sayılı Nüfus Kanunu, 1972 yılında
kabul edilerek 1974 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Bu zamana kadar uygulamada
görülen aksaklıklar nedeniyle, çeşitli düzenlemeler ve değişiklikler
yapılmıştır. Hatırlayacağınız gibi, önceki yasama döneminde MERNİS Projesi
uygulamaya konulmuştu. E-devlet kavramı
içerisinde vatandaşa daha iyi hizmet vermek bilinci ve sorumluluğuyla, MERNİS
Projesi kapsamında, nüfus idarelerinin tümü on-line sistemine geçmiş
bulunmaktadır. Kişinin nüfus kaydı nerede olursa olsun, işlem kısa sürede
tamamlanabilmektedir. Bu nedenle, nüfus kütüklerinin yapısını bozan, mükerrer
kayıt oluşmasına ve aile esasının bozulmasına neden olan yer değiştirme
işleminin kaldırılması gerektiği anlaşılmıştır.
Nüfus kayıt nakilleri dolayısıyla nüfus
kütüklerinde çok sayıda mükerrer kayıt oluşmaktadır. Ayrıca, aile bütünlüğünün
bozulması nedeniyle, mahkemelerdeki veraset kararlarının alınması da çok uzun
sürmektedir.
Öte yandan, MERNİS Projesi gereğince,
nüfus kütüklerimizde kayıtlı bulunan ölü ve sağ 127 000 000 nüfus kaydının
bilgi işlem ortamına aktarılması ve nüfus kayıtlarının merkezî bir sistemde
tutulması sebebiyle, artık nakil işlemine ihtiyaç yoktur. Türkiye'nin her
yerinden nüfus kaydıyla ilgili bilgiler, on-line sistemiyle, 1 ilâ 10 dakika
içerisinde temin edilebilmektedir.
Bu nedenle, uygulama ihtiyacı kalmayan
1587 sayılı Kanunun 28 inci maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Uzun.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
NÜFUS
KANUNUNUN BİR MADDESİNİN YÜRÜRLÜKTEN
KALDIRILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 5.5.1972 tarihli ve 1587 sayılı
Nüfus Kanununun 28 inci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 2 nci madde
kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri, Akdeniz'de
Tehlikeli Atıkların Sınırötesi Hareketleri ve Bertarafından Kaynaklanan
Kirliliğin Önlenmesi Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine
başlayacağız.
4. -
Akdeniz'de Tehlikeli Atıkların Sınırötesi Hareketleri ve Bertarafından
Kaynaklanan Kirliliğin Önlenmesi Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/406) (S. Sayısı:
94'e 1 inci Ek)
BAŞKAN - Dışişleri Komisyonu?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bundan sonra görüşeceğimiz tasarılar da aynı komisyon tarafından
temsil edileceğinden ve komisyon da Genel Kurulumuzda olmadığından, sözlü soru
önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 22 Ekim
2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
İyi akşamlar diliyorum.
Kapanma
Saati: 19.20