DÖNEM
: 22 CİLT : 27 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
6 ncı Birleşim
14 Ekim 2003 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün
Bilgehan'ın, Ankara'nın başkent oluşunun 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşması
2. - Eskişehir Milletvekili Hasan Murat
Mercan'ın, Avrupa Konseyinin çalışmalarına ve Türkiye'nin Konseye üyeliğinin
önemine ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
Hükümetin bilim politikasına ve son zamanlarda TÜBİTAK'la ilgili gelişmelere
ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin'in cevabı
B) Tezkereler ve Önergeler
1. - İstanbul Milletvekili Hasan Aydın'ın,
Kamu İktisadî Teşekkülleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi
(4/109)
2. - Yasama dokunulmazlığı konusunda
kurulan (10/70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini
yaptığına ilişkin tezkeresi (3/366)
3. - (10/8,48) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının, gerektiğinde yurt dışında da
çalışabilmesine ilişkin önerisinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanında görüşülmüş olduğuna; ilgili İçtüzük hükümlerinin yurtiçi araştırmayı
kapsamasına rağmen, konunun gereği ve özelliği nedeniyle, istemin
karşılanmasına; ancak, gidilecek ülkelerle, gidecek komisyon üyelerinin
sayıları ve inceleme süresinin öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca
tespit edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/367)
4. - Bazı milletvekillerine, belirtilen
sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/368)
5. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
görüşmelerde bulunmak üzere Fransa'ya yaptığı resmî ziyarete ekli listede
adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/369)
IV. -
ÖNERİLER
A) Danişma Kurulu Önerılerı
1. - (10/5) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu raporunun, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer almasına ve görüşmelerinin bu birleşimde yapılmasına;
özel gündemde yer alacak işler ve sözlü sorular dışındaki diğer denetim
konularının görüşülmemesine; (10/127) esas numaralı Meclis araştırması
önergesinin öngörüşmelerinin ise 21.10.2003 Salı günkü birleşimde yapılmasına
ve gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 22
milletvekilinin, Tuz Gölündeki kirlenmenin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerine kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/5) (S. Sayısı : 181)
VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) Sözlü Sorular ve Cevaplari
1. - Muğla Milletvekili Fahrettin
Üstün'ün, muhtemel Irak savaşının turizm sektörüne etkilerine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/260) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali Şahin ile Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun cevabı
2. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, Adana ve çevresindeki yer altı kaynaklarına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/263) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
3. - Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün
Bilgehan'ın, karnelere reklam alınacağı iddiasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/270) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali Şahin'in cevabı
4. - Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in,
İzmit-Gölcük-Karamürsel arasında yapımı süren D-130 karayolunun ne zaman
bitirileceğine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi
(6/274) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı
5. - Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in,
tasarruf ve gelir artırmaya yönelik bazı tedbirlere ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/275) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
6. - Tekirdağ Milletvekili Erdoğan
Kaplan'ın, Tekirdağ'da METEM Projesi kapsamındaki bazı liselere ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/277)
7. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in,
açıktan personel alımındaki yaş sınırına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/278)
8. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
likit petrol gazı fiyatının indirilip
indirilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/281)
9. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
ticarî araçların sigorta primlerinin indirilip indirilmeyeceğine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/282)
10. - Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü'nün, Tekirdağ'daki tarihi binaların korunmasına ilişkin Kültür
Bakanından sözlü soru önergesi (6/284) ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan
Mumcu'nun cevabı
11. - Malatya Milletvekili Muharrem
Kılıç'ın, kültür sitesi inşaatları için ödenek ayrılıp ayrılmayacağına ilişkin
Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/285) ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan
Mumcu'nun cevabı
12. - Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun, iki müzisyenin taltif edilip edilmeyeceğine ilişkin Kültür
Bakanından sözlü soru önergesi (6/296) ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan
Mumcu'nun cevabı
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
dört oturum yaptı.
Birinci
Oturum
7.10.2003 tarihli 3 üncü Birleşimde
yapılan kapalı oturum tutanak özetinin okunabilmesi için, Başkanlıkça,
İçtüzüğün 71 inci maddesi uyarınca kapalı oturuma geçilmesi gerektiği
açıklandı; oturuma saat 15.06'da son verildi.
İkinci
Oturum
(Kapalıdır)
Üçüncü
Oturum
Çorum Milletvekili Murat Yıldırım'ın,
Çorum'un demiryolu ve havaalanı problemlerine ve alınması gereken önlemlere
ilişkin gündemdışı konuşmasına, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım,
Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır'ın,
Türkiye'nin genel ekonomik durumu ve bu durumun halkın günlük yaşantısına
yansımalarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif Şener,
Cevap verdi.
Konya Milletvekili Ahmet Işık, Konya
İlindeki birkısım projelerin hayata geçirilmesinin önemine yönelik gündemdışı
bir konuşma yaptı.
Yasama dokunulmazlığı konusunda kurulan
(10/70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti
gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında (1/521) (S. Sayısı : 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı :
152),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporları henüz gelmediğinden,
ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan, Bilgi Edinme
Hakkı Kanunu Tasarısının (1/632) (S. Sayısı : 248) görüşmeleri tamamlandı;
elektronik cihazla yapılan açık oylamadan sonra, tasarının kabul edilip,
kanunlaştığı açıklandı.
14 Ekim 2003 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.00'da son verildi.
Sadık
Yakut |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Suat Kılıç |
Ahmet Küçük |
|
Samsun |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
II. - GELEN
KÂĞITLAR No. : 8
10 Ekim 2003 Cuma
Tasarılar
1. - Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/683) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.10.2003)
2. - Karadeniz Ekonomik
İşbirliği (KEİ) Örgütü KEİ Bölgesindeki Eşyanın Karayoluyla Naklinin
Kolaylaştırılması Konusunda Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/684) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.10.2003)
3. - Askeri Ceza
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/685) (Millî Savunma ve
Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.10.2003)
Tezkere
1. - Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepe'nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/365) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.10.2003)
Rapor
1. - Konya Milletvekili
Özkan Öksüz ve 22 Milletvekilinin, Tuz Gölündeki Kirlenmenin Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergesi ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/5) (S. Sayısı : 181)
(Dağıtma tarihi : 10.10.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Antalya Milletvekili
Osman Özcan'ın, THY'na ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/763)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.2003)
2. - Antalya Milletvekili
Osman Özcan'ın, Antalya Oba Çayı ıslahının ne zaman bitirileceğine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/764) (Başkanlığa
geliş tarihi : 9.10.2003)
3. - Manisa Milletvekili
Hasan Ören'in, Bağ-Kur sigortalılarının borçlarının yeniden yapılandırılmasına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/765)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Gaziantep
Milletvekili Abdulkadir Ateş'in, tüketicilerin korunmasına yönelik yapılan
yasal düzenlemelere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1262) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.2003)
2. - Antalya Milletvekili
Osman Özcan'ın, Alanya-Yeşilköy'de inşa edilen bir otele ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1263) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.2003)
3. - Bursa Milletvekili
Mustafa Özyurt'un, bazı din görevlilerinin yaptıkları açıklamalara Devlet
Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1264) (Başkanlığa geliş
tarihi : 9.10.2003)
13 Ekim 2003
Pazartesi No. : 9
Teklif
1. - Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman ve 14 Milletvekilinin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi (2/182) (Anayasa
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.10.2003)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Tunceli Milletvekili
V. Sinan Yerlikaya'nın, bazı imamların İTÜ Rektörü ve YÖK Başkanı hakkında
verdikleri demeçlere ilişkin Devlet Bakanından
(Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/766) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.10.2003)
2. - Ankara Milletvekili
Yakup Kepenek'in, F-16 uçaklarına takılacak elektronik karşı önlem
sistemlerinin transferinin ABD tarafından yasaklandığı iddiasına ilişkin Millî
Savunma Bakanından sözlü soru önergesi
(6/767) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.10.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, 4969 Sayılı Kanunun Geçici 2. Maddesi ile SPK
Kanununun 22. Maddesinin (g) bendinin uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1265) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.10.2003)
2. - Ankara Milletvekili
Ersönmez Yarbay'ın, Çankaya Belediyesinin 1992-2003 yıllarına ait emlak, çevre
temizlik vergileri ile otopark ücreti gelirlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1266) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.10.2003)
3. - İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Tekel'in özelleştirme ihale şartnamesinin
14/c maddesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1267)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.10.2003)
4. - İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, özelleştirilen kuruluşlara ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1268) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.10.2003)
5. - Antalya Milletvekili
Atilla Emek'in, Oymapınar Barajı Hidroelektrik Üretim Tesislerinin Seydişehir
Alüminyum A.Ş.'ne devrine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1269)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.10.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
14 Ekim 2003 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6 ncı Birleşimini açıyorum.
Geride bıraktığımız
dönemden sonra, sizleri, bu dönem de sağlık ve sıhhat içinde görmekten, tekrar
bir arada olmaktan büyük bir mutluluk duyduğumu belirtiyorum. Önümüzdeki
çalışma döneminde de Türkiye Büyük Millet Meclisine ve siz değerli üyelerimize
başarılar diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
Ankara'nın başkent oluşunun 80 inci yıldönümü nedeniyle söz isteyen Ankara
Milletvekili Sayın Gülsün Bilgehan'a aittir.
Buyurun Sayın Bilgehan.
(CHP sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Ankara
Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan'ın, Ankara'nın başkent oluşunun 80 inci
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yeni yasama yılının
ulusumuz ve insanlık için yararlı olması dileğiyle sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Bu yıl, cumhuriyetimiz
için önemli tarihlerin 80 inci yıldönümlerini kutluyor ve o günleri anıyoruz.
Üç ay kadar önce, aynı dönemde imzalanan antlaşmaların arasında bu kadar yıldır
geçerliliğini koruyan tek örnek olan ve Türkiye Devletinin kuruluş belgesi
sayılan Lozan Antlaşmasını yeniden hatırladık ve değerlendirdik. Dün de
cumhuriyetin ilanı sürecinde esaslı bir adım olan Ankara'nın başkent oluşunun
80 inci yıldönümünü çeşitli etkinliklerle kutladık.
Milletlerin tarihlerinde
başkentlerin önemli yerleri vardır ve değiştirilmelerine sık rastlanmaz. Hele,
bin yıl Bizans'a beşyüz yıl da Osmanlı'ya başkentlik etmiş muhteşem
imparatorluklar diyarı İstanbul'un yerine orta halli bir Anadolu kasabasının
seçilmesi başlı başına bir tarihî olaydır.
1920'lerde, Ankara,
keçisi ve armudundan başka bilinen değeri olmayan, sıtmanın kol gezdiği tozlu
bir yerdi; ancak, daha millî mücadelenin ilk yıllarından itibaren ulusal
kurtuluş hareketine destek vermiş, Atatürk ve arkadaşlarını kucaklamıştı. 27
Aralık 1919 günü Mustafa Kemal Paşa başkanlığındaki Heyeti Temsiliyenin
Ankara'yı karargâh yapmasıyla, 20 000-25 000 nüfuslu bozkırdaki kasabanın
kaderi değişmiş, dünyanın gözü üzerine çevrilmişti.
Dış dünya Ankara'yı çok
zor kabul etti; o günlerde, bir Fransız gazeteci şehri şöyle anlatıyordu:
"Şimdilik Ankara'nın başkente benzer bir yanı yok; burası basit ve
konforsuz evlerden oluşan bir kasaba. Kışın termometre eksi 20-25 dereceye
düşüyor. Ankara'da, insan, dünyadan kopuyor; ne eğlence ne tiyatro ne sinema
var. Henüz elektriği tanımayan bu kent, akşam saat 7'de ölü gibidir. Evine
geciken bir kimse, lamba almayı da unutmuşsa, karanlık sokaklarda yolunu zor bulur."
Ancak ekliyor: "Yine de kimsenin sızlandığı yok. Saray yavrularında oturan
İstanbullu Türklerin Ankara'da birer valizden başka bagajları yok. Çoğunlukla
bir odada 2'şer, 3'er milletvekili kalıyor. Bana gösterilen bir yerde 17 milletvekili
barınıyordu. Değerli arkadaşlarım, bakın, nerelerden gelmişiz.
Zafer ve Lozan
Antlaşmasının ardından, beklenen karar çıktı. Dışişleri Bakanı İsmet Paşa ve 13
arkadaşının Meclise sundukları yasa tasarısı, 13 Ekim 1923'te kabul edildi.
"Türkiye Devletinin başkenti Ankara'dır." Bunu gerektiren nedenler,
yurdun güç ve gelişme kaynaklarını Anadolu'nun ortasında kurma iradesi, iç ve
dış güvenlik, coğrafî durum ve strateji, özellikle de iç ve dış kararsızlıklara
bir son verme olarak açıklanıyordu.
Genç Türkiye Cumhuriyetinin
ömrünün fazla olmadığını sanan yabancı devletler, Ankara'ya da yıllar sonra
büyükelçiliklerini taşıdılar. Beklentileri gerçekleşmemiş, cumhuriyet de, yeni
başkenti de kalıcı olacaklarını göstermişlerdi.
1927 sayımında 400 000
kadar kişiyi barındıran Ankara, bugün 4 000 000'u aşan nüfusuyla, ülkedeki
ikinci en büyük kent oldu. Ekonomik verileriyle de önemli bir merkez konumunda
bulunuyor. Türkiye'nin, dünya çapındaki işadamlarından Vehbi Koç'u da
yetiştiren Ankara'nın, fert başına gayri safî yurtiçi hâsılası 2 000 000 000
liraya ulaşmakta, bu rakamın yüzde 84'lük oranı özel sektöre, yüzde 14'ü de
kamu sektörüne ait bulunmaktadır.
Tarımsal amaçlarla
kullanılan arazinin toplam arazi içindeki oranı yüzde 50 olduğundan, aynı
zamanda bir tarım bölgesidir ve bu sektörün sıkıntılarını derinden
hissetmektedir. Zira, Ankara da, Türkiye'nin diğer bölgeleri gibi, seksen yıl
sonra bir çelişkiler kentidir. Bir taraftan üniversiteleri, operası,
müzeleriyle bir kültür ve eğitim merkezi olma özelliğini sürdürürken, diğer
yandan gecekondu bölgelerinde yaşayan her 5 kadından 1'inin okuma yazma
bilmediği bilinmektedir. Ödenek eksikliğinden, merkez ilçelerde yeterli sağlık
ocağı yoktur; kadro eksiktir.
İlde, su teminine ve su
havzalarının korunmasına ilişkin sorunlar sürmektedir. Halen işletmeye açılmış
tesislerle, Ankara'nın ancak 2004 yılına kadar olan su ihtiyacı
karşılanabilecektir...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sözlerinizi
tamamlar mısınız.
Buyurun.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN
(Devamla) - ...sonrası için önlemlerin alınması gecikmektedir.
Pek çok köy ve beldede,
kanalizasyon, yol, su sorunları, güneydoğu ve doğu illerimizin çektiklerinden
farklı değildir.
2 milyar doları bulan
Hazine borcuyla ülkede rekor kıran Ankara Büyükşehir Belediyesinin, bazı
gereksiz harcama ve yanlış uygulamaları endişeyle izlenmektedir; ama, belki de
daha önemlisi, geleneği, göreneği, inancını, cumhuriyet değerleri ve Atatürk
ilkeleriyle çok iyi bağdaştıran ve böyle çağdaş bir yaşam tarzını benimseyen
Ankaralıların, artık, kendilerine sahip çıkılmadığı hissidir.
Bu özellikleriyle, ulusal
mücadele bayrağını seksen yıldır taşıyan Başkentlileri kutluyor, Ankara'ya
emeği geçen herkesi şükranla anarak, artık birer Ankaralı olmuş milletvekili
arkadaşlarıma saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bilgehan.
Gündemdışı ikinci söz,
Avrupa Konseyiyle ilgili çalışmalar hakkında söz isteyen, Eskişehir
Milletvekili Sayın Hasan Murat Mercan'a aittir.
Buyurun Sayın Mercan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
2. -
Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercan'ın, Avrupa Konseyinin çalışmalarına
ve Türkiye'nin Konseye üyeliğinin önemine ilişkin gündemdışı konuşması
HASAN MURAT MERCAN
(Eskişehir)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye, İkinci
Dünya Savaşının ardından Avrupa'da ortaya çıkan entegrasyon çabalarına destek
vererek, Avrupa'daki bugünkü ana yapıyı belirleyen kurumların birçoğunun
kurulmasında aktif rol oynadı. Avrupa Konseyine ise, Türkiye, kuruluşundan üç
ay sonra, Yunanistan ve İzlanda'yla birlikte, 9 Ağustos 1949'da katılarak, bu
örgütün kurucu üyeleri arasında anılmaya hak kazandı.
Türkiye'nin Konsey
üyeliği, ülkemiz için büyük bir öneme sahiptir; çünkü, Türkiye'nin üye olduğu
Avrupa Konseyi, Avrupa'ya siyasî ve kurumsal entegrasyon yoluyla Türkiye'nin
Avrupa ülkesi olduğunu teyit eden bir uluslararası örgüttür ve bu üyelik,
Türkiye'nin, Avrupa'nın bir parçası olduğunun Avrupalılar tarafından
onaylanmasının kanıtıdır.
Konseyin ana amacı,
Avrupa'nın mirası olan ilke ve idealleri korumak ve geliştirmek ve üye ülkeler
arasında daha sıkı bir birliği gerçekleştirmektir. Söz konusu ortak ilke ve
idealler, insan hakları, siyasal özgürlükler, demokrasi ve hukukun üstünlüğü
ilkeleridir.
Avrupa Konseyi,
hükümetler, millî parlamentolar, yerel ve bölgesel makamların ayrı ayrı temsil
edildikleri bir örgüttür. Parlamenterler Meclisi, üye ülke millî
parlamentolarınca belirlenen heyetlerden oluşan bir forumdur. Genel Kurulu
yılda dört kez toplanır ve bu oturumlarda, çeşitli komisyonlar tarafından
hazırlanan raporlar tartışılır, bunlara ilişkin kararlar verilir, tavsiye
kararı, görüş ve yönergeler benimsenir. Bizim Meclisimizde de, 8'i AK Partili,
4'ü Cumhuriyet Halk Partili olmak üzere 12 milletvekili, Avrupa Konseyinde
Türkiye'yi temsil etmektedir. Heyetimizde görev yapan milletvekili
arkadaşlarımızın hepsi, çok büyük bir çaba harcamaktadırlar ve her türlü lobi
faaliyetini Konseyde göstermektedirler. Bu nedenle, tüm arkadaşlarımıza,
burada, Meclisin huzurunda teşekkür etmeyi bir görev addediyorum.
Avrupa Konseyinin en
önemli birimlerinden birisi İnsan Hakları Mahkemesidir. Bu mahkeme, üye
ülkelerin, bu örgütün temel belgesini oluşturan İnsan Hakları Sözleşmesinden
kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerine karar vermektedir.
Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin, bu üyeliklerinden kaynaklanan yükümlülük ve
sorumluluklarının denetlendiği diğer bir organ da, Avrupa Konseyi Denetim
Komisyonudur. Ülkemiz, ne yazık ki, 1995'te özellikle örgüte yeni katılan
ülkeleri denetlemek üzere kurulan bu komisyon tarafından izlenmeye başlandı
1996 yılından bu tarafa. Denetim Komisyonu, o günden bu yana, ülkemizin yanı
sıra, Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan, Ukrayna, Moldova, Arnavutluk,
Bosna-Hersek ve Sırbistan ve Karadağ'ı izlemeye almıştır. Bu ülkeleri,
özellikle, aynı sınıfta görüldüğümüzü vurgulamak için sayıyorum. Bizim en
önemli amacımız, en öncelikli hedefimiz, Avrupa Konseyinin denetim sürecinden
çıkmaktır.
Avrupa Konseyi üyeliğiyle
üstlendiği yükümlülüklerle ulusal uygulama arasında farklar bulunan ülkeler,
denetim sürecine tabidirler. Dolayısıyla, elli yılı aşkın bir süredir Avrupa
Konseyinin üyesi olan Türkiye'nin bu süreçten bir an önce çıkması, her şeyden
önce, bir itibar konusudur.
Son dönemde, Türkiye'yi
izleyerek rapor hazırlamakla görevli olan eşraportörler, ülkemizi 2003 yılının
şubat ve mayıs aylarında ziyaret ettiler. Bu ziyaretlerinin ardından bir
önrapor hazırladılar. Bu raporu gerek hükümetimize gerek iktidar partisine
gerekse anamuhalefet partisine sundular. Bu rapora cevabî yazılarımız, 12
Aralıkta, ilgili merciler tarafından, yani, muhalefet partisi, iktidar partisi
ve hükümet tarafından konseye iletilecektir. Önümüzdeki dönemde bizim en önemli
amacımız, denetim komisyonundan çıkmak olmalıdır.
Türkiye'nin insan hakları
ve demokrasinin yerleştirilmesi konusundaki kararlılığını göstermesi açısından
şimdiye kadar yapılan birçok çaba var, birçok yasal düzenleme var. Bu yasal
düzenlemeler, Avrupa'da çok büyük bir takdirle karşılanıyor. Önemli olan,
önümüzdeki dönemde, bu tür uygulamaların, yasal düzenlemelere ilişkin
uygulamaların gerçekleştirilmesi ve eksik kalan bazı yasal düzenlemelerin de
yapılmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Mercan,
buyurun; sözlerinizi tamamlar mısınız.
HASAN MURAT MERCAN
(Devamla) - Önümüzdeki haziran ayında Avrupa Konseyinde Türkiye raporu
görüşülecek. Bu nedenle, önümüzdeki haziran ayına kadar, eksik kalan bazı yasal
düzenlemeleri yapmak, Meclisimizin en büyük görevleri arasında olmalıdır.
Ayrıca, uygulamalardan
kaynaklanan sorunların giderilmesi için, başta emniyet teşkilatı, yargı ve tüm
bürokrasi olmak üzere, herkesin üzerine büyük görevler düşmektedir; çünkü,
aslına bakarsanız, Avrupa Konseyinin denetim sürecinden çıkmak, Avrupa
Birliğinin olumlu rapor vermesi için bir önşarttır. Bu nedenle, Türkiye'deki
tüm bürokrasinin bu konuda aşırı özen göstermesi ve uygulama ihlallerine
müsaade etmemesi lazım.
Denetim raporunda çıkan
bazı yasal düzenlemelerin bir an önce bu Meclisten çıkması gerekmektedir.
Mesele, sadece AK Partinin meselesi değildir; mesele, sadece Cumhuriyet Halk
Partisinin meselesi değildir; mesele, Türkiye'nin meselesidir, Türkiye'nin
geleceği meselesidir, çocuklarımızın meselesidir.
Bu bilgileri sizlere
vermeyi, Komisyon Başkanı olarak, bir görev addettim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Mercan.
Gündemdışı üçüncü söz,
hükümetin TÜBİTAK'la ilgili bilim politikaları konusunda söz isteyen Ankara
Milletvekili Sayın Yakup Kepenek'e aittir.
Buyurun Sayın Kepenek.
(CHP sıralarından alkışlar)
3. - Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek'in, Hükümetin bilim politikasına ve son zamanlarda
TÜBİTAK'la ilgili gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım, değerli izleyenler; hükümetin, TÜBİTAK
bağlamında, bilim politikası üzerine söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, günümüzde
bilim ve teknoloji, insanlığın en önde gelen temel sorunu durumuna gelmiştir.
Toplumsal ve ekonomik yaşamın her hücresi, bilim ve teknolojik yenilik
bağlamında, teknolojik gelişme bağlamında çözüme kavuşmaktadır. Dünya, bu
noktaya kolay gelmedi; Rönesans insancıllığıyla geldi, reform hareketleriyle
geldi, insan aklının özgürleşmesiyle geldi ve bu süreçte, ünlü bilgin Louis
Pasteur, yaklaşık yüzyirmi yıl önce, öğrencilerine şöyle der:
"Laboratuvara girerken İncil'i kapıda bırakın."
Değerli arkadaşlar,
ekonomi bilimi Smith'in "Ulusların Zenginliği" kitabıyla doğdu.
Bugün, ulusların zenginliğinin kaynağı, bilim ve teknolojik yeniliktir; dünya,
bu yönde gelişiyor. Yabancı sermaye, bilim ve teknolojinin güçlü olduğu yerlere
gidiyor. Avrupa Birliği, rekabet gücünü artırmak için bilim ve teknolojiye önem
verilmesini öneriyor ve ekonomik büyümenin, ülkeden ülkeye değişmekle birlikte,
yüzde 30'dan 70'e kadar bir bölümü, yenilikten, bilimden, teknolojiden geçiyor.
Peki, bu sırada Türkiye ne yapıyor? Türkiye'nin bu alanda büyük atılımlar
yapması gerekiyor, Türkiye'nin güçlenmesi gerekiyor. Bir rapora göre, Türkiye,
dışarıdan aldığı teknoloji için, başka ülkelere, her yıl 1 500 000 000 dolar
ar-ge yardımı yapıyor. Türkiye, bu nedenle beyin göçü yaşıyor.
Şimdi, bu çerçevede
olaylara bakalım. Hükümet, bir yıldır, eğitim kurumlarıyla, bilim kurumlarıyla
sanki savaş veriyor. YÖK Yasasının gidip gelmeleri, parça parça Meclisten
geçirilmeleri bir yana, şimdi de, TÜBİTAK gündeme geldi. Nasıl geldi; Sayın
Başbakan, TÜBİTAK Bilim Kurulunun ve Başkanının yasal olarak seçimiyle ilgili
görevlerini yapmadı, bunların atamasını gerçekleştirmedi; şimdi de, topluma
dönüp, her tarafını bağlayıp sarıp sarmaladığı TÜBİTAK'ın çalışamadığı gerekçesiyle,
bir yasa önerisiyle toplumun karşısına çıkıyor ve bu kurumu felç ediyor, yıkıma
sürüklüyor.
Şimdi, şu soruların
yanıtını bulmak zorundayız: Bir, TÜBİTAK, katma değer yaratıyor; bu yıl 120
trilyon dolayında katmadeğer yarattı. Hükümet, herhalde bundan rahatsız olmasa
gerektir. Dolayısıyla, TÜBİTAK'ın çalıştırılmamasının nedeni buna bağlanamaz
diye düşünmek istiyorum.
İkincisi, TÜBİTAK, sanayi
teşvikleri veriyor. Sanayi teşvikleri ar-ge teşviki niteliğinde veriliyor ve
TÜBİTAK, sanayie, şimdiye kadar 127 000 000 dolar düzeyinde araştırma
geliştirme teşviki verdi. Şimdi, acaba, hükümet, bu teşviklerin kendisine yakın
firmalara verilmesi özlemiyle mi TÜBİTAK'a el koymak istiyor? Bu soru,
kamuoyunun zihninde yer ediyor.
Çok önemli bir nokta daha
var; TÜBİTAK, savunma sanayiinin dışa bağımlılığını azaltmak için yıllardır
önemli projeler üretiyor, büyük işler yapıyor. Burada, bilgi ve haberleşme
güvenliği çok önemlidir. Hükümet, TÜBİTAK sayesinde savunma sanayiinin dışa
bağımlılığının azaltılmasından herhalde rahatsız olmamalıdır, olmaması gerekir;
çünkü, bunun aksi düşünülemez; bunun tersi, yabancı firmaların, yabancı çıkar
çevrelerinin, silah üreticilerinin, Türkiye'yi sömürmesi anlamına gelir.
TÜBİTAK, geçenlerde,
kendi beyin gücümüze, kendi teknik altyapısına dayalı olarak BİLSAT Uydusunu
uzaya gönderdi, bunu başardı. Bunu bizim insanımız hazırladı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun,
sözlerinizi tamamlar mısınız.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hükümet, bunlardan, özgün uydu tasarımından,
Vizyon 2023 Projesinden, Türkiye'nin Avrupa araştırma alanı durumuna
gelmesinden mi rahatsızdır ki, bu yola gitmek istiyor; yani, TÜBİTAK'ı çalışmaz
kılıyor?!
Başbakanın bir an önce yasal
görevini yaparak, TÜBİTAK'ı yeniden, hızla çalışır kılması gerekiyor. Bu
yapılmazsa, bu ülke, yani, TÜBİTAK, sonu gelmez tartışmaların, hukuksal
karışıklıkların, yönetimsel içkanamaların içine itilirse, bu, ülkeye de,
ekonomiye de çok büyük maddî ve manevî zararlar verecektir.
TÜBİTAK eğer yıkıma
uğrarsa, Türkiye, en basit işlerini yabancı uzmanlara, yabancı bilim adamlarına
yaptıracak ve milyarlar ödeyecektir;
kendi teknik gücünü, donanımını güçlendiremeyecektir; yazık olacaktır.
"Türkiye'nin ulusal
çıkarı Anadolu'ya sığmaz, Türkiye büyüktür, dışa açılmalıyız" sözlerinin
temeli, eğer beyinsel üretime, bilim ve teknoloji üretimine dayanmıyorsa,
temeli de yoktur, anlamı da yoktur. Eğer güçlü Türkiye rüyası görüyorsak
-kongrede söylendiği gibi- bunu beyin gücümüzü güçlendirerek sağlayabiliriz,
TÜBİTAK'ı doğru çalıştırarak sağlayabiliriz, beyin göçünü tersine çevirerek
sağlayabiliriz ve yine, Başbakanın sizin kongrenizde söylediği gibi, bilimsel
üretime önem vererek çağdaş uygarlık seviyesine, düzeyine -Mustafa Kemal'in
dediği doğrultuda- böyle gidebiliriz. Bunları söyledikten sonra, tam tersi bir
tutumla, TÜBİTAK'ı çalıştırmaz durumda tutarsak, sonuç şudur: Bizi
anlamıyorlar, bizden art niyet istiyorlar, bizi yanlış okuyorlar gibi sözlerin
anlamsızlığı ortaya çıkar, doğru olmadığı ortaya çıkar.
Hükümetin, Sayın
Başbakanın, TÜBİTAK'la ilgili yasa önerisini bir an önce geri çekerek, Kurumu,
yine, hiç zaman yitirmeden, özerk yapısıyla koruması ve yasalara uygun olarak
çalıştırması gerekiyor. Bu, onun görevidir; bu, hepimizin görevidir.
Değerli arkadaşlar,
bilim, beynin işidir. TÜBİTAK, ülkenin düşünen, üreten beynidir. Başbakan,
TÜBİTAK Yasasını bir an önce uygulamalı, toplumun beynine kurşun sıkmaktan uzak
durmalıdır. Bunu, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sizler Meclis üyeleri olarak,
umut etmek istiyoruz.
Bu umutla, bu
beklentiyle, bu istekle hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, Hükümet adına, kısa bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Hükümet adına,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
Ankara Milletvekili Sayın
Kepenek, biraz önce yapmış olduğu gündemdışı konuşmada, Hükümetimizin eğitim
kurumlarıyla ve bilgi kurumlarıyla uğraştığını, hatta onlarla savaş içerisinde
olduğunu ve hükümetin uğraştığı ve -Sayın Kepenek'in kendi tabiriyle-
"savaştığı" kurumlardan birinin de TÜBİTAK olduğunu ifade ettiler.
Şunu hemen ifade etmek istiyorum ki, Hükümetimiz, evet, bir şeyle uğraşıyor,
savaş da veriyor; bu ülkenin sorunlarıyla uğraşıyoruz, bu ülkenin sorunlarını
çözmek için savaş veriyoruz. Yoksa, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinden
hiçbiri, devletin kurumlarıyla uğraşmaz -Sayın Kepenek'in tabiriyle de-
savaşmaz.
Ancak, şunu da tespit
etmekte yarar olduğu kanaatindeyim: Türkiye'de bazı kurumlar ve bu kurumların
mensupları, hükümetle uğraşmayı, âdeta, milletin iradesiyle teşekkül etmiş
Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkan Türkiye Cumhuriyeti hükümetleriyle
savaşmayı itiyat haline getirdiler. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Eğer bir savaş varsa, bir
uğraşı varsa, bu ülkede siyaset yapmaması gerektiği halde, kendi yasaları
siyasetten uzak durmalarını emrettiği halde, siyasîlerden, siyasî partilerden,
siyasî partilerin genel başkanlarından daha çok siyasetin içerisinde olan ve
siyasetle uğraşan birtakım kurumlar ve onların yöneticileri hükümetle
uğraşıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Türkiye'de asıl çarpıklık ve
sıkıntı buradadır.
TÜBİTAK, bildiğim
kadarıyla 12 kişiden oluşuyor, 6'sının görev süresi dolmuş, geriye kalanların
da bir karar alması mümkün değil, ortada bir sorun var, hukukî bir sorun var.
Bu sorunun da çözülmesi gerekir. Bu sorunun çözülmesiyle ilgili, hükümet,
Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kanun tasarısı göndermiştir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulu gündemine hâkimdir. Biz bir tasarı
gönderdik, Genel Kurul, Parlamento ne yaparsa yapar...
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Bize bakıp konuşamıyorsunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - ...ama, biz, Hükümet olarak, kuşkusuz
ki, Türkiye'de her kurumun işlevsel halde, üzerine düşen görevleri
tarafsızlıkla yapmasını arzu ederiz.
Kuşkusuz ki, TÜBİTAK,
katmadeğer meydana getiriyor. Bu tespite ben de katılıyorum. Sanayi teşvikleri
veriyor, savunma sanayiini dışa bağımlılıktan kurtarmak için çalışmalar
yapıyor. Bu amaçla kurulmuştur; bu zamana kadar, bu amaç doğrultusunda
çalışmıştır; bundan sonra da, kuşkusuz ki çalışacaktır ve bizim, Hükümet olarak
amacımız, yeni bir heyecanla, yeni bir solukla, TÜBİTAK gibi önemli bir kurumun
bu ülkeye hizmet etmeye devam etmesini sağlamaktır; başka hiçbir amacımız
yoktur.
Bu düşüncelerimi, siz
Genel Kurulun değerli üyeleriyle paylaşmak için söz aldım. Hepinize teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Şahin.
Sayın milletvekilleri
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Komisyondan istifa
önergesi vardır; okutuyorum :
B) Tezkereler ve Önergeler
1. -
İstanbul Milletvekili Hasan Aydın'ın, Kamu İktisadî Teşekkülleri Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/109)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kamu İktisadî
Teşekkülleri Komisyonu üyeliğinden, mazeretimden dolayı ayrılmak istiyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim. 9.10.2003
Hasan
Aydın
İstanbul
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Yasama dokunulmazlığı
konusunda kurulan (10/70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici
Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum :
2. - Yasama
dokunulmazlığı konusunda kurulan (10/70) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip
üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/366)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere, 9.10.2003 günü saat
16.00'da, Ana Bina PTT karşısı Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 8 üyeyle
toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler, belirtilen görevlere
seçilmişlerdir.
|
|
Komisyon Geçici |
|
|
|
|
|
Başkanı |
|
|
|
|
|
Yakup Kepenek |
|
|
|
|
|
Ankara |
|
|
|
|
Adı ve Soyadı |
|
Seçim Bölgesi |
Aldığı |
Oy |
|
Başkan |
: |
Fehmi Hüsrev Kutlu |
(Adıyaman) |
8 |
|
Başkanvekili |
: |
Yakup Kepenek |
(Ankara) |
7 |
|
Sözcü |
: |
Metin Kaşıkoğlu |
(Düzce) |
8 |
|
Kâtip |
: |
Muharrem Kılıç |
(Malatya) |
8 |
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:
3. -
(10/8,48) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının,
gerektiğinde yurt dışında da çalışabilmesine ilişkin önerisinin, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanında görüşülmüş olduğuna; ilgili İçtüzük
hükümlerinin yurtiçi araştırmayı kapsamasına rağmen, konunun gereği ve özelliği
nedeniyle, istemin karşılanmasına; ancak, gidilecek ülkelerle, gidecek komisyon
üyelerinin sayıları ve inceleme süresinin öncelikle Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/367)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/8,48) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanlığının, gerektiğinde yurt dışında da çalışabilmesine ilişkin
önerisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanında görüşülmüş, ilgili
İçtüzük hükümlerinin yurtiçi araştırmayı kapsamasına rağmen, konunun gereği ve
özelliği nedeniyle, istemin karşılanmasına; ancak, gidilecek ülkelerle, gidecek
komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme süresinin öncelikle Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesi kaydıyla Genel Kurulun onayına
sunulmasına Başkanlık Divanının 31.7.2003 tarihli toplantısında karar
verilmiştir.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına
ilişkin bir tezkeresi vardır; okutup ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:
4. - Bazı
milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/368)
13.10.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı sayın
milletvekillerinin, hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli
sayılmaları Başkanlık Divanının 31.7.2003 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
"Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak, hastalığı nedeniyle 10.7.2003 tarihinden geçerli
olmak üzere 15 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt, mazereti nedeniyle 29.6.2003 tarihinden geçerli olmak
üzere 15 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Denizli
Milletvekili Mehmet U. Neşşar, mazereti nedeniyle 12.7.2003 tarihinden geçerli
olmak üzere 35 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Diyarbakır
Milletvekili İhsan Arslan, hastalığı nedeniyle 12.6.2003 tarihinden geçerli
olmak üzere 33 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Giresun Milletvekili
Ali Temür, hastalığı nedeniyle 15.6.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 23
gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"İstanbul
Milletvekili Lokman Ayva, mazereti nedeniyle 20.6.2003 tarihinden geçerli olmak
üzere 20 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"İzmir Milletvekili
Yılmaz Kaya, hastalığı nedeniyle 4.7.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 18
gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Malatya
Milletvekili Muharrem Kılıç, hastalığı nedeniyle 15.7.2003 tarihinden geçerli
olmak üzere 15 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler, mazereti nedeniyle 24.6.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 30
gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Şırnak Milletvekili
Mehmet Tatar, hastalığı nedeniyle 1.7.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün."
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
5. -
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın görüşmelerde bulunmak üzere Fransa'ya yaptığı
resmî ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak
etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/369)
9.10.2003
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak
üzere, bir heyetle birlikte 31 Ağustos 2003 tarihinde Fransa'ya yaptığım resmî
ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun
görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ömer Çelik (Adana)
Egemen Bağış (İstanbul)
Nimet Çubukçu (İstanbul)
Nazım Ekren (İstanbul)
Şaban Dişli (Sakarya)
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
IV. -
ÖNERİLER
A) Danişma Kurulu Önerılerı
1. - (10/5)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun, gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve görüşmelerinin bu
birleşimde yapılmasına; özel gündemde yer alacak işler ve sözlü sorular
dışındaki diğer denetim konularının görüşülmemesine; (10/127) esas numaralı
Meclis araştırması önergesinin öngörüşmelerinin ise 21.10.2003 Salı günkü
birleşimde yapılmasına ve gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
No. : 50 Tarihi : 14.10.2003
Genel Kurulun 14.10.2003
Salı günkü (bugün) birleşiminde, 10.10.2003 tarihli gelen kâğıtlar listesinde
yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 181 sıra sayılı, Konya Milletvekili Özkan
Öksüz ve 22 milletvekilinin, Tuz Gölündeki kirlenmenin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi konusundaki (10/5) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporunun, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer alması ve görüşmelerinin bu birleşimde yapılması,
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" ve "Sözlü Sorular"
dışındaki diğer denetim konularının görüşülmemesi; gündemin "Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 105 inci
sırasında yer alan (10/127) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
öngörüşmelerinin ise 21.10.2003 Salı günkü birleşimde yapılması ve gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 7 nci sırasında yer alan 201 sıra sayılı, 13 üncü sırasında yer alan
210 sıra sayılı, 21 inci sırasında yer alan 129 sıra sayılı, 22 nci sırasında
yer alan 138 sıra sayılı, 23 üncü sırasında yer alan 139 sıra sayılı, 24 üncü
sırasında yer alan 140 sıra sayılı, 25 inci sırasında yer alan 161 sıra sayılı,
26 ncı sırasında yer alan 176 sıra sayılı, 39 uncu sırasında yer alan 245 sıra
sayılı, 40 ıncı sırasında yer alan 250 sıra sayılı, 42 nci sırasında yer alan
255 sıra sayılı, 43 üncü sırasında yer alan 256 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin
ise, bu kısmın 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47 ve 48 inci sıralarına
alınmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür.
|
|
Bülent Arınç |
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
Başkanı |
|
|
|
|
Sadullah Ergin |
K. Kemal Anadol |
|
AK Parti Grubu Başkanvekili |
CHP Grubu Başkanvekili |
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü, Başkanlığımıza başvurarak, Sanayi
ve Ticaret Bakanı Sayın Ali Coşkun'a yöneltilen, gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 17, 19 ve 35 inci sıralarındaki sözlü soru önergelerine
toplu halde cevap vermek istediklerini bildirmişlerdir.
Genel Kurulun bilgilerine
sunuyorum.
Ayrıca, yine, gündemdeki
sözlü sorulara toplu cevap vermek isteyen sayın bakanlarımız varsa, onlar da bu
taleplerini Divanımıza iletirlerse, biz de gereğini yapacağız.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmına geçiyoruz.
Az önce alınan karar
gereğince, bu kısımda yer alan Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz ve 22
milletvekilinin, Tuz Gölündeki kirlenmenin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/5)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 181 sıra sayılı raporu üzerindeki
genel görüşmeye başlıyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - Konya
Milletvekili Özkan Öksüz ve 22 milletvekilinin, Tuz Gölündeki kirlenmenin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/5) (S. Sayısı
: 181) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Sayın milletvekilleri,
İçtüzüğümüze göre Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel
görüşmede ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72
nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahsı adına iki
üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde komisyon ve hükümete de söz
verilecek; bu suretle, Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel
görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri,
komisyon, hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahibi ve
şahıslar için 10'ar dakikadır.
Komisyon raporu 181 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Rapor üzerinde söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Konya Milletvekili Sayın Hasan Angı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Konya Milletvekili Sayın Nezir Büyükcengiz; şahsı adına Burdur Milletvekili
Sayın Bayram Özçelik, Konya Milletvekilleri Sayın Ahmet Işık ve Sayın Atilla
Kart.
Önerge sahibinin söz
talebi var mı?.. Yok.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Hasan Angı.
Buyurun Sayın Angı. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HASAN ANGI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tuz Gölündeki
kirlenmenin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan Meclis araştırması komisyonu raporuyla ilgili olarak, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyor, heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
uzunca bir süredir Tuz Gölüyle ilgili olarak kamu kurumlarının ve ilgili
kuruluşların çalışmalar yürüttüğünü ve bunun zaman zaman kamuoyunun gündemine
geldiğini biliyoruz. Yaklaşık yirmi yıllık süreç içinde Tuz Gölüyle ilgili
yapılan çalışmalar, 22 nci Dönem Birinci Yasama Yılında araştırma önergesi
olarak Meclis gündemimize gelmiş, Komisyonumuz kurulmuş ve çalışmalarını da
tamamlamıştır. Raporumuz hazırlanarak Meclis Başkanlığına sunulmuş ve sizlere
de dağıtımı yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
Tuz Gölü, hepimizin bildiği gibi, İç Anadolu Bölgesinde, doğudan Kızılırmak
masifi, güneyden Obruk, batıdan Cihanbeyli ve kuzeyden Haymana platolarıyla
çevrili çukur alanın kuzeydoğusundaki en alçak bölümünde yer almaktadır;
Türkiye'nin, Van Gölünden sonra ikinci büyük gölüdür; idarî olarak, Konya,
Ankara ve Aksaray il sınırları içindedir. Kapalı bir havzada yer alan Göl,
jeolojik olarak da tektonik kökenlidir.
Ülkemiz ve dünya için çok
önemli tuz kaynaklarından biri konumunda olan Tuz Gölü, bugüne kadar gerekli
önlemlerin yeterince alınmaması nedeniyle, çevresel kirlenme tehdidiyle karşı
karşıyadır. Çevre il, ilçe ve belde yerleşim birimlerinden kaynaklanan
atıksuların arıtılmadan Göle ulaşması ve derelerden gelen alüvyonlar, bugün
kirlenmeyi hızlandırmaktadır.
Tuz Gölü, kışın kapladığı
geniş su alanıyla su kuşları için de önemli bir kışlama bölgesi olup, ülkemizde
biyoçeşitliliğin muhafazası açısından büyük önem taşıyan ve uluslararası
kriterlere göre de (A) sınıfına giren sulak bir alandır.
(x) 181 S. Sayılı
Komisyon Raporu tutanağa eklidir.
Ülkemizin ikinci büyük
gölü olan bu Gölümüz, önümüzdeki dönemde gerek biyoçeşitliliğin muhafazası,
Avrupa Birliği bölgesinde Avrupa düzeyinde değerli tuzcul step habitatlarını
barındırması, muhtemelen Natura 2000 ağına dahil edilecek olması ve gerekse
olması ve gerekse ülke ölçeğinde endüstriyel üretim merkezi olması bakımından,
giderek önemi artmaktadır.
Tuz Gölü, farklı habitat
istekleri olan değişik türde ve çok zengin bir yaban hayatının barınmasına,
beslenmesine ve üremesine olanak sağlayan eşine az rastlanır değerde sulak
alanlar kompleksi oluşturmakta, bu durum Gölün önemini daha da artırmaktadır.
Çevresel kirlenmenin
önlenmesiyle ilgili olarak, katı atık depolama alanları ve atıksu arıtma
tesisleriyle ilgili olarak fizibilite çalışmaları, Özel Çevre Koruma Kurulunca
bitirilmiştir. Projelerin, bir an önce uygulama projelerine dönüştürülüp,
tatbikata geçmesi gereklidir.
Değerli arkadaşlar, tuz,
fizyolojik yapıları gereği tüm insanların ve hayvanların vazgeçilmez bir
ihtiyaç maddesi olduğu gibi, kimya sanayii başta olmak üzere, pek çok sanayi kolu
ile ziraatçılıkta ve kışın kar mücadelesinde kullanılan önemli hammaddelerden
biridir.
Ülkemizin tuz ihtiyacının
büyük bir bölümünü karşılayan Tuz Gölü, mevcut tuzlalardaki üretim
kapasitelerinin artırılmasıyla tüm Türkiye'nin ihtiyacını karşılayabileceği
gibi, dünyanın ihtiyacını da karşılayacak bir potansiyele sahiptir.
Tuz Gölü, gelişen tarım
ve sanayie paralel olarak, bir taraftan kirlilik, diğer taraftan çıplak ve
bozkır bir havzada bulunması nedeniyle, erozyonun olumsuz etkisi altındadır.
Arazinin doğal yapısı itibariyle hissedilir boyutlarda erozyonun etkisi altında
bulunan Tuz Gölü, gerek yağmur-kar suları ve rüzgâr vasıtasıyla gerekse göle
ulaşan Peçenek, İnsuyu, Eşmekaya gibi akarsularla karadan taşınan materyalle
sürekli doldurulmakta ve doldurulacaktır.
Tuz Gölü ve çevresindeki
bozkırlar, barındırdıkları nadir bitki ve hayvan toplulukları nedeniyle, 2000
yılının sonlarına doğru, özel çevre koruma alanı statüsüyle koruma altına
alındı. Bu alan, 627 500 hektar büyüklüğünde büyük bir koruma alanıdır.
Tuz Gölü, bölgesine,
ekonomik açıdan çok önemli bir katkı sağlamaktadır. Tuz sanayii, Tuz Gölüne
sınırı olan yerleşim birimlerinin de başlıca ekonomik faaliyetidir.
Şereflikoçhisar da bu ilçelerimizin başında gelmektedir. Tuz madenciliğinin ve
işlemesinin yanında, tuz makineleri üretimi de, bu ilçemizin önemli geçim
dallarından biridir. Bu yüzden de, 1998 ve 1999 yıllarında, Şereflikoçhisar'ın
kuzeyinde ve şu anda özel çevre koruma bölgesinde kalan bir sanayi alanı oluşturulmaya
başlanmış -bazı tesislerin inşaatı başlamış, hatta, bir kısmı yarılanmış
durumdadır- ancak, buranın kıyı koruma kenar çizgisi ve özel çevre koruma alanı
içinde olmasından dolayı inşaatlar durdurulmuştur; bununla ilgili sürünceme
devam etmektedir. Bu projeyle ilgili kesin bir karara varılıp, sonuca
ulaşılması gerekir. Bu, bölgedeki tuz işletmecileri açısından yerinde
incelemelerimizde ortaya çıkan bir öncelikti.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizde, ham tuzun neredeyse yüzde 75'i Tuz Gölünden üretilmektedir.
Gölümüzde, 3 adet de Tekele ait tuzla bulunmakta; Kaldırım, Kayacık ve Yavşan
Tuzlaları. Bu üretimin yüzde 70'i Kaldırım ve Kayacık'ta, yaklaşık yüzde 29'u
da Yavşan Tuzlasında gerçekleşmekte. Geçmişte Tekele ait olan tuz işleme
tesisleri ise, bugün için, özel sektörce işletilmekte; Tekele ait işyerleri de
kiraya verilmektedir.
Tuz Gölü sorunu, sadece
bölgesel bir sorun olmayıp, ulusal bir sorun olarak bakılması gereken önemli
bir başlıktır.
Tuz Gölü fizibilite
raporu da, ekosistemin korunması amacındadır. Tuz Gölü havzasında bulunan doğal
ekosistemlerin ekolojik önemi ve duyarlılığı üzerine yoğunlaşılmıştır ve bu
amaçla da, master plan hazırlanmıştır. Bu projede, en yüksek tarım özelliğine
sahip alanlar belirlenmiş, ürün tipleri, ekim tipi değişiklikleri genel
hatlarıyla tanımlanmıştır.
Özel Çevre Koruma
Kurumunca, bölgede acil önlemlerin alınması için altyapı çalışmaları bir yandan
devam ederken, ekolojik araştırma projelerine de başlanmıştır.
Tuz Gölü havzası
içerisinde koruma öncelikli alan olarak seçilen özel çevre koruma alanında
tehditlerin ortadan kaldırılması veya minimuma indirilmesi ve havzadaki doğal
kaynakların korunabilirliğinin sağlanması, önlemlerin alınması, ancak havzaya
ait temel bilgilerin detaylı elde edilmesiyle mümkün olacağından, Tuz Gölü Özel
Çevre Koruma Bölgesi Toprak ve Arazi Kalite Sınıflaması ile Alternatif Tarımsal
Uygulamaların Belirlenmesi Projesi çalışmaları 25 Temmuz 2002 tarihinde
başlatılmıştır.
Tuz Gölü, bulunduğu alan
itibariyle de kültürel ve tarihî bir mirasa sahiptir. Yerleşim birimleri çok
sayıda medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Pek çok önemli tarihî kalıntılara
sahiptir. Burada, Sultanhanı'nı örnek olarak gösterebiliriz. Tuz Gölünün
güneyinden de tarihî İpek Yolu geçmektedir.
Tuz Gölü Özel Çevre
Koruma Bölgesinde toplam 65 adet kültürel SİT alanı bulunmaktadır. Yinelemekte
fayda görüyoruz ki, bu havza, önemli miktarda kuşa ev sahipliği yapmaktadır.
Özellikle flamingo kuşlarının burada 10 000'den fazla yuvalandığı tespit
edilmiştir.
Dolayısıyla, Tuz Gölünü,
sadece sanayiin ve diğer alanların ihtiyaç duyduğu bir hammadde alanı olarak
değil, aynı zamanda, doğal güzelliğin yaşandığı, bitki ve kuş türleri açısından
iç ve dış turizme açılabilecek bir alan olarak da görmek gerekir.
Özellikle, yaz aylarında
Göldeki tuz tabakalarının oluşturduğu bölgedeki ışık yansımaları, çevresel
güzelliği birkaç kat daha artırmakta ve bu manzara, izleyicilerine, bölge
ziyaretçilerine sunulmaktadır. Bölgenin gelişip güzelleşmesi adına, turizme
doğru yönlenecek bu yapının, bu doğal güzelliğin gözardı edilmeden, gelecek
nesillere taşınması da bir mecburiyettir.
Bu bölgede, Düden,
Tersakan, Bolluk, Tuz Gölü ve Eşmekaya sazlıkları, birinci derecede doğal SİT
alanıdır ve Eşmekaya, yaban hayatı koruma alanıdır.
Bu bölgemiz, bünyesinde
barındırdığı doğal zenginliğin yanında, kültürel zenginliğiyle de ülkemiz
turizmi açısından önemli bir potansiyeli ortaya koymaktadır. Bu anlamda, bu
bölgemizin kültürel değerlerinin konumları araştırılıp, mevcut bilgiler
değerlendirilerek özel bir veri tabanı oluşturulmalıdır. Bu havzadaki her
alanın kendine has özellikleri araştırılarak, bu özellikleri dikkate alınarak,
koruma alanları ayrı ayrı tanımlanmalıdır. Bu araziler kamulaştırılarak, gözle
görülen bir şekilde işaretler vasıtasıyla tanımlanmalı ve ekoturizme olanak
sağlayacak şekilde fizibilitesi hazırlanmalıdır. Sonrasında ise, yapılacak
faaliyetlerde öncelik sırasına göre sağlanacak kaynaklarla, kültürel
restorasyon çalışmaları yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Tuz Gölünün karşı karşıya kaldığı bu tehdit, geçmişte yapılan
araştırmalarla ve bugün de komisyonumuzun yaptığı çalışmalar neticesinde,
gözardı edilemeyecek bir gerçektir. Bu ekolojik tehdidin ortadan kaldırılması
için, gerekli önlemler, alınacak tedbirler de kalıcı olmalıdır. Bu bölgemizin
korunması ve yaşatılması da, mevcut projelerimizin bir an önce uygulamaya
geçirilmesiyle mümkündür.
Daha önce bahsettiğim
üzere, Tuz Gölü problemi, bölgesel bir sorun olmaktan ziyade, ulusal bir konu
olarak gündemimizdedir. Bu sorunun giderilmesi de, peyderpey uygulanacak
projelerle değil, havzanın tümünde projenin aynı anda uygulanmasıyla mümkündür.
Bu tür koruma faaliyetlerinin de İller Bankası vasıtasıyla yapılmasından
ziyade, Özel Çevre Koruma Kurumu eliyle yapılmasını faydalı buluyoruz; çünkü,
bunun örneklerini Fethiye, Foça gibi yerlerde hep birlikte gördük; sonuç
başarılı. Aksi takdirde, yöredeki belde ve ilçe belediyelerinin imkânlarıyla,
arıtma sistemlerinin, katı atık depolama alanlarının oluşturulması mümkün
gözükmüyor. O halde, Özel Çevre Koruma Kurumu marifetiyle bu sürecin yaşatılması
gerekiyor. Aksi takdirde, yurt dışından tedarik edilen kredilere Hazine
garantisi alınamadığı için, projeler hayata geçmiyor.
Komisyonumuz, konunun
önemine binaen, kapsamlı ve somut çalışmalar yapmıştır. Çevre ve insan sağlığı
için önem arz eden Tuz Gölünün kurtarılması gerekliliği konusunda Yüce
Meclisimiz ayrıca özen göstermiş ve komisyonumuzun kurularak, bu kirlenmeye
neden olan kurum ve kuruluşların ayrıca uyarılmasını ve konuya hassasiyetle
yaklaşılmasını sağlamıştır.
Hepiniz takdir edersiniz
ki, kirlilikle mücadele, ancak, kararlılıkla sürdürülebilirse başarıya
ulaşabilir. Bu kapsamda, hükümetimizin bu konuya yaklaşımı da Meclisimizin
yaklaşımıyla aynı olacak, gerekli ilgi esirgenmeyecek ve tıpkı ülkemizin diğer
problemlerine sahip çıkıldığı gibi, bu soruna da sahip çıkılarak ivedilikle
çözüm getirilecektir.
Çevre kirliliğine karşı
verilen mücadele, elbette kurumlarımızın alacağı tedbirlerle sınırlı değildir.
Unutmamak gerekir ki, eğitim evde başlar ve okulda devam eder. Gelecek
nesilleri, bu konuda, bizlere göre daha duyarlı yetiştirmeliyiz. Burada
hepimize büyük sorumluluk düşmektedir.
Sanayicilerimizin de,
yerel yöneticilerimizin de, sivil toplum örgütlerimizin de, yöre insanlarımızın
da, bu konuda daha fazla duyarlı ve eğitimli olmaları gerekmektedir. Bu konuda
daha dikkatli olmak ve temkinli hareket etmek zorundayız.
Bu çalışmaların, gerek
ilgili kurum ve kuruluşlardan gelen uzman arkadaşlarımızın gerekse
Komisyonumuzun yerinde yaptığı araştırmalarla iki anabaşlık altında toplanan
çözüm önerilerinin kısa, orta ve uzun vadeli olarak bir an önce hayata
geçirilmesi, geçmişteki zaman kaybının telafi edilmesi adına da bir
mecburiyettir.
Devlet Su İşlerinin,
bölgedeki tahliye kanallarının temizlik çalışmalarını bir an önce bitirerek,
Göle ulaşan suların daha kontrollü ve temiz olarak gelmesini sağlamasıyla;
diğer taraftan, belde, ilçe ve Konya'dan gelen atıkların arıtılmış olarak Göle
ulaştırılmasıyla, kısa dönemli çalışmalar ortaya konulmuş olacak. İleriye dönük
tarımsal alanlardaki ıslah çalışmalarının ve hidrolojik seviyelerin de
korunmasıyla detay çalışmaların bölge bütünlüğü içinde yerine getirilmesi, Tuz
Gölünü gelecek nesillere çok daha problemsiz olarak bırakmamızı sağlayacaktır.
Bu çalışmaların tekrar
gündeme getirilmesine, yavaş giden çalışmaların hızlandırılmasına vesile olduğu
için, aynı zamanda o bölgeden bir milletvekili olarak, önerge sahibi olan
arkadaşlarımıza, Yüce Meclisimize, Komisyon üyelerimize, uzman arkadaşlara;
kamu kurumlarından, belediyelerden, sivil toplum örgütlerinden ve
akademisyenlerden bu çalışmaya katkıda bulunanlara ayrı ayrı şükranlarımızı arz
ediyoruz.
Unutmayalım ki
"doğa, bize atalarımızdan kalan miras değil, çocuklarımızdan aldığımız
emanettir." Bu söze dikkat çekip, bu emanete hep birlikte hakkıyla sahip
çıkmayı diliyor, heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Anğı.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Nezir Büyükcengiz.
Buyurun Sayın
Büyükcengiz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NEZİR
BÜYÜKCENGİZ (Konya)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte
olan 181 sıra sayılı Tuz Gölündeki kirlenmenin araştırılarak, alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğümüzün 104 ve 105
inci maddeleri uyarınca kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini sizlerle paylaşmak
üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini, Sayın
Başkanı ve Sayın Başkanın yüksek şahsında sorunla ilgili tüm yurttaşlarımızı,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iki temel görevi vardır.
Bunlardan birincisi yasama, ikincisi denetlemedir.
Denetim görevi, soru
önergeleri, araştırma, soruşturma önergeleri ve gensoru önergeleriyle
yürütülmeye çalışılıyor. Meclis araştırması, Anayasamızın ve İçtüzüğümüzün
milletvekillerine verdiği önemli bir denetim mekanizmasıdır. Milletvekilleri,
bu yolla, ülke sorunlarını ve çözümlerini millet adına araştırma, ilgilileri
dinleme, çözüm önerilerini saptama, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
getirerek yürütmeye, yani, hükümete, iktidarlara rapor verme olanağına sahip
olur. Yasama ile yürütmenin bir araya gelerek, somut sorunları somut tespit ve
teşhisler doğrultusunda tartıştığı, irdelediği, gündeme getirdiği önemli bir
olaydır. Gerek Meclis araştırma ve soruşturma önergeleri, gerekse soru
önergeleriyle denetim aracı, etkin, güncel bir sistem ve yöntemle, maalesef,
işletilememektedir.
22 nci Dönem Birinci
Yasama Yılında gelen 765 adet sözlü soru önergesinden 163 tanesi
cevaplandırılmış; yine, gelen 127 adet -dikkatinizi çekiyorum 127- Meclis
araştırması önergesinden sadece 23 tanesi görüşülmüş olup, 12 tanesi kabul edilmiş,
11 tanesi çok önemli olmasına karşın reddedilmiş ve 104 tanesi ise gündemde
beklemektedir.
Bize seçim bölgelerimizde
soruyorlar: "Önerge verdiniz; ne oldu?.." Yanıt vermekte
zorlanıyoruz. Geçmişe dönüp baktığımızda, araştırma önergeleri sonucu kurulan
komisyonlarca yapılan çalışmaların bitmesiyle ortaya çıkan raporlar hükümetlere
sunulmuş, alınacak önlemlerle ilgili önerilerde bulunulmuş; ama, bunun gereği
yerine getirilmemiş. Neye yaramış; hiçbir şeye; hükümetlere bununla ilgili bir
gensoru dahi verilmemiş.
Bu dönem, iktidar
tarafından denetim görevinin engellenmeye çalışıldığını hep birlikte görüyoruz.
Bu hususta endişelerimiz var. "Nasıl olsa, bizim yeterli çoğunluğumuz var,
Meclisi istediğimiz gibi çalıştırırız, parmak hesabıyla muhalefetin sesini
kısarız" anlayışı hâkim. Bu anlayış sonucudur ki, denetim faaliyetleri
etkili biçimde yerine getirilemiyor. Şu anda görüşmekte olduğumuz raporla
ilgili önerge, AKP Grubuna mensup milletvekilleri tarafından verildi; kabul
edildi; komisyon kuruldu; çalışmalarını tamamladı; raporunu sundu. Şimdi,
raporu görüşüyoruz. Bundan sonraki gelişmeleri Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak dikkatle izleyeceğiz. Bakalım ne olacak?..
Bu tür önergelerden
çıkacak sonuçların değerlendirilerek gereğinin yapılması, yürütmenin görevidir.
Birinci Yasama Yılında, yine, AKP'li milletvekilleri tarafından verilen
yolsuzluklarla ilgili önergenin görüşülmesi esnasında, Grubumuz sözcüsü Sayın
Ali Topuz'un "siz, iktidarsınız, devletin bütün bilgileri, arşivleri ve
imkânları elinizde; bu araştırma önergesiyle ne yapmak istediğinizi
anlayabilmiş değiliz. Elinizdeki bilgileri dürüstçe değerlendirerek, sorunun
üzerine gittiğiniz takdirde gereğini yapmış olursunuz" dediğini
anımsıyorum. Şimdi, aynı şeyleri ben söylüyorum: İktidarsınız, bütçeyi siz
yapıyorsunuz, yatırımları siz yönlendiriyorsunuz, Tuz Gölündeki kirliliği de
siz önleyeceksiniz, gerekli tedbirleri siz alacaksınız.
Değerli arkadaşlarım,
bizler, öncelikle, bu garipliğe Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bir çözüm
bulmalıyız. Evet, bizler bu koşullar altında İçtüzük ve Anayasa hükümlerine
yeni bir bakış getirerek, denetim yollarını güncelleştirmeli ve
etkinleştirmeliyiz. Geçen hafta görüştüğümüz Bilgi Edinme Hakkı Yasası, her ne
kadar "işi kolaylaştıracak" denilecek olsa da, yeterli değildir.
Tekrar ifade ediyorum ki, İçtüzük ve Anayasa hükümleri bu hususta yeniden
düzenlenmelidir.
Değerli arkadaşlarım, Tuz
Gölü kirleniyor; Tuz Gölü çok uzun yıllardan beri kirleniyor. Maalesef, gelmiş
geçmiş hükümetlerin hiçbiri bu konuya yeteri kadar duyarlılık göstermedi.
Değerli milletvekilleri,
komisyonumuz, üç ayı aşkın süren çalışmalarını tüm teknik ayrıntılarıyla rapor
haline getirerek bugün Yüce Meclisin bilgilerine sunmuştur. O nedenle, ben
konunun teknik ayrıntılarına çok fazla girmeyeceğim; ancak, rapordaki bilgileri
siz değerli milletvekillerimiz değerlendirirlerken, sorunun ne kadar uzun
süredir devam ettiğinin bilinmesi açısından, 20 nci Dönem milletvekilliğim
sırasında bu sorunla ilgili, günün Başbakanına yönelttiğim bir soru önergeme,
yine Başbakan adına Çevre Bakanı tarafından verilen yanıtı kısaca bilgilerinize
sunmak istiyorum. Tarih 5 Ağustos 1998; soru önergesi :
"Dünyamızın nadir
doğal kaynaklarından olan, Türkiye'nin ikinci büyük gölü ve ülkemizin tuz
ihtiyacının yüzde 73'ünü karşılayan Tuz Gölünün ekolojik dengesi hızla
bozulmaktadır. Bunun nedeni, çevresindeki yerleşim merkezlerinin evsel ve
sanayi atıksularının herhangi bir arıtmaya tabi tutulmadan göle ulaşmasıdır.
Konya kanalizasyonunun
yanı sıra, Konya Şeker Fabrikası ve deri sanayii gibi gelişmiş küçük sanayi
siteleriyle Konya'da bulunan 1 100 civarında küçük ve orta ölçekli işletme ve
fabrikaların atıksuları Keçeli Deresine, buradan da yine kanal aracılığıyla Tuz
Gölüne ulaşmaktadır. Gölün kirlenmesi böyle devam ederse, Tuz Gölü yakın
gelecekte yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Soru 1.- Konya Büyükşehir
Belediyesinin atıksu arıtma tesisi yapması konusundaki çalışmaları hangi
aşamadadır?
Soru 2.- Belediyeyi bu
çalışmayı yapmaya zorlamayı düşünüyor musunuz?
Soru 3.- 63 000 000
insanımızın -o zaman nüfus 63 000 000'muş-beslenme yoluyla sağlığını doğrudan
ilgilendiren sorunun bu boyutlara gelmesinin sorumluları hakkında herhangi bir
yaptırım uygulamayı düşünüyor musunuz?
Arıtma tesisinin malî
yükünün çok fazla olacağı bilindiğinden, Konya Büyükşehir Belediye
Başkanlığının bu projeyi yaptırarak maliyeti belirlemesi halinde tesislerin
yapımı için belediyeye maddî yardımda bulunmayı düşünüyor musunuz?"
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Öksüz tarafından verilen önergede, sorulan bu soruların tamamı, aynen
sorun olarak devam ediyor. 1998'den 2003'e kadar aradan geçen beş yıl süre
içerisinde gelmiş geçmiş hükümetler, bundan önceki hükümetler ve bu hükümet
tarafından, bugüne kadar Tuz Gölü için hiçbir şey yapılmamış.
Önergeye uzun uzun cevap
yazmış o zamanki Çevre Bakanımız ve sonucu şöyle bağlamış:
"Bakanlığımızca, tüm bu çalışmaları içeren ve tutarı 87 536 856 Amerikan
Doları olan bir projenin 1998 yılı yatırımlarına dahil edilerek uygulanması
için Yüksek Planlama Kuruluna başvurulmuştur. Bakanlığımızın hedefi, uzun
yılların ihmali sonucunda oluşan Tuz Gölündeki sorunların en kısa sürede çözüme
kavuşturulmasıdır." Son olarak "Bakanlar Kurulu kararı çerçevesinde
yapılacak çalışmalarla yürütülecek uygun projelere destek verilmesi amacıyla,
gerek dış kredi gerekse iç finansmanın sağlanması hususunda gereken her türlü
çaba gösterilecektir" deniyor 1998 yılındaki önergeye verilen cevapta. O
günden bugüne kadar bu sorunların hiçbirisi çözüme kavuşmamış.
Değerli arkadaşlarım,
aradan beş yılı aşkın süre geçti, 2003 yılında aynı sorunları tartışıyoruz.
Aslında bu sorunu çözüme kavuşturmak bir tercih meselesidir. Çevreye duyarlı
mısınız değil misiniz; Değilsiniz.
Bakınız, gelişmiş
ülkelerde çevre sorunu en önemli sorun olarak algılanıyor ve Çevre Bakanlığı da
en önde gelen bakanlık olarak görevini sürdürüyor. Bizde ise, siz, iktidara
gelir gelmez, çevreye ve çevre sorunlarına ne kadar önem verdiğinizi, Çevre
Bakanlığını bir başka bakanlıkla birleştirmek suretiyle etkinliğini yok denecek
düzeye indirerek kanıtladınız!.. İnşallah, raporunu görüşmekte olduğumuz Tuz
Gölünün kirlenmesi sorununda bu düşüncelerimiz tezahür etmez.
Değerli arkadaşlarım,
10.12.2002 tarihinde Sayın Özkan Öksüz ve arkadaşları tarafından Meclis
Başkanlığına Anayasamızın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü maddesi uyarınca
verilen önergeyle kurulan (10/5) esas numaralı Komisyonun, Cumhuriyet Halk
Partili üyesi olarak çalışmalarına ben de katıldım. Seçim bölgemle de yakından
ilgili olduğu için, sorunu uzun yıllardan beri izlemekteyim. Bu vesileyle,
başta komisyon başkanı ve komisyon üyesi değerli arkadaşlarıma, komisyona
katkıda bulunan teknokrat ve bürokratlara, milletvekili arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum.
Komisyonumuz, önergenin
gerekçesinde belirtildiği gibi, konuyla ilgili araştırmayı ve bilgi toplama
görevini en ince ayrıntılarına kadar yerine getirmiştir; 18.3.2003 tarihinden
3.6.2003 tarihine kadar 9 toplantı yapmış ve bu toplantılarda, Çevre Bakanlığı,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Tekel, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı
Genel Müdürlüğü, BOTAŞ Genel Müdürlüğü, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,
Hazine Müsteşarlığı, Konya Belediyesine bağlı KOSKİ Genel Müdürlüğü bünyesinde
çalışan konuyla ilgili çok değerli teknokrat ve bürokratlarla ve yine konuyla
ilgili bazı üniversitelerimizden gelen akademisyen uzmanlarla müteaddit defalar
görüşmeler yapmış, huzurlarınızda görüştüğümüz raporu düzenleyerek sizlere
sunmuştur.
Konya Belediyesine ait
KOSKİ Genel Müdürlüğüyle birlikte, Kulu, Şereflikoçhisar, Cihanbeyli
Belediyeleri yetkililerinden de bilgiler alınmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
sorunla ilgili çalışmaların uzun yıllardan beri devam ettiğini gördük. Çözüm
yollarıyla ilgili öneriler de, biraz önce belirttiğim kurumlarımızda yeteri
kadar var. Olay, birinci derecede ekonomik. Konya Büyükşehrinin atıksularının
bir yolla Tuz Gölüne kadar uzanması en önemli olumsuz etken. Konya
Belediyesince arıtma tesisinin ihale edilmiş olması ve kısa zamanda inşaatına
başlanacağı, olumlu bir gelişmedir. Bunun yanında, Şereflikoçhisar, Cihanbeyli,
Kulu, Altınekin, Aksaray, Sultanhanı ve Gölle bağlantılı diğer
belediyelerimizin arıtma tesislerinin yapımını çabuklaştıracak ekonomik
yardımların da hükümet tarafından hızla yapılma zorunluluğu vardır.
Önceki hükümetler
döneminde İspanya tarafından açılması planlanan bir kredi veya hibenin
gerçekleşmemiş olması, üzüntü verici bir durumdur. Bunun da, ülkemizin üst üste
yaşadığı ekonomik krizler dönemine rastlaması sonucu gerçekleşemediği
kanısındayım.
Değerli arkadaşlarım,
bölge, Anadolu'nun en önemli tarımsal alanlarının bulunduğu bir kesim ve
Cihanbeyli, Kulu, Şereflikoçhisar, Eskil, Aksaray'da -Gölün civarındaki
Aksaray- tarımla uğraşan birçok çiftçimiz de, Gölün su dengesinin bozulması
sebebiyle her yıl mustarip oluyorlar, mağdur oluyorlar, zarar görüyorlar.
Tarımsal sulamayı gerçekleştirmek amacıyla, bu coğrafyada, Devlet Su İşlerinin,
uzun yıllardan beri devam edegelen, sulamayla ilgili çalışmaları var. Adı geçen
belediyelerin birçok atığı, bu kanallar vasıtasıyla Tuz Gölüne ulaşıyor.
Komisyon çalışmalarımız
esnasında, devletin konuyla ilgili birçok biriminin birbirleriyle uyumlu
çalışma anlayışı içinde olmadıklarını -üzülerek söylüyorum- gördüm. Devlet
Planlama Teşkilatından Hazineye, Çevre Bakanlığından Enerji Bakanlığına, Tarım
Bakanlığından İller Bankasına kadar, bürokrasinin, bir yetki kargaşası içinde
sürekli topu birbirlerine atarak, sorunun çözümü üzerine ciddî bir şekilde
eğilinilmediği gerçeği de ortaya çıkıyor.
Ülkemizin tuz ihtiyacının
yüzde 75'ini karşılayan Tuz Gölünün kirlenmesini önleyecek çalışmaların bir an
önce etkinliğe kavuşturularak bitirilmesi için bu uyuşmazlığa öncelikle son
verilmeli, gerekirse hükümet tarafından yeniden düzenlemeler yapılmak suretiyle
sorunun çözümü kolaylaştırılmalıdır.
Ayrıca, önümüzdeki yılın
bütçesine -çok önemlidir bu- yeteri kadar ödenek hükümet tarafından mutlaka
konulmalıdır; aksi takdirde, bu sorunun çözümü yine uzun yıllar sürüncemede
kalacaktır.
Bu vesileyle, bir anımı
da sizlere aktarmak istiyorum: 1998 yılında, yine, şu anda Meclisimizin
oturumunu yöneten Sayın Başkan Yılmaz Ateş'le birlikte -bizim Çevre Komisyonu
Başkanımızdı o zaman- Tuz Gölü civarında bir geziye de katıldık; kendileri de
hatırlayacaklar. Sayın Başkan, geçtiğimiz günlerde ben tekrar gittim, sizin
gördüğünüz gibi duruyor hâlâ; onu da bu vesileyle size iletmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Tuz
Gölü kirleniyor; devletin, bu kirliliği önlemekle ilgili, ekonomik olanaklar
ölçüsünde görev yapmasını kabul etmek mümkün değildir. Anayasamızın 65 inci
maddesi, ekonomik ve sosyal haklarla ilgili olarak devletin görevinin, ekonomik
gücüyle sınırlı olduğunu ifade ediyor; ancak, çevre hakkı, yaşam hakkının,
insanlık hakkının bir parçasıdır. Böylesine önemli bir konunun, belki, anayasa
düzenlemesi sırasında yaşam hakkı içinde yer alması zorunluluğu vardır. Birçok
yerde kirliliği görüyoruz. Bizim, Türk Ulusu olarak kaliteli bir yaşama
ulaşabilmemiz için bu konularda yeni düzenlemeler yapmamız zorunludur. Avrupa
Birliği ilerleme raporunda eleştirilen hususlardan birisi, çevreyle ilgili
hiçbir düzenleme yapmayışımızdır. 21 inci Yüzyılda Avrupa Birliğinin kapısını
zorladığımız bir dönemde, çevre sorunuyla ilgili düzenlemeleri hızla yapmamız
gerekiyor. Tuz Gölü ve birçok güzelliğimiz elimizle kirleniyor, doğanın dengesi
bozuluyor. Tuz Gölünün kokmaya başladığını hepimiz görüyoruz, yaşıyoruz. Artık
tuz da kokmaya başladı. Tuzun kokması, bir ülke için tehlikeli bir göstergedir.
Bunların nedenleri devlet katında belli. Devletin kurumlarının, başta hükümet
olmak üzere, her konuda kirleticilikten uzak durmaları gerekiyor.
Biz, bu bakış içerisinde,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, böylesine önemli bir kirliliğin yaşandığı Tuz
Gölünde, kirlenme nedenlerinin, alınması gerekli önlemlerin, bunun ekonomik ve
sosyal hayata yansımalarının ne olduğunun araştırılmasına, hiçbir önyargıya
kapılmadan katkı verdik. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bilgiye, belgeye, her
zamandan daha fazla, milletvekillerimizin, halkımızın ve basınımızın ulaşmasını
sağlamak amacıyla, rapora olumlu bakıyoruz ve raporda belirtilen Tuz Gölünü
kirlilikten arındıracak ve ülkemizin diğer tüm kirliliklerden arındırılmasıyla
ilgili önlemlerin, hükümet tarafından, zaman kaybedilmeksizin alınmasını
içtenlikle de diliyoruz. Tuz Gölündeki kirliliğin ekonomik katkılarla arınacağı
belli; hükümet, bu katkıyı hemen yapmalıdır.
Devletteki diğer
kirlilikleri temizlemek için de, milletvekili dokunulmazlıklarını sınırlayan
anayasa değişikliği tasarısının, bir an önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi
önüne getirilmesi zorunluluğu vardır.
Bu duygularla, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsım adına, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum; beni dinlediğiniz için, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Büyükcengiz.
Şimdi, Komisyon adına,
Başkan Sayın Özkan Öksüz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
(10/5) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tuz Gölündeki kirlenmenin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca 20 milletvekili arkadaşımla birlikte vermiş olduğum araştırma
önergesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulü sonucu kurulan araştırma
komisyonunun hazırlamış olduğu raporla ilgili söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, hepinize saygılar sunarım.
Değerli arkadaşlar,
dünyada ve ülkemizde tuz üretiminde önemli bir yeri olan Tuz Gölü, son yıllarda
hızlı bir kirlenmeyle karşı karşıyadır. Beyşehir yöresindeki tarımsal alanların
sulanması amacıyla yapılan sulama kanalına, Konya İlinin evsel ve endüstriyel
nitelikteki atıksularının arıtılmadan ana tahliye kanalına bağlanması ve
Aksaray İli Cihanbeyli, Kulu, Şereflikoçhisar gibi ilçelerin ve bu ilçelere
bağlı bazı beldelerin kanalizasyonlarının Tuz Gölüne akıtılmasıyla, ülkemizin
en önemli doğal zenginlik alanı olan Tuz Gölünün kirlilik tehlikesi büyük
boyutlara ulaşmıştır.
Tuz Gölündeki su
seviyesinin yükselmesi, çevresindeki tarım alanlarının tabansuyunu
yükselttiğinden, Tuz Gölü havzasında tarım arazilerinin verim düşüklüğü ve
arazi çoraklaşmaları ortaya çıkmıştır. Bu durum, tarım ve hayvancılıkla geçimini
sağlayan Ankara İline bağlı Şereflikoçhisar, Konya İline bağlı Kulu, Cihanbeyli
İlçeleri ile bu ilçelere bağlı köy ve kasabalar ve Tuz Gölüne kıyısı bulunan
Aksaray İlinin köy ve kasabalarının ekonomisi olumsuz yönde etkilenmiştir.
Ekonomik zenginliği
yanında, barındırdığı kuş türleriyle ve ekosistemiyle özel çevre koruma bölgesi
olarak ilan edilen Tuz Gölü yok olma durumuyla karşı karşıyadır.
Bu nedenle, bir taraftan
Tuz Gölündeki kirlenmeye dikkat çekmek, diğer taraftan da kirlenmenin
boyutlarının araştırılarak alınacak önlemleri tespit etmek amacıyla, 22
milletvekili arkadaşımla birlikte, Tuz Gölündeki kirlenmenin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi için araştırma önergesi verdim. Bu
önerge, siz değerli milletvekillerimizin -muhalefeti ve iktidarıyla- oylarıyla
4.2.2003 tarihli 30 uncu Birleşimde görüşülmüş, Genel Kurulun 758 sayılı
kararıyla, önergede belirtilen hususlar araştırılmak üzere bir komisyon
kurulması kararlaştırılmıştır. Bu kararı takiben, 4.3.2003 tarihli 40 ıncı
Birleşimde, Tuz Gölü Araştırma Komisyonu için üye seçimi yapılmıştır. 12.3.2003
tarihinde toplanan Tuz Gölü Araştırma Komisyonu, kendi arasında görev taksimini
yaparak, çalışma stratejisini belirlemiştir.
Bu amaçla, konuya duyarlı
sivil toplum kuruluşlarının, ilgili kamu ve özel kuruluş temsilcilerinin davet
edilerek dinlenilmesine, Tuz Gölü havzasında incelemelerde bulunulmasına,
ulaşılan her türlü bilgi ve belgelerin rapora esas teşkil etmesi bakımından
değerlendirilmesine karar verilerek, kamu kurum ve kuruluşları ile konuyla
ilgili araştırma yapmış olan bilim adamlarımız ve sivil toplum örgütleri
komisyon toplantılarına davet edilmiştir.
Bu çerçevede, Özel Çevre
Koruma Kurumu, Konya Büyükşehir Belediyesi, Tuz Gölü çevresinde yer alan ilçe
ve kasabalarımızın belediye başkanları, Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama
Teşkilatı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Tekel Tuz Sanayii Müessese
Müdürlüğü, Çevre Bakanlığı, BOTAŞ, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Enerji
Bakanlığı, Doğal Hayatı Koruma Vakfı yetkilileri ile üniversitelerimizden
konuyla ilgili araştırma yapmış öğretim üyeleri komisyon toplantılarına davet
edilerek dinlenilmiş ve komisyonumuza sunmuş oldukları raporlar hassasiyetle
incelenmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Komisyonumuz, Tuz Gölündeki kirlenmenin boyutlarını yerinde incelemek amacıyla
9.5.2003 ve 10.5.2003 tarihleri arasında, Şereflikoçhisar, Cihanbeyli ve Kulu
İlçeleri ile Tuz Gölü çevresinde bulunan beldelerimizi ziyaret etmiş ve yöre
halkının sorunlarını dinlemiştir. Kayacık, Kaldırım ve Yavşan Tuzlalarında
incelemelerde bulunulmuş ve tuzlaların yetkililerinden bilgiler alınmıştır.
Bu arada,
Şereflikoçhisar'daki Peçenek Deresi, Kulu'daki Düden Gölü, Gölyazı
Kasabasındaki Devlet Su İşlerinin tahliye kanalı ile Devlet Su İşlerinin
anatahliye kanalının, Hasan Kerpiç Yaylası Köprüsünden bakılarak kirlilik
incelemesi yapılmış ve kirliliğin kaynağı ile kirliliğin boyutları
incelenmiştir.
Bütün bu çalışmalardan
elde edilen bilgiler bir rapor halinde sizlere sunulmuştur. Bu raporun
hazırlanmasında emeği geçen Komisyon üyesi milletvekillerimize, bizzat
Komisyona gelerek bilgi veren bürokratlarımıza ve bilim adamlarımıza,
hazırlamış oldukları rapor ve araştırmalarını Komisyonumuza sunan şahıslara ve
Komisyonda görev alan Meclis personeline de teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
Tuz Gölünün yoğun bir kirlilikle karşı karşıya olduğu hususu, gerek geçmişte
yapılan araştırmalardan gerekse Tuz Gölü Araştırma Komisyonunun yapmış olduğu
çalışmalardan kesin olarak anlaşılmıştır.
Tuz Gölündeki kirliliğin
bertaraf edilmesi için alınması gereken önlemler, geçici önlemler olmayıp, kısa
ve uzun vadede kalıcı önlemler olmalıdır. Bu amaçla, Komisyonumuz tarafından,
Tuz Gölündeki kirlenmenin boyutları, alınması gereken kısa ve orta vadedeki
tedbirler ile bu tedbirlerin alınmasında devlet kurum ve kuruluşlarına, sivil
toplum örgütlerine ve yöre halkına düşen görevler tespit edilmiştir.
Tuz Gölündeki kirlenmenin
önlenmesi için alınması gereken tedbirler anahatlarıyla şunlardır :
Bölgenin kaynaklarının
korunması ve kullanılmasında, mevcut projelerin bir an önce hayata geçirilmesi
gerekmektedir. Bu çerçevede, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı tarafından
hazırlatılmış bulunan Tuz Gölü Entegre Çevre Projesi fizibilite çalışmalarının
ve bu çalışma sonunda ortaya çıkan araştırma projelerinin, atıksu arıtma ve
katı atık düzenli depolama tesisleri uygulama projelerinin Devlet Planlama
Teşkilatı yatırım programına alınarak uygulamaya sokulması ve Tuz Gölü
havzasının bir yönetime kavuşturulması gerekmektedir.
Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı tarafından hazırlatılmış bulunan Tuz Gölü Entegre Çevre Projesini,
havzadaki belediyelerin finansmanlarıyla, kısıtlı bütçeleriyle karşılamaları
mümkün değildir.
Türkiye'nin tuz
ihtiyacının yüzde 70-80'ini karşılayan Tuz Gölünün Kurtarılması Projesi, sadece
Konya ve Tuz Gölü çevresindeki belediyelerin sorunu değildir. Bu sorun,
Türkiye'nin ulusal bir sorunudur.
Bu çerçevede, Tuz Gölü
havzasının bir bütün olarak değerlendirilmesi, kirletici kaynakların tümünün
aynı anda o havzadaki suyun kalitesini olumsuz yönde etkileyecektir. Bu nedenle, havza bazında bir yönetim anlayışının
benimsenmesi gerekmektedir. Bu konudaki çalışmalara süratlilik kazandırmak ve
kısa zamanda sonuç almak amacıyla, söz konusu faaliyetlerin tek bir yönetim
altında gerçekleştirilmesi uygun olacaktır. Bu amaçla, il özel idareleri ile
ilgili belediye başkanlarından oluşan Tuz Gölü hizmet birliği kurulmalıdır.
İl özel idareleri ile,
ilgili belediye başkanlarından oluşacak Tuz Gölü hizmet birliği, Özel Çevre
Koruma Kurumuyla koordineli çalışmalıdır.
Devlet Planlama
Teşkilatı, Tuz Gölünde yapılması planlanan uygulama projelerini İller Bankasına
bırakmamalıdır; çünkü, İller Bankasının bu uygulama projelerini kısa zamanda
hayata geçirmesi mümkün değildir. Özel Çevre Koruma Kurumu ile Devlet Planlama
Teşkilatının belediye hizmetleri sektöründen Fethiye, Foça, Patara ve Göcek
katı atık düzenli depolama tesisleri birkaç yıl içinde tamamlanmıştır. Yine,
aynı sektörden Ortaca katı atık düzenli depolama tesislerinin inşaatı ve Datça
katı atık düzenli depolama tesisleri yapılacaktır.
Bu ulusal projenin hayata
geçirilmesi, hem ülkemiz ekonomisi hem de Tuz Gölü çevresindeki yörenin
ekonomisi için çok önemlidir.
Bu nedenle, Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı tarafından, Konya İli, Aksaray İli, Şereflikoçhisar,
Cihanbeyli, Kulu İlçeleri ile bu projede yer almayan, ancak Tuz Gölüne
yakınlığı nedeniyle Eskil İlçesi kanalizasyon atıksu tesisi ve katı atık
bertaraf tesislerinin, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından öncelikli projeler
kapsamına alınması ve kısa zamanda gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Ağır işleyen bürokrasi,
kurumlar arasındaki koordinasyon eksiklikleri, projenin hayata geçirilmesinde
en büyük engeli teşkil etmektedir. Bölgede daha önce Çevre ve Orman
Bakanlığınca yaptırılan önfizibilite etüdüne göre, atıksu arıtma tesisleri ve
katı atık bertaraf tesislerinin finansmanı için kullanılması planlanan yumuşak
kredileri kapsayan İspanyol-Türk finansal protokolünün bir parçası olarak Tuz
Gölü Entegre Çevre Projesi fizibilite etüdü, İspanyol hükümetinin hibesiyle
Özel Çevre Koruma Kurumunca yaptırılmıştır. Bu projenin gerçekleştirilmesi için
gerekli olan finansman kaynağı da İspanya'dan temin edilmiştir. Türkiye ile
İspanyol hükümetleri arasında imzalanan ekonomik ve malî işbirliği mutabakat
zaptı kapsamında, 72 800 000 dolar kredi temin edilmiştir; ancak, devlet
kurumları arasındaki koordinasyonsuzluk, ağır işleyen bürokrasi ve Devlet
Planlama Teşkilatı ile Hazine Müsteşarlığının bu projeyi desteklememesi ve
gerekli önemin verilmemesi nedeniyle, İspanyol kredisi, maalesef
kullanılamamıştır.
Bu proje kapsamında,
Konya Büyükşehir Belediyesi, İspanyol hükümetinin istediği malî sorumluluğu
üstlendiği için, Konya İli kanalizasyon atıksu tesisi ve katı atık bertaraf
tesisinin ihalesi 16 Temmuz 2002 tarihinde yapılarak, Sistem Yapı, INIMA ve
OHALE şirketlerinden oluşan, üçlü uluslararası bir konsorsiyuma verilmiştir.
28 500 000 dolara ihaleyi
alan konsorsiyum, yapımına başlandığı tarihten itibaren üç yıl içerisinde
arıtma tesisini tamamlayarak, bir yıl ücretsiz işletip, daha sonra da Konya
Büyükşehir Belediyesine devredecektir. Bunun hayata geçirilmesi için, bir an
önce, İspanya Bakanlar Kurulundan gerekli kredinin çıkarılması amacıyla
girişimler yapılmalıdır. 2004 yılında, Bakanlar Kurulu tarafından verilecek
karar doğrultusunda proje hayata geçirilecektir.
1969 yılında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
tarafından açılan Ankara-Haymana-Samsam Gölü, tahliye kanalının toprakla
dolması sonucu, normal derinliğini kaybetmiştir. Bu nedenle, tabansuyunu tahliye
edememektedir. Kanalın dolu olduğu mevsimlerde tabansuyu yüzeye çıkarak,
arazinin bataklığa dönüşmesine ve çoraklaşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle,
Konya İlimize bağlı Cihanbeyli İlçesinin Yapalı, Günyüzü, Gölyazı ve Taşpınar
beldeleri ile Sağlık Köyü arazileri, Kulu İlçesine bağlı Tavşançalı,
Zincirlikuyu ve Tuzyaka Beldeleri ile Bozan ve Acıkuyu Köylerine ait yaklaşık
20 000 dekar arazide ekim dikim yapılmamakta, ürün verimi düşmüş bulunmaktadır.
Kendi gayretlerim -bu gayretlerimiz, bu raporu hazırladıktan sonra
gerçekleşmiştir- ve Konya DSİ Bölge Müdürlüğünün çalışmaları sonucu, kanalı
dolduran toprağı temizleme işlemi başlamıştır ve şu an devam etmektedir. Bu
çalışmalar sonunda, çevredeki tarım alanlarının taban suları bu kanaldan deşarj
olacaktır.
BOTAŞ Genel Müdürlüğü
tarafından yapılması planlanan Tuz Gölü Havzası Yeraltı Doğalgaz Depolama
Projesiyle ilgili çalışmalarda, açıklık kazanamamış birkısım konuların
bulunduğu tespit edilmiştir. İlgili kurumlar tarafından yapılan çalışmalar
tatminkâr bulunmamıştır; hem Tuz Gölünden alınan numunelerin ve eritme
işlemlerini takiben Tuz Gölüne verilmesi planlanan tuzlu suyun aynı kimyasal
özelliklere sahip olduğu yönündeki raporun hem de ÇED raporunun aynı firma tarafından
hazırlanması tereddütler doğurmaktadır.
Kullanılması düşünülen
yeraltısuyunun miktarının çok fazla olması ve yeraltısuyunun Tuz Gölü için
önemli kaynak olduğundan hareketle, yeraltısuyu çekimi yerine başka
alternatifler değerlendirilmelidir. Ayrıca, eritme işleminden sonra ortaya çıkacak
olan tuzlu suyun Tuz Gölüne verilmesinin, Tuz Gölüne ne gibi etkide bulunacağı
detaylı olarak araştırılmalı ve deşarj için başka alternatifler aranmalıdır.
Buna ilaveten, depolama
çalışmaları yapılırken, eritme işleminde kullanılan suyun, bölgedeki
yeraltısularından sağlanmasının planlanmasının mevcut yeraltı su rezervini
önemli ölçüde azaltacağı ve bölgenin zaten yetersiz olan su kaynaklarını
olumsuz etkileyeceği, devamında da bölgedeki ziraatçılığın zarar göreceği
düşünülmektedir. Bu nedenle, yeraltısularına ilişkin rezerv değerlendirmesiyle
birlikte, bölgede bulunan çiftçilerin muhtemel zararlarının da karşılanması
hususu değerlendirilmelidir.
Ayrıca, BOTAŞ'ın bu
faaliyeti, bölgede, âdeta yeni bir yerleşim alanı yaratacağından, yapılanmanın
gerçekleştirileceği alanda, ÇED raporunda belirtilen paket arıtma tesisinin
verimli bir şekilde çalıştırılması gerekmektedir.
Dağınık şekilde oluşan
kirleticilerin göle girişini kontrol altına almak amacıyla, kirleticileri
tutacak veya bertaraf edecek tampon bölge olarak sulak alanlar
oluşturulmalıdır. Bu bağlamda, Tuz Gölü Entegre Çevre Projesi fizibilite çalışması
sonucunda, Kulu İlçesinde Düden Gölü sulak alanı, Cihanbeyli İlçesinde İnsuyu
Deresi deşarjı sulak alanı ile Cihanbeyli sulama drenaj kanal deşarjı sulak
alanı, anatahliye kanalı sulak alanı deltası, Aksaray tahliye kanalı sulak alanı
deltası, Şereflikoçhisar atıksu tesisi deşarjı sulak alanı, Eskil İlçesinde
atıksu arıtma tesislerinin yapılması; Peçenek Deresi üzerinde yapılması
planlanmış ve inşaatına başlanması için finansal kaynağa ihtiyacı bulunan barajın
yapılması; Ankara-Haymana Samsam Gölü tahliye kanalı içindeki toprağın alınarak
kanal tabanının derinleştirilmesi; Tuz Gölü çevresinde ziraatla uğraşan
çiftçilerimiz için eğitim ve bilgilendirme programlarının geliştirilmesi; toprak
kanununun çıkarılması gerekmektedir.
Kanalizasyon sistemi
mevcut olup, arıtma tesisi bulunmayan tüm belediye ve beldelerin kanalizasyon
sistemlerinin arıtma tesisiyle, köylerin ise sızdırmasız fosseptik çukurlarla
sonlandırılarak, havzadaki evsel atıkların önüne geçilmelidir.
Tuz Gölü çevresindeki
sanayi tesislerinin kurulum alanlarının organize sanayi bölgeleri şeklinde
gelişmesi teşvik edilmeli, organize sanayi bölgelerinin atıklarının arıtılması
için katı ve sıvı arıtma tesisleri yapılmalıdır.
Tarım ve tarımın
sorunlarını kapsayan bir eylem planı, çalışma programı hazırlanarak yürürlüğe
konulmalı, ekolojik tarıma geçiş teşvik edilmeli, tarımdışı toprakların
amaçdışı kullanımı engellenmelidir.
Tarım il müdürlükleri,
yeraltısuyunun kirlenebileceği arazilerde kimyasal gübrelerin ve ziraî
ilaçların kontrollü olarak kullanımı hususunda çiftçilere destek vermelidir.
Sürdürülebilir kalkınma için, sanayileşme, şehirleşme ve tarımsal aktiviteler,
kurumlararası işbirliği sağlanarak gerçekleştirilmelidir. Kirliliğe yol açan su
kullanıcılarının daha iyi denetlenmesi için, otokontrol sistemine yönelik
teşvik edici ve eğitim amaçlı çalışmalar yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin olduğu gibi, dünyanın da en önemli gölleri arasında yer alan Tuz Gölü
can çekişmektedir. Komisyonumuz tarafından açıklanan kısa, orta ve uzun vadeli
tedbirler alınmazsa, Tuz Gölü, yok olma durumuyla karşı karşıya gelecektir. Tuz
Gölünü kurtarmak, Konyalının, Aksaraylının, Ankaralının veya göl çevresinde
yaşayan insanların sorunu değil, bu sorun, ulusal bir sorundur.
Durumu Yüce Meclisin
takdirlerine sunuyor, hepinize saygı ve selamlarımı iletiyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öksüz.
Hükümet adına, Çevre ve
Orman Bakanı Sayın Osman Pepe; buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özkan Öksüz ve 22
milletvekili arkadaşımızın, Tuz Gölündeki kirlenmenin araştırılmasıyla alakalı
vermiş oldukları önergeyle ilgili komisyon raporunu, burada, arkadaşlarımızın
görüş ve düşünceleri doğrultusunda dinledik.
Tuz Gölünün, Türkiye'nin
en önemli göllerinden birisi olarak, elbette ki, çevre hassasiyetleri açısından
mutlaka korunması ve kullanma ve koruma dengesinin mutlaka gözetilmesi
gerektiği son derece aşikârdır; ama, şu realiteyi açıkyüreklilikle ortaya
koymak lazım: Türkiye, Avrupa Birliği sürecinde, Avrupa Birliği çevre
müktesebatının önemli bir kısmını kendi mevzuatına uyarlama noktasında belli
çalışmaları yapmış olmasına rağmen, bu çalışmaları hayata taşımak ve bu
çalışmalarla alakalı uygulamaları arzu edilen noktaya getirme aşamasında bir
hayli geride kalmıştır. Türkiye'nin çok tutarlı çevre politikaları olduğunu
söylemek mümkün değildir. Her ne kadar, devlet politikası, hükümetler politikası
olarak yasalarda, mevzuatlarda yapılan düzenlemelerle belli bir format
içerisinde çağdaş bir düzey kazandırılma çalışması bu yönde yapılmış olmasına
rağmen, bizim Türkiye'deki özel sektör ve kamu sektörünün ortaya koymuş olduğu
performans, toplumsal tatminden son derece uzaktır.
Bakın, şu anda Tuz Gölünü
konuşuyoruz. Tuz Gölüyle alakalı olarak en büyük kirleticinin kimler olduğuna
bakmak lazım. En büyük kirletici, bizzat belediyelerdir. Evsel atıkların,
sanayiin ağır metal içeren bütün atıklarının, ilçelerin, beldelerin bütün
atıklarının boşaltıldığı yer Tuz Gölüdür. Önce kirletip, sonra da "acaba
bunu nasıl temizleyebiliriz" diye kara kara düşünüyor, kaynak bulmaya
çalışıyoruz. İş başlamadan, yola çıkmadan tedbirini almış olsak, zannediyorum,
maliyetler küçülecek; ama, önce yıkıyoruz, ondan sonra da yapmaya çalışıyoruz.
Milletvekili
arkadaşlarımızın İspanyol kredisiyle alakalı dile getirdiği hususlar doğrudur.
Geçen hafta KOSKİ Genel Müdürüyle Bakanlığımızda yapmış olduğumuz toplantıda,
2004 yılının başında, inşallah, İspanyol kredisinin 28 500 000 000 dolarlık bölümünü hayata
geçireceğiz; yani, ihalesi yapılmış, kredi işlemediği, işletilemediği için,
maalesef, proje akim kalmış durumda; ama, bizim, Bakanlık olarak üzerinde en
fazla durduğumuz projelerden birisi Tuz Gölü Projesidir.
Doğrudur; bu projenin,
sadece Konya'yı, Aksaray'ı, Cihanbeyli'yi, Şereflikoçhisar'ı, Ankara'nın bir
bölümünü ilgilendirmediğinin, Türkiye'nin bir ulusal sorunu olarak ele
alınması, o bağlamda da çözüme kavuşturulması noktasında üzerimize düşen bir
hayli iş olduğunun farkındayız. Bunun gereği olarak da, Bakanlığımız, Özel
Çevre Koruma Kurumunun koordinasyonunda, KOSKİ'yle birlikte, yani Konya
Büyükşehir Belediyesiyle birlikte, bu projeyi, öyle zannediyorum ki, 2004 yılı
içerisinde harekete geçirecek. Ama, tabiî, bu, projenin sadece bir bölümüdür.
Bir de Aksaray'ın, Cihanbeyli'nin, Şereflikoçhisar'ın, Kulu'nun ve diğer küçük
belde belediyelerinin içerisinde bulunmuş olduğu bölümün göl üzerindeki
kirletme baskısını, elbette ki, bertaraf edecek bir çalışma yapmak lazım.
Aslında, İspanyollarla yapılmış olan kredi anlaşmasının tamamı, takribî olarak
68 000 000 dolardır. Tabiî, burada, Konya Büyükşehir Belediyesinin malî
imkânları böyle bir projenin geri ödenmesi imkânını sağladığı için, rahatlıkla,
projeye imza atabilmişler, arkasında durabileceklerini ortaya koymuşlar ve
koordinasyon içerisinde, Bakanlığımızla birlikte bu çalışmayı sürdürüyoruz;ama,
diğer belediyelerin, biraz da her şeyi devletten bekleme... Her şeyi devletten
bekleme... Niye yapacağız; elimizi sıcak sudan soğuk suya değdirmeyelim, her
şeyi devlet yapsın, her şeyi Ankara yapsın! Halbuki, her şeyin bir bedeli
olması lazım. Kullananların mutlaka ve mutlaka bir bedel ödemesi lazım. Eğer
çağdaş kentte oturmayı arzu ediyorsak, o zaman, bunun gereği olarak, elbette
ki, birazcık, bazı şeylerin faturalarına katlanmak lazım. Elbette ki,
Türkiye'de bugüne kadar çevre politikalarında gerekli duyarlılığın
gösterilmediğini ifade ederken, Türkiye'nin temel sorununun nereden kaynaklandığının
altını da kalın çizgilerle bir kez daha çizmekte fayda görüyorum.
Bakın, yasaların
anayasası nasıl varsa, planların da bir anayasası hükmünde olan master
planların uzun dönemli gelişme planlarının olması lazım; ama, Türkiye'de,
maalesef ve maalesef, bana, tamamı bitmiştir, master planları bitmiştir diye,
81 ilden bir tek il bile gösteremezsiniz.
Yine, Türkiye'deki
metropol kentler başta olmak üzere bazı kentlerin atıksularının arıtıldığını, çöplerinin düzenli depolanma
imkânlarına sahip olduğunu, büyük şehirler başta olmak üzere, 3 300 civarındaki
belediyenin sıralamasını yaptığımız zaman, bunlardan, ancak ve ancak, iki elin
parmakları sayısı kadar belediyenin, bazı düzenlemeleri, bazı projeleri
gerçekleştirdiğini söyleme imkânımız var.
Başta ülkenin Başkenti
Ankara olmak üzere, çöplerin bertaraf edileceği modern deponi alanlarının
mevcut olduğunu söylemek mümkün müdür; değil. Aslında, bu konuların Parlamento
gündemine sıkça getirilmesi lazım. Aslında, bu konuların, ulusal bir bilinç
oluşturulması için, sivil toplumun daha fazla destek vereceği, seçilmişler ile
-ülkedeki katılımcı demokrasinin gereği olarak- baskı grupları diye adlandırmış
olduğumuz kesimlerin daha fazla gayret göstermesi lazım.
Ben, bu Parlamento
kürsüsünde öyle konuların gündeme getirildiğine tanık oluyorum ki, bunların
ülkenin çevre sorunlarıyla mukayese edilmesi mümkün değildir; ama, biz, öncelik
sıralamasını, maalesef, yapamıyoruz; yaptığımız sıralamalar, daha ziyade,
palyatif görüşlerin, günü kurtarmanın tezahürü şeklinde kürsüye, sayfalara ve
ekranlara yansıyor.
Bakın, bu çağdaş olmayan,
vahşi çöp depolama alanlarının Türkiye'de ne büyük sıkıntılara mahal verdiğini,
bir kısmını, neticeleriyle, gözümüzle
görüyoruz, elimizle tutuyoruz; ama, bir kısmını, maalesef, ne gözümüzle
görebiliyoruz ne de elimizle tutabiliyoruz. Gözümüzle gördüğümüz nedir; geçen
hafta İstanbul'daki Burgazada'daki çöp depolama alanının meydana getirmiş
olduğu yangının bir benzerini, aynı gün Çanakkale'de yaşadık, Bodrum'da
yaşadık, diğer pek çok yerde yaşadık. Hekimbaşı çöplüğünü unutmak mümkün değil.
Bu, bizim görebildiğimiz sonuçlardır. Bir de, bu orman alanlarında bilhassa
vahşi depolama şeklinde yapılan çöplüklerin bir kısmı dereye karışıyor, bir
kısmı yeraltı sularına karışıyor, bir kısmı denize karışıyor; ondan sonra da,
insana, maalesef, olumsuz çevre koşulları olarak geriye dönüyor.
Türkiye'de yeraltı
sularının ne kadar bilinçsiz olarak kullanıldığının, burada, bir kez daha,
hatırlatılmasında fayda görüyorum. Bilhassa Trakya yöresindeki çarpık
kentleşmenin ve çarpık sanayileşmenin, plansız sanayileşmenin bize bir faturası
olarak yeraltısuları bundan on sene önce 150 metredeyken, şimdi 350-400 metreye
inmiştir. Ayrıca, yeraltısularının bölgedeki boya ve APE sanayiinin olumsuz
neticelerinden etkilenerek ağır metallerle kirletildiği ve bunun da orta ve
uzun vadede çok kalıcı etkilerinin olabileceğinin herkes tarafından bilinmesi
lazım.
Bakın, burada, planların
bir anayasası mesabesindeki çevre düzeni planlarından bahsederken buraya
geldim. Türkiye, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde öncelikli iller sıralamasını
yaparak çevre düzeni planlarını tamamlamak mecburiyetindedir. Bakanlığımız,
2004 yılı bütçesinden bu konuyla alakalı gerekli ödeneğin konularak ihalelerin
en kısa sürede yapılarak, burada birtakım bütçedışı imkânları da kullanarak
çevre düzeni planlarını bitirmek mecburiyetindedir. Eğer çevre düzeni
planlarını arzu ettiğimiz süre içerisinde bitirebilirsek, Türkiye'nin ne Tuz
Gölü ne Sapanca Gölü ne Van Gölü ne de bir başka gölü veyahut da akarsuyunda
istemediğimiz çevre kirlenmesiyle karşı karşıya kalmak gibi bir talihsizliği
yaşamamız söz konusu olur.
Bu genel değerlendirmeden
sonra, özellikle Tuz Gölüne tekrar dönecek olursak, biz, Tuz Gölünde, 2004 yılı içerisinde, hem Cihanbeyli,
Aksaray, Kulu, Şereflikoçhisar tarafının hem de KOSKİ'yle birlikte koordinasyon
içerisinde harekete geçirmiş olduğumuz Konya'nın atıksularının arıtılması ve
ondan sonra deşarj edilmesiyle alakalı projeyi, öyle zannediyorum ki, belli bir
noktaya getireceğiz ve bu projenin arkasında durduğumuzu, Bakanlık olarak en
önemli projelerimizin öncelik sıralamasında bir değilse ikinci sırasında
olduğunu burada ifade ediyor, bize, burada bu konuyu sizlerle birlikte tartışma
ve kamuoyumuzu bu konuda bilgilendirme imkânını da vermelerinden dolayı Sayın
Öksüz ve 22 milletvekili arkadaşıma, görüş ve düşüncelerini dile getiren
muhalefet ve iktidar milletvekillerine saygılarımı sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
başta Sayın Özkan Öksüz olmak üzere bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Orası, gerçekten bir
facia. 1998'de, Sayın Büyükcengiz'in belirttiği gibi, bir heyetle gitmiştim. Bu
atıkların tam Gölle buluştuğu nokta. Göl, üçte 1 oranında zaten küçülmüş. Tuz
Gölü, yalnız ulusal bir değer değil, sanırım evrensel bir değer; çünkü, bu
gölden dünyada 2 tane var; biri bizim sınırlarımızın içinde biri de Amerika
Birleşik Devletlerinde. Amerika'daki göl, gerçekten, her yıl verimini koruduğu
gibi, daha da güzelleştirilmekte; ama, maalesef, bizimki giderek küçülmekte ve
hoyratça kullanılmaktadır.
Sayın Bakan, yalnız
sanayi, evsel ve ziraî atıklar değil, aynı zamanda hastane atıkları da oraya
deşarj edilmektedir. Konya Ovasını sulamak amacıyla Devlet Su İşlerinin yaptığı
o sulama kanalları, maalesef, o atıkları oraya taşımaktadır. Yani, kendi
elimizle, o güzelim eseri, dünya çapındaki bir eseri böylesine kirletmişiz.
Geçmiş dönemlerde, bunu,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine, en azından bir Meclis araştırması
yoluyla da olsa taşıma olanağını, maalesef, bulamamıştık; bu dönem taşındı.
Konuyu gündeme taşıyan arkadaşlarımıza, katkı veren arkadaşlarımıza teşekkür
ediyoruz. Umuyorum -Sayın Bakanın sözlerinden de cesaret alarak- böylesine,
dünya çapında bir değer olan Tuz Gölümüzün bu kirliliğine bir an önce son
verilir.
Şahsı adına, Burdur
Milletvekili Sayın Bayram Özçelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (10/5) esas numaralı Tuz Gölündeki kirlenmenin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu raporu üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiyemizde, birçok
tabiî zenginliklerimizi koruyamadığımız gibi, üstüne üstlük, doğal yapılarının,
birçok insan kaynaklı etkilerle ortadan kalktığını görmek, gelecekte sunî diye
anlamlandırmaya çalıştığımız çevreyle karşılaşacağımızın göstergesidir.
Yaşadığımız kentlerin
imkânlarını artıralım derken, halkımıza hizmet götürmek amacıyla çevreyi öz
yapısından uzaklaştırıyorsak, bunları da daha sonra içerisinden çıkılmaz
mevzuatlarla tamamen kilitleyip çözüm yollarını bulamıyorsak, gelecekte, izah
edilemeyecek yanlışların içerisinde çırpınıp duracağız demektir.
İşte, bunlardan biri Tuz
Gölü. Ülkemizin hamtuz ihtiyacının yüzde 55'i Tuz Gölünden karşılanmaktadır.
Tuz Gölünü kirleten tüm etkenler bilindiği halde, eğer böyle giderse, on onbeş
yıl içerisinde, Gölde hiçbir şey kalmayacağı, yok olup gideceği bilinmektedir.
Araştırma Komisyonumuzda
çıkan kararlar doğrultusunda, bu gölümüzün kurtulmasının, Türkiyemizin değişik
bölgelerinde aynı kaderi paylaşan göllerimizin de kurtulmasına vesile olacağı
düşüncesindeyiz.
Malumunuz, Burdur,
Isparta, Konya, Denizli ve Muğla, Göller Bölgesi olarak da bilinmekte ve
anılmaktadır. İrili ufaklı, yaklaşık 25 göl bulunmaktadır. Burdur Gölü de şu
anda Tuz Gölüyle aynı akıbete doğru sürüklenmekle karşı karşıyadır. Burdur
Gölünün, uzunluğu 34 kilometre, yüzölçümü 180 kilometrekare ve derinliğin 110
metreyi bulduğu yerleri mevcut olup, Türkiye'nin en büyük göllerinden biridir.
Kapalı bir havzada bulunan gölün dışarıya akıntısı yoktur; suları ise,
maalesef, tuzlu ve arseniklidir. Gölün beslenimi, göl alanına düşen yağışlar,
göle ulaşan mevsimlik ve sürekli akarsularla; boşalımı ise buharlaşma yoluyla
olmaktadır.
Burdur Gölünün su
seviyesi, 1969-1992 yılları arasında, yirmiüç sene boyunca ölçülmüş ve
-dikkatlerinizi çekiyorum- yirmiüç sene boyunca, yaklaşık 7 metre azalmıştır.
Bu, oldukça önemli bir azalmadır ve her yıl, ortalama olarak, su seviyesinin 29
santimetre düştüğünü göstermektedir.
Tuzlu ve arsenikli olan
Burdur Gölünde, Aphanius Burduricus ve Aphanius Anatolias balıkları yaşamakta
olup, özellikle Aphanius Burduricusun, Burdur Gölüne özel bir balık olduğu, 5
santimetreden fazla büyümediği görülmektedir.
Göl suyunda, izotonik
özellikler nedeniyle, su sıcaklığı her mevsimde artı 7 derecenin altına
düşmemektedir. Bu sebeple, dikkuyruk kuşları, Burdur Gölüne kışlamaya gelmektedir.
Dünyadaki tüm dikkuyruk kuşlarının yüzde 70'i, düzenli olarak, ekim sonu ve
kasım ayları başında göle kışlamaya gelmektedir. 1990'da, 19 000-23 000 adet
olarak gelen bu kuşların, son yıllarda 9 000-10 000'lere düştüğü de
görülmüştür.
Göl etrafında bulunan
Burdur İli olmak üzere, 11 köy ve Isparta'ya bağlı 2 kasabanın evsel
atıklarından, Burdur Şeker Fabrikasının, Güçbirliği Et Entegre Tesisinin, Küçük
Sanayi Sitesinin, Burdur Organize Sanayiinin ve Isparta Organize Sanayiinin
endüstriyel atıklarından ve tarımdan kaynaklanan kirlilikten -bir an önce
önlemlerini alarak- Gölümüzü kurtarmamız gerekmektedir.
Şimdiye kadar yüzde 60'ı
tamamlanan Burdur İli Atıksu Arıtma Tesisini, nasip olursa, yeterli ödenek
ayırarak, yüzde 40'ını da 2004 yılında tamamlayarak, Gölümüze can vermek
arzusundayız. Endüstriyel atıkları da
önarıtma sistemlerini kurdurarak, kanalizasyon bağlantı kriterleriyle
oluşturarak arıtmak zorundayız. Diğer taraftan, Gölün etrafındaki köy ve
kasabaların kanalizasyonlarının bitirilmesi için Köy Hizmetleri ile İller
Bankasında çalışmaları başlatmış bulunuyoruz.
Burdur-Isparta organize
sanayilerinin yeni düzenli katı atık depolama sahalarının yapımı da söz
konusudur. Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğine aykırı olarak depolanan
atıkların, havzaya olabilecek etkileri gözönünde tutularak, ilgili yönetmeliğe
uygun olarak yeni sahalarda bertarafları için yer seçimi ve tesis inşaatına
ilişkin çalışmaların en kısa zamanda başlaması gerekmektedir. Bir taraftan
Burdur-Isparta Valilikleri, diğer taraftan da Belediyeler Birliği, gölümüzü kurtarmak
için fizibilite çalışmalarına başlamak zorundadırlar.
Ayrıca, Burdur Gölünden
ulusal ve uluslararası yelkenli tekne yarışlarına dikkat çekmek için
valiliğimizin temin ettiği laser sınıf yelkenli tekneler 14 Eylülde göle
indirilmiş ve eğitim gören öğrencilerimiz de bir yarış düzenlemişlerdir.
Değerli milletvekilleri,
gün batımını, Burdur Gölünün yanındaki dağın yamaçlarında göle güneşin
yansımasını ve o nefis manzarayı görmeye davet ediyoruz. Zira, kirlenme bu
şekilde devam ederse bu manzarayı bir daha kimse göremeyecek.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özçelik.
Şahsı adına ikinci söz,
Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık'a ait.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konya Tuz Gölündeki
kirliliğin önlenmesine yönelik alınacak tedbirlerin belirlenmesi amaçlı
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri doğrultusunda Meclis araştırması
komisyonu kurulmuş ve komisyonun hazırlamış olduğu rapor, Yüce Meclisin, bugün
itibariyle gündemine gelmiş bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Konya İlimiz, ülkemizin, nüfus olarak dördüncü, yüzölçümü
olarak birinci büyük şehri olup, coğrafî konumuyla, sanayiiyle, tarımıyla,
ticaretiyle, otomotiv yan sanayiiyle, gelişmiş tarım makineleri sanayiiyle,
düzenli ulaşım ağıyla, tarihî ve kültürel konumuyla, kısacası yüzlerce
fonksiyonel özelliğiyle ülkemizin cazibe merkezlerinden biri haline gelmiştir.
Ülkemizin tahıl ambarı konumunda olan Konyamızın sahip olduğu Tuz Gölü tuz
üretiminde dünyada ikinci kaynak konumundadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz için hayatî önemi haiz Konya Tuz Gölü, çevre il ve
ilçe yerleşim yerlerindeki evsel ve endüstriyel atıklar nedeniyle her gün artan
oranda kirlenmekte, kirlilik boyutuyla birlikte tehlike riski de günbegün
artmaktadır. Kimya sanayii sektörünün en temel hammaddelerinden birisini
oluşturan tuz, tarımdan dericiliğe, gübreden tıbba, büyük sanayiden küçük
sanayie kadar kullanılmakta olup, güncel hayatta da büyük önemi haizdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin yüzde 50 ilâ 60 civarındaki hamtuz ihtiyacı
şehrimizdeki Tuz Gölünden karşılanmakta olup, şehrimiz, ülkemiz ve dünya
platformunda hayatî önemi haiz Konya Tuz Gölünün bugün geldiği nokta, maalesef,
yok olma riskiyle karşı karşıya kalmış olmasıdır. Konya Tuz Gölünün ekonomik ve
sosyal gereklilik kadar var olma hayatiyeti de tarihsel ve bilimsel açıdan
ortadadır. Bu göl yok olduğunda binlerce insan işsiz kalacak, işsizlik ise,
ekonomik ve sosyal sıkıntıyı beraberinde getirecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Konya Tuz Gölünde, ekonomik, sosyal, tarihî ve çok boyutlu
özellikleri sebebiyle, bir an önce önlemler alınması zarurîdir ve elzemdir. Tuz
Gölü tablosuna seyirci kalmak, ekonomik, sosyal, bilimsel ve tarihî var olma
gerekliliği nedeniy-le mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Meclis Araştırması Komisyonu çalışmalarını takdirle karşılıyor
ve kendilerine teşekkürlerimizi sunarken, gerekli hassasiyetin gösterilmesi
temennisi ve inancıyla Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Işık.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, kullanılmayan süre var; uygun görürseniz, ben de birkaç şey
söylemek istiyorum.
Konuşma isteğimle ilgili
başvurum da var efendim.
BAŞKAN - Sayın Kart,
şöyle yapalım: Ben açayım mikrofonunuzu, yerinizden konuşun efendim.
ATİLLA KART (Konya) İzninizle,
5 dakika, kürsüden konuşayım efendim.
BAŞKAN - Onu yapamayız
da, yerinizden konuşun efendim.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben, bu konuda daha evvel kişisel
görüşlerimi beyan etmek üzere başvuruda bulunmuştum; ama -Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubundan da bu yolda bir eğilim olduğunu bilmeme rağmen- son anda
başka bir arkadaşımızın başvurusu üzerine konuşma hakkımı bütünüyle
kullanamamış durumda-yım.
Ben, yine, gösterdiğiniz
tolerans için teşekkür ediyorum.
Konuşmama başlamadan
evvel bir hususu hemen ifade etmek istiyorum: Bağdat Büyükelçiliğimize bir
intihar saldırısının yapıldığını, iki görevlinin yaralandığını, binada büyük
hasar olduğunu, üzüntüyle, biraz evvel televizyon haberlerinden öğrenmiş
durumdayız. Öncelikle, yaralıla-rımıza acil şifalar diliyorum.
Bunun yanında, Irak'a
asker gönderme aşamasında vuku bulan bu müessif ve düşündürücü saldırının
sebeplerinin sağlıklı bir şekilde değer-lendirilmesi gereğini bu vesileyle bir
defa daha ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kart,
konuya gelin.
ATİLLA KART (Konya) -
Önemine binaen bunu herhalde söylememde bir yanlışlık yok.
Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlarım; ben, hemen şu konuya girmek istiyorum: Asıl, araştırma konusuyla
bağlantılı olarak, bu çalışmalar esnasında idarî ve bürokratik yapılanmamızda
gördüğümüz aksaklıkları vurgulamamız gerekiyor. Ne yapıyoruz; araştırma
komisyonları kuruyoruz, tespitler yapıyoruz; ama, önemli olan, bu tespitleri
icra makamının, yürütme organının, idarî birimlerin uygulamaya sokması. İdarî
merciler, yürütme organları bunları uygulamaya sokmadıkları takdirde Meclisin
yapmış olduğu bu faaliyetlerin hiçbir anlamı, önemi kalmıyor. Bu noktada,
bürokratik yapımızdaki aksaklığı önemle ifade etmek, Genel Kurulun takdirlerine sunmak istiyorum.
Bakıyoruz, son beş altı
yıldan bu yana Tuz Gölü konusunda da müteaddit çalışmalar yapılmış, raporlar
hazırlanmış, konu olgunlaşmış, alınması gereken tedbirler tespit edilmiş,
öneriler getirilmiş; ama, uygulama aşamasında hiçbir şey göremiyoruz. Tutarlı
ve etkili olmak adına, Araştırma Komisyonunun yapmış olduğu tespit ve
önerilerin mutlaka uygulamaya geçirilmesi gerektiği açıktır. Hemen, bu konuda,
doğal olarak, bütçe imkânları gerekçe gösteriliyor; ama, sözcü arkadaşlarımın
açıkladığı gerekçelerle kaynak ve ihtiyaç sıralaması yapılırken, araştırma
konusu olaya mutlaka öncelik verilmesi gerektiğini Sayın Bakan da ifade
ettiler. Bu olay, artık, ulusal bir boyut kazanmıştır. Bu sebeple de, bu konuyu
tekrar yürütme organının dikkatine sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben, asıl, izninizle bir şeyi daha ifade etmek istiyorum. Bu çalışmalar
esnasında, BOTAŞ'ın, bölgede doğalgaz depolama faaliyetlerini yürütmekte
olduğunu gördük; bunlar çok teknik çalışmalar. Doğalgazın, yerin 1 150 metre aşağısına, tuz
katmanlarının eritilmesi suretiyle, eritme yöntemiyle, depolanması hadisesini
gördük. Bu çalışmalar, elbette, kamu yararı adına yararlı çalışmalar; ama,
burada bir şey daha öğrendik; bu, çalışma yapılan alanın Aksaray-Şereflikoçhisar
fay hattı üzerinde kaldığını gördük. Bunun ne kadar önemli olduğunu hemen
takdirlerinize sunuyorum; yani -elbette, temenni edilmez ama- bu, doğalgaz
depolarındaki infilak veya benzeri bir olayın yol açabileceği felaketi tasavvur
dahi etmek istemiyorum.
Bu düşünceyledir ki, bu
konuda ÇED raporu aşamasında gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığını Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanımıza soru önergesiyle sorduk ve herhangi bir sakıncanın
olmadığı yolunda cevap verildi. Ancak, ihtiyatlı olmak adına ifade ediyorum:
Komisyon çalışmaları aşamasında, bu konudaki ÇED raporu çalışmalarının
bitmediğini, son aşamada bu rapor çalışmasının bitirilmeye çalışıldığını; daha
da önemlisi, hem ÇED raporunun ve hem de rapor öncesi işlemlerin aynı firma
tarafından hazırlandığını endişeyle gördük değerli arkadaşlarım.
Bu sebeple, bu noktada,
bu konuyu tekrar Genel Kurulun takdirlerine sunuyorum. Ulusal boyut kazanan bu
sorunun çözümünde tüm konuşmacıların yapmış oldukları değerlendirme ve
kaygıların bir defa daha nazara alınmasını talep ediyor, raporun 72 inci ve müteakip sayfalarında tespit edilen
sonuçlar ve önerilerin siyasî iktidar tarafından uygulamaya konulmasının
önemini vurguluyor; bu düşünce ve değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Kart.
Sayın milletvekilleri,
Tuz Gölündeki kirlenmenin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca kurulmuş bulunan (10/5) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun
raporu üzerindeki genel görüşme
tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.12
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.23
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6 ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri,
gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanı Sayın
Erkan Mumcu, 10, 11 ve 16 ncı sırada yer alan soruları cevaplandıracaklardır.
Sayın milletvekilleri,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü'nün, 17, 19 ve 35 inci sıradaki soruları cevaplandıracağını
bilgilerinize sunmuştum.
Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin de, 1, 2 ve 3 üncü sıradaki sorular ile 6, 7
ve 8 inci sıradaki soruları birlikte cevaplandıracaklardır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, önce ilk üç soruyu
cevaplandırayım, diğer üçünü daha sonra...
BAŞKAN - Peki.
Sayın milletvekilleri,
soruları Divan Üyemizin oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
VI. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) Sözlü Sorular ve Cevaplari
1. - Muğla
Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, muhtemel Irak Savaşının turizm sektörüne
etkilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/260) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin ile Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun
cevabı
2. - Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana ve çevresindeki yeraltı kaynaklarına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/263) ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
3. - Ankara
Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan'ın, karnelere reklam alınacağı iddiasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/270) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
BAŞKAN - Soruları
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.
Soruları okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başbakan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Fahrettin
Üstün
Muğla
1. Irak'la savaşacak olan
ABD bile kongreden savaş kararı çıkarmazken, savaşla ilgili olarak da
Anayasamıza aykırı tezkereye imza attınız. Bu imzayı atarken bütün sektörlerde
olduğu gibi turizmin de etkileneceğini düşündünüz mü?
2. Turizmle ilgili bütün
rezervasyonlar iptal edilmektedir (başta ABD yurttaşları olmak üzere) bu
sektöre savaş tazminatı ödemeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - 2 nci sıradaki
sözlü soru önergesini okutuyorum :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Sayın Enerji Bakanı Hilmi Güler tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
hususunu saygılarımla arz ederim.
Atilla
Başoğlu
Adana
1- Adana İlimiz ve
çevresinde hangi yeraltı kaynakları bulunmaktadır?
2- Söz konusu yeraltı
kaynaklarının ne kadarı, hangi aşamada işlenmektedir?
3- Adana İlimiz yeraltı
kaynaklarının geliştirilmesi için ne gibi tedbirler düşünülmektedir?
4- Adana depremi
sonrasında Ceyhan ve Yumurtalık arasındaki arazilerde fışkıran petrol ve
doğalgaz için sondaj çalışmalarınız olacak mıdır? Olmayacaksa sebepleri
nelerdir? Bu yörelerin petrol araştırma lisanslarının bazı yabancı şirketlere
devredildiğinin duyumlarını almış bulunuyoruz, bu şirketlerin isimleri
nelerdir?
5- Bir deprem faciası
sonrasında fışkıracak zenginlikteki petrol yataklarının, Bakanlığınız araştırma
birimlerinin gözünden nasıl kaçtığını veya kaçırıldığını tespit ederek,
milletimizi bilgilendirmeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - 3 üncü sıradaki
sözlü soru önergesini okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların Millî
Eğitim Bakanı Sayın Erkan Mumcu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Gülsün
Bilgehan
Ankara
Bilindiği üzere,
öğrencilerin dönem sonunda aldığı karne resmî bir belgedir. Bu yüzden,
karnelerde esas olan, öğrenci başarısı değerlendirme sonuçları ve değerlendirme
kıstaslarıdır. Ne var ki, son günlerde kamuoyunda, karnelere reklam alınacağı
hakkında bazı haberler yer almaktadır. Bu durum, pedagojik değildir, eğitsel
yönden sakıncalıdır ve hiçbir sistemde uygulanmamaktadır. Dünyanın diğer
ülkelerinde olduğu gibi, maliyeti azaltmak amacıyla, karneler, bilgisayar
çıktısı şeklinde düzenlenebilir.
Bu bilgiler ışığında;
1. Öğrenci karnelerine
reklam almayı düşünüyor musunuz?
2. Bu projeyi hangi
tarihte gerçekleştireceksiniz?
3. Öğrencilere yansıyacak
psikolojik etkisi açısından alacağınız reklamların sektörel dağılımında nasıl
bir seçicilik uygulayacaksınız?
4. Bu proje hayata
geçirilirse, projenin bir sonraki aşaması olarak diplomalara da reklam alacak
mısınız?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Soruları, Devlet Bakanı
Sayın Mehmet Ali Şahin yanıtlayacaklar.
Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; üç
sayın milletvekili arkadaşımızdan, birinin Sayın Başbakana, birinin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanına, bir diğerinin de Millî Eğitim Bakanına yöneltmiş
olduğu sözlü soruları kısaca cevaplandırmak için huzurunuzdayım; bu vesileyle,
yeniden, Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Birinci soru, mart ayında
verilmiş ve Sayın Başbakana yöneltilmiş olan bir soru; muhtemel Irak savaşının
Türk turizmine etkisinin ne olabileceği soruluyor. Ayrıca "bu sektöre
savaş tazminatı ödemeyi düşünüyor musunuz" diye sorulmuş olan bir sözlü
soru. Bu soruyla ilgili daha teferruatlı bir cevabı, biraz sonra, başka bir
sözlü soruyu cevaplandırmak için huzurunuza çıkacak olan Kültür ve Turizm
Bakanımız Sayın Erkan Mumcu cevaplandıracaktır. O bakımdan, izin verirseniz, mükerrer
olmasın diye, bu soruyla ilgili cevabı, Sayın Erkan Mumcu'nun cevaplandırmasına
ertelemek istiyorum.
Hemen arkasından, ikinci
soruyu yani Adana Milletvekili Sayın Atilla Başoğlu'nun, Adana İli ve
çevresindeki yeraltı kaynaklarıyla ilgili sormuş olduğu soruyu cevaplandırmaya
çalışacağım. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız bir çalışma dolayısıyla, şu
anda, İstanbul'da bulunduğu için, onun bakanlığıyla ilgili bu soruyu bendeniz
cevaplandıracağım.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Adana İlinde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı Maden
Tetkik Arama Genel Müdürlüğünce hazırlanan, Adana İli maden kaynakları
şunlardır: Alüminyum, asbest, bakır, kurşun, çinko, demir, fosfat, grafit,
krom, kum, çakıl, kuvars, kuvarsit ve manganezdir. Maden İşleri Genel Müdürlüğü
tarafından, illere göre hazırlanan maden ruhsatları listesinde, Adana İlinde, arama
ruhsatları, 133 maden, 100 mermer; önişletme ruhsatları, 46 maden, 11 mermer ve
işletme ruhsatları 83 maden, 9 mermer olmak üzere genel toplam 382'dir. Ancak,
Maden İşleri Genel Müdürlüğüne hemen her gün yapılan başvurular dikkate
alındığında, bu sayılar, her gün de değişmektedir. Bunu da, ayrıca,
bilgilerinize arz etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde madencilik sektörünün, başta metalürji ve kimya sektörü olmak üzere
diğer sanayi dallarıyla olan entegrasyonu istenilen düzeyde değildir.
Genellikle madencilik, cevherin yeraltından çıkarılıp, işlenmeden, çıkarıldığı
gibi satılması şeklinde algılanmaktadır. Buna karşın, kalkınmış ülkelerde,
madencilik, metalürji, kimya, enerji, inşaat ve hatta, makine imalat sanayiiyle
bir bütün olarak değerlendirilmektedir. Madencilik sektörü ile diğer sektörler
arasındaki entegrasyon mutlaka sağlanmalıdır, sağlanacaktır.
Bu çerçevede, Adana İli
madencilik açısından önemli bir potansiyele sahiptir. Özellikle metalik
hammaddeler bakımından çok zengin yataklara sahip olmasına rağmen, sektörde
yerini alamamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülecek olan 3213
sayılı Maden Kanunundaki değişiklikler gerçekleştirildiğinde yöre
madenciliğinin gelişmesine ivme kazandıracağı düşünülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
ayrıca, MTA Genel Müdürlüğü tarafından yeni kaynakların bulunması amacına
yönelik olarak Adana İlimizi de kapsayan arama ve araştırma projeleri
uygulamasına devam edilmektedir. Bu çalışmalara örnek olarak, Doğu Torosların
jeodinamik evrimi ve metalojenezi ve Mersin-Adana-Pozantı polimetal aramaları
örnek olarak gösterilebilir.
Adana depremi sonrasında
Ceyhan Soysallı'da ortaya çıkan petrol konusunda derhal girişimde
bulunulmuştur. Saha, Petrol İşleri Genel Müdürlüğünce petrollü alan ilan
edilmiş, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının talebi üzerine, 20 Nisan 1999
tarihinden geçerli olmak üzere Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına işletme
ruhsatı verilmiştir.
Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığı Genel Müdürlüğü, sürdürdüğü arama faaliyetleri sonucunda sızıntının
bulunduğu alanda belirlediği Soysallı-1 kuyusunu 7 Eylül 2000-12 Ekim 2000
tarihleri arasında kazmış, kuyu, 1 890 metre derinlikte kuru kuyu olarak
bitirilmiştir. Daha sonra saha, Petrol Kanunu gereği, 1 yıl içinde ekonomik
ölçüde üretim yapılamaması nedeniyle feshedilme zorunluluğunun ortaya
çıkmasıyla terk edilmiş ve bitişik alan, 3 769 ve 3 770 no'lu ruhsatlara arama
alanı olarak ilave edilmiştir. Söz konusu ruhsatların tamamı Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığı Genel Müdürlüğüne ait olup, bölgede kara ve deniz
alanlarındaki diğer ruhsatları için bir başka yabancı şirketle yapılan ortaklık
anlaşmasının dışında tutulmuştur.
Herhangi bir yerde deprem
gibi doğa olayları sonucunda sızıntıların ortaya çıkması, hemen orada petrolün
varlığının işareti değildir; çok uzaktan bir fay boyunca gelmiş de olabilir
şeklinde değerlendirilmektedir. Nitekim, kazılan Soysallı-1 kuyusunda ekonomik
bir bulguya rastlanmamıştır.
Adana İlini kapsayan
sahalarda, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının 3 adet olmak üzere, toplam 37
adet arama ruhsatnamesiyle petrol arama faaliyetlerine devam edilmektedir.
Adana yöresinde tek
petrol keşfi 1960 yılında Mobil şirketi tarafından Bulgur Dağı sahasında
gerçekleştirilmiştir. Halen günlük üretimi ortalama 40 varil olup, Mobil
şirketi, sahayı 1994 yılında Alaattin-Ersan Ortaklığına satmıştır. Bunun
dışında ekonomik bir petrol veya doğalgaz bulgusuna henüz rastlanmamıştır.
Adana yöresi, üzerinde
özellikle durulan bölgelerimizden birisidir. Açılacak olan İncirlik-1 kuyusunun
çalışmalarımıza daha fazla ışık tutacağı, yönlendirici olacağı inancındayız.
Bu cümlelerle, değerli
arkadaşımız Sayın Başoğlu'nun Enerji Bakanına tevcih etmiş olduğu sorularla
ilgili kısa cevabı bilgilerinize arz etmiş oldum.
Şimdi, hemen arkasından
üçüncü soruyu cevaplandırıyorum.
Ankara Milletvekili Ayşe
Gülsün Bilgehan arkadaşımız, karnelere reklam alınıp alınmamasıyla ilgili bir
soru yöneltmişti. Millî Eğitim Bakanlığımızın bu soruya ait hazırlamış olduğu
cevabı bilgilerinize arz ediyorum. Bu arada, Sayın Millî Eğitim Bakanımızın da
bir açılış vesilesiyle İstanbul'da olduğunu, o nedenle huzurunuzda benim
bulunduğumu hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 27 Mart 1983 tarih ve 18117 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren 2866 sayılı Öğrencilerle İlgili Bazı Basılı Evrakın Millî
Eğitim Bakanlığınca Hazırlanması, Bastırılması ve Satılması Hakkında Kanunun 3
üncü maddesinde "resmî ve özel ilköğretim okulu, lise ve dengi okullar ile
yaygın eğitim kurumlarında kullanılan öğrenci dosyası, kimlik kartı, karnesi,
sınıf geçme ve diploma defterleri ile diploma, başarı belgeleri ve benzeri
belgelerin bastırılması ve satılması hakkı, Millî Eğitim Bakanlığına aittir.
Millî Eğitim Bakanlığı, bu hakkını Millî Eğitim Bakanlığı Vakfına
devredebilir" hükmü yer almaktadır. Demek ki, yirmi yıldır Türkiye'de, hâlâ,
yürürlükte olan bir kanun maddesini size arz etmiş oldum.
Millî Eğitim Bakanlığı,
bu hakkını Millî Eğitim Vakfına devretmiştir. Ayrıca, anılan kanunun 5 inci
maddesi hükmüne göre, söz konusu belgelerin, Millî Eğitim Bakanlığı veya Millî
Eğitim Vakfı dışında kalan kurumlarca basılması ve satılması da yasaklanmıştır.
Bu nedenle, 2866 sayılı Kanun hükmü gereği, bilgisayardan çıktı şeklinde karne
düzenlenmesi mümkün görülmemektedir. Değerli milletvekili arkadaşımız böyle bir
soru yöneltmişti; Millî Eğitim Bakanlığından almış olduğumuz cevapta ve demin
ifade etmiş olduğum yasada bilgisayardan çıktı şeklinde karne düzenlenmesinin
mümkün olmadığı ifade edilmektedir.
Diğer taraftan, 1739
sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda yer alan, millî eğitimin genel amaç ve
ilkelerine aykırı olmamak üzere, resmî ve özel ilköğretim ve ortaöğretim
kurumlarında kullanılan öğrenci karnelerine, gerektiğinde koparılabilecek
biçimde bir yaprak eklenerek, bu yaprağa, eğitime katkı sağlamak amacıyla
reklam alınması, Talim ve Terbiye Kurulunca uygun görülmüştür. Geçmişte alınmış
olan bir karardan bahsediyorum. Ancak, alınacak reklamların, Türkçenin
yapısına, yazım kurallarına uygun olması, eğitim-öğretime, toplumun ortak
değerlerine, genel ahlak kurallarına, genel sağlığa ve dengeli beslenme
alışkanlığına aykırı unsurları taşımaması, ayrıca, yazılı ve görsel
anlatımının, öğrencilerin psikolojik ve fiziksel gelişmelerine uygun olması
gerekli görülmektedir.
Ayrıca, değerli
arkadaşlarım, 6 Ocak 2003 tarih ve 105 sayılı yazıyla Millî Eğitim Vakfı Genel
Müdürlüğünden, reklam almaya ilişkin usul ve esasların belirlenmesi, gelirinin
hangi oranlarda ve nerelere aktarılacağına ilişkin protokol ile idarî ve teknik
şartnamelerin hazırlanması, alınacak reklamların yukarıda belirtilen ilkeler
doğrultusunda değerlendirilmek üzere vakıf bünyesinde bakanlık ilgili daire
temsilcilerinin katılımı ile değerlendirme komisyonu kurulması hususunda
gereğinin yapılması istenilmiştir. Millî Eğitim Bakanlığı da şu anda, bu
doğrultuda, bu yasa ve genelgeler doğrultusunda bu konuda işlem yapmaktadır.
Değerli arkadaşımızın
sorularıyla ilgili vereceğim cevap, özetle bu şekildedir. Diğer soruların
cevaplandırılması için tekrar huzurunuza çıkacağım.
Genel Kurulu, tekrar,
saygıyla selamlıyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın Başoğlu, açıklama
yapmak istiyor musunuz?
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) -
İstiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) -
Sayın Bakanıma, vermiş olduğu bilgiler için çok teşekkür ederim. Muhakkak ki,
Adana yöresinde bulunan madenlerin cevher olarak değil, işlenip
katmadeğerlerinin artırılmasının, hem millî ekonomiye hem de yöre istihdamına
bir fayda sağlayacağı aşikârdır; ama, bunun da ötesinde, soru önergemde,
hatırladığınız gibi, Adana yöresinde depremden sonra fışkıran petrol âdeta
"ben buradayım" diye feryat ederken, yörede yapılan yegâne çalışma, 1
890 metrede, kuru kuyu olarak kapatılmıştır. Dünyadaki gelişmiş ülkelerin
petrol bulabilmek için yılda 50 000 ile 80 000 arası sondaj yaptıkları düşünülürse, cumhuriyet
tarihinden bugüne kadar açmış olduğumuz 1 670 adet sondaj çalışmasıyla bir yere
gidebileceğinize, bunun da ötesinde, Adana'da petrolün fışkırmış olduğu yerde
çalışmaları durdurmakla, devam ettirmemekle bir yere gidebileceğinize ve petrol
bulabileceğinize inanıyor musunuz?
Ayrıca, TPAO'nun
depolarında, şu anda, 6 adet, 5 000 metrenin üzerinde delik delebilecek
makinelerimizi ne zaman çürümekten kurtarıp petrol bulmak ümidiyle araziye sevk
edeceksiniz Sayın Bakanım?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Şahin...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Mikrofonu tutarak konuştuğu için, ne
söylediğini tam anlayamadım. Şu an ilave edecek bir şey yok. Biraz sonra tekrar
çıkacağım.
BAŞKAN - Peki, teşekkür
ederim.
Sayın Mumcu, 1 inci
soruyu siz yanıtlayacaktınız; buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Daha sonraki bir soruya cevap
verdiğinizde bunu da cevaplandıracaktınız...
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERKAN MUMCU (Isparta) - Sayın Başkan birleştirerek cevabı uygun görmedi
sanıyorum.
BAŞKAN - Hayır; uygun
bulacağız; fakat, Sayın Bakan, daha önce 6, 7 ve 8 inci sıralardaki sorular...
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERKAN MUMCU (Isparta) - O zaman, kısaca yanıt vereyim soruya.
BAŞKAN - Evet, Sayın Bakandan sonra sizin diğer
sorularınıza geçiyoruz.
Buyurun
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yüce Meclisin değerli
üyeleri, Muğla Milletvekilimiz Sayın Fahrettin Üstün'ün Sayın Başbakandan
sormuş oldukları soruya yanıt vermek üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Bu
vesileyle, Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Tabiî, sorunun
yöneltildiği tarih, anladığım kadarıyla, Irak savaşıyla ilgili gelişmelerin
henüz çok net bir şekilde ortaya çıkmadığı ve savaşın muhtemel etkilerinin
neler olabileceğine dönük spekülasyonların yapılmakta olduğu bir dönemdi.
Aradan geçen zaman, tabiî ki, bu soruyu daha açık ve anlaşılabilir bir biçimde
yanıtlamış oldu; ancak, elimizdeki istatistiklerle, bu dönem nasıl gerçekleşti,
kısaca bir bilgiyi Heyetinize sunmakta ve Sayın Milletvekilimize Meclis kürsüsünden
ifade etmekte yarar görüyorum.
Böyle bir beklenti vardı.
Yani, Irak Savaşının, özellikle Türkiye'nin turist kabul ettiği pazar
ülkelerdeki seyahat motivasyonunu aşağıya çekmesi, insanların seyahat
kararlarını ertelemeleri ya da iptal etmeleri, dolayısıyla, genel olarak
seyahat piyasasının daralması, seyahat pazarının daralması ve Türkiye'nin de
bundan zarar göreceğine dair çok kuvvetli beklentiler ve öngörüler vardı.
Hatta, 1991 krizinde, 1991'de yaşanmış, Körfez Savaşına bağlı krize paralel
olarak, ondan daha ağır sonuçlarıyla turizm ekonomisinin bir krize
girebileceğine dönük beklentiler ifade edilmekte idi. Ancak, memnuniyetle ifade
etmeliyim ki, bir yandan, Türkiye'nin, savaşın doğrudan tarafları arasında yer
almamış olması, diğer yandan, operasyonların çok uzun sürmemesi ve
öngörülebilir bir durumun ortaya çıkması, beklendiği kadar karamsar bir
tablonun gerçekleşmemesiyle sonuçlandı. Ancak, yine de, seyahat endüstrisi,
daha çok orta ve uzun vadeli planlara dayalı olarak kendi çalışmalarını
yürüttüğü, pazarlamasını yaptığı için, diyebilirim ki, pazar ülkelerde çok
ciddî bir daralma meydana geldi.
Buna ilişkin kesin
istatistikler, yılın sonuna ulaşılmamış olduğu için henüz ortaya çıkmış değil.
Ancak, gayriresmî rakamların bize bildirdiğine göre, sözgelimi, en önemli pazar
ülkelerden bir tanesi olan Almanya'daki daralma, bir önceki yıla göre yüzde 18
düzeyindedir. Yine, İngiltere'nin ve merkezî Avrupa ülkelerinin daraldığı,
yani, turist ihracında daralmış oldukları gözükmektedir. Özellikle Akdeniz
çanağı içinde rakip ülkelerin, rakip destinasyonlar konumunda olduğumuz
ülkelerin rakamlarına baktığımızda da, savaşın sonuçlarının, beklendiğinden
farklı olarak, çok farklı olarak, bizden çok onları olumsuz etkilediği
gözükmektedir. Sözgelimi, İspanya'nın rakamlarının bir önceki yıla göre eksi
35'ler düzeyinde olduğunu, Yunanistan'ın bu rakamları açıklamaktan imtina
ettiğini, ama, oradaki rakamların da en az bir önceki yıla göre eksi 30
düzeyinde olduğu bilgileri bize ulaşmaktadır.
Türkiye, bu dönemi de,
başlarda bir kayıpla karşılamıştır; haziran ayının sonuna kadar Irak savaşının
etkileri görülmüş ve eksi 18'lere, hatta, bazı aylar itibariyle, eksi 26'ya
kadar ulaşan, ama ilk 6 ay ortalamasında eksi 18'e ulaşan bir tablo
gerçekleşmiştir. Mart ayı rakamları eksi 26 düzeyinde, nisan ayı rakamları eksi
21 düzeyinde, haziran ayı rakamları eksi 13 düzeyinde gerçekleşmiş iken,
temmuz, ağustos ve eylül aylarında meydana gelen toparlanmayla, bu ayların
dezavantajı da geride bırakılarak, totalde artı rakamlara ulaşılmış durumdadır.
Yani, bu yılın
gerçekleşen istatistiklerine göre, Türkiye, tarihinin en iyi turist sayılarına
ulaşmış durumdadır. Son dört yıl içinde sürekli büyüme halinde olan Türk
turizmi, bu yıl da büyümesini sürdürmüştür. 2001 rakamları -dokuz aylık toplam
itibariyle ifade ediyorum- 9 634 000 iken, 2002 rakamları 10 612 000 ve 2003
dokuz aylık toplam rakamları, 10 902 000 adet olarak gerçekleşmiştir.
Dolayısıyla, bu, bugüne
kadar yaptığımız, gerçekleştirdiğimiz en iyi rakamdır. Kalan ekim, kasım ve
aralık aylarının da, temmuz, ağustos, eylül aylarının trendine uygun olarak
ciddî bir büyümeyle kapanacağını ve yıl sonu rakamlarının, bir önceki yıla göre
artı 5 ile artı 8 aralığında bir yerde gerçekleşmesi öngörülmektedir. Hemen
hemen tüm rakip ülkelerin yüzde 10 ile yüzde 35 aralığında küçülmüş oldukları,
pazar ülkelerde ortalama yüzde 20 düzeyinde bir daralmanın gerçekleşmiş olduğu
dikkate alınacak olursa, bu yıl, Türk turizmi için gerçekten bir mucize yılı
olmuştur. Bu, doğrusunu isterseniz, başlangıçta ifade edilseydi, çok cesur bir
ifade olarak karşılanacak bir şeydi; ama, bugün gerçekleşmiş bir sonuç olarak
sizlere arz ediyorum.
Peki, bu nasıl oldu
derseniz; bunda, hem Bakanlığın hem sektörün geçmiş yıllardan kalan deneyimleri
son derece etkili olmuştur. O kadar çok kriz yaşadık ki (1991 Irak krizi,
arkasından 1999 krizi, 1994'te yaşadığımız ekonomik krize bağlı yansımalar ve
11 Eylül krizi) Türk turizmi krizlere karşı bir bağışıklık kazandı, daha
doğrusu, kriz yönetimi konusunda bir beceri kazandı. Küçük bir örnek sunmak
istiyorum: Mesela, daha önceki yıllarda şu yapılırdı; çok eski yıllarda, bütçe
ödenekleri geç ulaştığı için, tanıtma projeleri, daha çok, bütçe ödeneklerinin
kullanılabilir hale geldiği; ama, piyasalar için çok da bir anlam ifade
etmediği sürelerde gerçekleşirdi -bBiz, bunu, daha sonra, daha rasyonel, daha
pozitif bir düzeye getirdik- ancak fiks medya planlarına bağlı kalınırdı.
Mesela, bu dönem, Irak krizine bağlı iletişimin son derece yoğun olduğu, yani
kamuoyunun, dolayısıyla hedef kitlenin savaş ve savaşa bağlı olumsuzluklara
odaklandığı bir süreçte reklam yapmadık. Bütün medya bağlantılarımızı kapattık,
reklam harcamalarını tamamen kestik. Adına "testimonial" dediğimiz,
daha çok Türkiye'nin güvenilirliğini kanıtlayan birtakım PR yöntemlerine ve
reklam yöntemlerine başvurduk. Yani, Türkiye'ye seyahat eden insanların
deneylerinden ilgili ülke kamuoylarını yararlandırmaya, haber yapmaya çalıştık
ve çok başarılı sonuçlar aldık.
BAŞKAN - Toparlayabilir
misiniz Sayın Mumcu.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERKAN MUMCU (Devamla) - Hemen toparlıyorum.
Savaşın sonuçlanmasından
itibaren de, çok hızlı bir pazarlama kampanyasıyla, işte temmuz, ağustos
aylarında ortaya çıkan toparlanma gerçekleşmiştir.
Sonuç itibariyle,
sektörün de, Bakanlık olarak bizim de çok hoşnut olduğumuz bir yıl gerçekleşti.
Eğer, Irak krizi olmasaydı, yaklaşık yüzde 13-14 oranında bir büyüme
öngörülüyordu. Böyle bir krize rağmen artı 8 düzeyinde bir büyümenin
gerçekleşmiş olması; büyümenin, özellikle paket turizm alanında değil, ferdî
seyahatler alanında gerçekleşmiş olması ve İstanbul'un, burada, motor destinasyon
olarak, en önemli destinasyonlardan biri olarak önplana çıkmış olması, Türk
turizmi açısından gerçekten son derece sevindiricidir.
Soru önergenizde ifade
ettiğiniz gibi, zararların tazmini cihetinde bir şeyin yapılması gereği de bu
anlamda doğmamıştır.
Türk ekonomisinin en
büyük sektörlerinden biri olan turizme gösterdiğiniz duyarlılık dolayısıyla,
sizi kutluyor, teşekkür ediyorum.
Yüce Meclisin değerli
üyelerine de ilgi ve sabırları için teşekkürlerimi sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın Üstün, açıklama
yapacak mısınız?
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Evet Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Irak krizinin gündeme girmesiyle
birlikte, o dönemin Turizm Bakanı "savaşın ne kadar süreceği belli
değil" açıklamasında bulunduktan sonra, ABD vatandaşları başta olmak
üzere, Avrupa'nın birçok ülkesi rezervasyonlarını iptal ettikleri gibi, tatil
köylerindeki animatörlerini dahi ülkelerine geri çağırmışlardır.
Sayın Bakanım, son iki
aydaki, temmuz ve ağustos aylarındaki doluluk oranı gerçekten turizmciyi
sevindirdi; ama, biliyoruz ki, bu yılın mayıs, haziran, hatta eylül ayının
sonuna kadarki turist sayısında, önceki yıllara göre bir düşüş var. Bu düşüşün
en büyük sebeplerinden birisi de, Irak'ın gündemde olması.
Biraz önce öğrendiğimiz
kadarıyla, Irak'taki Büyükelçiliğimize bombalı saldırıda bulunulmuş. Yaralı
olduğunu biliyorum; fakat, ölü var mı bilmiyorum...
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Ölü de var.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
- Ölü de varmış.
Bu saldırıyı kınıyorum.
Ölenlere Tanrı'dan rahmet diliyorum, ulusumuza geçmiş olsun dileklerimi
sunuyorum.
Irak gündemde kaldığı
sürece turizmimiz yara almaya devam edecektir. Biz ortaokulda, lisede okurken,
o yıllarda, turizm "bacasız
sanayi" diye tabir edilirdi. Şu ana kadar turizme yapılan yatırım 25
milyar dolardır; fakat, turizmden elde edilen gelir bunun kat kat üzerindedir.
Keşke, bütün yatırımlar, turizm gibi yüksek düzeyde gelir getiren alanlar
olsaydı.
Evet, iki ay çalışan
turizmci on ay yatıyor. Bu on aylık süre içerisinde... Bugün, turistik
tesislerin çoğu bakımsız, yıkılmak üzere olanlar da var. Hükümetin, bunlara
yönelik, acilen bir destekleme programı başlatması gerekli; yoksa, birkaç yıl
içerisinde, bu turistik tesisler kullanılamayacak duruma gelecek ve bu
kullanılamama sonucunda da, turizmi, maalesef, kaybedeceğiz.
Bunları dikkatinize
sunmak istedim.
Yüce Heyeti saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, 1,
2 ve 3 üncü sıradaki sözlü soru önergeleri cevaplandırılmıştır.
4. - Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in,
İzmit-Gölcük-Karamürsel arasında yapımı süren D-130 karayolunun ne zaman
bitirileceğine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi
(6/274) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen’in cevabı
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.
Soru önergesini
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Bayındırlık Bakanı Sayın Zeki Ergezen tarafından sözlü olarak yanıtlandırılması
hususunu arz ederim. 4.3.2003
İzzet
Çetin
Kocaeli
1- Sık sık ölümle
sonuçlanan kazalara neden olan, İzmit-Gölcük-Karamürsel arasında yapımı devam
eden D-130 karayolunun ne zaman bitirilmesi planlanmaktadır? Şu ana kadarki
fizikî gerçekleşme oranı nedir?
2- Tasarruf amacıyla
ertelenen projeler arasında D-130 karayolu da var mıdır?
3- Önümüzdeki mevsimin
yaz olması nedeniyle artacak olan trafik yoğunluğunda D-130 karayolunda
kazaların önlenmesi açısından ne gibi tedbirlerin alınması düşünülmektedir?
4 - Yazın yoğunlaşacak
trafiğin rahatlatılması açısından acil bir onarım düşünülmekte midir?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Kocaeli Millletvekilimiz İzzet Çetin'in, İzmit - Gölcük -
Karamürsel istikametindeki yolla ilgili sorduğu soruları cevaplandırmak üzere
huzurunuzdayım; bu imkânı tanıdıkları için de teşekkür ederiz.
Şimdi, tabiî aslında
İzmit - Gölcük - Karamürsel değil, bu yolun tamamını almak lazım; yani
İzmit'ten Yalova'ya kadar düşünmek lazım. Bu yol elzem bir yoldur, çok zarurî
bir yoldur. Bakan olduğumdan beri... Hükümet olarak Sayın Başbakanımızın da
talimatı bu, bu yolu bir an evvel bitirmemiz lazım; ama, gerçekler var orta
yerde. 17 katrilyonluk iş ihale edilmiş. Şu anda 17 katrilyonluk iş
müteahhitlerin taahhüdünde, 17 katrilyon!.. Türkiye'de bu son on yılda
karayollarına ayrılan ödenek dilimlerini dikkate aldığınız zaman, otuz yıl
falan lazım bu işleri bitirmek için. Onun için, biz, hükümet olduğumuzda da,
takdir edersiniz, dedik ki, bu paralarla bu yollar bitmez. Türkiye
Cumhuriyetinin milyar dolarlarla aldığı makineler var, devletin arka bahçesinde
onlar istirahata terk edilmiş! Yine, devletimizin, Türkiye Cumhuriyetinin
bütçesinde, her işçiye, giydirilmiş maaşla beraber 2 700 000 000'a mal olan,
Türkiye Cumhuriyetinin bütçesine yük olan 100 000'in üzerinde işçi var. Bir de
bizim Allah'a şükür, fevkalade kaliteli, kabiliyetli yetişmiş, birikimli
mühendislerimiz var; müteahhitlerin hakedişlerini ödemekten başka bir şey de
yapmıyorlar. Türkiye'de de yol var. Türkiye'deki yollardaki kazalara bakıyoruz,
bölünmüş yolu yapmış ülkelerden yüzde 50, yüzde 70 fazla trafik kazası oluyor;
yani, başka bir ifadeyle, bölünmüş yolunu tamamlayan ülkelerdeki trafik
kazaları yüzde 70 azalmıştır; çünkü, biz de dünyayı inceliyoruz.
Arkadaşlarımızı yurtdışına gönderiyoruz, medenî ve gelişmiş ülkeler trafik kazalarını
nasıl azaltmışlardır diye incelemeler yapıyoruz.
Biz, bu düşünceyle,
bölünmüş yolların elzem olduğuna inandık. Görüyorsunuz işte, Aksaray
istikameti, Kayseri istikameti, Eskişehir, maşallah, Türkiye'nin her tarafı bir
şantiye; yani, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin 80 yılda yaptığı bölünmüş
yolun uzunluğu 3 859 kilometre, AK Parti Hükümetinin 8 ayda yapmış olduğu
bölünmüş yolun uzunluğu 1 600 kilometre. (AK Parti sıralarından alkışlar) Evet,
bir daha söylüyorum, Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları duysun, iktidar
milletvekilleri duysun, muhalefetteki kardeşlerimiz duysun, kamunun bütün
kesimleri duysun; 3 859 kilometre bölünmüş yol yapılmış, bunun çoğu da
şehirlerin giriş çıkışı; ama, biz, bu makine parkıyla, Türkiye'nin bu kaliteli
işçileriyle, bu kaliteli mühendisleriyle, 8 ayda 1 600 kilometrenin üzerinde
bölünmüş yolu yaptık, bu ayın sonuna kadar da asfaltını bitirmek üzere diyorum;
yani, sadece sanat yapılarını yapmak, stabilizesini çekmek, asfaltaltı
dediğimiz temelaltı, temelüstü malzemelerini sermekle kalmıyoruz, bu ayın
sonuna kadar, asfaltını da döküyoruz. Allah, inşallah havaları böyle götürür
de, biz de, sizin hizmetinizde koşarız, çoluk çocuğunuza çok daha rahat ve
güvenli yolculuk yapmaları imkânını vermiş oluruz.
Biz, Yalova yolunu, İzmit
yolunu da bu duygularla ele alıyoruz. Bu soru haklı bir soru, doğru bir soru
sordunuz. Burada trafik çok yoğun. Bakan olmaya, milletvekili olmaya da gerek
yok, hepimiz, yıllardan beri o yoldan geçer, gider geliriz. Vatandaşlar,
şoförler zaman zaman bizi arıyorlar -mademki böyle bölünmüş yol işine girildi-
Aksaray'daki, Pozantı istikametindeki yolları da soruyorlar.
Dolayısıyla, bu yolun
önemini biliyorum. Başbakanımız zaman zaman bu yolu bize hatırlatıyor. Kısa
zamanda çözmek için, tabiî ki ucuz projelere girmemiz lazım. Sathî kaplamalı
yol Türkiye bütçesine uygun değildir. Bakınız, Aydın-İzmir Otoyolunun
kilometresi 10 000 000 dolar. Şu ana kadar yapılan ödemeleri bölüyoruz, 10 000
000 dolar. 10 000 000 dolar kaç lira yapıyor; 15 trilyon lira yapıyor. Siz
bunun yarısını -gidiş geliş yol olduğu için- aldığınız zaman 7,5 trilyon lira
yapar. Demin koridorda arkadaşlarla hesap ettik, bu parayla, bizim bugünkü
yaklaşımımızla, 35 kilometre bölünmüş yol yaparız. Demek ki, önce zarurî
ihtiyaçlarımızı karşılayalım, ondan sonra pahalı imalatlara girelim. Elbette
ki, sıcak asfalt bu milletin hakkıdır, ihtiyacıdır; otomobilleri kullanan,
TIR'ları kullanan, taksiyi kullanan, çoluk çocuğu yollarda yolculuk yapan
insanların hakkıdır; ama, siz kendi
yolunuzu yapamıyorsunuz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
sözlerinizi toparlar mısınız Sayın Bakan.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Tabiî, bu dediğiniz 20 kilometrelik yol,
aslında, Kullar -ki, Kullar'ı ben iyi bilirim- Gölcük arası, 2002'de ihale
edilmiş. 20 kilometreye 34 000 000 dolar ödenmiş, 7 trilyon alacağı var, 15
kilometre yol yapılmış. Bir daha söylüyorum: 20 kilometrelik yola 34 000 000
dolar ödenmiş, 7 trilyon lira alacağı var; yolun 15 kilometresi yapılmış.
Dolayısıyla biz, geriye kalan kısımla beraber, Yalova arasını sathî kaplamalı
olarak yapmayı planlıyoruz. Ya makine parkıyla gireceğiz, yani imece usulü
dediğimiz projeyle gireceğiz veya para bulacağız.
Ne demek istiyorum sayın
milletvekili, bu yol zarurîdir, yapılması lazımdır diyorum. Kocaeli
milletvekilleri, Bursa milletvekilleri, Yalova milletvekilleri, seçmen ve
tabanın bunu böyle bilmesi lazım. Sizin gündeminizde olduğu kadar, bizim de
gündemimizdedir demek istiyorum, rahat olun demek istiyorum; çünkü, gece gündüz
biz bu işle uğraşıyoruz.
İzmit-Yalova arası 68
kilometredir. Bunun 20 kilometresi, Kullar'dan Gölcük'ün çıkışına kadar ihale
edilmiş -biraz önce anlattım- yedi yıl önce de Yalova'dan Gölcük'e doğru 23
kilometre ihale edilmiş. Yedi yılda ne kadar yapılmış; yedi yılda yapılan yol 5
kilometre. Normal kazı işlerini dikkate aldığımız zaman, yolun yüzde 10'u
yapılmış. Bu, karınca adımıdır, bu adımla bu yollar bitmez. Aradaki, geriye
kalan 25 kilometrelik yol da ihale edilmemiş. Biz, bu yıl, geldiğimizde
düşündük "Gölcük'te bu metotla bu iş yürümez" dedik, müteahhidi
çağırdık, bölge müdürlerini çağırdık,
dedik ki: "Önce, hiç olmazsa, Gölcük'te trafiği rahatlatalım." Ne
yaptık; lüzumsuz yere, mevcut köprüleri yıkıp yeni köprüler yapıyorlardı,
yetiştik. 7 tane köprünün yıkım kararını almışlar, 4'ünü yıkmışlar, 3'üne
ulaştık, 3'ünü durdurduk; arkadan "yeni köprüler yapmaya gerek yok, bu
köprüler ihtiyaca cevap veriyor" dedik. Böylece, buradan bir kârımız oldu.
O kısmı yolun yapımında kullandık.
Diğer taraftan, ara
bağlantı yolları yapılmamış, vatandaş sıkıntıda; askerîyenin olduğu kısım hariç
diğer ara bağlantı yollarını yaptık.
Bazı yerlerde trafik
kazaları oluyordu. Depremden sonra 35 çocuk ölmüştü. İlk iş olarak bu
üstgeçitleri yaptık, 3 tane üstgeçit yaptık, 3 tane sinyalizasyonu
tamamladık.
Ayrıca, Kullar
kavşağındaki altgeçidin yapımı da devam ediyor; o da bu sene tamamlanacak.
Geriye kalan kısmı, sathî kaplamalı olarak Yalova'ya kadar planlıyoruz.
İnşallah, para buluruz, inşallah, gelirler toplanır, inşallah, Cumhuriyet Halk
Partili il encümenlerimiz de gidip Danıştaya dava açıp, Köy Hizmetlerinin,
Devlet Su İşlerinin makinelerini kullanamazsınız gibi şeylerle bizi sıkıntıya
sokmazlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bakın, İzmir'de...
MUHARREM ESKİYAPAN
(Kayseri) - Nerede efendim?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) -
Söyleyelim, tabiî. Biliyorum üzüleceğinizi de, söylüyorum ki, bana
yardımcı olasınız.
İzmir'de, gitmişler dava
açmışlar; Danıştay da "Köy Hizmetlerinin makinelerini bölünmüş yolda
kullanamazsınız" diye karar almıştır. Biz de mecbur, buraya kanun tasarısı
getiriyoruz. Kanun tasarısını, yardımcı olun, çıkaralım; CHP'lilerin dediği
yolu da yapalım, AK Partililerin dediği yolu da yapalım. Başka türlü bu
paralarla bu yollar yapılmaz. Onun için, bize destek verin. Bu desteğinizi
bekliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İllerde valilerden destek
istiyoruz. İl encümenleri, AK Partinin dışındaki il encümenleri, bize destek
verilmesini engelliyorlar -il il biliyoruz, il il tanıyoruz- ama, bu, bana göre
doğru bir yaklaşım değil, doğru bir politika değil; çünkü, gerçekten, burada
dinliyorum, bakıyorum ki, sizinle pek farklı da düşünmüyoruz, aynı şeyleri
düşünüyoruz; ama, geçmişte olduğu gibi bugün de taşrada, maalesef, popülist
politikalar, popülist yaklaşımlar var. Bana göre, bundan partiler bir şey
kazanmıyor. Benim gördüğüm -dört
dönemdir milletvekiliyim- bu yaklaşımla, emin olun insanların oyları artmıyor.
Onun için, buradan çağrıda bulunuyorum; MHP'li, ANAP'lı, CHP'li, DSP'li il
encümenleri, lütfen, valilere zorluk çıkarmayın, bu yolların yapımında kolaylık
sağlayın, biz bu yolları yapalım. Bu yolda yürüyeceğiz, bu yollar yapılacak ve
hiçbir fark gözetmeksizin, sizin de bütün taleplerinizi dikkate alacağım, bütün
gücümün yettiği kadar çalışacağım; çünkü, bir CHP'linin teklif ettiği yolu
yapmak bana oy kaybettirmez. Bana oy kaybettirmez. Ben, bunun bilinci
içerisindeyim.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
toparlar mısınız.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) -Sayın Başkanım, evet, biliyorum, biraz fazla
vaktinizi aldım, özür diliyorum; tatilden sonra ilk defa kürsüye çıkıyorum,
biraz da ondan kaynaklanıyor. Yol yapmak da çok güzel, yolların yapımını da
görünce zevkleniyorum, böyle konuşunca. (Alkışlar)
Evet, ben, teşekkür
ediyorum, Kocaeli Milletvekiline de teşekkür ediyorum. Allah hepimizin
yardımcısı olsun. Bu yolları yapacağız arkadaşlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın Çetin, açıklama
yapmak istiyor musunuz?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Evet efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Bakanıma açıklamaları için teşekkür ediyorum; ancak, 15 dakikalık
konuşması içerisinde, benim soruma ayırdığı bölüm 2 dakikayı bile bulmadı; yani, ben, Meclisteki çalışmaların biraz
daha verimli olması açısından somut sonuç isterdim. Bir kere, Köy Hizmetlerinin
araçlarının kullanılıyor olmasıyla benim sorumun hiçbir alakası yok. Gerçekten,
duble yolların yapımında, herkes, hepimiz, bütün yurttaşlarımız mutlu, memnun;
ancak, eğer hükümet olarak, yatırımlara ayırdığınız paydan bu yolları
yaparsanız, diğer kaynaklara, Köy Hizmetlerine, köylüye ve diğer kasabalara
gidecek kaynakları oralara kullanmazsanız, herhalde köylümüz de daha mutlu olur
Sayın Bakanım.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, İzmit-Gölcük arası, Türkiye'nin şu anda trafik yoğunluğu en ağır
yollarından birisi. Soruyu sekiz ay önce sordum; Sayın Bakanımız, daha, hâlâ
"kaynak bulunca yapacağız" diyor ki, herhalde, yedi yılı geçmiş,
sekiz ay da benim sorumun üzerinden geçmiş; bir sekiz yıl daha bekleyecek
miyiz? Yapılacak olan, alt tarafı 4 tane menfez köprü niteliğinde yapı. 7 idi,
Sayın Bakanım da işaret etti, bunun 4 tanesi yapılsa, İzmit - Gölcük arası
belki rahatlayacak; Gölcük - Yalova arasının yapımı da -Sayın Bakan burada söz
verdi- kısa sürede gerçekleştirilecek.
Sayın Bakanımın
belirttiği bir konuyu dikkatlerinize sunmak istiyorum: "Sekiz aylık
sürede, 1 600 kilometre duble yol yaptık, asfaltlarını da yapıp, yakında
hizmete sunacağız" dediler. İzmit - Gölcük arası 16 kilometre, Yalova -
İzmit arası da, tabiî ki, 60 kilometrelik bir yol. Sayın Bakanın, bu kadar
önemli bir yöredeki -hem sanayiin hemm ticaretin hem tarımın bu kadar verimli
olduğu, etkili olduğu bir yöredeki- bu yolun, aylardır, yıllardır sürüncemede
kalmış olmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirmesini beklerdim bu 15
dakikalık süre içerisinde ve bir an evvel yapacağının sözünü vermesini
isterdim.
Gerçekten, yapılacak çok
yer yok. Bölge milletvekili arkadaşlarım uyarıyor, Sayın Başbakan uyarıyor ise,
herhalde Sayın Bakanım orayı çok iyi bilmiyor. Yapılacak yer, çok az bir yer;
ama, her hafta mutlak surette, Kocaeli gazetelerinde, birkaç ölümlü trafik
kazası haberi duymaktan, artık son derece üzüntü duyar olduk. Bir an evvel
bunun yapılması için emir buyurmanızı rica ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
4 üncü sıradaki soru
önergesi de cevaplandırılmıştır.
5. - Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, tasarruf ve gelir
artırmaya yönelik bazı tedbirlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/275) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün cevabı
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.
Soru önergesini
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başbakan Sayın Abdullah Gül tarafından sözlü olarak yanıtlandırılması hususunu
arz ederim.
İzzet
Çetin
Kocaeli
1- 3.3.2003 günü
açıklanan tasarruf ve gelir artırmaya yönelik tedbirlerin önemlice bir bölümü
işçi, memur, çiftçi ve diğer dargelirlileri ilgilendirmektedir. Açıklanan
tedbirlerin sabit ve dargelirliler dışındaki kesimler üzerine de yayılması
düşünülüyor mu?
2- Açıklanan tedbirlerde
kamu işçilerinin 1 ikramiyelerinin ertelenmesinden bahsedilmektedir. İşçilerin
2002 yılına ait olan, ancak, 2003'e ertelenen ikramiyelerinin ne zaman ödenmesi
düşünülmektedir?
3- Açıklanan tedbir
paketine ek olarak varlık vergisi, kelle vergisi ve baca vergisi gibi yeni
vergilerin alınması da düşünülüyor mu?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Soruyu, Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü cevaplandıracaklardır.
Buyurun Sayın Güçlü. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Efendim, Kocaeli Milletvekilimiz Sayın İzzet Çetin'in mart
ayında sorduğu bir sorunun cevabıdır; Başbakanımıza yöneltmiştir ve tasarruf ve
gelir artırmaya yönelik bir konuyla ilgilidir. Maliye Bakanlığımız tarafından
hazırlanmıştır; bugün, ben, size bu kısa cevabı aktarmak istiyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın İzzet Çetin'in 3
sorusunun cevabını sırasıyla şöyle aktarmak istiyorum; kendileri, Bayındırlık
ve İskân Bakanımızla, verdiği cevapla ilgili konularla ilgilidir; ama, ben de,
bu kısaca cevabı şöyle sıralayarak okuyorum:
Tasarruf ve gelir
artırmaya yönelik tedbirler, sadece işçi, memur, çiftçi ve diğer dargelirlileri
ilgilendirmemektedir; toplumun tüm kesimleri, bu tedbirlerin kapsamında
bulunmaktadır.
Gelir artırıcı tedbirler
açısından temel hedef, vergi tabanının genişletilmesi, kayıtdışı ekonomiyle
mücadele ve vergi sisteminin sadeleştirilmesidir. Yapılan ve yapılacak olan
düzenlemeler, genel olarak, kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına alıp, vergi
kayıp-kaçağını azaltarak, vergi yükünün adil dağılımını sağlamaya yöneliktir.
İkinci soruyla ilgili
olarak; işçilerin 2002 yılına ait olan, ancak, 2003 yılına ertelenen
ikramiyeleri, hepimizin bildiği gibi, temmuz ayında çıkarılan bir Bakanlar
Kurulu kararıyla 31 Temmuz 2003 tarihinde ödenmiştir. Bunun kısa cevabını da bu
şekilde ifade ediyorum.
Ek vergilerle ilgili bir
düşünce var mıdır diye ifade edilen üçüncü soruyla ilgili, bu yıl içinde, bir
defaya mahsus olmak üzere alınmasına karar verilen Ek Motorlu Taşıtlar ve Ek
Emlak Vergileri dışında yeni vergilerin alınmasının düşünülmediği, o günkü
tarih itibariyle hazırlanan cevapta belirtilmiştir.
Ben bunları ifade
ediyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın Çetin, açıklama
yapmak istiyor musunuz?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Evet.
BAŞKAN - Buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu da, 4 Martta, şimdiki
Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül'ün Başbakanlığı döneminde verilen bir önerge.
Yine, yedi ay yirmi gün geçmiş üzerinden. Hükümetin sorulara, ne kadar, bu
güncel konular geçtikten sonra, olay geçiştirildikten sonra yanıt vermeye
çalıştığının somut bir göstergesi.
Değerli arkadaşlarım,
hatırlayacaksınız, o günlerde, 3 Martta, gelir artırıcı önlemler paketini
açıklamıştınız ve o önlemler paketi, büyük ağırlıkla, toplumun yoksul
kesimlerini daha da yoksullaştırıcı birtakım önlemler içermekteydi. Şimdi, bu
sorulardan sonra, ben, o günlerde yanıt aradım; ama, yedi ay geçti üzerinden.
Bugün, tesadüf odur ki, bu sorunun yanıtlandığı gün, yine, Özel Tüketim
Vergilerinde artırıma giderek, yine, toplumun dar ve sabit gelirli kesimlerini
daha da fakirleştirici adımlarınızı atmaya devam ediyorsunuz; bunu net olarak
görüyoruz.
Sayın Bakan, Başbakanımız
adına verdiği yanıtta işçilerin ikramiyelerinin 31 Temmuzda ödendiğini söyledi;
ama, yıl içinde de imzalanan toplu iş sözleşmelerinde, toplusözleşme farklarını
2004 yılına erteleyerek farkların ödenmesini... Aynı çizgide yürüdüğünüzü;
yani, bu ekonomik krizin faturasını, işçiye, çiftçiye, yoksula kesmeye devam
ettiğinizi hatırlatmak istiyorum.
Yine, Ek Motorlu Taşıtlar
Vergisini iki kez Meclise getirdiniz, iki kez Yüce Meclisten geçti; ama,
Anayasa Mahkemesi duble olarak reddetti. Herhalde, çifte tuş olmadan, sizin
halkın üzerine bindirdiğiniz vergileri geri alma gibi bir düşünceniz yok; ama,
adaletsizliğinizi Yüce Mahkeme, bir kez daha, sizlere iade etti. Ben,
sorularımı o zaman sormuştum.
Gerçekten, toplumun,
işçisi, memuru, çiftçisi, köylüsü sıkıntı içerisindeyken, sizin, hâlâ, o
kesimleri rahatlatıcı bir adım atmayışınız da, üstelik sekiz on ay geçmesine
rağmen hâlâ aynı şeyleri söylemeniz de, siyasal açıdan hangi toplumsal
kesimleri tercih ettiğinizi, kimin adına siyaset ve politika yaptığınızı
göstermeye yetiyor. Halen, ne kayıtdışı ekonominin kayda alınması ne vergi
tabanının genişletilerek vergi oranlarının düşürülmesi konusunda somut
teklifleriniz gelmiş durumda. Hükümet kurulalı, neredeyse, onbeş gün sonra,
seçimlerin üzerinden bir yıl geçecek; 3 Kasımdan bu yana aynı sözcükleri biz de
duyuyoruz, bizi dinleyen halkımız da duyuyor. Gerçekten, biraz, hiç olmazsa,
toplumun yoksul kesimlerini, ramazanda file file kömür dağıtarak değil, onlara
hak ettikleri ücreti, maaşı vererek rahatlatırsanız, herhalde halkımız da daha
mutlu olacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
Soru önergesi
cevaplandırılmıştır.
6. - Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, Tekirdağ'da
METEM Projesi kapsamındaki bazı liselere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/277)
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
7. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, açıktan personel
alımındaki yaş sınırına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/278)
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
8. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, likit petrol gazı
fiyatının indirilip indirilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/281)
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sorunun görüşülmesi
ertelenmiştir.
9. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, ticarî araçların
sigorta primlerinin indirilip indirilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/282)
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sorunun görüşülmesi
ertelenmiştir.
10. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Tekirdağ'daki
tarihî binaların korunmasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi
(6/284) ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun cevabı
11. - Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, kültür sitesi
inşaatları için ödenek ayrılıp ayrılmayacağına ilişkin Kültür Bakanından sözlü
soru önergesi (6/285) ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun cevabı
12. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, iki müzisyenin
taltif edilip edilmeyeceğine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi
(6/296) ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun cevabı
BAŞKAN - Sayın Kültür ve
Turizm Bakanının daha önceden Başkanlığımıza başvurusu vardı; 10 uncu, 11 inci
ve 16 ncı sıralardaki soruları bir arada cevaplandıracaktı.
Sayın Bakan buradalar,
ben 10 uncu, 11 inci ve 16 ncı sıralardaki soruları okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Kültür Bakanı Sayın Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak yanıtlanması hususunu
arz ederim.
Saygılarımla. 6.3.2003
Enis
Tütüncü
Tekirdağ
Tekirdağ tarihinin, kent
dokusunun ve kültürel mirasının önemli değerlerinden biri de Tekirdağ'a özgü
ahşap binalardır. Bu çerçevede;
1- Tekirdağ'da
Bakanlığınızın koruması kapsamında kaç tane tarihî ev bulunmaktadır?
2- Bu evlerden bugüne
kadar kaç tanesinin varlığı ve tarihî dokusu korunabilmiştir?
3- Bu yapılardan kaç
tanesi restore edilmiştir?
4- Tekirdağ kamuoyunun ve
yerel basının büyük bir dikkat, ama kaygıyla izlediği söz konusu tarihî
binalarımızın yok edilişini önlemek amacıyla ne tür önlemler alınması
düşünülmektedir?
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın,
Kültür Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik tarafından Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün
96 ncı maddeleri gereğince sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
6.3.2003
Muharrem
Kılıç
Malatya
Şehir Merkezi nüfusu 400
000'e yaklaşan, 2 nci Ordunun merkezi olan ve yaklaşık 20 000 öğrencili
üniversitesi bulunan Malatya'da, Kültür Bakanlığına ait 360 koltuklu bir
tiyatro salonundan başka halkın kültürel ve sosyal etkinliklere olan büyük
talebini karşılayacak bir tesis yoktur. Keza, Akçadağ İlçesinde de herhangi bir
kültürel tesis bulunmamaktadır. Bu bağlamda :
Soru 1- 1993 yılında
ihalesi yapılıp, yüzde 10 inşaatı tamamlandıktan sonra 1994 yılında tasfiye
edilen Malatya kültür sitesi inşaatına 2003 yılında ödenek ayrılacak mı?
Soru 2 - Yarım kalan
kültür merkezi inşaatlarının tamamlanması için 2003 yılında ödenek ayrılacak
olan iller hangileridir?
Soru 3 - Malatya-Akçadağ
kültür merkezi inşaatının yüzde 90'ı tamamlandıktan sonra 1999 yılında tasfiye
edilmesinin sebepleri nelerdir?
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sayın
Kültür Bakanı Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu
saygılarımla arz ederim.
Atilla
Başoğlu
Adana
Soru: Prof. Dr. Halil
İnalcık Beyefendiye vermiş olduğunuz "Kültür ve Sanat Büyük Ödülü"
gerçek anlamda yerini bulmuş ve kültürümüze eserleriyle büyük katkılar yapmış
olan bir bilim adamımız taltif edilmiştir.
Türk müziğini bütün
dünyada tanıtmış, çeşitli üniversitelerde konferanslar ve dersler vermiş, söz
konusu müziğin mensupları tarafından birer efsane isim olarak değerlendirilen
iki isim olan Neyzen Niyazi Sayın ve Tamburî Necdet Yaşar'ın taltif edilmesi de
Bakanlığınızca düşünülmekte midir?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Bakanım.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın milletvekilleri,
okunmuş olan soru önergelerini yanıtlamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum; bu
vesileyle, yeniden, Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Tekirdağ Milletvekili
Sayın Enis Tütüncü'nün Tekirdağ'a ilişkin sorusunun teknik olarak kısa yanıtı:
Toplam 260 adet tescilli yapı tespit edilmiş, 1987 yılında yapılan bir genel
araştırmayla, Tekirdağ Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararıyla.
Bunlardan 60 tanesi daha çok doğal afetler, yangınlar ve bakımsızlık gibi
nedenlerle tahrip olmuş, 200 tanesi sahiplerinin kullanımında daha çok konut
olarak kullanılıyorlar. Bunlardan 30 tanesinin restorasyonu daha çok
Bakanlığımızın imkânlarıyla sağlanabilmiş, geriye kalan 200 tanesiyle ilgili
olarak da, tamamıyla ilgili olarak da restorasyon ve restitüsyon (restitution)
projeleri yapılmış, kurul onayıyla ilgili bir bekleme süreci içinde.
Diğer taraftan, Tekirdağ
Belediyesince yaptırılan koruma amaçlı bir imar planı revizyon konusu edilmiş;
bu revizyon da, bakanlığımızın katkılarıyla sürdürülmüş. Bununla ilgili de,
plan gereği, uygulamalar devam ettiriliyor.
Bütün bu sivil mimarî
örneği eserlerin korunmasına dair Türkiye'de ciddî bir problem olduğu doğrudur;
kökeninde de daha çok mülkiyet yapısının yarattığı problemler var; çünkü,
bunlar, özel şahıslara ait mülkiyetler; büyük bir kısmı konut olarak
kullanılıyor ve insanların çok pahalı restorasyonları yapabilme imkânları yok.
Şimdi, Bakanlığımız,
genel olarak, Türkiye'deki kültür varlıklarının korunmasına ilişkin yeni bir
strateji planı çalışması içinde, buna ilişkin birtakım tedbirler getiriyor.
Getirmeyi düşündüğümüz tedbirlerden bir tanesi, her şeyden önce, röleve
gerektirmeyen bakım ve onarımlar için sadece kurul müsaadesiyle -röleve
istenmeksizin- bakım ve onarımların yapılması ve korunması konusunda mal
sahiplerinin işlerini kolaylaştırmak. Diğeri, daha çok kültür ve turizm koruma ve
geliştirme bölgesi kapsamına alınan alanlarda yeni fonksiyon tanımları yaparak
kamu kaynaklarının -artık, özel mülkiyete konu eserler bile söz konusu olsa- bu
alana sevk edilebilmesini sağlamak. Bir de, kültür varlıklarının korunmasına
ilişkin sponsorluğu özendirecek birtakım tedbirler üzerinde çalışıyoruz.
Öyle umuyorum ki, kasım
ayının sonları ya da aralık ayının ortaları itibariyle, kültür varlıklarının
korunmasına ilişkin ilgi, bilgi, birikim sahibi olan tüm çevrelerle ve tabiî,
bu arada, siyasî partilerle de kurduğumuz iletişim sonrasında ortaya çıkacak
çözüm yaklaşımı, stratejik yaklaşım... Burada yapmaya çalıştığımız şey, kültür
varlıklarının korunmasına dönük bir ulusal strateji üretmektir. Bu yaklaşımı,
yasalaşmış olarak huzurlarınıza getireceğiz. Zannediyorum, buradan, önemli
fırsatlar ve imkânlar yaratma imkânını bulacağız diye düşünüyorum.
Adana Milletvekilimiz
Sayın Başoğlu'na, her şeyden önce, kültür ve sanat büyük ödülünün
Bakanlığımızca, kültürümüze sayısız eserleriyle katkıda bulunmuş olan Prof. Dr.
Halil İnalcık Beyefendiye verilmiş olmasının olumlu karşılanması yönündeki
beyanları dolayısıyla teşekkür ediyorum; kendilerinin memnuniyeti bizi de
memnun etmiştir. Türk müziğini dünyada tanıtmış değerli sanatçıların da bu
ödüle layık görülmesi konusundaki tekliflerinin, değerlendirme kurulunun gündemine
alınması için Bakanlık olarak gereğini yapıyoruz. Bildiğiniz gibi, her yıl
sınırlı sayıda insan için bu ödül verilmekte. Adaylar, bir kurul tarafından
değerlendirilmekte. Tabiî, burada, aday olan insanların, şahsiyetlerin her biri
gerçekten, çok değerli katkılarda bulunmuş insanlar. Bunu olabildiğince; yani,
bir yandan, birbiriyle tartma süreci olarak kamuoyuna yansıtmamak adına, diğer
taraftan da, çok sayıda insana aynı yıl içinde ödül vererek ödülü değersizleştirmek
gibi bir tuzağa da düşmeden, bu değerli kültür adamları, toplumun ve
Bakanlığımızın şükran ve minnet duygularıyla anılmaktadır.
Malatya Milletvekili
Değerli Arkadaşımız Muharrem Kılıç'ın sorusuna verilebilecek en genel cevap; ne
yazık ki, kültür merkezleri planlamasında bugüne kadar çok vahim yanlışların
yapılagelmiş olmasıdır ve Bakanlığın bugüne kadar da bu işin içinden çıkacak
bir çözümü bulamamış olmasıdır. Sadece tabloyu şöyle söyleyeyim: 1992 yılından
itibaren planlanmış ve birçok ile, ilçeye, çok sayıda yere temeli atılmış
kültür merkezlerinin, temellerinin atıldıkları yerin ihtiyaçlarına denk
geldikleri çok kuşkuludur. Bunların ihtiyaçlarını gözeten bir planlama
yaklaşımıyla, proje yaklaşımıyla çözümlenmiş oldukları son derece kuşkuludur.
Daha çok, tek tip proje diyebileceğimiz sınırlı sayıda proje örneklerinin her yere
uygulanması biçiminde geliştirilmiş projeler ve ne yazık ki, bugünkü
hesaplamalarla, tamamlanabilmesi için 1,4 katrilyon lira yatırım ödeneğine
ihtiyaç duyulan projelerdir. 1,4 katrilyon lira yatırım ödeneğini bugün
koyamayacak durumda olduğumuzu, değerli milletvekillerimiz hiç şüphesiz takdir
ederler; ama, burada da birtakım yaratıcı stratejilerle çözüm getirmeye
çalışıyoruz. Nitekim, sorunuza konu olan Malatya'da bu çözümü bulduk.
Malatya'da, Malatya Ticaret Borsasıyla vardığımız uzlaşma gereği, hem kültür
merkezi olarak işlev görecek hem Malatya Ticaret Borsasının ihtiyaçlarına da
cevap verecek bir biçimde proje revizyonuyla, biz, Malatya kültür merkezinin,
Malatya Ticaret Borsasınca yapılmasını kararlaştırdık ve kendilerine devrettik.
Böylece, ne zaman gerçekleşeceği çok kuşkulu olan yatırım ödeneklerini beklemek
yerine, Malatya, kültür merkezini tamamlama sürecine girmiş oldu. Eskişehir ve
benzeri illerde de bunu yapıyoruz.
Değerli milletvekili
arkadaşlarımıza bunu da duyurmak istiyorum, bütün illerimiz açısından böyle bir
yaklaşımımız var. İl özel idareleri, belediyeler ya da illerine göre,
durumlarına göre özel teşebbüsten gelecek teklifleri değerlendirmeye açığız.
Kültür merkezi olarak işlevlerini sürdürmek, Kültür Bakanlığının taleplerine
açık olmak koşuluyla, bu yatırımları tamamlayacak, işletecek girişimleri
değerlendiriyoruz. Gerçekten önemli mesafeler katedildiğini düşünüyorum.
Özet olarak şunu söylemek
istiyorum ki, biz, bu 1,4 katrilyon, kamu bütçesinden ayrılacak yatırım
ödeneğini de beklemeden, umuyorum ki, en geç üç yıllık zaman zarfı içinde,
bugünkü projeksiyonla... Yatırım ödeneğimiz 17 trilyondur, yaklaşık 1 000 yılda
tamamlanabilir durumdadır; yani, biz, bütçeden ayrılan ödeneklerin bu hızıyla bitirmeye
niyetlenirsek, 1000 yıldan yaklaşık 20 yıl kadar daha az bir zamanda, 980 yıl
içinde tamamlayabilme şansına sahibiz; ama, Yüce Meclisin huzurunda diyorum ki,
bu projeksiyonla, bu yaklaşımla, kamu bütçesinden de çok fazla bir kaynak
ayırmadan, biz, bu işi, üç yıl içerisinde tamamlamış, daha etkili, daha
verimli, daha kullanışlı, topluma daha çok hizmet üreten bir formülü, bir
çözümü de Türkiye'ye kazandırmış oluruz diye düşünüyorum.
Soru soran milletvekili
arkadaşlarıma, bu konulara göstermiş oldukları duyarlılık dolayısıyla ve beni
dinlemek lütfunda bulunan Heyetinize, ilgisi ve sabrı dolayısıyla şükranlarımı
sunuyorum.
Saygılar efendim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Mumcu.
Sayın Kılıç, açıklama
yapmak istiyor musunuz?
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Evet.
BAŞKAN - Sayın Başoğlu,
siz de sisteme girerseniz...
Sayın Kılıç, buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Öncelikle, Sayın Bakana, gösterdiği duyarlılık için teşekkür ediyoruz; ancak,
şunu belirtmek istiyorum: Sayın Bakanım "yaptığımız değerlendirme
sonucunda, Malatya'ya, devlet bütçesinden böyle bir kültür sitesinin
yapılmasına gerek görmedik" dedi ve bunu, Malatya Ticaret Borsasına havale
ettiklerini söyledi; fakat, burada, Malatya Ticaret Borsasının bunu ne zaman
yapacağı, nasıl yapılacağı konusunda herhangi bir açıklık getirmedi. Oysa, Malatyamız,
doğu ve güneydoğunun en gelişmiş, en büyük illerinden bir tanesidir; 400 000'e
yakın merkez nüfusu vardır; 2 nci Ordu Komutanlığı oradadır; 20 000'in üzerinde
üniversite öğrencisi vardır; yani, Malatya'da, kültür sitesine çok büyük bir
ihtiyaç vardır. Malatyamızın gerçek anlamda çağdaş bir kent yapısına ulaşması
için böyle bir siteye büyük ihtiyaç vardı. Bunu, maalesef, Sayın Bakanımız,
ileriye ötelemiş oldu. Ticaret Borsasına devretmekle de, bir yerde, devlet, kendi
yükümlülüğünden kurtulmuş duruma geldi.
Yine, bir sorumuz da,
Akçadağ'daki kültür merkeziyle ilgiliydi. Oysa, Akçadağ'daki bu kültür
merkezinin yüzde 90'ı tamamlanmıştı, yüzde 10'luk bir dilim kalmıştı
bitirilmesi için. Maalesef, bu kültür merkezi de, yüzde 10'luk bir dilim için
atıl durumda bekletiliyor. Maalesef, hükümetin Malatyamıza yaklaşımı çok
yerinde görünmüyor.
Biraz önce, yine, Sayın
Bakanımız, duble yollarla ilgili olarak konuşma yapıyor, yaptığı birtakım
çalışmalardan bahsediyordu. Maalesef, bu dönem, Malatyamızda, duble yolla
ilgili hiçbir çalışma da yapılmadı. Hiçbir şekilde, Malatyamızın yolları, duble
yol çalışmaları içerisine alınmadı. Oysa, Malatya, iktidara 5 milletvekili
verdi; ancak, bunlar, yani iktidara olan destek biteviye devam etmez;
Malatyalılar, bunu ileride gözden geçirmesini de bilirler. Umuyorum ki,
hükümet, Malatya'ya biraz daha olumlu gözle yaklaşır.
Malatyamızın biraz daha
dikkate alınmasını ümit ediyorum ve bu ümitle, hükümetimizin bu olaya biraz
daha olumlu yaklaşmasını bekliyor, Yüce Heyete saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıç.
Sayın Başoğlu, buyurun.
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) -
Sayın Bakanımıza, vermiş olduğu bilgiler için teşekkür ederiz.
Gerçekten, Bakanlığınız
tarafından takdir edilip Sayın Dr. Halil İnalcık Beyefendiye verilen ödül,
yerini bulmuş ödüllerden bir tanesidir. Ayrıca, yine, söz konusu müziğin
mensupları tarafından da üstat olarak kabul edilen ünlü Neyzen Niyazi Sayın ve
Tamburî Necdet Yaşar Beyefendilerin ve daha nice unutulan, yaşarken efsane
olmuş, adını burada saymaya vaktimizin yetmeyeceği diğer değerli
sanatçılarımızın da, bir gün, vakti geldiğinde, devlet tarafından
hatırlanabileceğini umut edebilir miyiz Sayın Bakanım?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERKAN MUMCU (Isparta) - Hiç şüphesiz.
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) -
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Başoğlu.
Sayın milletvekilleri,
10, 11 ve 16 ncı sıralardaki soru önergeleri cevaplandırılmıştır. Sözlü soru
önergelerine ayırdığımız süre de tamamlanmıştır.
Sözlü soru önergeleri ile
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 15 Ekim 2003 Çarşamba
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 18.38