BIM 2 15 2003-08-19T08:07:00Z 2003-08-19T08:07:00Z 108 70751 403284 TBMM 3360 806 495261 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 25       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

114 üncü Birleşim

31 . 7 . 2003 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ

III. - GELEN KÂĞITLAR

IV. - YOKLAMALAR

 V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 36 milletvekilinin, İskenderun Gümrük Başmüdürlüğünde pirinç ithalatındaki yolsuzluk ve kaçakçılık iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/124)

2.- Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay ve 26 milletvekilinin, Gazi Üniversitesindeki akçalı usulsüzlük, yolsuzluk ve ideolojik kadrolaşma iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/125)

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in, (6/606) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/96)

2.- Dilekçe Komisyonu Başkanı Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde de çalışmasına ilişkin talebi (3/336)

VI.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu ÖnerİSİ

1.- Genel Kurulun çalışma saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/642) (S. Sayısı: 249)

4.- Devlet Planlama Teşkilâtı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/650) (S. Sayısı: 254)

5.- Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/653) (S. Sayısı: 264)

 

6.- Bazı Kanunlarda ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/626) (S. Sayısı: 223)

7.- Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/641) (S. Sayısı: 252)

 

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasında Temel Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/652) (S. Sayısı: 263)

VIII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, isminden bahsetmek suretiyle konuşmasının bazı bölümlerinin yanlış anlaşılmasına sebep olabileceği nedeniyle açıklaması

IX.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun verdiği lisanslara ve personelin ücretlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/814)

2.- Samsun Milletvekili Mustafa Çakır'ın, yargılanan Kızılay yöneticilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/838)

3.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, ibadethanelerle ilgili bir kararnamede cemevlerine yer verilmeyişine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/856)

4.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, Aydın İli Zeytin Dağlarındaki bir yangına yapılan müdahaleye ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/920)

5.- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'daki sarıçam ağaçlarında görülen hastalığa ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/924)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Kars-Tiflis demiryolu projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/952)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Birinci ve İkinci Oturumlar

Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz, Marmara depremi sonrasında bölgedeki sosyal ve ekonomik duruma,

Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım, Şapka ve Kıyafet Devriminin 78 inci yıldönümüne,

İlişkin, gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Bitlis Milletvekili Vahit Kiler'in, Bitlis'in düşman işgalinden kurtarılışının 87 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu cevap verdi.

Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, korsan yayıncılığın tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/123) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın (6/344), (6/350), (6/351), (6/352) ve (6/455) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında (1/521) (S. Sayısı: 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden ertelendi.

3 üncü sırasında bulunan, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/651) (S. Sayısı: 262)

4 üncü sırasında bulunan, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/648, 1/326, 2/58, 2/81, 2/131, 2/132) (S.Sayısı: 257),

Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarılarının, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

Saat 00.30'da toplanmak üzere, birleşime 23.57'de ara verildi.

 

 

 

 

 

 

İsmail Alptekin

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mevlüt Akgün

 

Yaşar Tüzün

 

Karaman

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Ahmet Küçük

 

 

 

Çanakkale

 

 

 

Kâtip Üye

 


Üçüncü ve Dördüncü Oturumlar

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

5 inci sırasında bulunan, Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/638) (S. Sayısı: 224),

6 ncı sırasında bulunan, Bazı Kanunlarda ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/628) (S.Sayısı: 244),

Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

Daha önce alınan tatilde çalışma kararının 1.8.2003 günü itibariyle sona erdirilerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1.8.2003 gününden itibaren tatile girmesine; Genel Kurul çalışmalarının 31.7.2003 günü saat 13.00'te başlamasına; daha önce bastırılıp, dağıtılan ve 48 saati dolmayan 249 sıra sayılı tasarının gündemin 3 üncü sırasına, 254 sıra sayılı tasarının 4 üncü sırasına, 264 sıra sayılı tasarının 5 inci sırasına, gündemin 35 inci sırasındaki 223 sıra sayılı tasarının 6 ncı sırasına alınmasına; gündemin 59 uncu sırasında bulunan tasarının 7 nci sırasına alınmasına, Genel Kurul çalışmalarının 7 nci sıraya alınan 252 sıra sayılı tasarının bitimine kadar devam etmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, kabul edildi.

31 Temmuz 2003 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 03.45'te son verildi.

 

 

 

 

 

 

Sadık Yakut

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mevlüt Akgün

 

Yaşar Tüzün

 

Karaman

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


II. - BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 13.00'te açılarak sekiz oturum yaptı.

Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 36 milletvekilinin, İskenderun Gümrük Başmüdürlüğünde pirinç ithalatındaki yolsuzluk ve kaçakçılık iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi (10/124),

Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay ve 26 milletvekilinin, Gazi Üniversitesindeki akçalı usulsüzlük, yolsuzluk ve ideolojik kadrolaşma iddialarının araştırılması (10/125),

Amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in (6/606) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

Dilekçe Komisyonu Başkanı Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde de çalışmasına ilişkin talebi,

Genel Kurulun 31.7.2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 59 uncu sırasında yer alan 263 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 8 inci sırasına alınması ve çalışma süresinin bu tasarının görüşmelerinin bitimine kadar olması, bu işin görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde, 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında (1/521) (S. Sayısı: 146),

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),

Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.

3 üncü sırasında bulunan, Millî Eğitim Temel Kanununda (1/642) (S. Sayısı: 249),

4 üncü sırasında bulunan, 540 Sayılı Devlet Planlama Teşkilatı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede (1/650) (S. Sayısı: 254),

6 nci sırasında bulunan, Bazı Kanunlarda ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede (1/626) (S. Sayısı: 223),

Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarılarının, yapılan görüşmelerden sonra;

5 inci sırasında bulunan, Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair (1/653) (S. Sayısı: 264),

7 nci sırasında bulunan, Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında (1/641) (S. Sayısı: 252),

8 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasında Temel Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/652) (S.Sayısı: 263),

Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamalardan sonra;

Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının görüşmeleri sırasında, Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, isminden bahsetmek suretiyle konuşmasının bazı bölümlerinin yanlış anlaşılmasına sebep olabileceği nedeniyle bir açıklama yaptı.

Alınan karar gereğince, 1 Ekim 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 01.12'de son verildi.

 

 

İsmail Alptekin

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mevlüt Akgün

 

Yaşar Tüzün

 

Karaman

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


                                                                                                             No. :  164

III. - GELEN KÂĞITLAR

31 . 7 . 2003 PERŞEMBE

Tasarılar

1.- Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/655) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)

2.- 2002 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı (1/656) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

3.- 2002 Malî Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı (1/657) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

Tezkereler

1.- Trabzon Milletvekili Şevket Arz'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/334) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)

2.- İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/335) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)

Raporlar

1.- Avrasya Posta Birliği Kuruluş Yasasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/435) (S. Sayısı: 258) (Dağıtma tarihi: 31.7.2003) (GÜNDEME)

2.- Dünya Posta Birliği Kuruluş Yasasına Altıncı Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/475) (S. Sayısı: 259) (Dağıtma tarihi: 31.7.2003) (GÜNDEME)

3.- Otobüs ve Otokarlarla Uluslararası Arızi Yolcu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/510) (S. Sayısı: 260) (Dağıtma tarihi: 31.7.2003) (GÜNDEME)

4.- Merkezi ve Doğu Avrupa İçin Bölgesel Çevre Merkezi Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/590) (S. Sayısı: 261) (Dağıtma tarihi: 31.7.2003) (GÜNDEME)

5.- Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/653) (S. Sayısı: 264) (Dağıtma tarihi: 31.7.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, iki ilköğretim müfettişiyle ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/705) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2003)

2.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Ilısu Barajı Projesinde Hasankeyf'in durumuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/706) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2003)

3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Irak'a insani yardım amaçlı gönderilen mercimeğin bozuk çıktığı iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/707) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2003)

4.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir İlindeki okulların elektrik borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/708) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)

5.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, taşınmaz tarihi eserlerin çevresinde koruma alanları oluşturulmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) sözlü soru önergesi (6/709) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

6.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, İzmir'in Güzelbahçe İlçesinde hizmete giren ambulansla ilgili bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/710) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

7.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, hastalıkları nedeniyle sözleşmeleri feshedilen uzman çavuşların durumuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) sözlü soru önergesi (6/711) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

8.- Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in, kredi kartı faiz oranlarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/712) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

9.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, Mersin Devlet Hastanesi çalışanlarının ödenmeyen döner sermaye ücretlerine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/713) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

10.- Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in, işçi ve memur emeklilerinin maaşlarında artış yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/714) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

11.- Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in, gazilerin yaşam standartlarını yükseltmek için alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/715) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

12.- Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in, Yapı-Yol Sendikasına üye bazı çalışanların görev yerlerindeki değişikliğe ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/716) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

13.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Çorlu Havaalanının etkin kullanımı için alınacak önlemlere ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/717) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

14.- Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, kamu kurum ve kuruluşlarındaki sözleşmeli avukatlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) sözlü soru önergesi (6/718) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

15.- İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, AB limanlarındaki Türk gemilerinin eksikliklerinin tamamlanması için ne gibi önlemler alındığına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/719) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, Edirne-Süloğlu Lisesinin bina ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1073) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)

2.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, Edirne'nin Süloğlu İlçesine kaymakam atanıp atanmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1074) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)

3.- İstanbul Milletvekili Bülent Tanla'nın, "2 B" olarak bilinen alanlarda CHP milletvekillerinin evi olduğu şeklindeki açıklamalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1075) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)

4.- Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, Antalya-Kaş-Saklıkent turizm bölgesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1076) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)

5.- Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer'in, yargı mercilerine başvuru yollarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1077) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)

6.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, TÜPRAŞ ve PETKİM'in mal ve hizmet alımı ihalelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1078) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)

7.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Gaziantep gezisiyle ilgili basında çıkan bazı haberlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1079) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2003)

8.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya-Kaş-Ova Beldesi sağlık ocağının doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1080) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2003)

9.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Alanya-Taşkent karayolundaki asfalt çalışmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1081) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2003)

10.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Sakarya gezisiyle ilgili basında çıkan haberlere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1082) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2003)

11.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Iğdırlıların Nahcıvan'a geçişlerinde pasaport yerine başka belgenin geçerli olup olmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1083) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2003)

12.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Iğdırlıların Nahcıvan'a geçişlerinde yurt dışına çıkış harcının kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1084) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2003)

13.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İstanbul'daki bazı hastane çalışanlarının zorunlu tasarruf ödemelerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/1085) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

14.- İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı Özbek'in, İstanbul'daki bazı hastane çalışanlarının zorunlu tasarruf ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1086) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

15.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, yabancı danışmanlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1087) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

16.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, yabancı danışmanlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1088) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

17.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, İzmir'in bazı köylerindeki kekik toplama yasağına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1089) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

18.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, süt ve süt ürünleri üreten işletmelerin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1090) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

19.- İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, 4924 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1091) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

20.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, çeltikte prim uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1092) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

21.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un, eczanelerin BAĞ-KUR ve SSK'dan ilaç bedeli alacaklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1093) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

22.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, eczanelerin kamu kuruluşlarından olan alacaklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1094) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

23.- Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil'in, mısır üretimi ve ithaline ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1095) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

24.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, Bergama'daki Allionoi Antik Kentine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1096) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

25.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, su ürünleri sektörüne ucuz mazot desteği sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1097) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

26.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, gençliğin sosyal ve kültürel gelişimini destekleyen projelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/1098) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

27.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, organik tarıma ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1099) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

28.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, TMSF'ye devredilen bankalara ve kullandırılan kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1100) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

29.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Marmara Ereğlisi'ndeki mezbaha ve çöplüğün insan ve çevre sağlığına olumsuz etkileri nedeniyle alınması gereken önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1101) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

30.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, İşsizlik Fonunda biriken kaynak miktarına ve işçi emeklilerinin ücretlerinde bir artış yapılıp yapılmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1102) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 36 Milletvekilinin, İskenderun Gümrük Başmüdürlüğünde pirinç ithalatındaki yolsuzluk ve kaçakçılık iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/124) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.2003)

2.- Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay ve 26 Milletvekilinin, Gazi Üniversitesindeki akçalı usulsüzlük, yolsuzluk ve ideolojik kadrolaşma iddialarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/125) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.7.2003)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

31 Temmuz 2003 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları vardır.

Kâtip Üyemizin oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 36 milletvekilinin, İskenderun Gümrük Başmüdürlüğünde pirinç ithalatındaki yolsuzluk ve kaçakçılık iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/124)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İskenderun Gümrük Başmüdürlüğünde pirinç ithalatında yapılan kaçakçılık ve yolsuzlukların giderilmesi ve suçluların ortaya çıkarılması amacıyla; Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddesi uyarınca Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederim.

1- Züheyir Amber                                (Hatay)

2- K.Kemal Anadol                                (İzmir)

3- Vezir Akdemir                                (İzmir)

4- İlyas Sezai Önder                                (Samsun)

5- Mehmet Küçükaşık                                (Bursa)

6- Sedat Uzunbay                                (İzmir)

7- Ali Arslan                                (Muğla)

8- Enver Öktem                                (İzmir)

9- Abdurrezzak Erten                                (İzmir)

10- Bihlun Tamaylıgil                                (İstanbul)

11- Erdal Karademir                                (İzmir)

12- Mehmet Ali Arıkan                                (Eskişehir)

13- Mustafa Sayar                                (Amasya)

14- Yılmaz Kaya                                (İzmir)

15- Mehmet Işık                                (Giresun)

16- Mehmet Nuri Saygun                                (Tekirdağ)

17- Halil Tiryaki                                (Kırıkkale)

18- Muharrem Eskiyapan                                (Kayseri)

19- Mehmet Sefa Sirmen                                (Kocaeli)

20- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

21- İsmail Değerli                                (Ankara)

22- Yücel Artantaş                                 (Iğdır)

23- Ali Oksal                                 (Mersin)

24- Türkân Miçooğulları                                 (İzmir)

25- Nuri Çilingir                                 (Manisa)

26- Ufuk Özkan                                 (Manisa)

27- Nezir Büyükcengiz                                (Konya)

28- Hasan Ören                                (Manisa)

29- Zeynep Damla Gürel                                (İstanbul)

30- N. Gaye Erbatur                                (Adana)

31- Mustafa Erdoğan Yetenç                                (Manisa)

32- Berhan Şimşek                                (İstanbul)

33- Abdulaziz Yazar                                (Hatay)

34- Vahit Çekmez                                (Mersin

35- Ahmet Güryüz Ketenci                                (İstanbul)

36- Memduh Hacıoğlu                                (İstanbul)

37- Necdet Budak                                (Edirne)

Gerekçe:

Mısır'dan pirinç ithal eden bazı ithalatçılar konteynırlara 22 ton pirinç yüklemelerine karşın, fatura ve konşimentolara 17 ton yazdırarak konteynır başına 5 ton pirinç kaçak olarak yurda sokulmaktadır.

Her konteynırda kaçak olarak yurda sokulan malın vergisi ve KDV'si ödenmemekte; ayrıca, her konteynırda ortalama bin dolar gümrük vergisi kaçırılmaktadır.

Böylece, piyasada haksız rekabet yaratılmış olup, dürüst firmalar cezalandırılmaktadır.

Yapılan kaçakçılıkla, devletimiz, yüzbinlerce dolar KDV, Gelir ve Gümrük Vergisi gelirinden mahrum kalmaktadır.

Bu gerekçelerle, yapılan yolsuzluğu ve kaçakçılığı önlemek, devletimizi, uğradığı yüzbinlerce dolar Gümrük, KDV ve Gelir Vergisi zararından kurtarmak için, Anayasanın 98 inci maddesi, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması zorunlu hale gelmiştir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, ikinci önergeyi okutacağım; ancak, önergenin aslı 500 kelimeyi geçtiğinden özetini okutuyorum.

2. - Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay ve 26 milletvekilinin, Gazi Üniversitesindeki akçalı usulsüzlük, yolsuzluk ve ideolojik kadrolaşma iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/125) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ulu Önder Atatürk'ün unvanını taşıyan Gazi Üniversitesinde, bundan yaklaşık 2,5 yıl önce Prof. Dr. Rıza Ayhan'ın rektörlüğe atanmasıyla birlikte ideolojik-siyasî kadrolaşma iddiaları öne sürülmektedir. Son aylarda kadrolaşma hareketlerine ilişkin haberleri, akçalı konulara ait usulsüzlük ve yolsuzluk iddiaları da yoğun bir biçimde izlemeye başlamıştır. 2001 Temmuzunda Çağan A.Ş ile gazete ve televizyonlara haber olan akçalı usulsüzlükler, şimdi imzasız bildirilerle yeni boyutlar kazanmıştır.

Gazi Üniversitesinin geleceği açısından uzun vadede en ciddî iddialardan birisi de, yabancı dilde başarı gibi kriterleri ve akademik gelenekleri hiçe sayarak ve birçok öğretim elemanının özlük haklarını acımasızca çiğneyerek gerçekleştirilen ideolojik-siyasî kadrolaşmadır. Bu kadrolaşmanın, birinci olarak araştırma görevliliği veya yardımcı doçentlik kadrolarına siyasî yandaşların alınması için her yolun kullanılması biçiminde ortaya çıktığı söylenmektedir. Bu konuda verilen örneklerden birisi, Gazi Eğitim Fakültesinde, jüri raporlarındaki çalıntı iddiaları ve mahkeme kararları bile hiçe sayılarak bir öğretim görevlisinin yardımcı doçent yapılmaya çalışılmasıdır. Diğer bir örnek ise, İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesinde (İ.İ.B.F.) araştırma görevliliği sınavını kazanan iki gencin atamalarının yapılmamasıdır. Kadrolaşma hareketinin ikinci yönteminin ise yetkili Ana Bilim Dalı ve Bölüm Başkanlıklarının görüşü alınmaksızın, öğretim üyesi kadrolarına başka kuruluşlardan kişilerin dayatılarak atanması olduğu söylenmektedir. Bu konudaki iddialara verilen örnekler ise, Tıp Fakültesine, Erciyes Üniversitesinden darp ve suça azmettirme suçlarından haklarında dava açılan öğretim üyelerinin alınmak istenmesi ile İ.İ.B.F.'ne rektörün eski kişisel danışmanı ve yeğeninin alınmak istenmesidir. Ayrıca, Meslekî Eğitim Fakültesi eski dekanının kızlarını aynı fakülteye araştırma görevlisi olarak alması gibi tipik kayırma eylemleri de iddialar arasındadır.

Akçalı işlere ilişkin usulsüzlük iddiaları da hayli kabarıktır. Başlıcaları şöyle özetlenebilir:

Birçok ihalenin davetiye usulüyle yandaş firmalara verildiği, üniversitenin bu yolla zarara uğratıldığı,

Söz konusu firmalarla özel çıkar ilişkilerinin kurulduğu,

Gölbaşı'ndaki üniversiteye ait sosyal tesislerde, üniversitenin üst düzey yöneticileri ile eş dost ve siyasî yandaşların uzun süre bedava ağırlandığı,

Denizcilik Müsteşarlığına hazırlanmak amacıyla çekilen belgesel filmde sahtecilik yapıldığı ve bu nedenle ilgili bakanlıkla davalı olunduğu,

Benzer başka belgesellerin İletişim Fakültesi yerine özel yandaş şirketlere kaydırıldığı,

Rektörün makam odasını milyarlarca liraya yeniden döşettiği ve bu işi yapan firmaya ikinci özel villasının da içini yaptırdığı,

Nisan 2003'teki yasal düzenleme öncesinde rektör ve rektör yardımcılarının dönersermayeden maaşlarının 9,5 katına ulaşan paralar aldıkları,

Rektörün, susturmak ya da ödüllendirmek istediği kişileri danışman yaparak kendilerine dönersermayeden para bağladığı,

Yüce Meclisimizin yolsuzluklar üzerine giderek eski milletvekilleri ve bakanları Yüce Divana göndermeye hazırlandığı bir dönemde bu denli ciddî iddiaların gözardı edilmesi ve araştırılmamasını düşünmek olanaklı değildir.

Bu nedenle, devlette ve toplumda saydamlık, açıklık, meşruluk ve adaletin toplumumuzun en güçlü özlemi haline geldiği bugünlerde Gazi Üniversitesindeki akçalı usulsüzlükler ve ideolojik kadrolaşma iddialarının araştırılarak varsa sorumluların saptanması ve bu gibi yasadışılıkların yinelenmemesi için gerekli önlemlerin alınması amacıyla, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün ilgili maddeleri gereğince, Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1- Mehmet Tomanbay                                 (Ankara)

2- Mustafa Erdoğan Yetenç                                 (Manisa)

3- Ahmet Güryüz Ketenci                                 (İstanbul)

4- Zeynep Damla Gürel                                 (İstanbul)

5- Kemal Kılıçdaroğlu                                 (İstanbul)

6- Abdulkadir Ateş                                 (Gaziantep)

7- Hasan Fehmi Güneş                                 (İstanbul)

8- Ali Rıza Gülçiçek                                 (İstanbul)

9- Halil Akyüz                                 (İstanbul)

10- Halik Tiryaki                                 (Kırıkkale)

11- Ali Rıza Bodur                                 (İzmir)

12- Muharrem Toprak                                 (İzmir)

13- Osman Coşkunoğlu                                 (Uşak)

14- Özlem Çerçioğlu                                 (Aydın)

15- Gürol Ergin                                 (Muğla)

16- K. Kemal Anadol                                 (İzmir)

17- Hakkı Akalın                                 (İzmir)

18- Osman Kaptan                                 (Antalya)

19- Ali Kemal Kumkumoğlu                                 (İstanbul)

20- Mehmet Ali Arıkan                                 (Eskişehir)

21- Hüseyin Bayındır                                 (Kırşehir)

22- Nuri Çilingir                                 (Manisa)

23- Bayram Ali Meral                                 (Ankara)

24- Ali Oksal                                 (Mersin)

25- Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                 (Malatya)

26- V.Sinan Yerlikaya                                 (Tunceli)

27- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunda öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge var; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, (6/606) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/96)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 300 üncü sırasında yer alan (6/606) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                Kemal Demirel

                                                                               Bursa

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Dilekçe Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

2. - Dilekçe Komisyonu Başkanı Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın, Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde de çalışmasına ilişkin talebi (3/336)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

22 nci Dönem 1 inci Yasama Yılında Komisyonumuza gelen başvurular önceki dönemlerin 5-6 misli artış göstermiştir.

3071 sayılı Yasa hükmü gereği, başvuru sahiplerine zamanında cevap vermek amacıyla Dilekçe Komisyonu Başkanlık Divanınca, Komisyonumuzun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu süre içerisinde çalışmalarına devam etmesine karar verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 25 inci maddesi uyarınca gereğini arz ederim.

                                                                 Yahya Akman

                                                                          Şanlıurfa

                                                        Dilekçe Komisyonu Başkanı

BAŞKAN - Dilekçe Komisyonu Başkanlığının tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

VI. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ

1. - Genel Kurulun çalışma saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No :46                                                                                 Tarih : 31.7.2003

Genel Kurulun 31.7.2003 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 59 uncu sırasında yer alan 263 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 8 inci sırasına alınması ve çalışma süresinin bu tasarının görüşmelerinin bitimine kadar olması, bu işin görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde, 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilmesinin, Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

 

Bülent Arınç

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

 

Sadullah Ergin

 

Mustafa Özyürek

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

 

CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Öneri üzerinde söz talebi?.. Yok.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2. -  Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden tasarıların görüşmelerini erteliyoruz.

1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

3. - 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/642) (S. Sayısı: 249) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu, 249 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz istekleri vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak için söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, AKP iktidarları, işbaşına geldiklerinden bu yana, her alanda olduğu gibi, millî eğitim alanında da, partizanca kadrolaşma yoluna gitti; bunun için, yönetmelikleri, kuralları değiştirdi. Sekiz aydır, öğretmenlerin, öğrencilerin, eğitimin birikmiş sorunlarını çözeceklerine, halka söylemedikleri, hükümet programlarında belirtmedikleri konuları, yeterince hazırlık yapmadan, sonunda doğacak zararları düşünmeden, inatla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirdiler. Bugün görüştüğümüz bu tasarı, buna örnektir.

Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığının hazırladığı bu tasarı, Başbakanlık tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine, 9...

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, bir hususu arz edeyim.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Buyurun efendim.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, sistemde bir arıza olduğu için sizi yerinize alıyorum.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.17


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.28

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER:Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN -Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

249 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/642) (S. Sayısı: 249) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı'ya ait.

Buyurun Sayın Gazalcı, konuşmanızı baştan alabilirsiniz.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Temel Yasasının değişikliğini öngören tasarı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, AKP iktidarının, işbaşına gelir gelmez, her alanda olduğu gibi millî eğitimde de kadrolaşmayı öngördüğünü, bunun için kuralları, yönetmelikleri değiştirdiğini ve tam incelemeden, hükümet programında yazmadıkları, halka söz vermedikleri kimi konuları Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirdiklerini söylemiştim; bu tasarı da bunlardan biridir.

Bu tasarı, 9 Temmuzda, komisyonlarda görüşülmek üzere, Başbakanlık tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiştir. O zaman, tasarı iki temel konuyu öngörüyordu; birincisi, okulların satışı; ikincisi, ders kitapları konusu. 22 Temmuz 2003 tarihinde, Plan ve Bütçe Komisyonunda, tasarıya bir ek madde eklendi. Bildiğiniz gibi, Millî Eğitim Bakanlığı, parasını devlet vermek üzere, özel okullarda 10 000 yoksul çocuğu okutmak için bir genelge çıkarmıştı. Bu genelge, Danıştay 8. Dairesinin, 17 Temmuz 2003 tarihinde yürütmeyi durdurma kararıyla işlemden kalkmıştı.

Değerli arkadaşlar, tarihlere dikkatinizi çekiyorum; Millî Eğitim Bakanlığı, özel okullarda 10 000 yoksul başarılı çocuğu okutma genelgesini, 13 Mayıs 2003 tarihinde yayınlıyor. Bu tasarı, Meclise 9 Temmuzda geliyor. Danıştay, yürütmeyi durdurma kararını 17 Temmuzda veriyor; Plan ve Bütçe Komisyonunda, 22 Temmuzda -5 gün sonra- Danıştayın iptal ettiği bu karar, bir ek madde olarak tasarıya ekleniyor. Bugün, 31 Temmuz 2003, tasarıyı yangından mal kaçırır gibi -birçok konuda olduğu gibi- 1 inci Yasama Döneminin son gününde ivedilikle görüşüyoruz.

Bu, hangi tasarı; Millî Eğitim Temel Yasası, çocuklarımızın, gençlerimizin nasıl eğitileceğini gösteren, kuralları belirten temel yasayı...

Değerli arkadaşlar, oyunlar burada da bitmiyor. Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Tasarının, doğal olarak, önce Millî Eğitim Komisyonunda görüşülmesi gerekir. Millî Eğitim Komisyonu Başkanı, haklı olarak, 17 Temmuzda, bu değişikliği bildiriyor, görüşeceğiz diye, tasarıyı dağıtıyor; ama, aynı gün Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verdiği için, tasarı o biçimde olmadığı halde, ya o yüzden ya da başka nedenlerle aradan yarım saat geçmeden tasarı geri çekiliyor. Bir daha Millî Eğitim Komisyonunda bu tasarı görüşülmüyor, Plan ve Bütçe Komisyonunda ele alınıyor ve gece yarısı verilen bir önergeyle, AKP'li beş arkadaşın verdiği bir önergeyle, özel okullarda çocuk okutma konusu tasarıya ekleniyor.

Değerli arkadaşlar, devlet yönetmek ciddî bir iştir; hukuk kuralları içinde olması gerekir. Böylesine bir değişiklik, çok büyük bir değişikliktir, dikkat çekici bir değişikliktir, vahim bir değişikliktir. Cumhuriyet tarihinde ilk kez devlet diyor ki: Ben, Türk çocuklarının eğitimini yapmayacağım, nitelikli olarak yapamıyorum bunu özel okullar yapsın. Çünkü, gerekçesinde, Bakan, bunu bir büyük reform gibi, yoksul çocukların da nitelikli eğitim alması için böyle bir uygulamaya geçildiğini söylemiştir. Danıştay bunu iptal edince, bir yasa maddesiyle bu engelin kaldırılacağını düşünüyor.

Değerli arkadaşlar, böyle, son günde, Danıştay bu kararı verdi diye, birkaç gün içinde, komisyonlarda görüştürmeden, birinde görüştürüp birinde görüştürmeyerek temel yasaları değiştirmek çok sakıncalıdır. Bence, bu tasarı, henüz zaman geçmemiştir, tümüyle geri çekilmelidir hükümet tarafından; hiç olmazsa, eklenen o 1 inci maddeyle ilgili olarak Danıştay kararının sonucu beklenmelidir; çünkü, Millî Eğitim Bakanlığı Danıştay kararına itiraz etmiştir. Doğal olarak, bir hukuk devletinde bu itirazın sonucunun beklenmesi gerekir ya da yürütmeyi durdurma kararı verilmiş, Bakanlığın buna uyması gerekiyor.

Türkiye Devletinin nasıl yönetileceği Anayasada belirtilmiştir; bir güçler ayrımı vardır. Ben hukukçu değilim; ama, yürütmenin her türlü işlemi ve denetimi yargı denetimi altındadır. Şimdi, idarî en büyük yargı; yani Danıştay bir karar vermiş. İdarenin buna uyması gerekir; ama, AKP hükümeti, inatla, benim burada çoğunluğum var, ben her şeyi yasayla yapabilirim, devlete hükmedebilirim anlayışı içindedir.

Değerli arkadaşlar, Danıştay kararı elimde. Bakın, ne diyor Danıştay kararı, yürütmeyi durdurma gerekçesinde: "Yasalarımızda, yoksul çocukları okutabilmek için gerekli hükümler var. Başta Anayasamızın 42 nci maddesi olmak üzere, kredi bakımından, burs bakımından, yatılılık bakımından çocukları desteklemek ve okutmak için yeterli yasa maddesi var. Ancak, ille de özel okullarda çocuk okutmak istiyorsan, Özel Okullar Yasasında bir hüküm var: Kontenjanının en az yüzde 2'si, Bakanlar Kurulu kararıyla da yüzde 10'u parasız olarak okutulabilir." Özel okullar bu konuyu Anayasa Mahkemesine götürmüştür; Anayasa Mahkemesi de bu yolda karar vermiştir; yani, siz, isterseniz, özel okullarda da -bir kazanç amacı gütmeyeceğine göre özel okullar Anayasaya göre, sözde öyledir- yüzde 10'una kadar çocuğu okutabilirsiniz.

Bu kararda ayrıca diyor ki: "Anayasanın 10 uncu maddesinde belirtilen eşitlik ilkesine de aykırıdır. Çocukların ekonomik yönden farklılıklar içinde bulunması eğitim ilkeleriyle bağdaşmaz ve eşitlik ilkesiyle de örtüşmez."

Millî Eğitim Temel Yasasında, ivedilikle, bir maddeyle değişiklik yapmakla, Anayasanın 10 uncu maddesinde belirtilen, Danıştayın gerekçesinde ifade ettiği eşitlik durumu ortadan kalkacak mı; hayır.

Değerli arkadaşlar, Danıştay bu kararı verdikten sonra hükümette, başta Başbakanda bir rahatsızlık belirmiştir. Bakın, Başbakanın 21 Temmuz 2003 tarihinde İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında yaptığı bir konuşma var elimde. Başbakan "Bir sendika müracaat ediyor Danıştaya, bir de bakıyoruz ki, arkadan bir karar; böyle bir şey yapamazsınız. Ne olsun? Bu, eğitimde fırsat eşitliğine ters düşer. Tabiî, bunlar üzerine, ister istemez, bizde, bazı soru işaretleri doğuyor" diyor. Yani, Danıştayın kararı üzerine, Başbakanda birtakım soru işaretleri doğuyormuş. Bu soru işaretleri Danıştay kararına ilişkin mi, yoksa sendikaya mı ilişkin; o da açık değil, belli değil. Başbakan konuşmasını sürdürüyor: "Biz istiyoruz ki, devlet, eğitim işinden yavaş yavaş çekilsin, bu iş tamamen özel sektöre kalsın, onlar bu işi alıp götürsünler."

Değerli arkadaşlar, bu sözler, çok talihsiz sözlerdir, eğer düşünülmeden söylenmişse vahimdir. Belki, bu sözleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında söylemek bir ölçüde kolaydır; ama, düşünüyorum da, Başbakanın seçim bölgesi Siirt'te ya da Anadolu'nun yoksul bir köyünde "arkadaşlar, devlet eğitim işinden çekilsin, bu işi özel sektör yapsın" demek "ey yoksul halkım, senin çocuğun okumasın" demekle denktir ve kolay da değildir.

Ayrıca, Başbakan, partisinin çeşitli yerlerde yapılan il kongrelerinde yaptığı konuşmalarda yine bu Danıştay kararını eleştirmiş "sonucu bu olmamalıydı" demiştir. Memur sendikasına da; yani, öğretmen sendikasına da "memurların sırtından siyaset yapıyor" diyerek, eski, ucuz suçlamayı yapmıştır. Peki; değerli arkadaşlar, memur sendikası, hele eğitim sendikası, üstelik, eğitim işkolunda yetki almış en büyük eğitim sendikası, Millî Eğitim Temel Kanununda ya da eğitimle ilgili bir konuda Danıştaya başvurmayacak da ne yapacak?! Batı'da olduğu gibi toplusözleşme hakkı yok, grev hakkı yok; demokratik hakkını kullanıyor, yürüyor, toplantı yapıyor; "suç işledin" deniyor. Danıştaya dilekçe veriyor; yine "suç işledin" deniyor. Peki; ne yapsın bu sendika?! Üstelik, bu sendika, toplugörüşme yoluyla, Millî Eğitim Bakanlığıyla, oturdu, birtakım idarî kararlar aldı, Kurum İdare Kararlarını imza altına aldı; o kararları bile Millî Eğitim Bakanlığı uygulamamaktadır.

Değerli arkadaşlar, geçenlerde, Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı bir işlemi Danıştay yine durdurmuştu. Biliyorsunuz, bundan önceki Sayın Millî Eğitim Bakanı zamanında, 1 041 eğitim yöneticisi bir genelgeyle görevlerinden alınmıştı; yerlerine, yine, geçici görevle, kendilerine yakın arkadaşlar verilmişti ve "bunları valiler yapıyor" denilmişti. Danıştay, bu kararı da durdurdu. Bu Millî Eğitim Bakanı "Danıştay kararına uyulacaktır" yollu bir yazı gönderdiği halde, Türkiye'nin birçok yerinde, çocuk oyuncağı gibi, bunlar, göreve başlatıldı, iki gün sonra görevden alındı, yine, eski geçici görevle verilenler, yerlerine alındı. Örneğin, bunlardan birisi olan -elimde belgesi var- Balıkesir-Edremit İlçe Millî Eğitim Müdürü Sayın Selahattin Yay, asıl olarak atanmaya elverişli; ama, onun yerine, o kadar kıdemli olmadığı halde, Atanur Çağlayan Edremit İlçe Millî Eğitim Müdürü oluyor; arkasından, Danıştay kararıyla Selahattin Yay iki günlüğüne veriliyor, çekiliyor. Denizli'de de örnekleri var; örneğin, Buldan İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü de öyle. Türkiye'nin birçok yerlerinde, yüzlerce, böyle örnek gösterilebilir. Yani, biz hukuk devletini içimize sindirecek miyiz? Danıştayın verdiği kararları sonuna kadar uygulayacak mıyız ya da uyguluyormuş gibi mi yapacağız; bu, çok yanlış bir tutumdur.

Şimdi, elimde, yine bir başka belge var. Bir milletvekili arkadaşımın, Sayın Hüseyin Özcan'ın, özel okullar konusunda verdiği soru önergesi üzerine, Millî Eğitim Bakanının verdiği yanıtlar var. Millî Eğitim Bakanı bu soru önergesine verdiği yanıtta "biz, Anayasanın 10 uncu maddesinde belirtilen eşitlik ilkesine uyacağız, özel okullar konusunda kesinlikle ayırımcı davranmayacağız" diyor. Diyor da, uygulama pek öyle olmuyor. Yani, hem Danıştay kararını beklemeden böyle bir yasal by-pass yapılıyor hem de kontenjanlar şimdiden belli. Bakın, elimde, okulların adları ve listeleri var. Kimseyi son günde üzmek için söylemiyorum; ama, Sayın Bakanın yazılı yanıtıyla, verdiği sözle, burada okullara dağıtılan kontenjanlar birbirini tutmuyor.

Değerli arkadaşlar, Fethullah Gülen yanlısı okullara, burada, bir bir dağıtılan kontenjan miktarı 1 916'dır; yani, 10 000 çocuğun yaklaşık beşte 1'i bu okullardadır. (AK Parti sıralarından "nereden çıkarıyorsun" sesleri, gürültüler) Sıralayayım size isimlerini, bir sürü isimler veriyorum. Denizli'de Server Gazi Lisesi, burada var.

AZİZ AKGÜL (Diyarbakır) - Ayırımcılık yapmayın okullar arasında, hepsi Millî Eğitimin okulları bunların.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ayırımcılığı ben yapmıyorum; ama, her türlü denetime karşı, siz de biliyorsunuz ki, özel okullarda... (AK Parti sıralarından gürültüler) Beni dinleyin, siz burada yanıt verirsiniz, belgeleri size de gösterebilirim. Bakın, itirazla değil, fikirle belki birbirimizin fikrini çürütebiliriz.

HACI BİNER (Van) - Bir sol derneğin Talim Terbiye Kurulunda uzman olarak görevlendirilmiş 100 tane elemanı var, ona niye itiraz etmiyorsunuz?

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Hacı Bey, lütfen, susun... Susun Hacı Bey...

Değerli arkadaşlar, özel okullar ne amaçla açılır; özel okulların bir kısmı para kazanmak için açılır. Öyle, bir bölüm özel okul vardır; yani, 1 800 civarındaki okulun, 353 ortaöğretim özel kurumunun bir kısmı para kazanmak için açılmıştır. Özel okulların bir kısmı, hem para kazanmak hem de gerçekten, Türkiye Devletinin laik, sosyal hukuk devleti ilkesine uyarak, kurallar içerisinde iyi eğitim yapmaya çalışır; ama, siz de biliyorsunuz ki, özel okulların büyükçe bir kısmı, kendi dünya görüşlerini çocuklarımıza aşılamak için açılır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Saçmalıyorsunuz...

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Şimdi, ben diyorum ki, siz devletin okullarını bırakıyorsunuz, nitelikli eğitim vereceğim diye, özel okullara çocuk gönderiyorsunuz; ama, özel okullar her türlü denetime karşın, bir birlik içerisinde, uyum içerisinde değil. Türkiye Cumhuriyetinin ilk çıkardığı yasalardan biri, 3 Mart 1924'te çıkarılan Öğretim Birliği Yasasıdır. Siz, bu uygulamayla birliği sağlayamazsınız değerli arkadaşlarım.

Bir de, her türlü desteğe karşın, özel okulların Türkiye'deki oranı yüzde 1,5'tur. Şimdi, yüzde 98,5 oranındaki devletin eğitimini bırakıyorsunuz, burada nitelik yok diyorsunuz; özel okullarda nitelik var diye çocuk göndermeye çalışıyorsunuz; ben bunu doğru bulmuyorum.

Bu tasarının gerekçesinde, eğitim çok önemlidir; ama, bu eğitime kaynak gerekli deniliyor. Peki, kaynak nerede; kaynak, okulları satmada.

Değerli arkadaşlar, insaf, insaf!.. Kaynak diye diye birçok şeyi, ormanları, hazine arazilerini, şunları bunları sattıktan sonra, en son akla gelmesi gereken okulları satmak son derece vahim bir şeydir; çünkü, okullar, bizim, tarihî ve kültür miraslarımızdır, oralardan çok değerli insanlar mezun olmuştur. Siz, şimdi, öğrenci yok, öğretmen yok, veli yok, herkes tatile gitmiş, son gün bir yasa çıkarıyorsunuz; çocuklar tatilden bir dönecek, bizim okul satılmış. Kime; filanca özel okula, filanca otele, filanca bilmem kime...

Değerli arkadaşlar, satmayın, gücünüz yetiyorsa yapın. Diyorsunuz ki "kent kıyılarında yapacağız" Kaç kilometre ötede?.. Oradaki kapıcı çocukları, esnaf çocukları ne olacak? Bakın size küçük bir şey anlatayım:

Mustafa Necati'yi duymuşsunuzdur; 1925-1928 yılları arasında gerçekten çok büyük işler başarmış bir Millî Eğitim Bakanıdır. Millî Eğitim Bakanı olarak bir yere okul yapacaktır, para sıkıntısı vardır. Maliye Bakanına der ki: "Senin görevin para bulmak, benim görevim okul yapmak"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen toparlayınız.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Evet, Sayın Başkanım. "Senin görevin para bulmak, benimki yapmak" diyor Mustafa Necati. Ya sizinki; aynen Osmanlı İmparatorluğunun Millî Eğitim Nazırı Haşim Paşa gibi "şu okullar olmasa eğitimi çok güzel yönetirdim." Yani, o kapıya çıkıyor.

Değerli arkadaşlar, Kurtuluş Savaşı sırasında bile, İkinci Dünya Savaşının en bunalımlı günlerinde bile Türkiye, eğitimi en temel iş olarak almıştır. Siz, son on yıldır bütçeden eğitime en az payı ayıracaksınız. Bakın, 1993'lerde, millî eğitime bütçenin yüzde 14.35'i ayrılırken, 2003'de ayırdığımız pay yüzde 7 değildir, yarısı değildir, yüzde 6.9'dur; yatırıma ayrılan pay da öyledir. Büyük onarım için -burada, Bakanın verdiği yanıtlar var- ayırdığı para 217 230 000 'dir.

Değerli arkadaşlar, peki, bütçeden para ayırmayacaksınız, okulları satarak, özel okullarda çocuk okutarak. Hem paramız yok diyorsunuz hem de 30 trilyona yakın bir parayı, özel okullara destek için veriyorsunuz. İnsanın aklına geliyor; acaba bir diyet ödemek için mi bu yapılıyor; yani, militan yetiştirmek için mi yapılıyor? Yani, devlet okul yapacakken, kendi okulunda nitelikleri geliştirecekken, niçin, ille de... Biz özel okul olmasın demiyoruz, özel okul yasalar içinde olsun; ama, devletin gücüyle olmasın. Dünyanın her yerinde devletin birinci işi, insanı yetiştirmektir. Bakın, 2000 yılında Senegal'da 156 ülkenin Millî Eğitim Bakanları toplandı. Bizden de Sayın Metin Bostancıoğlu gitti. O, eğitim enternasyonalinde, toplantısında bir karar alındı: "Herkese nitelikli kamusal eğitim." Slogan bu. Ne demek bu; devletin herkese nitelikli eğitim sağlaması...

Değerli arkadaşlar, biz yıllarca devletin bütçesinden eğitime daha çok pay ayrılsın diye çırpınırken, AKP'nin getirdiği nokta nedir biliyor musunuz; yeni kaynak bulmayı eğitimin kendisi yapmıştır; yani, eldeki eğitim kaynaklarını bazılarına transfer etmek.

Değerli arkadaşlar, bu olmuyor, yakışmıyor. Millî Eğitim Temel Kanunundaki değişiklik burada, elimde. Bakın, bu, Millî Eğitim Temel Kanunu, böyle bir çırpıda bir önergeyle değiştiriliverecek bir yasa değildir. Millî Eğitim Temel Yasası kendi içinde bir bütündür. Burada yapacağınız değişikliklerle,  Atatürk'ün, İnönü'nün yaptığı; adı Atatürk olan, Cumhuriyet olan, İstiklal olan o okulları satarak, biz çoğunluğumuza güvenerek bu yasayı değiştiririz derseniz, ben inanıyorum ki, hukuktan bu dönecektir.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl)- Olayı saptırıyorsunuz. Öyle bir şey yok.

BAŞKAN- Sayın Gazalcı, son cümlenizi alayım. Lütfen...

MUSTAFA GAZALCI (Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, eğitim, devletin temel işidir. Şimdi, ben AKP Grubuna bakıyorum; acaba, paralı, özel okulda kaç kişi okumuştur şu Meclisin içinde? Hepimiz devletin yatılı okullarında okuduk, hepimiz devletin parasız okullarında okuduk, hepimizin devletin okullarında okuduk. Lütfen, okulları satmayın, eğitimi satmayın, geleceğimizi satmayın, insanı satmayın!

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Karaman Milletvekili Sayın Yüksel Çavuşoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 249 sıra sayılı 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi ve bizleri izlemekte olan aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 3 Kasımdan sonra, bütün arkadaşlarımızın yaptığı gibi, biz de, Karaman'da, milletvekili arkadaşlarımızı topladık, basın toplantısı yaptık ve dedik ki: "Bugünden itibaren AK Partiyi burada bırakıyor, devlet-millet kaynaşmasını sağlayıp, Türk Milletini kucaklıyoruz. Böylece, hep birlikte, memleketimizi ve ülkemizi kalkındırmak için gayret edeceğiz, çalışacağız ve bu sloganla yola devam edeceğiz."

Bu noktadan hareketle, değerli meslektaşım Mustafa Gazalcı Beye de, bizim için yapmış olduğu güzel tenkitlerden dolayı teşekkür ediyorum. Almamız gereken noktaları aldığımızı; ama, benimsemediğimiz noktaları da kendilerine iade ettiğimizi ifade ediyor; katkılarına ve CHP'li bütün arkadaşların katkılarına tekrar teşekkür ediyorum.

Hemen şunu belirtmek isterim ki, burada, şu anda, konuşmayı ve üniversitedeki dersimizde olduğu gibi, karşılıklı iletişimli bir konuşma yapmak isterdim. Ülkemizin muasır medeniyet seviyesine ulaşması, geçmesi, hatta ve hatta, aya gidebilmek için güneşi hedeflemek noktasından baktığımız takdirde, eğitim sisteminde birtakım stratejik planlarımız ve bu planları gerçekleştirmemiz için parametrelerimizin olması gerekiyor. Dolayısıyla, bu parametrelerimizi çok kısa, öz olarak anlatabilmek için elimdeki hazır notlarımdan hareket etmeyi yeğliyorum. Bu noktadan hareketle, eğer, birkaç dakika zamanınızı alırsam, şimdiden özür diliyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkeler ekonomik, sosyal, kültürel ve politik problemlerinin çözümüne katkıda bulunmak için eğitime yatırım yapmak zorundadır. Ne var ki, Türkiye'de eğitimin bizatihi kendisi ciddî bir mesele haline gelmiş veya getirilmiştir.

Anadolu ve fen liselerine giriş sınavında 40 000'den fazla öğrencinin sıfır alması, 2 000'den fazlasının kopya çektiğinin tespit edilmesi, bunun en güzel göstergesidir herhalde. Bu durum, çürüyen bir sistemin sağa sola savrulan parçaları olarak değerlendirilebilir. Bu durum, sıfır alan çocuklardan değil, çağdaş dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan bir sistemin dayatılmasından kaynaklanmaktadır.

Türkiye, gerek eğitimine ve gerekse eğitimin diğer alanlarına yansıyan problemlerini çözmekten asla vazgeçemez; burasını çok iyi bilmemiz gerekmektedir. Bu sebeple, eğitimin sorunlarını çözebilmek için alışılagelmiş yaklaşımların dışında ve ötesinde yeni bir anlayış, yeni bir değişim ve yeni bir vizyona ihtiyaç duyulmaktadır. Herkes, ideolojik yaklaşımlarını bir kenara bırakarak, geleceğimizi ve gençliğimizi yakından ilgilendiren bu probleme pedagojik ve bilimsel olarak yaklaşmalı, çürümüş ve tükenmiş eğitim sistemi, ideolojiyle değil, pedagoji ve ilmî çalışmayla yeniden yapılandırılmalıdır.

20 nci Yüzyılın ilk yarısında sanayi toplumlarının ihtiyacına göre teşkil edilen eğitimle ilgili kavram, yöntem ve tekniklerin çoğunun bilgi çağına geçişte önemli değişikliklere uğrayacağı görülmektedir.

Toplumumuzun beklentilerini karşılayacak bir eğitimin, bizatihi kendisinin bu değişim ve gelişime açık olması gerekmektedir. Aksi halde, eğitimin kendisi, gelişmelerin önündeki en büyük engel haline dönüşüverir. Sanayi toplumundan bilgi toplumuna doğru geçişte insanların da bu değişime açık olması gerekmektedir.

Eğitim ve eğitim sistemi, fert, toplum ve milletler için büyük önemi haizdir. Eğitimin konusu insandır. Bu sebeple, insanı anlamak, insan-toplum ilişkilerinde meydana gelen gelişmeleri doğru yorumlamak, kuşakları geçmişin ışığıyla geleceğe hazırlamak, geleceğe ilişkin doğru tahminlerde bulunmak, değişen ve gelişen dünyada bilim ve teknolojiden en iyi derecede faydalanmak ve bunları refaha yansıtmak, doğru düşünüp doğru karar vermek, sağlıklı bir eğitim sisteminin vazgeçilmez şartı değil midir?.. Hayat boyu sürdürülmesi gereken toplumsal bir eylem olan eğitim, sıfırdan sonsuza, beşikten mezara kadar devam eden bir eğitim faaliyeti değil midir?

Herhangi bir ayırıma ve sınıflamaya tabi tutmaksızın, herkesin, ilgi, istek, yetenek ve yeterlilikleri doğrultusunda eğitim haklarından en iyi şekilde faydalanmasını savunan; ayrıca, her şeyin insan için ve insana göre düzenlenen, insan merkezli bir eğitimin hedef alınması zarurettir.

Öğrencilerin, yaşama kalitelerinin yükseltilmesine yararı olmayacak bilgileri ezberletmek zorunda bırakılmaları, eğitimdeki en büyük kaynak israfı değil midir?

Japon eğitim uzmanlarının, matematik maratonunda dünya finalisti olmalarına rağmen, ezberci eğitimden kurtulmanın mücadelesi için plan ve programlar yaptıklarını hepimiz bilmekteyiz. Dolayısıyla, hayat boyu öğrenme ve kişisel gelişim, toplumsal bütünleşme ve ekonomik büyüme, eğitimde fırsat eşitliği, üstüne basarak söylüyorum, eğitimde fırsat eşitliği ve yeteneklerin belirlenip desteklenmesi ve geliştirilmesi esasına göre tanzim edilmelidir.

Bilgi toplumunda, öğretecek bir şeyleri olan herkesin öğretmenlik, öğrenmek isteyen herkesin de öğrencilik yapacağı gerçeği dikkatten uzak tutulmamalıdır.

Eğitim, hem üretim yapmak ve hem geliştirmek, toplumun kültürel mirasını yeni nesillere aktarmak, hem de kişide var olan kabiliyetlerin açılım ve gelişimini sağlamaktır. Eğitim, kişinin kendi kendisine yeterli hale gelmesi, doğruyu ve eğriyi tarafsız kriterlerle bizatihi ayırt edebilecek bir formasyona sahip olması, kendi içindeki mükemmel kabiliyetleri yakalaması ve bunların neticesini yaşantı yoluyla davranışlarına yansıtması demek değil midir.

İnsanlığın, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecini yaşadığı günümüzde, teknolojik gelişmelerin benzeri görülmemiş değişimlere ortam hazırladığını hepimiz bilmekteyiz. Bu durum, gerek makro gerekse mikro düzeyde "insan kaynakları ve geliştirme" konusunun önemini artırmaktadır.

Köy kadar küçülen dünyada baş döndürücü bir rekabet yaşanmaktadır. Uluslararası bu yarışta ayakta kalmanın en önemli şartı, ülkelerin sadece ekonomik kaynaklarını harekete geçirmekle değil insan kaynaklarının da harekete geçirilmesiyle mümkün olacaktır. İnsan sermayesi için yapılan yatırımlar üretime dönüştürüldüğünde, ferdî ve ulusal gelirin artırılmasında en önemli etken olarak görülmektedir. Yeni teknolojiler üretmek ve mevcut teknolojileri en prodüktif şekilde kullanabilmek ve bilgi üretimi yapabilmek için emeğin vasfının geliştirilmesi gerekmektedir. Bu noktadan hareketle, eğitimde rekabetin artırılması ve lider veya kreatif vasfı haiz, nitelikli ve yüksek nosyonlu gençlik ve insanlar yetiştirebilmek için özel eğitim ve eğitim kurumlarının önünün açılması ve hatta, teşvik edilmesi hususunun önemi açıktır. Bu noktada, CHP'li meslektaşım Sayın Gazalcı'nın devletçi bakışının... Çoğunluğa sahip bir grup olarak değil, evrensel insan hakları, özgürlük ve eğitim sistemi gereği istemekte olduğumuzu belirtmek isterim.

Ülkemizde işsizlerin yüzde 48,16'sının ilkokul, yüzde 20,74'lük kısmının lise, yüzde 6,2'lik kısmının yüksekokul, yüzde 5,45'lik kısmının da meslek lisesi mezunu olduklarını hatırlatmak isterim.

Ülkemizde işgücünün yüzde 5,2'sinin üniversite, yüzde 9,7'sinin lise ve dengi okul, yüzde 7'sinin ortaokul ve yüzde 78,1'inin ise ilkokul mezunu olduğu görülmektedir.

Türk millî eğitiminin iki temel sorunu vardır. Bunlardan birisi kalite, diğeri kaynak sorunudur.

Kalite konusundaki olumsuzluğun en önemli sebebi, Türkiye'deki hantal eğitim bürokrasisi ve bunun eğitimdeki çağdaş gelişmeleri yakalamadaki aczi gösterilmektedir. Diğer önemli bir sebebi de, eğitime ayrılan payın yetersizliğidir şüphesiz.

Eski dönemlerin en değerli insan tipi çok bilen insan, yerini, bilgiyi gerektiğinde yerinde nasıl kullanabileceğini ve nereden bulabileceğini bilen insana bırakmıştır. Yine, çağlar boyu bilginin değişmez ve kalıcı olduğuna inanan insan tipi, yerini, bilginin kısa zamanda değişip eskidiği, bu nedenle, sürekli yeni bilgiler peşinde koşan ve kendini durmadan geliştirmeye çalışan insan tipine bırakmıştır.

Çok kanallı eğitim imkânlarının artması, okulun, öğretmenin, hatta, kitapların işlevini önemli ölçüde değiştirecektir. Öğretmenin tek bilgi kaynağı olmadığı bu ortamda, okul da, artık, bilgi kazanmanın tek mekânı değildir. Ders kitapları ise, neredeyse, her gün yeniden yazılmak durumunda olacaktır. Görüldüğü gibi, binlerce yıldır öğretmen-öğrenci üçgeni içinde varlığını sürdüren eğitim-öğretimde, yeni teknolojilerin yaşamımıza katılmasıyla birlikte çok yönlü, çok kanallı yeni alternatifler de kullanılmak durumundadır.

Öğretme yerine öğrenme, öğrenme merkezli eğitim, öğrenmenin parmak izi kadar kişiye özgü olduğunu göstermektedir. Çağdaş eğitimin öncülerinden biri olan Rousseau "eğitim, çocuğun tabiat ve yeteneğini göz önünde bulundurmazsa, insan ve toplum doğallıktan uzaklaşır" demektedir. Yine, Japon Sony'in bir sözü: "Bir ağacı, bir bitkiyi kökünden bir yere nakledebilmek için, bütün toprak ve bitkisel özellikleriyle taşımadığınız müddetçe tutturamazsınız"demektedir.

Dolayısıyla, 53 devlet üniversitesi ile 23 vakıf üniversitesinde 1 894 000 öğrenci öğrenim görmekte, 27 617 öğretim üyesi ve 46 517 öğretim elemanı görev yapmaktadır. 60 000 örgün ve yaygın eğitim kurumumuz var. İlköğretimde 10 300 000, yükseköğretimde 1 900 000 olmak üzere okulöncesi, ortaöğretim ve yaygın eğitim de dahil, toplam, 18 600 000 öğrencimiz eğitim görmektedir.

Dünya ortalaması öğrenci başına 3 370 dolar iken -dikkat çekiyorum- Avrupa ortalaması ise 6 585 dolardır. Türkiye'de ise, öğrenci başına, biliyor musunuz nedir; 2 000 dolardır.

Konsolide bütçe içinde Millî Eğitim Bakanlığı yatırımlarına  ayrılan  pay ise, üzgünüm, yüzde 16,43'tür.

Her 100 kişiden 53'ünün yurtdışına gittiği tespit edilmiştir.

Eğitimde eleyici yaklaşımdan uzaklaşarak, herkesin yükseköğrenim görmekten ziyade, severek yapabilecekleri bir iş ve sıkıntı çekmeden yaşayabileceği bir gelir temini daha önceki yaşlarda sağlanması gerekmektedir. İnsanlar yeterlilikleri ve başarabildikleriyle değil de, diplomalarıyla değerlendirilirlerse, herkesin yükseköğretime hücumu doğal karşılanmalıdır, günümüzde olduğu gibi....

Ayrıca, başarısız alanlardaki zaafı gidermek yerine, öğrencilerin başarıyla yaptığı işleri mükemmel yapabilmesine önem ve öncelik verilmelidir. Bu gayeyle, okulöncesi, ilk ve ortaöğretimin başarılı yönlerini yakalayıp güçlendirmek, metot olarak benimsenmelidir. Bu zaviyeden denilebilir ki, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, mecburî ve temel eğitim kavramları üzerinde iyi durulması gerektiğini hatırlatmak isterim. Mecburî eğitim süresi, gerekirse daha da uzatılabilir, genişletilebilir; ancak, temel eğitim sonrası yönlendirmeli eğitim önemsenmeli ve kabiliyet, beceri ve arzular önplana çıkarılmalıdır. Ekonominin temeli olan sanayiin gövdesi, araeleman yetiştiren meslek eğitimiyle olur. Bu noktadan, sadece meslekî eğitimi önemseme değil, büyük ve güçlü oranda teşvik edileceğini ifade etmek isterim. Küçük siyasî hesaplar yerine, ülkemizin ve toplumumuzun geleceği için stratejik planlar yapılması lazım; bu Meclisin görevi budur.

Söylemek istemem; ama, mecburen, yeri geldiği için söylemek istiyorum; sadece, bütün ortaöğretim içerisinde yüzde 6 veya 8'i geçmeyen imam-hatip meslek liseleri uğruna, bu kadar sağlık meslek liseleri, endüstri meslek liseleri, Anadolu liseleri, öğretmen liseleri, liseleri, liseleri, liseleri, yüzlerce meslek liselerini kıyıma uğratmanın ne demek olduğunu vicdanlarınıza bırakıyorum.

Eğitim kurumlarının ve eğitim kalitesinin sürekli iyileştirilmesi, mikro düzeyde bireylerin, makro düzeyde toplumun ve ülkenin, mega düzeyde de tüm dünyanın, bir anlamda tüm insanlığın yaşam kalitesini sürekli olarak ileri götürecek, vazgeçilmesi imkânsız bir olgudur, özellikle, bizim milletimizin, dünya için bir görevidir; çünkü, kaliteyi yakalamak, geleceği yönetmektir. Geleceği yönetecek bir ülke...

Rus bilim adamı Strumlin'e göre, ilköğretim, bir işsizin verimliliğini yüzde 40, ortaöğretim yüzde 102, yükseköğretim ise yüzde 300 artırmıştır. ABD'de yapılan bir araştırmaya göre, ilkokuldan sonra yapılan 4 yıllık bir eğitimin, işçi gelirine, aynı imkânlardan yoksun birine göre yüzde 14'lük bir ilave getiri sağladığı tespit edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, günümüz dünyasında, gelişime açık, doğru düşünen ve etkili karar veren, mesuliyet duygusu içinde olan, kendisini sürekli yenileyen ve geliştiren, birlikte çalışma becerisine sahip, rekabet ortamını anlayan, yarışan, çevreyi koruyan ve düşünerek hareket eden, olaylara çok yönlü bakabilen; yetkiyi, sorumluluk olarak kullanan; ülkesinin gelişmesini, kendisinin, çevresinin, ailesinin refahının gelişmesi olduğu şuurunda olan; hak aramasını bilen, kamu düzenine saygılı, insanı ve yaratıkları seven, insan ilişkilerinde bencil olmayan, herkese ve her fikre saygılı olan, asla önyargılı olmayan, muhakeme gücü yüksek, araştıran, okuyan, yeniliğe açık olan bir insan yetiştirme, ancak kaliteli bir eğitimle mümkündür; bu strateji için hepinizi davet ediyorum.

Yıllardır büyük düşünmeyi unutan Türkiye'ye, bu hasletini hatırlatacak olan eğitimdeki yeni vizyon çerçevesinde, gerek sistemimiz, gerekse müfredatı yeniden şekillendirmek mecburiyetindeyiz. Ülkemizin insan kaynaklarını, bilgi toplumunda yaşayacak ve gelişmiş ülkelerdeki akranlarıyla rekabet edebilecek yeterliliğe kavuşturmak için hazırlanan eğitimde kalite ve değişim programında benimsenen temel politikalar muvacehesinde, ülkesini, teknolojide çağdaş ülkeler seviyesi üzerine çıkaracak nitelik ve nicelikte, yetişkin, kalifiye elemanlar, insanlar yetiştirecek şekilde program ve müfredat geliştirmek amaçtır. Bunun için, bütün devlet-millet kaynaşması çerçevesinde, geleceğimiz için, hep beraber, CHP'lisi, AK Partilisi ve bütün millet olarak, beyinler zonklayacak derecede fikir üretmek, plan ve programlar yapmak mecburiyetindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, toparlayın.

YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim efendim.

Tarım için bir yıl süreli tohum ekilir, ağaç için on yıl süreli tohum ekilir; ama -özellikle CHP'li arkadaşlarıma hatırlatmak isterim ki- insan ve nesil yetiştirmek için ise, biliyor musunuz, yüzyıllık tohum atmak mecburiyetindeyiz.  Yüzyıl sonramızı düşünüyorsak, bugünden, o plan ve stratejik programlarımızı gerçekleştirmek mecburiyetinde olduğumuzu hatırlatıyorum.

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Bize niye diyorsun ki, kendi arkadaşlarınıza söyle! Bizim ders almaya ihtiyacımız yok!

YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim; öyle yapayım!..

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Hayret bir şey yahu!

REYHAN BALANDI (Afyon) - Âlemi var mı; neden geriyorsunuz?!

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Size bir şey diyen var mı?!

YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Yeni eğitim sistemi hayat boyu eğitimde, öğrenciler, öğretmenler, okul yönetimleri, sosyal taraflar ve devletten oluşan tarafların rolleri, bu hedeflere göre yeniden dizayn edilmelidir. Eğitimde devletin rolü, ancak, düzenleyicilik, araştırma geliştirme -meslektaşıma hitap ediyorum- yerel, ulusal ve uluslararası karşılaştırma ve makro düzeyde politikalar olmalıdır. Halbuki, ülkemizde, topluma ve çağın ihtiyaçlarına göre eğitim değil, siyasî otoritenin belirlediği kültür politikasını benimsetmeye yönelik bir eğitim anlayışı benimsenmiştir. Bu da okul-toplum çatışmasını getirmiştir. Gerçekte, okul süresince de ailenin ve çevrenin verdiği eğitim devam eder. Aile ve çevrenin öğrenciye kazandırmaya çalıştığı değerler birbiriyle uyumluysa eğitimden beklenen sonuçların alınması kolaylaşır. Toplumda benimsenen değerlerden farklı hedefler belirleyen ülkelerin okulöncesi eğitime büyük önem verdikleri ve çocukları erken yaşlarda doğal çevrelerinden koparmaya çalıştıkları görülmektedir. Öğrenciler üzerinde ailenin ve çevrenin etkilerini asgarîye indirmeye çalışan bu uygulamalardan vazgeçilmesi zarurettir.

Küçük yaşlarda ailesine farklı, okula farklı davranarak dayaktan kurtulduğunu gören çocukların, bu davranışlarını diğer alanlara kaydırmaları da gayet normaldir. Küçük yaşlardan itibaren çift kişilik sergilemeye, yalan söylemeye, boyun eğmeye, düşünmemeye, kendi görüşlerini geliştirmemeye zorlanan öğrencilerden, sorumluluk yüklenmeleri, fikir üretmeleri, bir ideale sahip olmaları ve bir konuyu enine boyuna inceleme sabrı göstermeleri beklenebilir mi? Onların, artık, günümüzde olduğu gibi, fikre değil slogana, öze değil şekle, bilime değil birbiriyle çelişkili de olsa büyüklerinin verecekleri talimatlara ihtiyaçları vardır.

Eğitimde elde edilen sonuçların sürekli izlenip, amaçlarla karşılaştırılarak, yanlışlıkların tespit edilip düzeltilmesi gerekmektedir. Geleceğe yönelik sağlıklı kararlar geliştirmede büyük önem taşıyan bu konuda hemen hemen hiç çalışma yapılmaması, Türk millî eğitiminin başta gelen sorunları arasında yer almaktadır.

Eğitimin, sosyal, siyasî ve ekonomik olmak üzere üç temel fonksiyonu bulunmaktadır. Eğitim amaçlarının, bu üç temel fonksiyon arasında sağlıklı dengeler kurması önem taşımaktadır.

Totaliter ülkeler, eğitimin siyasî fonksiyonuna büyük ağırlık vermektedirler. Onlar için her şeyden önemlisi, bireylerin mevcut rejime kayıtsız şartsız bağlı olmalarıdır, devletçiliği önplana çıkarmalarıdır.

Eğitimin ekonomik fonksiyonuna aşırı önem ve öncelik veren ülkeler, çıkarcı ve bencil bir insan modeliyle karşı karşıya kalmaktadırlar.

Eğitimin sadece sosyal fonksiyonuna önem veren ülkelerin ise, zaman içerisinde dağılma tehlikesiyle karşılaşabilecekleri, tahminen söylenmektedir.

Türk millî eğitimindeki bu model arayışlarında, model alınırken gerekli şartlar dikkate alınmadığından, bugün, millî eğitimde başarılı olunamamıştır

Bu ve benzeri arayışlar dikkate alındığında, ilköğretimde eski Doğu Bloku ülkeleri ile bazı İskandinav ülkelerinin, ortaöğretimde ağırlıklı olarak Fransa'nın, çıraklık eğitiminde Almanya'nın, yükseköğretimde ABD'nin örnek alındığı görülmektedir. Acaba, Türkiye hangisi?..

Önlisans düzeyinde meslek kazandırmaya yönelik çalışmalara ABD örnek alınarak başlanmış, ne var ki, ABD'de, ortaöğretim düzeyinde öğrencilerin, kendilerini sınamaları için, haftada 2 kredilik seçmeli meslek dersi olması hususu, bizde, dikkate bile alınmamıştır.

Belli bir bütünlükten mahrum ve farklı modellerden alınan parçalarla oluşturulan eğitim sistemi, istenilen başarıyı asla gösterememiştir.

BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu, lütfen toparlayın efendim.

YÜKSEK ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Böyle, yamalı bohça gibi bir eğitimle yetiştirilenlerde, bilgiyi maddeye uyarlayarak teknoloji geliştirme ile bilgiyi bilgiye uygulayarak yeni analiz ve sentezler yapma ve yeni bilgiler üretme kapasitesi oldukça düşük düzeyde kalmaktadır; hatta, hiç olmamaktadır.

Anne-babaların, aile içerisinde çocuğun müspet gelişmesine yardımcı olacak şekilde eğitilmeleri için, ana-baba okulu veya aile eğitimi yaygınlaştırılacaktır.

Gelecek nesillerin, saf, sağlam ve geleceği yakalayacak bir yapıda yetişmelerinde, aileden alacakları değerlerin çok önemli olduğu bilinmektedir. Bu sebeple, gerek yaygın gerekse örgün eğitimde, hem ailenin hem de aile bireylerinin, sadece formel olarak değil, fonksiyonel olarak eğitilmesi ve yetiştirilmesi sağlanacaktır.

Sosyal farklılaşmalar ve farklı ekonomik yapılar, okulöncesi dönemden başlayarak eğitime yansımaktadır. Okulöncesi eğitim giderlerinin küçük bir kısmını devlet karşıladığından, madden güçsüz ailelerin çocukları, bu imkânlardan faydalanamamaktadırlar.

Yapılan bu kanun değişikliğiyle, yeni kaynaklar millî eğitimimize kazandırılarak, ülkemiz potansiyeline ve performansına layık bir ivme kazandırılacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi ve aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çavuşoğlu.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına ilk söz,  Erzurum Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaz'ındır.

Buyurun Sayın Özyılmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan yasa tasarısının geneli üzerinde kişisel olarak söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Millî eğitimle ilgili bir yasa görüşülürken, tabiî ki, herkesin çok dikkatlice üzerinde durması gerekir; çünkü, ülkemizde millî eğitimin pek çok sorunu vardır. Bu sorunlara hep birlikte kafa yormak, bu sorunları ortadan kaldırmak ve daha iyi bir eğitim sistemi oluşturabilmek için, son derece gayretli olmamız gerekmektedir.

Bendeniz, eğitim sistemimizin genel sorunları ve bu sorunları aşmak için kısa ve özlü, sistematik ve analitik olarak bunun üzerinde durup, daha sonra da maddeler üzerinde düşüncelerimi daha sonraki devrelerde açıklamaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin genelinde, her alanda sorun olduğu gibi, eğitim sistemimizde de pek çok sorun vardır. Bu sorunları kısa kısa arz edecek olursak, eğitim sistemimizin birinci derecede sorunu, eğitime ideolojik yaklaşılmasıdır. Bugüne kadar, eğitim sistemine, aşağı yukarı herkes ideolojik yaklaşmış, eğitimin problemlerini çözmek değil, eğitimde bir stratejik nokta oluşturup orayı ele geçirme, oradan, insanların kafasına, özellikle yeni yetişen nesle belli fikirleri aktarma düşünülmüştür. Bu ise, eğitim sistemimizin gelişmesinin önündeki en büyük engeldir.

Bana göre, eğitim sistemine ideolojik değil, eğitim bilimleri çerçevesinde yaklaşılmalı ve insanın kendini gerçekleştirebilmesi esas olarak alınmalıdır. Yani, insanda doğuştan gelen bütün ilgi, istidat ve kabiliyetlerin en güzel bilgilerle, en verimli bilgilerle buluşup, onun gelişebileceği en üst noktaya, onu geliştirmeye gayret sarf edilmelidir.

İkincisi, eğitim sistemimizde 650 000'i bulan eğitimci vardır. Bunlar, fevkalade güzel çalışmaktadırlar. Yalnız, şunu bilmek lazım ki, artık, eğitim de, bir hukuk gibi, tıp gibi, ekonomi gibi bir bilim dalı haline gelmiş, hatta bilim dalları haline gelmiş ve fakülteler oluşmuştur. Bundan sonra, eğitim sistemimizde, daha çok eğitim bilimcileri, bu manada ciddî çalışmalar yapmış, yüksek lisans, doktora, doçentlik ve profesörlük çalışmalarını yapmış insanları, büyük ölçüde, bir eğitim bilimci olarak eğitim sistemimize entegre etmek ve onların üreteceği bilgilerle yolumuzu daha bilimsel olarak görüp çözmeye çalışmak çok yararlı olur diye düşünüyorum.

Bir diğer önemli husus; millî eğitimde, bugün, yönetim problemi vardır. Bugün dediğim, yani, yıllardan beri bir yönetim problemi vardır. Çağdaş dünyada, artık, böyle, merkezî yönetim kaldırılıp bir kenara atılmış, bir asır öncesinde; ama, bizde, her şey, bütün yetkiler, bütün güç Ankara'ya toplanmış; bu ise hantal bir yapı oluşturmuş ve eğitim sistemimizin önündeki en büyük engellerden biri olarak karşımızda durmaktadır. Bu manada, Ankara'daki bu bürokrasiyi ve yetkiyi illere dağıtmalı -ama, bu arada şunu söyleyeyim- illere dağıtalım derken, bunu yerel yönetimlere ya da belediyelere vermenin de yanlış olacağı kanaatindeyim. İllerde eğitim yönetimi il kurulu oluşturulmalı ve eğitim sistemimiz, illerde, onlar vasıtasıyla çalışmaya yönlendirilmelidir. Tabiî, bunun teferruatına giremeyeceğim.

İkincisi, yönetimde insan boyutudur. Değerli arkadaşlar, yıllarca fakültede eğitim bilimleri dersi okutmuş bir kardeşiniz olarak söyleyeyim; öğretmen olarak yetişen insanlar, en fazla haftada üç saat -o da pek çok fakültede verilmez- eğitim yönetimi dersi alırlar. Bu üç saatlik eğitim yönetimi dersiyle, insan, eğitim yöneticisi olmakta zorlanabilir. Nitekim, bu manada sıkıntılarımız vardır ülkemizde; bunun da üzerine gidilmeli. Sayın Millî Eğitim Bakanımıza buradan arz ediyorum; mesela, fakültelerde pedagojik dersler okutulurken, eğitim yönetimi dersinin kredi saati artırılarak ve herkese mecburî olarak okutulmasının çok yararlı olacağı kanaatindeyim.

Bir diğer önemli husus, eğitimde program geliştirme ülkemizde yıllardan beri yapılmayan bir husustur, ki, muhakkak yapılması gerekir. Değerli arkadaşlar, çağdaş dünyada, eğitim programı yapıldığı andan itibaren geliştirilmeye muhtaç demektir. Siz, bütün gücünüzle çalışır, gayret edersiniz, en iyi eğitim programını ortaya koyarsınız; "artık, bu, en iyisidir; bunu uygulayalım" deme hakkınız yoktur; uygulamaya koyduğunuz andan itibaren, onun eksiklikleri ortaya çıktıkça, onu düzeltmek, ona yeni üretilen bilgileri entegre etmek zorundasınız. Önceden doğru, geçerli ve yararlı bilgi olduğu halde, zamanla bilgilerin eskiyip işe yaramadığı ortaya çıkıyor; onları da devredışı bırakmak ve insan ve toplum nasıl dinamikse, eğitim programının da dinamik olmasını sağlamak esastır -ki, biz, buna eğitim bilimlerinde "eğitimde program geliştirme" diyoruz- bu da, ülkemizde, maalesef, yıllardan beri yapılmamaktadır.

Bir diğer önemli husus, değerli arkadaşlar, eğitim sistemimizin bugünkü hantal yapıya düşmesinin önemli sebeplerinden bir diğeri de, eğitimde rehberlik çalışmalarının olmamasıdır. Çağdaş dünyada eğitim üç sacayağı üzerinde durur; yönetim, öğretim ve rehberliktir.

Rehberlik, sadece zihinsel özürlülere ya da özürlülere yönelik yapılan bir faaliyet değildir; aksine, rehberlik, değerli arkadaşlar, eğitim bilimleri çerçevesinde, önce insanın istidat ve kabiliyetlerini -şimdiki tabirle gizil güçlerini- ortaya çıkarmak; onları, hem kendisine hem ailesine hem okuluna tanıtmak, ayrıca, öğrencinin kendisi, ailesi ve okuluyla birlikte geleceğine yönelik vereceği kararlarda hangi alana yönelmesinin daha yararlı olduğunu göstermektir ki, maalesef, ülkemizde, bu, yapılmamaktadır.

Aslında, 1950'den bu yana ciddî manada bir rehberlik teşkilatı kurulması için Bakanlık bünyesinde çalışmalar yapılmıştır, yapılmaktadır; ama, bugün arzu edilen seviyenin çok çok gerisindedir; bir an önce, buna da yönelinmesi gerekmektedir.

Bir diğer önemli husus, değerli arkadaşlar, çağdaş dünya, artık, eğitim gibi, sağlık gibi hususları sadece devlet eliyle yürütmüyor; hatta, birçok konuyu devletin faaliyet alanı dışına çıkarmış, bizzat halkın kendi gücünü, girişimci gücünü devreye sokmuştur. Eğitimde, biz, özel öğretim kurumlarına, özel öğretime çok önem vermeliyiz, bu manadaki girişimcileri desteklemeliyiz.

Bugün, ülkemizde, özel okulların pek çok sorunu vardır. Bunu da, inşallah, en kısa zamanda, Değerli Bakanımız ve Bakanlık yetkililerimiz birer kanun tasarısı olarak getirecektir ve düzelteceğiz. Özel okulları desteklemek, özel okulların daha da gelişmesini sağlamak lazım. Çağdaş dünyada özel okullar, kamu okullarının yanında yüzde 15-20 civarındayken, hatta daha yüksek rakamlardayken, bizde, maalesef yüzde 1 civarındadır; ama, hâlâ, bazı arkadaşlarımız, bu manada, niye bunlar, özel okullar var diye kızıyorlar. Bana göre, bu da, aslında yanlış bir şeydir.

Değerli arkadaşlar, bir diğer önemli husus, eğitimin sistematik problemleri vardır. Sistem derken, biz, eğitim bilimcileri olarak, bir memleketteki eğitim modelini aksettiren bir anlık görünüşü kastederiz; yani, modelde eğitimin işleyişi, okulöncesi eğitim, ilkokul, ortaokul, lise ve yükseköğretimin süreleri, çeşitleri ve her çeşidin genel, teknik ve meslekî dersleri ve ders programları gibi özellikleri söz konusudur.

Bu manada eğitim sistemimize baktığımızda, okulöncesi eğitim, maalesef, bugün çok geride kalmıştır ve bir türlü gelişememektedir. Buna yönelik ciddî çalışmalar yapılması lazımdır. İlköğretimde çok büyük sorunlarımız vardır. 1997 yılında, ülkemizde ilköğretimi 8 yıla çıkardık. Bu, esasen, çok güzel bir şeydir; çünkü, insan, ancak sekiz yıl okuyarak bugünkü çağdaş dünyada tabiî ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir bilgi seviyesine ulaşır. Eskiden üç yılla, beş yılla buna ulaşılıyordu; ama, bugünkü dünyada, artık, ancak sekiz yılla... İmkânımız oldukça, inşallah, on yıla, oniki yıla bunu çıkarırız. Bu, güzel bir şey; ama, burada yapılması gereken pek çok husus vardır. Bunlar, bugüne kadar ihmal edilmiştir.

Bugün, bakın, ilköğretim okullarının yüzde 50'den fazlasında ilköğretim yapılmamaktadır; ancak, iki sınıf, üç sınıf, dört sınıf ders yapmakta; diğer sınıfları başka yerlere taşıyarak eğitim yapılmaktadır. Mesela, ben, Erzurum'dan örnek vereyim; yaklaşık 1 170 tane ilköğretim okulu vardır, bunların ancak 200 tanesinde sekiz yıllık eğitim yapılmaktadır. Diğerlerinde öğretmen olmadığından, okul olmadığından, sınıf olmadığından, araç ve gereç olmadığından, diğerleri başka yerlerde eğitim yapma mecburiyetinde kalmaktadır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyılmaz, lütfen, toparlayın.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, ortaöğretimin de pek çok sorunları vardır. Ortaöğretimin meslekî ve teknik eğitim yönü var, bir de genel lise yönü var. Genel liseler, artık, 1920'li, 30'lu, 40'lı yıllardaki fonksiyonlarını tamamlamışlardır, bana göre, devresini bitirmiş okullardır. Artık, bunları ülkemizde bu kadar yaygın halde tutmanın bir manası yoktur. Çağdaş dünyada, genel liseler, yüzde 25-30 civarındadır ortaöğretim bütünlüğü içerisinde; halbuki, bizde yüzde 65-70 civarındadır. Bu, bir israftır bana göre.

Esasen, ortaöğretimde meslekî ve teknik eğitim daha ağırlıklı hale getirilmeli; ama, programlar düzeltilmeli; ama, bu okulların önü ve arkası kesilmeden bunlara her türlü destek verilmeli, üniversiteye girişteki bugünkü sakatlık bir an önce ortadan kaldırılmalı, hatta ilköğretimin son sınıflarında buralara hazırlık yapılması düşünülmelidir.

Üniversiteye giriş de, ülkemizde büyük bir problemdir. Bakınız, bugün, bir genç, 18-19 yaşına kadar çalışıyor, 3 saatlik bir zamanla hayatı yönlendiriliyor. Bu, fevkalade yanlış bir şeydir. Bana göre, bir defalık sınavla üniversiteye geçme olmamalı; lise 1'de bir sınav, lise 2'de  bir sınav, lise 3'te bir sınav yapılmalı ve bunların neticesindeki ortalamayla üniversiteye geçmeli.

Üniversitenin sorunları da fevkalade büyüktür. O hususta da çok ciddî çalışmalar yapılmaktadır. İnşallah, ikinci dönemde bu konu üzerinde etraflıca duracağız. Ben, oraya fazla girmek istemiyorum.

Bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.  (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Özyılmaz.

Şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekcioğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının tümü üzerinde kişisel görüşlerimi belirtmek amacıyla söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bir ülkenin kalkınmasında, çağdaşlaşmasında, toplumun huzur ve mutluluk içinde yaşamasında, refah seviyesinin yükseltilmesinde temel faktör insan ve insana verilen eğitimdir. Eğitim, insan yaratma sanatıdır. Gelişmemiz ve geleceğimiz açısından son derece önem taşıyan eğitimimiz için yeterli kaynak sağlamanın mümkün olmayacağı düşüncesiyle, okullarımızı elden çıkarmaya çalışmak ve eğitim sistemimizdeki daha önemli konuların geri planda tutulması son derece yanlıştır.

Eğitim sorunlarını çözmenin yolu, genel bütçe içinde eğitime ayrılan payın ihtiyaçları giderecek oranda artırılmasından geçmektedir. Eğitimin niteliğini yükseltecek altyapı yatırımlarına başlanmalı, okul, derslik ve öğretmen açıkları kapatılmalı, nitelikli eğitim için gerekli öğretmen anlayışının bir gereği olarak, öğretmen maaşları yükseltilmelidir. Artık eğitim sistemimizin beklemeye tahammülü kalmamıştır. Bir an önce, köklü değişikliklerin yolunu açacak düzenlemeler yapılmalı, eğitim sistemimiz olması gereken düzeye yükseltilmelidir. Bunların yolunun, okulları satmaktan ve çocuklarımızı özel okullarda okutmaktan geçmediği bilinmelidir.

Her yıl 1 300 000 çocuğun okula başladığı ülkemizde, iktidar tarafından belirtildiği gibi, 10 000 çocuğun özel eğitim kurumlarında öğrenim görmeleri fırsat eşitliği olarak tanımlanamaz. Bu amaçla ayrıldığı ifade edilen 25 trilyonla, daha fazla sayıda çocuğumuza eğitim olanağı sağlamak mümkündür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümet, bu konuyu, yetenekli yoksul öğrencileri özel okullara kaydırarak, kimsenin yapamadığını biz yapıyoruz düşüncesini kamuoyunda yaygınlaştırma çabasındadır. Yüzbinlerce kişi yoksulluk nedeniyle okula gidemezken, devlet, 10 000 yoksul öğrenciyi özel okula göndererek neyi amaçlamaktadır?! Millî Eğitim Bakanlığı, bu 10 000 kişiyi özel okullara göndererek vereceği parayla, devletin okullarında 10 000 yerine 30 000-40 000 öğrenciyi okutmayı neden düşünemez?!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu parayla, devlet okullarının pek çok gereksinimini karşılayabiliriz diye düşünüyorum. Örneğin, bu parayla, 15 tane donanımlı 30 derslikli okul, 300 okula kütüphane ve laboratuvar ve 20 000 öğrenciye bilgisayar sağlanabilir; ayrıca, 100 000 yoksul öğrencinin okul açılışında masrafları karşılanabilir. Bugün, yakıtından, aydınlanmasından, temizliğine kadar okullarımızın en temel ihtiyaçlarını karşılamada bile zorlanan ve yoksulluk nedeniyle okuma olanağı bulamayan yüzbinlerce çocuğumuzu okutmakla yükümlü bir bakanlığın, böylesine kaynak israfını mantıklı bulmuyorum. Bu anlayışla sorunlar çözülemez ve sosyal adalet fikri de zedelenir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde pek çok sayıda bulunan özel okullarımız, zaten, belli sayıda burslu öğrenci almaktadır. Yüksek ücret nedeniyle öğrenci bulamayan özel okullarımıza, yoksul halktan alınan vergilerle trilyonlar aktarılması, bir kesimin açıkça desteklenmesi anlamına gelmektedir. Böylece, özel okullar çekici hale getirilirken, devlet okullarımızdaki eğitim daha da niteliksiz hale gelecektir. Eğitim hizmetleri devletin aslî görevidir. Bu girişim, devletin, ilköğretim sonrası eğitimden yavaş yavaş elini çekeceği anlamına gelmektedir. Bu durum, eğitim ve öğretimi devletin temel görevi sayan anayasal niteliklerin, ilkelerin ihlal edilmesi sonucunu da ortaya çıkaracaktır.

Değerli arkadaşlarım, nitelikli eğitim, özel okulların devlet eliyle desteklenmesiyle değil, eğitimin kamusal olması nedeniyle, kamusal kaynaklar aracılığıyla, tüm yurttaşlara, eşit ve parasız olarak, devlet tarafından sağlanmasıyla mümkündür. Devletin, ortaöğretim bünyesinde, 883 pansiyonu ve 156 000 yatağı bulunuyor ve bunların 39 000'i hâlâ boş durumdadır. İyi ve zamanında yapılacak bir planlamayla, bu boş yerler, çocuklarımızın hizmetine açılabilir. Ayrıca, bu parayla, dökülen ve perişan durumdaki okullarımız tamir edilebilir. Bakanlığın önceliği bunlar olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, eğitim işleri, tüccar kafasıyla yönetilemez. Okullarımızın satışıyla kaynak sağlanamaz; sağlamak düşüncesi de yanlıştır. Eğitim uzmanlarına sormadan, kamuoyunda tartışmadan, Millî Eğitim Komisyonuna bile getirmeden, okullarımızın, satış kararı alınarak satılmasını doğru bulmuyorum. Bu anlayış, demokratik hukuk devletiyle de bağdaşamaz. Hükümetin, bütçeden, eğitime çok düşük pay ayırıp, sonra da kaynak yaratma çabasına girerek, okullarımızı satmaya kalkmasını kabul edilebilir bulmuyorum. Hükümetin bu karardan vazgeçmesi, yerinde bir karar olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ticaret, saygıdeğer bir faaliyettir; siyaset de saygıdeğer bir faaliyettir; ama, tüccar-siyaset anlayışı ise, her iki faaliyeti dejenere eden olumsuz bir birlikteliktir. Ticaretin mantığı, kârı en yüksek düzeye taşımaktır. Bu mantığın içerisinde, haksızlık vardır, kişisel çıkar vardır, toplumu gözardı etmek de vardır. Oysa, siyaset, bu olumsuzlukları içermez; içerirse, bu siyaset, topluma karşı olumsuz bir anlayışa dönüşür. Sizler, tüccar-siyaset anlayışını öne sürerek, yeni bir süreç başlattınız. Bu süreç, Türkiye'yi dejenere edecektir ve bu dejenerasyonun altında, sizler kalacaksınız. Ben, bu değerlendirmeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarına geçiriyorum: Gelecek nesiller sizleri affetmeyecektir.

Değerli arkadaşlarım, Meclisin çalıştığı her gün, mutlaka bir satış veya af gündeme geliyor. Salı günü ormanların satılması kararını çıkardınız, bugün okullarımızın satışıyla ilgili yasa tasarısı gündemde, bugün, yine, Millî Piyango İdaresinin satışı gündeme gelecek. Bundan önce de vergi affı, dün kambiyo affı, yine, PKK ve Hizbullah affında olduğu gibi günlerdir mutlaka bir af, bir satış gündemde; bu da, tüccar siyaset anlayışının bir gereği olsa gerek.

Bakınız, Türkiye'nin çok çok önemli sorunları var. Asgarî ücretten yüzde 15 vergi alınıyor; ama, 608 milyara kadar olan faiz gelirlerinden vergi alınmıyor. Ekonominin yarıdan fazlası kayıtdışıdır. Bunları ne zaman kayıt altına alacağız? Zamanımızı bu yasaları çıkarmakla değerlendirseydik daha iyi olmaz mıydı değerli arkadaşlarım?! Dar gelirliyi, işçiyi, memuru, esnafı, çiftçiyi vergilerle, ek vergilerle bunalttınız. Sizleri, Meclisimizi, ulusumuzu rahatlatacak daha ciddî konulara el atmaya davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, satışı muhtemel okullar içinde tarihî ve kültürel değerleri olan okullarımızın da olması, bu konunun üzerinde durulması gereken en önemli boyutudur. Belirli geleneklere sahip çağdaş kurumların öğrenim yapılarını, binalarını sadece gayrimenkul değer üzerinden değerlendirmek ve bazı ekonomik programlar çerçevesinde satmaya çalışmak kabul edilmesi mümkün olmayan bir uygulamadır. SİT alanlarının yapılaşmaya açılması, orman alanlarının satılması, hazine arazilerinin işgale açılması yetmiyormuş gibi, şimdi de okulların satışını tartışıyoruz. Türk eğitim sisteminin bütün sorunları bitti de sıra bu konuya mı geldi değerli arkadaşlarım?! Ormanları, okulları, KİT'leri satarak nereye varacaksınız!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ekmekcioğlu, lütfen, toparlayın.

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Artık, satmayı değil, yapmayı, üretmeyi, elimizdekileri en iyi şekilde değerlendirmeyi, onlardan en üst seviyede yararlanmayı düşünmeliyiz.

Değerli milletvekilleri, okullarımız kamu malıdır. Hükümetin, kaynak sıkıntısını, kamu mallarını satarak çözmeye çalışması, okulları haraç-mezat satarak eğitim sorunlarına çözüm bulması mümkün değildir. Yapılacak bu değişikliklerle, kent merkezlerindeki arsaların, birilerine rant sağlamak amacıyla satılacağı anlaşılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, tasarının 2 nci maddesinde getirilen değişiklikler, ülkemizin tarihi ve kültürüyle bütünleşmiş okul binalarının satışıyla sonuçlanacaktır. Millî Eğitim Bakanlığına tahsisli, Hazine mülkiyetindeki taşınmazlar ile Millî Eğitim Bakanlığının kullanımında bulunan, mülkiyeti il özel idaresine ve köy tüzelkişiliğine ait taşınmazlardan gerekli görülenlerin mülkiyetinin Hazineye bedelsiz devrinden sonra tahsislerinin kaldırılmasını ve ilgili yasa maddesine aykırı olarak, satışlarla Maliye Bakanlığının yetkili kılınmasını doğru bulmuyorum.

Değerli arkadaşlarım, satış bedellerinin bütçeye gelir kaydedileceğini ve Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine gerekli ödenek öngörüleceğini söylemek de, toplanan paraların bir kısmının nerelere harcanacağı şüphesini doğurmaktadır. Eğer bu tasarıyı geçirecekseniz, bu haliyle değil de, elde edilen gelirlerin, okul derslik yapımı, onarımı ve donatımı ile ders araç ve gereçleri alımında kullanılmak üzere tamamen Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine aktarılması ve yapılan harcamaların nerelere yapıldığı kamuoyuna tek tek bildirilerek şeffaflık sağlanmalıdır. Devlet okullarının satılarak elde edilmesi öngörülen kaynakların, bütçe açıklarının kapatılmasında kullanılmaması ve gerekli özenin gösterilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, hükümet, sürekli, kaynak arayışı içerisindedir. Büyük şehirlerde, ticarî merkezlerin içinde ya da yakınlarında bulunan okulların değerli arsalarından sağlanacak gelirlerle, eğitim sorunlarımızı çözmeyi amaçladığını söylemektedir; bu söylenenler ile yapılanlar çelişmektedir. 1997 yılından bu yana, eğitime katkı payı olarak trilyonlarca liralık para toplanmıştır. Bu paralar nereye harcanmıştır? Eğer eğitime harcandıysa, bu paralarla neler yapılmıştır?

Tasarının 3 üncü maddesiyle, Millî Eğitim Temel Kanununun 55 inci maddesi değiştirilmekte "Millî Eğitim Bakanı tarafından belirlenmeyen hiçbir kitap ve eğitim aracı okullarda kullanılamaz, resmî kurum ve kuruluşların dışındaki kişi veya kuruluşlarca hazırlanan kitap ve eğitim araçlarından, Millî Eğitim Bakanlığınca tavsiye edilmeyenler öğrencilere aldırılamaz" fıkrası yasadan çıkarılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenmeyen kitap ve eğitim araçlarından, Millî Eğitim Bakanlığınca tavsiye edilmeyenlerin de, öğrencilere aldırılması mümkün hale getirilmektedir. Böylece, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının işlevi zedelenmektedir. Yardımcı kaynakların belirlenmesi hususunda, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının yetkilerinin kaldırılması yerinde değildir.

Bu düzenlemeyle, Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı yıkıcı ve bölücü eylemlere, suiistimallere ve sübjektif uygulamalara sebep olunabilir; bunu Yüce Meclisin dikkatine sunuyorum.

Tasarının tümüne karşı olduğumuzu belirtir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ekmekcioğlu.

Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik söz istemiştir; Hükümet adına, kendilerine söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan yasa tasarısıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı ve Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekcioğlu Beyin yapmış oldukları eleştirileri dinledim.

Tabiî ki, eleştirmek parlamenterlerin hakkıdır, hele hele muhalefet milletvekili olunca, hükümetin getirdiği, iktidarın getirdiği bir yasa tasarısını eleştirmek en tabiî haklarıdır; ancak, ben, burada neler getirdiğimizi, niçin getirdiğimizi sizlerle paylaştıktan sonra da, eğer, arkadaşlarımız aynı görüşlerinde ısrar ederlerse, açıkçası bu meseleyi kendilerine çok iyi anlatamadığımız gibi bir duyguya kapılırım, onların anlamadığına yormam.

Hemen şunu söyleyeyim: Bizim getirdiğimiz bu tasarıda 1 inci maddede, biliyorsunuz, bazı yoksul öğrencilerimizin, özellikle dargelirli aile çocuklarının, yapılacak bir sınavla özel okullara gönderilmesi ve bunların masraflarının, okul ücretlerinin Millî Eğitim Bakanlığı tarafından karşılanması esas alınmıştır. Sayın Gazalcı "şu anda yargı süreci devam ediyor, bu, yargıya, hukuka bir saygısızlık değil midir" şeklinde bir soru sordu.

Değerli arkadaşlar, aslında, bu, yargıya karşı bir saygısızlık veya hukuka karşı bir saygısızlık değil, aksine yargıya saygımızın bir ifadesidir. Niçin; çünkü, Danıştay 8 inci Dairesi aldığı kararda -ben, bu kararı masaya yatırıp eleştirecek değilim, bunun üzerinde ayrıca konuşabiliriz- diyor ki: "Gerek özel okullara kaynak aktarımı gerekse eğitim sisteminde oluşan durum ve harcama kaleminde yeni girdilerin yasal bir dayanağı olmadan idarî işlemlerle düzenlenebilmesine hukuken olanak bulunmamaktadır." Danıştay 8 inci Dairesinin dayandığı bu gerekçeden dolayı biz de diyoruz ki, mademki yargı bunun yasal altyapısının olmadığını söylüyor, biz böyle bir yasa çıkardığımız zaman bu meselenin böylelikle yasal altyapısı oluşturulmuş olur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, kesinlikle, yargıya çelme atma, yargıya, hukuka saygısızlık falan anlamına gelmez. Kaldı ki, yargının -Sayın Gazalcı sonradan onu söyledi- 8 inci Dairenin verdiği yürütmeyi durdurma kararına, biz, idarî dava dairelerinde itirazda bulunduk. Bu, henüz sonuçlanmış da değildir aslında; ama, Parlamentomuzun da tatile gireceği göz önünde bulundurularak getirilmiştir. 23 Ağustos'ta da bununla ilgili bir sınav yapılacağından, zaman açısından bir sıkışıklık söz konusudur. Bu işe ümidini bağlamış olan 55 000 evladımız vardır. Özel Okullara Öğrenci Gönderme Projesiyle ilgili olarak. 55 000 dar gelirli aile çocuğu buna müracaat etmiştir. Bizim bunların ümitlerini söndürmeye kesinlikle hakkımız yoktur.

Değerli arkadaşlarım, bunun, fırsat eşitliğine aykırı, Anayasanın amir hükmü olan fırsat eşitliğine aykırı olduğunu söylediler. Bu mantığını da anlamam mümkün değildir. Niçin; bakınız, devlet bazı öğrencilere burs veriyor. Bu bursu neye göre veriyor değerli arkadaşlarım? Bir sınav yapıyor ve başarıyı ödüllendiriyor. Başarılı olan öğrenciye diyor ki "sana burs veriyorum" ve ertesi yıl, eğer, okula devam ederken, üniversiteye devam ederken o öğrenci başarısız olursa, devlet onun bursunu kesiyor. O zaman, başarının ödüllendirilmesi ve başarısızlığın cezalandırılması; yani, "mükafat ve mücazat" dediğimiz, böyle bir denge söz konusudur.

Millî Eğitim Bakanlığı, her yıl, 1416 sayılı Yasa gereği, yurtdışına mastır ve doktora yapmak üzere öğrenci gönderir. Yükseköğretim Kurulu, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 33 üncü maddesine göre yurtdışına öğrenci gönderir. Peki, bu öğrencileri gönderirken, herkesin Londra'da, herkesin Amerika'da doktora ve mastır yapmak gibi bir şansı var mı? Kimler gönderiliyor; bir sınav yapılıyor ve o sınavda başarılı olanlar gönderiliyor.

Şimdi, başarılı olan insanın ödüllendirilmesini, eğer, siz, eğitimde fırsat eşitliğine karşıdır şeklinde değerlendirirseniz, insanın üstüne gülerler.

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)- O zaman, dargelirli demeyin Sayın Bakan; sınavı kazananlar deyin.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)- Şunu söylüyorum; bakın, değerli arkadaşlar, biz bu sınavlarda şunu yapsaydık hepinizin yüksek sesle itiraz etmeye hakkı olurdu. Eğer, bizim iktidarımız deseydi ki: "Biz, özel okullara 10 000 öğrenci göndereceğiz ve parasını biz ödeyeceğiz. Bu öğrencinin seçimi de Millî Eğitim Bakanlığı tarafından resen yapılacaktır." O zaman şunu söyleyebilme hakkınız vardı: "Efendim, bu öğrencileri hangi kriterlere göre belirleyeceksiniz? Kendi partinize mensup insanların çocuklarını göndermeyeceğiniz ne malum?" şeklinde bizi itham etme hakkınız doğabilirdi; ama, biz, diyoruz ki, biz, başarı ölçütünü esas kabul ediyoruz. Yani, sınava girecek; ama, bunu yaparken de, hali vakti yerinde olan ailelerin çocuklarını, milletvekillerinin çocuklarını falan göndermeyeceğiz; devlet parasız yatılı sınavlarına girme hakkı kazanmış olan, yani, bu kriterlere uyan öğrencilerimizi göndereceğiz ve parasını biz ödeyeceğiz.

Bir şey daha söyleyeyim: Ben, Sayın Gazalcı'ya da, Sayın Ekmekcioğlu'na da soruyorum -bugün de bir baktıracağım acaba nasıldır durum diye- Allah hastalık, rahatsızlık vermesin, siz veya aile fertleriniz hasta olduğunuz zaman Ankara Numune Hastanesine mi gidiyorsunuz, Bayındıra mı, Güven Hastanesine mi, başka hastanelere mi gidiyorsunuz?

HALUK KOÇ (Samsun) - Ne ilgisi var?!

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Hepsine gidiyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, özel sektör sağlık kuruluşlarından hizmet satın alma ne ise... Bakın, sağlık, devlet tarafından verilen bir servistir; eğitim de, devlet tarafından verilen bir servistir. Hasta olduğunuz zaman nasıl ki özel hastanelere gidip tedavi oluyorsunuz; özel hastaneler o faturaları ilgili olduğunuz kuruma gönderiyor ve onun parası ödeniyor. Özel sağlık sektöründen hizmet satın alma ne ise, bu da odur değerli arkadaşlarım.

Bakın, biz, bunu ilk defa keşfetmiş falan da değiliz. Bu, dünyada ilk defa uygulanan bir sistem de değil. Daha, 1956 yılında "Millman'nın Eğitim Kuponları" adı altında geliştirdiği bir eğitim projesidir ve dünyanın birçok yerinde başarıyla uygulanan bir projedir bu. Burada esas amaç, devletin bir taraftan özel öğretim kurumlarını teşvik etmesidir. Bizim bu projemizde de iki yönlü bir amaç vardır; hem özel okullara gitme şansı elde edememiş, ailesi tarafından özel okul faturaları ödenemeyecek durumda olan çocukları da diğer zengin aile çocukları gibi bu okullara gönderebilme şansı elde ettirmektir hem de özel okulların gelişmesini temin etmektir. Sayın Başbakan, İMKB'de yaptığı konuşmada -bakın, buraya dikkatinizi çekerim; Sayın Başbakan, ne söylediğini, nerede neyi söyleyeceğini çok iyi bilen bir insandır- "devlet, eğitimden yavaş yavaş elini çekmelidir" demiştir. Sayın Gazalcı, bu "yavaş yavaş" hem de tekrarlanan "yavaş"lar, çok seri, hemen, anında, bütün eğitimimiz, özel sektöre devredilmelidir anlamına gelmez. Bakın, Rusya, daha dün komünizmden kurtuldu. Komünist Rusya'da, bugün, özel öğretim kurumlarının genel öğretim içindeki payı yüzde 10'dur değerli arkadaşlar; o Enver Hocanın Arnavutluk'unun özel öğretimdeki payı yüzde 3'tür.

Ülkemizdeki durumu, zatıâliniz, biraz önce ifade ettiniz. Onun için, bakın, bir şeyi daha söylüyorum; bir gazete manşet yaptı "Çok Özel Okullar" diye. Değerli arkadaşlarım, bakın, o listeyi Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Kumkumoğlu'na ben verdim. Sayın Kumkumoğlu "gazeteci de istiyor, vereyim mi" dedi; evet dedim; fotokopi yaptırdı, bütün gazetecilere dağıttı. Bu, gizli bir liste falan değil; bu, 10 000 öğrenci gönderme projesinde, bizden öğrenci talebinde bulunan bütün okulların listesidir. Diyelim ki, bir okul 100 kontenjan istemiştir; arkadaşlarımız, tahminî bir şey yapmışlardır, ona 40 yazmışlardır; ama, esas buna göre belirlenmeyecektir; bu, bir taslak.

Öğrenciler tercihte bulunacaklardır, 5 tercih yapacaklardır. Biz, öğrencinin hangi okula gideceğini de yönlendirme konumunda değiliz. Öğrenciler kendileri tercih edeceklerdir ve burada kontenjanı 40 görünen bir okula belki 5 kişi gidecek, 15 kişi görünen bir okula da -eğer, 15 kişi maksimum olarak belirlenmişse Bakanlık tarafından- ancak 15 kişi gidecek demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen, tamamlayın.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, benim sürem 20 dakika değil mi?

BAŞKAN - Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakınız, bizden en fazla öğrenci isteyen Türkiye'deki özel okul grubu, İstek Vakfına bağlı, Sayın Bedrettin Dalan'ın vakfına bağlı okullardır. Bakın, TED Kolejine bağlı, TED eğitim müesseselerine bağlı okul sayısı 6-7'dir. Öte taraftan, hemen önümde, mesela, Başkent Üniversitesi Özel Başkent Lisesine 100 kontenjan verilmiştir; muhtemelen, bizden, belki 200 kişi istemişlerdir. Arkadaşlar, onun için, burada, şap ile şekeri birbirine karıştırmayalım. Yani, ille de artniyet, ille de burada bir kötü niyet varmış şeklinde bir değerlendirmede bulunmak, arkadaşlarıma, kesinlikle yakışmıyor.

Öte yandan, bakın, Sayın Gazalcı dedi ki: "Bir eğitim sendikamız müracaat etti, iptal ettirdi." Bakın, burada bir karşı oy gerekçesi vardır. 8 inci Daireden Danıştay Üyesi Sayın Sinan Tunca Bey karşı oy gerekçesinde diyor ki: "Böyle bir dava açmaya kesinlikle bu sendika yetkili değildir." Sayın Başbakanın söylediği de budur. "Niçin bu sendika böyle bir hayırlı meseleye takoz olmaya çalışıyor" diye Sayın Başbakan eleştirmiştir, eleştirişinde de son derece haklıdır.

Öte taraftan, başka ne getiriyoruz -ben, tabiî, huzurunuzu fazla işgal etmek istemiyorum- okulların satışı... Burada, özellikle, Sayın Ekmekcioğlu ve Sayın Gazalcı öyle tablolar çizdiler ki, bunu dinleyen vatandaşlar, sokağa çıktığı zaman, yarın, ertesi gün, etraflarında ne kadar okul varsa satılacakmış gibi bir duyguya kapılırlar.

Değerli arkadaşlar, bakın, hemen şunu söyleyeyim ben size: Şimdi, bize soruyorlar: Bu okul satışından ne kadar gelir bekliyorsunuz? Kaç tane okul satacaksınız? Yasalar, çıkarılırken -sadece bugünü kurtarmak için yasa çıkarılmaz- ileriye dönük, bir vizyona yönelik olarak çıkarılır. Bakın, ben size tipik bir örnek vereyim. İstanbul Eminönü dediğimiz ilçemiz, semtimiz, gündüz nüfusu 1 500 000-2 000 000 olan, gece nüfusu 40 000 olan bir ilçemizdir ve Eminönü'nde bir yığın okulumuz vardır. Eskiden burası meskûn mahaldi; şu anda, insanlar, uzak semtlere gittiler. O uzak semtlerde oturan insanların çocukları servislerle Eminönü'ne taşınıyor. Bizim, Eminönü'nde, arsası değerli olan, şu anda iş hanlarının arasında kalmış; Kumkapı'da, Kadırga'da özellikle eğlence yerlerinin arasında kalmış; Çemberlitaş'ta, Beyazıt'ta, Gedikpaşa'da -nerede sayarsanız sayın- buradaki sanayi işyerlerinin arasında kalmış, oteller zincirinin arasında kalmış olan okullarımız var. Biz, bunları satıp da, onların yerine, o insanların taşındıkları mahallerde, onlara, spor salonlarıyla, sosyal tesisleriyle bir kompleks halinde, yeni yeni güzelim modern okullar yaparsak, bunun neresi fena?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bir başka şey daha söyleyeyim: Biz, bazı okulların sadece arsa bedeliyle 5-10 okul yapabiliriz. Arsası o derece değerli olan; ama, okul yeri olmayacak olan okullar var.

Bir şey daha söyleyeyim: Bakınız değerli arkadaşlarım, metropollerde, özellikle üç büyük şehirde, kenar semtlerden şehrin merkezine doğru, her sabah, büyük bir öğrenci servis aracı akını vardır, kenar semtlerden merkeze doğru bir akış vardır; yani, genişten dara doğru bir akış olduğu için, âdeta, trafik tıkanmaktadır, şehrin merkezi boğulur vaziyete gelmektedir. Eğer, siz, bu açılımı yaparsanız -bu, Antalya için de geçerlidir; siz, Antalya'yı, Ankara'yı veya İstanbul'u göz önünde bulundurun- servisleri dar bir halkadan genişe doğru yayılarak gönderirseniz, öğrencileri o meskûn mahallere gönderirseniz, şehrin trafiğini de rahatlatmış olursunuz.

Bir şey daha söyleyeyim: Arkadaşlar "fütüroloji" diye bir bilim dalı var. Bunu, duydunuz mu duymadınız mı bilemem. Fütüroloji, gelecek bilimi demektir; ama, kehanet bilimi falan değildir. Bugünün verilerini kullanarak, gelecekle ilgili hesaplar yapan, gelecekle ilgili planlamalar yapan bir bilim dalıdır fütüroloji.

Ben, şimdi, Türkiye'nin yirmi sene sonraki, otuz sene sonraki nüfus potansiyelini ve nüfus analizlerini göz önünde bulundurarak adım atmak zorundayım. Bugün, taşrada binlerce okulumuz vardır ki, kapısına kilit vurulmuştur. Göçten dolayı onlar büyük şehirlere gelmiştir ve o okullarımız metruk olarak beklemektedir.

Büyük şehirlerimiz, büyüme yerine, adeta irileşmektedir ve bunların da okul ihtiyaçları had safhadadır. Değerli arkadaşlarım, bakınız, Diyarbakır Vilayetinin sadece derslik ihtiyacı 4 000 dersliktir; Diyarbakır'da 4 000 derslik yapılması lazım. Niçin; Diyarbakır'ın ilçelerinden, Diyarbakır'ın köylerinden, Diyarbakır'ın merkezine doğru bir akım vardır. Biz, bu okulları sattığımız zaman, bugün, artık, öğrencisi azalmış olan, çok uzak yerlerden öğrencilerin geldiği bu okulları satarsak, biz, onları, yine millî eğitimin ihtiyaçlarına harcayacağız. Diyorsunuz ki: "Efendim, niye gerekli ödenek öngörülür deniyor da, millî eğitim bütçesi için özel ödenek kaydedilir denmiyor." Yürütülen ekonomik programdan dolayı, fiilî olarak şu anda özel ödenek kaydına imkân bulunmadığı için bu konmuştur; ama, bakın, kesinlikle, bütçe açıklarının kapanmasına yönelik, asla ve kata böyle bir gayret söz konusu değildir, artı, bizim tarihî hatıralarımız olan okulların satışı da söz konusu değildir: Yani, tescilli, tarihî bina olan, SİT alanı içerisinde olan okulların zaten satılamayacağını siz bilmiyor musunuz? Bu okulları satmak gibi bir niyetimiz olsa bile satamayız; zaten, böyle bir niyetimiz de yok.

Arkadaşlar, bu açıdan, meseleye iyiniyetle bakıldığı zaman, kesinlikle bunun son derece hayırlı bir iş olduğunu herkes tasdik eder. Bakın, beş tane okul bile satılsa, bu, gelecekle ilgili olarak da bu işe imkân verir. Anadolu'da birçok vilayetimiz bir caddeden ibarettir. Onlar kurulurken, ana cadde üzerinde okullar kurulmuştur. Şu anda onlar işyeri oldu, onların yanında apartmanlar yükseliyor, onların yanında işhanları yükseliyor. Biz, onları, elden çıkarıp, yine de millî eğitimin imkânlarını genişletmek amacıyla kullanırsak, bunda ne fenalık var; yani, bu okulların binalarında bir kutsallık mı var?!

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hiçbir şeyde kutsallık yoktur; ormanda yok, okulda yok... Satın gitsin!

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - İhtiyaç neyse, o ihtiyaç paralelinde bu işi yapacağız.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Gazalcı dedi ki "Siz, halka söz vermediğiniz, hükümet programınızda olmayan, parti programınızda olmayan şeyleri önümüze getiriyorsunuz." Değerli arkadaşlar, eğer bizim parti programını okursanız, orada aynen şöyle bir ifade vardır: "Hizmet satın alma modeliyle özel okulların geliştirilmesine özel bir önem verilecektir." Ben bizzat kendim yazdım da onun için biliyorum, daha iyi biliyorum. Bizim programımızda bunların hepsi vardır arkadaşlar. Biz, Türkiye'nin önünü açmak zorundayız.

Bir de Sayın Gazalcı ve Sayın Ekmekçioğlu hep dediler ki: "Millî eğitimin bunca problemi varken bunlarla niye uğraşıyorsunuz?" Değerli arkadaşlarım, bakın, 3,5 ayda millî eğitimde yaptıklarımızı ben burada sizlere anlatmaya kalkışsam 3,5 saat sürer. Bir taraftan, bakınız, öğretmenlerimizin durumuyla ilgili yaptıklarımız, bir taraftan, öğrencilerimizle ilgili yaptıklarımız, okul binalarıyla ilgili yaptıklarımız; bakın, öğretim yöntemiyle ilgili olarak Talim Terbiye Kurulunun çalışmaları, müfredat çalışmaları, ders kitaplarıyla ilgili çalışmalar, bunların değiştirilmesiyle ilgili çalışmalar... Bakın, daha dün Bayındırlık Komisyonundan bir madde geçirdik. İmar Yasasının 18 inci maddesini değiştiriyoruz. Bundan böyle, belediyeler "Düzenleme Ortaklık Payı" adı altında bir düzenleme yaptıkları zaman, orada, öncelikli olarak okula yer verecekler. Böylelikle, devletimiz trilyonlarca istimlak bedeli ödemekten kurtulacaktır.

Aslında, bizim yaptıklarımızı çok da iyi biliyorsunuz, çok da iyi takip ediyorsunuz; ama, nedense, hep bardağın boş tarafını görmek veyahut da ille de eleştirmiş olmak için eleştirmek gibi bir huyumuz vardır arkadaşlar. İyiye iyi, kötüye kötü niye demiyoruz? (CHP sıralarından "diyoruz diyoruz" sesi)

Burada getirdiğiniz eleştirilerde, bakın, ben şöyle düşündüm: Hakikaten burada Sayın Gazalcı'nın, Sayın Ekmekçioğlu'nun haklı olduğu bir şey var mı? Biz kaynak için okulları falan satmıyoruz arkadaşlar. Yani, kaynağımız tükendi de... Bakın, biz bu sene, okul yapımıyla ilgili olarak bu Parlamentoda ben muhalefete de, iktidara da huzurlarınızda teşekkür ediyorum- 4842 sayılı Yasayı çıkardık. Bu yasa, özellikle, vergi mükelleflerinin okul yapmasını son derece kolaylaştırdı, teşvik etti. Yüzlerce insan, bugüne kadar, illerimize veya doğrudan bize başvurarak okul yaptırmak istediklerini söylediler. Niçin; çünkü, yaptıkları bütün harcamaları gider gösterip, bunu vergiden düşebiliyorlar.

Çok yakın bir zamanda, ülke çapında, bütün bilboardlara girerek, yazılı ve görsel medyadan da istifade ederek "eğitime yüzde 100 destek" adı altında büyük bir kampanya başlatıyoruz. Biliyorsunuz, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasından 450 trilyon, bu yıl okul yapımı için Bakanlığımıza tahsis edilmiştir. Birçok sivil toplum örgütüyle de bu konuda temastayız.

Hiçbir hesabımızı, hiçbir yatırımımızı, filan okulun satışından elde edeceğimiz paralar üzerine bina etmiş değiliz. Kaldı ki, biz bu okulları satsak bile, arkadaşlar, o okulların yerine yeni okullar yapmadan, o okulu oraya taşımadan böyle bir şeye girişmeyeceğiz. Sizin dediğiniz gibi, "çocuklar bir kalkacaklar ki, tatilden dönecek, bir bakacaklar ki, okullarının yerinde bir otel var..." Yani, bu kadar değil; meseleyi bu kadar karikatürize etmenin de bir anlamı yok değerli arkadaşlar, hiç ilgisi yok.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - "Bu kadar"ın hesabını yapmışsınızdır Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Yine, Sayın Ekmekçioğlu dedi ki: "Bizim yatılı öğrenci gönderebileceğimiz pansiyonlarımızda, yatılı okullarımızda 39 000 tane kontenjan var." Doğru söylüyor. Bakın, o da niye var, onu da söyleyeyim: Popülist yaklaşımlarla, irrasyonel yaklaşımlarla okullar yapılmış, yatılı okullar, YİBO'lar, PİO'lar yapılmış. Ben burada isim vermek istemiyorum. X (iks) arkadaşımız bakan olmuş, kendi ilçesine 5 tane yatılı bölge okulu yaptırmış, diğer bir arkadaşımız bakan olmuş, o da kendi ilçesine 5-6 tane YİBO yaptırmış, bir düzine de PİO yaptırmış; ama, oraya gönderilecek çocuk yok. Bakın, şu anda, bazı illerimizde, il merkezlerinde onlarca okulumuz boş duruyor; ama, bazı illerimizde de çok ciddî şekilde derslik ihtiyacı vardır.

Biz, pansiyonlu ilköğretim okulları diyoruz. Biz bunlarla ilgili şöyle bir tedbir aldık: Şu anda, İlköğretim Genel Müdürlüğümüz, Ortaöğretim Genel Müdürlüğümüz, eğitim-öğretim yılı başlamadan bununla ilgili çalışmasını bitirip, ihtiyaç hisseden, özellikle kendi ilinde... Diyelim ki, Van'da, bütün yatılı bölge okullarımızın yatak kapasiteleri doldu; ama, Bitlis'te, eğer, kontenjanımız varsa, orada yerimiz varsa, Vanlı öğrenci isterse, onu Bitlis'e göndereceğiz. Bakın, ben, Van doğumlu olmama rağmen, Tatvan Yatılı Bölge Okulundan mezun oldum; bunun hiçbir mahzuru yok. Ben, öğretmen okuluna da, Diyarbakır'da başladım, Van Alparslan Öğretmen Okulunu bitirdim; bunun da bir mahzuru yok.

O, 39 000 kontenjanı dolduracağız; çünkü, değerli arkadaşlar, bizim   -yani, Allah bereket versin- 18,5 milyon öğrencimiz var. Evet, her yıl 1 300 000 öğrenci okula başlıyor; yeter ki, bizim kontenjanımız olsun... Ha, bir taraftan diğer tarafa göndererek, biz bu durumu telafi edeceğiz. Artı, bakın, 2020 yılında Türkiye'nin ilk ve orta öğretimdeki öğrenci sayısında 2 000 000'a yakın bir azalma olacak ve bir gün gelecek ki, yaptığımız bazı okullar boş kalacak. Onun için, bu yasaları çıkarırken, ileriye dönük yasa çıkarmamız lazım. O gün belki derslik olarak yapmayacağız, bazı okulların satışından elde ettiğimiz paraları yeniden okul yapımına harcamayacağız; okullarımızı bilişim teknolojisi açısından donatmaya ayıracağız, okullarımıza bilgisayar laboratuvarları kuracağız; bunun için harcayabiliriz.

Plan-Bütçe Komisyonunda bazı arkadaşlarımız ısrarla "efendim, bunu özellikle okul yapımında kullanılacaktır diye yazalım" dediler. Hayır, Millî Eğitimin tek ihtiyacı okul yapımı değil ki! Bakın, okul binası ile okul çok farklı şeylerdir değerli arkadaşlar. Öğretmen unsuru, donatım, dokümantasyon, araç gereç, öğrenci, fizikî mekân, bütün bunlar birleştiği zaman gerçek anlamda eğitim öğretim olur. Biz bunu temin etmeye çalışıyoruz. Onun için, ben, arkadaşlarımın bu yakıştırmalarını kesinlikle doğru bulmuyorum.

Talim Terbiye Kuruluna gelince: Bakın, değerli arkadaşlar...

HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Eğitime katkı paylarından da biraz bahseder misiniz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Eğitime katkı payı, bizim dönemimizde en asgarî düzeye inmiştir Hüseyin Bey. Sizin söylediğiniz doğrudur. Geçmiş yıllarda "eğitime katkı payı" adı altında, 4306 sayılı Yasa gereği, Millî Eğitime katrilyonlarca para akmıştır; ama, bugün, bizim dönemimizde, bakın, Millî Eğitimin bundan yararlanacağı miktar nedir biliyor musunuz; 250 trilyondur. Hepsi budur. O da, bütçe içerisindedir, ayrı bir fasılda falan değildir.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Talim Terbiye Kurulunun yaptığı işlerin yüzde 90'ı "yardımcı kaynak" adı altındaki eserleri, kitapları... Bakın bir cetvel... Onları incelemek... Bir cetvel yaptınız, Talim Terbiye Kurulundan geçmeden okullara giremez; bir harita, okullara giremez. Şimdi Atatürk'ün Nutkunu yeniden basarsanız, Talim Terbiye Kurulundan geçmeden oraya gidemez. Ömer Seyfettin'in "Kaşağı" isimli hikâye kitabı 17 ayrı yayınevi tarafından yayınlanmıştır; 17 ayrı yayınevi bunun için ayrı ayrı müracaatta bulunmuştur; ayrı ayrı incelemeye tabi tutulacaktır, hepsinden ayrı ayrı ücret alınacaktır ve Talim Terbiye Kurulu onu onaylarsa, onlar basabilecektir ve okullara sokabilecektir. Böyle bir şey olabilir mi?!

İnternetin bu kadar yaygınlaştığı bir zamanda, internetin bütün evlere girdiği, her tarafa girdiği bir dönemde "efendim, bu Talim Terbiye Kurulunun damgasını yememiştir, dolayısıyla benim evime giremez..." Evinize kitap alırken "ben şuna dikkatlice bakayım, Talim Terbiye Kurulunun şu tarih ve sayılı kararıyla yardımcı kaynak olarak tespit edilmiş ve tebliğler dergisinin şu sayısında yayınlanmıştır" ibaresine hanginiz baktınız, kaç kişi aradı bunu?

BAŞKAN - Sayın Bakanım, tamamlamanızı rica ediyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Tekrar söylüyorum: Biz, kendi insanımızın rüştünden, kendi insanımızın sağduyusundan emin olmalıyız. Elbette, bütün ders kitapları, Talim Terbiye Kurulunun incelemesinden geçtikten sonra ders kitabı olacaktır. Ancak, bu "yardımcı kaynak" adı altındaki eserlerin büyük bir çoğunluğu, Talim Terbiye Kurulunun mesaisini gereksiz yere işgal...

Bakın CD'ler var. Şu anda Talim Terbiye Kuruluna binlerce CD geliyor. Talim Terbiye Kurulu bu CD'leri incelemediği sürece, bu CD'lerin okullara girmesi mümkün değildir. Her okul idaresi, özellikle okul kütüphanesine kitap satın alırken veya kitap bağışı alırken, bir müdürün başkanlığında veya bir müdür muavininin başkanlığında bir komisyon kuruluyor ve onlar, genel ahlaka aykırı olan, yıkıcı, bölücü yayın varsa, bunlara zaten mani oluyorlar. Bunun ötesinde, bir kitapla ilgili bir problem varsa, zaten, cumhuriyet savcılıkları bunları yakasına yapışıyor. Mehmet Âkif'in Safahat'ı, defalarca ve birçok yayınevi tarafından basılmıştır; tekrar basıldığı zaman, Talim Terbiye Kuruluna gitmesi gerekiyor. Daha bunun gibi bir yığın örnek vardır arkadaşlar. Biz, Talim Terbiye Kurulunun, gerçek anlamda Millî Eğitim Bakanlığının beyni olacak, eğitimin müfredatını geliştirecek, standartlarını belirleyecek, gerçek anlamda bir pedagojik kurul olması için gayret gösteriyoruz; bütün amaç budur.

Şimdi, deniliyor ki: "Efendim, acaba, Millî Eğitim Bakanlığı veya Bakanı, kendi paralelindeki yayınların veyahut da yazarların kitaplarının okullara girmesi için mi böyle bir şey yapıyor?" Arkadaşlar, bugüne kadar gelen bütün iktidarlar, hep, kendilerine yakın yayınevlerini ve müellifleri kollamak için, oraya, kendi istikametlerinde insanlar tayin etmişler ve belli tipteki kitapların oradan geçmesini sağlamışlar. Halbuki, biz böyle bir şey yapmıyoruz. Talim Terbiye Kuruluna atamayı yapan ben değil miyim? Eğer, benim böyle bir amacım olsa, ben, oraya yapacağım atamalarda onlara da derim ki, şu kitabı geçirin; ama, biz, buna kesinlikle gerek görmüyoruz. Bu, demokratik değil.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Bakan, bunları zevkle dinliyoruz da, bu kanunları da bitireceğiz tabiî.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, arkadaşlarımın, tabiî, çok yönlü eleştirileri olduğu için ve hakikaten çok fazla da haksız eleştiri olduğu için, ben, kamuoyunu bilgilendirmek ve bunları zapta geçirmek, Parlamentoya olan saygımdan bunlara cevap vermek üzere huzurlarınızı işgal ediyorum.

Ben, maddeler üzerinde de, eğer, bu anlamda, yine, arkadaşlarım tarafından bir çarpıtma olursa onlara cevap vereceğim; ama, konuşmazlarsa ben de konuşmayacağım.

Saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Bakanın konuşmasından sonra değerlendireceğim Sayın Gazalcı.

Sayın Taşçı, konuşma isteğiniz var mı efendim?

HAMİT TAŞÇI (Ordu) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bu hak doğmuştur; Sayın Bakandan sonra, elbette ki son söz milletvekilinindir.

Bu sebeple, Sayın Taşçı'nın da konuşma talebi olduğundan, kendilerine söz veriyorum.

Lütfen, sürenizi iyi kullanırsanız memnun olurum.

HAMİT TAŞÇI (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlayarak konuşmama başlıyorum.

1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının görüşmelerine başlamış bulunuyoruz.

Bugün, ülkemizde, ilköğretimden yükseköğretime 19 000 000 öğrenci öğretim görmektedir. 678 140 öğretmen ve öğretim görevlisi çocuklarımızın eğitimiyle ilgilenmektedir. 60 000 okul ve fakültede sürdürülen bu öğretim faaliyeti, sayısal ve kalite yönüyle arzu edilen seviyeye ulaşmamıştır.

Ayrıca, yurt dışında, okulöncesi, ilköğretim ve yükseköğretimde 942 629 vatandaşımızın çocukları öğrenimlerini sürdürürken, 45 473 öğrencimiz de yükseköğretimde eğitim ve öğretim görüyorlar.

Verilen rakamlar gösteriyor ki, bugün, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Avrupa Birliği ülkelerinin birçoğunun nüfusundan fazla, hatta, birkaç Avrupa ülkesinin toplam nüfusundan fazla öğrencinin eğitimini sağlamaya çalışmaktadır.

Çağ nüfusumuzu incelediğimizde de görüyoruz ki, 0-25 yaş grubunda 35 000 000'u aşkın evladımız eğitim ve öğretim çağında bulunmaktadır.

Son yüzyılda eğitim alanında sayısal sonuçları incelediğimizde; bugün, okuma yazma bilen nüfusumuzun ancak yüzde 87,32'ye ulaştığını, bu oranın erkeklerde yüzde 93,86, kadınlarda ise yüzde 80,64 olduğunu görüyoruz. Her 5 kadından 1'inin günümüzde okuma yazma bilmediği utancıyla yaşamaya devam ediyoruz. İleri ülkelerde yükseköğretimin yüzde 40'lara ulaştığı çağımızda, Türkiye'de, halen, yüzde 7,80'lerde devam etmektedir. 1950'li yıllarda Türkiye'nin millî geliri 200 dolardı. Japonya'nın millî geliri, aynı zaman diliminde 133 dolarken, bugün 40 000 doları yakalamıştır;  Türkiye'nin ise 2 500-3 000 dolar civarındadır. Konunun arka planına indiğimizde, sayısal bazı hedefleri yakalayan Türkiye, nitelik yönünden sınıfta kalmıştır. Son liselere giriş sınavında, ilköğretimi bitiren öğrencilerimizden 40 000 civarında evladımız sıfır puan alma becerisini gösterebilmiştir. Bu tablo gösteriyor ki, eğitim sistemimizde tehlike çanları çalmaya başlamıştır.

Siyasîlerimiz, millî eğitim kadroları ve yükseköğretim kurumları kadroları, ideoloji üretmeyi bırakarak, eğitimde nitelik ve kaliteye yönelmeliler. Çocuklarımız üzerindeki fiziksel ve düşüncel kalıplaşma baskılarından vazgeçerek, insanın özüne yönelerek, çocuklarımızı tüm bağlayıcı kayıtlardan arındırmalıyız. Anlayışımız ve iktidarımız, eğitimde hem nicelik hem de nitelik açısından değerlendirmeler yaparak, bilgiye ve bilgi üretmeye mani olan fiziksel ve hukuksal engelleri ortadan kaldıracaktır; ezberciliği değil, araştırmayı ve gereken bilgiye ulaşmayı sağlayacaktır; çocuklarımızı, bilgi üretme ve bilgiyi kullanma, yeni teknolojileri kullanma ve üretme aşamasına ulaştıracaktır. Bunu da yeterli görmeyerek, özümüzdeki enerjiyi sinerjiye çevirerek üstgeçitlere sıçrama noktalarına ulaştıracaktır; gezegenin standartlarını yakalayarak evrenin derinliklerine yönlendirecektir. Biz, bunu, tarihimizde yaptık; yeniden, yine yapabiliriz. Bu anlayış ve güç, özümüzde mevcuttur. Yeter ki, bu çatının altında, bizler, iktidarıyla muhalefetiyle tüm milletvekilleri, çocuklarımızın geleceği için bir zihniyet devrimini gerçekleştirerek, birlikte yürüyebilmeye, birlikte proje üretebilmeye, birlikte çözüm bulabilmeye gayret edelim.

Eğitimin özverili, isimsiz kahramanları öğretmenlerimizin özlük hakları geliştirilerek, gelişen ve değişen dünya şartlarına uyumları sağlanmalıdır. Bugünkü olumsuz durumlar, geçmişin kötü yönetiminin sonuçlarıdır. Geçmişten bugüne olanlardan sorumlu değiliz hiçbirimiz; ancak, gelecek, bizim sorumluluğumuz altında bulunmaktadır. Bir kere düşünelim, bu yılın bütçesinde, 65 katrilyon faizlere ayırmak zorunda kaldık. Yine, 72 500 000 000 dolar borç ödeme durumuyla karşı karşıyayız. Eğer, bizler ve bizden önceki yönetimler ülkeyi doğru dürüst yönetebilselerdi, Türkiye bu borç batağına saplanmasaydı, faiz sarmalına takılmasaydı, bu 65 katrilyon, eğitim sistemimizin altyapısına, öğretmenlerimize ve öğretim üyelerimizin ihtiyaçlarına ayrılabilseydi, neler olmazdı. Yine, 200 000 000 000 doları aşan bir borçla devralınan bir zaman dilimindeyiz. 2002 yılında, ülkemizin kalkınma hızının eksi 9'lara indiği ortada. Yine, 2003 yılındaki bütçede, yatırıma ve eğitim kurumlarımıza ayırdığımız bütçe ortada.

Çocuklar bizim; bütün kayıtlardan sıyrılarak, bütün engelleri ortadan kaldırarak, çocuklarımızın özündeki özgürce düşünmeyi, özgürce yaşamayı ve özgürce hareket etmeyi öne çıkarmak için yeni projeler üretmenin zamanıdır diye düşünüyoruz.

Bu nedenle, iktidardaki ve muhalefetteki tüm arkadaşlarımız, buradaki alışılagelen çalışma yöntemini de aşarak; yani, önce bizler, bir zihniyet değişimini sağlayarak, bu alışılagelen yürüyüşten bir üstgeçide geçerek, çocuklarımızın geleceğine, ülkemizin geleceğine ve gezegenin geleceğine bakarak, yeni bir yöntem, yeni bir anlayış, yeni bir yürüyüş belirlememizin zamanıdır diye düşünüyorum. Aksi takdirde, aynı zaman diliminde millî geliri aynı olan iki ülkeden biri 40 000 dolarlara ulaşırken, ülkemiz, hâlâ, 2 500-3 000 dolarlar da seyrediyorsa, bunun arka planındaki sebep, eğitimdeki niteliği, eğitimdeki kaliteyi yakalayamamaktır. Dolayısıyla, kaliteyi yakalayamayınca, bugüne kadar kaliteli yönetimlerin oluşmasını sağlayamadık.

Bugün bize düşen, iktidarıyla muhalefetiyle, hep birlikte, okullarımızı, eğitim kurumlarımızı, eğitimdeki niteliği geliştirmenin, bilgiye ulaşmanın, bilgiyi üretmenin ve bilgiyi dünya sathında pazarlamanın yollarını arayabilecek bir seviyeye ulaştırmaktır diye düşünüyoruz. Aksi takdirde, geçen yönetimlerden çok farkımız olmayabilir ve gelecek yönetimler, gelecek kuşaklar da bizim geçmiştekileri eleştirdiğimiz gibi, bizleri eleştirecektir. Buna, 21 inci Asrın başında,  hele hele, bu çatı altında, hiçbirimizin hakkı yoktur diye düşünüyoruz.

Bırakalım, çocuklarımız okuyacakları kitapları serbest okusunlar. Bırakalım, düşünürlerimiz eserlerini serbest yazsınlar, beyinlerarası bilgi transferi olsun. Onlara kayıt koymayalım; önlerine engel koymayalım. Fiziksel şekil ve düşünce kalıplarıyla onların dünyalarını daraltmayalım, onların dünyalarını karartmayalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Taşçı.

Sayın milletvekilleri, Sayın Gazalcı, biraz önce hükümet adına konuşan Sayın Millî Eğitim Bakanımızın, konuşması sırasında, kendisinin isminden de bahsetmek suretiyle, konuşmasının bazı bölümlerinin yanlış anlaşılmasına sebep olabileceğinden bahisle, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre bir açıklama talebinde bulunmuştur.

Başkanlığımızca, bu talep uygun görülmüş olup, yalnız açıklama noktasında size söz veriyorum Sayın Gazalcı. Lütfen, kısa ve öz olarak açıklamanızı yapın efendim.

Buyurun.

VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı’nın, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in, isminden bahsetmek suretiyle konuşmasının bazı bölümlerinin yanlış anlaşılmasına sebep olabileceği nedeniyle açıklaması

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan çok ince davrandı, nazik başladı "biz, belki anlatamamışızdır" dedi; ama, sonra, konuşmanın yarısına doğru, çarpıtmaktan, yakıştırmaktan falan söz etti; hatta, anlamadığımızdan söz etti. Biz, doğru anladığımızı sanıyoruz. Bir kere, bu yasa tasarısıyla, Millî Eğitim Temel Yasasında bir değişiklik yapılıyor. Tasarının 1 inci maddesine göre, özel okulları teşvik için, devletin parasıyla çocuk okutulacak. Şimdi, burada anlaşıyoruz. Bu yıl için 10 000; ama, yasada bir sınır yok, ne kadar olacak, hangi aşamada olacak, ileride, temel eğitimde, ortaöğretimde, vakıf üniversitelerinde bunun olup olmayacağı belli değil. Millî Eğitim Temel Yasasında, şimdi, böyle bir değişiklik yapıyoruz. Anlaşamadığımız birinci nokta bu. Yani, biz diyoruz ki, özel okullar olsun, kendi güçleriyle ayakta dursun; siz de Millî Eğitim Bakanısınız, Millî Eğitim Bakanlığının okullarına bakın, parayı orada harcayın, oradaki eğitimin niteliğini yükseltin; birincisi bu.

İkincisi, bu getirilen yasa tasarısıyla, okullar satılabilecek. Nasıl satılacak; okullar, Maliye Bakanlığına bedelsiz devredilecek. Oradaki yasaya da bağlı kalmaksızın -yani, 35 trilyon liranın, 100 trilyon liranın üstünde de olsa- Maliye Bakanı -Tekelde "babalar gibi satıyorum" dediği gibi- sizin okullarınızı da satar. Hangi okulu satacaksınız?.. Elbette, SİT alanındaki okulu satmayacaksınız; ama, bu yasa tasarısında bir sınır yok. Biz "tarih" derken, o okulları bitirmiş insanlar açısından "tarih" diyoruz.

Sayın Bakan diyor ki: "Siz hasta olduğunuz zaman özel hastaneye gidiyorsunuz, hizmet alıyorsunuz; aynı şey değil mi?" Değil Sayın Bakanım. Eğitim bir aşılamadır, kişiyi yetiştirmedir, ona alışkanlık vermedir. Sorun şu: Siz, kendi okulunuzda, daha iyi koşullarda, daha iyi iklimde bir çocuk yetiştirmeyi birinci görev olarak kabul etmiyor musunuz?

Bütün cumhuriyet tarihimizde, Millî Eğitim Bakanları, eğitimi öncelikli düşünürler ve kendi okullarını iyileştirmeye çalışırlar.

Şimdi, Sayın Bakan "biz, kaynak yaratmak için okul satmıyoruz" diyor. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, ya gönderdiği tasarıyı kendisi yazmamış, iyi okumamış; bize "bazı şeyleri anlamadı, okumadı" diyor; ama... Bakın, gönderilen tasarıda "Gelişmemiz ve geleceğimiz açısından son derece önem taşıyan eğitimimiz için gerekli ve yeterli kaynak temin etme imkânı mümkün olamamaktadır... Bunun için, yeterli derslik, yeterli sayıda nitelikli öğretmen yetiştirmek için bazı kaynaklara ihtiyaç vardır" deniliyor. Sayın Bakan, konuşmasının bir yerinde de "bir okul satarız, karşılığında 5 - 6 tane okul yaparız" diyor. Burada da "biz, kaynak yaratmak için okul satmıyoruz" diyor.  Bu bir çelişkidir.

Değerli arkadaşlar, biz, yapmanıza karşı değiliz, satmanıza karşıyız. Bırakın, merkezdeki okullar dursun, eğitim öğretim yapın; hatta, Avrupa'da olduğu gibi, geceleri, kültür merkezi, sanat merkezi yapın, sergi alanları yapın, oralar gözbebeği gibi korunsun. Sayın Bakanım, diyorsunuz ki "trafik merkeze doğru akıyor. Peki, yarın kıyılarda yapacaksınız, bu sefer oralara doğru gidecek. Kent merkezinde okuyan, kapıcıların çocukları, esnafın çocuğu, memurun çocuğu nereye gidecek?!

Sayın Bakanım, söyledikleriniz birbiriyle çelişiyor. Güzel, nazik başladınız, çarpıttığımızı, yakıştırdığımızı, anlamadığımızı söylediniz. Biz doğru anlıyoruz; ilk kez siz, devletin temel işi olan eğitimi özel okullara kaytararak bırakmak istiyorsunuz. Yavaş yavaş çekilerek eğitimi devredeceğiz diyorsunuz. Hayır...

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Türkiye'de eğitim kaldı mı?!

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Devlet, dünyanın her yerinde, eğitimi temel iş olarak alır; Amerika'da da böyledir, İngiltere'de de böyledir. Dünyanın her yerinde, eğitim işi, devletin temel işidir. Bu yaklaşım, değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihimizin, büyük mirasımızın, Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyetinin temeli bir kültürdür" dediği anlayışın tersine bir anlayıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, teşekkür ederim.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - O yüzden, biz, Sayın Bakanı göreve çağırıyoruz; diyoruz ki, siz, Millî Eğitim Bakanısınız; size ayrılan sınırlı para, devletin okulları içindir.

Bu konuları açıklamak için bize fırsat veren Sayın Başkana teşekkür ediyorum; sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/642) (S. Sayısı: 249) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.38


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.45

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

249 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/642) (S. Sayısı: 249) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.

Tasarının 1 inci maddesini okutuyorum:

MİLLÎ EĞİTİM TEMEL KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA

KANUN TASARISI

MADDE 1. - 14.6.1973 tarihli ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 8. - Eğitimde kadın, erkek herkese fırsat ve imkân eşitliği sağlanır.

Maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin en yüksek eğitim kademelerine kadar öğrenim görmelerini sağlamak amacıyla parasız yatılılık, burs, kredi ve ücreti Millî Eğitim Bakanlığınca karşılanmak kaydıyla özel öğretim kurumlarında öğrenim görmeleri sağlanabilir. Buna ilişkin esas ve usuller Millî Eğitim Bakanlığı ve Maliye Bakanlığınca müştereken belirlenir.

Özel eğitime ve korunmaya muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler alınır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Bu tasarının 1 inci maddesiyle, Millî Eğitim Temel Kanununun 8 inci maddesi değiştirilmekte ve maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin ücreti Millî Eğitim Bakanlığınca karşılanmak üzere, özel öğrenim kurumlarında öğrenim görmelerinin önü açılmaktadır.

Eğitimde fırsat eşitliği, cumhuriyetin en önemli kazanımlarındandır ve bu uygulamayla, eşitlik ilkesi yavaş yavaş delinmekte ve sonuçta, tamamen ortadan kaldırılmak istenmektedir. Eğitimde özelleştirme çabalarının önemli bir halkasını oluşturan bu tasarıyla, 10 000 çocuğumuz sınava tabi tutulacaktır. Millî Eğitim Bakanı 13.5.2003 tarihinde yayımladığı genelgeyi tüm il valiliklerine ve millî eğitim müdürlüklerine göndermiştir; ancak, bu uygulamanın hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle Danıştay 8. Dairesinde dava açılmış ve ilgili daire, 17.7.2003 tarihinde bu genelgeyle ilgili yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Bunun üzerine, hükümet, şehir merkezlerinde bulunan okulların satışı ve Talim Terbiye Kurulunun görevlerinde değişiklik yapan tasarıya bu maddeyi ilave etmiş, alelacele, Meclis gündemine taşımıştır.

Millî Eğitim Bakanlığının görevi, kendi okullarında öğrenim gören çocukları sınava tabi tutarak, özel okullara gönderip, onların ücretlerini karşılamak değildir değerli arkadaşlarım; Bakanlığın görevi, devletin okullarının koşullarını, özel okullarda hangi koşullar var ise, olanaklar var ise, o olanaklara kavuşturmaktır; iddialı olduğunu söyleyen ve bu iddiayla da iktidar olan hükümetin yapması gereken görev de budur.

Eğitimde fırsat eşitliği ilkesinin gereği olarak, Türkiye'de 18 500 000 öğrenci bekliyor. Ülkemizde yapılan bu araştırmaya göre, bu sınava girecek öğrencilerin 8 inci sınıflarda okuyan yoksul çocukların sayısı da 236 000'dir; bunların 55 000'i müracaatta bulunmuştur. Sınavla 10 000 öğrenciyi seçip özel okullara göndermeyi eğitimde devrim yapıyormuş gibi sunmak, her konuda olduğu gibi, inanın, popülist bir yaklaşımdır. Ayrıca, bu proje, öğrenciler ve veliler arasında yoksulluğu tartışmanın konusu olacaktır. Bu konu hazırlanırken, sunulurken, psikologlara acaba danışıldı mı? Burada, herkes fakirlik edebiyatı yapıyor, herkes fakirliğini anlatıyor; hepimiz Anadolu'dan geldik, hepimiz ilkokullarda okuduk, çocukken yanımızdaki zengin bir çocuğun topunu bile kıskanırdık. Bu çocukları, yarın sınava soktuğumuzda, 55 000'in 10 000'i alınacak, 45 000'i açıkta kalacak. Bu çocukların psikolojileri ne olacaktır? O zaman, bir de bu çocukları rehabilitasyondan geçirmek gerekir.

Değerli arkadaşlarım, amacına hizmet etmeyen bir anlayışla uygulamaya konulmak istenen bu proje... Yatılı bölge ilköğretim okullarında ve pansiyonlu ilköğretim okullarında 39 000'in üzerinde boş kontenjan var. Sayın Bakan açıkladı; efendim, siyasî yapılanmalardan dolayı bir milletvekili 3 tane yaptırmış, diğeri 2 tane yaptırmış. Amaç, bunları atıl olarak bekletmek değil Sayın Bakan; amaç, burayı, daha çalışabilir hale getirmektir; yani, buraya harcanacak parayla, çevre illerde, çevre ilçelerde bu çocuklara 39 000 boş kontenjanı kullandırabilirsin; ama, Amerika'yı bir daha keşfettik: "Bakın ey yoksul halk, biz size, yoksulluğa karşı mücadele edeceğiz diye geldik; bakın, 10 000 yoksul öğrenciyi okutuyoruz..." Bunlar, inanın ki, aspirin tedavilerdir. Çok özür dilerim, bağışlayın, bunların hiçbir ciddiyeti yoktur. Yarın öbür gün ne olacaktır?

415 okul da bu konuda teklifte bulunuyor ve aklı başında, ciddiyeti olan okullar, Bakanlığın sunmuş olduğu böyle bir projeye de katkı sunmak için, 4-5 öğrenci gibi talepte bulunuyor; diğer okullara bakıyorsun, 70-80-100. Sayın Bakan, İSTEK Vakfını, TED'i anlattı. Canım, başka okullar da var, onları da söylesenize! Fatih Kolejleri, Zafer Kolejleri var, onları da söylesenize! Sadece İSTEK Vakfını, sadece TED'i anlatıyorsunuz; yani, samimî olarak talepte bulunanlar 4-5; ama, Türkiye'de yıllardan beri belirli organizasyon içerisinde hareket eden okullar 100'ün üzerinde öğrenci talebinde bulunuyor ve ayrıca, bu okulların birçoğunun da irticaî faaliyet gösterdiği, geçtiğimiz yıllarda, devletin resmî belgelerinde yer almıştır.

Sayın Bakan katıldığı bir televizyon programında, cemaat okullarının olmasında bir sakınca görmediğini söylemekte ve hatta katıldığı televizyon programlarında, rahat bir şekilde "cemaat okulları" kavramını da kullanmakta. Ayrıca, aynı programda, Sayın Bakan, dinî duyarlılığı olan insanlardan bahsediyor. Acaba, hangi kıstasa göre dinî duyarlılık açıklanabilir?! Kimdir dinî duyarlılığı olanlar?! Kimdir dinî duyarlılığı olmayanlar?! Bunu teraziyle mi ölçeceğiz?! Bunu metreyle mi ölçeceğiz?! Ciddî, çok saygı duyduğum Sayın Bakanın büyük bir açığıdır bunu televizyonda söylemek. Bu, ciddî bir bölücülüktür. Böyle bir şeyi nasıl söylersiniz?! Dinî duyarlılığı olanlar, dinî duyarlılığı olmayanlar...

Devam ediyor Sayın Bakan: "Efendim, Aziz Nesin'in okulları da  var." Aziz Nesin'in 1 tane vakfı var; o da kapatılıyor. "Efendim, ateistlerin..." Bunlar, böyle, soyut, demagojik örnekler. Amaç, eğer üzüm yemekse, samimî olmak gerekiyor; bağcıyı dövmekse, dokuz aydır burada her gün dövülüyoruz.

Evet, değerli arkadaşlarım, Sayın Bakana göre, biraz önce söylediğim gibi, bu kıstası açıklamak, gerçekten, büyük yanlışlıklar doğuracaktır; ama, şu mantıkla bakıyorsanız, diyeceğim bir şey yoktur: Laiklik ve demokrasi, amaç değil, araçtır anlayışıyla bakıyorsanız... Evet, dün dündür, bugün bugündür...

SONER AKSOY (Kütahya) - Her şey araçtır...

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Her şey araçtır...

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Her şey araç olamaz beyefendi; laiklik araç olamaz, demokrasi araç olamaz. Bugün burada bu koltukta oturmanızı, laikliğe ve demokrasiye borçlusunuz, şeriata borçlu değilsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

SONER AKSOY (Kütahya) - Önemli olan usuldür...

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Rica ederim beyefendi, sayın vekilim.

Şimdi, aynı programda sunucu soruyor -işte, Lozan gündemde, 24 Temmuzda konuşuluyor- Sayın Bakan diyor ki: "Canım, Lozan'ı bırakın, geride kaldı." Lozan geride kalmaz. 4 Temmuz günü, sana özellikle ders vermek için, Amerikalı, senin 11 askerinin, Amerika'nın kuruluş yıldönümünde, kafasına çuval geçirdi, aldı götürdü. 4 Temmuz günü özellikle. Niye; çünkü, tezkereyi, bu onurlu Meclis geçirmedi diye, ders vermek adına. Lozan, bu ülkenin, laik demokratik cumhuriyetinin, ulus olmasının bekasıdır; vazgeçip gidemeyiz.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Ne alakası var?!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Sayın Bakan biraz sonra gelip burada, mutlaka oradan buradan toparlayarak -bu işi çok iyi başarıyor- cevaplayacaktır.

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Konuya dön, konuya...

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bütün bu anlattığım konuların içerisinde Lozan vardır. Siz anlamakta, belki ben anlatmakta güçlük çekiyorum sayın vekilim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu uygulama, yedi yamalı bohça görünümünde olan eğitim sistemimize bir yama koymak değildir, sistemi tamamen delmektir.

Yüksek vergi ödeyenlere yeşil pasaport vermeyi reklam kampanyasına dönüştürdünüz. Bu ülkede yüksek vergi ödeyip, yetimin, açın, yoksulun, fukaranın paralarıyla holdingler kuranların nerelerde olduğunu görüyoruz! Amaç, yeşil pasaportu artı vergi ödeyenlere vermek değildir. Bir iktidarın, bir hükümetin görevi, lacivert pasaportu gümrük kapılarında yeşil pasaport muamelesi yapılacak noktaya taşımaktır.

AHMET YENİ (Samsun) - Taşıyoruz...

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bunun ötesindekiler kolaycılıktır. Bunun ötesi de, tribüne oynamaktır, başka bir şey değildir.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sizin gibi... Aynı sizin gibi...

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Sizin yaptığınız gibi.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Şu anda ne yapıyorsunuz?!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - İşinizi yapıyorsunuz. Siz de burada vekillik yapmıyorsunuz, laf atıcılık yapıyorsunuz. İyi ki buradasınız yani; yoksa, şenlik olmayacak!..

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Sen çok vekillik yaptın!..

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Sayın vekillerim, Yüce Meclise, Sayın Başkanıma, tabiî ki, sizlere sonsuz saygım var, televizyon ekranları başında izleyen yurttaşlarımıza da saygım var; ama, ben, size, bunu, yazılı olarak vermekte fayda görüyorum.

Bakın, ben sinema oyuncusuyum; ama, artizleri görüyorum ben, artizleri görüyorum... (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Ne işin var burada?!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Artizleri görüyorum... Oynayanları görüyorum...

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Ne işin var burada?!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; özel okulları destekleme projesiyle, Millî Eğitim Bakanı, devlet okullarında nitelikli eğitim verilmediğini kabul etmekte, bu olumsuz durumu da ortadan kaldırmak yerine böyle bir uygulamaya gitmektedir. İfade ettiğim gibi,  kolaycılıktır bu. Bunun başkası yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, lütfen, toparlayın.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Dokuz aylık icraatlarınız içerisinde gördük; amacınız, üç olay; bir, zengininizi daha zengin yapmak ve yeni zenginler yaratmak.

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Yalan söylüyorsun, yalan!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - İki, kadrolaşma yapmak.

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Yazıklar olsun sana!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Üç, YÖK ve sekiz yıllık eğitimi sulandırmaktır. Ben de YÖK'e karşıyım; ama, aramızdaki fark şu: Ben, Yükseköğrenim Kurumuna değil, Yükseköğrenim Kanununa karşıyım. (AK Parti sıralarından "Kavrayamamışsın" sesleri)

Siz, Yükseköğrenim Kurumuna karşı davranıyorsunuz.

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Fazla konuşma! Bizim adımıza konuşma!

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Evet, evet... Sayın Başkan, bunların örnekleri var. Çok değerli dostum Sayın Eyüp Fatsa, bundan birkaç gün önce, Ordu gezisinde partililerine konuşurken "ekimde, imam hatipliler özgür olacaktır" dedi. Bu ülkede imam hatipliler değil, bu ülkede herkes özgür olacaktır. Sınırlayarak söyleyemezsin bunu. Ne yapacaksın; YÖK Yasasını değiştireceğim...

AHMET YENİ (Samsun) - Değiştireceğiz!..

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Amacınızın ne olduğu ortadadır.

Değerli arkadaşlarım, önemli olan, siz de iyi biliyorsunuz ki, bu fırsatlardan istifade kaleye goller atmak.

AHMET YENİ (Samsun) - İstifalar sürüyor, istifalar!..

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Başka bir niyetinizin olmadığını herkes biliyor. Hükümet, bakanlık kapatma, birleştirme, işlevsizleştirme uygulamalarına bir yenisini daha ekliyor ve bu kanunu da uygulamaya sokuyor. Böylesine bir uygulamaya giden Bakanlık, özel okulları nasıl denetleyecektir?!

Bakınız arkadaşlar, Sayın Bakan diyor ki: "Biz bunları denetleriz." Burada zaman kaybetmeyeyim; Resmî Gazeteden, ilgili yerlerden alır bulursunuz; ilköğretim okullarından Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur'an kurslarına kadar, 2 500'e yakın müfettiş bu okulları denetleyecek. Nasıl denetleyecek allahaşkına; mümkün mu bu?! Biraz sonra, buradan, kalkıp şunu söyleyebilirsiniz: "Efendim, bakın, biz yoksul çocuklara eğitim vermek istiyoruz; hayır, Cumhuriyet Halk Partisi önüne geçiyor." Bunu başarabilseniz; evet derim.

BAŞKAN - Sayın Şimşek, son cümlenizi rica ediyorum.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bitiriyorum efendim, toparlıyorum.

Bunu başarabilseniz, evet derim. Bugün 10 000, önümüzdeki yıl 20 000; bu popülizmle bir yere varılmaz. Dokuz aydır görüntü var, ses yok. Eğer yapmanız gereken varsa, daha önce de ifade ettim, helikopterlerine bindiğiniz imtiyazlı vatandaşlara tanıdığınız kaynakları, ülkenin halkına, emeklisine tanıyın.

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - O patronlar, genel müdürler aranızda, bizde değil.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Ayrıca, bu öğrencilerin öğretmenleri, açlık ile yoksulluk sınırı arasında maaşla geçiniyorlar. Eğer iyileştirme yapmak istiyorsanız, ikinci iş yapan değerli öğretmenlerimi işportacılıktan kurtarın. O zaman doğruyu yaparsınız; o zaman tribüne oynamadığınıza ben de evet diyebilirim.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Bedava çocuk okutuyoruz işte...

BAŞKAN - Sayın Şimşek, son cümlenizi alıyorum.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.

Hükümet adına, Sayın Millî Eğitim Bakanımız söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek'in konuşmasında, Haber Türk Televizyonunda katıldığım "Basın Kulübü" programında bazı sözler ifade ettiğim şeklinde iddialar var.

Öncelikle, biraz önce kendisine de söyledim, bir televizyonda yapılmış bir konuşmanın kayıtları vardır ve bunları her an temin etmek mümkündür. Ben, kesinlikle, orada "cemaat okulları" şeklinde bir kavram, asla kullanmadım. Israrla, muhatabım "cemaat okulları" dediği halde, ben kendisine "sizin cemaat okulları diye nitelendirdiğiniz" karşılığını verdim. Ben, hep şunu söyledim; arkadaşlar, bu ülkede okulları, özel okullar-devlet okulları, cemaat okulları-diğer okullar şeklinde nitelendirmek, aslında bölücülüğün ta kendisidir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Anlamanız için, halkla bütünleşmeniz lazım.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Kalk da orada anlat! Sabahtan beri konuşuyorsun!

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Ne bağırıyorsun! Anlatıyor işte!

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sabahtan beri konuşuyorsun, bildiğin bir şey varmış gibi!

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Dağ başı değil burası; bağırma!..

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Kalk, orada anlat!

MEHMET ERASLAN (Hatay) - Bağırma!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bütün bu okullar, şu anda yürürlükte olan Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre kurulmuş, buna göre faaliyetlerini sürdüren.... (Gürültüler)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ben sana tahammül edemiyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, sükûneti sağlar mısınız.

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakikanızı rica ediyorum... (Gürültüler)

Sayın milletvekili... Sayın milletvekili...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bildiğin bir şey varsa, kalkar, anlatırsın orada!

BAŞKAN - Sayın milletvekili, size son ikazımı yapıyorum. İçtüzük gereğince, eğer sükûnete kavuşmazsanız, maalesef, sizi dışarı çıkaracağım; son ikazımı yapıyorum.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Onu da uyarın o zaman.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Tarafsızlığınızı muhafaza edin lütfen; sabahtan beri laf atıyor; konuşsanıza!

BAŞKAN - Son ikazımı yapıyorum.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sabahtan beri laf atıyor orada!

BAŞKAN - Lütfen... Genel Kurulda Başkana hitap edilir, karşılıklı konuşulmaz; herkes, konuşma usulünü öğrensin.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Başkan da cevap versin o zaman.

BAŞKAN - Sayın İdare Amirleri... Nöbetçi İdare Amirlerimiz nerede?

YILMAZ KAYA (İzmir) - Onu da uyarın o zaman.

BAŞKAN - Lütfen... Genel Kurulun mehabetini bozacak hiçbir harekete müsaade etmem.

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye'deki bütün okullar, biraz önce de ifade ettiğim gibi, cumhuriyetin kanunlarına göre kurulmakta, buna göre faaliyetlerini sürdürmekte ve buna göre de denetlenmektedirler. Bütün okullar, daha önce değişik vesilelerle de söyledim, cumhuriyetin okullarıdır.

Bir gazetede "raporlu okullar" diye bir haber çıkmıştı. Bunun üzerine, biz, Millî Eğitim Bakanlığı olarak, bir basın bildirisi yayınladık. Raporlu okullar, sakıncalı okullar anlamına gelir; bu başlık ve bu haber, okullarımızı karalamaya yönelik bir başlıktı ve kesinlikle, yasaya, hukuka aykırı olan bir tutumdur ve özellikle bazı okulların ismi verildiği için, Sayın Şimşek'in de sözünü ettiği televizyon programında, ben, o okullarla ilgili, özellikle 28 Şubattan sonra oluşan o hassasiyet sürecinde, yapılan denetimlerin sonuçlarını ve orada müfettişlerin kullanmış oldukları ifadeleri dile getirdim ve şunu söyledim; bu dinî duyarlılığı olanlar meselesiyle ilgili söylediğim şudur; dedim ki: "Bir okulun sahibinin kim olduğu, beni ilgilendirmez. Bakın, dinî hassasiyeti olan insanlar ekonomik yatırım yaptığı zaman, buna 'yeşil sermaye' diyeceksiniz, okul açtığı zaman, bunlara 'cemaat okulu' diyeceksiniz, hayır hasene için toplum menfaatına vakıf kurdukları zaman, bunlara 'irticaî faaliyet yapıyor' diyeceksiniz; bu mantık, kendi içinde müflis bir mantıktır, yanlış bir mantıktır." (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, şunu söyledim: "Dinî hassasiyeti olan insanlar da bir okul açabilir ve bu okul, eğer millî eğitimin temel amaçlarına hizmet ediyorsa, eğer yasalara göre işleyişini sürdürüyorsa ve yaptığımız denetimlerde de herhangi bir problem yoksa, bu okullar, benim için makbul okullardır, sahibinin dindar olması da benim için fark etmez, dinsiz olması da fark etmez." (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bir ateist de okul kurabilir ve Aziz Nesin -kendisini, kendisi böyle nitelendirdiği için söylüyorum, yani bir rahatsızlık uyandırmayacağını düşündüğüm için- sağlığında "ben ateistim, ben dinsizim; ben öldüğüm zaman, bana İslam Dininin kurallarına göre cenaze merasimi yapmayın, beni camiye götürmeyin, Müslüman mezarlığına da gömmeyin" dedi ve vasiyeti harfiyen yerine getirildi. Aziz Nesin, kendisini böyle vasıflandırdığı için, onu özellikle kullandım.

Değerli arkadaşlarım, modern hayatta, kent hayatında, alışveriş yaptığınız marketin sahibinin kızının ahlakıyla ilgilenmek size düşmez ve filan okulun sahibi kimdir, dindar mıdır, dinsiz midir, biz, bunun peşinde değiliz, bununla da uğraşamayız; mesele budur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Başka bir şey daha söyleyeyim: Ben, dinî duyarlılığı olanlar derken, bir grup insanı zikredip de, diğer bütün insanları dinî duyarlılığı olmayanlar şeklinde bir nitelendirmede bulunsam, Değerli Arkadaşım Şimşek bana itiraz etme hakkına sahip olur; ama, ben, böyle bir kategorizasyona kesinlikle gitmedim.

Artı "Lozan geride kaldı" derken, kastettiğim şuydu: Bakınız, bana, ruhban okuluyla ilgili bir soru sordular, Türkiye'deki azınlık sistemini sordular ve dedim ki: "Azınlık statüsü, Lozan'da, din esasına göre belirlenmiştir; Müslümanların hepsi Türkiye'deki Müslim olan unsurlar bir unsur olarak, aslî unsur kabul edilmiştir, Yahudiler ve gayrimüslim olan Hıristiyanlar da ayrı bir statüde değerlendirilmiştir; ama, Lozan müzakereleri olduğu zaman Türkiye Cumhuriyete Devleti henüz kurulmamıştı ve laiklik prensibi de henüz söz konusu değildi. Laik bir ülkede azınlık statüsünü din esasına göre tayin edemezsiniz bugünkü şartlarda." Bakın, biz, Avrupa Birliğine giriyoruz, böyle bir şey var mı?! Benim orada "Lozan'a takılıp kalmayın, Lozan geride kaldı" dediğim odur; yoksa, Lozan'ı görmezlikten gelmek, onu yok farz etmek gibi bir şey söz konusu olamaz Sayın Şimşek.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Ben de sizi alkışlıyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Yani, onun için, ben, bir soru işareti oluşturabileceği düşüncesiyle değerli arkadaşım Sayın Şimşek'in konuşmalarına cevap vermek zorunda hissettim kendimi. Kendisi, tabiî, aktör olduğu için, tiyatral kabiliyeti de çok iyidir ve kürsüye geldiği zaman da coşturuyor Meclisi.

Teşekkür ediyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde şahısları adına söz isteği var.

İlk söz, Erzurum Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaz'a aittir.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Vazgeçiyorsunuz.

İkinci söz isteği, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan'a aittir.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır. Lütfen, zamana riayet edelim.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 249 sıra sayılı 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarının sekiz aylık hükümet etme anlayışı -üzülerek görüyoruz ki- AKP'ye oy veren seçmenlerin büyük bir çoğunluğunda, gerçekten, yurttaşlarımızın bütününde bir hayal kırıklığına neden olmuştur. İktidara geldikleri günden beri memurun yakasından ellerini alamadılar; bugün de Sayın Bakana soruyorum, şu anda Talim ve Terbiye Kurulunun önünde 175 öğretmen eylem yapıyor. Yasal olarak, mahkeme kararını beklemeden bu öğretmenlerimiz değişik yerlere atanıyor. Soruyorum: Bu memurlarımızın ne suçu var? Suçları, yurda hizmet etmek mi?

61 yaş sınırlaması getiriyorlar, yıllarca emek veren insanları bir kalemde, kısa bir sürede emekli etmek için. Bırakın, bu kadrolaşmayı bırakın, asıl sorunlarımıza gelelim diyoruz.

Üzerinde konuştuğum kanun tasarısının 1 inci maddesi, yine, hükümetin hayalci, popülist, her zaman olduğu gibi, kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların görüşü alınmadan alelacele getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, grup başkanvekili bir arkadaşımızın, bu tasarı daha Meclise getirilmeden önce yaptığı açıklamada "imam hatip okullarının önü açılacak" demesi, bu kanun tasarısının, aslında, hangi projenin hangi ayağı olduğunu göstermektedir. Geldiğimiz noktada, sözüm ona eğitimde fırsat eşitliği yaratmak adına "yoksul ve zeki çocuklara yardım eli uzatılarak, hayata kazandırılacak" şeklinde ifade edilmek suretiyle, bu tasarı meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Vay anasını vay!

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Laf atacağınıza, buyurur gelir, görüşlerinizi bu yüce kürsüde söylersiniz.

BAŞKAN - Sayın Hatip, siz Genel Kurula hitap edin.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Sayın Bakan, 12.6.2003 tarihinde önergeme vermiş olduğu cevapta, YBO'larda ve ortaöğretim kurumları pansiyonlarında toplam 39 788 kişilik kontenjanın boş olduğunu belirtmiştir. Devletin ek bir yük altına girmeden, gerçekten, çocuklarını okutmaya maddî imkânları elvermeyen ailelerimizin çocuklarını bu boş kontenjanlara kaydırması ve özel okullara aktarmayı düşündüğü 25 trilyonluk bu ödenekle, uzun vadede devlet okullarının sayısını artırmak ve mevcutların eksikliklerini gidermek gibi ulusal çıkarlarımızla örtüşen bir tutum alması gerekirken, bu yöne sapmasının altında yeni arkabahçeler yaratma kaygısı mı vardır diye düşünüyoruz.

Hükümetimiz, millî eğitime, son on yıl içerisinde en düşük bütçeyi ayırmıştır. Ortaöğretim kurumları öğrenci seçme sınavında 40 586 adayın sıfır puan alması, eğitimimizin başarısız olduğunu açıkça göstermektedir. Bu çocuklarımızın neden sıfır puan aldıklarını iyice düşünmemiz gerekir.

Yoksul öğrencilere yeteri kadar eğitim eşitliği tanımazsanız, elbette ki, bu çocuklar, imtihana girdiklerinde sıfır puan alacaklardır. Kent varoşlarında, ilçelerimizde, köylerimizde yaşayan milyonlarca ailemiz, yoksullukla, yoklukla boğuşarak, asgari geçim standartlarının altındaki olanaklarıyla, bu çocuklarımızı okutmaya çalışıyorlar. Bu çocukların yüzlercesi, ya okul öncesi ya da dersten çıktıktan sonra, sırtlarında boya sandığı ve ellerinde peçeteyle aile bütçesine katkıda bulunmaya çalışmakta, çocukluğunu ve öğrenciliğini yaşayamamaktadırlar; bu, onların suçu mudur?

HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Bu tasarı, işte, onların zeki olanlarına imkân veriyor.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Onların hepsi zekidir; ama, yeter ki, olanak tanıyalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özcan, buyurun, tamamlayın konuşmanızı.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Altyapısı olmayan, öğretmeni olmayan, yeterli ödenek ayrılmadığı için, yeterli dersliği, yardımcı ders araç ve gereç noksanlıkları karşılanamayan okullarda eğitim, öğretim görmeye çalışıyorlar.

Sayın milletvekilleri, bu çocukların babalarının ABD'de, Avrupa ülkelerinde okuyabilmelerini sağlayacak eş, dost ve arkadaşları bulunmamaktadır. Bu tasarı, okullarımız arasındaki farklılaşmanın bir belirginleşmesidir.

Sayın Başbakan "devlet, eğitimden elini çekmelidir. Önümüzde bir yol ayrımı var, ya kamu okullarında eğitimin niteliğini yükseltecek, eğitimin ihtiyaçlarını karşılayacağız ya da hükümetinizin yaptığı gibi, özel okullara trilyonlar aktararak kaynak kullanımında tercihi, milyonlarca yoksul çocuktan yana değil, 10 000 yoksul çocuğu gerekçe göstererek özel okullardan yana kullanacaksınız. Demek ki, 59 uncu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özcan, son cümleniz, teşekkür cümleniz...

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Evet, herkes seçim bölgesine gidecek, size, AKP'lilere "bu kadrolar neden, memurla niye barışmadınız, işçiyle niye barışmadınız, niye gençleri konuşmalarından dolayı lekeli ilan ettiniz" diye sormayacaklar mı?!

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Zaten barışığız!

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Eğer, biz, bu gençleri lekeli ilan ediyorsak, bu gençleri sahiplenmiyorsak, bu gençleri yoksulluğa terk ediyorsak neden bu insanları dışlıyoruz?! Seçim meydanlarında, çıktınız, halka çok şeyler vaat ettiniz, eğitimi düzelteceğiz, öğretmenlere, memurlara gerekli yardımları yapacağız ve barışı sağlayacağız dediniz. Nerede bu barış?

AHMET YENİ (Samsun) - Sağladık barışı.

HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Düzce'de depremzedelerin önünden kaçarak bu barış sağlanmaz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Özcan, teşekkür ediyorum.

İkinci söz isteği Sayın Berhan Şimşek'in.

Sayın Berhan Şimşek?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 1739 sayılı Kanunun 51 inci maddesinin madde başlığı "Okul yapıları ve taşınmazları" olarak değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Millî Eğitim Bakanlığına tahsisli Hazine mülkiyetindeki taşınmazlar ile Millî Eğitim Bakanlığı kullanımında bulunan mülkiyeti İl Özel İdaresine veya Köy Tüzel Kişiliğine ait taşınmazlardan gerekli görülenlerin, mülkiyetinin Hazineye bedelsiz devrinden sonra; Millî Eğitim Bakanlığı ile mutabık kalınarak tahsislerini kaldırmaya ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 24 üncü maddesine bağlı olmaksızın satmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

Satış bedelleri bütçeye gelir kaydedilir. Okul/derslik yapımı, onarımı ve donatımı ile ders araç ve gereçleri alımında kullanılmak üzere Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine gerekli ödenek öngörülür."

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zekeriya Akıncı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Akıncı, sizin şahsınız adına da söz isteğiniz var; iki süreyi birleştiriyorum, ama, lütfen, süreyi iyi kullanmanızı da rica ediyorum.

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA AKINCI (Ankara)- Gayret edeceğim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum ve şimdiden, hepinize iyi tatiller diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, 22 nci Dönemin 1 inci Yasama Yılını tamamlıyoruz. Aslında, sözlerime başlarken, Sayın Bakanın değerlendirmelerini biraz şaşkınlıkla karşıladığımı ifade etmek istiyorum; çünkü, Sayın Bakanın değerlendirmeleri, çok fazla bir kaynak ihtiyacı olmayacağı ve okulların da satılmayacağı biçiminde bir ifade içeriyor. Yanılmıyorum değil mi Sayın Bakan?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Nasıl efendim?

ZEKERİYA AKINCI (Devamla)- Yani, çok fazla kaynak sorunumuz yok, kaynaklarımız var; bunun için okul satmıyoruz hatta okul satmayabiliriz  biçiminde bir değerlendirmeniz oldu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Öyle bir şey demedim; söyleyeceğim şimdi.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla)- Ben de dikkatle dinledim efendim, ben de dikkatle dinledim...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Nereden çıkardın bunu?

ZEKERİYA AKINCI (Devamla)- Oysa, elimizdeki Komisyon raporundaki genel gerekçeler de, madde gerekçeleri de bir kaynak sorununu ve bunun sonrasında da bir satışın gündeme geleceğini çok açık, bariz bir biçimde ortaya koyuyor; sanıyorum herkes bu konuda mutabık.

Bir kaynak sorunu var ve bazı yerlerin satılması gerekiyor; bu konuda herkes mutabık; mutabık olmayan, herhalde hiç kimse yok değil mi? Madde böyle.

Sevgili arkadaşlarım, ben, bu satışlarla ilgili değerlendirmelerimi sunarken, hoşgörünüze sığınarak, yaklaşık 8,5 ay süre birlikte yaptığımız çalışmaların ışığında görüşlerimi bir bütün olarak sunmak istiyorum; çünkü, bu süre içerisinde hükümetin ekonomik politikalarını birlikte değerlendirdik, kararlar aldık ve hükümetin uygulamalarına da tanık olduk.

Ben, belleğimi şöyle bir yokladığımda, niçin gözbebeğimiz gibi korumamız gereken okulları satma noktasına gelmiş olduğumuzu anlamaya çalışıyorum.

Geriye dönüp baktığınızda, akıllarda ne kaldı diye sorulduğunda, toplumun özellikle yoksul ve dargelirli kesimlerine büyük sözler vererek iktidara gelmiş AKP'nin, Türkiye'nin sorunlarının köklü çözümü konusunda biraz deneyimsiz, basiretsiz, çaresiz ve şaşkın, neyi nasıl yapacağından biraz habersiz, daha çok günü kurtarmaya dönük uygulamaları kaldı aklımızda.

Atılan kısmî adımlar ise, yeni vergiler, ek vergiler, baba baba satmak ve affetmek düşünceleri üzerine oturtuldu. Temel ürünlere yapılan sürekli zamlar, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına karşın neredeyse öç alırcasına yeniden konulmak istenilen ek vergiler, dün-bugün naylon faturacıların, kim bilir yarın hayalî ihracatçıların affı hemen akıllarda kalanlar.

Tüm uygulamaları ise, AKP'nin kaynak yaratma konusunda da çeşitli geçmiş hükümetlerce bugüne kadar sürdürülmüş olan politikaları devam ettiriyor olduğunu, ne yazık ki, göstermektedir.

Hele hele tam bir çaresizlik içerisinde, kaynak yaratma adına, Orman Bakanımızın orman alanlarını satma girişim, Kültür ve Turizm Bakanımızın SİT alanlarını imara açarak satışa sunma çabaları, bugün de Millî Eğitim Bakanımızın okul ve arazilerini satma gayretleri, bunun için yasal düzenleme çabaları, siyaset tarihimizin bu dönemden akıllarda kalan çarpıcı örnekleri olarak hatırlanacak.

Bu anlayışla, bir süre sonra, örneğin, Değerli Hemşerim, Sevgili Sağlık Bakanımız yeri iyi para edebilir diye hastaneleri ve arsalarını satmaya kalkışırsa hiç şaşmamak gerekir; çünkü, sağlık sorunlarımız da, Millî Eğitimimizin sorunlarından aşağı değil. Bu kestirme çözüm, inşallah, Sağlık Bakanımızın da, diğer bakanlarımızın da kafasını bulandırmaz.

Sevgili arkadaşlarım, AKP iktidarı tam bir mirasyedi görüntüsü sergilemektedir. Farklı çözüm yolları bulmaktan aciz olanlar, ülkemizin her alandaki birikimlerini ve zenginliklerini satmaktan geri durmamaktalar.

Bugün görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, bu anlayışın tipik bir yansıması. Gerekçe; eğitimimiz için gerekli ve yeterli kaynağı temin edememek. Sonuç; arsa, okul, bina ve tesislerin satılmasıyla yeni kaynakların yaratılabilmesi düşüncesi.

Bakınız, aslında, bence, bu bir itiraftır; aslında denilmektedir ki: Biz, ülke sorunlarının çözümleri konusunda yol bulamıyoruz, çare bulamıyoruz. Yatırım, üretim, istihdam, sabır, kararlılık, seçimlerden önceki vaatler, sosyal güvenlik, eğitim, sağlık politikalarının geliştirilmesi; bunlar epeyce zormuş. Düşündük, taşındık, biz, yeni şeyler yapamayacağız galiba; öyleyse, tek çare var; olanları da satmak ve sözde, bu yolla kaynak yaratmak; bu yöntemlerle de olabiliyorsa, günü kurtarabilmek.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Kendin de inanmıyorsun ya...

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Sevgili arkadaşım, o zaman, ortaya bugünkü gibi acı sonuçlar çıkıyor.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - O zaman, bir çözüm söyle.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Türk millî eğitimimizin sorunlarını çözmek adına araya araya bulanan yol da, millî eğitim sistemimizin onur kurumları olacak nitelikteki yerleri satmak. Kuşkusuz -birçok değerli arkadaşım anlattı- millî eğitimimizin birçok sorunu var; doğrudur, tartışma konumuz, ne bunlar ne çözümleri, o değil; başka bir şeyi tartışıyoruz, ona özen gösterin lütfen; ama, insaf, hangi milletvekili arkadaşım, seçimler öncesinde, bu sorunların çözümü için okulların satılacağından söz etti, söz edilebilirdi?!

Sevgili arkadaşlarım, bakınız, nüfus yoğunluğu ve şehirleşmenin satış için gerekçe yapıldığı yerler, tam da, geçmişiyle, ulusumuzun ve ülkemizin millî eğitim alanında zenginlikler yaratan, bulunduğu kentlerle de özdeşleşmiş kurumları olacaktır. Yani, eğer, gerçekten, kaynak yaratılmak isteniyorsa, tam da para getirecek yerlerdeki okullar bunlardır. Bu tariften çıksa çıksa ne çıkar; şu örnekler çıkar:

1886 yılında yapılmış, 1 800 öğrencili, İhsan Sabri Çağlayangil, Hikmet Çetin, Mustafa Bumin, Gazi Yaşargil gibilerini ve daha nicelerini mezun vermiş Ankara Atatürk Lisesi.

Cumhuriyetin 10 uncu yılında yapılmış, öğrenci sayısı 600 olan Ankara İlköğretim Okulu ya da Atatürk'ün İlk Meclis İlköğretim Okulu ya da Atatürk'ün Almanya'dan getirdiği ustalar tarafından yapılmış, ülkemizin ilk endüstri meslek lisesi olduğunu sandığım, Ankara Ulus Endüstri Meslek Lisesi ya da İzmir Alsancak'taki 1 700 öğrencili İzmir Atatürk Lisesi, öğrenci sayısı 900 civarında olan, 1933 tarihinde kurulan Gazi İlköğretim Okulu, İzmir Kız Lisesi, Namık Kemal Lisesi ya da İstanbul Kandilli Kız Lisesi ve İstanbul da 1908'de kurulan ve şu anda 600'e yakın öğrencisi bulunan ve Ahmet Taner Kışlalı gibi değerli yazarlarımızı yetiştiren Kabataş Erkek Lisesi ya da Anadolu'nun dört bir yanında her biri o kentin tarihiyle özdeşleşmiş okullara da göz dikmiş olmak.

AHMET YENİ (Samsun) - Binalara taktın...

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Bakınız, örneğin, Erzurum'un o ünlü Erzurum Lisesi, Trabzon'daki Trabzon Lisesi ya da İskender Paşa İlköğretim Okulu, Edirne'deki Atatürk Ortaokulu veya Edirne Lisesi, Mardin'deki Gazi Paşa İlköğretim Okulu, Kız Meslek Lisesi, Amasya'daki Kılıçarslan İlkokulu, Konya'daki Mustafa Kemal, İlkokulu veya eski Kız Ortaokulu, Antalya'daki Dumlupınar İlköğretim Okulu veya Antalya Lisesi ya da başkaca örneklerinin her yerde görüleceği türden böylesi okulları da satmayı düşünüyor musunuz?

AHMET YENİ (Samsun) - Binalara taktın...

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Üstelik, ne kadar acıdır ki, bu okulların hemen hepsi, ya Osmanlı'nın son dönemlerinde ya da cumhuriyetin ilk yıllarında, onca ekonomik sıkıntılara ve zorluklara karşın eğitime verilen önemin birer sembolü olarak dimdik ayaktayken, biz, krizi ve kaynak bulmayı bahane edip, bu okulları satmaya kalkışacağız!..

AHMET YENİ (Samsun) - Köprü satışına da karşı çıkmışlardı!..

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Gerekçeye göre, satılacak okulların tespiti konusunda, tarihî ve kültürel değerleri göz önünde tutularak dikkatli davranılacakmış. Peki, gerçekten değerli olduğuna inandığınız ve kaynak yaratacağını umut ettiğiniz okullar, örneklediğim ya da bunlar gibi niceleri olabilecekse, nasıl dikkatli davranabileceksiniz?! Zaten, satıp, para, kaynak elde edebileceğiniz yerler buralar veya ismini sayamadığım bu gibi yerler.

AHMET YENİ (Samsun) - Yeni okullar yapacağız.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Bir arkadaşım "hayır, hayır, onlar satılmayacak" dedi. Peki, o zaman, bunlara dokunmayıp -ben Ankaralıyım, Ankara'dan örnek vereyim, az çok herkes öğrendi Ankara'yı- Yenimahalle'nin Şentepesindeki, Altındağ'ın Hüseyingazisindeki, Çinçinindeki, Keçiören'in Ataparkındaki okul arazilerini satarak gelir elde edemeyeceğinizi, herhalde, Sayın Bakan da, sizler de bal gibi biliyorsunuz; daha açık ve dürüst olalım. Eğer, bu tasarı geçerse, biz, bu yasayla, bu yöntemle, ülkemizin millî eğitiminin tarihini satmak durumuna düşeceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])

AHMET YENİ (Samsun) - Binalara takılmayın, binalara...

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Bu arada, bir konuya da dikkatinizi çekmek isterim: AKP hükümeti, harabeye dönmüş bazı okul binalarını örnek gösterip, sonra da, sözünü ettiğim türden binaları, o tür okulları satmayı planlıyor. Bunun adına sol gösterip sağ vurmak denilir. Kaldı ki, gerçekten öyle binalarımız var ise, bu durum, daha faal ve merkezî yerlerdeki köklü okullarımızın satışına gerekçe değil, ancak, onlara gerekli özeni gösterememiş devletimizin ayıbı sayılmalıdır. Geçmişimizin en güzel mimarî örneklerini oluşturan, büyük başarılara imza atmış ve toplumumuzun çok ünlü kişilerinin yetiştirilmesine kaynaklık etmiş, yaşadığımız büyük deprem felaketlerine -herhalde, yıkılan okullar herkesin gözü önünde- onca yıl dayanmış, aynı zamanda, bahçeleriyle, bulundukları bölgenin otopark sorununa kısmî çözümler de getirebilen, kentin gerçekten de yapı yoğunluğunu azaltarak çok katlı binaların içinde, bir anlamda, o kentlerin vahalarını oluşturan, Osmanlının ve cumhuriyetin o güzel eserlerini, tüccar siyaset anlayışına malzeme yapıp bir kalemde silip atamazsınız.

Ne adına; kaynak yaratmak için. Kaynakla ne yapacaksınız; yeni okular, tesisler, malzemeler... Nereye yapacaksınız; bu kent yapımızın kısır döngüsü içinde, belki de kentlerimizin onlarca kilometre dışına okullar yapmak zorunda kalacaksınız. Bunun yaratacağı zorlukları da kestirmek güç değil. O zaman, ortaya çıkacak sorunların yükünü, yine, öğrenciler, öğretmenler ve veliler çekecektir.

Yine, gerekçede deniliyor ki: "Buralardan elde edilecek gelirlerin bütçe açıklarının kapatılması için kullanılmaması konusunda hassasiyet gösterilecektir."

Sevgili arkadaşlarım, biz, ne satılacak yerlerin seçimi konusunda dikkatli davranılacağına ne de yaratılacak kaynakların kullanımı konusunda hassasiyet gösterileceğine inanmıyoruz. Biz, bu güveni bu hükümette bulmuyoruz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Halkımız bize inanarak oy verdi.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Son gün; bırakın da konuşalım biraz.

Çok önemli bir konu; tasarının bu maddesiyle, il özel idareleri ve köy tüzelkişilikleri de, âdeta, yok sayılmaktadır. Bu kurumların mülkiyetinde olup, okul olarak kullanılan taşınmazların mülkiyeti, bir bedel ödenmeksizin hazineye devredilecek ve hazinece satılacaktır. Köylünün malını, bu yöntemle bedelsiz alma hakkını hükümetimiz kendinde nasıl görebilmektedir, bilemiyorum.

Maddeyle yapılan çok önemli bir düzenleme daha var; o da, Maliye Bakanlığı, okul satışlarında 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa tabi olmayacak. Muhasebei Umumiye Kanunu bu konuda ne diyor; bakın: "Değeri 35-100 trilyon lira arasında olan taşınmazlar Bakanlar Kurulu kararıyla, 100 trilyon liranın üzerinde olanlar ise kanunla satılabilir." Tasarı bu haliyle geçerse, bu kuralı da ortadan kaldırmakta ve Maliye Bakanlığı, gerekçelerinde de belirtildiği biçimiyle, sonsuz bir yetkiyle donatılmaktadır. Tasarıya da niçin böyle bir yöntemin konulmuş olduğunu, doğrusu, biz anlayabilmiş değiliz. Aslında, satılabilmesi mümkün görünen bazı okul ve araziler gözden geçirilirse, Bakanlar Kurulu kararı ve kanun gereğinin niçin ortadan kaldırıldığı da, sanıyorum, herkes tarafından çok daha kolay anlaşılabilir.

Sevgili arkadaşlarım, AKP, iktidara geldiği ilk günlerde, her konuda yumuşak, toplumsal uzlaşma arayan, muhalefetle uzlaşma arayan, sivil toplum örgütleri ve benzeri kuruluşlarla ortaklaşa çalışma konusunda epeyce iddialı şeyler söylemişti; gerçi, şimdi unutuldu. Gerçi, bu sözler, söylediğim gibi, seçim öncesi vaatlere benzedi biraz, unutuldu; ama, yine de, acaba, bu konuda, bu tür örgütlenmeler ne düşünüyor diye merak edenler varsa, o zaman, iki küçük önerim var: Lütfen, sözünü ettiğim Ankara Atatürk Lisesi öğrencilerinin söyledikleri ile bu işin uzmanı binlerce şehir plancısının örgütlendiği şehir plancıları odasının açıklamalarına bir bakın, bir kulak verin.

Bakın, bütün bunları bir de ne zaman yapıyoruz; tam, Avrupa Birliğine Uyum Paketinin Yedincisini daha dün çıkarmışken. Allahaşkına, bir tek Avrupa Birliği ülkesinde bizim yaptığımızı yapan var mı?!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Var...

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Bu Fransız'ın, İngiliz'in, İspanyol'un, Alman'ın ve diğerlerinin aklı, galiba, bizimki kadar pek çalışmıyor. Onlar tarihlerini, kültürlerini özenle korurken, hatta kent mimarilerine aykırı bir tek çivi bile çaktırmazken, hele hele böylesi tarihsel, kültürel zenginlik oluşturan okullarını, bırakın satmayı, koruyup, ayakta tutmayı, tarihleri adına bir onur saymaktayken; biz, onlarca, yüzlerce yıllık tarihimizi bir kalemde silip atabilmeyi, Avrupa Birliğine aday bir ülke olarak nasıl göze alabileceğiz; onu da bilmiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akıncı, lütfen son cümlenizi alayım.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) - Toparlayacağım Sayın Başkanım.

Bakınız, dün gece, burada çok ilginç bir polemik yaşandı. Sayın Orman Bakanımız dedi ki "Fransa'da da ormanlar yanıyor; bu, Akdeniz bitki örtüsünün sonuçları, bu mevsimlerde olur" ve arkasından da ekledi "Ama, kimse, orada, yangınlardan ötürü, Fransız Orman Bakanını suçlamıyor."

Sevgili arkadaşlarım; hepimiz bilelim ki, Fransa'da ormanlardan sorumlu Tarım Bakanı Herve Gaymard, ormanların yağmasının önünü açacak, böylesi bir yasal düzenleme için, anayasa değişikliği isteme cesaretini bulamaz; bulsa da, bir gün bile, o bakanlık koltuğunda, Fransa'da, oturamaz.

Aynı şekilde, Fransız Gençlik, Eğitim ve Araştırma Bakanı Sayın Luc Ferry'i, Paris'teki, 17 nci Yüzyıldan kalma IV. Hanri Lisesini ya da 19 uncu Yüzyıldan kalma Louis le Grand'ı ya da Lyon'daki, 19 uncu Yüzyıldan kalma Lycee Dü Park'ı satmaya kalkışsa -ki, hepsi faaldir- o bakanı da, o koltukta, Fransızlar bir tek gün oturtmazlar.

Ama, belli olmaz, kimbilir, belki de sizler, Avrupalıyı kendinize uydurursunuz. Onlar da sizin bu parlak fikirlerinize bakıp, yüzlerce yıllık okullarını, kolejlerini, üniversite binalarını satmaya kalkabilirler. Bu da, olsa olsa, bizim Batı uygarlığına bir büyük öncülüğümüz olur, onlar da bu dehadan yararlanma imkânı bulur !..

Tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi tatiller diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akıncı.

Hükümet söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Ankara Milletvekilimiz Sayın Zekeriya Akıncı, yapmış olduğu konuşmada, özellikle bazı okullarımızın isimlerini zikrederek, bunların satılabileceğini ima etti. Ben konuşmam esnasında özellikle teyiden, tekiden, tarihî özelliğe sahip olan; yani, tarihi tescilli bina hüviyeti taşıyan, SİT alanı içerisinde bulunan okulların kesinlikle satılamayacağını ifade ettim, böyle bir şeyin mümkün olmadığını söyledim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ZEKERİYA AKINCI (Ankara)- Hayır efendim, burada "dikkatli davranılacaktır" deniliyor "satılmayacaktır" denilmiyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Zekeriya Bey, bütün buna rağmen... Bakın, siz, zatıâliniz, saydığınız bütün okullar için dediniz ki: "Bunlar ya Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında veya cumhuriyetin ilk yıllarında yapılmışlardır." Zaten, Osmanlı Devletinin son yıllarında, cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan binalar tarihi tescilli binalardır; bunların satışı söz konusu değildir.

Efendim, örnek olarak vere vere Ulus'taki Endüstri Meslek Lisesini, Kabataş Lisesini veriyorsunuz. Zaten bunların satılmayacağını açık seçik bir şekilde ben Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledim. SİT alanı olduğu için böyle bir şey söz konusu bile olmaz.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara)- Daha niceleri...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Avrupa'dan örnek veriyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, bakın, buradaki tartışma, merhum Turgut Özal ile merhum Calp arasında cereyan eden "Boğaz Köprüsünü satarım-sattırmam" meselesidir. O gün merhum Calp statükoyu, işte bu zihniyeti temsil ediyordu; Özal da bizim zihniyetimizi temsil ediyordu. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bir şey daha söyleyeyim...

ZEKERİYA AKINCI (Ankara)- Sayın Bakan, bizim zihniyetimiz, tarihe, kültüre bağlılık, sadakat ve koruma anlayışıdır.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Akıncı, lütfen dinler misiniz.

Sayın Akıncı, Avrupa'da böyle bir şey olmadığını söylediniz. Değerli arkadaşlarım, bırakın okulları... Bakınız, insanların en çok hassasiyet gösterdikleri yerler onların mabetleri değil mi?! Bakın, Avrupa'da kilise tarafından yüzlerce kilise oradaki Müslüman Türk işçilerine satılmıştır ve camiye çevrilmiştir. Bunu biliyor musunuz?

Öte taraftan, ben, İngiltere'de nüfus yaşlandığı için, genç nüfus olmadığı için boş kalan ve satılan 1 tane, 10 tane değil, 10'larca okul biliyorum. Bir yerde, bir şey yok dediğiniz zaman... Lütfen arkadaşlar, birbirimize, dünyada ne oluyor ne bitiyoru falan öğretmeyelim.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Sayın Bakan, ben bunların niteliklerini sıraladım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Öte taraftan, bu müzakereler başladığı andan itibaren söz alan bütün arkadaşlarım, özellikle, bizim bu 10 000 öğrenciyle ilgili olarak da şunu söylediler: "Efendim, 39 000 tane PİO'larda ve YİBO'larda kontenjan açığı var."

Arkadaşlar, YİBO demek, yatılı ilköğretim bölge okulu demek, PiO demek de, pansiyonlu ilköğretim okulu demektir.

Bakın, bunlar, adı üzerinde ilköğretim okulu. Bizim gönderdiğimiz 10 000 öğrenci liseye gönderiliyor, hazırlık sınıfına veya lise 1'e; nasıl göndereceğiz onları biz?!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Anlamazlar ki...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, lütfen, bu eleştirileri yaparken buna dikkat edelim.

Kamuoyunu bilgilendirme adına söylüyorum; tarihi tescilli hiçbir bina satılmayacaktır, SİT alanı içerisinde olan hiçbir okul satılmayacaktır, bunlar özenle korunacaktır; ama, bakın, Ankara'da, diyelim ki okul olarak şu anda kullandığımız bir binayı, çok rahatlıkla, 80 inci yılda bir cumhuriyet müzesi yapabilir miyiz... Bunda bir gariplik var mı?!

Saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Erzurum Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaz'ın.

Buyurun Sayın Özyılmaz.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 1739 sayılı Kanunun 55 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 55. - "İlköğretim ve ortaöğretim kurumlarında okutulacak ders kitapları, Millî Eğitim Bakanlığınca belirlenir.

Millî Eğitim Bakanlığınca hazırlanacak veya hazırlatılacak kitaplar ile eğitim araç ve gereçlerini hazırlama, inceleme ve redaksiyonunda görevlendirilenlere ücret ödenir.

Ders kitaplarına ilişkin yarışmalarda derece alanlara verilecek ödülün ödeme, usul ve esasları ile miktarı yönetmelikle belirlenir.

Özel kesimce hazırlanan ve okullarda ders kitabı olarak okutulmak üzere Millî Eğitim Bakanlığına gönderilen eserler ücret karşılığı incelenir.

Ders kitaplarının kabulü, uygunluk süresi, telif hakkı ve ücretlerle ilgili esaslar; inceleme işlemleri ve alınacak inceleme ücreti miktarı; Millî Eğitim Bakanlığınca incelettirilecek eserler için ödenecek ücret miktarı; ders kitaplarının hazırlanması ve incelenmesinde aranacak kriterler ile ders kitabı üreten yayın evlerinde aranacak kriterler; ders kitabı dışındaki diğer kitap ve eğitim araçlarının kullanımı ve bunlardan hangileri için inceleme ücreti alınacağı ve ödeneceği ile ilgili esas ve usuller Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında, 249 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi hakkında, hem Grubumun görüşlerini hem de kişisel görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Tasarının genel gerekçesini ve maddeleri hakkındaki gerekçelerini okuduktan sonra, içtenlikle söyleyeyim; şöyle bir endişeye kapıldım: Sanki, AKP iktidarının, böyle, çok gözükara hareket ettiği gibi bir intiba uyanıyor. Ne bulursa satan, her gördüğünü satan birisi gibi geliyor karşımıza. Geçenlerde gazetede gördüm; Haydarpaşa Garı, İstanbul Erkek Lisesi, Dördüncü Vakıf Han; evet, bunların satılacağına dair yazı okudum.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Daha şimdi cevap verdi Sayın Bakan.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Sizin deyiminizle, hani derler ya, şüyuu vukuundan da beter; bu öyle bir olay. Efendim, hiçbir hükümet üyesi "Haydarpaşa Garını satamayız, İstanbul Erkek Lisesini satamayız -çünkü, İstanbul Erkek Lisesi, bildiğiniz gibi, Düyuni Umumiye binasıdır efendim, bilgilerinize sunmak istiyorum- bunu satamayız" demedi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Az önce dedi.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - İşte, şimdi duyuyorum efendim. Onbeş gün oldu bu haber çıkalı yalnız.

Arkadaşlar, dediğim gibi, bazı şeyleri, böyle, görün; yani, bir satış furyası var gibi: "Onu satarız, bunu satarız."

Sayın Bakan diyor ki: "Onları satmayacağız." Evvela okulları yapın... Ben Sayın Bakandan şunu beklerdim: "Arkadaşlar, işte, İstanbul'da şuraya şuraya okulları yaptık; ama, Gedikpaşa'daki okul boş, bir tek öğrencisi yok, biz bu okulu satarız" deseydi, Bakanı tebrik ederdim. Bu saydığınız semtteki okulların çoğunu ben biliyorum, çocukluğum orada geçti. Halen o okulların devam eden öğrencisi var, okullar aktif olarak da çalışıyor; ama, Sayın Bakan saydığı semtlerdeki okulları satarım diyor.

Arkadaşlar, dünyanın en büyük kenti New York'un en kalabalık olduğu semtte ilkokul vardır. Aileler çocuklarını o okula gönderirler ve çoğumuzun, Ankara'ya taşınan şuradaki milletvekili arkadaşlarımın çoğunun da ilk düşüncesi şu oldu: Çocuğumuzu göndereceğimiz okula yakın bir ev tutalım. Bakın, AKP'li milletvekili arkadaşlarım başlarını sallıyorlar; bu doğrudur. Hepimiz böyle isteriz, çocuklarımız gözümüzün önünde olsun isteriz. Çünkü şunu da biliyorsunuz; çok büyük trafik kazaları olmakta. Çocuklarınızı on kilometre ileriye götürmek, sağlık konusunda, başka konularda büyük sorunlar yaratıyor. Yani, dediğim gibi, önce yeni okullar yaparsınız, sonra satarsınız. Dersiniz ki: Bu okullar önemli değil, bunları artık gözden çıkarabiliriz. Ama öyle değil. Siz "evvela satalım, para gelsin, 25 trilyon lira para geçecek elimize, bunları da özel okullarda okutmak için, dargelirli ailelerin çocuklarını okutmak için kullanalım" diyorsunuz.

Arkadaşlar, bakın, sağlık konusunda başımızda bir dert var; yeşilkart diye bir olayımız var. Bu, 10 000 çocuk, aynı yeşilkartlı vatandaşlar gibi olacaktır. Özel okullara dargelirli çocukları gönderdiğiniz zaman, o çocuklar orada büyük sıkıntı çekeceklerdir. Giyimleriyle, kuşamlarıyla, davranışlarıyla, hatta yemek yemeleriyle bile farklıdırlar; ama, Sayın Bakanım bana, bu çocukları, biz, devlet okullarında, eski deyimle leyli meccani, yeni deyimle yatılı olarak gönderiyoruz, bunları da biz ödüyoruz deseydi ben yine Sayın Bakanımı burada tebrik ederdim.

Arkadaşlar, bunları düşünerek yapın lütfen. Bazı olaylar geri döndürülemez. Bakın yeşilkart olayını geriye döndüremiyorsunuz. 10 000 000 insan yeşilkartlı; ama, hastanelere gittiğinde, yeşilkartlı olduğu için ikinci sınıf muamele görmektedir. Hatta, hekim olarak bana telefon ediyorlar "beni buradan lütfen çıkarın; çünkü, ben bu hastanenin parasını karşılayamıyorum" diyorlar.

İşte, bu, özel okullara göndereceğiniz çocuklar da, 10 000 çocuk da öyle olacaktır arkadaşlar. Bir müddet sonra yeşilkartlı hastalarımız gibi "biz bu okulda okuyamıyoruz, biz bu okulun koşullarına uyamıyoruz" diyeceklerdir. Yapmayın bunu, yanlış yapıyorsunuz Sayın Bakanım. Gerçi Sayın Bakan yok; ama, neyse...

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde) - Vekili var.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Bilkent'te örneği var bunun.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Efendim, yanlış yapılıyor işte. Dediğim gibi, bu olmaz.

Arkadaşlar, bir şeyi daha söylemek istiyorum: Sayın Başbakan söyledi galiba "devlet millî eğitimden elini çekmelidir" diye.

Şöyle bir hafızalarınızı yoklayın; kaç bakanlığımızın başında "millî" kelimesi vardır; Lütfen, bir düşünün; Millî Savunma ve Millî Eğitim. Cumhuriyeti kuranlar acaba "millî sağlık bakanlığı" yahut da "millî ulaştırma bakanlığı" diyemezler miydi? Beyler, bunlar rastlantı değildir, bilerek konulmuştur. "Millî Savunma Bakanlığı" bilerek konulmuştur. Millî Eğitim Bakanlığının başındaki "millî" kelimesi, bilerek, kasten konulmuştur. Onun için, bu, devletin görevidir.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Özel okullar gayriresmî mi?

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Hayır efendim, değil; ama, Millî Eğitim Bakanlığı onu denetlemek zorundadır.

Onun için, arkadaşlar, yani bazı şeyleri, lütfen, düşünün. Millî sağlık bakanlığı diye bir şey yok; ama, Millî Eğitim Bakanlığı var.

Devlet, vatandaşlarının çocuklarını okutmak zorundadır ve bunlara eğitim vermek zorundadır; bunu kafamıza yerleştirelim. Bunu yaparken de, özel teşebbüs yapsın, biz de destekleyelim değil; bu bizim aslî görevimiz. Sizi buraya gönderen insanlar bunun için gönderiyorlar. Anayasamızdaki -girişinde yer alan- "sosyal hukuk devleti" terimi üç ana prensibe dayanır: Devlet, vatandaşının sağlığıyla, güvenliğiyle ve eğitimiyle birinci derecede uğraşmak zorundadır. Eğer, uğraşmıyorsanız, bu görevi yapmıyorsanız, sosyal hukuk devleti değilsinizdir arkadaşlar; devletliğiniz de bu değildir aslında. Eğitimi başkasına verelim, o yapsın; sağlığı bilmem kim yapsın; o zaman, devletin devletliği nerede kalıyor? Nedir yani devletliğiniz?!

Arkadaşlar, dediğim gibi, bazı şeyler için, yanlışları yaptıktan sonra, "pardon, özür dileriz" diyemezsiniz. Bana göre, ben hekim olduğum için söylüyorum: Sizin yaptığınız tedavi palyatif tedavi dediğimiz, ağrıyı dindirmek, hastanın ateşini düşürmektir; ama, esas hastalığı tedavi etmiyorsunuz, radikal, köklü bir önlem almıyorsunuz. Bunlar geçici şeyler; iki gün sonra karşınıza gelecektir bu olay böyle olmadı diye.

İyi düşünün, oylarınızı verirken elinizi vicdanınıza koyun ve tatile gittiğinizde de, hakikaten, bu oyumu kullanırken iyi düşündüm deyin.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyurt.

Şahsı adına, Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç; buyurun.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Esas itibariyle, bugün, burada çok ciddî bir meseleyi konuşuyoruz. Ancak, şu saate kadar yapılan tartışmalar gösterdi ki, meselenin ciddiyetinin ötesinde, birtakım ideolojik yaklaşımlarla, birtakım siyasî yaklaşımlarla birbirimizi suçlama, itham etme, töhmet altında bırakmaya matuf birtakım konuşmalar yapıldı burada.

Ben bir eğitimci olarak, özellikle de bu kürsüye çıkan sayın eğitimci konuşmacıların, Türk millî eğitiminin genel amaçlarının, bugüne kadar uygulamalarda ne ölçüde gerçekleşebildiği ve gerçekleşemeyen büyük orandaki bölümünün gerçekleşememe sebeplerinin neler olduğu; dolayısıyla, bunları hep birlikte ortadan kaldırmamız gerektiği ve bu konuda bir konsensüs oluşturmak suretiyle de, önümüzdeki yıllarda bu amaçları gerçekleştirme noktasında birlikte bir çalışma yapalım noktasına gelmiş olmasını arzu ederdim.

Değerli milletvekilleri, bakın, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun genel amaçlarında, Türk Milletinin bütün fertlerini, millî, manevî, insanî, ahlakî, kültürel değerlere sahip bireyler olarak yetiştirmek ve çağdaş dünyanın iftihar edilebilecek birer üyesi konumuna getirmek tarzında ifade edilmiştir. Dolayısıyla, gelin, hep birlikte, şu okul benim bu okul senin ayırımına girmeden, bu okul filanın beriki filanın ayırımına girmeden... Bütün okullar devletin gözetimi altındadır, özel okullar da devletindir, kamu okulları da devletindir. Zira, bütün okullar, Millî Eğitim Bakanlığının gözetimi ve denetimi; yani, devletin gözetimi ve denetimi altında faaliyet göstermekte, eğitim ve öğretimlerini sürdürmektedir. Dolayısıyla, başka bir mantıkla konuya yaklaştığınız zaman, bu, toplumu birleştirmeye, toplumda birlik, beraberlik sağlamaya ve ileriye matuf çağdaş bir toplum meydana getirmeye engel olabilecek birtakım davranışlar olarak tarihe geçer.

Onun için, ben, bir eğitimci milletvekili arkadaşınız olarak diyorum ki, gelin, hep birlikte, bu meseleleri çağdaş dünya nasıl tartışıyorsa, gelişmiş ülkeler bu meseleyi ortaya nasıl koyup, problemlere nasıl çözüm arıyorsa, gelin, birlikte biz de öyle yapalım ve bu şekilde de ülkemizi ve ülkemizin insanlarını çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine birlikte çıkaralım.

Dolayısıyla, insanlarını, devlet -10 000 olur, 20 000 olur, 50 000 olur- bir şekilde yetiştirmek istiyorsa ve bir şekilde bu insanların eğitimlerine katkıda bulunmak istiyorsa, bu, tenkit edilebilecek bir şeyin ötesinde, tebrik edilecek, alkışlanabilecek bir şeydir, alkışlanması gereken bir şeydir.

Bu vesileyle, ben, Sayın Millî Eğitim Bakanını tebrik ediyorum, hükümeti tebrik ediyorum ve bu hayırlı çalışmalarının devamını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ergenç.

3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun, yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın Bakan, kısa bir teşekkür konuşması yapacak.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Türkiye Büyük Millet Meclisine, bu son günde, bu yasayı çıkardığı için çok teşekkür ediyorum; tatile gidecek bütün arkadaşlarıma da iyi tatiller diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Devlet Planlama Teşkilatı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

4.- Devlet Planlama Teşkilâtı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/650) (S. Sayısı: 254) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 254 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu?..Yok.

AK Parti Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ruhi Açıkgöz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RUHİ AÇIKGÖZ (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda  Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, Yüce Meclis, bu yasama yılı içerisinde, Avrupa Birliğiyle ilgili çok önemli tasarıları yasalaştırmıştır; ancak, yaptığımız bu kanunlar, daha çok siyasî adımları içermektedir. Hepimizin bildiği gibi, Avrupa Birliğine üyelik süreci, Türkiye Cumhuriyetimizin en önemli medeniyet projelerinden bir tanesidir. Bu medeniyet projesinin adımlarını tek tek atıyoruz, atmaya da devam edeceğiz. Şimdi, bu projelerin başka bir adımına geçiyoruz; Avrupa Birliği kurumlarının ülkemizde de kurulması. Avrupa Birliği üyeliği, sadece devletten devlete olan ilişkilerle gelişmiyor; bunun yanında, kurumlardan kurumlara, toplumlardan toplumlara, hatta firmalardan firmalara ilişkilerle oluşacak bir yolu da içeriyor.

Avrupa Birliği, aday ülkelerde, değişik zamanlarda, düzenli eğilim araştırmaları yapıyor. Bu araştırmalara bakıldığında, ülkemiz insanının, aday ülkelerdeki birçok eğilimi yansıttığı görülüyor. Sadece bir tek konuda, ülkemiz, ciddî bir farklılık arz ediyor; bu da, AB hakkında en az bilgi sahibi olunması.

Türkiye haricindeki aday ülkelerde, Avrupa Birliği kurumları üzerinde bilgi sahibi olunmaması oranı yüzde 14 iken, ülkemizde bu oran yüzde 25. Bu, nereden kaynaklanıyor; ülkemizin, henüz, Avrupa Birliği kurumlarını kuramamış olmasından. Şu anda görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, işte, bu Avrupa Birliği kurumlarından birini yasalaştırıyor.

AB'ye tam üyelik yolunda, 58 ve 59 uncu hükümetlerimiz, çok önemli kanunları çıkardı.

AB'yle ilgili kurumlarımızın bir diğeri de bugün yasalaşacak; bu kurum, Ulusal Ajans.

Değerli arkadaşlar, size, Ulusal Ajansla ilgili kısa bilgiler vermek istiyorum. Ulusal Ajans nedir, hangi faaliyetleri yürütür, 2004 yılında müzakerelere başlaması muhtemel olan ülkemiz Ulusal Ajans'la ne sağlayacaktır?

31 Avrupa ülkesinde, AB Eğitim ve Gençlik Programlarının tanıtılması, proje önerilerinin hazırlanması konusunda başvuru sahiplerine ve uygulama konusunda katılımcılara rehberlik edilmesi, projelerin kabul edilip değerlendirilmesi, projelerin izlenip raporların değerlendirilmesi ve benzeri faaliyetlerden sorumlu kuruluşların her birine o ülkenin ulusal ajansı denilmektedir. Meslekî nitelik ve tecrübelerin paylaşılması ve yeni uygulamaların yaygınlaştırılması için bu kurumlar zaruret arz etmektedir. Aynı ülke içerisinde bile -Avrupa Birliğine aday ve Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde- çeşitli alanlarda yapılan araştırmalar, ortaya konulan yeni gelişmeler toplumun her kesimine ulaşamamakta; gerçekleştirilen başarılı uygulamalar, çoğu zaman, yeterince yaygınlaştırılamamaktadır. Ortak bir Avrupa idealini gerçekleştirmek, birikimlerin ve tecrübelerin serbestçe ve kolayca dolaşımı ve yaygınlaştırılmasıyla mümkün olabilecektir. Böylesine büyük bir ortak zekânın, Avrupa'yı daha müreffeh ve daha mutlu insanlar kıtası yapacağından şüphe yoktur.

İşte, tüm bu nedenlerle, 26 Nisan 1999 tarihli Avrupa Konseyi Kararı uyarınca, Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programlarının ikinci aşaması uygulamaya konulmuştur. 15 AB üyesi ülke, Norveç, Liechtenstein   ve İzlanda'dan oluşan EFTA ülkeleri ve ülkemizin de aralarında bulunduğu 13 aday ülkeye açık olan bu programlar, üç bölümden oluşmaktadır.

Birincisi, genel eğitimi içeren Socrates programı, ikincisi meslekî eğitimi içeren Leonardo da Vinci programı, üçüncüsü de gençlik faaliyetlerini yürüten Youth Programıdır.

Ülkemiz, bu programların üçüne de katılmak üzere başvurmuş ve AB Komisyonuyla, bu programlara katılmamızla ilgili müzakereler sonuçlandırılmıştır.

Değerli arkadaşlar, 27 Aralık 2002 tarihinde yürürlüğe giren ülkemizle ilgili sözleşme gereği, toplam 6 000 000 euro bütçe kullandırılacaktır. Bu bütçenin yaklaşık yüzde 80'i, AB tarafından karşılanacak olan hibelerden oluşmaktadır. Ulusal Ajansımız vasıtasıyla bu programlara tam katılımımız halinde, her yıl 50 000 000 euro dolayında bir kaynak kullanma imkânına sahip olacağız.

Söz konusu programlarla ilgili Avrupa Birliği fonları tek bir havuzda toplanmakta ve sadece, programlara katılan ülkelerce hazırlanan projeler vasıtasıyla kullandırılmaktadır.

Bu nedenle, yaklaşık 20 000 000 öğrenciye ve 1 000 000'a yakın öğretim elemanına sahip olan ülkemizin, ciddî projeler üreterek, bu havuzdan azamî ölçüde faydalanması için, bugün çıkaracağımız yasayla kurulacak olan Türk Ulusal Ajansı büyük bir önem arz etmektedir.

Bugün çıkaracağımız bu yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, 2004-2006 yılları arasında, yükseköğrenim seviyesinde öğrenim gören 15 000 öğrencimize, çeşitli sürelerle, Avrupa ülkelerinde öğrenim görme ya da staj yapma imkânı sağlanacaktır. Ayrıca, 5 000 kadar Avrupalı öğrenci de, aynı dönemde, eğitim ve staj için ülkemize gelecektir.

Öte yandan, Ulusal Ajansın kullandıracağı projelerle, 3 000 kadar akademisyenimiz ve öğretmenimiz, araştırmalar yapmak, becerilerini geliştirmek ve yeterliliklerini artırmak için, kısa ve orta vadeli sürelerde, AB ve EFTA aday ülkelerine gidebileceklerdir.

Türkiye, bu eğitim ve gençlik hareketliliğine en son katılan aday ülkedir. Diğer üye ve aday ülkeler, 1995 yılından bu yana, bu programlar sayesinde, her türlü eğitim ve gençlik mübadelesini başarıyla yürütmektedirler.

Değerli arkadaşlar, diyebiliriz ki, gümrük birliğiyle ekonomik alanda entegrasyonu hedeflediğimiz AB'ye, Ulusal Ajansın kurulmasıyla da, eğitim alanında entegrasyonu sağlamış olacağız. Türk Ulusal Ajansının kurulması, gençliğimize daha geniş ufuklar sağlayacak, onların, Avrupa'ya ve dünyaya açılmalarına vesile olacak fırsatlar oluşturacaktır.

Türk Ulusal Ajansı, henüz yasası çıkmamış olmasına rağmen, kurulduğu 2002 yılından bu yana, Devlet Planlama Teşkilatının organizasyon tecrübesi ve görevlendirilen mütevazı personeliyle, çok önemli mesafeler almış bulunmaktadır. Yasasının çıkmasıyla, Ulusal Ajansımız, şimdiye dek duyurularını yapmakta olduğu proje çağrılarını kabul edip değerlendirmeye başlayacaktır.

Değerli arkadaşlar, Ulusal Ajansın, gençliğimize, ülkemize hayırlar getirmesi temennisiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Açıkgöz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Devlet Planlama Teşkilatı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlarım.

Avrupa Birliği eğitim ve gençlik programları arasında yer alan üç programdan (Socrates, Leonardo Da Vinci ve Gençlik programları) ülkemizin de yararlanmasını örgütlemek, bunu organize etmek amacıyla hazırlanmış bir yasa tasarısı var önümüzde.

Bu programları uygulama, izleme ve koordine etme amacına yönelik bir Ulusal Ajans kuruluyor. Bu, gayet güzel, gayet iyi, gayet yararlı olma potansiyeli taşıyan bir girişim. Hem programların kendisi böyle hem de böyle bir koordinasyon, izleme ve uygulama görevi görecek bir ulusal birimin kurulması çok yararlı; fakat, maalesef, bu tasarı, hem içeriği ve işlevi açısından hem de biçimsel ve yapısal açıdan çok ilginç bazı sakıncalar taşıyor. Bu ilginç sakıncalar, aslında -bütün demeyelim, ama- birçok yasada ve hükümetimizin birçok icraatında da görülüyor. Bunları dikkatinize getirmeye çalışacağım.

Öncelikle, Avrupa Birliğinin programlarından söz ediyoruz. Biliyorsunuz, bunu bir perspektife koymakta yarar var. Avrupa Birliğine girmek için arzulu görünen -özellikle hükümetin- ve Adalet ve Kalkınma Partisinin, sadece hükümet veya Adalet ve Kalkınma Partisinin değil, ülkemizin diğer bazı kesimlerinin de birtakım eksikliklerini bu noktada tamamlamakta yarar var.

Şimdi, Avrupa Birliği dediğimiz oluşum, ilk olarak, bir ortak pazar olarak ortaya çıktı. Bunun amacı da, Amerika Birleşik Devletleriyle rekabetti. Amerika Birleşik Devletleri, 200 000 000'luk, oldukça hali vakti yerinde bir tüketim toplumuna kendi ülkesinde hitap ediyordu. Avrupa'da da öyle bir ortak pazarla, ölçek ekonomisiyle Amerika ile daha iyi rekabet edilebileceği düşünülüyordu ve bir ortak pazar anlayışı başlamıştı. Daha sonra anlaşıldı ki, bu, sadece ekonomik bir olay değil; toplumsal ilişkileri geliştirmeyi de içermesi gereken bir proje, bu, Avrupa Birliği. Bu proje anlayışı egemen olduktan sonra, toplumun kaynaşması, toplumsal farklılıkları ve değişiklikleri bir zenginlik olarak görme anlayışı egemen olduktan sonra bu gibi projeler ortaya çıkmaya başladı. Burada söz konusu olan nedir; değişim, öğrencilerin değişimi, öğretim üyelerinin değişimi. Böylece, birbirlerinden kültürel ve teknolojik alışveriş olanağıyla, toptan, daha zengin bir -sadece parasal anlamda değil, entelektüel anlamda, teknoloji anlamında, rekabet gücü anlamında daha zengin- ortam yaratma girişimidir Avrupa Birliği; yani, Avrupa Birliği, kapıyı oraya atıp, derhal istihdam bulunacak, derhal ekonominin düzeleceği bir proje değildir. Avrupa Birliği, aynı zamanda, bir toplumsal projedir. Çeşitliliğe ve farklılığa saygıyı ve hoşgörüyü, çeşitlilik ve farklılıktan sinerji ve yarar çıkarmayı hedefleyen bir projedir; bunu görüyoruz burada.

Nedir bu söz konusu olan üç program, bizim de katıldığımız; birincisi Socrates denilen program. Bunun içerisinde alt programlar var; Erasmus gibi, Comenius gibi. Bunlar, yükseköğretimde engelleri kaldırmak... Nedir bu engeller; bu engeller kültürel engeller olabilir, yerel bir koza içerisinde kalmış olmanın yarattığı engeller olabilir. Bu engelleri kaldırmak için değişimi öngörüyor. Bir ülkeden başka bir ülkeye öğrencilerin gitmesi; sadece öğrenciler de değil, öğretim üyelerinin gitmesi... Örneğin, müfredat  geliştirme programları... Gidip, başka bir müfredatı görüp, belki, onu uyarlamak veya ortak bir müfredat geliştirme programı gibi girişimler. Kreşten yükseköğretime kadar geniş kapsamlı, yaşam boyu eğitim, yabancı dil öğrenmek... Bu gibi konuları kapsıyor Socrates programı.

Gençlik programı ise, gençlik değişimlerini, gençlik buluşmalarını, belli bir tema etrafında gençliğin buluşmasını ve görüş alışverişini, gönüllü hizmeti -Amerikalıların Peace Corps vardı eskiden, 1960'lı yılların sonlarına doğru geliştirdiği; onun gibi, bir ülkeden başka bir ülkeye gönüllülerin gidip belli projelerde gönüllü olarak çalışması- grup girişimleri, destek faaliyetleri gibi konularda gençlik programı içerisinde yer alıyor.

Üçüncü program Leonardo Da Vinci, bir mesleki eğitimi destekleyen, yaşam boyu öğrenmeyi, kadın-erkek eşitliği gibi konulara eğilmeyi; yani, şu veya bu nedenle toplumda daha dezavantajlı durumda olagelmiş toplumsal kesimlerin bu dezavantajını ortadan kaldırmaya yönelik programları içeriyor.

Bunları anlamamız şu bakımdan önemli: Böyle programları uygulamak, izlemek, kişileri göndermek, getirmek, götürmek, program yaratmak; bunlar, uygulama işleridir; bunlar, izleme, kontrol, denetim işleridir. Bunlar, acaba, Devlet Planlama Teşkilatı bünyesine uyuyor mu?

Önce, neden Devlet Planlama Teşkilatı içerisinde bunun yer aldığına bakalım ve bu sorunun yanıtını, elinizdeki 254 sıra sayılı tasarının 7 nci sayfasında görüyoruz. 7 nci sayfanın en başında "DPT, bu projeyi başlatan ve bu alanda ihtisaslaşan bir kurum olduğu için, bu projeyi yürütmekle görevlendirilmiştir" denilmektedir.Yani, bu proje, Devlet Planlama Teşkilatında başladı diye devam etsin anlayışı.

Şimdi, bir kere, böyle, burada başladı, bari devam etsin anlayışı yanlıştır; hatta, bununla ilgili ilginç fıkralar bile vardır. Fakat, o zaman, neden burada başladığına bakalım; yani, bunun başlamasının bir rasyoneli var mı, onu bir bilelim. Varsa öyle bir rasyoneli, o zaman, tabiî, devam etmesinde bir sakınca yok.

Bunun Devlet Planlama Teşkilatında başlaması siyasî bir tercihtir, hiçbir rasyoneli yoktur. Bundan önceki 56 ncı hükümet döneminde, 21 inci Dönemde, Avrupa Birliğiyle ilgili birimleri üç koalisyon ortağı arasında paylaştırılmış görüyoruz. İşte, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği var, o zaman koalisyon ortaklarından biri olan ANAP'a bağlanmış; Dışişleri bu konuyla ilgileniyor, o da Demokratik Sol Parti elinde. Ee, Milliyetçi Hareket Partisine de bir şey vermek lazım; o anlayışla, Milliyetçi Hareket Partisinden bir bakana bağlı olan Devlet Planlama Teşkilatına da "siz de bari bu programlarla ilgilenin" anlayışıyla verilmiş; aslında, ilk başta Eğitim Bakanlığında olması düşünüldüğü halde, böyle bir anlayışla, Devlet Planlama Teşkilatının kucağına bu konulmuştur. Bundan başka hiçbir rasyoneli yoktur. Devlet Planlama Teşkilatının amaçlarıyla uyuşmamaktadır.

Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye'de, stratejik planlama yapmakla, politikalar geliştirmekle yükümlü ve çok önemli bir teşkilattır; işlevi açısından, görevi açısından çok önemli bir teşkilattır. Bunu, böyle, basit birtakım uygulamalarla -çok önemli programlar için bile olsa- öğrenci gönder, getir, programlar düzenle, onlar ne yaptı, nereye gitti, nereden geldi, kim nerede kalıyor, koordinasyon, bu gibi işlerle izlemek, bu gibi konularla Devlet Planlama Teşkilatını meşgul etmek, Devlet Planlama Teşkilatının işlevine inanmamak demektir. Bundan başka izahı yok bunun. Devlet Planlama Teşkilatı, orta ve uzun vadeli stratejik planları yapan, politikaları geliştiren bir kuruluştur. Böyle, uygulama, izleme gibi konularda Devlet Planlama Teşkilatını sorumlu kılmak, son derece sakıncalı. Zaten, bu hizmet, yani, bu projeler, bu üç konu ilk gündeme geldiğinde, bu işin bağımsız bütçeli idare niteliğinde olması isteniyor; haklı olarak, idarî ve malî özerkliği olan, buna sahip TÜBİTAK gibi kuruluşlar tarafından yerine getirilmesi düşünülüyordu ilk başta; ama, izah ettiğim siyasî nedenlerle, bu, Devlet Planlama Teşkilatına bırakıldı. Oraya bırakıldı diye orada devam etmesi son derece sakıncalıdır. Devlet Planlama Teşkilatı açısından da sakıncalıdır. Devlet Planlama Teşkilatının görev ve misyonunu anlamamak diyeyim; belki daha hafif bir kelime bulunabilir; ama, onu yansıtır... Böyle bir uygulamanın da pek yararlı olacağını zannetmem. Devlet Planlama Teşkilatının, ülkenin politikalarını oluşturup, enerjisini stratejik planlama gibi konularda harcaması çok daha yararlıdır. Bu, önemli bir sakınca.

Şimdi, gelelim, yasanın, daha biçimsel gibi görünen; fakat, bu hükümete önemle ve ısrarla her zaman rica ettiğimiz, söylediğimiz, talep ettiğimiz, ciddiyetten uzak bir şekilde hazırlanmış olduğu her yerinden bellidir. Bakın, sıra sayısının, daha 1 inci sayfası -bunu, ben, Plan ve Bütçe Komisyonunda da dikkate getirmiştim- birinci paragrafın sonundaki cümle: "Bu programlar, 27 Aralık 2003 tarihinde dört adet anlaşma imzalanarak yürürlüğe girmiştir." 27 Aralık 2003'te girmiştir!.. Yani, bunlar, küçük şeyler gibi görünebilir; ama, bu kadar incelemeden, bu kadar süreçten, kontrolden geçen yerlerde böyle tarih hatalarının yapılmaması gerekir. Ya bu 27 Aralık 2003'te yürürlüğe girecektir ya da 27 Aralık 2002 veya daha önceki bir tarihte yürürlüğe girmiştir. Bunlar, kazaen, arada bir olsa, üstünde durmaya değmez; fakat, tutarlı bir şekilde yapılan ve belli bir ciddiyet eksikliğini yansıtan hatalardır.

Devam edeyim. Bilmiyorum, tasarıya hiç şöyle baktınız mı? Plan ve Bütçe Komisyonunun kabul ettiği şekliyle -iki kolon halinde- tasarının 1 inci maddesi 20 nci sayfada başlıyor. Nerede bitiyor; 27 nci sayfada bitiyor. Yedi sayfa, hadi yarısına yazılmış, üçbuçuk sayfa bir madde. Onüçüncü fıkra dediğiniz zaman, baştan başlayacaksınız bir, iki, üç, dört, beş diye saymaya, onüçüncü paragrafı bulacaksınız, işte burası diyeceksiniz. Böyle sakil yasa mı olur allahaşkına?!

Bu neden böyle hazırlandı, bunu hazırlayanlar bunun böyle sakil olduğunu bilmiyor mu; biliyor. Niye böyle hazırlandı? Aslında bu soru sorulmuş; cevabını da, yine, buradan vereyim. Bakın, 7 nci sayfanın ortalarına gelelim, burada söylenmiş zaten. Avrupa Birliği Uyum Komisyonu raporunda da yer almış, Plan ve Bütçe Komisyonunda da ifade edilmişti. "Tasarının 1 inci maddesi üzerinde yapılan görüşmeler sırasında -7 nci sayfanın ortalarından okuyorum- öncelikle maddenin kanun yapım tekniğine aykırı biçimde düzenlenmiş olduğu itirazı ileri sürülmüştür." Paragrafın devamı da bunu açıklıyor. Bunun cevabı ne? Cevaben yapılan açıklama da, bir paragraf sonra: "Düzenlemenin bu biçimde sunulmuş olmasının bir zorunluluktan kaynaklandığı belirtilmiştir." Nedir bu zorunluluk; tabiî, onu monte edeceksiniz var olan bir yasaya, Devlet Planlama Teşkilatı Yasasına; onu monte etmek için de bir madde olması gerekiyor. Dolayısıyla, uzun, yedi sayfa tutan bir madde. Devlet Planlama Teşkilatına koymak zorunluluğu nereden geliyor; işte, daha önceki hükümetin, 21 inci Dönemdeki hükümetin siyasî bir tercihinden. Bunlar, yasa yapma tekniğine aykırı, çok gayri ciddî yaklaşımlardır. Bunlar, sadece bir tasarıda olmuş olsaydı, belki bu kadar uzun bir şekilde üzerinde durulmasını gerektirmezdi; ama, bu, bir âdet haline geldi. Daha sekizinci aydayız; seçimden sonra bu bir âdet haline geldi; her yasada âdeta bir sakillik, bir dikkatsizlik, yapım tekniğine biçim olarak da, içerik olarak da aykırı, kabul edilemez hatalar var. Bunlara önemle dikkatinizi çekiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ciddiyeti, yaptığı işi doğru dürüst yapması, sadece bunu yapanları değil, hepimizi ilgilendiren bir meseledir; onun için, herkesin, Adalet ve Kalkınma Partisinin her üyesinin de bunun üzerinde hassasiyetle durması gerekir diye düşünüyorum, sadece muhalefetin değil.

Tasarının diğer sakıncalarına kısaca değineceğim. Tasarının 1 inci maddesinde bir merkez tanımlanıyor. Tabiî, 1 inci maddenin kaçıncı fıkrasında olduğunu bilemiyorum. Tasarıyla, merkezin, hizmetleri, sözleşmeli personel eliyle yürüteceği öngörülmektedir. Bu, belki esneklik sağlama açısından böyle konulmuştur; ama, geçici nitelikli personel hariç; yani, geçici olarak danışman tutulabilir, belli nitelikli personel tutulabilir; ama, buradaki hizmetin tümünün sözleşmeli personel istihdam etmek suretiyle yürütülmesi doğru bir yaklaşımı yansıtmamaktadır.

Ayrıca, yine, tasarının Merkez Başkanlığıyla ilgili getirdiği hükümlere bakıldığında, ayrıcalıklı bir kurul, bir anlamda bir üst kurul benzeri  bir yapı oluşturmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Şimdi, bir kuruluş içerisinde- hani, bunu dışarıda yapsak, bir kurul kurulsa bir derece; ama- Devlet Planlama Teşkilatının bir köşesinde, siz, ayrıcalıklı, âdeta bir üst kurul yaratıyorsunuz. Yani, o teşkilatın içinde çalışanların, bundan belli bir rahatsızlıklarının ortaya çıkacağı gerçeğini tahmin edebilmek için örgüt psikoloğu olmak gerekmez.

Daha önce de söyledim; bu amaçlara yönelik olarak kurulmuş olan TÜBİTAK ve benzeri kuruluşlar varken, bu sisteme örnek olacak, yeni alışkanlıklar getirecek bu tür kurumların eklenmesi doğru değildir. Yani, her bir adım, yine, bundan sonra benzer sakıncada durumlar ortaya çıkarma potansiyeli de taşıyor.

Ayrıca, Merkez Başkanlığında görevlendirilecek sözleşmeli personelin Emekli Sandığına tabi olması, yine, mevcut sosyal güvenlik sisteminde, yapıya aykırı bir düzenlemedir. Böyle aykırılıklar, yani, zaten, hepiniz, eminim duyuyorsunuz, aynı yerde aynı işi yapan insanların maaş farkları veya farklı sosyal güvence altında olan insanların farklı olanakları üzerine sürekli şikâyet duyduğumuz anda, bunları, belli bir şemsiye altında daha tutarlı hale getirme çabasını, hükümette, sevinerek görmüş olmamıza rağmen, böyle, birtakım yeni tutarsızlıkların ortaya çıkması da memnuniyet verici olmuyor.

Şimdi, bir de, bugüne kadar Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Daire Başkanlığına atanmış olup, çalışmakta olan personel var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu konuşmanızı tamamlar mısınız.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Bunların önemli bir kısmı, zaten, diğer bakanlıklardan gelmiş durumda ve bir kısmı da hizmetin gerektirdiği bir yabancı dili bilmiyor. Tekrar bu değerlendirme yapılacak mı; bu tasarıyla getirilen şartları taşımayan personel merkezde devam edecek mi; daha önceki komisyon görüşmelerinde, bu gibi sorular da açık kaldı. Umarım, bunlara tatminkâr bir yanıt gelir.

Şöyle bağlayayım: Önemli bir konuda, yararlı bir girişim yapmak istiyoruz; fakat, birçok boyutta, hem biçimsel boyutta hem işlevsel, içerik anlamında; hem form hem de işlevsel olarak -belki, abartma gibi gelecek; ama, bunun gibi, hatalı, yanlış gelenekler yaratabilecek yasalar tekrar ettikçe- perişan bir tasarı var önümüzde. Olumlu ve yararlı bir amaca hizmet etmeye çalıştığımıza göre, bunu da, hem biçimsel olarak hem içerik olarak, daha doğru, daha kabul edilebilir bir yasa tasarısı haline getirmesi için, hükümetin biraz gecikmiş olduğunu fark ediyorum; ama, biz, bunu, komisyonda da önerdik; bir alt komisyon kuralım, bunu doğru dürüst hale getirelim, önemli bir konudur, iyi bir şey yapılmak isteniyor, bunu doğru yapalım diye. Yanlış yapılmıştır burada. Hâlâ geç değildir; hükümet bunu geri çekerse, memnun olacağız.

Beni dinlediğiniz için teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 254 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, yıllardır, 1995 yılından beri, gümrük birliği ilişkisi içerisinde, Avrupa Birliğine tam üyeliği hedef almış bir ülke. Türkiye, yıllardır, Avrupa Birliği fonlarından yeterince yararlanmayan, hatta hiç yararlanamayan, hatta hiç yararlanmayan bir ülke. Önümüzde bir süreç var; Türkiye, hak etmediği şekilde, Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerinde farklı yorumlanıyor, engelleniyor. Bu engelleme sürecinde, doğal olarak, bizden kaynaklanan eksiklikler var. Kopenhag kriterleri olarak sık sık bu platformlarda değerlendirdiğimiz demokratikleşmeye ilişkin sorunları, sıkıntıları, uyum paketleriyle -dün, buradan en son geçirilen yedinci reform paketi gibi- bazı alanlarda yeterli olmasa dahi, demokrasimizin çıtasını yükseltebilecek adımlar atarak, Avrupa Birliği sürecinde adım atma çabası içinde bulunmaktayız. Tabiî, olayın bir yüzü bu. Diğer yüzü ise, Avrupa Birliği bünyesi içinde geçerli olan Maastricht kriterleri günün birinde önümüze konulduğu zaman, ülkemizin, ekonomimizin Maastricht kriterleri çıtasını, değil bugün, bugünkü performansla daha uzun yıllar aşmakta çok zorlanacağını, ne yazık ki görmekteyiz.

Bugün, burada tartışmakta olduğumuz tasarı, geneli anlamı içinde ifade ediyorum, uyum paketi olarak değerlendirilen bir dizi yasa tasarıları içinde kabul edilmesi, geçirilmesi gerekli olan, desteklediğimiz bir adım. Zaten, bir şekilde, bu konuda, uluslararası taahhüt, sözleşme niteliğinde bir bağıdı da imzalamış bulunmaktayız. Benim şu anda söz almamın temel nedeni, ayrıntılarını AB Uyum Komisyonunda ve Plan ve Bütçe Komisyonunda dile getirdiğim ve buradan, bu kürsüden, şimdi, teşekkür etme ihtiyacını duyduğum Sayın Bakanımızın, yapılan eleştirileri önemli ölçüde dikkate alarak, yasa tasarısında yapılan değişikliklerle belli bir şeklide kabul edilebilecek noktaya gelmiş olan bu tasarının, hâlâ çok önemsediğim bir iki temel eksikliği üzerinde durmak istiyorum.

Şu anda, Türkiye, çok ciddî, ertelenemez, çözüm bekleyen sorunlarla karşı karşıya. Türkiye'nin temel sorununun içborç stokuyla  ilgili olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Sekiz aylık AKP iktidarı dönemi içinde yapılan borçlanma 102 katrilyon liradır. Bu dönem içinde borç stoku 144 katrilyon liradan, haziran ayı sonu itibariyle 175 katrilyon liraya tırmanmıştır. Yine, bu dönemde, sekiz aylık AKP iktidarı döneminde 39,6; yani, 40 katrilyon lira içborç faizi ödemesi yapılmıştır. Türkiye bir açmazda, bir taraftan dışborçlar tırmanmakta, bir taraftan yüzde 30'lar düzeyindeki içborçlanma süreci içinde içborç stoku sürekli artmakta, diğer taraftan işsizlik ve yoksullaşma derin sosyal konular olarak karşımızda, bölgelerarası eşitsizlik giderek daha derinleşmekte. Kısaca, yoksullaşma, işsizlik, refahta gerileme Türkiye'nin iç barışını zedeler, zorlar bir noktaya gelmekte. Biz, bu noktada, bu tasarıyla, bu süreçte, ekonominin önünü aydınlatmak, ekonominin darboğazdan çıkışında yeni vizyon, yeni perspektif yaratmakla sorumlu olan bir kuruluşa, sorunlar içerisinde boğulmuş olan bu kuruluşa, kendi ilgi alanı dışında yeni görev vermekteyiz.

Bilindiği gibi, Anayasamız, kalkınmanın, planla, plan perspektifi içinde yapılmasını öngörür. 166 ncı maddesiyle, Anayasamız, planda millî tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülmesini; yatırımlarda toplum yararları ve gereklerinin gözetilmesini; kaynakların verimli şekilde kullanılmasının hedef alınmasını ve bu bağlamda, kalkınma girişimlerinin beşer yıllık planlar perspektifinde hazırlanacak yıllık programlar içinde ele alınmasını öngörür. Ama, gelin, görün ki, Türkiye, yıllardır, IMF'ye endeksli, ona tutsak programlar içinde, kısa vadeli programlar içinde önünü görmeye çalışıyor; bırakınız uzağı görmeyi, önünü dahi göremiyor. Çünkü, yine, yıllardır, 24 Ocak 1980'den beri, Devlet Planlama Teşkilatı, fiilen, Türkiye'nin ekonomisine vizyon belirleme, perspektif geliştirme sürecinden kopartılmıştır. Devlet Planlama Teşkilatı, uzmanlık kariyerini temel alması gereken bu kuruluş, memur zihniyetiyle, devletin günlük ihtiyaçlarını, bilgi vari ihtiyacını karşılamaya yönelik, âdeta, sadece buna endekslendirilmiş bir yapıya dönüştürülmüştür.

Bunu söylerken, ben, yıllarca görev yaptığım Devlet Planlama Teşkilatına karşı, orada çalışmakta olan çok değerli arkadaşlara karşı bir haksızlık yapmak istemiyorum; ama, son birkaç yıldır uzmanlık kariyeri geri plana itilerek, genel müdür yardımcısı, genel müdür, müsteşar yardımcısı gibi görevlendirmeyle, bürokratik bir kademelendirmeyle -biraz evvel ifade ettiğim gibi- âdeta, normal devlet idaresindeki memur zihniyetinin yansıtıldığı Devlet Planlama Teşkilatı, ne yazık ki, günümüzde özgün, bilime dayalı, uluslararası konjonktürü yakından izleyen; ama, Türkiye gerçeklerinden kaynaklanan verilerle, siyasetçilerin önüne alternatif görüşleri, stratejik planlama anlayışı içerisinde bir değerlendirmeyi, ne yazık ki, gereğince yapamıyor.

Siyasetçiler de bunu beklemiyor. Siyasetçiler de, burayı, ellerinin altında, birikimli, yetenekli, eğitilmiş bazı uzman kişilerin yer aldığı bir mutfak olarak görüyor ve ne zaman, nerede, işte, zaman zaman hükümet programının hazırlanmasında veya Sayın Başkanının bazı konuşmalarında el uzatılan ve uygulamaya yönelik bazı alanlarda görev yüklenen bir kuruluş olarak değerlendiriyor. İşte, bu tasarıyla da, bu kuruluşa yeni bir görev yüklemekteyiz ve Devlet Planlama Teşkilatına ve ekonomimize yazık etmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, siz konuşmanıza devam edin efendim.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Bu çerçeve içerisinde, bu tasarıyla oluşturulması doğal ve kaçınılmaz olan, bu tasarıyla öngörülen birimlerin Devlet Planlama Teşkilatıyla ilişkilendirilmesi, Devlet Planlama Teşkilatındaki bürokratik yapı, rutin uygulamaya yönelik çalışmalar, o uzman niteliği taşıyan kişilerde plancı ruhunun törpülenmesi, Türkiye'nin geleceğini aydınlatacak yeni arayışların, yeni perspektiflerin yaratılmasına bir darbe daha indirecektir.

Değerli arkadaşlarım, geçmişte 1980 öncesinde de, özellikle 1970'li yıllarda da zaman zaman yapıldığı gibi, Teşvik Uygulamanın ilişkilendirildiği veya bugün bu tasarıyla yapıldığı gibi tamamen uygulamaya yönelik olarak, tamamen çok daha bu konuda rahatlıkla görev yapabilecek uygulamacı birimlerde halledilebilecek konuları, o uzmanlık birikimini, Türkiye'nin geleceğine yönelik, ekonomisinin içine sokulduğu bu karanlık dehlizden çıkarmaya yönelik politikalar önerme işlevini üstlenmesi gereken Planlamaya yüklemeyi hiç doğru bulmadığımı burada bir kez daha belirtmek istiyorum.

Benden evvel, Grubum adına söz almış olan değerli arkadaşımın, bu yasa tasarısının geneli üzerinde yaptığı değerlendirmelerin tümüne katıldığımı ifade ediyorum. Lütfen, sağduyuya tekrar dönüş yapalım ve bu tasarıyla kurmayı hedef aldığımız yapılanmayı, Planlama Teşkilatıyla değil, bu konuda uygulamada birikimi olan, doğrudan ilgili kurumlardan birine bağlayalım. İster Millî Eğitime bağlayın, ister Gençlik Bakanlığına bağlayın, hatta bir bağımsız kurul kurun. Zaten, burası biraz özerk olacak; ama, bağlantılı dediğiniz anda, biliniz ki, sekretaryanın da, planlama yapacağı için, o tanıtım, o projeleri imzalama, o bunları takip etme gibi çok rutin işlerle ilgilenme durumunda kalacak olan o birimin çok daha kalitesini yükseltmeliyiz, araştırmaya yöneltmeliyiz ve stratejik planlamayı, şu anda yapılmayan, yapılması öngörülmemiş olan stratejik planlamayı eksiksiz yapmak üzere Planlamaya bağlamayın. Planlamayı yeni bir yapı içinde lütfen güçlendirin; çünkü, ekonomi kötü gidiyor, çünkü, ekonomiyi kötü yönetiyorsunuz; çünkü, bu ülke bugünleri aşmazsa biliniz ki, sadece siz değil, hepimiz, bütün bu ülke çok ciddî sıkıntılar altında kalacaktır.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

540 SAYILI DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

 MADDE 1. - 24.6.1994 tarihli ve 540 sayılı Devlet Planlama Teşkilatı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 2. - Avrupa Birliğinin eğitim ve gençlik programlarını Türkiye'de duyurmak; bu programlara katılım çalışmalarını yürütmek, koordine etmek, izlemek ve Avrupa Komisyonuna rapor halinde sunmak; bu programlar hakkında Avrupa Komisyonu ile gerekli görüşmeleri yapmak ve uygulama sözleşmelerini imzalamak amacıyla tüzel kişiliği haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip, bu maddede belirtilmeyen durumlarda özel hukuk hükümlerine tabi, Devlet Planlama Teşkilatı ile ilgili olmak üzere Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı kurulmuştur.

Avrupa Birliği eğitim ve gençlik programlarının uygulanması ile ilgili genel politikaların belirlenmesi, izlenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bünyesinde Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Yönlendirme ve İzleme Komitesi kurulmuştur.

Bu maddede geçen;

a) Avrupa Birliği eğitim ve gençlik programları: Avrupa Komisyonu tarafından yürütülen ve katılımcı ülkeler arasında eğitim ve gençlik alanında işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan programları,

b) Komite: Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Yönlendirme ve İzleme Komitesini,

c) Merkez: Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığını,

d) Başkan: Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanını,

e) Genel koordinatör: Avrupa Birliği eğitim ve gençlik programlarının yürütülmesinden ve bu programlara dahil alt programların genel koordinasyonunun sağlanmasından sorumlu Merkez personelini,

f) Program koordinatörü: Genel koordinatörlere bağlı olarak farklı program alanlarındaki faaliyetleri ve projeleri yürütmekten ve koordine etmekten sorumlu Merkez personelini,

g) Destek birimleri koordinatörleri: Merkezin halkla ilişkiler, insan kaynakları, bilişim, finansman ve muhasebe gibi destek hizmetlerinin yürütülmesinden sorumlu personeli,

h) Komisyon: Avrupa Komisyonunu,

ı) Rehber: Merkezce verilen görevleri yapmak üzere geçici olarak görevlendirilen elemanları,

İfade eder.

Merkezin görevleri ve yetkileri; Avrupa Birliğinin eğitim ve gençlik programlarını ülke içinde duyurmak, bu programlara katılım çalışmalarını koordine etmek, yürütmek ve izlemek, Komisyona rapor halinde sunmak, program uygulamaları hakkında Komisyon ile gerekli görüşmeleri yapmak ve uygulama sözleşmelerini imzalamaktır.

Başkanlık; Merkez Başkanı, genel koordinatörler, program koordinatörleri, destek hizmetleri koordinatörleri ile yeterli sayıda uzman, mütercim, rehber, denetçi, danışman ve destek hizmetleri personelinden oluşur. Merkezin sevk ve idaresinden Merkez Başkanı sorumludur. Merkezin ita amiri Başkan olup, ülke içinde programlardan yararlanacak kişiler, kuruluşlar ve Komisyon ile gerekli uygulama sözleşmelerinin yapılması ve programlardan yararlanma hakkını kazananlara ödemede bulunulması yetkisi Merkez Başkanına aittir. Merkez Başkanı, sınırlarını açıkça belirlemek kaydıyla, yetkilerinin bir kısmını veya tamamını yazılı olarak astlarına devredebilir.

 Komite; Devlet Planlama Teşkilatı müsteşar yardımcısının başkanlığında, Milli Eğitim Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin en az genel müdür seviyesinde görevlendireceği birer üye ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca genel müdürler arasından görevlendirilecek üç üye, Gençlik ve Spor Genel Müdürü ve Merkez Başkanı olmak üzere on üyeden oluşur. Komitenin sekretarya hizmetleri Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yürütülür.

Komitenin görevleri; Merkeze verilen görevlerin yerine getirilmesiyle ilgili her türlü çalışmayı izlemek ve değerlendirmek, Merkezin malî ve idarî sorumluluklarını yerine getirebilecek yapıya ve donanıma sahip olmasını sağlamak, Merkezin uygulayacağı genel politikalar ile çalışma esas ve usullerini belirlemek, Avrupa Birliği fonlarının Merkez tarafından etkin ve yerinde kullanılmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almak, Merkezin çalışma planını onaylamak, proje tekliflerinin değerlendirilmesi ve seçilmesi ile ilgili esas ve usulleri tespit etmek, Avrupa Birliği eğitim ve gençlik programlarına katılımı engelleyen yasal ve idarî engelleri tespit ederek ortadan kaldırıcı tedbirleri almak ve Avrupa Birliği eğitim ve gençlik programlarının uyumlu bir şekilde yürümesini sağlamaktır.

Komite, Avrupa Birliği eğitim ve gençlik programlarının idarî ve malî bakımdan etkin bir şekilde yürütülmesinden Hükümet adına yetkili makam olan Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakana karşı sorumludur.

Komite en az altı üye ile Komite Başkanının, Başkanın  yokluğu halinde de Komite Başkanı tarafından belirlenen Komite Başkan vekilinin başkanlığında toplanır; kararlar toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğuyla alınır. Oylamada eşitlik halinde Komite Başkanının oyunun olduğu taraf çoğunluk sayılır.

Merkezin uygulayacağı alternatif politikaları üretmek ve Türkiye'nin Avrupa Birliği eğitim ve gençlik programlarından azamî istifade etmesini sağlamanın yollarını aramak üzere; ilgili kamu kurum ve kuruluşları, eğitim ve öğretim kurumları, sivil toplum örgütleri ve gönüllü kuruluşlar, gençlik organizasyonları, meslek kuruluşları ve özel sektör temsilcilerinin yer aldığı bir Danışma Kurulu oluşturulur. Danışma Kurulunda hangi kuruluşların temsil olunacağı Komitenin teklifi ve Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakanın onayıyla belirlenir. Danışma Kurulu Merkez Başkanlığının oluşturacağı gündem çerçevesinde yılda bir defa toplanır. Bu Kurulun kararları istişarîdir. Sekretarya hizmetleri Merkez tarafından yürütülür.

Merkezin çalışma esas ve usulleri, Komite ve Danışma Kurulunun toplantıları ve karar süreçlerine ilişkin esaslar ile diğer hususlar Başkanlık tarafından hazırlanan  Komitece kabul edilen ve Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakanın onayıyla yürürlüğe giren yönetmelikle düzenlenir.

Merkezde hizmetler, sözleşmeli personel eliyle yürütülür. Merkezde bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 34 ve 35 inci maddelerinde belirtilen usul ve esaslara göre kamu kurum ve kuruluşları ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının diğer birimlerinden sözleşmeli personel istihdam edilebilir. Hâkim ve savcıların Merkezde görevlendirilmesi durumunda kendilerinin muvafakatları alınır. Yabancı uzmanlar da sözleşmeli olarak istihdam edilebilir. Ayrıca, Merkez, Avrupa Birliği eğitim ve gençlik programlarının tanıtımı amacıyla toplam yetmiş kişiyi geçmemek üzere geçici süre ile rehberler görevlendirebilir. Rehberler hariç olmak üzere Merkezde her ne şekilde olursa olsun istihdam edilecek personel sayısı yüz kişiden fazla olamaz. Merkezde istihdam edilecek personelin 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6) ve (7) numaralı alt bentlerinde belirtilen genel şartlara ek olarak, en az dört yıllık yüksek öğretim kurumlarından veya bunlara denkliği Yüksek öğretim Kurulu tarafından kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmuş ve istihdam edileceği alanla ilgili en az üç yıllık iş tecrübesine sahip olmaları şarttır. Sekreterler ve unvansız görevliler için yüksek öğretim görmüş olma şartı aranmaz. Başkanlık, genel koordinatörlük, program koordinatörlüğü, destek hizmetleri koordinatörlüğü, uzmanlık, denetçilik, danışmanlık ile mütercimlik pozisyonlarında istihdam edileceklerin İngilizce veya Fransızca dillerinde yapılan Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında (KPDS) asgarî (B) düzeyinde puan almış olmaları veya İngilizce veya Fransızca dil yeterliliği bakımından buna denkliği, Komitece kabul edilen başka bir belgeye sahip olmaları zorunludur. Merkez Başkanı, Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakan tarafından atanır. Merkez personeli ise, Merkez Başkanının teklifi ve Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakanın onayıyla istihdam edilirler.

Sözleşmeli personel hakkında 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri ile ek ve değişiklikleri uygulanır. Hizmet sürelerinin değerlendirilmesi genel hükümlere göre yapılır. Emeklilik işlemlerinde, Merkez Başkanına genel idare hizmetleri sınıfında görev yapan genel müdürler için, genel koordinatörlere ise daire başkanı için öngörülmüş bulunan temsil, makam, görev ve benzeri tazminatlar ile diğer malî ve sosyal haklar aynen uygulanır. Diğer görevlilere 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre girebilecekleri sınıflardaki benzer görevlerin aynı kadro, unvan ve derecesi için belirlenmiş ek gösterge rakamları, temsil, makam, görev ve benzeri tazminatlar ile diğer malî ve sosyal haklar aynen uygulanır. Kamu kurum ve kuruluşlarından yukarıda sayılan pozisyonlarda istihdam edilen  kamu görevlileri, görevleri sona erdiğinde kurumlarında mükteseplerine uygun bir göreve atanırlar. Sözleşmeli personele verilecek  her türlü ödemeler dahil net ücretler; Merkez Başkanına Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığında  görev yapan  genel müdürler için, genel koordinatörlere Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığında görev yapan daire başkanları için, program ve destek birimleri koordinatörleri ile uzmanlara planlama uzmanları için ve diğer görevlilere  ise Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığındaki benzer görevler için öngörülmüş bulunan ücretleri aşmamak kaydıyla, Devlet Planlama Teşkilatının bağlı  olduğu  Bakan tarafından belirlenir. Geçici süreyle görevlendirilecek rehberlere verilecek yevmiye, Türkiye ve Avrupa Birliğindeki kıstaslar çerçevesinde, Komitenin kararı ve Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakanın onayıyla belirlenir. Herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tâbi olmayan rehberler sosyal güvenlik yönünden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümlerine tâbidir. Merkezde çalışan personel ile bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin sağlık giderleri, kamu görevlilerine uygulanan genel   hükümler çerçevesinde karşılanır. Sözleşmeli personelin bu maddede belirlenenler dışında kalan nitelik, görev ve yetkileri, hizmete alınma, görevlendirme, görevde yükselme ve görevden alınma şekilleri ile sözleşme esasları, unvan ve sayıları Bakanlar Kurulu kararı ile çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Sözleşmeli personele 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun disiplin hükümleri uygulanır.

Merkezin gelirleri her yıl Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesine konulacak programlara katkı payı, Avrupa Komisyonunun tahsis edeceği malî yardımlar ile faiz, bağış gibi diğer gelirlerden oluşur. Katkı payı ve Komisyonun tahsis edeceği malî yardım, Merkez adına açılacak banka hesaplarında tutulur. Maliye Bakanlığı katkı payını her yıl Ocak ve Temmuz aylarında iki eşit taksit halinde bu hesaplara aktarır. Komisyon tarafından bu hesaplara aktarılan malî yardımın kullanılamayan kısmı, Komisyona iade edilir. Bu kaynağın nemalandırılması halinde, nemanın Komisyonun tahsis ettiği mali yardıma tekabül eden miktarı, Komisyon adına Merkez tarafından muhafaza edilir ve talep edildiği takdirde Komisyona iade edilir. Komisyonun tahsis ettiği malî yardım dışında kalan gelir-gider fazlası ise, bir sonraki yıl kullanılmak üzere Merkez adına açılan hesaplarda tutulur. Merkezin bütçesi ve harcama usulleri genel ve katma bütçeli kurum ve kuruluşların tâbi olduğu hükümlere tabi değildir. Bütçe malî yıl itibarıyla Başkanlıkça hazırlanır, Komitenin kararı ve Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakanın onayıyla yürürlüğe girer. Merkezin gelir ve giderleri Sayıştay denetimine tabidir. Merkezin gelir, gider ve muhasebe usulleri ile diğer malî konulara ilişkin esas ve usuller, Avrupa Birliği eğitim ve gençlik programlarının gereklerine uygun olarak, Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine,  Başkanlık tarafından hazırlanan, Komitece kabul edilen ve Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakanın onayıyla yürürlüğe giren  yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu söz istemiştir.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oldukça uzun bir maddeyi dinledik. Bu madde "Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı"nı kuran bir madde.

Değerli milletvekilleri, ben merak ediyorum; biz, eğer yeni bir teşkilat kuruyorsak, kuracağımız bu teşkilatın görevleri, idarî ve malî açıdan özerk olduğu, personelin statüsü, personelin nasıl alınacağı, gelirlerin nasıl harcanacağı eğer tek bir maddede işlenecekse... Biz, geçen gün, burada, Sosyal Sigortalar Kurumu Yasa Tasarısını görüştük, Bağ-Kur Yasa Tasarısını görüştük; niye onlara ayrı ayrı maddeler yaptık da, burada tek madde yapıyoruz?! Doğrusunu isterseniz, anlamak mümkün değil.

Başbakanlığın yayımladığı kanun yapma tekniğiyle ilgili bir genelge var. Bu tasarı, Başbakanlığın bu genelgesine de aykırı. Şimdi, eğer biz, yeni kurulacak bir teşkilatı tek bir maddeyle düzenleyip Parlamentoya getirirsek, bunun bir tek yolu var: Efendim, Adalet ve Kalkınma Partisinin yetersayısı yoktur, Parlamentoda uzun tartışmalara yol açar; o nedenle, biz, tamamını bir madde halinde düzenleyelim ve Parlamentodan geçirelim.

Şimdi, merak ediyorum, bu yasada bir değişiklik öngörüldüğü takdirde ne denilecek; 1 inci maddenin falan paragrafı, 1 inci maddenin falan paragrafı diye değişiklikler gelecek. Yasa yapma tekniğine, hukuka aykırı bir düzenleme.

Ben, bunu söylemek için söz aldım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Madde üzerinde, şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Şimdi, esasında, benim tam söyleyeceğim şeyi, benden evvel söz alan değerli arkadaşım Kemal Kılıçdaroğlu dile getirdi. Ben, çok kısa bir şekilde, hepimizin, Türkiye'yi daha iyi bir yaşam kalitesine taşıyabilmek için, farklı alanlarda, kaliteli işlerin üstesinden gelmesi, kaliteyi hedef alması gerekir diye düşünmekteydim. Onu dile getirecektim. Gerçekten, ekonomide kalite, yaşamda kalite, hukukta kalite, yasamada kalite. Özellikle, uzun yıllar parlamenter olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapmış olan arkadaşlarıma seslenmek istiyorum. Bugüne değin, şimdi, okunan şekliyle, önünüze, herhangi bir yasa tasarısı geldi mi? Benim önüme gelmedi, anımsamıyorum; yani, her iki komisyonda bunu eleştirirken, biz, Sayın Bakandan istirham ettik, bunu yasama tekniğiyle, yasa yapma tekniğiyle bağdaştırın, ele alın dedik. Her şeyi bir pakete koyalım, her şeyi bir madde altında toplayalım anlayışıyla önümüze koyduğunuz ve adeta rapor gibi bu maddeyle, gerçekten, yasama sürecinde kalitesizliği gündeme getirmekteyiz. O bakımdan, bunun, bundan sonra tekrarlanmaması dileğiyle, önemle altını çiziyorum.

Burada, değişiklikler yapılması gerekirse; evet, uzun uzun fıkraları sayabilirsiniz; ama, belki, yeni bir terminoloji olarak, belki Tüzüğümüzde, böyle uzun maddeler için yapacağımız bir değişiklikle, işte ilgili maddenin dördüncü sayfasının ortalarında yer alan filan gibi, yasama tekniğine hiç uymayan yeni yöntemlerle, maddeyi tanımlama yöntemlerini belki geliştiririz diye düşünüyorum. Özünde ayrıntılara boğulmuş olan, normalde yönetmelikler içerisinde kavranması gereken konuların yer aldığı bu maddenin, planlamayla olan ilişkilendirme bölümleri kesinlikle, biraz evvel, ifade ettiğim anlayış içinde yeniden ele alınmalıdır diye bir kez daha kendi değerlendirmemi sizlere sunuyorum.

Yıllardır olmayan, mevcut olmayan Planlama Teşkilatını lütfen yeni yükler altında boğmayalım. Şu anda bir yükümlülük olan planın geçerliliğinin tümüyle ortadan kalktığını, bu yılın bütçesinin veya yıllık programın planla tutarlılığının hiç olmadığını, hedeflerin ve perspektifin şu anda ekonominin yönetiminde hiçbir şekilde, gerek tutarlılıklar gerekse kendi içinde bağlantılar açısından tümüyle gündemden düştüğünü belirtiyorum.

Lütfen, bunların ne ilgisi var demeyin; çünkü, hangi yasayı çıkarırsak çıkaralım, bizim en öncelikli sorunumuz işsizliği aşmaktır, üretimi artırmaktır, içborç belasından kurtulmaktır ve bunu da IMF'ye sığınarak yapamazsınız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Başkanlığımıza bir yeni madde ihdası talebi gelmiştir.

Bildiğiniz gibi, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğümüzün 87 nci maddesinde ve maddenin dördüncü fıkrasında hükme bağlanmıştır. Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, yani, 21 üyeyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önerge...

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Önergeyi çekiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Evet, sözüm tamamlanmadan önerge çekilmiştir; herhangi bir işlem yapmıyoruz.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 540 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye  aşağıdaki  geçici madde  eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 7. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bünyesinde bulunan Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Dairesi Başkanlığının yürüttüğü tüm iş ve işlemler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, Merkez tarafından yürütülür ve anılan Daire Başkanlığında görevli personel,  Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakan tarafından Merkezdeki pozisyonlarda görevlendirilerek   kendileriyle sözleşme yapılır.

Devlet Planlama Teşkilatında, 28.7.1967 tarihli ve 933 sayılı Kalkınma Planının Uygulanması Esaslarına Dair Kanun hükümlerine göre sözleşmeli olarak istihdam edilenlerden Merkez Başkanlığında görevlendirilmiş olup, sözleşmeleri Merkez Başkanlığınca yenilenmeyen personel, istekleri halinde Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığındaki görevlerine dönebilirler.

Ek 2 nci maddede öngörülen yönetmelikler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç üç ay içerisinde yürürlüğe konulur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.02
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.20

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. - Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/653) (S. Sayısı : 264) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu, 264 sıra sayısıyla basılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteği vardır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi konuşacaklar.

Buyurun Sayın Hamzaçebi, süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşeceğimiz tasarı, özellikle bütçe kanununun bazı maddelerinin Anayasa Mahkemesince yürürlüğünün durdurulması konusunda vermiş olduğu karar nedeniyle hazırlanmış olan tasarıdır. Hatırlayacağınız gibi, 2003 yılı bütçe kanununun bazı maddelerinin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Anayasa Mahkemesinde dava açılmış ve Anayasa Mahkemesi bu maddelerden bir kısmının yürürlüğünün durdurulmasına karar vermiştir.

Değerli arkadaşlar, yine, hepinizin hatırlayacağı gibi, Mecliste yasama faaliyeti içerisinde katkıda bulunmaya çalıştığımız kanunlardan, içtüzüklerden bir bölümü, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüştü. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün değiştirilmesi vardı bunların arasında, 61 yaş düzenlemesi vardı ve yine, ek vergiler vardı; Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi vardı. Bütün bunlara ilişkin olarak, bu tasarıların komisyondaki görüşmelerinde olsun, Genel Kuruldaki görüşmelerinde olsun, tasarıların daha düzgün olması ve Anayasaya uygun bir şekilde çıkması için çaba sarf ettik, katkıda bulunmaya çalıştık; ancak, bu katkılarımız iktidar tarafından yeterince alınmadı, yeterince benimsenmedi. Tabiî ki, Türkiye bir hukuk devleti, sonuçta Anayasa Mahkemesinde bunların Anayasaya aykırılığı ileri sürüldü Cumhuriyet Halk Partisi tarafından ve bu yasalar ya iptal edildi ya da yürürlüğü durduruldu. Bu tasarı da onlardan biridir, bir yürürlüğü durdurma kararı üzerine hazırlanmış olan bir tasarıdır.

Yine, hepinizin bildiği gibi, Anayasaya göre, bütçe kanunlarına bütçeyle ilgili olan hükümler dışında hüküm konulamaz. Yani, bunun anlamı şudur: Bir başka yasayla düzenlenmesi gereken bir konu varsa, bunu başka bir yasayla düzenlemek gerekir; bunu bütçe kanunuyla düzenlememeli. Bütçe kanununun esprisi, anlamı budur Anayasada. Yoksa, bütçe kanununa konulmuş her yasanın uygulamasının bir şekilde bütçeyle ilgisi vardır. Bu, onun bütçe kanununda düzenlenebileceği anlamına gelmez; mutlaka ayrı bir yasayla düzenlenmelidir.

Nedir bugün görüşeceğimiz konular, maddeler? Bunların başında, belediyelere vergi gelirlerinden verilen payın azaltılmasına ilişkin olarak bütçe kanununda yapılmış olan düzenlemedir. Hatırlayacağınız gibi, büyükşehir belediyelerinin vergi gelirlerinden aldıkları pay azaltılmıştır. Yüzde 4,1 oranda pay almaktayken büyükşehir belediyeleri, bu pay yüzde 3,5'a indirilmiştir. Yine, büyükşehir dışındaki diğer belediyelerimizin İller Bankası kanalıyla vergi gelirlerinden yüzde 6 oranında aldıkları pay, yine, bütçe yasasıyla yüzde 5'e indirilmiştir; özel idarelerin Emlak Vergisi hasılatından aldıkları pay da yüzde 5'ten 4,5'a indirilmiştir.

Hem bütçe kanunu görüşmeleri sırasında hem de ek vergilerin görüşmeleri sırasında şunu ifade ettik: Bu indirim yanlıştır, iki nedenle yanlıştır: Birincisi, yerel yönetimlerin gelirlerini olumsuz etkilemektedir. Buna karşı şu denmiştir: "Ek Emlak Vergisi konuldu, Ek Emlak Vergisinin hasılatı belediyelere bırakıldı. Dolayısıyla, biz, artık, Ek Emlak Vergisinin tahsilatıyla uğraşmıyoruz. Maliye Bakanlığının vergi daireleri bu vergiyi tahsil etmeyecek, bunu belediyeler alacak. Bunun karşılığında da, belediyelerin vergi gelirlerinden aldıkları payı azaltıyoruz."

İlk bakışta doğru gibi gözüken bir açıklama; ama, uygulamasına baktığımızda, bu açıklamanın uygulamada doğru sonuçlar vermediği, birkısım belediyelerin, özellikle 2000'i aşkın sayıda olan belde belediyelerinin aleyhine işlediğini görüyoruz. Nasıl işliyor; Ek Emlak Vergisi, mevcut Emlak Vergisine bağlı olarak alınıyor; yani, emlak vergi değeri yüksek olan yerde yüksek alınıyor bu vergi, düşük olan yerde düşük alınıyor. Dolayısıyla, gayrimenkullerin değerli olduğu büyük kentlerde bu vergi yüksek. Büyük kentlerdeki ilçe belediyeleri, yüksek oranda Emlak Vergisi alıyor olabilir; ama, Anadolu'daki belde belediyelerinin emlak vergi değerlerine baktığımızda, son derece düşük değerler olduğunu görüyoruz. Bu belediyelerin, Emlak Vergisinden sağladıkları ciddî bir hâsılat yok. Bu belediyeler varsa yoksa, İller Bankasından alacakları paya bakar, her ay oradan gelecek payı büyük bir merakla bekler, hatta, bu payın zaman zaman kesintiye uğraması nedeniyle de telaşlanırlar, ararlar sorarlar. Bu paydaki kesintilerin de bir miktar ertelenmesini, bu belediye başkanlarımız sürekli talep eder. Hükümet şunu yapmıştır: Ben karışmıyorum, siz ne yaparsanız yapın. Ben, Ek Emlak Vergisini size bıraktım, karşılığında sizin İller Bankasından alacağınız payı veya büyükşehirseniz, vergi gelirlerinden doğrudan aldığınız o payı kesiyorum, gerisine karışmam. Bu anlayış, bu yaklaşım yanlıştır. Bunun, bütçe kanunuyla düzenlenmiş olması, ikinci bir yanlıştır. Bu ikinci yanlışlığı da, hem bütçe kanunu görüşmeleri sırasında hem de ek vergilerin görüşmeleri sırasında, hem komisyonlar da hem de Genel Kurulda sayısız defa ifade ettik. Şimdiki durum nedir; Anayasa Mahkemesi bu maddelerin yürürlüğünü durdurdu, eskiye döndü; dönmüş olması gerekir; ama, hükümet, getirmiş olduğu bu tasarıyla "bu payları kesmeye devam edeceğim" diyor. Ancak,  biraz önce sözünü ettiğim Emlak Vergisi dağılımındaki o adaletsizlik devam ediyor. Özellikle belde belediyelerinin, özellikle Anadolu'daki belediyelerin, belde olsun olmasın, Anadolu'daki birçok belediyenin, çok önemli sayıda belediyenin Emlak Vergisi hasılatı son derece düşüktür. Bunların, ek Emlak Vergisinden de elde edecekleri ciddî bir gelir yoktur. Yine, belediyeleri kendi kaderleriyle, parasızlıklarıyla, gelirsizlikleriyle başbaşa bırakmış oluyoruz. Bu tasarı buradan bu şekliyle geçerse, bu, tescil edilmiş olacaktır.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla yapılan bir ikinci düzenleme, emeklilere ilişkin düzenlemedir. Kamu görevlilerinin emekli olmaları halinde alacakları yolluğa 500 000 000 liralık bir sınır getirilmektedir. Bildiğiniz gibi, kamu görevlisi emekli olduğu takdirde, ikamet edeceği kente kadar olan harcırahını alır; yol masrafı, yevmiye ve aile masrafını alır ve o şekilde emekli olur. Yapılan düzenleme, seyyanen bir ödemeyi öngörüyor; bunun miktarının 500 000 000 lira olmasını öngörüyor ve adına da "tazminat" diyor.

Düzenleme, yanlıştır. Hangi nedenle yanlıştır? Şu nedenle yanlıştır: Birincisi, bunun adı "tazminat" olmamalı. Komisyonlardaki görüşmeler sırasında bunu ifade ettik; bunun adının "tazminat" olmaması gerekir. Tazminat, ancak bir zarar halinde vardır. Vatandaş mağdur olmuşsa, bir zarar görmüşse, -idarenin işleminden zarar görmüş olabilir, bir kişinin işleminden zarar görmüş olabilir- bu zararı telafi etmek için yapılan ödemenin adına tazminat denir bizim hukukumuzda. Emekliye yapılan ödemenin adının tazminat olmaması gerekir. Hükümet, buna tazminat diyerek, acaba, emeklileri mağdur ettiğini mi düşünüyor; daha doğrusu, mağdur ettiğini kabul ediyor ki, kendilerine hiç olmazsa 500 000 000 liralık bir tazminat verelim yaklaşımı içerisinde diye insan sormadan edemiyor.

61 yaş olsun, diğer uygulamalar olsun, emeklilerin sosyal güvenlik alanındaki muhatap oldukları diğer uygulamalar, sağlık harcamalarındaki, ilaç harcamalarındaki uygulamalar, emeklinin hakikaten mağdur olduğunu gösteriyor, bu da onun bir parçası maalesef.

Şimdi, denilebilir ki, bu uygulama kötüye kullanılıyor; kamu görevlileri, emekli oldukları zaman, hiçbir zaman gitmeyecekleri kenti belirtmek suretiyle, hatta uzak kentleri belirtmek suretiyle çok yüksek miktarda emekli ikramiyesi alıyorlar.

Değerli arkadaşlar, bir kere, hiçbir kamu görevlisinin böyle bir yola gitmemesi gerekir. İkincisi, eğer, istisnaî olarak yanlış uygulamalar varsa, bu yanlışlık, bir kurumun yok edilmesine, bir kurumun ortadan kaldırılmasına neden olmamalıdır.

Bir diğer nokta, 500 000 000 liralık tazminat, herhangi bir şekilde gelecek yılların enflasyonuna da endekslenmemiştir; yani, başka bir düzenleme yapılmadığı takdirde, zaman içerisinde, 500 000 000 liralık rakam, enflasyon nedeniyle aşınacaktır.

"Uygulanmakta olan bu programa sosyal boyut katacağız" diyen hükümetin, gerçekte, emekliler olsun, diğer alanlardaki politikalar olsun, sosyal güvenlikten, uygulanmakta olan bu programa sosyal boyut katmaktan uzaklaştığını, gerçekte böyle bir amacının olmadığını ortaya koymaktadır. Sadece emeklinin maaşı değil, emeklinin sağlık harcamaları böyledir, emeklinin diğer harcamaları böyledir. Emeklilere yapılmış olan birtakım zamlardan, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yapılmış olan zamlardan sonra enflasyon farkının kendilerine verilmemesi uygulaması, hep bu şekilde olmuştur. Bütün bunlar, sosyal güvenlik sistemini düzeltmek adına yapılmıştır; ama, geldiğimiz noktada görüyoruz ki, uygulamaların sosyal güvenlik sistemine olumlu etkisi de olmamıştır. Sadece, bir rakam vermek istiyorum: 2002 yılında, sosyal güvenlik sistemi için bütçeden yapılan harcamaların gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 4,1'dir; 2003 yılında bu oran yüzde 4,2 olarak planlanmıştır -küçük bir artış var, bunu önemsemeyelim- ama, harcamaların eğilimine, harcamaların şu andaki durumuna baktığımızda, önlem alınmadığı takdirde, bu açığın, gayri safî millî hâsılanın yüzde 4,5'ine, 4,6'sına, hatta 4,7'sine kadar çıkacağı görülmektedir. Hani sosyal boyut, hani sosyal güvenlik sistemini düzeltmek?!. Bunların hiçbirini göremiyoruz.

Bir diğer sosyal harcama, doğrudan gelir desteği ödemeleri. Doğrudan gelir desteği ödemelerinde 2003 yılına henüz daha gelinmemiştir. 2003 yılı için, bütçeye, 500 trilyon liralık bir doğrudan gelir desteği ödemesi konulmuştur. Hükümet, hâlâ, 2002 yılı ödemelerini yapmakla veya ancak bitirmekle meşguldür; 2003 yılına sıra gelmemiştir; 2003 yılı ödemelerinin, ne zaman yapılacağı belli değildir. Tarım politikalarında yine bir belirsizlik söz konusudur.

Belli ürünlerde erken fiyat açıklayan hükümet, başka tarım ürünlerinde aynı tavrı gösterememiştir. Çayda, buğdayda, hububatta fiyat açıklayan hükümet, örneğin, fındıkta alım mevsimi yaklaşmış olmasına rağmen, üç beş gün sonra fındık toplanacak olmasına rağmen, henüz, daha fiyatını, maalesef, açıklayamamıştır. Bunlar, uygulamada, bütün üreticilerin beklediği, bütün üreticilerin aksaklıkların giderilmesini beklediği konulardır.

Söz tarımdan açılmışken devam etmek istiyorum. Hükümet, hububatta olsun, çayda olsun yüzde 40 artış yaptığını ifade etmiştir. Tabiî ki, üreticilerimiz, yüzde 40 artışı hak etmiştir; ancak, yüzde 40 artışın dahi ne zaman gerçekleşeceği belli değildir. Örneğin, çayda, 400 000 + 50 000 lira denilmiştir; 50 000 liranın ne olduğu henüz açıklanmamıştır. Bunun, tabiî ki, fiyata dahil olmayan bir ödeme olduğu anlaşılmaktadır. "Prim" veya "doğrudan gelir desteği", adına ne dersek diyelim, onun ne zaman ödeneceği belli değildir; ama, sonuçta, yüzde 40 oranında verilen bir artış söz konusudur. Tutarlı olmak nedir: Hükümetin, diğer tarım ürünlerinde de yüzde 40 oranında artış yapmasıdır. Bunu, hükümetin diğer ürünlerdeki politika uygulamalarında da bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe yasasının ilgili maddelerinin Anayasaya aykırılığı ortadadır; Anayasa Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Doğru olan, sadece, huzurunuza gelmiş olan bu tasarıdaki düzenlemeler değildir; yani, bu düzenlemelerin bütçe kanununa konulmaması gerekir, ilgili yasalarında yapılması gerekir. Bu şekliyle, içeriği yanlış dahi olsa, bu düzenlemelerin bir kısmının ilgili yasalarına taşınmış olması doğrudur; ancak, bütçe yasasında, bunun dışında, Anayasaya aykırı daha birçok hüküm vardır. Onların da çok süratli bir şekilde, ilgili özel yasalarına taşınması ve bütçe yasasının, tamamen bütçeye ilişkin hükümlerden oluşması şarttır.

Bunları dikkatinize sunmak istedim.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR  KANUN TASARISI

MADDE 1. - 10.2.1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun;

 a) 10 uncu maddesinin (1) numaralı bendinin başına "Kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere;" ibaresi eklenmiş ve aynı bentte yer alan "yeniden veya" ibaresi metinden çıkarılmıştır.

 b) 33 üncü maddesinin (b) fıkrasının son paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 "Bu şekilde gündelik ödenenlerden, yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirenlere, belge bedelini aşmamak üzere, gündeliklerinin tamamına kadar olan kısmı ayrıca ödenir."

 c) 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (7) numaralı bendi ile ikinci fıkrası, 9 uncu maddesinin (a) bendi, 10 uncu maddesinin (2), (3) ve (4) numaralı bentleri, 11 inci maddesi, 56 ncı maddesinin (c) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.

d) 56 ncı maddesinin (a) bendindeki "Re'sen veya isteği üzerine emekliye ayrılan memur ve hizmetlilerle" ibaresi ile "ve cezaen olmamak üzere kurumlarınca vazifelerine son verilen hizmetlilere" ibaresi, 59 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "ile 10 uncu maddenin 2 nci bendi kapsamına girenlerden 56 ncı maddede belirtilen süre içinde ikamet edecekleri yere taşınmayanlar," ibaresi madde metinlerinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 27.6.1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesine aşağıdaki (D) bendi eklenmiştir.

"D) (A) bendi kapsamına giren personel ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (II) sayılı cetvelde yer alan personel ve kamu kurumlarında işçi olarak istihdam edilenlerden; emekliliğini isteyen veya emekliye sevk olunanlara, haklarında toptan ödeme hükümleri uygulananlara, emekli iken yeniden hizmete alındıktan sonra cezaen olmamak üzere görevlerine son verilenlere ve terhis olan yedek subaylara ve bunlardan görevde iken ölenlerin kanuni mirasçılarına damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulmaksızın beşyüz milyon lira tutarında tazminat ödenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 4.7.2001 tarihli ve 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye 14 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 14/A maddesi eklenmiştir.

 "MADDE 14/A- 10.2.1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu kapsamı dışında yer alan kamu kurum ve kuruluşlarında;

 a) İstihdam edilme şekline bakılmaksızın; ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ile bunların aile fertlerine ilk defa veya yeniden göreve alınma nedenlerine bağlı olarak harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir adla ödeme yapılamaz.

 b) İstihdam edilen personelden, kendilerinin yazılı talebi üzerine bu kurum ve kuruluşlar arasında veya bunların başka yerlerdeki birimleri arasında naklen ataması yapılanlara, mevzuatlarında bu atama için öngörülen harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir adla ödeme yapılamaz.

 c) Emekliliğini isteyen veya emekliye sevk olunan, haklarında toptan ödeme hükümleri uygulanan veya emekli iken yeniden hizmete alındıktan sonra vazifelerine son verilen personele, bu nedenlere bağlı olarak harcırah ödenmez; bunlara ilgili mevzuatında öngörülmesi kaydıyla damga vergisi hariç hiçbir vergiye tabi tutulmaksızın beşyüz milyon lirayı geçmemek üzere tazminat ödenebilir.

 d) Yurt içi ve yurt dışı gündelik ödemeleri, emsali Devlet memurlarına 6245 sayılı Harcırah Kanunu uyarınca yapılan gündelik ödemelerinin birbuçuk katını geçemez. İlgili mevzuatında öngörülmüş olması halinde, bu kapsamda bulunanlardan yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirenlere bu belge karşılığı yapılan ödemeler birbuçuk katın hesabında dikkate alınmaz.

 Diğer mevzuatın bu maddeye aykırı hükümleri uygulanmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.-  14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ekli (I) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin "III- Sağlık Hizmetleri Sınıfı" bölümü aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

UNVANI                                                                                              DERECE        Ek Göstergeler

III- SAĞLIK HİZMETLERİ SINIFI

a) Uzman Tabip, Tabip, Diş Hekimi, Uzman Veteriner Hekim,                  1                        3600

Veteriner Hekim, Eczacı, Biyolog, Tıpta Uzmanlık    2                        3000

Tüzüğünde belirtilen dallarda uzmanlık belgesi alanlar                   3                        2200

veya bu dallarda uzmanlık unvanını doktora aşaması ile                               4                        1600

kazanmış bulunanlar             5                        1300

                              6                        1150

                              7                          950

                              8                          850

b) Diğer sağlık bilimleri lisansiyerleri         1                        3000

                              2                        2200

                              3                        1600

                              4                         1500

                              5                        1200

                              6                        1100

                              7                          900

                              8                          800                               

c) Kadroları bu sınıfa dahil olup da yukarıda sayılanlar

dışında kalanlardan;                                

1. Yüksek öğrenim görenler                 1                        2200

                              2                        1600

                              3                        1100

                              4                          800

2. Diğerleri            1                        1500

                              2                        1100

                              3                          800

                              4                          650                               

 

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE  5. - 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ekli (I) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin  (I/e) bendinde yer alan "Devlet Planlama Teşkilatı Genel Sekreteri",  ibaresi bu bentten çıkarılarak "Müsteşar Yardımcıları" ibaresinden sonra gelmek üzere söz konusu cetvelin (1/d) bendine eklenmiştir. Aynı Kanunun (IV) sayılı Makam Tazminatı Cetvelinin (4/a) bendinde yer alan "Devlet Planlama Teşkilatı Genel Sekreteri" ibaresi bu bentten çıkarılmış ve yerine "Başbakan Müşavirleri" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. -  2.2.1981 tarihli ve 2380 sayılı Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 4. - 2003 yılının sonuna kadar, 1 inci maddede yer alan "% 6" pay oranı "% 5" olarak uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, Grubumuz adına Sayın Kılıçdaroğlu konuşacak; talebimizi gönderdik.

BAŞKAN - Aslında, oylama anında söz...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Verelim Sayın Başkan, verelim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum; gecikmemizden ötürü de özür diliyorum; söz talebimiz, size biraz geç ulaştı. Aslında çok kısa konuşacağım.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, yerel yönetimler, demokrasinin beşiği. Yerel yönetimlerin kendi yöre halkına hizmet sunabilmesi için de iyi gelir kaynaklarına sahip olması lazım. Eğer, iyi gelir kaynağı olmazsa, istediği kadar adı belediye olsun, belediye başkanı seçimle gelsin, sonra, merkezî hükümete muhtaç, işçisine, çalışanına para ödeyemeyen bir kuruluş haline dönüşebiliyor. Bir süre sonra da, kendi toplumuna hizmet veren bu yerel yönetimin başındaki kişiye, belediye başkanına ve çalışanlarına karşı dahi halkın güveni sarsılıyor ve onlar karşısında itibarı düşüyor.

Bunu sağlamak, demokrasiyi güçlendirmek, yerel halka hizmet götürebilmek için, belediyelerin daha sağlıklı gelir kaynaklarına kavuşması gerekiyor. Bu konuda, yıllardır, yerel yönetimlerin malî yapısının güçlendirilmesiyle ilgili olarak, İçişleri Bakanlığı bünyesinde, çeşitli bakanlıkların da katılımıyla yasa çalışmaları devam ediyor; fakat, bunlar, bir türlü Yüce Meclisin gündemine gelmedi; umuyoruz, yakın bir sürede, önümüzdeki yasama döneminde gündeme gelir.

Belediyelere ayrılan paylar, öncelikle bütçe kanununda, daha sonra da Anayasa Mahkemesinin iptali üzerine buraya gelen yasada ayrılan paylar yüzde 6'dan 5'e düşüyor; yani, bunlara, bizim, genel bütçeden daha fazla pay ayırmamız gerekirken, daha az bir pay ayırıyoruz ve dolayısıyla, belediye başkanını, kendi yöre halkına hizmet sunamaz hale getiriyoruz.

Bu acı gerçeği vurgulamak için söz aldım. Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - 27.6.1984 tarihli ve 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 9. - 2003 yılının sonuna kadar, 18 inci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan ve halen "% 4,1" olarak uygulanan "%3" pay oranı  "% 3,5" olarak uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi; buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının geneli üzerinde yaptığım konuşmada da ifade etmeye çalıştım, sizlerin dikkatlerini bir kez daha bu konuya çekmek istiyorum; çünkü, son derece önemli bir konu. Büyükşehir belediyelerinin vergi gelirlerinden aldıkları pay, yüzde 4,1'den yüzde 3,5'e indirilmektedir. Gerekçesi de, Ek Emlak Vergisi hâsılatının belediyelere bırakılıyor olmasıydı.

Değerli arkadaşlar, Ek Emlak Vergisi, Türkiye'de, 1994 yılında da alındı, 2000 yılında da alındı ve şimdi, 2003'te de alınıyor. Her üç uygulama arasında fark var; birinci ve ikinci uygulamanın bazı ortak yanlarının, üçüncü uygulamada olmadığını görüyoruz. Öncelikle bu ayrımı belirtip, sonra konuya girmek istiyorum.

Hatırlayacağınız gibi, 1994 ve 2000 yılı uygulamalarında, Ek Emlak Vergisinde, vatandaşların oturmakta olduğu 1 ev veya sahibi olduğu konutlardan 1 tanesi, bu vergiden istisnaydı.  1994 yılında, bu, 150 metrekareye kadar olan 1 evdi, 2000 yılında da 120 metrekareye kadar olan 1 evdi. 2003 yılında alınan Ek Emlak Vergisinde ise, bu istisnalar ihmal edilmiştir; evi kaç metrekare olursa olsun, Ek Emlak Vergisine muhatap olmuştur bütün vatandaşlarımız. Bunu, defalarca ifade etmeye çalıştık. Komisyonda ve Genel Kurulda verdiğimiz önergelerde, 1 tane evin, Ek Emlak Vergisi dışında tutulmasını istedik -bu ev 120 metrekare olabilirdi, 150 metrekare olabilirdi, önemli değil- belli bir sınırlamayla, vatandaşımızın oturmuş olduğu 1 e,v, Ek Emlak Vergisi dışında bırakılabilirdi. Bu, adaletin de gereğiydi.

Olağanüstü vergiler konulurken, herkesin ödeme gücüne bakılır; herkesin ödeme gücüne göre bu vergilerin alınması, bu yükün dağıtılması gerekir. 1994 ve 2000 yılında, çok kapsamlı bir ek vergi paketi vardı; Ek Emlak Vergisi yanında, Ek Gelir Vergisi, Ek Kurumlar Vergisi, Net Aktif ve Ekonomik Denge Vergileri, Faiz Vergisi ve başka vergiler vardı. Hemen hemen bütün kesimlerden fedakârlık istenilmişti. Tabiî, her kesimden fedakârlık istenilip, daha geniş alandan  vergi alınması şeklinde bir yaklaşımı ileri sürmüyorum; ama, o yaklaşım içerisinde dahi, 1 tane evi olan vatandaş, Ek Emlak vergisinden muaf tutulmuştu. 2003 yılındaki Ek Emlak vergisi, maalesef, bu sosyal yanı ihmal etti, oturulan evden dahi Ek Emlak Vergisini aldı ve Ek Emlak Vergisi hâsılatı belediyelere bırakıldığı için de, onların vergi gelirlerinden aldıkları pay kesildi. Bu, son derece yanlıştır; bu madde de bunlardan birisidir.

Bunu bir kez daha dikkatinize sunuyorum; dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Sayın milletvekilleri, 7 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - 13.12.1983 tarihli ve 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde  eklenmiştir.

"EK MADDE 1. - Bilimsel ve akademik nitelikleri dikkate alınarak Sağlık Bakanlığınca bilimsel nitelikli ve ruhsatlandırma komisyonlarında görevlendirilenlere, birim faaliyet bazında genel bütçe kanununa bağlı cetvelde, Türk Kodeksi Komisyonu toplantılarına katılacak komisyon üyelerine ödenmek için belirlenen ücretin dört katını geçmemek üzere ödeme yapılır. Bu ödemelerin usul, esas ve miktarları Maliye Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9. - 181 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde  eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 9. - 2003 yılı sonuna kadar, Sağlık Bakanlığınca düzenlenecek veya onaylanacak her türlü ruhsatlandırma, ürün üretim ve satış izin belgesi ve mesul müdürlük belgesi ile permi ve sertifikalar üzerinden elli milyon liradan az, onbeş milyar liradan çok olmamak üzere Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Sağlık Bakanlığınca belirlenecek tarifelere göre ruhsatlandırma bedeli alınır. Bakanlık Merkez Saymanlığınca tahsil edilen bu tutarın % 20'sini genel bütçeye gelir, % 80'ini ise özel gelir kaydedilmek suretiyle  Bakanlığın ihtiyaçlarında (personel giderleri hariç) kullanılmak üzere anılan Bakanlık bütçesinin mevcut veya yeni açılacak tertiplerine özel ödenek kaydetmeye, özel ödenek kaydedilen bu tutarlardan harcanmayan kısmını ertesi yıl bütçesine devren özel gelir ve özel ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. - 28.3.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun;

 a) 9 uncu maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı ülke ve kuruluşlara yapılacak savunma ve güvenlik amaçlı hibe ve yardımlarla ilgili görüşmelerde bulunmaya ve anlaşmalar imzalamaya, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın yetkileri saklı kalmak kaydıyla, Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenecek kişi ve kuruluşlar yetkilidir. Yabancı ülkelere bu amaçla verilecek hibe ve yardım karşılıkları Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanır. Söz konusu anlaşmalar Bakanlar Kurulu kararı  ile yürürlüğe girer. Anlaşmada belirtilen nakdî hibe ve yardımlar bütçeye gider kaydedilerek Türkiye Cumhuriyeti. Merkez Bankasında  ilgili ülke adına döviz cinsinden açılacak hesaba aktarılabilir. Ödemeler, anlaşma hükümleri çerçevesinde ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek esaslar dahilinde ilgili hesaptan yaptırılır."

 b) 14 üncü maddesinin beşinci fıkrasına, aşağıdaki cümleler, onuncu fıkrasına "giderler" ibaresinden sonra gelmek üzere "yılı bütçesinde yeterli ödeneği bulunması kaydıyla" ibaresi eklenmiş; onbirinci fıkrasında yer alan "yetersiz kalması halinde" ibaresi "yılı bütçesinde bulunmasına rağmen tahakkuk işlemlerinin tamamlanamadığı durumlarda" olarak değiştirilmiştir.

 "Ancak, dış proje kredisi ve hibe kullanımlarından kaynaklanan, katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi karşılığı iç kaynağın bulunamaması durumunda bu vergileri ve kur farklarından doğan maliyet artışlarını karşılamak amacıyla yılı yatırım programında yapılacak revizeler üzerine genel bütçeye dahil daireler ve katma bütçeli idareler bütçelerinin mevcut ya da yeni açılacak tertiplerine belirtilen vergiler ile maliyet artışlarını geçmemek üzere ödenek eklemeye ve bütçeleştirmeye, yıl içinde hakedişlerden doğan ihtilaflar sonucu tahakkuk işlemlerinin tamamlanamaması nedeniyle harcanamayan miktarı ertesi yıl bütçesine devren ödenek kaydetmeye, devren ödenek kaydedilen miktarlardan projenin tamamlanması nedeniyle kullanılma imkânı kalmayan tutarları iptal etmeye, Maliye Bakanı yetkilidir."

c) 17 nci maddesinin (B) fıkrasının birinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki (C) fıkrası eklenmiştir.

 "5.5.1969 tarihli ve 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun ile 31.5.1963 tarihli ve 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun ile ilgili yılı bütçe kanunlarının bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz."

"C)  Bu Kanun gereği imzalanan anlaşmalar 23.5.1928 tarihli ve 1322 sayılı Kanun hükümlerinden muaf olup Resmi Gazetede yayımlanmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Çerçeve 11 inci maddenin geçici 6 ncı maddesini okutuyorum:

MADDE 11.- 4749 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 6.- Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesi kapsamında;

 a) Akdedilmiş olan ev sahibi ülke anlaşması, anahtar teslimi yapım sözleşmesi, hükümet garantisi anlaşması ve bu proje tahtındaki akdedilecek diğer anlaşmalarla ilgili belge ve sair dokümanların imzalanmasına,

 b) (a) bendinde belirtilen anlaşmalar ile diğer ilgili belge ve anlaşmalarla sair dokümanlar tahtında Türkiye Cumhuriyeti ve ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından taahhüt edilen her türlü ödeme, tamamlama, performans ve sair yükümlülüklerin ifasına yönelik olarak ilgili anlaşmalarda öngörülen taraflara garanti verilmesine, bahse konu taahhütlerin anlaşmalarda öngörüldüğü şekilde gereği gibi, kısmen ya da tamamen yerine getirilmemesi halinde ortaya çıkacak her türlü ödeme yükümlülüğünün  Türkiye Cumhuriyeti adına garanti edilmesine,

c) (a) ve (b) bentlerinde belirtilen anlaşmalar ile diğer ilgili belge ve anlaşmalarla sair dokümanları imzalayan ve imzalayacak ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının tespitine ve yetkilendirilmesine,

Bakanlar Kurulu yetkilidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Çerçeve 11 inci maddenin geçici 6 ncı maddesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, çerçeve 11 inci maddenin geçici 7 nci maddesini  okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 7.- Yürürlükten kaldırılan Dış Krediler Kur Farkı Fonu kapsamında doğmuş bulunan ve gerçekleştirilmesi gereken ödemeler, bu amaçla bütçeye konulacak ödeneklerle karşılanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 11 inci maddesiyle 4749 sayılı Kanuna eklenen geçici 7 nci maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Sadullah Ergin

Sabri Varan

 

Ankara

Hatay

Gümüşhane

 

Orhan Erdem

Mehmet Soydan

Metin Kaşıkoğlu

 

Konya

Hatay

Düzce

 "Geçici Madde 7.- Yürürlükten kaldırılan Dış Krediler Kur Farkı Fonu kapsamında doğmuş bulunan ve gerçekleştirilmesi gereken ödemeler, bu amaçla bütçeye konulacak ödeneklerle karşılanır.

29.3.2003 tarih ve 4833 sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu'nun 26 ncı maddesinin (h) fıkrasındaki tutarı iki katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir".

BAŞKAN - Okuduğumuz değişiklik önergesine Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım efendim?

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun yıl içinde oluşabilecek öngörülemeyen ihtiyaçlar için limitte Bakanlar Kurulu kararıyla esneklik sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Genel Kurulda bir uğultu var; arkadaşlarımızın dikkatini toplamak istiyorum. Bakın, bir önerge var, şimdi oylarınıza sunacağım.

Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, çerçeve 11 inci maddenin geçici 7 nci maddesini kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çerçeve 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12. - 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 58 inci maddesinin (a) fıkrasının dördüncü paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Her eğitim-öğretim, araştırma veya uygulama birimi veya bölümü ile ilgili öğretim elemanlarının katkısıyla toplanan döner sermaye gayrisafi hasılatının en az % 35'i o kuruluş veya birimin araç, gereç, araştırma ve diğer ihtiyaçlarına ayrılır. Kalan kısmı ise üniversite yönetim kurulunun belirleyeceği oranlar çerçevesinde bağlı bulunduğu üniversitenin bilimsel araştırma projeleri ile döner sermaye gelirinin elde edildiği fakülte, enstitü, yüksekokul, konservatuar ile uygulama ve araştırma merkezlerinde görevli öğretim elemanları ve aynı birimlerde görevli 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi personel (döner sermaye işletme müdürlüğü ve döner sermaye saymanlık personeli dahil) arasında katkıları da dikkate alınmak suretiyle paylaştırılır. Öğretim üyeleri ile Üniversitelerarası Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca kabul edilen sağlık, teknik ve sanatla ilgili birimlerde görevli öğretim elemanlarına döner sermayeden bir ayda ayrılacak payın tutarı, bunların bir ayda alacakları aylık (ek gösterge dahil), yan ödeme, ödenek (geliştirme ödeneği hariç) ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatı hariç) toplamının iki katını, diğer öğretim elemanları için bir katını, 657 sayılı Kanuna tabi personel için ise % 80'ini geçemez. İşin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, kemik iliği nakil ünitesi ve acil serviste çalışan sağlık personeli için % 80 oranı, ayrıca % 50'sine kadar artırılabilir. Şu kadar ki, öğretim üyelerine saat 16:00'dan önce olmamak üzere mesai saati dışında döner sermayeye yaptıkları doğrudan gelir getirici katkılarından dolayı ilave olarak ödenecek pay, almakta oldukları aylık (ek gösterge dahil), ödenek (geliştirme ödeneği hariç) ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatları hariç) toplamının on katını geçemez."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum: 

MADDE 13. - 25.6.2003 tarihli ve 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanununun geçici 1 inci maddesinin ( c) bendinin birinci paragrafına "olarak görev yapanlar" ibaresinden sonra gelmek üzere "en geç bir yıl içerisinde" ibaresi eklenmiş ve aynı bendin ikinci paragrafında yer alan "Söz konusu personelin" ibaresi "Söz konusu personel ile şahsa bağlı kadroda bulunanların" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14. - 2.9.1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun, 24.7.2003 tarihli ve 4956 sayılı Kanunla değişik 7 nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi 4956 sayılı Kanunun yayımı tarihinden,  aynı maddeye eklenen üçüncü fıkrası 15.8.2003 tarihinden, 4956 sayılı Kanunun 47 nci maddesi ile yeniden düzenlenen geçici 14 üncü maddesi 4956 sayılı Kanunun yayımı tarihinden, aynı madde ile eklenen geçici 21 ve 22 nci maddeleri 1.1.2005 tarihinden  itibaren uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 15. - 11.1.1954 tarihli ve 6219 sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununun 16 ncı maddesinin 3 üncü fıkrasındaki "Genel Müdürün görev süresi dört yıldır." cümlesi madde metninden çıkartılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

           GEÇİCİ MADDE 1.- Maliye Bakanı, mülkiyeti Hazineye ait Ankara İli, Çankaya İlçesi, 5 inci Bölge, Dikmen Mahallesinde bulunan 3 pafta, 16743 ada, 1 parsel numaralı taşınmaz malı, üzerindeki muhdesatı ile  birlikte 26.5.1927 tarihli ve 1050 sayılı Kanun, 8.9.1983 tarihli ve 2886 sayılı Kanun, 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kanun ve 21.2.1967 tarihli ve 832 sayılı Kanunun vize ve tescile ilişkin hükümlerine tâbi olmaksızın, mevcut haliyle ya da kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurdurmak ya da 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kanuna tâbi olmaksızın yeni veya ilave inşaatlar yaptırmak suretiyle, tespit edeceği veya ettireceği rayiç bedel üzerinden peşin veya taksitle, T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün iştiraki olan Emek İnşaat ve İşletme Anonim Şirketi aracılığıyla satmaya, satış işlemleri ile ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşları nezdinde Hazine adına her türlü işlemi yaptırmaya, satış bedelinin % 2'sini geçmemek üzere hizmet karşılığı olarak anılan şirkete yapılacak ödemeye esas oranı belirlemeye, satış işlemleri ile ilgili her türlü gider, masraf ve hizmet bedeli karşılığını Maliye Bakanlığı bütçesinden bu şirkete ödemeye yetkilidir. Satış bedellerinin tahsil edilen kısımlarından ilgili belediyeye % 2, büyükşehir belediyesine ise % 1 oranında pay verilir.

Bu taşınmaz mal ile ilgili olarak imar mevzuatındaki kısıtlamalar ile plân ve parselasyon işlemlerindeki askı, ilân ve itirazlara dair sürelere ilişkin hükümlere tâbi olmaksızın, her ölçekteki imar plânını yapmaya, yaptırmaya, değiştirmeye ve resen onaylamaya ve her türlü ruhsatı vermeye Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yetkilidir. Plân hazırlama ve onaylama işlemleri Bayındırlık ve İskan Bakanlığının uygun görülen birimince, ruhsat ve plân uygulama işlemleri ise Bayındırlık ve İskan Bakanlığı il teşkilatınca yerine getirilir. Kesinleşen plânlar ilgili belediyelere tebliğ edilir. Bu plânların uygulanması zorunludur.

Bu maddenin birinci fıkrasının uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı, ikinci fıkrasının uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye ise Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yetkilidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarının satışına ilişkin bazı düzenlemeleri kapsıyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanları satılmalıdır, satılması son derece yerinde bir karardır. Bunda herhangi bir tartışma konusu yok. Tartışma konusu olan, daha doğrusu, yanlış bulduğumuz konu şu; maddeyle, hükümet, lojmanların satışına ilişkin olarak birtakım yetkiler almaktadır; hem Maliye Bakanına birtakım yetkileri veriyor hem de Bayındırlık ve İskân Bakanına yetkiler veriyor.

Birincisi, bu yetkiler olmadan, mevcut kanunlara göre bu lojmanların satışı mümkün. Kamu İhale Kanunu ortada. Kamu İhale Kanununa göre, rekabete açık bir şekilde bu lojmanlar satılır, en yüksek değeri veren kişiye bunun ihalesi yapılır ve Maliye Bakanlığı, bugüne kadar, bu şekilde birçok hazine gayrımenkulünü satmıştır. Değeri son derece yüksek olan taşınmazları dahi, gerekirse yurt dışında dahi ilan vermek suretiyle talep yaratmış, rekabete açmış ve satmıştır. Maddeyle verilen birinci yetki bu. Kamu İhale Kanununa tabi olmama yanında, yani, daha doğrusu, öncelikle imar iznine ilişkin birtakım yetkiler alınıyor.

Bayındırlık ve İskân Bakanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarının olduğu parselin her ölçekteki imar planını yapmaya yetkili olacak. Türkiye'de bir imar sistemi var, beğenelim veya beğenmeyelim.1/1000'lik plan nasıl yapılır, 1/5000'lik plan nasıl yapılır, 1/25000'lik planları kimler yapar, hangi süreçleri izler, nasıl kesinleşir; bunlar, bizim mevzuatımızda var. Bayındırlık Bakanlığının da hangi hallerde plan yapacağı yazılıdır; birtakım büyük projelerde, birtakım kamu projelerinde, birtakım büyük toplukonut projelerinde, Bayındırlık Bakanlığının da istisnaî olarak plan yapma yetkisi vardır. Bu maddeyle, bütün bunlar bir kenara bırakılarak, sadece bir parsele ilişkin olarak, Bayındırlık Bakanına, imar mevzuatındaki kısıtlamalara tabi olmaksızın, her ölçekteki imar planını yapma yetkisi veriliyor. Bu, yerel yönetimlerin yetki alanına müdahale demektir. İmar planı yapma işi, yerel yönetimlerindir, belediyelerindir. Hiçbir zaman, Bayındırlık Bakanlığının, bir yerel yönetimin, bir belediyenin yetkisinde olan bir planı yapmayı, bir parselin planını yapmayı almaması gerekir. Böyle bir yetki, demokrasiye aykırıdır. Alınan yetki, muhtemelen, bu planlarda, bu planların değiştirilmesi suretiyle, buraların yoğunluğunun veya imar planında ayrıldığı amacın değiştirilmesi şeklinde olacaktır; ya yoğunluğu artırılacaktır ya konut alanından ticarî alana çevrilecektir veya her ikisi birlikte, karmaşık bir şekilde yapılacaktır. Hangi şekilde yapılırsa yapılsın, belediyelerin imar yetkisinin, bir parsele yönelik olarak Bayındırlık Bakanlığına verilmesi yanlıştır.

İkinci yanlışlık: Vatandaşın herhangi bir parseli için, Ahmet'in, Mehmet'in parseli için, özel bir yetki olabilir mi; olmaz. A şahsının parselinin yoğunluğunun artırılması veya kullanım şeklinin konut alanından çıkarılarak ticarî alana çevrilmesi şeklinde bir kanunî düzenleme olabilir mi; olamaz. Hazine de şahıstan farklı değildir. Hazinenin özel mülkiyetindeki yerdir burası; bir okul değildir, bir sağlıkocağı, bir hastane, bir kamu binası değildir; bunun dışında, özel mülkiyetteki bir yerdir, konut alanındadır, ticarî alan olabilir. Bu kullanım alanlarında, kanunla plan yapma yetkisi alarak, vatandaşların aleyhine olmak üzere, hazine lehine bir ayrıcalık kesinlikle yanlıştır, demokrasiye aykırıdır. Yoğunluğu artırırsanız ne olur; etrafa bakarak, çevre parsellere bakarak, oradaki yoğunlukları dikkate alarak plan yapmış olan bir belediyenin oradaki oluşturduğu dokuyu, oradaki oluşturduğu yapıyı bozmak demektir. Tekrar Maliye Bakanlığının yetkisine dönecek olursak. Bayındırlık Bakanlığının kullanmış olduğu bu yetkiler sonucunda, Maliye Bakanlığı, Muhasebei Umumiye Kanununa tabi olmaksızın, kamu İhale Kanununa tabi olmaksınız, bu yerlerde, Emekli Sandığın Emek İnşaat Şirketini araya koymak suretiyle ilave inşaatlar yapabilecek, bunu taksitle satabilecek, peşin satabilecek; bu şekilde yetkiler almıyor. Taksitle satış, peşin satış, inşaat yapma, yaptırma; bütün bunlar mümkün. Bunları, Maliye Bakanlığı, mevcut yetkilerle, mevcut kanunların verdiği yetkilerle de yapabilir; yetmiyorsa bu konuda da yetkiler alabilir; ama, denetimin ve bu işlemlerin Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılması Muhasebe Umumiye Kanununa çıkarılması, Sayıştay Kanununun vize ve tescile ilişkin hükümlerine tabi tutulmaması son derece yanlıştır, bütçe disiplinini bozucudur; Bunların bu yasada yer almaması gerekir, düzeltilmesi gerekir.

Tekrar ifade ediyorum; Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarını mevcut yasalarla da satmak mümkündür, en iyi değere, en yüksek değere satmak mümkündür; hiçbir engel yoktur. Belki, ilave birtakım başka bazı yetkiler alınabilir; ancak, her türlü işlemin ilgili kanunların denetiminde olması gerekir, ilgili kanunlar dışına çıkarılması yönünde yapılan düzenleme yanlıştır ve imar planını Bayındırlık Bakanlığının yapması yönündeki düzenlenme yanlıştır. Dikkatlerinize sunuyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, geçici 1 inci maddenin oylamasından önce yoklama talep edilmektedir.

Şimdi, yoklama isteyen sayın milletvekillerini arayacağım.

İsimleri okutuyorum; lütfen, arkadaşlarımız işaret buyursunlar.

Oğuz Oyan?.. Burada.

Mustafa Özyürek?.. Burada.

Muhsin Koçyiğit?.. Burada.

Kemal Kılıçdaroğlu?.. Burada.

İzzet Çetin?.. Burada.

Mevlüt Coşkuner?.. Burada.

Osman Coşkunoğlu?.. Burada.

Algan Hacaloğlu?.. Burada.

Oya Araslı?.. Burada.

Akif Hamzaçebi?.. Burada.

Haluk Koç?.. Burada.

Şevket Arz?.. Burada.

Hüseyin Ekmekçioğlu?.. Burada.

Osman Kaptan?.. Burada.

Atila Emek?.. Burada.

Osman Özcan?.. Burada.

Tuncay Ercenk?.. Burada.

Mustafa Yılmaz?.. Burada.

Ahmet Yılmazkaya?.. Burada.

Abdulkadir Ateş?.. Burada.

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapılacaktır.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

      (Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/653) (S. Sayısı : 264) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - 2003 yılı sonuna kadar, 29.7.1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun geçici 19 uncu maddesinde yer alan "% 5" pay oranı "% 4,5" olarak uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği yok; ancak, bir önerge var.

Sayın milletvekilleri, verilen önerge Başkanlığımızca incelenmiş olup, içeriği itibariyle yeni bir madde ihdası şeklinde kabul edildiğinden, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasında belirlenmiştir.

Komisyon, önergeye salt çoğunlukla; yani, 21 üyeyle katılırsa, yeni bir madde olarak görüşme açacağım. 

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının Geçici 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Sadullah Ergin

Sabri Varan

 

Ankara

Hatay

Gümüşhane

 

Mehmet Soydan

 

Orhan Erdem

 

Hatay

 

Konya

 "Geçici Madde 2- 1) 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin (3) numaralı veya (5) numaralı fıkrasının (a) bendinin (aa) alt bendi uyarınca bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bankalarda bulunan ve doğruluğu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlanan tasarruf mevduatı niteliğini haiz hesaplar Hazine Müsteşarlığı ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun müşterek önerisi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek esas ve usullere göre Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından ödenir.

2) 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu ile 4389 sayılı Bankalar Kanunu uyarınca banka tarafından yetkili mercilere beyan edilen sigortaya tabi tasarruf mevduatı tutarı ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından tespit edilen tasarruf mevduatı tutarı arasında bir fark bulunması halinde, bu fark nispetinde bankanın yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları, imzaları bankayı ilzam eden memurları ve şube müdürleri ile yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının, kendilerine, eşlerine ve çocuklarına ait bankalar ve banka dışı malî kurumlar ile diğer gerçek ve tüzel kişiler nezdindeki, kiralık kasa mevcutları da dahil olmak üzere, hak ve alacakların dondurulmasına, her türlü mal, hak ve alacakların üzerindeki tasarruf yetkisinin tamamen veya kısmen kaldırılmasına, mal, kıymetli evrak, nakit ve diğer değerlerin zaptına, bunların bir tevdi mahalline yatırılmasına ve hak ve alacakların üzerine diğer tedbirlerin konulmasına, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun talebi üzerine ilgili bankanın merkezinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hakimi, yargılama sırasında ise mahkeme tarafından karar verilebilir. Ayrıca, yukarıda belirtilen farkın 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 ve 15 inci maddelerinde yer alan hükümler dahilinde takip ve tahsiline Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından karar verilebilir.

Bu fıkra hükmü, yukarıdaki bentte sayılan kişiler adına hareket eden veya onlar hesabına kendi adına para, mal veya hak edinen kişiler hakkında da uygulanır.

Tedbire ilişkin talepler hâkim veya mahkeme tarafından, evrak üzerinde yapılacak inceleme sonucu derhal ve nihayet yirmidört saat içinde sonuçlandırılır. Gecikmesinde sakınca görülen hallerde Cumhuriyet Başsavcılıkları da hak ve alacakların dondurulmasına karar verebilir. Cumhuriyet Başsavcılıkları bu kararı en geç yirmidört saat içinde sulh ceza hâkimine bildirir. Hâkim en geç yirmidört saat içinde bu kararın onaylanıp onaylanmamasına karar verir. Hâkim tarafından onaylanmayan kararlar hükümsüz kalır.

Sulh ceza hâkimince verilen tedbir, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun, bankanın bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin kaldırıldığı tarihten itibaren bir yıl içerisinde suç duyurusunda bulunmaması halinde sona erer. Bu süre içerisinde suç duyurusunda bulunulması halinde tedbir, takipsizlik kararının veya açılacak dava sonucunda verilecek hükmün kesinleşmesine kadar devam eder. Mahkeme, bu Kanun hükümlerine göre Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından ödenen ve/veya ödenecek miktarın, sorumlular tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ödenmesine karar verir. Bu halde, tedbir hükmolunan meblağın tahsiline kadar devam eder ve hükmolunan meblağ sorumluların bu fıkra uyarınca tedbire konu edilen para, mal, hak ve alacakları ile diğer mal varlığından tahsil olunur.

3) Bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bir banka nezdinde tasarruf mevduatı hesabı bulunmamasına rağmen sahte olarak düzenlediği belgeler veya sahte olduğunu bildiği belgeleri ibraz ederek veya ettirerek, kendisine veya bir başkasına ödeme yapılmasını talep eden kişilere, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde, dört seneden sekiz seneye kadar ağır hapis cezası verilir.

Kendilerine veya gösterdikleri yahut hak sahibi kıldıkları kişilere ödeme yapıldıktan sonra bu fıkradaki yazılı fiilleri işledikleri ortaya çıkan kişilere, bu fıkrada yazılı cezanın yanı sıra ödenen tutarın on katı kadar ağır para cezası verilir. Bu kişiler hakkında ikinci fıkra hükümleri uygulanır.

4) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce gerçekleştirilen fiiller nedeniyle, bu Kanun hükümlerine göre Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından ödeme yapılmasına veya yapılacak olmasına sebebiyet veren kişiler ile bunların eş ve çocuklarına ait mal, hak ve alacaklar hakkında da bu maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.

BAŞKAN- Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon)- Salt çoğunlukla katılıyoruz.

BAŞKAN- Salt çoğunluğunuz var.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon)- Evet, 22 kişi var.

BAŞKAN- Evet, şöyle bir bakalım...

Komisyonumuz yeterli çoğunlukla önergeye katılmış olduğundan, yeni bir madde ihdası olarak gruplara söz vereceğim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Özyürek. buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bizim, son günlerdeki çalışma yöntemimizde, şöyle, 2 dakikada bakınca, bu kadar uzun bir değişikliğin ne anlama geldiğini anlayacak feraseti göstermek gerekir.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - O, sizde var şükürler olsun!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bunu ne kadar gösterebildim bilemiyorum; ama, bir anket yapsak, bu oy veren Komisyon üyelerinden ve biraz sonra oy verecek siz değerli milletvekillerinden, bunun ne anlama geldiğini bilen 10 kişi varsa ben milletvekilliğini bırakmaya hazırım.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sen, bize lazımsın Sayın Başkan; bilsem de söylemem.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Siz, bize lazımsınız efendim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bir anket yapalım mı Sayın Başkan?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Yapalım, ben hazırım.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - İsterseniz biz anlatalım size.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şaka bir tarafa, bu, çok ciddî bir olay. 1999 yılından beri, Parlamentoda, bankacılıkla ilgili çok ciddî, çok kapsamlı değişiklikler yaptık ve her seferinde, böyle, burada yazıldığı gibi, sayfalar tutan maddelerden oluşan tasarılar geldi, geçti ve her görüşmede "bankacılık sisteminin çok ciddî bir reforma ihtiyacı var; bu reformu gerçekleştiriyoruz" denildi ve üç ay, beş ay geçmeden, yepyeni bir tasarıyla karşı karşıya geldik. Bu konuları biraz izlemiş olan arkadaşlarım bunu çok iyi hatırlarlar. Değerli arkadaşlarım, ama, ne yazık ki, o düzenlemelerin hiçbiri, Türk bankacılık sisteminin sorunlarını çözmedi ve bankaların hortumlanmasını önleyemedi.

Bankacılık da yapmış olan bir arkadaşınız olarak söylüyorum, bankalar, Türkiye'nin en çok denetlenen kurumlarıdır. Öncelikle, geçmiş dönemde, banka kurmak için veya Özelleştirme İdaresinden satın almak için veya sahibini değiştirmek için Hazinenin, şu anda da BDDK'nın iznine bağlı. Teorik olarak, kural olarak, hiç kimse, böyle kendiliğinden banka sahibi olamaz; ama ne gördük; Ziraat Bankasına, İş Bankasına gidip de kredi alamayacak insanlara banka kurdurduk; sonra, o bankalar hortumlandı; o bankalar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildi ve hazinemiz, bu yolla 20 milyar dolar zarar etti değerli arkadaşlar, 20 milyar dolar!.. İşte, 1 milyar dolar oradan gelecek, 2 milyar dolar buradan gelecek diye müthiş çabaların sarf edildiği bir ülkede, 20 milyar dolar, hepimizin gözü önünde gitti.

Bir kere, görevini ihmal eden, görevini suiistimal eden insanlar yüzünden, banka kuramayacak insanlara banka kurdurduk. Sonra, geldik... Bu bankalar, bankalar yeminli murakıplar tarafından denetlenir, bankaların kendi denetçileri vardır, onlar denetler, iç denetçileri vardır, onlar denetler ve Hazine veya BDDK bankalarda risk olduğunu anladığı anda, oranın yönetim kuruluna bir görevlisini tayin eder. Bu batan bankaların hepsinde, Hazinenin, BDDK'nın memuru vardı; yani, yönetim kurulu içinde, birisi, devletin -memur anlamında söylüyorum- ajanıydı; orada ne olup bittiğini adım adım bilmesi gerekirdi. Bütün bu önlemlere rağmen, bankalar battı ve halkımız, ülkemiz, hazinemiz, müthiş zarara girdi.

Şimdi, Motorlu Taşıtlar Vergisini Anayasa Mahkemesi iptal etti diye, Sayın Bakan, hepimizi sıkboğaz etti, geçen gece yarısı bir kanun geçirdi. Ne kazandı; 1 katrilyon lira civarında bir para; yani, 1 milyar dolar bile değil; ama, 20 milyar dolar ve bu zarar her gün katlanarak gidiyor, 30 milyar dolara, 40 milyar dolara doğru gidiyoruz değerli arkadaşlarım.

Şimdi, gerçekten, bu bankalara kim izin vermişse oradan başlayarak, bu bankaları denetleyenlerden başlayarak ve en önemlisi, denetim raporlarının gereğini zamanında yerine getirmeyenlerden başlayarak hesap sormadıkça, herkesin yaptığı yanına kâr kaldıkça, herkes bir yolunu bulur, bu yolsuzluklar, bu suiistimaller devam eder.

Son zamanlarda güncel bir konu; bir bankamızla ilgili olarak deniliyor ki, mevduat şu kadara çıktı, mevduat bu kadara çıktı... Değerli arkadaşlarım, sürekli, bilançosunu, kâr-zarar cetvelini açıklamak durumunda olan bir bankanın ne kadar mevduatı olduğunu bilmeyen bir Bankacılık Denetleme Düzenleme Kurulu düşünülebilir mi, bir Hazine düşünülebilir mi? Bir garip bakkal vergi kaçırsa üç gün sonra peşine düşüyoruz, ne kazanmıştı, ne kaybetmişti, onu tespit ediyoruz da, koca bankaları nasıl tespit edemiyoruz. Buralarda, sistemimizde, insan unsurumuzda çok büyük eksiklerimiz var değerli arkadaşlarım. Bunları çözmeden, bunları düzeltmeden, burada her gün vergi alacağız, ekvergi alacağız, olağanüstü vergi alacağız diye birbirimizi hırpalıyoruz, halkımıza büyük yükler yüklüyoruz ve böyle, 3'er, 5'er kuruş olarak topladığımız trilyonları, katrilyonları harcayıp götürüyoruz.

Burada, ben, bankacılık sisteminde büyük sorunlar olduğunu kabul ediyorum ve bankalarda mevduatı olan insanların, iyi niyetli mudilerin sorunlarının çözülmesi gerektiğini düşünüyorum; ama, 3-5 dakika içinde konuşacağımız, tartışacağımız böylesine kapsamlı düzenlemelerle bir çözüm bulmamız, bu sorunların altından kalkmamız mümkün değil.

Diyebilirsiniz ki, ne yapalım, bir büyük sorunla karşı karşıyayız, bunu çözmek istiyoruz; Parlamento da tatile giriyor, işte, alelacele bunu getirdik.

Cumhuriyet Halk Partili bir milletvekili olarak söylüyorum ki, böylesine kapsamlı bir konuyu, bankalarımızın temel sorunlarını çözmek için, bırakınız, böyle, aceleyi; bir olağanüstü toplantı yapacağınızı söyleyin, biz, şimdiden imza veririz; yeter ki... Ne getirip ne götüreceğini, bu işleri biraz bilen bir arkadaşınız olarak ben anlayamadım, buradaki arkadaşlarımın büyük çoğunluğu anlayamadı. Öyle zannediyorum ki, Sayın Bakanımız ve komisyon üyeleri de yeterince farkında değildir; çünkü, çok teknik bir konu, ihtisas isteyen bir konu. Burada "yaptım oldu, belki çözüm getirir" diye bir önerge kabul etmek, yeni bir madde kabul etmek, inanınız, bu sorunları çözmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Geliniz, bunu, daha sakin bir ortamda, ciddî şekilde değerlendirelim.

Biz, durmadan kanun yapıyoruz, birileri, durmadan bankaları hortumluyor; bunu çözelim. Bunu çözmenin yolu, gerçekten, burada, çok kapsamlı bir tasarının önümüze gelmesi ve arkasından da, hepimizin, bilerek, buna ciddî şekilde katkı yapmasıyla mümkün olur. Burada, 5 dakikada görüşeceğimiz bir önergeyle bu konuyu çözemeyiz.

Bir vicdan borcu olarak, bir görev olarak bu düşüncelerimi arz ettim, takdir sizin. İnşallah dediğiniz gibi olur, inşallah sorunlar çözülür; ama, çözülmez, kısa bir süre sonra, tekrar, yeni facialar, yeni çözümler için önümüze gelirse, aklınızın bir kenarında bulunsun, Mustafa Özyürek bu konuları söyledi dersiniz diye bu konuşmayı yapıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyürek.

Şahsı adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Necati Uzdil; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gerçekten, çok rahatsız oldum; o nedenle, söz alma ihtiyacı hissettim. Bu maddenin, bu şekilde getirilmesini, kendime hakaret edilmiş saydım. Sayın Grupbaşkanvekilim bu konuları biliyor olabilir, maddenin neyle ilgili olduğunu bulmuştur; ama, ben ziraat mühendisiyim, milletvekili olarak buraya geldim, 3 Kasımdan beri buradayız. Bu maddenin ne anlama geldiğini, Grupbaşkanvekilimiz Sayın Mustafa Bey konuşana kadar anlamadım da, bilmiyordum da. Peki, ben soruyorum: Hocam, biliyor muydunuz Allahaşkına; İbrahim Bey, biliyor muydunuz; hemşerim Durdu Mehmet arkadaşım buradaydı, biliyor mu? Biraz sonra el kaldıracağız. Nasıl kaldıracağız arkadaşlarım? Sevgili milletvekilleri, biliyor musunuz?..

AHMET YENİ (Samsun) - Siz, kendinizi düşünün, başkasını boş verin. (AK Parti sıralarından gürültüler)

NECATİ UZDİL (Devamla) - Size de soruyorum; ama, müsaade edin, burada 550 milletvekiliyiz. Lütfen... Yani, bu şekilde müdahale ederek, neyi sağlayacaksınız? Bu 550 kişi, bu maddeyi anlayacak mı? O zaman şöyle yapalım; gelin değiştirelim. Bu konuyu anlayan üç kişi çıksın, orada bu yasayı yapsın, bize de kabul mu ret mi diye, o zaman sormasınlar. Kabul mu ret mi diye soruyorsanız, ben bilmediğim bir şeye ne diyeceğim arkadaşlar?..

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Çekimser kal.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Çekimser... Buyurun, o zaman, hep beraber çekimser kalalım. Siz biliyorsunuz; çünkü, siz süpersiniz canım, süper insanlarsınız, geldiniz, her şeyi biliyorsunuz; ama, müsaade edin, bu Mecliste 550 kişinin kaç tanesi süper? İçinizde 5 tane, 10 tane, haydi 50 taneniz süper diyelim; 550'niz de mi süpersiniz? (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Siz süpersiniz... Burası halkın kürsüsü sevgili arkadaşlarım. Bırakın, halkın anlayacağı şeyleri yapalım, sadece süperlerin yapacağı işlerle bir yere varamayız. Bırakın, halkın anlayacağı şekilde davranalım.

Soruyorum Grup Başkanvekilimiz Salih Beye: Acelesi mi vardı; yani, bu yapılamaz mıydı? Arkadaki arkadaşlara soruyorum: Bilginiz var mı, anladınız mı? Anladık diyen yok. Siz sallayın, siz anladınız! Çünkü, siz hazırsınız. Siz kafa sallarsanız ben de şunu söylerim arkadaşlar: Siz, el kaldırıp indirmeye mi hazırsınız?! Peki, ben de böyle mi söyleyeyim? Hayır, söylemek istemiyorum böyle. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Yahu, bana laf yetiştireceğine, önündeki yazıyı oku! Anladın mı?! Önce ona cevap ver. (CHP sıralarından alkışlar)

Ben çıkıp da, bu konuda konuşacağım diye hazırlık yapmadım; ben duygularımı aktarıyorum. Evet, siz anladınız mı?.. Buyurun gelin anlatın o zaman. Yazık değil mi, günah değil mi?! Çıkıp nutuk atıyorduk köylerde, kahvelerde "sizin adınıza, vicdanımızın sesiyle hareket edeceğiz" diye. Grup Başkanvekilinize bakıp el kaldırıyorsunuz; yakışır mı milletvekili olmaya?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bu Parlamentonun onurunu yüceltmek zorundayız. Eğer biz bu Parlamentoyu yüceltmezsek, milletvekilliğini yukarılara çıkarmazsak, Türkiye'nin hiçbir sorununu çözme şansını yakalayamayız arkadaşlarım.

Burada, sadece, milletvekili sıfatı aldık geldik diye, oturuyoruz diye her şeye de el kaldırmayalım. Eğer, bu grup öyle bir şey yapsa -arkadaşlarımla da demin konuştum- bizler karşı çıkarız. Evet, karşı çıkarız; anlamadığımız bir şeyi önümüze dayatamazsınız deriz.

Bu işin yanlışlığını doğruluğunu tartışmıyoruz burada. Siz de, bildiğiniz bir şeye, anladığınız bir şeye elinizi kaldırın, bize de anlatın lütfen. Eğer, bizi yok saymaya hak görüyorsanız...

ALİ AYAĞ (Edirne)- Anayasayı anlayamadınız. Oy bile kullanamıyorsunuz.

NECATİ UZDİL (Devamla)- Siz anladınız mı?.. Anladıysan, gel buyur anlat. Buyur, gel anlat öyleyse.

Ben robot değilim. Kendini robot sayanlar, anlamadan el kaldırsınlar o zaman. Ben robot değilim sevgili arkadaşlarım.

Bu duygularla, bu işlemi getirenleri; Parlamentoyu, milletvekilini bu şekilde görenleri bu milletin önünde kınıyorum; Sayın Başkanıma ve tüm milletvekili arkadaşlarıma sevgiler, saygılar sunuyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzdil.

Şahsı adına ikinci söz isteği, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, yapılan düzenleme önemli bir düzenleme. Bu düzenleme, bir yönüyle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun hukuken daha güçlü olmasını sağlamaya yönelik bir düzenleme; ama, burada, bu kadar önemli bir düzenlemeyi, Yüce Parlamentonun bilgisine sağlıklı bir şekilde sunmadan, Yüce Parlamentoyu bilgilendirmeden geçirmenin ne kadar ayıp olduğunu ifade etmek için söz aldım.

İkincisi, burada, buna benzer bir maddeyi daha geçirdik. Onun gerekçesini baktığımız zaman, gerekçesinde şöyle yazıyor: "Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna hükümet biraz daha fazla para koymak için yasada değişiklik yaptı ve yetki aldı Bakanlar Kurulundan."

Bunun anlamı nedir; bunun anlamı şudur: Batan bankalar dolayısıyla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun içerisine daha fazla para konulacak. Siz sanmayın ki, toplanan vergiler vatandaşa hizmet olarak dönecek. O hortumlanan bankaların içerisine biraz daha fazla para koymak için yetki alındı.

Sadece, bunu sizlerin bilgisine sunmak için söz aldım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Müzakereler tamamlanmıştır.

Geçici 2 nci madde olarak oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 3 üncü maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 3. - 1.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanununun 10 uncu maddesi uyarınca, 2003 yılı sonuna kadar toplam yüzelli kişiyi geçmemek üzere ilave sözleşmeli personel istihdam edilebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 3 üncü maddesine aşağıda yer alan fıkranın ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Sadullah Ergin

Mehmet Soydan

 

Ankara

Hatay

Hatay

 

Sabri Varan

 

Metin Kaşıkoğlu

 

Gümüşhane

 

Düzce

"2003 yılı sonuna kadar, 29.7.1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun geçici 19 uncu maddesinde yer alan "%5" pay oranı "%4,5" olarak uygulanır.

BAŞKAN - Önergeye komisyon katılıyor mu?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Efendim, gerekçeyi mi okutayım?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Görüşülmekte olan kanun tasarısının geçici 2 nci maddesi değiştirilmiş bulunduğundan, maddenin değiştirilmesinden önceki hükmü, bu geçici 3 üncü maddeye bir fıkra olarak aktarılmaktadır.

BAŞKAN - Şimdi, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge, kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda, geçici 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Geçici 3 üncü madde, kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16. - Bu Kanunun;

a) 13 üncü maddesi 5.7.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

b) 1, 2, 3, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12 nci maddeleri ile geçici 1 ve  geçici 2 nci  maddeleri 22.7.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

c) 4 üncü maddesi 24.7.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

d)           Diğer maddeleri yayımı tarihinde,

Yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 16 ncı maddesinin (b) bendinde yer alan "geçici 2 nci" ibaresinin "geçici 3 üncü" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Sadullah Ergin

Sabri Varan

 

Ankara

Hatay

Gümüşhane

 

Selami Uzun

 

Metin Kaşıkoğlu

 

Sıvas

 

Düzce

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE  KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım efendim?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçeyi okutalım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Görüşülmekte olan kanun tasarısının geçici 2 nci maddesi geçici 3 üncü maddeye bir fıkra olarak eklendiğinden anılan maddenin yürürlüğünün 22.7.2003 tarihi olarak değiştirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                      :                           281

Kabul              :                          244

Ret                  :                           37

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.  (1)

Sayın milletvekilleri, saat 20.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.56


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.35

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bazı Kanunlarda ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Bazı Kanunlarda ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/626) (S. Sayısı: 223) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 223 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteği?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı bulunamamıştır.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.40


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.00

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

223 sıra sayılı tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Bazı Kanunlarda ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/626) (S. Sayısı: 223) (Devam)

BAŞKAN -  Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının maddelerine geçilmesi için yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddelerine geçilmesi hususunu yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım; fakat,  sayımda güçlük çektiğimizden, zamanı da iyi kullanmak bakımından, maddelerine geçilmesinin oylamasını elektronik cihazla yapacağım ve 3 dakikalık süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.

1 inci maddeyi okutuyorum:

BAZI KANUNLARDA VE 190 SAYILI GENEL KADRO VE USULÜ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 14.2.1985 tarihli ve 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 8 inci maddesine aşağıdaki bent eklenmiştir.

"f) Dernekler Dairesi Başkanlığı."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 3152 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 13/A maddesi eklenmiştir.

"Dernekler Dairesi Başkanlığı

MADDE 13/A. - Dernekler Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır.

a) Dernekler ile 3335 sayılı Uluslararası Nitelikteki Teşekküllerin Kurulması Hakkında Kanun hükümlerine göre kurulan birliklerin kuruluş, iş ve işlemleri izlemek, kayıtlarını tutmak, dosyalamak ve arşivlemek.

b) Derneklerin izne tâbi faaliyetlerine ilişkin iş ve işlemleri yürütmek,

c) Dernek ve birliklerin tüzel kişiliklerinin sona ermesi, tasfiyesi ve faaliyetten alıkonulması ile ilgili iş ve işlemleri yürütmek.

d) Dernek ve birliklere kütük numarası verilmesi, kütükten silinmesi ile ilgili işlemleri yürütmek ve izlemek.

e) Türk vatandaşları tarafından yurt dışında kurulan derneklerin kayıtlarını tutmak, kuruluş ve faaliyetlerini yurt içinde ve yurt dışında ilgili makamlar aracılığıyla izlemek, değerlendirmek ve bu derneklerle ilgili gerekli işlemlerin yapılmasını sağlamak.

f) Dernek ve birliklerin yönetici veya üyelerinin yasalara aykırı faaliyetleri hakkında, ilgili kuruluşlarla işbirliği içinde çalışarak gerekli işlemleri yapmak.

g) Derneklerin yurt dışından sağlayacağı aynî ve nakdî yardımlara ilişkin işlemleri yürütmek.

h) Derneklerin 2860 sayılı Yardım Toplama Kanununa göre yürütecekleri yardım toplama faaliyet sonuçlarını izlemek.

i) 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 115 inci maddesinde belirtilen işlemleri yürütmek.

j) Dernek ve birlikler hakkındaki ihbar, şikâyet ve denetim taleplerini incelemek ve değerlendirmek.

k) Gerekli görülen hallerde, dernek ve birliklerin yönetim yerleri, müesseseleri ve her çeşit eklentileri ile defterleri, hesap, iş ve işlemlerinin dernekler Denetçileri tarafından denetlenmesini sağlamak.

l) Görev alanına giren konularda mevzuatla verilen diğer görevleri yapmak."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum; Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 3152 sayılı Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

"EK MADDE 2. - İçişleri Bakanlığında dernekler denetçileri ve dernekler denetçi yardımcıları istihdam edilir.

Dernekler Denetçi Yardımcılığına atanabilmek için, 657 sayılı Devlet memurları Kanununun 48 inci maddesinde sayılan Devlet Memurluğuna atanacaklarda aranılan genel şartlara ek olarak;

a) En az dört yıllık lisans eğitimi veren hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme ve iktisadî ve idarî bilimler fakültelerinden veya bunlara denkliği yetkili makamlarca kabul edilen yurt içi ve yurt dışındaki öğrenim kurumlarından birisini bitirmiş olmak,

b) Yapılacak yarışma sınavında başarılı olmak,

c) Sınavın yapıldığı tarihte otuz yaşını doldurmamış olmak,

Şarttır.

Dernekler Denetçi Yardımcılığına atananlar en az üç yıl fiilen çalışmak ve her yıl olumlu sicil almak kaydıyla açılacak meslekî yeterlik sınavına girme hakkını kazanırlar.

Bu sınavda başarılı olanlar dernekler denetçisi unvanını alırlar. Yeterlik sınavında iki defa başarısız olanlar ile olumsuz sicil alanlar veya sınava girmeye hak kazandığı halde geçerli mazereti olmaksızın sınav hakkını kullanmayanlar Dernekler Denetçi Yardımcılığı unvanını kaybederler ve durumlarına uygun diğer kadrolara atanırlar.

Dernekler Denetçiliği ve  Dernekler Denetçi Yardımcılığı yarışma ve yeterlik sınavları ile yetiştirilme ve çalışma esas ve usulleri yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Ek madde 2 üzerinde söz isteği?.. Yok.

Ek madde 2'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek madde 3'ü okutuyorum:

EK MADDE 3. - İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığının ihtiyacını karşılamak üzere ekli (1) sayılı listelerde yer alan  kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetvellerin İçişleri Bakanlığı bölümüne eklenmiştir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Ek madde 3'ü listeleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, çerçeve 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 3152 sayılı Kanuna ekli (1) sayılı cetvelin "Ana Hizmet Birimleri" bölümüne "6. Dernekler Dairesi Başkanlığı" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 3152 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 9. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Emniyet Genel Müdürlüğü dernek denetçisi unvanı ile görev yapanlar hiçbir işleme gerek kalmaksızın İçişleri Bakanlığı dernekler denetçisi kadrolarına naklen atanmış sayılırlar."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - 4.6.1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilâtı Kanununun ek 19 uncu maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Şükrü Önder

Muharrem Tozçöken

 

Ankara

Yalova

Eskişehir

 

Mehmet Ergün Dağcıoğlu

Ali Yüksel Kavuştu

Zülfü Demirbağ

 

Tokat

Çorum

Elazığ

"Madde 6- 4.6.1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun Ek 19 ve Ek 20 nci maddeleri yürürlükten kaldırılmış olup, Birinci Sınıf Emniyet Müdürlerine 3201 sayılı Kanunun Ek 20 nci maddesi uyarınca bu Kanunun yayımı tarihine kadar uygulanan ek göstergeler geçerli sayılır."

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Efendim, gerekçeyi mi okutalım?

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

3201 sayılı Kanunun Ek 20 nci maddesinde ek göstergelere ilişkin yer alan düzenleme ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ekli ek gösterge cetvelinde yer alan hükmün uygulanmasında tereddütler yaşandığından, bu konuda 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununda yer alan hükümlerin kaldırılması zorunlu olmuştur. Ancak, ilgililerin mağduriyetinin önlenmesi amacıyla da, kanunun yayım tarihine kadar, 3201 sayılı Kanunda yer alan hükümlerin geçerli sayılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, gerekçesini de dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun;

a) 36 ncı maddesinin "Ortak Hükümler" bölümünün (A-11) numaralı bendinde yer alan "Emniyet Genel Müdürlüğü Dernek Denetçi Yardımcıları" ibaresi "İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçi Yardımcıları" ve "Dernek Denetçiliğine" ibaresi "İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçiliğine",

b) Ekli (I) sayılı ek gösterge cetvelinin (I-g) bendinde yer alan "Emniyet Genel Müdürlüğü Dernek Denetçileri" ibaresi "İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri",

c) 152 nci maddesinin "II-Tazminatlar" bölümünün "A) Özel Hizmet Tazminatı" bendinin (g) alt bendinde yer alan "Emniyet Genel Müdürlüğü Dernek Denetçisi ve Dernek Denetçi Yardımcıları" ibaresi "İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçisi ve Dernekler Denetçi Yardımcıları",

Olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı tasarının 7 nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Kemal Kılıçdaroğlu

İzzet Çetin

 

İzmir

İstanbul

Kocaeli

 

Ersoy Bulut

 

Muhsin Koçyiğit

 

Mersin

 

Diyarbakır

Ekli (IV) sayılı makam tazminatı cetvelinin (8-a) bendinin sonuna "İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Genel Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesine aşağıdaki şekilde fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

Şükrü Önder

 

 

 

Yalova

 

 

Muharrem Tozçöken

Ali Osman Sali

Metin Kaşıkoğlu

 

Eskişehir

Balıkesir

Düzce

 

Selami Uzun

Ali Aydınlıoğlu

Atilla Koç

 

Sıvas

Balıkesir

Aydın

 

Osman Aslan

 

Mehmet Ergün Dağcıoğlu

 

Diyarbakır

 

Tokat

657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ekli (IV) sayılı makam tazminatı cetvelinin (8-a) bendinin sonuna "İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Üçüncü önerge,  en aykırı önergedir; okuttuktan sonra işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesinin (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Şükrü Önder

Muharrem Tozçöken

 

Ankara

Yalova

Eskişehir

 

Mehmet Ergün Dağcıoğlu

Sabri Varan

Zülfü Demirbağ

 

Tokat

Gümüşhane

Elazığ

 

 

Ali Yüksel Kavuştu

 

 

 

Çorum

 

"b) Ekli (I) sayılı ek gösterge cetvelinin;

1- "I-Genel İdare Hizmetleri Sınıfı" bölümünün "g" bendinde yer alan "Emniyet Genel Müdürlüğü Dernek Denetçileri" ibaresi "İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri",

2- "VII-Emniyet Hizmetleri Sınıfı" bölümünün "c" bendinde yer alan "İl Emniyet Müdürleri" ibaresi, "diğer Birinci Sınıf Emniyet Müdürleri"

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Önergeye, çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım sayın önerge sahipleri?

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Birinci sınıf emniyet müdürlerine uygulanan ek göstergelere ilişkin olarak 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda yer alan hükümler arasındaki tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer iki önerge aynı mahiyette; ancak, ayrı ayrı okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesine aşağıdaki şekilde fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                    Şükrü Önder

                                                                          (Yalova)

                                                                  ve arkadaşları

657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ekli (IV) sayılı makam tazminatı cetvelinin (8-a) bendinin sonuna "İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı tasarının 7 nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                     Oğuz Oyan

                                                                             (İzmir)

                                                                  ve arkadaşları

Ekli (IV) sayılı makam tazminatı cetvelinin (8-a) bendinin sonuna "İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, iki önerge de aynı mahiyette; ikisinin işlemini beraber yürüteceğim.

Her iki önerge yönünden de Komisyonun görüşünü almak istiyorum...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz; ancak, redaksiyona da ihtiyaç var belki.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu iki önerge, teknik bakımdan, 7 nci maddenin çerçevesinin şu ifade edeceğim şekilde düzenlenmesini gerektiriyor:

"Madde 7. 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ekli (IV) sayılı makam tazminatı cetvelinin (8-a) bendinin sonuna "İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri" ibaresi eklenmiştir."

Bu şekilde Komisyonun görüşü?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Birleştirilmesinde uygunluk vardır Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım, arkadaşlar izah edecekler mi?

OĞUZ OYAN (İzmir) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Sayın Oğuz Oyan ve arkadaşlarının verdiği önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri; görevlerinin niteliği, mesleğe girişte aranılan özel şartları, seçilmeleri, yükselmeleri ve özlük hakları bakımından, Türkiye genelinde teftiş, denetim veya inceleme yetkisine sahip diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki merkez denetim elemanlarıyla emsal durumda bulunmaktadırlar. Önergenin kabulüyle denetim elemanları arasındaki eşitsizlik giderilmiş olacaktır.

BAŞKAN - Sayın Şükrü Önder ve arkadaşlarının önergesinin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri; görevlerinin niteliği, mesleğe girişte aranılan özel şartları, seçilmeleri, yükselmeleri ve özlük hakları bakımından, Türkiye düzeyinde teftiş, denetim veya inceleme yetkisine sahip diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki merkez denetim elemanlarıyla emsal durumda bulunmaktadırlar.

Ancak, 1997 yılında, Devlet Memurları Kanununa ekli (IV) sayılı Makam Tazminatı Cetvelinde yapılan düzenlemede, en az dört yıl süreli yükseköğrenim veren fakülte veya yüksekokulları bitirmiş, birinci dereceli kadroya atanmış ve Türkiye düzeyinde teftiş, denetim veya inceleme yetkisine sahip merkez denetim elemanları makam tazminatından yararlandırıldıkları halde, görev unvanları bu cetvelde ismen sayılmadığından Dernekler Denetçileri makam tazminatından yararlanamamakta ve mağdur olmaktadırlar.

Bu önergeyle, birinci dereceli kadroda 12 kişilik mevcudu bulunan İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçilerinin de emsal denetim elemanları gibi makam tazminatından yararlanmaları sağlanmış ve denetim elemanları arasındaki eşitliğe aykırı durum da düzeltilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz önceki izahatım doğrultusunda, aynı mahiyette olan 2 önergeyi müştereken oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi, kabul edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - 10.2.1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun 33 üncü maddesinin (b) fıkrasında yer alan "Emniyet Genel Müdürlüğü Dernek Denetçisi ve Dernek Denetçi Yardımcıları" ibaresi "İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçisi ve Dernekler Denetçi Yardımcıları" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın Bakanın teşekkür için bir konuşma isteği var.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Bazı Kanunlarda ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" adıyla bilinen ve esasen, Bakanlığımda "Dernekler Dairesi Başkanlığı" adı altında yeni bir birim oluşmasını sağlayan kanunun kabul edilmesi dolayısıyla söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin hedefi, daima, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak olmuştur. Bu, bize, Yüce Atatürk'ün bir talimatıdır. Bugün kabul edilen yasa, Avrupa Birliği hedefine giden önemli bir kilometre taşıdır. Avrupa Birliği, demokrasi, insan hakları, özgürlük ve ekonomik refah demek. İşte, biz, bu amaçları gerçekleştirmek üzere, yönümüzü Avrupa Birliğine çevirdik. Hedefi tam yakalamak için devlet aygıtının çalışmasının yeterli olmadığı konusunda, artık, bütün ülke kamuoyu hemfikir. Bu amaç için, kamu sektörü, özel girişimciler ve sivil toplum örgütlerinin el ve gönül birliği içinde çalışması şarttır. Bugün kabul ettiğimiz yasayla, sivil toplumun, üçüncü sektörün önünü açtık, Avrupa Birliğine giden yolun kapısını biraz daha araladık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunun önemi, devletin sivil topluma bakışını kökten değiştirmesinde yatmaktadır. Malumunuz, bugüne kadar derneklere ait işlemler, emniyet ve jandarma teşkilatınca yürütülmüştür. Güvenlik birimlerince yerine getirilen bu fonksiyon, sanki dernekleri ilzam ediyordu. Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üçüncü sektörle el ele millî meselelerine sahip çıkma şansını yakalayacaktır. Artık, devlet, dernekleri, takip edilmesi gereken değil, teşvik edilmesi, geliştirilmesi ve güvenilmesi gereken üniteler olarak görmektedir. Bu değişim, tam bir zihniyet reformudur, toplumla kucaklaşma projesinin yeni bir etabıdır. Madem böyle bir dönüşüm yaşanacaktır, öyleyse, sivil toplum kuruluşlarımız da kendilerini yeniden tanımlamalıdırlar. Daha fazla demokrasi, insan hakları, özgürlük ve ekonomik refah sağlanması konusunda sadece gösteriler düzenleyen değil, aktif çalışmalarla devletin önünü açan kurumlar haline gelmelidirler.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın görüşülmesi sırasında önergelerle de katkıda bulunan çok değerli arkadaşlarıma, emeği geçen herkese ve Yüce Meclisin siz değerli üyelerine tekrar şükranlarımı arz ediyorum; kabul edilen yasanın Avrupa Birliğine giden yolu kısaltmasını diliyorum ve bu vesileyle, Yüce Heyetinizi yeniden saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, Bazı Kanunlarda ve Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

7. - Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/641) (S. Sayısı: 252) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 252 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz istekleri vardır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 252 sıra sayılı kanun tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Birinci Yasama Yılının son saatlerinde böylesi önemli bir konunun görüşülüyor olması herhalde son derece önemli olmakla birlikte, milletvekili arkadaşlarımın konuyu çok fazla önemsememesi de hem ülkemiz açısından hem Meclisimiz açısından üzüntü verici bir durum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, "Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması" diye başlık taşıyor; ama, ülkemizi yaklaşık yirmi yıldan bu yana etkileyen ve siyasal partilerimizin hemen hemen hem iktidarda hem muhalefetteyken propagandalarının ana gündemini oluşturan özelleştirmeyi tam anlamıyla kapsayan bir düzenleme.

Tabiî, geriye bir bakacak olursak, yirmi yıllık süre içerisinde, özellikle merhum Özal'ın Başbakanlığı döneminde transformasyon, değişim, dönüşüm gibi toplumun kavrayamadığı, halkımızın anlayamadığı süslü laflarla başlayan özelleştirme uygulamaları, çalışmaları, çabaları, ne yazık ki, cumhuriyetimizin ilk yıllarında kurulan ve ülkemizin yeniden inşaına harç taşıyan, her biri çok değerli işlere sahip yüzlerce kamu kurum ve kuruluşumuzun, ekonomik olarak ömrünü tamamlamadan sonlanmasına, kamu mülkiyetinden özel mülkiyete devrolunmasına neden oldu.

Tabiî, kamu kuruluşlarında şişirilmiş kadroların, bazı kuruluşlarda yaşanan yolsuzlukların ve bilançolarına yansıyan zararların, kamuoyunu etkilemede, halkımızı yönlendirmede etkili bir enstrüman olarak kullanıldığını hepimiz biliyoruz. KİT'ler özelleştirilirse, yani satılırsa, devlet yükten kurtulacaktı, bütçe açıkları sona erecekti, ülkenin biriken iç ve dışborçlarını ödemek için kaynak yaratılacaktı, özelleştirmeyle verimlilik artacaktı, istihdam olanakları genişleyecekti, mülkiyet tabana yayılacaktı, girişimcilik ruhu, servetin geniş kitlelere dağılımı sağlanacak ve demokratikleşme gerçekleşecekti. Bir tür bitmeyen ağır ekonomik kriz nedeniyle tartışma fazla uzamadı; satalım kurtulalım; bu yükü, bu ülke kaldırmaz; devlet, etçilik sütçülükle mi uğraşacak; ticaretle mi uğraşacak diyerek halkımız etkilendi, etkisiz hale getirildi ve yüzlerce kamu kurum ve kuruluşu yok pahasına elden çıkarıldı.

Değerli arkadaşlarım, hangi yöntemle yapılırsa yapılsın, özelleştirmenin sonunda, bazı karanlık kişilerin daha da zenginleşmesi ve bazı dürüst insanların da daha da fakirleşmesi kaçınılmazdır. Nitekim, ülkemizdeki uygulamada sadece yurttaşlarımız fakirleşmedi; topyekûn ülkemiz, yirmi yıllık süre içerisinde borç batağına düştü; borç tuzağı bütün siyasal iktidarlarımızı etkiledi ve kim iktidara gelirse gelsin, dış ve içborç yükünden etkilendi; hatta, günümüzde borç faizlerini ödeyebilmek için kötü bir mirasyedi gibi eldeki varlıkları yok pahasına satmaya kalkıştı. Nitekim, bu dokuz aylık devri iktidarınız döneminde de ilginç satışlar yaşandı; bunlardan bir tanesini örnek olarak vereceğim; Balıkesir SEKA.

Değerli arkadaşlarım, 8 Ocak 1981 tarihinde üretime geçen işletmede 372 işçi, 80 memur çalışmakta idi. İşletmenin 493 dekar arazisi, 201 adet lojmanı var idi. Çalışanların kıdem tazminatı tutarı 12 trilyon 50 milyar lira. İşletme, geçtiğimiz ay satıldı. Kime satıldı; Albayraklar'a. Albayraklar kim; yanıtını, AKP Grubu vermeli. Kaç liraya satıldı; 1,1 milyon dolara; yani, 1,5 trilyon liraya. 201 adet lojmanı 10'ar milyara verseydiniz, 2 trilyondan fazla para tutar idi; arazisini, koca tesisi bir kenara bırakıyorum. Bu tesis, yanılmıyorsam, Sayın Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın SEKA Genel Müdürlüğü döneminde yapıldı ve 50 000 000 dolar kredi alınarak kuruldu. Bugün, benzer bir tesis 190 000 000-200 000 000 dolara kurulabiliyor. Böyle, kamuya ait bir kurumu, 1,1 milyon dolara vermenin günahı, vebali, herhalde üzerinizde.

Yine, geçtiğimiz günlerde satışı yapılan Petkim. 24 000 dekar arazisi, 17 fabrikası, işletmeleri, limanı, barajı, lojmanları olan bu kuruluş, Uzan Grubuna 605 000 000 dolara satıldı. Kuruluş, 4,5 milyar dolara sigorta ettiriliyor, değer tespiti 3,5 milyar dolar; ama, ne yapalım paraya ihtiyacımız var.

Şimdi, buradan, bugün, bu tasarının içerisinde özelleştirilmesi gündemde olan Millî Piyango İdaresine gelmek istiyorum. Son söyleyeceğim sözü, ilk önce söyleyeyim; biz, altın yumurtlayan tavuğu kesiyoruz. Bilançosuna baktım; bilançosunu sizlere okuyayım -dolar cinsinden- sadece elde edilen kâr ve kamuya sağlanan kaynaklara bakıldığında, kamuya sağlanan toplam kaynak 250 452 000 dolar; Türk Lirası cinsinden bu -31.12 itibariyle- 384 trilyon lira.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu örnekleri çoğaltabiliriz. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, özel sektöre, özel girişimciliğe asla karşı değiliz. Daha cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarında, Partimizin de temelini atan Mustafa Kemal Atatürk, İzmir İktisat Kongresinde, bakın yabancı sermaye hakkındaki görüşlerini şöyle açıklamış: "Sanılmasın ki, dış sermayeye karşıyız. Hayır. Bizim memleketimiz geniştir, sermayeye ihtiyacımız var. Kanunlarımıza uymak şartıyla dış sermayeye gerekli teminatı vermeye hazırız." Yine, aynı kongrede, o zamanın İktisat Vekili Mahmut Esat Bozkurt "Türk ekonomisini, bir esirler ülkesi halinde, yabancı sermaye eline veremeyiz; fakat, memleketimizde meşru bir şekilde kazanmak ve yaşamak isteyen yabancı sermayeye, kanun ve yönetmeliklerimize uygun olmak ve Türkiyelilerden fazla imtiyaza sahip olmamak, bir hile ardında koşmamak şartıyla, her türlü kolaylığı göstermeye hazırız" demişti.

Değerli arkadaşlarım, mülkiyetin, kamuda ya da özelde olmasının çok fazla önemi yok. Önemli olan, bu ülkenin kaynaklarını, Osmanlıdan günümüze, ülkemizin bugünlere taşınmasına öncülük yapan, sanayimizin okulu niteliğindeki kamu kurum ve kuruluşlarını, bırakın kamu kurum ya da kuruluşlarını, kamu hizmetlerini bile, fiyatlandırılabilir her türlü mal ve hizmeti, bugünkü borç sarmalından kurtulabilmek mantığı içerisinde, yok pahasına elden çıkarmanın, siyasal yandaşlara, yerli yabancı tekellere peşkeş çekmenin adının ne olduğunu, size bırakmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, ülkemiz, hem ekonomik olarak hem siyasal olarak zor dönemlerden geçti. Bugün, bu Parlamento, AKP ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ağırlıklı iki büyük partiden, iktidar ve muhalefet olarak oluştu. Ülkemizin sorunlarını birlikte çözebiliriz. Birlikte, ülkemizin itibarını, uygulayacağımız ekonomik ve sosyal politikalarla değiştirebiliriz. Bakınız, ben, size, Osmanlının son dönemini hatırlatmak istiyorum. Bu, özelleştirme yandaşlarına, cumhuriyet düşmanlarına da, buradan bir seslenişimdir, hatırlatmamdır. Osmanlı Devletinin son döneminde, tütün ve sigara, Fransızların elindeydi; deniz yollarımız, İtalyanların, İngilizlerin ve Yunanlıların elindeydi; maliye, yabancıların yönetiminde Düyunu Umumiyeye teslim edilmişti; demiryollarımız, Fransız, İngiliz ve Almanların elindeydi. Osmanlı Devleti, Osmanlı İmparatorluğu, o dönemde, öyle liberal, öyle liberaldi ki, devletin Merkez Bankası, Fransız ve İngiliz ortaklığıydı; devlet adına, bunlar para basıyordu. Ne oldu Osmanlı İmparatorluğu; çöktü. Niye; ekonomisi bağımlı hale gelmişti, yabancı ülkelerin önünde, yabancıların her söylediğini kabul eder bir konuma düşmüştü.

Değerli arkadaşlarım, ekonomik bağımsızlığı olmayan bir ülkenin siyasal bağımsızlığından söz edilemez. Gerçekten, ülkemizdeki tüm kaynaklarımız, ister kamuya ister özel girişimcilere ait olsun, millî servetlerimizdir, onları hepimizin koruması gerekir.

Bakınız, geçtiğimiz yıl, İstanbul Sanayi Odasının davetlisi olarak ülkemize gelen, eğitiminin bir bölümünü Türkiye'de yaptığını bildiğim, hatırladığım ABD'li ünlü bir iktisatçı Dani Rodrick ne diyor: "Türkiye, Güney Amerika'nın hatalarını tekrar etmemeli, küreselleşme ile gelişmeyi aynı şey saymamalıdır. Küreselleşme, gelişmiş olmaya giden kestirme yol değildir. Ekonomik liberalizm ve dışa açılma her ne kadar önemli rol oynamışsa da, Doğu Asya ekonomileri başarılarını sadece buna borçlu değildir. Bu ekonomilerde, devlet, ekonomiden elini çekip, özel sektöre 'buyurun, alan sizin' dememiştir; özel sektörle ortak hareket etmiş, bazen yönlendirmiş, bazen caydırmış, her zaman destek olmuştur."

Değerli arkadaşlarım, güçlü devlet, piyasaları düzenleyen, denetleyen, şeffaf ve belirgin kuralları uygulayan, firmalar arasında ayırım yapmayan, hukuka saygılı ve etkin bir devlettir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizdeki özelleştirme uygulamalarından yirmi yıldan bu yana ders alamadık. Bakınız, yirmi yıl sonra geldiğimiz noktada, yüzlerce fabrikamız kapatıldı, hayvan-cılığımız çöktü, tarım çöktü, tarımımız dışa bağımlı hale geldi. Yanı başımızda, Burdur İlinde, vaktiyle, bir şeker fabrikası kurulmuştu. Şeker fabrikası, tarıma dayalı yan sanayi olarak küspesiyle birlikte Et ve Balık Kurumunu geliştirdi. Hayvancılık geliştikçe yem sanayi gelişti. SEK, orada fabrika açtı. Burdur'daki Et ve Balık Kurumunun bugün yerinde yeller esiyor, SEK'in yerinde yeller esiyor, yem sanayi kapalı. Ne oldu? Koskoca bir şehirde halkın tek geçim kaynağı olan hayvancılık ve tarım çöktü, bugün, Burdur'da üretilen süt tankerlerle başka illere taşınır oldu.

Değerli arkadaşlarım, bu ülke hepimizin. Bu ülkede olup bitenlere seyirci kalamayız. Bu yasanın bütününe baktığımda, gerçekten, son derece sakıncalı, son derece ürkütücü gelişmelere tanık oluyoruz. Bir kere, daha işin başında Özelleştirme Yüksek Kurulunun yapısını değiştiriyoruz. Daha evvel, Özelleştirme Yüksek Kurulunda görevli bakanlarımıza baktığımız zaman, Başbakanımız vardı, Başbakanla birlikte Başbakan Yardımcısı, Devlet Bakanı, özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı, Maliye Bakanı ve Sanayi ve Ticaret Bakanından oluşmaktaydı. Bugün, daha tasarının 2 nci maddesinde Yüksek Kurulu Başbakanın belirleyeceği 4 bakana teslim ediyoruz. Belki öfkeleneceksiniz, belki kızacaksınız; ama, hatırlatmak istiyorum. Hükümetinizin ilk kurulduğu günlerde, Özelleştirme İdaresi Sayın Abdüllatif Şener'e bağlıydı. Daha sonra kime bağlandı; Maliye Bakanlığına. Acaba, Sayın Başbakan bazı bakanlarına güvenmiyor da, kendi seçeceği bakanlardan oluşacak bir Bakanlar Kuruluyla, 4 kişilik bakanlar heyetiyle mi karar verecek diye düşünüyorum. Diğer taraftan, yasanın 5 inci maddesinde, 4046 sayılı Yasanın 18 inci maddesinin (B) bendinin (c) alt bendinde değer tespiti uluslararası kabul görmüş yöntemlerden en az 3'ünün uygulanması suretiyle yapılmaktaydı. Şimdi, değer tespit yöntemleri 2'ye indiriliyor.

Bir başka konuya baktığımız zaman, Özelleştirme İdaresinin yapacağı borçlanmalar için Hazine garantisi veriliyor. Değerli arkadaşlarım, şu anda, Türkiye'de eğer bir özelleştirme yapılacaksa, iki kurum çok önemli: Birisi, Özelleştirme İdaresi, diğeri, adil bir vergiyi uygulamaya koyan, vergiyi toplayamayan Maliye Bakanlığı. Bunların dışında bütün kurumlar, çok rahat bir şekilde rehabilite edilebilir ve işler hale getirilebilir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Özelleştirme İdaresinin, bugün, Türkiye'ye büyük bir kambur olduğu, kapsama alınan verimli, kârlı, kendi kendine yeten bütün kurumların, Özelleştirme İdaresine teslim edilmesinden sonra üretiminin düştüğü, verimliliğinin düştüğü, hatta çalışamaz konuma getirildiği hepimizin bildiği bir gerçek. Böyle bir kuruma, şimdi, bir de, Hazine garantili dışborç alma yetkisi veriyoruz; bu, yanlıştır.

Değerli arkadaşlarım, Millî Piyango İdaresinin tekelindeki şans oyunlarının lisans haklarının, on yıla kadar, gerçek ve tüzelkişilere devrine ilişkin düzenleme doğru değildir. Kurum olarak Millî Piyango İdaresi varlığını sürdürüyor gözüküyor; ama, sadece kendisine denetim görevi veriliyor. Millî Piyango İdaresinin işlevsiz hale getirilmesini, ben anlayamıyorum, herhalde, hiç kimse de anlayamayacak. Ne ülkemize yük olacak bir varlığı var ne kambur olduğu iddia edilebilecek bir yapısı var. Demin size söyledim, yüz milyonlarca dolar parayı Hazinemizi akıtan en önemli kurumlarımızdan birisi; bunun gelir getiren bu yapısını, biz, bir başka kuruma devrediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, sadece onunla da kalmıyor. Bakınız, Millî Piyango İdaresi, ülkemizde, Ankara, Bursa, Çanakkale, Erzincan, Isparta, Afyon, İzmir, Yozgat, Samsun, Lefkoşa, Van, Yalova, Konya, Mardin, Trabzon, Karaman ve Rize'de okullar yaptırmış; Ankara, Muğla ve Bafra'da öğrenci yurtları yaptırmış; Başkent Özürlüler Eğitim Merkezi inşa ettirmiş... Ülkemizin böylesine verimli bir kuruluşunu, böylesine kârlı bir kuruluşunu, bugün, hangi amaçla elden çıkardığınızı, gerçekten anlayabilmiş değilim.

Değerli arkadaşlarım, yine, tasarının geçici 1 ve geçici 2 nci maddelerine baktığımız zaman, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak bir düzenlemeye tanık oluyoruz. Geçtiğimiz yıl -geçtiğimiz dönemin en yakın tarihini vereyim- Halk Bankası ve Ziraat Bankası çalışanlarının bir kısmının sözleşmeli statüde çalışmaya zorlanması, bunu kabul etmeyenlerin, Devlet Personel Başkanlığı aracılığıyla diğer kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmesi sonucunda pek çoğu mağdur oldu. Banka şube müdürlüğü yapan, bankanın üst düzey yöneticiliğini yapan pek çok banka çalışanları, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının arşivlerinde çalışmaya ya da onların konumuna uygun olmayan başka işlere yönlendirilince, büyük bir bölümü yargıya başvurdu ve haklarını arama yoluna gittiler. Şimdi, biz, geçici 1 inci maddedeki bu düzenlemeyle, bunların, hukuk devleti içerisinde hak arama yollarını da ortadan kaldırmış oluyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bir başka düzenleme, daha geçtiğimiz hafta, kamudaki toplu görüşmeler, Türk-İş ile Hükümet arasında varılan bir mutabakatla, anlaşmaya sonuçlandı. Oradaki anlaşma hükümlerinden biri de, özelleştirme mağduru işçilerin de, kamu kesiminde çalışan memurlar, kapsamdışı personel, sözleşmeliler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen, toparlayın.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Toparlıyorum, Sayın Başkanım.

...ve diğer personel gibi, kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmeleri için yasal düzenleme yapılacağı taraflarca hüküm altına alındı; ama, bu Birinci Yasama Yılının son gününde elimize gelen bu  tasarıya baktığımız zaman, yine, memurlarımızın, kamu çalışanlarının, sözleşmelilerin ve kapsamdışı personelin, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmesine ilişkin düzenlemeler yapılırken -ki, onların içerisinde pek çoğu hak düşürücü hükümler ifade etmiş olmasına rağmen- işçilere yönelik böyle bir düzenlemeye rastlanamıyor.

Değerli arkadaşlarım, kamuda çalışanların, adına ne derseniz deyin, ister memur ister işçi isterse sözleşmeli, hepsi kamu personeli. Kamu personeli içerisinde bir kısmının haklarını öyle ya da böyle teslim ederken işçileri görmezlikten gelmeniz, herhalde, bundan evvelki çalışmalarımızda olduğu gibi, İş Yasasında, SSK'da ve diğer konularda olduğu gibi, işçileri, çalışanları AKP hükümetinin gözden çıkardığını ortaya koyuyor. Vakit geçmiş değil, bu konuda devlet bakanlarımızın da Türk-İşe verilmiş olan sözleri var. Buna ilişkin düzenlemenin de bu tasarı içerisinde yer alması, hiç olmazsa bir aksaklığı giderecektir.

Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, çalışma dönemimizin bu son saatlerinde özelleştirme gibi çok önemli bir konuyu görüşmekteyiz; o nedenle söz aldım, kişisel görüşlerimi açıklayacağım.

Hemen belirteyim değerli arkadaşlar: Önümüze getirilen tasarının çok ilginç bir gerekçesi var. Gerekçede deniyor ki: "Piyasa ekonomisinde bir malın değerini talep belirler." Bu cümleyi kim yazdı bilmiyorum; ama, ben, yıllarca ekonomi okuttum. Bu cümleyi yazan bir ekonomi öğrencisi, birinci sınıftan ikinci sınıfa geçemez. Böyle şey olmaz, neoklasik teorinin sermaye yanlısı iktisat kuramının temelinde bile, piyasada fiyatın arz ve talep tarafından belirleneceği yazılıdır. Bu, nasıl oluyor; bu, nasıl mantıktır, bu, nasıl anlayıştır ki "ürünün değerini piyasada bir tek talep belirler" deniliyor. Satıcının, satanın, arz edenin hiçbir hükmü yok, hiçbir kıymeti yok. Devleti, yarım asırlık KİT'leri bu duruma getirmeye hangimizin hakkı vardır? Bu, nasıl mantıktır, bu, nasıl yapılır?!

Değerli arkadaşlar, özelleştirmede temel sorun, fiyatlamadır. Dünyanın çözemediği temel sorun da budur; çünkü, özelleştirilecek KİT'lerin büyüklüğü, boyutları, tesisleri ne olursa olsun, bunlar birer kimliktir, bunların benzeri yoktur. Bir PETKİM'in, bir demir çelik tesisinin, bir sıradan şeker fabrikasının bir benzeri yoktur. Yumurtanın benzeri vardır, elmanın benzeri vardır da bunların benzeri yoktur. Benzeri olmayan varlıkların değer tespitinde getirisine bakılır, başka özelliklerine bakılır, kimliğine bakılır, yönetimine bakılır, müşteri ilişkilerine bakılır, bakılır da bakılır.

Şimdi, siz, bu yöntemlerin hiçbirine başvurmadan ve sadece talep edenin sözlerine dayanarak, bu varlıkları satacaksınız. Değerli arkadaşlar, bu mantıkla, bu anlayışla bu yasa çok yere çarpılır, çok geri döner ve hiçbir geçerliliği olmaz.

Şimdi, temel bir yanlışımız daha var değerli arkadaşlar; o da şudur: Özelleştirme, çok geniş kapsamlı bir ülke kalkınması projesi içinde ele alınırsa anlamlıdır. Türkiye'nin kalkınmasını programlayıp, stratejik sektörlerini saptamadan, neyin uzun dönemde gelişmeye yararlı olacağını belirtmeden, bu konularda çaba harcamadan, uzun dönemli bir kalkınma projesiyle ortaya çıkmadan özelleştirme yapmak cinayettir. Nasıl cinayettir; çünkü, bu, sonuçta yağmalama demektir, yağmalatma demektir. Bu, rant dağıtımıdır. Bu, karşılıksız, fiyatı da alıcının saptayacağı... Böyle komedi olur mu?! Pazara yumurta götüren, salatalık götüren kimse bile fiyatı alıcıya saptatmaz. Bu mantık nereden geliyor?! Bu yağmalama olacaktır. Buna izin verilmemesi gerekir.

Devam edelim değerli arkadaşlar, satışta en önemli öğelerden biri de zamanlamadır, her satıcı bunu bilir. Dünya ekonomisine de baktığınızda, Türkiye ekonomisine de baktığınızda, dönemimiz, geçen günler KİT'ler için satış zamanı değildir, işin zamanlaması yanlıştır. Dolayısıyla, bu noktayı da ayrıca düşünmeniz gerekir.

Üçüncü önemli nokta da, şimdiye kadarki uygulamalarda, özelleştirme uygulamalarında, üzülerek belirteyim, işin insan ayağı, işin sosyal ayağı -çalışanlar, mühendisler, işçiler, emekçiler- hep gözardı edilmiştir. Bu kez de aynı şey yapılmaktadır. Ne yapıyoruz; şimdiye kadarki özelleştirmelerin hızlandırılmış biçimini gecenin bu saatinde onaylayacağız!.. Böyle şey olmaz; bu, yanlıştır. Biz, Parti olarak, Türkiye'nin kalkınması bağlamında, stratejik sektörlerin kamu elinde tutulmasını savunduk, yine savunuyoruz, bu bağlamda bir öneriyle buraya gelinseydi bir değerlendirme yapardık; ama, üzülerek belirteyim ki, bunu yapma olanağımız yoktur.

Kayıtlara geçsin diye çok kısa bir şey söyleyeyim. Birkaç yıl önce Almanya'nın Saar Eyaletinin Enerji Bakanı geldi ve dedi ki: "Saar'da biz kömürün tonunu dünya geçerli fiyatının 3 katına mal ederiz, maliyeti dünya fiyatının 3 katıdır; ama, Saar'da hiç kimse taşkömürünün özelleştirilmesini isteyemez" dedi. Neden isteyemez; çünkü, Saar'da taşkömürü yaşamsaldır, yaşamın bir parçasıdır, o yörenin insanının özüdür, kendisidir, üretimidir, yaşamıdır, alınteridir. Biz ne yapıyoruz; yılların birikimi olan KİT'leri satıyoruz. Aynı yıllarda Teletaş'ı sattık. Teletaş'ı sattık; Türkiye, telekomünikasyon konusunda dünyanın gerisinde kaldı; yani, kendi beynimize kurşun sıktık, Teletaş'ın araştırma birimini yok ettik.

Değerli arkadaşlar, hükümetimiz, buraya, bu özelleştirme önerisi içinde, ileri teknoloji konusunda, yeni yatırımlar konusunda, Türkiye insanının beyin gücüyle üretimi konusunda herhangi bir öneriyle geliyor mu, geliyor diyebiliyor musunuz?.. Diyemiyorsak, neye yatırım yapıyoruz, ne yapıyoruz Allah aşkına?! Böyle şey olabilir mi?!

Bir özel nokta şu: Ben, beş ay evvel, millî piyango biletlerinin üzerinden bakan imzasının, teminatının kaldırıldığı haberini aldım ve bunu, soru önergesi olarak verdim. Kurum, Sayın Unakıtan'a bağlandıktan sonra, bakanın imzasıyla ödeme yapılacağı taahhüdü kaldırıldı. Ben, bunun nedenini sordum; bugüne kadar bunun yanıtını alabilmiş değilim. Bu, hangi nedenden kaynaklanıyor; birileri buna yanıt verirse, gerçekten memnun olacağım.

Değerli arkadaşlar, bir noktaya daha değineyim: Özelleştirme diye diye 20 yıla yakın bir süre geçti. Ne bekledik; daha çok yatırım bekledik. Ne bekledik; daha çok üretim bekledik. Ne bekledik; daha çok teknoloji bekledik, daha yaygın kalkınma bekledik. Bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Devletin gelir kaynaklarını, birilerine dağıttık, yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çektik; sonuçta, yatırımsız, üretimsiz, kadük bir Türkiye ekonomisi ortaya çıktı. Şimdi, aynı işi hızlandıralım diyoruz.

Israrla bir şeyi daha söyleyeyim: Özelleştirmede asıl yapılması gereken, özel kesimin özelleştirilmesidir. Şimdi, gecenin bu saatinde, bu nereden çıktı demeyin. Değerli arkadaşlar, asıl yapılması gereken, özel kesimin, saydam, kayıt içinde, vergisini veren, primlerini ödeyen, toplumuna karşı sorumlu bir yapıya kavuşmasıdır, rantçılıktan kurtulmasıdır; keşke, kavuşmuş olsaydı. Şimdi, bunu sağlamadığınız sürece, özelleştirmeyle alınacak bir adım yol yoktur. O nedenle, özelleştirmeyi bir bütünlük içinde düşünmemiz gerekmektedir. Ekonominin kayıt içine alınması, rüşvetin, yolsuzluğun kamu bürokrasisinden ayıklanması ve buna koşut olarak, özel kesim ekonomisinin, özel kesimin kayıt altına alınması; bunları yapmadığımız zaman, bu işlemler, bu yapılanlar, yıllar sonra yaşayacağız -yaşarsak- göreceğiz ki, başarısızlıkla sonuçlanacaktır.

Biz, hep birlikte başarı istiyoruz, ulusal çıkar istiyoruz, daha çok yatırım istiyoruz, daha çok teknoloji istiyoruz, daha çok birikim istiyoruz. Bu getirdiğiniz tasarının -bir başa döneyim izin verirseniz- hele şu "değeri piyasa ekonomisinde talep belirlemektedir" cümlesi, bu tasarının içyüzünü, mantığını ve büyük yanlışını sergilemektedir. Bu cümleyi okuyan hiçbir iktisatçı, bu tasarının sağlam gerekçeye dayandığını ileri süremez.

O nedenle, yapılması gereken, bu tasarıyı reddetmenizdir.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III.-  Y O K L A M A

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak, yoklama yapılmasına dair bir önerge vardır: okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı yasa tasarısının maddelerine geçilmesinin oylaması öncesinde toplantı yetersayısının aranılması için yoklama yapılmasını arz ederiz.

Muhsin Koçyiğit?.. Burada.

Yücel Artantaş?.. Burada.

Necati Uzdil?.. Burada.

Oğuz Oyan?.. Burada.

İzzet Çetin?.. Burada.

Haluk Koç?.. Burada.

Ali Rıza Gülçiçek?.. Burada.

Kemal Kılıçdaroğlu?.. Burada.

Osman Coşkunoğlu?.. Burada.

Oya Araslı?.. Burada.

Yakup Kepenek?.. Burada.

Algan Hacaloğlu?.. Burada.

Mevlüt Coşkuner?.. Burada.

Nail Kamacı?.. Burada.

Mehmet Semerci?.. Burada.

Yılmaz Kaya?.. Burada.

Mustafa Özyürek?.. Burada.

Onur Öymen?.. Burada.

Muzaffer Kurtulmuşoğlu?..

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Tekabbül ediyorsunuz.

Ersoy Bulut?.. Burada.

Yoklamayı elektronik cihazla yapacağım.

3 dakikalık süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/641) (S. Sayısı: 252) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmış olup, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

BAZI KANUNLARDA VE MİLLİ PİYANGO İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE

DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde, ikinci fıkrasının (d) bendinde yer alan "Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen nihai devir işlemlerini onaylamak" ibaresi "yapılan ihaleler sonucunda ihale komisyonlarınca verilen nihaî kararları onaylamak," şeklinde değiştirilmiş ve aynı fıkranın (ı) bendinin sonuna "ve İdarenin hak, alacak ve borçları hakkında karar vermek," ibaresi eklenmiştir.

"Başbakanın başkanlığında, Başbakanın belirleyeceği dört bakandan oluşan Özelleştirme Yüksek Kurulu (Kurul) kurulmuştur. Kurul, üyelerin tamamının katılımı ile toplanır ve kararları oybirliği ile alır. Kurulun sekretarya hizmetleri Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca yürütülür."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu konuşacaklardır.

Efendim, sizin, şahsınız adına da söz isteğiniz var; birleştirebilir miyim?

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Evet efendim.

BAŞKAN - Tamam, sürenizi ona göre ayarladım.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 252 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, salonda gürültü var. Lütfen, sayın hatibi dinleyelim.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Sayın milletvekilleri, gerçekten, bu yasama döneminin ilk yılının son gününde, son gecesinde, benden evvel Grubumuz adına söz alan arkadaşlarımın ifade ettiği gibi, son derece önemli olan, önemli olduğunun ne ölçüde algılandığını bilemediğim, ama, Cumhuriyet Halk Partisi açısından son derece önemli olan konu üzerinde, bir tasa tasarısını görüşmekteyiz.

Tasarı, şeklen, özelleştirmeyle ilgili, özelleştirmenin bir alanıyla ilgili düzenlemeleri içermekle beraber, bizlere, bugün, burada, özelleştirmeye ilişkin, son derece, sorunlarla iç içe olan Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu sorun alanlarını aşabilmek için, elindeki potansiyeli ne ölçüde değerlendirebileceğinin en önemli sınav alanlarından biri olan kamu girişimciliği ve özelleştirme konusunu bir kez daha masaya yatırmaktayız.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, son yirmi yıl Türkiye'de hâkim olan neoliberal ekonomi politikaları, Türkiye'yi giderek bir açmaza taşıdı. Türkiye, giderek kaynaklarını, iç borçlanmayla ve son yıllarda, 1990'lı yıllardan itibaren, özelleştirmeyi hedef alan kaynak yaratma politikalarıyla kamu açıklarını karşılayabilme yönünü, yöntemini seçti.

İç borçlanma, yüzde 30'ları aşan, yüzde 30'ları bugünlerde de zorlayan yüksek reel faizli iç borçlanma, giderekten ekonomiyi tıkadı. Buna rağmen, ekonomi, iç açıkta, kamu açığında, bütçe açığında çok ciddî sorunlarla karşı karşıya ve açıklar her geçen gün daha da artmakta.

Eğer, özelleştirme bir büyük, çok önemli kuruluşun, bundan 20 yıl evvel, belki 15 yıl evvel, bir iki tanesini ne pahasına olursa olsun satalım da şu kamu açıklarını kapatalım mantığıyla, özünü, ilkesini benimsememiş olsak dahi bu mantıkla yapılsaydı ve gerçekten, o aşamada o amaçla kullanılmış olsaydı, ilkesel olarak doğru olmamakla beraber o gerçekleştirilmiş olsaydı, belki bir işe yarardı. Belki, eğer ondan sonra rant ekonomisinin, o Türkiye'yi yöneten sığ ve sağ siyasetin bilinçli olarak uygulamaya koyduğu rant ekonomisinin kulvarlarından ekonomiyi çıkarıp üretim ekonomisine taşıyabilmiş olsaydık, Türkiye, belki, bugün, günümüzde olduğu gibi, kesinlikle, 175 katrilyon liralık içborç stokuyla karşı karşıya kalmazdı; Türkiye, kesinlikle bugün, bütçesinin ilk altı ayında yüzde 37'si düzeyinde açık verip, bunu kapatmak için olur olmaz, ilkesiz yöntemlere başvurmazdı.

Arkadaşlarım, bu yol, çıkış yolu değil. Satarak, devletin, ekonominin üretim kalelerini, hizmet ve mal üreten kalelerini satarak, elden çıkararak, bugün Türkiye ekonomisini düzlüğe çıkaramazsınız. Bunu bir slogan olarak söylemiyorum. Ekonomiden biraz anlayanlar, bugün Türkiye'deki üretim yapısının temelinde yatan birikimleri irdeleyebilmek için gerekli çaba gösterenler biliyorlar ki, son yirmi yıldır yenilemeye, rehabilitasyona, teknolojik yapılanmaya, idame yatırımlarına, tevsiat yatırımlarına hemen hemen hiçbir kaynak ayrılmamış olmasına rağmen belirli stratejik mal ve hizmet üreten KİT'ler, bugün hâlâ ekonomiyi  ayakta tutan temel, dev kuruluşlardır.

Bir sayın bakanımızın ifade ettiği gibi, anlamakta zorluk çektiğimiz bazı terminolojilerle ifade ettiği gibi, satarak, ne pahasına olursa olsun satarak, "babalar gibi satarak" eğer kendinize bir yörünge çizebileceğinizi, eğer ekonomiyi bu yöntemle düzlüğe çıkarabileceğinizi zannediyorsanız, büyük bir yanılgı içerisindesiniz derim değerli arkadaşlarım.

Bakınız, sekiz ay evvel, halktan büyük bir destekle geldiniz. Son onbeş yıldır, ilk kez bir hükümet tek başına iktidar oldu ve karşı karşıya olduğunuz sorunlar... Evet, devraldınız; büyük bir içborç stokunu devraldınız, yüksek enflasyon ve piyasalarda yüzde 30'lar düzeyinde reel faiz alışkanlığının geçerli olduğu bir piyasa yapısını -malî piyasalar yapısını- devraldınız; ancak, bu süreci aşabilmenin, bu sıkıntıları aşabilmenin temel araçlarından biri olan reel faizleri düşürebilmek için gerekli olan güveni, ne yazık ki, bugüne kadar sağlayamadınız. Enflasyonda belirli iyileşmeye rağmen, ne yazık ki, reel faizler, hâlâ, ekonominin belini kırmakta.

Şimdi bunları bir tarafa bırakacaksınız, kendinize, Türkiye ekonomisini düzlüğe taşıyacak bir pusula temin etmeyeceksiniz, bir pusula oluşturmayacaksınız ve IMF'nin kendine göre haklı gerekçelerle Türkiye'nin önüne koyduğu programı, tam bir teslimiyetçi anlayışla, IMF neyi öngörürse onun gereğini yapmayı kendinize görev bileceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, borç çevirme rasyosu 2002'nin ilk altı ayında yüzde 78 idi; bu yılın ilk altı ayında ise, yüzde 93'e tırmandı. Gerçekten, gidiş, çözüme gidiş değil. Bu gidiş, çözümsüzlüğe gidiştir; bu gidiş, çöküşe gidiştir. Bu çöküşü, bu çözümsüzlüğü, devletin mal ve hizmet üretim kalelerini satarak, onları bir anlamda çökerterek aşamazsınız. Gerçekten, bu mantığın içinde kamu yararı yoktur, bu mantığın içinde ulusal çıkarlar yoktur, bu mantığın içinde, bu özelleştirme anlayışının içinde toplumsal yararlara özen yoktur. Çıkış, Türkiye'nin üretim gücünü ayağa kaldırmaktır, üretimde verimliliğini artırmaktır; çıkış, Türkiye'nin mevcut üretim potansiyelini, mevcut üretim kalelerini daha çok ihracat yapan, daha verimli, dışarıyla daha çok rekabet edebilen bir yapıya, bir birikime kavuşturmaktır.

Değerli arkadaşlarım, özelleştirme, bir tabu konusu değildir; Cumhuriyet Halk Partisi için de değildir. Özelleştirme, zamanı ve zemini gelince kullanılması gereken bir ekonomik araçtır, bir yapılanma aracıdır. Amaç, kullanıldığı zaman, kesinlikle, ekonomide bir yeniden yapılanmayı sağlamak olmalıdır; ama, siz bunu bir tarafa bırakıp, konuya ideolojik boyutta bakarsanız ve birçoğunuzdan zaman zaman dinlediğimiz gibi, "biz kamunun bütün üretim birikimlerini, bütün işletmelerini satacağız, tasfiye edeceğiz" diye bir mantık içinde olursanız, işte, siz, o zaman, büyük bir ideolojik saplantı içine girmişsinizdir derim. Bu kaleler sizin, bu üretim tesisleri size oy veren insanların.

Bakınız, ülkemizin en geri kalmış Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde, İç Anadolu'da, Karadeniz Bölgesinde, genellikle kalkınmada geri kalmış yörelerde geçmiş dönemlerde yapılan özelleştirmeler sonucunda bugün elde kalan, kapanmış tesislerdir. O yörelerden gelen milletvekilleri, bunu çok iyi bilir. Sonuçta, bugün, kârlı çıkan, oraları haraç mezat devralarak ya arsasını değerlendiren veyahut da bir şekilde onu kapatarak başka rant alanlarına o malî birikimlerini kaydıranlardır. Sonuç o olmuştur ve bugün ülkemizin, gerçekten, bir yöresi büyük bir çöküş içindedir.

Özelleştirme yaparsınız. Neyi yaparsınız; turizmde... Kamu işletmeciliğinin dönemi tabiî geçmiştir; TURBAN tabiatıyla özelleştirmeliydi; ama, doğru koşullarla, doğru şartlarla yapılmalıydı. Ülkenin gelişmiş bölgelerindeki toprak sanayii tesisleri, gıda sanayii, tekstil sanayii tesisleri... Tabiatıyla, bunlar, bundan altmış yıl evvelki, kırk yıl evvelki ihtiyaca binaen oluşturulmuş olan bu tesisler, bugün, pekâlâ, özel sektörün, ikame ederek o üretim birikimlerinde boşluk yaratmadan sürdürebileceği alanlar; ama, eğer siz bunu, kapsamına sınır koymadan, kamunun stratejik mal ve hizmet üreten tesislerin tümünü kapsayan bir anlayışla yaparsanız, işte o zaman ülkemiz ekonomisine büyük bir haksızlık yaparsınız. Eğer, her halükârda özelleştirmeyle sağladığınız geliri, stratejik KİT'lerin yeniden yapılanması için kullanmazsanız, bunu borçların tasfiyesi için, bunu faiz ödemeleri için kullanırsanız, işte o zaman ekonomimize, işte o zaman ülkemizin çalışanlarına, insanlarına en büyük zararı vermiş olursunuz.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğinin KİT işletmeciliği olmaz diye bir kuralı yoktur. Kim bunu diyorsa, doğruyu söylemiyor. Avrupa Birliğine uyum yasaları içinde, koşulları içinde "KİT'leri satınız, bütün kamu girişimlerini tasfiye ediniz" diye bir kural yoktur. Dayatma IMF'den gelmektedir, dayatma uluslararası kuruluşlardan gelmektedir. En önemlisi de, dayatma kendi içimizden gelmektedir ve ne yazık ki, bugün iktidarı oluşturan sizden gelmektedir.

Sorun, KİT'leri özerk, verimli, iç ve dış piyasalarda etkin işler yapan, görev yapan, işletmecilik yapan bir yapıya dönüştürmektir. Bu çerçeve içinde, Petkim, Tüpraş, Türk Hava Yolları, TCDD, Telekom, Etibor, Seydişehir Alüminyum ve diğer stratejik mal ve hizmet üreten KİT'leri, eğer, siz, kafaya koyduğunuz gibi -özür dilerim, amiyane tabiriyle- hedeflediğiniz gibi satarsanız, çökertirseniz, gerçekten, bunun hesabını bu halkımız sizden sandıkta muhakkak sorar.

Bundan evvel, bilindiği gibi, Petrol Ofisi satıldı. Ne yazık ki, o satışta, bir süre sonra altın hisse de kayboldu. Petkimi sattınız, diğerlerini satmak istiyorsunuz, sizleri uyarıyoruz; altın hisseyi önemseyin. Altın hisse, Türk insanının yılların birikimi olan hakkını, Türk insanının o kuruluşlarda olan kamusal yararını, çıkarını temsil eden, ulusal çıkarları temsil eden bir denetim aracıdır, bir yönlendirme aracıdır.

Değerli arkadaşlarım, özet olarak, üç alanda, dikkatinizi çekmek istiyorum. Stratejik mal ve hizmet üreten tesisleri, kalkınmada öncelikli yörelerdeki tesisleri ve Ziraat Bankası ile Halk Bankasını, o, yakında özelleştirmek için önümüze getireceğiniz bankaları, bu üç alandaki kuruluşları özelleştirerek tüketme, tasfiye etme planlarınızdan vazgeçiniz. Aksi halde, piyasalardaki tekelci yapı, halkımızdaki yoksullaşma, üretimdeki gerileme ve işsizlikteki yaygınlaşma giderek artacak, bu sizin için de, Türkiye ekonomisi içinde bir son olacaktır.

Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.

Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 4046 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde ve son fıkrasında yer alan "bu maddenin (a), (b), (h) ve (ı) bentlerinde" ibaresi "bu maddenin (a), (b), (h), (ı) ve (m) bentlerinde" olarak değiştirilmiştir.

"Başbakan bu Kanunla ilgili yetkilerini görevlendireceği bir bakan vasıtasıyla kullanabilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 - 4046 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Özelleştirme programında bulunan ve sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan kuruluşların yönetim kurulu başkan ve üyeleri, denetçileri, genel müdürleri, İdare personeli ile kurul başkan ve üyeleri, özelleştirme programında bulunan kuruluşların hisselerinin veya varlıklarının satış, kiralama, işletme hakkı devri, mülkiyetin gayri aynî hak tesisi, gelir ortaklığı modeli ve sair hukukî tasarruflar yöntemleriyle yapılacak özelleştirme işlemlerine dolaylı ya da dolaysız yararlanan sıfatıyla taraf olamazlar."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4 - 4046 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (l) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"l) Mevzuatla idareye verilen sair görevlerin yerine getirilmesinde ve Kurulun özelleştirme ile ilgili olarak belirleyeceği alanlarda,"

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu madde çerçevesinde getirilmiş olan ilke için hükümete teşekkür ediyorum.

Gerçekten,Türkiye, yıllardır hukuksuzluğun, kuralsızlığın, keyfîliğin hâkim olduğu ve bir anlamda, kimin eli kimin cebinde olduğu belli olmayan, soygunun, vurgunun her alanı kapsadığı bir sürece girdi. Özelleştirme, çok yaygın vurgunun, çok yaygın suiistimallere ve yolsuzluklara ilişkin iddiaların bulunduğu bir alan. Bu alanda çıkar çatışması yaratılmaması, kamu çalışanlarıyla kamu yararı arasında bir çatışmanın doğmaması için; Özelleştirme İdaresi çalışanlarına, Özelleştirme İdaresi sorunlarına yönelik ayrıntılı bir çerçevede dile getirilmiş olan kuralları, bugüne kadar eksikliği duyulmuş bir düzenleme olarak tespit etmek istiyorum.

İşin buraya kadar olanı doğru. Kesinlikle, Özelleştirme İdaresinde görev yapanlar veya özelleştirmeye konu olan kuruluşlarda görev yapanlar -bu benim söylediğim, sadece Özelleştirme İdaresi değil- bu kuruluşlarda görev yapanlar, kesinlikle, özelleştirmeyle ilgili, özelleştirme süreciyle ilgili hukuksal sonuç yaratacak, çıkar yaratacak hiçbir ilişkiye giremezler, hiçbir şekilde taraf olamazlar.

Peki, özelleştirmenin gelirinden sorumlu olan siyasetçiler için bu geçerli değil mi?! Türkiye'yi yönetmekle yükümlü olan hükümet için, hükümeti oluşturan Parlamento için veya bu Parlamentonun anamuhalefetini oluşturan partinin milletvekilleri için bu geçerli değil mi?! Yani, özelleştirmeye taraf olacak olan, konu olacak olan KİT'in genel müdürü, daire başkanı, şube müdürü, özelleştirme sürecinde hiçbir şekilde akit imzalayamayacak, taraf olamayacak, kiralayamayacak vesaire; peki gerisi?.. Peki, duvarın, masanın öteki tarafında yer alan kamu görevlileri?..

Değerli arkadaşlarım, şimdi, neye gelmek istediğimi herhalde anladınız.

AHMET YENİ (Samsun) - Anlayamadık.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı sorunları aşabilmesinin en öncelikli atılması gereken adımı, en öncelikli önlemi, bizimle ilgili olan konu. Bu konuyla ilgili gözükmese bile, Türkiye Büyük Millet Meclisi, çuvaldızı önce kendisine batırmakla yükümlü. Yani, Yüce Meclis, siyaset etiği kurallarını, öncelikle, o, çok, ortak olarak hedef aldığımız Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, Avrupa Birliği uyum yasaları olarak, onun parçası, onun bütünlüğü içinde en acil bir konu olarak görerek yaşama geçirmeli ve ondan sonra, özelleştirmeyle ilgili gerek kuruluşlar ve gerekse diğer kurullardaki kişilere yönelik önlemler getirmeli.

Yani, bir bakanın, bir milletvekilinin bir yakını, özelleştirmeden, gidip, akit imzalayabilecek, taraf olabilecek; ama, o KİT'in yöneticisi yapamayacak.  Böyle bir şey olamaz.

Ben, esasında, konuyla dolaylı ilgili gibi gözükmekle beraber, hem bu dar çerçevede getirilen öneri için teşekkürlerimi sunmak hem de bu yasama yılının son gününde, sizlere, Grubumuz olarak 160 imzayla, bundan altı ay evvel verilmiş olan bir yasa teklifini bir kez daha anımsatmak için söz aldım. O yasa teklifi, altı aydır Anayasa Komisyonunda beklemektedir. O yasa teklifi, bence, Avrupa Birliği uyum yasaları içinde en öncelikli olarak yer alması gereken bir tekliftir. O teklif, ancak Parlamentonun bütünü tarafından ittifakla geçirildiği takdirde, gerçekten, ciddî bir anlam taşır. Bu konuda, iktidarıyla muhalefetiyle bütün milletvekillerinin, tatilden sonraki dönemde, konunun önemini bir kez daha algılayarak, bir birlik, bütünlük içinde, Avrupa Birliği uyum yasası mantığı içinde, siyasî etikle ilgili düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirir, hep beraber destekleriz ve bu maddeyle ortaya koyduğumuz ilkeli tavrı, çuvaldızı önce kendimize batırarak, yerine getiririz.

Hepinize, en derin saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 4046 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin birinci fıkrasının (B) bendinin (c) alt bendinin birinci cümlesinin sonundaki "metotlarından en az" ibaresinden sonra gelen "üçünü" ibaresi "ikisini" olarak, (C) bendinin (c) alt bendinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Belirli istekliler arasında kapalı teklif usulü: Yapılan en az iki ihale sonucunda, uygulanan ihale usulleri ile sonuç alınamaması halinde, Kurulun onayı alınmak kaydıyla, özelleştirilecek kuruluşa ilişkin olarak istekli ya da isteklilerden yatırım, üretim, istihdam ve özellikle teknoloji üretimine ilişkin proje ve taahhütlerini içeren teklifleri alınır ve pazarlık görüşmeleri sonucu, ihale komisyonunca, istekli ya da isteklilerin teknik veya meslekî yeterlik, malî güç, yönetim ve sorumluluk nitelikleri de dikkate alınarak gerçekleştirilen ihale sonuçları İdare tarafından Kurulun onayına sunulur. Bu usulle yapılacak uygulamalara ilişkin usul ve esaslar şartnamede belirtilir."

"Kuruluş ita amiri, genel müdür veya bu iş için yetkisini devredeceği genel müdür yardımcısıdır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sizin, şahsınız adına da söz isteğiniz var; ikisini birleştiriyorum. Lütfen, zamanı iyi kullanmanızı rica ediyorum.

CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çarpık özelleştirme politikası, son on onbeş yıldır, bütün siyasî iktidarların vazgeçilmez ekonomik, politik yaklaşımı olmuştur. Önümüze ardı ardına getirilen yasa tasarılarından ve uygulamalardan anlıyoruz ki, AKP Hükümetinin, aslında, böyle bir özelleştirme politikası bile yoktur. AKP Hükümeti, elimizde ne varsa haraç mezat satmalıyız anlayışıyla, özelleştirmede sınır tanımamaktadır. Ulusal iradeyle seçilmiş olan siyasî iktidar, kendisini belirleyen halka ve halkın örgütlü temsilcilerine, hiçbir şekilde, hesap verme yükümlülüğünü hissetmemektedir. Bu tasarı da, aynı bu mantıkla hazırlanmıştır.

İşte, bakın, Türk Telekom çalışanları, hayatlarını ilgilendiren, geleceklerini ilgilendiren böylesi önemli bir konuda, günlerdir tüm uğraşlarına rağmen, hükümetle görüşme olanağını yakalayamamışlardır. Önerilerini sunmak istiyorlar; fakat, ne seslerine kulak veriliyor ne görüşme talepleri kabul ediliyor ne de bu konuda hazırlanmış bilimsel çalışma raporları dikkate alınıyor; çünkü, hükümet -çarpık özelleştirme bile diyemiyoruz- satıp savma işini kafasına iyice koymuş durumdadır. Neyi satacak; halkın birikimlerini, ülkenin en güzide kaynaklarını, en kârlı işletmelerini, ulusumuzun gözbebeklerini satacaktır. Neyi savacak; uluslararası tekellerin temsilcisi birkaç küçük rütbeli memurun yük olarak gösterdiği emeği, emekçilerimizi ve kendi memurlarımızı savacağız. Boğazına kadar battığı IMF bataklığı içerisinden, halkın kemendine tutup kurtulacağı yerde, bütün ülkeyi de bataklığa çekmeye çalışıyor.

Değerli milletvekilleri, özellikle uluslararası tekellerin özelleştirilmesi için baskı yaptığı iki önemli sektör vardır; biri ulaşım, bir diğeri iletişim sektörüdür. Bu sektörlerdeki kamu işletmeleri, ülkemizin en kârlı işletmeleridir. Eğer, bu kuruluşlar, kamu yönetimi ve denetimi dışında tutulursa; birincisi, çok önemli bir gelir kaynağımız yok olacak, ikincisi ve daha da önemlisi, ulusal bağımsızlığımıza gölge düşecektir. IMF'nin, yıllardır, özellikle Türk Telekom ve Türk Hava Yollarının özelleştirilmesini sağlamak için olağanüstü çaba göstermesi ve en hararetli özelleştirme tartışmalarının bu iki sektörde yoğunlaşması boşuna değildir.

Şimdi AKP milletvekili olarak bu sıralarda oturan şahısların, Faziletli dönemlerinde, özelleştirme konusunda, özellikle de Türk Telekomun özelleştirilmesi konularında ne kadar hassas davrandıklarını biliyoruz. Örneğin, şimdi Meclis Başkanı olan Sayın Arınç, Faziletli iken, 29 Ocak 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 4502 sayılı Telekom Yasasının en önemli maddelerinin Anayasa Mahkemesince iptali için dava açarken, ileri sürdüğü gerekçelere katılmamak mümkün değildir. Sayın Arınç, Faziletli iken, Telekom Yasasıyla, kartelleşmeye ve tekelleşmeye yol açılacağını, devlet malının bedava olarak devrinin mümkün kılınacağını ve bu yasayla, yasama organının yetkilerinin de yürütmeye devredilmiş olacağını söylüyordu.

Yine o dönemde hâlâ Faziletli olan milletvekillerinin imzasıyla gerçekleştirilen tasarı için hazırlanan karşı bildiride şu ibarelere yer veriliyordu: "Türk Telekomun acele özelleştirilmesini isteyen uluslararası kuruluşlar, aslında, çokuluslu şirketler için kârlı bir pazarı açmak istemektedirler. Türk Telekom özelleştirilince, hâkim olacak çokuluslu şirketler, Türkiye'de haberleşme teknolojisinin gelişmesini ve üretimi de caydıracaklardır. Bu pazar, her yönüyle yabancı sermaye tekeline teslim olacaktır. Hükümet, bu yasayla, Türkiye Cumhuriyetini küçük düşürmekte ve millî itibarımızı zedelemektedir"

O zaman Faziletli iken, şimdi AKP içerisinde yer alan bu milletvekillerimizin bu düşüncelerine aynen katılıyoruz. Şu anda görüştüğümüz tasarının maddeleri de aynı tehlikeleri içermekte ve aynı hassasiyeti gerektirmektedir. Tabiî, Faziletli milletvekillerinin AKP'li olduktan sonra böyle bir hassasiyeti göstermelerini de beklemekteyiz.

HALUK İPEK (Ankara) - AK Parti.

AHMET YENİ (Samsun) - Ne Fazileti yahu!

ENVER ÖKTEM (Devamla) - AK Partinin aklığının, bütün ulusal servetimizi peşkeş çekip pürüpak etmiş olmasından kaynaklandığını şimdilerde anlamış görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, az önce, hükümetin, halkla olan bağlantılarını tamamen kopardığını söylemiştik. Burada, siyaset bilimi literatürüne geçecek aykırı bir durumu daha gözlemlemiş bulunuyoruz. Nerede ise bir yıla yakın süredir devam eden iktidar faaliyetleri, aslında, yasama faaliyetleri olarak yürütülmüştür. Yürütme ile yasama âdeta birleştirilmiş; yasama faaliyetleri, âdeta hükümetin genelgeleri şekline dönüştürülmüştür. Dikkat edilirse, hükümetin yapmış olduğu hiçbir yatırım, ekonomik kalkınma hamlesi, istihdam yaratma girişimi yoktur. Hükümet, sadece IMF ve Avrupa Birliği direktifleri doğrultusunda yasa tasarıları hazırlamakla meşguldür. Tamamen ısmarlama hazırlandığı belli olan bu tasarılar, halkın, demokratik kitle örgütlerinin, muhalefet partilerinin ve hatta AKP milletvekillerinin dahi bilgi ve görüşlerinin dışında alelacele hazırlanmakta ve âdeta bir defolu yasa fabrikası haline dönüştürülen Meclise getirilmekte ve bu şekilde, cumhuriyet tarihinin en tehlikeli sonuçlarını doğurabilecek yasalar, seri bir şekilde bu Parlamentodan çıkarılmaktadır.

Burada çıkarılan en önemli yasalar Mecliste yeterince tartışılmamış, hatta bazı yasa tasarıları milletvekillerinin görüşüne ve Genel Kurula da aynı gün sunulmuştur. Anayasa hukukunda böyle bir çalışma sistemine ne ad verildiğini bilemiyoruz; ama, biz bu sisteme "apar topar yasama sistemi" diyoruz. AKP, Meclisteki çoğunluğunu kullanarak böyle bir sistemi geliştirmiştir. Bu sistemin mimarı ve en güzel uygulayıcısı, AKP ve AKP'nin milletvekilleri olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu son oturumda, AKP'liler, bu yasama dönemini çok yoğun ve verimli geçirdiklerini zannederek, bundan sonra rahat bir tatil yapabileceklerini düşünüyorlarsa, aldanıyorlar.

Şimdi, AKP'li milletvekillerine, tatillerinde karşılaşacakları sorunlar için bazı uyarılarda bulunmak istiyorum.

Birincisi, bir hafta boyunca hiç okumadan kabul ettiğiniz yasaları, bu dönemde iyice okuyunuz.

AHMET YENİ (Samsun) - Uyarılardan vazgeçin artık.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Seçim bölgelerinize, tatil yörelerine gittiğinizde, hemen hemen halkın tüm kesimlerinden gelecek tepkilere de psikolojik olarak hazırlıklı olmanızda fayda vardır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, lütfen, bize ders vermesin; madde üzerinde konuşsun.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Fabrikaların, işyerlerinin bulunduğu, işçilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerin yakınlarından geçmeyiniz. Zira, altına imza attığınız İş Yasası ve İŞKUR Yasasıyla bütün işçilerin hiddetini üzerinize çekmiş bulunuyorsunuz.

SSK hastanelerinin uzağından bile geçmenizi tavsiye etmeyiz; çünkü "düzelteceğim" diye iktidara gelip, tam anlamıyla can pazarı haline dönüştürdüğünüz bu hastanelere gelip de sağlıklı çıkmanız mümkün değildir. Zaten en son çıkardığınız SSK yasasıyla da bu işi tamamen özel ve yabancı tekellere devretmeyi başarmış bulunuyorsunuz.

Eğer, güzergâhınızda bağ, bahçe ve tarım alanları varsa, yolunuzu değiştiriniz ve çiftçilere görünmemeye özellikle dikkat ediniz. (AK Parti sıralarından "Madde üzerinde konuşsun" sesleri) Zira, tarımsal üretimlerini, uluslararası tekellerin çıkarları doğrultusunda yarıya indirdiğiniz -IMF'yi tercih ettiğiniz- satın alma gücünü, yaşama koşullarını daralttığınız köylü ve çiftçiler hesap sormak için yollarınızı bekliyorlar.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Her an oradayız.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Ormanlık alanlardan geçerken de dikkatli olmalısınız. Nitekim, en son çıkardığınız Orman Yasasıyla da zaten o köylüleri de perişan hale getirdiniz.

Sizlere, dağları ve yayla havasını önerebilmek isterdim; ama, oralarda da onbinlerce baş hayvanını kaybetmiş, meralarını yitirmiş, geçim imkânları iyice daralmış hayvancılıkla uğraşan köylülerimiz sizi rahat bırakmayacaklardır.

Seçim bölgelerinize giderken, bunlara dikkat ediniz. Tabiî, geçirdiğiniz yoğun yasama süreci nedeniyle, uzun zamandır göremediğiniz, dertlerini dinleyemediğiniz seçim bölgelerinize ulaşabilirseniz, nelerle karşılaşabileceğinizi de tahmin etmek zor değildir.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, madde üzerinde konuşsun.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Orada sizleri işinden olmuş nitelikli işçiler, kepenk kapatmış küçük üreticiler, borca gömülmüş esnaf, iş bulamayan gençler, açlık sınırının bile altında yaşayan memurlar, emekliler ve işçiler karşılaşacaklardır ve size, bol keseden attığınız vaatlerin hesabını soracaklardır.

Bu yüzden, ülkeyi içine soktuğunuz bataklığın, cumhuriyet mirasının ve Atatürk ilkelerinin hesabı sorulacaktır.

Bu yüzden, size tavsiyemiz, tatilinizi en rahat şekilde geçirebileceğiniz, IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliğinin yaz kampları, dinlenme tesisleridir. Oralarda kimseler size hesap soramaz; hatta, onlar için yaptıklarınızdan dolayı şükranlarını sunarlar, el üstünde tutulursunuz; belki, bir sonraki dönem için, bir ön hazırlık yapma şansına da kavuşursunuz.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı vesilesiyle, aslında, geçtiğimiz dönem çıkarılan bütün yasaların, aynı felsefeyle, aynı şablonla hazırlanmış olduğunu, bu son Meclis toplantısında dile getirmek isteriz. Bu vesileyle sizleri uyarmış olalım.

Değerli milletvekilleri, yasama dönemi boyunca, hiçbir muhalefet görüşünü dikkate almadınız. Bu tasarıyla ilgili görüşlerimizi de pek dikkate alacağınızı sanmıyorum. "Emir büyük yerden geldi" dediğimiz zaman da, kızıyorsunuz. Bu yüzden, bu ifadeyi de kullanmak istemiyorum. Yine de, bu vesileyle, hem tasarı hem de Türk Telekomla ilgili görüşlerimi kısaca dile getireceğim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Maddeyle ilgili ne önerin var, sen onu söyle.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, artık, tam anlamıyla gerçeklik kazanmıştır ki, özelleştirme ideolojik bir faaliyettir. Artık, hiç kimse, özelleştirmenin teknik, ekonomik bir araç olduğunu, bir ekonomi yönetimi faaliyeti olduğunu iddia edemez. Özelleştirme, özellikle Türkiye'de uygulanan özelleştirme, tamamen, kaynakların belli kesimlerin lehine yeniden dağıtılmasını ve ekonominin bu şekilde yeniden düzenlenmesini sağlama aracıdır. Bu anlamda, yüzde yüz ideolojik bir gelişimdir. Bu gerçeği, artık, şiddetli özelleştirme yanlısı ekonomistler bile kabul etmektedirler.

Artık, şunlar bilinmelidir ki: Özelleştirme, mülkiyetin ve refahın tabana yayılmasını sağlamaz. Özelleştirme, işsizliği artırır. Özelleştirme sonucunda çalışma koşulları kötüleşir. Stratejik kaynaklar ve işletmeler yabancıların eline geçer. Fiyatlar artar. Hükümet, ekonomideki kontrolünü kaybeder. Ürünlerin ve hizmetlerin kalitesi düşer. İşyerlerinde güvenlik standartları düşer.

Türkiye özelinde rahatlıkla doğrulanabilecek bu ifadeler, 32 ülkede özelleştirme danışmanlığı yapmış meşhur İngiliz iktisatçı Peter Nelson'a aittir.

Şiddetli özelleştirme yanlısı Nelson, bir ülkenin stratejik kaynaklarının yabancıların eline geçeceği endişesine karşı, şu ibretlik cevabı veriyor: "Elbette böyle bir korku vardır; ama, ne yapalım ki, para parayı çeker."

Aynı sonuca yol açacak olan Türk Telekom özelleştirmesi için, bizim özelleştirmeciler bu kadar açıksözlü konuşamıyorlar.

Yine aynı iktisatçı, özelleştirmeyle devlet mallarının elden çıkarılışını dededen kalma gümüşlerin satılmasına benzetenlere şöyle cevap veriyor: "Ne yapalım; eğer bir kişi, hem borçlu hem de aç ise, elindeki son değerli şeyleri de satmak zorunda kalacaktır." Türkiye'nin nadide kuruluşlarından, yüksek kârlı işletmelerinden birisi olan Türk Telekomun haraç mezat elden çıkarılmasının nedenini AKP'liler açıklayamasa bile, bu ifadeler çok güzel açıklamaktadır.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarı, uygulanmakta olan çarpık özelleştirme sistemini daha çarpık hale getirecek ve Telekom çalışanlarının durumunu daha da kötüleştirecek maddeler içermektedir.

Tasarının 1 inci maddesiyle, aslında kanunla belirlenmesi gereken Özelleştirme Yüksek Kurulunun oluşturulması, tamamen Başbakanın keyfine bırakılmaktadır. Bu itibarla, yine, tasarıya göre idarenin hak, alacak ve borçlarına karar vermek -yani, özelleştirmeden doğacak alacakların tahsili keyfiyeti- Özelleştirme Yüksek Kuruluna, dolayısıyla tamamen Başbakanın takdirine bırakılmıştır.

Bu, az önce de söylediğimiz, özelleştirmenin ideolojik bir faaliyet olduğu gerçeğini, daha da kuvvetlendirmektedir. Siyasîler, bu şekilde, tamamen kendi siyasî kriterlerine uygun bir özelleştirme yaklaşımı gerçekleştirmek istiyorlar. AKP İktidarı da, böyle bir yaklaşımı sergilemeyle müsait bir siyasî yapılanma içerisinde gözükmektedir.

Yine, normal bir özelleştirme sürecinde, gerekli şartları taşıyan taliplerin, kamuoyuna açık, ilgili kuruluşların gözetiminde, açık artırma biçiminde ihaleye girmeleri gerekmekte iken, bu tasarıyla -madde 5'te- özelleştirme ihalelerinde, ilgili kuruluşun kime satılacağına, herhangi bir kurala bağlı olmadan, Özelleştirme Yüksek Kurulu, yani Başbakan, yani AKP karar verebilecektir.

Yine, özelleştirme sürecinden, her zaman için, en fazla mağdur olan kamu personeli, çıkarılacak bu yasayla, mevcut haklarını da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmaktadır.

Tasarıyla göre, kapsam dışı çalışanlar dahil, Türk Telekom personeli, Devlet Personel Dairesi Başkanlığı aracılığıyla başka kurumlara aktarılabilir hale getirilmektedir. Bu uygulama, özelleştirilen diğer bütün kurumlarda geçerli olan bir uygulamaydı. Bu şekilde bir uygulamaya tabi tutulan çalışanların, nasıl bir hak kaybına uğradıklarını, çalışma koşullarının nasıl kötüleştirildiğini, ücretlerinin nasıl düşürüldüğünü, üç dört yıldır, gerçekleştirilen özelleştirmelerle gördük.

Bu uygulamayla, özelleştirilecek kuruluşların çalışanlarına iki yol önerilmektedir "ya özelleştirilen kuruluşta sözleşmeli ve güvencesiz olarak çalışacaksın -ki, o da herkes için geçerli değil- ya da Devlet Personel Dairesinin tamamen tek taraflı belirlediği başka bir memuriyete daha geri koşullarda, daha düşük bir ücretle gideceksin" denilmektedir.

Bu uygulama, hakkaniyetli olmadığı gibi, Anayasamızın temel ilkelerine, evrensel çalışma ilkelerine, ILO normlarına ve insan haklarına da tamamen aykırıdır.

Değerli arkadaşlar, hükümet bir özelleştirme saplantısı içerisine girmiştir. Bu saplantı ve bağımlılık içerisinde, ne ekonomik gerçeklerimizi ne üretim potansiyelimizi ne de insanımızı görebilmektedirler. Elimizdeki bütün varlıklarımızı satma azmi içerisindedirler. Bütün bu satışların sonunda ise geriye ne kalacağı merak konusudur. Acaba ünlü döviz spekülatörü Soros'un dediği gibi "Türkiye'nin en önemli ihraç ürünü Türk askeridir" sözüne mi itibar edilecektir?

Yakınlarda Irak'a Türk askeri gönderme niyeti açıklıkla dile getirilirse ve bu yönde çalışmalar başlatılırsa, satışa çıkarılacak son varlığımızın ne olduğu da ortaya çıkacaktır; ama, şunu da ifade etmeliyiz ki, bu ülke sahipsiz değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öktem, lütfen toparlayın.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - İşçisiyle, memuruyla, köylüsüyle, emeklisi ve öğrencisiyle, halkımızın tamamının nasıl bir tepki içerisinde olduklarını ve ülkenin geleceğiyle ilgili nasıl kaygılar beslediklerini seçim bölgenize vardığınız andan itibaren görecek ve anlayacaksınız.

Şimdiden, gazanız mübarek olsun.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öktem.

5 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.48


YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.58

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/641) (S. Sayısı: 252) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.

Tasarının 6 ncı maddesini okutuyorum:

MADDE 6. - 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 22. - Kuruluşların, özelleştirilmeleri sonucu sermayelerindeki kamu payının % 50'nin altına düşmesi veya bunların müessese, işletme ve işletme birimlerinin; satılması veya devredilmesi halinde satış veya devre ilişkin sözleşmenin imzalanmasından, bunların küçültülmesi, faaliyetlerinin durdurulması, kapatılması veya tasfiye edilmesi sonucu istihdam yapısının değişmesi veya kuruluşların ihtiyaç fazlası personel belirlemeleri halinde bunlarla ilgili işlemlerin sonuçlanmasından itibaren onbeş gün içerisinde, bu kuruluşlarda çalışan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi personel ile sözleşmeli personel  (kapsamdışı personel dahil) diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilmek üzere İdare tarafından Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.

Nakle tâbi personelin, geçici 9 uncu madde dikkate alınmak suretiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre kazanılmış hak aylık derecesinden aşağı olmamak kaydıyla, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında bulunan kurum ve kuruluşların boş kadrolarından Devlet Personel Başkanlığınca tespit edilen kadroya, anılan Başkanlık tarafından kırkbeş gün içerisinde ataması teklif edilir. 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışındaki kurum ve kuruluşların (özelleştirme kapsam ve/veya programındaki kuruluşlar hariç) mevcut boş kadro veya pozisyonlarına da ihtiyaçlar doğrultusunda atama teklifi yapılabilir. Bu personelden 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (1) sayılı cetveldeki kadrolarda istihdam edilmekte olanlar ile burada sayılan unvanlarla çalışan diğer statülerdeki personelin atama teklifleri araştırmacı unvanlı kadrolara yapılır. Devlet Personel Başkanlığı tarafından gönderilen atama teklif yazısının atamayı yapacak kamu kurum veya kuruluşuna intikalinden itibaren otuz gün içerisinde bu kurum veya kuruluş tarafından atama işlemlerinin yapılması zorunludur.

Kuruluşun satılması veya devredilmesi halinde bu kuruluşta çalışan nakle tâbi personelin ataması yukarıdaki hükümlere göre yapıldıktan sonra atama emri, ilgili personele atamayı yapan kurum veya kuruluş tarafından, istihdam fazlası personel için yapılacak atama emri ise kuruluşu tarafından 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edilir. Personelin işe başlama sürelerine ve işe başlamama halinde yapılacak işlemlere ilişkin olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 62 ve 63 üncü maddeleri hükümlerinin uygulanmasından atamayı yapan kamu kurum ve kuruluşu sorumludur. Kurum ve kuruluşlar atama ve göreve başlatma işlemlerinin sonucunu en geç onbeş gün içerisinde Devlet Personel Başkanlığına bildirirler. Yeni kurumunda görevine başlayan personel istekleri halinde, boş kadro bulunması ve ilgili mevzuatına uygun olması şartıyla eski kadro veya pozisyonuna uygun kadrolara kurumlarınca atanabilirler. Askerlik görevlerini yapmakta olanlar için yukarıdaki süreler terhislerini takip eden aybaşından itibaren başlar. İstihdam fazlası personel bildiren kuruluşlar aynı unvan, pozisyon ve görevler için hiçbir şekilde yeni personel alamazlar ve bu kuruluşlardaki memur, sözleşmeli personel, kapsamiçi ve kapsamdışı personel statüleri arasında geçiş yapılamaz. Bu madde gereğince diğer kamu kurum ve kuruluşlarına yapılacak nakil sebebiyle boşalan kadro ve pozisyonlar, boşaldıkları tarihten itibaren herhangi bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır.

Bu maddenin birinci fıkrasına göre diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilmek üzere Devlet Personel Başkanlığına bildirilen personelin, eski kurumları ile ilişkilerinin kesilip yeni kurumlarında göreve başlayacakları tarihe kadar geçecek nakil sürecinde eski kadro veya pozisyonlarına ilişkin aylık ücret, varsa ikramiye, ücrete bağlı diğer malî haklar, sosyal hak ve yardımlar (harcırah, sağlık giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı) Özelleştirme Fonundan ödenir ve bunlardan T.C. Emekli Sandığına tâbi olanların bu süre içinde Sandıkla olan ilgileri devam eder. Bu personelden nakil sürecinde emekli olanlara T.C. Emekli Sandığınca ödenen emekli ikramiyeleri, makam, görev ve temsil tazminatları ile ölüm yardımı ödenmesini takiben iki ay içerisinde faturası karşılığında Hazine tarafından T.C. Emekli Sandığına ödenir. Nakle tâbi personelin nakil sürecinde hak kazanması halinde alacağı kıdem tazminatı özelleştirilen kuruluş tarafından ödenir. Ancak, özelleştirilen kuruluşun işletme veya işletme birimi olması halinde bu kuruluşta çalışan nakle tâbi personelin nakil sürecinde hak kazanacağı kıdem tazminatı, işletme veya işletme biriminin bağlı olduğu kuruluş tarafından ödenir.

Bu madde hükümlerine göre kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilen personele, atamayı yapacak kurum ve kuruluş tarafından ikinci fıkra uyarınca atandıkları tarihteki eski kadro ve pozisyonlarına ilişkin olarak almakta oldukları aylık, ek gösterge, ikramiye, her türlü zam ve tazminatları (ek tazminat ve bankacılık tazminatı dahil), makam tazminatı, temsil tazminatı, görev tazminatı, sözleşme ücreti,  ücret (fazla mesai ücreti hariç), ek ücret, ek ödeme, teşvik ödemesi, döner sermaye payı ve benzeri adlarla yapılan ödemelerin toplam net tutarı; nakledildiği kurum ve kuruluştaki kadro veya pozisyonlara ilişkin olarak yapılan her türlü ödemelerin ( fazla mesai ücreti, fiilen yapılan ders karşılığı ödenen ek ders ücreti hariç) toplam net tutarından fazla olması halinde, aradaki fark tutarı herhangi bir kesintiye tâbi tutulmaksızın ve fark kapanıncaya kadar ayrıca tazminat olarak ödenir. İsteğe bağlı olarak, atandıkları kurumdaki kadro unvanı veya pozisyonlarında herhangi bir değişiklik olanlarla, başka kurumlara geçenlere fark tazminatı ödenmesine son verilir. 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (1) sayılı cetvelde belirtilen personel hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır.

Ancak bu madde gereğince nakledilen personelden (bu Kanuna göre anonim şirket halinde birleştirilen kuruluşlardaki personel dahil) 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (1) sayılı cetvelde belirtilen personelin, eski kadrolarına ait aylık, ek gösterge, zam, özel hizmet tazminatı, makam tazminatı, temsil tazminatı, görev tazminatı bir bütün olarak ve atandıkları kurumda ve aynı kadro unvanında kalmaları kaydıyla atamayı yapacak kurum ve kuruluş tarafından ikinci fıkra uyarınca atandıkları tarihi izleyen aybaşından geçerli olmak üzere üç yıl süre ile saklı tutulur. İlgililerin eski kadrosu için, yeni kadroya atandığı tarihten önce mevcut olup saklı haklar kapsamında bulunan gösterge, puan, oran ve katsayı artışları şahsa bağlı haklarda artış sayılır; ancak eski kadro için bu tarihten sonra ihdas edilmiş hiçbir malî ve sosyal hak ve yardım ile sair ödemeler şahsa bağlı hak kapsamında değerlendirilemez. Atanılan kadrodaki derece yükselmeleri veya kademe ilerlemeleri, aylık gösterge ve ek gösterge dışındaki ödemeler haricinde, şahsa bağlı olarak saklı tutulan hakların ödendiği eski kadronun derecelerinin yükseltilmesi veya kademelerinin ilerletilmesi sonucunu doğurmaz.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği var.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Koçyiğit, sizin, şahsınız adına da söz isteğiniz var. İki hakkınızı beraber değerlendiriyorum. Sürenizi ona göre verdim.

CHP GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 252 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi hakkında görüşlerimizi belirtmek üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, tüm milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu kanun tasarısının genel gerekçesi, 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinde öngörülen değişikliklere ilişkin, 6 ncı madde ve geçici 1 inci madde gerekçesinde, özelleştirme nedeniyle 657 sayılı Yasaya tabi personelin naklinde ortaya çıkan sorunların giderilmesi ve personelin mağduriyetinin önlenmesi şeklinde özetlenmiştir; ancak, tasarıda belirtilen gerekçeyle 4046 sayılı Yasanın 22 nci maddesinde yapılan değişikliklere ilişkin 6 ncı madde ve geçici 1 inci maddede yer verilen düzenlemeler, özelleştirilen kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan 657 sayılı Yasaya tabi personelin mağduriyetinin önlenmesi gibi bir amaç ortaya koymakla birlikte, personelin mağduriyetini gidermek bir yana, yeni mağduriyetlere yol açabilecek, hukuk devletiyle bağdaşmayan, hukuka ve kamu yararına aykırı, kanunların geriye yürümezliği ve kazanılmış hakların korunması ilkelerini yok sayan düzenlemeler içermektedir.

Tasarının 6 ncı maddesiyle 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinde değişiklik öngörülmekte ve "bu personelden 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı cetveldeki kadrolarda istihdam edilmekte olanlar ile burada sayılan unvanlarda çalışan diğer statülerdeki personelin atama teklifleri araştırmacı unvanlı kadrolara yapılır" şeklinde bir düzenlemeye yer verilerek, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki 1 sayılı cetvele tabi personelin tamamının, ki bunlar genel müdür, daire başkanları ve üst kamu yöneticileridir. Bunların tümünün araştırmacı kadrolarına atanması öngörülmektedir.

Bu düzenleme, idareyi, personelin durumlarına uygun kadrolara atama konusunda görevli kılmaktadır. Bugüne kadar, Devlet Personel Başkanlığı, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı cetvele tabi personelin büyük bir bölümünü, kamu kurum ve kuruluşlarındaki araştırmacı kadrolara atanmalarını teklif etmiştir.

Yasada yer verilen "durumlarına uygun boş kadro ve pozisyonlara atanırlar" hükmü karşısında, araştırmacı kadrolarına yapılan atamalar, ilgili personel tarafından yargıya intikal ettirilmiş ve bu tür atamaların bir kısmı yargıdan dönmüştür. Halen sürmekte olan yüzlerce dava bulunmaktadır. Zira, gerek yasanın yukarıda yer verilen açık hükmü ve gerekse araştırmacı kadrolarının görev, yetki ve sorumlulukları çerçevesinin yeterince açık olmaması, yapılan atamanın personelin önceki kadro unvanı ve meslekî kariyerle örtüşmemesi nedeniyle bu şekilde atamalar yargıdan dönmektedir.

Hiyerarşik olarak araştırmacı kadroları, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı cetvele tabi personelin kadro ve unvanlarıyla hiçbir şekilde örtüşmemektedir. Her şeyden önce, kariyer bir meslek olduğu ve meslekî güvencelere sahip bulunduğu yargı kararları, yönetmelikler ve Başbakanlık genelgeleriyle sabit olan ve bugüne kadarki uygulamalarla teamül haline gelen müfettiş ve müfettiş yardımcılarının, istekleri dışında, idarî görevlere atanamayacakları genel kuralına ve bunun doğal bir sonucu olan "kazanılmış hak" ilkesine aykırı olarak o hakları ellerinden alınmakta, araştırmacı kadrolarına atanmalarının yolu açılmaktadır.

Araştırmacı kadrolarla ilgili olarak Devlet Personel Başkanlığınca atama teklifinde bulunan kamu kurum ve kuruluşları, personel yönetmeliklerinde bu kadroya ilişkin görev, yetki, sorumlulukları içeren bir tanımlama bulunmamakta, hiyerarşik unvan sıralamasında alt sıralarda yer almaktadırlar. Araştırmacı kadrolarına yapılan atamayla, özelleştirilen kamu kurum ve kuruluşlarında üst düzey görev ifa eden personel, bulunduğu kadro unvanının birkaç kademe altına, örneğin, şef ve raportörlük düzeyine, önceki unvanıyla hiçbir şekilde örtüşmeyen, eşdeğeri olmayan bir unvanla çalışmak zorunda bırakılmaktadırlar. Yani "devlete hizmet cezasız kalmaz" özdeyişini doğrularcasına bir yaklaşım ve toptancı bir anlayışla sorunun çözüleceği ön kabulüyle hareket edilmektedir. Böyle bir yaklaşımı, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkeleriyle açıklamanın olanağı yoktur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; müfettişlik, gerekli öğrenim şartına haiz bulunan ve mesleğe müfettiş yardımcılığı seçme ve yarışma sınavıyla girilen, uzun bir yetişme döneminden sonra yeterlilik sınavı neticesinde haiz olunan, kariyer bir meslektir. Maddenin bu şekilde yasalaşması halinde, müfettişler ve kariyerinde müfettişlik unvanı bulunan kişiler "araştırmacı" olarak adlandırılan ve görev tanımıyla, hiyerarşideki yeri belli olmayan pasif görevlere atanacaklardır. Böyle bir davranış şekli, AKP'nin yolsuzluklarla mücadele konusunda samimi olmadığının açık bir göstergesidir aynı zamanda.

Yolsuzlukların ülkemize zarar verdiği ve bununla mücadele edilmesi gerektiği, kamuoyunun genel kanaatidir. Böyle bir ortamda, müfettişlerin, araştırmacı unvanıyla pasifize edilmesinin, devletimize, fayda yerine zarar vereceği tartışmasız bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu itibarla, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki 1 sayılı cetvele tabi, üst düzey personelin gerek idarî ve gerek maddî yönden mağduriyetine ve hak kaybına neden olabilecek düzenlemelerin iptal edilerek, hukuka ve kamu yararına uygun "hukuk devleti" ve "sosyal devlet" ilkeleriyle örtüşen düzenlemelerin, yasa metninde yer alması kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarı yasalaşırsa, devletin yıllardır yatırım yaptığı teknik ve idarî personelin, hiçbir kurala bağlı olmaksızın başka kurumlara aktarılması öngörülmektedir. Bu durum, bir taraftan, özelleştirilen kurumlardaki hizmet kalitesinin düşmesine neden olurken; öte yandan, ilgili personelin, gittiği kurumlarda atıl kalmasına sebebiyet vererek, verimin düşmesine neden olacak; ayrıca, beraberinde siyasal kadrolaşmayı getirecektir ve yine, kendi istekleriyle başka kurumlara geçmek isteyenlerin fark ücretleri kaldırılmak suretiyle, âdeta, çalışanların kazanılmış hakları gasp edilecektir.

Bu maddede yapılan düzenlemeyle, farklı unvanlı kadrolardaki personelin aynı unvanlı kadrolara atanması ve kazanılmış malî haklarının geri alınarak ortadan kaldırılması nedeniyle, açıkça, Anayasaya aykırılıklar bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özelleştirme mağduru personelin kazanılmış haklarını korumak ve durumlarına uygun kadrolara atanmalarını sağlamak suretiyle, Anayasaya aykırılıkları gidermek üzere, bu maddeye ilişkin olarak önergeler vermiş bulunmaktayız. Ümit ederim ki, Yüce Genel Kurul, bu önergelerimizi kabul ederek, tasarının Anayasayla örtüşmesini sağlayacak ve özelleştirme mağduru personelin mağduriyetlerini giderecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi selamlar, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 5 adet önerge vardır; önergeleri, geliş sırasına göre okutup, en aykırı olan önergeyi işleme almak suretiyle gereğini yapacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı "Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin altıncı fıkrasının sondan dördüncü satırının "fark tazminatı ödenmesine son verilir" hükmünün "fark tazminatı ödenmesine devam edilir" şeklinde değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

 

Ersoy Bulut

Muhsin Koçyiğit

Osman Özcan

 

Mersin

Diyarbakır

Antalya

 

Kerim Özkan

 

Mustafa Özyürek

 

Burdur

 

Mersin

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin üçüncü paragrafında "Bu personelden 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı cetveldeki kadrolarda istihdam edilmekte olanlar ile burada sayılan unvanlarla çalışan diğer statülerdeki personelin atama teklifleri Araştırmacı unvanlı kadrolara yapılır" şeklinde yer alan "Araştırmacı unvanlı" ibaresinin madde metninden çıkarılması ve "teklifleri" ibaresinden sonra gelmek üzere "Kadroları şahıslarına bağlı olarak kazanılmış hak, derece ve kademeleriyle ve aynı unvanlarla" ibaresinin eklenmesini ve "Yapılır" ibaresinden sonra gelmek üzere "Bunların kadroları başka bir işleme gerek kalmaksızın bu kuruluşların 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (IV) sayılı cetvele eklenmiş sayılır" ibaresinin ilave edilmesini saygılarımla arz ederim.

 

Mustafa Özyürek

Muharrem Toprak

Osman Özcan

 

Mersin

İzmir

Antalya

 

Hüseyin Ekmekçioğlu

 

Muhsin Koçyiğit

 

Antalya

 

Diyarbakır

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında değiştirilen 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin ilk paragrafının yedinci satırındaki "...ile sözleşmeli personel" ifadesinden sonra "den istekli olanlar" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

 

Enver Öktem

Muhsin Koçyiğit

Kerim Özkan

 

İzmir

Diyarbakır

Burdur

 

Yakup Kepenek

 

Necati Uzdil

 

Ankara

 

Osmaniye

BAŞKAN - Dördüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Muhsin Koçyiğit

Hüseyin Ekmekcioğlu

 

İzmir

Diyarbakır

Antalya

 

Yücel Artantaş

Necati Uzdil

Osman Özcan

 

Iğdır

Osmaniye

Antalya

 

Osman Kaptan

 

R. Kerim Özkan

 

Antalya

 

Burdur

"399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı cetveldeki kadrolarda istihdam edilmekte olanlar ile burada sayılan unvanlarla çalışan diğer statülerdeki personelin atama teklifleri, kadroları şahıslarına bağlı olarak, kazanılmış hak aylık, derece ve kademeleri ile ve aynı unvanlarla yapılır. Bunların kadroları başka bir işleme gerek kalmaksınız bu kuruluşların 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (IV) sayılı cetvele eklenmiş sayılır."

BAŞKAN - Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin üçüncü paragrafında yer alan "...Bu personelden 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı cetveldeki kadrolarda istihdam edilmekte olanlar ile burada sayılan unvanlarla çalışan diğer statülerdeki personelin atama teklifleri Araştırmacı unvanlı kadrolara yapılır." Şeklindeki bölümde yer alan "yapılır" ibaresinden sonra gelmek üzere madde metnine;

"Ancak bunlardan, Yüksek öğrenimi tamamlayarak, mesleğe özel bir yarışma sınavı ile giren ve belirli süreli meslek içi eğitimden sonra, yeterlik sınavı sonunda kazanılan unvanlar ile yeterlik tezi vererek kazanılan unvanlara atanmış olan personelin atama teklifleri, mevcut unvanları ile yapılır. Yine, meslekî geçmişinde bu unvana sahip olan personelden, talep edenlerin atama teklifleri bu unvanlı kadrolara yapılır."

İbaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

İzzet Çetin

Oğuz Oyan

 

İstanbul

Kocaeli

İzmir

 

Hüseyin Ekmekcioğlu

 

Ali Rıza Gülçiçek

 

Antalya

 

İstanbul

BAŞKAN - Bu önerge en aykırı önergedir aynı zamanda. Bu önergeyi işleme alıyorum.

Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önerge üzerinde önerge sahipleri açıkla-ma mı yapacak, gerekçeyi mi okutalım?

OĞUZ OYAN (İzmir) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarıyla, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi personelin naklinde "araştırmacı" kadroları esas alınmakta ve 1 sayılı cetvel kapsamındaki personelin de bu kadrolara atanacağı öngörülmektedir. Ancak, bugüne kadarki uygulamalarda, özelleştirilen kuruluşlardan diğer kamu kurum ve kuruluşlarına atanmak üzere Devlet Personel Başkanlığına bildirilen müfettiş ve müfettiş yardımcısı unvanına sahip personel, mevcut unvanlarıyla atanmış ve herhangi bir mağduriyete sebebiyet verilmemiştir.

Bu uygulama, teftiş hizmetlerinin ayrı bir kariyer olarak düzenlenmesi ve müfettişlerin Danıştay kararları ile tüzük ve yönetmelikler çerçevesinde sahip oldukları meslekî güvenceler nedeniyle, bunların aynı unvanlarla diğer kurumlara nakillerinin yapılması zorunluluğundan kaynaklanmıştır. Bu yönde, daha önce yayımlanmış iki ayrı Başbakanlık genelgesi de (3.5.1993 tarih, 1993/12 sayılı ve 28.8.1995 tarih, 1995/24 sayılı genelgeler) bulunmaktadır.

Kamu kurum ve kuruluşlarının teftiş kurullarında görev yapan denetim elemanlarının büyük çoğunluğu, hemen hemen aynı temel hukuk ve ekonomi disiplinlerini içeren bir yarışma ve seçme sınavı sonucunda mesleğe kabul edilmekte, üç yıl süreli teorik ve uygulamalı eğitim ve bu eğitim sonrasında yapılan yeterlik sınavıyla mesleğe atanmaktadırlar.

Bu itibarla, özel yasalarla getirilen istisnalar dışında, teftiş kurullarının kariyer yapısı bugüne kadar özenle korunmuştur; ancak, mevcut tasarı bu durumu ortadan kaldırmaktadır.

Kamu bankalarının özelleştirilmesine ilişkin 4603 sayılı Yasanın, 4743 sayılı yasanın 6/A maddesiyle değiştirilen hükmüne göre, kurumlar tarafından atama işleminin 5 işgünü içinde yapılması zorunludur. Kamu kurumları tarafından, Devlet Personel Başkanlığınca atama teklifinde bulunulan müfettişlerin çoğunluğunun "müfettiş" olarak atamaları yapılmış, bazı müfettişlerin atamaları ise, yasanın emredici hükmüne rağmen yapılmamıştır.

Tasarının bu şekilde yasalaşması halinde, aynı durumdaki iki müfettişten, ataması yapılanın unvan ve özlük hakları korunmuş olacak, ataması yapılmayan müfettiş ise "araştırmacı" kadrosuna atanacak; dolayısıyla, bu müfettiş, unvan ve özlük hakları yönünden kayba uğrayacaktır. Bu durum, hukuka ve Anayasada yer alan eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır.

Tasarıyla, yine, yarışma sınavıyla mesleğe giren ve belirli yetişme süresi sonunda yeterlik ya da hazırlanan tezin kabulü suretiyle mesleğe atanan ve uygulamada kariyer unvan olarak nitelenen kontrolör, uzman ve benzeri meslek mensupları da hak kaybına uğramaktadır.

Kariyer unvana sahip personelin "araştırmacı" unvanıyla atanmalarına yol açabilecek düzenleme, hukukun temel ilkelerinden olan "kazanılmış hak" ilkesine de aykırı bir sonuç doğuracaktır. Böyle bir düzenleme, hukuka aykırı olduğu kadar, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.

Önergemizin işleme alınmasıyla, düzenleme, hukuka uygun hale getirilecektir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, biraz önce gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                     Oğuz Oyan

                                                        (İzmir) ve arkadaşları 

"399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı cetveldeki kadrolarda istihdam edilmekte olanlar ile burada sayılan unvanlarla çalışan diğer statülerdeki personelin atama teklifleri, kadroları şahıslarına bağlı olarak, kazanılmış hak aylık, derece ve kademeleri ile ve aynı unvanlarla yapılır. Bunların kadroları başka bir işleme gerek kalmaksızın bu kuruluşların 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (IV) sayılı cetvele eklenmiş sayılır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum efendim:

Gerekçe:

Tasarıyla personelin mağduriyetini önlemek bir yana, özelleştirme nedeniyle kurumdan ayrılmak zorunda kalan ve bu yönü ile mağdur olan üst düzey kamu görevlilerinin "Araştırmacı" kadrolarına atanmalarıyla bir kez daha mağduriyetine yol açılacaktır. Kamuda yıllarca hizmet verip, kariyer yapmış, belli bir unvana sahip tüm üst düzey personel, (399 sayılı KHK eki 1 sayılı cetvelde; genel müdür, genel müdür yardımcısı, teftiş kurulu başkanı, müfettiş ve müfettiş yardımcıları, kurul ve daire başkanları, müessese, bölge, fabrika, işletme ve şube müdürleri, bölge ve şube müdür yardımcıları yer almaktadır) henüz tanımı, görev, yetki ve sorumlulukları belirlenmemiş, hiyerarşideki yeri, kurumdan kuruma farklılık gösteren (ki, Maliye Bakanlığı Personel Görevde Yükselme Yönetmeliğinde araştırmacı kadrosu "Raportör" ve "Şef"le eşdeğer tutulmuş ve (E) hizmet grubunda gösterilmiştir.) "Araştırmacı" kadrolarına atanacaktır. Bu durum yeni mağduriyetlere yol açacağı gibi, bu şekildeki bir atama, "Kamu Yararı" ile de izah edilemez.

Diğer taraftan, bugüne kadar yargı kararları, yönetmelikler ve Başbakanlık genelgeleriyle kariyer unvan olduğu hüküm altına alınan, müfettişlik unvanı, "Kazanılmış Hak" ilkesine aykırı bir yaklaşımla yok sayılmış olacaktır. Bu aynı zamanda "Kanunların Geriye Yürümezliği" ilkesinin de ihlalidir.

Kamu bankalarının özelleştirilmesine ilişkin 4603 sayılı Yasanın, 4743 sayılı Yasanın 6/A maddesiyle değiştirilen hükmüne göre kurumlar tarafından atama işleminin 5 işgünü içinde yapılması zorunludur. Kamu kurumları tarafından, Devlet Personel Başkanlığınca atama teklifinde bulunulan müfettişlerden çoğunluğunun, "Müfettiş" olarak atamaları yapılmış, bazı müfettişlerin atamaları ise yasanın emredici hükmüne rağmen yapılmamıştır.

Tasarının bu şekilde yasalaşması halinde, aynı durumdaki iki müfettişten ataması yapılan unvan ve özlük hakları korunmuş olacak, ataması yapılmayan müfettiş ise "Araştırmacı" kadrosuna atanacak, dolayısıyla, bu müfettiş, unvan ve özlük hakları yönünden kayba uğrayacaktır. Bu durum, hukuka ve Anayasada yer alan eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır.

Bu nedenle; 399 sayılı KHK'ya tabi personelin, mevcut unvanlarının korunarak atanmaları, hukukun temel ilkeleri ve kamu yararı açısından gerekli olduğu kadar, "Hukuk Devleti" ve "Sosyal Devlet" ilkelerinin uygulanması açısından da gereklidir.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini okuttuğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı, "Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının" 6 ncı maddesinin üçüncü paragrafında "Bu personelden 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı cetveldeki kadrolarda istihdam edilmekte olanlar ile burada sayılan unvanlarla çalışan diğer statülerdeki personelin atama teklifleri Araştırmacı unvanlı kadrolara yapılır" şeklinde yer alan "Araştırmacı unvanlı" ibaresinin madde metninden çıkarılması ve "teklifleri" ibaresinden sonra gelmek üzere; "Kadroları şahıslarına bağlı olarak kazanılmış hak, derece ve kademeleriyle ve aynı unvanlarla" ibaresinin eklenmesini ve "Yapılır" ibaresinden sonra gelmek üzere "Bunların kadroları başka bir işleme gerek kalmaksızın bu kuruluşların 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (IV) sayılı cetvele eklenmiş sayılır" ibaresinin ilave edilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                           Mustafa Özyürek

                                                        (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN- Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Hükümet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Gerekçe mi okunsun?

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Gerekçe okunsun.

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Mevcut çalışan unvanlı personelin kazanılmış haklarının korunarak mağduriyetlerinin önlenmesi suretiyle hukuka uygunluğun sağlanması.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı, "Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının" 6 ncı maddesinin altıncı fıkrasının sondan dördüncü satırının; "fark tazminatı ödenmesine son verilir" hükmünün "fark tazminatı ödenmesine devam edilir" şeklinde değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                           Mustafa Özyürek

                                                        (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN- Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Hükümet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya)- Katılmıyoruz.

BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum efendim:

Gerekçe:

Mevcut çalışan personelin kazanılmış haklarının korunarak maddî kayba uğramaması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında değiştirilen 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin ilk paragrafının yedinci satırındaki "...ile sözleşmeli personel" ifadesinden sonra "den istekli olanlar" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                   Enver Öktem

                                                        (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet önergeye katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım efendim?..

OĞUZ OYAN (İzmir) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesine önerdiğimiz ibare eklenmez ise kapsamdışı olanlar dahil bütün kurum çalışanları Devlet Personel Dairesi Başkanlığı vasıtasıyla başka kurumlara aktarılabilir hale getirilecektir. Yani ilgili kurum yöneticileri hiçbir şarta tabi olmadan istediği personeli başka kurumlara gönderebilecek, istediğini göndermeyebilecektir. Önerdiğimiz ibare eklenirse, hem kurumlardaki kalifiye personelin kurumda kalıp verimli olması sağlanacak hem de idarenin keyfî uygulamalarının önüne geçilebilecektir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını talep ediyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım.

Sayın milletvekilleri, 6 ncı maddeyi oylarken karar yetersayısını arayacağım; ancak, gecenin bu saatinde sayma noktasında zorluğumuz olduğundan, oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - 4046 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinde yer alan "bu hakkı kazandıkları tarihten itibaren" ibaresi "bu hakkı kazandıkları, çalıştıkları kuruluşun özelleştirme programına alınmasından önce emeklilik hakkını kazananlara ise bu kuruluşun özelleştirme programına alındığı tarihten itibaren," olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - 4046 sayılı Kanunun 25 inci maddesinde yer alan "20 000" ibaresi "30 000" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9. - 4046 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin (c) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"c) Özelleştirme programında bulunan kuruluşlardaki sermaye artışlarında ticaret siciline tescil işlemleri ve Sermaye Piyasası Kurulu kayıt işlemlerinden vergi, resim, harç, katkı payı ve benzeri şekilde hiçbir ücret alınmaz. Özelleştirme uygulamalarına ilişkin olarak Rekabet Kurulunca verilen kararlar uyarınca, kuruluşun devrinden önce veya sonrasına ait bölünme ve devir işlemleri her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. - 4046 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.

"EK MADDE 2. - Kamu kurum ve kuruluşları (özel kanunla kurulmuş kamu kurumu, kurul, üst kurul ve kuruluşlar dahil) kendilerine özelleştirme ile ilgili intikal eden işlemleri öncelikle ve ivedilikle inceler, karara bağlar ve sonuçlandırırlar."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11. - 4046 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 17. - Özelleştirilen, faaliyeti durdurulan, küçültülen, kapatılan veya tasfiye edilen kurum ve kuruluşlardan emeklilik, malullük ve ölüm nedeniyle ayrılan ve kendilerine veya dul ve yetimlerine T.C. Emekli Sandığınca aylık bağlananlara bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ödenmiş bulunan emeklilik  ikramiyesi, makam, temsil ve görev tazminatları ile ölüm yardımları bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içinde, Hazine tarafından faturası karşılığında T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğüne ödenir. Ancak, özelleştirilen veya devrolunan kuruluşlarla ilgili olarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ile devralan alıcılar arasında yapılan sözleşme hükümleri saklıdır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12. - 3.1.2002 tarihli ve 4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "tam ve yeni teknoloji ile" ibaresi "entegre" olarak değiştirilmiş, 8 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Yöresel özellikleri bulunan, tek başına kıyılıp içilen tütün çeşitlerinin üretimini ve pazarlamasını yapanlar hakkında bu madde hükmü uygulanmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/641) esas sayılı, 252 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci maddesine Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında verilen önergeyle eklenen "8 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir" ibaresi ile "yöresel özellikleri bulunan, tek başına kıyılıp içilen tütün çeşitlerinin üretimini ve pazarlamasını yapanlar hakkında bu madde hükmü uygulanmaz" fıkrasının taslak metinden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

 

Salih Kapusuz

Sadullah Ergin

Metin Kaşıkoğlu

 

Ankara

Hatay

Düzce

 

Maliki Ejder Arvas

 

Hacı Biner

 

Van

 

Van

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkanım, çoğunluğumuz yok; takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılıyoruz efendim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan madde değişikliğine uygun olmayan ikinci bu fıkra hükmünün madde metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylayacağım; ancak, madde metninden "8 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir" bölümü çıkarıldığından, cümlenin tamamlanabilmesi için "olarak değiştirilmiştir" şeklinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13. - 28.3.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinde yer alan "kamu bankalarını" ibaresinden sonra gelmek üzere "Özelleştirme İdaresi Başkanlığını" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Bir önerge var, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı kanun tasarısının; "28.3.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinde yer alan "kamu bankalarını" ibaresinden sonra gelmek üzere "Özelleştirme İdaresi Başkanlığını," ibaresi eklenmiştir" şeklinde düzenlenme getiren 13 üncü maddesinin taslak metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

 

Salih Kapusuz

Sadullah Ergin

Metin Kaşıkoğlu

 

Ankara

Hatay

Düzce

 

Maliki Ejder Arvas

 

Hacı Biner

 

Van

 

Van

BAŞKAN -  Sayın Komisyon katılıyor mu?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Söz konusu değişikliğin ilgili kanunda yapılması gerekmektedir. Bu nedenle söz konusu maddenin taslak metninden çıkarılması uygun olacaktır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir ve madde metinden çıkarılmıştır.

Şimdi, 14 üncü maddeyi, 13 üncü madde olarak okutuyorum:

MADDE 13. - 4.2.1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun 2 nci maddesinin (b) fıkrasının son cümlesinde yer alan "telekomünikasyon" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya GSM mobil telekomünikasyon" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi, 14 üncü madde olarak okutuyorum:

MADDE 14. - 406 sayılı Kanunun ek 17 nci maddesinin yedinci fıkrasının üçüncü cümlesinden sonra gelmek üzere "Usul ve esasları Bakanlar Kurulunca belirlenmek üzere hisse senedi ile değiştirilebilir veya hisse senedine çevrilebilir menkul kıymetler çıkartılabilir veya Türk Telekom tarafından borç veya kredi alınabilir." cümlesi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde 1 adet önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olduğumuz tasarının 14 üncü maddesinde 4046 sayılı Kanunun ek 17 nci maddesinin 7 nci fıkrasının 3 üncü cümlesinden sonraya eklenen "hisse senedi ile değiştirilebilir veya çevrilebilir menkul kıymetler çıkartılabilir veya..." ibaresinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

 

R. Kerim Özkan

M. Vedat Melik

Enver Öktem

 

Burdur

Şanlıurfa

İzmir

 

Necati Uzdil

Yakup Kepenek

Muhsin Koçyiğit

 

Osmaniye

Ankara

Diyarbakır

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Bu ibare çıkarılmaz ise, zarar eden menkul kıymetlerin zarar farkının Hazineden karşılanması mümkün olacak ve devlet zarara uğratılacaktır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi, 15 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 15. - 406 sayılı Kanunun ek 19 uncu maddesinde yer alan "Türk Telekomdaki kamu hisselerinin" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve hisse senedi ile değiştirilebilir veya hisse senedine çevrilebilir menkul kıymetlerin" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi, 16 ncı madde olarak okutuyorum:

MADDE 16. - 406 sayılı Kanunun ek 21 inci maddesinin dördüncü fıkrasının sonuna "Hisse satışına ilişkin olarak Özelleştirme Fonundan karşılanan tüm giderler satış sonrası elde edilecek gelirlerden mahsup edilerek Hazine tarafından Özelleştirme Fonuna ödenir." cümlesi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok. 

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi, 17 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 17. - 406 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 7. - Türk Telekom tarafından, GSM 1800 mobil telefon hizmeti sunmak üzere kurulmuş bulunan Aycell Haberleşme ve Pazarlama Hizmetleri Anonim Şirketi; GSM 1800 imtiyaz sözleşmesi imzalayarak faaliyet yürüten başka bir işletmeci şirket ile Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde kurulacak yeni bir şirket aracılığı ile birleşebilir. Bu birleşme sonucu gerekli tüm lisans düzenlemelerini ve işlemlerini yapmaya Kurum yetkilidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Konuşmuyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 17 nci madde kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi, 18 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 18. - 4.4.1988 tarihli ve 320 sayılı Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 1. - Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin amacı; kanunlarla belirlenen faaliyetlere kaynak sağlamak, karşılığı nakit olmak üzere şans oyunları tertip etmek ve çekiliş düzenlemek, şans oyunlarına ilişkin lisans haklarının ayrı ayrı ya da tamamını belirlenen sürelerle vermek ve denetlemek, karşılığı nakit olmayan her türlü piyangonun tertip ve çekilişine izin vermek ve denetlemek üzere Maliye Bakanlığına bağlı, özel bütçeli Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğünün kurulmasına, teşkilât ve görevlerine dair usul ve esasları düzenlemektir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

19 uncu maddeyi, 18 inci madde olarak oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etme-yenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi, 19 uncu madde olarak okutuyorum:

MADDE 19. - 320 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde yer alan "Hemen-Kazan" tanımından sonra gelmek üzere aşağıdaki "Şans Oyunları" tanımı ve "Gayrisafi Hasılat" tanımından sonra gelmek üzere aşağıdaki "Lisans" tanımı eklenmiştir.

"Şans Oyunları; karşılığı nakit olmak üzere oynatılan piyango, sayısal oyunlar, hemen-kazan ve benzeri oyunları,"

"Lisans; İdare tarafından, şans oyunlarını planlamak, tertip ve çekilişini düzenlemek üzere verilen izni,"

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi, 20 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 20. - 320 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 41 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 41. - Türkiye'de karşılığı nakit olmak üzere, şans oyunlarını plânlama, tertip etme ve çekiliş düzenleme hakkı İdareye aittir. Özel kanunların hükümleri saklıdır.

Doğrudan veya bir mal ve hizmetin satışı nedeniyle, bedelli ya da bedelsiz, bilet, kupon, iştirak numarası veya her ne şekilde olursa olsun katılım hakkı verilerek karşılığı nakit olmayan her türlü eşya ve benzeri piyango ve çekiliş tertip edilebilmesi için İdareden izin alınması zorunludur.

Bu maddenin uygulanması yönünden nakit ve nakit hükmünde sayılanlar ile izin kapsamı dışında tutulacak düzenlemeler ve ikramiye, ödül, promosyon gibi adlar altında katılımcılara yapılacak teslimatlar İdare tarafından hazırlanacak ve Bakanlık tarafından yürürlüğe konulacak yönetmeliklerle düzenlenir.

Bu madde hükümlerini ihlâl edenlerin bu faaliyetleri ile bunlara ilişkin ilân ve reklamları, İdarenin talebi üzerine, mahallin en büyük mülkî amiri tarafından durdurularak, bu faaliyetlere ait bilet, kupon, iştirak numarası ve benzerleri toplatılır. İhlâlin radyo ve televizyon yayın kuruluşları tarafından yapılması halinde, İdarenin başvurusu üzerine bu tür yayınları içeren programlar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından durdurulur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi, 21 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 21. - 320 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 50 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Şans oyunlarına ait biletler hamiline aittir. İkramiye ödenmesi için biletlerin ibrazı şarttır. Çekilişten evvel veya sonra her ne suretle olursa olsun zayi olduğu bildirilen biletlerin sahiplerine bilet ibraz edilmedikçe ikramiye ödenmez."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi, 22 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 22. - 320 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 53 üncü maddesinin sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"İdarenin taraf olduğu işlemlerden noter ve yargı harçları alınmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi 23 üncü madde olarak okutuyorum:

MADDE 23. - 320 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki madde eklenmiştir.

"EK MADDE 2. - Şans oyunlarına ilişkin lisans, aşağıdaki usul ve esaslara göre verilir:

a) Lisans, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde  yeni kurulacak bir iktisadi devlet teşekkülüne veya Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş anonim şirketlere ayrı ayrı veya topluca verilebilir.

b) Lisans verilmesi işlemlerinin başlatılmasına ilişkin karar Özelleştirme Yüksek Kurulunca verilir.

c) Lisansın verilmesine ilişkin değerleme ve ihale işlemleri, Özelleştirme İdaresi Başkanlığından bir başkan yardımcısı, İdareden bir genel müdür yardımcısı ve bir daire başkanı,  Bakanlıktan bir daire başkanı ve Hazine Müsteşarlığından bir daire başkanı olmak üzere toplam beş üyeden oluşan komisyon tarafından yürütülür. Aynı sayıda yedek üye belirlenir ve komisyon Bakanın onayı ile göreve başlar. Komisyona Özelleştirme İdaresi Başkanlığı temsilcisi başkanlık yapar ve sekreterya hizmetleri Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından yürütülür. Komisyon, üyelerinin tamamının katılımı ile toplanır ve kararlar en az üç üyenin oyu ile alınır. Komisyon çalışmalarına yardımcı olmak ve kararlara katılmamak şartıyla komisyonun talebi üzerine, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından yerli ve/veya yabancı danışman görevlendirilebilir. Komisyon üyeleri aylık ödenek, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer malî, sosyal hak ve yardımları kurumlarınca ödenmek kaydıyla komisyonlarda görev yaptıkları zaman dilimlerinde aslî görevlerinden izinli sayılırlar.

d) Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararı üzerine, İdare tarafından  lisansın verilmesine ilişkin kurallar ile lisansın verilmesinden sonraki denetime ilişkin usul ve esasları da içerecek ihale şartnameleri hazırlanır. İhale şartnamelerinin hazırlanmasında, gerek görüldüğü takdirde, İdare tarafından yerli ve/veya yabancı danışman görevlendirilebilir. Lisans, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş anonim şirketlere en fazla on yıla kadar süre ile verilir. Lisansın verilmesine ilişkin ihalelerde 4046 sayılı Kanunda yer alan pazarlık usulü uygulanır. İhale sonuçları Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından onaylanır. Onayı müteakip, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, İdare ve ihale üzerinde kalan şirket tarafından lisans sözleşmesi imzalanır. İhale işlemleri ile danışman için yapılacak giderler ve komisyon üyelerinin çalışmalarına ilişkin harcamalar Özelleştirme Fonundan karşılanır.

e) Lisansın verilmesinden elde edilecek bedelden, Özelleştirme Fonundan karşılanan harcamalar düşüldükten sonra kalan tutar Hazineye aktarılır. Şans oyunlarının lisans hakkını alan özel kuruluşların aylık brüt satış hasılatının en az; % 5'i İdareye, % 10'u Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödenir. İdareye ve Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödenecek paylar bu maddede belirlenen oranlardan aşağı olmamak üzere yapılacak ihale sonucunda belirlenir. Lisans verilmesine ilişkin işlemler her türlü  vergi, resim ve harçtan muaftır.

f) İdare, lisansın verilmesine ilişkin yapılacak sözleşmelerin kamu yararını ve tüketici haklarını koruyacak şekilde uygulanmasının sağlanması için gereken tedbirleri almaya, şans oyunları faaliyetlerinin ilgili mevzuat ile sözleşme hükümlerine uygun yürütülmesini izlemeye ve denetlemeye, ilgili mevzuat ve sözleşme hükümlerine aykırılık halinde, bu durumun tespit edildiği ayı izleyen ayın son iş gününe kadar ödenmek üzere, bir önceki yılın aylık ortalama brüt  satış hâsılatının % 5'i oranında idarî para cezası uygulamaya, bu durumun devam etmesi halinde lisans hakkını iptal etmeye ve sözleşmeyi feshetmeye yetkilidir. İlk yıl için idarî para cezasının uygulanmasında, Özel Kuruluşa lisans devri tarihinden önceki Milli Piyango İdaresinin son bir yıllık brüt satış hâsılatının aylık ortalaması esas alınır.

g) Lisans sahibi bu izni başkasına devredemez. İdare, lisans süresince lisans konusu şans oyunlarını tertip edemez, çekiliş düzenleyemez.

h) Bu madde hükümlerine göre lisans verilmesinden sonra; 3230, 3238, 2828, 3796 sayılı kanunların ve bu Kanun Hükmünde Kararnamenin İdare gelirlerinden yapılacak aktarmalara ilişkin hükümleri ile 55 ve 57 nci maddeleri uygulanmaz.

ı) (e) bendine göre İdareye ve Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödenecek paylar, lisans sahibinin şans oyunlarının uygulanmasından elde edeceği aylık brüt satış hâsılatı üzerinden hesaplanır ve izleyen ayın 15'ine kadar İdare ve Savunma Sanayii Destekleme Fonu hesaplarına yatırılır. Yatırılması gereken paylar ile uygulanan idarî para cezaları, süresinde ödenmemesi halinde, ödenmesi gereken tarihten itibaren 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre gecikme zammı uygulanmak suretiyle takip ve tahsil edilir. Lisans hakkını alan kuruluşun, İdare tarafından başlatılan takip ve tahsil işlemlerine karşı yapacağı itiraz, cezanın ödenmesini durdurmaz.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, İdare tarafından hazırlanacak ve Bakanlık tarafından yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Oyan.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (AK Parti sıralarından "bu saatte de konuşulur mu" sesleri) Evet, beklenen tepkiyi aldım; bu saatte de konuşulur mu...

Değerli arkadaşlarım, bu saatte konuşulur mu meselesinden öte, bu saatte bu kadar önemli bir yasa tasarısı görüşülür mü sorusu galiba öncelikli. Bu kadar önemli, Türkiye'nin geçmişine damga vurmuş ve Türkiye'nin geleceğine damga vuracak kurumların satış usullerini tartıştığımız bir konunun, Meclisin son toplanma gününde, gecenin bu saatlerinde görüşülmesi, acaba, bizim, buradaki, kamu yararına hizmet üretme anlayışımıza, yasama faaliyetlerimizin niteliğine denk düşüyor mu?!

Değerli arkadaşlarım, biraz şu rehavet uykusunu sarsmak için de söz aldım. Biraz önce bizim bir engelleme yaptığımız izlenimine kapılmıştı değerli grup başkanvekili arkadaşlarım; her maddede konuşacak mısınız diye bize sordular, ona göre belki bir strateji belirlenecekti. Biz, bunu yapabilirdik; ama, şimdi gördüm ki, birkaç maddeden beri hiç kimse söz almıyor, ne muhalefet ne iktidar, gidiyoruz -tabiî, özel sohbetler de başladı arada- gidiyoruz da, nereye gidiyoruz; satışa gidiyoruz. Satışa gitmenin bu kadar, kolayca; bu kadar, irdelenmeden, tartışılmadan, "acaba doğru mu" sorusunu kendimize sormadan, yapılabilir bir iş olduğunu düşünüyor musunuz?

Bakınız, Türkiye, 1986'dan bu yana bir özelleştirme süreci içine girdi. 1986'dan bu yana yapılan bu özelleştirmelerin mülkiyet devrinden ne kadar hâsılat elde edildi, biliyor musunuz; topu topu 7 milyar dolarlık bir hâsılat elde ettiniz. Peki, ben size söyleyeyim; bugün, bu hâsılat, bizim bütçe açıklarına ne kadar yama olabilir?.. 2003 yılı, içinde bulduğumuz yılın bütçe açığı ne kadardır değerli arkadaşlar?.. Dolar olarak, Türk Lirası olarak istediğiniz şekilde söyleyebilirsiniz. Şimdi, 45 katrilyondan yola çıktık, yaklaşık 30 milyar dolarlık bir büyüklükten bahsediyoruz. Onyedi yıldır sağladığınız haraç-mezat -sizin değil tabiî, sizden önceki iktidarların- 7 milyar dolar. Yani, sadece bir yıllık bütçe açığının dörte 1'inden az. Yani bu, bizi hiç düşünmeye sevk etmiyor mu?..

Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin kamusal varlıklarını böylesine elden çıkarmak, bir derde deva oluyor mu acaba?.. Siz muhalefetteyken, bunu, eleştiren saflardaydınız. Sizler, sizlerin birçok temsilci arkadaşınız, 1990'lar başında, bunun anayasal sürece götürülmesinde, dava açılarak birçok özelleştirme işleminin iptal edilmesinde rol oynadı; saygıdeğer bir iş yaptınız. O sırada, bütün 1990'lı yıllar boyunca, neoliberal anlayışa, katıksız piyasacı anlayışlara karşı tepki gösterdiniz. O tepkiler, sizi yavaş yavaş iktidara taşıdı. 2003 Kasımında siz bu nedenle oy aldınız. Türkiye'de son yirmi yılın neoliberal politikalarının iflası üzerine, toplum, o 1980 sonrasındaki bu neoliberal ideolojiyi temsil eden partileri sandığa gömdü. Niçin; sizde başka bir ışık gördü ya da siz kendinizi başka türlü tanıttınız. Yani "biz geliriz, daha iyi satarız"diye oy istemediniz.

Değerli arkadaşlarım, burada yaptığımız işin vahametinin ne kadar farkındayız?.. Yani, buradaki yasama sürecini, bu sekiz aylık muhasebesini, acaba, kafamızda şöyle bir çevirip, kendi kendimize tartışabiliyor muyuz, eleştirebiliyor muyuz?..

Burada, bugüne kadar 193 tane, bugün dahil 194 tane -bunların bir kısmı mükerrerdir, Cumhurbaşkanından dönmüştür, bir kısma Anayasa Mahkemesinden döndü, 20 kadarını düşün- 173 tane yasama faaliyeti... Bunun, yaklaşık 173'ün 70'i geçmiş iktidarlar döneminde hazırlanmış yasama faaliyetleri kalıntısıydı, çoğu uluslararası anlaşmalar; ama, sizin iktidarınızın getirdiği yaklaşık 100 kadar bir tasarı yasalaştı. Peki, yani, bunların ne kadarında ne yaptık; bunlar, ne kadar, bu Türkiye'nin geleceğini inşa etmek bakımından olumlu ya da olumsuz etkiler taşıyor, acaba hiç düşünüyor muyuz?..

Değerli arkadaşlarım, bakınız, burada tartıştığımız kurumun birkaç özelliğini size söyleyeyim. Bu kurum, 2002 yılı itibariyle, Millî Piyango bileti satışlarıyla 52 trilyon civarında bir hâsılat elde ediyor, Lotodan 282 küsur trilyon, Şans Topundan 189 trilyon, On Numaradan 26,5 trilyon. Yani, çok önemli, yarım katrilyonu geçen böyle bir hâsılat yapıyor. Peki, ne kadarlık bir kâr yapıyor; yine, 2002 yılı için söyleyeyim size, 2002 yılında 120 trilyon kâr yapıyor bu kuruluş. Dolar bazında 78 milyon dolarlık bir kârı var; ama, kâr, sağladığı tek kazanç, tek kamu yararı değil. Biliyorsunuz, kurumun gelirleri kamu idarelerine dağıtılıyor. Buradan dağıtılan kamuya kaynak aktarımı tam 384 trilyon. Yani, 120 trilyon kâr yapmış, 384 trilyon da kamu kuruluşlarına kaynak aktarmış. Yani, burada da, yine, yarım katrilyonu aşan bir rakamdan bahsediyoruz. Dolar olarak baktığınız zaman, kârı 78 milyon, kamuya sağladığı kaynak 250 milyon dolar.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu, dağıtım meselesi de şöyle yapılıyor: Gayri safî hâsılanın yüzde 10'u, Tanıtma Fonuna ayrılıyor; aylık hâsılatın yüzde 1'i, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna ayrılıyor; kârının yüzde 5'i, Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kuruluna ayrılıyor -bu, 1995'ten itibaren böyle düzenlenmiştir- kârının yüzde 95'i, Savunma Sanayii Destekleme Fonuna aktarılıyor.

Şimdi, bakın, size şunu söyleyeyim; dünya piyangoculuk geleneğinde, millî piyango idarelerinin gelirlerinin savunma sanayiine aktarılması istisnadır; önce, bunu belirteyim. Dünya piyangoculuk uygulamasında, bu tür piyango kuruluşlarının gelirlerinin çok büyük bölümü, sosyal amaçlı olarak kullanılır. Türkiye'nin kendi koşulları içinde, bu Savunma Sanayii Destekleme Fonuna... Dikkatinizi çekerim, kârın ama, hâsılatın değil; çünkü, 2002'ye bakarsak, kârın yüzde 10'u yaklaşık olarak 20 trilyon; ama, hâsılatın yüzde 10'u Tanıtma Fonuna dediğiniz zaman, o, 38 trilyon ediyor. Yani, dağıtımda kâr ve hâsılat farklı olduğu için, o özelliğe dikkatinizi çekmek isterim. Peki, yeni getirilen durum nedir; sadece yüzde 5'i idareye, yüzde 10'u Savunma Sanayii Destekleme Fonuna... Şu an tartıştığımız 23 üncü maddenin (e) fıkrasına bakarsanız, hâsılatının yüzde 15'inin tutabildiğini, geri kalanın bu 10 yıllık lisans anlaşmasını alan şirkete kaldığını göreceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, sonuçta, burada kamuya dağıttığınız bu kaynaklar, bir kamusal hizmet amaçlıdır. Aslında, savunma sanayii açısından da böyledir. Yani, siz, oraya bu kaynağı aktarmadığınız zaman ne olacak; bu kuruluşlar, sizden daha fazla bütçe payı isteyecekler. Buradaki hizmetlerin yapılmaması diye bir seçeneğiniz yoksa -ki, yoktur- o zaman, siz, bütçe kaynaklarından oraya pay ayıracaksınız demektir. Yani, hiçbir zaman, hiçbir şey yoktan var olmuyor, varken de yok olmuyor. Yani, burada, siz ne yapacaksınız; eksik olan bir kaynağı başka yerden kamuya sağlayacaksınız. Dolayısıyla, burada yapılan ne: Bugün, özelleştirmeyle, bir yıllık kârı ya da iki yıllık kârı karşılığında, bu bir yıllık kâr yerine iki yıllık kârı, biz, bugün alalım; aman, yeter, on yıllık kârdan vazgeçelim... Yani, bugünü kurtarmak ve bugün elimize biraz daha fazla kaynak geçmesi adına, uzun vadede elde edeceğimiz bu kaynaklardan vazgeçiyoruz. Bunun, rasyonel mantıkla, akılcı mantıkla ilişkisi nedir?! Bu, eğer, ideolojik bir tercihten kaynaklanmıyorsa, bunun neresinde bir keramet var, neresinde bir kamu yararı var değerli arkadaşlarım?!

HALUK İPEK (Ankara) - Vergi alacağız.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Yani, burada, biraz önce söylendi. Ben, bugün, buraya çıkarken, deminden beri "çıkmak, çıkmamak" tereddütünü yaşadım; en sonunda, çıkıp, belki de bu dönemin son Meclis konuşmalarından birini yapayım dedim; çünkü, burada, gerçekten bu konuşmaların bir yararı olup olmadığına da artık kani olmamaya başladım. Yani, konuşuyoruz, ne oluyor?.. Sanki, boş bir Meclis, boş sandalyeler, biz sandalyelere konuşuyormuşuz gibi bir izlenim edinmeye başladım. Yani, bir yararı oluyor mu hakikaten?.. Kuşkusuz, gecenin bu saatinde, bizi izleyen yurttaşlar da olabilir; ama, sonuç alıyor muyuz değerli arkadaşlar, sonuç alıyor muyuz?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oyan, buyurun, sözlerinizi tamamlayın efendim.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Örneğin, burada, bir özeleştiri mekanizmasını çalıştırmaya yarıyor mu? Yani, burada, gerçekten, yaptığımız işin sonuçlarını acaba kendi kendimize ve kendi arkadaşlarımızla tartışıyor muyuz? Ben, kuşkusuz, ilk kez milletvekili olan diğer arkadaşlarım gibi, bunu, uzun süredir tartışmaya, kendi kendime muhasebesini yapmaya başladım; yani, biz, burada, kendimize biçilen, kendimize verilen görevi hakkıyla yapıyor muyuz sorusunu, çok açıkça, kendime soruyorum; sizlere de bunu tavsiye ediyorum, herkes kendisine sorsun; çünkü, muhalefette farklı, iktidarda farklı olmak, bir ideolojik dağınıklıktır, bir tutarsızlık olayıdır. Yani, eğer, bir şey doğruysa, daha önce bunun doğrusunu söylediyseniz -ki, eski dönemlerde söylediniz, ben biliyorum- bunu şimdi de söylerseniz, kendi iç dünyanızda da, tutarlı, insicamlı bir duruma gelirsiniz. Aksi takdirde, insan, yatağında herhalde uyuyamaz, bir taraftan öbür tarafa döner; yani, bir insanın, bu kadar tutarsızlığı, kısa ömründe, şöyle bir beş on yıl içinde, bu kadar sık aralarla yaşaması, herhalde bir kişilik çatlamasına yol açar.

Değerli arkadaşlarım, ben, sizden rica ediyorum; gecenin bu saatinde bunları tartışmak çok sevimli gelmeyebilir; ama, gerçekler acıdır. Bu acı gerçeği, bir miktar, gerçekten bugün tartışabilir, düşünebilirsek, yararlı bir iş yaparız.

Değerli arkadaşlarım, yirmi yıldır uygulanan politikalar iflas etmiştir. Bu iflas etmiş politikaları, bugün, doludizgin sürdürme politikası gündemdedir. Bu, onun parçasından biridir.

Bu politikalarla Türkiye'nin bir çıkışı yoktur. Türkiye'nin, bu tür muhafazakâr-liberal politikalarla da hiçbir çıkışı yoktur. Bu çıkışsızlık konusunda, eğer katkı yapıyorsanız, süreci hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Öyle olursa da, herhalde, Türkiye'nin yararına değil, zararına bir yasama faaliyeti yapıyoruz demektir.

Ben, ilginiz için teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oyan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum...

Şu anda bir önerge gelmiştir. Aslında, oylamaya geçtiğim anda, bu önergeyi işleme koymamam lazım; ama, ben, arkadaşlarımızın bu konudaki, bu kadar gayretli, hakikaten, anlayışlı ve karşılıklı saygıya dayalı bu müzakereleri içerisinde, bu önergeyi okutuyorum, oylamaya, daha sonra, işlemler tamamlandıktan sonra geçeceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının çerçeve 23 üncü maddesiyle 320 sayılı KHK'ye eklenen ek madde 2'nin (e) fıkrasının ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

İzzet Çetin

Yılmaz Kaya

 

İstanbul

Kocaeli

İzmir

 

Ali Rıza Gülçiçek

 

Muzaffer Kurtulmuşoğlu

 

İstanbul

 

Ankara

"Şans oyunlarının lisans hakkını alan özel kuruluşların aylık brüt satış hâsılatının en az yüzde 5'i idareye, yüzde 5'i Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine, yüzde 5'i Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödenir. "

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Konuşmak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; birkaç cümleyle önergemizi açıklayacağım; fazla vaktinizi almayacağım.

Şans oyunlarından elde edilen hâsılatın yüzde 5'inin idareye, yani Millî Piyango İdaresine, yüzde 10'unun da Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödenmesi öngörülüyor. Biz, verdiğimiz önergede, Savunma Sanayiine giden yüzde 10'un yüzde 5'inin Millî Eğitim Bakanlığına ödenmesini istiyoruz; çünkü, Türkiye'nin en büyük sorunu, eğitime kaynak ayıramamamız. Geleceğimiz olan çocuklarımızı iyi eğitemiyoruz. Dolayısıyla, bu payların yüzde 5'inin idareye, yüzde 5'inin Savunma Sanayii Destekleme Fonuna, yüzde 5'inin de Millî Eğitim Bakanlığına ödenmesini öngörüyoruz.

Takdir Yüce Meclisin.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergenin sahiplerinden Sayın Kılıçdaroğlu gerekçesini açıkladılar.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi 24 üncü madde olarak okutuyorum:

MADDE 24. - 15.11.2000 tarihli ve 4603 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak  Bankası Anonim Şirketi Hakkında  Kanunun 30.1.2002 tarihli ve 4743 sayılı Kanunla eklenen değişik geçici 6 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

Ancak başka kamu kurum kuruluşlarına atanmak üzere 31.12.2003 tarihine kadar bildirilecek olanlar, özel hukuk hükümlerine tabi statüye geçmeden önceki son kadro veya pozisyonu ile bildirilir. Bu şekilde nakledilenler hakkında 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin beş ve altıncı fıkralarının uygulanmasında, özel hukuk hükümlerine geçmeden önceki son kadro ve pozisyonlarına ait malî hakları esas alınır. Bu fıkranın uygulanmasında özel hukuk hükümlerine  göre yapılan ödemeler hiçbir şekilde dikkate alınmaz. Özel hukuk hükümlerine tâbi olarak geçen süreler hakkında 4046 sayılı Kanunun geçici 9 uncu maddesi hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

25 inci maddeyi 24 üncü madde olarak oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi 25 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 25. - 7.12.1994 tarihli ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması  Hakkında Kanunun;

"A) 15 inci maddesinin sonuna "İlgililer istenen bilgi, belge, defter ve sair vasıtaların suretlerini vermekle yükümlüdür. Yerinde incelemenin engellenmesi veya engellenme olasılığının bulunması durumunda sulh ceza hakimi kararı ile yerinde inceleme yapılır."   fıkrası eklenmiştir.

B) 39 uncu maddesinin (b) bendi ile maddenin son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

C) 53 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki "kesinleştikten sonra" ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.

D) 55 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Bu süre içinde yargı yoluna başvurulmazsa karar kesinleşir." ibaresi, "Kurul kararlarına karşı yargı yoluna başvurulması kararların uygulanmasını ve para cezalarının takip ve tahsilini durdurmaz." şeklinde; ikinci fıkrasında yer alan "Para cezaları Kurulun kararı kesinleşmeden tahsil edilemez." ibaresi "Para cezaları, Kurulun nihaî kararının ilgilisine tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içinde ödenir." şeklinde değiştirilmiştir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi 26 ncı madde olarak okutuyorum:

MADDE 26. - 4.4.1990 tarihli ve 3621 sayılı  Kıyı Kanununa aşağıdaki ek madde  eklenmiştir.

EK MADDE 1. - Özelleştirme kapsamındaki kuruluşların kullanımında bulunan ve bu Kanunun 6 ncı maddesi kapsamında kıyıda yer alan arazi ve yapılar için, bu Kanun hükümleri çerçevesinde yapılması gereken tüm işlemler (kıyı kenar çizgisinin tespiti, Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca lüzum görülmesi halinde kıyı kenar çizgisinin yeniden tespiti, uygulama imar planlarının hazırlanması, ruhsat ve benzeri hususlar) kuruluşun özelleştirme kapsamına alınmasını takiben ilgili kurum ve kuruluşlarca iki ay içerisinde sonuçlandırılır. Bu arazi ve yapılar Özelleştirme İdaresi Başkanlığının talebine istinaden kadastro müdürlüğünce kadastro paftalarına özel işaretleri ile belirtilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi 27 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 27. - 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 71 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Bu madde gereğince T.C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilenlere ve bu Kanuna tâbi olarak çalışmakta iken bu kuruluşların özelleştirilmesi, faaliyetinin durdurulması, kapatılması veya tasfiye edilmesinden önce emeklilik, malûliyet veya ölüm nedeniyle görevlerinden ayrılmış olup da kendilerine veya dul ve yetimlerine T.C. Emekli Sandığınca aylık bağlanmış olanlara ödenen emekli ikramiyesi, makam, görev ve temsil tazminatları ile ölüm yardımları ödenmesini takip eden iki ay içinde faturası karşılığında Hazine tarafından T.C. Emekli Sandığına ödenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup komisyona soracağım; komisyon, önergeye, salt çoğunlukla, yani 21 üyeyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısına aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Taner Yıldız

Ali Osman Sali

 

Ankara

Kayseri

Balıkesir

 

Sadullah Ergin

Mehmet Eraslan

Cüneyt Karabıyık

 

Hatay

Hatay

Van

Madde 28.- 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 24/1/2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanunla değişik 19 uncu maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

Başkası adına tapulu, sahipsiz ve zilyedi tarafından iktisap edilmemiş yerin kamulaştırılmasında binaların asgarî levazım bedeli, ağaçların ise 11 inci madde çerçevesinde takdir olunan bedeli zilyedine ödenir."

BAŞKAN - Sayın Komisyon, salt çoğunluğunuz var mı?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Salt çoğunluğumuz mevcuttur Sayın Başkan.

BAŞKAN -Başkanlık Divanı olarak sayacağız,

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Komisyonun salt çoğunluğu yok; 19 kişi var.

BAŞKAN - Efendim, iki Kâtip Üyemizin de ittifakla verdiği sonuç 20'dir. Dolayısıyla, komisyon salt çoğunlukla katılamadığından, önergeyi işlemden kaldırıyorum.

29 uncu maddeyi 28 inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 28. - 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi ile 8.6.1942 tarihli ve 4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanununun 4, 9, 15 ve 16 ncı maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

28 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 28 inci madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.26


SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.35

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik),  Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

252 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/641) (S. Sayısı: 252) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının geçici 1 inci maddesini okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesine göre Devlet Personel Başkanlığınca atama teklifi yapılmış olmakla birlikte kurum ve kuruluşlarca tekemmül ettirilemeyen atama işlemleri ile aynı mahiyetteki işlemlerle ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar hakkında 4046 sayılı Kanunun bu Kanunla değiştirilen 22 nci maddesi hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Öncelikle, gecenin bu saatinde zamanınızı alacağım için özür dilerim. Fazla zamanınızı almayacağım; 3 dakikadan fazla olmaz herhalde.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 252 sıra sayılı, kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılması hakkında kanun tasarısının geçici 1 inci maddesi hakkındaki görüşlerimizi dile getirmek üzere, Partim adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının geçici 1 inci maddesiyle getirilen düzenleme, açıkça, Anayasaya ve hukuka aykırı olup, halen yargıda sürmekte olan davaları yok sayan bir düzenlemedir. Zira, yargıda sürmekte olan davalar, o tarihte geçerli olan hukuk kuralları esas alınarak sonuçlandırılmaktadır. Bu da, hukukun gereği ve yine "kanunların geriye yürümezliği" ilkesinin doğal bir sonucudur. Bu ilkenin istisnası, düzenlemenin lehte hükümler içermesidir; ancak, bu düzenlemenin lehte hükümler içerdiğini iddia etmek mümkün değildir. Ayrıca, bu düzenleme, ataması yapılanlar ile atamayı bekleyenler arasında da unvan ve özlük hakları yönünden eşitsizlik yaratmaktadır. Bu da Anayasaya ve hukuka aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, tasarının bu geçici maddesinde "Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesine göre Devlet Personel Başkanlığınca atama teklifi yapılmış olmakla birlikte kurum ve kuruluşlarca tekemmül ettirilemeyen atama işlemleri ile aynı mahiyetteki işlemlerle ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar hakkında 4046 sayılı Kanunun bu Kanunla değiştirilen 22 nci maddesi hükümleri uygulanır" denilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maddenin bu şekilde yasalaşması halinde, aynı unvan ve haklara sahip birkısım kamu görevlisi diğer kamu kurumlarında göreve başlamış bulunmaktayken, henüz ataması gerçekleşmemiş üst düzey kamu görevlileri istekleri dışında araştırmacı unvanıyla atanacaklardır. Bu durum, Anayasamızın eşitlik ilkesine aykırıdır.

Yine aynı madde, henüz ataması yapılmamış olan kamu görevlilerinin yargı yollarına başvurmasını engellemek suretiyle, onların mağduriyetlerinin kalıcı olmasına neden olmaktadır.

Görüşmekte olduğumuz tasarının geçici 1 inci maddesiyle getirilen düzenleme, açıkça Anayasaya ve hukuka aykırı olup, halen yargıda sürmekte olan davaları yok sayan bir düzenleme hükmünde olduğundan, bu maddenin tümüyle tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir. Buna ilişkin verilmiş önergelerimiz vardır. Bu önergelerimiz dikkate alınırsa, bu madde tümden kaldırılırsa, kamu görevlilerinin hakkı da korunmuş olur.

Bu düşüncelerle, gecenin bu saatinde tümünüzü saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçyiğit.

Geçici 1 inci madde üzerinde 2 adet önerge vardır; bunları önce okutup, sonra da aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinde yer alan "ile aynı mahiyetteki işlemlerle ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Sadullah Ergin

Haluk İpek

 

Ankara

Hatay

Ankara

 

Cüneyt Karabıyık

 

Mehmet Eraslan

 

Van

 

Hatay

BAŞKAN - Okutacağım bu ikinci önerge en aykırı önerge olduğundan, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesinin tamamının tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

İzzet Çetin

M. Akif Hamzaçebi

 

İstanbul

Kocaeli

Trabzon

 

Salih Gün

Ali Rıza Gülçiçek

Hüseyin Ekmekcioğlu

 

Kocaeli

İstanbul

Antalya

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Geçici maddenin tasarıda öngörüldüğü şekilde yasalaşması halinde, halen yürürlükteki yasalar (4046 sayılı Yasanın 22 nci maddesi ve 4603 sayılı Yasanın 4743 sayılı Yasayla değişik hükümleri) uyarınca, Devlet Personel Başkanlığı tarafından yapılmış atama tekliflerinin, bazı kurumlarca (hukuka aykırı olarak) yasada öngörülen sürelerde tamamlanmaması ve geciktirilmesi nedeniyle, mağdur olan personelin mağduriyetinin artmasına ve aynı statüdeki personel açısından farklı uygulamalara ve eşitsizliğe neden olacaktır. Bu personelle ilgili atama tekliflerinin, ilgili yasalar uyarınca ve gecikmeye yer vermeksizin sonuçlandırılması hukukun gereğidir. İlgili kuruluşlarca atama tekliflerinin yasaya ve hukuka aykırı olarak bekletilmesi, hukukun yok sayılması anlamını taşır. Diğer taraftan, yürürlükteki yasa hükümlerine ve hukuka aykırı yapıldığı savıyla yargıya intikal ettirilmiş olan atama teklifleriyle ilgili olarak da yargı kararlarının, atama teklifinin yapıldığı tarihteki yasa hükümleri uyarınca sonuçlandırılması hukukun gereğidir ve "kanunların geriye yürümezliği" ilkesinin doğal bir sonucudur. Ayrıca böyle bir düzenleme, yargıya müdahale niteliğinde olup, "hukuk devleti" prensipleriyle de bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, hukuka aykırı düzenlemenin madde metninden çıkarılmasının uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinde yer alan "ile aynı mahiyetteki işlemlerle ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                 Salih Kapusuz

                                                        (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Komisyon takdire bırakıyor.

Gerekçe mi okunsun?..

HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Atama işlemiyle ilgili olarak mahkemelere intikal ettirilmiş olan davalarda işlemin tesis edildiği tarihteki yasal hükümlerin uygulanması gerektiğinden bu ibarenin çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun yayımı tarihinden önce 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi gereğince şahsa bağlı hakları saklı tutulan ve halen bu haktan yararlanan personelin şahsa bağlı hakları bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren üç yıl sonra sona erer. Bu Kanunla değiştirilen 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesi hükmü, 3.4.1997 tarihli ve 4232 sayılı Kanunun yayımı tarihinden sonra nakledilen 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (1) sayılı cetvelde yer alan personel hakkında da atama tarihinden itibaren uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, en aykırıdan başlamak suretiyle işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 252 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geçici 2 nci maddesinin altıncı satırında "itibaren" ibaresinden sonra gelen "3 yıl sonra sona erer" ibaresinin madde metninden çıkarılarak "devam eder" ibaresinin eklenmesini saygılarımızla arz ederiz.

 

Mustafa Özyürek

Salih Gün

Ersoy Bulut

 

Mersin

Kocaeli

Mersin

 

Berhan Şimşek

Hüseyin Özcan

Muhsin Koçyiğit

 

İstanbul

Mersin

Diyarbakır

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, geçici 2 nci maddesinin ilk cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ersoy Bulut

Osman Özcan

Oğuz Oyan

 

Mersin

Antalya

İzmir

 

Necati Uzdil

Salih Gün

Yücel Artantaş

 

Osmaniye

Kocaeli

Iğdır

BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı tasarının geçici 2 nci maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

Mehmet Akif Hamzaçebi

Hüseyin Ekmekcioğlu

 

İstanbul

Trabzon

Antalya

 

Ali Rıza Gülçiçek

 

Salih Gün

 

İstanbul

 

Kocaeli

BAŞKAN - En aykırı olan bu önergeyi işleme alacağım.

Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Saklı tutulan şahsa bağlı hakların kanunun yayımı tarihinden itibaren üç yıl sonra sona ereceği öngörülüyor. Bu, hukukun evrensel ilkeleriyle çelişmektedir. Bu nedenle, tasarıdan çıkarılması uygun olacaktır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Hükümetin katılmadığı, Komisyonun takdire bıraktığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının, geçici 2 nci maddesinin altıncı satırında "itibaren" ibaresinden sonra gelen "3 yıl sonra sona erer" ibaresinin madde metninden çıkarılarak "devam eder" ibaresinin eklenmesinin saygılarımızla arz ederiz.

                                                           Mustafa Özyürek

                                                        (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum efendim.

Gerekçe:

Şahsa bağlı hakların özüne dokunulmaması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 252 sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geçici 2 nci maddesinin ilk cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                     Oğuz Oyan

                                                        (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutayım mı efendim?

OĞUZ OYAN (İzmir) - Evet.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde metninden çıkarılan bölümde "bu kanunun yayımı tarihinden önce, 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi gereğince şahsa bağlı hakları saklı tutulan ve halen bu haktan yararlanan personelin şahsa bağlı hakları bu kanunun yayımı tarihinden itibaren 3 yıl sonra sona erer" ifadesi yer almaktadır.

Halen yürürlükte olan 4046 sayılı Yasanın 22 nci maddesinin 4232 sayılı Yasanın 3 üncü maddesiyle eklenen fıkra uyarınca, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname Eki 1 Sayılı Cetvelde belirtilen personelin, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, Teftiş Kurulu Başkanı, kurul ve daire başkanları, müessese, bölge, fabrika, işletme ve şube müdürleri, müfettiş ve müfettiş yardımcıları, bölge ve şube müdür yardımcıları, eski kadrolarına ait aylık ek gösterge ve her türlü zam ve tazminat -ek tazminat hariç- hakları, şahıslarına bağlı olarak atandıkları görevde kaldıkları sürece saklı tutulmaktadır.

4046 sayılı Yasanın 22 nci maddesi uyarınca, daha önce nakledilen personel için, nakledildiği tarihten bu yana, bu hak saklı tutulmuştur. Bu nedenle, bu durumdaki personelin kazanılmış hakkı söz konusudur. Yapılan düzenleme, personelin lehine bir düzenleme içermediği gibi, kazanılmış bir hakkın yok sayılması söz konusudur. Bu nedenle, tasarıda yer alan düzenleme hukuka uygun olmadığı gibi, Anayasaya da aykırıdır.

Bu itibarla, hukuka ve Anayasaya aykırı geçici 2 nci maddenin ilk cümlesinin tasarıdan çıkarılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 3 üncü maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 3. - Yüksek Planlama Kurulunun 27.09.1988 tarihli ve 88/9 sayılı kararı ile Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. (T.C. Turizm Bankası A.Ş.) mal varlığından çıkarılarak Turban Turizm A.Ş.'ne devredilmek suretiyle özelleştirme kapsamına alınan varlıkların bedeline ilişkin tasfiye işlemi, Yüksek Planlama Kurulunun 26.12.1988 tarihli ve 88/9-1 sayılı kararı ile tespit edilmiş bulunan Japon Yeni cinsinden meblağı bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihteki Türk Lirası karşılığının, faizsiz olarak ve aylık eşit taksitler halinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç 12 (oniki) ay içerisinde Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş.'ne ödenmesi suretiyle yapılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Geçici 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 29.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

30 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 30.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 4 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 4 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 4 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                      :                          274

Kabul              :                          252

Ret                  :                            22

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. (1)

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasında Temel Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dış İşleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

8. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasında Temel Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/652) S.Sayısı 263) (2)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 263 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen; buyurun. (Alkışlar)

Sayın Öymen'in, süreyi takdir edeceğine inanıyorum.

Buyurun, süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; gecenin bu geç saatinde fazla vaktinizi almayacağım, görüşümüzü birkaç cümleyle özetlemek istiyorum.

Dünya Gıda Programı ile ülkemiz arasında imzalanmış bulunan bu anlaşma, gerçekten Türkiye'ye büyük katkı sağlayacaktır. Komşumuz Irak'a, Türkiye üzerinden Dünya Gıda Programının yardımda bulunmasını sağlayacaktır. Bu yardımlar, zaten fiilen başlamıştır. Irak'a, Türkiye üzerinden şimdiye kadar 443 000 ton gıda yardımı yapılmıştır. Dünya Gıda Programının 1988 yılından itibaren Türkiye'de bir yerleşik merkezi, bürosu  yoktu, şimdi bu anlaşmayla bu büroyu açıyoruz. Bunun, Türkiye'den yapılacak alımlar açısından da yararlı olacağını düşünüyoruz; çünkü, bu alımların şimdiye kadar Kahire'deki Bölge Merkezi tarafından yapılması gerekirken, Kıbrıs'ta, Larnaka Şehrinde, her nedense, açılan bir bürodan yapıldığını öğrendik. Sanıyorum ki, Türkiye'de açılan merkez bu durumun düzeltilmesine de yardımcı olacak, ülkemize de büyük ekonomik kazanç sağlayacaktır. 100 000 000 dolar civarında bir kazanç sağlayacağımızı tahmin ediyoruz. O bakımdan, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu anlaşmayı destekliyoruz. Yalnız, söz almamın esas sebebi, bu vesileyle çok önemli bir hususu Yüce Meclisin dikkatine getirmektir.

Değerli arkadaşlar, biz, Irak'a her türlü insanî yardımın yapılmasını destekliyoruz. Partimizin bu konudaki görüşü bellidir; ancak, bu konuda, hükümetimizden, Meclise çok kapsamlı bilgi vermesini ve şeffaf bir tutum izlemesini bekliyoruz. Hükümet, 24 Haziranda bir karar almıştır; Irak'a yapılacak insanî yardımlarla ilgili olarak bir karar almıştır ve bu çerçevede Türkiye'deki havaalanlarını, üsleri ve limanları yabancı ülkelerin kullanımına açmıştır. Şimdi, bu kararı, biz, insanî yardımın bir icabı olarak değerlendiriyorduk; yalnız, yabancı basında okuduk ki -Sayın Dışişleri Bakanımıza atfen- bu karar insanî yardımın boyutlarını aşacaktır.

Dikkatimizi çeken bir unsur var; Bakanlar Kurulunun 24 Haziranda aldığı bu karar Resmî Gazetede yayımlanmamıştır. Hükümet yetkilileriyle görüştük, bu kararın gizli bir tarafının olmadığını bize söylediler, yayımlanacağını söylediler; fakat, bir aydan fazla zaman geçti ve bu karar yayımlanmadı. Öğrendiğimize göre, Bakanlar Kurulu, bu kararı gizli bir karar olarak almıştır. Acaba niçin, acaba niçin insanî yardım faaliyetini öngören bir Bakanlar Kurulu kararı, gizli bir karar olarak alınıyor? Televizyonlarda görmüşünüzdür; bu karar çerçevesinde bazı yabancı askerî birliklerin ülkemize gelmesi söz konusudur. Bu askerî birliklerin yerleştirilmesi için İncirlik Üssünde barakalar inşa ediliyor. Haberimiz var mı; hangi ülkeden, hangi askerler, ne amaçla gelecekler ülkemize? Anayasamızın 92 nci maddesine göre, yabancı ülkelerden asker davet etmek bu Meclisin görevidir, Meclisin yetkisindedir. O bakımdan, hükümetin, Meclisin yetkisinde olan bir sahada bir icraat yapmasından endişe ediyoruz. Tezkere krizinde yaşadığımız tecrübeler ortadadır. Bu tecrübeleri bir kere daha yaşamak istemiyoruz. O bakımdan, hükümetin, Meclisin huzurunda açıklama yapmasını bekliyoruz. Bu kararnamenin niteliği nedir? Hangi ülkeden, niçin asker davet ediliyor? Bu askerler ülkemizde ne kadar kalacaklardır ve Irak'a hangi amaçla gönderileceklerdir?

Gizlilik, arkadaşlar, bu, Mecliste yapılan büyük bir hizmet değildir; tam tersine, Meclisin yetkilerinin aşındırılması tehlikesini getirmektedir. O bakımdan, biz, Meclisin huzurundaki bu anlaşmayı onaylarken, demin sözünü ettiğim konuya özellikle dikkatinizi çekiyoruz, Meclisin aydınlatılmasını diliyoruz. Meclisin son gününe kadar hükümetin bir açıklama yapmasını bekledik; bu açıklama yapılmadığı için huzurunuza gelmek zorunda kaldık.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DÜNYA GIDA PROGRAMI ARASINDA TEMEL ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN 

BULUNDUĞUNA  DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 10 Temmuz 2003 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasında Temel Anlaşma"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?..

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Grup adına mı istiyorsunuz?

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Evet efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; uzun bir yasama döneminin sonuna geldik. Çok hayırlı yasalara hep birlikte imza attığımıza inanıyorum. Bu çalışmalarımızda Değerli Muhalefet Partimizin göstermiş olduğu anlayış ve katkıdan dolayı, onlara da teşekkürlerimizi arz ediyorum ve inşallah, bu yasama dönemi sonunda hepimiz birlikte tatile çıkacağız. Hayırlısıyla, kazasız belasız bir tatil sonrasında, güzel bir çalışma döneminde buluşmak dileğiyle, hepinize hayırlı tatiller diliyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Oyan. (Alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhalefet Partimiz azınlıkta olabilir; ama, aşağı da kalmayacaktır herhalde. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biz de, hepinize iyi tatiller diliyoruz. Bu iki ayı enerji dolu olarak geçirin; ama, bu iki aydan sonra, ekim ayında, muhalefetle de, bizim verdiğimiz önerilerin bazılarını da kabul etmek biçiminde bir diyaloğa yaklaşın.

Teşekkür ediyorum ve iyi tatiller diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oyan.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 2 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasında Temel Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                      :                           265

Kabul              :                          265 

Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. (1)

Sayın milletvekilleri, 22 nci Dönem 1 inci Yasama Yılının çalışmalarını tamamlamış bulunuyoruz.

Parlamentomuzun, iktidar ve muhalefetiyle ortak çalışması sonucunda, milletimizin bizden beklediği hizmetlerin önemli bir kısmını yapmış olduğunu görüyoruz.

Başkanlığımıza gösterilen yardım ve destekten dolayı, Başkanlık Divanı olarak da, sizlere teşekkür ediyoruz.

Burada hizmeti geçen, gece yarısına kadar çalışan personelimize, Meclis çalışanlarımıza da ayrıca teşekkürlerimizi sunuyoruz, medyamıza teşekkür ediyoruz.

Yeni yılda, beraberce, sağlıkla buluşmak ümidiyle; alınan karar gereğince, gündemde bulunan konuları sırasıyla görüşmek için, 1 Ekim 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum; hayırlı olmasını diliyorum.

Kapanma Saati: 01.12