DÖNEM
: 22 CİLT : 25 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
114 üncü Birleşim
31 . 7 . 2003 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ
III. -
GELEN KÂĞITLAR
IV. -
YOKLAMALAR
V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve
Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1.- Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 36
milletvekilinin, İskenderun Gümrük Başmüdürlüğünde pirinç ithalatındaki yolsuzluk
ve kaçakçılık iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/124)
2.- Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay ve
26 milletvekilinin, Gazi Üniversitesindeki akçalı usulsüzlük, yolsuzluk ve
ideolojik kadrolaşma iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/125)
B) Tezkereler ve Önergeler
1.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel'in,
(6/606) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/96)
2.- Dilekçe Komisyonu Başkanı Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman'ın, Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde olduğu dönemde de çalışmasına ilişkin talebi (3/336)
VI.-
ÖNERİLER
A) DanIşma Kurulu ÖnerİSİ
1.- Genel Kurulun çalışma saatleriyle
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3.- 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/642) (S. Sayısı: 249)
4.- Devlet Planlama Teşkilâtı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporları (1/650) (S. Sayısı: 254)
5.- Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/653) (S. Sayısı: 264)
6.- Bazı Kanunlarda ve Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/626) (S.
Sayısı: 223)
7.- Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi
Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/641) (S. Sayısı: 252)
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasında Temel Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/652) (S. Sayısı: 263)
VIII.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Denizli Milletvekili Mustafa
Gazalcı'nın, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, isminden bahsetmek suretiyle
konuşmasının bazı bölümlerinin yanlış anlaşılmasına sebep olabileceği nedeniyle
açıklaması
IX.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- Isparta Milletvekili Mevlüt
Coşkuner'in, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun verdiği lisanslara ve
personelin ücretlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/814)
2.- Samsun Milletvekili Mustafa Çakır'ın,
yargılanan Kızılay yöneticilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/838)
3.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza
Gülçiçek'in, ibadethanelerle ilgili bir kararnamede cemevlerine yer
verilmeyişine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/856)
4.- Aydın Milletvekili Özlem
Çerçioğlu'nun, Aydın İli Zeytin Dağlarındaki bir yangına yapılan müdahaleye
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/920)
5.- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun,
Adana'daki sarıçam ağaçlarında görülen hastalığa ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/924)
6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
Kars-Tiflis demiryolu projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım'ın cevabı (7/952)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
dört oturum yaptı.
Birinci ve
İkinci Oturumlar
Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz,
Marmara depremi sonrasında bölgedeki sosyal ve ekonomik duruma,
Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım,
Şapka ve Kıyafet Devriminin 78 inci yıldönümüne,
İlişkin, gündemdışı birer konuşma
yaptılar.
Bitlis Milletvekili Vahit Kiler'in,
Bitlis'in düşman işgalinden kurtarılışının 87 nci yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu cevap verdi.
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27
milletvekilinin, korsan yayıncılığın tüm yönleriyle araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/123) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini
alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın
(6/344), (6/350), (6/351), (6/352) ve (6/455) esas numaralı sözlü sorularını
geri aldığına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/651) (S. Sayısı:
262)
4 üncü sırasında bulunan, Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/648, 1/326, 2/58, 2/81, 2/131,
2/132) (S.Sayısı: 257),
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarılarının, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildikleri ve
kanunlaştıkları açıklandı.
Saat 00.30'da toplanmak üzere, birleşime
23.57'de ara verildi.
|
|
|
|
|
|
İsmail Alptekin |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mevlüt
Akgün |
|
Yaşar
Tüzün |
|
Karaman |
|
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Ahmet
Küçük |
|
|
|
Çanakkale |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
Üçüncü ve Dördüncü Oturumlar
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
5 inci sırasında bulunan, Orman Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/638) (S. Sayısı: 224),
6 ncı sırasında bulunan, Bazı Kanunlarda
ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/628)
(S.Sayısı: 244),
Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilip
kanunlaştıkları açıklandı.
Daha önce alınan tatilde çalışma kararının
1.8.2003 günü itibariyle sona erdirilerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin
1.8.2003 gününden itibaren tatile girmesine; Genel Kurul çalışmalarının
31.7.2003 günü saat 13.00'te başlamasına; daha önce bastırılıp, dağıtılan ve 48
saati dolmayan 249 sıra sayılı tasarının gündemin 3 üncü sırasına, 254 sıra
sayılı tasarının 4 üncü sırasına, 264 sıra sayılı tasarının 5 inci sırasına,
gündemin 35 inci sırasındaki 223 sıra sayılı tasarının 6 ncı sırasına
alınmasına; gündemin 59 uncu sırasında bulunan tasarının 7 nci sırasına
alınmasına, Genel Kurul çalışmalarının 7 nci sıraya alınan 252 sıra sayılı
tasarının bitimine kadar devam etmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, kabul
edildi.
31 Temmuz 2003 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 03.45'te son verildi.
|
|
|
|
|
|
Sadık
Yakut |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mevlüt
Akgün |
|
Yaşar
Tüzün |
|
Karaman |
|
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
II. - BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
13.00'te açılarak sekiz oturum yaptı.
Hatay Milletvekili
Züheyir Amber ve 36 milletvekilinin, İskenderun Gümrük Başmüdürlüğünde pirinç
ithalatındaki yolsuzluk ve kaçakçılık iddialarının araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi (10/124),
Ankara Milletvekili
Mehmet Tomanbay ve 26 milletvekilinin, Gazi Üniversitesindeki akçalı
usulsüzlük, yolsuzluk ve ideolojik kadrolaşma iddialarının araştırılması
(10/125),
Amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Bursa Milletvekili Kemal
Demirel'in (6/606) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.
Dilekçe Komisyonu Başkanı
Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın, Komisyonun, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin tatilde olduğu dönemde de çalışmasına ilişkin talebi,
Genel Kurulun 31.7.2003
Perşembe günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 59 uncu sırasında yer alan
263 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 8 inci sırasına alınması ve
çalışma süresinin bu tasarının görüşmelerinin bitimine kadar olması, bu işin
görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde, 24.00'ten sonra da
çalışmalara devam edilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi,
Kabul edildi.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan,
Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş,
Görev ve Yetkileri Hakkında (1/521) (S. Sayısı: 146),
2 nci sırasında bulunan,
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/523) (S.
Sayısı: 152),
Kanun Tasarılarının
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden, ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan,
Millî Eğitim Temel Kanununda (1/642) (S. Sayısı: 249),
4 üncü sırasında bulunan,
540 Sayılı Devlet Planlama Teşkilatı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede (1/650) (S. Sayısı: 254),
6 nci sırasında bulunan,
Bazı Kanunlarda ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede (1/626) (S. Sayısı: 223),
Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarılarının, yapılan görüşmelerden sonra;
5 inci sırasında bulunan,
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair (1/653)
(S. Sayısı: 264),
7 nci sırasında bulunan,
Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında (1/641) (S.
Sayısı: 252),
8 inci sırasına alınan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı
Arasında Temel Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/652)
(S.Sayısı: 263),
Kanun Tasarılarının,
görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamalardan sonra;
Kabul edildikleri ve
kanunlaştıkları açıklandı.
Millî Eğitim Temel
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının görüşmeleri
sırasında, Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik'in, isminden bahsetmek suretiyle konuşmasının bazı bölümlerinin yanlış
anlaşılmasına sebep olabileceği nedeniyle bir açıklama yaptı.
Alınan karar gereğince, 1
Ekim 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 01.12'de son
verildi.
|
|
İsmail
Alptekin |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mevlüt
Akgün |
|
Yaşar
Tüzün |
|
Karaman |
|
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.
: 164
III. - GELEN KÂĞITLAR
31 . 7 . 2003 PERŞEMBE
Tasarılar
1.- Tababet ve Şuabatı
Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı (1/655) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)
2.- 2002 Malî Yılı
Kesinhesap Kanunu Tasarısı (1/656) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 31.7.2003)
3.- 2002 Malî Yılı Katma
Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı (1/657) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
Tezkereler
1.- Trabzon Milletvekili
Şevket Arz'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/334) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)
2.- İstanbul Milletvekili
İdris Naim Şahin'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/335) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)
Raporlar
1.- Avrasya Posta Birliği
Kuruluş Yasasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/435) (S. Sayısı: 258) (Dağıtma tarihi: 31.7.2003) (GÜNDEME)
2.- Dünya Posta Birliği
Kuruluş Yasasına Altıncı Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/475) (S. Sayısı: 259) (Dağıtma tarihi: 31.7.2003)
(GÜNDEME)
3.- Otobüs ve Otokarlarla
Uluslararası Arızi Yolcu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/510) (S. Sayısı: 260) (Dağıtma tarihi:
31.7.2003) (GÜNDEME)
4.- Merkezi ve Doğu
Avrupa İçin Bölgesel Çevre Merkezi Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/590) (S.
Sayısı: 261) (Dağıtma tarihi: 31.7.2003) (GÜNDEME)
5.- Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/653) (S. Sayısı: 264) (Dağıtma tarihi: 31.7.2003)
(GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret Baloğlu'nun, iki ilköğretim müfettişiyle ilgili iddialara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/705) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.7.2003)
2.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret Baloğlu'nun, Ilısu Barajı Projesinde Hasankeyf'in durumuna
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/706) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.7.2003)
3.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret Baloğlu'nun, Irak'a insani yardım amaçlı gönderilen mercimeğin
bozuk çıktığı iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/707) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2003)
4.- İzmir Milletvekili
Vezir Akdemir'in, İzmir İlindeki okulların elektrik borçlarına ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/708) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.7.2003)
5.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, taşınmaz tarihi eserlerin çevresinde koruma alanları
oluşturulmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali
Şahin) sözlü soru önergesi (6/709) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
6.- İzmir Milletvekili
Enver Öktem'in, İzmir'in Güzelbahçe İlçesinde hizmete giren ambulansla ilgili
bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/710)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
7.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan'ın, hastalıkları nedeniyle sözleşmeleri feshedilen uzman
çavuşların durumuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet
Ali Şahin) sözlü soru önergesi (6/711) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
8.- Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler'in, kredi kartı faiz oranlarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali
Babacan) sözlü soru önergesi (6/712) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
9.- Mersin Milletvekili
Hüseyin Özcan'ın, Mersin Devlet Hastanesi çalışanlarının ödenmeyen döner
sermaye ücretlerine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/713)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
10.- Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler'in, işçi ve memur emeklilerinin maaşlarında artış yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/714) (Başkanlığa
geliş tarihi: 31.7.2003)
11.- Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler'in, gazilerin yaşam standartlarını yükseltmek için alınacak
önlemlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/715) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.7.2003)
12.- Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler'in, Yapı-Yol Sendikasına üye bazı çalışanların görev yerlerindeki
değişikliğe ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/716)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
13.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Çorlu Havaalanının etkin kullanımı için alınacak
önlemlere ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/717) (Başkanlığa
geliş tarihi: 31.7.2003)
14.- Bursa Milletvekili
Mehmet Küçükaşık'ın, kamu kurum ve kuruluşlarındaki sözleşmeli avukatlara
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) sözlü soru
önergesi (6/718) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
15.- İstanbul
Milletvekili Onur Öymen'in, AB limanlarındaki Türk gemilerinin eksikliklerinin
tamamlanması için ne gibi önlemler alındığına ilişkin Ulaştırma Bakanından
sözlü soru önergesi (6/719) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Edirne Milletvekili
Necdet Budak'ın, Edirne-Süloğlu Lisesinin bina ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1073) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)
2.- Edirne Milletvekili
Necdet Budak'ın, Edirne'nin Süloğlu İlçesine kaymakam atanıp atanmayacağına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1074) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.7.2003)
3.- İstanbul Milletvekili
Bülent Tanla'nın, "2 B" olarak bilinen alanlarda CHP
milletvekillerinin evi olduğu şeklindeki açıklamalarına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1075) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)
4.- Antalya Milletvekili
Osman Özcan'ın, Antalya-Kaş-Saklıkent turizm bölgesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1076) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)
5.- Diyarbakır
Milletvekili Mesut Değer'in, yargı mercilerine başvuru yollarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1077) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.7.2003)
6.- İzmir Milletvekili
Hakkı Ülkü'nün, TÜPRAŞ ve PETKİM'in mal ve hizmet alımı ihalelerine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1078) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.7.2003)
7.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret Baloğlu'nun, Gaziantep gezisiyle ilgili basında çıkan bazı
haberlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1079) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.7.2003)
8.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya-Kaş-Ova Beldesi sağlık ocağının doktor
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1080) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.7.2003)
9.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret Baloğlu'nun, Alanya-Taşkent karayolundaki asfalt çalışmasına
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1081)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2003)
10.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret Baloğlu'nun, Sakarya gezisiyle ilgili basında çıkan haberlere
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1082) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.7.2003)
11.- Iğdır Milletvekili
Dursun Akdemir'in, Iğdırlıların Nahcıvan'a geçişlerinde pasaport yerine başka
belgenin geçerli olup olmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1083) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2003)
12.- Iğdır Milletvekili
Dursun Akdemir'in, Iğdırlıların Nahcıvan'a geçişlerinde yurt dışına çıkış
harcının kaldırılıp kaldırılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1084) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.7.2003)
13.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İstanbul'daki bazı hastane çalışanlarının
zorunlu tasarruf ödemelerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı
soru önergesi (7/1085) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
14.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Sırrı Özbek'in, İstanbul'daki bazı hastane çalışanlarının
zorunlu tasarruf ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1086)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
15.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, yabancı danışmanlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1087) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
16.- Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, yabancı danışmanlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1088) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
17.- İzmir Milletvekili
Enver Öktem'in, İzmir'in bazı köylerindeki kekik toplama yasağına ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1089) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.7.2003)
18.- İzmir Milletvekili
Enver Öktem'in, süt ve süt ürünleri üreten işletmelerin desteklenmesine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1090) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.7.2003)
19.- İzmir Milletvekili
Enver Öktem'in, 4924 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1091) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
20.- Edirne Milletvekili
Necdet Budak'ın, çeltikte prim uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1092) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.7.2003)
21.- Tekirdağ
Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un, eczanelerin BAĞ-KUR ve SSK'dan ilaç bedeli
alacaklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1093) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
22.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük'ün, eczanelerin kamu kuruluşlarından olan alacaklarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1094) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.7.2003)
23.- Osmaniye
Milletvekili Necati Uzdil'in, mısır üretimi ve ithaline ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1095) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.7.2003)
24.- İzmir Milletvekili
Hakkı Ülkü'nün, Bergama'daki Allionoi Antik Kentine ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1096) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
25.- İzmir Milletvekili
Hakkı Ülkü'nün, su ürünleri sektörüne ucuz mazot desteği sağlanıp
sağlanmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1097) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
26.- İzmir Milletvekili
Hakkı Ülkü'nün, gençliğin sosyal ve kültürel gelişimini destekleyen projelere
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru
önergesi (7/1098) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
27.- İzmir Milletvekili
Hakkı Ülkü'nün, organik tarıma ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1099) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
28.- Iğdır Milletvekili
Dursun Akdemir'in, TMSF'ye devredilen bankalara ve kullandırılan kredilere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1100) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.7.2003)
29.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Marmara Ereğlisi'ndeki mezbaha ve çöplüğün insan
ve çevre sağlığına olumsuz etkileri nedeniyle alınması gereken önlemlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1101) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.7.2003)
30.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, İşsizlik Fonunda biriken kaynak miktarına ve işçi emeklilerinin
ücretlerinde bir artış yapılıp yapılmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1102) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.7.2003)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hatay Milletvekili
Züheyir Amber ve 36 Milletvekilinin, İskenderun Gümrük Başmüdürlüğünde pirinç
ithalatındaki yolsuzluk ve kaçakçılık iddialarının araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/124) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.2003)
2.- Ankara Milletvekili
Mehmet Tomanbay ve 26 Milletvekilinin, Gazi Üniversitesindeki akçalı
usulsüzlük, yolsuzluk ve ideolojik kadrolaşma iddialarının araştırılması
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/125) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.7.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
31 Temmuz 2003 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 114 üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; gündeme geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları vardır.
Kâtip Üyemizin oturarak
okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 36 milletvekilinin,
İskenderun Gümrük Başmüdürlüğünde pirinç ithalatındaki yolsuzluk ve kaçakçılık
iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/124)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İskenderun Gümrük
Başmüdürlüğünde pirinç ithalatında yapılan kaçakçılık ve yolsuzlukların
giderilmesi ve suçluların ortaya çıkarılması amacıyla; Anayasanın 98, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddesi uyarınca Meclis
araştırması açılması için gereğini arz ederim.
1- Züheyir Amber (Hatay)
2- K.Kemal Anadol (İzmir)
3- Vezir Akdemir (İzmir)
4- İlyas Sezai Önder (Samsun)
5- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
6- Sedat Uzunbay (İzmir)
7- Ali Arslan (Muğla)
8- Enver Öktem (İzmir)
9- Abdurrezzak Erten (İzmir)
10- Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
11- Erdal Karademir (İzmir)
12- Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
13- Mustafa Sayar (Amasya)
14- Yılmaz Kaya (İzmir)
15- Mehmet Işık (Giresun)
16- Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
17- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
18- Muharrem Eskiyapan (Kayseri)
19- Mehmet Sefa Sirmen (Kocaeli)
20- İzzet Çetin (Kocaeli)
21- İsmail Değerli (Ankara)
22- Yücel Artantaş (Iğdır)
23- Ali Oksal (Mersin)
24- Türkân Miçooğulları (İzmir)
25- Nuri Çilingir (Manisa)
26- Ufuk Özkan (Manisa)
27- Nezir Büyükcengiz (Konya)
28- Hasan Ören (Manisa)
29- Zeynep Damla Gürel (İstanbul)
30- N. Gaye Erbatur (Adana)
31- Mustafa Erdoğan
Yetenç (Manisa)
32- Berhan Şimşek (İstanbul)
33- Abdulaziz Yazar (Hatay)
34- Vahit Çekmez (Mersin
35- Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)
36- Memduh Hacıoğlu (İstanbul)
37- Necdet Budak (Edirne)
Gerekçe:
Mısır'dan pirinç ithal
eden bazı ithalatçılar konteynırlara 22 ton pirinç yüklemelerine karşın, fatura
ve konşimentolara 17 ton yazdırarak konteynır başına 5 ton pirinç kaçak olarak
yurda sokulmaktadır.
Her konteynırda kaçak
olarak yurda sokulan malın vergisi ve KDV'si ödenmemekte; ayrıca, her
konteynırda ortalama bin dolar gümrük vergisi kaçırılmaktadır.
Böylece, piyasada haksız
rekabet yaratılmış olup, dürüst firmalar cezalandırılmaktadır.
Yapılan kaçakçılıkla,
devletimiz, yüzbinlerce dolar KDV, Gelir ve Gümrük Vergisi gelirinden mahrum
kalmaktadır.
Bu gerekçelerle, yapılan
yolsuzluğu ve kaçakçılığı önlemek, devletimizi, uğradığı yüzbinlerce dolar
Gümrük, KDV ve Gelir Vergisi zararından kurtarmak için, Anayasanın 98 inci
maddesi, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
zorunlu hale gelmiştir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, ikinci önergeyi
okutacağım; ancak, önergenin aslı 500 kelimeyi geçtiğinden özetini okutuyorum.
2. - Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay ve 26 milletvekilinin,
Gazi Üniversitesindeki akçalı usulsüzlük, yolsuzluk ve ideolojik kadrolaşma
iddialarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/125) (1)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ulu Önder Atatürk'ün
unvanını taşıyan Gazi Üniversitesinde, bundan yaklaşık 2,5 yıl önce Prof. Dr.
Rıza Ayhan'ın rektörlüğe atanmasıyla birlikte ideolojik-siyasî kadrolaşma
iddiaları öne sürülmektedir. Son aylarda kadrolaşma hareketlerine ilişkin
haberleri, akçalı konulara ait usulsüzlük ve yolsuzluk iddiaları da yoğun bir
biçimde izlemeye başlamıştır. 2001 Temmuzunda Çağan A.Ş ile gazete ve
televizyonlara haber olan akçalı usulsüzlükler, şimdi imzasız bildirilerle yeni
boyutlar kazanmıştır.
Gazi Üniversitesinin
geleceği açısından uzun vadede en ciddî iddialardan birisi de, yabancı dilde
başarı gibi kriterleri ve akademik gelenekleri hiçe sayarak ve birçok öğretim
elemanının özlük haklarını acımasızca çiğneyerek gerçekleştirilen
ideolojik-siyasî kadrolaşmadır. Bu kadrolaşmanın, birinci olarak araştırma
görevliliği veya yardımcı doçentlik kadrolarına siyasî yandaşların alınması
için her yolun kullanılması biçiminde ortaya çıktığı söylenmektedir. Bu konuda
verilen örneklerden birisi, Gazi Eğitim Fakültesinde, jüri raporlarındaki
çalıntı iddiaları ve mahkeme kararları bile hiçe sayılarak bir öğretim
görevlisinin yardımcı doçent yapılmaya çalışılmasıdır. Diğer bir örnek ise,
İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesinde (İ.İ.B.F.) araştırma görevliliği
sınavını kazanan iki gencin atamalarının yapılmamasıdır. Kadrolaşma hareketinin
ikinci yönteminin ise yetkili Ana Bilim Dalı ve Bölüm Başkanlıklarının görüşü
alınmaksızın, öğretim üyesi kadrolarına başka kuruluşlardan kişilerin
dayatılarak atanması olduğu söylenmektedir. Bu konudaki iddialara verilen
örnekler ise, Tıp Fakültesine, Erciyes Üniversitesinden darp ve suça azmettirme
suçlarından haklarında dava açılan öğretim üyelerinin alınmak istenmesi ile
İ.İ.B.F.'ne rektörün eski kişisel danışmanı ve yeğeninin alınmak istenmesidir.
Ayrıca, Meslekî Eğitim Fakültesi eski dekanının kızlarını aynı fakülteye
araştırma görevlisi olarak alması gibi tipik kayırma eylemleri de iddialar
arasındadır.
Akçalı işlere ilişkin
usulsüzlük iddiaları da hayli kabarıktır. Başlıcaları şöyle özetlenebilir:
Birçok ihalenin davetiye
usulüyle yandaş firmalara verildiği, üniversitenin bu yolla zarara uğratıldığı,
Söz konusu firmalarla
özel çıkar ilişkilerinin kurulduğu,
Gölbaşı'ndaki
üniversiteye ait sosyal tesislerde, üniversitenin üst düzey yöneticileri ile eş
dost ve siyasî yandaşların uzun süre bedava ağırlandığı,
Denizcilik Müsteşarlığına
hazırlanmak amacıyla çekilen belgesel filmde sahtecilik yapıldığı ve bu nedenle
ilgili bakanlıkla davalı olunduğu,
Benzer başka
belgesellerin İletişim Fakültesi yerine özel yandaş şirketlere kaydırıldığı,
Rektörün makam odasını
milyarlarca liraya yeniden döşettiği ve bu işi yapan firmaya ikinci özel
villasının da içini yaptırdığı,
Nisan 2003'teki yasal
düzenleme öncesinde rektör ve rektör yardımcılarının dönersermayeden maaşlarının
9,5 katına ulaşan paralar aldıkları,
Rektörün, susturmak ya da
ödüllendirmek istediği kişileri danışman yaparak kendilerine dönersermayeden
para bağladığı,
Yüce Meclisimizin
yolsuzluklar üzerine giderek eski milletvekilleri ve bakanları Yüce Divana
göndermeye hazırlandığı bir dönemde bu denli ciddî iddiaların gözardı edilmesi
ve araştırılmamasını düşünmek olanaklı değildir.
Bu nedenle, devlette ve
toplumda saydamlık, açıklık, meşruluk ve adaletin toplumumuzun en güçlü özlemi
haline geldiği bugünlerde Gazi Üniversitesindeki akçalı usulsüzlükler ve
ideolojik kadrolaşma iddialarının araştırılarak varsa sorumluların saptanması
ve bu gibi yasadışılıkların yinelenmemesi için gerekli önlemlerin alınması
amacıyla, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün ilgili maddeleri gereğince, Meclis
araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1- Mehmet Tomanbay (Ankara)
2- Mustafa Erdoğan Yetenç
(Manisa)
3- Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)
4- Zeynep Damla Gürel (İstanbul)
5- Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
6- Abdulkadir Ateş (Gaziantep)
7- Hasan Fehmi Güneş (İstanbul)
8- Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)
9- Halil Akyüz (İstanbul)
10- Halik Tiryaki (Kırıkkale)
11- Ali Rıza Bodur (İzmir)
12- Muharrem Toprak (İzmir)
13- Osman Coşkunoğlu (Uşak)
14- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
15- Gürol Ergin (Muğla)
16- K. Kemal Anadol (İzmir)
17- Hakkı Akalın (İzmir)
18- Osman Kaptan (Antalya)
19- Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)
20- Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
21- Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
22- Nuri Çilingir (Manisa)
23- Bayram Ali Meral (Ankara)
24- Ali Oksal (Mersin)
25- Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
26- V.Sinan Yerlikaya (Tunceli)
27- İzzet Çetin (Kocaeli)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunda öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir önerge var; okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, (6/606) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/96)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 300 üncü sırasında yer alan (6/606) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Kemal Demirel
Bursa
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Dilekçe Komisyonu
Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
2. - Dilekçe Komisyonu Başkanı Şanlıurfa Milletvekili Yahya
Akman’ın, Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde de
çalışmasına ilişkin talebi (3/336)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
22 nci Dönem 1 inci
Yasama Yılında Komisyonumuza gelen başvurular önceki dönemlerin 5-6 misli artış
göstermiştir.
3071 sayılı Yasa hükmü
gereği, başvuru sahiplerine zamanında cevap vermek amacıyla Dilekçe Komisyonu
Başkanlık Divanınca, Komisyonumuzun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde
bulunduğu süre içerisinde çalışmalarına devam etmesine karar verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 25 inci maddesi uyarınca gereğini arz ederim.
Yahya Akman
Şanlıurfa
Dilekçe Komisyonu Başkanı
BAŞKAN - Dilekçe
Komisyonu Başkanlığının tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:
VI. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ
1. - Genel Kurulun çalışma saatleriyle gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No :46 Tarih : 31.7.2003
Genel Kurulun 31.7.2003
Perşembe günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 59 uncu sırasında yer alan
263 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 8 inci sırasına alınması ve çalışma
süresinin bu tasarının görüşmelerinin bitimine kadar olması, bu işin
görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde, 24.00'ten sonra da
çalışmalara devam edilmesinin, Genel Kurulun onayına sunulması Danışma
Kurulunca uygun görülmüştür.
|
|
|
Bülent Arınç |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı |
|
Sadullah Ergin |
|
Mustafa Özyürek |
|
AK Parti Grubu Başkanvekili |
|
CHP Grubu Başkanvekili |
BAŞKAN - Öneri üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2. - Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısı ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporları henüz gelmediğinden tasarıların görüşmelerini erteliyoruz.
1739 Sayılı Millî Eğitim
Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
3. - 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/642) (S.
Sayısı: 249) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu, 249 sıra
sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz istekleri vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1739 Sayılı Millî
Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak için söz aldım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, AKP
iktidarları, işbaşına geldiklerinden bu yana, her alanda olduğu gibi, millî
eğitim alanında da, partizanca kadrolaşma yoluna gitti; bunun için,
yönetmelikleri, kuralları değiştirdi. Sekiz aydır, öğretmenlerin, öğrencilerin,
eğitimin birikmiş sorunlarını çözeceklerine, halka söylemedikleri, hükümet
programlarında belirtmedikleri konuları, yeterince hazırlık yapmadan, sonunda
doğacak zararları düşünmeden, inatla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
getirdiler. Bugün görüştüğümüz bu tasarı, buna örnektir.
Değerli arkadaşlar, Millî
Eğitim Bakanlığının hazırladığı bu tasarı, Başbakanlık tarafından Türkiye Büyük
Millet Meclisine, 9...
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
bir hususu arz edeyim.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Buyurun efendim.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
sistemde bir arıza olduğu için sizi yerinize alıyorum.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 13.17
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.28
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER:Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN -Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
249 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3. - 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/642) (S.
Sayısı: 249) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde
ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın
Mustafa Gazalcı'ya ait.
Buyurun Sayın Gazalcı,
konuşmanızı baştan alabilirsiniz.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Temel
Yasasının değişikliğini öngören tasarı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce, AKP iktidarının, işbaşına gelir gelmez, her alanda olduğu gibi millî
eğitimde de kadrolaşmayı öngördüğünü, bunun için kuralları, yönetmelikleri
değiştirdiğini ve tam incelemeden, hükümet programında yazmadıkları, halka söz
vermedikleri kimi konuları Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirdiklerini
söylemiştim; bu tasarı da bunlardan biridir.
Bu tasarı, 9 Temmuzda,
komisyonlarda görüşülmek üzere, Başbakanlık tarafından Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderilmiştir. O zaman, tasarı iki temel konuyu öngörüyordu;
birincisi, okulların satışı; ikincisi, ders kitapları konusu. 22 Temmuz 2003
tarihinde, Plan ve Bütçe Komisyonunda, tasarıya bir ek madde eklendi. Bildiğiniz
gibi, Millî Eğitim Bakanlığı, parasını devlet vermek üzere, özel okullarda 10
000 yoksul çocuğu okutmak için bir genelge çıkarmıştı. Bu genelge, Danıştay 8.
Dairesinin, 17 Temmuz 2003 tarihinde yürütmeyi durdurma kararıyla işlemden
kalkmıştı.
Değerli arkadaşlar,
tarihlere dikkatinizi çekiyorum; Millî Eğitim Bakanlığı, özel okullarda 10 000
yoksul başarılı çocuğu okutma genelgesini, 13 Mayıs 2003 tarihinde yayınlıyor.
Bu tasarı, Meclise 9 Temmuzda geliyor. Danıştay, yürütmeyi durdurma kararını 17
Temmuzda veriyor; Plan ve Bütçe Komisyonunda, 22 Temmuzda -5 gün sonra-
Danıştayın iptal ettiği bu karar, bir ek madde olarak tasarıya ekleniyor.
Bugün, 31 Temmuz 2003, tasarıyı yangından mal kaçırır gibi -birçok konuda
olduğu gibi- 1 inci Yasama Döneminin son gününde ivedilikle görüşüyoruz.
Bu, hangi tasarı; Millî
Eğitim Temel Yasası, çocuklarımızın, gençlerimizin nasıl eğitileceğini
gösteren, kuralları belirten temel yasayı...
Değerli arkadaşlar,
oyunlar burada da bitmiyor. Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Tasarının, doğal olarak, önce Millî Eğitim Komisyonunda görüşülmesi
gerekir. Millî Eğitim Komisyonu Başkanı, haklı olarak, 17 Temmuzda, bu
değişikliği bildiriyor, görüşeceğiz diye, tasarıyı dağıtıyor; ama, aynı gün
Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verdiği için, tasarı o biçimde olmadığı
halde, ya o yüzden ya da başka nedenlerle aradan yarım saat geçmeden tasarı
geri çekiliyor. Bir daha Millî Eğitim Komisyonunda bu tasarı görüşülmüyor, Plan
ve Bütçe Komisyonunda ele alınıyor ve gece yarısı verilen bir önergeyle, AKP'li
beş arkadaşın verdiği bir önergeyle, özel okullarda çocuk okutma konusu
tasarıya ekleniyor.
Değerli arkadaşlar,
devlet yönetmek ciddî bir iştir; hukuk kuralları içinde olması gerekir.
Böylesine bir değişiklik, çok büyük bir değişikliktir, dikkat çekici bir
değişikliktir, vahim bir değişikliktir. Cumhuriyet tarihinde ilk kez devlet
diyor ki: Ben, Türk çocuklarının eğitimini yapmayacağım, nitelikli olarak
yapamıyorum bunu özel okullar yapsın. Çünkü, gerekçesinde, Bakan, bunu bir
büyük reform gibi, yoksul çocukların da nitelikli eğitim alması için böyle bir
uygulamaya geçildiğini söylemiştir. Danıştay bunu iptal edince, bir yasa
maddesiyle bu engelin kaldırılacağını düşünüyor.
Değerli arkadaşlar,
böyle, son günde, Danıştay bu kararı verdi diye, birkaç gün içinde,
komisyonlarda görüştürmeden, birinde görüştürüp birinde görüştürmeyerek temel
yasaları değiştirmek çok sakıncalıdır. Bence, bu tasarı, henüz zaman
geçmemiştir, tümüyle geri çekilmelidir hükümet tarafından; hiç olmazsa, eklenen
o 1 inci maddeyle ilgili olarak Danıştay kararının sonucu beklenmelidir; çünkü,
Millî Eğitim Bakanlığı Danıştay kararına itiraz etmiştir. Doğal olarak, bir
hukuk devletinde bu itirazın sonucunun beklenmesi gerekir ya da yürütmeyi durdurma
kararı verilmiş, Bakanlığın buna uyması gerekiyor.
Türkiye Devletinin nasıl
yönetileceği Anayasada belirtilmiştir; bir güçler ayrımı vardır. Ben hukukçu
değilim; ama, yürütmenin her türlü işlemi ve denetimi yargı denetimi
altındadır. Şimdi, idarî en büyük yargı; yani Danıştay bir karar vermiş.
İdarenin buna uyması gerekir; ama, AKP hükümeti, inatla, benim burada
çoğunluğum var, ben her şeyi yasayla yapabilirim, devlete hükmedebilirim
anlayışı içindedir.
Değerli arkadaşlar,
Danıştay kararı elimde. Bakın, ne diyor Danıştay kararı, yürütmeyi durdurma
gerekçesinde: "Yasalarımızda, yoksul çocukları okutabilmek için gerekli
hükümler var. Başta Anayasamızın 42 nci maddesi olmak üzere, kredi bakımından,
burs bakımından, yatılılık bakımından çocukları desteklemek ve okutmak için
yeterli yasa maddesi var. Ancak, ille de özel okullarda çocuk okutmak
istiyorsan, Özel Okullar Yasasında bir hüküm var: Kontenjanının en az yüzde
2'si, Bakanlar Kurulu kararıyla da yüzde 10'u parasız olarak
okutulabilir." Özel okullar bu konuyu Anayasa Mahkemesine götürmüştür;
Anayasa Mahkemesi de bu yolda karar vermiştir; yani, siz, isterseniz, özel
okullarda da -bir kazanç amacı gütmeyeceğine göre özel okullar Anayasaya göre,
sözde öyledir- yüzde 10'una kadar çocuğu okutabilirsiniz.
Bu kararda ayrıca diyor
ki: "Anayasanın 10 uncu maddesinde belirtilen eşitlik ilkesine de
aykırıdır. Çocukların ekonomik yönden farklılıklar içinde bulunması eğitim
ilkeleriyle bağdaşmaz ve eşitlik ilkesiyle de örtüşmez."
Millî Eğitim Temel
Yasasında, ivedilikle, bir maddeyle değişiklik yapmakla, Anayasanın 10 uncu
maddesinde belirtilen, Danıştayın gerekçesinde ifade ettiği eşitlik durumu
ortadan kalkacak mı; hayır.
Değerli arkadaşlar,
Danıştay bu kararı verdikten sonra hükümette, başta Başbakanda bir rahatsızlık
belirmiştir. Bakın, Başbakanın 21 Temmuz 2003 tarihinde İstanbul Menkul
Kıymetler Borsasında yaptığı bir konuşma var elimde. Başbakan "Bir sendika
müracaat ediyor Danıştaya, bir de bakıyoruz ki, arkadan bir karar; böyle bir
şey yapamazsınız. Ne olsun? Bu, eğitimde fırsat eşitliğine ters düşer. Tabiî,
bunlar üzerine, ister istemez, bizde, bazı soru işaretleri doğuyor" diyor.
Yani, Danıştayın kararı üzerine, Başbakanda birtakım soru işaretleri
doğuyormuş. Bu soru işaretleri Danıştay kararına ilişkin mi, yoksa sendikaya mı
ilişkin; o da açık değil, belli değil. Başbakan konuşmasını sürdürüyor:
"Biz istiyoruz ki, devlet, eğitim işinden yavaş yavaş çekilsin, bu iş
tamamen özel sektöre kalsın, onlar bu işi alıp götürsünler."
Değerli arkadaşlar, bu
sözler, çok talihsiz sözlerdir, eğer düşünülmeden söylenmişse vahimdir. Belki,
bu sözleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında söylemek bir ölçüde kolaydır;
ama, düşünüyorum da, Başbakanın seçim bölgesi Siirt'te ya da Anadolu'nun yoksul
bir köyünde "arkadaşlar, devlet eğitim işinden çekilsin, bu işi özel
sektör yapsın" demek "ey yoksul halkım, senin çocuğun okumasın"
demekle denktir ve kolay da değildir.
Ayrıca, Başbakan,
partisinin çeşitli yerlerde yapılan il kongrelerinde yaptığı konuşmalarda yine
bu Danıştay kararını eleştirmiş "sonucu bu olmamalıydı" demiştir.
Memur sendikasına da; yani, öğretmen sendikasına da "memurların sırtından
siyaset yapıyor" diyerek, eski, ucuz suçlamayı yapmıştır. Peki; değerli
arkadaşlar, memur sendikası, hele eğitim sendikası, üstelik, eğitim işkolunda
yetki almış en büyük eğitim sendikası, Millî Eğitim Temel Kanununda ya da
eğitimle ilgili bir konuda Danıştaya başvurmayacak da ne yapacak?! Batı'da
olduğu gibi toplusözleşme hakkı yok, grev hakkı yok; demokratik hakkını
kullanıyor, yürüyor, toplantı yapıyor; "suç işledin" deniyor.
Danıştaya dilekçe veriyor; yine "suç işledin" deniyor. Peki; ne
yapsın bu sendika?! Üstelik, bu sendika, toplugörüşme yoluyla, Millî Eğitim
Bakanlığıyla, oturdu, birtakım idarî kararlar aldı, Kurum İdare Kararlarını
imza altına aldı; o kararları bile Millî Eğitim Bakanlığı uygulamamaktadır.
Değerli arkadaşlar,
geçenlerde, Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı bir işlemi Danıştay yine
durdurmuştu. Biliyorsunuz, bundan önceki Sayın Millî Eğitim Bakanı zamanında, 1
041 eğitim yöneticisi bir genelgeyle görevlerinden alınmıştı; yerlerine, yine,
geçici görevle, kendilerine yakın arkadaşlar verilmişti ve "bunları
valiler yapıyor" denilmişti. Danıştay, bu kararı da durdurdu. Bu Millî
Eğitim Bakanı "Danıştay kararına uyulacaktır" yollu bir yazı
gönderdiği halde, Türkiye'nin birçok yerinde, çocuk oyuncağı gibi, bunlar,
göreve başlatıldı, iki gün sonra görevden alındı, yine, eski geçici görevle
verilenler, yerlerine alındı. Örneğin, bunlardan birisi olan -elimde belgesi var-
Balıkesir-Edremit İlçe Millî Eğitim Müdürü Sayın Selahattin Yay, asıl olarak
atanmaya elverişli; ama, onun yerine, o kadar kıdemli olmadığı halde, Atanur
Çağlayan Edremit İlçe Millî Eğitim Müdürü oluyor; arkasından, Danıştay
kararıyla Selahattin Yay iki günlüğüne veriliyor, çekiliyor. Denizli'de de
örnekleri var; örneğin, Buldan İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü de öyle. Türkiye'nin
birçok yerlerinde, yüzlerce, böyle örnek gösterilebilir. Yani, biz hukuk
devletini içimize sindirecek miyiz? Danıştayın verdiği kararları sonuna kadar
uygulayacak mıyız ya da uyguluyormuş gibi mi yapacağız; bu, çok yanlış bir
tutumdur.
Şimdi, elimde, yine bir
başka belge var. Bir milletvekili arkadaşımın, Sayın Hüseyin Özcan'ın, özel
okullar konusunda verdiği soru önergesi üzerine, Millî Eğitim Bakanının verdiği
yanıtlar var. Millî Eğitim Bakanı bu soru önergesine verdiği yanıtta "biz,
Anayasanın 10 uncu maddesinde belirtilen eşitlik ilkesine uyacağız, özel
okullar konusunda kesinlikle ayırımcı davranmayacağız" diyor. Diyor da, uygulama
pek öyle olmuyor. Yani, hem Danıştay kararını beklemeden böyle bir yasal
by-pass yapılıyor hem de kontenjanlar şimdiden belli. Bakın, elimde, okulların
adları ve listeleri var. Kimseyi son günde üzmek için söylemiyorum; ama, Sayın
Bakanın yazılı yanıtıyla, verdiği sözle, burada okullara dağıtılan kontenjanlar
birbirini tutmuyor.
Değerli arkadaşlar,
Fethullah Gülen yanlısı okullara, burada, bir bir dağıtılan kontenjan miktarı 1
916'dır; yani, 10 000 çocuğun yaklaşık beşte 1'i bu okullardadır. (AK Parti
sıralarından "nereden çıkarıyorsun" sesleri, gürültüler) Sıralayayım
size isimlerini, bir sürü isimler veriyorum. Denizli'de Server Gazi Lisesi,
burada var.
AZİZ AKGÜL (Diyarbakır) -
Ayırımcılık yapmayın okullar arasında, hepsi Millî Eğitimin okulları bunların.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, ayırımcılığı ben yapmıyorum; ama, her türlü denetime
karşı, siz de biliyorsunuz ki, özel okullarda... (AK Parti sıralarından
gürültüler) Beni dinleyin, siz burada yanıt verirsiniz, belgeleri size de
gösterebilirim. Bakın, itirazla değil, fikirle belki birbirimizin fikrini
çürütebiliriz.
HACI BİNER (Van) - Bir
sol derneğin Talim Terbiye Kurulunda uzman olarak görevlendirilmiş 100 tane elemanı
var, ona niye itiraz etmiyorsunuz?
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Hacı Bey, lütfen, susun... Susun Hacı Bey...
Değerli arkadaşlar, özel
okullar ne amaçla açılır; özel okulların bir kısmı para kazanmak için açılır.
Öyle, bir bölüm özel okul vardır; yani, 1 800 civarındaki okulun, 353
ortaöğretim özel kurumunun bir kısmı para kazanmak için açılmıştır. Özel
okulların bir kısmı, hem para kazanmak hem de gerçekten, Türkiye Devletinin
laik, sosyal hukuk devleti ilkesine uyarak, kurallar içerisinde iyi eğitim
yapmaya çalışır; ama, siz de biliyorsunuz ki, özel okulların büyükçe bir kısmı,
kendi dünya görüşlerini çocuklarımıza aşılamak için açılır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Saçmalıyorsunuz...
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Şimdi, ben diyorum ki, siz devletin okullarını bırakıyorsunuz, nitelikli
eğitim vereceğim diye, özel okullara çocuk gönderiyorsunuz; ama, özel okullar
her türlü denetime karşın, bir birlik içerisinde, uyum içerisinde değil.
Türkiye Cumhuriyetinin ilk çıkardığı yasalardan biri, 3 Mart 1924'te çıkarılan
Öğretim Birliği Yasasıdır. Siz, bu uygulamayla birliği sağlayamazsınız değerli
arkadaşlarım.
Bir de, her türlü desteğe
karşın, özel okulların Türkiye'deki oranı yüzde 1,5'tur. Şimdi, yüzde 98,5
oranındaki devletin eğitimini bırakıyorsunuz, burada nitelik yok diyorsunuz;
özel okullarda nitelik var diye çocuk göndermeye çalışıyorsunuz; ben bunu doğru
bulmuyorum.
Bu tasarının
gerekçesinde, eğitim çok önemlidir; ama, bu eğitime kaynak gerekli deniliyor.
Peki, kaynak nerede; kaynak, okulları satmada.
Değerli arkadaşlar,
insaf, insaf!.. Kaynak diye diye birçok şeyi, ormanları, hazine arazilerini,
şunları bunları sattıktan sonra, en son akla gelmesi gereken okulları satmak
son derece vahim bir şeydir; çünkü, okullar, bizim, tarihî ve kültür
miraslarımızdır, oralardan çok değerli insanlar mezun olmuştur. Siz, şimdi,
öğrenci yok, öğretmen yok, veli yok, herkes tatile gitmiş, son gün bir yasa
çıkarıyorsunuz; çocuklar tatilden bir dönecek, bizim okul satılmış. Kime;
filanca özel okula, filanca otele, filanca bilmem kime...
Değerli arkadaşlar,
satmayın, gücünüz yetiyorsa yapın. Diyorsunuz ki "kent kıyılarında
yapacağız" Kaç kilometre ötede?.. Oradaki kapıcı çocukları, esnaf
çocukları ne olacak? Bakın size küçük bir şey anlatayım:
Mustafa Necati'yi
duymuşsunuzdur; 1925-1928 yılları arasında gerçekten çok büyük işler başarmış
bir Millî Eğitim Bakanıdır. Millî Eğitim Bakanı olarak bir yere okul
yapacaktır, para sıkıntısı vardır. Maliye Bakanına der ki: "Senin görevin
para bulmak, benim görevim okul yapmak"
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
lütfen toparlayınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Evet, Sayın Başkanım. "Senin görevin para bulmak, benimki yapmak"
diyor Mustafa Necati. Ya sizinki; aynen Osmanlı İmparatorluğunun Millî Eğitim
Nazırı Haşim Paşa gibi "şu okullar olmasa eğitimi çok güzel
yönetirdim." Yani, o kapıya çıkıyor.
Değerli arkadaşlar,
Kurtuluş Savaşı sırasında bile, İkinci Dünya Savaşının en bunalımlı günlerinde
bile Türkiye, eğitimi en temel iş olarak almıştır. Siz, son on yıldır bütçeden
eğitime en az payı ayıracaksınız. Bakın, 1993'lerde, millî eğitime bütçenin
yüzde 14.35'i ayrılırken, 2003'de ayırdığımız pay yüzde 7 değildir, yarısı
değildir, yüzde 6.9'dur; yatırıma ayrılan pay da öyledir. Büyük onarım için -burada,
Bakanın verdiği yanıtlar var- ayırdığı para 217 230 000 'dir.
Değerli arkadaşlar, peki,
bütçeden para ayırmayacaksınız, okulları satarak, özel okullarda çocuk
okutarak. Hem paramız yok diyorsunuz hem de 30 trilyona yakın bir parayı, özel
okullara destek için veriyorsunuz. İnsanın aklına geliyor; acaba bir diyet
ödemek için mi bu yapılıyor; yani, militan yetiştirmek için mi yapılıyor? Yani,
devlet okul yapacakken, kendi okulunda nitelikleri geliştirecekken, niçin, ille
de... Biz özel okul olmasın demiyoruz, özel okul yasalar içinde olsun; ama,
devletin gücüyle olmasın. Dünyanın her yerinde devletin birinci işi, insanı
yetiştirmektir. Bakın, 2000 yılında Senegal'da 156 ülkenin Millî Eğitim
Bakanları toplandı. Bizden de Sayın Metin Bostancıoğlu gitti. O, eğitim
enternasyonalinde, toplantısında bir karar alındı: "Herkese nitelikli
kamusal eğitim." Slogan bu. Ne demek bu; devletin herkese nitelikli eğitim
sağlaması...
Değerli arkadaşlar, biz
yıllarca devletin bütçesinden eğitime daha çok pay ayrılsın diye çırpınırken,
AKP'nin getirdiği nokta nedir biliyor musunuz; yeni kaynak bulmayı eğitimin
kendisi yapmıştır; yani, eldeki eğitim kaynaklarını bazılarına transfer etmek.
Değerli arkadaşlar, bu
olmuyor, yakışmıyor. Millî Eğitim Temel Kanunundaki değişiklik burada, elimde.
Bakın, bu, Millî Eğitim Temel Kanunu, böyle bir çırpıda bir önergeyle
değiştiriliverecek bir yasa değildir. Millî Eğitim Temel Yasası kendi içinde
bir bütündür. Burada yapacağınız değişikliklerle, Atatürk'ün, İnönü'nün yaptığı; adı Atatürk olan, Cumhuriyet olan,
İstiklal olan o okulları satarak, biz çoğunluğumuza güvenerek bu yasayı
değiştiririz derseniz, ben inanıyorum ki, hukuktan bu dönecektir.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)-
Olayı saptırıyorsunuz. Öyle bir şey yok.
BAŞKAN- Sayın Gazalcı, son
cümlenizi alayım. Lütfen...
MUSTAFA GAZALCI
(Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
eğitim, devletin temel işidir. Şimdi, ben AKP Grubuna bakıyorum; acaba, paralı,
özel okulda kaç kişi okumuştur şu Meclisin içinde? Hepimiz devletin yatılı
okullarında okuduk, hepimiz devletin parasız okullarında okuduk, hepimizin
devletin okullarında okuduk. Lütfen, okulları satmayın, eğitimi satmayın,
geleceğimizi satmayın, insanı satmayın!
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar [!])
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gazalcı.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Karaman
Milletvekili Sayın Yüksel Çavuşoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 249 sıra
sayılı 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi ve
bizleri izlemekte olan aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
3 Kasımdan sonra, bütün arkadaşlarımızın yaptığı gibi, biz de, Karaman'da,
milletvekili arkadaşlarımızı topladık, basın toplantısı yaptık ve dedik ki:
"Bugünden itibaren AK Partiyi burada bırakıyor, devlet-millet kaynaşmasını
sağlayıp, Türk Milletini kucaklıyoruz. Böylece, hep birlikte, memleketimizi ve
ülkemizi kalkındırmak için gayret edeceğiz, çalışacağız ve bu sloganla yola
devam edeceğiz."
Bu noktadan hareketle,
değerli meslektaşım Mustafa Gazalcı Beye de, bizim için yapmış olduğu güzel
tenkitlerden dolayı teşekkür ediyorum. Almamız gereken noktaları aldığımızı;
ama, benimsemediğimiz noktaları da kendilerine iade ettiğimizi ifade ediyor;
katkılarına ve CHP'li bütün arkadaşların katkılarına tekrar teşekkür ediyorum.
Hemen şunu belirtmek
isterim ki, burada, şu anda, konuşmayı ve üniversitedeki dersimizde olduğu
gibi, karşılıklı iletişimli bir konuşma yapmak isterdim. Ülkemizin muasır
medeniyet seviyesine ulaşması, geçmesi, hatta ve hatta, aya gidebilmek için
güneşi hedeflemek noktasından baktığımız takdirde, eğitim sisteminde birtakım
stratejik planlarımız ve bu planları gerçekleştirmemiz için parametrelerimizin
olması gerekiyor. Dolayısıyla, bu parametrelerimizi çok kısa, öz olarak
anlatabilmek için elimdeki hazır notlarımdan hareket etmeyi yeğliyorum. Bu
noktadan hareketle, eğer, birkaç dakika zamanınızı alırsam, şimdiden özür
diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkeler ekonomik, sosyal, kültürel ve politik problemlerinin çözümüne katkıda
bulunmak için eğitime yatırım yapmak zorundadır. Ne var ki, Türkiye'de eğitimin
bizatihi kendisi ciddî bir mesele haline gelmiş veya getirilmiştir.
Anadolu ve fen liselerine
giriş sınavında 40 000'den fazla öğrencinin sıfır alması, 2 000'den fazlasının
kopya çektiğinin tespit edilmesi, bunun en güzel göstergesidir herhalde. Bu
durum, çürüyen bir sistemin sağa sola savrulan parçaları olarak
değerlendirilebilir. Bu durum, sıfır alan çocuklardan değil, çağdaş dünyanın
hiçbir yerinde bulunmayan bir sistemin dayatılmasından kaynaklanmaktadır.
Türkiye, gerek eğitimine
ve gerekse eğitimin diğer alanlarına yansıyan problemlerini çözmekten asla
vazgeçemez; burasını çok iyi bilmemiz gerekmektedir. Bu sebeple, eğitimin sorunlarını
çözebilmek için alışılagelmiş yaklaşımların dışında ve ötesinde yeni bir
anlayış, yeni bir değişim ve yeni bir vizyona ihtiyaç duyulmaktadır. Herkes,
ideolojik yaklaşımlarını bir kenara bırakarak, geleceğimizi ve gençliğimizi
yakından ilgilendiren bu probleme pedagojik ve bilimsel olarak yaklaşmalı,
çürümüş ve tükenmiş eğitim sistemi, ideolojiyle değil, pedagoji ve ilmî
çalışmayla yeniden yapılandırılmalıdır.
20 nci Yüzyılın ilk
yarısında sanayi toplumlarının ihtiyacına göre teşkil edilen eğitimle ilgili
kavram, yöntem ve tekniklerin çoğunun bilgi çağına geçişte önemli
değişikliklere uğrayacağı görülmektedir.
Toplumumuzun
beklentilerini karşılayacak bir eğitimin, bizatihi kendisinin bu değişim ve
gelişime açık olması gerekmektedir. Aksi halde, eğitimin kendisi, gelişmelerin
önündeki en büyük engel haline dönüşüverir. Sanayi toplumundan bilgi toplumuna
doğru geçişte insanların da bu değişime açık olması gerekmektedir.
Eğitim ve eğitim sistemi,
fert, toplum ve milletler için büyük önemi haizdir. Eğitimin konusu insandır.
Bu sebeple, insanı anlamak, insan-toplum ilişkilerinde meydana gelen
gelişmeleri doğru yorumlamak, kuşakları geçmişin ışığıyla geleceğe hazırlamak,
geleceğe ilişkin doğru tahminlerde bulunmak, değişen ve gelişen dünyada bilim
ve teknolojiden en iyi derecede faydalanmak ve bunları refaha yansıtmak, doğru
düşünüp doğru karar vermek, sağlıklı bir eğitim sisteminin vazgeçilmez şartı
değil midir?.. Hayat boyu sürdürülmesi gereken toplumsal bir eylem olan eğitim,
sıfırdan sonsuza, beşikten mezara kadar devam eden bir eğitim faaliyeti değil
midir?
Herhangi bir ayırıma ve
sınıflamaya tabi tutmaksızın, herkesin, ilgi, istek, yetenek ve yeterlilikleri
doğrultusunda eğitim haklarından en iyi şekilde faydalanmasını savunan; ayrıca,
her şeyin insan için ve insana göre düzenlenen, insan merkezli bir eğitimin
hedef alınması zarurettir.
Öğrencilerin, yaşama
kalitelerinin yükseltilmesine yararı olmayacak bilgileri ezberletmek zorunda
bırakılmaları, eğitimdeki en büyük kaynak israfı değil midir?
Japon eğitim
uzmanlarının, matematik maratonunda dünya finalisti olmalarına rağmen, ezberci
eğitimden kurtulmanın mücadelesi için plan ve programlar yaptıklarını hepimiz
bilmekteyiz. Dolayısıyla, hayat boyu öğrenme ve kişisel gelişim, toplumsal
bütünleşme ve ekonomik büyüme, eğitimde fırsat eşitliği, üstüne basarak
söylüyorum, eğitimde fırsat eşitliği ve yeteneklerin belirlenip desteklenmesi
ve geliştirilmesi esasına göre tanzim edilmelidir.
Bilgi toplumunda,
öğretecek bir şeyleri olan herkesin öğretmenlik, öğrenmek isteyen herkesin de
öğrencilik yapacağı gerçeği dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Eğitim, hem üretim yapmak
ve hem geliştirmek, toplumun kültürel mirasını yeni nesillere aktarmak, hem de
kişide var olan kabiliyetlerin açılım ve gelişimini sağlamaktır. Eğitim,
kişinin kendi kendisine yeterli hale gelmesi, doğruyu ve eğriyi tarafsız
kriterlerle bizatihi ayırt edebilecek bir formasyona sahip olması, kendi
içindeki mükemmel kabiliyetleri yakalaması ve bunların neticesini yaşantı
yoluyla davranışlarına yansıtması demek değil midir.
İnsanlığın, sanayi
toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecini yaşadığı günümüzde, teknolojik
gelişmelerin benzeri görülmemiş değişimlere ortam hazırladığını hepimiz
bilmekteyiz. Bu durum, gerek makro gerekse mikro düzeyde "insan kaynakları
ve geliştirme" konusunun önemini artırmaktadır.
Köy kadar küçülen dünyada
baş döndürücü bir rekabet yaşanmaktadır. Uluslararası bu yarışta ayakta
kalmanın en önemli şartı, ülkelerin sadece ekonomik kaynaklarını harekete
geçirmekle değil insan kaynaklarının da harekete geçirilmesiyle mümkün
olacaktır. İnsan sermayesi için yapılan yatırımlar üretime dönüştürüldüğünde,
ferdî ve ulusal gelirin artırılmasında en önemli etken olarak görülmektedir.
Yeni teknolojiler üretmek ve mevcut teknolojileri en prodüktif şekilde
kullanabilmek ve bilgi üretimi yapabilmek için emeğin vasfının geliştirilmesi
gerekmektedir. Bu noktadan hareketle, eğitimde rekabetin artırılması ve lider
veya kreatif vasfı haiz, nitelikli ve yüksek nosyonlu gençlik ve insanlar yetiştirebilmek
için özel eğitim ve eğitim kurumlarının önünün açılması ve hatta, teşvik
edilmesi hususunun önemi açıktır. Bu noktada, CHP'li meslektaşım Sayın
Gazalcı'nın devletçi bakışının... Çoğunluğa sahip bir grup olarak değil,
evrensel insan hakları, özgürlük ve eğitim sistemi gereği istemekte olduğumuzu
belirtmek isterim.
Ülkemizde işsizlerin
yüzde 48,16'sının ilkokul, yüzde 20,74'lük kısmının lise, yüzde 6,2'lik
kısmının yüksekokul, yüzde 5,45'lik kısmının da meslek lisesi mezunu
olduklarını hatırlatmak isterim.
Ülkemizde işgücünün yüzde
5,2'sinin üniversite, yüzde 9,7'sinin lise ve dengi okul, yüzde 7'sinin
ortaokul ve yüzde 78,1'inin ise ilkokul mezunu olduğu görülmektedir.
Türk millî eğitiminin iki
temel sorunu vardır. Bunlardan birisi kalite, diğeri kaynak sorunudur.
Kalite konusundaki
olumsuzluğun en önemli sebebi, Türkiye'deki hantal eğitim bürokrasisi ve bunun
eğitimdeki çağdaş gelişmeleri yakalamadaki aczi gösterilmektedir. Diğer önemli
bir sebebi de, eğitime ayrılan payın yetersizliğidir şüphesiz.
Eski dönemlerin en
değerli insan tipi çok bilen insan, yerini, bilgiyi gerektiğinde yerinde nasıl
kullanabileceğini ve nereden bulabileceğini bilen insana bırakmıştır. Yine,
çağlar boyu bilginin değişmez ve kalıcı olduğuna inanan insan tipi, yerini,
bilginin kısa zamanda değişip eskidiği, bu nedenle, sürekli yeni bilgiler
peşinde koşan ve kendini durmadan geliştirmeye çalışan insan tipine
bırakmıştır.
Çok kanallı eğitim
imkânlarının artması, okulun, öğretmenin, hatta, kitapların işlevini önemli
ölçüde değiştirecektir. Öğretmenin tek bilgi kaynağı olmadığı bu ortamda, okul
da, artık, bilgi kazanmanın tek mekânı değildir. Ders kitapları ise, neredeyse,
her gün yeniden yazılmak durumunda olacaktır. Görüldüğü gibi, binlerce yıldır
öğretmen-öğrenci üçgeni içinde varlığını sürdüren eğitim-öğretimde, yeni
teknolojilerin yaşamımıza katılmasıyla birlikte çok yönlü, çok kanallı yeni
alternatifler de kullanılmak durumundadır.
Öğretme yerine öğrenme,
öğrenme merkezli eğitim, öğrenmenin parmak izi kadar kişiye özgü olduğunu
göstermektedir. Çağdaş eğitimin öncülerinden biri olan Rousseau "eğitim,
çocuğun tabiat ve yeteneğini göz önünde bulundurmazsa, insan ve toplum
doğallıktan uzaklaşır" demektedir. Yine, Japon Sony'in bir sözü: "Bir
ağacı, bir bitkiyi kökünden bir yere nakledebilmek için, bütün toprak ve
bitkisel özellikleriyle taşımadığınız müddetçe tutturamazsınız"demektedir.
Dolayısıyla, 53 devlet
üniversitesi ile 23 vakıf üniversitesinde 1 894 000 öğrenci öğrenim görmekte,
27 617 öğretim üyesi ve 46 517 öğretim elemanı görev yapmaktadır. 60 000 örgün
ve yaygın eğitim kurumumuz var. İlköğretimde 10 300 000, yükseköğretimde 1 900
000 olmak üzere okulöncesi, ortaöğretim ve yaygın eğitim de dahil, toplam, 18
600 000 öğrencimiz eğitim görmektedir.
Dünya ortalaması öğrenci
başına 3 370 dolar iken -dikkat çekiyorum- Avrupa ortalaması ise 6 585
dolardır. Türkiye'de ise, öğrenci başına, biliyor musunuz nedir; 2 000
dolardır.
Konsolide bütçe içinde
Millî Eğitim Bakanlığı yatırımlarına
ayrılan pay ise, üzgünüm, yüzde
16,43'tür.
Her 100 kişiden 53'ünün
yurtdışına gittiği tespit edilmiştir.
Eğitimde eleyici
yaklaşımdan uzaklaşarak, herkesin yükseköğrenim görmekten ziyade, severek
yapabilecekleri bir iş ve sıkıntı çekmeden yaşayabileceği bir gelir temini daha
önceki yaşlarda sağlanması gerekmektedir. İnsanlar yeterlilikleri ve
başarabildikleriyle değil de, diplomalarıyla değerlendirilirlerse, herkesin
yükseköğretime hücumu doğal karşılanmalıdır, günümüzde olduğu gibi....
Ayrıca, başarısız
alanlardaki zaafı gidermek yerine, öğrencilerin başarıyla yaptığı işleri
mükemmel yapabilmesine önem ve öncelik verilmelidir. Bu gayeyle, okulöncesi,
ilk ve ortaöğretimin başarılı yönlerini yakalayıp güçlendirmek, metot olarak
benimsenmelidir. Bu zaviyeden denilebilir ki, bütün dünyada olduğu gibi,
ülkemizde de, mecburî ve temel eğitim kavramları üzerinde iyi durulması
gerektiğini hatırlatmak isterim. Mecburî eğitim süresi, gerekirse daha da
uzatılabilir, genişletilebilir; ancak, temel eğitim sonrası yönlendirmeli
eğitim önemsenmeli ve kabiliyet, beceri ve arzular önplana çıkarılmalıdır.
Ekonominin temeli olan sanayiin gövdesi, araeleman yetiştiren meslek eğitimiyle
olur. Bu noktadan, sadece meslekî eğitimi önemseme değil, büyük ve güçlü oranda
teşvik edileceğini ifade etmek isterim. Küçük siyasî hesaplar yerine, ülkemizin
ve toplumumuzun geleceği için stratejik planlar yapılması lazım; bu Meclisin
görevi budur.
Söylemek istemem; ama,
mecburen, yeri geldiği için söylemek istiyorum; sadece, bütün ortaöğretim
içerisinde yüzde 6 veya 8'i geçmeyen imam-hatip meslek liseleri uğruna, bu
kadar sağlık meslek liseleri, endüstri meslek liseleri, Anadolu liseleri,
öğretmen liseleri, liseleri, liseleri, liseleri, yüzlerce meslek liselerini
kıyıma uğratmanın ne demek olduğunu vicdanlarınıza bırakıyorum.
Eğitim kurumlarının ve
eğitim kalitesinin sürekli iyileştirilmesi, mikro düzeyde bireylerin, makro
düzeyde toplumun ve ülkenin, mega düzeyde de tüm dünyanın, bir anlamda tüm
insanlığın yaşam kalitesini sürekli olarak ileri götürecek, vazgeçilmesi
imkânsız bir olgudur, özellikle, bizim milletimizin, dünya için bir görevidir;
çünkü, kaliteyi yakalamak, geleceği yönetmektir. Geleceği yönetecek bir ülke...
Rus bilim adamı
Strumlin'e göre, ilköğretim, bir işsizin verimliliğini yüzde 40, ortaöğretim
yüzde 102, yükseköğretim ise yüzde 300 artırmıştır. ABD'de yapılan bir
araştırmaya göre, ilkokuldan sonra yapılan 4 yıllık bir eğitimin, işçi
gelirine, aynı imkânlardan yoksun birine göre yüzde 14'lük bir ilave getiri
sağladığı tespit edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
günümüz dünyasında, gelişime açık, doğru düşünen ve etkili karar veren,
mesuliyet duygusu içinde olan, kendisini sürekli yenileyen ve geliştiren,
birlikte çalışma becerisine sahip, rekabet ortamını anlayan, yarışan, çevreyi
koruyan ve düşünerek hareket eden, olaylara çok yönlü bakabilen; yetkiyi,
sorumluluk olarak kullanan; ülkesinin gelişmesini, kendisinin, çevresinin,
ailesinin refahının gelişmesi olduğu şuurunda olan; hak aramasını bilen, kamu
düzenine saygılı, insanı ve yaratıkları seven, insan ilişkilerinde bencil
olmayan, herkese ve her fikre saygılı olan, asla önyargılı olmayan, muhakeme
gücü yüksek, araştıran, okuyan, yeniliğe açık olan bir insan yetiştirme, ancak
kaliteli bir eğitimle mümkündür; bu strateji için hepinizi davet ediyorum.
Yıllardır büyük düşünmeyi
unutan Türkiye'ye, bu hasletini hatırlatacak olan eğitimdeki yeni vizyon
çerçevesinde, gerek sistemimiz, gerekse müfredatı yeniden şekillendirmek
mecburiyetindeyiz. Ülkemizin insan kaynaklarını, bilgi toplumunda yaşayacak ve
gelişmiş ülkelerdeki akranlarıyla rekabet edebilecek yeterliliğe kavuşturmak
için hazırlanan eğitimde kalite ve değişim programında benimsenen temel
politikalar muvacehesinde, ülkesini, teknolojide çağdaş ülkeler seviyesi
üzerine çıkaracak nitelik ve nicelikte, yetişkin, kalifiye elemanlar, insanlar
yetiştirecek şekilde program ve müfredat geliştirmek amaçtır. Bunun için, bütün
devlet-millet kaynaşması çerçevesinde, geleceğimiz için, hep beraber, CHP'lisi,
AK Partilisi ve bütün millet olarak, beyinler zonklayacak derecede fikir
üretmek, plan ve programlar yapmak mecburiyetindeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu,
mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, toparlayın.
YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ederim efendim.
Tarım için bir yıl süreli
tohum ekilir, ağaç için on yıl süreli tohum ekilir; ama -özellikle CHP'li
arkadaşlarıma hatırlatmak isterim ki- insan ve nesil yetiştirmek için ise,
biliyor musunuz, yüzyıllık tohum atmak mecburiyetindeyiz. Yüzyıl sonramızı düşünüyorsak, bugünden, o
plan ve stratejik programlarımızı gerçekleştirmek mecburiyetinde olduğumuzu
hatırlatıyorum.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Bize niye diyorsun ki, kendi arkadaşlarınıza söyle! Bizim ders almaya
ihtiyacımız yok!
YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
- Teşekkür ederim; öyle yapayım!..
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Hayret bir şey yahu!
REYHAN BALANDI (Afyon) -
Âlemi var mı; neden geriyorsunuz?!
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Size bir şey diyen var mı?!
YÜKSEL ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) - Yeni eğitim sistemi hayat boyu eğitimde, öğrenciler, öğretmenler,
okul yönetimleri, sosyal taraflar ve devletten oluşan tarafların rolleri, bu
hedeflere göre yeniden dizayn edilmelidir. Eğitimde devletin rolü, ancak,
düzenleyicilik, araştırma geliştirme -meslektaşıma hitap ediyorum- yerel,
ulusal ve uluslararası karşılaştırma ve makro düzeyde politikalar olmalıdır.
Halbuki, ülkemizde, topluma ve çağın ihtiyaçlarına göre eğitim değil, siyasî
otoritenin belirlediği kültür politikasını benimsetmeye yönelik bir eğitim
anlayışı benimsenmiştir. Bu da okul-toplum çatışmasını getirmiştir. Gerçekte,
okul süresince de ailenin ve çevrenin verdiği eğitim devam eder. Aile ve
çevrenin öğrenciye kazandırmaya çalıştığı değerler birbiriyle uyumluysa
eğitimden beklenen sonuçların alınması kolaylaşır. Toplumda benimsenen
değerlerden farklı hedefler belirleyen ülkelerin okulöncesi eğitime büyük önem
verdikleri ve çocukları erken yaşlarda doğal çevrelerinden koparmaya
çalıştıkları görülmektedir. Öğrenciler üzerinde ailenin ve çevrenin etkilerini
asgarîye indirmeye çalışan bu uygulamalardan vazgeçilmesi zarurettir.
Küçük yaşlarda ailesine
farklı, okula farklı davranarak dayaktan kurtulduğunu gören çocukların, bu
davranışlarını diğer alanlara kaydırmaları da gayet normaldir. Küçük yaşlardan
itibaren çift kişilik sergilemeye, yalan söylemeye, boyun eğmeye, düşünmemeye,
kendi görüşlerini geliştirmemeye zorlanan öğrencilerden, sorumluluk
yüklenmeleri, fikir üretmeleri, bir ideale sahip olmaları ve bir konuyu enine
boyuna inceleme sabrı göstermeleri beklenebilir mi? Onların, artık, günümüzde
olduğu gibi, fikre değil slogana, öze değil şekle, bilime değil birbiriyle
çelişkili de olsa büyüklerinin verecekleri talimatlara ihtiyaçları vardır.
Eğitimde elde edilen
sonuçların sürekli izlenip, amaçlarla karşılaştırılarak, yanlışlıkların tespit
edilip düzeltilmesi gerekmektedir. Geleceğe yönelik sağlıklı kararlar
geliştirmede büyük önem taşıyan bu konuda hemen hemen hiç çalışma yapılmaması,
Türk millî eğitiminin başta gelen sorunları arasında yer almaktadır.
Eğitimin, sosyal, siyasî
ve ekonomik olmak üzere üç temel fonksiyonu bulunmaktadır. Eğitim amaçlarının,
bu üç temel fonksiyon arasında sağlıklı dengeler kurması önem taşımaktadır.
Totaliter ülkeler,
eğitimin siyasî fonksiyonuna büyük ağırlık vermektedirler. Onlar için her
şeyden önemlisi, bireylerin mevcut rejime kayıtsız şartsız bağlı olmalarıdır,
devletçiliği önplana çıkarmalarıdır.
Eğitimin ekonomik
fonksiyonuna aşırı önem ve öncelik veren ülkeler, çıkarcı ve bencil bir insan
modeliyle karşı karşıya kalmaktadırlar.
Eğitimin sadece sosyal
fonksiyonuna önem veren ülkelerin ise, zaman içerisinde dağılma tehlikesiyle
karşılaşabilecekleri, tahminen söylenmektedir.
Türk millî eğitimindeki
bu model arayışlarında, model alınırken gerekli şartlar dikkate alınmadığından,
bugün, millî eğitimde başarılı olunamamıştır
Bu ve benzeri arayışlar
dikkate alındığında, ilköğretimde eski Doğu Bloku ülkeleri ile bazı İskandinav
ülkelerinin, ortaöğretimde ağırlıklı olarak Fransa'nın, çıraklık eğitiminde
Almanya'nın, yükseköğretimde ABD'nin örnek alındığı görülmektedir. Acaba,
Türkiye hangisi?..
Önlisans düzeyinde meslek
kazandırmaya yönelik çalışmalara ABD örnek alınarak başlanmış, ne var ki,
ABD'de, ortaöğretim düzeyinde öğrencilerin, kendilerini sınamaları için, haftada
2 kredilik seçmeli meslek dersi olması hususu, bizde, dikkate bile
alınmamıştır.
Belli bir bütünlükten
mahrum ve farklı modellerden alınan parçalarla oluşturulan eğitim sistemi,
istenilen başarıyı asla gösterememiştir.
BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu,
lütfen toparlayın efendim.
YÜKSEK ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum efendim.
Böyle, yamalı bohça gibi
bir eğitimle yetiştirilenlerde, bilgiyi maddeye uyarlayarak teknoloji
geliştirme ile bilgiyi bilgiye uygulayarak yeni analiz ve sentezler yapma ve
yeni bilgiler üretme kapasitesi oldukça düşük düzeyde kalmaktadır; hatta, hiç
olmamaktadır.
Anne-babaların, aile
içerisinde çocuğun müspet gelişmesine yardımcı olacak şekilde eğitilmeleri
için, ana-baba okulu veya aile eğitimi yaygınlaştırılacaktır.
Gelecek nesillerin, saf,
sağlam ve geleceği yakalayacak bir yapıda yetişmelerinde, aileden alacakları
değerlerin çok önemli olduğu bilinmektedir. Bu sebeple, gerek yaygın gerekse
örgün eğitimde, hem ailenin hem de aile bireylerinin, sadece formel olarak
değil, fonksiyonel olarak eğitilmesi ve yetiştirilmesi sağlanacaktır.
Sosyal farklılaşmalar ve
farklı ekonomik yapılar, okulöncesi dönemden başlayarak eğitime yansımaktadır.
Okulöncesi eğitim giderlerinin küçük bir kısmını devlet karşıladığından, madden
güçsüz ailelerin çocukları, bu imkânlardan faydalanamamaktadırlar.
Yapılan bu kanun
değişikliğiyle, yeni kaynaklar millî eğitimimize kazandırılarak, ülkemiz
potansiyeline ve performansına layık bir ivme kazandırılacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle,
hepinizi ve aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çavuşoğlu.
Gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şahsı adına ilk söz, Erzurum Milletvekili Sayın Ömer
Özyılmaz'ındır.
Buyurun Sayın Özyılmaz. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan yasa tasarısının geneli
üzerinde kişisel olarak söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Millî eğitimle ilgili bir
yasa görüşülürken, tabiî ki, herkesin çok dikkatlice üzerinde durması gerekir;
çünkü, ülkemizde millî eğitimin pek çok sorunu vardır. Bu sorunlara hep
birlikte kafa yormak, bu sorunları ortadan kaldırmak ve daha iyi bir eğitim
sistemi oluşturabilmek için, son derece gayretli olmamız gerekmektedir.
Bendeniz, eğitim
sistemimizin genel sorunları ve bu sorunları aşmak için kısa ve özlü,
sistematik ve analitik olarak bunun üzerinde durup, daha sonra da maddeler
üzerinde düşüncelerimi daha sonraki devrelerde açıklamaya çalışacağım.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizin genelinde, her alanda sorun olduğu gibi, eğitim sistemimizde de pek
çok sorun vardır. Bu sorunları kısa kısa arz edecek olursak, eğitim
sistemimizin birinci derecede sorunu, eğitime ideolojik yaklaşılmasıdır. Bugüne
kadar, eğitim sistemine, aşağı yukarı herkes ideolojik yaklaşmış, eğitimin
problemlerini çözmek değil, eğitimde bir stratejik nokta oluşturup orayı ele
geçirme, oradan, insanların kafasına, özellikle yeni yetişen nesle belli
fikirleri aktarma düşünülmüştür. Bu ise, eğitim sistemimizin gelişmesinin
önündeki en büyük engeldir.
Bana göre, eğitim
sistemine ideolojik değil, eğitim bilimleri çerçevesinde yaklaşılmalı ve
insanın kendini gerçekleştirebilmesi esas olarak alınmalıdır. Yani, insanda
doğuştan gelen bütün ilgi, istidat ve kabiliyetlerin en güzel bilgilerle, en
verimli bilgilerle buluşup, onun gelişebileceği en üst noktaya, onu
geliştirmeye gayret sarf edilmelidir.
İkincisi, eğitim
sistemimizde 650 000'i bulan eğitimci vardır. Bunlar, fevkalade güzel
çalışmaktadırlar. Yalnız, şunu bilmek lazım ki, artık, eğitim de, bir hukuk
gibi, tıp gibi, ekonomi gibi bir bilim dalı haline gelmiş, hatta bilim dalları
haline gelmiş ve fakülteler oluşmuştur. Bundan sonra, eğitim sistemimizde, daha
çok eğitim bilimcileri, bu manada ciddî çalışmalar yapmış, yüksek lisans,
doktora, doçentlik ve profesörlük çalışmalarını yapmış insanları, büyük ölçüde,
bir eğitim bilimci olarak eğitim sistemimize entegre etmek ve onların üreteceği
bilgilerle yolumuzu daha bilimsel olarak görüp çözmeye çalışmak çok yararlı
olur diye düşünüyorum.
Bir diğer önemli husus;
millî eğitimde, bugün, yönetim problemi vardır. Bugün dediğim, yani, yıllardan
beri bir yönetim problemi vardır. Çağdaş dünyada, artık, böyle, merkezî yönetim
kaldırılıp bir kenara atılmış, bir asır öncesinde; ama, bizde, her şey, bütün
yetkiler, bütün güç Ankara'ya toplanmış; bu ise hantal bir yapı oluşturmuş ve
eğitim sistemimizin önündeki en büyük engellerden biri olarak karşımızda
durmaktadır. Bu manada, Ankara'daki bu bürokrasiyi ve yetkiyi illere dağıtmalı
-ama, bu arada şunu söyleyeyim- illere dağıtalım derken, bunu yerel yönetimlere
ya da belediyelere vermenin de yanlış olacağı kanaatindeyim. İllerde eğitim
yönetimi il kurulu oluşturulmalı ve eğitim sistemimiz, illerde, onlar
vasıtasıyla çalışmaya yönlendirilmelidir. Tabiî, bunun teferruatına
giremeyeceğim.
İkincisi, yönetimde insan
boyutudur. Değerli arkadaşlar, yıllarca fakültede eğitim bilimleri dersi
okutmuş bir kardeşiniz olarak söyleyeyim; öğretmen olarak yetişen insanlar, en
fazla haftada üç saat -o da pek çok fakültede verilmez- eğitim yönetimi dersi
alırlar. Bu üç saatlik eğitim yönetimi dersiyle, insan, eğitim yöneticisi
olmakta zorlanabilir. Nitekim, bu manada sıkıntılarımız vardır ülkemizde; bunun
da üzerine gidilmeli. Sayın Millî Eğitim Bakanımıza buradan arz ediyorum;
mesela, fakültelerde pedagojik dersler okutulurken, eğitim yönetimi dersinin
kredi saati artırılarak ve herkese mecburî olarak okutulmasının çok yararlı
olacağı kanaatindeyim.
Bir diğer önemli husus,
eğitimde program geliştirme ülkemizde yıllardan beri yapılmayan bir husustur,
ki, muhakkak yapılması gerekir. Değerli arkadaşlar, çağdaş dünyada, eğitim
programı yapıldığı andan itibaren geliştirilmeye muhtaç demektir. Siz, bütün
gücünüzle çalışır, gayret edersiniz, en iyi eğitim programını ortaya
koyarsınız; "artık, bu, en iyisidir; bunu uygulayalım" deme hakkınız
yoktur; uygulamaya koyduğunuz andan itibaren, onun eksiklikleri ortaya
çıktıkça, onu düzeltmek, ona yeni üretilen bilgileri entegre etmek
zorundasınız. Önceden doğru, geçerli ve yararlı bilgi olduğu halde, zamanla
bilgilerin eskiyip işe yaramadığı ortaya çıkıyor; onları da devredışı bırakmak
ve insan ve toplum nasıl dinamikse, eğitim programının da dinamik olmasını
sağlamak esastır -ki, biz, buna eğitim bilimlerinde "eğitimde program
geliştirme" diyoruz- bu da, ülkemizde, maalesef, yıllardan beri
yapılmamaktadır.
Bir diğer önemli husus,
değerli arkadaşlar, eğitim sistemimizin bugünkü hantal yapıya düşmesinin önemli
sebeplerinden bir diğeri de, eğitimde rehberlik çalışmalarının olmamasıdır.
Çağdaş dünyada eğitim üç sacayağı üzerinde durur; yönetim, öğretim ve
rehberliktir.
Rehberlik, sadece
zihinsel özürlülere ya da özürlülere yönelik yapılan bir faaliyet değildir;
aksine, rehberlik, değerli arkadaşlar, eğitim bilimleri çerçevesinde, önce
insanın istidat ve kabiliyetlerini -şimdiki tabirle gizil güçlerini- ortaya
çıkarmak; onları, hem kendisine hem ailesine hem okuluna tanıtmak, ayrıca,
öğrencinin kendisi, ailesi ve okuluyla birlikte geleceğine yönelik vereceği
kararlarda hangi alana yönelmesinin daha yararlı olduğunu göstermektir ki,
maalesef, ülkemizde, bu, yapılmamaktadır.
Aslında, 1950'den bu yana
ciddî manada bir rehberlik teşkilatı kurulması için Bakanlık bünyesinde
çalışmalar yapılmıştır, yapılmaktadır; ama, bugün arzu edilen seviyenin çok çok
gerisindedir; bir an önce, buna da yönelinmesi gerekmektedir.
Bir diğer önemli husus,
değerli arkadaşlar, çağdaş dünya, artık, eğitim gibi, sağlık gibi hususları
sadece devlet eliyle yürütmüyor; hatta, birçok konuyu devletin faaliyet alanı
dışına çıkarmış, bizzat halkın kendi gücünü, girişimci gücünü devreye
sokmuştur. Eğitimde, biz, özel öğretim kurumlarına, özel öğretime çok önem
vermeliyiz, bu manadaki girişimcileri desteklemeliyiz.
Bugün, ülkemizde, özel
okulların pek çok sorunu vardır. Bunu da, inşallah, en kısa zamanda, Değerli
Bakanımız ve Bakanlık yetkililerimiz birer kanun tasarısı olarak getirecektir
ve düzelteceğiz. Özel okulları desteklemek, özel okulların daha da gelişmesini
sağlamak lazım. Çağdaş dünyada özel okullar, kamu okullarının yanında yüzde
15-20 civarındayken, hatta daha yüksek rakamlardayken, bizde, maalesef yüzde 1
civarındadır; ama, hâlâ, bazı arkadaşlarımız, bu manada, niye bunlar, özel
okullar var diye kızıyorlar. Bana göre, bu da, aslında yanlış bir şeydir.
Değerli arkadaşlar, bir
diğer önemli husus, eğitimin sistematik problemleri vardır. Sistem derken, biz,
eğitim bilimcileri olarak, bir memleketteki eğitim modelini aksettiren bir
anlık görünüşü kastederiz; yani, modelde eğitimin işleyişi, okulöncesi eğitim,
ilkokul, ortaokul, lise ve yükseköğretimin süreleri, çeşitleri ve her çeşidin
genel, teknik ve meslekî dersleri ve ders programları gibi özellikleri söz
konusudur.
Bu manada eğitim
sistemimize baktığımızda, okulöncesi eğitim, maalesef, bugün çok geride
kalmıştır ve bir türlü gelişememektedir. Buna yönelik ciddî çalışmalar
yapılması lazımdır. İlköğretimde çok büyük sorunlarımız vardır. 1997 yılında,
ülkemizde ilköğretimi 8 yıla çıkardık. Bu, esasen, çok güzel bir şeydir; çünkü,
insan, ancak sekiz yıl okuyarak bugünkü çağdaş dünyada tabiî ihtiyaçlarını
karşılayabilecek bir bilgi seviyesine ulaşır. Eskiden üç yılla, beş yılla buna
ulaşılıyordu; ama, bugünkü dünyada, artık, ancak sekiz yılla... İmkânımız
oldukça, inşallah, on yıla, oniki yıla bunu çıkarırız. Bu, güzel bir şey; ama,
burada yapılması gereken pek çok husus vardır. Bunlar, bugüne kadar ihmal
edilmiştir.
Bugün, bakın, ilköğretim
okullarının yüzde 50'den fazlasında ilköğretim yapılmamaktadır; ancak, iki
sınıf, üç sınıf, dört sınıf ders yapmakta; diğer sınıfları başka yerlere
taşıyarak eğitim yapılmaktadır. Mesela, ben, Erzurum'dan örnek vereyim;
yaklaşık 1 170 tane ilköğretim okulu vardır, bunların ancak 200 tanesinde sekiz
yıllık eğitim yapılmaktadır. Diğerlerinde öğretmen olmadığından, okul
olmadığından, sınıf olmadığından, araç ve gereç olmadığından, diğerleri başka
yerlerde eğitim yapma mecburiyetinde kalmaktadır...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyılmaz,
lütfen, toparlayın.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
ortaöğretimin de pek çok sorunları vardır. Ortaöğretimin meslekî ve teknik
eğitim yönü var, bir de genel lise yönü var. Genel liseler, artık, 1920'li,
30'lu, 40'lı yıllardaki fonksiyonlarını tamamlamışlardır, bana göre, devresini
bitirmiş okullardır. Artık, bunları ülkemizde bu kadar yaygın halde tutmanın
bir manası yoktur. Çağdaş dünyada, genel liseler, yüzde 25-30 civarındadır ortaöğretim
bütünlüğü içerisinde; halbuki, bizde yüzde 65-70 civarındadır. Bu, bir israftır
bana göre.
Esasen, ortaöğretimde
meslekî ve teknik eğitim daha ağırlıklı hale getirilmeli; ama, programlar
düzeltilmeli; ama, bu okulların önü ve arkası kesilmeden bunlara her türlü
destek verilmeli, üniversiteye girişteki bugünkü sakatlık bir an önce ortadan
kaldırılmalı, hatta ilköğretimin son sınıflarında buralara hazırlık yapılması
düşünülmelidir.
Üniversiteye giriş de,
ülkemizde büyük bir problemdir. Bakınız, bugün, bir genç, 18-19 yaşına kadar
çalışıyor, 3 saatlik bir zamanla hayatı yönlendiriliyor. Bu, fevkalade yanlış
bir şeydir. Bana göre, bir defalık sınavla üniversiteye geçme olmamalı; lise
1'de bir sınav, lise 2'de bir sınav,
lise 3'te bir sınav yapılmalı ve bunların neticesindeki ortalamayla
üniversiteye geçmeli.
Üniversitenin sorunları
da fevkalade büyüktür. O hususta da çok ciddî çalışmalar yapılmaktadır.
İnşallah, ikinci dönemde bu konu üzerinde etraflıca duracağız. Ben, oraya fazla
girmek istemiyorum.
Bu vesileyle, hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Özyılmaz.
Şahsı adına, Antalya
Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekcioğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
tasarısının tümü üzerinde kişisel görüşlerimi belirtmek amacıyla söz almış
bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Bir ülkenin
kalkınmasında, çağdaşlaşmasında, toplumun huzur ve mutluluk içinde yaşamasında,
refah seviyesinin yükseltilmesinde temel faktör insan ve insana verilen
eğitimdir. Eğitim, insan yaratma sanatıdır. Gelişmemiz ve geleceğimiz açısından
son derece önem taşıyan eğitimimiz için yeterli kaynak sağlamanın mümkün
olmayacağı düşüncesiyle, okullarımızı elden çıkarmaya çalışmak ve eğitim
sistemimizdeki daha önemli konuların geri planda tutulması son derece
yanlıştır.
Eğitim sorunlarını
çözmenin yolu, genel bütçe içinde eğitime ayrılan payın ihtiyaçları giderecek
oranda artırılmasından geçmektedir. Eğitimin niteliğini yükseltecek altyapı
yatırımlarına başlanmalı, okul, derslik ve öğretmen açıkları kapatılmalı,
nitelikli eğitim için gerekli öğretmen anlayışının bir gereği olarak, öğretmen
maaşları yükseltilmelidir. Artık eğitim sistemimizin beklemeye tahammülü
kalmamıştır. Bir an önce, köklü değişikliklerin yolunu açacak düzenlemeler
yapılmalı, eğitim sistemimiz olması gereken düzeye yükseltilmelidir. Bunların
yolunun, okulları satmaktan ve çocuklarımızı özel okullarda okutmaktan
geçmediği bilinmelidir.
Her yıl 1 300 000 çocuğun
okula başladığı ülkemizde, iktidar tarafından belirtildiği gibi, 10 000 çocuğun
özel eğitim kurumlarında öğrenim görmeleri fırsat eşitliği olarak tanımlanamaz.
Bu amaçla ayrıldığı ifade edilen 25 trilyonla, daha fazla sayıda çocuğumuza
eğitim olanağı sağlamak mümkündür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hükümet, bu konuyu, yetenekli yoksul öğrencileri özel okullara
kaydırarak, kimsenin yapamadığını biz yapıyoruz düşüncesini kamuoyunda
yaygınlaştırma çabasındadır. Yüzbinlerce kişi yoksulluk nedeniyle okula
gidemezken, devlet, 10 000 yoksul öğrenciyi özel okula göndererek neyi
amaçlamaktadır?! Millî Eğitim Bakanlığı, bu 10 000 kişiyi özel okullara
göndererek vereceği parayla, devletin okullarında 10 000 yerine 30 000-40 000
öğrenciyi okutmayı neden düşünemez?!
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu parayla, devlet okullarının pek çok gereksinimini
karşılayabiliriz diye düşünüyorum. Örneğin, bu parayla, 15 tane donanımlı 30
derslikli okul, 300 okula kütüphane ve laboratuvar ve 20 000 öğrenciye
bilgisayar sağlanabilir; ayrıca, 100 000 yoksul öğrencinin okul açılışında
masrafları karşılanabilir. Bugün, yakıtından, aydınlanmasından, temizliğine
kadar okullarımızın en temel ihtiyaçlarını karşılamada bile zorlanan ve
yoksulluk nedeniyle okuma olanağı bulamayan yüzbinlerce çocuğumuzu okutmakla
yükümlü bir bakanlığın, böylesine kaynak israfını mantıklı bulmuyorum. Bu
anlayışla sorunlar çözülemez ve sosyal adalet fikri de zedelenir.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde pek çok sayıda bulunan özel okullarımız, zaten, belli sayıda burslu
öğrenci almaktadır. Yüksek ücret nedeniyle öğrenci bulamayan özel okullarımıza,
yoksul halktan alınan vergilerle trilyonlar aktarılması, bir kesimin açıkça
desteklenmesi anlamına gelmektedir. Böylece, özel okullar çekici hale
getirilirken, devlet okullarımızdaki eğitim daha da niteliksiz hale gelecektir.
Eğitim hizmetleri devletin aslî görevidir. Bu girişim, devletin, ilköğretim
sonrası eğitimden yavaş yavaş elini çekeceği anlamına gelmektedir. Bu durum,
eğitim ve öğretimi devletin temel görevi sayan anayasal niteliklerin, ilkelerin
ihlal edilmesi sonucunu da ortaya çıkaracaktır.
Değerli arkadaşlarım,
nitelikli eğitim, özel okulların devlet eliyle desteklenmesiyle değil, eğitimin
kamusal olması nedeniyle, kamusal kaynaklar aracılığıyla, tüm yurttaşlara, eşit
ve parasız olarak, devlet tarafından sağlanmasıyla mümkündür. Devletin,
ortaöğretim bünyesinde, 883 pansiyonu ve 156 000 yatağı bulunuyor ve bunların
39 000'i hâlâ boş durumdadır. İyi ve zamanında yapılacak bir planlamayla, bu
boş yerler, çocuklarımızın hizmetine açılabilir. Ayrıca, bu parayla, dökülen ve
perişan durumdaki okullarımız tamir edilebilir. Bakanlığın önceliği bunlar
olmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
eğitim işleri, tüccar kafasıyla yönetilemez. Okullarımızın satışıyla kaynak
sağlanamaz; sağlamak düşüncesi de yanlıştır. Eğitim uzmanlarına sormadan,
kamuoyunda tartışmadan, Millî Eğitim Komisyonuna bile getirmeden,
okullarımızın, satış kararı alınarak satılmasını doğru bulmuyorum. Bu anlayış,
demokratik hukuk devletiyle de bağdaşamaz. Hükümetin, bütçeden, eğitime çok
düşük pay ayırıp, sonra da kaynak yaratma çabasına girerek, okullarımızı
satmaya kalkmasını kabul edilebilir bulmuyorum. Hükümetin bu karardan
vazgeçmesi, yerinde bir karar olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ticaret, saygıdeğer bir faaliyettir; siyaset de saygıdeğer bir
faaliyettir; ama, tüccar-siyaset anlayışı ise, her iki faaliyeti dejenere eden
olumsuz bir birlikteliktir. Ticaretin mantığı, kârı en yüksek düzeye
taşımaktır. Bu mantığın içerisinde, haksızlık vardır, kişisel çıkar vardır,
toplumu gözardı etmek de vardır. Oysa, siyaset, bu olumsuzlukları içermez;
içerirse, bu siyaset, topluma karşı olumsuz bir anlayışa dönüşür. Sizler,
tüccar-siyaset anlayışını öne sürerek, yeni bir süreç başlattınız. Bu süreç,
Türkiye'yi dejenere edecektir ve bu dejenerasyonun altında, sizler
kalacaksınız. Ben, bu değerlendirmeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tutanaklarına geçiriyorum: Gelecek nesiller sizleri affetmeyecektir.
Değerli arkadaşlarım,
Meclisin çalıştığı her gün, mutlaka bir satış veya af gündeme geliyor. Salı
günü ormanların satılması kararını çıkardınız, bugün okullarımızın satışıyla
ilgili yasa tasarısı gündemde, bugün, yine, Millî Piyango İdaresinin satışı
gündeme gelecek. Bundan önce de vergi affı, dün kambiyo affı, yine, PKK ve
Hizbullah affında olduğu gibi günlerdir mutlaka bir af, bir satış gündemde; bu
da, tüccar siyaset anlayışının bir gereği olsa gerek.
Bakınız, Türkiye'nin çok
çok önemli sorunları var. Asgarî ücretten yüzde 15 vergi alınıyor; ama, 608
milyara kadar olan faiz gelirlerinden vergi alınmıyor. Ekonominin yarıdan
fazlası kayıtdışıdır. Bunları ne zaman kayıt altına alacağız? Zamanımızı bu
yasaları çıkarmakla değerlendirseydik daha iyi olmaz mıydı değerli
arkadaşlarım?! Dar gelirliyi, işçiyi, memuru, esnafı, çiftçiyi vergilerle, ek
vergilerle bunalttınız. Sizleri, Meclisimizi, ulusumuzu rahatlatacak daha ciddî
konulara el atmaya davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
satışı muhtemel okullar içinde tarihî ve kültürel değerleri olan okullarımızın
da olması, bu konunun üzerinde durulması gereken en önemli boyutudur. Belirli
geleneklere sahip çağdaş kurumların öğrenim yapılarını, binalarını sadece
gayrimenkul değer üzerinden değerlendirmek ve bazı ekonomik programlar
çerçevesinde satmaya çalışmak kabul edilmesi mümkün olmayan bir uygulamadır.
SİT alanlarının yapılaşmaya açılması, orman alanlarının satılması, hazine arazilerinin
işgale açılması yetmiyormuş gibi, şimdi de okulların satışını tartışıyoruz.
Türk eğitim sisteminin bütün sorunları bitti de sıra bu konuya mı geldi değerli
arkadaşlarım?! Ormanları, okulları, KİT'leri satarak nereye varacaksınız!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Ekmekcioğlu, lütfen, toparlayın.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Artık, satmayı değil,
yapmayı, üretmeyi, elimizdekileri en iyi şekilde değerlendirmeyi, onlardan en
üst seviyede yararlanmayı düşünmeliyiz.
Değerli milletvekilleri,
okullarımız kamu malıdır. Hükümetin, kaynak sıkıntısını, kamu mallarını satarak
çözmeye çalışması, okulları haraç-mezat satarak eğitim sorunlarına çözüm
bulması mümkün değildir. Yapılacak bu değişikliklerle, kent merkezlerindeki
arsaların, birilerine rant sağlamak amacıyla satılacağı anlaşılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
tasarının 2 nci maddesinde getirilen değişiklikler, ülkemizin tarihi ve
kültürüyle bütünleşmiş okul binalarının satışıyla sonuçlanacaktır. Millî Eğitim
Bakanlığına tahsisli, Hazine mülkiyetindeki taşınmazlar ile Millî Eğitim
Bakanlığının kullanımında bulunan, mülkiyeti il özel idaresine ve köy
tüzelkişiliğine ait taşınmazlardan gerekli görülenlerin mülkiyetinin Hazineye
bedelsiz devrinden sonra tahsislerinin kaldırılmasını ve ilgili yasa maddesine
aykırı olarak, satışlarla Maliye Bakanlığının yetkili kılınmasını doğru
bulmuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
satış bedellerinin bütçeye gelir kaydedileceğini ve Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesine gerekli ödenek öngörüleceğini söylemek de, toplanan paraların bir
kısmının nerelere harcanacağı şüphesini doğurmaktadır. Eğer bu tasarıyı
geçirecekseniz, bu haliyle değil de, elde edilen gelirlerin, okul derslik
yapımı, onarımı ve donatımı ile ders araç ve gereçleri alımında kullanılmak
üzere tamamen Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine aktarılması ve yapılan
harcamaların nerelere yapıldığı kamuoyuna tek tek bildirilerek şeffaflık
sağlanmalıdır. Devlet okullarının satılarak elde edilmesi öngörülen kaynakların,
bütçe açıklarının kapatılmasında kullanılmaması ve gerekli özenin gösterilmesi
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
hükümet, sürekli, kaynak arayışı içerisindedir. Büyük şehirlerde, ticarî
merkezlerin içinde ya da yakınlarında bulunan okulların değerli arsalarından
sağlanacak gelirlerle, eğitim sorunlarımızı çözmeyi amaçladığını söylemektedir;
bu söylenenler ile yapılanlar çelişmektedir. 1997 yılından bu yana, eğitime
katkı payı olarak trilyonlarca liralık para toplanmıştır. Bu paralar nereye
harcanmıştır? Eğer eğitime harcandıysa, bu paralarla neler yapılmıştır?
Tasarının 3 üncü
maddesiyle, Millî Eğitim Temel Kanununun 55 inci maddesi değiştirilmekte
"Millî Eğitim Bakanı tarafından belirlenmeyen hiçbir kitap ve eğitim aracı
okullarda kullanılamaz, resmî kurum ve kuruluşların dışındaki kişi veya
kuruluşlarca hazırlanan kitap ve eğitim araçlarından, Millî Eğitim Bakanlığınca
tavsiye edilmeyenler öğrencilere aldırılamaz" fıkrası yasadan
çıkarılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenmeyen kitap ve
eğitim araçlarından, Millî Eğitim Bakanlığınca tavsiye edilmeyenlerin de,
öğrencilere aldırılması mümkün hale getirilmektedir. Böylece, Talim ve Terbiye
Kurulu Başkanlığının işlevi zedelenmektedir. Yardımcı kaynakların belirlenmesi
hususunda, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının yetkilerinin kaldırılması
yerinde değildir.
Bu düzenlemeyle,
Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal
bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı yıkıcı ve bölücü eylemlere,
suiistimallere ve sübjektif uygulamalara sebep olunabilir; bunu Yüce Meclisin
dikkatine sunuyorum.
Tasarının tümüne karşı
olduğumuzu belirtir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Ekmekcioğlu.
Millî Eğitim Bakanımız
Sayın Hüseyin Çelik söz istemiştir; Hükümet adına, kendilerine söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan yasa tasarısıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi
Grubundan Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı ve Antalya Milletvekili
Sayın Hüseyin Ekmekcioğlu Beyin yapmış oldukları eleştirileri dinledim.
Tabiî ki, eleştirmek
parlamenterlerin hakkıdır, hele hele muhalefet milletvekili olunca, hükümetin
getirdiği, iktidarın getirdiği bir yasa tasarısını eleştirmek en tabiî
haklarıdır; ancak, ben, burada neler getirdiğimizi, niçin getirdiğimizi
sizlerle paylaştıktan sonra da, eğer, arkadaşlarımız aynı görüşlerinde ısrar
ederlerse, açıkçası bu meseleyi kendilerine çok iyi anlatamadığımız gibi bir
duyguya kapılırım, onların anlamadığına yormam.
Hemen şunu söyleyeyim:
Bizim getirdiğimiz bu tasarıda 1 inci maddede, biliyorsunuz, bazı yoksul
öğrencilerimizin, özellikle dargelirli aile çocuklarının, yapılacak bir sınavla
özel okullara gönderilmesi ve bunların masraflarının, okul ücretlerinin Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından karşılanması esas alınmıştır. Sayın Gazalcı
"şu anda yargı süreci devam ediyor, bu, yargıya, hukuka bir saygısızlık
değil midir" şeklinde bir soru sordu.
Değerli arkadaşlar,
aslında, bu, yargıya karşı bir saygısızlık veya hukuka karşı bir saygısızlık
değil, aksine yargıya saygımızın bir ifadesidir. Niçin; çünkü, Danıştay 8 inci
Dairesi aldığı kararda -ben, bu kararı masaya yatırıp eleştirecek değilim,
bunun üzerinde ayrıca konuşabiliriz- diyor ki: "Gerek özel okullara kaynak
aktarımı gerekse eğitim sisteminde oluşan durum ve harcama kaleminde yeni
girdilerin yasal bir dayanağı olmadan idarî işlemlerle düzenlenebilmesine
hukuken olanak bulunmamaktadır." Danıştay 8 inci Dairesinin dayandığı bu
gerekçeden dolayı biz de diyoruz ki, mademki yargı bunun yasal altyapısının
olmadığını söylüyor, biz böyle bir yasa çıkardığımız zaman bu meselenin böylelikle
yasal altyapısı oluşturulmuş olur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu,
kesinlikle, yargıya çelme atma, yargıya, hukuka saygısızlık falan anlamına
gelmez. Kaldı ki, yargının -Sayın Gazalcı sonradan onu söyledi- 8 inci Dairenin
verdiği yürütmeyi durdurma kararına, biz, idarî dava dairelerinde itirazda
bulunduk. Bu, henüz sonuçlanmış da değildir aslında; ama, Parlamentomuzun da
tatile gireceği göz önünde bulundurularak getirilmiştir. 23 Ağustos'ta da
bununla ilgili bir sınav yapılacağından, zaman açısından bir sıkışıklık söz
konusudur. Bu işe ümidini bağlamış olan 55 000 evladımız vardır. Özel Okullara
Öğrenci Gönderme Projesiyle ilgili olarak. 55 000 dar gelirli aile çocuğu buna
müracaat etmiştir. Bizim bunların ümitlerini söndürmeye kesinlikle hakkımız
yoktur.
Değerli arkadaşlarım,
bunun, fırsat eşitliğine aykırı, Anayasanın amir hükmü olan fırsat eşitliğine
aykırı olduğunu söylediler. Bu mantığını da anlamam mümkün değildir. Niçin;
bakınız, devlet bazı öğrencilere burs veriyor. Bu bursu neye göre veriyor
değerli arkadaşlarım? Bir sınav yapıyor ve başarıyı ödüllendiriyor. Başarılı
olan öğrenciye diyor ki "sana burs veriyorum" ve ertesi yıl, eğer,
okula devam ederken, üniversiteye devam ederken o öğrenci başarısız olursa,
devlet onun bursunu kesiyor. O zaman, başarının ödüllendirilmesi ve
başarısızlığın cezalandırılması; yani, "mükafat ve mücazat"
dediğimiz, böyle bir denge söz konusudur.
Millî Eğitim Bakanlığı,
her yıl, 1416 sayılı Yasa gereği, yurtdışına mastır ve doktora yapmak üzere
öğrenci gönderir. Yükseköğretim Kurulu, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 33
üncü maddesine göre yurtdışına öğrenci gönderir. Peki, bu öğrencileri
gönderirken, herkesin Londra'da, herkesin Amerika'da doktora ve mastır yapmak
gibi bir şansı var mı? Kimler gönderiliyor; bir sınav yapılıyor ve o sınavda
başarılı olanlar gönderiliyor.
Şimdi, başarılı olan
insanın ödüllendirilmesini, eğer, siz, eğitimde fırsat eşitliğine karşıdır
şeklinde değerlendirirseniz, insanın üstüne gülerler.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)-
O zaman, dargelirli demeyin Sayın Bakan; sınavı kazananlar deyin.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)- Şunu söylüyorum; bakın, değerli arkadaşlar, biz bu
sınavlarda şunu yapsaydık hepinizin yüksek sesle itiraz etmeye hakkı olurdu.
Eğer, bizim iktidarımız deseydi ki: "Biz, özel okullara 10 000 öğrenci
göndereceğiz ve parasını biz ödeyeceğiz. Bu öğrencinin seçimi de Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından resen yapılacaktır." O zaman şunu söyleyebilme
hakkınız vardı: "Efendim, bu öğrencileri hangi kriterlere göre belirleyeceksiniz?
Kendi partinize mensup insanların çocuklarını göndermeyeceğiniz ne malum?"
şeklinde bizi itham etme hakkınız doğabilirdi; ama, biz, diyoruz ki, biz,
başarı ölçütünü esas kabul ediyoruz. Yani, sınava girecek; ama, bunu yaparken
de, hali vakti yerinde olan ailelerin çocuklarını, milletvekillerinin
çocuklarını falan göndermeyeceğiz; devlet parasız yatılı sınavlarına girme
hakkı kazanmış olan, yani, bu kriterlere uyan öğrencilerimizi göndereceğiz ve
parasını biz ödeyeceğiz.
Bir şey daha söyleyeyim:
Ben, Sayın Gazalcı'ya da, Sayın Ekmekcioğlu'na da soruyorum -bugün de bir
baktıracağım acaba nasıldır durum diye- Allah hastalık, rahatsızlık vermesin,
siz veya aile fertleriniz hasta olduğunuz zaman Ankara Numune Hastanesine mi
gidiyorsunuz, Bayındıra mı, Güven Hastanesine mi, başka hastanelere mi
gidiyorsunuz?
HALUK KOÇ (Samsun) - Ne
ilgisi var?!
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Hepsine gidiyoruz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, özel sektör sağlık
kuruluşlarından hizmet satın alma ne ise... Bakın, sağlık, devlet tarafından
verilen bir servistir; eğitim de, devlet tarafından verilen bir servistir.
Hasta olduğunuz zaman nasıl ki özel hastanelere gidip tedavi oluyorsunuz; özel
hastaneler o faturaları ilgili olduğunuz kuruma gönderiyor ve onun parası
ödeniyor. Özel sağlık sektöründen hizmet satın alma ne ise, bu da odur değerli
arkadaşlarım.
Bakın, biz, bunu ilk defa
keşfetmiş falan da değiliz. Bu, dünyada ilk defa uygulanan bir sistem de değil.
Daha, 1956 yılında "Millman'nın Eğitim Kuponları" adı altında
geliştirdiği bir eğitim projesidir ve dünyanın birçok yerinde başarıyla
uygulanan bir projedir bu. Burada esas amaç, devletin bir taraftan özel öğretim
kurumlarını teşvik etmesidir. Bizim bu projemizde de iki yönlü bir amaç vardır;
hem özel okullara gitme şansı elde edememiş, ailesi tarafından özel okul
faturaları ödenemeyecek durumda olan çocukları da diğer zengin aile çocukları
gibi bu okullara gönderebilme şansı elde ettirmektir hem de özel okulların
gelişmesini temin etmektir. Sayın Başbakan, İMKB'de yaptığı konuşmada -bakın,
buraya dikkatinizi çekerim; Sayın Başbakan, ne söylediğini, nerede neyi
söyleyeceğini çok iyi bilen bir insandır- "devlet, eğitimden yavaş yavaş
elini çekmelidir" demiştir. Sayın Gazalcı, bu "yavaş yavaş" hem
de tekrarlanan "yavaş"lar, çok seri, hemen, anında, bütün eğitimimiz,
özel sektöre devredilmelidir anlamına gelmez. Bakın, Rusya, daha dün
komünizmden kurtuldu. Komünist Rusya'da, bugün, özel öğretim kurumlarının genel
öğretim içindeki payı yüzde 10'dur değerli arkadaşlar; o Enver Hocanın
Arnavutluk'unun özel öğretimdeki payı yüzde 3'tür.
Ülkemizdeki durumu,
zatıâliniz, biraz önce ifade ettiniz. Onun için, bakın, bir şeyi daha
söylüyorum; bir gazete manşet yaptı "Çok Özel Okullar" diye. Değerli
arkadaşlarım, bakın, o listeyi Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Kumkumoğlu'na
ben verdim. Sayın Kumkumoğlu "gazeteci de istiyor, vereyim mi" dedi;
evet dedim; fotokopi yaptırdı, bütün gazetecilere dağıttı. Bu, gizli bir liste
falan değil; bu, 10 000 öğrenci gönderme projesinde, bizden öğrenci talebinde
bulunan bütün okulların listesidir. Diyelim ki, bir okul 100 kontenjan
istemiştir; arkadaşlarımız, tahminî bir şey yapmışlardır, ona 40 yazmışlardır;
ama, esas buna göre belirlenmeyecektir; bu, bir taslak.
Öğrenciler tercihte
bulunacaklardır, 5 tercih yapacaklardır. Biz, öğrencinin hangi okula gideceğini
de yönlendirme konumunda değiliz. Öğrenciler kendileri tercih edeceklerdir ve
burada kontenjanı 40 görünen bir okula belki 5 kişi gidecek, 15 kişi görünen
bir okula da -eğer, 15 kişi maksimum olarak belirlenmişse Bakanlık tarafından-
ancak 15 kişi gidecek demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
lütfen, tamamlayın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, benim sürem 20 dakika değil mi?
BAŞKAN - Buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakınız, bizden en fazla öğrenci isteyen Türkiye'deki
özel okul grubu, İstek Vakfına bağlı, Sayın Bedrettin Dalan'ın vakfına bağlı
okullardır. Bakın, TED Kolejine bağlı, TED eğitim müesseselerine bağlı okul
sayısı 6-7'dir. Öte taraftan, hemen önümde, mesela, Başkent Üniversitesi Özel
Başkent Lisesine 100 kontenjan verilmiştir; muhtemelen, bizden, belki 200 kişi
istemişlerdir. Arkadaşlar, onun için, burada, şap ile şekeri birbirine
karıştırmayalım. Yani, ille de artniyet, ille de burada bir kötü niyet varmış
şeklinde bir değerlendirmede bulunmak, arkadaşlarıma, kesinlikle yakışmıyor.
Öte yandan, bakın, Sayın
Gazalcı dedi ki: "Bir eğitim sendikamız müracaat etti, iptal
ettirdi." Bakın, burada bir karşı oy gerekçesi vardır. 8 inci Daireden
Danıştay Üyesi Sayın Sinan Tunca Bey karşı oy gerekçesinde diyor ki:
"Böyle bir dava açmaya kesinlikle bu sendika yetkili değildir." Sayın
Başbakanın söylediği de budur. "Niçin bu sendika böyle bir hayırlı
meseleye takoz olmaya çalışıyor" diye Sayın Başbakan eleştirmiştir,
eleştirişinde de son derece haklıdır.
Öte taraftan, başka ne
getiriyoruz -ben, tabiî, huzurunuzu fazla işgal etmek istemiyorum- okulların
satışı... Burada, özellikle, Sayın Ekmekcioğlu ve Sayın Gazalcı öyle tablolar
çizdiler ki, bunu dinleyen vatandaşlar, sokağa çıktığı zaman, yarın, ertesi
gün, etraflarında ne kadar okul varsa satılacakmış gibi bir duyguya kapılırlar.
Değerli arkadaşlar,
bakın, hemen şunu söyleyeyim ben size: Şimdi, bize soruyorlar: Bu okul
satışından ne kadar gelir bekliyorsunuz? Kaç tane okul satacaksınız? Yasalar,
çıkarılırken -sadece bugünü kurtarmak için yasa çıkarılmaz- ileriye dönük, bir
vizyona yönelik olarak çıkarılır. Bakın, ben size tipik bir örnek vereyim.
İstanbul Eminönü dediğimiz ilçemiz, semtimiz, gündüz nüfusu 1 500 000-2 000 000
olan, gece nüfusu 40 000 olan bir ilçemizdir ve Eminönü'nde bir yığın okulumuz
vardır. Eskiden burası meskûn mahaldi; şu anda, insanlar, uzak semtlere
gittiler. O uzak semtlerde oturan insanların çocukları servislerle Eminönü'ne
taşınıyor. Bizim, Eminönü'nde, arsası değerli olan, şu anda iş hanlarının
arasında kalmış; Kumkapı'da, Kadırga'da özellikle eğlence yerlerinin arasında
kalmış; Çemberlitaş'ta, Beyazıt'ta, Gedikpaşa'da -nerede sayarsanız sayın-
buradaki sanayi işyerlerinin arasında kalmış, oteller zincirinin arasında
kalmış olan okullarımız var. Biz, bunları satıp da, onların yerine, o
insanların taşındıkları mahallerde, onlara, spor salonlarıyla, sosyal
tesisleriyle bir kompleks halinde, yeni yeni güzelim modern okullar yaparsak,
bunun neresi fena?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bir başka şey daha
söyleyeyim: Biz, bazı okulların sadece arsa bedeliyle 5-10 okul yapabiliriz.
Arsası o derece değerli olan; ama, okul yeri olmayacak olan okullar var.
Bir şey daha söyleyeyim:
Bakınız değerli arkadaşlarım, metropollerde, özellikle üç büyük şehirde, kenar
semtlerden şehrin merkezine doğru, her sabah, büyük bir öğrenci servis aracı
akını vardır, kenar semtlerden merkeze doğru bir akış vardır; yani, genişten
dara doğru bir akış olduğu için, âdeta, trafik tıkanmaktadır, şehrin merkezi
boğulur vaziyete gelmektedir. Eğer, siz, bu açılımı yaparsanız -bu, Antalya
için de geçerlidir; siz, Antalya'yı, Ankara'yı veya İstanbul'u göz önünde
bulundurun- servisleri dar bir halkadan genişe doğru yayılarak gönderirseniz,
öğrencileri o meskûn mahallere gönderirseniz, şehrin trafiğini de rahatlatmış
olursunuz.
Bir şey daha söyleyeyim:
Arkadaşlar "fütüroloji" diye bir bilim dalı var. Bunu, duydunuz mu
duymadınız mı bilemem. Fütüroloji, gelecek bilimi demektir; ama, kehanet bilimi
falan değildir. Bugünün verilerini kullanarak, gelecekle ilgili hesaplar yapan,
gelecekle ilgili planlamalar yapan bir bilim dalıdır fütüroloji.
Ben, şimdi, Türkiye'nin
yirmi sene sonraki, otuz sene sonraki nüfus potansiyelini ve nüfus analizlerini
göz önünde bulundurarak adım atmak zorundayım. Bugün, taşrada binlerce okulumuz
vardır ki, kapısına kilit vurulmuştur. Göçten dolayı onlar büyük şehirlere
gelmiştir ve o okullarımız metruk olarak beklemektedir.
Büyük şehirlerimiz,
büyüme yerine, adeta irileşmektedir ve bunların da okul ihtiyaçları had
safhadadır. Değerli arkadaşlarım, bakınız, Diyarbakır Vilayetinin sadece
derslik ihtiyacı 4 000 dersliktir; Diyarbakır'da 4 000 derslik yapılması lazım.
Niçin; Diyarbakır'ın ilçelerinden, Diyarbakır'ın köylerinden, Diyarbakır'ın
merkezine doğru bir akım vardır. Biz, bu okulları sattığımız zaman, bugün,
artık, öğrencisi azalmış olan, çok uzak yerlerden öğrencilerin geldiği bu
okulları satarsak, biz, onları, yine millî eğitimin ihtiyaçlarına harcayacağız.
Diyorsunuz ki: "Efendim, niye gerekli ödenek öngörülür deniyor da, millî
eğitim bütçesi için özel ödenek kaydedilir denmiyor." Yürütülen ekonomik
programdan dolayı, fiilî olarak şu anda özel ödenek kaydına imkân bulunmadığı
için bu konmuştur; ama, bakın, kesinlikle, bütçe açıklarının kapanmasına
yönelik, asla ve kata böyle bir gayret söz konusu değildir, artı, bizim tarihî
hatıralarımız olan okulların satışı da söz konusu değildir: Yani, tescilli,
tarihî bina olan, SİT alanı içerisinde olan okulların zaten satılamayacağını
siz bilmiyor musunuz? Bu okulları satmak gibi bir niyetimiz olsa bile
satamayız; zaten, böyle bir niyetimiz de yok.
Arkadaşlar, bu açıdan,
meseleye iyiniyetle bakıldığı zaman, kesinlikle bunun son derece hayırlı bir iş
olduğunu herkes tasdik eder. Bakın, beş tane okul bile satılsa, bu, gelecekle
ilgili olarak da bu işe imkân verir. Anadolu'da birçok vilayetimiz bir caddeden
ibarettir. Onlar kurulurken, ana cadde üzerinde okullar kurulmuştur. Şu anda
onlar işyeri oldu, onların yanında apartmanlar yükseliyor, onların yanında
işhanları yükseliyor. Biz, onları, elden çıkarıp, yine de millî eğitimin
imkânlarını genişletmek amacıyla kullanırsak, bunda ne fenalık var; yani, bu
okulların binalarında bir kutsallık mı var?!
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Hiçbir şeyde kutsallık yoktur; ormanda yok, okulda yok... Satın gitsin!
MİLLİ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - İhtiyaç neyse, o ihtiyaç paralelinde bu işi
yapacağız.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, Sayın Gazalcı dedi ki "Siz, halka söz vermediğiniz, hükümet
programınızda olmayan, parti programınızda olmayan şeyleri önümüze
getiriyorsunuz." Değerli arkadaşlar, eğer bizim parti programını
okursanız, orada aynen şöyle bir ifade vardır: "Hizmet satın alma
modeliyle özel okulların geliştirilmesine özel bir önem verilecektir." Ben
bizzat kendim yazdım da onun için biliyorum, daha iyi biliyorum. Bizim
programımızda bunların hepsi vardır arkadaşlar. Biz, Türkiye'nin önünü açmak
zorundayız.
Bir de Sayın Gazalcı ve
Sayın Ekmekçioğlu hep dediler ki: "Millî eğitimin bunca problemi varken
bunlarla niye uğraşıyorsunuz?" Değerli arkadaşlarım, bakın, 3,5 ayda millî
eğitimde yaptıklarımızı ben burada sizlere anlatmaya kalkışsam 3,5 saat sürer.
Bir taraftan, bakınız, öğretmenlerimizin durumuyla ilgili yaptıklarımız, bir
taraftan, öğrencilerimizle ilgili yaptıklarımız, okul binalarıyla ilgili
yaptıklarımız; bakın, öğretim yöntemiyle ilgili olarak Talim Terbiye Kurulunun
çalışmaları, müfredat çalışmaları, ders kitaplarıyla ilgili çalışmalar,
bunların değiştirilmesiyle ilgili çalışmalar... Bakın, daha dün Bayındırlık
Komisyonundan bir madde geçirdik. İmar Yasasının 18 inci maddesini
değiştiriyoruz. Bundan böyle, belediyeler "Düzenleme Ortaklık Payı"
adı altında bir düzenleme yaptıkları zaman, orada, öncelikli olarak okula yer
verecekler. Böylelikle, devletimiz trilyonlarca istimlak bedeli ödemekten
kurtulacaktır.
Aslında, bizim
yaptıklarımızı çok da iyi biliyorsunuz, çok da iyi takip ediyorsunuz; ama,
nedense, hep bardağın boş tarafını görmek veyahut da ille de eleştirmiş olmak
için eleştirmek gibi bir huyumuz vardır arkadaşlar. İyiye iyi, kötüye kötü niye
demiyoruz? (CHP sıralarından "diyoruz diyoruz" sesi)
Burada getirdiğiniz
eleştirilerde, bakın, ben şöyle düşündüm: Hakikaten burada Sayın Gazalcı'nın,
Sayın Ekmekçioğlu'nun haklı olduğu bir şey var mı? Biz kaynak için okulları
falan satmıyoruz arkadaşlar. Yani, kaynağımız tükendi de... Bakın, biz bu sene,
okul yapımıyla ilgili olarak bu Parlamentoda ben muhalefete de, iktidara da
huzurlarınızda teşekkür ediyorum- 4842 sayılı Yasayı çıkardık. Bu yasa,
özellikle, vergi mükelleflerinin okul yapmasını son derece kolaylaştırdı,
teşvik etti. Yüzlerce insan, bugüne kadar, illerimize veya doğrudan bize
başvurarak okul yaptırmak istediklerini söylediler. Niçin; çünkü, yaptıkları
bütün harcamaları gider gösterip, bunu vergiden düşebiliyorlar.
Çok yakın bir zamanda,
ülke çapında, bütün bilboardlara girerek, yazılı ve görsel medyadan da istifade
ederek "eğitime yüzde 100 destek" adı altında büyük bir kampanya
başlatıyoruz. Biliyorsunuz, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasından 450 trilyon,
bu yıl okul yapımı için Bakanlığımıza tahsis edilmiştir. Birçok sivil toplum
örgütüyle de bu konuda temastayız.
Hiçbir hesabımızı, hiçbir
yatırımımızı, filan okulun satışından elde edeceğimiz paralar üzerine bina
etmiş değiliz. Kaldı ki, biz bu okulları satsak bile, arkadaşlar, o okulların
yerine yeni okullar yapmadan, o okulu oraya taşımadan böyle bir şeye
girişmeyeceğiz. Sizin dediğiniz gibi, "çocuklar bir kalkacaklar ki,
tatilden dönecek, bir bakacaklar ki, okullarının yerinde bir otel var..."
Yani, bu kadar değil; meseleyi bu kadar karikatürize etmenin de bir anlamı yok
değerli arkadaşlar, hiç ilgisi yok.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- "Bu kadar"ın hesabını yapmışsınızdır Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Yine, Sayın Ekmekçioğlu dedi ki: "Bizim yatılı
öğrenci gönderebileceğimiz pansiyonlarımızda, yatılı okullarımızda 39 000 tane
kontenjan var." Doğru söylüyor. Bakın, o da niye var, onu da söyleyeyim:
Popülist yaklaşımlarla, irrasyonel yaklaşımlarla okullar yapılmış, yatılı
okullar, YİBO'lar, PİO'lar yapılmış. Ben burada isim vermek istemiyorum. X
(iks) arkadaşımız bakan olmuş, kendi ilçesine 5 tane yatılı bölge okulu
yaptırmış, diğer bir arkadaşımız bakan olmuş, o da kendi ilçesine 5-6 tane YİBO
yaptırmış, bir düzine de PİO yaptırmış; ama, oraya gönderilecek çocuk yok.
Bakın, şu anda, bazı illerimizde, il merkezlerinde onlarca okulumuz boş
duruyor; ama, bazı illerimizde de çok ciddî şekilde derslik ihtiyacı vardır.
Biz, pansiyonlu
ilköğretim okulları diyoruz. Biz bunlarla ilgili şöyle bir tedbir aldık: Şu
anda, İlköğretim Genel Müdürlüğümüz, Ortaöğretim Genel Müdürlüğümüz,
eğitim-öğretim yılı başlamadan bununla ilgili çalışmasını bitirip, ihtiyaç
hisseden, özellikle kendi ilinde... Diyelim ki, Van'da, bütün yatılı bölge
okullarımızın yatak kapasiteleri doldu; ama, Bitlis'te, eğer, kontenjanımız
varsa, orada yerimiz varsa, Vanlı öğrenci isterse, onu Bitlis'e göndereceğiz.
Bakın, ben, Van doğumlu olmama rağmen, Tatvan Yatılı Bölge Okulundan mezun
oldum; bunun hiçbir mahzuru yok. Ben, öğretmen okuluna da, Diyarbakır'da
başladım, Van Alparslan Öğretmen Okulunu bitirdim; bunun da bir mahzuru yok.
O, 39 000 kontenjanı
dolduracağız; çünkü, değerli arkadaşlar, bizim -yani, Allah bereket versin- 18,5 milyon öğrencimiz var. Evet,
her yıl 1 300 000 öğrenci okula başlıyor; yeter ki, bizim kontenjanımız
olsun... Ha, bir taraftan diğer tarafa göndererek, biz bu durumu telafi
edeceğiz. Artı, bakın, 2020 yılında Türkiye'nin ilk ve orta öğretimdeki öğrenci
sayısında 2 000 000'a yakın bir azalma olacak ve bir gün gelecek ki, yaptığımız
bazı okullar boş kalacak. Onun için, bu yasaları çıkarırken, ileriye dönük yasa
çıkarmamız lazım. O gün belki derslik olarak yapmayacağız, bazı okulların
satışından elde ettiğimiz paraları yeniden okul yapımına harcamayacağız;
okullarımızı bilişim teknolojisi açısından donatmaya ayıracağız, okullarımıza
bilgisayar laboratuvarları kuracağız; bunun için harcayabiliriz.
Plan-Bütçe Komisyonunda
bazı arkadaşlarımız ısrarla "efendim, bunu özellikle okul yapımında
kullanılacaktır diye yazalım" dediler. Hayır, Millî Eğitimin tek ihtiyacı
okul yapımı değil ki! Bakın, okul binası ile okul çok farklı şeylerdir değerli
arkadaşlar. Öğretmen unsuru, donatım, dokümantasyon, araç gereç, öğrenci,
fizikî mekân, bütün bunlar birleştiği zaman gerçek anlamda eğitim öğretim olur.
Biz bunu temin etmeye çalışıyoruz. Onun için, ben, arkadaşlarımın bu
yakıştırmalarını kesinlikle doğru bulmuyorum.
Talim Terbiye Kuruluna
gelince: Bakın, değerli arkadaşlar...
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Eğitime katkı paylarından da biraz bahseder misiniz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Eğitime katkı payı, bizim dönemimizde en asgarî
düzeye inmiştir Hüseyin Bey. Sizin söylediğiniz doğrudur. Geçmiş yıllarda
"eğitime katkı payı" adı altında, 4306 sayılı Yasa gereği, Millî
Eğitime katrilyonlarca para akmıştır; ama, bugün, bizim dönemimizde, bakın,
Millî Eğitimin bundan yararlanacağı miktar nedir biliyor musunuz; 250
trilyondur. Hepsi budur. O da, bütçe içerisindedir, ayrı bir fasılda falan
değildir.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, Talim Terbiye Kurulunun yaptığı işlerin yüzde 90'ı "yardımcı
kaynak" adı altındaki eserleri, kitapları... Bakın bir cetvel... Onları
incelemek... Bir cetvel yaptınız, Talim Terbiye Kurulundan geçmeden okullara
giremez; bir harita, okullara giremez. Şimdi Atatürk'ün Nutkunu yeniden
basarsanız, Talim Terbiye Kurulundan geçmeden oraya gidemez. Ömer Seyfettin'in
"Kaşağı" isimli hikâye kitabı 17 ayrı yayınevi tarafından
yayınlanmıştır; 17 ayrı yayınevi bunun için ayrı ayrı müracaatta bulunmuştur;
ayrı ayrı incelemeye tabi tutulacaktır, hepsinden ayrı ayrı ücret alınacaktır
ve Talim Terbiye Kurulu onu onaylarsa, onlar basabilecektir ve okullara
sokabilecektir. Böyle bir şey olabilir mi?!
İnternetin bu kadar
yaygınlaştığı bir zamanda, internetin bütün evlere girdiği, her tarafa girdiği
bir dönemde "efendim, bu Talim Terbiye Kurulunun damgasını yememiştir,
dolayısıyla benim evime giremez..." Evinize kitap alırken "ben şuna
dikkatlice bakayım, Talim Terbiye Kurulunun şu tarih ve sayılı kararıyla
yardımcı kaynak olarak tespit edilmiş ve tebliğler dergisinin şu sayısında
yayınlanmıştır" ibaresine hanginiz baktınız, kaç kişi aradı bunu?
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
tamamlamanızı rica ediyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Tekrar söylüyorum: Biz,
kendi insanımızın rüştünden, kendi insanımızın sağduyusundan emin olmalıyız.
Elbette, bütün ders kitapları, Talim Terbiye Kurulunun incelemesinden geçtikten
sonra ders kitabı olacaktır. Ancak, bu "yardımcı kaynak" adı
altındaki eserlerin büyük bir çoğunluğu, Talim Terbiye Kurulunun mesaisini gereksiz
yere işgal...
Bakın CD'ler var. Şu anda
Talim Terbiye Kuruluna binlerce CD geliyor. Talim Terbiye Kurulu bu CD'leri
incelemediği sürece, bu CD'lerin okullara girmesi mümkün değildir. Her okul
idaresi, özellikle okul kütüphanesine kitap satın alırken veya kitap bağışı
alırken, bir müdürün başkanlığında veya bir müdür muavininin başkanlığında bir
komisyon kuruluyor ve onlar, genel ahlaka aykırı olan, yıkıcı, bölücü yayın
varsa, bunlara zaten mani oluyorlar. Bunun ötesinde, bir kitapla ilgili bir
problem varsa, zaten, cumhuriyet savcılıkları bunları yakasına yapışıyor.
Mehmet Âkif'in Safahat'ı, defalarca ve birçok yayınevi tarafından basılmıştır;
tekrar basıldığı zaman, Talim Terbiye Kuruluna gitmesi gerekiyor. Daha bunun
gibi bir yığın örnek vardır arkadaşlar. Biz, Talim Terbiye Kurulunun, gerçek
anlamda Millî Eğitim Bakanlığının beyni olacak, eğitimin müfredatını
geliştirecek, standartlarını belirleyecek, gerçek anlamda bir pedagojik kurul
olması için gayret gösteriyoruz; bütün amaç budur.
Şimdi, deniliyor ki:
"Efendim, acaba, Millî Eğitim Bakanlığı veya Bakanı, kendi paralelindeki
yayınların veyahut da yazarların kitaplarının okullara girmesi için mi böyle
bir şey yapıyor?" Arkadaşlar, bugüne kadar gelen bütün iktidarlar, hep,
kendilerine yakın yayınevlerini ve müellifleri kollamak için, oraya, kendi
istikametlerinde insanlar tayin etmişler ve belli tipteki kitapların oradan
geçmesini sağlamışlar. Halbuki, biz böyle bir şey yapmıyoruz. Talim Terbiye
Kuruluna atamayı yapan ben değil miyim? Eğer, benim böyle bir amacım olsa, ben,
oraya yapacağım atamalarda onlara da derim ki, şu kitabı geçirin; ama, biz,
buna kesinlikle gerek görmüyoruz. Bu, demokratik değil.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Bakan, bunları zevkle dinliyoruz da, bu kanunları da bitireceğiz tabiî.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, arkadaşlarımın, tabiî, çok yönlü
eleştirileri olduğu için ve hakikaten çok fazla da haksız eleştiri olduğu için,
ben, kamuoyunu bilgilendirmek ve bunları zapta geçirmek, Parlamentoya olan
saygımdan bunlara cevap vermek üzere huzurlarınızı işgal ediyorum.
Ben, maddeler üzerinde
de, eğer, bu anlamda, yine, arkadaşlarım tarafından bir çarpıtma olursa onlara
cevap vereceğim; ama, konuşmazlarsa ben de konuşmayacağım.
Saygılar sunuyorum efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Bakanın
konuşmasından sonra değerlendireceğim Sayın Gazalcı.
Sayın Taşçı, konuşma
isteğiniz var mı efendim?
HAMİT TAŞÇI (Ordu) - Evet
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bu hak
doğmuştur; Sayın Bakandan sonra, elbette ki son söz milletvekilinindir.
Bu sebeple, Sayın
Taşçı'nın da konuşma talebi olduğundan, kendilerine söz veriyorum.
Lütfen, sürenizi iyi
kullanırsanız memnun olurum.
HAMİT TAŞÇI (Ordu) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlayarak konuşmama
başlıyorum.
1739 Sayılı Millî Eğitim
Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının görüşmelerine
başlamış bulunuyoruz.
Bugün, ülkemizde,
ilköğretimden yükseköğretime 19 000 000 öğrenci öğretim görmektedir. 678 140
öğretmen ve öğretim görevlisi çocuklarımızın eğitimiyle ilgilenmektedir. 60 000
okul ve fakültede sürdürülen bu öğretim faaliyeti, sayısal ve kalite yönüyle
arzu edilen seviyeye ulaşmamıştır.
Ayrıca, yurt dışında,
okulöncesi, ilköğretim ve yükseköğretimde 942 629 vatandaşımızın çocukları
öğrenimlerini sürdürürken, 45 473 öğrencimiz de yükseköğretimde eğitim ve
öğretim görüyorlar.
Verilen rakamlar
gösteriyor ki, bugün, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Avrupa Birliği ülkelerinin
birçoğunun nüfusundan fazla, hatta, birkaç Avrupa ülkesinin toplam nüfusundan
fazla öğrencinin eğitimini sağlamaya çalışmaktadır.
Çağ nüfusumuzu
incelediğimizde de görüyoruz ki, 0-25 yaş grubunda 35 000 000'u aşkın evladımız
eğitim ve öğretim çağında bulunmaktadır.
Son yüzyılda eğitim
alanında sayısal sonuçları incelediğimizde; bugün, okuma yazma bilen
nüfusumuzun ancak yüzde 87,32'ye ulaştığını, bu oranın erkeklerde yüzde 93,86,
kadınlarda ise yüzde 80,64 olduğunu görüyoruz. Her 5 kadından 1'inin günümüzde
okuma yazma bilmediği utancıyla yaşamaya devam ediyoruz. İleri ülkelerde
yükseköğretimin yüzde 40'lara ulaştığı çağımızda, Türkiye'de, halen, yüzde
7,80'lerde devam etmektedir. 1950'li yıllarda Türkiye'nin millî geliri 200
dolardı. Japonya'nın millî geliri, aynı zaman diliminde 133 dolarken, bugün 40
000 doları yakalamıştır; Türkiye'nin
ise 2 500-3 000 dolar civarındadır. Konunun arka planına indiğimizde, sayısal
bazı hedefleri yakalayan Türkiye, nitelik yönünden sınıfta kalmıştır. Son
liselere giriş sınavında, ilköğretimi bitiren öğrencilerimizden 40 000
civarında evladımız sıfır puan alma becerisini gösterebilmiştir. Bu tablo
gösteriyor ki, eğitim sistemimizde tehlike çanları çalmaya başlamıştır.
Siyasîlerimiz, millî
eğitim kadroları ve yükseköğretim kurumları kadroları, ideoloji üretmeyi
bırakarak, eğitimde nitelik ve kaliteye yönelmeliler. Çocuklarımız üzerindeki
fiziksel ve düşüncel kalıplaşma baskılarından vazgeçerek, insanın özüne
yönelerek, çocuklarımızı tüm bağlayıcı kayıtlardan arındırmalıyız. Anlayışımız
ve iktidarımız, eğitimde hem nicelik hem de nitelik açısından değerlendirmeler
yaparak, bilgiye ve bilgi üretmeye mani olan fiziksel ve hukuksal engelleri
ortadan kaldıracaktır; ezberciliği değil, araştırmayı ve gereken bilgiye
ulaşmayı sağlayacaktır; çocuklarımızı, bilgi üretme ve bilgiyi kullanma, yeni
teknolojileri kullanma ve üretme aşamasına ulaştıracaktır. Bunu da yeterli
görmeyerek, özümüzdeki enerjiyi sinerjiye çevirerek üstgeçitlere sıçrama
noktalarına ulaştıracaktır; gezegenin standartlarını yakalayarak evrenin
derinliklerine yönlendirecektir. Biz, bunu, tarihimizde yaptık; yeniden, yine
yapabiliriz. Bu anlayış ve güç, özümüzde mevcuttur. Yeter ki, bu çatının
altında, bizler, iktidarıyla muhalefetiyle tüm milletvekilleri, çocuklarımızın
geleceği için bir zihniyet devrimini gerçekleştirerek, birlikte yürüyebilmeye,
birlikte proje üretebilmeye, birlikte çözüm bulabilmeye gayret edelim.
Eğitimin özverili,
isimsiz kahramanları öğretmenlerimizin özlük hakları geliştirilerek, gelişen ve
değişen dünya şartlarına uyumları sağlanmalıdır. Bugünkü olumsuz durumlar,
geçmişin kötü yönetiminin sonuçlarıdır. Geçmişten bugüne olanlardan sorumlu
değiliz hiçbirimiz; ancak, gelecek, bizim sorumluluğumuz altında bulunmaktadır.
Bir kere düşünelim, bu yılın bütçesinde, 65 katrilyon faizlere ayırmak zorunda
kaldık. Yine, 72 500 000 000 dolar borç ödeme durumuyla karşı karşıyayız. Eğer,
bizler ve bizden önceki yönetimler ülkeyi doğru dürüst yönetebilselerdi,
Türkiye bu borç batağına saplanmasaydı, faiz sarmalına takılmasaydı, bu 65
katrilyon, eğitim sistemimizin altyapısına, öğretmenlerimize ve öğretim
üyelerimizin ihtiyaçlarına ayrılabilseydi, neler olmazdı. Yine, 200 000 000 000
doları aşan bir borçla devralınan bir zaman dilimindeyiz. 2002 yılında,
ülkemizin kalkınma hızının eksi 9'lara indiği ortada. Yine, 2003 yılındaki
bütçede, yatırıma ve eğitim kurumlarımıza ayırdığımız bütçe ortada.
Çocuklar bizim; bütün
kayıtlardan sıyrılarak, bütün engelleri ortadan kaldırarak, çocuklarımızın
özündeki özgürce düşünmeyi, özgürce yaşamayı ve özgürce hareket etmeyi öne
çıkarmak için yeni projeler üretmenin zamanıdır diye düşünüyoruz.
Bu nedenle, iktidardaki
ve muhalefetteki tüm arkadaşlarımız, buradaki alışılagelen çalışma yöntemini de
aşarak; yani, önce bizler, bir zihniyet değişimini sağlayarak, bu alışılagelen
yürüyüşten bir üstgeçide geçerek, çocuklarımızın geleceğine, ülkemizin
geleceğine ve gezegenin geleceğine bakarak, yeni bir yöntem, yeni bir anlayış,
yeni bir yürüyüş belirlememizin zamanıdır diye düşünüyorum. Aksi takdirde, aynı
zaman diliminde millî geliri aynı olan iki ülkeden biri 40 000 dolarlara
ulaşırken, ülkemiz, hâlâ, 2 500-3 000 dolarlar da seyrediyorsa, bunun arka
planındaki sebep, eğitimdeki niteliği, eğitimdeki kaliteyi yakalayamamaktır.
Dolayısıyla, kaliteyi yakalayamayınca, bugüne kadar kaliteli yönetimlerin
oluşmasını sağlayamadık.
Bugün bize düşen,
iktidarıyla muhalefetiyle, hep birlikte, okullarımızı, eğitim kurumlarımızı,
eğitimdeki niteliği geliştirmenin, bilgiye ulaşmanın, bilgiyi üretmenin ve
bilgiyi dünya sathında pazarlamanın yollarını arayabilecek bir seviyeye
ulaştırmaktır diye düşünüyoruz. Aksi takdirde, geçen yönetimlerden çok farkımız
olmayabilir ve gelecek yönetimler, gelecek kuşaklar da bizim geçmiştekileri
eleştirdiğimiz gibi, bizleri eleştirecektir. Buna, 21 inci Asrın başında, hele hele, bu çatı altında, hiçbirimizin
hakkı yoktur diye düşünüyoruz.
Bırakalım, çocuklarımız
okuyacakları kitapları serbest okusunlar. Bırakalım, düşünürlerimiz eserlerini
serbest yazsınlar, beyinlerarası bilgi transferi olsun. Onlara kayıt
koymayalım; önlerine engel koymayalım. Fiziksel şekil ve düşünce kalıplarıyla
onların dünyalarını daraltmayalım, onların dünyalarını karartmayalım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Taşçı.
Sayın milletvekilleri,
Sayın Gazalcı, biraz önce hükümet adına konuşan Sayın Millî Eğitim Bakanımızın,
konuşması sırasında, kendisinin isminden de bahsetmek suretiyle, konuşmasının
bazı bölümlerinin yanlış anlaşılmasına sebep olabileceğinden bahisle, İçtüzüğün
69 uncu maddesine göre bir açıklama talebinde bulunmuştur.
Başkanlığımızca, bu talep
uygun görülmüş olup, yalnız açıklama noktasında size söz veriyorum Sayın
Gazalcı. Lütfen, kısa ve öz olarak açıklamanızı yapın efendim.
Buyurun.
VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı’nın, Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in, isminden bahsetmek suretiyle konuşmasının bazı
bölümlerinin yanlış anlaşılmasına sebep olabileceği nedeniyle açıklaması
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakan çok ince davrandı, nazik başladı "biz, belki anlatamamışızdır"
dedi; ama, sonra, konuşmanın yarısına doğru, çarpıtmaktan, yakıştırmaktan falan
söz etti; hatta, anlamadığımızdan söz etti. Biz, doğru anladığımızı sanıyoruz.
Bir kere, bu yasa tasarısıyla, Millî Eğitim Temel Yasasında bir değişiklik
yapılıyor. Tasarının 1 inci maddesine göre, özel okulları teşvik için, devletin
parasıyla çocuk okutulacak. Şimdi, burada anlaşıyoruz. Bu yıl için 10 000; ama,
yasada bir sınır yok, ne kadar olacak, hangi aşamada olacak, ileride, temel
eğitimde, ortaöğretimde, vakıf üniversitelerinde bunun olup olmayacağı belli
değil. Millî Eğitim Temel Yasasında, şimdi, böyle bir değişiklik yapıyoruz.
Anlaşamadığımız birinci nokta bu. Yani, biz diyoruz ki, özel okullar olsun,
kendi güçleriyle ayakta dursun; siz de Millî Eğitim Bakanısınız, Millî Eğitim
Bakanlığının okullarına bakın, parayı orada harcayın, oradaki eğitimin
niteliğini yükseltin; birincisi bu.
İkincisi, bu getirilen
yasa tasarısıyla, okullar satılabilecek. Nasıl satılacak; okullar, Maliye
Bakanlığına bedelsiz devredilecek. Oradaki yasaya da bağlı kalmaksızın -yani,
35 trilyon liranın, 100 trilyon liranın üstünde de olsa- Maliye Bakanı -Tekelde
"babalar gibi satıyorum" dediği gibi- sizin okullarınızı da satar.
Hangi okulu satacaksınız?.. Elbette, SİT alanındaki okulu satmayacaksınız; ama,
bu yasa tasarısında bir sınır yok. Biz "tarih" derken, o okulları
bitirmiş insanlar açısından "tarih" diyoruz.
Sayın Bakan diyor ki:
"Siz hasta olduğunuz zaman özel hastaneye gidiyorsunuz, hizmet
alıyorsunuz; aynı şey değil mi?" Değil Sayın Bakanım. Eğitim bir aşılamadır,
kişiyi yetiştirmedir, ona alışkanlık vermedir. Sorun şu: Siz, kendi okulunuzda,
daha iyi koşullarda, daha iyi iklimde bir çocuk yetiştirmeyi birinci görev
olarak kabul etmiyor musunuz?
Bütün cumhuriyet
tarihimizde, Millî Eğitim Bakanları, eğitimi öncelikli düşünürler ve kendi
okullarını iyileştirmeye çalışırlar.
Şimdi, Sayın Bakan
"biz, kaynak yaratmak için okul satmıyoruz" diyor. Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan, ya gönderdiği tasarıyı kendisi yazmamış, iyi okumamış;
bize "bazı şeyleri anlamadı, okumadı" diyor; ama... Bakın, gönderilen
tasarıda "Gelişmemiz ve geleceğimiz açısından son derece önem taşıyan
eğitimimiz için gerekli ve yeterli kaynak temin etme imkânı mümkün
olamamaktadır... Bunun için, yeterli derslik, yeterli sayıda nitelikli öğretmen
yetiştirmek için bazı kaynaklara ihtiyaç vardır" deniliyor. Sayın Bakan,
konuşmasının bir yerinde de "bir okul satarız, karşılığında 5 - 6 tane
okul yaparız" diyor. Burada da "biz, kaynak yaratmak için okul
satmıyoruz" diyor. Bu bir
çelişkidir.
Değerli arkadaşlar, biz,
yapmanıza karşı değiliz, satmanıza karşıyız. Bırakın, merkezdeki okullar
dursun, eğitim öğretim yapın; hatta, Avrupa'da olduğu gibi, geceleri, kültür
merkezi, sanat merkezi yapın, sergi alanları yapın, oralar gözbebeği gibi
korunsun. Sayın Bakanım, diyorsunuz ki "trafik merkeze doğru akıyor. Peki,
yarın kıyılarda yapacaksınız, bu sefer oralara doğru gidecek. Kent merkezinde
okuyan, kapıcıların çocukları, esnafın çocuğu, memurun çocuğu nereye gidecek?!
Sayın Bakanım,
söyledikleriniz birbiriyle çelişiyor. Güzel, nazik başladınız, çarpıttığımızı,
yakıştırdığımızı, anlamadığımızı söylediniz. Biz doğru anlıyoruz; ilk kez siz,
devletin temel işi olan eğitimi özel okullara kaytararak bırakmak istiyorsunuz.
Yavaş yavaş çekilerek eğitimi devredeceğiz diyorsunuz. Hayır...
NURETTİN AKTAŞ
(Gaziantep) - Türkiye'de eğitim kaldı mı?!
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Devlet, dünyanın her yerinde, eğitimi temel iş olarak alır; Amerika'da da
böyledir, İngiltere'de de böyledir. Dünyanın her yerinde, eğitim işi, devletin
temel işidir. Bu yaklaşım, değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihimizin, büyük
mirasımızın, Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyetinin temeli bir kültürdür"
dediği anlayışın tersine bir anlayıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
teşekkür ederim.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- O yüzden, biz, Sayın Bakanı göreve çağırıyoruz; diyoruz ki, siz, Millî Eğitim
Bakanısınız; size ayrılan sınırlı para, devletin okulları içindir.
Bu konuları açıklamak
için bize fırsat veren Sayın Başkana teşekkür ediyorum; sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/642) (S.
Sayısı: 249) (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.38
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.45
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
249 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3. - 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/642) (S.
Sayısı: 249) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
hükümet yerinde.
Tasarının 1 inci
maddesini okutuyorum:
MİLLÎ EĞİTİM TEMEL KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 14.6.1973
tarihli ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 8 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 8. - Eğitimde
kadın, erkek herkese fırsat ve imkân eşitliği sağlanır.
Maddî imkânlardan yoksun
başarılı öğrencilerin en yüksek eğitim kademelerine kadar öğrenim görmelerini
sağlamak amacıyla parasız yatılılık, burs, kredi ve ücreti Millî Eğitim
Bakanlığınca karşılanmak kaydıyla özel öğretim kurumlarında öğrenim görmeleri
sağlanabilir. Buna ilişkin esas ve usuller Millî Eğitim Bakanlığı ve Maliye
Bakanlığınca müştereken belirlenir.
Özel eğitime ve korunmaya
muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler alınır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
tasarının 1 inci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Bu tasarının 1 inci
maddesiyle, Millî Eğitim Temel Kanununun 8 inci maddesi değiştirilmekte ve
maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin ücreti Millî Eğitim Bakanlığınca
karşılanmak üzere, özel öğrenim kurumlarında öğrenim görmelerinin önü
açılmaktadır.
Eğitimde fırsat eşitliği,
cumhuriyetin en önemli kazanımlarındandır ve bu uygulamayla, eşitlik ilkesi
yavaş yavaş delinmekte ve sonuçta, tamamen ortadan kaldırılmak istenmektedir.
Eğitimde özelleştirme çabalarının önemli bir halkasını oluşturan bu tasarıyla,
10 000 çocuğumuz sınava tabi tutulacaktır. Millî Eğitim Bakanı 13.5.2003
tarihinde yayımladığı genelgeyi tüm il valiliklerine ve millî eğitim
müdürlüklerine göndermiştir; ancak, bu uygulamanın hukuka aykırı olduğu
gerekçesiyle Danıştay 8. Dairesinde dava açılmış ve ilgili daire, 17.7.2003
tarihinde bu genelgeyle ilgili yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Bunun
üzerine, hükümet, şehir merkezlerinde bulunan okulların satışı ve Talim Terbiye
Kurulunun görevlerinde değişiklik yapan tasarıya bu maddeyi ilave etmiş,
alelacele, Meclis gündemine taşımıştır.
Millî Eğitim Bakanlığının
görevi, kendi okullarında öğrenim gören çocukları sınava tabi tutarak, özel
okullara gönderip, onların ücretlerini karşılamak değildir değerli
arkadaşlarım; Bakanlığın görevi, devletin okullarının koşullarını, özel
okullarda hangi koşullar var ise, olanaklar var ise, o olanaklara
kavuşturmaktır; iddialı olduğunu söyleyen ve bu iddiayla da iktidar olan
hükümetin yapması gereken görev de budur.
Eğitimde fırsat eşitliği
ilkesinin gereği olarak, Türkiye'de 18 500 000 öğrenci bekliyor. Ülkemizde
yapılan bu araştırmaya göre, bu sınava girecek öğrencilerin 8 inci sınıflarda
okuyan yoksul çocukların sayısı da 236 000'dir; bunların 55 000'i müracaatta
bulunmuştur. Sınavla 10 000 öğrenciyi seçip özel okullara göndermeyi eğitimde
devrim yapıyormuş gibi sunmak, her konuda olduğu gibi, inanın, popülist bir
yaklaşımdır. Ayrıca, bu proje, öğrenciler ve veliler arasında yoksulluğu
tartışmanın konusu olacaktır. Bu konu hazırlanırken, sunulurken, psikologlara
acaba danışıldı mı? Burada, herkes fakirlik edebiyatı yapıyor, herkes
fakirliğini anlatıyor; hepimiz Anadolu'dan geldik, hepimiz ilkokullarda okuduk,
çocukken yanımızdaki zengin bir çocuğun topunu bile kıskanırdık. Bu çocukları,
yarın sınava soktuğumuzda, 55 000'in 10 000'i alınacak, 45 000'i açıkta
kalacak. Bu çocukların psikolojileri ne olacaktır? O zaman, bir de bu çocukları
rehabilitasyondan geçirmek gerekir.
Değerli arkadaşlarım,
amacına hizmet etmeyen bir anlayışla uygulamaya konulmak istenen bu proje...
Yatılı bölge ilköğretim okullarında ve pansiyonlu ilköğretim okullarında 39
000'in üzerinde boş kontenjan var. Sayın Bakan açıkladı; efendim, siyasî
yapılanmalardan dolayı bir milletvekili 3 tane yaptırmış, diğeri 2 tane
yaptırmış. Amaç, bunları atıl olarak bekletmek değil Sayın Bakan; amaç, burayı,
daha çalışabilir hale getirmektir; yani, buraya harcanacak parayla, çevre
illerde, çevre ilçelerde bu çocuklara 39 000 boş kontenjanı kullandırabilirsin;
ama, Amerika'yı bir daha keşfettik: "Bakın ey yoksul halk, biz size,
yoksulluğa karşı mücadele edeceğiz diye geldik; bakın, 10 000 yoksul öğrenciyi
okutuyoruz..." Bunlar, inanın ki, aspirin tedavilerdir. Çok özür dilerim,
bağışlayın, bunların hiçbir ciddiyeti yoktur. Yarın öbür gün ne olacaktır?
415 okul da bu konuda
teklifte bulunuyor ve aklı başında, ciddiyeti olan okullar, Bakanlığın sunmuş
olduğu böyle bir projeye de katkı sunmak için, 4-5 öğrenci gibi talepte
bulunuyor; diğer okullara bakıyorsun, 70-80-100. Sayın Bakan, İSTEK Vakfını,
TED'i anlattı. Canım, başka okullar da var, onları da söylesenize! Fatih
Kolejleri, Zafer Kolejleri var, onları da söylesenize! Sadece İSTEK Vakfını,
sadece TED'i anlatıyorsunuz; yani, samimî olarak talepte bulunanlar 4-5; ama,
Türkiye'de yıllardan beri belirli organizasyon içerisinde hareket eden okullar
100'ün üzerinde öğrenci talebinde bulunuyor ve ayrıca, bu okulların birçoğunun
da irticaî faaliyet gösterdiği, geçtiğimiz yıllarda, devletin resmî
belgelerinde yer almıştır.
Sayın Bakan katıldığı bir
televizyon programında, cemaat okullarının olmasında bir sakınca görmediğini
söylemekte ve hatta katıldığı televizyon programlarında, rahat bir şekilde
"cemaat okulları" kavramını da kullanmakta. Ayrıca, aynı programda,
Sayın Bakan, dinî duyarlılığı olan insanlardan bahsediyor. Acaba, hangi kıstasa
göre dinî duyarlılık açıklanabilir?! Kimdir dinî duyarlılığı olanlar?! Kimdir
dinî duyarlılığı olmayanlar?! Bunu teraziyle mi ölçeceğiz?! Bunu metreyle mi
ölçeceğiz?! Ciddî, çok saygı duyduğum Sayın Bakanın büyük bir açığıdır bunu
televizyonda söylemek. Bu, ciddî bir bölücülüktür. Böyle bir şeyi nasıl
söylersiniz?! Dinî duyarlılığı olanlar, dinî duyarlılığı olmayanlar...
Devam ediyor Sayın Bakan:
"Efendim, Aziz Nesin'in okulları da
var." Aziz Nesin'in 1 tane vakfı var; o da kapatılıyor.
"Efendim, ateistlerin..." Bunlar, böyle, soyut, demagojik örnekler.
Amaç, eğer üzüm yemekse, samimî olmak gerekiyor; bağcıyı dövmekse, dokuz aydır
burada her gün dövülüyoruz.
Evet, değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakana göre, biraz önce söylediğim gibi, bu kıstası
açıklamak, gerçekten, büyük yanlışlıklar doğuracaktır; ama, şu mantıkla
bakıyorsanız, diyeceğim bir şey yoktur: Laiklik ve demokrasi, amaç değil,
araçtır anlayışıyla bakıyorsanız... Evet, dün dündür, bugün bugündür...
SONER AKSOY (Kütahya) -
Her şey araçtır...
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Her şey araçtır...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Her şey araç olamaz beyefendi; laiklik araç olamaz, demokrasi araç olamaz.
Bugün burada bu koltukta oturmanızı, laikliğe ve demokrasiye borçlusunuz,
şeriata borçlu değilsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
SONER AKSOY (Kütahya) -
Önemli olan usuldür...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Rica ederim beyefendi, sayın vekilim.
Şimdi, aynı programda
sunucu soruyor -işte, Lozan gündemde, 24 Temmuzda konuşuluyor- Sayın Bakan
diyor ki: "Canım, Lozan'ı bırakın, geride kaldı." Lozan geride
kalmaz. 4 Temmuz günü, sana özellikle ders vermek için, Amerikalı, senin 11
askerinin, Amerika'nın kuruluş yıldönümünde, kafasına çuval geçirdi, aldı
götürdü. 4 Temmuz günü özellikle. Niye; çünkü, tezkereyi, bu onurlu Meclis
geçirmedi diye, ders vermek adına. Lozan, bu ülkenin, laik demokratik
cumhuriyetinin, ulus olmasının bekasıdır; vazgeçip gidemeyiz.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Ne alakası var?!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Sayın Bakan biraz sonra gelip burada, mutlaka oradan buradan toparlayarak -bu
işi çok iyi başarıyor- cevaplayacaktır.
MEHMET SEKMEN (İstanbul)
- Konuya dön, konuya...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Bütün bu anlattığım konuların içerisinde Lozan vardır. Siz anlamakta, belki ben
anlatmakta güçlük çekiyorum sayın vekilim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu uygulama, yedi yamalı bohça görünümünde olan eğitim
sistemimize bir yama koymak değildir, sistemi tamamen delmektir.
Yüksek vergi ödeyenlere
yeşil pasaport vermeyi reklam kampanyasına dönüştürdünüz. Bu ülkede yüksek
vergi ödeyip, yetimin, açın, yoksulun, fukaranın paralarıyla holdingler
kuranların nerelerde olduğunu görüyoruz! Amaç, yeşil pasaportu artı vergi
ödeyenlere vermek değildir. Bir iktidarın, bir hükümetin görevi, lacivert
pasaportu gümrük kapılarında yeşil pasaport muamelesi yapılacak noktaya
taşımaktır.
AHMET YENİ (Samsun) -
Taşıyoruz...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Bunun ötesindekiler kolaycılıktır. Bunun ötesi de, tribüne oynamaktır, başka
bir şey değildir.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sizin gibi... Aynı sizin gibi...
MEHMET SEKMEN (İstanbul)
- Sizin yaptığınız gibi.
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) -
Şu anda ne yapıyorsunuz?!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
İşinizi yapıyorsunuz. Siz de burada vekillik yapmıyorsunuz, laf atıcılık
yapıyorsunuz. İyi ki buradasınız yani; yoksa, şenlik olmayacak!..
MEHMET SEKMEN (İstanbul)
- Sen çok vekillik yaptın!..
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Sayın vekillerim, Yüce Meclise, Sayın Başkanıma, tabiî ki, sizlere sonsuz
saygım var, televizyon ekranları başında izleyen yurttaşlarımıza da saygım var;
ama, ben, size, bunu, yazılı olarak vermekte fayda görüyorum.
Bakın, ben sinema
oyuncusuyum; ama, artizleri görüyorum ben, artizleri görüyorum... (CHP
sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET SEKMEN (İstanbul)
- Ne işin var burada?!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Artizleri görüyorum... Oynayanları görüyorum...
MEHMET SEKMEN (İstanbul)
- Ne işin var burada?!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; özel okulları destekleme
projesiyle, Millî Eğitim Bakanı, devlet okullarında nitelikli eğitim
verilmediğini kabul etmekte, bu olumsuz durumu da ortadan kaldırmak yerine böyle
bir uygulamaya gitmektedir. İfade ettiğim gibi, kolaycılıktır bu. Bunun başkası yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
lütfen, toparlayın.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Dokuz aylık icraatlarınız içerisinde gördük; amacınız, üç olay; bir,
zengininizi daha zengin yapmak ve yeni zenginler yaratmak.
MEHMET ERASLAN (Hatay) -
Yalan söylüyorsun, yalan!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
İki, kadrolaşma yapmak.
MEHMET SEKMEN (İstanbul)
- Yazıklar olsun sana!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Üç, YÖK ve sekiz yıllık eğitimi sulandırmaktır. Ben de YÖK'e karşıyım; ama,
aramızdaki fark şu: Ben, Yükseköğrenim Kurumuna değil, Yükseköğrenim Kanununa
karşıyım. (AK Parti sıralarından "Kavrayamamışsın" sesleri)
Siz, Yükseköğrenim
Kurumuna karşı davranıyorsunuz.
MEHMET SEKMEN (İstanbul)
- Fazla konuşma! Bizim adımıza konuşma!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Evet, evet... Sayın Başkan, bunların örnekleri var. Çok değerli dostum Sayın
Eyüp Fatsa, bundan birkaç gün önce, Ordu gezisinde partililerine konuşurken
"ekimde, imam hatipliler özgür olacaktır" dedi. Bu ülkede imam
hatipliler değil, bu ülkede herkes özgür olacaktır. Sınırlayarak söyleyemezsin
bunu. Ne yapacaksın; YÖK Yasasını değiştireceğim...
AHMET YENİ (Samsun) -
Değiştireceğiz!..
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Amacınızın ne olduğu ortadadır.
Değerli arkadaşlarım,
önemli olan, siz de iyi biliyorsunuz ki, bu fırsatlardan istifade kaleye goller
atmak.
AHMET YENİ (Samsun) -
İstifalar sürüyor, istifalar!..
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Başka bir niyetinizin olmadığını herkes biliyor. Hükümet, bakanlık kapatma,
birleştirme, işlevsizleştirme uygulamalarına bir yenisini daha ekliyor ve bu
kanunu da uygulamaya sokuyor. Böylesine bir uygulamaya giden Bakanlık, özel
okulları nasıl denetleyecektir?!
Bakınız arkadaşlar, Sayın
Bakan diyor ki: "Biz bunları denetleriz." Burada zaman kaybetmeyeyim;
Resmî Gazeteden, ilgili yerlerden alır bulursunuz; ilköğretim okullarından
Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur'an kurslarına kadar, 2 500'e yakın müfettiş
bu okulları denetleyecek. Nasıl denetleyecek allahaşkına; mümkün mu bu?! Biraz
sonra, buradan, kalkıp şunu söyleyebilirsiniz: "Efendim, bakın, biz yoksul
çocuklara eğitim vermek istiyoruz; hayır, Cumhuriyet Halk Partisi önüne
geçiyor." Bunu başarabilseniz; evet derim.
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
son cümlenizi rica ediyorum.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Bitiriyorum efendim, toparlıyorum.
Bunu başarabilseniz, evet
derim. Bugün 10 000, önümüzdeki yıl 20 000; bu popülizmle bir yere varılmaz.
Dokuz aydır görüntü var, ses yok. Eğer yapmanız gereken varsa, daha önce de
ifade ettim, helikopterlerine bindiğiniz imtiyazlı vatandaşlara tanıdığınız
kaynakları, ülkenin halkına, emeklisine tanıyın.
MEHMET SEKMEN (İstanbul)
- O patronlar, genel müdürler aranızda, bizde değil.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Ayrıca, bu öğrencilerin öğretmenleri, açlık ile yoksulluk sınırı arasında
maaşla geçiniyorlar. Eğer iyileştirme yapmak istiyorsanız, ikinci iş yapan
değerli öğretmenlerimi işportacılıktan kurtarın. O zaman doğruyu yaparsınız; o
zaman tribüne oynamadığınıza ben de evet diyebilirim.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Bedava çocuk okutuyoruz işte...
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
son cümlenizi alıyorum.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Şimşek.
Hükümet adına, Sayın
Millî Eğitim Bakanımız söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İstanbul
Milletvekili Sayın Berhan Şimşek'in konuşmasında, Haber Türk Televizyonunda
katıldığım "Basın Kulübü" programında bazı sözler ifade ettiğim
şeklinde iddialar var.
Öncelikle, biraz önce
kendisine de söyledim, bir televizyonda yapılmış bir konuşmanın kayıtları vardır
ve bunları her an temin etmek mümkündür. Ben, kesinlikle, orada "cemaat
okulları" şeklinde bir kavram, asla kullanmadım. Israrla, muhatabım
"cemaat okulları" dediği halde, ben kendisine "sizin cemaat
okulları diye nitelendirdiğiniz" karşılığını verdim. Ben, hep şunu
söyledim; arkadaşlar, bu ülkede okulları, özel okullar-devlet okulları, cemaat
okulları-diğer okullar şeklinde nitelendirmek, aslında bölücülüğün ta
kendisidir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Anlamanız için, halkla bütünleşmeniz lazım.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Kalk da orada anlat! Sabahtan beri konuşuyorsun!
MEHMET ERASLAN (Hatay) -
Ne bağırıyorsun! Anlatıyor işte!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sabahtan beri konuşuyorsun, bildiğin bir şey varmış gibi!
MEHMET ERASLAN (Hatay) -
Dağ başı değil burası; bağırma!..
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Kalk, orada anlat!
MEHMET ERASLAN (Hatay) -
Bağırma!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, bütün bu okullar, şu anda yürürlükte olan
Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre kurulmuş, buna göre faaliyetlerini
sürdüren.... (Gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Ben sana tahammül edemiyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, sükûneti sağlar mısınız.
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir
dakikanızı rica ediyorum... (Gürültüler)
Sayın milletvekili...
Sayın milletvekili...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Bildiğin bir şey varsa, kalkar, anlatırsın orada!
BAŞKAN - Sayın
milletvekili, size son ikazımı yapıyorum. İçtüzük gereğince, eğer sükûnete
kavuşmazsanız, maalesef, sizi dışarı çıkaracağım; son ikazımı yapıyorum.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Onu
da uyarın o zaman.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Tarafsızlığınızı muhafaza edin lütfen; sabahtan beri laf atıyor;
konuşsanıza!
BAŞKAN - Son ikazımı
yapıyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sabahtan beri laf atıyor orada!
BAŞKAN - Lütfen... Genel
Kurulda Başkana hitap edilir, karşılıklı konuşulmaz; herkes, konuşma usulünü
öğrensin.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Başkan da cevap versin o zaman.
BAŞKAN - Sayın İdare
Amirleri... Nöbetçi İdare Amirlerimiz nerede?
YILMAZ KAYA (İzmir) - Onu
da uyarın o zaman.
BAŞKAN - Lütfen... Genel
Kurulun mehabetini bozacak hiçbir harekete müsaade etmem.
Buyurun Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye'deki bütün
okullar, biraz önce de ifade ettiğim gibi, cumhuriyetin kanunlarına göre
kurulmakta, buna göre faaliyetlerini sürdürmekte ve buna göre de
denetlenmektedirler. Bütün okullar, daha önce değişik vesilelerle de söyledim,
cumhuriyetin okullarıdır.
Bir gazetede
"raporlu okullar" diye bir haber çıkmıştı. Bunun üzerine, biz, Millî
Eğitim Bakanlığı olarak, bir basın bildirisi yayınladık. Raporlu okullar,
sakıncalı okullar anlamına gelir; bu başlık ve bu haber, okullarımızı
karalamaya yönelik bir başlıktı ve kesinlikle, yasaya, hukuka aykırı olan bir
tutumdur ve özellikle bazı okulların ismi verildiği için, Sayın Şimşek'in de
sözünü ettiği televizyon programında, ben, o okullarla ilgili, özellikle 28
Şubattan sonra oluşan o hassasiyet sürecinde, yapılan denetimlerin sonuçlarını
ve orada müfettişlerin kullanmış oldukları ifadeleri dile getirdim ve şunu
söyledim; bu dinî duyarlılığı olanlar meselesiyle ilgili söylediğim şudur;
dedim ki: "Bir okulun sahibinin kim olduğu, beni ilgilendirmez. Bakın,
dinî hassasiyeti olan insanlar ekonomik yatırım yaptığı zaman, buna 'yeşil
sermaye' diyeceksiniz, okul açtığı zaman, bunlara 'cemaat okulu' diyeceksiniz,
hayır hasene için toplum menfaatına vakıf kurdukları zaman, bunlara 'irticaî
faaliyet yapıyor' diyeceksiniz; bu mantık, kendi içinde müflis bir mantıktır,
yanlış bir mantıktır." (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, şunu
söyledim: "Dinî hassasiyeti olan insanlar da bir okul açabilir ve bu okul,
eğer millî eğitimin temel amaçlarına hizmet ediyorsa, eğer yasalara göre
işleyişini sürdürüyorsa ve yaptığımız denetimlerde de herhangi bir problem
yoksa, bu okullar, benim için makbul okullardır, sahibinin dindar olması da benim
için fark etmez, dinsiz olması da fark etmez." (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bir
ateist de okul kurabilir ve Aziz Nesin -kendisini, kendisi böyle nitelendirdiği
için söylüyorum, yani bir rahatsızlık uyandırmayacağını düşündüğüm için-
sağlığında "ben ateistim, ben dinsizim; ben öldüğüm zaman, bana İslam
Dininin kurallarına göre cenaze merasimi yapmayın, beni camiye götürmeyin,
Müslüman mezarlığına da gömmeyin" dedi ve vasiyeti harfiyen yerine getirildi.
Aziz Nesin, kendisini böyle vasıflandırdığı için, onu özellikle kullandım.
Değerli arkadaşlarım,
modern hayatta, kent hayatında, alışveriş yaptığınız marketin sahibinin kızının
ahlakıyla ilgilenmek size düşmez ve filan okulun sahibi kimdir, dindar mıdır,
dinsiz midir, biz, bunun peşinde değiliz, bununla da uğraşamayız; mesele budur.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Başka bir şey daha
söyleyeyim: Ben, dinî duyarlılığı olanlar derken, bir grup insanı zikredip de,
diğer bütün insanları dinî duyarlılığı olmayanlar şeklinde bir nitelendirmede
bulunsam, Değerli Arkadaşım Şimşek bana itiraz etme hakkına sahip olur; ama,
ben, böyle bir kategorizasyona kesinlikle gitmedim.
Artı "Lozan geride
kaldı" derken, kastettiğim şuydu: Bakınız, bana, ruhban okuluyla ilgili
bir soru sordular, Türkiye'deki azınlık sistemini sordular ve dedim ki:
"Azınlık statüsü, Lozan'da, din esasına göre belirlenmiştir; Müslümanların
hepsi Türkiye'deki Müslim olan unsurlar bir unsur olarak, aslî unsur kabul
edilmiştir, Yahudiler ve gayrimüslim olan Hıristiyanlar da ayrı bir statüde
değerlendirilmiştir; ama, Lozan müzakereleri olduğu zaman Türkiye Cumhuriyete
Devleti henüz kurulmamıştı ve laiklik prensibi de henüz söz konusu değildi.
Laik bir ülkede azınlık statüsünü din esasına göre tayin edemezsiniz bugünkü
şartlarda." Bakın, biz, Avrupa Birliğine giriyoruz, böyle bir şey var mı?!
Benim orada "Lozan'a takılıp kalmayın, Lozan geride kaldı" dediğim
odur; yoksa, Lozan'ı görmezlikten gelmek, onu yok farz etmek gibi bir şey söz
konusu olamaz Sayın Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Ben de sizi alkışlıyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Yani, onun için, ben, bir soru işareti
oluşturabileceği düşüncesiyle değerli arkadaşım Sayın Şimşek'in konuşmalarına
cevap vermek zorunda hissettim kendimi. Kendisi, tabiî, aktör olduğu için,
tiyatral kabiliyeti de çok iyidir ve kürsüye geldiği zaman da coşturuyor
Meclisi.
Teşekkür ediyoruz. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana
teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde şahısları
adına söz isteği var.
İlk söz, Erzurum
Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaz'a aittir.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Vazgeçtim.
BAŞKAN - Vazgeçiyorsunuz.
İkinci söz isteği, Mersin
Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan'a aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5
dakikadır. Lütfen, zamana riayet edelim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 249 sıra sayılı 1739 Sayılı Millî Eğitim
Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi
üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
AKP iktidarının sekiz aylık hükümet etme anlayışı -üzülerek görüyoruz ki-
AKP'ye oy veren seçmenlerin büyük bir çoğunluğunda, gerçekten, yurttaşlarımızın
bütününde bir hayal kırıklığına neden olmuştur. İktidara geldikleri günden beri
memurun yakasından ellerini alamadılar; bugün de Sayın Bakana soruyorum, şu
anda Talim ve Terbiye Kurulunun önünde 175 öğretmen eylem yapıyor. Yasal
olarak, mahkeme kararını beklemeden bu öğretmenlerimiz değişik yerlere
atanıyor. Soruyorum: Bu memurlarımızın ne suçu var? Suçları, yurda hizmet etmek
mi?
61 yaş sınırlaması
getiriyorlar, yıllarca emek veren insanları bir kalemde, kısa bir sürede emekli
etmek için. Bırakın, bu kadrolaşmayı bırakın, asıl sorunlarımıza gelelim
diyoruz.
Üzerinde konuştuğum kanun
tasarısının 1 inci maddesi, yine, hükümetin hayalci, popülist, her zaman olduğu
gibi, kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların görüşü alınmadan
alelacele getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
grup başkanvekili bir arkadaşımızın, bu tasarı daha Meclise getirilmeden önce
yaptığı açıklamada "imam hatip okullarının önü açılacak" demesi, bu
kanun tasarısının, aslında, hangi projenin hangi ayağı olduğunu göstermektedir.
Geldiğimiz noktada, sözüm ona eğitimde fırsat eşitliği yaratmak adına
"yoksul ve zeki çocuklara yardım eli uzatılarak, hayata
kazandırılacak" şeklinde ifade edilmek suretiyle, bu tasarı
meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Vay anasını vay!
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Laf atacağınıza, buyurur gelir, görüşlerinizi bu yüce kürsüde söylersiniz.
BAŞKAN - Sayın Hatip, siz
Genel Kurula hitap edin.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Sayın Bakan, 12.6.2003 tarihinde önergeme vermiş olduğu cevapta, YBO'larda ve
ortaöğretim kurumları pansiyonlarında toplam 39 788 kişilik kontenjanın boş
olduğunu belirtmiştir. Devletin ek bir yük altına girmeden, gerçekten,
çocuklarını okutmaya maddî imkânları elvermeyen ailelerimizin çocuklarını bu
boş kontenjanlara kaydırması ve özel okullara aktarmayı düşündüğü 25 trilyonluk
bu ödenekle, uzun vadede devlet okullarının sayısını artırmak ve mevcutların
eksikliklerini gidermek gibi ulusal çıkarlarımızla örtüşen bir tutum alması
gerekirken, bu yöne sapmasının altında yeni arkabahçeler yaratma kaygısı mı
vardır diye düşünüyoruz.
Hükümetimiz, millî
eğitime, son on yıl içerisinde en düşük bütçeyi ayırmıştır. Ortaöğretim
kurumları öğrenci seçme sınavında 40 586 adayın sıfır puan alması, eğitimimizin
başarısız olduğunu açıkça göstermektedir. Bu çocuklarımızın neden sıfır puan
aldıklarını iyice düşünmemiz gerekir.
Yoksul öğrencilere yeteri
kadar eğitim eşitliği tanımazsanız, elbette ki, bu çocuklar, imtihana
girdiklerinde sıfır puan alacaklardır. Kent varoşlarında, ilçelerimizde,
köylerimizde yaşayan milyonlarca ailemiz, yoksullukla, yoklukla boğuşarak,
asgari geçim standartlarının altındaki olanaklarıyla, bu çocuklarımızı okutmaya
çalışıyorlar. Bu çocukların yüzlercesi, ya okul öncesi ya da dersten çıktıktan
sonra, sırtlarında boya sandığı ve ellerinde peçeteyle aile bütçesine katkıda
bulunmaya çalışmakta, çocukluğunu ve öğrenciliğini yaşayamamaktadırlar; bu,
onların suçu mudur?
HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı)
- Bu tasarı, işte, onların zeki olanlarına imkân veriyor.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Onların hepsi zekidir; ama, yeter ki, olanak tanıyalım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan,
buyurun, tamamlayın konuşmanızı.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Altyapısı olmayan, öğretmeni olmayan, yeterli ödenek ayrılmadığı için, yeterli
dersliği, yardımcı ders araç ve gereç noksanlıkları karşılanamayan okullarda
eğitim, öğretim görmeye çalışıyorlar.
Sayın milletvekilleri, bu
çocukların babalarının ABD'de, Avrupa ülkelerinde okuyabilmelerini sağlayacak
eş, dost ve arkadaşları bulunmamaktadır. Bu tasarı, okullarımız arasındaki
farklılaşmanın bir belirginleşmesidir.
Sayın Başbakan
"devlet, eğitimden elini çekmelidir. Önümüzde bir yol ayrımı var, ya kamu
okullarında eğitimin niteliğini yükseltecek, eğitimin ihtiyaçlarını
karşılayacağız ya da hükümetinizin yaptığı gibi, özel okullara trilyonlar
aktararak kaynak kullanımında tercihi, milyonlarca yoksul çocuktan yana değil,
10 000 yoksul çocuğu gerekçe göstererek özel okullardan yana kullanacaksınız.
Demek ki, 59 uncu...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan, son
cümleniz, teşekkür cümleniz...
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Evet, herkes seçim bölgesine gidecek, size, AKP'lilere "bu kadrolar neden,
memurla niye barışmadınız, işçiyle niye barışmadınız, niye gençleri
konuşmalarından dolayı lekeli ilan ettiniz" diye sormayacaklar mı?!
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Zaten barışığız!
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Eğer, biz, bu gençleri lekeli ilan ediyorsak, bu gençleri sahiplenmiyorsak, bu
gençleri yoksulluğa terk ediyorsak neden bu insanları dışlıyoruz?! Seçim
meydanlarında, çıktınız, halka çok şeyler vaat ettiniz, eğitimi düzelteceğiz,
öğretmenlere, memurlara gerekli yardımları yapacağız ve barışı sağlayacağız
dediniz. Nerede bu barış?
AHMET YENİ (Samsun) -
Sağladık barışı.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Düzce'de depremzedelerin önünden kaçarak bu barış sağlanmaz.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Özcan,
teşekkür ediyorum.
İkinci söz isteği Sayın
Berhan Şimşek'in.
Sayın Berhan Şimşek?..
Yok.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 1739 sayılı
Kanunun 51 inci maddesinin madde başlığı "Okul yapıları ve taşınmazları"
olarak değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Millî Eğitim
Bakanlığına tahsisli Hazine mülkiyetindeki taşınmazlar ile Millî Eğitim
Bakanlığı kullanımında bulunan mülkiyeti İl Özel İdaresine veya Köy Tüzel
Kişiliğine ait taşınmazlardan gerekli görülenlerin, mülkiyetinin Hazineye
bedelsiz devrinden sonra; Millî Eğitim Bakanlığı ile mutabık kalınarak
tahsislerini kaldırmaya ve 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 24 üncü
maddesine bağlı olmaksızın satmaya Maliye Bakanı yetkilidir.
Satış bedelleri bütçeye
gelir kaydedilir. Okul/derslik yapımı, onarımı ve donatımı ile ders araç ve
gereçleri alımında kullanılmak üzere Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine gerekli
ödenek öngörülür."
BAŞKAN- Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Zekeriya Akıncı;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Akıncı, sizin
şahsınız adına da söz isteğiniz var; iki süreyi birleştiriyorum, ama, lütfen,
süreyi iyi kullanmanızı da rica ediyorum.
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA
AKINCI (Ankara)- Gayret edeceğim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 1739 sayılı Millî Eğitim Temel
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi
üzerinde Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; sizleri sevgi ve
saygıyla selamlıyorum ve şimdiden, hepinize iyi tatiller diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, 22 nci Dönemin 1 inci Yasama Yılını tamamlıyoruz. Aslında, sözlerime
başlarken, Sayın Bakanın değerlendirmelerini biraz şaşkınlıkla karşıladığımı
ifade etmek istiyorum; çünkü, Sayın Bakanın değerlendirmeleri, çok fazla bir
kaynak ihtiyacı olmayacağı ve okulların da satılmayacağı biçiminde bir ifade
içeriyor. Yanılmıyorum değil mi Sayın Bakan?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Nasıl efendim?
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla)- Yani, çok fazla kaynak sorunumuz yok, kaynaklarımız var; bunun için
okul satmıyoruz hatta okul satmayabiliriz
biçiminde bir değerlendirmeniz oldu.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Öyle bir şey demedim; söyleyeceğim şimdi.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla)- Ben de dikkatle dinledim efendim, ben de dikkatle dinledim...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat)- Nereden çıkardın bunu?
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla)- Oysa, elimizdeki Komisyon raporundaki genel gerekçeler de, madde
gerekçeleri de bir kaynak sorununu ve bunun sonrasında da bir satışın gündeme
geleceğini çok açık, bariz bir biçimde ortaya koyuyor; sanıyorum herkes bu
konuda mutabık.
Bir kaynak sorunu var ve
bazı yerlerin satılması gerekiyor; bu konuda herkes mutabık; mutabık olmayan,
herhalde hiç kimse yok değil mi? Madde böyle.
Sevgili arkadaşlarım,
ben, bu satışlarla ilgili değerlendirmelerimi sunarken, hoşgörünüze sığınarak,
yaklaşık 8,5 ay süre birlikte yaptığımız çalışmaların ışığında görüşlerimi bir
bütün olarak sunmak istiyorum; çünkü, bu süre içerisinde hükümetin ekonomik
politikalarını birlikte değerlendirdik, kararlar aldık ve hükümetin
uygulamalarına da tanık olduk.
Ben, belleğimi şöyle bir
yokladığımda, niçin gözbebeğimiz gibi korumamız gereken okulları satma
noktasına gelmiş olduğumuzu anlamaya çalışıyorum.
Geriye dönüp
baktığınızda, akıllarda ne kaldı diye sorulduğunda, toplumun özellikle yoksul
ve dargelirli kesimlerine büyük sözler vererek iktidara gelmiş AKP'nin,
Türkiye'nin sorunlarının köklü çözümü konusunda biraz deneyimsiz, basiretsiz,
çaresiz ve şaşkın, neyi nasıl yapacağından biraz habersiz, daha çok günü
kurtarmaya dönük uygulamaları kaldı aklımızda.
Atılan kısmî adımlar ise,
yeni vergiler, ek vergiler, baba baba satmak ve affetmek düşünceleri üzerine
oturtuldu. Temel ürünlere yapılan sürekli zamlar, Anayasa Mahkemesinin iptal
kararına karşın neredeyse öç alırcasına yeniden konulmak istenilen ek vergiler,
dün-bugün naylon faturacıların, kim bilir yarın hayalî ihracatçıların affı hemen
akıllarda kalanlar.
Tüm uygulamaları ise,
AKP'nin kaynak yaratma konusunda da çeşitli geçmiş hükümetlerce bugüne kadar
sürdürülmüş olan politikaları devam ettiriyor olduğunu, ne yazık ki,
göstermektedir.
Hele hele tam bir
çaresizlik içerisinde, kaynak yaratma adına, Orman Bakanımızın orman alanlarını
satma girişim, Kültür ve Turizm Bakanımızın SİT alanlarını imara açarak satışa
sunma çabaları, bugün de Millî Eğitim Bakanımızın okul ve arazilerini satma
gayretleri, bunun için yasal düzenleme çabaları, siyaset tarihimizin bu
dönemden akıllarda kalan çarpıcı örnekleri olarak hatırlanacak.
Bu anlayışla, bir süre
sonra, örneğin, Değerli Hemşerim, Sevgili Sağlık Bakanımız yeri iyi para
edebilir diye hastaneleri ve arsalarını satmaya kalkışırsa hiç şaşmamak
gerekir; çünkü, sağlık sorunlarımız da, Millî Eğitimimizin sorunlarından aşağı
değil. Bu kestirme çözüm, inşallah, Sağlık Bakanımızın da, diğer bakanlarımızın
da kafasını bulandırmaz.
Sevgili arkadaşlarım, AKP
iktidarı tam bir mirasyedi görüntüsü sergilemektedir. Farklı çözüm yolları
bulmaktan aciz olanlar, ülkemizin her alandaki birikimlerini ve zenginliklerini
satmaktan geri durmamaktalar.
Bugün görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısı, bu anlayışın tipik bir yansıması. Gerekçe; eğitimimiz
için gerekli ve yeterli kaynağı temin edememek. Sonuç; arsa, okul, bina ve
tesislerin satılmasıyla yeni kaynakların yaratılabilmesi düşüncesi.
Bakınız, aslında, bence,
bu bir itiraftır; aslında denilmektedir ki: Biz, ülke sorunlarının çözümleri
konusunda yol bulamıyoruz, çare bulamıyoruz. Yatırım, üretim, istihdam, sabır,
kararlılık, seçimlerden önceki vaatler, sosyal güvenlik, eğitim, sağlık
politikalarının geliştirilmesi; bunlar epeyce zormuş. Düşündük, taşındık, biz,
yeni şeyler yapamayacağız galiba; öyleyse, tek çare var; olanları da satmak ve
sözde, bu yolla kaynak yaratmak; bu yöntemlerle de olabiliyorsa, günü
kurtarabilmek.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Kendin de inanmıyorsun ya...
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Sevgili arkadaşım, o zaman, ortaya bugünkü gibi acı sonuçlar çıkıyor.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
O zaman, bir çözüm söyle.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Türk millî eğitimimizin sorunlarını çözmek adına araya araya bulanan yol da,
millî eğitim sistemimizin onur kurumları olacak nitelikteki yerleri satmak.
Kuşkusuz -birçok değerli arkadaşım anlattı- millî eğitimimizin birçok sorunu
var; doğrudur, tartışma konumuz, ne bunlar ne çözümleri, o değil; başka bir
şeyi tartışıyoruz, ona özen gösterin lütfen; ama, insaf, hangi milletvekili
arkadaşım, seçimler öncesinde, bu sorunların çözümü için okulların
satılacağından söz etti, söz edilebilirdi?!
Sevgili arkadaşlarım,
bakınız, nüfus yoğunluğu ve şehirleşmenin satış için gerekçe yapıldığı yerler,
tam da, geçmişiyle, ulusumuzun ve ülkemizin millî eğitim alanında zenginlikler
yaratan, bulunduğu kentlerle de özdeşleşmiş kurumları olacaktır. Yani, eğer,
gerçekten, kaynak yaratılmak isteniyorsa, tam da para getirecek yerlerdeki
okullar bunlardır. Bu tariften çıksa çıksa ne çıkar; şu örnekler çıkar:
1886 yılında yapılmış, 1
800 öğrencili, İhsan Sabri Çağlayangil, Hikmet Çetin, Mustafa Bumin, Gazi
Yaşargil gibilerini ve daha nicelerini mezun vermiş Ankara Atatürk Lisesi.
Cumhuriyetin 10 uncu
yılında yapılmış, öğrenci sayısı 600 olan Ankara İlköğretim Okulu ya da
Atatürk'ün İlk Meclis İlköğretim Okulu ya da Atatürk'ün Almanya'dan getirdiği
ustalar tarafından yapılmış, ülkemizin ilk endüstri meslek lisesi olduğunu
sandığım, Ankara Ulus Endüstri Meslek Lisesi ya da İzmir Alsancak'taki 1 700
öğrencili İzmir Atatürk Lisesi, öğrenci sayısı 900 civarında olan, 1933
tarihinde kurulan Gazi İlköğretim Okulu, İzmir Kız Lisesi, Namık Kemal Lisesi
ya da İstanbul Kandilli Kız Lisesi ve İstanbul da 1908'de kurulan ve şu anda
600'e yakın öğrencisi bulunan ve Ahmet Taner Kışlalı gibi değerli yazarlarımızı
yetiştiren Kabataş Erkek Lisesi ya da Anadolu'nun dört bir yanında her biri o
kentin tarihiyle özdeşleşmiş okullara da göz dikmiş olmak.
AHMET YENİ (Samsun) -
Binalara taktın...
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Bakınız, örneğin, Erzurum'un o ünlü Erzurum Lisesi, Trabzon'daki Trabzon
Lisesi ya da İskender Paşa İlköğretim Okulu, Edirne'deki Atatürk Ortaokulu veya
Edirne Lisesi, Mardin'deki Gazi Paşa İlköğretim Okulu, Kız Meslek Lisesi,
Amasya'daki Kılıçarslan İlkokulu, Konya'daki Mustafa Kemal, İlkokulu veya eski
Kız Ortaokulu, Antalya'daki Dumlupınar İlköğretim Okulu veya Antalya Lisesi ya
da başkaca örneklerinin her yerde görüleceği türden böylesi okulları da satmayı
düşünüyor musunuz?
AHMET YENİ (Samsun) -
Binalara taktın...
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Üstelik, ne kadar acıdır ki, bu okulların hemen hepsi, ya Osmanlı'nın son
dönemlerinde ya da cumhuriyetin ilk yıllarında, onca ekonomik sıkıntılara ve
zorluklara karşın eğitime verilen önemin birer sembolü olarak dimdik
ayaktayken, biz, krizi ve kaynak bulmayı bahane edip, bu okulları satmaya
kalkışacağız!..
AHMET YENİ (Samsun) -
Köprü satışına da karşı çıkmışlardı!..
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Gerekçeye göre, satılacak okulların tespiti konusunda, tarihî ve kültürel
değerleri göz önünde tutularak dikkatli davranılacakmış. Peki, gerçekten
değerli olduğuna inandığınız ve kaynak yaratacağını umut ettiğiniz okullar,
örneklediğim ya da bunlar gibi niceleri olabilecekse, nasıl dikkatli
davranabileceksiniz?! Zaten, satıp, para, kaynak elde edebileceğiniz yerler
buralar veya ismini sayamadığım bu gibi yerler.
AHMET YENİ (Samsun) -
Yeni okullar yapacağız.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Bir arkadaşım "hayır, hayır, onlar satılmayacak" dedi. Peki, o
zaman, bunlara dokunmayıp -ben Ankaralıyım, Ankara'dan örnek vereyim, az çok
herkes öğrendi Ankara'yı- Yenimahalle'nin Şentepesindeki, Altındağ'ın
Hüseyingazisindeki, Çinçinindeki, Keçiören'in Ataparkındaki okul arazilerini
satarak gelir elde edemeyeceğinizi, herhalde, Sayın Bakan da, sizler de bal
gibi biliyorsunuz; daha açık ve dürüst olalım. Eğer, bu tasarı geçerse, biz, bu
yasayla, bu yöntemle, ülkemizin millî eğitiminin tarihini satmak durumuna
düşeceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])
AHMET YENİ (Samsun) -
Binalara takılmayın, binalara...
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Bu arada, bir konuya da dikkatinizi çekmek isterim: AKP hükümeti, harabeye
dönmüş bazı okul binalarını örnek gösterip, sonra da, sözünü ettiğim türden
binaları, o tür okulları satmayı planlıyor. Bunun adına sol gösterip sağ vurmak
denilir. Kaldı ki, gerçekten öyle binalarımız var ise, bu durum, daha faal ve
merkezî yerlerdeki köklü okullarımızın satışına gerekçe değil, ancak, onlara
gerekli özeni gösterememiş devletimizin ayıbı sayılmalıdır. Geçmişimizin en
güzel mimarî örneklerini oluşturan, büyük başarılara imza atmış ve toplumumuzun
çok ünlü kişilerinin yetiştirilmesine kaynaklık etmiş, yaşadığımız büyük deprem
felaketlerine -herhalde, yıkılan okullar herkesin gözü önünde- onca yıl
dayanmış, aynı zamanda, bahçeleriyle, bulundukları bölgenin otopark sorununa
kısmî çözümler de getirebilen, kentin gerçekten de yapı yoğunluğunu azaltarak
çok katlı binaların içinde, bir anlamda, o kentlerin vahalarını oluşturan,
Osmanlının ve cumhuriyetin o güzel eserlerini, tüccar siyaset anlayışına
malzeme yapıp bir kalemde silip atamazsınız.
Ne adına; kaynak yaratmak
için. Kaynakla ne yapacaksınız; yeni okular, tesisler, malzemeler... Nereye
yapacaksınız; bu kent yapımızın kısır döngüsü içinde, belki de kentlerimizin
onlarca kilometre dışına okullar yapmak zorunda kalacaksınız. Bunun yaratacağı
zorlukları da kestirmek güç değil. O zaman, ortaya çıkacak sorunların yükünü,
yine, öğrenciler, öğretmenler ve veliler çekecektir.
Yine, gerekçede deniliyor
ki: "Buralardan elde edilecek gelirlerin bütçe açıklarının kapatılması
için kullanılmaması konusunda hassasiyet gösterilecektir."
Sevgili arkadaşlarım,
biz, ne satılacak yerlerin seçimi konusunda dikkatli davranılacağına ne de
yaratılacak kaynakların kullanımı konusunda hassasiyet gösterileceğine
inanmıyoruz. Biz, bu güveni bu hükümette bulmuyoruz. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) -
Halkımız bize inanarak oy verdi.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Son gün; bırakın da konuşalım biraz.
Çok önemli bir konu;
tasarının bu maddesiyle, il özel idareleri ve köy tüzelkişilikleri de, âdeta,
yok sayılmaktadır. Bu kurumların mülkiyetinde olup, okul olarak kullanılan
taşınmazların mülkiyeti, bir bedel ödenmeksizin hazineye devredilecek ve
hazinece satılacaktır. Köylünün malını, bu yöntemle bedelsiz alma hakkını hükümetimiz
kendinde nasıl görebilmektedir, bilemiyorum.
Maddeyle yapılan çok
önemli bir düzenleme daha var; o da, Maliye Bakanlığı, okul satışlarında 1050
sayılı Muhasebei Umumiye Kanununa tabi olmayacak. Muhasebei Umumiye Kanunu bu
konuda ne diyor; bakın: "Değeri 35-100 trilyon lira arasında olan
taşınmazlar Bakanlar Kurulu kararıyla, 100 trilyon liranın üzerinde olanlar ise
kanunla satılabilir." Tasarı bu haliyle geçerse, bu kuralı da ortadan
kaldırmakta ve Maliye Bakanlığı, gerekçelerinde de belirtildiği biçimiyle,
sonsuz bir yetkiyle donatılmaktadır. Tasarıya da niçin böyle bir yöntemin
konulmuş olduğunu, doğrusu, biz anlayabilmiş değiliz. Aslında, satılabilmesi
mümkün görünen bazı okul ve araziler gözden geçirilirse, Bakanlar Kurulu kararı
ve kanun gereğinin niçin ortadan kaldırıldığı da, sanıyorum, herkes tarafından
çok daha kolay anlaşılabilir.
Sevgili arkadaşlarım,
AKP, iktidara geldiği ilk günlerde, her konuda yumuşak, toplumsal uzlaşma
arayan, muhalefetle uzlaşma arayan, sivil toplum örgütleri ve benzeri
kuruluşlarla ortaklaşa çalışma konusunda epeyce iddialı şeyler söylemişti;
gerçi, şimdi unutuldu. Gerçi, bu sözler, söylediğim gibi, seçim öncesi vaatlere
benzedi biraz, unutuldu; ama, yine de, acaba, bu konuda, bu tür örgütlenmeler
ne düşünüyor diye merak edenler varsa, o zaman, iki küçük önerim var: Lütfen,
sözünü ettiğim Ankara Atatürk Lisesi öğrencilerinin söyledikleri ile bu işin
uzmanı binlerce şehir plancısının örgütlendiği şehir plancıları odasının
açıklamalarına bir bakın, bir kulak verin.
Bakın, bütün bunları bir
de ne zaman yapıyoruz; tam, Avrupa Birliğine Uyum Paketinin Yedincisini daha
dün çıkarmışken. Allahaşkına, bir tek Avrupa Birliği ülkesinde bizim
yaptığımızı yapan var mı?!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Var...
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Bu Fransız'ın, İngiliz'in, İspanyol'un, Alman'ın ve diğerlerinin aklı,
galiba, bizimki kadar pek çalışmıyor. Onlar tarihlerini, kültürlerini özenle
korurken, hatta kent mimarilerine aykırı bir tek çivi bile çaktırmazken, hele
hele böylesi tarihsel, kültürel zenginlik oluşturan okullarını, bırakın
satmayı, koruyup, ayakta tutmayı, tarihleri adına bir onur saymaktayken; biz,
onlarca, yüzlerce yıllık tarihimizi bir kalemde silip atabilmeyi, Avrupa
Birliğine aday bir ülke olarak nasıl göze alabileceğiz; onu da bilmiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akıncı,
lütfen son cümlenizi alayım.
ZEKERİYA AKINCI (Devamla)
- Toparlayacağım Sayın Başkanım.
Bakınız, dün gece, burada
çok ilginç bir polemik yaşandı. Sayın Orman Bakanımız dedi ki "Fransa'da
da ormanlar yanıyor; bu, Akdeniz bitki örtüsünün sonuçları, bu mevsimlerde
olur" ve arkasından da ekledi "Ama, kimse, orada, yangınlardan ötürü,
Fransız Orman Bakanını suçlamıyor."
Sevgili arkadaşlarım;
hepimiz bilelim ki, Fransa'da ormanlardan sorumlu Tarım Bakanı Herve Gaymard,
ormanların yağmasının önünü açacak, böylesi bir yasal düzenleme için, anayasa
değişikliği isteme cesaretini bulamaz; bulsa da, bir gün bile, o bakanlık
koltuğunda, Fransa'da, oturamaz.
Aynı şekilde, Fransız
Gençlik, Eğitim ve Araştırma Bakanı Sayın Luc Ferry'i, Paris'teki, 17 nci
Yüzyıldan kalma IV. Hanri Lisesini ya da 19 uncu Yüzyıldan kalma Louis le
Grand'ı ya da Lyon'daki, 19 uncu Yüzyıldan kalma Lycee Dü Park'ı satmaya
kalkışsa -ki, hepsi faaldir- o bakanı da, o koltukta, Fransızlar bir tek gün
oturtmazlar.
Ama, belli olmaz,
kimbilir, belki de sizler, Avrupalıyı kendinize uydurursunuz. Onlar da sizin bu
parlak fikirlerinize bakıp, yüzlerce yıllık okullarını, kolejlerini, üniversite
binalarını satmaya kalkabilirler. Bu da, olsa olsa, bizim Batı uygarlığına bir
büyük öncülüğümüz olur, onlar da bu dehadan yararlanma imkânı bulur !..
Tekrar, hepinizi saygıyla
selamlıyorum, iyi tatiller diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti
sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akıncı.
Hükümet söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Ankara Milletvekilimiz
Sayın Zekeriya Akıncı, yapmış olduğu konuşmada, özellikle bazı okullarımızın
isimlerini zikrederek, bunların satılabileceğini ima etti. Ben konuşmam
esnasında özellikle teyiden, tekiden, tarihî özelliğe sahip olan; yani, tarihi
tescilli bina hüviyeti taşıyan, SİT alanı içerisinde bulunan okulların
kesinlikle satılamayacağını ifade ettim, böyle bir şeyin mümkün olmadığını
söyledim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)-
Hayır efendim, burada "dikkatli davranılacaktır" deniliyor
"satılmayacaktır" denilmiyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Zekeriya Bey, bütün buna rağmen... Bakın, siz, zatıâliniz,
saydığınız bütün okullar için dediniz ki: "Bunlar ya Osmanlı
İmparatorluğunun son yıllarında veya cumhuriyetin ilk yıllarında
yapılmışlardır." Zaten, Osmanlı Devletinin son yıllarında, cumhuriyetin ilk
yıllarında yapılan binalar tarihi tescilli binalardır; bunların satışı söz
konusu değildir.
Efendim, örnek olarak
vere vere Ulus'taki Endüstri Meslek Lisesini, Kabataş Lisesini veriyorsunuz.
Zaten bunların satılmayacağını açık seçik bir şekilde ben Plan ve Bütçe
Komisyonunda da söyledim. SİT alanı olduğu için böyle bir şey söz konusu bile
olmaz.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)-
Daha niceleri...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Avrupa'dan örnek veriyorsunuz. Değerli arkadaşlarım,
bakın, buradaki tartışma, merhum Turgut Özal ile merhum Calp arasında cereyan
eden "Boğaz Köprüsünü satarım-sattırmam" meselesidir. O gün merhum
Calp statükoyu, işte bu zihniyeti temsil ediyordu; Özal da bizim zihniyetimizi
temsil ediyordu. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Bir şey daha
söyleyeyim...
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)-
Sayın Bakan, bizim zihniyetimiz, tarihe, kültüre bağlılık, sadakat ve koruma
anlayışıdır.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Sayın Akıncı, lütfen dinler misiniz.
Sayın Akıncı, Avrupa'da
böyle bir şey olmadığını söylediniz. Değerli arkadaşlarım, bırakın okulları...
Bakınız, insanların en çok hassasiyet gösterdikleri yerler onların mabetleri
değil mi?! Bakın, Avrupa'da kilise tarafından yüzlerce kilise oradaki Müslüman
Türk işçilerine satılmıştır ve camiye çevrilmiştir. Bunu biliyor musunuz?
Öte taraftan, ben,
İngiltere'de nüfus yaşlandığı için, genç nüfus olmadığı için boş kalan ve
satılan 1 tane, 10 tane değil, 10'larca okul biliyorum. Bir yerde, bir şey yok
dediğiniz zaman... Lütfen arkadaşlar, birbirimize, dünyada ne oluyor ne
bitiyoru falan öğretmeyelim.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Sayın Bakan, ben bunların niteliklerini sıraladım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Öte taraftan, bu müzakereler başladığı andan itibaren
söz alan bütün arkadaşlarım, özellikle, bizim bu 10 000 öğrenciyle ilgili
olarak da şunu söylediler: "Efendim, 39 000 tane PİO'larda ve YİBO'larda
kontenjan açığı var."
Arkadaşlar, YİBO demek,
yatılı ilköğretim bölge okulu demek, PiO demek de, pansiyonlu ilköğretim okulu
demektir.
Bakın, bunlar, adı
üzerinde ilköğretim okulu. Bizim gönderdiğimiz 10 000 öğrenci liseye
gönderiliyor, hazırlık sınıfına veya lise 1'e; nasıl göndereceğiz onları biz?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Anlamazlar ki...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Arkadaşlar, lütfen, bu eleştirileri yaparken buna
dikkat edelim.
Kamuoyunu bilgilendirme
adına söylüyorum; tarihi tescilli hiçbir bina satılmayacaktır, SİT alanı
içerisinde olan hiçbir okul satılmayacaktır, bunlar özenle korunacaktır; ama,
bakın, Ankara'da, diyelim ki okul olarak şu anda kullandığımız bir binayı, çok
rahatlıkla, 80 inci yılda bir cumhuriyet müzesi yapabilir miyiz... Bunda bir
gariplik var mı?!
Saygılar sunuyorum
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Şahsı adına ikinci söz
isteği, Erzurum Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaz'ın.
Buyurun Sayın Özyılmaz.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) -
Vazgeçtim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - 1739 sayılı
Kanunun 55 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 55. -
"İlköğretim ve ortaöğretim kurumlarında okutulacak ders kitapları, Millî
Eğitim Bakanlığınca belirlenir.
Millî Eğitim Bakanlığınca
hazırlanacak veya hazırlatılacak kitaplar ile eğitim araç ve gereçlerini
hazırlama, inceleme ve redaksiyonunda görevlendirilenlere ücret ödenir.
Ders kitaplarına ilişkin
yarışmalarda derece alanlara verilecek ödülün ödeme, usul ve esasları ile
miktarı yönetmelikle belirlenir.
Özel kesimce hazırlanan
ve okullarda ders kitabı olarak okutulmak üzere Millî Eğitim Bakanlığına
gönderilen eserler ücret karşılığı incelenir.
Ders kitaplarının kabulü,
uygunluk süresi, telif hakkı ve ücretlerle ilgili esaslar; inceleme işlemleri
ve alınacak inceleme ücreti miktarı; Millî Eğitim Bakanlığınca incelettirilecek
eserler için ödenecek ücret miktarı; ders kitaplarının hazırlanması ve
incelenmesinde aranacak kriterler ile ders kitabı üreten yayın evlerinde
aranacak kriterler; ders kitabı dışındaki diğer kitap ve eğitim araçlarının
kullanımı ve bunlardan hangileri için inceleme ücreti alınacağı ve ödeneceği
ile ilgili esas ve usuller Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşmekte olduğumuz 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında, 249 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi hakkında,
hem Grubumun görüşlerini hem de kişisel görüşlerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Tasarının genel
gerekçesini ve maddeleri hakkındaki gerekçelerini okuduktan sonra, içtenlikle
söyleyeyim; şöyle bir endişeye kapıldım: Sanki, AKP iktidarının, böyle, çok
gözükara hareket ettiği gibi bir intiba uyanıyor. Ne bulursa satan, her
gördüğünü satan birisi gibi geliyor karşımıza. Geçenlerde gazetede gördüm;
Haydarpaşa Garı, İstanbul Erkek Lisesi, Dördüncü Vakıf Han; evet, bunların
satılacağına dair yazı okudum.
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) -
Daha şimdi cevap verdi Sayın Bakan.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Sizin deyiminizle, hani derler ya, şüyuu vukuundan da beter; bu öyle bir
olay. Efendim, hiçbir hükümet üyesi "Haydarpaşa Garını satamayız, İstanbul
Erkek Lisesini satamayız -çünkü, İstanbul Erkek Lisesi, bildiğiniz gibi, Düyuni
Umumiye binasıdır efendim, bilgilerinize sunmak istiyorum- bunu satamayız"
demedi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Az önce dedi.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- İşte, şimdi duyuyorum efendim. Onbeş gün oldu bu haber çıkalı yalnız.
Arkadaşlar, dediğim gibi,
bazı şeyleri, böyle, görün; yani, bir satış furyası var gibi: "Onu
satarız, bunu satarız."
Sayın Bakan diyor ki:
"Onları satmayacağız." Evvela okulları yapın... Ben Sayın Bakandan
şunu beklerdim: "Arkadaşlar, işte, İstanbul'da şuraya şuraya okulları
yaptık; ama, Gedikpaşa'daki okul boş, bir tek öğrencisi yok, biz bu okulu
satarız" deseydi, Bakanı tebrik ederdim. Bu saydığınız semtteki okulların
çoğunu ben biliyorum, çocukluğum orada geçti. Halen o okulların devam eden
öğrencisi var, okullar aktif olarak da çalışıyor; ama, Sayın Bakan saydığı
semtlerdeki okulları satarım diyor.
Arkadaşlar, dünyanın en
büyük kenti New York'un en kalabalık olduğu semtte ilkokul vardır. Aileler
çocuklarını o okula gönderirler ve çoğumuzun, Ankara'ya taşınan şuradaki milletvekili
arkadaşlarımın çoğunun da ilk düşüncesi şu oldu: Çocuğumuzu göndereceğimiz
okula yakın bir ev tutalım. Bakın, AKP'li milletvekili arkadaşlarım başlarını
sallıyorlar; bu doğrudur. Hepimiz böyle isteriz, çocuklarımız gözümüzün önünde
olsun isteriz. Çünkü şunu da biliyorsunuz; çok büyük trafik kazaları olmakta.
Çocuklarınızı on kilometre ileriye götürmek, sağlık konusunda, başka konularda
büyük sorunlar yaratıyor. Yani, dediğim gibi, önce yeni okullar yaparsınız,
sonra satarsınız. Dersiniz ki: Bu okullar önemli değil, bunları artık gözden
çıkarabiliriz. Ama öyle değil. Siz "evvela satalım, para gelsin, 25
trilyon lira para geçecek elimize, bunları da özel okullarda okutmak için,
dargelirli ailelerin çocuklarını okutmak için kullanalım" diyorsunuz.
Arkadaşlar, bakın, sağlık
konusunda başımızda bir dert var; yeşilkart diye bir olayımız var. Bu, 10 000
çocuk, aynı yeşilkartlı vatandaşlar gibi olacaktır. Özel okullara dargelirli
çocukları gönderdiğiniz zaman, o çocuklar orada büyük sıkıntı çekeceklerdir.
Giyimleriyle, kuşamlarıyla, davranışlarıyla, hatta yemek yemeleriyle bile
farklıdırlar; ama, Sayın Bakanım bana, bu çocukları, biz, devlet okullarında,
eski deyimle leyli meccani, yeni deyimle yatılı olarak gönderiyoruz, bunları da
biz ödüyoruz deseydi ben yine Sayın Bakanımı burada tebrik ederdim.
Arkadaşlar, bunları
düşünerek yapın lütfen. Bazı olaylar geri döndürülemez. Bakın yeşilkart olayını
geriye döndüremiyorsunuz. 10 000 000 insan yeşilkartlı; ama, hastanelere
gittiğinde, yeşilkartlı olduğu için ikinci sınıf muamele görmektedir. Hatta,
hekim olarak bana telefon ediyorlar "beni buradan lütfen çıkarın; çünkü,
ben bu hastanenin parasını karşılayamıyorum" diyorlar.
İşte, bu, özel okullara
göndereceğiniz çocuklar da, 10 000 çocuk da öyle olacaktır arkadaşlar. Bir
müddet sonra yeşilkartlı hastalarımız gibi "biz bu okulda okuyamıyoruz,
biz bu okulun koşullarına uyamıyoruz" diyeceklerdir. Yapmayın bunu, yanlış
yapıyorsunuz Sayın Bakanım. Gerçi Sayın Bakan yok; ama, neyse...
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Vekili var.
ENGİN ALTAY (Sinop) -
Bilkent'te örneği var bunun.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Efendim, yanlış yapılıyor işte. Dediğim gibi, bu olmaz.
Arkadaşlar, bir şeyi daha
söylemek istiyorum: Sayın Başbakan söyledi galiba "devlet millî eğitimden
elini çekmelidir" diye.
Şöyle bir hafızalarınızı
yoklayın; kaç bakanlığımızın başında "millî" kelimesi vardır; Lütfen,
bir düşünün; Millî Savunma ve Millî Eğitim. Cumhuriyeti kuranlar acaba
"millî sağlık bakanlığı" yahut da "millî ulaştırma bakanlığı"
diyemezler miydi? Beyler, bunlar rastlantı değildir, bilerek konulmuştur.
"Millî Savunma Bakanlığı" bilerek konulmuştur. Millî Eğitim
Bakanlığının başındaki "millî" kelimesi, bilerek, kasten konulmuştur.
Onun için, bu, devletin görevidir.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Özel
okullar gayriresmî mi?
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Hayır efendim, değil; ama, Millî Eğitim Bakanlığı onu denetlemek zorundadır.
Onun için, arkadaşlar,
yani bazı şeyleri, lütfen, düşünün. Millî sağlık bakanlığı diye bir şey yok;
ama, Millî Eğitim Bakanlığı var.
Devlet, vatandaşlarının
çocuklarını okutmak zorundadır ve bunlara eğitim vermek zorundadır; bunu
kafamıza yerleştirelim. Bunu yaparken de, özel teşebbüs yapsın, biz de
destekleyelim değil; bu bizim aslî görevimiz. Sizi buraya gönderen insanlar bunun
için gönderiyorlar. Anayasamızdaki -girişinde yer alan- "sosyal hukuk
devleti" terimi üç ana prensibe dayanır: Devlet, vatandaşının sağlığıyla,
güvenliğiyle ve eğitimiyle birinci derecede uğraşmak zorundadır. Eğer,
uğraşmıyorsanız, bu görevi yapmıyorsanız, sosyal hukuk devleti değilsinizdir
arkadaşlar; devletliğiniz de bu değildir aslında. Eğitimi başkasına verelim, o
yapsın; sağlığı bilmem kim yapsın; o zaman, devletin devletliği nerede kalıyor?
Nedir yani devletliğiniz?!
Arkadaşlar, dediğim gibi,
bazı şeyler için, yanlışları yaptıktan sonra, "pardon, özür dileriz"
diyemezsiniz. Bana göre, ben hekim olduğum için söylüyorum: Sizin yaptığınız
tedavi palyatif tedavi dediğimiz, ağrıyı dindirmek, hastanın ateşini
düşürmektir; ama, esas hastalığı tedavi etmiyorsunuz, radikal, köklü bir önlem
almıyorsunuz. Bunlar geçici şeyler; iki gün sonra karşınıza gelecektir bu olay
böyle olmadı diye.
İyi düşünün, oylarınızı
verirken elinizi vicdanınıza koyun ve tatile gittiğinizde de, hakikaten, bu
oyumu kullanırken iyi düşündüm deyin.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özyurt.
Şahsı adına, Siirt
Milletvekili Sayın Öner Ergenç; buyurun.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Esas itibariyle, bugün,
burada çok ciddî bir meseleyi konuşuyoruz. Ancak, şu saate kadar yapılan
tartışmalar gösterdi ki, meselenin ciddiyetinin ötesinde, birtakım ideolojik
yaklaşımlarla, birtakım siyasî yaklaşımlarla birbirimizi suçlama, itham etme,
töhmet altında bırakmaya matuf birtakım konuşmalar yapıldı burada.
Ben bir eğitimci olarak,
özellikle de bu kürsüye çıkan sayın eğitimci konuşmacıların, Türk millî
eğitiminin genel amaçlarının, bugüne kadar uygulamalarda ne ölçüde
gerçekleşebildiği ve gerçekleşemeyen büyük orandaki bölümünün gerçekleşememe
sebeplerinin neler olduğu; dolayısıyla, bunları hep birlikte ortadan
kaldırmamız gerektiği ve bu konuda bir konsensüs oluşturmak suretiyle de,
önümüzdeki yıllarda bu amaçları gerçekleştirme noktasında birlikte bir çalışma
yapalım noktasına gelmiş olmasını arzu ederdim.
Değerli milletvekilleri,
bakın, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun genel amaçlarında, Türk
Milletinin bütün fertlerini, millî, manevî, insanî, ahlakî, kültürel değerlere
sahip bireyler olarak yetiştirmek ve çağdaş dünyanın iftihar edilebilecek birer
üyesi konumuna getirmek tarzında ifade edilmiştir. Dolayısıyla, gelin, hep
birlikte, şu okul benim bu okul senin ayırımına girmeden, bu okul filanın
beriki filanın ayırımına girmeden... Bütün okullar devletin gözetimi
altındadır, özel okullar da devletindir, kamu okulları da devletindir. Zira,
bütün okullar, Millî Eğitim Bakanlığının gözetimi ve denetimi; yani, devletin
gözetimi ve denetimi altında faaliyet göstermekte, eğitim ve öğretimlerini
sürdürmektedir. Dolayısıyla, başka bir mantıkla konuya yaklaştığınız zaman, bu,
toplumu birleştirmeye, toplumda birlik, beraberlik sağlamaya ve ileriye matuf
çağdaş bir toplum meydana getirmeye engel olabilecek birtakım davranışlar
olarak tarihe geçer.
Onun için, ben, bir
eğitimci milletvekili arkadaşınız olarak diyorum ki, gelin, hep birlikte, bu
meseleleri çağdaş dünya nasıl tartışıyorsa, gelişmiş ülkeler bu meseleyi ortaya
nasıl koyup, problemlere nasıl çözüm arıyorsa, gelin, birlikte biz de öyle
yapalım ve bu şekilde de ülkemizi ve ülkemizin insanlarını çağdaş medeniyet
seviyesinin üzerine birlikte çıkaralım.
Dolayısıyla, insanlarını,
devlet -10 000 olur, 20 000 olur, 50 000 olur- bir şekilde yetiştirmek
istiyorsa ve bir şekilde bu insanların eğitimlerine katkıda bulunmak istiyorsa,
bu, tenkit edilebilecek bir şeyin ötesinde, tebrik edilecek, alkışlanabilecek
bir şeydir, alkışlanması gereken bir şeydir.
Bu vesileyle, ben, Sayın
Millî Eğitim Bakanını tebrik ediyorum, hükümeti tebrik ediyorum ve bu hayırlı
çalışmalarının devamını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Ergenç.
3 üncü madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun,
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı, kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.
Sayın Bakan, kısa bir
teşekkür konuşması yapacak.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Türkiye Büyük Millet Meclisine, bu son günde, bu yasayı
çıkardığı için çok teşekkür ediyorum; tatile gidecek bütün arkadaşlarıma da iyi
tatiller diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
Devlet Planlama Teşkilatı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının
müzakeresine başlıyoruz.
4.- Devlet Planlama Teşkilâtı Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/650) (S. Sayısı: 254) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 254 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman
Coşkunoğlu?..Yok.
AK Parti Grubu adına,
Aksaray Milletvekili Sayın Ruhi Açıkgöz; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RUHİ
AÇIKGÖZ (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama
Teşkilatı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği üzere, Yüce Meclis, bu yasama yılı içerisinde, Avrupa Birliğiyle
ilgili çok önemli tasarıları yasalaştırmıştır; ancak, yaptığımız bu kanunlar,
daha çok siyasî adımları içermektedir. Hepimizin bildiği gibi, Avrupa Birliğine
üyelik süreci, Türkiye Cumhuriyetimizin en önemli medeniyet projelerinden bir
tanesidir. Bu medeniyet projesinin adımlarını tek tek atıyoruz, atmaya da devam
edeceğiz. Şimdi, bu projelerin başka bir adımına geçiyoruz; Avrupa Birliği
kurumlarının ülkemizde de kurulması. Avrupa Birliği üyeliği, sadece devletten
devlete olan ilişkilerle gelişmiyor; bunun yanında, kurumlardan kurumlara,
toplumlardan toplumlara, hatta firmalardan firmalara ilişkilerle oluşacak bir
yolu da içeriyor.
Avrupa Birliği, aday
ülkelerde, değişik zamanlarda, düzenli eğilim araştırmaları yapıyor. Bu
araştırmalara bakıldığında, ülkemiz insanının, aday ülkelerdeki birçok eğilimi
yansıttığı görülüyor. Sadece bir tek konuda, ülkemiz, ciddî bir farklılık arz
ediyor; bu da, AB hakkında en az bilgi sahibi olunması.
Türkiye haricindeki aday
ülkelerde, Avrupa Birliği kurumları üzerinde bilgi sahibi olunmaması oranı
yüzde 14 iken, ülkemizde bu oran yüzde 25. Bu, nereden kaynaklanıyor;
ülkemizin, henüz, Avrupa Birliği kurumlarını kuramamış olmasından. Şu anda
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, işte, bu Avrupa Birliği kurumlarından
birini yasalaştırıyor.
AB'ye tam üyelik yolunda,
58 ve 59 uncu hükümetlerimiz, çok önemli kanunları çıkardı.
AB'yle ilgili
kurumlarımızın bir diğeri de bugün yasalaşacak; bu kurum, Ulusal Ajans.
Değerli arkadaşlar, size,
Ulusal Ajansla ilgili kısa bilgiler vermek istiyorum. Ulusal Ajans nedir, hangi
faaliyetleri yürütür, 2004 yılında müzakerelere başlaması muhtemel olan ülkemiz
Ulusal Ajans'la ne sağlayacaktır?
31 Avrupa ülkesinde, AB
Eğitim ve Gençlik Programlarının tanıtılması, proje önerilerinin hazırlanması
konusunda başvuru sahiplerine ve uygulama konusunda katılımcılara rehberlik
edilmesi, projelerin kabul edilip değerlendirilmesi, projelerin izlenip
raporların değerlendirilmesi ve benzeri faaliyetlerden sorumlu kuruluşların her
birine o ülkenin ulusal ajansı denilmektedir. Meslekî nitelik ve tecrübelerin
paylaşılması ve yeni uygulamaların yaygınlaştırılması için bu kurumlar zaruret
arz etmektedir. Aynı ülke içerisinde bile -Avrupa Birliğine aday ve Avrupa
Birliği ülkeleri içerisinde- çeşitli alanlarda yapılan araştırmalar, ortaya
konulan yeni gelişmeler toplumun her kesimine ulaşamamakta; gerçekleştirilen
başarılı uygulamalar, çoğu zaman, yeterince yaygınlaştırılamamaktadır. Ortak
bir Avrupa idealini gerçekleştirmek, birikimlerin ve tecrübelerin serbestçe ve
kolayca dolaşımı ve yaygınlaştırılmasıyla mümkün olabilecektir. Böylesine büyük
bir ortak zekânın, Avrupa'yı daha müreffeh ve daha mutlu insanlar kıtası
yapacağından şüphe yoktur.
İşte, tüm bu nedenlerle,
26 Nisan 1999 tarihli Avrupa Konseyi Kararı uyarınca, Avrupa Birliği Eğitim ve
Gençlik Programlarının ikinci aşaması uygulamaya konulmuştur. 15 AB üyesi ülke,
Norveç, Liechtenstein ve İzlanda'dan
oluşan EFTA ülkeleri ve ülkemizin de aralarında bulunduğu 13 aday ülkeye açık
olan bu programlar, üç bölümden oluşmaktadır.
Birincisi, genel eğitimi
içeren Socrates programı, ikincisi meslekî eğitimi içeren Leonardo da Vinci
programı, üçüncüsü de gençlik faaliyetlerini yürüten Youth Programıdır.
Ülkemiz, bu programların
üçüne de katılmak üzere başvurmuş ve AB Komisyonuyla, bu programlara
katılmamızla ilgili müzakereler sonuçlandırılmıştır.
Değerli arkadaşlar, 27
Aralık 2002 tarihinde yürürlüğe giren ülkemizle ilgili sözleşme gereği, toplam
6 000 000 euro bütçe kullandırılacaktır. Bu bütçenin yaklaşık yüzde 80'i, AB
tarafından karşılanacak olan hibelerden oluşmaktadır. Ulusal Ajansımız
vasıtasıyla bu programlara tam katılımımız halinde, her yıl 50 000 000 euro
dolayında bir kaynak kullanma imkânına sahip olacağız.
Söz konusu programlarla
ilgili Avrupa Birliği fonları tek bir havuzda toplanmakta ve sadece, programlara
katılan ülkelerce hazırlanan projeler vasıtasıyla kullandırılmaktadır.
Bu nedenle, yaklaşık 20
000 000 öğrenciye ve 1 000 000'a yakın öğretim elemanına sahip olan ülkemizin,
ciddî projeler üreterek, bu havuzdan azamî ölçüde faydalanması için, bugün çıkaracağımız
yasayla kurulacak olan Türk Ulusal Ajansı büyük bir önem arz etmektedir.
Bugün çıkaracağımız bu
yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, 2004-2006 yılları arasında, yükseköğrenim
seviyesinde öğrenim gören 15 000 öğrencimize, çeşitli sürelerle, Avrupa
ülkelerinde öğrenim görme ya da staj yapma imkânı sağlanacaktır. Ayrıca, 5 000
kadar Avrupalı öğrenci de, aynı dönemde, eğitim ve staj için ülkemize
gelecektir.
Öte yandan, Ulusal
Ajansın kullandıracağı projelerle, 3 000 kadar akademisyenimiz ve öğretmenimiz,
araştırmalar yapmak, becerilerini geliştirmek ve yeterliliklerini artırmak
için, kısa ve orta vadeli sürelerde, AB ve EFTA aday ülkelerine
gidebileceklerdir.
Türkiye, bu eğitim ve
gençlik hareketliliğine en son katılan aday ülkedir. Diğer üye ve aday ülkeler,
1995 yılından bu yana, bu programlar sayesinde, her türlü eğitim ve gençlik
mübadelesini başarıyla yürütmektedirler.
Değerli arkadaşlar,
diyebiliriz ki, gümrük birliğiyle ekonomik alanda entegrasyonu hedeflediğimiz
AB'ye, Ulusal Ajansın kurulmasıyla da, eğitim alanında entegrasyonu sağlamış
olacağız. Türk Ulusal Ajansının kurulması, gençliğimize daha geniş ufuklar
sağlayacak, onların, Avrupa'ya ve dünyaya açılmalarına vesile olacak fırsatlar
oluşturacaktır.
Türk Ulusal Ajansı, henüz
yasası çıkmamış olmasına rağmen, kurulduğu 2002 yılından bu yana, Devlet
Planlama Teşkilatının organizasyon tecrübesi ve görevlendirilen mütevazı
personeliyle, çok önemli mesafeler almış bulunmaktadır. Yasasının çıkmasıyla,
Ulusal Ajansımız, şimdiye dek duyurularını yapmakta olduğu proje çağrılarını
kabul edip değerlendirmeye başlayacaktır.
Değerli arkadaşlar,
Ulusal Ajansın, gençliğimize, ülkemize hayırlar getirmesi temennisiyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Açıkgöz.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Devlet Planlama Teşkilatı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım;
öncelikle, hepinizi saygıyla selamlarım.
Avrupa Birliği eğitim ve
gençlik programları arasında yer alan üç programdan (Socrates, Leonardo Da
Vinci ve Gençlik programları) ülkemizin de yararlanmasını örgütlemek, bunu
organize etmek amacıyla hazırlanmış bir yasa tasarısı var önümüzde.
Bu programları uygulama,
izleme ve koordine etme amacına yönelik bir Ulusal Ajans kuruluyor. Bu, gayet
güzel, gayet iyi, gayet yararlı olma potansiyeli taşıyan bir girişim. Hem
programların kendisi böyle hem de böyle bir koordinasyon, izleme ve uygulama
görevi görecek bir ulusal birimin kurulması çok yararlı; fakat, maalesef, bu
tasarı, hem içeriği ve işlevi açısından hem de biçimsel ve yapısal açıdan çok
ilginç bazı sakıncalar taşıyor. Bu ilginç sakıncalar, aslında -bütün demeyelim,
ama- birçok yasada ve hükümetimizin birçok icraatında da görülüyor. Bunları
dikkatinize getirmeye çalışacağım.
Öncelikle, Avrupa
Birliğinin programlarından söz ediyoruz. Biliyorsunuz, bunu bir perspektife
koymakta yarar var. Avrupa Birliğine girmek için arzulu görünen -özellikle
hükümetin- ve Adalet ve Kalkınma Partisinin, sadece hükümet veya Adalet ve
Kalkınma Partisinin değil, ülkemizin diğer bazı kesimlerinin de birtakım
eksikliklerini bu noktada tamamlamakta yarar var.
Şimdi, Avrupa Birliği
dediğimiz oluşum, ilk olarak, bir ortak pazar olarak ortaya çıktı. Bunun amacı
da, Amerika Birleşik Devletleriyle rekabetti. Amerika Birleşik Devletleri, 200
000 000'luk, oldukça hali vakti yerinde bir tüketim toplumuna kendi ülkesinde
hitap ediyordu. Avrupa'da da öyle bir ortak pazarla, ölçek ekonomisiyle Amerika
ile daha iyi rekabet edilebileceği düşünülüyordu ve bir ortak pazar anlayışı
başlamıştı. Daha sonra anlaşıldı ki, bu, sadece ekonomik bir olay değil;
toplumsal ilişkileri geliştirmeyi de içermesi gereken bir proje, bu, Avrupa Birliği.
Bu proje anlayışı egemen olduktan sonra, toplumun kaynaşması, toplumsal
farklılıkları ve değişiklikleri bir zenginlik olarak görme anlayışı egemen
olduktan sonra bu gibi projeler ortaya çıkmaya başladı. Burada söz konusu olan
nedir; değişim, öğrencilerin değişimi, öğretim üyelerinin değişimi. Böylece,
birbirlerinden kültürel ve teknolojik alışveriş olanağıyla, toptan, daha zengin
bir -sadece parasal anlamda değil, entelektüel anlamda, teknoloji anlamında,
rekabet gücü anlamında daha zengin- ortam yaratma girişimidir Avrupa Birliği;
yani, Avrupa Birliği, kapıyı oraya atıp, derhal istihdam bulunacak, derhal
ekonominin düzeleceği bir proje değildir. Avrupa Birliği, aynı zamanda, bir
toplumsal projedir. Çeşitliliğe ve farklılığa saygıyı ve hoşgörüyü, çeşitlilik
ve farklılıktan sinerji ve yarar çıkarmayı hedefleyen bir projedir; bunu
görüyoruz burada.
Nedir bu söz konusu olan
üç program, bizim de katıldığımız; birincisi Socrates denilen program. Bunun
içerisinde alt programlar var; Erasmus gibi, Comenius gibi. Bunlar,
yükseköğretimde engelleri kaldırmak... Nedir bu engeller; bu engeller kültürel
engeller olabilir, yerel bir koza içerisinde kalmış olmanın yarattığı engeller
olabilir. Bu engelleri kaldırmak için değişimi öngörüyor. Bir ülkeden başka bir
ülkeye öğrencilerin gitmesi; sadece öğrenciler de değil, öğretim üyelerinin
gitmesi... Örneğin, müfredat geliştirme
programları... Gidip, başka bir müfredatı görüp, belki, onu uyarlamak veya
ortak bir müfredat geliştirme programı gibi girişimler. Kreşten yükseköğretime
kadar geniş kapsamlı, yaşam boyu eğitim, yabancı dil öğrenmek... Bu gibi
konuları kapsıyor Socrates programı.
Gençlik programı ise,
gençlik değişimlerini, gençlik buluşmalarını, belli bir tema etrafında
gençliğin buluşmasını ve görüş alışverişini, gönüllü hizmeti -Amerikalıların
Peace Corps vardı eskiden, 1960'lı yılların sonlarına doğru geliştirdiği; onun
gibi, bir ülkeden başka bir ülkeye gönüllülerin gidip belli projelerde gönüllü
olarak çalışması- grup girişimleri, destek faaliyetleri gibi konularda gençlik
programı içerisinde yer alıyor.
Üçüncü program Leonardo
Da Vinci, bir mesleki eğitimi destekleyen, yaşam boyu öğrenmeyi, kadın-erkek
eşitliği gibi konulara eğilmeyi; yani, şu veya bu nedenle toplumda daha
dezavantajlı durumda olagelmiş toplumsal kesimlerin bu dezavantajını ortadan
kaldırmaya yönelik programları içeriyor.
Bunları anlamamız şu
bakımdan önemli: Böyle programları uygulamak, izlemek, kişileri göndermek,
getirmek, götürmek, program yaratmak; bunlar, uygulama işleridir; bunlar,
izleme, kontrol, denetim işleridir. Bunlar, acaba, Devlet Planlama Teşkilatı
bünyesine uyuyor mu?
Önce, neden Devlet
Planlama Teşkilatı içerisinde bunun yer aldığına bakalım ve bu sorunun
yanıtını, elinizdeki 254 sıra sayılı tasarının 7 nci sayfasında görüyoruz. 7
nci sayfanın en başında "DPT, bu projeyi başlatan ve bu alanda
ihtisaslaşan bir kurum olduğu için, bu projeyi yürütmekle
görevlendirilmiştir" denilmektedir.Yani, bu proje, Devlet Planlama
Teşkilatında başladı diye devam etsin anlayışı.
Şimdi, bir kere, böyle,
burada başladı, bari devam etsin anlayışı yanlıştır; hatta, bununla ilgili
ilginç fıkralar bile vardır. Fakat, o zaman, neden burada başladığına bakalım;
yani, bunun başlamasının bir rasyoneli var mı, onu bir bilelim. Varsa öyle bir rasyoneli,
o zaman, tabiî, devam etmesinde bir sakınca yok.
Bunun Devlet Planlama
Teşkilatında başlaması siyasî bir tercihtir, hiçbir rasyoneli yoktur. Bundan
önceki 56 ncı hükümet döneminde, 21 inci Dönemde, Avrupa Birliğiyle ilgili
birimleri üç koalisyon ortağı arasında paylaştırılmış görüyoruz. İşte, Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği var, o zaman koalisyon ortaklarından biri olan
ANAP'a bağlanmış; Dışişleri bu konuyla ilgileniyor, o da Demokratik Sol Parti
elinde. Ee, Milliyetçi Hareket Partisine de bir şey vermek lazım; o anlayışla,
Milliyetçi Hareket Partisinden bir bakana bağlı olan Devlet Planlama
Teşkilatına da "siz de bari bu programlarla ilgilenin" anlayışıyla
verilmiş; aslında, ilk başta Eğitim Bakanlığında olması düşünüldüğü halde, böyle
bir anlayışla, Devlet Planlama Teşkilatının kucağına bu konulmuştur. Bundan
başka hiçbir rasyoneli yoktur. Devlet Planlama Teşkilatının amaçlarıyla
uyuşmamaktadır.
Devlet Planlama
Teşkilatı, Türkiye'de, stratejik planlama yapmakla, politikalar geliştirmekle
yükümlü ve çok önemli bir teşkilattır; işlevi açısından, görevi açısından çok
önemli bir teşkilattır. Bunu, böyle, basit birtakım uygulamalarla -çok önemli
programlar için bile olsa- öğrenci gönder, getir, programlar düzenle, onlar ne
yaptı, nereye gitti, nereden geldi, kim nerede kalıyor, koordinasyon, bu gibi
işlerle izlemek, bu gibi konularla Devlet Planlama Teşkilatını meşgul etmek,
Devlet Planlama Teşkilatının işlevine inanmamak demektir. Bundan başka izahı
yok bunun. Devlet Planlama Teşkilatı, orta ve uzun vadeli stratejik planları
yapan, politikaları geliştiren bir kuruluştur. Böyle, uygulama, izleme gibi
konularda Devlet Planlama Teşkilatını sorumlu kılmak, son derece sakıncalı.
Zaten, bu hizmet, yani, bu projeler, bu üç konu ilk gündeme geldiğinde, bu işin
bağımsız bütçeli idare niteliğinde olması isteniyor; haklı olarak, idarî ve
malî özerkliği olan, buna sahip TÜBİTAK gibi kuruluşlar tarafından yerine
getirilmesi düşünülüyordu ilk başta; ama, izah ettiğim siyasî nedenlerle, bu,
Devlet Planlama Teşkilatına bırakıldı. Oraya bırakıldı diye orada devam etmesi
son derece sakıncalıdır. Devlet Planlama Teşkilatı açısından da sakıncalıdır.
Devlet Planlama Teşkilatının görev ve misyonunu anlamamak diyeyim; belki daha
hafif bir kelime bulunabilir; ama, onu yansıtır... Böyle bir uygulamanın da pek
yararlı olacağını zannetmem. Devlet Planlama Teşkilatının, ülkenin
politikalarını oluşturup, enerjisini stratejik planlama gibi konularda
harcaması çok daha yararlıdır. Bu, önemli bir sakınca.
Şimdi, gelelim, yasanın,
daha biçimsel gibi görünen; fakat, bu hükümete önemle ve ısrarla her zaman rica
ettiğimiz, söylediğimiz, talep ettiğimiz, ciddiyetten uzak bir şekilde
hazırlanmış olduğu her yerinden bellidir. Bakın, sıra sayısının, daha 1 inci
sayfası -bunu, ben, Plan ve Bütçe Komisyonunda da dikkate getirmiştim- birinci
paragrafın sonundaki cümle: "Bu programlar, 27 Aralık 2003 tarihinde dört
adet anlaşma imzalanarak yürürlüğe girmiştir." 27 Aralık 2003'te
girmiştir!.. Yani, bunlar, küçük şeyler gibi görünebilir; ama, bu kadar
incelemeden, bu kadar süreçten, kontrolden geçen yerlerde böyle tarih
hatalarının yapılmaması gerekir. Ya bu 27 Aralık 2003'te yürürlüğe girecektir
ya da 27 Aralık 2002 veya daha önceki bir tarihte yürürlüğe girmiştir. Bunlar,
kazaen, arada bir olsa, üstünde durmaya değmez; fakat, tutarlı bir şekilde
yapılan ve belli bir ciddiyet eksikliğini yansıtan hatalardır.
Devam edeyim. Bilmiyorum,
tasarıya hiç şöyle baktınız mı? Plan ve Bütçe Komisyonunun kabul ettiği
şekliyle -iki kolon halinde- tasarının 1 inci maddesi 20 nci sayfada başlıyor.
Nerede bitiyor; 27 nci sayfada bitiyor. Yedi sayfa, hadi yarısına yazılmış,
üçbuçuk sayfa bir madde. Onüçüncü fıkra dediğiniz zaman, baştan başlayacaksınız
bir, iki, üç, dört, beş diye saymaya, onüçüncü paragrafı bulacaksınız, işte
burası diyeceksiniz. Böyle sakil yasa mı olur allahaşkına?!
Bu neden böyle
hazırlandı, bunu hazırlayanlar bunun böyle sakil olduğunu bilmiyor mu; biliyor.
Niye böyle hazırlandı? Aslında bu soru sorulmuş; cevabını da, yine, buradan
vereyim. Bakın, 7 nci sayfanın ortalarına gelelim, burada söylenmiş zaten.
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu raporunda da yer almış, Plan ve Bütçe
Komisyonunda da ifade edilmişti. "Tasarının 1 inci maddesi üzerinde
yapılan görüşmeler sırasında -7 nci sayfanın ortalarından okuyorum- öncelikle
maddenin kanun yapım tekniğine aykırı biçimde düzenlenmiş olduğu itirazı ileri
sürülmüştür." Paragrafın devamı da bunu açıklıyor. Bunun cevabı ne?
Cevaben yapılan açıklama da, bir paragraf sonra: "Düzenlemenin bu biçimde
sunulmuş olmasının bir zorunluluktan kaynaklandığı belirtilmiştir." Nedir
bu zorunluluk; tabiî, onu monte edeceksiniz var olan bir yasaya, Devlet
Planlama Teşkilatı Yasasına; onu monte etmek için de bir madde olması
gerekiyor. Dolayısıyla, uzun, yedi sayfa tutan bir madde. Devlet Planlama
Teşkilatına koymak zorunluluğu nereden geliyor; işte, daha önceki hükümetin, 21
inci Dönemdeki hükümetin siyasî bir tercihinden. Bunlar, yasa yapma tekniğine
aykırı, çok gayri ciddî yaklaşımlardır. Bunlar, sadece bir tasarıda olmuş olsaydı,
belki bu kadar uzun bir şekilde üzerinde durulmasını gerektirmezdi; ama, bu,
bir âdet haline geldi. Daha sekizinci aydayız; seçimden sonra bu bir âdet
haline geldi; her yasada âdeta bir sakillik, bir dikkatsizlik, yapım tekniğine
biçim olarak da, içerik olarak da aykırı, kabul edilemez hatalar var. Bunlara
önemle dikkatinizi çekiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ciddiyeti,
yaptığı işi doğru dürüst yapması, sadece bunu yapanları değil, hepimizi
ilgilendiren bir meseledir; onun için, herkesin, Adalet ve Kalkınma Partisinin
her üyesinin de bunun üzerinde hassasiyetle durması gerekir diye düşünüyorum,
sadece muhalefetin değil.
Tasarının diğer
sakıncalarına kısaca değineceğim. Tasarının 1 inci maddesinde bir merkez
tanımlanıyor. Tabiî, 1 inci maddenin kaçıncı fıkrasında olduğunu bilemiyorum.
Tasarıyla, merkezin, hizmetleri, sözleşmeli personel eliyle yürüteceği
öngörülmektedir. Bu, belki esneklik sağlama açısından böyle konulmuştur; ama,
geçici nitelikli personel hariç; yani, geçici olarak danışman tutulabilir,
belli nitelikli personel tutulabilir; ama, buradaki hizmetin tümünün sözleşmeli
personel istihdam etmek suretiyle yürütülmesi doğru bir yaklaşımı
yansıtmamaktadır.
Ayrıca, yine, tasarının
Merkez Başkanlığıyla ilgili getirdiği hükümlere bakıldığında, ayrıcalıklı bir
kurul, bir anlamda bir üst kurul benzeri
bir yapı oluşturmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Şimdi, bir kuruluş
içerisinde- hani, bunu dışarıda yapsak, bir kurul kurulsa bir derece; ama-
Devlet Planlama Teşkilatının bir köşesinde, siz, ayrıcalıklı, âdeta bir üst
kurul yaratıyorsunuz. Yani, o teşkilatın içinde çalışanların, bundan belli bir
rahatsızlıklarının ortaya çıkacağı gerçeğini tahmin edebilmek için örgüt
psikoloğu olmak gerekmez.
Daha önce de söyledim; bu
amaçlara yönelik olarak kurulmuş olan TÜBİTAK ve benzeri kuruluşlar varken, bu
sisteme örnek olacak, yeni alışkanlıklar getirecek bu tür kurumların eklenmesi
doğru değildir. Yani, her bir adım, yine, bundan sonra benzer sakıncada
durumlar ortaya çıkarma potansiyeli de taşıyor.
Ayrıca, Merkez
Başkanlığında görevlendirilecek sözleşmeli personelin Emekli Sandığına tabi
olması, yine, mevcut sosyal güvenlik sisteminde, yapıya aykırı bir
düzenlemedir. Böyle aykırılıklar, yani, zaten, hepiniz, eminim duyuyorsunuz,
aynı yerde aynı işi yapan insanların maaş farkları veya farklı sosyal güvence
altında olan insanların farklı olanakları üzerine sürekli şikâyet duyduğumuz
anda, bunları, belli bir şemsiye altında daha tutarlı hale getirme çabasını,
hükümette, sevinerek görmüş olmamıza rağmen, böyle, birtakım yeni
tutarsızlıkların ortaya çıkması da memnuniyet verici olmuyor.
Şimdi, bir de, bugüne
kadar Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Daire Başkanlığına atanmış
olup, çalışmakta olan personel var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu
konuşmanızı tamamlar mısınız.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.
Bunların önemli bir
kısmı, zaten, diğer bakanlıklardan gelmiş durumda ve bir kısmı da hizmetin
gerektirdiği bir yabancı dili bilmiyor. Tekrar bu değerlendirme yapılacak mı;
bu tasarıyla getirilen şartları taşımayan personel merkezde devam edecek mi;
daha önceki komisyon görüşmelerinde, bu gibi sorular da açık kaldı. Umarım,
bunlara tatminkâr bir yanıt gelir.
Şöyle bağlayayım: Önemli
bir konuda, yararlı bir girişim yapmak istiyoruz; fakat, birçok boyutta, hem
biçimsel boyutta hem işlevsel, içerik anlamında; hem form hem de işlevsel
olarak -belki, abartma gibi gelecek; ama, bunun gibi, hatalı, yanlış gelenekler
yaratabilecek yasalar tekrar ettikçe- perişan bir tasarı var önümüzde. Olumlu
ve yararlı bir amaca hizmet etmeye çalıştığımıza göre, bunu da, hem biçimsel
olarak hem içerik olarak, daha doğru, daha kabul edilebilir bir yasa tasarısı
haline getirmesi için, hükümetin biraz gecikmiş olduğunu fark ediyorum; ama,
biz, bunu, komisyonda da önerdik; bir alt komisyon kuralım, bunu doğru dürüst
hale getirelim, önemli bir konudur, iyi bir şey yapılmak isteniyor, bunu doğru
yapalım diye. Yanlış yapılmıştır burada. Hâlâ geç değildir; hükümet bunu geri
çekerse, memnun olacağız.
Beni dinlediğiniz için
teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Coşkunoğlu.
Tasarının tümü üzerinde,
şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 254 sıra
sayılı yasa tasarısı üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, yıllardır, 1995 yılından beri, gümrük birliği ilişkisi içerisinde,
Avrupa Birliğine tam üyeliği hedef almış bir ülke. Türkiye, yıllardır, Avrupa
Birliği fonlarından yeterince yararlanmayan, hatta hiç yararlanamayan, hatta
hiç yararlanmayan bir ülke. Önümüzde bir süreç var; Türkiye, hak etmediği
şekilde, Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerinde farklı yorumlanıyor,
engelleniyor. Bu engelleme sürecinde, doğal olarak, bizden kaynaklanan
eksiklikler var. Kopenhag kriterleri olarak sık sık bu platformlarda
değerlendirdiğimiz demokratikleşmeye ilişkin sorunları, sıkıntıları, uyum
paketleriyle -dün, buradan en son geçirilen yedinci reform paketi gibi- bazı
alanlarda yeterli olmasa dahi, demokrasimizin çıtasını yükseltebilecek adımlar
atarak, Avrupa Birliği sürecinde adım atma çabası içinde bulunmaktayız. Tabiî,
olayın bir yüzü bu. Diğer yüzü ise, Avrupa Birliği bünyesi içinde geçerli olan
Maastricht kriterleri günün birinde önümüze konulduğu zaman, ülkemizin,
ekonomimizin Maastricht kriterleri çıtasını, değil bugün, bugünkü performansla
daha uzun yıllar aşmakta çok zorlanacağını, ne yazık ki görmekteyiz.
Bugün, burada tartışmakta
olduğumuz tasarı, geneli anlamı içinde ifade ediyorum, uyum paketi olarak
değerlendirilen bir dizi yasa tasarıları içinde kabul edilmesi, geçirilmesi
gerekli olan, desteklediğimiz bir adım. Zaten, bir şekilde, bu konuda,
uluslararası taahhüt, sözleşme niteliğinde bir bağıdı da imzalamış
bulunmaktayız. Benim şu anda söz almamın temel nedeni, ayrıntılarını AB Uyum
Komisyonunda ve Plan ve Bütçe Komisyonunda dile getirdiğim ve buradan, bu
kürsüden, şimdi, teşekkür etme ihtiyacını duyduğum Sayın Bakanımızın, yapılan
eleştirileri önemli ölçüde dikkate alarak, yasa tasarısında yapılan
değişikliklerle belli bir şeklide kabul edilebilecek noktaya gelmiş olan bu
tasarının, hâlâ çok önemsediğim bir iki temel eksikliği üzerinde durmak
istiyorum.
Şu anda, Türkiye, çok
ciddî, ertelenemez, çözüm bekleyen sorunlarla karşı karşıya. Türkiye'nin temel
sorununun içborç stokuyla ilgili
olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Sekiz aylık AKP iktidarı dönemi içinde yapılan
borçlanma 102 katrilyon liradır. Bu dönem içinde borç stoku 144 katrilyon
liradan, haziran ayı sonu itibariyle 175 katrilyon liraya tırmanmıştır. Yine,
bu dönemde, sekiz aylık AKP iktidarı döneminde 39,6; yani, 40 katrilyon lira
içborç faizi ödemesi yapılmıştır. Türkiye bir açmazda, bir taraftan dışborçlar
tırmanmakta, bir taraftan yüzde 30'lar düzeyindeki içborçlanma süreci içinde
içborç stoku sürekli artmakta, diğer taraftan işsizlik ve yoksullaşma derin
sosyal konular olarak karşımızda, bölgelerarası eşitsizlik giderek daha
derinleşmekte. Kısaca, yoksullaşma, işsizlik, refahta gerileme Türkiye'nin iç
barışını zedeler, zorlar bir noktaya gelmekte. Biz, bu noktada, bu tasarıyla,
bu süreçte, ekonominin önünü aydınlatmak, ekonominin darboğazdan çıkışında yeni
vizyon, yeni perspektif yaratmakla sorumlu olan bir kuruluşa, sorunlar
içerisinde boğulmuş olan bu kuruluşa, kendi ilgi alanı dışında yeni görev
vermekteyiz.
Bilindiği gibi,
Anayasamız, kalkınmanın, planla, plan perspektifi içinde yapılmasını öngörür.
166 ncı maddesiyle, Anayasamız, planda millî tasarrufu ve üretimi artırıcı,
fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı
geliştirici tedbirler öngörülmesini; yatırımlarda toplum yararları ve gereklerinin
gözetilmesini; kaynakların verimli şekilde kullanılmasının hedef alınmasını ve
bu bağlamda, kalkınma girişimlerinin beşer yıllık planlar perspektifinde
hazırlanacak yıllık programlar içinde ele alınmasını öngörür. Ama, gelin, görün
ki, Türkiye, yıllardır, IMF'ye endeksli, ona tutsak programlar içinde, kısa
vadeli programlar içinde önünü görmeye çalışıyor; bırakınız uzağı görmeyi,
önünü dahi göremiyor. Çünkü, yine, yıllardır, 24 Ocak 1980'den beri, Devlet
Planlama Teşkilatı, fiilen, Türkiye'nin ekonomisine vizyon belirleme,
perspektif geliştirme sürecinden kopartılmıştır. Devlet Planlama Teşkilatı,
uzmanlık kariyerini temel alması gereken bu kuruluş, memur zihniyetiyle,
devletin günlük ihtiyaçlarını, bilgi vari ihtiyacını karşılamaya yönelik, âdeta,
sadece buna endekslendirilmiş bir yapıya dönüştürülmüştür.
Bunu söylerken, ben,
yıllarca görev yaptığım Devlet Planlama Teşkilatına karşı, orada çalışmakta
olan çok değerli arkadaşlara karşı bir haksızlık yapmak istemiyorum; ama, son
birkaç yıldır uzmanlık kariyeri geri plana itilerek, genel müdür yardımcısı,
genel müdür, müsteşar yardımcısı gibi görevlendirmeyle, bürokratik bir
kademelendirmeyle -biraz evvel ifade ettiğim gibi- âdeta, normal devlet
idaresindeki memur zihniyetinin yansıtıldığı Devlet Planlama Teşkilatı, ne
yazık ki, günümüzde özgün, bilime dayalı, uluslararası konjonktürü yakından
izleyen; ama, Türkiye gerçeklerinden kaynaklanan verilerle, siyasetçilerin
önüne alternatif görüşleri, stratejik planlama anlayışı içerisinde bir
değerlendirmeyi, ne yazık ki, gereğince yapamıyor.
Siyasetçiler de bunu
beklemiyor. Siyasetçiler de, burayı, ellerinin altında, birikimli, yetenekli,
eğitilmiş bazı uzman kişilerin yer aldığı bir mutfak olarak görüyor ve ne
zaman, nerede, işte, zaman zaman hükümet programının hazırlanmasında veya Sayın
Başkanının bazı konuşmalarında el uzatılan ve uygulamaya yönelik bazı alanlarda
görev yüklenen bir kuruluş olarak değerlendiriyor. İşte, bu tasarıyla da, bu
kuruluşa yeni bir görev yüklemekteyiz ve Devlet Planlama Teşkilatına ve
ekonomimize yazık etmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Tamamlıyorum, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun, siz
konuşmanıza devam edin efendim.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Bu çerçeve içerisinde, bu tasarıyla oluşturulması doğal ve kaçınılmaz olan,
bu tasarıyla öngörülen birimlerin Devlet Planlama Teşkilatıyla
ilişkilendirilmesi, Devlet Planlama Teşkilatındaki bürokratik yapı, rutin
uygulamaya yönelik çalışmalar, o uzman niteliği taşıyan kişilerde plancı
ruhunun törpülenmesi, Türkiye'nin geleceğini aydınlatacak yeni arayışların,
yeni perspektiflerin yaratılmasına bir darbe daha indirecektir.
Değerli arkadaşlarım,
geçmişte 1980 öncesinde de, özellikle 1970'li yıllarda da zaman zaman yapıldığı
gibi, Teşvik Uygulamanın ilişkilendirildiği veya bugün bu tasarıyla yapıldığı
gibi tamamen uygulamaya yönelik olarak, tamamen çok daha bu konuda rahatlıkla
görev yapabilecek uygulamacı birimlerde halledilebilecek konuları, o uzmanlık
birikimini, Türkiye'nin geleceğine yönelik, ekonomisinin içine sokulduğu bu
karanlık dehlizden çıkarmaya yönelik politikalar önerme işlevini üstlenmesi
gereken Planlamaya yüklemeyi hiç doğru bulmadığımı burada bir kez daha
belirtmek istiyorum.
Benden evvel, Grubum
adına söz almış olan değerli arkadaşımın, bu yasa tasarısının geneli üzerinde
yaptığı değerlendirmelerin tümüne katıldığımı ifade ediyorum. Lütfen, sağduyuya
tekrar dönüş yapalım ve bu tasarıyla kurmayı hedef aldığımız yapılanmayı,
Planlama Teşkilatıyla değil, bu konuda uygulamada birikimi olan, doğrudan
ilgili kurumlardan birine bağlayalım. İster Millî Eğitime bağlayın, ister
Gençlik Bakanlığına bağlayın, hatta bir bağımsız kurul kurun. Zaten, burası
biraz özerk olacak; ama, bağlantılı dediğiniz anda, biliniz ki, sekretaryanın
da, planlama yapacağı için, o tanıtım, o projeleri imzalama, o bunları takip
etme gibi çok rutin işlerle ilgilenme durumunda kalacak olan o birimin çok daha
kalitesini yükseltmeliyiz, araştırmaya yöneltmeliyiz ve stratejik planlamayı,
şu anda yapılmayan, yapılması öngörülmemiş olan stratejik planlamayı eksiksiz
yapmak üzere Planlamaya bağlamayın. Planlamayı yeni bir yapı içinde lütfen
güçlendirin; çünkü, ekonomi kötü gidiyor, çünkü, ekonomiyi kötü yönetiyorsunuz;
çünkü, bu ülke bugünleri aşmazsa biliniz ki, sadece siz değil, hepimiz, bütün
bu ülke çok ciddî sıkıntılar altında kalacaktır.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Hacaloğlu.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelerine
geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
540 SAYILI DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI KURULUŞ VE GÖREVLERİ
HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN
TASARISI
MADDE 1. - 24.6.1994 tarihli ve 540 sayılı
Devlet Planlama Teşkilatı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 2. -
Avrupa Birliğinin eğitim ve gençlik programlarını Türkiye'de duyurmak; bu
programlara katılım çalışmalarını yürütmek, koordine etmek, izlemek ve Avrupa
Komisyonuna rapor halinde sunmak; bu programlar hakkında Avrupa Komisyonu ile
gerekli görüşmeleri yapmak ve uygulama sözleşmelerini imzalamak amacıyla tüzel
kişiliği haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip, bu maddede belirtilmeyen
durumlarda özel hukuk hükümlerine tabi, Devlet Planlama Teşkilatı ile ilgili
olmak üzere Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı
kurulmuştur.
Avrupa Birliği eğitim ve
gençlik programlarının uygulanması ile ilgili genel politikaların belirlenmesi,
izlenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
bünyesinde Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Yönlendirme ve İzleme
Komitesi kurulmuştur.
Bu maddede geçen;
a) Avrupa Birliği eğitim
ve gençlik programları: Avrupa Komisyonu tarafından yürütülen ve katılımcı
ülkeler arasında eğitim ve gençlik alanında işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan
programları,
b) Komite: Avrupa Birliği
Eğitim ve Gençlik Programları Yönlendirme ve İzleme Komitesini,
c) Merkez: Avrupa Birliği
Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığını,
d) Başkan: Avrupa Birliği
Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanını,
e) Genel koordinatör:
Avrupa Birliği eğitim ve gençlik programlarının yürütülmesinden ve bu
programlara dahil alt programların genel koordinasyonunun sağlanmasından
sorumlu Merkez personelini,
f) Program koordinatörü:
Genel koordinatörlere bağlı olarak farklı program alanlarındaki faaliyetleri ve
projeleri yürütmekten ve koordine etmekten sorumlu Merkez personelini,
g) Destek birimleri
koordinatörleri: Merkezin halkla ilişkiler, insan kaynakları, bilişim,
finansman ve muhasebe gibi destek hizmetlerinin yürütülmesinden sorumlu
personeli,
h) Komisyon: Avrupa
Komisyonunu,
ı) Rehber: Merkezce
verilen görevleri yapmak üzere geçici olarak görevlendirilen elemanları,
İfade eder.
Merkezin görevleri ve
yetkileri; Avrupa Birliğinin eğitim ve gençlik programlarını ülke içinde
duyurmak, bu programlara katılım çalışmalarını koordine etmek, yürütmek ve
izlemek, Komisyona rapor halinde sunmak, program uygulamaları hakkında Komisyon
ile gerekli görüşmeleri yapmak ve uygulama sözleşmelerini imzalamaktır.
Başkanlık; Merkez
Başkanı, genel koordinatörler, program koordinatörleri, destek hizmetleri
koordinatörleri ile yeterli sayıda uzman, mütercim, rehber, denetçi, danışman
ve destek hizmetleri personelinden oluşur. Merkezin sevk ve idaresinden Merkez
Başkanı sorumludur. Merkezin ita amiri Başkan olup, ülke içinde programlardan
yararlanacak kişiler, kuruluşlar ve Komisyon ile gerekli uygulama
sözleşmelerinin yapılması ve programlardan yararlanma hakkını kazananlara
ödemede bulunulması yetkisi Merkez Başkanına aittir. Merkez Başkanı,
sınırlarını açıkça belirlemek kaydıyla, yetkilerinin bir kısmını veya tamamını
yazılı olarak astlarına devredebilir.
Komite; Devlet Planlama Teşkilatı müsteşar
yardımcısının başkanlığında, Milli Eğitim Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı ve Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin en az genel müdür seviyesinde görevlendireceği birer üye ile
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca genel müdürler arasından
görevlendirilecek üç üye, Gençlik ve Spor Genel Müdürü ve Merkez Başkanı olmak
üzere on üyeden oluşur. Komitenin sekretarya hizmetleri Devlet Planlama
Teşkilatı tarafından yürütülür.
Komitenin görevleri;
Merkeze verilen görevlerin yerine getirilmesiyle ilgili her türlü çalışmayı
izlemek ve değerlendirmek, Merkezin malî ve idarî sorumluluklarını yerine
getirebilecek yapıya ve donanıma sahip olmasını sağlamak, Merkezin uygulayacağı
genel politikalar ile çalışma esas ve usullerini belirlemek, Avrupa Birliği
fonlarının Merkez tarafından etkin ve yerinde kullanılmasını sağlamak için
gerekli tedbirleri almak, Merkezin çalışma planını onaylamak, proje
tekliflerinin değerlendirilmesi ve seçilmesi ile ilgili esas ve usulleri tespit
etmek, Avrupa Birliği eğitim ve gençlik programlarına katılımı engelleyen yasal
ve idarî engelleri tespit ederek ortadan kaldırıcı tedbirleri almak ve Avrupa
Birliği eğitim ve gençlik programlarının uyumlu bir şekilde yürümesini
sağlamaktır.
Komite, Avrupa Birliği
eğitim ve gençlik programlarının idarî ve malî bakımdan etkin bir şekilde
yürütülmesinden Hükümet adına yetkili makam olan Devlet Planlama Teşkilatının
bağlı olduğu Bakana karşı sorumludur.
Komite en az altı üye ile
Komite Başkanının, Başkanın yokluğu
halinde de Komite Başkanı tarafından belirlenen Komite Başkan vekilinin
başkanlığında toplanır; kararlar toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğuyla
alınır. Oylamada eşitlik halinde Komite Başkanının oyunun olduğu taraf çoğunluk
sayılır.
Merkezin uygulayacağı
alternatif politikaları üretmek ve Türkiye'nin Avrupa Birliği eğitim ve gençlik
programlarından azamî istifade etmesini sağlamanın yollarını aramak üzere;
ilgili kamu kurum ve kuruluşları, eğitim ve öğretim kurumları, sivil toplum
örgütleri ve gönüllü kuruluşlar, gençlik organizasyonları, meslek kuruluşları
ve özel sektör temsilcilerinin yer aldığı bir Danışma Kurulu oluşturulur.
Danışma Kurulunda hangi kuruluşların temsil olunacağı Komitenin teklifi ve
Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakanın onayıyla belirlenir. Danışma
Kurulu Merkez Başkanlığının oluşturacağı gündem çerçevesinde yılda bir defa toplanır.
Bu Kurulun kararları istişarîdir. Sekretarya hizmetleri Merkez tarafından
yürütülür.
Merkezin çalışma esas ve
usulleri, Komite ve Danışma Kurulunun toplantıları ve karar süreçlerine ilişkin
esaslar ile diğer hususlar Başkanlık tarafından hazırlanan Komitece kabul edilen ve Devlet Planlama
Teşkilatının bağlı olduğu Bakanın onayıyla yürürlüğe giren yönetmelikle
düzenlenir.
Merkezde hizmetler,
sözleşmeli personel eliyle yürütülür. Merkezde bu Kanun Hükmünde Kararnamenin
34 ve 35 inci maddelerinde belirtilen usul ve esaslara göre kamu kurum ve
kuruluşları ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının diğer birimlerinden
sözleşmeli personel istihdam edilebilir. Hâkim ve savcıların Merkezde
görevlendirilmesi durumunda kendilerinin muvafakatları alınır. Yabancı uzmanlar
da sözleşmeli olarak istihdam edilebilir. Ayrıca, Merkez, Avrupa Birliği eğitim
ve gençlik programlarının tanıtımı amacıyla toplam yetmiş kişiyi geçmemek üzere
geçici süre ile rehberler görevlendirebilir. Rehberler hariç olmak üzere Merkezde
her ne şekilde olursa olsun istihdam edilecek personel sayısı yüz kişiden fazla
olamaz. Merkezde istihdam edilecek personelin 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6) ve (7) numaralı
alt bentlerinde belirtilen genel şartlara ek olarak, en az dört yıllık yüksek
öğretim kurumlarından veya bunlara denkliği Yüksek öğretim Kurulu tarafından
kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olmuş ve istihdam
edileceği alanla ilgili en az üç yıllık iş tecrübesine sahip olmaları şarttır.
Sekreterler ve unvansız görevliler için yüksek öğretim görmüş olma şartı
aranmaz. Başkanlık, genel koordinatörlük, program koordinatörlüğü, destek
hizmetleri koordinatörlüğü, uzmanlık, denetçilik, danışmanlık ile mütercimlik
pozisyonlarında istihdam edileceklerin İngilizce veya Fransızca dillerinde
yapılan Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında (KPDS)
asgarî (B) düzeyinde puan almış olmaları veya İngilizce veya Fransızca dil
yeterliliği bakımından buna denkliği, Komitece kabul edilen başka bir belgeye
sahip olmaları zorunludur. Merkez Başkanı, Devlet Planlama Teşkilatının bağlı
olduğu Bakan tarafından atanır. Merkez personeli ise, Merkez Başkanının teklifi
ve Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakanın onayıyla istihdam
edilirler.
Sözleşmeli personel
hakkında 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri ile ek
ve değişiklikleri uygulanır. Hizmet sürelerinin değerlendirilmesi genel
hükümlere göre yapılır. Emeklilik işlemlerinde, Merkez Başkanına genel idare
hizmetleri sınıfında görev yapan genel müdürler için, genel koordinatörlere ise
daire başkanı için öngörülmüş bulunan temsil, makam, görev ve benzeri
tazminatlar ile diğer malî ve sosyal haklar aynen uygulanır. Diğer görevlilere
657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre girebilecekleri sınıflardaki benzer
görevlerin aynı kadro, unvan ve derecesi için belirlenmiş ek gösterge
rakamları, temsil, makam, görev ve benzeri tazminatlar ile diğer malî ve sosyal
haklar aynen uygulanır. Kamu kurum ve kuruluşlarından yukarıda sayılan
pozisyonlarda istihdam edilen kamu
görevlileri, görevleri sona erdiğinde kurumlarında mükteseplerine uygun bir
göreve atanırlar. Sözleşmeli personele verilecek her türlü ödemeler dahil net ücretler; Merkez Başkanına Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığında
görev yapan genel müdürler için,
genel koordinatörlere Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığında görev yapan
daire başkanları için, program ve destek birimleri koordinatörleri ile
uzmanlara planlama uzmanları için ve diğer görevlilere ise Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığındaki benzer görevler için öngörülmüş bulunan ücretleri aşmamak
kaydıyla, Devlet Planlama Teşkilatının bağlı
olduğu Bakan tarafından
belirlenir. Geçici süreyle görevlendirilecek rehberlere verilecek yevmiye,
Türkiye ve Avrupa Birliğindeki kıstaslar çerçevesinde, Komitenin kararı ve
Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakanın onayıyla belirlenir. Herhangi
bir sosyal güvenlik kurumuna tâbi olmayan rehberler sosyal güvenlik yönünden
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümlerine tâbidir. Merkezde çalışan
personel ile bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin sağlık giderleri, kamu
görevlilerine uygulanan genel hükümler
çerçevesinde karşılanır. Sözleşmeli personelin bu maddede belirlenenler dışında
kalan nitelik, görev ve yetkileri, hizmete alınma, görevlendirme, görevde
yükselme ve görevden alınma şekilleri ile sözleşme esasları, unvan ve sayıları
Bakanlar Kurulu kararı ile çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Sözleşmeli personele
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun disiplin hükümleri uygulanır.
Merkezin gelirleri her
yıl Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesine konulacak programlara
katkı payı, Avrupa Komisyonunun tahsis edeceği malî yardımlar ile faiz, bağış
gibi diğer gelirlerden oluşur. Katkı payı ve Komisyonun tahsis edeceği malî
yardım, Merkez adına açılacak banka hesaplarında tutulur. Maliye Bakanlığı
katkı payını her yıl Ocak ve Temmuz aylarında iki eşit taksit halinde bu
hesaplara aktarır. Komisyon tarafından bu hesaplara aktarılan malî yardımın
kullanılamayan kısmı, Komisyona iade edilir. Bu kaynağın nemalandırılması
halinde, nemanın Komisyonun tahsis ettiği mali yardıma tekabül eden miktarı,
Komisyon adına Merkez tarafından muhafaza edilir ve talep edildiği takdirde
Komisyona iade edilir. Komisyonun tahsis ettiği malî yardım dışında kalan
gelir-gider fazlası ise, bir sonraki yıl kullanılmak üzere Merkez adına açılan
hesaplarda tutulur. Merkezin bütçesi ve harcama usulleri genel ve katma bütçeli
kurum ve kuruluşların tâbi olduğu hükümlere tabi değildir. Bütçe malî yıl
itibarıyla Başkanlıkça hazırlanır, Komitenin kararı ve Devlet Planlama
Teşkilatının bağlı olduğu Bakanın onayıyla yürürlüğe girer. Merkezin gelir ve
giderleri Sayıştay denetimine tabidir. Merkezin gelir, gider ve muhasebe
usulleri ile diğer malî konulara ilişkin esas ve usuller, Avrupa Birliği eğitim
ve gençlik programlarının gereklerine uygun olarak, Maliye Bakanlığının uygun
görüşü üzerine, Başkanlık tarafından
hazırlanan, Komitece kabul edilen ve Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu
Bakanın onayıyla yürürlüğe giren
yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oldukça uzun
bir maddeyi dinledik. Bu madde "Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik
Programları Merkezi Başkanlığı"nı kuran bir madde.
Değerli milletvekilleri,
ben merak ediyorum; biz, eğer yeni bir teşkilat kuruyorsak, kuracağımız bu
teşkilatın görevleri, idarî ve malî açıdan özerk olduğu, personelin statüsü,
personelin nasıl alınacağı, gelirlerin nasıl harcanacağı eğer tek bir maddede
işlenecekse... Biz, geçen gün, burada, Sosyal Sigortalar Kurumu Yasa Tasarısını
görüştük, Bağ-Kur Yasa Tasarısını görüştük; niye onlara ayrı ayrı maddeler
yaptık da, burada tek madde yapıyoruz?! Doğrusunu isterseniz, anlamak mümkün
değil.
Başbakanlığın yayımladığı
kanun yapma tekniğiyle ilgili bir genelge var. Bu tasarı, Başbakanlığın bu
genelgesine de aykırı. Şimdi, eğer biz, yeni kurulacak bir teşkilatı tek bir
maddeyle düzenleyip Parlamentoya getirirsek, bunun bir tek yolu var: Efendim,
Adalet ve Kalkınma Partisinin yetersayısı yoktur, Parlamentoda uzun
tartışmalara yol açar; o nedenle, biz, tamamını bir madde halinde düzenleyelim
ve Parlamentodan geçirelim.
Şimdi, merak ediyorum, bu
yasada bir değişiklik öngörüldüğü takdirde ne denilecek; 1 inci maddenin falan
paragrafı, 1 inci maddenin falan paragrafı diye değişiklikler gelecek. Yasa
yapma tekniğine, hukuka aykırı bir düzenleme.
Ben, bunu söylemek için
söz aldım.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Madde üzerinde, şahsı
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Şimdi, esasında, benim
tam söyleyeceğim şeyi, benden evvel söz alan değerli arkadaşım Kemal
Kılıçdaroğlu dile getirdi. Ben, çok kısa bir şekilde, hepimizin, Türkiye'yi
daha iyi bir yaşam kalitesine taşıyabilmek için, farklı alanlarda, kaliteli
işlerin üstesinden gelmesi, kaliteyi hedef alması gerekir diye düşünmekteydim.
Onu dile getirecektim. Gerçekten, ekonomide kalite, yaşamda kalite, hukukta
kalite, yasamada kalite. Özellikle, uzun yıllar parlamenter olarak, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde görev yapmış olan arkadaşlarıma seslenmek istiyorum.
Bugüne değin, şimdi, okunan şekliyle, önünüze, herhangi bir yasa tasarısı geldi
mi? Benim önüme gelmedi, anımsamıyorum; yani, her iki komisyonda bunu
eleştirirken, biz, Sayın Bakandan istirham ettik, bunu yasama tekniğiyle, yasa
yapma tekniğiyle bağdaştırın, ele alın dedik. Her şeyi bir pakete koyalım, her
şeyi bir madde altında toplayalım anlayışıyla önümüze koyduğunuz ve adeta rapor
gibi bu maddeyle, gerçekten, yasama sürecinde kalitesizliği gündeme getirmekteyiz.
O bakımdan, bunun, bundan sonra tekrarlanmaması dileğiyle, önemle altını
çiziyorum.
Burada, değişiklikler
yapılması gerekirse; evet, uzun uzun fıkraları sayabilirsiniz; ama, belki, yeni
bir terminoloji olarak, belki Tüzüğümüzde, böyle uzun maddeler için yapacağımız
bir değişiklikle, işte ilgili maddenin dördüncü sayfasının ortalarında yer alan
filan gibi, yasama tekniğine hiç uymayan yeni yöntemlerle, maddeyi tanımlama
yöntemlerini belki geliştiririz diye düşünüyorum. Özünde ayrıntılara boğulmuş
olan, normalde yönetmelikler içerisinde kavranması gereken konuların yer aldığı
bu maddenin, planlamayla olan ilişkilendirme bölümleri kesinlikle, biraz evvel,
ifade ettiğim anlayış içinde yeniden ele alınmalıdır diye bir kez daha kendi
değerlendirmemi sizlere sunuyorum.
Yıllardır olmayan, mevcut
olmayan Planlama Teşkilatını lütfen yeni yükler altında boğmayalım. Şu anda bir
yükümlülük olan planın geçerliliğinin tümüyle ortadan kalktığını, bu yılın
bütçesinin veya yıllık programın planla tutarlılığının hiç olmadığını,
hedeflerin ve perspektifin şu anda ekonominin yönetiminde hiçbir şekilde, gerek
tutarlılıklar gerekse kendi içinde bağlantılar açısından tümüyle gündemden
düştüğünü belirtiyorum.
Lütfen, bunların ne
ilgisi var demeyin; çünkü, hangi yasayı çıkarırsak çıkaralım, bizim en
öncelikli sorunumuz işsizliği aşmaktır, üretimi artırmaktır, içborç belasından
kurtulmaktır ve bunu da IMF'ye sığınarak yapamazsınız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Hacaloğlu.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Başkanlığımıza bir yeni
madde ihdası talebi gelmiştir.
Bildiğiniz gibi,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde
bulunmayan; ancak, tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğümüzün 87 nci
maddesinde ve maddenin dördüncü fıkrasında hükme bağlanmıştır. Bu nedenle,
önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, yani,
21 üyeyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun
salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önerge...
MEHMET CEYLAN (Karabük) -
Önergeyi çekiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Evet, sözüm
tamamlanmadan önerge çekilmiştir; herhangi bir işlem yapmıyoruz.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 540 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 7. -
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bünyesinde bulunan Avrupa Birliği Eğitim
ve Gençlik Programları Dairesi Başkanlığının yürüttüğü tüm iş ve işlemler, bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, Merkez tarafından yürütülür ve
anılan Daire Başkanlığında görevli personel,
Devlet Planlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakan tarafından Merkezdeki
pozisyonlarda görevlendirilerek
kendileriyle sözleşme yapılır.
Devlet Planlama
Teşkilatında, 28.7.1967 tarihli ve 933 sayılı Kalkınma Planının Uygulanması
Esaslarına Dair Kanun hükümlerine göre sözleşmeli olarak istihdam edilenlerden
Merkez Başkanlığında görevlendirilmiş olup, sözleşmeleri Merkez Başkanlığınca
yenilenmeyen personel, istekleri halinde Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığındaki görevlerine dönebilirler.
Ek 2 nci maddede
öngörülen yönetmelikler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç
üç ay içerisinde yürürlüğe konulur."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.02
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.20
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri,
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5. - Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/653) (S.
Sayısı : 264) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu, 264 sıra
sayısıyla basılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteği vardır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi
konuşacaklar.
Buyurun Sayın Hamzaçebi,
süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı
kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısı üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sözlerime
başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşeceğimiz tasarı,
özellikle bütçe kanununun bazı maddelerinin Anayasa Mahkemesince yürürlüğünün
durdurulması konusunda vermiş olduğu karar nedeniyle hazırlanmış olan
tasarıdır. Hatırlayacağınız gibi, 2003 yılı bütçe kanununun bazı maddelerinin
Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Anayasa
Mahkemesinde dava açılmış ve Anayasa Mahkemesi bu maddelerden bir kısmının
yürürlüğünün durdurulmasına karar vermiştir.
Değerli arkadaşlar, yine,
hepinizin hatırlayacağı gibi, Mecliste yasama faaliyeti içerisinde katkıda
bulunmaya çalıştığımız kanunlardan, içtüzüklerden bir bölümü, Cumhuriyet Halk
Partisi tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüştü. Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün değiştirilmesi vardı bunların arasında, 61 yaş düzenlemesi
vardı ve yine, ek vergiler vardı; Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi vardı. Bütün
bunlara ilişkin olarak, bu tasarıların komisyondaki görüşmelerinde olsun, Genel
Kuruldaki görüşmelerinde olsun, tasarıların daha düzgün olması ve Anayasaya
uygun bir şekilde çıkması için çaba sarf ettik, katkıda bulunmaya çalıştık;
ancak, bu katkılarımız iktidar tarafından yeterince alınmadı, yeterince
benimsenmedi. Tabiî ki, Türkiye bir hukuk devleti, sonuçta Anayasa Mahkemesinde
bunların Anayasaya aykırılığı ileri sürüldü Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
ve bu yasalar ya iptal edildi ya da yürürlüğü durduruldu. Bu tasarı da onlardan
biridir, bir yürürlüğü durdurma kararı üzerine hazırlanmış olan bir tasarıdır.
Yine, hepinizin bildiği
gibi, Anayasaya göre, bütçe kanunlarına bütçeyle ilgili olan hükümler dışında
hüküm konulamaz. Yani, bunun anlamı şudur: Bir başka yasayla düzenlenmesi
gereken bir konu varsa, bunu başka bir yasayla düzenlemek gerekir; bunu bütçe
kanunuyla düzenlememeli. Bütçe kanununun esprisi, anlamı budur Anayasada.
Yoksa, bütçe kanununa konulmuş her yasanın uygulamasının bir şekilde bütçeyle
ilgisi vardır. Bu, onun bütçe kanununda düzenlenebileceği anlamına gelmez;
mutlaka ayrı bir yasayla düzenlenmelidir.
Nedir bugün görüşeceğimiz
konular, maddeler? Bunların başında, belediyelere vergi gelirlerinden verilen
payın azaltılmasına ilişkin olarak bütçe kanununda yapılmış olan düzenlemedir.
Hatırlayacağınız gibi, büyükşehir belediyelerinin vergi gelirlerinden aldıkları
pay azaltılmıştır. Yüzde 4,1 oranda pay almaktayken büyükşehir belediyeleri, bu
pay yüzde 3,5'a indirilmiştir. Yine, büyükşehir dışındaki diğer
belediyelerimizin İller Bankası kanalıyla vergi gelirlerinden yüzde 6 oranında
aldıkları pay, yine, bütçe yasasıyla yüzde 5'e indirilmiştir; özel idarelerin
Emlak Vergisi hasılatından aldıkları pay da yüzde 5'ten 4,5'a indirilmiştir.
Hem bütçe kanunu
görüşmeleri sırasında hem de ek vergilerin görüşmeleri sırasında şunu ifade
ettik: Bu indirim yanlıştır, iki nedenle yanlıştır: Birincisi, yerel
yönetimlerin gelirlerini olumsuz etkilemektedir. Buna karşı şu denmiştir:
"Ek Emlak Vergisi konuldu, Ek Emlak Vergisinin hasılatı belediyelere
bırakıldı. Dolayısıyla, biz, artık, Ek Emlak Vergisinin tahsilatıyla
uğraşmıyoruz. Maliye Bakanlığının vergi daireleri bu vergiyi tahsil etmeyecek, bunu
belediyeler alacak. Bunun karşılığında da, belediyelerin vergi gelirlerinden
aldıkları payı azaltıyoruz."
İlk bakışta doğru gibi
gözüken bir açıklama; ama, uygulamasına baktığımızda, bu açıklamanın uygulamada
doğru sonuçlar vermediği, birkısım belediyelerin, özellikle 2000'i aşkın sayıda
olan belde belediyelerinin aleyhine işlediğini görüyoruz. Nasıl işliyor; Ek
Emlak Vergisi, mevcut Emlak Vergisine bağlı olarak alınıyor; yani, emlak vergi
değeri yüksek olan yerde yüksek alınıyor bu vergi, düşük olan yerde düşük
alınıyor. Dolayısıyla, gayrimenkullerin değerli olduğu büyük kentlerde bu vergi
yüksek. Büyük kentlerdeki ilçe belediyeleri, yüksek oranda Emlak Vergisi alıyor
olabilir; ama, Anadolu'daki belde belediyelerinin emlak vergi değerlerine
baktığımızda, son derece düşük değerler olduğunu görüyoruz. Bu belediyelerin,
Emlak Vergisinden sağladıkları ciddî bir hâsılat yok. Bu belediyeler varsa
yoksa, İller Bankasından alacakları paya bakar, her ay oradan gelecek payı
büyük bir merakla bekler, hatta, bu payın zaman zaman kesintiye uğraması
nedeniyle de telaşlanırlar, ararlar sorarlar. Bu paydaki kesintilerin de bir
miktar ertelenmesini, bu belediye başkanlarımız sürekli talep eder. Hükümet
şunu yapmıştır: Ben karışmıyorum, siz ne yaparsanız yapın. Ben, Ek Emlak
Vergisini size bıraktım, karşılığında sizin İller Bankasından alacağınız payı
veya büyükşehirseniz, vergi gelirlerinden doğrudan aldığınız o payı kesiyorum,
gerisine karışmam. Bu anlayış, bu yaklaşım yanlıştır. Bunun, bütçe kanunuyla
düzenlenmiş olması, ikinci bir yanlıştır. Bu ikinci yanlışlığı da, hem bütçe
kanunu görüşmeleri sırasında hem de ek vergilerin görüşmeleri sırasında, hem
komisyonlar da hem de Genel Kurulda sayısız defa ifade ettik. Şimdiki durum
nedir; Anayasa Mahkemesi bu maddelerin yürürlüğünü durdurdu, eskiye döndü;
dönmüş olması gerekir; ama, hükümet, getirmiş olduğu bu tasarıyla "bu
payları kesmeye devam edeceğim" diyor. Ancak, biraz önce sözünü ettiğim Emlak Vergisi dağılımındaki o
adaletsizlik devam ediyor. Özellikle belde belediyelerinin, özellikle
Anadolu'daki belediyelerin, belde olsun olmasın, Anadolu'daki birçok
belediyenin, çok önemli sayıda belediyenin Emlak Vergisi hasılatı son derece
düşüktür. Bunların, ek Emlak Vergisinden de elde edecekleri ciddî bir gelir
yoktur. Yine, belediyeleri kendi kaderleriyle, parasızlıklarıyla,
gelirsizlikleriyle başbaşa bırakmış oluyoruz. Bu tasarı buradan bu şekliyle
geçerse, bu, tescil edilmiş olacaktır.
Değerli arkadaşlar, bu
tasarıyla yapılan bir ikinci düzenleme, emeklilere ilişkin düzenlemedir. Kamu
görevlilerinin emekli olmaları halinde alacakları yolluğa 500 000 000 liralık
bir sınır getirilmektedir. Bildiğiniz gibi, kamu görevlisi emekli olduğu
takdirde, ikamet edeceği kente kadar olan harcırahını alır; yol masrafı,
yevmiye ve aile masrafını alır ve o şekilde emekli olur. Yapılan düzenleme,
seyyanen bir ödemeyi öngörüyor; bunun miktarının 500 000 000 lira olmasını
öngörüyor ve adına da "tazminat" diyor.
Düzenleme, yanlıştır.
Hangi nedenle yanlıştır? Şu nedenle yanlıştır: Birincisi, bunun adı
"tazminat" olmamalı. Komisyonlardaki görüşmeler sırasında bunu ifade
ettik; bunun adının "tazminat" olmaması gerekir. Tazminat, ancak bir
zarar halinde vardır. Vatandaş mağdur olmuşsa, bir zarar görmüşse, -idarenin
işleminden zarar görmüş olabilir, bir kişinin işleminden zarar görmüş olabilir-
bu zararı telafi etmek için yapılan ödemenin adına tazminat denir bizim
hukukumuzda. Emekliye yapılan ödemenin adının tazminat olmaması gerekir.
Hükümet, buna tazminat diyerek, acaba, emeklileri mağdur ettiğini mi düşünüyor;
daha doğrusu, mağdur ettiğini kabul ediyor ki, kendilerine hiç olmazsa 500 000
000 liralık bir tazminat verelim yaklaşımı içerisinde diye insan sormadan
edemiyor.
61 yaş olsun, diğer
uygulamalar olsun, emeklilerin sosyal güvenlik alanındaki muhatap oldukları
diğer uygulamalar, sağlık harcamalarındaki, ilaç harcamalarındaki uygulamalar,
emeklinin hakikaten mağdur olduğunu gösteriyor, bu da onun bir parçası
maalesef.
Şimdi, denilebilir ki, bu
uygulama kötüye kullanılıyor; kamu görevlileri, emekli oldukları zaman, hiçbir
zaman gitmeyecekleri kenti belirtmek suretiyle, hatta uzak kentleri belirtmek
suretiyle çok yüksek miktarda emekli ikramiyesi alıyorlar.
Değerli arkadaşlar, bir
kere, hiçbir kamu görevlisinin böyle bir yola gitmemesi gerekir. İkincisi,
eğer, istisnaî olarak yanlış uygulamalar varsa, bu yanlışlık, bir kurumun yok
edilmesine, bir kurumun ortadan kaldırılmasına neden olmamalıdır.
Bir diğer nokta, 500 000
000 liralık tazminat, herhangi bir şekilde gelecek yılların enflasyonuna da
endekslenmemiştir; yani, başka bir düzenleme yapılmadığı takdirde, zaman
içerisinde, 500 000 000 liralık rakam, enflasyon nedeniyle aşınacaktır.
"Uygulanmakta olan
bu programa sosyal boyut katacağız" diyen hükümetin, gerçekte, emekliler
olsun, diğer alanlardaki politikalar olsun, sosyal güvenlikten, uygulanmakta
olan bu programa sosyal boyut katmaktan uzaklaştığını, gerçekte böyle bir
amacının olmadığını ortaya koymaktadır. Sadece emeklinin maaşı değil, emeklinin
sağlık harcamaları böyledir, emeklinin diğer harcamaları böyledir. Emeklilere
yapılmış olan birtakım zamlardan, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yapılmış olan
zamlardan sonra enflasyon farkının kendilerine verilmemesi uygulaması, hep bu
şekilde olmuştur. Bütün bunlar, sosyal güvenlik sistemini düzeltmek adına
yapılmıştır; ama, geldiğimiz noktada görüyoruz ki, uygulamaların sosyal
güvenlik sistemine olumlu etkisi de olmamıştır. Sadece, bir rakam vermek
istiyorum: 2002 yılında, sosyal güvenlik sistemi için bütçeden yapılan
harcamaların gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 4,1'dir; 2003 yılında bu
oran yüzde 4,2 olarak planlanmıştır -küçük bir artış var, bunu önemsemeyelim-
ama, harcamaların eğilimine, harcamaların şu andaki durumuna baktığımızda,
önlem alınmadığı takdirde, bu açığın, gayri safî millî hâsılanın yüzde 4,5'ine,
4,6'sına, hatta 4,7'sine kadar çıkacağı görülmektedir. Hani sosyal boyut, hani
sosyal güvenlik sistemini düzeltmek?!. Bunların hiçbirini göremiyoruz.
Bir diğer sosyal harcama,
doğrudan gelir desteği ödemeleri. Doğrudan gelir desteği ödemelerinde 2003
yılına henüz daha gelinmemiştir. 2003 yılı için, bütçeye, 500 trilyon liralık
bir doğrudan gelir desteği ödemesi konulmuştur. Hükümet, hâlâ, 2002 yılı
ödemelerini yapmakla veya ancak bitirmekle meşguldür; 2003 yılına sıra gelmemiştir;
2003 yılı ödemelerinin, ne zaman yapılacağı belli değildir. Tarım
politikalarında yine bir belirsizlik söz konusudur.
Belli ürünlerde erken
fiyat açıklayan hükümet, başka tarım ürünlerinde aynı tavrı gösterememiştir.
Çayda, buğdayda, hububatta fiyat açıklayan hükümet, örneğin, fındıkta alım
mevsimi yaklaşmış olmasına rağmen, üç beş gün sonra fındık toplanacak olmasına
rağmen, henüz, daha fiyatını, maalesef, açıklayamamıştır. Bunlar, uygulamada,
bütün üreticilerin beklediği, bütün üreticilerin aksaklıkların giderilmesini
beklediği konulardır.
Söz tarımdan açılmışken
devam etmek istiyorum. Hükümet, hububatta olsun, çayda olsun yüzde 40 artış
yaptığını ifade etmiştir. Tabiî ki, üreticilerimiz, yüzde 40 artışı hak
etmiştir; ancak, yüzde 40 artışın dahi ne zaman gerçekleşeceği belli değildir.
Örneğin, çayda, 400 000 + 50 000 lira denilmiştir; 50 000 liranın ne olduğu
henüz açıklanmamıştır. Bunun, tabiî ki, fiyata dahil olmayan bir ödeme olduğu
anlaşılmaktadır. "Prim" veya "doğrudan gelir desteği",
adına ne dersek diyelim, onun ne zaman ödeneceği belli değildir; ama, sonuçta,
yüzde 40 oranında verilen bir artış söz konusudur. Tutarlı olmak nedir:
Hükümetin, diğer tarım ürünlerinde de yüzde 40 oranında artış yapmasıdır. Bunu,
hükümetin diğer ürünlerdeki politika uygulamalarında da bekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe yasasının ilgili maddelerinin Anayasaya aykırılığı
ortadadır; Anayasa Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Doğru olan,
sadece, huzurunuza gelmiş olan bu tasarıdaki düzenlemeler değildir; yani, bu
düzenlemelerin bütçe kanununa konulmaması gerekir, ilgili yasalarında yapılması
gerekir. Bu şekliyle, içeriği yanlış dahi olsa, bu düzenlemelerin bir kısmının
ilgili yasalarına taşınmış olması doğrudur; ancak, bütçe yasasında, bunun
dışında, Anayasaya aykırı daha birçok hüküm vardır. Onların da çok süratli bir
şekilde, ilgili özel yasalarına taşınması ve bütçe yasasının, tamamen bütçeye
ilişkin hükümlerden oluşması şarttır.
Bunları dikkatinize
sunmak istedim.
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Hamzaçebi.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 10.2.1954
tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun;
a) 10 uncu maddesinin (1) numaralı bendinin
başına "Kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak
üzere;" ibaresi eklenmiş ve aynı bentte yer alan "yeniden veya"
ibaresi metinden çıkarılmıştır.
b) 33 üncü maddesinin (b) fıkrasının son
paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu şekilde gündelik ödenenlerden,
yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirenlere, belge bedelini
aşmamak üzere, gündeliklerinin tamamına kadar olan kısmı ayrıca ödenir."
c) 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (7)
numaralı bendi ile ikinci fıkrası, 9 uncu maddesinin (a) bendi, 10 uncu
maddesinin (2), (3) ve (4) numaralı bentleri, 11 inci maddesi, 56 ncı
maddesinin (c) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
d) 56 ncı maddesinin (a)
bendindeki "Re'sen veya isteği üzerine emekliye ayrılan memur ve
hizmetlilerle" ibaresi ile "ve cezaen olmamak üzere kurumlarınca
vazifelerine son verilen hizmetlilere" ibaresi, 59 uncu maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "ile 10 uncu maddenin 2 nci bendi kapsamına
girenlerden 56 ncı maddede belirtilen süre içinde ikamet edecekleri yere
taşınmayanlar," ibaresi madde metinlerinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 27.6.1989
tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesine aşağıdaki
(D) bendi eklenmiştir.
"D) (A) bendi
kapsamına giren personel ile 22.1.1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye ekli (II) sayılı cetvelde yer alan personel ve kamu kurumlarında
işçi olarak istihdam edilenlerden; emekliliğini isteyen veya emekliye sevk
olunanlara, haklarında toptan ödeme hükümleri uygulananlara, emekli iken
yeniden hizmete alındıktan sonra cezaen olmamak üzere görevlerine son
verilenlere ve terhis olan yedek subaylara ve bunlardan görevde iken ölenlerin
kanuni mirasçılarına damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi
tutulmaksızın beşyüz milyon lira tutarında tazminat ödenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - 4.7.2001
tarihli ve 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye 14 üncü maddesinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki 14/A maddesi eklenmiştir.
"MADDE 14/A- 10.2.1954 tarihli ve 6245
sayılı Harcırah Kanunu kapsamı dışında yer alan kamu kurum ve kuruluşlarında;
a) İstihdam edilme şekline bakılmaksızın; ilk
defa veya yeniden göreve alınanlar ile bunların aile fertlerine ilk defa veya
yeniden göreve alınma nedenlerine bağlı olarak harcırah ödenmez, bu amaçla
başka bir adla ödeme yapılamaz.
b) İstihdam edilen personelden, kendilerinin
yazılı talebi üzerine bu kurum ve kuruluşlar arasında veya bunların başka
yerlerdeki birimleri arasında naklen ataması yapılanlara, mevzuatlarında bu
atama için öngörülen harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir adla ödeme
yapılamaz.
c) Emekliliğini isteyen veya emekliye sevk
olunan, haklarında toptan ödeme hükümleri uygulanan veya emekli iken yeniden
hizmete alındıktan sonra vazifelerine son verilen personele, bu nedenlere bağlı
olarak harcırah ödenmez; bunlara ilgili mevzuatında öngörülmesi kaydıyla damga
vergisi hariç hiçbir vergiye tabi tutulmaksızın beşyüz milyon lirayı geçmemek
üzere tazminat ödenebilir.
d) Yurt içi ve yurt dışı gündelik ödemeleri,
emsali Devlet memurlarına 6245 sayılı Harcırah Kanunu uyarınca yapılan gündelik
ödemelerinin birbuçuk katını geçemez. İlgili mevzuatında öngörülmüş olması
halinde, bu kapsamda bulunanlardan yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri
belgelendirenlere bu belge karşılığı yapılan ödemeler birbuçuk katın hesabında
dikkate alınmaz.
Diğer mevzuatın bu maddeye aykırı hükümleri
uygulanmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa ekli (I) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin "III- Sağlık
Hizmetleri Sınıfı" bölümü aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
UNVANI DERECE Ek Göstergeler
III- SAĞLIK HİZMETLERİ
SINIFI
a) Uzman Tabip, Tabip,
Diş Hekimi, Uzman Veteriner Hekim, 1 3600
Veteriner Hekim, Eczacı,
Biyolog, Tıpta Uzmanlık 2 3000
Tüzüğünde belirtilen dallarda
uzmanlık belgesi alanlar 3 2200
veya bu dallarda uzmanlık
unvanını doktora aşaması ile 4 1600
kazanmış bulunanlar 5 1300
6 1150
7 950
8 850
b) Diğer sağlık bilimleri
lisansiyerleri 1 3000
2 2200
3 1600
4 1500
5 1200
6 1100
7 900
8 800
c) Kadroları bu sınıfa
dahil olup da yukarıda sayılanlar
dışında kalanlardan;
1. Yüksek öğrenim
görenler 1 2200
2 1600
3 1100
4 800
2. Diğerleri 1 1500
2 1100
3 800
4 650
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5. - 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa
ekli (I) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin
(I/e) bendinde yer alan "Devlet Planlama Teşkilatı Genel
Sekreteri", ibaresi bu bentten
çıkarılarak "Müsteşar Yardımcıları" ibaresinden sonra gelmek üzere
söz konusu cetvelin (1/d) bendine eklenmiştir. Aynı Kanunun (IV) sayılı Makam
Tazminatı Cetvelinin (4/a) bendinde yer alan "Devlet Planlama Teşkilatı Genel
Sekreteri" ibaresi bu bentten çıkarılmış ve yerine "Başbakan
Müşavirleri" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 2.2.1981 tarihli ve 2380 sayılı Belediyelere
ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 4. -
2003 yılının sonuna kadar, 1 inci maddede yer alan "% 6" pay oranı
"% 5" olarak uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, Grubumuz adına Sayın Kılıçdaroğlu konuşacak; talebimizi gönderdik.
BAŞKAN - Aslında, oylama
anında söz...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Verelim Sayın Başkan, verelim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum; gecikmemizden
ötürü de özür diliyorum; söz talebimiz, size biraz geç ulaştı. Aslında çok kısa
konuşacağım.
Değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz, yerel yönetimler, demokrasinin beşiği. Yerel yönetimlerin kendi
yöre halkına hizmet sunabilmesi için de iyi gelir kaynaklarına sahip olması
lazım. Eğer, iyi gelir kaynağı olmazsa, istediği kadar adı belediye olsun,
belediye başkanı seçimle gelsin, sonra, merkezî hükümete muhtaç, işçisine,
çalışanına para ödeyemeyen bir kuruluş haline dönüşebiliyor. Bir süre sonra da,
kendi toplumuna hizmet veren bu yerel yönetimin başındaki kişiye, belediye
başkanına ve çalışanlarına karşı dahi halkın güveni sarsılıyor ve onlar
karşısında itibarı düşüyor.
Bunu sağlamak,
demokrasiyi güçlendirmek, yerel halka hizmet götürebilmek için, belediyelerin
daha sağlıklı gelir kaynaklarına kavuşması gerekiyor. Bu konuda, yıllardır,
yerel yönetimlerin malî yapısının güçlendirilmesiyle ilgili olarak, İçişleri
Bakanlığı bünyesinde, çeşitli bakanlıkların da katılımıyla yasa çalışmaları
devam ediyor; fakat, bunlar, bir türlü Yüce Meclisin gündemine gelmedi;
umuyoruz, yakın bir sürede, önümüzdeki yasama döneminde gündeme gelir.
Belediyelere ayrılan
paylar, öncelikle bütçe kanununda, daha sonra da Anayasa Mahkemesinin iptali
üzerine buraya gelen yasada ayrılan paylar yüzde 6'dan 5'e düşüyor; yani, bunlara,
bizim, genel bütçeden daha fazla pay ayırmamız gerekirken, daha az bir pay
ayırıyoruz ve dolayısıyla, belediye başkanını, kendi yöre halkına hizmet
sunamaz hale getiriyoruz.
Bu acı gerçeği vurgulamak
için söz aldım. Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - 27.6.1984
tarihli ve 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici
madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 9. -
2003 yılının sonuna kadar, 18 inci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer
alan ve halen "% 4,1" olarak uygulanan "%3" pay oranı "% 3,5" olarak uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Mehmet Akif
Hamzaçebi; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının
geneli üzerinde yaptığım konuşmada da ifade etmeye çalıştım, sizlerin
dikkatlerini bir kez daha bu konuya çekmek istiyorum; çünkü, son derece önemli
bir konu. Büyükşehir belediyelerinin vergi gelirlerinden aldıkları pay, yüzde
4,1'den yüzde 3,5'e indirilmektedir. Gerekçesi de, Ek Emlak Vergisi hâsılatının
belediyelere bırakılıyor olmasıydı.
Değerli arkadaşlar, Ek
Emlak Vergisi, Türkiye'de, 1994 yılında da alındı, 2000 yılında da alındı ve
şimdi, 2003'te de alınıyor. Her üç uygulama arasında fark var; birinci ve
ikinci uygulamanın bazı ortak yanlarının, üçüncü uygulamada olmadığını
görüyoruz. Öncelikle bu ayrımı belirtip, sonra konuya girmek istiyorum.
Hatırlayacağınız gibi,
1994 ve 2000 yılı uygulamalarında, Ek Emlak Vergisinde, vatandaşların oturmakta
olduğu 1 ev veya sahibi olduğu konutlardan 1 tanesi, bu vergiden
istisnaydı. 1994 yılında, bu, 150
metrekareye kadar olan 1 evdi, 2000 yılında da 120 metrekareye kadar olan 1
evdi. 2003 yılında alınan Ek Emlak Vergisinde ise, bu istisnalar ihmal
edilmiştir; evi kaç metrekare olursa olsun, Ek Emlak Vergisine muhatap olmuştur
bütün vatandaşlarımız. Bunu, defalarca ifade etmeye çalıştık. Komisyonda ve
Genel Kurulda verdiğimiz önergelerde, 1 tane evin, Ek Emlak Vergisi dışında
tutulmasını istedik -bu ev 120 metrekare olabilirdi, 150 metrekare olabilirdi,
önemli değil- belli bir sınırlamayla, vatandaşımızın oturmuş olduğu 1 e,v, Ek
Emlak Vergisi dışında bırakılabilirdi. Bu, adaletin de gereğiydi.
Olağanüstü vergiler
konulurken, herkesin ödeme gücüne bakılır; herkesin ödeme gücüne göre bu
vergilerin alınması, bu yükün dağıtılması gerekir. 1994 ve 2000 yılında, çok
kapsamlı bir ek vergi paketi vardı; Ek Emlak Vergisi yanında, Ek Gelir Vergisi,
Ek Kurumlar Vergisi, Net Aktif ve Ekonomik Denge Vergileri, Faiz Vergisi ve
başka vergiler vardı. Hemen hemen bütün kesimlerden fedakârlık istenilmişti.
Tabiî, her kesimden fedakârlık istenilip, daha geniş alandan vergi alınması şeklinde bir yaklaşımı ileri
sürmüyorum; ama, o yaklaşım içerisinde dahi, 1 tane evi olan vatandaş, Ek Emlak
vergisinden muaf tutulmuştu. 2003 yılındaki Ek Emlak vergisi, maalesef, bu
sosyal yanı ihmal etti, oturulan evden dahi Ek Emlak Vergisini aldı ve Ek Emlak
Vergisi hâsılatı belediyelere bırakıldığı için de, onların vergi gelirlerinden
aldıkları pay kesildi. Bu, son derece yanlıştır; bu madde de bunlardan
birisidir.
Bunu bir kez daha
dikkatinize sunuyorum; dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.(CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Hamzaçebi.
Sayın milletvekilleri, 7
nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8. - 13.12.1983
tarihli ve 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde
eklenmiştir.
"EK MADDE 1. -
Bilimsel ve akademik nitelikleri dikkate alınarak Sağlık Bakanlığınca bilimsel
nitelikli ve ruhsatlandırma komisyonlarında görevlendirilenlere, birim faaliyet
bazında genel bütçe kanununa bağlı cetvelde, Türk Kodeksi Komisyonu
toplantılarına katılacak komisyon üyelerine ödenmek için belirlenen ücretin
dört katını geçmemek üzere ödeme yapılır. Bu ödemelerin usul, esas ve
miktarları Maliye Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından müştereken
belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9. - 181 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 9. -
2003 yılı sonuna kadar, Sağlık Bakanlığınca düzenlenecek veya onaylanacak her
türlü ruhsatlandırma, ürün üretim ve satış izin belgesi ve mesul müdürlük
belgesi ile permi ve sertifikalar üzerinden elli milyon liradan az, onbeş milyar
liradan çok olmamak üzere Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Sağlık
Bakanlığınca belirlenecek tarifelere göre ruhsatlandırma bedeli alınır.
Bakanlık Merkez Saymanlığınca tahsil edilen bu tutarın % 20'sini genel bütçeye
gelir, % 80'ini ise özel gelir kaydedilmek suretiyle Bakanlığın ihtiyaçlarında (personel giderleri hariç) kullanılmak
üzere anılan Bakanlık bütçesinin mevcut veya yeni açılacak tertiplerine özel
ödenek kaydetmeye, özel ödenek kaydedilen bu tutarlardan harcanmayan kısmını
ertesi yıl bütçesine devren özel gelir ve özel ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı
yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10. - 28.3.2002
tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunun;
a) 9 uncu maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
"Türkiye Cumhuriyeti
adına yabancı ülke ve kuruluşlara yapılacak savunma ve güvenlik amaçlı hibe ve
yardımlarla ilgili görüşmelerde bulunmaya ve anlaşmalar imzalamaya,
Cumhurbaşkanı ve Başbakanın yetkileri saklı kalmak kaydıyla, Bakanlar Kurulu
kararı ile belirlenecek kişi ve kuruluşlar yetkilidir. Yabancı ülkelere bu
amaçla verilecek hibe ve yardım karşılıkları Maliye Bakanlığı bütçesine
konulacak ödenekten karşılanır. Söz konusu anlaşmalar Bakanlar Kurulu
kararı ile yürürlüğe girer. Anlaşmada
belirtilen nakdî hibe ve yardımlar bütçeye gider kaydedilerek Türkiye Cumhuriyeti.
Merkez Bankasında ilgili ülke adına döviz
cinsinden açılacak hesaba aktarılabilir. Ödemeler, anlaşma hükümleri
çerçevesinde ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek esaslar dahilinde ilgili
hesaptan yaptırılır."
b) 14 üncü maddesinin beşinci fıkrasına,
aşağıdaki cümleler, onuncu fıkrasına "giderler" ibaresinden sonra
gelmek üzere "yılı bütçesinde yeterli ödeneği bulunması kaydıyla"
ibaresi eklenmiş; onbirinci fıkrasında yer alan "yetersiz kalması
halinde" ibaresi "yılı bütçesinde bulunmasına rağmen tahakkuk işlemlerinin
tamamlanamadığı durumlarda" olarak değiştirilmiştir.
"Ancak, dış proje kredisi ve hibe
kullanımlarından kaynaklanan, katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi
karşılığı iç kaynağın bulunamaması durumunda bu vergileri ve kur farklarından
doğan maliyet artışlarını karşılamak amacıyla yılı yatırım programında
yapılacak revizeler üzerine genel bütçeye dahil daireler ve katma bütçeli
idareler bütçelerinin mevcut ya da yeni açılacak tertiplerine belirtilen
vergiler ile maliyet artışlarını geçmemek üzere ödenek eklemeye ve bütçeleştirmeye,
yıl içinde hakedişlerden doğan ihtilaflar sonucu tahakkuk işlemlerinin
tamamlanamaması nedeniyle harcanamayan miktarı ertesi yıl bütçesine devren
ödenek kaydetmeye, devren ödenek kaydedilen miktarlardan projenin tamamlanması
nedeniyle kullanılma imkânı kalmayan tutarları iptal etmeye, Maliye Bakanı
yetkilidir."
c) 17 nci maddesinin (B)
fıkrasının birinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye
aşağıdaki (C) fıkrası eklenmiştir.
"5.5.1969 tarihli ve 1173 sayılı
Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun ile
31.5.1963 tarihli ve 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması,
Yürürlüğü ve Yayımlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar
Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanun ile ilgili yılı bütçe kanunlarının bu
Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz."
"C) Bu Kanun gereği imzalanan anlaşmalar
23.5.1928 tarihli ve 1322 sayılı Kanun hükümlerinden muaf olup Resmi Gazetede
yayımlanmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
10 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Çerçeve 11 inci maddenin
geçici 6 ncı maddesini okutuyorum:
MADDE 11.- 4749 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 6.-
Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesi kapsamında;
a) Akdedilmiş olan ev sahibi ülke anlaşması,
anahtar teslimi yapım sözleşmesi, hükümet garantisi anlaşması ve bu proje
tahtındaki akdedilecek diğer anlaşmalarla ilgili belge ve sair dokümanların
imzalanmasına,
b) (a) bendinde belirtilen anlaşmalar ile
diğer ilgili belge ve anlaşmalarla sair dokümanlar tahtında Türkiye Cumhuriyeti
ve ilgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından taahhüt edilen her türlü ödeme,
tamamlama, performans ve sair yükümlülüklerin ifasına yönelik olarak ilgili anlaşmalarda
öngörülen taraflara garanti verilmesine, bahse konu taahhütlerin anlaşmalarda
öngörüldüğü şekilde gereği gibi, kısmen ya da tamamen yerine getirilmemesi
halinde ortaya çıkacak her türlü ödeme yükümlülüğünün Türkiye Cumhuriyeti adına garanti edilmesine,
c) (a) ve (b) bentlerinde
belirtilen anlaşmalar ile diğer ilgili belge ve anlaşmalarla sair dokümanları
imzalayan ve imzalayacak ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının tespitine ve
yetkilendirilmesine,
Bakanlar Kurulu
yetkilidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Çerçeve 11 inci maddenin
geçici 6 ncı maddesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Şimdi, çerçeve 11 inci
maddenin geçici 7 nci maddesini
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 7.-
Yürürlükten kaldırılan Dış Krediler Kur Farkı Fonu kapsamında doğmuş bulunan ve
gerçekleştirilmesi gereken ödemeler, bu amaçla bütçeye konulacak ödeneklerle
karşılanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 adet önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının 11 inci maddesiyle 4749 sayılı Kanuna eklenen geçici 7 nci maddenin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Sadullah Ergin |
Sabri Varan |
|
Ankara |
Hatay |
Gümüşhane |
|
Orhan Erdem |
Mehmet Soydan |
Metin Kaşıkoğlu |
|
Konya |
Hatay |
Düzce |
"Geçici Madde 7.- Yürürlükten kaldırılan Dış Krediler Kur Farkı Fonu kapsamında doğmuş bulunan ve gerçekleştirilmesi gereken ödemeler, bu amaçla bütçeye konulacak ödeneklerle karşılanır.
29.3.2003 tarih ve 4833
sayılı 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu'nun 26 ncı maddesinin (h) fıkrasındaki
tutarı iki katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir".
BAŞKAN - Okuduğumuz
değişiklik önergesine Sayın Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri, gerekçeyi mi okutalım efendim?
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonunun yıl içinde oluşabilecek öngörülemeyen ihtiyaçlar için limitte Bakanlar
Kurulu kararıyla esneklik sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, Genel Kurulda bir uğultu var; arkadaşlarımızın dikkatini
toplamak istiyorum. Bakın, bir önerge var, şimdi oylarınıza sunacağım.
Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, çerçeve 11 inci
maddenin geçici 7 nci maddesini kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
çerçeve 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12. - 4.11.1981
tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 58 inci maddesinin (a)
fıkrasının dördüncü paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Her eğitim-öğretim,
araştırma veya uygulama birimi veya bölümü ile ilgili öğretim elemanlarının
katkısıyla toplanan döner sermaye gayrisafi hasılatının en az % 35'i o kuruluş
veya birimin araç, gereç, araştırma ve diğer ihtiyaçlarına ayrılır. Kalan kısmı
ise üniversite yönetim kurulunun belirleyeceği oranlar çerçevesinde bağlı
bulunduğu üniversitenin bilimsel araştırma projeleri ile döner sermaye
gelirinin elde edildiği fakülte, enstitü, yüksekokul, konservatuar ile uygulama
ve araştırma merkezlerinde görevli öğretim elemanları ve aynı birimlerde
görevli 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi personel
(döner sermaye işletme müdürlüğü ve döner sermaye saymanlık personeli dahil)
arasında katkıları da dikkate alınmak suretiyle paylaştırılır. Öğretim üyeleri
ile Üniversitelerarası Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca kabul
edilen sağlık, teknik ve sanatla ilgili birimlerde görevli öğretim elemanlarına
döner sermayeden bir ayda ayrılacak payın tutarı, bunların bir ayda alacakları
aylık (ek gösterge dahil), yan ödeme, ödenek (geliştirme ödeneği hariç) ve her
türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatı hariç) toplamının iki katını,
diğer öğretim elemanları için bir katını, 657 sayılı Kanuna tabi personel için
ise % 80'ini geçemez. İşin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım,
doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, kemik iliği
nakil ünitesi ve acil serviste çalışan sağlık personeli için % 80 oranı, ayrıca
% 50'sine kadar artırılabilir. Şu kadar ki, öğretim üyelerine saat 16:00'dan
önce olmamak üzere mesai saati dışında döner sermayeye yaptıkları doğrudan
gelir getirici katkılarından dolayı ilave olarak ödenecek pay, almakta
oldukları aylık (ek gösterge dahil), ödenek (geliştirme ödeneği hariç) ve her
türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatları hariç) toplamının on katını
geçemez."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
12 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 13. - 25.6.2003
tarihli ve 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanununun geçici 1 inci maddesinin (
c) bendinin birinci paragrafına "olarak görev yapanlar" ibaresinden
sonra gelmek üzere "en geç bir yıl içerisinde" ibaresi eklenmiş ve
aynı bendin ikinci paragrafında yer alan "Söz konusu personelin"
ibaresi "Söz konusu personel ile şahsa bağlı kadroda bulunanların"
olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 14. - 2.9.1971
tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanununun, 24.7.2003 tarihli ve 4956 sayılı Kanunla değişik 7
nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi 4956 sayılı Kanunun yayımı
tarihinden, aynı maddeye eklenen üçüncü
fıkrası 15.8.2003 tarihinden, 4956 sayılı Kanunun 47 nci maddesi ile yeniden
düzenlenen geçici 14 üncü maddesi 4956 sayılı Kanunun yayımı tarihinden, aynı
madde ile eklenen geçici 21 ve 22 nci maddeleri 1.1.2005 tarihinden itibaren uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
14 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15. - 11.1.1954
tarihli ve 6219 sayılı Türkiye Vakıflar Bankası Türk Anonim Ortaklığı Kanununun
16 ncı maddesinin 3 üncü fıkrasındaki "Genel Müdürün görev süresi dört
yıldır." cümlesi madde metninden çıkartılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
15 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1.- Maliye Bakanı, mülkiyeti Hazineye ait
Ankara İli, Çankaya İlçesi, 5 inci Bölge, Dikmen Mahallesinde bulunan 3 pafta,
16743 ada, 1 parsel numaralı taşınmaz malı, üzerindeki muhdesatı ile birlikte 26.5.1927 tarihli ve 1050 sayılı
Kanun, 8.9.1983 tarihli ve 2886 sayılı Kanun, 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kanun
ve 21.2.1967 tarihli ve 832 sayılı Kanunun vize ve tescile ilişkin hükümlerine
tâbi olmaksızın, mevcut haliyle ya da kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurdurmak
ya da 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kanuna tâbi olmaksızın yeni veya ilave
inşaatlar yaptırmak suretiyle, tespit edeceği veya ettireceği rayiç bedel
üzerinden peşin veya taksitle, T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün iştiraki
olan Emek İnşaat ve İşletme Anonim Şirketi aracılığıyla satmaya, satış
işlemleri ile ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşları nezdinde Hazine adına her
türlü işlemi yaptırmaya, satış bedelinin % 2'sini geçmemek üzere hizmet
karşılığı olarak anılan şirkete yapılacak ödemeye esas oranı belirlemeye, satış
işlemleri ile ilgili her türlü gider, masraf ve hizmet bedeli karşılığını
Maliye Bakanlığı bütçesinden bu şirkete ödemeye yetkilidir. Satış bedellerinin
tahsil edilen kısımlarından ilgili belediyeye % 2, büyükşehir belediyesine ise
% 1 oranında pay verilir.
Bu taşınmaz mal ile
ilgili olarak imar mevzuatındaki kısıtlamalar ile plân ve parselasyon
işlemlerindeki askı, ilân ve itirazlara dair sürelere ilişkin hükümlere tâbi
olmaksızın, her ölçekteki imar plânını yapmaya, yaptırmaya, değiştirmeye ve
resen onaylamaya ve her türlü ruhsatı vermeye Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
yetkilidir. Plân hazırlama ve onaylama işlemleri Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının uygun görülen birimince, ruhsat ve plân uygulama işlemleri ise
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı il teşkilatınca yerine getirilir. Kesinleşen
plânlar ilgili belediyelere tebliğ edilir. Bu plânların uygulanması zorunludur.
Bu maddenin birinci
fıkrasının uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı,
ikinci fıkrasının uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye ise
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yetkilidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi;
buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz
madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarının satışına ilişkin bazı
düzenlemeleri kapsıyor.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi lojmanları satılmalıdır, satılması son derece yerinde bir karardır.
Bunda herhangi bir tartışma konusu yok. Tartışma konusu olan, daha doğrusu,
yanlış bulduğumuz konu şu; maddeyle, hükümet, lojmanların satışına ilişkin
olarak birtakım yetkiler almaktadır; hem Maliye Bakanına birtakım yetkileri
veriyor hem de Bayındırlık ve İskân Bakanına yetkiler veriyor.
Birincisi, bu yetkiler
olmadan, mevcut kanunlara göre bu lojmanların satışı mümkün. Kamu İhale Kanunu
ortada. Kamu İhale Kanununa göre, rekabete açık bir şekilde bu lojmanlar
satılır, en yüksek değeri veren kişiye bunun ihalesi yapılır ve Maliye
Bakanlığı, bugüne kadar, bu şekilde birçok hazine gayrımenkulünü satmıştır.
Değeri son derece yüksek olan taşınmazları dahi, gerekirse yurt dışında dahi
ilan vermek suretiyle talep yaratmış, rekabete açmış ve satmıştır. Maddeyle
verilen birinci yetki bu. Kamu İhale Kanununa tabi olmama yanında, yani, daha
doğrusu, öncelikle imar iznine ilişkin birtakım yetkiler alınıyor.
Bayındırlık ve İskân
Bakanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarının olduğu parselin her
ölçekteki imar planını yapmaya yetkili olacak. Türkiye'de bir imar sistemi var,
beğenelim veya beğenmeyelim.1/1000'lik plan nasıl yapılır, 1/5000'lik plan
nasıl yapılır, 1/25000'lik planları kimler yapar, hangi süreçleri izler, nasıl
kesinleşir; bunlar, bizim mevzuatımızda var. Bayındırlık Bakanlığının da hangi
hallerde plan yapacağı yazılıdır; birtakım büyük projelerde, birtakım kamu projelerinde,
birtakım büyük toplukonut projelerinde, Bayındırlık Bakanlığının da istisnaî
olarak plan yapma yetkisi vardır. Bu maddeyle, bütün bunlar bir kenara
bırakılarak, sadece bir parsele ilişkin olarak, Bayındırlık Bakanına, imar
mevzuatındaki kısıtlamalara tabi olmaksızın, her ölçekteki imar planını yapma
yetkisi veriliyor. Bu, yerel yönetimlerin yetki alanına müdahale demektir. İmar
planı yapma işi, yerel yönetimlerindir, belediyelerindir. Hiçbir zaman,
Bayındırlık Bakanlığının, bir yerel yönetimin, bir belediyenin yetkisinde olan
bir planı yapmayı, bir parselin planını yapmayı almaması gerekir. Böyle bir
yetki, demokrasiye aykırıdır. Alınan yetki, muhtemelen, bu planlarda, bu
planların değiştirilmesi suretiyle, buraların yoğunluğunun veya imar planında
ayrıldığı amacın değiştirilmesi şeklinde olacaktır; ya yoğunluğu artırılacaktır
ya konut alanından ticarî alana çevrilecektir veya her ikisi birlikte, karmaşık
bir şekilde yapılacaktır. Hangi şekilde yapılırsa yapılsın, belediyelerin imar
yetkisinin, bir parsele yönelik olarak Bayındırlık Bakanlığına verilmesi
yanlıştır.
İkinci yanlışlık:
Vatandaşın herhangi bir parseli için, Ahmet'in, Mehmet'in parseli için, özel
bir yetki olabilir mi; olmaz. A şahsının parselinin yoğunluğunun artırılması
veya kullanım şeklinin konut alanından çıkarılarak ticarî alana çevrilmesi
şeklinde bir kanunî düzenleme olabilir mi; olamaz. Hazine de şahıstan farklı
değildir. Hazinenin özel mülkiyetindeki yerdir burası; bir okul değildir, bir
sağlıkocağı, bir hastane, bir kamu binası değildir; bunun dışında, özel
mülkiyetteki bir yerdir, konut alanındadır, ticarî alan olabilir. Bu kullanım
alanlarında, kanunla plan yapma yetkisi alarak, vatandaşların aleyhine olmak
üzere, hazine lehine bir ayrıcalık kesinlikle yanlıştır, demokrasiye aykırıdır.
Yoğunluğu artırırsanız ne olur; etrafa bakarak, çevre parsellere bakarak,
oradaki yoğunlukları dikkate alarak plan yapmış olan bir belediyenin oradaki
oluşturduğu dokuyu, oradaki oluşturduğu yapıyı bozmak demektir. Tekrar Maliye
Bakanlığının yetkisine dönecek olursak. Bayındırlık Bakanlığının kullanmış
olduğu bu yetkiler sonucunda, Maliye Bakanlığı, Muhasebei Umumiye Kanununa tabi
olmaksızın, kamu İhale Kanununa tabi olmaksınız, bu yerlerde, Emekli Sandığın
Emek İnşaat Şirketini araya koymak suretiyle ilave inşaatlar yapabilecek, bunu
taksitle satabilecek, peşin satabilecek; bu şekilde yetkiler almıyor. Taksitle
satış, peşin satış, inşaat yapma, yaptırma; bütün bunlar mümkün. Bunları,
Maliye Bakanlığı, mevcut yetkilerle, mevcut kanunların verdiği yetkilerle de
yapabilir; yetmiyorsa bu konuda da yetkiler alabilir; ama, denetimin ve bu
işlemlerin Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılması Muhasebe Umumiye Kanununa
çıkarılması, Sayıştay Kanununun vize ve tescile ilişkin hükümlerine tabi
tutulmaması son derece yanlıştır, bütçe disiplinini bozucudur; Bunların bu
yasada yer almaması gerekir, düzeltilmesi gerekir.
Tekrar ifade ediyorum;
Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarını mevcut yasalarla da satmak mümkündür,
en iyi değere, en yüksek değere satmak mümkündür; hiçbir engel yoktur. Belki,
ilave birtakım başka bazı yetkiler alınabilir; ancak, her türlü işlemin ilgili
kanunların denetiminde olması gerekir, ilgili kanunlar dışına çıkarılması
yönünde yapılan düzenleme yanlıştır ve imar planını Bayındırlık Bakanlığının
yapması yönündeki düzenlenme yanlıştır. Dikkatlerinize sunuyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Hamzaçebi.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, geçici 1 inci maddenin oylamasından önce yoklama talep
edilmektedir.
Şimdi, yoklama isteyen
sayın milletvekillerini arayacağım.
İsimleri okutuyorum;
lütfen, arkadaşlarımız işaret buyursunlar.
Oğuz Oyan?.. Burada.
Mustafa Özyürek?..
Burada.
Muhsin Koçyiğit?..
Burada.
Kemal Kılıçdaroğlu?..
Burada.
İzzet Çetin?.. Burada.
Mevlüt Coşkuner?..
Burada.
Osman Coşkunoğlu?..
Burada.
Algan Hacaloğlu?..
Burada.
Oya Araslı?.. Burada.
Akif Hamzaçebi?.. Burada.
Haluk Koç?.. Burada.
Şevket Arz?.. Burada.
Hüseyin Ekmekçioğlu?..
Burada.
Osman Kaptan?.. Burada.
Atila Emek?.. Burada.
Osman Özcan?.. Burada.
Tuncay Ercenk?.. Burada.
Mustafa Yılmaz?.. Burada.
Ahmet Yılmazkaya?..
Burada.
Abdulkadir Ateş?..
Burada.
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapılacaktır.
Yoklama için 5 dakika
süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı
yetersayısı vardır.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/653) (S.
Sayısı : 264) (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici 2 nci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. - 2003
yılı sonuna kadar, 29.7.1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun
geçici 19 uncu maddesinde yer alan "% 5" pay oranı "% 4,5"
olarak uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği yok; ancak, bir önerge var.
Sayın milletvekilleri,
verilen önerge Başkanlığımızca incelenmiş olup, içeriği itibariyle yeni bir
madde ihdası şeklinde kabul edildiğinden, komisyon metninde bulunmayan, ancak
tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini
isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrasında
belirlenmiştir.
Komisyon, önergeye salt
çoğunlukla; yani, 21 üyeyle katılırsa, yeni bir madde olarak görüşme
açacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının Geçici 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Sadullah Ergin |
Sabri Varan |
|
Ankara |
Hatay |
Gümüşhane |
|
Mehmet Soydan |
|
Orhan Erdem |
|
Hatay |
|
Konya |
"Geçici Madde 2- 1) 4389 sayılı Bankalar
Kanununun 14 üncü maddesinin (3) numaralı veya (5) numaralı fıkrasının (a)
bendinin (aa) alt bendi uyarınca bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul
etme izni kaldırılan bankalarda bulunan ve doğruluğu hiçbir şüpheye yer
vermeyecek şekilde kanıtlanan tasarruf mevduatı niteliğini haiz hesaplar Hazine
Müsteşarlığı ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun müşterek önerisi üzerine
Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek esas ve usullere göre Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu tarafından ödenir.
2) 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu ile 4389 sayılı Bankalar Kanunu uyarınca banka tarafından yetkili mercilere beyan edilen sigortaya tabi tasarruf mevduatı tutarı ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından tespit edilen tasarruf mevduatı tutarı arasında bir fark bulunması halinde, bu fark nispetinde bankanın yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları, imzaları bankayı ilzam eden memurları ve şube müdürleri ile yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının, kendilerine, eşlerine ve çocuklarına ait bankalar ve banka dışı malî kurumlar ile diğer gerçek ve tüzel kişiler nezdindeki, kiralık kasa mevcutları da dahil olmak üzere, hak ve alacakların dondurulmasına, her türlü mal, hak ve alacakların üzerindeki tasarruf yetkisinin tamamen veya kısmen kaldırılmasına, mal, kıymetli evrak, nakit ve diğer değerlerin zaptına, bunların bir tevdi mahalline yatırılmasına ve hak ve alacakların üzerine diğer tedbirlerin konulmasına, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun talebi üzerine ilgili bankanın merkezinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hakimi, yargılama sırasında ise mahkeme tarafından karar verilebilir. Ayrıca, yukarıda belirtilen farkın 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 ve 15 inci maddelerinde yer alan hükümler dahilinde takip ve tahsiline Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından karar verilebilir.
Bu fıkra hükmü,
yukarıdaki bentte sayılan kişiler adına hareket eden veya onlar hesabına kendi
adına para, mal veya hak edinen kişiler hakkında da uygulanır.
Tedbire ilişkin talepler
hâkim veya mahkeme tarafından, evrak üzerinde yapılacak inceleme sonucu derhal
ve nihayet yirmidört saat içinde sonuçlandırılır. Gecikmesinde sakınca görülen
hallerde Cumhuriyet Başsavcılıkları da hak ve alacakların dondurulmasına karar
verebilir. Cumhuriyet Başsavcılıkları bu kararı en geç yirmidört saat içinde
sulh ceza hâkimine bildirir. Hâkim en geç yirmidört saat içinde bu kararın
onaylanıp onaylanmamasına karar verir. Hâkim tarafından onaylanmayan kararlar
hükümsüz kalır.
Sulh ceza hâkimince
verilen tedbir, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu veya Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunun, bankanın bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme
izninin kaldırıldığı tarihten itibaren bir yıl içerisinde suç duyurusunda
bulunmaması halinde sona erer. Bu süre içerisinde suç duyurusunda bulunulması
halinde tedbir, takipsizlik kararının veya açılacak dava sonucunda verilecek
hükmün kesinleşmesine kadar devam eder. Mahkeme, bu Kanun hükümlerine göre
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından ödenen ve/veya ödenecek miktarın,
sorumlular tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ödenmesine karar verir.
Bu halde, tedbir hükmolunan meblağın tahsiline kadar devam eder ve hükmolunan
meblağ sorumluların bu fıkra uyarınca tedbire konu edilen para, mal, hak ve
alacakları ile diğer mal varlığından tahsil olunur.
3) Bankacılık işlemleri
yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bir banka nezdinde tasarruf
mevduatı hesabı bulunmamasına rağmen sahte olarak düzenlediği belgeler veya
sahte olduğunu bildiği belgeleri ibraz ederek veya ettirerek, kendisine veya
bir başkasına ödeme yapılmasını talep eden kişilere, fiilleri daha ağır bir
cezayı gerektirmediği takdirde, dört seneden sekiz seneye kadar ağır hapis
cezası verilir.
Kendilerine veya
gösterdikleri yahut hak sahibi kıldıkları kişilere ödeme yapıldıktan sonra bu
fıkradaki yazılı fiilleri işledikleri ortaya çıkan kişilere, bu fıkrada yazılı
cezanın yanı sıra ödenen tutarın on katı kadar ağır para cezası verilir. Bu
kişiler hakkında ikinci fıkra hükümleri uygulanır.
4) Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce gerçekleştirilen fiiller nedeniyle, bu Kanun hükümlerine
göre Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından ödeme yapılmasına veya yapılacak
olmasına sebebiyet veren kişiler ile bunların eş ve çocuklarına ait mal, hak ve
alacaklar hakkında da bu maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.
BAŞKAN- Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon)- Salt çoğunlukla katılıyoruz.
BAŞKAN- Salt çoğunluğunuz
var.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon)- Evet, 22 kişi var.
BAŞKAN- Evet, şöyle bir
bakalım...
Komisyonumuz yeterli
çoğunlukla önergeye katılmış olduğundan, yeni bir madde ihdası olarak gruplara
söz vereceğim.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Sayın Mustafa Özyürek. buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bizim, son günlerdeki
çalışma yöntemimizde, şöyle, 2 dakikada bakınca, bu kadar uzun bir değişikliğin
ne anlama geldiğini anlayacak feraseti göstermek gerekir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
O, sizde var şükürler olsun!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Bunu ne kadar gösterebildim bilemiyorum; ama, bir anket yapsak, bu oy veren
Komisyon üyelerinden ve biraz sonra oy verecek siz değerli milletvekillerinden,
bunun ne anlama geldiğini bilen 10 kişi varsa ben milletvekilliğini bırakmaya
hazırım.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sen, bize lazımsın Sayın Başkan; bilsem de söylemem.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Siz, bize lazımsınız efendim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Bir anket yapalım mı Sayın Başkan?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Yapalım, ben hazırım.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) -
İsterseniz biz anlatalım size.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, şaka bir tarafa, bu, çok ciddî bir olay. 1999 yılından
beri, Parlamentoda, bankacılıkla ilgili çok ciddî, çok kapsamlı değişiklikler
yaptık ve her seferinde, böyle, burada yazıldığı gibi, sayfalar tutan
maddelerden oluşan tasarılar geldi, geçti ve her görüşmede "bankacılık
sisteminin çok ciddî bir reforma ihtiyacı var; bu reformu
gerçekleştiriyoruz" denildi ve üç ay, beş ay geçmeden, yepyeni bir
tasarıyla karşı karşıya geldik. Bu konuları biraz izlemiş olan arkadaşlarım
bunu çok iyi hatırlarlar. Değerli arkadaşlarım, ama, ne yazık ki, o düzenlemelerin
hiçbiri, Türk bankacılık sisteminin sorunlarını çözmedi ve bankaların
hortumlanmasını önleyemedi.
Bankacılık da yapmış olan
bir arkadaşınız olarak söylüyorum, bankalar, Türkiye'nin en çok denetlenen
kurumlarıdır. Öncelikle, geçmiş dönemde, banka kurmak için veya Özelleştirme
İdaresinden satın almak için veya sahibini değiştirmek için Hazinenin, şu anda
da BDDK'nın iznine bağlı. Teorik olarak, kural olarak, hiç kimse, böyle
kendiliğinden banka sahibi olamaz; ama ne gördük; Ziraat Bankasına, İş Bankasına
gidip de kredi alamayacak insanlara banka kurdurduk; sonra, o bankalar
hortumlandı; o bankalar Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildi ve
hazinemiz, bu yolla 20 milyar dolar zarar etti değerli arkadaşlar, 20 milyar
dolar!.. İşte, 1 milyar dolar oradan gelecek, 2 milyar dolar buradan gelecek
diye müthiş çabaların sarf edildiği bir ülkede, 20 milyar dolar, hepimizin gözü
önünde gitti.
Bir kere, görevini ihmal
eden, görevini suiistimal eden insanlar yüzünden, banka kuramayacak insanlara
banka kurdurduk. Sonra, geldik... Bu bankalar, bankalar yeminli murakıplar
tarafından denetlenir, bankaların kendi denetçileri vardır, onlar denetler, iç
denetçileri vardır, onlar denetler ve Hazine veya BDDK bankalarda risk olduğunu
anladığı anda, oranın yönetim kuruluna bir görevlisini tayin eder. Bu batan
bankaların hepsinde, Hazinenin, BDDK'nın memuru vardı; yani, yönetim kurulu
içinde, birisi, devletin -memur anlamında söylüyorum- ajanıydı; orada ne olup
bittiğini adım adım bilmesi gerekirdi. Bütün bu önlemlere rağmen, bankalar
battı ve halkımız, ülkemiz, hazinemiz, müthiş zarara girdi.
Şimdi, Motorlu Taşıtlar
Vergisini Anayasa Mahkemesi iptal etti diye, Sayın Bakan, hepimizi sıkboğaz
etti, geçen gece yarısı bir kanun geçirdi. Ne kazandı; 1 katrilyon lira
civarında bir para; yani, 1 milyar dolar bile değil; ama, 20 milyar dolar ve bu
zarar her gün katlanarak gidiyor, 30 milyar dolara, 40 milyar dolara doğru
gidiyoruz değerli arkadaşlarım.
Şimdi, gerçekten, bu
bankalara kim izin vermişse oradan başlayarak, bu bankaları denetleyenlerden
başlayarak ve en önemlisi, denetim raporlarının gereğini zamanında yerine
getirmeyenlerden başlayarak hesap sormadıkça, herkesin yaptığı yanına kâr
kaldıkça, herkes bir yolunu bulur, bu yolsuzluklar, bu suiistimaller devam
eder.
Son zamanlarda güncel bir
konu; bir bankamızla ilgili olarak deniliyor ki, mevduat şu kadara çıktı,
mevduat bu kadara çıktı... Değerli arkadaşlarım, sürekli, bilançosunu,
kâr-zarar cetvelini açıklamak durumunda olan bir bankanın ne kadar mevduatı
olduğunu bilmeyen bir Bankacılık Denetleme Düzenleme Kurulu düşünülebilir mi,
bir Hazine düşünülebilir mi? Bir garip bakkal vergi kaçırsa üç gün sonra peşine
düşüyoruz, ne kazanmıştı, ne kaybetmişti, onu tespit ediyoruz da, koca
bankaları nasıl tespit edemiyoruz. Buralarda, sistemimizde, insan unsurumuzda
çok büyük eksiklerimiz var değerli arkadaşlarım. Bunları çözmeden, bunları
düzeltmeden, burada her gün vergi alacağız, ekvergi alacağız, olağanüstü vergi
alacağız diye birbirimizi hırpalıyoruz, halkımıza büyük yükler yüklüyoruz ve
böyle, 3'er, 5'er kuruş olarak topladığımız trilyonları, katrilyonları harcayıp
götürüyoruz.
Burada, ben, bankacılık
sisteminde büyük sorunlar olduğunu kabul ediyorum ve bankalarda mevduatı olan
insanların, iyi niyetli mudilerin sorunlarının çözülmesi gerektiğini
düşünüyorum; ama, 3-5 dakika içinde konuşacağımız, tartışacağımız böylesine
kapsamlı düzenlemelerle bir çözüm bulmamız, bu sorunların altından kalkmamız
mümkün değil.
Diyebilirsiniz ki, ne
yapalım, bir büyük sorunla karşı karşıyayız, bunu çözmek istiyoruz; Parlamento
da tatile giriyor, işte, alelacele bunu getirdik.
Cumhuriyet Halk Partili
bir milletvekili olarak söylüyorum ki, böylesine kapsamlı bir konuyu,
bankalarımızın temel sorunlarını çözmek için, bırakınız, böyle, aceleyi; bir
olağanüstü toplantı yapacağınızı söyleyin, biz, şimdiden imza veririz; yeter
ki... Ne getirip ne götüreceğini, bu işleri biraz bilen bir arkadaşınız olarak
ben anlayamadım, buradaki arkadaşlarımın büyük çoğunluğu anlayamadı. Öyle
zannediyorum ki, Sayın Bakanımız ve komisyon üyeleri de yeterince farkında
değildir; çünkü, çok teknik bir konu, ihtisas isteyen bir konu. Burada
"yaptım oldu, belki çözüm getirir" diye bir önerge kabul etmek, yeni
bir madde kabul etmek, inanınız, bu sorunları çözmez.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Geliniz, bunu, daha sakin bir ortamda, ciddî şekilde değerlendirelim.
Biz, durmadan kanun
yapıyoruz, birileri, durmadan bankaları hortumluyor; bunu çözelim. Bunu çözmenin
yolu, gerçekten, burada, çok kapsamlı bir tasarının önümüze gelmesi ve
arkasından da, hepimizin, bilerek, buna ciddî şekilde katkı yapmasıyla mümkün
olur. Burada, 5 dakikada görüşeceğimiz bir önergeyle bu konuyu çözemeyiz.
Bir vicdan borcu olarak, bir
görev olarak bu düşüncelerimi arz ettim, takdir sizin. İnşallah dediğiniz gibi
olur, inşallah sorunlar çözülür; ama, çözülmez, kısa bir süre sonra, tekrar,
yeni facialar, yeni çözümler için önümüze gelirse, aklınızın bir kenarında
bulunsun, Mustafa Özyürek bu konuları söyledi dersiniz diye bu konuşmayı
yapıyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum değerli arkadaşlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özyürek.
Şahsı adına, Osmaniye
Milletvekili Sayın Necati Uzdil; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; gerçekten, çok rahatsız oldum; o nedenle, söz alma
ihtiyacı hissettim. Bu maddenin, bu şekilde getirilmesini, kendime hakaret
edilmiş saydım. Sayın Grupbaşkanvekilim bu konuları biliyor olabilir, maddenin
neyle ilgili olduğunu bulmuştur; ama, ben ziraat mühendisiyim, milletvekili
olarak buraya geldim, 3 Kasımdan beri buradayız. Bu maddenin ne anlama
geldiğini, Grupbaşkanvekilimiz Sayın Mustafa Bey konuşana kadar anlamadım da,
bilmiyordum da. Peki, ben soruyorum: Hocam, biliyor muydunuz Allahaşkına;
İbrahim Bey, biliyor muydunuz; hemşerim Durdu Mehmet arkadaşım buradaydı,
biliyor mu? Biraz sonra el kaldıracağız. Nasıl kaldıracağız arkadaşlarım?
Sevgili milletvekilleri, biliyor musunuz?..
AHMET YENİ (Samsun) -
Siz, kendinizi düşünün, başkasını boş verin. (AK Parti sıralarından gürültüler)
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Size de soruyorum; ama, müsaade edin, burada 550 milletvekiliyiz. Lütfen...
Yani, bu şekilde müdahale ederek, neyi sağlayacaksınız? Bu 550 kişi, bu maddeyi
anlayacak mı? O zaman şöyle yapalım; gelin değiştirelim. Bu konuyu anlayan üç
kişi çıksın, orada bu yasayı yapsın, bize de kabul mu ret mi diye, o zaman
sormasınlar. Kabul mu ret mi diye soruyorsanız, ben bilmediğim bir şeye ne
diyeceğim arkadaşlar?..
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Çekimser kal.
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Çekimser... Buyurun, o zaman, hep beraber çekimser kalalım. Siz biliyorsunuz;
çünkü, siz süpersiniz canım, süper insanlarsınız, geldiniz, her şeyi
biliyorsunuz; ama, müsaade edin, bu Mecliste 550 kişinin kaç tanesi süper?
İçinizde 5 tane, 10 tane, haydi 50 taneniz süper diyelim; 550'niz de mi
süpersiniz? (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyelim.
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Siz süpersiniz... Burası halkın kürsüsü sevgili arkadaşlarım. Bırakın, halkın
anlayacağı şeyleri yapalım, sadece süperlerin yapacağı işlerle bir yere
varamayız. Bırakın, halkın anlayacağı şekilde davranalım.
Soruyorum Grup
Başkanvekilimiz Salih Beye: Acelesi mi vardı; yani, bu yapılamaz mıydı?
Arkadaki arkadaşlara soruyorum: Bilginiz var mı, anladınız mı? Anladık diyen
yok. Siz sallayın, siz anladınız! Çünkü, siz hazırsınız. Siz kafa sallarsanız
ben de şunu söylerim arkadaşlar: Siz, el kaldırıp indirmeye mi hazırsınız?!
Peki, ben de böyle mi söyleyeyim? Hayır, söylemek istemiyorum böyle. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Yahu, bana laf
yetiştireceğine, önündeki yazıyı oku! Anladın mı?! Önce ona cevap ver. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ben çıkıp da, bu konuda
konuşacağım diye hazırlık yapmadım; ben duygularımı aktarıyorum. Evet, siz
anladınız mı?.. Buyurun gelin anlatın o zaman. Yazık değil mi, günah değil mi?!
Çıkıp nutuk atıyorduk köylerde, kahvelerde "sizin adınıza, vicdanımızın
sesiyle hareket edeceğiz" diye. Grup Başkanvekilinize bakıp el
kaldırıyorsunuz; yakışır mı milletvekili olmaya?! (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Bu Parlamentonun onurunu
yüceltmek zorundayız. Eğer biz bu Parlamentoyu yüceltmezsek, milletvekilliğini
yukarılara çıkarmazsak, Türkiye'nin hiçbir sorununu çözme şansını yakalayamayız
arkadaşlarım.
Burada, sadece,
milletvekili sıfatı aldık geldik diye, oturuyoruz diye her şeye de el
kaldırmayalım. Eğer, bu grup öyle bir şey yapsa -arkadaşlarımla da demin
konuştum- bizler karşı çıkarız. Evet, karşı çıkarız; anlamadığımız bir şeyi
önümüze dayatamazsınız deriz.
Bu işin yanlışlığını
doğruluğunu tartışmıyoruz burada. Siz de, bildiğiniz bir şeye, anladığınız bir
şeye elinizi kaldırın, bize de anlatın lütfen. Eğer, bizi yok saymaya hak
görüyorsanız...
ALİ AYAĞ (Edirne)-
Anayasayı anlayamadınız. Oy bile kullanamıyorsunuz.
NECATİ UZDİL (Devamla)-
Siz anladınız mı?.. Anladıysan, gel buyur anlat. Buyur, gel anlat öyleyse.
Ben robot değilim.
Kendini robot sayanlar, anlamadan el kaldırsınlar o zaman. Ben robot değilim
sevgili arkadaşlarım.
Bu duygularla, bu işlemi
getirenleri; Parlamentoyu, milletvekilini bu şekilde görenleri bu milletin
önünde kınıyorum; Sayın Başkanıma ve tüm milletvekili arkadaşlarıma sevgiler,
saygılar sunuyorum.
Sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Uzdil.
Şahsı adına ikinci söz
isteği, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun.
Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, yapılan
düzenleme önemli bir düzenleme. Bu düzenleme, bir yönüyle, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunun hukuken daha güçlü olmasını sağlamaya yönelik bir düzenleme;
ama, burada, bu kadar önemli bir düzenlemeyi, Yüce Parlamentonun bilgisine
sağlıklı bir şekilde sunmadan, Yüce Parlamentoyu bilgilendirmeden geçirmenin ne
kadar ayıp olduğunu ifade etmek için söz aldım.
İkincisi, burada, buna
benzer bir maddeyi daha geçirdik. Onun gerekçesini baktığımız zaman, gerekçesinde
şöyle yazıyor: "Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna hükümet biraz daha fazla
para koymak için yasada değişiklik yaptı ve yetki aldı Bakanlar
Kurulundan."
Bunun anlamı nedir; bunun
anlamı şudur: Batan bankalar dolayısıyla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun
içerisine daha fazla para konulacak. Siz sanmayın ki, toplanan vergiler
vatandaşa hizmet olarak dönecek. O hortumlanan bankaların içerisine biraz daha
fazla para koymak için yetki alındı.
Sadece, bunu sizlerin
bilgisine sunmak için söz aldım.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Müzakereler
tamamlanmıştır.
Geçici 2 nci madde olarak
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 3 üncü maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 3. -
1.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî
İstihbarat Teşkilatı Kanununun 10 uncu maddesi uyarınca, 2003 yılı sonuna kadar
toplam yüzelli kişiyi geçmemek üzere ilave sözleşmeli personel istihdam edilebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 adet önerge vardır;
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının geçici 3 üncü maddesine aşağıda yer alan fıkranın ilave edilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Sadullah Ergin |
Mehmet Soydan |
|
Ankara |
Hatay |
Hatay |
|
Sabri Varan |
|
Metin Kaşıkoğlu |
|
Gümüşhane |
|
Düzce |
"2003 yılı sonuna
kadar, 29.7.1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun geçici 19 uncu
maddesinde yer alan "%5" pay oranı "%4,5" olarak uygulanır.
BAŞKAN - Önergeye komisyon katılıyor mu?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor
mu efendim?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Efendim,
gerekçeyi mi okutayım?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının geçici 2 nci maddesi değiştirilmiş bulunduğundan, maddenin
değiştirilmesinden önceki hükmü, bu geçici 3 üncü maddeye bir fıkra olarak
aktarılmaktadır.
BAŞKAN - Şimdi,
Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge, kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda, geçici 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Geçici 3 üncü madde, kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 16. - Bu Kanunun;
a) 13 üncü maddesi 5.7.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı
tarihinde,
b) 1, 2, 3, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12 nci maddeleri ile geçici 1
ve geçici 2 nci maddeleri 22.7.2003 tarihinden geçerli olmak
üzere yayımı tarihinde,
c) 4 üncü maddesi 24.7.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı
tarihinde,
d) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,
Yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Bir önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 16 ncı maddesinin (b) bendinde yer alan "geçici 2 nci"
ibaresinin "geçici 3 üncü" olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Sadullah Ergin |
Sabri Varan |
|
Ankara |
Hatay |
Gümüşhane |
|
Selami Uzun |
|
Metin Kaşıkoğlu |
|
Sıvas |
|
Düzce |
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu efendim?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım efendim?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçeyi okutalım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının geçici 2 nci maddesi geçici 3 üncü maddeye bir fıkra olarak
eklendiğinden anılan maddenin yürürlüğünün 22.7.2003 tarihi olarak
değiştirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 17- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakikalık
süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 281
Kabul : 244
Ret : 37
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.
(1)
Sayın milletvekilleri,
saat 20.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.56
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.35
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN
(Karaman)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Bazı Kanunlarda ve Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının
müzakerelerine başlıyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Bazı Kanunlarda ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/626) (S. Sayısı: 223) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 223 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN - Tasarının
maddelerine geçilmesini oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı bulunamamıştır.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.40
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.00
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
223 sıra sayılı tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.- Bazı
Kanunlarda ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/626) (S. Sayısı: 223) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının maddelerine
geçilmesi için yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddelerine
geçilmesi hususunu yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını
arayacağım; fakat, sayımda güçlük
çektiğimizden, zamanı da iyi kullanmak bakımından, maddelerine geçilmesinin
oylamasını elektronik cihazla yapacağım ve 3 dakikalık süre vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Tasarının
maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
BAZI KANUNLARDA VE 190 SAYILI GENEL KADRO VE USULÜ HAKKINDA
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 14.2.1985
tarihli ve 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında
Kanunun 8 inci maddesine aşağıdaki bent eklenmiştir.
"f) Dernekler
Dairesi Başkanlığı."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 3152 sayılı
Kanunun 13 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 13/A maddesi
eklenmiştir.
"Dernekler Dairesi
Başkanlığı
MADDE 13/A. - Dernekler
Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır.
a) Dernekler ile 3335
sayılı Uluslararası Nitelikteki Teşekküllerin Kurulması Hakkında Kanun
hükümlerine göre kurulan birliklerin kuruluş, iş ve işlemleri izlemek,
kayıtlarını tutmak, dosyalamak ve arşivlemek.
b) Derneklerin izne tâbi
faaliyetlerine ilişkin iş ve işlemleri yürütmek,
c) Dernek ve birliklerin
tüzel kişiliklerinin sona ermesi, tasfiyesi ve faaliyetten alıkonulması ile
ilgili iş ve işlemleri yürütmek.
d) Dernek ve birliklere
kütük numarası verilmesi, kütükten silinmesi ile ilgili işlemleri yürütmek ve
izlemek.
e) Türk vatandaşları
tarafından yurt dışında kurulan derneklerin kayıtlarını tutmak, kuruluş ve
faaliyetlerini yurt içinde ve yurt dışında ilgili makamlar aracılığıyla
izlemek, değerlendirmek ve bu derneklerle ilgili gerekli işlemlerin yapılmasını
sağlamak.
f) Dernek ve birliklerin
yönetici veya üyelerinin yasalara aykırı faaliyetleri hakkında, ilgili
kuruluşlarla işbirliği içinde çalışarak gerekli işlemleri yapmak.
g) Derneklerin yurt
dışından sağlayacağı aynî ve nakdî yardımlara ilişkin işlemleri yürütmek.
h) Derneklerin 2860
sayılı Yardım Toplama Kanununa göre yürütecekleri yardım toplama faaliyet
sonuçlarını izlemek.
i) 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun 115 inci maddesinde belirtilen işlemleri yürütmek.
j) Dernek ve birlikler
hakkındaki ihbar, şikâyet ve denetim taleplerini incelemek ve değerlendirmek.
k) Gerekli görülen
hallerde, dernek ve birliklerin yönetim yerleri, müesseseleri ve her çeşit
eklentileri ile defterleri, hesap, iş ve işlemlerinin dernekler Denetçileri
tarafından denetlenmesini sağlamak.
l) Görev alanına giren
konularda mevzuatla verilen diğer görevleri yapmak."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum; Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - 3152 sayılı
Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.
"EK MADDE 2. -
İçişleri Bakanlığında dernekler denetçileri ve dernekler denetçi yardımcıları
istihdam edilir.
Dernekler Denetçi
Yardımcılığına atanabilmek için, 657 sayılı Devlet memurları Kanununun 48 inci
maddesinde sayılan Devlet Memurluğuna atanacaklarda aranılan genel şartlara ek
olarak;
a) En az dört yıllık
lisans eğitimi veren hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme ve iktisadî ve
idarî bilimler fakültelerinden veya bunlara denkliği yetkili makamlarca kabul
edilen yurt içi ve yurt dışındaki öğrenim kurumlarından birisini bitirmiş
olmak,
b) Yapılacak yarışma
sınavında başarılı olmak,
c) Sınavın yapıldığı
tarihte otuz yaşını doldurmamış olmak,
Şarttır.
Dernekler Denetçi
Yardımcılığına atananlar en az üç yıl fiilen çalışmak ve her yıl olumlu sicil
almak kaydıyla açılacak meslekî yeterlik sınavına girme hakkını kazanırlar.
Bu sınavda başarılı
olanlar dernekler denetçisi unvanını alırlar. Yeterlik sınavında iki defa
başarısız olanlar ile olumsuz sicil alanlar veya sınava girmeye hak kazandığı
halde geçerli mazereti olmaksızın sınav hakkını kullanmayanlar Dernekler
Denetçi Yardımcılığı unvanını kaybederler ve durumlarına uygun diğer kadrolara
atanırlar.
Dernekler Denetçiliği
ve Dernekler Denetçi Yardımcılığı
yarışma ve yeterlik sınavları ile yetiştirilme ve çalışma esas ve usulleri
yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Ek madde 2
üzerinde söz isteği?.. Yok.
Ek madde 2'yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ek madde 3'ü okutuyorum:
EK MADDE 3. - İçişleri
Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığının ihtiyacını karşılamak üzere ekli (1)
sayılı listelerde yer alan kadrolar
ihdas edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye ekli cetvellerin İçişleri Bakanlığı bölümüne eklenmiştir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Ek madde 3'ü listeleriyle
birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, çerçeve 3 üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4. - 3152 sayılı
Kanuna ekli (1) sayılı cetvelin "Ana Hizmet Birimleri" bölümüne
"6. Dernekler Dairesi Başkanlığı" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5. - 3152 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 9. -
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Emniyet Genel Müdürlüğü dernek denetçisi
unvanı ile görev yapanlar hiçbir işleme gerek kalmaksızın İçişleri Bakanlığı
dernekler denetçisi kadrolarına naklen atanmış sayılırlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz
isteği?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 4.6.1937
tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilâtı Kanununun ek 19 uncu maddesi
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Madde üzerinde bir önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 223
sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Şükrü Önder |
Muharrem Tozçöken |
|
Ankara |
Yalova |
Eskişehir |
|
Mehmet Ergün Dağcıoğlu |
Ali Yüksel Kavuştu |
Zülfü Demirbağ |
|
Tokat |
Çorum |
Elazığ |
"Madde 6- 4.6.1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun Ek 19 ve Ek 20 nci maddeleri yürürlükten kaldırılmış olup, Birinci Sınıf Emniyet Müdürlerine 3201 sayılı Kanunun Ek 20 nci maddesi uyarınca bu Kanunun yayımı tarihine kadar uygulanan ek göstergeler geçerli sayılır."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, çoğunluğumuz olmadığı için
katılamıyoruz, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Efendim,
gerekçeyi mi okutalım?
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
3201 sayılı Kanunun Ek 20
nci maddesinde ek göstergelere ilişkin yer alan düzenleme ile 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa ekli ek gösterge cetvelinde yer alan hükmün uygulanmasında
tereddütler yaşandığından, bu konuda 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununda
yer alan hükümlerin kaldırılması zorunlu olmuştur. Ancak, ilgililerin
mağduriyetinin önlenmesi amacıyla da, kanunun yayım tarihine kadar, 3201 sayılı
Kanunda yer alan hükümlerin geçerli sayılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, gerekçesini
de dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - 14.7.1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun;
a) 36 ncı maddesinin
"Ortak Hükümler" bölümünün (A-11) numaralı bendinde yer alan
"Emniyet Genel Müdürlüğü Dernek Denetçi Yardımcıları" ibaresi
"İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçi Yardımcıları" ve "Dernek
Denetçiliğine" ibaresi "İçişleri Bakanlığı Dernekler
Denetçiliğine",
b) Ekli (I) sayılı ek
gösterge cetvelinin (I-g) bendinde yer alan "Emniyet Genel Müdürlüğü
Dernek Denetçileri" ibaresi "İçişleri Bakanlığı Dernekler
Denetçileri",
c) 152 nci maddesinin
"II-Tazminatlar" bölümünün "A) Özel Hizmet Tazminatı"
bendinin (g) alt bendinde yer alan "Emniyet Genel Müdürlüğü Dernek
Denetçisi ve Dernek Denetçi Yardımcıları" ibaresi "İçişleri Bakanlığı
Dernekler Denetçisi ve Dernekler Denetçi Yardımcıları",
Olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Birinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 223
sıra sayılı tasarının 7 nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Kemal
Kılıçdaroğlu |
İzzet
Çetin |
|
İzmir |
İstanbul |
Kocaeli |
|
Ersoy
Bulut |
|
Muhsin
Koçyiğit |
|
Mersin |
|
Diyarbakır |
Ekli (IV) sayılı makam
tazminatı cetvelinin (8-a) bendinin sonuna "İçişleri Bakanlığı Dernekler
Denetçileri" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 223
sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Genel Kadro Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesine
aşağıdaki şekilde fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
|
Şükrü
Önder |
|
|
|
Yalova |
|
|
Muharrem
Tozçöken |
Ali
Osman Sali |
Metin
Kaşıkoğlu |
|
Eskişehir |
Balıkesir |
Düzce |
|
Selami
Uzun |
Ali
Aydınlıoğlu |
Atilla
Koç |
|
Sıvas |
Balıkesir |
Aydın |
|
Osman
Aslan |
|
Mehmet
Ergün Dağcıoğlu |
|
Diyarbakır |
|
Tokat |
657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa ekli (IV) sayılı makam tazminatı cetvelinin (8-a) bendinin
sonuna "İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri" ibaresi
eklenmiştir.
BAŞKAN - Üçüncü
önerge, en aykırı önergedir; okuttuktan
sonra işleme alacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesinin (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih
Kapusuz |
Şükrü
Önder |
Muharrem
Tozçöken |
|
Ankara |
Yalova |
Eskişehir |
|
Mehmet
Ergün Dağcıoğlu |
Sabri
Varan |
Zülfü
Demirbağ |
|
Tokat |
Gümüşhane |
Elazığ |
|
|
Ali
Yüksel Kavuştu |
|
|
|
Çorum |
|
"b) Ekli (I) sayılı
ek gösterge cetvelinin;
1- "I-Genel İdare
Hizmetleri Sınıfı" bölümünün "g" bendinde yer alan "Emniyet
Genel Müdürlüğü Dernek Denetçileri" ibaresi "İçişleri Bakanlığı
Dernekler Denetçileri",
2- "VII-Emniyet
Hizmetleri Sınıfı" bölümünün "c" bendinde yer alan "İl
Emniyet Müdürleri" ibaresi, "diğer Birinci Sınıf Emniyet
Müdürleri"
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Önergeye, çoğunluğumuz olmadığı için
katılamıyoruz, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutayım sayın önerge sahipleri?
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Birinci sınıf emniyet
müdürlerine uygulanan ek göstergelere ilişkin olarak 3201 sayılı Emniyet
Teşkilatı Kanunu ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda yer alan hükümler
arasındaki tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Diğer iki önerge aynı
mahiyette; ancak, ayrı ayrı okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 223
sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7 nci maddesine
aşağıdaki şekilde fıkra eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Şükrü Önder
(Yalova)
ve arkadaşları
657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa ekli (IV) sayılı makam tazminatı cetvelinin (8-a) bendinin
sonuna "İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri" ibaresi
eklenmiştir.
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 223
sıra sayılı tasarının 7 nci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir)
ve arkadaşları
Ekli (IV) sayılı makam
tazminatı cetvelinin (8-a) bendinin sonuna "İçişleri Bakanlığı Dernekler
Denetçileri" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, iki önerge de aynı mahiyette; ikisinin işlemini beraber
yürüteceğim.
Her iki önerge yönünden
de Komisyonun görüşünü almak istiyorum...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz; ancak, redaksiyona da ihtiyaç var
belki.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bu iki önerge, teknik bakımdan, 7 nci maddenin çerçevesinin şu
ifade edeceğim şekilde düzenlenmesini gerektiriyor:
"Madde 7. 14.7.1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ekli (IV) sayılı makam
tazminatı cetvelinin (8-a) bendinin sonuna "İçişleri Bakanlığı Dernekler
Denetçileri" ibaresi eklenmiştir."
Bu şekilde Komisyonun
görüşü?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Birleştirilmesinde uygunluk vardır Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutayım, arkadaşlar izah edecekler mi?
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Sayın Oğuz Oyan
ve arkadaşlarının verdiği önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
İçişleri Bakanlığı
Dernekler Denetçileri; görevlerinin niteliği, mesleğe girişte aranılan özel
şartları, seçilmeleri, yükselmeleri ve özlük hakları bakımından, Türkiye
genelinde teftiş, denetim veya inceleme yetkisine sahip diğer kamu kurum ve
kuruluşlarındaki merkez denetim elemanlarıyla emsal durumda bulunmaktadırlar.
Önergenin kabulüyle denetim elemanları arasındaki eşitsizlik giderilmiş
olacaktır.
BAŞKAN - Sayın Şükrü
Önder ve arkadaşlarının önergesinin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
İçişleri Bakanlığı
Dernekler Denetçileri; görevlerinin niteliği, mesleğe girişte aranılan özel
şartları, seçilmeleri, yükselmeleri ve özlük hakları bakımından, Türkiye
düzeyinde teftiş, denetim veya inceleme yetkisine sahip diğer kamu kurum ve
kuruluşlarındaki merkez denetim elemanlarıyla emsal durumda bulunmaktadırlar.
Ancak, 1997 yılında,
Devlet Memurları Kanununa ekli (IV) sayılı Makam Tazminatı Cetvelinde yapılan
düzenlemede, en az dört yıl süreli yükseköğrenim veren fakülte veya
yüksekokulları bitirmiş, birinci dereceli kadroya atanmış ve Türkiye düzeyinde
teftiş, denetim veya inceleme yetkisine sahip merkez denetim elemanları makam
tazminatından yararlandırıldıkları halde, görev unvanları bu cetvelde ismen
sayılmadığından Dernekler Denetçileri makam tazminatından yararlanamamakta ve
mağdur olmaktadırlar.
Bu önergeyle, birinci
dereceli kadroda 12 kişilik mevcudu bulunan İçişleri Bakanlığı Dernekler
Denetçilerinin de emsal denetim elemanları gibi makam tazminatından
yararlanmaları sağlanmış ve denetim elemanları arasındaki eşitliğe aykırı durum
da düzeltilmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, biraz önceki izahatım doğrultusunda, aynı mahiyette olan 2
önergeyi müştereken oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
7 nci maddeyi, kabul
edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8. - 10.2.1954
tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun 33 üncü maddesinin (b) fıkrasında yer
alan "Emniyet Genel Müdürlüğü Dernek Denetçisi ve Dernek Denetçi
Yardımcıları" ibaresi "İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçisi ve
Dernekler Denetçi Yardımcıları" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olsun.
Sayın Bakanın teşekkür
için bir konuşma isteği var.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Bazı
Kanunlarda ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" adıyla bilinen ve esasen, Bakanlığımda
"Dernekler Dairesi Başkanlığı" adı altında yeni bir birim oluşmasını
sağlayan kanunun kabul edilmesi dolayısıyla söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin hedefi, daima, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak olmuştur. Bu,
bize, Yüce Atatürk'ün bir talimatıdır. Bugün kabul edilen yasa, Avrupa Birliği
hedefine giden önemli bir kilometre taşıdır. Avrupa Birliği, demokrasi, insan hakları,
özgürlük ve ekonomik refah demek. İşte, biz, bu amaçları gerçekleştirmek üzere,
yönümüzü Avrupa Birliğine çevirdik. Hedefi tam yakalamak için devlet aygıtının
çalışmasının yeterli olmadığı konusunda, artık, bütün ülke kamuoyu hemfikir. Bu
amaç için, kamu sektörü, özel girişimciler ve sivil toplum örgütlerinin el ve
gönül birliği içinde çalışması şarttır. Bugün kabul ettiğimiz yasayla, sivil
toplumun, üçüncü sektörün önünü açtık, Avrupa Birliğine giden yolun kapısını
biraz daha araladık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanunun önemi, devletin sivil topluma bakışını kökten
değiştirmesinde yatmaktadır. Malumunuz, bugüne kadar derneklere ait işlemler,
emniyet ve jandarma teşkilatınca yürütülmüştür. Güvenlik birimlerince yerine
getirilen bu fonksiyon, sanki dernekleri ilzam ediyordu. Şimdi, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, üçüncü sektörle el ele millî meselelerine sahip çıkma
şansını yakalayacaktır. Artık, devlet, dernekleri, takip edilmesi gereken
değil, teşvik edilmesi, geliştirilmesi ve güvenilmesi gereken üniteler olarak
görmektedir. Bu değişim, tam bir zihniyet reformudur, toplumla kucaklaşma
projesinin yeni bir etabıdır. Madem böyle bir dönüşüm yaşanacaktır, öyleyse,
sivil toplum kuruluşlarımız da kendilerini yeniden tanımlamalıdırlar. Daha fazla
demokrasi, insan hakları, özgürlük ve ekonomik refah sağlanması konusunda
sadece gösteriler düzenleyen değil, aktif çalışmalarla devletin önünü açan
kurumlar haline gelmelidirler.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasanın görüşülmesi sırasında önergelerle de katkıda bulunan çok değerli
arkadaşlarıma, emeği geçen herkese ve Yüce Meclisin siz değerli üyelerine
tekrar şükranlarımı arz ediyorum; kabul edilen yasanın Avrupa Birliğine giden
yolu kısaltmasını diliyorum ve bu vesileyle, Yüce Heyetinizi yeniden saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri,
Bazı Kanunlarda ve Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
7. - Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel
Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/641) (S.
Sayısı: 252) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 252 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz istekleri vardır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 252 sıra sayılı kanun
tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Birinci Yasama Yılının son saatlerinde böylesi önemli bir konunun görüşülüyor
olması herhalde son derece önemli olmakla birlikte, milletvekili arkadaşlarımın
konuyu çok fazla önemsememesi de hem ülkemiz açısından hem Meclisimiz açısından
üzüntü verici bir durum.
Değerli arkadaşlarım, bu
tasarı, "Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması"
diye başlık taşıyor; ama, ülkemizi yaklaşık yirmi yıldan bu yana etkileyen ve
siyasal partilerimizin hemen hemen hem iktidarda hem muhalefetteyken
propagandalarının ana gündemini oluşturan özelleştirmeyi tam anlamıyla kapsayan
bir düzenleme.
Tabiî, geriye bir bakacak
olursak, yirmi yıllık süre içerisinde, özellikle merhum Özal'ın Başbakanlığı
döneminde transformasyon, değişim, dönüşüm gibi toplumun kavrayamadığı,
halkımızın anlayamadığı süslü laflarla başlayan özelleştirme uygulamaları,
çalışmaları, çabaları, ne yazık ki, cumhuriyetimizin ilk yıllarında kurulan ve
ülkemizin yeniden inşaına harç taşıyan, her biri çok değerli işlere sahip
yüzlerce kamu kurum ve kuruluşumuzun, ekonomik olarak ömrünü tamamlamadan
sonlanmasına, kamu mülkiyetinden özel mülkiyete devrolunmasına neden oldu.
Tabiî, kamu
kuruluşlarında şişirilmiş kadroların, bazı kuruluşlarda yaşanan yolsuzlukların
ve bilançolarına yansıyan zararların, kamuoyunu etkilemede, halkımızı
yönlendirmede etkili bir enstrüman olarak kullanıldığını hepimiz biliyoruz.
KİT'ler özelleştirilirse, yani satılırsa, devlet yükten kurtulacaktı, bütçe
açıkları sona erecekti, ülkenin biriken iç ve dışborçlarını ödemek için kaynak
yaratılacaktı, özelleştirmeyle verimlilik artacaktı, istihdam olanakları genişleyecekti,
mülkiyet tabana yayılacaktı, girişimcilik ruhu, servetin geniş kitlelere
dağılımı sağlanacak ve demokratikleşme gerçekleşecekti. Bir tür bitmeyen ağır
ekonomik kriz nedeniyle tartışma fazla uzamadı; satalım kurtulalım; bu yükü, bu
ülke kaldırmaz; devlet, etçilik sütçülükle mi uğraşacak; ticaretle mi uğraşacak
diyerek halkımız etkilendi, etkisiz hale getirildi ve yüzlerce kamu kurum ve
kuruluşu yok pahasına elden çıkarıldı.
Değerli arkadaşlarım,
hangi yöntemle yapılırsa yapılsın, özelleştirmenin sonunda, bazı karanlık
kişilerin daha da zenginleşmesi ve bazı dürüst insanların da daha da
fakirleşmesi kaçınılmazdır. Nitekim, ülkemizdeki uygulamada sadece
yurttaşlarımız fakirleşmedi; topyekûn ülkemiz, yirmi yıllık süre içerisinde
borç batağına düştü; borç tuzağı bütün siyasal iktidarlarımızı etkiledi ve kim
iktidara gelirse gelsin, dış ve içborç yükünden etkilendi; hatta, günümüzde
borç faizlerini ödeyebilmek için kötü bir mirasyedi gibi eldeki varlıkları yok
pahasına satmaya kalkıştı. Nitekim, bu dokuz aylık devri iktidarınız döneminde
de ilginç satışlar yaşandı; bunlardan bir tanesini örnek olarak vereceğim;
Balıkesir SEKA.
Değerli arkadaşlarım, 8
Ocak 1981 tarihinde üretime geçen işletmede 372 işçi, 80 memur çalışmakta idi.
İşletmenin 493 dekar arazisi, 201 adet lojmanı var idi. Çalışanların kıdem
tazminatı tutarı 12 trilyon 50 milyar lira. İşletme, geçtiğimiz ay satıldı.
Kime satıldı; Albayraklar'a. Albayraklar kim; yanıtını, AKP Grubu vermeli. Kaç
liraya satıldı; 1,1 milyon dolara; yani, 1,5 trilyon liraya. 201 adet lojmanı
10'ar milyara verseydiniz, 2 trilyondan fazla para tutar idi; arazisini, koca
tesisi bir kenara bırakıyorum. Bu tesis, yanılmıyorsam, Sayın Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan'ın SEKA Genel Müdürlüğü döneminde yapıldı ve 50 000 000 dolar
kredi alınarak kuruldu. Bugün, benzer bir tesis 190 000 000-200 000 000 dolara
kurulabiliyor. Böyle, kamuya ait bir kurumu, 1,1 milyon dolara vermenin günahı,
vebali, herhalde üzerinizde.
Yine, geçtiğimiz günlerde
satışı yapılan Petkim. 24 000 dekar arazisi, 17 fabrikası, işletmeleri, limanı,
barajı, lojmanları olan bu kuruluş, Uzan Grubuna 605 000 000 dolara satıldı.
Kuruluş, 4,5 milyar dolara sigorta ettiriliyor, değer tespiti 3,5 milyar dolar;
ama, ne yapalım paraya ihtiyacımız var.
Şimdi, buradan, bugün, bu
tasarının içerisinde özelleştirilmesi gündemde olan Millî Piyango İdaresine
gelmek istiyorum. Son söyleyeceğim sözü, ilk önce söyleyeyim; biz, altın
yumurtlayan tavuğu kesiyoruz. Bilançosuna baktım; bilançosunu sizlere okuyayım
-dolar cinsinden- sadece elde edilen kâr ve kamuya sağlanan kaynaklara
bakıldığında, kamuya sağlanan toplam kaynak 250 452 000 dolar; Türk Lirası
cinsinden bu -31.12 itibariyle- 384 trilyon lira.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu örnekleri çoğaltabiliriz. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, özel
sektöre, özel girişimciliğe asla karşı değiliz. Daha cumhuriyetin kuruluşunun
ilk yıllarında, Partimizin de temelini atan Mustafa Kemal Atatürk, İzmir
İktisat Kongresinde, bakın yabancı sermaye hakkındaki görüşlerini şöyle
açıklamış: "Sanılmasın ki, dış sermayeye karşıyız. Hayır. Bizim
memleketimiz geniştir, sermayeye ihtiyacımız var. Kanunlarımıza uymak şartıyla
dış sermayeye gerekli teminatı vermeye hazırız." Yine, aynı kongrede, o
zamanın İktisat Vekili Mahmut Esat Bozkurt "Türk ekonomisini, bir esirler
ülkesi halinde, yabancı sermaye eline veremeyiz; fakat, memleketimizde meşru
bir şekilde kazanmak ve yaşamak isteyen yabancı sermayeye, kanun ve
yönetmeliklerimize uygun olmak ve Türkiyelilerden fazla imtiyaza sahip olmamak,
bir hile ardında koşmamak şartıyla, her türlü kolaylığı göstermeye
hazırız" demişti.
Değerli arkadaşlarım,
mülkiyetin, kamuda ya da özelde olmasının çok fazla önemi yok. Önemli olan, bu
ülkenin kaynaklarını, Osmanlıdan günümüze, ülkemizin bugünlere taşınmasına öncülük
yapan, sanayimizin okulu niteliğindeki kamu kurum ve kuruluşlarını, bırakın
kamu kurum ya da kuruluşlarını, kamu hizmetlerini bile, fiyatlandırılabilir her
türlü mal ve hizmeti, bugünkü borç sarmalından kurtulabilmek mantığı
içerisinde, yok pahasına elden çıkarmanın, siyasal yandaşlara, yerli yabancı
tekellere peşkeş çekmenin adının ne olduğunu, size bırakmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, ülkemiz, hem ekonomik olarak hem siyasal olarak zor dönemlerden
geçti. Bugün, bu Parlamento, AKP ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ağırlıklı
iki büyük partiden, iktidar ve muhalefet olarak oluştu. Ülkemizin sorunlarını
birlikte çözebiliriz. Birlikte, ülkemizin itibarını, uygulayacağımız ekonomik
ve sosyal politikalarla değiştirebiliriz. Bakınız, ben, size, Osmanlının son
dönemini hatırlatmak istiyorum. Bu, özelleştirme yandaşlarına, cumhuriyet
düşmanlarına da, buradan bir seslenişimdir, hatırlatmamdır. Osmanlı Devletinin
son döneminde, tütün ve sigara, Fransızların elindeydi; deniz yollarımız,
İtalyanların, İngilizlerin ve Yunanlıların elindeydi; maliye, yabancıların
yönetiminde Düyunu Umumiyeye teslim edilmişti; demiryollarımız, Fransız,
İngiliz ve Almanların elindeydi. Osmanlı Devleti, Osmanlı İmparatorluğu, o
dönemde, öyle liberal, öyle liberaldi ki, devletin Merkez Bankası, Fransız ve
İngiliz ortaklığıydı; devlet adına, bunlar para basıyordu. Ne oldu Osmanlı
İmparatorluğu; çöktü. Niye; ekonomisi bağımlı hale gelmişti, yabancı ülkelerin
önünde, yabancıların her söylediğini kabul eder bir konuma düşmüştü.
Değerli arkadaşlarım,
ekonomik bağımsızlığı olmayan bir ülkenin siyasal bağımsızlığından söz
edilemez. Gerçekten, ülkemizdeki tüm kaynaklarımız, ister kamuya ister özel
girişimcilere ait olsun, millî servetlerimizdir, onları hepimizin koruması
gerekir.
Bakınız, geçtiğimiz yıl,
İstanbul Sanayi Odasının davetlisi olarak ülkemize gelen, eğitiminin bir
bölümünü Türkiye'de yaptığını bildiğim, hatırladığım ABD'li ünlü bir iktisatçı
Dani Rodrick ne diyor: "Türkiye, Güney Amerika'nın hatalarını tekrar etmemeli,
küreselleşme ile gelişmeyi aynı şey saymamalıdır. Küreselleşme, gelişmiş olmaya
giden kestirme yol değildir. Ekonomik liberalizm ve dışa açılma her ne kadar
önemli rol oynamışsa da, Doğu Asya ekonomileri başarılarını sadece buna borçlu
değildir. Bu ekonomilerde, devlet, ekonomiden elini çekip, özel sektöre
'buyurun, alan sizin' dememiştir; özel sektörle ortak hareket etmiş, bazen
yönlendirmiş, bazen caydırmış, her zaman destek olmuştur."
Değerli arkadaşlarım,
güçlü devlet, piyasaları düzenleyen, denetleyen, şeffaf ve belirgin kuralları
uygulayan, firmalar arasında ayırım yapmayan, hukuka saygılı ve etkin bir
devlettir.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizdeki özelleştirme uygulamalarından yirmi yıldan bu yana ders alamadık.
Bakınız, yirmi yıl sonra geldiğimiz noktada, yüzlerce fabrikamız kapatıldı,
hayvan-cılığımız çöktü, tarım çöktü, tarımımız dışa bağımlı hale geldi. Yanı
başımızda, Burdur İlinde, vaktiyle, bir şeker fabrikası kurulmuştu. Şeker
fabrikası, tarıma dayalı yan sanayi olarak küspesiyle birlikte Et ve Balık
Kurumunu geliştirdi. Hayvancılık geliştikçe yem sanayi gelişti. SEK, orada
fabrika açtı. Burdur'daki Et ve Balık Kurumunun bugün yerinde yeller esiyor,
SEK'in yerinde yeller esiyor, yem sanayi kapalı. Ne oldu? Koskoca bir şehirde
halkın tek geçim kaynağı olan hayvancılık ve tarım çöktü, bugün, Burdur'da
üretilen süt tankerlerle başka illere taşınır oldu.
Değerli arkadaşlarım, bu
ülke hepimizin. Bu ülkede olup bitenlere seyirci kalamayız. Bu yasanın bütününe
baktığımda, gerçekten, son derece sakıncalı, son derece ürkütücü gelişmelere
tanık oluyoruz. Bir kere, daha işin başında Özelleştirme Yüksek Kurulunun
yapısını değiştiriyoruz. Daha evvel, Özelleştirme Yüksek Kurulunda görevli
bakanlarımıza baktığımız zaman, Başbakanımız vardı, Başbakanla birlikte
Başbakan Yardımcısı, Devlet Bakanı, özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı,
Maliye Bakanı ve Sanayi ve Ticaret Bakanından oluşmaktaydı. Bugün, daha
tasarının 2 nci maddesinde Yüksek Kurulu Başbakanın belirleyeceği 4 bakana
teslim ediyoruz. Belki öfkeleneceksiniz, belki kızacaksınız; ama, hatırlatmak
istiyorum. Hükümetinizin ilk kurulduğu günlerde, Özelleştirme İdaresi Sayın
Abdüllatif Şener'e bağlıydı. Daha sonra kime bağlandı; Maliye Bakanlığına.
Acaba, Sayın Başbakan bazı bakanlarına güvenmiyor da, kendi seçeceği
bakanlardan oluşacak bir Bakanlar Kuruluyla, 4 kişilik bakanlar heyetiyle mi
karar verecek diye düşünüyorum. Diğer taraftan, yasanın 5 inci maddesinde, 4046
sayılı Yasanın 18 inci maddesinin (B) bendinin (c) alt bendinde değer tespiti
uluslararası kabul görmüş yöntemlerden en az 3'ünün uygulanması suretiyle
yapılmaktaydı. Şimdi, değer tespit yöntemleri 2'ye indiriliyor.
Bir başka konuya
baktığımız zaman, Özelleştirme İdaresinin yapacağı borçlanmalar için Hazine
garantisi veriliyor. Değerli arkadaşlarım, şu anda, Türkiye'de eğer bir
özelleştirme yapılacaksa, iki kurum çok önemli: Birisi, Özelleştirme İdaresi,
diğeri, adil bir vergiyi uygulamaya koyan, vergiyi toplayamayan Maliye
Bakanlığı. Bunların dışında bütün kurumlar, çok rahat bir şekilde rehabilite
edilebilir ve işler hale getirilebilir.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, Özelleştirme İdaresinin, bugün, Türkiye'ye büyük bir kambur olduğu,
kapsama alınan verimli, kârlı, kendi kendine yeten bütün kurumların,
Özelleştirme İdaresine teslim edilmesinden sonra üretiminin düştüğü,
verimliliğinin düştüğü, hatta çalışamaz konuma getirildiği hepimizin bildiği
bir gerçek. Böyle bir kuruma, şimdi, bir de, Hazine garantili dışborç alma
yetkisi veriyoruz; bu, yanlıştır.
Değerli arkadaşlarım,
Millî Piyango İdaresinin tekelindeki şans oyunlarının lisans haklarının, on
yıla kadar, gerçek ve tüzelkişilere devrine ilişkin düzenleme doğru değildir.
Kurum olarak Millî Piyango İdaresi varlığını sürdürüyor gözüküyor; ama, sadece
kendisine denetim görevi veriliyor. Millî Piyango İdaresinin işlevsiz hale
getirilmesini, ben anlayamıyorum, herhalde, hiç kimse de anlayamayacak. Ne
ülkemize yük olacak bir varlığı var ne kambur olduğu iddia edilebilecek bir
yapısı var. Demin size söyledim, yüz milyonlarca dolar parayı Hazinemizi akıtan
en önemli kurumlarımızdan birisi; bunun gelir getiren bu yapısını, biz, bir
başka kuruma devrediyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
sadece onunla da kalmıyor. Bakınız, Millî Piyango İdaresi, ülkemizde, Ankara,
Bursa, Çanakkale, Erzincan, Isparta, Afyon, İzmir, Yozgat, Samsun, Lefkoşa,
Van, Yalova, Konya, Mardin, Trabzon, Karaman ve Rize'de okullar yaptırmış;
Ankara, Muğla ve Bafra'da öğrenci yurtları yaptırmış; Başkent Özürlüler Eğitim
Merkezi inşa ettirmiş... Ülkemizin böylesine verimli bir kuruluşunu, böylesine
kârlı bir kuruluşunu, bugün, hangi amaçla elden çıkardığınızı, gerçekten
anlayabilmiş değilim.
Değerli arkadaşlarım,
yine, tasarının geçici 1 ve geçici 2 nci maddelerine baktığımız zaman, hukuk
devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak bir düzenlemeye tanık oluyoruz. Geçtiğimiz
yıl -geçtiğimiz dönemin en yakın tarihini vereyim- Halk Bankası ve Ziraat
Bankası çalışanlarının bir kısmının sözleşmeli statüde çalışmaya zorlanması,
bunu kabul etmeyenlerin, Devlet Personel Başkanlığı aracılığıyla diğer kamu
kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmesi sonucunda pek çoğu mağdur oldu. Banka
şube müdürlüğü yapan, bankanın üst düzey yöneticiliğini yapan pek çok banka
çalışanları, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının arşivlerinde çalışmaya ya da
onların konumuna uygun olmayan başka işlere yönlendirilince, büyük bir bölümü
yargıya başvurdu ve haklarını arama yoluna gittiler. Şimdi, biz, geçici 1 inci
maddedeki bu düzenlemeyle, bunların, hukuk devleti içerisinde hak arama
yollarını da ortadan kaldırmış oluyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bir
başka düzenleme, daha geçtiğimiz hafta, kamudaki toplu görüşmeler, Türk-İş ile
Hükümet arasında varılan bir mutabakatla, anlaşmaya sonuçlandı. Oradaki anlaşma
hükümlerinden biri de, özelleştirme mağduru işçilerin de, kamu kesiminde çalışan
memurlar, kapsamdışı personel, sözleşmeliler...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin,
lütfen, toparlayın.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Toparlıyorum, Sayın Başkanım.
...ve diğer personel
gibi, kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmeleri için yasal düzenleme
yapılacağı taraflarca hüküm altına alındı; ama, bu Birinci Yasama Yılının son
gününde elimize gelen bu tasarıya
baktığımız zaman, yine, memurlarımızın, kamu çalışanlarının, sözleşmelilerin ve
kapsamdışı personelin, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmesine
ilişkin düzenlemeler yapılırken -ki, onların içerisinde pek çoğu hak düşürücü
hükümler ifade etmiş olmasına rağmen- işçilere yönelik böyle bir düzenlemeye
rastlanamıyor.
Değerli arkadaşlarım,
kamuda çalışanların, adına ne derseniz deyin, ister memur ister işçi isterse
sözleşmeli, hepsi kamu personeli. Kamu personeli içerisinde bir kısmının
haklarını öyle ya da böyle teslim ederken işçileri görmezlikten gelmeniz,
herhalde, bundan evvelki çalışmalarımızda olduğu gibi, İş Yasasında, SSK'da ve
diğer konularda olduğu gibi, işçileri, çalışanları AKP hükümetinin gözden
çıkardığını ortaya koyuyor. Vakit geçmiş değil, bu konuda devlet bakanlarımızın
da Türk-İşe verilmiş olan sözleri var. Buna ilişkin düzenlemenin de bu tasarı
içerisinde yer alması, hiç olmazsa bir aksaklığı giderecektir.
Bu düşüncelerle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
Tasarının tümü üzerinde,
şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
çalışma dönemimizin bu son saatlerinde özelleştirme gibi çok önemli bir konuyu
görüşmekteyiz; o nedenle söz aldım, kişisel görüşlerimi açıklayacağım.
Hemen belirteyim değerli
arkadaşlar: Önümüze getirilen tasarının çok ilginç bir gerekçesi var. Gerekçede
deniyor ki: "Piyasa ekonomisinde bir malın değerini talep belirler."
Bu cümleyi kim yazdı bilmiyorum; ama, ben, yıllarca ekonomi okuttum. Bu cümleyi
yazan bir ekonomi öğrencisi, birinci sınıftan ikinci sınıfa geçemez. Böyle şey
olmaz, neoklasik teorinin sermaye yanlısı iktisat kuramının temelinde bile,
piyasada fiyatın arz ve talep tarafından belirleneceği yazılıdır. Bu, nasıl
oluyor; bu, nasıl mantıktır, bu, nasıl anlayıştır ki "ürünün değerini
piyasada bir tek talep belirler" deniliyor. Satıcının, satanın, arz edenin
hiçbir hükmü yok, hiçbir kıymeti yok. Devleti, yarım asırlık KİT'leri bu duruma
getirmeye hangimizin hakkı vardır? Bu, nasıl mantıktır, bu, nasıl yapılır?!
Değerli arkadaşlar,
özelleştirmede temel sorun, fiyatlamadır. Dünyanın çözemediği temel sorun da
budur; çünkü, özelleştirilecek KİT'lerin büyüklüğü, boyutları, tesisleri ne
olursa olsun, bunlar birer kimliktir, bunların benzeri yoktur. Bir PETKİM'in,
bir demir çelik tesisinin, bir sıradan şeker fabrikasının bir benzeri yoktur.
Yumurtanın benzeri vardır, elmanın benzeri vardır da bunların benzeri yoktur.
Benzeri olmayan varlıkların değer tespitinde getirisine bakılır, başka
özelliklerine bakılır, kimliğine bakılır, yönetimine bakılır, müşteri
ilişkilerine bakılır, bakılır da bakılır.
Şimdi, siz, bu
yöntemlerin hiçbirine başvurmadan ve sadece talep edenin sözlerine dayanarak,
bu varlıkları satacaksınız. Değerli arkadaşlar, bu mantıkla, bu anlayışla bu
yasa çok yere çarpılır, çok geri döner ve hiçbir geçerliliği olmaz.
Şimdi, temel bir
yanlışımız daha var değerli arkadaşlar; o da şudur: Özelleştirme, çok geniş
kapsamlı bir ülke kalkınması projesi içinde ele alınırsa anlamlıdır.
Türkiye'nin kalkınmasını programlayıp, stratejik sektörlerini saptamadan, neyin
uzun dönemde gelişmeye yararlı olacağını belirtmeden, bu konularda çaba
harcamadan, uzun dönemli bir kalkınma projesiyle ortaya çıkmadan özelleştirme
yapmak cinayettir. Nasıl cinayettir; çünkü, bu, sonuçta yağmalama demektir,
yağmalatma demektir. Bu, rant dağıtımıdır. Bu, karşılıksız, fiyatı da alıcının
saptayacağı... Böyle komedi olur mu?! Pazara yumurta götüren, salatalık götüren
kimse bile fiyatı alıcıya saptatmaz. Bu mantık nereden geliyor?! Bu yağmalama
olacaktır. Buna izin verilmemesi gerekir.
Devam edelim değerli
arkadaşlar, satışta en önemli öğelerden biri de zamanlamadır, her satıcı bunu
bilir. Dünya ekonomisine de baktığınızda, Türkiye ekonomisine de baktığınızda,
dönemimiz, geçen günler KİT'ler için satış zamanı değildir, işin zamanlaması
yanlıştır. Dolayısıyla, bu noktayı da ayrıca düşünmeniz gerekir.
Üçüncü önemli nokta da,
şimdiye kadarki uygulamalarda, özelleştirme uygulamalarında, üzülerek
belirteyim, işin insan ayağı, işin sosyal ayağı -çalışanlar, mühendisler,
işçiler, emekçiler- hep gözardı edilmiştir. Bu kez de aynı şey yapılmaktadır.
Ne yapıyoruz; şimdiye kadarki özelleştirmelerin hızlandırılmış biçimini gecenin
bu saatinde onaylayacağız!.. Böyle şey olmaz; bu, yanlıştır. Biz, Parti olarak,
Türkiye'nin kalkınması bağlamında, stratejik sektörlerin kamu elinde
tutulmasını savunduk, yine savunuyoruz, bu bağlamda bir öneriyle buraya
gelinseydi bir değerlendirme yapardık; ama, üzülerek belirteyim ki, bunu yapma
olanağımız yoktur.
Kayıtlara geçsin diye çok
kısa bir şey söyleyeyim. Birkaç yıl önce Almanya'nın Saar Eyaletinin Enerji
Bakanı geldi ve dedi ki: "Saar'da biz kömürün tonunu dünya geçerli
fiyatının 3 katına mal ederiz, maliyeti dünya fiyatının 3 katıdır; ama, Saar'da
hiç kimse taşkömürünün özelleştirilmesini isteyemez" dedi. Neden
isteyemez; çünkü, Saar'da taşkömürü yaşamsaldır, yaşamın bir parçasıdır, o
yörenin insanının özüdür, kendisidir, üretimidir, yaşamıdır, alınteridir. Biz
ne yapıyoruz; yılların birikimi olan KİT'leri satıyoruz. Aynı yıllarda
Teletaş'ı sattık. Teletaş'ı sattık; Türkiye, telekomünikasyon konusunda
dünyanın gerisinde kaldı; yani, kendi beynimize kurşun sıktık, Teletaş'ın
araştırma birimini yok ettik.
Değerli arkadaşlar,
hükümetimiz, buraya, bu özelleştirme önerisi içinde, ileri teknoloji konusunda,
yeni yatırımlar konusunda, Türkiye insanının beyin gücüyle üretimi konusunda
herhangi bir öneriyle geliyor mu, geliyor diyebiliyor musunuz?.. Diyemiyorsak, neye
yatırım yapıyoruz, ne yapıyoruz Allah aşkına?! Böyle şey olabilir mi?!
Bir özel nokta şu: Ben,
beş ay evvel, millî piyango biletlerinin üzerinden bakan imzasının, teminatının
kaldırıldığı haberini aldım ve bunu, soru önergesi olarak verdim. Kurum, Sayın
Unakıtan'a bağlandıktan sonra, bakanın imzasıyla ödeme yapılacağı taahhüdü
kaldırıldı. Ben, bunun nedenini sordum; bugüne kadar bunun yanıtını alabilmiş
değilim. Bu, hangi nedenden kaynaklanıyor; birileri buna yanıt verirse,
gerçekten memnun olacağım.
Değerli arkadaşlar, bir
noktaya daha değineyim: Özelleştirme diye diye 20 yıla yakın bir süre geçti. Ne
bekledik; daha çok yatırım bekledik. Ne bekledik; daha çok üretim bekledik. Ne
bekledik; daha çok teknoloji bekledik, daha yaygın kalkınma bekledik. Bunların
hiçbiri gerçekleşmedi. Devletin gelir kaynaklarını, birilerine dağıttık, yerli
ve yabancı sermayeye peşkeş çektik; sonuçta, yatırımsız, üretimsiz, kadük bir
Türkiye ekonomisi ortaya çıktı. Şimdi, aynı işi hızlandıralım diyoruz.
Israrla bir şeyi daha
söyleyeyim: Özelleştirmede asıl yapılması gereken, özel kesimin
özelleştirilmesidir. Şimdi, gecenin bu saatinde, bu nereden çıktı demeyin.
Değerli arkadaşlar, asıl yapılması gereken, özel kesimin, saydam, kayıt içinde,
vergisini veren, primlerini ödeyen, toplumuna karşı sorumlu bir yapıya
kavuşmasıdır, rantçılıktan kurtulmasıdır; keşke, kavuşmuş olsaydı. Şimdi, bunu
sağlamadığınız sürece, özelleştirmeyle alınacak bir adım yol yoktur. O nedenle,
özelleştirmeyi bir bütünlük içinde düşünmemiz gerekmektedir. Ekonominin kayıt
içine alınması, rüşvetin, yolsuzluğun kamu bürokrasisinden ayıklanması ve buna
koşut olarak, özel kesim ekonomisinin, özel kesimin kayıt altına alınması;
bunları yapmadığımız zaman, bu işlemler, bu yapılanlar, yıllar sonra
yaşayacağız -yaşarsak- göreceğiz ki, başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
Biz, hep birlikte başarı
istiyoruz, ulusal çıkar istiyoruz, daha çok yatırım istiyoruz, daha çok
teknoloji istiyoruz, daha çok birikim istiyoruz. Bu getirdiğiniz tasarının -bir
başa döneyim izin verirseniz- hele şu "değeri piyasa ekonomisinde talep
belirlemektedir" cümlesi, bu tasarının içyüzünü, mantığını ve büyük
yanlışını sergilemektedir. Bu cümleyi okuyan hiçbir iktisatçı, bu tasarının
sağlam gerekçeye dayandığını ileri süremez.
O nedenle, yapılması
gereken, bu tasarıyı reddetmenizdir.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kepenek.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN - Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak, yoklama yapılmasına dair
bir önerge vardır: okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı yasa tasarısının maddelerine geçilmesinin oylaması öncesinde
toplantı yetersayısının aranılması için yoklama yapılmasını arz ederiz.
Muhsin Koçyiğit?..
Burada.
Yücel Artantaş?.. Burada.
Necati Uzdil?.. Burada.
Oğuz Oyan?.. Burada.
İzzet Çetin?.. Burada.
Haluk Koç?.. Burada.
Ali Rıza Gülçiçek?..
Burada.
Kemal Kılıçdaroğlu?..
Burada.
Osman Coşkunoğlu?..
Burada.
Oya Araslı?.. Burada.
Yakup Kepenek?.. Burada.
Algan Hacaloğlu?..
Burada.
Mevlüt Coşkuner?..
Burada.
Nail Kamacı?.. Burada.
Mehmet Semerci?.. Burada.
Yılmaz Kaya?.. Burada.
Mustafa Özyürek?..
Burada.
Onur Öymen?.. Burada.
Muzaffer Kurtulmuşoğlu?..
ENVER ÖKTEM (İzmir) -
Tekabbül ediyorum.
BAŞKAN - Tekabbül
ediyorsunuz.
Ersoy Bulut?.. Burada.
Yoklamayı elektronik
cihazla yapacağım.
3 dakikalık süre
veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı
yetersayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7.- Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/641) (S. Sayısı:
252) (Devam)
BAŞKAN - Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmış olup, maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
BAZI KANUNLARDA VE MİLLİ PİYANGO İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 24.11.1994
tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 3
üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde, ikinci fıkrasının (d)
bendinde yer alan "Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen
nihai devir işlemlerini onaylamak" ibaresi "yapılan ihaleler
sonucunda ihale komisyonlarınca verilen nihaî kararları onaylamak,"
şeklinde değiştirilmiş ve aynı fıkranın (ı) bendinin sonuna "ve İdarenin
hak, alacak ve borçları hakkında karar vermek," ibaresi eklenmiştir.
"Başbakanın
başkanlığında, Başbakanın belirleyeceği dört bakandan oluşan Özelleştirme
Yüksek Kurulu (Kurul) kurulmuştur. Kurul, üyelerin tamamının katılımı ile
toplanır ve kararları oybirliği ile alır. Kurulun sekretarya hizmetleri
Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca yürütülür."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan
Hacaloğlu konuşacaklardır.
Efendim, sizin, şahsınız
adına da söz isteğiniz var; birleştirebilir miyim?
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Evet efendim.
BAŞKAN - Tamam, sürenizi
ona göre ayarladım.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
252 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Grubum ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, salonda gürültü var. Lütfen, sayın hatibi dinleyelim.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Sayın milletvekilleri, gerçekten, bu yasama döneminin ilk yılının son
gününde, son gecesinde, benden evvel Grubumuz adına söz alan arkadaşlarımın
ifade ettiği gibi, son derece önemli olan, önemli olduğunun ne ölçüde
algılandığını bilemediğim, ama, Cumhuriyet Halk Partisi açısından son derece
önemli olan konu üzerinde, bir tasa tasarısını görüşmekteyiz.
Tasarı, şeklen,
özelleştirmeyle ilgili, özelleştirmenin bir alanıyla ilgili düzenlemeleri
içermekle beraber, bizlere, bugün, burada, özelleştirmeye ilişkin, son derece,
sorunlarla iç içe olan Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu sorun
alanlarını aşabilmek için, elindeki potansiyeli ne ölçüde
değerlendirebileceğinin en önemli sınav alanlarından biri olan kamu
girişimciliği ve özelleştirme konusunu bir kez daha masaya yatırmaktayız.
Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, son yirmi yıl Türkiye'de hâkim olan neoliberal ekonomi
politikaları, Türkiye'yi giderek bir açmaza taşıdı. Türkiye, giderek
kaynaklarını, iç borçlanmayla ve son yıllarda, 1990'lı yıllardan itibaren,
özelleştirmeyi hedef alan kaynak yaratma politikalarıyla kamu açıklarını
karşılayabilme yönünü, yöntemini seçti.
İç borçlanma, yüzde
30'ları aşan, yüzde 30'ları bugünlerde de zorlayan yüksek reel faizli iç
borçlanma, giderekten ekonomiyi tıkadı. Buna rağmen, ekonomi, iç açıkta, kamu
açığında, bütçe açığında çok ciddî sorunlarla karşı karşıya ve açıklar her
geçen gün daha da artmakta.
Eğer, özelleştirme bir
büyük, çok önemli kuruluşun, bundan 20 yıl evvel, belki 15 yıl evvel, bir iki
tanesini ne pahasına olursa olsun satalım da şu kamu açıklarını kapatalım
mantığıyla, özünü, ilkesini benimsememiş olsak dahi bu mantıkla yapılsaydı ve
gerçekten, o aşamada o amaçla kullanılmış olsaydı, ilkesel olarak doğru
olmamakla beraber o gerçekleştirilmiş olsaydı, belki bir işe yarardı. Belki,
eğer ondan sonra rant ekonomisinin, o Türkiye'yi yöneten sığ ve sağ siyasetin
bilinçli olarak uygulamaya koyduğu rant ekonomisinin kulvarlarından ekonomiyi
çıkarıp üretim ekonomisine taşıyabilmiş olsaydık, Türkiye, belki, bugün,
günümüzde olduğu gibi, kesinlikle, 175 katrilyon liralık içborç stokuyla karşı
karşıya kalmazdı; Türkiye, kesinlikle bugün, bütçesinin ilk altı ayında yüzde
37'si düzeyinde açık verip, bunu kapatmak için olur olmaz, ilkesiz yöntemlere
başvurmazdı.
Arkadaşlarım, bu yol,
çıkış yolu değil. Satarak, devletin, ekonominin üretim kalelerini, hizmet ve
mal üreten kalelerini satarak, elden çıkararak, bugün Türkiye ekonomisini
düzlüğe çıkaramazsınız. Bunu bir slogan olarak söylemiyorum. Ekonomiden biraz
anlayanlar, bugün Türkiye'deki üretim yapısının temelinde yatan birikimleri
irdeleyebilmek için gerekli çaba gösterenler biliyorlar ki, son yirmi yıldır
yenilemeye, rehabilitasyona, teknolojik yapılanmaya, idame yatırımlarına,
tevsiat yatırımlarına hemen hemen hiçbir kaynak ayrılmamış olmasına rağmen
belirli stratejik mal ve hizmet üreten KİT'ler, bugün hâlâ ekonomiyi ayakta tutan temel, dev kuruluşlardır.
Bir sayın bakanımızın
ifade ettiği gibi, anlamakta zorluk çektiğimiz bazı terminolojilerle ifade
ettiği gibi, satarak, ne pahasına olursa olsun satarak, "babalar gibi
satarak" eğer kendinize bir yörünge çizebileceğinizi, eğer ekonomiyi bu
yöntemle düzlüğe çıkarabileceğinizi zannediyorsanız, büyük bir yanılgı
içerisindesiniz derim değerli arkadaşlarım.
Bakınız, sekiz ay evvel,
halktan büyük bir destekle geldiniz. Son onbeş yıldır, ilk kez bir hükümet tek
başına iktidar oldu ve karşı karşıya olduğunuz sorunlar... Evet, devraldınız;
büyük bir içborç stokunu devraldınız, yüksek enflasyon ve piyasalarda yüzde
30'lar düzeyinde reel faiz alışkanlığının geçerli olduğu bir piyasa yapısını
-malî piyasalar yapısını- devraldınız; ancak, bu süreci aşabilmenin, bu
sıkıntıları aşabilmenin temel araçlarından biri olan reel faizleri düşürebilmek
için gerekli olan güveni, ne yazık ki, bugüne kadar sağlayamadınız. Enflasyonda
belirli iyileşmeye rağmen, ne yazık ki, reel faizler, hâlâ, ekonominin belini
kırmakta.
Şimdi bunları bir tarafa
bırakacaksınız, kendinize, Türkiye ekonomisini düzlüğe taşıyacak bir pusula
temin etmeyeceksiniz, bir pusula oluşturmayacaksınız ve IMF'nin kendine göre
haklı gerekçelerle Türkiye'nin önüne koyduğu programı, tam bir teslimiyetçi
anlayışla, IMF neyi öngörürse onun gereğini yapmayı kendinize görev
bileceksiniz.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, borç çevirme rasyosu 2002'nin ilk altı ayında yüzde 78 idi; bu yılın
ilk altı ayında ise, yüzde 93'e tırmandı. Gerçekten, gidiş, çözüme gidiş değil.
Bu gidiş, çözümsüzlüğe gidiştir; bu gidiş, çöküşe gidiştir. Bu çöküşü, bu
çözümsüzlüğü, devletin mal ve hizmet üretim kalelerini satarak, onları bir
anlamda çökerterek aşamazsınız. Gerçekten, bu mantığın içinde kamu yararı
yoktur, bu mantığın içinde ulusal çıkarlar yoktur, bu mantığın içinde, bu
özelleştirme anlayışının içinde toplumsal yararlara özen yoktur. Çıkış,
Türkiye'nin üretim gücünü ayağa kaldırmaktır, üretimde verimliliğini
artırmaktır; çıkış, Türkiye'nin mevcut üretim potansiyelini, mevcut üretim
kalelerini daha çok ihracat yapan, daha verimli, dışarıyla daha çok rekabet
edebilen bir yapıya, bir birikime kavuşturmaktır.
Değerli arkadaşlarım,
özelleştirme, bir tabu konusu değildir; Cumhuriyet Halk Partisi için de
değildir. Özelleştirme, zamanı ve zemini gelince kullanılması gereken bir
ekonomik araçtır, bir yapılanma aracıdır. Amaç, kullanıldığı zaman, kesinlikle,
ekonomide bir yeniden yapılanmayı sağlamak olmalıdır; ama, siz bunu bir tarafa
bırakıp, konuya ideolojik boyutta bakarsanız ve birçoğunuzdan zaman zaman
dinlediğimiz gibi, "biz kamunun bütün üretim birikimlerini, bütün
işletmelerini satacağız, tasfiye edeceğiz" diye bir mantık içinde
olursanız, işte, siz, o zaman, büyük bir ideolojik saplantı içine
girmişsinizdir derim. Bu kaleler sizin, bu üretim tesisleri size oy veren
insanların.
Bakınız, ülkemizin en
geri kalmış Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde, İç Anadolu'da, Karadeniz
Bölgesinde, genellikle kalkınmada geri kalmış yörelerde geçmiş dönemlerde
yapılan özelleştirmeler sonucunda bugün elde kalan, kapanmış tesislerdir. O
yörelerden gelen milletvekilleri, bunu çok iyi bilir. Sonuçta, bugün, kârlı
çıkan, oraları haraç mezat devralarak ya arsasını değerlendiren veyahut da bir
şekilde onu kapatarak başka rant alanlarına o malî birikimlerini
kaydıranlardır. Sonuç o olmuştur ve bugün ülkemizin, gerçekten, bir yöresi
büyük bir çöküş içindedir.
Özelleştirme yaparsınız.
Neyi yaparsınız; turizmde... Kamu işletmeciliğinin dönemi tabiî geçmiştir;
TURBAN tabiatıyla özelleştirmeliydi; ama, doğru koşullarla, doğru şartlarla
yapılmalıydı. Ülkenin gelişmiş bölgelerindeki toprak sanayii tesisleri, gıda
sanayii, tekstil sanayii tesisleri... Tabiatıyla, bunlar, bundan altmış yıl
evvelki, kırk yıl evvelki ihtiyaca binaen oluşturulmuş olan bu tesisler, bugün,
pekâlâ, özel sektörün, ikame ederek o üretim birikimlerinde boşluk yaratmadan
sürdürebileceği alanlar; ama, eğer siz bunu, kapsamına sınır koymadan, kamunun
stratejik mal ve hizmet üreten tesislerin tümünü kapsayan bir anlayışla
yaparsanız, işte o zaman ülkemiz ekonomisine büyük bir haksızlık yaparsınız.
Eğer, her halükârda özelleştirmeyle sağladığınız geliri, stratejik KİT'lerin yeniden
yapılanması için kullanmazsanız, bunu borçların tasfiyesi için, bunu faiz
ödemeleri için kullanırsanız, işte o zaman ekonomimize, işte o zaman ülkemizin
çalışanlarına, insanlarına en büyük zararı vermiş olursunuz.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa Birliğinin KİT işletmeciliği olmaz diye bir kuralı yoktur. Kim bunu
diyorsa, doğruyu söylemiyor. Avrupa Birliğine uyum yasaları içinde, koşulları
içinde "KİT'leri satınız, bütün kamu girişimlerini tasfiye ediniz"
diye bir kural yoktur. Dayatma IMF'den gelmektedir, dayatma uluslararası
kuruluşlardan gelmektedir. En önemlisi de, dayatma kendi içimizden gelmektedir
ve ne yazık ki, bugün iktidarı oluşturan sizden gelmektedir.
Sorun, KİT'leri özerk,
verimli, iç ve dış piyasalarda etkin işler yapan, görev yapan, işletmecilik
yapan bir yapıya dönüştürmektir. Bu çerçeve içinde, Petkim, Tüpraş, Türk Hava
Yolları, TCDD, Telekom, Etibor, Seydişehir Alüminyum ve diğer stratejik mal ve
hizmet üreten KİT'leri, eğer, siz, kafaya koyduğunuz gibi -özür dilerim,
amiyane tabiriyle- hedeflediğiniz gibi satarsanız, çökertirseniz, gerçekten,
bunun hesabını bu halkımız sizden sandıkta muhakkak sorar.
Bundan evvel, bilindiği
gibi, Petrol Ofisi satıldı. Ne yazık ki, o satışta, bir süre sonra altın hisse
de kayboldu. Petkimi sattınız, diğerlerini satmak istiyorsunuz, sizleri
uyarıyoruz; altın hisseyi önemseyin. Altın hisse, Türk insanının yılların
birikimi olan hakkını, Türk insanının o kuruluşlarda olan kamusal yararını,
çıkarını temsil eden, ulusal çıkarları temsil eden bir denetim aracıdır, bir
yönlendirme aracıdır.
Değerli arkadaşlarım,
özet olarak, üç alanda, dikkatinizi çekmek istiyorum. Stratejik mal ve hizmet
üreten tesisleri, kalkınmada öncelikli yörelerdeki tesisleri ve Ziraat Bankası
ile Halk Bankasını, o, yakında özelleştirmek için önümüze getireceğiniz
bankaları, bu üç alandaki kuruluşları özelleştirerek tüketme, tasfiye etme
planlarınızdan vazgeçiniz. Aksi halde, piyasalardaki tekelci yapı, halkımızdaki
yoksullaşma, üretimdeki gerileme ve işsizlikteki yaygınlaşma giderek artacak,
bu sizin için de, Türkiye ekonomisi içinde bir son olacaktır.
Hepinize en derin
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Hacaloğlu.
Sayın milletvekilleri, 1
inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 4046 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde
ve son fıkrasında yer alan "bu maddenin (a), (b), (h) ve (ı)
bentlerinde" ibaresi "bu maddenin (a), (b), (h), (ı) ve (m)
bentlerinde" olarak değiştirilmiştir.
"Başbakan bu Kanunla
ilgili yetkilerini görevlendireceği bir bakan vasıtasıyla kullanabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3 - 4046 sayılı
Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Özelleştirme programında
bulunan ve sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan kuruluşların yönetim
kurulu başkan ve üyeleri, denetçileri, genel müdürleri, İdare personeli ile
kurul başkan ve üyeleri, özelleştirme programında bulunan kuruluşların
hisselerinin veya varlıklarının satış, kiralama, işletme hakkı devri,
mülkiyetin gayri aynî hak tesisi, gelir ortaklığı modeli ve sair hukukî
tasarruflar yöntemleriyle yapılacak özelleştirme işlemlerine dolaylı ya da
dolaysız yararlanan sıfatıyla taraf olamazlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4 - 4046 sayılı
Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (l) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"l) Mevzuatla
idareye verilen sair görevlerin yerine getirilmesinde ve Kurulun özelleştirme
ile ilgili olarak belirleyeceği alanlarda,"
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu;
buyurun.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
yasa tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu madde
çerçevesinde getirilmiş olan ilke için hükümete teşekkür ediyorum.
Gerçekten,Türkiye,
yıllardır hukuksuzluğun, kuralsızlığın, keyfîliğin hâkim olduğu ve bir anlamda,
kimin eli kimin cebinde olduğu belli olmayan, soygunun, vurgunun her alanı kapsadığı
bir sürece girdi. Özelleştirme, çok yaygın vurgunun, çok yaygın suiistimallere
ve yolsuzluklara ilişkin iddiaların bulunduğu bir alan. Bu alanda çıkar
çatışması yaratılmaması, kamu çalışanlarıyla kamu yararı arasında bir
çatışmanın doğmaması için; Özelleştirme İdaresi çalışanlarına, Özelleştirme
İdaresi sorunlarına yönelik ayrıntılı bir çerçevede dile getirilmiş olan
kuralları, bugüne kadar eksikliği duyulmuş bir düzenleme olarak tespit etmek
istiyorum.
İşin buraya kadar olanı
doğru. Kesinlikle, Özelleştirme İdaresinde görev yapanlar veya özelleştirmeye
konu olan kuruluşlarda görev yapanlar -bu benim söylediğim, sadece Özelleştirme
İdaresi değil- bu kuruluşlarda görev yapanlar, kesinlikle, özelleştirmeyle
ilgili, özelleştirme süreciyle ilgili hukuksal sonuç yaratacak, çıkar yaratacak
hiçbir ilişkiye giremezler, hiçbir şekilde taraf olamazlar.
Peki, özelleştirmenin
gelirinden sorumlu olan siyasetçiler için bu geçerli değil mi?! Türkiye'yi
yönetmekle yükümlü olan hükümet için, hükümeti oluşturan Parlamento için veya
bu Parlamentonun anamuhalefetini oluşturan partinin milletvekilleri için bu
geçerli değil mi?! Yani, özelleştirmeye taraf olacak olan, konu olacak olan
KİT'in genel müdürü, daire başkanı, şube müdürü, özelleştirme sürecinde hiçbir
şekilde akit imzalayamayacak, taraf olamayacak, kiralayamayacak vesaire; peki
gerisi?.. Peki, duvarın, masanın öteki tarafında yer alan kamu görevlileri?..
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, neye gelmek istediğimi herhalde anladınız.
AHMET YENİ (Samsun) -
Anlayamadık.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla)
- Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı sorunları aşabilmesinin en öncelikli
atılması gereken adımı, en öncelikli önlemi, bizimle ilgili olan konu. Bu
konuyla ilgili gözükmese bile, Türkiye Büyük Millet Meclisi, çuvaldızı önce kendisine
batırmakla yükümlü. Yani, Yüce Meclis, siyaset etiği kurallarını, öncelikle, o,
çok, ortak olarak hedef aldığımız Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi,
Avrupa Birliği uyum yasaları olarak, onun parçası, onun bütünlüğü içinde en
acil bir konu olarak görerek yaşama geçirmeli ve ondan sonra, özelleştirmeyle
ilgili gerek kuruluşlar ve gerekse diğer kurullardaki kişilere yönelik önlemler
getirmeli.
Yani, bir bakanın, bir
milletvekilinin bir yakını, özelleştirmeden, gidip, akit imzalayabilecek, taraf
olabilecek; ama, o KİT'in yöneticisi yapamayacak. Böyle bir şey olamaz.
Ben, esasında, konuyla
dolaylı ilgili gibi gözükmekle beraber, hem bu dar çerçevede getirilen öneri
için teşekkürlerimi sunmak hem de bu yasama yılının son gününde, sizlere,
Grubumuz olarak 160 imzayla, bundan altı ay evvel verilmiş olan bir yasa
teklifini bir kez daha anımsatmak için söz aldım. O yasa teklifi, altı aydır
Anayasa Komisyonunda beklemektedir. O yasa teklifi, bence, Avrupa Birliği uyum
yasaları içinde en öncelikli olarak yer alması gereken bir tekliftir. O teklif,
ancak Parlamentonun bütünü tarafından ittifakla geçirildiği takdirde,
gerçekten, ciddî bir anlam taşır. Bu konuda, iktidarıyla muhalefetiyle bütün
milletvekillerinin, tatilden sonraki dönemde, konunun önemini bir kez daha
algılayarak, bir birlik, bütünlük içinde, Avrupa Birliği uyum yasası mantığı
içinde, siyasî etikle ilgili düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirir, hep beraber destekleriz ve bu maddeyle ortaya koyduğumuz
ilkeli tavrı, çuvaldızı önce kendimize batırarak, yerine getiririz.
Hepinize, en derin
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Hacaloğlu.
Sayın milletvekilleri, 4
üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5. - 4046 sayılı
Kanunun 18 inci maddesinin birinci fıkrasının (B) bendinin (c) alt bendinin
birinci cümlesinin sonundaki "metotlarından en az" ibaresinden sonra
gelen "üçünü" ibaresi "ikisini" olarak, (C) bendinin (c)
alt bendinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Belirli istekliler
arasında kapalı teklif usulü: Yapılan en az iki ihale sonucunda, uygulanan
ihale usulleri ile sonuç alınamaması halinde, Kurulun onayı alınmak kaydıyla,
özelleştirilecek kuruluşa ilişkin olarak istekli ya da isteklilerden yatırım,
üretim, istihdam ve özellikle teknoloji üretimine ilişkin proje ve
taahhütlerini içeren teklifleri alınır ve pazarlık görüşmeleri sonucu, ihale
komisyonunca, istekli ya da isteklilerin teknik veya meslekî yeterlik, malî
güç, yönetim ve sorumluluk nitelikleri de dikkate alınarak gerçekleştirilen
ihale sonuçları İdare tarafından Kurulun onayına sunulur. Bu usulle yapılacak
uygulamalara ilişkin usul ve esaslar şartnamede belirtilir."
"Kuruluş ita amiri,
genel müdür veya bu iş için yetkisini devredeceği genel müdür
yardımcısıdır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizin, şahsınız adına da
söz isteğiniz var; ikisini birleştiriyorum. Lütfen, zamanı iyi kullanmanızı
rica ediyorum.
CHP GRUBU ADINA ENVER
ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çarpık özelleştirme
politikası, son on onbeş yıldır, bütün siyasî iktidarların vazgeçilmez
ekonomik, politik yaklaşımı olmuştur. Önümüze ardı ardına getirilen yasa
tasarılarından ve uygulamalardan anlıyoruz ki, AKP Hükümetinin, aslında, böyle
bir özelleştirme politikası bile yoktur. AKP Hükümeti, elimizde ne varsa haraç
mezat satmalıyız anlayışıyla, özelleştirmede sınır tanımamaktadır. Ulusal
iradeyle seçilmiş olan siyasî iktidar, kendisini belirleyen halka ve halkın
örgütlü temsilcilerine, hiçbir şekilde, hesap verme yükümlülüğünü
hissetmemektedir. Bu tasarı da, aynı bu mantıkla hazırlanmıştır.
İşte, bakın, Türk Telekom
çalışanları, hayatlarını ilgilendiren, geleceklerini ilgilendiren böylesi
önemli bir konuda, günlerdir tüm uğraşlarına rağmen, hükümetle görüşme
olanağını yakalayamamışlardır. Önerilerini sunmak istiyorlar; fakat, ne
seslerine kulak veriliyor ne görüşme talepleri kabul ediliyor ne de bu konuda
hazırlanmış bilimsel çalışma raporları dikkate alınıyor; çünkü, hükümet -çarpık
özelleştirme bile diyemiyoruz- satıp savma işini kafasına iyice koymuş
durumdadır. Neyi satacak; halkın birikimlerini, ülkenin en güzide kaynaklarını,
en kârlı işletmelerini, ulusumuzun gözbebeklerini satacaktır. Neyi savacak;
uluslararası tekellerin temsilcisi birkaç küçük rütbeli memurun yük olarak
gösterdiği emeği, emekçilerimizi ve kendi memurlarımızı savacağız. Boğazına
kadar battığı IMF bataklığı içerisinden, halkın kemendine tutup kurtulacağı
yerde, bütün ülkeyi de bataklığa çekmeye çalışıyor.
Değerli milletvekilleri,
özellikle uluslararası tekellerin özelleştirilmesi için baskı yaptığı iki
önemli sektör vardır; biri ulaşım, bir diğeri iletişim sektörüdür. Bu
sektörlerdeki kamu işletmeleri, ülkemizin en kârlı işletmeleridir. Eğer, bu
kuruluşlar, kamu yönetimi ve denetimi dışında tutulursa; birincisi, çok önemli
bir gelir kaynağımız yok olacak, ikincisi ve daha da önemlisi, ulusal
bağımsızlığımıza gölge düşecektir. IMF'nin, yıllardır, özellikle Türk Telekom
ve Türk Hava Yollarının özelleştirilmesini sağlamak için olağanüstü çaba
göstermesi ve en hararetli özelleştirme tartışmalarının bu iki sektörde
yoğunlaşması boşuna değildir.
Şimdi AKP milletvekili
olarak bu sıralarda oturan şahısların, Faziletli dönemlerinde, özelleştirme
konusunda, özellikle de Türk Telekomun özelleştirilmesi konularında ne kadar
hassas davrandıklarını biliyoruz. Örneğin, şimdi Meclis Başkanı olan Sayın
Arınç, Faziletli iken, 29 Ocak 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 4502
sayılı Telekom Yasasının en önemli maddelerinin Anayasa Mahkemesince iptali
için dava açarken, ileri sürdüğü gerekçelere katılmamak mümkün değildir. Sayın
Arınç, Faziletli iken, Telekom Yasasıyla, kartelleşmeye ve tekelleşmeye yol
açılacağını, devlet malının bedava olarak devrinin mümkün kılınacağını ve bu yasayla,
yasama organının yetkilerinin de yürütmeye devredilmiş olacağını söylüyordu.
Yine o dönemde hâlâ
Faziletli olan milletvekillerinin imzasıyla gerçekleştirilen tasarı için
hazırlanan karşı bildiride şu ibarelere yer veriliyordu: "Türk Telekomun
acele özelleştirilmesini isteyen uluslararası kuruluşlar, aslında, çokuluslu
şirketler için kârlı bir pazarı açmak istemektedirler. Türk Telekom
özelleştirilince, hâkim olacak çokuluslu şirketler, Türkiye'de haberleşme
teknolojisinin gelişmesini ve üretimi de caydıracaklardır. Bu pazar, her
yönüyle yabancı sermaye tekeline teslim olacaktır. Hükümet, bu yasayla, Türkiye
Cumhuriyetini küçük düşürmekte ve millî itibarımızı zedelemektedir"
O zaman Faziletli iken,
şimdi AKP içerisinde yer alan bu milletvekillerimizin bu düşüncelerine aynen
katılıyoruz. Şu anda görüştüğümüz tasarının maddeleri de aynı tehlikeleri
içermekte ve aynı hassasiyeti gerektirmektedir. Tabiî, Faziletli
milletvekillerinin AKP'li olduktan sonra böyle bir hassasiyeti göstermelerini
de beklemekteyiz.
HALUK İPEK (Ankara) - AK
Parti.
AHMET YENİ (Samsun) - Ne
Fazileti yahu!
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
AK Partinin aklığının, bütün ulusal servetimizi peşkeş çekip pürüpak etmiş
olmasından kaynaklandığını şimdilerde anlamış görüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
az önce, hükümetin, halkla olan bağlantılarını tamamen kopardığını söylemiştik.
Burada, siyaset bilimi literatürüne geçecek aykırı bir durumu daha gözlemlemiş
bulunuyoruz. Nerede ise bir yıla yakın süredir devam eden iktidar faaliyetleri,
aslında, yasama faaliyetleri olarak yürütülmüştür. Yürütme ile yasama âdeta
birleştirilmiş; yasama faaliyetleri, âdeta hükümetin genelgeleri şekline
dönüştürülmüştür. Dikkat edilirse, hükümetin yapmış olduğu hiçbir yatırım,
ekonomik kalkınma hamlesi, istihdam yaratma girişimi yoktur. Hükümet, sadece
IMF ve Avrupa Birliği direktifleri doğrultusunda yasa tasarıları hazırlamakla
meşguldür. Tamamen ısmarlama hazırlandığı belli olan bu tasarılar, halkın,
demokratik kitle örgütlerinin, muhalefet partilerinin ve hatta AKP milletvekillerinin
dahi bilgi ve görüşlerinin dışında alelacele hazırlanmakta ve âdeta bir defolu
yasa fabrikası haline dönüştürülen Meclise getirilmekte ve bu şekilde,
cumhuriyet tarihinin en tehlikeli sonuçlarını doğurabilecek yasalar, seri bir
şekilde bu Parlamentodan çıkarılmaktadır.
Burada çıkarılan en
önemli yasalar Mecliste yeterince tartışılmamış, hatta bazı yasa tasarıları
milletvekillerinin görüşüne ve Genel Kurula da aynı gün sunulmuştur. Anayasa
hukukunda böyle bir çalışma sistemine ne ad verildiğini bilemiyoruz; ama, biz
bu sisteme "apar topar yasama sistemi" diyoruz. AKP, Meclisteki
çoğunluğunu kullanarak böyle bir sistemi geliştirmiştir. Bu sistemin mimarı ve
en güzel uygulayıcısı, AKP ve AKP'nin milletvekilleri olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
bu son oturumda, AKP'liler, bu yasama dönemini çok yoğun ve verimli
geçirdiklerini zannederek, bundan sonra rahat bir tatil yapabileceklerini
düşünüyorlarsa, aldanıyorlar.
Şimdi, AKP'li
milletvekillerine, tatillerinde karşılaşacakları sorunlar için bazı uyarılarda
bulunmak istiyorum.
Birincisi, bir hafta
boyunca hiç okumadan kabul ettiğiniz yasaları, bu dönemde iyice okuyunuz.
AHMET YENİ (Samsun) -
Uyarılardan vazgeçin artık.
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Seçim bölgelerinize, tatil yörelerine gittiğinizde, hemen hemen halkın tüm
kesimlerinden gelecek tepkilere de psikolojik olarak hazırlıklı olmanızda fayda
vardır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, lütfen, bize ders vermesin; madde üzerinde konuşsun.
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Fabrikaların, işyerlerinin bulunduğu, işçilerin yoğun olarak yaşadığı
bölgelerin yakınlarından geçmeyiniz. Zira, altına imza attığınız İş Yasası ve
İŞKUR Yasasıyla bütün işçilerin hiddetini üzerinize çekmiş bulunuyorsunuz.
SSK hastanelerinin
uzağından bile geçmenizi tavsiye etmeyiz; çünkü "düzelteceğim" diye
iktidara gelip, tam anlamıyla can pazarı haline dönüştürdüğünüz bu hastanelere
gelip de sağlıklı çıkmanız mümkün değildir. Zaten en son çıkardığınız SSK
yasasıyla da bu işi tamamen özel ve yabancı tekellere devretmeyi başarmış
bulunuyorsunuz.
Eğer, güzergâhınızda bağ,
bahçe ve tarım alanları varsa, yolunuzu değiştiriniz ve çiftçilere görünmemeye
özellikle dikkat ediniz. (AK Parti sıralarından "Madde üzerinde
konuşsun" sesleri) Zira, tarımsal üretimlerini, uluslararası tekellerin
çıkarları doğrultusunda yarıya indirdiğiniz -IMF'yi tercih ettiğiniz- satın
alma gücünü, yaşama koşullarını daralttığınız köylü ve çiftçiler hesap sormak
için yollarınızı bekliyorlar.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Her an oradayız.
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Ormanlık alanlardan geçerken de dikkatli olmalısınız. Nitekim, en son
çıkardığınız Orman Yasasıyla da zaten o köylüleri de perişan hale getirdiniz.
Sizlere, dağları ve yayla
havasını önerebilmek isterdim; ama, oralarda da onbinlerce baş hayvanını
kaybetmiş, meralarını yitirmiş, geçim imkânları iyice daralmış hayvancılıkla
uğraşan köylülerimiz sizi rahat bırakmayacaklardır.
Seçim bölgelerinize
giderken, bunlara dikkat ediniz. Tabiî, geçirdiğiniz yoğun yasama süreci
nedeniyle, uzun zamandır göremediğiniz, dertlerini dinleyemediğiniz seçim
bölgelerinize ulaşabilirseniz, nelerle karşılaşabileceğinizi de tahmin etmek
zor değildir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, madde üzerinde konuşsun.
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Orada sizleri işinden olmuş nitelikli işçiler, kepenk kapatmış küçük
üreticiler, borca gömülmüş esnaf, iş bulamayan gençler, açlık sınırının bile
altında yaşayan memurlar, emekliler ve işçiler karşılaşacaklardır ve size, bol
keseden attığınız vaatlerin hesabını soracaklardır.
Bu yüzden, ülkeyi içine
soktuğunuz bataklığın, cumhuriyet mirasının ve Atatürk ilkelerinin hesabı
sorulacaktır.
Bu yüzden, size
tavsiyemiz, tatilinizi en rahat şekilde geçirebileceğiniz, IMF, Dünya Bankası
ve Avrupa Birliğinin yaz kampları, dinlenme tesisleridir. Oralarda kimseler
size hesap soramaz; hatta, onlar için yaptıklarınızdan dolayı şükranlarını
sunarlar, el üstünde tutulursunuz; belki, bir sonraki dönem için, bir ön
hazırlık yapma şansına da kavuşursunuz.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı vesilesiyle, aslında, geçtiğimiz dönem
çıkarılan bütün yasaların, aynı felsefeyle, aynı şablonla hazırlanmış olduğunu,
bu son Meclis toplantısında dile getirmek isteriz. Bu vesileyle sizleri uyarmış
olalım.
Değerli milletvekilleri,
yasama dönemi boyunca, hiçbir muhalefet görüşünü dikkate almadınız. Bu
tasarıyla ilgili görüşlerimizi de pek dikkate alacağınızı sanmıyorum.
"Emir büyük yerden geldi" dediğimiz zaman da, kızıyorsunuz. Bu
yüzden, bu ifadeyi de kullanmak istemiyorum. Yine de, bu vesileyle, hem tasarı
hem de Türk Telekomla ilgili görüşlerimi kısaca dile getireceğim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Maddeyle ilgili ne önerin var, sen onu söyle.
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, artık, tam anlamıyla gerçeklik kazanmıştır ki, özelleştirme
ideolojik bir faaliyettir. Artık, hiç kimse, özelleştirmenin teknik, ekonomik
bir araç olduğunu, bir ekonomi yönetimi faaliyeti olduğunu iddia edemez.
Özelleştirme, özellikle Türkiye'de uygulanan özelleştirme, tamamen, kaynakların
belli kesimlerin lehine yeniden dağıtılmasını ve ekonominin bu şekilde yeniden
düzenlenmesini sağlama aracıdır. Bu anlamda, yüzde yüz ideolojik bir
gelişimdir. Bu gerçeği, artık, şiddetli özelleştirme yanlısı ekonomistler bile
kabul etmektedirler.
Artık, şunlar
bilinmelidir ki: Özelleştirme, mülkiyetin ve refahın tabana yayılmasını
sağlamaz. Özelleştirme, işsizliği artırır. Özelleştirme sonucunda çalışma
koşulları kötüleşir. Stratejik kaynaklar ve işletmeler yabancıların eline
geçer. Fiyatlar artar. Hükümet, ekonomideki kontrolünü kaybeder. Ürünlerin ve
hizmetlerin kalitesi düşer. İşyerlerinde güvenlik standartları düşer.
Türkiye özelinde
rahatlıkla doğrulanabilecek bu ifadeler, 32 ülkede özelleştirme danışmanlığı
yapmış meşhur İngiliz iktisatçı Peter Nelson'a aittir.
Şiddetli özelleştirme
yanlısı Nelson, bir ülkenin stratejik kaynaklarının yabancıların eline geçeceği
endişesine karşı, şu ibretlik cevabı veriyor: "Elbette böyle bir korku
vardır; ama, ne yapalım ki, para parayı çeker."
Aynı sonuca yol açacak
olan Türk Telekom özelleştirmesi için, bizim özelleştirmeciler bu kadar
açıksözlü konuşamıyorlar.
Yine aynı iktisatçı,
özelleştirmeyle devlet mallarının elden çıkarılışını dededen kalma gümüşlerin
satılmasına benzetenlere şöyle cevap veriyor: "Ne yapalım; eğer bir kişi,
hem borçlu hem de aç ise, elindeki son değerli şeyleri de satmak zorunda
kalacaktır." Türkiye'nin nadide kuruluşlarından, yüksek kârlı
işletmelerinden birisi olan Türk Telekomun haraç mezat elden çıkarılmasının
nedenini AKP'liler açıklayamasa bile, bu ifadeler çok güzel açıklamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan tasarı, uygulanmakta olan çarpık özelleştirme sistemini daha
çarpık hale getirecek ve Telekom çalışanlarının durumunu daha da kötüleştirecek
maddeler içermektedir.
Tasarının 1 inci
maddesiyle, aslında kanunla belirlenmesi gereken Özelleştirme Yüksek Kurulunun
oluşturulması, tamamen Başbakanın keyfine bırakılmaktadır. Bu itibarla, yine,
tasarıya göre idarenin hak, alacak ve borçlarına karar vermek -yani, özelleştirmeden
doğacak alacakların tahsili keyfiyeti- Özelleştirme Yüksek Kuruluna,
dolayısıyla tamamen Başbakanın takdirine bırakılmıştır.
Bu, az önce de
söylediğimiz, özelleştirmenin ideolojik bir faaliyet olduğu gerçeğini, daha da
kuvvetlendirmektedir. Siyasîler, bu şekilde, tamamen kendi siyasî kriterlerine
uygun bir özelleştirme yaklaşımı gerçekleştirmek istiyorlar. AKP İktidarı da,
böyle bir yaklaşımı sergilemeyle müsait bir siyasî yapılanma içerisinde
gözükmektedir.
Yine, normal bir
özelleştirme sürecinde, gerekli şartları taşıyan taliplerin, kamuoyuna açık,
ilgili kuruluşların gözetiminde, açık artırma biçiminde ihaleye girmeleri
gerekmekte iken, bu tasarıyla -madde 5'te- özelleştirme ihalelerinde, ilgili
kuruluşun kime satılacağına, herhangi bir kurala bağlı olmadan, Özelleştirme
Yüksek Kurulu, yani Başbakan, yani AKP karar verebilecektir.
Yine, özelleştirme
sürecinden, her zaman için, en fazla mağdur olan kamu personeli, çıkarılacak bu
yasayla, mevcut haklarını da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmaktadır.
Tasarıyla göre, kapsam
dışı çalışanlar dahil, Türk Telekom personeli, Devlet Personel Dairesi
Başkanlığı aracılığıyla başka kurumlara aktarılabilir hale getirilmektedir. Bu
uygulama, özelleştirilen diğer bütün kurumlarda geçerli olan bir uygulamaydı.
Bu şekilde bir uygulamaya tabi tutulan çalışanların, nasıl bir hak kaybına
uğradıklarını, çalışma koşullarının nasıl kötüleştirildiğini, ücretlerinin
nasıl düşürüldüğünü, üç dört yıldır, gerçekleştirilen özelleştirmelerle gördük.
Bu uygulamayla,
özelleştirilecek kuruluşların çalışanlarına iki yol önerilmektedir "ya
özelleştirilen kuruluşta sözleşmeli ve güvencesiz olarak çalışacaksın -ki, o da
herkes için geçerli değil- ya da Devlet Personel Dairesinin tamamen tek taraflı
belirlediği başka bir memuriyete daha geri koşullarda, daha düşük bir ücretle
gideceksin" denilmektedir.
Bu uygulama, hakkaniyetli
olmadığı gibi, Anayasamızın temel ilkelerine, evrensel çalışma ilkelerine, ILO
normlarına ve insan haklarına da tamamen aykırıdır.
Değerli arkadaşlar,
hükümet bir özelleştirme saplantısı içerisine girmiştir. Bu saplantı ve
bağımlılık içerisinde, ne ekonomik gerçeklerimizi ne üretim potansiyelimizi ne
de insanımızı görebilmektedirler. Elimizdeki bütün varlıklarımızı satma azmi
içerisindedirler. Bütün bu satışların sonunda ise geriye ne kalacağı merak
konusudur. Acaba ünlü döviz spekülatörü Soros'un dediği gibi "Türkiye'nin
en önemli ihraç ürünü Türk askeridir" sözüne mi itibar edilecektir?
Yakınlarda Irak'a Türk
askeri gönderme niyeti açıklıkla dile getirilirse ve bu yönde çalışmalar
başlatılırsa, satışa çıkarılacak son varlığımızın ne olduğu da ortaya
çıkacaktır; ama, şunu da ifade etmeliyiz ki, bu ülke sahipsiz değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öktem,
lütfen toparlayın.
ENVER ÖKTEM (Devamla) -
İşçisiyle, memuruyla, köylüsüyle, emeklisi ve öğrencisiyle, halkımızın
tamamının nasıl bir tepki içerisinde olduklarını ve ülkenin geleceğiyle ilgili
nasıl kaygılar beslediklerini seçim bölgenize vardığınız andan itibaren görecek
ve anlayacaksınız.
Şimdiden, gazanız mübarek
olsun.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öktem.
5 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.48
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.58
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7.- Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/641) (S. Sayısı:
252) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
hükümet yerinde.
Tasarının 6 ncı maddesini
okutuyorum:
MADDE 6. - 4046 sayılı
Kanunun 22 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 22. -
Kuruluşların, özelleştirilmeleri sonucu sermayelerindeki kamu payının % 50'nin
altına düşmesi veya bunların müessese, işletme ve işletme birimlerinin;
satılması veya devredilmesi halinde satış veya devre ilişkin sözleşmenin
imzalanmasından, bunların küçültülmesi, faaliyetlerinin durdurulması,
kapatılması veya tasfiye edilmesi sonucu istihdam yapısının değişmesi veya kuruluşların
ihtiyaç fazlası personel belirlemeleri halinde bunlarla ilgili işlemlerin
sonuçlanmasından itibaren onbeş gün içerisinde, bu kuruluşlarda çalışan 657
sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi personel ile sözleşmeli personel (kapsamdışı personel dahil) diğer kamu kurum
ve kuruluşlarına nakledilmek üzere İdare tarafından Devlet Personel
Başkanlığına bildirilir.
Nakle tâbi personelin,
geçici 9 uncu madde dikkate alınmak suretiyle 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa göre kazanılmış hak aylık derecesinden aşağı olmamak kaydıyla, 190
sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında bulunan kurum ve kuruluşların boş
kadrolarından Devlet Personel Başkanlığınca tespit edilen kadroya, anılan
Başkanlık tarafından kırkbeş gün içerisinde ataması teklif edilir. 190 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışındaki kurum ve kuruluşların (özelleştirme
kapsam ve/veya programındaki kuruluşlar hariç) mevcut boş kadro veya
pozisyonlarına da ihtiyaçlar doğrultusunda atama teklifi yapılabilir. Bu
personelden 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (1) sayılı cetveldeki
kadrolarda istihdam edilmekte olanlar ile burada sayılan unvanlarla çalışan
diğer statülerdeki personelin atama teklifleri araştırmacı unvanlı kadrolara
yapılır. Devlet Personel Başkanlığı tarafından gönderilen atama teklif
yazısının atamayı yapacak kamu kurum veya kuruluşuna intikalinden itibaren otuz
gün içerisinde bu kurum veya kuruluş tarafından atama işlemlerinin yapılması
zorunludur.
Kuruluşun satılması veya
devredilmesi halinde bu kuruluşta çalışan nakle tâbi personelin ataması
yukarıdaki hükümlere göre yapıldıktan sonra atama emri, ilgili personele
atamayı yapan kurum veya kuruluş tarafından, istihdam fazlası personel için
yapılacak atama emri ise kuruluşu tarafından 7201 sayılı Tebligat Kanunu
hükümlerine göre tebliğ edilir. Personelin işe başlama sürelerine ve işe
başlamama halinde yapılacak işlemlere ilişkin olarak 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 62 ve 63 üncü maddeleri hükümlerinin uygulanmasından
atamayı yapan kamu kurum ve kuruluşu sorumludur. Kurum ve kuruluşlar atama ve
göreve başlatma işlemlerinin sonucunu en geç onbeş gün içerisinde Devlet
Personel Başkanlığına bildirirler. Yeni kurumunda görevine başlayan personel
istekleri halinde, boş kadro bulunması ve ilgili mevzuatına uygun olması şartıyla
eski kadro veya pozisyonuna uygun kadrolara kurumlarınca atanabilirler.
Askerlik görevlerini yapmakta olanlar için yukarıdaki süreler terhislerini
takip eden aybaşından itibaren başlar. İstihdam fazlası personel bildiren
kuruluşlar aynı unvan, pozisyon ve görevler için hiçbir şekilde yeni personel
alamazlar ve bu kuruluşlardaki memur, sözleşmeli personel, kapsamiçi ve
kapsamdışı personel statüleri arasında geçiş yapılamaz. Bu madde gereğince
diğer kamu kurum ve kuruluşlarına yapılacak nakil sebebiyle boşalan kadro ve
pozisyonlar, boşaldıkları tarihten itibaren herhangi bir işleme gerek
kalmaksızın iptal edilmiş sayılır.
Bu maddenin birinci
fıkrasına göre diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilmek üzere Devlet
Personel Başkanlığına bildirilen personelin, eski kurumları ile ilişkilerinin
kesilip yeni kurumlarında göreve başlayacakları tarihe kadar geçecek nakil
sürecinde eski kadro veya pozisyonlarına ilişkin aylık ücret, varsa ikramiye,
ücrete bağlı diğer malî haklar, sosyal hak ve yardımlar (harcırah, sağlık
giderleri, cenaze giderleri ve ölüm yardımı) Özelleştirme Fonundan ödenir ve
bunlardan T.C. Emekli Sandığına tâbi olanların bu süre içinde Sandıkla olan
ilgileri devam eder. Bu personelden nakil sürecinde emekli olanlara T.C. Emekli
Sandığınca ödenen emekli ikramiyeleri, makam, görev ve temsil tazminatları ile
ölüm yardımı ödenmesini takiben iki ay içerisinde faturası karşılığında Hazine
tarafından T.C. Emekli Sandığına ödenir. Nakle tâbi personelin nakil sürecinde
hak kazanması halinde alacağı kıdem tazminatı özelleştirilen kuruluş tarafından
ödenir. Ancak, özelleştirilen kuruluşun işletme veya işletme birimi olması
halinde bu kuruluşta çalışan nakle tâbi personelin nakil sürecinde hak
kazanacağı kıdem tazminatı, işletme veya işletme biriminin bağlı olduğu kuruluş
tarafından ödenir.
Bu madde hükümlerine göre
kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilen personele, atamayı yapacak kurum ve
kuruluş tarafından ikinci fıkra uyarınca atandıkları tarihteki eski kadro ve
pozisyonlarına ilişkin olarak almakta oldukları aylık, ek gösterge, ikramiye,
her türlü zam ve tazminatları (ek tazminat ve bankacılık tazminatı dahil),
makam tazminatı, temsil tazminatı, görev tazminatı, sözleşme ücreti, ücret (fazla mesai ücreti hariç), ek ücret,
ek ödeme, teşvik ödemesi, döner sermaye payı ve benzeri adlarla yapılan
ödemelerin toplam net tutarı; nakledildiği kurum ve kuruluştaki kadro veya
pozisyonlara ilişkin olarak yapılan her türlü ödemelerin ( fazla mesai ücreti,
fiilen yapılan ders karşılığı ödenen ek ders ücreti hariç) toplam net
tutarından fazla olması halinde, aradaki fark tutarı herhangi bir kesintiye
tâbi tutulmaksızın ve fark kapanıncaya kadar ayrıca tazminat olarak ödenir.
İsteğe bağlı olarak, atandıkları kurumdaki kadro unvanı veya pozisyonlarında
herhangi bir değişiklik olanlarla, başka kurumlara geçenlere fark tazminatı
ödenmesine son verilir. 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (1) sayılı
cetvelde belirtilen personel hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır.
Ancak bu madde gereğince
nakledilen personelden (bu Kanuna göre anonim şirket halinde birleştirilen
kuruluşlardaki personel dahil) 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (1)
sayılı cetvelde belirtilen personelin, eski kadrolarına ait aylık, ek gösterge,
zam, özel hizmet tazminatı, makam tazminatı, temsil tazminatı, görev tazminatı
bir bütün olarak ve atandıkları kurumda ve aynı kadro unvanında kalmaları
kaydıyla atamayı yapacak kurum ve kuruluş tarafından ikinci fıkra uyarınca
atandıkları tarihi izleyen aybaşından geçerli olmak üzere üç yıl süre ile saklı
tutulur. İlgililerin eski kadrosu için, yeni kadroya atandığı tarihten önce
mevcut olup saklı haklar kapsamında bulunan gösterge, puan, oran ve katsayı
artışları şahsa bağlı haklarda artış sayılır; ancak eski kadro için bu tarihten
sonra ihdas edilmiş hiçbir malî ve sosyal hak ve yardım ile sair ödemeler şahsa
bağlı hak kapsamında değerlendirilemez. Atanılan kadrodaki derece yükselmeleri
veya kademe ilerlemeleri, aylık gösterge ve ek gösterge dışındaki ödemeler
haricinde, şahsa bağlı olarak saklı tutulan hakların ödendiği eski kadronun
derecelerinin yükseltilmesi veya kademelerinin ilerletilmesi sonucunu doğurmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği var.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Koçyiğit, sizin,
şahsınız adına da söz isteğiniz var. İki hakkınızı beraber değerlendiriyorum.
Sürenizi ona göre verdim.
CHP GRUBU ADINA MUHSİN
KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 252 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi hakkında görüşlerimizi
belirtmek üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, tüm milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; söz konusu kanun tasarısının genel gerekçesi, 4046 sayılı
Kanunun 22 nci maddesinde öngörülen değişikliklere ilişkin, 6 ncı madde ve
geçici 1 inci madde gerekçesinde, özelleştirme nedeniyle 657 sayılı Yasaya tabi
personelin naklinde ortaya çıkan sorunların giderilmesi ve personelin
mağduriyetinin önlenmesi şeklinde özetlenmiştir; ancak, tasarıda belirtilen
gerekçeyle 4046 sayılı Yasanın 22 nci maddesinde yapılan değişikliklere ilişkin
6 ncı madde ve geçici 1 inci maddede yer verilen düzenlemeler, özelleştirilen
kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan 657 sayılı Yasaya tabi personelin
mağduriyetinin önlenmesi gibi bir amaç ortaya koymakla birlikte, personelin
mağduriyetini gidermek bir yana, yeni mağduriyetlere yol açabilecek, hukuk
devletiyle bağdaşmayan, hukuka ve kamu yararına aykırı, kanunların geriye
yürümezliği ve kazanılmış hakların korunması ilkelerini yok sayan düzenlemeler
içermektedir.
Tasarının 6 ncı
maddesiyle 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesinde değişiklik öngörülmekte ve
"bu personelden 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı
cetveldeki kadrolarda istihdam edilmekte olanlar ile burada sayılan unvanlarda
çalışan diğer statülerdeki personelin atama teklifleri araştırmacı unvanlı
kadrolara yapılır" şeklinde bir düzenlemeye yer verilerek, 399 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname eki 1 sayılı cetvele tabi personelin tamamının, ki
bunlar genel müdür, daire başkanları ve üst kamu yöneticileridir. Bunların tümünün
araştırmacı kadrolarına atanması öngörülmektedir.
Bu düzenleme, idareyi,
personelin durumlarına uygun kadrolara atama konusunda görevli kılmaktadır.
Bugüne kadar, Devlet Personel Başkanlığı, 399 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin eki 1 sayılı cetvele tabi personelin büyük bir bölümünü, kamu
kurum ve kuruluşlarındaki araştırmacı kadrolara atanmalarını teklif etmiştir.
Yasada yer verilen
"durumlarına uygun boş kadro ve pozisyonlara atanırlar" hükmü
karşısında, araştırmacı kadrolarına yapılan atamalar, ilgili personel
tarafından yargıya intikal ettirilmiş ve bu tür atamaların bir kısmı yargıdan
dönmüştür. Halen sürmekte olan yüzlerce dava bulunmaktadır. Zira, gerek yasanın
yukarıda yer verilen açık hükmü ve gerekse araştırmacı kadrolarının görev,
yetki ve sorumlulukları çerçevesinin yeterince açık olmaması, yapılan atamanın
personelin önceki kadro unvanı ve meslekî kariyerle örtüşmemesi nedeniyle bu
şekilde atamalar yargıdan dönmektedir.
Hiyerarşik olarak
araştırmacı kadroları, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı
cetvele tabi personelin kadro ve unvanlarıyla hiçbir şekilde örtüşmemektedir.
Her şeyden önce, kariyer bir meslek olduğu ve meslekî güvencelere sahip
bulunduğu yargı kararları, yönetmelikler ve Başbakanlık genelgeleriyle sabit
olan ve bugüne kadarki uygulamalarla teamül haline gelen müfettiş ve müfettiş
yardımcılarının, istekleri dışında, idarî görevlere atanamayacakları genel
kuralına ve bunun doğal bir sonucu olan "kazanılmış hak" ilkesine
aykırı olarak o hakları ellerinden alınmakta, araştırmacı kadrolarına
atanmalarının yolu açılmaktadır.
Araştırmacı kadrolarla
ilgili olarak Devlet Personel Başkanlığınca atama teklifinde bulunan kamu kurum
ve kuruluşları, personel yönetmeliklerinde bu kadroya ilişkin görev, yetki,
sorumlulukları içeren bir tanımlama bulunmamakta, hiyerarşik unvan
sıralamasında alt sıralarda yer almaktadırlar. Araştırmacı kadrolarına yapılan
atamayla, özelleştirilen kamu kurum ve kuruluşlarında üst düzey görev ifa eden
personel, bulunduğu kadro unvanının birkaç kademe altına, örneğin, şef ve
raportörlük düzeyine, önceki unvanıyla hiçbir şekilde örtüşmeyen, eşdeğeri
olmayan bir unvanla çalışmak zorunda bırakılmaktadırlar. Yani "devlete
hizmet cezasız kalmaz" özdeyişini doğrularcasına bir yaklaşım ve toptancı
bir anlayışla sorunun çözüleceği ön kabulüyle hareket edilmektedir. Böyle bir
yaklaşımı, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkeleriyle açıklamanın olanağı
yoktur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; müfettişlik, gerekli öğrenim şartına haiz bulunan ve mesleğe
müfettiş yardımcılığı seçme ve yarışma sınavıyla girilen, uzun bir yetişme
döneminden sonra yeterlilik sınavı neticesinde haiz olunan, kariyer bir
meslektir. Maddenin bu şekilde yasalaşması halinde, müfettişler ve kariyerinde
müfettişlik unvanı bulunan kişiler "araştırmacı" olarak adlandırılan
ve görev tanımıyla, hiyerarşideki yeri belli olmayan pasif görevlere
atanacaklardır. Böyle bir davranış şekli, AKP'nin yolsuzluklarla mücadele
konusunda samimi olmadığının açık bir göstergesidir aynı zamanda.
Yolsuzlukların ülkemize
zarar verdiği ve bununla mücadele edilmesi gerektiği, kamuoyunun genel
kanaatidir. Böyle bir ortamda, müfettişlerin, araştırmacı unvanıyla pasifize
edilmesinin, devletimize, fayda yerine zarar vereceği tartışmasız bir gerçek
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu itibarla, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki 1 sayılı
cetvele tabi, üst düzey personelin gerek idarî ve gerek maddî yönden
mağduriyetine ve hak kaybına neden olabilecek düzenlemelerin iptal edilerek,
hukuka ve kamu yararına uygun "hukuk devleti" ve "sosyal
devlet" ilkeleriyle örtüşen düzenlemelerin, yasa metninde yer alması
kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu tasarı yasalaşırsa, devletin yıllardır yatırım yaptığı
teknik ve idarî personelin, hiçbir kurala bağlı olmaksızın başka kurumlara
aktarılması öngörülmektedir. Bu durum, bir taraftan, özelleştirilen
kurumlardaki hizmet kalitesinin düşmesine neden olurken; öte yandan, ilgili
personelin, gittiği kurumlarda atıl kalmasına sebebiyet vererek, verimin
düşmesine neden olacak; ayrıca, beraberinde siyasal kadrolaşmayı getirecektir
ve yine, kendi istekleriyle başka kurumlara geçmek isteyenlerin fark ücretleri
kaldırılmak suretiyle, âdeta, çalışanların kazanılmış hakları gasp edilecektir.
Bu maddede yapılan
düzenlemeyle, farklı unvanlı kadrolardaki personelin aynı unvanlı kadrolara
atanması ve kazanılmış malî haklarının geri alınarak ortadan kaldırılması
nedeniyle, açıkça, Anayasaya aykırılıklar bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özelleştirme mağduru personelin kazanılmış haklarını korumak
ve durumlarına uygun kadrolara atanmalarını sağlamak suretiyle, Anayasaya
aykırılıkları gidermek üzere, bu maddeye ilişkin olarak önergeler vermiş bulunmaktayız.
Ümit ederim ki, Yüce Genel Kurul, bu önergelerimizi kabul ederek, tasarının
Anayasayla örtüşmesini sağlayacak ve özelleştirme mağduru personelin
mağduriyetlerini giderecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle,
hepinizi selamlar, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koçyiğit.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 5 adet
önerge vardır; önergeleri, geliş sırasına göre okutup, en aykırı olan önergeyi
işleme almak suretiyle gereğini yapacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı "Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin altıncı fıkrasının sondan dördüncü
satırının "fark tazminatı ödenmesine son verilir" hükmünün "fark
tazminatı ödenmesine devam edilir" şeklinde değiştirilmesini saygılarımla
arz ederim.
|
Ersoy Bulut |
Muhsin Koçyiğit |
Osman Özcan |
|
Mersin |
Diyarbakır |
Antalya |
|
Kerim Özkan |
|
Mustafa Özyürek |
|
Burdur |
|
Mersin |
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin üçüncü paragrafında "Bu personelden 399
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı cetveldeki kadrolarda istihdam
edilmekte olanlar ile burada sayılan unvanlarla çalışan diğer statülerdeki
personelin atama teklifleri Araştırmacı unvanlı kadrolara yapılır"
şeklinde yer alan "Araştırmacı unvanlı" ibaresinin madde metninden
çıkarılması ve "teklifleri" ibaresinden sonra gelmek üzere "Kadroları
şahıslarına bağlı olarak kazanılmış hak, derece ve kademeleriyle ve aynı
unvanlarla" ibaresinin eklenmesini ve "Yapılır" ibaresinden
sonra gelmek üzere "Bunların kadroları başka bir işleme gerek kalmaksızın
bu kuruluşların 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye ekli (IV) sayılı cetvele eklenmiş sayılır" ibaresinin ilave
edilmesini saygılarımla arz ederim.
|
Mustafa Özyürek |
Muharrem Toprak |
Osman Özcan |
|
Mersin |
İzmir |
Antalya |
|
Hüseyin Ekmekçioğlu |
|
Muhsin Koçyiğit |
|
Antalya |
|
Diyarbakır |
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz
kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında değiştirilen 4046 sayılı Kanunun 22
nci maddesinin ilk paragrafının yedinci satırındaki "...ile sözleşmeli
personel" ifadesinden sonra "den istekli olanlar" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederim.
|
Enver Öktem |
Muhsin Koçyiğit |
Kerim Özkan |
|
İzmir |
Diyarbakır |
Burdur |
|
Yakup Kepenek |
|
Necati Uzdil |
|
Ankara |
|
Osmaniye |
BAŞKAN - Dördüncü
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Muhsin Koçyiğit |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
|
İzmir |
Diyarbakır |
Antalya |
|
Yücel Artantaş |
Necati Uzdil |
Osman Özcan |
|
Iğdır |
Osmaniye |
Antalya |
|
Osman Kaptan |
|
R. Kerim Özkan |
|
Antalya |
|
Burdur |
"399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı cetveldeki kadrolarda istihdam edilmekte
olanlar ile burada sayılan unvanlarla çalışan diğer statülerdeki personelin
atama teklifleri, kadroları şahıslarına bağlı olarak, kazanılmış hak aylık,
derece ve kademeleri ile ve aynı unvanlarla yapılır. Bunların kadroları başka
bir işleme gerek kalmaksınız bu kuruluşların 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (IV) sayılı cetvele eklenmiş
sayılır."
BAŞKAN - Son önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun 6 ncı maddesinin üçüncü paragrafında yer alan "...Bu personelden
399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı cetveldeki kadrolarda
istihdam edilmekte olanlar ile burada sayılan unvanlarla çalışan diğer
statülerdeki personelin atama teklifleri Araştırmacı unvanlı kadrolara yapılır."
Şeklindeki bölümde yer alan "yapılır" ibaresinden sonra gelmek üzere
madde metnine;
"Ancak bunlardan,
Yüksek öğrenimi tamamlayarak, mesleğe özel bir yarışma sınavı ile giren ve
belirli süreli meslek içi eğitimden sonra, yeterlik sınavı sonunda kazanılan
unvanlar ile yeterlik tezi vererek kazanılan unvanlara atanmış olan personelin
atama teklifleri, mevcut unvanları ile yapılır. Yine, meslekî geçmişinde bu
unvana sahip olan personelden, talep edenlerin atama teklifleri bu unvanlı
kadrolara yapılır."
İbaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
İzzet Çetin |
Oğuz Oyan |
|
İstanbul |
Kocaeli |
İzmir |
|
Hüseyin Ekmekcioğlu |
|
Ali Rıza Gülçiçek |
|
Antalya |
|
İstanbul |
BAŞKAN - Bu önerge en aykırı önergedir aynı zamanda. Bu önergeyi işleme alıyorum.
Sayın Komisyon katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümetin ve
Komisyonun katılmadığı önerge üzerinde önerge sahipleri açıkla-ma mı yapacak,
gerekçeyi mi okutalım?
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarıyla, 399 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye tabi personelin naklinde "araştırmacı"
kadroları esas alınmakta ve 1 sayılı cetvel kapsamındaki personelin de bu
kadrolara atanacağı öngörülmektedir. Ancak, bugüne kadarki uygulamalarda,
özelleştirilen kuruluşlardan diğer kamu kurum ve kuruluşlarına atanmak üzere
Devlet Personel Başkanlığına bildirilen müfettiş ve müfettiş yardımcısı
unvanına sahip personel, mevcut unvanlarıyla atanmış ve herhangi bir
mağduriyete sebebiyet verilmemiştir.
Bu uygulama, teftiş
hizmetlerinin ayrı bir kariyer olarak düzenlenmesi ve müfettişlerin Danıştay
kararları ile tüzük ve yönetmelikler çerçevesinde sahip oldukları meslekî
güvenceler nedeniyle, bunların aynı unvanlarla diğer kurumlara nakillerinin
yapılması zorunluluğundan kaynaklanmıştır. Bu yönde, daha önce yayımlanmış iki
ayrı Başbakanlık genelgesi de (3.5.1993 tarih, 1993/12 sayılı ve 28.8.1995
tarih, 1995/24 sayılı genelgeler) bulunmaktadır.
Kamu kurum ve
kuruluşlarının teftiş kurullarında görev yapan denetim elemanlarının büyük
çoğunluğu, hemen hemen aynı temel hukuk ve ekonomi disiplinlerini içeren bir
yarışma ve seçme sınavı sonucunda mesleğe kabul edilmekte, üç yıl süreli teorik
ve uygulamalı eğitim ve bu eğitim sonrasında yapılan yeterlik sınavıyla mesleğe
atanmaktadırlar.
Bu itibarla, özel
yasalarla getirilen istisnalar dışında, teftiş kurullarının kariyer yapısı
bugüne kadar özenle korunmuştur; ancak, mevcut tasarı bu durumu ortadan
kaldırmaktadır.
Kamu bankalarının
özelleştirilmesine ilişkin 4603 sayılı Yasanın, 4743 sayılı yasanın 6/A
maddesiyle değiştirilen hükmüne göre, kurumlar tarafından atama işleminin 5
işgünü içinde yapılması zorunludur. Kamu kurumları tarafından, Devlet Personel
Başkanlığınca atama teklifinde bulunulan müfettişlerin çoğunluğunun
"müfettiş" olarak atamaları yapılmış, bazı müfettişlerin atamaları
ise, yasanın emredici hükmüne rağmen yapılmamıştır.
Tasarının bu şekilde
yasalaşması halinde, aynı durumdaki iki müfettişten, ataması yapılanın unvan ve
özlük hakları korunmuş olacak, ataması yapılmayan müfettiş ise
"araştırmacı" kadrosuna atanacak; dolayısıyla, bu müfettiş, unvan ve
özlük hakları yönünden kayba uğrayacaktır. Bu durum, hukuka ve Anayasada yer
alan eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır.
Tasarıyla, yine, yarışma
sınavıyla mesleğe giren ve belirli yetişme süresi sonunda yeterlik ya da
hazırlanan tezin kabulü suretiyle mesleğe atanan ve uygulamada kariyer unvan
olarak nitelenen kontrolör, uzman ve benzeri meslek mensupları da hak kaybına
uğramaktadır.
Kariyer unvana sahip
personelin "araştırmacı" unvanıyla atanmalarına yol açabilecek
düzenleme, hukukun temel ilkelerinden olan "kazanılmış hak" ilkesine
de aykırı bir sonuç doğuracaktır. Böyle bir düzenleme, hukuka aykırı olduğu
kadar, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.
Önergemizin işleme
alınmasıyla, düzenleme, hukuka uygun hale getirilecektir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, biraz önce gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir) ve arkadaşları
"399 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı cetveldeki kadrolarda istihdam edilmekte
olanlar ile burada sayılan unvanlarla çalışan diğer statülerdeki personelin
atama teklifleri, kadroları şahıslarına bağlı olarak, kazanılmış hak aylık,
derece ve kademeleri ile ve aynı unvanlarla yapılır. Bunların kadroları başka
bir işleme gerek kalmaksızın bu kuruluşların 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (IV) sayılı cetvele eklenmiş
sayılır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum efendim:
Gerekçe:
Tasarıyla personelin
mağduriyetini önlemek bir yana, özelleştirme nedeniyle kurumdan ayrılmak
zorunda kalan ve bu yönü ile mağdur olan üst düzey kamu görevlilerinin
"Araştırmacı" kadrolarına atanmalarıyla bir kez daha mağduriyetine
yol açılacaktır. Kamuda yıllarca hizmet verip, kariyer yapmış, belli bir unvana
sahip tüm üst düzey personel, (399 sayılı KHK eki 1 sayılı cetvelde; genel
müdür, genel müdür yardımcısı, teftiş kurulu başkanı, müfettiş ve müfettiş
yardımcıları, kurul ve daire başkanları, müessese, bölge, fabrika, işletme ve
şube müdürleri, bölge ve şube müdür yardımcıları yer almaktadır) henüz tanımı,
görev, yetki ve sorumlulukları belirlenmemiş, hiyerarşideki yeri, kurumdan
kuruma farklılık gösteren (ki, Maliye Bakanlığı Personel Görevde Yükselme
Yönetmeliğinde araştırmacı kadrosu "Raportör" ve "Şef"le
eşdeğer tutulmuş ve (E) hizmet grubunda gösterilmiştir.)
"Araştırmacı" kadrolarına atanacaktır. Bu durum yeni mağduriyetlere
yol açacağı gibi, bu şekildeki bir atama, "Kamu Yararı" ile de izah
edilemez.
Diğer taraftan, bugüne
kadar yargı kararları, yönetmelikler ve Başbakanlık genelgeleriyle kariyer
unvan olduğu hüküm altına alınan, müfettişlik unvanı, "Kazanılmış
Hak" ilkesine aykırı bir yaklaşımla yok sayılmış olacaktır. Bu aynı
zamanda "Kanunların Geriye Yürümezliği" ilkesinin de ihlalidir.
Kamu bankalarının
özelleştirilmesine ilişkin 4603 sayılı Yasanın, 4743 sayılı Yasanın 6/A
maddesiyle değiştirilen hükmüne göre kurumlar tarafından atama işleminin 5
işgünü içinde yapılması zorunludur. Kamu kurumları tarafından, Devlet Personel
Başkanlığınca atama teklifinde bulunulan müfettişlerden çoğunluğunun,
"Müfettiş" olarak atamaları yapılmış, bazı müfettişlerin atamaları
ise yasanın emredici hükmüne rağmen yapılmamıştır.
Tasarının bu şekilde
yasalaşması halinde, aynı durumdaki iki müfettişten ataması yapılan unvan ve
özlük hakları korunmuş olacak, ataması yapılmayan müfettiş ise
"Araştırmacı" kadrosuna atanacak, dolayısıyla, bu müfettiş, unvan ve
özlük hakları yönünden kayba uğrayacaktır. Bu durum, hukuka ve Anayasada yer
alan eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır.
Bu nedenle; 399 sayılı
KHK'ya tabi personelin, mevcut unvanlarının korunarak atanmaları, hukukun temel
ilkeleri ve kamu yararı açısından gerekli olduğu kadar, "Hukuk
Devleti" ve "Sosyal Devlet" ilkelerinin uygulanması açısından da
gereklidir.
BAŞKAN - Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı, gerekçesini okuttuğumuz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı, "Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının" 6 ncı maddesinin üçüncü paragrafında "Bu
personelden 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki 1 sayılı cetveldeki
kadrolarda istihdam edilmekte olanlar ile burada sayılan unvanlarla çalışan diğer
statülerdeki personelin atama teklifleri Araştırmacı unvanlı kadrolara
yapılır" şeklinde yer alan "Araştırmacı unvanlı" ibaresinin
madde metninden çıkarılması ve "teklifleri" ibaresinden sonra gelmek
üzere; "Kadroları şahıslarına bağlı olarak kazanılmış hak, derece ve
kademeleriyle ve aynı unvanlarla" ibaresinin eklenmesini ve
"Yapılır" ibaresinden sonra gelmek üzere "Bunların kadroları
başka bir işleme gerek kalmaksızın bu kuruluşların 190 sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (IV) sayılı cetvele eklenmiş
sayılır" ibaresinin ilave edilmesini saygılarımla arz ederim.
Mustafa Özyürek
(Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN- Komisyon
katılıyor mu önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN- Hükümet katılıyor
mu?
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Gerekçe mi
okunsun?
İZZET ÇETİN (Kocaeli)-
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN- Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Mevcut çalışan unvanlı
personelin kazanılmış haklarının korunarak mağduriyetlerinin önlenmesi
suretiyle hukuka uygunluğun sağlanması.
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı, "Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının" 6 ncı maddesinin altıncı fıkrasının sondan
dördüncü satırının; "fark tazminatı ödenmesine son verilir" hükmünün
"fark tazminatı ödenmesine devam edilir" şeklinde değiştirilmesini saygılarımla
arz ederim.
Mustafa Özyürek
(Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN- Sayın Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN- Hükümet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya)- Katılmıyoruz.
BAŞKAN- Gerekçeyi
okutuyorum efendim:
Gerekçe:
Mevcut çalışan personelin
kazanılmış haklarının korunarak maddî kayba uğramaması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Komisyonun ve
Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz
kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında değiştirilen 4046 sayılı Kanunun 22
nci maddesinin ilk paragrafının yedinci satırındaki "...ile sözleşmeli
personel" ifadesinden sonra "den istekli olanlar" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederim.
Enver Öktem
(İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet
önergeye katılıyor mu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım efendim?..
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
4046 sayılı Kanunun 22
nci maddesine önerdiğimiz ibare eklenmez ise kapsamdışı olanlar dahil bütün
kurum çalışanları Devlet Personel Dairesi Başkanlığı vasıtasıyla başka
kurumlara aktarılabilir hale getirilecektir. Yani ilgili kurum yöneticileri
hiçbir şarta tabi olmadan istediği personeli başka kurumlara gönderebilecek,
istediğini göndermeyebilecektir. Önerdiğimiz ibare eklenirse, hem kurumlardaki
kalifiye personelin kurumda kalıp verimli olması sağlanacak hem de idarenin
keyfî uygulamalarının önüne geçilebilecektir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, karar yetersayısının aranılmasını talep ediyorum.
BAŞKAN - Karar
yetersayısını arayacağım.
Sayın milletvekilleri, 6
ncı maddeyi oylarken karar yetersayısını arayacağım; ancak, gecenin bu saatinde
sayma noktasında zorluğumuz olduğundan, oylamayı elektronik cihazla yapacağım.
Oylama için 3 dakika süre
vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - 4046 sayılı
Kanunun 24 üncü maddesinde yer alan "bu hakkı kazandıkları tarihten
itibaren" ibaresi "bu hakkı kazandıkları, çalıştıkları kuruluşun
özelleştirme programına alınmasından önce emeklilik hakkını kazananlara ise bu
kuruluşun özelleştirme programına alındığı tarihten itibaren," olarak
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
7 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8. - 4046 sayılı
Kanunun 25 inci maddesinde yer alan "20 000" ibaresi "30
000" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9. - 4046 sayılı
Kanunun 27 nci maddesinin (c) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"c) Özelleştirme
programında bulunan kuruluşlardaki sermaye artışlarında ticaret siciline tescil
işlemleri ve Sermaye Piyasası Kurulu kayıt işlemlerinden vergi, resim, harç,
katkı payı ve benzeri şekilde hiçbir ücret alınmaz. Özelleştirme uygulamalarına
ilişkin olarak Rekabet Kurulunca verilen kararlar uyarınca, kuruluşun devrinden
önce veya sonrasına ait bölünme ve devir işlemleri her türlü vergi, resim ve
harçtan muaftır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10. - 4046 sayılı
Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.
"EK MADDE 2. - Kamu
kurum ve kuruluşları (özel kanunla kurulmuş kamu kurumu, kurul, üst kurul ve
kuruluşlar dahil) kendilerine özelleştirme ile ilgili intikal eden işlemleri
öncelikle ve ivedilikle inceler, karara bağlar ve sonuçlandırırlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
10 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11. - 4046 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 17. -
Özelleştirilen, faaliyeti durdurulan, küçültülen, kapatılan veya tasfiye edilen
kurum ve kuruluşlardan emeklilik, malullük ve ölüm nedeniyle ayrılan ve
kendilerine veya dul ve yetimlerine T.C. Emekli Sandığınca aylık bağlananlara
bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ödenmiş bulunan emeklilik ikramiyesi, makam, temsil ve görev
tazminatları ile ölüm yardımları bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
iki ay içinde, Hazine tarafından faturası karşılığında T.C. Emekli Sandığı
Genel Müdürlüğüne ödenir. Ancak, özelleştirilen veya devrolunan kuruluşlarla
ilgili olarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ile devralan alıcılar arasında
yapılan sözleşme hükümleri saklıdır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
11 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12. - 3.1.2002
tarihli ve 4733 sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel
Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin
Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 6 ncı maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan "tam ve yeni teknoloji ile" ibaresi
"entegre" olarak değiştirilmiş, 8 inci maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
"Yöresel özellikleri
bulunan, tek başına kıyılıp içilen tütün çeşitlerinin üretimini ve
pazarlamasını yapanlar hakkında bu madde hükmü uygulanmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (1/641)
esas sayılı, 252 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci maddesine Plan ve Bütçe
Komisyonundaki görüşmeler sırasında verilen önergeyle eklenen "8 inci
maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir" ibaresi ile "yöresel özellikleri
bulunan, tek başına kıyılıp içilen tütün çeşitlerinin üretimini ve
pazarlamasını yapanlar hakkında bu madde hükmü uygulanmaz" fıkrasının
taslak metinden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
|
Salih
Kapusuz |
Sadullah
Ergin |
Metin
Kaşıkoğlu |
|
Ankara |
Hatay |
Düzce |
|
Maliki
Ejder Arvas |
|
Hacı
Biner |
|
Van |
|
Van |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkanım, çoğunluğumuz yok; takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılıyoruz efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan madde
değişikliğine uygun olmayan ikinci bu fıkra hükmünün madde metninden
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN - Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylayacağım; ancak, madde metninden "8 inci
maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir" bölümü çıkarıldığından, cümlenin
tamamlanabilmesi için "olarak değiştirilmiştir" şeklinde maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 13. - 28.3.2002
tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunun 2 nci maddesinde yer alan "kamu bankalarını"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Özelleştirme İdaresi Başkanlığını"
ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Bir önerge var,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı kanun tasarısının; "28.3.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinde
yer alan "kamu bankalarını" ibaresinden sonra gelmek üzere
"Özelleştirme İdaresi Başkanlığını," ibaresi eklenmiştir"
şeklinde düzenlenme getiren 13 üncü maddesinin taslak metninden çıkarılmasını
arz ve talep ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Sadullah Ergin |
Metin Kaşıkoğlu |
|
Ankara |
Hatay |
Düzce |
|
Maliki Ejder Arvas |
|
Hacı Biner |
|
Van |
|
Van |
BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükümet
katılıyor mu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Hükümetin
katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Söz konusu değişikliğin
ilgili kanunda yapılması gerekmektedir. Bu nedenle söz konusu maddenin taslak
metninden çıkarılması uygun olacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir ve
madde metinden çıkarılmıştır.
Şimdi, 14 üncü maddeyi,
13 üncü madde olarak okutuyorum:
MADDE 13. - 4.2.1924
tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun 2 nci maddesinin (b)
fıkrasının son cümlesinde yer alan "telekomünikasyon" ibaresinden
sonra gelmek üzere "veya GSM mobil telekomünikasyon" ibaresi
eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
13 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi, 14 üncü
madde olarak okutuyorum:
MADDE 14. - 406 sayılı
Kanunun ek 17 nci maddesinin yedinci fıkrasının üçüncü cümlesinden sonra gelmek
üzere "Usul ve esasları Bakanlar Kurulunca belirlenmek üzere hisse senedi
ile değiştirilebilir veya hisse senedine çevrilebilir menkul kıymetler
çıkartılabilir veya Türk Telekom tarafından borç veya kredi alınabilir."
cümlesi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Madde üzerinde 1 adet
önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olduğumuz
tasarının 14 üncü maddesinde 4046 sayılı Kanunun ek 17 nci maddesinin 7 nci
fıkrasının 3 üncü cümlesinden sonraya eklenen "hisse senedi ile
değiştirilebilir veya çevrilebilir menkul kıymetler çıkartılabilir
veya..." ibaresinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
|
R. Kerim Özkan |
M. Vedat Melik |
Enver Öktem |
|
Burdur |
Şanlıurfa |
İzmir |
|
Necati Uzdil |
Yakup Kepenek |
Muhsin Koçyiğit |
|
Osmaniye |
Ankara |
Diyarbakır |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Bu ibare çıkarılmaz ise,
zarar eden menkul kıymetlerin zarar farkının Hazineden karşılanması mümkün
olacak ve devlet zarara uğratılacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum.
Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi, 15 inci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 15. - 406 sayılı
Kanunun ek 19 uncu maddesinde yer alan "Türk Telekomdaki kamu
hisselerinin" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve hisse senedi ile
değiştirilebilir veya hisse senedine çevrilebilir menkul kıymetlerin"
ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
15 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi, 16 ncı
madde olarak okutuyorum:
MADDE 16. - 406 sayılı
Kanunun ek 21 inci maddesinin dördüncü fıkrasının sonuna "Hisse satışına
ilişkin olarak Özelleştirme Fonundan karşılanan tüm giderler satış sonrası elde
edilecek gelirlerden mahsup edilerek Hazine tarafından Özelleştirme Fonuna
ödenir." cümlesi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
16 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi, 17 nci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 17. - 406 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 7. -
Türk Telekom tarafından, GSM 1800 mobil telefon hizmeti sunmak üzere kurulmuş
bulunan Aycell Haberleşme ve Pazarlama Hizmetleri Anonim Şirketi; GSM 1800
imtiyaz sözleşmesi imzalayarak faaliyet yürüten başka bir işletmeci şirket ile
Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde kurulacak yeni bir şirket aracılığı
ile birleşebilir. Bu birleşme sonucu gerekli tüm lisans düzenlemelerini ve
işlemlerini yapmaya Kurum yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem.
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Konuşmuyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 17 nci madde kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi, 18 inci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 18. - 4.4.1988
tarihli ve 320 sayılı Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 1. - Bu Kanun
Hükmünde Kararnamenin amacı; kanunlarla belirlenen faaliyetlere kaynak
sağlamak, karşılığı nakit olmak üzere şans oyunları tertip etmek ve çekiliş
düzenlemek, şans oyunlarına ilişkin lisans haklarının ayrı ayrı ya da tamamını
belirlenen sürelerle vermek ve denetlemek, karşılığı nakit olmayan her türlü
piyangonun tertip ve çekilişine izin vermek ve denetlemek üzere Maliye
Bakanlığına bağlı, özel bütçeli Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğünün
kurulmasına, teşkilât ve görevlerine dair usul ve esasları düzenlemektir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
19 uncu maddeyi, 18 inci
madde olarak oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etme-yenler... Kabul
edilmiştir.
20 nci maddeyi, 19 uncu
madde olarak okutuyorum:
MADDE 19. - 320 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde yer alan "Hemen-Kazan"
tanımından sonra gelmek üzere aşağıdaki "Şans Oyunları" tanımı ve
"Gayrisafi Hasılat" tanımından sonra gelmek üzere aşağıdaki
"Lisans" tanımı eklenmiştir.
"Şans Oyunları;
karşılığı nakit olmak üzere oynatılan piyango, sayısal oyunlar, hemen-kazan ve
benzeri oyunları,"
"Lisans; İdare
tarafından, şans oyunlarını planlamak, tertip ve çekilişini düzenlemek üzere
verilen izni,"
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
19 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi, 20 nci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 20. - 320 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 41 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 41. -
Türkiye'de karşılığı nakit olmak üzere, şans oyunlarını plânlama, tertip etme
ve çekiliş düzenleme hakkı İdareye aittir. Özel kanunların hükümleri saklıdır.
Doğrudan veya bir mal ve
hizmetin satışı nedeniyle, bedelli ya da bedelsiz, bilet, kupon, iştirak
numarası veya her ne şekilde olursa olsun katılım hakkı verilerek karşılığı
nakit olmayan her türlü eşya ve benzeri piyango ve çekiliş tertip edilebilmesi
için İdareden izin alınması zorunludur.
Bu maddenin uygulanması
yönünden nakit ve nakit hükmünde sayılanlar ile izin kapsamı dışında tutulacak
düzenlemeler ve ikramiye, ödül, promosyon gibi adlar altında katılımcılara
yapılacak teslimatlar İdare tarafından hazırlanacak ve Bakanlık tarafından
yürürlüğe konulacak yönetmeliklerle düzenlenir.
Bu madde hükümlerini ihlâl
edenlerin bu faaliyetleri ile bunlara ilişkin ilân ve reklamları, İdarenin
talebi üzerine, mahallin en büyük mülkî amiri tarafından durdurularak, bu
faaliyetlere ait bilet, kupon, iştirak numarası ve benzerleri toplatılır.
İhlâlin radyo ve televizyon yayın kuruluşları tarafından yapılması halinde,
İdarenin başvurusu üzerine bu tür yayınları içeren programlar Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu tarafından durdurulur."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
20 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi, 21 inci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 21. - 320 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 50 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Şans oyunlarına ait
biletler hamiline aittir. İkramiye ödenmesi için biletlerin ibrazı şarttır.
Çekilişten evvel veya sonra her ne suretle olursa olsun zayi olduğu bildirilen
biletlerin sahiplerine bilet ibraz edilmedikçe ikramiye ödenmez."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
21 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi, 22 nci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 22. - 320 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 53 üncü maddesinin sonuna aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
"İdarenin taraf
olduğu işlemlerden noter ve yargı harçları alınmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi 23 üncü
madde olarak okutuyorum:
MADDE 23. - 320 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki madde eklenmiştir.
"EK MADDE 2. - Şans
oyunlarına ilişkin lisans, aşağıdaki usul ve esaslara göre verilir:
a) Lisans, Bakanlar
Kurulu tarafından belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde yeni kurulacak bir iktisadi devlet teşekkülüne
veya Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş anonim şirketlere ayrı ayrı
veya topluca verilebilir.
b) Lisans verilmesi
işlemlerinin başlatılmasına ilişkin karar Özelleştirme Yüksek Kurulunca
verilir.
c) Lisansın verilmesine
ilişkin değerleme ve ihale işlemleri, Özelleştirme İdaresi Başkanlığından bir
başkan yardımcısı, İdareden bir genel müdür yardımcısı ve bir daire
başkanı, Bakanlıktan bir daire başkanı
ve Hazine Müsteşarlığından bir daire başkanı olmak üzere toplam beş üyeden
oluşan komisyon tarafından yürütülür. Aynı sayıda yedek üye belirlenir ve
komisyon Bakanın onayı ile göreve başlar. Komisyona Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı temsilcisi başkanlık yapar ve sekreterya hizmetleri Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı tarafından yürütülür. Komisyon, üyelerinin tamamının
katılımı ile toplanır ve kararlar en az üç üyenin oyu ile alınır. Komisyon
çalışmalarına yardımcı olmak ve kararlara katılmamak şartıyla komisyonun talebi
üzerine, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından yerli ve/veya yabancı danışman
görevlendirilebilir. Komisyon üyeleri aylık ödenek, her türlü zam ve
tazminatlar ile diğer malî, sosyal hak ve yardımları kurumlarınca ödenmek
kaydıyla komisyonlarda görev yaptıkları zaman dilimlerinde aslî görevlerinden
izinli sayılırlar.
d) Özelleştirme Yüksek
Kurulunun kararı üzerine, İdare tarafından
lisansın verilmesine ilişkin kurallar ile lisansın verilmesinden sonraki
denetime ilişkin usul ve esasları da içerecek ihale şartnameleri hazırlanır.
İhale şartnamelerinin hazırlanmasında, gerek görüldüğü takdirde, İdare
tarafından yerli ve/veya yabancı danışman görevlendirilebilir. Lisans, Türk
Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş anonim şirketlere en fazla on yıla
kadar süre ile verilir. Lisansın verilmesine ilişkin ihalelerde 4046 sayılı Kanunda
yer alan pazarlık usulü uygulanır. İhale sonuçları Özelleştirme Yüksek Kurulu
tarafından onaylanır. Onayı müteakip, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, İdare ve
ihale üzerinde kalan şirket tarafından lisans sözleşmesi imzalanır. İhale
işlemleri ile danışman için yapılacak giderler ve komisyon üyelerinin
çalışmalarına ilişkin harcamalar Özelleştirme Fonundan karşılanır.
e) Lisansın verilmesinden
elde edilecek bedelden, Özelleştirme Fonundan karşılanan harcamalar düşüldükten
sonra kalan tutar Hazineye aktarılır. Şans oyunlarının lisans hakkını alan özel
kuruluşların aylık brüt satış hasılatının en az; % 5'i İdareye, % 10'u Savunma
Sanayii Destekleme Fonuna ödenir. İdareye ve Savunma Sanayii Destekleme Fonuna
ödenecek paylar bu maddede belirlenen oranlardan aşağı olmamak üzere yapılacak
ihale sonucunda belirlenir. Lisans verilmesine ilişkin işlemler her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.
f) İdare, lisansın
verilmesine ilişkin yapılacak sözleşmelerin kamu yararını ve tüketici haklarını
koruyacak şekilde uygulanmasının sağlanması için gereken tedbirleri almaya,
şans oyunları faaliyetlerinin ilgili mevzuat ile sözleşme hükümlerine uygun
yürütülmesini izlemeye ve denetlemeye, ilgili mevzuat ve sözleşme hükümlerine
aykırılık halinde, bu durumun tespit edildiği ayı izleyen ayın son iş gününe
kadar ödenmek üzere, bir önceki yılın aylık ortalama brüt satış hâsılatının % 5'i oranında idarî para
cezası uygulamaya, bu durumun devam etmesi halinde lisans hakkını iptal etmeye ve
sözleşmeyi feshetmeye yetkilidir. İlk yıl için idarî para cezasının
uygulanmasında, Özel Kuruluşa lisans devri tarihinden önceki Milli Piyango
İdaresinin son bir yıllık brüt satış hâsılatının aylık ortalaması esas alınır.
g) Lisans sahibi bu izni
başkasına devredemez. İdare, lisans süresince lisans konusu şans oyunlarını
tertip edemez, çekiliş düzenleyemez.
h) Bu madde hükümlerine
göre lisans verilmesinden sonra; 3230, 3238, 2828, 3796 sayılı kanunların ve bu
Kanun Hükmünde Kararnamenin İdare gelirlerinden yapılacak aktarmalara ilişkin
hükümleri ile 55 ve 57 nci maddeleri uygulanmaz.
ı) (e) bendine göre
İdareye ve Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödenecek paylar, lisans sahibinin
şans oyunlarının uygulanmasından elde edeceği aylık brüt satış hâsılatı
üzerinden hesaplanır ve izleyen ayın 15'ine kadar İdare ve Savunma Sanayii
Destekleme Fonu hesaplarına yatırılır. Yatırılması gereken paylar ile uygulanan
idarî para cezaları, süresinde ödenmemesi halinde, ödenmesi gereken tarihten
itibaren 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine
göre gecikme zammı uygulanmak suretiyle takip ve tahsil edilir. Lisans hakkını
alan kuruluşun, İdare tarafından başlatılan takip ve tahsil işlemlerine karşı
yapacağı itiraz, cezanın ödenmesini durdurmaz.
Bu maddenin uygulanmasına
ilişkin usul ve esaslar, İdare tarafından hazırlanacak ve Bakanlık tarafından
yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir
Milletvekili Sayın Oğuz Oyan söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Oyan.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (AK Parti sıralarından
"bu saatte de konuşulur mu" sesleri) Evet, beklenen tepkiyi aldım; bu
saatte de konuşulur mu...
Değerli arkadaşlarım, bu
saatte konuşulur mu meselesinden öte, bu saatte bu kadar önemli bir yasa
tasarısı görüşülür mü sorusu galiba öncelikli. Bu kadar önemli, Türkiye'nin
geçmişine damga vurmuş ve Türkiye'nin geleceğine damga vuracak kurumların satış
usullerini tartıştığımız bir konunun, Meclisin son toplanma gününde, gecenin bu
saatlerinde görüşülmesi, acaba, bizim, buradaki, kamu yararına hizmet üretme
anlayışımıza, yasama faaliyetlerimizin niteliğine denk düşüyor mu?!
Değerli arkadaşlarım,
biraz şu rehavet uykusunu sarsmak için de söz aldım. Biraz önce bizim bir
engelleme yaptığımız izlenimine kapılmıştı değerli grup başkanvekili
arkadaşlarım; her maddede konuşacak mısınız diye bize sordular, ona göre belki
bir strateji belirlenecekti. Biz, bunu yapabilirdik; ama, şimdi gördüm ki,
birkaç maddeden beri hiç kimse söz almıyor, ne muhalefet ne iktidar, gidiyoruz
-tabiî, özel sohbetler de başladı arada- gidiyoruz da, nereye gidiyoruz; satışa
gidiyoruz. Satışa gitmenin bu kadar, kolayca; bu kadar, irdelenmeden,
tartışılmadan, "acaba doğru mu" sorusunu kendimize sormadan,
yapılabilir bir iş olduğunu düşünüyor musunuz?
Bakınız, Türkiye,
1986'dan bu yana bir özelleştirme süreci içine girdi. 1986'dan bu yana yapılan
bu özelleştirmelerin mülkiyet devrinden ne kadar hâsılat elde edildi, biliyor
musunuz; topu topu 7 milyar dolarlık bir hâsılat elde ettiniz. Peki, ben size
söyleyeyim; bugün, bu hâsılat, bizim bütçe açıklarına ne kadar yama olabilir?..
2003 yılı, içinde bulduğumuz yılın bütçe açığı ne kadardır değerli
arkadaşlar?.. Dolar olarak, Türk Lirası olarak istediğiniz şekilde
söyleyebilirsiniz. Şimdi, 45 katrilyondan yola çıktık, yaklaşık 30 milyar
dolarlık bir büyüklükten bahsediyoruz. Onyedi yıldır sağladığınız haraç-mezat
-sizin değil tabiî, sizden önceki iktidarların- 7 milyar dolar. Yani, sadece
bir yıllık bütçe açığının dörte 1'inden az. Yani bu, bizi hiç düşünmeye sevk
etmiyor mu?..
Değerli arkadaşlarım, bu
ülkenin kamusal varlıklarını böylesine elden çıkarmak, bir derde deva oluyor mu
acaba?.. Siz muhalefetteyken, bunu, eleştiren saflardaydınız. Sizler, sizlerin
birçok temsilci arkadaşınız, 1990'lar başında, bunun anayasal sürece
götürülmesinde, dava açılarak birçok özelleştirme işleminin iptal edilmesinde
rol oynadı; saygıdeğer bir iş yaptınız. O sırada, bütün 1990'lı yıllar boyunca,
neoliberal anlayışa, katıksız piyasacı anlayışlara karşı tepki gösterdiniz. O
tepkiler, sizi yavaş yavaş iktidara taşıdı. 2003 Kasımında siz bu nedenle oy
aldınız. Türkiye'de son yirmi yılın neoliberal politikalarının iflası üzerine,
toplum, o 1980 sonrasındaki bu neoliberal ideolojiyi temsil eden partileri
sandığa gömdü. Niçin; sizde başka bir ışık gördü ya da siz kendinizi başka
türlü tanıttınız. Yani "biz geliriz, daha iyi satarız"diye oy
istemediniz.
Değerli arkadaşlarım,
burada yaptığımız işin vahametinin ne kadar farkındayız?.. Yani, buradaki
yasama sürecini, bu sekiz aylık muhasebesini, acaba, kafamızda şöyle bir
çevirip, kendi kendimize tartışabiliyor muyuz, eleştirebiliyor muyuz?..
Burada, bugüne kadar 193
tane, bugün dahil 194 tane -bunların bir kısmı mükerrerdir, Cumhurbaşkanından
dönmüştür, bir kısma Anayasa Mahkemesinden döndü, 20 kadarını düşün- 173 tane
yasama faaliyeti... Bunun, yaklaşık 173'ün 70'i geçmiş iktidarlar döneminde
hazırlanmış yasama faaliyetleri kalıntısıydı, çoğu uluslararası anlaşmalar;
ama, sizin iktidarınızın getirdiği yaklaşık 100 kadar bir tasarı yasalaştı.
Peki, yani, bunların ne kadarında ne yaptık; bunlar, ne kadar, bu Türkiye'nin
geleceğini inşa etmek bakımından olumlu ya da olumsuz etkiler taşıyor, acaba
hiç düşünüyor muyuz?..
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, burada tartıştığımız kurumun birkaç özelliğini size söyleyeyim. Bu
kurum, 2002 yılı itibariyle, Millî Piyango bileti satışlarıyla 52 trilyon
civarında bir hâsılat elde ediyor, Lotodan 282 küsur trilyon, Şans Topundan 189
trilyon, On Numaradan 26,5 trilyon. Yani, çok önemli, yarım katrilyonu geçen
böyle bir hâsılat yapıyor. Peki, ne kadarlık bir kâr yapıyor; yine, 2002 yılı
için söyleyeyim size, 2002 yılında 120 trilyon kâr yapıyor bu kuruluş. Dolar
bazında 78 milyon dolarlık bir kârı var; ama, kâr, sağladığı tek kazanç, tek
kamu yararı değil. Biliyorsunuz, kurumun gelirleri kamu idarelerine
dağıtılıyor. Buradan dağıtılan kamuya kaynak aktarımı tam 384 trilyon. Yani,
120 trilyon kâr yapmış, 384 trilyon da kamu kuruluşlarına kaynak aktarmış.
Yani, burada da, yine, yarım katrilyonu aşan bir rakamdan bahsediyoruz. Dolar
olarak baktığınız zaman, kârı 78 milyon, kamuya sağladığı kaynak 250 milyon
dolar.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bu, dağıtım meselesi de şöyle yapılıyor: Gayri safî hâsılanın yüzde
10'u, Tanıtma Fonuna ayrılıyor; aylık hâsılatın yüzde 1'i, Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumuna ayrılıyor; kârının yüzde 5'i, Olimpiyat Oyunları
Hazırlık ve Düzenleme Kuruluna ayrılıyor -bu, 1995'ten itibaren böyle düzenlenmiştir-
kârının yüzde 95'i, Savunma Sanayii Destekleme Fonuna aktarılıyor.
Şimdi, bakın, size şunu
söyleyeyim; dünya piyangoculuk geleneğinde, millî piyango idarelerinin
gelirlerinin savunma sanayiine aktarılması istisnadır; önce, bunu belirteyim.
Dünya piyangoculuk uygulamasında, bu tür piyango kuruluşlarının gelirlerinin
çok büyük bölümü, sosyal amaçlı olarak kullanılır. Türkiye'nin kendi koşulları
içinde, bu Savunma Sanayii Destekleme Fonuna... Dikkatinizi çekerim, kârın ama,
hâsılatın değil; çünkü, 2002'ye bakarsak, kârın yüzde 10'u yaklaşık olarak 20
trilyon; ama, hâsılatın yüzde 10'u Tanıtma Fonuna dediğiniz zaman, o, 38
trilyon ediyor. Yani, dağıtımda kâr ve hâsılat farklı olduğu için, o özelliğe
dikkatinizi çekmek isterim. Peki, yeni getirilen durum nedir; sadece yüzde 5'i
idareye, yüzde 10'u Savunma Sanayii Destekleme Fonuna... Şu an tartıştığımız 23
üncü maddenin (e) fıkrasına bakarsanız, hâsılatının yüzde 15'inin
tutabildiğini, geri kalanın bu 10 yıllık lisans anlaşmasını alan şirkete
kaldığını göreceksiniz.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, sonuçta, burada kamuya dağıttığınız bu kaynaklar, bir kamusal hizmet
amaçlıdır. Aslında, savunma sanayii açısından da böyledir. Yani, siz, oraya bu
kaynağı aktarmadığınız zaman ne olacak; bu kuruluşlar, sizden daha fazla bütçe
payı isteyecekler. Buradaki hizmetlerin yapılmaması diye bir seçeneğiniz yoksa
-ki, yoktur- o zaman, siz, bütçe kaynaklarından oraya pay ayıracaksınız
demektir. Yani, hiçbir zaman, hiçbir şey yoktan var olmuyor, varken de yok
olmuyor. Yani, burada, siz ne yapacaksınız; eksik olan bir kaynağı başka yerden
kamuya sağlayacaksınız. Dolayısıyla, burada yapılan ne: Bugün, özelleştirmeyle,
bir yıllık kârı ya da iki yıllık kârı karşılığında, bu bir yıllık kâr yerine
iki yıllık kârı, biz, bugün alalım; aman, yeter, on yıllık kârdan vazgeçelim...
Yani, bugünü kurtarmak ve bugün elimize biraz daha fazla kaynak geçmesi adına,
uzun vadede elde edeceğimiz bu kaynaklardan vazgeçiyoruz. Bunun, rasyonel
mantıkla, akılcı mantıkla ilişkisi nedir?! Bu, eğer, ideolojik bir tercihten
kaynaklanmıyorsa, bunun neresinde bir keramet var, neresinde bir kamu yararı
var değerli arkadaşlarım?!
HALUK İPEK (Ankara) -
Vergi alacağız.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Yani, burada, biraz önce söylendi. Ben, bugün, buraya çıkarken, deminden beri
"çıkmak, çıkmamak" tereddütünü yaşadım; en sonunda, çıkıp, belki de
bu dönemin son Meclis konuşmalarından birini yapayım dedim; çünkü, burada,
gerçekten bu konuşmaların bir yararı olup olmadığına da artık kani olmamaya
başladım. Yani, konuşuyoruz, ne oluyor?.. Sanki, boş bir Meclis, boş
sandalyeler, biz sandalyelere konuşuyormuşuz gibi bir izlenim edinmeye
başladım. Yani, bir yararı oluyor mu hakikaten?.. Kuşkusuz, gecenin bu
saatinde, bizi izleyen yurttaşlar da olabilir; ama, sonuç alıyor muyuz değerli
arkadaşlar, sonuç alıyor muyuz?..
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oyan,
buyurun, sözlerinizi tamamlayın efendim.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Örneğin, burada, bir özeleştiri mekanizmasını çalıştırmaya yarıyor mu? Yani,
burada, gerçekten, yaptığımız işin sonuçlarını acaba kendi kendimize ve kendi
arkadaşlarımızla tartışıyor muyuz? Ben, kuşkusuz, ilk kez milletvekili olan
diğer arkadaşlarım gibi, bunu, uzun süredir tartışmaya, kendi kendime
muhasebesini yapmaya başladım; yani, biz, burada, kendimize biçilen, kendimize
verilen görevi hakkıyla yapıyor muyuz sorusunu, çok açıkça, kendime soruyorum;
sizlere de bunu tavsiye ediyorum, herkes kendisine sorsun; çünkü, muhalefette
farklı, iktidarda farklı olmak, bir ideolojik dağınıklıktır, bir tutarsızlık
olayıdır. Yani, eğer, bir şey doğruysa, daha önce bunun doğrusunu söylediyseniz
-ki, eski dönemlerde söylediniz, ben biliyorum- bunu şimdi de söylerseniz,
kendi iç dünyanızda da, tutarlı, insicamlı bir duruma gelirsiniz. Aksi
takdirde, insan, yatağında herhalde uyuyamaz, bir taraftan öbür tarafa döner;
yani, bir insanın, bu kadar tutarsızlığı, kısa ömründe, şöyle bir beş on yıl
içinde, bu kadar sık aralarla yaşaması, herhalde bir kişilik çatlamasına yol
açar.
Değerli arkadaşlarım,
ben, sizden rica ediyorum; gecenin bu saatinde bunları tartışmak çok sevimli
gelmeyebilir; ama, gerçekler acıdır. Bu acı gerçeği, bir miktar, gerçekten
bugün tartışabilir, düşünebilirsek, yararlı bir iş yaparız.
Değerli arkadaşlarım,
yirmi yıldır uygulanan politikalar iflas etmiştir. Bu iflas etmiş politikaları,
bugün, doludizgin sürdürme politikası gündemdedir. Bu, onun parçasından
biridir.
Bu politikalarla
Türkiye'nin bir çıkışı yoktur. Türkiye'nin, bu tür muhafazakâr-liberal
politikalarla da hiçbir çıkışı yoktur. Bu çıkışsızlık konusunda, eğer katkı
yapıyorsanız, süreci hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Öyle olursa
da, herhalde, Türkiye'nin yararına değil, zararına bir yasama faaliyeti
yapıyoruz demektir.
Ben, ilginiz için
teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Oyan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
23 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum...
Şu anda bir önerge gelmiştir. Aslında, oylamaya geçtiğim anda, bu önergeyi işleme koymamam lazım; ama, ben, arkadaşlarımızın bu konudaki, bu kadar gayretli, hakikaten, anlayışlı ve karşılıklı saygıya dayalı bu müzakereleri içerisinde, bu önergeyi okutuyorum, oylamaya, daha sonra, işlemler tamamlandıktan sonra geçeceğim.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
tasarının çerçeve 23 üncü maddesiyle 320 sayılı KHK'ye eklenen ek madde 2'nin
(e) fıkrasının ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
talep ederiz.
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
İzzet Çetin |
Yılmaz Kaya |
|
İstanbul |
Kocaeli |
İzmir |
|
Ali Rıza Gülçiçek |
|
Muzaffer Kurtulmuşoğlu |
|
İstanbul |
|
Ankara |
"Şans oyunlarının
lisans hakkını alan özel kuruluşların aylık brüt satış hâsılatının en az yüzde
5'i idareye, yüzde 5'i Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine, yüzde 5'i Savunma
Sanayii Destekleme Fonuna ödenir. "
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutayım efendim?
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Konuşmak istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; birkaç cümleyle önergemizi
açıklayacağım; fazla vaktinizi almayacağım.
Şans oyunlarından elde
edilen hâsılatın yüzde 5'inin idareye, yani Millî Piyango İdaresine, yüzde
10'unun da Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödenmesi öngörülüyor. Biz,
verdiğimiz önergede, Savunma Sanayiine giden yüzde 10'un yüzde 5'inin Millî
Eğitim Bakanlığına ödenmesini istiyoruz; çünkü, Türkiye'nin en büyük sorunu,
eğitime kaynak ayıramamamız. Geleceğimiz olan çocuklarımızı iyi eğitemiyoruz.
Dolayısıyla, bu payların yüzde 5'inin idareye, yüzde 5'inin Savunma Sanayii
Destekleme Fonuna, yüzde 5'inin de Millî Eğitim Bakanlığına ödenmesini
öngörüyoruz.
Takdir Yüce Meclisin.
Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergenin sahiplerinden Sayın Kılıçdaroğlu
gerekçesini açıkladılar.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
23 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
25 inci maddeyi 24 üncü
madde olarak okutuyorum:
MADDE 24. - 15.11.2000
tarihli ve 4603 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası
Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası
Anonim Şirketi Hakkında Kanunun
30.1.2002 tarihli ve 4743 sayılı Kanunla eklenen değişik geçici 6 ncı maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Ancak başka kamu kurum
kuruluşlarına atanmak üzere 31.12.2003 tarihine kadar bildirilecek olanlar,
özel hukuk hükümlerine tabi statüye geçmeden önceki son kadro veya pozisyonu
ile bildirilir. Bu şekilde nakledilenler hakkında 4046 sayılı Kanunun 22 nci
maddesinin beş ve altıncı fıkralarının uygulanmasında, özel hukuk hükümlerine
geçmeden önceki son kadro ve pozisyonlarına ait malî hakları esas alınır. Bu
fıkranın uygulanmasında özel hukuk hükümlerine
göre yapılan ödemeler hiçbir şekilde dikkate alınmaz. Özel hukuk
hükümlerine tâbi olarak geçen süreler hakkında 4046 sayılı Kanunun geçici 9
uncu maddesi hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
25 inci maddeyi 24 üncü
madde olarak oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi 25 inci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 25. - 7.12.1994
tarihli ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması
Hakkında Kanunun;
"A) 15 inci
maddesinin sonuna "İlgililer istenen bilgi, belge, defter ve sair
vasıtaların suretlerini vermekle yükümlüdür. Yerinde incelemenin engellenmesi
veya engellenme olasılığının bulunması durumunda sulh ceza hakimi kararı ile
yerinde inceleme yapılır." fıkrası
eklenmiştir.
B) 39 uncu maddesinin (b)
bendi ile maddenin son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.
C) 53 üncü maddesinin
ikinci fıkrasındaki "kesinleştikten sonra" ibaresi yürürlükten
kaldırılmıştır.
D) 55 inci maddesinin
birinci fıkrasında yer alan "Bu süre içinde yargı yoluna başvurulmazsa
karar kesinleşir." ibaresi, "Kurul kararlarına karşı yargı yoluna
başvurulması kararların uygulanmasını ve para cezalarının takip ve tahsilini
durdurmaz." şeklinde; ikinci fıkrasında yer alan "Para cezaları
Kurulun kararı kesinleşmeden tahsil edilemez." ibaresi "Para
cezaları, Kurulun nihaî kararının ilgilisine tebliğ edildiği tarihten itibaren
bir ay içinde ödenir." şeklinde değiştirilmiştir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
25 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
27 nci maddeyi 26 ncı
madde olarak okutuyorum:
MADDE 26. - 4.4.1990
tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanununa
aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
EK MADDE 1. -
Özelleştirme kapsamındaki kuruluşların kullanımında bulunan ve bu Kanunun 6 ncı
maddesi kapsamında kıyıda yer alan arazi ve yapılar için, bu Kanun hükümleri
çerçevesinde yapılması gereken tüm işlemler (kıyı kenar çizgisinin tespiti,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca lüzum görülmesi halinde kıyı kenar
çizgisinin yeniden tespiti, uygulama imar planlarının hazırlanması, ruhsat ve
benzeri hususlar) kuruluşun özelleştirme kapsamına alınmasını takiben ilgili
kurum ve kuruluşlarca iki ay içerisinde sonuçlandırılır. Bu arazi ve yapılar
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının talebine istinaden kadastro müdürlüğünce
kadastro paftalarına özel işaretleri ile belirtilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi 27 nci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 27. - 8.6.1949
tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 71 inci
maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Bu madde gereğince
T.C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilenlere ve bu Kanuna tâbi olarak çalışmakta
iken bu kuruluşların özelleştirilmesi, faaliyetinin durdurulması, kapatılması
veya tasfiye edilmesinden önce emeklilik, malûliyet veya ölüm nedeniyle
görevlerinden ayrılmış olup da kendilerine veya dul ve yetimlerine T.C. Emekli
Sandığınca aylık bağlanmış olanlara ödenen emekli ikramiyesi, makam, görev ve
temsil tazminatları ile ölüm yardımları ödenmesini takip eden iki ay içinde
faturası karşılığında Hazine tarafından T.C. Emekli Sandığına ödenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup komisyona
soracağım; komisyon, önergeye, salt çoğunlukla, yani 21 üyeyle katılırsa,
önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısına aşağıdaki maddenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Taner Yıldız |
Ali Osman Sali |
|
Ankara |
Kayseri |
Balıkesir |
|
Sadullah Ergin |
Mehmet Eraslan |
Cüneyt Karabıyık |
|
Hatay |
Hatay |
Van |
Madde 28.- 4/11/1983
tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 24/1/2001 tarihli ve 4650 sayılı
Kanunla değişik 19 uncu maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Başkası adına tapulu,
sahipsiz ve zilyedi tarafından iktisap edilmemiş yerin kamulaştırılmasında
binaların asgarî levazım bedeli, ağaçların ise 11 inci madde çerçevesinde
takdir olunan bedeli zilyedine ödenir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
salt çoğunluğunuz var mı?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Salt çoğunluğumuz mevcuttur Sayın Başkan.
BAŞKAN -Başkanlık Divanı
olarak sayacağız,
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, Komisyonun salt çoğunluğu yok; 19 kişi var.
BAŞKAN - Efendim, iki
Kâtip Üyemizin de ittifakla verdiği sonuç 20'dir. Dolayısıyla, komisyon salt
çoğunlukla katılamadığından, önergeyi işlemden kaldırıyorum.
29 uncu maddeyi 28 inci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 28. - 24.11.1994
tarihli ve 4046 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi ile 8.6.1942 tarihli ve 4250
sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanununun 4, 9, 15 ve 16 ncı
maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
28 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 28 inci madde kabul
edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 00.26
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.35
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 114 üncü Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
252 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7. - Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel
Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/641) (S.
Sayısı: 252) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Tasarının geçici 1 inci
maddesini okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu
Kanunun yürürlük tarihinden önce 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesine göre
Devlet Personel Başkanlığınca atama teklifi yapılmış olmakla birlikte kurum ve
kuruluşlarca tekemmül ettirilemeyen atama işlemleri ile aynı mahiyetteki
işlemlerle ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar
hakkında 4046 sayılı Kanunun bu Kanunla değiştirilen 22 nci maddesi hükümleri
uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin
Koçyiğit; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHSİN
KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Öncelikle, gecenin bu saatinde zamanınızı alacağım için
özür dilerim. Fazla zamanınızı almayacağım; 3 dakikadan fazla olmaz herhalde.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 252 sıra sayılı, kanun hükmünde kararnamede
değişiklik yapılması hakkında kanun tasarısının geçici 1 inci maddesi
hakkındaki görüşlerimizi dile getirmek üzere, Partim adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının geçici 1 inci maddesiyle getirilen düzenleme,
açıkça, Anayasaya ve hukuka aykırı olup, halen yargıda sürmekte olan davaları
yok sayan bir düzenlemedir. Zira, yargıda sürmekte olan davalar, o tarihte
geçerli olan hukuk kuralları esas alınarak sonuçlandırılmaktadır. Bu da,
hukukun gereği ve yine "kanunların geriye yürümezliği" ilkesinin
doğal bir sonucudur. Bu ilkenin istisnası, düzenlemenin lehte hükümler
içermesidir; ancak, bu düzenlemenin lehte hükümler içerdiğini iddia etmek
mümkün değildir. Ayrıca, bu düzenleme, ataması yapılanlar ile atamayı
bekleyenler arasında da unvan ve özlük hakları yönünden eşitsizlik
yaratmaktadır. Bu da Anayasaya ve hukuka aykırıdır.
Değerli milletvekilleri,
tasarının bu geçici maddesinde "Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 4046
sayılı Kanunun 22 nci maddesine göre Devlet Personel Başkanlığınca atama
teklifi yapılmış olmakla birlikte kurum ve kuruluşlarca tekemmül ettirilemeyen
atama işlemleri ile aynı mahiyetteki işlemlerle ilgili olarak yargı mercilerine
açılmış ve devam eden davalar hakkında 4046 sayılı Kanunun bu Kanunla
değiştirilen 22 nci maddesi hükümleri uygulanır" denilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; maddenin bu şekilde yasalaşması halinde, aynı unvan ve haklara
sahip birkısım kamu görevlisi diğer kamu kurumlarında göreve başlamış
bulunmaktayken, henüz ataması gerçekleşmemiş üst düzey kamu görevlileri
istekleri dışında araştırmacı unvanıyla atanacaklardır. Bu durum, Anayasamızın
eşitlik ilkesine aykırıdır.
Yine aynı madde, henüz
ataması yapılmamış olan kamu görevlilerinin yargı yollarına başvurmasını
engellemek suretiyle, onların mağduriyetlerinin kalıcı olmasına neden
olmaktadır.
Görüşmekte olduğumuz
tasarının geçici 1 inci maddesiyle getirilen düzenleme, açıkça Anayasaya ve
hukuka aykırı olup, halen yargıda sürmekte olan davaları yok sayan bir
düzenleme hükmünde olduğundan, bu maddenin tümüyle tasarı metninden çıkarılması
gerekmektedir. Buna ilişkin verilmiş önergelerimiz vardır. Bu önergelerimiz
dikkate alınırsa, bu madde tümden kaldırılırsa, kamu görevlilerinin hakkı da
korunmuş olur.
Bu düşüncelerle, gecenin
bu saatinde tümünüzü saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koçyiğit.
Geçici 1 inci madde
üzerinde 2 adet önerge vardır; bunları önce okutup, sonra da aykırılık
derecelerine göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinde yer alan "ile aynı
mahiyetteki işlemlerle ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden
davalar" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Sadullah Ergin |
Haluk İpek |
|
Ankara |
Hatay |
Ankara |
|
Cüneyt Karabıyık |
|
Mehmet Eraslan |
|
Van |
|
Hatay |
BAŞKAN - Okutacağım bu ikinci önerge en aykırı önerge olduğundan, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun
geçici 1 inci maddesinin tamamının tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
İzzet Çetin |
M. Akif Hamzaçebi |
|
İstanbul |
Kocaeli |
Trabzon |
|
Salih Gün |
Ali Rıza Gülçiçek |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
|
Kocaeli |
İstanbul |
Antalya |
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım?
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Geçici maddenin tasarıda
öngörüldüğü şekilde yasalaşması halinde, halen yürürlükteki yasalar (4046
sayılı Yasanın 22 nci maddesi ve 4603 sayılı Yasanın 4743 sayılı Yasayla
değişik hükümleri) uyarınca, Devlet Personel Başkanlığı tarafından yapılmış
atama tekliflerinin, bazı kurumlarca (hukuka aykırı olarak) yasada öngörülen
sürelerde tamamlanmaması ve geciktirilmesi nedeniyle, mağdur olan personelin
mağduriyetinin artmasına ve aynı statüdeki personel açısından farklı
uygulamalara ve eşitsizliğe neden olacaktır. Bu personelle ilgili atama
tekliflerinin, ilgili yasalar uyarınca ve gecikmeye yer vermeksizin
sonuçlandırılması hukukun gereğidir. İlgili kuruluşlarca atama tekliflerinin
yasaya ve hukuka aykırı olarak bekletilmesi, hukukun yok sayılması anlamını
taşır. Diğer taraftan, yürürlükteki yasa hükümlerine ve hukuka aykırı yapıldığı
savıyla yargıya intikal ettirilmiş olan atama teklifleriyle ilgili olarak da
yargı kararlarının, atama teklifinin yapıldığı tarihteki yasa hükümleri
uyarınca sonuçlandırılması hukukun gereğidir ve "kanunların geriye
yürümezliği" ilkesinin doğal bir sonucudur. Ayrıca böyle bir düzenleme,
yargıya müdahale niteliğinde olup, "hukuk devleti" prensipleriyle de
bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, hukuka aykırı düzenlemenin madde metninden
çıkarılmasının uygun olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1 inci maddesinde yer alan "ile aynı
mahiyetteki işlemlerle ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden
davalar" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Salih Kapusuz
(Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Komisyon takdire
bırakıyor.
Gerekçe mi okunsun?..
HALUK İPEK (Ankara) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe :
Atama işlemiyle ilgili
olarak mahkemelere intikal ettirilmiş olan davalarda işlemin tesis edildiği
tarihteki yasal hükümlerin uygulanması gerektiğinden bu ibarenin çıkarılması
gerekmektedir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Hükümetin katıldığı, Komisyonun takdire bıraktığı, gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Önerge kabul edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi,
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
Geçici 2 nci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. - Bu
Kanunun yayımı tarihinden önce 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunun 22 nci
maddesi gereğince şahsa bağlı hakları saklı tutulan ve halen bu haktan
yararlanan personelin şahsa bağlı hakları bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren
üç yıl sonra sona erer. Bu Kanunla değiştirilen 4046 sayılı Kanunun 22 nci
maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesi hükmü, 3.4.1997 tarihli ve 4232
sayılı Kanunun yayımı tarihinden sonra nakledilen 399 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye ekli (1) sayılı cetvelde yer alan personel hakkında da atama
tarihinden itibaren uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Madde üzerinde 3 adet
önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, en aykırıdan başlamak suretiyle
işleme koyacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, 252
sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının geçici 2 nci maddesinin altıncı satırında
"itibaren" ibaresinden sonra gelen "3 yıl sonra sona erer"
ibaresinin madde metninden çıkarılarak "devam eder" ibaresinin
eklenmesini saygılarımızla arz ederiz.
|
Mustafa Özyürek |
Salih Gün |
Ersoy Bulut |
|
Mersin |
Kocaeli |
Mersin |
|
Berhan Şimşek |
Hüseyin Özcan |
Muhsin Koçyiğit |
|
İstanbul |
Mersin |
Diyarbakır |
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının, geçici 2 nci maddesinin ilk cümlesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ersoy Bulut |
Osman Özcan |
Oğuz Oyan |
|
Mersin |
Antalya |
İzmir |
|
Necati Uzdil |
Salih Gün |
Yücel Artantaş |
|
Osmaniye |
Kocaeli |
Iğdır |
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı tasarının geçici 2 nci maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
Mehmet Akif Hamzaçebi |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
|
İstanbul |
Trabzon |
Antalya |
|
Ali Rıza Gülçiçek |
|
Salih Gün |
|
İstanbul |
|
Kocaeli |
BAŞKAN - En aykırı olan
bu önergeyi işleme alacağım.
Sayın Komisyon, önergeye
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım efendim?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Saklı tutulan şahsa bağlı
hakların kanunun yayımı tarihinden itibaren üç yıl sonra sona ereceği
öngörülüyor. Bu, hukukun evrensel ilkeleriyle çelişmektedir. Bu nedenle, tasarıdan
çıkarılması uygun olacaktır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Hükümetin katılmadığı, Komisyonun takdire bıraktığı,
gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının, geçici 2 nci maddesinin altıncı satırında
"itibaren" ibaresinden sonra gelen "3 yıl sonra sona erer"
ibaresinin madde metninden çıkarılarak "devam eder" ibaresinin
eklenmesinin saygılarımızla arz ederiz.
Mustafa Özyürek
(Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum efendim.
Gerekçe:
Şahsa bağlı hakların
özüne dokunulmaması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 252
sıra sayılı Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının geçici 2 nci maddesinin ilk cümlesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
katılıyor musunuz?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu efendim?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutayım mı efendim?
OĞUZ OYAN (İzmir) - Evet.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Madde metninden çıkarılan
bölümde "bu kanunun yayımı tarihinden önce, 24.11.1994 tarihli ve 4046
sayılı Kanunun 22 nci maddesi gereğince şahsa bağlı hakları saklı tutulan ve
halen bu haktan yararlanan personelin şahsa bağlı hakları bu kanunun yayımı
tarihinden itibaren 3 yıl sonra sona erer" ifadesi yer almaktadır.
Halen yürürlükte olan
4046 sayılı Yasanın 22 nci maddesinin 4232 sayılı Yasanın 3 üncü maddesiyle
eklenen fıkra uyarınca, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname Eki 1 Sayılı
Cetvelde belirtilen personelin, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, Teftiş
Kurulu Başkanı, kurul ve daire başkanları, müessese, bölge, fabrika, işletme ve
şube müdürleri, müfettiş ve müfettiş yardımcıları, bölge ve şube müdür
yardımcıları, eski kadrolarına ait aylık ek gösterge ve her türlü zam ve
tazminat -ek tazminat hariç- hakları, şahıslarına bağlı olarak atandıkları
görevde kaldıkları sürece saklı tutulmaktadır.
4046 sayılı Yasanın 22
nci maddesi uyarınca, daha önce nakledilen personel için, nakledildiği tarihten
bu yana, bu hak saklı tutulmuştur. Bu nedenle, bu durumdaki personelin
kazanılmış hakkı söz konusudur. Yapılan düzenleme, personelin lehine bir
düzenleme içermediği gibi, kazanılmış bir hakkın yok sayılması söz konusudur.
Bu nedenle, tasarıda yer alan düzenleme hukuka uygun olmadığı gibi, Anayasaya
da aykırıdır.
Bu itibarla, hukuka ve
Anayasaya aykırı geçici 2 nci maddenin ilk cümlesinin tasarıdan çıkarılmasının
uygun olacağı düşünülmektedir.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Geçici 2 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Geçici 3 üncü maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 3. - Yüksek
Planlama Kurulunun 27.09.1988 tarihli ve 88/9 sayılı kararı ile Türkiye
Kalkınma Bankası A.Ş. (T.C. Turizm Bankası A.Ş.) mal varlığından çıkarılarak
Turban Turizm A.Ş.'ne devredilmek suretiyle özelleştirme kapsamına alınan
varlıkların bedeline ilişkin tasfiye işlemi, Yüksek Planlama Kurulunun
26.12.1988 tarihli ve 88/9-1 sayılı kararı ile tespit edilmiş bulunan Japon
Yeni cinsinden meblağı bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihteki Türk Lirası
karşılığının, faizsiz olarak ve aylık eşit taksitler halinde Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en
geç 12 (oniki) ay içerisinde Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş.'ne ödenmesi suretiyle
yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Geçici 3 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
29 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 29.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
30 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 30.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 4 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 4 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine, oylama için öngörülen 4 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Bazı Kanunlarda ve Millî Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 274
Kabul : 252
Ret : 22
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. (1)
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı
Arasında Temel Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dış İşleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
8. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler
Dünya Gıda Programı Arasında Temel Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/652) S.Sayısı 263) (2)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 263 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen;
buyurun. (Alkışlar)
Sayın Öymen'in, süreyi
takdir edeceğine inanıyorum.
Buyurun, süreniz 20
dakika.
CHP GRUBU ADINA ONUR
ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; gecenin bu geç
saatinde fazla vaktinizi almayacağım, görüşümüzü birkaç cümleyle özetlemek
istiyorum.
Dünya Gıda Programı ile
ülkemiz arasında imzalanmış bulunan bu anlaşma, gerçekten Türkiye'ye büyük
katkı sağlayacaktır. Komşumuz Irak'a, Türkiye üzerinden Dünya Gıda Programının
yardımda bulunmasını sağlayacaktır. Bu yardımlar, zaten fiilen başlamıştır.
Irak'a, Türkiye üzerinden şimdiye kadar 443 000 ton gıda yardımı yapılmıştır.
Dünya Gıda Programının 1988 yılından itibaren Türkiye'de bir yerleşik merkezi,
bürosu yoktu, şimdi bu anlaşmayla bu
büroyu açıyoruz. Bunun, Türkiye'den yapılacak alımlar açısından da yararlı
olacağını düşünüyoruz; çünkü, bu alımların şimdiye kadar Kahire'deki Bölge
Merkezi tarafından yapılması gerekirken, Kıbrıs'ta, Larnaka Şehrinde, her
nedense, açılan bir bürodan yapıldığını öğrendik. Sanıyorum ki, Türkiye'de
açılan merkez bu durumun düzeltilmesine de yardımcı olacak, ülkemize de büyük ekonomik
kazanç sağlayacaktır. 100 000 000 dolar civarında bir kazanç sağlayacağımızı
tahmin ediyoruz. O bakımdan, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu anlaşmayı
destekliyoruz. Yalnız, söz almamın esas sebebi, bu vesileyle çok önemli bir
hususu Yüce Meclisin dikkatine getirmektir.
Değerli arkadaşlar, biz,
Irak'a her türlü insanî yardımın yapılmasını destekliyoruz. Partimizin bu
konudaki görüşü bellidir; ancak, bu konuda, hükümetimizden, Meclise çok
kapsamlı bilgi vermesini ve şeffaf bir tutum izlemesini bekliyoruz. Hükümet, 24
Haziranda bir karar almıştır; Irak'a yapılacak insanî yardımlarla ilgili olarak
bir karar almıştır ve bu çerçevede Türkiye'deki havaalanlarını, üsleri ve
limanları yabancı ülkelerin kullanımına açmıştır. Şimdi, bu kararı, biz, insanî
yardımın bir icabı olarak değerlendiriyorduk; yalnız, yabancı basında okuduk ki
-Sayın Dışişleri Bakanımıza atfen- bu karar insanî yardımın boyutlarını
aşacaktır.
Dikkatimizi çeken bir
unsur var; Bakanlar Kurulunun 24 Haziranda aldığı bu karar Resmî Gazetede
yayımlanmamıştır. Hükümet yetkilileriyle görüştük, bu kararın gizli bir
tarafının olmadığını bize söylediler, yayımlanacağını söylediler; fakat, bir
aydan fazla zaman geçti ve bu karar yayımlanmadı. Öğrendiğimize göre, Bakanlar
Kurulu, bu kararı gizli bir karar olarak almıştır. Acaba niçin, acaba niçin
insanî yardım faaliyetini öngören bir Bakanlar Kurulu kararı, gizli bir karar
olarak alınıyor? Televizyonlarda görmüşünüzdür; bu karar çerçevesinde bazı
yabancı askerî birliklerin ülkemize gelmesi söz konusudur. Bu askerî
birliklerin yerleştirilmesi için İncirlik Üssünde barakalar inşa ediliyor.
Haberimiz var mı; hangi ülkeden, hangi askerler, ne amaçla gelecekler ülkemize?
Anayasamızın 92 nci maddesine göre, yabancı ülkelerden asker davet etmek bu
Meclisin görevidir, Meclisin yetkisindedir. O bakımdan, hükümetin, Meclisin
yetkisinde olan bir sahada bir icraat yapmasından endişe ediyoruz. Tezkere
krizinde yaşadığımız tecrübeler ortadadır. Bu tecrübeleri bir kere daha yaşamak
istemiyoruz. O bakımdan, hükümetin, Meclisin huzurunda açıklama yapmasını
bekliyoruz. Bu kararnamenin niteliği nedir? Hangi ülkeden, niçin asker davet
ediliyor? Bu askerler ülkemizde ne kadar kalacaklardır ve Irak'a hangi amaçla
gönderileceklerdir?
Gizlilik, arkadaşlar, bu,
Mecliste yapılan büyük bir hizmet değildir; tam tersine, Meclisin yetkilerinin
aşındırılması tehlikesini getirmektedir. O bakımdan, biz, Meclisin huzurundaki
bu anlaşmayı onaylarken, demin sözünü ettiğim konuya özellikle dikkatinizi
çekiyoruz, Meclisin aydınlatılmasını diliyoruz. Meclisin son gününe kadar
hükümetin bir açıklama yapmasını bekledik; bu açıklama yapılmadığı için
huzurunuza gelmek zorunda kaldık.
Bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Öymen.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DÜNYA
GIDA PROGRAMI ARASINDA TEMEL ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 10 Temmuz 2003
tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş
Milletler Dünya Gıda Programı Arasında Temel Anlaşma"nın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği?..
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Grup adına mı
istiyorsunuz?
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Evet efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; uzun
bir yasama döneminin sonuna geldik. Çok hayırlı yasalara hep birlikte imza
attığımıza inanıyorum. Bu çalışmalarımızda Değerli Muhalefet Partimizin
göstermiş olduğu anlayış ve katkıdan dolayı, onlara da teşekkürlerimizi arz
ediyorum ve inşallah, bu yasama dönemi sonunda hepimiz birlikte tatile
çıkacağız. Hayırlısıyla, kazasız belasız bir tatil sonrasında, güzel bir
çalışma döneminde buluşmak dileğiyle, hepinize hayırlı tatiller diliyorum
efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ergin.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Oyan. (Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhalefet Partimiz azınlıkta
olabilir; ama, aşağı da kalmayacaktır herhalde. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Biz de, hepinize iyi
tatiller diliyoruz. Bu iki ayı enerji dolu olarak geçirin; ama, bu iki aydan
sonra, ekim ayında, muhalefetle de, bizim verdiğimiz önerilerin bazılarını da
kabul etmek biçiminde bir diyaloğa yaklaşın.
Teşekkür ediyorum ve iyi
tatiller diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Oyan.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 2 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Dünya
Gıda Programı Arasında Temel Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 265
Kabul : 265
Böylece, kanun tasarısı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. (1)
Sayın milletvekilleri, 22
nci Dönem 1 inci Yasama Yılının çalışmalarını tamamlamış bulunuyoruz.
Parlamentomuzun, iktidar
ve muhalefetiyle ortak çalışması sonucunda, milletimizin bizden beklediği
hizmetlerin önemli bir kısmını yapmış olduğunu görüyoruz.
Başkanlığımıza gösterilen
yardım ve destekten dolayı, Başkanlık Divanı olarak da, sizlere teşekkür
ediyoruz.
Burada hizmeti geçen,
gece yarısına kadar çalışan personelimize, Meclis çalışanlarımıza da ayrıca
teşekkürlerimizi sunuyoruz, medyamıza teşekkür ediyoruz.
Yeni yılda, beraberce,
sağlıkla buluşmak ümidiyle; alınan karar gereğince, gündemde bulunan konuları
sırasıyla görüşmek için, 1 Ekim 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum; hayırlı olmasını diliyorum.
Kapanma Saati: 01.12