DÖNEM : 22 CİLT : 25 YASAMA
YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
113 üncü
Birleşim
30 . 7 . 2003 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI
Konuşmalar
1. - Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz'ün, Marmara depremi sonrasında
bölgedeki sosyal ve ekonomik duruma ilişkin gündemdışı konuşması
2. - Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Şapka ve Kıyafet
Devriminin 78 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Bitlis Milletvekili Vahit Kiler'in, Bitlis'in düşman işgalinden
kurtarılışının 87 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
B) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 milletvekilinin, korsan
yayıncılığın tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/123)
C) Tezkereler ve
Önergeler
1. - Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın (6/344), (6/350), (6/351),
(6/352) ve (6/455) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin
önergesi (4/95)
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/521) (S. Sayısı: 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Adalet Komisyonları raporları (1/651) (S.
Sayısı: 262)
4. - Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile
Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı; Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi ve 5
Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Resul Tosun ve 47 Milletvekilinin; Edirne
Milletvekili Necdet Budak'ın; Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın; Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporu (1/648, 1/326, 2/58, 2/81, 2/131, 2/132) (S. Sayısı: 257)
5. - Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/638) (S. Sayısı: 224)
6. - Bazı Kanunlarda ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları (1/628) (S. Sayısı: 244)
VI. - ÖNERİLER
A) DanIşma
Kurulu Önerİsİ
1. - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1.8.2003 gününden itibaren tatile
girmesine; Genel Kurulun çalışma saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI
1. - Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur'un, kadınlara yönelik tecavüz
suçunun önlenmesi amacıyla planlanan tedbirlere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Cemil Çiçek'in cevabı (7/757)
2. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, ülkemize girişte
doldurulması istenen Sağlık Deklarasyon Kartına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ'ın cevabı (7/938)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum yaptı.
Birinci ve İkinci Oturumlar
Oturum Başkanı TBMM Başkanı Bülent Arınç, Adana Milletvekili Tacidar
Seyhan'ın, bu sabaha karşı meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybeden
evlatlarına Allah'tan rahmet, yakınlarına ve CHP ailesine başsağlığı; Kastamonu
Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, bir süre önce trafik kazası geçiren
çocuklarına acil şifalar dileyen bir konuşma yaptı.
Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 25 milletvekilinin, beyin göçünün
nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak, alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/122), Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini
alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay'ın (6/468),
İzmir Milletvekili İsmail Katmerci'nin (6/596),
Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri
okundu; soruların geri verildiği bildirildi.
İstanbul Milletvekili Recep Koral'ın, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Nevşehir Milletvekili Mehmet
Elkatmış'ın, Komisyonun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde
de çalışmasına ilişkin talebi,
Genel Kurulun 29.7.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde sözlü sorular
ile diğer denetim konularının görüşülmemesine, gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 46 ncı sırasında
yer alan 236 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına, 5 inci
sırasında yer alan 224 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 54 üncü
sırasında yer alan 244 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, daha
önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan; 253 sıra
sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 262 sıra sayılı kanun tasarısının 7
nci sırasına, 257 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 249 sıra
sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 254 sıra sayılı kanun tasarısının 12
nci sırasına 48 saat geçmeden alınmasına ve çalışma sürelerinin; bu birleşimde
gündemin 7 nci sırasına kadar, 30.7.2003 Çarşamba günkü birleşimde ise sözlü
sorular görüşülmeksizin, 254 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
bitimine kadar olmasına; bu işlerin görüşmelerinin saat 24.00'e kadar
tamamlanamaması halinde 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilmesine ilişkin
AK Parti Grup önerisi, yapılan görüşmelerden sonra,
Kabul edildi.
Gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmının 1 inci sırasında
bulunan, 24 Temmuz 2003 tarihli 111 inci Birleşimde görüşmeleri tamamlanıp tümü
üzerinde yapılan açıkoylamasında Genel Kurulda toplantı yetersayısı
bulunmadığından bu birleşimde tekrar oya sunulan, Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu Tasarısının (1/295) (S. Sayısı: 247), elektronik cihazla yapılan
açıkoylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında (1/521) (S. Sayısı:
146),
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan, Topluma Kazandırma Yasası Tasarısının (1/640)
(S. Sayısı: 235 ve 235'e 1 inci ek) görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla
yapılan açıkoylamadan,
4 üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunun (1/584) (S. Sayısı: 200 ve 200'e 1
inci ek ve 200'e 2 nci ek) ikinci müzakeresi tamamlanarak, yapılan gizli
oylamadan;
Sonra kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.
Saat 22.15'te toplanmak üzere, birleşime 21.35'te ara verildi.
Bülent Arınç |
|
|
Başkan |
|
|
|
Mevlüt Akgün |
Yaşar Tüzün |
|
Karaman |
Bilecik |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci Oturumlar
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
5 inci sırasına alınan, Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/635) (S. Sayısı: 253),
6 ncı sırasına alınan, Çeşitli Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının (1/636, 2/157) (S. Sayısı: 236),
Görüşmelerini müteakiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamalardan
sonra, kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.
Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının maddelerinin görüşmeleri sırasında, Genel Kurulca kabul
edilmeyen bir madde metninin içerik olarak başka bir maddeye eklenerek
görüşülüp görüşülemeyeceğine ilişkin usul tartışması yapıldı.
30 Temmuz 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
02.43'te son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Mevlüt Akgün |
Ahmet Küçük |
|
Karaman |
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No. : 163
II. - GELEN KÂĞITLAR
30 . 7 . 2003 Çarşamba
Teklifler
1. - Mersin Milletvekili Şefik Zengin'in; 1111 Sayılı Askerlik Yasasının
Beşinci Maddesinin Birinci Fıkrasının Sonuna Yeni Bir Fıkra Eklenmesine İlişkin
Kanun Teklifi (2/179) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.7.2003)
2. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay ile 6 Milletvekilinin; 657
Sayılı Devlet Memurları Kanununun 43. Maddesi B Fıkrası A Şıkkına "Teknik
Eğitim Fakültesi Mezunları" Sözcüğünün Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
(2/180) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.7.2003)
Meclis Araştırması Önergesi
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve 27 Milletvekilinin, korsan
yayıncılığın tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/123)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
30 Temmuz 2003 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 113 üncü Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K L AMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen de sisteme giremeyen üyelerin,
yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, gündemdışı söz isteyen üç değerli arkadaşımıza
söz vereceğim.
Gündemdışı konuşma süresi 5 dakikadır; hükümet, gerek görürse,
konuşmaya cevap verebilir.
Gündemdışı ilk söz, 17 Ağustos Marmara depremiyle ilgili, Sakarya
Milletvekili Sayın Süleyman Gündüz'e aittir.
Buyurun Sayın Gündüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI
Konuşmalar
1. - Sakarya Milletvekili Süleyman
Gündüz'ün, Marmara depremi sonrasında bölgedeki sosyal ve ekonomik duruma
ilişkin gündemdışı konuşması
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17
Ağustos 1999 Marmara depreminin 4 üncü yıldönümünün yaklaşması münasebetiyle
gündemdışı söz almış bulunuyorum.
Biliyorum, gündemimiz çok yoğun ve sabahlara kadar çalışmak
durumundayız.
17 Ağustos 1999 Marmara depreminden sonra ülkemiz sürekli
sarsılmaktadır. Yıkıcı, Çankırı, Afyon-Dinar ve Bingöl depremlerinin ardından
dört gün önce de Denizli-Buldan depremini yaşadık.
Marmara depremi, başta Adapazarı, İzmit, Yalova, Düzce ve İstanbul olmak
üzere 7 büyük ilimizi etkilemiştir; geniş bir coğrafyayı etkilemiş olması ülke
insanlarının üzüntüsünü bir kat daha artırmıştır.
Depremin, en büyük katmadeğeri üreten Marmara havzasında yer aldığını
düşünürsek, o günkü verilere göre depremin maliyeti yaklaşık 13 milyar dolar
olarak tespit edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Ağustos 1999, Marmara
depreminin dördüncü yılı. Ne kadar da hızlı geçiyor zaman. Ben depremi
Adapazarı'nda yaşadım. Buradan, o günü tekrar hatırlamakta yarar var. Eğer
yaşananları tekrar gözümüzün önüne getirirsek ders almış oluruz.
Şehrimizde 59 000 konut, 10 000 işyeri yıkıldı, birçok cadde ve
sokağımız ortadan kalktı. Yalnızca Adapazarı'nda 3 891 kişi öldü. Kısaca, küçük
bir kıyamet yaşadık. Mahşeri andırırcasına kaçışan insanlar, bağrışmalar, yardım talep eden feryatlar... Her şey anlıktı; var olmak ya da
yok olmak.
Zaman, gündelik hayatın algılamasıyla kısalabilir; fakat, bir felaketin
içinde sonu gelmeyecek kadar uzundur. Felaketin içinde ânın, kudretin ve
kaderin sırrına erişirsiniz, hayat maceranız gözlerinizin önünden hızla geçer.
Gelecekten çok geçmişe mi bakıyoruz; bunu söylemek kolay değil. Gelecek,
özlemlerimizden kuruludur, başka neden olacak? Gelecekle ilgili tasavvurlarını
kaybetmekle karşı karşıya kalmış bir şehrin insanıysanız eğer, geçmişe
bakarsınız; Adapazarı'nda artık geçmişi hatırlamak da zor.
Her şey 17 Ağustos 1999 günü gece saat 03.02'de ve 45 saniyede oldu.
Şair İsmet Özel'in dediği gibi "ben yaşarken koptu tufan".
Bizler sevdalandığımız caddeleri, sokakları, parkları, mekânları ve
hatıraları kaybettik; o gün bizler dostlarımızı kaybettik; ama, bu aziz
milletin tümünü yeni dostlarımız olarak yanımızda bulduk.
Paul Valery "uygarlıklar
ölümlüdür" dediğinde, hiç kuşkusuz durumu dramatikleştirdiğini sanıyorduk.
Oysa, yaşadığımız olay, küçük bir uygarlığın ölümüydü sanki.
Tarihin mevsimleri karşısında yalnızca çiçekler ve meyveler
ölümlüdürler, ağaç durur. En azından onu öldürmek çok daha zordur. Bizler, o
gün, tarihin felaketleri karşısında yalnızca çiçeklerin, meyvelerin ve
ağaçların değil, bir şehrin ölümüne de tanıklık ettik.
Zümrüdüanka kuşu, küllerinden nasıl kendisini yeniden var ediyorsa,
bizler de ölümüne tanıklık ettiğimiz bu şehrin yıkıntılarından yenisini
kurmaktayız.
"Ancak ruhu yok edilirse, bir şehri tarihten silmek mümkündür"
diyor Ivan IIIich. Nedir "şehirlerin ruhu" dediği Illich'in? Onları
bir taazzuv, kanlı canlı bir varlık, bir şahsiyet yapan şey nedir? Her şeye
rağmen, yok olmamakta direnen o korkutucu, korkutucu olduğu kadar da insanı
cezbeden şey nedir şehirlerde? Illich'in, şehirlerin ruhundan bahsetmesi kadim
şehirlerle ilgilidir belki de. Şüphesiz, yeni kurulmuş olmasına rağmen, kadim
şehir kadar aziz hatıra oluşturmuş bir şehirdir Adapazarı. Kurulduğa alan ve
üzerinde yaşayan insanlarıyla; belki de insanı cezbeden yönü bu.
"Bir şehrin yerlisi olmak" Dostoyevski'nin diliyle
"gidilecek bir yer olmak"la benzeşir mi bilmiyorum. Yerlilik, artık,
ihtilal sonrası Avrupa başkentlerinde ve İstanbul'da işportaya düşen Beyaz Rus
aristokrasisi nevinden fersude bir değer haline geldi; hükümsüz, rüküş ve 20
nci yüzyılın ilk yarısına dair bir kıymet hükmü!
"Nerelisiniz" sorusuna, tek kelimelik cevapların devri
geçmiştir. Annem şuralı, babam buralı, ben de şurada doğmuşum; ama, çocukluğum
şurada geçti. Ortayı şurada, üniversiteyi şurada bitirdim, şimdi de şuraya
yerleştik... Nereli olduğunu anlatmaya çalışırken -daha doğrusu anlatamazken-
bir parçalanmışlığı yaşayanlar, aynı bayrak ve buyruk altında, bir yerde yeni
bir vatandaş modelini oluşturdular.
Parmağını Türkiye haritasına uzatıp şuralıyım demek yerine, birkaç yeri
işaretleyen bu insanlardan bazıları, sizleri şaşkınlığa sevk ederek
parmaklarını daha geniş bir coğrafyaya uzatacaklar. Rumeli'ye, oradan Kırım'a,
Kırım'dan Kafkasya'ya uzanacaklar ve âdeta, geniş bir imparatorluk haritasını
çizeceklerdir.
Bu şehirde, Adapazarı'nda yaşıyorsanız eğer, Balkanlar, Kırım ve
Kafkaslar hakkında bilgi sahibi olmalısınız; belki de, bu bölgelerde konuşulan
dillerden biraz da anlamalısınız.
Şehirler vardır, ruhumuzun en mahfuz köşesinden zaman zaman yüzeye vuran
dalgalar gibi gelir vurur bilincimizin kıyılarına.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gündüz, tamamlayın lütfen.
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla) - Üstat Necip Fazıl'ın şiirleştirdiği gibi;
"Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan arkadaştan,
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;"
Adapazarı, yalnızlık, yetimlik, yoksulluk ve ayrılığın adıdır. O, Doksanüç
Harbinin ruhudur. Manavı, yani Türkü, Boşnakı, Arnavutu, Gürcüyü, Abazayı,
Çerkezi, Lazı, Kürdü ve Karadenizliyi aynı sokakta konuk edecek kadar Osmanlı
kültürüne aşina bir şehirdir Adapazarı. Ensar-muhacir ilişkisiyle de Medine
gibi İslam kültürünün kendisi. O, bir şehir değil, aynı anda birçok şehirdir.
O, bir kültür değil, aynı anda birçok kültürdür. 600 yıllık muhteşem bir
imparatorluğu küçücük bir mekânla tarife kalkışırsanız, Adapazarı'nı
anlatırsınız. Evet, Türkiye Cumhuriyetinde şehirleşen Adapazarı son Osmanlıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; depremin dördüncü yılını anarken
bir şehrin de hikâyesini anlattık. Ülkemiz, dünyanın en aktif deprem kuşağında
bulunmaktadır. 1900'lü yıllardan bugünle kadar şiddeti 5,5'den büyük olmak üzere
toplam 86 deprem felaketi yaşanmıştır. Bu deprem felaketlerinde 82 119
vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Buradan, deprem felaketlerinde ölenlerin
yakınlarına başsağlığı ve yaralılara şifalar diliyorum.
Allah, bu millete bir daha
felaket yüzü göstermesin.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gündüz.
Allah'tan niyaz ediyoruz; ülkemiz, inşallah, böyle bir felaketle bir
daha karşılaşmaz.
Gündemdışı ikinci söz isteği, 23 Ağustos 1925 Şapka ve Kıyafet
Devriminin 78 inci Yıldönümü münasebetiyle, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet
Yıldırım'a aittir.
Buyurun Sayın Yıldırım. (CHP sıralarından alkışlar)
2. - Kastamonu Milletvekili Mehmet
Yıldırım'ın, Şapka ve Kıyafet Devriminin 78 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşması
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan, gerek trafik kazası geçiren oğlum Nafiz
Yıldırım'dan gerekse de kazanın ardından yaşadığım rahatsızlıktan ötürü benden
manevî desteğini esirgemeyen Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerine,
çalışanlarına, kadirşinas Kastamonululara, kazada ilkyardımı gerçekleştiren
OSTİM İvedik sanayi esnafına, Ankara Numune Hastanesi sağlık personeline ve
Bayındır Hastanesine saygılarımı sunuyorum, teşekkürlerimi arz ediyorum;
Allah'tan, oğlumu bağışlamasını talep ediyorum.
Meclisin 1 Ağustosta tatile girecek olması nedeniyle, 23 Ağustos 1925
tarihinde Mustafa Kemal Atatürk'ün Kastamonu'yu ziyaret edip, çağdaş
Türkiye'nin temelini oluşturan şapka ve kıyafet devrimini ilan etmesinin 78
inci yıldönümünü dile getirmek amacıyla söz almış bulunuyorum.
Mustafa Kemal Atatürk, 23 Ağustos 1925 tarihinde, 8 gün sürecek
Kastamonu gezisine başlamış, İnebolu, Devrekânî, Taşköprü, Seydiler, Küre ve
Daday İlçelerini ziyaret etmiştir. Buradan anlaşılan, Mustafa Kemal,
Kastamonu'nun, istiklal mücadelesine ve cumhuriyete verdiği katkıyı
unutmayarak, 8 gün boyunca Kastamonu'da ve ilçelerinde kalmış, şapka ve kıyafet
devrimini, Kastamonululara ve Türkiye'ye armağan ederek, onurlandırmıştır.
Bu süre boyunca, toplumun her kesiminden gelen insanlarla toplantılar
düzenleyerek, yörenin ekonomik ve sosyal sorunlarını dinlemiş ve görüşlerini
bildirmiştir. Aslında, Mustafa Kemal, Kastamonu'da devrimlerin en önemlisini
gerçekleştirmiş, fikrî alanda bir dönüşüme imza atarak, bugünkü çağdaş
Türkiye'nin temelini Kastamonu'da atmıştır.
Peki, neden, Mustafa Kemal Atatürk, şapka ve kıyafet devrimini
Kastamonu'da ilan etmiştir, Kastamonu'yu neden seçmiştir:
1- İşgal görmemesine rağmen, işgale karşı ilk kadın mitingi, 10 Aralık
1919'da kadınlarımız tarafından Kastamonu'da gerçekleştirilmiştir.
2- Mustafa Kemal, Kastamonuluları, Çanakkale'de, Yemen'de,
Trablusgarp'da, Sakarya'da ve Dumlupınar'da tanımıştır. Çanakkale'de ve
istiklal mücadelesinde en çok şehit veren il Kastamonu'dur. "Çanakkale
içinde aynalı çarşı, ana ben gidiyom düşmana karşı" diye türkü söyleyen
yiğitler Kastamonulu gençlerdir, yazanlar da Kastamonulu ozanlardır.
Türkiye'de İstiklal Madalyası sahibi tek ilçe, İnebolu'dur; İnebolulu
mavnacılar, deniz yoluyla getirdikleri top mermilerini karaya çıkarmışlar ve
Kastamonulu kadınlar da onları kağnılarıyla cepheye taşımışlardır. Bunu, Şerife
Bacılar, Halime Çavuşlar, Satı Kadınlar, kendilerinin ve çocuklarının
hayatlarını hiçe sayarak kahramanca yerine getirmişler, çocuklarını ve
kendilerini şehit vermişler; ama, cepheye giden mermiyi korumuşlar, yerine
ulaştırmışlar.
Şeyhülislam Dürrizade'nin, Kurtuluş Savaşı başlangıcında Mustafa Kemal
ve arkadaşlarının idam edilmesi için fetva vermesi üzerine, buna karşı fetva
hazırlayan Anadolu müftülerinin büyük çoğunluğunu Kastamonulu müftüler
oluşturmaktadır.
Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'nun birçok bölgesinde çıkan irili
ufaklı iç ayaklanmalar olduğu halde, Kastamonu'da bunların hiçbirisi
yaşanmamıştır; tersine, Anadolu'nun birçok bölgesinde asker ve mühimmat
toplanamamasına rağmen, ordunun ihtiyaçlarını karşılama konusunda, Kastamonu,
üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirmiştir. Askere alınmayan öğrenciler
tarafından sanat okulunda, pencere demirleri sökülerek süngü yapılmış, cepheye
gönderilmiştir. El dokuma tezgâhlarında, kadınlarımız, çamaşır bezleri, kumaş
dokumuşlar, ellerinde tığla çorap örmüşler; ayakkabı imalathanelerinde, sanatkârlarımız,
askerlerimiz için geceli gündüzlü çalışarak potin imalatı gerçekleştirmişler ve
askerlerimize göndermişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Yıldırım.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Kastamonu, o günün koşullarında, bir eğitim
kenti, el dokuma ve ayakkabı imalat tezgâhlarıyla sanayi kenti, bir tarım
kenti, aynı zamanda bir evliyalar diyarıdır.
Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basması ve istiklal
mücadelesini başlatmasıyla birlikte, Kastamonu gençleri ile gazeteci Hüsnü
Açıksöz ilk yerel gazete olan Açıksöz Gazetesini çıkararak, Batı Karadeniz'de
"ya istiklal ya ölüm" mücadelesini başlatmışlar ve Mustafa Kemal'e
bağlılıklarını bildirmişlerdir. Bu gazetenin önemli yazarlarından birisi de
Mehmet Âkif'tir ve İstiklal Marşı, ilk defa Açıksöz Gazetesinde yayımlanmıştır.
Mustafa Kemal şöyle diyor: "Gözüm cephede, kulağım Kastamonu
-İnebolu'da."
Mustafa Kemal, Samsun'a çıkışının ardından, Sıvas ve Erzurum Kongreleri
sırasında, düşüncesinde, çağdaş Türkiye projesini oluşturmuş ve beraberindeki
Mazhar Müfit'e "yaz çocuğum" diyerek:
"1- Zaferden sonra hükümet şekli cumhuriyet olacaktır.
2- Padişah ve hanedan hakkında, zamanı gelince gereken işlem
yapılacaktır.
3- Tesettür kalkacaktır.
4- Fes kalkacak, uygar uluslar gibi şapka giyilecektir" dediği
zaman, o anda, Mazhar Müfit, Mustafa Kemal'e dönerek "darılmayın Paşam;
ama, sizin hayalperest taraflarınız var" der; Mustafa Kemal ise "bunu
zaman tayin eder, sen yaz" diye ısrar eder ve yazdırmaya devam eder.
"5- Latin harfleri kabul edilecek" der.
Şapka devriminin Kastamonu'da ilanı sırasında Mustafa Kemal, yine,
yanında bulunan Mazhar Müfit'e dönerek "nerede kalmıştık" diye sorar
ve Mazhar Müfit de, cevaben, şapka
elinde "Kastamonu'da" diye cevap verir.
Doğu ve güneydoğudaki isyanların bastırılmasından sonra, Mustafa Kemal
Atatürk yurdun her tarafından gelen heyetleri kabul ediyordu. Bu heyetlerin bir
kısmını Mustafa Kemal, İsmet İnönü'ye havale ediyordu. Ancak, Kastamonu'dan
gelen heyeti haber aldığında "bu heyetle ben görüşeceğim" dedi. Buna
şaşıran Saffet Arıkan, anılarında, Atatürk'ün şapka inkılabını Kastamonu'da
gerçekleştirme kararını ve bunun sebebini, kendi sözleriyle, kısaca şöyle
özetliyor: "Niçin Kastamonu'yu seçtiğimi bilemezsin. Dur, anlatayım. Bütün
vilayetler beni tanırlar; ya üniformayla veya fesli, kalpaklı sivil elbiseyle
görmüşlerdir. Yalnız Kastamonu'ya gidemedim. İlkönce nasıl görürlerse öyle
alışırlar, Türkiye beni öyle görür, yadırgamazlar. Üstelik, bu vilayetin hemen
hepsi asker ocağından geçmişlerdir, itaatlidirler, munistirler. Bunun için,
şapkayı orada giyeceğim" der.
Yine, Atatürk'ün İnebolu Nutkundan önemli pasajları aktararak konuşmamı
bitirmek istiyorum:
"Efendiler! Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk Halkı medenîdir.
Tarihinde medenîdir, gerçekte medenîdir. Fakat ben sizin özkardeşiniz,
arkadaşınız, babanız gibi söylüyorum, medenîyim diyen Türkiye Cumhuriyeti
halkı; fikriyle, zihniyetiyle medenî olduğunu ispat etmek ve göstermek
zorundadır. Medenîyim diyen Türkiye Cumhuriyeti Halkı aile hayatıyla, yaşayış
şekliyle, medenî olduğunu göstermek zorundadır. Kısaca, medenîyim diyen
Türkiye'nin, gerçekten medenî olan halkı, baştan aşağıya dış görünüşüyle de
medenî ve gelişmiş insanlar olduğunu hareketleriyle göstermek zorundadır. Bu
son sözlerimi açıkça anlatmalıyım ki, bütün memleket ve cihan ne demek
istediğimi kolaylıkla anlasın. Bu açıklamamı, yüksek topluluğunuza, herkese bir
soru sorarak yapmak istiyorum.
Soruyorum: Bizim kıyafetimiz millî midir? ('Hayır, hayır' sesleri)
Bizim kıyafetimiz medenî ve milletlerarası mıdır? ('Hayır , hayır'
sesleri)
Size katılıyorum; hayır, hayır, hayır. Kullanacağım deyimi mazur
görünüz; altı kaval üstü şişhane diye ifade edilebilecek bir kıyafet ne
millîdir ne de milletlerarasıdır. O halde, kıyafetsiz bir millet; bu olur mu
arkadaşlar? Böyle nitelendirilmeye razı mısınız arkadaşlar? ('Hayır, hayır,
katiyen' sesleri) Arkadaşlar, Turan kıyafetini araştırıp canlandırmaya gerek
yoktur. Medenî ve milletlerarası kıyafet bizim için çok cevherli, milletimiz
için layık bir kıyafettir. Onu giyeceğiz; ayakta iskarpin veya potin, bacakta
pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve tabiatıyla bunları
tamamlamak üzere başta siperi şemsli serpuş. Çok açık belirtmek isterim: Bu
serpuşun ismine şapka denir."
Sözlerime son verirken, Türkiye'ye bir çağrı yapmak istiyorum. Giyim
sektöründe faaliyet gösteren Beymen'den Ramsey'e, Vakko'dan Sarar'a kadar bütün
giyim kuruluşlarını ve modaevlerini, şapka ve kıyafet devriminin her
yıldönümünde Mustafa Kemal'in devrimi anısına, defilelerini Kastamonu'da
yapmaya davet ediyorum.
Ayrıca, TRT Genel Müdürü Vekili Haluk Buran ile yaptığım görüşme
sonucunda, bu yıl 23 Ağustosta TRT sanatçıları, Kastamonu'da Cumhuriyet
Meydanında şapka ve kıyafet devrimi anısına konserler verecektir. Kendilerine
teşekkür ediyorum, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Gündemdışı üçüncü söz isteği, Bitlis'in düşman işgalinden kurtarılışının
87 nci yıldönümü münasebetiyle, Bitlis Milletvekili Sayın Vahit Kiler'e aittir.
Buyurun Sayın Kiler. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3. - Bitlis Milletvekili Vahit Kiler'in,
Bitlis'in düşman işgalinden kurtarılışının 87 nci yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
VAHİT KİLER (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Ağustos
1916'da düşman işgalinden kurtarılan Bitlisimizin kurtarılış günü münasebetiyle
gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Balkan Harbinden yeni çıkan Osmanlı Devleti, daha yaralarını sarmadan
kendisini Birinci Cihan Harbinin ortasında bulmuştur. İlan edilen seferberliğe
yürekten icabet eden Bitlisli, davulla zurnayla, âdeta düğüne gider gibi
cepheye gitmiştir. Bu kahraman Bitlislilerin çoğu şahadet mertebesine
yükselerek, kan gölüne akseden hilal ve yıldızımızın parlaklığına parlaklık
katan olmuşlardır. Her biri, gökte bir yıldız topu, al bayrağımızdaki
sevgilisi, hilalini bekleyen bu vatan evlatları, göğe yükselip parlamadan önce,
Sarıkamış harekâtında donarak ebediyete intikal etmişlerdir; ruhları şad olsun,
vatan sağ olsun diyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Rus Çarı Deli Petro'nun sıcak
denizlere inme hayali içindeki Çarlık Rusyası orduları Ermeni çapulcularıyla
birlikte Bitlis'i işgal etmişlerdir. Temmuz 1915'te, hem de bir mübarek ramazan
gecesinde Rus işgaline uğrayan Bitlis'in yaşlıları ve çocukları göç yollarına
düşerken, Bitlis'te görevli Yarbay Ali Çetinkaya komutasındaki Türk birliği ve
milis kuvvetleri Bitlis'i kahramanca savunmuş ve düşman askerleri, Ulu Önderimizin
dediği gibi, geldikleri gibi gitmişlerdir; ama, düşman -yani Rus askerleri ve
Ermeni intikam tugayı- 1916 Şubatının sonlarında tekrar harekete geçmiştir.
Türk tarafı, sayı ve cephane açısından kendisinden hayli güçlü olan düşmana
direnmiş; ama, 3 Mart 1916'da, sabaha karşı saat 05.00'te gücü tükenmiş ve
yenilgiye uğramıştır.
Bitlis, tarihinde görmediği zulmü görmüş; insanlar, Ermeniler ve
Rusların işkencelerine maruz kalarak can vermişlerdir; göç etmeyenler
işkenceyle, göç edenler ise çetin kış şartlarına mahkûm olarak ölüme terk
edilmişlerdir.
Yaşlı ve hasta insanları katleden bu gözüdönmüşlere birilerinin
"dur" demesi gerekiyordu. Bütün bu katliamlar, sonunda, Türk
Genelkurmayını harekete geçirmiş ve Mustafa Kemal'in komutasındaki Türk birliği
Bitlis'i geri almıştır. O zamanlar general olan Mustafa Kemal Atatürk'ün
emriyle, 1 Ağustosta başlayan Türk taarruzu sadece bir hafta sürmüş ve 8
Ağustos 1916'da Bitlis istiklaline kavuşmuştur. Tarih, bir kez daha tekerrür
etmiş ve düşmanlar bir kez daha geldikleri gibi gitmişlerdir.
Değerli arkadaşlarım, Sultan Alparslan'ın, 1071'de, Malazgirt Savaşıyla Anadolu'yu Türklere
açmasında büyük rol oynamış olan Bitlis, beş ay düşman işgalinde kalarak,
kurtuluş mücadelesi boyunca en kısa süre işgale uğramış Türk kenti sıfatıyla
ikinci kez tarihe adını yazdırmıştır.
Bitlis, kendini tarihe ve Türk tarihine böyle şerefle yazdırırken, bazı
malum çevrelerin kalemleri, gölgelere tarihi kanla yazıyordu.
Yıllardır Avrupa'da, Amerika'da, istismarı, sahte, yalan ve düzmece
belgelere dayalı olarak yapılan Ermeni katliamı haberleri, Bitlis'in tarihini
inceleyip de, asıl Ermenilerin, Anadolu'da, özellikle Bitlis'te ne katliamlar
yaptıklarının anlaşılmasıyla yalanlanmıştır.
Daha geçtiğimiz aylarda, sözde Ermeni soykırımı iddialarının sembolü
olan heykel parçacıklarına ev sahipliği yapan bazı malum çevreler, gerçek
tarihi okuduklarında, Bitlis'te, kendi özyurtlarında, çoluk çocuk, genç
ihtiyar, onbinlerin saldırıya uğrayıp öldürüldüklerini; hatta, namuslarının
kirletildiğini öğreneceklerdir.
Ermeni komitacıların hayal mahsulü anılarını, dünyaya mezalimmiş gibi
yutturmaya çalışan sahte tarihçilere sesleniyorum: Siz, tarihi değiştirdiniz.
Siz, insanlığı yanılttınız. Siz, yalan konuştunuz; ama, biz, Osmanlı torunuyuz.
Sizi yine de hoşgörürüz ve affederiz; ama, unutmayın ki, tarih sizi affetmez;
göreceksiniz, tarih sizi affetmeyecek de.
Bize insan hakları dersi vermeye çalışanlara sesleniyorum: Acısını,
Kürdü Türkü beraber çektiğimiz, analarımıza ağıtlar yaktıran PKK terörünü
destekleyenler kimlerdi?.. Yıllarımıza mal olan, kandırılmış gençlerimizi
dağlarda öldüren zihniyeti maddî manevî besleyenler kimlerdi? Unutmadık,
terörist ölülerinin arasında bulunan Ermeni cesetlerini.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlayın Sayın Kiler.
VAHİT KİLER (Devamla) - Unutmadık, PKK'lılara ta âşıklar şehrinden kucak
açan Cumhurbaşkanı hanımlarını. Biz unutsak bile, tarih onları unutmayacak.
Değerli arkadaşlarım, kimilerinin Akdeniz sevdası, kimilerinin Ortadoğu
hayalleri, kimilerinin sıcak denizlere kavuşma ütopyası ve kimilerinin de
megali ideası, ülkemiz üzerinde çirkin oyunların oynanmasına neden olmaktadır.
Bu güçler, kendi aralarında, anti Türkiyeci cephe olarak saf tutmuşlar,
bunlara karşı çok dikkatli olmalıyız.
Değerli arkadaşlarım, özetle, şanlı Kurtuluş Savaşımız boyunca, Türk
insanının ve Bitlis halkının, onuru için, namusu için, vatanı, dini, bayrağı
için gözünü kırpmadan can verebileceğini hiç hesaba katmayan ve her şeyi
kolayca talan edebileceğini sanan düşman kuvvetleri, Bitlislinin ve şanlı
ordumuzun direnme azmine çarpmış ve büyük bozguna uğramıştır.
Harita üzerinde, vatanımız Anadolu'yu paylaşma sevdasında, daha doğrusu
gafletinde olanlara bir tokat gibi cevap veren Mehmet Âkif'in diliyle diyoruz
ki:
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda."
Değerli arkadaşlarım, 8 Ağustos günü, Bitlis'te yapılacak olan kurtuluş
günü kutlama programına, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere bütün sayın
bakanlarımızı ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımı davet ediyorum.
Katılıp, bu mutlu günümüzü bizlerle paylaşırsanız, sevincimizi artırır ve
bizleri mutlu edersiniz.
Bu vesileyle, tüm şehitlerimizin aziz hatıraları önünde eğiliyor ve Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kiler.
Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Hükümet adına, İçişleri
Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu söz istemişlerdir.
Buyurun efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bitlis Milletvekili Sayın Vahit Kiler'in, Bitlis'in düşman
işgalinden kurtarılışının 87 nci yıldönümü vesilesiyle gündemdışı konuşması
üzerine söz almış bulunuyorum; konuşmama başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
8 Ağustos gününün, Bitlis'in düşman işgalinden kurtarılış günü olması
nedeniyle, başta Bitlisli vatandaşlarımız, hemşerilerim olmak üzere, aziz
milletimizi kutluyorum.
3 Mart 1916'da sabah saat 05.00'te başlayan işgal, 8 Ağustos sabahı
05.00'te defedilmiş; 5 ay 5 gün süren işgal, "intikam taburu" diye
bilinen düşman kuvvetlerinin sivil halka karşı giriştiği katliamlarla
geçmiştir. Binlerce sivil vatandaş öldürülmüş veya şehri terk etmek zorunda
bırakılmıştır.
Birinci Cihan Harbinde işte böyle mezalimlere sahne olan Bitlis, bu
harbe gönderdiği binlerce gönüllü genci Sarıkamış dağlarında donarak şehit
olmuş bir şehirdir.
Bitlis'in kurtuluşu, Türk tarihi açısından, iki açıdan özel bir önem
taşımaktadır. Genç yaşlı bütün vatandaşlarımızın bilmesi gereken bu
hususiyetleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bitlis'in kurtuluşunu
gerçekleştiren 2 nci Orduya bağlı 16 ncı Kolordunun 5 inci Piyade Tümeni,
Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal'in komutanlık ettiği birliğin adıdır.
Edirne'den bu birliğin Bitlis'e sevk edilmesi de, Bitlis'in önemine ve birlik
ve komutanının kahramanlığına binaen olmuştur.
İkinci üzerinde durulması gereken konu, Bitlis, Türkün makûs talihini
yendiği yerin adıdır. Birinci Dünya Harbiyle Anadolu'da başlayan işgal
hareketlerinden sonra istiklaline kavuşan ilk Türk şehri Bitlis'tir. Bir
anlamda, Bitlis'in kurtuluşu, İstiklal Harbimizin ilk kıvılcımını
oluşturmaktadır. Öte yandan, işgalin sona ermesinde düzenli orduya destek veren
3 000 civarında Bitlislinin emeği ve alınteri de, unutulamayacak tarihî olaylar
arasında yerini almıştır. Anadolu'nun dört bir yanı, daima ülke bütünlüğüne ve
bağımsızlığa aynı tepkiyi vermiştir. Edirneli ne düşünüyorsa, Erzurumlu öyle
davranmıştır; İzmir'de direniş nasıl örgütlenmişse, Bitlisli işte öyle bir
araya gelmiştir. Bu gelenek, bu duygu, bu tavır, bu duruş, Anadolu insanının
duruşudur, birlik duruşudur, dirlik duruşudur. Allah, bu milletin dirliğini
hiçbir zaman bozmasın diyorum.
Bu düşüncelerle, Bitlisli vatandaşlarımızın, aziz hemşerilerimin düşman
işgalinden kurtarılışının 87 nci yıldönümünü kutluyor, bu vesileyle,
şehitlerimizi rahmetle anıyor, bu uğurda mücadele veren herkese şükranlarımı
sunuyor, bu düşüncelerle Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - İçişleri Bakanımıza teşekkür ediyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri, gündemimizin yoğun olması ve okunan metinlerin de
uzunluğu dikkate alınarak, Kâtip Üyenin oturarak okumasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ediyorum.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
B) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek ve
27 milletvekilinin, korsan yayıncılığın tüm yönleriyle araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/123)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde kitapların, müzik kaset ve CD'leri ile sinema filmi
CD'lerinin, bu eserlerin telif hakkı sahiplerinin haberi olmadan, yasadışı
yollarla ve kamuoyunda "korsan" denilen bir süreçle çoğaltıldığı,
pazarlandığı ve satıldığı bilinen bir gerçektir.
Korsan yayıncılık, ekonomik, yasal ve toplumsal boyutlarıyla giderek
karmaşık ve her bakımdan sakıncalı bir
duruma gelmektedir.
Bu nedenle:
1- Korsan yayıncılığın tüm yönleriyle incelenmesi
2- Bu konuda yapılacak yasal düzenlemelerin ve alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını istiyoruz.
1- Yakup Kepenek (Ankara)
2- Berhan Şimşek (İstanbul)
3- Harun Akın (Zonguldak)
4- Türkân Miçooğulları (İzmir)
5- Muharrem İnce (Yalova)
6- Mehmet Boztaş (Aydın)
7- K.Kemal Anadol (İzmir)
8- Hüseyin Güler (Mersin)
9- Rasim Çakır (Edirne)
10- Yaşar Tüzün (Bilecik)
11- Mustafa Erdoğan Yetenç (Manisa)
12- Hasan Ören (Manisa)
13- Bayram Ali Meral (Ankara)
14- Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
15- Mehmet Işık (Giresun)
16- Muzaffer R.Kurtulmuşoğlu (Ankara)
17- Şefik Zengin (Mersin)
18- Zekeriya Akıncı (Ankara)
19- Ali Arslan (Muğla)
20- Hakkı Akalın (İzmir)
21- Sedat Uzunbay (İzmir)
22- Abdurrezzak Erten (İzmir)
23- N.Gaye Erbatur (Adana)
24- Osman Kaptan (Antalya)
25- Fahrettin Üstün (Muğla)
26- Engin Altay (Sinop)
27- Mehmet Şerif Ertuğrul (Muş)
28- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
Gerekçe:
1- Korsan yayıncılık, yalnız kayıtdışı ekonominin çok çarpıcı bir örneği
değildir.
Ek olarak, korsan yayın, kitap, müzik ve film alanında, yaratılan
ürünün, üretiminin, dağıtımının ve satışının, hiçbir karşılık ödenmeden
başkalarınca yapılabilmesi ve buradan karşılıksız olarak ekonomik çıkar
sağlanmasıdır. Bir başka anlatımla korsan yayın, eser sahibinin ve eseri
tüketicinin kullanımına sunanların emeğinin tamamına başkalarının el
koymasıdır. Başkalarının ürününü çalmak, hukuk devleti kavramıyla bağdaşmaz.
2- Korsan yayın, bir taraftan üretime hiçbir katkısı olmayanlara çıkar
sağlarken, diğer taraftan da, gerçek üretici için ürettiğinin getirisini yok
ederek, kitap, müzik ve film çalışmalarını çok olumsuz ve yıkıcı bir biçimde
etkilemektedir.
3- Ülkemizin en önemli sorunlarından birinin, saydam ve etkin bir piyasa
yapısının olduğu bilinmektedir. Korsan yayıncılık, piyasa ekonomisinin temel
kurallarına aykırıdır.
4- Ülkemizin sanat ve fikir dünyasını yıkıma sürükleyen korsan yayın
faaliyetlerinin yaygınlığı, AB üyeliği bağlamında da olumsuz bir etken
sayılmalıdır. AB üyeliği bağlamında hazırlanan 2003 yılı Türkiye Ulusal Programı, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun değiştirilmesini öngörmektedir.
5- Korsan yayın konusunun araştırılması, bu ve benzeri yasal
değişikliklerin çok daha sağlıklı bir ortamda yapılmasını sağlayacaktır.
Bu nedenlerle, korsan yayıncılığın Meclis tarafından her yönüyle
araştırılması gerekir.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair bir
önerge vardır; okutuyorum:
C) Tezkereler ve
Önergeler
1. - Bursa Milletvekili Mehmet
Küçükaşık'ın (6/344), (6/350), (6/351), (6/352) ve (6/455) esas numaralı sözlü
sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/95)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 60, 66, 67, 68 ve 167 nci
sıralarında yer alan (6/344), (6/350), (6/351), (6/352) ve (6/455) esas
numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Küçükaşık
Bursa
BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor
ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri
ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ile Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden,
tasarıların görüşmelerini erteliyoruz.
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
3. - Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Adalet
Komisyonları Raporları (1/651) (S. Sayısı: 262) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu, 262 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz istekleri vardır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Onur Öymen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
(1) 262 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Yedinci Uyum Paketi olarak anılan, bazı yasalarda değişiklik
yapılmasına ilişkin, hükümetin önerdiği yasa tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Bilindiği gibi, bu uyum paketleri, hükümetin Ulusal Programında da
açıklıkla ifade edildiği gibi, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle üyelik
müzakerelerine başlaması için kaçınılmaz olan yasa değişikliklerini içeriyor.
Biz, bu paketleri, bu anlayışla, şimdiye kadar destekledik. Cumhuriyet Halk
Partisi, yapıcı bir yaklaşımla, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle bütünleşmesi
yolundaki hukukî ve diğer tedbirleri, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra
da desteklemeye devam edecektir. Bu konuyu çok açıklıkla ifade edeyim.
Yalnız, şu noktanın altını çizmek istiyorum: Uyum paketleri İle
Türkiye'de demokrasinin derinleştirilmesi, çağdaşlaşma yolunda yapılacak hukuk
reformlarını birbiriyle karıştırmamak lazımdır. Uyum paketleri, demin de
dediğim gibi -Ulusal Programda da söyleniyor, ifade ediliyor- Türkiye'nin
üyelik müzakerelerine başlaması için olmazsa olmaz koşulları kapsaması gereken
yasa değişiklikleridir.
Şimdi, huzurunuzdaki yasa tasarısına baktığımız zaman, öyle anlaşılıyor
ki, öze ilişkin, temele ilişkin yasalar ile aynı nitelikte olmayan bazı başka
yasa değişikliği önerileri bir arada sunulmuştur. Ayrıca, bu tasarıların
bazılarına baktığınız zaman, bunların yerine getirilmesinin Türkiye'nin
üyeliğiyle doğrudan ilgisi olmadığını "bunları yapmazsak, bizi üyelik
masasına oturtmazlar" denilemeyeceğini görüyorsunuz.
Şimdi, bütün ayrıntıları, hepsini huzurunuzda arz etmek istemiyorum;
ama, bunlardan bir örnek vereyim sizlere. Mesela, yapılan değişiklikle, terör
suçundan mahkûm olanların, şimdiye kadar dernek kurma hakkı yokken,
mahkûmiyetlerinden iki yıl geçtikten sonra dernek kurma hakkı veriliyor
kendilerine.
Şimdi, şunu söyleyebilir miyiz: biz, terör suçu işleyenlere dernek kurma
hakkı vermezsek Avrupa Birliğine giremeyiz?! Yoksa, şunu mu diyebiliriz: Acaba
bu terörün siyasallaştırılması yolunda bir adım mıdır?.. Böyle bir kuşku ifade
edenler haksız mı olur?! O bakımdan, bizim, bir bütün olarak baktığımızda
gördüğümüz şudur: Bu paketin içinde gerçekten öze ilişkin olan, AB üyeliği
açısından yararlı olan, önemli olan, zorunlu olan hususlar vardır, böyle
olmayanlar vardır. Bu ayırımı baştan yapalım.
İkincisi, bazı değişiklikler gerçekten çok olumludur; yani, bilim ve
sanat eserlerine sansür uygulanmayacağı gibi, Dernekler Yasasında, Vakıflar
Yasasında yapılan iyileştirmeler gibi, demokratik haklar, özgürlükler alanında
öngörülen bazı adımlar gibi. Bunlar çok olumludur.
Şimdi, öyle anlaşılıyor ki değerli arkadaşlar, bu paketin özü, Millî
Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğiyle ilgili olarak
yapılan düzenlemelerden oluşmaktadır. Şimdi, ulusal güvenlik, hepimizin birinci
önceliği verdiği konudur. O bakımdan, tasarının bu maddesine büyük bir dikkatle
eğileceğiz. Yalnız, bu vesileyle, şunu hatırlatayım: Dün, Yüce Mecliste,
teröristlere af getiren yasa tasarısını görüşürken bazı kuşkularımızı dile
getirmiştik. Bu af yasa tasarısı kabul edildiği takdirde terörün artabileceği,
teröristlerin Kuzey Irak'ta yakalanmayabileceği yolundaki kuşkularımızı dile
getirmiştik. Bunun üzerinden 24 saat geçmeden, ne yazık ki, bu kuşkularımızın
gerçek olduğunu görüyoruz. Basın haberlerine bakarsanız, Amerikan sözcüleri bu
yasayı büyük bir coşkuyla, olumlu bir şekilde karşılıyorlar ve "biz de,
Kuzey Irak'ta teröristleri barındırmayacağız" diyorlar. Gazetelerde
havadis çıkıyor, oradaki terörist liderleri Norveç'e göndereceklermiş.
Arkadaşlar, siz, bu düşünceyle mi bu yasayı kabul ettiniz; anlayışınız
bu muydu; yoksa, bu yasayı çıkarırsak oradaki terör liderlerini Amerikalılar
derhal yakalayarak Türkiye'ye iade edecekler, bunların yargılanmasına imkân
sağlayacaklar diye mi onayladınız? Biz, böyle anladık; ama, öyle anlaşılıyor
ki, herkes böyle anlamamış. Bu konuya dikkatinizi çekiyorum. Güvenlik
konularından bahsederken, Yüce Meclisin, her zaman, belki her konuda olduğundan
daha büyük bir duyarlılık göstermesi gerektiğine işaret ediyorum.
Şimdi, gündemimizde olan yasa değişikliklerini, Millî Güvenlik Kurulu ve
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğiyle ilgili değişiklikleri de büyük bir
özenle ve dikkatle değerlendirmemiz gerekiyor.
Şimdi, Avrupa Birliği bizden ne istiyor, önce ona bakalım. Avrupa
Birliği 14 Nisan 2003 tarihli Katılım Ortaklığı Belgesinde diyor ki: "Ordu
üzerindeki sivil denetimin AB üyesi ülke uygulamalarıyla uyumlu hale
getirilmesi için, Millî Güvenlik Kurulunun işleyişinin, bu ülkelerinkine
uyarlanması gerekir." Yani, Avrupa ülkelerine benzer bir uyarlama yapalım
diyor. Bir de, 2002 yılında yayımladığı İlerleme Raporu var; o, daha ilginç;
orada, "Millî Güvenlik Kurulu, resmen, bir tavsiye organıdır; ama, oradan
çıkan kararlar tavsiyeden daha büyük ağırlık taşır" diyor. "Kurulun
sivil üyelerinin sayısını artırdınız; fakat, bunun çok fazla etkisi yoktur;
çünkü, sivillerin sayısının artırılması uygulamada değişiklik yapmamıştır,
askerlerin büyük bir etkinliği vardır" diyor. Peki, Avrupa Birliği, şimdi
çıkaracağımız yasadan sonra da aynı değerlendirmeyi yaparsa ne diyeceksiniz?!
Çünkü, İlerleme Raporunda diyor ki: "Türkiye'de askerî şahsiyetler,
dışpolitika konularında, siyasî konularda, sosyal konularda demeçler
veriyor." Sanki, Avrupalı askerî yetkililer hiçbir yerde, hiçbir konuda
konuşmuyorlarmış gibi, sadece Türk askeri konuşuyormuş gibi, askerî yetkililerin
konuşmasından şikâyet ediyorlar. Yani, şunun için söylüyorum: Biz, bu yasayı
çıkardığımız zaman da, zannetmeyin ki, işte, tamam, beklediğimiz buydu, tamamen
tatmin olduk, yarın sabah masaya oturmaya hazırız diyeceklerdir! Bir de
uygulamayı görelim diyeceklerdir, bir de bakalım yine böyle beyanlar veriliyor
mu diyeceklerdir. O bakımdan, hükümete, çok dikkatli olmayı tavsiye ediyoruz.
Avrupa Birliğinin daha önce bize verdiği belgelerdeki ifadeler, bizi, bu
konularda çok dikkatli olmaya sevk ediyor.
Şimdi, biraz önce de ifade ettim, biz, bu yasadaki değişikliklerin uyum
içinde hazırlanmış olduğunu tahmin ediyorduk. Sayın Genel Başkanımıza, Sayın
Dışişleri Bakanı, bu metnin ilk taslağını sunduğunda bunu teşekkürle
karşıladık, bunu değerlendireceğimizi söyledik ve zannettik ki, bu tasarı
üzerinde bütün ilgili makamların, kuruluşların da görüşü alınmıştır.
Şimdi, ondan sonra, gerçekten, hükümet ile askerî makamlar arasında,
diğer kuruluşlar arasında yazışmalar, görüşmeler olduğunu anlıyoruz; ancak,
şunu da anlıyoruz ki, bugün Meclisin huzuruna sunulan yasa tasarısı metni
üzerinde ilgili kuruluşlarımızın tam bir görüş birliği yoktur. Eğer varsa ve
hükümet de, bunu, bu Meclisten açıklarsa, bunu öğrenmekten memnunluk duyacağız;
ama, basında yer alan haberlerden, bazı sayın bakanların ifadelerinden
anlıyoruz ki, şu anda, daha, bu metin üzerinde görüş birliği oluşmamıştır.
Bu doğal karşılanabilir; netice itibariyle, Meclise karşı, halka karşı
sorumlu olan hükümettir; gayet tabiî ki, Meclise sunulan metinler, hükümetin
görüşlerini yansıtacaktır; hükümet dilediği öneriyi sunmada özgürdür; ama,
güvenlik gibi, ülkemizde yaşayan insanların can güvenliği gibi konularda, bütün
ilgili kuruluşlarımızın görüşünün dikkatle değerlendirilmesi ve mümkün olduğu
ölçüde uyum sağlanması, görüş birliği sağlanması, sanıyorum, çok daha iyi
olurdu. Öyle anlaşılıyor ki, bu, henüz sağlanabilmiş değildir.
Peki, bu tasarı, Avrupa Birliğinin bizden beklediği gibi, Avrupa
Birliğindeki uygulamalarla uyum içinde midir?.. Avrupa Birliğinin diğer
üyelerinde, bu konular, bize sunulan tasarıdaki gibi düzenlenmiştir? Değerli
arkadaşlar, bu konuda bazı çalışmalar yapıldığını biliyoruz, ilgili
komisyonlara bu konuda bazı bilgiler verildiğini biliyoruz. Biz de bir
araştırma yaptık -bugünkü dünyada internet yoluyla ulaşılamayacak bilgi azdır-
bizim vardığımız sonuçlar biraz farklıdır.
Size bir örnek vereyim: Bu yasa tasarısında deniliyor ki, Millî Güvenlik
Kurulu, şimdiki gibi her ay değil, iki ayda bir toplanacaktır. Acaba, Avrupa
Birliği mi bizden bunu bekliyor?.. Böyle mi dediler?.. Bütün Avrupa ülkelerinde
iki ayda bir mi toplanır?.. Böyle değil; Avrupa Birliği ülkelerinde benzeri
kuruluşlar değişik zamanlarda toplanıyor. Daha seyrek toplananlar da var; ama,
her ay toplanan da var. Örnek vereyim size, mesela, Litvanya'da, Millî Güvenlik
Kurulu benzeri kuruluş her ay toplanıyor. Şunu diyebilir miyiz ki, Litvanya'nın
coğrafî konumu, stratejik durumu, Türkiye'den daha önemlidir, orada her ay
toplanması doğaldır; ama, Türkiye'de buna ihtiyaç yoktur! Bunu söyleyebilir
miyiz?! Şunu söyleyebilir miyiz, biz, Millî Güvenlik Kurulunu iki ayda bir
toplarsak, daha demokratik ülke oluruz, Avrupa Birliğine girişimiz kolaylaşır;
ama, her ay toplanırsak, bu, demokratik sayılmaz, bizim üyeliğimiz güçleşir!
Bunu söyleyebilir miyiz?!
Demek ki, bu gibi değişiklikler, Avrupa Birliği ülkelerindeki bütün
uygulamaları yansıtmıyor; bir kere, bunu bilmemizde fayda var. Öyle anlaşılıyor
ki, bu konu özellikle, Avrupa Birliğinin bir telkininden ziyade, hükümetin, bu
konuları, askerlerle daha seyrek görüşme ihtiyacından kaynaklanıyor. Biz, bazı
sayın bakanların basındaki demeçlerini böyle yorumluyoruz, böyle anlıyoruz.
Bunu, bir eksiklik olarak görüyoruz. Daha sık görüşmekte bir sakınca yok.
Efendim, denilebilir ki, ihtiyaç duyulduğunda, daha sık da toplanabilecek,
tasarı bunu öngörüyor. Bu, diğer ülkelerin kanunlarında da var; diğer ülkelerin
yasaları da aynen diyor ki "gerektiğinde daha sık toplanabilir."
Bütün mesele ilke; siz, ilke olarak, bugünkünden daha seyrek toplanmayı öngörüyorsunuz;
bunu söylüyoruz.
İkincisi nedir; efendim, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri,
askerlerden de olabilir, sivillerden de olabilir. Normaldir, doğaldır,
Avrupa'daki uygulamalara uygundur; biz, buna karşı çıkmıyoruz; ama, şu
zannedilmesin ki, Avrupa Birliği ülkelerinde -komisyon raporunda gördüğümüz
gibi- genel sekreter sadece sivillerden oluşur; öyle değil. Avrupa Birliği
ülkelerinde, bazılarında askerlerden oluşuyor veya üyeliğe kabul edilen
ülkelerde, üyeliği yakında gerçekleşecek ülkelerde. Mesela, Bulgaristan'da, bu
komitenin genel sekreteri askerdir. Mesela, Portekiz'de, şu anda, bu komitenin
genel sekreteri bir korgeneraldir. Demek ki, şu izlenimi almayalım: Yani, bütün
Avrupa ülkelerinde sivildir, bir tek Türkiye'de askerdir; bunu değiştiriyoruz;
bu değil. Biz, karşı olduğumuz için söylemiyoruz; ama, bunların altını
çiziyoruz; çünkü, uyum paketi demek, Avrupa Birliğiyle uyumlaştırma paketi
demek.
Efendim, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, halen, Bakanlar Kurulu
tarafından seçiliyor, tayin ediliyor; şimdi, Başbakanın onayıyla Cumhurbaşkanı
tarafından seçilecek, atanacak.
Değerli arkadaşlar, hükümet bu gibi değişiklikler yapabilir, buna
itirazımız olmaz; ama, şunu söyleyelim: Bu, Türkiye'nin daha demokratik
olduğunu kanıtlama anlamına gelmiyor. Genel Sekreter Başbakan tarafından
atanırsa, önerilirse Cumhurbaşkanına, Türkiye demokratik bir ülke olacak; ama,
Bakanlar Kurulunun onayıyla seçilirse, demokrasi sayılamayız! Bunu
söyleyemeyiz.
Bunun ötesinde, en önemlisi, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin
yetkileri konusu vardır. Şimdi, bu yetkilerin içinde, gerçekten, çağın
gerisinde kalmış olanlar bulunabilir ve vardır, değiştirilmesi gerekenler
vardır. Biz demiyoruz ki, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin yetkileri
aynen, olduğu gibi muhafaza edilmelidir, bir kelimesi değiştirilemez. Bunu
söylemiyoruz; ama, şuna dikkat ediyoruz, şunu söylüyoruz: Bu tasarıyla bu
yapılmıyor. Bu tasarıyla, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yasasındaki
yetkilerin tümü kaldırılıyor ortadan, hepsi kaldırılıyor. Ne kaldırılıyor
mesela; Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin ilgili kamu kuruluşlarıyla
birlikte ülke güvenliğiyle ilgili araştırmalar yapması, incelemeler yapması,
planlar yapması, bu yetki de kaldırılıyor. Buna benzer pek çok yetki
kaldırılıyor. Yani, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, tamamen işlevsiz,
anlamsız bir hale getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, hükümetin önerdiği metinde, Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği şunu yapacak: "Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği, Millî Güvenlik Kurulunun sekreterlik hizmetini yürütür."
Sekretarya hizmeti yapacak. Başka; "Millî Güvenlik Kurulunca ve kanunlarla
verilen görevleri yerine getirir." Şimdi, kanunla verilen görevleri
tamamen kaldırmışsınız. Yani, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
Kanununda bir tek yetki bırakmamışsınız. Bu, o anlama geliyor; çünkü, yetki
veren 13 üncü maddeyi tamamen kaldırıyorsunuz, onun yerine bu iki cümleyi
koyuyorsunuz. Bu doğru mudur?!
Anlıyoruz, hükümetin ihtiyaçlarını, sıkıntılarını, değişiklik
ihtiyacını. Zannetmeyin ki, biz, bütün bunları anlayışsızlıkla karşılıyoruz.
Zannetmeyiniz ki, biz, sizden daha az demokrasi yanlısıyız, daha az
sivilleştirme yanlısıyız; tam tersine, Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkede
sivilleşmenin, demokrasinin, çok partili rejimin öncülüğünü yapmış partidir;
Cumhuriyet Halk Partisi, Avrupa Birliğiyle üyeliği hedefleyen Ortaklık
Anlaşmasını imzalayan partidir; bizim Genel Başkanımız, o zamanki Başbakan
Sayın İsmet İnönü imzalamıştır bunu. Yanlış anlamayın bizim sözlerimizi; ama,
Millî Güvenlik Kuruluna, böyle bir örgüte pek çok ülkenin ihtiyacı vardır,
bizim de ihtiyacımız vardır, Türkiye'nin de ihtiyacı vardır, sizin de
ihtiyacınız vardır, bir gün herkese lazım olur. Böyle kuruluşlar, böyle
örgütler bir gün herkese lazım olur, bu, ülke güvenliğiyle ilgili çalışmalar
yapan bir örgüttür. Bütün yetkilerini çıkarırsanız yasadan, bunu anlamsız,
işlevsiz, her sabah kendisine verilecek görevi bekleyen bir kuruluş haline
getirirsiniz, yanlış olan budur. Bu konuda hükümeti uyarmak istiyoruz.
Şimdi, burada, esasa ilişkin olarak söylemek istediğimiz şudur: Biz,
bütün bunları niçin yapıyoruz? Hükümet, gerçekten, baktı ki, bu yasanın hiçbir
maddesinin tutar tarafı yoktur, hepsini değiştirelim de, yeni bir anlayış
getirelim... Böyle mi yola çıktı? Yoksa, Avrupa Birliği, bizden bunları talep
ediyor -demin metinlerini okudum- uyum için, Türkiye'nin üyelik müzakerelerine
başlaması için bunları yapmamız lazım, onun için mi yola çıktı?
Arkadaşlar, görüyoruz ki, hükümetin yaklaşımının arkasında daha çok
Avrupa ülkelerinin, bazı Avrupalı yetkililerin Türkiye'den beklentileri var.
Bunlar, acaba niçin rahatsız oluyorlar Türkiye'deki askerin rolünden buna
bakalım. Niçin rahatsız oluyorlar? Biz, çeşitli görüşmeler yapıyoruz Avrupa
Birliği yetkilileriyle. Bize iki şey söylüyorlar: Bir, askerin rolü; iki,
Türkiye'de azınlıkların din özgürlüğünün olmadığı iddiası. Şimdi, bu iddiaları
hükümet kabul ediyor mu? Ben, size soruyorum, Yüce Meclisin üyeleri olarak, siz
kabul ediyor musunuz? Türkiye'de en yüksek karar alma mercii Türkiye Büyük
Millet Meclisi değil midir? Biz, aylardan beri sizinle birlikte çalışıyoruz.
Elinizi vicdanınıza koyarak şunu diyebilir misiniz ki: "Bu Meclisin aldığı
kararları askerler yönlendirir. Her kararımızı askerlerin talimatıyla
alıyoruz." En hassas konularda burada karar aldık, bir tanesinde
askerlerin baskısıyla hareket ettik mi?! Şimdi, biz "Türkiye'de, siyasete
askerler tahakküm ediyor" yolundaki iddiaları kabul edebilir miyiz?! Bizim
hükümetten beklediğimiz şudur; Avrupalılara deyiniz ki: "Türkiye'de,
siyaseti askerlerin yönlendirdiği, siyasete askerlerin tahakküm ettiği iddiası
tamamen gerçekdışıdır. Türkiye'de, siyasete Türkiye Büyük Millet Meclisi yön
verir ve o da, halkın egemen iradesini temsil eder." Hükümeti, maalesef,
bu konularda yeterince açık bir dille konuşur görmüyoruz. Türkiye'nin bu
konudaki gerçeklerini, Avrupalılara hiç çekinmeden anlatmamız lazım.
Düzenlemeler gerekiyorsa, düzeltelim; yasaları değiştirelim, askerlikle ilgili,
Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili yasalar da dahil hepsini değiştirelim; ama, şu
izlenime karşı çıkalım: "Bu ülkeyi askerler yönetiyor." Bu, doğru
değildir; doğru olmadığını, sanıyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup
arkadaşlarımız da kabul edecektir.
Şimdi, biz, Yedinci Uyum Paketini desteklerken, ilke olarak, bu
söylediğim düşüncelerle destekliyoruz ve bu değişiklikler Yüce Meclis
tarafından onaylanırsa, uygulamada, hükümetin, bu düşüncelerimize gereği gibi
değer vereceğini ümit ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğine üyelik gibi millî bir davada, biz,
iktidar ve muhalefet, el ele çalışmamız gerektiğini düşünüyoruz; bu konuda
bizim hiçbir kompleksimiz yoktur, hiçbir sıkıntımız yoktur ve biz, Meclisin
birlik halinde olmasından Türkiye'nin kazançlı çıkacağına inanıyoruz.
Saygılarla selamlıyorum Yüce Meclisi. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.
Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Düzce
Milletvekili Sayın Yaşar Yakış; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR YAKIŞ (Düzce) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 262 sıra sayılı -Yedinci Uyum Paketi olarak adlandırılan-
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı konusunda AK
Parti Grubumun görüşlerini sunmak için huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, Yedinci Uyum Paketinin ne
olduğu konusunda birkaç kelime söyledikten sonra, içeriği hakkında da,
Grubumuzun düşüncelerini sizlerle paylaşacağım.
Yedinci Uyum Paketi, Avrupa Birliği müktesebatına uyum sürecimizin bir
aşamasından ibarettir; yani, bundan sonra da çok sayıda yasa tasarıları
gelecektir. Bunların her birinde de, şu anda İngilizce metni 83 000 sayfadan
ibaret olan, Avrupa Birliğinin o büyük müktesebatına uyum için, adım adım
ilerleyeceğiz. Dolayısıyla, Yedinci Uyum Paketi, işte o süreçte bir aşamadan
ibarettir; ne herhangi bir sürecin başlangıcıdır ne de herhangi bir sürecin
sonudur.
Bu yasa tasarılarını neden bir paket halinde sunuyoruz? Pek tabiî ki, bu
yasa tasarısında yer alan hususları, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli
temsilcilerinin çeşitli vesilelerle dile getirdikleri gibi, ilgili yasalarda
yasanın bütünlüğünü bozmadan, yasanın tümünü, belki Yüce Meclise sunmak
suretiyle, değişiklikler yapmak da mümkündü. Evet, böyle bir yöntem vardır.
Örneğin, bugün, Türk Ceza Kanunu Avrupa Birliği normlarına, Kopenhag
Kriterlerine uymamaktadır. Dolayısıyla, Türk Ceza Kanununun tümünü veya
Dernekler Kanununu veya Vakıflar Kanununu da, zamanı gelince değiştirmek
gerekir; fakat, bunların büyük hacimli kanunlar olduğu hepinizin malumlarıdır.
Dolayısıyla, o hazırlıkları tamamlayıp da, o büyük yasaları değiştirerek,
Avrupa Birliği için, Kopenhag Kriterlerine uyum açısından olmazsa olmaz sayılan
unsurları, bir an önce -bir an önce derken neyi kastediyoruz- 2003'ün sonunda
yapılacak olan Avrupa Birliği zirvesine yetiştirecek şekilde yapmamız mümkün
olmadığı için, hükümetin şu anda öncelikli gördüğü hususları, çeşitli
yasalardan çıkararak, bir paket haline getirmek suretiyle, Yüce Meclisin
huzuruna sunmuş bulunuyoruz. Dolayısıyla, paket olmasının nedeni, o bütünlüğü
bozmak amacında olduğumuz için değil veya o paket, AK Partinin, kendi çıkarları
açısından öncelikli gördüğü ve oraya sıkıştırmak istediği hususlara da yer
açmak için oluşturulmuş değildir; tamamen zamana karşı olan yarışın doğal bir
gereğidir.
Peki, bu paketi, neden bu kadar aceleye getirerek, Meclisin
kapanmasından önceki iki günlük dar çerçeveye sıkıştırmak zorunda kaldık; bunun
tarihçesinin değerli milletvekillerinin malumu olduğunu tahmin ediyorum.
Biliyorsunuz, 2003 yılının sonunda yapılacak olan Avrupa Birliği zirvesinde,
Türkiye'nin, Avrupa kriterlerine -Kopenhag Kriterlerine- uyup uymadığının bir
değerlendirmesi yapılacaktır. 2004 sonunda yapılacak değerlendirme,
müzakerelere başlanılıp başlanılmayacağını belirleyecektir; ama, bizim, bu iş
için 2004'ün sonunu değil, 2003 yılının sonunu hedeflediğimizi, daha geçen
sene, o zamanki Avrupa Birliğinin Dönem Başkanı olan Danimarka'nın Başbakanı Rasmussen'in
huzurunda, o zaman Parti Genel Başkanı sıfatıyla Danimarka'yı ziyaret etmiş
olan şimdiki Başbakanımız ifade etmişti ve demişti ki: "Biz, Türkiye'nin
giriş müzakerelerinin 2003 yılında başlaması gerektiğini düşünüyoruz."
Neden; çünkü, öteki ülkelerle müzakereler, daha Kopenhag Kriterlerinin tümüne
uyacak noktaya gelmeden başlamıştı. Hatta, müzakerelerin başlamasından iki yıl
sonra, bazı ülkeler için hazırlanan gelişme raporlarında -filanca ülke, ismini burada zikretmek
istemiyorum- "üyelik müzakerelerinin başlamasından itibaren iki yıl geçmiş
olduğu halde, henüz Kopenhag Kriterlerine uyumlu hale getirmemiştir
mevzuatını" diye hükümler yer alıyordu. Sayın Başbakanımız da, o zaman,
dönem başkanına "o ülkeler henüz Kopenhag Kriterlerine uymadan
müzakerelere başlayabildiğine göre; hatta, müzakereler başladıktan iki yıl
sonra dahi Kopenhag Kriterlerine uyma açısından eksiklikler arz ettiğine göre,
o zaman Türkiye'yle de müzakerelere 2003 başında -yani, birkaç hafta sonraydı o
tarihe göre- başlayabilmeniz lazımdır" demişti; fakat, Avrupa Birliğinin
buna henüz hazır olmadığını gördük ve "eğer 2003 yılının başında bunu
sağlayamıyorsanız 2003'ün ortasında başlayabilirsiniz müzakerelere, o da olmazsa,
2003'ün sonunda başlayabilirsiniz; çünkü, biz o tarihe kadar şu anda mevcut
olan eksikliklerimizi de tamamlayabileceğimize inanıyoruz" demiştik.
Dolayısıyla, biz, Avrupa Birliğine uyum açısından, daha doğrusu Kopenhag
Kriterlerine uyum açısından mevcut olan eksikliklerimizi 2003 sonuna kadar
tamamlayabileceğimizi o tarihte Avrupa Birliği Dönem Başkanı Rasmussen'e
bildirmiştik. Kendi açımızdan tutarlı olmak için bu vaadimizi yerine getirmeyi
arzu ediyoruz; yani, 2003 yılı sonunda çıkacak olan raporda "Türkiye'nin,
artık Kopenhag Kriterlerine uyum açısından bir eksiği kalmamıştır" diye
bir ibarenin, bir ifadenin değerlendirme raporunda yer almasını arzu ediyoruz.
Peki, diyeceksiniz ki: "Daha yıl sonuna dört beş ay var; niye bu
kadar acele ediyorsunuz?" Acelenin sebebi basittir: 2003 yılının sonunda,
aralık ayında değerlendirilecek olan veya müzakerelere temel teşkil edecek olan
Avrupa Birliği Raporu ekim ayında yayınlanacaktır. Diyeceksiniz ki: "O
zaman, ekim ayını bekleseydiniz." Ama, ekim ayında hazırlanacak olan
raporun bilgileri, rapora mesnet teşkil edecek olan bilgiler, Türkiye
tarafından, ağustos ayında en geç Avrupa Birliğine iletilecektir. Dolayısıyla,
Yüce Meclis tatildeyken, ilgili makamlarımız, Avrupa Birliği Komisyonuna
diyeceklerdir ki: "Şimdiye kadar şu şu yasaları çıkardık; böylelikle,
Avrupa Birliği Kopenhag kriterlerine uyum açısından size vaat ettiğimiz noktaya
gelmiş bulunuyoruz." Bunu söyleyebilmek istiyoruz. Bunun, yetkili
makamlarımızın Avrupa Birliği Komisyonuna ağustos ayında göndereceği raporda
yer alabilmesi için de, Meclisin, tatile girmeden önce bu yasaları çıkarması
gerekiyordu; dolayısıyla, neden şimdi, neden bu kadar acele sorusunun cevabı
burada yatmaktadır.
Efendim, paketin içeriğinde ne var? Sayın Büyükelçi Öymen, Cumhuriyet
Halk Partisinin değerli sözcüsü, paketin içerisinde önem verdikleri hususlara
değindiler. Nitekim, en önemli hususlar, kendilerinin de altını çizdiği
hususlardı. Pek tabiî ki, bunun dışında başka hususlar da var; ama, en
önemlileri onlardı. Bunlar arasında Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili
söyledikleri, nitekim, çeşitli müzakerelerde de üzerinde en fazla durulan
konulardan biri oldu.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili, Millî
Güvenlik Kurulunun kendisi ve Millî Güvenlik Kurulunun Sekretaryası, yine, ona
sekretarya hizmeti veren Genel Sekreterlikle ilgili olarak yaptığı
değişikliklerin özü nedir? Özü gayet basit, nitekim, Sayın Büyükelçi Öymen'in
söylediği gibi, Avrupa Birliği ülkelerinde Millî Güvenlik Kuruluna tekabül eden
kuruluşlar yeknesak değil, hepsi birbirine benzer şekilde değil; bazılarında,
esasen, bizdeki Millî Güvenlik Kuruluna benzeyen, ona tekabül edecek bir
kuruluş yok. Bu ülkeler arasında Fransa, İsveç, Danimarka, Finlandiya ve
Lüksemburg var. Bu ülkelerde millî güvenlik kurulu adıyla faaliyet gösteren bir
kuruluş olmadığı gibi, ona benzer hizmetler ifa eden kuruluş da yok.
Peki, başka ülkelerde nasıl; başka ülkelerin birçoğunda millî güvenlik
kurulu sivillerden oluşuyor, yani, bünyesinde asker barındırmıyor; bunlar da,
Belçika, Estonya, Macaristan ve Portekiz.
Peki, millî güvenlik kurulu içinde asker bulunduran ülkeler var mı; var,
Almanya bulunduruyor, Belçika bulunduruyor.
Dolayısıyla, Türkiye, bu modeller arasında, yani, hiç millî güvenlik
kurulunun isminin dahi bulunmadığı ülkelerden kalkarak, bünyesinde asker de
bulunduran ülkelere kadar olan bu yelpaze içinde kendisine ve ihtiyaçlarına en
fazla uyan model hangisiyse onu seçmiştir ve bir adım daha ileri gitmiştir.
Sayın Büyükelçi Öymen'in de belirttiği gibi, Türkiye'nin kendine özgü koşulları
vardır. Türk toplumunda askeriyenin kendisine özgü çok saygın bir yeri vardır,
cumhuriyetimizin kurulmasında, yaşatılmasında askeriyenin çok önemli rolü
vardır. Bütün bunlar da göz önüne alınarak... Örneğin, içinde, bünyesinde,
üyeleri arasında en çok asker bulunduran millî güvenlik kurulu Türkiye'dedir;
yani, Genelkurmay Başkanımız, 3 kuvvet kumandanı ve jandarma kumandanı olmak
üzere 5 general bulundurmaktadır. Hükümetimiz, bünyesinde bu kadar çok asker
bulunduran bir Millî Güvenlik Kurulunu neden tercih etti; çünkü, Türkiye'nin
ihtiyaçları böylesini gerektiriyor. Onun için, biz, başka ülkeler şöyle
yapıyor, böyle yapıyor diye değil, Avrupa'nın genel gidişine bakıyoruz; o
veriler karşısında, bizim bünyemize hangisi en çok uyuyorsa, o modeli almış
bulunuyoruz ve ona Türkiye'nin koşullarının gerektirdiği düzeltmeleri yapmak
suretiyle.
Bir de, Millî Güvenlik Kurulu Sekretaryasının görev tanımıyla ilgili bir
değişiklik oldu. Bu da bazen tartışmalar yarattı. Millî Güvenlik Kurulu
Sekretaryasının görevleriyle ilgili olarak yapılan değişiklik, aslında, öze
dokunan bir değişiklik değil. Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği Kanununun 2 nci maddesinde verilen görevleri şu şekilde
yapar diye -2 nci maddesinde belirtilen hususları- 4 üncü maddesinde tekrar sayıyordu.
Biz, o yasanın 2 nci maddesindeki o görev tanımını, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin kuruluşuyla ilgili yasanın 2 nci maddesinde ayrıntılı olarak
belirlenmiş olan o görevi nasıl yerine getireceği hususunu 4 üncü maddede
belirlemek suretiyle, yasa tekniğine daha uygun bir yazım getirmiş bulunuyoruz.
Esas itibariyle, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin işlevleri ve
görevleriyle ilgili yapılmış olan değişiklik bundan ibarettir.
Pek tabiî ki -Cumhuriyet Halk Partisinin de çeşitli zamanlarda dile
getirdiği gibi- Avrupa'da, temel hak ve hürriyetlerin uygulanması,
yararlanılması açısından bizden daha geri olan ülkeler vardır. Onları da örnek
alabiliriz; fakat, biz, acaba, bu açıdan en geri olan, temel hak ve
hürriyetlerin en kısıtlı olduğu ülkeleri mi örnek almalıyız; yoksa, Türk
toplumunun gelişmişlik düzeyini nazarı itibara alarak, Türk toplumu hangisine
layıktır bu örneklerden, ona bakarak mı bir mevzuat geliştireceğiz. Buna
bakarak, hükümetimiz, Türkiye'nin bugünkü koşullarına en uygun olanına -yoksa, Avrupa Birliği, müzakerelere
başlamak için bize yeşil ışık yaksın endişesiyle değil- Türk toplumu, hangi
düzeyde temel hak ve hürriyetlere daha layıktıra bakmak suretiyle, temel hak ve
hürriyetlerin alanını o ölçüde genişletmiş bulunuyoruz. Bu, pakette hangi
maddelerle alakalı; bu, Dernekler Kanunuyla ilgili getirdiğimiz değişikliklerde
var, askerî harcamaların denetlenmesiyle ilgili bir madde var. Biliyorsunuz,
pek tabiî ki, Meclis, askerî harcamaları da izin verirken, istediği gibi tartışabiliyor,
orada bir sorun yok; fakat, denetlenmesinde, askerî harcamaların
denetlenmesinin gerektirdiği gizlilik kuralına özellikle uymak suretiyle,
Sayıştayın denetleme alanına askerî masrafları da sokmuş bulunuyoruz; bu,
esasen, dünyadaki uygulamaya da uygun bir yasa değişikliğidir.
Vakıflar Kanununda bazı değişiklikler öngörüyor.
Bir de, Türkiye'de anadil olarak konuşulan Türkçe dışındaki dillerde
yayın yapılmasıyla ilgili hususlar var. Bu konu, bundan önceki paketlerde de
ele alınmıştı; fakat, uygulamada ortaya çıkan bazı güçlükleri bertaraf etmek
için yasaya bazı açıklıklar getirilmiştir; dolayısıyla, 7 nci Uyum Paketi, esas
itibariyle bunları içermektedir.
Biz, AK Parti Grubu olarak, yukarıda açıkladığım nedenlerle, bu yasaya
olumlu oy vereceğiz.
Sözlerime son verirken, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yakış.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
İLİŞKİN
KANUN TASARISI
MADDE 1.- 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 159 uncu
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "bir seneden" ibaresi
"altı aydan" şeklinde ve son fıkrası da aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Tahkir, tezyif ve sövme kastı bulunmaksızın, sadece eleştirmek
maksadıyla yapılan düşünce açıklamaları cezayı gerektirmez."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 765 sayılı Kanunun 169 uncu maddesinde yer alan "eder
veya her ne suretle olursa olsun hareketlerini teshil " ibaresi madde
metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci
madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - 765 sayılı Kanunun 426 ncı maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
"Bilim ve sanat eserleri ile edebî değere sahip olan eserler bu
madde kapsamı dışındadır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 765 sayılı Kanunun 427 nci maddesinin ikinci fıkrasında geçen
"ve imha" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununa aşağıdaki madde eklenmiştir.
"EK MADDE 7. - 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun
243 ve 245 inci maddelerinde yazılı suçları işleyenler hakkında soruşturma ve
kovuşturmalar acele işlerden sayılır, öncelik ve ivedilikle ele alınır. Bu
suçlarla ilgili davalarda duruşmalara zorunluluk olmadıkça otuz günden fazla
ara verilemez, bu davalara adlî tatilde de bakılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 25.10.1963 tarihli ve 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu
ve Yargılama Usulü Kanununun 11 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Askerî Ceza Kanununun 58 inci maddesinde yazılı suçların, barış
zamanında asker olmayan kişiler tarafından işlenmesi hâlinde, bu suçlara
ilişkin davalar askerî mahkemelerde görülmez."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - 21.2.1967 tarihli ve 832 sayılı Sayıştay Kanununa aşağıdaki
madde eklenmiştir.
"EK MADDE 12. - Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma, soruşturma
ve ihtisas komisyonlarının kararına istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının talebi üzerine Sayıştay, talep edilen konuyla sınırlı olmak
kaydıyla denetimine tâbi olup olmadığına bakılmaksızın özelleştirme, teşvik,
borç ve kredi uygulamaları dahil olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarının
hesap ve işlemleri ile aynı usule bağlı olarak, kullanılan kamu kaynak ve
imkânlarından yararlanma çerçevesinde her türlü kurum, kuruluş, fon, işletme,
şirket, kooperatif, birlik, vakıf ve dernekler ile benzeri teşekküllerin hesap
ve işlemlerini denetleyebilir. Denetim sonuçları, ilgili komisyonlarda
değerlendirilmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulur.
Silâhlı Kuvvetlerin elinde bulunan Devlet mallarının denetlenmesi, millî
savunma hizmetlerinin gerektirdiği gizlilik esaslarına uygun olarak yapılır. Bu
denetimin yapılmasına ilişkin esas ve usuller, Genelkurmay Başkanlığının ve Sayıştayın
görüşü alınmak suretiyle Millî Savunma Bakanlığı tarafından hazırlanarak
Bakanlar Kurulunca kabul edilen "GİZLİ" gizlilik dereceli bir
yönetmelikle düzenlenir.
Sayıştay Birinci Başkanı, Sayıştay Kanunu gereğince yapılacak denetimler
sırasında gerekli görmesi halinde, meslek mensuplarıyla birlikte Sayıştay dışından
uzman çalıştırmaya yetkilidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinden gelen denetim taleplerine Sayıştayca
öncelik verilir. Bu taleplerin Sayıştayca ne şekilde karşılanacağına ilişkin
esas ve usuller ile Sayıştay dışından Birinci Başkanca uzman görevlendirilme
esas ve usulleri Sayıştayca düzenlenecek yönetmeliklerde tespit edilir.
Cumhurbaşkanlığı bu madde kapsamı dışındadır."
BAŞKAN - 7 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8. - 7.11.1979 tarihli ve 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin
Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin birinci
fıkrasında geçen "15" ibaresi "onsekiz" şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Berhan Şimşek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 8 inci maddesiyle ilgili, Grubum
adına, söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören Yedinci Uyum Paketi,
Avrupa Birliği üyeliği hedefinde, önemli aşamalardan birini oluşturmakta. Bu
tasarının, 8 inci maddesi ile 7.11.1979 tarihli ve 2253 sayılı Çocuk
Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 6 ncı
maddesinde geçen "15" yaş ibaresi "18" olarak
değiştirilmektedir. Mevcut düzenlemeye göre,
15 yaşından küçükler, çocuk kabul edilmekte ve onlar çocuk
mahkemelerinde yargılanmaktadır.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinde ise, 18 yaşından küçük
olan, çocuk kabul edilmekte ve yargılamaları farklı usullere göre
yapılmaktadır. 1995 yılında, iç hukukumuza aktardığımız Çocuk Hakları
Sözleşmesini şimdiye kadar uygulayamadık. 26 Eylül 1924 tarihinde, bugünkü,
çağdaş çocuk hakları sisteminin özünü oluşturan Cenevre Çocuk Hakları
Sözleşmesi, Atatürk tarafından bizzat imzalanmıştır. Beş maddelik bu
beyannamede, çocuğun gelişmesi, korunması, en önce yardım görmesi, kardeşlik
duygularıyla büyütülmesi gibi ilkeler yer almıştır. Cumhuriyetin ilk
yıllarında, böylesine, önemli bir uluslararası beyannamenin imzalanması,
cumhuriyet felsefesinin derinliğini ve önemini iyi bir şekilde göstermektedir.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinde, çocuğa sadece
yargılanma konusunda haklar tanınmamakta; aynı zamanda, sosyal ve ekonomik
yaşamda eğitim hakkı, sağlık hakkı, dernek kurma hakkı, genel ve yerel bütçede
öncelik tanınması hakkı gibi birçok hak sıralanmaktadır. Bütün bu hakları
çocuklarımıza sunmak, onların yaşamlarını daha güzel, daha iyi, daha refah
içinde geçirmelerini sağlayacak düzenlemeleri yapmak zorundayız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çocuklarımızın yargılanacakları
mahkemeyle ilgili bu gerekli düzenlemeleri yapmak, hepimizin sorumluluğu ve
görevidir. Acaba, çocuklarımıza, gençlerimize olan sorumluluğumuz,
yarınlarımızı emanet edeceğimiz çocuklara olan görevimiz burada bitiyor mu? Yaş
sınırının Avrupa Birliği müktesebatına uygun olarak 15'ten 18'e yükseltilmesi,
çocuklarımızın hem yargılamayla ilgili hem de sosyal yaşamda karşılaştıkları
sorunları çözmede yeterli mi? Takdir edersiniz ki, bu düzenleme gerekli olmakla
birlikte, yeterli bir düzenleme değil. Yargılanmaktan, suçlu ilan etmekten,
ceza vermekten ya da affetmekten daha ziyade, ülkemizde, suçlu olduğu
varsayılarak mahkemeye getirilen bir çocuğu suç işlemeye iten nedenleri ortaya
koyduktan sonra, onların yeniden topluma kazandırılmasına ilişkin düzenlemelere
ihtiyacımız var.
Çocuklarımızı suç işlemeye iten adaletsizlikleri, gelir dağılımı
bozukluklarını, iktisadî yetersizlikleri ortadan kaldırmak zorundayız. Çocuğu
dünyaya getirmek kadar, onu yetiştirmek de önemli. Ağır ekonomik şartlardan
dolayı sahip çıkılmayan, cami avlusuna ya da karakol yakınına bırakılan çocuk
sayısı, maalesef, 3 600'lere ulaşmış durumda. Aile içi şiddeti ortadan
kaldırmak ve sağlıklı bir nüfus planlaması yapmak, çocuklarımız için yapılması
gereken uygulamalardır.
Çocuklarımızı dışlayarak, onları suçluluk psikolojisi içinde hapsederek
bir yere varamadık, varamayız. Sayın Başbakanın İstanbul'da yaptığı bir konuşma
esnasında, bir genç kızımız, ekonomi ve ülke yönetimiyle ilgili eleştirileri
dile getirmek isterken, Sayın Başbakanın konuşması bitene kadar tuvalete
kapatıldı. Başbakanımızın daha sonra verdiği demeç şu: "Zaten sicili bozuk
bir vatandaşımızmış." Bu yanıt, bence, gençlere nasıl baktığımızın çok iyi
bir açıklamasıdır. Haklardan ve özgürlüklerden, gençlerden bahsederken, eğer
hakları ve özgürlükleri talep edenlere böyle bir tavır koyarsak, bunun, sadece
kâğıt üzerindeki hakların ve özgürlüklerin talebi olduğunu düşünüyorum.
Çocuk mahkemelerinin, çocuğun eğilimlerini ölçme, psikolojisini
değerlendirme ve yaşantısını bu veriler doğrultusunda geçirmesini sağlama
yönünde görevler üstlenmesi gerekmektedir. Devletin görevi ve toplumun
gereksinimi, çocuklara ceza vermek değil, onları topluma yeniden kazandırmak
olmalıdır.
Ülkemizde çocuklarla ilgili tek
somut politikamız, çocuk esirgeme kurumları ve yetiştirme yurtlarıyla
sınırlıdır. Bu kurumlarda, sadece 18 000 çocuk barınabiliyor. Devlet İstatistik
Enstitüsü rakamlarına göre, ülkemizde korunmaya muhtaç çocuk sayısı ülke
genelinde 500 000'den fazladır. Korunmaya muhtaç çocuklar arasında suç
işleyenlerin sayısı ise, Adalet Bakanlığı verilerine göre 61 000 civarındadır.
Ülkemizde, sokaklara terk ettiğimiz, sokaklarda yaşayan çocuk sayısı ise, 15
000'dir. Bunlar karşımıza, tinerci, kapkaççı olarak da çıkıyorlar.
Bu çocuklar bizim çocuklarımız. Bu çocuklara sahip çıkmak, tabiî ki
hepimizin görevi. Yargılama boyutundan daha ziyade, sosyal tarafına eğilmek
durumundayız. 10-15 yaşında kız çocuklarına çarşaf, erkek çocuklara takke,
şalvar giydirerek bunu başaramayız. Eğer bunu başaracak olsaydı, buradan
Ortadoğuya baktığımızda gerçekleri görürüz.
Çocuklara olan yaklaşımımız, adalet anlayışımızı, geleceğe nasıl
yöneldiğimizi, gelecek kuşaklar için bugünden nelere sahip çıktığımızı
gösterir. O nedenle, çocuklarımıza sunacağımız olanaklar, ülkemizin geleceğine
olan inancımızı ortaya koymaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çocuklarımızla ilgili atacağımız
her adımda, alacağımız her kararda dikkatli olmak ve çocuğun yüksek yararını
gözetmek durumundayız. Bu, yargılama sürecinde, eğitiminde, yetişmesinde,
çocukla ilgili bütün süreçlerde aynen böyle olmalıdır.
Çocuklarımıza, çağdaş çocuk hakları sisteminin bütün getirilerini
sunmalıyız. Ailede, sokakta, okulda, karakolda, tutukevinde, iş hayatında çocuk
istismarının önlenmesi için bütün yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Binlerce
çocuğumuz, çırak olarak, hiçbir sosyal şemsiye altında bulunmadan, atölyelerde
ter dökmektedir. Biz ise, burada, Avrupa'nın bize ve çağcı anlamda bir şeyleri
hayata katmak için uyum paketleriyle uğraşırken, yapmamız gerekenleri
-burnumuzun ucunda- görmezlikten gelmeye devam ediyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; içerisinde bulunduğumuz çağda en
önemli yatırım, insana yatırımdır. Eğer, Afganistan'da insana yatırım yapılmış
olsaydı, Kabil'in altyapısı da yapılmış olurdu. Onun için, mutlaka, gençlere ve
çocuklara bir yandan yaşadığı anda birey olarak çağdaş çocuk haklarını
tanımalıyız, bir yandan da geleceğin hür düşünceli, açık fikirli, yaratıcı
insanlarının gelişmesine katkıda bulunmalıyız. Çocuklarımıza sunacağımız haklar
ve onlara yaklaşımımız, ülkemizi çağdaş dünyada önder bir konuma yükseltecek
insangücünün yetişmesinde önemli rol oynayacaktır. Çağımızdaki küresel rekabet
ortamında, ülke olarak varolmak, zenginleşmek, kalkınmak, tarihsel gelişimimize
uygun bir yer almak istiyorsak, çocuklarımızı birey olarak kabul etmek ve
onlara sahip oldukları yaratıcılık ve yetenek geliştirmelerine olanak tanıyacak
hakları vermek zorundayız.
Bu yasaları çıkarmak, elbette, önemlidir. Ancak, yasa çıktıktan sonra,
görev, Meclisten çok hükümete ve aileye ve bürokrasiye, ülkenin bütün
fertlerine düşmektedir. Bu reformların kâğıt üzerinde yasa metni olarak
kalmasından, AB'ye "bakın, biz, bu yasaları çıkardık, verdiğiniz görevleri
yerine getiriyoruz" demekten ziyade, uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir.
Avrupa Birliğine uyum sürecinden geçtiğimiz dönemde, çıkarılan bazı kanunların
hâlâ uygulanmadığını, raflarda yasa metni olarak kaldığını gördüğümüzden,
bunların -bir kez daha, kâğıtlarda kalmaması kaydıyla- uygulanmasında fayda
görüyoruz; çünkü, unutmayalım ki, bu ülkenin yüzde 50'sinden fazlası 30 yaşın
altında.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.
8 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9. - 23.4.1981 tarihli ve 2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı
Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanuna ekli (1) sayılı cetvelden "Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri;" ibaresi çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
Efendim, şahsınız adına da söz isteğiniz var; beraber mi kullanacaksınız?
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Beraber kullanacağım.
BAŞKAN - Süreleri birleştirdim, ona göre konuşmanızı tamamlayın efendim;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok önemli bir yasa tartışmasını, oldukça sakin bir şekilde
yürütmekteyiz. Yasa çalışmalarını sakin götürmek güzel bir olay da, tartışmakta
olduğumuz konuların özüne yönelik heyecanımızı, duyarlığımızı yitirmememiz ve
konuyu tüm boyutlarıyla irdelememiz gerekir diye düşünmekteyim.
Bu madde, sade bir madde, basit bir madde olarak görülüyor. Bu maddeyle,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterinin, Bakanlar Kurulu kararnamesi yerine,
ikili kararnameyle göreve atanması öngörülmekte.
Bu madde, özünde, yasa tasarısının 24, 25, 26, 27 ve 28 inci
maddeleriyle bir bütünlük içerisinde ele alındığı zaman bir anlam taşımaktadır.
O nedenle, ben, bu aşamada, bu genelde, bazı tespitlerimi yapmak, sizlerle
paylaşmak istiyorum; sonra, maddenin bu sınırlı boyutu, anlamı içerisinde
görüşümü ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiatıyla, Avrupa Birliği, 2000'li yıllarda,
yıllardır Cumhuriyet Halk Partisinin olduğu gibi, bugün hepimizin, bu
Parlamentonun öncelikli hedefleri arasındadır.
Çağdaşlık, cumhuriyetin kuruluş temelinde oluşmuş, Mustafa Kemal
Atatürk'ün Türkiye'ye, Türkiye Cumhuriyetine hedef olarak ortaya koyduğu bir
kavramdır. bağlamda da Avrupa Birliği hedefiyle Türkiye'nin buluşması konusunda
toplumun her kesiminde sinerji yaratan, ilgi yaratan ve demokrasimizin
çıtasının yükselmesini sağlayabilecek arayışları gündeme getiren bir süreç
yaşamaktayız.
Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ulusal Program, bu anlamda, belirli
açılımlar öngörmüştür. Yedinci Uyum Paketinde de -bundan evvel geçen ve
Cumhuriyet Halk Partisinin desteklediği diğer birçok maddelerde olduğu gibi-
katıldığımız, önemsediğimiz, demokrasimizin alanının genişletilmesini hedef
alan hükümler yer almakta; ancak, bu maddenin, görüşmekte olduğumuz maddenin
özünün ne ölçüde bu çerçeveyle tam örtüştüğünü tartışmak istiyorum. Bu
maddeyle, biraz evvel ifade ettiğim maddelerin bütünselliği içinde, özünde,
Millî Güvenlik Kurulunun geriletilmesi ve Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin fiilen devreden çıkarılması hedef alınmaktadır. Bunu açıkça
görelim. Bu bir tercih olabilir, bu bir iddia olabilir; ama, bunun ne anlama
geldiğini, şöyle, biraz önyargıları bırakarak, karşılıklı düşünelim istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bugüne bazı
gerçekler vardır, birçok gerçekler vardır; ben, üç gerçek üzerinde dikkatinizi
çekmek istiyorum. Bunlardan birincisi şudur: Mustafa Kemal Atatürk ve
arkadaşları Türkiye Cumhuriyetini bir sivil cumhuriyet olarak planlamışlar, bir
sivil cumhuriyet olarak örgütlemişler ve kurmuşlardır. Kısaca, Mustafa Kemal
Atatürk ve arkadaşları önce apoletlerini ve üniformalarını çıkarmışlar, halka
gitmişler, halkla buluşmuşlar, onların desteğini almışlar, Türkiye Büyük Millet
Meclisini o yapı içinde kurmuşlar, sonra o yapının erki, iradesiyle orduyu
kurmuşlar ve ulusal kurtuluş mücadelesini vermişler, cumhuriyeti kurmuşlar. Bu
bağlamda, bu anlam içinde, Türkiye Cumhuriyetinin, yapısının, kuruluşunda temel
olan bu sivil özelliğini koruması, genişletmesi, doğal olarak, hepimizin
amacıdır, hedefi olmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetimizle ilişkin bir başka gerçek vardır.
Osmanlıdan cumhuriyete geçişte, cumhuriyeti yeni ilkeler, çağdaşlık, devrimler
ve Türkiye'yi tüm o farklı alt kimliklerin ötesinde bir ulus devlet olarak oluştururken,
bazı konuların özel olarak anayasayla korunmasına bugüne kadar özen
gösterilmiştir ve o hedef aldığımız Avrupa Birliği ülkelerinde olmayan bir
duyarlık alanı, Türkiye Cumhuriyetinin anayasal ve diğer hukuk zeminlerinde,
belgelerinde yer almıştır. Nedir bunlar; Anayasamızın 174 üncü maddesi
çerçevesinde yer alan inkılap kanunlarının korunması.Nedir bunlar; cumhuriyetin
niteliklerinin -madde 2'de belirtildiği gibi- değiştirilemez olduğu ve
Anayasamızın giriş bölümünde olduğu gibi, laiklik ilkesinin gereği olarak, kutsal
din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı.
Bir üçüncü gerçekten bahsetmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti,
kuruluşunu gerçekleştirinceye değin, yani, ulusal kurtuluş mücadelesini büyük
bir zaferle, eşi görülmemiş bir zaferle, emperyalistlere karşı sağladığı
noktadan itibaren geçen seksen yıllık dönem içinde dış tehdide, önemli dış
tehdide maruz kalmamıştır. Türkiye, bunun aksine, geçen yıllarda, özellikle son
yirmi yılda, giderek artan şekilde iç güvenliğinde sorunlar yaşayan bir ülke
haline dönüşmüştür. Ne yazık ki, bu iç güvenlikte zaafların yaşandığı,
sıkıntıların doğduğu dönemde, iç güvenlikte birebir sorumluluk taşıması gereken
iç güvenlik güçlerimizin o zaaf ve tehdit karşısında yeterince etkin olamadığı,
iç güvenlik kurumlarımızın büyük ölçüde siyasallaştırıldığı, zaman zaman, yer
yer, 1990 yılında olduğu gibi, askerliğini dahi yapmamış çocuk yaşta gençlerin,
şu veya bu siyasete yakın oldukları gerekçesiyle polis yapıldıkları ve sonuçta,
iç güvenlikte doğan boşluğun dış güvenlikten sorumlu Silahlı Kuvvetlerimiz
tarafından doldurulması gereği ortaya çıkmıştır. Yani, ordumuz, ulusal ordumuz,
Silahlı Kuvvetlerimiz, özelikle son 20 yıldır, sadece dış güvenliğimizde değil
-NATO'nun en güvenilir silahlı kuvvetlerinden biri olarak o caydırıcılık
işlevini kendi bölgesinde çok önemli bir şekilde yerine getirirken, aynı
zamanda, başta, sekiz yıllık çatışma döneminde olmak üzere ve devamında, birçok
zemin ve platformlarda ve halen günümüzde- il güvenlik komutanlığı gibi düzenlemeler
içinde, iç güvenlikten sorumlu, en azından onu sağlayan bir unsur olarak da
görev yapmaktadır.
Bu üç gerçeği, hedef aldığımız Avrupa Birliği ülkelerinde
gözlemlemediğimiz bu üç gerçeği -başka gerçekler vardır, ama, konumuz
itibariyle- bu çok temel üç gerçeği yok farz ederek, bunları görmezlikten
gelerek, sadece, şeklen dahi olsa, biz, Millî Güvenlik Kurulunun yapısında,
sekreteryasında, genel sekreterliğinde eğer bize söylenenlerin gereğini
yaparsak, Türkiye sivilleşir, Türkiye demokrasisi asker demokrasisinden -bir
deyime bildiğime göre- sivil demokrasiye geçiş sağlar diye düşünüyorsak, büyük
bir yanılgı içerisinde olacağımızı ifade etmek istiyorum.
Tabiatıyla, Millî Güvenlik Kurulunun, 12 Eylül'ün, Türkiye'de demokrasi
hukukunu, Anayasayı, demokrasi kültürünü tahrip eden o dönemde şekillenen Millî
Güvenlik Kurulunun yapısı, sorumlulukları, bakanlıklar arası, bakanlıklar üstü
geniş alandan daraltılır; tabiatıyla, yetkilerinde, belirli ihtiyaçları
karşılayacak düzenlemeler yapılır; ama, lütfen, bunu, Türkiye'nin ihtiyacı ve
gerçekleri çerçevesinde ele alalım ve bunu, bir siparişin karşılığı bir proje
olarak sonuçlandırmayalım değerli arkadaşlarım.
Bakınız, biraz evvel saydığım o üç nedenle, ordumuz, her dönem, ulusal
bağımsızlığın, Atatürk ilke ve devrimlerinin, laiklik ve çağdaşlığın katıksız
savunucusu olmuş, sadece dış güvenliğimizin değil -biraz evvel ifade ettiğim
gibi- iç güvenliğimizin de güvencesini oluşturmuştur; ama, biliyoruz ki, zaman
zaman, yer yer, o, bizim için son derece stratejik olan Kıbrıs'ta, İngiliz
Büyükelçisine, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri "ne diye
stratejiktir, sizin için stratejikse bizim için değil midir" diye
sorduğunda "biz büyük devletiz, o nedenle bizim için stratejiktir"
yanıtını verebilen İngiliz Büyükelçisinin veya eski Dışişleri Bakanının veya
Avrupa Birliğinin, şu anda, birçok öncü, önder kadrolarının "Kıbrıs'ta
işiniz ne, Türk askeri işgalcidir" tanımlamasını yapabildiği, Türk
askerinin, Kuzey Irak'ta, bölgenin istikrarını ve Türkiye'nin güvenliğini sağlamaya
yönelik duruşunu, özellikle son zamanlarda eleştirir ve içine sindiremez değerlendirmeler
yaparken, Millî Güvenlik Kurulunun konumunu irdelerken de oldukça titiz
davranmamız gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiatıyla, Türkiye, yeni bir 12 Martı, yeni bir
12 Eylülü yaşamaz, yaşayamaz, yaşamamalıdır. Ne Türkiye'yi o ortamlara taşıyan
süreçleri yeniden yaşayabiliriz ne de o müdahaleler sonrası oluşturulan
baskıcı, şiddet içeren, emek karşıtı oluşumları, yapılanmaları bir kez daha
yaşayabiliriz; ancak, şu tespiti yapmaktan kendimi alıkoyamıyorum: 12 Eylül
anlayışının koruyucu kanatları altında ülkemizde tırpanlanan Anayasa ve içhukuk
kurallarına, çiğnenen insan hak ve özgürlüklerine, dün, her koşulda sahip
çıkmışsanız ve bugün, hâlâ sahip çıkabiliyorsanız, işte, o zaman, bugün,
siyaset ve asker ilişkileri konusunda, Millî Güvenlik Kurulu konusunda
konuşmaya yönelik bir müktesep hakkınız var demektir. Eğer, 12 Eylül
anlayışının koruyucu kanatları altında palazlanan neoliberal rant ekonomisine,
işçiyi, çiftçiyi, memuru, emekliyi, esnafı çökerten sömürü düzenine, dün, her
koşulda karşı çıkmışsanız ve bugün de, hâlâ karşı çıkabiliyorsanız, bugün,
burada, Millî Güvenlik Kurulu ve siyaset-asker ilişkileri konusunda söz
söylemeye hakkınız vardır diye düşünürüm. Eğer, 12 Eylül anlayışının koruyucu
kanatları altında dinin siyasete taşınmasına, tarikatların siyaseti ve devleti
kuşatmasına, köktendinci akımların güç kazanmasına, laik cumhuriyet ilkeleri ve
kurumlarının sinsice hedef alınmasına, dün, her koşulda göğüs germişseniz ve
bugün, hâlâ göğüs gerebiliyorsanız, bugün, burada, Millî Güvenlik Kurulu ve
siyaset-asker ilişkilerinde söz söyleme hakkınız vardır derim.
Tüm bu alanlarda, AKP Hükümeti ve siz, çok sayın milletvekilleri olarak,
bugün, bu davranışı titremeden sergileyebildiğinizi ifade edebiliyor musunuz?!
Haksızlık yapmak istemiyorum; ama, bir siyasetçi olarak, bu kürsüde bunu
sormanın hakkımız olduğunu düşünüyorum. Bugün, eğer, buna "evet"
diyorsanız... (AK Parti sıralarından "Evet, evet" sesleri)
"Evet" diyorsanız, o zaman, siyaset ve asker ilişkileri konusunda söz
söyleme hakkınız var demektir. Ancak, biz, bugün, AKP'nin, Adalet ve Kalkınma
Partisinin, tepeden tırnağa... (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Amacımız, burada, tabiatıyla, ilişkileri bir zıtlaşma noktasına çekmek
değil; ama, söylediğimiz konularda eğer ortak doğruları yakalarsak, işte, o
zaman, demokrasimizin yararına ortak bir politikayı belirleme şansını yakalarız
derim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, tamamlayın efendim.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
Bugün, tepeden tırnağa tüm kadrolarıyla, bu konuda, geçmişinin ve
bugünün bir gerçekçi değerlendirmesini yapmasını, bir özeleştiri yapmasını,
sonra, bugünkü konuyu, Millî Güvenlik Kurulu üzerindeki düzenlemeler konusunu
gündeme almasını dilerdik diye düşünüyorum. Bu konuda, bugün, asker ve siyaset
ilişkileri konusunda konuşma hakkı olan tek bir parti varsa, o da Cumhuriyet
Halk Partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi, bu izlenimi ve özeleştiriyi, parti
içinde, Bülent Ecevit'in başkanlığında, 12 Martta yapma yürekliliğini ortaya
koydu; sonra, o günden bugüne, ulusal bağımsızlık, laik cumhuriyet ilkelerini
ve Atatürk devrimlerinden ödün vermeden, ulusal değerlerimize, ulusumuzun
bağrından çıkan ordumuza ve bu değerleri paylaşan iç güvenlik güçlerimize,
demokrasimize ve onun kurumlarına sahip çıkarak, Türkiye'yi, çağdaş dünyayla
buluşturma görevini sürdürmeyi hedef aldı, sürdürmektedir.
Değerli arkadaşlarım, evet, siyaset kışlaya bulaştırılmamalıdır, kışla
siyasete -bu anlamda- taşınmamalıdır; bu doğrudur. Bu, Cumhuriyet Halk
Partisinin temel görüşlerinden biridir. Ancak, siyaset, aynı anlayışla, camiye
de bulaştırılmamalıdır. (AK Parti sıralarından "doğru" sesleri,
alkışlar; CHP sıralarından alkışlar) Siyaset, iç güvenlik birimlerine de
bulaştırılmamalıdır.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Doğru, aynen katılıyorum.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Siyaset...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hiçbir şeye bulaştırılmamalıdır!
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - ...temelinde, demokrasimizin temel dayanağı
olan çoğulcu demokrasiyi geliştirebilmemizin bir aracı olarak, cumhuriyetimizin
kuruluşuna temel teşkil eden ilkeler çerçevesinde sürdürülmelidir.
Değerli arkadaşlarım, zamanım dolduğu için... Sonradan da söz almış
bulunuyorum... Ancak, bu espri, bu anlayış içinde, ülkemizde şu anda mevcut
olan 81 valinin ve yanılmıyorsam 100'e yakın merkez valisinin, yani, 180'e
yakın valinin Bakanlar Kurulu kararıyla atandığı bir dönemde, bir süreçte,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterinin ikili kararnameyle atanmasıyla
vicdanınızın ne ölçüde rahatlayacağını, Türkiye demokrasisinin ne ölçüde
sivilleşeceğini gerçekten merak ettiğimi ifade ediyorum.
Bu aşamada, hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Valiler, Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil
eder; dikkatinizi çekerim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.
Değerli milletvekilleri, 9 uncu madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 9 uncu
madde kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10. - 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun 1 inci
maddesinde geçen "en az yedi gerçek kişinin" ibaresi "gerçek
veya tüzel en az yedi kişinin" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11. - 2908 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 4. - Fiil ehliyetine sahip ve onsekiz yaşını doldurmuş olan
gerçek kişiler ile tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına
sahiptir.
Ancak;
1. Türk Silâhlı Kuvvetleri ile genel ve özel kolluk kuvvetleri
mensupları ve özel kanunlarında dernek kuramayacakları belirtilen memur
statüsündeki kamu hizmeti görevlileri sürekli olarak,
2.a) Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabının birinci babında yazılı
suçların birinden mahkûm olanlar,
b) Basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, yağma,
dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflâs, kaçakçılık,
resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma,
terör eylemlerine katılma ve bu eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle mahkûm olanlar,
c) Türk Ceza Kanununun 316, 317 ve 318 inci maddelerinde yazılı
suçlardan biriyle mahkûm olanlar,
iki yıl süre ile,
3) Kurulması yasaklanmış dernekleri kuranlar ve yönetenler ile dernekler
için yasaklanmış faaliyetlerde bulunmaları sebebiyle mahkemece kapatılmasına
karar verilen derneklerin yöneticileri
kapatma kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl süre ile,
Dernek kuramazlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12. - 2908 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin (3) numaralı bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"3. Dernek kurucularının ad ve soyadları veya unvanları, meslek
veya sanatları ya da faaliyet konuları, ikametgâhları ve tâbiiyetleri,"
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13. - 2908 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında
yer alan "doksan" ibaresi "altmış" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14. - 2908 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin üçüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve
beşinci fıkrasında yer alan "bu Kanunun 39 uncu maddesinde
gösterilen derneklere," ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
"Diğer kanunların derneklere üye olamayacaklarını belirttiği
kişiler ile ilköğretim ve ortaöğretim öğrencileri dernek üyesi olamazlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15. - 2908 sayılı Kanunun 17
nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "39 uncu maddeye
göre" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
15 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16. - 2908 sayılı Kanunun 31 inci maddesinin birinci fıkrasının
ikinci cümlesi madde metninden çıkarılmış ve ikinci fıkrasının ikinci cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu yazıda, kurucuların adı ve soyadı, baba adı, doğum yeri ve
tarihi, unvanı, meslek veya sanatı, faaliyet konuları, ikâmetgâhı ve tâbiiyeti
ile şube merkez adresinin bildirilmesi ve yazıya dernek tüzüğünden iki örnek
ile yetki belgelerinin eklenmesi zorunludur."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17. - 2908 sayılı Kanunun 38 inci maddesinde yer alan
"dinlenme" kelimesinden sonra gelmek üzere "sanat, kültür,
bilim" ibareleri eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18. - 6.10.1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun 15 inci maddesinde geçen "otuz" ibaresi
"on" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - 18 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 262 sıra sayılı yasa tasarısının 18 inci
maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek
üzere söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler,
uluslararası hukuk, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve diğer belgeler, temel
insan hakları ve özgürlükleri arasında, düşünceyi ifade özgürlüğünü ve onu
toplumla paylaşmanın bir aracı olan toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını,
tabiatıyla, vicdan özgürlüğüyle beraber, tabiatıyla, yaşam hakkıyla beraber,
temel özgürlükler arasında saymaktadır.
Türkiye, özellikle, 12 Eylül'den günümüze, Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Yasasının mevcut yapısı nedeniyle, insanlarına çok çektirdi. Ezilen
emekçilerin, memurun, çiftçinin, emeklinin, içerisinde yaşadığı heyecanı,
haksızlıklara karşı başkaldırısını toplantıyla dile getirmek isteyen gençlerin,
toplantılarında ortaya konulan şiddet, o toplantıları sona erdirmek için
kullanılan kaba kuvvet, o çocukları kaybolmuş olan annelerin arayışlarına
uygulanan baskı, Türkiye'nin son yirmi yıllık insan hakları karnesinin kırık
notlarıdır.
Oysa, sadece taraf olduğumuz uluslararası hukuk değil, Anayasamızda ve o
Anayasamızın özünü ilk maddesine yansıtan 2911 sayılı Yasada, oldukça
özgürlükçü bir yapının oluşabilmesinin ilk, giriş alanı açılmaktadır.
Bilindiği gibi, Anayasamızın 34 üncü maddesinde "Herkes, önceden
izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkına sahiptir" denilir. Sonra, bu konuda yapılacak olan düzenlemelerin
özel bir yasayla düzenleneceği ifade edilir. Yani, Anayasa, toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinin sınırlandırılması için özel bir kısıtlama getirmez; özel
kısıtlama hususunda "kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması
amacıyla ve kanunla sınırlandırılır" denilir.
Ancak, ilk konuşmamda belirttiğim gibi, 12 Eylül sonrası Türkiye
demokrasisinde uygulanan tırpan ve kısıtlamalar, getirilen yasaklar, ne
yazık ki, bu alanı da kapsamı
içerisine almıştır ve 2911 sayılı Yasa,
başından sonuna değiştirilmesi gereken, tamamen Anayasadaki özüne sadık bir
şekilde yeniden ele alınması gereken bir yasadır.
Şimdi biz, oturmuşuz, Avrupa Birliği bizden istiyor diye, bu yasanın 4 -
5 maddesinde "efendim, 60 günde değil 30 günde, 30 günde değil 10
günde" diye, bazı süreleri kısaltarak, sanki, o yıllardır, işçimizin,
emekçimizin, gençlerimizin temel hakları önüne bir duvar gibi set çeken ve iç
güvenlik kuvvetleri ile yargı arasında keyfî uygulamaların alanını, gerekçesini
oluşturan bu yasada değişiklikler yapmaya kalkıyoruz ve bunu da, önemli bir
reform gibi, uyum yasası çerçevesinde, 4 - 5 madde olarak dile getiriyoruz.
1996 yılında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, 2911 sayılı Yasanın
değiştirilmesi için çok kapsamlı bir yasa teklifi vermiştik; ne yazık ki, o
dönemde kadük oldu, geçen dönem de halk bizi Meclisin dışında tuttu. Şimdi, bu
dönem, hükümet, bu ezici çoğunluğuyla, diğer temel hak ve özgürlükler alanında
olması gerektiği gibi, toplantı ve gösteri yürüyüşleri konusunda da, karşımıza,
2911 sayılı Yasanın bütün eksikliklerini giderecek ciddî bir yasa tasarısıyla
gelir diye bekliyorduk.
Bu madde üzerinde konuşmaya değmez diye düşünüyorum değerli
arkadaşlarım. Gerçekten öyle; olsa ne olur, olmasa ne olur?! Bakınız, bu yasada
-muhakkak ki çoğunuz 2911 sayılı Yasayı okumuşsunuzdur; ama, okumamış olanların
bilgisine sunmak istiyorum- 4 üncü maddeyle getirilen bir istisna vardır
"Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanların Devlet ve Hükümet işleri hakkında
toplantı ve konuşmaları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin halk ile
yapacakları sohbet niteliğindeki görüşmeler" denilerek, bunlar, yasanın
kısıtlamalarının dışında tutulmuştur. Bu ne demektir değerli arkadaşlarım;
halkın oylarıyla seçilen belediye başkanları, örgütün oylarıyla seçilen parti
yöneticileri, muhtarlar, il genel ve belediye meclisi üyeleri, çıkıp da çarşı
pazara, şöyle bir toplanın, bir sohbet edelim deseler, eğer o gün savcı ters
taraftan kalkmışsa veya yerel emniyet müdürünün o gün neşesi yerinde değilse,
gelip müdahale edip, tutanak tutup, sizi mahkemeye verebilir, hakkınızda dava
açabilir. Bu kadar tutulacak tarafı olmayan, günümüze taşınmaması gereken bir
yasanın bu maddeleri ve diğer birçok maddesi dururken, biz, göstermelik bir
şekilde -bu maddede olduğu gibi- efendim, süre 30 gün değil de, 10 gün olsun...
Niye üç gün değil?!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ortalamasını aldık.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Alsanız ne olur, almasanız ne olur.
Değerli arkadaşlarım, sivil toplum örgütleri diyoruz... Bakın, sivil
demokrasiden bahsettik, biraz evvel konuştuk, daha konuşacağız. Millî Güvenlik
Kurulu diyoruz, sivil demokrasi diyoruz... Sivil toplum örgütlerinin etkinliği,
ancak, o örgütlerin halkla beraber, iç içe, kendi ilgi alanlarında eylem
yapabilmeleriyle mümkündür. Bugün, bir çevre ve bir meslek odasının genel başkanı
gitse, bir yerde, bir konuda toplantı yapsa, eğer sevilmiyorsa, her türlü
baskıya maruz kalabilir.
Mevcut yasa, toplantı yapabilirsiniz diyor; ama, nerede yapabilirsiniz;
kentin en uzak yerinde, benim size göstereceğim yerde yaparsınız; orada yapın
ki, söylediğinizi kimse duymasın diyor. Yine, yasa, yürüyüş yapabilirsiniz
diyor; ama, nerede yapabilirsiniz; benim söylediğim güzergâhta yaparsınız, öyle
bir güzergâh ki, yürüdüğünüzü kimse görmesin.
Tabiî, bunun uygulamasında her zaman böyle olmuyor; her zaman,
yöneticilerimiz belki bu kadar haksız davranmıyor; ama, yirmi yıldır öyle
uygulamalar gördük ki, öyle hak ihlalleri gördük ki, o kadar kişinin canı yandı
ki, bu yasa değişmeden keyfîliği kaldıramazsınız. Bu yasa, polis güçlerine
haksızlık etmektedir, savcılara da haksızlık etmektedir; çünkü, uygulama ve
yorum alanı o kadar geniştir ki, bu yasayla hakkı hukuku korumak mümkün
değildir.
Bu yasa, örneğin, gündüz toplantılarının güneş batmadan 1 saat evvel
sona ermesini öngörüyor. İyi ki, bu yasa Oslo'da veya Alaska'da veya güneşin
batmadığı bir yerde uygulanmıyor!.. Böyle bir şey olabilir mi?! Var mı, Avrupa
Birliği ülkelerinde böyle bir şey var mı?! Madem, değiştiriyoruz; madem, uyum
diyoruz, ne diye bunlara eğilmiyoruz? Ama, rahat olun sevgili arkadaşlarım;
Türkiye Büyük Millet Meclisi güvenlik altında; çünkü, mevcut yasa diyor ki:
"Türkiye Büyük Millet Meclisine 1 kilometre mesafede kimse toplantı ve
gösteri yürüyüşü yapamaz." Biz rahatız, güvendeyiz; yasa bize bu güvenceyi
sağlamış; ama, bunu içimize sindirebiliyor muyuz, önce buna karar vermemiz
lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yasanın bir ileriki
maddesinde tekrar söz alacağım, diğer görüşlerimi orada belirtmek istiyorum;
ancak, tekrar istirham ediyorum, rica ediyorum, vicdanlarınıza seslenmek
istiyorum, hükümeti oluşturan Adalet ve Kalkınma Partisi mensubu değerli
milletvekili arkadaşlarım... (AK Parti sıralarından alkışlar) Lütfen, lafla
değil, gerçek anlamda reformla ilgilenelim; çünkü, halk bizden bunu istiyor;
çünkü, demokrasimizin ihtiyacı budur. Önümüze getirilen düzenleme ise bir
safsatadır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.
Sayın milletvekilleri, 18 inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 19. - 2911 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinde yer alan
"otuz" ibareleri "on" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ağrı
Milletvekili Sayın Cemal Kaya; buyurun efendim.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Kendisi yok Sayın Başkan.
BAŞKAN - Peki.
19 uncu madde üzerinde başka söz isteği?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 20. - 2911 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin başlığı
"Toplantının ertelenmesi veya bazı hâllerde yasaklanması" olarak ve
madde metninde yer alan "yasaklayabilir veya iki ayı aşmamak üzere
erteleyebilir." ibaresi "bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç
işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde
yasaklayabilir." şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 262 sıra sayılı yasa tasarısının bu kez 20
nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini dile getirmek için
söz almış bulunmaktayım; hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu madde ve takip eden 21 inci madde, 22 nci
madde, biraz evvel ifade ettiğim gibi, 2911 sayılı, yirmiiki yirmiüç yıldır
yürürlükte olan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasının üzerinde bazı
sınırlı... Tabiatıyla, bunlar yapılmasın da demiyorum; bunlar oylanırken olumlu
oy da kullanacağız; ama, bunlar, bu düzenlemeler, kesinlikle ülkemizin
ihtiyacını karşılamak için değil; aynen ekonomide IMF'yle olan ilişkilerimizde
zaman zaman olduğu gibi, bu kez de göstermelik olarak, Avrupa Birliğinin
öngördüğü koşulları karşılamaya yönelik, hangi nedenlerle daha kapsamlı bir
reforma yönelmemizin engellendiğini anlayamadan, bilemeden -bilmiyorum,
aranızda bunu tespit edebilen var mı ama- öyle bir anlayış içinde bir
düzenlemeyle önümüze getirilmiş bir maddeyi tartışmaktayız.
Değerli arkadaşlarım, yasa tasarısının Avrupa Birliği Uyum
Komisyonundaki görüşmelerinde bize dağıtılan yasanın mevcut hali, Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği görüşü ve hükümetin tasarısı şeklinde düzenlenmiş
metinde, bu maddelerle ilişkin olarak, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Yasasındaki düzenlemelerle ilgili olarak, tüm bu 5 maddeye ilişkin hususlar,
toplantı ve gösteri yürüyüşleri özgürlüğünün genişletilmesi olarak
tanımlanmıştır. Bir genişletme arzusu var; ama, bu genişletme arzusunun hangi
ihtiyacı karşılamaya yönelik olduğu konusunda bir proje, bir tanımlama
yapılmadığı çok açık. Bu düzenleme yapıldığı zaman, biraz evvelki konuşmamda
belirttiğim sakıncaların hiçbirisinin giderilmeyeceği çok açık. Şu anda
ülkemizde olağanüstü hal koşulları yok, inşallah olmaz; ancak, biliyoruz ki, bu
yasanın düzenlenmesi, 12 Eylül dönemi sonrasında, o günün koşulları içinde,
olağanüstü hal koşullarının, ortamının yaratacağı ihtiyacı karşılamaya yönelik
en uç düzenlemeleri, en uç yasakları, en uç kısıtlamaları içeren bir anlayışla
ele alınmıştır ve burada maddelere baktığımız zaman, bunu açıkça
görebilmekteyiz. Yasanın aslını gördüğünüz zaman, tüm bu maddelerin de,
olağanüstü bölge valiliğinin, valilerin düzenlemeleri olarak karşımıza
getirilen maddeler olduğunu görmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, ben, bu konuda, bu maddeyle getirilmiş olan "
'toplantının ertelenmesi veya bazı hâllerde yasaklanması' olarak ve madde
metninde yer alan 'yasaklayabilir veya iki ayı aşmamak üzere erteleyebilir' ibaresi
'bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın
tehlike mevcut olması hâlinde yasaklayabilir' " şeklindeki düzenlemeyi bu
madde çerçevesinde olumlu bulmakla beraber, bu maddenin ve söz almayacağım
bundan sonraki maddelerinin tümünün geri çekilerek, bu boyutlarıyla geri
çekilerek, bu yasa kapsamı dışına alınarak, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Yasasının bir bütünlük içinde, bu konuda uzman, birikim sahibi
milletvekillerimizin ve ilgili kurullarımızın katkısıyla yeniden düzenlenmesini
ve Türkiye'nin ihtiyacı olan bir düzenleme olarak önümüze getirilmesini talep
ediyoruz. Böyle bir düzenlemenin olması halinde, o düzenlemeyi içtenlikle
destekleyeceğimizi belirtiyoruz; aksi halde, çok yakında, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, 2911 sayılı Yasanın tümüyle düzenlenmesini içeren bir
teklifimizi huzurunuza sunacağımızı belirtiyorum.
Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.
Sayın milletvekilleri, 20 nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 21. - 2911 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin başlığı
"Erteleme veya yasaklama kararının tebliği" olarak ve maddenin
birinci fıkrasında geçen "yasaklanan veya ertelenen" ibareleri
"ertelenen veya yasaklanan", "yasaklama veya erteleme"
ibaresi "erteleme veya yasaklama"; ikinci fıkrasında geçen
"yasaklanabileceği veya ertelenebileceği" ibaresi "ertelenebileceği
veya yasaklanabileceği" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerindeki söz isteği?.. Yok.
21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 22. - 2911 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin başlığı "İl veya
ilçelerde bütün toplantıların ertelenmesi veya yasaklanması", maddenin
birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "üç" ibaresi
"bir" şeklinde ve birinci fıkranın ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Valiler de aynı sebeplere dayalı olarak ve suç işleneceğine dair
açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde, ile bağlı ilçelerin birinde veya
birkaçında bütün toplantıları bir ayı geçmemek üzere yasaklayabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 23. - 14.10.1983 tarihli ve 2923 sayılı Yabancı Dil Eğitimi ve
Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi
Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin (a)
ve (c) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"a) Eğitim ve öğretim kurumlarında, Türk vatandaşlarına Türkçeden
başka hiçbir dil, ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Ancak, Türk
vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil
ve lehçelerin öğrenilmesi için, 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu
hükümlerine tâbi olmak üzere özel kurslar açılabilir; bu kurslarda ve diğer dil
kurslarında aynı maksatla dil dersleri oluşturulabilir. Bu kurslar ve
derslerde, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, Devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı öğretim yapılamaz. Bu
kursların ve derslerin açılmasına ve denetimine ilişkin esas ve usuller, Milli
Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
"c) Türkiye'de eğitimi ve öğretimi yapılacak yabancı diller,
Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Sırrı Özbek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısını, kısa adıyla Yedinci Uyum Paketini görüşüyoruz. Ben de, bu tasarıda
yer alan 23 üncü maddeyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini sunmaya çalışacağım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, karanlığa lanet etmektense bir mum yakmalıyız.
Bu tasarıdaki 23 üncü madde de, bugüne kadar lanetlediğimiz karanlığa yakılmış
küçücük, ince bir mumdur. Yüce Heyetinizce bilindiği üzere, 3.8.2002 tarih ve
4771 sayılı Yasanın 11 inci maddesinde bu husus daha önce düzenlenmiş;
görüştüğümüz 23 üncü maddenin gerekçesinde de açıkça belirtildiği gibi, Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelik ise, yasanın
uygulanabilirliğini ortadan kaldırmıştır. Yeni hazırlanan 23 üncü madde,
Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesindeki
yurttaşlık hakkını, ana babanın çocuklarına hangi eğitimin verileceğini seçme
hakkını ve toplumun kültür yaşamına katılma hakkını karşılamıyor ise de, yine
de lanetlenen karanlığa yakılan küçücük bir mum olarak görüyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde 1992 yılında Tevfik Esenç adında bir
vatandaşımız vefat etti. Bu vatandaşımız vefat etmeden önce 1984 yılında kendi
mezar taşını hazırlamış ve üzerine şu cümleyi yazmıştır: "Burası Tevfik
Esenç'in mezarıdır. Kendisi, Ubıhça adı verilen dili konuşabilenlerin
sonuncusuydu."
Değerli milletvekilleri, bu sonuç, modern dünya için utanılacak bir
durumdur. Dil çeşitliliği, kültür çeşitliliğinin göstergesidir. Dilin ölümü,
kültürel ölümün en önemli belirtisidir. Dillerimiz, bütün insanların birikmiş
bilgeliğinden oluşan zengin bir kaynak yaratmaktadır. Her dilin, dünyaya açılan
kendi penceresi vardır. Her dil, yaşayan bir müzedir, taşıyıcısı olduğu her
kültür için anıttır. Bu çeşitliliğin bir bölümünün yok olmasını önlemek için
bir şeyler yapılabilecekken, yok olursa, bu, bütün insanlık için bir kayıptır.
Sayın milletvekilleri, bilinmelidir ki, tehdit altındaki diller ile
varlığı tehlikedeki canlı türleri arasındaki birçok benzerlikten biri ve en
gözler önünde olanı, ikisinin de yerinin doldurulamayacak olmasıdır. İki kaynak
türünün de yedeği yoktur. Kaybolan bir dili geri getirmenin kolay yolu yoktur.
Bir Hawaii atasözü şöyle diyor: "Yaşam dilde yatar, ölüm dilde
yatar."
Sayın milletvekilleri, bugün, dünyamızda 6 000 civarında konuşulan dil
vardır ve yine, dünyada 200 civarında devlet vardır. Demek ki, çok dillilik,
bütün ülkeler için söz konusudur. Bu zenginlikten istifade etmek gerekir. Çok
dilliliğin, toplumsal işlevleri ve insanî değerlerinden habersiz karşıtları,
onu bölücü, kafa karıştırıcı, barış ve ilerlemeye engel saymak için bir dolu
neden gösteriyorlarsa da, bu savların hiçbiri dikkatli bir incelemeden sonra
ileri sürülemez. Çok dillilik, gizemli, olağandışı ya da yurtseverlikle çelişen
bir şey değil, insanlığın büyük çoğunluğu için dikkat çekicilikten uzak bir
zorunluluk olagelmiştir.
Eğer, 6 000 değişik dil bölünme nedeni olsaydı, 200 devletten bahsetmek
mümkün olabilir miydi? Günümüz dünyasında konuşulan ortalama 6 000 dilin,
100-150 adedi, dünya nüfusunun yüzde 90'ı tarafından konuşulmaktadır. Geri
kalan diller ise, dünya nüfusunun yüzde 10'u tarafından kullanılmaktadır; yani,
5 850-5 900 civarında dil, dünya nüfusunun yüzde 10'u tarafından
kullanılmaktadır. Bu yüzde 10 ise, dünyanın dört bir yanına saçılmış küçük,
korumasız, çoğu kez yoksul toplumlardan oluşur. İşte, tehlike buradadır;
dillerin büyük bölümü, ekolojik, ekonomik ve siyasal nedenlerle, giderek
kaybolmaktadır. Bugün, geçmişte konuşulan binlerce dil kaybolmuştur. Kalanları
korumak, insanlığın ortak görevi olmalıdır. Dilsel çeşitliliğin bu denli büyük
bir ölçekte ortadan kaldırılmasının, insanın zihninin evrimine büyük zarar
verdiği bilimsel bir gerçektir. Binlerce dil, birbirinden son derece farklı,
ama, her biri aynı ölçüde geçerli dünya çözümlemelerine ulaşmıştır. Bunlardan
öğrenilecek çok şey vardır; yeter ki, dilleri bilelim ve anlayabilelim.
Aynı zamanda, bilinmelidir ki, dil, canlı türlerinin çeşitliliği
korunacaksa, ayakta tutulması gereken karmaşık bir ekolojinin de önemli bir
parçasıdır. Aynı zamanda, diller, yerel bilgi sistemleri ve yaşam biçimleriyle
bağlantılıdır. Küresel dünyamız için inanılmaz derecede önemli, sağlık,
ekolojik ve sosyolojik kaynaklar oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri, tek bir dünya kültürü kadar, insan
yaratıcılığını donuklaştıracak, kültürel çeşit zenginliğini yoksullaştıracak
hiçbir şey yoktur. Kültürel bir örnekliliğin, barış ve demokrasi getirmesi
beklenemez; daha çok, totaliterlik getirmesi muhtemeldir. Kültürel çeşitlilik,
dünyanın zihin sağlığı ve doyumluluk kaynaklarındandır. Dillerin ve kültürlerin
ölümü, doğrudan doğruya, dünyaya ilişkin bilgi toplamamızı azaltır. Modern
demokrasilerin olmazsa olmazlarının başında, insanların kendi dillerini
kullanabilmeleri gelir. İnsanların kendi dillerini kullanmadığı yerde, demokrasi
ciddî biçimde kısıtlanmış demektir.
Değerli milletvekilleri, çağdaş dünyamızın, önümüzdeki on yıllarda temel
amaçları, şu üç noktada toplanmaktadır:
Birincisi, insan nüfus artışı istikrara kavuşturulmalıdır.
İkincisi, gelişmekte olan dünyadaki kır yoksullarının ve varoş
yoksullarının yaşam standartları yükseltilmelidir.
Üçüncüsü ise, dünyanın biyolojik ve dilsel çeşitliliğinin korunmasıdır.
Sayın milletvekilleri, evet, çağdaş dünyanın yaşayabilmesi için bu üç
vazgeçilmez içerisinde dilsel çeşitliliğin korunmasının bulunması çok
önemsenmesi gereken bir husustur. Çağdaş demokrasiler, bu önemi kavramış ve
gereken düzenlemeleri yapmışlardır. Bizim, gecikerek de olsa bu noktaya gelmiş
olmamız çok önemlidir. Artık, bizler de zücaciye dükkânında fil gibi davranmaya
devam edemeyiz. Görüştüğümüz bu tasarı gereğince Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından çıkarılacak olan yönetmelik, bu yasanın uygulanabilirliğini
sağlamalıdır. Uygulamaya hızla geçilmeli, bürokrasimizin de siyasî iradenin
talimatı doğrultusunda bu yönde çalışması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Ubıhça dilinin trajedik sonunda
gösteremediğimiz duyarlılık için rahmetli Tevfik Esenç ve tüm Ubıhlara ne
diyeceğimizi bilemiyorum; ama, inanıyorum ki, onlar da şu anda "biz,
dilimizi ve bu dile dayalı bilgeliğimizi, birikimimiz kaybettik; ama, bu ülkede
birlikte yaşadığımız Kürtler, Süryaniler, Keldaniler, Lazlar, Çerkezler,
Çeçenler, Abazyalılar, Gürcüler ve isimlerini sayamadığımız bütün dilleri ve
kültürleri öğretelim, öğrenelim ve yaşatalım" diyorlardır.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özbek.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 24. - 9.11.1983 tarihli ve 2945 sayılı Milli Güvenlik Kurulu ve
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanununun 4 üncü maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 4. - Millî Güvenlik Kurulu, 2 nci maddede belirtilen millî
güvenlik ve Devletin millî güvenlik siyasetine ilişkin tanımlar çerçevesinde
Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili
konularda tavsiye kararları alır ve gerekli koordinasyonun sağlanması için
görüş tespit eder; bu tavsiye kararlarını ve görüşlerini Bakanlar Kuruluna
bildirir ve kanunlarla verilen
görevleri yerine getirir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
24 üncü maddeyle ilgili bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 262 sıra sayılı tasarının 24 üncü maddesiyle değiştirilen 2945 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp
Fatsa |
Erdoğan
Özegen |
Selami
Uzun |
|
Ordu |
Niğde |
Sıvas |
|
Mustafa
Ilıcalı |
|
Adem
Baştürk |
|
Erzurum |
|
Kayseri |
Başbakan, Millî Güvenlik Kurulunun tavsiye kararlarının ve görüşlerinin
değerlendirilmek üzere Bakanlar Kuruluna sunulması ve Bakanlar Kurulunda kabulü
halinde bu tavsiye kararlarının uygulanmasının koordinasyonu ve izlenmesi için
bir başbakan yardımcısını görevlendirebilir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, bu önergeyi göremedik, nerede
acaba?
BAŞKAN - Dağıtılmış Sayın Grup Başkanvekili.
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Çoğunluğumuz
olmadığı için katılamıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Sayın Bakan lütfederler mi, ne
değişiyor, ne yapıyoruz?
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini okutalım ya da açıklama yapsınlar...
Önerge sahipleri?..
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
Kanununun 9 uncu maddesi bu yasa tasarısıyla yürürlükten kaldırılmaktadır. MGK
tavsiye kararlarının Bakanlar Kuruluna sunulması ve Bakanlar Kurulunda kabulü
halinde bu tavsiye kararlarının uygulanmasının koordinasyonunu teminen,
Başbakanın bir başbakan yardımcısını görevlendirebileceği hükme bağlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir açıklama ihtiyacı var mı efendim?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Gerekçe gayet açık Sayın Başkan;
burada kastedilen şey şudur: Millî Güvenlik Kurulu, yaptığı toplantılar
sonucunda, belki, birden fazla bakanlığı ilgilendiren tavsiye kararı alabilir;
bu kararın koordinasyonunun sağlanabilmesi açısından Başbakanın bir başbakan
yardımcısını görevlendirebileceğiyle ilgili bir düzenleme getiriliyor.
BAŞKAN - Evet; teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
25 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 25. - 2945 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Kurul, iki ayda bir toplanır. Gerektiğinde Kurul, Başbakanın
teklifi üzerine veya doğrudan Cumhurbaşkanının çağrısı ile de toplanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Onur
Öymen; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; bu maddede dikkatinize sunmak istediğim iki unsur var.
Bunlardan birincisi, Millî Güvenlik Kurulunun iki ayda bir toplanacağına
ilişkin husustur. Şimdi, bildiğiniz gibi, ayda bir toplanıyor. Bu konudaki
görüşlerimizi biraz önce arz etmiştim, tekrarlamayacağım.
İkinci unsur da, Cumhurbaşkanının yetkisiyle ilgilidir
"Cumhurbaşkanının çağrısıyla Millî Güvenlik Kurulu toplanabilir" deniliyor.
Peki, Cumhurbaşkanı, Millî Güvenlik Kurulu ile ilgili olarak başka ne
yapabilir; Millî Güvenlik Kurulunun bugünkü Yasasının 13 üncü maddesinin (i)
fıkrasına göre, Sayın Cumhurbaşkanımız, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğine bazı görevler verebilir "Sayın Başbakan ve Sayın
Cumhurbaşkanı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterine görev verebilir"
deniliyor. Şimdi getirilen tasarıda ne deniliyor; şimdi getirilen tasarıda,
Sayın Cumhurbaşkanının ve Sayın Başbakanın, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterine
görev verme yetkisi kaldırılıyor. Dikkatinizi çekerim, çok ince bir noktadır,
metin hazırlanırken, bu husus belki dikkatten kaçmıştır. Umarım ki, amaç,
Cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlamak değildir; ama, bu metni okuduğunuz
zaman, ortaya çıkan tablo budur.
Biraz önce, çok değerli Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili -eski
Büyükelçi- Yaşar Yakış, Millî Güvenlik Kurulunun görevlerinde önemli bir
değişiklik olmadığını, bunun, teknik bir düzenlemeden ibaret olduğunu
söyleyerek, 2 nci maddeye atıfta bulunmuştu. Bu vesileyle, şunu hatırlatayım: 2
nci madde, görevlerle ilgili değildir, sadece tanımlarla ilgilidir. Millî
Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yasasında
görevlerle ilgili iki madde vardır, biri 9 uncu maddedir. Biraz önce, Adalet ve
Kalkınma Partisi sayın milletvekillerinin verdiği bir önergeyle, Millî Güvenlik
Kurulunun, 9 uncu maddedeki yetkisi de kaldırılmıştır; yani, Millî Güvenlik
Kurulunda alınan tavsiye kararlarının Bakanlar Kurulunca kabulü halinde, bunların,
koordinasyonu, izlenmesi görevi, şimdiye kadar, 9 uncu maddeyle, Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliğine verilmişken, şimdi, bu, bir başbakan yardımcısına
veriliyor; yani, Millî Güvenlik Kurulu Yasasında son kalan görevi de buydu;
şimdi, bu da kaldırılmıştır. Geriye ne kalıyor; geriye şu kalıyor: Millî
Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Genel Sekreterliği Yasasının 13 üncü
maddesinde (a) fıkrasından (i) fıkrasına kadar Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin görevleri sıralanmıştır. Örnek olarak birini okuyorum: "a)
Millî Güvenlik Kurulunun 4 üncü maddede sayılan görevleriyle ilgili olarak;
gerekli her türlü çalışma, araştırma, inceleme ve değerlendirmeleri yapar,
bunların sonuçlarını teklifleri ile birlikte Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Millî
Güvenlik Kuruluna sunar." Bu yetkisi de kalkıyor. Buna benzer başka
yetkileri de kalkıyor. Şimdi, biraz önce de sordum; biz, bunları kaldırınca,
Türkiye'yi daha demokratik bir ülke haline mi getiriyoruz?!
Bu uyum paketlerini hazırlarken çok dikkatli olmalıyız. Sayın Yaşar
Yakış dedi ki: "Efendim, Avrupa Birliği mevzuatı 80 000 sayfadır, daha bir
sürü yasa çıkacak." Doğru; bir sürü yasa çıkacak, gayet tabiî ki çıkacak;
biz, bunlara, hiç engel olmayız, teşvik de ederiz. Hükümetin getirmediği
yasaları biz de önerebiliriz. Birkaç defa da hatırlattık. Mesela,
demokrasimizin en önemli eksiklerinden biri, yurt dışındaki vatandaşların seçme
hakkı yok, seçim sırasında Türkiye'ye gelmemişlerse. Bu, bir demokratik
eksiklik değil mi! Avrupa Birliği bizden istemedi diye bunun yasasını
çıkarmayacak mıyız; çıkaracağız. Bunun gibi yüzlerce yasa çıkaracağız,
senelerce sürecek.
Mesele şu: Bu yasaları, hiç kimse, bizim önümüze, Türkiye'nin üyeliğini
geciktirmek için bahane olarak çıkarmasın diyoruz. Bizim titizliğimiz buradan
kaynaklanıyor. Bu paket son Uyum Paketi olsun, bundan sonra uygulamaya bakalım
derken, biz, sadece bunu kastediyoruz; demokrasiyi sınırlayalım demiyoruz,
demokrasiyi burada durduralım demiyoruz, demokrasiye engeller getirelim
demiyoruz, tam tersini söylüyoruz. Demokratikleşme, sonu olmayan bir süreçtir.
Yarın, bugün kabul ettiğimiz yasaları da daha demokratik hale getireceğiz. Bu
süreci biz destekliyoruz. Bu ayrı bir iş. Şimdi konuştuğumuz konu, Uyum Paketi,
Türkiye'nin doğrudan doğruya üyelik masasına oturması için zorunlu hukukî
düzenlemeler. Biz diyoruz ki hükümete: Bu getirdiğiniz düzenlemelerin bir
bölümünün bununla alakası yok; yani, Sayın Cumhurbaşkanı, Millî Güvenlik
Kurulunun Genel Sekreterine görev verirse, Türkiye demokratik bir ülke olmaktan
çıkıyor mu?! Avrupa Birliği, mademki Cumhurbaşkanınız böyle bir yetki sahibi,
sizi masaya oturtmuyoruz diyebilir mi?! İşte, bu pakette böyle hükümlerin yer
alması lazım; bu yok. Şimdi, Cumhurbaşkanının olmadığı gibi, Başbakanın, Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterine görev verme yetkisini de kaldırıyorsunuz.
Niçin kaldırıyorsunuz? Sayın Başbakan Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterini
çağırsa ve ona dese ki: "Siz şu işle görevlisiniz." Bu, demokratik
olmaz mı?! Hangi ülkenin Başbakanı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine
benzer bir kuruluşun genel sekreterine böyle bir görev verme hakkından
mahrumdur; niye kaldırıyorsunuz bu hakkı?
Bakınız, mevcut kanunun 13 üncü maddesinin (i) fıkrasını okuyorum size:
"Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Millî Güvenlik Kurulunca ve kanunlarla verilen
diğer görevleri yürütür." Mevcut kanunda böyle deniliyor.
Sizin getirdiğiniz tasarıda ise şöyle deniliyor: "Millî Güvenlik
Kurulunca ve kanunlarca verilen görevleri yerine getirir." Bu, 26 ncı
maddede düzenlenmiş; yani, Cumhurbaşkanının, Başbakanın görev verme yetkisini
kaldırıyorsunuz. Doğru mudur bu arkadaşlar?
Şimdi, bu vesileyle şu hususu belirtmek istiyorum: Sayın Adalet
Komisyonu Başkanımız, bu sabah, televizyonda -hepimiz dikkatle dinledik- dedi
ki "aslında, hiçbir şey değişmiyor. Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği bugün ne yapıyorsa, yarın da onu yapacak." İşte, bu yasa
değişikliği onu söylemiyor. Biraz önce getirdiğiniz önerge onu söylemiyor;
yani, bu Mecliste, ilerleme için, demokratikleşme için her türlü yasayı
birlikte çıkaralım, el ele verelim; ama, ne yaptığımızı bilerek yapalım ve
yarın öbür gün "gözümüzden kaçmış" demesin kimse.
Arkadaşlarımıza belirtmek istiyorum, onların dikkatini çekmek istiyorum:
Yasa yapmak ciddî bir iştir. Bir yasa yaparken, ne anlama geldiğini, her
kelimenin, her virgülün, düşünmek zorundayız.
Arkadaşlar, bir de şunu ifade etmek istiyorum: Şimdi, bunları bizden
isteyen yabancıların hepsi, bizim sandığımız gibi, iyi niyetle, Türkiye'nin
demokratikleşmesini, ileri gitmesini, bir an önce Avrupa Birliğine girmesini
isteyenler değil. İşte, daha önce de söyledik, Avrupa Birliği içinde mesela
Hıristiyan demokrat partiler var, özellikle Alman Hıristiyan demokratları.
Bunlar diyorlar ki: "Türkiye ne yaparsa yapsın, hangi yasayı çıkarırsa
çıkarsın, biz, Türkiye'nin üyeliğine karşıyız."
Şimdi, Sayın Dışişleri Bakanımızdan rica ediyoruz: Bir taraftan, bu
yasaları hükümete getirirken, bir taraftan da başka nedenlerle böyle yasa
eksiklikleri, bahaneleriyle Türkiye'nin üyeliğini geciktirmek isteyenlere, güçleştirmek
isteyenlere, engellemek isteyenlere karşı çıksın, bunun mücadelesini versin.
Hükümetten biz bunu bekliyoruz. Yarın öbür gün, korkarım ki, biz, bütün bu
yasaları çıkardıktan sonra, bize diyeceklerdir ki: "çok iyi, bravo, tebrik
ederiz; ama, yeterli değil, tatmin olmadık." Çünkü, hiçbir zaman tatmin
olmamışlardır, çünkü, siyasî iradeleri, hiç değilse bazılarının, işte,
Hıristiyan demokrat partilerinde olduğu gibi siyasî iradeleri oluşmamıştır.
Bunu size bir kere daha tekrarlıyorum: Bizim bütün derdimiz hukuk
mücadelesi değil; biz, bu yasaları çıkarınca, zannetmeyin ki, Avrupa'da herkes,
kollarını açıp, Türkiye'nin üyeliğini bekleyecektir; bu, doğru değil. Onun
için, biz, bu çalışmalara paralel olarak, bir taraftan da çok yoğun bir siyasî
mücadeleye hazırlanmalıyız. Sayın Başbakanımızın ve Sayın Bakanımızın bu
konudaki gayretlerini biliyoruz. Sayın Dışişleri Bakanımızın çok iyi niyetli
tavırlarını biliyoruz; ama, kendisi de bilir, kendisine karşı bir söz değildir
bu, meşhur sözdür "cehenneme giden yol iyi niyetle döşenmiş taşlardan
oluşur" derler. O bakımdan, Avrupa'da bizi bekleyen, büyük bir
mücadeledir. Sadece iyi niyetle bunun altından kalkamayız, sadece tevazuyla,
güleryüz göstererek, sempati dağıtarak bu mücadeleyi kazanamayız.
Değerli arkadaşlar, bir kere daha uyarıyorum Yüce Heyetinizi; bu
yasalarda dikkatli olalım, bir; ikincisi, büyük bir siyasî mücadeleye hazır
olalım ve bu mücadelede sizinle el ele çalışalım, elbirliğiyle çalışalım;
Türkiye Büyük Millet Meclisi, tek bir yumruk gibi, bize yapılan haksızlıklarla
mücadele etsin. Benim söyleyeceğim bunlardır.
Dinlediğiniz için tekrar teşekkür ediyorum, Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öymen.
25 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
26 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 26. - 2945 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Genel Sekreterliğin görev ve yetkileri
Madde 13. - Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği;
a) Millî Güvenlik Kurulunun sekreterlik hizmetlerini yürütür,
b) Millî Güvenlik Kurulunca ve kanunlarla verilen görevleri yerine
getirir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, 1995 yılının ekim ayında, Millî Güvenlik
Kurulunun bir toplantısında, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Millî
Güvenlik Kuruluna bir rapor sundu. Devlet Bakanı olarak görev yaptığım kısa
dönem içinde, ilgili bakan olarak katıldığım beş altı Millî Güvenlik Kurulu
toplantılarından biriydi; yıl 1995, ekim ayı; ilk çatışmanın yoğun bir şekilde
devam etmekte olduğu bir dönemde, köy boşaltmalarının ciddî bir sıkıntı alanı
oluşturduğu bir ortamda, Millî Güvenlik Kurulu, dışgüvenlikle ilgili konuların
yanında, içgüvenlikte en ciddî tehdit alanıyla ilgili bir sunuş yaptı. Bu
sunuşta, Hizbullah örgütünün ilimciler ve menzilciler kanatlarını, o günün
koşulları içerisinde tüm yöneticilerini, örgüt yapısını ve -özü itibariyle
gizli olan o rapor içerisindeki, bu konuları çok genel hatlarıyla ifade etmek
zorundayım- içbarışımıza en ciddî tehdidi oluşturduğunu ifade ettikleri
Hizbullah örgütüne yönelik alınması gerekli önlemleri, camilerde alınması
gereken önlemleri çok ayrıntılarıyla dile getirmişlerdi. Aradan yıllar geçti,
içgüvenlikten sorumlu olan sivil yetkililer tepki vermediler; en azından, tepki
verenler, tepkilerini, konuyu, bu içgüvenliği çok derinden tehdit eden kuruluşa
karşı sonuç alıcı önlemlerle, eylemlerle bir noktaya getirmediler. Sonra, günün
birinde bir irade düğmeye bastı; kaç yıl sonra; altı yıl sonra. Bu tehdit, bu
örgütlenme dal budak sardı. Altı yıl sonra, bir yerde, su üstüne çıkan, artık
kaçınılmaz olan bir görüntüye yönelik yapılan müdahale, baskın, toplum ile
Hizbullah'ı bütün vahşetiyle yüz yüze getirdi; ayrıntılara girmiyorum. Duygu
sömürüsü yapmak istemiyorum. Hepimiz, tüm toplum şoke oldu. Sonra, Emniyet
Teşkilatımız, en gözde evlatlarından birini, İstanbul'da o baskında görev alan
çok değerli bir evladını, Diyarbakır'da Hizbullah'a şehit verdi.
Şimdi aradan iki yıl geçti; o tehdit, o tehlike orada duruyor. O tehdidi
ortaya çıkaran, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin hazırlamış olduğu
rapordu. Evveliyatı var, evveliyatını bilenler biliyor, ayrı, ona girmiyorum;
bu örgütün nasıl tetiklendiğine girmiyorum; ama, değerli arkadaşlarım, şunun
altını önemle çizmek istiyorum: İçgüvenlik, günümüzde çok ciddî bir sorun
alanı. Bu konuda, eğer, ilk konuşmamda ifade ettiğim gibi, içgüvenlik
kuvvetlerinin yetersizliğini doldurma konumunda kalan güvenlik güçlerimizin,
içgüvenliği sağlamaya yönelik hassas konularla ilgili, bilgi aktarma,
değerlendirme yapma, öneri geliştirme olanaklarını ve kanallarını eğer
keserseniz, eğer bir güvensizlik yaratırsanız; eğer siyasetle, çok onurlu, sorumlu
bir görev yapmakta olan Silahlı Kuvvetler arasında bir güvensizlik
yaratılmasına, şu yasa ve bu yasada yapacağınız değişiklikle katkı sağlarsanız,
çok acı çeken bu toplum, gelecekte daha çok acılar çeker, daha çok Sıvas
olayları yaşar, daha çok şehitler verir. (AK Parti sıralarından "Ne
alakası var!" sesleri, gürültüler)
Kimse alınmasın "Sıvas" dedim diye; onun da şeyini yapmıyorum;
çünkü, bunlar bağlantılı, hepsi bağlantılı. Türkiye'de köktendinci terör ve
şiddet, farklı kollardan, farklı boyutlarıyla, her alanda, laik cumhuriyetin
temellerine yönelik tehdidini sürdürmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Mecliste dağıtılan "Dışbasından
Özetler" diye bir yayın var. Bunu kim dağıtıyor; Meclis Başkanlığı
dağıtıyor. Dünkü sayı burada elime geçti; içinde bir yazı, deniliyor ki:
"Türkiye'nin, artık, Araplarla dayanışmayı ortadan kaldırmış Mustafa Kemal
Atatürk'ün laikliğine geri dönme şansı zayıftır. Buna karşın, Mustafa Kemal
Atatürk'ün görüşlerini savunan kesimler ve askerlerden farklı dünya görüşüne..."
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hangi gazetede yazılmış?
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Söyleyeceğim.
"AKP'yle nasıl iş yapılabileceği konusunda da ABD'nin yanıt aradığı
bir sorudur. Köktendinci akımlar, Türkiye de dahil olmak üzere, bölgede süratle
gelişmekte ve destekçilerinin sayısı her geçen gün artmaktadır."
Kim dağıttı bunu; Meclis Başkanlığı dağıttı. Ne yazıyor?.. 10 000
tirajlı... (AK Parti sıralarından gürültüler)
RESUL TOSUN (Tokat) - Tamam, dışarıdan birileri yazmış...
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Otolarınızda var bu.
10 000 tirajlı Albayrak Gazetesi, Beyrut'ta çıkan... Altında da ünlü bir
Arap gazeteciyi yazıyor, her kimse.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Biz inanmıyoruz ona, siz inanıyorsanız, tamam!
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ciddiye almıyorsanız,
o zaman, sizin seçtiğiniz Meclis Başkanlığı, bu tür abur cubur yazıları Meclise
dağıtmasın. Eğer öyleyse, ardındaki neden nedir; niye bunlar yazılıyor, niye
bunlar Enformasyon Genel Müdürlüğünün sitelerinde yer alıyor? Bunların yanıtını
ilgili bakanlar versin.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - 50 tane yabancı gazete var, Japon gazetesi bile
var!..
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine, aynı özetlerde,
bir başka yazıda, Almanya'nın Stuttgarter Nachrichten Gazetesinde
"askerler, bu zamana kadar, Millî Güvenlik Kurulunu, siyasetçilere, ayda
bir kez 'marş marş' emri vermek için kullandılar. Artık, buna son
verilecek" deniliyor; bu, odalarınızda var. Kim koymuş bu haberi; siz
koydunuz; yani, sizin seçmiş olduğunuz yönetici arkadaşlar koydu.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Biz mi yazdık?!
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, eğer bu böyleyse, buna
gerçekten inanıyorsanız, bunu içinize sindiriyorsanız, buradaki ifadeleri
Türkiye siyasetinin bir gerçeği olarak görüyorsanız, o zaman, gerçekten, Millî
Güvenlik Kurulunu tepeden tırnağa değiştirin, size destek verelim; ama, lütfen,
elinizi vicdanınıza koyunuz...
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Siz iktidara gelince, dış basına sansür
koyun...
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Bugün, başbakan yardımcıları dahil, 7 veya
8'e 5 -Cumhurbaşkanını saymıyorum- sivillerin yer aldığı, siyasî idarenin de
hâkim olduğu bir Millî Güvenlik Kurulunda, eğer, siyasetçiler, burada
belirtildiği gibi, talimatlar alarak ülkeyi yönetiyorsa, yönetmişse,
yönetecekse, bu, tamamen, o dönemin siyasetçilerinin aczi, zaafları ve
boyunlarının eğikliğidir, ezikliğidir. Bunu, böyle bir davranışı Türkiye
taşıyamaz. Eğer, böylesi varsa, bunu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz
de içimize sindirmiyoruz değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, lütfen, konuşmanızı toparlayın.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu maddeyle, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin yetkileri ortadan kaldırılmakta, çok sıradan bir konuma
getirilmekte ve biraz evvelki önergede, şu anda Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterinin yapmakta olduğu görevin bir başbakan yardımcısına verilmesi
öngörülecek düzeyde önemsenirken -demek ki, önemli işler yapıyormuş- ki,
esasında, başta da ifade ettik, bu alan, gerçekten, danışma hizmetleriyle
sınırlandırılmalıdır, kapsamı daraltılmalıdır; ama, kuşa çevrilmemelidir; yani,
tekrar aynı noktaya dönmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, evet yetkileri daraltın; ancak, güven duygusunu
zedelemeyin, bilgi, istihbarat kanallarının tıkanmasına destek vermeyin ve
kurumlar kurullar arasında güvensizlik yaratmayın.
Hepinize derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.
26 ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 26 ncı
madde kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi okutuyorum.
MADDE 27. - 2945 sayılı Kanunun 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 15. - Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, Başbakanın
teklifi ve Cumhurbaşkanının onayı ile atanır. Söz konusu atamanın, Türk Silâhlı
Kuvvetleri mensupları arasından yapılmasının öngörülmesi halinde Genelkurmay
Başkanının olumlu görüşü alınır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 27 nci
madde kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 28. - 2945 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 4. - Bu Kanunla 9.11.1983 tarihli ve 2945 sayılı
Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanununda
öngörülen düzenlemelere uygun olarak, 2945 sayılı Kanunun 21 inci maddesinde
gösterilen esaslar çerçevesinde bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren üç ay
içinde yönetmelik çıkarılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 28 inci
madde kabul edilmiştir.
29 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 29. - 8.6.1984 tarihli ve 227 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğünün
Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Ek Madde 3. - Türkiye'de kurulan vakıflar, amaçları doğrultusunda
uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde, Dışişleri
Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle İçişleri Bakanlığının izniyle yurt
dışında kurulmuş vakıf veya kuruluşlara üye olabilirler.
Türkiye'de kurulan vakıfların, vakıf senedinde belirtilen amaçlarını
gerçekleştirmek üzere uluslararası faaliyette bulunması ve yurt dışında şube
açması ile yurt dışındaki benzer amaçlı vakıf veya kuruluşlarla işbirliği
yapması, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle İçişleri Bakanlığının
iznine bağlıdır.
Yabancı ülkelerde kurulmuş vakıflar, uluslararası alanda işbirliği yapılmasında
yarar görülen hallerde, karşılıklı olmak koşulu ile, Dışişleri Bakanlığının
görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının izniyle Türkiye'de faaliyette
bulunabilirler, şube açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler, kurulmuş üst
kuruluşlara katılabilirler veya kurulmuş vakıflarla işbirliği yapabilirler.
Bu vakıflar, Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıflar
hakkında uygulanan mevzuata tâbidir."
BAŞKAN- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısının çerçeve 29 uncu maddesiyle değiştirilen 227 sayılı Vakıflar
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
ek 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Sadullah
Ergin |
Mehmet
Yüksektepe |
Muzaffer
Külcü |
|
Hatay |
Denizli |
Çorum |
|
M.
Salih Erdoğan |
Hasan
Anğı |
Harun
Tüfekçi |
|
Denizli |
Konya |
Konya |
|
|
Orhan
Erdem |
|
|
|
Konya |
|
"Yabancı ülkelerde kurulmuş vakıflar, uluslararası
alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde, karşılıklı olmak koşulu
ile, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının
izniyle Türkiye'de faaliyette bulunabilirler, temsilcilik kurabilirler, şube
açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler, kurulmuş üst kuruluşlara
katılabilirler veya kurulmuş vakıflarla işbirliği yapabilirler."
BAŞKAN- Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak)-
Çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Hükümet katılıyor mu efendim?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN- Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım?
SADULLAH ERGİN (Hatay)- Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN- Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Görüşülmekte olan Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 29 uncu maddesiyle değiştirilen
227 sayılı Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında "yabancı
ülkelerde kurulmuş vakıflar, uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar
görülen hallerde, karşılıklı olmak koşulu ile, Dışişleri Bakanlığının görüşü
alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının izniyle Türkiye'de faaliyette
bulunabilirler, şube açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler, kurulmuş üst
kuruluşlara katılabilirler veya kurulmuş vakıflarla işbirliği
yapabilirler" hükmü yer almaktadır.
Şube açma imkânı, temsilcilik açmaya göre, daha geniş
bir hakkı ifade etmektedir. Ayrıca, AB uyum yasalarında örgütlenme özgürlüğü
asıl ilke olup, vakıfların faaliyetlerini geniş bir serbesti içinde yürütmeleri
gerekir. Bu bakımdan temsilcilikler açma konusunda daha az sınırlayıcı
düşünmenin gereği olarak söz konusu fıkraya "temsilcilik
kurabilirler" hükmü eklenmiştir.
BAŞKAN - Gerekçesini okuduğumuz, Hükümetin katıldığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
29 uncu maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 29 uncu madde kabul
edilmiştir.
30 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 30. - 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Yukarıdaki fıkra uyarınca oluşturulan örgüt
mensuplarına yardım edenlere veya şiddet veya diğer terör yöntemlerine
başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca bir yıldan beş yıla
kadar hapis ve beşyüzmilyon liradan birmilyar liraya kadar ağır para cezası
verilir."
BAŞKAN - 30 uncu madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 30 uncu madde kabul edilmiştir.
31 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 31.- 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun 56 ncı maddesinin birinci fıkrasında geçen "en az yedi
gerçek kişinin" ibaresi "gerçek veya tüzel en az yedi kişinin"
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - 31 inci madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
32 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 32. - 4721 sayılı Kanunun 64 üncü maddesinin
birinci fıkrasında yer alan "gerçek kişi" ibaresinden sonra gelmek
üzere "ile tüzel kişiler" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
32 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
33 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 33. - 4721 sayılı Kanunun 66 ncı maddesinde yer
alan "altı ay önceden" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
34 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 34. - 4721 sayılı Kanunun 82 nci maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Tüzel kişi adına oy kullanacak kişi hakkında da
yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde, kabul edilmiştir.
35 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 35. - Aşağıdaki kanun hükümleri yürürlükten
kaldırılmıştır.
a) 7.11.1979 tarihli ve 2253 sayılı Çocuk
Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 6 ncı
maddesinin son fıkrası,
b) 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun
16 ncı maddesinin dördüncü fıkrası, 31 inci maddesinin son fıkrası ve 83 üncü
maddesi,
c) 9.11.1983 tarihli ve 2945 sayılı Milli Güvenlik
Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanununun 9, 14 ve 19 uncu
maddeleri,
d) 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî
Kanununun 94 üncü maddesinin ikinci fıkrası.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 35 inci maddesiyle ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve
Grubum adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ceza yargılaması usulünde 11-15
ve 15-18 yaş grubundaki küçükler için önemli ölçüde ceza indirimi
yapılmaktadır. Fiilin işlendiği sırada 15 yaşından küçük olan çocuğun, temyiz
kudretine sahip olması halinde cezaî sorumluluğu söz konusu olabilmekte ve 2253
sayılı Çocuk Mahkemeleri Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunun 12 nci
maddesinde düzenlenen indirimler uygulanabilmektedir. Bu yaş grubundaki
çocukların temyiz kudretine sahip olmamaları halinde ise, ceza verilmeyip
sadece tedbire yönelik hükümler uygulanabilmektedir.
Çocuk Mahkemeleri Kanununun 20 nci maddesine göre
yapılan inceleme sonucunda yargıç, bu değerlendirmeyi; yani ceza uygulaması mı,
yoksa tedbir uygulaması mı yapacağı yolundaki değerlendirmeyi yapmakta ve buna
göre karar vermektedir.
15 yaşını bitiren, 18 yaşından küçük olanların ise,
kural olarak temyiz kudretine sahip oldukları kabul edilerek Ceza Kanununun 55
inci maddesinde düzenlenen şekilde indirim uygulaması yapılmakta, yine Ceza
Kanununun 59 uncu maddesi uygulamasıyla bu indirim daha da artabilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, yaş küçüklüğü hali, fiilin değil,
failin nitelikleri dikkate alınarak farklı bir yargılama usulünün
düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır. Bu amaçla kurulan çocuk mahkemelerinde
gizlilik kuralına önemle uyulmaktadır; çünkü, her aşamada çocuğun afişe olması
yahut damgalanması gibi sonuçlara yol açmamak için bu gizlilik kuralına özenle
uymak gerekmektedir. Bunların dışında, çocuğun bakım ve eğitimine, tedavi
kurumlarına yerleştirilmesine ve sair tedbirlere yönelik olarak düzenlemeler
yine bu yasayla hüküm altına alınmıştır.
Sayın milletvekilleri, burada, elbette irdelenmesi
gereken temel konu, neden çocuk hukuku, neden özel bir yargılama usulü;
bunların mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor.
Çocuğa, yaşam hakkı, sağlıklı büyüme, eğitim hakkı,
anne babalık ve sevgi dolu bir ortamda büyüme hakkı sağlayamadığımızdan, artık,
sosyal boyut kazanan bu suçların sonuçlarıyla ilgili olarak ciddi sorunlarla,
temel sorunlarla karşı karşıya olduğumuz bir vakıadır. Bütün bu gerekçelerle
çocuklar için özel bir yargılama usulünün getirilmiş olması ve geç de olsa,
1982 yılından itibaren, 2253 sayılı Yasanın yürürlüğe konulmuş olması önemli ve
olumlu bir düzenleme mahiyetinde olmuştur. Bu yasanın 6 ncı maddesine göre 15
yaşından küçük olan çocuklar bu mahkemelerde yargılanmaktadır. Mevcut yasal
düzenlemeye göre 15-18 yaş arasındaki çocuklar ise genel mahkemelerde ve genel
hükümlere göre yargılanmaktadır. 15-18 yaş grubuyla ilgili olarak yapılan
yargılamalarda çocukların kişilikleriyle ilgili sosyal araştırma, ayrıca,
yapılmamaktadır.
Sayın milletvekilleri, getirilen tasarının 8 ve 35 inci
maddelerinde yapılan düzenlemeyle, birbiriyle bağlantılı olan bu maddelerde
yapılan düzenlemeyle 15-18 yaş grubu arasındaki çocukların da çocuk
mahkemelerinde yargılanması sağlanmakta, bunun yanında, olağanüstü haller,
sıkıyönetim ve savaş hali ile askerî mahkemelerin görevlerine giren ve devlet
güvenlik mahkemesi kapsamına giren suçlarla ilgili olarak çocuk mahkemeleri
dışında yargılanmalarının önüne geçilmiş olmaktadır. Bu çocukların devlet
güvenlik mahkemelerinde ve olağanüstü yargılama usulleriyle yargılanmalarının
ortadan kaldırılması, tartışmasız olarak ifade etmek gerekir ki, son derece
olumlu bir düzenlemedir.
Genel Kurulun bu aşamada dikkat ve takdirine sunmak
istediğim temel kaygım ise, 15-18 yaş grubunun, genel mahkemeler yerine, çocuk
mahkemelerinde yargılanmaları halinde, bu durumun suç işlemeyi teşvik eden bir
hal alıp almayacağı noktasında yoğunlaşmaktadır. Getirilmek istenilen düzenleme,
biraz evvel de ifade ettiğim gibi, evrensel normlar anlamında doğru ve yerinde
olabilir; daha doğrusu, bu anlamda olduğu açıktır. Ancak, Türkiye şartları
nazara alındığında, bu düzenlemelerin çocukların aleyhine ve zararına sonuçlar
doğurabileceği endişesini ciddî olarak taşımaktayız.
Bilindiği gibi, ülkemizde, töre uygulamaları ve yöre
özelliklerine göre cinayet, gasp, kapkaç ve fuhuşa teşvik ve benzeri eylemler,
sosyal değer yargılarının tesiriyle aile büyüklerinin azmettirmesi yoluyla ve
bunun dışında, organize ve çıkar amaçlı suç ilişkileri içinde, bilinçli olarak
ve iştirak halinde bu çocuklar kullanılmak suretiyle işlettirilmektedir.
Getirilen düzenleme yasalaştığı takdirde, çocuklara az ceza verilmesini
istismar etmek isteyen ve yukarıda özelliklerini belirttiğim kişi ve gruplar,
bu çocukları suç aracı olarak kullanmak yolundaki gayretlerini daha da
artıracaklar ve organize bir hale getireceklerdir.
Tekrar ifade ediyorum: Çocuğun korunması, topluma
kazandırılması, özel bir yargılama usulü içinde yargılanması temel amaç
olmalıdır. Bu amaçtan vazgeçilmesi, hiçbir şekilde söz konusu olamaz. Ancak,
ülkemiz şartlarında, yukarıda açıkladığım, biraz evvel açıkladığım sebeplerle,
feodal ve mahallî değer yargılarının yönlendirmesi, organize suç örgütlerinin
ve çıkar amaçlı suç gruplarının, bilinçli olarak, toplumda yaygın bir hale
gelen kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocukları suç aracı olarak kullanmak
yolundaki eğilim ve girişimleri daha da organize bir hale gelecek, sonuçta,
çocuğu koruyalımderken, çocuğun daha da zararına yol açabilecek sonuçların
doğması kaçınılmaz bir hal alacaktır.
Bu sebeple, bu çocukların her anlamda istismar
edilmesini önleyecek idarî ve sosyal yapının gerçekleştirilmesi, bu yoldaki
uygulamaların bir an evvel gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, burada bir ikilemi de yine ifade
etmek, yine vurgulamak istiyorum. Gelinen süreçte, Avrupa Birliği normlarına
saplantılı ve kompleks yaklaşımlarla bağlı olmanın, tabi olmanın, ülkemiz
şartlarında nasıl bir sonuç yaratacağının yeterince irdelenmediğini ve bağlı
tedbirlerin alınmadığını çok açık bir şekilde görüyoruz. Süreç ve oluş şekli
göstermektedir ki, Adalet Bakanlığı, bu yöne ilişkin değerlendirmeleri
yeterince ve gereğince yapmamıştır.
Sayın milletvekilleri, bu ihtirazi kayıt ve
düşüncelerle, açıkladığımız eksikliklerin hemen giderilmesi kaydıyla, öncelikle
giderilmesi kaydıyla, maddeyi olumlu gördüğümüzü şahsım ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına beyan ediyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Kart.
Sayın milletvekilleri, 35 inci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 35 inci madde kabul edilmiştir.
Şimdi geçici 1 inci maddeyi okutuyorum :
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun 7 nci maddesinde
düzenlenmesi öngörülen yönetmelikler bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren altı
ay içerisinde çıkarılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?..Yok.
Geçici 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
36 ncı maddeyi okutuyorum :
MADDE 36. - Bu Kanunun 7 nci maddesi yayımı tarihinden
altı ay sonra, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
36 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
37 nci maddeyi okutuyorum :
MADDE 37. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - 37 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını
diliyorum.
Sayın Bakan...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, oyumun rengini
belirtmek anlamında benim söz talebim vardı.
BAŞKAN - Bana bir işaret gelmedi Sayın Başkanvekilim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yazılı talebimi Divana
göndermiştim efendim.
BAŞKAN - Efendim, 257 sıra sayılı tasarıyla ilgili
talebiniz olduğunu söylüyor görevli arkadaşlar.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Peki efendim.
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Meclis gündemi son derece yüklü; o sebeple,
birkaç cümleyle bu kanun hakkındaki düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Yasalaştırdığımız bu Paketle, Türkiye, Avrupa Birliği
yolunda bir önemli adımı daha atmış bulunmaktadır. Bu yasa, daha kaliteli bir
demokrasi için de, daha özgür bir toplum için de önemli bir adımdır. Hepimiz
biliyoruz ki, dünyada gelişmiş ülkeler grubunda yer alanların hemen tamamı,
yüksek demokrasi standardına sahip ülkelerdir. Biz, bu düzenlemeleri yaparken,
Türkiye'nin demokrasi tarihine birlikte not düşerken yapmak istediğimiz şey,
çağı yakalamak, hak ve özgürlükler açısından birinci lig ülkeler arasında yer
almaktır; esas hedefimiz budur. Bu yasalar dolayısıyla, ülkemiz için,
milletimiz için, devletimiz için herhangi bir endişeye de mahal yoktur. Bu
değişiklikler ve bu değişikliklerin içeriğini Avrupa Birliği uğruna verilmiş
tavizler olarak görüp pişmanlık duymak yerine; Türkiye'nin ihtiyacı olan
düzenlemeler olarak görmek, ülkenin hep ertelediği sorunlarını kalıcı çözümlere
kavuşturmak için gerekli iklimi ve ortamı hazırlayan düzenlemeler olarak görmek
daha doğru olacaktır. Şimdi, belki, bu Meclise düşen en önemli görevlerden bir
tanesi, sadece yasalarda değişiklik yapmak değil, bu yasaların hedeflediği
demokrasi adına, demokrasi için, bireyin hak ve özgürlüklerini öne çıkaran,
çağdaş bir anayasayı yapmaktır. Zannediyorum, yeni dönemde, belki, en öncelikli
meselemiz, yine, iktidarıyla ve muhalefetiyle, bu Parlamento içerisinde, günün
ihtiyaçlarına uygun, beklentilerine uygun bir çağdaş anayasayı yapmaktır. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Ümit ediyorum ki, bunu da, birlikte başaracağız.
Bu düşünce ve bu inançla, bu tasarılara destek veren
herkese, siyasî parti gruplarına, teker teker milletvekillerimizin hepsine,
Başkanlık Divanına teşekkür ediyor; bu yasanın, ülkemiz için, milletimiz ve
demokrasimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Değerli milletvekilleri, biraz önce kabul ettiğimiz
yasa, iktidar ve muhalefetin, tüm milletvekillerinin, ortak gayreti, emeği ve
katkılarıyla çıkarılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilimiz Sayın
Özyürek'in biraz önce bir talebi olmuştu; eğer, uygun görürlerse, Sayın
Özyürek'e söz vermek istiyorum.
Buyurun efendim. (Alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; gösterdiğiniz anlayışa teşekkür ederim.
Biraz sonra görüşeceğimiz kamu İhale Kanunu tasarısı
üzerinde çalıştığım için, onun sıra sayısını yazmışım, bir yanlışlık oldu; ama,
Sayın Başkan, gerçekten, büyük âlicenaplık gösterdi; çok teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım, oyumun rengi anlamında söz
istemiştim; ama, oyumuzu zaten verdik, oyumuzun olumlu olduğunu hep birlikte
gördünüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Hep ifade ettiğimiz gibi, Avrupa Birliği, Türkiye'nin
Batılılaşma idealinin son aşamasıdır. O nedenle, bu aşamaya ulaşmamızı
kolaylaştıracak bütün adımları, bütün girişimleri, biz, sonuna kadar
destekledik ve desteklemeye devam ediyoruz.
Sadece, bizi Avrupa Birliğine alırlar, almazlar anlamında değil, Türkiye'nin,
halkımızın ihtiyacı olduğu için de destekliyoruz. Varsayalım ki - inşallah üye
oluruz, inşallah o camianın bir parçası oluruz- bu gerçekleşmese bile,
attığımız demokratikleşme adımları, kesinlikle, bizim için, halkımız için, daha
uygar, daha demokrat, daha çağdaş bir toplum ideali için zorunlu adımlardır. O
nedenle, biz, bu adımları her zaman destekledik, destekliyoruz.
Burada sözcülerimiz de ifade etti, zaman zaman
kamuoyuna da yansıyan görüşlerimiz var; bu yasaların, takvimin verdiği
sıkışıklık içinde önemli eksiklerle hazırlandığını biz de fark ediyoruz, biz de
görüyoruz; yani, bu yasaları destekliyor olmamız, bu yasaların mükemmel olduğu
anlamına gelmez. Bu yasalarda önemli eksikler var, sözcülerimiz de açıkladı,
biz de açıklıyoruz. Meclisin tatil döneminden sonra, daha rahat, daha geniş bir
ortam içinde, bu eksikliklerin de tamamlanması gerektiğini ifade ediyorum ve bu
yolda temennimi de söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, yasa çıkarmak biraz kolay.
Özellikle iki partili bir Parlamentoda ve Cumhuriyet Halk Partisi gibi uygar,
katılımcı bir anlayışla olaylara bakan bir muhalefet partisinin bulunduğu bir
parlamentoda yasa çıkarmak kolay; ama, yasaları uygulamak o kadar kolay değil.
Örneğin, anadilde yayın ve anadilin öğretilmesi konusu,
çok uzun zamandır Türkiye'nin gündemindedir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, 1989 yılında bir rapor hazırlamıştık. O zaman "Kürt Raporu"
diye anılmıştı ve şimdiki Genel Başkanımız o zaman Genel Sekreterdi, DGM'de bu
nedenle yargılanmıştı. Biz, o zaman da, herkesin anadilini özgürce
öğrenmesinden yana olduğumuzu ifade etmiştik.
Bununla ilgili, bunca zaman geçti, kanunlar çıkardık,
bu Pakette de bu yönde düzenlemelerimiz var. Ben, Hükümetimizden özellikle rica
ediyorum; artık, bu konuyu, konuşulan, durmadan kanunları bekleyen, yönetmelikleri
bekleyen bir konu olmaktan çıkaralım. Kim özel televizyon kurup da anadilini
öğretmek istiyorsa, buyursun, kursun, öğretsin. Kim, hangi kursta anadilini
öğretmek istiyorsa, açsın, öğretsin. Bu konularda, artık, bir komplekse
kapılmaktan "acaba, şu dil öğrenilirse, şu dil konuşulursa, ülke tehlikeye
girer mi" kompleksinden kesinlikle kurtulmamız gerekiyor. Bu iletişim
çağında, herkes, istediği dilde, istediği yayınları uzaydan izliyor; Biz,
kanunları çıkardık; ama, hâlâ, RTÜK, beklenen yönetmeliği çıkarmadığı için bu
televizyonları kuramadık. Öyle zannediyorum ki, Sayın Dışişleri Bakanımız, yurt
dışına her gittiğinde, bu eksikliğin yüzüne vurulmasından büyük bir eziklik
duyuyordur; yani, uygulama çok önemlidir, bu adımları bir an önce atalım. Bu,
anadil konusunu -anadilde eğitim, anadilde televizyon ve radyo yayını
meselesini- sorun olmaktan çıkaralım.
Değerli arkadaşlarım, bunu, herkesin kafasına,
özellikle, emniyet kuvvetlerinin kafasına yerleştirmeliyiz ki, bu işler yasak
olmaktan çıkmıştır.
İstanbul'da, zaman zaman, buna benzer kurslar açılıyor.
Kürtçe öğrenmek isteyen insanlar var. Kendi anadilini merak edenler var, yurt
dışından gelip bunu öğrenmek isteyenler var. Benim kızım da bunlardan biri;
başına gelenleri anlatsam, burada, saatlerce hikâye olur.
Değerli arkadaşlarım, artık, bunları, yasak olmaktan,
polis baskısıyla, polis tehdidiyle eğitim yapılan yerler olmaktan çıkaralım. Bu
konuda, Meclis, üstüne düşen görevi yaptı, her türlü adımı attı ve sıra
uygulamaya geldi; hükümetimizin bu uygulamayı bir an önce hayata geçirmesini
bekliyorum.
Bu konuda bir endişemi, bir korkumu da ifade etmek
istiyorum. Kabul ettiğimiz kanunun 23 üncü maddesinde bir hüküm var; orada,
Bakanlar Kurulu hangi dilde eğitim yapılacağını belirler deniyor. Umarım,
burada bir yasakçı anlayışı sergilemeyiz. Belli; Kürtçe var, Lazca var,
Çerkezce var. Yarın, birisi, az duyulan bir dilde kurs açmak istediği zaman
"hayır, Bakanlar Kurulu buna izin vermiyor, böyle bir anadili biz
tanımıyoruz" demeyelim; geniş bir tanım içerisinde, isteyen, istediği
dilde eğitimini yapsın, yayınını yapsın, bir yasaklamayı kesinlikle yapmayalım
diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin görevleriyle ilgili konular
tartışıldı. Burada, gerçekten, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin
görevleri çok kısıtlanmış bir hale geldi.
Sayın Adalet Bakanımız, bu konudaki eleştirilere
komisyonda cevap verirken "evet, tasarıda bir sınırlama getiriyoruz,
saydığımız görevler azalıyor; ancak, Millî Güvenlik Kurulu, Genel Sekreterliğe
dilediği görevleri verebilir. O bakımdan, bu Genel Sekreterliğin bazı
görevlerinin tasarıda sayılmamış olması, o görevlerin yapılmasına engel teşkil
etmez. Kurul, böyle bir görevlendirme yapabilir" demişlerdi -hafızam beni
yanıltmıyorsa- ama, şimdi, burada, verilen bir önergeyle, bu görevlerin önemli
bir kısmının bir Başbakan Yardımcısına aktarılacağını öğrendik, gördük ve kanun
olarak gerçekleşti.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, baştan sona katılıp komisyonda
müzakereleri izleyen bir milletvekili olarak, doğrusu, Sayın Bakanımızın
oradaki açıklaması ile bu önerge arasında, benim açımdan çok ciddî bir çelişki
oldu. Bunlara gerek yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum, buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın
Başkan.
Böyle bir ihtiyaç varsa, niçin Bakanlar Kurulundan
gelen tasarıda yer almadı?.. Böyle bir ihtiyaç varsa, komisyonda önerilip,
oradaki üyelerin geniş geniş tartışmasına niçin fırsat verilmedi; burada, son
anda getirilen bir önergeyle, böylesi bir önemli konuda düzenleme yapıldı?..
Bunlar ne oluyor biliyor musunuz arkadaşlar; böylesine önemli, kurumlararası
güven ortamını sağlama açısından hassas konularda, sanki, son anda bir şeyler
yapmak istiyormuşuz izlenimi doğuyor. Böyle bir niyetiniz olmayabilir, Sayın
Bakanımızın böyle bir niyeti olduğuna ihtimal vermem; ama, görüntü, bu izlenimi
doğuruyor. Bundan kaçınalım.
Elbette özgürlükler önemli, elbette demokrasi önemli;
ama, güvenlik de önemli değerli arkadaşlarım. Özellikle, bizim gibi hassas bir
bölgede yaşayan, etrafında devamlı darbelerin, savaşların, işgallerin olduğu
bir ülkede, silahlı kuvvetlerimizi hırpalayan, sanki onları hırpalamaktan zevk
alan bir havayı kesinlikle vermeyelim. (AK Parti sıralarından "hayır,
hayır" sesleri) Böyle bir hava olduğunu söylemiyorum; ama, buna dönük, çok
insafsız yayınlar olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Bunlara fırsat vermeyelim.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri... Geçmiştekileri
severiz, sevmeyiz; ama, yeni bir dönem getirdik, bundan sonra Sayın Başbakan
önerecek, Cumhurbaşkanı atayacak. Artık, bu insana da güvenmezsek, bu insanın
yetkilerini de kısarsak, bunun bir gereği yok ki! Kimsenin bir rolü yok. Sayın
Başbakanın önermediği hiç kimsenin, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri
olması söz konusu değil. Kendinizin atayacağı kişiye de, biraz daha yetki,
biraz daha sorumluluk vermemiz gerekirdi diye düşünüyorum.
Bu yasanın kabul edilmiş olmasından, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak mutluluk duyduğumuzu ifade ediyorum ve umarım ki, artık, ekim
ayında hazırlanacak olan Avrupa Birliği ilerleme raporu açısından, biz, Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak, iktidarıyla muhalefetiyle, elimizden geleni
yaptık; bundan sonrası hükümete kalıyor. Uygulamayı eksiksiz olarak
gerçekleştirmek gerekiyor ve burada yapılanları, Avrupa Birliği üyelerine rahat
bir şekilde, en iyi şekilde anlatma ihtiyacı doğuyor. Bunların yapılmasını
diliyorum.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Avrupa'da, içinde
yer aldığımız Sosyalist Enternasyonalde, Türkiye'nin, Kopenhag kriterlerinin
gereklerini yerine getirme noktasında hiçbir eksiği olmadığını geçmişte
anlattık, bundan böyle de anlatmaya devam edeceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyürek.
Sayın milletvekilleri, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı; Trabzon
Milletvekili Akif Hamzaçebi ve 5 Milletvekilinin; Tokat Milletvekili Resul
Tosun ve 47 Milletvekilinin; Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın; Tekirdağ
Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
4. - Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Kamu İhale Kanunu
ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi ve 5 Milletvekilinin; Tokat
Milletvekili Resul Tosun ve 47 Milletvekilinin; Edirne Milletvekili Necdet
Budak'ın; Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın; Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/648, 1/326,
2/58, 2/81, 2/131, 2/132) (S. Sayısı: 257) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu, 257 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
(1) 257 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Çanakkale
Milletvekili Sayın İbrahim Köşdere; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili AK Parti Grubu
adına söz almış bulunmaktayım.
Kamu ihalelerindeki yolsuzlukların, hatta, yaşadığımız
deprem felaketlerinin baş sorumlusu olarak gösterilen 2886 sayılı Devlet İhale
Kanununun kaldırılarak yeni bir ihale kanunu yapılması yönündeki çalışmalar
sonucunda hazırlanan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ile 4735 sayılı Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanunu 1.1.2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece, kamu
ihaleleri ile ihale sonucunda bağıtlanacak sözleşmelere ilişkin düzenlemeler
ayrı bir kanun halinde yürürlüğe konulmuş olmaktadır. İhale mevzuatının Avrupa
Birliği normlarına uyumlu hale getirilmesi amacını taşıyan söz konusu kanunlar,
ihale mevzuatımızda köklü değişiklikler meydana getirmektedir. Bununla
birlikte, ikiz kanunlar henüz yürürlüğe girmeden, 4761 sayılı Kanunla bir dizi
değişiklik gerçekleşmiştir. Bu arada faaliyete geçen Kamu İhale Kurumu,
yayımladığı ikincil mevzuat kapsamındaki yönetmelik ve tebliğlerle, ihale
uygulamalarına ilişkin idarî ve teknik ayrıntıları da düzenlemiştir.
Kamu İhale Kanununun temel özelliği, başta AB olmak
üzere diğer uluslararası normlara uygunluğu amaçlamış olmasıdır; ancak, kanunun
yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan sorunlar ve yaşanan tereddütler,
gerçekten, böyle bir uygunluk olup olmadığı konusunun araştırılmasını gerekli
kılmış; hükümet, kanunun yürürlüğünü ertelemeyi uygun görmeyerek, uygulamada
yaşanacak sorunların ve AB normlarından ayrılan düzenlemelerin tespit edilmesi
için, kanunun mevcut haliyle bir süre uygulanması görüşünü benimsemiştir.
Uygulayıcı idarelerden gelen yakınmalar ve bu alandaki
uluslararası normlar dikkate alındığında; kanunun, büyük ölçüde yapım işleri
esas alınarak hazırlandığı, cüzi nitelikli işler için bile uzun ve karmaşık
ihale prosedürlerinin öngörüldüğü, ticarî ve sınaî esaslara göre faaliyette
bulunan kamu işletmelerinin bu faaliyetlerini yürütmekte ve piyasadaki fiyat
avantajlarını değerlendirmekte zorlandıkları, özellikle yurtdışı alımlarda
sorunlar yaşandığı, bütçe yılının bir takvim yılı olduğu gerçeği dikkate
alınmaksızın belirlenen ilan sürelerinin ve diğer idarî sürelerin uzunluğundan
dolayı, idarelerin ihale yapmaktan iş yapmaya vakit bulamaz hale geldikleri,
işin devamı sırasında meydana gelebilecek çok küçük iş artışlarına bile cevaz
verilmemesinden dolayı işlerin tasfiye edilmekte olduğu gözlenmiştir.
Bu açıdan bakıldığında, kamu yatırımlarının planlanan
sürede tamamlanabilmesi, ihtiyaçların zamanında karşılanabilmesi, kanun
kapsamının kamu hukukuna tabi kuruluşlarla sınırlı tutulması, başta AB ve Dünya
Bankası olmak üzere uluslararası kuruluşların standartlarına uyum
sağlanabilmesi amacıyla bir dizi değişiklik yapılması zorunlu hale gelmiştir.
Değişiklik çalışmalarının Yüce Meclise takdim
edilmesine kadar işleyen sürece bakıldığında, önceki dönemden büyük bir
farklılık gösterdiği görülmektedir. Şöyle ki: Yürürlükte bulunan kanun "15
günde 15 kanun" aceleciliği içinde ve demokratik olmayan bir yaklaşımla
hazırlandığı halde, bu tasarının uzun soluklu, teknik bir çalışmanın ürünü
olduğu hemen anlaşılmaktadır.
Tasarı, kanun kapsamındaki idarelerin yakınmaları ve
uygulamanın izlenmesi sonucu yapılan tespitler yanında, başta Avrupa Birliği,
Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler normları olmak üzere uluslararası
düzenlemeler de göz önünde bulundurularak, Maliye, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı ile Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığı temsilcilerinin
koordinatörlüğünde, Kamu İhale Kurumunun da katılımıyla hazırlanmıştır.
Getirilen değişiklikler incelendiğinde, mal ve hizmet
üreten işletmeci kuruluşlar açısından önemli kolaylıklar getirildiği
görülmektedir. Örneğin, yapılan değişikliklerle KİT'lerin ve diğer kamu
işletmelerinin doğrudan üretime veya ana faaliyetlerine yönelik mal ve hizmet
alımları istisna edilmektedir ki, esasen, bu kuruluşların İhale Kanunu
kapsamında bulunmasının hiçbir haklı gerekçesi yoktur. Nitekim, AB normlarında
da, ticarî ve sınaî karakter taşıyan kuruluşların kamu hukukuna tabi olmadığı;
dolayısıyla, devlet kavramı içinde mütalaa edilemeyecekleri açıkça yer
almıştır. AB normlarında, kanuna tabi olacak kuruluşlar, harcadıkları paranın
kaynağına göre değil, tabi oldukları hukuka göre belirlenmektedir.
Diğer taraftan, AB normları, enerji, su, ulaştırma ve
telekomünikasyon sektörlerinde faaliyet gösteren kuruluşlar için, bunların
faaliyette bulunduğu sektörlerin doğasına uygun özel bir düzenleme yapılmasını
öngördüğü halde, kanun kapsamında bulunmalarının yol açtığı sıkıntıları dikkate
alarak, söz konusu kuruluşlar kapsamdan çıkarılmakta ve özel kanunlar yürürlüğe
girinceye kadar, yine 4734 sayılı Kanuna tabi olmaları sağlanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre kurulmuş
tüzelkişiliklerin de yerli istekli sayılması yönünde değişiklik, ülkemiz için
çok önemli gördüğümüz yabancı sermaye girişinin teşviki ve eşit muamelenin
sağlanması açısından son derece olumlu bir düzenleme olarak görülmekte; yine,
kanundaki ortak girişim tanımının, iş ortaklıkları yanında konsorsiyumları da
kapsar biçimde genişletilmesi, özellikle farklı uzmanlıklar gerektiren işlerin
bölünmeksizin ihale edilebilmesi açısından yararlı görülmektedir.
Yüklenicilerin taahhüt ettikleri işin tamamında
bulunmaları zorunluluğu normal olmakla birlikte, aynı zorunluluğun denetim
görevi yüklenen mimar ve mühendisleri de kapsar biçimde uygulanması halinde,
söz konusu personelin bu alandaki deneyiminin taahhüt sektörüne aktarılması
mümkün olamayacağı gibi, çok şikâyet edilen ülkemizdeki müteahhit profilinin
değiştirilmesi de mümkün olamayacaktır.
Yapılan değişiklikle, iş başında bulunan denetimden
sorumlu görevlilerin, yıllarca süren büyük yatırım projelerinin tümünde, tayin,
nakil, çeşitli nedenlerle bulunmaları mümkün olmadığından, sözleşme bedelinin
yüzde 50'sine kadar denetledikleri işlerin deneyimlerine dahil edilmesi
sağlanmakta; diğer taraftan, işin başında bulunanların yalnız yönetim görevi
yapanlara göre deneyim bakımından daha üstün oldukları gerçeği dikkate
alınarak, denetledikleri işin tamamı kadar bir deneyim belgesine sahip olmaları
sağlanmaktadır.
Tasarının geri kalan maddeleri incelendiğinde, kanun
kapsamındaki idarelerin mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde önemli
kolaylıklar getirdiği anlaşılmaktadır. Bunlardan önemli görülenleri aşağıdaki
şekilde sıralayabiliriz:
Tasarıyla, dünya uygulamasında yeri olmadığı gibi,
işlem ve süreç maliyetlerini artırıcı etkisi dolayısıyla taahhüt sektörünün
sürekli yakınmalarına konu olan kamu ihale sözleşmelerinin noterce onaylanması
ve tescili zorunlu olmaktan çıkarılarak, idarelerin takdirine
bırakılmaktadır.
Özellikle, yurtdışından yapılan alımlarda,
yüklenicilerin noter huzurunda imza atmak için ülkemize gelmek zorunda
olmasından dolayı, başta silahlı kuvvetlerimiz olmak üzere, pek çok kuruluşun
güç durumda kaldığı bilinmektedir. Bu açıdan, yapılan değişiklik son derece
olumludur.
Diğer taraftan, idarelerin takdir hakkını kullanarak
şartnamelere koyacakları hükümler le sözleşmenin noterce onay ve tescilini
zorunlu kılmalarına da imkân tanınmıştır.
Mevcut kanunun, küçük bir istisna dışında, bütün ihale
ilanlarının Resmî Gazetede yapılmasını zorunlu kılan düzenlemesinin sonucu
olarak, daha çok yerel düzeydeki isteklilerce teklif verilen küçük çaplı yapım
işleri ile mal ve hizmet alımları için bile Resmî Gazetede ilan yapılması,
Resmî Gazetenin hacmini büyüterek okunmasını âdeta imkânsız hale getirmiştir.
Diğer taraftan, taşrada devlet daireleri dışında Resmî Gazete abonesi
bulunmadığından, yerel düzeydeki ihaleler açısından, Resmî Gazetede yayım
zorunluluğunun açıklık ve rekabet için hiçbir katkısı olmamıştır.
Tasarıyla küçük çaplı işlerin ihalesinde açıklık ve
rekabeti sağlamak amacıyla iki önemli değişiklik getirilmektedir. Birincisi,
eşik değerin altındaki işlerde, Resmî Gazete yanında, işin yapıldığı yerde
yayınlanan gazetelerin birinde ilan yapma zorunluluğu; ikincisi ise, 2004 yılı
başından itibaren Resmî Gazetenin ihale ilan gazetesi olmaktan çıkarılarak,
bunun yerine, ihale ilanlarının, kamu ihale bülteninde yayımlanmasını öngören
düzenlemelerdir.
Esasen, kanunun 53 üncü maddesiyle, kamu ihale
bülteninin basılı veya elektronik ortamda yayınlanma görevi Kamu İhale Kurumuna
verildiği halde, kurumun bugüne kadar herhangi bir çalışma yapmamış olması
karşısında, bu zorunluluk bir geçici maddeyle teyit edilmektedir.
Mevcut kanunun 53 üncü maddesinde, Kamu İhale Kurumunun
kanun uygulamasına ilişkin şikâyet ve iddiaları incelemeye yetkili olduğu
belirtildiği halde, kurumun, yedi aylık uygulamasında, yapılan şikâyetler ve
iddialarla bağlı kalmaksızın bazı ihaleleri resen incelemeye alarak iptal
kararları verdiği görüldüğünden, kanunun 55 inci ve 56 ncı maddelerinde yapılan
değişiklikle, kurumun görevinin sadece şikâyet ve iddiaları incelemek olduğu
hususu açıklığa kavuşturulmaktadır. İdarelerin küçük çaplı mal ve hizmet
alımlarının, uzun ihale prosedürlerine tabi olmaksızın teminine imkân sağlamak
üzere, yaklaşık 50 milyar Türk Lirasına kadar olan mal ve hizmet alımlarının
Dünya Bankası uygulamalarına paralel olarak pazarlık usulüyle
gerçekleştirilebilmesi, malın sözleşme yapma süresi içinde teslim edildiği
durumlarda sözleşme yapma ve teminat alma zorunluluğunun kaldırılması, kanunun
22 nci maddesinin (d) bendinde düzenlenen "doğrudan temin" sınırının
büyükşehir belediye sınırları içinde 15 milyar TL olarak uygulanması sağlanarak
ihale süreci hızlandırılmış olacaktır.
İstisnaî nitelikteki bu düzenlemelerin açık ihale
usulünün önüne geçerek suiistimal edilmesi önlenmek üzere kanunun 62 nci
maddesinde yapılan ilaveyle, söz konusu parasal limitler dahilindeki alımların
yıllık toplamının, idarelerin bütçelerine bu amaçla konulacak ödeneklerin yüzde
10'unu aşmaması esası getirilmiştir. İdarelerin zorunlu nedenlerle bu oranı
aşabilmesi, ancak, Kamu İhale Kurumunun izniyle mümkün olabilecektir.
Özellikle yapım işlerinde, projeler en ileri
mühendislik teknikleriyle hazırlanmış olsa bile, işin devamı sırasında, daima
iş artışı gerektiren birtakım durumların ortaya çıkabileceği malumdur. Bu gibi
ilave işlerin de asıl işin yüklenicisine yaptırılması mümkün iken, mevcut
kanun, uluslararası normlarda yeri
olmayan bir düzenlemeyle, en küçük bir iş artışı durumunda bile işin tasfiye
edilmesini öngören bir düzenleme içermekte; bu da, işlerin planlanan sürede tamamlanmasını
önlemektedir. Keşif artışı olarak bilinen uygulamanın geçmiş dönemlerdeki kötü
örneklerine karşı ölçüsüz bir tepki niteliğindeki bu düzenleme kaldırılarak,
makul bir iş artışına imkân tanınmaktadır.
Buna göre; işin, sözleşmeye esas proje içinde kalması,
idareyi külfete sokmaksızın asıl işten teknik veya ekonomik olarak ayrılmasının
mümkün olmaması şartıyla ilave iş yaptırılabilecektir. Avrupa Birliği
normlarında da yer alan bu sınırlamayla, ilave işlerin mutlaka teknik bir
gerekçeye ve maliyet analizlerine dayandırılması sağlanacak, iş artışı
uygulamasının, geçmişteki keşif artışında olduğu gibi istismar edilmesi
önlenmiş olacaktır.
Diğer taraftan, Avrupa Birliği mevzuatında, bu şartlar
altında ortaya çıkan ilave işlerin, yüzde 50 oranına kadar pazarlıkla
yaptırılabilmesine imkân tanınmakta iken, ülkemiz gerçekleri de dikkate
alınarak, bu oranın, anahtar teslimi götürü bedel üzerinden ihale edilen yapım
işlerinde yüzde 10, birim fiyat teklif almak suretiyle ihale edilen mal ve
hizmet alımları ile yapım işlerinde ise yüzde 20 olarak uygulanması esası
benimsenmektedir. Bilindiği gibi, anahtar teslimi götürü bedel işler uygulama
projesi ile birim fiyat teklif alınan işler ise kesin veya ön projeyle ihale
edilmektedir. Baraj, havaalanı, karayolu gibi belli aşamalarda arazi ve zemin
etüdü gerektirdiği için kesin veya ön projeyle ihale edilen işlerde, önceden
öngörülemeyen ilave işlerin ortaya çıkma ihtimali, doğal olarak daha yüksek
olduğundan, bu gibi işlerin, yüzde 20'lik oran dahilinde tamamlanmasının mümkün
olmaması halinde, bu oranın, sözleşme bazında yüzde 40 oranına kadar
artırılması konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi de, yerinde bir
düzenlemedir. Burada da, yine, biraz önce belirttiğim şartlar aranacaktır.
İş artışına ilişkin olarak getirilen önemli bir
sınırlama da, işin bu oranlar dahilinde tamamlanması şartıyla iş artışına imkân
tanınmış olmasıdır. Bir başka deyişle, ilave işin asıl işe oranının daha yüksek
olması halinde, hiçbir artış verilmeksizin sözleşme tasfiye edilecektir. Mevcut
kanunda iş eksilişinin düzenlenmemiş olması da, uygulamada sorunlara yol
açtığından, sözleşme bedelinin yüzde 80'inden daha düşük bedelle tamamlanacağı
anlaşılan işlerde, yüklenicinin, işin tamamını göz önünde bulundurarak, yaptığı
gerçek giderleri ve uğradığı kâr kaybını telafi edici bir düzenleme getirilmesi
de son derece olumlu bir düzenleme olmuştur.
Mevcut kanunun geçmiş dönemlerdeki olumsuz örneklere
ölçüsüz bir tepki niteliğindeki bir diğer düzenlemesi de, haklarında kamu
davası açılmasına karar verilenlerin, bu kanun kapsamındaki işlerde
görevlendirilmemesidir. Bilindiği gibi, suçluluğu kanıtlanıncaya kadar herkesin
masum olduğu, evrensel bir ilkedir.
Diğer taraftan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda,
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda ve Devlet
Memurları Kanununda, tutuklama, görevden uzaklaştırma gibi önlemler zaten
mevcut iken, bir de böyle bir yasaklama getirilmesi, antidemokratik olduğu
gibi, idarelerin ihale yapamaz hale gelmelerine de yol açacağı görüldüğünden,
değiştirilerek, yasaklamanın mahkûmiyet şartına bağlanmasının demokratik bir
düzenleme olduğu açıktır. Buna göre, bu kanun tasarısına aykırı fiil ve
davranışlardan dolayı hüküm giyenler, bu kanun tasarısı kapsamındaki işlerde
görev alamayacaklardır.
Mevcut kanunun uygulamadaki eksikliklerini gideren,
ihale sistemimizi Avrupa Birliği normlarına yaklaştıran, bürokrasiyi azaltarak
işlem ve süreç maliyetlerini kısaltan yönlerini de dikkate alarak, bu kanun
tasarısını destekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4734 sayılı Kamu
İhale Kanunu değişikliklerinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler,
saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Köşdere.
Sayın milletvekilleri, bir ara vereceğim; ancak, bir
hususu Genel Kurula arz etmek istiyorum. Sayın Meclis Başkanımız, grup
toplantılarımızı yaptığımız kısımdaki iç Meclis bahçesinde, havuzlu bahçede,
değerli milletvekili arkadaşlarımıza bir ikramda bulunacaklardır. Kendileri,
orada, Genel Kurulu beklemektedir.
Meclis Başkanımız adına, sizleri bu ikrama davet
ediyorum ve saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 19.00
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
20.05
BAŞKAN :
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER
: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 113 üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
257 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4. - Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Kamu İhale Kanunu
ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı; Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi ve 5 Milletvekilinin; Tokat
Milletvekili Resul Tosun ve 47 Milletvekilinin; Edirne Milletvekili Necdet
Budak'ın; Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın; Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/648, 1/326,
2/58, 2/81, 2/131, 2/132) (S. Sayısı:
257) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Yasa
Tasarısıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Tabiî, açık havadaki kokteylden sonra arkadaşlarımızın
katılımında önemli bir sorun yaşayacağımız belliydi; o sorunu yaşıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, çok önemli bir konuyu
görüşüyoruz. Türkiye'nin temel sorunlarından biri ihale konusudur. İhale
mevzuatı, Türkiye'de, hep tartışılmıştır; çünkü, ihale konusunu iyi
düzenlemezseniz bir rant dağıtma mekanizması haline dönüştürürsünüz, şeffaf bir
şekilde yapmazsanız yolsuzluklara bir kaynak oluşturursunuz. Nitekim,
Türkiye'de, ihale konusunda büyük yolsuzluklar olmuştur, çok tartışmalar
olmuştur ve pek çok insan "bu kim" dediğiniz zaman "şu kurumun
müteahhidi" diye anılır hale gelmiştir. Geçmişte "şu kurumdan ihaleyi
sürekli bu alır, bu kurumdan ihaleyi bu alır" denilen bir mekanizmaya hep
tanık olduk.
Tabiî, Türkiye'de ekonomik ilişkiler karmaşıklaştıkça,
rant kapıları da çoğalmıştır. Sadece kamu ihaleleri değil, onun dışında,
bankalar, diğer konular hep rant kapısı haline gelmiştir. Geçmişte,
Türkiye'nin, çok yatırım yaptığı dönemlerde en büyük yolsuzluk kaynağı taahhüt
sektörüydü ve ihalelerdi. Şimdi, son zamanlarda, ne yazık ki, doğru dürüst
yatırım yapamadığımız için, bu konu önemini kaybetmiştir; ama, yine, az da
olsa, çok da olsa, otel odalarında bağlanan ihalelerin bir firmaya verilip o
firma tarafından yüzdelerin dağıtıldığının hepimiz tanığıyız. Bunlar, zaman
zaman, kamuoyuna da yansımıştır, çeşitli soruşturmalara da konu olmuştur. O
nedenle, şeffaf bir ihale mevzuatı oluşturmak, yolsuzlukları önleyecek bir
ihale düzeni kurmak, gerçekten, son derece önemlidir.
Değerli arkadaşlarım, eğer, siz, düzeninizi iyi
kurmamışsanız, yolsuzluğa fırsat veren, suiistimale fırsat veren bir ihale düzeniniz
varsa, bu düzenin açıklarından yararlanarak zengin olan müteahhitleri suçlamak
doğru değildir. Tabiî, suçlarsınız da, ahlaksızlığa prim verecek halimiz yok;
ama, o fırsat varsa, o açık varsa, o açıktan Ali Bey girmezse Veli Bey girer.
Onun için, bu açığı kapamak, bu fırsatı vermemek, bizim temel görevimizdir.
Türkiye'de ihale mevzuatıyla ilgili çok değişiklikler
yapıldı. En büyük değişikliklerden biri, şimdi, değiştirmek için bir tasarının
önümüze geldiği ve bu yılın başında yürürlüğe girmiş olan Kamu İhale Yasasıdır.
Kamu İhale Yasası -o günkü tartışmaları arkadaşlarım hatırlarlar- niçin gündeme
gelmişti; çünkü, kamu kaynaklarının önemli bölümü İhale Yasasının kapsamı
dışındaydı; yani, Kamu İhale Yasası yürürlüğe girinceye kadar, eski
mevzuatımıza göre, esas itibariyle, genel ve katma bütçeler; yani, bakanlıklar,
Karayolları, Devlet Su İşleri gibi kuruluşlar İhale Kanunu kapsamındaydı; buna
karşılık da, çeşitli fonlar, KİT'ler bunun kapsamının dışındaydı. Yani, öyle
bir sistem kurmuştuk ki, istisnaları esas kuralı aşmıştı. En önemli yatırımları
yaptığımız enerji sektörü, sulama sektörü, çeşitli sektörler ihale kapsamı
dışında, kanun kapsamı dışında olunca, kanun çıkarmak için bu kadar çaba
göstermeye de lüzum yok. Bir ara, hatırlarsınız, Türkiye'de planlı ekonomi çok
tartışılırdı. O zaman, bizim plan anlayışımız, sadece kamu sektörünü planlayan,
buna karşılık da özel sektörü teşvik eden, yönlendiren bir anlayıştı. Bununla
ilgili şöyle bir benzetmeyi çok yapardık: Yani, bir insanın yarım gününü planlayıp
diğer günlerinde dalga geçmesi gibi bir şeydi bizim plan anlayışımız. Sonunda o
yarım günü de planlamaktan vazgeçtik, bütünüyle plansız, farklı bir düzene
geçtik. Şimdi, ihale mevzuatımızda da böyle idi; yani, kamu kurumları, kamu
kuruluşları, katma bütçeli ve yerel bütçeli idareler bu kanunun kapsamında,
diğer fonlar, KİT'ler bu kanunun kapsamı dışındaydı. Bu çelişki, bu
istisnaların fazlalığı çok dikkat çektiği için, kamuoyunun çeşitli
tartışmalarla ortaya koyduğu görüşler, Dünya Bankasının bu noktadaki görüşleri,
IMF'nin de her zaman olduğu gibi telkinleri, baskılarıyla bir Kamu İhale Yasası
çıkardık; fakat, her nedense, bu yasa daha yürürlüğe girmeden müthiş bir tepki
oluştu. Öylesine örnekler verildi ki, işte, mesela, İstanbul'da, havaların soğuduğu
bir dönemde, okulların fuel-oil almaktan bile aciz hale geldiği söylendi. İşte,
Irak'ta olaylar başladığı zaman, Millî Savunmanın, Silahlı Kuvvetlerin, bu
İhale Yasası nedeniyle aylarca süren bir ihale prosedürü içine gireceği ve her
şeyin aksayacağı ifade edildi.
Yasada bazı eksikler vardı; ama, bunlar zaman içinde,
Kamu İhale Kurumunun çalışmalarıyla, çıkarılacak çeşitli yönetmeliklerle
çözülebilirdi. Fakat, bu küçük örnekler büyütüldü, abartıldı ve kamuoyunda, bu
İhale Yasası mutlaka değişmelidir anlayışı egemen oldu. Adalet ve Kalkınma
Partisi de, 3 Kasım seçimlerinden itibaren, bu yasanın değişmesi gerektiği
noktasında sürekli görüş ifade etti ve iki kez buraya, Türkiye Büyük Millet
Meclisine tasarı sevk etti.
Şimdi, ilgili komisyonlardan da geçen bir ihale yasa
tasarısıyla, daha doğrusu Kamu İhale Yasasını değiştiren bir tasarıyla karşı
karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım, hemen baştan ifade etmeliyim ki,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, bu tasarıya karşıyız. Görüşlerimi biraz
sonra ifade edeceğim.
Şimdi, öncelikle, Türkiye'de ne kadar özelleştirme
yapıyoruz dersek diyelim, KİT'ler, yani, kamu iktisadî teşebbüslerinin
ekonomimizde önemli bir ağırlığı var. Bu tasarı, bu kesimi Kamu İhale Yasasının
dışına çıkarıyor; yani, esas yatırım yapacak olan sektörleri, kurumları,
kuruluşları bunun, bu Kanunun dışına çıkarıyor. Geriye ne kalıyor; geriye,
eskiden, yani, 2003'ün başından önce de uygulamakta olduğumuz genel ve katma
bütçeli kuruluşlar kalıyor.
Ben olsaydım hükümetin yerine, böylesine uzun bir
değişiklik yasa tasarısı hazırlamak yerine "Kamu İhale Yasası yürürlükten
kaldırılmıştır, eski mevzuat aynen yürürlüktedir" diye iki üç maddelik bir
kanun tasarısıyla konuyu çözerdim. Bunu, bu kadar pratik ifade etmek yerine,
öyle kapsamlı, uzun uzadıya tasarılar, maddeler getirildi; ama, özüne, nereye
varmak istediğine dikkatle baktığınızda, göreceksiniz ki, eskiye, 2002 yılı
uygulamalarına aynen dönülmektedir.
Eğer, o 2002 uygulamalarından memnunsak, o sistem
gerçekten yolsuzlukları önlüyordu, o sistem kamu kaynaklarının şeffaf bir
şekilde kullanılmasına olanak tanıyordu diyorsak, bir mesele yoktur; ama,
Türkiye'de her kesimin, her partinin bu konuda açık şikâyetleri vardı.
Böylesine büyük istisna, yani, ekonominin küçük bir kısmının bir kanunun
kapsamı içine alınıp, büyük kısmının, fonların, KİT'lerin bunun dışında
tutulması, sürekli, her kesim tarafından eleştirilmişti.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, size, ünlü bir
politikacımızın bir görüşünü okumak istiyorum: "Bu yasada, demin, DSP
kanadından bir hanımefendi -zaman zaman Plan ve Bütçe Komisyonuna da gelir,
gayet verimli konuşmalar yapar- bir hususa dikkatleri çektiler: İstisnalar.
Niçin istisnalar, niçin?.. Hani, bütün genel gerekçenizde diyorsunuz ki, bütün
kamu kurum ve kuruluşlarını kapsamadığı için, biz, bu yasayı kaldırıyoruz, yeni
yasa ihdas ediyoruz; ama, asıl yolsuzlukların yapıldığı istisnalara bakın.
Niçin, niçin 3 kişilik teklifler?! Çağrılabilir, iptal edilebilir... Bu
"bilir"ler, yolsuzluk yapılmak için yeterlidir, yapmak isterseniz. O
istisnalara değinemezsiniz; niye değinemezsiniz, biraz sonra söyleyeceğim.
Yasalar değişiyor, bakanlar değişiyor, hükümetler
değişiyor, partiler değişiyor; değişmeyen bir şey var: Gayrimeşru paranın gücü
değişmiyor. O kadar güçlü ki bu para, partileri yıpratıyor, kanunları
yıpratıyor, liderleri yıpratıyor, milletvekillerini yıpratıyor; ama, bu
sermaye, katlanarak yoluna devam ediyor; katlandıkça da zevk alıyor,
güçleniyor, her tarafa elini kolunu uzatmaya çalışıyor. Bunlara, bakan
dayanmıyor diyorum, partiler dayanmıyor diyorum, hükümetler dayanmıyor diyorum;
hepsini bu güçlü, gayrimeşru sermaye yıpratıyor, bitiriyor, eğitiyor,
eğriltiyor; ama, engel tanımıyor nedense. Demokrasi, âdeta, bunlar için varmış.
Seçim meydanlarında birbirimizi inciten konuşmaları, sanki bunlar için
yapıyoruz. Solculuk bunlar için, sağcılık bunlar için, milliyetçilik bunlar
için, zaman zaman kontrol edilmeyen dinî fetvalar da bunlar için. Bunların
partisi yok; ama, bütün partiler bunlar için. Her partide bunların ayakları
var. İktidara yürüyen partinin genel merkezine doğru yürümeye başlarlar; anında
dilleri değişir, renkleri değişir, söylemleri değişir. Bunların kalplerinde,
her partinin renkli amblemi vardır. Bütün partiler bunlar için; sanki, partiler
millet için değil, milletin kurduğu partiler bunlar için var, bunlar için
çalışır, bunların istikbali için..." ve devam eden bir güzel konuşma. Bu
konuşmaya aynen katılıyorsunuz değil mi arkadaşlar? (AK Parti sıralarından
"Aynen" sesleri)
İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Halk Partisi dahil mi,
hariç mi?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bu konuşmayı yapan, şimdiki
Bayındırlık Bakanımız Zeki Ergezen'dir değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, Sayın Ergezen, muhalefette benim söylemeye
çalıştığım şeyleri, gerçekten, daha beliğ bir şekilde, daha güzel bir şekilde
ifade etmiş; onun için, bana çok fazla bir şey bırakmamış.
Burada değil değil mi Sayın Bakan? (AK Parti
sıralarından "Yok" sesleri) Değerli arkadaşlarım, Sayın Ergezen diyor
ki: "Bu Kamu İhale Yasasını getiriyorsunuz da, bu Kamu İhale Yasası içinde
o kadar çok istisna koyuyorsunuz ki, işte, o bildiğimiz, dini, imanı, partisi,
solu, sağı olmayan müteahhitlere açık kapı bırakıyorsunuz."
Şimdi, bu yasa üzerinde, getirdiğimiz bu tasarı
üzerinde, inanmanızı isterim, uzun uzun çalıştık, her kuruluştan, her kurumdan,
her meslekten arkadaşlarımızdan bilgi aldık, bir haksızlık yapıyor muyuz, bir
yanlışlık yapıyor muyuz diye. Tasarıyı yeteri kadar incelememiş arkadaşlarım
için özellikle söylüyorum, bu yasa tasarısıyla o kadar çok istisna getiriyoruz
ki, kural, istisna haline geliyor. Mülkiyede okuyan arkadaşlarım bilirler,
Sayın Yaşar Yakış buradaysa o çok iyi hatırlar, bizim rahmetli Hocamız Yavuz
Abadan vardı, o derdi ki: "İstisnalar kaidelerin mezarıdır."
Burada o kadar çok istisna var ki, artık, kaide
kalmamış. O nedenle, geliniz, ihale sistemimizi gerçekten rant kapısı olmaktan
çıkaralım; yani, avantacı, üçkâğıtçı müteahhitlerin yararlandığı bir sistemi
ortadan kaldıralım.
Bu sistem, ne yazık ki, o insanları tekrar
güçlendiriyor, onlara kapı açıyor. Geliniz, öylesine şeffaf bir sistem kuralım
ki, kamunun bütün parasının harcanmasında bu kurallar uygulansın. Yoksa, ben,
DSİ'de kural uygulayacağım, Maliye Bakanlığında kural uygulayacağım; ama,
TEDAŞ'ta kural uygulamayacağım derseniz, tabiî, inandırıcı olmazsınız.
Gençliğimde bir KİT'te on yıl yöneticilik yapmış olan
bir arkadaşınız olarak söyleyebilirim ki, KİT'ler de, mutlaka, bu ihale düzeni
içinde yerini almalıdır.
Özelleştireceğiz... Özelleştirilen, zaten, bunun
kapsamı dışına çıkar.
Gerekçede deniliyor ki: Avrupa Birliği normları, Avrupa
Birliği standartları açısından bu istisnaları getiriyoruz. İşte,
telekomünikasyonla ilgili, enerjiyle ilgili, suyla ilgili, ulaştırmayla ilgili
istisnaların nedeni, Avrupa Birliği normlarında olmasındır.
Yalnız, değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğinde KİT'ler
öylesine küçük bir paya sahiptir ki -onu emsal alarak- Türkiye gibi ülkelerde,
hâlâ yatırım yapılırsa, en büyük yatırımların KİT'ler vasıtasıyla yapıldığını
hepimiz biliyoruz.
Son zamanlarda, Yolsuzlukları Araştırma Komisyonumuzun
çalışmalarından ve bizden önceki dönemin Meclis çalışmalarından da biliyoruz
ki, bu yolsuzlukları en çok KİT'lerde gördük, kamudaki yatırımlarda daha az
gördük. Niçin; kamuda, yani, devlet dairelerinde, yani, DSİ'de, yani,
Karayollarında belli bir kanun var, belli bir düzen var, öbürlerinde ise takdir
hakkı var. KİT'lerin yönetmelikleri vardır; yönetmelikte der ki, şunlar,
şunlar, şunlar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Uzun uzun, ihale nasıl
yapılır, teklif nasıl alınır... Zannedersiniz ki, eyvah, bu şartlarda...
Sonunda bir cümle vardır: "Bilmem ne KİT'i ihaleyi dilediğine vermekte,
ihaleyi yapıp yapmamakta serbesttir." Bu kadar serbestsem, o kadar kural
niye?! O nedenle, gerçekten, bu, çok tartışılacak.
Sayın Bakan, sayın hükümet, niye, bu kadar telaşla, bu
Kamu İhale Yasasına karşı çıkıyor, anlayabilmiş değilim. Bu yasa işletildiği
zaman, önemli esneklikler tanıyan maddeleri var. Nitekim, Irak krizi çıkar
çıkmaz, hükümetin çıkardığı bir kararnameyle, o istisnalar, o esnek maddeler
çalıştırılmak suretiyle konu çözülmüştür, buna benzer pek çok sorun
çözülmüştür; ama, bu sistemi bir uygulamadık ki, gerçekten amacına ulaşır mı,
ulaşmaz mı, anlayalım.
Elbette, yeni sisteme alışmak gerçekten zordur. Bir
yenilik gelmişti ihale düzenimize, herkesin bilmediği bir sistemdi, yeni bir
sistemdi. Bu sistemi işletmek, çalıştırmak, benim görebildiğim kadarıyla, bu
işlerde biraz çalışmış, ihalelerde bulunmuş bir insan olarak görebildiğim
kadarıyla, yolsuzluklara geniş ölçüde fırsat vermeyecekti, şeffaflığı geniş
ölçüde sağlayacaktı. Bu sistemi -bilemiyorum hangi nedenle- kaldırmak,
değiştirmek büyük haksızlık. Bunu bir deneyelim, bunu bir uygulayalım. Ondan
sonra, bu uygulanan dönemde, sorunlar çıktıkça, peyderpey değiştirelim, bunu
yapalım değerli arkadaşlarım; ama, eskiye dönmek, inanmanızı isterim ki,
ihaleleri tekrar rant kapısı haline getirmektir, yolsuzluklara kapı açmaktır ve
şeffaflıktan uzaklaşmaktır.
Bu yola gitmeyeceğinizi ve Bayındırlık Bakanımız Zeki
Ergezen'in çok güzel ifade ettiği şekilde, partisi olmayan, solcu olmayan,
sağcı olmayan, dinî olmayan, imanı olmayan soyguncu müteahhitlere meydanı boş
bırakmayacağınıza inanıyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyürek.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde, şahsı
adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Parlakyiğit söz istemiştir.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
MEHMET PARLAKYİĞİT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 4734 sayılı Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkındaki Kanun Tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum;
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Kamu sektörünün mal ve hizmet alımlarıyla, yapım
işlerini disipline eden, uluslararası standartlara uygun ve yolsuzlukları
önleyecek kurumsal düzenlemeleri içeren 4734 sayılı Kanunun, Türk kamuoyunda
benimsenmesi ve uluslararası kuruluşların, bu yasal düzenlemenin korunmasını,
ilişkilerimizde önsunu görmesi karşısında, bu kanunda yapılabilecek köklü
değişikliklerin karşılaşabileceği tepkileri engellemek amacıyla, aynı köklü
değişiklikler mümkün olduğunca, metinde gizlenerek ve karmaşık hale getirilerek
yapılmaya çalışılmıştır.
Bilindiği gibi, 1.1.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4734
sayılı Kanunun öncelikle yürürlüğü ötelenmek istenmiş, bu istem
gerçekleşmeyince, özellikle duble yollar ve toplukonut hamlesi gibi icraatlara
engel olduğu gündeme getirilen kanunun içeriğinde köklü değişiklikler
öngörülmüştür.
Son olarak, Bingöl'de meydana gelen deprem üzerine,
kanunda olağanüstü durumlar ve doğal afetlere ilişkin düzenlemeler bulunduğu
gözardı edilerek, tekrar, uzun sürelerde ihalenin tamamlanmasının kamu yararına
aykırı olduğu iddiaları hükümet tarafından dile getirilmiş ve mutlaka
değişiklik yapılması gerektiği kamuoyuna deklare edilmiştir. Bu defa, hazırlık
aşamasından itibaren kamuoyu yanıltılarak, ortaya aynı amaçlar doğrultusunda
bir tasarı çıkarılmıştır.
Tasarının hazırlanması aşamasında, Dünya Bankası ve
Kamu İhale Kurumunun da çalışmalara katıldığı yolunda kamuoyuna açıklamalar
yapılmış ve bunun sonucunda ortaya çıkan tasarının üzerinde mutabakat
sağlandığı ifade edilmiştir; ancak, uygulamada hiçbir görüş ve öneri dikkate
alınmamış, bu haliyle, sadece değişiklik tasarısına meşruiyet zemini
hazırlanmıştır.
Yeni tasarıyla kanunun kapsamı daraltılmakta ve bir
anlamda 2886 sayılı Kanun dönemine geri dönülmektedir. Hatırlanacağı üzere,
2886 sayılı Kanun da, genel bütçeye dahil idareler ile katma bütçeli idareleri,
özel idare ve belediyeleri kapsamaktaydı. Bu kapsamda olmakla birlikte, özel
kanunlarında bulunan "2886 sayılı Kanuna tabi olmadığı" hükmüyle
kapsam dışında bırakılmış birçok idare bulunmaktaydı. Kamu sektöründe faaliyet
gösteren KİT'ler, şirketler, fonlar, sandıklar, birlikler gibi birçok birim
kendi yönetmeliklerine göre ihalelerini yürütmekteydi. Kamu alımlarının
standart bir yapılanma içinde bulunduğundan bahsetmek mümkün değildi. Bu
ortamda, kayırmacılık ve birçok örneğinden bahsedilebilecek yolsuzluklar,
Türkiye ekonomisine ve uluslararası ilişkilere zarar verecek boyuta ulaşmıştı.
Yolsuzluklarda ve rüşvette gelinen nokta Dünya Bankası raporlarına yansıtılmış;
çeşitli araştırma kurumları tarafından yapılan çalışmalarla, kamu kaynaklarının
özel çıkarlar doğrultusunda nasıl kullanıldığı anlatılır olmuştu.
Böyle bir ortamda yolsuzlukların sona erdirilebilmesi,
kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılabilmesi, ihalelerde saydamlığın ve
rekabetin sağlanabilmesi için yeni bir ihale kanununun çıkarılması gündeme
gelmiş ve uluslararası uygulamalar ile AB müktesebatı dikkate alınarak, uzun
süren çalışmalar sonucu, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu çıkarılmıştı. Yürürlüğe
girdiği tarihten bu yana en çok rastlanılan serzeniş, kanunun kapsamına
ilişkindir. Kapsamdaki hemen her birim için, aslında bu kanun kapsamında
olmaması gerektiği yolunda birçok neden sıralanmış; bir yandan, kanun
kapsamından çıkarılma, bir yandan da belli işlerin istisna tutulması yolundaki
talepler sıkça dile getirilmiştir.
Tasarıyla, bu yöndeki talepler büyük çoğunluğuyla
karşılanmaktadır. Kamu kaynaklarının kullanımına ilişkin disiplin içerisinde
yer almak istemeyen ve esasen, geçmiş dönemde yolsuzluk iddialarının en çok
gündeme geldiği enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon sektöründeki işletme
ve şirketler kanun kapsamı dışına çıkarılmıştır.
Tasarının 1 inci maddesinin gerekçeleri arasında, belli
sektörlerle ilgili olarak, Avrupa Birliği (AB) direktifleri ile farklı usul ve
esasların öngörüldüğü ve düzenlemeyle AB müktesebatına uyum sağlandığı ileri
sürülmektedir; ancak, Avrupa Birliğine üye ülkelerdeki uygulamalara
bakıldığında, enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon sektörlerinde faaliyet
gösteren kuruluşların çoğunun özelleştirildiği ve kamu iktisadî teşebbüsü olma
özelliklerinin kalmadığı görülmektedir. Buna rağmen, bu sektörlerde iş yapan
şirketlerin kamu sermayeli veya özel sermayeli olup olmadığına bakılmaksızın,
satın alma prosedürlerinin koordinasyonu sağlanarak, disipline edilmesi
amaçlanmıştır. Ülkemizde ise, bu sektörlerde faaliyet gösteren özel sermayeli
kuruluşların alımlarına yönelik herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.
Bu sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerin büyük çoğunluğu, halen faaliyetlerini
kamu iktisadî teşebbüsü statüsünde sürdürmekte, bunlardan bazıları özelleştirme
kapsamında bulunsalar dahi, hâlâ, kamu kaynağı kullanmakta ve kamu hukukuna
tabi olmaktadırlar.
Bu nedenle, ülkemizde faaliyet gösteren bu tür
şirketlerin alımlarının kamusal alana ilişkin bir kanun kapsamında yer alması
gerekmektedir. Öte yandan bu alımların "farklı bir kanunla alımları ve
yapım işlerinin düzenlenmesi gerekmekte" denilse dahi, henüz bir düzenleme
ortada yokken, bu alımların varolan kanun kapsamından çıkarılmalarının AB'ye
uyumla ilgisi bulunmamaktadır. Bu şekilde, ileri bir tarihte hazırlanarak
yürürlüğe konulacağından söz edilen kanuna kadar geçecek sürede, enerji, su,
ulaştırma ve telekomünikasyon sektörlerinde faaliyet gösteren teşebbüslerin
alımları için tamamen başıboş bir alan yaratılmaktadır. Bilindiği gibi, halen,
birtakım yolsuzluklar araştırma ve soruşturmalara konu edilmektedir. Bu
şekilde, hiçbir yasal düzenleme olmaksızın her türlü faaliyetini sürdürecek
olan sektörlerle ilgili olarak, ciddî birtakım sıkıntıların doğması mümkün
olabilecektir.
4734 sayılı Kamu İhale Kanununun kapsamını belirleyen 2
nci maddesinde, kamu iktisadî kuruluşları ve iktisadî devlet teşekküllerinden
oluşan kamu iktisadî teşebbüslerinin kanun kapsamından çıkarılması yoluna
gidilmemiş; ancak, kanunun 3 üncü maddesinin (g) bendinde yapılan değişiklikle,
KİT'lerin ve kanun kapsamındaki idarelerin, çoğunluk sermayesine sahip
oldukları şirketlerin ticarî ve sınaî faaliyetleri çerçevesinde, doğrudan mal
ve hizmet üretimine veya ana faaliyetlerine yönelik ihtiyaçlarının temini için
yapacakları Hazine garantili veya doğrudan bütçenin transfer tertibinden
aktarma yapmak suretiyle finanse edilenler dışındaki yaklaşık maliyeti ve
sözleşme bedeli 2 trilyonu aşmayan mal ve hizmet alımları istisna tutulmuştur.
İstisna tutulan bu alımların kapsamı, esasen, tüm faaliyetlerine ilişkindir;
çünkü, uygulamada bu kuruluşların kuruluş amacı, faaliyet amacı bellidir ve tüm
faaliyetleri bu çerçevede değerlendirilmektedir.
Öte yandan, bu istisna kapsamında yapılacak alımlara
ilişkin usul ve esasların belirlenme gereği ortadan kaldırılmıştır.
Yine aynı tasarıyla, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun
geçici 4 üncü maddesinin, bu alımlarda uygulanacak esas ve usullerin, kurumun
uygun görüşü üzerine ilgili idareler tarafından hazırlanarak Bakanlar Kurulu
kararıyla yürürlüğe konulmasına ilişkin hükmü kaldırılmış ve 3 üncü maddenin
(g) bendi kapsamındaki, mal ve hizmetlerin ilgili kuruluşların talebi üzerine
kurum tarafından belirlenmesi usulü esas alınmıştır. Bu şekilde, sadece istisna
kapsamındaki mal ve hizmetler belirlenebilecek, bunların nasıl temin
edileceğine ilişkin hiçbir yasal düzenleme bulunmayacaktır.
Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan
değişiklikle "makine veya işgücü unsurlarının kısmen idarece karşılandığı
veya halk katkısının söz konusu olduğu yapım işlerinde ihtiyaç duyulan alımlar
kısımlar halinde ihale edilebilir" hükmü getirilerek, alımdan
bahsedilmeksizin, tekrar emanet usulüne dönülmüş olunmaktadır.
Emanet iş, geçmişte, 2886 sayılı Kanunun 81 inci
maddesine dayanılarak çıkarılan Emanet İşlere Ait Uygulama Yönetmeliğine göre
idarenin kendi imkânlarıyla yaptığı veya taşeron marifetiyle yaptırdığı
işlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Parlakyiğit, lütfen, toparlayın.
MEHMET PARLAKYİĞİT (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
İdareye, bilhassa taşeron seçiminde hareket serbestisi
tanıyarak işlerin daha süratli ve daha az bürokratik işlemle yapılabilmesine
imkân sağlanması amaçlanan bu uygulama, zaman içinde yozlaşmış ve
yolsuzlukların bir parçası haline gelmiştir.
Uygulamada, taşeron seçiminde yeterli rekabet
sağlanamamış ve belli kişi ve şirketler idareler tarafından kayrılmıştır.
Yeterli ödenek sağlanamadan işlere başlanılmış ve yıl
içerisinde işin bitirilememesi gerekçe gösterilerek, taşeron işleri yıllara
sâri hale getirilmiştir.
İdareler, kendi imkânlarını kullanmadıkları ve niteliği
itibariyle esasen kısımlara ayrılamayacak olan işleri de emanet usulüyle
yaptıragelmişlerdir. Bu tip uygulamalarla emanet usulünün yolsuzluklara
kurumsal zemin hazırladığı ve uluslararası normlara aykırı olduğu göz önünde
bulundurularak, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunuyla emanet usulü kaldırılmıştır.
Şimdi, bu tasarıyla, tekrar, emanet usulüne dönüş sağlanmaktadır. Bilhassa
birtakım yapım işlerinin müstakil olarak projelendirilmesine imkân tanınmasıyla
birlikte düşünüldüğünde, 5 inci maddede yapılacak değişiklikle getirilmek
istenen hüküm eski emanet usulünün canlandırılmasından başka bir şey değildir.
Tasarının "doğrudan temin" başlıklı 22 nci
maddesinde 4734 sayılı Kamu İhale Kanunundan farklı olarak, özelliğinden dolayı
stoklama imkânı bulunmayan ve acil durumlarda kullanılacak olan ilaç, tıbbî
sarf malzemeleri, test ve tetkik sarf malzemesi alımları da sayılmıştır. Neşter
Operasyonunun hâlâ gündemde olduğu ülkemizde, sağlık sektörünün büyüklüğü ve
bugüne kadar faaliyetlerinin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, doğrudan
alıma imkân tanınması hususunun tekrar düşünülmesinin zorunluluğu ortaya
çıkmaktadır.
Tasarının birçok maddesinde Avrupa Birliği direktifleri
ve Dünya Bankası uygulamaları gibi uluslararası düzenlemelere gönderme
yapılırken, sağlık sektörüne ilişkin herhangi bir açıklama yapılmaması dikkat
çekicidir. Oysa, sağlık kurumlarınca yürütülen sağlık hizmetlerinin
gerektirdiği malzemeler, ihtiyatlarıyla birlikte, öngörülebilir niteliktedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının, her
ne kadar mutabakat sağlanarak hazırlandığından bahsedilse de, esas itibariyle,
eski düzenin tekrar getirilmesine yönelik hükümler içermektedir. Bu haliyle
yasalaşması, hem Türkiye'nin uluslararası konjonktüründe layık olmadığı bir
konuma sokulması hem de kamu kaynaklarının kullanımındaki israf, usulsüzlük ve
yolsuzluğa zemin hazırlaması anlamına gelecektir.
Tasarı içeriğinin, görüntüyü koruma yanında ve asıl
olarak, eskiye dönüş mantığı içinde hazırlandığı görülmektedir. Bu ise,
kamuoyunda tanınan bir üsluptur, kabul görmesi mümkün değildir.
Sözlerimi burada bitiriyor, Yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Parlakyiğit.
Şahsı adına ikinci söz, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz
Oyan'ın.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Vazgeçtim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Vazgeçtiniz. Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI
HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE l.- 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale
Kanununun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentleri ile ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"b) Kamu iktisadi kuruluşları ile iktisadi devlet
teşekküllerinden oluşan kamu iktisadi teşebbüsleri.
c) Sosyal güvenlik kuruluşları, fonlar, özel kanunlarla
kurulmuş ve kendilerine kamu görevi verilmiş tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar
(mesleki kuruluşlar ve vakıf yüksek öğretim kurumları hariç) ile bağımsız
bütçeli kuruluşlar."
"Ancak, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve bu Fonun
hisselerine kısmen ya da tamamen sahip olduğu bankalar, 4603 sayılı Kanun
kapsamındaki bankalar ( (e) bendinde belirtilen yapım ihaleleri hariç) ile
enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon sektörlerinde faaliyet gösteren
teşebbüs, işletme ve şirketler bu Kanun kapsamı dışındadır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi söz istemişlerdir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Hamzaçebi, şahsî söz isteğiniz de var; ikisini
beraber kullanacaksınız, sürenizi ona göre ayarladım.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kamu İhale Kanununda
değişiklik yapan kanun tasarısının 1 inci maddesine ilişkin olarak, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum;
sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'de, 2003 yılı başından bu yana, yeni bir İhale
Kanunu ve bu İhale Kanununun kontrolünü yapan bağımsız bir Kamu İhale Kurumu da
var. Yeni İhale Kanunu ve Kamu İhale Kurumu, kurulduğundan bu yana, yasanın
yürürlüğe girdiğinden bu yana sürekli tartışma konusu olmuştur. Bu tartışmalara
girmeden önce, bu kanuna neden ihtiyaç duyduk, neden bu bağımsız kurum
Türkiye'de ihdas edildi; bunun gerekçeleri üzerinde durmak istiyorum.
Türkiye'de yıllardır yolsuzluktan söz edilir.
Yolsuzluğun en çok konuşulduğu alanlardan birisi de, kamu ihaleleridir. Kamu
ihalelerinin saydam olmadığı, bu ihalelerde yeterli rekabetin sağlanamadığı,
ihaleler yoluyla edinilen mal ve hizmetlerin kalitesinin iyi olmadığı veya bu
mal ve hizmetlerin idare açısından uygun fiyatla temin edilmediği konusunda her
zaman tartışmalar yapılır ve toplumun, vatandaşların her zaman bu konular
üzerinde tereddütleri vardır ve hakikaten, kamu ihaleleri alanındaki
yolsuzlukları veya en azından yolsuzluk spekülasyonlarını, dedikodularını
önlemek için bu alanda birtakım değişiklikler yapma ihtiyacını toplum olarak
duyduk. İhale sistemimiz daha saydam olmalıydı, ihale sistemi rekabete açık
olmalıydı, ihale sistemi idare açısından o mal ve hizmetlerin en uygun fiyatla
temin edileceği bir sonucu yaratmalı ve kaliteli mal ve hizmeti idareler
alabilmeli. Bu ihtiyaçlardan doğdu ve 1 Ocak 2003 tarihinden itibaren, Avrupa
Birliği normlarını ve uygulamalarını da dikkate alan yeni bir İhale Kanunu
yürürlüğe konuldu. Yeni İhale Kanunuyla birlikte, bir bağımsız Kamu İhale
Kurumu ve Kurulu oluşturuldu.
Türkiye'de, bağımsız kurullar 2000'li yıllardan bu yana
konuşuluyor; 2000'li yılların öncesinde bağımsız kurullar Türkiye'de yoktu, çok
azdı daha doğrusu. Sadece sermaye Piyasası Kurulu vardı, sonrasında bunlar
çoğaldı; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu oluşturuldu, Kamu İhale
Kurumu oluşturuldu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu oluşturuldu... Bütün
bunlar, bu alanlardaki bağımsızlık özleminin sonuçlarıydı. Peki, neden
bağımsızlığa ihtiyaç duyuyoruz ve bağımsızlık hangi unsurlardan, hangi
etkilerden bağımsızlıktır; bunun da iyi değerlendirilmesi gerekir.
Bağımsızlık, birinci derecede, tabiî ki, politikadan ve
yönetimden, yani, o gücü, yönetim gücünü elinde bulunduranlardan
bağımsızlıktır. İkincisi de, sektörden bağımsızlıktır. Bu alanda faaliyet
gösteren kurumlar, bu bağımsız kurullar, ilgili sektörlerin de, o sektörlerdeki
gücün etkilerinden de uzak olmak durumundadırlar.
Bunlar, Türkiye'nin keşfettiği uygulamalar değil,
gelişmiş ülkelerin, Avrupa Birliği ülkelerinin uygulamalarıdır. Türkiye de bu
uygulamaları görmüş ve uyguladığı bir ekonomik programla birlikte, bu bağımsız
kurumları ve kurulları bünyesine katmıştır.
Hükümet, kurulduğundan bu yana, bağımsız kurumlar ve
kurulları tartışmaya açmıştır. Hatırlayacaksınız, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu ilkin bu tartışmalardan payını almış; hemen akabinde, Kamu
İhale Kanunu ve Kamu İhale Kurumu tartışmaya açılmıştır. Önümüze gelen tasarı,
Kamu İhale Kanununda değişiklikler yapıyor. Kamu İhale Kurumuna çok fazla
müdahale yok; en azından şu ana kadar yok. Bundan sonra, tabiî, önergelerle
herhangi bir müdahale olur mu, onu bilemiyoruz.
Ne yapıyor tasarının 1 inci maddesi; 1 inci madde,
kanunun kapsamını daraltıyor. Benden önce konuşan arkadaşlarımız değindiler;
enerji, su, telekomünikasyon ve ulaştırma alanlarında faaliyet gösteren
kurumların, KİT'lerin alımları bu kanun dışına çıkarılıyor. Gerekçe; tasarının
gerekçesine baktığımızda, Avrupa Birliğinin normları, Avrupa Birliğinin konsey
direktifleri gerekçe olarak gösteriliyor.
Değerli arkadaşlar, bu gerekçeyi hükümetin biraz daha
açması gerekir; çünkü, biraz daha incelediğimizde, bu gerekçenin, gerçekte, çok
tutarlı olmadığı ortaya çıkıyor. Avrupa Birliğinde, bu sektörler, yani, enerji,
ulaştırma, telekomünikasyon, su gibi sektörlerde, sadece kamu sektörü yoktur,
özel sektör vardır. Birçok ülke, bu kurumlarını özelleştirmiştir, özel sektörün
rekabeti içerisindedir. Bazı ülkelerde kamunun hâkimiyeti de vardır; ama,
bunlar, ağırlıklı olarak, özel sektörün hâkim olduğu piyasalardır. Böyle
piyasalarda, yani, hem kamu hukukuna tabi kurumların hem özel hukuka tabi
kurumların olduğu bu piyasalarda tek bir yasal düzenleme, tek bir direktif
doğru olmayacağı için, Avrupa Birliği, 1993 yılında yayınlamış olduğu bir
Konsey direktifiyle, bu alanlarda daha farklı düzenlemelerin yapılmasını
öngörmüştür; ama, daha farklı düzenlemeler, yine, açık, tanımlanabilir,
kuralları olan düzenlemelerdir; kuralsız alanlar değildir.
Başka ne yapılıyor: KİT'lerin 2,3 trilyon liraya kadar
olan alımları da kapsam dışına çıkarılmak suretiyle, KİT'ler, bir anlamda, bu
tasarının kapsamı dışına çıkarılmış oluyor. Görünüşte kapsamda; ancak, sonraki
maddelere bakıldığında, 2,3 trilyon liralık alımların bu kapsamın dışına
çıkarılmış olması nedeniyle, KİT'lerin de önemli ölçüde kapsam dışına
çıkarıldığını görüyoruz. 4734 sayılı İhale Kanunu, bir sistem kurmuş, tüm kamu
kurumlarını bunun kapsamına almış ve bu kurumların tüm alımlarını da, birtakım
ufak tefek istisnalar dışında, bu kapsama almış. Böyle bir sistemden, tekrar
eskiye, âdeta eski sisteme, eski düzene duyulan özlemin sonucu olarak, sapmalar
gösteriyoruz. Bu, bütçe disiplinini bozacaktır, kamu harcamalarında saydamlığı
bozacaktır.
"Saydamlık" diyoruz; çok kullanıyoruz bu
kelimeyi. Dünya saydamlık sıralaması var; Dünya Bankası yapıyor, çeşitli
uluslararası kuruluşlar yapıyor ve Türkiye, her geçen yıl, bu sıralamada istifa
kaybediyor, her geçen yıl bu sıralamada daha aşağılara düşüyor ve her geçen yıl
saydamlık sıralamasında kaybettiğimiz irtifa, bize çok pahalıya mal oluyor. Bu,
yabancı sermayenin gelmesi için bir engeldir. Yabancı sermaye, saydam bir
mevzuat ister, saydam bir sistem ister; bütün uygulamaların, bütün kuralların
kanunlarda yazılı olmasını ister. Bizim yerli sermayemizi de kaçırıyoruz; onun
için de ürkütücü bir durum. Bu şekilde, eskiye duyulan özlemle yapılan bu
düzenlemeler, kesinlikle, Türkiye'de yatırım ortamını bozan, yatırım ortamını
daha iyi bir hale getirmek için gösterilen çabaları engelleyen uygulamalardır.
Değerli arkadaşlar, Kamu İhale Kanununda, yılbaşından
bu yana, hükümetin çeşitli beklentiler içerisinde olduğunu biliyoruz. Yani,
kanunu değiştirme amaçlı olarak iradesini ortaya koyduktan sonra, doğal olarak,
bu kanun kapsamındaki kurumlar, yapabilecekleri yatırım harcamalarını da
yapmamaya başladılar. Yasanın değişecek olması nedeniyle, yasanın öngördüğü
formalitelere girmeyelim, nasıl olsa yasa değişecek, değiştirilen yasa
çerçevesinde ihalelerimizi yaparız, belki emanet usulü gelir, belki başka
usuller gelir; dolayısıyla, çok daha rahat, eskiden alıştığımız sistemle bu
ihaleleri yapabiliriz düşüncesiyle, kurumlar ihalelere girmediler. Bu, zaman
zaman, Türkiye'de 2003 yılında yatırımlarda görülen azalmanın da bir gerekçesi
olarak sunuluyor.
Buradaki yanlış izlenimi de, rakamlarla, sizlerin
dikkatine sunmak istiyorum. Gerçekte, yatırımlardaki azalışın nedeni, yeni
İhale Yasası değildir. Yeni İhale Yasasının yatırımları önleme gibi bir arzusu
olamaz. Uluslararası kurallardan esinlenilmiş, onlara bakılmış, Türkiye
şartlarına uyarlanmış ve bir kanun oluşturulmuş. Kanunun eksiklikleri olabilir.
Bu, hiçbir zaman, kanunun esasından uzaklaşılması sonucunu yaratmamalı.
Türkiye'de yatırımların 2003'teki
azalışın nedeni, 2003 yılı yatırım bütçesinin büyüklüğüdür. Bakın, size rakam
veriyorum: 2003 yılı yatırım bütçesinin büyüklüğü 5,2 katrilyon liradır;
2002'de bu rakam 6,8 katrilyon liradır. Evet, nominal olarak söylüyorum,
rakamsal olarak söylüyorum; 6,8 katrilyon liradan 5,2 katrilyon liraya düşmüş.
Aynî kredileri saymıyorum. Aynî krediler, 2003 yılında bir miktar var; ama,
2003 yılında bütçede gözüken bu rakam, 2002 ve öncesi yıllarda bütçede
gözükmüyor; ilk defa bu yıl bütçeye girmiştir, bütçe harcamalarının daha şeffaf
olması, daha saydam olması anlayışının bir gereği olarak. O nedenle, onu
saymıyorum. 5,2 katrilyon liralık bir yatırım bütçesi var. Bu yatırım
bütçesinin tamamı da serbest değildir; hükümetin ekonomi alanındaki popülist
politikaları bütçe açığının büyümesine yol açmış ve bütçe açığının, yatırım
harcamalarındaki blokajla, bunların bir kısmının harcanmayarak tutulması
suretiyle kapatılması düşünülmüştür. Türkiye'de 2003 yılında yatırım
yapılmayışının gerekçesi de budur. Bunun, yeni İhale Kanunuyla hiçbir şekilde
ilgisi yoktur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gerçekten, Türk
müteşebbisini uluslararası rekabete taşımak istiyorsak, yabancı sermayeyi
gerçekten Türkiye'ye çekmek istiyorsak, Türkiye'de saydam bir ihale sistemini
kurmak zorundayız. Saydamlık, önce Türkiye'nin keşfettiği değil, diğer ülke
uygulamalarında olan bir ihale yasası ve bu ihale yasasına yön veren bağımsız
bir kamu ihale kurumudur. Bağımsız kamu ihale kurumu üzerindeki tartışmalara
da, hükümet son vermek zorundadır. Bağımsız bir kamu ihale kurumu ve diğer
bağımsız kurumlar, bu ülkenin, bu toplumun ihtiyacıdır; hem politikanın,
politikacının etkilerinden uzak olacaktır bu alanlar hem de ilgili sektörlerin
etkilerinden uzak olacaktır. Bunların atamaları, kanunlarda belli usullere
bağlanmıştır; bağımsızlıkları, bu usuller ihdas edilerek korunmaya, kurulmaya
çalışılmıştır. Bunlara herhangi bir müdahale... İnanın, şu anda, çok farklı
düşüncelerle belki böyle şeyler akla geliyor olabilir; ama, bunlardan, sonuçta
sistem, sonuçta Türkiye zarar görür. Bağımsız kurumlara ve idarenin,
politikanın, yönetimin etkilerinden uzak yasalara alışmalıyız. Bunlar, bizi,
daha ileriye, Avrupa Birliğine ve Türkiye'nin önündeki çok daha güzel, iyi
hedeflere taşıyacaktır.
Sözlerimi burada bitiriyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri
sırasıyla okutacağım ve son önergeyi en aykırı önerge olduğu için, işleme
alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen 4734 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Mehmet
Parlakyiğit |
Mehmet
Yıldırım |
|
İzmir |
Kahramanmaraş |
Kastamonu |
|
Engin
Altay |
Hüseyin
Özcan |
Nail
Kamacı |
|
Sinop |
Mersin |
Antalya |
"Ancak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve bu Fonun
hisselerine kısmen ya da tamamen sahip olduğu bankalar, 4603 sayılı Kanun
kapsamındaki bankalar ((e) bendinde belirtilen yapım ihaleleri hariç) ile enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon
sektörlerinde faaliyet gösteren teşebbüs, işletme ve şirketlerin:
a) İçmesuyu, elektrik, gaz veya ısıtma üretimi,
taşınması ve dağıtımı için ağ kurulması veya işletilmesi,
b)Petrol, gaz veya kömür aramak veya çıkarmak amacıyla
bir coğrafî alandan istifade etmek ya da havaalanı veya deniz veya karayolu,
liman tesislerine nakliye hizmeti sunulması,
c)Tren, tramvay veya otobüs ağı işletilmesi,
d)Kamu telekomünikasyon hizmeti sağlanması işleri bu
Kanunun kapsamı dışındadır."
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı kanun tasarısının 1
inci maddesiyle değiştirilen 4734
sayılı Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Muharrem
İnce |
İzzet
Çetin |
|
İzmir |
Yalova |
Kocaeli |
|
Mehmet
Yıldırım |
|
Mehmet
Parlakyiğit |
|
Kastamonu |
|
Kahramanmaraş |
"Ancak, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve bu Fonun
hisselerine kısmen ya da tamamen sahip olduğu bankalar, 4603 sayılı Kanun
kapsamındaki bankalar ((e) bendinde belirtilen yapım ihaleleri hariç) bu
Kanunun kapsamı dışındadır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır,
katılmıyoruz.
BAŞKAN - Katılmıyorsunuz.
Önerge sahipleri?..
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Gerekçe okunsun Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarıdaki düzenleme, enerji, su, ulaştırma ve
telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren KİT'leri kapsam dışında
bırakmaktadır. Kamu İhale Kanununun kamu hukukuna tabi olma, kamunun denetimi
altında bulunma ve kamu kaynağı kullanma ölçütleriyle belirlenmiş olan amaç
başlıklı 1 ve 5 inci maddelerinde belirtilen temel ilkelerle çelişmektedir. Bu
çelişkiyi gidermek amacıyla değişiklik önerilmiştir.
BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin katılmadığı, biraz
önce de gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, son önergeyi okutup, oylayacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı kanun tasarısının 1
inci maddesiyle değiştirilen 4734 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin ikinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir) ve arkadaşları
"Ancak, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve bu Fonun
hisselerine kısmen ya da tamamen sahip olduğu bankalar, 4603 sayılı Kanun
kapsamındaki bankalar ((e) bendinde belirtilen yapım ihaleleri hariç) ile
enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon sektörlerinde faaliyet gösteren
teşebbüs, işletme ve şirketlerin:
a) İçmesuyu, elektrik, gaz veya ısıtma üretimi,
taşınması ve dağıtımı için ağ kurulması veya işletilmesi,
b) Petrol, gaz veya kömür aramak veya çıkarmak amacıyla
bir coğrafî alandan istifade etmek ya da havaalanı veya deniz veya karayolu
liman tesislerinde nakliye hizmeti sunulması,
c) Tren, tramvay veya otobüs ağı işletilmesi,
d) Kamu telekomünikasyon hizmeti sağlanması işleri bu
Kanunun kapsamı dışındadır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
AB ülkelerinin bir bölümünde, enerji, su, ulaştırma ve
telekomünikasyon sektörlerinde faaliyet gösteren teşebbüs, işletme ve
şirketlerin tüm faaliyetleri değil değişiklik teklifinde belirtilen
faaliyetlerle ilgili işleri bu sektörde faaliyet gösteren ihale mercilerince
ihale edilmektedir.
Bu tasarıdaki değişikliklerin AB direktiflerine uyum
amacıyla yapıldığı belirtildiğine göre 4734 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin
ikinci fıkrasının önerilen şekilde değiştirilmesi uygun olacaktır.
BAŞKAN - Hükümet ve Komisyonun katılmadığı, gerekçesini
de dinlediğiniz ikinci önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 4734 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 3.- a) Kanun kapsamına giren kuruluşlarca,
kuruluş amacı veya mevzuatı gereği işlemek, değerlendirmek, iyileştirmek veya
satmak üzere doğrudan üreticilerden veya ortaklarından yapılan tarım veya
hayvancılıkla ilgili ürün alımları ile 6831 sayılı Orman Kanunu gereğince
köylülerden yapılacak hizmet alımları,
b) Savunma, güvenlik ve istihbaratla ilgili mevzuat
uyarınca gizlilik içinde yürütülmesi gerektiği ihale yetkilisince onaylanan;
uçak, helikopter, gemi, denizaltı, tank, panzer, roket, füze gibi araç, silah,
silah malzeme ve teçhizatı ve sistemleri ile bunların araştırma-geliştirme,
modernizasyon, yazılım ve mühimmat ihaleleri ile devlet güvenliği ve
istihbaratı kapsamındaki hizmet, malzeme, teçhizat ve sistem alımları,
c) Uluslararası anlaşmalar gereğince sağlanan dış
finansman ile yaptırılacak olan ve finansman anlaşmasında farklı ihale usul ve
esaslarının uygulanacağı belirtilen mal veya hizmet alımları ile yapım işleri;
uluslararası sermaye piyasalarından yapılacak borçlanmalara ilişkin her türlü
danışmanlık ve kredi derecelendirme hizmetleri; Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasının banknot ve kıymetli evrak üretim ve basımı ile ilgili mal veya
hizmet alımları,
d) İdarelerin yabancı ülkelerdeki kuruluşlarının mal
veya hizmet alımları ile yapım işleri; yurt dışında bulunan nakil vasıtalarının
o yerden sağlanması zorunlu mal veya hizmet alımları,
e) Bu Kanun kapsamına giren kuruluşların; Adalet
Bakanlığına bağlı ceza infaz kurumları, tutukevleri işyurtları kurumları,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı huzurevleri ve yetiştirme
yurtları, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı üretim yapan okullar ve merkezler,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı enstitü ve üretme istasyonları ile
Başbakanlık Basımevi işletmesi tarafından bizzat üretilen mal ve hizmetler için
anılan kuruluşlardan, Devlet Malzeme Ofisi Ana Statüsünde yer alan mal ve
malzemeler için Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğünden, yük, yolcu veya liman
hizmetleri için Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel
Müdürlüğünden, akaryakıt ve taşıt için Tasfiye İşleri Döner Sermaye İşletmeleri
Genel Müdürlüğünden yapacakları alımlar,
f) Ulusal araştırma-geliştirme kurumlarının yürüttüğü
ve desteklediği araştırma-geliştirme projeleri için gerekli olan mal ve hizmet
alımları,
g) 2 nci maddenin birinci fıkrasının (b) ve (d)
bentlerinde sayılan kuruluşların, ticari ve sınai faaliyetleri çerçevesinde;
doğrudan mal ve hizmet üretimine veya ana faaliyetlerine yönelik ihtiyaçlarının
temini için yapacakları, Hazine garantisi veya doğrudan bütçenin transfer
tertibinden aktarma yapmak suretiyle finanse edilenler dışındaki yaklaşık
maliyeti ve sözleşme bedeli ikitrilyon üçyüzmilyar Türk Lirasını aşmayan mal
veya hizmet alımları,
h) Bu Kanun kapsamındaki idarelerin kendi özel mevzuatı
uyarınca hak sahiplerine sağlayacakları teşhis ve tedaviye yönelik hizmet
alımları ile tedavisi kurumlarınca üstlenilen kişilerin ayakta tedavisi sırasında
reçeteye bağlanan ilaç ve tıbbi malzemelerin kişilerce alımları,
Ceza ve ihalelerden yasaklama hükümleri hariç bu Kanuna
tâbi değildir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, CHP Grubu adına, Kastamonu
Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sabrınızı fazla taşırmadan, 2 nci madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi aktarmaya
çalışacağım.
Değerli arkadaşlar, 2490, 2886 ve en son da, en erken
eskiyen yasa, maalesef -marttan bu tarafa- 4734. Türkiye Büyük Millet Meclisi
bir karar alıyor, yolsuzluktan, uğursuzluktan kurtulmaktan, kamu kaynaklarını
şeffaf yönetmekten dolayı bir yasa çıkarıyor; kamu henüz bu yasaya alışmadan,
hazırlanmadan, birileri, kamu personeli ve teknik personelle birlikte "bu
İhale Yasasıyla biz iş göremiyoruz, biz çalışamıyoruz, biz kaynakları
kullanamıyoruz" diye, siyasîlere, bizlere baskı yaparak, maalesef,
amaçlarında muvaffak olmuşlardır; çünkü, 4734 sayılı Yasa, önce, bir,
şeffaflığı getiriyordu; iki, kaynağı getiriyordu; üç, projeyi öngörüyordu.
Projesi olmayan, kesinhesabına kadar tatbikat projeleri olmayan, yüzde 10
kaynağı ayrılmayan hiçbir projenin ihalesine imkân vermiyordu. Maalesef, şimdi,
hükümetimiz işbaşına geldiği günden bu güne yapılan çalışmayla, Türkiye Büyük
Millet Meclisine önce bu yasa bir geldi; sonra, kamuoyunun baskısıyla geri
çekildi; sonra, Avrupa Birliği, IMF ile yapılan birtakım çalışmalarla, yeniden,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne geldi, birlikte tartışıyoruz.
Bana göre, bu yasanın tek doğru bir tarafı var; bu yasa
-3/a maddesi- orman köylüleriyle ilgili bir düzenleme getiriyor; bu, doğru bir
düzenlemedir; çünkü, orman köylüleri, orman kooperatifleri, gerçekten, İhale
Yasası kapsamında. Ben de, sözcü olarak, daha önce, Orman Bakanlığı ve Çevre
Bakanlığının birleştirilmesiyle ilgili yasanın 17 nci maddesi üzerinde
konuşurken, bu İhale Yasasının kapsamından orman köylülerinin çıkarılmasını
talep etmiştim, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmuştum. Bu, Cumhuriyet
Halk Partisinin de talebiydi. Gerçekten, orman köylümüz sefildi. Gerçekten,
orman köylümüz yoksuldu. Gerçekten, orman köylümüz evinde aş bulamıyordu ve
elindeki ormanı koruyordu. Koruduğu ormandan, Allah'ın kendisine bahşettiği
ormandan üretim yaparak, yapacak ayırarak, tomruk üreterek geçimini sağlıyordu;
devlete çalışıyordu. Belki, tomruğu keserken sırtından, bacağından
yaralanıyordu, belki de felç geçiriyordu. Çocukların nafakasını sağlamaya
çalışıyordu. Türkiye'de yaklaşık 2 000 000'un üstünde -yaklaşık 2 000
kooperatifin üyesi- vatandaşımız, yurttaşımız, orman köylümüz bu yasadan
mustaripti. İstiyorduk ki, bu yasa tek bir madde üzerinde gelsin, getirilsin ve
Orman Kanununa uygun, 40 ıncı maddeye uygun bir şekilde bu yasa değişikliği
önümüze gelsin.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; ben,
Kastamonu milletvekiliyim. Bolu, Çankırı, Bartın ve Sinop olmak üzere,
Türkiye'nin en büyük güzel ormanları bizim bölgemizde, en yoksul halk bizim
bölgemizde, göç bizim bölgemizde. Ormanlar zengin. Orman ürünleri, orman
emvalleri, büyük üretim yapıldığı için bizim hanemize yazılıyor, millî
hâsılamıza yazılıyor. Kastamonu'nun, örneğin, 1 781 dolar, 2002 yılında millî
geliri görülüyor. Biz, fakirken zengin görünüyoruz. Neden; orman emvali, bizim
gayri safî millî hâsılamız olarak görülmektedir. Gerçekten yoksuluz, gerçekten
orman köylümüz yoksul. Bu yasanın orman köylüsü lehine değiştirilmesi
gerekiyordu; ama, bu yasada bir eksiklik var. Bu yasanın bu eksikliğinin
giderilmesini talep ediyoruz. Az sonra bir önerge vereceğiz; burada "orman
köylülerine" diye bir ibare var.
Değerli arkadaşlar, her köyde kooperatifleşme var, her
köyde örgütlenme var. Bakın, dün, 2/B uygulamasıyla ilgili yasa buradan çıktı;
gelecekte de bu yasayla ilgili, Orman Yasasıyla İlgili, orman köylülerine ve
kooperatiflerine Or-Köy kanalıyla kaynak aktaracağını, hükümet belirtmektedir.
Eğer, bu maddede "köylülerden" ibaresinin önüne "orman
kalkındırma kooperatifi" ibaresini koyarsak, bu yasanın özü
değişmemektedir; tam tersine, kooperatiflere daha çok imkân tanınmaktadır ve
Anayasamızın 171 inci maddesine de uygun hale dönüşmektedir.
Bakın, Anayasa madde 171'de ne deniliyor: "Devlet, millî ekonominin yararlarını dikkate
alarak, öncelikle üretimin artırılmasını ve tüketicinin korunmasını amaçlayan
kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirleri alır."
Değerli arkadaşlar, komisyonda da arkadaşlarımızla bir
önergeyle "kooperatifler" ibaresinin ve ondan sonra da
"köylülere" ibaresinin eklenmesini talep ettik; ama, hükümet direndi.
Direnişini anlamakta güçlük çekiyoruz. Neden direniyor, anlamakta zorluk
çekiyoruz. Buna IMF mi karşı arkadaşlar; yani, biz, orman köylülerinin
örgütlenmesini, onların geliştirilmesini, onların daha sağlıklı, birlikte
dayanışma içine girmesini, Türkiye Cumhuriyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak, hükümet olarak niye engelleyelim ki?! Yani, bunu
"köylülerden" ibaresinin önüne koymakta bir sakınca görmüyoruz ve bu
ibarenin önüne "kooperatifler" ibaresinin eklenmesini, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak talep ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu madde çok geniş; savunmadan
bütün kamu kurum ve kuruluşlarına kadar, Adalet Bakanlığının cezaevlerinden,
yurtlara kadar, Millî Eğitimden Başbakanlık Basımevine kadar kapsam dışında.
Değerli arkadaşlar, tek eksik kalmış: Sadece yapım işleri. Sanıyorum, 2003
bütçesinde kaynak kalmadı. 2004'te de, bu gidişle kaynağı bulmamız da çok zor
olacak; çünkü, öyle bir noktaya geliyor ki, gelin hep beraber bir karar
verelim... 2490 yıllarca uzun sürdü Türkiye'de, eskimedi; 2886 erken eskidi;
ama, bu 4734 sayılı Yasa da yaklaşık dört ayda eskidi.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi ve Adalet
ve Kalkınma Partisi, gelin, başka bir Türkiye yok. İnanın, dokunulmazlıkların
kaldırılması derken, kendimden şüphe etmeye çalışıyorum. Değerli arkadaşlar,
hepimiz hırsız mıyız biz, siyasetçi hırsız mı, Sayın Bakanlarımız hırsız mı,
Sayın Başbakanımız hırsız mı; hâşa.
Değerli arkadaşlar, hep birlikte, birbirimize sahip
çıkarak, Türkiye'nin siyasetçileri olarak, dürüst ve erdemli olduğumuzu,
eskilerden farklı olduğumuzu gelin anlatalım, gelin birlikte karar verelim.
Önergeler veriyoruz. Burada, savunma, güvenlik ve
istihbaratla ilgili mevzuat uyarınca gizlilik içinde yürütülmesi gerektiği
için, Savunma Bakanlığının yaptığı birtakım alımlar, uçaklar, helikopterler,
parçalar ihale kapsamı dışına çıkarılmıştır. Doğrudur bu, doğrudur; ama,
değerli arkadaşlar, 8 inci maddede bir olay getiriyoruz; örneğin ASELSAN, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin kurduğu bir vakfın olduğu için, bu ihale kapsamı içinde
yasaklılar ve cezalılar arasına giriyor; yani, bir noktada, kendi elimizle, bir
taraftan muafiyet kazandırırken, bir taraftan da ASELSAN'ın elini kolunu
bağlıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, mikrofonunuzu açıyorum;
lütfen tamamlayın.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - ASELSAN kimin parasıyla
kuruldu; hepimizin parasıyla kuruldu. ASELSAN, millî bir değerimiz, millî bir
olayımız; yani, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin vakıflarının kurduğu bir
teşkilattır; ona sahip çıkmalıyız diye düşünüyorum ve bununla ilgili önergemizi
desteklemenizi istiyorum.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Şahısları adına, madde üzerinde, Sinop Milletvekili
Sayın Engin Altay; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, değerli mesai
arkadaşlarım; konuşmama başlamadan önce, elim bir trafik kazasında yaşamını
yitiren Adana Milletvekilimiz Sayın Tacidar Seyhan'ın değerli yavrusu Engin
Seyhan'a Tanrı'dan rahmet diliyorum. Yine aynı şekilde, yaklaşık oniki gündür
hastanede bitkisel hayatta -bugün kısmen iyi haberler almakla birlikte- yaşam
mücadelesi veren Kastamonu Milletvekilimiz Sayın Mehmet Yıldırımın sevgili
yavrusu Nafiz'e de Tanrı'dan acil şifalar diliyorum. Yine, biraz önce,
öğrendiğim kadarıyla, Sayın Başbakan da küçük bir kaza geçirmiş; kendisine
geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesiyle düzenlenen kanunun 3 üncü
maddesi üzerinde, şahsım adına söz aldım. Söz alış gerekçemin bir kısmını Sayın
Yıldırım benden önce anlattı.
Değerli arkadaşlar, 1 Ocak 2003'te yürürlüğe giren Kamu
İhale Kanunu yürürlüğe girdiğinden bugüne kadar toplumun değişik kesimlerinde,
çok değişik boyutlarda, çok farklı perspektiflerde tartışılan bir kanun; ancak,
daha çok da, birilerinin istisnaların çokluğundan birilerinin istisnaların
azlığından yakındığı bir kanun.
Bir orman bölgesi çocuğu olarak, şu kolunda tomruk izi
hâlâ duran bir milletvekili arkadaşınız olarak, Yüce Heyetinize bir hususu arz
etmek ve bu konuda katkınızı istemek üzere huzurunuzdayım.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz yasa tasarısının 2 nci
maddesiyle Kamu İhale Kanununun değiştirilen 3 üncü maddesindeki istisna
kapsamına, 6831 sayılı Orman Kanunu gereğince köylülerden yapılacak hizmet
alımları nihayet alınmıştır; ancak, değerli arkadaşlarım, 6831 sayılı Orman
Kanunu, bakın, şöyle diyor: "Devlet ormanlarında ağaçlandırma, bakım,
imar, yol yapım, kesme, toplama, taşıma, imal gibi orman işleri, işyeri ve
işyerinde çalışacakların hangi mülkî hudut ve orman teşkilatı hudutları
içerisinde kaldığına bakılmaksınız..."
Sayın milletvekilleri, burası çok önemlidir!
Değerli arkadaşlarım, "...öncelikle işyerlerinde
veya civarında orman köylerini kalkındırma kooperatiflerine ve işyerindeki
çalışan köylülere veya işyeri civarındaki orman köylülerine..."
Bakın, burada...
BAŞKAN - Sayın Altay, bir dakikanızı alıyorum...
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda gerçekten bir
gürültü var, uğultu var. Ben, hatibi takip etmekte zorlanıyorum.
İkinci bir ricam, Komisyon ve Hükümetin olduğu bölümde,
değerli milletvekili arkadaşlarımızın bu çalışma dışında herhangi bir görüşme
yapmamalarını rica ediyorum. Başkanlık, hem sizi dinlemekte hem de burada
değişiklik önergeleri hususunda Komisyonla arasındaki iletişimde zorlanıyor; o
bakımdan, arkadaşlarıma rica ediyorum...
Buyurun Sayın Altay, süreyi tamamlayacağım.
ENGİN ALTAY (Devamla) - "...orman köylülerinin
kooperatiflerine verir" demekle kalmıyor değerli arkadaşlarım. Yasa diyor
ki: "Şayet ihtilaf çıkması durumunda, o bölge insanına bu işin
yaptırılamaması durumunda, başka bölgelerden -civar olmayan başka bölgelerden-
orman köyleri kalkındırma kooperatiflerine öncelikle yaptırılır." Biraz
önce, Sayın Yıldırım da 171 inci maddeyi okudu; benim bir daha okumama gerek
yok; Anayasada bir hüküm var. Kaldı ki, Türkiye'de orman köylülerinin, orman
emvali üreten köylülerimizin; yani, kesme, sürütme, nakliye işleri yapan
köylülerimizin, Orman Bakanlığına iş yapan köylülerimizin yüzde 80'i de OR-KOOP
çatısı altında örgütlüdür. Bu değişiklikle, buraya "köylülerden"
ibaresinin eklenmesiyle, hükümetimizce, orman kooperatiflerini kapsadığını
anlıyorsak, çok dert değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bir önergemiz de var; Hükümet
şayet buna katılmaz ve Sayın Bakan oradan "burada bir daha buna gerek yok;
burada 'köylülerden' ifadesinden anlaşılan, orman köyleri kalkındırma
kooperatifleridir" derse, mesele yok; ama, inan olun, Orman Bakanlığı
bürokratları ve hukukçuları şimdiden bu işin derdine düştü. Türkiye genelinde,
Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü, orman emvali üretimini, orman köyleri
kalkındırma kooperatifleriyle yapıyor. Bu tereddüt giderilmezse, orman köyleri
kalkındırma kooperatiflerinin ve Orman Bakanlığı bürokratlarının, orman bölge
şeflerinin yedi aydır yaşadığı sıkıntı sürmeye devam edecek. Bu sebeple, ben,
Yüce Heyetinizden, biraz sonra sunacağım bir önergeyle, bu
"köylülerden" ibaresinden önce gelmek üzere "orman emvali
üretiminde orman köyleri kalkındırma kooperatifleri ve" köylülerden
ibaresinin eklenmesi hususunu, sizlerden, bir orman bölgesi milletvekili
olarak, bir arkadaşınız olarak rica ediyorum, beni kırmayacağınıza inanıyorum.
Sayın Kapusuz sinyali verdi, kırmayacak; çok teşekkür ediyorum.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Şahsı adına ikinci söz isteği, Kocaeli Milletvekili
Sayın İzzet Çetin'e aittir.
Buyurun Sayın Çetin.
Süreniz 5 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, 1.1.2003'te yürürlüğe
giren kanunun bir kez daha değiştirilmesi istemiyle Heyetimizin önüne gelen bu
yasa tasarısıyla ilgili olarak, istisnalar bölümü gerçekten son derece geniş.
Dokuz aylık süre içerisinde pek çok yasal düzenleme
yaptık. Bunların neredeyse yüzde 90'ı, 57 nci hükümet döneminde hazırlanan ve o
dönemde seçim kararı alınması üzerine, bu dönemde önümüze gelen yasal
düzenlemeler, örnek olarak İş Yasası, Bağ-Kur, İŞKUR Yasaları ve Sosyal
Sigortalar Kurumuyla ilgili temel kanun, hep, bundan önceki hükümet döneminde
hazırlanagelmişti. Burada, bunları kahramanlar gibi savundunuz, üstlendiniz. Ne
oldu da, birdenbire İhale Yasasından rahatsızlık duydunuz da, Yüce Meclisin
önüne getirdiniz. Bu kadar geniş istisnalarla amaçlanan ne; gerçekten kuşkuya
düşüyorum.
Sayın Bayındırlık Bakanımızın bir evvelki dönem -daha
geçtiğimiz yıl- bu yasa Mecliste görüşülürken yaptığı konuşmayı, biraz evvel
Grup Başkanvekili arkadaşım buradan okudu; ama, bir ibret belgesi olması
nedeniyle, bazı satırlarını, ben de, sizlerin bilgisine sunmak istiyorum.
"Yasalar değişiyor, bakanlar değişiyor, hükümetler
değişiyor, partiler değişiyor, değişmeyen bir şey var; gayrimeşru paranın gücü
değişmiyor. O kadar güçlü ki bu para, partileri yıpratıyor, kanunları
yıpratıyor, liderleri yıpratıyor, milletvekillerini yıpratıyor; ama, bu
sermaye, katlanarak yoluna devam ediyor, katlandıkça da zevk alıyor,
güçleniyor, her tarafa elini kolunu uzatmaya çalışıyor. Bunlara, bakan
dayanmıyor diyorum, partiler dayanmıyor diyorum, hükümetler dayanmıyor diyorum;
hepsini, bu güçlü gayrimeşru sermaye yıpratıyor, bitiriyor, eğitiyor,
eğriltiyor; ama, engel tanımıyor nedense. Demokrasi, âdeta bunlar için varmış.
Seçim meydanlarında birbirimizi inciten konuşmaları sanki bunlar için
yapıyoruz. Solculuk bunlar için, sağcılık bunlar için, milliyetçilik bunlar
için, zaman zaman kontrol edilmeyen dinî fetvalar da bunlar için. Bunların
partisi yok" ve devam ediyor konuşması Sayın Bakanın: "Milletler
çökmüş, devletler çökmüş, imparatorluklar çökmüş, hiç önemli değil; var olsun
yatlar, var olsun villalar. Yeter ki, onların çocukları güzel havuzlarda, özel
uçaklarda, yabancı ülkelerde, sahillerde yaşasın. Bu milletin çocukları
varoşlarda çile çeksin, onlar için hiç de önemi yoktur. Bunu, duygusal olarak
söylemiyorum; Türkiye'yi geziyorum, görüyorum, onbir yıldır milletvekiliyim;
bunları tahlil ederek, tespit ederek yaşıyoruz; acıları, bizi, ister istemez,
bu kürsülerde konuşmaya zorluyor ve davet ediyor" ve Bakan söylüyor:
"İstisnalar... Niçin istisnalar?!"
Evet, arkadaşlar, bu istisnalar niçin?! Niçin, bu kadar
genişletme ihtiyacı hissediyorsunuz?! Dokuz aylık hükümetiniz sırasında, yoksa,
devlet kesesinden zengin olacak kaynak bulamadınız da mı, bu istisnaları bu
kadar çok geniş tutma gayreti içindesiniz?! (AK Parti sıralarından "Ne
alakası var?!" sesleri)
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Yapma!..
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Ne diyorsun sen!..
İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet, bunları, Sayın Bakanın
sözlerinden yola çıkarak, ben de, yorumlamak ve düşünmek zorundayım.
Değerli arkadaşlarım, bu ülke, ne çektiyse yolsuzluktan
çekti, ne çektiyse devlet olanaklarını kötüye kullanmaktan çekti. Bakınız,
1960'lı yıllarda, bizimle emsal konumda olan ülkeler, bugün, bizi fersah fersah
geçmiş. Niye;çünkü, biz, hep devlet kesesinden zengin olmanın yollarını
arayarak siyaset yaptık ve yolsuzluğa, hırsızlığa...
A. YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Biz daha yeni geldik...
İZZET ÇETİN (Devamla) - O, sizin için, sizin mantığınız
için geçerli. Sayın Bakan böyle söylüyor, Sayın Bakanınız böyle söylüyor.
Değerli arkadaşlarım, 57 nci hükümet döneminde
hazırlanan bu kadar yasayı amansızca savundunuz. Kendinizi bu kadar fazla
savunmak zorunda hissettiniz. Kamu İhale Yasasından bu kadar büyük rahatsızlık
duyma ihtiyacınızı anlayamıyoruz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Kamu İhale Kanununu okudunuz
mu?!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Bu kadar genişletilmiş
istisnaları anlamakta zorlanıyorum. Yine, acaba, ben, Sayın Bayındırlık
Bakanımız Ergezen'in, bir evvelki hükümet döneminde, yasama döneminde yaptığı
konuşmadan yola çıkarak sizlerden kuşku duymak istemiyorum. Onun için, bu
istisnalara ilişkin hükümler bu kadar geniş tutulacak olursa, gelecekte siz de
kendinizi ifade etmekte zorlanabilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen tamamlayın.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şunu
anlarım: gerçekten devletin sürekliliği açısından, bazı işlerin güvenliği
açısından, çok acil karar alma durumlarında bazı istisnalar elbette olmalıdır,
olacaktır. Örneğin, devletin banknot matbaasında banknot basım işi elbette,
ihale edilmemeli; elbette, oy pusulalarının basım, dağıtım işi gibi Türk Tarih
Kurumunun yapmış olduğu işler ihale edilmemeli; ama, bu kadar büyük ayrıntıya
girerek, istisnaları genişletme ihtiyacı içine girerseniz, siz de, sizden evvel
eleştirdiğiniz hükümetlerin, partilerin, milletvekillerinin eleştirilerinden
kendinizi kurtaramazsınız. Onun için, bir kez daha düşünmeye davet ediyor, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Sayın milletvekilleri, 2 nci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır; ancak, madde üzerinde 3 adet önerge vardır.
Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra, aykırılık derecelerine
göre işleme alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı tasarının çerçeve 2
nci maddesiyle değiştirilen 3 üncü maddesinin (e) fıkrasına
"...Başbakanlık Basımevi" ifadesinden sonra gelmek üzere "Türk
Tarih Kurumu Basımevi" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
İzzet
Çetin |
Kemal
Kılıçdaroğlu |
|
İzmir |
Kocaeli |
İstanbul |
|
Sefa
Sirmen |
|
Salih
Gün |
|
Kocaeli |
|
Kocaeli |
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilen 4734 sayılı Kamu İhale Kanunun 3 üncü maddesinin (b) bendinin "Savunma, güvenlik ve istihbaratla ilgili mevzuat uyarınca gizlilik içinde yürütülmesi gerektiği, her bir ihale için ihale yetkilisince onaylanan; uçak, helikopter, gemi, denizaltı, tank, panzer, roket, füze gibi araç, silah, silah malzeme ve teçhizatı ve sistemleri ve harp malzemeleri ile bunların araştırma-geliştirme, eğitim, üretim, modernizasyon, yazılım ve mühimmat ihaleleri ile bunlarla ilgili sefer stokları, bakım, işletme ve idameye yönelik mal ve hizmetler, devlet güvenliği ve istihbaratı kapsamındaki hizmet, malzeme, teçhizat ve sistem alımları" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Sadullah
Ergin |
Salih
Kapusuz |
Şevket
Orhan |
|
Hatay |
Ankara |
Bursa |
|
Şükrü
Önder |
Sabri
Varan |
Mustafa
Cumur |
|
Yalova |
Gümüşhane |
Trabzon |
BAŞKAN - Üçüncü ve en aykırı önergeyi okutup işleme
alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı Kamu İhale Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesiyle yeniden
düzenlenen 4734 sayılı Kamu İhale Kanunun 3/a maddesinin "6831 sayılı
Orman Kanunu gereğince" sözcüklerinden sonra gelmek üzere "orman
köyleri kalkındırma kooperatiflerinden ve" sözcüklerinin ilave edilmek
suretiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih
Kapusuz |
Oğuz
Oyan |
Mehmet
Ceylan |
|
Ankara |
İzmir |
Karabük |
|
Orhan
Yıldız |
Engin
Altay |
Mehmet
Yıldırım |
|
Artvin |
Sinop |
Kastamonu |
|
|
A.Gökhan
Sarıçam |
|
|
|
Kırklareli |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılıyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Tasarıda getirilen değişikle 6831 sayılı Orman Kanunu
kapsamında yürütülen işlerin, o yerde bulunan orman köylülerine yaptırılması
zorunluluğunun bulunduğundan bahisle, bu işlerin yaptırılmasında, ihale
usullerinin uygulanması mümkün olmadığı gözönüne alınarak, bu kapsamdaki
işlerin istisna edilmesi amaçlanmaktadır. Düzenlemeye dayanak teşkil eden 6831
sayılı Orman Kanununun başta 40 ncı maddesi olmak üzere ilgili hükümlerinde,
söz konusu işlerin, öncelikle orman köyleri kalkındırma kooperatiflerine
gördürülmesi zorunluluğu da bulunmakta olup, bugün itibariyle orman
köylerimizde yüzde 80 oranında kooperatifleşme gerçekleşmiş durumdadır.
Tasarıda yer alan "köylülerden yapılacak hizmet alımları" ifadesinin,
köylülerin kurduğu kooperatifleri de kapsayıp kapsamayacağı konusunda
uygulamada tereddütlerin doğması olasılığı bulunmaktadır. Öte yandan; orman
köylülerine olduğu gibi, orman köylerini kalkındırma kooperatiflerine de
öncelikli olarak yaptırılma zorunluluğu bulunan orman işlerinde de ihale
usullerinin uygulanamayacağı açıktır.
Söz konusu işlerin büyük çoğunluğunu fiilen yapmakta
olan "orman köylerini kalkındırma kooperatiflerinin de" maddeye
açıkça ifade edilmesiyle uygulamada tereddütlerin giderilmesi sağlanmış
olacaktır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini
dinlediğiniz, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilen 4734 sayılı
Kamu İhale Kanunun 3 üncü maddesinin (b) bendinin "Savunma, güvenlik ve
istihbaratla ilgili mevzuat uyarınca gizlilik içinde yürütülmesi gerektiği, her
bir ihale için ihale yetkilisince onaylanan; uçak, helikopter, gemi, denizaltı,
tank, panzer, roket, füze gibi araç, silah, silah malzeme ve teçhizatı ve
sistemleri ve harp malzemeleri ile bunların araştırma-geliştirme, eğitim,
üretim, modernizasyon, yazılım ve mühimmat ihaleleri ile bunlarla ilgili sefer
stokları, bakım, işletme ve idameye yönelik mal ve hizmetler, devlet güvenliği
ve istihbaratı kapsamındaki hizmet, malzeme, teçhizat ve sistem alımları,"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sadullah Ergin
(Hatay) ve arkadaşları
BAŞKAN -Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılıyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddede sözü edilen alımların gizlilik içinde
yürütülmesi gerektiğine ilişkin ihale yetkilisinin onayının genel bir onay
niteliğinde anlaşılması halinde anlamı kalmayacağından, her bir ihaleye
çıkmadan önce söz konusu onayın alınması lüzumunu açıklığa kavuşturmak üzere
"her bir ihale için" şeklinde bir ilavenin yapılması zorunlu
görülmektedir.
Diğer taraftan Türk Silahlı Kuvvetlerinin harbe
hazırlanması ve bunun sürekli kılınması amacına yönelik tedarik faaliyetlerinin
de söz konusu istisna kapsamında bulunması tabi olduğundan; burada zikredilen
silah, malzeme ve teçhizatı ve sistemlerinden ayrı düşünülmesi mümkün olmayan,
harp malzemeleri, eğitim ve üretim çalışmaları ile sefer stoklarının, bakım,
işletme ve idameye yönelik mal ve hizmetlerin de istisna kapsamında
zikredilmesi zorunlu görülmektedir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Üçüncü önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı tasarının çerçeve 2
nci maddesi ile değiştirilen 3 üncü maddesinin (e) fıkrasına "...
Başbakanlık Basımevi" ifadesinden sonra gelmek üzere ", Türk Tarih
Kurumu Basımevi" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Oğuz Oyan
(İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Oyan, gerekçeyi mi okutalım?
OĞUZ OYAN (İzmir) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İstisnalar bölümünde sayılan kurumlarda Başbakanlık
Basımevi, Resmî Gazeteyi bastığı için; banknot matbaası kıymetli evrak ve para
bastığı için haklı olarak istisna kapsamındadır.
Aynı şekilde Türk Tarih Kurumu Basımevi de 1960'dan bu
yana tüm seçimlerde oy pusulalarını zamanında ve güvenli biçimde hiçbir sorun
çıkarmadan basım işlemlerini gerçekleştirmektedir.
Kurumun bu özelliği de dikkate alınarak istisnalar
bölümünde yer almalıdır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
2 nci maddeyi, kabul edilen iki önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- 4734 sayılı Kanunun 4 üncü maddesindeki
"Hizmet", "Ortak girişim", "Yerli istekli" ve
"İhale yetkilisi" tanımları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve
"Uygulama projesi" tanımından sonra gelmek üzere aşağıdaki
"Rölöve projesi", "Restorasyon projesi" ve
"Restitüsyon projesi" tanımları eklenmiştir.
"Hizmet: Bakım ve onarım, taşıma, haberleşme,
sigorta, araştırma ve geliştirme, muhasebe, piyasa araştırması ve anket,
danışmanlık, mimarlık ve mühendislik, etüt ve proje, harita ve kadastro, imar
uygulama, tanıtım, basım ve yayım, temizlik, yemek hazırlama ve dağıtım,
toplantı, organizasyon, sergileme, koruma ve güvenlik, meslekî eğitim,
fotoğraf, film, fikrî ve güzel sanat, bilgisayar sistemlerine yönelik hizmetler
ile yazılım hizmetlerini, taşınır ve taşınmaz mal ve hakların kiralanmasını ve
benzeri diğer hizmetleri,"
"Ortak girişim: İhaleye katılmak üzere birden
fazla gerçek veya tüzel kişinin aralarında yaptıkları anlaşma ile oluşturulan
iş ortaklığı veya konsorsiyumları,"
"Yerli istekli: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
gerçek kişiler ile Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre kurulmuş tüzel
kişilikleri,"
"İhale yetkilisi: İdarenin, ihale ve harcama yapma
yetki ve sorumluluğuna sahip kişi veya kurulları ile usulüne uygun olarak yetki
devri yapılmış görevlilerini,"
"Rölöve projesi: Kültür varlıkları ve yakın
çevresinin mevcut durumlarının rapor ve ölçekli projesini,"
"Restorasyon projesi: Kültür varlıklarının
onarımı, özgün işlevi ve yeni kullanımı için getirilen müdahale biçimlerinin
rapor ve projesini,"
"Restitüsyon projesi: Kültür varlıklarının ve
yakın çevresinin analizi, benzer yapılarla karşılaştırılması, özgün veya belli
bir dönemine ilişkin belgeleri ve çizimleri olan öneri projesini,"
BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Madde üzerinde 2 adet önerge var, sırayla okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı"nın çerçeve 3 üncü maddesiyle
değiştirilen 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 4 üncü maddesindeki
"Hizmet" tanımına, "imar uygulama" ibaresinden sonra gelmek
üzere "her ölçekte imar planı" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Sadullah
Ergin |
Salih
Kapusuz |
Şevket
Orhan |
|
Hatay |
Ankara |
Bursa |
|
Şükrü
Önder |
Sabri
Varan |
Mustafa
Cumur |
|
Yalova |
Gümüşhane |
Trabzon |
BAŞKAN- İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3
üncü maddesiyle değiştirilen 4734 sayılı Kanunun 4 üncü maddesindeki
"Hizmet" tanımının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Mehmet
Parlakyiğit |
Mehmet
Yıldırım |
Oğuz
Oyan |
|
Kahramanmaraş |
Kastamonu |
İzmir |
|
Necati
Uzdil |
|
Engin
Altay |
|
Osmaniye |
|
Sinop |
"Hizmet: Bakım ve onarım, taşıma, haberleşme,
sigorta, araştırma ve geliştirme, muhasebe, piyasa araştırması ve anket,
danışmanlık, mimarlık ve mühendislik, etüt ve proje, harita ve kadastro, plan,
imar uygulama, tanıtım, basın ve yayım, temizlik, yemek hazırlama ve dağıtım,
toplantı, organizasyon, sergileme, koruma ve güvenlik, meslekî eğitim,
fotoğraf, film, fikrî ve güzel sanat, bilgisayar sistemlerine yönelik hizmetler
ile yazılım hizmetlerini, taşınır ve taşınmaz mal ve hakların kiralanmasını ve
benzeri diğer hizmetleri,"
BAŞKAN- Bu son önerge en aykırı önerge olduğu için
işleme alıyorum.
Komisyon katılıyor mu bu önergeye?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri)- Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN- Hükümet?.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara )- Katılmıyoruz.
BAŞKAN- Hükümetin katılmadığı, Komisyonun takdire
bıraktığı önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe: Kamu İhale Kanununun 48 inci maddesinde
"plan" danışmanlık hizmeti olarak yer almaktadır. Kanun Tasarısı
değişiklik önergesinde esasen diğer hizmetler gibi bir uzmanlık işi olan
"plan"ın da 4734 sayılı Kanunun 4 üncü maddesindeki hizmet tanımı
içerisine alınması amaçlanmıştır.
Kamu İhale Kanununun 23 üncü maddesinde "idareler
gerekli gördükleri mimarlık, peyzaj mimarlığı, mühendislik, kentsel tasarım
projeleri, şehir ve bölge planlama ve güzel sanat eserleri ile ilgili bir
plan...... elde edilmesine yönelik olarak..... yarışma yaptırabilir"
denilmektedir.
"Plan"ın hizmetler bölümünde yer almaması
ileride yine sadece danışmanlık veya yarışma kapsamında üretilebilecekmiş gibi
yorumlanarak yeni bir tartışmalı uygulama dönemi yaşatacaktır. Tasarıdaki
değişiklik teklifiyle bu tartışmayı engellemek amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 3 üncü maddesiyle değiştirilen
4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 4 üncü maddesindeki "Hizmet"
tanımına "imar uygulama" ibaresinden sonra gelmek üzere "her
ölçekte imar planı" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sadullah Ergin
(Hatay) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet, katılıyoruz.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım?
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarıyla "etüt ve proje", "harita ve
kadastro" ve "imar uygulama" işleri danışmanlık hizmetleri
kapsamından çıkarılarak hizmet kapsamına alınmış, ancak bu hizmetlerle benzer
nitelikte olan ve hizmet kapsamındaki "mimarlık ve mühendislik"
disiplini içinde yer alan imar planı yapımına, ne hizmet tanımı içinde ne de
danışmanlık hizmet tanımı içinde yer verilmemiş olmasından kaynaklanan boşluğu
doldurmak amacıyla söz konusu ilavenin yapılması zorunlu görülmektedir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 3 üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3 üncü madde kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 4734 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin
altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İlgili mevzuatı gereğince Çevresel Etki
Değerlendirme (ÇED) raporu gerekli olan işlerde ihaleye çıkılabilmesi için ÇED
olumlu belgesinin alınmış olması zorunludur. Ancak, doğal afetlere bağlı olarak
acilen ihale edilecek yapım işlerinde ÇED raporu aranmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
1 önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı Kanun Tasarısının 4
üncü maddesiyle değiştirilen 4734 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin altıncı
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Mehmet
Yıldırım |
Mehmet
Parlakyiğit |
|
İzmir |
Kastamonu |
Kahramanmaraş |
|
Sıdıka
Sarıbekir |
|
Ahmet
Küçük |
|
İstanbul |
|
Çanakkale |
"İlgili mevzuatı gereğince Çevresel Etki
Değerlendirme (ÇED) raporu gerekli olan işlerde ihaleye çıkılabilmesi için ÇED
olumlu belgesinin alınmış olması zorunludur."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçe mi okunsun?
OĞUZ OYAN (İzmir) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ülkemizin yaşadığı doğal afetler sonrasında inşa edilen
yapıların (kalıcı konutlar, sosyal tesisler, kamu yapıları vb) yer seçiminden
başlayan acı deneyimleri göz önünde bulundurulduğunda, ÇED raporunun aranması
zorunlu görünmektedir.
Bu nedenle, tasarıdaki son cümle olan "Ancak,
doğal afetlere bağlı olarak acilen ihale edilecek yapım işlerinde ÇED raporu
aranmaz" ibaresi taslak metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- 4734 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İhaleyi yapan idarede yeterli sayı veya nitelikte
personel bulunmaması halinde, bu Kanun kapsamındaki idarelerden komisyona üye
alınabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Önerge yok.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- 4734 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 9.- Mal veya hizmet alımları ile yapım
işlerinin ihalesi yapılmadan önce idarece, her türlü fiyat araştırması
yapılarak katma değer vergisi hariç olmak üzere yaklaşık maliyet belirlenir ve
dayanaklarıyla birlikte bir hesap cetvelinde gösterilir. Yaklaşık maliyete
ihale ve ön yeterlik ilanlarında yer verilmez, isteklilere veya ihale süreci
ile resmi ilişkisi olmayan diğer kişilere açıklanmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Önerge yok.
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- 4734 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin
birinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendi ile (b) bendinin (2)
numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrasının son
cümlesindeki "ve denetim" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
"2) İsteklinin, ilgili mevzuatı uyarınca
yayınlanması zorunlu olan bilançosu veya bilançosunun gerekli görülen
bölümleri, yoksa bunlara eşdeğer belgeleri,"
"2) İsteklinin ihale konusu iş veya benzer
işlerde; mal ve hizmet alımları için son beş yıl içinde, yapım işleri için ise
son onbeş yıl içinde kamu veya özel sektörde o işe ait sözleşme bedelinin en az
% 70'i oranında gerçekleştirdiği veya % 50'si oranında denetlediği veyahut
yönettiği idarece kusursuz kabul edilen benzeri işlerle ilgili deneyimini
gösteren belgeler,"
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
1 adet önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7
nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Parlakyiğit |
Mehmet
Yıldırım |
Oğuz
Oyan |
|
Kahramanmaraş |
Kastamonu |
İzmir |
|
Engin
Altay |
|
Necati
Uzdil |
|
Sinop |
|
Osmaniye |
"4734 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendi ve (b) bendinin (2) numaralı alt
bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, üçüncü fıkrasının son cümlesindeki
"ve denetim" ibaresi madde metninden çıkarılmış ve (b) bendine (10)
numaralı alt bent eklenmiştir."
"2) İsteklinin, ilgili mevzuatı uyarınca
yayınlanması zorunlu olan bilançosu veya bilançosunun gerekli görülen bölümleri
yoksa bunlara eşdeğer belgeleri,"
"2) İsteklinin iade konusu iş veya benzer işlerde;
mal ve hizmet alımları için son beş yıl içinde, mühendislik mimarlık hizmet
alım işlerinde son on yıl içinde, yapım işleri için ise son onbeş yıl içinde
kamu veya özel sektörde o işe ait sözleşme bedelinin en az % 70'i oranında
gerçekleştirildiği veya % 50'si oranında denetlediği veyahut yönettiği idarece
kusursuz kabul edilen benzeri işlerle ilgili deneyimini gösterir
belgeler,"
"10) Mühendislik, mimarlık hizmet alımı işlerinde
isteklinin ilgili meslek odası tescil belgesi"
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Mühendislik, mimarlık hizmetleri meslekî disiplinler
çerçevesinde "meslek adamı", "müelliflik" kimliğini
içermektedir. Türkiye'de son on yılda yatırımların bütçe içindeki payı
düşmüştür. Dolayısıyla, mühendislik, mimarlık hizmetlerinde de büyük düşüşler
vardır. Bu durum gözönünde tutularak, bilgi ve deneyim birikimi olan mühendislik,
mimarlık büro ve şirketlerinin ihalelere katılmalarının sağlanabilmesi için mal
ve hizmet alımlarından ayrı bir biçimde düzenlenmesinde yarar vardır. Tasarı
metnine "mühendislik mimarlık hizmet alım işlerinde son on yıl
içinde" ibaresi eklenmek suretiyle bu hizmetlerin mal ve hizmet alımları
dışında mütalaa edilmesi sağlanmıştır. Mühendislik ve mimarlık hizmetlerinde
sürenin mal ve hizmet alımlarından farklı şekilde on yıl olarak saptanmasıyla
hem geniş bilgi ve birikimi olan müelliflerden yararlanılmış hem de rekabet
ortamı sağlanmış olacaktır.
10 uncu maddenin (b) bendinin (10) numaralı alt bendine
mühendislik, mimarlık hizmet alımı işlerinde isteklinin ilgili meslek odası
tescil belgesinin istenilmesi doğrultusunda bir düzenleme eklenmiştir. Bundaki
amaç ise, bu hizmetlerin üretiminde Anayasaya ve yasalara aykırı bir davranış
içine giriliyor veya üretilen projelerin istenilen teknik ve bilimsel
standartlara uygun olmadığı gündeme geliyor ise ya da meslekî davranış ilkeleri
ve meslek etiğine aykırı bir davranış sergileniyorsa ilgili meslek adamına
meslek odası disiplin kurulunca mesleğinden geçici veya daimî olarak men cezası
verilebilmektedir. Mühendis, mimar ve şehir plancılarının bu durumları ilgili
meslek odalarınca izlendiğinden meslekî faaliyetlerini sürdürdüğünü gösterir
belgenin ilgili meslek odasından alınmasını zorunlu kılmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8.- 4734 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin üçüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İhaleyi yapan idare bünyesinde bulunan veya idare
ile ilgili her ne amaçla kurulmuş olursa olsun vakıf, dernek, birlik, sandık
gibi kuruluşlar ile bu kuruluşların ortak oldukları şirketler bu idarelerin
ihalelerine katılamazlar."
BAŞKAN - Madde üzeride söz isteği?.. Yok.
1 adet önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı kanun tasarısının 8
inci maddesiyle değiştirilen 4734 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
İzzet
Çetin |
Gürol
Ergin |
|
İzmir |
Kocaeli |
Muğla |
|
Mehmet
Işık |
Hüseyin
Özcan |
Engin
Altay |
|
Giresun |
Mersin |
Sinop |
"Türk Silahlı Kuvvetlerinin vakıf ve şirketleri
hariç, ihaleyi yapan idare bünyesinde bulunan veya idareyle ilgili her ne
amaçla kurulmuş olursa olsun vakıf, dernek, birlik, sandık gibi kuruluşlar ile
bu kuruluşların ortak oldukları şirketler bu idarelerin ihalelerine
katılamazlar."
BAŞKAN - Sayın Komisyon?..
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada, madde 8 ile madde 2'yi irtibatlı değerlendirmek
gerekiyor. Madde 2'nin (b) bendiyle, savunma, güvenlik ve istihbaratla ilgili
mevzuat uyarınca birtakım gizlilik içerisinde yürütülmesi gereken meseleleri
aldık, bunları istisna kapsamına koyduk. Yine, 2 nci maddenin son fıkrasında
"ceza ve ihalelerden yasaklama hükümleri hariç bu Kanuna tabi
değildir" denilmektedir. "Ceza ve ihalelerden yasaklama hükümleri
hariç" dediğimizde 8 inci maddeyle çelişen bir durum ortaya çıkabilir. 8
inci maddede "ihaleyi yapan idare bünyesinde bulunan veya idare ile ilgili
her ne amaçla kurulmuş olursa olsun, vakıf, dernek, birlik, sandık gibi kuruluşlar
ile bu kuruluşların ortak oldukları şirketler bu idarelerin ihalelerine
katılamazlar" hükmü yer alıyor. Bu hüküm, aslında, birçok kuruluş
açısından yerindedir; yani, belediye vakfının belediye ihalesine girmemesi, bir
vakıf üniversitesi ihalesi gibi, işte böyle, içli dışlı geçmiş kuruluşlar
açısından çok iyi olabilir; ancak, Türkiye'de bunun istisnasını oluşturacak
kuruluşlar var. Örneğin, Türkiye'de teknoloji üreten bir ASELSAN var, 1974
yılında Kıbrıs Harekatı sırasında kurulmuş. Bu, ASELSAN'ın müşteri portföyünde
en önemli kuruluş olan Türk Silahlı Kuvvetleri ihalesine girmesini engelleyici
sonuçlar doğurabilir. Dolayısıyla, biz, burada, bir değişiklik önerdik. Biz, bu
8 inci maddenin başına "Türk Silahlı Kuvvetleri vakıf ve şirketleri
hariç" dedik ki, burada, hiç olmazsa, ASELSAN gibi kuruluşlar, asıl
tedarikçisi olmaları gereken Türk Silahlı Kuvvetlerine malzeme ya da teknoloji
sunabilsinler.
Aslında, şimdi, bu öneri, Avrupa Birliği ile uyum
açısından hiçbir engel teşkil etmiyor; çünkü, Avrupa Birliğinin temelinde olan
Roma Anlaşması, üye ülkelerin, savunma, güvenlik ve istihbaratla ilgili satın
alma yöntemlerini kendisi belirlemesi hükmünü içeriyor. Dolayısıyla, burada,
biz Avrupa Birliğine uyum yapacağız diye, böyle birtakım yakın akrabalık
ilişkileri olan kuruluşlar arasında ticaret olmasın dediğimizde; burada, kendi
elimizle teknoloji üreten birtakım şirketleri de boğazlamayalım; yani, burada,
doğru birtakım ilkeleri savunabiliriz; evet, ama, bunun, her zaman, kendi
ulusal çıkarlarımız açısından bazı istisnaları olabileceğini düşünmeniz
gerekir. İşte, bu önerge, bu amaçla verilmiştir. Biz, bu konuda, bunun geçmesi
açısından da bir miktar bir şeyler yaptık. Umarım, bu, bir düzelme olarak,
düzeltme olarak, ileri bir tarihte önümüze tekrar gelmez. Bu tür birtakım
sorunlu olabilecek alanları temizlersek, burada önemli ölçüde yol almış oluruz.
Biraz önce şimdiki Sayın Bayındırlık Bakanınız, eski milletvekilinizin, Sayın
Özyürek ve Sayın Çetin'in söylediği görüşleri burada söylemeyeceğiz. Bu tasarı,
çok fazla istisnayla, yasanın kapsamını çok daraltıyor; ama, hiç olmazsa,
burada, bazı düzeltmeler yaparak bazı maddelerini daha iyi duruma getirmek ve
çelişkileri ortadan kaldırmak imkânı olabilir. Değerlendirmenize sunuyorum.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Oyan.
Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı ve
biraz önce Sayın Oyan'ın izahatıyla gerekçesini dinlediğimiz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9.- 4734 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 13.- Bütün isteklilere tekliflerini
hazırlayabilmeleri için yeterli süre tanımak suretiyle;
a) Yaklaşık maliyeti 8 inci maddede yer alan eşik
değerlere eşit veya bu değerleri aşan ihalelerden;
1) Açık ihale usulü ile yapılacak olanların ilânları,
ihale tarihinden en az kırk gün önce,
2) Belli istekliler arasında ihale usulü ile yapılacak
olanların ön yeterlik ilânları, son başvuru tarihinden en az ondört gün önce,
3) Pazarlık usulü ile yapılacak olanların ilânları,
ihale tarihinden en az yirmibeş gün önce,
Resmî Gazetede en az bir defa yayımlanmak suretiyle
yapılır.
Yaklaşık maliyeti eşik değerlere eşit veya bu değerleri
aşan belli istekliler arasında yapılacak ihalelerde ön yeterlik değerlendirmesi
sonucunda yeterliği belirlenen adaylara ihale gününden en az kırk gün önce
davet mektubu gönderilmesi zorunludur.
b) Yaklaşık maliyeti 8 inci maddede belirtilen eşik
değerlerin altında kalan ihalelerden;
1) Yaklaşık maliyeti otuzmilyar Türk Lirasına kadar
olan mal veya hizmet alımları ile altmışmilyar Türk Lirasına kadar olan yapım
işlerinin ihalesi, ihale tarihinden en az yedi gün önce ihalenin ve işin
yapılacağı yerde çıkan gazetelerin en az ikisinde,
2) Yaklaşık maliyeti otuzmilyar ile altmışmilyar Türk
Lirası arasında olan mal veya hizmet alımları ile altmışmilyar ile beşyüzmilyar
Türk Lirası arasında olan yapım işlerinin ihalesi, ihale tarihinden en az
ondört gün önce Resmî Gazetede ve işin yapılacağı yerde çıkan gazetelerin
birinde,
3) Yaklaşık maliyeti altmışmilyar Türk Lirasının
üzerinde ve eşik değerin altında olan mal veya hizmet alımları ile beşyüzmilyar
Türk Lirasının üzerinde ve eşik değerin altında olan yapım işlerinin ihalesi,
ihale tarihinden en az yirmibir gün önce Resmî Gazetede ve işin yapılacağı
yerde çıkan gazetelerin birinde,
En az birer defa yayımlanmak suretiyle ilân edilerek
duyurulur.
Yaklaşık maliyeti 8 inci maddede yer alan eşik
değerlerin altında kalan belli istekliler arasında yapılacak ihalelerde ön
yeterlik ilanlarının son başvuru tarihinden en az yedi gün önce (b) bendindeki
süre hariç diğer usullere göre yapılması ve ön yeterlik değerlendirmesi
sonucunda yeterliği belirlenen adaylara ihale gününden önce (b) bendindeki
sürelere göre davet mektubu gönderilmesi zorunludur.
İlân edilecek ihalelerden hangilerinin, ayrıca Basın
İlân Kurumu aracılığıyla Türkiye çapında dağıtımı olan gazetelerin birinde ilân
edileceğini belirlemeye Kurum yetkilidir.
İhalenin yapılacağı yerde gazete çıkmaması halinde
ilân, aynı süreler içinde ilgili idare ile hükümet ve belediye binalarının ilân
tahtalarına asılacak yazılar ve belediye yayın araçları ile yapılır. Bu
işlemler bir tutanakla belgelenir.
İdareler, yukarıda belirtilen zorunlu ilanların dışında
işin önem ve özelliğine göre ihaleleri, uluslararası ilân veya yurt içinde
çıkan başka gazeteler veya yayın araçları, bilgi işlem ağı veya elektronik
haberleşme (internet) yolu ile de ayrıca ilân edebilir. Ancak, uluslararası
ilân yapılması halinde yukarıda belirtilen asgari ilân sürelerine oniki gün
eklenir."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 9 uncu madde üzerinde
gruplar adına söz istekleri vardır.
İlk söz isteği, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Tekirdağ Milletvekili Sayın Erdoğan Kaplan'ın.
Buyurun Sayın Kaplan. (Alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ile Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla,
sevgiyle selamlarım.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz kanun tasarısının 9
uncu maddesi, 4374 sayılı Kamu İhale Kanununun 13 üncü maddesinde değişikliği
içermektedir.
Aynı madde üzerinde, ben ve Cumhuriyet Halk Partili
diğer milletvekili arkadaşlarım, Meclis Başkanlığına kanun teklifi vermiştik.
Bu teklifi vermekteki amacımız, Kamu İhale Kanununda yapılan değişiklik
sonucunda yerel basının gücünü ve etkisini azaltan düzenlemelerin ortadan
kaldırılması ve şeffaflığın yaygınlaştırılmasını sağlamaktı. Teklifimizde
belirttiğimiz bazı temel hususların, komisyon tarafından da kabul edilmiş
olmasından dolayı memnunluğumu ifade etmek isterim.
Demek ki, yasalar yangından mal kaçırırcasına
çıkarılmasa, ilgililerin, sivil toplum örgütlerinin tartışma ve katılımlarını
sağlayacak süreler tanınsa, farklı kesimlerin taleplerinin de Meclis tarafından
değerlendirilmesi imkânı genişleyecektir. Cumhuriyet Halk Partisinin, tek
başına, iktidar çoğunluğunun izlediği yasa yapma sürecine eleştirisinin temel
noktası budur. 48 saat beklemeden, Danışma Kurullarını toplayarak, grup önerisi
vererek, apar topar yasa yapılmasının sakıncalarının bir an önce anlaşılması
gerekir.
Değerli arkadaşlar, Kamu İhale Kanununun 13 üncü
maddesinde yapılan değişikliklerde, yaklaşık maliyeti aynı kanunun 8 inci
maddesinde belirtilen eşik değerlerin altında olmak şartıyla, ihalenin ve işin
yapılacağı yerde çıkan gazetelerin en az ikisinde yayımlanma yükümlülüğü, 30
milyara kadar olan mal veya hizmet alımları ile 60 milyar liraya kadar olan
yapım işlerinin ihalesinde zorunlu hale getirilmiştir.
Yaklaşık maliyeti 30-60 milyar lira arası olan mal veya
hizmet alımları ile 60 ile 500 milyar lira olan yapım işleri ihalesinin, Resmî
Gazetenin yanı sıra işin yapılacağı yerde çıkan gazetelerin birinde
yayımlanması; yaklaşık maliyeti 60 milyarın üzerinde ve eşik değerin altında
olan mal veya hizmet alımları ile 500 milyarın üzerinde ve eşik değerlerin
altında olan yapım işleri ihalelerinin, Resmî Gazetenin yanında, işin
yapılacağı yerde çıkan gazetelerin birinde ilan edilmesi şartları
getirilmiştir.
Ayrıca, tüm ihaleler için İhale Kurumuna, ilan edilecek
ihalelerden hangilerinin, ayrıca, Basın İlan Kurumu aracılığıyla Türkiye
çapında dağıtımı olan gazetelerin birinde ilan edileceğine karar verme yetkisi
tanınmıştır. İhalenin yapıldığı yerde gazete çıkmıyorsa, ilan duyuru yoluyla
yapılacaktır.
Bu yeni düzenlemeler, basına destek ve ihalelerin en
geniş kesim tarafından duyulmasını sağlamaya katkı verecek nitelikte olmakla
birlikte, yetersizdir. İhale ilanlarının hem ihalenin yapıldığı hem de işin
yapılacağı yerdeki yerel gazetelerde yapılması, şüphesiz beklenilen faydayı
çoğaltacaktır.
Ayrıca, günlük gazete çıkmayan yerlerde, haftalık çıkan
gazete varsa ilanların bu gazetelerde yapılması sağlanmalı ve süreler gazetenin
yayımı dikkate alınarak planlanmalıdır. Bu konuya mutlaka kurum tarafından
açıklık getirilmelidir.
Ayrıca, yerel gazetelerde ilan dağıtılırken ayrıcalık
yaratacak uygulamalardan kaçınılmalıdır.
Bilgiişlem ağı veya elektronik haberleşme yoluyla ilan
yapılırken, idareye ait olanların yanı sıra, Basın İlan Kurumunun elektronik
haberleşme ağı da kullanılmalıdır.
Benim kanun teklifimde yer alan; fakat, komisyon
raporunda yer verilmeyen bir konu da, kanunun "ihale sonucunun ilanı"
başlıklı 47 nci maddesiyle ilgilidir. İhalenin ilanı nasıl yapılmışsa sonucunun
da aynı yolla ilan edilmesi gerekir. Bu nedenle belirlenecek miktarlar
üzerindeki ihale sonuçlarının, Basın İlan Kurumu aracılığıyla, Türkiye çapında
dağıtımı olan gazetelerin birinde ve ihalenin veya işin yapılacağı yerde çıkan
gazetelerin birinde ilan edilmesi sağlanmalıdır. Umarım, konuyu takip eden
arkadaşların ortak önergesiyle bu düzenlemeyi de kanuna, burada, ekleriz.
Değerli arkadaşlar, bize basit gibi görünen bu
düzenlemeler, Türkiye çapında, Basın İlan Kurumu aracılığıyla ihale ilanı
yayınlayan 800 yerel basın organı ve 60 000 çalışanını ilgilendirmektedir.
Yerel basın, demokrasinin yaygınlaşmasında ve halkın
haber alma özgürlüğünü kullanmasında çok önemli bir role sahiptir. Yerel
basının güçlendirilmesi, medyadaki tekelleşmenin rahatsızlıklarını ortadan kaldıracak
bir yöntemdir.
İlanların yerel gazetelerde yayımlanması, halkın kendi
bölgesiyle ilgili yapılacak işleri, kamu kaynakları kullanılarak yapılacak mal
ve hizmet alımlarını, yapımları öğrenmesini, bilgi sahibi olmasını
sağlayacaktır. Bu, şeffaflık ilkesinin de gereğidir.
Bu ilanlar olmasa, yöre halkının, yerel yönetimlerin ve
sivil toplum örgütlerinin yapılacak işler hakkında ne bilgi edinmesi ne de
denetime dönük hazırlık yapması imkânı vardır.
Yeri gelmişken belirtmek isterim: Değerli arkadaşlar,
milletvekili seçilmeden önce üç dönem, onbeş yıl Tekirdağ Saray İlçesi Belediye
Başkanlığı görevinde bulundum. Merkezden yapılan ihalelerde, işin mahiyetiyle
ilgili olarak ne belediyelerin ne sivil toplum örgütlerinin ne de vatandaşın
hiçbir bilgisi olmamaktadır. Burada ihale, eşe dosta, partiliye veriliyor; adam
gelip, işi yapıp gidiyor; daha sonra dökülen, akan, yıkılan kamu binalarıyla
bölge halkı karşı karşıya kalıyor. Bu tablonun ortadan kalkması için sürece
mutlaka yerel yönetimleri ve ilgili sivil toplum örgütlerini katmalıyız. Aksi
takdirde, ne kamunun parasının çarçur edilmesini ne yolsuzluğu ne de israfı
önleyemeyiz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'deki yolsuzlukların önemli
bir kısmının ihale işleriyle ilgili olduğu gerçektir. Tüm toplumun,
yolsuzlukların üzerine gidilmesini beklediği bir dönemde iktidarın ihale işene
el atarak pek çok kuruluşu ve işi, İhale Kanunu kapsamı dışına çıkarması
düşündürücüdür.
Yolsuzlukların önlenmesi amacıyla çıkarılmış bir yasa
ve kurulmuş bir kurumun yetkilerini azalltırsak, etki alanını, uygulama alanını
daraltırsak yolsuzlukla mücadeledeki samimiyet tartışılır.
İşlerin hızlı yürümesi, hizmetin daha kaliteli
alınması, yapılması başka, işlerin denetimden kaçırılması başka bir konudur.
"Biz iktidar olduk, İhale Kanunu elimizi kolumuzu bağlıyor"
anlayışıyla bu değişiklikler yapılıyorsa yapılanın yapanın yanına kâr
kalmayacağını bilmelisiniz.
Genel Kurula sevgiler ve saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Tokat
Milletvekili Sayın Resul Tosun; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Tosun, sizin, şahsınız adına da söz isteğiniz
var; iki süreyi beraber kullanmak istiyor musunuz?
RESUL TOSUN (Tokat) - Evet Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA RESUL TOSUN (Tokat) - Nezaketiniz
ve anlayışınıza teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı kuvvetinin, erkinin yanı sıra dördüncü
güç olarak basın anılır, bunu hepimiz biliyoruz; basının, Türkiye'de ulusal
basını ve genellikle de, ulusal basının sermayenin etkisi altında olduğunu
hesaba katarak, yerel basını gözönünde bulundurursak, ulusal basın için
dördüncü bir güçtür diyebilme şansımız var. Geçtiğimiz dönemde, bunu çok bariz
bir şekilde de müşahede ettik; fakat, aynı şeyi yerel basın için söylemek
mümkün değil; çünkü, yerel basının, güç bir tarafa, takat bir tarafa, ayakta
duracak hali kalmamıştır. Yerel basın, basın sektörünün en riskli ve en çileli
kesimidir. En çileli kesimidir; çünkü, yerel basının hiçbir gelir imkânı
yoktur. En risklidir; çünkü, imkânları son derece kısıtlıdır, gerek eleman
istihdamı açısından gerekse teknoloji kullanımı açısından.
Anadolu'da yayımlanan -ya da Trakya'da yayımlanan
diyelim- yerel gazetelerin tirajlarına baktığınız zaman değerli arkadaşlarım,
ya 300 nüsha basarlar ya 500 ya da 1 000. Her gün, bunun tamamını satarak
bedelini aldığını düşünün; buradan elde ettiği miktarla telefon faturasını bile
ödeyemez.
Peki, neden çıkarılır bu gazeteler, geliri neredendir?
Aslında, Anadolu basını -ya da taşra basını diyelim- patronları, kendilerine
fedakârlık nişanesi, ödülü verilecek son derece fedakâr insanlardır; çünkü,
gelirleri yoktur, kazanmazlar, ceplerinden harcarlar sürekli. Bu basın
kesiminin, yerel basının tek bir geliri vardır; ilan geliri. O ilan geliri de,
mahallindeki ticarî ilanlar ile devletten gelecek resmî ilanlardır. Ticarî
ilanlar, küçük mahallerde, hele böyle krizin olduğu zaman dilimi içerisinde
sıfırdır. Âdeta, dostlar alışverişte görsün diye, kimi gazeteler ücretsiz ilan
yayımlarlar ki, ilan yayımlanıyor densin de, başkaları bakarak ilan versin
diye. Şimdi, geriye, sadece resmî ilanlar kalmaktadır.
İşte, kesesinden masraf yaparak, fedakârlık yaparak
yerel basını yaşatan bu fedakâr gazete sahiplerinin, şu anda, 4 aydır
yürürlükte olan 4734 sayılı Kamu İhale Yasasının 13 üncü maddesi marifetiyle en
büyük gelir kaynakları kesilmiş ve yılbaşından bu yana, maalesef, yerel basın
can çekişir hale gelmiştir. 800 civarında gazete sahibi, 60 000'e yakın gazete
çalışanı, Türkiye'de bu işsizlik ortamında, Kamu İhale Yasasını yapanların
basiretsizliği nedeniyle, maalesef, işsizlikle karşı karşıya gelmiştir.
Maalesef, bu yasayı yapanlar, nasıl yapmışlarsa, 25 milyara kadar mal ve hizmet
alımı, 50 milyara kadar yapım ihaleleri dışında, hiçbir ilanı yerel basına
vermemek suretiyle, yerel basının, âdeta, idam fermanını yayınlamışlar ve bu
sebeple, tabansız çıkması sebebiyle de, bu yasa 4 ayda eskimiştir.
Ben, şu anda, olayların, 22 inci Dönemdeki yasama
erkinin çalışma sürecini takip ederken, memnuniyetle görüyorum ki, gerek
teklifler verilirken gerek komisyonlardaki tartışmalarda gerekse Yüce
Meclisteki müzakerelerde, biz, önceki dönemlere göre daha mantıklı ve daha
tutarlı yasalar çıkarıyoruz. Onun bir örneğini de şu anda Kamu İhale Yasasında,
özellikle de, 13 üncü maddenin (b) fıkrasında, muhalefet ve iktidar vekilleri
birlikte sevinerek müşahede ediyoruz.
Basında tekelleşmenin tek engeli, demokrasinin
akciğerleri, çoğulculuğun zemini, yerel kültürel ve geleneğin hamisi,
koruyucusu olan yerel basına indirilen bu darbeyi gören biz milletvekilleri,
gerek şahsen ben ve 47 AK Partili milletvekili arkadaşım gerekse Cumhuriyet
Halk Partisinden değerli milletvekili arkadaşlarımız, tasarıyla ilgili
değişiklik önergeleri verdik. Neden verdik; zannedildiği gibi, burada, sadece,
800 yerel basın ve çalıştırdıkları, istihdam ettikleri ya da yerel basından
istifade eden 60 000 civarındaki çalışanın olumsuz etkilenmesi değildi.
Bunların yanı sıra -bu, çok önemliydi- yerel basının da desteklenmesi
gerekirdi; çünkü, sermayenin tekelinde ve baskısı altındaki ulusal basın,
maalesef, Türkiye'deki, ülkemizin dört bir yanındaki mahallî, o mahalde önemli
olan olayları gündeme getirecek durumda değildi, getirmiyordu da... Tek
tezgâhtan çıkmış haberler, tek tezgâhtan çıkmış yorumlar, ulusal basına,
maalesef, kamuoyu üzerinde istediği şekilde yönlendirme imkânı veriyordu. Oysa,
demokrasinin akciğerleri yerel basındır, çoğulculuğun zemini yerel basındır;
mahallî kültürün yaşatılmasında da, yerel basın, ulusal basına göre çok büyük
bir rol oynamaktadır.
Değerli arkadaşlar, bunun yanı sıra, şu anda yürürlükte
olan ve dört ayda eskiyen bu yasa sebebiyle, küçük ve orta büyüklükteki
müteahhitlerimiz ve Resmî Gazeteye ulaşamayan diğer esnafımız ve işsizlerimiz
de, bu 13 üncü maddenin (b) bendindeki basiretsiz uygulamanın, maalesef,
olumsuz etkisi altındadırlar. Neden mi; şu anda yürürlükte olan yasaya göre, 25
milyarlık hizmet ve mal alımı, 50 milyarlık inşaat yapım ihalelerinin dışındaki
bütün ilanlar Resmî Gazetede yayımlanıyor ve hepinizin bildiği gibi, Resmî
Gazete, bayilerde satılmıyor arkadaşlar. Hakkâri'de, Erzurum'da, Van'da,
Edirne'de, İzmir'de, Aydın'da, Muğla'daki müteahhitler, kendi yöresinde
yapılacak ihalenin ilanını, Resmî Gazeteyi bayide bulamayacağı ve alamayacağı
için -küçük çapta müteahhitlerdir bunlar- göremezler, haberleri olmaz;
dolayısıyla, o ihalelere katılma şansları da yoktur. Bunun yanı sıra, Muğla'da
bir iş alacak müteahhit yahut Edirne'de iş alacak müteahhit, Tokat'ta iş alacak
müteahhit...
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Gümüşhane'yi de söyle!
RESUL TOSUN (Devamla) - Gümüşhane'de iş alacak
müteahhit, elbette ki, kendi çevresindeki işsiz gençleri istihdam edecektir;
ama, o işi alamayan müteahhit, bölgesindeki işsiz gençleri de istihdam
edemeyecektir. Dolayısıyla, bu yasanın 13 üncü maddesinin (b) bendindeki
uygulama, Anayasanın 2 nci maddesindeki eşitlik, adalet ilkesine de aykırıdır;
ama, bu yasa çıkmıştır.
Mutluyuz; şu anda bu tasarı üzerinde ortak bir
noktadayız. Aslında, bizim verdiğimiz teklifle CHP'li arkadaşların verdiği
teklif arasında, hem gerekçeleri hem de sonuçları itibariyle, hiçbir fark yok;
aramızda, sadece bir "ğ" farkı var. Nedir "ğ" farkı: Temel,
otele gitmiş, adını yazdıracak; görevli sormuş "adın ne" diye,
bizimki "Temel, 'ğ'siz" demiş. Adam bakmış "zaten 'Temel'
isminde 'ğ' yok ki" demiş; Temel "biz ne dedik" demiş. Yani,
şimdi, sevinerek görüyorum ki, bizim verdiğimiz önergelerde de aramızda hiçbir
fark yok.
Bu yasa tasarısı değişikliği komisyonda görüşülürken,
önerge veren -hem Anamuhalefet Partisinden hem de İktidar Partisinden-
milletvekili arkadaşlarımıza, komisyon üyelerine ve aynı zamanda, komisyonda önergemize anlayışla yaklaşan
gerek komisyon başkanımıza gerekse değerli bakanlarımıza,
huzurlarınızda teşekkür ediyorum; çünkü, bundan önceki uygulamalarda, yerel
basın, hemen hemen tek gelir kaynağı olan bu ihale ilanlarından mahrum
bırakılırken, şimdi 30 000 000 000 ile 60 000 000 000 lira arasındaki tüm ihaleler,
ihalenin yapıldığı ve işin
yapıldığı yerde, en az 2 yerel gazetede yayımlanacak. 2 nci ve 3 üncü bentte de, 30 000 000 000 ve 60 000 000 000'ın
üzerindeki mal ve hizmet alımları var; oralarda da, sadece miktar farkı olduğu
için, gün farkı konulmuş. Bunun dışındaki bütün ilanlar, hem Resmî Gazetede hem
de işin yapıldığı yerdeki gazetede yayımlanacak.
Arkadaşlar, bu cümlenin altını çizmeniz gerekir; çünkü,
gelen teklifte "ihalenin veya işin yapılacağı" şeklindeydi; biz
"veya" tercih imkânı verdiği için "ihalenin yapılacağı"
kısmının çıkarılmasını talep ettik, komisyon bunu olumlu buldu. Neden talep
ettik; çünkü, ihaleyi Ankara'da yapar; işi de Hakkâri'de yapar. Hakkâri'deki
vatandaş, oradaki gazetede yayımlanmayacağı için, bu ihaleden haberdar
olmayabilir. O ihtimali ortadan kaldırmak için "ihalenin veya işin yapılacağını"
ibaresinden "ihaleyi" ibaresini kaldırdık, iş nerede yapılıyorsa,
oradaki yerel gazetede de ilan yayımlanır demek suretiyle, biz, mahallî basına
büyük bir destek sağlamış olduk.
Aslında, verdiğimiz bu destek -biraz önce, Anamuhalefet
Partisinden konuşan arkadaşımın kaygılarına katılıyorum- yeterli bir destek
değildir. Basının tekelleşmesine karşı, yerel basını güçlendirmemiz gerekir.
Demokrasinin kökleşmesi, çoğulculuğun gelişmesi ve yerel kültürün yaşaması
için, yerel basına daha büyük destekler vermemiz gerekir. Bu yasama yılımız
yarın tamamlanıyor; fakat, inşallah, bunu, Anamuhalefet Partisinin de,
partimizin de katkılarıyla huzurlarınıza getirmeyi düşünüyorum. Biz, yerel
basına, hem şu anda ödediği vergide -çünkü, yerel basını çıkaran insan cebinden
harcıyor, para kazanmıyor- hem
çalışanlarının SSK primlerinde, vergilerinde hem de iletişimde indirim
yapmalıyız. Eskiden sarı basın kartı olanların, en azından yüzde 50'lik, ev ve
işyeri telefonlarında, bir indirim vardı; şimdi, bunların tamamı gitti.
İletişim çok önemli; ki, bu iletişimde indirim, eskiden olduğu gibi yüzde
50'lerde falan kalmamalı, bana göre, en az yüzde 75 olmalı; vergide de sıfır vergi gibi, yerel basına büyük
destek vermemiz gerekiyor.
Ulaşım da aynı şekilde... Yerel basın fakir basındır, o
habere rahat ulaşmalıdır, ulaşımda, iletişimde daha rahat olmalıdır. En büyük
giderlerinden biri de enerji giderleridir, enerjide de indirim sağlanması
gereğine inanıyor, tasarının teklifimiz doğrultusunda komisyondan geçmesinde
emeği geçen bütün milletvekili arkadaşlarımıza, komisyon üyelerine, değerli
bakanlarımıza, hükümetimize ve 13 üncü maddenin (b) bendindeki bu değişikliğe
hep birlikte oy verecek bütün milletvekili arkadaşlarımıza en kalbî
duygularımla teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tosun.
Madde üzerinde şahsı adına ikinci söz, Afyon
Milletvekili Sayın Reyhan Balandı'ya aittir.
Buyurun Sayın Balandı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
REYHAN BALANDI (Afyon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun, yerel basını ilgilendiren 13
üncü maddesini değiştiren tasarının 9 uncu maddesiyle ilgili olarak şahsım
adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce şunu
belirtmek isterim ki; ekmeğinin peşinde demiyorum, Anadolu'daki, ekmeği elinden
alınmış binlerce basın kuruluşu ve
mensubu, tekrar ekmeğine kavuşmak için nefeslerini tutmuş, bu maddede yapılacak
değişikliği bekliyorlar. Onları da buradan selamlıyor ve inşallah, bu oturum
sonucunda, Yüce Meclisin, mensubu olduğum yerel basının dertlerine, bu yasa
değişikliğini yaparak çözüm bulacağına inanıyorum.
Bu yasa değişikliğinde, iktidarıyla muhalefetiyle,
herkese, hükümetimiz ve komisyonumuza da sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, maddenin mevcut halinde, yerel
basında yayımlanacak olan ilanlar, hizmet alımında 25 000 000 000 liraya yapım
işlerinde 50 000 000 000 liraya kadar olan ihale ilanlarıyla sınırlıydı. Bu
rakamların üzerinde olan ilanlar, sadece Resmî Gazetede yayımlanıyordu.
Zaten büyük zorluklar içinde görev yapan yerel
gazeteler, günümüzde, 25 000 000 000 liranın altında hizmet alımı ya da 50 000
000 000 liranın altında yapım ihalesi kalmadığından, neredeyse, tek gelir
kaynağı olan resmî ilanlardan yararlanamıyordu. Bu da, yerel basının tek tek
kepenk kapatması demekti. Halbuki, demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olan
yerel basın, ulusal basının bir ağızdan çıkmış olan gündemlerine karşın,
Türkiye'nin dört bir yanındaki il, ilçe, hatta köylerden, oradaki şartlardan,
oradaki vatandaşların yaşantılarından, geleneklerinden, problemlerinden
haberler vererek, ülkenin objektif portföyünü gözler önüne sermektedir.
Ülkeyi bir bütün olarak ele alması gereken her
platformdaki yöneticiler, büyük şehir ya da Anadolu'da herhangi bir ilde
yaşayanlar, illeriyle ilgili siyasî, ekonomik, kültürel faaliyetlerden sadece
yerel basın vasıtasıyla haberdar olurlar. Hiçbir ulusal basın, Afyon İli,
Bolvadin İlçesi, Özburun Beldesindeki Haşhaş Festivalinin haberini ya da o
yöredeki kiraz fiyatlarının yetersizliğini haber yapmaz. Ulusal basında, biz
milletvekillerinin ilimiz için yaptığı hizmetler yer almaz. Kira, enerji,
baskı, kâğıt, iletişim, ulaşım, personel, vergi gibi giderlerini karşılamakta
çok zorlanarak, âdeta bir gider kalemi halini alan yerel basın, bugüne kadar
ayakta kalmayı, gösterdiği büyük fedakârlığa borçludur.
Maddede yapılan değişiklikle, artık, yerel basının
yayımlayacağı, mal ve hizmet alımı ile yapım ihalelerinin rakamsal sınırları
kaldırılmış olacaktır. Bundan böyle, her türlü ve her miktardaki ihale
ilanları, işin yapılacağı yerde yerel basında da yayımlanacaktır. Böylece,
Türkiye'de, sektöründe önemli bir istihdam aracı olan yerel basın, ilan
gelirlerine kavuşacak ve bünyesinde çalışan onbinlerce kişi işsizlik
probleminden kurtulacaktır. Bu sayede, yalnız yerel basın değil,işin yapılacağı
bölgedeki firmaların da ihaleden haberdar olmaları sebebiyle iş yapmaları ve
böylece, o bölgedeki işsiz gençlerin iş bulması imkânı da sağlanmış olacaktır.
Yasada yapılacak değişiklik, yerel basının
güçlenmesine, demokrasinin sağlıklı bir
biçimde işlemesine, çoğulculuğun korunmasına, sivil toplum anlayışının
güçlenmesine, kültürel mirasımızın korunmasına ve adaletin sağlanmasına katkıda
bulunacaktır.
Bu sebeplerle, maddeye olumlu oy vereceğimizi
açıklıyor; Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Balandı.
9 uncu madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 9 uncu madde kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10.- 4734 sayılı Kanunun 14 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 14.- Ortak girişimler birden fazla gerçek
veya tüzel kişi tarafından iş ortaklığı veya konsorsiyum olarak iki türlü
oluşturulabilir. İş ortaklığı üyeleri, hak ve sorumluluklarıyla işin tümünü
birlikte yapmak üzere, konsorsiyum üyeleri ise, hak ve sorumluluklarını
ayırarak işin kendi uzmanlık alanlarıyla ilgili kısımlarını yapmak üzere
ortaklık yaparlar. İş ortaklığı her türlü ihaleye teklif verebilir. Ancak
idareler, işin farklı uzmanlıklar gerektirmesi durumunda, ihaleye
konsorsiyumların teklif verip veremeyeceğini ihale dokümanında belirtirler.
İhale aşamasında ortak girişimden kendi aralarında bir iş ortaklığı veya
konsorsiyum yaptıklarına dair anlaşma istenir. İş ortaklığı anlaşmalarında
pilot ortak, konsorsiyum anlaşmalarında ise koordinatör ortak belirtilir.
İhalenin iş ortaklığı veya konsorsiyum üzerinde kalması halinde, sözleşme
imzalanmadan önce noter tasdikli iş ortaklığı veya konsorsiyum sözleşmesinin
verilmesi gerekir. İş ortaklığı anlaşma ve sözleşmesinde, iş ortaklığını oluşturan,
gerçek veya tüzel kişilerin taahhüdün yerine getirilmesinde müştereken ve
müteselsilen sorumlu oldukları, konsorsiyum anlaşma ve sözleşmesinde ise,
konsorsiyumu oluşturan gerçek veya tüzel kişilerin, işin hangi kısmını taahhüt
ettikleri ve taahhüdün yerine getirilmesinde koordinatör ortak aracılığıyla
aralarındaki koordinasyonu sağlayacakları belirtilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Trabzon Milletvekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz bu madde, iş ortaklıkları
konusunda, 4734 sayılı Yasada yer alan hükümde birtakım değişiklikler yapıyor.
Bu değişiklikle, konsorsiyum şeklindeki iş ortaklıklarının da, ihalelere teklif
verebilmesinin önü açılmaktadır. Bu düzenleme de, ihalelerde rekabeti sağlamaya
yönelik bir düzenleme olarak ortaya çıkıyor.
Şunu her zaman gözönünde bulundurmak gerekir;
ihalelerde ne kadar rekabet varsa, sonuçlar, hem idare açısından hem de toplum
açısından her zaman çok daha iyidir. Rekabet, fiyatı daha uygun seviyeye
getirir; eğer iyi bir yarışma ortamı sağlanmışsa, idarenin alacağı mal ve
hizmette de kaliteye yol açar ve toplumdaki yolsuzluk dedikodularını da önler.
Önemli olan, her zaman için, kurumsal bir yapıyı oluşturmaktır; yoksa, saydam
olmak, saydamlığı sağlamak, her zaman yöneticilerin kişisel tutumlarıyla
sağlanabilecek bir olgu değildir. Yöneticiler iyi niyetli olabilir; ancak, yapı
sağlam değilse, yapı kurumsallaşmış değilse, yöneticilerin iyi niyetine bağlı
olarak iyi uygulamaları yapmak, toplumun benimseyeceği uygulamaları yapmak,
yolsuzlukların olmayacağı uygulamaları yapmak mümkün değildir.
Buraya, şuradan gelmek istiyorum: Biraz önce kabul
ettiğimiz maddeyle, İhale Kanununun yerel basında ilan verilmesine ilişkin
hükmü değiştirildi. Bundan da amaç, rekabeti sağlamaktı. Yerel gazetelerde yer
alacak ilanlarla, ihalelerdeki katılım artacak; ihalelere katılımın artması,
rekabeti artıracaktır. Bu, şüphesiz son derece güzel bir durum. İhale Kanununun
bunu öngörmemiş olması önemli bir eksiklik; ancak, bir farklı niyet
olmayabilir. Belki, sadece Resmî Gazetede yayımlanacak olmasının aynı rekabeti
sağlayacağı düşünülmüş olabilir; ama, önemli değil, sonuçta bu eksiklik
giderildi.
Yerel gazetelerde ilan yapılması konusunda söz alan
arkadaşlarımız, çok değerli görüşlerini ifade ettiler. Ben de, bu konuda kanun
teklifi veren milletvekillerinden birisi olarak, hatta ilk kanun teklifini
veren milletvekili olarak birkaç kelimeyle konuya değinmek istiyorum. Yerel
gazetelerin ilan ihtiyacı açık. Ulusal basının ilan ihtiyacı o kadar güçlü
olmayabilir, onların başka ilan gelirleriyle o çarkı döndürmeleri mümkün
olabilir; ama, yerel gazeteler için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Tabiî ki,
bu bir ihtiyaç; hem ihalelerde rekabeti sağlamaya katkıda bulunacak bu ilanlar
hem de yerel gazetelerin finansman ihtiyacını, gelir ihtiyacını karşılamış
olacak. Bu, hakikaten giderilmesi gereken bir eksiklikti.
Söz alan arkadaşlarımızdan birisi, hem iktidarın hem muhalefetin
vermiş olduğu kanun teklifleri arasında, sadece bir "ğ" farkı
olduğunu söyledi ve bir Temel fıkrasıyla da bunu süsledi. Ben, acaba yanlış mı
hatırlıyorum diye, teklifime, diğer arkadaşlarımla birlikte imzaladığım teklife
bir daha baktım, "ğ" değil; ama, bir miktar fark olduğunu gördüm.
Onu, sizlerin bilgisine sunmak istiyorum. Fark şu: Mevcut yasaya göre, 25
milyar liraya kadar olan mal ve hizmet alımları ile 50 milyar liraya kadar olan
yapım işlerinin ihalesi yerel gazetede, yani o işin yapılacağı yerde çıkan
gazetelerde ilan edilebiliyor. Şu anda, biraz önce kabul edilen maddeyle, bu
limitler değiştirildi. Mal ve hizmet alımlarında, genel bütçeye dahil
dairelerde -örneğin bakanlıklarda- bu rakam 350 milyar lira olmuştur. 350
milyar liraya kadar olan mal ve hizmet alımları, diğer kurumlarda da 583 milyar
liraya kadar olan mal ve hizmet alımları; yapım işlerinde ise 12,8 trilyon
liraya kadar olan işler yerel gazetelerde ilan edilecektir. Bizim teklifimizde
ise, herhangi bir sınır öngörülmemiştir. Bunlar, kanunda yer alan eşik
değerlerdir; eşik değerlerin altında veya üstünde hangi değer olursa olsun,
yerel gazetelerde bu ilanların yapılması öngörülmüştür; ancak, hükümetimiz,
buna bir sınır getirme ihtiyacını duymuştur.
Yapım işlerinde 12 trilyon liralık rakam, hakikaten,
günümüz şartlarında küçümsenmeyecek bir rakamdır; ancak, mal ve hizmet
alımlarında, genel bütçeye dahil daireler için 350 milyar lira, diğer daireler
ve kurumlar için 583 milyar lira çok da yüksek rakamlar değildir. Gerçekte, bu
eşik değerlerin yerel gazetelerde verilecek ilanlarda kaldırılması çok daha
uygun olurdu; ama, bu da bir adımdır. Belki, ileride bu eşik değerleri tamamen
kaldırıp, her tür ilanı yerel gazetelerde yapmak daha uygun olacaktır.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Sayın milletvekilleri, 10 uncu madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11.- 4734 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin kenar
başlığındaki ve birinci fıkrasındaki "gününden" ibaresi
"saatinden" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12.- 4734 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (d)
bendi madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13.- 4734 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin ikinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının son cümlesi madde metninden çıkarılmış ve
dördüncü fıkrasındaki "10 uncu maddeye" ibaresi "40 ıncı
maddeye" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14.- 4734 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin
birinci fıkrasına aşağıdaki (f) bendi eklenmiş, ikinci fıkrasının ilk cümlesi
"(b), (c) ve (f) bentlerinde belirtilen hallerde ilân yapılması zorunlu
değildir." şeklinde değiştirilmiş, dördüncü fıkrasının başına "(a),
(d) ve (e) bentlerine göre yapılacak ihalelerde," ibaresi eklenmiş ve
maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"f) İdarelerin yaklaşık maliyeti ellimilyar Türk
Lirasına kadar olan mamul mal, malzeme veya hizmet alımları."
"(f) bendi kapsamında yapılan mal alımlarında,
malın sözleşme yapma süresi içinde teslim edilmesi ve bunun idarece uygun
bulunması halinde, sözleşme yapılması ve kesin teminat alınması zorunlu
değildir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15.- 4734 sayılı Kanunun 22 nci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 22- Aşağıda belirtilen hallerde
ihtiyaçların ilân yapılmaksızın ve teminat alınmaksızın doğrudan temini usulüne
başvurulabilir:
a) İhtiyacın sadece gerçek veya tüzel tek kişi
tarafından karşılanabileceğinin tespit edilmesi.
b) Sadece gerçek veya tüzel tek kişinin ihtiyaç ile
ilgili özel bir hakka sahip olması.
c) Mevcut mal, ekipman, teknoloji veya hizmetlerle
uyumun ve standardizasyonun sağlanması için zorunlu olan mal ve hizmetlerin,
asıl sözleşmeye dayalı olarak düzenlenecek ve toplam süreleri üç yılı
geçmeyecek sözleşmelerle ilk alım yapılan gerçek veya tüzel kişiden alınması.
d) Büyükşehir belediyesi sınırları dahilinde bulunan
idarelerin onbeşmilyar, diğer idarelerin beşmilyar Türk Lirasını aşmayan
ihtiyaçları ile temsil ağırlama faaliyetleri kapsamında yapılacak konaklama,
seyahat ve iaşeye ilişkin alımlar.
e) İdarelerin ihtiyacına uygun taşınmaz mal alımı veya
kiralanması.
f) Özelliğinden dolayı stoklama imkanı bulunmayan ve
acil durumlarda kullanılacak olan ilaç, tıbbî sarf malzemeleri ile test ve
tetkik sarf malzemesi alımları.
g) Milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülen
uyuşmazlıklarla ilgili davalarda, Kanun kapsamındaki idareleri temsil ve
savunmak üzere Türk veya yabancı uyruklu avukatlardan ya da avukatlık
ortaklıklarından yapılacak hizmet alımları.
Bu maddeye göre yapılacak alımlarda, ihale komisyonu
kurma ve 10 uncu maddede sayılan yeterlik kurallarını arama zorunluluğu
bulunmaksızın, ihale yetkilisince görevlendirilecek kişi veya kişiler
tarafından piyasada fiyat araştırması yapılarak ihtiyaçlar temin edilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek; buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 15 inci maddesiyle ilgili olarak,
Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Hükümet, göreve başladığı ilk günden beri, 1 Ocak 2003
tarihinde yürürlüğe giren 4734 sayılı Kamu İhale Yasasına karşı olumsuz bir
tavır içine girmiştir. Yeni yasayı eski haline dönüştürmek için çeşitli
vesilelerle açıklamalar yapılmış, yeni ihale yasasının işlevsiz olduğu, yatırım
yapmayı engellediği yönünde görüşler ortaya atılmıştır. Böyle bir yaklaşımın
ülkemizde yolsuzlukların kaynağı olarak görülen kamu ihalelerinde eskiden var
olan yolsuzluk ortamının, usulsüzlük eğiliminin devamına yol açacağı ortadadır.
Ülkemizde kamu kurumlarınca yapılan mal ve hizmet alım
harcamalarının yıllık tutarı gayri safî millî hâsılanın yüzde 20'sine
ulaşmaktadır. Yıllık üretimin beşte 1'inin kamu kurumlarınca yapılan
harcamalara ayrılması, kamu ihalelerinin, hem ülke kaynaklarının doğru ve
yerinde kullanılması hem de yolsuzlukla mücadele çabalarında ne kadar önemli
olduğunu ortaya koymaktadır.
Daha önce yürürlükte bulunan 2886 sayılı Devlet İhale
Kanunu, günümüz koşullarına cevap vermediği, uygulamada ortaya çıkan
aksaklıkları gidermede yetersiz kaldığı, tüm kamu kurumlarını kapsamadığı,
Avrupa Birliği ve uluslararası uygulamalarla paralellik göstermediği
gerekçesiyle geçtiğimiz yasama döneminde değiştirilmiş ve şimdi yürürlükte
bulunan 4734 ve 4735 sayılı Kanunlar yürürlüğe girmiştir.
Biraz önce, sayın vekil arkadaşımın da ifade ettiği
gibi, bu yasaya "basiretsizlikle yapılmış bir yasa" demesine rağmen,
o gün, 57 nci hükümet döneminde muhalefette bulunan AKP'nin bugün bakanı olan
iki değerli arkadaşımız, Sayın Ergezen ve Osman Pepe Bey, bu yasaya müspet oy
kullanmıştır, basiretsiz olarak adlandırılan bu yasaya!..
Değerli arkadaşlarım, şimdi iktidar olunca, yasanın
yetersiz kaldığını söylüyorsunuz. O zaman istisnaları eleştirenler, şimdi daha
fazla istisnalarla karşımıza çıkıyorlar. Daha, yeni ihale yasası yürürlüğe
girmeden ertelenmesini talep etmenin ve şimdi, bu yasayı yeteri kadar
uygulamadan, sonuçlarını almadan değiştirmenin gerekçesi ne? Amaç, gerçekten
yasanın eksikliklerini mi gidermek, yoksa iktidarın beklentilerine ve
çıkarlarına hizmet edecek bir düzenlemeye mi gitmek?..
Bu tasarının 15 inci maddesiyle, İhale Yasasının 22 nci
maddesi değiştirilmekte ve bazı hallerde ihtiyaçların karşılanması için, ilan
yapılmaksızın ve teminat alınmaksızın kamu alımlarının ve yapım işlerinin bir
kısmının ihale dışı yöntemlerle temini olanaklı kılınmaktadır. Doğrudan temin
usulünün varlık nedeni olan kolaylık ve birden fazla isteklinin bulunmayacağı
gibi nedenler dışında, bu usulün öngörülmesi, uygulamada ciddî sıkıntılar
doğuracaktır.
Maddede "bu maddeye göre yapılacak alımlarda,
ihale komisyonu kurma ve yeterlik kuralları arama zorunluluğu bulunmaksızın,
ihale yetkilisince görevlendirilecek kişi veya kişiler tarafından piyasa fiyat
araştırması yapılarak ihtiyaçlar temin edilir" denilmektedir. Doğrudan
temin usulüyle alımların ihale dışında bırakılmasıyla, bu alımların takibi
zorlaşacak, rekabet ve tarafsızlığın sağlanması da mümkün olmayacaktır.
Komisyon kurmadan, kişilerin takdirlerine bırakılacak tespitler neticesinde
doğrudan temin usulüyle yapılacak alımların hukuka uygun, şeffaf, kontrol
edilebilir bir uygulama olmayacağı da açıktır.
Bu yasayla, gerçekten, kamu kaynaklarını doğru ve
yerinde, şeffaf, kontrol edilebilir bir şekilde kullanmak mı istiyoruz, yoksa
birtakım istisnalar yaratarak birilerine çıkar sağlamak peşinde mi koşuyoruz?..
Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; ihale
süreçlerinde geçmişte yaşadığımız çok fazla olumsuzluk var. İdare tarafından
yapılan usulsüzlükler neticesinde zengin olanlar var.
Şimdi, yapmamız gereken, doğru ve net anlaşılır, boşluk
bırakmayan, istisnalar yaratarak takdire yer vermeyen bir ihale mevzuatı
hazırlamaktır. "Yolsuzlukların damarına girdik" demekle, bir türlü
bunlar olmuyor; uygulamada bunları hayata katmak gerek. İhale sistemini kendi
zenginini yaratma, kendi yandaşına çıkar sağlama uğruna değiştirmek, gerçekten,
yazıktır.
Ben hatırlarım, sizler de hatırlarsınız, yıllardan
beri, bu ülkedeki ihaleler -ne zamandan; Sayın Erbakan döneminden- ağır sanayi
hamlesinde yapılan ihaleler, subasmanlarıyla çıkıp, yolların kenarlarında
durmaktaydı. Lütfen, zahmet buyurun, bir araştırın. Türkiye'nin 1950'den bugüne
kadar 350 milyar dolarlık yolsuzlukları vardır. Bunların büyük bir kısmı da
-hepimiz biliyoruz- ihalelerden kaynaklanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, hükümet, yapmış olduğu siyasî
atamalarla -kızmayın, darılmayın-
bütün organizasyonu tamamladıktan sonra, devletin KİT'lerine, BİT'lerine, genel
müdürlüklere, çeşitli kadrolara herkesi yerleştirdikten sonra, sıra İhale
Yasasına geldi. Kadrolar tamam; İhale Yasasındaki değişiklikleri de istediğimiz
koşullarda çıkaralım ve alabildiğine... Her dönem, maalesef, böyledir. Her
iktidarın zenginleri vardır. Her parti iktidara geldiğinde, zenginleri
olmuştur. Laila'ya gidenleri de Reina'ya gidenleri de olmuştur, zenginleri de
olmuştur.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Biz, Laila'ya değil yaylaya
gidiyoruz!..
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Şimdi, bu İhale Yasası, Türkiye'de yeni zenginler yaratacaktır.
İçinizde çok değerli arkadaşların benden daha iyiniyetli olduğunu biliyorum;
olmayanlara söylüyorum..
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Laila'ya gidenlere...
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Laila'ya gidenlerin kimler
olduğunu sizler biliyorsunuz, sizler bilirsiniz!.. Eğer, bilmiyorsan, mutlaka
bilenler vardır; elinden tutsun götürsün seni; kaybolmazsın!..
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri... (AK Parti
sıralarından gürültüler) Laf atmazsanız
bu iş olmuyor; laf atın!..
Bu maddeye göre büyükşehir belediyesi sınırları içinde
bulunan idarelerin 15 milyar, diğer idarelerin 5 milyar lirayı aşmayan
ihtiyaçları ile temsil, ağırlama faaliyetleri kapsamında yapılacak konaklama
giderlerinin, seyahat ve konaklamaya ilişkin giderlerin doğrudan temin usulüne
göre yapılacağı hükme bağlanmaktadır. Bu hüküm, büyükşehir belediyesi sınırları
içinde bulunan idarelerde suiistimallere neden olacaktır. O nedenle, bu hüküm,
ülke genelinde 5 milyar lira olarak uygulanacak şekilde değiştirilmelidir.
İdareler, bu tasarının yasalaşmasından sonra, bu maddede hükme bağlanan
değerlerin altında ihtiyaç belirleme ve doğrudan temin usulüne göre alım yapma
eğilimine gireceklerdir.
Sağlık sektöründe yaşananları gördünüz. Biraz önce
arkadaşım söyledi; "neşter operasyonu..."
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Buraya bakma, oraya bak.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bu paralar benim değil. Bu
paralar sizi buraya gönderen asillerin. Reina'ya ne asiller gidiyor ne de ben
gidiyorum sen de gitmiyorsan! Bu ülkeyi yıllardır soyanların çocukları gidiyor!
Bu ülkeyi bir kez daha soymaya aday olanların çocuklarına ve onlara da bu hakkı
vermeyin diyoruz! Kötü bir şey mi söylüyoruz?!
A. YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Burada oturmamızın nedeni
de bu zaten.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Minyeli doğru söylüyor!..
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Bilmiyorsan adımı,
"sayın vekilim" ya da "abi" diye hitap edeceksin!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - "Minyeli doğru
söylüyor" diyoruz!..
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - "Abi" diye hitap
edeceksin, bilmiyorsan adımı!
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; enerji, su, ulaşım
ve telekomünikasyon gibi sektörler İhale Kanunu kapsamı dışına çıkarılmakta ve
bu sektörlerin nasıl bir mevzuatla ihale yapacaklarının da yıl içerisinde
çıkarılacak kanunla belirleneceği söylenmektedir.
Şimdi, böyle bir düzenlemeye gidiyorsunuz. Bunu da
süreç içerisinde görüp yaşayacağız.
Bu sektörlerin dışında, tüm KİT'ler, kamu şirketleri,
Başbakanlık Basımevi, Et ve Balık Ürünleri AŞ, İhale Kanunu dışında tutuluyor.
Herhalde, sizler, nasıl bir alan açıldığının hesabını yapıyorsunuzdur.
Yalnız, unutmamanız gereken bir şey var -bu iktidardan
önceki iktidarlar da yaptı- bu iktidar da kendi yandaşlarına ganimet
paylaştırma, ulufe dağıtma anlayışında ise, unutmasın ki, bu ülke, çok
iktidarlar gördü, çok hükümetler gördü ve AKP ve Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri de araştırma komisyonlarında onları konuştu; onları iyi
tanıyorsunuz. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Sayın Zeki
Ergezen'in söylediği çok doğru: "İktidara yürüyen partinin genel merkezine
doğru yürümeye başlarlar." Kimlerdir bunlar; sülüklerdir. Kimlerdir
bunlar; bu ülkedeki kapitalizmin, çirkin, iğrenç kapitalizmin gölge ordusudur.
Onun için, dikkat edin, bu yasayı bugünlere bıraktığınıza göre, koltuklarınıza
da o kişiler oturmuş olmasın!
Saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Şimşek, teşekkür ediyorum.
15 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16.- 4734 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (i) ve (1) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve
fıkraya aşağıdaki (n) bendi eklenmiştir.
"i) İhalenin nerede, hangi tarih ve saatte
yapılacağı."
"1) Teklif edilen bedelin % 3'ünden az olmamak
üzere, isteklice belirlenecek tutarda geçici teminat verileceği."
"n) İhaleye konsorsiyumların teklif verip
veremeyeceği."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17.- 4734 sayılı Kanunun 25 inci maddesine
aşağıdaki (j) bendi eklenmiştir.
"j) İhaleye konsorsiyumların teklif verip
veremeyeceği."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18.- 4734 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin ikinci
fıkrasının (h), (o) ve (t) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"h) İhaleye konsorsiyumların teklif verip
veremeyeceği, ihale konusu işin tamamına veya bir kısmına teklif verilmesinin
mümkün olup olmadığı, mal alımı ihalelerinde alternatif teklif verilip
verilemeyeceği, verilebilecekse alternatif tekliflerin nasıl
değerlendirileceği."
"o) İhale saatinden önce ihalenin iptal edilmesinde
idarenin serbest olduğu."
"t) Süre uzatımı verilebilecek haller ve şartları
ile sözleşme kapsamında yaptırılabilecek iş artışları ile iş eksilişi durumunda
karşılıklı yükümlülükler."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 19.- 4734 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin son
cümlesindeki "hazırlanma maliyetini" ibaresi "basım
maliyetini" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 20.- 4734 sayılı Kanunun 33 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 33- İhalelerde, teklif edilen bedelin %
3'ünden az olmamak üzere, istekli tarafından verilecek tutarda geçici teminat
alınır. İhale dokümanında belirtilmesi şartıyla, danışmanlık hizmeti
ihalelerinde geçici teminat alınması zorunlu değildir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 21.- 4734 sayılı Kanunun 34 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, ikinci
fıkrasındaki "Türkiye'de faaliyette bulunan bankaların" ibaresinden
sonra gelmek üzere "veya özel finans kurumlarının" ibaresi
eklenmiştir.
"b) Bankalar ve özel finans kurumları tarafından
verilen teminat mektupları."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 22.- 4734 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin kenar
başlığındaki "Banka" ibaresi ile birinci fıkrasındaki
"bankalarca" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
22 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 23.- 4734 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin
birinci fıkrasının ilk cümlesi "Teklifler ihale dokümanında belirtilen
ihale saatine kadar idareye verilir." şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 24.- 4734 sayılı Kanunun 39 uncu maddesinin ilk
cümlesindeki "İhale dokümanında belirtilmiş olması kaydıyla, ihale
yetkilisinin onayından önceki herhangi bir aşamada," ibaresi madde
metninden çıkarılmış ve maddenin son cümlesi "Ancak, idare isteklilerin
talepte bulunması halinde, ihalenin iptal edilme gerekçelerini talep eden
isteklilere bildirir." şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
24 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
25 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 25.- 4734 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin
altıncı fıkrasındaki "yirmi gün" ibaresi "beş iş günü"
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 26.- 4734 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İhale sonucu, ihale kararlarının ihale yetkilisi
tarafından onaylandığı günü izleyen en geç üç gün içinde, ihale üzerinde
bırakılan dahil ihaleye teklif veren bütün isteklilere imza karşılığı tebliğ
edilir veya iadeli taahhütlü mektup ile tebligat adresine postalanmak suretiyle
bildirilir. Mektubun postaya verilmesini takip eden yedinci gün kararın
isteklilere tebliğ tarihi sayılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
26 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 27.- 4734 sayılı Kanunun 42 nci maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"41 inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen
sürelerin bitimini veya Maliye Bakanlığının vizesi gereken hallerde bu vizenin
yapıldığının bildirilmesini izleyen günden itibaren üç gün içinde ihale
üzerinde kalan istekliye, tebliğ tarihini izleyen on gün içinde kesin teminatı
vermek suretiyle sözleşmeyi imzalaması hususu imza karşılığı tebliğ edilir veya
iadeli taahhütlü mektup ile tebligat adresine postalanmak suretiyle bildirilir.
Mektubun postaya verilmesini takip eden yedinci gün kararın istekliye tebliğ
tarihi sayılır. Yabancı istekliler için bu süreye oniki gün ilave edilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
27 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 28.- 4734 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yapılan bütün ihaleler bir sözleşmeye bağlanır.
Sözleşmeler idarece hazırlanır ve ihale yetkilisi ile yüklenici tarafından
imzalanır. Yüklenicinin ortak girişim olması halinde, sözleşmeler ortak
girişimin bütün ortakları tarafından imzalanır. İhale dokümanında aksi
belirtilmedikçe sözleşmelerin notere tescili ve onaylattırılması zorunlu
değildir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Sayın Atilla Kart; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 28 inci maddesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; şahsım ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 4734 sayılı Kamu İhale Yasası,
hakşinaslıkla ve hiçbir komplekse kapılmadan ifade etmek gerekir ki, 57 nci
hükümetin, devletin teknik yapılanmasının ve kamu harcamalarının saydamlığının
sağlanabilmesi anlamında, kamu yararına düzenlemiş olduğu ciddî bir
yapılanmadır; yasalaşma aşamasındaki birtakım delme gayretlerine rağmen,
yasanın esası ve özü korunmuştur. 1.1.2003 tarihinde yürürlüğe girmesi gereken
bu yasa, maalesef, bütün unsurlarıyla bir türlü yürürlük kazanamamıştır.
Sayın milletvekilleri, ülkemizdeki yolsuzluk ve
yoksulluğun temelinde, kamu kaynak ve imkânlarının siyasî veya kişisel
sebeplerle amaçdışı kullanılması, belli kişi ve gruplara rant aktarılması ve
siyasî çıkar sağlanması yolundaki genel uygulama yatmaktadır. Nüfusunun büyük
çoğunluğu meslek sahibi olmayan insanlarımız, siyasî, etnik veya dinî
gruplaşmalarla ve dönemin siyasî yönetimleriyle işbirliği içinde, kamu
kaynaklarından haksız bir şekilde istifade etmişlerdir. İdarî ve adlî denetim
mekanizmalarının gereğince ve zamanında ve etkin bir şekilde işlememesi bu
süreci hızlandırmıştır. Yolsuzluk o denli ileri boyutlara varmıştır ki, kamu
bütçesini altüst eden, yoksulluğun kaynağını teşkil eden ve her türlü adalet
duygusunu inciten boyutlara ulaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, böylesine bir süreçten sonra
hazırlanan Kamu İhale Yasası, işte, bütün bu olumsuzlukları giderecek bir
özelliğe sahip iken, maalesef, bazı budamalarla temel esprisini kaybetmeye
başlamıştır. Ne yapılmıştır da bu özellikler kaybolmuştur?
Öncelikle, istisna maddeleri hem ihale limiti
yükseltilmek ve hem de sektör itibariyle genişletilmek suretiyle uygulama alanı
daraltılmıştır. Bu daraltmalarla, âdeta, 2886 sayılı Yasa dönemine dönülmüştür.
Yolsuzluğun en çok görüldüğü ve yapıldığı sektörler olan enerji, su, ulaştırma
ve telekomünikasyon sektörlerindeki işletmelerin kapsamdışı tutulması, mevcut
4734 sayılı Yasanın temel amacıyla bağdaşmamaktadır. Bu sektörlerin kapsamdışı
tutulması, Avrupa Birliği normlarıyla izah edilmek isteniyor ise de, Avrupa
Birliği ülkelerinde, iki üç istisna dışında, bu sektörlerde yer alan şirketler
özel sermayeli şirketler olduğundan, bu noktada kıyaslama yapılması hatalı ve
yasanın özüne uygun olmamıştır.
Rekabetin sağlanmasının önemli olduğu alanlar olan
avukatlık hizmetleri ve sağlık sektöründeki alımlar doğrudan temin edilebilir
hale getirilmek suretiyle, yine, amaca aykırı düzenleme yapılmıştır.
Kamu İhale Kurumunun idarî ve malî özerkliği
zedelenmiştir. Kurumun gelirleri önemli ölçüde azaltılarak, özerklik hali lafta
kalan bir yapıya dönüşmüştür. Unutmayalım ki, özerk ve bağımsız olmayan bir
kurumun kamu alanlarının denetimi ve düzenlemesi alanında etkin ve verimli bir
şekilde faaliyet göstermesi, kamu yararını sağlaması ve hizmet gereklerine
uygun verimlilikte çalışması mümkün değildir.
En nihayet, maddeyle ilgili konunun esasına girmek
istiyorum değerli arkadaşlarım. Tasarının 28 inci maddesindeki düzenlemeyi, son
derece yanlış ve telafisi mümkün olmayacak sakıncalar içermesi sebebiyle, kamu
yararına açıkça aykırı olan bir düzenleme olarak görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, noterlik kurumu ve daireleri,
Türkiye'de, objektif ölçülere uygun olarak çalışan, kamu güvenirliliğini ve
resmî belgelerin güvenliğini sağlayan kurumlardır. Bu dairelerin aldığı harç,
damga, değerli kâğıt ve sair gelirler, devlet adına ve kaynaktan doğrudan
alınmakta ve hemen Hazineye intikal etmektedir. Noterler, gelen ihale
dosyalarını incelemekte, belgeleri kontrol etmekte, eksikleri tamamlamakta ve
evrakı dosya halinde muhafaza etmektedir. Böylece, ileride herhangi bir ihtilaf
doğduğunda, ihale komisyonunun usul ve yasaya uygun görev yapıp yapmadığı,
ihaleye giren kişiler arasındaki ihtilaflar ve üçüncü kişilerle doğması
muhtemel olan ihtilaflar konusunda, ihtilafa yol açan sebepleri çözüme
bağlayacak bir mekanizma oluşmaktadır. En önemlisi, kamu görevlilerinin ve kamu
harcamalarının denetimi sağlanmaktadır. Noterlikte yapılan işlemler hukukî
niteliği olan işlemler olduğundan, bu işlemlerin yasal denetiminin, yine,
hukukçu niteliğini haiz olan noterin denetiminde bırakılması, işin doğasına
uygun olan bir düzenlemedir. Mevzuatımıza göre, noter huzurunda atılan imzaya
yapılan itirazlar geçersizdir; onama işlemiyle, ileride doğacak imza
inkârlarına dayalı ihtilaflar önlenmiş olmaktadır. Olağanüstü haller dışında,
noterlerin onamış olduğu sözleşmelerin içeriğine yönelik olarak yapılan itiraz
ve iddiaların hiçbir yasal geçerliliği yoktur.
Tüm bu sebeplerle, kamu ihale sözleşmelerinin, tarafsız
bir kamu denetim ve belgeleme kurumu olan noterlerce onanması ve tevdii, kamu
hukuku açısından da bir gereklilik olup, notere para kazandırıldığı gibi, yanıltıcı
ve popülist değerlendirmeler gerçeklerle hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır.
Esasen, noter de bir kamu görevlisi olup, ücret tarifesi Adalet Bakanlığı
tarafından belirlenmektedir. 11 000 000 liralık bir noter işleminde notere
kalan bedelin 1 900 000 Türk Lirası olduğunu hatırlatmak ve vurgulamak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım -bugün itibariyle söylüyorum-
noter gideri 29 milyar liraya ulaşan bir sözleşmede notere kalan meblağ 300 000
000 lira seviyesinde olup, bu bedel de ayrıca vergiye tabidir. Dikkatinizi
çekiyorum, 29 milyar liranın neredeyse tamamına yakını Hazineye gelir olarak
anında intikal etmektedir. Görüldüğü gibi "notere para kazandırıldı"
yolundaki yaklaşımlar son derece gerçekdışı olup, noterin burada asıl işlevi,
hem güvenirliği sağlamak ve hem de vergi tahsilatını sağlamak suretiyle devlete
katkıda bulunmaktır. Nitekim, 2002 yılında değerli kâğıt dahil, Harç ve Damga
Vergisi olarak tahsil olunan meblağ 442 trilyona ulaşmış ve Hazineye intikal
etmiştir. Bu meblağ, son derece ciddî bir rakamdır.
Noterler, ayrıca Gelir Vergisine tabi olmaları ve tüm
gelirleri resmî belgelerle sabit olması sebebiyle de, kamu bütçesine ciddî bir
kaynak sağlamaktadırlar. Görev yaptıkları yerlerde, genellikle vergi
rekortmenleri listesine girmektedirler.
Sayın milletvekilleri, şu değerlendirmeyi yapmak
gerekiyor: Bu kaynağı kurutmamamız gerekiyor. Bu sebeple, noterlik kurumunun
köhnemiş olduğu yolundaki değerlendirmenin son derece yanlış ve haksız bir
değerlendirme olduğunu bir defa daha ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir diğer önemli nokta, kamu
ihalelerine ilişkin noterlik evrak ve kayıtları, kamunun bilgisine ve
denetimine açık olması sebebiyle, kamunun ve bireyin bilgi edinme hakkına da
hizmet etmektedir. Tasarının bu maddesiyle, maalesef, Türkiye'nin işleyen ve
güvenilir olan bir kurumunu işlemez hale getirmiş olacağız. Bu tarihî yanlıştan
ve sorumluluktan kaçınmamız gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, bütün bunların yanında, sayıları
1 300'e yakın olan noterlik dairelerinde 10 000'e yakın kişinin istihdam
edildiğini hiçbir şekilde gözardı etmememiz gerekir. Aileleriyle birlikte ve
bağlı hizmet sektörüyle, neresinden bakılırsa bakılsın, 100 000 kişinin
istihdam ve geçimine yönelik bir yapılanma söz konusudur. Getirilen
düzenlemeyle, âdeta, bu istihdam alanı, sabote edilmiş olunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum; toparlayın efendim.
ATİLLA KART (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, siyasî iktidarın bir temel çelişkisine
dikkatinizi çekmek istiyorum. Bir taraftan kamu harcamalarının denetim altına
alınmasından ve saydamlığından söz edeceğiz, diğer taraftan da, kamu
harcamalarının denetimini ve saydamlığını sağlayan en önemli kurum olan ve
Türkiye'nin belki de en işler iki üç kurumundan birisi olan noterlik
uygulamasını esastan deleceğiz.
Siyasî iktidar, maalesef, temel konulardaki
tutarsızlığını ve yanlışlığını bu tasarıda da sürdürmektedir. Önemle ifade
ediyorum: Değişiklik önergemiz kabul edildiği takdirde, hem istisnayı daraltmış
olacağız; yani, Kamu İhale Yasasının uygulanmasına ilişkin istisnayı daraltmış
olacağız hem de yasanın amacına uygun bir düzenleme yapmış olacağız.
Sayın milletvekilleri, tasarının diğer maddelerindeki
yanlışlıklar bir tarafa, hiç olmazsa, bu maddeyle getirilen temel tutarsızlıkta
ısrar edilmemesi ve 28 inci maddeyle ilgili değişiklik önergemize destek
verilmesi gerektiği düşüncesiyle, Genel Kurulu şahsım ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmış olup, maddeyle
ilgili 2 adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutacağım ve en aykırı
önergeyi işleme alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Kamu İhale Kanunu ve Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının
çerçeve 28 inci maddesiyle değiştirilen 4734 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinin
birinci fıkrasının "Yapılan bütün ihaleler bir sözleşmeye bağlanır.
Sözleşmeler idarece hazırlanır ve ihale yetkilisi ile yüklenici tarafından
imzalanarak Notere onaylattırılır ve tescil ettirilir. Yüklenicinin ortak
girişim olması halinde sözleşmeler ortak girişimin bütün ortakları tarafından
imzalanır. Şu kadar ki sözleşme bedeli 50 milyarın altındaki ihalelerde
doğrudan temin usulüne göre yapılanmalı ve hizmet alımları ile yabancı
ülkelerden ve firmalardan alınan mal, hizmet ve malzeme alımları ile yapım
işlerinde Noter onaylaması ve tescili zorunlu değildir" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Kurt |
Eyüp
Fatsa |
Mehmet
Küçükaşık |
|
Samsun |
Ordu |
Bursa |
|
Muharrem
Doğan |
Sezai
Önder |
Mehmet
Yıldırım |
|
Mardin |
Samsun |
Kastamonu |
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı tasarının çerçeve 28
inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem
İnce |
Oğuz
Oyan |
Atilla
Kart |
|
Yalova |
İzmir |
Konya |
|
Atila
Emek |
Nail
Kamacı |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
|
Antalya |
Antalya |
Malatya |
BAŞKAN - Efendim, bu ikinci önerge en aykırı önerge
olduğu için işleme alıyorum.
Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.
Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır
katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılmıyor.
Önergenin gerekçesini mi okutayım?..
OĞUZ OYAN (İzmir) - Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kamu kaynaklarının ve harcamalarının denetimlerinin
sağlanması; kamu ihale sözleşmeleriyle ilgili olarak doğacak ihtilafların
sağlıklı bir şekilde çözümlenebilmesi; kayıtdışı ekonomiye yol açılmaması;
kamuya sağlanan gelir ve vergilerin tahsilinde zorluklara yol açılmaması; yargı
yükünün çoğaltılmaması; ülkemizin işleyen ve güvenirliliğini koruyan
kurumlarının başında gelen noterlik dairelerinin işlemez hale gelmemesi; kamu
ihale sözleşmelerinin şekil ve esas olarak denetimini yine "hukukçu
kimliği" olan noterlerin denetimine bırakılması gereği gibi zorunluluklar
karşısında;
4734 sayılı Yasanın 46 ncı maddesinin aynen muhafaza
edilmesinin kamu yararına uygun olacağı gerekçesiyle işbu önergenin verilmesi
gereği doğmuştur.
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Önerge kabul
edilmemiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Kamu İhale Kanunu ve Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının
çerçeve 28 inci maddesi ile değiştirilen 4734 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinin
birinci fıkrasının "Yapılan bütün ihaleler bir sözleşmeye bağlanır.
Sözleşmeler idarece hazırlanır ve ihale yetkilisi ile yüklenici tarafından
imzalanarak Notere onaylattırılır ve tescil ettirilir. Yüklenicinin ortak
girişim olması halinde sözleşmeler ortak girişimin bütün ortakları tarafından
imzalanır. Şu kadar ki sözleşme bedeli 50 milyarın altındaki ihalelerde
doğrudan temin usulüne göre yapılanmalı ve hizmet alımları ile yabancı
ülkelerden ve firmalardan alınan mal, hizmet ve malzeme alımları ile yapım
işlerinde Noter onaylaması ve tescili zorunlu değildir" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Kurt
(Samsun) ve arkadaşları
BAŞKAN- Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)- Hayır,
katılmıyoruz.
BAŞKAN- Komisyon takdire bırakıyor, Hükümet katılmıyor;
önerge sahipleri açıklayacak mı, yoksa...
MEHMET KURT (Samsun)- Sayın Başkan, önergemizi geri
çekiyoruz.
BAŞKAN- Evet, şimdi, 28 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
ÜNAL KACIR (İstanbul)- Sayın Başkan, önerge ne oldu?
BAŞKAN- Geri çektiler efendim önergeyi.
29 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 29.- 4734 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Sözleşme bedeli, mal veya hizmet alımı
ihalelerinde birtrilyon Türk Lirasını, yapım ihalelerinde ise ikitrilyon Türk
Lirasını aşan ihalelere ilişkin ihale sonuçları, sözleşmenin Sayıştay
Başkanlığınca tescilinin idareye tebliğ edildiği, bu tescilin gerekli olmadığı
durumlarda ise sözleşmenin taraflarca imzalandığı tarihi izleyen en geç onbeş
gün içinde Resmi Gazetede yayımlanmak suretiyle ilân edilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
29 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
30 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 30.- 4734 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"ÇED raporu hazırlanması, plân, yazılım
geliştirme, tasarım, teknik şartname hazırlanması, denetim gibi teknik, malî,
hukukî veya benzeri alanlarda niteliği itibarıyla kapsamlı ve karmaşık olduğu,
özel uzmanlık ve deneyim gerektirdiği idarece tespit edilen hizmetler,
danışmanlık hizmet sunucularından alınabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı kanun tasarısının 30
uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Parlakyiğit |
Oğuz
Oyan |
Mehmet
Yıldırım |
|
Kahramanmaraş |
İzmir |
Kastamonu |
|
Engin
Altay |
|
Necati
Uzdil |
|
Sinop |
|
Osmaniye |
MADDE 30.- 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 48 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"ÇED raporu hazırlanması, yazılım geliştirme,
tasarım, coğrafî kent bilgi sistemi kurulması, teknik şartname hazırlanması,
denetim gibi teknik, malî, hukukî veya benzeri alanlarda niteliği itibariyle
kapsamlı ve karmaşık olduğu, özel uzmanlık ve deneyim gerektirdiği idarece
tespit edilen hizmetler, danışmanlık hizmet sunucularından alınabilir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır,
katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okutalım?
OĞUZ OYAN (İzmir) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı metninde yer alan "plan" ibaresi madde
metninden çıkarılmış "coğrafî kent bilgi sistemi kurulması" madde
metnine eklenmiştir.
Tasarıda "plan" danışmanlık hizmeti olarak
yer almaktadır. 257 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci
paragrafına "plan" ibaresi eklendiğinden ve "plan" hizmet
tanımı içerisine sokulduğundan, böyle bir değişiklik gerekli olmuştur. Böylece,
esasen diğer hizmetler gibi bir uzmanlık işi olan "plan"ın
danışmanlık hizmeti kapsamından çıkarılarak hizmet tanımı içerisine alınması
amaçlanmıştır.
Ayrıca, danışmanlık hizmetleri içine coğrafî bilgi
sistemi kurulması eklenerek, güncel bir ihtiyaca cevap verilmiştir.
BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
30 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 30 uncu madde kabul edilmiştir.
31 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 31.- 4734 sayılı Kanunun 50 nci maddesinin
birinci fıkrasındaki "kırk gün süre" ibaresi "13 üncü maddedeki
süreler" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
31 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
32 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 32.- 4734 sayılı Kanunun 53 üncü maddesinin (j)
bendinin (1) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "
1) Bu Kanun kapsamında yapılan ihalelere ilişkin
düzenlenecek sözleşmelerden, bedeli yüzmilyar Türk Lirasını aşanlar için
yükleniciden tahsil edilecek sözleşme bedelinin onbinde beşi (İdareler ve
noterler bu tutarın yüklenici tarafından Kurum hesaplarına yatırıldığını
sözleşmelerin imzalanması aşamasında aramak zorundadır.)."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
32 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
33 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 33.- 4734 sayılı Kanunun 55 inci maddesinin;
üçüncü ve dördüncü fıkraları madde metninden çıkarılmış, beşinci ve altıncı
fıkraları, yedinci fıkrasının ikinci cümlesi ile sekizinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"İdare, şikâyetin verilmesini izleyen otuz gün
içinde gerekçeli bir karar alır. Bu kararda, şikâyet tamamen veya kısmen haklı
bulunmuşsa alınması gereken düzeltici önlemler de belirtilir. Alınan karar,
bütün aday veya isteklilere karar tarihini izleyen yedi gün içinde bildirilir.
Belirtilen süre içinde bir karar alınmaması veya
süresinde alınan kararın uygun bulunmaması durumunda aday veya istekli, karar
verme süresinin bitimini veya karar tarihini izleyen onbeş gün içinde Kuruma
itirazen şikayet başvurusunda bulunabilir."
"İhale işlemlerine devam edilmesi konusunda gerekçeli
olarak alınan bu onay, sözleşme imzalanmadan en az yedi gün önce şikâyette
bulunan aday veya istekliye tebliğ edilmiş olmasını sağlamak üzere gerekli süre
dikkate alınarak bildirilir."
"İhale işlemlerine devam edilerek sözleşme
imzalanabileceğinin bildirilmesi durumunda ise, şikâyette bulunan aday veya
istekli, kendisine bildirim yapıldığı tarihi izleyen üç gün içinde Kuruma
itirazen şikayet başvurusunda bulunabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
33 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
34 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 34.- 4734 sayılı Kanunun 56 ncı maddesinin;
birinci fıkrasındaki "şikâyette" ibaresi "itirazen şikâyet
başvurusunda", ikinci fıkrasının ilk cümlesindeki "şikâyetlerle
ilgili olarak" ibaresi "itirazen şikâyet başvurularıyla ilgili olarak",
ikinci fıkrasının (c) bendindeki "Şikâyetin" ibaresi "İtirazen
şikâyet başvurusunun", üçüncü fıkrasındaki "Şikâyet" ibaresi
"İtirazen şikâyet", dördüncü fıkrasındaki ve beşinci fıkrasının ilk
cümlesindeki "şikâyetler" ibareleri "itirazen şikâyet
başvuruları", beşinci fıkrasının ikinci cümlesindeki
"şikâyetlerin" ibaresi "itirazen şikâyet başvurularının"
şeklinde ve altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İtirazen şikâyet, dava açılması öncesinde
kullanılması zorunlu bir başvuru yoludur. Kurum, yapılan itirazen şikâyet
başvuruları üzerine, idarece ihale işlemlerine devam edilmesi kararı alınan
hallerde beş gün, diğer hallerde ise onbeş gün içinde ihale sürecinin devamına ilişkin
karar alır. Kurum, nihaî kararını başvuruyu izleyen kırkbeş gün içinde
verir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
34 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
35 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 35.- 4734 sayılı Kanunun 58 inci maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde, dördüncü fıkrasındaki "en geç otuz
gün" ibaresi ise "en geç kırkbeş gün" şeklinde değiştirilmiştir.
"17 nci maddede belirtilen fiil veya davranışlarda
bulundukları tespit edilenler hakkında fiil veya davranışlarının özelliğine
göre, bir yıldan az olmamak üzere iki yıla kadar, üzerine ihale yapıldığı halde
mücbir sebep halleri dışında usulüne göre sözleşme yapmayanlar, hakkında ise
altı aydan az olmamak üzere bir yıla kadar, 2 nci ve 3 üncü maddeler ile
istisna edilenler dahil bütün kamu kurum ve kuruluşlarının ihalelerine
katılmaktan yasaklama kararı verilir. Katılma yasakları, ihaleyi yapan bakanlık
veya ilgili veya bağlı bulunulan bakanlık, herhangi bir bakanlığın ilgili veya
bağlı kuruluşu sayılmayan idarelerde bu idarelerin ihale yetkilileri, il özel
idareleri ve belediyeler ile bunlara bağlı birlik, müessese ve işletmelerde ise
İçişleri Bakanlığı tarafından verilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
35 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
36 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 36.- 4734 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin
birinci fıkrasının son cümlesi ile üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Bu Kanuna aykırı fiil veya davranışlardan dolayı
hüküm giyen idare görevlileri, bu Kanun kapsamına giren işlerde
görevlendirilemezler."
"5 inci maddede belirtilen ilkelere ve 62 nci
maddede belirtilen kurallara aykırı olarak ihaleye çıkılmasına izin verenler ve
ihale yapanlar hakkında da yukarıda belirtilen müeyyideler uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
36 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
37 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 37.- 4734 sayılı Kanunun 61 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
"Madde 61.- Bu Kanunun uygulanmasında görevliler
ile danışmanlık hizmeti sunanlar; ihale süreci ile ilgili bütün işlemlere,
isteklilerin iş ve işlemleri ile tekliflerin teknik ve malî yönlerine ilişkin
olarak gizli kalması gereken bilgi ve belgelerle işin yaklaşık maliyetini ifşa
edemezler, kendilerinin veya üçüncü şahısların yararına kullanamazlar. Aksine
hareket edenler hakkında ilgisine göre 58 ve 60 ıncı maddelerde belirtilen
müeyyideler uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
37 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
38 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 38.- 4734 sayılı Kanunun 62 nci maddesinin;
birinci fıkrasının (b) bendinin sonuna "Ancak ertesi malî yılda
gerçekleştirilecek süreklilik arz eden mal ve hizmet alımları için bir önceki
malî yıl sona ermeden ihaleye çıkılabilir." ibaresi eklenmiş, (c) bendinin
sonuna "Kültür varlıklarının rölöve, restorasyon ve restitüsyon
projelerine göre yapılacak onarım işleri, her bir kalem iş için birim fiyat
teklif almak suretiyle ihale edilebilir. Arsa temini, mülkiyet ve kamulaştırma
işlemlerinin tamamlanması şartı baraj ve büyük sulama projelerinde
aranmaz." ibaresi eklenmiş, (e) bendindeki "en üst" ibaresi
madde metninden çıkarılmış, (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve
aşağıdaki (ı) bendi eklenmiştir.
"d) İdarelerce bütçesinin programlanmasında,
ihalede ise isteklilerce verilen tekliflerin karşılaştırılmasında kullanılmak
üzere tespit edilen yaklaşık maliyet isteklilere duyurulmaz."
"ı) Bu Kanunun 21 ve 22 nci maddelerindeki parasal
limitler dahilinde yapılacak harcamaların yıllık toplamı, idarelerin
bütçelerine bu amaçla konulacak ödeneklerin %10'unu Kamu İhale Kurulunun uygun
görüşü olmadıkça aşamaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
1 adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 38 inci maddesiyle 4734 sayılı Kamu İhale
Kanununun 62 nci maddesinin (c) bendinin sonuna eklenen "Arsa temini,
mülkiyet ve kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması şartı baraj ve büyük sulama
projelerinde aranmaz." cümlesinin "Arsa temini, mülkiyet ve
kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması şartı baraj, büyük sulama, petrol ve
doğalgaz boru hattı projelerinde aranmaz." şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Sadullah
Ergin |
Salih
Kapusuz |
Sabri
Varan |
|
Hatay |
Ankara |
Gümüşhane |
|
Enver
Yılmaz |
İdris
Naim Şahin |
Mustafa
Cumur |
|
Ordu |
İstanbul |
Trabzon |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Baraj ve büyük sulama projelerine ilişkin düzenlemenin
gerekçesine benzer biçimde, petrol ve doğalgaz hattı projelerinde de boru
hattının geçtiği bütün güzergah kamulaştırıldıktan sonra boru hattı inşaına
başlanması, kaynakların verimli ve etkin kullanılması açısından doğru olmadığı
gibi, işlerin planlanan sürede tamamlanmasını da önleyeceğinden; bir yandan
kamulaştırma işlemleri devam ederken diğer yandan kamulaştırması tamamlanan
kısımlarda boru hattı inşaına başlanabilmesi için böyle bir ilavenin yapılması
zorunlu görülmektedir.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin
katıldığı, gerekçesini dinlediğimiz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
38 inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 38 inci madde kabul
edilmiştir.
39 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 39.- 4734 sayılı Kanunun 68 inci maddesine
aşağıdaki (c) bendi eklenmiştir.
"c) 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu kapsamındaki
toplu konut projelerinde, 5 inci maddenin beşinci ve altıncı fıkraları, 62 nci
maddenin (a) ve (b) bentleri ile (c) bendindeki kamulaştırma, mülkiyet, arsa
temini, imar işlemleri ve uygulama projesine ilişkin şartlar aranmaksızın
ihaleye çıkılabilir. Ancak, ÇED raporu zorunluluğu bulunan hallerde sözleşme
imzalanmadan önce bu raporun alınması zorunludur."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; günün bu geç saatinde zamanınızı almakta olduğumu
biliyorum; ama, kimi noktaların belirtilmesinde yarar görüyorum ve o nedenle,
görüşülmekte olan tasarının 39 uncu maddesi üzerinde, CHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
Hemen şunu belirteyim ki, diğer maddeleri gibi 39 uncu
maddeyle yapılmak istenen değişiklikler de, bu yasanın uygulanmasından doğan
bir aksaklıktan kaynaklanmıyor; devlet eliyle ihale sisteminin yeni koşullara
uyumundaki sıkıntılardan, bir bakıma, eskiye dönüş özleminden kaynaklanıyor.
Değerli arkadaşlar, önce bir iki noktanın altını
birlikte çizelim. Türkiye'de devlet eliyle doğru dürüst ihale yürütülemiyor.
Altyapı, mal ve hizmet üretimi, konut üretimi yapılamıyor. Birkaç nokta var.
Önce, hizmet pahalıya üretiliyor. Biz, ülke olarak birkaç kilometrelik, 5-6
kilometrelik yolu yapamıyoruz, 5-6 kat harcama yaparak ancak 1 kilometre yol
yapıyoruz; yani, 1'i 5'e mal ediyoruz. Sonra, yapılan işi sağlam yapmıyoruz.
Özel olarak, kamu yapıları depremde ilk yıkılan yapı özelliğini taşıyor. Bundan
daha büyük sorumsuzluk olamaz. Yarın seçmenlerimizin karşısına çıkacağız,
yollara düşeceğiz. Gittiğimiz karayollarının haline bakın ve son günlerde
yaşanan trajik trafik terörünün verdiği acıları göz önüne getirin.
Bir başka önemli konu var; kamu ihaleleri zamanında
bitirilemiyor. 2003 yılı programına göre, bugün Türkiye'de, geçen yıllardan
kalma 4 500 dolayında proje var. Bunların 286'sı, 1985 öncesinden kalmıştır, 20
yıllıktır yaklaşık olarak. Yine, bunların 1 297'si 1995 öncesine aittir. Bu ne
demektir; bu şu demektir: Pahalı, zamanında bitmeyen, bozuk altyapı binaları,
tesisleri yapıla yapıla Türkiye kaynak kaybediyor, Türkiye ahlak kaybediyor,
Türkiye konum kaybediyor, Türkiye ekonomisi güçlenemiyor. Sonuçta, daracık
sokaklarıyla, kırık dökük yollarıyla, mimarisi olmayan, güzelliği olmayan
yapılarıyla, yayalarına yürüme yolu vermeyen kaldırımlarıyla, kötü, çirkin
kentlerle, Türk halkı yaşamak zorunda bırakılıyor. Bizim, bu haksızlığı
sürdürmeye hakkımız yoktur diye düşünüyorum.
Bu maddeyle, yasanın kapsamı daraltılıyor. Kamu
alımlarının, açık, saydam ve rekabetçi olmasının yolları kısıtlanıyor,
daraltılıyor. Bakın, bu maddeyle, "ödeneği bulunmayan hiçbir iş için
ihaleye çıkılamaz" hükmü, bir tarafa bırakılıyor. Demek ki, kaynaksız
toplukonut projeleri yapılacak. Bu, hemen burada bitmiyor. Yatırım projeleri
için gerekli ödenek, eğer bir yıldan fazlaysa bir alt koşul konulmaktadır.
Burada, ondan da vazgeçiliyor ve çok daha tehlikeli bir iş yapılıyor,
"mülkiyet, arsa temini, imar işlemleri ve uygulama projelerine ilişkin
şartlar aranmaksızın ihaleye çıkılabileceği" hükmü getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, buna bir de Çevresel Etki
Değerlendirmesi (ÇED) raporundaki gevşetilmeyi eklerseniz, toplukonut konusunda
kamu ihale sisteminin, bu tasarıyla bir eskiye dönüşü simgelediğini görürsünüz.
Bu durum, şimdiye kadar olduğu gibi, Türkiye'de konut maliyetini çok
artıracaktır.
Değerli milletvekilleri, değerli izleyenler;
biliyorsunuz, Türkiye'de konut önemlidir; Türkiye insanı için konut bir
güvencedir, bir birikim aracıdır; ancak, aynı zamanda belirteyim ki -sol
kanattan gelen bir arkadaşınız olarak üzülerek belirteyim- Türkiye, bir konut
kooperatifleri mezarlığıdır. Türkiye'de konut kooperatiflerinin etkin, verimli,
üretken çalıştığı, saydam çalıştığı, üretimde bulunduğu söylenememektedir.
Getirilen değişikliklerle bu yaraya, bu derde çözüm bulunmuyor; tam tersine,
eski yöntemin sürdürülmesi isteniyor. Burada danışmanlık konuları,
projelendirme konuları, tasarım konuları gündeme gelmiyor, uzman ve birikimli
insanımızın bu konulardaki atılımları dikkate alınmıyor.
Toplukonut alanlarında, bildiğiniz gibi, değişik
zamanlarda yapılan altyapı hizmetleri -yol, kanalizasyon, su, doğalgaz ve
benzerleri- zamanında ve ortak bir biçimde hazırlanmadığından, etkin, ucuz ve
verimli hizmet ya da yapı üretilemiyor. Bütün bunların nedenini siz de, ben de
çok iyi biliyoruz. Bütün bunların nedeni, devlet ihalelerinin saydamlıktan,
açıklıktan, rekabetten uzak tutulması ve birilerine verilmesi anlayışının
tercih edilmesidir. Burada, her tercih işleminde, her seçme işleminde olduğu
gibi, seçme işi, birilerine verme işi, tercih işi, adı üstünde, özneldir,
sübjektiftir, hiçbir ölçüye bağlı değildir.
Birilerine ihale vermenin çoğu kez kaçınılmaz bir
sonucu vardır; bir adı vardır; o da rüşvettir, yolsuzluktur. Eğer, Türkiye'nin
rüşvet ve yolsuzluk batağından kurtulmasını istiyorsak, bu ve benzeri kamu
projelerinin, kesinlikle, birilerine ihale edilecek biçimde ve bu yasanın
kapsamını daraltacak bir biçime, bir duruma sokulmaması gerekmektedir.
Birilerine ihale, kendi mantığı içinde, işi istediğin gibi yap, işi zamanında
yapmak zorunda değilsin, niteliği de önemli değil, güzelliği de önemli değil
demektir. Bu büyük zaaf, bu büyük eksiklik, Türkiye'nin en önemli kendi
eksiklerinden biridir.
Bu durum neyi getiriyor; hepimizin seçimlerden önce
şikâyet ettiği, geçtiğimiz hafta Yolsuzluk Komisyonunda vurgulanan devlet
eliyle rant dağıtılması noktasına getiriyor. Biz, Büyük Millet Meclisi olarak
geride bırakmakta olduğumuz bu yasama yılında bu konuyu çok net, çok açık, çok
düzgün çözdük diyebiliyor muyuz? Yarından sonra seçmenin huzuruna gideceğiz.
Orada, dokunulmazlık konusunda sorulan sorulara doğru yanıt verebilecek miyiz?
Burada vermediğimiz, kendi vicdanımızda vermediğimiz hesabı seçmene verebilecek
miyiz? Bu soruyla seçmenin huzuruna gitmek zorundayız.
Devletin rant dağıtımı mekanizmasını besleyen bir başka
önemli öğe, dokunulmazlık meselesine ek olarak ikinci ayak, bürokrasinin
tutumudur.
Değerli arkadaşlar, lütfen, son dokuz ayı
değerlendirin. Bürokratik atamalarda daha etkin, daha başarılı, daha doğru
dürüst, daha çalışkan, daha üretken -genelde- bir kadrolaşmayı yaptığımızı
vicdan rahatlığıyla, iç huzuruyla söyleyebiliyor muyuz? Bunu sorgulamak
zorundayız diye düşünüyorum.
Bu işin üçüncü ayağı, hiç kuşkusuz, bu İhale Yasasıdır.
Dolayısıyla, İhale Yasası, kadrolaşma ve dokunulmazlıklar üçlüsünü bir arada
düşünmek zorundayız ve bu nedenlerle, bu maddeyi, yasanın tümü gibi çok olumsuz
bulduğumuzu belirtmek istiyorum; bir eskiye dönüş olarak görüyorum ve ikisi
arasında...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Başka bir argüman var mı?
BAŞKAN - Efendim, lütfen, sözlerinizi toparlayın.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, iyi tatiller
diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kepenek.
39 uncu madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
40 ıncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 40.- 4734 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesinin
son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve bu fıkradan sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Bu Kanunun 3 üncü maddesinin (g) bendi
kapsamındaki mal ve hizmetler, ilgili kuruluşların talebi üzerine Kurum
tarafından belirlenir."
"Bu Kanunun 3 üncü maddesinin (h) bendine ilişkin
esas ve usuller, Sağlık Bakanlığı ve Kurumun görüşleri alınarak Maliye
Bakanlığı tarafından hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.
Enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon sektöründe
faaliyet gösteren teşebbüs, işletme ve şirketler, özel kanunları yürürlüğe
girinceye kadar bu Kanunun 3 üncü maddesinin (g) bendi hükmüne, bu bent
kapsamında yer almayan mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde ise Kanunun
diğer hükümlerine tabi olurlar."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
40 ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
41 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 41 - 4734 sayılı Kanuna 68 inci maddesinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 1.- Bu Kanunun 13 ve 47 nci maddelerinde
geçen Resmî Gazetede yayım zorunluluğuna ilişkin hükümlerden, Kanunun 53 üncü
maddesinde öngörülen Kamu İhale Bülteninde yayım zorunluluğu anlaşılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
41 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
42 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 42.- 5.1.2002 tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanununun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki
cümle eklenmiştir.
"Mal ve hizmet alımlarında, Tip Sözleşme
esaslarına aykırı olmamak ve Kurumun uygun görüşü alınmak kaydıyla istekliler
tarafından matbu olarak hazırlanması mutat olan sözleşmeler
kullanılabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
42 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
43 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 43.- 4735 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci
fıkrasının (o) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"o) Mücbir sebepler ve süre uzatımı verilebilme
şartları, sözleşme kapsamında yaptırılacak iş artışları ile iş eksilişi
durumunda karşılıklı yükümlülükler."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
43 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
44 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 44.- 4735 sayılı Kanunun 12 nci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 12.- Fiyat farkı ödenmesi öngörülerek ihale
edilen işlerde fiyat farkı olarak ödenecek bedelin, sözleşme bedelinde artış
meydana gelmesi halinde bu artış tutarının % 6 'sı oranında teminat olarak
kabul edilen değerler üzerinden ek kesin teminat alınır. Fiyat farkı olarak
ödenecek bedel üzerinden hesaplanan ek kesin teminat hakedişlerden kesinti
yapılmak suretiyle de karşılanabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
44 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
45 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 45.- 4735 sayılı Kanunun 18 inci maddesindeki
"pilot" ibareleri "pilot veya koordinatör" şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Önerge yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... 45 inci madde kabul edilmiştir.
46 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 46.- 4735 sayılı Kanunun 24 üncü maddesi
başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Sözleşme kapsamında yaptırılabilecek ilave işler,
iş eksilişi ve işin tasfiyesi
Madde 24.- Mal ve hizmet alımlarıyla yapım
sözleşmelerinde, öngörülemeyen durumlar nedeniyle bir iş artışının zorunlu
olması halinde, artışa konu olan iş;
a) Sözleşmeye esas proje içinde kalması,
b) İdareyi külfete sokmaksızın asıl işten ayrılmasının
teknik veya ekonomik olarak mümkün olmaması,
Şartlarıyla, anahtar teslimi götürü bedel ihale edilen
yapım işlerinde sözleşme bedelinin % 10'una, birim fiyat teklif almak suretiyle
ihale edilen mal ve hizmet alımlarıyla yapım işleri sözleşmelerinde ise % 20
'sine kadar oran dahilinde, süre hariç sözleşme ve ihale dokümanındaki hükümler
çerçevesinde aynı yükleniciye yaptırılabilir.
Birim fiyat sözleşme ile yürütülen yapım işlerinde,
Bakanlar Kurulu bu oranı sözleşme bazında % 40 'a kadar artırmaya yetkilidir.
İşin bu şartlar dahilinde tamamlanamayacağının
anlaşılması durumunda ise artış yapılmaksızın hesabı genel hükümlere göre
tasfiye edilir. Ancak bu durumda, işin tamamının ihale dokümanı ve sözleşme
hükümlerine uygun olarak yerine getirilmesi zorunludur.
Sözleşme bedelinin % 80'inden daha düşük bedelle
tamamlanacağı anlaşılan işlerde, yüklenici işi bitirmek zorundadır. Bu durumda
yükleniciye, yapmış olduğu gerçek giderleri ve yüklenici kârına karşılık
olarak, sözleşme bedelinin % 80'i ile sözleşme fiyatlarıyla yaptığı işin tutarı
arasındaki bedel farkının % 5'i geçici kabul tarihindeki fiyatlar üzerinden
ödenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?..Yok.
46 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
47 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 47.- 4735 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde, dördüncü fıkrasındaki "en geç otuz
gün" ibaresi ise "en geç kırkbeş gün" şeklinde değiştirilmiştir.
"25 inci maddede belirtilen fiil veya
davranışlarda bulundukları tespit edilenler hakkında fiil veya davranışlarının
özelliğine göre, bir yıldan az olmamak üzere iki yıla kadar, 4734 sayılı
Kanunun 2 nci ve 3 üncü maddeleri ile istisna edilenler dahil bütün kamu kurum
ve kuruluşlarının ihalelerine katılmaktan yasaklama kararı verilir. Katılma
yasakları, sözleşmeyi uygulayan bakanlık veya ilgili veya bağlı bulunulan
bakanlık, herhangi bir bakanlığın ilgili veya bağlı kuruluşu sayılmayan
idarelerde bu idarelerin ihale yetkilileri, il özel idareleri ve belediyeler
ile bunlara bağlı birlik, müessese ve işletmelerde ise İçişleri Bakanlığı
tarafından verilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?..Yok.
47 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...Etmeyenler.. Madde kabul edilmiştir.
48 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 48.- 4735 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin
birinci fıkrasının son cümlesi "Bu Kanuna aykırı fiil veya davranışlardan
dolayı hüküm giyen idare görevlileri, bu Kanun kapsamına giren işlerde
görevlendirilemezler." şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği ?..Yok.
48 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
49 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 49.- 4735 sayılı Kanunun 39 uncu maddesine
aşağıdaki bent eklenmiştir.
"c) 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu kapsamında
yapılacak sözleşmelerde, cezaî yaptırımlar ve katılma yasakları bu Kanuna tâbi
olmak kaydıyla, özel sözleşme usul ve esasları belirlemeye Bakanlar Kurulu
yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
49 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici Madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1.- 4734 ve 4735 sayılı Kanunlarda bu
Kanunla yapılan değişikliklerden dolayı yeniden düzenlenmesi gereken standart
ihale dokümanı, tip sözleşme ve yönetmelikler, bu Kanunun yayımlandığı tarihten
itibaren altmış gün içinde Kurum tarafından hazırlanarak yürürlüğe konulur.
4734 sayılı Kanundaki parasal limitlerde bu Kanunla yapılan değişiklikler ve
yeni eklenen parasal limitler, 22.1.2002 tarihinde geçerli kabul edilerek
1.1.2003 tarihine göre 4734 sayılı Kanunun 67 nci maddesindeki esaslar
dahilinde Kurum tarafından güncellenir. Bu düzenlemelerin yürürlüğe konulmasına
kadar, idareler, mevcut usul, esas ve yönetmelik hükümlerini uygulamaya devam
ederler.
4734 sayılı Kanunun 3 üncü ve geçici 4 üncü
maddelerinde bu Kanunla yapılan değişikliklerden dolayı hazırlanması ve yürürlüğe
konulması gereken esas ve usuller, bu Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren
otuz gün içinde hazırlanır ve yürürlüğe konulur. Bu düzenlemelerin
yayımlanmasına kadar idareler, 4734 sayılı Kanunun bu Kanunla değiştirilmeden
önce yürürlükte bulunan 3 üncü ve geçici 4 üncü maddeleri gereği hazırlanan ve
yürürlüğe konulan esas ve usulleri uygulamaya devam ederler.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
2 adet önerge vardır. Önergeleri okutacağım.
Birinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici Madde 1'in ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Parlakyiğit |
Oğuz
Oyan |
Necati
Uzdil |
|
Kahramanmaraş |
İzmir |
Osmaniye |
|
Engin
Altay |
|
Mehmet
Yıldırım |
|
Sinop |
|
Kastamonu |
"Mühendislik-Mimarlık Hizmetleri İhale
Yönetmeliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin (TMMOB) görüşü alınarak
hazırlanır."
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum ve işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının geçici 1 inci
maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih
Kapusuz |
Sadullah
Ergin |
Murat
Mercan |
|
Ankara |
Hatay |
Eskişehir |
|
Ali
Öğüten |
|
Muzaffer
Gülyurt |
|
Karabük |
|
Erzurum |
"4734 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (g)
bendindeki istisna hükmünden yararlanan kuruluşların sözleşme altında yüklenici
oldukları yapım işi alımları da on yıl süreyle aynı bentte öngörülen istisna
hükümlerine tabidir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım efendim?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Evet efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bent kapsamındaki bazı kuruluşların yapım işleri
alanında faaliyette bulunmakta olmaları nedeniyle, bu kuruluşların istekli
sıfatıyla katılarak kazandıkları yapım ihalelerine ilişkin sözleşmeleri ifa
etmek için yapacakları yapım işi alımlarında yeniden ihale yapılması
sözleşmenin ifasını imkânsız hale getireceğinden dolayı böyle bir düzenleme
yapılması zorunlu görülmektedir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı ve biraz önce gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 257 sıra sayılı Kanun Tasarısının
Geçici Madde 1'in ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Mehmet Parlakyiğit
(Kahramanmaraş) ve arkadaşları
"Mühendislik-Mimarlık Hizmetleri İhale
Yönetmeliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin (TMMOB) görüşü alınarak
hazırlanır."
BAŞKAN - Sayın Komisyon?..
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU
BAŞKANI ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılmıyor.
Gerekçesini mi okutayım?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Evet efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
4734 sayılı Kanun ile kamu kurum ve kuruluşları;
hizmet, yapım ve alım hizmetlerini bu kanun kapsamında gerçekleştireceklerdir.
Hizmet alımlarının kapsamına bakıldığında; "Bakım ve onarım, taşıma,
haberleşme, sigorta..." gibi çok çeşitli hizmetleri içerdiği
görülmektedir. Mühendislik-mimarlık hizmetleri de bu kapsamda yer almaktadır.
Ancak, mühendislik-mimarlık hizmetleri belli bir eğitim süreci, yetki ve
sorumluluğu bulunan ve özellik içeren bir meslekî alanıdır.
Bilimin yönlendirdiği teknolojideki gelişmelere bağlı
olarak ülkemizin kalkınmasında ve gelişiminde asla gözardı edilmemesi gereken
mühendis ve mimarlar, özellikle son yıllarda gündeme gelen ve büyük can
kayıplarının olduğu, telafisi güç maddî ve manevî zararların yaşandığı, doğal
afetlerin felaketlere dönüştüğü süreç de dikkate alındığında, yaşamın her
alanında mühendislik-mimarlık hizmetlerinin taşıdığı önem açıktır. Bu nedenle,
özetle ifade edilen süreç değerlendirildiğinde, mühendislik ve mimarlık
hizmetleri alımı işleri için işleyişe yönelik ayrı bir yönetmeliğin
düzenlenmesi gerekmektedir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, geçici 1 inci maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Geçici 1 inci madde kabul edilmiştir.
50 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 50.- Bu Kanunun 41 inci maddesi 1.1.2004
tarihinde, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
51 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 51. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Şimdi, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı
olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, biliyorum ki yoruldunuz;
çalışmalarımıza devam edeceğiz, bundan sonra da önemli yasalarımız var; ancak,
Başkanlığımızın lokantası açık olup, sizlere bir çorba ikramı var.
Bu bakımdan, 15 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.57
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
00.26
BAŞKAN: Başkanvekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 113 üncü Birleşimin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporunun müzakeresine
başlıyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5. - Orman
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu (1/638) (S. Sayısı: 224) (1)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 224 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Giresun Milletvekili Mehmet Işık; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET IŞIK (Giresun) - Sayın Başkan,
Meclisimizin değerli üyeleri; 224 sıra sayılı Orman Kanununda yapılacak
değişiklikle ilgili kanun tasarısı hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, böyle bir tasarı hakkında konuşuyor olmaktan
fevkalade üzgünüm. Akdeniz ve Ege sahilleri yanıyor. Yanan ormanların yanma
sebebini, alınacak önlemlerin neler olduğunu, başkaca alınacak önlemler var mı,
bunları görüşmemiz gerekirdi. Sayın Bakan, orman yangınlarının kasten
çıkarıldığını ifade ettiğine göre, hangi amaçla yangın çıkarılıyor? Turizmimiz
mi baltalanmak isteniyor? Millî servetlerimize bir kasıt mı var? Yoksa,
Anayasamızın 170 inci maddesinde yapılan değişiklikten sonra yeni rant alanları
mı yaratılıyor?..
Yanan yerler, koylara hâkim yamaç ve tepeler olduğuna
göre, bu konuda, özellikle yeni rant alanları yaratılması konusunda
tereddütlerimi burada ifade etmek istiyorum. Bunları konuşacak ve ne
yapabiliriz diye düşüneceğimiz yerde, yeni orman yağmasına sebep olacak bir
tasarıyı konuşuyoruz; bunun için üzgünüm.
Değerli milletvekilleri, bugün görüşeceğimiz tasarının
esas amacını gizlemek için içine sıkıştırılan, tabiat parkları ve tabiatı koruma
alanlarını Kanunun 2 nci maddesinin uygulaması dışına çıkarmak ve kadastro
çalışmalarını kolaylaştırmak gibi olumlu hükümler de var. Keşke bunları
konuşsaydık ve hep birlikte, oybirliğiyle bu kanunu çıkarsaydık.
Esas amacı, kızılağaç ve kestane ormanlarını tamamen
özel sektörün talepleri doğrultusunda, onların hammadde ihtiyacına tahsis
etmeye yönelik olan bir tasarıyı görüşüyoruz. Bir sayın bakanın ve Orman
Bakanının bu konudaki ilişkileri, artık, kamuoyuna, basın vasıtasıyla
yansıtılmış durumdadır. Bu ilişkinin gizlenecek bir tarafı kalmamıştır. Adalet
ve Kalkınma Partisinin Anayasada yapmak istediği değişiklikler ve bu tasarıyla
Orman Kanununda yapmak istediği değişiklikler, İktidar Partisinin ormanlara
bakış açısını yansıtması açısından altı çizilmesi gereken bir durumdur.
(1) 224 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli milletvekilleri, eğer müsaade ederseniz, mevcut
Orman Kanununun ormanla ilgili tarifini ve yapılmak istenen değişiklikler
konusundaki düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Orman Kanununun orman
tarifi şöyle: "Tabiî olarak yetişen, emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık
toplulukları, yerleriyle birlikte orman sayılır." Yani, orman, üzerindeki
ağaçlar gitse bile, orman sayılır; ancak, bunun istisnaları var. Bu istisnalar,
çeşitli sazlıklar, bataklıklar, fundalıklar, meşelikler; bunun yanında, civarda
tabiî olarak yetişmeyen ağaç türlerinden oluşan ağaç toplulukları; orman
sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışındaysa her türlü
tasarruf belgeleriyle özel mülkiyette bulunan, tarım arazisi olarak kullanılan
dağınık veya yer yer küme ve sıra halindeki ağaç ve ağaççıklar; yani,
vatandaşın arazisinin kenarında bulunan grup halinde, küme halinde ağaçlıklar;
bunlar istisnadır. Bir de orman sınırları dışında olup, yüzölçümü 3 hektarı
aşmayan ağaçlıklar; bunlar da orman kapsamı dışındadır. Yine, sahipli arazide
ve muhitin hususiyetlerine göre, yetişmiş veya yetiştirilecek olan fıstık
çamlıkları, palamut meşelikleri dahil olmak üzere, her nevi meyveli ağaç ve
ağaççıklar; bunlar, orman tarifinin dışında, orman sayılmıyor. Peki, orman
hangisi sayılıyor; devlet ormanına bitişik olmayan, 3 hektarı geçen, tabiî
olarak yetişen ağaç türlerinden olan ağaçlıklar.
Burada, şimdi yapılmak istenen değişikliklerle, bu
kanunun 1 inci maddesinin (G) fıkrasındaki, orman sınırları dışında olup
yüzölçümü 3 hektarı aşmayan sahipli arazideki her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler içinde bulunan
kızılağaç ve kestaneler, bu kapsam dışına çıkarılıyor, (H) fıkrasındaki,
sahipli arazide ve muhitin hususiyetlerine göre yetişmiş veya yetiştirilecek
olan fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri dahil olmak üzere her nevi
meyveli ağaç ve ağaççıklar kapsamına alınıyor; yani, kızılağaç ve kestane,
meyveli ağaç statüsüne alınıyor. Özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum; orman
ağacı olmaktan çıkarılıyor, tamamen meyveli ağaç statüsü içinde değerlendirmeye
tabi tutulmak isteniyor. Zaten, tasarının gerekçesi de -okuduğumuz zaman- aynı
şeyi ifade ediyor.
Tasarıyla, orman sınırları içinde ve bitişiğinde,
tapulu, orman sınırları dışında her türlü tasarruf belgeleriyle özel mülkiyette
bulunan kızılağaçlıklar ve aşılı kestanelikler, Orman Kanununun 1 inci
maddesinin istisna bentleri kapsamına alınarak "3 hektardan büyük
alanlarda kızılağaç yetiştiriciliği teşvik edilmektedir" deniliyor.
Aslında, bu ağaçlıklar yok ediliyor, ne şekilde yok edildiğini ileride
görüşeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde orman amenajman
planlarına göre, bugün, 99 538 hektar kızılağaç, 109 385 hektar kestane ağacı
devlet ormanı mevcuttur. Özel mülkiyetteki kestane ve kızılağaç ormanları, bu
rakamlara dahil değildir.
Özel mülkiyetteki ormanlar nedir; müsaade ederseniz,
onu da ifade edeyim: Devlet ormanına bitişik olmayan, tapulu olan, 3 hektardan
büyük her türlü ağaç ve ağaççığın bulunduğu yerler, tabiî olarak yetişen ağaç
türleri, muhitte yetişmeyen ağaç türleri bu kapsam içerisinde değil; yani, 3
hektarı geçerse, buralar orman kapsamı içerisine giriyor. Eğer mülkiyeti,
tapusu varsa, özel orman oluyor, eğer vakıflara aitse vakıf ormanı, devlete
aitse devlet ormanları oluyor; yani, kanuna göre üç mülkiyet esası kabul
edilmiş. Özel mülkiyetteki kestane ve kızılağaç ormanları, bu rakamlara dahil
değil. Bu ormanlarda, yıllık 26 749 metreküp kestane, 42 057 metreküp kızılağaç
etası mevcuttur; yani, her yıl, bu kadar verimi bu ormanlardan almak mümkündür.
Bu kanun tasarısıyla, 3 hektardan büyük ve özel orman
statüsündeki kestane ve kızılağaç ormanlarından faydalanma amacıyla, kızılağaç
ve kestane, 6831 sayılı Kanunun (G) fıkrasından, yani, 3 hektardan büyük
ağaçlık fıkrasından, (H) fıkrasına aktarılarak, her türlü meyve ağaçları
fıkrası içerisine alınıyor, yani fıstık çamı ve meşeliklerin kapsamı içerisine
alınıyor.
Böylece, bilindiği üzere, 1945 yılında çıkarılan 4785
sayılı Yasayla devletleştirilen, bilahara çıkarılan iade kanunlarıyla iade
edilmeyen ormanlar, bu yasa tasarısıyla, orman içerisinde ve bitişiğinde de
olsa, tapulu ise, kızılağaç ve aşılı kestanelikler de serbest kullanıma
açılmaktadır; yani, devlet ormanı olan sahalar, yeni bir iadeye tabi
tutulmaktadır, orman alanları daraltılmak istenilmektedir. Anayasanın ilgili
maddesine aykırı olarak ormanlar daraltılmakta, orman bütünlüğü ortadan
kaldırılmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse, kızılağaç ve aşılı kestane
ağaçları, orman ağacı olmaktan ve bu ağaçların oluşturduğu ormanlar da, orman
olmaktan çıkarılmakta, meyve ağacıyla aynı statüye getirilmekte, orman ağacı
niteliği tamamen ortadan kaldırılmaktadır.
Bu ormanlardan faydalanmada da, devlet ormanlarının
dışında ve bitişiğinde olması halinde tapu, bitişik olmayan yerlerde de, her
türlü tasarruf belgesinin geçerli olmasına olanak sağlanmaktadır.
Orman Kanununun 1 inci maddesinin (G) fıkrası, devlet
ormanlarına bitişik olmayan, 3 hektardan -yani 30 000 metrekareden- büyük
sahipli arazilerin, devlet ormanları gibi bir plan dahilinde işletilmesini
-yani korunarak, yıllık artım miktarına göre faydalanmayı-
düzenlemektedir. 30 000 metrekarenin
altındaki ağaçlıkların sahipli olması halinde, sahiplerinin, kendi ihtiyaçları
için, hiçbir kayda tabi olmadan faydalanmasına; pazar satışı için, orman
idaresinin sahiplilik durumunu incelemesinden sonra, nakliye ve damgaya bağlı
olarak faydalanmasına olanak sağlamaktadır. Böylece, bu ağaçlar damga ve
nakliyeye bağlanarak, ormanlardan kaçak kesim yapılması önlenmeye
çalışılmaktadır mevcut yasayla.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 hektardan
büyük olan sahipli ağaçlıkların içerisinde, belki 50 - 100 hektar ve daha fazla
büyüklükteki ormanların, bir muhtar belgesiyle, tümüyle kesilip bu arazilerin
çıplak hale getirilmesini kabul edebilecek misiniz?!
Sahipli de olsa, 3 hektardan büyük bu sahaların, bir
defada kesilip boşaltılmasına izin vermemiz halinde, Karadeniz Bölgesinin
meyilli arazisi ve bol yağmurlu iklimi nedeniyle meydana gelecek heyelan ve
sellerin sorumlusu kim olacak? Orman sınırlarının tespiti ve dolayısıyla,
incelenen sahanın ormana bitişik olup olmadığını tespit etmek, orman kadastro
komisyonlarının yetkisindedir. Bu tasarıyla, bu yetki şimdi muhtarlara verilmek
istenmektedir. Her türlü tasarruf belgesine dayalı olarak, muhtarlarca işlem
yapılabileceği hükme bağlanmak istenmektedir. Her türlü tasarruf belgesinden ne
kastedilmektedir; tasdiksiz yoklama kayıtları mı, adi satış belgeleri mi? Nedir
bu her türlü tasarruf belgesi; bunların hukukî geçerliliği nedir?
Bazı belgeler mahkemelerde zilyetliğin ispatı için
kullanılsa bile, mahkeme kararı olmadan tasarruf belgesi olarak kabulü mümkün
değildir. Ülkemizde, en uzun yargı sürecinin mülkiyet konularıyla ilgili olduğu
bilindiğine göre, bu kadar karmaşık bir sorunun muhtarlarca çözümlenmesi mümkün
müdür; ayrıca, doğru mudur?
Orman Kanunuyla ilgili görüştüğümüze göre, son anayasa
değişiklikleri sırasında, Sayın Maliye Bakanımız, kendisiyle ilgili bir konu
gündeme geldiğinde, geçmişte bazı siyasetçilerin özdeyişlerine yeni bir özdeyiş
benzetti; efendim "verdimse ben verdim", "Anayasa bir defa
delinmekle bir şey olmaz", "benim memurum işini bilir" gibi bir
yaklaşımla "evet, bu araziyi satın aldım" dedi "tapusu da
yok" dedi ve "ben buranın sahibiyim" dedi.
Şimdi, Sayın Bakandan soruyorum: Sayın Bakan, bu konu
çok konuşulduğuna göre, mutlaka inceleme imkânı bulmuşsunuzdur; Sayın Maliye
Bakanının satın aldığını iddia ettiği arazi, daha önce birisi tarafından işgal
edilmiş bir araziydi herhalde. Bu arazinin 31.12.1981'den önce herhangi bir
suretle hakkında tutanak tutulmuş mu; mahkemeye intikal etmiş mi; dava sicil
dosyası Bakanlığa, Genel Müdürlüğe gönderilmiş mi; bugüne kadar ne işlem
yapılmış; bu çok önemli. Eğer bu işlemler yapılmışsa, 1981'den önce orman
vasfını kaybettiği için 2/B maddesi kapsamına girer; ki, bunu incelemek mümkün;
devletin hafızası kuvvetlidir, kaybetmez. 1981'den önce yapılmışsa doğrudur;
ama, 1981'den sonra ise, böyle bir resmî kayıt yok ise, o zaman, bu konuda ne
gibi bir işlem yaptınız? Orman Kanununun 93 üncü maddesini uygulayıp el
koydunuz mu ve üzerinde tesis varsa, bunu müsadere etmek, yıkmak göreviniz
olduğuna göre yıktınız mı? Bu vesileyle sormuş oluyorum, tutanaklara geçmesi
açısından.
Sayın Bakanın, şimdi çıkıp, vatandaşın bahçesindeki üç
beş kızılağaç ve kestane ağacını kesemediğini söyleyerek sizi tereddüde sevk
etmek isteyeceğini biliyorum. Eğer, mevcut 6831 sayılı Kanunun 1 inci maddesi
(G) fıkrası ile 116 ncı maddesinin (B) fıkrasını incelerseniz, özel mülkiyete
konu olan her türlü ağaç ve ağaçlıkların sahiplerinin kendi ihtiyaçları için
kesip kullanmaları, orman idaresine bilgi vererek faydalanmaları, damga ve
nakliyatsız kullanmaları serbesttir; ancak, pazarlamak istedikleri takdirde,
faydalanmaları, orman idaresinin damga ve nakliye vermesiyle mümkün olmaktadır;
yani, kendi bahçesinden keseceği ağacı, yine, pazarlaması serbesttir; ancak,
devlet ormanlarından kesilip kesilmediğinin tespiti açısından basit bir işleme
tabidir. Eğer, bu konuda bir sıkıntı yaşanıyorsa, sorunun alınacak önlemlerle
ve başka türlü tedbirlerle giderilmesi mümkündür. Sayın Bakanın niyeti, bu
tasarıyla vatandaşın sorununu çözmek mi, yoksa, orman ürünü işleyen kuruluşlara
ucuz ve kolay hammadde temin etmek mi?
Tasarıyla, 3 hektar büyüklük ve bitişik olmama kaydı
kaldırılmakta ve hiçbir kayda tabi olmadan kızılağaç ve kestane ağaçlarının
kesilip taşınmasına olanak sağlanmaktadır. Pazarda karşılaşılan kestane ve
kızılağaçların devlet ormanından mı, özel mülkiyetten mi geldiği tespit
edilemeyeceğine göre, sadece köy muhtarının verdiği bir belgeyle pazara
getirilmesi ve belki aynı araçla ve aynı belgeyle birkaç sefer yapılması mümkün
değil mi?! Bu, apaçık, devlet ormanlarındaki kestane ve kızılağaçların yok
olmasına sebep olmayacak mı?! 218 000 hektar ormanın yağmalanmasını nasıl
önleyeceğiz?! Kendi içinde bir ekosistem oluşturan 3 hektardan fazla özel
mülkiyetlerdeki ağaçlıkların planlı olarak işletilmesi 6831 sayılı Kanunla
sağlandığına göre, bu uygulamada ne yanlışlık var?!
Kızılağaç ve kestane ormanları, toprağın ıslahı ve
özellikle heyelanların önlenmesinde biyolojik özellikleri dolayısıyla büyük
fonksiyon icra etmektedir; bu faydanın ortadan kalkmasına izin verecek miyiz?!
Ormanlar, bir ülkenin en büyük zenginliğidir.
Ormanların yeraltı su kaynaklarının devamlılığına, hava kirliliğinin
önlenmesindeki, sel ve heyelanların önlenmesinde önemi bilindiğine göre, bu
tasarıyla ne yapılmak istenmektedir?!
Ormanların devamlılığı dolayısıyla, direkt ve endirekt
faydalanmak varken, altın yumurtlayan bu varlığı bir defada kesip faydalanmak
doğru mudur?!
Kızılağaç ve kestane, hızlı gelişen bir türdür; çabucak
kök sürgünü verir ve gelişir diyerek mazeret gösterilebilir; ancak, unutmamak
lazım ki, ne kadar hızlı gelişirse gelişsin, yine de kesimlik çağa gelmesi otuz
kırk sene alır ve unutmamak lazım ki, kök sürgünüyle gelen bir ağaç, ne nicelik
ne nitelik olarak tohumdan gelen bir ağacın yerini tutamaz. Eğer sahipli
arazilerde mevcut ağaçların pazarlanmasında sıkıntı varsa, orman işletme
şefliklerini, teknik eleman ve araç gereçle donatarak, mülkiyet konusunu iyi
bilen bu elemanların, vatandaşın taleplerini kısa sürede sonuçlandırılmasını
sağlamalıyız; böylece, hem ormanları hem insanlarımızı hem de doğayı korumuş
oluruz; ancak, amaç, vatandaşın sıkıntısını gidermek mi, yoksa, baskı altında
bazı özel şirketlerin hammadde ihtiyacını karşılamak mı?! Yapılmak istenen
değişikliğin esas gayesi, 3 hektardan büyük sahipli ağaçlıkları özel orman
statüsünden çıkarmaktır.
3 hektar, orman işletmeciliğinde en alt işletme
sınırıdır. Bu büyüklükten sonra planlı işletmecilik yapılabileceği ilmen kabul
edilmiştir. Şimdi, kestane ve kızılağaçta bu sınır kaldırılmakta ve büyüklüğü
ne kadar olursa olsun, bir defada kesilip çıkarılmasına izin verilmektedir. Bu
iznin, orman idaresince değil, köy muhtarlığınca verilmesi istenmektedir.
Planlı özel ormancılıktan kaçınma sebebi nedir? Bu yasa, vatandaşın 3 hektardan
fazla mülkiyetteki arazisinden faydalanmasını kısıtlıyor diyebilirsiniz. Bu
Mecliste Kara Avcılığı Kanununu kabul ettik, kısıtlama getirmedik mi?
Denizlerde avlanma yasağı var, kısıtlama değil mi?! Kamu menfaatı söz konusu
olunca kısıtlama yapmakta ne sakınca var; ancak, hepimiz biliyoruz ve ben de
ifade ediyorum ki, bu tasarı, kestane ve kızılağaç ormanlarını yok etmek için
hazırlanmış bir tasarıdır.
Türkiye ormanlarının açma, yerleşme ve yangınlarla yok
olma tehlikesine, şimdi yeni bir yağma usulü daha eklenmek istenmektedir.
Sahipli arazideki ağaçlıklardan faydalanmayı orman
idaresinin denetiminden kaçırma sebebi nedir? 3 hektardan büyük sahipli
ağaçlıkların özel orman statüsüyle işletilmesinde ne sakınca vardır?!
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının 1
inci maddesi ve 13 üncü maddesinde yapılmak istenen değişiklikle, 6831 sayılı
Orman Kanununun 1 inci ve 116 ncı maddesinde değişiklik yapılmak istenmektedir.
Bu değişiklikle, bugüne değin özel orman statüsünde olan 3 hektardan büyük
kestane ve kızılağaç ormanları özel orman statüsünden çıkarılarak, daha önce
devletleştirilen ormanlar orman olmaktan çıkarılarak orman alanları daraltılmak
istenmektedir.
Bu maddelerde yapılmak istenen değişiklik, Anayasamızın
169 ve 170 inci maddelerine aykırıdır. Bu tasarı bu şekliyle yasalaştırıldığı
takdirde, tahmin ve ümit ediyorum ki, Sayın Cumhurbaşkanımızın onayından
geçemeyecek ve dava açıldığı takdirde Anayasa Mahkemesince iptal edilecektir.
Ben, otuz yıla yakın, teknik eleman olarak Orman Genel
Müdürlüğünde çalıştım; en alt birim olan işletme şefliğinden bölge müdürlüğüne
kadar bizzat uygulayıcı olarak görev yaptım. Bu görevimin büyük bölümü, kestane
ve kızılağaç ormanlarının bulunduğu Doğu Karadeniz Bölgesinde geçti...
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Doğu Karadeniz'de kızılağaç
yoktur.
MEHMET IŞIK (Devamla) - Vatandaşın arazisinde mevcut
küme, grup ve sıra halindeki her türlü ağaç türlerinden faydalanmasında
herhangi bir sorun olmadığını biliyorum. Getirilen tasarı, 3 hektardan büyük
kestane ve kızılağaç ağaçlıklarının özel orman olarak işletilmesini ortadan
kaldırmaktadır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET IŞIK (Devamla) - Efendim, müsaadenizle.
BAŞKAN - Sayın Işık, konuşmanızı toparlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET IŞIK (Devamla) - Peki efendim, toparlıyorum.
Eğer köylülerin ekonomik durumunu düzeltmek
istiyorsanız, bunu kesilecek üç beş ağaçla sağlayamazsınız. Kestane ve
kızılağacın yaygın olduğu bölgeler, ekonomik bakımdan fındık ürününe bağlı
bölgelerdir. Sayın Başbakan 3 Kasım öncesi "fındığınızı satmayın, seçimden
sonra fındığınız 2 000 000 lira
olacak" dedi; ancak, alivreli satış anlaşması yapan 30-40 tüccarın
baskısıyla, bu söz yerine getirilmemiştir. Köylümüz, daha önceki yıllar 2 dolar
civarında sattığı fındığını, bu sene 1 dolar civarında satmak mecburiyetinde
kalmıştır. Köylüye destek vermek istiyorsanız, geçen senenin kayıplarını da
telafi edecek bir fındık fiyatı ilan ediniz.
Bu sene tarım ürünlerine sağlanan yüzde 40 zammı biz de istiyoruz. Hem
köylümüzün duasını alırsınız hem tüccarın düşük fiyatla bağlantı yapmasını
önlersiniz hem de ülkeye döviz kazandırırsınız. Halkımızın gündemi aş ve iş,
bir an önce ekonomisinin düzeltilmesi; hiç değilse, bu zorunlu ihtiyacını
karşılayacak gelir düzeyine ulaşmak; ama, görüyorum ki, halkımızın gündemiyle
iktidarın gündemi farklı.
Size son bir şey söylemek ve sözümü bitirmek istiyorum.
Peygamber Efendimiz bir hadisinde "kıyamet geliyor olsa dahi, elinizdeki
fidanı dikiniz" diyor. Sizse, fidanları kesmek istiyorsunuz. Oylarınız, sayınız fazla; bu tasarıyı kanun
haline getirebilirsiniz; ama, bu vebalin altından kalkabilecek misiniz?
Bu tasarı, kızılağaç ve kestaneden oluşan özel
ormanları ortadan kaldıracağı için, devlet ormanlarında mevcut 208 000 hektar
kızılağaç ve kestane ormanlarının yağmalanmasına ve orman alanlarının
daratılmasına, dolayısıyla Anayasamıza aykırı olacağı için, biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, bu tasarıya olumlu oy veremeyeceğimizi belirtiyor; tekrar,
sizleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Başbakanın bugün geçirmiş olduğu kaza nedeniyle,
Sayın Başbakana geçmiş olsun dileklerimi bildiriyor, sağlık ve sıhhatler
diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ordu
Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Orman Kanununda değişiklik yapan 224 sıra
sayılı kanun tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tasarı, özü itibariyle,
kızılağaç ve aşılı kestaneyi orman emvalinden çıkarmaktadır. Biraz önce sevgili
hemşerim Sayın Işık'ı dinledim, birtakım tereddütleri var. Aynı yörenin
milletvekilleriyiz; öyle zannediyorum ki, Sayın Işık, kendi seçim bölgesinde,
kendi tapulu arazisindeki kızılağacı kesmekten dolayı mahkeme kapılarında
sürünen yüzlerce, hatta binlerce Giresunlu hemşerisiyle karşılaşmıştır. Şahsen,
biz, Ordu'da, Karadenizin tamamında, Samsun'dan Sarp'a kadar, gerçekten, kendi
tapulu arazisindeki kızılağacı kesmiş olmaktan dolayı yıllarca mahkeme
kapısında sürünen insanların varlığına şahit olduk. O açıdan, yapılan
düzenleme, bir sıkıntıyı ortadan kaldıracak, ayrıca mahkemeleri de rahatlatacaktır.
Değerli arkadaşlar, kızılağaç, devlet ormanlarında
tabiî olarak yetiştiği gibi, özellikle Karadeniz Bölgesinde özel mülkiyette
bulunan arazilerde de yetişmektedir. Orman Bakanlığının envanter kaynaklarına
göre, Türkiye'de genel kızılağaç alanı 100 000 hektarın üzerindedir. Belirtilen
bu kızılağaç ormanlık alanının yaklaşık 350 hektarı özel mülkiyete aittir.
Bilindiği gibi, ülkemizdeki ormanların hemen hemen tümü devlete ait
bulunmaktadır. 6831 sayılı Kanuna göre, 3 hektardan büyük alanlardaki orman
ağaçlarıyla kaplı yerler orman tanımına girmekte ve bu durum, mülkiyet
sahiplerinin arazi üzerindeki kullanım haklarını kısıtlamaktadır.
Tasarıyla, orman sınırları içinde ve bitişiğinde
tapulu, orman sınırları dışında her türlü tasarruf belgesiyle özel mülkiyette
bulunan kızılağaçlıklar ve aşılı kestanelikler, Orman Kanununun 1 inci
maddesindeki istisna bentleri kapsamına alınarak, 3 hektardan büyük alanlarda
da kızılağaç yetiştiriciliği teşvik edilmekte, bu tip arazi sahiplerinin
faydalanmalarındaki kısıtlamalar kaldırılmakta ve orman idaresi ile mülk
sahipleri arasındaki ihtilaflar giderilmektedir.
6831 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının
(b) bendine göre, yapılan uygulamaların, muhafaza ormanı ve millî park
alanlarının yanı sıra tabiat parkları ve tabiatı koruma alanlarında
yapılamayacağı hükme bağlanmakta; bu uygulamalarla orman sınırları dışında
kalmış yerlerin, yeniden orman rejimi içine alınmasına imkân sağlanmaktadır.
Fiilî durumu itibariyle orman olduğu tespit edilen yerlerin orman sınırı içine
alınmasının sağlanmasında mevcut orman varlığımızın korunması ve kollanması
açısından gerek bulunmaktadır.
Orman kadastro haritalarının yapılmasında yetki ve
sorumluluğun kimlere ait olduğuna açıklık getirilerek orman kadastro
haritalarının tescil edilmesi kolaylaştırılmaktadır.
Orman sınırlaması ve orman sınırları dışına çıkarma
işlemlerine karşı, Çevre ve Orman Bakanlığının yanı sıra Orman Genel
Müdürlüğüne de dava açma hakkı verilmektedir.
Gerçek ve tüzelkişilere ait taşınmazlar ile devlet
ormanının müşterek sınırının uygulaması, halen, orman kadastro komisyonlarınca
hiçbir ücret talep edilmeden yapılmaktadır. Yapılan değişiklikle, diğer kamu
kurum ve kuruluşlarında olduğu gibi, bu tür işlere ait giderlerin müracaat
sahibince karşılanması zorunluluğu da getirilmektedir.
Mamul ve yarı mamul orman emvalinin nakliye tezkeresi
düzenlenmesine tabi olmaksızın, ilgili kurumlarca fatura veya sevk irsaliyesi
düzenlenmek kaydıyla taşınabilmesine de imkân sağlanmaktadır.
Havzadaki erozyonu durdurmak, bozuk ormanları
iyileştirmek, meraların ıslahını ve halkın refah düzeyini yükseltmek amacıyla
bir bütün halinde havza kesim esaslarına göre ormancılık projelerinin
hazırlanması için gerekli tedbirlerin alınmasına yönelik düzenleme de
yapılmaktadır.
Mevcut kanunda öngörülen para cezaları yetersiz kaldığı
için bazı yörelerde yaygın olarak görülen kaçak orman emvali ticareti
alışkanlığını ve ormanların tahribini engellemek amacıyla, cezaların miktarı da
artırılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla getirilenlere dikkat
edecek olursak;
1- İhtilafların giderilmesi ve faydalanma kolaylığı
getirilmektedir. Tasarıyla, kızılağaçlar ve aşılı kestanelerin orman
sayılamayacağı hükme bağlanmaktadır. Diğer taraftan, ülkemizin, özellikle
Bursa, Kütahya, Bilecik başta olmak üzere, birçok yöresinde kestaneliklere
sahip vatandaşlarımıza da, benzer şekilde faydalanma kolaylığı getirilmektedir.
2- Orman alanlarının artırılması hedeflenmektedir. Bu
kanun tasarısıyla, 6831 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre yapılan
uygulamaların, muhafaza ormanı, millî park alanları, tabiat parkları ve tabiatı
koruma alanlarında yapılamayacağı hükme bağlanmaktadır. Fiilî durum itibariyle
orman olduğu tespit edilen yerlerin orman sınırı içine alınmasına, mevcut orman
varlığımızın korunması ve kollanması açısından ihtiyaç bulunmaktadır.
3- Orman kadastro çalışmaları kolaylaştırmaktadır.
Kadastro komisyonlarının doğru karar almalarına, tutanaklar ile zeminin
birbirine tam olarak uymasına rağmen düzenlenmiş olan haritaların yazım, tersim
ve hesaplama gibi fennî hatalardan kaynaklanan, yalnızca komisyonlarca
hazırlanan haritalardaki yanlışlıkların düzeltilmesi kapsamındaki konularla
sınırlı kalmak üzere düzeltmelerin yapılmasına da imkân sağlanmaktadır.
4- Mamul orman emvallerinin taşınmasında da gerekli
kolaylıklar gelmektedir bu tasarıyla. Bilindiği gibi, 6831 sayılı Kanunun 41
inci maddesinin birinci fıkrası, orman emvalinin nakliye tezkeresi düzenlemeden
taşınmasını engellemektedir. Bu husus, günümüz şartlarına uygun düşmemekte,
özellikle büyükşehirlerde ve satış cirosu çok yüksek olan fabrikalarda, orman
idaresinin, devamlı surette, nakliye tezkeresi düzenleyecek eleman
bulundurmasını gerektirmektedir. Bu külfeti kaldırmak amacıyla, mamul ve yarı
mamul orman emvalinin, nakliye tezkeresi düzenlenmesine tabi olmaksızın, ilgili
kurumlarca, fatura veya sevk irsaliyesi düzenlenmek kaydıyla taşınabilmesine de
imkân sağlanmaktadır.
Tasarıyla, 6831 sayılı Kanunun 42 nci maddesinin
birinci fıkrasının son cümlesinde yer alan "şehir ve kasabalardaki
ticarethane ve fabrikalardan ticaret kastı olmaksızın orman mahsulü alıp
nakledeceklerden nakliye tezkeresi aranmaz" hükmü, daha kapsamlı ve günün
şartlarına uygun olarak yeniden düzenlenmektedir. Ayrıca, fabrika ve
ticarethanelerden, şehir içinde kullanılmak amacıyla yapılan, orman çıkış
anında düzenlenmesi gereken fatura veya sevk irsaliyesiyle yapılabilmesi mümkün
hale gelmektedir.
Ayrıca, bu tasarı, kırsal ekonomiye katkı da
sağlamaktadır.
Tasarıyla, birçok havzadaki erozyonu durdurmak, bozuk
ormanları iyileştirmek, meraların ıslahını ve halkın refah düzeyini yükseltmek
amacıyla, bir bütün halinde havza kesim esaslarına göre ormancılık projelerinin
hazırlanması için tüm tedbirlerin alınmasına da imkân sağlanmaktadır.
Bir beşinci gerekçe olarak, Orman Kanunundaki cezaları
artırmakta ve güçlendirmektedir. Her ne kadar, 4421 sayılı Kanunla, yeniden
değerleme oranı esas alınarak idarî para cezalarında artış sağlanmışsa da, 6831
sayılı Kanunda yer alan temel cezalar düşük olduğundan, yeniden değerleme oranı
uygulansa bile, istenilen amaç sağlanamamaktadır. Getirilen düzenlemeyle, Orman
Kanunundaki temel cezalar artırılarak, caydırıcılığın sağlanması da
amaçlanmaktadır.
6831 sayılı Kanuna eklenen ek maddeyle, 765 sayılı Türk
Ceza Kanununun ek 1 inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında yer alan nispî
nitelikteki para cezalarının her yıl yeniden değerleme oranında artırılarak
uygulanması da hükme bağlanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, görülüyor ki, bu tasarı, birçok
alanda yeni kolaylıklar, imkânlar sağlamaktadır; aynı zamanda, konuşmamın
başında da ifade ettiğim gibi, büyük bir yanlışlığa ve haksızlığa da son
vermektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle, bu tasarının hayırlı olmasını
temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.
Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Muğla
Milletvekili Sayın Gürol Ergin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan, Sayın
Başbakana geçmiş olsun diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Orman Kanunundaki değişiklikleri
değerlendirebilmek için, iktidarın, Orman Kanunundaki değişiklikleri de içeren,
diğer yasalarda gerçekleştirilen hangi düzenlemeleri ortaya koyduğunu ve
iktidarın genel anlayışının ne olduğunu bilmemiz gerekir. Bu çerçevede, Köy
Kanununda gerçekleştirilen 87 nci madde değişikliğini, Tapu Yasasında
gerçekleştirilen 35 inci, 36 ncı madde değişikliklerini, Doğrudan Yabancı
Yatırımlar Yasasıyla getirilen değişiklikleri, SİT alanlarının yapılaşmaya
açılması için düşünülen, ancak ertelenen değişiklikleri ve ormanlarla ilgili
Anayasa değişikliği düzenlemelerini bir bütünlük içerisinde görmemiz gerekir.
Değerli arkadaşlarım, Köy Kanununda gerçekleştirilen
değişiklikle, cumhuriyetin üstün koruma altına aldığı köylerimiz yabancıların
her türlü tasallutuna açık hale getirilmiştir. Tapu Yasasında gerçekleştirilen
35 inci madde değişikliği, hepimizi derinden üzmesi gereken, hükümran bir
ülkenin asla kabul edemeyeceği bir değişiklik olmuştur. Bakınız, hangi
değişikliği yaptık: "Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde
bu ülkelerin kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticaret şirketleri
lehine taşınmaz üzerinde sınırlı aynî hak tesis edilmesi halinde karşılıklılık
şartı aranmaz."
Değerli arkadaşlarım, hiçbir hükümran devlet
karşılıklılık şartı aranmadan böyle bir yasa maddesine "evet" diyemez
diye düşünüyorum.
Getirilen 36 ncı maddeyle, köy sınırları dışında
yabancıların çiftlik edinmeleri ve 30 hektardan daha büyük toprak edinmeleri
konusunda Bakanlar Kurulunun vermesi gereken izin kaldırıldı.
SİT alanlarında yapılmak istenilen değişiklik,
herhalde, sizleri de bir ölçüde rahatsız etti veya daha ileri değişikliğin
kapılarını açabilmek amacıyla bunu ertelediniz.
Ormanla ilgili Anayasa değişikliği konusunda, herhalde,
bütün bakanlarımıza gönderilen bir yurttaşımızın şu yazısını size okumak
istiyorum: "59 uncu cumhuriyet hükümetinin sayın üyeleri, hükümetinizce
gündeme getirilen ve halk arasında bozuk orman alanlarının özelleştirilmesi ve
satışı olarak algılanan ve adlandırılan yasa tasarısı henüz yasalaşmadan
görevini başarıyla yerine getirmektedir. Bodrum, Marmaris, Gökova Körfezi ve
Hisarönü Körfezi gibi Akdeniz'in en güzel bölgelerindeki ormanlar rant
beklentisiyle cayır cayır yakılmıştır. Tasarınız, bütün talan beklentilerini
tatmin ve beklenti sahiplerini bahtiyar etmektedir. Tarih ve gelecek kuşaklar,
sizleri, herhalde, ülkenin ormansızlaşma sürecine katkılarınızla
hatırlayacaktır.
Başarılarınızın devamını diler, saygılarımı sunarım.
Gaye Can."
Bu, Türkiye Cumhuriyetinin bir yurttaşının Bakanlar
Kurulu üyelerine gönderdiği yazı; herhalde, bakanlarımızın elindedir bu yazı.
Değerli arkadaşlarım, Orman Bakanlığı -bugünkü adıyla
Çevre ve Orman Bakanlığı- kendi kuruluş yasasının kendisine yüklediği hiçbir
görevi yerine getirmemekte; ama, bu görevlerin aksini yapmakta son derece
hızlı, aceleci davranmaktadır. Orman Bakanlığının görevi, yasada "ormanı
korumak, imar ve ıslah ve bakımını yapmak, kadastro çalışmalarını
tamamlamak" olarak belirleniyor; ormanları ve orman niteliğini yitiren
yerleri satarak bütçe açığını kapamak şeklinde bir görevi bulunmuyor.
Değerli arkadaşlarım, önümüze getirilen bu yasa
tasarısının gerekçesinde aynen "6831 sayılı Kanuna göre, 3 hektardan büyük
alanlardaki orman ağaçları ile -dikkatinizi çekiyorum, sizin yasanızın
gerekçesidir bu- kaplı yerler orman tanımına girmektedir..."
Yine gerekçede, "Tasarıyla, orman sınırları içinde
ve bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında her türlü tasarruf belgeleri ile
özel mülkiyette bulunan kızılağaçlıklar ve aşılı kestanelikler istisna..."
bendine alınmaktadır. Yani, siz, getirdiğiniz bu tasarıyla, ağacı ağaç, ormanı
orman olmaktan çıkarıyorsunuz; Türkiye Cumhuriyetinin Büyük Millet Meclisine,
ormanı orman saymama, ağacı ağaç saymama yetkisini getiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, yine, getirilen düzenlemede
"kızılağaçlar ile aşılı kestaneliklerin sahiplerinin her türlü yapacak ve
yakacak ihtiyaçları ile pazar satışları için yapacakları kesimler köy
muhtarlığınca düzenlenecek belgeyle yapılır" deniliyor. İşte, yasanın
amacı bu cümle içerisinde bulunuyor. Bu tasarıyla yapılacak tek şey,
kızılağaçları tümden kestirmek. Miktarlarını burada söylediler; ne kadar büyük
bir alan olduğunu gördünüz. Türkiye'nin, Karadeniz'in, Doğu Karadeniz'in
tamamen ormansızlaştırılması gibi bir durumla karşı karşıya bırakacaksınız.
Bir yandan bu şekilde söylerken, diğer yandan tasarının
13 üncü maddesinin gerekçesinde "kızılağaç ve aşılı kestane
yetiştiriciliği teşvik edilmektedir" denilmektedir. Dikkatinizi çekerim,
kızılağaçları kestirmek, kızılağaç üretimini teşvik etmek oluyor sizin
Türkçenizde; bizim Türkçemizde böyle yanlışa yer yok, bizim beynimizde böyle
yanlışlara yer yok. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri)
Bana "bravo" diyen arkadaşlarıma, her zaman
şunu söyledim: En azından beni dinliyorsunuz; bu da beni mutlu ediyor; ama,
anlıyor musunuz, anlamıyor musunuz, bu konuda bir yorum yapamayacağım. (CHP
sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Biz anlıyoruz da, siz anlıyor
musunuz?!
GÜROL ERGİN (Devamla) - Ben, 36 sene, senin gibi çok
adama ders anlattım ve hepsi çok yerlere geldiler. Benim öğrencilerimden 10'u,
üniversitelerimize rektör oldu; ama, değerli arkadaşım, sen beni anlamıyorsan,
bu, benim anlatma yeteneğimin kısıtlılığında değil, herhalde, sende anlama
yeteneğinin fazla oluşunda yatıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarıda getirilen bir başka
düzenleme var, buna değinilmedi, özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Millî
Parklar Kanununun bir amacı vardır; yurdumuzdaki millî ve milletlerarası
düzeyde değerlere sahip millî park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı
koruma alanlarının özellik ve karakterleri bozulmadan korunmasına,
geliştirilmesine ve yönetilmesine ilişkin esasları düzenlemektir. Ama, siz,
şimdi ne yaptınız; komisyonda, tasarıya bir 16 ncı madde eklediniz. Bu 16 ncı
maddeyle,siz, bütün bu yasa çerçevesine giren alanların kiralanmasını
getirdiniz. Bu neyi getirecek; bir kere, bu, Millî Parklar Yasasındaki en az 4
maddeye aykırı. İkincisi, getirilen bu düzenlemeyle, millî parkların özel
kesime açılmasıyla, millî parkları, hem millî olmaktan hem de park olmaktan
çıkaracaksınız. Yarın, Gökova-Akyaka ormaniçi dinlenme tesislerinin kiraya
verilmesiyle ilgili ihale yapılacak, yarın yapılacak!..
Değerli arkadaşlarım, şartnameye öyle maddeler konulmuş
ki, orası, artık, dinlenme tesisi olmaktan çıkıyor, birilerinin rant tesisi haline
getiriliyor. Bunu niçin söylüyorum; şunun için söylüyorum: O şartnamede,
buralar, her türlü yapılaşmaya açılıyor.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Yanlış bilgi
veriyorsun.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Öyle mi?.. Yasa elinizdeyse
okuyun, okuyun; yasa bende de var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin, konuşmanızı toparlar mısınız.
Buyurun.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Toparlıyorum.
Biraz sonra bir başka madde üzerinde söz alacağım, o
şartnamenin ilgili maddelerini size okuyacağım. Yanız, sözlerimi şöyle
bitiriyorum: Biraz önce Sayın Fatsa'yı dinledim...
Arkadaşlar, üslubumuz sert olur yumuşak olur; ama, bu
üslup içerisinde popülizm, bu üslup içerisinde halkı birbirine karşı kışkırtma,
halkı milletvekiline karşı kışkırtma amacı olamaz. Ben, bunu, Sayın Başbakanda
da görüyorum. Sayın Başbakan, maaşına zam isteyen memura, maaşına zam isteyen
işçiye "ormanların satışını sağlayın da, maaşınızı artıralım" demedi
mi?
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ne mahzuru var?
GÜROL ERGİN (Devamla) - Arkadaşım "ne mahzuru
var" diyorsanız, herhalde, ben, size biraz fazla bir şeyler söylüyorum
gibi geliyor bana. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)
Değerli arkadaşlarım, bunun sakıncası şudur: Devlet
yönetimi, devlet içerisindeki milletin hiçbir unsurunu birbirine karşı
kışkırtamaz. Nitekim, aynı olay iş bulanlar, çalışanlar ve çalıştığı sürece
emeğinin karşılığını almamaktan şikâyetçi olanlara karşı işsizleri kışkırtma
şeklinde de bir cümleyle ortaya konulmuştur. Ne denilmiştir; bu ülkede şu kadar
işsiz var, onları da düşünün. O ne demektir; ey işsizler!..
Değerli arkadaşlarım, biz, işlisiyle işsiziyle,
Türkiye'de, herkesin mutlu olmasını istiyoruz; işsizliğe çözüm bulacak
iktidardır diyoruz; ama, işsizleri işlilere karşı kışkırtmanın da yanlış
olduğunu söylüyoruz. Siz, bunu kabul etmeyebilirsiniz; ama, ben, bunun böyle
olduğunu söylüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum
ORMAN
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman
Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının (H) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
H) Orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu,
orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleri ile özel mülkiyette
bulunan ve muhitin hususiyetlerine göre yetişmiş veya yetiştirilecek olan
kızılağaçlıklar ile aşılı kestanelikler, fıstık çamlıkları ve palamut
meşelikleri dahil olmak üzere her nevi meyveli ağaç ve ağaççıklar;
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür.
Sayın Sür, aynı zamanda şahsınız adına da söz talebinde
bulunduğunuz için, konuşma süreniz 15 dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesi
hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşlarım, inanıyorum ki, ileride,
Türkiye ormancılık tarihini yazanlar, 2003 yılının temmuz ayının son haftasını,
ormancılık tarihimiz için kara bir hafta olarak yorumlayacaklar. Dün,
ormanlarımızın büyük bir bölümünün Anayasal satışını onayladı bu Meclis, bugün
de, yine, ormanlarımızın büyük bir bölümünün talan edilmesine yönelik bazı
maddeleri içeren bir yasa tasarısını görüşmekte.
Biraz önce, bu kürsüye gelip, Adalet ve Kalkınma
Partisi adına konuşma yapan değerli arkadaşım, aslında, kendi fikirlerini
anlatmadı; ben, satır satır okudum; tasarının gerekçesini burada bize dağıtılan
kitapçıktan okudu; yani, bizlere farklı bir şeyler söylemek gereğini
hissetmiyorsunuz. Burada, iddia edilen ve bu tasarının bu şekilde
hazırlanmasına neden olduğu söylenen bazı sorunlar var. Karadeniz Bölgesinde olduğu gibi, Anadolu'nun dört bir
tarafında, ormanlar nedeniyle yargılanan köylülerimiz elbette var; ama, ormanlar
nedeniyle yargılanan köylülerimiz var diye, ormanlarımızı talana açmak zorunda
mıyız?!
Şimdi, biraz önce, bu nedenler bize anlatıldığında,
uzunca bir süre önce okuduğum bir şey aklıma geldi. Ulusumuzun, devletimizin
kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün babası, eğer tarihi okuduysak, biliyoruz
ki, bir dönemler, şu anda Yunanistan olarak bildiğimiz bölgede kereste
tüccarlığı yaptı. O dönemde, ormanda saklanan çetelerin tüccarlara çok
saldırması ve bu nedenle, o tüccarların, padişaha şikâyette bulunmaları
üzerine, padişahın da, o bölgede güvenliği sağlamak amacıyla bulundurduğu o
zamanın Osmanlı paşasına "burada güvenliği sağla" talimatını vermesi
Osmanlı paşasının aklına çok dâhiyane bir fikir getirdi; bütün ormanları
yaktırdı. O bölgede bütün ormanlar yanınca, artık, o bölgede ormanların içinde
eşkıya kalmadı ve sorun kökten çözüldü.
Şimdi, görünen odur ki, aslında, aslî görevi
ormanlarımızı korumak, kollamak ve geliştirmek olan Sevgili Çevre ve Orman
Bakanımız, neredeyse, ülkemizdeki bütün ormanları ya 2/B olarak dağıtacak ya
talana açacak, ormanlarımızı bırakmayacak ve kendisi rahatlayacak, Orman
Bakanlığına da gerek kalmayacak. Görünen o değerli arkadaşlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, yapılmak istenilen ne;
kızılağaçlar ve kestane ağaçlarımız... Önce, kızılağaç ne; herkes kızılağacı
bilmeyebilir; kızılağaç, genellikle nemli iklimlerde yetişiyor, ülkemizde
Trakya, Marmara ve özellikle de Karadeniz Bölgesinde yetişen bir ağaç türü;
boyu 20 metreye kadar ulaşabiliyor ve gerçekten, Karadenizimizi kaplayan o
güzel yeşilliklerin çok büyük bölümü kızılağaç ormanları. Yaklaşık 65 000
hektar koru var ve kızılağaç alanlarımızın yaklaşık 100 000 hektar olduğu ifade
ediliyor Orman Bakanlığı tarafından. 1 700 metre yükseklerde doğal olarak
yetişiyor ve Türkiye'nin güzel bir bitki örtüsü.
Aynı şekilde, kestane de, Kuzey Anadolu ve Marmara'da
yetişen bir ağacımız, boyu 30-35 metreye kadar çıkabiliyor ve yaklaşık 30 000
hektar alanda.
Dün burada kesinleşen anayasa değişikliğiyle yaklaşık 500
000 hektar orman arazimizi orman dışına çıkardık, bir noktada satış kararı
alındı. Şimdi de, neredeyse, bu alanın yarısı kadar bir alanı talana açıyoruz.
Belki bunu kabul etmek istemiyorsunuz; ama, değerli arkadaşlarım, şunu
bilmenizi istiyorum: Karadeniz Bölgesinde, özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinde,
bu kızılağaçlar, ekolojik dengeyi koruyor; evet, yöre halkının başta yakacak
gereksinimini karşılıyor, belki az da olsa sanayide kullanılıyor; ama, bu
kızılağaçların esas bize yararı, bu bölgedeki büyük heyelanları önlemesidir.
Şimdi, bu çıkarılmak istenen yasayla, eğer,
kızılağaçlar ve aşılı kestane ağaçları, orman ağacı olmaktan çıkarılıp talana
açık hale getirilirse... Şu bir gerçek, bizim orman köylümüz, en yoksul
kesimimiz. Bugüne kadar, sözde, orman köylüsünü düşünerek, orman köylüsü
düşünülerek çıkardığımızı söylediğimiz birçok yasayla, ormanlarımızın tahrip
olmasına, maalesef, bizler öncülük ettik; yine aynısını yapacağız. Köylümüz çok
yoksul; belki birkaç yıl bu kızılağaçları kesecek, birkaç yıl 3-5 kuruş oradan
para kazanacak; ama, özellikle Doğu Karadenizde ekolojik dengeyi allak bullak
edeceğiz; özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinde, her sene üzüntüyle izlediğimiz,
her sene yaşadığımız o heyelanların daha sık yaşanmasına neden olacağız.
Bunları gözönüne almak zorundayız.
Değerli konuşmacı arkadaşlarım, işte, özel ormanlardan
bahsediyorlar, işte, insanların kendi tapulu arazilerindeki ağaçları kesme
özgürlüğünden bahsediyorlar ve bunları kestikleri için de yargılandıklarını,
mahkemelerde süründüklerini ifade ediyorlar. Elbette, böyle bir sorun varsa,
Orman Bakanlığımızın ve Büyük Millet Meclisinin görevi, vatandaşlarımızın
çektiği bu sıkıntıları yok etmektir. Bunun da yöntemi, orayı talana açık
bırakmak değildir; gereken tedbirleri alırsınız, gereken ekipmanı sağlarsınız,
gereken insangücünü oraya tahsis edersiniz ve bu vatandaşların bu sıkıntıları
çekmesini de engellersiniz; ama, biz bunu yapmıyoruz. Bizim yaptığımız, kesin
kesebildiğiniz kadar, kesin kesebildiğiniz kadar!
Değerli arkadaşlarım, şimdi, şunu diyebilirsiniz "kendi mülkünden kesse ne olur?"
Bakın, ben, size, bazı rakamlar vermek istiyorum: Sevgili Çevre ve Orman
Bakanımızın aslî görevi, orman kadastrosunu bitirmektir. Şimdi, Karadeniz Bölgesinde,
bu kızılağaçlarımızın yetiştiği Karadeniz Bölgesinde orman kadastromuzun hangi
konumda, hangi durumda olduğunu biliyor musunuz; bakın, ben size rakamlar
vereyim. Orman alanlarımızın, Giresun'da yüzde 6,5'inin, Artvin'de yüzde 3,8'inin,
Trabzon'da yüzde 12,4'ünün orman kadastrosu yapılmıştır. Yani, bunun anlamı şu
değerli arkadaşlarım: Karadeniz Bölgesinde orman kadastrosu yok. Nerenin orman
olduğu, nerenin özel mülkiyet olduğu belli değil. Siz, şimdi, burada,
kızılağaçların kesilmesini serbest bırakırsanız, kesilen kızılağacın ormandan
mı kesildiğini, özel mülkiyetten mi kesildiğini nereden tespit edeceksiniz?!
(CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bu kadar açık, bu kadar somut bilgiler var
elimizde. Ondan sonra, kalkıp diyorsunuz ki, işte, özel mülkiyettekini
kessinler. Şimdi, adam gelecek -kızılağaç çok güzel bir ağaç, tarla
sınırlarında yetişiyor, dere kenarlarında yetişiyor, her yerde yetişiyor-
tarlanın sınırındaki bir ağacı kesecek, gece de girecek orman içindeki 5 ağacı
kesecek. Bunun tersini söylemek mümkün mü?! Bugüne kadar bu ormanlar böyle
tahrip olmadı mı?! Yani, dün burada tartıştığımız 2/B alanları bu şekilde orman
dışına çıkarılmadı mı?! Şimdi, yeni orman tahribatlarıyla yeni 2/B alanları
oluşturmuyor musunuz bu yasayı bu şekilde geçirmekle?! İnanın, yeni 2/B
alanları oluşturuyorsunuz ve bunun vebalini de çekeceksiniz. Bu ülkenin yeşil
örtüsünü yok ediyorsunuz. Ormanlarımızın ulusal varlığımız olduğunu
unutuyorsunuz.
Dün burada tartıştığımız, dün burada görüştüğümüz ve
dün burada kabul edilen yasada, belki bir düşünceniz vardı; işte, oradan büyük
gelirler bekliyorsunuz, 25 milyar dolar oradan hayal ediyorsunuz; ama, bugünkü
görüşülen bu değişiklikte nelerin amaçlandığını, inanın, anlayabilmiş değilim.
Araştırdım, günlerce araştırdım; şu yasa, biliyorsunuz, geçen hafta
gündemdeydi. İnternette çalıştım, çeşitli orman kuruluşlarına sordum, söylenen
şu: Doğu Karadeniz Bölgesinde birkaç tane fabrika var ve onların da hammaddeye
ihtiyaçları var; işte, kızılağaçlar kesilerek onların hammadde ihtiyaçları
karşılanacak.
Yazıktır arkadaşlar, bu yeşilliği bu şekilde yok etmek
yazıktır. Yani, siz, şimdi şunu diyorsunuz: Nasıl olsa baltaları elimize aldık,
baltalar elimizdeyken, dün 500 000 hektarı yok ettik, bugün de 200 000 hektarı
kesiverelim canım! Şarkı söyleyerek gidersiniz "baltalar elimizde, uzun ip
belimizde." Ama, gelecek kuşaklar size o şarkıyı söyletmeyecekler; bundan
emin olabilirsiniz.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bunlar, Türkiye'nin
gerçekleri. Bu gerçekleri söylediğimiz zaman, belki karşı tezler
sunabilirsiniz; ama, ben, özellikle orman kadastrosu konusu üzerinde tekrar
durmak istiyorum. Değerli Çevre ve Orman Bakanımız önce orman kadastrosunu
bitirmek zorundadır.
Bu değişiklik tasarısının diğer maddelerinde,
gerçekten, orman kadastrosuyla ilgili bizim de katıldığımız maddeler var; ama,
ormanları yok ettikten sonra orman kadastrosu ne işe yarayacak; ben, onu da pek
anlayabilmiş değilim; orman kalmadıktan sonra orman kadastrosu oluşturacağız.
Peki, ne yapılmalı; değerli arkadaşlarım, önce
kızılağaçlar ve kestaneler orman ağacı sayılmaya devam edilmeli; bu,
tartışılmamalı bile. Orman kadastrosu çalışmaları hızla tamamlanarak, ülkemizin
gerçek orman envanteri çıkarılmalı, neresinin orman, neresinin özel mülkiyet
olduğu, artık, Türkiye'de tartışılmamalı.
Gerçekten, tapulu arazilerindeki orman ağacı sayılan bu
ağaçların sahipleri tarafından değerlendirilmesini kolaylaştırmak zorundayız.
Bir sıkıntı varsa -ki, anlatılanlar var olduğunu doğruluyor- bu sıkıntının
çözümü için bu Meclis çalışmalıdır. Ormanların kesilmesini serbest bırakarak
değil, biraz önce ifade ettiğim gibi, bu sıkıntıyı doğuran nedenleri ortadan
kaldırarak ormanlarımıza sahip çıkmalıyız. O orman köylüsüne bu şekilde sahip
çıkmalıyız, onu desteklemeliyiz.
Yeni bir öneri olarak: Doğrudan gelir desteği,
arazilerinde kızılağaç yetiştirenlere öncelikle ve ağırlıkla verilmeli, Çevre
ve Orman Bakanlığımız, kızılağaç yetiştirilmesine destek olmalı. Elbette,
bölgede, kızılağacın hammaddesine gereksinim duyan sanayi tesislerimiz var. Bu
sanayi tesislerimizin de kızılağaç plantasyonları kurmaları özendirilmeli,
uygun araçlarla, bu sanayi tesislerimizin, kızılağaçları kendilerinin
yetiştirip, kendilerinin kullanması sağlanmalı. Bunlar, ülkemizin geleceği için
düşündüklerimiz; bunlar, bugün için değil, gelecekteki kuşaklarımız için düşündüklerimiz;
ama, bugün bu ormanları talana açarsak, inanın, gelecek kuşaklara orman
kalmayacak. Ormansız bir ülkenin ne olduğunu, elbette, Ankara'nın, Meclisin 3-5
kilometre dışına çıktığımızda hepimiz görüyoruz; bozkırın ne olduğunu, yeşilin
ne olduğunu da Karadeniz'e gittiğimizde görüyoruz. Karadenizimizi kurtarın,
Marmaramızı kurtarın, kızılağaçlarımızı kurtarın. Sayın Bakanım, lütfen, artık,
ormanlarımıza dokunmayın. Sizin göreviniz ormanlarımızı korumaktır,
ormanlarımızı tahrip etmeye yönlendirmek değil.
Ben, bu duygularla, Yüce Meclisi selamlıyor, ormansız
bir ülkede yaşamak istemediğimi, çocuklarımızın da bunu istemediğini burada
yineliyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sür.
1 inci madde üzerinde başka söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 6831 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin
dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Bu madde hükümleri; muhafaza ormanı, millî park
alanları, tabiat parkları, tabiatı koruma alanları, izin ve irtifak hakkı tesis
edilen ormanlık alanlar ve 3 üncü madde ile orman rejimi içine alınan yerlerde
bu niteliklerinin devamı süresince; yanan orman sahalarında ise hiçbir şekilde
uygulanmaz
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin Üstün; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2/B ile ilgili yasa geçti; fakat, 2/B ile ilgili,
orman yangınlarıyla ilgili konuşmalarda, maalesef, bazı talihsizlikler yaşandı.
"Nedir talihsizlik" diyeceksiniz; Muğla'da yanan orman alanlarıyla
ilgili şunu söylemek istiyorum: Rant değeri olmayan, sahilde kıyısı bulunmayan
ilçelerde -Muğla'da- şu an için yangın sıfır, Yılanlı Orman Şefliğinde sıfır,
Yatağan Orman Şefliğinde sıfır, Ula Orman Şefliğinde sıfır, Kavaklıdere Orman
Şefliğinde sıfır; ama, Bodrum'da, Marmaris'te, Fethiye'de, Datça'da yanan
alanların haddi hesabı yok, her gün yenileri ekleniyor. Yine, iki gün önce,
Marmaris'te, deniz manzaralı, 2/B manzaralı bir alan yandı.
Değerli arkadaşlarım, burada, yanan orman alanlarıyla
ilgili olarak Sayın Bakanımız "bu alanlar ağaçlandırılıyor, bu alanlar
ağaçsız bırakılmıyor" dedi. Ben Sayın Bakanıma şunu söylüyorum: Bugün,
Milas'ın, Gürçamlar mevkiinde, iki yıl önce yanmış; fakat, ağaçlandırılmamış
alan var. Bunun dışında, Bodrum Torba'da üç yıl önce yandı; ağaçlandırılmayan
alan var.
Bir de, fizikî olarak ağaçlandırılamayan yerler var;
yani, Orman Bakanlığı teşkilatının ağaçlandıramadığı, taşlık araziler var. Bu
araziler belli bir süre sonra 2/B'ye dönüşüyor. Nasıl dönüşüyor; ağaç
olmayınca, çalılıklar vatandaşlarca zamanla kazılıyor ve burası orman vasfını
yitirmiş oluyor; işte size yeni 2/B alanları.
Bir de, AKP'li hatip arkadaşların özel mülkiyetteki
ağaçların kesimiyle ilgili olarak söylediği bir şey var. Bugüne kadar Orman
Bakanlığının uyguladığı bir prosedür var: Özel mülkiyetinde ormanı ilgilendiren
bir ağaç varsa, bunun da kesilmesi gerekiyorsa, vatandaş gider, orman
idaresinden izin alır, o ağaç orman idaresi tarafından mühürlenir, vatandaş
bunu keser. Bu uygulamayla özellikle Karadeniz Bölgesindeki yoğun kızılağaç
ormanlarının yok edilmesi hedefleniyor.
Değerli milletvekilleri, Türklerin Ortaasya'dan göçünün
en büyük sebebi, Ortaasya'nın kurak olması. Ortaasya'daki kuraklığın en büyük
sebebi de, orman alanlarının talan edilmesi. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde
der ki: "İç Anadolu'dan güneydoğuya kadar bir maymun yere inmeden, ağaçtan
ağaca geçerek Suriye sınırına ulaşır." Bugün İç Anadolu'da var mı iki ağaç
arasında 1 kilometreden aşağı mesafe; yok. Peki, Doğu Anadolu'nun diğer
yerlerinde; yine yok.
Tarihe nasıl geçeceksiniz biliyor musunuz; Türkler
geldiler Ortaasya'yı çölleştirdiler, sonra Anadolu'ya geldiler ormanlarla
oynadılar, Anadolu'yu da çölleştirdiler.
Geçmiş yıllarda yaşanan sel felaketlerini unutmayın;
Trabzon'da yaşanan sel felaketini, çamur deryasını, çamur denizini unutmayın.
Yine aynı şekilde, Isparta'da yaşanan ve 47 vatandaşımızın ölmesine sebep olan
o felaketi de unutmayın. Bunlar, ormansızlaşmanın sonucudur. Yine,
İzmir-Bayraklı'da bundan 5-6 yıl önce -tarih olarak tam hatırlamıyorum- yine
ormansızlaşmanın getirdiği felaket sonucunda 30 ile 40 arasında vatandaşımızı
kaybettik.
Değerli arkadaşlarım, yasalar çıkarılırken iyice
irdelenmeli, iyice düşünülmeli ve iyi karar verilmeli. Alelacele, para
kazanacağız diyerek çıkarılan yasalar, maalesef, kısa vadede yararlı olsa bile,
uzun vadede ülkemizin zararına olmakta.
Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.
Madde üzerinde, şahsı adına, Muğla Milletvekili Sayın
Gürol Ergin; buyurun.
Konuşma süreniz 5 dakika.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce ben
bu kürsüden konuşurken, bir arkadaşım, sözlerimin yanlış olduğunu, belki de
yalan olduğunu söyledi.
AHMET IŞIK (Konya) - Yok öyle bir şey.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Şunu açıklıkla ifade edeyim;
yaşamım boyunca hiçbir zaman ve hiçbir koşulda yalan söylemedim.
AKİF GÜLLE (Amasya) - Bravo!..
GÜROL ERGİN (Devamla) - Siz de söylemeyin, ben de size
bravo diyeyim.
Değerli arkadaşlarım, bana sataşmayın; bir gün,
yaşamınız boyunca unutamayacağınız bir cevap veririm. Onun için, lütfen... (AK
Parti sıralarından "Ooo" sesleri)
Bakın, şartnameyi okuyorum: "İşletmeci, halen
sahada mevcut tesisler ile şartnamenin ekinde bulunan özel idarî şartnamede
belirtilen kriterler çerçevesinde 'özel hükümler' bölümünün 1 inci maddesine
göre, daha sonra yapılacak ek tesisler dışında yer işgal edemez. İşletmeci,
kendi yaptıracağı ve genel müdürlükçe onaylanacak gelişme planında önerilen
yeni yapı ve tesislerin yapılmasından ve bedelinin ödenmesinden sorumludur.
Müdürlükçe onaylanacak gelişme planında önerilen yeni yapı ve tesislerin
dışında, zaman içerisinde, günün şartlarına göre ihtiyaç olarak ortaya çıkacak
zaruret arz eden hallerde, işletmeci, mevcut hizmet ünitelerinde ilave
değişiklikle bunların dışında yeniden ayrı bir hizmet ünitesi yapmak istemesi
halinde, işletmeci bu talebini idareye yazılı olarak bildirir."
Bilmiyorum, o arkadaşım burada mı?!
Değerli arkadaşlarım, bir başkasını suçlarken, insanın
elinde ciddî kanıtın ya da belgenin olması gerekir. Yoksa, bu şekilde gelir
insana...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Siz, Başbakana
"kışkırtıyor" diyorsunuz...
GÜROL ERGİN (Devamla) - Evet, ben, belgeli, kanıtlı
söylüyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - "Kışkırtmanın"
kelime anlamını söyler misiniz?
GÜROL ERGİN (Devamla) - Neyse, bu dersten sonra öbür
derste de onu anlatacağım size.
Şimdi, bakınız, değerli arkadaşlarım, bir vergi affı
çıkardınız; vergi affının altından bir bakanımız çıktı. Değil mi; hepimiz
biliyoruz, bu, naylon fatura olayını hepimiz hatırlıyoruz. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Bir imar affı getirdik; onun altından aynı bakanımız
bir daha çıktı, villa konusu varmış, değil mi, bir belediye yıktıracakmış,
becerememiş. 2/B alanlarına ilişkin düzenleme getirildi; onun altından yine
aynı bakanımız çıktı.
Şimdi, şunu söylüyorum: Bugün, getirdiğiniz Orman
Yasası değişikliğinin altından acaba kim çıkacak?!
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Siz çıkacaksınız.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Tabiî, biz çıkacağız; biz şöyle
çıkacağız: Bu yasanın altından çıkacak ismi, burada, açıklamak üzere biz
çıkacağız.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar;
AK Parti sıralarından alkışlar [!])
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Çok küçülüyorsunuz...
GÜROL ERGİN (Muğla) - Kim söyledi onu?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ben söyledim.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Küçük sensin!..
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Gecenin bu saatinde, bu kadar
milletin!..
GÜROL ERGİN (Muğla) - Kimsin sen!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sen kimsin!
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Ne diyorsun sen?! (AK Parti
sıralarından "otur yerine" sesleri)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Otur yerine!
GÜROL ERGİN (Muğla) - Söylediklerim yanlışsa, çıkar
cevap verirsin! (Gürültüler)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Kürsüye her çıkışınızda, her
konuşmanızda, kavga çıkıyor böyle!..
GÜROL ERGİN (Muğla) - Canım, kavga çıkaracak iş
yapmayın! (Gürültüler)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Siz yapıyorsunuz!
BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin oldukça ilerlemiş bir saatinde
herkesin sinirlerinin, yorgunluktan, uykusuzluktan, yoğun çalışmaktan dolayı
oldukça hırpalandığını, örselendiğini biliyorum. Onun için, arkadaşlarımızın,
bu tasarı ve bu tasarıdan sonra gelecek tasarı geçene kadar da tahammül
göstermelerini... Burada, hepimizin, ulus adına, millete meydanlarda vermiş
olduğumuz sözler adına, bu tahammülü göstermek boynunun borcudur.
Tabiî, Çevre ve Orman Bakanı olarak ben, değerli
hatipleri dinliyorum. Cumhuriyet Halk Partisinden iki değerli arkadaşım çıktı,
kızılağaçların miktarıyla alakalı olarak birbirinden çok farklı rakamlar
söyledi. Önce Giresun Milletvekili Mehmet Bey çıktı, yaklaşık 280 000-300 000
tane kızılağaç olduğunu söyledi.
MEHMET IŞIK (Giresun) - 218 000.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Daha sonra
bir başka arkadaşımız çıktı, 100 000 civarında kızılağaç olduğunu söyledi.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Ortasını bulalım.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bunun
ortasını, biz, doğrusu... (Gülüşmeler)
Ben, değerli arkadaşlarımın verdiği rakamların
hangisinin doğru olduğunu biliyorum; ikinci rakam doğru; çünkü, ikinci rakam,
Bakanlığımızın resmî rakamıdır. Yani, bu, benim dönemimde yapılmış bir tespit değildir,
devletin resmî rakamlarıdır, istatistikleridir. Belki de, bu ölçümlerin
yapıldığı komisyonlarda Giresun Milletvekili olan arkadaşımız da çalışmıştır.
Kendisi, bizim teşkilatımızda uzun yıllar emeği olan, gayreti olan bir
arkadaşımızdır. Ancak -rakamları farklı yerden mi alıyorlar, bilemiyorum- keşke
bizim arkadaşlarımızla, bakanlık bürokrasisiyle diyalog kurulup çalışma
yapılsaydı, kendileri bu konuda daha sağlıklı bilgi sahibi olabilirlerdi; işin
bir tarafı bu.
Bir de, buraya çıkan arkadaşlarımızın, ben, öteden beri
"efendim, tam 2/B'lik bir yer yandı, 2/B'lik bir tepe yandı..."
Arkadaşlar, Allah'tan korkun yahu; günlerden beri Fransa'da ormanlar yanıyor.
Yahu, burada 2/B yok, 2/A yok; ama, dünyanın her yerinde, bizimle aynı iklim
koşullarında, aynı orman örtüsüne, benzer orman örtüsüne sahip yerlerde orman
yangını oluyor; hem de haftalardır söndüremiyorlar, hem de çok ciddi can
kayıpları oluyor; ama, orada, inanıyorum ki, muhalefetten hiç kimse çıkıp,
benim gibi ormandan sorumlu bakana "sizin tarafınızdan yakılıyor, 2/B
yapılacak, peşkeş çekilecek, talan edilecek" gibi... Aslı astarı olmayan
ve insanın, doğrusu, aklıselimiyle söylemesinin son derece zor olacağını
düşündüğüm isnatlarda bulunmak hakikaten üzüntü vericidir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Orada kimse af kanunu
çıkarmıyor Sayın Bakan.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Karadeniz'e gelelim Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Biz buraya
allanmış pullanmış yasalar da getirsek, nazar boncuklu yasalar da getirsek siz
ona da mutlaka bir şey bulursunuz.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Bugün buradan oybirliğiyle yasa
çıktı.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, hepsine muhalefet
etmiyoruz; SSK Kanunu geldi, Bağ-Kur Kanunu geldi, destek olduk.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın,
muhalefet mantığıyla bakılınca, sadece ve sadece muhalefet etmek, bir şey
söylemek...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bugün oybirliğiyle Yedinci
Uyum Paketi geçti.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın,
burada, şu anda görüştüğümüz 6831 sayılı Orman Kanunuyla ilgili tasarıdan önce
Kamu İhale Kanunundaki değişikliği görüştük. Ben, geçen dönem, o konuda, onun
doğru olduğunu söyledim burada. 2886'nın, Türkiye'de kamu ihalelerindeki
sıkıntılarını, açmazlarını burada objektif bir şekilde dile getirdim. Bugün
burada, arkadaşlarımızın, her şeye karşı çıkma adına bu sözleri söylerken,
birazcık daha insaflı olmaları lazım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yani, orman konusuna gelin!
Lütfen, gecenin bu saatinde, Cumhuriyet Halk Partisine hakaret etmeyin. Yedinci
Uyum Paketi geldi, burada oybirliğiyle geçti. Doğru bildiğimize oy veririz,
yanlış bildiğimize vermeyiz. Sizden akıl alacak değiliz. Lütfen, konunuza
gelin, konunuzu konuşalım. Gecenin bu saatinde muhalefete fırça atmak için sizi
kim çıkarıyor buraya?! Bir söylerseniz, beş cevabını alırsınız. Ne bu yahu!..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın
Özyürek, sizin, Grup Başkanvekili olarak, daha sabırlı olmanız lazım, daha
olgun olmanız lazım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Evet, onun için Grubumu
savunuyorum.
İDRİS SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Şu kızılağaca bir gelelim!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın,
benim, sizin, tabiî, bu tür sataşmalarınıza, bu tür isnatlarınıza...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, siz kürsüden
sataşıyorsunuz! Siz Bakansınız ve kürsüden sataşıyorsunuz!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Ben,
bakanlığı sizden öğrenecek değilim Sayın Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İhtiyacınız olduğu
anlaşılıyor...
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın, ben
bakanlığı sizden öğrenecek değilim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İhtiyacınız olduğu
anlaşılıyor Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Ancak,
sizin, burada söylediğiniz, usul, ifade, şekil, şemail noktasından doğru
değildir; buna katılmak da mümkün değildir.
Şimdi, ben, esasında, sözü kızılağaca getirmek
istiyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tamam, konuşalım...
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) -
Arkadaşlar, bakın, kızılağacı, ancak o derdi yaşayan insanlar bilir.
BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşmanızı toparlayabilir
misiniz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Kızılağaç, Doğu Karadeniz'in yoğun olarak; ama,
Hopa'dan Zonguldak'a kadar bütün Karadeniz'in çok ciddî sıkıntısı; vatandaşın,
yörede yaşayan insanın, fındık üreticisinin, çay üreticisinin derdi olduğu
bir...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Adı "kızıl" olduğu
için mi? Ona bir gareziniz yok değil mi? Yeşilağaç yapalım bunun adını.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Eski
kızıllıklar kalmadı artık.
Efendim, biz, bu kızılağaçla alakalı değişikliği,
bölgedeki bazı endüstri tesisleri için getirmişiz; hatta, bununla kalmayıp, biz
onlarla görüşmüşüz; hatta, sadece Çevre ve Orman Bakanını değil, bazı bakanlar
dahi o tesislerde çalışmış, dolayısıyla da, bu tasarının arkasında onun için bu
kadar hararetle duruluyormuş!
Bölgenin sıkıntısını, bölgenin derdini ve kızılağacın
ekonomik olarak bölgedeki fındığa alternatif olabilecek bir ürün olduğunu ve
bununla birlikte atılmış olan bu adımın... Evet, oradaki endüstri tesislerine
hammadde olacaktır; kalem sanayiine de olacaktır, mobilya sanayiine de
olacaktır; 500-600 rakımın üzerindeki fevkalade verimi düşük fındık arazileri
için de alternatif üründür.
Çünkü, kızılağaç, tıpkı kavak gibi, 8 ila 12 yıl
içerisinde hızla büyüyen ve kesilip satıldığı zaman filiz olarak yeniden
yetişen ve bölge insanı için gerçekten geçim kaynağı olarak kullanılabilecek
bir ağaçtır. Siz veyahut da bir başkası, kızılağaca bizim bakışımızı salt
politik kaygılarla değerlendirirse, objektif değerlendirme yapmış olmaz.
Sözlerimi toparlarken şunu söylüyorum: Bizim, burada,
gecenin oldukça ilerlemiş saatinde, getirip, kanunlaştırarak vatandaşın
derdine, sıkıntısına çare olmasını arzu etmiş olduğumuz bu tasarıda, burada
bize isnat edilen şeylerden hiçbirisi söz konusu değildir ve haksız isnatlardan
üzüntü duyduğumuzu... Muhalefetteki arkadaşlarımızın eleştiri yapma haklarının
elbette mevcuttur; muhalefet zaten eleştirmek demektir, buna tahammül göstermek
iktidarın işidir, bunu da biliyorum; ancak, bu eleştirileri yaparken, bu
tenkitleri yaparken, fevkalade mübalağa ederek, aslı esası olmayan şeylerle
bizi itham ederseniz, kendiniz de zor durumda kalırsınız; bunun cevabını
vicdanınızda da veremezsiniz, kamuoyuna da veremezsiniz; bunu ifade etmek için
buraya çıktım.
Ben, değerli milletvekillerimizin huzurlarını,
zamanlarını daha fazla almak istemiyorum; çünkü, görüşülecek bir hayli kanun
maddesi daha var; bu vesileyle, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Başka söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - 6831 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye bu fıkradan sonra gelmek
üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Devlet ormanları ile evvelce sınırlaması yapılmış olup
da herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların, hükmi
şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanların, hususi ormanların, orman
kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz
malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespiti ile 2 nci madde
uygulamaları ile ilgili olarak kadastrosu kesinleşmiş yerlerde tespit edilen
fennî hataların düzeltilmesi işleri orman kadastro komisyonları tarafından
yapılır.
Orman kadastro komisyonlarınca ormanların kadastrosu ve
Devlet ormanlarında yapılacak 2 nci maddenin (B) bendi uygulamaları resen, 2
nci maddenin (A) bendi uygulamaları müracaatın değerlendirilmesi ve Bakanlığın
onayı ile bedelsiz olarak, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ve
hususi ormanlarda 2 nci maddenin (B) bendi uygulamaları ise bu ormanların
sahiplerinin müracaatı üzerine bedeli karşılığında yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 224 sıra sayılı 6831 sayılı Orman
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının Çerçeve 3 üncü
maddesi ile 6831 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Fehmi
Öztunç |
Sadullah
Ergin |
Mehmet
Emin Tutan |
|
Hakkâri |
Hatay |
Bursa |
|
Sedat
Kızılcıklı |
Mehmet
Sekmen |
Nusret
Bayraktar |
|
Bursa |
İstanbul |
İstanbul |
"Orman kadastro komisyonları ve amenajman
heyetleri başkan ve üyelerine ödenecek tazminat ve harcırah miktarları her yıl
bütçe kanunu ile belirlenir. Arazi çalışmalarının atama merkezleri dışında
yapılması halinde arazi tazminatı yerine yurtiçi gündelikler ödenir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS
ARSLAN (Yozgat) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) -
Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Orman kadastro komisyonlarında ve amenajman
heyetlerinde görevli başkan ve üyelerle diğer çalışanlara 6245 sayılı Harcırah
Kanununun 50 nci maddesi kapsamında yolluk karşılığı tazminat verilmektedir.
Yolluk karşılığı belirlenen tazminat miktarı ise geçici görev harcırahının
altında kalmakta ve söz konusu personelin görevli oldukları atama merkezi
dışında görevlendirilmeleri durumunda arazi tazminatı yerine geçici görev
yolluğu alabilmelerine imkân sağlanmaktadır.
Komisyonlara ve heyetlere 6245 sayılı Harcırah
Kanununun 50 nci maddesi kapsamında ödenen yolluk karşılığı verilen tazminatlar
işin önemine ve zorluğuna karşılık ödenmektedir. Bu ödemenin uygulanmasına
başlanan 1966'da bir günlük harcırah 15 TL iken tazminat 17 TL olarak tespit
edilmiştir. 6245 sayılı Kanunun 50 nci maddesi düzenlenirken, yolluk karşılığı
verilen tazminatın gündeliğin üzerinde olmasına dikkat çekilmiş; arazide,
şantiyede çalışan personelin işinin zorluğuna karşı alması gereken ücretin de
farklılık göstermesi sağlanmıştır. Bu ilke, 1980'li yıllardan sonra tazminat
miktarının harcırah miktarından az olması ilkesine dönüşmüş ve ücretler
arasında büyük farkların oluşmasına sebebiyet vermiştir. Şimdi ise bir günlük
harcırah 1 inci derecedeki bir personel için 13 000 000 TL olmuş, tazminat ise
2 000 000 TL'de kalmıştır.
Yapılan düzenlemeyle, devlet memuru olan bu personelin
atamalarının yapılmış olduğu yer esas alınmış, atama yapılan birim hudutları
içerisinde yapılacak her türlü faaliyet karşılığı olarak 6245 sayılı Harcırah
Kanununun 50 nci maddesi kapsamında ödenen yolluk karşılığı verilen tazminat
ilkesi korunmuş, atama yapılan birim hudutları dışında ise genel hükümlere göre
gündelik alınması imkânı getirilmiştir.
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 6831 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin
dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
Kadastro ve diğer ormancılık hizmetleri için gerekli
hava fotoğrafları ve haritalar Orman Genel Müdürlüğünce yapılır veya
yaptırılır.
Orman tahdidi veya kadastrosu yapılıp ilan edilerek
kesinleşmiş yerlerde, vasıf ve mülkiyet değişikliği dışında aplikasyon, ölçü,
çizim ve hesaplamalardan kaynaklanan fennî hatalar tespit edildiğinde, bu
hatalar Orman Genel Müdürlüğünün bilgisi ve denetimi altında orman kadastro
komisyonlarınca düzeltilir. Düzeltme, 10 uncu maddeye göre ilan olunur. İlan
tarihinden itibaren otuz gün içinde düzeltmenin kaldırılması amacıyla sulh
hukuk mahkemesine dava açılmadığı takdirde yapılan düzeltme kesinleşir.
Düzeltmelerde 11 inci maddedeki hak düşürücü süre aranmaz.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır; okutuyorum:
31.7.2003
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 224 sıra sayılı kanun tasarısının 4
üncü maddesinin ikinci fıkrasına "çizim ve hesaplardan kaynaklanan"
ibaresinden sonra gelmek üzere "yüzölçümü ve" ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Orhan
Sür |
Erdal
Karademir |
Ali
Topuz |
|
Balıkesir |
İzmir |
İstanbul |
|
Mustafa
Özyürek |
|
Muharrem
İnce |
|
Mersin |
|
Yalova |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS
ARSLAN (Yozgat) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahibi, gerekçeyi mi okutayım?..
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sür.
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; teknik bir önerge verdik. Görüşülmekte olan tasarıda, orman
kadastrosu yapılmasına ilişkin bazı maddeler var ve bu maddelerde, orman
kadastrosu yapılırken, yapılacak olan teknik hataların, daha sonra
giderilmesine dönük bir düzenleme getiriliyor; çizim hataları, hesap hataları
getiriliyor; ama, yüzölçümü, yani alan dediğimiz, miktarı belirleyen bir hata
yapıldığı takdirde, bu, burada gözükmüyor.
Aslında, Kadastro Kanununda, 41 inci maddedeki
düzeltmelerde, kadastro teşkilatı bu sorunla karşı karşıya geliyor. Yargıtay,
yüzölçümü düzeltmelerini mülkiyet değişikliği olarak kabul ediyor; ama,
yüzölçümü düzeltmeleri yasada gözükmediği için, kabul etmiyor; orman
kadastrosunda bu yaşanmasın istedik.
Ben, harita-kadastro mühendisiyim, içinizde de, AKP
Grubunda da harita-kadastro mühendisi arkadaşımız var, kendisiyle de
görüşebilirsiniz, meslek odalarının da görüşü bu yöndedir; yani, biz
"yüzölçümü" sözcüğünü buraya eklemekle, yasa tasarısının içeriğini
değiştirmiyoruz. Yapmak istediğimiz, sadece, ileride yüzölçümü hatası
doğduğunda, sorunlara neden olmadan, bu yasaya dayanılarak, yargıya gidilmeden
çözümünü sağlayabilmeye yönelik bir değişiklik.
Bu nedenle, bu değişikliğin kabul edilmesini rica
ediyorum. Bu, teknik bir değişikliktir, teknik bir olaydır; yani, teknik
arkadaşlarımız, bu olaya böyle yaklaşmalılar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sür.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 4 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - 6831 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin son
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Kadastrosu tamamlanan ormanlara ait haritaların
yapılmasında, ölçme ve tersimat işlerinde yetki ve sorumluluk harita
mühendisine aittir. Bu haritalar, harita mühendisinin kontrolünden sonra
komisyon başkanınca tasdik olunur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 224 sıra sayılı kanun tasarısının 5
inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Orhan
Sür |
Erdal
Karademir |
Ali
Topuz |
|
Balıkesir |
İzmir |
İstanbul |
|
Mustafa
Özyürek |
|
Muharrem
İnce |
|
Mersin |
|
Yalova |
"Kadastrosu tamamlanan ormanlara ait haritaların
yapılmasında ölçme, hesap, tersimat ve aplikasyon işlerinde yetki ve sorumluluk
harita ve kadastro mühendislerine aittir. Kadastro teknik standartlarına uygun
olarak üretilen bu haritalar, harita ve kadastro mühendisinin kontrolünden
sonra komisyon başkanınca tasdik olunur."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS
ARSLAN (Yozgat) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) -
Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Orman kadastrosu haritalarının üretim
sürecinde ölçme, hesap ve tersimat (çizim) işleri yer almaktadır. Hem bu
nedenle hem de tasarının 4 üncü maddesinde kanunun 9 uncu maddesine eklenen
fıkrada "hesaplamadan kaynaklanan fennî haritalar"ın tespitinde ve
düzeltilmesinde ileride yetki açısından herhangi bir hukukî yorum engeli
çıkmaması için tasarıya "hesap" ibaresinin eklenmesi yararlı
olacaktır.
Kadastrosu yapılan ormanlara ait haritaların
yapılmasındaki sorumluluk harita ve kadastro mühendisinde olduğundan, bu
haritaların araziye uygulanmasında da (aplikasyon) sorumluluğun harita ve
kadastro mühendisinde olması gerekmektedir.
Bugüne kadar üniversitelerimizde harita ve kadastro
mühendisliği disiplinine yönelik olarak "harita ve kadastro
mühendisi", "harita mühendisi", "jeodezi ve fotogrametri
mühendisi" gibi farklı isimler altında lisans diploması verilmiş olup, bu
diplomalara sahip tüm mühendisler Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasına bağlı
olarak mesleklerini icra etmektedirler.
Uygulamada sorunlarla karşılaşılmaması için, tüm farklı
isimlendirmeleri kapsayacak olan "harita ve kadastro mühendisi"
ibaresinin kullanılması doğru olacaktır.
Üretilen haritalar hem Orman Bakanlığı bünyesindeki
ilgili orman kadastrosu komisyon başkanlıklarınca tasdik edilmekte hem de Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğüne bağlı ilgili kadastro müdürlüklerince teknik
uygunluğu saptandıktan sonra tescil edilmektedirler. Ayrıca, bu haritaların
mülkiyete ilişkin olmaları nedeniyle, bilimsel ve teknik açıdan kadastro teknik
standartlarına uygun olarak üretilmesi zorunludur. Böylece, orman kadastro
haritalarının üretiminde veya üretilmiş kadastral haritalara yapılacak
ilavelerin tasdik ve tescilinde mülkiyete ilişkin sınır noktalarının konum
doğruluğunun aranması ve sağlanması mümkün olacaktır. Bu teknik zorunluluğun
gerçekleştirilmesi, orman kadastrosunun hızlı ve istenen amaca uygun biçimde
sonuçlanmasını sağlayacaktır.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin
katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 6831
sayılı Kanunun 11 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 11. - Orman kadastro komisyonlarınca düzenlenen
tutanakların askı suretiyle ilanı, ilgililere şahsen yapılan tebliğ
hükmündedir. Tutanak, harita ve kararlara karşı askı tarihinden itibaren altı
ay içinde kadastro mahkemelerine, kadastro mahkemesi olmayan yerlerde kadastro
davalarına bakmakla görevli mahkemeye müracaatla sınırlamaya ve 2 nci maddeye
göre orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman
Genel Müdürlüğü ve hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler itiraz edebilir. Bu
müddet içinde itiraz olmaz ise komisyon kararları kesinleşir. Bu süre hak
düşürücü süredir. Ancak, tapulu gayrimenkullerde tapu sahiplerinin, on yıllık
süre içerisinde dava açma hakları mahfuzdur.
Hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler tarafından açılacak
sınırlamaya itiraz davalarında hasım Orman Genel Müdürlüğü, 2 nci maddeye göre
orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine karşı açılacak itiraz davalarında
ise hasım Çevre ve Orman Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğüdür.
Orman Genel Müdürlüğünce açılacak davalarda hasım, hak
sahibi gerçek ve tüzel kişiler ile Çevre ve Orman Bakanlığıdır.
Kadastrosu yapılıp kesinleşen Devlete ait ormanlar,
tapu sicil müdürlüklerince hiçbir harç, vergi ve resim alınmaksızın orman vasfı
ile, 2 nci maddeye göre orman sınırları dışına çıkarılan yerler halihazır vasfı
ile kaydında belirtme yapılarak Hazine adına tapuya tescil olunur.
Bu Kanunun;
a) 20.6.1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2
nci maddesi,
b) 23.9.1983 tarihli ve 2896 sayılı, 5.6.1986 tarihli
ve 3302 sayılı kanunlarla değişik 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (B)
bendi,
Uygulamaları ile orman sınırları dışına çıkarılan,
ancak fiilen orman olduğu Orman Genel Müdürlüğünce tespit edilen yerler, talep
üzerine Maliye Bakanlığınca Orman Genel Müdürlüğüne tahsis edilir. Tahsisi
yapılan bu yerler Hazine adına tapuya orman vasfıyla tescil edilir.
Sınır noktaları ile ölçü işinde kullanılan tüm
noktalardaki taş, beton kazık ve diğer işaretler Orman Genel Müdürlüğünce
korunur. Noktaların tahribatı veya yerlerinin değiştirilmesi yasaktır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
224 sıra sayılı yasa tasarısının 6 ncı maddesiyle 6831
sayılı Kanunun 11 inci maddesinde değişiklik teklifinin üçüncü fıkrasındaki
"ve tüzel kişiler" ibaresinden sonra gelen "Çevre ve Orman
Bakanlığı" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Işık |
Mustafa
Özyürek |
Ramazan
Kerim Özkan |
|
Giresun |
Mersin |
Burdur |
|
Feridun
Fikret Baloğlu |
|
Mustafa
Özyurt |
|
Antalya |
|
Bursa |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız?
MEHMET IŞIK (Giresun) - Konuşacağım efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Işık.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Bu önergemizin amacı, bir
teknik düzeltmedir. Orman Genel Müdürlüğünün, Çevre ve Orman Bakanlığı aleyhine
dava açması, şık değil, uygulamada mümkün değil, doğru da değil. Bakanlığın bir
alt birimi, Bakanlık aleyhine dava açacak! Taraflara karşı açabilir, zaten,
taraflara açması mümkün bu fıkraya göre; ama, Bakanlık aleyhine açmasının
mümkün olmadığını düşündük ve bu teknik düzeltmenin yapılmasını talep ettik.
Hepsi bu kadar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - 6831 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
Orman kadastro komisyonları için lüzumlu olan taşıt
araçları ile her türlü demirbaş donanımları, görevlilerin kanunî yollukları ve
her türlü giderler Orman Genel Müdürlüğünce sağlanır.
Orman kadastrosu ve 2 nci madde uygulamaları yapılıp
kesinleşmiş ormanlarda, gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve
kuruluşlarınca orman sınırlarının arazi üzerine aplikesi talepleri her yıl
Orman Genel Müdürlüğünün teklifi ve Çevre ve Orman Bakanlığının onayı ile
belirlenen tarifeler üzerinden ücreti karşılığı yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 224 sıra sayılı kanun tasarısının 7
nci maddesinin ikinci paragrafının sonuna "...veya yaptırılır"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Orhan
Sür |
Erdal
Karademir |
Ali
Topuz |
|
Balıkesir |
İzmir |
İstanbul |
|
Muharrem
İnce |
|
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
|
Yalova |
|
Malatya |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS
ARSLAN (Yozgat) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Sür?..
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Orman Genel Müdürlüğünün hizmet üretiminde hızlı ve
verimli hareket edebilmesi için, tasarıya "veya yaptırılır" ibaresi
eklenmeli, böylece, Genel Müdürlük, yasa maddesindeki işleri kendisi
yapabildiği gibi, istediğinde hizmet satın alabilmeli ve bu süreçte de
kontrollük hizmetini yürütmelidir.
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8. - 6831 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin ikinci
ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Damga çekiçleri dört çeşit olup şekilleri, bu Kanuna
bağlı levhada tespit edilmiştir. Bu çekiçlerin yetkililerden başkası tarafından
kullanılması yasaktır.
Orman Genel Müdürlüğünce belirlenecek esaslara göre
damgaya tabi iken damgasız, nakliye tezkeresine tabi iken nakliye tezkeresiz,
faturaya tabi iken faturasız veya sevk irsaliyesiz olan orman emvali kaçak
sayılır. Fatura veya sevk irsaliyesinin nakliye tezkeresi yerine geçerli
sayılabilmesi için dayandığı nakliye tezkeresinin asgari olarak cilt, sayfa ve
tarih bilgilerini taşıması gerekir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9. - 6831 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin
birinci ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Herhangi bir suretle satışı yapılmış orman emvali,
bedeli ödenmeden veya karşılığı banka teminat mektubu veya Devlet tahvili temin
edilmeden, damgaya tabi olanlar damgalanmadan ve gayri mamul orman emvali
nakliye tezkeresi alınmadan, yarı mamul ve mamul orman emvali fatura veya sevk
irsaliyesi olmaksızın nakledilemez. Bunlar için düzenlenecek belgelerde emvalin
adedi, cinsi, nevi, vasfı, ebadı, miktarı, bedeli, hareket tarihi ve saati ile
mesafe dikkate alınarak tanınan geçerlilik süresi gösterilir.
Orman emvali; adedi, cinsi, nevi, vasfı, ebadı, bedeli,
hareket tarihi ve saati ile geçerlilik süresi itibarıyla ibraz olunan nakliye
tezkeresi, fatura veya sevk irsaliyesine uyduğu ve damgaya tabi olanlar damgalı
bulunduğu takdirde, hepsi üzerinden hacmen yüzde on ve veznen yüzde onbeşine
kadar çıkacak fazlalık için, nakliye tezkeresi, fatura veya sevk irsaliyesinde
yazılı satış bedeli üzerinden tutarı ve bu tutarın yüzde on fazlası alınarak
serbest bırakılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10 .- 6831 sayılı Kanunun 42 nci maddesinin
birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Orman içinde yapılacak nakliyat, orman idaresinin
göstereceği yollardan yapılır. Nakliye tezkereleri ile fatura veya sevk
irsaliyeleri veya diğer taşıma belgeleri daima taşıyanların üzerinde bulunur ve
ilgili memurlar tarafından istenildiğinde gösterilmesi zorunludur.
Şehir ve kasabalardaki ticarethane ve fabrikalardan
alınan orman emvali şehir içinde fatura veya sevk irsaliyesi ile taşınabilir.
Bu belgelerin taşıma araçlarında bulundurulması zorunludur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11. - 6831 sayılı Kanunun 58 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 58. - Orman rejimine dahil veya yeniden orman
tesis edilecek yerlerde havza bazında yapılacak ağaçlandırma, erozyon ve sel
kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesi, ekosistemlerin korunup geliştirilmesi
ve havzada yaşayan insanların hayat şartlarının iyileştirilmesi faaliyetleri,
Çevre ve Orman Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili kuruluşlarla birlikte
hazırlanan entegre projeler halinde uygulanır.
Ancak, Devlet ormanı içinden geçen mevcut demiryolu,
karayolu ve köy yollarının tamiri, tahkimi ve bakımı orman idaresine bilgi
verilerek ilgililer tarafından yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir
önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife
konu kanunun komisyon metninde bulunmayan, ancak, tasarı veya teklifle çok
yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi okutup, komisyona soracağım.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla, yani 13 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde
yeni bir madde olarak görüşme açacağım; komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 224 sıra sayılı 6831 sayılı Orman
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısına, 11 inci maddesinden
sonra gelmek üzere 12 nci madde olarak aşağıdaki maddenin eklenmesini ve madde
numaralarının da buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Sadullah
Ergin |
Nusret
Bayraktar |
Mehmet
Sekmen |
|
Hatay |
İstanbul |
İstanbul |
|
Sedat
Kızılcıklı |
Fehmi
Öztünç |
Mehmet
Emin Tutan |
|
Bursa |
Hakkâri |
Bursa |
"Madde 12- 6831 sayılı Kanunun 71 inci maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki üç
fıkra eklenmiştir.
"Genel hükümlere göre tazminat talebi ile
mahkemeye müracaat hakları saklı kalmak üzere, yangın söndürülürken
sakatlananlara, sakatlık derecelerine göre Orman Genel Müdürlüğünce olay
tarihindeki en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt
tutarının üç katı, ölenlerin kanunî mirasçılarına ise beş katı tutarında
tazminat verilir."
"Orman yangınlarının önlenmesi ve söndürülmesi
çalışmalarında görevli personele Haziran-Ekim döneminde beş ay müddetle her ay
en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının yüzde
yüzellisine kadarını geçmemek üzere orman yangınları ile mücadele tazminatı
verilir. Tazminatın kimlere ne oranda verileceği bölgelerin yangına hassasiyet
dereceleri dikkate alınarak Çevre ve
Orman Bakanı tarafından belirlenir. Bu tazminattan damga vergisi dışında başka
bir kesinti yapılmaz."
"Bir görevin ifası veya hava aracının kontrolü
amacı ile hava aracı içinde fiilen uçan pilot, pilot adayları ile uçuş ekibi
dışında olup, aylık uçuş tazminatı almayan Orman Genel Müdürlüğünce
görevlendirilmiş personele her uçuş saati başına en yüksek Devlet memuru
aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının yüzde biri oranında tazminat
ödenir. Ancak bu şekilde görev yapanlara bir ay içinde ödenecek tazminat
miktarı en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) yüzde onunu
geçemez. Bu tazminat damga vergisi dışında herhangi bir vergi ve kesintiye tabi
tutulmaz."
"Yukarıdaki fıkralarda yer alan tazminatlar Orman
Genel Müdürlüğü Döner Sermaye Bütçesinden ödenir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla
katılıyor musunuz?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS
ARSLAN (Yozgat) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış
olduğundan, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz isteyen?..
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Söz istiyorum.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın
Özyürek; buyurun.
Sayın Özyürek, konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; geceyarısı gelen önergeler beni her zaman tedirgin eder.
Peki, böylesi önemli bir konuyu Bakanlık niçin hatırlamadı, tasarıyı
hazırlarken niçin düşünmedi, bu konu komisyonda konuşulurken niçin düşünülmedi
ve son anda, burada, gecenin bu saatinde böylesi bir düzenlemeyi yapıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, öncelikle söyleyeyim; kime
ne verirseniz verin, helal olsun; yani, kimseye vereceğiniz parada, pulda
gözümüz yok, karşı da değiliz; yalnız, bu işin bir teknisyeni olarak söyleyeyim
ki, bir vergi istisnası getiriyorsunuz; yani, bir vergi düzenlemesi
getiriyorsunuz "bu ücretler vergiden istisnadır" diyorsunuz. Şimdi,
bu, daha çok, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmesi gereken bir düzenleme. Maliye
Bakanlığı, acaba böyle bir istisnaya ne diyor? Diğer ücret istisnalarıyla bunun
arasında bir paralellik var mı? Şimdi, bu tasarılar, onun için önceden
hazırlanır, dağıtılır, komisyonda onun için enine boyuna konuşulur.
Bugün, burada, bir önerge versek, komisyonun da salt
çoğunluğu vardır diye, istediğimizi yapabilir miyiz?.. Yaparız belki; ama,
düzeni bozarız, dengeleri bozarız. Yani, ücret istisnası çok önemli bir
düzenleme. Burada bu işlerden anlayan arkadaşlarımız var. Yani, Türkiye'de
hangi ücretler vergiden istisnadır; bu, hangi nedenle vergiden müstesna
tutuluyor; bu kadar ücret neye göre veriliyor; Köy Hizmetlerinde çalışan ve
benzer durumda olan geçici işçilerin statüleri var, oradaki memurların
statüleri var, onlara ne kadar para veriliyor, işçi olarak, memur olarak
onların ücretleri de vergiden istisna ediliyor mu; bizim, burada bir karar
verebilmemiz için, bunları bilmemiz gerekir, bu konuları da aydınlatmamız
gerekir. Yani, Parlamento, elbette, halkın seçtiği temsilcidir, nihaî karar
verir; ama, Parlamento, adil karar vermek durumundadır, bilerek karar vermek
durumdadır.
Diğer sektörlerdeki, diğer kesimlerdeki benzer
durumları, doğrusu, ben bilmiyorum. Yani, böyle bir kararı, bu saatte, bu
şekilde vermek, bana göre, doğru değil. Belki, Sayın Bakan biraz sonra gelir
"siz, bu ücretlere de mi karşısınız" falan diyebilir "bunu döner
sermayeden ödeyeceğiz, Maliyeyle nereden ilgilendiriyorsunuz" diyebilir;
ama, bu döner sermayenin filan açıklarının sonunda nasıl kapandığını biliyoruz.
Özellikle vergi istisnası yönünden bu konuların
bilinmesi, bu dengelerin sağlanması lazım. Yani, gecenin bir yarısında,
bazıları istedi diye böylesine bir karar vermek, gerçekten, yanlıştır, zordur.
Ne kadar ücret verirseniz verin, helal olsun, bir şey demem; ama, dengeleri
gözetin, usulünü uygun olsun.
Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (Alkışlar)
Başka söz talebi?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati
: 02.23
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma Saati:
02.35
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 113 üncü Birleşimin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
224 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V. - KANUN
TASARISI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5. - Orman
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu (1/638) (S. Sayısı: 224) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, önergeyi geri
çekiyoruz.
BAŞKAN - Önerge geri çekildiği için işlemden
kaldırılmıştır.
Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
12 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12. - 6831 sayılı Kanunun 100 üncü maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"41 inci maddeye aykırı olarak her çeşit orman
emvalini nakliye tezkeresiz, faturasız veya sevk irsaliyesiz, damgaya tabi
olanları damgasız olarak nakledenler 108 inci madde gereğince
cezalandırılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13. - 6831 sayılı Kanunun 116 ncı maddesinin
birinci fıkrasının (A) bendinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş
ve (B) bendinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
"(Ç) ve (E) bentlerinde yazılı yerlerden, (D)
bendindeki şehir mezarlıklarından, (H) bendindeki her nevi meyveli ağaç ve
ağaççıklarla örtülü yerlerden (kızılağaçlıklar ile aşılı kestanelikler, fıstık
çamlıkları ve palamut meşelikleri hariç), sahipleri her türlü zati ihtiyaçları
ve pazar satışları için hiçbir kayıt ve şarta tabi olmadan kesim ve taşıma
yapabilir."
"Kızılağaçlıklar ile aşılı kestaneliklerin
sahiplerinin her türlü yapacak ve yakacak ihtiyaçları ile pazar satışları için
yapacakları kesimler; keşif, damga ve nakliye işlemlerine tabi olmayıp köy
muhtarlığınca düzenlenecek belge ile yapılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Grubumuz
adına, Giresun Milletvekili Mehmet Işık konuşacaklardır.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Işık.
CHP GRUBU ADINA MEHMET IŞIK (Giresun) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısının en hassas maddesine geldik. Önce,
ormanın tarifini değiştirdik, orman ağacı olan kızılağaç ve kestaneyi orman
ağacı olmaktan çıkardık, ormana
bitişiklik şartını ortadan kaldırdık, 3 hektardan fazla özel orman olarak
işletilebilecek olan ve öyle işletilmesi de doğru olan, ilmen doğru olan
ormanlık vasfını ortadan kaldırdık, onun yerine, tamamen bu işi serbest bıraktık.
Serbest bıraktık; ama, şimdi, bakın, okuyalım maddeyi; esas olan, H bendi;
yani, kızılağaç ve kestaneliklerin meyveli ağaç statüsüne alındığı bent:
"...her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerlerden (kızılağaçlıklar ile
aşılı kestanelikler, fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri hariç) sahipleri
her türlü zati ihtiyaçları ve pazar satışları için hiçbir kayıt ve şarta tabi
olmaksızın kesim ve taşıma yapabilir." Hiçbir kayda tabi değil; adam,
yükleyecek kamyonuna kestanesini, kızılağacını, pazara götürecek. Nereden
geliyor arkadaşlar; ormandan mı geliyor, devlet ormanından mı geliyor, özel
ormandan mı geliyor?!
SELAMİ UZUN (Sıvas) - Onları değiştiriyoruz.
MEHMET IŞIK (Devamla) - Değişmiyor; şimdi, bakınız, bu
madde aynen geçiyor. Hiçbir kayda ve şarta tabi olmaksızın geliyor. Peki,
kestane ve kızılağaçlar ne oluyor; onlara, ayrı bir hüküm getirmiş, onlar da,
muhtarlığın izniyle gelecek; yani, muhtar eline bir belge verecek, yükleyecek,
aşağı getirecek.
Arkadaşlar, lütfen, gerçekten, büyük bir orman
tahribatına karar vereceğiz. Bu insanlar, muhtardan alacakları belgeyle,
getirecek, pazarlayacak, hiçbir kayda ve şarta tabi olmayacak; muhtarın
belgesiyle bağlı olacak. Muhtarın verdiği belgeyle, bir kamyon yerine beş kamyon
getirirse ne olacak; nereden getirdiğini nasıl anlayacağız; nereden
öğreneceğiz; kim denetleyecek; kimin denetleme yetkisi var?! Bugün, bu maddeyi,
eğer bu şekliyle kabul edersek, inanınız, büyük bir vebal altına gireriz. Bu
memleketin en önemli serveti olan orman servetini ortadan kaldırmaya
yöneliyoruz. Anayasanın 170 inci maddesini hep tartıştık, dedik ki, ormanlar
rant alanı haline geldi, 5 000 000 000 metrekare orman elden gidiyor. Şimdi, 2
180 000 000 metrekare orman arazisi elden gider, orman biter.
Bunun bir başka yönü daha var; onu da söyleyeyim.
Kayıtsız şartsız, sanayi kuruluşlarının içerisine giren bu hammadde,
karaparayı, kayıtdışı ekonomiyi besler; çünkü, hammadde girişi yok; çıkışını da
bir şekilde sağlayabilirse, zayiat hesaplarını ona göre yapabilirse, kayıtdışı
ekonomiyi de beslemiş olacağız. Hani, biz, kayıtdışı ekonomiyi bir an önce
kayıt altına almaya çalışıyorduk?! Nasıl yapacaksınız bunu?!
Arkadaşlar, bu madde, mutlaka, bu şekliyle kabul
edilmemeli, eski haliyle kalmalıdır. Sizden rica ediyorum, bu ülke adına rica
ediyorum, bu ülkenin geleceği, gençleri, insanları adına rica ediyorum; bu
maddeyi lütfen kabul etmeyiniz. Bunun sonunda büyük vebal var. Gerçekten, çok
tartıştığımız, Anayasanın 170 inci maddesinin yarısı kadar bir sahayı gözden
çıkarmaya gidiyor bu iş.
Benim, söyleyeceğim fazla bir şey yok. Sadece, sizden
rica ediyorum; biraz önce söyledim, oyçokluğunuz var, geçirebilirsiniz bu
kanunu; ama, yapmayınız.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14. - 6831 sayılı Kanunun;
a) 91 inci maddesinin altıncı fıkrasındaki "onbin
lira" ibaresi "yüzmilyon lira", "yüzbin lira" ibaresi
"birmilyar lira",
b) 92 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki
"beşyüzbin lira" ibaresi "beşmilyar lira",
c) 94 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "yüzbin
lira" ibaresi "birmilyar lira", ikinci fıkrasındaki "onbin
lira" ibaresi "yüzmilyon lira",
d) 95 inci maddesinin birinci fıkrasındaki "beşyüz
lira" ibaresi "beşmilyon lira", ikiyüz lira" ibaresi
"ikimilyon lira", "yüz lira" ibaresi "birmilyon
lira", ikinci fıkrasındaki "binbeşyüz liradan" ibaresi
"onbeşmilyon liradan",
e) 96 ncı maddesindeki "onbin lira" ibaresi
"yüzmilyon lira",
f) 97 nci maddesinin birinci fıkrasındaki "beşbin
lira" ibaresi "ellimilyon lira",
g) 99 uncu maddesindeki "beşbin lira" ibaresi
"ellimilyon lira",
h) 100 üncü maddesinin dördüncü fıkrasındaki
"yüzbin lira" ibaresi "birmilyar lira", "ellibin
lira" ibaresi "beşyüzmilyon lira",
ı) 101 inci maddesinin birinci fıkrasındaki
"beşyüzbin lira" ibaresi "beşmilyar lira", ikinci
fıkrasındaki "birmilyon lira" ibaresi "onmilyar lira",
j) 102 nci maddesinin birinci fıkrasındaki
"beşyüzbin lira" ibaresi "beşmilyar lira",
k) 103 üncü maddesindeki "yüzbin lira"
ibareleri "birmilyar lira", "üçyüzbin lira" ibaresi
"üçmilyar lira",
l) 107 nci maddesindeki "yirmibin lira"
ibaresi "ikiyüzmilyon lira",
Olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15. - 6831 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde
eklenmiştir.
EK MADDE 7. - Bu Kanunun 95 ve 97 nci maddelerinde yer
alan para cezaları, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, her yıl bir
önceki yıla ilişkin olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca belirlenen
yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16. - 6831 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde
eklenmiştir.
EK MADDE 8. - Bu Kanun ile 9.8.1983 tarihli ve 2873 sayılı Millî Parklar Kanununa tâbi
alanlarda bulunan yerler ile bu yerler üzerindeki yapı ve tesisler, yirmidokuz
yıla kadar kiraya verilebilir. Ancak, kiracının Çevre ve Orman Bakanlığınca
belirlenen yerlerde; kiralanan alan miktarının 5 (Beş) katı kadar ağaçlandırma
yapması zorunludur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının 16 ncı maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa
Özyürek |
Ali
Topuz |
Gürol
Ergin |
|
Mersin |
İstanbul |
Muğla |
|
Hüseyin
Ekmekcioğlu |
Muharrem
İnce |
Osman
Özcan |
|
Antalya |
Yalova |
Antalya |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS
ARSLAN (Yozgat) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, gerekçeyi mi okutalım?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Gürol Ergin konuşacak.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergin.
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; getirilen bu 16 ncı madde, Millî Parklar Kanununun çeşitli
maddelerine aykırılık ortaya koymaktadır. Bu ek maddede "Millî Parklar
Kanununa tabi alanlarda bulunan yerler ve bu yerler üzerindeki yapı ve
tesisler, 29 yıla kadar kiraya verilebilir" denilmektedir.
Yurdumuzdaki millî ve milletlerarası düzeyde değerlere
sahip millî park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları; yani,
dört tip alan, Millî Parklar Kanunu içerisinde belirtilmektedir. Kanunun 8 inci
maddesi şöyle söylüyor: "Turizm bölge, alan ve merkezleri dışında kalan
millî parklar ve tabiat parklarında kamu yararı olmak şartıyla ve plan
dahilinde, turistik amaçlı bina ve tesisler yapmak üzere gerçek ve özel hukuk
kişileri lehine Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Tarım ve Orman Bakanlığınca
izin verilebilir." Dikkat ediniz, burada "turizm alan ve merkezleri
dışında kalan" ifadesi vardır; bu, önemlidir.
10 uncu maddede "izin verilmeyecek yerler"
ifadesi var; diyor ki: "Tabiat anıtları ve tabiatı koruma alanlarında 2863
sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun ilgili hükümleri saklı
kalmak kaydıyla kullanıma izin verilemez veya irtifak hakkı tesis
edilemez."
Kanunun 12 nci maddesi "bu Kanunun 7 nci ve 8 inci
madde hükümleri -biraz önce okuduğum 8 inci madde- saklı kalmak kaydıyla, millî
parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları ve tabiatı koruma alanlarındaki
planların gerektirdiği her türlü hizmet ve faaliyetler ile koruma, yönetim,
işletme, tanıtım, sportif, eğlenme ve dinlenme hizmetleri için gerekli her
türlü altyapı, üstyapı ve diğer tesisler Tarım ve Orman Bakanlığınca yapılır
veya yaptırılır, yönetilir veya işletilir." Bakın, Bakanlık tarafından
yönetilir ve işletilir...
Kanunun, yasaklanan faaliyetlerle ilgili 14 üncü
maddesinde "Bu Kanun kapsamına giren yerlerde ... onaylanmış planlarda
belirtilen yapı ve tesisler ve Genelkurmay Başkanlığınca ihtiyaç duyulacak
savunma sistemi için gerekli tesisler dışında kamu yararı açısından vazgeçilmez
ve kesin bir zorunluluk bulunmadıkça, her ne suretle olursa olsun hiçbir yapı
ve tesis kurulamaz, işletilemez veya bu alanlarda var olan yerleşim sahaları
dışına iskân yapılamaz."
Arkadaşlarım, gördüğünüz gibi, bu maddelerin hiçbiri,
burada getirilen ek maddeye cevaz vermemektedir. Bu bakımdan, bu ek maddenin;
yani, Millî Parklar Kanununa tabi alanlarda bulunan yerler ile bu yerler
üzerindeki yapı ve tesislerin kiraya verilebilmesi, bu yasa çerçevesinde mümkün
değildir.
Bu konuyu dikkatlerinize sunuyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Trabzon
Milletvekili Akif Hamzaçebi; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; benden önce konuşan Sayın Gürol Ergin, konuya ilişkin
açıklamaları yaptı. Çok küçük bir konuya, çok kısaca değinmek istiyorum.
Bu madde, millî park alanlarında veya orman
alanlarındaki yerler ve bu yerlerdeki tesisler 29 yıla kadar kiraya verilebilir
hükmünü taşıyor. Tabiî, millî park alanlarında birtakım yerler olabilir,
kafeterya, restoran veya plaj tesisleri gibi. Bu tip yerleri, özel kişiler
eliyle işletmek de, kiraya vermek de
mümkün; ancak, bu tip yerlerin kiralamalarında, 29 yıl gibi bir yetki
son derece yanlıştır. Kiralamanın şartları Devlet İhale Kanununda
belirlenmiştir, Hazine taşınmazlarında kirada en üst sınır 10 yıldır. 10 yılın
üstündeki kiralamalar, bir başka kanunun konusudur " mülkiyetin gayri aynî
hak" dediğimiz, mülkiyet gibi bir hak ifade eden ve tapuya tescil eden
haklarda söz konusudur. Tasarı, burada "irtifak hakkı" demiyor
"üst hakkı" demiyor "mülkiyetin gayri aynî hak" demiyor; o
halde hedeflediği o değil. Bunun adı eğer kira ise, herhangi bir tesisin,
normal bir sabit yapılaşma ifade etmeyen bir tesisin kira süresinin de 10 yılı
geçmemesi gerekir. Eğer, bu tip yerlerde orman alanlarında birtakım mevcut
turistik tesislerin kiralanmasındaki, daha doğrusu, irtifak hakkı tesisindeki
sorun çözülmek isteniyorsa, orada da telaffuz edilmesi gereken, yazılması
gereken ifade irtifak hakkıdır. Bu ifade onu karşılamaz. Bu ifade, hiç olmadık
yerde herhangi bir büfenin 29 yıla kadar kiralanması gibi olmayacak bir
yetkinin ihdas edilmesi anlamına gelmektedir, son derece yanlıştır. Bunu
dikkatinize sunmak istedim.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının 16 ncı maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa
Özyürek |
Ali
Topuz |
Gürol
Ergin |
|
Mersin |
İstanbul |
Muğla |
|
Hüseyin
Ekmekcioğlu |
Muharrem
İnce |
Osman
Özcan |
|
Antalya |
Yalova |
Antalya |
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu önergeye?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI İLYAS
ARSLAN (Yozgat) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, konuşacak mısınız önergeniz
hakkında?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 16 ncı maddesi 2873 sayılı Millî Parklar
Kanununun 1, 8, 10 ve 12 nci maddeleri ile 13 üncü maddesinin (e) bendine
aykırıdır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum.
MADDE 18. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun İçtüzüğün 19
uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
VI. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİSİ
1. - Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 1.8.2003 gününden itibaren tatile girmesine; Genel
kurulun çalışma saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Danışma Kurulu AK Parti ve CHP gruplarının isteği
üzerine 31.7.2003 günü toplanmış ve aşağıdaki önerinin Genel Kurula sunulmasına
oybirliğiyle karar verilmiştir.
|
|
|
Bülent
Arınç |
|
|
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı |
|
Salih
Kapusuz |
|
Mustafa
Özyürek |
|
AK
Parti Grubu Başkanvekili |
|
CHP
Grubu Başkanvekili |
Öneri:
1- Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha önce alınan
tatilde çalışma kararının 1.8.2003 günü itibariyle sona erdirilerek, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 1.8.2003 günü tatile girmesine,
2- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun çalışmalarının 31.7.2003 günü saat
13.00'te başlamasına; daha önce bastırılıp, dağıtılan ve 48 saati dolmayan 249
sıra sayılı tasarının gündemin 3 üncü sırasına, 254 sıra sayılı tasarının 4
üncü sırasına, 264 sıra sayılı tasarının 5 inci sırasına, gündemin 35 inci
sırasındaki 223 sıra sayılı tasarının 6 ncı sırasına alınmasına, gündemin 59
uncu sırasında bulunan tasarının 7 nci sırasına alınmasına, Genel Kurul
çalışmalarının 7 nci sıraya alınan 252 sıra sayılı tasarının bitimine kadar
devam etmesine.
BAŞKAN- Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Bazı Kanunlarda ve Bayındırlık
ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
V. - KANUN
TASARISI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6. - Bazı
Kanunlarda ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/628) (S. Sayısı: 244) (1)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu, 244 sıra sayısıyla bastırılıp,
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi; buyurun.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlarda ve Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tasarının yapmış olduğu en
önemli değişikliklerden bir tanesi 2001 yılında kurulmuş olan Konut
Müsteşarlığının kaldırılıyor olmasıdır. 2001 yılında kurulan Konut
Müsteşarlığı, o zaman mevcut Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü ile Toplu Konut
İdaresini bir çatı altında toplayıp, konut sektöründe birtakım uygulamaları,
projeleri geliştirmek, yapmak amacıyla kurulmuştur. Konut Yüksek Kurulu
kurulmuştur, Konut Koordinasyon Kurulu kurulmuştur; ancak, bütün bunlara
rağmen, o yapıda Konut Müsteşarlığının verimli olması, bir katkı sağlaması,
konut sektöründe birtakım atılımlarda bulunması imkânı olmamıştır. Çünkü,
kuruluş yanlıştır; o kuruluş, o görevlerle, o yapıyla daha doğrusu, o
organizasyonla bu amaçları gerçekleştiremezdi. Bu anlamda Konut Müsteşarlığının
kaldırılması gerçekten doğru bir karardır, sadece bir bürokratik kademe daha
yaratmıştır. Bu bürokratik kademeyi kamu yönetiminin taşımasına gerçekten gerek
yoktur. Aslında, arzulanan nedir; konut sektöründe böyle bir bürokratik
kademeyi kaldırırken, hakikaten, Türkiye'de, konut sektörünün ihtiyaçları,
sorunları nelerdir, bunları tespit edip, bunları çözecek bir yapıyı bizim sistemimize
kazandırmaktır. Tasarıyı bu yönden değerlendirdiğimizde, bu yaklaşımın
olmadığını görüyoruz.
Tasarının maddelerine bakarsak, Toplu Konut İdaresinin,
ferdî konut kredisi verebileceğini görüyoruz, birtakım dönüşüm projelerini
yapmakla görevli olduğunu görüyoruz, şirketlere iştirak edebileceğini
görüyoruz. Bütün bunlar iyiniyetle bu tasarıya yazılmış; ancak, tekrar ifade
ediyorum:
(1) 244 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Bu yapıyla, Konut Müsteşarlığının kaldırılmasıyla,
Toplu Konut İdaresinin yetkilerinin artırılmasıyla, güçlendirilmesiyle, konut
sektöründe, Türkiye'nin, arzuladığı yerlere ulaşması mümkün değildir.
Türkiye'de bir konut ihtiyacı var. Konut ihtiyacı
nereden doğmaktadır? Kente göç var. Sanayileşme var. Kırsal nüfus son derece
büyük bir orana sahip, nüfusun yüzde 35'i köylerde oturuyor ve millî gelirin
yine yüzde 13'ü köylerden üretilmektedir. Bu yapıyla, daha uzun yıllar,
Türkiye, köyden kente göç olgusunu yaşayacaktır. Sanayileşme, bu göçü
hızlandıracaktır ve kentlerde konut ihtiyacı doğacaktır. Konut ihtiyacı eğer
yeterli üretimle karşılanamıyorsa, gecekondu doğacaktır. Bugün, gecekonduların
temelinde böyle bir yapı vardır. Peki, gecekondu nereden doğmaktadır? Konut
ihtiyacı var, gecekondunun yapıldığı bir arazi de var. Yani, arazi var; ama,
imar planı yapılamadığı için, bu araziler planlı arsaya dönüşmemiş. Demek ki,
bizim imar sistemimizde, mülkiyet sahibi olan Hazine ile imar yetkisine sahip
olan belediyeyi buluşturacak bir düzenleme yapamamışız; bunun eksikliğini
gecekondulaşmayla çekiyoruz veya çözmeye çalışıyoruz. Gecekondu, tabiî ki, bir
çözüm değil.
O halde, bu tasarıda olması gereken düzenlemelerden bir
tanesi, Türkiye'deki arsa üretim politikalarının değiştirilmesine yönelik maddelerdi.
Bunlar yok, bunları göremiyoruz; Türkiye'deki kamu elindeki mevcut arazi
stokunun arsaya dönüşmesi için yeterli düzenlemeleri, gerekli düzenlemeleri
tasarıda göremiyoruz. Oraya hiçbir müdahalede bulunmuyor, orada hiçbir
düzenleme yapmıyor, var olan yapıyı, sistemi esas alarak, onun üzerinde
birtakım düzenlemeler yapıyoruz.
Yine, biz, gecekondulardaki çözümü de, sürekli
gecekondu aflarıyla sağlamaya çalıştık. Gecekondu aflarını bir çözüm olarak
gördük ve geçenlerde, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği bir
kanunla da, üstü kapalı bir şekilde yeni bir gecekondu affını Türk sistemine
dahil ettik. Gecekondu afları, daima, mevcut gecekondu stokunun mülkiyet
sorunlarını çözmeyi amaçlar; ama, hiçbir zaman, bu gecekondunun doğduğu,
kaynaklandığı nedenleri ortadan kaldırmayı amaçlamaz.
Yine, konut sektöründeki sorunumuz nedir; finansman.
Yani, arsayı üretseniz dahi, finansmanı yok ise, bu arsalar üzerine, ihtiyaç
duyulan, imarlı, nitelikli, kaliteli konutları üretme şansımız yoktur. Toplu Konut
İdaresinin, finansman konusunda, gerçekten, güçlü bir şekilde bu piyasada
yerini alması gerekir. Tasarıya bakıyoruz. Tasarıda yazılı olan, Toplu Konut
İdaresi krediler verir, kredilendirme yapar, faiz sübvansiyonları yapar, bütün
bunlar bir çözüm değildir; bütün bunlar, zaten var olan sistemde, var olan
yetkilerin, krediler konusunda var olan yetkilerin biraz daha
çeşitlendirilmesi, biraz daha detaylandırılması sonucunu taşır. Sorunu çözecek
nitelikte değildir bu düzenlemeler.
Konut sektöründe dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok;
neler yapılabilir, bunun örnekleri dünya uygulamalarında, gelişmiş ülke
uygulamalarında vardır. Bunları yapmak için mutlaka gelişmiş ülke olma şartı
yoktur, mutlaka o ülkelerin refah düzeyine ulaşma şartı da yoktur. Biz de,
kendi gücümüz ölçüsünde, kendi sistemimizin, tasarruflarımızın izin verdiği
ölçüde bu sistemi kurabiliriz, başlatabiliriz.
Gönül isterdi ki, Toplu Konut İdaresi, bu piyasada
konut kredi piyasasını düzenleyen, bu piyasaya derinlik kazandıran bir yapıya
kavuşsun. Birebir, kişilere ferdî kredi vermek suretiyle, elindeki çok sınırlı
fonları da, çok uzun vadeli olarak bu inşaatlara bağlayıp, geri dönme süresini
bekleyinceye kadar yeniden fon oluşturması da mümkün değil. Doğal olarak, Toplu
Konut İdaresi, çok kısıtlı kaynakları çok sınırlı sayıda konuta bağlayarak,
gerçekte, bu kaynakları da heba edecektir. Niyeti heba etmek değil, o yapılara,
o inşaatlara kredi açmaktır; ancak, kendisi, birebir, bu piyasada bir derinlik
sağlayamayacağı için, bu krediler o binalara bağlanacaktır, donacaktır. Yirmi
sene sonra geriye dönecek olan kredinin veya yirmi yıl vadeyle geriye dönecek
olan kredinin Toplu Konut İdaresine hiçbir hayrı olmayacaktır. O kredi
vadelerinde kendisine dönen taksitlerle anlamlı bir fon oluşturma şansı yoktur.
Ne yapılmalı?.. Diğer ülkelerde çok çeşitli yöntemler
var. Birincisi, şunu tespit etmek gerekir: Bizim banka sistemimiz, şu anda, bu
krediyi konut sektörüne verebilir mi; veremez. Mevcut enflasyon ortamında,
mevcut içborçlanma faiz oranının yüksekliği karşısında, hiçbir banka, toplamış
olduğu çok kısa vadeli mevduatlarla çok uzun vadeli konut kredileri veremez, bu
mümkün değil. Ortalama mevduat vadesinin üç ay olduğu bir dönemde, konut
sektörüne beş yıl, on yıl, yirmi yıl vadeli kredi vermesi beklenemez; Toplu
Konut İdaresinin konut sektörüne bu kadar uzun vadelerle kredi vermesi
beklenemez, bankanın da vermesi beklenemez. Reel faizler yüzde 30. Reel faizler
yüzde 30 ise, banka, fonlarını devlete borç olarak verecektir, kimseye, hiçbir
konuda kredi veremez. Yapılması gereken nedir; devlet, Toplu Konut İdaresi,
elindeki fonlarla -ki, Bayındırlık Bakanlığı bütçesi konuşması sırasında, Sayın
Bayındırlık Bakanı, bu yıl için 600 trilyon liralık bir fon olduğunu
söylemişti- 600 trilyonla bu işe başlayabilir; 600 trilyonla, ipotekli konut
kredileri sistemini Türkiye'ye kazandırabiliriz. Devlet, oluşturacağı kredi
kurumları vasıtasıyla -bu kurumları Toplu Konut İdaresi örgütleyecektir;
kendisi olabilir, bir ipotekli konut merkezi kurabilir, bir şirket olabilir bu;
bu şirket vasıtasıyla veya bizzat idare vasıtasıyla- bu kredi piyasasını
örgütleyebilir. İpotekli kredi açılır, bu ipotekli kredilerin ipotek belgeleri
ikincil piyasalarda alınıp satılabilir; Sermaye Piyasası Kurumuyla işbirliği
yapılır, bu piyasada, böylesi bir derinlikle, bu sektörün finansman ihtiyacında
bir adım atılabilir. Toplu Konut İdaresi, arkada, bu kredilere güvence veren
bir kurum olarak duracaktır; bu ipoteklerin arkasındaki güvence kurumu Toplu
Konut İdaresi olacaktır.
Böylesi bir yaklaşım yok. Bunun yerine "Toplu
Konut İdaresi kredi verecektir, kurulacak olan şirketlere iştirak
edecektir" yaklaşımını çok eksik buluyorum. Kurulacak olan şirketler
nelerdir; gayrimenkul yatırım ortaklıklarıysa, tamam. Toplu Konut İdaresi,
gayrimenkul yatırım ortaklıklarına tabiî ki girmeli ve gayrimenkul piyasasını
düzenleyecek olan gayrimenkul yatırım ortaklıklarını da gerçekten desteklemeli.
Ancak, 1985 yılında verilmiş olan vergi teşviklerine rağmen, gayrimenkul
yatırım ortaklıkları bugüne kadar işleyememiştir. Neden işleyememiştir? Biraz
önce, nedenlerini kısmen saydım; sadece vergi teşviki yetmiyor, bu piyasada
başka birtakım düzenlemelerin de yapılması gerekir. Toplu Konut İdaresine bu
konuda büyük görev düşmektedir. Gayrimenkul yatırım ortaklıkları dışında, Toplu
Konut İdaresinin iştirak edeceği hiçbir şirket bulunmamaktadır. Yani, bu yazım
şeklini çok doğru bulmuyorum. Konut sektöründeki şirketlere iştirak etmek,
sadece, gayrimenkul yatırım ortaklıklarıyla sınırlı olmalı. Onun ötesinde, bir
konut inşaat şirketine iştirak etmesini son derece yanlış buluyorum.
Toplu konut İdaresi, konut da inşa etmemelidir, sadece
bir kredi kurumu olmalıdır. Bunun mahzurlarını gördük, geçmişte mahzurlarını
gördük. Devlet herhangi bir şekilde konut piyasasında inşa eden kurum olarak
yer alırsa, bunun çok büyük mahzurları var.
Şimdi, bu sene, şunu görüyoruz: Bu kabul edilen
yasalarda, biraz önce, bu gece Meclisin kabul etmiş olduğu Kamu İhale Kanunu
değişikliklerinde, Toplu Konut İdaresine yine ayrıcalıklar sağlandı. Örneğin,
Kamu İhale Kanununda, her kurum için, eğer ödeneği yoksa ihaleye başlayamaz
kuralı varken, bu kural Toplu Konut İdaresi için kaldırıldı. Yine, her kurum
için, yılın ilk dokuz ayında ihale yapma zorunluluğu getirilmişken, Toplu Konut
İdaresi için bu kaldırıldı. Bunu son derece yanlış buluyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kredi
piyasalarında devletin ve Toplu Konut
İdaresinin düzenleyici rolünü üslenmeden, farklı birtakım yetkilerle, münferit
birtakım düzenlemelerle, bu piyasalarda Toplu Konut İdaresinin iddialı olması
mümkün değildir.
Türkiye'de, yine, konut konusunda yaşadığımız bir
sorun, ikinci konut fazlalığıdır. İkinci konut, Türkiye'de sosyal güvenlik
sisteminin yetersizliğinden doğmuş olan bir uygulamadır. Kişilerin geleceğe
yönelik kaygıları, geleceklerini güvence altına almaları yönündeki düşünceleri,
ikinci konutu yaratmıştır. Sosyal güvenlik sistemine duyulan güvensizlik,
sosyal güvenlik sisteminin gelecekteki riskleri karşılama konusunda yetersiz
kalacağı yönündeki düşünce, vatandaşların ikinci konuta ilgisini artırmıştır ve
bugün, Türkiye'de, atıl konumda, yılın çok küçük bir bölümünde kullanılan,
belki bir ay dahi kullanılmayan konutları yaratmıştır. Tatil yörelerinde,
turizm yörelerinde bu konutları görüyoruz. Hatta, birkısım büyük kentlerimizde,
Ankara'da dahi -ikinci konut değil belki Ankara'da; ama- konutların fazlalığını
görüyoruz.
Kooperatifçilik bir model değildir. Kooperatifçilikle
bu konutlar doğmuştur. Toplu Konut İdaresi, kooperatifçiliğin de yerini alacak
şekilde bir kredi kurumu, kredi piyasasını örgütleyen bir kurum şeklinde
yeniden örgütlenmek zorundadır.
Tasarı, Konut Müsteşarlığını kaldırmakla yerinde bir
düzenleme yapıyor; ancak, belirttiğim konularda herhangi bir yaklaşım
göstermeyerek, düzenleme yapmayarak eksik bir yaklaşım göstermektedir.
Bunları ifade etmek istedim.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına söz
isteyen Recep Yıldırım...
SALİH KAPUSUZ (Ankara)- Konuşmuyor Sayın Başkan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
BAZI
KANUNLARDA VE BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞININ TEŞKİLÂT VE GÖREVLERİ HAKKINDA
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 28.6.2001 tarihli ve 4698 sayılı Konut
Müsteşarlığının Kurulması ve Arsa Ofisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun 1, 2, 3, 4, 5, 6 ve geçici 1 inci maddeleri ile aynı Kanuna ekli (1)
sayılı cetvel yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 29.4.1969 tarihli ve 1164 sayılı Arsa Ofisi
Kanununun ek 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Ek Madde 4. - Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu
Bakan ve Maliye Bakanının müşterek teklifi ve Başbakanın onayıyla belirlenen
Hazineye ait arsa ve arazilerin mülkiyeti Arsa Ofisi Genel Müdürlüğüne veya
talebi halinde Toplu Konut İdaresi Başkanlığına bedelsiz olarak devredilir.
Kamu hizmetlerine ayrılan yerler aynı şartlarla Hazineye iade edilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - 2.3.1984 tarihli ve 2985 sayılı Toplu Konut
Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
a) Ferdi ve toplukonut kredisi verilmesi, köy
mimarisinin geliştirilmesine, gecekondu alanlarının dönüşümüne, tarihî doku ve
yöresel mimarinin korunup , yenilenmesine yönelik projelere kredi verilmesi ve
kredilerde faiz sübvansiyonu yapılması.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 2985 sayılı Kanunun 9.4.1990 tarihli ve 412
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle eklenen ek 1 inci maddesinin (e) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, (h) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
bentler eklenmiş ve mevcut (i) bendi (m) bendi olarak teselsül ettirilmiştir.
e) Konut sektörüyle ilgili şirketler kurmak veya
kurulmuş şirketlere iştirak etmek,
ı) Ferdi ve toplukonut kredisi vermek, köy mimarisinin
geliştirilmesine, gecekondu alanlarının dönüşümüne, tarihi doku ve yöresel
mimarinin korunup yenilenmesine yönelik projeleri kredilendirmek ve
gerektiğinde tüm bu kredilerde faiz sübvansiyonu yapmak,
j) Yurt içi ve yurt dışında doğrudan veya iştirakleri
aracılığıyla proje geliştirmek konut, alt yapı ve sosyal donatı uygulamaları
yapmak veya yaptırmak,
k) İdareye kaynak sağlanmasını teminen kâr amaçlı
projelerle uygulamalar yapmak veya yaptırmak,
l) Doğal afet meydana gelen bölgelerde gerek görüldüğü
takdirde konut ve sosyal donatıları, alt yapıları ile birlikte inşa etmek,
teşvik etmek ve desteklemek,
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ve şahsı adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal
Kumkumoğlu; buyurun. (Alkışlar)
Konuşma süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz Bazı
Kanunlarda ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili
olarak, Partim adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu saatte 15 dakikalık konuşma süresi almış olmak,
gerçekten, arkadaşlarımızı sıkacak, biliyorum; ama, konuştuğumuz konunun saatle
ilgisi yok değerli arkadaşlarım; çünkü, Türkiye'nin başına gelmiş en büyük
felaketlerden birisi, 17 Ağustosta, tam şu saatlerde olmuştu. Dolayısıyla,
konuştuğumuz konunun, gerçekten, saatle, zaman kavramıyla çok fazla bir ilgisi
yok.
Aslında, Türkiye'nin en temel sorunlarından bir tanesi
olmasına rağmen, bu Parlamentoda bu denli yoğun tartışmaların yaşandığı bir
süreçte, bu denli yoğun kanunların geçirilmeye çalışıldığı bu çalışma dönemi
içerisinde, maalesef, Türkiye'nin bu kadar çok insanını ilgilendiren,
ekonomisini, sanayiini, ticaretini, insan yaşamını bu denli yoğun biçimde
ilgilendiren bir konuda, ancak son çalışma günümüzde, gece, saat 3'ü çeyrek
geçe konuşma fırsatı bulduk, böyle bir madde nedeniyle.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Yarın...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Evet, yarın da
çalışacağız.
Değerli arkadaşlarım, 4 üncü madde, aslında, hükümetin,
iktidar partimizin, hem değişik konulara yaklaşımına ilişkin olarak kendi
çelişkilerini hem de akşamdan bu yana, hatta, saat 15.00'ten bu yana
tartıştığımız konularda, toplumsal duyarlık gösterilmesi gereken konularda sırf
kaynak yaratılabilir anlayışıyla ortaya koyduğu davranışı ile insan yaşamını
birinci derecede ilgilendiren bir başka konuda ortaya koyduğu duyarsızlığı
birlikte sergilediği bir gün yaşıyoruz, maalesef.
Arkadaşlarımızın dikkatini çekmek için, maddenin sadece
iki bendini okumak istiyorum: "ı) Ferdî ve toplu konut kredisi vermek, köy
mimarisinin geliştirilmesine, gecekondu alanlarının dönüşümüne, tarihî doku ve
yöresel mimarinin korunup, yenilenmesine yönelik projeleri kredilendirmek ve
gerektiğinde tüm bu kredilerde faiz sübvansiyonu yapmak,"
Bunlar, köyde konut yapacak, Toplu Konut İdaresinin
gözetim ve denetimi altında, onunla işbirliği içerisinde kendisine konut
yapabilecek yurttaşlarımıza sağladığımız kolaylıklar.
Şimdi, bir başka bende geçiyorum: "L) Doğal afet meydana
gelen bölgelerde gerek görüldüğü takdirde konut ve sosyal donatıları,
altyapıları ile birlikte inşa etmek, teşvik etmek ve desteklemek,"
Önce bir defa "gerek görüldüğü halde"
deniliyor. Nerede; doğal afet meydana gelen bölgelerde..."
Değerli arkadaşlarım, ben, zaman zaman Karadeniz
fıkralarını anlatıyorum. Bir oyun vardı, Karadenizliler orada taklit
ediliyordu. Karadenizli bir külhanbeyi diyordu ki: "Ne zaman ki onlar sizi
öldürdü, siz de vurun onları!" Şimdi, siz burada, doğal afet meydana
geldikten ve bütün bu söz konusu kayıplar, başta can kayıpları olmak üzere bu
kayıplar ortaya çıktıktan sonra bile, gerek görülmesi halinde... Yani, köyde
bir vatandaşa, bir konut yapacağı zaman elbette küçümsenecek bir şey değil, o
da bir ihtiyaç, o da önemli- Anadolu'nun herhangi bir köyünde bir konut yapma
talebinde bulunan yurttaşımıza sağladığımız imkânı, ona sağladığımız fırsatı,
bu yasayla, bu getirdiğimiz düzenlemelerle, ne konutu yıkılmış olan
vatandaşlarımıza ne de konutu yıkılma riski altında olan vatandaşlarımıza
sağlıyoruz.
Değerli arkadaşlar, geçmişte İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığı yapmış bir arkadaşımız, şimdi Başbakanımız. Belki, İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığında başladığı siyasette, İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığından aldığı güçle, Türkiye'nin Başbakanlığına geldi.
AHMET YENİ (Samsun) - Çok küçük yaşlarda başladı
siyasete.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Şimdi, ben size,
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının, İstanbul'la ilgili, bir deprem
konusunda, hazırladığı senaryolardan parçalar sunmak istiyorum.
İstanbul'da, dört ayrı senaryo üzerinde çalışma
yapılmış. Ben, bunların ikisini sizlere sunacağım. 7,5 ve 7,7 şiddetinde iki
ayrı deprem olması halinde, sadece İstanbul'da meydana gelebilecek kayıplardan
ve hasarlardan parçalar sunmak istiyorum size.
7,5 şiddetinde bir depremde 51 000 bina ağır hasar
görecek. 216 000 hane var bu 51 000 binanın içerisinde ve 216 000 hane hasar
görecek.
ÜNAL KACIR (İstanbul) ) - Ağzını hayra aç.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Yani "hayra
açalım" demekle olmuyor; bilim "bu iş olacak" diyor. İnşallah
olmaz; ama, bilim böyle söylüyor. Biz, tedbirlerimizi, önlemimizi buna göre
almak zorundayız.
AGAH KAFKAS (Çorum) - Doğru söylüyorsun, alalım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Evet, maalesef.
Ağır, orta ve az hasarlı 250 000 bina, 1 116 000 konut
olacak.
7,7 şiddetinde bir depremde 59 000 bina, 268 000 konut,
ağır, orta ve az hasar; 300 000 bina, 1 300 000 konut az, orta ve ağır hasar
görecek. 7,5 şiddetinde bir depremde 73 000 can kaybının olabileceğini, 120 000
ağır yaralının olabileceğini, 7,7 şiddetinde bir depremde 87 000 can kaybının,
135 000 ağır yaralının olabileceğini, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yapmış
olduğu çalışmadan aldım. Ben, bugün, bu konuşmaya hazırlanırken, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin konuyla ilgili biriminden aldığım bilgilerden
arkadaşlarıma aktarmaya çalışıyorum.
Okullar üzerinde örnek alınan, İstanbul'un ortalama
okulları diye örnek alınan Üsküdar Ticaret Meslek Lisesi ve Hezarfen Ahmet
Çelebi İlköğretim Okulundan yola çıkılarak, 1992 yılında Erzincan'da meydana
gelen deprem ölçeğinde bir depremin olması halinde, İstanbul'daki bütün
okulların ağır hasar göreceği ifadesi var bu bilgilerin içerisinde.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ(Elazığ) - Sadede gel, sadede...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - İstanbul'da, itfaiye
tesisleri hariç, bütün kamu binalarının, hastanelerin, devlet dairelerinin,
adliyelerin ağır hasar görebileceği, yine, bu ifadelerin içerisinde yer alıyor.
480 geçit ve köprünün, böyle bir depremde İstanbul'da yıkılabileceği ifade
ediliyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin konuyla ilgili olan
birimi, yapılması gerekenleri sıralıyor: Hastaneler güçlendirilmeli, okul
binaları güçlendirilmeli, kamu tesisleri ve resmî binalar güçlendirilmeli,
köprüler güçlendirilmeli, limanlar güçlendirilmeli, altyapılar güçlendirilmeli;
depreme dayanıklı kent hedef alınarak, kentsel dönüşüm planı formüle edilmeli;
depreme dayanıklı binalar için araştırma teşvik edilmeli; depreme dayanıklı
konut için kredi sistemi oluşturulmalı; afet yönetimi hususunda kurumsal sistem
geliştirilmeli.
Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemeleri kim yapacak,
kimin görevi bu? Ben, Plan ve Bütçe Komisyonuyla ilgili...
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Kaynak var da yapmıyor muyuz?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Candan daha önemli ne
var da, biz "kaynak var da mı yapmıyoruz" diyoruz? Kaynakları nereye
harcıyoruz? Canımızdan daha kıymetli ne var?! Yani, insanlar öldükten sonra, ne
yapacağız ki o insanları bir daha geri
getirebilelim?! Önemli olan, bir defa önce insanı yaşatmak. Bu da çok somut,
açık, yakın bir tehlike; ölecek insanlar, başka çaresi yok! Ha, kim ölecek?.. O
da şansa kalmış bir şey; ama, büyük bir ihtimalle, daha yoksul insanlarımızın
yaşadığı, daha sıkıntılı insanlarımızın yaşadığı bölgelerde daha yoğun hasar
olacak, oradaki yurttaşlarımızdan daha fazla can kaybı olacak; bu kadar açık.
Kim yapacak bunu; Afet İşleri Genel Müdürlüğü. Bütün bu
hazırlıkları yapacak olan kurum, Afet İşleri Genel Müdürlüğü. Ben, bütçe
görüşmeleri sırasında konuyla ilgili olabileceğini düşündüğüm bütün bakanlara
"sizin bu bütçenizin içerisinde İstanbul depremi, İzmir depremi, her gün
sallanan Denizli depremiyle ilgili hiçbir şey yok" dediğimde "biz
bunun sorumlusu değiliz.." En son, bu işle ilgili sorumlu olan kurumun
Afet İşleri Genel Müdürlüğü olduğu
ifade edildi.
Değerli arkadaşlarım, sadece İstanbul'da bu kadar
hizmeti yapmakla, İstanbul'u bilinen bu gerçeğe hazırlamakla görevli olan Afet
İşleri Genel Müdürlüğünün 2003 yılı bütçesindeki payı, maalesef, sadece 10
trilyon liradan ibaret!
Şimdi gece saat 03.30 olmasa, hiç olmazsa
İstanbulluların bir kısmı şu konuşmayı dinliyor olsa...
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Dinlemesinler, moralleri
bozulur.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)- ...ve burada iktidar
partisine mensup bir arkadaşımın ben bunları söylerken "kaynak var da mı
yapmıyoruz, nereden kaynak bulacağız" diye soru sorduğunu duysa...
HALİL AYDOĞAN (Afyon)- Doğru.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)- ...herhalde
bunu söyleyen arkadaşım, İstanbullu yurttaşlarımızın özel gayretiyle
bulacakları telefonlarından bir
bombardımana tutulurdu.
Değerli arkadaşlarım, burada bir düzenleme yapmaya
çalışıyoruz. Aslında, bu düzenlemede de, konuyla ne kadar uzaktan ilgili
olduğumuzu, konuyu ne kadar dikkate almadığımızı, önemsemediğimizi
gösteriyoruz. Yani, köyünde kendisine bir konut yapmak üzere, devletten kredi
talebinde bulunan yurttaşa sağladığımız imkanı, "ben, konutumu depreme
karşı güçlendirmek istiyorum" diyen yurttaşa sağlamıyoruz. Bunun kaynakla
vesaireyle nasıl bir alakası var?! Eğer, kaynaksa, kaynak sorunu varsa, bunu,
köyünde konutunu yenilemek isteyen yurttaşa değil, fiilen deprem riskiyle karşı
karşıya olduğunu bilimin söylediği, kanıtladığı, ispat ettiği ve her gün
vatandaşımızın bu telaşla yaşadığı bölgelerimize aktarmak durumundayız; ama,
biz, burada, bu kaynaklarımızı, konuyu önemsemediğimiz için, konuyu dikkate
almadığımız için, konuyu sadece...
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sayın Kumkumoğlu, moral
ver ya!..
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Moral bununla verilir.
Moral, her gün deprem riski yaşayan vatandaşa, onun sıkıntısını yaşayan
vatandaşa, hastanede yatarken, çocuğunu okula gönderirken, şimdi bir deprem
olsa, acaba, ben, çoluğumu çocuğumu bir araya nasıl toplarım telaşıyla yaşayan
yurttaşlarımıza, depreme dayanıklı konutlar edinebilme, yaşadığı konutları,
okulları, depreme dayanıklı hale getirebilme noktasında, onlara destek verip,
güçlendirilmiş konutlarda yaşatabilme şansını, fırsatını onlara verdiğimizde
ancak onlara moral vermiş olabiliriz; yoksa, biz buradan ne söylemiş olursak
olalım, sonuçta, başta İstanbullu olmak üzere, Ege Bölgesinin önemli bir kısmı
ve Marmara Bölgesinin önemli bir kısmı deprem riskiyle karşı karşıyadır ve
vatandaş, her gün, bununla yatıp, bununla kalkmaktadır. Hiçbir hafta yoktur ki,
televizyonlarda, konuyla ilgili olan bilim adamları, İstanbul depremiyle ilgili
senaryoları konuşmasınlar. Daha onbeş gün önce, bütün İstanbullular
sokaklardaydılar. Bir söylenti nedeniyle bütün İstanbullular sokaklara
döküldüler.
Değerli arkadaşlarım, Parlamentomuzun en temel
görevlerinden bir tanesi budur. Ben, geçen gün, Ordu İlinde, karakolda
mağduriyete uğramış bir yurttaşımızın şikâyetini İçişleri Bakanına ilettiğinde,
Sayın İçişleri Bakanı, kendisi bizzat konuyla ilgilenerek, sorumlular hakkında
soruşturma açtırdığını söyledi. Şimdi, bir yurttaşımızın, Ordu'nun bir
ilçesinde bir karakolda uğradığı mağduriyetle ilgilenmeyi bir sorumluluk olarak
görüp, şimdi, burada, büyükşehir belediyesinin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kumkumoğlu; konuşmanızı
toparlayabilir misiniz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin 100 000 insanın ölümünden bahsettiği, 1 000 000 konutun
yıkılmasından bahsettiği bir olay karşısında "kaynak yok, kaynağımız
eksik" demenin, diyebilmenin bir mantığı olabilir mi değerli arkadaşlar?!
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Yok, yok; düzelteceğiz, yapacağız
hepsini.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Şimdi, burada, konuyla
ilgili bir önerge de hazırladık. Ben, bütün arkadaşlarımdan, bu konudaki kaynak
vesaire noktasındaki duyarlılıkları bir tarafa bırakarak, insanımızın canına
dönük duyarlılıklarımızı yoğun biçimde öne çıkararak, başta İstanbul olmak
üzere, deprem riski altında olan bütün bölgelerimizde yurttaşlarımızın
konutlarını depreme karşı güçlendirmelerine, konutlarını yıkıp yeniden
yapabilmelerine fırsat verebilecek kredilendirmeleri sağlamak göreviyle,
sorumluluğuyla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum ve bu konuda vereceğimiz
önergeye de arkadaşlarımızdan destek bekliyorum; hepinize saygılar sunuyorum,
teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 244 sıra sayılı tasarının 4 üncü
maddesinin (l) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve maddeye (m)
bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa
Özyürek |
M.Akif
Hamzaçebi |
Muharrem
İnce |
|
Mersin |
Trabzon |
Yalova |
|
Ali
Topuz |
|
A.
Kemal Kumkumoğlu |
|
İstanbul |
|
İstanbul |
"l) Doğal afet meydana gelen veya gelme ihtimali olan bölgelerde konut ve sosyal donatıları, altyapılarıyla birlikte inşa etmek, teşvik etmek ve desteklemek,
m) (l) bendinde belirtilen yapıların inşası ile bu
bölgelerde mevcut yapıların onarım ve güçlendirilmeleri için kredi vermek ve bu
kredilerde faiz sübvansiyonu yapmak,"
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, önergeniz hakkında?..
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Doğal afet riski olan bölgelerde binaların onarım ve
güçlendirilmesi için kredi verilmesi doğrultusunda düzenleme yapılmaktadır.
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümetin katılmadığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - 2985 sayılı Kanunun 29.5.2003 tarihli ve
4864 sayılı Kanunla eklenen ek 5 inci maddesinde yer alan "Bu birimlerde
Başkanlık personeli görevlendirilebilir." cümlesi "Bu birimlerde
Başkanlık teşkilâtı kadrolarındaki personel çalıştırılır; hangi kadroların bu
birimlere tahsis edileceği 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 8 inci
maddesinin üçüncü fıkrasındaki usule tâbidir." olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 13.12.1983 tarihli ve 180 sayılı Bayındırlık
ve İskân Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin 18 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yirmi"
ibaresi "yirmibeş" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - Konut Müsteşarlığına ait (1) sayılı listede
yer alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I)
sayılı cetvelin ilgili bölümünden çıkarılmış ve bu Kanuna ekli (2) sayılı
listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
eki (I) sayılı cetvelin Bayındırlık ve İskân Bakanlığına ilişkin bölümüne
eklenmiştir. 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının
Düzenlenmesi ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 25 inci maddesi uyarınca Konut Müsteşarlığına tahsis
edilmiş olup, bu Kanun ile iptal edilerek ekli (2) sayılı listede ihdas edilen
kadrolar, 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi uyarınca yapılacak atamalarda
kullanılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi ekli cetvellerle birlikte oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Konut Müsteşarlığında Müsteşar,
Müsteşar Yardımcısı, Araştırma Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanı, I. Hukuk
Müşaviri ve Daire Başkanı unvanlı kadrolarda bulunanların görevleri bu Kanunun
yayımı tarihinde sona erer. Bunlar en geç bir yıl içerisinde Bayındırlık ve
İskân Bakanlığında durumlarına uygun boş kadrolara atanırlar. Atama işlemi
yapılıncaya kadar Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca ihtiyaç duyulan işlerde
görevlendirilebilirler. Bunlar, yeni bir kadroya atanıncaya kadar, eski
kadrolarına ait aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer
malî haklarını almaya devam ederler. Söz konusu personelin atandıkları yeni
kadrolarda kaldıkları sürece eski kadrolarına ait aylık, ek gösterge, her türlü
zam ve tazminatlar ile diğer malî ve özlük hakları devam eder.
Bu Kanunun yayımı tarihinde Konut Müsteşarlığına ait
kadrolarda bulunanlardan, birinci fıkrada sayılanlar hariç, kadro ve görev
unvanı değişmeyenler, bu Kanunla ihdas edilen aynı unvan ve dereceli
Bayındırlık ve İskân Bakanlığına ait kadrolara bu Kanunun yayımı tarihinde
başka bir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılırlar. Kadro unvanı değişenler
durumlarına uygun kadrolara atanırlar. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Teftiş
Kuruluna atanacak olan Müfettişlerin, müfettişlik kıdemlerine esas hizmet
süreleri Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Teftiş Kurulunda geçmiş sayılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; çok kısa konuşacağım, vaktinizi almayacağım.
(Alkışlar)
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Her zaman keyif alırız
konuşmalarınızdan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Eksik olmayın,
teşekkür ederim. Bu saatte vaktinizi almak için çıkmadım; ama, bir konuyu Genel
Kurulun dikkatine, bilgisine sunmak istedim.
Zaman zaman çeşitli kurumlar birleştiriliyor,
teşkilatlar kaldırılıyor, yeni kurumlar kuruluyor; bunlar yapılırken de doğal
olarak bazı unvanlar ortadan kalkıyor. Çevre ve Orman Bakanlığında oldu; iki
bakanlık birleştirilirken, bazı genel müdürlükler kalktı, 2 müsteşarlıktan
birisi kalktı. Yine, Kültür ve Turizm Bakanlıkları birleşirken, aynı şeyi
yaşadık. Burada da Konut Müsteşarlığı kaldırılırken, birtakım unvanlar, tabiî,
ortada kalıyor; onların özlük haklarına ilişkin düzenlemeler yapılıyor.
Konut Müsteşarlığının kaldırılmasının doğru olduğunu
ifade etmiştim; ancak, tabiî, bunun doğru olması, bu müsteşarlığın yönetim
kademesinde bulunan bürokratların yeterlilikleri, liyakatleri konusunda bir
tereddüde yol açmamalı; kaldırmak ayrı bir konudur, o kadroda, yönetim
kademesinde bulunan arkadaşlarımızın liyakatleri ayrı bir konudur. Kendileri,
şüphesiz, o kurumda liyakatle çalışmışlardır, çalışmak arzusundadırlar. Bu
düzenlemeleri yaparken, kamu yönetiminde oturmuş olan bir kural olmalı.
Örneğin, şahsa bağlı bir kadro uygulamasını her kurumda yapıyorsak, burada da
yapmalıyız. Diğer kurumlarda nasıl olmuşsa, en fazla özlük hakkını hangi
birleşmede, hangi kurumları ortadan kaldırırken yapmışsak, burada da aynı
ilkeyi takip etmeliyiz diye düşünüyorum. Bunu sizlerin dikkatine sunmak
istedim.
Bir de çok kısa bir konuyu, yine bu vesileyle ifade
etmek istiyorum. Toplu Konut İdaresi
bir kredi kurumu olarak örgütlenmeli, hiçbir zaman piyasada inşaat işine
girmemeli şeklinde görüş ifade etmiştim. Bunu biraz daha ileri götürürsem, şunu
eklemek istiyorum: Hazine arazilerinin Toplu Konut İdaresine bedelsiz devrine
ilişkin bir hükmü kabul ettik. Bunun anlamı, bu araziler üzerinde Toplu Konut
İdaresi inşaat yapacaktır; bu, yanlış; ama, Hazine arazilerini nasıl değerlendireceğiz
konusuna gelince, şöyle olabilir diye düşünüyorum: Toplu Konut İdaresi, bir
kredi kurumu olmanın yanında, bir proje ofisi olarak örgütlenmeli ve Toplu
Konut İdaresinin onaylayacağı projelere; kentleşme projelerine, dönüşüm
projelerine Hazine arazileri verilebilir, bedelsiz verilebilir; bu yöntemi de
böyle bulabiliriz, bu sistemi böyle kurabiliriz. Yoksa, araziyi Toplu Konut
İdaresine ver, o inşaat yapsın, bu doğru değil; hiçbir gelişmiş ülkede de,
devlet, bu piyasaya girip konut yapmamaktadır; devlet, daima, kredi piyasasını
düzenleyen bir kurum olarak görev almaktadır.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda ve Bayındırlık ve
İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesinin ilk
fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Salih
Kapusuz |
Eyüp
Fatsa |
Sabri
Varan |
|
Ankara |
Ordu |
Gümüşhane |
|
Fahri
Keskin |
|
Muzaffer
Gülyurt |
|
Eskişehir |
|
Erzurum |
"Söz konusu personelin, atandıkları yeni kadrolarının aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer mali hakları toplamının net tutarının, eski kadrolarına bağlı olarak en son ayda almakta oldukları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları ile diğer mali hakları toplamı net tutarından az olması halinde, aradaki fark giderilinceye kadar atandıkları kadrolarda kaldıkları sürece herhangi bir kesintiye tabi tutulmaksızın tazminat olarak ödenir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) -
Ben, bu konuda söz almak ve bir izahatta bulunmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) -
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; her ne kadar, grup başkanvekillerimiz,
bugüne kadar çıkarılan kanunlarda, yani, birleştirilen bakanlıklardaki
uygulamalarla paralellik sağlanması maksadıyla önerge vermiş iseler de, burada,
bir şey gözden kaçırılmıştır kanaatindeyim. Burada, bir birleştirme yok;
burada, Toplu Konut Müsteşarlığı kapatılıyor. Kapatıldığı için, sekiz sene
burada görev yapmış olan personel bu maddeden yararlanıyor, bunların daha
mağdur edilmemeleri için, Plan ve Bütçe Komisyonundan gelen madde metniyle
geçmesi kanaatindeyim; ama, yine, parlamenterlerimizin takdirine bırakıyorum.
Saygılarımla arz ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, konuşacak mısınız?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, gerekçeyi
okutun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kapatılan, birleştirilen kurumlarda kadro unvanları
değiştirilen veya kaldırılan memurlara bir yıllık süre için şahsa bağlı hak,
takip eden dönem için fark tazminatları uygulaması yapılmaktadır. Uygulama
birliğinin sağlanması bakımından, hükümet tasarısında yer alan hükmün korunması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Komisyonun katılmadığı, Hükümetin takdire
bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın Bakan, konuşacak mısınız?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) -
Sayın Başkanım, zatıâlinize ve Meclise teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için,
31 Temmuz 2003 Perşembe günü saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati
: 03.45