DÖNEM : 22 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 21
104 üncü
Birleşim
9 . 7 . 2003 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI
Konuşmalar
1. - Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül'ün, yoksulluğun azaltılmasında
mikrokredi projesiyle ilgili uygulamalara ilişkin gündemdışı konuşması ve
Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı
2. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Şanlıurfa'nın Suruç
İlçesinde yaşanan sulama sorununun ekonomik ve sosyal yansımaları ve alınması
gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sami Güçlü'nün cevabı
3. - Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar'ın, Türk Ordusunun İskenderun'a
girişinin 65 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması
V. - ÖNERİLER
A) SİyasÎ Partİ
Grubu Önerİlerİ
1. - (8/3) esas numaralı, Kuzey Irak'ta 11 Türk Silahlı Kuvvetleri
personelinin gözaltına alınmasıyla ortaya çıkan kriz konusunda hükümetin yürüttüğü
politikalar hakkındaki genel görüşme önergesinin Genel Kurulun 9.7.2003 tarihli
birleşiminde görüşülmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/521) (S. Sayısı : 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
3. - Türkiye Cumhuriyeti ile Ukrayna Arasında Hukuki Konularda Adli
Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/450) (S. Sayısı: 104)
4. - Türkiye Cumhuriyeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi
Genel Müdürlüğü Arasında Arsa Tahsisi Hakkında Protokolun Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/388) (S.
Sayısı: 55'e 1 inci Ek)
5. - Türkiye Cumhuriyeti ile Çek Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel
Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/443) (S. Sayısı: 158)
6. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/349)
(S.Sayısı: 155)
7. - Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık
Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/611) (S. Sayısı: 209)
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI
1. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, TÜFE'deki
artışların SSK emeklilerinin maaşlarına yansıtılmamasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun cevabı
(7/795)
2. - Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, Hollanda'dan gönderilen
Patriot rampalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi
Gönül'ün cevabı (7/858)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.
Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer, Gaziantep İlinin tarihî, kültürel ve
ekonomik özelliklerine,
Konya Milletvekili Harun Tüfekçi, Eti Holding Anonim Şirketi Seydişehir
Alüminyum Tesislerinin mevcut durumu ve modernizasyonu için alınması gereken
tedbirlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, 11 Türk askerinin Irak
Süleymaniye'de gözaltına alınmasıyla ilgili gündemdışı konuşmasına, Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül cevap verdi.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek ve Samsun
Milletvekili Haluk Koç'un, ABD askerlerinin Kuzey Irak'ta bir grup Türk Silahlı
Kuvvetleri personelini gözaltına alması olayında hükümetin yürüttüğü politika
konusunda bir genel görüşme (8/3),
Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23 milletvekilinin, orman köylerinin
kalkındırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması (10/118),
Açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın (6/311), (6/312),
Kars Milletvekili Selami Yiğit'in (6/520),
Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri
okundu; soruların geri verildiği bildirildi.
Barış Harekâtının 29 uncu yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi Başkanı Zeki Serter'in vaki davetine, TBMM
Başkanını temsilen, TBMM Başkanvekili Yılmaz Ateş'in icabet etmesine ilişkin Başkanlık;
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Yunanistan'a yaptığı resmî ziyarete
iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine,
Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın, bir heyetle birlikte Avusturya'ya yaptığı
resmî ziyarete, Isparta Milletvekili Mehmet Emin Murat Bilgiç'in de iştirak
etmesinin uygun görülmüş olduğuna,
İlişkin Başbakanlık;
Tezkereleri kabul edildi.
Genel Kurulun 8.7.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; sözlü soruların
görüşülmemesine, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler" kısmının 49 uncu sırasında yer alan (10/69) esas
numaralı Meclis araştırması önergesi ile aynı gün gelen kâğıtlar listesinde
yayımlanan ve okunmuş bulunan Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23 arkadaşının
(10/118) esas numaralı aynı konudaki araştırma önergesinin görüşmelerinin
birleştirilerek yapılmasına;
gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 32 nci sırasında yer alan 178 sıra sayılı kanun
tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 55 inci sırasındaki 208 sıra sayılı
kanun tasarısının 4 üncü sırasına, 3 üncü sırasındaki 104 sıra sayılı kanun
tasarısının 5 inci sırasına, 4 üncü sırasındaki 55'e 1 inci ek sıra sayılı
kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 5 inci sırasındaki 158 sıra sayılı kanun
tasarısının 7 nci sırasına, 6 ncı sırasındaki 155 sıra sayılı kanun tasarısının
8 inci sırasına, 56 ncı sırasındaki 209 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu
sırasına, 19 uncu sırasındaki 141 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu
sırasına, 46 ncı sırasındaki 199 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci
sırasına, 8 inci sırasındaki 157 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına,
9 uncu sırasındaki 159 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 10 uncu
sırasındaki 160 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 11 inci
sırasındaki 162 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına, 13 üncü sırasındaki 85 sıra sayılı kanun tasarısının 16 ncı sırasına, 21 inci sırasındaki 169 sıra sayılı kanun tasarısının 17 nci
sırasına, 33 üncü sırasındaki 185 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci
sırasına, 34 üncü sırasındaki 186 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu
sırasına alınmasına, çarşamba günkü birleşimde de sözlü soruların
görüşülmemesine; çalışma sürelerinin, salı, çarşamba ve perşembe günkü
birleşimlerinde saat 21.00'e kadar olmasına ilişkin AK Parti Grubunun
önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.
Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 64 milletvekilinin, orman
köylülerinin sorunlarının araştırılarak (10/69),
Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23 milletvekilinin, orman köylülerinin
kalkındırılması için (10/118),
Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerinin, birleştirilerek yapılan öngörüşmelerinden
sonra, kabul edildiği açıklandı.
Kurulacak komisyonun:
12 üyeden teşekkül etmesi,
Çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi
tarihinden başlamak üzere, 3 ay olması,
Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,
Kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının
(1/521) (S. Sayısı: 146) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin (1/523) (S. Sayısı: 152),
5 inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Ukrayna Arasında Hukukî
Konularda Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair (1/450) (S.Sayısı: 104),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda
hazır bulunmadıklarından;
Ertelendi.
3 üncü sırasına alınan, Doğal Gaz Piyasası Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesi Hakkında (1/599) (S. Sayısı: 178)
4 üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair (1/625) (S.Sayısı : 208),
Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakiben yapılan oylamalardan
sonra, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
9 Temmuz 2003 Çarşamba günü, saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
20.36'da son verildi.
Nevzat Pakdil |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Mehmet Daniş |
Türkân Miçooğulları |
|
Çanakkale |
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No. : 148
II. - GELEN KÂĞITLAR
9 . 7 . 2003 Çarşamba
1. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, ilaçta klinik paketlemeye
gidilip gidilmeyeceğine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/646)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8.7.2003)
2. - Sivas Milletvekili Nurettin Sözen'in, iş akitleri feshedilen
DİV-HAN Demir Madeni çalışanlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/647) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.7.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Kayseri Milletvekili Muharrem Eskiyapan'ın, Yamula Barajı Projesi
kapsamında su altında kalacak karayollarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/925) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.7.2003)
2. - Antalya Milletvekili Atila Emek'in, haberleşme ücretlerinin pahalı
olduğu iddiasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/926)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8.7.2003)
3. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya'da yapılan kapalı
yüzme havuzunun ne zaman bitirileceğine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Mehmet Ali Şahin) yazılı soru önergesi (7/927) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8.7.2003)
4. - Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Yalova'nın Armutlu İlçesinin
devlet hastanesi ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/928) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.7.2003)
5. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Atatürk Orman Çiftliği
arazisinin kullanımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/929) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.7.2003)
6. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Emniyet Müdürlüklerinde ve
Jandarma Komutanlıklarında çalışan koruma ve güvenlik görevlisi personele ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/930) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.7.2003)
7. - İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, kamuda çalışan mühendis ve
doktorların ücretlerinin iyileştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/931) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.7.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
9 Temmuz 2003 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale),
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104 üncü
Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin
ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, yeni gelen arkadaşlarımızın, bu aşamada pusula
göndermelerine gerek yoktur; onu bilgilerinize sunayım. Bütün milletvekili
arkadaşlarımız, şu anda hazır kabul edilmektedir.
Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er dakikadır.
Hükümet, bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin cevap süresi 20
dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, yoksulluğun azaltılmasında mikrokredi
uygulamalarıyla ilgili söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sayın Aziz Akgül'e
aittir.
Buyurun Sayın Akgül. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI
Konuşmalar
1. - Diyarbakır Milletvekili Aziz
Akgül'ün, yoksulluğun azaltılmasında mikrokredi projesiyle ilgili uygulamalara
ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı
AZİZ AKGÜL (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün
sizlere, yaklaşık sekiz ay evvel başlattığımız bir projeyle ilgili bilgi arz
etmek için huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Mikrokredi, esas itibariyle, yoksulları, başkalarına ihtiyaç olmadan,
kendi işlerini kurarak iş sahibi olmaya ve gelir getirici bir faaliyetin
içerisinde bulunmaya yönelten bir projedir. Bu proje, sadece Türkiye'de değil,
110 ülkede uygulanan bir projedir. 1976'da Prof. Muhammet Yunus tarafından
Bangladeş'te uygulanmaya başlanmış; ancak, bugün, Amerika Birleşik Devletleri,
İngiltere, Avrupa'nın hemen hemen bütün ülkeleri, Güney Amerika, Afrika, Asya
ülkelerinin hemen tamamında bu mikrokredi uygulamaları yapılmaktadır. Biz de,
9-10 Haziranda İstanbul'da yaptığımız mikrokredi uygulamalarıyla ilgili
konferanstan sonra, bildiğiniz gibi, 11 Haziranda Diyarbakır'da bir uygulama
başlattık. Bununla ilgili de 18 Temmuz veya 20 Temmuzda ilk uygulamayı başlatıp
ilk kredileri fakirlere vermiş olacağız.
Ben bu hususlara geçmeden evvel, Türkiye'deki genel yoksullukla ilgili
bazı istatistikler vermek istiyorum.
2002 yılı sonu itibariyle, bu İnsanî Gelişme Endeksine ve onların
yaptığı analizlere göre yaklaşık 7 000 000 kişi, şu anda Türkiye'de 1 doların
altında bir gelir seviyesine sahip. Dolayısıyla, bizim "yoksulun
yoksulu" diye tanımlayabileceğimiz yaklaşık 7 000 000 kişi ifade
edilmektedir. Dolayısıyla, bizim bu mikrokredi dediğimiz, insanların, bir
başkasına ihtiyaç olmadan, borç para almak suretiyle kendi işlerini kurup gelir
getirici bir faaliyette bulunmaya yönelik müthiş bir potansiyelin olduğunu
görüyoruz. Bunun için, şu ana kadar, Türkiye'de, genel manada uygulanan
anastrateji, hibe şeklindeki yardımlardır. Hibe şeklindeki yardımların, gayet
tabiî, hem insanî yönü vardır hem ahlakî yönü vardır hem de sosyal açıdan
toplumun kalkınmasına yardımcı olacak özellikleri de vardır; ancak, insanları
sadece hibe şeklindeki yardımlar suretiyle desteklemek, onlara aynı zamanda
biraz da haksızlık demektir. Çünkü, fakir olmak bizatihi fakirlerin ortaya
koyduğu bir sorun değildir. Fakirlik meselesi, maalesef bir sistem sorunudur;
dolayısıyla, sistemin fakirliği azaltmaya yönelik olarak bir gayretin
içerisinde olması gerekiyor ve çözüm üretmesi gerekiyor. İşte, bu çözümle
ilgili olarak, şu anda dünyada uygulanan en önemli strateji, mikrokredi
uygulamasıdır; insanlara küçük bir sermaye vermek suretiyle gelir getirici bir
faaliyetin içerisinde bulunmaya yönelten bir strateji.
Genel kanı, fakirlerin tembel olduğu, hiçbir iş yapamayacakları, üretken
olmadıkları şeklindedir; ama, bu görüşlerin ben doğru olduğuna inanmıyorum.
Dünyadaki bütün bu mikrokredi uygulamaları da, açıkçası bu şekildeki düşüncenin
yanlış olduğunu ortaya koymuştur. Fakirler, en az zenginler kadar zekidir;
fakirler, en az zenginler kadar akıllıdır; fakirler, en az zenginler kadar
çalışkandır; fakirler, en az zenginler kadar üretkendir; ama, bunların bu
hasletlerini ortaya çıkaracak bir potansiyel verilmediği için, bir itici güç
olmadığı için, maalesef bu hususlar ortaya çıkmamaktadır. Bu husus nedir; sermayedir.
İşte, fakirlere de küçük bir sermaye verdiğimiz takdirde, onların da en az
zenginler kadar üretken olduklarını, en az zenginler kadar çalışkan
olduklarını, en az zenginler kadar zeki olduklarını görmek mümkündür. Bunu da
dünyadaki 110 ülkedeki uygulamalar ve yaklaşık yirmiyedi yıllık geçmişi olan
bir uygulamayla çok net bir şekilde görüyoruz.
58 000 000 aile, şu ana kadar, dünyada mikrokrediden istifade etmiş
bunların yüzde 48'i fakirlik sınırının üzerine geçmiş. Yani, çok başarılı bir
proje. Aynı zamanda, 2005 yılı, dünyada, Birleşmiş Milletler tarafından
mikrokredi yılı ilan edildi. Yine, Birleşmiş Milletler, 2000 yılında dünyanın
önüne çok önemli bir hedef koydu. Bu da, 2015 yılına kadar yoksulluğun yüzde 50
azaltılması hedefi. Bu yüzde 50 azaltılması hedefini ortaya koyduğu zaman,
kullanılan en önemli strateji mikrokredi stratejisidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akgül, size, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
AZİZ AKGÜL(Devamla) - Mikrokredide esas felsefe şudur: Ne kadar aza
sahipsen, o kadar daha fazla önceliğin var. Sizler de takdir edersiniz, ticarî
bankacılık sisteminde, biliyorsunuz, ne kadar fazlaya sahipsen, o kadar
önceliğin vardır; ama, mikrokredi bankacılığında, mikrokrediyle ilgili
finansman modellemelerinde ise, tam tersi bir modellemeyle, ne kadar aza
sahipsen o kadar önceliğin olacaktır. Zaten, bizim, şimdi, pilot proje olarak
başlattığımız uygulamada da, fakirin fakiri olan kadınlardan başlıyoruz ve
ilkönce onlara mikrokredi kredi uygulamasını başlatacağız. Kredi miktarı 35
dolar ile 1 200 dolar arasındaki Türk Lirası karşılığı olacak. Niçin böyle bir
meblağ; çünkü, 35 dolar Bangaldeş'te verilen minimum miktar, Amerika Birleşik
Devletlerinde ise maksimum 1 200 dolar veriliyor bu mikrokredi uygulamasında;
dolayısıyla, Türkiye'de vereceğimiz miktar budur. Onunla ilgili olarak bir
hizmet maliyeti alınacak. Bu, paranın yaklaşık yüzde 24. Bir yıllık krediler
şeklinde olacak; geriye ödemeler, haftalık ödemeler şeklinde olacak.
BAYRAM ALİ MERAL(Ankara) - Allah hayırlı etsin Hocam!..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlar mısınız.
AZİZ AKGÜL (Devamla) - Efendim, başka bir ortamda, inşallah, daha
detaylı bilgiler de arz ederiz; ama, bu mikrokredi uygulaması noktasında,
sizlerin de, gerçekten çok ciddî, yakın desteğinize ihtiyacımız var.
Saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akgül.
Sayın milletvekilleri, konuyla ilgili olarak, Devlet Bakanı Sayın Beşir
Atalay'ın bir açıklaması olacaktır.
Sayın Bakan, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilimiz Sayın Akgül, bugün, hepimizin çok duyarlı
olduğu, yoksullukla ilgili bir konuyu gündeme getirdiler; ben, kendisine
teşekkür ediyorum. Bu vesileyle, hükümetimizin ve özellikle de Bakanlığıma
bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun çalışmalarından kısaca
bahsetmek için söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yoksulluk olgusu ve yoksullukla
mücadele, çağımızın en temel sorun alanlarının başında gelmektedir. Sorunun
evrensel önemi dolayısıyla, uluslararası kuruluşların da dikkatlerini giderek bu
yöne yönelttikleri görülmektedir. Bu vesileyle, uluslararası kuruluşlar kendi
aralarında yoğun bilgi ve deneyim paylaşımında bulunmaktadır.
Son yıllarda yaşanan ekonomik sendromun, işsizliği ve beraberinde
yoksulluğu derinleştiren bir etki yarattığı, bilinen bir husustur. Toplumsal
bir kaygının ve gelecek endişesinin temel nedeni olan yoksulluk, yaygın
işsizlik ve gelir kayıplarının önlenmesi, ülkemizin en önemli sorun alanını
oluşturmaktadır.
Bugün, bilindiği gibi, eğitim, sağlık, konut, ulaşım ve benzeri
sorumluluklar, ailelere büyük yükler yüklemektedir. Ailenin, günlük
ihtiyaçlarını dahi karşılamakta güçlük çekmesi, toplumun en temel direnç noktası olan aile kurumunu da yıpratan bir
sorun haline gelmektedir. Ailelerin güç kaybetmesi, özellikle, ailenin güçsüz
bireyleri olan kadın, çocuk ve yaşlıları olumsuz yönde etkilemektedir.
Özürlü bireyler bakımından, sorun daha da önem kazanmaktadır. Özürlü
birey bulunduran aile, toplumun içinde yalnız, özürlü birey de aile içinde
yalnızdır.
Tüm bu nedenlerle, ekonomik ve sosyal yoksunluk içinde olan kişi ve
ailelere el uzatmak, toplumsal ve kamusal bir sorumluluktan öte, insanî ve
vicdanî bir görevdir.
Hükümetimizin ve Bakanlığımın sosyal politikaları ve yaklaşımlarının
özünde, böylesine bir insanî ve vicdanî bilinç ve toplumsal sevgi yatmaktadır.
Sorunların büyüklüğüne karşılık, Türkiye'nin, gelişme dinamikleri, güçlü
potansiyeli ve büyüme iradesi yüksek bir ülke olduğundan da hiç şüphe yoktur.
Yapılacak olan, bizim inandığımız, Türkiye'nin potansiyelini, Türk toplumunun
refah ve mutlu geleceği için tam anlamıyla harekete geçirmekten ibarettir.
Değerli milletvekilleri, hükümetimizin ve Bakanlığımızın böylesi bir
sorumluluk anlayışı içinde ülke ve toplum sorunlarına eğilmekte olduğundan hiç
kuşku duyulmamalıdır. Esasen, 58 inci hükümetin kuruluşundan bu yana, özellikle
tarım kesimine, en düşük maaşlı SSK ve Bağ-Kur emeklilerine ve diğer kesimlere
dönük geliştirdiği politikalar da bunu yansıtmaktadır. Amacımız, birey ve
aileyi, bilhassa ailelerin güçsüz bireylerini sarsan depresif ekonomik ve
sosyal şartların hızla telafisi; özellikle alt gelir gruplarını ve bu kapsamda
yer alan aileleri derinden yaralayan yoksulluk olgusunun aşılmasıdır. Bu
hususta, ülkemiz, hem tarihsel ve sosyal tecrübelere hem de sivil ve kamusal
imkân ve dinamiklere sahiptir. Kırsal kesimde büyük ölçüde varlığını koruyan ve
sürdüren, Türk toplumunun sosyolojik derinliğinde var olan paylaşma ve
dayanışma bilinci, ekonomik ve sosyal yoksulluğun, toplumsal varlığımızda çok
yaygın ve derin yaralar açmasını önlemektedir. Türkiye'nin, bu alanda,
toplumsal tecrübe bakımından, diğer ülkelere ve toplumlara göre mukayeseli bir
üstünlüğe sahip bulunduğu da açıktır. Buna rağmen, sorun, özellikle günümüzde
modern şartların yarattığı zorluklar nedeniyle, her toplumda olduğu gibi bizim
toplumumuzda da tabiî sosyal koruma alanını ve boyutunu çok aşmış
bulunmaktadır; bunu da kabul etmek durumundayız.
Yoksullukla mücadele ve işsizliğin önlenmesi konusunda, hem kamusal
mekanizmaların hem de sivil inisiyatiflerin birlikte ve paralel sorumluluklar
yüklenmesi önem taşımaktadır. Tabiî, biraz önce Sayın Akgül'ün belirttiği,
mikrokredi uygulaması, dünya genelinde, uygulandığı ülkelerde, sivil bir
inisiyatif olarak yürümektedir. Ülkemizde de, doğrusu, yine, tarihî birikimimizden
gelen pek çok sivil kuruluş, gönüllü toplumsal kuruluşlar, bu alanda faaliyet
göstermektedir. Esas olan, sosyal yardımlaşmanın, yine, sivil toplum
kuruluşları vasıtasıyla yürümesini teşvik etmektir; fakat, bu arada da, tabiî,
devlet, hükümet, yönetim, hem bu sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına
destek olacak hem de kendisi, bunların yetişemediği, sosyal yardımlaşma
alanlarının zayıfladığı noktalarda devreye girecektir. İşte, şu anda,
hükümetimiz de bu gayret içerisindedir. Değerli milletvekillerimiz şundan emin
olunsun, AK Parti İktidarında, devlet, yeniden, sosyal devlet olacaktır.
Anayasamızda hükmünü bulan; fakat, belki yeterince vurgulanmayan sosyal devlet
ilkesi, bizim iktidarımız döneminde tam anlamıyla vurgusunu bulacaktır ve
politikalarımızın tamamına damgasını vuracaktır, bugüne kadar da böyle
olmuştur; özellikle, yoksul kesimleri, toplumun az gelirli kesimlerini
gözetmektedir; bunu, zaten, hükümetimiz, başından beri göstermektedir.
Bu genel girişten sonra, bu konuda, bu kapsamda size sözünü etmek
istediğim; bildiğiniz gibi, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu,
sosyal yardımları koordine etmek üzere kurulmuş, direkt bu alanda faaliyet
gösteren tek devlet mekanizmasıdır, kamu mekanizmasıdır. Bütün
bakanlıklarımızın sosyal yardıma dönük, yoksul kesimlere yardıma dönük
faaliyetleri vardır. Mesela, Sağlık Bakanlığımızın hastalara bakma, bütün
hastanelerimizin yoksul kesimlere -parası olmasa da- bakma, tedavi etme
faaliyeti vardır veya diğer bakanlıklarımızın buna benzer faaliyetleri vardır;
fakat, topluma bizzat, direkt aynî veya nakdî yardım götüren devlet
kuruluşumuz, Bakanlığımın bünyesindeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Fonudur. Bu kapsamda, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, diğer
toplumlar için de bir model özelliği taşıyan, bir sosyal himaye ve sosyal
destek kuruluşu olmak bakımından ulusal bir öneme sahiptir. Gerek fon, gerekse
fona paralel olarak yurt çapında her il ve ilçemizde oluşturulmuş bulunan ve
bugün itibariyle sayıları 931'e ulaşmış olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma
vakıfları, halkımızın millî kültür ve geleneğinde güçlü bir şuur olarak var
olan, yoksulu, kimsesizi gözetme duygusunun ve dayanışma ruhunun günümüzdeki en
doğal yansıması olmak yanında, sosyal devlet tanımının da en temel karşılığı
olmuştur.
Kabul etmek gerekir ki, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu,
bu özelliği ve ulusal önemi dolayısıyla, rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut
Özal'ın milletimize en büyük miraslarından birisi olmuştur; kendisini de bu
vesileyle rahmet ve minnetle anıyoruz.
Bu fonun kaynakları çok düşük de değildir. Gerçi, ilk kurulduğu zaman, o
zaman sayıları da çok olan pek çok fondan pay aldığı için kaynağı daha
yüksekti; fakat, bugün, gelir kaynağı azalmış, fakat miktarı çok düşmemiştir.
Bu fonun başlıca gelir kaynağı, bildiğiniz gibi, Gelir ve Kurumlar Vergisinden
alınan yüzde 4 pay, bütün trafik para cezalarının yüzde 50'si ve RTÜK'ün radyo
ve televizyonların reklam gelirlerinden aldığı payın yüzde 15'i, bugün bu fonun
belli başlı gelir kaynağını oluşturmaktadır ve bu yıl için, bizim tahminimiz,
bu fonun toplam yıl geliri -şu ana kadarki gelirlerini, ay gelirlerini de hesap
ettiğimizde- yaklaşık 750 trilyon Türk Lirası civarında olacaktır.
Bu fonun giderlerini de biliyorsunuz. Fon, şu anda, gerçekten, pek çok
alanda derde deva bir kaynak durumundadır. Şöyle, kısaca, bu fonun kaynakları
nerelere harcanıyor, onu arz edeyim: Bildiğiniz gibi, bütün il ve ilçelerimizde
çalışmakta olan, başkanlığını vali ve kaymakamlarımızın yaptığı ve mütevelli
heyetlerinin kararlarını verdiği vakıflarımıza, her ay düzenli olarak para
gönderilmektedir. İl ve ilçelerimizin nüfus büyüklüğüne göre ve sosyoekonomik
özelliklerine göre, bu pay dağıtılmaktadır. Bu yıl ortalaması, yani, 2003 yılı
altı ay ortalaması olarak, vakıflarımıza, her ay, yaklaşık 10 trilyon Türk
Lirası gönderilmektedir, toplam olarak.
Bu vakıflar şöyle çalışmaktadır: Bu vakıflar, kendi yörelerinde, çok
acil bir ihtiyacı olan, geçimini sağlayamayan, kış döneminde yakacağını temin
edemeyen, çocuğunun okul ihtiyacını temin edemeyen vatandaşlarımıza aynî ve
nakdî yardımlar yapmaktadırlar; yani, vakıflarımız, gerçekten, âdeta, bir acil
yardım kurumu gibi çalışmakta, kendi bölgelerinde çaresiz vatandaşlarımıza
ulaşmaktadır.
Biraz sonra kısaca arz edeceğim, bu vakıflarımızın çalışma sistemleri,
mütevelli heyetlerinin oluşumu, yardım dağıtma yöntemleriyle ilgili de
çalışmalarımız var. Esasen, bu konuda, bir yasa tasarımız da, Bakanlar
Kurulumuzdan çıkarak Meclisimize ulaşmıştır.
Bunun yanında, yükseköğrenim bursu vermektedir. Yoksul ailelerin
çalışkan çocuklarına -ilke olarak- karşılıksız burs vermektedir ve şu anda
fondan burs verilen öğrenci sayısı, yaklaşık 220 000 civarındadır.
Biliyorsunuz, Türkiye'de yeşil kart diye bir uygulama vardır ve yeşil
kartlı vatandaşımızın sayısı da çok yüksektir. Şu anda Maliye Bakanlığımız ve
Sağlık Bakanlığımız yeşil kart uygulamasını tekrar disipline etmek için
çalışmalar yapmaktadır; fakat, şu anda, Türkiye genelinde, bütün
hastanelerimizde yeşil kartla tedavi olan vatandaşlarımızın, ayakta tedavi olan
vatandaşlarımızın tedavi masrafları ve ilaç giderleri Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonundan karşılanmaktadır; bu da çok yüksek bir miktardır.
Sağlık Bakanlığımızdan bize ulaşan aylık yeşil kart faturası 25 trilyon Türk
Lirası civarındadır ve bu rakam giderek de yükselmektedir.
Bunun yanında, yine "taşımalı eğitimin öğle yemeği" diye
isimlendirdiğimiz, Türkiye genelinde belli merkezlere taşınan ve şu anda sayısı
700 000 civarında olan ilköğretim öğrencilerinin öğle yemeği parası bu fondan
ödenmektedir. Buna benzer diğer küçük harcamalar vardır.
Yani, şöyle bir baktığımızda, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Fonu, ülke genelinde dengeli olarak, bütün il ve ilçelerimizde, vakıflarıyla
birlikte, en önemli sosyal yardım mekanizmasıdır ve çalışmalarını büyük bir
titizlikle yürütmektedir. Fakat, burada üzülerek şunu belirtmeliyim, son
yıllarda, fon harcamalarına haddinden fazla yükler getirilmiştir. Geçmiş
dönemlerde, özellikle son üç dört yılda, fonun gelirlerinin bir kısmı direkt
bütçe gelirlerine aktarılmış, bir kısmı da yatırıma kaydırılmış, yurt yapımı
gibi bazı alanlarda kullanılmıştır. İlk defa AK Parti İktidarları döneminde,
ben bu göreve başladığımda, bu fonla irtibatım kurulduğunda, bu fonun gelirinin
tamamı fonun amaçları doğrultusunda kullanılmaktadır; yani, hiçbir bütçe
kesintisi veya başka bir harcama kalemine aktarılması söz konusu olmamıştır.
Bu, önemli bir noktadır. Ayrıca, yatırım harcaması gibi, fonun amaçlarıyla
direkt çakışmayan, uyuşmayan harcama kalemleri de durdurulmuştur. Fondaki en
büyük titizliğimiz, fonun gelirlerinin, mümkün olabildiğince, kendi amaçları
doğrultusunda, en yoksul vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına dönük olarak
harcanmasıdır.
Burada, birkaç noktayı bilginize sunarak konuşmamı bitireceğim. Bizim,
bundan sonrası için, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ve
vakıflarımızla ilgili ve bu fonun kullanımıyla ilgili planladığımız -şu anda
bir kısmını sonuçlandırdığımız- bazı hedeflerimiz vardır; onları, size kısa
bilgi olarak sunayım:
Birincisi, fon yönetiminin -yani, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Fonu yönetiminin- bir kuruluş yasası yoktur. Şu anda, değişik
kurumlardan ödünç alınan, kadroları orada olan bir grupla bu çalışmalar
yürütülmektedir. Biz de, burayı bir kurum haline getirme, önemli bir sosyal
yardım kurumu olarak organize etme ve özellikle de sosyal yardım gibi çok
hassas bir alanda, uzmanları yetiştirme ve uzmanlar eliyle bunu yürütme yönünde
bir çalışma yaptık. Tasarıyı hazırladık, Bakanlar Kurulumuza sunduk, Bakanlar
Kurulumuz kabul etti ve Meclise intikal etti. Sayın Başbakanımızın, dün, grup
konuşmasında da ifade ettiği gibi, bu tasarımızın, bu temmuz ayında
yasalaştırılması için sizlerin yardımını, desteğini bekliyoruz. Bu önemli ve
duyarlı konuda destek vereceğinize inanıyorum.
Bunun yanında, Sayın Akgül'ün de ifade ettiği ve benzeri mikro kredi
veya vatandaşlarımıza, yoksul insanlara, yoksul ailelere, geçici yardımlar
yerine, mümkün olabildiğince kalıcı, kendi geçimini sağlar bir hale getirici
destek nasıl verilebilir; bunun çalışmalarını yapıyoruz.
Son birkaç aydır bu konu üzerinde çok yoğunlaştık; hatta, 3-4 Temmuzda,
Ankara'da, iki gün süren büyük bir toplantı yaptık; Türkiye'nin her bölgesinde,
her kurumunda -sivil veya kamu- bu konuda düşünen, yazan, bu konuda sözü olan
insanları bir araya topladık; bir, kırsal kesim olarak, iki, kent kesimi
olarak, işsiz, yoksul, fondan destek almaya muhtaç aile ve kişilere, kalıcı, iş
edindirici, istihdam ve üretim projeleri dediğimiz uygulamayı nasıl
geliştirebiliriz; bunun yöntemlerini aradık.
Fon, aslında, geçmiş dönemlerde bu yönde uygulama yapmış. Bir ara,
özellikle ilk kurulduğu yıllarda, kaynağının yaklaşık yüzde 20'sini bu yönde
ayırmış; fakat, denetimsizlikten, verimli yürümemiş ve son yıllarda, bu, yüzde
1'lere kadar düşmüş.
Şimdi, bizim hedefimiz, fonun diğer harcama kalemlerini biraz azaltarak,
mümkün olabildiğince, vatandaşlarımızı, bu yoksul kesimi küçük kredilerle
desteklemek ve kendi geçimlerini sağlar bir hale getirmektir.
Takdir edersiniz, geçici aynî ve nakdî yardımlar, bazen incitici özellik
bile taşımaktadır. Biz, bu yardımı onur kırmadan yapabilmek için, o
vatandaşlarımızı üretime de katarak, hem de iş sahibi yaparak yaşamalarını
temin yönünde çalışmalar yaptık. Bu konuda, kırsal kesimle ilgili çalışmamızı,
Tarım Bakanlığımızla birlikte organize ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, size 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun efendim.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Biliyorsunuz, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımıza bağlı, ülke genelinde sayıları 1 300'ü bulan tarımsal kalkınma
kooperatifleri vardır. Bunlar, organize şekilde, birbirini denetler şekilde
faaliyet göstermek -Bakanlık tarafından altyapı hizmetleri de verilerek- ve
vatandaşlarımızı, belli tarımsal projelerde desteklemek için kurulmuştur;
fakat, şu anda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız, bunların hepsine, bütün
kooperatiflerimizin üyelerine ulaşamamaktadır. Biz, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonundan bir miktar kaynak ayırarak -ki, şu anda, belli bir
oranda kaynak temin edilmiştir- bu kooperatiflere üye olanlara veya o köyde, o
yörede en yoksul olanların bu kooperatiflere üye olması temin edilerek bunlara,
öncelikle, hayvancılık alanında destekleme kredisi vereceğiz. Önümüzdeki hafta,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızda bunun protokolünü imzalayıp, zaten, kamuoyuna
açıklamasını yapacağız. Ben, şimdilik bu kadar bilgi sunmuş olayım. Bu
çalışmayla, kırsal kesimde, köylerimizde, ciddî bir destek politikasının
geliştirileceğine inanıyorum.
Bunun peşinden de, kent kesiminde, işsiz, yoksul, eğitimli işsiz
insanları nasıl iş sahibi yaparız ve bu fondan bunlara nasıl destek sağlarız; o
yönde çalışmalarımız olacak.
Sayın Başkan, müsamahanız için teşekkür ediyorum.
Hepinize teşekkür ediyor, saygılarla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündemdışı ikinci söz, Şanlıurfa İlinin sulama sorunlarıyla ilgili söz
isteyen, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Vedat Melik'e aittir.
Buyurun Sayın Melik. (CHP sıralarından alkışlar)
2. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
Melik'in, Şanlıurfa'nın Suruç İlçesinde yaşanan sulama sorununun ekonomik ve
sosyal yansımaları ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Şanlıurfa İlinin sulamayla ilgili sorunlarını dile getirmek üzere, gündemdışı
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Şanlıurfa'nın sulamayla ilgili problemlerinin
tamamını anlatmaya süremiz yetmeyeceğinden, bugünkü konuşmamda, özellikle Suruç
İlçesinin sorunlarını dile getirmeye çalışacağım.
Suruç, Şanlıurfa İl Merkezine 48 kilometre uzaklıkta, yaklaşık 120 000
insanın ilçe merkezi ve 90 muhtarlıkta yaşadığı, ekonomisi tamamen toprağa
dayalı bir ilçedir. Bundan yaklaşık yirmi yirmibeş yıl öncesine kadar çok yakın
bir seviyede olan yeraltı sularıyla sulu tarım yapılabilen Suruç Ovasında,
yeraltı su kaynaklarının kurumasıyla birlikte tamamen kuru tarıma dönülmüş,
zaten büyük olmayan işletme birimlerindeki insanlar, geçimlerini sağlamak için,
ülkenin çeşitli yerlerinde, ailece geçici işçi olarak çalışmaya başlamışlardır.
Bu ailelerin ilköğretim çağındaki çocukları da, her yıl, yerleşik düzende olan
öğrencilerden 45 gün önce okullarını bırakmakta, bir sonraki dönemde de ancak
kasım ayı içinde okula başlayabilmektedirler; çünkü, aileleri, ya Harran'da,
Viranşehir'de, Kızıltepe'de veya Silopi'de pamukta işçilik yapmakta veya şu
anda duble yol projesinin devam etmekte olduğu Aksaray ile Eskişehir gibi
şekerpancarı ekilen bölgelerde, çapa için, hepimizin zaman zaman rastladığı
ilkel çadırlarda yaşamaktadırlar.
Elbette ki, bu geçici işçilik, yani, çağdışı yaşam koşulları, yalnız
Suruç'a özgü değildir; Antalya'nın dağ köylüleri, Kastamonu, Sinop, Çankırı,
Adıyaman köylülerinin de hali budur; ancak, Suruç'un bir olanağı vardır; Suruç
Ovası sulama projesi... Bu Ovanın sulanması halinde, Suruçlu çocuklar, en
azından, kendi köylerinde okullarına gidebileceklerdir.
Değerli arkadaşlar, acaba, içimizden birisi çocuğunu malî imkânsızlıklar
nedeniyle bir tek gün dahi okula gönderemezse neler hissederiz; hangimiz,
çocuklarımızı nisan ayının ortasında okullarından alıp, birlikte çalışmaya
götürüyoruz; hangimizin anası, bacısı, karısı çadırda doğum yapıyor; bu
Mecliste bulunanlarımızdan acaba kaçımız, o ilkel çadırlarda ailece bir tek
gece kalabiliriz?! Ben, çok sayıda sayın milletvekilinin bu şartları çok iyi
bildiğine ve aynı benim duygularıma sahip olduğuna inanıyor ve biliyorum;
ancak, sayın milletvekilleri, vatandaş, bizleri, buraya, sorunlarına çözüm
bulalım diye gönderdi, üzüntülerimizi dile getirelim diye değil; çünkü, biz,
karar ve uygulama merciiyiz onların gözünde.
Duble yol yapıyoruz. Niye;çünkü, bu ülkenin asırlardır devam eden bir
yol meselesi vardır. Yıllardan sonra ilk defa Karayollarının ve Köy
Hizmetlerinin makinelerinin yol yapımında çalıştıklarını görmekten mutluluk
duyuyoruz. Parasal kaynağı da bulunmuş olmalı ki, yol yapılıyor. Peki,
yapacağımız bu yoldan ne taşıyacağız? Ürettiğimiz yeni bir mal mı var ki
taşıyalım?! Ayrıca, yol için kaynak bulabiliyoruz da Suruç Ovasının sulaması
için niye bulamıyoruz?! Mademki, Karayollarının, Köy Hizmetlerinin ve Devlet Su
İşlerinin makinelerini yol yapımında kullanabiliyoruz, demek ki, Suruç Ovasının
sulama projesine de bu kuruluşlarımızın olanaklarıyla başlayabiliriz.
Değerli arkadaşlar, her zaman, her ortamda söylüyoruz; sanayileşmede
Türkiye'nin önceliği tarıma dayalı sanayilerdir. Bu yüzden, önce, sanayimizin
tarımsal hammaddesini sağlamak zorundayız. Onun için de, öncelikle,
sulanabilecek arazilerimizin sulamaya açılması gerekir. Ayrıca, Suruç Ovası
sulaması, yalnızca Suruç'un ekonomisini kalkındırmaya yönelik bir proje
değildir; bütün ülkenin menfaatıyla ilgili bir yatırımdır. Bakın, geçen aylarda
Tarım Bakanımız açıkladılar. 2000 yılında Türkiye'nin ithal ettiği pamuk 500 000 tondur; yani, bugünkü fiyatlarla
yaklaşık 750 000 000 dolardır. Oysa, Suruç projesinin tamamı da aslında
700 000 000 dolar civarındadır.
Şimdi, Suruç Ovasını suladığımız zaman, hem ihracatımızda en önemli yeri
tutan tekstil sanayiinin hammaddesinin bir kısmını daha ülke içinden sağlamış
olacağız hem de onbinlerce insanımıza iş imkânı sağlayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Ama, belki de hepsinden önemlisi, Suruçlu
çocuklar, kendi köylerinde, yasalara göre her Türk vatandaşı için mecburî olan
ilköğrenimlerini sürdürebileceklerdir ve belki de, insanlar, kendi
topraklarında ölme imkânına kavuşacaklardır; çünkü, bundan beş ay önce,
şekerpancarında çalışmak üzere Eskişehir'e giden bir Urfalı ailenin Porsuk
Nehrine düşüp boğulan iki genç kızından birinin cesedi, tüm çabalara rağmen,
hâlâ bulunamamıştır ve bu genç kızın babası, kızının cesedini bulma umuduyla, o
tarihten beri, hâlâ Porsuk Çayı kenarında beklemektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, hâlâ, milyonlarca insan, 20 nci
Yüzyılın -21 inci Yüzyılın demiyorum- asgarî çağdaşlık ölçüsünde yaşayamıyorsa,
başta, bizler, bu milletin vekilleri olmak üzere, bütün yöneticilerin,
başlarını öne eğip iyice düşünmeleri ve sorunların çözümüne bir yerden
başlamaları gerekir. Bana göre, başlangıç, Suruç Ovası sulama projesini derhal
hayata geçirmekle olmalıdır.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Melik.
Sayın Melik'in konuşmasıyla ilgili, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami
Güçlü'nün söz talebi vardır.
Sayın Güçlü, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Vedat Melik'in, Şanlıurfa
İlinde tarımsal sulama çalışmaları ve sorunlarıyla ilgili konuşmasına cevap
vermek için söz aldım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilimiz bu konuşmasında daha çok Suruç İlçemizle ilgili
sorunları dile getirdi ve bu ilçemizin, yaklaşık yirmi yıl kadar önce, yeraltı
sularıyla arazilerini sulayıp üretim yaparken, yeraltı sularında meydana gelen
çekilmeden dolayı bugün içine düştüğü durumu, burada yaşayan insanlarımızın
başka bölgelere, üretim faaliyetlerine katkı yapmak için, gitmek zorunda
kalmalarını ve bunun beraberinde getirdiği sosyal sorunlarını dile getirdi.
Âdeta, ülkemizin kırsal kesimiyle ilgili sorunlarına bir yöreden baktı ve bizi,
tekrar, bu tarım sektörüyle ilgili sorunlar yumağının içerisinde bıraktı.
Evet, gerçekten, her olayın birçok yansımaları söz konusu. Burada da,
Suruç'ta meydana gelen bu yeraltı sularının çekilmesiyle ilgili olarak ortaya
çıkan durum, hem gelir seviyesinde bir düşme hem eğitime yansıması hem sağlık
sorunları ve devamında birçok olayda kabul edilemez gelişmelere sahne
olmaktadır; ama, ülkemizdeki durum da, evet, bu tarif edilene yakındır ve
birçok bölgemizdeki durum da bundan farklı değildir.
Tabiî, bu olayın genel çözümü, ülkemizin iktisaden kalkınması, gelişmesi
ve bu gelişme içerisinde tarım sektörünün benzer bir gelişme göstermesi ve
kırsal kesimde yaşayan insanlarımızın gelir seviyesinin yükselerek, bu bahse
konu olan olumsuzlukların bu gelişme içerisinde giderek azalması ve bu
insanlarımızın da mutlu bir şekilde yaşamasıdır; ama, hepimizin bildiği gibi,
bu, zaman alacak bir süreçtir. Dolayısıyla, daha özelleştirerek ifade edecek
olursak, hadise, genel gelişme yanında, bölgedeki, yani GAP bölgesinde ve
güneydoğuda -Urfa içinde olmak üzere, Suruç içinde olmak üzere- sulama
yatırımlarının geliştirilmesi, hızlandırılması ve bölgenin ekonomik
potansiyelinin tarımsal yönden harekete geçirilmesiyle alakalıdır.
Ben, bununla ilgili olarak, Sayın Vedat Melik'in bu konuşmasından
hareketle, bölgedeki, güneydoğu ve GAP bölgesindeki durumu kısaca özetlemek ve
buradan bir neticeye varmak ve bir kanaatimi ifade etmek istiyorum.
Sulama, bilindiği gibi, tarımsal verimliliği artıran en önemli faktör.
Bununla ilgili çeşitli kriterler, çeşitli değerlendirme ölçüsü, katmadeğerde
meydana getirdiği artışlarla ilgili bilgi hepimizde mevcut. Güneydoğu Anadolu
Projesi ise, sahip olduğu su ve toprak kaynakları potansiyeli itibariyle,
ülkemiz coğrafyasında yer aldığı sınır boyu konumu ve ülke ekonomisini
etkileyen yapısıyla, bilindiği gibi, entegre bir proje. GAP Projesinin, master
plan çerçevesinde, 2005 yılında tamamlanması planlanmıştır; ancak, her yıl,
yaklaşık 30 000 hektar alan sulamaya açılabilmiştir ve bu hızla, sulama
yatırımlarının tamamlanması 2040 yılına kadar devam edecektir; sorun da
buradadır.
Genel olarak GAP yatırımları incelendiğinde, nakdî gerçekleşmede yüzde
50'nin üzerinde bir seviye söz konusudur; ancak, sektörler bazında
baktığımızda, enerjide yüzde 80'in üzerinde, kamu hizmetlerinde yüzde 76,
ulaştırmada yüzde 36, tarım sektöründe ise yüzde 20'nin altında bir gelişme söz
konusudur. Dolayısıyla, GAP'la ilgili bu entegre projede arzu edilen planlı bir
gelişme sağlanamamıştır, özellikle tarımsal yatırımlarda büyük bir gecikme söz
konusudur. Halbuki, bölgede 7 500 000
hektar alanın 3 200 000 hektarlık kısmı tarımsal faaliyete elverişlidir.
Türkiye'nin ekonomik olarak sulanabilir arazisinin yüzde 20'si bu bölgede
bulunmaktadır. Bugün, sulamaya açılan alan ise, bu alanın sadece yüzde
6'sıdır. Toplam olarak sulanabilecek
arazi miktarı bölgede 2 100 000 hektar olup, bugün 225 000 hektar alan
sulanmaktadır. Bu durum, bölgemizin büyük üretim potansiyelinin ancak onda
1'inin harekete geçirilebildiğinin ifadesidir.
Bölgede tarımsal üretim artışına paralel olarak, bu gelişmelerle
birlikte, sulama alanındaki gelişmeyle birlikte, yatırımlardaki gelişmeyle
birlikte, aynı zamanda, bu ürünlerle ilgili tarımsal girdilerin kullanımı artış
gösterecek ve tarımsal ürünleri hammadde olarak kullanan sanayiler de gerekli
hammaddeleri yurt içerisinden temin edebilecekler, dolayısıyla ithalata olan
bağımlılığımız da azalacaktır.
GAP'ın entegre bir proje olduğu dikkate alındığında, elbette çeşitli
kurumlara görev düşmekte; bu arada, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza da,
özellikle arazi toplulaştırılması, tarlaiçi geliştirme hizmetleri gibi altyapı
çalışmaları ile toprak hazırlığı, ekim, dikim ve sulama, yetiştirme teknikleri,
hasat ve pazarlama gibi konularla, bölge çiftçisine yoğun bir hizmet verilmesi
görevi düşmektedir.
Şanlıurfa İlimize gelince; ülkemiz içerisinde sulama imkânları
bakımından elbette en şanslı ilimizdir. Toplam sulanabilir arazisi 820 000
hektardır -bu, alanın yaklaşık yüzde 50'sini ve tarım arazilerinin de yüzde
70'ini teşkil etmektedir- halen bu ilde 148 000 hektar alan sulanmaktadır;
yani, yüzde 38'e tekabül etmektedir ve Türkiye ortalamasının neredeyse 2
mislidir.
Sulamadan beklenen faydaların tam anlamıyla sağlanabilmesi için tesviye,
drenaj ve toplulaştırma gibi tamamlayıcı yatırımların da gerçekleşmesi
gerekmektedir; aksi takdirde, bildiğimiz gibi, bölgede birçok sorun beraberinde
gelmektedir.
Sulamadan beklenen faydaların tam olarak sağlanabilmesi için altyapı
yatırımlarına ilaveten sulama metotları, ürün deseni, makineli tarım ve en
önemlisi de çiftçi eğitimi konusunda gerekli çalışmalar birlikte yapılmak
durumundadır.
Suruç'la ilgili bilgileri sayın milletvekilimiz verdi; ben, o konuda
mevcut olan, daha çok tekrar mahiyetinde olacak bilgileri, burada, size
aktarmaktan imtina ediyorum ve şöyle bir genel değerlendirme yaparak konuşmamı
tamamlamak istiyorum:
Güneydoğuyu ilgilendiren ve özellikle GAP bölgemiz olarak ifade edilen
bölgede, genel yatırımlar içerisinde Türkiye'nin kendi bütçesiyle gerçekleştirdiği
bu büyük projenin, maalesef, özellikle tarımsal yatırımlar kısmındaki gecikme,
bu projenin ülkemizin ekonomisine olan katkısının yeteri kadar hızlı bir
şekilde gelişmediğini ifade ediyor. Elbette, enerji yönüyle üretime olan
katkısı ortadadır; ancak, tarımsal üretimde arzu ettiğimiz gelişmeyi
sağlayabilmemiz için sulama yatırımlarının hızlı bir şekilde artması gerekir ve
yüzde 20'nin altında bir gerçekleşme hadisesi, bugün için neredeyse telafisi
çok zor bir kaynak ihtiyacını doğurmuştur. Yine hepimizin bildiği gibi,
sulamayla bölgedeki üretim değerindeki artış, 3-4 kat olarak ifade
edilmektedir.
Bu bölgedeki sulama faaliyetlerinin gelişmesiyle, yaygınlaşmasıyla
ortaya çıkacak durumlardan bir tanesi de, bölgede bir üretim planlamasının
yapılması zaruretidir. Bölge, hızla, âdeta tek ürün üretimine doğru
gitmektedir. Pamuk, hâkim bir ürün çeşidi haline gelmiştir. Elbette, doğrudur;
ancak, oransal olarak belli bir seviyenin altında tutulmalıdır ve alternatif
ürünler bölgeye gelmelidir. Bu, hem üreticilerimizin gelirindeki bir düzenlilik
bakımından hem de toprakların verimliliği açısından gerekli bir husustur.
GAP'la ilgili konu, ülkemizde, uzun yıllar ekonomik kalkınmanın,
gelişmenin sembol kavramı olarak kullanılmıştır; ama, son yıllarda, âdeta, bu
simge, kavram, önemini ve heyecanını kaybetmiştir. Ben sanıyorum bu konuda
dünyanın birçok gelişmiş ülkesi, bizim bu projemizin önemini çok daha iyi
kavramış ve bugün bu bölgeye dönük olarak oldukça ilginç projeler üretmekte ve
bizlere şu veya bu vesileyle iletmektedir.
Bugün, GAP bölgesiyle ilgili olarak sulama yatırımlarının yanında
yapmamız gereken, üzerinde düşünmemiz gereken bir ek proje vardır; ben, kısaca
biraz bundan bahsetmek istiyorum. O da,
sanayi ürünleri olarak üretilmeye başlanan ve üretilecek olan ürünler için
gerekli sanayi tesisleri mevcuttur; ancak, özellikle, sebze, meyve benzeri
ürünlerde meydana gelecek artışlar için, su ürünlerinde meydana gelecek
artışlar için bölgede, üretim tesisleri söz konusu değildir. Halbuki, bölgenin,
gerek Türk piyasasına gerekse komşu ülkelerin pazarlarına yönelik olarak, büyük
bir gelişme potansiyeli vardır; ancak, bu gelişme potansiyelinin hayata
geçirilebilmesi için, bu ürünleri işleyecek, değerlendirecek, paketleyecek ve
bu bölgelere sevk edecek üretim tesislerinin kurulması ve bunların, bozulmadan,
bu bölgelere, gerek yurtiçine gerekse yurtdışı piyasalara, pazarlara
ulaştırılabileceği bir sistemin kurulması gerekmektedir. Bu da, bölgede, adına,
GAP bölgesi içerisinde gıdaya dayalı bir serbest bölge diyebileceğimiz bir
bölgenin kurulması ve bu bölge içerisine, sadece gıda ürünlerini temin edecek,
işleyecek ve bunları yurt içinde ve yurt dışında pazarlayacak, gerekli
altyapısı kurulmuş, soğutma sistemi gerçekleştirilmiş bir birimin oluşturulması
gerekmektedir. Bu konuda bir çalışmanın bölge içerisinde başlatılması,
düşüncenin hayata geçirilmesi konusunda adımların atılması gerekmektedir.
Ben, bu GAP bölgesiyle ilgili olarak, bir başka hususa dikkatinizi
çekmek istiyorum. Gerek bölge gerekse ülkemiz bakımından, bölgenin, tarım
sektörü açısından yüksek bir potansiyel ifade ettiğini, uzun süre buraya büyük
ölçüde yatırımlar yapıldığını; ancak, bunların daha çok enerji ve diğer kamusal
faaliyetler için yapıldığını gördüğümüzü, tarımsal yönden meydana gelen eksikliğin
telafisi için de çok büyük kaynaklara ihtiyaç olduğunu ifade etmiştim.
Cumhuriyetimizin 80 inci kuruluş yıldönümünün hazırlıkları için
uğraşıyoruz; yeni bir heyecan içerisine giriyoruz ve diyoruz ki, egemenlik
kayıtsız şartsız milletimizindir; ancak, cumhuriyetin başka anlamları, ifade
ettiği başka manaları var; kalkınma, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma,
bölgesel dengesizliği giderme ve ülkenin geri kalmış bölgelerinde hamle yapma
da bu kavramın içerisinde yer alacaktır, almalıdır. Dolayısıyla, ben,
cumhuriyetimizin 80 inci yılı kutlamaları içerisinde, tekrar, kalkınmayı ve bu
kalkınma içerisinde de, tarımsal kalkınmayı ve bu kalkınmada büyük potansiyel
olan GAP Projesinin tarımsal sulama yatırımlarında meydana gelen gecikmeyi
telafi edecek bir hamlenin başlatılmasını; muhalefetimiz ve İktidar Partimizle
birlikte, bütün kamuoyunun da desteğini alarak bu konuda bir hamlenin
başlatılmasını; böylece, bölge içerisinde yer alan Suruçumuzun ve onun gibi,
benzer bölgelerimizin sorunlarına da, bu hamle içerisinde, çok kısa sürede
temelde çözümler bulunabileceğini ümit ediyorum. Bu konuda,
milletvekillerimizin dikkatini çekiyorum ve desteğini, ilgisini bekliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, 5 Temmuz, Türk Ordusunun
İskenderun'a giriş yıldönümü nedeniyle söz isteyen, Hatay Milletvekili Sayın
Abdulaziz Yazar'a aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
3. - Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar'ın,
Türk Ordusunun İskenderun'a girişinin 65 inci yıldönümü münasebetiyle
gündemdışı konuşması
ABDULAZİZ YAZAR (Hatay) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 5 Temmuz,
Türk Ordusunun İskenderun'a girişinin 65 inci yıldönümüdür. Günün anlam ve
önemini belirten bir konuşma yapmak, İskenderun'un bazı sorunlarına ve çözüm
önerilerine değinmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, İskenderun'un kuruluşu tarih öncesi devirlere
kadar inmekteyse de, şehrin gerçek anlamıyla kuruluşu milattan önce 333
yıllarında Asya seferine çıkan Büyük İskender zamanına rastlamaktadır.
İskenderun, Romalılardan sonra, sırasıyla, İranlıların, Abbasîlerin,
Büyük Selçukluların, Eyyubîlerin, Memlûkların ve 16 ncı Yüzyıldan itibaren de Osmanlıların
hâkimiyeti altına girmiştir; 1832 yılında, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali
Paşa hâkimiyetine girmiş, 1839 Tanzimat Fermanından sonra, Payas ve Belen'le
birlikte Adana eyaletine bağlanmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan
Mondros Mütarekesinden sonra, 12 Kasım 1918 tarihinde, İskenderun, Fransızlar
tarafından işgal edilmiştir. Bir süre sonra, Fransızların Suriye'ye bağımsızlık
vermek istemeleri üzerine, Türk Hükümetinin müdahalesi sonucu, 2 Eylül 1938
tarihinde bağımsız Hatay Devleti kurulmuştur. Daha sonra, 23 Haziran 1938'de,
Fransızlarla Hatay'ın Türkiye'ye iade anlaşması yapılmış, 30 Haziran 1939'da,
Hatay Meclisi aldığı tarihî bir kararla Hatay yöresinin anavatana kavuşmasını
sağlamıştır. Arkasından, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan, 7
Temmuz 1939 tarih ve 3711 sayılı Kanunla Hatay Vilayeti kurulmuş, böylece, Doğu
Akdenizin incisi İskenderun da, Hatay İline bağlı bir ilçe olarak, ülkemiz
içinde şerefli yerini almıştır. 3 Temmuz 1938'de Fransa'yla yapılan bir başka anlaşma
gereğince de, Hatay yöresinde asayişi sağlamak üzere Şanlı Türk Ordusuna bağlı
birliklerin İskenderun'a giriş tarihi olan 5 Temmuz 1938 tarihi İskenderun'un
kurtuluş günü olarak kabul edilmekte ve her yıl yerel şenliklerle
kutlanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bugün, İskenderun'u bilmeyen, tanımayan var mı.
Tarihi milattan önceki yıllara dayanan İskenderun'un 5 dakikada anlatılması
mümkün müdür.
Cumhuriyetin kuruluşundan beri gelişen ekonomik, sosyal, kültürel
koşullar, köylerden, özellikle hızla büyüyen gerek coğrafik gerek iklim
koşulları uygun kentlerimize doğru büyük kitlelerin akımını doğurmaktadır. Bu
koşullarda, mülkî taksimatımızda yeni yeni ilçelerin, illerin kurulması
kaçınılmaz olmuştur. İskenderun, 300 000'i aşan nüfusuyla, Türkiye'de nüfus
açısından 20 ilden ve 33 il merkezinden büyüktür. Bu nüfustaki bir yerleşim
birimindeki sosyal, kültürel ve ekonomik sorunların, ilçe kaymakamlığı ve
kadrosuyla çözülmesi olanaksızdır. İskenderun, mutlaka bir gün il olacaktır.
Bu, kaçınılmaz bir olgu, doğal bir gelişmedir. Bu gerçeğin bir an önce -üstüne
eğilip- gerçekleştirilmesinde, kuşkusuz, hem ülke hem de İskenderun için
sayısız yararlar vardır.
Saygıdeğer arkadaşlarım, yılda 2 300 000 ile 4 000 000 ton tahmil-tahliye kapasiteli İskenderun
Limanındaki hareketlilik, 1990'ların başında, Körfez kriziyle beraber
durmuştur. GAP'ın limanı pozisyonundaki bu limanın durumuna bir çözüm
bulunmalı, bir konteyner terminali yapılmalı ve liman bir an önce eski
hareketliliğine kavuşturulmalıdır. Hükümet yeni yatırımlar için kaynak
bulamıyorsa, hiç değilse, yapılmış yatırımlara sahip çıkmalıdır.
Son günlerde fazlasıyla gündeme gelen doğalgazın, sanayi tesislerinin
yoğun olduğu Hatay'a getirilmesi gereklidir. Organize sanayi bölgeleri,
İSDEMİR, haddehaneler, ekmek-pasta fırınları, oto boya fırınları, filtre
fabrikaları ve oto sanayi siteleri, çevre kirliliğini önleyici ve sanayideki
girdi maliyetlerinin düşürülmesinde önem arz eden doğalgazı beklemektedir.
Duble duble yapılacağı söylenen yollardan, Hatay'ın payına düşeni
almasını yöre halkı beklemektedir. İhalesi yapıldığı halde bekleyen,
İskenderun-Arsus yolunun ve projesi hazır bekleyen İskenderun-Toprakkale
yolunun akıbetinden kaygılanmaya başladık. kapatıldı)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
BAŞKAN - Sayın Yazar, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
ABDULAZİZ YAZAR (Devamla) - Her yıl, Hatay'da seller ve su taşkınları
olduğuna dair haberler duyuyorsunuzdur. Bunun çözümü, akarsu yataklarının
ıslahı ve baraj yapılmasıdır. Hükümetten, yöremizde acilen inşa edilmesi
gereken barajlar ve özellikle Arsus-Gönen Barajı konusunda daha hassas olmasını
bekliyoruz. Barajların yapımıyla, hem bölgedeki su taşkınları önlenecek hem de
birim maliyeti en düşük olan hidroelektrik enerjisi üretim kaynaklarından
birine kavuşmuş olacağız.
Nitelikli sanayi bölgeleri ya da serbest ticaret bölgeleri kurulmasıyla
ilgili, pratikte önemi ve değeri olan bir çaba gösterilmesini bekliyoruz.
Körfezdeki Irak operasyonundan sonra, Hatay'da ve güneydoğu illerinde
sınır ticareti yapılmasını bekliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yazar, İskenderun'u, burada, bir anda il yapamayız.
Lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
ABDULAZİZ YAZAR (Devamla) - Bir cümlem kaldı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır. Ben, azamî müsamahayı gösteriyorum. Bundan sonra
konuşacak olan arkadaşlarımın konuşmaları bitince, maalesef, konuşmalarını
kesmek zorunda kalacağım.
ABDULAZİZ YAZAR (Devamla) - Son cümlem.
BAŞKAN - Buyurun.
ABDULAZİZ YAZAR (Devamla) - Saygıdeğer arkadaşlarım, ülke bütçesine
katrilyon lira katkıda bulunan, Hatay'ın vergi rekortmenlerini çıkaran,
sanayiiyle göğsümüzü kabartan İskenderun'un il olmasıyla ilgili ileride
vereceğim teklifi destekleyeceğinize inanıyorum.
Türk Ordusunun İskenderun'a girişinin 65 inci yıldönümü dolayısıyla,
İskenderunlu hemşerilerim ve şahsım adına, hepinize, bir kez daha saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:
V. - ÖNERİLER
A) SİyasÎ Partİ
Grubu Önerİlerİ
1. - (8/3) esas numaralı, Kuzey Irak'ta
11 Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin gözaltına alınmasıyla ortaya çıkan kriz
konusunda hükümetin yürüttüğü politikalar hakkındaki genel görüşme önergesinin
Genel Kurulun 9.7.2003 tarihli birleşiminde görüşülmesine ilişkin CHP Grubu
önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 9 Temmuz 2003 Çarşamba günü saat 13.00'te yapılan
toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
aşağıdaki Grup önerimizin, Genel Kurulda okunarak oylanmasını saygılarımla arz
ederim.
Oğuz Oyan
İzmir
Grup
Başkanvekili
(8/3) esas numaralı Kuzey Irak'ta 11 Türk Silahlı Kuvvetleri
personelinin gözaltına alınmasıyla ortaya çıkan kriz konusunda hükümetin
yürüttüğü politikalar hakkındaki genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun
9.7.2003 tarihli (bugünkü) birleşiminde görüşülmesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneriyle ilgili söz talebi?..
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, önerinin lehinde söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
grup önerimizin gündeme alınması doğrultusunda söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, dün de burada ifade etmeye çalıştığımız gibi,
Irak'ta 11 askerimizin esir alınmış olması, daha sonra, üç günden sonra
bırakılmış olsalar bile, gerek Türk-Amerikan dışpolitikasında gerekse Kuzey
Irak'la ilgili politikamızda çok önemli sorunlar yaratmıştır ve bundan daha
önemlisi, halkımızda, ordumuzda ve tüm insanlarımızda, onulmaz, derin bir hayal
kırıklığına yol açmıştır.
Biz, iki gündür bu derdimizi anlatmaya çalışıyoruz. İstedik ki, toplumun
neredeyse tamamının ilgilendiği böyle bir konuyu, bir genel görüşme
çerçevesinde buraya getirelim, enine boyuna konuşalım. Sayın Abdullah Gül, dün,
burada, gündemdışı bir konuşmaya cevap niteliğinde olan kısa bir konuşma yaptı
ve öyle zannediyorum ki, hükümet, bu konuşmayla görevini tamamladığını
düşünüyor; ama, topluma dönüp baktığımızda, halka dönüp baktığımızda ve her gün
yaşanan gelişmeleri izlediğimizde, bu konunun hiç de öyle geçiştirilebilecek
bir konu olmadığı kendiliğinden anlaşılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, 11 askerimize reva görülen muamele, gerçekten,
savaş ortamında esirlere bile reva görülen muamelenin ötesindedir; elleri
kolları bağlanmıştır, başlarına torba geçirilmiştir ve -doğruluğunu, eğriliğini
bilemiyorum; keşke bir genel görüşme açılsaydı, keşke ilgili bakanımız burada
olsa da aydınlatılsaydık- bazı askerlerimizin de kaburgalarının kırıldığına
dair haberler var. Şimdi, bunlar, savaş ortamında bile yapılamayacak
muamelelerdir; çünkü, bununla ilgili uluslararası anlaşmalar vardır.
Değerli arkadaşlarım, hükümet, bu askerlerimizin serbest bırakılmasını
sağlamakla sorunun çözüldüğünü düşünmemelidir. Öncelikle, Amerika Birleşik
Devletlerinin, mutlaka, Türkiye Cumhuriyetinden, halkımızdan, ordumuzdan özür
dilemesi gerekmektedir. Böylesine bir özür dileme gerçekleşmeden, her şey olmuş
bitmiş gibi, oturup, Amerika Birleşik Devletleri yetkilileriyle müzakere etmek,
bazı konuları konuşmaya başlamak, bize göre son derece yanlıştır. Bu özür
talebi, sadece muhalefet partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisinin bir talebi
değil, halkımızın talebidir. Sıcağı sıcağına, biraz önce beni ziyarete gelen
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri ile Mersin
Üniversitesi Rektörlüğü, yayımladıkları bir genelgeyle, Amerika Birleşik
Devletlerinin, mutlaka halkımızdan, ordumuzdan, Türkiye Cumhuriyetinden özür
dilemesini istemiştir. Buna karşılık, yine bugün, gazetelerde -dikkatinizden
kaçmamıştır- çıkan haberlere göre, Amerika Birleşik Devletlerinin bir
yetkilisi, bırakınız özür dilemeyi "biz, üzüntülerimizi bile beyan etmek
durumunda değiliz" demektedir. Yine, Amerika Birleşik Devletlerinin Ankara
Büyükelçisi "biz, olay meydana gelir gelmez bunun nedenlerini açıkça
hükümete bildirdik" demektedir.
Değerli arkadaşlarım, öyle anlaşılıyor ki, Amerika Birleşik Devletleri
özür dilemekten yana değildir. Peki, o zaman, biz, her şeyi sineye mi
çekeceğiz? Ne yapalım, güçlü bir ülke, başa çıkamayız deyip, boyun mu eğeceğiz?
Değerli arkadaşlarım, yıllardır birlikte olduğunuz, müttefik ilişkileri
içinde bulunduğunuz bir ülkeyle, bırakınız stratejik ortaklığı, ortada bir
ortaklık bile olmadığı anlaşılmıştır.
Şimdi, Irak olayı gündeme geldiği günden beri, Kuzey Irak'ta Türkiye'nin
çıkarları ile Amerika Birleşik Devletlerinin çıkarlarının uyuşmadığı, karşı
karşıya olduğu net bir şekilde anlaşılmıştır. Bu çıkar çatışmasıdır ki,
yaşadığımız son olayların nedenlerinden biridir. Bizim, orada, uzun zamandır,
belli sayıda silahlı kuvvetlerimizin bulunduğu herkesin bilgisi dahilindedir,
bilinmektedir. Bu, yıllardır böyle devam etmektedir. Bu askerlerimiz niçin
orada bulunuyor, biz niçin orada asker bulunduruyoruz; bunun nedenleri belli
değerli arkadaşlarım. Yıllarca mücadele ettiğimiz, binlerce vatan evladının
ölümüne neden olan PKK-KADEK terör örgütünün faaliyetlerini izlemek için Türk
Silahlı Kuvvetleri orada bulunmaktadır. Oradaki siyasî gelişmelerin Türkiye'yi
yakından ilgilendirmiş olması nedeniyle orada silahlı kuvvetlerimizi
bulunduruyoruz ve oradaki Türkmenleri korumak, kollamak üzere de silahlı kuvvetlerimiz
orada görev yapıyor.
Şimdi, Amerika Birleşik Devletleri "artık, bu dünyanın kralı benim.
Irak benden sorulur. Öyleyse, bu askerlerin orada ne işi var; bir an önce
çıksın, gitsin" demektedir. Biraz önce saydığım hedeflerinden Türkiye
vazgeçmiş midir vazgeçmemiş midir?
Değerli arkadaşlarım, bu yapılan ve halkımızda onulmaz yaralar açan
muamele, insanlıkdışı davranış nedeniyle Amerika Birleşik Devletlerinden özür
talebini açıkça gündeme getirdik mi getirmedik mi? Bunları biz öğrenmek
istiyoruz.
Gene, bugün gazetelerde yer aldı -dikkatinizden kaçmamıştır- Amerika
Birleşik Devletlerinin Ankara Büyükelçisi "Türkiye Hükümetinin
koordinesinde -sevmediğim bir sözcük ama, ifade aynen olduğu oluğu için
tekrarlıyorum- biz, PKK-KADEK'le müzakereler yürütüyoruz" diyor.
Şimdi, gerçekten, Amerika Birleşik Devletlerinin de terörist bir örgüt
olarak nitelediği PKK-KADEK'le bir müzakere cereyan etmekte midir? Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetinin bilgisi dahilinde olduğu söylenen bu müzakerelerde
neler konuşulmuştur ve bu müzakerelerle, yakında hükümetin hazırlayıp Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunmak üzere olduğu yeni pişmanlık yasasının bir ilgisi
var mıdır? Yani, bu yasa, PKK-KADEK yetkilileri ve Amerika Birleşik Devletleri
yetkilileri arasında pişirilip, kotarılıp Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne
mi gelecektir? Biz, bunları öğrenmek istiyoruz.
Gene, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup, PKK'nın korkusuyla Kuzey
Irak'ta yıllardır bulunan 10 000-11 000 civarındaki...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyürek, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - ...orada yaşamakta olan Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının durumu nedir? Bunları Türkiye'ye getirmek üzere, hükümetimiz
bir girişimde bulunmakta mıdır?
Limanların ve üslerimizin kullanılması noktasında, Resmî Gazetede
yayımlanmayan bir kararnamenin olduğunu, bir kararın alındığını biliyoruz;
söyleniyor. Bunun kapsamı nedir, niçin Resmî Gazetede yayımlanmamaktadır ve son
gelişmeler karşısında, hâlâ, uygulanmaya devam ediyor mu?
Bunun gibi pek çok soruyu, eğer bir genel görüşme açılmış olsaydı, iyi
niyetle ve aydınlanmak amacıyla, hem milletin temsilcileri olarak hem de
halkımız adına talep edecektik.
Sayın Başbakanımız "biz, devlet yönetiyoruz, bakkal dükkânı
değil" diyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Biz de biliyoruz, devlet yönetiliyor; ama, marifet odur ki, hem ulusun
ulusal onurunu koruyacaksınız hem de devleti yöneteceksiniz.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Öyle yapıyoruz zaten.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ne yazık ki, şu anda, halkımızın, ulusumuzun
onuru ayaklar altına alınmıştır. Bunu, sadece ben söylemiyorum. "Dünyanın
gözü önünde, başımızda çuval, ellerimiz bağlı, haysiyetimiz kırık bir şekilde
dolaşıyoruz" diyen, size hiç yabancı olmayan Hasan Celal Güzel'dir. Yani,
halkımızın her kesimi... Burada parti farkı yok, burada ideoloji farkı yok;
çünkü, Türk Milleti, haysiyetine dönük, ordusuna dönük bir tecavüz olduğu
zaman, birlik olmak zorundadır. Bu birlik bugün sağlanmıştır; ama, ne yazık ki,
şu Yüce Meclise gelip, konuyu enine boyuna görüşme, konuşma fırsatını bile
hükümetimiz bizden esirgemiştir. Umarım ve dilerim ki, bu Meclisi yok görme
hedeflerinden, alışkanlıklarından bir gün vazgeçerler; hep birlikte, ulusal
meselelerimizi de burada görüşme fırsatını buluruz.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Öneri üzerinde, lehte olmak üzere, Sayın Elekdağ; buyurun.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; grup önerimizin gündeme alınması için lehte söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Amerikan askerlerinin, Kuzey Irak'ın
Süleymaniye Kentinde Türk Özel Harekât Timinin 11 mensubunu baskın sonucu
yakalayıp, 63 saat gözaltında tutmaları konusunda, Cumhuriyet Halk Partisinin
duyduğu tepkiler, bu kürsüden dile getirildi. Cumhuriyet Halk Partisi
sözcüleri, aynı zamanda Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal'ın bu konuda daha
önce açıklamış olduğu "Amerikan askerlerinin bu tutumu, milletin onurunu
ve devletin itibarını zedelemiştir. Amerika, bu yanlış ve haksız tutum
dolayısıyla Türkiye'den özür dilemelidir" yolundaki görüşünü de, yine, bu
kürsüden dile getirdiler.
Dışişleri Bakanımız Sayın Abdullah Gül de, Amerikan askerlerinin tutum
ve davranışlarının ülkemizin onurunu zedeleyici niteliğini kabul ediyor, bu
hareketi telafi edecek tutum ve jestlerin ve özür dilemenin Amerika tarafından
yapılması gerektiğine inanıyor. Bunu da, kendileri, dün, yine bu kürsüden dile
getirdiler.
Yalnız, takdir edersiniz ki değerli milletvekilleri, iş özür dilemekle
bitmiyor bu konuda. Zira, Türk-Amerikan ilişkilerinde, bu olayla daha da
derinleşmiş olan bir güven bunalımı faktörü var ve bu durum, Türk-Amerikan
ilişkilerinin geleceğini doğrudan etkiliyor. Bu nedenle, soruna bu açıdan da
bakmak ve ciddî ve ayrıntılı değerlendirmeler yapmak gerekiyor. Bunun için de,
Süleymaniye'de patlak veren krizin nedenlerinin, amaçlarının, esas
sorumlularının; operasyonun Amerikan Silahlı Kuvvetleri tarafından hangi emir
ve komuta düzeyinde tertiplendiğinin, Pentagon'un bu olayı nasıl
değerlendirdiğinin, Amerikan Dışişleri Bakanlığı ile Beyaz Sarayın, bazı
Amerikalı komutanların Türkiye'ye karşı fevrî, kırıcı ve tahrik edici
davranışlarına bakış açısının ne olduğunun isabetle değerlendirilmesi ve
teşhisi gerekir.
Sayın milletvekilleri, bu bakımdan, olay, bir özürle unutulacak ve
geçiştirilecek nitelikte değildir. Bir genel görüşmede, sözünü ettiğim
teşhisler konulduktan sonra, Türk-Amerikan ilişkilerinin gerçekçi ve etraflı
bir değerlendirilmesinin yapılması ve şu sorulara yanıt aranması ihtiyacı
doğacaktır:
Sayın Dışişleri Bakanımızın dün bu kürsüden ifade ettikleri gibi, şu
dönemde Amerika'nın Türkiye'yle ittifak ilişkilerine çok ihtiyacı var mıdır?
Mevcut koşullarda, Amerikan yönetiminin Türkiye'yle ilişkilerini düzeltme gibi
bir önceliği ve arzusu bulunmakta mıdır? Eğer, böyle bir öncelik ve arzu yoksa,
Türkiye'nin dışpolitikasının amacı Amerika'nın gözünde değer kazanmak için
çırpınmak mı olmalıdır? Ortadoğu'ya yönelik politikalarında, Türkiye ile
Amerika'nın eşitlik ve ulusal çıkarlara karşılıklı saygı ilkesi çerçevesinde,
işbirliği yolları nelerdir? Kuzey Irak'ta Türkiye'nin çıkarlarını gözeten
işbirliği yolları neler olabilir? Ortaya çıkan tablo, Türkiye'nin Avrupa
Birliğine üyelik perspektifindeki önceliğini nasıl etkileyecektir?
Evet, değerli arkadaşlarım, bütün bunların, bir genel görüşmede
değerlendirilmesi, tartışılması gerekirdi ve çok iyi olurdu.
Şimdi, Türk askerlerinin tutuklanması olayı hakkındaki bazı görüşlerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum: Bunlar, daha önce bu kürsüden dile getirilmedi.
Değerli arkadaşlarım, bu olayla ilgili olarak makulat çerçevesinde üç
olasılık akla geliyor.
Birincisi; Türk özel tim mensuplarının kendi başlarına buyruk bir
tutumla, hatalı ve tehlikeli bir harekette bulunmaları ve bu operasyonu tahrik
etmiş olmalarıdır.
İkinci olasılık; bu operasyonun, aldıkları yanlış istihbarat ve
peşmergelerin tahrikiyle, mahallî düzeydeki komutan tarafından başlatılmış
olmasıdır.
Üçüncüsü; bu operasyonun, Irak'a karşı savaşı yürüten ve halen Irak'taki
Amerikan işgal ordusuna komuta eden CENTCOM Karargâhında tezgâhlanmış
olmasıdır.
Bu olasılıklara ilişkin değerlendirmelerim kısaca şöyle:
Birinci olasılık, yani, Türk özel tim mensuplarının kendi başlarına
buyruk olarak yanlış ve tehlikeli işlere girişmeleri, bence, mümkün değildir.
Türk Silahlı Kuvvetlerindeki örnek disiplin anlayışı ve emir komuta zincirine
çok sıkı bağlılık, Türk özel timini, böyle, hatalı ve muhataralı işlere
girişmekten alıkoyar.
İkinci olasılık, yani, mahallî komutanın bu operasyonun ve senaryonun
yegâne sorumlusu olması olasılığı. İlk bakışta, Amerikan kuvvetlerinin Kuzey
Irak'ta peşmergelerle içlidışlı olması, ayrıca, Amerika'nın Irak'la ilgili
konularda Türkiye'yi dışarıda tutma ve Türkmen cephesinde sindirme politikaları
ışığında böyle bir olasılık akla gelebilir; ancak, bu mümkün değildir; çünkü,
Türkiye'yle rayına oturmaya başlayan ilişkilerden haberdar olan ve Amerikan
askerî kuvvetlerinin lojistik ihtiyaçlarının Türkiye üzerinden sağlandığını
bilen bir mahallî Amerikalı komutanın, peşmergelerin oyununa gelerek veya
yanlış istihbaratı bahane ederek, daha üst bir komuta kademesinden talimat almadan,
böylesine geniş tepkilere yol açacak kasıtlı bir operasyona girişmesi
düşünülemez. Esasen, Sayın Genelkurmay Başkanımız da açıklamasında, bu olayı,
Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin, yani, Pentagon'un bir politikası olarak
görmediğini; ancak, bunun, mahallî bir olay olduğunu da zannetmediğini
belirtmiştir.
Şimdi, üçüncü olasılığa, yani, operasyona ilişkin talimatın Irak'taki
Amerikan işgal ordusuna komuta eden Tampa'daki (Florida) CENTCOM Karargâhından
çıkmış olması olasılığına gelelim. Buraya kadar yaptığımız değerlendirmeler
ışığında, bu olasılığın gerçeği yansıttığı anlaşılıyor değerli arkadaşlarım.
Esasen, askerlerimiz, bu hususa hemen parmak basmışlar; ancak, bunu ilan
etmemişlerdir. Tampa'daki (Florida) CENTCOM komutanlık devir teslim törenlerine
katılmak için Washington'a giden Ege Ordu Komutanı Orgeneral Sayın Hurşit
Tolon'un törene katılmadan geri dönmesi bu nedenledir. Yine aynı nedenle,
Genelkurmay Başkanlığı, CENTCOM nezdindeki Türk irtibat subaylarını geri
çekmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu bakımdan, Ankara'da yapılacak ortak araştırma
komisyonu toplantılarına, CENTCOM'dan değil de, Almanya'daki Amerikan
birliklerinden bir Amerikalı korgeneralin katılması isabetli olmuştur. Ancak,
bizim görüşümüz, bu görüşmelerin, özür dilenmeden önce yapılmamasıydı; öyle
olması daha isabetli olurdu.
Değerli arkadaşlarım, görüleceği üzere, çok ciddî bir durumla karşı
karşıyayız. Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin en önde gelen ve Ortadoğu
bölgesinden sorumlu askerî karargâhında, Türk Ordusu mensuplarına karşı bir tezgâh
kurulmakta ve aşağılayıcı muamelelere başvurulmaktadır. Bu vahim ve zihinlerden
silinmeyecek olaydan sonra, Türkiye, kuşku duymadan, barış gücü düzenlemeleri
çerçevesinde, Amerikan komutanları emrine Türk birliklerini verebilir mi?!
Genel görüşmede bütün bunları tartışmamız gerekliydi.
Değerli arkadaşlarım, bu bakımdan, Süleymaniye olayı titizlikle
araştırılmalı, suçlular cezalandırılmalı ve Türkiye'den özür dilenmelidir. Her
halükârda, iki eski müttefikin birbirlerini iyi anlayabilmeleri ve aralarındaki
güven bunalımını giderebilmeleri için, önce, Ankara'da toplanacak bu araştırma
komisyonunun çalışmasında son derece dürüst ve objektif davranmaları
gerekecektir. Ayrıca, bu iki eski müttefikin, ilişkilerini, açıklık,
gerçekçilik, samimiyet, karşılıklı saygı üzerine olduğu kadar, gerçekçi bir
açıdan değerlendirecekleri ortak çıkar ve değerler üzerine bina etmeleri de
gerekecektir.
Değerli arkadaşlarım, bütün bu noktaların bir genel görüşmede enine
boyuna tartışılması dileğiyle hepinizi selamlıyorum, saygılarımı sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
Önerinin aleyhinde, Ankara Milletvekili Sayın Haluk İpek.
Sayın İpek, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK İPEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Cumhuriyet Halk Partisinin
Kuzey Irak'ta meydana gelen bu vahim olayla ilgili olarak Mecliste bir genel
görüşme açılmasıyla ilgili önerisi üzerine söz aldım; hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum.
Esasen, konu, dünkü Danışma Kurulunda tartışıldı; önerge henüz Meclise
sunulmamıştı, haberimiz de yoktu, burada da, Genel Kurula okunmamıştı; ancak,
konunun ehemmiyeti açısından, mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülmesi gerektiği bizim de inancımız olması sebebiyle, parlamenter yapının,
parlamenter sistemin en önemli unsurunun burası olduğuna, bu kadar önemli bir
konunun mutlaka Mecliste tartışılması gerektiğine inanarak, dün gündeme
alınamayan bu konuyla ilgili olarak Dışişleri Bakanımızla derhal görüştüm.
Esasen çok yoğun da bir programı olmasına rağmen, o programları kesti ve
Meclise gelerek, önerge gündeme alınmamasına rağmen, konunun başından itibaren,
tüm teferruatıyla, anbean neler olduğuyla ilgili, dün, Meclisi bilgilendirdi.
Bugün, tekrar, teklif, yine Cumhuriyet Halk Partisi tarafından sunuldu;
ancak, bu sunumdan önce, dün teferruatıyla bir hayli görüşüldü. Biz bunu orada
da kendilerine izah ettik. Konu, çok önemli olması nedeniyle ve ehemmiyetiyle
tartışılacağı çerçevenin dışına taşırılarak, esasen, burada tüm açıklığıyla
izah edilmiş olmasına rağmen, içpolitika malzemesi yapılma eğilimine doğru bir
seyir izledi.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)- Ulusal onurumuz da mı korunmasın?!
HALUK İPEK (Devamla)- Bir dinlerseniz Hüseyin Bey...
Dün, Dışişleri Bakanımız açıklamalarında aynen şunları söyledi:
"Amerika Birleşik Devletleri, bir müttefik ilişkisine yakışır bir davranış
sergilememiştir. Olayın detayı araştırıldığında ve tüm sonuç ortaya çıktığında,
Amerika Birleşik Devletleri mahcup olacaktır. Olay olur olmaz derhal müdahale
edilmiştir. Askerlerimiz serbest bırakılmış; ancak, konu bizim açımızdan
kapatılmamıştır. Tüm teferruatıyla araştırmalar ve girişimler devam etmektedir.
Ayrıca, biz, sorumluların cezalandırılmasını ve Türkiye'den özür dilenmesini
talep ettik. Aynı zamanda, Amerika Birleşik Devletlerinin tüm üst düzey
yöneticileri olaya derhal müdahale etmişler ve halen şu anda da NATO
Komutanıyla, bu konunun teferruatının anlaşılması hususunda toplantılar da
devam etmektedir."
Dünkü görüşmelerde bizim de AK Parti olarak temel düşüncemiz, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bu vahim olayla ilgili tepkisini koyması gerekirdi ve
dün bu tepkiyi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, gerek muhalefet açısından gerek
iktidar açısından bu kürsüden dile getirmiştir. Muhalefet partimizin Sayın Grup
Başkanvekilinin konuşmasının son kısmında söylediği "Meclisi yok sayma
eğiliminden vazgeçilmelidir" iddiası da bu açıdan doğru değildir.
Ancak, teklifle ilgili metne göz attığımızda "krizin ciddiyeti
çerçevesinde önlemler alınmamıştır" denilmekte. Bu tamamen asılsızdır.
Yine, önergede "Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ün, parti
etkinliklerine katılıp, konunun ciddiyetini algılamadan hareket ettikleri
şüphesi vardır" denilmektedir.
Yine, CHP'li bir milletvekili arkadaşımız, burada "Dışişleri Bakanı
mantı yemekle uğraşmaktan, bu işlerle uğraşmamaktadır" diyerek, konunun
ehemmiyetiyle ve ciddiyetiyle bağdaşmayan çok yakışıksız sözler sarf
etmişlerdir. Olay, başından sonuna kadar çok büyük bir titizlikle izlenmeye
devam edilmektedir.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Aferin ona!
HALUK İPEK (Devamla) - Burada, değerli muhalefet partisinin içerisinde,
kıymetli bürokratlar, Dışişlerinde üst düzey görev yapmış bürokratlar var. Bu
tür önemli meselelerin içpolitika malzemesi yapılamayacağını onlar çok çok daha
iyi bilmektedirler. Bana göre, gruplarını da bu konuda uyarmaları gerekir.
Son olarak şunları söylemek istiyorum: Amerika Birleşik Devletleri,
köklü bir devlet geleneğine uygun bir davranış tarzı izlememiştir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Irak'ta esasen başı sıkıntıda olmasına rağmen ve
Türkiye'ye en çok ihtiyacı olduğu bir anda, kendisine yakışmayacak bir davranış
sergilemiştir.
Türkiye, Amerika Birleşik Devletlerinden de daha eski ve geçmişi olan,
köklü bir devlet geleneği olan bir devlettir; davranışlarını da bu sorumluluk
bilinci içerisinde yerine getirmektedir. Bizim, konuya soğukkanlı bir şekilde
yaklaşıyor olmamızın ve önlemlerimizi buna göre alıyor, adımlarımızı buna göre
atıyor olmamızın, farklı bir şekilde değerlendirilmemesi gerekir.
Türkiye açısından, yalnızca askerlerimizin salıverilmiş olması, olayın
kapanması manasına gelmemektedir. Askerlerimiz, gerekli girişimlerde
bulunularak salınmış, konunun üzerine çok sıkı bir şekilde gidilerek salınmış;
ama, Amerika Birleşik Devletlerinin yapmış olduğu bu hatanın tüm çerçevesini
anlaması açısından da şu anda toplantılar ve görüşmeler devam etmektedir. NATO
Komutanının Türkiye'de tüm taraflarla beraber devam ettirmiş olduğu şu anki
toplantı da, hükümetin konuyu ne kadar ciddî bir şekilde ele aldığının en
önemli göstergesidir.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) -Özür dilenmemesi mi gerekiyor?!
HALUK İPEK (Devamla) - Özür dilenmesi ve olayın tüm teferruatıyla
açıklanması için şu anda tüm girişimleri yapıyoruz.
Şimdi, olayı kriz şeklinde anlatmaya çalışanlar, yani, krizi çok
büyüterek anlatmaya çalışanlar ile bizim aramızdaki fark şu: Biz, Türkiye'nin
atması gereken tüm adımları soğukkanlılıkla atmak istiyoruz; ancak, kriz
meraklılarının istediği tarzda bir hareket tarzı izlemiyoruz. Dün, Dışişleri
Bakanımızın olayı tüm çıplaklığıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine anlatmış ve
Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmiş olması sebebiyle, şu anda
verilmiş olan genel görüşme talebinin, bugün itibariyle bir anlamı kalmamıştır;
ancak, bugünkü toplantılardan ve daha sonra ortaya çıkacak birçok sonuçtan
sonra, ileride genel görüşme yapılamayacağı manasına da gelmemektedir. Şu ana
kadarki tüm gelişmelerle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi
bilgilendirildiğinden, genel görüşme önerisiyle ilgili olarak ret oyu
vereceğimizi belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İpek.
Sayın milletvekilleri, öneri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri
kabul edilmemiştir. (CHP sıralarından alkışlar[!])
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Amerikancılar!..
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soruları
görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri
ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının geri
alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, tasarının
müzakeresini erteliyoruz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti ile Ukrayna Arasında Hukukî Konularda Adlî
Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
3. - Türkiye Cumhuriyeti ile Ukrayna
Arasında Hukukî Konularda Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/450) (S. Sayısı: 104) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 104 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Şükrü Elekdağ'ın söz talebi vardır.
Sayın Elekdağ, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Ukrayna Arasında Hukukî Konularda Adlî
Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak
amacıyla söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye açısından Ukrayna, stratejik, siyasî,
ekonomik ve kültürel ilişkiler açısından son derece önemli komşu bir ülkedir.
Bu nedenle Türk hükümetleri, Sovyetler Birliğinin dağılıp Ukrayna'nın
bağımsızlığına kavuşmasından bu yana, bu ülkeyle ilişkilerin mümkün olduğunca
gelişmesine önem vermişlerdir. Sözünü ettiğimiz Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği
Anlaşması, Türkiye ile Ukrayna arasında bu ilişkiler yumağının büyüyüp
oluşmasına ve işbirliğinin düzenli olarak gelişmesine yardımcı olacaktır.
Ukrayna'nın coğrafî büyüklüğü, Karadeniz bölgesi ve Avrupa güvenliği ve
istikrarı açısından stratejik konumu, doğal kaynakları ve savunma sanayiindeki
imkân ve kabiliyetleri, bu ülkeyle Türkiye arasında hayli geniş bir işbirliği
alanı yaratmaktadır.
(1) 104 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Nüfusu 48 000 000, gayri safî millî hâsılası 36 milyar dolar ve kişi
başına geliri 755 dolar olan Ukrayna'nın ekonomik göstergeleri, bugünkü
haliyle, az gelişmiş bir ülkeninkinden farklı değildir; ancak, Ukrayna'nın,
fiiliyata intikal ettirilmekte gecikmiş muazzam olabilecek bir ekonomik
potansiyeli vardır. İyi bir yönetim ve liberal bir ekonomi ortamında bu ülkenin
bir ekonomik patlama yapması büyük bir olasılıktır değerli arkadaşlarım.
Türkiye'nin Ukrayna'ya ilgisi sadece bu değerlendirmeden kaynaklanmıyor.
Önemli olan bir husus da, Ukrayna ile Türkiye'nin çıkarlarının genellikle
örtüşmesidir. Bu nedenlerle ve jeopolitik gerçekler ışığında Ukrayna'nın tam
anlamıyla istikrarlı, sağlıklı demokratik kurumlar geliştirmiş ve serbest pazar
sorunlarını aşmış bir ülke haline gelmesi, Türkiye açısından son derece arzu
edilen bir husustur. Bu açıdan Türkiye, Ukrayna'nın Batı dünyasına entegre
olmasına, bu bağlamda, NATO ile, Avrupa Birliği ile ilişkilerini geliştirmesine
büyük önem vermektedir.
Hemen belirteyim ki, Avrupalılar Ukrayna'ya Avrupa ailesinden bir ülke
olarak bakmaktadırlar. Bu bakımdan, Ukrayna'nın demokratikleşme alanındaki
sıkıntılarını atlatması ve ekonomisini de bir ölçüde geliştirmesi halinde,
Avrupa Birliğine aday ülke olma şansına sahip olduğunu söylemek hiç de yanlış
olmaz.
Türkiye'nin Ukrayna ile ticarî ve ekonomik ilişkileri, olması gerekenden
çok aşağıdadır. İki ülke arasında ticaret hacmi 1,3 milyar dolar düzeyindedir.
Görüleceği gibi, bu alanda yapılacak çok şey vardır. İşadamlarımız Ukrayna'nın
ekonomik potansiyelinin farkındadırlar. Bu ülkede ufaklı büyüklü 232 Türk
işyeri mevcuttur.
Ukrayna'yla siyasî ilişkilerimizin geliştirilmesine büyük önem
verilmesine rağmen, son üç yılda üst düzey karşılıklı siyasî temaslarda bir
durgunluk görülmekteydi. Bu eksiklik, Sayın Cumhurbaşkanımızın Ukrayna'ya yapmış
olduğu son ziyaretle bir ölçüde telafi edilmiştir; ancak, bu yeterli değildir.
Siyasî, ekonomik, güvenlik ve savunma sanayii alanlarındaki ilişkilerin verimli
bir işbirliği düzeyine çıkarılması için, bu ülkeyle çok daha sıkı temaslara
ihtiyaç vardır.
Değerli arkadaşlarım, sözlerime son vermeden önce, Ukrayna topraklarında
yaşayan Kırım Tatarlarına değineceğim. Tatarların komünizm dönemindeki
trajedileri malumunuzdur; ama, komünizmin tasfiyesinden sonra da, bu kahraman
milletin çilesi son bulmamış, evsiz barksız, işsiz kalmışlardır.
Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel, 1994'te Ukrayna'yı ziyareti
sırasında, Kırım bölgesine gitmiş ve Kırım Tatarlarına ilgi göstermiştir. O
seyahat sırasında, Demirel, Türkiye'nin Kırım Tatarları için 1 000 konut
yaptıracağını resmen taahhüt etmiştir. Bu, 5 000 000 dolar portesi olan oldukça
küçük bir projedir; fakat, o günden bu güne sekiz yıl geçmiştir değerli
arkadaşlarım; ama, Türkiye, bu 1 000 konuttan sadece 364 tanesini
yaptırabilmiştir. Bu, üzücü bir durumdur; dilim varmıyor ama, müsamahanıza
güvenerek söyleyeceğim; sıkıntı verici, utanç verici bir davranıştır. Siz,
Türkiye olarak, yeri yurdu olmayan insanlara 1 000 konut vaat ediyorsunuz,
sonra sekiz senede bunun üçte 1'ini yapıyorsunuz. Doğrusu, ben, bu tutumu Türk
Devletine yakıştıramıyorum değerli arkadaşlarım. Hep böyle vaatlerde
bulunuyoruz, bunu alây-i valâyla dünyaya ilan ediyoruz, sonra taahhütlerimizi
hiçbir şekilde yerine getiremiyoruz.
Hatırlayacaksınız, bir hanım Başbakanımız da, Filistin'e yaptığı ziyaret
sırasında, Yaser Arafat'a, 50 000 000 dolarlık yardım taahhüdünde bulundu.
Tabiî, Filistinliler, resmen yapılmış ve yazıyla belgelenmiş bu taahhüdün
koskoca Türkiye Cumhuriyeti tarafından yerine getirilmeyeceği hususunda hiçbir
şüpheye düşmediler. Bu meblağın beklentisiyle projeler hazırladılar. Arafat,
Türkiye'ye her gelişinde, kendisine vaat edilen bu 50 000 000 doları istedi,
paranın verilmesi için Ankara'ya mesajlar gönderdi, sonunda ne oldu biliyor
musunuz değerli arkadaşlarım; biz, bu 50 000 000'un sadece 1 000 000'unu
verdik.
Bu olaydan sonra, tabiatıyla, Arafat'ın ve Filistinlilerin, Türkiye'nin
sözüne inanmaları beklenemez. Uluslararası camia, bu olayları biliyor ve Türk
devlet adamlarının inandırıcılığına, maalesef, buna göre değer biçiyor.
Benim, hükümetimizden ricam; sekiz yıldan beri bir türlü bitirilemeyen
Kırım Tatarlarına 1000 ev yapma
projesinin, bir yıl içinde
bitirilmesidir. Şunun şurasında
harcanacak para, 2 500 000 - 3 000 000
dolardır; ama, bu işi daha geciktirirsek, derin tarihsel ve kültürel bağlarımız
dolayısıyla şefkat ve sevgiyle baktığımız Kırım Tatarları nezdindeki itibarımız
ve imajımız kararacaktır. Ben, Sayın Dışişleri Bakanımızdan, sekiz yıldır
sürüncemede kalmış bu konut projesinin en kısa zamanda tamamlanmasını istirham
ediyorum.
Bu görüşlerle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye Cumhuriyeti ile
Ukrayna Arasında Hukukî Konularda Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının
Tasdikine İlişkin Kanun Tasarısını uygun bulduğumuzu belirtir, saygılarımı
sunarım.
Bir hususu daha buradan belirtmek istiyorum değerli arkadaşlarım. O da,
bildiğiniz gibi, biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilmiş olan
önerinin savunulması amacıyla yaptığım konuşmada, ben, bunu, asla bir
içpolitika malzemesi yapmak istemedim; lütfen, bunun da altını çizin.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Elekdağ.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE UKRAYNA ARASINDA HUKUKÎ
KONULARDA ADLÎ YARDIMLAŞMA VE İŞBİRLİĞİ
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 23 Kasım 2000 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye
Cumhuriyeti ile Ukrayna Arasında Hukukî Konularda Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği
Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekaleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana
vekaleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti İle Ukrayna Arasında
Hukukî Konularda Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sunucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 225
Kabul : 225
Tasarı kabul edilmiştir ve kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olmasını
temenni ediyorum. (1)
Türkiye Cumhuriyeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi Genel
Müdürlüğü Arasında Arsa Tahsisi Hakkında Protokolun Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine
başlıyoruz.
4. - Türkiye Cumhuriyeti ile Türk Kültür
ve Sanatları Ortak Yönetimi Genel Müdürlüğü Arasında Arsa Tahsisi Hakkında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/388) (S. Sayısı: 55'e 1 inci Ek) (2)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 55'e 1 inci ek sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ.
Sayın Elekdağ, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak
Yönetimi Genel Müdürlüğü Arasında Arsa Tahsisi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin önderliğinde kurulan Türk Kültür ve
Sanatları Ortak Yönetimi Genel Müdürlüğü, kısa adıyla TÜRKSOY, Türk dili
konuşan ülkeler arasında kültürel ilişkilerin geliştirilmesi, Türk kültürünün
araştırılması, incelenmesi ve geniş bir coğrafya üzerinde yaşayan Türk devlet
ve toplulukları arasında alfabe, kültür ve dil birliği sağlanmasını
amaçlamaktadır.
Onaylanacak protokolle, TÜRKSOY'a, Ankara Oran Diplomatik Sitesinde 1
000 metrekare yüzölçümlü bir arsanın 49 yıllığına tahsis edilmesi
öngörülmektedir. Söz konusu arsa tahsisi, TÜRKSOY'un ülkemizde faaliyet
göstereceği süreyle sınırlandırılıyor; kuruluşun ülkemizden ayrılması
durumunda, arsa ve üstündeki binalar Türkiye'ye iade olunacaktır.
Değerli arkadaşlarım, teşkilat hakkında bazı özet bilgiler vermemin
yararlı olacağını düşünüyorum.
Hatırlayacaksınız, Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla birlikte, 5 Türk
Cumhuriyetinin bağımsız devletler olarak dünya siyaset sahnesine çıkması,
Türkiye'de sevinç fırtınalarının esmesine yol açmıştı. Bu ortamda,
Türkiye'nin inisiyatifiyle, Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan,
Kırgızistan, Özbekistan
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
(2) 55 S. Sayılı Basmayazı 17.4.2003 tarihli 68 inci
Birleşim Tutanağına, 55’e 1 inci Ek S. Sayılı Basmayazı bu birleşim Tutanağına
eklidir.
ve
Türkmenistan'ın Kültür Bakanları İstanbul'da bir araya gelerek, ortak kültür
varlıklarını sürdürmek ve zenginleştirmek amacıyla, kültürel alanda işbirliğini
geliştirme kararını aldılar. İstanbul'u Bakû toplantısı izledi. Sonuçta, bu 6
devlet, 12 Temmuz 1993 tarihinde, Almatı'da, TÜRKSOY'un Kuruluşu ve Faaliyet
İlkeleri Hakkında Anlaşmayı imzalamak suretiyle, TÜRKSOY Teşkilatını kurmuş
oldular.
Daha sonra, TÜRKSOY'a, gözlemci üye statüsüyle Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti, Rusya Federasyonuna bağlı Tataristan, Başkurtistan, Hakasya, Tıva
Özerk Cumhuriyetleri ile Yakut, Saha ve Altay Cumhuriyetleri ve Moldova'ya
bağlı Gagavuz Türkleri de katıldı.
Değerli arkadaşlarım, TÜRKSOY'un özelliği, Türk dili konuşan ülkeler
arasında kültür ve sanat alanlarında işbirliği sağlayan, üye ülkelerin
yönetimine, iç ve dışpolitikalarına karışmayan uluslararası nitelikte bir
teşkilat olmasıdır. Bu nedenle, Tatar, Başkurt, Hakasya, Tıva, Yakut, Saha,
Altay ve Gagavuz Türkleri, TÜRKSOY bünyesindeki etkinliklere, hiçbir sıkıntıya
duçar olmadan katılabilmektedirler.
TÜRKSOY'un resmî yazışma dili Türkiye Türkçe'sidir, yönetim merkezi
Ankara'dadır. TÜRKSOY, UNESCO modeli esas alınarak kurulduğundan, teşkilatın
ana icra birimi genel müdürlük olarak kurulmuştur. 1994 yılından bu yana da,
genel müdürlük görevini Azerbaycan Kültür Bakanı Polad Bülbüloğlu
yürütmektedir.
Değerli arkadaşlarım, TÜRKSOY kuruluş antlaşmasında belirtilen faaliyet
ilkeleri ışığında şu hedefleri gerçekleştirmeyi amaçlıyor:
Birincisi, Türk dili konuşan halklar ve ülkeler arasında dostane
ilişkiler kurarak, ortak Türk kültürünü, dilini, tarihini, sanatını, gelenek ve
göreneklerini araştırarak, ortaya çıkarmak, geliştirmek, korumak ve gelecek
kuşaklara aktarma imkânını sağlamak.
İkincisi, Türk dünyası
coğrafyasında ortak bir dil ve alfabe kullanımı için uygun koşullar yaratmak.
Üçüncüsü, Türk dünyası halklarının ortak geçmişini, tarihini, dil ve
edebiyatını, kültür ve sanatını bir bütün halinde ele alan bilimsel
araştırmaları güçlendirmek, teşvik etmek.
Dördüncüsü ise, ulusal tarihi, anadili, edebiyatı, kültürü ve sanatı,
gelenek ve görenekleri gelecek kuşaklara aktarmak için ortam hazırlamak.
Kuruluşundan bu yana TÜRKSOY'un ne gibi faaliyetlerde bulunduğu
incelenince, değerli arkadaşlarım, amaçları doğrultusunda birçok fevkalade
yararlı etkinlik gerçekleştirdiği ve mütevazı kaynaklara sahip olmasına rağmen,
Türk dili konuşan ülkelerin kültür ve sanat alanlarında, aralarında işbirliği
sağlanmasına çok büyük katkılarda bulunduğu ortaya çıkıyor.
TÜRKSOY'un bu alanda gerçekleştirdiği çok sayıda faaliyet var; ben,
size, bunlardan sadece birkaçını sayacağım. Bunlar arasında, Manas Destanının
bininci yıl kutlamaları, Türk Dünyası Yazarlar Birliği Toplantısı, Türk dünyası
şairleri ve ressamları toplantıları, ortak Türk tarih ve medeniyet takviminin
hazırlanması, İsmail Bey Gaspıralı Sempozyumu, Divanü Lügat-it-Türk Bilgi
Şöleni ve Aspendos'ta Uluslararası Opera ve Bale Festivaline Türk
cumhuriyetlerinden opera ve bale gruplarının katılmalarının sağlanması gibi
etkinlikleri sayabiliriz.
TÜRKSOY'un, Türk kültürünün ortak değerlerini, şahsiyetlerini, fikrî ve
edebî eserlerini tanıtmak amacıyla yürüttüğü yayın faaliyetleri de takdire
şayandır.Türkçe ve Kırgız lehçesinde Manas Destanı, Türkçe ve Türkmen
lehçesinde Türkmen Şiiri Antolojisi, Türkçe ve Başkurt lehçesinde Başkurt Halk
Destanı Ural Batır, Türkçe-Başkurtça Konuşma Kılavuzu, Kök Türk Tarihi, Türkçe
ve Tatar lehçesinde Edigey Destanı, iki ciltlik Dede Korkut Ansiklopedisi,
TÜRKSOY'un yayımladığı 30'a yakın yapıttan sadece birkaç tanesidir.
TÜRKSOY, ayrıca, üye ülkelerin kültür bakanlarını, her altı ayda bir,
belirli projeleri ele almak ve fikir teatisinde bulunmak üzere veya
Türkiye'deki TÜRKSOY etkinliklerine katılmak üzere bir araya getirmektedir.
Değerli arkadaşlarım, esasında, bu dahi, başlı başına önemli bir
faaliyettir. Daha da önemlisi, TÜRKSOY'un bu etkinlikleri, Türkiye'nin, yılda
300 000 dolar gibi mütevazı bir bütçeyle katıldığı bir teşkilat tarafından
yapılmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, dünyada hızla yükselen globalleşme ve kültürel
yeknesaklaşma sürecinde, Türk millî ve manevî varlığının ve Türk kökenli
halkların kültürel değerlerinin korunması ve yaşatılması zorlaşmaktadır.
Globalleşme ortamında, kültürel erozyon, bir kurt gibi kültür mirasımızı
kemirmektedir.
Değerli arkadaşlarım, açıklamalarım, özellikle yabancı bir kültür
okyanusu içerisinde nispeten küçük ve birbirlerinden uzak adacıklar halinde
yaşayan Tatar Türklerinin, Başkurtların, Hakasya Türklerinin, Altay
Türklerinin, Saha Türklerinin, Tıva Türklerinin ve Gagavuz Türklerinin, bugünün
dünyasında, ortak dil, kültür ve değerlerini korumalarının güçlüğünü ortaya
koyuyor.
Değerli arkadaşlarım, bu noktaya kadar verdiğim izahat, umut ederim,
TÜRKSOY'un, Türklük şuurunu geliştirmek ve Akdeniz'den Çin'e kadar uzanan Türk
kültür kuşağını yaşatmak ve pekiştirmek için ne denli önemli bir kuruluş olduğunun
anlaşılmasına yardım etmiştir.
Bunun da ötesinde, Ortaasya Türk cumhuriyetleri ve Türklük âlemiyle
ilişkilerimizin yoğunluğu, dış politikamızın etkinliğini güçlendiren ve
Türkiye'ye prestij ve itibar sağlayan bir unsurdur.
Arkadaşlarım, ne yazık ki, Türkiye, bu fırsattan tam anlamıyla
yararlanamamıştır. Türkiye'nin dış ilişkileri böyle bir boyuta sahip
olabilseydi, bu durum, ülkemizin dış politikası için artı bir değer
oluştururdu.
Bunu anlamak için, Avrupa Birliğinin, İspanya ve Portekiz'i üyeliğe
alırken, bu iki devletin Güney Amerika ülkeleriyle çok yakın siyasî, kültürel,
ekonomik ve ticarî bağları olmasına Avrupa Birliğinin büyük değer vermiş
olduğunu anımsamak yeter.
Nitekim, İspanya ile Portekiz, Avrupa Birliğine üye olduktan sonra,
Birlik ile Güney Amerika arasında köprülük görevi yapmışlar ve Avrupa Birliğine
Güney Amerika'da özel kapılar açmışlar, yararlı işbirliği ve ticaret imkânları
yaratmışlardır.
Türkiye'nin de, bugün, Ortaasya Türk cumhuriyetleriyle her alanda derin
ve sağlıklı bağları olsaydı, Avrupa Birliği makamlarının, bu hususu,
Türkiye'nin lehine bir artı değer, bir kilit unsur olarak değerlendirmeleri
beklenirdi.
Burada bir parantez açarak, bağımsız Türk cumhuriyetlerine yönelik
olarak izlenen hatalı politikaların, Türkiye'yi, önüne çıkan tarihsel fırsattan
yararlanmaktan mahrum ettiğini, bu arada, hem Türk cumhuriyetlerinin
küstürüldüğünü hem de ülkemizin çıkarlarına ağır zararlar verildiğini
vurgulamak isterim.
Değerli arkadaşlarım, bunun en belirgin örneği Mavi Akım Projesidir.
Ben, 1997 yılından itibaren, Milliyet Gazetesindeki köşemde yazdığım yazılarda,
Mavi Akım Projesinin millî çıkarlara ihanet olduğunu ileri sürerek, bu projeyi
"mavi ihanet" diye adlandırmıştım. Zira, bu projeyle, Türk halkı,
dünyanın en pahalı enerjisini tüketmeye mahkûm edilmiş ve resmen soyulmuştur.
Türlü sahtekârlıklar, ülkenin gaz ihtiyacı hakkında şişirilmiş tahminler, yalan
beyanlar ve yolsuzluklar yoluyla, Türkiye'ye, onlarca milyar dolar
kaybettirilmesi, muhakkak ki, affedilmez bir suçtur ve hesabı sorulmalıdır.
Fakat, bu projenin arkasındaki siyasî lider ve dönemin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanının esas kötülükleri, jeopolitik körlüklerinden ve Türkiye'nin
ulusal çıkarlarına bilinçli şekilde ihanet etmelerinden ileri gelmiştir; çünkü,
Mavi Akımın esas amacı, Türkmen gazının Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına
taşınmasını öngören Trans-Hazar Projesinin önünü kesmekti. Evet, Trans-Hazar
Projesinin önünü kesmekti, Mavi Akımın birinci fonksiyonu.
Trans-Hazar Projesiyle, Türkmen gazının, Hazar Denizinin altından geçen
bir boru hattıyla Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştırılması öngörülüyordu.
Gazın bir bölümü Türkiye'de tüketilecek, bir bölümü de Avrupa pazarına
sunulacaktı.
Güzergâhı Rusya'nın etkisinden arınmış olan Trans-Hazar projesi, Türkmenistan'ın
siyasî ve ekonomik bağımsızlığının garantisiydi; ama, o dönemin malum siyasî
parti lideri ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanını da içeren çete, bu projenin
yerine Mavi Akımı gerçekleştirme yoluna giderek, Rus kemendini Türkmenistan'ın
boynuna geçirdiler. Bu suretle, Türkmenistan'ın çıkarlarına ağır bir darbe
indirilmiş ve bu kardeş devlet küstürülmüş oldu. Bunu yaparken de, 32 dolardan
satın alınabilecek Türkmen gazı yerine, 114 dolardan Rus gazını alma denaet ve
şenaatini işlediler.
Bazı çevreler, Trans-Hazar Projesinin, Hazar Denizine ilişkin kıta
sahanlığı sorununun çözümlenememesi dolayısıyla, esasen, uygulanmasının mümkün
olamayacağını iddia ediyorlar; bu, doğru değil. Diyelim ki, haklı olsunlar;
ancak, Mavi Akıma alternatif olacak, çok daha verimli, çok daha kârlı başka
seçenekler de vardı. Bunların en önde geleni, Azerbaycan'ın Şahdeniz gaz
rezervleriydi. Azerbaycan gazının Türkiye'ye getirilmesi, ülkemiz için son
derece avantajlıydı; çünkü, Türkiye'nin Azerbaycan'dan alacağı gazı nakledecek
olan hat, Bakû-Ceyhan petrol boru hattına paralel döşenecekti. Bu böyle olunca,
kamulaştırma bedeli ve işletme maliyetleri ortak olacağından, Bakû-Ceyhan
petrol hattının maliyeti yüzde 30 civarında ucuzlayacaktı. Mavi Akım bunu da
önlemiştir.
Diğer taraftan, Türkiye, hem ucuz enerjiden hem de Anadolu'nun stratejik
değerine katkıda bulunan enerji koridoru niteliğini güçlendirecek önemli bir
boru hattından mahrum edilmiştir.
Görüleceği üzere, Mavi Akımın uygulanması, Anadolu üzerinden geçen
Avrasya enerji koridorunun temel halkasını oluşturacak ve ülkemizin stratejik
değerine katkıda bulunacak önemli projelerin önünü kesmiştir.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca, Trans-Hazar veya Şahdeniz projelerinin
uygulanması, Türkiye'nin, Türk dünyasıyla bağlarını perçinleyecek kilit bir
unsur teşkil edecekti.
Sonuç olarak, ülkemizin dünyadaki imajına, itibarına, ağırlığına ve
etkinliğine önemli katkılarda bulunacak olan Türkiye'nin dış siyasetine
bağımsız Türk cumhuriyetleri boyutu kazandırılması inisiyatifi, jeopolitik
körlük ve yolsuzluk nedeniyle heba edilmiştir.
Bu açıdan, TÜRKSOY'un faaliyetlerinin, Türkiye'nin uluslararası alanda
itibarını artıracak ve dışpolitikasına da etkinlik kazandıracak bir nitelik
taşıdığı unutulmamalıdır.
Bu husus iyi anlaşılırsa, devletin zirvesinde TÜRKSOY'a ilişkin olarak
izlenen yanlış politikalar tekrarlanmaz. Zira, bir dönemin Başbakanı,
TÜRKSOY'un faaliyetlerine Arap ülkelerinin de katılmasını istemiştir. Bu tutumu
benimseyen bir hükümetin bu yaklaşımının, TÜRKSOY'un amaçlarını yozlaştırmaktan
da öteye, bu teşkilatı imha etmek anlamına geldiğini bilmemesi, tabiatıyla,
mümkün değil; ama, düşünce yapısı çarpık olunca, bu girişimler kaçınılmaz
oluyor.
Hemen belirteyim ki, Arap ülkeleriyle de kültürel işbirliğinin
geliştirilmesi muhakkak ki çok önemlidir; ancak, bunun farklı bir forumda ve
farklı yöntemlerle ele alınması gerekecektir. Eminim, bundan böyle, TÜRKSOY'a
karşı böyle çarpık ve ulusal çıkarlara zarar verici politikalar
izlenmeyecektir.
Değerli arkadaşlarım, kanımca, TÜRKSOY'a, amaçlarını en mükemmel şekilde
yerine getirmesi için her türlü imkân sağlanmalıdır. Bunların başında,
TÜRKSOY'a tahsis edilecek bu arsa üzerinde inşa edilecek bina için Tanıtma
Fonundan verileceği vaat edilen 1 000 000 dolarlık meblağın gecikmeden ödenmesi
geliyor. Bu 1 000 000 dolarlık
ödenek TÜRKSOY'a derhal tahsis edilmeli ve binanın inşaatına derhal
başlanmalıdır.
Türk dili konuşan halkların çağdaş kültürel çatısını oluşturan TÜRKSOY
binasının diplomatik sitede olması, aslî görevlerini tam anlamıyla yerine getirmesi
için son derece önemlidir. Türk yetkilileri, bir süre önce, teşkilat binasının
temellerini, bir merasimle, diplomatik sitede ayrılan arsada atmışlardır.
Şimdi, bugünkü iktidarın, şu veya bu sebeple, ödeneği tahsis etmemesi veya
inşaatı geciktirmesi, değerli arkadaşlarım, Türklük âlemine karşı ayıp olur.
Söz konusu olan da şunun şurasında 1 000 000 dolardır. Her halükârda, bu konuda
ayak sürümek bu devlete yakışmaz; ne Türkiye'yi ne de hükümetimizi yüceltici
bir tutum olur bu.
Gerçekten de, TÜRKSOY, Türkiye için, Türk dili konuşan ülkelerin ortak
kültürlerinin canlandırılmasını sağlayacak bir kuruluş olmaktan da öteye, bu
ülkelerin millî dirilişine, devlet yapılanmasına ve demokratikleşme sürecine
katkıda bulunabilecek fevkalade değerli bir örgüttür. Aynı zamanda, TÜRKSOY,
Türk dışpolitikasına güç katacak nitelikte hizmetler veren müthiş bir levyedir,
müthiş bir kaldıraçtır; mesele, bunu kullanmayı bilmektir. Bu bakımdan, bu
teşkilatın görevlerini azamî etkinlikle yapabilmesine önem verilmeli, ihtiyaçları
özenle ve düzenle karşılanmalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, biz, bu anlayış ve görüşle,
TÜRKSOY'a arsa tahsisine ilişkin protokolün onaylanmasına olumlu baktığımızı ve
desteklediğimizi belirtir, hepinize saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE TÜRK KÜLTÜR VE SANATLARI ORTAK
YÖNETİMİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ARASINDA
ARSA TAHSİSİ HAKKINDA
PROTOKOLUN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 7.7.1999 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye
Cumhuriyeti ile Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi Genel Müdürlüğü
Arasında Arsa Tahsisi Hakkında Protokol"un onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre
içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini;
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için
öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekaleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana
vekaleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Türk Kültür ve
Sanatları Ortak Yönetimi Genel Müdürlüğü Arasında Arsa Tahsisi Hakkında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 256
Kabul : 256
Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; kanunun,
ülkemiz ve Türk toplulukları için hayırlar getirmesini temenni ediyorum. (1)
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Çek Cumhuriyeti Arasında
Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
5. - Türkiye Cumhuriyeti ile Çek
Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
raporu (1/443) (S. Sayısı: 158) (2)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 158 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ÇEK CUMHURİYETİ ARASINDA GELİR
ÜZERİN-DEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ
KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA
ANLAŞMASININ VE EKİ
PROTOKOLÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 12 Kasım 1999 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye
Cumhuriyeti ile Çek Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşması"nın ve eki "Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.
(2) 158 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, belirtilen 3 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa göndermelerini rica ediyorum.
Ayrıca, vekaleten oy kullanacak sayın bakanların var ise, hangi bakana
vekaleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Çek Cumhuriyeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve
Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylamasının sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 231
Kabul : 231
Buna göre, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)
Kanunun, ülkemiz ve Çek Cumhuriyeti için hayırlı, uğurlu olmasını
temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyet Hükümeti ile İran İslam
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
raporunun müzakeresine başlıyoruz.
6. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu raporu (1/349) (S.Sayısı: 155) (2)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 155 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz talebi?.. Yok.
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.
(2) 155 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İRAN İSLAM CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA GELİR VE SERVET ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE
VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 17 Haziran 2002 tarihinde Tahran'da imzalanan "Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir ve
Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında, Genel Kurulun kararını alacağım;
Açıkoylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre
içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için
öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekaleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana
vekaleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile
imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 224
Kabul : 224
Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; kanunun
hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum. (1)
Sayın milletvekilleri, birleşime 15 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.35
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.50
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104 üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7. - Eleman Temininde Güçlük Çekilen
Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/611) (S. Sayısı: 209) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 209 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyenin sunumunu oturduğu yerden yapmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sıvas
Milletvekili Nurettin Sözen, AK Parti Grubu adına Manisa Milletvekili Mehmet
Çerçi; şahısları adına Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt, Bursa
Milletvekili Mustafa Özyurt ve Siirt Milletvekili Öner Ergenç'in söz talepleri
vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Nurettin
Sözen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık
Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Grubumun görüşlerini
sunacağım; bu sunuşu yapmadan önce, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyı irdelerken, öncelikle, uzun zamandan
beri iptalini beklediğimiz 21.8.1981 tarihli ve 2514 sayılı Bazı Sağlık Personelinin
Devlet Hizmeti Yükümlülüğüne Dair Kanunun iptal edilmesi dolayısıyla, Sağlık
Bakanımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Askerî yönetimin dayatmacı, demokrasiye ve
insan haklarına aykırı olarak yürürlüğe koyduğu ve maalesef, uzun yıllar
uygulamada kalan bu yasanın bu vesileyle ortadan kalkması, demokrasi adına,
insan hakları adına ve sağlık sistemimizde yeniden yapılanma adına olumlu bir
gelişmedir; bu gelişmeyi sağladığı için de Sayın Sağlık Bakanına teşekkürlerimi
sunuyorum.
(1) 209 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Çağımızda, insanları, dayatmacı yöntemlerle veya yaşamına, vicdanına,
yasayla da olsa baskı yaparak çalıştırmak ve bu çalışmadan da verim almak
olanaksızdır. Demokrasinin önemli kuralları vardır; bunlar, özendirme, teşvik
etme, ödüllendirme, caydırma gibi kurallardır. Bu tasarıyı irdelerken de bu
kavramlar ve bu terminoloji üzerinde uzunca duracağız.
Kuşkusuz, bütün yasaların çıkarılmasında, bütün kararların alınmasında,
özendirme ve caydırma yöntemine başvurmak gerekir. Yoksa, insanları, kanun
zoruyla, polis zoruyla bir yerden bir yere göndermek ve bazı işlevleri yerine
getirmeyi sağlamak olanaksızdır; ancak özendirme ve ödüllendirmede de, adalet
gibi, eşitlik gibi, demokratik kurallara harfiyen uymak gerekir.
Bugün tartıştığımız yasa tasarısında, bir ölçüde, özendirmeden,
teşvikten söz edilebilir; ancak, bunu yaparken, diğer taraftan, temel insan
hakları, iş güvenliği, eşit işe eşit ücret ve bilgilerin, emeklerin,
gayretlerin ve çalışmanın değerlendirilmesi gibi, evrensel ve demokratik
değerler de gözardı edilmemelidir.
Bu tasarıyla, 24 ilde toplam 21 675, sözleşmeli pozisyonunda, sağlık
personeli alınması öngörülmektedir; ancak, bu öngörüde, 657 sayılı Yasa dikkate
alınmamaktadır. Aynı şekilde, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin öngördüğü
sözleşmeli personel alımındaki kurallar da uygulanmamaktadır. Bu anlayış, yasa
tasarısının gerekçesinde yazıldığı gibi "memur ve işçi olmayan sözleşmeli
sağlık personeli" biçiminde tanımlanmaktadır. Yeni bir tanımla karşı
karşıyayız; 657'ye tabi değil, İş Kanununa tabi değil, daha evvel çıkarılmış
olan kanun hükmünde kararnamede belirtilen sözleşmeli personelin istihdamıyla
ilgili kurallara tabi değil; yepyeni bir yöntem ve yepyeni bir anlayışla,
devlet hayatımıza, Sağlık Bakanlığında başlamış bulunuyoruz. Cumhuriyet
tarihinde belki de, bu kadar, 20 000'i bulan sayıda sözleşmeli personel
istihdamı ilk defa gerçekleşmektedir; dolayısıyla, bu, devlet yönetiminde belki
de bir tercih konusudur. Bunu bu tasarı içerisinde değil de, devletin yeniden
yapılanması tasarısı ve tartışması içerisinde ele almanın, devletin geleceği,
bütünlüğü açısından daha doğru bir yöntem olacağı kanaatindeyim.
Bu tasarıyla, sağlık ve yardımcı sağlık personelinin yaptığı işleri özel
şahıslara yaptırma, ihale etme, taşerona bu görevi devretme de öngörülmektedir.
Böylece, Anayasamızın 128 inci maddesinde belirtilen, kamu hizmetlerinin genel
idare esaslarına göre kamu görevlileri eliyle yürütülmesi ilkesi gözardı
edilmektedir. En önemli ve en temel kamu hizmeti olan sağlık hizmetinin, kamu
görevlisi olmayanlarca ve iş güvencesi olmayanlar eliyle yürütülmesi bu
tasarıyla amaçlanmaktadır. Bu durum, Anayasa Mahkemesinin 19.4.1988 tarihli,
1987/16-E ve 1988/8-K sayılı kararlarına aykırıdır. Anayasa Mahkemesi bu
kararıyla, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun sözleşmeli personel
çalıştırılmasını düzenleyen 7 nci maddesini, kamu hizmetinin kadrolu kamu
görevlisi eliyle yürütülmesi ilkesine aykırı bulduğu için iptal etmiştir.
Açıkça görülmektedir ki, bu tasarı da, daha evvelki iptal gibi, Anayasaya
aykırıdır ve iptal edilme olasılığıyla karşı karşıyadır.
Bu tasarıyla, sağlık kurumlarında farklı statüde personel çalıştırılma
durumu ortaya çıkmaktadır. Böylece, eşit işe farklı ücret gibi adaletsiz bir
durum ortaya çıkacaktır. Bu durum, sadece ücret bakımından değil, iş barışı,
çalışma ortamındaki huzur, yönetimin verimliliği ve başarısını da kuşkusuz
olumsuz yönde etkileyecektir.
Sağlık Bakanlığı, yasa taslaklarını veya tasarılarını hazırlarken, Ana
muhalefet Partisinin, meslek odasının, sivil toplum örgütlerinin,
üniversitelerin görüşünü alma ihtiyacını duymamaktadır, bu kurumlarla uzlaşmayı
tercih etmemektedir. Bu demokratik olmayan davranış biçiminin biraz da AKP'ye
özgü olduğunu düşünüyorum; çünkü, diğer bakanlıklarda ve çıkan yasa taslak ve
tasarılarının çoğunda da böylesine bir uzlaşma arayışını bugüne kadar,
uygulamalarda, görmedik.
Sayın Bakan, muhalefet partisinin, meslek odaları ve sivil toplum
örgütlerinin, üniversitelerin görüşünü almamak bir yana, hekimleri ve onların
bağlı bulunduğu meslek odalarını suçlama yolunu seçmiştir. Sayın Sağlık Bakanı,
doktorlar için "muayenehanelerine çağırdıkları hastalardan bıçak parası
almaktadırlar, hekimlerin eli hastaların cebindedir" demektedir. Herkesin
reddettiği, kimsenin onaylamayacağı münferit olayları, mesleğini dürüst bir
şekilde yerine getiren tüm hekimleri de kapsayacak biçimde genelleyerek bir
bakanın konuşma yapması, kuşkusuz, tüm mensuplarımızı rencide etmektedir.
Sadece, rencide etmekle kalmamakta, hekim-hasta ilişkilerini bozmaktadır, tıp
mensuplarına saygıyı ve güveni azaltmaktadır. Sağlık Bakanına düşen görev, bu
şekilde meslektaşlarını suçlamak değil, onları kamuoyu önünde "bıçak
parası alıyor" diye suçlamak ve küçük düşürmek değil, bu olumsuz ortamın
doğmaması için, az da olsa, olan bu olayların oluş nedenlerini inceleyerek,
yasal, sosyal ve ekonomik tedbirleri almaktır; bakanlığa, ciddî bir bakanlığa
düşen görev budur. Sayın Bakana düşen görev, hekimlere, insanca yaşayacakları
ve kendilerini meslekî olarak geliştirmelerine olanak sağlayacak bir ekonomik
yaşam düzeyini, bir ücret düzeyini sağlamaktır.
Bu yasa tasarısıyla, sağlık personeli, devekuşu misali ortada
kalmaktadır; yani, atama, ücret, çalışma ve sosyal güvenlik bakımından konular
tamamen karmaşıktır ve açık değildir. Bu personel Emekli Sandığına mı, yoksa,
Sosyal Sigortalara mı tabi olacaktır? Sözleşmeli personel memur sendikalarına
mı, yoksa, işçi sendikalarına mı üye olabilecektir? İdarî görevle atandıkları
takdirde, yönetimin sürekliliği ve yönetimde başarı nasıl sağlanacaktır? İdarî
görevlere atanan sözleşmeli personelin ücreti neye göre düzenlenecektir? Farklı
ücret primleri yanında, dönersermayeden yararlanacakları ifade edilmektedir;
oysa, dönersermayeden, 657'ye tabi personele katkı payı ödenmektedir.
Sözleşmeli personele dönersermayeden ücret ödendiği zaman -üstelik, mahrumiyet
bölgelerinde sınırlı dönersermaye olanaklarıyla- 657 sayılı Yasaya tabi sağlık
personeli, kuşkusuz, bundan, büyük ölçüde mağdur olacaktır. Sözleşmeli personel
bir hastalığa - kuşkusuz, hiçbir meslektaşımızın uzun süreli bir hastalığa
duçar olmasını istemeyiz- uzun süreli bir hastalığa tutulduğu zaman, onun
sözleşmesi biterse, bu personel nasıl bir duruma düşecektir, nasıl çalışacaktır
ve uzun süreli tedavisini devlet nasıl karşılayacaktır veya işsiz kalmış,
sözleşmesi uzatılmayan bu personel sağlık harcamalarını nereden
karşılayacaktır? Sözleşmesi iptal mi edilecektir? Sağlık harcamaları, devletin
hangi faslından veya bu sözleşmenin hangi hükmüne göre ödenecektir?
Bu tasarı, insancıl değildir, demokratik değildir, yasal hakların
kullanılmasına olanak vermemektedir ve bunlara dayalı, bu çalışma hayatına
dayalı hiçbir güvenceyi içermemektedir.
Sözleşmeli personel bir yerde görev aldığı zaman, ailesiyle, görev aldığı
yere gidecek, çocuğunu okula verecek, kendisi konut ve diğer sorunlarla karşı
karşıya kalacak; ancak, onbirinci ayda, kaşı gözü beğenilmediği için, bıyığı
sakalı beğenilmediği için görevinden alınabilecek. Böyle bir doktor, böyle bir
diş hekimi, böyle bir eczacı arkadaşımızın sizin yakınınız olduğunu düşünün...
Bu, insancıl değildir, yasal değildir ve bugüne kadarki devlet hayatımızda
karşılaşılmamış bir durumu aksettirmektedir. Böyle bir insan, kuşkusuz, mutsuz,
kurumuna, toplumuna küskün, bugün, cumhuriyet tarihimizin en büyük işsizlik
oranı olan 13,6'ya eklenecek bir yeni işsiz doktor olacaktır.
Bu yasayla -Hipokrat'ın dediği gibi- sağlık hizmetine hiç olmazsa zarar
vermeyin. Şu anda iyi olmayan durum, bir sağlık sistemi anlayışı içerisinde,
yeni bir sağlık sistemi anlayışı içerisinde reorganize edilebilir, yeniden
yapılandırılabilir; ama, çok acele ve özen gösterilmeden hazırlanmış bu yasa
tasarısıyla, sağlık sistemini yeniden bozmayın ve sağlık sistemine zararlar
vermeyin.
Kısaca, önerilerimi özetle sunmak istiyorum. Bunu yapabilmek için, böyle
bir sözleşmeli kadrolar veya sözleşmeli istihdam yöntemi aramak yerine, yakın
sağlık tarihine bakılsaydı, Dünya Sağlık Teşkilatının takdirle bütün dünyaya
ilan ettiği, kabul ettiği, cumhuriyet hayatımızdaki, tarihimizdeki uygulamaları
yeniden gözden geçirerek hayata geçirebilirdiniz; aynı sonuçları verirdi.
Cumhuriyet tarihinde, meşhur sıtma mücadelesi, trahom mücadelesi, verem
mücadelesi, böylesine, sağlık personeli özendirilerek, teşvik edilerek bu büyük
savaşımlar, büyük kampanyalar başarıya ulaşmıştır ve Dünya Sağlık Teşkilatı, bu
çalışmaları, övgüyle her tarafa anlatmıştır, yaymıştır.
Cumhuriyet tarihimizde, 1960'tan sonra -biraz sonra arkadaşlarımızın
ayrıntıyla üzerinde duracağı- 224 sayılı Sosyalizasyon Yasasında, yine,
mahrumiyet bölgesinde çalışan hekimler, orada istihdam edilebilmek için, teşvik
edici ücret artışlarına ve bazı meslekî kazanımlara sahip olmuşlardır ve
böylece, mahrumiyet bölgesinde, temin edilmesinde güçlük çekilen bölgelerde,
sağlık personeli istihdamı mümkün olmuştur.
Aynı şekilde, 1960'larda Tam Gün Yasası, yine, bu anlamda, teşviki,
özendirmeyi içeren ve sağlık personelinin mutlulukla, başarıyla, heyecanla
görev yapmasını sağlayan bir yasadır, uygulanmıştır ve başarıya ulaşmıştır.
Kaldı ki, 224 sayılı Yasa şu anda yürürlüktedir ve yürürlükte olan bir yasanın
kullanılmaması da ayrı bir suç teşkil etmektedir ve Türk sağlık sisteminin
kurtuluşu da, 224 sayılı Sosyalizasyon Yasasının yeniden gözden geçirilerek,
tüm yurdumuzda ve büyük kentlerde kullanılmasına bağlıdır.
Değerli arkadaşlarım, bunu yapabilmek için, mahrumiyet bölgesini, yani,
sağlık personelinin temininde güçlük çekilen bölgeleri bir kademeye tabi tutmak
mümkün. Doğu, güneydoğu bir kademe, Orta Anadolu bir kademe, ilçeler bir
kademe, iller bir kademe, bu kademelere göre bir ücret skalası yapmak da
mümkün. Böylece, tarihimiz boyunca çok kere tekrarlanmış bir teşvik ve
özendirme sistemi hayata geçirilebilirdi ve böylesine, ne olduğu bilinmeyen ve
devlet hayatımızda ilk defa karşılaşacağımız bir sözleşmeli personel
uygulamasına gerek kalmazdı.
Ayrıca -önerilerimiz arasında- kuşkusuz, sağlık sisteminin ayakta
kalabilmesi ve hepimiz için, toplumumuz için, sağlıklı bir toplum yaratmak
için, öncelikle, bütçeden, gayri safî millî hâsıladan sağlığa ayrılan payın
artırılması gerekmektedir.
Tıp eğitiminin ve meslekiçi sağlık eğitiminin gözden geçirilmesi
gerekmektedir.
Hekim, sağlık personeli ve sağlık kurumlarının tüm yurt sathında
adaletli bir şekilde dağılımını gerçekleştirmek gerekmektedir.
224 sayılı Sosyalizasyon Yasasının yeniden gözden geçirilerek, günümüze
uyarlanarak uygulamaya sokulması gerekmektedir.
Yoksulların, fakirlerin, dargelirlilerin eşit ve güvenli sağlık hizmeti
alması için gerekli tedbirler, önlemler alınmalıdır.
İnsanca yaşayabilmesi ve meslekleri içerisinde gelişmelerini
sağlayabilmesi için, sağlık personelinin ve yardımcı sağlık personelinin
ücretleri yeniden gözden geçirilmeli ve insanca yaşayabileceği bir düzeye
ulaştırılmalıdır.
Sistemde bir değişiklik yapmadan, fizik olarak, binalarda, hastanelerde,
dispanserlerde yenileşmeler yapmadan, eklemeler yapmadan, sağlık sistemini
değiştirmeden, araç-gereç konusunda bir gelişme sağlamadan, ilaç konusunda,
serum konusunda ve diğer tıbbî malzemeler konusunda ihtiyaçların karşılanması
yönünde bir çalışma yapmadan, sadece doktor ve sözleşmeli personel atama
yönteminin sağlık sorunumuzun çözümünde çok yararlı olacağı, çok katkısı
bulunacağı inancında değiliz. Sağlık hizmetlerinin öncelikle bir sisteme
kavuşması, yapılacakların bu sistem içerisinde yapılması gerekmektedir; yani,
parçacı çözüm yerine bütüncül çözümlere gitmek gerekmektedir ve Türkiye'deki
tüm sağlık sorunlarını bu bütüncül sistem içerisinde ele almak gerekmektedir.
Bu düşüncelerimi sizlerle paylaştım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Sözen, teşekkür ediyorum.
AK Parti Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Mehmet Çerçi; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Sayın Başkanı ve çok değerli üyeleri; 209 sıra sayılı Eleman
Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, AK Parti Grubu adına huzurunuza geldim;
hepinizi, Grubum ve şahsım adına en derin muhabbet ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısının komisyonda,
özellikle, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşülmesi
sırasında ben de bulundum ve oradaki eleştirileri, katkıları dinledim;
fakülteden de hocamız olan çok değerli Prof. Dr. Nurettin Sözen Hocamızın
buradaki eleştirilerini de dinledim, notlarımı aldım.
Değerli arkadaşlar, içerisinde doktor ve diğer tüm yardımcı sağlık
personeli olmak üzere, yaklaşık 22 000 sağlık çalışanına yeni bir istihdam
olanağı sağlayan bu tasarının temel 3 tane özelliği var. Birincisi, özellikle,
eleman temininde zorluk çekilen doğu ve güneydoğu illeri başta olmak üzere...
Tabiî, bu, daha sonra, Plan ve Bütçe Komisyonunda değişikliğe uğratıldı; bu
doğu ve güneydoğu hadisesi, tüm Türkiye'nin eleman temininde sıkıntı çekilen
bölgelerine şamil kılındı. Bunun için de, Devlet Personel Başkanlığı ile Maliye
Bakanlığının görüşü ve Sağlık Bakanlığının önerileri doğrultusunda, Bakanlar
Kurulu yetkili kılındı.
Birincisi; dediğim gibi, eleman temininde sıkıntı çekilen bölgelerde
özellikle doktor ve uzman doktorların istihdamı konusunda Sağlık Bakanlığına
bir yetki verilmekte ve bu elemanlar, bu doktorlar, kuraya tabi olarak, bu
bölgelere gönderilmek istenmekte.
İkinci husus; özellikle yardımcı sağlık personeli konusunda, ÖSYM'nin
yapacağı sınav neticesinde, bu bölgelere, yine sözleşme yapılarak, görevli
sağlık personeli gönderilecek.
Üçüncü bir husus; gerektiği takdirde, üçüncü kişilerce görevlendirilecek
personelden hizmet alımı söz konusu.
Değerli arkadaşlar, Sayın Nurettin Sözen Hocamızın ve komisyonlarda
muhalefet partisi üyelerinin özellikle belirttiği bazı aykırı oy gerekçelerine
değinmek istiyorum.
Bunlardan bir tanesi "bu yasa Anayasaya aykırıdır" gerekçesi.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye'de yaşayan insanların
sağlığını korumak ve gerektiğinde onları tedavi etmek, Anayasa gereği, devletin
sorumluluğundadır. Türkiye'ye baktığınız zaman, kuyruklarda bekleyen, acı çeken
insanlar, sigortasız, herhangi bir sosyal güvenliği olmayan milyonlarca
insan... Demek ki, yıllar yılı, devlet, Anayasa gereği kendisinin üzerinde olan
bu yükümlülüğü tam anlamıyla yerine getirmiş sayılamaz. Bence, esas, Anayasaya
aykırı olan budur; devlet, kendi toplumunun sağlığını korumakla yükümlüyken,
yıllar içerisinde, bunu, hakkıyla yerine getirememiş.
Bir diğer eleştiri, muhalefet konusu ve aykırılık gerekçesi ise
"eşit işe eşit ücret" konusu. Daha doğrusu, Nurettin Hocamızın da
belirttiği gibi "burada, eşit işe, farklı ücret uygulaması
getiriliyor" deniliyor.
Değerli arkadaşlar, birazdan gözlerinizin önüne sunacağım gibi,
Türkiye'de, maalesef, bu sağlık sisteminin, yıllar içerisinde, bu hale
gelmesinde, özellikle, eşit işe eşit ücret mantığının büyük sorumluluğu vardır.
Biz, şunu savunuyoruz: Çok çalışan, ödüllendirilmeli, özendirilmelidir, teşvik
olmalıdır, rekabet olmalıdır. Aynı kurum içerisinde bile olsa, eğer, bir doktor
diğerinden daha fazla çalışıyorsa, elbette, daha fazla karşılığını almalıdır.
Bir diğer gerekçede "iş güvencesi ortadan kalkmaktadır"
deniliyor. Değerli arkadaşlar, milyonlarca işsizin olduğu bir memlekette,
onbinlerce sağlık ve yardımcı sağlık personelinin işsiz olduğu bir memlekette,
siz, sözleşmeyle yeni bir istihdam alanı ortaya koyuyorsunuz; sözleşme
yapıyorsunuz. Sözleşme dediğiniz hadise başlı başına bir iş güvencesidir ve
sözleşmenin neticesinde, sözleşmenin bitiminde -eğer "iş güvencesi yoktur"
diye bunu kastediyorsanız- idarenin ilgili kişilerin işine son vermesi için
ciddî gerekçeleri olması gerekir. Onun da dışında burası bir hukuk devletidir.
Siz kimsenin kaşına gözüne bakarak işine son veremezsiniz, hukuk yolları
vardır. Onun için "iş güvencesi yoktur" şeklinde bir iddianın geçerli
olması mümkün değildir.
Bir diğer iddia konusu şu: Hocamız "meslek örgütüyle uzlaşma
aramıyorlar ve AK Parti demokratik olmayan tutum ve anlayış içerisinde. Bu AK
Partiye özgü bir davranıştır" dedi.
Değerli arkadaşlarım, ben de bu meslekten gelmiş, bu mesleğin onurunu
yaşayan birisi olarak söylüyorum; ülkemizde meslek örgütleri -özellikle ben
sağlık adına bunu söyleyebilirim- maalesef, yıllar içerisinde hem
meslektaşlarının hakkını koruması gereken hem de hizmeti alan toplumun hakkını
koruması gereken meslek örgütü bu görevini hakkıyla yerine getirememiştir ve
ideolojik saplantıların, önyargıların bakış tarzı içerisinde, toplumun tüm
kesimleriyle, sağlık çalışanlarının tüm kesimleriyle diyalog içerisinde,
ülkenin yarınlarını hazırlayacak, önünü açacak projeler geliştirememiş,
devletçi bir ideolojiye saplanıp kalmıştır.
"Yepyeni bir anlayış, yepyeni bir kanunla karşı karşıyayız"
dedi çok sevgili Hocamız. Evet, gerçekten ben de buna yürekten katılıyorum. Bu,
yepyeni bir anlayış ve yepyeni bir kanun. İşte bu, AK Partinin Türkiye'de
başlatmayı kendisine görev bildiği değişimin öncüsü adımlardır. Bundan sonra
herkes bu yeniliğe alışmak durumunda. AK Parti, değişimin öncüsüdür, AK Parti,
Türkiye'yi çağa taşıyacak yeniliklerin, yeni adımların öncüsü olacaktır. İşte
bu cümleden de bu sonucu rahatlıkla çıkarabiliriz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, bu yasa tasarısı
vesilesiyle, tabiî, sağlığı konuşuyoruz, Türkiye'nin kronik bir vaka halini
almış sağlık problemlerini ve çözüm yollarını konuşuyoruz. Gerçekten, Sağlık
Bakanlığımız, maalesef, belki de ülkemizin en talihsiz bakanlıklarından biri.
Yıllardan beri devasa boyutlara ulaşmış problemlerle yaşayan, büyüteç altına
alıp baktığımızda insanı âdeta umutsuzluğa düşüren, çağın gerisinde kalmış bir
sağlık sistemi. Elbette, vatandaşlarımızın sağlığını korumak ve ihtiyacı
olduğunda ya da hastalandığında onu tedavi etmek, sosyal devlet ilkesinin
temellerinden birisidir; ancak, bunlar, yıllardır anayasalarda ve yasalarda yer
aldığı halde, nedense, vatandaşın sağlığı bir türlü gerektiği gibi korunamaz.
Sosyal güvenliği olan vatandaşlar dahi gönül huzuruyla sağlık
hizmetlerinden yararlanabiliyor mu? Hasta-hekim arasında bir türlü çözülemeyen
akçeli ilişkiler, bunun da ötesinde, hâlâ, milyonlarca sosyal güvenlik
şemsiyesinden yoksun vatandaşlarımız. Hastalandığında veya yaşlandığında
tutunacak bir dalı olmayan milyonların yaşadığı bir ülke burası. Çok şükür ki,
aile bağları, akrabalık ilişkileri ve toplumsal kültür ve dayanışma ruhu,
devletin bu konudaki eksikliklerini bir nebze olsun kapatıyor.
Sonuçta, verimli işlemeyen, işletilemeyen yüzlerce devlet müessesesi. Bu
sistemde, elbette, hizmeti verenlerin ve hizmeti alanların çoğu mutlu değil. Bu
kurumlarda çeşitli branşlarda, samimiyetle, yürekli ve fedakâr çalışanlar,
bunun yanında, elbette, suiistimal eden ya da parasal çıkar ilişkilerine
girenler de olacaktır; ancak, bu sistem, suyu getiren ile testiyi kıranı
ayırmadığı müddetçe, bunun böyle sürüp gitmesi mukadderdir.
"Eşit işe eşit ücret..." Yasa böyle diyor. Eğer, klasik memur
zihniyetiyle olaya yaklaşırsanız, doğru; ancak, sağlık hizmetinin kendisine
özgü gerçekleri ışığında olaya daha yakından bir bakacak olursak; mesela,
Türkiye'nin herhangi bir vilayet merkezini ele alalım; (A) hastanesinde 12
genel cerrah -bunlar, bugünün, Türkiye'nin gerçekleri- 5 fizik tedavi uzmanı, 2
nöroşirurji, yani beyin cerrahisi uzmanı- 15 de diş hekimi olduğunu varsayalım.
Bunları, günlük yaşıyoruz. Bu arada, tabiî, bunları sayarken, üzerinde konuştuğumuz
tasarıyla ilgili olarak, özellikle doğu ve güneydoğu illeri ile batının da
birçok ücra ilçesinde ilçelerinde doktor ve yardımcı personel bulmakta da ciddî
sıkıntılar var. Şimdi, bu 4 daldaki hekimlerle ilgili değerlendirme yapalım.
Fizik tedavi uzmanının acili yok. Hekimler iyi bilir; 1 hekime haftada 1 veya 2
gün poliklinik sırası geliyor; 5 fizik tedavici... 2 veya 3 ameliyathane
olduğunu varsayalım; genel cerrahî uzmanına 3-4 günde 1 ameliyat ve 1
poliklinik sırası gelir. Nöroşirurji uzmanına ise 2 günde 1 icap ve acil; yani,
bir ayın 15 günü rutin mesainin yanı sıra icap ve ameliyatlar. Diş hekimlerine
de -15 diş hekimi olduğuna göre- 3-4 tane unit olduğunu varsayalım, haftada 1
veya 2 gün poliklinik sırası. Evet, herkes 657'ye tabi; hemen hemen aynı eğitim
ve statüde, derece, unvan, maaşları da benzer oranlarda. Evet, değerli
arkadaşlarım, bu doktorların hepsi benzer maaşları alıyorlar; çünkü "eşit
işe eşit ücret" demişiz. İşte, Türkiye'nin temel sorunu burada.
Bir diğer gerekçe: Sağlık hizmeti, kamu hizmetidir; o halde, bunu
devletin vermesi gerekir. Bunu anlamak mümkün değildir. Gerçekten 21 inci
Yüzyılda bu nedir, bu bir dogma mıdır?.. Bu anlayışların neticesi olarak sistem
tıkanmış, verimli bir hizmet üretemez hale gelmiştir. Elbette, bu konularda
fedakârca çalışan meslektaşlarımızda suç aramak doğru değildir. Bunun
sorumlusu, sistemi içinden çıkılamaz hale getiren siyasî ve bürokratik
kademeler olsa gerektir.
Peki, olması gereken nedir:
1- Sağlık hizmetlerinin rasyonel olarak yeniden ele alınıp
değerlendirilmesi, hizmeti veren ve hizmeti alan kesimlerin memnuniyetini esas
alacak yeni yaklaşımların ortaya konması gerekir.
2 - Devletin, vatandaşın sağlığını koruması anayasal bir görevdir. Bu
görev "birinci basamak sağlık hizmeti" dediğimiz koruyucu ve yerinde
sağlık hizmeti olarak değerlendirilmelidir. Diğer, ikinci ve üçüncü basamak
sağlık hizmetlerini vermek, yalnız kamunun vereceği bir hizmet alanı olmaktan
çıkarılmalıdır. Ancak, sosyal devlet anlayışı gereği, devlet, tedavi edici
sağlık hizmetlerinin finansmanını büyük ölçüde desteklemelidir. Ayrıca vatandaş
ve üçüncü şahıslar, özel veya tüzelkişiler de bu finansmana katkıda
bulunmalıdır. Yani, hizmetin verilmesi ile hizmetin finansmanı birbirinden
ayrılmalıdır. Bu ilkeyi, AK Partinin hem Acil Eylem Planında hem programında
hem de seçim beyannamesinde bulabilirsiniz. Eğer vaktim kalırsa onları da size
burada arz etmek istiyorum. İşin en önemli, can alıcı noktası da burasıdır.
İşin finansmanı ile hizmetin verilmesini birbirinden, artık, bu çağda ayırmak
gerekiyor.
3- Genel sağlık sigortası çıkarılmalı, yeşil kart fiyaskosu tamamen
ortadan kaldırılmalıdır. Tabiî, şunu da belirtmek lazım; bu şartlarda yeşil
kart bir fonksiyon icra ediyor. Ancak, 12 000 000 civarında yeşil kartlı çok
çeşitli suiistimaller, haksız yeşil kart edinenler vesaire, bu işin ayrı bir
boyutu.
Bunun yanı sıra devlet, sistemdeki aktörleri denetlemeli, yön gösterici
olmalı ve rehberlik yapmalıdır. Dolayısıyla, hizmeti veren ve hizmetin
finansmanını yapan kurumlar ayrıldıktan sonra, kurumsal denetleme devreye
girecek, devlet de bu kurumları denetleyecektir.
Böyle bir sistem, çok çalışan ve çok riske girene karşılığını
verecektir. Bu sistem, yarışmayı, rekabeti ve verimliliği beraberinde
getirecektir.
AK Partinin Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı Taslağında da düşünüldüğü
gibi, hastaneler özel idarelere, birinci basamak sağlık hizmetleri, yani aile
hekimliği belediyelere devredilmeli. Bu meyanda, Sağlık Bakanımızın da daha
önce sayın Meclis üyelerimizin huzurunda açıkladığı "Sağlıkta Dönüşüm
Projesi" çerçevesinde, genel sağlık sigortası, aile doktorluğu, kamu
hastanelerinin işletme haline dönmesi, yönetiminin mahallî idarelere
devredilmesi ve sistemin özel hastanelere de açılması gibi temel unsurlar,
Sağlıkta Dönüşüm Projesinin temel taşlarını oluşturmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, sağlık hizmetinin tehiri, tecili ya da tadili söz
konusu olamaz. Kamunun verdiği diğer pek çok hizmet alanlarında bunlar belki
mümkün olabilir; sağlığın sehv secdesi yoktur. Safra koliği geçiren ya da akut
apandisit geçiren bir hastaya "hastaneyi kapattık" ya da "iki
gün tatil ettik" diyemezsiniz. İşin aciliyeti ve önemi meydandadır.
Sayın milletvekilleri, bir sağlık kurumunun, yani bir hastanenin temel 4
tane unsuru vardır. Bir tanesi fizikî mekândır. Hepimiz milletvekiliyiz,
hepimizin bölgelerinden, eminim, bu tür talepler geliyordur, "hastanemiz
yetersiz, yeni hastane ihtiyacı var, şu hastanenin yeniden yapılması
lazım" filan gibi. Bu sıkıntıları hepimiz yaşıyoruz.
Bir ikincisi, teknik donanım. Sadece binayı yapmak yetmiyor. Elbette
cihaz lazım, alet edevat lazım. Türkiye, maalesef, tıp teknolojisinde yılların
ihmaline uğramış ve tamamen dışarıya bağımlı bir hale getirilmiş. Bu işle
uğraşanlar bilirler, her gün bir alet problem çıkarır, arıza yapar, bunun yedek
parçası, servisi, vesaire. Alet olmazsa artık günümüzde tıp yok demektir.
Tamamen teknolojiye dayalı bir sistem vardır tüm sağlıkta. Onun için, teknik
donanım önemlidir.
Üçüncü temel unsur, personel. İşte, biz de bugün personeli konuşuyoruz.
Her şeyiniz var; ama, personeliniz yok, yetişmiş uzman elemanlarınız yok; bir
şey yapmanız mümkün değil. Özellikle doğu, güneydoğuda -bu yasayla ilgili
olarak- ve diğer, Türkiye'nin ücra bölgelerinde hekimi tutamıyorsunuz. Öyle
paradokslar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çerçi, size, 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Evet, vaktim dolmuş.
Personel istihdamı önemli.
Dördüncü konuya geçiyorum Sayın Başkan; hasta. Hasta potansiyeli yoksa,
yine, bir şey yapmanız mümkün değil. Bakınız, Türkiye'de öyle paradokslar var;
küçücük ilçeye dev gibi hastane yapılmış; ama, yüzbinlik ilçelerde, illerde
hastane yetersiz. Türkiye bu paradoksu yaşıyor. İşte, devletçiliğin sonu budur.
Değerli arkadaşlarım, beşinci önemli bir konu da, hastanenin
unsurlarıyla ilgili olarak, işletmedir. Türkiye'de kamunun yüzlerce hastanesi
var; hiçbir zaman bunlara bir işletme zihniyetiyle bakılmamıştır. Tabiî, şimdi,
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım beni eleştireceklerdir; burada önemli olan
insanın sağlığıdır diye. Biz, bunu, yadsımıyoruz; bu, zaten işin tabiatıdır.
Ancak, bu işletmeler, bu müesseseler verimli birer işletme haline
dönüştürülebilir.
ENVER ÖKTEM (İzmir) - Anayasanın eşitlik ilkesini niye çiğniyorsunuz
değerli arkadaşım!..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, sözlerinizi tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
söyleyecek daha çok sözüm vardı...
İşin özü, biz, Türkiye'de, sağlığın finansmanının bir başka kurum
tarafından verilmesini ve sağlık hizmetlerinin de yerelleştirilmesini ve bir
müessese bilinciyle bu sistemin rekabete de açık olarak işletilmesini
savunuyoruz.
Beni dinlediğiniz için hepinize saygı, hürmet ve selamlarımı sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çerçi.
Sayın Bakan, buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Meclisimizin şahsında, halkımıza sağlık ve afiyet
temennisiyle sözlerime başlıyor, hepinizi saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum.
Şunu ifade etmek isterim ki, bugün görüşeceğimiz yasa tasarımız,
ülkemizdeki sağlık hizmetleri açısından önemli değişimleri gerçekleştirecek bir
yaklaşımla hazırlandı ve huzurunuza getirildi. Esasen, 3 Kasım seçimlerinden
önce AK Partimizin ar-ge çalışmaları çerçevesinde şekillenen sağlıkta dönüşüm
programımız, halkımızın emaneti tevdiini takiben, süratle, hükümet
programımızın önemli bir hedefi olarak hayata geçirilmeye başlandı. Sağlık sektörünün bütün bileşenleriyle
uyumlu bir birliktelik içerisinde dönüşümü devam etmektedir.
Sağlık, 70 000 000 insanımızı ilgilendiren ve zaman zaman karşımıza
ertelenemez ihtiyaçların çıktığı bir alandır. Aldığımız her nefeste, attığımız
her adımda, bütün bir ömürde, sağlık, hepimiz için değişmez paydadır. Şimdi,
hayatımızın değişmezi olan sağlıkta, hep birlikte yeni ve heyecanlı adımlar
atıyoruz.
Dönüşüm ve değişimler, şüphesiz ki, kolay değildir. Dönüşüm, yerleşik olanı
rahatsız eder; değişim, alışılmış olanı terk etmeye zorlar. Zorluklarla dolu
bir atılımı yapmayı göze almakla, bizler, yaşamakta olduğumuz birçok önemli
problemi çözmeyi amaçlıyoruz.
Sağlık sektöründe şimdiye kadar çözülmemiş, çözülmedikçe büyümüş, bu
nedenle de, asla değiştirilemez olarak algılanan önemli sorunlara yeni bir
bakış, pratik bir çözüm getirmeyi hedefliyoruz. Sağlıkta dönüşüm programımız,
ne geçmişte yapılanları hiçe sayarak sıfırdan başlıyor ne de kısa vadeli
planlarla geleceği hiçe sayıyor. Sağlıkta dönüşüm programı, bizden önce yapılan
bütün çalışmaları değerlendirerek ve programının temeline koyarak, insanımızın
emeklerinin ürünlerini dikkate alan bir anlayışla hazırlandı. Geçmişi
değerlendirerek geleceğimizi inşa etmeye çalışıyoruz. Dönüşümün her aşamasında,
ortak değerimiz olan sağlığa, bu konuya katkıda bulunması muhtemel herkesi
yanımıza çağırıyoruz. Sağlık hizmetinin, doğrudan insana ve onun en kırılgan
olduğu hastalık haline sunulduğunu biliyoruz ve dönüşümün odağına insanı yerleştirmiş
durumdayız. Yapılacak her değişimi, önce insan prensibiyle gözden geçiriyoruz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bakınız, kararlı bir tutum ve sürekli
takip sonucunda, hastanelerde, hastalarımız, hatta bazen cenazelerimiz için
karşılaşılan ve bir zamanlar sadece eleştirilen rehin alma ayıbını, birkaç
münferit olay dışında, son aylarda tamamen ortadan kaldırmış durumdayız.
Başlattığımız uygulamalarla, artık, sağlık ocaklarımız bir veya iki odasında
hasta muayenesi yapılan hizmet birimleri olmaktan çıkarılmıştır. 8-10 hekimin
bulunduğu bir sağlık ocağında, fiziksel şartların imkân verdiği her mekân
kullanılarak hasta muayene odaları oluşturulmuştur. Türkiye, şunları unutmadı:
Geçmişte, birçok hekimin bulunduğu sağlık ocaklarında, yalnızca bir veya iki
odada yapılan poliklinikler, anlamsız bir biçimde süregiden bu uygulama,
hastalarımızın, 1 günde 100 hastanın 1 hekimle karşılaşması gibi bir sonuçla
karşı karşıya kalmasını doğuruyordu. Sağlık ocaklarımızı ve pratisyen
hekimlerimizi, layık oldukları pozisyona ulaştırmak, bugün, bizim, en önemli
hedeflerimizdendir. Kısıtlı imkanlarına rağmen, hastanelerimizde de, poliklinik
oda sayıları artırılarak halkımıza verilen hizmet daha verimli hale
getirilmektedir. Bütün ülke genelinde yürüttüğümüz ulusal sağlık envanter
çalışmamızın sonuçları, şu anda, analiz aşamasındadır. Ülkemiz, iktidara
geldiğimizde karşımıza çıkarılan 1 152 yarım sağlık yatırımına -evet, bu
rakamı, bu sayıyı, birçok kereler kullandım, yanlış duymuyorsunuz- yenilerinin
eklenebileceği bir savurganlığı kaldırabilecek durumda değildir; ancak,
ülkemizdeki bir meslek örgütü, Cumhuriyet Halk Partisi sayın sözcüsünün
bahsettiği meslek örgütü, Türkiye'de yeni 400 hastane yapımından söz
etmektedir. Yeni 400 hastanenin, bu ülkede, hangi parayla ve ne zaman
yapılacağını takdirlerinize sunuyorum. İktidar olmak, hayallerle yaşamakla
karıştırılmamalıdır. İktidarlar, meselelere, ellerindeki enstrümanlarla,
ellerindeki kaynaklarla çare bulmak durumundadırlar. Bu anlamda, yatırımlar,
2003 programında, reel bir yaklaşımla 832 sayısına indirilmiştir ve 2004 yılı
yatırım hazırlığımızı ulusal sağlık envanteri sonuçlarına göre oluşturuyoruz.
Ülkemizde sağlık hizmeti verilen bina ve ekipmanları, sağlık hizmeti sunan
insan kaynaklarımızı, kamu, vakıf, özel sektör ayırımı yapmaksızın, en verimli
biçimde halkımızın hizmetine sunuyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, bu yaklaşım, bize,
Anayasamızın bir emridir. Anayasamız, madde 56'da, şöyle bir ifadeyle, bize,
sağlık hizmetinin nasıl verileceğini ifade ediyor: "Devlet, herkesin
hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde
gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla
sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.
Devlet, bu görevini - değerli milletvekilleri, bu ifadeye dikkatinizi
çekmek isterim- kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal yardım kurumlarından
yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir."
Biz, bugüne kadar gözardı edilmiş olan bu Anayasa emrini uygulamaya
başlamış bulunuyoruz. Artık, devlet memurlarımız ve memur emeklilerimiz
kurumlarından aldıkları hasta sevkleriyle doğrudan özel polikliniklere ve belli
şartlar dahilinde özel hastanelere müracaat edebilmektedirler. Bazıları bu
uygulamayı, kamunun kaynaklarının özel sektöre aktarılması gibi yanlış bir
algılamayla halkımıza sunmak çabasındadırlar; ancak, Anayasamızın bize ifade
ettiği hükmü tekrar okuyorum: "Devlet, bu görevini kamu ve özel
kesimlerdeki sağlık ve sosyal yardım kurumlarından yararlanarak, onları
denetleyerek yerine getirir."
Sayın milletvekilleri, konuşmamın bu noktasında Sağlık Bakanlığı ve SSK
Ortak Hizmet Protokolüne gelmek istiyorum. Kamuoyunun büyük bir memnuniyetle
takip ettiği ve on yıllardır konuşulan ama gerçek anlamda kimsenin çözümüne
yanaşamadığı bu uygulamamız, halkımızın hakkı olan hizmette eşitlik ve
verimlilik ilkelerimizin çok önemli bir yansımasıdır.
Sağlık Bakanlığına ait sağlık kuruluşlarından SSK'lı hastalarımızın
yararlanabilmesi bu uygulamanın en önemli sonucudur. Böylece, 32 000 000
civarında bir SSK'lı ve ailesinin, çok az sayıda sağlık kuruluşuna ve
hastanesine âdeta mahkûm edilişini ortadan kaldırmış olduk. Evinin yanındaki
sağlık ocağından yararlanamayan, ilaç reçetesini dahi yazdıramayan, SSK
hastanelerinde muayene için randevu almakta zorlanan SSK'lı vatandaşımızın bu
çilesini ortadan kaldırmanın ilk adımlarını atmış olduk. Kuşkusuz, bu
uygulamalar, beraberinde çözümlenmesi gereken yeni durumları karşımıza
çıkarmaktadır. Ancak, başlangıçta da söyledim, biz, zorluklarla dolu bir
atılımı, siz Yüce Meclisimizle birlikte göze almak zorundayız, siyaset bunun
için yapılır. İktidarıyla ve muhalefetiyle, doğum sancılarından korkarak,
değişim hamlesinden kaçmaya hiçbirimizin hakkı yoktur. Nitekim, başından beri
son derece uyumlu bir çalışmayı yürüttüğümüz Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımız ve değerli bürokratlarımız, hekimlerimiz, sağlık çalışanlarımızla
birlikte, sorunları, sahada her gün yeni baştan tespit ve teşhis ederek ve
süratle çözüm yollarını ortaya koyarak, bu ortak ve verimli hizmet anlayışını
rafine etmeye devam ediyoruz.
Uygulamanın ilk haftasında zorluklara yol açtığı gözlenen, sürekli
hastalığı olanların, sağlık ocakları ve benzeri birinci basamak sağlık
kuruluşlarına başvurma gerekliliği süratle ortadan kaldırılmıştır. Buna benzer
birçok yeni düzenlemelerle bürokrasi azaltılmakta, herkesin alıştığı bürokrasi
azaltılmakta ve koşulsuz hasta memnuniyeti ilkesini, bütün sağlık
çalışanlarımızın sahiplenmesi sağlanmaya çalışılmaktadır.
Yedi günlük uygulamamız sonucundaki bazı rakamları Yüce Heyetinize ve
değerli halkımıza arz etmek isterim:
6 ilimizde, toplam 400 000 hastamız, birinci basamağa, yani, sağlık
ocaklarımız ve benzeri kuruluşlarımıza müracaat etmiştir. Bunlardan,
hastanelere sevk edilenlerin oranı, yalnızca yüzde 28'dir, hastalarımızın yüzde
72'si birinci basamak sağlık kuruluşlarında hizmet alabilmiş ve evlerine
dönebilmişlerdir. Toplam hasta içinde SSK'lı oranının yüzde 22 oluşu da, daha
uygulamanın başında, hem SSK hastanelerinde hem SSK'nın hizmet verdiği
dispanserlerde kısmî bir rahatlamayı, birinci haftada ortaya koymuş durumdadır.
Acaba, bugün görüşeceğimiz tasarı, dönüşüm sürecimizde, bize hangi
değişiklikleri sağlıyor:
Bunlardan birincisi, zorunlu hizmetin kaldırılmasıdır. Benden önceki
konuşmacılar, bu husustaki takdir hislerini ifade ettiler, kendilerine
gerçekten çok teşekkür ediyorum. Hekimlerimizin ve diğer sağlık
çalışanlarımızın üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallandırılan 2514 ve 4576
sayılı Kanunlar, bugün, siz değerli milletvekillerimizin oylarıyla tarihe
karışmış olacak.
Bu tasarıda getirilen ikinci önemli değişiklik, zorunlu hizmet yerine,
gönüllü sözleşmeli çalışmanın getirilmesidir.
Üçüncüsü, hastane döner sermayelerimizin, sağlık hizmeti satın almasının
önünün açılmasıdır.
Dördüncüsü de, sağlık çalışanlarına, yıllardır emsallerine verilen
ekgösterge haklarının verilmesidir.
Mecburî hizmetin kaldırılışıyla ilgili olarak arkadaşlarımız yeterince
sizleri aydınlatmış oldular; dolayısıyla konuşmamda bu konuları kısaca
geçiyorum. Sadece şunu söylemek isterim: Gerçekten, 21 inci Yüzyıla yakışmayan
bir uygulamayı bugün birlikte ortadan kaldırıyoruz. Bu kanunun yirmiiki yıllık
uygulaması sonucunda, hekimlerin, yurt sathında dengeli ve âdil dağılımının,
zorlamalarla sağlanamayacağı da ortaya çıkmıştır. Gönüllülük esasına dayalı bir
istihdam politikasının benimsenmesinin, etkin ve kaliteli sağlık hizmeti sunmak
açısından, daha uygun olacağı kanaatine varılmış ve böylece bu tasarı
hazırlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin her yöresindeki sağlık kurum ve
kuruluşlarımızın personel ihtiyacının gerektiği anda temini ile hizmet
sürekliliğinin sağlanarak, hizmette aksamalara meydan vermemek ve ülkemizin
sağlık göstergelerinin gelişmiş ülkeler seviyesine gelmesini bir an önce
gerçekleştirmek için sözleşmeli personel istihdamına ilişkin bu tasarıyı
önünüze getirmiş bulunmaktayız.
Yine bu tasarıyla, her unvandaki sağlık personeli için ücretler daha
özendirici hale getirilmiş ve böylece, hem istihdamda hem de görevde
kalıcılığın sağlanması hedeflenmiştir.
Kadroların azamî yüzde 5'i şehir merkezlerinde kullanılacak, geri
kalanı, sağlık personeli istihdamında zorluk çektiğimiz ilçe ve beldelerde
istihdam edilecektir.
Burada altını çizerek vurgulamak istediğim iki önemli husus var:
Birincisi, bu kadroların çakılı olması ve sadece tahsis edildiği il, ilçe veya
kurumdaki belirli noktada kullanılabilmesidir. Bu konuda geçmişten bugüne hep
-komisyonlarda da bunlar dile getirildi- şu söyleniyor sayın muhalefet
sözcülerince: "Sadece ücret politikalarında değişiklik yapılarak bu
bölgelerde istihdam sağlanabilir." Biz, bu düşüncede değiliz; çünkü,
yalnızca ücret politikalarında değişiklik yapılarak 657'ye tabi memur alınması,
memur statüsünde sağlık personeli alınması, sadece, bu bölgelerin memuriyete girmek
için bir kapı olarak kullanılmasına yol
açmakta ve sonuçta, yine bu bölgelerde gerekli personel sağlanamamaktadır.
Görüşeceğimiz tasarı, büyük bir özveriyle çalışan bir ekibin ürünüdür.
Bu tasarıda, Bakanlık ekibimizle birlikte Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye
Bakanlığı elemanlarının ciddî katkıları vardır. Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
işler ve Plan ve Bütçe Komisyonları, tasarıya çok değerli katkılarda
bulunmuşlardır.
Değerli milletvekilleri, birkaç cümleyle de bazı itirazlar hususunda
görüşlerimizi ifade etmek istiyorum.
Bu tasarı, kesinlikle
Anayasaya aykırı bir
tasarı değildir; çünkü,
Anayasa Mahkemesinin, 9 Ekim
1996 günü Resmî Gazetede yayımlanan sözleşmeli personelle ilgili bir kararında
"idarenin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlüğü olduğu kamu
hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevlerde, 128 inci maddeye göre,
memurlar ve diğer kamu görevlilerinden hangisinin çalıştırılacağına ilişkin
tercih yasa koyucunun takdir alanı içindedir" denilmek suretiyle, Hazine
ve Dış Ticaret Müsteşarlığında sözleşmeli personel istihdamının Anayasanın 128
inci maddesine aykırı olmadığına hükmedilmiştir.
Sözleşmeli personel modeli, dünyanın bütün ülkelerinde başarıyla
uygulanan bir modeldir.
Değerli arkadaşlarımız "eşit işe eşit ücret" şeklinde slogan bir ifadeyi sürekli
kullanıyorlar. Oysa, bugün, örneğin, bir doktor, Sağlık Bakanlığında devlet
memuru olarak, TEDAŞ'ta 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olarak,
BOTAŞ'ta 1475 sayılı Kanuna tabi işçi olarak, Kalkınma Bankasında nevi şahsına
münhasır sözleşmeli olarak, vs. çalışmaktadır. Dolayısıyla, bu şekilde
sözleşmeli bir statünün getirilmesi, şu anda, son derecede tabiîdir ve maksadı
hâsıl etmek üzere getirilmiş bir sözleşmedir.
Sayın Sözen'in, 1960'lı, 1970'li yıllara atıf yaparak, geri dönmesini
hayretle karşılamıyorum; çünkü, kendisi de ifade ettiler; biz, yepyeni bir
yöntem, yepyeni bir anlayışla bir yasa tasarısı huzurlarınıza getiriyoruz ve
yasa tasarımızın insancıl olmadığının, demokratik olmadığının ifade edilmesini,
bu husustaki iddiaları da katî olarak reddediyorum ve bu ifadelere cevap
vermeyi bile gereksiz görüyorum.
AK Partinin, kimsenin kaşının, gözünün, bıyığının, sakalının peşinde
olmadığını da, bütün kamuoyu son derece iyi bilmektedir. Aslında, bu tasarı, bizatihi
Sağlık Bakanının kendisinin bile, çakılı kadrodaki bir personeli alıp, başka
bir yere vermesini engelleyen bir tasarıdır.
Bu tasarı, Sağlık Bakanlığında eleman temininde güçlük çektiğimiz
bölgelerde, sağlık personelinin sürekliliğini kurumsallaştırmaktadır.
Dolayısıyla, bunun tam tersine bir iddiada bulunmak, bana hakikaten çok
enteresan gelmiştir.
Son olarak da, meslek odasıyla ilgili bazı şeyler söylemek istiyorum. Bu
husustaki meslek odası, Türk Tabipler Birliği, çok olumlu işbirliği çabalarımıza,
bir meslek odası olarak yaklaşmak yerine, ideolojik bir muhalefet anlayışıyla
yaklaşmaktadır ve onların, ülkesine, insanına, hastasına, fedakârca, hekimce
yaklaşan onurlu Türk hekimleri ile elini halkın cebine uzatan hekimleri
birbirinden ayırma konusunda bir çabalarının olmamasını tabiî karşılıyorum;
çünkü, aynı zihniyet, yüzde 20 enflasyonun beklendiği, hedeflendiği 2003 yılı
içerisinde, ocak ayı içerisinde serbest muayene ücretlerine yüzde 20, temmuz
ayından başlamak üzere de yüzde 25 zam getirmiş durumdadır ve aynı zihniyet,
bugün, ülkede, bir doğumun asgarî ücretinin 850 000 000 Türk Lirası olmasını
öngörmüş ve bu hususta da, listesine bu fiyatı koymuş durumdadır; ancak, bugüne
kadar, insan haklarına, Anayasaya, hasta haklarına, Hipokrat yeminine, ceza
yasalarımıza aykırı bir biçimde fakir
fukaraya, garip gurebaya yaklaşarak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, sürenize 1 dakika ilave ediyorum; lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - ... onlardan alınan paralarla bir
sistem kurmuş olanlar konusunda, milletin temsilcisi olarak milletin hakkını
araması gerekenlerin, konuyu halı altına süpürme anlayışının devamını
istemesini ve beklemesini tabiî karşılayamıyorum.
Son cümle olarak şunu ifade ediyorum: Mesleğini, dürüstçe, fedakârca,
Türk Halkına yakışır şekilde yapan bütün hekimlerin, AK Partinin, Hükümetimizin
ve Sağlık Bakanının başının üstünde yeri vardır.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın
Muzaffer Gülyurt; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika Sayın Gülyurt.
MUZAFFER GÜLYURT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
eleman temininde güçlük çekilen yerlerde sözleşmeli sağlık personeli
çalıştırılmasıyla ilgili kanun tasarısı üzerinde, şahsım adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sağlık, insanoğlunun, yaratılışından beri en
önemli meselesi olmuştur ve insanoğlunun, vazgeçilemez, ertelenemez ve acil bir
meselesidir.
Sağlıkla ilgili olarak, sağlık hizmetini sunan insanların -hekimler,
ebeler, hemşireler, eczacılar ve diğer sağlık çalışanları- Türkiye'deki durumu
ve bu durumla ilgili olarak yapacakları hizmetlere yönelik bir kanun tasarısı,
Sayın Bakanımız ve Bakanlığımız tarafından hazırlanmış ve huzurunuza
getirilmiştir.
Bugün, ülkemizdeki hekimlerin dağılımına şöyle bir bakacak olursak, 2000
yılı rakamlarına göre, ülkemizde 85
000 dolayında hekim bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, diş tabibi sayısı da 16 000'dir; ancak, fakültelerimizden yılda 5
000 dolayında hekim mezun olduğu düşünülürse, bu rakamın, iki yıl içerisinde 90
000 veya 95 000'lere yaklaşmış olduğunu burada ifade etmek mümkündür.
Hekimlerimizin yurt sathında dengeli ve adil bir şekilde dağılımı, ne
yazık ki söz konusu değildir. Bu insanlarımızın, hekimlerimizin hizmet alanını
sağlamak ve onların ülkeye dengeli dağılımını gerçekleştirmek amacıyla,
yirmiiki yıl önce, 2514 sayılı Yasayla mecburî hizmet getirilmiştir. Fakülteyi
bitiren bir tıp doktoru, önce iki yıl, uzmanlığını yaptıktan sonra tekrar iki
yıl mecburî hizmete tabî olmaktadır. Hiçbir ülkede ve meslekte böylesine
zorakî, mecburî bir hizmet anlayışı bulunmamaktadır.
Ülkemizdeki bu Mecburî Hizmet Yasasına rağmen, insanların sağlık
hizmetini alabilmesi için ihtiyaç duyduğu doktorların dağılımına baktığımızda,
ne yazık ki, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerimizde çok büyük
yığılmaların olduğunu ve bunun dışında, yine, il merkezlerinde de yığılmaların
olduğunu; ama, o il merkezlerine yakın veya uzak olan ilçelerimizde
hastabakıcı, hemşire, ebe gibi sağlık personelinin bulunmadığını tespit
etmekteyiz.
Yaptığımız bütün gezilerde, gördüğümüz olay şudur: Ne yazık ki, birçok
ilçemizde ya 1 hekim bulunmakta veya o hekim de orada görev yapmamaktadır. O
halde, oradaki insanlarımıza da sağlık hizmeti götürmenin yolu, zorlamayla
olmayacaktır. Halkımız arasında bir söz vardır: "Zorla güzellik
olmaz." Siz, insanları zorla bir yerde görevlendiremezsiniz.
Halbuki, bölgelerarası farklılığı gidermek, oralardaki insanların da
sağlık hizmetinden yararlanmasını sağlayabilmek için, bizim, birtakım
özendirici tedbirler getirmemiz gerekmektedir. O halde, burada, özlük
haklarının özendirici hale getirilmesi, gönüllülük esasına dayalı bir istihdam
politikasının geliştirilmesi gerekmektedir. İşte, bugünkü yasa bu imkânı
bizlere vermekte ve hekimler, gönüllülük esasına göre veya kurayla, istediği
yerde hizmet etme imkânı bulabilmektedir.
Bir sağlık personeli olarak, hastanelerdeki kargaşanın ve eşit işe eşit
ücret ilkesine uygun olarak çalışmayan insanların durumunun ne halde olduğunu
çok iyi bilmekteyiz. Bugün, birçok hastanemizde -biraz önceki arkadaşım da
ifade ettiler- gerçekten, bir yığılma söz konusudur ve bu yığılmalar çoğunlukla
da eş dost işiyle, politik birtakım amaçlarla insanların belirli yerlerde görev
almasıyla sağlanmıştır. Öyle hastanelerimizde öyle hekimler vardır ki, sadece
haftada bir gün poliklinik yapmakta, diğer günler hastaneye dahi
uğramamaktadır. O halde, burada, biz, eşit işten ve eşit ücretten nasıl
bahsedebileceğiz?! O bakımdan, ülkemizin doğusu ile batısını, güneyi ile
kuzeyini ve bütün illerini ve ilçelerini aynı seviyeye getirmek noktasında,
sosyal hayat olarak, fizikî imkânlar olarak şu anda böyle bir imkânımız
olmadığına göre, o yörelerde hizmet edecek olan insanlara da birtakım imkânlar
sağlanması gerekir. Her külfet bir nimet karşılığıdır veya her nimet bir külfet
karşılığıdır. O halde, bu açıdan baktığınız zaman, o yörelerde hizmet edecek
olan insanlara belirli bir farklılık, belirli bir ücret politikası uygulamamız
gerektiğini düşünüyorum.
Aynı zamanda, eşit işe eşit ücret anlayışının da çok doğru olmadığını
burada ifade etmek istiyorum; çünkü, adalet, herkese eşit dağıtmak anlamında
değildir. Adalet, herkese hak ettiğini hak ettiği kadar vermektir. Dolayısıyla,
fedakârca çalışan insanlarımıza, gittikleri yerlerde, mahrumiyet bölgelerinde
yapmış oldukları hizmetlerinden dolayı ayrıca farklı bir ücretin, hatta farklı muamelenin
yapılmasında yarar görmekteyiz.
Ben, doğu illerimizden Erzurum İlinin milletvekiliyim. Erzurum'da
üniversitemiz var, birçok hastanemiz var; ama, bu ilimizin merkezinde sağlık
sorunumuz olmamasına rağmen, ilimize çok yakın ilçelerimize gittiğimizde, bir
Karaçoban'da, bir Hınıs'ta, bir Horasan'da, birçok doktor eksiğimizin, sağlık
personeli eksiğimizin olduğunu görüyoruz. Oraya bir doktor gönderdiğiniz zaman,
gitmemekte ve o görevi kabul etmemektedir.
Bakınız, dün yaşadığım bir şeyi anlatayım. Dün, bir hemşerim bana
gelerek, bundan onbeş yirmi gün önce kura çekerek Ardahan'a tayini çıkan bir
doktor için "ne olur, yalvarıyorum; bunun tayinini durdurun; bunun,
Tekirdağ tarafında, batıda bir ile tayinini yaptırın" dedi. Daha genç,
yeni mezun olmuş, idealist olması gereken o doktorumuzun tayin edildiği bölgeye
gitmemek için çeşitli oyunlar çevirdiğini ve çeşitli imtiyazlar elde etmek için
bazı insanlara yanaştığını görmekteyiz.
O halde, bu insanların o bölgelere gidip hizmet yapmalarını sağlamak için özendirici
tedbirlerin getirilmesi gerekliliği buradan da anlaşılmaktadır.
Ayrıca, Sağlık Bakanlığımızın hazırladığı bu eleman temininde güçlük
çekilen yerlerde sözleşmeli sağlık personeli çalıştırılmasıyla ilgili kanun
tasarısının, Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) standartları göz önünde
bulundurularak hazırlanmış olduğunu da, burada, memnuniyetle ifade etmek
istiyorum.
Bunun dışında, bölgesel farklılığı olan yerlere yapılacak atamaların,
aynı zamanda temel sağlık hizmeti olan koruyucu sağlık hizmetine de, koruyucu
hekimliğe de fayda getireceğine inanıyorum. Bugün, birçok ilçemizde, doktor
olmadığı için, özellikle yaz aylarında, salgın hastalıklar olmaktadır. Bazı
illerimizde kış şartlarının ağır olması nedeniyle, oradaki insanlarımız, şehir
merkezlerine, büyük hastanelere ulaşamamakta ve hak ettiği tedaviyi
alamamaktadır. O açıdan baktığınız zaman, oraya doktor gönderdiğinizde,
sözleşmeli personel gönderdiğinizde bu insanlarımız, sadece tedavi edici
hizmetler yapmayacak, aynı zamanda koruyucu önlemler alınmasına ve koruyucu
tedaviye yönelik hizmetleri de sunacaktır. Bu da, yine sağlığımız açısından son
derece önemlidir.
Bir diğer konu da şudur: Bu sözleşmeyle tamgün çalışma getirilmektedir.
Yani, hekim, herhangi bir serbest meslek icra edemeyecek, muayenehane
açamayacak ve başka bir kuruluşta görev alamayacaktır. O halde, bu
hekimlerimiz, bütün gün, mesaisini tamamen sağlık hizmetine adayacaktır ve
burada, hizmetin kalitesini ve hizmetin büyüklüğünü sağlayacaktır.
Ben, bütün bu çalışmalarından dolayı, Bakanlığımızı, Bakanlık
personelimizi, Meclisimizde görev alan komisyon üyelerimizi ve sizleri, bu
kanundaki katkılarınızdan dolayı tebrik ediyorum; hepinize, teşekkürlerimle
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Gülyurt, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına ikinci söz, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt'a
aittir.
Sayın Özyurt, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan 209 sıra sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen
Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması Hakkında Kanun Tasarısı ve
bu bağlamda, ülkemizin genel sağlık sorunları hakkında kişisel görüşlerimi
sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, hepinizi,
en içten saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, bugün yürürlükten kalkacak olan 2514 sayılı Yasa,
aslında, bir 12 Eylül kalıntısıdır. Dünyanın hiçbir yerinde, bir meslek
grubuna, mezun olduğunuzda iki yıl, uzman olduğunuzda iki yıl zorunlu hizmet
yapacaksınız diye bir zorunluluk getirilmemiştir. Bu, ilk kez Türkiye'de
uygulanmıştır ve o zamanki Devlet Başkanı "doktorlara soruyoruz; bayrak
yere düştü... 'Ne verirsiniz' diyorlar' demiştir. Bu kadar da acı konuşmuştur
hekimler için ve bunun sonunda da bu zorunlu hizmet yasası getirilmiştir; ama,
yirmiiki yılın sonunda görülmüştür ki, bu zorunlu hizmet yasası hiçbir işe
yaramamıştır. Ülkemizdeki hekim dağılımı, hiçbir zaman dengeli şekilde
olmamıştır.
Bu bakımdan, Sayın Sağlık Bakanı meslektaş arkadaşıma teşekkür etmek
istiyorum. Gerçekten, bugüne kadar başımızda Demokles'in kılıcı gibi sallanan
bu belayı kaldırdığı için, içten, yürekten teşekkür ederim; sağ olsun.
Arkadaşlar, aslında, ülkemizde hekim ihtiyacımız yoktur. Tam 95 000
hekimimiz vardır ve ülkemizde hekim başına 685 kişi düşmektedir. Avrupa Birliği
ülkelerinde ise, bu, 250 kişidir; ancak, Avrupa Birliği ülkelerinde hastalar
yılda 6 veya 7 kere hekime giderken, bizdeki hastalarımız yılda ortalama 2,5
defa hekime gitmektedirler. O bakımdan, hekimlerimizin "hastaya boğulduk,
hasta başından kalkamıyoruz" diye bir durumları yoktur ve bana sorarsanız,
10 000 civarında gerçek anlamda işsiz hekim vardır.
Bu yasayla, acaba, gerçekten istenilen sonuç alınacak mıdır; ben bundan
kuşkuluyum. Bu 2514 sayılı Yasa getirilirken de şöyle denilmişti: "Öyle
bir yasa getiriyoruz ki, memleketin her tarafında hekim olacak, her istediğiniz
zaman hekim bulacaksınız." Hiçbir zaman olmamıştır. Onun için, sayın
meslektaşım -beni bağışlasın- aradan yıllar geçtikten sonra, eğer bu kürsüden
konuşur da bu işin tutmadığını söylerse, hiç şaşmayacağım.
Arkadaşlar, yalnız hekim ve personel temin etmekle sağlık problemini
çözemezsiniz. Bir yere istediğiniz kadar personeli ve doktoru götürün; ama,
işin can alıcı noktasına eğer erişememişseniz, işiniz yoktur.
Size kısa bir bilgi vermek istiyorum. Yaklaşık olarak 11 000 000
insanımız yeşil kart yutturmacasıyla tedavi görmektedir. Kusura bakmayın, bu,
kelimenin tam anlamıyla popülist bir politikadır. Yeşil kart diye bir olay
yoktur. Zengini de yeşil kart almaktadır, fakiri de. Dediğim gibi, dünyanın
hiçbir yerinde de, devlet, vatandaşlarını "bu benim fakir vatandaşım, bu
benim zengin vatandaşım" diye ayırmaz. Askere giderken vatandaşı ayırıyor
muyuz; askere gideceksin diyoruz; ama, sağlık konusu geldiği zaman "sen
fakirsin kardeşim, sen yeşil kartla gideceksin" diyorsunuz. Böyle şey
olmaz! Bu yeşil kart rezaleti en kısa zamanda kaldırılmalıdır. Hemen şunu da
ilave edeyim: Yeşil kart, hadi, yine, biraz tutulacak bir şey. Hiç sağlık
güvencesi olmayan 11 000 000 yurttaşımız var; 11 000 000 yurttaşımızın hiçbir
sağlık güvencesi yoktur. Ankara'nın göbeğinde de vardır, Hakkâri'nin dağında
tepesinde de vardır; 11 000 000 vatandaşımızın sağlık güvencesi yoktur. Siz
istediğiniz kadar sağlık personelini götürün, istediğiniz kadar hekimi götürün,
bu işi halledemedikten sonra bunlara hizmet götüremezsiniz arkadaşım.
AKP sözcülerinden birisi dedi ki: "Efendim, biz, işi özel teşebbüse
yaptırıyoruz." Anayasanın en öndeki maddesi sosyal devleti tanımlarken,
devlet vatandaşın sağlığını sağlayamıyorsa, devlet vatandaşın eğitimini
sağlayamıyorsa, devlet vatandaşın güvenliğini sağlayamıyorsa, devletin nesi
sosyal devlettir arkadaşlar?! Siz vatandaşınızın sağlığına bakamıyorsunuz,
ilacını veremiyorsunuz, hastasına baktıramıyorsunuz, güvenliğini
sağlayamıyorsunuz, eğitimini sağlayamıyorsunuz, ondan sonra kalkıyorsunuz
"ben sosyal devletim" diyorsunuz; olmaz böyle şey, böyle sosyal
devletlik olmaz! Evvela vatandaşa sağlık hizmeti sağlamak zorundasınız. Ankara'nın
göbeğindeki vatandaş, hastaneye giderken "ben ne ödeyeceğim" diye
düşünmemelidir. Önce, buna bir hal çaresi bulmak zorundasınız.
Anayasamızın 56 ncı maddesi, sağlık hizmetlerinin tek elden
yürütülmesini öngörmüştür. Gerçekten bu doğrudur; ama, hiçbir zaman Türkiye'de
sağlık hizmetleri tek elden yürütülmemiştir; her canı isteyen istediği yerde
poliklinik açmıştır, her belediye istediği yerde poliklinik açmıştır ve hiçbir
zaman da, Sağlık Bakanlığı, bunları istenildiği gibi denetleyememiştir arkadaşlar.
Bu arada, sağlık hizmetlerinin en ön basamağı olan, yani, "birinci
basamak" dediğimiz, sağlık hizmetlerine verilecek olan pratisyen hekim
arkadaşların eğitimi yetersizdir. Buna, Sağlık Bakanlığı, mutlaka bir hal
çaresi bulmalıdır; uzman genel pratisyen yetiştirmek zorundadır. Bunun için de,
hekimleri sürekli eğitim altında tutmak zorundadır; yoksa, hekim, mezun
olduktan elli sene sonra aynı diplomayla hekimlik yapmaktadır. Gelişmiş
ülkelerde böyle değildir arkadaşlar. Kongrelere katılmadıysanız, bilimsel
yayınları takip etmiyorsanız, iki yıl sonra sizin lisansınız yahut da görev
izniniz iptal edilir ve denilir ki, "siz, şu şu kongrelere katılmak
zorundasınız. Sağlık Bakanlığı, buna da bir hal çaresi bulmak zorundadır.
Bununla da, hekimleri, sürekli eğitim altında tutmak zorundadır.
Bana göre, tıp fakültelerimiz çok sayıdadır. Bunları kapatın demiyorum;
ama, öğrenci sayısı azaltılmalı, beş yıl sonra "50 000 hekimimiz
işsiz" diye karşımıza çıkılmamalıdır. Bunun, mutlaka, bir planı, programı
olmalıdır. Hekimlerimiz, düzenli bir şekilde yetiştirilmeli ve sayıları belli
miktarda tutulmalıdır.
Bütçeden sağlığa ayrılan pay yeterli değildir. Yasal ya da anayasal
düzenlemeyle bu, en az yüzde 10'a çıkarılmalıdır. Bunun için, kamu
harcamalarında israfın denetimi yoluna gidilmeli, ihale yolsuzlukları, mafya
çetelerine kaptırılan paralar denetim altına alınmalıdır. Biliyorsunuz, son
günlerde yaşadığımız "neşter operasyonu" diye bir olay var.
Türkiye'de bunun gibi belki yüzlercesi yaşanıyor; bunun farkında değiliz arkadaşlar.
Sağlık hizmetlerindeki KDV oranı düşürülmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, hükümette,
halka eşit ve nitelikli sağlık hizmeti sunma isteği ve bilinci yerleşmiş
olmalıdır. Hepsinden önemlisi, sağlığın doğuştan kazanılmış bir insanlık hakkı
olduğu, devletin ise, vazgeçilmez ve devredilemez görevi olduğu
unutulmamalıdır.
Bu içten düşüncelerimin ülkemizde yerleştiği günleri görmek
dileklerimle, hepinize en derim saygılarımı sunarım.
Çok teşekkür ederim, sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özyurt, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III. - Y O K
L A M A
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesi için yapılacak oylamadan önce bir yoklama
talebi vardır; şimdi, bu talebi yerine getireceğim.
Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin salonda bulunup
bulunmadıklarını tespit edeceğim. Yeterli sayıda sayın üye salonda hazır ise,
elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Oğuz Oyan?.. Burada.
Hüseyin Özcan?.. Burada.
İsmet Atalay?.. Burada.
Yücel Artantaş?.. Burada.
Şevket Arz?.. Burada.
Hakkı Ülkü?.. Burada.
Nail Kamacı?.. Burada.
Ramazan Kerim Özkan?.. Burada.
Atilla Başoğlu?.. Burada.
Mehmet Yıldırım?.. Burada.
Atila Emek?.. Burada.
Bihlun Tamaylıgil?.. Burada.
Berhan Şimşek?.. Burada.
Birgen Keleş?.. Burada.
Haşim Oral?.. Burada.
Mehmet Neşşar?.. Burada.
Mevlüt Coşkuner?.. Burada.
Ali Rıza Gülçiçek?.. Burada.
Ali Rıza Bodur?.. Burada.
Ali Kemal Deveciler?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, yoklama için 3 dakika süre veriyorum.
Yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin sisteme girmemelerini rica
ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7. - Eleman Temininde Güçlük Çekilen
Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/611) (S. Sayısı: 209) (Devam)
BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
ELEMAN TEMİNİNDE GÜÇLÜK ÇEKİLEN YERLERDE
SÖZLEŞMELİ SAĞLIK
PERSONELİ ÇALIŞTIRILMASI İLE BAZI KANUN
VE KANUN HÜKMÜNDE
KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI
HAKKINDA KANUN TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı; eleman temininde güçlük çekilen yerlerde ve
hizmet dallarında sağlık hizmetlerinin etkili ve verimli bir şekilde
yürütülebilmesini temin etmek üzere, Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşları
tarafından hizmet akdi ile sözleşmeli olarak istihdam edilecek ve işçi
sayılmayan sağlık personelinin hizmet şartlarını, niteliklerini, işe alınma ve
işine son verilme hallerini, görev ve yetkilerini, hak, yükümlülük ve
sorumluluklarını, ücret ve diğer ödemeleri ile özlük işlerini düzenlemektir.
Sözleşmeli personel istihdam edilecek hizmet birimleri ; Başbakanlık
Doğu ve Güneydoğu Eylem Planı, Devlet Planlama Teşkilâtı tarafından yayınlanmış
en son ilçe bazındaki sosyo ekonomik gelişmişlik kriterleri, ilçelerin sağlık
göstergeleri ile coğrafi konumları dikkate alınarak, Sağlık Bakanlığının
teklifi üzerine yılda bir kez Bakanlar Kurulu kararı ile tespit edilir.
Dağıtımı yapılacak pozisyon sayısı 22 000'i geçemez. Şehir merkezlerinde
kullanılacak toplam pozisyon sayısı, bu rakamın azami % 5'idir. Ekli 2 sayılı
cetveldeki taban oranlarını yarısına kadar indirmeye Bakanlar Kurulu
yetkilidir. İstihdam edilecek sözleşmeli personel unvanları ve bunlarda
aranılacak nitelikler ekli (1) sayılı cetvelde gösterilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Uğur Neşşar konuşucaklardır.
Sayın Neşşar, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesiyle ilgili
görüşlerimizi bildirmek üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanının, ülke sağlık
sorunlarını bir türlü tümüyle kavramadan, bir o ucundan bir bu ucundan tutarak,
kısmî, palyatif ve kalıcı olmayan önermelerle, sistemi zaman içinde tümüyle
içinden çıkılmaz duruma sokacak yasa tasarılarından bir yenisiyle karşı
karşıyayız. Bu tasarı da, AKP Grubunun oylarıyla yasalaşacak ve tıpkı diğer
uygulamalarda olduğu gibi, daha ilk günden, kamuoyu önünde, gerçek yüzü ve
amacıyla kendisini sergileyecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin
Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanunun 26 ncı maddesinin ilk paragrafını aynen
okuyorum: "Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı veya ilgili bakanlık, sağlık
hizmetlerinin sosyalleştirilmiş olduğu bölgelerde kadro mevzuu olan hizmetlerde
mukavele ile sağlık personeli istihdam eder." Yani, sizin, bir yenilikmiş
gibi, bir devrimmiş gibi ortaya attığınız önerme, bundan kırkiki sene önceki
224 sayılı Yasada aynen var ve üstelik de, beğenmediğiniz solcular tarafından
hazırlanmış bir yasadır; siz, bugün Meclis gündemine getiriyorsunuz.
Aynı yasanın 30 uncu maddesinin (d) bendi de aynen şöyle: "İşçi
Sigortaları Kurumuna ait sağlık tesisleri, binaları, tıbbî malzeme, eşya ve
ilaçlar, iktisap bedeli verilmek suretiyle, Sağlık ve Sosyal Yardım ve Çalışma
Bakanlıkları tarafından müştereken tespit edilecek esaslar dairesinde Sağlık ve
Sosyal Yardım Bakanlığına devredilir." Bu da, sizin bir türlü
gerçekleştiremediğiniz, sağlık kuruluşlarını tek çatı altında toplama meselesi.
Bildiğiniz gibi, sigortalı hastayı devlet hastanesine sevk etmek, tek çatı
altında toplamak olarak kabul edilmemelidir.
Bu saptamaları birkaç açıdan değerlendirmeye değer buluyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, zamanında gerçekten
devrim niteliğinde olan, ülke sağlık sistemine kalıcı ve etkin çözüm getirecek
224 sayılı Yasayı, burada, bir kez daha dikkatinize getirmek isterim. Bu
yasanın iki maddesinden biri, AKP Hükümeti tarafından bugün gündeme
getirilmekte, diğer bir maddesi ise AKP programında yer almaktadır. Bugün
yasalaştırılması düşünülen maddenin neden bir türlü yaşama geçirilemediğini ve
neden geçmemesi gerektiğini, ben ve diğer arkadaşlarım, bugün tartışacağız.
Bugünkü tartışma, buna ek olarak, sağlık konusunda gerçekten uzman ve birikim
sahibi olanların neden ısrarla ve inatla, 224 sayılı Yasayı gündemde tuttuğunu
ve Cumhuriyet Halk Partisi programlarında 224 sayılı Yasanın revize edilerek işletilmesinin
neden bu kadar altı çizilerek önerildiğini, bir kez daha, açıkça ortaya
koyacaktır.
Sayın Recep Akdağ'ın "birinci basamak" kelimesini telaffuz
etmeye başladığını memnuniyetle görüyorum. Bu sevindiricidir; ancak, yeterli
değildir. Sayın Bakanın, büyük merakla, 31 Temmuzda kendisine sunulmasını
beklediği ulusal sağlık hesapları araştırma sonuç raporunu aldığında, sağlıkta
tedavi edici hizmetlere ödenen rakamların artması koşulunda maliyetlerin ne
kadar arttığını, tedavi edici hizmetlere ödenen rakamların artması koşulunda da
sağlıkta kalitenin ne oranda düştüğünü göreceğini biliyorum. Sayın Bakan günün
birinde koruyucu hizmetlerden bahsetmeye başladığı zaman da, biz, kendisine,
224 sayılı Yasayı bir kez daha anımsatacağız.
Sağlık sistemini dışa bağımlı, kaynak tüketen bir sömürü canavarına
döndürmüş karşı devrim hareketinin ve bu sömürüye, bilerek ya da bilmeyerek
katkıda bulunan herkesin, sırf ideolojik gerekçelerle elinin tersiyle ittiği;
ancak, Türkiye'de sağlık konusunda temel eser niteliğindeki bu yasanın mutlaka
okunması ve kırk yıldır eskimeyen felsefesinin iyice irdelenmesi gerektiğine
inanıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değinmek istediğim ikinci konu da
şudur: Bu oturumda tartışacağımız tasarı hazırlanırken, yapılması gereken ön
araştırmanın AKP tarafından yapılmadığı ve eski mevzuatın gözden geçirilmediği
gerçeğidir. Tıpkı bilimde olduğu gibi, kamu yönetiminde de, yeni bir önermeyle
ortaya çıkılmadan önce, geçmişte bu yönde yapılmış yasa ve uygulamaların
incelenmesi ve irdelenmesi gereklidir. Böylece, geçmişte yapılan ya da
yapılamayanların neden yapılıp ya da yapılamadığının anlaşılması, dolayısıyla,
geçmiş hataların yinelenmesiyle vakit yitirilmemesi sağlanmış olur. Konuya bu
yönden yaklaşılması halinde, tartıştığımız tasarının, uygulamasının sakıncaları
nedeniyle kırkiki yıldır gündeme getirilmediği açıkça görülecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının elinde toplam
275 000 kadro bulunmaktadır ve bunların 216 000'i doludur. Bakanlık, buna ve
IMF'yle yapılan anlaşmalar çerçevesindeki sınırlamalara karşın, kısa zaman
önce, yine, eleman temin edilmesinde güçlük çekilen yerlerde kullanılmak üzere
11 200 yeni kadro almıştır. Bu durumda, Bakanlığın elindeki kadroların yüzde
25'inin halen kullanılmadığı görülmektedir. Şimdi de, Bakanlık, yeniden,
sözleşmeli, 22 000 ek kadro almak istemektedir. Yani, 657 sayılı Yasaya tabi,
münhal 70 000 kadronuz olacak, 657 sayılı Yasa, size, özel koşullarda, özel
hizmete fazla ödeme yapma olanağını verecek, iyiniyetle, pozitif katkı yapan ve
sağlık konusunda son derece duyarlı bir muhalefet partisi olacak ve siz, yine
de, illaki sözleşmeyle atama yapmak için yasa çıkaracak ve 22 000 kadro
alacaksınız; bu yasayla da, aynı kuruluşta, aynı anda, 657 sayılı Yasaya göre
çalışan ile sözleşmeli olarak, diğerinin 2,5 katı maaşla çalışan personeli, yan
yana, hem de eşit işe eşit ücret prensibini çiğnediğinizi bile bile
çalıştıracaksınız ve o işyerinde huzur ve verimlilik arayacaksınız; bu olanaklı
değildir. Bu iki çalışan arasındaki barışı nasıl sağlayacaksınız? 657'ye göre
çalışan doktorun, kendisinden 2,5 kat fazla maaş alana hangi gözle bakacağını
hiç düşündünüz mü? Sağlık Bakanlığındaki kadrolaşmanın bir klasik ve bir marka
durumunda olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu alınan kadroların, mevcut sağlık
sistemimizin kötü ortamında yurttaşlarımızın iyi bir hizmete duyduğu özlem
suiistimal edilerek, sağlık hizmeti arzına yönelikmiş gibi masumca sunulmak
suretiyle, siyasî kadrolaşma için kullanılmayacağına biz inansak bile, bunu yan
yana ve eşitsiz koşullarda çalışan sağlık personeline nasıl anlatacaksınız? Bu
kadrolara gerçekten, kurayla ve iyiniyetle atama yapıldığını varsayalım. Peki,
sizin gibi düşünmeyen personelin sözleşmelerinin bitimine yakın, salt belirli
davranış ve giyim kurallarına sizin gibi uymadıkları için sözleşmelerinin
uzatılmayacağı korkusuna -üstelik de AKP iktidardayken- kapılmayacaklarına
nasıl inanırsınız? Biz inanmıyoruz. Bu kadroların yandaşlarınıza ekkazanç
sağlamak için ve sizinle yandaş olmayanlara da baskı yapmak için kullanılacağı
kuşkusunu ciddî olarak taşıyor ve tarihin önünde tutanaklara yansıtıyoruz.
NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - 68 000 000'un hepsi bizim yandaşımızdır.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Sabredin efendim, sabredin.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, sözleşmeli personelle sağlık
hizmeti verilmesini uygun bulmuyoruz ve bu kadar yıldır, yasada olmasına
karşın, hiçbir iktidarın uygulamaya koymamış olmasının nedenlerini de burada
size aktarıyoruz. Her uygulamanızda olduğu gibi, şimdiye kadarki hiçbir
iktidarın cesaret edemediği işleri yaptığınızı iddia edeceksiniz. Sizin bu
tasarıyı kadrolaşma amacıyla değil de, gerçekten ülkemize uygun olduğunu
varsayarak çıkarmak istediğinizi düşünelim; yani, sözleşmeli personel
kullanarak, daha özendirilmiş ve daha kaliteli sağlık hizmeti verileceğine
gerçekten inanıyor olduğunuzu varsayalım. O zaman, neden, o meşhur
cesaretinizle sağlık hizmetlerine ulaşmada güçlük çekilen yörelerimizdeki tüm
sağlık çalışanlarını aynı statüde sözleşmeli çalıştırmak için gerekli
girişimleri yapmıyorsunuz? Neden, önce 11 200 kadro aldıktan sonra şimdi de
sözleşmeli kadro peşine düşüyorsunuz? Bu yaptıklarınızın, akıl, mantık, insaf
ve iyi niyetle düşünüldüğünde, bir açıklaması olmadığı gibi, artık, gizliliği
de kalmamış olan niyetinizi kamuoyu önünde açıkça bir kez daha ortaya
koymaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık, ciddî iştir ve ülkemizin
kaynakları da kısıtlıdır. Ülkemizin köklü bir sağlık reformuna gereksinmesi
açıktır. Bilgiye dayanmayan, kulaktan dolma bazı yaklaşımların önemli bir şey
yapıyormuş edasıyla uygulamaya konulmasının 1950'den beri ülkeye faturası, 200
milyar dolara ulaşmış, geçmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Neşşar, size 1 dakikalık eksüre veriyorum.
Buyurun
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)- Her dönemde, kendilerinin her şeyi
bildiğini ve ellerinde sihirli değnek olduğunu zanneden yöneticiler çıkmıştır.
Günümüzde başarı, her alanda kendisi gibi düşünmese de başkalarının bilgi ve
görüşlerine itibar etmeyi, onlarla tartışmayı ve gerektiğinde onların
fikirlerini kabul etmeyi hazmedebilen yöneticilerin olmaktadır.
Gördüğünüz gibi, devrimmişçesine ortaya attığınız görüşleriniz kırk
yıldır bilinen ve tartışılan konulardır. Sizi, bağnazlığın benmerkezci
karanlığından paylaşmanın mutluluğuna davet ediyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyon)- Siz kanunu hiç okumamışsınız.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)- Geliniz, bu bölük pörçük uygulamalarınız
yerine, uzmanları ve sivil kuruluşları da aramıza alarak oluşturacağımız
bilgilerle, ayakları yere basan, gerçekçi bir ulusal sağlık reformunu
gerçekleştirelim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Sayın Neşşar, teşekkür ediyorum.
RESUL TOSUN (Tokat)- Kanunu hiç okumamışsınız.
BAŞKAN- Sayın Tosun...
ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Senin okuduğun kadar okudu!..
BAŞKAN- Sayın Neşşar, teşekkür ediyorum; buyurun...
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, şahsı adına, Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl.
Sayın Erdöl, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CEVDET ERDÖL (Trabzon)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, arkadaşlarıma şunu hatırlatmak istiyorum: Kanunun ilk
satırlarını okusunlar. "Eleman temininde güçlük çekilen yerlerde..."
diye devam ediyor; yani, siz, mahrumiyet bölgelerine doktor gönderdiniz de,
Sayın Bakan onları aldı başkasını mı gönderiyor, onunla mı kadrolaşıyor?!
Lütfen, Türkiye'nin sağlık sorunlarını bilenler, burada, insanları
yanıltmasınlar. Bizler, doğuda, şurada burada, belki batının bazı mahrum olan
ilçelerinde dahi doktor bulamamaktayız. Bu mesleğin yirmi küsur yıl içinde olan
bir insan olarak, bunun nasıl söylendiğini, bunun nasıl anlatıldığını gerçekten
hayretle dinliyorum.
Bizler, bilgiye dayanmayan, kulaktan dolma evhamlardan kurtulmuş bir
memleket istiyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bizler, kırk yıl gerisini
değil, yüzkırk yıl ilerisini düşünen bir toplum istiyoruz ve bunları bize bu
kanunla sağlayan Sayın Bakanı, bürokratlarını ve emeği geçen herkesi
kutluyorum.
Sayın Bakan, gerçekten, hekimlerimiz adına şahsınıza ve hükümetinize
teşekkürlerimizi arz ediyoruz ki, hekimlere mal olan, sadece hekimlere mahsus
olan mecburî hizmet dayatmasından hekimlerimizi kurtardınız.
Bunun yanı sıra, öncelikle 26 ilde başlatılması düşünülen, fakat, şimdi
Türkiye'nin tüm illerinde yapılması planlanan bu eleman temininde güçlük
çekilen yerlere hekim ve diğer sağlık personelinin gönderilmesi, gerçekten,
sağlıkta büyük bir devrim olacaktır, ülkemizde sağlık alanında büyük bir
rahatlama sağlayacaktır. Bu, bir zorunluluktan doğmaktadır. Bir yerde hekimi
tutamıyorsunuz. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre ve diğer mecburî
hizmet yasalarına göre doktorlar gidiyor herhangi bir yere ve ondan sonra ya
bir milletvekilini ya bir bakanı ya bir bürokratı buluyor "buradan beni
al, filan yere ver..." Bu, hepimizin başında olan bir şey; ama, bu kanunla
Sayın Bakan kendi kendini bağlıyor. Sayın Bakan bile bir mahrumiyet bölgesine
giden sözleşmeli personeli bir yerden bir başka yere alamayacak, mülkî amir
alamayacak. Bu, halka hizmet etmekten başka bir şey değildir arkadaşlar; bunu
böyle bilelim. Bunun ardında başka art niyetler aramayalım, evhamlarla
yaşamayalım. Lütfen, 21 inci Yüzyıla taşınalım ve oraya gelelim.
Sayın Bakanımızdan, tabiî, bu arada, özellikle bu mahrumiyet bölgelerine
göndereceğimiz hekimlerimiz için, TUS sınavlarında, acaba, bir ekpuan verebilir
miyiz; sağlık personelinin özlük haklarını, diğer sağlık personelinin özlük
haklarını biraz daha nasıl geliştirebiliriz; ücretleri nasıl artırabiliriz
diye, bu konulardaki çözüm önerilerini beklemekteyiz. Hekimler ve diğer sağlık
personeli adına, kendilerine şükranlarımızı arz ediyoruz.
Böylelikle, çalışan ile çalışmayan ayırt edilecektir. Böylelikle, bir
yere giden hekim, ardına birilerini takarak, şuradan beni buraya al derdine
düşmeyecektir; hekimleri de rahatlatacaktır. Şahsım adına büyük bir gönül
samimiyetiyle inanarak söylüyorum ki, hiçbir kimse, kaşı için, başı için,
bıyığı için hiçbir yerden hiçbir yere gönderilmeyecek, sözleşmesi iptal
edilmeyecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Kamu yararı gözönüne alınırsa, bu kanun, büyük bir boşluğu
dolduracaktır, büyük bir hizmete sebebiyet verecektir. Evham içerisinde olan
arkadaşlara söylüyorum ki, asla ve asla, sizin korktuklarınız olmayacaktır;
Adalet ve Kalkınma Partisi, ismine yaraşır şekilde, adaleti bu sağlıkta da
sağlayacaktır.
Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdöl.
Şahsı adına, Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sağlık
dileklerimle, aziz milletimi ve Yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, elbette ki, insan, yaratılmış varlıklar
içerisinde en kıymetli ve en şerefli olanıdır. Yine, tabiîdir ki, insanın
sağlık hizmeti, doğuştan gelen, fıtrî en temel haklarından biridir ve sosyal
devlet olmanın gereği de, bu sağlık hizmetlerini, adil, dengeli ve en etkin bir
biçimde kendi insanlarına, vatandaşlarına sunmasıdır; ancak, bugüne kadar
uygulanmakta olan sağlık politikaları, ne yazık ki, sosyal devlet olmanın
gereği olan bu adil sağlık hizmeti dağılımını ve dengeli hizmet sunumunu mümkün
kılmamıştır.
Değerli muhalefet partisinin sözcüleri, burada, değişik şekillerde
konuyu takdim etmeye çalışmışlardır "eşit işe eşit ücret ilkesi"
diyerek... Bugüne kadar, memleketin doğusunda, özellikle doktor sıkıntısının en
had safhada çekildiği Siirt İlinin milletvekili olarak, kendilerinin Siirt'e
gelip de, Siirt Merkez Devlet Hastanesinde, SSK Hastanesinde, Kurtalan
İlçesinin hastanesinde ve diğer ilçelerimizdeki sağlık kurumlarında, insanlarımızın,
ne şekilde, doktorsuzluktan, sağlık personeli sıkıntısından dolayı, bugüne
kadar inim inim inlediğini görmelerini tavsiye ediyorum. Öyle inanıyorum ki, bu
arkadaşlarımız, bu bahsettiğim tarzdaki ziyareti yaparak buraya dönerlerse,
onlar da, , benim gibi bu konuyu algılayacaklar ve aynı şekilde bu kürsüden,
sizlere ve yüce milletimize takdim etmekte bizlerle beraber olacaklardır.
Sayın milletvekilleri, ben, hastaneye götürülüp, ebesi olmadığından
dolayı orada bebeğiyle can veren kadınlarımızın, analarımızın, bacılarımızın
olduğunu biliyorum, bunları gözlerimle görerek, bu olayları yaşayan bir
arkadaşınızım.
Ben, yine, öyle bir ilden geliyorum ki, SSK Hastanesinde sadece üç uzman
hekimin bulunduğunu, Merkez Devlet Hastanesinin, doktorsuzluktan ve
imkânsızlıktan, sadece bir sağlık merkezi gibi hizmet verebildiğini bilen ve
gelen hastaları, sürekli, daha büyük sağlık merkezlerine -Diyarbakır Devlet
Hastanesine ve daha ileri sağlık merkezlerine- sevk eden bir işlevden öteye
gitmeyen sağlık kurumlarının içinde yaşayan bir arkadaşınızım.
Eğer, bugüne kadar "eşit işe eşit ücret" ilkesiyle bu
memlekette bu problemleri çözebilmiş olsaydık, bugün, benim sizlere arz ettiğim
bu sıkıntıların hiçbiri olmayacaktı.
İşte, bu sıkıntıları ortadan kaldırabilmeye yönelik bir mekanizmanın
oluşturulması lazım idi. Bugüne kadar bu hizmetler geliştirilirken, böyle bir
mekanizmayla, ilk defa, adalet ve kalkınmanın sembolü olan hükümetimizin ve
Partimizin çok değerli Sağlık Bakanı ve Sağlık Bakanlığı mensuplarının böyle bir
tasarıyı ortaya koymuş olmalarıyla, sadece Siirt gibi bir yerde 650 sağlık
personeliyle ve bunun içerisinde büyük çoğunluğunu doktorların, ebelerin,
hemşirelerin oluşturacağı ekiple Siirt'teki vatandaşlarımıza hizmet
verilebilmesi sağlanmış olacaktır. Siirt gibi, Şırnak da, Hakkâri de, Bitlis
de, doğunun bütün illeri de böyle bir hizmete kavuşmuş olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergenç, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bu tasarının hazırlanmasından dolayı, başta Sayın Sağlık Bakanını ve
değerli personelini, çalışma arkadaşlarını kutluyorum; İlim adına, bölgem adına
ve insanlarım adına, kendisine teşekkür ediyorum.
Hiç kimsenin bir şüphesi olmasın, konu incelendiğinde görülecektir ki,
bu kanunun uygulanmasında, Sağlık Bakanlığı, doktor atamalarını kuraya, diğer
sağlık personelinin atamalarını ise merkezî bir sınava bağlamıştır. Kadrolaşma
niyeti olan bir teşkilatın ve bir hükümetin, daha tasarı hazırlanırken
kendisini böyle bir şeyle bağlaması düşünülemez elbette ki. Adalet ve Kalkınma
Partisinin, hizmetleri vatandaşına sunarken, adaletten ayrılmamak kaydıyla bu
hizmetleri yapacağının yansımaları bu tasarıda da kendisini göstermiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, bir cümleyle bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
ÖNER ERGENÇ (Devamla) - Bu vesileyle, ben, hepimizin, öyle ümit ediyorum
ki, muhalefet partisinin değerli milletvekillerinin de katkılarıyla
çıkaracağımız bu kanunun, ülkemize, memleketimize ve milletimize hayırlara,
sağlıklara vesile olmasını diliyorum.
Tekrar, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergenç.
Sayın milletvekilleri, 1 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2. - Bu Kanunda yer alan;
a) Bakan: Sağlık Bakanını,
b) Bakanlık: Sağlık Bakanlığını,
c) Sözleşmeli personel: Ekli (1) sayılı cetvelde belirtilen pozisyon
unvanlarından birinde görev yapan personeli,
d) Sözleşmeli personel pozisyonu: Ekli (1) sayılı cetvelde unvanlar
itibarıyla belirtilen ve ancak bir personelin istihdamına imkân veren görev
pozisyonunu,
İfade eder.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2 nci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
2 nci madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Sözleşmeli personelin sayısı ve çalıştırılacakları yerler
MADDE 3. - Bakanlık, bu Kanunun 1 inci maddesi gereğince hazırlanan
Bakanlar Kurulu kararında belirtilen hizmet birimlerinde ve ekli (1) sayılı
cetvelde gösterilen pozisyon unvanlarıyla sınırlı olmak kaydıyla, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması
hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın, Maliye Bakanlığı tarafından vize
edilmiş pozisyonlarda Bakan onayı ile sözleşmeli personel istihdam edebilir.
Sözleşmeli personelin pozisyon unvanlarını ve niteliklerini gösteren
ekli (1) sayılı cetvel, hizmete duyulan ihtiyaçtaki değişmeler dikkate alınarak
yılda bir kez olmak kaydıyla, Devlet Personel Başkanlığı ile Maliye
Bakanlığının görüşü ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca yeniden
belirlenebilir.
Bu Kanuna göre istihdam edilecek sözleşmeli personel pozisyonlarının, bu
Kanunun 1 inci maddesi gereğince hazırlanan Bakanlar Kurulu kararında belirtilen
hizmet birimlerinde ve bu kanunun 1 inci maddesinde belirtilen azami pozisyon
sayısını geçmemek üzere, sağlık kurum ve kuruluşları ile gezici sağlık ve 112
acil servis gibi hizmet bazında birimler ve pozisyon unvanları itibarıyla
dağılımına ilişkin vize işlemi, Bakanlığın teklifi üzerine yılda bir kez olmak
üzere Maliye Bakanlığınca yapılır. Vize işlemine aykırı pozisyon unvanlarında
ve sağlık birimlerinde sözleşmeli personel istihdam edilemez. Bakanlık,
sözleşmeli personel pozisyonlarının hizmet ihtiyaçlarına en uygun şekilde
dağılımının sağlanması için gerekli tedbirleri alır ve bu amaçla norm pozisyon
sayılarını tespit eder. Norm pozisyon sayısının değişmesi dışında,
pozisyonların birimler itibarıyla dağılımı değiştirilemez.
Maliye Bakanlığı tarafından birimler itibarıyla vize edilmiş
pozisyonlarda istihdam edilecek personel; pozisyonunun tahsis edildiği yer
dışındaki birimlerde sürekli olarak görevlendirilemez ve çalıştırılamaz. Ancak
sözleşmeli personel; deprem, yangın, su baskını, yer kayması, çığ ve benzeri
afetler, sıkıyönetim, olağanüstü hal, seferberlik ve savaş hali ile yılda bir
ayı geçmeyen hizmet içi eğitim çalışmaları esnasında, pozisyonunun tahsis
edildiği yer dışındaki birimlerde geçici olarak görevlendirilebilir.
BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmakta olduğumuz yasa tasarısı, sadece muhalefeti
veya iktidarı ilgilendirmiyor, 70 000 000 insanı ilgilendiriyor. Görüyorum ki,
bütün arkadaşlarım, yasanın temeline karşı değil. Buradaki asıl mesele, sağlığı
nasıl düzeltebiliriz. Burada senelerden beri gelen eksiklik halen devam
etmekte. Bu, eleman temininde güçlükle ilgili getirilen yasa tasarında da,
bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bazı kaygılarımız var.
Değerli milletvekilleri, hekim ve sağlık çalışanlarının iş güvencesini
ortadan kaldıracak, sağlık hizmetlerinin hizmetin satın alınmasıyla
sağlanmasının yolunu açacak, dolayısıyla sosyal devlet ilkesini zedeleyecek bir
yasa tasarısının Genel Kurulun gündemine geldiğini görüyoruz.
59 uncu hükümet kurulurken, sosyal diyaloğa önem verileceğinin,
sorunların taraflarla tartışılarak çözülmeye çalışılacağının altı çizilmişti.
Oysa, hükümetin, her konuda olduğu gibi, toplumsal yaşamın önemli alanlarından
biri olan sağlık hizmetlerinde de, sağlık çalışanlarının görüşlerini almadan,
bir dizi düzenlemelere gittiği görülmektedir.
Bu tasarıyla yapılmak istenen nedir, bu tasarı sağlık alanında neler
değiştirecektir?.. Getirilen tasarıyla, sağlık hizmetlerinin
özelleştirilmesiyle ilgili olarak yeni adımlar atılmaktadır. Sağlık
çalışanları, iş güvencesi konusunda sıkıntılı bir döneme sürüklenmektedir. 1
Nisanda yürürlüğe giren Bütçe Yasasında, hiç ilgisi olmadığı halde,
dönersermaye uygulamasında yapılan değişiklikle, hekim dışındaki sağlık
personelinin dönersermaye payı yüzde 20 azaltılmıştır.
Saat 16.00'dan sonra hastanede yapılacak muayenelerin önü açılarak
"ne kadar hasta muayene edersen o kadar para alırsın" uygulamasına
geçildi veya geçilecek. Bu uygulamalarla, bir anlamda, sağlık hizmetlerinin
ücretli hale getirildiğini görüyoruz. Bununla birlikte, sağlık çalışanları
anlamsız bir rekabete zorlanmaktadır. Uluslararası standartlara göre, bir hekim
1 hastaya en az 15 dakika zaman ayırmaktadır. Sayın Bakan "rekabeti
artırıyorum" diye, günde 60-70 hasta muayene eden hekime "daha fazla
hasta muayene et, daha fazla ücret al" derseniz, niteliği düşürür, etik
değerleri ve halkın devlete olan güvenini zedelersiniz.
Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının kendi verilerine göre 70
000 eleman açığı bulunmaktadır. Bakanlık, bu eleman açığının sözleşmeli
personel uygulamasıyla giderileceğini söyleyerek bir yasa çıkarmaya çalışıyor;
yani "70 000 açığımız var, 22 000 kadroyla bunu karşılayacağız"
diyor; arada 50 000 fark var.
Şimdi, doğu ve güneydoğulu milletvekili arkadaşlarım ve beni dinleyen
vatandaşlarım ilk aşamada, yahu, doktora bak be, benim burada doktor yok, ebe
yok, hemşire yok, kendisi Ankara'nın merkezinde oturuyor, benim namıma
konuşuyor diyebilir.
ÜNAL KACIR (İstanbul)- Şebinkarahisarlılar da öyle diyor.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)- Ama, bir şeyi söyleyeyim: Ben doğudan
geliyorum, doğrudur onun dediği. O, doktor ister, ebe ister, hemşire ister,
sağlık memuru ister; haklıdır da. Ama, bir tek şeyi unuturlar; doktor, sen ne
konuşursan konuş da, ben doktor istiyorum der. Doğru, haklı tabiî; elbette ki
isteyecek; anayasal hakkı da odur, doğrusu da odur, isteyecek. Ee, biz de onu
vermek için uğraşıyoruz zaten; ama, birtakım şeyler istiyoruz, başka bir şeyi
söylüyoruz, diyoruz ki: Bakınız, sözleşmeli personel olarak 22 000 personeli 26
ile -gerçi, 81 il de olsa, değişen bir şey yok- vereceğiz. Bu doktoru verelim,
hemşireyi, ebeyi verelim de, sözleşmeli personele diyoruz ki; efendim, onbir ay
seni çalıştırırım, onbirinci ayda, iki ay evvelden sana yazı yazarım, haberin
olsun; seni beğenmediysem gönderirim...
Peki, kim beğenmeyecek beni; oradaki yerel yönetimi, belediye başkanı,
valisi, ondan sonra kaymakamı, bir de -söyleyeyim sevgili arkadaşlarım- ilçe
başkanları, il başkanları eğer beğenmiyorlarsa, benim doktorumun orada durma
olasılığı yoktur.
Bunları kim puanlayacak, buna bir baktınız mı? Ben diyorum ki, elbette
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine doktor gönderelim. Halen yasamız var; 657
sayılı Yasayla birlikte ücret skalasını değiştirerek, bu 26 ilin ilçesine ayrı,
il merkezine ayrı, köyüne ayrı bir skala uygulasak da, o doktorları veya o
sağlık personelini oraya göndersek, daha güzel değil mi acaba?
Ben "acaba, doktorum ne zaman gidecek" diye düşüneceğim veya
gelecek sene, hem doktor düşünecek "ben ne zaman gideceğim" diye hem
de oradaki vatandaş düşünecek, o şekli, doktoru veya sağlık personelini
beğenmemişse.
Bu, onbir ay sonra ne demektir biliyor musunuz; oraya tayin ettiğimiz,
ilçeye tayin ettiğimiz doktor, oradan gidebilir demektir. İşte, ben buna
karşıyım; ben, oradaki doktorun veya hemşirenin tayinine karşıyım... Hep ne
diyoruz; elbette ki, Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de duran hekimler ve sağlık
personelinin ücretini aynen bırakalım derken onu söylüyoruz. Özendirelim ki,
onları oraya gönderelim diyoruz. Hiç değilse, oraya gönderdiğimizde "3
sene burada kalacaksın" deriz. Neyle deriz; bugün halen var bu; 224 sayılı
Yasayı tatbik etsek, bunu yaparız; ama, tabiî ki, Sağlık Bakanı da iyi niyetli
bir arkadaşımız, bunu kötü olması için yapmıyor ve hiç kimse bunu istemez; ama,
tatbikat öyle olmayacak; ona üzülüyorum; otuziki senedir ben bunu çektim,
gördüm. Elazığ Devlet Hastanesi Başhekimiyken 1 günde 3 defa benim tayinim
çıktı. Bunların hepsi, yarın yine aynen olacak. Olacak; kimse onu garanti
edemez. Hiç değilse, arkasında devlet olsun bu çalışanların.
Şimdi, hep bunları söylüyoruz, hep tenkit ediyoruz; ama, bakınız, Sayın
Sağlık Bakanının, çağdışı bir uygulama olan mecburî hizmeti kaldırmasından
hepimiz memnun olduk, ben de teşekkür ediyorum. Doğruya doğru diyeceğiz tabiî;
ama, yanlışa da yanlış diyeceğiz. Yanlışa yanlış diyeceğiz. Şimdi, ilk bakışta
yanlış gözükmüyor. Bu ne zaman meydana çıkacaktır; uygulamaya geçtiğinde
çıkacaktır. İşte, o uygulamayı daha evvelden söylüyorum. Eksikleri söylüyoruz,
uyarıyoruz.
Bakınız, şu anda 10 000 işsiz doktor var. Her sene tıp fakültelerinden 5
000 doktor çıkıyor. Yani, 10 sene sonra 50 000-60 000 doktor açıkta kalacaktır.
Bunu bir planlamayla yaparsak, Türkiye'de 51 tıp fakültesi var; hiç değilse,
tıp fakültelerini kapatmayalım da -kapatalım demiyorum- yani, bunun öğrenci almasını
olsun, azaltalım; yarın doktor enflasyonu çıkmasın ortaya diyorum.
Sevgili arkadaşlarım, belki, dedim ya, konuşmalarım, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu'ya ve Türkiye'nin her tarafına doktor isteyen, doktor bekleyen, sağlık
personeli bekleyen insanlara yanlış gelebilir; ama, gelmesin. Doğruyu
söylüyorum; siyasetçi elini çekmez oradan, ne derseniz deyiniz. Siyasetçinin
elini çektirmek için ne lazımsa, nasıl bir önlem lazımsa onu yapalım diyorum.
Bence 657'ye bir madde ekleyerek, o doktorsuz, hemşiresiz, ebesiz olan her
köye, ilçeye hizmet götürürüz diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, size 1 dakikalık eksüre veriyorum.
Buyurun, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, beni
dinlediğiniz için hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum.
Çok teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
Madde üzerinde, şahsı adına, Diyarbakır Milletvekili Fehmi Uyanık.
Sayın Uyanık, buyurun efendim.(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET FEHMİ UYANIK (Diyarbakır) - Değerli Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; iktidarıyla, muhalefetiyle hepinizi muhabbetle
selamlıyorum.
Ben, elimden geldiği kadar agresif konuşmamaya çalışacağım.
Demokrasinin bir gereği olarak, demokrasiyi özümsemiş bir arkadaşınız
olarak kendi partime mensup olan milletvekillerine ne kadar saygım ve
muhabbetim varsa, aynı ölçülerde, çok değerli muhalefet partimiz Cumhuriyet
Halk Partili arkadaşlarıma da o derecede saygım ve muhabbetim vardır.
(Alkışlar) Ben, bunun için, elimden geldiği kadar agresif olmaktan kaçınmaya
çalışacağım.
Değerli arkadaşlar, Türkiyemizde, maalesef birçok kavram yerine
oturtulamamıştır, kaidesine oturtulamamıştır. Bir heykeli siz kaidesine
oturtamazsanız, devrilir; hele yüksek yerdeyse, devrildiği zaman kırılır,
paramparça olur. Yazıktır; o kadar büyük bir emekle meydana getirdiğiniz bir
eserin, kaidesine oturmadığı için, devrilip kırılmasına yazıktır, o kadar emeğe
yazıktır. Şunu ifade etmek istiyorum: Kavramları iyice yerine oturtalım,
kaidesine oturtalım. Her konuşmada olduğu gibi, özellikle dikkatimi çekti,
bürokraside kadrolaşma kavramı gündeme getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, bizim derdimiz, bürokraside kadrolaşmak değildir.
Bizim derdimiz şudur: Bu bürokrasi, bizden evvelki hükümeti düşürmüştür. Bu,
acı bir gerçektir. Eğer, bu başarısız ve liyakatsiz bürokrasi değişmezse, bizim
hükümetimizi de düşürecektir. Hatta daha ötesine gideyim; çok değerli muhalefet
partimiz, temennim odur ki, inşallah, onlar da bizden sonra iktidara gelecek ve
iktidar olmanın ne kadar acı olduğunu, ne kadar ağır bir iş olduğunu
hissedeceklerdir. İnşallah bizden sonra onlar da iktidara gelecek, bu acı suyu
içeceklerdir. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, çok değerli muhalefet partimiz Cumhuriyet Halk
Partisi bizden sonra iktidara geldikleri zaman, bizden evvelki hükümeti düşüren
bürokrasi, bizi düşüren bürokrasi korkum odur ki, onlar da iktidara geldiği
zaman onları da düşürecektir; çünkü, bu bürokrasi, başarısız bir bürokrasidir,
liyakatsiz bir bürokrasidir. Biz, adını yanlış koymuşuz. Bürokraside
kadrolaşmak değildir bizim niyetimiz.
Çok değerli muhalefet partimizin toleransına sığınarak şunu ifade etmek
istiyorum: Maksadım, onlara agresif davranmak değildir. Bizde usuldür, biz
maziyi çabuk unuturuz. Hani, rahmetli Menderes "hafızai beşer nisyan ile
maluldür" demiştir; bu, çok doğru bir sözdür.
Çok yakın tarihimizde bir Mehmet Moğultay vardı bu Mecliste. Bu Mehmet
Moğultay Beyefendi benim Bakanlığımı yaptı; ben, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı orijinli bir insanım. Bir gecede 5 000 kişinin tayinini yaptı
arkadaşlar!.. Aynı şekilde, aynı şahıs... Belki doğru olmuyor, adamcağız burada
değil, aleyhinde konuşuyoruz; aslında, bir nevi namertliktir; ama, benim maksadım
namertlikten ziyade, mevcut olmayan birinin arkasından konuşmaktan ziyade,
durumu izah edebilmek bakımından...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uyanık, sürenize 1 dakika ilave ediyorum.
Buyurun.
MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Değerli Başkanım, toleransına
sığınıyorum; çünkü, her zaman bana söz gelmiyor. (Alkışlar)
Aynı Mehmet Moğultay, sonra Adalet Bakanı oldu, aynı şeyi Adalet
Bakanlığında yaptı; 5 000 kişiyi personel haline getirdi, Adalet Bakanlığında
istihdam etti. Hafızai beşer nisyan ile maluldür; biz, ne çabuk unuttuk bunları
ki, AK Partisi, daha dosdoğru kadrosunu kuramamış, daha dosdoğru birlikte
yürüyebileceği, istediği ölçülerde bürokratları gerekli makamlara
getirememiştir. Bunun adını, eğer, biz "kadrolaşma" koyarsak, bence
insafsızlık olur. Bu, girişi böylece belirttikten sonra, ben...(AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Uyanık, cümlenizi tamamlar mısınız; eksüreniz de bitti.
MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Değerli Başkanım, emrediyorsunuz;
keseceğim konuşmamı; ama, müsamahanıza sığınarak diyorum ki, müsaade ederseniz,
bir iki cümle de sosyalizasyon kanunundan bahsedeyim.
BAŞKAN - Son 45 saniye...
MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Çok teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, 1960'lı yıllarda benim rahmetli hemşerim Doktor Yusuf Azizoğlu, sosyalizasyon
kanununu getirdi. Rahmetli Doktor Yusuf Azizoğlu, sosyalizasyon kanununu
getirmeden, benim Diyarbakırımda ve çevremde doğan her çocuğun yüzünde belli
bir yara vardı; yara iyileştikten sonra da -bakın, benim de yüzümde vardır- izi
kaybolmuyordu. Vaktâki, rahmetli Doktor Yusuf Azizoğlu, bu sosyalizasyon
kanununu getirdi, o tarihten sonra doğan çocukların yüzüne dikkat ettim,
hiçbirisinin yüzünde çıban izi yoktu.
Şimdi ben...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum; bir
cümle... Bir cümle...
BAŞKAN -Sayın Uyanık, buyurun.
MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Değerli Bakanımızın getirdiği bu kanunu
da, ben, sosyalizasyon kanunu kadar faydalı görüyorum ve Değerli Bakanımı, bu
refleksi gösterdiği için tebrik ediyorum.
Sözlerime son verirken, hepinizi muhabbetle kucaklıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Çok teşekkür ediyorum Sayın Uyanık.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli
Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan "ekli(1) sayılı cetvel" ibaresinden sonra gelmek
üzere "ile bu Kanunun 1 inci maddesinde belirtilen sözleşmeli personel
sayısı" ibaresinin eklenmesini, aynı maddenin üçüncü fıkrasında yer alan
"bu Kanunun 1 inci maddesi gereğince hazırlanan Bakanlar Kurulu Kararında
belirtilen hizmet birimlerinde ve bu Kanunun 1 inci maddesinde belirtilen"
ibaresinin "bu Kanunun 1 inci ve 3 üncü maddeleri gereğince Bakanlar
Kurulu Kararıyla belirlenen hizmet birimlerinde ve bu Kararlarda belirtilen"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk
İpek |
Mehdi
Eker |
Mehmet
Çerçi |
|
Ankara |
Diyarbakır |
Manisa |
|
Seracettin
Karayağız |
|
Fahri
Çakır |
|
Muş |
|
Düzce |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)
- Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın İpek?..
HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Günün gelişen ve değişen şartlarının, sağlık alanında
hizmet görecek personel hususundaki ihtiyaçta da değişiklikler meydana
getirebileceği düşünüldüğünden sözleşmeli personel sayısının yılda bir kez
olmak kaydıyla Bakanlar Kurulunca yeniden belirlenmesinin daha uygun olacağı
değerlendirilmektedir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Sözleşmeli personelin atanma şartları ve nitelikleri
MADDE 4. - Sözleşme ile çalıştırılacak personelin;
Bakanlığın belirleyeceği hizmetin gerektirdiği özel koşulların yanı sıra, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilen genel şartları
ve ekli (1) sayılı cetvelde belirtilen nitelikleri taşıması zorunludur.
Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar,
sözleşmeli personel olarak istihdam edilemezler.
Sözleşmeli personel olarak; uzman tabip, tabip ve diş
tabibi pozisyonlarına her türlü atamalar kura ile, diğer sözleşmeli personel
pozisyonlarına ise merkezi sınavla yapılır. Daha önce Devlet memurluğu hizmeti
bulunanlar, halen Devlet memuru olarak çalışanlar, diğer personel kanunlarına
tabi olanlar ile bu Kanuna tabi olarak istihdam edilip de hizmet sözleşmesini
feshedenler veya sözleşmesi feshedilenler de sınavla atanması öngörülen
pozisyonlara ancak merkezî sınavla atanabilirler. Bir sözleşmeli personel
pozisyon unvanından sınavla atanması öngörülen diğer bir pozisyon unvanına
nakiller ile, sözleşmeli personelin aynı pozisyon unvanıyla bu Kanunun 1 inci
maddesi gereğince hazırlanan Bakanlar Kurulu kararında gösterilen hizmet
birimleri arasındaki aynı unvanlı sınavla atanması öngörülen boş diğer
pozisyonlara nakillerinde merkezi sınav puanına göre yapılacak sıralama esas
alınır.
Sözleşmeli personel pozisyonlarına atanacakların seçimi
maksadıyla yapılacak sınavlar, sınava tabi tutulmaksızın yapılabilecek
atamalara ilişkin kuralar, bir sözleşmeli personel pozisyon unvanından diğer
bir pozisyon unvanına nakiller ile sözleşmeli personelin aynı pozisyon
unvanıyla bu Kanunun 1 inci maddesi gereğince hazırlanan Bakanlar Kurulu
kararında gösterilen hizmet birimleri arasındaki aynı unvanlı boş diğer
pozisyonlara nakilleri ile ilgili usul ve esaslar Devlet Personel Başkanlığının
görüşü üzerine Bakanlık tarafından hazırlanarak yürürlüğe konulacak
yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - 4 üncü madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Sıvas Milletvekili Nurettin Sözen; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz için büyük önem taşıyan, sağlık alanındaki bir
tasarıyı tartışıyoruz. Daha evvelki yaptığım bir konuşmada, meslek odalarıyla,
muhalefet partileriyle, sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapılmadığını
söylemiştim. Demokrasiye olan bağlılığım, bu eleştirinin altını çizmemi
gerektiriyor. Şimdi, Başkanlığa, 4 üncü maddeye kadar, iktidar grubundan 5
önerge gelmiş durumda. Şimdi, demokratik sistemde, parlamenter sistemde, yasa
tasarıları hükümetin onayından geçer; yani, bütün bakanlıklar kendi sektörleri
açısından, kendi bakanlıkları açısından tasarıyı incelerler, uygun görürler ve
Meclise sevk ederler; sonra, Mecliste ihtisas komisyonlarına gider. Bugünkü
parlamenter yapımızla, Mecliste iki siyasal parti vardır ve İktidar Partisi
çoğunluktadır komisyonlarda; komisyonlarda da bu yasa tasarısı incelenir,
irdelenir ve nihayet, bir karara, kuşkusuz çoğunluğun oyuyla bir karara varılır
ve Meclise gelir. 4 üncü madde oldu, 5 önerge verildi. Bu neyi gösteriyor; iki
şeyi gösteriyor; yasalar özenle hazırlanmıyor; Sayın Bakanımıza bir özel
konuşmamızda da söylemiştim.
Yine, Sağlık Bakanlığı, bundan bir süre evvel, buraya
bir tek maddelik bir tasarı getirdi;12 300 kadro tahsisi... Gayet doğal.
Bakanlar Kurulundan geçti, bütün bakanlar imzaladı bu taslağı, sonra
komisyondan geçti, komisyondaki AKP'li bütün üyeler imzaladı bu yasa
tasarısını; buraya geldi, Bakan, yani iktidar grubu önerge verdi, bir maddelik
yasa tasarısına, yeni bir madde veya cetvele yeni bir hüküm konuldu, 30
danışman eklendi bu listeye. Eğer 30 danışman gerekliyse, iki gün evvel niçin
eklemediniz? İki gün sonrasını göremiyor musunuz? 4 üncü maddeye gelmişiz 5
önerge verdiniz, 10 uncu maddeye gelindiği zaman 5 önerge var.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Şu ana kadar 1 önerge
verildi.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - İstirham ederim... Bizde
var; Başkanlıktan bize de geliyor kural gereği, Grup Başkanvekiline geliyor, 5
önerge oldu.
5 maddede 5 önerge; 10 madde, 10 önerge! Bu neyi
gösteriyor; bu tasarı iyi tartışılmamış; grubunuzda tartışılmamış,
yönetiminizde tartışılmamış, hükümetinizde tartışılmamış, komisyonunuzda
tartışılmamış. İşte, biz de bunu söylüyoruz, diyoruz ki, özenle, yakın tıp
tarihini incelemeden, yakın tarihteki olumlu sonuçları gözlemeden aceleyle bir
yasa tasarısı getiriyorsunuz ve sonra, bizi, geriye dönük davranmakla itham
ediyorsunuz, söz ediyorsunuz. Eğer bir şey doğru yapılmışsa, güzel yapılmışsa,
bunun tarihi önemli değil; önemli olan, ürettikleridir, getirdikleridir,
verdiği yarar ve zarardır. Nitekim, 224 sayılı sosyalizasyon yasası, şu anda
hâlâ yürürlükte ve Sağlık Bakanlığı, bu yasayı uygulamamakla suç işlemektedir.
Eğer, bu yasanın, eksiği varsa, yanlışı varsa, zararı varsa, bir yasa
taslağıyla, nasıl ki, zorunlu hizmet yasası uygulamadan kaldırılmıştır, 224
sayılı Yasa da uygulamadan kaldırılır. Uygulamadan kaldırılmayan bir yasayı biz
savunuyoruz ve Sağlık Bakanımız da, bizi, 1960'lara, 1970'lere geri dönmekle
itham ediyor. Bu yanlıştır, bu yanlıştır.
Burada başka şeyler tartışmamız gerekiyor. Biz diyoruz
ki, sağlıklı bir toplum yaratmak, bu sağlık hizmetlerinden, herkesin eşit bir
şekilde yararlanması gerektiğini; sınıfına, ırkına, milletine, etnik, mezhepsel
farklılıklarına dayanmadan, zenginliğine fakirliğine dayanmadan, herkesin,
ülkemizin bütün sağlık olanaklarından eşit bir şekilde yararlanması gerektiğini
tartışıyoruz.
Böyle bir sistem, böyle bir yöntem, böyle bir yasa
tasarısı getirin, bunu tartışalım. Sağlık elemanı, bu sağlık hizmetini
üretmekte, mevcut olan sistemin, zincirin, sadece bir halkasıdır; hastaneniz
yoksa, çağdaş araç gereçleriniz yoksa, mekânınız yoksa, dispanseriniz yoksa,
yönteminiz yoksa, yasalarınız ve kurallarınız yoksa, çalışmanız
tanımlanmamışsa, görevleriniz tanımlanmamışsa, sadece eleman atayarak, doktor
atayarak sağlık sorununu çözemezsiniz. Üstelik, çağdaş sağlık sorunları var;
psikolojisi bozulan insanlar var, kanser olanlar var, çağımızda görülen bir
felaket, AIDS hastalığı var; böylesine ağır, büyük tahribatlar yapan,
insanların hayatını ortadan kaldıran ve topluma acılar çektiren hastalıklar
var; bunlarla ilgili ne yapıyoruz, hangi önlemleri alıyoruz?! Bunları
konuşmuyoruz, bunları çözecek öneriler getirmiyoruz, bunları çözecek yasalar
getirmiyoruz. Sadece ve sadece, bir yere özel koşullarda eleman atamak bu
meseleyi çözmüyor.
Biz, Dünya Sağlık Örgütünün 1946'da üyesi olmuş bir
ülkeyiz. Dünya Sağlık Örgütü, 2000 yılında "herkese sağlık" ilkesini,
dünyanın değişik bütün ülkelerindeki kongrelerinde kabul etti; herkese sağlık,
eşit şekilde sağlık. "Artık, analar ölmesin, çocuklar annesiz kalmasın;
çocuklar ölmesin ve anneler çocuksuz kalmasın" diyor Dünya Sağlık Örgütü.
Ne yapıyoruz?! Hangi yasa tasarısını getirdiniz?.. Üç tasarı getirdiniz, üçü de
personelle ilgili. Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı emekçi kardeşlerimizin devlet
hastanelerinden yararlanması konusu, Anayasaya 1981'de girdi. Yeni bir keşif
yapmadınız, Anayasanın bir hükmünü uygulamak durumundasınız.
Danışma Meclisinde görev yapmış muhterem hocamı
rahmetle anıyorum; o muhterem hocam, belki, cumhuriyet tarihimizde ilk defa,
Anayasa Komisyonunda görev almış bir doktordu, Profesör Hikmet Altuğ; onları
beraber kaleme aldık. Ben, biraz siyasetle, biraz sosyal konularla ilgilenen,
hasbelkader, onun bir başasistanıydım; o Anayasadaki maddeleri beraber kaleme
aldık. Siz, şimdi kalkıp, yirmi sene sonra diyorsunuz ki: Bunu ben keşfettim.
Hayır!.. 1981'de, Hikmet Altuğ, Danışma Meclisi zamanında Anayasa Komisyonunda
çalıştı ve o maddeyi yazdı. Tek elden yönetim, bir Anayasa hükmüdür. Siz bir
şey keşfetmediniz, bir şey yapmadınız. Geç kalarak, zamanında yapmadığınız bir
görevi, yedi ay sonra yerine getiriyorsunuz ve sadece, Anayasa hükmünü
uyguluyorsunuz. Kaldı ki, şu anda seçtiğiniz 5 ilde zaten sağlık sorunu yok.
İstanbul'un sağlık sorunu, Sıvas'ın sağlık sorunu, Rize'nin sağlık sorunu,
Türkiye'nin sağlık sorunu değil; daha derin sorunlarımız var, daha büyük
acılarımız var; onlara çözüm getirmek lazım.
Söylemek istediğimiz şu: Tüm sağlık sorunlarını
çözebilecek bir tasarı getirin. Bu, insan sorunudur, hepimizin sorunudur.
Hepimizin, sağlık hizmetinden eşit yararlanmak, hasta olduğumuz zaman muhtaç
olduğumuz sağlık hizmetini almak hakkımız var. Dolayısıyla, bunu siyasî mesele
yapmaktan da öte, bir sağlık sistemi getirin ki, bunu çözelim; yoksa, adam
atayarak, insan atayarak değil. 11 000 kadro, arkasından 24 000 kadro!.. Zaten
kullanamıyorsunuz, IMF'ye verilen söz gereği,
sınırlı kadro kullanma olanağınız var; depo ediyorsunuz, sadece depo.
Bu, alacağınız 24 000 kadrodan da belki 1 000'ini, 2 000'ini kullanabilirsiniz;
belki kullanamazsınız. Böyle, 20 000 kadro getireceğiz diye doğuya umut da
dağıtmayın, boşuna ve yanlış bir umut da vermeyin; çünkü, IMF'yle yaptığınız
anlaşmada, bütün bakanlıklar için 35 000 kadro kullanma sözünü verdiniz. Siz,
sadece şimdi 24 000 kadro alıyorsunuz. Bunu nasıl kullanacaksınız?! Zaten
kadrolarınız var, onları niye kullanmıyorsunuz? Kadrolarınız var ve
kullanmıyorsunuz.
Arkadaşlar, olaya ne taraftan baksanız, eksik, yanlış.
Bu Bakanlığımız iyi niyetli olabilir, katılıyorum; iyi şeyler yaptı, teşekkür
ediyorum; demokrasimize katkıda bulundu, saygıyla karşılıyorum; ama, lütfen,
eksiklerinizi ve yanlışlarınızı kabul edin. Hep beraber bunun sorumluluğunu
taşıyoruz; yani, bunu tekrar görüşelim, bir bütün içinde getirin, bir sistem
getirin, kabul edelim. Türkiye'nin
sağlık sorununu çözebilecek, herkesin kabul edebileceği bir sistem getirin;
224'ü beğenmiyorsanız, başka bir sistem getirin.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, beğenmediğiniz Refik
Saydam, bütün o olumsuzluklara rağmen, Türkiye'nin sağlık sorunlarını çözdü.
Siz "geriye gitmeyin" dediniz; ben, Refik Saydam'a gidiyorum. Keşke,
Refik Saydam döneminin getirdiği, ürettiği sağlık hizmetlerini siz de
üretebilseniz; o günkü koşullarda, o ölçekte, keşke, siz de üretebilseniz. O
Refik Saydam, bu ülkede otuz yıl Sağlık Bakanlığı yaptı ve tüberkülozu bitirdi,
sıtmayı bitirdi, trahomu bitirdi. O dönemde, Türkiye'de, sağlık sorunu, bugünkü
sağlık sorunundan daha küçüktü, daha azdı. Onun için, geriye gitmek... Nusret
Fişek; Nusret Fişek'in getirdiği bu 224 sayılı Yasa, evrensel boyutta sağlık
uygulamaları içeriyor. Nusret Fişek'in getirdiği uygulamalar, öneriler, yasalar
ve kararnameler, Sağlık Bakanlığı için bir altın değerdir. Nusret Fişek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özen, size 1 dakikalık eksüre veriyorum.
Lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Biz, tartışalım istiyoruz,
iyiyi bulalım istiyoruz. Hep beraber bunu yapalım. Sağlık konusu önemli bir
konu. Böyle, parçacı çözümlerle, insan atayarak, sağlık sorununu çözemezsiniz.
Bir taraftan, devleti küçülteceğim, tasarruf yapacağım, kadrolarda tasarruf
yapacağım diyeceksiniz; 10 000 hekim açıkta!..
Değerli arkadaşlarım, demin bir arkadaşım söyledi; 52
tıp fakültesi var, yılda 5 000 hekim çıkıyor; beş sene sonra hekimler iş
bulamayacak. Beş sene sonra, hekimler, bırakınız doğuya gitmeyi, hiçbir yerde
iş bulamayacaklar; çünkü, o da plansız kuruldu, nitelik de kayboldu; 50 fakülte
olunca, fakülteler de istenilen güçte değil, istenilen araç gereçlere sahip
değil, yeterli sayıda öğretim üyesine sahip değil, nitelikli öğrenci
yetişmiyor, nitelikli hekim yetişmiyor; hem sayısı çok hem de niteliği bozuk.
Böyle bir kompozisyondan, verimli, etkin, herkese eşit sağlık hizmeti üretmek
gerekiyor.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum efendim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sözen.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır;
buyurun efendim.
Süreniz 5 dakikadır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, İstanbul milletvekiliyim; ama, Giresunluyum,
Şebinkarahisarlıyım. Parlamentoya geldiğim günden beri telefonlarım susmuyor...
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Hayırdır?!.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Hayırdır efendim.
Her gün Şebinkarahisar'dan, Alucra'dan, Çamoluk'tan
"doktor istiyoruz" diyorlar. Sayın Bakanımla görüşüyorum "oraya
gidecek uzman doktor bulamıyoruz, gitmiyor kimse, gönderemiyoruz kimseyi"
diyor. Dolayısıyla, hepimiz dört gözle bu yasayı bekledik. Benim yöremin insanları,
kışları, vilayetine iki üç ay gidemez, bazen altı ay gidemez; hasta insanlar
yollarda ölüyor.
Az önce, sevgili doktorum Muzaffer Bey konuştular,
hemşerimdir, Giresunludur. Sadece doğu ve güneydoğunun sıkıntısı değil, belki,
İstanbulumuzun bazı ilçelerinde de aynı sıkıntıları yaşıyoruz. Oralara da
doktorlar gitmiyor. Bu bir çözümdür. Bu çözümü getirdikleri için Değerli
Bakanıma, hükümetimize teşekkür ediyorum. Bu insanlarımızın, bu çilelerinin
bitmesi gerekiyordu; teşekkür ediyorum.
Sayın hemşerim diyor ki: "Artık, oraya gidecek
olan doktorlar, gitme korkusuyla orada kalırlar." Doktor yok ki orada;
herkes orada doktor bekliyor değerli hemşerim; doktorun gitme korkusu diye bir
korku yok, onu düşünecek durumumuz yok; doktor yok orada! Bir çocuk doktoru
yok, bir iç hastalıkları uzmanı yok, bir kadın doğum uzmanı yok 3 ilçede. Ben
orayı biliyorum, sizin bildiğiniz çok ilçe de var böyle.
Bu yasa tasarısı, komisyona geldiğinde sadece 26
vilayeti kapsıyordu. Bendeniz de orada, arkadaşlarımla beraber müzakerelerde
bulundum. Teşekkür ediyorum komisyon üyesi arkadaşlara, sadece 26 vilayet
değil, ülkemizde, ilçe bazında doktor temininde güçlük çekilen yöreler tespit
edilecek ve Bakanlar Kurulumuzun kararıyla, her sene, bu yörelere doktor
gidecek.
Ümit doğdu, ümidin önünde durmayın; buna destek verin.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kacır, teşekkür ediyorum.
Sayın Açba, redakte edilecek bazı hususlar var galiba;
buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Sayın Başkan, 4 üncü maddenin ikinci paragrafının son satırındaki
"birimlerinde" ifadesinin "birimleri" şeklinde düzeltilmesi
gerekiyor "hizmet birimleri arasındaki..."
Yine, aynı düzeltmenin, son paragrafın dokuzuncu
satırında da yapılması lazım; orada da, ifade "hizmet birimleri
arasındaki" şeklinde düzeltilecek.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan; gerekli
düzeltme yapıldı.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Eleman Temininde Güçlük Çekilen
Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü
maddesinin ikinci fıkrasındaki "diş tabibi" ibaresinden sonra gelmek
üzere "ve eczacı" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sadullah
Ergin |
Sabri
Varan |
Ahmet
Yaşar |
|
|
Hatay |
Gümüşhane |
Aksaray |
|
Hasan
Özyer |
Ali
Rıza Alaboyun |
A.
Müfit Yetkin |
|
Muğla |
Aksaray |
Şanlıurfa |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz.
HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sağlık hizmet zincirinde önemli bir yer tutan
eczacıların kamuda istihdamında büyük sıkıntılar olduğu bir gerçektir. Zira,
mevcut istihdam sistemi ve özlük hakları nedeniyle özendirici olmadığı için,
eczacılık fakültesini bitiren eczacılar kamuda görev almak istemediklerinden,
bugüne kadar, devlet hastanelerinde ihtiyaç olmasına rağmen yeterli sayıda
eczacı istihdamı mümkün olamamıştır. Sağlık Bakanlığının kayıtlarına bakıldığı
zaman, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerinde ve hatta diğer bölge
illerinde dahi pek çok hastanede bir tane dahi eczacı yoktur. Bu hizmet,
eczacılık konusunda hiçbir bilgi ve tecrübesi olmayan sıradan insanlar
tarafından yürütülmektedir. Sağlık hizmetinin ehil olmayan insanlar eliyle
yürütülmesi, sistem ne kadar mükemmel olursa olsun, hizmet sunumunu önemli
ölçüde aksatacak bir unsurdur. Bu nedenlerle ve halen ülkemizdeki hastanelerin
pek çoğunda eczacı bulunmadığı gerçeği karşısında eczacıların da tabipler ve
diş tabipleri gibi sınavsız ve kurayla istihdamı için bu değişikliğin yapılmasına
gerek duyulmuştur.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi, Komisyonun, metin üzerinde yaptığı
redaksiyon ve kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Hizmet sözleşmesi
MADDE 5. - Hizmet sözleşmesinin tarafları, Bakanlık ile
4 üncü madde uyarınca sözleşmeli personel olarak çalışmaya hak kazanmış
kişilerdir. Hizmet sözleşmesi, Bakanın ilde yetkili kıldığı amir ile sözleşmeli
personel arasında imzalanır. Sözleşmeli personelin; görev yeri, görevi
dahilinde yapacağı işlerin tanımları, uyacakları mesleki ve etik kurallar,
ödev, yetki ve sorumlulukları ile diğer hususlar hizmet sözleşmesinde
belirtilir. Hizmet sözleşmesi yazılı olarak yapılır ve tip sözleşme örnekleri
Maliye Bakanlığınca vize edilir.
Hizmet sözleşmelerinin uygulanma süresi, malî yıl ile
sınırlıdır. Taraflardan birinin, sözleşmenin bitiminden en geç bir ay önce
karşı tarafa yazılı fesih bildiriminde bulunmaması durumunda hizmet
sözleşmesinin uygulanma süresi, izleyen yılın sonuna kadar uzatılmış sayılır.
Hizmet sözleşmesinin gerektirdiği damga vergisi
sözleşmeli personel tarafından, diğer resim, harç ve benzeri giderler
Bakanlıkça karşılanır.
Sözleşmeli personel; kazanç getirici başka bir iş
yapamaz, resmi veya özel herhangi bir müessesede maaşlı, ücretli veya
sözleşmeli olarak görev alamaz, serbest olarak sanat ve mesleklerini icra
edemez, 657 sayılı Kanunda Devlet memurları için yasaklanmış bulunan fiil ve
eylemlerde bulunamaz ve siyasi partilere üye olamazlar.
Sözleşmeli personelin haftalık çalışma süresi kırk
saattir. Ancak ilgili valilik, çalışma birimlerinin ve hizmetin özellikleri ile
emsali Devlet memurlarının çalışma saatlerini dikkate alarak farklı çalışma
süreleri ve günlük çalışma saatlerini belirlemeye yetkilidir. Belirli sürede
bitirilmesi gereken işler söz konusu olduğunda, sözleşmeli personel normal
çalışma saatleri dışında veya hafta tatili ve resmi tatillerde de çalışmak
zorundadır. Bu çalışmaları karşılığında sözleşmeli personele herhangi bir ek
ücret ödenmez. Ancak, zorunlu çalışılan hafta tatili ve diğer dinlenme süreleri
başka günlerde kullandırılır.
217 sayılı Devlet Personel Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde sayılan
kurumlarda veya sosyal güvenlik kurumlarına prim ödemek suretiyle askerlik
dahil geçen hizmet süresi bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) olan
sözleşmeli personele ondört iş günü, onbeş yıla kadar olanlara yirmi iş günü,
onbeş yıldan fazla olanlara ise (onbeş yıl dahil) yirmialtı iş günü ücretli
yıllık izin verilir.
Sözleşmeli personele isteği üzerine; eşinin doğum
yapması halinde iki gün, kendisinin veya çocuğunun evlenmesi, eşinin, çocuğunun
veya kardeşinin, kendisinin veya eşinin annesinin, babasının ölümü halinde ve
her olay için üç gün ücretli mazeret izni verilir.
Sözleşmeli personele tabip raporu ile belgelenen
hastalıklar için yarım sözleşme ücreti karşılığında yılda otuz günü geçmemek
üzere ücretli hastalık izni verilebilir. Kadın sözleşmeli personele doğum
yapmasından önce üç hafta ve doğum yaptığı tarihten itibaren altı hafta süre
ile ücretli izin verilir. Zaruret halinde idarenin takdiriyle yılda on günü
geçmemek kaydıyla ücretsiz izin verilebilir. Bu maddede belirtilen haller
dışında ücretli veya ücretsiz izin verilemez.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra, aykırılık derecesine göre işleme
alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 209 sıra sayılı kanun tasarısının 5
inci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk
İpek |
M.
Necati Çetinkaya |
Ayhan
Sefer Üstün |
|
Ankara |
Elazığ |
Sakarya |
|
Süleyman
Turgut |
Soner
Aksoy |
Recep
Yıldırım |
|
Manisa |
Kütahya |
Sakarya |
|
|
Ersönmez
Yarbay |
|
|
|
Ankara |
|
"Sözleşmeli personelin, istihdam edildikleri
hizmet birimlerinin bulundukları yerleşme merkezlerinde (mücavir alanları dahil
belediye ve köy hudutları içerisinde) sözleşme süresince ikamet etmeleri
esastır."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ikinci önerge en aykırı
önergedir; okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Eleman Temininde Güçlük Çekilen
Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ve Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci
maddesinin altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarının madde metninden
çıkarılmasını ve bu maddenin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Haluk
İpek |
Mehdi
Eker |
Mehmet
Çerçi |
|
|
Ankara |
Diyarbakır |
Manisa |
|
Fahri
Çakır |
|
Seracettin
Karayağız |
|
Düzce |
|
Muş |
"Sözleşmeli personelin izinleri hususunda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu uygulanır. Ancak, 30 günü aşan hastalık izinlerinde sözleşmeli personele yarım sözleşme ücreti ödenir. Ayrıca, sözleşmeli personelin yıllık izinleri birleştirilemez ve bu personele yıllık izinden düşülmek üzere mazeret izni verilemez."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Katılamıyorsunuz.
Hükümet?..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Katılıyorsunuz.
Sayın milletvekilleri, gerekçeyi mi okutayım?
HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sözleşmeli personelin izinlerinin, devlet memurlarının
izinleriyle paralellik arz etmesi amacıyla böyle bir düzenlemeye gidilirken
sözleşmelerin yıllık olması sebebiyle yıllık izinlerin bir sonraki yılın
izniyle birleştirilmesi ile yıllık izinden düşülmek üzere mazeret izni kullanılmasının
bu statüye uygun olmayacağı düşünüldüğünden 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun bu hususlardaki hükümleri uygulanmayacak hükümler arasında
sayılmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun katılmadığı,
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 209 sıra sayılı kanun tasarısının 5
inci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Haluk İpek
(Ankara) ve arkadaşları
"Sözleşmeli personelin, istihdam edildikleri
hizmet birimlerinin bulundukları yerleşme merkezlerinde (mücavir alanları dahil
belediye ve köy hudutları içerisinde) sözleşme süresince ikamet etmeleri
esastır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Genel Kurulun takdirine
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın önerge sahipleri, gerekçe mi okunsun?
HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sözleşmeli personelin istihdam edildikleri hizmet
birimlerinin bulundukları yerleşim merkezlerinde ikamet etmeleri
amaçlanmaktadır. Sağlık personeli bulunduğu bölgede ikamet ederek çevrelerine
sağlık bilinci ve kültürünün yerleşmesine, acil durumlarda vatandaşın sağlık
problemlerinin çözümüne katkıda bulunacaktır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
katılamadığı, Hükümetin takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 5 inci maddeyi kabul edilen
önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Malî haklar ve ödül
MADDE 6. - Sözleşmeli olarak çalıştırılacak personele,
657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) bendine göre çalışanlar için
uygulanmakta olan tavan ücretin 2,5 katını aşmamak üzere, ekli (2) sayılı
cetvelde pozisyon unvanları itibarıyla belirlenmiş bulunan taban ve tavan ücret
oranları arasındaki oranlar üzerinden hesaplanan miktarlarda aylık ücret
ödenir. Taban ve tavan oranlar arasındaki aylık ücretin belirlenmesinde;
sözleşmeli olarak çalıştırılacak personelin pozisyon unvanı, hizmet süresi,
görev yerinin özelliği ve şartları ile eğitim seviyesi esas alınır.
Çalıştırıldıkları il merkezinde oluşturulacak komisyon
ile sicil ve disiplin amirleri tarafından yapılacak başarı değerlendirmesi
sonucunda emsallerine göre başarılı görev yaptıkları tespit edilen sözleşmeli
personele, bir aylık ücreti tutarında ve bir malî yılda iki defayı geçmemek
üzere ödül verilebilir. Sözleşmeli personelin başarı değerlendirmesi; objektif
kriterler çerçevesinde belirlenmek kaydıyla; görevin verimli ve etkin
yürütülmesi, yaratıcılık, girişimcilik, çalışma disiplini, görevin
yürütülmesinde gösterilen gayret ve başarı ile sağlık hizmetlerinden
yararlananların memnuniyeti dikkate alınarak tespit edilir.
Başarı değerlendirmesi esas ve usulleri, başarı
değerlendirmesini yapacak amirler ve komisyonun kimlerden oluşacağı ile
sözleşmeli personele ödenecek aylık ücret yukarıda belirtilen unsurlar
çerçevesinde Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının görüşü üzerine
Bakanlık tarafından belirlenir.
Sözleşmeli personele yapılacak ödemeler, çalışmayı
takip eden ay sonunda yapılır. Sözleşmeli personele, aylık sözleşme ücreti
dışında görev yaptıkları birimde bulunan döner sermayeden ilgili mevzuatı
dahilinde ödeme yapılabilir. Sözleşmeli personele, Devlet memurlarına ödenen
aile, doğum, ölüm yardımları ödeneği verilir ve bu personel 657 sayılı Kanunun
209, 210, 211 ve 212 nci maddelerindeki yardım ve haklardan yararlandırılır.
Sözleşmeli personele yukarıda sayılanlar dışında
herhangi bir ad altında ödeme yapılamaz ve sözleşmelere bu hususta hüküm
konulamaz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Önerge yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum :
Hizmet sözleşmesinin feshi ve sürekli sözleşmeli
personel statüsü
MADDE 7. - Sözleşmeli personel, iki ay önceden yazılı
ihbarda bulunmak şartıyla sözleşmeyi tek taraflı olarak her zaman feshedebilir.
Bakanlık, hizmet sözleşmesinde belirtilen koşullara uymaması nedeniyle sicil
veya disiplin amirleri tarafından yazılı olarak ikaz edilenlerden söz konusu
koşullara uymama halinin tekerrürü durumu ile norm pozisyon sayısında
değişiklik olması, sözleşmeli personel pozisyonlarının vizelendiği birimlerin
kapatılması veya bu birimlerde sözleşmeli personel istihdam edilmesinden
vazgeçilmesi hallerinde sözleşmeli personelin sözleşmesini bir ay önceden
yazılı ihbarda bulunmak şartıyla feshedebilir. Bakanlık sözleşmeyi sona
erdirmek istediği takdirde gerekçesini karşı tarafa bildirmek zorundadır.
Norm pozisyon sayısında değişiklik olması, sözleşmeli
personel pozisyonlarının vizelendiği birimlerin kapatılması veya bu birimlerde
sözleşmeli personel istihdam edilmesinden vazgeçilmesi sebebiyle sözleşmesi
feshedilenler hariç olmak üzere, sözleşmesi feshedilenler ile hizmet
sözleşmesini feshedenler iki yıl geçmedikçe yeniden sözleşmeli personel
pozisyonlarında istihdam edilemezler. Bunların sözleşmeli statüde geçirdikleri
hizmetler, yeniden işe alınmalarında kazanılmış hak teşkil etmez.
Hizmet sözleşmesi; sözleşmeli personelin istek, yaş
haddi, malullük gibi nedenlerle emekliye ayrılması, 657 sayılı Kanuna göre
Devlet memurluğundan çıkarma cezası verilmesini gerektirecek bir fiil işlenmesi
veya ölümü, sözleşmeli personelin ilgili mevzuatına göre aranan niteliklerden
birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya bu niteliklerden herhangi birini
sonradan kaybetmesi hallerinde kendiliğinden sona erer. Sözleşmesi anılan fiillerden
birini işlemesi nedeniyle sona eren personel, hiçbir şekilde bir daha
sözleşmeli personel olarak istihdam edilemez.
Kesintisiz on yıl süreyle sözleşmeli personel olarak
hizmet etmiş ve bu süre içersinde aylıktan kesme ve üstü disiplin cezası almamış
olanlar, sicilleri olumlu olmak kaydıyla, sürekli sözleşmeli personel olma
hakkını elde etmiş sayılır. Bu hakkı elde etmiş personelin sözleşmesi, 657
sayılı Kanuna göre Devlet memurluğundan çıkarma cezası verilmesini gerektirecek
bir suç işlemedikçe emeklilik hakkını elde edene kadar Bakanlık tarafından tek
taraflı olarak feshedilemez.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 7 nci madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Önerge yok.
7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
Kanunda hüküm bulunmayan haller
MADDE 8. - Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, bu
Kanuna tabi personel hakkında diğer kanunlarda aksine bir hüküm bulunmadıkça
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - 8 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Önerge yok.
8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
Çeşitli hükümler
MADDE 9. -Sözleşmeli personel, istekleri üzerine Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı ile ilişkilendirilir. Diğer sosyal güvenlik
kurumlarıyla ilişkilendirilen sözleşmeli personel hakkında 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 40 ıncı maddesi hükmü uygulanır.
Sözleşmeli personel, emsali Devlet memuru dikkate alınarak 6245 sayılı Harcırah
Kanunu hükümlerinden yararlandırılır.
Sözleşmeli personel hakkında uygulanacak disiplin
cezaları ile sicil hususunda bu Kanun ile ilgili düzenlemeler dışında, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununun ilgili maddelerine göre işlem yapılır.
Aylıktan kesme cezası, sözleşmeli personelin brüt ücretinin 1/30-1/8 arasında
kesinti yapılması; kademe ilerlemesinin durdurulması cezası, sözleşmeli
personelin ücretinin belirlenmesinde esas alınan kıdem süresinde indirim yapılması;
Devlet memurluğundan çıkarma cezası ise sözleşmenin feshedilmesi suretiyle
uygulanır. Sözleşmeli personele disiplin cezalarının uygulanması ile sicil
verilmesine ilişkin usul ve esaslar Devlet Personel Başkanlığının görüşü
üzerine Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Sözleşmeli personel hakkında; 2946 sayılı Kamu
Konutları Kanunu, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve
Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun ile 4688 sayılı Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanunu hükümleri de uygulanır.
Sözleşmeli personele karşı görevi ile ilgili veya
görevi başında işlenen suçlar Devlet memuruna karşı işlenmiş sayılır.
Sözleşmeli personelin çalışma usul ve esasları ile bu
Kanunun uygulanmasına ilişkin diğer hususlar Sağlık Bakanlığının teklifi
üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir.
BAŞKAN - 9 uncu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA NURETTİN SÖZEN (Sıvas) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; geç ve uygun olmayan bir saatte sizi fazla meşgul
etmeyeceğim, sık sık huzurunuza çıktığım için de anlayışınızı rica ediyorum.
9 uncu maddede "istekleri üzerine Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı ile ilişkilendirilir" deniliyor; ama,
istemezlerse hangi güvenlik sistemine tabi olacaklar, burada yazılı değil.
Zaten, daha evvel, iyi tanımlanmamış, devekuşu derken, işte, bunu
kastediyordum.
Bir başka olay da, Anayasaya aykırılıkta; özlük
haklarının yasayla düzenlenmesi öngörülüyordu. Bunu, belki, başka arkadaşlarım
da söylemiş olabilirler. Maddenin ikinci paragrafının son cümlesine bakınız:
"Devlet Personel Başkanlığının görüşü üzerine Bakanlık tarafından çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir" deniliyor. Sözleşmeli personele disiplin
cezalarının uygulanması ve sicil verilmesine ilişkin usul ve esaslar Bakanlığın
çıkaracağı yönetmelikle düzenleniyor ki, açıkça Anayasaya aykırıdır. Özlük
haklarının ve bütün bu ayrıntıların yasayla saptanması gerekirken, temel bir
özellik, özlük hakkı yönetmelikle düzenlenmeye çalışılıyor ve böylece, Anayasa
ihlal ediliyor.
Bir başka büyük çelişki de şudur: Belediye eski
başkanı, Sayın Bayraktar, biraz evvel "1 önerge" demiştiniz, 5 tane
oldu. İktidar Partisinin...
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - 4 üncü maddeye kadar 1
önerge...
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - 5 tanesi şu anda elimizde...
Yeni bir önergenizi okuyorum:"Devlet memuru
olarak...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Katkıda bulunuyoruz...
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Ama, çelişkinizi ortaya
koyacağım, bekleyin. Okuyayım da, çelişkinizi görün.
"Devlet memuru olarak çalışmaktayken bu kanun
çerçevesinde sözleşmeli personel statüsüne geçenler, sözleşmelerin bitiminde
istekleri halinde 657 sayılı Kanunun ilgili hükümlerine göre devlet memurluğu
kadrolarına naklen atanabilirler" deniliyor. Aslında, ben, bu özgürlükten
ve bu serbestlikten mutluyum; yani, benim savunduğum düşünce bu; ama, kanunun
gerekçesi ve kanunu getirenler diyorlar ki "oraya sözleşmeli kadro
vereceğim, o, çakılı kadro, artık, hiçbir güç onu oradan koparamaz." Oysa,
bir yıl sonra sözleşmesi bitecek, ayarladığı kadroya o eleman geçebilecek; bu,
açık bir çelişki. Yasanın tüm çelişkisi bu öze dayanıyor, şu gerekçeye
dayanıyor: Çakılı bir kadro, oraya gidecek, on sene, beş sene orada çalışacak,
oniki ay sonra sözleşmesi bitiyor ve tekrar 657 sayılı Yasaya dayalı olarak
bulduğu bir başka kadroya atanabiliyor. Bu önerge iktidar grubunun önergesi.
TELAT KARAPINAR (Ankara) - 657 sayılı Yasayı tabiken
oraya getiriliyor.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Önerge burada...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Sayın
milletvekilleri...
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, özenle
hazırlanmadı derken, işte, bunları kastediyorum. Yazık oluyor zamanınıza, iki
ileri bir geri; yani, günah, geçen zaman önemli, en değerli kavram; onun için,
onlara iyi uymamız lazım.
Bunları ifade etmek için söz aldım. Sadece 9 uncu
maddede, kendi felsefesiyle, kendi gerekçesiyle çelişen üç tane hüküm ifade
ettim.
Saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sözen.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde
Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 9 uncu
maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Haluk
İpek |
Mehdi
Eker |
Mahmut
Koçak |
|
Ankara |
Diyarbakır |
Afyon |
|
Mehmet
Çerçi |
Seracettin
Karayağız |
Fahri
Çakır |
|
Manisa |
Muş |
Düzce |
"Devlet memuru olarak çalışmaktayken bu kanun
çerçevesinde sözleşmeli personel statüsüne geçenler sözleşmelerinin bitiminde
istekleri halinde 657 sayılı Kanunun ilgili hükümlerine göre devlet memurluğu
kadrolarına naklen atanabilirler."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri?..
HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu kanunun amacı mecburî hizmet yükümlülüğünü kaldırıp
eleman temininde güçlük çekilen yerlerde personel istihdamını sözleşmeli
personel statüsüyle teşvik etmek ve halen devlet memuru olarak çalışanların
tereddüt etmeden bu statüye geçmelerini sağlamak açısından; devlet memurluğu
kadrolarından feragat edip sözleşmeli personel pozisyonlarına atananların
yeniden devlet memurluğu kadrolarına dönebilmelerine imkân tanımanın sözleşmeli
personel statüsüne talebi artıracağı değerlendirilmektedir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun katılmadığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10. - 7.5.1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununa aşağıdaki madde eklenmiştir.
"Bazı sağlık personelinin atanması
EK MADDE 1. - Kamu kurum ve kuruluşlarının uzman
(T.U.T.G.), uzman tabip, tabip ve diş tabibi kadrolarına yapılacak açıktan
atamalar, açıktan atama izni alınmaksızın mevzuatta öngörülen işlemlerin
tamamlanmasından sonra sınavsız ve kura ile yapılır.
Klinik şefi, klinik şef yardımcısı, başasistan ve
asistan kadrolarına, açıktan atama izni alınmaksızın ilgili mevzuatı
çerçevesinde atama yapılır.
Kura yoluyla yapılacak atamalara ilişkin usul ve
esaslar Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 10 uncu madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Eleman Temininde Güçlük Çekilen
Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 10 uncu
maddesiyle 7.5.1987 tarihli ve 3359 sayılı Kanuna eklenen ek maddenin birinci
fıkrasından sonraki "diştabibi" ibaresinden sonra gelmek üzere
"ve eczacı" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Sadullah
Ergin |
Sabri
Varan |
Ahmet
Yaşar |
|
Hatay |
Gümüşhane |
Aksaray |
|
A.Müfit
Yetkin |
Hasan
Özyer |
Bayram
Özçelik |
|
Şanlıurfa |
Muğla |
Burdur |
|
Soner
Aksoy |
Ahmet
Büyükakkaşlar |
Orhan
Erdem |
|
Kütahya |
Konya |
Konya |
|
|
Nihat
Eri |
|
|
|
Mardin |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Sayın
Başkan.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sağlık hizmet zincirinde önemli bir yer tutan
eczacıların kamuda istihdamında büyük sıkıntılar olduğu bir gerçektir. Zira,
mevcut istihdam sistemi ve özlük hakları nedeniyle özendirici olmadığı için
eczacılık fakültesini bitiren eczacılar kamuda görev almak istemediklerinden,
bugüne kadar, devlet hastanelerinde, ihtiyaç olmasına rağmen, yeterli sayıda
eczacı istihdamı mümkün olamamıştır. Sağlık Bakanlığının kayıtlarına bakıldığı
zaman, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri illerinde ve hatta diğer bölge
illerinde dahi pek çok hastanede bir tane dahi eczacı yoktur. Bu hizmet,
eczacılık konusunda hiçbir bilgi ve tecrübesi olmayan, sıradan insanlar
tarafından yürütülmektedir. Sağlık hizmetinin ehil olmayan insanlar eliyle
yürütülmesi, sistem ne kadar mükemmel olursa olsun, hizmet sunumunu önemli
ölçüde aksatacak bir unsurdur. Bu nedenlerle ve halen ülkemizdeki hastanelerin
pek çoğunda eczacı bulunmadığı gerçeği karşısında, eczacıların da tabipler ve
diş tabipleri gibi sınavsız ve kurayla istihdamı için bu değişikliğin
yapılmasına gerek duyulmuştur.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11. - 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 36 ncı maddesinin "III-SAĞLIK HİZMETLERİ VE YARDIMCI
SAĞLIK HİZMETLERİ SINIFI" başlıklı bendine aşağıdaki paragraf eklenmiştir.
"Bu sınıfa dahil personel tarafından yerine
getirilmesi gereken hizmetler, lüzumu halinde bedeli döner sermaye
gelirlerinden ödenmek kaydıyla, Bakanlıkça tespit edilecek esas ve usullere
göre hizmet satın alınması yoluyla gördürülebilir."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Önerge yoktur.
11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12. - 657 sayılı Kanunun 527 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile yeniden düzenlenen Ekli I sayılı cetvelin III numaralı
Sağlık Hizmetleri Sınıfının (b) bendinde yer alan "Diğer sağlık bilimleri
lisansiyerleri" ifadesinden sonra gelmek üzere "ile kadroları bu
sınıfa dahil olup da yüksek öğrenim mezunları", ifadesi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İzmir Milletvekili Enver Öktem'e söz vereceğim; ama, çalışma süremizin
dolmasına az bir zaman kaldığı için, Sayın Grup Başkanvekillerine soruyorum...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Bu maddenin bitimine kadar çalışma
süresini uzatalım Sayın Başkan.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Tasarının görüşmelerinin tamamı
bitene kadar olsun ve oylayın Sayın Başkan.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Danışma Kurulunda alınan
karar neyse o olsun Sayın Başkan.
HALUK İPEK (Ankara) - Süreyi bu madde bitene kadar
uzatın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri; çalışma süremiz biraz
sonra dolacaktır. Genel Kurulun çalışma süresinin 12 nci maddenin bitimine
kadar uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Öktem.
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizdeki en önemli sosyal problemlerden birisi de,
sağlık sistemimizin hâlâ disipline edilememesi, bir düzene sokulamamasıdır.
Sağlık sistemimizdeki bu çarpıklık, en somut şekilde, görev ve yetkileri
bakımından doğrudan doğruya insan yaşamıyla ilgili olan sağlık personelinin
çalışma düzeninde ve eğitiminde görülmektedir.
Tıp fakültelerinin, hemşirelik yüksekokullarının,
sağlık yüksekokullarının, sağlık meslek yüksekokullarının, sağlık meslek
liselerinin eğitim kalitesinden ve eğitim standardından tutun da, bu okullardan
mezun olanların çalışma koşullarına, özlük haklarına ve ücretlerindeki
dengesizliklere kadar bir dizi sorun acil bir şekilde çözüm beklemektedir.
Esasen, Avrupa Birliği mevzuatına uyum çalışmalarının önemli bir kısmı bu alana
ilişkindir.
Sağlık sistemi içerisinde çözüm bekleyen önemli bir
konu da, hemşireler ve hemşire yetiştiren okulların durumudur. Hemşirelik gibi
çok hassas ve özel uzmanlık gerektiren bir mesleğin en az dört yıllık eğitim
veren lisans programlarıyla kazanılması gerekmektedir. Bu şekilde, sağlık
hizmetlerinin niteliği ve dolayısıyla güvenilirliği artacaktır. Bu mesleğin
lisans eğitimini tamamladıktan sonra meslekte bilim uzmanlığı ve doktora
çalışmalarını yaparak uzmanlık unvanını kazananlar, ülkemizin muhtelif
kurumlarında halen görev yapmaktadırlar. Kimlere ve hangi koşullarda
"hemşire" unvanının verileceğiyle ilgili olarak düzenlenen Avrupa
Birliği direktifi de bunu gerektirmektedir; dolayısıyla, hemşirelik mesleğiyle
ilgili düzenlemeler, daha önce kazanılmış hakları da gözeterek, lisans mezunu
hemşireler baz alınarak gerçekleştirilmelidir. Bu önemli konunun düzenlendiği
Hemşirelik ve Türk Hemşireler Birliği Kanunu Tasarısı uzunca bir süredir
yasalaşmayı beklemektedir. En son, Temmuz 2003'te son şekli verilerek Bakanlık
APK Dairesine gönderildiğini öğrendiğimiz bu yasa tasarısı, umuyoruz ki, bir an
önce Meclis gündemine gelir ve hemşirelik mesleğiyle ilgili sorunların önemli
bir kısmı çözülmüş olur.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının
12 nci maddesiyle, açıköğretim hemşirelik programını tamamlayan 35 000'den
fazla önlisans mezunu hemşire ile liseden sonra iki yıl süreli önlisans
eğitiminden mezun olan 5 000 dolayındaki hemşirenin ek göstergelerinin 1
500'den 2 200'e çıkarılması, bu insangücünün mağduriyetinin giderilmesi
bakımından son derece önemlidir ve sevindiricidir. Ancak, liseden sonra dört
yıl süreli lisans programlarından mezun olan hemşire, diyetisyen, fizyoterapist
ve çocuk gelişimcileri ile bu mesleklerin uzmanları ve sosyal hizmet uzmanları
1 inci dereceye indikleri zaman ek göstergeleri 2200'de kalmaktadır. Meclis
Başkanlığımıza verdiğimiz önerge doğrultusunda oy kullanıldığı takdirde, bu
konuyla ilgili bir mağduriyeti önlemiş olacağız. Önergemiz kabul edilmediği
takdirde, hükümet yetkililerinin ve AKP Grubunun verdiği bir önerge eğer bu
doğrultuda olur ise, o önergeyi de destekleyeceğimizi ifade etmek istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Sayın Öktem, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge
vardır. Önergeleri, önce, geliş sırasına göre okutacağım, sonra, aykırılık
derecesine göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 209 sıra sayılı kanun tasarısının 12
nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk
İpek |
Recep
Koral |
Nusret
Bayraktar |
|
Ankara |
İstanbul |
İstanbul |
|
Mehmet
Sekmen |
|
Fahri
Keskin |
|
İstanbul |
|
Eskişehir |
"Madde 12. - 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa
43 üncü maddesi ile eklenen ve 527 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden
düzenlenen Ekli (I) Sayılı Cetvelin 'III Sağlık Hizmetleri Sınıfı' kısmı ekteki
şekilde yeniden düzenlenmiştir."
III - SAĞLIK HİZMETLERİ SINIFI
a) Uzman
Tabip, Tabip, Diş Hekimi, Veteriner Hekim, |
1 |
3600 |
|
|
Eczacı ve
Biyolog ile Yüksek Lisans ve Doktora Yapmış |
2 |
3000 |
|
|
Olanlar |
|
|
3 |
2200 |
|
|
|
4 |
1600 |
|
|
|
5 |
1300 |
|
|
|
6 |
1150 |
|
|
|
7 |
950 |
|
|
|
8 |
850 |
b) Sağlık
bilimleri lisansiyerleri |
|
1 |
3000 |
|
|
|
|
2 |
2200 |
|
|
|
3 |
1800 |
|
|
|
4 |
1300 |
|
|
|
5 |
1150 |
|
|
|
6 |
950 |
|
|
|
7 |
850 |
|
|
|
8 |
800 |
c) Sağlık
ile ilgili ön lisans mezunları |
|
1 |
2200 |
|
|
|
|
2 |
1600 |
|
|
|
3 |
1200 |
|
|
|
4 |
1100 |
|
|
|
5 |
900 |
|
|
|
6 |
800 |
|
|
|
7 |
600 |
|
|
|
8 |
550 |
|
|
|
9 |
500 |
|
|
|
10 |
450 |
d)
Diğerleri |
|
|
1 |
1500 |
|
|
|
2 |
1100 |
|
|
|
3 |
800 |
|
|
|
4 |
650 |
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, diğer önergeyi
okutuyorum. Bu önerge, aykırı olan önergedir; okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 12 nci maddesinin
aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Enver
Öktem |
Abdurrezzak
Erten |
Sedat
Uzunbay |
|
İzmir |
İzmir |
İzmir |
|
Ahmet
Küçük |
Nurettin
Sözen |
Mahmut
Duyan |
|
Çanakkale |
Sıvas |
Mardin |
|
|
Muzaffer
Kurtulmuşoğlu |
|
|
|
Ankara |
|
Madde 12.- 657 Sayılı Kanunun 527 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile yeniden düzenlenen Ekli 1 sayılı cetvelin lll numaralı sağlık
hizmetleri sınıfının (a) bendinde yer alan "Uzman Tabip, Tabip, Diş
Hekimi, Uzman Veteriner Hekim, Veteriner Hekim, Eczacı ve Biyolog"
unvanını almış olanlarla, Tababet uzmanlık Tüzüğünde belirtilen dallarda
uzmanlık belgesi alanlar veya bu dallarda uzmanlık unvanını doktora aşamasıyla
kazanmış bulunanlar" ifadesinden sonra gelmek üzere "ile diğer sağlık
lisansiyerleri (diyetisyen, hemşire, fizyoterapist, çocuk gelişimi ve sosyal
hizmet uzmanları vb.) ve bu lisansiyerlerin uzmanlık ve doktora unvanlarını
almış olanları" ifadesi eklenmiştir.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge sahipleri konuşacak mı, gerekçeyi mi
okutayım?
OĞUZ OYAN (İzmir) - 2 önerge de aynı... Sayın Bakan
biraz sonra diğer önergeye katılacaklar...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hayır, farklılık
var efendim. Nüans var arada.
BAŞKAN - Peki, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu şekilde, önlisans mezunları karşısında mağdur duruma
düşen lisans mezunlarının ve uzmanların mağduriyeti giderilmiş olacaktır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 209 sıra sayılı kanun tasarısının 12
nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Haluk İpek
(Ankara) ve arkadaşları
Madde 12.- 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa 43 üncü
maddesi ile eklenen ve 527 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden
düzenlenen Ekli (l) Sayılı Cetvelin 'lll Sağlık Hizmetleri Sınıfı' kısmı ekteki
şekilde yeniden düzenlenmiştir."
lll - SAĞLIK HİZMETLERİ SINIFI
a) Uzman
Tabip, Tabip, Diş Hekimi, Veteriner Hekim, |
1 |
3600 |
|
|
Eczacı ve
Biyolog ile Yüksek Lisans ve Doktora Yapmış |
2 |
3000 |
|
|
Olanlar |
|
|
3 |
2200 |
|
|
|
4 |
1600 |
|
|
|
5 |
1300 |
|
|
|
6 |
1150 |
|
|
|
7 |
950 |
|
|
|
8 |
850 |
b) Sağlık
bilimleri lisansiyerleri |
|
1 |
3000 |
|
|
|
|
2 |
2200 |
|
|
|
3 |
1800 |
|
|
|
4 |
1300 |
|
|
|
5 |
1150 |
|
|
|
6 |
950 |
|
|
|
7 |
850 |
|
|
|
8 |
800 |
c) Sağlık
ile ilgili ön lisans mezunları |
|
1 |
2200 |
|
|
|
|
2 |
1600 |
|
|
|
3 |
1200 |
|
|
|
4 |
1100 |
|
|
|
5 |
900 |
|
|
|
6 |
800 |
|
|
|
7 |
600 |
|
|
|
8 |
550 |
|
|
|
9 |
500 |
|
|
|
10 |
450 |
d)
Diğerleri |
|
|
1 |
1500 |
|
|
|
2 |
1100 |
|
|
|
3 |
800 |
|
|
|
4 |
650 |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) -
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Sayın önere sahipleri, konuşacak mısınız;
yoksa, gerekçe mi okunsun?
HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sağlık personelinin ekgöstergelerinin, eğitim
seviyelerine göre adaletli ve hakkaniyete uygun olacak şekilde yeniden
düzenlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 12 nci maddeyi, kabul edilen
önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 10 Temmuz 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 21.07