BIM 2 4 2003-08-12T13:52:00Z 2003-08-12T13:52:00Z 55 38407 218925 TBMM 1824 437 268855 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 20       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

103 üncü Birleşim

8 . 7 . 2003 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. -  BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in, Gaziantep İlinin tarihî, kültürel ve ekonomik özelliklerine ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Konya Milletvekili Harun Tüfekçi'nin, Eti Holding Anonim Şirketi Seydişehir Alüminyum Tesislerinin mevcut durumu ve modernizasyonu için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, 11 Türk askerinin Irak Süleymaniye'de gözaltına alınmasıyla ilgili gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, ABD askerlerinin Kuzey Irak'ta bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri personelini gözaltına alması olayında hükümetin yürüttüğü politika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/3)

2. - Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23 milletvekilinin, orman köylerinin kalkındırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/118)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın (6/311) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/82)

2. - Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın (6/312) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/83)

3. - Kars Milletvekili Selami Yiğit'in (6/520) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/84)

4. - Barış Harekâtının 29 uncu yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi Başkanı Zeki Serter'in vaki davetine, TBMM Başkanını temsilen, TBMM Başkanvekili Yılmaz Ateş'in icabet etmesine ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/325)

5. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Yunanistan'a yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi (3/326)

6. - Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın, bir heyetle birlikte Avusturya'ya yaptığı resmî ziyarete, Isparta Milletvekili Mehmet Emin Murat Bilgiç'in de iştirak etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık Tezkeresi (3/327)

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 64 milletvekilinin, orman köylülerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/69)

2. - Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23 milletvekilinin, orman köylülerinin kalkındırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/118)

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3. - Doğal Gaz Piyasası Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/599) (S. Sayısı: 178)

4. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/625) (S. Sayısı: 208)

5. - Türkiye Cumhuriyeti ile Ukrayna Arasında Hukukî Konularda Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu (1/450)
(S. Sayısı: 104)

VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Kula Mensucat Şirketine banka kredisi verilip verilmediğine ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bakanı Vekili Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/535)

2. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, resmi davetlere çağrılan basın mensuplarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/581)

3. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, kamu bankalarının yabancı ülkelerdeki bankalarda bulunan mevduatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bakanı Vekili Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/594)

4. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, orman yangınlarına karşı alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/705)

5. - Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki'nin, TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesinin sonuçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/718)

6. - Çanakkale Milletvekili İsmail Özay'ın, Bingöl depremi sonrası kriz yönetimine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/720)

7. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya Defterdarlığınca avukat, doktor ve diş hekimlerinin matrah artırımına zorlandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/732)

8. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Konya-Cihanbeyli-Yeniceoba havzasındaki sulama yatırımlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/733)

9. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin satın aldığı doğalgaz sayaçlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/735)

10. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, İşitme Engelliler Futbol Millî Takımının Avrupa turnuvasına katılabilmesi için yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/738)

11. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, bir TEAŞ görevlisinin öldürülmesi olayı ile ilgili davanın duruşmasına kurum adına kimlerin katıldığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/747)

12. - Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu'nun, Çorum Devlet Hastanesi çalışanlarına döner sermaye ücretlerinin ne zaman ödeneceğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/768)

13. - İzmir Milletvekili Sedat Uzunbay'ın, balıkçı barınaklarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/771)

14. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, hayvan barınaklarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/781)

15. - Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Cezayir depreminde zarar gören İnternet iletişimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/782)

16. - Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar'ın, İskenderun Körfezinde demirli bulunan tehlikeli madde yüklü bir yabancı gemiye,

- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, Ergene nehrindeki kirlilik ve taşkından kaynaklanan sorunlara,

İlişkin soruları ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/797,798)

17. - Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, özelleştirme nedeniyle işsiz kalan işçilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/800) * Ek cevap

18. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, hızlı tren projesi kapsamına Antalya hattının alınmamasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/802)

19. - Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, MGK ve TBMM Genel Kurul kapalı oturumundaki görüşmeler hakkında AKP Genel Başkanına bilgi verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/855)

20. - Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu'nun, Kırklareli'ndeki orman köylülerinin sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/859)

21. - İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'nun, İstanbul'daki bir ilköğretim okulunda yapıldığı iddia edilen defileye ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/861)

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin doğumunun 300 üncü yıldönümü münasebetiyle,

Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, Trakya'daki doğalgaz rezervleri ve bunların nasıl kullanılması gerektiği konusunda,

Konya Milletvekili Orhan Erdem, Akşehir'de 5-10 Temmuz 2003 tarihleri arasında 44 üncüsü yapılacak olan Uluslararası Nasreddin Hoca Şenlikleri münasebetiyle,

Gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Manisa Milletvekili Hasan Ören'in (6/279),

Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in (6/323),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 21 milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/117) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt'un, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve AK Parti Grubuna düşen 1 üyeliğe Karabük Milletvekili Ali Öğüten,

Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan ve AK Parti Grubuna düşen 1 üyeliğe Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut,

Seçildiler.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523) (S. Sayısı: 152) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi.

3 üncü sırasında bulunan, Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/602) (S.Sayısı:198), görüşmelerini takiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra,

4 üncü sırasında bulunan, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/608) (S. Sayısı: 183), görüşmelerini müteakiben yapılan oylamadan sonra,

Kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

8 Temmuz 2003 Salı günü, saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.08'de son verildi.

İsmail Alptekin

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Ahmet Küçük

Mevlüt Akgün

 

Çanakkale

Karaman

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

                                                                         No. : 145

II. - GELEN KÂĞITLAR

4 . 7 . 2003 CUMA

Raporlar

1. - Akdeniz'de Tehlikeli Atıkların Sınırötesi Hareketleri ve Bertarafından Kaynaklanan Kirliliğin Önlenmesi Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/406) (S. Sayısı: 94'e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 4.7.2003) (GÜNDEME)

2. - Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/285) (S. Sayısı: 211) (Dağıtma tarihi: 4.7.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir-Menemen İlçesinin hastane ve sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/631) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.7.2003)

2. - İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir İlindeki ilköğretim okullarında derslik başına düşen öğrenci sayısının azaltılması için ne gibi çalışmalar yapıldığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/632) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.7.2003)

3. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, elektrikte bölgesel fiyatlandırmanın doğuracağı sonuçlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/633) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2003)

4. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, Burdur-Bucak-Kızılkaya Beldesindeki Ziraat Bankası şubesinin kapatılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/634) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2003)

5. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, Burdur İlinin kadın hastalıkları ve doğum hastanesi ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/635) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2003)

6. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, kamu çalışanlarının maaş ve ücretlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/636) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Çanakkale Milletvekili İsmail Özay'ın, Çanakkale'de bir ilköğretim okulunda yapılan kına gecesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/914) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.7.2003)

2. - Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Hizmet Ticareti Genel Anlaşması kapsamında ülkemizin sunduğu düzenleme listelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/915) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2003)

3. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, muhtarlık binalarına ve muhtarların ödeneklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/916) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2003)

 

                                                                         No. : 146

7 . 7. 2003 PAZARTESİ

Rapor

1. - Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Kültür Merkezleri Kurulması ve Bu Merkezlerin Faaliyeti Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/537) (S. Sayısı: 212) (Dağıtma tarihi: 7.7.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, Burdur Gölündeki kirliliğin giderilmesi için yapılacak çalışmalara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/637) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2003)

2. - Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/638) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)

3. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Halkbank'ın özelleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/639) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)

4. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, Niğde'de doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/640) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)

5. - Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, SSK emeklilerinin doğum masraflarının karşılanmamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/641) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)

6. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, Burdur'da hayvancılığı teşvik çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/642) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)

7. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, THY uçaklarındaki bazı hizmetlere ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/643) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, arkeolojik kazı çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/917) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, belli bir marka yolcu otobüslerinin karıştığı kazalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/918) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)

3. - Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, eczanelerin alacaklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/919) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)

4. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, Aydın İli Zeytin Dağlarındaki bir yangına yapılan müdahaleye ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/920) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)

5. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, Eğitime Katkı Payı olarak toplanan kaynağın miktarına ve kullanım şekline ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/921) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)

6. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bankaların dış borç miktarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/922) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)

7. - Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, bir bakanın yakınının ticari faaliyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/923) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, bazı kurulların başkan ve üyelerinin maaş ve ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/548)

2. - Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, Oltu Çayı üzerinde kurulması planlanan barajlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından  yazılı soru önergesi (7/550)

3. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, hayali ihracatla ilgili bazı iddialara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/571)

4. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Anıtkabir'deki resmi törenlere bazı basın mensuplarının ve kişilerin alınmadığı iddialarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/576)

5. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, hayali ihracatla ilgili bazı operasyonlara  ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/584)

6. - Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak'ın, Musul ve Kerkük'teki Türkmenlerin durumuna ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/595)

7. - Kars Milletvekili Zeki Karabayır'ın, Ankara-Çankaya Belediyesi sınırları içindeki bir caddenin yapımının gecikmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/601)

8. - Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un, İlahiyat Fakültesi mezunlarının istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/604)

9. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, özürlü kişilerden sağlık raporlarında istenen bağışlara ve "özürlü telefon hattı"nın açılıp açılmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/615)

                                                                         No. : 147

8 . 7 . 2003 SALI

Tasarılar

1. - Ticari İşletme Rehni Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/639) (Adalet ve Sanayi, Ticaret, Eneji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.2003)

2. - Topluma Kazandırma Yasası Tasarısı (1/640) (İçişleri ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.7.2003)

Teklifler

1. - Ankara Milletvekili A. İsmet Çanakcı ve 22 Milletvekilinin;  4.7.1934 Tarih ve 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/162) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.2003)

2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in; 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunun 1. Maddesinin 2. Fıkrasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/163) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.2003)

3. - Yozgat Milletvekilleri Mehmet Çiçek, Bekir Bozdağ, Mehmet Erdemir, Mehmet Yaşar Öztürk ve 84  Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/164) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.2003)

4. - Manisa Milletvekili Bülent Arınç ve 30  Milletvekilinin; Tütün, Tütün Mamülleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamüllerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/165) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.7.2003)

5. - Konya Milletvekilleri Orhan Erdem ve Halil Ürün'ün; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/166) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.7.2003)

6. - Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un; 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/167) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.7.2003)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, Burdur Organize Sanayi Bölgesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/644) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)

2. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, yabancı şirketlerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki petrol arama faaliyetlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/645) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.7.2003)

Yazılı Soru Önergesi

1. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana'daki sarıçam ağaçlarında görülen hastalığa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/924) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.7.2003)

Genel Görüşme Önergesi

1. - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, ABD askerlerinin Kuzey Irak'ta bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri personelini gözaltına alması olayında Hükümetin yürüttüğü politika konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/3) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.7.2003)

Meclis Araştırması Önergesi

1. - Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23 Milletvekilinin, orman köylerinin kalkındırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/118) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.7.2003)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararına rağmen 61 yaş üzerindeki kamu görevlilerinin emekliye sevk edildiği iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/629)

2. - Afyon Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, Afyon-Bolvadin'deki Çarşı Camiinin ne zaman ibadete açılacağına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/635)

3. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Ankara'da Bir Mayıs mitingine katılan bazı öğrencilerin sorgulandığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/646)

4. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, EGO Genel Müdürlüğünde görev yapan kadrolu ve sözleşmeli avukatlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/653)

5. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, imam hatip liseleri ve ilahiyat fakültelerinin ulusal bilinç oluşmasındaki etkisi konusundaki beyanına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/665)

6. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, Pamukkale Üniversitesindeki hastane ihalesi ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/666)

7. - Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay'ın, Gazi Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü için verilen doçent kadrosu ilanına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/667)

8. - Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'in, Sarıkamış'taki turizm potansiyelinin değerlendirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/671)

9. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya Kaleiçi bölgesine yönelik projelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/676)

10. - Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un, Tekirdağ'da turizmi geliştirmeye dönük bazı çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/694)

11. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Emniyet Teşkilatındaki bazı terfilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/695)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

8 Temmuz 2003 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, yine 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Gaziantep İlinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen, Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'e aittir.

Sayın Uzer, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in, Gaziantep İlinin tarihî, kültürel ve ekonomik özelliklerine ilişkin gündemdışı konuşması

AHMET UZER (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep İlimizin sorunları hakkında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu itibarla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, öncelikle sizlere, Gaziantep tarihi hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en büyük, Türkiye'nin ise altıncı büyük kenti olan Gaziantep, Anadolu'nun ve dünyanın ilk yerleşim alanlarından birisidir. Kentimiz, ilk çağlardan Hitit ve Asur uygarlıklarına kadar uzanan, Bizans ve İslam medeniyetlerinin beşiği olan bir coğrafya içerisinde yer almaktadır. Müslümanlar burayı fethettiklerinde, Hititler tarafından konulan "Hantap" adıyla anılmaktaydı. Sonrasında, buranın, çok sulak ve pınarlarla dolu bir yer olduğunu gören Araplar, pınar kenti anlamına gelen "Ayıntap" adını verdiler. Zamanla ise, söylenişi daha kolay olduğu için, yörenin insanları buraya "Antep" demeyi uygun buldular.

Muhterem milletvekilleri, bizler, gerçek anlamda şehit kanlarıyla sulanmış bir toprağın evlatlarıyız. Tarihe altın harflerle geçen Antep savunmasıyla, 6 317 şehit vererek, yakın tarihimizin destanını yazmışız. Bu itibarla, 1921'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi "gazi"lik unvanını vermiş ve Gaziantep adını alarak bugünlere kadar gelmişiz.

Turizm açısından da büyük bir potansiyele sahip olan Gaziantep'te, çeşitli uygarlıkların kalıntılarına rastlamak mümkündür. Tarihin en eski yerleşim merkezi olan Dülük, Nizip'te bulunan Belkıs Zeugma harabeleri ve Antep Kalesi, Rum Kalesiyle, İlimiz, zengin bir tarihî dokuya sahiptir.

Günümüzün Gaziantep'i ise, tarihî ve kültürel mirasıyla birlikte, yakın tarihimizin en çalışkan ve üretken bir sanayi merkezi olmanın gururunu yaşamaktadır. Burada, kendi elemeğiyle katmadeğer yaratan, sırtını asla devlete dayamayan bir şehrin insanlarının temsilcisi olarak karşınızda bulunmaktayız. Bizim insanımız, kendi çabası ve müteşebbis ruhuyla, Türkiyemizin en önde gelen sanayi ve ticaret merkezlerinden biri olmayı başarmıştır. Bu mucizede aslan payı özel sektörümüze aittir. Sadece kendi öz değerleriyle böylesi bir potansiyele erişen ve ülke ekonomisine değer katan örnek bir kent durumundayız.

Değerli arkadaşlar, devlet desteksiz bir yapıda Gaziantep, bu açıdan da Türkiye'ye model teşkil etmelidir diye düşünüyoruz. Güneyin ve doğunun aslanları olmayı, bileğimizin hakkı ve gücüyle elde etmişiz.

Değerli arkadaşlar, biz, Gaziantepliler olarak, her zaman, kendi aramızda yaptığımız konuşmalarda, Gaziantep'e devlet yatırımı gelseydi, belki de, özel sektöre dayalı bu kalkınmayı başaramazdık diye düşündüğümüz olmuştur.

Tarihî İpek Yolu üzerinde kurulmuş olan ilimiz, diğer önemli ticaret ve iş merkezleriyle yakın bir coğrafya içerisinde yer almaktadır. Bu itibarla, Gaziantep, Türkiye toplam ihracatının ortalama yüzde 10'unu tek başına gerçekleştirmektedir. Gaziantep'in bu atılımında, organize sanayi bölgelerinin katkısı çok büyüktür. Gaziantep'te, 12 000 000 metrekareden oluşan 3 tane organize sanayi bölgesi mevcuttur. Bu bölgelerde, yaklaşık 100 000 kişiye iş ortamı sağlanmıştır; ancak, son onbeş yılda yaşanan krizler ve felaketler, Gaziantep sanayiini derinden etkilemiş olsa da, tarihe altın harflerle geçen Antep harbinde olduğu gibi, insanımız, kendi yağıyla kavrulup, ayakta kalmayı başarmıştır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, gerçekten de, Gaziantep sanayii, hiçbir destek almadan bugünkü durumuna gelmiştir. Şu anda, resmî bankalardan ve özel bankalardan Gaziantep sanayiinin kullandığı tüm kredi riski 600 000 000 dolar civarındadır. Eğer organize sanayi bölgesini gezen arkadaşlarımız varsa bilirler ki, iki veya üç fabrikanın bedeli bu rakamı karşılamaya yeter.

Ayrıca, yine, 57 nci hükümet ve ondan önceki hükümetler döneminde yaşanan hortumculuk ve rantiyecilik olayları, Gaziantep'te pek fazla yaşanmamıştır. Küçük, münferit birkaç olay dışında, hiçbir zaman, Gaziantep'te büyük bir hortumculuk olayına rastlanmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzer, size 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

AHMET UZER (Devamla) - Ayrıca, yine sevinerek söylüyoruz ki, kamulaştırması yapılan, tüm resmî kararları alınan, bu üç organize sanayi bölgemize ek olarak, 12 000 000 metrekarelik ve 100 000 kişiye yeni istihdam alanı sağlayacak dördüncü sanayi bölgemiz de, inşallah, yakında faaliyete girecektir.

Yine, bunlara ek olarak, serbest bölgemiz, organize sanayi ve küçük sanayi sitemizle birlikte, Gaziantep, bölgenin, hatta, doğunun ciddî bir şekilde yükünü kaldırıp, ihracat kapasitesiyle ülke ekonomisinde bölgenin motoru olmuştur. Bu bölgemizin Türkiye içerisindeki payı yüzde 5'tir. Gıda sanayii, Türkiye içerisinde yüzde 4'lük bir payla üçüncü sıradadır. Türkiye'deki makarna üretiminin yüzde 60'ını, mercimek üretiminin yüzde 70'ini, un ve irmik üretiminin de yüzde 60'ını karşılamaktadır. Tekstil sanayimiz de, yine, Türkiye'de ön sıralarda gelmektedir.

Burada bu rakamları çoğaltmak elbette mümkün. Gaziantep'in Türkiye içerisindeki istihdam ve üretim paylarını ifade etmek hayli zaman alır; çünkü, Gaziantep sanayiiyle ilgili, burada, beş dakikada bir şeyleri ifade etmek büyük maharet gerektiriyor. Zaten, bizler, Gaziantepliler olarak, çok konuşmayı beceremiyoruz. Çok konuşmak yerine, daha çok çalışarak bugünlere geldik. Gaziantepliler olarak, çok konuşmak yerine çok çalışmayı seviyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzer, buyurun.

AHMET UZER (Devamla) - Ben, burada, özellikle, Türkiye'nin gidişatıyla ilgili morali bozulan arkadaşlara seslenmek istiyorum. Türkiye'nin geleceğiyle ilgili morali bozulan tüm arkadaşları Gaziantep'in sanayiini gezmeye davet ediyorum.

İnsanımız, tüm bunları yaparken, asla rant ekonomisine dayalı bir anlayışın içerisinde olmamıştır; reel ekonominin tüm dinamiklerini harekete geçirmiştir; nasıl daha çok üretebilirim, nasıl katmadeğer yaratabilirim ve bunu nasıl ihraç edebilirim kaygısını taşımıştır.

Değerli arkadaşlar, şimdi, önümüzde yeni ufuklar var. Çabamız, daha güçlü ve müreffeh bir Türkiye ideali içindir. Bu uğurda, tarihte olduğu gibi, elimizden gelen tüm fedakârlıkları yine yapmaya hazırız. Tek isteğimiz, ihracat ve üretim konusunda insanımızın hareket alanının genişletilmesidir. İnanıyoruz ki, sağlanan destek ve güvenle birlikte Gaziantep ve Türkiye için başarılamayacak iş, ulaşılmayacak hedef yoktur. Bu Gaziantep mucizesi, bunun en yeterli ve bariz örneğidir. Dilerim ki, tüm şehirlerimiz, bir Eskişehir, Bursa, Denizli, Kayseri ve Gaziantep olsun.

Sayın Başkana, göstermiş olduğu sabırdan dolayı teşekkür eder; bu itibarla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzer.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, Eti Holding Anonim Şirketi Seydişehir Alüminyum Tesislerinin mevcut durumuyla ilgili söz isteyen, Konya Milletvekili Harun Tüfekci'ye aittir.

Sayın Tüfekci, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Konya Milletvekili Harun Tüfekçi'nin, Eti Holding Anonim Şirketi Seydişehir Alüminyum Tesislerinin mevcut durumu ve modernizasyonu için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

HARUN TÜFEKCİ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Seydişehir Eti Alüminyum Fabrikasının mevcut durumu ve geleceğiyle ilgili konuşmak üzere, gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kurulduğundan bugüne, Türkiyemizde, alüminyum kullanım sahası ve üretimiyle ilgili okul görevini başarıyla yerine getiren tesisler, hem adıyla anılan standartlara sahip olan bir marka olmuş hem de değişik mesleklerde mühendis ve teknisyen yetiştirerek ülke endüstriyel ve ticarî hayatına önemli katkılarda bulunmuştur. Seydişehir Eti Alüminyum Tesisleri, bu onurlu görevini yapmaya da devam etmektedir.

Son derece geniş kullanım alanı bulabilen ve çağın -hatta milenyum- metali olarak nitelenen alüminyum, başta uçak ve uzay olmak üzere, pek çok endüstri için stratejik öneme sahiptir. Bu yüzden, üretiminde büyük miktarlarda enerji tüketilmesine rağmen, dünyada bu metalin önemine inanan ülkelerde, alüminyuma, enerjiden vergiye kadar birçok yönlerden teşvik uygulamaları geliştirilmiş, uygulanmış ve korunmuştur; ancak, 1977'de yaşanan enerji krizinden sonra, dünya alüminyum sektörü, kapanmanın eşiğinden kendi devletlerinin desteğiyle kurtulmuşlardır. Bu krizde Seydişehir Alüminyum Tesisleri ve Türk alüminyum sektörü de olumsuz etkilenmiş; ancak, 1995'ten bu yana da, Alüminyum Fabrikası, tamamen kendi kapasitesini artıracak şekilde çalışmış ve çalışmaya devam etmektedir.

Ülkelerin, sektörlerin, kurumların yarıştığı, ekonomik açıdan sınırların kaldırıldığı veya kaldırılma çalışmalarının yapılarak bütünleşmeye doğru hızla gidildiği günümüz dünyasında, Seydişehir Alüminyum Tesisleri ve Türk alüminyum endüstrisi, gelişmelerden etkilenmiştir.

Geleceğe dönük önemli hedefleri olan uluslar, örneğin, Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, İran, Mısır ve benzeri ülkeler, madenleri olmasa bile, alüminyum üretme yeteneğinin devamı için önemli fedakârlıklar yapmaktadırlar. Türk Ulusu da, tarihî misyonu, vizyonu nedeniyle, milenyum metali alüminyumu üretme yeteneğine mutlaka sahip olmak zorundadır.

Alüminyum üretiminde en büyük girdi, elektrik enerjisidir. Seydişehir Alüminyum Tesislerinin ürettiği alüminyum için tükettiği elektrik enerjisi, proseste alınan sonuç verici önlemlerle, projede öngörülen seviyenin, hatta, benzer teknolojiye sahip pek çok tesisin altına çekilebilmiştir; ancak, ürettiği ürünleri, dünya ölçeğinde belirlenen borsa değerine göre sattığı için ve şu anda maliyetin yüzde 47'sini de elektrik enerjisine sarf ettiği için, maalesef, dünya piyasalarının gerisinde kalmış, dünyayla rekabet edemez hale gelmiş ve dünyadan, 2,5 misli daha fazla ödeyerek satın almak durumunda kalmıştır. Bu durum, daha üretim hattında Seydişehir Alüminyum Tesislerinin rekabet gücünü zayıflatmaktadır. Elektrik enerjisinin yarattığı olumsuzluk, ümit ediyoruz ki, gayretlerimizin olumlu sonuç vermesiyle bertaraf edilince, aralıksız sürdürülmekte olan modernizasyon çalışmalarının da hız kazanmasıyla, yurt içinde ve yurt dışında şu anki durumdan daha cazip hale getirilmiş olacaktır.

Seydişehir Alüminyum Tesislerinin içinde kıvrandığı darboğazın giderilmesi ve önemli görevler üstlenen ülkemizin gözbebeği bu tesislerin ülke ekonomisine önemli katkılarını artırarak devam ettirmesi ve daha da önemlisi, Türk Ulusunun, milenyum metali olan alüminyumu üretme yeteneğinin devam etmesinin olmazsa olmaz şartı olan Seydişehir Alüminyum Tesislerinin modernizasyon kavramına geniş bakış açıları getirmek, yeni açılımlar kazandırmak da gerekir kanısındayım.

Bir süreç olan modernizasyon kapsamında veya dışında, Seydişehir Alüminyum Tesisleri sorunlarının aşılması için, yeni fikirler ve çözümler mutlaka üretilmelidir. Tartışılabilir olan ve olması da gereken yeni fikir ve düşünceleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle, alüminyum üreticilerinin kullanmak zorunda oldukları ucuz elektrik temini mutlaka sağlanmalıdır. Şayet bu sağlanamaz ise, Oymapınar Barajının, -ki, daha önce bu fabrika için tesis edilmiş, entegre edilmişti- mutlaka, tekrar alüminyum fabrikası için bağlanması gerekmektedir.

Seydişehir Alüminyum Tesislerinin, herkesin ürettiğini daha iyi üretmesi ya da başkalarının üretmediğini üreterek kârlı hale gelmesi gerekmektedir. Bu yetenek ve altyapı, Seydişehir Alüminyum Tesislerinde vardır ve çok az yenileme yatırımıyla idamesi mümkün olacaktır. Bunlardan bir veya birkaçının gerçekleşmesinin, Seydişehir Alüminyum Tesislerini, kâr eden, modernizasyonu için kaynağını üreten ve yatırımını kendi ürettiği proje, makine ve ekipmanlarla yapabilen ve satın aldığı yeni teknolojileri ülkeye kazandıran bir konuma tekrar getireceğine yürekten inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

HARUN TÜFEKCİ (Devamla) - Bir entegre tesis olan Seydişehir Alüminyum Tesislerinin zarar etmesi düşünülemez. Bu tesiste, zırhlı helikopter yapımında kullanılan alaşımdan tutun da, otomobillerin jantından kaportasına kadar birçok sahada kullanılabilen parçalar üretilebilir. Yeter ki, biz, bu üretici ruhumuz ile fabrikanın imkânlarını birleştirelim.

Sonuç olarak, Türkiye'nin tek ve stratejik entegre alüminyum tesislerinin, mutlaka, enerji maliyetinin düşürülmesini ve arkasından, modernizasyon çalışmalarının bitirilmesini ve yapılmasını, kamu tarafından işletileceğinin açıkça belirtilerek özelleştirme baskısından kurtarılmasını ve Türkiye'nin, yukarıda bahsettiğim stratejik ürünleri üreten dünyanın birkaç ülkesinden biri haline getirilmesi için bu fırsatın Seydişehir Alüminyum Fabrikasına verilmesini temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüfekci. 

Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, 11 Türk askerinin Süleymaniye'de gözaltına alınmasıyla ilgili söz isteyen, Denizli Milletvekili Haşim Oral'a aittir.

Sayın Oral, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3. - Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, 11 Türk askerinin Irak Süleymaniye'de gözaltına alınmasıyla ilgili gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'de, dünyada üç gündür, Türk askerlerinin, Türkiye'nin onurunun, Amerika'nın gayrihukukî, Amerika'nın gayriinsanî tutumu yüzünden, Türkiye'nin, aslında yıpranmayan; ancak, Türkiye'nin düşünmesi gereken konuların gündeme getirildiği bir süreç yaşadık.

Üzülerek ifade ediyorum ki, şu ana kadar, daha hâlâ 11 Türk Mehmetçiğinin -"Mehmetçik" sözü, bizim Mehmetçik sözcüğümüzdür; ama, Sayın Recep Tayyip Erdoğan bunu sık sık söylemiştir- 11 Türk Mehmetçiğimizin, niçin, neden tutuklandığı, gözaltına alındığı konusunda en ufak bir bilgi sahibi değiliz. Bu, hem Türkiye'yi yöneten hükümetin hem Türk Silahlı Kuvvetlerinin, ne yazık ki, Amerika tarafından çok ciddîye alınmadığının veya ciddîye alınsa da, bazı kurumların, bazı uluslararası noktaların, Türkiye'nin artık korkulacak bir ülke olmadığı mesajını vermeye çalışması açısından da önemlidir, dikkate alınmalıdır diye düşünüyorum.

Askerlerimizin serbest kalması sırasında edilen veciz bir söz var; deniliyor ki: "Bir komisyon kurulsun, bu komisyon, askerlerimizin ne yaptığını ne yapmadığını araştırsın." Eğer, bu iki müttefik ülke arasında bir komisyon kurulması gerekiyorsa, bu komisyon, PKK ve KADEK çalışmalarının Irak'taki sürecini araştırmak için kurulmalıdır. Türk askerinin oradaki varlığının sebepleri bellidir; dolayısıyla, bu konuda, bunu öne sürerek Türk askerlerinin bırakılmış olmasını, ben, bir zafiyet olarak görüyorum. Ayrıca, bu konuda herhangi bir komisyonun kurulmaması gerektiğini de özellikle, altını çizerek söylemek istiyorum.

Ne yapmıştır bizim Mehmetçiğimiz; Irak'ta silah mı atmıştır?! Ne yapmıştır bizim Mehmetçiğimiz; Saddam'ın veyahut oradaki birtakım tasvip edilmeyen insanların yanında mı olmuştur?! Açıkça söylemek gerekirse, burada, özellikle bu süreçte, Amerika'nın Türkiye'den özür dilemesi gerektiğini özellikle söylemek istiyorum.

Hatırlıyor musunuz, yaklaşık bir birbuçuk ay önce, Amerika Savunma Bakanı Yardımcısı "Türkiye özür dilemeli" demişti ve bu da basında, hepimizin tepkisini çekmişti. Yine bu kürsüden, ben, onu kınamıştım. Şimdi, ona tepkisiz kalmanın, bugün başımıza neler açtığını görmezden gelemeyiz. Amerika bizden özür dilemeli diye... Eğer, kendisini, daha hâlâ sütten çıkmış ak kaşık gibi görüyorsa, bu emperyalist ülkenin, özellikle, Türkiye gibi, bağımsız, çağdaş bir ülkenin, hem insanından hem hükümetinden, artık, gerekli mesajı alması gerekiyor diye düşünüyorum.

Dolayısıyla, sadece bir komisyon kurulması doğru değildir. Eğer, Amerika bizim müttefikimizse, Amerika, bizimle birlikte, PKK ve KADEK'in Kuzey Irak'taki çalışmalarını denetleyen, oradaki... Amerika, PKK'yı terör örgütü olarak ilan etmiştir. O halde, bir terör örgütüyle Amerika'nın işbirliği yapmasını, biz, bütün dünyaya duyurmalıyız. Eğer, biz, bu konuda Amerika'yı yanlış anlamışsak, bu konudaki hatasını düzeltmelidir.

Ayrıca, bu, çok açıkça söylemek gerekirse, bir güvenç sorununu ortaya çıkarmıştır. Türk Mehmetçiği, Amerika'nın conisine artık güvenmemektedir; eskiden de güvenmiyordu, şimdi hiç güvenmiyor. Bu güvensizliğin içerisinde, ne yazık ki, kurumlar da zarar görmüştür. Biz, bir NATO müttefikiyiz; ancak, görünen o ki, NATO, Amerika için önemli değildir; zaten, Birleşmiş Milletler de Amerika için hiç önemli olmamıştır. Dolayısıyla, bizim, artık "Amerika ne söylüyorsa doğrudur; yurt dışından gelen her türlü mesajın karşılığını Türkiye'de aramalıyız" şeklindeki yaklaşımımız, çok gerçekçi değil; bizim, altyapısı olmayan bir yaklaşımımızdır; bunu da, dikkatle gözden geçirmek gerekir.

Bu arada, ben, Türkiye'de olanlara da şöyle bir bakmak istiyorum. Hiç, ama hiç duydunuz mu, Türkiye'de bulunan bir siyasî partinin -adını zikretmek zorundayım- DEHAP'ın, Türk askerlerinin tutuklanmasını protesto ettiğini, bu konuda, bizimle beraber, bu bütünün bir parçası olarak tavır koyduğunu duydunuz mu?! Neden koyulmaz?! Türk askeri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oral, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum.

Buyurun.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Sayın Başkanım, izniniz olursa, diğerlerine gösterdiğiniz toleransı ben de kullanmak istiyorum.

BAŞKAN - Anlayamadım, neyi kullanacaksınız?

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Efendim, tolerans istirham ediyorum.

BAŞKAN - Tamam, buyurun.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım, sağ olun.

Bu konudaki duyarlılığımız çok önemli. Şimdi, bu ülkenin parçası olan, bütünün parçası olan birtakım alt kimlikler, bu konuda, eğer, Mehmetçiğin yanında, Atatürk'ün verdiği ulus bilincinin içinde kendilerini görmezlerse, bu da, yine, gözümüzden kaçmaması gereken ciddî bir olaydır diye düşünüyorum.

Nerededir TÜSİAD?! Nerededir demokratik kitle örgütleri?! Niye, ulusça, bu konudaki tavrımızı yurtdışına iletmeyiz?! Kıbrıs konusunda ahkâm kesen TÜSİAD'ın Başkanı, Mehmetçiğe yapılan, Türkiye'nin onurunu zedeleyen bu davranış karşısında niye sessiz kalmıştır?! Bunların hepsini bilmemiz, bunların hepsini gözden geçirmemiz gerekmektedir.

Bu arada, mevcut iktidarımızın bir çalışması var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Oral.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Bu çalışma da, üzülerek söylüyorum ki, terör örgütleriyle ilgili çıkarılmaya çalışılan bir pişmanlık yasası, af yasası; adını ne koyarsanız koyun.

Şunu açıkça söylüyorum. Ülkenin insanı, yurtdışına giden Mehmetçiğini en sağlıklı şekilde geri getirmemizi istiyor; yoksa, insanları beton binaların altına gömen, din adına insan öldüren, Türkiye'de 5 aylık, 6 aylık çocukları sırf Kürt milliyetçiliğini öne sürerek katleden teröristlerin affı konusunda hiçbirimiz Türk Halkından yetki almadık. Bu konuda yanlış yapmayalım, bu konuda gaflete düşmeyelim diyorum.

Hemen, üç cümle de, ülkemizi yöneten Sayın Bakanlarımız için konuşacağım. Sayın Başbakanım Recep Tayyip Erdoğan, sizin, hiçbir şekilde, bir nota konusunu müzikle bağdaştırma hakkınız yoktur. Eğer, nota vererek size Amerika'dan verilecek notun azalacağını düşünüyorsanız, varsın onların notu azalsın, Türk Halkının size vereceği notlar artacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oral, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

V. HAŞİM ORAL (Devamla) - Bitiriyorum; son sözlerim.

Sayın Dışişleri Bakanım, mantı yemeye keşke bir hafta sonra gitseydi. Sayın Kürşad Tüzmen "Irak'ta, daha henüz başı sonu belli olmayan uygulamalar var, o yüzden bunlar doğaldır" dediğiniz zaman, Türk askerinin başına çuval geçirirler; ama, dikkat edelim, Türkiye'nin başına çuval geçirmesinler. Onun için, size örnek bir insan sunuyorum, İsmet Paşa. "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye, yerini bulur" demişti. Kendimize güvenelim, Mehmetçiğimize güvenelim, kendi özbenliğimize sığınalım, bize bizim kadar yakın olan insanların varlığını göreceksiniz, yeter ki, kişilikli, kimlikli varlığımızı bundan sonra da korumaya devam edelim.

Sayın Başkanım, bana gösterdiğiniz toleransa teşekkür ediyorum ve son söz; Sayın Dışişleri Bakanım, Amerika'ya yapacağınız geziyi, lütfen, gözden geçirin; gözden geçirin ki, sizi orada bekleyen yumuşak tavırlar, sizin onlara göstereceğiniz insanca tavırlar yanlış algılanmasın, Türkiye Halkı sizden bunu bekliyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oral.

Gündemdışı konuşmaya Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül cevap vereceklerdir.

Sayın Gül, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce, değerli arkadaşımız Denizli Milletvekili Haşim Oral'a konuyla ilgili bana açıklama fırsatını verdikleri için teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum. Şayet, kendilerinin böyle bir söz alması söz konusu olmasaydı, ben, ayrıca açıklamada bulanacaktım; ama, değerli arkadaşımızın bu konuyu Meclise getireceğini öğrenince, zaten, burada bilgi verme imkânı çıkmış oldu; onun için, kendisine teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, olayı önce özetlemek istiyorum; ama, başında da şunu söylemek istiyorum: Maalesef, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri, müttefik olan iki ülkeye hiç yakışmayacak, neresinden bakarsanız bakın izahı mümkün olmayan, yakışık almayan, çirkin bir olay olmuştur. Eminim ki, bu olay...

ŞEFİK ZENGİN (Mersin) - İki ülkeye değil, bir ülkeye...

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Tabiî, onu söyledim, bunu anlamanız gerekir. Bunu, gayet açık anlamanız gerekir; yani, burada müdahalenin bir anlamı yok. Şüphesiz ki, bu olayı yapan Amerika Birleşik Devletleridir; şüphesiz ki, bütün söylediğim bu laflar da Amerika Birleşik Devletlerine aittir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bunun, alkışlanacak bir yanı da yok, bunun itiraz edilecek bir yanı da yok; olay ortadadır, hepimiz, üç dört gündür bu konuyla ilgileniyoruz.

Bu olay, gerçekten yakışık almamıştır, hiçbir şekilde de izah edilemez. Ortaya çıkınca da, muhakkak ki, mahcubiyet daha çok anlaşılacaktır.

Bu olay, 4 Temmuz 2003 tarihinde, saat 14.30 civarında olmuştur. Bizim, Kuzey Irak'ta, uzun süredir bulunan bir timimiz vardır, bu tim de, davet üzerine gitmiştir. Vaktiyle, oradaki çatışmaları gözlemek, izlemek ve gerektiğinde arayı bulmak için davet edilmiştir ve oradaki bu timimizden de, gerek Kuzey Irak'taki herkesin gerekse Amerika Birleşik Devletlerinin haberi vardır. Dolayısıyla, orada gizli bir kuvvet değildir, orada bilinmeyen bir askerî birlik de değildir, bilinen bir kuvvettir ve özel kuvvetlerimizdir; bunların 3'ü subay, 8'i de assubaydır. 150 civarında Amerikan askeri, özel kuvvetlerimizin bulunduğu binayı sarmışlar; onlarla birlikte, 10'a yakın, Irak Türkmen cephesine mensup,  Irak Türkmeni vatandaşı da, hepsini bir gözaltına almışlardır. Bu olayı duyar duymaz, hemen, en üst seviyede müdahaleler başlamıştır. Olayın olduğu gün, Amerika Birleşik Devletlerinin ulusal bayramına tesadüf etmiştir; ama, gerek Ankara gerek Washington nezdinde hemen müdahale başlamıştır. Dışişleri Bakanlığına ilgililer hemen çağrılmıştır; bir an önce bunun sona erdirilmesi, bu işi yapanların cezalandırılması, Türkiye'den özür dilenmesi ve Türkiye'ye bilgi verilmesi istenilmiştir.

Ben, o gün, yurt dışında -Londra'da- resmî bir ziyaretteydim, döner dönmez, hemen, havaalanında, ikindi vakti, saat 4-5 civarında haberim oldu. Bakanlığa geldiğimde, Sayın Başbakanın da bilgisi olmuştu. Sayın Başbakanımızla görüştükten sonra, Genelkurmay Başkanımızı aradım ve kendisinden daha detaylı bilgileri aldıktan sonra, Amerikan Dışişleri Bakanı Powell'i aradım ve kendisine, böyle bir şeyin mümkün olamayacağını, kabul edilemeyeceğini, bir müttefik ülkeye yapılabilecek en son işin yapıldığını, aramızdaki güvenin büyük ölçüde sarsıldığını, hemen, bir an önce bu işe son verilmesi gerektiğini ve bu işin niçin yapıldığının bize izah edilmesi gerektiğini, yapanların cezalandırılması gerektiğini, gayet açık, net bir şekilde söyledim. Gördüğüm kadarıyla, kendisinin de olaylardan tam bilgisi yoktu. Olayları hemen sonuna kadar inceleyeceğini ve gerekeni yapacağını ve beni arayacağını söyledi.

Bu arada, Genelkurmay Başkanımız da, NATO Başkomutanını ve Amerika Birleşik Devletlerinin Avrupa'daki kuvvetlerinin komutanını aradılar ve aynı şekilde, Genelkurmay Başkanımız da, böyle bir işin düşünülemeyeceğini bile ve hemen sona erdirilmesi gerektiğini, Türkiye'ye gerekli izahatın verilmesi gerektiğini söylemişlerdir.

Bu süre içerisinde 3 subay ve 8 assubayımız Bağdat'a götürülmüş, diğer siviller bırakılmış. Bizden, Genelkurmay Başkanlığımızın ve Dışişleri Bakanlığımızın Silopi'deki temsilcilerinden kurulan bir heyet hemen Süleymaniye'ye gönderilmiş, akşam Süleymaniye'ye vardıklarında temaslara başlamışlardır.

Cumartesi günü akşamı Dışişleri Bakanı Powell beni aradı ve gerekenlerin yapıldığını, bir istihbarat bilgisi olduğunu ve bu olaya bunun sebep olduğunu söyledi. Bunun üzerine, kendisine, gayet açık bir şekilde, müttefik ülkelerin arasında bu tip şeylerin olamayacağını, varsa bir istihbarat bilgileri, önce bunu bize sormaları gerektiğini, bizimle doğrulatmaları gerektiğini ve bu kuvvetlerin orada yabancı olmadığını kendilerinin de bildiğini; dolayısıyla, silahlarının tabiî olacağını, bütün bunların şikâyet konusu olamayacağını ve bu işin kesinlikle bizi tatmin etmediğini ve bir an önce bu işin sonuçlandırılması gerektiğini kendisine, söylenmesi gereken şekilde söyledim.

Gördüğüm kadarıyla, Washington'un biraz bilgisi dışında işler cereyan etmiş; hatta, Bağdat'taki Amerikan kuvvetlerinin en üst temsilcisi Bremer'in de olaydan haberi olmadığını yapılan konuşmalardan anladım ve bu işin o gece bitmesi gerektiğini kendisine tekrar söyledim ve kendisi de, bu işi bir an önce bitirmek için ne gerekiyorsa bunu yapmaya hazır olduğunu ve yaptığını söyledi. Daha sonra, sabaha kadar bu iş bitmeyince, o gün Sayın Başbakanımız, Başkan Yardımcısı Cheney'i aradı; fakat, kendisi Washington'da değil başka bir yerde olduğu için o gün görüşme olmadı, ertesi günü Cheney Başbakanımızı aradı. O konuşmada bulundum, söylenebilecek her şeyi Sayın Başbakan söylemiştir, o konuşmanın metnini görürseniz eminim ki, sizler de, açıkça söylemeseniz de içinizden takdir edeceksinizdir. Bu işin kesinlikle su götürür bir tarafı olmadığını, iki müttefik arasında böyle bir şeyin olamayacağını ve kendilerinin böyle bir şey yapamayacaklarını, ellerindeki istihbarat dedikleri şeylerin saçma olduğunu, bunların Türk-Amerikan ilişkilerini bozmak isteyen çevrelerin kendilerine aktardığı bilgiler olabileceğini; ama, bunların Türkiye'ye hemen sorulması gerektiğini, Türkiye tarafından bunlarla ilgili bilginin alınması gerektiğini, yapılan işin hiçbir şekilde kabul edilebilir bir iş olmadığını ve Türk-Amerikan ilişkilerini zedelemeye hiç kimsenin hakkı olmadığını, Sayın Başbakan, çok açık, net ve ısrarlı bir şekilde söylemiştir. Orada da gördüğümüz kadarıyla Başkan Yardımcısının da, çok detaylı bilgisi yoktu, o da hemen bize döneceğini ve Sayın Başbakana bilgi vereceğini söylemişlerdir. Bu süre içerisinde, her saat başı, gerek Ankara nezdinde gerek Washington nezdinde gereken her türlü temas yapılmıştır ve söylenecek her şey söylenmiştir. Dolayısıyla, iki telefon konuşması yapılıp, oturulup beklenmemiştir. Gerek Genelkurmay Başkanlığımız gerek Dışişleri Bakanlığımız gerekse Sayın Başbakan ne gerekiyorsa her şeyi yapmıştır.

Değerli arkadaşlar, varılan bir mutabakat çerçevesinde, o gece askerlerimiz, subaylarımız serbest bırakılmıştır. Gece yarısı Dışişleri Bakanları Powell, beni arayarak, o gün, hemen, askerlerimizin, subaylarımızın misafirhaneye alındıklarını, güvenlik gerekçesiyle de, gece değil, sabah saat 6'da Bağdat'a hepsinin nakledilip, oradaki Türk Silahlı Kuvvetlerinin temsilcilerine teslim edileceğini söylemiştir ve gerçekten, sabah saat 6'da da 3 subay, 8 assubayımız Bağdat'tan Süleymaniye'ye getirilmişlerdir.

Bu, tabiî, bitmemiştir, burada kalmamıştır; şüphesiz ki bu işin izahatının bize yapılması gerekir, yapılacaktır da ve ayrıca, bu işi yapanlara, Türk-Amerikan ilişkilerini bu şekilde zedeleyenlere de, muhakkak ki, gerekli cezalar verilecektir. Bunlar bizim talebimizdir. Bu da, muhakkak olacaktır. Bunu da takip ediyoruz. Bu işin sorumluları, bu işe yol açanlar kimlerse, bunlarla ilgili gerekli işlem muhakkak yapılacaktır.

Bugün, NATO Başkomutanı ve Amerika Birleşik Devletlerinin Avrupa'dan sorumlu, oradaki güçlerinden sorumlu komutanı Jones, bugün saat 13.30 sıralarında Ankara'ya gelmiştir -mesele, en üst seviyede ele alınmaktadır- bugün, Genelkurmayda, Dışişleri Bakanlığımızın da katıldığı bir toplantı yapılmıştır kendisiyle; yarın korgeneraller seviyesinde bu meselenin detayları görüşülecektir.

Şüphesiz ki, bizim açımızdan, söylediğiniz şeylere aynen katılıyoruz, komiteler kurulacaksa, başka işler için komiteler kurulacaktır; onlar da kurulacaktır, onları da göreceksiniz, onlarla ilgili gerekli işlemler de yapılacaktır; çünkü, başından beri, oradaki otoriteye bizim söylediğimiz şey "sizin terör listeniz içerisinde bulunanlarla siz uğraşacaksınız; yoksa, biz uğraşırız; mademki şu anda o toprakları siz kontrol ediyorsunuz..."

O konuya gelinecektir; fakat, bu tip iddialar vardır, yani, saçma iddialar vardır. Bu iddiaları, iki ülkenin, oturup, konuşması gerekir. Bunlar, aslında, bugün, Süleymaniye'de, daha alt seviyedeki generaller arasında görüşülecekti; fakat, oradaki görüşmeler durdurulmuştur ve Ankara'da, yarın, daha üst seviyede bu görüşmeler yapılacaktır; neyse, bakacağız.

Değerli arkadaşlar, bu, şunu göstermiştir, gayet açıktır: Amerika Birleşik Devletleri veyahut da onu orada temsil edenler, gerçekten, yanlış yapmışlardır. Türkiye'nin müttefikliğine, dostluğuna en çok ihtiyaçları olduğu bir dönemde bu olay olmuştur; bunu, bütün dünya bilmektedir. Türkiye, Irak'ın istikrarını isterken, Irak'ın bir an önce uluslararası sisteme kavuşmasını isterken, Irak Halkının bir an önce huzura kavuşmasını isterken, Irak'ta, Irak'ı temsil eden sivil yönetimin bir an önce görevi devralmasını beklerken, Irak'ı istikrarsızlığa sevk edecek bir hareket içerisinde olamaz; böyle bir şey olamaz. Türkiye'nin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, orada, illegal bir terörist örgüt gibi, terör olaylarına girmesini düşünmek bile saçmadır; ama, ne yazık ki, bunlar, bu yönde aldıkları bir istihbarat, bilgi... Ki, bizim onlara söylediğimiz şu olmuştur: "Bunu, ancak, ilişkileri bozmak isteyen terörist örgütler veyahut da başka güçler yapabilir; ne yazık ki, siz de bunlara itibar etme yanlışlığı içerisine düşmüşsünüzdür." Ama, ortada bir olay vardır; şüphesiz ki, çok yanlış olmuştur. Güvenin tekrar kurulabilmesi için, demin söylediğim hususları takip edeceğiz; yoksa, bu tahribat, tabiî ki, unutulmaz.

Tezkere söz konusu olunca... Değerli arkadaşım burada söyledi; o konuda, gayet açık bir şekilde, bağımsız ve demokratik bir ülkede ne olduysa o olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kararı verdikten sonra, hükümetimiz, o kararın arkasında durmuştur. Hükümet olarak, hiçbir zaman, biz, eziklik içerisine girmemişizdir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hükümet olarak, herhangi bir özür, herhangi bir suçluluk psikolojisi içerisine de kimse girmemiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - İran konusunda da beraber olacağınızı söylüyorsunuz Sayın Bakan.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Efendim, anlamadım.

HALUK KOÇ (Samsun) - İran konusu geldiğinde beraber davranacağınızı beyan ediyorsunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Kimden ne duydunuz böyle?..

HALUK KOÇ (Samsun) - Dışişleri Bakanlığı Sayın Müsteşarı...

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bu işlerde, bu konularda, bu ciddî konularda, herhalde, dedikodularla veyahut da gazete sayfalarında gördüğünüz şeylerle, bizim adımıza söylenmiş gibi yazılan laflarla hareket edilmez.

HALUK KOÇ (Samsun) - İnşallah öyledir.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Şüphesiz ki, Türkiye bağımsız bir ülkedir, şüphesiz ki, Türkiye'de demokrasi vardır, şüphesiz ki, Türkiye'de -ümit etmiyoruz öyle bir olay olmasın- öyle bir olay, öyle bir sıkıntı bu bölgede çıkarsa, demokrasi nasıl işliyorsa, öyle işler, kararlar nasıl alınıyorsa, öyle kararlar alınır; ama, biz, bölgenin istikrara kavuşması için, bölgenin, bütün bölgenin nükleer silahlardan arınmasını tabiî ki isteriz; hangi ülke olursa olsun bu bölgede. Türkiye, bunu başından beri istemektedir; ama, Türkiye, hiçbir ülkenin telkinleriyle veya hiçbir ülkenin baskısıyla hiçbir konuda hareket etmez ve etmemiştir de. Bu konuda, Anayasamıza göre kim nasıl karar verecekse, o şekilde karar verilmiştir. O bakımdan, eğer, onun intikamı falan gibi şeyler söyleniyorsa, bu da çok saçmadır; çünkü, böyle bir olayda kaybeden Türkiye olmamıştır. Böyle bir tatsız olayda, kaybeden, bu olaya sebep olanlar olmuştur; gayet açıktır. Mahcubiyeti yaşayanlar bu olaya sebebiyet verenler olmuştur.

GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) - Biz bir mahcubiyet görmedik.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - O açıdan, değerli arkadaşlar, hükümet olarak gerekenler yapılmıştır.

Ayrıca, değerli arkadaşıma, konuşmasından, bu mevzuu buraya getirmesinden dolayı tabiî ki teşekkür ettim, güzel bir konuşma yaptı; ama, bu güzel konuşmayı, Sayın Başbakan veyahut da benim Kayseri ziyaretimle de hiç bağdaştırmaması gerekirdi, gölgelememesi gerekirdi. Ben, Kayseri'ye gittim; doğru. Kayseri'ye gidişim, Kayseri Lisesinin 110 uncu kuruluş yıldönümünde bir şehitlik anıtını açmak için idi. 1921'de, Sakarya Meydan Muharebesinde, Kayseri Lisesinin son sınıf öğrencilerinin hepsi şehit olmuştur; onların anısına, orada bir anıt açtık. Bunu, böyle, mantı yedi, şunu yedi... Evet, biz, bu 50 saat içerisinde yemek de yedik, su da içtik, uyuduk da!.. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - 70 000 000'un boğazından geçmedi Sayın Bakan; 11 Türk askerin yakınlarının da!

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - O bakımdan, böyle bir konuyu bu noktaya hiç getirmemek gerekir; ama, olayı, 24 saat, gece-gündüz takip ettik. Sayın Başbakan, gittiği yerde, ben Ankara'da, Kayseri'de, burada -neredeysem- her saat başı, gelişmelerle ilgili bilgi aldık, söylenecek lafları söyledik, verilecek talimatları verdik ve bugünkü noktaya gelinmiştir.

Değerli arkadaşlar, kısaca, bu, şüphesiz ki, hepimizin meselesidir; bu meselelerde hepimizin üzüm yemesi gerekir, bağcıyı dövmemiz değil. Yoksa, bazı partilerin "hükümet, müstemleke hükümeti" gibi talihsiz açıklamalarını gördüm, üzüldüm; kendileri açısından üzüldüm.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, hep onlar bizi dövüyor Sayın Bakan!

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Kim görüyor onları?!.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Onlar hep bizi dövüyor...

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Biz, kendimizi nasıl görüyorsak, siz, ona bakın.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır hayır... Yalnız, dayağı hep biz yiyoruz!

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Biz, bağımsız, kendi kendine karar alan, gerektiğinde... Türkiye Büyük Millet Meclisinin verdiği karar, bütün dünya karşısında verildi; bütün dünyayı şok eden kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi verdi ve bu kararın arkasında hepimiz durduk. Dolayısıyla, bunları kendimize yakıştırmayalım.

Ne yazık ki, Türkiye'de, bazı entelektüel, aydın, entel geçinenler, Türkiye'yi hep tahkir etmiştir bu süre içerisinde; hâlâ da, bunu yapmaktadırlar. Üzüm mü yiyorsun, bağcıyı mı dövüyorsun?! Bunu, sizlere söylemiyorum; ama, bazı çevrelere söylüyorum; bunlar yapılmıştır.

GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) - Üzüm nerede Sayın Bakan, üzüm nerede?!

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Biz kendimize güvenen bir ülkeyiz, biz milletimize güvenen bir ülkeyiz; dolayısıyla, başımız diktir, onurumuzu kimseye rencide ettirmeyiz. "Türkiye'nin onuru rencide oldu" falan... Ne demek?! Onurumuzu da kimseye rencide ettirmeyiz, alınacak tedbirleri de alırız. Bu olayda da kaybeden Amerika Birleşik Devletleri olmuştur, Türkiye olmamıştır; bunu da göreceksiniz.

Hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakana, yaptığı açıklamalardan dolayı teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, ABD askerlerinin Kuzey Irak'ta bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri personelini gözaltına alması olayında hükümetin yürüttüğü politika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/3)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kuzey Irak'ta 11 Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin gözaltına alınmasıyla ortaya çıkan kriz konusunda hükümetin yürüttüğü politikalar hakkında, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca TBMM CHP Grubu adına genel görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Mustafa Özyürek

Haluk Koç

 

İzmir

Mersin

Samsun

 

CHP Grup Başkanvekili

CHP Grup Başkanvekili

CHP Grup Başkanvekili

Gerekçe:

4 Temmuz 2003 tarihinde, Süleymaniye'de bulunan irtibat noktasında görev yapan 11 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu, ABD askerlerince şiddete başvurmak suretiyle gözaltına alınmış ve Türk askerlerinin, kendilerine yaraşır şekilde, disiplin içerisinde hareket etmesi, daha vahim olayların ortaya çıkmasını engellemiştir.

Gözaltına alınmaların yaşandığı 4 Temmuz tarihinden, askerlerimizin görev yaptıkları Süleymaniye'ye iade edilmelerinin gerçekleştiği 7 Temmuz tarihine kadar diplomatik alanda yaşanan gelişmeler, bu süreçte ulusal onurumuz ve Türkiye'nin uluslararası çıkarları açısından krizin son derece kötü yönetildiğini ortaya koymuştur. Olay karşısında, hükümetin, krizin ciddiyeti çerçevesinde zamanında etkin önlemler almaması Türk kamuoyunu derinden yaralamıştır.

Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, parti etkinliklerine ara vermeden, bu etkinlikler esnasında çelişkili mesajlarla kamuoyunu bilgilendirmesi, kamuoyunda, hükümetin olayın ciddiyetini algılamadan hareket ettiği konusunda şüphelerin oluşmasına neden olmuştur.

Diplomatik kanaldan Türkiye'ye uzun süre hiçbir bilgi verilmemesi, uluslararası hukukla bağdaşmadığı gibi, bunun, müttefik bir ülkeden beklenmeyecek bir tavır olduğu açıktır. Olayın gerçekleşmesinden sonra yaşanan sürecin, lokal bir olay olmanın ötesinde, planlı bir eylem niteliğinde olduğu yönünde kuvvetli işaretler bulunmasına karşın, hükümetçe bu çerçevede bir değerlendirme yapılmayarak, ulusal onur ve çıkarlarımızı gözeten bir politika izlenmemesi, bundan sonra atılacak adımlar için de bir kuşku oluşmasına neden olmaktadır.

Öte yandan, hükümetin Birleşmiş Milletler kararını dayanak göstererek liman ve üsleri yabancı ülkelerin kullanımına açma konusunda aldığı Bakanlar Kurulu kararı Resmî Gazetede yayımlanmamıştır. Bu bağlamda, kapsamı kamuoyunca bilinmeyen Bakanlar Kurulu kararının da, Anayasanın 92 nci maddesi çerçevesinde incelenmesi ve bu konuda Parlamentoya bilgi verilmesi, hem demokrasi hem de ortaya çıkan durum karşısında bir zorunluluk haline gelmiştir.

Bu gerekçelerle, askerlerimizin gözaltına alınmasının karanlıkta kalan yönlerinin ve bundan sonra atılacak adımların belirlenmesi için konunun genel görüşmeyle ele alınması doğru olacaktır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

2. - Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23 milletvekilinin, orman köylerinin kalkındırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/118)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde, orman köylüsü, gelir dağılımında en düşük payı almaktadır. Günümüzde insanlığın ve toplumların kazandığı sosyal ve ekonomik haklardan orman köylümüz yeterince faydalanamamıştır. Bu hakların artırılması ve yaygınlaştırılması amacıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1-    Ali Ayağ               (Edirne)

2-    Haluk İpek       (Ankara)

3-    Sadullah Ergin      (Hatay)

4-    Ahmet Işık         (Konya)

5-    Hüseyin Tanrıverdi               (Manisa)

6-    Mehmet Fehmi Uyanık               (Diyarbakır)

7-    Selami Uzun      (Sıvas)

8-    Hamit Taşçı      (Ordu)

9-    Ahmet Yeni       (Samsun)

10-  Ayhan Sefer Üstün               (Sakarya)

11-  Bekir Bozdağ   (Yozgat)

12-  Ramazan Can        (Kırıkkale)

13-  Mustafa Ataş       (İstanbul)

14-  Avni Doğan               (Kahramanmaraş)

15-  Nusret Bayraktar               (İstanbul)

16-  Ali Yüksel Kavuştu (Çorum)

17-  Mehmet Mustafa Açıkalın               (İstanbul)

18-  Cavit Torun               (Diyarbakır)

19-  Mehmet Beşir Hamidi               (Mardin)

20-  Nur Doğan Topaloğlu               (Ankara)

21-  Öner Ergenç    (Siirt)

22-  Agâh Kafkas   (Çorum)

23-  Nurettin Aktaş               (Gaziantep)

24-  İbrahim Hakkı Birlik               (Şırnak)

Gerekçe:

Ülkemizde 20 000 orman içi ve orman kenarı köyde yaklaşık 7 500 000 orman köylüsü yaşamaktadır. Bu oran, ülke nüfusunun yüzde 10'u demektir. Bu nüfus yerleşimleri gereği, ormanlarla içiçe yaşamakta ve genelde geçimlerini ormanlardan sağlamaktadır.

Ormanlarımız 20 700 000 hektar genişliğinde olup, yaklaşık yüzde 52'si verimsiz, yüzde 48'i verimlidir.

Görüldüğü gibi, yarısından fazlası verimsiz karakterdedir. Bizim için ülkemizin akciğerleri olan ve insanlığın ortak geleceğinde mutlaka var olması gereken ve mutlaka yaşam için ihtiyaç duyacağımız ormanlarımızın ne kadar önemli olduğu bir gerçektir.

Bir yandan ormanlarımızın varlığını sürdürmemiz gerekirken diğer yandan ormanlarla içiçe yaşayan orman köylümüzün de sosyal ve ekonomik kalkınmasını sağlamamız gerekmektedir. Aksi halde, ekonomik geçim sıkıntısı içerisinde yaşayan halk, istemeden ormanların varlığına zarar verebilecektir.

Ama, şu bir gerçektir: Orman köylüsünü sosyal, ekonomik ve kültürel yönden geliştirmediğimiz sürece, ormanlarımızı da tam olarak koruyamayız. Bunun için önce insan anlayışı çerçevesinde ormanları korumak için öncelikle orman köylüsü korunmalıdır.

Orman köylerine baktığımızda, orman köylerinin medeniyetin getirdiği bazı sosyal imkânlardan yoksun olduğunu görürüz. Orman köyleri arazinin şartları gereği genelde birbirinden uzak alanlarda ve nüfus olarak da çok parçalı durumda bulunmaktadır. Bu durum, orman köylerine altyapı hizmetlerinin götürülmesinde zorlukları da beraberinde getirmektedir.

Bu nedenle, genelde, orman köylerinde yol, su, elektrik ve sosyal tesisler yapılamamaktadır. Ayrıca, orman köylerinde geçim imkânları da sınırlıdır. Orman köylüsü ya hayvancılık yapacak ya da ormancılık işlerinde çalışacaktır. Bunun dışında ciddî anlamda orman köylüsünün gelir getirici bir kaynağı bu güne kadar geliştirilememiştir.

Orman köylüsü, her yönüyle zor yaşam koşulları altında bulunmaktadır. Bunun yanında eğitim ve sağlık yönünden de son derece kısıtlı imkânlara sahiptir.

Bu nedenlerle, orman köylüsü mutlaka olduğu yerde kalkındırılmalı ve bu köylerde yaşam koşulları iyileştirilmelidir.

Orman köylüsünün geçim kaynakları artırılmalı ve günümüzde yeni yeni kaynaklar oluşturulmalıdır.

Orman köylüsünün çocuklarına daha iyi şartlarda okuma imkânları sağlanmalıdır.

Orman köylüsü, ormancılık işlerinde "vahidi fiyat" denilen ve dünyada hiçbir örneği olamayan bir işçi statüsünde çalıştırılmaktadır. Bu işlerde çalıştırılanlar artık sosyal güvenceye süratle kavuşturulmalıdırlar.

Orman köylerinde kurulu bulunan tarımsal kalkınma kooperatifleri aktif hale getirilmelidir.

Orman köylerinin civarındaki doğal ve tarihî kaynaklardan elde edilen gelirlerden orman köylüsü mutlaka pay almalıdır.

Ormanlar ve orman köylüsü, bizim hiçbir zaman vazgeçemeyeceğimiz, birini diğerine tercih edemeyeceğimiz varlıklardır.

Bu nedenle, ormanlarımızı koruyarak orman köylümüzün hakları konusunda gerekli yasal düzenlemelerin yapılabilmesi için bir Meclis araştırması açılmasına süratle gerek duyulmaktadır.

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyemizin, bundan sonraki sunumlarını oturduğu yerden yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair 3 adet tezkere vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın (6/311) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/82)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Meclis gündeminde bulunan (6/311) esas numaralı, ülkemizdeki ABD askerî varlığının TBMM kararına uygun olup olmadığına ilişkin Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sözlü olarak yanıtlaması istemiyle vermiş olduğum soru önergemi, konunun güncelliğini kaybetmesinden ötürü geri alıyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim.      7.7.2003

                               Hüseyin Özcan

                                            Mersin

BAŞKAN- Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın (6/312) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/83)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Meclis gündeminde bulunan (6/312) esas numaralı, Diyanet İşleri Başkanının istifasıyla ilgili iddialara ilişkin Sayın Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın sözlü olarak yanıtlaması istemiyle vermiş olduğum soru önergemi, konunun güncelliğini kaybetmesinden ötürü geri alıyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim. 7.7.2003

                               Hüseyin Özcan

                                            Mersin

BAŞKAN- Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

3. - Kars Milletvekili Selami Yiğit'in (6/520) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/84)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin Sözlü Sorular kısmının 239 uncu sırasında yer alan (6/520) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                     Selami Yiğit

                                                Kars

BAŞKAN- Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

4. - Barış Harekâtının 29 uncu yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi Başkanı Zeki Serter'in vaki davetine, TBMM Başkanını temsilen, TBMM Başkanvekili Yılmaz Ateş'in icabet etmesine ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/325)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sayın Dr Vehbi Zeki Serter'in vaki davetine icabetle, 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekâtının 29 uncu yıldönümü kutlamalarına, TBMM Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili Yılmaz Ateş'in katılması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

5. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Yunanistan'a yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi (3/326)

                                                                          4.7.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yunanistan'ın Avrupa Birliği Dönem Başkanlığının sona ermesi nedeniyle Selanik'te yapılan Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesine katılmak üzere bir heyetle birlikte 20-21 Haziran 2003 tarihlerinde Yunanistan'a yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                        Recep Tayyip Erdoğan

                                         Başbakan

Liste:

Ömer Çelik                   (Adana)

Egemen Bağış                (İstanbul)

Yaşar Yakış                   (Düzce)

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

6. - Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın, bir heyetle birlikte Avusturya'ya yaptığı resmî ziyarete, Isparta Milletvekili Mehmet Emin Murat Bilgiç'in de iştirak etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık Tezkeresi (3/327)

                                          4.7.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın'ın, Avusturya Türk İslam Birliği Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin Dornbirn'deki yeni hizmet binasının açılışına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 13-15 Haziran 2003 tarihlerinde Avusturya'ya yaptığı resmî ziyarete, Isparta Milletvekili Mehmet Emin Murat Bilgiç'in de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                        Recep Tayyip Erdoğan

                                         Başbakan

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

V. - ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 8 Temmuz 2003 Salı günü saat 13.30'da yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, aşağıdaki Grup önerilerimizin Genel Kurulda okunarak oylanmasını saygılarımla arz ederim.

                                      Haluk İpek

                                            Ankara

                        AK Parti Grubu Başkanvekili

Grup Önerisi:

Genel Kurulun 8.7.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesi; gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 49 uncu sırasında yer alan (10/69) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile aynı gün gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve okunmuş bulunan Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23 arkadaşının (10/118) esas numaralı aynı konudaki araştırma önergesinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılması; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 32 nci sırasında yer alan 178 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 55 inci sırasındaki 208 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına, 3 üncü sırasındaki 104 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 4 üncü sırasındaki 55'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 5 inci sırasındaki 158 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 6 ncı sırasındaki 155 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 56 ncı sırasındaki 209 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 19 uncu sırasındaki 141 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 46 ncı sırasındaki 199 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 8 inci sırasındaki 157 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 9 uncu sırasındaki 159 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 10 uncu sırasındaki 160 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 11 inci sırasındaki 162 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına, 13 üncü sırasındaki 85 sıra sayılı kanun tasarısının 16 ncı sırasına, 21 inci sırasındaki 169 sıra sayılı kanun tasarısının 17 nci sırasına, 33 üncü sırasındaki 185 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci sırasına, 34 üncü sırasındaki 186 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu sırasına alınması; çarşamba günkü birleşimde de sözlü soruların görüşülmemesi; çalışma sürelerinin, salı, çarşamba ve perşembe günkü birleşimlerinde saat 21.00'e kadar olması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde, şahsı adına, Sayın Oğuz Oyan; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, yine, bir grup önerisi üzerinde söz aldık; ancak, bugünkü konuşmamızın bir farklı yönü olacak. Bugün, burada, Danışma Kurulu kararlarının Meclisteki denetim hakkını sınırlandırdığı ya da Meclisin çalışma saatlerinin uzatılarak daha fazla yasama faaliyeti yapılmak istenmesine rağmen Mecliste karar yetersayısının sağlanamaması nedeniyle, bunun pratikte işletilemediği gibi eleştirilere çok fazla girmeyeceğim; bizim, bugün Danışma Kurulu toplantısına getirdiğimiz ve biraz önce de burada okunmuş bulunan, Mecliste bir genel görüşme yapılmasına ilişkin talebimiz üzerinde duracağım.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, burada, Sayın Dışişleri Bakanı bir açıklama yaptı. Bu açıklamanın şekli bile, bu açıklamanın içeriği bile, Türkiye'nin bu konuda ne kadar alttan alıcı bir tutum içinde olduğunu göstermiştir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, aşağılayıcı bir muameleyle karşı karşıya kalmıştır. Türkiye'de, bu baskına karşı, askerlerimize terörist muamelesi yapılmasına karşı derin bir infial uyanmışken, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti yetkililerinin, Başbakan ve Dışişleri Bakanı başta olmak üzere, bu konunun Türkiye'nin gündemine böylesine oturmuş olması sanki onları çok da fazla ilgilendirmezmiş gibi, olağan programlarını sürdürmeleri bile, olayın ne kadar hafife alındığını gösteren bir kanıttır. Türkiye, milletin onurunun rencide edildiği bir olayla karşı karşıya kalmıştır, devletin itibarını sarsıcı bir olayla karşı karşıya kalmıştır. Böyle bir olay karşısında, ne yazık ki, basiretli bir tutum gösterilememiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu Meclisten, 1 Mart tezkeresi geçti. 1 Mart tezkeresinin geçmesinin izleri sürmektedir. Bazı güçler, Türkiye'nin, böylesine bir tezkereye böylesine bir yasama organı kararı vermesini, böylesine olgun, demokratik bir ülke tavrı göstermesini içlerine sindirememektedirler. 1 Mart tezkeresinin intikamını almak isteyen dış güçler vardır; Türkiye'ye, bu nedenle, 1 Mart tezkeresi nedeniyle özür diletmek isteyen dış güçler vardır. Bunlar bunu açıkça ifade etmişlerdir, bunlar Türkiye'nin yetkili bakanlarına, bunu ifade etmişlerdir ve gereken cevabı, ne yazık ki, alamamışlardır; bu ifadelerine samimî demeçler şeklinde, hoşgörülü yaklaşımlarla karşılaşmışlardır. Türkiye'ye özür diletmek isteyenler, Türkiye'nin başını eğdirmeye çalışmışlardır. Bunlar halen vardır ve bugün, Irak'taki olayın bütün bunlardan bağımsız olduğunu düşünmek saflık olur. Türkiye'nin 9 Eylül zaferini, Türkiye'nin Lozan zaferini içine sindiremeyenler vardır. Dünyada, bağımsızlık heveslerini tamamen tarihe gömmek isteyenler vardır. Bugünkü küreselleşme biçimine karşı çıkan ya da bu dinamikleri tam olarak izlemeyen diye düşünülen güçlere savaş açan, gözü kara bir egemen güç oluşumu vardır. Türkiye'nin, dünya halklarına, dünya ülkelerine bağımsızlık konusunda örnek teşkil etmesini istemeyen, bundan rahatsız olan güçler vardır.

Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye'yi, emperyal hedeflerine karşı bir 1 Mart kararı almaya cüret eden azgelişmiş bir ülke olarak görmektedir. Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye üzerinden, Irak savaşına karşı duran Almanya, Fransa gibi ülkelere bir mesaj yollamaya çalışmaktadır. Bunu, bir mahallî olay, oradaki bir Amerikan komutanının yaptığı sıradan bir olay gibi görmek, herhalde, bizim söyleyeceğimiz bir gerekçe olamaz, böyle bir gerekçe bizden çıkamaz. Burada, bir uyarı, hem Türkiye'ye hem bizim üzerimizden başka dünya ülkelerine gönderilmek istenmektedir; bir güç gösterisi yapılmaktadır, bir gözdağı verilmektedir.

Şimdi, bütün bunlar varken, bunu hafife almak mümkün müdür? Yani, örneğin, dün Bakanlar Kurulu çıkışında Hükümet Sözcüsünün, Sayın Adalet Bakanının dediği gibi "önemli olan netice almaktır" diyebilir miyiz?! Nedir netice almak Sayın Hükümet Sözcüsünün gözünde; 11 askeri kurtarmaktır.

Değerli arkadaşım, 11 askeri nereden kurtarıyorsunuz, düşman güçlerinden mi? Eğer bu bir düşman güçlerinden kurtarma olsaydı, bravo, yani, evet, netice aldınız derdik. Ortada, alınmış bir netice yok. Bu, zaten, olacağı belli bir olay. Bu, bir an önce, 70 saat geçmeden yapılması; ama, orada kalmaması gereken bir olay. Netice almak nedir biliyor musunuz; hesap sormaktır. Netice almak, bu gücü, Amerika Birleşik Devletlerini, Türkiye'den özür dilemeye davet etmek ve bunu başarmaktır. Netice almak budur. Bunu yapabiliyorsanız, özür dilenmesini talep edebiliyorsanız, sorumlulardan hesap sorulmasını talep edebiliyorsanız ve bu olayların tekrarlanmaması konusunda gerekeni sağlayabiliyorsanız, işte o zaman netice almış olursunuz, yoksa, 11 Türk askerinin tutsaklığının sona erdirilmesi bir netice almak olamaz. Bu, zaten, önceden hesaplanmış, biçilmiş bir olaydır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, ne yazık ki, Amerika'dan icazetli, Avrupa'dan takviyeli ikinci cumhuriyet heveslileri vardır. Türkiye'de, bu cumhuriyetin harcında olan Kemalist bağımsızlıkçı ilkeleri, Kemalist orduyu hedef almada, zayıflatmada, geriletmede dış güçlerden daha az hevesli olmayanlar vardır; Türkiye'de, bu tür sorunları, örneğin Irak'ta yaşanan bir sorunu iki ordu arasındaki sorun diyerek, sivil otoritenin seyirci kalmasına bir gerekçe aramak isteyenler vardır; Wolfovitz'in açıklamalarını, içişlerimize müdahale etmek olarak görmeyen, hoşgörülü açıklamalar vardır.

Değerli arkadaşlarım, bu, tehlikeli bir bileşimdir. Biz, bu cumhuriyeti sokakta bulmadık. Bu cumhuriyet, emperyalizme karşı savaşla kurulmuştur. Tarih karşısında bugün, büyük bir sınav verme günüdür, günleridir. Dolayısıyla, biz bu sınavı, ona buna yaranarak veremeyiz. Türkiye'nin, Türk Milletinin itibarını, onurunu, bağımsızlığını korumak öncelikli görevimizdir ve bu görev konusunda, nota vermeyi müzik notasıyla karıştırmak gibi birtakım şakalarla, esprilerle uğraşamayız. Türkiye, bu konuda, yazılı olarak, tarihe not düşerek, bir ültimatom değil, ama, tam da bir nota vermenin zamanıydı, bunu kaçırmıştır.

Türkiye, bugün, biraz önce Dışişleri Bakanının burada yaptığı açıklama tarzı alttan alıcı açıklamalarla, yani, sanki, Amerika orada yanlış bir istihbarat almış, bunun üzerine girmiş gibi... Öte yandan, Türkiye'nin ne işi var bir tahkikat komisyonunda?! Biz ancak açıklama isteyebiliriz; o komisyonda, komitede bizim işimiz ne?! Bize bir açıklama borcu vardır bu olaya neden olanların. Bu açıklamayı bekliyoruz ve bu açıklamayı talep etmeliyiz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Oyan, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, lehte, Sayın Haluk İpek; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK İPEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, AK Parti Grubu olarak, Meclisin bu haftaki çalışmalarıyla ilgili önerimizi sunduk. Danışma Kurulunda, Cumhuriyet Halk Partili Grup Başkanvekili arkadaşımız, Kuzey Irak'ta yaşanan olaylarla ilgili bir genel görüşme açılmasını, eğer bu genel görüşme açılmazsa, o takdirde önerimizi reddedeceklerini bize ilettiler. Biz de, kendilerinin vermiş olduğu bu genel görüşme talebinin henüz bize ulaşmadığını, teknik olarak, böyle bir önergenin gündeme alınması için önce Genel Kurulda okunması gerektiğini -ki, biraz önce, yeni okundu- ondan sonra, değerlendirdikten sonra, genel görüşme açılması hususunda, bizim de bu konuya olumlu yaklaşacağımızı belirttik; çünkü, parlamenter sistemin merkezi Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Tabiî ki, yaşanan bu kadar önemli bir olayın Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi, parlamenter yapımız açısından da çok önemlidir.

Tabiî, Danışma Kurulundan çıktıktan hemen sonra, böyle bir önergenin olduğunu ve Meclisin bilgilendirilme hususunda bir talebinin olduğunu Dışişleri Bakanımıza aktardım. Bunun üzerine, Dışişleri Bakanımız da, derhal buraya gelerek, konuyu teferruatıyla -biraz önce dinlediğiniz gibi- burada aktardılar. Söylenen sözler ve yapılan eleştirilerin tamamına da katılıyoruz. Gerçekten, olay, hiçbir şekilde affedilemeyecek önemli bir olaydır; bugüne kadar Amerika'yla yapmış olduğumuz müttefiklik ilişkimize çok önemli yara vermiş bir olaydır; ancak, biraz önce burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilinin söylediği gibi, askerlerimizin bırakılmış olması, bu işin örtbas edilmiş olması anlamına gelmemektedir, konu takip edilmektedir. Biz, bir kabile devleti gibi davranamayız ve davranmadık. Olay, an ve an, teferruatıyla, çok sıkı bir şekilde takip edildi, söylenecek her şey söylendi ve talimatlar da verildi. Bunun devamı da takip edilecek; ancak, bizim bir kabile devleti gibi davranmamış olmamız, soğukkanlı olmamız, içimizde fırtınalar kopmadığı anlamına da gelmemektedir; olay takip edilecektir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuları genel görüşme halinde görüşmesine, parlamenter yapımızın işlemesi açısından, hiçbir zaman karşı olmadığımızı belirtiyorum; ancak, teknik olarak hiç haberimiz olmayan, bu sabah Meclis Başkanlığına gönderilmiş, hiç bilmediğimiz bir genel görüşmenin, bugün, Danışma Kurulunda görüşülüp bir karara varılması mümkün değildi. Bu nedenle, bizim, Danışma Kurulunda yapmış olduğumuz teklifimiz, Meclisin bu haftaki çalışması açısından önemli ve gerekliydi.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İpek.

ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Önerinin aleyhinde söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)

ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; içinde bulunduğumuz koşullar, Yüce Meclisin, bugün, birinci öncelikle, ülkemizin, ulusumuzun haysiyetini ilgilendiren bu konuyu ele almasını zorunlu kılıyordu. Dilerdik ki, Meclis, bugün, İktidar Partisinin de oylarıyla, destekleriyle, öncelikle bu konuyu görüşsün. Halkımızın şu anda beklediği, Yüce Meclisin bu konudaki sesidir, bu konudaki tepkisidir. Ülkemizin haysiyeti rencide edilmiştir. Ordumuzun, milletimizin millî gururu zedelenmiştir. Halkımız, buna karşı, Yüce Meclisin sesini bekliyor, tepkisini bekliyor. Bugün, konuşmamız gereken birinci konu budur.

3 subayımız, 8 assubayımız, görev yaptıkları Süleymaniye Şehrinde, bir müttefik ülkenin askerleri tarafından, zor kullanılarak, başlarına çuval geçirilerek, elleri bağlanarak alınıp götürülüyorlar; eşyaları müsadere ediliyor, kasaları kırılıyor, belgeleri alınıyor, silahları alınıyor. Bundan daha üzücü, bundan daha dehşet verici bir durum düşünebiliyor musunuz?! Bu ilgilendirmiyorsa millî haysiyetimizi, hangi konu ilgilendirecektir?!

Sayın Dışişleri Bakanını biraz önce dinledik. Nazik ve alçakgönüllü üslubuyla, gelişmeleri izah etmeye çalıştı. Arkadaşlar, alçakgönüllülük, bir insan için fazilettir, yüksek bir duygudur; kendisinin bu duygularını takdirle karşılıyoruz; ama, devletler alçakgönüllü olmaz. Haysiyeti rencide edilen bir devlet, bu gibi durumlarda, alçakgönüllülükle cevap vermez. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, ne yapmamız gerekiyordu; ilk yapılması gereken şey, derhal bir protesto notası vermekti. Bu yapılmamıştır. Bunun yapılmaması büyük bir eksikliktir. Size, kendi tecrübemden bir örnek vereyim: Birkaç yıl önce, Türkiye, bir İspanyol gazeteciyi birkaç saat gözaltında tuttu diye, İspanyol Hükümeti, bize, resmen, protesto notası vermiştir. Uluslararası ilişkiler böyle yürütülür. Sayın Başbakanın tahmin ettiği gibi, nota vermek, bir savaş ilanından önceki son adım değildir. Nota, devletler arasındaki yazışmaların adıdır; her konuda, her gün yüzlerce nota verilir. Bu arada, bu konuda yapılması gereken şey, resmen, derhal, bir protesto notası vermekti. Bu yapılmamıştır. Bunun yapılmaması büyük bir eksikliktir. Müttefik ülkeler arasında böyle bir olayın cereyan ettiği duyulmamıştır. Bir müttefik ülkenin askerlerinin, kalkıp da, başka bir müttefik ülkenin askerlerini esir almasının örneği yoktur.

İkinci yapılması gereken iş, derhal NATO Konseyini toplantıya çağırmaktı. Bize bilgi vermedikleri anlaşılıyor. Sayın Başbakan telefon ediyor, bilgi alamıyor; Sayın Dışişleri Bakanı telefon ediyor, bilgi alamıyor. Vardıkları sonuç: Efendim, bu, herhalde merkezî hükümetin bilgisi dışındadır, hatta, belki, Kuzey Irak'taki yerel komutanın da bilgisi dışındadır; mevzii bir olaydır. Bunu böyle kabul edebilir misiniz?!

Öyle anlaşılıyor ki, Sayın Dışişleri Bakanı son gelişmelerden haberdar değildir. Resmen, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, açıklama yaptı, "oradaki Türk askerlerinin rahatsız edici davranışları dolayısıyla bu eylem yapılmıştır" dedi. Yani, siz rahatsız edici iş yaptınız, biz de size ceza verdik diyor. Şimdi, bunu, kalkıp da, Amerikan Hükümetinin bilgisi dışında bir olay gibi yorumlayabilir misiniz?! Bugünkü iletişim çağında, merkezî hükümetin dışında böyle bir olay olacak, otuz saat merkezî hükümetin bilgisi olmayacak, insanlar üzerlerine terörist gömleği, elbisesi giydirilerek sorgulanacaklar; ondan sonra, diyeceksiniz ki, bu, yerel bir olaymış. Böyle şey olabilir mi? Resmen, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü dünyaya ilan ediyor, "Türk askerlerinin rahatsız edici tavırları, davranışları dolayısıyla bunu yaptık" diyor. Nerede bizim cevabımız?! Buna cevabımız, burada, Sayın Dışişleri Bakanımızın biraz önce söylediği gibi mi olmalıydı?

"Söylenecek her şey söylenmiştir" diyor Sayın Bakan. Hayır arkadaşlar, söylenecek her şey söylenmemiştir, söylenmesi gerekenler söylenmemiştir. Biz, Türkiye'nin gür sesinin, bu gibi durumlarda duyulmasını isteriz. Nerede Türkiye'nin tepkisi? Nerede Türkiye'nin tepkisi? Duyulmamıştır. Alttan alarak, aman ilişkilerimiz bozulmasın diyerek bu işleri geciktirirseniz, geçiştirirseniz, yarın, başınıza daha ağırı gelir, daha kötü durumlarla karşılaşırsınız.

Komisyon kurulacakmış. Arkadaşlar, sebebini bilmediğiniz bir olay dolayısıyla komisyon kurulur mu? Neyi araştıracağını bilmediğiniz bir komisyonun kurulmasını teklif edebilir misiniz? Bunun bir anlamı var mı? Böyle bir şey olabilir mi? Neyse iddiaları, gelip söyleyecekler. Diplomatik kanallar açık, askerî kanallar açık; gelip, açıkça size söyleyecekler  "şöyle bir sıkıntımız var, böyle bir istihbaratımız var..." Cevabını alacaklar sizden. Komisyon kurmak demek, daha bilmediğiniz bir iddiayı tartışmaya hazır olmak demektir. Bakalım biz hazır mıyız, böyle aslı faslı olmayan iddiaları tartışmaya! O da başka bir yanlış olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, Amerikalılara söylenecek şudur: Burası Türkiye'dir. Burada, şerefli insanlar yaşar; şereflerini, millî gururlarını her şeyin üzerinde tutan insanlar yaşar. Biz, bu hareketinizi kabul etmiyoruz, reddediyoruz, protesto ediyoruz; dostluğa, ittifak ilişkilerine uygun bir davranış olarak görmüyoruz. Sizden, derhal, özür dilemenizi bekliyoruz. Siz, bizden özür dilemedikçe, bizden beklediğiniz dostluğu bulamazsınız, bizden beklediğiniz işbirliğini bulamazsınız ve Dışişleri Bakanımızın Amerika ziyaretini iptal ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Söylenecek olan budur ve bu söylenmemiştir.

Sayın Dışişleri Bakanı, Meclis kürsüsüne çıkıp da, bu haysiyetşiken, bu haysiyetimize karşı saldırı üzerine, ben de Amerika ziyaretimi erteliyorum bile diyememiştir. Bu bize yakışıyor mu?! Başka ülkeler, bu gibi durumların çok daha hafifinde çok daha ağır tepkiler gösteriyorlar; derhal dış gezilerini iptal ediyorlar, merkeze geliyorlar, en üst düzeyde toplantılar yapıyorlar, derhal tepkilerini ortaya koyuyorlar, dış ziyaretlerini hemen iptal ediyorlar. Biz niye yapamıyoruz?! Neyimiz eksik?! Neden gocunuyoruz, neden çekiniyoruz; IMF kredilerinden mi?! Olmaz olsun IMF kredisi! (CHP sıralarından alkışlar) Eğer, bizim haysiyetimiz uğruna alınacak bir krediyse, biz bunu istemiyoruz; biz, böyle haysiyetimizi feda ederek hiçbir lütuf istemiyoruz kimseden. Biz, böyle bir milletin çocukları değiliz; biz, böyle saldırılar, haysiyetşiken davranışlar karşısında boynunu büken bir milletin çocukları değiliz.

Arkadaşlar, biz Amerika'dan ne bekliyoruz; Kuzey Irak'taki teröristleri yakalamalarını ve Türkiye'ye iade etmelerini bekliyoruz. KADEK-PKK teröristleri, yıllardan beri orada faaliyet gösteriyor. Amerika, resmen, bunları, terör örgütleri listesine dahil etmiştir. Niçin yakalanmıyor bunlar; niçin bize iade edilmiyor? Amerika'nın meşhur mizahıdır; "bu köyde taşları bağlamışlar, köpekleri serbest bırakıyorlar" derler. İşte, yapılan budur.  Amerika, taşları bağlıyor bizim askerlerimizi gözaltına alarak. Niye teröristlere karşı davranışta bulunmuyor; niye bunu isteyemiyoruz; niye Sayın Dışişleri Bakanımız biraz önce bunu söyleyemedi; bunun izahı nedir?! Savaş biteli aylar oluyor, 5 000 tane PKK-KADEK teröristi serbestçe Kuzey Irak'ta faaliyet gösteriyor. Bazı basın haberlerine göre, Amerikalılar bunlarla temas ediyormuş; bunu kabul edebilir misiniz?! Hani, Başkan Bush diyordu ki, bütün dünyada, kökeni ne olursa olsun, terörün kökünü kazıyacağız... Niçin tedbir almıyorlar?! Niçin almıyorlar; bunun izahı nedir?! Hükümetin sorması gereken bu. Komisyon kuracaksanız, bu konuda kuracaksınız; oradaki teröristlerin yakalanıp, derhal Türkiye'ye iadesi için kuracaksınız.

Şimdi, bakıyoruz, gündeme geliyor yeni bir pişmanlık yasası. Acaba, niçin?!. Acaba, Amerikalılar size şart mı koştu, böyle bir af yasası çıkarmazsanız, bunları Türkiye'ye iade etmeyiz diye?! Başka ne gerekçesi olabilir, şu sırada teröristleri affedecek bir yasa çıkarmanın ne izahı olabilir?! Var mı başka bir izahınız; bu mudur gerekçesi?! Başka bir şeyse, öğrenmek isteriz.

Arkadaşlar, bir şey daha hatırlatayım size. PKK teröristleri, bundan birkaç yıl önce, 11 000 vatandaşımızı, zorla, bir kısmını kandırarak Kuzey Irak'a kaçırdılar. Bu vatandaşlarımız, orada, Atruş Kampında, yıllarca, PKK'nın militanlarının kaynağı olarak kullanıldılar, istismar edildiler, baskı altına alındılar. Türkiye'nin müdahalesiyle Birleşmiş Milletler himayesi kaldırıldı Atruş Kampından, kampı dağıttırdık. Ne oldu; bunlar, 36 ncı paralelin güneyindeki Mahmura Kampına gittiler, şu anda oradalar. Hükümetimiz ne yapıyor bunları kurtarmak için?! Şu anda Amerika'nın sorumluluğu vardır bütün Irak'ta; niçin, oraya kaçırılan vatandaşlarımızı kurtaramıyoruz?! İşte, yapılacak işler bunlardır; hükümetten beklediklerimiz bunlardır. Ne yazık ki, bunlar yapılamıyor. Bunların yapılamamasından, büyük bir üzüntü duyuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öymen, 1 dakika eksüre veriyorum size; lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Dışişleri Bakanımız "amacımız üzüm yemektir, bağcıyı dövmek değildir" diyor. Arkadaşlar, biz, bu durumda, üzüm yemek istemiyoruz. Şu anda, Türkiye'nin, Türk Milletinin beklediği, üzüm yemek değildir. Kimseyi dövme niyetimiz de yok; ama, bizim beklediğimiz, milletin beklediği, haysiyetimizi korumaktır. Üzüm yiyeceğiz diye boynumuzu bükemeyiz. Şu sırada yapılması gereken şey, haklarımızı, çıkarlarımızı korumaktır ve çok açık bir tavır izlemektir.

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Savaş mı ilan edelim?!

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Savaş ilan edelim diyen yok size; ama, diğer ülkeler bu durumlarda ne yapıyorlarsa onu yapacağız. Bir protesto notası verebildiniz mi?!

Şimdi, size şunu soruyorum: Hükümet bir karar aldı; diyor ki "havaalanlarımızı, üslerimizi açacağız 1483 sayılı karar gereğince." Niçin, burada, Mecliste izahat verilmedi? Niçin bu kararın kapsamını bilmiyoruz, niçin bunun şümulünü bilmiyoruz? Acaba, Anayasamızın    92 nci maddesine uygun mu; bunu biliyor muyuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öymen, teşekkür ediyorum efendim.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Lütfen, teşekkür eder misiniz efendim.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Sayın Başkan, böyle bir konuda sözümü keseceğinize ihtimal vermiyorum.

BAŞKAN - Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşulan bütün konular önemlidir. Dolayısıyla, 10 dakikalık sürenize karşılık 1 dakika eksüre verdim. Lütfen teşekkür eder misiniz Sayın Öymen.

Buyurun.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Öymen, teşekkür ediyorum.

MEHMET KARTAL (Van) - Biraz müsamahalı olun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Her konuda müsamahalı oldum efendim. Bakın, yüzde 10 ilave ettim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, önemli bir konuyu görüşüyoruz.

BAŞKAN - Efendim, genel görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Şu anda, sadece, önerinin gündeme alınıp alınmamasını konuşuyoruz.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş olan önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın 49 uncu sırasında yer alan Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 64 milletvekilinin, orman köylülerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ile Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23 milletvekilinin, orman köylülerinin kalkındırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin birlikte yapılacak öngörüşmesine başlıyoruz.

VI. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 64 milletvekilinin, orman köylülerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/69)

2. - Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23 milletvekilinin, orman köylülerinin kalkındırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/118)

BAŞKAN - Hükümet?.. Burada.

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 64 milletvekilinin önergesi, Genel Kurulun 30.4.2003 tarihli 73 üncü Birleşiminde, Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23 milletvekilinin önergesi ise bugün okunduğundan, tekrar okutmuyorum.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.

Şimdi, söz alan üyelerin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük; AK Parti Grubu adına, Edirne Milletvekili Ali Ayağ.

Hükümetin söz talebi var mı?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - İlk söz hükümetin.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar ve muhalefet partileri mensubu milletvekili arkadaşlarımızın vermiş olduğu, orman köylülerinin ve ormanlarımızın sorunlarının araştırılmasına dair araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Bizim, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak bugüne kadar yapmış olduğumuz çalışmalar da ortaya koymuştur ki, Türkiye'de 7 500 000-8 000 000'u bulan sayılarıyla, millî gelirden günde yaklaşık 1 dolarlık pay alan bu insanların, ülkemizin en yoksul kesimlerini oluşturduğunu; sosyal devletin gereği olarak, bütün hükümetlerin, ülkeyi yönetenlerin, bu insanlara duyarsız kalmalarının mümkün olamayacağını, orman içi ve orman civarında yaşamak mecburiyetinde kalan, son derece olumsuz, yetersiz altyapı imkânlarına sahip, evi, okulu, yolu, suyu olmayan, insan onur ve haysiyetini -doğrusunu söylemek gerekirse- ciddî şekilde rencide eden bu yerleşim birimlerine, bugüne kadar, ülkemizde yeterli kaynağın transfer edilemediğini ve bu insanların bir noktada kendi kaderleriyle baş başa yaşamak durumunda kaldıkları acı gerçeğini de hepimiz biliyoruz.

Bu vesileyle, değerli milletvekili arkadaşlarımızın vermiş oldukları bu araştırma önergesinin bir benzeri 20 nci Dönemde de verilmişti, onu da hatırlatayım. 20 nci Dönemde, burada, Türkiye'deki orman köylülerinin sorunlarının araştırılmasına dair, arkadaşlarımız tarafından verilmiş bir önerge, tartışılmış, konuşulmuş, raporları yayımlanmıştı.

Elbette ki, aradan geçen yaklaşık yedi yıl içerisinde, Türkiye'de, doğrusunu söylemek gerekirse, orman köylüleri adına olumlu bir gelişmenin olmadığını, ama -bugün, biz, burada, AK Parti Hükümeti olarak, Anayasamızın 169 ve 170 inci maddelerinde yapmayı düşünmüş olduğumuz değişiklik teklifiyle- bununla birlikte, bu yoksul kesimlere sosyal devlet olmanın gereği olarak çok ciddî bir kaynak transferi yapacağımızı söylememize ve -çünkü, bugün, Çevre ve Orman Bakanlığının Orköy Genel Müdürlüğü marifetiyle, bu 7 500 000-8 000 000'u bulan sayıdaki orman köylüsüne bir noktada kol kanat germeye imkân hazırlayıp- bu kaynağı onlara vermek için bütün imkânlarımızı seferber etmemize karşın, ülkenin içerisinde bulunmuş olduğu olumsuz ekonomik şartların, elbette ki, yeterli imkânı onlara transfer etme imkânını bize vermediğini de takdir edersiniz.

Biz, bu olumsuz imkânların olumluya dönüştürülebilmesi için, kısaca 2/B arazileri diye tarif edilen arazilerin, bugüne kadar işgal altında bulunan veyahut da haksız olarak tasarruf altında bulunan bu arazilerin, mutlaka ve mutlaka, anayasa değişikliği veya 6831 sayılı Kanunda yapılacak değişikliklerden sonra, ülkemiz için, orman köylüsü için, orman varlığının geliştirilmesi için çok önemli bir kaynak teşkil edeceğini söylüyoruz ve bu araştırma önergesinde de iktidar ve muhalefet partilerinin değerli milletvekillerinin hep birlikte ittifak etmiş oldukları husus, Türkiye'de bir vakıa var; ülkenin en yoksul kesimi, en fakir kesimi orman köylüleridir. Orman köylüleri, daha ziyade, ormanlardaki istihsalde ağırlıklı olarak orman kooperatifleri vasıtasıyla üretime katılan, yine 6831 sayılı Orman Kanununun kendilerine tanımış olduğu birtakım haklardan istifade ederek ayakta kalmaya çalışan insanlarımızdır.

Aslında, çağdaş dünyada "orman köylüsü" diye bir kavramı, doğrusu, kabul etmek mümkün değildir ve bu, sosyal devletin, modern devletin, kolay kolay kabul edebileceği bir kavram değildir. Dolayısıyla, çok kısa bir süre içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, eğer 20 700 000 hektarlık orman varlığını korumayı, geliştirmeyi ve sürdürmeyi arzu ediyorsa, bu orman varlığı üzerindeki en ciddî baskıyı oluşturan orman köylüsünün, mutlaka ve mutlaka ormanın dışında hayatını idame ettirebilecek imkânlara sahip olması lazımdır. Bunun için de, ormanın dışında meslek sahibi olan, çocuğunu okutabilen, insanca yaşanabilir evi olan, eviyle barkıyla, üretimiyle topluma destek veren, ülkenin ekonomisine katkıda bulunan insanlar olmasını, biz, arzu ediyoruz.

Bu yıl içerisinde, orman köylülerini desteklemeyle alakalı mükellefiyeti olan genel müdürlüğümüz Orköy Genel Müdürlüğü, takribi olarak 20-25 trilyonluk bir kaynağı ancak kullanabiliyor. Bu rakamın 200-250 trilyonluk bir kaynağa ulaşması halinde, bir yıl içerisinde yüzlerce, binlerce orman kooperatifinin ve ferdî kredi marifetiyle de orman köylüsü olarak hayatını kazanmak durumunda olanların fevkalade olumlu şartlara kavuşturulabileceğinin de altını çizmekte fayda görüyoruz.

Bakın, Orköy projeleri dahilinde desteklemiş olduğumuz ülkemizin muhtelif yörelerindeki projelerin orman köylülerine kazandırmış olduğu ekonomik değerlerden burada uzun uzun bahsedecek değilim; ama, Afyon'da ağustos ayının -inşallah- ortasında üretime geçmesini beklemiş olduğumuz bir tanesini örnek veriyorum: Orköy fonlarından yaklaşık olarak 1,3 trilyonluk destek verdiğimiz bir alabalık füme tesisinin 800 tonluk üretimi fümeden sonra net 400 ton kalacak, bunun da 7,5 eurodan tamamı Hollanda'ya ihraç edilecek. Bu ve benzer projelerin Türkiye'nin dört bir tarafında hayata geçirilmesi, o orman köylüsünün hayatını idame ettirme noktasında "ormandan ne alırım, ne çalarım, ne yaparım" diye düşünme noktasından mutlaka çıkarılması lazım.

Yine, önümüzdeki günler içerisinde Parlamento gündemine gelecek olan 6831 sayılı Orman Kanununun 17 tane maddesinde değişiklik yapan ve fevkalade önemli olan bir tasarıyla, kestane ağaçlarının, fıstık çamlarının ve kızılağaç üretiminin de ekonomiye çok ciddî bir artı değer olarak katılmasıyla orman köylüsünün hayat standardını değiştirecek önemli bir proje olarak, inşallah, bu 17 madde içerisinde yapacak olduğumuz değişiklikle gerçekleştirmiş olacağız.

Bana, Balıkesir milletvekili arkadaşlarımızdan birisi "Bandırma'daki 8 tane köyden kooperatif başkanı arkadaşlar geldiler, eğer, kendilerine çam fıstıklarını işlemek için 1,3 trilyonluk kredi imkânı verilirse, iki sene içerisinde 8 köye 8 trilyonluk bir ilave kaynağın ortaya çıkabileceğini ifade ettiler" dedi. Tabiî, bunların bir kısmını destekleyebildik, bir kısmını destekleyemedik maalesef; ama, ben, buradan, arkadaşlarımızın vermiş olduğu bu fırsat neticesinde ifade etmek istiyorum ki, eğer bizim yeterli kaynaklarımız olursa -ki, bu yeterli kaynaklarımızın adresini de biraz önce konuşmamın hemen başında ifade etmiştim- orman köylülerini içerisinde bulunmuş oldukları bu olumsuz şartlardan çıkarma imkânımız vardır; bunu da değerlendireceğiz.

Yine, 6831 sayılı Orman Kanununun 2/B maddesinde orman vasfını yitirmiş arazilerin satışından bahsedilirken, 2/A maddesinden son derece olumsuz koşullarda yaşayan orman köylülerinin, altyapısının devlet tarafından yapılarak toplulaştırmak suretiyle daha çağdaş yerleşime sahip olma imkânlarının da ortaya çıkabileceğini; yine, bunun da adresinin, bunun da kaynağının, biraz önce ifade etmiş olduğum 2/B arazilerinde olduğunu ifade ediyorum.

Bizim, burada, iktidar ve muhalefet partilerine mensup değerli milletvekili arkadaşlarımızın vermiş olduğu araştırma önergelerinin kabul edileceği yönünde oy kullanacağımızı belirtiyor ve önergenin kabul edilmesi neticesinde kurulacak olan araştırma komisyonunun yapacak olduğu çalışmaların, Bakanlık olarak da bize ışık tutacak, bize istikamet gösterecek bir çalışma olması temennisi içerisinde, hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizde yaklaşık 20 000 orman köyünde yaşayan 7 000 000-7 500 000 insanın sorunlarının araştırılması, bu vesileyle, hem bu köylülerin hem de içinde yaşadıkları bu doğal ortamın, ormanların sorunlarının araştırılmasıyla ilgili olarak verdiğimiz önergenin, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sözcülüğünü yapmak üzere karşınızda bulunuyorum. Bu vesileyle, Sayın Bakanın da ifade ettiği üzere bu ülkenin en yoksul, en ihtiyaçlı kesimi olan, en fakir insanları olan orman köylülerini, Yüce Meclisi ve tüm ulusumuzu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, araştırma önergeleri, tabiî, bir milletvekilinin denetim olarak kullanabildiği en etkili organlardan bir tanesi; özellikle, muhalefet milletvekillerinin, Meclisin çalışmalarını yönlendirmesi, yürütmenin çalışmalarını denetlemesi ve oluşabilecek politikalar üzerinde etki yaratabilmesinin en temel aracı. Biz de, bu nedenle, önemli bulduğumuz alanlarda ve sorunlu kesimlerin, ülkemizde gerçekten büyük sıkıntı yaşayan kesimlerin sorunlarını Meclise taşıma ve bu önergelerle, hükümetin politikalarını bu insanların sorunlarını çözebilecek şekilde yönlendirme gayreti içinde bulunuyoruz.

Arkadaşlarımla birlikte verdiğim 4 üncü araştırma önergem görüşülüyor. Daha önce, hepinizin bildiği gibi, benim seçim bölgem olan Çanakkale'nin çok spesifik sorunu olan, 2 tane adamızın çok özel sorunlarını buraya taşımıştık; görüşülmüş ve maalesef, İktidar Partisi milletvekillerinin oylarıyla, bu önerge reddedilmişti. Tabiî, yeterli önemde bulunmayabilir; ama, İktidar Partisi adına konuşan arkadaşlarımız, bu sorunların çözüleceğiyle ilgili önemli şeyler söylediler; ama, maalesef, Gökçeada ve Bozcaada'nın hiçbir sorunu çözülememiştir. Sorunların tespitleri yapılmış; ama, sorunların çözümüyle ilgili hiçbir adım atılamamıştır.

Yine, Çanakkale'de çok özel bir konuma sahip olan Gelibolu Tarihî Millî Parkıyla ilgili verdiğimiz araştırma önergesinde işaret ettiğimiz sorunlar, Gelibolu Tarihî Millî Parkı içerisinde yaşayan 10 000 insanımızın çok özel hiçbir sorunu çözülmemiş ve verilen sözler maalesef tutulamamıştır.

Ardından, yine, esnafın sorunlarının çözülmesiyle ilgili verdiğimiz araştırma önergesi, İktidar Partisinin de isteğiyle ön sıraya çekilmiş, maalesef, İktidar Partisi milletvekillerince reddedilmiştir ve söylenilen şeyler, maalesef gerçekleştirilememiş, esnafın sorunları hiçbir şekilde çözülememiştir. Şimdi diyeceklerdir ki, biz, esnaf kredilerinin faizlerini 14 puan düşürdük. Teşekkür ederiz; eğer, bu kredi faizlerinin enflasyon boyutuna yaklaşan bir şekle gelmesinde, muhalefet milletvekili olarak, muhalefet grubu olarak, araştırma önergemizde ve yaptığımız konuşmalarla çözüme katkı vermişsek, bundan mutlu oluruz; ama, bu, esnafın, işaret ettiğimiz sorunlarının sadece bir tanesidir. Ayrıca, bu finansman temin etme aracının 14 puan düşürülmesi, meseleyi halletmiyor. Ne kadar kaynak kullandıracaksınız esnafa? Eğer, siz, finansman teminiyle ilgili olarak başvuran esnafa "finansman yok" şeklinde cevaplar veriyorsanız "10 000 000 000 liraya kadar finansman kullandıracağız" deyip "elimizde finansman yok, bugünlük 1 000 000 000 al, git" veyahut da "bekle bakalım, araştıralım" diyorsanız, meselenin bu boyutunu bile çözememiş olursunuz.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Demiyoruz...

AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine, bu ülkede, tarımın sorunlarını çözmeden hiçbir sorunu çözemezsiniz dedik. Tarımın sorunlarının çözülmesiyle ilgili, konuların araştırılmasıyla ilgili, politikaların oluşturulmasıyla ilgili araştırma önergemiz de reddedildi burada; hem gerilerden çekildi hem de reddedildi. Peki, tarımın sorunlarını çözmekle ilgili bu önergeyi reddettiniz de, ne yaptınız? Ne yapılmıştır? Tek destekleme aracı, destekleme enstrümanı olarak kullanılan doğrudan desteklemelerin, maalesef, ülkenin büyük çoğunluğunda, hâlâ 2002 yılının yüzde 60'ı ödenmemiştir. Bu doğru mudur? Siz, insanlara, vergisini ödemeyince, sigortasını ödemeyince, devlete olan borcunu ödemeyince faiz uyguluyorsunuz, onları sorumluluk altında tutuyorsunuz; ama, onlara taahhüt ettiğiniz doğrudan desteklemeyi ne zaman ödeyeceğinizi hâlâ söylemiyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu yollar yol değil. Biz, bu ülkede, mutlaka, bu insanların, üreten insanların, üretme ihtiyacı ve arayışı içinde olan insanların sorunlarına sahip çıkmalıyız ve ülkede, tarımın sorunlarını çözmezsek hiçbir sorunu çözemeyiz, bunu unutmamalıyız.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Kaynak öneriniz var mı?

AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ormanlar yaşam kaynağımızdır dedik. Bu ülkenin en büyük doğal zenginliği ormanlarımızdır. Hâlâ kadastrosunu yapamadığımız bu coğrafyanın 20 700 000 hektarında ormanlar mevcuttur. Orman diye tarif ettiğimiz, ama, hâlâ, neresinin orman olup neresinin olmadığını belirleyemediğimiz ormanlar... Orman kadastrosunu da bitirememişiz ve bu ormanların kenarında ve içinde 7 500 000 insanımız yaşıyor. Bu insanlar, bu ormanların içinde, en olumsuz şartlarda yaşam savaşı veriyorlar. Her gün usanarak, bıkarak, göç ederek inadına yaşıyorlar, mücadele ediyorlar ve içinde yaşadıkları ormanların olanaklarından, maalesef, doğru faydalandırılmıyorlar, doğru yararlanamıyorlar, doğru desteklenmiyorlar. Bugün, hâlâ, bütün göçlere rağmen, ülkemiz nüfusunun yüzde 35'i kırsal kesimde yaşıyor ve bu ülkede her 2 köyden 1 tanesi orman köyü, her 3 köylüden 1 tanesi de orman içinde yaşıyor. Sayın Bakanım söyledi, bu ülkenin en yoksul insanları... Bakın, yoksulluk değil, açlık sınırının altında yaşıyor bu insanlar. Günlük 1 doların altında kazanıyor bu insanlar. Bunların, orman köylülerinin millî gelirden aldıkları payın kişi başına 200 ile 300 dolar arasında olduğu iddiaları var; ama, hiç kimse 300 doların üzerinde aldığını söyleyemiyor. Bu insanların çok özel, çok spesifik, çok kendine özgü sorunları var. Bu insanlar bu ülkenin en yurtsever insanları. Bu insanlar, askerliği en zor yerlerde yapıyorlar, bu ülkenin en zor şartları altında çalışıyorlar ve hiçbir sosyal güvenceleri yok, devletin kendileriyle ilgili aldığı hiçbir tedbir yok. Maalesef, ormanla köylü barışık değil, ormanla kavgalı bir köylü var. Bugün, orman köylülerinin olduğu ilçelere gidin bakın, davaların yarıdan çoğu ormanla köylü arasındaki mücadele ve kavga.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar uygulanan politikaların, bugüne kadar uyguladığımız yönetim anlayışının doğru bir anlayış olmadığı bellidir. Devlet, ormanları iyi yönetememiştir, orman köylüsüne sahip çıkamamıştır ve bu anlayış, maalesef, ceberut bir anlayıştır. Mutlaka, bu işe, hem ormana hem orman köylüsüne sahip çıkarak ve orman köylüsünün ormanın içinde yaşarken üretim heyecanını yüreğinde duyabileceği bir politikayı belirlemek zorundayız. Mutlaka, millî bir ormancılık politikası bulmak zorundayız, oluşturmak durumundayız.

Tabiî, orman köylülerinin, tarımdan başka sorunları da var; ama, tarımla bütünleşen sorunları da var; sonuçta, yaptıkları faaliyet, üretim faaliyeti, tarımsal bir faaliyettir. Orman köylüleri, her ne kadar ormanda çalışıyor, ormandan yaklaşık -kesme, sürtme geliri olarak- 10 000 000 dolar civarında gelir elde ediyorsa da, tarımsal faaliyette de hiç düzeyinde yaşıyorlar; o bozuk tarım alanlarında üretim yapma, buğday üretme, hayvancılık yapma uğraşı içerisindedirler.

Orman köylerindeki tarım işletmelerinin maalesef çok küçük yapıları vardır. Türkiye'de, bitkisel tarımla ilgili arazi büyüklüğü -ki, Avrupa'nın onda 1'i büyüklüğündedir işletme büyüklüğü olarak- ortalama 50 dekarlar düzeyindeyken, orman köylerinde bu 25 dekarlar düzeyine düşmektedir.

Orman köylüsü, hem verimsiz alanlarda tarım yapmakta hem de minimum işletmelerde üretim yapma gayreti içindedir; dolayısıyla, artık, rekabet edemez ve orman köyünde yaşamını asgarî koşullarda bile devam ettiremez bir durumla karşı karşıyadır.

Değerli arkadaşlarım, süratle, orman köylülerinin, devlet altyapı yatırımlarından aldığı payı artırmalı ve onların yaşamlarını daha kaliteli hale getirip, orman köylerinden kentlere doğru oluşan plansız göçün önüne geçmeliyiz. Bu ülkede, artık, insanlar, dengini sırtına alıp, şehre koşup, bir kenara atıp, başka bir orman arazisini işgal ederek, devletin başına, milletin başına yeni bir sorun olmamalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu zor şartlar içinde yaşayan orman köylüsü, günümüzde, hiçbir toplumsal güvenceye sahip olmaksızın, ücretli köle durumunda çalışmaktadır. Onbinlerce orman köylüsü, kadın, erkek, çocuk demeden, iş kazası riski, meslek hastalığı oranı son derece yüksek olan orman işçiliğiyle uğraşırken, yeni Kamu İhale Yasası, maalesef, bu zor şartlardaki vatandaşlarımızı müteahhit konumuna sokmuştur. İhale Kanunuyla ilgili değişiklik yapılırken, bu, mutlaka göz önünde bulundurulmalı ve orman köylülerinin konumu, yeniden, doğru bir şekilde, sosyal politikaları öne alacak anlayışlar içerisinde, mutlaka tarif edilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, sorunlar çok; bu sorunları çözmek ve bu göçlerin önüne geçmek, bu göçleri planlı bir şekle döndürmek lazım. Biz, elbette, kırsal kesimdeki bu yüzde 35'lik nüfusumuzla, Avrupa Birliğinin ve dünyanın saygın bir devleti olamayız; ama, bu göçler, planlı, olması gerektiği yerlerden, olması gerektiği biçimde olmalıdır ve mutlaka bu planlamayı yapmamız gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, orman amenajman planları ve bir silvikültür planlanmasından öteye geçmeyen klasik şekilden kurtarılarak, yalnız orman aslî ürünlerinin planlanması şeklinde değil, orman tali ürünleri de dahil olmak üzere, ormanın ekonomik değerleri yanında, sosyal değerlerinin, bu arada, ormanlar ve ormancılığımızla iç içe bulunan orman köylülerinin sosyoekonomik kalkınmalarını kapsayacak havza kalkınma planlarını yaşama geçirmek zorundayız. Orman köylülerinin, orman içerisinde yaşayan insanların kurtuluşundaki temel politika bu olmalıdır. Aynı coğrafyada aynı sorunları yaşayan insanların benzer sorunlarını tespit edip, oralarda yapacağımız çalışmaları mutlaka ortak bir çalışma biçimine getirip, 30-40 köylük havza planlamaları yapıp, oralarda, belli ürünlerin -orman tali ürünlerinin, meyveciliğin- gelişmesini sağlayıp, doğru hayvancılık politikalarını destekleyip, havza planlarını mutlaka hayata geçirmeliyiz.

Havza amenajman planlarının uygulanması, yetkililerce donatılmış bir kuruluşça, örneğin Orköyce sürdürülmelidir. Bu konuda, orman köylüleri, özel ödeneği, aracı finansmanı kullanacağından, özel ödenek ve kaynaklar daha da güçlendirilmelidir. Orman köylülerinin, altyapı ve sosyal yatırımlara hız verilerek, öncelikle yol, su, elektrik, okul ve benzeri doğal ihtiyaçları, mutlaka, en kısa sürede karşılanmalıdır. Ormancılık sektöründen sağlanan yararlar orman köylülerinin kalkınmaları için yeterli olmadığından, bunlar, ormancılık dışı sektörlerle uğraşmak zorunda kalmaktadır. O nedenle, hayvancılık, tarım, el sanatları ve benzeri projeler mutlaka bu bölgelerde çok ciddî ve planlı bir şekilde uygulanmalı ve buralara kesin olarak destek verebilecek ucuz krediler temin edilmelidir.

Orman köylerinde fondan desteklenerek kurulan aile işletmelerinin ürünlerini değerlendirecek endüstriyel ve agroendüstriyel tesislerin, yine orman köylülerince kurulacak kalkınma kooperatifleri vasıtasıyla kurulmaları sağlanmalı, bu amaçla da kooperatifçiliğin geliştirilmesi ve düşük faizli kredi ve sübvansiyonlarla desteklenmesi temin edilmelidir. Ayrıca, şirketleşme ve bunun gibi kuruluşlar da teşvik edilmelidir.

Orman köylerinde kurulacak tesisler ve faaliyetlerde vergi muafiyeti, vergi indirimi gibi teşvik ve tedbirler uygulanmalıdır. Orman köylerinin hemen yakınında bulunan düşük verimli orman alanlarının köy tüzelkişiliğine tahsis edilip, orman idaresi ve köylü işbirliğiyle imar ve ihya edilerek köylünün yakacak ihtiyacının -köylünün çalışmalarını da, buralardaki üretim gücünü de harekete geçirerek- köylünün odun ihtiyacının bu alanlardan karşılanması ve ormanlar üzerinde baskının azaltılması gerekmektedir.

Orman niteliğini kaybetmiş ve bugünkü siyasetimizin, gündemimizin önemli bir bölümünü işgal eden 2/B'lerle ilgili olarak mutlaka doğru bir politika ve doğru bir uygulama hayata geçirmek zorundayız. Orman köylüsünün sorunlarını çözerken, ormanları yok edebilecek veya orman alanlarına tecavüz etmiş insanları ödüllendirebilecek anlayışlardan süratle kaçınmamız lazım. Orman köylülerinin yaşam alanı içerisinde bulunan, onların tarım amaçlı kullandığı arazilerin mutlaka orman köylülerine ücretsiz olarak verilmesi lazım ve buralarda doğru üretim yapabilmeleri, tarımla ilgili doğru ürünleri üretebilmeleri için mutlaka destek verilmeli ve organizasyonlar yapılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, bugün 2/B kapsamı içerisinde, kent mücavir alanları içerisinde, maalesef, belli mahalleler oluştuğu, buraların işgale uğradığı, hatta ilçeler kurulduğu doğrudur. Siz, eğer "ben, buraları 5 dolardan satacağım" deyip, ormanın içinde yaşayan köylü ile İstanbul'un belli bölgelerinde, belli rantları oluşmuş kesimlerde yaşayan insanları aynı kefeye koyar "5 000 000 000 hektar arazi var, 5 dolardan satarım; 25 000 000 000 dolar da gelir elde ederim" derseniz, ben de size "Bayramiç'in bilmem hangi orman köyündeki vatandaş, 10 dönüm 2/B arazisini, 10 000 metrekareyi 50 000 dolara nasıl alacak" derim; böyle bir şey olur mu?!.

AHMET YENİ (Samsun) - Öyle değil zaten!..

AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, bahsettik; tartışmasız bir şekilde, orman köylüsünün, bunları satın alabilecek hiçbir gücü yoktur.

AHMET YENİ (Samsun) - Anlamamışsın!..

AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Orman köylüsünü yaşama katacak, yaşama tutunduracak, yaşamın içine katacak desteğe ihtiyacı vardır. Biz, bugün, dükkânı olan, fabrikası olan, bankası olan insanları destekliyoruz ayakta kalabilsin diye. Bu insanların, bu ülkenin en yoksul insanlarının yaşamın içinde üretim yapabilmeleri için, onlara, bu arazileri, kullandıkları arazileri, baba mülkü bildikleri arazileri çok mu görüyoruz?!.

HALİL AYDOĞAN (Afyon)- Ortalama 5 dolar!..

AHMET KÜÇÜK (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, gelin, kent merkezlerinde rant alanı olarak ortaya çıkmış ve büyük rantların ortaya çıktığı alanları satalım; doğrudur; bunları satalım; ama, buradan elde ettiğimiz gelirler, ormanların meydana çıkardığı katmadeğerlerdir, orman alanlarından elde edilmiş katmadeğerlerdir. Bu parayı, kesinlikle hiçbir yere harcamadan, Türkiye'de orman vasfının artırılması ve iyileştirilmesi ve orman köylüsünün yaşam kalitesi ve standardını artıracak projelerde kullanalım. Orman köylüsünü üretimin içine sokabilecek, yaptığı üretimin kalitesini artıracak yönlendirmelerde kullanalım; bunu başka yerde kullanmayalım.

Demin de konuştuk, hâlâ konuşuyoruz, Sayın Bakanım da söyledi, 300 dolar, 200 dolar seviyesinde yaşayan insanları, bu ülkenin vatandaşlarını, bu ülkenin en yoksul insanlarını bu şekilde desteklemek çok mudur?

Değerli arkadaşlarım, 2/B'den bunu anlamalıyız ve olayı mutlaka böyle değerlendirmeliyiz. Başka bir şekilde, orman köylüsünün kullandığı arazilerin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Küçük, 1 dakikalık eksürenizi başlatıyorum. Lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Orman köylüsüne, mutlaka, doğru desteklemeler yapmak için, evet, o kaynağı, orman köylüsüne ve ormanların vasfının iyileştirilmesine kullanmamız gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bize, çocukken -hepimize- hep öğretilirdi "elimizde baltalar, belimizde iple ormana gidelim" diye. Ormanlar, bu ülkenin yaşam kaynağı, oksijenimiz; en büyük zenginlik kaynağımız. Bu ülke hem ormanlarını korumalı, vasfını, standardını yükseltmeli hem de bu ormanların doğal bekçileri olan ve orada gerçekten yaşamla büyük kavga içinde bulunan insanların sorunlarına doğru politikalarla sahip çıkmalıdır.

Bu araştırma önergesinin kabul edilmesi bir kazançtır. Burada, inanıyorum ki, doğru politikalar oluşturulacak ve bu politikalar, çıkarılacak yasalarla, alınacak tedbirlerle Türkiye orman köylülerinin -umarım- yaşam kalitelerinin artmasına katkıda bulunacaktır.

Bu vesileyle, Yüce Meclisi ve bu konunun ilgilisi orman köylülerini en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.

AK Parti Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Ali Ayağ; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ AYAĞ (Edirne) - Yüce Meclisin Değerli Başkanı, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; konuşmama başlamadan önce, hepimizin bildiği gibi, son günlerde ve özellikle iki gündür devam eden orman yangınlarında yüzlerce hektar ormanın yanmasının bizleri son derece üzmüş olduğunu ifade etmek istiyorum. Başta Çevre ve Orman Bakanlığının değerli çalışanlarının ve cefakâr orman köylüsünün orman yangınlarını söndürmekte gösterdiği başarıyı kutluyor, onlara saygı duyuyor ve saygı duyulmasını rica ediyorum.

Bugün, işte, ülkemizin en fakir ve en çilekeş; ama, en cefakeş, kahraman orman köylüsünün durumunun, yaşam şartlarının, geçim imkânlarının daha da iyileştirilmesi için, AK Parti olarak vermiş olduğumuz, orman köylülerinin sorunları ve çözüm önerilerine ilişkin Meclis araştırması önergesi hakkında konuşmak üzere, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, 20 000 ormaniçi ve orman kenarı köyde yaklaşık 7 500 000 orman köylüsü yaşamaktadır; bu, ülke nüfusunun yüzde 10'u demektir. Orman köylüsünün yüzde 10'u topraksız, yüzde 27'si 10 dekar, yüzde 31'i de sadece 25 dekar toprağa sahiptir; orman köylüsünün sadece yüzde 2'si 50 dekardan fazla araziye sahiptir. Bu sebepledir ki, orman köylüleri, şehirlere göç etmekte ve şehirlerimizin varoşlarını oluşturmaktadırlar.

Türkiye'de, ormanlarımız, 20 700 000 hektar genişliğinde olup, yaklaşık yüzde 52'si verimsiz, yüzde 48'i verimlidir; görüldüğü gibi, yarısından fazlası verimsiz karakterdedir. Bizim için, ülkemizin akciğerleri olan ve insanlığımızın ortak geleceğinde mutlaka var olması gereken ve ihtiyaç duyacağımız için korunması gereken ormanlarımızın ne kadar önemli olduğu bir gerçektir.

Ormanlar ve orman köylüsü, bizim için, hiçbir zaman vazgeçemeyeceğimiz, birini diğerine tercih edemeyeceğimiz varlıklardır.

Bir yandan ormanlarımızın varlığını sürdürmemiz gerekirken, diğer yandan ormanlarla iç içe yaşayan orman köylümüzün de sosyal ve ekonomik kalkınmasını sağlamamız gerekmektedir; aksi halde, ekonomik geçim sıkıntısı içinde yaşayan halk, istemeden, ormanlarımızın varlığına zarar verebilecektir; ama, şu bir gerçektir: Orman köylüsünü, sosyal, ekonomik ve kültürel yönden geliştiremediğimiz sürece, ormanları da tam olarak koruyamayız. Bunun için "önce insan" anlayışı çerçevesinde, ormanları korumak için öncelikle orman köylümüzü korumalıyız.

Orman köylülerinin korunması için siyasetüstü millî politikalar oluşturulması ve bu çerçevede değerlendirilerek, köklü reform yasalarının yapılması, ülkemizin ve insanımızın geleceği açısından gereklidir.

Orman köylerine baktığımızda, orman köylerinin, günümüzde, medeniyetin getirdiği bazı sosyal imkânlardan yoksun olduğunu görürüz. Orman köyleri, arazinin şartları gereği, genelde birbirinden uzak alanlarda ve yerleşim olarak da çok parçalı durumda bulunmaktadır. Bu durum, orman köylerine altyapı hizmetlerinin götürülmesinde zorlukları ve yüksek maliyeti beraberinde getirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu nedenle, genelde orman köylerinde yol, su, elektrik ve sosyal tesisler yapılamamaktadır. Ayrıca, orman köylerinde geçim imkânları da sınırlıdır. Orman köylüsü ya hayvancılık ya da ormancılık işlerinde çalışacaktır; bunun dışında, ciddî anlamda, orman köylüsünün gelir getirici bir kaynağı, bugüne kadar geliştirilememiştir. Orman köylüsü her yönüyle yaşamını zor koşullar altında sürdürmektedir. Orman köylüsüne alternatif geçim kaynakları, mutlaka, bulunmalıdır.

Bunun yanında, orman köylüsü, eğitim ve sağlık yönünden de son derece kısıtlı imkânlara sahiptir. Orman köylerindeki ortaöğretim çağındaki çocuklar, okul ve öğretmen yokluğu nedeniyle eğitim ve öğretim için çok küçük yaşlarda anne ve baba ocağından ayrılmak mecburiyetindedirler.

Orman köylülerinin sosyoekonomik yapısı farklılık arz ettiğinden, uygulanacak projelerde kapasite ve özkaynak ile uygulama esasları Çevre ve Orman Bakanlığınca belirlenmelidir.

Orman köylerinde uygulanabilecek her türlü üretim konusunda geniş çaplı araştırma, deneme ve demostrasyon çalışmaları yapılarak, orman köylüsü için yeni üretim teknikleri geliştirilmelidir.

Orman köylerinde yaşayan insanlarımızın, hastalarını en yakın sağlık ocağına yetiştirmek için, saatlerce yol gitmesi gerekmektedir.

Orman köylüsünün sosyal güvenceye kavuşturulması için yasal düzenlemeler yapılması gerekmektedir.

Bu nedenlerle, orman köylüsü, mutlaka, olduğu yerde kalkındırılmalı ve bu köylerde yaşam koşulları iyileştirilmelidir. Orman köylüsünün geçim kaynakları artırılmalı ve günümüzde yeni kaynaklar oluşturulmalıdır.

Orman köylüsünün çocuklarına daha iyi şartlarda okuma imkânları sağlanmalıdır.

Orman köylüsü, ormancılık işlerinde "vahidi fiyat" denilen ve dünyada hiçbir örneği olmayan bir işçi statüsünde çalıştırılmaktadır. Bu işlerde çalıştırılanlar, artık, sosyal güvenceye süratle kavuşturulmalıdır.

Ormanlarımızın devlet-millet işbirliğiyle en iyi şekilde muhafazası ve işletilmesi için orman köylümüzle işbirliği yapılarak, ormanların korunması, orman köy tüzelkişilikleri veya orman köylüleri eliyle yapılmalıdır.

Orman köylerimizdeki arazi mülkiyeti sorunu çözülerek, orman idaresi ile köylümüz arasındaki ilişkiler iyileştirilmelidir.

Orman yangınlarında çalışan orman köylülerimiz, zamanla, orman yangınlarında yevmiyeli olarak çalıştırılır hale getirilmelidir.

Ormancılık faaliyetlerinde en zor arazi koşullarında ve en riskli şekilde çalışan orman köylümüzün işgücü verimliliğini artıracak ve iş kazalarından korunmasını sağlayacak iş güvenliği tedbirleri oluşturulmalıdır.

Orman köylerimizde gelir getirici projeler uygulanmalı ve orman köylümüzün hayat standardı yükseltilmelidir.

Orman köylerinde bulunan tarımsal kalkınma kooperatifleri daha büyük oranda desteklenmelidir.

Orman köylerinin civarındaki doğal ve tarihî kaynaklardan elde edilen gelirlerden orman köylüsü mutlaka pay almalıdır.

Bugünlerde en güncel konu olan ve doğrudan orman köylümüzü ilgilendiren orman vasfını kaybetmiş arazilerin değerlendirilmesinden orman köylümüze mutlaka katkı sağlanmalıdır.

Orman köylümüze yapacağımız ekonomik ve sosyal katkılar ülkemizin genel ekonomisine de olumlu yönde katkı sağlayacaktır.

Bu nedenlerle ormanlarımızı koruyarak işleteceğiz; ama, orman köylümüzün sosyal ve kültürel haklarını da mutlaka geliştireceğiz. Bugüne kadar gelen iktidarlar döneminde orman köylümüzün üzerinde hep popülist politikalar yapılmıştır. Biz, milletimizi sevdiğimiz gibi orman köylümüzü de en sıcak duygularımızla kucaklıyoruz. Popülist politikalarla değil, gerçek ve sıcak duygularımızla onlara hizmet ettiğimizi göstermek istiyoruz.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamentonun ilk açıldığı günlerde, bildiğiniz gibi, yine, muhalefetin ve İktidar Partisinin vermiş olduğu Ergene'yle ilgili bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşülmesinden sonra kurulan komisyonda müşterek çalışmalar yapmıştık. Kurmuş olduğumuz komisyon neticeye vardı ve şu anda Ergene'nin temizlenmekte olduğunu hep birlikte görmekteyiz.

Şu anda, Yüce Meclise, iktidar ve muhalefet partilerinin ayrı ayrı vermiş olduğu orman köylülerinin sorunları ve çözüm önerileriyle ilgili Meclis araştırması önergesinin de kabul edilmesiyle, Ergene ile ilgili komisyonunda göstermiş olduğumuz örnek çalışmayı, Parlamento olarak, orada da gösterip, orman köylüsüne faydalı olacağımıza inanıyorum.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ayağ'a teşekkür ediyorum.

Önerge sahipleri adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, önemli bir önergeyi, önemli bir konuyu tartışıyoruz. Biz, Grup olarak, 29.4.2003 tarihinde, orman köylüsünün sorunlarının araştırılmasıyla ilgili önergemizi Yüce Meclis Başkanlığına arz etmiştik. Çok ilginçtir, bugün, yani, 8.7.2003 tarihi itibariyle de, AKP Grubundan aynı şekilde bir önerge geliyor.  Öncelikle, kendilerini kutluyorum; üç aylık gecikmeyle böylesine bir önerge vermeleri bizi mutlu etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, benim de içim yanıyor; Marmaris'te, Bodrum'da ormanlarımız cayır cayır yanıyor. Bunun önüne geçmenin yolu, elbette, orman köylüsünü korumaktır, ormanı korumaktır.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz söylüyoruz; ormana saygı, insana saygı; AKP Grubundaki arkadaşlarımın verdiği önergede de aynen bu yazılı; insana saygı ve ormana saygı. Ancak, ormanları satarak, onu peşkeş çekerek, ormana da saygı gösterilemez, insana da saygı gösterilemez diye düşünüyorum.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Öyle bir şey yapmıyoruz.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bizim, insanı kaybettiğimiz zaman nasıl yüreğimiz yanıyorsa, ormanlarımız yandığı zaman da ciğerlerimiz yanıyor. Bunun önemini, değerini, lütfen, çok ciddî biçimde değerlendirelim ve bu konuda üstümüze düşen her şeyi yapalım. İnanıyorum ki, Yüce Meclis, bu konuda önergemize olumlu oy verecek -AKP Grubundan da böyle bir önerge geldiğine göre- ve bu konuyu olumlu bir şekilde sonuçlandıracağız.

Değerli arkadaşlarım, dünyamız yaşlandı, onu biz yaşlandırdık; suyunu, havasını, çevresini, toprağını, pınarını mahvettik; biz, onu kırdık; dünyayı hor kullandık ve bize kızdı. Böyle bir durumda yapılacak iş, dünyanın bize kızmasını önlemek. Onun da yolu ormanları korumaktan geçecek, ormanları satmaktan değil. Ormanın oksijeniyle, toprağıyla, suyuyla insan yaşamına yön veren bu üç temel unsuru üretmek gelmektedir. Biz, eğer, bunları koruyabiliyorsak ancak, ormana ve insana saygıyı getirebiliriz diye düşünüyorum.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ormanı mı satıyorlar!..

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Değerli arkadaşım, çıkar konuşursun; yani, oradan laf atmaya gerek yok. Bakın, burada, ciddî bir konuyu konuşuyoruz.

Ormanlar yakılırsa, ormanlar gelişigüzel satılırsa, heyelanı önleyemezsiniz, kuraklığı önleyemezsiniz, açlığı önleyemezsiniz, yoksulluğu önleyemezsiniz. Bizim, sizden dileğimiz bu. Bu kadar ciddî bir konuya, gülerek değil, ona sarılarak sahip çıkacaksınız. Bizim istediğimiz bu.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Hem gülerek, hem sarılarak!..

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Gülerek sahip çıktığınızdan belli; bütün ormanlar satılıyor ve yanıyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekillleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyiniz.

Buyurun Sayın Milletvekilim.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ormanı korumak, insanı korumaktır. Eğer, insanı korumak istiyorsanız, ormanı da koruyacaksınız. Eğer, taşını, toprağını, insanını hep birlikte korursanız, ciddî bir iş yapmış olursunuz.

Değerli arkadaşlarım, bunların hiçbirinden ders almıyoruz. Hem ormana hem orman köylüsüne hem de vatana karşı suç işlemenin başlangıcı, ormanı satmaktır. Sayın Coşkun, bunu, vatana karşı suç işlemek diye yorumluyor. Bu önemi, bu değeri ormanın kendisine verelim ki, gerçekten insanı yaşatsın orman. Kuru kuru "insanı yaşat ki" denilmez, denilmemelidir. Ona hayat veren, oksijeni üreten ormanı da yakmamak lazım.

Sayın Cumhurbaşkanı, anayasa değişikliğiyle ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderme yazısında bakın ne diyor: "Orman niteliğini tümüyle kaybetmiş ve orman sınırları dışına çıkarılmış yerlerin devri, tahsisi, terki, kiraya verilmesi, üzerinde sınırlı aynî hak tesisi ve satışı, sorumluların ödüllendirilmesi anlamını taşımaktadır. Bu durum, orman alanlarının yok edilmesini özendirecek ve yeni orman yıkımlarına neden olacaktır."

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, Sayın Orman Bakanı, orman köylüsünün fakirliğinden söz etti, 1 dolardan bahsetti ki, doğrudur; ama, aynı Orman Bakanlığı ve hükümet, Anayasanın 170 inci maddesinde bir değişiklik yaparak, orman alanı dışına çıkarılmış olan yerlerin öncelikle orman köylüsüne satılmasını öngören bir tasarı... Peki, 1 dolarla bu köylü nasıl alacak bunu?! Bu bir çelişki. Hem onun fakir olduğunu, parasız olduğunu ileri süreceksiniz, kabul edeceksiniz hem de Anayasa değişikliğiyle orman köylüsüne satışı sağlamaya çalışacaksınız! Biz bunları satacağız da, orman köylüsüne kaynak aktaracağız deniliyor; ama, orman köylüsünün, o satışa çıkarılan yerleri -öncelikle satılır diyor ya orman köylüsüne- alacak gücü olmadığı için bir başkası alacak burayı ve siz, oradan elde ettiğiniz kaynağı aktaracak orman köylüsü bulamayacaksınız karşınızda. Bu çelişkiyi özellikle belirtmeden geçemiyorum değerli arkadaşlarım.

Bakın, bu konuda köylü de feryat ediyor. Kalkan-Yeşilköy'den Ömer Akmaş isimli bir yurttaşımız mektup yazdı. Ben, onu, Anayasa Komisyonunda Komisyonun sayın üyelerine arz ettim. Bu vatandaşımız, bize, milletvekillerine diyor ki: "Aman, bu işe sahip çıkın; orman alanı dışına çıkarılmış bu yerler, bizim, yetmiş yıldır, seksen yıldır, yüz yıldır kullandığımız yerler. Bunları alacak paramız yok; biz alamayınca bir başkasına satılacak ve dedelerimizin mezarlarının olduğu yerler başkalarının eline geçecek ve biz perişan olacağız." Ömer Akmaş isimli bir köylü vatandaşımızın bana bizzat gönderdiği mektup. Şu anda, mektup elimde; Osmanlıca tapuyu da eklemiş, göndermiş. Ömer Akmaş; Yeşilköy Beldesinden bir vatandaşımız.

Değerli arkadaşlarım, bunlara duyarlı olmak lazım. Öyle sanıyorum ki, bu titizlik korunacaktır ve devam edecektir.

Değerli arkadaşlarım, ormanı korumak, ancak, orman köylüsünü korumakla gerçekleşir. Arkadaşlarımın tümü orman köylüsünün durumunu açıkladılar; gerçekten, nüfusun en alt gelir düzeyi olan kesim; yaşadığı bölgede altyapı yok, sosyal tesis yok, yol yok, su yok, iz yok. Bunları kalkındırmak zorundasınız; orman köylüsünün elindeki toprağı başkasına satarak, orman köylüsünü oradan uzaklaştırarak onları kalkındıramazsınız. Orman köylüsünü, yaşadığı yerde, ormanda muhafaza edeceksiniz; ama, onu, onun sosyalitesini, onun ekonomik yapısını kalkındırarak orada tutabilirsiniz; onu, onun ihtiyaçlarını oraya götürerek orada tutabilirsiniz. Eğer orman köylüsünü orada tutamazsanız, ormanı da korumanız mümkün değildir. Bu çelişkiye, lütfen, dikkatinizi çekmek istiyorum.

Ekonomik açıdan, altyapı açısından, sağlık açısından, eğitim açısından yeterli katkının, yeterli yatırımın orman köylüsüne yapılması şarttır. Eğer, bunu yapmazsanız, hem ormanı hem de orman köylüsünü koruma imkânını elde edemezsiniz.

Değerli arkadaşlarım, orman köylerimizin ve köylülerimizin yaşam standartlarını yükseltmek zorundayız ve tüm canlılara, toprağıyla, suyuyla, oksijeniyle hayat veren ormanlarımızın, mülkiyet, koruma, yönetim ve faydalandırma hakları konusunda gerekli yasal düzenlemelere açıklık getirecek olan ve orman köylüsünün kalkınmasına yol açacak Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergemize olumlu oy vereceğinizden asla kuşku duymuyorum.

Bu inançla, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN -Sayın Ercenk, teşekkür ediyorum

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergeleri üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.

Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 12 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere, üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun, gerektiğinde, Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, tasarının görüşülmesini erteliyoruz.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Doğal Gaz Piyasası Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

3. - Doğal Gaz Piyasası Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/599) (S. Sayısı: 178) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 178 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, AK Parti Grubu adına Kayseri Milletvekili Taner Yıldız; şahsı adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun söz talepleri vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan; buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğal Gaz Piyasası Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi iletmek için söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, tasarı, hepinizin dikkatini çektiği gibi, kanunun bir maddesinde sürenin uzatılmasıyla ilgili. Tabiî, ben, burada, bu sürenin uzatılmasının gerekliliğiyle ilgili bir konuşma yapmak istemiyorum; çünkü, açıktır; daha önce, değerli komisyonda görevli arkadaşlarımızın bize bildirdiğine göre, bir yetkiyle görevlendirilmiş, özelleştirilmeye açılmıştı; bu tasarıyla, adece geniş bir süre verilerek, bu özelleştirmenin, daha sistemli, daha planlı bir biçimde yapılması için uzatma istemişlerdir. Biz de bunu komisyonumuzda görüştük; bu uzatmayı da uygun bulduk. Ancak, ben, burada, tasarıyla ilgili olmasa da, Doğal Gaz Piyasası Kanunuyla ve doğalgazın ülkedeki kullanımıyla ilgili bazı endişelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

                                 

(1) 178 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlarım, maalesef, doğalgaz konusunda yıllardır izlenen politikalar, Türkiye'nin, gerçekten, arz-talep dengesini ilgilendiren; ama, doğru tespit yapılmayan politikaları halinde gelişmiştir. Türkiye, doğalgaz doğalgaz diyerek, maalesef, gaza getirilmiş, bir doğalgaz curcunası içerisine sokulmuş, işin içinden çıkılamaz, planlamadan, devlet yönetiminden, kamu menfaatından uzak bir hale getirilmiş; tüketiciye, sanayiciye ve üreticinin tamamına çok pahalı doğalgaz veren ve bu gazı Avrupa'nın en pahalı kullanan ülkesi haline sokulmuştur.

Şimdi, arz-talep dengesinin kurulmasına bakıyoruz: Değerli arkadaşlarım, Türkiye, arz-talep dengesini kurarken, bir kere, çok ciddî hatalar yapmıştır. Örneğin, sadece 2002 yılında arz-talep dengesi arasındaki açık 5 milyar metreküp olmuştur. Yani, bu ülke, 1 milyar dolara yakın parayı havaya atmıştır; birinci endişem budur.

İkinci endişem de şudur: Değerli arkadaşlarım, özellikle, bu tasarıda da öngördüğümüz gibi, bir özelleştirme yapıyoruz. Doğalgazı dağıtacağız; üretilir, iletilir ve dağıtılır, elektrikte olduğu gibi. Biz, eğer, doğalgazın üretimini, iletimini ve dağıtımını tek elden yapmazsak, şirketlerimizi tek elden yapmaya uyarlayamazsak, buna yönlendiremezsek, böyle planlayamazsak ülkeyi ve tüketiciyi ciddî kayba sokmaya devam ederiz. En büyük yanlışımız, en büyük planlama eksikliğimiz bu noktada değerli arkadaşlarım. Neden; çünkü, her kurumsal nitelik ortadan kalktığında ve görevler, sorumluluklar paylaştırıldığında tüketicinin üzerine bir maliyet daha biniyor, güvenlikten yoksun oluyor, denetlemeden yoksun oluyor ve şimdi de kamu denetiminden tamamıyla yoksun ve denetlenemez bir hale getiriliyor; sigorta ve sorumluluklar çerçevesi çizilemiyor. Bu endişelerin ışığı altında birkaç örnek vermek istiyorum.

Bir de şuna değinmek lazım: Yahu, gerçekten, bu ülkenin, bu kadar doğalgaz ihtiyacı var mı? Mantıklı bir doğalgaz anlaşması mı yapılmıştır? Şu ana kadar yapılan anlaşmaların toplamı... Bir tek Türkmenistan'la yapılan anlaşmalar ortada; 10 milyar metreküp. Diğerleri; sözleşmesi yapılmış ve uygulamaya konulmak üzere 67 milyar metreküplük bir anlaşma yapılmış. Bunun dışında, sırada bekleyen, EPDK'dan onay bekleyen 14 milyar metreküplük bir doğalgaz var. 2020 yılındaki tahminlere bakıyoruz; deniliyor ki, 80 milyar metreküp, 2020'de, ihtiyacımız var. Peki, değerli arkadaşlarım, biz, bu doğalgazı nerede kullanacağız?! Bir kere, planlama eksiği burada işte. Önce, bir ülke, bir şeye yatırım yaparken, bunu hangi alanda, nerede kullanacağına karar vermek zorunda. Biz, aldığımız doğalgazın yüzde 63'ünü elektrik üretiminde kullanıyoruz; bu, birinci temel yanlış. Avrupa'ya bakın, yüzde 17'lerde, yüzde 18'lerde; yüzde 30'u konutta kullanılıyor, yüzde 30'u sanayide kullanıyor -daha yukarısı, biraz daha yukarısı- yüzde 17, yüzde 18'i elektrik üretiminde kullanılıyor; bir kere, birinci yanlış buradaki planlamada.

En büyük hata da stratejik yönden yapılmış; doğalgaz bağlantımızın yüzde 67'si bir tek ülkeden, Rusya'dan yapılmış. Bu, çok stratejik önemi haiz bir yanlış ve hatadır. Avrupa Birliği diyoruz ve düzenlemeler yapıyoruz. Avrupa Birliği ülkelerinin hepsini inceledim, özellikle, aralarında bir belirteç koymuşlar, kanun koymuşlar, diyorlar ki: Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkelerden yapılan doğalgaz bağlantıları, bir tek ülkeden yüzde 30'u geçemez. Bu husus, stratejik önemi haizdir deniyor. Avrupa ülkeleri, yüzde 30'dan fazlası stratejik açıdan sakıncalıdır diyor; Türkiye, yüzde 60'ın üzerinde, bir tek ülkeyle doğalgaz bağlantısı yapıyor.

Değerli arkadaşlar, hem ekonomik tedbirlerimizi hem stratejik tedbirlerimizi hem de ulusun tüketim tedbirlerini birlikte almak zorundayız.

Bakın, ben, burada bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum; pahalılığına... Gerçekten çok pahalı almışız. Nedir pahalılığı; daha önce Devlet Bakanına sormuşlar, ticarî sır gereği "vallahi ben bilmiyorum, doğalgazın fiyatını Maliye Bakanlığı temsilcileri bilir" demiş; ama, 2001 yılında, BOTAŞ'ın sitesine giriyorsunuz, ne kadar gaz alındığını buluyorsunuz; Dış Ticaret Müsteşarlığının sitesine giriyorsunuz, Rusya'ya ne kadar para ödendiğini buluyorsunuz; gidiyorsunuz, Rakım Çalapala ve Nimet Çalapala'nın ilkokullar için matematik kitabını alıyorsunuz, basit bölme işlemiyle 133 doları buluyorsunuz, bu kadar basit. Üstüne de koyun dış maliyetlerini... Hatta, iktidar milletvekillerinden 160 doları bulduğunu söyleyen de var. Şimdi, bu nedir?!

Bir Avrupa ülkesindeki firma, İtalyan firması Eni'nin temsilcisi, çıkmış "yahu, biz bunu daha pahalı alıyoruz" diyor. O kim, biliyor musunuz; Mavi Akımın Türkiye'de dağıtımının yüzde 50'sini yapmak üzere Türkiye'yle sözleşme yapmaya çalışan firma. Öyle diyecek tabiî; siz bileceksiniz gerçeğin ne olduğunu. Bu ulus, bu millet, bize umut bağladı, Türkiye'de kazanılan, alınteri dökülen paraların dışarıya verilmemesi, onun sistemli kullanılması, bu ülkede yaşayan çocuklarımızın üretimle ve tüketimle ilişkilendirilmesi konusunda sağlıklı kararlar verebilmek için bu yetkiyi bize verdi. Hepimiz, el ele, Doğal Gaz Piyasası Kanununu yeniden gözden geçirmek zorundayız, hem ekonomik yönünü hem stratejik yönünü hem de sosyal yönünü. Bize ne yarar getiriyor...

Sosyal yönünü dedim; sosyal yönü mü var kardeşim bu doğalgazın iletiminin; var tabiî değerli arkadaşlarım; o kadar kötü planlama yapıyoruz ki... Bakın, Adana'da birkaç köy gezisinde bir şeye rastladım: Köylü tedirgin. Orada ölçüm yapıyorlar. "Ne yapacaklar burada, niye tedirginsiniz" dedim "buradan doğalgaz boru hattı geçecek" dediler. Boru hattı nasıl bir yerden geçiyor biliyor musunuz; Adana'nın en verimli portakal bahçelerinin ortasından. Uçaktan keşif yapılmış ve proje çıkarılmış, çoğu "U" şeklinde, çoğu "Y" şeklinde bu bahçelerin.

Bu, doğalgaz boru hattının geçtiği koridoru, işte, sadece 1 metrelik kazı diye düşünmeyin; 8 metre sağını, 8 metre solunu hesaplarsanız 16 metrelik bir koridoru tutarsınız. İnsanların en verimli topraklarını bölerseniz, ihtiyacı olmayan yere, yok yere doğalgaz götürürseniz, bunun dağıtımını da stratejik konumdan çıkarır ve özel sektörün denetimini sağlayamadan özel sektöre her şeyi bırakırsanız, biz, hiçbirimiz, bu ülke menfaatlarını koruyamayız değerli arkadaşlarım. Sizden ricam; her şeyi beraber düşünmek, beraber yapmak zorundayız; bunların hepsine de birlikte göz atmak zorundayız.

Bakın, burada, birkaç endişemi daha dile getirmek istiyorum. Doğalgaz doğalgaz dedik gaza boğulduk, siz de boğuluyorsunuz; ama, kamuoyunun bilmesi lazım.

Bir de kötü tercih yapılmış. Nasıl yaptılar bu kötü tercihi; kötü tercihi şurada yaptılar: Örneğin, Rusya'yla doğalgaz anlaşması yapıldı, Mavi Akım anlaşması yapıldı. Mavi Akım anlaşması yapılırken bir şeye de engel olundu; Bakü-Ceyhan, Azerbaycan üzerinden gelecek daha ucuz gaz alımına engel olundu; o projenin gelişmesine, o projenin acilen tamamlanmasına engel olundu. Oysa, en hayatî alım projesiydi, hat üzerinden getirilecek gazdı; iki şey bir arada yapılıyordu; birincisi, bu.

İkincisi; bir iş yapılırken, her şeyi öğrendiğimiz gibi teknik boyutunu öğrenmiyoruz. Mühendislik firmalarının uluslararası düzeyde bir araştırmasını, endişelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakın "Mavi Akım teknik yönden incelendiğinde, yamaçlar ve deniz dibi, jeolojik yapı bakımından tehlikeli olarak tanımlanmaktadır" deniliyor. Yani, teknik adamlar, Karadeniz'in deniz dibinin tehlikeli olarak tanımlandığını söylüyorlar. "2 150 metre derinlikteki çok yüksek basınç, dönme ve kırılma gibi kuvvetlerle birleşince boru kırılma riski artıyor. Tarihsel veriler, Karadeniz tabanı ve yamaçlarında sismik aktivitenin yoğun olduğunu gösteriyor. Deniz tabanında aktif çamur volkanlarının olduğu biliniyor. Özellikle, Karadeniz'de korozyon riski var" deniliyor ve buna bağlı 17 madde...

Değerli arkadaşlar, bir şey daha eklemek istiyorum; 2 150 metre derinlikte bir doğalgaz tesisatında meydana gelebilecek bir arızanın giderilmesi birkaç ay sürüyor. Eğer, siz, tek ülkeye bağlanırsanız, çıkacak aksilikte, sanayinizi, konutunuzu, enerji üretiminizi, diğer alanlardan getirdiğiniz doğalgazla besleyemezseniz, üç ay, bu ülkenin sanayiini, üretimini, konutuna gaz gelmesini durdurursunuz. Yapılacak şey, bunlarla ilgili ciddî tedbirleri alıp, bağlantı noktalarında planlama yapmaktır ve bunu bütünleştirmektir değerli arkadaşlarım. Ha, bu kadar şey var mı?..

Sizi çok yormayacağım, doğalgazla ilgili çok fazla başınızı ağrıtmayacağım -rahatsızlığım nedeniyle, ses tonumdan dolayı beni bağışlayın, bir problemim var- fakat, bir düşüncemi, bir endişemi, sizlerle paylaşmak istiyorum: Değerli arkadaşlarım, özellikle, hodgkin ve HIV pozitif diye -hekim arkadaşlarım beni bağışlasın- rahatsızlıklar var. Bu rahatsızlıklar, insanı direkt öldürmüyor, sadece, vücudun doğal bağışıklık sistemini bozuyor; vücut, bir gribe yenik düşüyor ve yaşayan bireyi kaybediyorsunuz. Dolayısıyla, bir elden, kamuya güven, Yüce Meclisin saygınlığı konularında, yapılan doğalgaz anlaşmaları veya diğer anlaşmalarda dikkatsizlik, vurdumduymazlık, savurgan yönetim, yavaş yavaş, kamunun o doğal savunma hücrelerini, bağışıklık sistemini zayıflatıyor.

Bizim ulusumuzun birkaç yönden bağışıklık sistemi var; ekonomik yönden var; bu, dürüst, namuslu devlet yönetimini, dürüst, namuslu ticaret erbabını hâkim kılar. Bu, bizim, ekonomik yönden vücut savunmamızdır, kamu refleksimizdir; aynı zamanda, toplum refleksimizdir, toplum ahlakı bunu gerektirir; bunun yavaş yavaş zayıfladığını görüyoruz, bir.

Değerli arkadaşlarım, ikincisi, bir gün çevreyi, bir gün doğayı, bir gün çocuklarımızın korunmasını sağlayan sağlığı tartıştırıyoruz; buradaki duyarlılığımız veya duyarsızlığımız tartıştırılıyor ve dolayısıyla, savunma hücrelerimiz gittikçe zayıflıyor. Var mı, yok mu?.. Canım, bunlar daha önceden yapılmıştı, bunları da atlayalım, bunları da görmezden gelelim dersek kamunun güvenilirliğini de sarsarız, ciddî devlet adamı kimliğine de gölge düşürürüz. Hepimizin yapması gereken, bu Meclisten çıkardığımız her kanunda duyarlılığımızı göstermek, Yüce Meclisin saygınlığına düşen gölgeyi ortadan kaldırmak, onurlu Türkiye Büyük Millet Meclisini, yeniden, Türkiye'nin yegâne temsilcisi ve onuru haline getirmektir.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir şey var mıdır, yok mudur diye dışarıda çok tartışılabilir; ama, ben geçen günlerde bir Çin atasözü okudum "şeytanın en büyük hüneri, kötülüğü, yokmuş gibi göstermektir" diyor. Böyle bir şey var ve hiçbirimiz yokmuş gibi görmeyelim. Ulusumuza, cumhuriyetimize, laik demokratik cumhuriyete ve onun temsilcilerinin oluşturduğu Türkiye Büyük Millet Meclisine hep birlikte dayanışma içerisinde sahip çıkalım.

Bu dileklerimle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor; bugün görüşeceğimiz tasarıların ulusumuza hayırlı olmasını temenni ediyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Seyhan, teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Kayseri Milletvekili Taner Yıldız.

Sayın Yıldız, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Doğal Gaz Piyasası Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, özellikle, konuşmama başlarken Sayın Seyhan'a CHP Grubu adına yaptığı konuşma için ayrıca teşekkür ediyorum. Konuşmalarının büyük bir bölümüne katıldığımı ifade etmek istiyorum ve benzer tekrarlara düşmemek açısından, Doğal Gaz Piyasası Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının genelini görüşmekten ziyade -ki, kendileri biraz ondan bahsettiler- daha detaylı, dağıtım şirketlerinin özelleşmesi, özelleşmenin mantığı, dağıtım şirketlerinin şu anki durumu, nasıl daha verimli olunabilir; bunlar üzerine biraz ekleme yapmak istiyorum ve dolayısıyla, her iki grubun da yaptığı konuşmaların, bir ortak mantık çizgisi içerisinde birleşmesini amaçlıyorum.

Tabiî, özellikle arz ve talep dengelerinin bozukluğu üzerine yaptığı konuşmaya katılmamak mümkün değil. Bu tür hataya düşen birkısım ülkeler gibi -ki, Hindistan, Pakistan örneğinde olduğu gibi- bir yanlış projeksiyona girerseniz, bir yanlış planlamaya girerseniz, 3 000 megavatlık, kullanmadan parasını ödediğiniz bir enerji kaynağı ortaya çıkar ve ülkeyi, sırf enerji sektörü açısından, çok ciddî ve zor bir duruma sokarsınız.

Evet, bu tür yanlışlar, ne yazık ki, biraz korkudan, biraz endişeden, biraz sehven, biraz da kasten, bu ülkede yapılmıştır. Sayın Enerji Bakanımızın da yaptığı açıklamalarda, izlediği yolda, enerji çeşitlendirmeleri taleplerinde, bu kaygı ve endişeler yatmaktadır. Bunların giderilmesi için de, enerji çeşitlemesine gitmek gerekliliği zorunlu olmuştur.

Avrupa Birliğine girmek üzere olduğumuz, bu tür konular üzerinde çalışmak üzere olduğumuz bir ortamda, özellikle, verilen rakamın yüzde 30'u geçmemesi kaydıyla olduğu bir ortamda, bizim, bu yüzde 67'yi mutlaka aşağı indirmemiz gerektiğini, onun yerine ikame edeceğimiz enerji kaynaklarını mutlaka bir an önce devreye sokmamız gerektiğini, ben de belirtiyorum.

Özellikle 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda tanınan sürenin bitmesi ve hazırlık dönemini takip eden altı aylık sürenin yetmemesi sonucunda, bir eksüre istenmiştir. Bununla alakalı olarak, Sanayi Komisyonunda ve Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekli mutabakatlar sağlanmış ve bu konu, Genel Kurulumuzdan geçmek üzere gelmiştir.

Tabiî, çok fazla detaya girmek istemiyorum; ancak, şu noktaların bilinmesinde fayda var.

"Bu özelleştirmeler niçin gecikmiştir" sorusunun cevabına gelince: Özelleştirme Yüksek Kuruluna geç intikal etmesi ve onun vereceği kararın zamanı aşmasının bunda önemli bir payı olduğunu; tabiî, danışmanlık ihalelerinin yapılması, değer tespitlerinin yapılması, tanıtım kitapçıklarının hazırlanması için belli bir süreye ihtiyaç olduğunu özellikle belirtmek istiyoruz. Bu açıdan da, gerek Eskişehir'deki gerekse Bursa'daki dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesiyle alakalı sağlıklı bir yapının oluşması için bu süreye ihtiyaç hissedilmiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabiî, kanunlaşması beklenen bu tasarı için değişik eleştiriler söz konusu olabilir. Özelleştirme mantığı üzerinde birkısım fikirler yürütmek gerekebilir. Şunu gözardı etmemek lazım: Clinton'un yedi yıl ekonomi danışmanlığını yapmış olan ve "Küreselleşme" kitabının yazarı olan beyefendinin bir önerisi var: Biz, özellikle Amerika'da, serbest ekonominin çok fazla, çok yoğun olduğunu ve bunun timsali olduğunu söylüyoruz; ancak, iş göründüğü gibi değil.

Özelleştirmede dikkat edeceğimiz en önemli unsurlardan bir tanesi, özelleştirmenin sahibi olan şirketlerin mutlaka kâr amaçlı şirketler olduğunu, daha dinamik, daha verimli, daha performans değerli çalışabileceğini unutmamak gerektiği kadar, devlet denetiminin de mutlaka bulunması gerektiğinin altını çiziyorum. Bizim, değişik kaygı ve endişelerle, tarımda uyguladığımız birkısım sübvansiyonların bile önlenmeye çalışıldığı bir ortamda, aslında, serbest ekonomi piyasasını uygulayan Amerika'nın, bu sektörü tamamen sübvansiyonlarla ayakta tuttuğunu unutmamak lazım. AK Parti Hükümetinin, özellikle özelleştirmede bu tür kaygı ve endişelere cevap verici ve hem ekonomik hem de sosyal yanına hitap edici çalışmalarının bulunduğunun altını çizmek istiyorum.

Doğalgaz dağıtım özelleşmesi dedik; biraz dağıtım şirketinden biraz da özelleştirmeden bahsederek konuşmama son vermek istiyorum.

Doğalgaz piyasasının serbest piyasa ortamına açılmasıyla alakalı, özellikle 18.4.2001 tarihinde, ilgili kanunla beraber, üçü belediyelere ait olmak üzere -İstanbul, Ankara, İzmit- ve ikisi de BOTAŞ'a ait -Eskişehir ve Bursa- dağıtım şirketlerinin, yurt genelinde, beş şehir üzerinde dağıtım yaptığını biliyoruz. Ayrıca, biri  Adapazarı ve biri de İstanbul-Bahçeşehir'de bulunan 2 adet özel dağıtım şirketi de bu piyasanın içerisindedir.

4646 sayılı Kanunla beraber, şehiriçi doğalgaz dağıtım faaliyetlerinin, Avrupa Birliği gaz direktifleri doğrultusunda yapılması açısından, özellikle yüzde 10'u bilabedel diğer yüzde 10'u da bedelle alınmak kaydıyla, belediyelerin hisselerinin yüzde 20'yle sınırlandırıldığını ve EPDK denetimi altında yürütülmesi gerektiğini biliyoruz.

4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunuyla, bu hedefe yönelik düzenlemelerle beraber, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına devredilerek altı ay içerisinde özelleştirilmesinin, ilk defa doğalgaz dağıtımı yapılacak şehirlerdeyse, EPDK tarafından açılacak doğalgaz dağıtım lisansı ihalesinin başladığını biliyoruz.

18 Haziran 2003 tarihinde, Kayseri'yle başlayan ve bu ayın sonunda da -temmuz ayının sonunda da- Konya'yla devam edecek olan doğalgaz dağıtım şirketleri ihalesinin çok ayrı bir yanının olduğunu gördük. Özellikle bu saydığımız şehirlerde -Eskişehir ve Bursa'da- BOTAŞ'ın işlettiği ve sekiz yıl itibariyle 4,3 sent/kilovat/saat hizmet bedeli uygulamasının, Kayseri'de yapılan ihaleyle -hizmet bedeli açısından söylüyorum- yaklaşık altıda 1 fiyata ihale edildiği çok önemlidir ve manidardır. Bundan sonra yapılacak ve bu kanunla önünü açtığımız, süre uzatımıyla önünü açtığımız, İzmit ve Bursa'da da bu rakamlara yakın rakamlar elde edileceğini tahmin ediyoruz. Konya ihalesi, özellikle bu açıdan da önemlidir; çünkü, Kayseri'de yapılan ihaleye 18 şirket katılmış ve ihale sonucu ortaya çıkan 0,076 sent/kilovat/saat enerji karşılığı hizmet bedeli ve bunun takribi 0,80 sent/metreküplük hizmet dağıtım bedelinin önemli olduğunu belirtmek istiyorum.

Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; özelleştirmede, devletin, aslî ve sürekli görevleri olan adalet, eğitim, güvenlik ve özel sektör tarafından yüklenilemeyecek altyapı yatırımlarına yönelmesi; ekonominin ise bir denetim altında bulunmak kaydıyla, tamamen rekabetçi pazar mekanizmaları tarafından yönlendirilmesinin zorunluluğunu belirtmiştik.

İşte hükümetimiz, devlet işletmeciliğinde yapısal değişimin gerçekleştirilmesi için önemli bir makroekonomik politika aracı olan özelleştirmeyi, yürütülmekte olan ekonomik reform programı kapsamında, kamu kuruluşları ve bağımsız düzenleyici kurumlarla işbirliği içerisinde, piyasa dinamiklerine uygun, şeffaf ve süratli bir biçimde yapmaktadır.

58 inci ve 59 uncu hükümetlerin başlatmış olduğu acil eylem planı çerçevesinde, ilk defa, kapsamlı ve yıllık bir özelleştirme programı açıklanmıştır ve programda, bildiğiniz gibi, 2003 yılı içerisinde 4 milyar dolarlık bir özelleştirme hedefi yürütülmektedir.

Ben, oylarınızla, özellikle bir yıl süre uzatımının, bu iki ilimizdeki doğalgaz dağıtım ihalelerine farklı katkılar ve orada yaşayan insanlarımızın daha ucuz doğalgazdan yararlanmalarını sağlayacağına inanıyorum.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yıldız, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; birkaç rakamla başlamak istiyorum.

Türkiye'deki toplam elektrik üretiminde -son üç yılı örnek veriyorum- kamunun payı, 2001 yılında yüzde 70,2; 2002 yılında yüzde 58,9; 2003 yılında yüzde 40,3. Özel sektörün payı ise, yüzde 29,8; yüzde 41,1 ve yüzde 56,9. Ben, burada, özel sektör üretimine karşı değilim. Burada, yüzde 56,9'a çıkan özel sektör üretiminin yüzde kaçı tabiî kaynaktan değil de, doğalgazdan yapılmaktadır; elektrik üretiminde bu artan payın yaklaşık yüzde 90'ı, doğalgaza dayalı olarak gerçekleşmiştir; bunu, dikkatlerinize sunuyorum. Kamunun elektrik üretimindeki payı yüzde 40,3'e düşmüş, özel sektörün payı ise yüzde 56,9'a çıkmış; ama, artan özel sektör payının yüzde 90'ı, doğalgaza dayalı santrallardan gerçekleşmiş.

Peki, neyin sırrı?.. Sır... Ben, birkaç soru önergesi verdim; hep "sır" kavramıyla karşı karşıya kaldım. Neyin sırrı, neyin?.. Buradaki gizem nedir yahu?! Niye fiyat verilmez? Bu ülkenin geleceğini, bu ülkenin kaynaklarını bu Yüce Meclis bilmeyecek de, kim bilecek? Karşımıza, hep "sır" çıkıyor.

İkinci bir konu; doğalgazla çalışan santrallarda üretilen enerji ile hidroelektrik santrallarında üretilen enerjinin maliyet bedelleri arasındaki fark 10 kat, hatta 13 kattır; birisinin maliyeti 0,3 sente, öbürünün maliyeti ise 4,5 sente geliyor.

Bir ülke düşünün ki, ülkenin kendi kaynaklarıyla çalışan tüm hidroelektrik santralları yüzde 50 kapasiteyle çalışıyor arkadaşlar; baktım, Atatürk Barajından tutun, Keban Barajına kadar, hepsi yüzde 50 kapasiteyle çalışıyor. Bir ülke düşünün, kendi tabiî kaynaklarıyla 0,3 sente gelen bir maliyet yerine 4,5 sent bir maliyet ödeyerek enerji üretiyorsunuz. Bu ülke ayakta kalabilir mi; bu ülkenin sanayii ayakta kalabilir mi; bu ülkenin insanı ayakta kalabilir mi arkadaşlar?!

Tabiî, ne oldu; Elektrik Piyasası Düzenleme Kurulu, bir hafta önce, bölgesel bir düzenlemeye gitti. Van'daki bir fabrika, 1 kilo ipliği 620 000 liraya, Malatya'daki bir fabrika 400 000 liraya imal edecek -yani, bu, 1 kilo iplik için harcadığı enerji bedeli- Bursa'daki bir fabrika ise 270 000 liraya... Bu ülkenin her tarafı bizim değil mi arkadaşlar?! Nasıl bir mantıktır; Van'daki bir insanın fabrikasına siz nasıl kilit vurursunuz?! Siz, tabiî, elektriğin kilovat/saatini, 4,5 sente, doğalgazla çalışan santraldan elde ederseniz, kendi tabiî kaynaklarınızı bomboş yatırırsanız, o zaman, Van'daki fabrikayı da kapatırsınız, Kars'taki fabrikayı da kapatırsınız.

Hakikaten, ülkenin geleceği açısından, bu Meclis her şeyi bilmeli. Bu ülkenin bağımsızlığı elden gidiyor, tamamen dışa bağımlı oluyoruz. Türkiye'nin her tarafına doğalgaz boru hatları döşeniyor. İnsanlarımıza en iyi imkânı sunmalıyız; eğer, kendi imkânlarımızla 15 kat daha ucuza mal edebiliyor ve "su akar biz bakarız" diyorsak, yazıklar olsun bize arkadaşlar.

Hakkâri'de 1 kilovat/saat elektrik kullanan bir insana, bir haneye, bir konuta 240 000 liraya elektrik satacaksın, İstanbul'da, Kadıköy'de 99 000 liraya... Bu ülkenin dürüst insanları, Hakkâri'deki insan, Van'daki insan elektrik bedelini ödemiyor mu?! Eğer, kayıp kaçak meselesiyse, kayıp kaçakla mücadele, elektriğin insanlara maliyetini artırarak, dürüst insana ceza vererek olmaz ki!

Tabiî, bir de, ayrıca, haksız rekabet yaratıyoruz. Bazı üreticiler doğalgaz enerjisiyle üretiyor. Ülkede, özellikle ihracat yönünden haksız bir rekabet yaratıyoruz. Dünyanın en pahalı enerji maliyeti var bu ülkede, özellikle ihracatçı yönünden. Arkadaşlar, bu fiyatlarla, biz, bu doğalgazla üretim yapmaya devam edersek bu ülkenin ihracatı bir adım daha öne gidemez. İhracat açısından doğalgaza bağımlılık, ülkenin geleceğine kelepçe vurur.

Peki, doğalgazı bu fiyatla almalı mıyız? Diğer ülkeler hangi fiyatla alıyor -bu da sır, söylenmiyor- veya neyin karşılığı alıyor? Ben biliyorum ki, bazı ülkeler mal veriyor, mal karşılığı alıyorlar, ihracat karşılığı alıyorlar. Bu bahsettiğimiz doğalgaz satışı, bazı ülkelere... Hatta ve hatta, başka bir şey söyleyeyim; Türkiye'ye doğalgaz satan en büyük ülkelerden biri... Bir savaş yaşandı; o hat mı, bu hat mı?.. Bu hat olsun diye, doğalgaz satan o ülkeden parasını alamayan ülkeler devreye girdi "doğalgaz satayım da Türkiye'ye, ben paramı tahsil edeyim" dediler. Bir devler savaşına döndü. Bunu Türkiye'de bilmeyen insan yoktur. Maalesef, böyle. Bu ülkeden mi alalım bu ülkeden mi? Bu ülkeden alırsanız, ben, o ülkeden paramı tahsil edeyim diye bir savaş alanına döndü bu. Tabiî, bu ülkelerin çoğu malla alıyor; biz, şakır şakır dolar ödüyoruz ve bunu hâlâ ödemeye devam ediyoruz. Artık, bizim de bu ülkelere "arkadaş, ben, bedelimi mal karşılığı öderim" demenin zamanı gelmiş, geçmiştir. Nedir bunun tazminatı; tazminatını ödeyelim. Her sene doğalgaz bedeli kadar kendimize yatırım yapalım arkadaşlar. Eğer, biz, bu kafayla devam edersek arkadaşlar, bu ülkede enerji alanında hiçbir yere gidemeyiz; tamamen, her şeyimizle dışa bağımlı oluruz. Ülkenin kaynaklarını veriyoruz. Şu anda 67 000 000 metreküp, 13 000 000 metreküp daha alınacak; 80 000 000 metreküp arkadaşlar. Hesabı çok basit; 133 dolar; 12 000 000 000 dolar. Bu ülke, şu günkü haliyle, 12 000 000 000 dolar bedel ödeyecek arkadaşlar! Her şeyimizle dışa bağımlı oluyoruz ve barajlarımız yatıyor.

Bu Yüce Meclis, bu ülkenin bağımsızlığı için, bu ülkenin kaynaklarını kendisinin üretmesi açısından son derece duyarlı olmalıdır arkadaşlar. Sır olmaktan çıkmalı artık bu iş. Bu iş, Türkiye'nin geleceği arkadaşlar. Eğer, biz, bunu burada başaramazsak, Türkiye'deki her tarafı doğalgaz mezarlığı haline çevirirsek, yarın daha çok bağımlı olacağız arkadaşlar. Yarın 80 000 000 metreküp yetmeyecek, belki 180 000 000 metreküp ihtiyacımız olacak ve ulusal sanayimiz yok olacak. Her şey enerjiye bağlı. Dışa bağımlılığımız son derece artacak. Ulusal güvenliğimiz tehlikeye girer arkadaşlar. Eğer, bu ülke, yılda 12 000 000 000-13 000 000 000 dolar -80 000 000 metreküpe göre söylüyorum- bir bedel öderse...

Türkiye'nin her tarafında doğalgaza geçiliyor. Demin Tacidar Beyin söylediği gibi, Adana, Gaziantep, Malatya, Sıvas, Erzurum'da, tüm bu hatta, doğalgaz çalışması başladı. İnsanlarımıza en iyi imkânı sunalım; ama, bunun tek alternatifi doğalgaz mıdır?! 80 000 000 metreküp değil, belki 180 000 000 metreküp ihtiyacımız olacak. O zaman ödeyeceğimiz parayı siz düşünün; senede 20 000 000 000 dolar... Eğer, bu ülke, 20 000 000 000 dolar bir bedeli öderse arkadaşlar, bağımsızlığımızı ve ülkenin kaynaklarını kendi yaratmadığı zaman hangi hale düşeceğimizi siz tahmin edin.

O açıdan, doğalgaz politikasının mutlak gözden geçirilmesi lazım, mutlak, millî bir mesele yapılması lazım; çünkü, burada hep konuşuluyor; ama, bir şekilde, bu işin aslı nedir, bu ülkeye ne getirecek, ne götürecek, söylenmiyor.

Onun için, bir kez daha, bu Yüce Meclis, bu konuyu, ülkenin doğalgaz politikasını sağduyuyla ele alıp, en azından ülkemizin geleceğini hep beraber düşünmek zorundayız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

DOĞAL GAZ PİYASASI KANUNUNA BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 18.4.2001 tarihli ve 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 5. - BOTAŞ'ın mülkiyetinde ve işletiminde bulunan Eskişehir ve Bursa şehir içi dağıtım işletmeleri ve varlıklarının hazırlık döneminden sonra özelleştirme işlemlerinin gerçekleştirilmesi için geçici 3 üncü maddede öngörülen süre, bu sürenin bitiminden itibaren bir yıl uzatılmıştır."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika Sayın Tütüncü.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu 1 inci maddeyle, Eskişehir ve Bursa şehiriçi dağıtım işletmeleri ve varlıklarının hazırlık döneminden sonra özelleştirme işlemlerinin gerçekleştirilmesi için öngörülen süre, daha önceki yasada verilmiş olan sürenin bitiminden sonra bir yıl uzatılmaktadır. Zaten, 1 maddelik bir yasa tasarısı. Gerek Adalet ve Kalkınma Partisindeki arkadaşımızın gerekse Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin geneli üzerindeki açıklamaları, sanırım, konunun yeterince anlaşılmasına yardımcı olmuştur.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben, bu maddeden yararlanarak, doğalgaz alanında Türkiye'nin zararına, Türkiye'nin istismarına, hatta Türkiye'nin sömürülmesine yol açan, neden olan bir tezgâhtan size söz etmek istiyorum.

Bu tezgâhta, birinci olarak, Türkiye'nin ihtiyacının çok üzerinde doğalgaz alma yükümlülüğü altına girilmiştir; tabiî ki, geçmiş hükümetler zamanında. Özellikle 1996 yılından sonra başlayan süreçte, önce Rusya'yla, sonra Azerbaycan'la çok sayıda anlaşma yapılmıştır ve bu anlaşmaların ortalama süresi 20 yıldır. Bu 20 yıl içinde, yapılan bir araştırmaya göre ya da hazırlanan bir enerji raporuna göre, Türkiye, 234 000 000 000 dolarlık doğalgaz almak durumundadır. Düşünebiliyor musunuz, 234 000 000 000 dolarlık doğalgaz satın alma yükümlülüğüne sokulmuştur Türkiye, önümüzdeki yirmi yıl içinde. 2003 yılında ise, bu 234 000 000 000 dolarlık doğalgazın 11 000 000 000 dolarını almak durumundayız, 11 000 000 000 dolarlık bölümünü almak durumundayız; ama, alamıyoruz. Türkiye, ancak ve ancak bunun dörtte 1'ini alıyor ve aldığı bu doğalgazı da kullanamıyor.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye'de bu konuda ortaya konulan bu tezgâhta, ikinci olarak -anlaşmalar, az önce de söylediğim gibi, 1996 yılından itibaren yapılmaya başlanmıştı- ilk anlaşmalarda gaz bedelinin karşılığında mal ihracatı yapma şartı, koşulu anlaşmalara konulmuştu; ama, anlaşmaların bir bölümünde, daha sonra yapılan anlaşmalarda bu koşulun da ortadan kaldırıldığına tanık oluyoruz. Niçin kaldırılıyor, neden kaldırılıyor?! 234 000 000 000 dolarlık doğalgaz alacaksın, ihtiyacının çok, ama çok üstünde; ama, karşılığında, en azından mal sat... Bir bölümünde mal satma sorumluluğu var, bir bölümünde bu da kaldırılmış.

Üçüncü olarak, bu tezgâhta, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; benden önceki arkadaşlarım da çok güzel bir şekilde değindiler, doğalgazın fiyatı son derece yüksek tutulmuştur. Öyle yüksek tutulmuştur ki, Türkiye'nin barajları su dolu -hidroelektrik santral üretimi yarı yarıya kısıtlanmış- maliyet 0,5 sent; ama, doğalgazla üretilen enerjinin maliyeti 4 sent, 5 sent, yani, 10 kat. Yani, anlamak ve kabul etmek kesinlikle mümkün değil.

Öyle uygulamalar var ki, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir şirkete aynı borudan alınan aynı kalitedeki ürüne üç ayrı fiyat ödeniyor!.. Düşünebiliyor musunuz; böylesine başıboş, ne yapıldığı bilinmeyen bir anlaşma...

Yine, bu tezgâhta, dördüncü olarak, bu anlaşmalar yapılırken Türkiye'nin kimi yörelerindeki zengin doğalgaz kaynakları görmezlikten gelinmiştir. Geçen hafta, burada, Trakya'daki doğalgaz kaynaklarının durumuyla ilgili gündemdışı bir konuşma yapmıştım. Bu konuya, çok kısa da olsa değinmeyi, şu aşamada kaçınılmaz görüyorum Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım.

Trakya'da, yapılan araştırmalara göre, 25 000 000 000 metreküp dolayında doğalgaz rezervi var. Eğer, araştırmalar daha da yaygınlaştırılsa, bu doğalgaz rezervinin, potansiyelin 35, 40, hatta 50 000 000 000 metreküpe doğru yaklaşabileceği tahminleri yapılıyor. Durum böyleyken, yine, bu tezgâh çerçevesinde, bir bakıyorsunuz, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının Trakya'da doğalgaz üretmesinin önü sinsi bir politikayla kesilmek isteniyor. Şu anda, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının elinde 23 tane ruhsat var. Trakya'da doğalgaz çok zengin. Bu 23 ruhsatın 12 tanesi işletme ruhsatı, 11 tanesi arama ruhsatı. Bu 11 arama ruhsatının 3 tanesi bu sene elden çıkacak; çünkü, araştırma yapılamamış. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı araştırma yapmamış. Bu sene, 2003'te 3 tanesi elinden çıkacak; ama, geri kalan 8 tane arama ruhsatının da ancak ve ancak iki yıl uzatılabilme olanağı kalmış. Bir bölümü 2004'te, bir bölümü 2005'te ve son 2 tanesi de 2006'da Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının elinden çıkacak ve nereye gidecek; bölgede şu anda 9 tane yabancı doğalgaz arama şirketi var, 2 tanesi de işletmeye geçmiş, bunların eline geçecek.

Anlatabiliyor muyum Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öyle bir tezgâh ki, Trakya başta olmak üzere Türkiye'nin birçok yöresinde doğalgaz rezervlerimiz var; doğalgaz rezervlerimiz çıkartılmıyor, arama yaptırılmıyor; ama, güzel Türkiyemiz, önümüzdeki yirmi yıl içinde yaklaşık 234 000 000 000 dolarlık doğalgaz satın alma yükümlülüğüne sokuluyor.

Şimdi, konunun başka bir yönü var. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığından söz etmişken bu konuyu da dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bakıyorum, Enerji Bakanı burada yok; ama, Enerji Bakanından, bu söylediğim konu üzerinde, en kısa sürede açıklama yapmasını, Cumhuriyet Halk Partisi adına rica ediyorum. 

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının elinde 12 adet işletme ruhsatı var dedim. Türkiye Petrolleri, Trakya'da, şu anda, 7 adet işletme sahasından günlük 800 000 metreküp doğalgaz üretiyor; ama, öte yandan, yine, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, bir yabancı şirketle, Saray'ın Göçerler doğalgaz sahasında işlettiği bir tek sahadan günde 400 000 metreküp doğalgaz üretiyor. Vurgulamak istiyorum, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, 7 üretim sahasından, bir başına üretim yaparken, günde 800 000 metreküp gaz üretiyor; ama, bunun yarısını, 400 000 metreküp gaz üretimini bir tek sahadan elde ediyor.

Yani, ben, şimdi, burada sormak istiyorum; neden Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, elindeki bu 7 üretim sahasından bu kadar az doğalgaz üretmektedir? Teknolojisi geriyse, teknolojiyi yenilesin; çünkü, Trakya'da, bu doğalgaz üretiminden, 2002 yılında yaklaşık 62,5 trilyon net gelir elde edilmiştir. Oysaki, yine 2002 yılında Trakya'da bu doğalgazın geliştirilmesi ve araması konusuna yalnızca 1,9 trilyon lira yatırım ayrılmıştır. Yani, kaynağımız da var.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yani, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, yörede kazandığı paranın, gelirin yüzde 3'ünü ancak ve ancak yatırıma ayırıyor; yüzde 25'ini ayırmış olsa, çok büyük ölçüde, Türkiye, daha doğrusu Trakya, kendi doğalgazını çıkaracak.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; burada, bu tezgâhta, beşinci olarak çok önemli bir konu var, bunu da dikkatlerinize sunmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, size, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Örneğin, Bulgaristan'la yapılan doğalgaz alım sözleşmelerinde, daha doğrusu enerji sözleşmelerinde, Trakya bölgesine enerji yatırım yasağı getirilmiş. Yani, biz, Bulgaristan'la anlaşma yaparken demişiz ki, tamam, size söz veriyoruz, taahhüt ediyoruz, Trakya'da enerji yatırımı yapmayacağız. Bu nasıl iş, bu nasıl uygulama, bu nasıl anlaşma?!

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, kısaca şunu söylemek istiyorum: Enerjide kurulan tezgâhla, akıllara durgunluk veren sistematik bir soygunun da kılıfı hazırlanmıştır. Yapılan anlaşmalarla, Türkiye'nin geleceği ipotek altına alınmıştır. Doğalgaz anlaşmalarında, genelde, uluslararası alanda kabul görmüş bir kural var: Eğer, ekonomik yarar ortadan kalkmışsa, bu doğalgaz anlaşmaları gözden geçirilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, lütfen, son cümlenizi alabilir miyim efendim; teşekkür eder misiniz Genel Kurula.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - İzin veriniz, teşekkür edeceğim efendim.

BAŞKAN - Peki, buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Bu doğalgaz anlaşmalarına göre, elimizde bir imkân var; çünkü, bu doğalgaz anlaşmalarının Türkiye'ye yararı tartışılır hale gelmiştir ve genel kabul görmüş prensiplere göre, Türkiye'nin, bu doğalgaz anlaşmalarını yeniden gözden geçirme hakkı doğmuştur. Hükümetin, bu konuda, bir an önce harekete geçmesini öneriyoruz. Öyle sanıyorum, Sayın Bakan, bu konuda önemli çabalar içerisindedir. Bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Adalet ve Kalkınma Partisine, elimizden gelen desteği vereceğimizi dile getirmek istiyorum.

Hepinizi, en derin sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun 2.5.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının maddeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olsun.

Sayın milletvekilleri, saat 18.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.20

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.30

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/625) (S. Sayısı: 208) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 208 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Oya Araslı, AK Parti Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali; şahsı adına Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın söz talepleri vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. 208 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Hepimizin bildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçilerinin görevleriyle ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddinin 65'ten 61'e indirilmesini öngören Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 tarihli ve 4827 sayılı Kanunun çeşitli maddelerine ilişkin olarak, Anayasa Mahkemesince yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir. Söz konusu karar sonrasında da bu tasarının hazırlandığı görülmektedir. Bu tasarı, hükümetin zorunlu emeklilik yaşını 61'e indirmek konusunda ısrarlı ve kararlı olduğunu göstermektedir. O kadar ki, hükümet, Anayasa Mahkemesinin bu konuyla ilgili gerekçeli kararını dahi bekleyememiş ve yasalaşması halinde Anayasa Mahkemesindeki iptal davasını konusuz bırakmak sonucunu doğuracak bu tasarıyı hazırlamıştır. Bu kararı beklemek gerekir miydi? Bizce gerekirdi. Sağlıklı bir yasa çıkarmak için gerekirdi; çünkü, sağlıklı bir yasa çıkarabilmemiz için, bu konuda, Anayasa Mahkemesinin daha önceki düzenlemeyi hangi nedenlerle, hangi gerekçelerle iptal ettiğini bilmek durumundayız. Bu gerekçeleri bilmediğimiz takdirde, yine, iptal edilebilecek bir yasa çıkarmamız olasılığı çok büyüktür. Bu nedenle, bu kararı beklememiz gerekiyordu; ama, beklenmemiş ve bu tasarı hazırlanmıştır; çünkü, hükümetin acelesi vardır; çünkü, hükümet, bir hukuk boşluğu doğduğu görüşündedir. Hükümetin acelesi vardır; çünkü, hükümet, gençlere iş alanı açabilmek hevesindedir. Ama, biz, hükümetin aceleciğini açıklamak için öne sürdüğü bu gerekçelere katılmıyoruz. Hukuk boşluğu -biraz önce söylediğim gibi- sağlıklı bir biçimde doldurulmalıdır, bu şekilde değil. Bunun için de -biraz önce söylediğim gibi- daha önceki düzenlemenin hangi nedenle yürürlüğünün durdurulduğunun gerekçesini bilmemiz lazımdır. Gençlere iş bulmak için yaşlıların görevine son vermek gerekmez. Ayrıca, yaşlıları işsiz bırakarak gençlere iş bulmak, Türkiye'deki işsizliği azaltmaz. Marifet, yaşlı nüfusa da genç nüfusa da iş bulmaktır. Adalet ve Kalkınma Partisi, meydanlarda, bunun vaadinde bulunmuştur; ama, bugün, iktidara geldiği zaman, yaşlıların işsizliğini gözardı etmektedir, yaşlıların işsizliği pahasına gençlere iş yaratma arayışına girmiş durumdadır. Belki de, yaşlı kamu çalışanlarından, 61 yaşının üzerinde görev yapan kamu çalışanlarından kurtulmak istemektedir. Bir başka deyişle, onların görevine son vererek, kamu yönetiminde kadrolaşma arayışındadır. Belki de, herkese iş alanı yaratma bilgi ve becerisinden yoksun olduğunu keşfetmiştir, bunu anlamıştır ve o nedenle, yaşlıları gözden çıkarma pahasına böyle bir düzenleme yoluna gitmiştir. Bu durum, hükümetin, yaşlılara karşı, yaş zemininde bir ayırımcılık yapma anlayışında olduğunu da ortaya koymaktadır. Halbuki, bu, Avrupa Birliğinin direktiflerinde yasakladığı bir husustur. Avrupa Birliği, direktiflerinde, yaşa dayalı ayırımcılığın, önümüzdeki iki yıl içerisinde kaldırılması gerektiğini üye ülkelere bildirmektedir.

Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, Avrupa Birliği standartlarını yakalama iddiasındadır; ama, zorunlu emeklilik yaş haddini 61'e indirerek, Avrupa Birliğinin direktiflerine aykırı hareket etmektedir ve Avrupa Birliği standartlarının, bu şekilde, uzağına düşmektedir.

Bilmiyorum, bu yapılanın ne anlama geldiğini hükümet takdir ediyor mu?!

Bakın, geçen hafta, İngiltere'de bir kanun çıkarıldı ve 60'ın altında olan zorunlu emeklilik yaşıyla ilgili sınırlandırma kaldırıldı, isterse, herkes, 70 yaşına kadar çalışabilecek ve iradesi haricinde, hiç kimseyi 70 yaşından önce, yaşa dayalı olarak zorunlu emekliliğe sevk etmek mümkün olamayacak. Bu düzenleme, Avrupa Birliğinin direktifini yerine getirmek için yapılmış olan bir düzenlemedir, iş yaşamından yaşa dayalı ayırımcılığı kaldırabilmek için yapılmış olan bir düzenlemedir.

Avrupa Birliğinin ülkelerine baktığımız zaman, hiçbirinde, 61 yaş gibi bir erken zorunlu emeklilik yaş sınırı tespit edilmediğini görüyoruz. Bu yaş, en erken 65'tir, 67'dir, 70'tir; ama, 61 yaşın örneği, İngiltere'de de yapılan düzenlemeden sonra, artık kalmamıştır. Bu da, içerisine katılmayı arzu ettiğimiz Avrupa Birliği ülkeleri açısından, getirilen bu düzenlemenin konumunu ve bu ülkelerin standartlarının ne kadar dışına çıkıldığını gayet güzel bir biçimde ortaya koymaktadır.

Tasarı incelendiğinde, birtakım sakıncaları da beraberinde getirdiği görülmektedir. Bunlar, takdir yanlışlıkları olduğu gibi, Anayasaya aykırılıklar olarak da kendisini göstermektedir. Öncelikle, zorunlu emeklilik yaşının 65'ten 61'e indirilmesinde bir kamu yararı yoktur. Burada, elbette ki, karıştırmamamız gereken bir husus vardır. Emeklilik hakkı elde etmek için gereken yaş haddi ile zorunlu emeklilik yaş haddi kavramları birbirine karıştırılmamalıdır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bugüne kadar, emeklilik hakkı elde etmek için gereken yaş sınırının hep düşük tutulmasını savunduk; ama, kişilerin emeklilik hakkı elde ettikten sonra, genç bir yaşta, kendi rızaları olmaksızın, zorunlu olarak emekliliğe mecbur bırakılmalarını da, her zaman olumsuz bir yaklaşımla karşıladık. Kişiler, erken bir yaşta emekli olabilmeli; ama, eğer istiyorlarsa kendilerinden yararlanabileceğimiz yaş sınırına kadar da çalışabilmeli. Bu, emeklilik hakkı elde etmiş kişileri, çalışabilmeye takatları olduğu ve çalışmak istedikleri halde 61 yaş gibi çok erken bir çağda emekliliğe zorlayan, çalışmak istese dahi, zorla "sen emekli ol" diyen bir düzenleme. Bunun için buna karşıyız ve bunda bir kamu yararı görmüyoruz; çünkü, 61-65 yaş kuşağındaki kamu görevlileri meslekî deneyimleri bakımından zirvede olan, kendisinden en fazla yararlanılacak konumda olan kimselerdir. Onları gözden çıkarmamız, özellikle Türkiye'nin şu günkü ekonomik, sosyal koşulları bakımından mümkün olamayacak bir durumdur. Biz, ekonomik bakımdan ve insan kaynakları bakımından bu kadar varlıklı bir ülke değiliz; varlıklı bir ülke olmadığımız için de, yetişmiş elemanlarımızı "sen 61 yaşında mutlaka emekli ol" diye gözden çıkarabilmemiz mümkün değil.

Kuşkusuz, gencin atılımı, enerjisi, yenilikçi yaklaşımları kamu hizmetinin güzel bir biçimde, yararlı bir biçimde, verimli bir biçimde görülebilmesi için gerekli; ama, bunlar ne kadar önemli ise deneyim de o kadar önemli. Öyle bir sistem kurmalıyız ki, gencin niteliklerinden de, gençliğinden doğan niteliklerinden de yararlanabilelim; yaşlının "deneyim" adını verdiğimiz, hiçbir şekilde kolay kolay elde edilmesi mümkün olmayan kazanımlarından da niteliklerinden de yararlanabilelim. Marifet budur, marifet böyle bir sistem kurabilmektir; ama, getirilen bu tasarı, böyle bir sistem kurmuyor ve maalesef verimliliğinin zirvesinde olduğu bir yaşta insanları zorla emekli etmeye yöneliyor. Bu, kamu yararı bakımından fevkalade sakıncalı olan, hiçbir yarar getirmeyen bir düzenlemedir ve bütün devlet işlemlerinin kamu yararına yönelik olması açısından da bu gereği yerine getiremediği için sakıncalı bir nitelik taşımaktadır.

Diğer taraftan, Anayasanın 10 uncu maddesinde eşitlik ilkesinden söz ediliyor, kanun önünde eşitlik ilkesinden söz ediliyor. Getirilen düzenleme, biraz önce söylediğim gibi, yaşa dayalı olarak çalışma hakkından yararlanma bakımından bir eşitsizlik yarattığı, bir ayırımcılık yaptığı için Anayasanın 10 uncu maddesine de aykırı bir nitelik taşıyor.

Diğer yandan, Anayasanın 60 ıncı maddesi "herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Sosyal güvenliği sağlamak için gerekli önlemleri devlet alır" diyor. Burada ise, getirilen düzenlemeyle, kişiler erken bir yaşta zorla emekliliğe sevk edilerek, sosyal güvenlik haklarından mahrum ediliyorlar.

Diğer taraftan, Anayasanın 2 nci maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin bir sosyal hukuk devleti olduğunu belirliyor. Kişileri sosyal güvenlik imkânından mahrum bırakan böyle bir düzenleme, Anayasanın 2 nci maddesindeki sosyal hukuk devleti ilkesine de aykırı.

Ayrıca, kişiler, devlete güvenerek, 65 yaşına kadar çalışacaklarını varsayarak bir göreve girmişler. Siz, birden, onların çalışabileceği azamî yaşı aşağıya indiriyorsunuz. Bu, bir hukuk devletinde bulunması gereken hukukî istikrar ve hukuk güvenliği unsurlarına da aykırı bir durum. Bir hukuk devletinde böyle bir şeyin olmaması gerekiyor. Tasarıda getirilen düzenleme, maalesef, bu bakımlardan da hukuk devleti ilkesinin gereklerini karşılayamamakta ve Anayasanın 2 nci maddesine de aykırı bir nitelik taşımaktadır.

Emeklilik yaşının 61'e indirilmesi nedeniyle kademeli geçiş için öngörülen süreler, bir kademeli intibakı sağlamaya elverişli olmaktan uzaktır; çünkü, fevkalade kısa tutulmuştur, bu bakımdan, yetersizdir. Bu durum da, tasarıyı, Anayasanın 2 nci maddesinde yer alan sosyal hukuk devleti ilkesine ve 60 ıncı maddesinde düzenlenen sosyal güvenlik hakkına aykırı bir hale getirmektedir. Anayasanın 60 ıncı maddesi de, 5 inci maddesi de sosyal devlet ilkesini gerçekleştirmek bakımından devlete birtakım görevler vermektedir.

Devlet, insanların mutluluğunun sağlanması için, refahının sağlanması için her türlü önlemi alır, ekonomik ve sosyal düzende kişilerin önünde beliren engelleri ortadan kaldırır şeklindeki bu görevler Anayasanın 5 inci maddesinde ifadesini bulmaktadır; ama, getirilen bu düzenlemeyle, devletin görevlerinin Anayasanın 5 ve 60 ıncı maddeleriyle uyum halinde gerçekleşmesine de imkân tanınmamıştır. Bu nedenle, tasarı, Anayasanın 5 inci maddesine de ve 60 ıncı maddesine de aykırı bir nitelik taşımaktadır.

Tasarıyla, zorunlu emeklilik yaş haddinin 65'ten 61'e indirilmesi nedeniyle, Anayasamızın 48 ve 49 uncu maddelerindeki çalışma hak ve özgürlükleri, Anayasanın 13 üncü maddesine aykırı bir biçimde sınırlandırılmaktadır; çünkü, bu düzenleme, demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırıdır. Çağdaş demokrasilerde görülen zorunlu emeklilik yaş sınırının altında bir yaş sınırı belirlenerek, kişilerin çalışma hak ve özgürlüğü sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırma, aynı zamanda, ölçüsüzdür ve Anayasada gösterilen sınırlandırma nedenlerine de uygun değildir.

Bu düzenlemenin, Anayasayla uyum halinde olmaması, Anayasanın çeşitli hükümleriyle çelişkili bulunması, bu tasarıyla, Anayasanın 11 inci maddesinin de ihlal edildiği sonucunu ortaya koymaktadır; çünkü, Anayasanın 11 inci maddesinde "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" ilkesi yer almıştır. Eğer, siz, bir düzenlemeyle, Anayasanın çeşitli hükümlerini ihlal ederseniz, Anayasanın bağlayıcılığına riayet etmemiş olursunuz, Anayasanın üstünlüğünü kabul etmemiş olursunuz. Bu açıdan da, biraz önce söylediğim gibi, tasarı, Anayasanın 11 inci maddesiyle de uyum halinde değildir.

Ayrıca, bu tasarıyla getirilen düzenleme, bundan önce 65 yaş olan zorunlu emeklilik yaş haddinin 61'e indirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının aktuaryel dengelerini de bozacak bir durumdur. Hatırlayacaksınız, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının aktuaryel dengelerindeki bozukluk nedeniyle 4447 sayılı Kanunda birtakım değişiklikler yapılmış ve kişiler emeklilik haklarını elde etseler dahi yıl itibariyle, bunlara emeklilik aylığı bağlanması daha ileri yaşlara bırakılmıştır. Bugün ise, tamamen tersi bir işlem yapılmaktadır; kişilerin zorunlu emeklilik yaş hadleri indirilmektedir ve zorunlu emekli edilmekle birlikte, bunlara birtakım tazminatların, emeklilik tazminatlarının ödenmesi yükümlülüğü Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının omuzlarına yüklenmektedir. Bunun da, çok sayıda kişinin aynı anda emekli olmasına yol açmak bakımından, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının aktuaryel dengelerini derhal bozacağı, çok açık bir gerçektir. Anayasanın 60 ıncı maddesine göre, devlet, kişilerin sosyal güvenliğini güvence altına almak için gerekli sistemleri de kurmak zorundadır; ama, bu getirilen düzenleme, devletin kendi eliyle sosyal güvenlik sistemini bir dengesizlik ortamına itmesi anlamını taşımaktadır. O nedenle, bu dengeleri de bozması açısından, bu yasa, Anayasaya aykırılık taşımaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar gösteriyor ki, bu yasa, bu haliyle çıkarsa, yine, Anayasa Mahkemesini meşgul edecektir ve belki de -kimse Anayasa Mahkemesinin yerine kendisini koyarak ahkam kesemez, kararın ne olacağını bilemez; ama- yine, bir iptal ve yürürlüğü durdurma kararıyla, büyük bir olasılıkla karşılaşacaktır.

Değerli arkadaşım, burada, bir mesai sarf ediyoruz, hem de, devlete epeyce pahalıya mal olan, yoksul halkımıza epeyce pahalıya mal olan bir mesai sarf ediyoruz. Ne olur, dikkatli olalım; Anayasaya aykırı, topluma yarar getirmeyen birtakım düzenlemeler yapmak için bu mesaiyi sarf etmeyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Araslı, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

OYA ARASLI (Devamla) - Eğer, işsizlere iş bulmak istiyorsak, birilerinin işsizliği pahasına bunu yapmaya kalkışmayalım. Elimizi vicdanımıza koyalım, böyle bir düzenlemeyle, kimin hangi sorununu çözeceğiz. Çağdaş değil, çalışma yeteneği ve gücü olan insanları kapının önüne bırakacak genç yaştakileri de devleti de topluma da onların bilgilerinden yararlanmak imkânından mahrum bırakacak; ne için; gençler iş bulsun diye. Arkadaşlarım, niye hem gençler hem yaşlılar birlikte iş bulsun diye çalışmıyorsunuz burada; niçin bununla ilgili tasarılar getirmiyorsunuz da, hepimizi, büyük bir mutluluk içerisinde buna katkı verme imkânından mahrum bırakıyorsunuz?!

Lütfen, birilerinin mutluluğu için birilerini mutsuz etmeyin; lütfen, çağdaş anlayışlar doğrultusunda düzenlemeler yapın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ARASLI (Devamla) - İzin verirseniz, selamlayıp bitireceğim.

BAŞKAN - Buyurun.

OYA ARASLI (Devamla) - Lütfen, çağdaş dünyada neler oluyor, bunları iyi gözlemleyerek karşımıza birtakım düzenlemeler getirin.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu haliyle tasarıya olumlu oy vermeyeceğiz, Türkiye'deki insanların mutsuz edilmesine katkıda bulunmayacağız.

Sizleri, bir kere daha, getirilen bu düzenleme üzerinde, elinizi vicdanınıza koyarak, dikkatle düşünmeye davet ediyorum ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Araslı.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Osman Sali; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; TC Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime bilimsel bir metinden pasajlar okuyarak başlamak istiyorum: "Türk yöneticileri içinde teknik bilgi ve yenilik yaratacak kabiliyetten yoksun kimseler bulunmakta, bunlar, gerekli donanıma sahip olmadıkları için ciddî değişiklikler yapmaktan kaçınmaktadırlar."

Türk yöneticilerine sorulan "teknik deneyime ihtiyaç duyuyor musunuz" sorusuna verilen cevaplar şu şekilde: Hiç 1,9; az 6,1; orta 15,1; oldukça 37,1; çok 39,1.

Bu noktada, Türk yöneticilerinin, yetişme ihtiyacı içerisinde bulunmakla birlikte, bunu kabul etmedikleri, kendilerine aşırı güven duydukları, yetiştirilmeyi sadece astlar için gerekli gördükleri; ancak, aşırı merkeziyetçi ve kişisel tutumları nedeniyle, iş içerisinde astların yetiştirilmesi için gerekli ortam ve imkânı sağlamadıkları belirtilmektedir.

Özetle, Türk bürokrasisi, yetişmiş personel sağlamakta ve ussal bir bürokrasiye uygun davranış geliştirmekte zorlanmaktadır.

Toplumdaki gelişmeye paralel olarak, kamu yönetiminde bir teknokrat bürokrat tipi de ortaya çıkmaya başlamaktadır. Uzman ve teknik niteliği ağır basan bir görünümde olan bu grup, uzmanlığını, siyasallaşmadan siyasal iktidarın emrine vermekte, Türk kamu yönetiminin üst kademelerinde giderek artan bir şekilde kendine yer edinmektedir. Bu olgu, gelişmeyle birlikte yönetimde teknokratların ağırlığının daha da artacağı görüşünü destekler niteliktedir. Bilindiği üzere, teknokrat bürokratlar, bilgi ve uzmanlıkları nedeniyle, siyasal iktidara karşı daha bağımsız bir durumda bulunmaktadırlar.

Toplumsal gelişmeyle birlikte bürokrasinin niteliğinin de değiştiği görülmektedir. Önceleri, normal yetenekte bir kimse tarafından, özel bir yetişmeye gerek kalmadan problemler çözülürken, şimdi, artık, iyi bir okul eğitimi ve yönetim içerisinde yetişme önem kazanmaktadır; çünkü, hızlı gelişme ve farklılaşmayla birlikte, artık, faaliyetler, bir kişinin çözeceği boyutları aşmış, değişik alanlardaki uzmanların birlikte gerçekleştirdikleri faaliyetler olmuştur. Artık, başarının, kişisel becerinin yanında ortak grup çalışmalarına da bağlı olduğu anlaşılmaya başlanmıştır. Yeni bürokrat teknokrat tipinin geçirdiği uzun eğitim döneminin de ortaklaşa faaliyeti kolaylaştırması beklenmektedir. Ancak, geleneksel davranış kalıplarının kolay değişmediği de gözden uzak tutulmamalıdır. Bürokrat tipinde, statü bürokrattan işlevsel bürokrat tipine doğru bir eğilim görülmeye başlanmıştır.

Kısaca, Türkiye'de, yönetimde, büyük ölçüde geleneksel değerler korunmakla birlikte, bir değişme eğilimi de görülmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şu anda meri kanundaki 40 ıncı maddeyi şöyle bir gözden geçirirsek; deniliyor ki: "İştirakçilerin vazifeleriyle ilgilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 65 yaşını doldurdukları tarihtir. 43 üncü maddede yazılı olanlar dışında -bunlar, seçimle gelinen görevlerdir- hizmet müddetleri ne olursa olsun, 61 yaşını dolduranlar hakkında da kurumlarınca yaş haddi uygulanabilir." Yine, hepinizin bildiği üzere, bu yaş, mutlak yaş değildir; askerler için, istihbarat teşkilatı için, gümrükçüler için ve diğer bazı sınıflar için mecburî emeklilik yaş haddi farklı farklı belirtilmiştir.

Bildiğiniz üzere "61 yaşını dolduranlar hakkında da kurumlarınca yaş haddi uygulanabilir" hükmü uygulanamamaktadır. Sebebi şu: Mahkemelerimiz "sosyal güvenlik bir haktır ve hak, yasayla düzenlenmelidir; idareler, takdirî olarak, bazı insanların, 61 yaşını doldurmaları halinde -kamu görevlilerinin- emekliliklerine karar veremez" diyor; bu yönde kararlar mevcut.

Tabiî, merak ediyorsunuz, bu 61 yaş meselesi nereden ortaya çıktı? Bir taraftan, zorunlu, mecburî emeklilik için 65 yaş öngörülüyor, diğer taraftan da, idarelere takdir hakkı bırakan bir 61 yaş meselesi gündeme geliyor.

Hadiseyi 1949 yılında bulabiliyoruz, burada tespit edebiliyoruz. Hükümetten gelen tasarıyı değerlendiren geçici komisyon şöyle diyor: "Hükümet 60 yaşını emeklilikte esas almıştı, komisyon bunu 65 yapmıştır; ancak, 60 yaşını dolduranları, gerek istekleriyle ve gerek doğrudan doğruya emekliye ayırma hakkı verilmiştir." Hükümet tasarısındaki değişiklik, o günden bugüne, 60'ın 61 olmasıyla devam edegelmiştir; ancak, uygulama imkânı yoktur. 61 yaş buradan ortaya çıkmıştır.

Türkiye'nin eski Türkiye olmadığını, idarenin eski idare olmadığını, yönetmenin eski yönetme olmadığını kabul ediyoruz. İletişim teknolojisi, bilgisayar teknolojisi, yönetme ve çalışma mantığı tamamen değişmiştir.

Yönetim mantığımızda, yakın zamanlara kadar, âmir-memur kavramlarını, emretme ve buyurma yaklaşımını uyguluyorduk; halen de kısmen uygulanmaktadır. Şimdilerde, artık "toplam kalite" diyoruz "vatandaş müşteridir" diyoruz, katılımcı demokrasiden bahsediyoruz ve "vatandaş memnuniyetini esas alacağız" diyoruz. Bunu kim yapacak? Tabiatıyla, bürokrasi, kamu idaresi bütün bu işleri yapmak durumunda.

Biliyor ve kabul ediyoruz ki, yaşlılık fizyolojik bir olaydır ve ileriki yaşlarda biyolojik olarak öğrenme zorlaşmakta, hareketlerimiz kısıtlanmakta ve yavaşlamaktadır, uyum yeteneğimiz de zayıflamaktadır. Bunun bir istisnası var mıdır, istisnalar olmakta mıdır; elbette, olmaktadır. Bugün 80 yaşında olup da, 40 yaşındaki bir kamu görevlisinden daha iyi çalışan, kamu görevlilerimiz de bulunmaktadır.

Yine, hep beraber ve övünerek diyoruz ki, yeni nesil bir başka. Gerçekten bundan gurur duyuyoruz, yeni nesil bir başka; iyi yetişmiş, çağın gereklerine uygun ve donanımlı, dil bilir, doktoralı, bilgisayar bilir, dünyaya açık ve korkusuz. Diyoruz ki, gençlerimizin önünü kapatmayalım.

Bildiğiniz üzere, ilk tasarı gerekçesinde, hükümet diyor ki: "Kamuda görev yapan personelin dinamizmini artırmak, genç personelin üst görevlere yükselmesini sağlamak amacıyla, Sandık iştirakçilerinin azamî çalışma yaşı 65'ten 61'e düşürülmektedir."

Kamu yararı açısından ideal yaş ve hizmet süresi nedir? Soru budur ve tartışmanın can damarını bu soru oluşturmaktadır. Kamu yararı nedir? "Yasa, karar, düzenleme, iş ve işlemlerin toplum yararı gözetilerek yapılmasıdır" dediğimizde, genel hatlarıyla kamu yararı kavramını tanımlamış oluyoruz. Buna kim karar verecektir; anayasal sistemin öngördüğü yetkili merci. Kamu yararına karar verecek olanlar, anayasal sistemde öngörülmüştür. Bu bir takdirî değerlendirmedir. Bir kişi 65 yaşın kamu yararına daha uygun olduğunu söyleyebilir, bir başkası 61'i, bir başkası 62'yi, bir başkası da tutar der ki, genç yaşta emeklilik serbest olmalıdır. Kim denetleyecek; yine anayasal sistemimiz, bildiğiniz üzere, bunu tespit etmiştir; Cumhurbaşkanımız ve yetkili anayasal merciler.

Kamu yararının bir ölçütü, bir endazesi, bir kantarı, bir ağırlığı var mı; yok. Bakış açımıza, zamana ve şartlara göre değişmektedir. Kurucu irade 1982 Anayasasının 140 ıncı maddesinde diyor ki: "Hâkimler ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye kadar hizmet görürler." Şu anda, çok istiyoruz, hâkimlerimiz 70 yaşına kadar hizmet görsünler, kamu yararı bunu öngörüyor diyemiyoruz; çünkü, o günkü kurucu irade kamu yararını 65 yaşta görmüştür.

Yine, Anayasanın 128 inci maddesinde deniliyor ki: "Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir." Anayasa burada bir kıstas getirmiş midir; hayır, yasama organının iradesine bırakmıştır bunu. Yasalarda biz neyi gözeteceğiz; Anayasa kurallarını, kamu yararını ve hukukun evrensel ilkelerini.

Şimdi hükümet bir tasarı getiriyor; "Kamuda görev yapan personelin dinamizmini artırmak, genç personelin üst görevlere yükselmesini sağlamak için zorunlu emeklilik yaş haddi 61 olsun." Neye göre?..Gerekçede, kamu yararı bunu gerektiriyor deniliyor, Meclis de kabul ediyor, Anayasa Mahkemesi farklı değerlendiriyor.

Yine, yasama organı, 4447 sayılı Yasayla, yani, genç emekliliği engelleyen, asgarî emeklilik yaşını yükselten yasayla, sosyal güvenlik sisteminin aktüaryel dengesini korumak için erken emekliliği önlüyor, kamu yararını burada görüyor. Sosyal güvenlik kurumlarının aktüaryel dengesini sağlayan emeklilik yaşı, hizmet şartlarını yerine getirmek kaydıyla, kadınlar için 58, erkekler için 60 olarak öngörülmüştür.

Aktuaryel dengede kamu yararı 58 ve 60 yaş. Gençlerin önünü açmak açısından Meclis iradesi diyor ki: "Bu 61 yaştır; bu uygun bir yaştır."

Sayın milletvekilleri, Devlet Memurları Kanunumuzda deniliyor ki: "Üst düzey yönetim görevlerine atanabilmek için asgarî 12 yıl hizmet gerekir." Eskiden de 15 yıl gerekiyordu; ama, bir başka yasada deniliyor ki, şu şu görevlere atanabilmek için en az 20 yıl hizmet gerekir, en az 30 yıl hizmet gerekir, en az 25 yıl hizmet gerekir... Neden; çünkü, o günkü Meclis, irade, diyor ki, kamu yararı buradadır.

Yine, biraz önce de arz ettiğim üzere, farklı farklı zorunlu emeklilik yaş hadleri mevcuttur ve bu tasarıda da vardır.

Bildiğiniz üzere, Sayın Cumhurbaşkanımız, tasarının ilk metnine karşı görüş bildirmişti. Bunları metinden takip etmeyeceğim, vaktinizi almayacağım; ama, genel olarak diyor ki: Bu şekilde bir düzenleme Emekli Sandığının aktuaryel dengesini bozar. Emekliliğin, yasayla düzenlenmesi zorunluluğu vardır; Bakanlar Kuruluna yetki bırakılamaz, idarî takdire bırakılamaz; çünkü, bu bir haktır ve hak, yasayla düzenlenmelidir. Eşitlik ilkesine aykırı buluyor, hukuksal güvenlik ve hukuksal istikrar ilkesine aykırı buluyor, geçiş döneminin öngörülmemesini bu ilkelerle çatışıyor buluyor ve "kademeli geçiş yapılmamıştır" diyor; yargıçlar için düzenleme yapılmamış olmasını gerekçe olarak gösteriyor ve kazanılmış hakların korunması gerektiğini söylüyor.

Konu, Anayasa Mahkemesine gidiyor ve Anayasa Mahkemesi 4839 sayılı Yasayla ilgili olarak "Anayasa aykırılığı konusunda güçlü belirtiler bulunması ve uygulamalarından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi için, esas hakkında karar verilinceye kadar yürürlüklerinin durdurulmasına" diyor. Ancak, Anayasa Mahkemesi, Anayasanın hangi maddelerine aykırılığı hususunda herhangi bir ipucu vermiyor. Hükümet bu durumda ne yapıyor; Cumhurbaşkanının iade gerekçelerine ve Anayasa Mahkemesinin 4447 sayılı Yasayla ilgili olarak vermiş olduğu karar çerçevesinde;

1- Yürürlüğün durdurulmasıyla birlikte zorunlu emeklilik yaş haddi kalmadığından, kamu düzenini ihlal edici bir durumu gidermek...

Şimdi, diyebilir miyiz ki, kamu düzeni, kamu yararından daha az önemlidir. Kamu düzenini ihlal edici bir durumu gidermek için 61 yaşı muhafaza ediyor; yani, aktüaryel denge gerekçesine katılmıyor; çünkü, biraz önce arz etmeye çalıştığımız üzere, aktüaryel denge hesapları 4447 sayılı Yasayla yapılmıştır ve 58 ve 60 yaş olarak öngörülmüştür.

2 - Hukuksal güvenlik ve hukuksal istikrar açısından kademeli geçişi öngörüyor; 1 ay ile 6 ay arasında değişen kademeli geçişler...

Bu yeterli midir? Hepimiz farklı farklı süreler söyleyebiliriz; bazımız, 1 ay yeterli değil, 6 ay olsun der, bazımız da 6 ay yeterli değil, 1 yıl olsun diyebilir. Bu, bir takdirî husustur. Bunu denetleyecek olan da, yine, Anayasa Mahkememizdir.

3 - Hâkim ve savcıların zorunlu emekliliğini, Anayasaya uygun olarak yasa tasarısı metnine alıyor.

Bu da bir görüştür. Farklı farklı görüşler mevcuttur. Anayasanın kendi hükümleri yasa niteliğindeyse, ayrıca yasal düzenlemeye gerek olmayabilir. Bu şekilde görüşler de mevcuttur; ama, farklı görüş de vardır. Cumhurbaşkanının görüşüne hükümetimiz uymuştur; Meclisimiz de takdir edecektir.

4 - Sosyal güvenlik hakkının yasayla düzenlenmesi gerekçesine katılarak, bu tasarıyla, 6400 ve daha yüksek ekgöstergeli görevlerle ilgili Bakanlar Kuruluna verilen yetkiyi kaldırıyor ve daimî temsilci ve büyükelçilerin zorunlu emeklilik yaş haddini de 65 olarak sabitliyor.

5 - Fiilî hizmet süreleri emekli aylığı bağlanması için yeterli olmayanların, 65 yaşını geçmemek üzere, emekliliğe hak kazanma sürelerini dolduruncaya kadar görevde kalmalarına imkân sağlıyor.

6 - Yürürlüğü durdurulan geçici 213 ve 214 üncü maddeleri yürürlükten kaldırıyor. Plan ve Bütçe Komisyonumuz da, bazı müsteşarlar için öngörülen ayırımcı uygulamanın Anayasaya uygun olmadığını dikkate alarak, bu düzenlemeyi ortadan kaldırıyor, metinden çıkarıyor.

Ben burada bir hatıramı nakletmek istiyorum; müsteşarların yaş haddinin 3 yıla kadar uzatılması meselesi nereden çıktı; zamanın başbakanının tayin ettiği müsteşar 65 yaşını doldurmuştu. Zamanın başbakanı "müsteşarla çalışmak istiyorum" dedi ve böyle bir formül bulundu. Sadece Başbakanlık müsteşarı için tek olmasın dendi, yanına birkaç müsteşar unvanı daha ilave edildi.

Kamu yararı tartışmasında bu hususa da dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada, kamu yararı nerede? Ama, o günün Meclisi burada kamu yararı gördü ve bazı müsteşarlar için ayrı, farklı bir düzenleme yaptı.

Özetle, iyi yetişmiş, çağı yakalamış, donanımlı genç kamu  çalışanlarının önü açılmalı, kamu yönetiminin dinamizmi artırılmalı ve kamu yönetimine daha fazla aktivite kazandırılmalıdır. Bugüne kadar, kamunun yükünü çeken yaşlı kuşaklara, olgun kuşaklara teşekkürde acele edilmelidir.

Bu bakımdan, tasarıyı desteklediğimizi belirtir, şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıya selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Sali, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Gazalcı, süreniz 10 dakika.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz yasa tasarısı, emeklilik yaşını 65'ten 61'e indiren yasayla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurması üzerine hükümetin getirdiği tasarıdır.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, daha önce Cumhurbaşkanı da, bir kez daha görüşülmek üzere geri göndermişti bu yasayı. Muhalefet olarak biz, sakıncalarını, hukuka aykırı olduğunu söylemiştik, kamuoyundan böyle tepkiler gelmişti; ama, muhalefetin uyarıları, kamuoyunun uyarıları, Cumhurbaşkanının bir kez daha görüşülmek üzere geri göndermesi ve sonunda Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı, hükümeti durdurmuyor. Yani, hükümet, ısrar ediyor, direniyor; "ben, kamu çalışanlarını 61 yaşında kapıya bırakacağım..." Sözde aşamalı geçişte, birkaç aylık bir süre veriyor; üç ay, dört ay sonra...

Değerli arkadaşlar, hukuka aykırılık söz konusu burada. Yani, Anayasa Mahkemesinin kararı için AKP sözcüsü arkadaşım "ipucu vermiyor Anayasa Mahkemesi" diyor. Elimde Anayasa Mahkemesinin kararı var. Ben hukukçu değilim; ama, ipucundan öte, birtakım, gecikmesinde sakıncalı gördüğü durumlar görmüş ki Anayasa Mahkemesi, yürütmeyi durdurma kararı veriyor ve asıl kararını da gerekçelerini bütünüyle açıklayacak. Bakın "Anayasaya aykırılığı konusunda güçlü belirtiler bulunması ve uygulamalarından doğacak, sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi için yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir" diyor.

Şimdi, AKP sözcüsü arkadaşım "Türkiye değişmiştir, eski Türkiye değildir..." Elbette hiçbir şey eskisi gibi değildir, Türkiye de değişmiştir; ama, Anayasadaki "hukuk devleti" ilkesi yerinde durmaktadır. Yani, Türkiye'de birçok şey değişir; ama, usulüne, kuralına, hukuka uygun olarak değişiklik yapılır. "Peki, bunda ölçü nedir" diye soruyor AKP sözcüsü arkadaşım; "siz öyle diyorsunuz; ama, kamu yararının ölçüsü nedir?"

Değerli arkadaşlar, bu ölçü hukukun belirlediği ölçüdür, ILO'nun belirlediği ölçüdür, çağdaşlığın belirlediği ölçüdür. Yani, gerçekten niyet bir kadrolaşma değilse, niçin bu ısrar, niçin bu direnme?!

Bakın, biz, kamu çalışanlarının haklarını çağdaş ülkelerdeki hakların durumuna getirmek için bir çaba içinde değiliz; onların, zaten sınırlı olan haklarını ellerinden alıyoruz, buduyoruz. Batı'daki kamu çalışanlarının birtakım hakları vardır; başta, toplu sözleşmeli, grevli sendika hakları vardır. Hiç ondan söz eden yok; Anayasanın ilgili maddesini değiştirelim, biz de Avrupa Birliği ülkelerine uyum sağlayalım diyen yok. Batı'da, kamu çalışanlarının siyaset yapma hakları vardır; görevlerini aksatmadan siyasî partilere üye olurlar. Hiç ondan söz eden yok. Zaten sınırlı hakları; olanları da ellerinden alıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın, kamu çalışanı, memur olurken devletle bir sözleşme yapar. Siz, onu sınava sokarsınız, birtakım ölçüler ararsınız. O da, hangi hakların sahibi olduğunu ve ne zaman emekli olacağını bilir. Devlet ile çalışan arasındaki bir sözleşmedir bu. Siz, şimdi, yolun sonuna doğru bu sözleşmeyi bozuyorsunuz; diyorsunuz ki, hayır, ben, bu ilgili yasayı gücüme dayanarak, sayıma dayanarak değiştiriyorum, sizi kapıya bırakıyorum. Yani, dinamizm, devleti yeniden yapılandırma, işsizliği önleme; bunlar birer bahane; asıl amaç, gerçekten deneyimli, birikimli insanları mağdur etmektir. Bir ekonomik kaybı olacak bunların.

AKP'li arkadaşım çok açık söylemiyor; ama, bir de onur kırıcı biçimde, "efendim, yaşlıların hareketsizlik dönemi vardır..." İçimizde 61 yaşını geçmiş bir sürü arkadaşımız var siyaset yapan, sizin içinizde de var. Peki, bunlar hareket gücünü kaybettilerse, niçin vekilliğe soyundular o zaman, niçin milletvekili oldular?!

Değerli arkadaşlar, iş içinde yetişme vardır, hizmetiçi eğitim vardır. Okullarda okursunuz, birtakım alışkanlıklar kazanırsınız; ama, insanın asıl yetişmesi ve deneyim kazanması iş içinde olur. Tam insanların verimli çağında, siz, insanları sokağa bırakırsanız, onların hesaplarını altüst ederseniz, hem devlete olan saygınlık biter hem de çuvaldızı başkalarına batırmak kolay olur anlayışı gelir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de kamu çalışanlarının, gerçekten, hakları zaten sınırlıdır. Geçtiğimiz yıllarda bir sendika getirdik onlara; her şeyde yaptığımız gibi kendimize uydurduk, toplusözleşmenin adı "toplugörüşme" oldu. Yani, siz, toplugörüşme yapabilirsiniz devletle denildi, şimdi buna bile uymuyor devlet. Toplugörüşmeyle elde ettikleri birtakım haklar var; "kurum kararları" diyoruz onlara. Örneğin, Millî Eğitim Bakanlığı, ilgili sendika Eğitim Sen'le, haklarıyla ilgili, Kurum İdare Kurulu Kararları aldı ve bunu, iki taraf, imzalı hale getirdi; ama, Millî Eğitim Bakanlığı, şimdi, altına attığı o imzayı uygulamıyor. Öğretmenler de "birlikte toplugörüşme yaptık -hadi, sözleşme değil ama- bakın, altında imzanız var, niçin bunu uygulamıyorsunuz" diyorlar. Bir dilekçe vermek için Ankara'ya geldiler; Millî Eğitim Bakanı, bir gerekçe uydurdu, Ankara dışına çıktı, onları polislerle karşı karşıya getirdi. Şimdi, bakın, binlerce öğretmenin sendikası var, karar almışlar; ama, o karar uygulanmıyor.

2002 yılı bütçesinin bazı maddelerini Anayasa Mahkemesi bozdu; "yeri değiştirilen kamu çalışanlarının, yolluksuz, yolluk ödenmeden yer değiştirmesi olamaz" dedi. Mahkemeye gidenler bu hakkı aldı; ama, biz, 2003 yılında yine ısrar ettik. Hâlâ, kamu çalışanlarını, yolluğunu ödemeden bir yerlere gönderiyoruz. Yaklaşık 50 000 öğretmenin bu konuda mağdur olduğu söylenmektedir. Yani, eskiden yolluk verirken, eskiden sendikaları dinlerken, onlara hiç olmazsa bir ölçüde haklar tanırken, şimdi, var olan haklarını, ellerindeki hakları bile alıyoruz. Zaten, kamu çalışanlarının ücretleri son derece sınırlıdır. Nitekim, hükümet, sıfır zamla başladı, sonra "canım, ben, sıfır zam demedim; hele bir görüşelim" demeye başladı.

Değerli arkadaşlar...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - 61 yaşa gel!

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Evet, ona geliyorum; kamu çalışanlarıdır konuştuğumuz.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ama, ilgisi yok 61 yaşla.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Kamu çalışanları, Türkiye'de, kamuya hizmet ederler, devlete hizmet ederler, topluma hizmet ederler, sana, bana, ötekine hizmet ederler. Bakın, bu yasa en çok sanatçıları ilgilendirir, dışişleri çalışanlarını ilgilendirir, sağlık personelini ilgilendirir; ama, kamu çalışanlarının neredeyse üçte 1'ini oluşturan eğitim kesimini de ilgilendirir. Eğitim kesimi bu yasadan büyük yara almıştır ve arkadaşlarımız, bu geçiş döneminde de birçok zarara uğramıştır, birçokları zamanında aylık alamamıştır.

Şimdi, bakın, yapılması gereken iş şuydu: AKP Hükümeti, bütün bu uyarılardan sonra "evet, ben, eski biçimde bu yasayı uygulayacağım" deme olgunluğunu gösterebilirdi. Haydi bunu yapmadınız değerli arkadaşlar, -dünyada kazanılmış hak diye bir şey var- hiç olmazsa, var olan kamu çalışanlarını yine 65 yaşında emekli edersiniz, yeni alınacak arkadaşlara da dersiniz ki, "yeni alınanlar için 61 yaş geçerlidir."

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Yapma ya!

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bu olabilir; yani, eğer, niyette, kadrolaşma yoksa, deneyimli, birikimli, iyi yetişmiş insanı kapıya koymak yoksa, onu ekonomik yönden, sosyal yönden, toplumsal saygınlık yönünden yıpratma yoksa, siz, onun var olan haklarını, kazanılmış hakkını kabul ederseniz; yeni alınacak arkadaşlara da aynı şekilde 61 yaşı uygularsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, mikrofonunuzu açacağım; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tabiî, Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, daha önce, bu yasa görüşmesinde de birkaç kez bu konuda söz almış ve bu, hukuka uygun değildir, hiç olmazsa aşamalı bir geçiş verilmesi gerekir demiştik. Tutanaklarda bunlar var. Şimdi, en büyük mahkeme, bu konuda bir karar veriyor. Cumhurbaşkanı da daha önce uyarmıştı; muhalefet olarak, biz de zaten uyarılarımızı yapmıştık. Şimdi, üç aylık bir süre, dört aylık bir süre, bir geçiş süresi midir arkadaşlar, ona verilmiş aşamalı bir hak mıdır; hayır. Değerli arkadaşlar, o zaman, yeniden, eğer burada sayılara güvenilerek bu yasada ısrar edilirse, hukuk, Anayasa kuralları gereğini yapacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu, söz konusu tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade ettikten sonra, kişisel söz almak gibi bir niyetim yoktu; ama, burada, Adalet ve Kalkınma Partisinin Sayın Sözcüsünün söz konusu tasarının tümü hakkındaki görüşlerini dinledikten sonra, böyle bir söz almaya gerek duydum.

Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan değerli milletvekilimiz ne söyledi burada?! Başından sonuna kadar dikkatle izledim. Anladığım, açıklamalardan en belirgin anladığım nokta, konuşmasının ağırlığını en fazla üzerine dayadığı nokta, yaşlıların, kamu hizmetinde gençler kadar verimli olamayacağı fikriydi. (AK Parti sıralarından "Sadece o değil" sesleri)

Değerli arkadaşlar, kuşkusuz, itiraz ediyorsunuz; ben, sadece bunu söyledi demedim, konuşmasının ağırlığını dayandırdığı nokta dedim. Beni daha dikkatle dinlerseniz, bu tür laf atmalara gerek olmayacağını düşünüyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ağırlık noktası o değildi; yanlış...

OYA ARASLI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, size göre değişebilir, bana göre değişebilir; lütfen... Söyleyeceğiniz varsa, söz almak, kişisel söz almak, herkes için mümkündür, alabilirsiniz; ama, lütfen benim vaktimi ziyan etmeyin, size cevap vermek endişesi içerisinde.

Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsünün sözlerinde ortaya koyduğu husus, biraz önce benim Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklarken belirttiğim Avrupa Birliğinin yasaklamak ve uygulanmasına son vermek istediği görüş; yani yaşa dayalı ayırımcılık, yani "gençler daha iyi ve verimli iş yapabilir, ama, yaşlılar kötü iş yapar, verimsizdirler" anlayışı. Avrupa Birliğinin direktiflerine yansımış olan bir hususun, benim kişisel kanaatim olması mümkün değildir; ama Avrupa Birliği direktiflerine yansımış olan bir hususun hepimiz için dikkatle izlenmesi gereken bir husus olduğu da ortadadır ve bunun gereğini yerine getirmemiz lüzumludur, zorunludur; çünkü biz, Türkiye olarak, Avrupa Birliğine girmek istiyoruz. Bir yandan hükümet birtakım tasarılar getirecek, birtakım kişilerin yararlanması için burada af kanunları çıkaracağız Avrupa Birliğinin gereğidir diye, birtakım uyum yasalarını yürürlüğe koyabilmek, hukuk düzenimize kazandırabilmek için sabahlara kadar burada çalışma yapacağız ve sonra, zorunlu emeklilik yaş haddi konusunda getirilen bir düzenlemeyle, Avrupa Birliğinin "yapmayınız" dediği bir ayırımcılığı hukuk sistemimizin orta yerine monte edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, birtakım yasalar çıkarıyoruz, sonra, Avrupa Birliği kapısında bize "yasalar kadar, yasayı uygulama biçiminiz, uygulamanız ve uygulamadaki zihniyetiniz de önemli" diyorlar.

Değerli arkadaşlar, biz, burada bir yasa çıkarırken, uyum yasalarında, tartıştık; bir annenin çocuğunu öldürmesini bir hafifletici sebep olarak kabul etmek, daha doğrusu, bu halin cezasını daha az tertip etmek, hukuk mantığına, anlayışına, insan haklarına saygıya aykırıdır dedik; ama, bu konuda verdiğimiz önergeyi kabul etmediniz. Sonra da, kalkıp, Avrupa Birliği böyle bir düzenlemenin kaldırılmasının gerekliliğini her fırsatta bize söylerken, bunun gereğini yerine getirmeyip, Avrupa Birliğine girelim diyoruz. Değerli arkadaşlarım, orada, böyle bir hata yaptık.

Mahkemelerimiz kararlar veriyor "işkence yapan devlet memurları, bunu, devletin yüce menfaatını korumak için yapmıştır" şeklinde birtakım ibareler kararlarda yer alıyor. Yargının böyle bir bakış açısına sahip olduğu bir toplumda, biz, işkenceye karşı olduğumuzu, devlet olarak, Avrupa Birliğine nasıl kabul ettirebiliriz, bu konudaki görüşlerimizin ciddî olduğuna onları nasıl inandırabiliriz?!

İşte, bunlardan kaybediyoruz ve bugün burada, bu tasarıyla, bu tasarıyı bu Meclise getirmek suretiyle, bu yanlış adımlara bir tanesini daha eklemek üzereyiz. Ne demek, gençler iyi iş yapar, yaşlılar kötü; gençler verimlidir, yaşlılar verimsiz; gençler bilgi çağının gereklerine ayak uydurur, yaşlılar uydurmaz?!

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Biz öyle bir şey söylemedik.

OYA ARASLI (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bilgi çağının gereklerine uygun personele de ihtiyacımız vardır; gençliğin enerjisiyle dolu, hevesli, hayatının baharında atılım yapmak, daha yüksek mevkilere gelmek, Türkiye'yi çok daha ilerilere götürmek isteyen elemanlara da ihtiyacımız vardır, yılların verdiği deneyiminden Türkiye'yi yararlandıracağımız eleman da vardır. Biraz önce söylediğim gibi, marifet, bu iki farklı niteliğe sahip olan elemanlardan da aynı anda yararlanmasını bilmektir. Yoksa, yaşlılar gitsin, gençler gelsin demek, bizi hiçbir yere götürmez. Bizim dışımızdaki çağdaş demokrasiler de bu benim söylediğimi söylüyorlar "yaşlının da hizmeti değerlidir, gencin de hizmeti değerlidir; çalışma yaşamında yaşa dayalı ayırım yapılmasın" diyorlar.

Bakın, biraz önce bahsettim, geçen hafta İngiltere'de bir kanun çıktı; iş için verilen, işe eleman almak için verilen ilanlarda, bu yasa, yaş koşulu konulmasını yasaklıyor. Niteliğe bak, işe ona göre al, hangi yaşta olduğu önemli değil, işin gerektirdiği nitelik var ise, sen o elemanı al; yaşı seni ilgilendirmesin" diyor. Dünya bu yöne ilerliyor. Biz ise, bugün burada, dünyanın terk ettiği bir anlayışı bir yasaya yansıtmak için çalışıyoruz veya yansımasını önlemek için Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun yaptığı gibi, mücadele veriyoruz.

Değerli arkadaşlar, vaktimizi, çağdışılığa saplanıp kalmak için harcamayalım. İnsanlarımıza iş alanı yaratalım; ama, gencine de yaşlısına da birlikte. Gence ihtiyacımız olduğu kadar, yaşlıya da ihtiyacımız vardır ve unutmayın ki, her yaşlı, bir zamanlar gençti, kendini genç olarak gören herkes de, bir an gelecek, yaşlı olacaktır. Yasalarımızı, bu gerçeği gözardı etmeden yapalım. Verimli olanın, Türkiye'nin sorunlarını çözebilmek için bir şeyler verebilecek olanın, deneyimiyle, bilgisiyle, cevvaliyetiyle, gençliğiyle veya yaşlılığıyla, Türkiye'de kamu hizmetinin daha iyi görülmesine yardımcı olacak herkesin çalışabilmesine imkân hazırlayalım, çalışma alanları açalım. Burada, naylon faturacıyı affetmek yerine, çalışma alanları açalım. Burada, vergi yüzsüzlerini affetmek yerine, alnının teriyle çalışıp hayatını kazanmak isteyen insanımıza çalışma imkânını verelim. Niçin onlardan çalışma imkânını esirgiyoruz? (CHP sıralarından alkışlar) Çalmak istemiyorlar, çırpmak istemiyorlar; Türkiye'yi deneyimlerinden yararlandırmak istiyorlar. Onlara ve Türkiye'ye bu fırsatı verelim.

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

 YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 40 ıncı maddesinin birinci fıkrası ile (b) ve (d) fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İştirakçilerin görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 61 yaşını doldurdukları tarihtir. 61 yaşını dolduranların açıktan ve naklen tayinleri yapılamaz. Ancak, personel kanunlarındaki yaş hadlerine ilişkin hükümler ile 43 üncü madde hükmü saklıdır.

b) Üniversite öğretim üyelerinin görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 67, hâkim ve savcılar ile Dışişleri Bakanlığında görevli büyükelçi ve daimi temsilcilerin görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 65 yaşını doldurdukları tarihtir.

d) (b) fıkrasında belirtilen görevlere fıkrada belirtilen yaş hadlerini ve (ç) fıkrasında belirtilen görevlere hizalarında gösterilen yaş hadlerini doldurmuş bulunanlar açıktan ve naklen tayin edilemezler."

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Tomanbay; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET TOMANBAY (Ankara) - Sayın Başkan, yüce ulusumuzun değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum.

Bilindiği üzere, bu yasa tasarısı, daha önce Genel Kurulumuza benzer bir şekilde getirilmiş, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin tüm uyarılarına ve itirazlarına rağmen, AKP milletvekilleri tarafından 4839 sayılı Yasa olarak çıkarılmıştı; ancak, daha sonra, yine, Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa Mahkemesine yaptığı itiraz sonucu, yürütmesi durdurulmuş bir yasa durumundadır.

Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin aldığı karar, Cumhuriyet Halk Partisinin uyarılarının, itirazlarının ne denli yerinde olduğunun, ne denli haklı olduğunun bir önemli kanıtı olmuştur; ancak, ne yazık ki, Anayasa Mahkemesinin bu kararına karşın, AKP Hükümeti, attığı yanlış adımla, ülke ekonomisine, ülkenin sosyal yapısına zarar vermekten başka hiçbir etkisi olmayacak bu yasa tasarısını, yine, inatla Genel Kurulumuza getirmiştir.

Bu yasa tasarısının 1 inci maddesinde, kendi içerisinde büyük çelişkiler bulunmaktadır. Bu çelişkiler içerisinde ikisi üzerinde durmak istiyorum.

Birincisi, gerekçe olarak öne sürülen görüştür. Bu görüş şudur: "Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurması sonucu doğan boşluk bu yasayla doldurulacak ve kanunun yayımı tarihinde 61 yaşını doldurmuş olan veya 61 yaşını doldurmasına kısa bir süre kalanlar için bir geçiş dönemi öngörülerek, hukuk güvenliği ve istikrarı sağlanacaktır."

Oysa, bu yasayla, AKP Hükümeti, iddia ettiği hukuk güvenliği ve istikrarını sağlama yerine, hiçbir ülkede görülmedik şekilde, en temel insan haklarından birisi olan çalışma hakkını ve iş dünyasındaki istikrarı ayaklar altına almaktadır, çalışma hak ve güvenliğini yok etmektedir.

Anayasamızın 49 uncu maddesinde, bakın ne denilmektedir: "Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri alır." Anayasanın 49 uncu maddesindeki, devletin, çalışanların hayat seviyesini yükseltmesi yolundaki hükümle ilgisi var mıdır bu yasa tasarısının? Çalışanların hayat seviyesini yükseltecek değil, aksine, çalışanların işlerinden olmasına neden olacak bir yasa tasarısıdır bu; dolayısıyla, gerekçesinde öne sürüldüğü gibi çalışma hakkını güvence altına almak yerine, çalışma hakkını toptan yok etmektedir.

Yine, 1 inci maddede ortaya çıkan bir diğer önemli çelişki ise şudur: 1 inci maddenin gerekçesinde "bu düzenlemeyle, kamu personelinin genç yaşta daha üst görevlere yükselmelerine imkân sağlanmakta ve kamuya dinamizm getirilmesi amaçlanmaktadır" denilmektedir. Bu gerekçenin hemen altında ise, Başbakanlık Müsteşarı dahil çeşitli müsteşarların, hâkim ve savcıların ve büyükelçiler ile daimî temsilciler gibi devletin en üst ve önemli görevlerinde bulunanların emeklilik yaş haddinin 65, üniversite öğretim üyelerinin emeklilik yaş haddinin ise 67 olduğu belirtilmektedir. Şimdi, ya birinci gerekçe doğru değildir ya burada öne sürülen görevlerle bağlantılı şekilde belirtilen görüş doğru değildir.

Gerçekten kamuda bir dinamizm sağlanmak isteniliyorsa, gerçekten kamuda bir verimlilik artışı ve olumlu bir yapı sağlanmak isteniliyorsa, o zaman, neden, devletin en önemli görevleri olan müsteşarlık gibi, hâkimlik ve savcılık gibi, diplomatlık gibi görevleri yapanlar bundan muaf tutulmaktadır? Kuşkusuz, buradaki çelişki, çok açık ortadadır. Amaç, gerekçede söylendiği gibi devlet kadrolarını gençleştirmek, çalışanları, kamu yönetimini gençleştirmek ve kamuda dinamizm sağlamak değildir; eğer, böyle bir gerekçe olsaydı, bu önemli amaçtan, kuşkusuz, devletin en önemli görevlerinde bulunanlar da yararlandırılmak durumundaydı. İşte, bu noktadaki çelişki, aslında, bu yasa tasarısının altındaki o gizli amacı çok açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır. Eğer bu çelişkiyi biraz incelersek, altında yatan ve daha önce de ne yazık ki birçok kere dile getirdiğimiz, ama, AKP İktidarının, devlet kadrolarında, açıkça açıklamaya cüret edemediği zihniyetini egemen kılmaktır; ana amaç, bu yasa tasarısıyla birlikte, ne yazık ki, AKP'nin -demin de söylediğim gibi- açıklamaya cesaret edemediği, cüret edemediği zihniyetini egemen kılmaya çalışmak, kadrolaşmasını, yeniden, kamu yönetiminde sürdürmektir.

Ne yazık ki, AKP Hükümeti, yedi aydan beri süren iktidarında, Türkiye'nin en iyi şekilde yetişmiş, deneyimli, aydınlık, ülkemizi çağın ilerisine taşımaya kararlı tüm kadrolarıyla kavga etmeyi bir ana amaç haline getirmiştir. Bu tüm kadroları, deneyimli, tecrübeli, ileriye dönük çalışmalar yapmak isteyen kadroları tasfiye etmek, AKP Hükümetinin en önemli amaçlarından birisi haline gelmiştir ve bu yasa tasarısı da onun en önemli örneklerinden birisidir.

Yine, bir örneği burada vurgulamak istiyorum; AKP Hükümetinin bu, açıkça anlatamadığı, açıklayamadığı amacının bir önemli örneği de, önümüzdeki günlerde Genel Kurula getirileceği söylenen Yükseköğretim Kanunu tasarısıdır. Ne yazıktır ki, Yükseköğretim Kanunu yasa tasarısında da, yine, Türkiye'nin çağdaş değerlerine sahip çıkan, cumhuriyetin temel ilkelerine sahip çıkan, aydınlık öğretim üyelerinin, aydınlık kadrolarının üniversitelerden tasfiyesi amaçlanmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye'nin pek çok büyük sorunu varken, Amerika Ordusu Irak'ta Türk Ordusunun 11 askerini tutuklarken, ekonomide işsizlik hızla yükselirken, insanlarımızın büyük çoğunluğu açlık sınırı altında yaşarken, hâlâ çiftçinin doğrudan gelir desteği ödenmemişken, kredi borçları tasfiye edilmemişken, halkımızın günlük yaşantısını ilgilendiren pek çok sorun ortada dağ gibi dururken, bu sorunların hiçbirisiyle ilgilenmeyip, sadece, ülkenin deneyimli, akil insanlarını üretimden söküp atmaya çalışmak, ülkenin kamu yönetiminden çıkararak ülke ekonomisini düşürmeye çalışmak, ne denli, ülke çıkarlarıyla bağlantılı bir girişimdir, bir düzenlemedir, siz değerli AKP'li milletvekillerinin takdirlerine sunmak istiyorum.

Yine, bu noktada, değerli AKP'li milletvekillerine bir soru sormak istiyorum. Sürekli, AKP'nin "AK Parti" olarak söylenilmesinden yanasınız; "ak'lığı" vurgulamak istiyorsunuz. Acaba, Türkiye'nin bu en deneyimli, pırıl pırıl, yıllarca birikerek deneyim kazanmış o akil insanlarını üretimden söküp almak, yönetimden söküp almak, ne denli, sizin ak olduğunuzu kanıtlayacaktır; AKP'nin ne kadar ak bir parti olduğunu kanıtlayacaktır? Bu soruyu, gerçekten, sizlere çok açık ve net bir şekilde sormak istiyorum.

Bu çerçevede, demin konuşan değerli AKP'li milletvekili, bu yasa çerçevesinde, 61 yaşın emeklilik açısından çok uygun bir yaş olduğunu vurguladı. Bu da çok sübjektif, çok öznel bir söylem. Neden 61 yaş da, 60 yaş değil; neden 59 yaş değil, neden 62 yaş değil? Neye dayanarak 61 yaşı söylüyorsunuz? Bakın, değerli milletvekilleri, bunların hiçbiri haklı gerekçeler değil. Bunların hiçbiri sizin gerçek niyetinizi saklamaya çalışacak doğru ve bilimsel gerekçeler değil.

Bu düşüncelerle, bu yasa tasarısına Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumsuz oy vereceğimizi tekrar vurgulamak istiyorum. Sözlerimi bitirmeden bir küçük dilekte bulunuyorum. Tarih tekerrürden ibaret olmamalıdır. Hatayı, bir kere, geçen yasayla yapmaya çalıştınız; ama, lütfen, gelin, aynı hatayı bu tasarıyla tekrarlamayın ve bu tasarıya olumlu oy vermeyin.

Hepinize, bu düşüncelerimle saygılarımı sunuyorum; teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tomanbay.

1 inci madde üzerinde, şahsı adına, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Daha önce hükümet tarafından Meclise sevk edilen bu kanunla ilgili tasarı burada yasalaşmış ve uygulamaya geçmişti; ancak, Anayasa Mahkemesinin 8.5.2003 tarihinde verdiği bir kararla yasanın yürürlüğü durdurulmuştu. Bunun üzerine, hükümet, Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararına neden olan gerekçeleri dikkate almadan, bu kanun tasarısını tekrar Yüce Meclisin gündemine getirmiş bulunuyor. Buna göre, 61 yaşında emeklilik öngörüyor; ancak, yürürlüğü durdurulan yasadan farklı, kademeli geçiş öngörülmektedir.

Devletimize, bulundukları mevkilerde, görevlerde yıllarca hizmet etmiş bu insanları erken emekliliğe ayırmak, onların işiyle, ekmeğiyle oynamak, kamu yararı ilkesiyle uyuşmaz. 61 yaşındaki bürokratımıza, memurumuza, öğretmenimize, kamu görevlimize, sanatçımıza "senin artık devlete verebileceğin bir şey yok, devlete bir katkı yapamazsın; yaş olarak buna müsait değilsin" demek  için, önce Yüce Meclisin üyeleri -daha önce yasa konuşulurken de ifade etmiştim- yanındaki arkadaşlarına baksın diye düşünüyorum.

Özel hukuk hükümlerine göre, 61 yaşını doldurmasına rağmen, insanlar, her türlü sözleşmeyi izne tabi olmadan gerçekleştirebiliyorlar; bazı hukukî tasarrufları ise, sağlıklı olduklarını resmî mercilerde belgeleyerek 65 yaşından sonra da gerçekleştirebilmektedirler. Özel hukuk ve kamu hukuku arasında, anayasal bir hak olan çalışma özgürlüğü aleyhine neden böyle bir tezat yaratılıyor?!

Aslında, bu tasarının amacı ortadadır. Hükümet, bu tasarısıyla, yıllarını devlete vermiş kamu görevlilerini bulundukları görevlerden alarak -üzgünüm; ama, maalesef böyle- kendisine yakın olanları işbaşına getirmektedir. Sayın Genel Başkanınız, Sayın Başbakan, Antalya'da bir konuşmasında, bu konuda şikâyetlerini de size dile getirdi; ama, bu yasa, bir kez daha, farklı bir boyutuyla Meclise getiriliyor ve buradaki sayı da, 2 116 kişiden bahsediyoruz. Gerçekten büyük bir acı bu. Hükümet, yargı kararlarıyla onların göreve iade olmalarının önüne geçmek ve ifade ettiğim gibi, yandaşlarına, kendi yakınlarına koltuk bulabilmek amacıyla, böyle bir düzenlemeyi, tekrar Meclise getirmiştir.

Her konuştuğumuzda şunu dile getiriyoruz değerli milletvekili arkadaşlarım: Anayasanın üstünlüğünü. Anayasa Mahkemesi mademki, bunun uygulanmasında çalışanlar adına bir eksiklik gördü, bir kez daha, bunu başka bir senaryo yazarak sunmanın gerçekçiliği nerededir, Anayasaya saygı nerededir diye düşünüyorum.

Bu tasarı yasalaşırsa, 61 yaşını dolduran 2 100 civarında kamu görevlisi, bu tasarının 2 nci maddesine göre kademeli olarak emekli olacaklar. Bu yaşa kadar devlete hizmet etmiş olan kamu görevlilerini dört yıl önce emekliye sevk ederek bütçe açıklarını azaltmayı hedeflemek, bu insanlara büyük bir vefasızlıktır. 2 100 küsur insanımızı emekliye sevk ederek kaynak yaratma ya da gençleştirme projesi iddiasında bulunmak, ancak, sürpriz kaynaklarım var diyenlerin yapabileceği iştir. Bizler, bunu yapmamalıyız. Bu vefasızlık örneğini, öğretmenlerimize, bu ülkeyi taşıyan lokomotiflere, bürokratlara gerçekten yapmamalıyız.

Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; orman alanlarını, kıyı bölgelerini, okulları ve SİT alanlarını satma hedefinden sonra, kaynak yaratma uğruna, kamu görevlilerinin de işiyle oynamamalıyız. Kaynak yaratmak için, doğal değerlerimizi satmak, yaşadığımız çağın en önemli kaynağı olan insan değerlerimizin görevlerine de son vermek gibi bir hedeften vazgeçmemiz gerekiyor. İnsan değerlerimizin görevlerine son vermeyin; bırakın, bu insanlar, yıllardır edindikleri bilgiyi, birikimi ve tecrübeyi, devletimizin ve milletimizin hizmetine sunsunlar. İktidar olarak siz de, bu bilgiden yararlanın, faydalanın ve acemilik yapmaktan vazgeçin. İktidarın en önemli özelliği, muhalefetle, sivil toplum örgütleriyle bir uzlaşma arayışı içerisine girmeden tasarıları yasalaştırma gayreti içerisinde olmasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Tamamlıyorum.

Hiçbir sivil toplum örgütüne, hiçbir konuda danıştığınız yok; ama, ben ve Türkiye biliyor ki, iki sivil toplum örgütü olmasa, hükümetin ayakta durabilmesi mümkün değil. Ekonomiyi TOBB'a teslim ettik, dışişlerini de TÜSİAD'a teslim ettik; gerçek bu.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı çıkarken, sanatçı arkadaşlarımızı -daha önce dile getirdik- gözardı etmişsiniz ve gözardı edilmiş ve bu sanatçı arkadaşlarımızın sayısı, ilk etapta 36 olacak, Ocak-Mayıs 2004'te 13 olacak ve 2005 yılına kadar da toplam 93 sanatçı arkadaşımız emekli olacak. Bu arkadaşlar, birçoğunuzun, tiyatro sanatçısı olarak, sinema sanatçısı olarak izlediği insanlar. Bunlar, Can Gürzaplar, Çetin Tekindorlar, Erhan Gökgücüler, Tuncer Necmioğlular; yani, 13 kişiyi, 36 kişiyi, devlet tiyatrosundan, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasından, şehir tiyatrolarından emekli ettiğimizde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şimşek, önerge sahiplerinden birisi de sizsiniz. Bu konuda bir değişiklik önergesi vermişsiniz. Şimdi sürenizi uzatmayacağım; eğer, konuşmak istiyorsanız, o zaman tamamlarsınız. Lütfen, teşekkür eder misiniz Genel Kurula.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Pekâlâ; teşekkür ediyorum. 

Avrupa Birliği ülkelerinde bunun örnekleri vardır. Bu konuda ilgilerinizi sanatçılar adına rica ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.  (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 208 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 40 ıncı maddesinin (b) fıkrasını değiştiren fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Enis Tütüncü

Berhan Şimşek

İzzet Çetin

 

Tekirdağ

İstanbul

Kocaeli

 

Zülfü Livaneli

 

Mustafa Gazalcı

 

İstanbul

 

Denizli

"b) Üniversite öğretim üyelerinin ve Devlet Memurları Kanununun Ek Geçici 12, 13 ve 14 üncü maddelerinin kapsamına dahil Devlet Tiyatro, Opera ve Balesi sanatkar memurları, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası sanatkar üyeleri ve belediye opera ve tiyatroları, şehir ve belediye konservatuar ve orkestralarının sanatkar memurları ile Kültür ve Turizm Bakanlığının sanatla ilgili merkez ve taşra birimlerine bağlı olarak çalışan orkestra, koro ve topluluk sanatçıları ile Devlet sanatçılarının görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 67, hakim ve savcılar ile Dışişleri Bakanlığında görevli büyükelçi ve daimi temsilcilerin görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 65 yaşını doldurdukları tarihtir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, önergeleri üzerinde konuşacaklar mı; yoksa, gerekçeyi okutayım mı?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Zülfü Livaneli konuşacak efendim.

BAŞKAN - Sayın Livaneli, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce Sayın Dışişleri Bakanımız başka bir konuda burada konuşma yaparken dediler ki: "Bizim amacımız bağcı dövmek değil, üzüm yemek." Aynı mantığı burada da uygulamalarını bütün milletvekillerinden istirham ediyorum. Gerçekten amacımız bağcı dövmek değil, üzüm yemek; çünkü, insanlarımızı, çalışanlarımızı, kamu görevlilerimizi daha erken emekli etmenin birkaç boyutu var. Bu olaya, daha önceki CHP sözcüleri çeşitli şekillerde değindiler.

Bunun bir boyutu da, tabiî, hak ihlaline giriyor ve insanların hakları ihlal ediliyor; ama, bu meseleyi, biz, sadece hak ihlali açısından da ele alamayız. Üzüm yemek için, mutlaka bu konuda daha dikkatli olmamız gerekiyor. Deneyimin, tecrübenin ne kadar önemli olduğunu sizlere hatırlatmaya gerek yok sanırım.

Bir de, kültür alanında çalışan insanların, sanat alanında çalışan insanların bu yasaya dahil edilmesi, gerçekten bizi çok yaralayacak bir tutum; sadece o insanların hakları açısından değil, Türkiye'nin yoksullaşması açısından. Biliyorsunuz, biz, durmadan ekonomik krizlere sürükleniyoruz, siyasî krizlere sürükleniyoruz. Benim anlayışıma göre ve kesin inancıma göre, bu krizlerin hepsinin altında kültür krizimiz var. Kültür krizi ve buna bağlı olarak ahlak krizi, bizi, hem dünyada imajımızı sarsan bir noktaya sürüklüyor hem de Türkiye'de krizlere sürüklüyor.

Bu bakımdan ben diyorum ki, biraz önce verdiğimiz önergedeki gibi, sanatçıları, kültür adamlarını özellikle bu kapsamın dışında tutmak gerekiyor; çünkü, düşünün, bir piyes seyredeceksiniz -tiyatro önemli bir koldur- ya da bir film seyredeceksiniz, orada, yaşlı rolü olmaz mı, olur; dede rolü olmaz mı, olur; baba rolü olmaz mı, olur; ama, sizin çıkaracağınız bu yasadan sonra, demek ki, filmlerimiz hep orta yaşlı ve gençlere göre olacak. Mesela, bir dede rolü oynanamayacak ya da makyajla oynanmak zorunda kalınacak.

Uluslararası şöhretlerimiz var, uluslararası piyanistlerimiz var, sanatçılarımız var. Şimdi, düşünün bir Tamburî Cemil Bey, böyle bir virtüözü, 61 yaşına geldi diye emekli mi edeceksiniz?! Şerif Muhittin Targan'ı emekli mi edeceksiniz eğer bu yasaya uygun olsaydı; yaşasalardı rahmetliler?! İdil Biret'i emekli mi edeceksiniz?! Bazı sanatçılar, en  büyük eserlerini 60 yaşından sonra vermiştir; aydınlanma çağının en önemli eseri Candide, Voltaire'in 65 yaşında yazdığı bir eserdir; Gothe'nin, nice yıllardan sonra, 80 yaşında eserler verdiğini biliyoruz.

Bu bakımdan, ben, bu kültür ve sanat insanlarımızı onurlandırmak gerekirken, onları emekli etmenin gereğini anlayamıyorum. Biliyorsunuz, çok önemli bir söz vardır "marifet, iltifata tabidir" derler. Biz, sanatçılarımızı, gözümüzün bebeği gibi koruyacağımıza, onları emekli etmeye çalışıyoruz.

Aslında, fizikî kabiliyetlerden, fizikî melekelerden, aklî melekelerden söz ediliyor. Benim sözünü ettiğim konuda, bu bile o kadar önemli değil; çünkü, bu insanların birer sembol olarak, birer isim olarak durmaları, genç kuşaklar üzerinde yaratacakları o duygusal, o geçmişten alınan kültürün geleceğe taşınmasının köşe taşları olmaları, onları sembolize etmeleri bile bizim açımızdan çok önemli bir şey. Elbette, yurt dışındaki büyükelçilerimiz açısından da bu çok önemli. Biliyorsunuz, yurt dışında büyükelçilerimiz büyük birikimlerle yetişiyorlar, diplomatlarımız büyük birikimlerle yetişiyorlar ve orada kurdukları ilişkilerle, yabancı dil hâkimiyetiyle Türkiye'yi temsil ediyorlar. Şimdi, burada da, bizim, 61 yaşına gelen insanların, büyükelçilerimizin emekli edilmesi ve yerlerine yenilerinin gönderilmesi gibi bir anlayışı uygulamamamız gerektiğini düşünüyorum.

Biliyorsunuz, siyasî iktidarlar gelip geçiyor. Şu anda, biz, elbette AKP iktidarındayız; ama, ilelebet bu devam etmeyecek. Her gelen hükümet, burada, bu şekilde kadroları değiştirmek, bunun için emeklilik yaşlarıyla oynamak, bunun için kamu yönetimi sistemiyle oynamak gereğini duyarsa, gerçekten, bu işin sonunu bulamayız.

Bu bakımdan, ben, değerli milletvekillerinden özellikle rica ediyorum, madem maksadımız bağcı dövmek değil, üzüm yemek; bu üzümü bize en iyi şekilde sunan sanatçıları, kültür adamlarını ve savcılarımızı, büyükelçilerimizi, hiç olmazsa, bu yasanın dışında tutalım.

Çok teşekkür ederim efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Livanelli.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 215. - 40 ıncı madde kapsamında bulunan iştirakçilerden;

a) Bu Kanunun yayımı tarihinde;

1. 61 yaşını doldurmuş olup 62 yaşını doldurmamış olanlar Kanunun yayımı tarihinden itibaren 6 ay,

2. 62 yaşını doldurmuş olup 63 yaşını doldurmamış olanlar Kanunun yayımı tarihinden itibaren 5 ay,

3. 63 yaşını doldurmuş olup 64 yaşını doldurmamış olanlar Kanunun yayımı tarihinden itibaren 4 ay,

4. 64 yaşını doldurmuş olup 65 yaşını doldurmamış olanlar Kanunun yayımı tarihinden itibaren 3 ay,

b) Bu Kanunun yayımı tarihinde 61 yaşını doldurmalarına;

1. 1 ay ve daha az süre kalanlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren 5 ay,

2. 1 aydan fazla 2 ay ve daha az süre kalanlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren 4 ay,

3. 2 aydan fazla 3 ay ve daha az süre kalanlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren 3 ay,

4. 3 aydan fazla 4 ay ve daha az süre kalanlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren 2 ay,

5. 4 aydan fazla 5 ay ve daha az süre kalanlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren 1 ay,

Süreyle ve 65 yaşını doldurdukları tarihi geçmemek üzere görevlerinde kalırlar.

BAŞKAN - Geçici madde 215 üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Mesut Özakcan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen, daha sonra, aynen tekrar çıkarılan, bu defa, Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurmasıyla bazı değişikliklerle Meclisimize yeniden gelen tasarıyı görüşüyoruz.

Anayasa Mahkemesi, 4839 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun emeklilik yaşını 65'ten 61'e düşüren hükmünün, esas hakkında karar verilinceye kadar, yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Anayasa Mahkemesinin bu kararı sonucunda, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda, Emekli Sandığı iştirakçilerinin görevleriyle ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddine ilişkin bir düzenleme kalmamıştır. Bu durumda, kamu düzenini ihlal edecek nitelikte hukuksal bir boşluk doğmuştur. Bu hukuksal boşluğu gidermek üzere gerekli kanunî düzenlemenin kısa sürede yapılması elbette gerekmektedir. Bunun için, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 4839 sayılı Kanunla değiştirilmesinden önceki 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasındaki hükmün tekrar getirilmesi sorunu çözebilirdi; ancak, tasarıda emeklilik yaşı 61 olarak belirlenmekte, bu defa bir geçiş dönemi öngörülmektedir.

Madde gerekçesinde, bu düzenlemeyle, kamu personelinin, genç yaşta daha üst görevlere yükselmelerine imkân sağlanacağı ve kamuya dinamizm getirileceği ifade edilmek suretiyle, bu kanunun esas amacının kamuda kadrolaşmanın olduğu açıkça ortaya konulmuş olmaktadır. Kanunun yayımı tarihinde 61 yaşını doldurmuş olanlar için 4 kademe belirlenmiş ve altı aydan üç aya kadar birer aylık aralıklarla değişen bir geçiş dönemi tespit edilmiştir. Geçici 215 inci maddenin gerekçesinde, bu düzenlemeyle makul bir geçiş dönemi öngörüldüğü belirtilerek, kamu görevlilerinin hemen emekli edilmelerinden kaynaklanacak maddî ve sosyal olumsuz neticelerin en aza indirilmesinin amaçlandığı ifade edilmektedir. Demek oluyor ki, Bakanlar Kurulu da, kamu görevlilerinin hemen emekli edilmeleri sonucunda doğabilecek maddî ve sosyal olumsuz neticeleri peşinen kabul etmekte; ancak, bunları en aza indirmek için hemen emeklilik yerine, altı aya kadar uzayabilecek bir geçiş dönemi öngörmektedir. Anayasanın, 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş; 5 inci maddesinde, kişilerin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak; insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmış; 60 ıncı maddesinde de, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu vurgulandıktan sonra, devlet, sosyal güvenliği sağlayacak önlemleri almak ve gerekli örgütü kurmakla görevlendirilmiştir.

Sosyal güvenliği sağlamak için kurumsal yapılaşmayı gerçekleştiren devlet, bunu korumakla da yükümlüdür. Bu yükümlülük nedeniyle, sosyal güvenlik kurumları, devletin yönetimi ve denetimi altındadır. Sosyal güvenlik kuruluşları, finansman açıklarıyla karşılaşmamak ve devlete yük olmamak için, bilimsel kurallar ve yöntemlerle yönetilmek zorundadır. Bu yönetimin zorunlu sonucu, sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryel denge hesabına dayanması gerekliliğidir.

Getirilen yasa tasarısıyla, zorunlu emeklilik yaş sınırı düşürülerek, binlerce iştirakçinin daha erken emekli edilmesi, giderek, malî güçlük içine düşürülecek olan Emekli Sandığının yükünü daha da artıracaktır. Türkiye'nin demografik yapısı konusunda veri olarak kabul edilen resmî belgelere göre ortalama yaşam süresi yükselmektedir; buna bağlı olarak insanların daha geç emekli edilmeleri gerekirken, yaş sınırının aşağı çekilmesi sosyal gelişmeye uygun düşmemektedir.

Hukuksal statüleri yasayla oluşturulan ve bu statü kurallarına güvenerek geleceklerini tasarlayan kamu görevlilerinin emekli edilmeleri, onları, maddî ve sosyal yönden zedeleyecektir. Bu durum, hukuk güvenliği ve istikrarıyla da bağdaşmayacaktır.

Söz konusu kanun tasarısında, 4827 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla ilgili Sayın Cumhurbaşkanının veto gerekçelerindeki hususların bir ölçüde dikkate alındığı anlaşılmakta; fakat, kamu görevlilerinin hemen emekli edilmeleri yerine, azamî altı aylık bir geçiş dönemi öngörülmektedir; ancak, bu geçiş döneminin yeterli olduğunu iddia etmek mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının, 61 yaşla ilgili hükümlerinin Anayasanın 2 nci ve 5 inci maddelerine aykırı olduğu, emeklilikte yaş haddinin, eskiden olduğu gibi, 65 olarak kabul edilmesi halinde, hukuksal boşluğu giderecek geçici 217 nci maddede getirilen düzenlemeye ihtiyaç bulunmadığı görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar, birçok yasa tasarımız, Sayın Cumhurbaşkanımızdan döndü ya da Anayasa Mahkemesince iptal edildi. Elbette, veto edilmeden, Anayasa Mahkemesince iptal edilmeyen yasa tasarıları için, Yüce Meclisimizin yaptığı çalışmalarda çalışma verimi yüzde 100'dür; ama, Sayın Cumhurbaşkanımızdan ve Anayasa Mahkememizden dönen bu yasa tasarıları için ise, maalesef, Meclisimizin çalışma verimi, giderek daha bir azalmakta; eğer, Sayın Milletvekilimiz Oya Araslı'nın söylediği gibi, bu yasa tekrar döner gelirse, bu Meclisin çalışma randımanının -veriminin- yüzde 25'lere kadar düştüğünü söylemek mümkün olabilecektir.

Geçtiğimiz haftalarda, AKP Grup Başkanvekili Sayın Salih Kapusuz, Yüce Meclisimizin, gece-gündüz demeden, tatil demeden çalıştığını söylediler; doğrudur; ancak, AKP Hükümetinin sürekli yanlışlarından dolayı, çalışma verimi, az önce söylediğim gerekçelerle, düşmüştür, düşmektedir. Bir kanun tasarısını Meclisten geçirmek için harcanması gereken mesainin 2 katını, 3 katını hep birlikte, burada, harcamak durumunda kalıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha verimli çalışabilmesi için, hükümetin, Cumhuriyet Halk Partisinin uyarı ve önerilerini de dikkate alarak yanlış yapmakta ısrar etmekten vazgeçmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclise ve hepinize yürekten sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ediyorum; sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, 5434 sayılı Kanuna eklenen geçici 215 inci madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 2 nci maddesiyle 5434 sayılı Kanuna eklenen geçici 215 inci maddenin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk İpek

Sedat Kızılcıklı

Ünal Kacır

 

Ankara

Bursa

İstanbul

 

Muzaffer Gülyurt

Mahmut Uğur Çetin

Oya Araslı

 

Erzurum

Niğde

Ankara

 

 

Oğuz Oyan

 

 

 

İzmir

 

 "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte makam tazminatı ödenmesini gerektiren görevlerde bulunanlardan, bu madde uyarınca emekliye sevk edilenler hakkında ek 68 inci maddenin birinci fıkrasında öngörülen iki yıllık süre aranmaz."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, önergeniz üzerinde konuşacak mısınız; yoksa, gerekçeyi mi okutayım?

HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte makam tazminatı ödenmesini gerektiren görevlerde bulunanların, bu tazminatları emeklilikte hak edebilmek için gerekli olan süreleri yaş hadlerinin 65'ten 61'e indirilmesi nedeniyle, dolduramayanların mağduriyetlerinin önlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda geçici 215 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

Geçici 216 ncı maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 216. - 17.4.2003 tarihinde Sandık iştirakçisi olanlardan, yaş haddi nedeniyle emekliye sevk edilmeleri gereken tarihteki fiilî hizmet süreleri emekli aylığı bağlanması için gerekli süreden az olanlar, 65 yaşını dolduracakları tarihi geçmemek üzere, emekli aylığına hak kazanmak için gerekli hizmet süresini dolduruncaya kadar görevlerinde kalırlar.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Geçici 216 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 217 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 217. - 3.4.2003 tarihli ve 4839 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 65 yaşını doldurdukları tarih olan iştirakçiler hakkında, 10.5.2003 tarihi ile bu Kanunun yayımı tarihi arasında geçen sürede de emeklilik yaş haddi 65 yaşını doldurdukları tarih olarak uygulanır."

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen geçici 215, 216, 217 nci maddeler doğrultusunda 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 5434 sayılı Kanunun değişik 40 ıncı maddesinin (a) fıkrası ile geçici 213 ve 214 üncü maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Burhan Kuzu

Eyüp Fatsa

Haluk İpek

 

İstanbul

Ordu

Ankara

 

Şükrü Önder

 

Ayhan Sefer Üstün

 

Yalova

 

Sakarya

"Madde 3.- 5434 sayılı Kanunun değişik 40 ıncı maddesinin (a) fıkrası ile geçici 213 üncü maddesi ve 214 üncü maddesinin son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım efendim?

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu değişiklik önergesiyle hak ettiği aylığı ve tazminatı alabilmesi için gerekli olan iki yıl o kadroda çalışma şartının yerine getirilmesine kısa bir süre kalmış olanların mağduriyetlerinin önlenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 3 üncü maddenin oylamasını yapmadan önce, bir yoklama talebi vardır.

Şimdi, yoklama talebinde bulunan milletvekillerinin isimlerini okuyup, burada olup olmadıklarını tespit edeceğim.

Mustafa Özyürek?.. Burada.

Oğuz Oyan?.. Burada.

Oya Araslı?.. Burada.

Haşim Oral?.. Burada.

Mehmet Tomanbay?.. Yok.

Osman Kaptan?.. Burada.

Mustafa Gazalcı?.. Burada.

Feridun Baloğlu?.. Burada.

Birgen Keleş?.. Burada.

Ramazan Kerim Özkan?..

HALUK KOÇ (Samsun) - Tekabbül ediyorum.

Osman Özcan?.. Burada.

Mesut Özakcan?.. Burada.

Mehmet Boztaş?.. Burada.

Bihlun Tamaylıgil?.. Burada.

Hüseyin Ekmekçioğlu?.. Burada.

Muzaffer Kurtulmuşoğlu?.. Burada.

Tuncay Ercenk?.. Burada.

Tacidar Seyhan?.. Burada.

Vedat Yücesan?.. Burada.

Mehmet Ali Arıkan?.. Burada.

Halil Akyüz?.. Burada.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yalnız, yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımız sisteme girmesinler.

Yoklama için 5 dakikalık süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/625) (S. Sayısı: 208) (Devam)

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Bu Kanunun 2 nci maddesi ile 5434 sayılı Kanuna eklenen geçici 216 ncı madde 17.4.2003 tarihinde, geçici 217 nci madde 10.5.2003 tarihinde, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 208 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk İpek

Telat Karapınar

Ali Aydınlıoğlu

 

Ankara

Ankara

Balıkesir

 

Mehmet Fehmi Uyanık

Süleyman Gündüz

Murat Yıldırım

 

Diyarbakır

Sakarya

Çorum

"MADDE 4. - Bu Kanunun 2 nci maddesi ile 5434 sayılı Kanuna eklenen geçici 216 ncı madde 17.4.2003 tarihinden, geçici 217 nci madde 10.5.2003 tarihinden geçerli olmak üzere, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer. "

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge sahipleri?...

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Maddeye açıklık getirmek amacıyla bu düzenleme yapılmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylamadan önce, aleyhinde, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan'ın söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz yasa tasarısının tümü üzerindeki oylamaya geçmeden önce, aleyhte söz almış bulunuyorum.

Bu yasa tasarısı daha önce iki kez görüşüldü, Anayasa Mahkemesinde -eski haliyle- esastan görüşülmeye devam ediyor ve bugün, biz, burada, bu tasarının yeni şeklini görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin demografik ve sosyal koşulları, emekliliğe hak kazanma yaşının düşük tutulmasını gerektirmektedir. Biz, bu nedenle, şimdiye kadar, emekliliğe hak kazanma yaşının düşük olmasını her zaman talep ettik; böylece, isteğe bağlı emeklilik teşvik edilmiş olmaktadır. Ancak, Türkiye'de, yine, nitelikli eleman yeterliliği açısından baktığımızda, çalışma hakkının erken yaşlarda elde edilmesi hem çalışanların çalışma hakkını ellerinden almakta, dolayısıyla, yaşa dayalı bir ayırımcılık yapmakta hem de kamunun nitelikli eleman yetersizliği sorununu daha da büyüten bir olguya yol açmaktadır.

Öte yandan, Türkiye'de, bu getirilen düzenlemeyle, burada defalarca ifade edildiği gibi, aktuaryel dengenin daha düzenli bir hale getirilmesi değil, tam tersine, aktif-pasif sigortalı dengesinin bozulmasıyla, emeklilik ikramiyelerinin gündeme gelmesiyle, bu dengeyi bozan bir uygulama gündeme gelecektir.

Tabiî, sıkıntılar bunlarla bitmemektedir. Türkiye'de, kamuda çalışanların tabi olduğu çok çeşitli emeklilik düzenlemeleri vardır ve şimdi, biz, burada, bunlara yeni bir düzenleme getirmiş oluyoruz. Kamu çalışanları arasında eşitsizlik bu tasarının yasalaşmasıyla biraz daha büyümüş olacaktır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu dururken, bunun yanında 2802 sayılı Hâkim ve Savcılar Kanunu dururken, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu çalışırken, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Yasası varken, sözleşmeliler için 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname varken, biz, burada, bu tasarıyla, bir de istisnaları da içeren yeni bir düzenleme getiriyoruz. Böylece, kamu çalışanları arasındaki farklılıkları artırıyoruz, kamu çalışanlarının tabi olduğu düzenlemeleri içinden çıkılmaz bir şekilde çeşitlendiriyoruz.

Esasen, kamu çalışanları arasında çok ciddî başka farklılıklar da var. Sadece sosyal güvenlik açısından değil, genel idare hizmetleri sınıfı, teknik hizmetler sınıfı, sağlık hizmetleri, eğitim ve öğretim, avukatlık, din hizmetleri, emniyet hizmetleri, yardımcı hizmetler, mülkî idare, millî istihbarat hizmetleri sınıfları arasında, zaten, çok sayıda farklılık vardır. Şimdi, biz, bunlara bir de emeklilik yaşı itibariyle yeni bir farklılık getirmiş oluyoruz.

Değerli arkadaşlarım, devletin sosyal güvenlik düzenlemeleri, ilgili toplum kesimleriyle yaptığı bir sosyal sözleşmedir. Bu sosyal sözleşme, tek taraflı olarak, hak sahibi aleyhine devlet tarafından bozulamaz. Burada bir düzenleme yapılacaksa, bu, ancak bu yasanın çıktığı tarihten itibaren başlamak üzere bir yeni yaş sınırı olabilirdi. Bunun doğru ya da yanlış olduğunu yine tartışırdık; ama, eğer bir hukuk devleti varsa, eğer bir sosyal devlet varsa, bu tür düzenlemeler, bir sosyal akit olan bir sözleşmeyi hak sahipleri aleyhine yeniden bozan düzenlemeler olamaz; bu, bir sosyal hukuk devletinde yer alamaz.

O nedenle, biz, burada, İktidar Partisinin değerli milletvekillerinden, sözlerinde, gerekçeleri açıklarken "yaşlılık eşittir verimsizlik" türü basit formülasyonlardan kaçınarak ya da özrü kabahatinden büyük açıklamalar yapmaya gitmeyerek, hiç olmazsa, esas niyetlerini ortaya koymalarını beklerdik. Burada esas niyetin kadrolaşma niyeti olduğu bir kez daha vurgulanmalıdır; çünkü, sadece çıkacak bu kanunla değil, Diyanete 15 000 ilave kadro verilmesiyle, önümüzdeki günlerde getirilmesi düşünülen YÖK'le ilgili düzenlemenin geçici maddesinde, rektörden anabilim dalı başkanına kadar bütün akademik ve idarî görevlerde bulunanların açığa alınarak, 26 000'e yakın kamu çalışanının, eğitim çalışanının yerlerinin değiştirilmesiyle, çok ciddî bir kadrolaşma ve birtakım kurumları ele geçirme çabası içerisinde olunduğunu görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oyan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bu nedenle, burada, son olarak, bu uyarıyı yapmak istedim.

Burada, AKP sözcüsünün dile getirdiği gibi, vatandaş-müşteri ilişkisi kurulamaz. Eğer, böyle bir ilişki kursaydık, o zaman, burası da, müşterilere hizmet eden bir şirketin genel idare meclisi ya da şirket daimî genel kurulu olurdu. Biz, burada, toplumun bütün kesimleri adına ve onların haklarını korumak adına yasama faaliyeti sürdürüyoruz ve sürdürmeliyiz.

Temeli olmayan, dayanaksız gerekçelerle, yaşa dayalı ayırımcılık yapan ve kadrolaşmayı hedefleyen, AB standartlarına hiçbir şekilde uymayan böyle bir düzenlemenin buradan çıkmasının, bu yasama kurumu adına büyük bir talihsizlik olacağını bir kez daha belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oyan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Ukrayna Arasında Hukukî Konularda Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

5. - Türkiye Cumhuriyeti ile Ukrayna Arasında Hukukî Konularda Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu (1/450) (S. Sayısı: 104)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, Komisyon -Dışişleri Komisyonu- yetkilisi bulunmadığından, uluslararası anlaşmaların görüşmelerine devam edemiyoruz.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 9 Temmuz 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.36

 


VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Kula Mensucat Şirketine banka kredisi verilip verilmediğine ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bakanı Vekili Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/535)