DÖNEM
: 22 CİLT : 20 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
103 üncü Birleşim
8 . 7 . 2003 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in,
Gaziantep İlinin tarihî, kültürel ve ekonomik özelliklerine ilişkin gündemdışı
konuşması
2. - Konya Milletvekili Harun Tüfekçi'nin,
Eti Holding Anonim Şirketi Seydişehir Alüminyum Tesislerinin mevcut durumu ve
modernizasyonu için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Denizli Milletvekili V. Haşim
Oral'ın, 11 Türk askerinin Irak Süleymaniye'de gözaltına alınmasıyla ilgili
gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün
cevabı
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, Mersin Milletvekili Mustafa
Özyürek ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, ABD askerlerinin Kuzey Irak'ta bir
grup Türk Silahlı Kuvvetleri personelini gözaltına alması olayında hükümetin
yürüttüğü politika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/3)
2. - Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23
milletvekilinin, orman köylerinin kalkındırılması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/118)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın
(6/311) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/82)
2. - Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın
(6/312) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/83)
3. - Kars Milletvekili Selami Yiğit'in
(6/520) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/84)
4. - Barış Harekâtının 29 uncu yıldönümü
kutlamalarına katılmak üzere, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi Başkanı
Zeki Serter'in vaki davetine, TBMM Başkanını temsilen, TBMM Başkanvekili Yılmaz
Ateş'in icabet etmesine ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/325)
5. - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,
Yunanistan'a yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi (3/326)
6. - Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın, bir
heyetle birlikte Avusturya'ya yaptığı resmî ziyarete, Isparta Milletvekili
Mehmet Emin Murat Bilgiç'in de iştirak etmesinin uygun görülmüş olduğuna
ilişkin Başbakanlık Tezkeresi (3/327)
V. -
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma saatleri ile
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI. -
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1. - Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve
64 milletvekilinin, orman köylülerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/69)
2. - Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23
milletvekilinin, orman köylülerinin kalkındırılması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/118)
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
3. - Doğal Gaz Piyasası Kanununa Bir
Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları
(1/599) (S. Sayısı: 178)
4. - Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
raporu (1/625) (S. Sayısı: 208)
5. - Türkiye Cumhuriyeti ile Ukrayna
Arasında Hukukî Konularda Adlî Yardımlaşma ve İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
raporu (1/450)
(S. Sayısı: 104)
VIII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Adıyaman Milletvekili Mahmut
Göksu'nun, Kula Mensucat Şirketine banka kredisi verilip verilmediğine ilişkin
Devlet Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bakanı
Vekili Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/535)
2. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
resmi davetlere çağrılan basın mensuplarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/581)
3. - Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak'ın, kamu bankalarının yabancı ülkelerdeki bankalarda bulunan mevduatına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet
Bakanı Vekili Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/594)
4. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın,
orman yangınlarına karşı alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/705)
5. - Kırıkkale Milletvekili Halil
Tiryaki'nin, TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesinin sonuçlarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/718)
6. - Çanakkale Milletvekili İsmail
Özay'ın, Bingöl depremi sonrası kriz yönetimine ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/720)
7. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın,
Antalya Defterdarlığınca avukat, doktor ve diş hekimlerinin matrah artırımına
zorlandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı
(7/732)
8. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
Konya-Cihanbeyli-Yeniceoba havzasındaki sulama yatırımlarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/733)
9. - İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin satın aldığı doğalgaz
sayaçlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
(7/735)
10. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
İşitme Engelliler Futbol Millî Takımının Avrupa turnuvasına katılabilmesi için
yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/738)
11. - Adana Milletvekili Atillâ
Başoğlu'nun, bir TEAŞ görevlisinin öldürülmesi olayı ile ilgili davanın
duruşmasına kurum adına kimlerin katıldığına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/747)
12. - Çorum Milletvekili Feridun
Ayvazoğlu'nun, Çorum Devlet Hastanesi çalışanlarına döner sermaye ücretlerinin
ne zaman ödeneceğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
(7/768)
13. - İzmir Milletvekili Sedat Uzunbay'ın,
balıkçı barınaklarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın
cevabı (7/771)
14. - Adana Milletvekili Atillâ
Başoğlu'nun, hayvan barınaklarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu'nun cevabı (7/781)
15. - Adana Milletvekili Atillâ
Başoğlu'nun, Cezayir depreminde zarar gören İnternet iletişimine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/782)
16. - Hatay Milletvekili Abdulaziz
Yazar'ın, İskenderun Körfezinde demirli bulunan tehlikeli madde yüklü bir
yabancı gemiye,
- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın,
Ergene nehrindeki kirlilik ve taşkından kaynaklanan sorunlara,
İlişkin soruları ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman Pepe'nin cevabı (7/797,798)
17. - Samsun Milletvekili Haluk Koç'un,
özelleştirme nedeniyle işsiz kalan işçilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/800) * Ek cevap
18. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, hızlı tren projesi kapsamına Antalya hattının alınmamasına ilişkin
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/802)
19. - Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin, MGK ve TBMM Genel Kurul kapalı oturumundaki görüşmeler hakkında AKP
Genel Başkanına bilgi verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/855)
20. - Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam
Kesimoğlu'nun, Kırklareli'ndeki orman köylülerinin sorunlarına ilişkin sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı (7/859)
21. - İstanbul Milletvekili Güldal
Okuducu'nun, İstanbul'daki bir ilköğretim okulunda yapıldığı iddia edilen
defileye ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/861)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
dört oturum yaptı.
Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt,
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin doğumunun 300 üncü yıldönümü
münasebetiyle,
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü,
Trakya'daki doğalgaz rezervleri ve bunların nasıl kullanılması gerektiği
konusunda,
Konya Milletvekili Orhan Erdem, Akşehir'de
5-10 Temmuz 2003 tarihleri arasında 44 üncüsü yapılacak olan Uluslararası Nasreddin
Hoca Şenlikleri münasebetiyle,
Gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Manisa Milletvekili Hasan Ören'in (6/279),
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in
(6/323),
Esas numaralı sözlü sorularını geri
aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.
Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 21
milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/117) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini
alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt'un,
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda
boş bulunan ve AK Parti Grubuna düşen 1 üyeliğe Karabük Milletvekili Ali
Öğüten,
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş
bulunan ve AK Parti Grubuna düşen 1 üyeliğe Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri
Akbulut,
Seçildiler.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146) görüşmeleri, daha önce geri
alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523)
(S. Sayısı: 152) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından,
Ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan, Çeşitli
Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/602)
(S.Sayısı:198), görüşmelerini takiben elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan
sonra,
4 üncü sırasında bulunan, Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
(1/608) (S. Sayısı: 183), görüşmelerini müteakiben yapılan oylamadan sonra,
Kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.
8 Temmuz 2003 Salı günü, saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 20.08'de son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Ahmet Küçük |
Mevlüt Akgün |
|
Çanakkale
|
Karaman |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. : 145
II. - GELEN KÂĞITLAR
4 . 7 . 2003 CUMA
Raporlar
1. - Akdeniz'de Tehlikeli
Atıkların Sınırötesi Hareketleri ve Bertarafından Kaynaklanan Kirliliğin
Önlenmesi Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/406) (S. Sayısı: 94'e 1 inci Ek)
(Dağıtma tarihi: 4.7.2003) (GÜNDEME)
2. - Yolsuzluğa Karşı
Ceza Hukuku Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/285) (S. Sayısı: 211) (Dağıtma tarihi:
4.7.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - İzmir Milletvekili
Vezir Akdemir'in, İzmir-Menemen İlçesinin hastane ve sağlık personeli
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/631) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2.7.2003)
2. - İzmir Milletvekili
Vezir Akdemir'in, İzmir İlindeki ilköğretim okullarında derslik başına düşen
öğrenci sayısının azaltılması için ne gibi çalışmalar yapıldığına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/632) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.7.2003)
3. - Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, elektrikte bölgesel fiyatlandırmanın
doğuracağı sonuçlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/633)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2003)
4. - Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan'ın, Burdur-Bucak-Kızılkaya Beldesindeki Ziraat Bankası
şubesinin kapatılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) sözlü soru
önergesi (6/634) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2003)
5. - Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan'ın, Burdur İlinin kadın hastalıkları ve doğum hastanesi
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/635) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.7.2003)
6. - Ankara Milletvekili
Yakup Kepenek'in, kamu çalışanlarının maaş ve ücretlerine ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/636) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Çanakkale
Milletvekili İsmail Özay'ın, Çanakkale'de bir ilköğretim okulunda yapılan kına
gecesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/914)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2.7.2003)
2. - Adana Milletvekili
N. Gaye Erbatur'un, Hizmet Ticareti Genel Anlaşması kapsamında ülkemizin
sunduğu düzenleme listelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/915)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2003)
3. - İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin'in, muhtarlık binalarına ve muhtarların ödeneklerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/916) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2003)
No. : 146
7 . 7. 2003 PAZARTESİ
Rapor
1. - Türkiye Cumhuriyeti
ile İspanya Krallığı Arasında Kültür Merkezleri Kurulması ve Bu Merkezlerin
Faaliyeti Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/537) (S. Sayısı: 212) (Dağıtma tarihi: 7.7.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan'ın, Burdur Gölündeki kirliliğin giderilmesi için yapılacak
çalışmalara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/637)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2003)
2. - Bursa Milletvekili
Mehmet Küçükaşık'ın, doğrudan gelir desteği ödemelerine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/638) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.7.2003)
3. - Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Halkbank'ın özelleştirilmesine ilişkin Devlet
Bakanından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/639) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.7.2003)
4. - Niğde Milletvekili
Orhan Eraslan'ın, Niğde'de doğrudan gelir desteği ödemelerinin ne zaman
yapılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/640)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)
5. - Niğde Milletvekili
Orhan Eraslan'ın, SSK emeklilerinin doğum masraflarının karşılanmamasına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/641)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)
6. - Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan'ın, Burdur'da hayvancılığı teşvik çalışmalarına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/642) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.7.2003)
7. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, THY uçaklarındaki bazı hizmetlere ilişkin Maliye Bakanından
sözlü soru önergesi (6/643) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)
Yazılı Soru Önergeleri
1. - İzmir Milletvekili
K. Kemal Anadol'un, arkeolojik kazı çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/917) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)
2. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, belli bir marka yolcu otobüslerinin karıştığı kazalara
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/918) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4.7.2003)
3. - Muğla Milletvekili
Ali Arslan'ın, eczanelerin alacaklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/919) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)
4. - Aydın Milletvekili
Özlem Çerçioğlu'nun, Aydın İli Zeytin Dağlarındaki bir yangına yapılan müdahaleye
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/920) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4.7.2003)
5. - Antalya Milletvekili
Tuncay Ercenk'in, Eğitime Katkı Payı olarak toplanan kaynağın miktarına ve
kullanım şekline ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/921)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)
6. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bankaların dış borç miktarına ilişkin Devlet Bakanından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/922) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)
7. - Yozgat Milletvekili
Emin Koç'un, bir bakanın yakınının ticari faaliyetine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/923) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.7.2003)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. - İstanbul
Milletvekili Gürsoy Erol'un, bazı kurulların başkan ve üyelerinin maaş ve
ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/548)
2. - Erzurum Milletvekili
Mustafa Ilıcalı'nın, Oltu Çayı üzerinde kurulması planlanan barajlara ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/550)
3. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, hayali ihracatla ilgili bazı iddialara ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/571)
4. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, Anıtkabir'deki resmi törenlere bazı basın
mensuplarının ve kişilerin alınmadığı iddialarına ilişkin Millî Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/576)
5. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, hayali ihracatla ilgili bazı operasyonlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/584)
6. - Aksaray Milletvekili
Ramazan Toprak'ın, Musul ve Kerkük'teki Türkmenlerin durumuna ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/595)
7. - Kars Milletvekili
Zeki Karabayır'ın, Ankara-Çankaya Belediyesi sınırları içindeki bir caddenin
yapımının gecikmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/601)
8. - Samsun Milletvekili
Mehmet Kurt'un, İlahiyat Fakültesi mezunlarının istihdamına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/604)
9. - İstanbul
Milletvekili Gürsoy Erol'un, özürlü kişilerden sağlık raporlarında istenen
bağışlara ve "özürlü telefon hattı"nın açılıp açılmayacağına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/615)
No. : 147
8 . 7 . 2003 SALI
Tasarılar
1. - Ticari İşletme Rehni
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/639) (Adalet ve Sanayi,
Ticaret, Eneji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 2.7.2003)
2. - Topluma Kazandırma
Yasası Tasarısı (1/640) (İçişleri ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7.7.2003)
Teklifler
1. - Ankara Milletvekili
A. İsmet Çanakcı ve 22 Milletvekilinin;
4.7.1934 Tarih ve 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/162) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.2003)
2. - İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin'in; 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunun 1. Maddesinin 2.
Fıkrasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/163) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.2003)
3. - Yozgat
Milletvekilleri Mehmet Çiçek, Bekir Bozdağ, Mehmet Erdemir, Mehmet Yaşar Öztürk
ve 84 Milletvekilinin; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/164) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.2003)
4. - Manisa Milletvekili
Bülent Arınç ve 30 Milletvekilinin;
Tütün, Tütün Mamülleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamüllerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve
Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/165) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.7.2003)
5. - Konya
Milletvekilleri Orhan Erdem ve Halil Ürün'ün; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/166) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2.7.2003)
6. - Samsun Milletvekili
Mehmet Kurt'un; 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/167) (Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
7.7.2003)
Sözlü Soru Önergeleri
1. - Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan'ın, Burdur Organize Sanayi Bölgesine ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/644) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.7.2003)
2. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, yabancı şirketlerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki petrol
arama faaliyetlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/645) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.7.2003)
Yazılı Soru Önergesi
1. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, Adana'daki sarıçam ağaçlarında görülen hastalığa ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/924) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7.7.2003)
Genel Görüşme Önergesi
1. - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, Mersin
Milletvekili Mustafa Özyürek ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, ABD
askerlerinin Kuzey Irak'ta bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri personelini
gözaltına alması olayında Hükümetin yürüttüğü politika konusunda Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi (8/3) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.7.2003)
Meclis Araştırması Önergesi
1. - Edirne Milletvekili
Ali Ayağ ve 23 Milletvekilinin, orman köylerinin kalkındırılması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/118) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.7.2003)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. - Denizli Milletvekili
Mustafa Gazalcı'nın, Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararına rağmen 61
yaş üzerindeki kamu görevlilerinin emekliye sevk edildiği iddialarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/629)
2. - Afyon Milletvekili
Halil Ünlütepe'nin, Afyon-Bolvadin'deki Çarşı Camiinin ne zaman ibadete
açılacağına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/635)
3. - Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın, Ankara'da Bir Mayıs mitingine katılan bazı öğrencilerin
sorgulandığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/646)
4. - Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın, EGO Genel Müdürlüğünde görev yapan kadrolu ve sözleşmeli
avukatlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/653)
5. - Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü'nün, imam hatip liseleri ve ilahiyat fakültelerinin
ulusal bilinç oluşmasındaki etkisi konusundaki beyanına ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/665)
6. - Aydın Milletvekili
Özlem Çerçioğlu'nun, Pamukkale Üniversitesindeki hastane ihalesi ile ilgili
bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/666)
7. - Ankara Milletvekili
Mehmet Tomanbay'ın, Gazi Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü için verilen doçent
kadrosu ilanına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/667)
8. - Kars Milletvekili
Yusuf Selahattin Beyribey'in, Sarıkamış'taki turizm potansiyelinin
değerlendirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/671)
9. - Antalya Milletvekili
Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya Kaleiçi bölgesine yönelik projelere ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/676)
10. - Tekirdağ
Milletvekili Mehmet Nuri Saygun'un, Tekirdağ'da turizmi geliştirmeye dönük bazı
çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/694)
11. - Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın, Emniyet Teşkilatındaki bazı terfilere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/695)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
8 Temmuz 2003 Salı
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini;
bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik
personel aracılığıyla, yine 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er
dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin cevap süresi 20
dakikadır.
Gündemdışı ilk söz,
Gaziantep İlinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen, Gaziantep Milletvekili Ahmet
Uzer'e aittir.
Sayın Uzer, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI
KONUŞMALAR
1. -
Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer'in, Gaziantep İlinin tarihî, kültürel ve
ekonomik özelliklerine ilişkin gündemdışı konuşması
AHMET UZER (Gaziantep) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep İlimizin sorunları hakkında
gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu itibarla, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli arkadaşlar,
öncelikle sizlere, Gaziantep tarihi hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en büyük, Türkiye'nin ise altıncı büyük kenti olan
Gaziantep, Anadolu'nun ve dünyanın ilk yerleşim alanlarından birisidir.
Kentimiz, ilk çağlardan Hitit ve Asur uygarlıklarına kadar uzanan, Bizans ve
İslam medeniyetlerinin beşiği olan bir coğrafya içerisinde yer almaktadır.
Müslümanlar burayı fethettiklerinde, Hititler tarafından konulan
"Hantap" adıyla anılmaktaydı. Sonrasında, buranın, çok sulak ve
pınarlarla dolu bir yer olduğunu gören Araplar, pınar kenti anlamına gelen
"Ayıntap" adını verdiler. Zamanla ise, söylenişi daha kolay olduğu
için, yörenin insanları buraya "Antep" demeyi uygun buldular.
Muhterem milletvekilleri,
bizler, gerçek anlamda şehit kanlarıyla sulanmış bir toprağın evlatlarıyız.
Tarihe altın harflerle geçen Antep savunmasıyla, 6 317 şehit vererek, yakın
tarihimizin destanını yazmışız. Bu itibarla, 1921'de, Türkiye Büyük Millet
Meclisi "gazi"lik unvanını vermiş ve Gaziantep adını alarak bugünlere
kadar gelmişiz.
Turizm açısından da büyük
bir potansiyele sahip olan Gaziantep'te, çeşitli uygarlıkların kalıntılarına
rastlamak mümkündür. Tarihin en eski yerleşim merkezi olan Dülük, Nizip'te
bulunan Belkıs Zeugma harabeleri ve Antep Kalesi, Rum Kalesiyle, İlimiz, zengin
bir tarihî dokuya sahiptir.
Günümüzün Gaziantep'i
ise, tarihî ve kültürel mirasıyla birlikte, yakın tarihimizin en çalışkan ve
üretken bir sanayi merkezi olmanın gururunu yaşamaktadır. Burada, kendi
elemeğiyle katmadeğer yaratan, sırtını asla devlete dayamayan bir şehrin
insanlarının temsilcisi olarak karşınızda bulunmaktayız. Bizim insanımız, kendi
çabası ve müteşebbis ruhuyla, Türkiyemizin en önde gelen sanayi ve ticaret
merkezlerinden biri olmayı başarmıştır. Bu mucizede aslan payı özel sektörümüze
aittir. Sadece kendi öz değerleriyle böylesi bir potansiyele erişen ve ülke
ekonomisine değer katan örnek bir kent durumundayız.
Değerli arkadaşlar,
devlet desteksiz bir yapıda Gaziantep, bu açıdan da Türkiye'ye model teşkil
etmelidir diye düşünüyoruz. Güneyin ve doğunun aslanları olmayı, bileğimizin
hakkı ve gücüyle elde etmişiz.
Değerli arkadaşlar, biz,
Gaziantepliler olarak, her zaman, kendi aramızda yaptığımız konuşmalarda,
Gaziantep'e devlet yatırımı gelseydi, belki de, özel sektöre dayalı bu
kalkınmayı başaramazdık diye düşündüğümüz olmuştur.
Tarihî İpek Yolu üzerinde
kurulmuş olan ilimiz, diğer önemli ticaret ve iş merkezleriyle yakın bir
coğrafya içerisinde yer almaktadır. Bu itibarla, Gaziantep, Türkiye toplam
ihracatının ortalama yüzde 10'unu tek başına gerçekleştirmektedir. Gaziantep'in
bu atılımında, organize sanayi bölgelerinin katkısı çok büyüktür. Gaziantep'te,
12 000 000 metrekareden oluşan 3 tane organize sanayi bölgesi mevcuttur. Bu
bölgelerde, yaklaşık 100 000 kişiye iş ortamı sağlanmıştır; ancak, son onbeş
yılda yaşanan krizler ve felaketler, Gaziantep sanayiini derinden etkilemiş
olsa da, tarihe altın harflerle geçen Antep harbinde olduğu gibi, insanımız,
kendi yağıyla kavrulup, ayakta kalmayı başarmıştır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, gerçekten de, Gaziantep sanayii, hiçbir destek almadan bugünkü
durumuna gelmiştir. Şu anda, resmî bankalardan ve özel bankalardan Gaziantep
sanayiinin kullandığı tüm kredi riski 600 000 000 dolar civarındadır. Eğer
organize sanayi bölgesini gezen arkadaşlarımız varsa bilirler ki, iki veya üç
fabrikanın bedeli bu rakamı karşılamaya yeter.
Ayrıca, yine, 57 nci
hükümet ve ondan önceki hükümetler döneminde yaşanan hortumculuk ve
rantiyecilik olayları, Gaziantep'te pek fazla yaşanmamıştır. Küçük, münferit
birkaç olay dışında, hiçbir zaman, Gaziantep'te büyük bir hortumculuk olayına
rastlanmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzer, size
1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.
AHMET UZER (Devamla) -
Ayrıca, yine sevinerek söylüyoruz ki, kamulaştırması yapılan, tüm resmî
kararları alınan, bu üç organize sanayi bölgemize ek olarak, 12 000 000
metrekarelik ve 100 000 kişiye yeni istihdam alanı sağlayacak dördüncü sanayi
bölgemiz de, inşallah, yakında faaliyete girecektir.
Yine, bunlara ek olarak,
serbest bölgemiz, organize sanayi ve küçük sanayi sitemizle birlikte,
Gaziantep, bölgenin, hatta, doğunun ciddî bir şekilde yükünü kaldırıp, ihracat
kapasitesiyle ülke ekonomisinde bölgenin motoru olmuştur. Bu bölgemizin Türkiye
içerisindeki payı yüzde 5'tir. Gıda sanayii, Türkiye içerisinde yüzde 4'lük bir
payla üçüncü sıradadır. Türkiye'deki makarna üretiminin yüzde 60'ını, mercimek
üretiminin yüzde 70'ini, un ve irmik üretiminin de yüzde 60'ını
karşılamaktadır. Tekstil sanayimiz de, yine, Türkiye'de ön sıralarda
gelmektedir.
Burada bu rakamları
çoğaltmak elbette mümkün. Gaziantep'in Türkiye içerisindeki istihdam ve üretim
paylarını ifade etmek hayli zaman alır; çünkü, Gaziantep sanayiiyle ilgili,
burada, beş dakikada bir şeyleri ifade etmek büyük maharet gerektiriyor. Zaten,
bizler, Gaziantepliler olarak, çok konuşmayı beceremiyoruz. Çok konuşmak
yerine, daha çok çalışarak bugünlere geldik. Gaziantepliler olarak, çok
konuşmak yerine çok çalışmayı seviyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzer,
buyurun.
AHMET UZER (Devamla) -
Ben, burada, özellikle, Türkiye'nin gidişatıyla ilgili morali bozulan
arkadaşlara seslenmek istiyorum. Türkiye'nin geleceğiyle ilgili morali bozulan
tüm arkadaşları Gaziantep'in sanayiini gezmeye davet ediyorum.
İnsanımız, tüm bunları
yaparken, asla rant ekonomisine dayalı bir anlayışın içerisinde olmamıştır;
reel ekonominin tüm dinamiklerini harekete geçirmiştir; nasıl daha çok
üretebilirim, nasıl katmadeğer yaratabilirim ve bunu nasıl ihraç edebilirim
kaygısını taşımıştır.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, önümüzde yeni ufuklar var. Çabamız, daha güçlü ve müreffeh bir Türkiye
ideali içindir. Bu uğurda, tarihte olduğu gibi, elimizden gelen tüm
fedakârlıkları yine yapmaya hazırız. Tek isteğimiz, ihracat ve üretim konusunda
insanımızın hareket alanının genişletilmesidir. İnanıyoruz ki, sağlanan destek
ve güvenle birlikte Gaziantep ve Türkiye için başarılamayacak iş, ulaşılmayacak
hedef yoktur. Bu Gaziantep mucizesi, bunun en yeterli ve bariz örneğidir.
Dilerim ki, tüm şehirlerimiz, bir Eskişehir, Bursa, Denizli, Kayseri ve
Gaziantep olsun.
Sayın Başkana, göstermiş
olduğu sabırdan dolayı teşekkür eder; bu itibarla, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Uzer.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı ikinci söz, Eti Holding Anonim Şirketi Seydişehir Alüminyum
Tesislerinin mevcut durumuyla ilgili söz isteyen, Konya Milletvekili Harun
Tüfekci'ye aittir.
Sayın Tüfekci, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
2. - Konya
Milletvekili Harun Tüfekçi'nin, Eti Holding Anonim Şirketi Seydişehir Alüminyum
Tesislerinin mevcut durumu ve modernizasyonu için alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşması
HARUN TÜFEKCİ (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Seydişehir Eti Alüminyum Fabrikasının
mevcut durumu ve geleceğiyle ilgili konuşmak üzere, gündemdışı söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kurulduğundan bugüne,
Türkiyemizde, alüminyum kullanım sahası ve üretimiyle ilgili okul görevini
başarıyla yerine getiren tesisler, hem adıyla anılan standartlara sahip olan
bir marka olmuş hem de değişik mesleklerde mühendis ve teknisyen yetiştirerek
ülke endüstriyel ve ticarî hayatına önemli katkılarda bulunmuştur. Seydişehir
Eti Alüminyum Tesisleri, bu onurlu görevini yapmaya da devam etmektedir.
Son derece geniş kullanım
alanı bulabilen ve çağın -hatta milenyum- metali olarak nitelenen alüminyum,
başta uçak ve uzay olmak üzere, pek çok endüstri için stratejik öneme sahiptir.
Bu yüzden, üretiminde büyük miktarlarda enerji tüketilmesine rağmen, dünyada bu
metalin önemine inanan ülkelerde, alüminyuma, enerjiden vergiye kadar birçok
yönlerden teşvik uygulamaları geliştirilmiş, uygulanmış ve korunmuştur; ancak,
1977'de yaşanan enerji krizinden sonra, dünya alüminyum sektörü, kapanmanın
eşiğinden kendi devletlerinin desteğiyle kurtulmuşlardır. Bu krizde Seydişehir
Alüminyum Tesisleri ve Türk alüminyum sektörü de olumsuz etkilenmiş; ancak,
1995'ten bu yana da, Alüminyum Fabrikası, tamamen kendi kapasitesini artıracak
şekilde çalışmış ve çalışmaya devam etmektedir.
Ülkelerin, sektörlerin,
kurumların yarıştığı, ekonomik açıdan sınırların kaldırıldığı veya kaldırılma
çalışmalarının yapılarak bütünleşmeye doğru hızla gidildiği günümüz dünyasında,
Seydişehir Alüminyum Tesisleri ve Türk alüminyum endüstrisi, gelişmelerden
etkilenmiştir.
Geleceğe dönük önemli
hedefleri olan uluslar, örneğin, Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika Birleşik
Devletleri, İran, Mısır ve benzeri ülkeler, madenleri olmasa bile, alüminyum
üretme yeteneğinin devamı için önemli fedakârlıklar yapmaktadırlar. Türk Ulusu
da, tarihî misyonu, vizyonu nedeniyle, milenyum metali alüminyumu üretme
yeteneğine mutlaka sahip olmak zorundadır.
Alüminyum üretiminde en
büyük girdi, elektrik enerjisidir. Seydişehir Alüminyum Tesislerinin ürettiği
alüminyum için tükettiği elektrik enerjisi, proseste alınan sonuç verici
önlemlerle, projede öngörülen seviyenin, hatta, benzer teknolojiye sahip pek
çok tesisin altına çekilebilmiştir; ancak, ürettiği ürünleri, dünya ölçeğinde
belirlenen borsa değerine göre sattığı için ve şu anda maliyetin yüzde 47'sini
de elektrik enerjisine sarf ettiği için, maalesef, dünya piyasalarının
gerisinde kalmış, dünyayla rekabet edemez hale gelmiş ve dünyadan, 2,5 misli
daha fazla ödeyerek satın almak durumunda kalmıştır. Bu durum, daha üretim
hattında Seydişehir Alüminyum Tesislerinin rekabet gücünü zayıflatmaktadır.
Elektrik enerjisinin yarattığı olumsuzluk, ümit ediyoruz ki, gayretlerimizin
olumlu sonuç vermesiyle bertaraf edilince, aralıksız sürdürülmekte olan
modernizasyon çalışmalarının da hız kazanmasıyla, yurt içinde ve yurt dışında
şu anki durumdan daha cazip hale getirilmiş olacaktır.
Seydişehir Alüminyum
Tesislerinin içinde kıvrandığı darboğazın giderilmesi ve önemli görevler
üstlenen ülkemizin gözbebeği bu tesislerin ülke ekonomisine önemli katkılarını
artırarak devam ettirmesi ve daha da önemlisi, Türk Ulusunun, milenyum metali
olan alüminyumu üretme yeteneğinin devam etmesinin olmazsa olmaz şartı olan
Seydişehir Alüminyum Tesislerinin modernizasyon kavramına geniş bakış açıları
getirmek, yeni açılımlar kazandırmak da gerekir kanısındayım.
Bir süreç olan
modernizasyon kapsamında veya dışında, Seydişehir Alüminyum Tesisleri
sorunlarının aşılması için, yeni fikirler ve çözümler mutlaka üretilmelidir.
Tartışılabilir olan ve olması da gereken yeni fikir ve düşünceleri sizlerle
paylaşmak istiyorum. Öncelikle, alüminyum üreticilerinin kullanmak zorunda
oldukları ucuz elektrik temini mutlaka sağlanmalıdır. Şayet bu sağlanamaz ise,
Oymapınar Barajının, -ki, daha önce bu fabrika için tesis edilmiş, entegre edilmişti-
mutlaka, tekrar alüminyum fabrikası için bağlanması gerekmektedir.
Seydişehir Alüminyum
Tesislerinin, herkesin ürettiğini daha iyi üretmesi ya da başkalarının
üretmediğini üreterek kârlı hale gelmesi gerekmektedir. Bu yetenek ve altyapı,
Seydişehir Alüminyum Tesislerinde vardır ve çok az yenileme yatırımıyla idamesi
mümkün olacaktır. Bunlardan bir veya birkaçının gerçekleşmesinin, Seydişehir
Alüminyum Tesislerini, kâr eden, modernizasyonu için kaynağını üreten ve
yatırımını kendi ürettiği proje, makine ve ekipmanlarla yapabilen ve satın
aldığı yeni teknolojileri ülkeye kazandıran bir konuma tekrar getireceğine
yürekten inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HARUN TÜFEKCİ (Devamla) -
Bir entegre tesis olan Seydişehir Alüminyum Tesislerinin zarar etmesi
düşünülemez. Bu tesiste, zırhlı helikopter yapımında kullanılan alaşımdan tutun
da, otomobillerin jantından kaportasına kadar birçok sahada kullanılabilen
parçalar üretilebilir. Yeter ki, biz, bu üretici ruhumuz ile fabrikanın
imkânlarını birleştirelim.
Sonuç olarak, Türkiye'nin
tek ve stratejik entegre alüminyum tesislerinin, mutlaka, enerji maliyetinin
düşürülmesini ve arkasından, modernizasyon çalışmalarının bitirilmesini ve
yapılmasını, kamu tarafından işletileceğinin açıkça belirtilerek özelleştirme
baskısından kurtarılmasını ve Türkiye'nin, yukarıda bahsettiğim stratejik
ürünleri üreten dünyanın birkaç ülkesinden biri haline getirilmesi için bu
fırsatın Seydişehir Alüminyum Fabrikasına verilmesini temenni eder, hepinizi
saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tüfekci.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı üçüncü söz, 11 Türk askerinin Süleymaniye'de gözaltına alınmasıyla
ilgili söz isteyen, Denizli Milletvekili Haşim Oral'a aittir.
Sayın Oral, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
3. -
Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, 11 Türk askerinin Irak Süleymaniye'de
gözaltına alınmasıyla ilgili gündemdışı konuşması ve Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün cevabı
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'de, dünyada üç gündür, Türk
askerlerinin, Türkiye'nin onurunun, Amerika'nın gayrihukukî, Amerika'nın
gayriinsanî tutumu yüzünden, Türkiye'nin, aslında yıpranmayan; ancak,
Türkiye'nin düşünmesi gereken konuların gündeme getirildiği bir süreç yaşadık.
Üzülerek ifade ediyorum
ki, şu ana kadar, daha hâlâ 11 Türk Mehmetçiğinin -"Mehmetçik" sözü,
bizim Mehmetçik sözcüğümüzdür; ama, Sayın Recep Tayyip Erdoğan bunu sık sık
söylemiştir- 11 Türk Mehmetçiğimizin, niçin, neden tutuklandığı, gözaltına
alındığı konusunda en ufak bir bilgi sahibi değiliz. Bu, hem Türkiye'yi yöneten
hükümetin hem Türk Silahlı Kuvvetlerinin, ne yazık ki, Amerika tarafından çok
ciddîye alınmadığının veya ciddîye alınsa da, bazı kurumların, bazı uluslararası
noktaların, Türkiye'nin artık korkulacak bir ülke olmadığı mesajını vermeye
çalışması açısından da önemlidir, dikkate alınmalıdır diye düşünüyorum.
Askerlerimizin serbest
kalması sırasında edilen veciz bir söz var; deniliyor ki: "Bir komisyon
kurulsun, bu komisyon, askerlerimizin ne yaptığını ne yapmadığını
araştırsın." Eğer, bu iki müttefik ülke arasında bir komisyon kurulması gerekiyorsa,
bu komisyon, PKK ve KADEK çalışmalarının Irak'taki sürecini araştırmak için
kurulmalıdır. Türk askerinin oradaki varlığının sebepleri bellidir;
dolayısıyla, bu konuda, bunu öne sürerek Türk askerlerinin bırakılmış olmasını,
ben, bir zafiyet olarak görüyorum. Ayrıca, bu konuda herhangi bir komisyonun
kurulmaması gerektiğini de özellikle, altını çizerek söylemek istiyorum.
Ne yapmıştır bizim
Mehmetçiğimiz; Irak'ta silah mı atmıştır?! Ne yapmıştır bizim Mehmetçiğimiz;
Saddam'ın veyahut oradaki birtakım tasvip edilmeyen insanların yanında mı
olmuştur?! Açıkça söylemek gerekirse, burada, özellikle bu süreçte, Amerika'nın
Türkiye'den özür dilemesi gerektiğini özellikle söylemek istiyorum.
Hatırlıyor musunuz,
yaklaşık bir birbuçuk ay önce, Amerika Savunma Bakanı Yardımcısı "Türkiye
özür dilemeli" demişti ve bu da basında, hepimizin tepkisini çekmişti.
Yine bu kürsüden, ben, onu kınamıştım. Şimdi, ona tepkisiz kalmanın, bugün
başımıza neler açtığını görmezden gelemeyiz. Amerika bizden özür dilemeli
diye... Eğer, kendisini, daha hâlâ sütten çıkmış ak kaşık gibi görüyorsa, bu
emperyalist ülkenin, özellikle, Türkiye gibi, bağımsız, çağdaş bir ülkenin, hem
insanından hem hükümetinden, artık, gerekli mesajı alması gerekiyor diye
düşünüyorum.
Dolayısıyla, sadece bir
komisyon kurulması doğru değildir. Eğer, Amerika bizim müttefikimizse, Amerika,
bizimle birlikte, PKK ve KADEK'in Kuzey Irak'taki çalışmalarını denetleyen,
oradaki... Amerika, PKK'yı terör örgütü olarak ilan etmiştir. O halde, bir
terör örgütüyle Amerika'nın işbirliği yapmasını, biz, bütün dünyaya
duyurmalıyız. Eğer, biz, bu konuda Amerika'yı yanlış anlamışsak, bu konudaki
hatasını düzeltmelidir.
Ayrıca, bu, çok açıkça
söylemek gerekirse, bir güvenç sorununu ortaya çıkarmıştır. Türk Mehmetçiği,
Amerika'nın conisine artık güvenmemektedir; eskiden de güvenmiyordu, şimdi hiç
güvenmiyor. Bu güvensizliğin içerisinde, ne yazık ki, kurumlar da zarar
görmüştür. Biz, bir NATO müttefikiyiz; ancak, görünen o ki, NATO, Amerika için
önemli değildir; zaten, Birleşmiş Milletler de Amerika için hiç önemli
olmamıştır. Dolayısıyla, bizim, artık "Amerika ne söylüyorsa doğrudur;
yurt dışından gelen her türlü mesajın karşılığını Türkiye'de aramalıyız"
şeklindeki yaklaşımımız, çok gerçekçi değil; bizim, altyapısı olmayan bir
yaklaşımımızdır; bunu da, dikkatle gözden geçirmek gerekir.
Bu arada, ben, Türkiye'de
olanlara da şöyle bir bakmak istiyorum. Hiç, ama hiç duydunuz mu, Türkiye'de
bulunan bir siyasî partinin -adını zikretmek zorundayım- DEHAP'ın, Türk
askerlerinin tutuklanmasını protesto ettiğini, bu konuda, bizimle beraber, bu
bütünün bir parçası olarak tavır koyduğunu duydunuz mu?! Neden koyulmaz?! Türk
askeri...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oral, 1
dakikalık eksürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) -
Sayın Başkanım, izniniz olursa, diğerlerine gösterdiğiniz toleransı ben de
kullanmak istiyorum.
BAŞKAN - Anlayamadım,
neyi kullanacaksınız?
V. HAŞİM ORAL (Devamla) -
Efendim, tolerans istirham ediyorum.
BAŞKAN - Tamam, buyurun.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) -
Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım, sağ olun.
Bu konudaki
duyarlılığımız çok önemli. Şimdi, bu ülkenin parçası olan, bütünün parçası olan
birtakım alt kimlikler, bu konuda, eğer, Mehmetçiğin yanında, Atatürk'ün
verdiği ulus bilincinin içinde kendilerini görmezlerse, bu da, yine, gözümüzden
kaçmaması gereken ciddî bir olaydır diye düşünüyorum.
Nerededir TÜSİAD?!
Nerededir demokratik kitle örgütleri?! Niye, ulusça, bu konudaki tavrımızı
yurtdışına iletmeyiz?! Kıbrıs konusunda ahkâm kesen TÜSİAD'ın Başkanı,
Mehmetçiğe yapılan, Türkiye'nin onurunu zedeleyen bu davranış karşısında niye
sessiz kalmıştır?! Bunların hepsini bilmemiz, bunların hepsini gözden
geçirmemiz gerekmektedir.
Bu arada, mevcut
iktidarımızın bir çalışması var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Oral.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) -
Bu çalışma da, üzülerek söylüyorum ki, terör örgütleriyle ilgili çıkarılmaya
çalışılan bir pişmanlık yasası, af yasası; adını ne koyarsanız koyun.
Şunu açıkça söylüyorum.
Ülkenin insanı, yurtdışına giden Mehmetçiğini en sağlıklı şekilde geri
getirmemizi istiyor; yoksa, insanları beton binaların altına gömen, din adına
insan öldüren, Türkiye'de 5 aylık, 6 aylık çocukları sırf Kürt milliyetçiliğini
öne sürerek katleden teröristlerin affı konusunda hiçbirimiz Türk Halkından
yetki almadık. Bu konuda yanlış yapmayalım, bu konuda gaflete düşmeyelim
diyorum.
Hemen, üç cümle de,
ülkemizi yöneten Sayın Bakanlarımız için konuşacağım. Sayın Başbakanım Recep
Tayyip Erdoğan, sizin, hiçbir şekilde, bir nota konusunu müzikle bağdaştırma
hakkınız yoktur. Eğer, nota vererek size Amerika'dan verilecek notun
azalacağını düşünüyorsanız, varsın onların notu azalsın, Türk Halkının size
vereceği notlar artacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oral,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
V. HAŞİM ORAL (Devamla) -
Bitiriyorum; son sözlerim.
Sayın Dışişleri Bakanım,
mantı yemeye keşke bir hafta sonra gitseydi. Sayın Kürşad Tüzmen "Irak'ta,
daha henüz başı sonu belli olmayan uygulamalar var, o yüzden bunlar
doğaldır" dediğiniz zaman, Türk askerinin başına çuval geçirirler; ama,
dikkat edelim, Türkiye'nin başına çuval geçirmesinler. Onun için, size örnek
bir insan sunuyorum, İsmet Paşa. "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye, yerini
bulur" demişti. Kendimize güvenelim, Mehmetçiğimize güvenelim, kendi
özbenliğimize sığınalım, bize bizim kadar yakın olan insanların varlığını
göreceksiniz, yeter ki, kişilikli, kimlikli varlığımızı bundan sonra da
korumaya devam edelim.
Sayın Başkanım, bana
gösterdiğiniz toleransa teşekkür ediyorum ve son söz; Sayın Dışişleri Bakanım,
Amerika'ya yapacağınız geziyi, lütfen, gözden geçirin; gözden geçirin ki, sizi
orada bekleyen yumuşak tavırlar, sizin onlara göstereceğiniz insanca tavırlar
yanlış algılanmasın, Türkiye Halkı sizden bunu bekliyor.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Oral.
Gündemdışı konuşmaya
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül cevap vereceklerdir.
Sayın Gül, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; önce, değerli arkadaşımız Denizli Milletvekili Haşim Oral'a
konuyla ilgili bana açıklama fırsatını verdikleri için teşekkür ederek
sözlerime başlamak istiyorum. Şayet, kendilerinin böyle bir söz alması söz
konusu olmasaydı, ben, ayrıca açıklamada bulanacaktım; ama, değerli
arkadaşımızın bu konuyu Meclise getireceğini öğrenince, zaten, burada bilgi verme
imkânı çıkmış oldu; onun için, kendisine teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, olayı
önce özetlemek istiyorum; ama, başında da şunu söylemek istiyorum: Maalesef,
Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri, müttefik olan iki ülkeye hiç
yakışmayacak, neresinden bakarsanız bakın izahı mümkün olmayan, yakışık
almayan, çirkin bir olay olmuştur. Eminim ki, bu olay...
ŞEFİK ZENGİN (Mersin) -
İki ülkeye değil, bir ülkeye...
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Tabiî, onu söyledim, bunu
anlamanız gerekir. Bunu, gayet açık anlamanız gerekir; yani, burada müdahalenin
bir anlamı yok. Şüphesiz ki, bu olayı yapan Amerika Birleşik Devletleridir;
şüphesiz ki, bütün söylediğim bu laflar da Amerika Birleşik Devletlerine
aittir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bunun, alkışlanacak bir
yanı da yok, bunun itiraz edilecek bir yanı da yok; olay ortadadır, hepimiz, üç
dört gündür bu konuyla ilgileniyoruz.
Bu olay, gerçekten
yakışık almamıştır, hiçbir şekilde de izah edilemez. Ortaya çıkınca da,
muhakkak ki, mahcubiyet daha çok anlaşılacaktır.
Bu olay, 4 Temmuz 2003
tarihinde, saat 14.30 civarında olmuştur. Bizim, Kuzey Irak'ta, uzun süredir
bulunan bir timimiz vardır, bu tim de, davet üzerine gitmiştir. Vaktiyle,
oradaki çatışmaları gözlemek, izlemek ve gerektiğinde arayı bulmak için davet
edilmiştir ve oradaki bu timimizden de, gerek Kuzey Irak'taki herkesin gerekse
Amerika Birleşik Devletlerinin haberi vardır. Dolayısıyla, orada gizli bir
kuvvet değildir, orada bilinmeyen bir askerî birlik de değildir, bilinen bir
kuvvettir ve özel kuvvetlerimizdir; bunların 3'ü subay, 8'i de assubaydır. 150
civarında Amerikan askeri, özel kuvvetlerimizin bulunduğu binayı sarmışlar;
onlarla birlikte, 10'a yakın, Irak Türkmen cephesine mensup, Irak Türkmeni vatandaşı da, hepsini bir
gözaltına almışlardır. Bu olayı duyar duymaz, hemen, en üst seviyede
müdahaleler başlamıştır. Olayın olduğu gün, Amerika Birleşik Devletlerinin
ulusal bayramına tesadüf etmiştir; ama, gerek Ankara gerek Washington nezdinde
hemen müdahale başlamıştır. Dışişleri Bakanlığına ilgililer hemen çağrılmıştır;
bir an önce bunun sona erdirilmesi, bu işi yapanların cezalandırılması,
Türkiye'den özür dilenmesi ve Türkiye'ye bilgi verilmesi istenilmiştir.
Ben, o gün, yurt dışında
-Londra'da- resmî bir ziyaretteydim, döner dönmez, hemen, havaalanında, ikindi
vakti, saat 4-5 civarında haberim oldu. Bakanlığa geldiğimde, Sayın Başbakanın
da bilgisi olmuştu. Sayın Başbakanımızla görüştükten sonra, Genelkurmay
Başkanımızı aradım ve kendisinden daha detaylı bilgileri aldıktan sonra,
Amerikan Dışişleri Bakanı Powell'i aradım ve kendisine, böyle bir şeyin mümkün
olamayacağını, kabul edilemeyeceğini, bir müttefik ülkeye yapılabilecek en son
işin yapıldığını, aramızdaki güvenin büyük ölçüde sarsıldığını, hemen, bir an önce
bu işe son verilmesi gerektiğini ve bu işin niçin yapıldığının bize izah
edilmesi gerektiğini, yapanların cezalandırılması gerektiğini, gayet açık, net
bir şekilde söyledim. Gördüğüm kadarıyla, kendisinin de olaylardan tam bilgisi
yoktu. Olayları hemen sonuna kadar inceleyeceğini ve gerekeni yapacağını ve
beni arayacağını söyledi.
Bu arada, Genelkurmay
Başkanımız da, NATO Başkomutanını ve Amerika Birleşik Devletlerinin Avrupa'daki
kuvvetlerinin komutanını aradılar ve aynı şekilde, Genelkurmay Başkanımız da,
böyle bir işin düşünülemeyeceğini bile ve hemen sona erdirilmesi gerektiğini,
Türkiye'ye gerekli izahatın verilmesi gerektiğini söylemişlerdir.
Bu süre içerisinde 3
subay ve 8 assubayımız Bağdat'a götürülmüş, diğer siviller bırakılmış. Bizden,
Genelkurmay Başkanlığımızın ve Dışişleri Bakanlığımızın Silopi'deki
temsilcilerinden kurulan bir heyet hemen Süleymaniye'ye gönderilmiş, akşam
Süleymaniye'ye vardıklarında temaslara başlamışlardır.
Cumartesi günü akşamı
Dışişleri Bakanı Powell beni aradı ve gerekenlerin yapıldığını, bir istihbarat
bilgisi olduğunu ve bu olaya bunun sebep olduğunu söyledi. Bunun üzerine,
kendisine, gayet açık bir şekilde, müttefik ülkelerin arasında bu tip şeylerin
olamayacağını, varsa bir istihbarat bilgileri, önce bunu bize sormaları
gerektiğini, bizimle doğrulatmaları gerektiğini ve bu kuvvetlerin orada yabancı
olmadığını kendilerinin de bildiğini; dolayısıyla, silahlarının tabiî
olacağını, bütün bunların şikâyet konusu olamayacağını ve bu işin kesinlikle
bizi tatmin etmediğini ve bir an önce bu işin sonuçlandırılması gerektiğini
kendisine, söylenmesi gereken şekilde söyledim.
Gördüğüm kadarıyla,
Washington'un biraz bilgisi dışında işler cereyan etmiş; hatta, Bağdat'taki
Amerikan kuvvetlerinin en üst temsilcisi Bremer'in de olaydan haberi olmadığını
yapılan konuşmalardan anladım ve bu işin o gece bitmesi gerektiğini kendisine
tekrar söyledim ve kendisi de, bu işi bir an önce bitirmek için ne gerekiyorsa
bunu yapmaya hazır olduğunu ve yaptığını söyledi. Daha sonra, sabaha kadar bu
iş bitmeyince, o gün Sayın Başbakanımız, Başkan Yardımcısı Cheney'i aradı;
fakat, kendisi Washington'da değil başka bir yerde olduğu için o gün görüşme
olmadı, ertesi günü Cheney Başbakanımızı aradı. O konuşmada bulundum,
söylenebilecek her şeyi Sayın Başbakan söylemiştir, o konuşmanın metnini
görürseniz eminim ki, sizler de, açıkça söylemeseniz de içinizden takdir
edeceksinizdir. Bu işin kesinlikle su götürür bir tarafı olmadığını, iki
müttefik arasında böyle bir şeyin olamayacağını ve kendilerinin böyle bir şey
yapamayacaklarını, ellerindeki istihbarat dedikleri şeylerin saçma olduğunu,
bunların Türk-Amerikan ilişkilerini bozmak isteyen çevrelerin kendilerine
aktardığı bilgiler olabileceğini; ama, bunların Türkiye'ye hemen sorulması
gerektiğini, Türkiye tarafından bunlarla ilgili bilginin alınması gerektiğini,
yapılan işin hiçbir şekilde kabul edilebilir bir iş olmadığını ve Türk-Amerikan
ilişkilerini zedelemeye hiç kimsenin hakkı olmadığını, Sayın Başbakan, çok
açık, net ve ısrarlı bir şekilde söylemiştir. Orada da gördüğümüz kadarıyla
Başkan Yardımcısının da, çok detaylı bilgisi yoktu, o da hemen bize döneceğini
ve Sayın Başbakana bilgi vereceğini söylemişlerdir. Bu süre içerisinde, her
saat başı, gerek Ankara nezdinde gerek Washington nezdinde gereken her türlü
temas yapılmıştır ve söylenecek her şey söylenmiştir. Dolayısıyla, iki telefon
konuşması yapılıp, oturulup beklenmemiştir. Gerek Genelkurmay Başkanlığımız
gerek Dışişleri Bakanlığımız gerekse Sayın Başbakan ne gerekiyorsa her şeyi
yapmıştır.
Değerli arkadaşlar,
varılan bir mutabakat çerçevesinde, o gece askerlerimiz, subaylarımız serbest
bırakılmıştır. Gece yarısı Dışişleri Bakanları Powell, beni arayarak, o gün,
hemen, askerlerimizin, subaylarımızın misafirhaneye alındıklarını, güvenlik
gerekçesiyle de, gece değil, sabah saat 6'da Bağdat'a hepsinin nakledilip,
oradaki Türk Silahlı Kuvvetlerinin temsilcilerine teslim edileceğini
söylemiştir ve gerçekten, sabah saat 6'da da 3 subay, 8 assubayımız Bağdat'tan
Süleymaniye'ye getirilmişlerdir.
Bu, tabiî, bitmemiştir,
burada kalmamıştır; şüphesiz ki bu işin izahatının bize yapılması gerekir,
yapılacaktır da ve ayrıca, bu işi yapanlara, Türk-Amerikan ilişkilerini bu
şekilde zedeleyenlere de, muhakkak ki, gerekli cezalar verilecektir. Bunlar
bizim talebimizdir. Bu da, muhakkak olacaktır. Bunu da takip ediyoruz. Bu işin
sorumluları, bu işe yol açanlar kimlerse, bunlarla ilgili gerekli işlem
muhakkak yapılacaktır.
Bugün, NATO Başkomutanı
ve Amerika Birleşik Devletlerinin Avrupa'dan sorumlu, oradaki güçlerinden
sorumlu komutanı Jones, bugün saat 13.30 sıralarında Ankara'ya gelmiştir
-mesele, en üst seviyede ele alınmaktadır- bugün, Genelkurmayda, Dışişleri
Bakanlığımızın da katıldığı bir toplantı yapılmıştır kendisiyle; yarın
korgeneraller seviyesinde bu meselenin detayları görüşülecektir.
Şüphesiz ki, bizim
açımızdan, söylediğiniz şeylere aynen katılıyoruz, komiteler kurulacaksa, başka
işler için komiteler kurulacaktır; onlar da kurulacaktır, onları da
göreceksiniz, onlarla ilgili gerekli işlemler de yapılacaktır; çünkü, başından
beri, oradaki otoriteye bizim söylediğimiz şey "sizin terör listeniz
içerisinde bulunanlarla siz uğraşacaksınız; yoksa, biz uğraşırız; mademki şu
anda o toprakları siz kontrol ediyorsunuz..."
O konuya gelinecektir;
fakat, bu tip iddialar vardır, yani, saçma iddialar vardır. Bu iddiaları, iki
ülkenin, oturup, konuşması gerekir. Bunlar, aslında, bugün, Süleymaniye'de,
daha alt seviyedeki generaller arasında görüşülecekti; fakat, oradaki
görüşmeler durdurulmuştur ve Ankara'da, yarın, daha üst seviyede bu görüşmeler
yapılacaktır; neyse, bakacağız.
Değerli arkadaşlar, bu,
şunu göstermiştir, gayet açıktır: Amerika Birleşik Devletleri veyahut da onu
orada temsil edenler, gerçekten, yanlış yapmışlardır. Türkiye'nin
müttefikliğine, dostluğuna en çok ihtiyaçları olduğu bir dönemde bu olay
olmuştur; bunu, bütün dünya bilmektedir. Türkiye, Irak'ın istikrarını isterken,
Irak'ın bir an önce uluslararası sisteme kavuşmasını isterken, Irak Halkının
bir an önce huzura kavuşmasını isterken, Irak'ta, Irak'ı temsil eden sivil
yönetimin bir an önce görevi devralmasını beklerken, Irak'ı istikrarsızlığa
sevk edecek bir hareket içerisinde olamaz; böyle bir şey olamaz. Türkiye'nin,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin, orada, illegal bir terörist örgüt gibi, terör
olaylarına girmesini düşünmek bile saçmadır; ama, ne yazık ki, bunlar, bu yönde
aldıkları bir istihbarat, bilgi... Ki, bizim onlara söylediğimiz şu olmuştur:
"Bunu, ancak, ilişkileri bozmak isteyen terörist örgütler veyahut da başka
güçler yapabilir; ne yazık ki, siz de bunlara itibar etme yanlışlığı içerisine
düşmüşsünüzdür." Ama, ortada bir olay vardır; şüphesiz ki, çok yanlış
olmuştur. Güvenin tekrar kurulabilmesi için, demin söylediğim hususları takip
edeceğiz; yoksa, bu tahribat, tabiî ki, unutulmaz.
Tezkere söz konusu
olunca... Değerli arkadaşım burada söyledi; o konuda, gayet açık bir şekilde,
bağımsız ve demokratik bir ülkede ne olduysa o olmuştur. Türkiye Büyük Millet
Meclisi bu kararı verdikten sonra, hükümetimiz, o kararın arkasında durmuştur.
Hükümet olarak, hiçbir zaman, biz, eziklik içerisine girmemişizdir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Hükümet olarak, herhangi bir özür, herhangi bir suçluluk
psikolojisi içerisine de kimse girmemiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - İran
konusunda da beraber olacağınızı söylüyorsunuz Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Efendim, anlamadım.
HALUK KOÇ (Samsun) - İran
konusu geldiğinde beraber davranacağınızı beyan ediyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Kimden ne duydunuz böyle?..
HALUK KOÇ (Samsun) -
Dışişleri Bakanlığı Sayın Müsteşarı...
BAŞKAN - Sayın Bakan,
lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bu işlerde, bu konularda, bu ciddî
konularda, herhalde, dedikodularla veyahut da gazete sayfalarında gördüğünüz
şeylerle, bizim adımıza söylenmiş gibi yazılan laflarla hareket edilmez.
HALUK KOÇ (Samsun) -
İnşallah öyledir.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Şüphesiz ki, Türkiye bağımsız bir
ülkedir, şüphesiz ki, Türkiye'de demokrasi vardır, şüphesiz ki, Türkiye'de
-ümit etmiyoruz öyle bir olay olmasın- öyle bir olay, öyle bir sıkıntı bu
bölgede çıkarsa, demokrasi nasıl işliyorsa, öyle işler, kararlar nasıl
alınıyorsa, öyle kararlar alınır; ama, biz, bölgenin istikrara kavuşması için,
bölgenin, bütün bölgenin nükleer silahlardan arınmasını tabiî ki isteriz; hangi
ülke olursa olsun bu bölgede. Türkiye, bunu başından beri istemektedir; ama,
Türkiye, hiçbir ülkenin telkinleriyle veya hiçbir ülkenin baskısıyla hiçbir
konuda hareket etmez ve etmemiştir de. Bu konuda, Anayasamıza göre kim nasıl
karar verecekse, o şekilde karar verilmiştir. O bakımdan, eğer, onun intikamı
falan gibi şeyler söyleniyorsa, bu da çok saçmadır; çünkü, böyle bir olayda
kaybeden Türkiye olmamıştır. Böyle bir tatsız olayda, kaybeden, bu olaya sebep
olanlar olmuştur; gayet açıktır. Mahcubiyeti yaşayanlar bu olaya sebebiyet
verenler olmuştur.
GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul)
- Biz bir mahcubiyet görmedik.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - O açıdan, değerli arkadaşlar,
hükümet olarak gerekenler yapılmıştır.
Ayrıca, değerli
arkadaşıma, konuşmasından, bu mevzuu buraya getirmesinden dolayı tabiî ki
teşekkür ettim, güzel bir konuşma yaptı; ama, bu güzel konuşmayı, Sayın
Başbakan veyahut da benim Kayseri ziyaretimle de hiç bağdaştırmaması gerekirdi,
gölgelememesi gerekirdi. Ben, Kayseri'ye gittim; doğru. Kayseri'ye gidişim,
Kayseri Lisesinin 110 uncu kuruluş yıldönümünde bir şehitlik anıtını açmak için
idi. 1921'de, Sakarya Meydan Muharebesinde, Kayseri Lisesinin son sınıf öğrencilerinin
hepsi şehit olmuştur; onların anısına, orada bir anıt açtık. Bunu, böyle, mantı
yedi, şunu yedi... Evet, biz, bu 50 saat içerisinde yemek de yedik, su da
içtik, uyuduk da!.. (AK Parti sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
70 000 000'un boğazından geçmedi Sayın Bakan; 11 Türk askerin yakınlarının da!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - O bakımdan, böyle bir konuyu bu
noktaya hiç getirmemek gerekir; ama, olayı, 24 saat, gece-gündüz takip ettik.
Sayın Başbakan, gittiği yerde, ben Ankara'da, Kayseri'de, burada -neredeysem-
her saat başı, gelişmelerle ilgili bilgi aldık, söylenecek lafları söyledik,
verilecek talimatları verdik ve bugünkü noktaya gelinmiştir.
Değerli arkadaşlar,
kısaca, bu, şüphesiz ki, hepimizin meselesidir; bu meselelerde hepimizin üzüm
yemesi gerekir, bağcıyı dövmemiz değil. Yoksa, bazı partilerin "hükümet,
müstemleke hükümeti" gibi talihsiz açıklamalarını gördüm, üzüldüm; kendileri
açısından üzüldüm.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Ama, hep onlar bizi dövüyor Sayın Bakan!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Kim görüyor onları?!.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Onlar hep bizi dövüyor...
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Biz, kendimizi nasıl görüyorsak,
siz, ona bakın.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Hayır hayır... Yalnız, dayağı hep biz yiyoruz!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Biz, bağımsız, kendi kendine karar
alan, gerektiğinde... Türkiye Büyük Millet Meclisinin verdiği karar, bütün
dünya karşısında verildi; bütün dünyayı şok eden kararı Türkiye Büyük Millet
Meclisi verdi ve bu kararın arkasında hepimiz durduk. Dolayısıyla, bunları
kendimize yakıştırmayalım.
Ne yazık ki, Türkiye'de,
bazı entelektüel, aydın, entel geçinenler, Türkiye'yi hep tahkir etmiştir bu
süre içerisinde; hâlâ da, bunu yapmaktadırlar. Üzüm mü yiyorsun, bağcıyı mı
dövüyorsun?! Bunu, sizlere söylemiyorum; ama, bazı çevrelere söylüyorum; bunlar
yapılmıştır.
GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul)
- Üzüm nerede Sayın Bakan, üzüm nerede?!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Biz kendimize güvenen bir ülkeyiz,
biz milletimize güvenen bir ülkeyiz; dolayısıyla, başımız diktir, onurumuzu
kimseye rencide ettirmeyiz. "Türkiye'nin onuru rencide oldu" falan...
Ne demek?! Onurumuzu da kimseye rencide ettirmeyiz, alınacak tedbirleri de
alırız. Bu olayda da kaybeden Amerika Birleşik Devletleri olmuştur, Türkiye
olmamıştır; bunu da göreceksiniz.
Hepinize saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana,
yaptığı açıklamalardan dolayı teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Bir genel görüşme
önergesi vardır; okutuyorum:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. -
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oğuz Oyan, Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek ve Samsun Milletvekili Haluk
Koç'un, ABD askerlerinin Kuzey Irak'ta bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri personelini
gözaltına alması olayında hükümetin yürüttüğü politika konusunda genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/3)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kuzey Irak'ta 11 Türk
Silahlı Kuvvetleri personelinin gözaltına alınmasıyla ortaya çıkan kriz
konusunda hükümetin yürüttüğü politikalar hakkında, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün
102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca TBMM CHP Grubu adına genel görüşme
açılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz
Oyan |
Mustafa
Özyürek |
Haluk
Koç |
|
İzmir |
Mersin |
Samsun |
|
CHP Grup
Başkanvekili |
CHP Grup
Başkanvekili |
CHP Grup
Başkanvekili |
Gerekçe:
4 Temmuz 2003 tarihinde,
Süleymaniye'de bulunan irtibat noktasında görev yapan 11 Türk Silahlı
Kuvvetleri mensubu, ABD askerlerince şiddete başvurmak suretiyle gözaltına
alınmış ve Türk askerlerinin, kendilerine yaraşır şekilde, disiplin içerisinde
hareket etmesi, daha vahim olayların ortaya çıkmasını engellemiştir.
Gözaltına alınmaların
yaşandığı 4 Temmuz tarihinden, askerlerimizin görev yaptıkları Süleymaniye'ye
iade edilmelerinin gerçekleştiği 7 Temmuz tarihine kadar diplomatik alanda
yaşanan gelişmeler, bu süreçte ulusal onurumuz ve Türkiye'nin uluslararası
çıkarları açısından krizin son derece kötü yönetildiğini ortaya koymuştur. Olay
karşısında, hükümetin, krizin ciddiyeti çerçevesinde zamanında etkin önlemler
almaması Türk kamuoyunu derinden yaralamıştır.
Başbakan Tayyip Erdoğan
ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, parti etkinliklerine ara vermeden, bu
etkinlikler esnasında çelişkili mesajlarla kamuoyunu bilgilendirmesi,
kamuoyunda, hükümetin olayın ciddiyetini algılamadan hareket ettiği konusunda
şüphelerin oluşmasına neden olmuştur.
Diplomatik kanaldan
Türkiye'ye uzun süre hiçbir bilgi verilmemesi, uluslararası hukukla
bağdaşmadığı gibi, bunun, müttefik bir ülkeden beklenmeyecek bir tavır olduğu
açıktır. Olayın gerçekleşmesinden sonra yaşanan sürecin, lokal bir olay olmanın
ötesinde, planlı bir eylem niteliğinde olduğu yönünde kuvvetli işaretler
bulunmasına karşın, hükümetçe bu çerçevede bir değerlendirme yapılmayarak,
ulusal onur ve çıkarlarımızı gözeten bir politika izlenmemesi, bundan sonra
atılacak adımlar için de bir kuşku oluşmasına neden olmaktadır.
Öte yandan, hükümetin
Birleşmiş Milletler kararını dayanak göstererek liman ve üsleri yabancı
ülkelerin kullanımına açma konusunda aldığı Bakanlar Kurulu kararı Resmî
Gazetede yayımlanmamıştır. Bu bağlamda, kapsamı kamuoyunca bilinmeyen Bakanlar
Kurulu kararının da, Anayasanın 92 nci maddesi çerçevesinde incelenmesi ve bu
konuda Parlamentoya bilgi verilmesi, hem demokrasi hem de ortaya çıkan durum
karşısında bir zorunluluk haline gelmiştir.
Bu gerekçelerle,
askerlerimizin gözaltına alınmasının karanlıkta kalan yönlerinin ve bundan
sonra atılacak adımların belirlenmesi için konunun genel görüşmeyle ele
alınması doğru olacaktır.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Bir Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
2. - Edirne
Milletvekili Ali Ayağ ve 23 milletvekilinin, orman köylerinin kalkındırılması
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/118)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde, orman köylüsü,
gelir dağılımında en düşük payı almaktadır. Günümüzde insanlığın ve toplumların
kazandığı sosyal ve ekonomik haklardan orman köylümüz yeterince
faydalanamamıştır. Bu hakların artırılması ve yaygınlaştırılması amacıyla,
Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1- Ali Ayağ (Edirne)
2- Haluk İpek (Ankara)
3- Sadullah Ergin (Hatay)
4- Ahmet Işık (Konya)
5- Hüseyin Tanrıverdi (Manisa)
6- Mehmet Fehmi Uyanık (Diyarbakır)
7- Selami Uzun (Sıvas)
8- Hamit Taşçı (Ordu)
9- Ahmet Yeni (Samsun)
10- Ayhan Sefer Üstün (Sakarya)
11- Bekir Bozdağ (Yozgat)
12- Ramazan Can (Kırıkkale)
13- Mustafa Ataş (İstanbul)
14- Avni Doğan (Kahramanmaraş)
15- Nusret Bayraktar (İstanbul)
16- Ali Yüksel Kavuştu (Çorum)
17- Mehmet Mustafa Açıkalın (İstanbul)
18- Cavit Torun (Diyarbakır)
19- Mehmet Beşir Hamidi (Mardin)
20- Nur Doğan Topaloğlu (Ankara)
21- Öner Ergenç (Siirt)
22- Agâh Kafkas (Çorum)
23- Nurettin Aktaş (Gaziantep)
24- İbrahim Hakkı Birlik (Şırnak)
Gerekçe:
Ülkemizde 20 000 orman
içi ve orman kenarı köyde yaklaşık 7 500 000 orman köylüsü yaşamaktadır. Bu
oran, ülke nüfusunun yüzde 10'u demektir. Bu nüfus yerleşimleri gereği,
ormanlarla içiçe yaşamakta ve genelde geçimlerini ormanlardan sağlamaktadır.
Ormanlarımız 20 700 000
hektar genişliğinde olup, yaklaşık yüzde 52'si verimsiz, yüzde 48'i verimlidir.
Görüldüğü gibi,
yarısından fazlası verimsiz karakterdedir. Bizim için ülkemizin akciğerleri
olan ve insanlığın ortak geleceğinde mutlaka var olması gereken ve mutlaka
yaşam için ihtiyaç duyacağımız ormanlarımızın ne kadar önemli olduğu bir
gerçektir.
Bir yandan ormanlarımızın
varlığını sürdürmemiz gerekirken diğer yandan ormanlarla içiçe yaşayan orman
köylümüzün de sosyal ve ekonomik kalkınmasını sağlamamız gerekmektedir. Aksi
halde, ekonomik geçim sıkıntısı içerisinde yaşayan halk, istemeden ormanların
varlığına zarar verebilecektir.
Ama, şu bir gerçektir:
Orman köylüsünü sosyal, ekonomik ve kültürel yönden geliştirmediğimiz sürece,
ormanlarımızı da tam olarak koruyamayız. Bunun için önce insan anlayışı
çerçevesinde ormanları korumak için öncelikle orman köylüsü korunmalıdır.
Orman köylerine
baktığımızda, orman köylerinin medeniyetin getirdiği bazı sosyal imkânlardan
yoksun olduğunu görürüz. Orman köyleri arazinin şartları gereği genelde
birbirinden uzak alanlarda ve nüfus olarak da çok parçalı durumda bulunmaktadır.
Bu durum, orman köylerine altyapı hizmetlerinin götürülmesinde zorlukları da
beraberinde getirmektedir.
Bu nedenle, genelde,
orman köylerinde yol, su, elektrik ve sosyal tesisler yapılamamaktadır. Ayrıca,
orman köylerinde geçim imkânları da sınırlıdır. Orman köylüsü ya hayvancılık
yapacak ya da ormancılık işlerinde çalışacaktır. Bunun dışında ciddî anlamda
orman köylüsünün gelir getirici bir kaynağı bu güne kadar geliştirilememiştir.
Orman köylüsü, her
yönüyle zor yaşam koşulları altında bulunmaktadır. Bunun yanında eğitim ve
sağlık yönünden de son derece kısıtlı imkânlara sahiptir.
Bu nedenlerle, orman
köylüsü mutlaka olduğu yerde kalkındırılmalı ve bu köylerde yaşam koşulları
iyileştirilmelidir.
Orman köylüsünün geçim kaynakları
artırılmalı ve günümüzde yeni yeni kaynaklar oluşturulmalıdır.
Orman köylüsünün
çocuklarına daha iyi şartlarda okuma imkânları sağlanmalıdır.
Orman köylüsü, ormancılık
işlerinde "vahidi fiyat" denilen ve dünyada hiçbir örneği olamayan
bir işçi statüsünde çalıştırılmaktadır. Bu işlerde çalıştırılanlar artık sosyal
güvenceye süratle kavuşturulmalıdırlar.
Orman köylerinde kurulu
bulunan tarımsal kalkınma kooperatifleri aktif hale getirilmelidir.
Orman köylerinin
civarındaki doğal ve tarihî kaynaklardan elde edilen gelirlerden orman köylüsü
mutlaka pay almalıdır.
Ormanlar ve orman
köylüsü, bizim hiçbir zaman vazgeçemeyeceğimiz, birini diğerine tercih
edemeyeceğimiz varlıklardır.
Bu nedenle, ormanlarımızı
koruyarak orman köylümüzün hakları konusunda gerekli yasal düzenlemelerin
yapılabilmesi için bir Meclis araştırması açılmasına süratle gerek
duyulmaktadır.
BAŞKAN- Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
Kâtip Üyemizin, bundan sonraki sunumlarını oturduğu yerden yapmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sözlü soru önergelerinin
geri alınmasına dair 3 adet tezkere vardır; okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Mersin
Milletvekili Hüseyin Özcan'ın (6/311) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/82)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Meclis gündeminde bulunan
(6/311) esas numaralı, ülkemizdeki ABD askerî varlığının TBMM kararına uygun
olup olmadığına ilişkin Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sözlü olarak
yanıtlaması istemiyle vermiş olduğum soru önergemi, konunun güncelliğini
kaybetmesinden ötürü geri alıyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim. 7.7.2003
Hüseyin
Özcan
Mersin
BAŞKAN- Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
2. - Mersin
Milletvekili Hüseyin Özcan'ın (6/312) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/83)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Meclis gündeminde bulunan
(6/312) esas numaralı, Diyanet İşleri Başkanının istifasıyla ilgili iddialara
ilişkin Sayın Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın sözlü olarak yanıtlaması istemiyle
vermiş olduğum soru önergemi, konunun güncelliğini kaybetmesinden ötürü geri
alıyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim. 7.7.2003
Hüseyin
Özcan
Mersin
BAŞKAN- Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
3. - Kars
Milletvekili Selami Yiğit'in (6/520) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/84)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin Sözlü Sorular
kısmının 239 uncu sırasında yer alan (6/520) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Selami
Yiğit
Kars
BAŞKAN- Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:
4. - Barış
Harekâtının 29 uncu yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Meclisi Başkanı Zeki Serter'in vaki davetine, TBMM Başkanını
temsilen, TBMM Başkanvekili Yılmaz Ateş'in icabet etmesine ilişkin Başkanlık
Tezkeresi (3/325)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sayın Dr Vehbi Zeki Serter'in vaki
davetine icabetle, 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekâtının 29 uncu yıldönümü
kutlamalarına, TBMM Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili Yılmaz Ateş'in
katılması hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel
Kurulun tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlığın, Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş 2 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
5. -
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Yunanistan'a yaptığı resmî ziyarete iştirak
etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi (3/326)
4.7.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Yunanistan'ın Avrupa
Birliği Dönem Başkanlığının sona ermesi nedeniyle Selanik'te yapılan Devlet ve
Hükümet Başkanları Zirvesine katılmak üzere bir heyetle birlikte 20-21 Haziran
2003 tarihlerinde Yunanistan'a yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları
yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki
Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Ömer Çelik (Adana)
Egemen Bağış (İstanbul)
Yaşar Yakış (Düzce)
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer tezkereyi
okutuyorum:
6. - Devlet
Bakanı Mehmet Aydın'ın, bir heyetle birlikte Avusturya'ya yaptığı resmî
ziyarete, Isparta Milletvekili Mehmet Emin Murat Bilgiç'in de iştirak etmesinin
uygun görülmüş olduğuna ilişkin Başbakanlık Tezkeresi (3/327)
4.7.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Prof. Dr.
Mehmet Aydın'ın, Avusturya Türk İslam Birliği Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin
Dornbirn'deki yeni hizmet binasının açılışına katılmak ve görüşmelerde bulunmak
üzere bir heyetle birlikte 13-15 Haziran 2003 tarihlerinde Avusturya'ya yaptığı
resmî ziyarete, Isparta Milletvekili Mehmet Emin Murat Bilgiç'in de iştirak
etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:
V. -
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. - Genel
Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 8
Temmuz 2003 Salı günü saat 13.30'da yapılan toplantısında siyasî parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, aşağıdaki Grup önerilerimizin Genel
Kurulda okunarak oylanmasını saygılarımla arz ederim.
Haluk
İpek
Ankara
AK
Parti Grubu Başkanvekili
Grup Önerisi:
Genel Kurulun 8.7.2003
Salı günkü (bugün) birleşiminde; sözlü soruların görüşülmemesi; gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmının 49 uncu sırasında yer alan (10/69) esas numaralı Meclis araştırması
önergesi ile aynı gün gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve okunmuş bulunan
Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23 arkadaşının (10/118) esas numaralı aynı
konudaki araştırma önergesinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılması; gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 32 nci sırasında yer alan 178 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın
3 üncü sırasına, 55 inci sırasındaki 208 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü
sırasına, 3 üncü sırasındaki 104 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına,
4 üncü sırasındaki 55'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına,
5 inci sırasındaki 158 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 6 ncı
sırasındaki 155 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 56 ncı
sırasındaki 209 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 19 uncu
sırasındaki 141 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 46 ncı
sırasındaki 199 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 8 inci
sırasındaki 157 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 9 uncu
sırasındaki 159 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 10 uncu
sırasındaki 160 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 11 inci
sırasındaki 162 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına, 13 üncü
sırasındaki 85 sıra sayılı kanun tasarısının 16 ncı sırasına, 21 inci
sırasındaki 169 sıra sayılı kanun tasarısının 17 nci sırasına, 33 üncü
sırasındaki 185 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci sırasına, 34 üncü
sırasındaki 186 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu sırasına alınması;
çarşamba günkü birleşimde de sözlü soruların görüşülmemesi; çalışma
sürelerinin, salı, çarşamba ve perşembe günkü birleşimlerinde saat 21.00'e
kadar olması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin
aleyhinde, şahsı adına, Sayın Oğuz Oyan; buyurun.
Süreniz 10 dakika.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, yine, bir grup önerisi üzerinde söz
aldık; ancak, bugünkü konuşmamızın bir farklı yönü olacak. Bugün, burada,
Danışma Kurulu kararlarının Meclisteki denetim hakkını sınırlandırdığı ya da
Meclisin çalışma saatlerinin uzatılarak daha fazla yasama faaliyeti yapılmak
istenmesine rağmen Mecliste karar yetersayısının sağlanamaması nedeniyle, bunun
pratikte işletilemediği gibi eleştirilere çok fazla girmeyeceğim; bizim, bugün
Danışma Kurulu toplantısına getirdiğimiz ve biraz önce de burada okunmuş
bulunan, Mecliste bir genel görüşme yapılmasına ilişkin talebimiz üzerinde
duracağım.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce, burada, Sayın Dışişleri Bakanı bir açıklama yaptı. Bu açıklamanın
şekli bile, bu açıklamanın içeriği bile, Türkiye'nin bu konuda ne kadar alttan
alıcı bir tutum içinde olduğunu göstermiştir.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, aşağılayıcı bir muameleyle karşı karşıya kalmıştır. Türkiye'de, bu
baskına karşı, askerlerimize terörist muamelesi yapılmasına karşı derin bir
infial uyanmışken, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti yetkililerinin, Başbakan ve
Dışişleri Bakanı başta olmak üzere, bu konunun Türkiye'nin gündemine böylesine
oturmuş olması sanki onları çok da fazla ilgilendirmezmiş gibi, olağan
programlarını sürdürmeleri bile, olayın ne kadar hafife alındığını gösteren bir
kanıttır. Türkiye, milletin onurunun rencide edildiği bir olayla karşı karşıya
kalmıştır, devletin itibarını sarsıcı bir olayla karşı karşıya kalmıştır. Böyle
bir olay karşısında, ne yazık ki, basiretli bir tutum gösterilememiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu
Meclisten, 1 Mart tezkeresi geçti. 1 Mart tezkeresinin geçmesinin izleri
sürmektedir. Bazı güçler, Türkiye'nin, böylesine bir tezkereye böylesine bir
yasama organı kararı vermesini, böylesine olgun, demokratik bir ülke tavrı
göstermesini içlerine sindirememektedirler. 1 Mart tezkeresinin intikamını
almak isteyen dış güçler vardır; Türkiye'ye, bu nedenle, 1 Mart tezkeresi
nedeniyle özür diletmek isteyen dış güçler vardır. Bunlar bunu açıkça ifade
etmişlerdir, bunlar Türkiye'nin yetkili bakanlarına, bunu ifade etmişlerdir ve
gereken cevabı, ne yazık ki, alamamışlardır; bu ifadelerine samimî demeçler
şeklinde, hoşgörülü yaklaşımlarla karşılaşmışlardır. Türkiye'ye özür diletmek
isteyenler, Türkiye'nin başını eğdirmeye çalışmışlardır. Bunlar halen vardır ve
bugün, Irak'taki olayın bütün bunlardan bağımsız olduğunu düşünmek saflık olur.
Türkiye'nin 9 Eylül zaferini, Türkiye'nin Lozan zaferini içine sindiremeyenler
vardır. Dünyada, bağımsızlık heveslerini tamamen tarihe gömmek isteyenler
vardır. Bugünkü küreselleşme biçimine karşı çıkan ya da bu dinamikleri tam
olarak izlemeyen diye düşünülen güçlere savaş açan, gözü kara bir egemen güç
oluşumu vardır. Türkiye'nin, dünya halklarına, dünya ülkelerine bağımsızlık
konusunda örnek teşkil etmesini istemeyen, bundan rahatsız olan güçler vardır.
Amerika Birleşik
Devletleri, Türkiye'yi, emperyal hedeflerine karşı bir 1 Mart kararı almaya
cüret eden azgelişmiş bir ülke olarak görmektedir. Amerika Birleşik Devletleri,
Türkiye üzerinden, Irak savaşına karşı duran Almanya, Fransa gibi ülkelere bir
mesaj yollamaya çalışmaktadır. Bunu, bir mahallî olay, oradaki bir Amerikan
komutanının yaptığı sıradan bir olay gibi görmek, herhalde, bizim
söyleyeceğimiz bir gerekçe olamaz, böyle bir gerekçe bizden çıkamaz. Burada, bir
uyarı, hem Türkiye'ye hem bizim üzerimizden başka dünya ülkelerine gönderilmek
istenmektedir; bir güç gösterisi yapılmaktadır, bir gözdağı verilmektedir.
Şimdi, bütün bunlar
varken, bunu hafife almak mümkün müdür? Yani, örneğin, dün Bakanlar Kurulu
çıkışında Hükümet Sözcüsünün, Sayın Adalet Bakanının dediği gibi "önemli
olan netice almaktır" diyebilir miyiz?! Nedir netice almak Sayın Hükümet Sözcüsünün
gözünde; 11 askeri kurtarmaktır.
Değerli arkadaşım, 11
askeri nereden kurtarıyorsunuz, düşman güçlerinden mi? Eğer bu bir düşman
güçlerinden kurtarma olsaydı, bravo, yani, evet, netice aldınız derdik. Ortada,
alınmış bir netice yok. Bu, zaten, olacağı belli bir olay. Bu, bir an önce, 70
saat geçmeden yapılması; ama, orada kalmaması gereken bir olay. Netice almak
nedir biliyor musunuz; hesap sormaktır. Netice almak, bu gücü, Amerika Birleşik
Devletlerini, Türkiye'den özür dilemeye davet etmek ve bunu başarmaktır. Netice
almak budur. Bunu yapabiliyorsanız, özür dilenmesini talep edebiliyorsanız, sorumlulardan
hesap sorulmasını talep edebiliyorsanız ve bu olayların tekrarlanmaması
konusunda gerekeni sağlayabiliyorsanız, işte o zaman netice almış olursunuz,
yoksa, 11 Türk askerinin tutsaklığının sona erdirilmesi bir netice almak
olamaz. Bu, zaten, önceden hesaplanmış, biçilmiş bir olaydır.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de, ne yazık ki, Amerika'dan icazetli, Avrupa'dan takviyeli ikinci
cumhuriyet heveslileri vardır. Türkiye'de, bu cumhuriyetin harcında olan
Kemalist bağımsızlıkçı ilkeleri, Kemalist orduyu hedef almada, zayıflatmada,
geriletmede dış güçlerden daha az hevesli olmayanlar vardır; Türkiye'de, bu tür
sorunları, örneğin Irak'ta yaşanan bir sorunu iki ordu arasındaki sorun
diyerek, sivil otoritenin seyirci kalmasına bir gerekçe aramak isteyenler
vardır; Wolfovitz'in açıklamalarını, içişlerimize müdahale etmek olarak
görmeyen, hoşgörülü açıklamalar vardır.
Değerli arkadaşlarım, bu,
tehlikeli bir bileşimdir. Biz, bu cumhuriyeti sokakta bulmadık. Bu cumhuriyet,
emperyalizme karşı savaşla kurulmuştur. Tarih karşısında bugün, büyük bir sınav
verme günüdür, günleridir. Dolayısıyla, biz bu sınavı, ona buna yaranarak
veremeyiz. Türkiye'nin, Türk Milletinin itibarını, onurunu, bağımsızlığını
korumak öncelikli görevimizdir ve bu görev konusunda, nota vermeyi müzik
notasıyla karıştırmak gibi birtakım şakalarla, esprilerle uğraşamayız. Türkiye,
bu konuda, yazılı olarak, tarihe not düşerek, bir ültimatom değil, ama, tam da
bir nota vermenin zamanıydı, bunu kaçırmıştır.
Türkiye, bugün, biraz
önce Dışişleri Bakanının burada yaptığı açıklama tarzı alttan alıcı
açıklamalarla, yani, sanki, Amerika orada yanlış bir istihbarat almış, bunun
üzerine girmiş gibi... Öte yandan, Türkiye'nin ne işi var bir tahkikat
komisyonunda?! Biz ancak açıklama isteyebiliriz; o komisyonda, komitede bizim
işimiz ne?! Bize bir açıklama borcu vardır bu olaya neden olanların. Bu
açıklamayı bekliyoruz ve bu açıklamayı talep etmeliyiz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Oyan,
teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, lehte, Sayın
Haluk İpek; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK İPEK (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, AK Parti Grubu
olarak, Meclisin bu haftaki çalışmalarıyla ilgili önerimizi sunduk. Danışma
Kurulunda, Cumhuriyet Halk Partili Grup Başkanvekili arkadaşımız, Kuzey Irak'ta
yaşanan olaylarla ilgili bir genel görüşme açılmasını, eğer bu genel görüşme
açılmazsa, o takdirde önerimizi reddedeceklerini bize ilettiler. Biz de,
kendilerinin vermiş olduğu bu genel görüşme talebinin henüz bize ulaşmadığını,
teknik olarak, böyle bir önergenin gündeme alınması için önce Genel Kurulda
okunması gerektiğini -ki, biraz önce, yeni okundu- ondan sonra,
değerlendirdikten sonra, genel görüşme açılması hususunda, bizim de bu konuya
olumlu yaklaşacağımızı belirttik; çünkü, parlamenter sistemin merkezi Türkiye
Büyük Millet Meclisidir. Tabiî ki, yaşanan bu kadar önemli bir olayın Türkiye
Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi, parlamenter yapımız açısından da çok
önemlidir.
Tabiî, Danışma Kurulundan
çıktıktan hemen sonra, böyle bir önergenin olduğunu ve Meclisin bilgilendirilme
hususunda bir talebinin olduğunu Dışişleri Bakanımıza aktardım. Bunun üzerine,
Dışişleri Bakanımız da, derhal buraya gelerek, konuyu teferruatıyla -biraz önce
dinlediğiniz gibi- burada aktardılar. Söylenen sözler ve yapılan eleştirilerin
tamamına da katılıyoruz. Gerçekten, olay, hiçbir şekilde affedilemeyecek önemli
bir olaydır; bugüne kadar Amerika'yla yapmış olduğumuz müttefiklik ilişkimize
çok önemli yara vermiş bir olaydır; ancak, biraz önce burada konuşan Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekilinin söylediği gibi, askerlerimizin bırakılmış
olması, bu işin örtbas edilmiş olması anlamına gelmemektedir, konu takip
edilmektedir. Biz, bir kabile devleti gibi davranamayız ve davranmadık. Olay,
an ve an, teferruatıyla, çok sıkı bir şekilde takip edildi, söylenecek her şey
söylendi ve talimatlar da verildi. Bunun devamı da takip edilecek; ancak, bizim
bir kabile devleti gibi davranmamış olmamız, soğukkanlı olmamız, içimizde
fırtınalar kopmadığı anlamına da gelmemektedir; olay takip edilecektir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bu konuları genel görüşme halinde görüşmesine, parlamenter yapımızın
işlemesi açısından, hiçbir zaman karşı olmadığımızı belirtiyorum; ancak, teknik
olarak hiç haberimiz olmayan, bu sabah Meclis Başkanlığına gönderilmiş, hiç
bilmediğimiz bir genel görüşmenin, bugün, Danışma Kurulunda görüşülüp bir
karara varılması mümkün değildi. Bu nedenle, bizim, Danışma Kurulunda yapmış
olduğumuz teklifimiz, Meclisin bu haftaki çalışması açısından önemli ve
gerekliydi.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın İpek.
ONUR ÖYMEN (İstanbul) -
Önerinin aleyhinde söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)
ONUR ÖYMEN (İstanbul) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; içinde bulunduğumuz koşullar, Yüce
Meclisin, bugün, birinci öncelikle, ülkemizin, ulusumuzun haysiyetini
ilgilendiren bu konuyu ele almasını zorunlu kılıyordu. Dilerdik ki, Meclis,
bugün, İktidar Partisinin de oylarıyla, destekleriyle, öncelikle bu konuyu
görüşsün. Halkımızın şu anda beklediği, Yüce Meclisin bu konudaki sesidir, bu
konudaki tepkisidir. Ülkemizin haysiyeti rencide edilmiştir. Ordumuzun,
milletimizin millî gururu zedelenmiştir. Halkımız, buna karşı, Yüce Meclisin
sesini bekliyor, tepkisini bekliyor. Bugün, konuşmamız gereken birinci konu
budur.
3 subayımız, 8
assubayımız, görev yaptıkları Süleymaniye Şehrinde, bir müttefik ülkenin
askerleri tarafından, zor kullanılarak, başlarına çuval geçirilerek, elleri
bağlanarak alınıp götürülüyorlar; eşyaları müsadere ediliyor, kasaları kırılıyor,
belgeleri alınıyor, silahları alınıyor. Bundan daha üzücü, bundan daha dehşet
verici bir durum düşünebiliyor musunuz?! Bu ilgilendirmiyorsa millî
haysiyetimizi, hangi konu ilgilendirecektir?!
Sayın Dışişleri Bakanını
biraz önce dinledik. Nazik ve alçakgönüllü üslubuyla, gelişmeleri izah etmeye
çalıştı. Arkadaşlar, alçakgönüllülük, bir insan için fazilettir, yüksek bir
duygudur; kendisinin bu duygularını takdirle karşılıyoruz; ama, devletler
alçakgönüllü olmaz. Haysiyeti rencide edilen bir devlet, bu gibi durumlarda,
alçakgönüllülükle cevap vermez. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, ne
yapmamız gerekiyordu; ilk yapılması gereken şey, derhal bir protesto notası
vermekti. Bu yapılmamıştır. Bunun yapılmaması büyük bir eksikliktir. Size,
kendi tecrübemden bir örnek vereyim: Birkaç yıl önce, Türkiye, bir İspanyol
gazeteciyi birkaç saat gözaltında tuttu diye, İspanyol Hükümeti, bize, resmen,
protesto notası vermiştir. Uluslararası ilişkiler böyle yürütülür. Sayın
Başbakanın tahmin ettiği gibi, nota vermek, bir savaş ilanından önceki son adım
değildir. Nota, devletler arasındaki yazışmaların adıdır; her konuda, her gün
yüzlerce nota verilir. Bu arada, bu konuda yapılması gereken şey, resmen,
derhal, bir protesto notası vermekti. Bu yapılmamıştır. Bunun yapılmaması büyük
bir eksikliktir. Müttefik ülkeler arasında böyle bir olayın cereyan ettiği
duyulmamıştır. Bir müttefik ülkenin askerlerinin, kalkıp da, başka bir müttefik
ülkenin askerlerini esir almasının örneği yoktur.
İkinci yapılması gereken
iş, derhal NATO Konseyini toplantıya çağırmaktı. Bize bilgi vermedikleri
anlaşılıyor. Sayın Başbakan telefon ediyor, bilgi alamıyor; Sayın Dışişleri
Bakanı telefon ediyor, bilgi alamıyor. Vardıkları sonuç: Efendim, bu, herhalde
merkezî hükümetin bilgisi dışındadır, hatta, belki, Kuzey Irak'taki yerel
komutanın da bilgisi dışındadır; mevzii bir olaydır. Bunu böyle kabul edebilir
misiniz?!
Öyle anlaşılıyor ki,
Sayın Dışişleri Bakanı son gelişmelerden haberdar değildir. Resmen, Dışişleri
Bakanlığı sözcüsü, açıklama yaptı, "oradaki Türk askerlerinin rahatsız
edici davranışları dolayısıyla bu eylem yapılmıştır" dedi. Yani, siz
rahatsız edici iş yaptınız, biz de size ceza verdik diyor. Şimdi, bunu, kalkıp
da, Amerikan Hükümetinin bilgisi dışında bir olay gibi yorumlayabilir misiniz?!
Bugünkü iletişim çağında, merkezî hükümetin dışında böyle bir olay olacak, otuz
saat merkezî hükümetin bilgisi olmayacak, insanlar üzerlerine terörist gömleği,
elbisesi giydirilerek sorgulanacaklar; ondan sonra, diyeceksiniz ki, bu, yerel
bir olaymış. Böyle şey olabilir mi? Resmen, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü dünyaya
ilan ediyor, "Türk askerlerinin rahatsız edici tavırları, davranışları
dolayısıyla bunu yaptık" diyor. Nerede bizim cevabımız?! Buna cevabımız,
burada, Sayın Dışişleri Bakanımızın biraz önce söylediği gibi mi olmalıydı?
"Söylenecek her şey
söylenmiştir" diyor Sayın Bakan. Hayır arkadaşlar, söylenecek her şey
söylenmemiştir, söylenmesi gerekenler söylenmemiştir. Biz, Türkiye'nin gür
sesinin, bu gibi durumlarda duyulmasını isteriz. Nerede Türkiye'nin tepkisi?
Nerede Türkiye'nin tepkisi? Duyulmamıştır. Alttan alarak, aman ilişkilerimiz
bozulmasın diyerek bu işleri geciktirirseniz, geçiştirirseniz, yarın, başınıza
daha ağırı gelir, daha kötü durumlarla karşılaşırsınız.
Komisyon kurulacakmış.
Arkadaşlar, sebebini bilmediğiniz bir olay dolayısıyla komisyon kurulur mu? Neyi
araştıracağını bilmediğiniz bir komisyonun kurulmasını teklif edebilir misiniz?
Bunun bir anlamı var mı? Böyle bir şey olabilir mi? Neyse iddiaları, gelip
söyleyecekler. Diplomatik kanallar açık, askerî kanallar açık; gelip, açıkça
size söyleyecekler "şöyle bir
sıkıntımız var, böyle bir istihbaratımız var..." Cevabını alacaklar
sizden. Komisyon kurmak demek, daha bilmediğiniz bir iddiayı tartışmaya hazır
olmak demektir. Bakalım biz hazır mıyız, böyle aslı faslı olmayan iddiaları
tartışmaya! O da başka bir yanlış olmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
Amerikalılara söylenecek şudur: Burası Türkiye'dir. Burada, şerefli insanlar
yaşar; şereflerini, millî gururlarını her şeyin üzerinde tutan insanlar yaşar.
Biz, bu hareketinizi kabul etmiyoruz, reddediyoruz, protesto ediyoruz;
dostluğa, ittifak ilişkilerine uygun bir davranış olarak görmüyoruz. Sizden,
derhal, özür dilemenizi bekliyoruz. Siz, bizden özür dilemedikçe, bizden
beklediğiniz dostluğu bulamazsınız, bizden beklediğiniz işbirliğini bulamazsınız
ve Dışişleri Bakanımızın Amerika ziyaretini iptal ediyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar) Söylenecek olan budur ve bu söylenmemiştir.
Sayın Dışişleri Bakanı,
Meclis kürsüsüne çıkıp da, bu haysiyetşiken, bu haysiyetimize karşı saldırı
üzerine, ben de Amerika ziyaretimi erteliyorum bile diyememiştir. Bu bize
yakışıyor mu?! Başka ülkeler, bu gibi durumların çok daha hafifinde çok daha
ağır tepkiler gösteriyorlar; derhal dış gezilerini iptal ediyorlar, merkeze
geliyorlar, en üst düzeyde toplantılar yapıyorlar, derhal tepkilerini ortaya
koyuyorlar, dış ziyaretlerini hemen iptal ediyorlar. Biz niye yapamıyoruz?!
Neyimiz eksik?! Neden gocunuyoruz, neden çekiniyoruz; IMF kredilerinden mi?!
Olmaz olsun IMF kredisi! (CHP sıralarından alkışlar) Eğer, bizim haysiyetimiz
uğruna alınacak bir krediyse, biz bunu istemiyoruz; biz, böyle haysiyetimizi
feda ederek hiçbir lütuf istemiyoruz kimseden. Biz, böyle bir milletin
çocukları değiliz; biz, böyle saldırılar, haysiyetşiken davranışlar karşısında
boynunu büken bir milletin çocukları değiliz.
Arkadaşlar, biz
Amerika'dan ne bekliyoruz; Kuzey Irak'taki teröristleri yakalamalarını ve
Türkiye'ye iade etmelerini bekliyoruz. KADEK-PKK teröristleri, yıllardan beri
orada faaliyet gösteriyor. Amerika, resmen, bunları, terör örgütleri listesine
dahil etmiştir. Niçin yakalanmıyor bunlar; niçin bize iade edilmiyor?
Amerika'nın meşhur mizahıdır; "bu köyde taşları bağlamışlar, köpekleri
serbest bırakıyorlar" derler. İşte, yapılan budur. Amerika, taşları bağlıyor bizim askerlerimizi
gözaltına alarak. Niye teröristlere karşı davranışta bulunmuyor; niye bunu
isteyemiyoruz; niye Sayın Dışişleri Bakanımız biraz önce bunu söyleyemedi;
bunun izahı nedir?! Savaş biteli aylar oluyor, 5 000 tane PKK-KADEK teröristi serbestçe
Kuzey Irak'ta faaliyet gösteriyor. Bazı basın haberlerine göre, Amerikalılar
bunlarla temas ediyormuş; bunu kabul edebilir misiniz?! Hani, Başkan Bush
diyordu ki, bütün dünyada, kökeni ne olursa olsun, terörün kökünü
kazıyacağız... Niçin tedbir almıyorlar?! Niçin almıyorlar; bunun izahı nedir?!
Hükümetin sorması gereken bu. Komisyon kuracaksanız, bu konuda kuracaksınız;
oradaki teröristlerin yakalanıp, derhal Türkiye'ye iadesi için kuracaksınız.
Şimdi, bakıyoruz, gündeme
geliyor yeni bir pişmanlık yasası. Acaba, niçin?!. Acaba, Amerikalılar size
şart mı koştu, böyle bir af yasası çıkarmazsanız, bunları Türkiye'ye iade
etmeyiz diye?! Başka ne gerekçesi olabilir, şu sırada teröristleri affedecek
bir yasa çıkarmanın ne izahı olabilir?! Var mı başka bir izahınız; bu mudur
gerekçesi?! Başka bir şeyse, öğrenmek isteriz.
Arkadaşlar, bir şey daha
hatırlatayım size. PKK teröristleri, bundan birkaç yıl önce, 11 000
vatandaşımızı, zorla, bir kısmını kandırarak Kuzey Irak'a kaçırdılar. Bu
vatandaşlarımız, orada, Atruş Kampında, yıllarca, PKK'nın militanlarının
kaynağı olarak kullanıldılar, istismar edildiler, baskı altına alındılar.
Türkiye'nin müdahalesiyle Birleşmiş Milletler himayesi kaldırıldı Atruş
Kampından, kampı dağıttırdık. Ne oldu; bunlar, 36 ncı paralelin güneyindeki Mahmura
Kampına gittiler, şu anda oradalar. Hükümetimiz ne yapıyor bunları kurtarmak
için?! Şu anda Amerika'nın sorumluluğu vardır bütün Irak'ta; niçin, oraya
kaçırılan vatandaşlarımızı kurtaramıyoruz?! İşte, yapılacak işler bunlardır; hükümetten
beklediklerimiz bunlardır. Ne yazık ki, bunlar yapılamıyor. Bunların
yapılamamasından, büyük bir üzüntü duyuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öymen, 1
dakika eksüre veriyorum size; lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Dışişleri Bakanımız
"amacımız üzüm yemektir, bağcıyı dövmek değildir" diyor. Arkadaşlar,
biz, bu durumda, üzüm yemek istemiyoruz. Şu anda, Türkiye'nin, Türk Milletinin
beklediği, üzüm yemek değildir. Kimseyi dövme niyetimiz de yok; ama, bizim
beklediğimiz, milletin beklediği, haysiyetimizi korumaktır. Üzüm yiyeceğiz diye
boynumuzu bükemeyiz. Şu sırada yapılması gereken şey, haklarımızı,
çıkarlarımızı korumaktır ve çok açık bir tavır izlemektir.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) -
Savaş mı ilan edelim?!
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Savaş ilan edelim diyen yok size; ama, diğer ülkeler bu durumlarda ne
yapıyorlarsa onu yapacağız. Bir protesto notası verebildiniz mi?!
Şimdi, size şunu
soruyorum: Hükümet bir karar aldı; diyor ki "havaalanlarımızı, üslerimizi
açacağız 1483 sayılı karar gereğince." Niçin, burada, Mecliste izahat
verilmedi? Niçin bu kararın kapsamını bilmiyoruz, niçin bunun şümulünü
bilmiyoruz? Acaba, Anayasamızın 92
nci maddesine uygun mu; bunu biliyor muyuz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öymen,
teşekkür ediyorum efendim.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Lütfen, teşekkür
eder misiniz efendim.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Sayın Başkan, böyle bir konuda sözümü keseceğinize ihtimal vermiyorum.
BAŞKAN - Efendim, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde konuşulan bütün konular önemlidir. Dolayısıyla, 10
dakikalık sürenize karşılık 1 dakika eksüre verdim. Lütfen teşekkür eder
misiniz Sayın Öymen.
Buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Öymen,
teşekkür ediyorum.
MEHMET KARTAL (Van) -
Biraz müsamahalı olun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Her konuda
müsamahalı oldum efendim. Bakın, yüzde 10 ilave ettim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, önemli bir konuyu görüşüyoruz.
BAŞKAN - Efendim, genel
görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır. Şu anda, sadece, önerinin gündeme
alınıp alınmamasını konuşuyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş
olan önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına
geçiyoruz.
Bu kısmın 49 uncu
sırasında yer alan Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 64 milletvekilinin,
orman köylülerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ile Edirne
Milletvekili Ali Ayağ ve 23 milletvekilinin, orman köylülerinin kalkındırılması
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesinin birlikte yapılacak öngörüşmesine başlıyoruz.
VI. -
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1. -
Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 64 milletvekilinin, orman köylülerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/69)
2. - Edirne
Milletvekili Ali Ayağ ve 23 milletvekilinin, orman köylülerinin kalkındırılması
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/118)
BAŞKAN - Hükümet?..
Burada.
Çanakkale Milletvekili
Ahmet Küçük ve 64 milletvekilinin önergesi, Genel Kurulun 30.4.2003 tarihli 73
üncü Birleşiminde, Edirne Milletvekili Ali Ayağ ve 23 milletvekilinin önergesi
ise bugün okunduğundan, tekrar okutmuyorum.
İçtüzüğümüze göre, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, hükümete, siyasî parti
gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği
bir diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri, hükümet
ve gruplar için 20'şer dakika, önerge sahipleri için 10'ar dakikadır.
Şimdi, söz alan üyelerin
isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük; AK Parti Grubu adına, Edirne Milletvekili Ali Ayağ.
Hükümetin söz talebi var
mı?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - İlk söz
hükümetin.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika Sayın
Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar ve
muhalefet partileri mensubu milletvekili arkadaşlarımızın vermiş olduğu, orman
köylülerinin ve ormanlarımızın sorunlarının araştırılmasına dair araştırma önergesi
üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Bizim, Çevre ve Orman
Bakanlığı olarak bugüne kadar yapmış olduğumuz çalışmalar da ortaya koymuştur
ki, Türkiye'de 7 500 000-8 000 000'u bulan sayılarıyla, millî gelirden günde
yaklaşık 1 dolarlık pay alan bu insanların, ülkemizin en yoksul kesimlerini
oluşturduğunu; sosyal devletin gereği olarak, bütün hükümetlerin, ülkeyi
yönetenlerin, bu insanlara duyarsız kalmalarının mümkün olamayacağını, orman
içi ve orman civarında yaşamak mecburiyetinde kalan, son derece olumsuz,
yetersiz altyapı imkânlarına sahip, evi, okulu, yolu, suyu olmayan, insan onur
ve haysiyetini -doğrusunu söylemek gerekirse- ciddî şekilde rencide eden bu
yerleşim birimlerine, bugüne kadar, ülkemizde yeterli kaynağın transfer edilemediğini
ve bu insanların bir noktada kendi kaderleriyle baş başa yaşamak durumunda
kaldıkları acı gerçeğini de hepimiz biliyoruz.
Bu vesileyle, değerli
milletvekili arkadaşlarımızın vermiş oldukları bu araştırma önergesinin bir
benzeri 20 nci Dönemde de verilmişti, onu da hatırlatayım. 20 nci Dönemde,
burada, Türkiye'deki orman köylülerinin sorunlarının araştırılmasına dair,
arkadaşlarımız tarafından verilmiş bir önerge, tartışılmış, konuşulmuş,
raporları yayımlanmıştı.
Elbette ki, aradan geçen
yaklaşık yedi yıl içerisinde, Türkiye'de, doğrusunu söylemek gerekirse, orman
köylüleri adına olumlu bir gelişmenin olmadığını, ama -bugün, biz, burada, AK
Parti Hükümeti olarak, Anayasamızın 169 ve 170 inci maddelerinde yapmayı
düşünmüş olduğumuz değişiklik teklifiyle- bununla birlikte, bu yoksul kesimlere
sosyal devlet olmanın gereği olarak çok ciddî bir kaynak transferi yapacağımızı
söylememize ve -çünkü, bugün, Çevre ve Orman Bakanlığının Orköy Genel Müdürlüğü
marifetiyle, bu 7 500 000-8 000 000'u bulan sayıdaki orman köylüsüne bir
noktada kol kanat germeye imkân hazırlayıp- bu kaynağı onlara vermek için bütün
imkânlarımızı seferber etmemize karşın, ülkenin içerisinde bulunmuş olduğu
olumsuz ekonomik şartların, elbette ki, yeterli imkânı onlara transfer etme
imkânını bize vermediğini de takdir edersiniz.
Biz, bu olumsuz
imkânların olumluya dönüştürülebilmesi için, kısaca 2/B arazileri diye tarif
edilen arazilerin, bugüne kadar işgal altında bulunan veyahut da haksız olarak
tasarruf altında bulunan bu arazilerin, mutlaka ve mutlaka, anayasa değişikliği
veya 6831 sayılı Kanunda yapılacak değişikliklerden sonra, ülkemiz için, orman
köylüsü için, orman varlığının geliştirilmesi için çok önemli bir kaynak teşkil
edeceğini söylüyoruz ve bu araştırma önergesinde de iktidar ve muhalefet
partilerinin değerli milletvekillerinin hep birlikte ittifak etmiş oldukları
husus, Türkiye'de bir vakıa var; ülkenin en yoksul kesimi, en fakir kesimi
orman köylüleridir. Orman köylüleri, daha ziyade, ormanlardaki istihsalde
ağırlıklı olarak orman kooperatifleri vasıtasıyla üretime katılan, yine 6831
sayılı Orman Kanununun kendilerine tanımış olduğu birtakım haklardan istifade
ederek ayakta kalmaya çalışan insanlarımızdır.
Aslında, çağdaş dünyada
"orman köylüsü" diye bir kavramı, doğrusu, kabul etmek mümkün
değildir ve bu, sosyal devletin, modern devletin, kolay kolay kabul edebileceği
bir kavram değildir. Dolayısıyla, çok kısa bir süre içerisinde, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, eğer 20 700 000 hektarlık orman varlığını korumayı,
geliştirmeyi ve sürdürmeyi arzu ediyorsa, bu orman varlığı üzerindeki en ciddî
baskıyı oluşturan orman köylüsünün, mutlaka ve mutlaka ormanın dışında hayatını
idame ettirebilecek imkânlara sahip olması lazımdır. Bunun için de, ormanın
dışında meslek sahibi olan, çocuğunu okutabilen, insanca yaşanabilir evi olan,
eviyle barkıyla, üretimiyle topluma destek veren, ülkenin ekonomisine katkıda
bulunan insanlar olmasını, biz, arzu ediyoruz.
Bu yıl içerisinde, orman
köylülerini desteklemeyle alakalı mükellefiyeti olan genel müdürlüğümüz Orköy
Genel Müdürlüğü, takribi olarak 20-25 trilyonluk bir kaynağı ancak
kullanabiliyor. Bu rakamın 200-250 trilyonluk bir kaynağa ulaşması halinde, bir
yıl içerisinde yüzlerce, binlerce orman kooperatifinin ve ferdî kredi
marifetiyle de orman köylüsü olarak hayatını kazanmak durumunda olanların
fevkalade olumlu şartlara kavuşturulabileceğinin de altını çizmekte fayda
görüyoruz.
Bakın, Orköy projeleri
dahilinde desteklemiş olduğumuz ülkemizin muhtelif yörelerindeki projelerin
orman köylülerine kazandırmış olduğu ekonomik değerlerden burada uzun uzun
bahsedecek değilim; ama, Afyon'da ağustos ayının -inşallah- ortasında üretime
geçmesini beklemiş olduğumuz bir tanesini örnek veriyorum: Orköy fonlarından
yaklaşık olarak 1,3 trilyonluk destek verdiğimiz bir alabalık füme tesisinin
800 tonluk üretimi fümeden sonra net 400 ton kalacak, bunun da 7,5 eurodan
tamamı Hollanda'ya ihraç edilecek. Bu ve benzer projelerin Türkiye'nin dört bir
tarafında hayata geçirilmesi, o orman köylüsünün hayatını idame ettirme
noktasında "ormandan ne alırım, ne çalarım, ne yaparım" diye düşünme
noktasından mutlaka çıkarılması lazım.
Yine, önümüzdeki günler
içerisinde Parlamento gündemine gelecek olan 6831 sayılı Orman Kanununun 17
tane maddesinde değişiklik yapan ve fevkalade önemli olan bir tasarıyla,
kestane ağaçlarının, fıstık çamlarının ve kızılağaç üretiminin de ekonomiye çok
ciddî bir artı değer olarak katılmasıyla orman köylüsünün hayat standardını
değiştirecek önemli bir proje olarak, inşallah, bu 17 madde içerisinde yapacak
olduğumuz değişiklikle gerçekleştirmiş olacağız.
Bana, Balıkesir
milletvekili arkadaşlarımızdan birisi "Bandırma'daki 8 tane köyden
kooperatif başkanı arkadaşlar geldiler, eğer, kendilerine çam fıstıklarını
işlemek için 1,3 trilyonluk kredi imkânı verilirse, iki sene içerisinde 8 köye
8 trilyonluk bir ilave kaynağın ortaya çıkabileceğini ifade ettiler" dedi.
Tabiî, bunların bir kısmını destekleyebildik, bir kısmını destekleyemedik
maalesef; ama, ben, buradan, arkadaşlarımızın vermiş olduğu bu fırsat
neticesinde ifade etmek istiyorum ki, eğer bizim yeterli kaynaklarımız olursa
-ki, bu yeterli kaynaklarımızın adresini de biraz önce konuşmamın hemen başında
ifade etmiştim- orman köylülerini içerisinde bulunmuş oldukları bu olumsuz
şartlardan çıkarma imkânımız vardır; bunu da değerlendireceğiz.
Yine, 6831 sayılı Orman
Kanununun 2/B maddesinde orman vasfını yitirmiş arazilerin satışından
bahsedilirken, 2/A maddesinden son derece olumsuz koşullarda yaşayan orman
köylülerinin, altyapısının devlet tarafından yapılarak toplulaştırmak suretiyle
daha çağdaş yerleşime sahip olma imkânlarının da ortaya çıkabileceğini; yine,
bunun da adresinin, bunun da kaynağının, biraz önce ifade etmiş olduğum 2/B
arazilerinde olduğunu ifade ediyorum.
Bizim, burada, iktidar ve
muhalefet partilerine mensup değerli milletvekili arkadaşlarımızın vermiş
olduğu araştırma önergelerinin kabul edileceği yönünde oy kullanacağımızı
belirtiyor ve önergenin kabul edilmesi neticesinde kurulacak olan araştırma
komisyonunun yapacak olduğu çalışmaların, Bakanlık olarak da bize ışık tutacak,
bize istikamet gösterecek bir çalışma olması temennisi içerisinde, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA AHMET
KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizde
yaklaşık 20 000 orman köyünde yaşayan 7 000 000-7 500 000 insanın sorunlarının
araştırılması, bu vesileyle, hem bu köylülerin hem de içinde yaşadıkları bu
doğal ortamın, ormanların sorunlarının araştırılmasıyla ilgili olarak
verdiğimiz önergenin, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sözcülüğünü yapmak
üzere karşınızda bulunuyorum. Bu vesileyle, Sayın Bakanın da ifade ettiği üzere
bu ülkenin en yoksul, en ihtiyaçlı kesimi olan, en fakir insanları olan orman
köylülerini, Yüce Meclisi ve tüm ulusumuzu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
araştırma önergeleri, tabiî, bir milletvekilinin denetim olarak kullanabildiği
en etkili organlardan bir tanesi; özellikle, muhalefet milletvekillerinin,
Meclisin çalışmalarını yönlendirmesi, yürütmenin çalışmalarını denetlemesi ve
oluşabilecek politikalar üzerinde etki yaratabilmesinin en temel aracı. Biz de,
bu nedenle, önemli bulduğumuz alanlarda ve sorunlu kesimlerin, ülkemizde
gerçekten büyük sıkıntı yaşayan kesimlerin sorunlarını Meclise taşıma ve bu
önergelerle, hükümetin politikalarını bu insanların sorunlarını çözebilecek
şekilde yönlendirme gayreti içinde bulunuyoruz.
Arkadaşlarımla birlikte
verdiğim 4 üncü araştırma önergem görüşülüyor. Daha önce, hepinizin bildiği
gibi, benim seçim bölgem olan Çanakkale'nin çok spesifik sorunu olan, 2 tane
adamızın çok özel sorunlarını buraya taşımıştık; görüşülmüş ve maalesef,
İktidar Partisi milletvekillerinin oylarıyla, bu önerge reddedilmişti. Tabiî,
yeterli önemde bulunmayabilir; ama, İktidar Partisi adına konuşan
arkadaşlarımız, bu sorunların çözüleceğiyle ilgili önemli şeyler söylediler;
ama, maalesef, Gökçeada ve Bozcaada'nın hiçbir sorunu çözülememiştir.
Sorunların tespitleri yapılmış; ama, sorunların çözümüyle ilgili hiçbir adım
atılamamıştır.
Yine, Çanakkale'de çok
özel bir konuma sahip olan Gelibolu Tarihî Millî Parkıyla ilgili verdiğimiz
araştırma önergesinde işaret ettiğimiz sorunlar, Gelibolu Tarihî Millî Parkı
içerisinde yaşayan 10 000 insanımızın çok özel hiçbir sorunu çözülmemiş ve
verilen sözler maalesef tutulamamıştır.
Ardından, yine, esnafın
sorunlarının çözülmesiyle ilgili verdiğimiz araştırma önergesi, İktidar
Partisinin de isteğiyle ön sıraya çekilmiş, maalesef, İktidar Partisi
milletvekillerince reddedilmiştir ve söylenilen şeyler, maalesef
gerçekleştirilememiş, esnafın sorunları hiçbir şekilde çözülememiştir. Şimdi
diyeceklerdir ki, biz, esnaf kredilerinin faizlerini 14 puan düşürdük. Teşekkür
ederiz; eğer, bu kredi faizlerinin enflasyon boyutuna yaklaşan bir şekle gelmesinde,
muhalefet milletvekili olarak, muhalefet grubu olarak, araştırma önergemizde ve
yaptığımız konuşmalarla çözüme katkı vermişsek, bundan mutlu oluruz; ama, bu,
esnafın, işaret ettiğimiz sorunlarının sadece bir tanesidir. Ayrıca, bu
finansman temin etme aracının 14 puan düşürülmesi, meseleyi halletmiyor. Ne
kadar kaynak kullandıracaksınız esnafa? Eğer, siz, finansman teminiyle ilgili
olarak başvuran esnafa "finansman yok" şeklinde cevaplar veriyorsanız
"10 000 000 000 liraya kadar finansman kullandıracağız" deyip
"elimizde finansman yok, bugünlük 1 000 000 000 al, git" veyahut da
"bekle bakalım, araştıralım" diyorsanız, meselenin bu boyutunu bile
çözememiş olursunuz.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Demiyoruz...
AHMET KÜÇÜK (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, yine, bu ülkede, tarımın sorunlarını çözmeden hiçbir
sorunu çözemezsiniz dedik. Tarımın sorunlarının çözülmesiyle ilgili, konuların
araştırılmasıyla ilgili, politikaların oluşturulmasıyla ilgili araştırma
önergemiz de reddedildi burada; hem gerilerden çekildi hem de reddedildi. Peki,
tarımın sorunlarını çözmekle ilgili bu önergeyi reddettiniz de, ne yaptınız? Ne
yapılmıştır? Tek destekleme aracı, destekleme enstrümanı olarak kullanılan
doğrudan desteklemelerin, maalesef, ülkenin büyük çoğunluğunda, hâlâ 2002
yılının yüzde 60'ı ödenmemiştir. Bu doğru mudur? Siz, insanlara, vergisini
ödemeyince, sigortasını ödemeyince, devlete olan borcunu ödemeyince faiz
uyguluyorsunuz, onları sorumluluk altında tutuyorsunuz; ama, onlara taahhüt
ettiğiniz doğrudan desteklemeyi ne zaman ödeyeceğinizi hâlâ söylemiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu
yollar yol değil. Biz, bu ülkede, mutlaka, bu insanların, üreten insanların,
üretme ihtiyacı ve arayışı içinde olan insanların sorunlarına sahip çıkmalıyız
ve ülkede, tarımın sorunlarını çözmezsek hiçbir sorunu çözemeyiz, bunu
unutmamalıyız.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Kaynak öneriniz var mı?
AHMET KÜÇÜK (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, ormanlar yaşam kaynağımızdır dedik. Bu ülkenin en büyük
doğal zenginliği ormanlarımızdır. Hâlâ kadastrosunu yapamadığımız bu
coğrafyanın 20 700 000 hektarında ormanlar mevcuttur. Orman diye tarif
ettiğimiz, ama, hâlâ, neresinin orman olup neresinin olmadığını
belirleyemediğimiz ormanlar... Orman kadastrosunu da bitirememişiz ve bu
ormanların kenarında ve içinde 7 500 000 insanımız yaşıyor. Bu insanlar, bu
ormanların içinde, en olumsuz şartlarda yaşam savaşı veriyorlar. Her gün
usanarak, bıkarak, göç ederek inadına yaşıyorlar, mücadele ediyorlar ve içinde
yaşadıkları ormanların olanaklarından, maalesef, doğru faydalandırılmıyorlar,
doğru yararlanamıyorlar, doğru desteklenmiyorlar. Bugün, hâlâ, bütün göçlere
rağmen, ülkemiz nüfusunun yüzde 35'i kırsal kesimde yaşıyor ve bu ülkede her 2
köyden 1 tanesi orman köyü, her 3 köylüden 1 tanesi de orman içinde yaşıyor.
Sayın Bakanım söyledi, bu ülkenin en yoksul insanları... Bakın, yoksulluk
değil, açlık sınırının altında yaşıyor bu insanlar. Günlük 1 doların altında
kazanıyor bu insanlar. Bunların, orman köylülerinin millî gelirden aldıkları
payın kişi başına 200 ile 300 dolar arasında olduğu iddiaları var; ama, hiç
kimse 300 doların üzerinde aldığını söyleyemiyor. Bu insanların çok özel, çok
spesifik, çok kendine özgü sorunları var. Bu insanlar bu ülkenin en yurtsever
insanları. Bu insanlar, askerliği en zor yerlerde yapıyorlar, bu ülkenin en zor
şartları altında çalışıyorlar ve hiçbir sosyal güvenceleri yok, devletin
kendileriyle ilgili aldığı hiçbir tedbir yok. Maalesef, ormanla köylü barışık
değil, ormanla kavgalı bir köylü var. Bugün, orman köylülerinin olduğu ilçelere
gidin bakın, davaların yarıdan çoğu ormanla köylü arasındaki mücadele ve kavga.
Değerli arkadaşlarım,
bugüne kadar uygulanan politikaların, bugüne kadar uyguladığımız yönetim
anlayışının doğru bir anlayış olmadığı bellidir. Devlet, ormanları iyi
yönetememiştir, orman köylüsüne sahip çıkamamıştır ve bu anlayış, maalesef,
ceberut bir anlayıştır. Mutlaka, bu işe, hem ormana hem orman köylüsüne sahip
çıkarak ve orman köylüsünün ormanın içinde yaşarken üretim heyecanını yüreğinde
duyabileceği bir politikayı belirlemek zorundayız. Mutlaka, millî bir ormancılık
politikası bulmak zorundayız, oluşturmak durumundayız.
Tabiî, orman
köylülerinin, tarımdan başka sorunları da var; ama, tarımla bütünleşen
sorunları da var; sonuçta, yaptıkları faaliyet, üretim faaliyeti, tarımsal bir
faaliyettir. Orman köylüleri, her ne kadar ormanda çalışıyor, ormandan yaklaşık
-kesme, sürtme geliri olarak- 10 000 000 dolar civarında gelir elde ediyorsa
da, tarımsal faaliyette de hiç düzeyinde yaşıyorlar; o bozuk tarım alanlarında
üretim yapma, buğday üretme, hayvancılık yapma uğraşı içerisindedirler.
Orman köylerindeki tarım
işletmelerinin maalesef çok küçük yapıları vardır. Türkiye'de, bitkisel tarımla
ilgili arazi büyüklüğü -ki, Avrupa'nın onda 1'i büyüklüğündedir işletme
büyüklüğü olarak- ortalama 50 dekarlar düzeyindeyken, orman köylerinde bu 25
dekarlar düzeyine düşmektedir.
Orman köylüsü, hem
verimsiz alanlarda tarım yapmakta hem de minimum işletmelerde üretim yapma
gayreti içindedir; dolayısıyla, artık, rekabet edemez ve orman köyünde yaşamını
asgarî koşullarda bile devam ettiremez bir durumla karşı karşıyadır.
Değerli arkadaşlarım,
süratle, orman köylülerinin, devlet altyapı yatırımlarından aldığı payı
artırmalı ve onların yaşamlarını daha kaliteli hale getirip, orman köylerinden
kentlere doğru oluşan plansız göçün önüne geçmeliyiz. Bu ülkede, artık,
insanlar, dengini sırtına alıp, şehre koşup, bir kenara atıp, başka bir orman
arazisini işgal ederek, devletin başına, milletin başına yeni bir sorun
olmamalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bu
zor şartlar içinde yaşayan orman köylüsü, günümüzde, hiçbir toplumsal güvenceye
sahip olmaksızın, ücretli köle durumunda çalışmaktadır. Onbinlerce orman
köylüsü, kadın, erkek, çocuk demeden, iş kazası riski, meslek hastalığı oranı
son derece yüksek olan orman işçiliğiyle uğraşırken, yeni Kamu İhale Yasası,
maalesef, bu zor şartlardaki vatandaşlarımızı müteahhit konumuna sokmuştur.
İhale Kanunuyla ilgili değişiklik yapılırken, bu, mutlaka göz önünde
bulundurulmalı ve orman köylülerinin konumu, yeniden, doğru bir şekilde, sosyal
politikaları öne alacak anlayışlar içerisinde, mutlaka tarif edilmelidir.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, sorunlar çok; bu sorunları çözmek ve bu göçlerin önüne geçmek, bu
göçleri planlı bir şekle döndürmek lazım. Biz, elbette, kırsal kesimdeki bu
yüzde 35'lik nüfusumuzla, Avrupa Birliğinin ve dünyanın saygın bir devleti
olamayız; ama, bu göçler, planlı, olması gerektiği yerlerden, olması gerektiği
biçimde olmalıdır ve mutlaka bu planlamayı yapmamız gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, orman amenajman planları ve bir silvikültür planlanmasından öteye
geçmeyen klasik şekilden kurtarılarak, yalnız orman aslî ürünlerinin
planlanması şeklinde değil, orman tali ürünleri de dahil olmak üzere, ormanın
ekonomik değerleri yanında, sosyal değerlerinin, bu arada, ormanlar ve
ormancılığımızla iç içe bulunan orman köylülerinin sosyoekonomik kalkınmalarını
kapsayacak havza kalkınma planlarını yaşama geçirmek zorundayız. Orman
köylülerinin, orman içerisinde yaşayan insanların kurtuluşundaki temel politika
bu olmalıdır. Aynı coğrafyada aynı sorunları yaşayan insanların benzer
sorunlarını tespit edip, oralarda yapacağımız çalışmaları mutlaka ortak bir çalışma
biçimine getirip, 30-40 köylük havza planlamaları yapıp, oralarda, belli
ürünlerin -orman tali ürünlerinin, meyveciliğin- gelişmesini sağlayıp, doğru
hayvancılık politikalarını destekleyip, havza planlarını mutlaka hayata geçirmeliyiz.
Havza amenajman
planlarının uygulanması, yetkililerce donatılmış bir kuruluşça, örneğin Orköyce
sürdürülmelidir. Bu konuda, orman köylüleri, özel ödeneği, aracı finansmanı
kullanacağından, özel ödenek ve kaynaklar daha da güçlendirilmelidir. Orman
köylülerinin, altyapı ve sosyal yatırımlara hız verilerek, öncelikle yol, su,
elektrik, okul ve benzeri doğal ihtiyaçları, mutlaka, en kısa sürede
karşılanmalıdır. Ormancılık sektöründen sağlanan yararlar orman köylülerinin
kalkınmaları için yeterli olmadığından, bunlar, ormancılık dışı sektörlerle
uğraşmak zorunda kalmaktadır. O nedenle, hayvancılık, tarım, el sanatları ve
benzeri projeler mutlaka bu bölgelerde çok ciddî ve planlı bir şekilde
uygulanmalı ve buralara kesin olarak destek verebilecek ucuz krediler temin
edilmelidir.
Orman köylerinde fondan
desteklenerek kurulan aile işletmelerinin ürünlerini değerlendirecek
endüstriyel ve agroendüstriyel tesislerin, yine orman köylülerince kurulacak
kalkınma kooperatifleri vasıtasıyla kurulmaları sağlanmalı, bu amaçla da
kooperatifçiliğin geliştirilmesi ve düşük faizli kredi ve sübvansiyonlarla
desteklenmesi temin edilmelidir. Ayrıca, şirketleşme ve bunun gibi kuruluşlar
da teşvik edilmelidir.
Orman köylerinde
kurulacak tesisler ve faaliyetlerde vergi muafiyeti, vergi indirimi gibi teşvik
ve tedbirler uygulanmalıdır. Orman köylerinin hemen yakınında bulunan düşük
verimli orman alanlarının köy tüzelkişiliğine tahsis edilip, orman idaresi ve
köylü işbirliğiyle imar ve ihya edilerek köylünün yakacak ihtiyacının -köylünün
çalışmalarını da, buralardaki üretim gücünü de harekete geçirerek- köylünün
odun ihtiyacının bu alanlardan karşılanması ve ormanlar üzerinde baskının
azaltılması gerekmektedir.
Orman niteliğini
kaybetmiş ve bugünkü siyasetimizin, gündemimizin önemli bir bölümünü işgal eden
2/B'lerle ilgili olarak mutlaka doğru bir politika ve doğru bir uygulama hayata
geçirmek zorundayız. Orman köylüsünün sorunlarını çözerken, ormanları yok
edebilecek veya orman alanlarına tecavüz etmiş insanları ödüllendirebilecek
anlayışlardan süratle kaçınmamız lazım. Orman köylülerinin yaşam alanı
içerisinde bulunan, onların tarım amaçlı kullandığı arazilerin mutlaka orman
köylülerine ücretsiz olarak verilmesi lazım ve buralarda doğru üretim
yapabilmeleri, tarımla ilgili doğru ürünleri üretebilmeleri için mutlaka destek
verilmeli ve organizasyonlar yapılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî ki, bugün 2/B kapsamı içerisinde, kent mücavir alanları içerisinde,
maalesef, belli mahalleler oluştuğu, buraların işgale uğradığı, hatta ilçeler
kurulduğu doğrudur. Siz, eğer "ben, buraları 5 dolardan satacağım"
deyip, ormanın içinde yaşayan köylü ile İstanbul'un belli bölgelerinde, belli
rantları oluşmuş kesimlerde yaşayan insanları aynı kefeye koyar "5 000 000
000 hektar arazi var, 5 dolardan satarım; 25 000 000 000 dolar da gelir elde ederim"
derseniz, ben de size "Bayramiç'in bilmem hangi orman köyündeki vatandaş,
10 dönüm 2/B arazisini, 10 000 metrekareyi 50 000 dolara nasıl alacak"
derim; böyle bir şey olur mu?!.
AHMET YENİ (Samsun) -
Öyle değil zaten!..
AHMET KÜÇÜK (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakın, bahsettik; tartışmasız bir şekilde, orman
köylüsünün, bunları satın alabilecek hiçbir gücü yoktur.
AHMET YENİ (Samsun) -
Anlamamışsın!..
AHMET KÜÇÜK (Devamla) -
Orman köylüsünü yaşama katacak, yaşama tutunduracak, yaşamın içine katacak
desteğe ihtiyacı vardır. Biz, bugün, dükkânı olan, fabrikası olan, bankası olan
insanları destekliyoruz ayakta kalabilsin diye. Bu insanların, bu ülkenin en
yoksul insanlarının yaşamın içinde üretim yapabilmeleri için, onlara, bu
arazileri, kullandıkları arazileri, baba mülkü bildikleri arazileri çok mu
görüyoruz?!.
HALİL AYDOĞAN (Afyon)-
Ortalama 5 dolar!..
AHMET KÜÇÜK (Devamla)-
Değerli arkadaşlarım, gelin, kent merkezlerinde rant alanı olarak ortaya çıkmış
ve büyük rantların ortaya çıktığı alanları satalım; doğrudur; bunları satalım;
ama, buradan elde ettiğimiz gelirler, ormanların meydana çıkardığı katmadeğerlerdir,
orman alanlarından elde edilmiş katmadeğerlerdir. Bu parayı, kesinlikle hiçbir
yere harcamadan, Türkiye'de orman vasfının artırılması ve iyileştirilmesi ve
orman köylüsünün yaşam kalitesi ve standardını artıracak projelerde kullanalım.
Orman köylüsünü üretimin içine sokabilecek, yaptığı üretimin kalitesini
artıracak yönlendirmelerde kullanalım; bunu başka yerde kullanmayalım.
Demin de konuştuk, hâlâ
konuşuyoruz, Sayın Bakanım da söyledi, 300 dolar, 200 dolar seviyesinde yaşayan
insanları, bu ülkenin vatandaşlarını, bu ülkenin en yoksul insanlarını bu
şekilde desteklemek çok mudur?
Değerli arkadaşlarım,
2/B'den bunu anlamalıyız ve olayı mutlaka böyle değerlendirmeliyiz. Başka bir
şekilde, orman köylüsünün kullandığı arazilerin...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Küçük, 1
dakikalık eksürenizi başlatıyorum. Lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) -
Orman köylüsüne, mutlaka, doğru desteklemeler yapmak için, evet, o kaynağı,
orman köylüsüne ve ormanların vasfının iyileştirilmesine kullanmamız
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
bize, çocukken -hepimize- hep öğretilirdi "elimizde baltalar, belimizde
iple ormana gidelim" diye. Ormanlar, bu ülkenin yaşam kaynağı,
oksijenimiz; en büyük zenginlik kaynağımız. Bu ülke hem ormanlarını korumalı,
vasfını, standardını yükseltmeli hem de bu ormanların doğal bekçileri olan ve
orada gerçekten yaşamla büyük kavga içinde bulunan insanların sorunlarına doğru
politikalarla sahip çıkmalıdır.
Bu araştırma önergesinin
kabul edilmesi bir kazançtır. Burada, inanıyorum ki, doğru politikalar
oluşturulacak ve bu politikalar, çıkarılacak yasalarla, alınacak tedbirlerle
Türkiye orman köylülerinin -umarım- yaşam kalitelerinin artmasına katkıda
bulunacaktır.
Bu vesileyle, Yüce
Meclisi ve bu konunun ilgilisi orman köylülerini en derin sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Küçük.
AK Parti Grubu adına,
Edirne Milletvekili Sayın Ali Ayağ; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
AYAĞ (Edirne) - Yüce Meclisin Değerli Başkanı, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; konuşmama başlamadan önce, hepimizin bildiği gibi, son günlerde
ve özellikle iki gündür devam eden orman yangınlarında yüzlerce hektar ormanın
yanmasının bizleri son derece üzmüş olduğunu ifade etmek istiyorum. Başta Çevre
ve Orman Bakanlığının değerli çalışanlarının ve cefakâr orman köylüsünün orman
yangınlarını söndürmekte gösterdiği başarıyı kutluyor, onlara saygı duyuyor ve
saygı duyulmasını rica ediyorum.
Bugün, işte, ülkemizin en
fakir ve en çilekeş; ama, en cefakeş, kahraman orman köylüsünün durumunun,
yaşam şartlarının, geçim imkânlarının daha da iyileştirilmesi için, AK Parti
olarak vermiş olduğumuz, orman köylülerinin sorunları ve çözüm önerilerine
ilişkin Meclis araştırması önergesi hakkında konuşmak üzere, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde, 20 000 ormaniçi ve orman kenarı köyde yaklaşık 7
500 000 orman köylüsü yaşamaktadır; bu, ülke nüfusunun yüzde 10'u demektir.
Orman köylüsünün yüzde 10'u topraksız, yüzde 27'si 10 dekar, yüzde 31'i de
sadece 25 dekar toprağa sahiptir; orman köylüsünün sadece yüzde 2'si 50
dekardan fazla araziye sahiptir. Bu sebepledir ki, orman köylüleri, şehirlere
göç etmekte ve şehirlerimizin varoşlarını oluşturmaktadırlar.
Türkiye'de, ormanlarımız,
20 700 000 hektar genişliğinde olup, yaklaşık yüzde 52'si verimsiz, yüzde 48'i
verimlidir; görüldüğü gibi, yarısından fazlası verimsiz karakterdedir. Bizim
için, ülkemizin akciğerleri olan ve insanlığımızın ortak geleceğinde mutlaka
var olması gereken ve ihtiyaç duyacağımız için korunması gereken ormanlarımızın
ne kadar önemli olduğu bir gerçektir.
Ormanlar ve orman
köylüsü, bizim için, hiçbir zaman vazgeçemeyeceğimiz, birini diğerine tercih
edemeyeceğimiz varlıklardır.
Bir yandan ormanlarımızın
varlığını sürdürmemiz gerekirken, diğer yandan ormanlarla iç içe yaşayan orman
köylümüzün de sosyal ve ekonomik kalkınmasını sağlamamız gerekmektedir; aksi
halde, ekonomik geçim sıkıntısı içinde yaşayan halk, istemeden, ormanlarımızın
varlığına zarar verebilecektir; ama, şu bir gerçektir: Orman köylüsünü, sosyal,
ekonomik ve kültürel yönden geliştiremediğimiz sürece, ormanları da tam olarak
koruyamayız. Bunun için "önce insan" anlayışı çerçevesinde, ormanları
korumak için öncelikle orman köylümüzü korumalıyız.
Orman köylülerinin
korunması için siyasetüstü millî politikalar oluşturulması ve bu çerçevede değerlendirilerek,
köklü reform yasalarının yapılması, ülkemizin ve insanımızın geleceği açısından
gereklidir.
Orman köylerine
baktığımızda, orman köylerinin, günümüzde, medeniyetin getirdiği bazı sosyal
imkânlardan yoksun olduğunu görürüz. Orman köyleri, arazinin şartları gereği,
genelde birbirinden uzak alanlarda ve yerleşim olarak da çok parçalı durumda
bulunmaktadır. Bu durum, orman köylerine altyapı hizmetlerinin götürülmesinde
zorlukları ve yüksek maliyeti beraberinde getirmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu nedenle, genelde orman köylerinde yol, su, elektrik ve
sosyal tesisler yapılamamaktadır. Ayrıca, orman köylerinde geçim imkânları da
sınırlıdır. Orman köylüsü ya hayvancılık ya da ormancılık işlerinde
çalışacaktır; bunun dışında, ciddî anlamda, orman köylüsünün gelir getirici bir
kaynağı, bugüne kadar geliştirilememiştir. Orman köylüsü her yönüyle yaşamını
zor koşullar altında sürdürmektedir. Orman köylüsüne alternatif geçim
kaynakları, mutlaka, bulunmalıdır.
Bunun yanında, orman
köylüsü, eğitim ve sağlık yönünden de son derece kısıtlı imkânlara sahiptir.
Orman köylerindeki ortaöğretim çağındaki çocuklar, okul ve öğretmen yokluğu
nedeniyle eğitim ve öğretim için çok küçük yaşlarda anne ve baba ocağından
ayrılmak mecburiyetindedirler.
Orman köylülerinin
sosyoekonomik yapısı farklılık arz ettiğinden, uygulanacak projelerde kapasite
ve özkaynak ile uygulama esasları Çevre ve Orman Bakanlığınca belirlenmelidir.
Orman köylerinde
uygulanabilecek her türlü üretim konusunda geniş çaplı araştırma, deneme ve
demostrasyon çalışmaları yapılarak, orman köylüsü için yeni üretim teknikleri
geliştirilmelidir.
Orman köylerinde yaşayan
insanlarımızın, hastalarını en yakın sağlık ocağına yetiştirmek için, saatlerce
yol gitmesi gerekmektedir.
Orman köylüsünün sosyal
güvenceye kavuşturulması için yasal düzenlemeler yapılması gerekmektedir.
Bu nedenlerle, orman
köylüsü, mutlaka, olduğu yerde kalkındırılmalı ve bu köylerde yaşam koşulları
iyileştirilmelidir. Orman köylüsünün geçim kaynakları artırılmalı ve günümüzde
yeni kaynaklar oluşturulmalıdır.
Orman köylüsünün
çocuklarına daha iyi şartlarda okuma imkânları sağlanmalıdır.
Orman köylüsü, ormancılık
işlerinde "vahidi fiyat" denilen ve dünyada hiçbir örneği olmayan bir
işçi statüsünde çalıştırılmaktadır. Bu işlerde çalıştırılanlar, artık, sosyal
güvenceye süratle kavuşturulmalıdır.
Ormanlarımızın
devlet-millet işbirliğiyle en iyi şekilde muhafazası ve işletilmesi için orman
köylümüzle işbirliği yapılarak, ormanların korunması, orman köy tüzelkişilikleri
veya orman köylüleri eliyle yapılmalıdır.
Orman köylerimizdeki
arazi mülkiyeti sorunu çözülerek, orman idaresi ile köylümüz arasındaki
ilişkiler iyileştirilmelidir.
Orman yangınlarında
çalışan orman köylülerimiz, zamanla, orman yangınlarında yevmiyeli olarak
çalıştırılır hale getirilmelidir.
Ormancılık
faaliyetlerinde en zor arazi koşullarında ve en riskli şekilde çalışan orman
köylümüzün işgücü verimliliğini artıracak ve iş kazalarından korunmasını
sağlayacak iş güvenliği tedbirleri oluşturulmalıdır.
Orman köylerimizde gelir
getirici projeler uygulanmalı ve orman köylümüzün hayat standardı
yükseltilmelidir.
Orman köylerinde bulunan
tarımsal kalkınma kooperatifleri daha büyük oranda desteklenmelidir.
Orman köylerinin
civarındaki doğal ve tarihî kaynaklardan elde edilen gelirlerden orman köylüsü
mutlaka pay almalıdır.
Bugünlerde en güncel konu
olan ve doğrudan orman köylümüzü ilgilendiren orman vasfını kaybetmiş
arazilerin değerlendirilmesinden orman köylümüze mutlaka katkı sağlanmalıdır.
Orman köylümüze
yapacağımız ekonomik ve sosyal katkılar ülkemizin genel ekonomisine de olumlu
yönde katkı sağlayacaktır.
Bu nedenlerle
ormanlarımızı koruyarak işleteceğiz; ama, orman köylümüzün sosyal ve kültürel
haklarını da mutlaka geliştireceğiz. Bugüne kadar gelen iktidarlar döneminde
orman köylümüzün üzerinde hep popülist politikalar yapılmıştır. Biz,
milletimizi sevdiğimiz gibi orman köylümüzü de en sıcak duygularımızla
kucaklıyoruz. Popülist politikalarla değil, gerçek ve sıcak duygularımızla onlara
hizmet ettiğimizi göstermek istiyoruz.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; Parlamentonun ilk açıldığı günlerde, bildiğiniz gibi, yine,
muhalefetin ve İktidar Partisinin vermiş olduğu Ergene'yle ilgili bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşülmesinden sonra kurulan
komisyonda müşterek çalışmalar yapmıştık. Kurmuş olduğumuz komisyon neticeye
vardı ve şu anda Ergene'nin temizlenmekte olduğunu hep birlikte görmekteyiz.
Şu anda, Yüce Meclise,
iktidar ve muhalefet partilerinin ayrı ayrı vermiş olduğu orman köylülerinin
sorunları ve çözüm önerileriyle ilgili Meclis araştırması önergesinin de kabul
edilmesiyle, Ergene ile ilgili komisyonunda göstermiş olduğumuz örnek
çalışmayı, Parlamento olarak, orada da gösterip, orman köylüsüne faydalı
olacağımıza inanıyorum.
Hepinize saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ayağ'a
teşekkür ediyorum.
Önerge sahipleri adına,
Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, önemli bir önergeyi, önemli bir konuyu tartışıyoruz. Biz, Grup
olarak, 29.4.2003 tarihinde, orman köylüsünün sorunlarının araştırılmasıyla
ilgili önergemizi Yüce Meclis Başkanlığına arz etmiştik. Çok ilginçtir, bugün,
yani, 8.7.2003 tarihi itibariyle de, AKP Grubundan aynı şekilde bir önerge
geliyor. Öncelikle, kendilerini
kutluyorum; üç aylık gecikmeyle böylesine bir önerge vermeleri bizi mutlu
etmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, benim de içim yanıyor; Marmaris'te, Bodrum'da ormanlarımız cayır
cayır yanıyor. Bunun önüne geçmenin yolu, elbette, orman köylüsünü korumaktır,
ormanı korumaktır.
Değerli arkadaşlarım,
hepimiz söylüyoruz; ormana saygı, insana saygı; AKP Grubundaki arkadaşlarımın
verdiği önergede de aynen bu yazılı; insana saygı ve ormana saygı. Ancak,
ormanları satarak, onu peşkeş çekerek, ormana da saygı gösterilemez, insana da
saygı gösterilemez diye düşünüyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Öyle bir şey yapmıyoruz.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bizim, insanı kaybettiğimiz zaman nasıl yüreğimiz
yanıyorsa, ormanlarımız yandığı zaman da ciğerlerimiz yanıyor. Bunun önemini,
değerini, lütfen, çok ciddî biçimde değerlendirelim ve bu konuda üstümüze düşen
her şeyi yapalım. İnanıyorum ki, Yüce Meclis, bu konuda önergemize olumlu oy
verecek -AKP Grubundan da böyle bir önerge geldiğine göre- ve bu konuyu olumlu
bir şekilde sonuçlandıracağız.
Değerli arkadaşlarım,
dünyamız yaşlandı, onu biz yaşlandırdık; suyunu, havasını, çevresini,
toprağını, pınarını mahvettik; biz, onu kırdık; dünyayı hor kullandık ve bize
kızdı. Böyle bir durumda yapılacak iş, dünyanın bize kızmasını önlemek. Onun da
yolu ormanları korumaktan geçecek, ormanları satmaktan değil. Ormanın
oksijeniyle, toprağıyla, suyuyla insan yaşamına yön veren bu üç temel unsuru
üretmek gelmektedir. Biz, eğer, bunları koruyabiliyorsak ancak, ormana ve
insana saygıyı getirebiliriz diye düşünüyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Ormanı mı satıyorlar!..
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Değerli arkadaşım, çıkar konuşursun; yani, oradan laf atmaya gerek yok. Bakın,
burada, ciddî bir konuyu konuşuyoruz.
Ormanlar yakılırsa,
ormanlar gelişigüzel satılırsa, heyelanı önleyemezsiniz, kuraklığı
önleyemezsiniz, açlığı önleyemezsiniz, yoksulluğu önleyemezsiniz. Bizim, sizden
dileğimiz bu. Bu kadar ciddî bir konuya, gülerek değil, ona sarılarak sahip
çıkacaksınız. Bizim istediğimiz bu.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Hem gülerek, hem sarılarak!..
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Gülerek sahip çıktığınızdan belli; bütün ormanlar satılıyor ve yanıyor.
BAŞKAN - Sayın
milletvekillleri, lütfen, hatibe müdahale etmeyiniz.
Buyurun Sayın
Milletvekilim.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, ormanı korumak, insanı korumaktır. Eğer, insanı korumak
istiyorsanız, ormanı da koruyacaksınız. Eğer, taşını, toprağını, insanını hep
birlikte korursanız, ciddî bir iş yapmış olursunuz.
Değerli arkadaşlarım, bunların
hiçbirinden ders almıyoruz. Hem ormana hem orman köylüsüne hem de vatana karşı
suç işlemenin başlangıcı, ormanı satmaktır. Sayın Coşkun, bunu, vatana karşı
suç işlemek diye yorumluyor. Bu önemi, bu değeri ormanın kendisine verelim ki,
gerçekten insanı yaşatsın orman. Kuru kuru "insanı yaşat ki"
denilmez, denilmemelidir. Ona hayat veren, oksijeni üreten ormanı da yakmamak
lazım.
Sayın Cumhurbaşkanı,
anayasa değişikliğiyle ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine geri
gönderme yazısında bakın ne diyor: "Orman niteliğini tümüyle kaybetmiş ve
orman sınırları dışına çıkarılmış yerlerin devri, tahsisi, terki, kiraya
verilmesi, üzerinde sınırlı aynî hak tesisi ve satışı, sorumluların
ödüllendirilmesi anlamını taşımaktadır. Bu durum, orman alanlarının yok
edilmesini özendirecek ve yeni orman yıkımlarına neden olacaktır."
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce, Sayın Orman Bakanı, orman köylüsünün fakirliğinden söz etti, 1
dolardan bahsetti ki, doğrudur; ama, aynı Orman Bakanlığı ve hükümet,
Anayasanın 170 inci maddesinde bir değişiklik yaparak, orman alanı dışına
çıkarılmış olan yerlerin öncelikle orman köylüsüne satılmasını öngören bir
tasarı... Peki, 1 dolarla bu köylü nasıl alacak bunu?! Bu bir çelişki. Hem onun
fakir olduğunu, parasız olduğunu ileri süreceksiniz, kabul edeceksiniz hem de
Anayasa değişikliğiyle orman köylüsüne satışı sağlamaya çalışacaksınız! Biz
bunları satacağız da, orman köylüsüne kaynak aktaracağız deniliyor; ama, orman
köylüsünün, o satışa çıkarılan yerleri -öncelikle satılır diyor ya orman köylüsüne-
alacak gücü olmadığı için bir başkası alacak burayı ve siz, oradan elde
ettiğiniz kaynağı aktaracak orman köylüsü bulamayacaksınız karşınızda. Bu
çelişkiyi özellikle belirtmeden geçemiyorum değerli arkadaşlarım.
Bakın, bu konuda köylü de
feryat ediyor. Kalkan-Yeşilköy'den Ömer Akmaş isimli bir yurttaşımız mektup
yazdı. Ben, onu, Anayasa Komisyonunda Komisyonun sayın üyelerine arz ettim. Bu
vatandaşımız, bize, milletvekillerine diyor ki: "Aman, bu işe sahip çıkın;
orman alanı dışına çıkarılmış bu yerler, bizim, yetmiş yıldır, seksen yıldır,
yüz yıldır kullandığımız yerler. Bunları alacak paramız yok; biz alamayınca bir
başkasına satılacak ve dedelerimizin mezarlarının olduğu yerler başkalarının
eline geçecek ve biz perişan olacağız." Ömer Akmaş isimli bir köylü
vatandaşımızın bana bizzat gönderdiği mektup. Şu anda, mektup elimde; Osmanlıca
tapuyu da eklemiş, göndermiş. Ömer Akmaş; Yeşilköy Beldesinden bir vatandaşımız.
Değerli arkadaşlarım,
bunlara duyarlı olmak lazım. Öyle sanıyorum ki, bu titizlik korunacaktır ve
devam edecektir.
Değerli arkadaşlarım,
ormanı korumak, ancak, orman köylüsünü korumakla gerçekleşir. Arkadaşlarımın
tümü orman köylüsünün durumunu açıkladılar; gerçekten, nüfusun en alt gelir
düzeyi olan kesim; yaşadığı bölgede altyapı yok, sosyal tesis yok, yol yok, su
yok, iz yok. Bunları kalkındırmak zorundasınız; orman köylüsünün elindeki
toprağı başkasına satarak, orman köylüsünü oradan uzaklaştırarak onları
kalkındıramazsınız. Orman köylüsünü, yaşadığı yerde, ormanda muhafaza
edeceksiniz; ama, onu, onun sosyalitesini, onun ekonomik yapısını kalkındırarak
orada tutabilirsiniz; onu, onun ihtiyaçlarını oraya götürerek orada
tutabilirsiniz. Eğer orman köylüsünü orada tutamazsanız, ormanı da korumanız
mümkün değildir. Bu çelişkiye, lütfen, dikkatinizi çekmek istiyorum.
Ekonomik açıdan, altyapı
açısından, sağlık açısından, eğitim açısından yeterli katkının, yeterli
yatırımın orman köylüsüne yapılması şarttır. Eğer, bunu yapmazsanız, hem ormanı
hem de orman köylüsünü koruma imkânını elde edemezsiniz.
Değerli arkadaşlarım,
orman köylerimizin ve köylülerimizin yaşam standartlarını yükseltmek zorundayız
ve tüm canlılara, toprağıyla, suyuyla, oksijeniyle hayat veren ormanlarımızın,
mülkiyet, koruma, yönetim ve faydalandırma hakları konusunda gerekli yasal
düzenlemelere açıklık getirecek olan ve orman köylüsünün kalkınmasına yol
açacak Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergemize olumlu oy
vereceğinizden asla kuşku duymuyorum.
Bu inançla, hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN -Sayın Ercenk,
teşekkür ediyorum
Sayın milletvekilleri,
Meclis araştırması önergeleri üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.
Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Meclis araştırması açılmasını kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Meclis araştırmasını
yapacak komisyonun 12 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma
süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden
başlamak üzere, üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun, gerektiğinde,
Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. - Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu (1/521) (S. Sayısı
: 146)
BAŞKAN - Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
henüz gelmediğinden, tasarının görüşülmesini erteliyoruz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun
müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2. - Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
Doğal Gaz Piyasası
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe
Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
3. - Doğal
Gaz Piyasası Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe
Komisyonları raporları (1/599) (S. Sayısı: 178) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 178 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Tacidar Seyhan, AK Parti Grubu adına Kayseri Milletvekili Taner Yıldız; şahsı
adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun söz talepleri vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan; buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğal Gaz Piyasası
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı hakkında,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi iletmek için söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
tasarı, hepinizin dikkatini çektiği gibi, kanunun bir maddesinde sürenin
uzatılmasıyla ilgili. Tabiî, ben, burada, bu sürenin uzatılmasının
gerekliliğiyle ilgili bir konuşma yapmak istemiyorum; çünkü, açıktır; daha
önce, değerli komisyonda görevli arkadaşlarımızın bize bildirdiğine göre, bir
yetkiyle görevlendirilmiş, özelleştirilmeye açılmıştı; bu tasarıyla, adece
geniş bir süre verilerek, bu özelleştirmenin, daha sistemli, daha planlı bir
biçimde yapılması için uzatma istemişlerdir. Biz de bunu komisyonumuzda
görüştük; bu uzatmayı da uygun bulduk. Ancak, ben, burada, tasarıyla ilgili
olmasa da, Doğal Gaz Piyasası Kanunuyla ve doğalgazın ülkedeki kullanımıyla
ilgili bazı endişelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
(1) 178 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlarım,
maalesef, doğalgaz konusunda yıllardır izlenen politikalar, Türkiye'nin,
gerçekten, arz-talep dengesini ilgilendiren; ama, doğru tespit yapılmayan
politikaları halinde gelişmiştir. Türkiye, doğalgaz doğalgaz diyerek, maalesef,
gaza getirilmiş, bir doğalgaz curcunası içerisine sokulmuş, işin içinden
çıkılamaz, planlamadan, devlet yönetiminden, kamu menfaatından uzak bir hale
getirilmiş; tüketiciye, sanayiciye ve üreticinin tamamına çok pahalı doğalgaz
veren ve bu gazı Avrupa'nın en pahalı kullanan ülkesi haline sokulmuştur.
Şimdi, arz-talep
dengesinin kurulmasına bakıyoruz: Değerli arkadaşlarım, Türkiye, arz-talep
dengesini kurarken, bir kere, çok ciddî hatalar yapmıştır. Örneğin, sadece 2002
yılında arz-talep dengesi arasındaki açık 5 milyar metreküp olmuştur. Yani, bu
ülke, 1 milyar dolara yakın parayı havaya atmıştır; birinci endişem budur.
İkinci endişem de şudur:
Değerli arkadaşlarım, özellikle, bu tasarıda da öngördüğümüz gibi, bir
özelleştirme yapıyoruz. Doğalgazı dağıtacağız; üretilir, iletilir ve dağıtılır,
elektrikte olduğu gibi. Biz, eğer, doğalgazın üretimini, iletimini ve
dağıtımını tek elden yapmazsak, şirketlerimizi tek elden yapmaya
uyarlayamazsak, buna yönlendiremezsek, böyle planlayamazsak ülkeyi ve
tüketiciyi ciddî kayba sokmaya devam ederiz. En büyük yanlışımız, en büyük planlama
eksikliğimiz bu noktada değerli arkadaşlarım. Neden; çünkü, her kurumsal
nitelik ortadan kalktığında ve görevler, sorumluluklar paylaştırıldığında
tüketicinin üzerine bir maliyet daha biniyor, güvenlikten yoksun oluyor,
denetlemeden yoksun oluyor ve şimdi de kamu denetiminden tamamıyla yoksun ve
denetlenemez bir hale getiriliyor; sigorta ve sorumluluklar çerçevesi
çizilemiyor. Bu endişelerin ışığı altında birkaç örnek vermek istiyorum.
Bir de şuna değinmek
lazım: Yahu, gerçekten, bu ülkenin, bu kadar doğalgaz ihtiyacı var mı? Mantıklı
bir doğalgaz anlaşması mı yapılmıştır? Şu ana kadar yapılan anlaşmaların
toplamı... Bir tek Türkmenistan'la yapılan anlaşmalar ortada; 10 milyar
metreküp. Diğerleri; sözleşmesi yapılmış ve uygulamaya konulmak üzere 67 milyar
metreküplük bir anlaşma yapılmış. Bunun dışında, sırada bekleyen, EPDK'dan onay
bekleyen 14 milyar metreküplük bir doğalgaz var. 2020 yılındaki tahminlere
bakıyoruz; deniliyor ki, 80 milyar metreküp, 2020'de, ihtiyacımız var. Peki,
değerli arkadaşlarım, biz, bu doğalgazı nerede kullanacağız?! Bir kere,
planlama eksiği burada işte. Önce, bir ülke, bir şeye yatırım yaparken, bunu
hangi alanda, nerede kullanacağına karar vermek zorunda. Biz, aldığımız
doğalgazın yüzde 63'ünü elektrik üretiminde kullanıyoruz; bu, birinci temel
yanlış. Avrupa'ya bakın, yüzde 17'lerde, yüzde 18'lerde; yüzde 30'u konutta
kullanılıyor, yüzde 30'u sanayide kullanıyor -daha yukarısı, biraz daha
yukarısı- yüzde 17, yüzde 18'i elektrik üretiminde kullanılıyor; bir kere,
birinci yanlış buradaki planlamada.
En büyük hata da
stratejik yönden yapılmış; doğalgaz bağlantımızın yüzde 67'si bir tek ülkeden,
Rusya'dan yapılmış. Bu, çok stratejik önemi haiz bir yanlış ve hatadır. Avrupa
Birliği diyoruz ve düzenlemeler yapıyoruz. Avrupa Birliği ülkelerinin hepsini
inceledim, özellikle, aralarında bir belirteç koymuşlar, kanun koymuşlar,
diyorlar ki: Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkelerden yapılan doğalgaz
bağlantıları, bir tek ülkeden yüzde 30'u geçemez. Bu husus, stratejik önemi
haizdir deniyor. Avrupa ülkeleri, yüzde 30'dan fazlası stratejik açıdan
sakıncalıdır diyor; Türkiye, yüzde 60'ın üzerinde, bir tek ülkeyle doğalgaz
bağlantısı yapıyor.
Değerli arkadaşlar, hem
ekonomik tedbirlerimizi hem stratejik tedbirlerimizi hem de ulusun tüketim
tedbirlerini birlikte almak zorundayız.
Bakın, ben, burada bir
şeye daha dikkat çekmek istiyorum; pahalılığına... Gerçekten çok pahalı
almışız. Nedir pahalılığı; daha önce Devlet Bakanına sormuşlar, ticarî sır
gereği "vallahi ben bilmiyorum, doğalgazın fiyatını Maliye Bakanlığı temsilcileri
bilir" demiş; ama, 2001 yılında, BOTAŞ'ın sitesine giriyorsunuz, ne kadar
gaz alındığını buluyorsunuz; Dış Ticaret Müsteşarlığının sitesine giriyorsunuz,
Rusya'ya ne kadar para ödendiğini buluyorsunuz; gidiyorsunuz, Rakım Çalapala ve
Nimet Çalapala'nın ilkokullar için matematik kitabını alıyorsunuz, basit bölme
işlemiyle 133 doları buluyorsunuz, bu kadar basit. Üstüne de koyun dış
maliyetlerini... Hatta, iktidar milletvekillerinden 160 doları bulduğunu
söyleyen de var. Şimdi, bu nedir?!
Bir Avrupa ülkesindeki
firma, İtalyan firması Eni'nin temsilcisi, çıkmış "yahu, biz bunu daha
pahalı alıyoruz" diyor. O kim, biliyor musunuz; Mavi Akımın Türkiye'de
dağıtımının yüzde 50'sini yapmak üzere Türkiye'yle sözleşme yapmaya çalışan
firma. Öyle diyecek tabiî; siz bileceksiniz gerçeğin ne olduğunu. Bu ulus, bu
millet, bize umut bağladı, Türkiye'de kazanılan, alınteri dökülen paraların
dışarıya verilmemesi, onun sistemli kullanılması, bu ülkede yaşayan
çocuklarımızın üretimle ve tüketimle ilişkilendirilmesi konusunda sağlıklı
kararlar verebilmek için bu yetkiyi bize verdi. Hepimiz, el ele, Doğal Gaz
Piyasası Kanununu yeniden gözden geçirmek zorundayız, hem ekonomik yönünü hem
stratejik yönünü hem de sosyal yönünü. Bize ne yarar getiriyor...
Sosyal yönünü dedim;
sosyal yönü mü var kardeşim bu doğalgazın iletiminin; var tabiî değerli
arkadaşlarım; o kadar kötü planlama yapıyoruz ki... Bakın, Adana'da birkaç köy
gezisinde bir şeye rastladım: Köylü tedirgin. Orada ölçüm yapıyorlar. "Ne
yapacaklar burada, niye tedirginsiniz" dedim "buradan doğalgaz boru
hattı geçecek" dediler. Boru hattı nasıl bir yerden geçiyor biliyor
musunuz; Adana'nın en verimli portakal bahçelerinin ortasından. Uçaktan keşif
yapılmış ve proje çıkarılmış, çoğu "U" şeklinde, çoğu "Y"
şeklinde bu bahçelerin.
Bu, doğalgaz boru
hattının geçtiği koridoru, işte, sadece 1 metrelik kazı diye düşünmeyin; 8
metre sağını, 8 metre solunu hesaplarsanız 16 metrelik bir koridoru tutarsınız.
İnsanların en verimli topraklarını bölerseniz, ihtiyacı olmayan yere, yok yere
doğalgaz götürürseniz, bunun dağıtımını da stratejik konumdan çıkarır ve özel
sektörün denetimini sağlayamadan özel sektöre her şeyi bırakırsanız, biz,
hiçbirimiz, bu ülke menfaatlarını koruyamayız değerli arkadaşlarım. Sizden
ricam; her şeyi beraber düşünmek, beraber yapmak zorundayız; bunların hepsine
de birlikte göz atmak zorundayız.
Bakın, burada, birkaç
endişemi daha dile getirmek istiyorum. Doğalgaz doğalgaz dedik gaza boğulduk,
siz de boğuluyorsunuz; ama, kamuoyunun bilmesi lazım.
Bir de kötü tercih
yapılmış. Nasıl yaptılar bu kötü tercihi; kötü tercihi şurada yaptılar:
Örneğin, Rusya'yla doğalgaz anlaşması yapıldı, Mavi Akım anlaşması yapıldı.
Mavi Akım anlaşması yapılırken bir şeye de engel olundu; Bakü-Ceyhan,
Azerbaycan üzerinden gelecek daha ucuz gaz alımına engel olundu; o projenin
gelişmesine, o projenin acilen tamamlanmasına engel olundu. Oysa, en hayatî
alım projesiydi, hat üzerinden getirilecek gazdı; iki şey bir arada
yapılıyordu; birincisi, bu.
İkincisi; bir iş
yapılırken, her şeyi öğrendiğimiz gibi teknik boyutunu öğrenmiyoruz.
Mühendislik firmalarının uluslararası düzeyde bir araştırmasını, endişelerini
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakın "Mavi Akım teknik yönden incelendiğinde,
yamaçlar ve deniz dibi, jeolojik yapı bakımından tehlikeli olarak
tanımlanmaktadır" deniliyor. Yani, teknik adamlar, Karadeniz'in deniz
dibinin tehlikeli olarak tanımlandığını söylüyorlar. "2 150 metre
derinlikteki çok yüksek basınç, dönme ve kırılma gibi kuvvetlerle birleşince
boru kırılma riski artıyor. Tarihsel veriler, Karadeniz tabanı ve yamaçlarında
sismik aktivitenin yoğun olduğunu gösteriyor. Deniz tabanında aktif çamur
volkanlarının olduğu biliniyor. Özellikle, Karadeniz'de korozyon riski
var" deniliyor ve buna bağlı 17 madde...
Değerli arkadaşlar, bir
şey daha eklemek istiyorum; 2 150 metre derinlikte bir doğalgaz tesisatında
meydana gelebilecek bir arızanın giderilmesi birkaç ay sürüyor. Eğer, siz, tek
ülkeye bağlanırsanız, çıkacak aksilikte, sanayinizi, konutunuzu, enerji
üretiminizi, diğer alanlardan getirdiğiniz doğalgazla besleyemezseniz, üç ay,
bu ülkenin sanayiini, üretimini, konutuna gaz gelmesini durdurursunuz.
Yapılacak şey, bunlarla ilgili ciddî tedbirleri alıp, bağlantı noktalarında
planlama yapmaktır ve bunu bütünleştirmektir değerli arkadaşlarım. Ha, bu kadar
şey var mı?..
Sizi çok yormayacağım,
doğalgazla ilgili çok fazla başınızı ağrıtmayacağım -rahatsızlığım nedeniyle,
ses tonumdan dolayı beni bağışlayın, bir problemim var- fakat, bir düşüncemi,
bir endişemi, sizlerle paylaşmak istiyorum: Değerli arkadaşlarım, özellikle,
hodgkin ve HIV pozitif diye -hekim arkadaşlarım beni bağışlasın- rahatsızlıklar
var. Bu rahatsızlıklar, insanı direkt öldürmüyor, sadece, vücudun doğal
bağışıklık sistemini bozuyor; vücut, bir gribe yenik düşüyor ve yaşayan bireyi
kaybediyorsunuz. Dolayısıyla, bir elden, kamuya güven, Yüce Meclisin saygınlığı
konularında, yapılan doğalgaz anlaşmaları veya diğer anlaşmalarda dikkatsizlik,
vurdumduymazlık, savurgan yönetim, yavaş yavaş, kamunun o doğal savunma
hücrelerini, bağışıklık sistemini zayıflatıyor.
Bizim ulusumuzun birkaç
yönden bağışıklık sistemi var; ekonomik yönden var; bu, dürüst, namuslu devlet
yönetimini, dürüst, namuslu ticaret erbabını hâkim kılar. Bu, bizim, ekonomik
yönden vücut savunmamızdır, kamu refleksimizdir; aynı zamanda, toplum
refleksimizdir, toplum ahlakı bunu gerektirir; bunun yavaş yavaş zayıfladığını
görüyoruz, bir.
Değerli arkadaşlarım,
ikincisi, bir gün çevreyi, bir gün doğayı, bir gün çocuklarımızın korunmasını
sağlayan sağlığı tartıştırıyoruz; buradaki duyarlılığımız veya duyarsızlığımız
tartıştırılıyor ve dolayısıyla, savunma hücrelerimiz gittikçe zayıflıyor. Var
mı, yok mu?.. Canım, bunlar daha önceden yapılmıştı, bunları da atlayalım,
bunları da görmezden gelelim dersek kamunun güvenilirliğini de sarsarız, ciddî
devlet adamı kimliğine de gölge düşürürüz. Hepimizin yapması gereken, bu
Meclisten çıkardığımız her kanunda duyarlılığımızı göstermek, Yüce Meclisin
saygınlığına düşen gölgeyi ortadan kaldırmak, onurlu Türkiye Büyük Millet
Meclisini, yeniden, Türkiye'nin yegâne temsilcisi ve onuru haline getirmektir.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir şey var mıdır, yok mudur diye dışarıda çok tartışılabilir; ama, ben
geçen günlerde bir Çin atasözü okudum "şeytanın en büyük hüneri, kötülüğü,
yokmuş gibi göstermektir" diyor. Böyle bir şey var ve hiçbirimiz yokmuş
gibi görmeyelim. Ulusumuza, cumhuriyetimize, laik demokratik cumhuriyete ve
onun temsilcilerinin oluşturduğu Türkiye Büyük Millet Meclisine hep birlikte
dayanışma içerisinde sahip çıkalım.
Bu dileklerimle hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyor; bugün görüşeceğimiz tasarıların ulusumuza hayırlı
olmasını temenni ediyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Seyhan,
teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Kayseri Milletvekili Taner Yıldız.
Sayın Yıldız, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Doğal Gaz Piyasası
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili, AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, özellikle, konuşmama
başlarken Sayın Seyhan'a CHP Grubu adına yaptığı konuşma için ayrıca teşekkür
ediyorum. Konuşmalarının büyük bir bölümüne katıldığımı ifade etmek istiyorum
ve benzer tekrarlara düşmemek açısından, Doğal Gaz Piyasası Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının genelini görüşmekten ziyade -ki,
kendileri biraz ondan bahsettiler- daha detaylı, dağıtım şirketlerinin
özelleşmesi, özelleşmenin mantığı, dağıtım şirketlerinin şu anki durumu, nasıl
daha verimli olunabilir; bunlar üzerine biraz ekleme yapmak istiyorum ve
dolayısıyla, her iki grubun da yaptığı konuşmaların, bir ortak mantık çizgisi
içerisinde birleşmesini amaçlıyorum.
Tabiî, özellikle arz ve
talep dengelerinin bozukluğu üzerine yaptığı konuşmaya katılmamak mümkün değil.
Bu tür hataya düşen birkısım ülkeler gibi -ki, Hindistan, Pakistan örneğinde
olduğu gibi- bir yanlış projeksiyona girerseniz, bir yanlış planlamaya
girerseniz, 3 000 megavatlık, kullanmadan parasını ödediğiniz bir enerji
kaynağı ortaya çıkar ve ülkeyi, sırf enerji sektörü açısından, çok ciddî ve zor
bir duruma sokarsınız.
Evet, bu tür yanlışlar,
ne yazık ki, biraz korkudan, biraz endişeden, biraz sehven, biraz da kasten, bu
ülkede yapılmıştır. Sayın Enerji Bakanımızın da yaptığı açıklamalarda, izlediği
yolda, enerji çeşitlendirmeleri taleplerinde, bu kaygı ve endişeler
yatmaktadır. Bunların giderilmesi için de, enerji çeşitlemesine gitmek
gerekliliği zorunlu olmuştur.
Avrupa Birliğine girmek
üzere olduğumuz, bu tür konular üzerinde çalışmak üzere olduğumuz bir ortamda,
özellikle, verilen rakamın yüzde 30'u geçmemesi kaydıyla olduğu bir ortamda,
bizim, bu yüzde 67'yi mutlaka aşağı indirmemiz gerektiğini, onun yerine ikame
edeceğimiz enerji kaynaklarını mutlaka bir an önce devreye sokmamız
gerektiğini, ben de belirtiyorum.
Özellikle 4646 sayılı
Doğal Gaz Piyasası Kanunu, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve 4046 sayılı Özelleştirme
Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda tanınan sürenin bitmesi ve hazırlık
dönemini takip eden altı aylık sürenin yetmemesi sonucunda, bir eksüre
istenmiştir. Bununla alakalı olarak, Sanayi Komisyonunda ve Plan ve Bütçe
Komisyonunda gerekli mutabakatlar sağlanmış ve bu konu, Genel Kurulumuzdan
geçmek üzere gelmiştir.
Tabiî, çok fazla detaya
girmek istemiyorum; ancak, şu noktaların bilinmesinde fayda var.
"Bu özelleştirmeler
niçin gecikmiştir" sorusunun cevabına gelince: Özelleştirme Yüksek
Kuruluna geç intikal etmesi ve onun vereceği kararın zamanı aşmasının bunda
önemli bir payı olduğunu; tabiî, danışmanlık ihalelerinin yapılması, değer
tespitlerinin yapılması, tanıtım kitapçıklarının hazırlanması için belli bir
süreye ihtiyaç olduğunu özellikle belirtmek istiyoruz. Bu açıdan da, gerek
Eskişehir'deki gerekse Bursa'daki dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesiyle alakalı
sağlıklı bir yapının oluşması için bu süreye ihtiyaç hissedilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; tabiî, kanunlaşması beklenen bu tasarı için değişik eleştiriler söz
konusu olabilir. Özelleştirme mantığı üzerinde birkısım fikirler yürütmek
gerekebilir. Şunu gözardı etmemek lazım: Clinton'un yedi yıl ekonomi
danışmanlığını yapmış olan ve "Küreselleşme" kitabının yazarı olan
beyefendinin bir önerisi var: Biz, özellikle Amerika'da, serbest ekonominin çok
fazla, çok yoğun olduğunu ve bunun timsali olduğunu söylüyoruz; ancak, iş
göründüğü gibi değil.
Özelleştirmede dikkat
edeceğimiz en önemli unsurlardan bir tanesi, özelleştirmenin sahibi olan
şirketlerin mutlaka kâr amaçlı şirketler olduğunu, daha dinamik, daha verimli,
daha performans değerli çalışabileceğini unutmamak gerektiği kadar, devlet
denetiminin de mutlaka bulunması gerektiğinin altını çiziyorum. Bizim, değişik
kaygı ve endişelerle, tarımda uyguladığımız birkısım sübvansiyonların bile
önlenmeye çalışıldığı bir ortamda, aslında, serbest ekonomi piyasasını
uygulayan Amerika'nın, bu sektörü tamamen sübvansiyonlarla ayakta tuttuğunu
unutmamak lazım. AK Parti Hükümetinin, özellikle özelleştirmede bu tür kaygı ve
endişelere cevap verici ve hem ekonomik hem de sosyal yanına hitap edici
çalışmalarının bulunduğunun altını çizmek istiyorum.
Doğalgaz dağıtım
özelleşmesi dedik; biraz dağıtım şirketinden biraz da özelleştirmeden
bahsederek konuşmama son vermek istiyorum.
Doğalgaz piyasasının
serbest piyasa ortamına açılmasıyla alakalı, özellikle 18.4.2001 tarihinde,
ilgili kanunla beraber, üçü belediyelere ait olmak üzere -İstanbul, Ankara,
İzmit- ve ikisi de BOTAŞ'a ait -Eskişehir ve Bursa- dağıtım şirketlerinin, yurt
genelinde, beş şehir üzerinde dağıtım yaptığını biliyoruz. Ayrıca, biri Adapazarı ve biri de İstanbul-Bahçeşehir'de
bulunan 2 adet özel dağıtım şirketi de bu piyasanın içerisindedir.
4646 sayılı Kanunla
beraber, şehiriçi doğalgaz dağıtım faaliyetlerinin, Avrupa Birliği gaz
direktifleri doğrultusunda yapılması açısından, özellikle yüzde 10'u bilabedel
diğer yüzde 10'u da bedelle alınmak kaydıyla, belediyelerin hisselerinin yüzde
20'yle sınırlandırıldığını ve EPDK denetimi altında yürütülmesi gerektiğini
biliyoruz.
4646 sayılı Doğal Gaz
Piyasası Kanunuyla, bu hedefe yönelik düzenlemelerle beraber, Özelleştirme
İdaresi Başkanlığına devredilerek altı ay içerisinde özelleştirilmesinin, ilk
defa doğalgaz dağıtımı yapılacak şehirlerdeyse, EPDK tarafından açılacak
doğalgaz dağıtım lisansı ihalesinin başladığını biliyoruz.
18 Haziran 2003
tarihinde, Kayseri'yle başlayan ve bu ayın sonunda da -temmuz ayının sonunda
da- Konya'yla devam edecek olan doğalgaz dağıtım şirketleri ihalesinin çok ayrı
bir yanının olduğunu gördük. Özellikle bu saydığımız şehirlerde -Eskişehir ve
Bursa'da- BOTAŞ'ın işlettiği ve sekiz yıl itibariyle 4,3 sent/kilovat/saat
hizmet bedeli uygulamasının, Kayseri'de yapılan ihaleyle -hizmet bedeli
açısından söylüyorum- yaklaşık altıda 1 fiyata ihale edildiği çok önemlidir ve
manidardır. Bundan sonra yapılacak ve bu kanunla önünü açtığımız, süre
uzatımıyla önünü açtığımız, İzmit ve Bursa'da da bu rakamlara yakın rakamlar
elde edileceğini tahmin ediyoruz. Konya ihalesi, özellikle bu açıdan da
önemlidir; çünkü, Kayseri'de yapılan ihaleye 18 şirket katılmış ve ihale sonucu
ortaya çıkan 0,076 sent/kilovat/saat enerji karşılığı hizmet bedeli ve bunun
takribi 0,80 sent/metreküplük hizmet dağıtım bedelinin önemli olduğunu
belirtmek istiyorum.
Değerli Başkan, değerli
arkadaşlar; özelleştirmede, devletin, aslî ve sürekli görevleri olan adalet,
eğitim, güvenlik ve özel sektör tarafından yüklenilemeyecek altyapı
yatırımlarına yönelmesi; ekonominin ise bir denetim altında bulunmak kaydıyla,
tamamen rekabetçi pazar mekanizmaları tarafından yönlendirilmesinin
zorunluluğunu belirtmiştik.
İşte hükümetimiz, devlet
işletmeciliğinde yapısal değişimin gerçekleştirilmesi için önemli bir
makroekonomik politika aracı olan özelleştirmeyi, yürütülmekte olan ekonomik
reform programı kapsamında, kamu kuruluşları ve bağımsız düzenleyici kurumlarla
işbirliği içerisinde, piyasa dinamiklerine uygun, şeffaf ve süratli bir biçimde
yapmaktadır.
58 inci ve 59 uncu
hükümetlerin başlatmış olduğu acil eylem planı çerçevesinde, ilk defa, kapsamlı
ve yıllık bir özelleştirme programı açıklanmıştır ve programda, bildiğiniz
gibi, 2003 yılı içerisinde 4 milyar dolarlık bir özelleştirme hedefi
yürütülmektedir.
Ben, oylarınızla,
özellikle bir yıl süre uzatımının, bu iki ilimizdeki doğalgaz dağıtım
ihalelerine farklı katkılar ve orada yaşayan insanlarımızın daha ucuz
doğalgazdan yararlanmalarını sağlayacağına inanıyorum.
Bu duygu ve düşünceler
içerisinde hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yıldız,
teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Malatya
Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun efendim.
Süreniz 10 dakikadır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; birkaç rakamla
başlamak istiyorum.
Türkiye'deki toplam
elektrik üretiminde -son üç yılı örnek veriyorum- kamunun payı, 2001 yılında
yüzde 70,2; 2002 yılında yüzde 58,9; 2003 yılında yüzde 40,3. Özel sektörün
payı ise, yüzde 29,8; yüzde 41,1 ve yüzde 56,9. Ben, burada, özel sektör
üretimine karşı değilim. Burada, yüzde 56,9'a çıkan özel sektör üretiminin
yüzde kaçı tabiî kaynaktan değil de, doğalgazdan yapılmaktadır; elektrik
üretiminde bu artan payın yaklaşık yüzde 90'ı, doğalgaza dayalı olarak
gerçekleşmiştir; bunu, dikkatlerinize sunuyorum. Kamunun elektrik üretimindeki
payı yüzde 40,3'e düşmüş, özel sektörün payı ise yüzde 56,9'a çıkmış; ama,
artan özel sektör payının yüzde 90'ı, doğalgaza dayalı santrallardan
gerçekleşmiş.
Peki, neyin sırrı?..
Sır... Ben, birkaç soru önergesi verdim; hep "sır" kavramıyla karşı
karşıya kaldım. Neyin sırrı, neyin?.. Buradaki gizem nedir yahu?! Niye fiyat
verilmez? Bu ülkenin geleceğini, bu ülkenin kaynaklarını bu Yüce Meclis bilmeyecek
de, kim bilecek? Karşımıza, hep "sır" çıkıyor.
İkinci bir konu;
doğalgazla çalışan santrallarda üretilen enerji ile hidroelektrik
santrallarında üretilen enerjinin maliyet bedelleri arasındaki fark 10 kat,
hatta 13 kattır; birisinin maliyeti 0,3 sente, öbürünün maliyeti ise 4,5 sente
geliyor.
Bir ülke düşünün ki,
ülkenin kendi kaynaklarıyla çalışan tüm hidroelektrik santralları yüzde 50
kapasiteyle çalışıyor arkadaşlar; baktım, Atatürk Barajından tutun, Keban
Barajına kadar, hepsi yüzde 50 kapasiteyle çalışıyor. Bir ülke düşünün, kendi
tabiî kaynaklarıyla 0,3 sente gelen bir maliyet yerine 4,5 sent bir maliyet
ödeyerek enerji üretiyorsunuz. Bu ülke ayakta kalabilir mi; bu ülkenin sanayii
ayakta kalabilir mi; bu ülkenin insanı ayakta kalabilir mi arkadaşlar?!
Tabiî, ne oldu; Elektrik
Piyasası Düzenleme Kurulu, bir hafta önce, bölgesel bir düzenlemeye gitti.
Van'daki bir fabrika, 1 kilo ipliği 620 000 liraya, Malatya'daki bir fabrika
400 000 liraya imal edecek -yani, bu, 1 kilo iplik için harcadığı enerji
bedeli- Bursa'daki bir fabrika ise 270 000 liraya... Bu ülkenin her tarafı
bizim değil mi arkadaşlar?! Nasıl bir mantıktır; Van'daki bir insanın
fabrikasına siz nasıl kilit vurursunuz?! Siz, tabiî, elektriğin kilovat/saatini,
4,5 sente, doğalgazla çalışan santraldan elde ederseniz, kendi tabiî
kaynaklarınızı bomboş yatırırsanız, o zaman, Van'daki fabrikayı da
kapatırsınız, Kars'taki fabrikayı da kapatırsınız.
Hakikaten, ülkenin
geleceği açısından, bu Meclis her şeyi bilmeli. Bu ülkenin bağımsızlığı elden
gidiyor, tamamen dışa bağımlı oluyoruz. Türkiye'nin her tarafına doğalgaz boru
hatları döşeniyor. İnsanlarımıza en iyi imkânı sunmalıyız; eğer, kendi
imkânlarımızla 15 kat daha ucuza mal edebiliyor ve "su akar biz bakarız"
diyorsak, yazıklar olsun bize arkadaşlar.
Hakkâri'de 1 kilovat/saat
elektrik kullanan bir insana, bir haneye, bir konuta 240 000 liraya elektrik
satacaksın, İstanbul'da, Kadıköy'de 99 000 liraya... Bu ülkenin dürüst
insanları, Hakkâri'deki insan, Van'daki insan elektrik bedelini ödemiyor mu?!
Eğer, kayıp kaçak meselesiyse, kayıp kaçakla mücadele, elektriğin insanlara
maliyetini artırarak, dürüst insana ceza vererek olmaz ki!
Tabiî, bir de, ayrıca,
haksız rekabet yaratıyoruz. Bazı üreticiler doğalgaz enerjisiyle üretiyor.
Ülkede, özellikle ihracat yönünden haksız bir rekabet yaratıyoruz. Dünyanın en
pahalı enerji maliyeti var bu ülkede, özellikle ihracatçı yönünden. Arkadaşlar,
bu fiyatlarla, biz, bu doğalgazla üretim yapmaya devam edersek bu ülkenin
ihracatı bir adım daha öne gidemez. İhracat açısından doğalgaza bağımlılık,
ülkenin geleceğine kelepçe vurur.
Peki, doğalgazı bu
fiyatla almalı mıyız? Diğer ülkeler hangi fiyatla alıyor -bu da sır,
söylenmiyor- veya neyin karşılığı alıyor? Ben biliyorum ki, bazı ülkeler mal
veriyor, mal karşılığı alıyorlar, ihracat karşılığı alıyorlar. Bu bahsettiğimiz
doğalgaz satışı, bazı ülkelere... Hatta ve hatta, başka bir şey söyleyeyim;
Türkiye'ye doğalgaz satan en büyük ülkelerden biri... Bir savaş yaşandı; o hat
mı, bu hat mı?.. Bu hat olsun diye, doğalgaz satan o ülkeden parasını alamayan
ülkeler devreye girdi "doğalgaz satayım da Türkiye'ye, ben paramı tahsil
edeyim" dediler. Bir devler savaşına döndü. Bunu Türkiye'de bilmeyen insan
yoktur. Maalesef, böyle. Bu ülkeden mi alalım bu ülkeden mi? Bu ülkeden
alırsanız, ben, o ülkeden paramı tahsil edeyim diye bir savaş alanına döndü bu.
Tabiî, bu ülkelerin çoğu malla alıyor; biz, şakır şakır dolar ödüyoruz ve bunu
hâlâ ödemeye devam ediyoruz. Artık, bizim de bu ülkelere "arkadaş, ben,
bedelimi mal karşılığı öderim" demenin zamanı gelmiş, geçmiştir. Nedir
bunun tazminatı; tazminatını ödeyelim. Her sene doğalgaz bedeli kadar kendimize
yatırım yapalım arkadaşlar. Eğer, biz, bu kafayla devam edersek arkadaşlar, bu
ülkede enerji alanında hiçbir yere gidemeyiz; tamamen, her şeyimizle dışa
bağımlı oluruz. Ülkenin kaynaklarını veriyoruz. Şu anda 67 000 000 metreküp, 13
000 000 metreküp daha alınacak; 80 000 000 metreküp arkadaşlar. Hesabı çok
basit; 133 dolar; 12 000 000 000 dolar. Bu ülke, şu günkü haliyle, 12 000 000
000 dolar bedel ödeyecek arkadaşlar! Her şeyimizle dışa bağımlı oluyoruz ve
barajlarımız yatıyor.
Bu Yüce Meclis, bu
ülkenin bağımsızlığı için, bu ülkenin kaynaklarını kendisinin üretmesi
açısından son derece duyarlı olmalıdır arkadaşlar. Sır olmaktan çıkmalı artık
bu iş. Bu iş, Türkiye'nin geleceği arkadaşlar. Eğer, biz, bunu burada
başaramazsak, Türkiye'deki her tarafı doğalgaz mezarlığı haline çevirirsek,
yarın daha çok bağımlı olacağız arkadaşlar. Yarın 80 000 000 metreküp
yetmeyecek, belki 180 000 000 metreküp ihtiyacımız olacak ve ulusal sanayimiz
yok olacak. Her şey enerjiye bağlı. Dışa bağımlılığımız son derece artacak.
Ulusal güvenliğimiz tehlikeye girer arkadaşlar. Eğer, bu ülke, yılda 12 000 000
000-13 000 000 000 dolar -80 000 000 metreküpe göre söylüyorum- bir bedel
öderse...
Türkiye'nin her tarafında
doğalgaza geçiliyor. Demin Tacidar Beyin söylediği gibi, Adana, Gaziantep,
Malatya, Sıvas, Erzurum'da, tüm bu hatta, doğalgaz çalışması başladı.
İnsanlarımıza en iyi imkânı sunalım; ama, bunun tek alternatifi doğalgaz
mıdır?! 80 000 000 metreküp değil, belki 180 000 000 metreküp ihtiyacımız
olacak. O zaman ödeyeceğimiz parayı siz düşünün; senede 20 000 000 000 dolar...
Eğer, bu ülke, 20 000 000 000 dolar bir bedeli öderse arkadaşlar,
bağımsızlığımızı ve ülkenin kaynaklarını kendi yaratmadığı zaman hangi hale
düşeceğimizi siz tahmin edin.
O açıdan, doğalgaz
politikasının mutlak gözden geçirilmesi lazım, mutlak, millî bir mesele
yapılması lazım; çünkü, burada hep konuşuluyor; ama, bir şekilde, bu işin aslı
nedir, bu ülkeye ne getirecek, ne götürecek, söylenmiyor.
Onun için, bir kez daha,
bu Yüce Meclis, bu konuyu, ülkenin doğalgaz politikasını sağduyuyla ele alıp,
en azından ülkemizin geleceğini hep beraber düşünmek zorundayız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
DOĞAL GAZ PİYASASI KANUNUNA BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİ
HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 18.4.2001
tarihli ve 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 5. -
BOTAŞ'ın mülkiyetinde ve işletiminde bulunan Eskişehir ve Bursa şehir içi
dağıtım işletmeleri ve varlıklarının hazırlık döneminden sonra özelleştirme
işlemlerinin gerçekleştirilmesi için geçici 3 üncü maddede öngörülen süre, bu
sürenin bitiminden itibaren bir yıl uzatılmıştır."
BAŞKAN - 1 inci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis
Tütüncü; buyurun efendim.
Süreniz 10 dakika Sayın
Tütüncü.
CHP GRUBU ADINA ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu 1 inci maddeyle, Eskişehir ve Bursa şehiriçi dağıtım
işletmeleri ve varlıklarının hazırlık döneminden sonra özelleştirme
işlemlerinin gerçekleştirilmesi için öngörülen süre, daha önceki yasada verilmiş
olan sürenin bitiminden sonra bir yıl uzatılmaktadır. Zaten, 1 maddelik bir
yasa tasarısı. Gerek Adalet ve Kalkınma Partisindeki arkadaşımızın gerekse
Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin geneli üzerindeki açıklamaları, sanırım,
konunun yeterince anlaşılmasına yardımcı olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; ben, bu maddeden yararlanarak, doğalgaz alanında Türkiye'nin
zararına, Türkiye'nin istismarına, hatta Türkiye'nin sömürülmesine yol açan,
neden olan bir tezgâhtan size söz etmek istiyorum.
Bu tezgâhta, birinci
olarak, Türkiye'nin ihtiyacının çok üzerinde doğalgaz alma yükümlülüğü altına
girilmiştir; tabiî ki, geçmiş hükümetler zamanında. Özellikle 1996 yılından
sonra başlayan süreçte, önce Rusya'yla, sonra Azerbaycan'la çok sayıda anlaşma
yapılmıştır ve bu anlaşmaların ortalama süresi 20 yıldır. Bu 20 yıl içinde,
yapılan bir araştırmaya göre ya da hazırlanan bir enerji raporuna göre,
Türkiye, 234 000 000 000 dolarlık doğalgaz almak durumundadır. Düşünebiliyor
musunuz, 234 000 000 000 dolarlık doğalgaz satın alma yükümlülüğüne sokulmuştur
Türkiye, önümüzdeki yirmi yıl içinde. 2003 yılında ise, bu 234 000 000 000
dolarlık doğalgazın 11 000 000 000 dolarını almak durumundayız, 11 000 000 000
dolarlık bölümünü almak durumundayız; ama, alamıyoruz. Türkiye, ancak ve ancak
bunun dörtte 1'ini alıyor ve aldığı bu doğalgazı da kullanamıyor.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Türkiye'de bu konuda ortaya konulan bu tezgâhta, ikinci olarak
-anlaşmalar, az önce de söylediğim gibi, 1996 yılından itibaren yapılmaya
başlanmıştı- ilk anlaşmalarda gaz bedelinin karşılığında mal ihracatı yapma
şartı, koşulu anlaşmalara konulmuştu; ama, anlaşmaların bir bölümünde, daha
sonra yapılan anlaşmalarda bu koşulun da ortadan kaldırıldığına tanık oluyoruz.
Niçin kaldırılıyor, neden kaldırılıyor?! 234 000 000 000 dolarlık doğalgaz
alacaksın, ihtiyacının çok, ama çok üstünde; ama, karşılığında, en azından mal
sat... Bir bölümünde mal satma sorumluluğu var, bir bölümünde bu da
kaldırılmış.
Üçüncü olarak, bu
tezgâhta, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; benden önceki arkadaşlarım da çok
güzel bir şekilde değindiler, doğalgazın fiyatı son derece yüksek tutulmuştur.
Öyle yüksek tutulmuştur ki, Türkiye'nin barajları su dolu -hidroelektrik
santral üretimi yarı yarıya kısıtlanmış- maliyet 0,5 sent; ama, doğalgazla
üretilen enerjinin maliyeti 4 sent, 5 sent, yani, 10 kat. Yani, anlamak ve
kabul etmek kesinlikle mümkün değil.
Öyle uygulamalar var ki,
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir şirkete aynı borudan alınan aynı
kalitedeki ürüne üç ayrı fiyat ödeniyor!.. Düşünebiliyor musunuz; böylesine
başıboş, ne yapıldığı bilinmeyen bir anlaşma...
Yine, bu tezgâhta,
dördüncü olarak, bu anlaşmalar yapılırken Türkiye'nin kimi yörelerindeki zengin
doğalgaz kaynakları görmezlikten gelinmiştir. Geçen hafta, burada, Trakya'daki
doğalgaz kaynaklarının durumuyla ilgili gündemdışı bir konuşma yapmıştım. Bu
konuya, çok kısa da olsa değinmeyi, şu aşamada kaçınılmaz görüyorum Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım.
Trakya'da, yapılan
araştırmalara göre, 25 000 000 000 metreküp dolayında doğalgaz rezervi var.
Eğer, araştırmalar daha da yaygınlaştırılsa, bu doğalgaz rezervinin,
potansiyelin 35, 40, hatta 50 000 000 000 metreküpe doğru yaklaşabileceği
tahminleri yapılıyor. Durum böyleyken, yine, bu tezgâh çerçevesinde, bir
bakıyorsunuz, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının Trakya'da doğalgaz
üretmesinin önü sinsi bir politikayla kesilmek isteniyor. Şu anda, Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığının elinde 23 tane ruhsat var. Trakya'da doğalgaz
çok zengin. Bu 23 ruhsatın 12 tanesi işletme ruhsatı, 11 tanesi arama ruhsatı.
Bu 11 arama ruhsatının 3 tanesi bu sene elden çıkacak; çünkü, araştırma
yapılamamış. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı araştırma yapmamış. Bu sene,
2003'te 3 tanesi elinden çıkacak; ama, geri kalan 8 tane arama ruhsatının da
ancak ve ancak iki yıl uzatılabilme olanağı kalmış. Bir bölümü 2004'te, bir
bölümü 2005'te ve son 2 tanesi de 2006'da Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığının elinden çıkacak ve nereye gidecek; bölgede şu anda 9 tane yabancı
doğalgaz arama şirketi var, 2 tanesi de işletmeye geçmiş, bunların eline
geçecek.
Anlatabiliyor muyum Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; öyle bir tezgâh ki, Trakya başta olmak üzere
Türkiye'nin birçok yöresinde doğalgaz rezervlerimiz var; doğalgaz rezervlerimiz
çıkartılmıyor, arama yaptırılmıyor; ama, güzel Türkiyemiz, önümüzdeki yirmi yıl
içinde yaklaşık 234 000 000 000 dolarlık doğalgaz satın alma yükümlülüğüne
sokuluyor.
Şimdi, konunun başka bir
yönü var. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığından söz etmişken bu konuyu da
dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bakıyorum, Enerji Bakanı burada yok; ama,
Enerji Bakanından, bu söylediğim konu üzerinde, en kısa sürede açıklama
yapmasını, Cumhuriyet Halk Partisi adına rica ediyorum.
Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığının elinde 12 adet işletme ruhsatı var dedim. Türkiye Petrolleri,
Trakya'da, şu anda, 7 adet işletme sahasından günlük 800 000 metreküp doğalgaz
üretiyor; ama, öte yandan, yine, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, bir
yabancı şirketle, Saray'ın Göçerler doğalgaz sahasında işlettiği bir tek
sahadan günde 400 000 metreküp doğalgaz üretiyor. Vurgulamak istiyorum, Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığı, 7 üretim sahasından, bir başına üretim yaparken,
günde 800 000 metreküp gaz üretiyor; ama, bunun yarısını, 400 000 metreküp gaz
üretimini bir tek sahadan elde ediyor.
Yani, ben, şimdi, burada
sormak istiyorum; neden Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, elindeki bu 7
üretim sahasından bu kadar az doğalgaz üretmektedir? Teknolojisi geriyse,
teknolojiyi yenilesin; çünkü, Trakya'da, bu doğalgaz üretiminden, 2002 yılında
yaklaşık 62,5 trilyon net gelir elde edilmiştir. Oysaki, yine 2002 yılında
Trakya'da bu doğalgazın geliştirilmesi ve araması konusuna yalnızca 1,9 trilyon
lira yatırım ayrılmıştır. Yani, kaynağımız da var.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; yani, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, yörede kazandığı
paranın, gelirin yüzde 3'ünü ancak ve ancak yatırıma ayırıyor; yüzde 25'ini
ayırmış olsa, çok büyük ölçüde, Türkiye, daha doğrusu Trakya, kendi doğalgazını
çıkaracak.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; burada, bu tezgâhta, beşinci olarak çok önemli bir konu var, bunu
da dikkatlerinize sunmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
size, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum.
Örneğin, Bulgaristan'la
yapılan doğalgaz alım sözleşmelerinde, daha doğrusu enerji sözleşmelerinde,
Trakya bölgesine enerji yatırım yasağı getirilmiş. Yani, biz, Bulgaristan'la
anlaşma yaparken demişiz ki, tamam, size söz veriyoruz, taahhüt ediyoruz,
Trakya'da enerji yatırımı yapmayacağız. Bu nasıl iş, bu nasıl uygulama, bu
nasıl anlaşma?!
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; şimdi, kısaca şunu söylemek istiyorum: Enerjide kurulan tezgâhla,
akıllara durgunluk veren sistematik bir soygunun da kılıfı hazırlanmıştır.
Yapılan anlaşmalarla, Türkiye'nin geleceği ipotek altına alınmıştır. Doğalgaz
anlaşmalarında, genelde, uluslararası alanda kabul görmüş bir kural var: Eğer,
ekonomik yarar ortadan kalkmışsa, bu doğalgaz anlaşmaları gözden geçirilir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
lütfen, son cümlenizi alabilir miyim efendim; teşekkür eder misiniz Genel
Kurula.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
İzin veriniz, teşekkür edeceğim efendim.
BAŞKAN - Peki, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Bu doğalgaz anlaşmalarına göre, elimizde bir imkân var; çünkü, bu doğalgaz
anlaşmalarının Türkiye'ye yararı tartışılır hale gelmiştir ve genel kabul
görmüş prensiplere göre, Türkiye'nin, bu doğalgaz anlaşmalarını yeniden gözden
geçirme hakkı doğmuştur. Hükümetin, bu konuda, bir an önce harekete geçmesini
öneriyoruz. Öyle sanıyorum, Sayın Bakan, bu konuda önemli çabalar
içerisindedir. Bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Adalet ve Kalkınma
Partisine, elimizden gelen desteği vereceğimizi dile getirmek istiyorum.
Hepinizi, en derin sevgi
ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 1
inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun
2.5.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının maddeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir;
hayırlı, uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri,
saat 18.30'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.20
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 18.30
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103 üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4. -
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/625) (S. Sayısı: 208) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 208 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Oya Araslı, AK Parti
Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali; şahsı adına Denizli
Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın söz talepleri vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OYA
ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum. 208 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Hepimizin bildiği gibi,
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçilerinin görevleriyle ilişkilerinin
kesilmesini gerektiren yaş haddinin 65'ten 61'e indirilmesini öngören Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003
tarihli ve 4827 sayılı Kanunun çeşitli maddelerine ilişkin olarak, Anayasa
Mahkemesince yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir. Söz konusu karar sonrasında
da bu tasarının hazırlandığı görülmektedir. Bu tasarı, hükümetin zorunlu
emeklilik yaşını 61'e indirmek konusunda ısrarlı ve kararlı olduğunu
göstermektedir. O kadar ki, hükümet, Anayasa Mahkemesinin bu konuyla ilgili
gerekçeli kararını dahi bekleyememiş ve yasalaşması halinde Anayasa Mahkemesindeki
iptal davasını konusuz bırakmak sonucunu doğuracak bu tasarıyı hazırlamıştır.
Bu kararı beklemek gerekir miydi? Bizce gerekirdi. Sağlıklı bir yasa çıkarmak
için gerekirdi; çünkü, sağlıklı bir yasa çıkarabilmemiz için, bu konuda,
Anayasa Mahkemesinin daha önceki düzenlemeyi hangi nedenlerle, hangi
gerekçelerle iptal ettiğini bilmek durumundayız. Bu gerekçeleri bilmediğimiz
takdirde, yine, iptal edilebilecek bir yasa çıkarmamız olasılığı çok büyüktür.
Bu nedenle, bu kararı beklememiz gerekiyordu; ama, beklenmemiş ve bu tasarı
hazırlanmıştır; çünkü, hükümetin acelesi vardır; çünkü, hükümet, bir hukuk
boşluğu doğduğu görüşündedir. Hükümetin acelesi vardır; çünkü, hükümet,
gençlere iş alanı açabilmek hevesindedir. Ama, biz, hükümetin aceleciğini
açıklamak için öne sürdüğü bu gerekçelere katılmıyoruz. Hukuk boşluğu -biraz
önce söylediğim gibi- sağlıklı bir biçimde doldurulmalıdır, bu şekilde değil.
Bunun için de -biraz önce söylediğim gibi- daha önceki düzenlemenin hangi
nedenle yürürlüğünün durdurulduğunun gerekçesini bilmemiz lazımdır. Gençlere iş
bulmak için yaşlıların görevine son vermek gerekmez. Ayrıca, yaşlıları işsiz
bırakarak gençlere iş bulmak, Türkiye'deki işsizliği azaltmaz. Marifet, yaşlı
nüfusa da genç nüfusa da iş bulmaktır. Adalet ve Kalkınma Partisi, meydanlarda,
bunun vaadinde bulunmuştur; ama, bugün, iktidara geldiği zaman, yaşlıların
işsizliğini gözardı etmektedir, yaşlıların işsizliği pahasına gençlere iş
yaratma arayışına girmiş durumdadır. Belki de, yaşlı kamu çalışanlarından, 61
yaşının üzerinde görev yapan kamu çalışanlarından kurtulmak istemektedir. Bir
başka deyişle, onların görevine son vererek, kamu yönetiminde kadrolaşma
arayışındadır. Belki de, herkese iş alanı yaratma bilgi ve becerisinden yoksun
olduğunu keşfetmiştir, bunu anlamıştır ve o nedenle, yaşlıları gözden çıkarma
pahasına böyle bir düzenleme yoluna gitmiştir. Bu durum, hükümetin, yaşlılara
karşı, yaş zemininde bir ayırımcılık yapma anlayışında olduğunu da ortaya
koymaktadır. Halbuki, bu, Avrupa Birliğinin direktiflerinde yasakladığı bir
husustur. Avrupa Birliği, direktiflerinde, yaşa dayalı ayırımcılığın,
önümüzdeki iki yıl içerisinde kaldırılması gerektiğini üye ülkelere
bildirmektedir.
Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarı, Avrupa Birliği standartlarını yakalama iddiasındadır; ama,
zorunlu emeklilik yaş haddini 61'e indirerek, Avrupa Birliğinin direktiflerine
aykırı hareket etmektedir ve Avrupa Birliği standartlarının, bu şekilde,
uzağına düşmektedir.
Bilmiyorum, bu yapılanın
ne anlama geldiğini hükümet takdir ediyor mu?!
Bakın, geçen hafta,
İngiltere'de bir kanun çıkarıldı ve 60'ın altında olan zorunlu emeklilik
yaşıyla ilgili sınırlandırma kaldırıldı, isterse, herkes, 70 yaşına kadar
çalışabilecek ve iradesi haricinde, hiç kimseyi 70 yaşından önce, yaşa dayalı
olarak zorunlu emekliliğe sevk etmek mümkün olamayacak. Bu düzenleme, Avrupa
Birliğinin direktifini yerine getirmek için yapılmış olan bir düzenlemedir, iş
yaşamından yaşa dayalı ayırımcılığı kaldırabilmek için yapılmış olan bir
düzenlemedir.
Avrupa Birliğinin
ülkelerine baktığımız zaman, hiçbirinde, 61 yaş gibi bir erken zorunlu
emeklilik yaş sınırı tespit edilmediğini görüyoruz. Bu yaş, en erken 65'tir,
67'dir, 70'tir; ama, 61 yaşın örneği, İngiltere'de de yapılan düzenlemeden
sonra, artık kalmamıştır. Bu da, içerisine katılmayı arzu ettiğimiz Avrupa
Birliği ülkeleri açısından, getirilen bu düzenlemenin konumunu ve bu ülkelerin
standartlarının ne kadar dışına çıkıldığını gayet güzel bir biçimde ortaya koymaktadır.
Tasarı incelendiğinde,
birtakım sakıncaları da beraberinde getirdiği görülmektedir. Bunlar, takdir
yanlışlıkları olduğu gibi, Anayasaya aykırılıklar olarak da kendisini
göstermektedir. Öncelikle, zorunlu emeklilik yaşının 65'ten 61'e indirilmesinde
bir kamu yararı yoktur. Burada, elbette ki, karıştırmamamız gereken bir husus
vardır. Emeklilik hakkı elde etmek için gereken yaş haddi ile zorunlu emeklilik
yaş haddi kavramları birbirine karıştırılmamalıdır. Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, bugüne kadar, emeklilik hakkı elde etmek için gereken yaş
sınırının hep düşük tutulmasını savunduk; ama, kişilerin emeklilik hakkı elde
ettikten sonra, genç bir yaşta, kendi rızaları olmaksızın, zorunlu olarak
emekliliğe mecbur bırakılmalarını da, her zaman olumsuz bir yaklaşımla
karşıladık. Kişiler, erken bir yaşta emekli olabilmeli; ama, eğer istiyorlarsa
kendilerinden yararlanabileceğimiz yaş sınırına kadar da çalışabilmeli. Bu, emeklilik
hakkı elde etmiş kişileri, çalışabilmeye takatları olduğu ve çalışmak
istedikleri halde 61 yaş gibi çok erken bir çağda emekliliğe zorlayan, çalışmak
istese dahi, zorla "sen emekli ol" diyen bir düzenleme. Bunun için
buna karşıyız ve bunda bir kamu yararı görmüyoruz; çünkü, 61-65 yaş kuşağındaki
kamu görevlileri meslekî deneyimleri bakımından zirvede olan, kendisinden en
fazla yararlanılacak konumda olan kimselerdir. Onları gözden çıkarmamız,
özellikle Türkiye'nin şu günkü ekonomik, sosyal koşulları bakımından mümkün
olamayacak bir durumdur. Biz, ekonomik bakımdan ve insan kaynakları bakımından
bu kadar varlıklı bir ülke değiliz; varlıklı bir ülke olmadığımız için de,
yetişmiş elemanlarımızı "sen 61 yaşında mutlaka emekli ol" diye
gözden çıkarabilmemiz mümkün değil.
Kuşkusuz, gencin atılımı,
enerjisi, yenilikçi yaklaşımları kamu hizmetinin güzel bir biçimde, yararlı bir
biçimde, verimli bir biçimde görülebilmesi için gerekli; ama, bunlar ne kadar
önemli ise deneyim de o kadar önemli. Öyle bir sistem kurmalıyız ki, gencin
niteliklerinden de, gençliğinden doğan niteliklerinden de yararlanabilelim;
yaşlının "deneyim" adını verdiğimiz, hiçbir şekilde kolay kolay elde
edilmesi mümkün olmayan kazanımlarından da niteliklerinden de yararlanabilelim.
Marifet budur, marifet böyle bir sistem kurabilmektir; ama, getirilen bu
tasarı, böyle bir sistem kurmuyor ve maalesef verimliliğinin zirvesinde olduğu
bir yaşta insanları zorla emekli etmeye yöneliyor. Bu, kamu yararı bakımından
fevkalade sakıncalı olan, hiçbir yarar getirmeyen bir düzenlemedir ve bütün
devlet işlemlerinin kamu yararına yönelik olması açısından da bu gereği yerine
getiremediği için sakıncalı bir nitelik taşımaktadır.
Diğer taraftan,
Anayasanın 10 uncu maddesinde eşitlik ilkesinden söz ediliyor, kanun önünde
eşitlik ilkesinden söz ediliyor. Getirilen düzenleme, biraz önce söylediğim
gibi, yaşa dayalı olarak çalışma hakkından yararlanma bakımından bir eşitsizlik
yarattığı, bir ayırımcılık yaptığı için Anayasanın 10 uncu maddesine de aykırı
bir nitelik taşıyor.
Diğer yandan, Anayasanın
60 ıncı maddesi "herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Sosyal
güvenliği sağlamak için gerekli önlemleri devlet alır" diyor. Burada ise,
getirilen düzenlemeyle, kişiler erken bir yaşta zorla emekliliğe sevk edilerek,
sosyal güvenlik haklarından mahrum ediliyorlar.
Diğer taraftan,
Anayasanın 2 nci maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin bir sosyal hukuk devleti
olduğunu belirliyor. Kişileri sosyal güvenlik imkânından mahrum bırakan böyle
bir düzenleme, Anayasanın 2 nci maddesindeki sosyal hukuk devleti ilkesine de
aykırı.
Ayrıca, kişiler, devlete
güvenerek, 65 yaşına kadar çalışacaklarını varsayarak bir göreve girmişler.
Siz, birden, onların çalışabileceği azamî yaşı aşağıya indiriyorsunuz. Bu, bir
hukuk devletinde bulunması gereken hukukî istikrar ve hukuk güvenliği
unsurlarına da aykırı bir durum. Bir hukuk devletinde böyle bir şeyin olmaması
gerekiyor. Tasarıda getirilen düzenleme, maalesef, bu bakımlardan da hukuk
devleti ilkesinin gereklerini karşılayamamakta ve Anayasanın 2 nci maddesine de
aykırı bir nitelik taşımaktadır.
Emeklilik yaşının 61'e
indirilmesi nedeniyle kademeli geçiş için öngörülen süreler, bir kademeli
intibakı sağlamaya elverişli olmaktan uzaktır; çünkü, fevkalade kısa
tutulmuştur, bu bakımdan, yetersizdir. Bu durum da, tasarıyı, Anayasanın 2 nci
maddesinde yer alan sosyal hukuk devleti ilkesine ve 60 ıncı maddesinde
düzenlenen sosyal güvenlik hakkına aykırı bir hale getirmektedir. Anayasanın 60
ıncı maddesi de, 5 inci maddesi de sosyal devlet ilkesini gerçekleştirmek
bakımından devlete birtakım görevler vermektedir.
Devlet, insanların
mutluluğunun sağlanması için, refahının sağlanması için her türlü önlemi alır,
ekonomik ve sosyal düzende kişilerin önünde beliren engelleri ortadan kaldırır
şeklindeki bu görevler Anayasanın 5 inci maddesinde ifadesini bulmaktadır; ama,
getirilen bu düzenlemeyle, devletin görevlerinin Anayasanın 5 ve 60 ıncı
maddeleriyle uyum halinde gerçekleşmesine de imkân tanınmamıştır. Bu nedenle,
tasarı, Anayasanın 5 inci maddesine de ve 60 ıncı maddesine de aykırı bir
nitelik taşımaktadır.
Tasarıyla, zorunlu
emeklilik yaş haddinin 65'ten 61'e indirilmesi nedeniyle, Anayasamızın 48 ve 49
uncu maddelerindeki çalışma hak ve özgürlükleri, Anayasanın 13 üncü maddesine
aykırı bir biçimde sınırlandırılmaktadır; çünkü, bu düzenleme, demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırıdır. Çağdaş demokrasilerde görülen zorunlu
emeklilik yaş sınırının altında bir yaş sınırı belirlenerek, kişilerin çalışma
hak ve özgürlüğü sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırma, aynı zamanda,
ölçüsüzdür ve Anayasada gösterilen sınırlandırma nedenlerine de uygun değildir.
Bu düzenlemenin,
Anayasayla uyum halinde olmaması, Anayasanın çeşitli hükümleriyle çelişkili
bulunması, bu tasarıyla, Anayasanın 11 inci maddesinin de ihlal edildiği
sonucunu ortaya koymaktadır; çünkü, Anayasanın 11 inci maddesinde "Anayasanın
bağlayıcılığı ve üstünlüğü" ilkesi yer almıştır. Eğer, siz, bir
düzenlemeyle, Anayasanın çeşitli hükümlerini ihlal ederseniz, Anayasanın
bağlayıcılığına riayet etmemiş olursunuz, Anayasanın üstünlüğünü kabul etmemiş
olursunuz. Bu açıdan da, biraz önce söylediğim gibi, tasarı, Anayasanın 11 inci
maddesiyle de uyum halinde değildir.
Ayrıca, bu tasarıyla
getirilen düzenleme, bundan önce 65 yaş olan zorunlu emeklilik yaş haddinin
61'e indirilmesi, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının aktuaryel dengelerini
de bozacak bir durumdur. Hatırlayacaksınız, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığının aktuaryel dengelerindeki bozukluk nedeniyle 4447 sayılı Kanunda
birtakım değişiklikler yapılmış ve kişiler emeklilik haklarını elde etseler
dahi yıl itibariyle, bunlara emeklilik aylığı bağlanması daha ileri yaşlara
bırakılmıştır. Bugün ise, tamamen tersi bir işlem yapılmaktadır; kişilerin
zorunlu emeklilik yaş hadleri indirilmektedir ve zorunlu emekli edilmekle
birlikte, bunlara birtakım tazminatların, emeklilik tazminatlarının ödenmesi
yükümlülüğü Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının omuzlarına yüklenmektedir.
Bunun da, çok sayıda kişinin aynı anda emekli olmasına yol açmak bakımından,
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının aktuaryel dengelerini derhal bozacağı,
çok açık bir gerçektir. Anayasanın 60 ıncı maddesine göre, devlet, kişilerin
sosyal güvenliğini güvence altına almak için gerekli sistemleri de kurmak
zorundadır; ama, bu getirilen düzenleme, devletin kendi eliyle sosyal güvenlik
sistemini bir dengesizlik ortamına itmesi anlamını taşımaktadır. O nedenle, bu
dengeleri de bozması açısından, bu yasa, Anayasaya aykırılık taşımaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
bütün bunlar gösteriyor ki, bu yasa, bu haliyle çıkarsa, yine, Anayasa
Mahkemesini meşgul edecektir ve belki de -kimse Anayasa Mahkemesinin yerine
kendisini koyarak ahkam kesemez, kararın ne olacağını bilemez; ama- yine, bir
iptal ve yürürlüğü durdurma kararıyla, büyük bir olasılıkla karşılaşacaktır.
Değerli arkadaşım,
burada, bir mesai sarf ediyoruz, hem de, devlete epeyce pahalıya mal olan,
yoksul halkımıza epeyce pahalıya mal olan bir mesai sarf ediyoruz. Ne olur,
dikkatli olalım; Anayasaya aykırı, topluma yarar getirmeyen birtakım düzenlemeler
yapmak için bu mesaiyi sarf etmeyelim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Araslı, 1
dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
OYA ARASLI (Devamla) -
Eğer, işsizlere iş bulmak istiyorsak, birilerinin işsizliği pahasına bunu
yapmaya kalkışmayalım. Elimizi vicdanımıza koyalım, böyle bir düzenlemeyle,
kimin hangi sorununu çözeceğiz. Çağdaş değil, çalışma yeteneği ve gücü olan
insanları kapının önüne bırakacak genç yaştakileri de devleti de topluma da
onların bilgilerinden yararlanmak imkânından mahrum bırakacak; ne için; gençler
iş bulsun diye. Arkadaşlarım, niye hem gençler hem yaşlılar birlikte iş bulsun
diye çalışmıyorsunuz burada; niçin bununla ilgili tasarılar getirmiyorsunuz da,
hepimizi, büyük bir mutluluk içerisinde buna katkı verme imkânından mahrum
bırakıyorsunuz?!
Lütfen, birilerinin
mutluluğu için birilerini mutsuz etmeyin; lütfen, çağdaş anlayışlar
doğrultusunda düzenlemeler yapın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OYA ARASLI (Devamla) -
İzin verirseniz, selamlayıp bitireceğim.
BAŞKAN - Buyurun.
OYA ARASLI (Devamla) -
Lütfen, çağdaş dünyada neler oluyor, bunları iyi gözlemleyerek karşımıza
birtakım düzenlemeler getirin.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, bu haliyle tasarıya olumlu oy vermeyeceğiz, Türkiye'deki insanların
mutsuz edilmesine katkıda bulunmayacağız.
Sizleri, bir kere daha,
getirilen bu düzenleme üzerinde, elinizi vicdanınıza koyarak, dikkatle düşünmeye
davet ediyorum ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Araslı.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Osman Sali; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
OSMAN SALİ (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; TC Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, AK
Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime bilimsel bir
metinden pasajlar okuyarak başlamak istiyorum: "Türk yöneticileri içinde
teknik bilgi ve yenilik yaratacak kabiliyetten yoksun kimseler bulunmakta,
bunlar, gerekli donanıma sahip olmadıkları için ciddî değişiklikler yapmaktan
kaçınmaktadırlar."
Türk yöneticilerine
sorulan "teknik deneyime ihtiyaç duyuyor musunuz" sorusuna verilen
cevaplar şu şekilde: Hiç 1,9; az 6,1; orta 15,1; oldukça 37,1; çok 39,1.
Bu noktada, Türk
yöneticilerinin, yetişme ihtiyacı içerisinde bulunmakla birlikte, bunu kabul
etmedikleri, kendilerine aşırı güven duydukları, yetiştirilmeyi sadece astlar
için gerekli gördükleri; ancak, aşırı merkeziyetçi ve kişisel tutumları
nedeniyle, iş içerisinde astların yetiştirilmesi için gerekli ortam ve imkânı
sağlamadıkları belirtilmektedir.
Özetle, Türk bürokrasisi,
yetişmiş personel sağlamakta ve ussal bir bürokrasiye uygun davranış
geliştirmekte zorlanmaktadır.
Toplumdaki gelişmeye
paralel olarak, kamu yönetiminde bir teknokrat bürokrat tipi de ortaya çıkmaya
başlamaktadır. Uzman ve teknik niteliği ağır basan bir görünümde olan bu grup,
uzmanlığını, siyasallaşmadan siyasal iktidarın emrine vermekte, Türk kamu
yönetiminin üst kademelerinde giderek artan bir şekilde kendine yer
edinmektedir. Bu olgu, gelişmeyle birlikte yönetimde teknokratların ağırlığının
daha da artacağı görüşünü destekler niteliktedir. Bilindiği üzere, teknokrat
bürokratlar, bilgi ve uzmanlıkları nedeniyle, siyasal iktidara karşı daha
bağımsız bir durumda bulunmaktadırlar.
Toplumsal gelişmeyle
birlikte bürokrasinin niteliğinin de değiştiği görülmektedir. Önceleri, normal
yetenekte bir kimse tarafından, özel bir yetişmeye gerek kalmadan problemler
çözülürken, şimdi, artık, iyi bir okul eğitimi ve yönetim içerisinde yetişme
önem kazanmaktadır; çünkü, hızlı gelişme ve farklılaşmayla birlikte, artık,
faaliyetler, bir kişinin çözeceği boyutları aşmış, değişik alanlardaki
uzmanların birlikte gerçekleştirdikleri faaliyetler olmuştur. Artık, başarının,
kişisel becerinin yanında ortak grup çalışmalarına da bağlı olduğu anlaşılmaya
başlanmıştır. Yeni bürokrat teknokrat tipinin geçirdiği uzun eğitim döneminin
de ortaklaşa faaliyeti kolaylaştırması beklenmektedir. Ancak, geleneksel
davranış kalıplarının kolay değişmediği de gözden uzak tutulmamalıdır. Bürokrat
tipinde, statü bürokrattan işlevsel bürokrat tipine doğru bir eğilim görülmeye
başlanmıştır.
Kısaca, Türkiye'de,
yönetimde, büyük ölçüde geleneksel değerler korunmakla birlikte, bir değişme
eğilimi de görülmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
şu anda meri kanundaki 40 ıncı maddeyi şöyle bir gözden geçirirsek; deniliyor
ki: "İştirakçilerin vazifeleriyle ilgilerinin kesilmesini gerektiren yaş
haddi 65 yaşını doldurdukları tarihtir. 43 üncü maddede yazılı olanlar dışında
-bunlar, seçimle gelinen görevlerdir- hizmet müddetleri ne olursa olsun, 61
yaşını dolduranlar hakkında da kurumlarınca yaş haddi uygulanabilir."
Yine, hepinizin bildiği üzere, bu yaş, mutlak yaş değildir; askerler için,
istihbarat teşkilatı için, gümrükçüler için ve diğer bazı sınıflar için mecburî
emeklilik yaş haddi farklı farklı belirtilmiştir.
Bildiğiniz üzere "61
yaşını dolduranlar hakkında da kurumlarınca yaş haddi uygulanabilir" hükmü
uygulanamamaktadır. Sebebi şu: Mahkemelerimiz "sosyal güvenlik bir haktır
ve hak, yasayla düzenlenmelidir; idareler, takdirî olarak, bazı insanların, 61
yaşını doldurmaları halinde -kamu görevlilerinin- emekliliklerine karar
veremez" diyor; bu yönde kararlar mevcut.
Tabiî, merak ediyorsunuz,
bu 61 yaş meselesi nereden ortaya çıktı? Bir taraftan, zorunlu, mecburî
emeklilik için 65 yaş öngörülüyor, diğer taraftan da, idarelere takdir hakkı
bırakan bir 61 yaş meselesi gündeme geliyor.
Hadiseyi 1949 yılında
bulabiliyoruz, burada tespit edebiliyoruz. Hükümetten gelen tasarıyı
değerlendiren geçici komisyon şöyle diyor: "Hükümet 60 yaşını emeklilikte
esas almıştı, komisyon bunu 65 yapmıştır; ancak, 60 yaşını dolduranları, gerek
istekleriyle ve gerek doğrudan doğruya emekliye ayırma hakkı verilmiştir."
Hükümet tasarısındaki değişiklik, o günden bugüne, 60'ın 61 olmasıyla devam
edegelmiştir; ancak, uygulama imkânı yoktur. 61 yaş buradan ortaya çıkmıştır.
Türkiye'nin eski Türkiye
olmadığını, idarenin eski idare olmadığını, yönetmenin eski yönetme olmadığını
kabul ediyoruz. İletişim teknolojisi, bilgisayar teknolojisi, yönetme ve
çalışma mantığı tamamen değişmiştir.
Yönetim mantığımızda,
yakın zamanlara kadar, âmir-memur kavramlarını, emretme ve buyurma yaklaşımını
uyguluyorduk; halen de kısmen uygulanmaktadır. Şimdilerde, artık "toplam
kalite" diyoruz "vatandaş müşteridir" diyoruz, katılımcı demokrasiden
bahsediyoruz ve "vatandaş memnuniyetini esas alacağız" diyoruz. Bunu
kim yapacak? Tabiatıyla, bürokrasi, kamu idaresi bütün bu işleri yapmak
durumunda.
Biliyor ve kabul ediyoruz
ki, yaşlılık fizyolojik bir olaydır ve ileriki yaşlarda biyolojik olarak
öğrenme zorlaşmakta, hareketlerimiz kısıtlanmakta ve yavaşlamaktadır, uyum
yeteneğimiz de zayıflamaktadır. Bunun bir istisnası var mıdır, istisnalar
olmakta mıdır; elbette, olmaktadır. Bugün 80 yaşında olup da, 40 yaşındaki bir
kamu görevlisinden daha iyi çalışan, kamu görevlilerimiz de bulunmaktadır.
Yine, hep beraber ve
övünerek diyoruz ki, yeni nesil bir başka. Gerçekten bundan gurur duyuyoruz,
yeni nesil bir başka; iyi yetişmiş, çağın gereklerine uygun ve donanımlı, dil
bilir, doktoralı, bilgisayar bilir, dünyaya açık ve korkusuz. Diyoruz ki,
gençlerimizin önünü kapatmayalım.
Bildiğiniz üzere, ilk
tasarı gerekçesinde, hükümet diyor ki: "Kamuda görev yapan personelin
dinamizmini artırmak, genç personelin üst görevlere yükselmesini sağlamak
amacıyla, Sandık iştirakçilerinin azamî çalışma yaşı 65'ten 61'e düşürülmektedir."
Kamu yararı açısından
ideal yaş ve hizmet süresi nedir? Soru budur ve tartışmanın can damarını bu
soru oluşturmaktadır. Kamu yararı nedir? "Yasa, karar, düzenleme, iş ve
işlemlerin toplum yararı gözetilerek yapılmasıdır" dediğimizde, genel hatlarıyla
kamu yararı kavramını tanımlamış oluyoruz. Buna kim karar verecektir; anayasal
sistemin öngördüğü yetkili merci. Kamu yararına karar verecek olanlar, anayasal
sistemde öngörülmüştür. Bu bir takdirî değerlendirmedir. Bir kişi 65 yaşın kamu
yararına daha uygun olduğunu söyleyebilir, bir başkası 61'i, bir başkası 62'yi,
bir başkası da tutar der ki, genç yaşta emeklilik serbest olmalıdır. Kim
denetleyecek; yine anayasal sistemimiz, bildiğiniz üzere, bunu tespit etmiştir;
Cumhurbaşkanımız ve yetkili anayasal merciler.
Kamu yararının bir
ölçütü, bir endazesi, bir kantarı, bir ağırlığı var mı; yok. Bakış açımıza,
zamana ve şartlara göre değişmektedir. Kurucu irade 1982 Anayasasının 140 ıncı
maddesinde diyor ki: "Hâkimler ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye
kadar hizmet görürler." Şu anda, çok istiyoruz, hâkimlerimiz 70 yaşına
kadar hizmet görsünler, kamu yararı bunu öngörüyor diyemiyoruz; çünkü, o günkü
kurucu irade kamu yararını 65 yaşta görmüştür.
Yine, Anayasanın 128 inci
maddesinde deniliyor ki: "Memurların ve diğer kamu görevlilerinin
nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık
ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir." Anayasa burada
bir kıstas getirmiş midir; hayır, yasama organının iradesine bırakmıştır bunu.
Yasalarda biz neyi gözeteceğiz; Anayasa kurallarını, kamu yararını ve hukukun
evrensel ilkelerini.
Şimdi hükümet bir tasarı
getiriyor; "Kamuda görev yapan personelin dinamizmini artırmak, genç
personelin üst görevlere yükselmesini sağlamak için zorunlu emeklilik yaş haddi
61 olsun." Neye göre?..Gerekçede, kamu yararı bunu gerektiriyor deniliyor,
Meclis de kabul ediyor, Anayasa Mahkemesi farklı değerlendiriyor.
Yine, yasama organı, 4447
sayılı Yasayla, yani, genç emekliliği engelleyen, asgarî emeklilik yaşını
yükselten yasayla, sosyal güvenlik sisteminin aktüaryel dengesini korumak için
erken emekliliği önlüyor, kamu yararını burada görüyor. Sosyal güvenlik
kurumlarının aktüaryel dengesini sağlayan emeklilik yaşı, hizmet şartlarını
yerine getirmek kaydıyla, kadınlar için 58, erkekler için 60 olarak
öngörülmüştür.
Aktuaryel dengede kamu
yararı 58 ve 60 yaş. Gençlerin önünü açmak açısından Meclis iradesi diyor ki:
"Bu 61 yaştır; bu uygun bir yaştır."
Sayın milletvekilleri,
Devlet Memurları Kanunumuzda deniliyor ki: "Üst düzey yönetim görevlerine
atanabilmek için asgarî 12 yıl hizmet gerekir." Eskiden de 15 yıl
gerekiyordu; ama, bir başka yasada deniliyor ki, şu şu görevlere atanabilmek
için en az 20 yıl hizmet gerekir, en az 30 yıl hizmet gerekir, en az 25 yıl
hizmet gerekir... Neden; çünkü, o günkü Meclis, irade, diyor ki, kamu yararı
buradadır.
Yine, biraz önce de arz
ettiğim üzere, farklı farklı zorunlu emeklilik yaş hadleri mevcuttur ve bu
tasarıda da vardır.
Bildiğiniz üzere, Sayın
Cumhurbaşkanımız, tasarının ilk metnine karşı görüş bildirmişti. Bunları
metinden takip etmeyeceğim, vaktinizi almayacağım; ama, genel olarak diyor ki:
Bu şekilde bir düzenleme Emekli Sandığının aktuaryel dengesini bozar.
Emekliliğin, yasayla düzenlenmesi zorunluluğu vardır; Bakanlar Kuruluna yetki
bırakılamaz, idarî takdire bırakılamaz; çünkü, bu bir haktır ve hak, yasayla
düzenlenmelidir. Eşitlik ilkesine aykırı buluyor, hukuksal güvenlik ve hukuksal
istikrar ilkesine aykırı buluyor, geçiş döneminin öngörülmemesini bu ilkelerle
çatışıyor buluyor ve "kademeli geçiş yapılmamıştır" diyor; yargıçlar
için düzenleme yapılmamış olmasını gerekçe olarak gösteriyor ve kazanılmış
hakların korunması gerektiğini söylüyor.
Konu, Anayasa Mahkemesine
gidiyor ve Anayasa Mahkemesi 4839 sayılı Yasayla ilgili olarak "Anayasa
aykırılığı konusunda güçlü belirtiler bulunması ve uygulamalarından doğacak sonradan
giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi için, esas
hakkında karar verilinceye kadar yürürlüklerinin durdurulmasına" diyor.
Ancak, Anayasa Mahkemesi, Anayasanın hangi maddelerine aykırılığı hususunda
herhangi bir ipucu vermiyor. Hükümet bu durumda ne yapıyor; Cumhurbaşkanının
iade gerekçelerine ve Anayasa Mahkemesinin 4447 sayılı Yasayla ilgili olarak
vermiş olduğu karar çerçevesinde;
1- Yürürlüğün
durdurulmasıyla birlikte zorunlu emeklilik yaş haddi kalmadığından, kamu
düzenini ihlal edici bir durumu gidermek...
Şimdi, diyebilir miyiz
ki, kamu düzeni, kamu yararından daha az önemlidir. Kamu düzenini ihlal edici
bir durumu gidermek için 61 yaşı muhafaza ediyor; yani, aktüaryel denge
gerekçesine katılmıyor; çünkü, biraz önce arz etmeye çalıştığımız üzere,
aktüaryel denge hesapları 4447 sayılı Yasayla yapılmıştır ve 58 ve 60 yaş
olarak öngörülmüştür.
2 - Hukuksal güvenlik ve
hukuksal istikrar açısından kademeli geçişi öngörüyor; 1 ay ile 6 ay arasında
değişen kademeli geçişler...
Bu yeterli midir? Hepimiz
farklı farklı süreler söyleyebiliriz; bazımız, 1 ay yeterli değil, 6 ay olsun
der, bazımız da 6 ay yeterli değil, 1 yıl olsun diyebilir. Bu, bir takdirî
husustur. Bunu denetleyecek olan da, yine, Anayasa Mahkememizdir.
3 - Hâkim ve savcıların
zorunlu emekliliğini, Anayasaya uygun olarak yasa tasarısı metnine alıyor.
Bu da bir görüştür.
Farklı farklı görüşler mevcuttur. Anayasanın kendi hükümleri yasa
niteliğindeyse, ayrıca yasal düzenlemeye gerek olmayabilir. Bu şekilde görüşler
de mevcuttur; ama, farklı görüş de vardır. Cumhurbaşkanının görüşüne
hükümetimiz uymuştur; Meclisimiz de takdir edecektir.
4 - Sosyal güvenlik
hakkının yasayla düzenlenmesi gerekçesine katılarak, bu tasarıyla, 6400 ve daha
yüksek ekgöstergeli görevlerle ilgili Bakanlar Kuruluna verilen yetkiyi
kaldırıyor ve daimî temsilci ve büyükelçilerin zorunlu emeklilik yaş haddini de
65 olarak sabitliyor.
5 - Fiilî hizmet süreleri
emekli aylığı bağlanması için yeterli olmayanların, 65 yaşını geçmemek üzere,
emekliliğe hak kazanma sürelerini dolduruncaya kadar görevde kalmalarına imkân
sağlıyor.
6 - Yürürlüğü durdurulan
geçici 213 ve 214 üncü maddeleri yürürlükten kaldırıyor. Plan ve Bütçe
Komisyonumuz da, bazı müsteşarlar için öngörülen ayırımcı uygulamanın Anayasaya
uygun olmadığını dikkate alarak, bu düzenlemeyi ortadan kaldırıyor, metinden
çıkarıyor.
Ben burada bir hatıramı
nakletmek istiyorum; müsteşarların yaş haddinin 3 yıla kadar uzatılması
meselesi nereden çıktı; zamanın başbakanının tayin ettiği müsteşar 65 yaşını
doldurmuştu. Zamanın başbakanı "müsteşarla çalışmak istiyorum" dedi
ve böyle bir formül bulundu. Sadece Başbakanlık müsteşarı için tek olmasın
dendi, yanına birkaç müsteşar unvanı daha ilave edildi.
Kamu yararı tartışmasında
bu hususa da dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada, kamu yararı nerede? Ama, o
günün Meclisi burada kamu yararı gördü ve bazı müsteşarlar için ayrı, farklı
bir düzenleme yaptı.
Özetle, iyi yetişmiş,
çağı yakalamış, donanımlı genç kamu
çalışanlarının önü açılmalı, kamu yönetiminin dinamizmi artırılmalı ve
kamu yönetimine daha fazla aktivite kazandırılmalıdır. Bugüne kadar, kamunun
yükünü çeken yaşlı kuşaklara, olgun kuşaklara teşekkürde acele edilmelidir.
Bu bakımdan, tasarıyı
desteklediğimizi belirtir, şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıya
selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Sali,
teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Denizli
Milletvekili Mustafa Gazalcı; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Gazalcı, süreniz 10
dakika.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz yasa tasarısı, emeklilik
yaşını 65'ten 61'e indiren yasayla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi
durdurması üzerine hükümetin getirdiği tasarıdır.
Değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz, daha önce Cumhurbaşkanı da, bir kez daha görüşülmek üzere geri
göndermişti bu yasayı. Muhalefet olarak biz, sakıncalarını, hukuka aykırı
olduğunu söylemiştik, kamuoyundan böyle tepkiler gelmişti; ama, muhalefetin
uyarıları, kamuoyunun uyarıları, Cumhurbaşkanının bir kez daha görüşülmek üzere
geri göndermesi ve sonunda Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı,
hükümeti durdurmuyor. Yani, hükümet, ısrar ediyor, direniyor; "ben, kamu
çalışanlarını 61 yaşında kapıya bırakacağım..." Sözde aşamalı geçişte,
birkaç aylık bir süre veriyor; üç ay, dört ay sonra...
Değerli arkadaşlar,
hukuka aykırılık söz konusu burada. Yani, Anayasa Mahkemesinin kararı için AKP
sözcüsü arkadaşım "ipucu vermiyor Anayasa Mahkemesi" diyor. Elimde
Anayasa Mahkemesinin kararı var. Ben hukukçu değilim; ama, ipucundan öte, birtakım,
gecikmesinde sakıncalı gördüğü durumlar görmüş ki Anayasa Mahkemesi, yürütmeyi
durdurma kararı veriyor ve asıl kararını da gerekçelerini bütünüyle
açıklayacak. Bakın "Anayasaya aykırılığı konusunda güçlü belirtiler
bulunması ve uygulamalarından doğacak, sonradan giderilmesi güç veya olanaksız
durum ve zararların önlenmesi için yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir"
diyor.
Şimdi, AKP sözcüsü
arkadaşım "Türkiye değişmiştir, eski Türkiye değildir..." Elbette
hiçbir şey eskisi gibi değildir, Türkiye de değişmiştir; ama, Anayasadaki
"hukuk devleti" ilkesi yerinde durmaktadır. Yani, Türkiye'de birçok
şey değişir; ama, usulüne, kuralına, hukuka uygun olarak değişiklik yapılır.
"Peki, bunda ölçü nedir" diye soruyor AKP sözcüsü arkadaşım;
"siz öyle diyorsunuz; ama, kamu yararının ölçüsü nedir?"
Değerli arkadaşlar, bu
ölçü hukukun belirlediği ölçüdür, ILO'nun belirlediği ölçüdür, çağdaşlığın
belirlediği ölçüdür. Yani, gerçekten niyet bir kadrolaşma değilse, niçin bu
ısrar, niçin bu direnme?!
Bakın, biz, kamu
çalışanlarının haklarını çağdaş ülkelerdeki hakların durumuna getirmek için bir
çaba içinde değiliz; onların, zaten sınırlı olan haklarını ellerinden alıyoruz,
buduyoruz. Batı'daki kamu çalışanlarının birtakım hakları vardır; başta, toplu
sözleşmeli, grevli sendika hakları vardır. Hiç ondan söz eden yok; Anayasanın
ilgili maddesini değiştirelim, biz de Avrupa Birliği ülkelerine uyum sağlayalım
diyen yok. Batı'da, kamu çalışanlarının siyaset yapma hakları vardır; görevlerini
aksatmadan siyasî partilere üye olurlar. Hiç ondan söz eden yok. Zaten sınırlı
hakları; olanları da ellerinden alıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
bakın, kamu çalışanı, memur olurken devletle bir sözleşme yapar. Siz, onu
sınava sokarsınız, birtakım ölçüler ararsınız. O da, hangi hakların sahibi
olduğunu ve ne zaman emekli olacağını bilir. Devlet ile çalışan arasındaki bir
sözleşmedir bu. Siz, şimdi, yolun sonuna doğru bu sözleşmeyi bozuyorsunuz;
diyorsunuz ki, hayır, ben, bu ilgili yasayı gücüme dayanarak, sayıma dayanarak
değiştiriyorum, sizi kapıya bırakıyorum. Yani, dinamizm, devleti yeniden yapılandırma,
işsizliği önleme; bunlar birer bahane; asıl amaç, gerçekten deneyimli,
birikimli insanları mağdur etmektir. Bir ekonomik kaybı olacak bunların.
AKP'li arkadaşım çok açık
söylemiyor; ama, bir de onur kırıcı biçimde, "efendim, yaşlıların
hareketsizlik dönemi vardır..." İçimizde 61 yaşını geçmiş bir sürü
arkadaşımız var siyaset yapan, sizin içinizde de var. Peki, bunlar hareket
gücünü kaybettilerse, niçin vekilliğe soyundular o zaman, niçin milletvekili
oldular?!
Değerli arkadaşlar, iş
içinde yetişme vardır, hizmetiçi eğitim vardır. Okullarda okursunuz, birtakım
alışkanlıklar kazanırsınız; ama, insanın asıl yetişmesi ve deneyim kazanması iş
içinde olur. Tam insanların verimli çağında, siz, insanları sokağa
bırakırsanız, onların hesaplarını altüst ederseniz, hem devlete olan saygınlık
biter hem de çuvaldızı başkalarına batırmak kolay olur anlayışı gelir.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de kamu çalışanlarının, gerçekten, hakları zaten sınırlıdır. Geçtiğimiz
yıllarda bir sendika getirdik onlara; her şeyde yaptığımız gibi kendimize
uydurduk, toplusözleşmenin adı "toplugörüşme" oldu. Yani, siz,
toplugörüşme yapabilirsiniz devletle denildi, şimdi buna bile uymuyor devlet.
Toplugörüşmeyle elde ettikleri birtakım haklar var; "kurum kararları"
diyoruz onlara. Örneğin, Millî Eğitim Bakanlığı, ilgili sendika Eğitim Sen'le,
haklarıyla ilgili, Kurum İdare Kurulu Kararları aldı ve bunu, iki taraf, imzalı
hale getirdi; ama, Millî Eğitim Bakanlığı, şimdi, altına attığı o imzayı
uygulamıyor. Öğretmenler de "birlikte toplugörüşme yaptık -hadi, sözleşme
değil ama- bakın, altında imzanız var, niçin bunu uygulamıyorsunuz"
diyorlar. Bir dilekçe vermek için Ankara'ya geldiler; Millî Eğitim Bakanı, bir
gerekçe uydurdu, Ankara dışına çıktı, onları polislerle karşı karşıya getirdi.
Şimdi, bakın, binlerce öğretmenin sendikası var, karar almışlar; ama, o karar
uygulanmıyor.
2002 yılı bütçesinin bazı
maddelerini Anayasa Mahkemesi bozdu; "yeri değiştirilen kamu
çalışanlarının, yolluksuz, yolluk ödenmeden yer değiştirmesi olamaz" dedi.
Mahkemeye gidenler bu hakkı aldı; ama, biz, 2003 yılında yine ısrar ettik.
Hâlâ, kamu çalışanlarını, yolluğunu ödemeden bir yerlere gönderiyoruz. Yaklaşık
50 000 öğretmenin bu konuda mağdur olduğu söylenmektedir. Yani, eskiden yolluk
verirken, eskiden sendikaları dinlerken, onlara hiç olmazsa bir ölçüde haklar
tanırken, şimdi, var olan haklarını, ellerindeki hakları bile alıyoruz. Zaten,
kamu çalışanlarının ücretleri son derece sınırlıdır. Nitekim, hükümet, sıfır
zamla başladı, sonra "canım, ben, sıfır zam demedim; hele bir
görüşelim" demeye başladı.
Değerli arkadaşlar...
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
61 yaşa gel!
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Evet, ona geliyorum; kamu çalışanlarıdır konuştuğumuz.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Ama, ilgisi yok 61 yaşla.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Kamu çalışanları, Türkiye'de, kamuya hizmet ederler, devlete hizmet ederler,
topluma hizmet ederler, sana, bana, ötekine hizmet ederler. Bakın, bu yasa en
çok sanatçıları ilgilendirir, dışişleri çalışanlarını ilgilendirir, sağlık
personelini ilgilendirir; ama, kamu çalışanlarının neredeyse üçte 1'ini
oluşturan eğitim kesimini de ilgilendirir. Eğitim kesimi bu yasadan büyük yara
almıştır ve arkadaşlarımız, bu geçiş döneminde de birçok zarara uğramıştır,
birçokları zamanında aylık alamamıştır.
Şimdi, bakın, yapılması
gereken iş şuydu: AKP Hükümeti, bütün bu uyarılardan sonra "evet, ben,
eski biçimde bu yasayı uygulayacağım" deme olgunluğunu gösterebilirdi.
Haydi bunu yapmadınız değerli arkadaşlar, -dünyada kazanılmış hak diye bir şey
var- hiç olmazsa, var olan kamu çalışanlarını yine 65 yaşında emekli edersiniz,
yeni alınacak arkadaşlara da dersiniz ki, "yeni alınanlar için 61 yaş
geçerlidir."
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Yapma ya!
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Bu olabilir; yani, eğer, niyette, kadrolaşma yoksa, deneyimli, birikimli, iyi
yetişmiş insanı kapıya koymak yoksa, onu ekonomik yönden, sosyal yönden,
toplumsal saygınlık yönünden yıpratma yoksa, siz, onun var olan haklarını,
kazanılmış hakkını kabul ederseniz; yeni alınacak arkadaşlara da aynı şekilde
61 yaşı uygularsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
mikrofonunuzu açacağım; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Tabiî, Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, daha
önce, bu yasa görüşmesinde de birkaç kez bu konuda söz almış ve bu, hukuka
uygun değildir, hiç olmazsa aşamalı bir geçiş verilmesi gerekir demiştik. Tutanaklarda
bunlar var. Şimdi, en büyük mahkeme, bu konuda bir karar veriyor. Cumhurbaşkanı
da daha önce uyarmıştı; muhalefet olarak, biz de zaten uyarılarımızı yapmıştık.
Şimdi, üç aylık bir süre, dört aylık bir süre, bir geçiş süresi midir
arkadaşlar, ona verilmiş aşamalı bir hak mıdır; hayır. Değerli arkadaşlar, o
zaman, yeniden, eğer burada sayılara güvenilerek bu yasada ısrar edilirse,
hukuk, Anayasa kuralları gereğini yapacaktır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Şahsı adına, Ankara
Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, söz konusu
tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade ettikten
sonra, kişisel söz almak gibi bir niyetim yoktu; ama, burada, Adalet ve
Kalkınma Partisinin Sayın Sözcüsünün söz konusu tasarının tümü hakkındaki
görüşlerini dinledikten sonra, böyle bir söz almaya gerek duydum.
Değerli arkadaşlar,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan değerli milletvekilimiz ne
söyledi burada?! Başından sonuna kadar dikkatle izledim. Anladığım,
açıklamalardan en belirgin anladığım nokta, konuşmasının ağırlığını en fazla
üzerine dayadığı nokta, yaşlıların, kamu hizmetinde gençler kadar verimli
olamayacağı fikriydi. (AK Parti sıralarından "Sadece o değil"
sesleri)
Değerli arkadaşlar,
kuşkusuz, itiraz ediyorsunuz; ben, sadece bunu söyledi demedim, konuşmasının
ağırlığını dayandırdığı nokta dedim. Beni daha dikkatle dinlerseniz, bu tür laf
atmalara gerek olmayacağını düşünüyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Ağırlık noktası o değildi; yanlış...
OYA ARASLI (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, size göre değişebilir, bana göre değişebilir; lütfen...
Söyleyeceğiniz varsa, söz almak, kişisel söz almak, herkes için mümkündür,
alabilirsiniz; ama, lütfen benim vaktimi ziyan etmeyin, size cevap vermek
endişesi içerisinde.
Değerli arkadaşlarım,
Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsünün sözlerinde ortaya koyduğu husus, biraz
önce benim Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklarken belirttiğim
Avrupa Birliğinin yasaklamak ve uygulanmasına son vermek istediği görüş; yani
yaşa dayalı ayırımcılık, yani "gençler daha iyi ve verimli iş yapabilir,
ama, yaşlılar kötü iş yapar, verimsizdirler" anlayışı. Avrupa Birliğinin
direktiflerine yansımış olan bir hususun, benim kişisel kanaatim olması mümkün
değildir; ama Avrupa Birliği direktiflerine yansımış olan bir hususun hepimiz
için dikkatle izlenmesi gereken bir husus olduğu da ortadadır ve bunun gereğini
yerine getirmemiz lüzumludur, zorunludur; çünkü biz, Türkiye olarak, Avrupa
Birliğine girmek istiyoruz. Bir yandan hükümet birtakım tasarılar getirecek,
birtakım kişilerin yararlanması için burada af kanunları çıkaracağız Avrupa
Birliğinin gereğidir diye, birtakım uyum yasalarını yürürlüğe koyabilmek, hukuk
düzenimize kazandırabilmek için sabahlara kadar burada çalışma yapacağız ve
sonra, zorunlu emeklilik yaş haddi konusunda getirilen bir düzenlemeyle, Avrupa
Birliğinin "yapmayınız" dediği bir ayırımcılığı hukuk sistemimizin
orta yerine monte edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
birtakım yasalar çıkarıyoruz, sonra, Avrupa Birliği kapısında bize
"yasalar kadar, yasayı uygulama biçiminiz, uygulamanız ve uygulamadaki
zihniyetiniz de önemli" diyorlar.
Değerli arkadaşlar, biz,
burada bir yasa çıkarırken, uyum yasalarında, tartıştık; bir annenin çocuğunu
öldürmesini bir hafifletici sebep olarak kabul etmek, daha doğrusu, bu halin
cezasını daha az tertip etmek, hukuk mantığına, anlayışına, insan haklarına
saygıya aykırıdır dedik; ama, bu konuda verdiğimiz önergeyi kabul etmediniz.
Sonra da, kalkıp, Avrupa Birliği böyle bir düzenlemenin kaldırılmasının
gerekliliğini her fırsatta bize söylerken, bunun gereğini yerine getirmeyip,
Avrupa Birliğine girelim diyoruz. Değerli arkadaşlarım, orada, böyle bir hata
yaptık.
Mahkemelerimiz kararlar
veriyor "işkence yapan devlet memurları, bunu, devletin yüce menfaatını
korumak için yapmıştır" şeklinde birtakım ibareler kararlarda yer alıyor.
Yargının böyle bir bakış açısına sahip olduğu bir toplumda, biz, işkenceye
karşı olduğumuzu, devlet olarak, Avrupa Birliğine nasıl kabul ettirebiliriz, bu
konudaki görüşlerimizin ciddî olduğuna onları nasıl inandırabiliriz?!
İşte, bunlardan
kaybediyoruz ve bugün burada, bu tasarıyla, bu tasarıyı bu Meclise getirmek
suretiyle, bu yanlış adımlara bir tanesini daha eklemek üzereyiz. Ne demek,
gençler iyi iş yapar, yaşlılar kötü; gençler verimlidir, yaşlılar verimsiz;
gençler bilgi çağının gereklerine ayak uydurur, yaşlılar uydurmaz?!
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Biz öyle bir şey söylemedik.
OYA ARASLI (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bilgi çağının gereklerine uygun personele de ihtiyacımız
vardır; gençliğin enerjisiyle dolu, hevesli, hayatının baharında atılım yapmak,
daha yüksek mevkilere gelmek, Türkiye'yi çok daha ilerilere götürmek isteyen
elemanlara da ihtiyacımız vardır, yılların verdiği deneyiminden Türkiye'yi
yararlandıracağımız eleman da vardır. Biraz önce söylediğim gibi, marifet, bu
iki farklı niteliğe sahip olan elemanlardan da aynı anda yararlanmasını
bilmektir. Yoksa, yaşlılar gitsin, gençler gelsin demek, bizi hiçbir yere
götürmez. Bizim dışımızdaki çağdaş demokrasiler de bu benim söylediğimi
söylüyorlar "yaşlının da hizmeti değerlidir, gencin de hizmeti değerlidir;
çalışma yaşamında yaşa dayalı ayırım yapılmasın" diyorlar.
Bakın, biraz önce
bahsettim, geçen hafta İngiltere'de bir kanun çıktı; iş için verilen, işe
eleman almak için verilen ilanlarda, bu yasa, yaş koşulu konulmasını yasaklıyor.
Niteliğe bak, işe ona göre al, hangi yaşta olduğu önemli değil, işin
gerektirdiği nitelik var ise, sen o elemanı al; yaşı seni ilgilendirmesin"
diyor. Dünya bu yöne ilerliyor. Biz ise, bugün burada, dünyanın terk ettiği bir
anlayışı bir yasaya yansıtmak için çalışıyoruz veya yansımasını önlemek için
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun yaptığı gibi, mücadele veriyoruz.
Değerli arkadaşlar,
vaktimizi, çağdışılığa saplanıp kalmak için harcamayalım. İnsanlarımıza iş
alanı yaratalım; ama, gencine de yaşlısına da birlikte. Gence ihtiyacımız
olduğu kadar, yaşlıya da ihtiyacımız vardır ve unutmayın ki, her yaşlı, bir
zamanlar gençti, kendini genç olarak gören herkes de, bir an gelecek, yaşlı
olacaktır. Yasalarımızı, bu gerçeği gözardı etmeden yapalım. Verimli olanın,
Türkiye'nin sorunlarını çözebilmek için bir şeyler verebilecek olanın, deneyimiyle,
bilgisiyle, cevvaliyetiyle, gençliğiyle veya yaşlılığıyla, Türkiye'de kamu
hizmetinin daha iyi görülmesine yardımcı olacak herkesin çalışabilmesine imkân
hazırlayalım, çalışma alanları açalım. Burada, naylon faturacıyı affetmek
yerine, çalışma alanları açalım. Burada, vergi yüzsüzlerini affetmek yerine,
alnının teriyle çalışıp hayatını kazanmak isteyen insanımıza çalışma imkânını
verelim. Niçin onlardan çalışma imkânını esirgiyoruz? (CHP sıralarından alkışlar)
Çalmak istemiyorlar, çırpmak istemiyorlar; Türkiye'yi deneyimlerinden
yararlandırmak istiyorlar. Onlara ve Türkiye'ye bu fırsatı verelim.
Sizleri saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Araslı.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 8.6.1949
tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 40 ıncı
maddesinin birinci fıkrası ile (b) ve (d) fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"İştirakçilerin
görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 61 yaşını
doldurdukları tarihtir. 61 yaşını dolduranların açıktan ve naklen tayinleri
yapılamaz. Ancak, personel kanunlarındaki yaş hadlerine ilişkin hükümler ile 43
üncü madde hükmü saklıdır.
b) Üniversite öğretim
üyelerinin görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 67,
hâkim ve savcılar ile Dışişleri Bakanlığında görevli büyükelçi ve daimi
temsilcilerin görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 65
yaşını doldurdukları tarihtir.
d) (b) fıkrasında
belirtilen görevlere fıkrada belirtilen yaş hadlerini ve (ç) fıkrasında
belirtilen görevlere hizalarında gösterilen yaş hadlerini doldurmuş bulunanlar
açıktan ve naklen tayin edilemezler."
BAŞKAN - 1 inci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet
Tomanbay; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
TOMANBAY (Ankara) - Sayın Başkan, yüce ulusumuzun değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci
maddesi üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Bilindiği üzere, bu yasa
tasarısı, daha önce Genel Kurulumuza benzer bir şekilde getirilmiş, Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekillerinin tüm uyarılarına ve itirazlarına rağmen, AKP
milletvekilleri tarafından 4839 sayılı Yasa olarak çıkarılmıştı; ancak, daha
sonra, yine, Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa Mahkemesine yaptığı itiraz
sonucu, yürütmesi durdurulmuş bir yasa durumundadır.
Dolayısıyla, Anayasa
Mahkemesinin aldığı karar, Cumhuriyet Halk Partisinin uyarılarının,
itirazlarının ne denli yerinde olduğunun, ne denli haklı olduğunun bir önemli
kanıtı olmuştur; ancak, ne yazık ki, Anayasa Mahkemesinin bu kararına karşın,
AKP Hükümeti, attığı yanlış adımla, ülke ekonomisine, ülkenin sosyal yapısına
zarar vermekten başka hiçbir etkisi olmayacak bu yasa tasarısını, yine, inatla
Genel Kurulumuza getirmiştir.
Bu yasa tasarısının 1
inci maddesinde, kendi içerisinde büyük çelişkiler bulunmaktadır. Bu çelişkiler
içerisinde ikisi üzerinde durmak istiyorum.
Birincisi, gerekçe olarak
öne sürülen görüştür. Bu görüş şudur: "Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi
durdurması sonucu doğan boşluk bu yasayla doldurulacak ve kanunun yayımı
tarihinde 61 yaşını doldurmuş olan veya 61 yaşını doldurmasına kısa bir süre
kalanlar için bir geçiş dönemi öngörülerek, hukuk güvenliği ve istikrarı
sağlanacaktır."
Oysa, bu yasayla, AKP
Hükümeti, iddia ettiği hukuk güvenliği ve istikrarını sağlama yerine, hiçbir
ülkede görülmedik şekilde, en temel insan haklarından birisi olan çalışma
hakkını ve iş dünyasındaki istikrarı ayaklar altına almaktadır, çalışma hak ve
güvenliğini yok etmektedir.
Anayasamızın 49 uncu
maddesinde, bakın ne denilmektedir: "Devlet, çalışanların hayat seviyesini
yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı
desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için
gerekli tedbirleri alır." Anayasanın 49 uncu maddesindeki, devletin,
çalışanların hayat seviyesini yükseltmesi yolundaki hükümle ilgisi var mıdır bu
yasa tasarısının? Çalışanların hayat seviyesini yükseltecek değil, aksine,
çalışanların işlerinden olmasına neden olacak bir yasa tasarısıdır bu;
dolayısıyla, gerekçesinde öne sürüldüğü gibi çalışma hakkını güvence altına
almak yerine, çalışma hakkını toptan yok etmektedir.
Yine, 1 inci maddede
ortaya çıkan bir diğer önemli çelişki ise şudur: 1 inci maddenin gerekçesinde
"bu düzenlemeyle, kamu personelinin genç yaşta daha üst görevlere
yükselmelerine imkân sağlanmakta ve kamuya dinamizm getirilmesi amaçlanmaktadır"
denilmektedir. Bu gerekçenin hemen altında ise, Başbakanlık Müsteşarı dahil
çeşitli müsteşarların, hâkim ve savcıların ve büyükelçiler ile daimî
temsilciler gibi devletin en üst ve önemli görevlerinde bulunanların emeklilik
yaş haddinin 65, üniversite öğretim üyelerinin emeklilik yaş haddinin ise 67
olduğu belirtilmektedir. Şimdi, ya birinci gerekçe doğru değildir ya burada öne
sürülen görevlerle bağlantılı şekilde belirtilen görüş doğru değildir.
Gerçekten kamuda bir
dinamizm sağlanmak isteniliyorsa, gerçekten kamuda bir verimlilik artışı ve
olumlu bir yapı sağlanmak isteniliyorsa, o zaman, neden, devletin en önemli
görevleri olan müsteşarlık gibi, hâkimlik ve savcılık gibi, diplomatlık gibi
görevleri yapanlar bundan muaf tutulmaktadır? Kuşkusuz, buradaki çelişki, çok
açık ortadadır. Amaç, gerekçede söylendiği gibi devlet kadrolarını
gençleştirmek, çalışanları, kamu yönetimini gençleştirmek ve kamuda dinamizm
sağlamak değildir; eğer, böyle bir gerekçe olsaydı, bu önemli amaçtan,
kuşkusuz, devletin en önemli görevlerinde bulunanlar da yararlandırılmak
durumundaydı. İşte, bu noktadaki çelişki, aslında, bu yasa tasarısının altındaki
o gizli amacı çok açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır. Eğer bu çelişkiyi
biraz incelersek, altında yatan ve daha önce de ne yazık ki birçok kere dile
getirdiğimiz, ama, AKP İktidarının, devlet kadrolarında, açıkça açıklamaya
cüret edemediği zihniyetini egemen kılmaktır; ana amaç, bu yasa tasarısıyla
birlikte, ne yazık ki, AKP'nin -demin de söylediğim gibi- açıklamaya cesaret
edemediği, cüret edemediği zihniyetini egemen kılmaya çalışmak, kadrolaşmasını,
yeniden, kamu yönetiminde sürdürmektir.
Ne yazık ki, AKP
Hükümeti, yedi aydan beri süren iktidarında, Türkiye'nin en iyi şekilde
yetişmiş, deneyimli, aydınlık, ülkemizi çağın ilerisine taşımaya kararlı tüm
kadrolarıyla kavga etmeyi bir ana amaç haline getirmiştir. Bu tüm kadroları,
deneyimli, tecrübeli, ileriye dönük çalışmalar yapmak isteyen kadroları tasfiye
etmek, AKP Hükümetinin en önemli amaçlarından birisi haline gelmiştir ve bu
yasa tasarısı da onun en önemli örneklerinden birisidir.
Yine, bir örneği burada
vurgulamak istiyorum; AKP Hükümetinin bu, açıkça anlatamadığı, açıklayamadığı
amacının bir önemli örneği de, önümüzdeki günlerde Genel Kurula getirileceği
söylenen Yükseköğretim Kanunu tasarısıdır. Ne yazıktır ki, Yükseköğretim Kanunu
yasa tasarısında da, yine, Türkiye'nin çağdaş değerlerine sahip çıkan,
cumhuriyetin temel ilkelerine sahip çıkan, aydınlık öğretim üyelerinin,
aydınlık kadrolarının üniversitelerden tasfiyesi amaçlanmaktadır. Dolayısıyla,
Türkiye'nin pek çok büyük sorunu varken, Amerika Ordusu Irak'ta Türk Ordusunun
11 askerini tutuklarken, ekonomide işsizlik hızla yükselirken, insanlarımızın
büyük çoğunluğu açlık sınırı altında yaşarken, hâlâ çiftçinin doğrudan gelir
desteği ödenmemişken, kredi borçları tasfiye edilmemişken, halkımızın günlük
yaşantısını ilgilendiren pek çok sorun ortada dağ gibi dururken, bu sorunların
hiçbirisiyle ilgilenmeyip, sadece, ülkenin deneyimli, akil insanlarını
üretimden söküp atmaya çalışmak, ülkenin kamu yönetiminden çıkararak ülke
ekonomisini düşürmeye çalışmak, ne denli, ülke çıkarlarıyla bağlantılı bir
girişimdir, bir düzenlemedir, siz değerli AKP'li milletvekillerinin takdirlerine
sunmak istiyorum.
Yine, bu noktada, değerli
AKP'li milletvekillerine bir soru sormak istiyorum. Sürekli, AKP'nin "AK
Parti" olarak söylenilmesinden yanasınız; "ak'lığı" vurgulamak
istiyorsunuz. Acaba, Türkiye'nin bu en deneyimli, pırıl pırıl, yıllarca birikerek
deneyim kazanmış o akil insanlarını üretimden söküp almak, yönetimden söküp
almak, ne denli, sizin ak olduğunuzu kanıtlayacaktır; AKP'nin ne kadar ak bir
parti olduğunu kanıtlayacaktır? Bu soruyu, gerçekten, sizlere çok açık ve net
bir şekilde sormak istiyorum.
Bu çerçevede, demin
konuşan değerli AKP'li milletvekili, bu yasa çerçevesinde, 61 yaşın emeklilik
açısından çok uygun bir yaş olduğunu vurguladı. Bu da çok sübjektif, çok öznel
bir söylem. Neden 61 yaş da, 60 yaş değil; neden 59 yaş değil, neden 62 yaş
değil? Neye dayanarak 61 yaşı söylüyorsunuz? Bakın, değerli milletvekilleri,
bunların hiçbiri haklı gerekçeler değil. Bunların hiçbiri sizin gerçek
niyetinizi saklamaya çalışacak doğru ve bilimsel gerekçeler değil.
Bu düşüncelerle, bu yasa
tasarısına Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumsuz oy vereceğimizi tekrar
vurgulamak istiyorum. Sözlerimi bitirmeden bir küçük dilekte bulunuyorum. Tarih
tekerrürden ibaret olmamalıdır. Hatayı, bir kere, geçen yasayla yapmaya
çalıştınız; ama, lütfen, gelin, aynı hatayı bu tasarıyla tekrarlamayın ve bu
tasarıya olumlu oy vermeyin.
Hepinize, bu
düşüncelerimle saygılarımı sunuyorum; teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tomanbay.
1 inci madde üzerinde,
şahsı adına, İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1
inci maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Daha önce hükümet
tarafından Meclise sevk edilen bu kanunla ilgili tasarı burada yasalaşmış ve
uygulamaya geçmişti; ancak, Anayasa Mahkemesinin 8.5.2003 tarihinde verdiği bir
kararla yasanın yürürlüğü durdurulmuştu. Bunun üzerine, hükümet, Anayasa
Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararına neden olan gerekçeleri dikkate
almadan, bu kanun tasarısını tekrar Yüce Meclisin gündemine getirmiş bulunuyor.
Buna göre, 61 yaşında emeklilik öngörüyor; ancak, yürürlüğü durdurulan yasadan
farklı, kademeli geçiş öngörülmektedir.
Devletimize, bulundukları
mevkilerde, görevlerde yıllarca hizmet etmiş bu insanları erken emekliliğe
ayırmak, onların işiyle, ekmeğiyle oynamak, kamu yararı ilkesiyle uyuşmaz. 61
yaşındaki bürokratımıza, memurumuza, öğretmenimize, kamu görevlimize,
sanatçımıza "senin artık devlete verebileceğin bir şey yok, devlete bir katkı
yapamazsın; yaş olarak buna müsait değilsin" demek için, önce Yüce Meclisin üyeleri -daha önce
yasa konuşulurken de ifade etmiştim- yanındaki arkadaşlarına baksın diye
düşünüyorum.
Özel hukuk hükümlerine
göre, 61 yaşını doldurmasına rağmen, insanlar, her türlü sözleşmeyi izne tabi
olmadan gerçekleştirebiliyorlar; bazı hukukî tasarrufları ise, sağlıklı
olduklarını resmî mercilerde belgeleyerek 65 yaşından sonra da
gerçekleştirebilmektedirler. Özel hukuk ve kamu hukuku arasında, anayasal bir
hak olan çalışma özgürlüğü aleyhine neden böyle bir tezat yaratılıyor?!
Aslında, bu tasarının
amacı ortadadır. Hükümet, bu tasarısıyla, yıllarını devlete vermiş kamu
görevlilerini bulundukları görevlerden alarak -üzgünüm; ama, maalesef böyle-
kendisine yakın olanları işbaşına getirmektedir. Sayın Genel Başkanınız, Sayın
Başbakan, Antalya'da bir konuşmasında, bu konuda şikâyetlerini de size dile
getirdi; ama, bu yasa, bir kez daha, farklı bir boyutuyla Meclise getiriliyor
ve buradaki sayı da, 2 116 kişiden bahsediyoruz. Gerçekten büyük bir acı bu.
Hükümet, yargı kararlarıyla onların göreve iade olmalarının önüne geçmek ve
ifade ettiğim gibi, yandaşlarına, kendi yakınlarına koltuk bulabilmek amacıyla,
böyle bir düzenlemeyi, tekrar Meclise getirmiştir.
Her konuştuğumuzda şunu
dile getiriyoruz değerli milletvekili arkadaşlarım: Anayasanın üstünlüğünü.
Anayasa Mahkemesi mademki, bunun uygulanmasında çalışanlar adına bir eksiklik
gördü, bir kez daha, bunu başka bir senaryo yazarak sunmanın gerçekçiliği
nerededir, Anayasaya saygı nerededir diye düşünüyorum.
Bu tasarı yasalaşırsa, 61
yaşını dolduran 2 100 civarında kamu görevlisi, bu tasarının 2 nci maddesine
göre kademeli olarak emekli olacaklar. Bu yaşa kadar devlete hizmet etmiş olan
kamu görevlilerini dört yıl önce emekliye sevk ederek bütçe açıklarını
azaltmayı hedeflemek, bu insanlara büyük bir vefasızlıktır. 2 100 küsur
insanımızı emekliye sevk ederek kaynak yaratma ya da gençleştirme projesi
iddiasında bulunmak, ancak, sürpriz kaynaklarım var diyenlerin yapabileceği
iştir. Bizler, bunu yapmamalıyız. Bu vefasızlık örneğini, öğretmenlerimize, bu
ülkeyi taşıyan lokomotiflere, bürokratlara gerçekten yapmamalıyız.
Sayın Başkan, sayın
milletvekili arkadaşlarım; orman alanlarını, kıyı bölgelerini, okulları ve SİT
alanlarını satma hedefinden sonra, kaynak yaratma uğruna, kamu görevlilerinin
de işiyle oynamamalıyız. Kaynak yaratmak için, doğal değerlerimizi satmak,
yaşadığımız çağın en önemli kaynağı olan insan değerlerimizin görevlerine de
son vermek gibi bir hedeften vazgeçmemiz gerekiyor. İnsan değerlerimizin
görevlerine son vermeyin; bırakın, bu insanlar, yıllardır edindikleri bilgiyi,
birikimi ve tecrübeyi, devletimizin ve milletimizin hizmetine sunsunlar.
İktidar olarak siz de, bu bilgiden yararlanın, faydalanın ve acemilik yapmaktan
vazgeçin. İktidarın en önemli özelliği, muhalefetle, sivil toplum örgütleriyle
bir uzlaşma arayışı içerisine girmeden tasarıları yasalaştırma gayreti
içerisinde olmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Tamamlıyorum.
Hiçbir sivil toplum
örgütüne, hiçbir konuda danıştığınız yok; ama, ben ve Türkiye biliyor ki, iki
sivil toplum örgütü olmasa, hükümetin ayakta durabilmesi mümkün değil.
Ekonomiyi TOBB'a teslim ettik, dışişlerini de TÜSİAD'a teslim ettik; gerçek bu.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa tasarısı çıkarken, sanatçı arkadaşlarımızı -daha önce dile getirdik-
gözardı etmişsiniz ve gözardı edilmiş ve bu sanatçı arkadaşlarımızın sayısı,
ilk etapta 36 olacak, Ocak-Mayıs 2004'te 13 olacak ve 2005 yılına kadar da
toplam 93 sanatçı arkadaşımız emekli olacak. Bu arkadaşlar, birçoğunuzun,
tiyatro sanatçısı olarak, sinema sanatçısı olarak izlediği insanlar. Bunlar,
Can Gürzaplar, Çetin Tekindorlar, Erhan Gökgücüler, Tuncer Necmioğlular; yani,
13 kişiyi, 36 kişiyi, devlet tiyatrosundan, Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrasından, şehir tiyatrolarından emekli ettiğimizde...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek, önerge
sahiplerinden birisi de sizsiniz. Bu konuda bir değişiklik önergesi
vermişsiniz. Şimdi sürenizi uzatmayacağım; eğer, konuşmak istiyorsanız, o zaman
tamamlarsınız. Lütfen, teşekkür eder misiniz Genel Kurula.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) -
Pekâlâ; teşekkür ediyorum.
Avrupa Birliği
ülkelerinde bunun örnekleri vardır. Bu konuda ilgilerinizi sanatçılar adına
rica ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 208
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun 40 ıncı maddesinin (b) fıkrasını değiştiren fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Enis Tütüncü |
Berhan Şimşek |
İzzet Çetin |
|
|
Tekirdağ |
İstanbul |
Kocaeli |
|
|
Zülfü Livaneli |
|
Mustafa Gazalcı |
|
|
İstanbul |
|
Denizli |
"b) Üniversite
öğretim üyelerinin ve Devlet Memurları Kanununun Ek Geçici 12, 13 ve 14 üncü
maddelerinin kapsamına dahil Devlet Tiyatro, Opera ve Balesi sanatkar
memurları, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası sanatkar üyeleri ve belediye
opera ve tiyatroları, şehir ve belediye konservatuar ve orkestralarının
sanatkar memurları ile Kültür ve Turizm Bakanlığının sanatla ilgili merkez ve
taşra birimlerine bağlı olarak çalışan orkestra, koro ve topluluk sanatçıları
ile Devlet sanatçılarının görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren
yaş haddi 67, hakim ve savcılar ile Dışişleri Bakanlığında görevli büyükelçi ve
daimi temsilcilerin görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş
haddi 65 yaşını doldurdukları tarihtir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge sahipleri,
önergeleri üzerinde konuşacaklar mı; yoksa, gerekçeyi okutayım mı?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, Zülfü Livaneli konuşacak efendim.
BAŞKAN - Sayın Livaneli,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz önce Sayın
Dışişleri Bakanımız başka bir konuda burada konuşma yaparken dediler ki:
"Bizim amacımız bağcı dövmek değil, üzüm yemek." Aynı mantığı burada
da uygulamalarını bütün milletvekillerinden istirham ediyorum. Gerçekten amacımız
bağcı dövmek değil, üzüm yemek; çünkü, insanlarımızı, çalışanlarımızı, kamu
görevlilerimizi daha erken emekli etmenin birkaç boyutu var. Bu olaya, daha
önceki CHP sözcüleri çeşitli şekillerde değindiler.
Bunun bir boyutu da,
tabiî, hak ihlaline giriyor ve insanların hakları ihlal ediliyor; ama, bu
meseleyi, biz, sadece hak ihlali açısından da ele alamayız. Üzüm yemek için,
mutlaka bu konuda daha dikkatli olmamız gerekiyor. Deneyimin, tecrübenin ne
kadar önemli olduğunu sizlere hatırlatmaya gerek yok sanırım.
Bir de, kültür alanında
çalışan insanların, sanat alanında çalışan insanların bu yasaya dahil edilmesi,
gerçekten bizi çok yaralayacak bir tutum; sadece o insanların hakları açısından
değil, Türkiye'nin yoksullaşması açısından. Biliyorsunuz, biz, durmadan
ekonomik krizlere sürükleniyoruz, siyasî krizlere sürükleniyoruz. Benim
anlayışıma göre ve kesin inancıma göre, bu krizlerin hepsinin altında kültür
krizimiz var. Kültür krizi ve buna bağlı olarak ahlak krizi, bizi, hem dünyada
imajımızı sarsan bir noktaya sürüklüyor hem de Türkiye'de krizlere sürüklüyor.
Bu bakımdan ben diyorum
ki, biraz önce verdiğimiz önergedeki gibi, sanatçıları, kültür adamlarını
özellikle bu kapsamın dışında tutmak gerekiyor; çünkü, düşünün, bir piyes
seyredeceksiniz -tiyatro önemli bir koldur- ya da bir film seyredeceksiniz,
orada, yaşlı rolü olmaz mı, olur; dede rolü olmaz mı, olur; baba rolü olmaz mı,
olur; ama, sizin çıkaracağınız bu yasadan sonra, demek ki, filmlerimiz hep orta
yaşlı ve gençlere göre olacak. Mesela, bir dede rolü oynanamayacak ya da
makyajla oynanmak zorunda kalınacak.
Uluslararası
şöhretlerimiz var, uluslararası piyanistlerimiz var, sanatçılarımız var. Şimdi,
düşünün bir Tamburî Cemil Bey, böyle bir virtüözü, 61 yaşına geldi diye emekli
mi edeceksiniz?! Şerif Muhittin Targan'ı emekli mi edeceksiniz eğer bu yasaya
uygun olsaydı; yaşasalardı rahmetliler?! İdil Biret'i emekli mi edeceksiniz?!
Bazı sanatçılar, en büyük eserlerini 60
yaşından sonra vermiştir; aydınlanma çağının en önemli eseri Candide,
Voltaire'in 65 yaşında yazdığı bir eserdir; Gothe'nin, nice yıllardan sonra, 80
yaşında eserler verdiğini biliyoruz.
Bu bakımdan, ben, bu
kültür ve sanat insanlarımızı onurlandırmak gerekirken, onları emekli etmenin
gereğini anlayamıyorum. Biliyorsunuz, çok önemli bir söz vardır "marifet,
iltifata tabidir" derler. Biz, sanatçılarımızı, gözümüzün bebeği gibi
koruyacağımıza, onları emekli etmeye çalışıyoruz.
Aslında, fizikî
kabiliyetlerden, fizikî melekelerden, aklî melekelerden söz ediliyor. Benim
sözünü ettiğim konuda, bu bile o kadar önemli değil; çünkü, bu insanların birer
sembol olarak, birer isim olarak durmaları, genç kuşaklar üzerinde
yaratacakları o duygusal, o geçmişten alınan kültürün geleceğe taşınmasının
köşe taşları olmaları, onları sembolize etmeleri bile bizim açımızdan çok
önemli bir şey. Elbette, yurt dışındaki büyükelçilerimiz açısından da bu çok
önemli. Biliyorsunuz, yurt dışında büyükelçilerimiz büyük birikimlerle
yetişiyorlar, diplomatlarımız büyük birikimlerle yetişiyorlar ve orada
kurdukları ilişkilerle, yabancı dil hâkimiyetiyle Türkiye'yi temsil ediyorlar.
Şimdi, burada da, bizim, 61 yaşına gelen insanların, büyükelçilerimizin emekli
edilmesi ve yerlerine yenilerinin gönderilmesi gibi bir anlayışı uygulamamamız
gerektiğini düşünüyorum.
Biliyorsunuz, siyasî
iktidarlar gelip geçiyor. Şu anda, biz, elbette AKP iktidarındayız; ama,
ilelebet bu devam etmeyecek. Her gelen hükümet, burada, bu şekilde kadroları
değiştirmek, bunun için emeklilik yaşlarıyla oynamak, bunun için kamu yönetimi
sistemiyle oynamak gereğini duyarsa, gerçekten, bu işin sonunu bulamayız.
Bu bakımdan, ben, değerli
milletvekillerinden özellikle rica ediyorum, madem maksadımız bağcı dövmek
değil, üzüm yemek; bu üzümü bize en iyi şekilde sunan sanatçıları, kültür
adamlarını ve savcılarımızı, büyükelçilerimizi, hiç olmazsa, bu yasanın dışında
tutalım.
Çok teşekkür ederim
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Livanelli.
Sayın milletvekilleri,
Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 5434 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 215. -
40 ıncı madde kapsamında bulunan iştirakçilerden;
a) Bu Kanunun yayımı
tarihinde;
1. 61 yaşını doldurmuş
olup 62 yaşını doldurmamış olanlar Kanunun yayımı tarihinden itibaren 6 ay,
2. 62 yaşını doldurmuş
olup 63 yaşını doldurmamış olanlar Kanunun yayımı tarihinden itibaren 5 ay,
3. 63 yaşını doldurmuş
olup 64 yaşını doldurmamış olanlar Kanunun yayımı tarihinden itibaren 4 ay,
4. 64 yaşını doldurmuş
olup 65 yaşını doldurmamış olanlar Kanunun yayımı tarihinden itibaren 3 ay,
b) Bu Kanunun yayımı
tarihinde 61 yaşını doldurmalarına;
1. 1 ay ve daha az süre
kalanlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren 5 ay,
2. 1 aydan fazla 2 ay ve
daha az süre kalanlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren 4 ay,
3. 2 aydan fazla 3 ay ve
daha az süre kalanlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren 3 ay,
4. 3 aydan fazla 4 ay ve
daha az süre kalanlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren 2 ay,
5. 4 aydan fazla 5 ay ve
daha az süre kalanlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren 1 ay,
Süreyle ve 65 yaşını
doldurdukları tarihi geçmemek üzere görevlerinde kalırlar.
BAŞKAN - Geçici madde 215
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Mesut
Özakcan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
MESUT ÖZAKCAN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2 nci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından veto edilen, daha sonra, aynen tekrar çıkarılan, bu defa, Anayasa
Mahkemesinin yürütmeyi durdurmasıyla bazı değişikliklerle Meclisimize yeniden
gelen tasarıyı görüşüyoruz.
Anayasa Mahkemesi, 4839
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanunun emeklilik yaşını 65'ten 61'e düşüren hükmünün, esas hakkında karar
verilinceye kadar, yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Anayasa
Mahkemesinin bu kararı sonucunda, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununda, Emekli Sandığı iştirakçilerinin görevleriyle ilişkilerinin
kesilmesini gerektiren yaş haddine ilişkin bir düzenleme kalmamıştır. Bu
durumda, kamu düzenini ihlal edecek nitelikte hukuksal bir boşluk doğmuştur. Bu
hukuksal boşluğu gidermek üzere gerekli kanunî düzenlemenin kısa sürede
yapılması elbette gerekmektedir. Bunun için, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununun 4839 sayılı Kanunla değiştirilmesinden önceki 40 ıncı maddesinin
birinci fıkrasındaki hükmün tekrar getirilmesi sorunu çözebilirdi; ancak,
tasarıda emeklilik yaşı 61 olarak belirlenmekte, bu defa bir geçiş dönemi
öngörülmektedir.
Madde gerekçesinde, bu
düzenlemeyle, kamu personelinin, genç yaşta daha üst görevlere yükselmelerine
imkân sağlanacağı ve kamuya dinamizm getirileceği ifade edilmek suretiyle, bu
kanunun esas amacının kamuda kadrolaşmanın olduğu açıkça ortaya konulmuş
olmaktadır. Kanunun yayımı tarihinde 61 yaşını doldurmuş olanlar için 4 kademe
belirlenmiş ve altı aydan üç aya kadar birer aylık aralıklarla değişen bir
geçiş dönemi tespit edilmiştir. Geçici 215 inci maddenin gerekçesinde, bu
düzenlemeyle makul bir geçiş dönemi öngörüldüğü belirtilerek, kamu
görevlilerinin hemen emekli edilmelerinden kaynaklanacak maddî ve sosyal
olumsuz neticelerin en aza indirilmesinin amaçlandığı ifade edilmektedir. Demek
oluyor ki, Bakanlar Kurulu da, kamu görevlilerinin hemen emekli edilmeleri
sonucunda doğabilecek maddî ve sosyal olumsuz neticeleri peşinen kabul etmekte;
ancak, bunları en aza indirmek için hemen emeklilik yerine, altı aya kadar
uzayabilecek bir geçiş dönemi öngörmektedir. Anayasanın, 2 nci maddesinde,
Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş; 5 inci
maddesinde, kişilerin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak;
insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya
çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmış; 60 ıncı
maddesinde de, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu vurgulandıktan
sonra, devlet, sosyal güvenliği sağlayacak önlemleri almak ve gerekli örgütü
kurmakla görevlendirilmiştir.
Sosyal güvenliği sağlamak
için kurumsal yapılaşmayı gerçekleştiren devlet, bunu korumakla da yükümlüdür.
Bu yükümlülük nedeniyle, sosyal güvenlik kurumları, devletin yönetimi ve
denetimi altındadır. Sosyal güvenlik kuruluşları, finansman açıklarıyla
karşılaşmamak ve devlete yük olmamak için, bilimsel kurallar ve yöntemlerle
yönetilmek zorundadır. Bu yönetimin zorunlu sonucu, sosyal güvenlik
kurumlarının aktuaryel denge hesabına dayanması gerekliliğidir.
Getirilen yasa
tasarısıyla, zorunlu emeklilik yaş sınırı düşürülerek, binlerce iştirakçinin
daha erken emekli edilmesi, giderek, malî güçlük içine düşürülecek olan Emekli
Sandığının yükünü daha da artıracaktır. Türkiye'nin demografik yapısı konusunda
veri olarak kabul edilen resmî belgelere göre ortalama yaşam süresi
yükselmektedir; buna bağlı olarak insanların daha geç emekli edilmeleri
gerekirken, yaş sınırının aşağı çekilmesi sosyal gelişmeye uygun düşmemektedir.
Hukuksal statüleri
yasayla oluşturulan ve bu statü kurallarına güvenerek geleceklerini tasarlayan
kamu görevlilerinin emekli edilmeleri, onları, maddî ve sosyal yönden
zedeleyecektir. Bu durum, hukuk güvenliği ve istikrarıyla da bağdaşmayacaktır.
Söz konusu kanun
tasarısında, 4827 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla ilgili Sayın Cumhurbaşkanının veto
gerekçelerindeki hususların bir ölçüde dikkate alındığı anlaşılmakta; fakat,
kamu görevlilerinin hemen emekli edilmeleri yerine, azamî altı aylık bir geçiş
dönemi öngörülmektedir; ancak, bu geçiş döneminin yeterli olduğunu iddia etmek
mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sonuç olarak, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının, 61 yaşla
ilgili hükümlerinin Anayasanın 2 nci ve 5 inci maddelerine aykırı olduğu,
emeklilikte yaş haddinin, eskiden olduğu gibi, 65 olarak kabul edilmesi
halinde, hukuksal boşluğu giderecek geçici 217 nci maddede getirilen
düzenlemeye ihtiyaç bulunmadığı görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugüne kadar, birçok yasa tasarımız, Sayın Cumhurbaşkanımızdan
döndü ya da Anayasa Mahkemesince iptal edildi. Elbette, veto edilmeden, Anayasa
Mahkemesince iptal edilmeyen yasa tasarıları için, Yüce Meclisimizin yaptığı
çalışmalarda çalışma verimi yüzde 100'dür; ama, Sayın Cumhurbaşkanımızdan ve
Anayasa Mahkememizden dönen bu yasa tasarıları için ise, maalesef, Meclisimizin
çalışma verimi, giderek daha bir azalmakta; eğer, Sayın Milletvekilimiz Oya
Araslı'nın söylediği gibi, bu yasa tekrar döner gelirse, bu Meclisin çalışma
randımanının -veriminin- yüzde 25'lere kadar düştüğünü söylemek mümkün
olabilecektir.
Geçtiğimiz haftalarda,
AKP Grup Başkanvekili Sayın Salih Kapusuz, Yüce Meclisimizin, gece-gündüz
demeden, tatil demeden çalıştığını söylediler; doğrudur; ancak, AKP Hükümetinin
sürekli yanlışlarından dolayı, çalışma verimi, az önce söylediğim gerekçelerle,
düşmüştür, düşmektedir. Bir kanun tasarısını Meclisten geçirmek için harcanması
gereken mesainin 2 katını, 3 katını hep birlikte, burada, harcamak durumunda
kalıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha verimli çalışabilmesi için,
hükümetin, Cumhuriyet Halk Partisinin uyarı ve önerilerini de dikkate alarak
yanlış yapmakta ısrar etmekten vazgeçmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Meclise ve hepinize yürekten sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. Teşekkür ediyorum; sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
5434 sayılı Kanuna eklenen geçici 215 inci madde üzerinde 1 adet önerge vardır;
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 2 nci maddesiyle 5434 sayılı Kanuna eklenen geçici 215 inci
maddenin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk İpek |
Sedat Kızılcıklı |
Ünal Kacır |
|
Ankara |
Bursa |
İstanbul |
|
Muzaffer Gülyurt |
Mahmut Uğur Çetin |
Oya Araslı |
|
Erzurum |
Niğde |
Ankara |
|
|
Oğuz Oyan |
|
|
|
İzmir |
|
"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte
makam tazminatı ödenmesini gerektiren görevlerde bulunanlardan, bu madde
uyarınca emekliye sevk edilenler hakkında ek 68 inci maddenin birinci
fıkrasında öngörülen iki yıllık süre aranmaz."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri, önergeniz üzerinde konuşacak mısınız; yoksa, gerekçeyi mi okutayım?
HALUK İPEK (Ankara) -
Gerekçeyi okutun Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte makam tazminatı ödenmesini gerektiren görevlerde bulunanların,
bu tazminatları emeklilikte hak edebilmek için gerekli olan süreleri yaş
hadlerinin 65'ten 61'e indirilmesi nedeniyle, dolduramayanların
mağduriyetlerinin önlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda geçici 215 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
Geçici 216 ncı maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 216. -
17.4.2003 tarihinde Sandık iştirakçisi olanlardan, yaş haddi nedeniyle emekliye
sevk edilmeleri gereken tarihteki fiilî hizmet süreleri emekli aylığı
bağlanması için gerekli süreden az olanlar, 65 yaşını dolduracakları tarihi
geçmemek üzere, emekli aylığına hak kazanmak için gerekli hizmet süresini
dolduruncaya kadar görevlerinde kalırlar.
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Geçici 216 ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Geçici 217 nci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 217. -
3.4.2003 tarihli ve 4839 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce
görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 65 yaşını
doldurdukları tarih olan iştirakçiler hakkında, 10.5.2003 tarihi ile bu Kanunun
yayımı tarihi arasında geçen sürede de emeklilik yaş haddi 65 yaşını
doldurdukları tarih olarak uygulanır."
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
kabul edilen geçici 215, 216, 217 nci maddeler doğrultusunda 2 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2 nci madde kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - 5434 sayılı
Kanunun değişik 40 ıncı maddesinin (a) fıkrası ile geçici 213 ve 214 üncü
maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır;
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Burhan Kuzu |
Eyüp Fatsa |
Haluk İpek |
|
İstanbul |
Ordu |
Ankara |
|
Şükrü Önder |
|
Ayhan Sefer Üstün |
|
Yalova |
|
Sakarya |
"Madde 3.- 5434
sayılı Kanunun değişik 40 ıncı maddesinin (a) fıkrası ile geçici 213 üncü
maddesi ve 214 üncü maddesinin son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutalım efendim?
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu değişiklik önergesiyle
hak ettiği aylığı ve tazminatı alabilmesi için gerekli olan iki yıl o kadroda
çalışma şartının yerine getirilmesine kısa bir süre kalmış olanların
mağduriyetlerinin önlenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 3 üncü maddenin oylamasını yapmadan önce, bir yoklama talebi
vardır.
Şimdi, yoklama talebinde
bulunan milletvekillerinin isimlerini okuyup, burada olup olmadıklarını tespit
edeceğim.
Mustafa Özyürek?..
Burada.
Oğuz Oyan?.. Burada.
Oya Araslı?.. Burada.
Haşim Oral?.. Burada.
Mehmet Tomanbay?.. Yok.
Osman Kaptan?.. Burada.
Mustafa Gazalcı?..
Burada.
Feridun Baloğlu?..
Burada.
Birgen Keleş?.. Burada.
Ramazan Kerim Özkan?..
HALUK KOÇ (Samsun) -
Tekabbül ediyorum.
Osman Özcan?.. Burada.
Mesut Özakcan?.. Burada.
Mehmet Boztaş?.. Burada.
Bihlun Tamaylıgil?..
Burada.
Hüseyin Ekmekçioğlu?..
Burada.
Muzaffer Kurtulmuşoğlu?..
Burada.
Tuncay Ercenk?.. Burada.
Tacidar Seyhan?.. Burada.
Vedat Yücesan?.. Burada.
Mehmet Ali Arıkan?..
Burada.
Halil Akyüz?.. Burada.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yalnız, yoklama talebinde
bulunan arkadaşlarımız sisteme girmesinler.
Yoklama için 5 dakikalık
süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
VII. -
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4. -
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/625) (S. Sayısı: 208) (Devam)
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4. - Bu Kanunun 2
nci maddesi ile 5434 sayılı Kanuna eklenen geçici 216 ncı madde 17.4.2003
tarihinde, geçici 217 nci madde 10.5.2003 tarihinde, diğer maddeleri yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 4 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 208
sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk İpek |
Telat Karapınar |
Ali Aydınlıoğlu |
|
Ankara |
Ankara |
Balıkesir |
|
Mehmet Fehmi Uyanık |
Süleyman Gündüz |
Murat Yıldırım |
|
Diyarbakır |
Sakarya |
Çorum |
"MADDE 4. - Bu
Kanunun 2 nci maddesi ile 5434 sayılı Kanuna eklenen geçici 216 ncı madde
17.4.2003 tarihinden, geçici 217 nci madde 10.5.2003 tarihinden geçerli olmak
üzere, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer. "
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri?...
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Maddeye açıklık
getirmek amacıyla bu düzenleme yapılmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünü oylamadan önce, aleyhinde, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz
Oyan'ın söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Oyan. (CHP
sıralarından alkışlar)
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz yasa tasarısının tümü üzerindeki
oylamaya geçmeden önce, aleyhte söz almış bulunuyorum.
Bu yasa tasarısı daha
önce iki kez görüşüldü, Anayasa Mahkemesinde -eski haliyle- esastan görüşülmeye
devam ediyor ve bugün, biz, burada, bu tasarının yeni şeklini görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin demografik ve sosyal koşulları, emekliliğe hak kazanma yaşının
düşük tutulmasını gerektirmektedir. Biz, bu nedenle, şimdiye kadar, emekliliğe
hak kazanma yaşının düşük olmasını her zaman talep ettik; böylece, isteğe bağlı
emeklilik teşvik edilmiş olmaktadır. Ancak, Türkiye'de, yine, nitelikli eleman
yeterliliği açısından baktığımızda, çalışma hakkının erken yaşlarda elde
edilmesi hem çalışanların çalışma hakkını ellerinden almakta, dolayısıyla, yaşa
dayalı bir ayırımcılık yapmakta hem de kamunun nitelikli eleman yetersizliği
sorununu daha da büyüten bir olguya yol açmaktadır.
Öte yandan, Türkiye'de,
bu getirilen düzenlemeyle, burada defalarca ifade edildiği gibi, aktuaryel
dengenin daha düzenli bir hale getirilmesi değil, tam tersine, aktif-pasif
sigortalı dengesinin bozulmasıyla, emeklilik ikramiyelerinin gündeme
gelmesiyle, bu dengeyi bozan bir uygulama gündeme gelecektir.
Tabiî, sıkıntılar
bunlarla bitmemektedir. Türkiye'de, kamuda çalışanların tabi olduğu çok çeşitli
emeklilik düzenlemeleri vardır ve şimdi, biz, burada, bunlara yeni bir
düzenleme getirmiş oluyoruz. Kamu çalışanları arasında eşitsizlik bu tasarının
yasalaşmasıyla biraz daha büyümüş olacaktır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu
dururken, bunun yanında 2802 sayılı Hâkim ve Savcılar Kanunu dururken, 2914
sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu çalışırken, 926 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Yasası varken, sözleşmeliler için 399 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname varken, biz, burada, bu tasarıyla, bir de istisnaları da içeren yeni
bir düzenleme getiriyoruz. Böylece, kamu çalışanları arasındaki farklılıkları
artırıyoruz, kamu çalışanlarının tabi olduğu düzenlemeleri içinden çıkılmaz bir
şekilde çeşitlendiriyoruz.
Esasen, kamu çalışanları
arasında çok ciddî başka farklılıklar da var. Sadece sosyal güvenlik açısından
değil, genel idare hizmetleri sınıfı, teknik hizmetler sınıfı, sağlık
hizmetleri, eğitim ve öğretim, avukatlık, din hizmetleri, emniyet hizmetleri,
yardımcı hizmetler, mülkî idare, millî istihbarat hizmetleri sınıfları
arasında, zaten, çok sayıda farklılık vardır. Şimdi, biz, bunlara bir de
emeklilik yaşı itibariyle yeni bir farklılık getirmiş oluyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
devletin sosyal güvenlik düzenlemeleri, ilgili toplum kesimleriyle yaptığı bir
sosyal sözleşmedir. Bu sosyal sözleşme, tek taraflı olarak, hak sahibi aleyhine
devlet tarafından bozulamaz. Burada bir düzenleme yapılacaksa, bu, ancak bu
yasanın çıktığı tarihten itibaren başlamak üzere bir yeni yaş sınırı
olabilirdi. Bunun doğru ya da yanlış olduğunu yine tartışırdık; ama, eğer bir
hukuk devleti varsa, eğer bir sosyal devlet varsa, bu tür düzenlemeler, bir
sosyal akit olan bir sözleşmeyi hak sahipleri aleyhine yeniden bozan
düzenlemeler olamaz; bu, bir sosyal hukuk devletinde yer alamaz.
O nedenle, biz, burada,
İktidar Partisinin değerli milletvekillerinden, sözlerinde, gerekçeleri
açıklarken "yaşlılık eşittir verimsizlik" türü basit
formülasyonlardan kaçınarak ya da özrü kabahatinden büyük açıklamalar yapmaya
gitmeyerek, hiç olmazsa, esas niyetlerini ortaya koymalarını beklerdik. Burada
esas niyetin kadrolaşma niyeti olduğu bir kez daha vurgulanmalıdır; çünkü,
sadece çıkacak bu kanunla değil, Diyanete 15 000 ilave kadro verilmesiyle,
önümüzdeki günlerde getirilmesi düşünülen YÖK'le ilgili düzenlemenin geçici
maddesinde, rektörden anabilim dalı başkanına kadar bütün akademik ve idarî
görevlerde bulunanların açığa alınarak, 26 000'e yakın kamu çalışanının, eğitim
çalışanının yerlerinin değiştirilmesiyle, çok ciddî bir kadrolaşma ve birtakım
kurumları ele geçirme çabası içerisinde olunduğunu görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oyan,
lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Bu
nedenle, burada, son olarak, bu uyarıyı yapmak istedim.
Burada, AKP sözcüsünün
dile getirdiği gibi, vatandaş-müşteri ilişkisi kurulamaz. Eğer, böyle bir
ilişki kursaydık, o zaman, burası da, müşterilere hizmet eden bir şirketin
genel idare meclisi ya da şirket daimî genel kurulu olurdu. Biz, burada,
toplumun bütün kesimleri adına ve onların haklarını korumak adına yasama
faaliyeti sürdürüyoruz ve sürdürmeliyiz.
Temeli olmayan,
dayanaksız gerekçelerle, yaşa dayalı ayırımcılık yapan ve kadrolaşmayı
hedefleyen, AB standartlarına hiçbir şekilde uymayan böyle bir düzenlemenin
buradan çıkmasının, bu yasama kurumu adına büyük bir talihsizlik olacağını bir
kez daha belirtmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Oyan.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti ile Ukrayna Arasında Hukukî Konularda Adlî Yardımlaşma ve
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
müzakeresine başlayacağız.
5. -
Türkiye Cumhuriyeti ile Ukrayna Arasında Hukukî Konularda Adlî Yardımlaşma ve
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu raporu (1/450) (S. Sayısı: 104)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
Komisyon -Dışişleri Komisyonu- yetkilisi bulunmadığından, uluslararası
anlaşmaların görüşmelerine devam edemiyoruz.
Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 9 Temmuz 2003 Çarşamba
günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 20.36
VIII. - SORULAR VE
CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. -
Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Kula Mensucat Şirketine banka kredisi
verilip verilmediğine ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Devlet Bakanı Vekili Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/535)