BIM 2 13 2003-07-17T07:23:00Z 2003-07-17T07:23:00Z 55 36569 208445 TBMM 1737 416 255985 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 20      YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

101 inci Birleşim

2 . 7 . 2003 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Düzce Milletvekili Fahri Çakır'ın, Düzce'de meydana gelen deprem sonrasında bölgedeki ekonomik ve sosyal sorunlar ile alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Sivas olaylarının 10 uncu yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

3.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un, 1 Temmuz Kabotaj Bayramına ilişkin gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

V. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, olası Irak Savaşının turizm sektörüne etkilerine ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/239) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

2.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, hâkim ve savcıların birinci sınıfa ayrılmalarına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/241) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

3.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, elektrik enerjisi piyasasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/242) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

4.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, görevden alınan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu üyelerine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/243) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

5.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, ABD Başkanı ile yaptığı görüşme hakkında basında çıkan haberlere ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/247)

6.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, çiftçilerin elektrik borçlarına ve sulama kooperatiflerinin kullandığı elektriğin fiyatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/251) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

7.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza  Gülçiçek'in, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısının bir gazeteye verdiği demece ilişkin Devlet Bakanından  sözlü soru önergesi (6/252)

8.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, olası Irak savaşında yaşanabilecek saldırılardan korunmak için ne gibi önlemler alındığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/253)

9.- Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, Konut Edindirme Yardımı hesaplarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/255) ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı

10.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın, Ceylanpınar'da yaşayan göçebe vatandaşların sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/257)

11.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, muhtemel Irak harekatında Türkiye'nin uğrayacağı zararlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/259) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

12.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, 4325 sayılı Kanunun tekrar uygulanıp uygulanmayacağına ve Niğde'nin kapsama alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/262) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

13.- Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, tasarruf ve gelir artırıcı tedbirlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/271) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

14.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, Edirne İlinin Lalapaşa ve Süloğlu ilçelerinin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/294) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, BDDK'nın faaliyetlerine ve TMSF'na devredilen bankalarla ilgili tahsilata ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/567)

2.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Emlakbank'ın usulsüz ihaleler ve müteahhitlere tanınan imtiyazlarla zarara uğratıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/568)

3.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, bazı bankaların kredi uygulamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/580)

4.- İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, geçici işçilerin göreve başlatılma zamanına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/642)

5.- Adana Milletvekili Atillâ Başoğlu'nun, Adana'nın Kürkçüler Köyündeki hemzemin geçite ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen'in cevabı (7/712)

6.- Mersin Milletvekili Ali Oksal'ın, esnaf ve sanatkâra yönelik kredi teşvik sistemine ilişkin sorusu ve Sanayî ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı (7/717)

7.- Muğla Milletvekili A.Cumhur Yaka'nın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan yüksek öğrenim öğrencilerine verilen burslara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/775)

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

3.- Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Tarım, Orman ve Köyişleri; Çevre; Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/602) (S. Sayısı: 198)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Ulusal Program konusunda gündemdışı açıklamada bulundu; CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ ve AK Parti Sivas Milletvekili Selami Uzun Grupları adına, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir de grubu bulunmayan siyasî partiler adına aynı konuda görüşlerini belirttiler.

İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ, Sivas Milletvekili Selami Uzun'un, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüşü kandisine atfetmesi nedeniyle bir açıklama yaptı.

4903 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunun bazı maddelerinin bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun (6/499),

Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un (6/519),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 39 milletvekilinin, ülkemizdeki demir cevheri kaynaklarının değerlendirilmesi ve demirin inşaat sektöründe kullanımı ile ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/116) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Genel Kurulun 1.7.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde, sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 13 üncü sırasında yer alan 60 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, daha önce Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 198 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden 4 üncü sırasına, 34 üncü sırasında yer alan 183 sıra sayılı kanun tasarısının ise 5 inci sırasına alınmasına ve çalışma sürelerinin bu birleşim ile 2.7.2003 Çarşamba günkü birleşimde 15.00-21.00 saatleri arasında, 3.7.2003 Perşembe günkü birleşimde ise 14.00-21.00 saatleri arasında olmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, 24.2.1983 Tarih ve 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifinin (2/121), İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi,

Kabul edildi.

Gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında bulunan, 26.6.2003 tarihli 99 uncu Birleşimde görüşmeleri tamamlanıp tümünün elektronik cihazla yapılan açıkoylamasında Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından bu birleşimde tekrar oya sunulan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının (1/448) (S. Sayısı: 103), elektronik cihazla yapılan açıkoylamasından sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

Gündemin, "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz hazırlanmadığından;

2 nci sırasında bulunan, Hukuk Usulü Muhakameleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523) (S. Sayısı: 152),

4 üncü sırasına alınan, Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/602) (S.Sayısı:198),

5 inci sırasına alınan, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/608) (S. Sayısı: 183),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi.

3 üncü sırasına alınan, Kara Avcılığı Kanunu Tasarısının (1/286) (S. Sayısı: 60 ), yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

2 Temmuz 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.06'da son verildi.

 

İsmail Alptekin

Başkanvekili

 

Mevlüt Akgün                     Türkân Miçooğulları

          Karaman                        İzmir

Kâtip Üye                Kâtip Üye

 

Ahmet Küçük

Çanakkale

Kâtip Üye

 

No. : 143

II. - GELEN KÂĞITLAR

2 . 7 . 2003  ÇARŞAMBA

Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun

1.- Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 19.6.2003 tarihli ve 4903 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/633) (Anayasa ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.6.2003)

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında 4.4.2003 Tarihli ve 4841 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha  Görüşülmek  Üzere  Geri  Gönderme  Tezkeresi  ve  Anayasa  Komisyonu Raporu (1/584) (S. Sayısı: 200) (Dağıtma tarihi: 2.7.2003) (GÜNDEME)

2.- 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Diyanet İşleri Başkanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/622) (S. Sayısı: 201) (Dağıtma tarihi: 2.7.2003) (GÜNDEME)

3.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu  (1/623) (S. Sayısı: 202) (Dağıtma tarihi: 2.7.2003) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültürel ve Bilimsel Alanlarda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî  Eğitim,  Kültür,  Gençlik  ve  Spor  ve  Dışişleri  Komisyonları  Raporları (1/365) (S. Sayısı: 204) (Dağıtma tarihi: 2.7.2003) (GÜNDEME)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yugoslavya Federal Cumhuriyeti Federal Hükümeti Arasında Eğitim, Bilim, Kültür ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/367) (S. Sayısı: 205) (Dağıtma tarihi: 2.7.2003) (GÜNDEME)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Süleyman Şah Türbesi Tahkimat Projesinin Uygulanmasına İlişkin Ana Tutanağın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/551) (S. Sayısı: 207) (Dağıtma tarihi: 2.7.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman İlindeki belediyelere gönderilen ödenek miktarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/623) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2003)

2.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman'da yürütülen projelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/624) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2003)

3.- Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, Adıyaman'da yürütülen projelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/625) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2003)

4.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, özelleştirilen KİT'lere ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/626) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2003)

Yazılı Soru Önergesi

1.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu'nun, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığındaki atamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/900) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.7.2003)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

2 Temmuz 2003 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Düzce'de meydana gelen depremler ve sonrasında yaşananlar ve yapılan çalışmalarla ilgili söz isteyen, Düzce Milletvekili Sayın Fahri Çakır'a aittir.

Buyurun Sayın Çakır (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Düzce Milletvekili Fahri Çakır'ın, Düzce'de meydana gelen deprem sonrasında bölgedeki ekonomik ve sosyal sorunlar ile alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 81 inci il Düzce'nin deprem afetleri sonrası içine düştüğü durumla ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Düzce, 17 Ağustos 1999'da 7,4 şiddetinde Marmara depremi ve bundan 87 gün sonra 12 Kasım 1999'da 7,2 şiddetinde Düzce depremiyle asrın felaketini iki kez üst üste yaşamış tek yerleşim yeridir.

İki metropol kent arasında, Ankara ve İstanbul'un orta noktasında bulunan Düzce, ne garip bir rastlantıdır ki, 12 Kasım günü deprem felaketine maruz kalırken, aynı gün vilayet olma heyecanını beraber yaşamıştır.

Değerli arkadaşlar, Düzce, bağlı olduğu ilden ayrılırken de, oldukça ilginç bir paylaşım yaşamıştır. 7 ilçe, 3 belde, 304 köy ve 322 500 nüfusa sahip iken, aynı büyüklükte ve hatta, toplam nüfusu ayrıldığı ilden 15 000 fazla iken, 1999'da, söz konusu il özel idaresine, 18 trilyon liranın 15 trilyon lirası kalırken, Düzce'ye 2,5 trilyon lira verilebilmiştir.

Emniyet personeli açısından -polisiye olaylar Düzce'de 4-5 kat fazla olmasına rağmen- ayrıldığı ilde 670 personel kalırken, Düzce'ye 152 personel verilebilmiştir. Alet edevat ve araçların taksimatı da şöyle yapılabilmiştir: İyi durumda bulunan 104 araç ayrıldığı ilde kalırken, 47 eski araç Düzce'ye bırakılmıştır.

Değerli arkadaşlar, işin ilginç yanı, Düzce'nin Akçakoca İlçesinde, vaktiyle, önceki il özel idaresine ait olan Çınar Otel -ne hikmetse- o ilde kalmış, önceki ile ait özel idare tarafından Akçakoca Belediyesine kiralanmış ve kirası ödenemediği için, halen Akçakoca Belediyesi icralık duruma düşürülmüştür. Bu durumun düzeltilmesi için yaptığımız tüm girişimler, maalesef, sonuç vermemiştir.

Değerli milletvekilleri, Düzceli deprem şokunu yaşarken, kardeş paylaşımı mı yapılmış, üvey evlat muamelesi mi, yoksa, evlatlıktan ret mi edilmiş; Yüce Heyetinizin takdirlerine sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Düzce, deprem sonrası yatay olarak dağılmış, şehir merkezi nüfusu 76 000'den 56 000'e düşerken, ilçelere ciddî anlamda göç olmuş, fizikî yapısı tamamen bozulmuş, yüzde 92'si yıkılmış ya da oturulamayacak hale gelmiştir. Depremde, 6 444 bina, 16 666 konut, 3 837 işyeri yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Yaklaşık 22 000 esnafın 5 000'i deprem felaketi ve ardından gelen ekonomik kriz nedeniyle esnaflıktan tamamen kopmuş ve ödeyemediği kredi borçlarıyla boğuşur hale gelmiştir. Halen Düzce'de 1 000'in üzerinde aile prefabrikelerde yaşam mücadelesi vermektedir. İl Emniyet Müdürlüğü hariç, kamu kurum ve kuruluşlarının tamamına yakını -Valilik dahil- okullarımızda, prefabrike binalarda ve konteynırlarda hizmet vermeye çalışmaktadır. Düzce üniversitesi, Abant İzzet Baysal Üniversitesinden ayrılarak, hazır olan fakülte ve yüksekokullarıyla birlikte kurulacağı günü beklemektedir. Düzceli, kalıcı konut bağlantı yollarının bir an evvel yapılmasını özlemektedir. Düzce, yeni organize sanayi bölgesi ve uygun coğrafyasıyla, bilim adamlarının ifade ettiği gibi, deprem riskini atlatmış bir durumda olup, yatırımcısına kucak açmıştır. İstanbul içmesuyu koruma havzasında bulunan Düzce'nin bu durumunun da bir kere daha gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanımızın ifade ettiği şekilde, yıllık ortalama millî geliri 1 500 doların altında olan illere getirilecek olan muafiyetler ve ekstra teşvikler dolayısıyladır ki, geliri 1 142 dolar olan Düzce, ilk defa fakirliğine şükreder hale gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, Düzce halkı bu makûs talihini gerilerde bırakarak istikbale yeni umutlarla bakmaya başlamaktadır. Hiç statik olmamış, devamlı dinamik insan unsuru ve rengarenk etnik kökenleri bir arada barındıran, sosyal yapısıyla bir kültür mozaiği fotoğrafı veren Düzce, tüm yerel dillerin konuşulduğu bir yöredir. Konuralp Beldesi tarihî bir değerdir, ovası tarıma elverişli olup, yüksek rakımlı yerleri verimli fındık alanlarıdır. "Karadeniz'in Bodrum'u" diye adlandırılan Akçakocasıyla deniz turizmine; yaylaları, gölleri ve şelaleleriyle dağ turizmine; Türkiye rafting şampiyonasının yapıldığı akarsularıyla doğa sporları ve turizmine uygun coğrafî yapısıyla Düzce, bir başka değer arz etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, hemen bitiriyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizlerle paylaşmak istediğim bu sorunlar yumağı ve değerler manzumesi, hiç şüphesiz, bir Türkiye gerçeğidir. İnşallah, 22 nci Dönem Parlamentosu ve 59 uncu AK Parti Hükümetiyle Düzcemizi kalkınmış iller arasına ve ülkemizi muasır medeniyetlerin ötesine birlikte taşırız diyor ve Yüce Heyetinize saygılarımı arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.

Bakanlar Kurulunun bulunduğu bölümdeki arkadaşlarımdan görüşmelerin başka bir zamana aktarılmasını rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

İkinci gündemdışı söz, Sivas olaylarını anma günü nedeniyle söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek'e aittir.

Buyurun Sayın Gülçiçek. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Sivas olaylarının 10 uncu yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sivas olaylarının 10 uncu yıldönümüyle ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, bana konuşma olanağı sağlayan Sayın Başkanımıza şükranlarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 Temmuz, zihinlerimizde kalıcı, gönüllerimizde ise yas tutacağımız bir gündür. 2 Temmuz 1993 tarihinde; yani, daha bundan 10 yıl kadar yakın bir geçmiş zamanda, demokrasinin hüküm sürdüğü ve halkının devletine güvenmesi gerektiği kendi topraklarında, göz göre göre bir vahşete tanık olduk. Ne yazık ki, bu geri düşünceyi 37 canla, bu ülkenin 37 ayrı evladıyla ödemek zorunda kaldık; oysa, onlar, Sivas'a barış ve kardeşlik içinde bağlamalarını çalmaya ve semahlarını dönmeye gitmişlerdi.

En küçüğü 12, en yaşlısı 66 yaşındaydı, büyük çoğunluğu 12-30 yaş arası gençlerimizdi.

Bir düşünün lütfen; 12 yaşındaki çocuğun ne gibi bir günahı olabilirdi ki?! Neşe içinde, 15 yaşındaki bir arkadaşıyla semah dönmüştü. Türkiye Cumhuriyetinin gurur duyacağı genç düşünen beyinlerinden biriydi. Sonra, kendini birden alevlerin içerisinde buldu; oysa ki, geleneklerine uymuş, güzel bir gün geçirmeye gelmişti. Pir Sultan Abdal'ı, insanlığa düşünceleriyle, cesaretiyle yol açmaya çalışmış bir halk ozanını anmak, onu yaşatmak adına gelinmiş; güzel düşünceye, ileri adımlara, bilgi paylaşımlarına, haince ve dünyanın çağdaş hiçbir ülkesinde olmayacak bir şekilde, devletin gözleri önünde bir katliamla son verilmiştir. Sivas'ta yaşanan bu olay, düşünceye karşı cevap vermek yerine, düşünceyi katlederek susturacağını sanan çağdışı bir anlayışın, bir zihniyetin ürünüdür.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, 2 Temmuz Sivas olayları, üzerinden geçen yıllara rağmen, Alevîlerin nazarında küllenmemekte, tam tersine, Sivas yangını, Alevîlerin ve demokrat düşünceye sahip tüm insanlarımızın kanayan yarası olmaya devam etmektedir. Tarih, bu olayı defterine öyle derin bir acıyla, ıstırapla yazdı ki, bir Kerbelâ olayı gibi uzun yıllar hatırlanacaktır. Şehitlerin uğradıkları zulmü hatırlatacak; onları katledenlerin vicdansızlığını, insafsızlığını, yanlışlığını, dindarlık kisvesi altında İslam Dinine sürdükleri lekeyi hatırlatacaktır. Tarih, bu ve benzeri acı olayları, ileriki nesillere, ders alsınlar ve ibret olsun diye yazacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarih, Sivas Kentini, bize, umut, kurtuluş, ihanet ve karanlık duruşlarıyla hatırlatıyor; Mustafa Kemal Atatürk'ün şahsında laik, demokratik cumhuriyetin temelinin burada atılması, Pir Sultan Abdal'ın direnişçi yolu ve Hınzır Paşa'nın ihanetçi çizgisine, ne yazık ki, bir de 2 Temmuz 1993'te yaşanan vahşet eklenmiştir. Pir Sultan Abdal'ın toplumsal ve inançsal duruşuna uygun, sosyal bir organizasyon olarak yapılan şenliklere katılanlar, hazırlanan tuzaktan habersiz, karanlık güçlerin  tuzağına düşmüşlerdir ve provokasyonlar neticesinde, tüm dünyanın gözü önünde, 37 canımız şehit edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Sivas katliamının failleri, bu katliamı din adına yaptıklarını söylemişlerdir. Size soruyorum: Hangi din insanları öldürmeyi emreder? Sivas'ta din adına katliam yapanlar, insanların farklı düşünüş ve inanışlara sahip olduğu gerçeğini kabullenememişlerdir.

Gerçekten, kendini dindar hisseden insanların, farklılıklara saygı göstermek, uyum içinde, insanın insanca özelliklerini kazanabileceği şekilde yaşamamız gerektiği düşüncesinde olduğunu düşünüyorum.

Devletin, güvenlik güçleri ve ilgili kurumlarının, tüm sağduyulu vatandaşlarımızın, bu tür eylemler yapan, insanın yaşama hakkına saygı göstermesini bilmeyen bu tür insanlara karşı, caydırıcı şekilde tepki göstermesi gerekir. İşte, bugün, böyle bir tepkiyi göstermenin yıldönümüdür.

2 Temmuz Sivas olaylarında can verip, gelecek nesillere tarihî bir mesaj iletme görev ve onurunu üstlenmiş olan sevgili şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyoruz. Biz, onları unutmadık, unutmayacağız ve unutturmayacağız. (CHP sıralarından alkışlar)

Sivas şehitleri, aydın insanlardı, çoğunun eli kalem tutardı, beyinlerindeki güzellikleri başkalarıyla paylaşmak isterlerdi. İşte, bunlardan birisi, 1941 doğumlu Metin Altıok, kendi dizeleriyle şöyle demişti:

"Gördüm, yaşarken vadesiz ölümümü,

Ördüm de ilmek ilmek,

Sırtıma giyemedim ömrümü..."

Bağnazlıkla savaş, yürek ister. Her doğan insanın görevi, insaniyeti öğrenmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın efendim.

ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) - Marifet, başkasını zâhir ateşinde değil; yiğitsen, kendini bâtın ateşinde yakmaktır.

Sivas olaylarında, üniversiteye gitmek için hazırlanan; ancak, ecelle Madımak Otelinde tanışan 1975 doğumlu Belkıs Çakır'ın dediği gibi;

 "Kırklar ile yedik içtik,

Kaynayıp sohbete coştuk,

Yetmiş yıl fırında piştik,

Daha çiğsin, yan dediler..."

2 Temmuz günü 37 can Hakk'a yürürken, çiğ değildi; çiğ ve ham olanlar, onların bağrındaki mana ateşini göremeyen, Allah'ın verdiği canı almaya cüret edenlerdi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, hepimiz, buradan ders çıkarmak zorundayız. Sivas'ı eski Sivas yapabilmek için herkese görev düşmektedir. Başka Maraş, Çorum ve Gazi olayları yaşamamak, içbarışımızı korumak için, birbirimize tahammül etmek, saygı göstermek zorundayız.

Alevîler, her zaman, ülkesinin bütünlüğünü korumuş, içbarışımızın ve laik demokratik cumhuriyetimizin, demokrasimizin, ulusal bütünlüğümüzün temel güvencesi olmuş ve olmaya devam edeceklerdir.

Bin yıldır bu coğrafyada, Alevîsiyle-Sünnîsiyle, Kürdüyle Türküyle birlikte barış içerisinde yaşadık ve yaşamaya devam edeceğiz. Dönem dönem, birtakım karanlık güçler tarafından tahrikler, provokasyonlar oldu, hiçbirimizin istemediği tatsız olaylar yaşandı; ancak, hiçbir güç, birlikteliğimizi bozamadı. Toplumumuz, tarihin hiçbir döneminde bu tür olaylara ve provokasyonlara gelmedi ve asla da gelmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, bakın, bir ozanımız, birlik ve kardeşlik için ne söylüyor:

"Fabrikalar kurar idim her yerde

İkiliği kovar idim bu serde

Ayrı gözle bakmaz idim bir ferde

Cihana bir gözle bakar giderdim

İbreti der, varlığımız bitmezdi

İnsanoğlu yanlış yola gitmezdi

Ayrı gayrı devlet icap etmezdi

Dünyaya bir bayrak diker giderdim."

Ozanımız bu dizeleriyle tüm insanlığı ne güzel kucaklıyor.

Değerli milletvekilleri, herkesin inancına, kimliğine, etnik kökenine saygılı ve 72 millete aynı nazarda bakan Alevî toplumu için en yüce değer, insandır; ancak, aynı duyarlılık ve hoşgörü Alevîlerin de hakkıdır.

Son günlerde, Alevîlerin ibadetini icra ettiği cemevleriyle ilgili, devletin görevlileri tarafından birtakım tatsız sözler söyleniyor; bundan, büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.

Avrupa Birliği uyum yasaları kapsamındaki Altıncı Uyum Paketi görüşmelerinde kabul edilen, İmar Kanununda "ibadethane yeri" olarak değiştirilen düzeltme büyük bir aşamadır. Umut ederim ki, cemevleri de bu kapsamda görülür.

Artık, Alevîleri inkâr politikasından vazgeçilmelidir. Halen yurt dışında yaşamakta olan Sivas olaylarının sanıklarının en kısa zaman içerisinde, Türkiye'ye getirilmesi gerekmektedir.

Sayın Başbakanımızın grup konuşmalarında söylediği "gelin canlar bir olalım, iri olalım, diri olalım" sözünü, bu çerçevede algılamak istiyorum.

Sözlerimi Pir Sultan Abdal'ın şu dizeleriyle bitirmek istiyorum:

"Kadılar, müftüler fetva yazarsa

İşte kement işte boynum asarsa

İşte hançer işte kellem keserse,

Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan."

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gülçiçek.

Hükümet adına, Sayın İçişleri Bakanımız söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Aksu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek'in, Sivas olaylarının yıldönümü münasebetiyle yaptığı gündemdışı konuşma üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, ülkemiz, 1970'li yıllarda başlayan terör eylemleriyle karşı karşıya kalmış; bu süreç, ülkemizi milenyuma kadar rahatsız etmeye devam etmiştir. Otuz yıllık zaman dilimi, ülkemizin insan kaynağını ciddî manada etkilemiş, gencecik pek çok vatandaşımız terörün mağduru olma durumunda kalmıştır; ama, kör terörün en fazla hüzün verdiği olaylardan biri Sivas'ta yaşadığımız ve hepimizi kedere sevk eden hadise olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şu tespiti yapmama izin veriniz: Terör, kimden gelirse gelsin ve kime yönelirse yönelsin, bir arada yaşamaya kararlı bütün vatandaşlarımızca kınanması gereken bir olgudur. Ayrıca, terör, sosyal barışa, toplumsal huzura ve ekonomik gelişmeye karşı girişilen eylemlerin de ortak adıdır. Bu bakımdan, birlikte ürettiğimiz kararlılıkla, terör batağını kurutabileceğimizi düşünüyorum; çünkü, teröristle münferiden yapılan mücadele, hiçbir zaman toplumsal birliktelikle elde edilecek sonuç kadar etkin olmayacaktır. Bugün Yüce Meclisimizin çatısı altında bu kararlılığı görmenin mutluluğunu da yaşıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; malumunuz, Sivas'ta 2 Temmuzda meydana gelen olaylar, 37 vatandaşımızın hayatını kaybetmesiyle sonuçlandı. Amaç, birlikteliği baltalamak, ayrılığı kamçılamaktı. Akla gelmeyecek provokasyonlar tertip edildi; yüzyıllar boyu bir arada yaşamış kardeşleri birbirine düşürmek adına ne yapılması lazım geliyorsa o yapıldı; insanlar, kardeşler karşı karşıya getirilmeye çalışıldı; komşular, bir daha hiç bir araya gelmemek üzere ayrılmak istendi; ama, provokatörler amaçlarının tamamına ulaşamadılar. Sivaslılar, Samsunlular, Urfalılar, velhasıl bütün Türkiye ayağa kalktı, hep bir ağızdan "biz kardeşiz" diye haykırdı. Bu bakımdan, 2 Temmuz, yalnızca üzücü olayların yaşandığı bir gün olarak değil; aynı zamanda, birlik ve kardeşliğin yeniden tesis edildiği tarih olarak hatırlanacak bir gündür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, hükümetimiz, ülkenin gündemine, insan hak ve özgürlüklerini yeniden tanımlayan ve evrensel normları bizim insanımıza da sağlayan çeşitli yasal düzenlemeleri ardı sıra Yüce Meclise getirmekte ve bu düzenlemeler, sizlerin de yüksek tasvibiyle yasalaşmaktadır. Herkesin, özgürce, düşündüğünü ifade edebileceği, başkalarına rahatsızlık vermediği ölçüde inancını yaşayabileceği, bir araya gelerek sorunlarına çözümler üretebileceği örgütlü ve demokrat bir toplum için altyapı oluşturma gayretimiz devam ediyor. Umarım ki, bu çabalar kısa bir süre sonra meyvesini vermeye başlayacaktır, Türkiye, bir özgürlükler ülkesi olarak anılacaktır.

Bu yasal değişimlerin yanı sıra, Sayın Ali Rıza Gülçiçek'in de konuşmasında belirttiği gibi, toplum olarak, Sivas'ta 10 yıl önce meydana gelen bu olaylardan ders çıkarmamız gerekiyor, bir arada yaşamanın ortak paydasını, 7'den 70'e, insanlarımızla paylaşmamız lazım geliyor. Aslında, ortak payda, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şerefli bir üyesi, bir vatandaşı olmaktır. Bu Al Bayrağın altında, birbirini anlayan, hoşgören ve sayan vatandaşlarımız bizim geleceğimizdir. Aradığımız iksir, esasen, yetiştirdiğimiz değerlerin sözlerinde gizlidir. Atalarımız, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve Mevlana, bizlere, yaşamlarıyla ve sözleriyle ne güzel örnekler bırakmışlardır. Gelin, bu güzel insanların barış ve sevgi seslenişine kulak verelim, ayrılığı gayrılığı bırakalım; bir olalım, iri olalım, diri olalım.

Bu düşüncelerle, Yüce Heyeti yeniden saygıyla selamlıyor, hayatını kaybetmiş vatandaşlarıma rahmet diliyorum.

Saygılarımla efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu'ya teşekkür ediyoruz.

Gündemdışı üçüncü söz, Kabotaj Bayramı nedeniyle söz isteyen, Samsun Milletvekili Sayın Mehmet Kurt'a aittir.

Buyurun Sayın Kurt. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Samsun Milletvekili Mehmet Kurt'un, 1 Temmuz Kabotaj Bayramına ilişkin gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

MEHMET KURT (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Temmuz Kabotaj Bayramı nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Ülkemizin bir yandan devlet kurum ve kuruluşlarıyla çağdaş yapıya kavuşturulması yolunda adımlar hızla ve kararlılıkla atılırken, diğer yandan, başka ülkelerce kullanılan imkân ve zenginliklerimizin vatandaşlarımızın mutluluğu için kullanılması cihetinde önemli adımlar atılmıştır.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, 1 Temmuz 1926 tarihinde yürürlüğe giren Kabotaj Yasası, bu kapsamda çıkarılan önemli yasalardan biridir. Ekonomik alandaki bağımsızlığımızı sağlamlaştıran Kabotaj Yasası, ülkemizin çağdaş medeniyetler düzeyine ulaşması amacıyla başlatılan kalkınma seferberliğine ivme kazandırmış olup, Türkiye limanlarında her türlü yük ve yolcu taşıma hakkını Türk Bayraklı gemilere ve Türk vatandaşlarına tanıyarak, denizlerimizdeki egemenlik hakkımızı geri almış, ülkemizin gelişme sürecinde önemli bir kazanım olmuştur. Denizcilik sektörüne canlılık ve dinamizm getiren, ulusal filonun kapasitesinin artırılmasını sağlayan ve zengin deniz kaynaklarımızın değerlendirilmesinin yolunu açan Kabotaj Yasası, ekonomimizin ve ticaretimizin gelişmesine azamî katkıda bulunmuştur. Türk denizcilik sektörünün ekonominin dışa açılımında ve uluslararası ticaret sistemiyle entegre olmasında inkâr edilemez rolü vardır.

Bugün, ülkemiz, denizcilik potansiyeli açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olmasına rağmen, denizlerimizin sunduğu olanaklardan yeteri kadar yararlandığımız iddia edilemez. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin, dünya deniz taşımacılığındaki payının çok düşük oranlarda kalması son derece üzüntü vericidir. Halbuki, ülkemiz, Asya ve Avrupa Kıtalarını birleştiren ve uluslararası deniz ulaşım yolları üzerinde bulunması itibariyle, ekonomik ve jeostratejik yönden tüm dünyanın ilgisini çeken zengin ve köklü bir coğrafyada yer almaktadır.

Ülkemizin bu konumundan, sahip olduğu avantajlardan ve zengin potansiyelinden en iyi bir biçimde yararlanılarak, sektörün gereksinimlerinin karşılanması ve dünya deniz taşımacılığındaki payının artırılması, ekonomimizin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla, denizcilik sektörünün korunup geliştirilmesi, sektöre destek olunması, deniz ticaret filomuzun rekabet gücünün artırılması ve gerekli tedbirlerin alınması öncelikli amacımız olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, Karadeniz Bölgesinde, kıyılarının coğrafî özelliği itibariyle, tersane ve liman yapımına uygun alanlar oldukça kısıtlıdır. Bu açıdan bakıldığında, Samsun İli sahil yapısı, tersane yapımına, coğrafik özellikleri ve geri alandaki potansiyeli itibariyle en uygun konumda olup, sanayileşme ve organize sanayi bölgeleri bakımından da önemli bir potansiyele sahiptir.

Ulaşım açısından ise, demiryolu, karayolu ve uluslararası çapta hava imkânları bakımından yeterlidir. Diğer taraftan, büyük bir limana ve birçok gemi yanaşma tesisine sahip olması yanında, sahil illerimize ve sahildar ülkelere olan gemi trafiğinin etki alanı içerisinde kalmaktadır.

Buna ilaveten, Karadeniz'e sahildar olan ülkelerin belirtilen amaca yönelik ihtiyaçlarının Boğazlardan geçiş yapmadan karşılanmasına imkân sağladığından, bu ülkeler ile dünya denizcilik filosuna hizmet verebilecek durumu haizdir.

Yerli ve yabancı bayraklı her türlü ticaret gemilerinin, karada, denizde, can ve mal emniyetine yönelik ulusal ve uluslararası mevzuat çerçevesinde periyodik olarak yapılması zorunlu muayene, bakım ve onarımlarının yapılabileceği bir yerin Karadeniz kıyılarımızda bulunmaması ülkemiz açısından büyük bir eksikliktir.

Ülkenin en fazla göç veren Karadeniz Bölgesinde, diğer sanayi sektörlerinin gelişmesine imkân sağlayacak gemi inşa sanayi bölgesi kurulmasıyla önemli bir istihdam ve katmadeğer meydana gelecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum; tamamlayın efendim.

MEHMET KURT (Devamla) - Belirtilen ve sayılabilecek daha birçok avantajlar dikkate alınarak, Samsun gemi inşa sanayi bölgesi kurulması çalışmalarının aksatılmadan neticelendirilmesi, büyük bir önem arz etmektedir.

Özellikle, Karadeniz Bölgesindeki, plansız, dağınık, çevre ve teknik standartlardan yoksun durumdaki küçük işletmelerin, Tarım Bakanlığı faaliyetleri arasında yer alan ve bölgede yoğun olarak bulunan balıkçı teknelerinin, uluslararası normlara uygun imalat, bakım ve onarımlarının yapılabileceği imkân ve kabiliyetlere kavuşturulması, geliştirilmesi ve modernizasyonu da bu kapsamda mümkün olabilecektir.

Özellikle Karadeniz Bölgesinde, mevcut gemi ve yat trafiği ile denizde can ve mal güvenliğinin sağlanması ve ihtiyaçlarının karşılanması şiddetle önem arz etmektedir.

Ayrıca, sulh zamanında özel sektörün, olağanüstü dönemlerde de Deniz Kuvvetleri Komutanlığının Karadeniz Bölgesindeki ihtiyaçlarını karşılayacak bir inşa, bakım ve onarım tersanesi mevcut değildir. 17 Ağustos depreminden sonra ortaya çıkan tersane ihtiyacının karşılanması da, ayrıca, önem arz etmekte olup, kurulacak tersane bölgesiyle bu açık kapatılmaya çalışılacaktır. Bununla beraber, bölgede seyreden yabancı bayraklı gemilerin bakım-onarım ihtiyaçlarının da karşılanabileceği, dolayısıyla, bölgede mevcut yoğun talebin diğer ülkelere kayması da engellenmiş olacaktır.

Söz konusu alanda kurulacak olan tersaneyle, bölgeye kaydadeğer bir iş imkânı sağlanabilecektir. Bilindiği üzere, tersanede çalışan 1 işçi, dışarıda dolaylı olarak 6 kişiye istihdam yaratma özelliğine sahiptir. Ayrıca, tersane bölgesinin ülke ekonomisine sağlayacağı döviz, ikame kabiliyeti, net döviz girdisi, vergi, sigorta ve bunun gibi gelirleri -milyon ABD Doları olarak- azımsanamayacak boyutlardadır.

Karadeniz Bölgesinde Zonguldak, Sinop, Trabzon, Rize, Hopa gibi kamu ve özel sektörün işletimindeki ulusal limanlarımızın yanı sıra, Karadeniz'e kıyısı olan ülkeler itibariyle, Soçi, Novorosisk, Poti, Yalta, Odesa, Köstence ve Varna gibi limanlar ile bu limanlara yoğun bir gemi trafiği mevcuttur. Söz konusu gemi trafiğinin oluşturduğu bakım-onarım talebi ülkemiz tarafından büyük ölçüde karşılanabilecektir; denizde can ve mal güvenliğinin sağlanması, taleplerin diğer ülkelere kaymasını engelleyerek ekonomik kayıplara sebep verilmesi önlenecektir. Bahse konu tersane alanı, bölgede yaşanan iklim özelliklerine uygun bir yapı arz etmekte olup, yılın tamamında tersane faaliyetleri sürdürülebilecektir.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Samsun İline bağlı bir tersane gemi inşa sanayii kurulması cihetinde yapacağımız çalışmalar noktasında vereceğiniz katkılardan dolayı, şimdiden, teşekkür ediyor, vatandaşlarımızın Kabotaj ve Denizcilik Bayramını kutluyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kurt.

Sayın Hükümetin bir söz talebi var mı efendim?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Evet.

BAŞKAN - Hükümet adına, Ulaştırma Bakanımız söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, dün itibariyle, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramını, İstanbul'da yaptığımız bir açılışla ve muhtelif etkinliklerle kutladık.

1 Temmuz 1926'da kabotaj hakkının Türk Bayraklı gemilere verilmesiyle başlayan ve geçen yetmişyedi yıl içerisinde, ne yazık ki, tamamen bitme noktasına gelen sahillerimiz arasındaki yolcu ve yük taşımacılığı, ilk kez bu yıl, Kabotaj Bayramına rastlayan günde çok önemli kararların alınmasının da vesilesi olmuştur.

Her şeyden önce, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının seyir güvenliğini sağlayacak gemi trafik sistemi, birçok yabancı kuruluşun, uluslararası denizcilik teşkilâtının eski ve yeni başkanlarının, komşu ülkelerin üst düzey denizcilik idaresi başkanlıklarının da iştirakiyle ve Sayın Başbakanımızın katılımıyla hizmete girmiş; böylelikle, son yıllarda artma temayülü içerisinde bulunan Boğazlarımızdan geçen hampetrol trafiğinin İstanbul için oluşturması muhtemel potansiyel tehlikeye karşı seyir ve çevre güvenliği bakımından her türlü tedbiri alacak ve seyir halinde bulunan gemileri adım adım, saniye saniye takip edecek, yakın seyir, çarpma riski, karaya oturma riski gibi önemli kritik durumlarda gerekli ikazları verecek ve onların seyir emniyetini sağlayacak çok önemli bir projeyle birlikte, artık, bu yönde, uluslararası alanda Türkiye'nin deniz ticareti ve seyir güvenliği konusunda muhatap olduğu tenkitler sona ermiş olacaktır.

Bütün bunların da ötesinde, yine, bu yıl Kabotaj Bayramında, denizciliğimize, halkımıza çok önemli kararların müjdesini dün yapılan toplantıda verdik. Bunlardan en önemlisi, 77 nci yılına ulaşmış kabotaj hakkının olduğu bu yılda, sahillerimiz arasında yük taşımacılığımız yüzde 2'ye, yolcu taşımacılığımız binde 3'e gerilemiştir. Çok önemli olan deniz taşımacılığımızdaki bu olumsuzluk, dün aldığımız kararla, çok büyük bir gelişme kaydetmiş olacaktır. Buna göre, 1 Ocak 2004 tarihinden itibaren, kabotaj seferinde çalışan bütün balıkçı, yük gemisi, yolcu gemisi, ticarî yatlar olmak üzere bütün gemilere ucuz akaryakıt verme imkânı getirilmiştir. Bu, akaryakıttan alınan Özel Tüketim Vergisinin, yani ÖTV'nin kaldırılması demektir. Böylelikle, bu tür gemilerde kullanılan akaryakıt bedelleri, ortalama yüzde 60 oranında daha aşağıya inmiş olacak ve bugün, çok yoğun bir şekilde kullanılan karayollarımız ve karayollarımızdaki trafik denize kaymış olacak ve bunun sonucu olarak da binlerce insanımızı kaybetmeyeceğiz.

Bütün bunlardan başka, üçüncü ve çok önemli bir hizmeti de, yine, dün, kamuoyuna açıkladık. Liman ücretlerimiz, ne yazık ki, Akdeniz çanağında yer alan 23 ülke arasında en yüksek seviyededir. Bu da denizciliğimizi, deniz ticaretimizi olumsuz yönde etkilemekte, ülkemizin limanlarını ziyaret eden gemilerin sayısında önemli düşüşlere neden olmaktadır. Bu, ticaretimizi olumsuz etkilemekte, gerek ithalat gerekse ihracat amaçlı taşımalarda mütemadiyen azalma görülmektedir. Bu olumsuzlukları da ortadan kaldırmak için, yine, Bakanlığımız, aldığı bir kararla, bütün limanlarımızda liman ücretlerini yüzde 50'ye varan seviyede azaltmaya karar vermiştir. Bilhassa, turizm mevsiminde olduğumuz bugünlerde, ülke limanlarımızı ziyaret etmesi muhtemel büyük turistik gemiler, kruvaziyer tipi gemiler, bundan böyle daha sık gelmeye başlayacak ve bu şekilde, çok önemli turizm geliri sağlanmış olacaktır. Örneğin, 50 000 grostonluk bir kruvaziyer yolcu gemisi, bu tarifeden önce, İstanbul limanına geldiğinde, 700 yolcusuyla birlikte, liman ücreti olarak 42 500 dolar para öderken, aldığımız bu yeni kararla birlikte 22 400 dolar ödeyecektir. Burada amaçlanan, yüksek liman ücretlerini düşürerek gemi trafiğini caydırıcı olmaktan çıkarıp, daha çok gemi gelmesini sağlamaktır. böylece, gemiyle gelen ve oldukça zengin sayılabilecek kategorideki insanların kaldıkları süre içerisinde bulundukları yörelerde alışveriş yapmaları ve diğer birtakım artı değerler de bırakmaları mümkün olacaktır.

Gördüğünüz gibi, yıllardan beri kutlanan Kabotaj ve Denizcilik Haftası, bu yıl gerçek anlamda kutlanma şansını bulmuş ve Türk denizciliğinde reform niteliğinde çok önemli kararlar alınmıştır. Bir süre önceki Meclis araştırması önergesinin öngörüşmelerinde de ifade ettiğim gibi, denizciliğimizin her türlü konusu, Bakanlığımız kontrolü altında ve Yüce Parlamentonun katkılarıyla daha iyiye, daha ileri günlere gitmeye devam edecektir.

Yıllardan beri denizci ülke olamadık, 8 000 küsur kilometre sahil şeridine rağmen deniz ticaretinden gerekli payı alamadık. Artık, bu yıldan itibaren bunu tersine dönüştürüyoruz; denizcilikle ilgili, ticaret odamız, sivil toplum kuruluşlarımız ve sektör temsilcileriyle el ele, denizciliğimizin sorunlarını, günü gününe, gecikmeden çözecek tedbirleri süratle yürürlüğe koyuyoruz. Bunu yapmakla, denizci millet, denizci  ülke olma yolunda çok önemli bir adımı atmış oluyoruz.

Tekrar, bu haftanın, dünden itibaren 77 nci yılını kutladığımız Kabotaj ve Denizcilik Bayramının, ülkemize, Türk denizciliğimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

V. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, olası Irak Savaşının turizm sektörüne etkilerine ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/239) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu önerge, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun, yerinizden kısaca açıklayın.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Açıkça anlaşıldığı gibi, bu soruya zamanında yanıt verilememiştir. Bu soru, olası Irak harekâtı ya da savaşında, Türkiye'de turizm gelirlerinin ne şekilde etkileneceğine dönük bir soruydu. Çok şükür ki, ülkemiz o harekâta katılmadı. Tabiî ki, bunun, o harekâtın, turizm sektörüne olumsuz etkileri oldu, iptaller oldu. Şimdi, bunu, Türk turizm sektörü telafi etmeye çalışıyor.

Sayın Başkan, burada, şunun için söz aldım: Yani, zamanında verilen soru önergelerine belirli bir zaman kesitinde yanıt verilmesinin son derece önemli olduğunun altını çizmek istiyorum. Öyle sanıyorum ki, Kabine üyesi sayın bakanlar, bundan sonraki soru önergelerinin yanıtlanmasında, buna özen göstereceklerdir ve böylece, sormuş olduğumuz soru önergeleri havada kalmamış olacaktır, anlamını, zamanını yitirmemiş olacaktır.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

2.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, hâkim ve savcıların birinci sınıfa ayrılmalarına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/241) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu önerge, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.

Sayın Baloğlu, söz isteğiniz var mı?

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Evet efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın üyeler; Meclisin önemli görevlerinden birisi denetlemedir; ama, bir süreden beri, bunun aksadığını görüyoruz. Zaten, bunun için belirli süreleri kullanabiliyoruz. Geçen gün, bir arkadaşım, Avrupa parlamentolarında yaptığı bir incelemenin sonuçlarını bana anlattı; onu duyunca iyice üzüldüm. Haftada bütün bir günü bu işleme ayırıyorlar; o gün, hükümet üyelerinin büyükçe bir bölümü parlamentoda bulunuyor ve böylece, parlamentonun çok önemli görevlerinden birisi olan denetleme görevi, daha sağlıklı yerine getiriliyor. Bizde haftada bir saat... Sayın bakanlardan istirham ediyoruz, hiç olmazsa o bir saati -önceden Meclisin çalışma takvimi belli olduğuna göre- bize ayırsınlar efendim.

Benim konum, 1 inci derecedeki hâkimlerin, yargıçların birinci sınıfa ayrılmalarıyla ilgili.

Şimdi, Türkiye'de bunca sorunun olduğu bir dönemde, hâkimlerle ilgili bir konunun gündeme getirilmesinin garipsenmeyeceğini umut ediyorum. Çünkü bir ülkede herkes haksızlıktan yakınabilir; ama, yargıçlar bile haksızlığa uğradıklarını, adaletsiz bir ortamda görev yaptıklarını düşünüyorlarsa, durum çok vahim demektir. Bunu soruma ek olarak Sayın Bakanın dikkatlerine sunuyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.

3.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, elektrik enerjisi piyasasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/242) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu önerge, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kepenek.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve izleyenler; enerji, bildiğiniz gibi yaşamımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Topluma, kesintisiz, ucuz, temiz ve güvenilir enerji sağlamak hükümetlerin, devletin vazgeçilmez bir görevidir.

Ben, bu soruyu Şubat ayında vermiştim; ancak, güncel gelişmeler, her gün, enerji konusunun ne kadar dağınık, karmaşık ve iç içe girmiş çıkar ilişkilerinin bütünü olduğunu kanıtlamaktadır.

Biraz önce ajans haberlerinde Rus Gasprom Başkan Yardımcısı Yuri Komanov "doğalgaz anlaşmamız, tahkime gitmeden aramızda halledilir" diyor ve şunu ekliyor: "Yaz sıcağında enerji pek ciddiye alınmaz, kışın, soğuk olunca insanlar enerjiyi düşünmeye başlar." Bu, Türkiye kamu yönetimine yönelik tam bir eleştiridir, kara mizahtır, gülmecedir.

Türkiye, Rusya'dan, aynı kanaldan, iki değişik fiyattan doğalgaz almaktadır. Bugünlerde bu tartışılıyor. İran'dan alınan doğalgaz, koşulları ve niteliğiyle gündeme getirilmiyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, enerji yolları üzerindedir, olağanüstü enerji kaynaklarına sahiptir; ama, ne yazık ki, kendi hidrolik enerji kaynaklarının yalnızca yüzde 35'ini, linyit kaynaklarının da yine o oranda bir bölümünü kullanabilmektedir.

Devlet, ülke içinde, sözümona özel üreticilerden, dışarıdan da, doğalgaz sağlayanlardan, Hazine garantisiyle ve yüksek fiyatla elektrik satın alıyor ve Türkiye, bu nedenle doğalgaz alıyor ve Türkiye, bu nedenle, Avrupa'nın elektriği en pahalı üreten ülkelerinden biri durumundadır. Böyle olunca da, hem mal ve hizmet üreticilerinin maliyeti yükseliyor hem de esasen, geliri az olan, yoksul olan insanlarımız elektrik kullanamaz hale geliyor, enerji kullanamaz hale geliyor, çağdaş enerjiyi kullanamaz hale geliyor.

Çok önemli bir sorun da, kaçak elektrik kullanımıdır, enerji kullanımıdır. Sanki, yalnızca güneydoğu illerinde varmışcasına, kamuoyuna yanlış bir kanı sunularak, enerji kaçağı gözardı edilmeye çalışılıyor ve dürüst tüketiciye, kaçak kullananın maliyeti de yükleniyor. Bakanlığın ya da ilgililerin, bu yanlıştan hızla kurtulacağımız yönündeki sözleri henüz uygulama alanı bulmuş değildir. Kaçak kaçaktır, kaçağın faturasını dürüst tüketiciden almaya, kaçağın bedelini dürüst kullanıcıya ödetmeye hiç kimsenin hakkı olmamak gerekir. Bu, batı illeri için de geçerlidir, güneydoğu ve doğu illeri için de geçerlidir.

Bir başka önemli nokta var; Sayın Bakan "enerji yolsuzluklarının boyutunu, büyüklüğünü açıklayamam; açıklarsam halkın morali bozulur" diyor. Yıllarca enerjiyi çok pahalıya alanların morali mi kaldı ki bozulacak?! Eğer, güvenlikle ilgili, askeriyeyle ilgili sırlar varsa o bir yana; ama, Sayın Bakanın, her konuda olduğu gibi, bu konuda da, seçimle işbaşına gelmiş bir bakan olarak, kamuoyuna ve Yüce Meclise gerçekleri; yani, bu konudaki yolsuzlukların boyutlarını, kaçakların boyutlarını -bu konuda ne varsa- açıklamasında kesin bir zorunluluk vardır, gereklilik vardır. Bundan kaçınmamız doğru değildir, olamaz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin enerji pazarı hızla büyüyor. Bu, yabancıların iştahını kabartıyor; bu, kaçak yollarla, çaktırmadan, ucuz yoldan kâr etmek isteyen kesimlerin iştahını artırıyor; olabilir. Ha, o zaman, devlete çok büyük bir görev düşüyor; bu görev de şudur: Enerji alanını, başından başlayarak, yani üretim aşamasından başlayarak, üretim, iletim, dağıtım ve satış aşamalarını planlı bir çerçeveye oturtmak zorundayız; hükümetin böyle bir zorunluluğu vardır. Bu dörtlü arasında kopma olduğu zaman, plansızlık olduğu zaman, ülke -hep birlikte, ekonomisiyle, toplumuyla- büyük zararlarla karşı karşıya kalıyor, temiz ve ucuz enerji elde edilemiyor. Bu nedenle, diyoruz ki: Enerji alanında, kesinlikle bir ulusal kalkınma planına ya da enerji planlamasına gereksinim vardır; bir. İkincisi, enerji alanındaki yolsuzluğun, kirin, kötülüklerin ve yolsuzlukların temizlenmesinde yarar var.

Bu soruları sormuştum; dilerim, yanıtını düzgün şekilde ve yazılı olarak alırım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

4.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, görevden alınan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu üyelerine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/243) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu önerge, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğümüzün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.

Sayın Kepenek, söz isteğiniz var mı?

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Evet Sayın Başkan... Üçüncü sorumda söz almayacağım.

BAŞKAN - Kısa olursa, memnun olurum.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Deminkinden kısa olacak Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Yeniden saygılar sunuyorum.

Ben, Feridun Baloğlu arkadaşımın, denetim görevimiz ve soru önergelerine yanıt konusundaki görüşlerine -daha evvel, zaten, gündemdışı söz almış ve söylemiştim- aynen katılıyorum.

Üzülerek belirteyim ki, koruma kurullarıyla ilgili şubat ayının ortalarında verdiğim bir önergenin yanıtı bugün tartışılıyor. Gerçi, bu konu güncelliğini hiç kaybetmiyor. Biraz sonra konuşacağımız SİT alanlarını gündeme getiren tasarı da bu konuyla doğrudan doğruya ilgili.

Değerli arkadaşlar, koruma kurulları sorunu çok önemlidir. Koruma kurulları sorunu, ülkemizin doğal, tarihsel, kültürel, arkeolojik kaynaklarını gelecek nesillere taşımamızın en önemli aracıdır. Koruma kurulları, bildiğiniz gibi, uzmanlardan oluşur, sanat tarihi, arkeoloji, müzecilik, mimarlık, şehir plancılığı alanlarındaki yetkin kişilerden oluşur, bunların tarafsızlığı önemlidir.

Şimdi, koruma kurullarıyla ilgili uygulamada, üzülerek belirteyim, hükümetimiz, görevden alınanların yerine, açıkça, koruma kavramına karşı çıkanları atamaktadır. Bu yanlıştır. Bundan kaçınmak gerekir. Doğru değildir; çünkü, koruma kavramına karşı olanları, kıyıyı, ormanı, çevreyi korumak istemeyenleri göreve getirdiğiniz zaman, ülkenin geleceğini tehlikeye atarsınız, kimi değerleri kötüye kullanmış olursunuz.

Yine, birçok yerde, son aylarda -yine üzülerek belirteyim- arkeolojik kazılar durdurulmuştur. Ha, bu ne demektir; toprağın altında olana bitene bakmayın, biz, buraları iskâna açarız, konut yaparız, işyeri yaparız... Şimdi, bu da doğru değildir. Bu bir uyarıdır -elimde bunun çok belgesi var, örneğin Foça ve benzeri yerlerde- arkeolojik kazıları durdurmak doğru bir uygulama değildir. Bu, kalıntının, kültürel değerin, geçmişin ortaya çıkmasını engellemek olur.

Yine, birçok yerde, şu yapılmaktadır: Uygulamanın boyutları ve işleyişiyle ilgili, bakanlık, temsilcileri aracılığıyla doğrudan müdahalelerde bulunmakta, karışmakta ve yön vermektedir. Aslında koruma kurulları, tamamen hükümetin elindedir. Dolayısıyla, yeniden yönlendirme yapmak, direktif vermek ve onların işlerini siyasî müdahalelerle, karışmalarla yönlendirmek, doğru bir tutum değildir.

Sayın Başkan, son bir nokta daha var. Bu koruma kurullarıyla ilgili sorunlar, konular, meseleler, bugün, yine, biraz sonra yapacağımız gibi "çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun" başlığıyla, değişik kanunlara serpiştirilmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu, çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun mantığı, aslında, hukukî karmaşa yaratmanın, yasal karışıklık yaratmanın bir başka adıdır. Ortalık karmakarışık olmaktadır. Oysa, yapılması gereken, 2863 sayılı Yasayla, yalnız onunla oynamak ya da onunla ilgili gerekli değişiklikleri yapmak ve yarınki nesillere çok daha düzgün, çok daha sağlıklı, çok daha korunaklı ve korumalı anlayışla, ülkenin doğal, kültürel ve tarihsel değerlerini miras bırakmaktır. Ben, bu nedenle, bu soru önergesini vermiştim.

Üzülerek belirteyim, güncelliğini koruyor. Dilerim, bu konuda çok daha duyarlı oluruz.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

5.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, ABD Başkanı ile yaptığı görüşme hakkında basında çıkan haberlere ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/247)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

6.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, çiftçilerin elektrik borçlarına ve sulama kooperatiflerinin kullandığı elektriğin fiyatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/251) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Dr. Hilmi Güler tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

  Necdet Budak

              Edirne

Edirne çiftçisi, ekonomik krizler ve her geçen gün artan maliyetlerden dolayı zor günler geçirmektedir. Bilhassa, sulu tarım yapan çiftçimiz elektrik maliyetleri ve borçları yüzünden çok zor durumdadır. Üreticinin maliyetlerini düşürmek ve kazançlarını yükseltmek için kurmuş oldukları sulama kooperatifleri kapanma noktasına gelmiştir.

Bu nedenle;

1- Sulu tarım yapan çiftçimizi bir nebze rahatlatacak olan elektrik borçlarının faizlerinin silinerek, anaparalarının taksitlendirilmesini düşünüyor musunuz?

2- Tarımsal amaçlı kooperatiflerin kullandığı elektrik fiyatının düşürülmesiyle ilgili bir çalışmanız var mı?

BAŞKAN - Soru, Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin tarafından cevaplandırılacaktır.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak Bey çiftçilerin ve sulama kooperatiflerinin elektrik borçlarıyla ilgili bir soru yönelttiler.

Sizler de yakinen takip ediyorsunuz, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığımız, çiftçilerimizin elektrik borçlarıyla ilgili bir yeni yapılanmaya gitmiş ve bunun da uygulaması başlamıştır. Hatırlayacaksınız, uygulama şu şekildeydi: Borçlarını peşin ödeyene yüzde 50 indirim; bunun dışında, 12 taksitle ödeme imkânı getiren bir düzenleme yapılmış ve bu uygulamaya konulmuştur. Zannediyorum, bu soru çok daha önceden yöneltildiği için ve bu sorunun sorulmasından sonra bu uygulama yapıldığı için, tabiî ki, Sözlü Sorular bölümünde bu soru kalmıştı. Değerli milletvekili arkadaşımızın, bu uygulamayı biliyor olması lazım.

Ancak, biraz önce sözlü soru soran milletvekili arkadaşlarımız, denetim konusunda hükümetimize bir eleştiri getirdiler. Eğer bir bakan arkadaşımız Ankara dışındaysa veya yurt dışındaysa, kuşkusuz ki, burada bulunamıyor ve eğer bakanlığıyla ilgili bir soru sırası gelmişse, tabiî, bunu cevaplandırması da mümkün olmuyor.

Şimdi, Enerji Bakanlığıyla ilgili soru konusunda da -Sayın Bakanımız burada değildi- ben, telefonla kendisinden aldığım bilgiyi sizlere aktardım; ancak, şunu ifade etmek istiyorum: 1 000'e yakın sözlü ve yazılı soru yöneltilmiş hükümetimize ve onun Bakanlarına yönelik olarak. Sanıyorum 936'dır; ama, ben 1 000'e yakın diyorum.

Yazılı soruların yüzde 82'si cevaplandırılmıştır; cevaplandırılmayan yüzde 18. Biliyorsunuz, bir onbeş günlük inceleme, araştırma süresi vardır. Önce Başbakanlığa geliyor. Başbakanlık, ilgili bakanlığa gönderiyor. Eğer, bu sorunun yazılı olarak cevaplandırılmasıyla ilgili diğer kuruluşlardan ve kurumlardan bilgi gerekiyorsa bunun yazışmaları oluyor. Tabiî ki, bu, bir zamanı gerektiriyor. Bu yüzde 18'lik bölüm, henüz bu süre kullanıldığı için cevaplandırılamamıştır. O bakımdan, özellikle sözlü sorularla ilgili bakan arkadaşlarımız sözlü sorulara zamanında cevap vermektedirler. Bu oranın yüzde 82 olduğunu ifade ediyorum.

Sözlü sorularla ilgili cevap oranı yüzde 50'nin altındadır: Bunun da sebebi, haftada iki gün, şimdi uygulandığı gibi, sorular soruluyor ve cevaplar veriliyor. Şöyle, gündemimize baktığımızda, oldukça fazla sayıda arkadaşımız tarafından sözlü soru sorulduğunu görüyoruz. Bunun en son rakamını sizlere bulmaya çalışıyorum. Şu anda, gündemde, cevaplandırılması gereken 335 soru var. Benim söylediğim rakamın içine bunlar da dahildir. Demek ki, yüzde 50, yüzde 42 civarında sözlü soru bakanlarımız tarafından cevaplandırılmıştır. Ortalamayı yaptığımızda yüzde 60 civarında sözlü ve yazılı sorunun hükümetimiz ve ilgili bakanlar tarafından cevaplandırıldığını görüyoruz. O bakımdan, sözlü ve yazılı sorularla ilgili denetim konusunda hükümetimize getirilmiş olan eleştiriyi tam haklı olarak göremediğimi ifade ediyor ve bu istatistikî bilgileri de huzurlarınızda ıttılalarınıza arz etmiş oluyorum.

Hepinize saygılar sunarım efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın Budak, söz isteğiniz var mı efendim?

NECDET BUDAK (Edirne) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun.

NECDET BUDAK (Edirne) - Sayın Bakana, verdiği cevap için teşekkür ediyorum.

Şimdi, benim sorum, çiftçilerin elektrik borçlarına ve sulama kooperatiflerinin kullandığı elektrik fiyatına ilişkindi. Soru daha önce sorulduğundan, Bakandan aldığımız cevaba göre, borçlarını peşin ödeyenlere yüzde 50 indirim, ayrıca 12 taksit imkânı getiren bir uygulama başlatıldığı için, şu anda bu sorunun çok fazla bir önemi yokmuş gibi gözüküyor; ben, buna katılmıyorum.

Geçtiğimiz hafta bölgedeydim. Özellikle, Trakya bölgesinde üretilen pirinçlerin geçen yılki fiyatı ile bu yılki fiyatı aynı, yaklaşık 600 000 lira civarında. Pirinç üreticilerinin, ürettikleri için, sanayi elektriğine göre, daha ucuz fiyat ödemeleri gerekiyor; çünkü, bütün dünyada bu böyle. Yani, yapılan ekonometrik analizlerde, üretim anlamında, üreten insanlara yapılan desteğin, hem kendilerine hem de ülkeye çok daha büyük katkısı var.

Ben, bu cevabı yeterli bulmuyorum ve şunu bekliyorum: Özellikle, tarımda kullanılacak elektrik fiyatlarının, çiftçilere uygun bir fiyat düzeyinde olması gerektiğini düşünüyorum. Şu anda, çiftçiler, halihazırda, yine bu uygulamadan da şikâyetçiler.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Budak.

Evet, soru cevaplandırılmıştır.

7.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza  Gülçiçek'in, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısının bir gazeteye verdiği demece ilişkin Devlet Bakanından  sözlü soru önergesi (6/252)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

8.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, olası Irak savaşında yaşanabilecek saldırılardan korunmak için ne gibi önlemler alındığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/253)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

9.- Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, Konut Edindirme Yardımı hesaplarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/255) ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Önce soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, aracılığınızla, Sayın Maliye Bakanı Kemal Unakıtan tarafından sözlü olarak yanıtlandırılmasını arz ederim.

    Ufuk Özkan

            Manisa

11.11.1986 tarih ve 3320 sayılı KEY Kanunu, 26.11.1999 tarih ve 588 sayılı kararname ile yürürlükten kaldırılmıştır.

1- Bugüne dek toplanan para miktarı nedir? Nasıl değerlendirilmiştir?

2- Hak sahibi kaç kişidir?

3- KEY hesaplarındaki paranın hazineye devri söz konusu mudur?

4- Hesapların hazineye devredilmesi durumunda yıllardır bu hesaplara para yatıranlar aldatılmış olmayacak mıdır?

BAŞKAN - Sayın Maliye Bakanımız soruyu cevaplandıracaktır.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce hepinizi saygıyla selamlıyorum; müsaadenizle, Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan tarafından, konut edindirme yardımı hesaplarına ilişkin olarak sorulan soruları cevaplandırıyorum.

Konut edindirme yardımı hesabı anapara tahsilatlarının toplam tutarı, yaklaşık 20 trilyon liradır. 588 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle tasfiyesine karar verildiği 29.12.1999 tarihi itibariyle konut edindirme yardımı hesabının bakiyesi 395 trilyon liradır.

3320 sayılı Kanunun 10 uncu maddesiyle, konut edindirme yardımı hesabında toplanan paralar, Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca, devlet tahvili, hazine bonosu veya gelir ortaklığı senedine yatırmak suretiyle nemalandırılmıştır.

Ayrıca, 27.8.1990 tarih ve 90/T-65 sayılı Yüksek Planlama Kurulu kararı ile 2985 ve 3320 sayılı Kanunlar ve 412 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından, konut yapımı için arsa temini, arsaların planlama, projelendirme işlemleri ile konut altyapı ve sosyal tesis inşaatlarına finansman sağlamak amacıyla, konut edindirme yardımı hesaplarından 500 000 000 ECU karşılığı 1 790 915 000 000 TL borçlanılmıştır.

5.3.1996 tarih ve 96/T-27 sayılı YPK kararıyla, bu borç, Türk Lirasına dönüştürülmüş olup, 31.12.1995 tarihi itibariyle 13,6 trilyon TL olarak hesaplanmıştır.

29.12.1999 tarih ve 588 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, konut edindirme yardımı hesaplarının tasfiyesine karar verildiğinden, bu kararname hükümleri çerçevesinde, Toplu Konut İdaresinin konut edindirme yardımı hesaplarına 29.12.1999 tarihi itibariyle                    61 106 849 315 069 TL borcu karşılığı gayrimenkul, Emlak Bankası AŞ tarafından Emlak Konut AŞ'ye sermaye olarak konulmuş ve bu tutar karşılığında, Toplu Konut İdaresi tarafından, Emlak Bankası AŞ'ye tahvil verilmiştir.

Yine, 90/T-65 sayılı Yüksek Planlama Kurulu kararıyla, Kamu Ortaklığı Fonunda konut edindirme yardımı hesabından ABD Doları cinsinden borçlanılmış ve bu borç da, 96/T-27 sayılı YPK Kararıyla Türk Lirasına dönüştürülmüş olup, 29.12.1999 tarihi itibariyle Kamu Ortaklığı Fonunun borcu 83 980 125 000 000 Türk Lirasına ulaşmıştır. Bu borç tutarı kadar gayrimenkul de, yine, Emlak Bankası tarafından Emlak Konut AŞ'ye aynî sermaye olarak konularak karşılığında, Hazine Müsteşarlığınca, Emlak Bankası AŞ'ye, TOKİ'yle aynı şartlarla tahvil verilmesi suretiyle ödenmiştir.

Yine, konut edindirme yardımı hesabından TEAŞ tarafından yapılan borçlanmalar da nakit olarak ödenmek suretiyle bu borç kapatılmıştır.

Tasfiyeye karar verildiği 29.12.1999 tarihi itibariyle konut edindirme yardımı hesabının herhangi bir alacağı kalmamıştır.

Cevap 2: 3320 sayılı Kanun gereğince hak sahiplerine ilişkin bilgilerin parayı yatıran kurum ve kuruluşlar tarafından tutulması öngörülmüştür. 588 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle konut edindirme yardımı hesaplarının tasfiyesine karar verildiği için, 2000/575 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla hak sahiplerinin belirlenmesi görevi Türkiye Emlak Bankasına verilmiş olup, şu anda tasfiye halinde Türkiye Emlak Bankası AŞ tarafından hak sahiplerinin tespiti çalışmaları sürdürülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Mikrofonu açıyorum; lütfen, toparlayınız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - 29.12.1999 tarih ve 23921 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 588 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Emlak Bankasında toplanmış olan konut edindirme yardımına ait paraların nemalandırılmış tutarına karşılık gelen miktarda gayrimenkulün, banka tarafından, bankanın iştiraki olan Emlak Konut AŞ'ye devredilerek bu hesapların tasfiye edilmesi hükme bağlanmıştır. Emlak Konut AŞ'nin dönüştürüleceği Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı AŞ'nin konut edindirme yardımı hesabındaki tutara karşılık gelen hisseleri, Konut Edindirme Yardımı hak sahiplerine başvuruları üzerine payları oranında hisse senedi olarak verilecektir.

Halen yürürlükte bulunan mevzuat çerçevesinde tasfiye çalışmaları yürütülmektedir.

Hesapların hazineye devredilmesine yönelik bir çalışma bulunmamaktadır. Ayrıca, konu hakkında Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığıyla yapılan yazışma sonucu alınan cevabî yazının bir örneği de ilişikte sunulmuştur.

Arz ederim.

Teşekkür ederim efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Özkan, kısa ve öz olmak üzere; buyurun.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Bakana, verdiği bilgiler için teşekkür ederim; fakat, sorduğum sorunun yanıtını tam alabilmiş değilim. Asıl hadise şu: Bu hesaba para yatıran insanların mağdur edildiği söz konusudur. Bu mağduriyetin giderilmesini, bu çalışmanın yapılmasını istiyorum; fakat, almış olduğum cevapta, yine, bu hak sahiplerine hisse senedi olarak geriye döneceği söylenmiştir. Bu hisse senetlerinin değerlenmesi ve buraya para yatıran insanların mağduriyetinin kalkması ya da giderilmesi pek söz konusu değildir hisse senediyle. İnsanlar, buraya yatırdığı paranın karşılığını almak istiyorlar ve bununla ilgili net tarih ve yanıt bekliyorlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Soru cevaplandırılmıştır.

10.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın, Ceylanpınar'da yaşayan göçebe vatandaşların sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/257)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Abdüllatif Şener, İçtüzük gereğince, Başkanlığımıza yazılı müracaatta bulunmak suretiyle, gündemin 11, 14, 20 ve 40 ıncı sıralarında yer alan soruları birlikte cevaplandıracağını ifade etmişlerdir.

Buna göre, soruları sırayla okuttuktan sonra, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Abdüllatif Şener'e, soruları ayrı ayrı cevaplandırmak üzere söz vereceğim.

11.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, muhtemel Irak harekâtında Türkiye'nin uğrayacağı zararlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/259) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

12.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, 4325 sayılı Kanunun tekrar uygulanıp uygulanmayacağına ve Niğde'nin kapsama alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/262) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

13.- Manisa Milletvekili Hasan Ören'in, tasarruf ve gelir artırıcı tedbirlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/271) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

14.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, Edirne İlinin Lalapaşa ve Süloğlu ilçelerinin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/294) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

BAŞKAN - Şimdi, soruları okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Başbakan Sayın Abdullah Gül tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

  Atilla Başoğlu

              Adana

1- Türkiye Cumhuriyetinin, olası bir, Irak'la savaşa girmesi hususunda üçüncü ülkelerle milyarlarca dolarlardan bahsedilen hibe ve kredi pazarlıkları yapılmaktadır. İlgili toplantılarda ülkemizin uğrayacağı zararlar gündeme getirilmektedir.

a) Pazarlık masasına getirilen zararlar içerisinde nelere yer verilmektedir?

b) İlgili zararların ne kadarı kamu ne kadarı özel sektörle ilgilidir?

c) Talep edilen miktarların tahsisi sonrasında gerekli miktarı savaştan gerçek zararı görecek olan girişimcilerimize aktarmak için ne gibi bir mekanizma uygulayacaksınız? Paranın tamamen devlet bütçesi açıklarını kapatmak amaçlı katkı payı olması mı düşünülmektedir, yoksa, zararların telafisi amacıyla samimî bir yol takip edecek misiniz?

                       

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Abdullah Gül tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

  Orhan Eraslan

               Niğde

 

Orta Anadolu'da büyük metropoller arasında sıkışmış bulunan Niğde'de tarım ve sanayi bitme noktasına gelmiştir.

Niğde'ye hayat vermesi düşünülen otoyol projesi durdurulmuştur.

Yine, Niğde için hayatî önem taşıyan Niğde Üniversitesi bölünme tehlikesiyle karşı karşıya bırakılarak gelişmesini tamamlayamamaktadır.

İlde faaliyet gösteren sanayi kuruluşları, son yıllardaki krizlerden büyük ölçüde etkilenmiş, pek çok fabrika ve işyeri kapanmıştır.

İstihdamın yeniden yaratılabilmesi, kapalı fabrika ve işyerlerinin tekrar açılması Niğde için hayatî bir önemi haizdir.

Sorular:

1- 4325 sayılı Yasanın tekrar uygulamaya konulması için bir çalışma yapılmakta mıdır?

2- Yasa tekrar uygulamaya konulacak ise, kapsamına alınması düşünülen iller hangileridir?

3- Daha önceki uygulamaya göre yasa kapsamına alınan illerden hiçbir fazlalığı olmayan Niğde'nin yasa kapsamına alınması düşünülmekte midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Abdullah Gül tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

     Hasan Ören

            Manisa

3 Mart 2003 tarihinde Başbakan tarafından açıklanan tasarruf ve gelir artırıcı tedbirlere ilişkin olarak;

1- Yatırım ödeneklerinin bir kısmı harcamaya dönüştürülmeyerek 450 trilyon tasarruf hedeflenmiştir. Yarım kalan yatırımların durumu ne olacaktır?

2- Yatırım indirimleri dahil vergi istisnalarının gözden geçirilerek 200 trilyon tasarruf hedeflenmiştir. Yatırımların teşviki için nasıl bir uygulama yapılacaktır?

3- Kredi ve Yurtlar Kurumu yatırımlarından tasarruf edilmesi sonucu açıkta kalan öğrencilerin barınma sorunu nasıl çözülecektir?

4- Mahallî idarelerden naklen atamanın önlenmesi ve öğretim görevlilerinin, uzman ve okutmanların atamalarında sınava tâbi  tutulmalarının tasarruf ve gelir artırıcı tedbirlere yararı nedir? Ne kadar gelir elde edilecektir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Abdullah Gül tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

  Necdet Budak

              Edirne

İlimizin sosyoekonomik açıdan en zayıf konumdaki iki ilçesi olan Lalapaşa ve Süloğlu İlçeleri yıllar itibariyle her geçen gün daha da yoksullaşmaktadır. 2001 yılında yapılan araştırma, halkın yüzde 69,8'inin çiftçilikle uğraştığını ve son yıllarda beslenen hayvan sayısında ciddî düşüşler olduğunu göstermiştir. Bölgede istihdam kapasitesi olan hiçbir sanayi kuruluşu mevcut değildir. İki ilçe halkının gayri safî yurtiçi hâsıladan aldığı pay 1 500 doların çok altında olup, sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi yüzde 0,5 oranından daha düşüktür.

1- Bu itibarla, bölgelerarası dengesizliklerin giderilmesi, kalkınmanın sağlanması ve istihdam olanaklarının artırılması amacıyla, Lalapaşa ve Süloğlu İlçelerimizi kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına almayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Efendim, okuttuğum 4 soru, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Abdüllatif Şener tarafından cevaplandırılacaktır.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

4 soru olduğu için, kendilerine 20 dakika süre veriyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cevaplandırmak istediğim 4 sorudan birincisi, Adana Milletvekili Sayın Atilla Başoğlu tarafından Sayın Başbakana tevcih edilen sorudur. Bu soru, Irak Savaşı öncesinde, savaşın maliyetlerinin ne olabileceği ekseni etrafında sorulmuş bir sorudur; ama, takdir edersiniz ki, o günden bugüne çok şey değişmiştir. Savaş atmosferi geride kalmıştır, o olaylar yaşanmıştır.

Türkiye'nin savaş konusunda izlemiş olduğu politik tavır ve daha sonrası yaşanan hadiseler, savaş öncesi sorulan bu sorunun, bugün, daha farklı bir boyutta değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır; ancak, bildiğiniz gibi, savaşların ekonomiler üzerinde etkileri vardır ve savaş atmosferiyle, bazı sektörlerde daralmalar, bazı sektörlerde ise genişlemeler meydana gelebilir. Özellikle geçmiş yıllara ait, hatta, 18, 19 ve 20 nci Yüzyıllarda meydana gelen savaşlara ait bazı iktisatçıların yaptığı tahliller, değerlendirmeler vardır ve her zaman savaş ortamının ekonomiler üzerinde yıkıcı etkileri olduğu gibi bir kanaatin ötesinde, zaman zaman bazı sektörlerde gelişmelerin ve açılımların ortaya çıktığı da yapılan tahliller sonucunda ortaya çıkmıştır. Özellikle, 1990-1991 Körfez krizinin ardından Irak'ta meydana gelen ve gelmekte olan hadiselerin Türkiye'ye etkisi Türk kamuoyunda yoğun bir şekilde değerlendirilmiştir, tartışma konusu olmuştur.

Ben, bu soru vesilesiyle 1990-1991 kriziyle ilgili, bağlantılı maliyet hesapları ve son Irak savaşı öncesinde Türkiye'de yapılan değerlendirmeler üzerinde de kısaca bilgi vermek istiyorum.

Bilindiği üzere, 1990-1991 Körfez krizinin Türkiye ekonomisi üzerinde ciddî boyutta olumsuz etkileri olmuştur. Bu etkiler, özellikle ulaştırma, ihracat, turizm ve bölgeye yakın illerdeki ticaret kayıpları gibi alanlarda yoğunlaşmıştır. Körfez savaşının yaşandığı 1991 yılında, ulaştırma sektöründe, yaklaşık 600 000 000 dolar civarında kayıp olduğu ve bunun yaklaşık 250 000 000 dolarlık kısmının boru hattı taşımacılığında ortaya çıkan zarardan kaynaklandığı hesaplanmıştır. Aynı dönemde ihracatta ortaya çıkan kaybın yaklaşık 1 000 000 000 dolar, turizm gelirlerindeki kaybın yaklaşık 950 000 000 dolar, bölge illerinde ticarî kapasitenin azalması dolayısıyla oluşan zararın ise yaklaşık 1 200 000 000  milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Diğer faaliyetlerde ortaya çıkan kayıplarla beraber toplam kaybın, 1991 yılına ait olmak üzere, 4 400 000 000  milyar dolar civarında olduğu o dönemde tahmin edilmiştir; ancak, bu savaşın etkileri daha sonraki yıllara da sirayet ettiği için, toplam maliyetinin ve Türk ekonomisine olumsuz etkisinin çok daha yüksek olduğuyla ilgili değerlendirmeler yapılmıştır.

Bugün itibariyle Amerika Birleşik Devletleri ile Irak arasında cereyan eden savaşın da ekonomimizin üzerinde bazı etkileri olabileceği doğaldır. 1990-1991 Körfez krizi, böyle bir harekâtın Türkiye ekonomisine etkilerinin neler olabileceği hususunda somut ipuçları vermektedir. Bu çerçevede, çeşitli varsayımlar altında farklı senaryolar için tahmin ve analizler sürekli olarak yapılmaktadır. Söz konusu savaşın Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerinin boyutu ve maliyeti, harekâtın süresi ve şiddetine bağlı olarak ve izlenecek politikalara bağlı olarak değişebilecektir.

Bununla beraber, Irak'a yapılan ihracatın ve petrol boru hattından yapılan petrol taşımacılığının durması, turizm gelirlerinin azalması ve petrol fiyatlarının yükselmesine bağlı olarak enerji ithalatı maliyetlerinin artması, faiz oranlarının yükselmesi, Hazinenin yurtdışı piyasalarda tahvil satışında daha yüksek risk primi ödemek durumunda kalması gibi etkenler, o dönem için yapılan değerlendirmeler arasındadır.

Kamu kesiminde ise, vergi gelirlerinin düşmesi, faiz oranlarının artması, mültecilere yardım amacıyla yapılacak yardımlar ve enerji KİT'leri ve sosyal güvenlik kuruluşlarında oluşabilecek açıklar dolayısıyla ilave yükler oluşabileceği, savaş öncesinde değerlendirilmiştir.

Ayrıca "petrol fiyatları ve kur artışının hızlanması, yürütülmekte olan enflasyonla mücadele programını hangi ölçüde etkiler" sorusu temel sorular arasında yer almıştır.

Harekâtın etkilerinin ılımlı veya ciddî boyutlara ulaşması durumuna göre, kamu maliyesi ve ekonomi üzerinde de farklı etkileri olabileceği değerlendirilmiştir.

Türkiye ekonomisinde oluşabilecek bu zararlardan kamu, özel sektör ve toplum etkilenebileceği için, özellikle, millî gelir artışının oluşabilecek zararlar dolayısıyla program hedeflerinin altında kalmaması, toplum refahını olumsuz yönde etkilememesi düşüncesi içerisinde, savaş öncesinde tüm bu ayrıntılar dikkate alınmış, hükümetimiz tarafından yoğun çalışmalar yapılmıştır. Teknokratlarla beraber ekonomiden sorumlu ilgili kamu kuruluşları tarafından hazırlanan raporlar hükümetimiz tarafından değerlendirilmiştir ve savaş ortamında piyasaların kontrol dışında alabora olmasını önleyecek, kontrol dışında hareketlenmesini önleyecek mekanizmalar ve tedbirler geliştirilmiştir ve neticesinde, Irak savaşı sonrasında Türk ekonomisi mümkün olan asgarî düzeyde etkilenmiştir diyebiliriz.

Cevaplandırmak istediğim ikinci soru, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan'a ait sorudur. Bu soruda da, 4325 sayılı Yasanın tekrar uygulamaya konulup konulmayacağı, yasa kapsamının nasıl düzenleneceği ve bu bağlamda da, Niğde İlinin bu yasanın kapsamı içerisinde yer alıp almayacağı sorulmaktadır.

Bildiğiniz gibi, 4325 sayılı Yasa, 1998 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmüş, yasalaşmış ve buna bağlı olarak, başta doğu ve güneydoğu illeri olmak üzere, bölgesel bir teşvik sistemi içeren bir yasadır. Bu yasa kapsamında bulunan illerde yeni yapılacak yatırımlar vergi açısından özendirilmiştir, SSK primleri açısından özendirilmiştir ve buna bağlı başka bazı teşvik imkânları sağlanmıştır.

Ancak, bu 4325 sayılı Yasa, bildiğiniz gibi, 1.1.2003 tarihi itibariyle süresi dolmuş bir yasadır ve bu yılbaşı itibariyle süresi dolduğu için de, başta bu yasanın uygulandığı iller olmak üzere, diğer tüm illerimizden, yine, buna benzer bölgesel teşviki içeren bir yasal düzenlemenin yapılıp yapılmayacağı ve bununla ilgili kapsamın nasıl belirleneceğine ilişkin yoğun sorular gelmektedir.

Önce şunu ifade etmek isterim: Acil Eylem Planı ve Hükümetimizin programı çerçevesinde bölgesel teşviklerle ilgili yeni bir düzenleme, yeni bir teşvik sistemi getirileceği ifade edilmiştir. Bu yeni teşvik sistemi bağlamında da, ilgili kuruluşlar, başta Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilâtı ve Hazine Müsteşarlığı olmak üzere, yoğun çalışmalar sürdürülmektedir. Bu konuda taslak metinler oluşturulmuştur; ancak, henüz, Bakanlar Kurulumuzdan geçmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş bir metin mevcut değildir; ama, ekonominin, bölgelerin, illerin ihtiyaçları dikkate alınmak suretiyle ve diğer taraftan, uluslararası rekabet gücü açısından firmaların hangi boyutlar itibariyle özendirilmeleri, teşvik edilmeleri gerektiği dikkate alınmak suretiyle, ihtiyaca uygun bir düzenleme yapılacaktır.

Üçüncü soru önergesi, Manisa Milletvekili Hasan Ören'in yönelttiği soru önergesidir. Burada da 4 soru var. Birinci sorusuna istinaden, özellikle tasarruf ve gelir artırıcı tedbirlere ilişkin olarak şu açıklamaları yapmak istiyorum: Sayın Başbakan tarafından açıklanan tasarruf ve gelir artırıcı tedbirler kapsamında yatırım ödeneklerinden yapılması öngörülen tasarruflar, esas itibariyle, kuruluşlara tahsis edilen ödeneklerin yıl içinde çeşitli sebeplerle kullanılmaması dolayısıyla yapılacak tasarruflardan oluşmaktadır. Geçmiş yılların tecrübeleri göstermektedir ki, kuruluşlar, ihale işlemlerinin tamamlanmaması, planlanan kredilerin bulunamaması, iş yapılmış olmasına rağmen ödemelerin aynı yıl içerisinde yapılmaması veya uygulanan bazı tasarruf tedbirleri gibi sebeplerle ödeneklerin bir kısmını kullanmamaktadırlar. Kuruluşların, yıl sonu revize ödeneklerinin yaklaşık yüzde 85 kadarını kullanabildikleri müşahede edilmektedir.

Hükümetimizin izlediği yatırım politikası, aynı anda çok sayıda projeyi yürütmeye çalışarak projeleri sürüncemede bırakmak yerine, mevcut ödenekleri tamamlanma aşamasına gelmiş öncelikli projelere tahsis ederek, bu projelerin bitirilmelerini temin ederek bir an önce ekonomiye kazandırmak; böylece, sonraki dönemlerde öncelikli diğer projelere de yeterli ödenek tahsis imkânı yaratmaktır. Bu kapsamda, önceliğini ve yapılabilirliğini kaybetmiş, önemli bir fizikî gerçekleşmesi olmayan bazı projeler de, daha sonra yapılabilirlikleri tekrar değerlendirilmek üzere yatırım programından çıkarılmaktadır. Bu şekilde, 2002 yılı yatırım programından toplam tutarı program yılı fiyatlarıyla yaklaşık 5 katrilyon lira olan 600 adet yatırım projesi çıkarılarak, yatırım programının etkinliğinin artırılması amaçlanmıştır. Böylece, belli safhaya getirilmiş diğer projelere daha sonraki dönemlerde yeterli ödenek tahsis imkânı ortaya çıkarılmıştır.

Sayın milletvekilimizin ikinci sorusuna cevap veriyorum. 2003 yılı bütçesinde öngörülen gelir artırıcı tedbirlerden biri, yatırım indirimleri dahil, vergi istisnalarının gözden geçirilerek, bu yolla, 200 trilyon lira tasarruf sağlanmasıdır.

Acil Eylem Planı kapsamında yatırımların teşvik edilmesi amacıyla yapılması düşünülen faaliyetler aşağıda belirtilmiştir.

Teşvik, muafiyet ve istisnalarının gözden geçirilip yeniden düzenlenmesi amacıyla, bir özel ihtisas komisyonu kurulacaktır.

Teşvik belgesine bağlı olarak uygulanmakta olan vergiye ilişkin teşvikler, otomatik olarak tüm yatırımlara uygulanır hale getirilecektir.

Bürokratik işlemler azaltılacak; yerel ve sivil toplum örgütlerinin görüşlerine açık, pratik bir teşvik sistemi oluşturulmasına yönelik çalışmalar yapılacaktır.

Bölgelerarası dengesizliklerin giderilmesine yönelik olarak, bölgesel ayırımlar yeniden belirlenecektir.

Bunların yanı sıra, bedelsiz arsa tahsisi yapılacak ve yatırım ve işletme kredilerinin miktarı artırılacaktır.

Üçüncü soruyla ilgili olarak şunları söyleyeceğim: Kredi ve Yurtlar Kurumu, 2002 tarihi itibariyle Türkiye genelinde 75 il, 58 ilçede bulunan 42 kız, 26 erkek, 122 karma olmak üzere, toplam 190 yurtta, 102 646 kız, 80 259 erkek olmak üzere, toplam 182 905 öğrenciye barınma hizmeti vermiştir. 37 334 öğrenci ise, 10 il, 20 ilçede bulunan üniversiteler tarafından işletilen 51 yurtta barınmaktadır. Kurum ve üniversiteler tarafından işletilen yurtların Türkiye genelinde toplam yatak kapasitesi 220 239'dur.

2001-2002 öğretim döneminde 205 091 öğrenci kurum yurtlarında barınabilmek için müracaat etmiş, bu öğrencilerden Aralık 2000 tarihî itibariyle yüzde 38'inin talepleri karşılanmış ve müracaat eden her öğrencinin talebinin karşılanabilmesi için, kiralama ve satın alma çalışmaları ile inşaatı devam eden binaların bitirilmesi işlemleri de sürdürülmektedir.

2003 yılı Bütçe Kanunuyla, Kredi ve Yurtlar Kurumu yatırımları için 50 trilyon TL ayrılmıştır. Bu miktarla 8 adet yurt inşaatının 2003 yılında bitirilmesi planlanmaktadır. Yatırım programında 2003'te bitirilecek projelerin ödenekleri tam olarak konulmuş, kalan ödenek ise, Kredi ve Yurtlar Kurumunun teklifine göre, kalan 20 adet projeye dağıtılmıştır. Bütçe imkânları çerçevesinde, kalan projelerin bitirilmesi için ödenek tahsisi 2004 yılı yatırım programıyla da yapılacaktır.

Dördüncü soruya cevap veriyorum. 2003 yılında konsolide bütçeye tâbi kuruluşlara yapılacak olan açıktan atamalar 35 000 kişi olarak sınırlandırılmıştır. Bütçede öngörülen bu kadro sınırlamasıyla, 50 trilyon TL tasarruf öngörülmüştür. Yapılacak atamalar öğretmen, sağlık mensupları, polis ve yargı mensupları gibi spesifik hizmet alanlarına kısıtlı sayılarda yapılacağından, mahallî idarelerden naklen atamaların yapılmasıyla ilgili bir öngörüde bulunulmamıştır. Nitekim, bu konuyla ilgili, yani, 35 000 kişiyle sınırlandırılan kadro uygulamasına, sıkı bir şekilde, 2003 yılı bütçe döneminde uyulmaktadır ve kamudaki personel şişkinliğinin önüne geçilmesi için, bu ve benzeri tedbirler ciddiyetle uygulanmaktadır.

Cevaplandırmak istediğim son soru, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak'a ait sorudur. Bu soruda, iki ilçenin, yani, Lalapaşa ve Süloğlu İlçelerinin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınıp alınmayacağı veya bu konuda bir düşüncenin bulunup bulunmadığı sorulmaktadır.

Bildiğiniz gibi, kalkınmada öncelikli yöreler, ilçe bazında değil -ada konumunda olan Bozcaada ve Gökçeada İlçeleri hariç- Bakanlar Kurulu kararıyla, program kararnamesi ekinde, il bazında tespit edilerek ilan edilmektedir; ancak, söz konusu listede yıl içerisinde yapılabilecek değişiklikler, Yüksek Planlama Kurulu kararıyla mümkün olmaktadır. 2003 yılı dahil, kalkınmada öncelikli yöreler il bazında belirlenmiştir; ama, gerek kamuda gerekse değişik çevrelerde kalkınmış görünen veya göreli olarak konumunun daha iyi olduğu belirlenen bazı illerin, hem kişi başına millî gelir itibariyle hem de sosyoekonomik kalkınmışlık düzeyi itibariyle geri kalmış yörelerdeki illerin çok gerisinde olduğu da tespit edilmiştir. Buna yönelik olarak, gündemde devamlı canlı duran bu konunun hükümetimiz tarafından değerlendirildiğini belirtmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Başbakan Yardımcımıza teşekkür ediyoruz.

Şimdi, sorular sırayla cevaplandırılmış olup, ilk soru itibariyle, Sayın Başoğlu, bir isteğiniz var mı? Yok.

Sayın Eraslan?.. Yok.

Sayın Ören, buyurun.

HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Başkan, tasarruf ve gelir artırıcı tedbirlerle vergi oranları yükseltilirken, Acil Eylem Planındaki taahhütlerin neden dikkate alınmadığını sormuştum. Acil Eylem Planında, vergi oranlarının düşürülmesiyle, SSK primlerinin düşürülmesiyle ilgili bilgiler var; fakat, hükümetimiz icraata başladığında vergi oranları yükseltildi; hele, SSK primleri nedeniyle, artık, bir işyerinde SSK'lının çalıştırılması mümkün olmayan bir hale getirildi. Yani, bir işçi için 200 000 000 liranın üzerinde SSK primi ödeyeceksiniz... Sanayide, vergi oranlarının yüksekliğinden dolayı sigortalı insan çalıştırılması mümkün olmayan bir hale gelinmiştir; ama, Acil Eylem Planında da bunun tam tersi söylenmiştir. Acaba, bununla ilgili düzeltme ne zaman olacak? SSK primlerini aşağıya doğru çekmeyi ne zaman yapacağız?

Kredi ve Yurtlar Kurumu ve bu burslarla ilgili, geçmiş dönemlerde burs alan arkadaşlarımızın yüzde 90'a yakınının Başbakanlık bursları kesilmiştir. Şimdi, bu konuda, ciddî, büyük boyutta sıkıntı vardır; yani, her 10 burs alandan 3'ü bu bursu almaktadır. Bu da, gerçekten ciddî bir sıkıntı olarak öğrencilerimizin önünde durmaktadır.

Bağ-Kur primleriyle ilgili olarak da, Bağ-Kur primlerini ödemeyenlerin sistemden çıkarılmasıyla ilgili sorumun cevabını istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz efendim.

Sayın Budak, buyurun efendim.

NECDET BUDAK (Edirne) - Lalapaşa ve Süloğlu İlçelerimizin kalkınmada öncelikli yöre kapsamına alınmasıyla ilgili soru sormuştum. Sayın Bakanımız, Türkiye'de, il bazında kalkınmada öncelikli yöre kapsamına alınabileceğini, ilçe bazında ise, geleceğe dönük olarak değerlendirme aşamasında olduklarını söylediler.

Maliye Bakanımız Sayın Kemal Unakıtan da Süloğlulu. Edirne'de, Süloğlululara ve Edirnelilere her konuda yardımcı olacağına bizzat kendisi söz verdi. Ben, buradan, Sayın Maliye Bakanımız da buradayken, Sayın Bakanımızın cevabına da teşekkür ederek şunu söylemek istiyorum: Lalapaşa ve Süloğlu İlçelerimizde tarım ve hayvancılık var. Biz, bu soru önergelerini verirken, bazen -gerçekten anlamsız belki ama- cevap alamıyoruz, bir yere varamıyoruz. Soru sormamaya da başladık; ama, kamuoyu da bizden bunları istiyor. Örneğin, Edirne Ticaret ve Sanayi Odası ile Trakya Üniversitesinin yapmış olduğu çalışmanın sonucunda ben bu soruyu sordum ve bugüne kadar bekledim.

Sayın Bakanım, Lalapaşa'da 1 273 kişi var, 41 kişi tarım ve hayvancılık dışında iş yapıyor, Süloğlu'nda 4 639 kişiden sadece 75'i tarım ve hayvancılık dışında iş yapıyor ve bu ilçelerin kişi başına geliri 1 500 dolar. Bu, Türkiye ortalamasından düşük, Avrupa'yla ise mukayese etmiyoruz. Süloğlu ilçe merkezinde yaşayan 6 215 kişinin 2 721'i ilkokul mezunu -Sayın Bakanım oradan çok dikkatle dinliyor- yükseköğretimi bitiren kişi sayısı sadece 347. Bunlar, Yunanistan ve Bulgaristan'a sınır Edirne ilçeleri. Lalapaşa İlçesinde ise, 2 139 kişiden 945'i ilkokul mezunu, yükseköğrenimi bitiren kişi sayısı 88. Ben şunu kesinlikle araştırdım ki, DPT, uzmanlar ve yetkililerle konuştuğumuzda, kalkınmada öncelikli bölge kapsamına il bazında alınabileceğini, ilçe bazında böyle bir uygulamanın şu anda mümkün olmadığını görüyoruz. Fakat, ben bu soruyu, sadece Edirne için de sormuyorum, tüm Türkiye için soruyorum. Türkiye'de öyle ilçeler var ki, gerçekten inanılmaz koşullarda ve gelir düzeyi düşük. Sayın Bakanım da Edirne'ye geldiğinde kendi köyüne, Süloğlu Köyüne de gitti, Edirnelilere de söz verdi. Edirne'nin de durumunu biliyorsunuz; gerçekten, tarım, hayvancılık ve sanayide, hemen hemen ciddî bir yatırım yok. Ben, diyorum ki, bütün bu sözleri yerine getirmek size nail olsun, bu değişikliğin şerefi size ait olsun Sayın Bakanım, sözünüzü tutun.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Maliye Bakanımız bir açıklama yapacaklar.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önce, hemşerim Necdet Beye, hakikaten, Süloğlu'nun, Lalapaşa'nın, Edirne'nin meselelerini, problemlerini Meclise taşımasından dolayı çok teşekkür ediyorum. Tabiî, burada, Türkiye'nin meselelerini konuşuyoruz; fakat, her bölge bizim bölgemiz; ama, doğduğumuz, büyüdüğümüz yerlerle de yakinen ilgilenmek bizim görevimiz; orada doğduk, orada büyüdük, oranın suyunu içtik. Sayın Hocamızın da dediği gibi, oraları yakın zamanda -23 Nisanda- ziyaret etmiştim.

Türkiye'nin öyle problemi var; çok haklısınız. Problem nedir; efendim, şu ilimiz gelişmiş il kategorisine giriyor veyahut da 1 500 doların üstünde gelir elde ediyor. Mesela, diyelim ki, Elazığ; Elazığ. Keban Barajından dolayı, orası söylediğimiz miktarların üzerinde; ama, tek tek baktığınızda, öyle yerler var ki veyahut da -bunları daha başka yerlere de getirebiliriz- öyle ilçeleri var ki, burası Hakkâri mi dersiniz, Kars mı dersiniz, Van mı dersiniz; yani, ne derseniz diyebilirsiniz. Takdir edersiniz ki, hükümetimiz bunların hepsini biliyor ve bunları nazarı itibara alacağız. Bazıları da kendi yerimiz, kendi köyümüz, kendi kasabamız. Bunları nazarı itibara alacağız; ama, bir günde bunların hemen hepsini nazarı itibara alarak, o şekilde bir çalışmaya şu anda gidemiyoruz. Bundan sonraki hedefimiz, bunu ilçeler bazına da taşıyabilmek. Bunun için de çalışmalar yapıyoruz, Bakanlığımızda çalışmalar yapıyoruz; hatta, Başbakanımıza da bu konuda bilgi arz ettik. Belli bir vadede bunları yapmak içinde bizim çalışmalarımız içerisindedir.

Oradaki organize sanayi bölgesini de biliyorum; gittim, gezdim de. Diğer yerleri de biliyoruz. Sayın Hocamıza, bu ilgisinden dolayı da çok teşekkür ediyorum; hakikaten, bir Edirneli olarak da kendisine teşekkür ediyorum. Bu, bizim çalışmalarımız içerisindedir. Belli bir vade içerisinde bu gibi ilçelerimize cevap verecek çalışmalar yapılıyor. İnşallah, onu kısa zamanda yaparız, kısa zamanda ülke olarak da iyi neticelere varırız, bu müjdeli haberleri de herkese veririz.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Tapuyu aldınız mı tapuyu?! İstanbul'daki tapuyu aldınız mı?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul)- Duyamadım.

BAŞKAN- Sorular cevaplandırılmıştır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas)- Kısa bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN- Süremiz doldu; ama, buyurun.

Yerinizden mi açıklayacaksınız?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas)- Evet.

BAŞKAN- Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas)- Biraz önce soru önergelerine istinaden konuşan Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören ve Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak'a teşekkür ediyorum.

Yalnız, yapılan bu ikinci konuşmalarda, soru önergelerinde yer almayan yeni unsurlara yer verilmiştir. Bunlar yeni sorular niteliğindedir ve büyük bir kısmı da benim ilgi alanım dışındadır; ayrıca, araştırılması gereken noktalar var. Ancak, Sayın Hasan Ören'in açıklamaları üzerine şunu belirtmek isterim: Vergi ve SSK primlerinin indirilmesi, hükümetimizin temel hedefleri arasındadır; çünkü, bir işletmede istihdam maliyetleri düşürülmeden istihdam kapasitesinin artırılması ve sanayiin uluslararası rekabet gücünün sağlanması mümkün değildir. Bu bakımdan, sayın milletvekilimizin belirttiği gibi, Acil Eylem Planında bu konulara yer verilmiştir; ancak, yapılacak düzenlemelerin zamanlaması da son derece önemlidir. Kamu finansman dengelerinin bozuk olduğu, kamunun finansman dengelerinde sorunların yaşandığı, yıllardır gelen birikimlerle ortaya çıkan sıkıntıların önce ortadan kaldırılmasıyla ilgili çalışmaların yapıldığı bir düzlemde ve bir dönemde, beklenen indirimlerin, tamamıyla, pratik olarak gerçekleştirilmesi mümkün değildir; ama, bununla birlikte, hükümetimiz tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen ve burada yasalaşan bazı kanunlarda, bazı vergi oranlarımızda indirimler zaten yapılmıştır.

Diğer taraftan, Başbakanlık bursu, sorulan soru önergesinde yoktu; ama, sayın milletvekili, yeni bir unsur ilave ederek, bu bursları daha önceden alanların şu anda da alıp almadıklarını sorgulayan bir yaklaşımla, yeni bir soru niteliğinde açıklama yaptılar.

Ben, bu konuda bir sorun olduğunu duymadım, bilmiyorum; zannetmiyorum öyle bir sorunun olabileceğini; ama, kendileri bir açıklama yapmak isterlerse, ilgili Bakanımız da yanımdadır.

Sayın Başkanın takdirlerine sunuyorum.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Efendim, soru-cevap süremiz, aşağı yukarı 15 dakika aşmıştır; ama, değerli milletvekili arkadaşlarımız, burada, denetimin ehemmiyeti üzerinde durdular. Hepimiz elbette buna katılıyoruz. Sayın Bakanımız da, bir açıklama yapma talebinde bulunduğuna göre, ben, bu süre aşımına rağmen, Sayın Bakanımıza, açıklama yapmak üzere, bir süre, bir konuşma yapma hakkı veriyorum.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilimiz, tabiî, bugünkü sözlü sorular içinde yoktu; ama, kendileri söz aldıklarında, Başbakanlık burslarıyla ilgili bir ifadede bulundular. Ben, sadece, o konuda bir yanlış anlamayı düzeltmek için söz almış bulunuyorum.

Bildiğiniz gibi, Başbakanlık bursları diye anılan burslar, bir süredir, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan verilmektedir. Bu, karşılıksız bir burstur; mümkün olabildiğince, fakir ailenin çalışkan çocuğuna okuma desteği olarak verilmesi hedeflenmiştir ve o ilkelerde büyük bir titizlik gösterilmektedir. Geçen yıllarda burs almaya hak kazanan ve 2002-2003 öğretim yılında da sınıfını geçmiş, yani, başarılı olmuş ve burs alma hakkı devam eden öğrenci sayısı 167 000 civarındadır. Şu anda yanımda o bilgiler yok; ama, bilgime dayanarak yaklaşık olarak söylüyorum. Geçen yıllarda burs almış, bu öğretim yılında da sınıfını geçmiş ve bunu belgeleyerek burs almaya devam eden öğrenci sayısı 167 000 civarındadır. Bunlara ayda 65 000 000 Türk Lirası karşılıksız burs verilmektedir ve geçen yıllarda burs almaya hak kazanmış ve başarılı olduğu halde bursu kesilen hiçbir öğrenci yoktur. Böyle bir ifadede bulunulduğu için, onu, özellikle, tashih etmek istiyorum. Bu sene ise, 2002-2003 ders yılında burs almak için başvurmuş ve durumu değerlendirilmiş yeni öğrenci sayısı, yani, burs verilmek üzere listeye girmiş, kendi ifadelerini, bilgilerini de doğrulamış, belgelemiş öğrenci sayısı yaklaşık 60 000 civarındadır.

Bildiğiniz gibi, bu burslara başvuran şehit aile çocuğu veya özürlü ise hiçbir şart aranmamaktadır ve mutlaka kendisine burs verilmektedir. Bu özelliği taşıyan ve şu anda burs alan öğrenci sayısı da yaklaşık 1 000'dir.

Bu seneki burs almaya hak kazanan öğrenci sayısıyla birlikte yaklaşık 230 000 civarında maddî durumu iyi olmayan yükseköğrenim öğrencisine, fakir aile çocuğu ve çalışkan öğrenciye şu anda burs verilmeye devam edilmektedir.

Ben bu bilgiyi arz etmiş oldum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz.

Sorular cevaplandırılmıştır; sorulara ayrılan süremiz de dolmuştur.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

BAŞKAN - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, tasarının müzakeresini erteliyoruz.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Tarım, Orman ve Köyişleri; Çevre; Plan ve Bütçe komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

3.- Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Tarım, Orman ve Köyişleri; Çevre; Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/602) (S. Sayısı: 198) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporu 198 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunda daha çok "SİT yasası" veya "hazine arazilerinin satışına ilişkin yasa" olarak isimlendirilen ve şu anda görüştüğümüz bu tasarı 40 maddeden oluşmaktadır ve çok sayıda kanunda değişiklik yapılmaktadır bu tasarıyla. SİT alanlarının imara açılmasından meraların sınırlandırılmasına ve gerektiğinde satışına, kamu hizmetine tahsisli gayrimenkullerin satışından gecekondu affına kadar birçok düzenlemeyi kapsamaktadır.

Tasarının komisyon görüşmeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisinin de destek verdiği, katkıda bulunduğu birtakım düzenlemeler oldu. Tarım arazilerinin satışı veya sanayi yatırımları için sanayicilere arsa tahsisi veya satışı gibi konularda birtakım düzenlemelerde de, iyileştirici yönde olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisinin olumlu katkıları olmuştur. Ancak, tasarının bütününe baktığımızda, bu tip düzenlemelerin çok detayda kaldığı, çok ikinci planda kaldığı ve düzenleniş şekli itibariyle de, bu düzenlemelerin çok fazla işlerliğinin olamayacağı görülmektedir. Tasarıya hâkim olan unsurlar, daha çok, SİT alanlarının imara açılması, gecekondu affı ve hazine arazilerinin satışına ilişkin şartlarda değişiklikler yapılmasıdır.

Hükümetin bu konularda, yani hazine arazilerinin satışı konusunda bir yasal düzenleme yapma ihtiyacını yadırgamıyoruz. Özellikle, 1990'lı yıllardan sonra görev alan hükümetlerin birçoğu, kaynak arayışları içerisinde bu alana yönelmişlerdir ve bütçe açıklarının borçla finansmanı yerine, bu varlıkların nakde dönüştürülerek kapatılması, 1990'lı yıllardaki hükümetlerin birçoğunun umudu olmuş, ancak, bu umut hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Ekonomide sağlam ve düzenli gelir kaynaklarına dayalı olmayan bir kamu finansman modeli kuramayan hükümetlerin, hazine arazileri alanındaki kaynak arayışlarıyla ülkenin borç yükünü azaltmaları mümkün değildir. Borç yükünü azaltmakta çare olarak arazi satışlarını gören hükümetlerin başarılı olma şansları yoktur. Ekonomide güven veren politikalar uygulayamamanın maliyetini, bir başka alanda, hazine arazileri alanında telafi etmek mümkün değildir.

Ekonomide durum nedir? Hükümet, bütçeyi yaptıktan sonra, sürekli birtakım ilave kaynak arayışlarına girmiş, sürpriz kaynaklar, 2/B alanları gibi kaynakları telaffuz ettikten sonra önümüze bu tasarı gelmiştir ve temel amaç, bir miktar daha gelir elde etmektir.

Ekonomide her şey yolunda mı gidiyor diye baktığımızda, her şeyin yolunda gittiğini söylemek mümkün değildir. Büyüme rakamlarına bakarak veyahut kontrol altına alınmış enflasyon rakamlarına bakarak her şeyin yolunda gittiğini söylersek, çok yanıltıcı sonuçlara ulaşmış oluruz. 2000 yılında da ekonomide büyüme vardı ve 2000 yılında da enflasyonda son derece olumlu gelişmeler vardı; ama, 2000 yılının sonunda, kasımında ve takiben 2001 Şubatında neler olduğunu hepimiz biliyoruz.

Faizler şu anda halen çok yüksektir. Daha dün, hazine ihalesinde faiz yüzde 51 olarak gerçekleşti. Geçen hafta ikincil piyasada faizler yüzde 48'lere düşmüştü; faizler tekrar yükselmiştir. Reel faizler, hâlâ son derece yüksektir.

Bir süre önce, Merkez Bankasının faizleri indirmesi için kamuoyunda Sayın Başbakanın  oluşturmaya çalıştığı bir anlayış vardı; Merkez Bankası faizleri indirirse, dolar kuru yerine gelecek, içborç faizleri düşecek ve ekonomide her şey yoluna girecekti; 4 Haziranda Merkez Bankasının gecelik faizleri 3 puan indi, ama, dolar hâlâ düşüyor.

Şüphesiz, yüksek faiz güzel bir şey değil; inmesini istemek de yanlış değil; inmesi de gerekir; ama, eğer, ekonomide tutarlı bir politikalar demeti içerisinde, bütünü içerisinde anlamlı bir yere oturtulamıyorsa faiz indirimi, tek başına faizi indirmek hiçbir işe yaramayacaktır.

İşsizlik 2003 yılında artmıştır. 2002 sonunda yüzde 10,6 olan oran, 2003 yılının ilk üç ayında yüzde 20'ye yakın artmıştır; yüzde 12,3'e çıkmıştır.

Hükümet henüz tarım politikasında ne yapacağına karar verememiştir. Buğdayda ve çayda yüzde 40 oranında fiyatta  artış yapan hükümet, fındıkta ve diğer tarım ürünlerinde bu artışı vermemenin çözümlerini, çarelerini aramaktadır.

Sosyal güvenlikte durum iyi değildir. 14,9 katrilyon liralık, bütçede, sosyal güvenlik sistemine bir yardım öngörülmüştür; daha ilk beş ayda bunun 7 katrilyon lirası harcanmıştır. Yıl  sonunda, muhtemelen, sosyal güvenlik açığı 1-1,5 katrilyon lira daha artacaktır.

Benzeri birçok alanda, birçok harcamada bu örnekleri sıralayabiliriz. Bütçe açığı büyümektedir ve büyüyen açığın telafisi için de, hükümet, ilave gelir kaynakları arayışıyla bu alana yönelmiştir.

Öncelikle, hazine arazilerinin satışında çok yapılan bir yanlış var. Konuyu doğru bilgilerle değerlendirmek gerekir. "Türkiye'nin yüzölçümünün yarısından fazlası Hazineye aittir, devlete aittir, dolayısıyla, devlet bu varlığını küçültmeli" şeklinde bir yaklaşım vardır. Rakamlar şudur değerli milletvekilleri: 780 000 kilometrekarenin 66 000 kilometrekaresi Hazinenin özel mülkiyetindedir, yani, Türkiye yüzölçümünün yüzde 8,4'üdür. Türkiye'nin kadastro hedefi 417 000 kilometrekaredir, 66 000 kilometrekareyi, Türkiye'nin kadastro görmüş ve görecek olan arazisi toplamına oranlarsak, yüzde 15,8'i buluruz. Kalan bölüm, 417 000 kilometrekareyle 780 000 kilometrekare arasındaki bölüm, bugün veya yakın gelecekte bir değer ifade etmeyen veya etmeyecek olan arazilerdir, bunlara satılabilir gözüyle bakmak mümkün değil; Türkiye'nin dağlarını, kayalıklarını, taşlıklarını bu gözle değerlendirmek zaten mümkün değildir. Peki, 66 000 kilometrekarenin durumu nedir; bunun yarısından fazlası kamu hizmetine tahsislidir, kalan yarısının çok önemli bir bölümü tarım arazisidir, çiftçiler tarafından kullanılmaktadır. Havaalanları, meralar, yaylaklar, kışlaklar, bütün bunları dikkate aldığımızda, geriye çok fazla bir alan kalmayacaktır, bir miktar 2/B alanı kalır. 2/B alanları bu tasarıda yer almadığı için değerlendirmiyorum; ama, tasarının yapmış olduğu bölük pörçük düzenlemelerle, o, kamuoyuna sunulan o iddialı gelir hedeflerine ulaşmak da mümkün değildir. Nitekim, tasarının getirisi konusunda hükümet bir tahmin yapamamaktadır. Yani, bu tasarıdan ne kadar gelir elde edilir, ne kadar gelir bekliyorsunuz sorusuna, hükümet, anlamlı bir cevap verememektedir.

Bu tip düzenlemeleri yaparken, elimizde var olan birtakım varlıklarımızı, doğal güzelliklerimizi de, maalesef, yok edecek düzenlemeleri bu tasarıya hükümet yerleştirmiş bulunuyor. Bunlardan birincisi ve kamuoyunda çok tartışılanı, SİT alanlarına ilişkin düzenlemelerdir. Hepinizin bildiği gibi, SİT kavramı, doğal SİT kavramı, bizim hukukumuza, 1983 yılında Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunuyla girmiştir. Neden girmiştir; doğal SİT alanı dediğimiz yerler, doğal güzelliği itibariyle bütün toplumun malı olan yerlerdir; bunlar, şüphesiz, özel mülkiyete, kişilerin mülkiyetine konudur, sahipleri vardır; ama, sahip olduğu doğal güzellik nedeniyle de, bütün Türk toplumunun, hatta bütün insanlığın malıdır ve korunması gereken yerlerdendir. O nedenle, SİT kavramı, bizim hukukumuza girmiştir. Aradan yirmi yıl geçmiştir, 1983 yılından 2003 yılına kadar aradan yirmi yıl geçmiştir ve şimdi, bu düzenlemeyle şu denilmek istenmektedir: Bizim, bu doğal güzellik kavramına ihtiyacımız yoktur. Neden; SİT alanında taşınmazları olan vatandaşlarımızın mağduriyeti var, bunu gidermek istiyoruz. Hükümetin yaklaşımı budur. Bu yaklaşım açısından değerlendirdiğimizde de, bu tasarının, doğru bir çözüm getirmediğini söylüyorum. Türkiye'de, sadece doğal SİT alanı yok; Türkiye'de, arkeolojik SİT alanı var, kentsel SİT alanı var, korunması gerekli kültür varlıkları var, tescilli varlıklarımız var; bunların hepsi bir bütün, çok geniş bir yelpaze. Hükümet, bunlar içerisinden sadece birinci derece doğal SİT alanını alıp, bunu yapılaşmaya açmaktadır ve ne için; mağduriyeti gidermek uğruna.

Türkiye'de, 5 278 tane arkeolojik SİT alanı var, doğal SİT alanı sayısıysa 831; 831 doğal SİT alanının sadece 472 tanesi birinci derece doğal SİT alanı. 5 278 arkeolojik SİT alanında yapılaşma yasağı vardır; doğrudur, arkeolojik SİT alanı olduğu için, tabiî ki yapılaşma yasağı olacaktır; ama, 472 adet birinci derece doğal SİT alanında, yani arkeolojik SİT alanı toplamının yüzde 10'undan bile daha az olan bir alanda, bu tasarıyla, yüzde 3 oranında yapılaşma izni verilirken, bu iddiayla, yüzde 3 oranıyla, bu kişilerin, bu SİT alanlarındaki taşınmazların sahiplerinin mağduriyetini gidereyim derken 5 278 arkeolojik SİT alanının sahibinin mağduriyetini görmezlikten gelmektedir. Eğer çözüm herkesin mağduriyetini gidermekse, herkesin mağduriyetini giderecek çözümleri düşünmek gerekir. Çözümün burada samimî olduğunu düşünmüyorum.

Komisyonda yapılan görüşmeler sırasında, hükümet tasarısında yüzde 6 olan yapılaşma izni yüzde 3'e indirilmiş ve Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere konu olan yerler, yapılaşma izni dışına çıkarılmıştır; ama, koruma kurulları için getirilen emredici düzenlemeyle de, koruma kurulları yüzde 3 oranında imar izni verme zorunluluğuyla karşı karşıya kalmışlardır ve ayrıca 10 dönümden daha küçük ölçekte arazisi olan vatandaşlarımızın bu arazilerinde de yapılaşma yasağı devam etmektedir.

Şimdi ben soruyorum, arkeolojik SİT'te mağduriyet devam ediyor; eğer tasarı mağduriyeti giderme anlayışıyla bir çözüm getirmişse, arkeolojik SİT'te mağduriyet devam ediyor, 10 dönümün altında araziye sahip olan vatandaşlarımızın mağduriyeti devam ediyor; bunlar için bir çözüm yoktur. 10 dönümün üzerinde tarım arazileri var.

Sayın milletvekilleri, 10 dönümün üzerindeki tarım arazilerinin birçoğunda, bunların yapılaşma izni hiçbir anlam ifade etmeyecektir; bu da mağduriyeti giderecek bir yöntem, oran değildir. Hangi oranı telaffuz ederseniz edin, isterseniz yüzde 3 yerine yüzde 6 deyin, yüzde 10 deyin, yüzde 2 deyin; oran yazarak, oranı kanuna koyarak mağduriyeti gidermek mümkün değildir. İlgili kanun, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu çözümü belirtmiştir; birinci derece doğal SİT'ler bu ülkenin varlığıdır, korunması gerekir; ama, kişilerin mağduriyetinin de giderilmesi gerekir. Bu kişilerin, koruma kurullarının yavaş çalışıyor olması nedeniyle, mülkiyet haklarının ilgili yasayla sınırlanmış olması nedeniyle mağduriyetlerinin devam etmesini sağlamak veya mağduriyetlerini görmezden gelmek de doğru bir yaklaşım değildir. Çözüm, bütçeye yeterli ödeneği koyup, iki ya da üç yıllık bir süre içerisinde, bu vatandaşların bu taşınmazlarının bedellerini kendilerine ödemektir. Sertifika uygulaması vardır bu alanda. Sertifika uygulaması, yine, süratle, bir yıl içerisinde sonuçlandırılabilir; hükümet bu konuda gerekli önlemleri alır, hiçbir yasa gerekmiyor. Bir yıl içerisinde sertifika uygulamasıyla, tüm SİT alanları sertifikaya bağlanır ve bunlar, hazine ihalelerinde para yerine kullanılabilir.

Yine, kentsel SİT'te varlıkları olan vatandaşlarımızın mağduriyeti devam ediyor. Bunlara, düşük faizli kredileri, banka sisteminden açabiliriz. Bunun, batı ülkelerinde çok güzel örnekleri vardır, aynı örnekleri Türkiye'de uygulayabiliriz.

Yine, tarım arazileri... Arkeolojik SİT'te tarım arazisi olan vatandaşlarımızın, arazileri kullanamamaktan kaynaklanan sıkıntıları var. Bu sıkıntılar da, bu tasarıyla çözülmemektedir.

SİT'lerdeki mağduriyeti giderme adına tasarıyla getirilen çözüm, ne mağduriyeti giderecektir ne de toplum için çok anlamlı bir çözümdür. Tam tersine, bu doğal güzellikler, Türkiye'nin elinden çıkacaktır.

Tasarının bir diğer önemli maddesi, gecekondu affı maddesidir. Türkiye'de, bugüne kadar, tam 14 tane imar ve gecekondu affı yapılmıştır. Bu tasarı yasalaştığında, 15 incisi olacaktır. Her affın gerisinde, mevcut sorunları çözmek, mevcut gecekondu birikimini mülkiyet ve imar sorunlarıyla birlikte çözmek ve bundan sonra da, bu şekilde gecekondu yapılmasını önlemek vardır; ancak, bugüne kadarki uygulamada, hiçbir gecekondu affı, kendisinden beklenen sonucu getirmemiş, aksine, her yeni af, yeni bir gecekondu dalgasını, her yeni gecekondu dalgası da, çözüm adına sunulan imar aflarıyla, gecekondu aflarıyla, sağlıksız, çirkin kentler, çirkin yerleşme merkezleri yaratmıştır.

İmar afları, gecekondu arazilerinin satışı, sürekli yeni af taleplerine yol açmıştır. Şu anda, büyük kentlerimizde, hazine arazilerinde yoğun bir yapılaşma ve işgal vardır. İstanbul Beykoz'da Çavuşbaşı Köyünden, Pendik'te Kurnaköy'e kadar, Ferhatpaşa'ya kadar, Alemdağ'a kadar birçok yerde çok yoğun yapılaşma ve işgal başlamıştır. Çözüm adına bu tasarıyla getirilen düzenlemeler, ne mevcut gecekonduların sorununu çözebilecektir ne de yeni işgalleri önleyebilecektir; çünkü, gecekondu sorununun nereden doğduğunu, nasıl doğduğunu ve onun çözümlerinin neler olduğunu tespit etmiyor bu tasarı; buna yönelik bir çözüm yok. Bu tasarı, sadece, mevcut durumu alıp, birtakım düzenlemelerle bu mülkiyet sorununu nasıl hallederiz, nasıl çözümleriz şeklinde bir yaklaşım gösteriyor.

Gecekondu sorununun temelinde kente göç vardır; Türkiye sanayileştikçe, Türkiye geliştikçe, kente göç devam edecektir. Türkiye'nin  halen nüfusunun yüzde 35'i tarımdadır; bu tarımdaki nüfus azalacaktır zaman içerisinde. Tarımdaki nüfus azaldıkça, kente göç artacaktır; göç, konut talebi demektir; konut talebi, arsa demektir. İmarlı arsayı üretemiyorsanız, imar mevzuatına aykırı bir şekilde bu konutlar olacaktır; yani, gecekondu olacaktır. Bir yerlere gecekondu yapılabildiğine göre, hazinenin elinde arsaya dönüşebilecek bir arazi varlığı, arazi stoku var; belediyede imar yetkisi var; ama, imar otoritesi ile mülkiyet sahibi hazineyi biz buluşturamamışız. Bu iki otoriteyi, iki maliki yasalarla birleştiremediğimiz, buluşturamadığımız sürece, gecekondu daima var olacaktır.

Tasarıda, gecekondunun finansman sorununa da girmiyoruz; arsayı ürettiniz diyelim, bir de finansman meselesi vardır; bunu hep konuştuk. Konut Müsteşarlığı yeniden yapılanmalı; Amerika'daki, Avrupa'daki örnekleri gibi olmalı. Konut Müsteşarlığının elinde 600 trilyon lira var, 600 trilyon lirayı -kooperatiflere münferit kredi açmak yerine- konut finansmanında; konutların, sermaye piyasasında finansmanını sağlayacak şekilde el değiştirmesine imkân verecek şekilde kullanmak gerekir. Bunları düzenlemeden, mevcut tasarının bu şekliyle, çok doğru bir düzenleme yapılmış olmuyor. Yapılması gereken, bu gecekondu affına ilişkin maddenin biraz daha iyileştirilmesidir. Madde, işgalli hazine arazilerinin doğrudan belediyelere devrini öngörüyor -tabiî ki, devredilmelidir- ancak, belediye, bu yerleri, plan yapmadan vatandaşlara, işgalcilere satacaktır. Bu, doğru bir yaklaşım değildir; yani, mülkiyet sorununu çözüyoruz, imar sorununu çözmeyi bir ikinci aşamaya bırakıyoruz. Yapılması gereken, gecekonduda oturan insanımızın "yarın ne olacak" endişesini ortadan kaldırmaktır; hem mülkiyet problemini çözelim hem imar problemini çözelim ve bu çözümlerle birlikte, bu yerleşim merkezlerini, bölgelerini de, kentin modern yerleşme bölgeleri, semtleri haline getirelim ve gecekondu yapımını önleyelim; yoksa, tasarıdaki gibi "bu kanunun yayımı tarihinden sonra yapılan gecekonduların mülkiyeti Hazineye geçer" türü yaklaşımlarla gecekondu sorununu çözmek, önlemek mümkün değildir. Tasarının genel yaklaşımı budur.

Tasarının meralarla ilgili düzenlemesi vardır. Mera, Türkiye'nin çok önemli bir konusudur. Hepinizin bildiği gibi, 1998 yılında çıkan bir Mera Yasası vardır. Türkiye'nin uzun yıllar özlemle beklediği bu kanun, 1998 yılında çıkmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonu açıyorum; lütfen, tamamlayın.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Eğer, hazineye ait bir yer mera olarak ilan edilecekse, mera komisyonu toplanır, karar verir, bu yeri mera olarak ilan eder. Mera komisyonunda, Maliye Bakanlığının yerel teşkilâtının da temsilcileri vardır, 7 kişilik komisyonda 2 temsilcisi vardır. Hiçbir kurumun çoğunluğu yoktur.

Şimdi, hükümet, bu tasarıyla diyor ki: Her yer mera oluyor, bu şekilde, bu kadar meraya ihtiyacımız yok; bir de Maliye Bakanlığının uygun görüşünü arayalım ki, her yer mera olmasın; gerekirse, Maliye Bakanlığı uygun görüş vermesin ve mera olacak yerleri satalım, gelir elde edelim. Bu yaklaşımı son derece yanlış buluyorum.

Türkiye'de hayvancılığın ne durumda olduğunu söylememe gerek yok. Bu konu, siz sayın milletvekillerinin takdirindedir. Hayvancılığın her zamankinden çok daha önemle teşvik edilmesi gereken bir dönemde, meraya ihtiyacımız yok, meraları satalım anlayışını, son derece sakıncalı ve yanlış buluyorum.

Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Açıkalın; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığınca hazırlanan, gerek tali komisyonlarda gerekse Plan ve Bütçe Komisyonunda üzerinde önemli ölçüde çalışmalar gerçekleştirmek suretiyle huzurunuza getirilmiş bulunan, Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Grubumun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan bu tasarı, hazine taşınmazlarının ekonomiye kazandırılması, hazineye ait taşınmazların satışının hızlandırılması, kolaylaştırılması, keza bu taşınmazların yönetim ve değerlendirilmesinde karşılaşılan aksaklıkların giderilmesi, bürokratik formalitelerin azaltılması, aynı zamanda yabancı sermaye yatırımlarının teşvik edilmesi, hükümetimizce izlenmekte olan mahallî idareleri güçlendirme, kuvvetlendirme, yetkinin mahallî idarelere devri konusundaki politikalara uygun olarak yapılmış bazı düzenlemeler, aynı zamanda mahallî idarelere kaynak aktarımı ve devlet ile vatandaş arasındaki arazi mülkiyetine ilişkin ihtilafların çözüme kavuşturulması amacıyla hazırlanmış bulunmaktadır.

Tabiî ki, hazine arazilerinin satışından bir kaynak elde edilecektir; ama, tasarının amaçlarından bir tanesi budur, tek amacı bu değildir. Esasen, hazine ve maliye, kaynak ihtiyacını, belirli ölçüde, daha önce çıkarılmış bulunan, bu Meclisten geçmiş bulunan Vergi Barışı Kanunuyla belli ölçüde temin etmiş bulunmaktadır.

Tasarı, gerçekten de, çok çeşitli kanunlarda değişiklik içermektedir. Belirtildiği üzere, birinci derecede SİT alanlarıyla ilgili düzenlemeler bulunmaktadır; vakıfların mülkiyetinde veya idaresi altında bulunan gayrimenkullerin kiralanmasında, satışında düzenlemeler getirilmektedir; keza, tarım arazilerinin satışı konusunda düzenlemeler getirilmektedir; yabancıların ülkemizde mülk edinmesiyle ilgili hükümler bulunmaktadır; su ürünlerinin ve yeraltı su kaynaklarının kiralanmasıyla ilgili düzenlemeler vardır; keza, kalkınmada öncelikli yörelere ilişkin olarak, hazine arazisi tahsisine ilişkin düzenlemeler vardır ve nihayet, turizm ve tersane alanları tahsisi konusundaki ihtilafların çözümüne ilişkin hükümler bulunmaktadır.

Şimdi, tasarıyla getirilen düzenlemelerin ana hatlarına kısaca değinmek istiyorum. Bilindiği üzere, hazine arazilerinin satışıyla ilgili olarak, 2001 yılı temmuz ayında çıkarılmış bulunan 4706 sayılı Kanunla öngörülmüş bulunan Taşınmaz Mallar Satış Komisyonu, Değer Tespit Komisyonu ve İhale Komisyonu, üye sayılarının çokluğu ve yetkilerin bu komisyonlar arasında dağılmış bulunması sebebiyle, gayrimenkul satışında beklenen faydayı ve neticeyi vermemiş; bunun yerine, bu komisyonların kaldırılması suretiyle, bu tasarıyla, hazine arazilerinin satışında 2886 sayılı İhale Kanununa atıf yapılmıştır. Bu şekilde, hazine arazilerinin satışının süratlendirilmesi, bürokrasinin azaltılması hedeflenmiştir.

Hazine arazilerinin satışında iki değer esas alınmıştır; bunlardan birisi rayiç bedeldir -rayiç bedelle satılacak gayrimenkullerin kimlere satılacağını biraz sonra ifade edeceğim- ikincisi de, Emlak Vergisine esas değerdir. Birinci olarak, çeşitli amaçlarla üzerinde sınırlı aynî hak tesis edilmiş bulunan hazine arazileri hak sahiplerine veya hisseli hazine arazileri hissedarlarına; keza, hazineye ait taşınmazlar, kuruluş amaçlarında kullanılmak üzere, ticarî faaliyete konu edilmemek üzere, kanunla kurulmuş bulunan kurum ve kuruluşlara, kamu kurumu niteliğindeki meslek odalarına; aynı şekilde, tapu kayıtlarında, tapu fazlalıklarının hazineye ait olduğuna ilişkin şerh bulunan taşınmazlar da, tapu malikine veya mirasçılarına ve son olarak da, serbest bölge olarak belirlenmiş hazine arazilerinin, keza, bu amaçla kullanılmak üzere, yani, serbest bölge inşaı amacıyla kullanılmak üzere gerçek veya tüzelkişilere, özel hukuk tüzelkişilerine rayiç bedel üzerinden satışı öngörülmüştür.

Bunun dışında, aşağıda sayacağım hazine arazilerinin de, emlak beyan değeri üzerinden veya harca esas değer üzerinden kurum ve kuruluşlara satışı öngörülmüştür. Bunlardan birincisi -Türkiye'de, gerçekten, hayvancılık önemli ölçüde gerileme kaydetmiştir- hayvancılığın geliştirilmesi amacıyla, organize hayvancılık yapacaklara, keza, bu amaçla faaliyet gösterecek kamu kurum ve kuruluşlarına; küçük ve orta ölçekli işletmelerin teşviki amacıyla, küçük sanayi sitesi yapılmak üzere, bu amaçla kurulmuş bulunan kooperatiflere, kamu kurum ve kuruluşlarına; ticaret borsalarının teşviki amacıyla ticaret borsalarına; aynı şekilde, yine, serbest bölge olarak kullanılmak üzere, bu amacı yerine getirmek üzere tahsis edilecek kamu kurum ve kuruluşlarına veya meslek kuruluşlarına; keza, teknoloji geliştirme bölgelerinde yönetici şirketlere; aynı şekilde, yatırımları teşvik etmek amacıyla, 25 000 000 ABD Doları karşılığı Türk Lirası kadar yatırım yapacak ve 100 kişiye istihdam sağlayacak sınaî yatırımlara; keza, toplukonut üretimini geliştirmek üzere, Toplu Konut İdaresi Başkanlığına; aynı şekilde, organize sanayi bölgelerinde müteşebbis heyet başkanlıklarına, hazine arazileri, harca esas değer üzerinden satışı yapılabilecektir.

Bu tasarının, 4706 sayılı Kanunun 5 inci maddesini değiştiren hükmüyle de, iki yıla kadar olan taksitli satışlar aynen korunmuş; ancak, taksit süre sayısını belirlemeye, bütçe kanunu yerine Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır. Keza, köylerde yapılan tarım arazisi satışlarında, taksitle ödeme halinde, bundan böyle faiz uygulanmayacaktır; yani, köylerdeki tarım arazilerinin taksitli satışlarında faiz kaldırılmış bulunmaktadır.

Aynı şekilde, belediye ve mücavir alan sınırları içindeki hazineye ait arsa ve arazilerin yanında, üzerinde bina bulunan taşınmazların da satış gelirlerinden, belediyelere, arazinin veya gayrimenkulun sınırları içinde bulunduğu belediye ve büyükşehir belediyelerine pay verilmiş, bu paylar artırılmış; aynı şekilde, Gecekondu Fonuna da yüzde 10 mertebesinde bir pay aktarılması öngörülmüştür. Keza, bu taşınmazın belediye mücavir alan sınırları dışında bulunması halinde de köy tüzelkişilerine ve il özel idaresine pay verilmektedir.

Belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan ve üzerinde yapılaşma olan alanların belediyeye bedelsiz devri öngörülmüş, bunların, planlanarak veya planı daha sonra yapılmak üzere ve bedeli üç yıl içerisinde taksitle ödenmek üzere rayiç bedelle satılması konusunda hüküm getirilmiştir. Bu üç yıl içerisinde hazinece satış gerçekleşmediği takdirde, belediyeler tarafından, arazi tekrar hazineye geri dönecektir. Bununla öngörülen, yapılmak istenilen, mülkiyet sorununun çözülmesi suretiyle kentlerdeki yapılaşmaların rehabilite edilmesi ve tabiî, birinci derecede mülkiyet probleminin halledilmiş olmasıdır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, izninizle, üzerinde en çok tartışılan, spekülasyon yapılan konuya değinmek istiyorum; bu da, bilindiği üzere, SİT alanlarıyla ilgili olarak bu tasarıyla getirilmiş bulunan hükümlerdir.

Şunu başta ifade etmek isterim ki, tabiî ki, bu tasarıyla öngörülen hükümler, SİT alanlarının yapılaşmaya, inşaata açılması değildir. Tabiî, bilindiği üzere, SİT alanları, tarihî SİT alanları, arkeolojik SİT alanları, kentsel SİT alanları, doğal SİT alanları ve diğer SİT alanları olmak üzere 5 alanda ilan edilebilmektedir. SİT alanları, bilindiği üzere, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından ilan edilmektedir.

Doğal SİT alanları, Koruma Kurulu tarafından, ya tamamen inşaata yasaktır, inşaat yapılamayacak alanlardır veya inşaat iznine tâbi alanlardır; birinci derecedeki doğal SİT alanları üzerinde konuştuğumuz takdirde.

Şimdi, tasarıyla getirilen hüküm, sadece inşaat kesin olarak yasaklanmış bulunan doğal SİT alanlarındaki inşaat yasağını aynen korumakta; sadece inşaat izni bulunan birinci derecedeki doğal SİT alanlarına ilişkin hükümler getirmektedir. Esasen, burada, inşaat izinlerini kısıtlamaktadır. Nasıl kısıtlamaktadır; işte, parsel büyüklüğünü 10 000 metrekare olarak tespit etmiştir; keza, inşaat sahasını yüzde 3 olarak belirlemiştir. Esasen, bu hüküm getirilmediği takdirde, birinci derecedeki doğal SİT alanında, Koruma Kurulu kararıyla, onun öngördüğü miktarda, bu sınırlamaya da, yani, bu tasarının getirdiği sınırlamaya da bağlı kalmaksızın inşaat yapmak mümkündür. Dolayısıyla, bu tasarı, esasen, koruma kurullarının bu sınırsız olan yetkilerine, bir anlamda, sınır ve tahdit getirmektedir.

Bilindiği üzere, bu birinci derecedeki doğal SİT alanlarında, daha önce çıkarılmış bulunan kanun hükümlerine uygun olarak SİT alanı dışındaki hazine arazileriyle, sertifika vermek suretiyle, takas imkânı getirilmiş bulunmaktadır.

Maliye Bakanlığı, bugüne kadar 2 500 adet sertifika vermiştir. Bunların parasal değeri aşağı yukarı 150 trilyon mertebesindedir. Bundan böyle, ne kadar daha sertifika vereceği ve bunların maliyeye, hazineye ne ölçüde bir yük getireceği kesin olarak tespit edilememektedir. Esasen, getirilmiş bulunan hüküm, birinci derecede, bu sertifika yükünden ve baskısından maliye hazinesini kurtarmaktır; amaçlarından bir tanesi de budur.

Bilindiği üzere, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun, SİT alanı ilan ettikten sonra, yine bu kanun uyarınca, ilgili bulunulan kanun uyarınca, bir yıl içerisinde koruma planlarını yapması gerekmektedir; ancak, bugüne kadar olan tatbikat şunu göstermiştir ki, hiçbir şekilde veya önemli ölçüde bu koruma planları yapılamamıştır. Tabiî ki, koruma planlarının yapılamıyor olması, bu alanlarda bulunan, yani SİT alanlarında bulunan ve koruma alanı olarak ilan edilen bölgelerdeki mülkiyet sahiplerinin mağduriyetine yol açmıştır. Bu mağduriyet herkes için gideriliyor mu; tabiî ki giderilmiyor; yani, burada öngörülen, sadece birinci derecedeki doğal SİT alanlarıyla alakalı olarak tanzim edilmiş bir düzenlemedir.

Esasen, arkeolojik alanlar, fizikî olarak inşaat yapmaya uygun olmadığı için, orada da inşaat izni verilmediği, dolayısıyla, onların mağduriyetlerinin giderilmediği tarzındaki bir tez doğru olmamak icap eder; çünkü, arkeolojik SİT alanlarında fizikî olarak yapılaşma mümkün değildir. Esasen, SİT alanlarının, koruma bölgelerinin insanla korunması icap eder. Koruma insan içindir, insanladır ve insanla olmak zorundadır; aksi takdirde, insansız bir korumayı düşünmek mümkün değildir.

Keza, bu tasarıyla, özel kanunlardaki hükümler saklı tutulmuştur; yani, inşaatı sınırlayan unsurlar mevcuttur. Nedir onlar; Millî Parklar Kanunu, Boğaziçi Kanunu -İstanbul'da özellikle uygulanan- Orman Kanunu, keza, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanunu, Kıyı Kanunu gibi özel kanunlardaki hükümler muhafaza edilmiştir. Keza, devletin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerdeki hükümler aynen korunmuştur. Dolayısıyla, SİT alanlarıyla ilgili olarak bu ifade ettiğim görüşler çerçevesinde, SİT alanlarının inşaata açılıyor olmasını iddia etmenin, kanaatimce, doğru olmaması icap eder.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; bunun dışında, tasarıyla getirilen başka bir düzenleme, bütçe kanunlarında yer alan hazine arazilerinin veya hazine mülkünün kiralaması, satışı, irtifak hakkı tesislerindeki geçici teminat miktarları yüzde 30'a yükselmiştir. Bununla, ihale almak niyetinde olmayan kötü niyetli iştirakçilerin ihaleye girişleri engellenmek veya tecziye edilmek istenmiştir.

Tasarının getirdiği diğer önemli bir hüküm, toplukonut projeleri ve kooperatiflerin desteklenmesi amacıyla, hazine arazi ve arsalarının, toplukonut kooperatiflerine, bu kooperatiflerin kendi aralarında teşkil ettikleri birliklere ve üst birliklere, kendi aralarındaki rekabet şartları içerisinde, rayiç bedelle satışını öngörmektedir.

Daha önce de ifade ettiğim üzere, tasarı, Vakıflar Kanununa önemli ölçüde düzenleme getirmiştir. Bilindiği üzere, sadece hazine arazileri değil, ülkemizde büyük ölçüde Vakıfların mülkiyetinde veya idaresinde bulunan araziler de, önemli ölçüde, özel, gerçek ve tüzelkişiler tarafından kötü kullanıma, işgale maruz kalmıştır.

Diğer taraftan, Vakıflar İdaresinin bütçesi, bu idarenin mülkiyetinde veya kullanımında bulunan abide eserlerin bakımına, onarımına kâfi gelmemektedir. İşte, bu maksatla tasarıya getirilmiş bulunan bir hükümle, müstakbel kira gelirleri karşılığında, mevcut veya yeniden ihalesine iştirak edecek kiracıların, uzun vadeli, yirmidokuz yıla kadar vadeli kiralamalarına imkân vermek suretiyle, vakıflara ait bu tarihî eserlerin inşa, bakım ve onarımlarının gerçekleştirilmesini amaçlamaktadır. Vakıflara ait bu araziler, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olabilir, mazbut vakıflara veya mülhak vakıflara ait olabilir.

Aynı şekilde, vakıflarla ilgili olarak yapılmış bulunan diğer önemli bir düzenleme, üzerinde toplu yapılaşma bulunan vakıflara ait mülklerin hazine arazileriyle trampa edilmesidir. Trampa karşılığında, esasen, bu vakıf arazilerinin, üzerindeki işgalcilere satış imkânı ve kabiliyeti kazandırılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla getirilen diğer önemli bir husus, 4070 sayılı Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunda yapılan değişikliklerdir. Bilindiği üzere, bu, 1993 yılında sona ermiştir. Bunun süresi 2002 yılının sonuna kadar uzatılmaktadır. Bu kanunla getirilmiş bulunan 40 ve 100 dönümlük tahditler kaldırılmaktadır; aynı şekilde, on yıllık kullanım süresi beş yıla indirilmektedir; yeni bir iki yıllık başvuru süresi öngörülmüştür. Keza, bu tür arazilerin taksitli satışlarında da faiz alınmaması benimsenmiştir.

Diğer bir düzenlemeyle, kısa adıyla, Tarım Reformu Kanununa tâbi olan bölgede, özellikle Şanlıurfa bölgesindeki hazine arazilerinin, kamu ihtiyaçlarında, yatırımların teşvikinde kullanılması imkânı benimsenmiş bulunmaktadır.

Tasarıyla getirilmiş bulunan önemli bir hüküm, yabancılara gayrimenkul satışıdır. Daha önce, Yüce Meclisten, doğrudan yabancı sermaye yatırımları konusunda geçmiş bulunan hükümden ayrı olarak, burada, yabancı ülke mevzuatına göre kurulmuş bulunan tüzelkişilere, Türkiye'de mülk edinme imkânı getirilmiş bulunmaktadır. Aynı şekilde, yenilik olmak üzere, köylerde mülkiyet edinme imkânı getirilmiş bulunmaktadır. Keza, aynî hak tesisi imkânı getirilmiş bulunmaktadır. Buradaki birinci sınırlama, mütekabiliyet esası olması benimsenmiştir; yani, bize aynı hakkı tanıyan ülkeye, ülke vatandaşlarına bu haklar tanınmıştır, tanınacaktır.

Yabancıların mülk edinmesinde diğer bir sınırlama, kamu yararı veya ülke güvenliği icap ettirdiği takdirde, Bakanlar Kuruluna, bu yabancılara satış konusunda sınırlama getirme yetkisi vermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, tamamlayın efendim.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) - Uygulama bakımından önemli bir husus sayılabilir; trafik para cezalarının gelişen şartlar ve ağırlaşan cezalar karşısında kredi kartıyla ödenmesi imkânı getirilmiş bulunmaktadır.

Son olarak üzerinde duracağım husus; tersane ve turizm yatırımlarıyla alakalı konudur. Bilindiği üzere, 1969 yılında çıkarılmış bulunan bir Bakanlar Kurulu kararıyla, Tuzla, gemi inşa bölgesi olarak gemi inşa sanayiine tahsis edilmiş bulunmaktadır; ancak, o günden bu güne kadar, bu gemi inşa sanayicilerinin devletle büyük ölçüde ihtilafları bulunmaktadır. Şimdi, getirilen bu hükümle, hazinenin özel mülkiyetinde veya kamunun hüküm ve tasarrufu altında bulunan, gemi inşa sanayii için tesis edilmiş bulunan veya üzerinde irtifak hakkı tesis edilmiş bulunan gayrimenkullerden Emlak Vergisi değerinin, bir defaya mahsus olmak üzere, yüzde 1'i ödendiği takdirde ve ilgili idarenin ibraz edeceği sözleşme imzalandığı takdirde, bu kişilerle olan ihtilaflar sona erdirilmekte, kamunun açmış bulunduğu davalar geri çekilmekte veya yeni bir dava açılmamaktadır. Aynı uygulama, turizm yatırımcıları için de getirilmiş bulunmaktadır. Turizm bölgelerinde, ilgili kanun gereğince, turizm alanı olarak ilan edilmiş ve turizm tesisi olarak gerçekleşmiş bulunan yatırımlarda, izinsiz olarak, sözleşmeye aykırı olarak yapılmış bulunan yapılara ilişkin sorun, aynı şekilde, proje bedelinin yüzde 3'ü kamuya ödendiği takdirde, nihayete erdirilmekte; bu şekliyle, turizm yatırımcılarının kamuyla olan ihtilaflarına da son verilmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, bu tasarıyla, hazine taşınmazlarının kullanımından doğan devlet ile vatandaş arasındaki uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması, yatırım ortamının iyileştirilmesi, yabancı yatırımların teşvik edilmesi, yerel yönetimlerin malî yapılarının kuvvetlendirilmesi ve yerel yönetimlere yetki devredilmesi, kişilerin mülkiyet haklarını kullanmalarına ilişkin mağduriyetlerin giderilmesi ve nihayet, hazineye kaynak sağlanması amaçlanmış bulunmaktadır.

Tasarının hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Açıkalın.

Saat 18.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.48

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.07

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

198 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Tarım, Orman ve Köyişleri; Çevre; Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/602) (S. Sayısı: 198) (Devam)

0BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde, şahısları adına söz istekleri vardır; şimdi bu istekleri yerine getireceğim.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, benden önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Akif Hamzaçebi, benim de yüzde yüz katıldığım benzer düşünce ve görüşlerimi Grubumuz adına ayrıntılarıyla dile getirdiği için, tekrardan kaçınmak istiyorum.

Ben de, özellikle doğal SİT alanlarını imara açan 5 inci madde üzerinde ayrıntılı bilgi sunmak ve görüşlerimi Yüce Meclise arz etmek istiyordum; ama, önemli bir siyasal ve etik durum ortaya çıktı. O nedenle, ben, bu ayrıntılardan önce, Yüce Meclisin prestijiyle, saygınlığıyla, itibarıyla ilgili bir durumu dile getirmeyi zorunlu görüyorum.

Arkadaşlar, bu tasarıyı görüşüyoruz, komisyonlarda görüştük -ben, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim- altkomisyonlarda görüşüldü, hâlâ görüşülüyor; ama, bu arada ne oluyor; bakın, size bir gazete haberi okuyorum: "AKP Hükümeti, SİT alanlarının yüzde 6 oranında yapılaşmaya açılmasına ilişkin tasarı hazırladı. Tasarı, Meclis komisyonlarında görüşülürken, kamuoyundan gelen tepki üzerine yapılaşma oranı yüzde 3'e düşürüldü. Ancak, bu oran bile yağmacıların iştahını kabarttı. Tasarı daha yasalaşmadan SİT alanlarının fiyatları yüzde 100 arttı. Star muhabirleri, İzmir'den Antalya'ya kadar sahil şeridini dolaştı, emlakçilerle konuştu, SİT alanlarındaki fiyat artışlarını tek tek tespit etti. İşte yeni fiyatlar:

Fethiye: Akdeniz Emlakin sahibi Ramazan Malyerli anlattı: Eşen Belediyesinde SİT alanları dönümü 2-2,5 milyar liraya zor satılıyordu, şimdi dönümü 8-10 milyar lira. Ölüdeniz'deki SİT alanları dönümü 15-20 milyardan alıcı buluyordu. Tasarının Meclise sunulmasının ardından 60-70 milyar liraya yükseldi. Kabak, Katrancı, Bardakçı Koylarında arazilerin dönümü ise 80-100 milyar lira oldu."

Tabiî, ben, bu haberleri en güvendiğim arkadaşım, Fethiyeli, Muğla Milletvekili Cumhur Yaka'ya "asparagas haber mi, şişirme var mı" diye sordum "az bile" dedi.

Aynı şekilde, uzatmayayım, Kuşadası'nda, Bodrum'da, Çeşme'de, Antalya'da bu gelişme devam ediyor; yani, biz, yasama görevimizi yerine getirirken, bir yerde arsa spekülasyonu yapanların, spekülatörlerinin ekmeğine yağ sürüyoruz, gayrimeşru kazançlara kapı açıyoruz. Bu, bizim görevimiz değil, tam tersine bizim saygınlığımızı azaltan bir durum. Sadece doğal SİT alanının imara açılması meselesi değil, orman vasfını, niteliğini kaybetmiş arazilerin şahıslara satışıyla ilgili anayasa değişikliği üzerinde de mesai sarf etti bu Meclis; çok vakit kaybettik. Sonra, gazetede bir haber çıktı "Maliye Bakanının orman vurgunu: Beykoz Çavuşköy'de, 283 ada, 6 parsel ve 284 ada, 1 parselde yer alan arazilerin kuzeyi yol, güneyi orman..." diye devam ediyor. Sonra, bu haber devam ediyor ve burada bir suçlama daha var.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)- Star Gazetesi!...

K. KEMAL ANADOL (Devamla)- Açıklamaya davet ediyorum ben değerli milletvekili arkadaşlarımı. Gazetenin beyanını naklediyorum, haberi naklediyorum: "AKP İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç'ın, Çavuşbaşı'nda 2/B arazisi üzerindeki tripleksi; şimdiki değeri 200 000 dolar" deniliyor. "AKP İstanbul Milletvekili Ali İbiş'in, Çavuşbaşı'nda 2/B arazisi üzerindeki villası; şimdiki değeri 500 000 dolar." Benim iddiam değil, ben, gazete haberini okuyorum.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul)- Hangi gazete?..

K. KEMAL ANADOL (Devamla)- Sonra, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal, bu iddiaları Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda dile getirdi ve Sayın Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, daha önce, Bakanlığından önce, 2/B kapsamına giren yerde 10 dönümden fazla arazi satın aldığını ve bu arazilerin değerinin, anayasa değişikliğinden sonra, anormal artacağını beyan etti. Bunları bir iddia olarak, yine, basına dayanarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda beyan etti.

Şimdi,  çok  önemli bir olay gerçekleşti dün akşam, bizzat izlediğim televizyon programında. 1 Temmuz 2003 günü saat 23.00'te, NTV'de 24 Saat Programı yayınlandı; Mirgün Cabas ve Banu Güven bu programı yönettiler, onların programı, ikisinin programı ve bu programa Sayın Maliye Bakanı telefonla katıldı. Elimdeki dosya, bu programın transkripse edilmiş, çözülmüş, deşifre edilmiş şekli, biçimidir. Aynen, sorular ve yanıtlar elimdeki dosyada var.

Program uzun, bazı yerlerini atlıyorum. NTV'de, gazeteci soruyor: "Sözünü ettiğiniz orman vasfını yitirmiş arazi. Sizinki 50 000 metrekare, tamamı 6 000 000 000 metrekare... Yasayla bunlarla ilgili de bir düzenleme yapılması öngörülüyor, Orman Bakanlığının yasasıyla. Peki, sizin bu düzenlemeyle kazanacağınız hak ya da benzer durumda olanların kazanacağı hak nedir?

NTV... - Bu 50 000 metrekareyi kimden satın almıştınız?

Kemal Unakıtan - Daha önce zilyetliği bulunan şahıslardan.

NTV - Dolayısıyla, siz, tapusuz bir arazinin sahibisiniz...

Kemal Unakıtan - Evet, tapusuz bir arazinin sahibiyim.

NTV - Bunun yasadışı olmadığını söylüyorsunuz; ama...

Kemal Unakıtan - Tapusuz yer sahibi olmak yasadışı mı?

NTV - Sayın Bakan, daha önce de bu konuda yaptığımız bağlantılarda, bu yasayla beraber 'işgalci' terimi de kullanılmıştı. İşgalcilerden, en azından, bu arazilerin bedelini almak mümkün olacak denmişti. Şimdi, sizin için de aynı durum söz konusu olmuyor mu?

Ve bu arazi üzerinde, 50 000 metrekare üzerinde hiçbir yapının da bulunmadığını söylüyorsunuz. Nerelerde arazileriniz?

Kemal Unakıtan - Çavuşbaşı'nda.

Yalnız, ben, size bir şey söylemek istiyorum: Birincisi, bu SİT alanları yanlış söyleniyor. Doğal SİT'ler burada... Benim bu arazimin ne doğal SİT'le ne başka bir SİT'le alakası yok.

NTV - Söylenen de şu zaten; deniliyor ki, bu tür düzenlemelerle fırsatçılar ödüllendiriliyor. Bir yeri işgal edip yirmi otuz sene direnenler kazançlı çıkmış oluyor. Bir taraftan bununla açıklanıyor; yani, böyle itiraz ediliyor. Bir taraftan dediniz ki, arazimin tapusu yok; ama, yasadışı bir durum da yok. Bu orman arazileri, halihazırda, kâğıt üzerinde devlete ait araziler değil mi?

Kemal Unakıtan - Hayır, değil. Zilyetliği olan, belli kimselere zilyetlik verilmiş ve muhtar kâğıdıyla satışı olan araziler. Herkesin orada yerleri var."

Arkadaşlar, uzatmıyorum; bütün Türkiye bu ekrandan bu konuşmalara tanık oldu. İçinizde çok hukukçu var, hukukçu olmaya da lüzum yok, belli; orman arazilerinde zilyetlik söz konusu olmaz. Gerek Anayasaya gerek Medenî Kanuna gerekse ilgili yasalara, mevzuata göre orman arazilerinde, gidip Uludağ'da 2 dönüm yer çevirip, kırk sene sonra ben buranın zilyediyim diyemezsiniz. Böyle bir mevzuat yok; bu, suçtur.

Kaldı ki, hiçbir değeri olmayan, orman arazisi olan bir yeri, ileride legalleştirmek, meşrulaştırmak, oraya tapu çıkarmak amacı olmayan kişi, para verir de onu satın alır mı?!

Bugün, Maliye Bakanlığı koltuğunda oturan bir sayın milletvekili, bir Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi, zilyetle, muhtar senediyle arazi satın alır mı arkadaşlar?! Olur mu böyle şey?! (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Uyanıksa alır! Geleceği görmüş!..

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Burada, bir vergi barışı söz konusu oldu, günlerce uğraştık, Meclis meşgul edildi; altından çıka çıka, Sayın Kemal Unakıtan hakkındaki davalar -iki dava- af kapsamına girdi, vergi barışının kapsamına girdi; dağ fare doğurdu, yani, Kemal Unakıtan kurtulmuş oldu.

Şimdi, 2/B...

MEHMET SARI (Osmaniye) - Başka kimsenin arazisi yok mu?!

MUHARREM KARSLI (İstanbul) - Hiç mi işe yaramadı?!.

MEHMET SARI (Osmaniye) - Başka kimlerin arazisi var? Başkasının arazisi yok mu?

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yalansa, doğrusunu söylesin.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Efendim, başka birisinin arazisinin olması başka; ama, şu bakanlık koltuğunda oturan, o şerefli koltukta oturan, devlet koltuğunda oturan birisine bazısı diyemezsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Anadol, son cümlelerinizi alacağım.

Buyurun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Son cümlelerimi söyleyeyim Sayın Başkan.

Ben diyorum ki, bu Meclis, gazi meclistir, antiemperyalist kavga veren bir meclistir. Bu Meclisin saygınlığına gölge düşüremezsiniz; burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir, Kemal Unakıtan'ın kişisel sorunlarını çözümleme meclisi değildir bu yüce makam. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Kemal Bey, istismara yönelik konuşmamanız lazım; burası bir hukuk devletidir.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Sayın Kemal Unakıtan'ın yapacağı tek şey vardır; o koltuğu boşaltmak. Eğer Adalet ve Kalkınma Partisinin saygınlığını düşünüyorsa, sizi kurtarmak istiyorsa, istifa etmelidir. Bakanı istifaya davet ediyorum.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.

İkinci söz isteği, Malatya Milletvekili Sayın Münir Erkal'a aittir; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün önünüze gelen yasa tasarısı, tümü üzerinde incelendiği takdirde, aslında, herkesin samimiyetle, içtenlikle destek vermesi gereken bir tasarıdır.

Değerli arkadaşlar, burada yapılan konuşmaları ben dikkatle izledim; Sayın Hamzaçebi'nin konuşmasını izledim, diğer arkadaşların konuşmalarını izledim. Burada, çeşitli kanunlardaki sisteme baktığınız zaman, maddelerin muhtevasına baktığınız zaman, hepsinde, aslında, Türkiye'nin aşamadığı bürokratik hantal devlet yapısını, çok da esnek, hızlı, etkin bir yapıya kavuşturma anlayışı yatmaktadır. Bir kere, organize sanayi bölgelerini, küçük sanayi bölgelerini, besicilik bölgelerini, endüstriyel gelişme bölgelerini, toplukonutu teşvik edecek, bunu hızlandıracak, kamunun elindeki işgal edilen ve yağmalanan araziyi imarlı bir hale getirecek bir devrin, böyle, farklı bir yorumla, bambaşka amaçlara çekilerek değerlendirilmesini anlamak mümkün değil.

Yerel yönetim uygulamalarında -belediye başkanlığı yapan arkadaşlar bunu çok iyi bilirler- hazineye ait mallar yağmalanmıştır, işgal edilmiştir, gecekondu bölgesi haline getirilmiştir. Biz belediye olarak talep ederiz; verin buraları, biz, değişim ve dönüşüm projeleri yapalım; sosyal ve teknik altyapısını, şehirleşme ilkelerine uygun hale getirelim deriz; ama, bunu, hazineden almak, genelde mümkün olmaz ve çok zordur, bürokratik engeller vardır bu işte. Ben, bir alan aldım; ne zor şartlarla aldığımı çok iyi biliyorum.

Burada, bakıyorsunuz maddeye; belediyelere ait olan bu arazileri, belediyelere bedelsiz devretme hakkı var. Şimdi, bu yerel yönetimleri güçlendiren, belediyelerin gücünü artıran, belediyelerin çarpık kentleşme dokusundaki yanlışlıklarını düzeltecek bir düzenlemeyi ortaya koyan bir yaklaşımın, yanlış olarak veya eksik olarak nasıl burada ifade edildiğini anlamam, gerçekten, mümkün değil. (CHP sıralarından alkışlar [!]) Teknik bir insan olarak bunu söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu, kamu elindeki hazineye ait arazilerin, çeşitli şekillerde kamuya, ikinci şahıslara, belediyelere, toplukonuta devredilmesi konusu , aslında herkesin talep etmesi gereken bir konudur.

Şimdi, burada, Sayın Hamzaçebi'nin bir değerlendirmesi var; gecekondu affı olarak yorumluyor ve şu andaki diğer birtakım SİT'lere de, aynı şekilde, 5 inci maddede gereken ilginin gösterilmediğini vurguluyor.

Bir kere, bunun gecekondu affıyla ne alakası var; ne alakası var gecekondu affıyla; bunu vurgulamak istiyorum. Siz, bu alanları, kamu arazilerini ortaya koyuyorsunuz. Bu alanlarda, geçen süreç içerisinde, Türkiye'de genelde belki yüzde 30'lar, İstanbul'da, Ankara'da yüzde 50'ler, 70'ler civarında bir kaçak yapı var. Ben, şunu, değerli arkadaşlarımızdan, vekillerimizden talep ediyorum: Bu belirsiz yapıyı devam ettirmenin, süregelen bu yanlış durumu devam ettirmenin nasıl bir mantığı olabilir; bunu teşvikten başka hangi mantığı olabilir?! Biz, 2/B'leri getirdiğimiz zaman, orman vasfını kaybetmiş arazileri bu kuralsızlıktan, bu belirsizlikten, imar fonksiyonu verilmemiş bu değişimden kurtaralım, adını koyalım, ondan sonra da, bunu düzeltmek için gerekli yetkileri devlete ve kamuya verelim diye teklif ettiğimiz zaman, bunun nasıl bir mahzuru olabilir?! Herhangi bir kamu alanında, kentsel alanda, kadastrodışı alanda belirsizlik varsa, herhangi bir şekilde bir fonksiyon verilmemişse, en çok işgale, yağmaya, istismara açık alanlar bu alanlardır.

Ormandaki, hazinedeki, kamudaki geçmişten gelen yağmayı tasvip etmiyorum; bunun sorumlusu da biz değiliz; ama, elimizde, ortada belli bir done varken, bu yanlışlar varken, eğer, AK Parti, hükümet olarak, bu yanlışı çözme noktasında birden fazla farklı kanunu bir araya getirerek birtakım çözümleri ortaya koyuyorsa, bundan rahatsız olmanın ne anlamı var; bunu da anlamıyorum! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yerel yönetimlere verilen devirlerde -bunu samimiyetle söylüyorum; burada, madde metnini okuduğunuzda da göreceksiniz- bunları bedelsiz veriyor; arkasından da, imar planları ve imar uygulaması yapılır deniliyor.

Türkiye'de gecekondu sorununu çözmek için, evet, baştan belki birtakım uygulamaları yapmak lazım, konut açığını gidermek lazım, senede 400 000 konut yapmak lazım; ama, bu alanlar da bir gerçekse, hastalıklı bir doku olarak, doğru olmayan bir doku olarak kentsel dokunun önündeyse, bunu çözmenin yolu, yerel yönetimlere güç vererek, yetki vererek, burada kentsel değişim ve dönüşüm projelerinin hazırlanmasına katkıda bulunarak, sağlıklı bir kent dokusunu Türkiye'nin önüne koymanın yolunu açmak lazım. Başka nasıl yapacağız bu işi? Yani, sadece, yapamazsın, giremezsin, uygulayamazsın diyerek, yasakçı zihniyetle Türkiye'de yapılan uygulamaların Türkiye'ye hiçbir hayır getirmediği ortadadır.

Bakın, dünyada, Rio Zirvesinden sonra ortaya konulan bir kavram var, çok kullanılan bir kavram var; bu kavram "sürdürülebilir" kavramıdır. Siz, herhangi bir alanı -bu, SİT alanı olabilir, kentsel SİT olabilir, tarihî, kültürel SİT olabilir, arkeolojik SİT olabilir veya başka bir doğal değerimiz olabilir- sadece koruma amaçlı yasak koyarak koruyamazsınız, Türkiye'yi koruyamadığınız gibi. Türkiye'de hangi tarihî ve kültürel SİT korunmuştur yasakçı kafayla! Biz, burada yaptığımız uygulamalarda bir otofinansman yöntemini getirerek... Yani, birinci derece doğal SİT'e siz yüzde 3 yapılaşma hakkı veriyorsunuz. Eğer 2 kat verirseniz, bu toplam alan içerisindeki rakam yüzde 1,5'e düşer; yüksek bir oran değildir. Demin, Sayın Açıkalın'ın söylediği bir söz vardı: "Bu alanlar insanla korunur." Yani, sistemin içerisinde otofinansman yöntemler uygulayarak, sistemin kendi kendini finanse edeceği bir finans yöntemini, tekniğini oluşturamazsanız, sistemi koruyamazsınız.

Ben, Hamzaçebi'nin çözüm önerilerine dikkat ettim, burada notlarımı aldım; tek çözüm olarak kamudan kaynak aktarımını ortaya koyuyor: Kamuda kaynak olsun, paraları bir tarafa -Hazineye- koyun buraları satın alın, istimlak edin vesaire... Türkiye'nin böyle bir gücünün olmadığını siz de biliyorsunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Siz, iyi dinlememişsiniz beni.

AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Türkiye'de, bırakın bu alanları, devlet, farkındaysanız, eğitim ve sağlık tesislerinde bile alan tespitini verip, ondan sonra yapayım diye bir finans tekniğini ortaya koyuyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Rakamlarla konuşun, rakamlarla...

AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Yani, Türkiye'de, bilhassa yeni çıkan kanunlarda, özellikle vergi, resim, harç vesaire gibi klasik teknikler yerine, değişik finans yöntemlerini; vatandaşı da sistemin içine katan, otofinansman tekniklerini uygulayan başka bir yaklaşımı; vakıf sistemini uygulayan, hibeyi uygulayan, vatandaşın sahiplenmesini mümkün kılan bir finans tekniğini sistemin içine enjekte ederseniz bu işi çözebilirsiniz; yoksa, kapısına koca bir "yasaktır, giremezsin, kullanamazsın, uygulayamazsın" yazısı koyarsanız, bir noktadan sonra, vatandaşın talepleri karşısında duramazsınız ve maalesef, korumak istediğiniz alan, yağmalanan, işgal edilen ve bambaşka bir yapıya dönüştürülen bir alan haline gelir. Türkiye'de, doğal çevredeki, kentsel çevredeki, tarihî, kültürel çevredeki, görsel çevredeki ve diğer çevrelerdeki korkunç tahribat ve yıkım, benim dediğim bu iddianın tespit edilmiş en güzel delilidir.

Değerli arkadaşlar, biraz önce konuşan arkadaşımız, bazı kanunların genelinden çıkıp özel birtakım uygulamaları gündeme getirerek şahıslara dönük politika da üretiyor. Bir kere, her şeyden önce, çıkacak kanunun tümüyle ilgili olarak, bu kanunun Türkiye'ye getireceği katkıyı ortaya koymamız lazım. Tasarının maddelerine baktığınız zaman, her alanda, il özel idarelerine, yerel yönetimlere yetki veren, yatırımları teşvik eden, yatırım yapmak isteyenlere kamu kaynaklarının aktarılmasına imkân veren bir mantık sergilenmektedir; yani, idareimaslahatçı, korumacı yaklaşım yerine, kamu kaynaklarının hızlı bir şekilde millete aktarılmasını -bu tasarının tümündeki temel gerekçe bu- temin eden bir yapı ortaya konulmaktadır. Bu aktarımda, bu tespitte hatalar olabilir, şu şekilde yapılırsa daha iyi olabilir diye teknik bir tartışma yapılabilir; ama, çıkacak kanunun tümünde, kesinlikle, dediğimiz, bürokratik, hantal devlet yapısının bu sistematiğini ortadan kaldıran, statükoyu korumayan, bu kaynakları, daha hızlı bir şekilde, esnek bir şekilde, fleksibl bir şekilde vatandaşa, toplukonuta, organize sanayi bölgelerine, küçük sanayi bölgelerine aktarmayı teşvik eden, bunu mümkün kılan bir yapı sergilenmektedir. Özü itibariyle, çıkacak kanunun temel gerekçesi budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, sözlerinizi tamamlayın.

AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Ben, şunu söyleyerek sözümü tamamlamak istiyorum: Sadece yasakçı zihniyet yerine, demin söylediğim "sürdürülebilirlik" kavramının gerektirdiği, sistemi koruma, koruduktan sonra geliştirme, geliştirdikten sonra, bunu, gelecek nesillerin yaşam potansiyelini tehlikeye atmadan onlara bırakacak şekilde çözüm üretme alternatifleriyle dolu bir yaklaşımın, Türkiye'de, her alanda, gerek tarihî ve kültürel SİT'lerde ve diğer doğal kaynaklarımızda ve gerekse kamu arazilerinin kullanımında doğru bir yaklaşım olacağını vurgulamak istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erkal.

Komisyonun ve Hükümetin bir söz isteği var mı? Yok.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Efendim, 1 inci maddeye geçmeden önce, Plan ve Bütçe Komisyonu, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre, bir önerge vermiştir, bir talebi vardır; okutuyorum, ona göre işlem yapacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 198 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 5, 30, geçici 3, 39 ve 40 ıncı maddelerinin, İçtüzüğün 88 inci maddesi uyarınca, Komisyonumuza geri verilmesi hususunun gereğini arz ederim.

         Sait Açba

              Afyon

Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüzün 88 inci maddesi gereğince, tasarının 5, 30, geçici 3, 39 ve 40 ıncı maddeleri, önergelerle birlikte komisyona geri verilmiştir.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

ÇEŞİTLİ  KANUNLARDA  VE  MALİYE BAKANLIĞININ TEŞKİLÂT VE

GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK

YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 29.6.2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 1 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Amaç

Madde 1. - Bu Kanunun amacı; Hazineye ait taşınmazların daha kısa sürede ekonomiye kazandırılmasıdır. Bu Kanunda geçen Bakanlık deyimi Maliye Bakanlığını ifade eder."

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi; buyurun.

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 1 inci maddesine ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Madde, hazineye ait taşınmaz malların ekonomiye kazandırılması amacıyla bu kanunun düzenlendiğini ifade etmektedir. Bu kanundan kasıt, daha önce 2002 yılında çıkarılmış olan 4706 sayılı Kanundur. Hükümet, duyduğu ihtiyaca paralel olarak bu maddede de çeşitli değişiklikler yapmaktadır. Madde, esasen, tasarının tümüne ilişkin bir anlayışı da yansıtmaktadır.

Biraz önce burada tasarının geneli üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan kişisel olarak söz alan bir arkadaşımız birtakım eleştirilerde bulunurken, Cumhuriyet Halk Partisi olarak veya benim Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapmış olduğum konuşmamda hiçbir şekilde ifade etmediğim görüşleri bize atfederek yorumlarda bulundu, yasakçı zihniyetten, sürdürülebilir kalkınma gibi kavramlardan hareket ederek eleştirilerde bulundu.

Taşınmazlarda amaç, ekonomiye kazandırılması derken, gecekondu affı da taşınmazların ekonomiye kazandırılmasıdır. Düzenleme, esas itibariyle bir aftır. Af demekten neden çekiniliyor, bilemiyorum. Yani, var olan gecekonduların mülkiyet sorunlarını çözmek kötü bir şey değildir, imar sorunlarını çözmek de kötü bir şey değildir. Yaklaşımımız, burada, tasarının 5 inci maddesinde öngörülen düzenleme, çözüm için getirilen düzenleme yetersizdir. İlgili arkadaşımız maddeyi iyice okusaydı, görecekti orada. Maddede deniliyor ki, belediyeye bedelsiz devredilen taşınmazlar, imar planı yapılmaksızın devredilebilecek işgal eden kişilere. Yani, belediye imar planı yapmayacak, kadastral parsel üzerinden devredecek, daha sonra imar planı yapılacak. Yapılacak imar planında, işgalci kişinin gecekondusu, yeşil alanda, yolda veya kamu hizmeti alanında kalıyorsa "kusura bakma, burayı yıkıyoruz" diyecek. Bu kadar dolambaçlı bir yola gerek var mı?! Sadece diyoruz ki, önce imar planı yapalım; imar planı yapıldıktan sonra, kişiye, planlı olan arsayı verelim. Söylediğimiz budur.

Önemli olan, bir sorunu çözerken, o sorunun olduğu yerde bir daha öyle bir sorunun doğmasına meydan vermemek ve gecekondu insanının mülkiyet sorununu, imar sorununu, bu tip endişelerini ortadan kaldırırken, bu yerleri de kentimize, toplumumuza kazandırmaktır ve bir daha gecekondu yapımını önlemektir. Söylediğimiz budur. Söylemediğimiz şeyleri bize atfederek yorumlarda bulunmayı, doğrusu, çok uygun bulmuyorum.

SİT alanları... SİT alanlarında, ben rakamlarla konuştum; rakamları daha da devam ettirebilirim. Şu anda, Hazinenin sertifika nedeniyle karşı karşıya olduğu maliyet 150 trilyon liradır. Bu bilgiyi, komisyonda, Maliye Bakanlığı yetkilisi arkadaşlar vermiştir; ama, bu rakam daha da yükselecektir. Kaça kadar yükselir, o rakamı Maliye Bakanlığı bize verebilmiş değildir. Şu anda karşılaşılan maliyet, eğer, bir kamulaştırmaya giderse, 150 trilyon. Yükselir, daha yükselir; tabiî ki, 150 trilyonda kalmaz.

Şimdi ben soruyorum: 5 278 adet arkeolojik SİT alanında mağduriyet var mı; var. Yapılaşma yasağı var mı; var. Tasarı bir çözüm getiriyor mu; hayır. Efendim, biz, sadece birinci derece doğal SİT alanındaki mağduriyeti gidermek için buraları inşaata açıyoruz. Adalet anlayışı bu mudur?! Adalet anlayışı, eğer, mağduriyeti gidermek adına bir düzenleme yapıyorsanız, bütün mağdur olan kesimlerin, kişilerin mağduriyetini gidermektir. 5 278 arkeolojik SİT alanını bir kenara bırakıyorsunuz, 472 tane birinci derece doğal SİT alanına yüzde 3 oranında inşaat izni veriyorsunuz. Bakın, hükümetin içine de sinmemiş olacak ki, tasarının bu maddesini komisyona geri çekiyor. Tabiî, hükümet, burada ne tip bir düzenleme öngörecek, düşünecek, onu bilemiyoruz; ama, mevcut düzenlemenin yanlış olduğu, haksızlıkları, adaletsizlikleri, mağduriyeti gidermekte yetersiz olacağı son derece açıktır.

Kamulaştırma çok yüksek boyutlara ulaşmaz. birinci derece doğal SİT alanını hesaplarsanız, sertifikaların inşaat yasağı olan tüm SİT alanlarına, arkeolojik SİT alanlarına da ait olduğunu düşünürseniz, içerisinde birinci derece doğal SİT alanının kamulaştırılması gereken kısmının tutarının çok fazla olmadığını göreceksiniz.

Peki, birinci derece doğal SİT alanını yüzde 3 oranında inşaata açarak bu kişilerin mağduriyetini önlediğinizi söylüyorsunuz. Tasarı, 10 dönümün altında arsası olana bu izni vermiyor. Yani, dargelirli insan, fakir köylü, çoğunlukla 10 dönümün altında araziye sahiptir ve bu insanların mağduriyeti devam etsin... Yaklaşım bu mudur?! Şimdi, ben soruyorum: Eşitlik nerede, adalet nerede?!

Tasarı -madem SİT maddesini konuştuk- baştan sona yanlışlıklarla doludur, baştan sona adaletsizliklerle doludur. Bu şekliyle, ne SİT alanlarındaki mağduriyeti giderebilir ne de bir başka çözüm getirebilir. Tam tersine, bu güzellikler de elimizden çıkar, hiçbir şeye yaramaz. Endişemiz budur; bunu ifade etmeye çalıştım.

Sürdürülebilir kalkınma kavramından söz etti arkadaşımız. Çok doğru; sürdürülebilir kalkınma, artık, toplumların ihtiyaç duyduğu bir kavramdır. Türkiye'nin de gündemine girmiştir; Türkiye, uluslararası toplantılarına, konferanslarına katılmıştır, uluslararası sözleşmelere taraf olmuştur, imza atmıştır. Sürdürülebilir kalkınmanın tanımı şudur: Kalkınma süreci işlerken, kalkınma planlaması yapılırken çevreye ilişkin değerlerin de bu sürece dahil edilmesi, bu süreçte bu değerlerin de dikkate alınması. Yani, doğal çevreyi bir kalkınma planının unsuru olarak, kalkınma programının unsuru olarak dikkate alacaksınız, doğal çevreyi, doğal güzellikleri koruyacaksınız, yeteri kadar doğal çevreyi muhafaza edeceksiniz, geliştireceksiniz. Eğer sürdürülebilir kalkınma kavramını gerçekten savunuyor isek, doğal SİT alanlarında yasayla imar düzenlemesi yapmak kadar yanlış bir şeyi savunmak olamaz, sürdürülebilir kalkınmayla bu çelişir. Ya sürdürülebilir kalkınmayı savunmayacaksınız ya da -savunuyorsanız- yüzde 3 oranındaki inşaat iznini tasarıya dahil etmeyeceksiniz.

Bunları ifade etmek üzere söz aldım. Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sizlere ifade etme imkânını buldum.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, Sayın Hamzaçebi'nin, gecekondu affıyla ilgili konuyu yanlış anlattığıma dair bir sözü oldu; onu cevaplandırmak istiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Diyalog meclisi değil burası, monolog meclisi kardeşim!

BAŞKAN - Bakalım zabıtlara, değerlendireceğim Sayın Erkal.

AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Recep Koral; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 1 inci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, madde üzerinde ve maddeye bağlı diğer maddelerle ilgili de görüşlerimi arz edeceğim.

Burada, genellikle, hukukçular ve maliyeciler konuşuyorlar. Bu konunun teknik yönü boş kalıyor. Ben bunun Bayındırlık Komisyonundaki görüşmelerine katılmıştım. Aynı zamanda Plan ve Bütçe  Komisyonunda da görüşmeleri izledim. Teknik yönünde boşluk olduğu kanaatindeyim; çünkü, burada bir imar affından bahsedildi. Tabiî "imar affı" dediğiniz zaman hem halkımızın hem de burada bulunan sayın milletvekillerimizin, bir önceki, 2981 sayılı, 2805 sayılı, 3366 sayılı kanunlarla çıkarılan imar affı akıllarına geliyor. Halbuki bu tasarıda asla böyle bir şey yok. Hazine arsası üzerinde yapılaşmalardan bahsediliyor ve hazine arsası üzerine yapılmış olan bu yapıların belediyeler eliyle mülkiyetlerine kavuşması söz konusu; yani "gecekondu" diye tabir ettiğimiz yapıların mülkiyetlerine kavuşması söz konusu. Bu doğru, bunu getiriyor; ama, bunu getirirken, imar aflarıyla gelen bir imar ıslah planı yok. Ne var?.. Mevcut imar mevzuatına uygun düzenlenmiş imar planları var. Bu imar planları, zaten, her yerde bütün insanlara aynı hakları veriyor. Yani, mevcut teknik düzenlemeler imar planlarına göre yapılır ve bu imar planlarına göre bu binalar mülkiyet kazandıktan sonra imar hakkı kullanılabilir. Yani, mevcut imarda bir af yok, bir değişiklik yok. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bu yanlış söyleniyor. Bu söylemlerin düzeltilmesi lazım; çünkü, halkımızda da kamuoyunda da bir imar affı beklentisi var. Bunu dinleyenler de sanki bir imar affı çıkıyormuş zannına kapılacaklardır. Burada, sadece mevcut yapılardan Hazine arsası üzerine yapılanların mülkiyetiyle alakalı bir düzenleme geliyor ki, bu da doğrudur; çünkü, işgal ettiği araziyi bedel ödemeden kullanmasının doğru olmadığı kanaatindeyiz.

Tabiî, diğer bakımdan, bu, SİT alanlarıyla alakalı, gerek basında gerekse kamuoyunda çok yanlış değerlendirmeler var. Tabiî, arkadaşlarımız, burada, mümkün olduğunca, muhalefete mensup olanlar da bunun doğrusunu ifade etmeye çalışıyorlar; ama, görüyoruz ki, burada yine bir çelişki var.

Biraz evvel 2/B arazileriyle alakalı değerlendirme yapıldı. Tasarıyla hiç uzaktan yakından alakası yok. 2/B ile alakalı anayasa değişikliği Meclisimize geldi, biliyorsunuz başına gelenleri; şimdi yeniden Meclisin gündemine gelmesini bekliyoruz; ama, bununla uzaktan yakından alakası yok. Bu, tamamen, SİT alanlarıyla alakalı bir koruma ve kullanma dengesini getiren bir maddeydi, onu içeriyordu; onu da komisyon geri çekti. Onun üzerinde de arkadaşlarımız görüşlerini belirtiyorlar ve hatta, bir adım daha ileri giden oldu; 2/B arazisini değerlendirmeyi ve bu yasaya dahil etmeyi bırakınız, bir de 2/B'nin orman arazisi olduğunu ifade etti. Halbuki, hepimiz biliyoruz ki, 2/B arazileri, orman vasfını kaybetmiş, orman dışına çıkarılmış ve tekrar, orman olarak ağaçlandırılması mümkün olmayan arazilerdir. Yani, bunlara orman arazisi deyip de, orman arazileriyle ilgili olarak, orman arazilerinde zilyetlik olmaz sözünü söylemek... Elbette, orman arazisinde olmaz; ama, 2/B orman arazisi değil ki! Bunu çok iyi ayırt etmemiz lazım ve konuşmalarımızı bu gerçekler üzerine bina etmemiz lazım.

Tabiî, SİT'lerle alakalı da... Kamuoyunda SİT dediğimiz zaman, eyvah, nedir; Ölüdeniz'in üzerine inşaat yapılacak! Tabiî, bunun böyle olmadığını her ortamda söylüyoruz. Yani, millî parklarımız, arkeolojik SİT'ler, tarihî SİT'ler, kentsel SİT'ler, ormanlarımız, kıyılarımız, Boğaziçi Kanunu buna dahil değil, bunu gayet iyi biliyoruz; ama, bunu bildiğimiz halde, yanlış anlamalara sebebiyet verecek söylemleri burada, Meclis kürsüsünden, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünden ülke insanımıza söylemeye devam ediyoruz. Lütfen, bu konularda biraz daha hassas olmaya devam edelim.

Tabiî, bazı arkadaşlarımız, yani, belki, kendilerince haklı olarak diyorlar ki, efendim, doğal SİT'te... Biliyorsunuz, şu anda, doğal SİT uygulamalarında takas usulü var. Hazine, burada bulunan şahıs mülkiyetindeki arazilere bir değer biçiyor, bu değer üzerinden bir belge veriyor ve bu belgeyi, hazine arsalarının ihalelerinde, arsa mülkiyetine sahip olan malikler para yerine kullanabiliyor. Yani, hazine arsalarında, kendi arsalarının değeri kadar bunu kullanabilme imkânları var; bir nevi takas ve para yerine geçen bir belge. Bu belge uygulaması devam ediyor. Şu ana kadar, Hazine, önemli bir talep olmamasına rağmen, 150 trilyonluk böyle bir belge düzenlemiş; bunun sınırı yok. Efendim, bunları, haksızlık yapmayalım, bu arazi, doğal SİT arazisi yüzde 10'dur, geri kalan yüzde 90, yani, arkeolojik SİT'lere, tarihî SİT'lere de kullanalım, onları da mağdur etmeyelim... Böyle bir imkân yok ki!.. Niye; çünkü, doğal SİT'lerle ilgili olarak kanundan gelen yapılaşma hakkı var. Şu anda, doğal SİT'le alakalı olarak, ikinci ve üçüncü derecede kalan doğal SİT'ler zaten yapılaşmaya açık. Bunun dışında, birinci derecede olan doğal SİT'lerle alakalı böyle bir tasarı gelmişti; bu madde önümüzdeki günlerde yine gelir diye umuyorum şahsen. Çünkü, neden; koruma-kullanma dengesi... Yani, koruma kurulları arzu ederse yüzde 3, yüzde 5, yüzde 10, bazılarına verebilir. Biz, burada getireceğimiz yüzdeyle, koruma kurullarına bir üst sınır getiriyoruz. Yani, bu tasarı çıksaydı, koruma kurullarından, korumu imar planı olmadan, uygulama planı olmadan herhangi bir şekilde imar izni almak, inşaat yapmak mümkün olmayacaktı ki. Burada getirilmek istenen, koruma kurullarına bir üst sınır çizmektir. Bundan daha ileri gidemezsin...

Metrekareyle ilgili olarak da hükümetin getirdiği tasarıda bir sınır yoktu. Biz, Bayındırlık Komisyonunda "10 000 metreden küçük olmasın" dedik. Bu, tartışılabilir;  2 500 olur, 5 000 olur, 10 000 olur; ama, 10 000 şunun için geldi: Yüzde 3'lük bir imar gelecekse, 10 000 metre arsası olan iki  kat  yapsa,  300 metrekare bir inşaat; yani 150 artı 150, toplam 300 metrekare yapabilir. Yani, 1 000 metreniz olursa, o zaman 30 metrekare inşaat yapacaksınız. Yani, o, bir mantıkla ortaya kondu. Bu mantık tartışılabilir, bu metreler değişebilir, değişmez şeyler değil; ama, bunu ne kadar aşağı indirirseniz, oran aynı olduktan sonra, inşaatla alakalı herhangi bir küçülme söz konusu olmayacaktır, oranla alakalıdır. Komisyonda yüzde 6'yı biz yüzde 3 olarak teklif etmiştik, üstkomisyondan da öyle geçti. Dolayısıyla, geldiği zaman  Parlamento buna karar verecektir Onun için, değerli arkadaşlar, bu 10 dönüm şartı, tamamen Meclisin takdirindedir, değişebilir.

Ayrıca, bir konu daha var. Burada, imar planı yapılmaksızın hazine arsalarının belediyeye devrinde "imar planının yapılması ve imar uygulamasının yapılması esastır" deniyor. Bunun üzerinde çok iyi durmak lazım; ama, istisna getiriliyor. Çünkü, bir kadastral parsel vardır ve bu kadastral parselin üzerinden, imar uygulaması yapılmadan bir yol geçirilmesi söz konusudur, ilgili kamu kurumu tarafından. Tabiî, böyle bir durum söz konusu olabilir veya imar uygulaması tamamlanmadan evvel bu parselin satışı söz konusu olabilir. İşte, böyle bir durumda, sadece şartlardan bir tanesi terk ediliyor orada, dikkatli okursanız -burada hep dikkatli okuyun diye ifade ediliyor, ben de dikkatli okursanız diyorum- imar planı veya imar uygulamasından birisi. Yani, imar planı olacak, uygulamadan sarfınazar edebilirsiniz, istisnaî bir haldir bu. Bunlardan sadece biri geçiyor. İmar planı olmadan böyle bir satışın söz konusu olmayacağını bu tasarı içerisinde görmek mümkün.

Yani, bütünüyle değerlendirdiğimiz zaman, özel ormanlarda, tarım alanlarında imar hakkı olan bir ülkede, şahsıyla alakalı mülkiyeti olmuş insanların, bu haklarını, koruma -kullanmayla fevkalade yerine getirebileceklerine inanıyoruz; aksi halde, sahip çıkmak da mümkün olmuyor, devlet, kendi arsalarına, arazilerine bugüne kadar sahip çıkmamış.

Mülkiyet hakkıyla ilgili, arkadaşlarımın, bilhassa Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın, en az AK Partili arkadaşlarım kadar hassas olduğunu biliyorum, inanıyorum. Dolayısıyla, mülkiyet hakkının değerlendirilmesinde ayırımcılık yapılmadan, her kim olursa olsun ayırımcılık yapılmadan değerlendirme yapılması gerektiğine inanıyorum.

Gerçekten, maddeleri itibariyle çok geniş; ama, ben, bu, 1 inci madde kapsamı içerisinde- özellikle "Hazineye ait taşınmazların ekonomiye kazandırılması esastır" diyor maddede- toparlama yapmaya ve teknik konularda bilgi arz etmeye çalıştım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koral.

Madde üzerinde, şahısları adına söz isteği var.

Ağrı Milletvekili Sayın Melik Özmen, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısının ülkemize hayırlar getirmesini baştan temenni ediyorum.

Söz istemekteki amacım şuydu: Bizler, yalan söylemeden, sözlerimizi tutmak suretiyle, haksız kazanç elde etmeden, kendimiz için ne düşünüyorsak başkaları için de aynı şeyleri düşünerek yaşamayı hedefleyen insanlarız; hem Cumhuriyet Halk Partililer hem AK Partililer ve hem de bu ülke üzerinde yaşayan bütün insanlar. Amaç, bu çatının altında, işte bu bahsettiğim dört ana ilkeyi bir arada yaşatabileceğimiz bir sistematik yapıyı da kurabilmek.

4 Kasımdan bu yana, bu çatı altında, hükümetlerimiz kuruldu, komisyonlarımız teşkil oldu ve her iki partinin desteğiyle, sivil toplum örgütlerinin ve Meclis dışındaki diğer siyasî partilerin görüşlerinden yararlanarak ve devletin çeşitli kurumlarının görüşlerini de almak suretiyle, bu memleketin önündeki, bu insanların önündeki bazı engelleri kaldırmak üzere yoğun çaba sarf ediyoruz. Yaptığımız her şey mükemmel doğrudur; hayır... Yaptığımız her şey tamamen yanlıştır; hayır... Hepimiz insanız, insan olarak eksikliklerimiz vardır, fazlalıklarımız vardır; bazımızın bazımıza üstünlükleri vardır; ama, burada, bu kanun tasarısıyla varılmak istenilen birincil amaç, insanların hukuk düzeni içerisinde yalan söylemeden yaşayabilmelerini temin etmeye dönük bir yapıya kavuşmak. İkincil amaç, memleketin içerisinde bulunmuş olduğu ekonomiyle ilgili birtakım kaynakları harekete geçirip -ekonomiyle ilgili kaynak derken, çeşitli arazilerini, hazine arazilerini, altyapısını, yani tüm kaynaklarını  kastediyorum- daha motive edilmiş, daha teşvik edilmiş bir yapıya kavuşmak.

Şimdi, bakın, kanun tasarısının 1 inci maddesinde ne deniliyor: "Bu Kanunun amacı; Hazineye ait taşınmazların daha kısa sürede ekonomiye kazandırılmasıdır. Bu Kanunda geçen Bakanlık deyimi Maliye Bakanlığını ifade eder." Şimdi, bundan güzel bir amaç olur mu?! Bakın, bu amaç neticesinde neler oluyor:

1. Çeşitli uyuşmazlıklar ortadan kalkıyor, toplumsal barış elde ediliyor.

2. Satışlar cazip hale getiriliyor.

3. Belediyelere satış gelirinden pay veriliyor.

4. Organize sanayi, küçük sanayi siteleri, hayvancılık, endüstri ve teknoloji için çeşitli hazine arazilerinin harekete geçirilmesi sağlanmış oluyor.

5. Özel sektör yerli ve yabancı sermaye yatırımlarının ülkemize gelişinin hızlandırılması sağlanıyor.

6. Toplukonut yoluyla vatandaşların toplukonut edinmesiyle ilgili engeller ortadan kaldırılıyor.

7. Köy ve beldelerdeki tarım arazilerinin kullanıcılarına satışı kolaylaştırılıyor.

8. Taksitli satışlarda faiz uygulanmıyor.

9. SİT alanlarındaki taşınmaz mal sahiplerinin bugüne kadar uğramış oldukları mağduriyetlerle ilgili bir nebze giderme sağlanıyor.

10. Tarım reformu alanında, tarımla ilgili yapılmış olan tarım arazilerinin dördüncü sınıftan yukarı olanları  kullanıma açılıyor.

11. Mal edinimiyle ilgili karşılıklılık ilkesi içerisinde ülkemizden dışarı gidenlerin veya bizim ülkemize gelip mal edinmek isteyenlerin önündeki engeller kalkıyor.

12. Taş, çakıl, kum gibi ocakların işletilmesinde yerel idarelerin güçlendirilmesi amaçlanıyor.

13. Su ürünü, su kaynaklarıyla ilgili alanların belediyeler ve il özel idarelerine devri konusunda hızlanma yapılıyor. Yani, daha devam edebiliriz.

Bu, önemli bir şey. Yani, sonuçta, eksik olabilir, hatalı olabilir, yanlış olabilir. Muhalefet de, tabiî ki, bu eksiklikleri, bu yanlışlıkları giderme konusunda iktidar partisine yardımcı olacaktır; ki, ben buna da kesinlikle inanıyorum, ben de Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim, Plan ve Bütçe Komisyonundaki değerli arkadaşlarımızın bu kanun üzerinde çok emekleri var. Bunlar birlikte, fikirler bir araya gelerek, çatışarak ya da çatışması sonucunda hakikatler ortaya çıkar. Ama, size özellikle bir şey göstermek istiyorum, buraya onun için geldim, hep rakamlarla konuşalım, rakamlarla konuşalım diyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika efendim, açıyorum mikrofonunuzu; toparlayınız lütfen.

MEHMET MELİK ÖZMEN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bakın, 5 278 arkeolojik SİT 831 doğal SİT (bunun 472'si birinci derece), 188 kentsel, 125 tarihî, 390 karışık, toplam 6 812 SİT alanı var. Bu 6 812 SİT alanının -size net bir şey söyleyeyim- ancak yüzde 7'siyle ilgili, bunun da yüzde 50'si, yani, yüzde 3,5; yüzde 2'ler civarındaki kısmıyla ilgili, özel mülkiyeti olanlarla ilgili bir işlem var.

Bakın, ben, size bir şey getirdim. Bu, 100 parsellik bir arsa, parselasyon yaptım, size net gösteriyorum, yüzde 3 şu, görebiliyor musunuz, ne kadarlık alanı kaplıyor!.. (CHP sıralarından "göremiyoruz" sesleri)

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Öyle başlar!..

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Biraz daha büyük bir tablo yapacaktınız, göremiyoruz...

MEHMET MELİK ÖZMEN (Devamla) - Şimdi bakın, burada şunu söylemeye çalışıyorum: Burayı, birilerinin koruması lazım, bütün dünyanın, bütün insanların, bu bölgeleri... Bizim bu bölgelerimiz, dünyanın en güzel bölgeleri. Burayı, bir Eskimo çocuğunun da görmesi lazım, burayı bir Aborjin çocuğunun da görmesi lazım, burayı bir Güney Afrikalı çocuğun da görmesi lazım. Bu çocuklar geldikleri zaman, eğer, orada, en azından o çocukların oturacakları yerleri bile yapmaya izin vermezsek, olmaz. Ben, bunun altını çizmek için bu sözleri söylüyorum.

İnşallah, bu tasarı memleketimize hayırlı olur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özmen.

Şahsı adına ikinci söz, Trabzon Milletvekili Sayın Asım Aykan'ın.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yasa tasarısının 1 inci maddesi görüşülürken, bir iki önemli konuyu bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Bir ülkenin görüntüsünü birinci derecede etkileyen, kentlerdir, yani şehirlerdir, medeniyetin göstergesi de şehirlerdir. Siz, yurtdışına, bir ülkeye gittiğiniz zaman, oranın idarî sistemine bakmazsınız, bakacağınız ilk şey şudur: Havaalanındaki tertip, düzen nedir, sizi nasıl karşılıyorlar, hangi düzenle şehre çıkıyorsunuz, şehre çıkarken hangi yoldan gidiyorsunuz, parkıyla, bahçesiyle, düzeniyle, tertibiyle, boyasıyla, nasıl bir kente gidiyorsunuz... Eğer, orada olumsuzluk varsa, o ülke hakkında bir kanaatiniz olur; burası medenî bir ülkedir veya değildir diye. Bir de, kurallara uyuyor mu, uymuyor mu diye bakarsınız; bu, belirleyicidir. Yani, medeniyet, imar ve kuralla yakından irtibatlıdır.

Şimdi, bunu niye söylüyorum; bizim kentlerimizin etrafında ya vatandaşın arazisi vardır veya hazine arazisi vardır; fakat, biz, bu bölgeleri planlamadığımız için, kentlerimizin etrafı şu anda elden gidiyor. Bir planlı bölge, hemen, planlı bölgenin yanında ya planlanmamış, üzerinde gecekonduların bulunduğu hazine arazisi var  veya şahıs arazisi var; vatandaş bildiği gibi bina yapıyor. 250 metrekareyi geçmeden 2 katlı bina yapması gerekirken, 10 katlı bina yapıyor. Bizim mevzuatımıza göre, belediye sınırlarının dışında olan alanlar için, vilayetin 250 metrekare ve 2 katı geçen yerleri yıkması gerekiyor; ama, bana, Türkiye'de, bir tane yıkılan yer gösterin, neresi var; yoktur. O zaman ne oluyor; hemen belediye sınırlarının bittiği yerde, mücavir saha imkânı da olmadığı için, karışık, ne olduğu belli olmayan, boyasız, dökülmüş, arada 5 metre yol mesafeli ucube alanlar ortaya çıkıyor veya hazine arazisi ise gecekondu işgalleri ortaya çıkıyor ve kentlerimiz rezil oluyor. Sonra diyoruz ki: Biz, Avrupa Birliğine gireceğiz... Bu kentlerle beraber Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesi mümkün değil.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) -  Girmek için satmak lazım!

ASIM AYKAN (Devamla) - Hayır, planlamak lazım, akıllı davranmak lazım.

Şimdi, mücavir saha olmayan yerlerde belediyeler plan yapamazlar; ya belediye sınırları içinde olacak veya mücavir saha olacak. Şimdi, mücavir saha olması için ne yapıyoruz biliyor musunuz; önce köyden karar çıkıyor, daha sonra belediye meclisinden geçiyor, sonra vilayete yazıyoruz, daha sonra Bayındırlık Bakanlığına geliyor, Bakanlık müsaade ederse orası planlanabiliyor. Böyle bir mantık olabilir mi arkadaşlar, böyle bir anlayış olabilir mi! Bakanlık istemezse, orası köy gibi kalacak, vatandaş bildiği gibi inşaat yapacak. Dolayısıyla, meseleye, bu tasarının mantığıyla bakarsak, hazine arazilerindeki bu işgaller planlama kültürüne kavuştuğu için fevkalade önemlidir. Hemen, buna ilaveyle, özel şahısların olduğu yerdeki arazilerde de kısa zaman içerisinde, vakit geçirmeden, mücavir sahaların belediyeye katılması konusunda köy kararı, belediye meclisi kararı ve vilayet kararını yeterli görmemiz ve merkezî idarenin, Bayındırlık Bakanlığının müsaadesine ihtiyaç duymamamız gerekiyor.

Bu vesileyle, SİT alanları konusunda da bir hususu ifade etmek istiyorum.

Arkadaşlar, Türkiye'de -belki tasarının ruhuyla birinci derecede ilgili değil; ama, bu vesileyle, bu konuyu bütün Meclisimizle paylaşmak istiyorum- birçok alan lüzumsuz yere SİT alanı yapılmıştır, gereksiz yere SİT alanı yapılmıştır.

Çok net bir tablo sunayım size: Ben Trabzon Belediye Başkanıyken, şehrimizin hemen girişinde, yaklaşık 50 000 000 dolarlık yabancı sermayeli bir yatırımı planladık. Belediye Meclisinde kararı çıkardık. Korumu kurulu, anıtlar kurulu toplantı yaparak "bu bölge, Yunan yazarı Ksenophon'un Anabasis adlı eserinin konusu olan, ricat eden onbinlerin denizden karaya çıktığı yerdir" diye karar aldı. Böyle bir şey duydunuz mu?! Tam Temel fıkrası!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın efendim.

Buyurun.

ASIM AYKAN (Devamla) - Sonra, burası, hem doğal SİT alanı ilan edildi hem de tarihî SİT  alanı ilan edildi. Tarihçi profesör arkadaşlarımızın itirazı üzerine, tarih kararını kaldırdılar. Daha sonra, biz itiraz ettik, ilgili arkadaşlarımız itiraz ettiler; yargı, kararı bozdu. Kendi kararlarını ikame etmek için, yandaki bölgeyi SİT alanı ilan ettiler, anılan bölgeyi de etkileşim alanına dönüştürdüler; yani, bir şekilde, biz, size bu binayı burada yaptırmayacağız mantığını götürdüler.

Bu tasarı vesilesiyle, koruma kurullarının da bundan sonra, kararlarını verirken objektif karar vermeleri istikametindeki düzenlemeleri getirmemiz gerekir; yoksa, bu mantık, hem ülkeye yatırımları engelliyor hem de birçok insanı mağdur ediyor.

Bu vesileyle düşüncelerimi paylaştım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aykan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III.  - Y O K L A M A

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, maddenin oylamasına geçerken yoklama istemi gelmiştir.

Şimdi, yoklama isteyen 20 sayın milletvekilinin salonda bulunup bulunmadığını tespit edeceğim.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, zannedersem oradan baktığınızda toplantı yetersayısını siz de göreceksiniz. Şu Heyet toplantı yetersayısını göstermektedir. İradeniz size aittir, saygı duyarım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, 57 nci madde çok açık.

BAŞKAN - Sayın Haluk Koç?.. Burada.

Sayın Mehmet Parlakyiğit?.. Burada.

Sayın Ahmet Yılmazkaya?.. Burada.

Sayın Feridun Fikret Baloğlu?.. Burada.

Sayın Sıdıka Sarıbekir?.. Burada.

Sayın Bihlun Tamaylıgil?.. Burada.

Sayın Türkân Miçooğulları?.. Burada.

Sayın Ramazan Kerim Özkan?.. Burada.

Sayın Erdal Karademir?.. Burada.

Sayın Mehmet Mesut Özakcan?.. Burada.

Sayın Hakkı Ülkü?.. Burada.

Sayın Nuri Çilingir?.. Burada.

Sayın K. Kemal Anadol?.. Burada.

Sayın Hüseyin Özcan?.. Burada.

Sayın Gürol Ergin?.. Burada.

Sayın Tuncay Ercenk?.. Burada.

Sayın Osman Kaptan?.. Burada.

Sayın Mehmet Nuri Saygun?..

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Halil Ünlütepe?.. Burada.

Sayın Nail Kamacı?.. Burada.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayı eksikse, önergeyi işleme koyamazsınız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yeterli sayıda arkadaşımız buradadır; yoklama yapacağız.

Şimdi, yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Cihaza giremeyen sayın milletvekilleri, görevlilerden yardım isteyebilirler.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Tarım, Orman ve Köyişleri; Çevre; Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/602) (S. Sayısı: 198) (Devam)

BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 4706 sayılı Kanunun 2 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bakanlar Kurulu kararı ile tahsisin kaldırılması ve satış

Madde 2. - Hazineye ait taşınmazlardan, tahsisli olanların ekonomiye kazandırılması  amacıyla tahsislerinin kaldırılmasına, Bakanlığın teklifi üzerine, Bakanlar Kurulunca da karar verilebilir . Bu taşınmazların satışı öncelikle yapılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

2 nci madde üzerinde verilmiş 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Mustafa Özyürek

Enis Tütüncü

 

Trabzon

Mersin

Tekirdağ

 

Mehmet Kartal

Feramus Şahin

Ali Cumhur Yaka

 

Van

Tokat

Muğla

 

"Madde 2.- 4706 sayılı Kanunun 2 nci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır."

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergenin gerekçesini mi okutayım, konuşacak mısınız?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 2 nci maddesi, 4706 sayılı Kanunun ilgili maddesini değiştirmektedir.

4706 sayılı Kanun, 2001 yılının hükümeti tarafından, yine, hazine arazilerinin satışının hızlandırılması amacıyla çıkarılmış olan bir kanundu. Yine, şimdiki hükümetimiz de, hazine arazilerinin satışının hızlandırılması amacıyla, o zamanki hükümetin çıkarmış olduğu bu Yasanın çeşitli maddelerinde ve bu kapsamda 2 nci maddesinde değişiklik önermektedir.

Tasarının geneli üzerine yaptığım konuşmamda da belirttim; hükümetler, her kaynak arayışında, her ihtiyaçta bu alana yöneliyorlar; ama, genellikle, umduklarını bu alanda bulamıyorlar. Maalesef, bu alana yönelen hükümetlerin, kamu finansmanında yaşadığı problemleri, bu alandan sağlayacakları kaynaklarla aşmaları mümkün olmuyor.

Bu madde neyi öngörüyor kamu hizmetine tahsisli gayrimenkullerden, satılacak olanların gerektiğinde tahsislerinin kaldırılmasına Bakanlar Kurulu karar verebiliyor. Normal olarak, kamu hizmetine tahsisli bir hazine taşınmazına, o taşınmazda yürütülen kamu hizmetine ilgili kurumlar ihtiyaç duymuyorsa, tahsisin kaldırılması için Bakanlar Kurulu kararına gerek yoktur. Düşünelim ki, bir yerde bir okul binası var veya karakol binası var. İçişleri Bakanlığı veya Millî Eğitim Bakanlığı bu karakol binasına veya okul binasına ihtiyaç duymuyorsa Maliye Bakanlığının bir yazısıyla bu tahsis kaldırılır ve Maliye Bakanlığı, istediği gibi, bu taşınmazı satışa sunabilir. Bu, gayet serbest bir olaydır; mevcut hukukumuzda, mevzuatımızda buna olanak veren hükümler vardır. Bu madde neyi getiriyor; ilgili kurum, tahsisin kaldırılmasına muvafakat etmiyor, yani, Millî Eğitim Bakanlığı -biraz önceki örnekte- o okulun tahsisinin kaldırılmasına muvafakat etmiyor; bu tahsisin kaldırılmasına Bakanlar Kurulu eğer karar verirse -o kurumun muvafakati, o kurumun amirinin muvafakat edip etmemesi önemli değil- tahsis kaldırılır ve satılır.

Belki, denilebilir ki, efendim, ilgili kurumların nasıl olsa bir bakanı vardır; eğer, tahsisin kaldırılmasını arzu etmiyorsa Bakanlar Kurulunda da bu kararı imzalamaz ve o tahsis işlemi devam eder. Belki, bakanlıklarda, bu ihtimal olabilir, aklımıza gelen bu ihtimal olabilir, böyle çözümler bulunabilir; ama, varsayalım ki, bir üniversitenin bir taşınmazını, bu şekilde, üniversite "ihtiyacım var" dediği halde Bakanlar Kuruluna tahsisinin kaldırılması gelirse, üniversitenin ihtiyacını Bakanlar Kurulunda hangi bakan savunacaktır, sizlerin takdirine bırakıyorum. Bu anlayışla bir yere varmamız mümkün değil; yani, kamu hizmetine tahsis edilmiş bir taşınmaz varsa "kamu hizmetine gerek yoktur bu taşınmazda" kararını Bakanlar Kurulunun vermesine gerek yoktur. Bu, her ne pahasına olursa olsun, kamu hizmeti yürütülen taşınmazları biz satalım anlayışıdır. Bu anlayışla bir yere varmamız mümkün değildir. Buralardan anlamlı bir gelir elde etmek de mümkün değildir. Satılacak olan birkaç tane değerli gayrimenkulden elde edilecek gelir uğruna, o binalarda, o taşınmazlarda yürütülen kamu hizmetleri önemli ölçüde aksayacaktır. Onun da ötesinde, kamu hizmeti, sanki bu ekonomide yürütülen bir hizmet değildir, bu ekonominin dışındadır, verimsizdir gibi bir anlayışı yansıtmaktadır bu madde; bu, çok daha tehlikeli ve sakıncalıdır, çok daha yaralayıcıdır.

Bunu, sizlerin bilgisine sunmak üzere söz aldım.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Evet, biz de teşekkür ediyoruz Sayın Hamzaçebi.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, beni, biraz kişisel durumlarınız ilgilendirdiği için, dikkatle dinlemenizi istirham ediyorum.

Yoklama için verdiğim süre içerisinde, henüz süre tamamlanmadan, eğer yoklamayı kesip de "çoğunluğumuz vardır" diye görüşmelere devam ediyorsak, bu durumda, bütün 550 milletvekilimizin de var olduğu kabul edilmektedir. O bakımdan, bu şekilde yoklama yarıda kesilerek işleme ve görüşmelere devam ettiğimiz durumlarda, arkadaşlarımızın herhangi bir pusula göndermelerine ihtiyaç yoktur. Gönderdiğiniz pusulayı da Başkanlık Divanı işleme almamaktadır. Bu bakımdan bunu sizlere arz etmiş oluyorum.

Şimdi, 3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 4706 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının sonunda yer alan "Bu Kanun hükümlerine göre belirlenecek rayiç bedel üzerinden doğrudan satılabilir." cümlesi "Rayiç bedel üzerinden doğrudan satılabilir." şeklinde ve aynı fıkranın  (b), (c) ve (f) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, bu fıkraya aşağıdaki (g) ve (h) bentleri ile ikinci fıkranın sonuna "(e) ve (f) bentlerine göre satılan yerlerin satış amacı dışında kullanılamayacağı hususunda tapu kütüğünün beyanlar hanesine şerh konulur." cümlesi ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"b) Üzerinde çeşitli amaçlarla kişiler lehine sınırlı ayni hak tesis edilmiş ise, zemini ile üzerindeki bina ve tesislerin Hazineye geçmesi gereken kısmı, talep edilmesi halinde hak lehdarlarına,

c) Hisse oranı yüzde kırkı, hisse miktarı uygulama imar planı sınırları içinde dörtyüz, dışında ise dörtbin metrekareyi aşmamak kaydıyla talepte bulunan hissedarlarına,"

"f) Kuruluş amaçlarında kullanılmak ve ticari faaliyete konu edilmemek üzere; kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlar ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına,"

"g) Tapu kayıtlarında tapu fazlalıklarının Hazineye ait olduğuna ilişkin şerh bulunan taşınmazlardaki fazlalıklar, tapu malikine veya mirasçılarına,"

"h) Serbest bölge olarak kullanılmak üzere, bu amaçla tahsis edilmiş taşınmazlar da dahil, gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerine,"

"Hazineye ait taşınmazlar, plan kararlarına uyulmak kaydıyla; organize hayvancılık  yapacaklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına, küçük sanayi sitesi yapılmak üzere bu amaçla kurulmuş kooperatifler ile kamu kurum ve kuruluşlarına, borsa yapılmak üzere ticaret borsalarına, serbest bölge olarak kullanılmak üzere, bu amaçla tahsis edilmiş taşınmazlar da dahil, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, teknoloji geliştirme bölgelerinde yönetici şirkete, üzerinde en az yirmibeşmilyon ABD Doları karşılığı Türk Lirası tutarında ve en az yüz kişi istihdam sağlayacak sınai yatırım yapacaklara, toplu konut üretmek amacıyla Toplu Konut İdaresi Başkanlığına, 492 sayılı Harçlar Kanununun 63 üncü maddesinde yer alan harca esas değer üzerinden doğrudan satılabilir. Bu yerlerin amacı dışında kullanılamayacağına dair tapu kütüğüne şerh konulur."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 19.30'da toplanmak üzere, oturumu kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.20

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 19.34

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - 101 inci Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

198 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İçişleri; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Tarım, Orman ve Köyişleri; Çevre; Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/602) (S. Sayısı: 198) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının 4 üncü maddesini okutuyorum:

MADDE 4. - 4706 sayılı Kanunun 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 5. - Hazineye ait taşınmazların satış bedeli taksitle de ödenebilir. Taksitle ödeme halinde, satış bedelinin en az dörtte biri peşin, kalanı en fazla iki yılda ve taksitlerle kanunî faizi ile birlikte ödenir.

Taksitli satışlarda taksit tutarını ve kanunî faizlerini karşılayacak miktarda kesin ve süresiz banka teminat mektubu verilmesi veya satışı yapılan taşınmazın üzerinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümleri uyarınca Hazine lehine kanunî ipotek tesis edilmesi halinde, taşınmaz alıcısı adına devredilir.

Taksitlendirme dışında bırakılacak bedel ile taksit süresi ve sayısını köy sınırları veya belediye ve mücavir alan sınırları  itibarıyla  belirlemeye Bakanlık yetkilidir.

16.2.1995 tarihli ve 4070 sayılı Kanuna göre yapılan satışlarda bedelin taksitle ödenmesi halinde, taksitle ödenecek kısma faiz uygulanmaz.

Belediye ve mücavir alan sınırları içindeki Hazineye ait taşınmazların satış bedellerinin tahsil edilen kısmından öncelikle yerinde muhafaza edilemeyen yapıların tasfiyesinde kullanılmak şartıyla % 10'u,  ilgili belediyelerin 20.7.1966 tarihli ve 775 sayılı Kanun hükümlerine göre oluşturulan fon hesabına aktarılır. Kalan kısmından ise ilgili belediyeye % 30, varsa büyükşehir belediyesine % 10 oranında pay verilir.  Belediye mücavir alan sınırları dışındaki köylerde bulunan Hazine taşınmazlarının satış bedellerinin tahsil edilen kısmından, %25 oranında; dörtte biri ilgili köy tüzel  kişiliğine ödenmek ve kalanı diğer köylere götürülecek  hizmetlerde kullanılmak üzere, il özel idarelerine pay verilir. Bu paylar tahsilini takip eden ayın yirmisine kadar  ilgili idarelerin hesaplarına aktarılır. Belediyelere veya köy tüzel kişiliklerine yapılan satış ve devirlerden elde edilen gelirler  ile özel ödenek kaydedilen satış gelirlerinden pay verilmez.

Belediye ve mücavir alan sınırları içinde olup Bakanlıkça tespit edilecek alanlarda bulunan, Hazineye ait taşınmazlardan, 31.12.2000 tarihinden önce üzerinde yapılanma olanlar; öncelikle yapı sahipleri ile bunların kanunî veya akdi haleflerine satılmak ya da genel hükümlere göre değerlendirilmek üzere ilgili belediyelere bedelsiz olarak devredilir. Bu şekilde devredilen taşınmazlar, haczedilemez ve üzerinde üçüncü kişiler lehine herhangi bir sınırlı aynî hak tesis edilemez.  Bu taşınmazlar belediyelerce öncelikle talepleri üzerine yapı sahipleri ile bunların kanunî veya akdi haleflerine, rayiç bedel üzerinden doğrudan satılır. Bu suretle yapılacak satışlarda satış bedeli, en az dörtte biri peşin ödenmek üzere üç yıla kadar taksitlendirilebilir. Taksit tutarlarına kanunî faiz oranının yarısı uygulanır. Taksitle satışa esas bedel ile taksit süresi ve sayısını belirlemeye belediyeler yetkilidir.

Bu taşınmazların öncelikle imar planları ve imar uygulaması yapılır. Belediyelerce imar planı ve/veya imar uygulaması yapılmadan kadastral parsel üzerinden yapılan satışlarda, düzenleme ortaklık paylarına ilave olarak, satışı yapılan arazinin düzenlemeden önceki yüzölçümünün % 20'sinin, satış bedelinden aynı oranda düşülmek kaydıyla eğitim ve sağlık tesisleri ile diğer resmî tesis alanları için ayrılabileceğine ve bu amaçla ayrılan alanların bedelsiz ve müstakil parsel şeklinde Hazine adına resen tescil edileceğine dair tapu kütüğüne şerh konulur.

Yapılacak yazılı tebligat tarihinden itibaren altı ay içinde satın alınma talebinde bulunulmayan veya üzerinde yapılanma olmayan ve bu madde kapsamında devredilen taşınmazlar genel hükümlere göre belediyece satılabilir. Devir tarihinden itibaren üç yıl içinde belediyece satılamayan taşınmazlar, belediyelerin muvafakatine ve hükme gerek olmaksızın Hazine adına resen tescil edilir.

Belediyece satılan taşınmazların satış bedelleri, alıcıları tarafından Bakanlıkça belirlenecek saymanlık hesabına yatırılır. Bu bedeller hiçbir şekilde haczedilemez. Tahsil edilen bedellerden beşinci fıkraya göre pay ayrılır.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Hazineye ait taşınmazlar üzerinde yapılan her türlü yapı ve tesisler, başka bir işleme gerek kalmaksızın Hazineye intikal eder. Yapı ve tesisleri yapanlar herhangi bir hak ve tazminat talep edemezler."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Erdal Karademir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunda, imar affı, birinci derece SİT alanlarının yapılaştırılması adıyla bilinen kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Grubum adına, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarının 4 üncü maddesiyle, 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5 inci maddesi değiştirilmektedir. Bu değişiklikte "belediye ve mücavir alan sınırları içinde olup Bakanlıkça tespit edilecek alanlarda bulunan, Hazineye ait taşınmazlardan, 31.12.2000 tarihinden önce üzerinde yapılanma olanlar, öncelikle yapı sahipleri ile bunların kanunî veya akdî haleflerine satılmak ya da genel hükümlere göre değerlendirilmek üzere ilgili belediyelere bedelsiz olarak devredilir... Bu taşınmazların öncelikle imar planları ve imar uygulaması yapılır" denilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu değişiklikle ne amaçlanıyor; kamu toprakları üzerinde yasalara ve imar düzenlemelerine aykırı olarak yapılmış kaçak yapıların yasallaştırılması, yani, bir anlamda, imar affı... Yine, bu değişiklikle, yasaları ihlal etmek suretiyle kamu mallarını işgal eden, yapı yapan, spekülatif amaçla pazarlayan, kanun tanımaz, fırsatçı ve uyanıkların affedilmesi amaçlanıyor.

Yine, bu maddede "Belediyelerce imar planı ve/veya imar uygulaması yapılmadan kadastral parsel üzerinden yapılan satışlarda, düzenleme ortaklık paylarına ilave olarak, satışı yapılan arazinin düzenlemeden önceki yüzölçümünün yüzde 20'sinin, satış bedelinden aynı oranda düşülmek kaydıyla eğitim ve sağlık tesisleri ile diğer resmî tesis alanları için ayrılabileceğine ve bu amaçla ayrılan alanların bedelsiz ve müstakil parsel şeklinde Hazine adına resen tescil edileceğine dair tapu kütüğüne şerh konulur" deniliyor. Değerli arkadaşlarım, böylesi bir uygulama, bir değişiklik, imar hukukuna ve taşınmazlar hukukuna aykırıdır.

Yine, bu değişiklikle, imar planı bulunmayan bir yer, imar garantisi varmış gibi düzenlenerek imar mevzuatı, imar hukuku, imar normları hiçe sayılarak yaşama geçirilmek isteniyor. Düşününüz, bir yeri imar varmış gibi satmak için, o yerin belli normlara ihtiyacı var, jeolojik etütlere ihtiyaç var. Siz, bir yeri henüz imara açılıp açılmayacağını bilmeden satarsanız, gerçekten, yarın, orada... Jeolojik etüt açısından -hele Türkiye gibi deprem bölgesi olan ülkemizde- hiçbir araştırma yapmadan, böylesi bir yeri, böylesi bir garantiyle satmak ne kadar ahlakîdir, ne kadar dürüstçedir.

Yine, bu maddeyle, yüzde 20'sinin bedeli alınmadan, hazine taşınmazının tapusu, kişilere veya tüzelkişilere devredilmek isteniyor.

Değerli arkadaşlarım, düşününüz, devlete ait bir taşınmazı satacaksınız, diyeceksiniz ki "biz, burayı ileride imara açacağız; dolayısıyla, kamu hizmet alanları için yüzde 20'sini sizden alacağız. Siz, bu parayı, bugünden vermeyin." Yani, bu kadar, bugünden imar planı garantisi veren bir rantçı anlayış olmaz! Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu tür yaklaşımlara karşıyız.

Yine, bu maddeyle, kadastral parsel üzerinden yapılan satışlarda, bu parselleri -ki, burası çok önemli- kimlere satacaksınız; hısım, akraba, eş dost gibi unsurlara sattığınızı bir an farz edelim. Sonra, burayı imara açacaksınız ve imar rantlarını, eşe dosta aktaracaksınız. Böyle bir yaklaşım olabilir mi?!.

Değerli arkadaşlar, Anayasanın 56 ncı ve 57 nci maddeleri çevrenin korunması ve geliştirilmesini devlete bir görev olarak vermiş, konut ihtiyacının, kentlerin özelliklerini ve çevre koşullarını gösteren bir planlamayla karşılanmasını öngörmüştür. Oysa, bu tasarı, çevreyi korumaya değil, çevreyi tahrip eden yağmanın yasallaştırılmasına yöneliktir. Bu tasarı, planlamayı değil, plansız yapılaşmayı teşvik etmektedir. Kamu topraklarını işgal edenlerin ödüllendirildiği, yasalara saygılı yurttaşların bir anlamda cezalandırıldığı böyle bir uygulama, Anayasanın temel kavramlarına da aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarı, göreve gelmeden önce verdiği sözleri yerine getirmelidir. AKP, parti programında, seçim bildirilerinde ve hükümet programlarında, katılımcılık ve yönetişim gibi çağdaş yönetim ilkelerinden söz ederek, yapacağı işlerde, çıkaracağı yasalarda toplumun görüş ve katkılarını alacağını söylemiştir. Özellikle sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının görüşlerine önem vereceğini söyleyen bu iktidar, bırakın sivil toplum örgütlerinin görüşlerini almayı, Parlamentodaki Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini bile dikkate almamayı bir marifet saymaktadır. Bugün, kapalı kapılar ardında, hiç kimseden görüş almadan yasalar hazırlanmakta ve Meclisimizin önüne getirilmektedir. Yüce Meclis, bir anlamda, noter gibi kullanılmaktadır. AKP İktidarını, verdiği sözlere sahip çıkmaya, toplumla ve ilgili kesimlerle, özellikle de Cumhuriyet Halk Partisiyle sağlıklı bir diyalog ortamı oluşturmaya, getireceği yasaları böyle bir ortam içinde hazırlamaya davet ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarı, müflis bir mirasyedi gibi, kamuya ait değerleri satarak günlük sıkıntıları aşamaz. Ekonomik krizin aşılması ve bütçeye kaynak yaratılması gerekçesiyle, bir dizi yasa değişikliğiyle, orman arazilerimizin, kıyılarımızın özel mülkiyete açılmasına çalışılmakta, kamu elindeki arazilerin özel kişilere, hatta yabancılara satılması amaçlanmaktadır. Bu girişimler, özelleştirme politikalarının, kamu toprakları üzerinde, devlet sorumluluğundan uzak, kamu yararına aykırı, kişisel çıkarları gözeten bir anlayışın ifadesidir. Kamu elindeki araziler, kentlerin daha sağlıklı gelişmesini sağlamak ve kurallara uygun yapılaşmaya olanak verecek yeni yerleşim bölgelerinin oluşturulması için önemli bir kaynaktır. Bu kaynağın, yasadışılığı ve plansız kentleşmeyi teşvik eden uygulamalarla harcanması, telafisi olanaksız sonuçlar doğuracaktır. AKP İktidarı, kendisine teslim edilmiş emanete, devlet olmanın sorumluluğu içinde, sahip çıkmalıdır.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarının bu tasarılarla getirdiği uygulamaların, yeni imar aflarıyla devam edeceği görülmektedir. Sayın AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Başbakan sıfatıyla, kaçak ve ruhsatsız bir binada oturmayı bir marifetmiş gibi basına ve kamuoyuna açıklamıştır. Böyle bir politikayla, artık Türkiye'de, sağlıksız bir kentleşmede imar yasa ve düzenlemelerinin uygulanabilir hali kalmamıştır. Yasadışı kaçak yapılaşmanın, kamu topraklarının işgalinin teşvik edildiği bir ortamda, vatandaşların, imar ve inşaat konularında yasal düzenlemelere uymasını bekleyebilir misiniz?

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; deprem tehdidi altında olan ve neredeyse üçte 2'si kaçak yapılardan oluşan kentlerimizin, mutlaka, acil, hayatî iyileştirmelere, yeni düzenlemelere ihtiyacı vardır; ancak, AKP İktidarının getirdiği tasarı, bu konuda izleyeceği anlaşılan politika, söz konusu ihtiyacı karşılamaktan uzaktır.

Tasarı ve diğer girişimler, kentlerimizi daha da içinden çıkılmaz sorunlarla dolu bir duruma getirecektir. AKP İktidarını, ivedilikle, kentlerimizi deprem karşısında dayanıklı kılacak, sağlıklı koşullar altında geliştirecek, bilim ve tekniğin kurallarına uygun, kamu yararını gözetir tedbirleri almaya çağırıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen, toparlayın efendim.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Aksi takdirde, ülkemizde oluşacak yeni bir depremle, kaybedeceğimiz veya sakat kalacak yurttaşlarımızın sorumluluğu ve vebali AKP İktidarına ait olacaktır.

Bu düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karademir.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ekrem Erdem konuşacak.

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ekrem Erdem; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EKREM ERDEM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yıllardır halkımızın ihtiyaçları ve yaşadığı sorunlar gözardı edilerek uygulanan çeşitli politikalar ve ortaya konan icraatlar, ülkemizi ve insanımızı içinden çıkılmaz sorunlarla karşı karşıya getirmiştir. 3 Kasım seçimlerinden sonra iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetleri, ekonomik ve sosyal sıkıntılara çözüm getiren yasaları art arda Meclise getirmiş ve getirmeye devam etmektedir. Yoğun bir tempoyla çalışan Yüce Meclisimiz de, bunlardan bazılarını yasalaştırmıştır. Vergi Barışı Yasası da bunlardan sadece bir tanesidir.

Bu yasayla, özellikle 2000, 2001 yıllarında yaşanan krizler nedeniyle ödeme güçlüğüne düşen vergi mükelleflerinin vergi borçlarına kolaylık getirilmiş, mükellefler ile vergi idareleri arasındaki davalar sulh yoluyla çözülmüş, haciz kıskacındaki sayısız işyeri rahatlamış, kapanmak üzere olan işyerleri de kapanmamış; vergi daireleri, mahkemeler ve icra daireleri önemli bir yükten kurtulurken, ödeme güçlüğü içerisinde olan Hazinemiz de 6,6 katrilyonluk bir kaynağa kavuşmuştur.

Yine, bu arada, çalışanlarımızı yakından ilgilendiren, yıllardır hiçbir hükümetin çözmeye cesaret edemediği, kamuoyunun gündeminden inmeyen bir sorun da nema sorunuydu. Takribî 13 katrilyonluk bir parasal boyutu olan zorunlu tasarrufların anaparası geçtiğimiz nisan ayında ödenmeye başlanmış; nemaları ise, iki yıl içerisinde ödenecek şekilde programlanmıştır. Yine, başka bir önemli sorun olan kredi kartı mağdurlarının mağduriyeti çıkarılan Tüketiciyi Koruma Kanunuyla giderilmiş, temerrüt faizleri yeniden yapılandırılmış ve böylece, yüzbinlerce vatandaşımız ödemeleri mümkün olmayan faiz yükünden kurtarılmıştır. Bu arada, elektrik faturalarını ödeyemeyen vatandaşlarımız da unutulmamış, borçları aşırı faiz yükünden kurtarılarak yeni bir ödeme planıyla ödemeleri kolaylaştırılmıştır. Tarımsal kredi borçlarının yapılandırılmasıyla da, tarımsal kredilerden kaynaklanan borçların zamana yayılarak ödenmesinin sağlanması, tarımla uğraşan vatandaşlarımızı da önemli bir borç yükünden kurtarmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün de, vatandaşlarımızın tamamını ilgilendiren, 1940'lardan bugüne gündemimizden hiç düşmeyen bir soruna köklü çözüm getiren önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Bu tasarı, toplumumuzun hemen her kesimini ilgilendiren önemli sorunları ortadan kaldıracak olan bir yasa tasarısıdır. Bugüne kadar birçok yasa tasarısı görüşülerek yasalaştı. İnancım odur ki, bu tasarı da, Yüce Meclisin siz değerli üyelerinin oylarıyla yasalaşacak, böylece elli altmış yıllık mülkiyet sorunu çözülecek, Hazinemiz, belediyelerimiz ve il özel idarelerimiz önemli boyutta kaynağa kavuşacak, atıl kaynaklar hizmete dönüştürülecek, işgalci konumundaki geniş bir kesim, üzerinde oturduğu arsanın, ekip biçtiği arazinin sahibi olacaktır.

Görüşmekte olduğumuz tasarının 4 üncü maddesi, 21.6.2001 tarihinde çıkarılan Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında 4706 sayılı Yasanın taksitle ödeme, satış bedelinden pay verilmesi, belediyelere devir işlemlerini düzenleyen 5 inci maddesinde yapılan köklü değişiklikleri içermektedir. Yeni düzenleme, 4706'da olduğu gibi, Hazineye ait taşınmazların satış bedellerinin en az dörtte 1'i peşin olmak kaydıyla, en fazla iki yılda, taksitlerle ve kanunî faiziyle birlikte ödenebileceği hükmünü içermektedir; bir farkla, eski metinde, satış bedeli ihalenin yapıldığı yılki tutarın üzerinde ise  taksitle ödenirken, yeni düzenlemede böyle bir şart yoktur. Yine, taksit tutarını ve kanunî faizlerini karşılayacak miktarda banka teminat mektubu verilmesi veya satışı yapılan taşınmazın üzerine ipotek konulması halinde, taşınmazın alıcı adına devredilebileceğini içermektedir.

Belediye ve mücavir alan sınırları dışında 6831 sayılı Orman Kanununun değişik 2 nci maddesi (B) bendi gereğince Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerdeki taşınmaz malların orman köylüsüne satışıyla ilgili düzenlemeler, Anayasa Mahkemesinin 23.1.2002 tarihli kararıyla iptal edilmesi nedeniyle, metinden çıkarılmıştır.

Yeni maddede, Hazineye ait tarım arazilerinin köylüye satışı getirilmektedir. 16.2.1995 tarihli ve 4070 sayılı Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun çerçevesinde, köylüye yapılan tarım arazileri satışlarında, bedelin taksitle ödenmesi halinde taksitle ödenecek kısma faiz uygulanmaması hükmü getirilerek, arazileri satın alacak köylüler korunmaktadır.

Belediye ve mücavir alan sınırları içindeki Hazineye ait taşınmazların satış bedellerinin tahsil edilen kısmından, 4706 sayılı Yasada, ilgili belediyeye yüzde 10, varsa büyükşehir belediyesine yüzde 5 oranında pay verilirken, yeni düzenlemeyle, yüzde 10 fona, kalan kısmın yüzde 30'u ilgili belediyeye, varsa yüzde 10 büyükşehir belediyesine pay olarak verilmektedir.

Belediye mücavir alan sınırları dışındaki köylerde bulunan Hazine taşınmazlarının satış bedellerinin tahsil edilen kısmından yüzde 25 köy tüzelkişiliğine ödenmek ve kalanı da diğer köylere götürülecek hizmetlerde kullanılmak üzere, il özel idarelerine verilmektedir.

Ayrıca, 4706 sayılı Yasa "Belediyelere ödenecek payın yıllık tutarı, genel bütçe vergi gelirlerinden aktarılan payın yıllık toplam tutarını geçemez" diye sınırlarken, yeni düzenleme bu sınırlamayı da belediyenin lehine kaldırmaktadır. Bu da, Adalet ve Kalkınma Partisinin yerel yönetimlere bakışını ortaya koyması bakımından önemlidir. Bu yasayla, yerel yönetimlere çok önemli bir kaynak aktarılmakta ve atıl kaynaklar harekete geçirilerek hizmete dönüşmesi sağlanmaktadır. Geçmiş iktidarların tersine, bu, AK Parti İktidarının, hemen her fırsatta, yerel yönetimleri kuvvetlendirme, onlara imkânlar sağlama çabası içerisinde olduğunun bir ifadesidir. Bu, bir bakışı ortaya koyuyor; bulduğu kaynağı merkezde toplamıyor, hizmete en kolay dönüşecek yerel yönetimlere aktarıyor. Önemli olan, hizmeti kimin yaptığı değil, hizmetin yapılması, halkımızın mutluluğudur.

4706 sayılı Kanunda olduğu gibi, yeni düzenleme de, 31.12.2000 tarihinden önce üzerinde yapılanma olan işgalli taşınmazları kapsamakta. 4706 sayılı Yasada "492 sayılı Harçlar Kanununun 63 üncü maddesinde yer alan harca esas metrekare birim değeri üzerinden belediyelere devredilir" denilirken, yeni düzenlemede ise "bedelsiz olarak devredilir" denilmektedir.

4706'da "devredilebilir" denilirken, bir keyfîlik var; devredilebilir de, devredilemez de; işine gelen belediyede sınırları içerisinde olanlar devredilebilirken, işine gelmeyen bir başka belediyede ise devredilmeyebilir. 4706'daki 5 inci madde partizanlığa ve keyfîliğe açık iken, yeni düzenlemede ise kesin bir ifade ile "devredilir" denilerek, keyfîliğe ve partizanlığa açık kapı bırakılmamaktadır. Bu da, yeni düzenlemedeki önemli bir farkı, önemli bir duruşu ifade eder.

Her iki düzenlemede de, hazineye ait taşınmazlar, öncelikle yapı sahipleriyle bunların kanunî veya aktî haleflerine satılmak kaydıyla belediyelere devredilirken, yeni düzenleme, rayiç bedel üzerinden yapılan satışlarda, satış bedelinin en az dörtte 1'inin peşin ödenmesi şartıyla üç yıla kadar taksitle ödeme imkânı getiriyor. Ayrıca, bu düzenlemeyle, taksit tutarlarına kanunî faiz oranlarının yarısının uygulanması şartı da getirilmekte; bu da, vatandaş lehine önemli bir kolaylık olacaktır.

4706 sayılı Yasa da, yeni tasarı da, satılan taşınmazların öncelikle imar planlarının yapılmasını amirdir.

4706'da, onaylı imar planında kamu hizmetlerine ayrılan yerler resen Hazine adına tescil edilirken, görüşmekte olduğumuz tasarının 4 üncü maddesi ise, satışı yapılan arazinin düzenlemeden önceki yüzölçümünün yüzde 20'sinin satış bedelinden aynı oranda düşülerek Hazine adına resen tescil edileceğine dair tapu kütüğüne şerh konulma mecburiyetini getiriyor.

Bu düzenleme, özellikle çarpık yapılaşmalardan şehirlerimizin kurtarılmasına imkân vermekte, bu yasayla birlikte yeni baştan imara kavuşacak şehirlerimiz yeni bir dönüşüm ve değişim imkânına da kavuşmuş olmaktadır.

Bu yasanın, her gün depremin konuşulduğu, deprem üzerine felaket senaryolarının yazıldığı İstanbul için de, diğer şehirler için de bir fırsat olacağına inanıyorum.

4706 sayılı Yasanın 5 inci maddesinde bulunmayan bazı yenilikler de, görüşülmekte olan yasa tasarısının 4 üncü maddesinde yer almaktadır.

Bunlardan bir tanesi, yapılacak yazılı tebligat tarihinden itibaren altı ay içerisinde satın alınma talebinde bulunulmayan taşınmazların, genel hükümlere göre, belediyelerce satılması imkânının tanınmasıdır.

Bir diğer yenilik de, yine "devir tarihinden itibaren üç yıl içerisinde belediyelerce satılamayan taşınmazlar, belediyelerin muvafakatine ve hükme gerek olmaksızın Hazine adına resen tescil edilir" hükmüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdem, mikrofonunuzu açıyorum; lütfen, tamamlayın.

EKREM ERDEM (Devamla) - Bu iki yeni hükümle, yasa koyucu, arsaların satışında, hem belediyelerin hem de vatandaşların ellerini çabuk tutmalarını ve tanınan süre içerisinde satışların gerçekleşmesini istemektedir; satışları bir takvime bağlamakta, satış sürelerini keyfîliğe bırakmamaktadır.

Bu maddeyle getirilen bir başka yenilik de "bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Hazineye ait taşınmazlar üzerinde yapılan her türlü yapı ve tesisler, başka bir işleme gerek kalmaksızın Hazineye intikal eder. Yapı ve tesisleri yapanlar herhangi bir hak ve tazminat talep edemezler" hükmüdür. Bundan böyle, hazineye ait arazilerin işgaline imkân tanınmayacak ve araziler üzerindeki binaların değeri ne olursa olsun, herhangi bir hak talebinde bulunmanın yolu da kapatılacaktır.

Görüşülmekte olan bu maddenin, bu yasa tasarısının, memleketimiz ve milletimiz için hayırlı neticelere vesile olmasını diler, tasarının hazırlanıp Meclise sunulmasında emeği geçen herkesi tebrik eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Madde üzerinde, şahısları adına söz isteği vardır.

Trabzon Milletvekili Sayın Hamzaçebi...

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Konuşmaktan vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşmalar tamamlandığına göre, madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının çerçeve 4 üncü maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 4706 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin beşinci ve altıncı fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve yedinci fıkranın madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 2.7.2003

 

Mustafa Özyürek

Mehmet Kartal

Mehmet Akif Hamzaçebi

 

Mersin

Van

Trabzon

 

Enis Tütüncü

Ali Cumhur Yaka

Feramus Şahin

 

Tekirdağ

Muğla

Tokat

 

"Belediye ve mücavir alan sınırları içindeki Hazineye ait taşınmazların satış bedellerinin tahsil edilen kısmının % 10'u yerinde muhafaza edilmeyen yapıların tasfiyesinde, % 50'si yapıların depreme karşı güçlendirilmesinde kullanılmak şartıyla büyükşehirlerde büyükşehir belediyesinin, diğerlerinde ise ilgili belediyelerin 20.07.1966 tarihli ve 775 sayılı Kanun hükümlerine göre oluşturulan fon hesabına aktarılır. Kalan kısmından ise ilgili belediyeye yüzde 25, varsa büyükşehir belediyesine yüzde 15 oranında pay verilir. Belediye mücavir alan sınırları dışındaki köylerde bulunan Hazine taşınmazlarının satış bedellerinin tahsil edilen kısmından ilgili köy tüzel kişiliğine yüzde 15 oranında pay verilir. Bu paylar tahsilini takip eden ayın yirmisine kadar ilgili idarelerin hesaplarına aktarılır. Belediyelere veya köy tüzel kişiliklerine yapılan satış ve devir gelirleri ile özel ödenek kaydedilen satış gelirlerinden pay verilmez.

Belediye ve mücavir alan sınırları içinde olup, Bakanlıkça tespit edilecek alanlarda bulunan; 31/12/2000 tarihinden önce üzerinde toplu yapılanma olan Hazineye ait taşınmazlar, öncelikle yapı sahipleri ile bunların kanunî veya akdî haleflerine satılmak ya da genel hükümlere göre değerlendirilmek üzere ilgili belediyelere bedelsiz olarak devredilir. Bu şekilde devredilen taşınmazlar, haczedilemez ve üzerinde üçüncü kişiler lehine herhangi bir sınırlı aynî hak tesis edilemez. Bu taşınmazlar belediyelerce öncelikle imar planları ve uygulaması yapılarak talepleri üzerine yapı sahipleri ile bunların kanunî veya akdî haleflerine, rayiç bedel üzerinden doğrudan satılır. Bu suretle yapılacak satışlarda satış bedeli, en az dörtte biri peşin ödenmek üzere üç yıla kadar taksitlendirilebilir. Taksit tutarlarına kanunî faiz oranının yarısı uygulanır. Taksitle satışa esas bedel ile taksit süresi ve sayısını belirlemeye belediyeler yetkilidir."

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?..

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi.

Süreniz 5 dakikadır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 4 üncü maddesine ilişkin olarak vermiş olduğumuz önerge, gecekondu affı düzenlemesinin daha iyi olmasını, daha iyi işlemesini sağlamaya yöneliktir.

Gecekondu, ülkemizin bir gerçeği; milyonlarca insanımız gecekonduda yaşıyor. Bunların çok büyük bir bölümü de, ruhsatsız, kaçak yapılardır. Bunların, gerçekten, hem mülkiyet sorununu hem de imar sorununu çözüp, gecekondu insanımızı, artık, endişeden kurtarmamız gerekir. Bunu yaparken, bir yandan da, Avrupa Birliğine aday Türkiye'nin kentlerinin bu yerleşim bölgelerinin, o kentlerin modern semtleri haline gelmesini sağlayacak düzenlemeleri de yapmamız gerekir. Türkiye, gecekonduya, artık, veda etmelidir; ama, Türkiye, daha uzun bir süre kente göç alacaktır. Tarım sektörünün payı çok yüksek. Nüfusun ve işgücünün yüzde 35'i tarım sektöründe. Millî gelirin yüzde 13'ünü tarım sektörü üretiyor. Bu yapısıyla, Türkiye geliştikçe, tarım sektörü kente göç verecektir; çiftçi, köylü vatandaşımız, gencimiz kente gelecek ve konut talep edecektir. Bunu önleyecek tedbirleri, sağlıklı kentleşmeyi yaratacak çözümleri bulmamız gerekir.

Önerge neyi sağlıyor; önerge şunu sağlıyor: Birincisi, üzerinde toplu yapılanma olan hazine arazilerini belediyelere bedelsiz devredelim. Yani, üzerinde bir iki tane yapı var, bu da İstanbul'un çok değerli bir yerinde, kentin merkezinde, varsayalım ki o 5 yıldızlı otellerin arkasında bir arsa, üzerinde de iki tane gecekondu var. Bunu belediyeye devretmek, gecekondu sorununu çözmek demek değildir. Bu, maddenin iyi düzenlenmemesinden kaynaklanan ve ileride, Maliye Bakanlığının, idarenin karşısına çıkacak olan bir sorundur. Bu, anlamsızdır. Toplu yapılanma olan yerleri devretmek gerekir. Bedelsiz devredelim, son derece doğrudur; ama, bedelsiz devrettikten sonra ne yapalım; belediyeler, oturup hemen gecekondu alanlarının imar planlarını yapsın, imar planlarını ve uygulamalarını yaptıktan sonra oluşan parselleri vatandaşlarımıza taksitle satsın; önergenin getirdiği budur. Öncelikle, belediye, bedelsiz aldıktan sonra imar planını yapsın, ondan sonra gecekondu sahibine satsın.

Üçüncü olarak da şunu öneriyoruz: Türkiye, 1999 Ağustosunda ve Kasımında bir deprem yaşadı, çok ağır sonuçları oldu, hem toplumda çok büyük üzüntüleri oldu hem ekonomiye büyük maliyetleri oldu ve Türkiye'de deprem tehdidi henüz geçmiş değildir. Umarız olmaz, umarız bir zarar vermeden geçer. Bütün bunlar dileğimiz; ama, bu dilek ayrı bir şey, bizim, önlemlerimizi almamız ayrı bir şey. Önergede şunu diyoruz: Bu gecekondu alanlarının satışından elde edilen gelirin yüzde 50'sini, bu yapıların depreme karşı güçlendirilmesinde kullanalım. Şahsen, hükümetin buna neden katılmadığını anlamış değilim. Satılan arazilerin satışından elde edilen gelirin bir bölümünü, bu yapıların depreme karşı güçlendirilmesinde kullanalım. Bundan daha doğal bir şey olamaz; bu, zaten, devletin görevidir. Bu yapıların bir şekilde oluşmasına devlet müsaade etmişse, bu yapılar varsa ve bu maddeyle bu yapıların bütün sorunlarını çözerek bu yapıları sisteme dahil etmek istiyorsak, bu yapıların da depreme karşı güçlendirilmesi gerekir; bu yapılarda oturan insanlarımızın bu güvenliğe, bu desteğe ihtiyacı vardır; önerge bunu sağlamaktadır.

Bunları ifade etmek istedim. Sizlerin takdirine sunuyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı, gerekçesini biraz önce dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci madde Komisyon tarafından geri çekilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - 4706 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, ikinci fıkrasında yer alan "5 inci maddenin dördüncü fıkrasında" ibaresi "5 inci maddenin altıncı fıkrasında" şeklinde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Hazineye ait taşınmazların değerlendirilmesi ile ilgili işlemlerde Bakanlık tarafından istenilen bilgi ve belgeler, kamu kurum ve kuruluşlarınca öncelikle gönderilir ve görüş yazıları en geç iki ay içinde cevaplandırılır. Bu süre içinde cevap verilmediği takdirde olumlu görüş verilmiş sayılır. İfraz, tevhit, tescil ve tespit işlemleri imar mevzuatındaki kısıtlamalara tâbi olmaksızın ve herhangi bir ücret, bedel ve gider karşılığı talep edilmeksizin ilgili kuruluşlarca talebi izleyen iki ay içinde yerine getirilir."

"İhale komisyonları, gerektiğinde basın ve yayın organlarının satış işlemlerini izlemesi de dahil olmak üzere, ihalenin rekabet ve açıklık ilkelerine uygun şekilde yapılmasını sağlayan her türlü tedbiri alır. Onaylanan ihale kararları, kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla internet aracılığı ile ayrıca yayınlanır.

Hazineye ait taşınmazların satışında, kiraya verilmesinde veya sınırlı aynî hak tesisinde; 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kanuna tâbi olmaksızın, 28.7.1981 tarihli ve 2499 sayılı Kanuna tâbi ekspertiz şirketlerine değer tespit ettirilebilir. Ayrıca, ilan, reklam veya pazarlama gibi konularda hizmet satın alınabilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddeyle ilgili görüşlerime geçmeden önce, izin verirseniz, tasarının tümüyle ilgili bir iki tespitimi sizlerle paylaşmak istiyorum:

Öncelikle şunu söyleyeyim; SİT alanlarının imara açılmasıyla ilgili maddenin, yani, 5 inci maddenin geri çekilmiş olmasını, bu konuyla ilgili yapılmakta olan yanlıştan geri dönüleceğinin bir işareti olarak anlamak istiyoruz. Umut etmek istiyoruz ki, anlayabildiğimiz kadarıyla Sayın Başbakan bu konuda bazı rezervler ileri sürmüştür ve SİT alanlarının imara açılmasıyla ilgili olası tahribatı, olası yanlışlıkları önleyecek bir karara varılacaktır; böyle ummak istiyoruz.

Bu kanun tasarısında getirilen bir düzenlemeyle, hazineye ait taşınmaz malları işgal etmiş olanlara -ikinci tespitimi sizlerle paylaşmak istiyorum- bu taşınmaz mallar satılmak istenmektedir. Yasalara ve mevzuata karşı gelerek -bir yönüyle- toplumun ortak malı olan, hazineye ait taşınmazları işgal edenlere, yasaların öngördüğü yaptırımlar uygulanması gerekirken, bu husus es geçilmektedir; yani, suç işleyenler affedilmektedir, daha da ötede, sanki ödüllendirilmektedir. Bu durumda, yasalara uyan, kamunun malına göz dikmeyen toplum kesimlerine haksızlık yapılmış olunmuyor mu?!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasanın ilgili maddesiyle ilgili böylesine bir acı, böylesine bir çarpık gerçek sırıtıyor. Eğer, bir ülkede yasalara uymayanlar ödüllendiriliyor ise, bu ülkenin bütününde yasaların adaletle uygulanması gerektiği anlayışını nasıl savunabiliriz, bu anlayışı nasıl yaşama geçirebiliriz?! Bir tarafta uyulmayan bir kural varsa ve bu kurala uyulmaması nedeniyle kimileri ödüllendiriliyor ise, diğer tarafta kurallara uyulmasını beklemek ne kadar doğru olur, ne kadar doğru olur?! Bu yasa tasarısının böylesine çarpık bir anlayışa sahip bulunduğunu, bir yönüyle sahip bulunduğunu dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyla, 20 adet yasada değişiklik yapılıyor ve 20 adet yasada değişiklik yapılırken, 17 ayrı konuda da yeni düzenlemelere gidiliyor. Bu düzenlemelerin dört konuya, dört amaca dönük olduğu ifade edilmekte. Birincisi, yatırım ortamının iyileştirilmesi; ikincisi, yabancı yatırımların teşvik edilmesi; üçüncüsü, yerel yönetimlerin malî yapılarının güçlendirilmesi; dördüncüsü, kişilerin mülkiyet haklarının kullanılmasına ilişkin mağduriyetlerin giderilmesi. Yani, böylesine tılsımlı bir yasa tasarısını görüşüyoruz.

Şimdi bu maddeyle, yani 6 ncı maddeyle, hazineye ait taşınmazların değerlendirilmesinde, satılmasında, bakanlık bazı konularda bilgi isteyecek, görüş isteyecek, belge isteyecek. Eğer gecikir ise, iki aylık süre var; bakanlığa bilgi geldi geldi; gelmedi, otomatik, olumlu görüş verilmiş oluyor. Yani, bu maddeyle, hazine taşınmazlarının satışı hızlandırılıyor, hızlandırılıyor, hızlandırılıyor... Bu ne acelecilik! Yani, anlamak ve kabul etmek mümkün değil.

Bakınız, burada bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Çok önemli. Kamu açıklarını kapatmak için Anavatan İktidarının uygulamaya koyduğu dillere destan bir anlayışı vardı. Neydi o anlayış; vergi alma, borç al. Vergi alma, borç al!.. AKP, bu anlayışa sahip çıkıyor.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Özkaynakların değerlendirilmesi...

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Özkaynakların değerlendirilmesi açısından... Yani, bu, akıllara durgunluk veren bir düşünce.

Bu uygulamaya geçildiği zaman, ben, 18 inci Dönem Tekirdağ Milletvekili olarak Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiydim. Öyle bir sunuldu ki, şimdi Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşımızın yerinden de ifade ettiği gibi, işte efendim, özkaynaklar kullanılıyor... İçborçla kamu açıklarını finanse etmek, sanki bir buluş ve sihirli bir değnek gibi lanse edilmişti.

O zaman, biz, dilimiz döndüğünce, bunun yanlış olduğunu, Türkiye'yi çok sıkıntılı bir noktaya götürebileceğini anlatmaya çalıştık. Zaman geldi ve şu anda bu durumla karşılaştık. Keşke yanılmış olsaydık, keşke haksız çıkmış olsaydık; ama, ne yazık ki, Türkiye'deki kamu maliyesinin şu andaki yürekler acısı durumunu, işte bu anlayışa bağlamak lazım.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Aynı şey değil.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Şimdi, Anavatanın, kamu açıklarını kapatmak için zamanında bu dillere destan anlayışının, yani "vergi alma, borç al" anlayışının, AKP İktidarı tarafından tekrar sahiplenildiği anlaşılıyor.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Karıştırıyorsunuz...

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Sahipleniyor; sahiplenmekten de öte, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, bunu, geliştiriyor ve bu anlayıştan, başka, daha geniş, daha gelişmiş bir anlayışa geçiliyor. Şöyle: "Vergi alma, borç al; ayrıca, elde avuçta ne kadar mal mülk kalmışsa, onları da sat." Bu anlayışa geliniyor.

Tebrik ederim; yani, Anavatan anlayışına öyle bir sahip çıkıyorsunuz -ki, o anlayış, hangi noktaya getirmişti Türkiye'yi- geliştiriyorsunuz ki, o anlayışın da ötesine geçiyorsunuz, geliştiriyorsunuz ve elde avuçta ne varsa satıyorsunuz! Ne diyelim; Yüce Tanrı sonumuzu hayırlı eylesin!..

Borçlanma düzeyine bakıyoruz... Buna neden değiniyorum Sayın Başkan, değerli milletvekilleri... Bakınız, borçlanma düzeyine bakıyoruz; AKP İktidarı zamanındaki borçlanma düzeyi, kasım-mayıs ayları arasındaki borçlanma düzeyi, yedi aylık dönemdeki borçlanma düzeyine bakıyoruz: İç ve dışborç stokundaki artış 26 milyar dolar olmuş. Bu, cumhuriyet tarihinin en yüksek borç stoku artışıdır. Bu rekordan dolayı da, Adalet ve Kalkınma Partisini içtenlikle kutluyoruz (!) Sakın ola ki...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ödediklerini de söyle...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ne kadar ödenmiş?

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Onu söyleyeceğim...

Sakın ola ki "bunlar geçmişten gelen borçlardır, ne kadar ödedik" demeyin. Evet, ödüyorsunuz; ama, benim burada vurgulamak istediğim şudur: Bu 26 milyar doların içeriğine baktığımızda, Adalet ve Kalkınma Partisinin, Türkiye'nin borçlarını artırdığı ortaya çıkıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, Türkiye'yi ekborç yüküne sokuyor. Vurgulamak istediğim konu budur.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; yineliyorum: Tam anlamıyla Anavatan İktidarının anlayışına sahip çıkıyorsunuz, bunu geliştiriyorsunuz ve bu anlayışı, elde kalan mal-mülkle de güçlendirmeye çalışıyorsunuz; hayırlı olsun, başarılar dileriz, devam edin...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Bu söylediklerinize kendiniz inanıyor musunuz?

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; çok güzel oluyor... Yani, ne kadar güzel laflar atıyorsunuz, devam edin. "Ah, ah, ah, güleriz bu ağlanacak halimize" diyeceğiniz günler yakındır...

AHMET YENİ (Samsun) - Hiç hayal kurmayın.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Davul patlayacak hiç merak etmeyin; şimdi çalıyorsunuz...

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu maddeyle, hazineye ait taşınmazların ifraz, tevhit, tescil ve tespit işlemleri, imar mevzuatındaki kısıtlamalara bakılmaksızın, yapılmak istenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mikrofonu açtım, lütfen, toparlayın Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Bu madde, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı geliyor. Özel hukuk hükümlerine tabi kişilerin mülkiyetindeki taşınmazlar için bir düzenleme getiriyor musunuz; getirmiyorsunuz. Neden adaletsizlik yapılıyor? Anayasanın eşitlik ilkesine neden uyulmuyor?

Onlar bir tarafa bırakılıyor, sadece hazineye ait taşınmazlar için ayrıcalık tanınıyor. Konuya bu açıdan bakılırsa, kanunların genelliği ilkesine aykırı bir durum ortaya çıkıyor. Ayrıca, böyle bir uygulamanın imar düzenini bozucu bir etki yaratacağını da dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu konuyla ilgili bir önergemiz var. Önergemizi okuduktan sonra ve gerekçesini de dinledikten sonra, sanırım, ne anlatmak istediğim daha iyi anlaşılacaktır.

Teşekkür ediyorum; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Efendim, Hükümetin söz isteği var; Maliye Bakanımız Sayın Kemal Unakıtan söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, burada hazine arazileriyle ilgili, milletimizin şimdiye kadar büyük sıkıntılar çektiği problemlerini çözmek için getirdiğimiz yasa tasarısını görüşüyoruz. Ancak, kıymetli muhalefet partisi sözcülerinin zaman zaman bunun dışına çıkarak hükümetimizi genel ekonomik politikalarımız yönünden haksız yere eleştirdiklerini görünce ve bilhassa Sayın Tütüncü'nün yapmış olduğu değerlendirmelerden dolayı sizlere bazı bilgiler vermek için huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.

Bir defa, Plan ve Bütçe Komisyonunda da uzun uzun anlattığımız gibi, bu bahsettiğimiz, şu arada görüşmelerini yaptığımız kanun tasarısı, hazine taşınmazlarının kullanımından kaynaklanan, devletle vatandaş arasındaki uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacıyla getirilmiştir.

Bildiğiniz gibi AK Parti Hükümeti, milletini düşünen, halkını düşünen, halkının problemlerini çözmek için gece gündüz çalışan ve bu arada da sizlerin yoğun çalışmalarıyla durmadan kanun değişiklikleri getirip halkımızın yüzünü güldürmek için çalışan bir hükümetimiz. Şimdi bu çalışmaların semeresini de çok şükür görüyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Enis Tütüncü borçların arttığından bahsetti; fakat, ne hikmetse, milletin yüzü güldükçe, Sayın Halk Partililer, bundan hiç bahsetmiyorlar. Eskiden bu kürsülerde "nerede ucuz mazot, hani verecektiniz köylüye" diyorlardı; o olunca, onlar kalktı... (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Onun hesabı verildi.

GÜROL ERGİN (Muğla) - Cevaplayacağız Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Hani kalkınma, hani ihracat, hani ekonomik indikatörleri bize söylüyorlardı. Şimdi artık rakamlar konuşuyor; biz değil rakamlar konuşuyor. İhracat ne kadar oldu, hiç bahsediyor mu burada Halk Partililer, sayın muhalefet partisi?! İhracat, görülmemiş düzeye yükseldi, öyle mi?.. (AK Parti sıralarından "Öyle" sesleri, alkışlar)

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - İthalat ne kadar?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, kalkınma... Biz geldiğimizde... Biliyorsunuz,  halkımız,  cumhuriyet  tarihinde eşi görülmemiş küçülme yaşadı; 3 500 dolarlardan 2 160 dolarlara indi ve iki lokması olanın bir lokması gitti, bir lokması olan da aç kaldı.

Şimdi, büyüme ne kadar oldu? (AK Parti sıralarından "7,8" sesleri)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Peki, hangi hükümet zamanında oldu o? (AK Parti sıralarından alkışlar)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Dahiler sayesinde!..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Evet, şimdi, bazı konularla ilgili bilgi vermek mecburiyetinde kalıyorum; çünkü, olmayan şeyleri varmış gibi göstermek suretiyle, halkımızın yanlış bilgilendirilmesini, maalesef, yine, bizim önlememiz, yine, bizim doğruyu getirmemiz lazım, doğruyu söylememiz lazım; mecbur kalıyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi, şimdi, AK Partinin bu başarıları karşısında, kala kala, benim 50 dönüm araziye kaldı (AK Parti sıralarından alkışlar) söyleyecek bir şeyleri kalmadı; çünkü, sizlerin sayesinde, milletin sayesinde, her gün, çok şükür, bu milletin yüzünü güldürecek işler yapıyoruz, geceli gündüzlü de çalışıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İşte, Avrupa Birliğine girmek için nasıl çalışılırmış, AK Parti Hükümeti gösteriyor; öyle mi; evet.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - O zaman, Cumhuriyet Halk Partisinden destek filan istemeyin arkadaşlar! Buyurun çalışın!.. Buyurun, çalışın bundan sonra; tamam!..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Yatırım ortamının iyileştirilmesini kim gösteriyor; AK Parti Hükümeti gösteriyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Dolayısıyla, millet ne yaptığını çok iyi biliyor; millet sağduyulu; kendisinin problemlerini çözecek yalnız AK Parti dedi ve iktidara getirdi ve biz de millete gösteriyoruz çok şükür!..

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Gösteriyorsunuz!..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, Halk Partisi... Bakın, dost, bazen acı söyler; ama, şimdi, anketlere bir bakın ya!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Bakan, oralara girme!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Peki...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Konu üzerinde ne söyleyeceksen söyle!..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Peki...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Burada ciddî bir iş yapıyoruz, bir kanun görüşüyoruz!..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Peki...

 MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Burada polemik yapılacaksa, sabaha kadar yaparız...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Hayır, hayır...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sabaha kadar ben de burada polemik yapacağım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bakın, Sayın Tütüncü ekonomiden bahsetti; neredeyse ekonominin kötü olduğundan bahsedilecek; bu kadar iyi durumda...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - İyi de, onu söyle, dinleyelim...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - ...ekonomik indikatörlerin bu kadar iyi olduğu bir zamanda....

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Tamam; söyle...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -...ekonomiye böyle söylenirse, biz de böyle cevap veririz. (AK Parti sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar)

Dolayısıyla, çok şükür, doğru yoldayız, doğru yolda olduğumuzu da görüyoruz, halkın desteğini de görüyoruz; onun için, yaptıklarımız doğrudur; hepinizi de tebrik ediyorum, arkadaşlara da teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.

Saygılar sunuyorum.  (AKP Parti sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar; CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!] )

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisine dönük çok ağır eleştirilerde bulunulmuştur; buna cevap vermek zorundayım.

BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Hayır, Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, onu takdir ederim. Şimdi, söylendiği noktasındaki söze bakarız. Biz konumuza devam edelim; lütfen, Mustafa Bey...

6 ncı madde üzerinde bir önerge var, önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının çerçeve 6 ncı maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 4706 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Özyürek

Mehmet Kartal

Mehmet Akif Hamzaçebi

 

Mersin

Van

Trabzon

 

Enis Tütüncü

Ali Cumhur Yaka

Feramus Şahin

 

Tekirdağ

Muğla

Tokat

 

"Hazineye ait taşınmazların değerlendirilmesi ile ilgili işlemlerde Bakanlık tarafından istenilen bilgi ve belgeler,  kamu kurum ve kuruluşlarınca öncelikle gönderilir ve görüş yazıları en geç iki ay içinde cevaplandırılır. İfraz, tevhit, tescil ve tespit işlemleri herhangi bir ücret, bedel ve gider karşılığı talep edilmeksizin ilgili kuruluşlarca talebi izleyen iki ay içinde yerine getirilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon katılmıyor.

Önerge sahipleri konuşacak mı, gerekçesini mi okuyalım?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okuyalım.

Gerekçe:

Hazineye ait taşınmazların ifraz, tevhit, tescil ve tespit işlemlerinin imar mevzuatındaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılacak olması Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. Özel hukuk kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazları bir yana bırakarak sadece hazineye ait taşınmazlar için ayrıcalık yapılması kanunların genelliği ilkesine aykırıdır. Ayrıca böyle bir uygulama imar düzenini bozucu etki yaratacaktır. Bunun yanında ilgili kurumlarca iki ay içinde cevap verilmezse olumlu görüş verilmiş sayılır cümlesi de madde metninden çıkarılmaktadır.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - 4706 sayılı Kanuna 7 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 7/A maddesi eklenmiştir.

"MADDE 7/A. - Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin kiralanması, satışı, sınırlı ayni hak tesisi veya ön izin verilmesi ihalelerinde tahmini bedelin % 3'ünden az olmamak üzere % 30'una kadar geçici teminat alınabilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Önerge yok.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşacağım.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Özyürek; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, doğrusu, burada İktidar Partisinin tutumunu ve sayın bakanlarımızın davranışlarını anlamakta büyük güçlük çekiyorum. İktidar Partisi, Meclisin önüne getirdiği bir kanunu, kısa sürede, uygun şartlarla buradan geçirmek ister; muhalefet partisi de bunu engellemeye çalışır, mümkün olduğu kadar eleştirmeye çalışır; ama bir süredir, ne yazık ki, bu Parlamentoda roller değişmiş bulunuyor. Muhalefet partisi daha sorumlu; İktidar Partisi, muhalefet partisini tahrik edebilmek için elinden geleni yapan pozisyonda.

Değerli arkadaşlarım böyle iktidar olunmaz, sorunlar böyle çözülmez.

Şimdi, Sayın Bakan diyor ki: "Başarıları kıskanıyorsunuz." Keşke kıskanılacak bir başarınız olsa! (AK Parti sıralarından alkışlar[!]) Keşke bir başarınız olsa!

Değerli arkadaşlarım, bazı şeyleri kavrayın. Tesadüfen...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Maddeyle ilgili konuşun.

AHMET YAŞAR (Aksaray) - Size serbest, bize yasak!..

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - O, halkın takdirî; o, halkın takdiri. (AK Parti sıralarından "O, sizin uzmanlık alanınız" sesleri)

Bu parti cumhuriyeti kurmuş olan partidir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Halk kurdu, halk...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bu parti, Türkiye'yi düşman işgalinden kurtarmış olan partidir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Türk Milleti kurtardı.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Onun için, milletin bize oy verip vermediği, ne kadarını verirse başımın üstündedir; bugün çok verir yarın az verir. Yüzde 35 oy aldık diye öğünüp duruyorsunuz; biz de geçmişte yüzde 42 oy almıştık; ama ne yazık ki, o günkü seçim sistemiyle tek başımıza iktidar bile olamamıştık. Siz, yüzde 35 ile burada üçte 2'yi işgal ediyorsunuz değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - İşgal değil, halk seçti.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Maddeyle ilgili konuş...

AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan "işgal" diyor!.. Biz milleti temsil ediyoruz. (Gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sıralarda oturuyorsunuz, sıralarda oturuyorsunuz; ama, kabul edin ki, bir kısmını... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, sizin milletvekillerinizin bir kısmı ANAP yerinde oturuyor, bir kısmı Doğru Yol, bir kısmı da HADEP'in oylarıyla...

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Sizinkiler?!.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bizden de var...

Bu, seçim sisteminin cilvesidir; bunu söylüyorum; niye alınıyorsunuz?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Maddeyle ilgili konuş.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, bakınız değerli arkadaşlarım; böyle, gecenin bir yarısında, laf atarak filan bir yere varamazsınız.

AHMET YENİ (Samsun) - Maddeye gel Mustafa Bey...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Dün, burada, hepinizin gözü önünde cereyan etti; ortada çoğunluk yok...

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Sayın Başkan "işgal" meselesini geri alması lazım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Söylerim, söylerim... İzah ettim size, izah ettim; sen otur bir kere; dinle...

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Sayın Başkan, ikaz etmeniz lazım...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bir kere, dinlemeyi öğrenin değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Sen konuşmayı öğren!.. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Gelirsin burada, bana öğretirsin; o kolay; gelir öğreniriz!

BAŞKAN - Sayın Özyürek, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sistemi anlattım...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Madde... Madde...

AHMET YENİ (Samsun) - Size hiç yakışmadı o söz; düzeltin onu.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bakınız, Diyarbakır'da ne kadar oy aldınız? (AK Parti sıralarından gürültüler)

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Maddeyle ilgili konuş...

AHMET YENİ (Samsun) - Onu boşver...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Kaç milletvekili?...(AK Parti sıralarından gürültüler)

İşte, dediğim şudur: Bu, seçim sisteminin doğal sonucu, yasadışı değil...

BURHAN KIILÇ (Antalya) - İşgal demeyin...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Peki, işgal değil "işgal" kelimesini geri alıyorum; tamam, işgal değil... (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, siz, madde üzerine döner misiniz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - İzin verir misiniz Sayın Başkanım?..

Şimdi, Sayın Bakanım kalkmış, burada diyor ki "mazotta indirim yaptık."

Değerli arkadaşlarım, eğer, petrol fiyatlarındaki indirimi tüketiciye yansıtsaydınız, dolar kurundaki indirimi tüketiciye yansıtsaydınız  -maliyeci arkadaşlarım burada; hesap etsinler- herkes, mazotu, yüzde 29 daha ucuza alacaktı. (CHP sıralarından alkışlar) Nakliyeci de ucuza alacaktı, çiftçi de ucuza alacaktı, şimdi sorunlarını çözmeye çalıştığınız gemiciler de ucuza alacaktı.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Maddeyle ilgili konuş.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Siz, bunu tercih etmediniz, ÖTV'yi artırdınız, artırdınız, üreticinin sırtına yükü bindirdiniz, nakliyecinin sırtına yükü bindirdiniz, denizcinin sırtına yükü bindirdiniz; sadece çiftçiye, üç aydan üç aya, beş aydan beş aya, para oldukça, para veriyorsunuz. Bunu, böyle, çok sevinilecek önemli bir olay diye anlatamazsınız.

Elbette, keşke, Türkiye, yüzde 10 kalkınsa, yüzde 20 kalkınsa; biz, bundan sadece mutluluk duyarız; ama, bizim hiç böyle kıskançlığımız filan yoktur.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Maddeyle ilgili konuş.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, "sürdürülebilir kalkınma" diye bir kavram vardır. Bir ay yüzde 7 oldu, ertesi ay yüzde 5 oldu, bir sene önce eksi oldu... Bu, bir ülkenin sağlıksız ekonomi politika uyguladığının göstergesidir. İnşallah, her ay yüzde 7,5'lik kalkınmayı sağlarsınız, biz de sizi o zaman kutlarız. Böyle, tesadüfen bazı rakamlar yakaladık diye, hemen kalkıp, bunu, Cumhuriyet Halk Partisini eleştirmek için, bizi yıpratmak için kullanırsanız, büyük haksızlık yapmış olursunuz.

Değerli arkadaşlarım, kimsenin malında mülkünde gözüm yok. Meslektaşım Sayın Bakanın, 50 dönüm, 2/B alanında arazisi varmış; helal olsun, güle güle otursun; ama, değerli arkadaşlarım, bizim dediğimiz şudur: Politika sahnesine çıkan insanlar, kurallara sonuna kadar uymak zorundadır. Şimdi, elimizi vicdanımıza koyalım; bize düşen nedir; hukukî tapusu olan bir araziyi biz alıp satabiliriz; ruhsatı olan bir binada oturabiliriz; ruhsatı olan bir binayı alıp satabiliriz. Politikacılara düşen budur.

Değerli arkadaşlarım, Anadolu'dan gelen gariban, gecekondu yaptı, hazine arazisini işgal etti diye, bizim de zilyetlik senediyle, muhtar belgeleriyle bir arazi alıp satmamız etik değil, ahlakî değil, politik açıdan doğru değil. Bunları söylemek istiyorum. Bunlar övünülecek şeyler de değil. O nedenle, hepimiz, yaptığımız olaylara dikkat etmek zorundayız ve buradan çıkacak bir yasa, eğer, bir bakanın, bir milletvekilinin durumunu düzeltiyorsa, ona ek bir imkân sağlıyorsa, bunu mutlaka çözmemiz lazım. Kendi kendimizin durumunu iyileştiren, kendimizin servetine servet katan durumda olmamamız lazım.

Değerli arkadaşlarım, biliyorum, bunları dinlemekten hoşlanmıyorsunuz; ama, halk, bizden, örnek olmamızı bekliyor.

Öyle bir anlayış yaygınlaştı ki, orası orman vasfını kaybetti!.. Değerli arkadaşlarım, buralar orman vasfını nasıl kaybetti; ya yakıldı ya kesildi. Ne yapalım; yakıldı, kesildi; buraya bir af çıkaralım, legalize edelim... Millet, duyar duymaz hemen başladı; yeni alanlar yakılıyor, kesiliyor; buraya da bir süre sonra af çıkaralım... Peki, o zaman, bu kurallar kimin için; bu kurallara kim uyacak?! Vergisini ödemeyeni, vergi kaçıranı, naylon fatura düzenleyeni affedelim gitsin! Peki, Vergi Kanununu niye çıkardık?! Adam öldüreni, kaçakçılık yapanı affedelim; adam çıkıyor, iki gün sonra, yine, birisini öldürüyor. Böyle bir mantık olur mu değerli arkadaşlarım?! Kurallar, uyulmak içindir, herkes kurallara uymalıdır. Uzun zamandır, burada, yaptığımız, ne kadar yolsuzluk varsa, kanun çıkarıp onları legalize ediyoruz. Bu, hepimizi üzüyor, bu yola başvurmayalım. İşte, yine getireceksiniz; burada da birtakım aflar, şeyler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, tamamlar mısınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gelmek istediğim nokta şudur: Burada, biz, ne yaptıysak, AK Parti olarak yaptık, biz şudur, biz şudur; muhalefet!..

Şimdi, burada, sizi kaderinizle baş başa bırakırız. Bu Meclisin önemli bir parçası muhalefettir. Böyle, muhalefeti yok sayan, muhalefeti küçümseyen, muhalefeti aşağılayan davranışlarınız devam ettiği sürece, burada, kaderinizle baş başa kalırsınız.

Bu anayasa değişikliklerinde, hiçbir konuda, Sayın Bakanın bu konuşmasından sonra ve sizin bu tavrınızdan sonra, Cumhuriyet Halk Partisinden hiçbir destek beklemeyin değerli arkadaşlarım.

Yolunuz açık olsun, güle güle. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyürek.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; gecenin bu saatinde, bu kadar duygusallığı -herhalde, hakkı olması lazım gelen arkadaşlarım olarak- belki, yorucu bir atmosfer sonrası normal görmek lazım; ama, yaptığımız görev, bir kamu görevidir. Burada, iktidarıyla muhalefetiyle, topyekûn, milletimizin hayrına olduğuna inandığımız tasarıları, yasama çalışmalarını ve denetim görevini birlikte yapmaktayız. Dolayısıyla, elbette, değerli muhalefetimiz, iktidarı birçok noktada tenkit edecektir, tenkit etme hakkıdır. Bir anlamda, bu tenkiti, biz, denetim de kabul edebiliriz. Dolayısıyla, biz, bunlardan istifade eder, üzerimize düşen dersleri alır ve gereğini de yapmaya çalışırız; ama, burada, bir şeyin, hiçbir zaman dengesini ve endazesini bozmadan götürmek mecburiyetindeyiz. Yani, ben, tecrübeli, değerli büyüğümüzün, Grup Başkanvekilimizin "iktidar, kaderiyle baş başa kalır; muhalefet, kaderiyle baş başa kalır" gibi bir sözünü, bu atmosfer içerisinde söylenmiş bir sözü olarak kabul ediyorum. Elbette, yine burada olacaklar, olmaya mecburlar; çünkü, millet bu görevi verdi; yine denetleyecekler, yine tenkit edecekler, yine bizimle ilgili yapılması gerekli olan tenkitleri yapacaklar; bunlara da saygılıyız.

Elbette, bir sayın bakanın da, bu kadar konuşmadan sonra, kamuoyu önüne çıkıp, biraz şahsını ilgilendiren, biraz da dozajı artmış şekliyle değerlendirme yapıp hükümeti tenkit eden arkadaşlarımıza, birkaç cümle sözünü çok görmemek lazım. Nasıl ki, biz, sizin bu tenkitlerinizi size ait bir hak görüyorsak; Hükümetimizin ve Sayın Bakanımızın, hem şahsı hem partisi hem de hükümetiyle ilgili olarak bir şeyler söylemesini de, onun için bir hak olarak görmekte fayda var.

Değerli arkadaşlar, aziz milletimiz bizi dinliyor ve ben de samimî kanaat olarak şunu ifade etmek isterim ki, iktidar ve muhalefet, uyum içerisinde çalışıyoruz; yani, yapılan tenkitlerin de çok abartılmamasından yanayım. İster iktidar ister muhalefet ister CHP'li ister AK Partili olalım, biraz daha anlayışlı, sabırlı, belki ölçülü olmak gibi bir zaruretle karşı karşıya kalabiliriz; ama, hepimizin, her bir milletvekilinin ve siyasî partimizin aslî amacı, milletimizin hayrına adım atmak, onun için bir şeyler yapmaktır. Şu anda görüşülen tasarının, elbette, tenkit edilen yönü vardır, olabilir, her şeyi dört dörtlük yapmak gibi bir imkâna da sahip olmayabiliriz; ama, niyetimiz halistir ve bu yapılan düzenlemeyle, Hükümetimiz, birçok kesimin -gecekondularda yaşayan fakir fukaranın, turizmcimizden gemi sanayiindeki bütün çalışanlarımıza varıncaya kadar ciddî problemleri var- problemlerine çözüm getirmek istiyor.

Kanaatim odur ki, belki, muhalefetteki milletvekili arkadaşlarımıza birebir sual olarak sorsak, anket yapsak, bu tasarının yüzde 80, yüzde 90 oranında, her bir maddesiyle ilgili müspet şeyler de söyleyebilir; ama, yüzde 20, yüzde 30 oranında da "şöyle olsa daha iyi olabilir" gibi önerileri de gelebilir. Onun için, ben, yapılanların, Parlamento adına doğru olduğuna inanıyorum. İktidar ve muhalefet, bu çalışmalarında doğru yolda yürümektedir. Bunu, çok fazla, birbirimizi incitecek, aramızdaki mesafeyi açacak gibi bir noktaya taşınacak bir olay olarak görmek mümkün değil.

Sayın Bakanımızın da, Değerli Grup Başkanvekilimizin de, bir müddet sonra, bu tutanakları alsak, onlarınkini biz, bizim yaptığımız konuşmaları arkadaşlarımız okusalar, makul bir ortamda diyecekler ki, gerçekten, burada, kırmaya, kırılmaya, incinmeye değer hiçbir söz yok; bu da böyledir.

Dolayısıyla, ben, sözlerimi tamamlarken sadece şunu söyleyerek ayrılmak istiyorum: Evet; yapılan çalışmalar verimli geçmektedir. Biz, muhalefetten istifade ediyoruz; iktidar olarak da, milletimizin hayrına müspet çalışmalar yapmak; milletimizin problemlerini çözmek için, gece demeden, gündüz demeden, tatil demeden, her zaman hayırlı adımlar atmak için çabalıyoruz.

Yaptığımız şeyler doğrudur; Türkiye'nin önü açıktır, geleceğimiz de aydınlıktır diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 3 Temmuz 2003 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.54