DÖNEM
: 22 CİLT : 19 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
99 uncu Birleşim
26 . 6 . 2003
Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Isparta Milletvekili Mevlüt
Coşkuner'in, Isparta İli ile bazı ilçe ve köylerinde meydana gelen sel
felaketinin neden olduğu hasara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması
2.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur
Çetin'in, Nusret Mayın Gemisinin müze haline getirilmesi için yapılan
çalışmalar ile Uluslararası Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığıyla Mücadele
Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Güldal Akşit'in cevabı
3.- Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın,
Munzur Vadisi üzerinde yapılması planlanan Konaktepe I ve II hidroelektrik
santrallarının doğa, kültür ve ekolojik dengeye yapabileceği olumsuz etkilere,
elektrik üretimi için bölgede oluşturulabilecek alternatif çarelere ilişkin
gündemdışı konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Uluslararası Bağ ve Şarap
Örgütünün Kuruluşuyla İlgili Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının (1/363) geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/321)
2.- Kocaeli Milletvekili Nihat
Ergün'ün, KİT Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/75)
3.- Bazı milletvekillerine, belirtilen
sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/322)
C)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan
ve 33 milletvekilinin, Mersin İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/114)
2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 25 milletvekilinin, Tekel'in özelleştirilmesinin sigara sektöründe
ortaya çıkaracağı sorunların araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/115)
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri
ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)
2.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu
(1/523) (S. Sayısı : 152)
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/605) (S.
Sayısı : 179)
4.- Gümrük Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/549)
(S. Sayısı : 182)
5.- Sivil Hava Araçları Üçüncü Şahıs
Malî Mesuliyet Sigortasının Ticarî Olarak Temin Edilemeyen Kısmının Devlet
Garantisi ile Karşılanması Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/585) (S. Sayısı :153)
6.- Eski Yugoslavya'da İşlenen Bazı
Suçların Kovuşturulması Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri ve Adalet
Komisyonları raporları (1/396) (S. Sayısı : 122)
7.- 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan
Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesine Ölüm Cezasının
Kaldırılmasına Dair Ek 6 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu (1/607) (S. Sayısı : 184)
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Hırvatistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Dışişleri Komisyonları raporları (1/448) (S. Sayısı : 103)
V.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza
Gülçiçek'in, Hacıbektaş Müzesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Erkan Mumcu'nun cevabı (7/522)
2.- Tokat Milletvekili Orhan Ziya
Diren'in, teşvikler konusunda hazırlanan kanun taslağına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/529)
3.- İstanbul Milletvekili Emin
Şirin'in,
Demirbank'ın TMSF'na devrine ve
ekonomik krizdeki para politikasına,
BDDK'nın bazı bankalarla ilgili
kararlarına,
İş Doğan Holding'in bankalara olan
kredi borçlarına,
İş Bankası ve Doğan Holding'in
bankalardan kullandığı kredilere,
TMSF'na devredilen Etibank AŞ'ye ve
Sabah Grubuna,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/573, 574, 575, 578, 579)
4.- Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlu'nun, bir şahsın Emlak Bankasındaki miras hesabına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/598)
5.- Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü'nün, Tekirdağ-Hayrabolu'daki tarihi köprüye ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/639)
6.- İzmir Milletvekili Muharrem
Toprak'ın, bir kan bağışı kampanyasının sonuçlarına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/643)
7.- Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü'nün, Tekirdağ'daki kültür merkezi projelerine ilişkin sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/684)
8.- Manisa Milletvekili Nuri
Çilingir'in, belediyelerdeki imarla ilgili teknik personele ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/697)
9.- Antalya Milletvekili Osman
Özcan'ın, muhtarlar ve köy ihtiyar heyeti üyelerinin özlük haklarına ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/699)
10.- İstanbul Milletvekili Ahmet
Güryüz Ketenci'nin, akaryakıt fiyatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/708)
11.- Adana Milletvekili Atillâ
Başoğlu'nun, Kürkçüler Köyündeki doğalgaz tesislerine araç giriş-çıkışlarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı
(7/713)
12.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın,
Eti Alüminyum Tesislerinin Özelleştirme İdaresine devredilip devredilmeyeceğine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı
(7/715)
13.- Konya Milletvekili Atilla
Kart'ın, bir gazetede çıkan atamalarla ilgili habere ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/728)
14.- Konya Milletvekili Atilla
Kart'ın, Cihanbeyli-Yeniceoba'daki bazı besicilerin alacaklarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın cevabı (7/753)
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te
açılarak üç oturum yaptı.
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü, İller
Bankasının kuruluşunun 58 inci yıldönümüne,
Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan,
Uyuşturucuyla Mücadele Günü münasebetiyle uyuşturucu tehlikesine ve alınması
gereken tedbirlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma
yaptılar.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
Posof-Türközü gümrük kapısının sınır ticaretine kapatılmasının bölge
ekonomisinde yaratacağı olumsuz etkilere ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşmasına, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım cevap verdi.
Avrupa-Akdeniz Forumu çerçevesinde
oluşturulan çalışma grubu toplantılarına, Türkiye Büyük Millet Meclisini
temsilen katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat Başesgioğlu'nun Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) 91 inci Genel
Kuruluna katılmak üzere İsviçre'ye yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun
görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1
Temmuz 2003 tarihinde tatile girmemesine ve çalışmalara devam edilmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi,
Kabul edildi.
Gündemin, "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Ticaret
Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin
Asgarî İcaplarına İlişkin 53 Sayılı (1/496) (S. Sayısı: 163),
2
nci sırasında bulunan, Mürettebatın Gemide Barınmasına İlişkin 92 Sayılı
(1/499) (S. Sayısı: 166),
3 üncü sırasında bulunan,
Gemiadamlarının Sağlık Muayenesine İlişkin 73 Sayılı (1/500) (S. Sayısı : 167),
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakiben yapılan
açıkoylamalardan sonra, kabul edilip kanunlaştıkları,
4 üncü sırasında bulunan ve
görüşmelerine bir süre devam olunan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
Tasarısının (1/521) (S. Sayısı: 146) 55 inci maddesine kadar kabul edildiği,
İçtüzüğün 88 inci maddesine göre, istemi üzerine 55 ve 56 ncı maddelerinin bir
defaya mahsus olmak üzere Komisyona geri verildiği,
Açıklandı.
5 inci sırasında bulunan, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/523)
(S. Sayısı: 152) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı; maddelerine geçilmesi
sırasında istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda Genel
Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından;
26 Haziran 2003
Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.56'da son verildi. Yılmaz Ateş
Başkanvekili |
|
|
|
|
Mehmet Danış |
|
Suat Kılıç |
|
Çanakkale
|
|
Samsun |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
No. : 139
II. - GELEN KÂĞITLAR
26.6.2003 PERŞEMBE
Tasarı
1.- Yargıtay Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı (1/627) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
24.6.2003)
Teklifler
1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin'in; 1479 Sayılı
BAĞ-KUR Yasasının Ek-20. Maddesinin 1. Fıkrasında Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/151) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.2003)
2.- İzmir
Milletvekilleri Bülent Baratalı ve Türkan Miçooğulları'nın ; Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/152) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
11.6.2003)
3.- Artvin
Milletvekili Orhan Yıldız ve Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in; 09.07.1945
Tarih ve 4785 Sayılı Kanuna Bazı Hükümler Eklenmesine ve Bu Kanunun Birinci
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi (2/153) (Tarım, Orman ve Köyişleri ve Anayasa ve Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.2003)
4.- Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Orman Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/154) (Tarım, Orman ve Köyişleri ve Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 13.6.2003)
5.- Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa'nın; Türk Ceza Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun
Teklifi (2/155) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.6.2003)
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Uluslararası Göç Örgütü Arasında Örgütün Türkiye'deki Hukuksal durumu,
Ayrıcalıkları ve Dokunulmazlıkları Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/376) (S.
Sayısı : 187) (Dağıtma tarihi : 26.6.2003) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cezayir
Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki
ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/405) (S. Sayısı : 189) (Dağıtma
tarihi : 26.6.2003) (GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve
Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/529) (S.
Sayısı : 197) (Dağıtma tarihi : 26.6.2003) (GÜNDEME)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait
mevduatların Vakıfbank off-shore hesabına aktarılıp aktarılmadığına ilişkin
Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/872) (Başkanlığa geliş
tarihi : 24.6.2003)
2.- İstanbul
Milletvekili Emin Şirin'in, İstanbul-Pendik-Ballıca Köyündeki bir Hazine
arazisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/873)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2003)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Hüseyin Özcan ve 33 Milletvekilinin, Mersin İlinin ekonomik ve
sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/114)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2003)
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 25 Milletvekilinin, TEKEL'in
özelleştirilmesinin sigara sektöründe ortaya çıkaracağı sorunların
araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/115)
(Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
26 Haziran 2003 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99 uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
Isparta'da meydana gelen sel felaketiyle ilgili söz isteyen Isparta
Milletvekili Sayın Mevlüt Coşkuner'e aittir.
Buyurun Sayın
Coşkuner. (CHP sıralarından alkışlar)
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.-
Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner'in, Isparta İli ile bazı ilçe ve
köylerinde meydana gelen sel felaketinin neden olduğu hasara ve alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
MEVLÜT COŞKUNER
(Isparta) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisin kürsüsünü üzücü
bir olay nedeniyle kullanıyorum. Oysa, günlüm isterdi ki, Isparta'nın halısını,
gülünü, elmasını anlatayım; çünkü, gülü, bugün, ülkenin en güzel gülü olmasına
rağmen, gül üreticisi sıkıntı içerisindedir. Bunun ötesinde, elması da,
bölgenin en iyi elması olmasına rağmen, üreticisi ne teşvik kredisi alır ne de
pazar bulur. Bugün, bana, Isparta'da yaşadığımız sel felaketini anlatmak düştü;
bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli dostlarım,
17-20 Haziran tarihleri arasında Isparta'nın üç yerinde sel felaketi yaşadık.
Bu sel felaketlerini, Konya Yolu üzerinde Gelendost'un Madenli Köyünde, yine
Konya Yolu üzerinde Isparta'ya 100 kilometre uzaklıkta olan Bahtiyar Köyünde ve
Isparta'nın merkezinde Gülistan Mahallesinde yaşadık.
Bunun ötesinde, aynı
günlerde Gümüşgün'de ve Şarkikaraağaç'ın Aslandoğmuş Köyünde, yıldırım çarpması
sonucunda 2 vatandaşımızı kaybettik. Elbette ki, Bahtiyar Köyündeki sel
felaketinin boyutları farklı olduğu için, onu anlatmaya çıktım; ama, burada,
sel felaketi nedeniyle Bahtiyar Köyünde kaybettiğimiz 2 vatandaşımıza ve
yıldırım çarpması sonucu kaybettiğimiz 2 vatandaşımıza Allah'tan rahmet,
kalanlara sabır diliyorum ve köylülerimize de, gerçekten, o kötü günde
gösterdikleri yardımdan dolayı teşekkür ediyorum.
Değerli dostlarım,
Madenli Köyü konusunu şöyle kapatmak istiyorum: Madenli Köyündeki afette, 15-20
ev sel altında kalmıştır; ama, can kaybımız yoktur. Gördüğüm kadarıyla, her yer
sivrisinekle dolmuş; oraya, sıtma ve benzeri hastalıkların gelmesi endişesini
yaşamaktayız; bunu, buradan Isparta'daki yetkililere hatırlatmak isterim.
Bahtiyar Köyündeki bu
elim olay, gerçekten, bize ve halkımıza üzüntülü günler yaşattı. Burada 2
vatandaşımızı kaybettik; keşke, onları kaybetmeseydik. Onları geri getirmek
mümkün değil; ama, öbür taraftan ben, şunu çok rahatlıkla söylüyorum: Bahtiyar
Köyünde yaşanan sel afeti dolayısıyla devleti orada gördüm. O nedenle, ben,
Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mumcu'ya, Sayın Valiye, Devlet Su İşleri
Müdürüne ve müdür yardımcılarına, Karayollarına, belediye başkanlarımıza ve
daire amirlerimize, muhtarlarımıza, buradan, sizlerin adına da teşekkür
ediyorum; gerçekten, özlediğimiz tabloyu orada gördük. Bütün kurum ve
kuruluşlar, araçlar gereçler, o yarayı sarmak için herkes seferber oldu.
Dilerim ki, orada kaybettiğimiz vatandaşlarımızın kalanlarının yaralarının
sa-rılması ve onun da ötesinde, o köyümüzün mağduriyetinin giderilmesi için,
aynı duyarlılığı gösteririz diyorum.
Değerli dostlarım,
Isparta Yalvaç Bahtiyar Köyünde, 17.6.2003 günü saat 15.16 sularında
"Yukarı Havza" diye adlandırılan yerde yağan mevziî sağanak şeklindeki
yağmurun, Yukarı Havzanın eğiminin yüksek, toprak yapısının erozyona müsait ve
bitki örtüsü bakımından zayıf olması nedeniyle, ani akışa geçmesi sonucu,
taşkın meydana gelmiştir. Gelen sel ve heyelan sonucu, Ayşe İnci ile Ahmet
Akkuş adlı 2 yurttaşımızı kaybetmişizdir. Konuşmamın başında da söylediğim
gibi, kendilerine Allah'tan rahmet, kalanlara sabır diliyorum.
Köyümüz, yerleşim
alanı olarak Cevizler ve Karanlık Dereleri yatakları arasında olup, engebeli
bir arazi yapısına sahiptir; iskân alanı ise, adı geçen iki derenin
arasındadır; yani, köy her zaman tehlike altındadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Coşkuner, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEVLÜT COŞKUNER
(Devamla) - Devlet Su İşleri 18. Bölge Müdürlüğünce, köyün, Sorgun ve Cevizler
Dereleri taşkınlarından korunması için 1996 yılında etüt edilmiş ve hazırlanan
rapor onaylanmıştır. Raporda, derelerin yukarı havzasında 40 adet ıslah sekisi,
6 adet bent ve 1,5 kilometre uzunluğunda yeni yol yapılmasına karar
verilmiştir. Daha sonra, 2002 yılında 1 adet bent, 2 adet ıslah sekisi
yapılmıştır; 2003 yılında ödenek yetersizliği nedeniyle ihale edilememiştir.
Dere ıslahının tamamen yapılamamış olması nedeniyle, taşkınlar sırasında
gelebilecek suyun enerjisi kırılamamıştır. Bunu da çok açık ve net gördük.
Yukarıdan gelen taşlar ve yıllanmış ağaçlar öyle bir baskı yapmıştır ki,
buradaki bendi patlatıp, 11 tane evimizin yıkılmasına, 2 vatandaşımızın
ölmesine, bunun ötesinde de köyümüzde bir sürü büyükbaş hayvanın telefine neden
olmuştur.
Değerli dostlarım,
devleti gördüm orada dedim, mutluluğumu bildirdim. Vaktimiz dar olduğu için,
ben, konunun tümünü anlatma şansını bulamayacağımdan, hepinizin bilmesi gereken
Bahtiyar Köyünün isteklerini Yüce Meclise iletiyorum. Elimde de teknik rapor
vardır; bu rapor Sayın Bakana ve diğer milletvekillerimize ulaşmıştır, ben de,
raporu Sayın Genel Başkanıma ileteceğim.
Yalvaç İlçesi
Bahtiyar Köyünün acil sorunları: Köyümüzün acilen afet bölgesi ilan edilmesi,
köyümüzde hasar gören ailelere acil yardım yapılması için elimizden gelenin
yapılması, köyümüzde dere kenarındaki ve sele maruz kalan evlerin başka
yerlerde iskân edilmesi, köyümüz ilköğretim okulunun yerinin değiştirilerek,
başka bir alana nakledilerek inşa edilmesi, köyümüzdeki trafonun yetersiz
olduğundan, güçlendirilmesi, tarımsal alanda yararlanmak amacıyla yeni elektrik
hattı çekilmesi, dere yataklarının yeniden ıslah edilmesi, bozulan kanalizasyon
şebekesinin onarılması, olmayan mahallelere ek yapılması, bozulan içmesuyu şebekesinin
onarılması, Yalvaç-Bahtiyar yolunun asfaltlanması ve sağlıkevine ebe, hemşire
gönderilmesi dilekleri vardır.
Yüce Meclisimizin
buna dikkatini çekmek istiyorum ve beni dinlediğiniz için, tekrar, Yüce Meclisi
bu duygu ve düşüncelerle saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür
ederim Sayın Coşkuner.
Biz de, sel
felaketinde zarara uğrayan vatandaşlarımıza ve bütün Ispartalılara geçmiş olsun
dileklerimizi ve başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Meclisimize sunduğunuz
isteklere de, Meclisimiz adına hükümetin gerekli duyarlılığı göstereceğine
inanıyorum.
Gündemdışı ikinci
söz, Nusret Mayın Gemisi ve tarihe karşı olan sorumluluğumuz konusunda söz
isteyen, Niğde Milletvekili Sayın Mahmut Uğur Çetin'e aittir.
Buyurun Sayın Çetin.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
2.-
Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in, Nusret Mayın Gemisinin müze haline
getirilmesi için yapılan çalışmalar ile Uluslararası Uyuşturucu Kullanımı ve
Kaçakçılığıyla Mücadele Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı
Güldal Akşit'in cevabı
MAHMUT UĞUR ÇETİN
(Niğde)- Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Nusret Mayın Gemisi
ve tarihe karşı sorumluluğumuz hakkında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, aslında, gündeme
getirmekle, artık, pek fazla bir şey ifade etmeyeceğini, şu an itibariyle belki
çok şeyi değiştirmeyeceğini bildiğim, ancak, hiç olmazsa, burada yapacağımız
kısa süreli de olsa özeleştiri ve kendi kendimizi sorgulama ve yargılamanın
-belki, gelecekte, millet olarak yapılabilecek bu türlü hata, yanlış,
ihmalkârlık ve vefasızlık eğilimlerini engelleme ve önüne geçilmesi açısından-
önemli olduğunu konuşmamın başında belirtmek istiyorum. Daha kısa bir süre
öncesine kadar Mersin Limanında paslar içerisinde terk edilmiş gerçek bir
vefasızlık örneği, Türk Milletinin kurtuluşuna imzasını atan, Çanakkale'yi
geçilmez yapan Nusret Mayın Gemisinden bahsetmek istiyorum.
Bir dünya devi olma
yolunda andiçmiş, modern, çağdaş, laik ve güçlü Türkiye'nin temellerini
Boğaz'ın derinliklerine bırakmış olduğu mayınlarla atmış, gerçekten, şu anki
büyük, laik ve güçlü Türkiye'nin oluşumunda tarihî bir rol oynamış; ancak, ona
karşı düşmanın bile yapamadığını vefasızlığın yaptığını belirterek sözlerime
devam etmek istiyorum.
Çanakkale Boğazına
ayırdığımız küçük, savaş ve yardımcı gemilerimizden biri Nusret Mayın Gemisi
idi. Bu ufak tekne, savaşmak için değil engel kurmak için yapılmıştı. Denize
mayın, yani torpil dökerdi. İskelelerden aldığı mayınları halı işlermiş gibi
denizin belirli yerlerine dizerdi. Gemide bir avuç insan vardı. Birbirlerine
bağlılıkları ve tutkunlukları o kadar candan idi ki, et ile kemik gibiydiler.
Hepsi tek bir bedendi sanki. Bu bedenin başı, Yüzbaşı Hakkı idi.
Bu kahraman gemi, yaz
kış demeden aylarca çalıştı, birçok mayın dizisi kurdu, kaç tanesinin de
düşmanca ayıklandığını ve toplanıp götürüldüğünü gördü. Çok emekleri boşa
gitmiş oldu. Yılmadı, uyguladığı her oyunu bozulmuş bir pehlivan gibi Yaradana
sığınıp bir oyun daha etti; Nusret Mayın Gemisi, 8 Mart gecesiyle 9 Martın ilk
saatlerinde karanlıkları deldi, denizin dalgalarını yardı, düşman mayın arama
gemileri arasından görünmeden ve korkmadan sızdı. Bu, bir serüvendi. Taşıdığı
26 mayını gizlice karanlık limana yerleştirdi. Yaptığı işin düşmana ne kadar
pahalıya oturacağını oranlamadan, hesaplamadan, dönüp gitti. Ertesi günler,
düşman, mayın arama çabasını sürdürdü; karanlık limanı daha önceden taramış ve
bulduğu mayınları ayıklamıştı; artık, buralardan korkusu yoktu; bu yüzden,
karanlık limanı üstünkörü geçti. Bu 26 mayının, pusuya sinmiş birer cüce dev
gibi, günlerce, yani on gün beklediğinden haberleri yoktu; ama, düşmana
verdireceği kayıplarla 18 Mart Deniz Zaferinin başlıca etmeni oldu ve Nusret
Mayın Gemisi, boyundan posundan çok büyük işler görmüş olacaktı. Bugün, bir
mayın arama gemimiz, bu başarıyı dillerde dolaştırmak için, Yüzbaşı Hakkı'nın
adını taşıyor.
Düşmanlarımızın
mağlubiyetiyle neticelenen, Türkün kahramanlık ve fedakârlığını bir daha cihana
ispat eden bu tarihî olaya burada değinmemiz, mayınlarımızın oynadığı büyük rol
dolayısıyladır. Bu mayınlar, Nusret Mayın Gemisinin, 8 Mart 1915 sabahı puslu
ve yağışlı bir havada düşman kontrolü altındaki Erenköy Koyuna döktüğü hatta
aittir. Düşman donanmasına bu ağır sürprizi hazırlayan 360 tonluk küçük,
mütevazı bir tekne olan Nusret'in komutanı Yüzbaşı Tophaneli Hakkı Bey,
yardımcısı Üsteğmen Salim Beydi. Müttefik filonun 3 zırhlı kaybetmesi ve 1
muharebe kruvazörünün ağır hasara uğraması, bu mayınların eseridir. Nihayet,
Çanakkale seferinin teşvikçisi ve koruyucusu olan Churchill de şöyle diyor:
"1915 yılında, bütün Avrupa'da milyonlarca insanın hayatı ortaya konmuş,
büyük taarruzlar yapılmakta, 4 000 - 5 000 harp gemisi denizlerde
dolaşmaktaydı; fakat, bunlardan hiçbiri, Nusret'in döktüğü mayınlar kadar,
harbin devamına ve düşmanın istikbaline müessir olacak bir başarı
gösterememiştir."
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun;
konuşmanızı tamamlayın.
MAHMUT UĞUR ÇETİN
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Nusret Mayın Gemisi,
bir destanın fitilini ateşlemiş kahramanlığın simgesidir. Peki, şimdi, bir
milletin uyanışına öncülük eden, Çanakkale'yi geçilmez yapan bu gemi nerede,
nasıl bir haldeydi? O, bu millet için üzerine düşeni yaptı, ya biz; maalesef,
hayır. Çanakkale'yi geçilmez kılan Nusret Mayın Gemisi, yıllardır, Mersin'de,
terk edilmişliği yaşıyordu. Cumhuriyetin temelleri belki onun sayesinde atıldı;
ama, cumhuriyetin çocukları, bugünlerini borçlu oldukları Nusret'i sahipsiz
bıraktı; unutuldu, çürümeye terk edildi. Oysa, cumhuriyetin ilk yıllarında,
1926'da, Gölcük Tersanesinde baştan aşağıya tamir edilmişti.
Kurtuluşun yadigârına
ilk ayıp 1939 yılında yapıldı ve savaşçı bir kahramanın, kendisi gibi, adı da
değiştirildi. Nusret, artık, bir mayın gemisi değil, dalgıç gemisiydi. Yapılan
hata, ancak dört yıl sonra fark edildi. 1943 yılında, kahramanlık sembolü
gemiye, eski adı Nusret verildi, itibarı iade edildi, müze haline getirildi;
ama, tarihten gelen savaşçı, onbeş yıl hak ettiği yerlerde durabildi.
1958 yılı Nusret'e
ihanetin başlangıcı oldu; çünkü, şanlı geçmişimizin en yakın tanığı, üç beş
kuruşa bir işadamına satıldı. Daha da acısı, koskoca Nusret, artık, bir kum
kosteri olmuştu; eski halinden eser kalmamıştı. Bir milletin bağımsızlığını
borçlu olduğu cengaveri böyle ödüllendirilmişti. Nusret, yıllarca kum taşıdı,
ta ki, motorları susup, iş göremez hale gelene kadar.
BAŞKAN - Sözlerinizi
toparlar mısınız.
MAHMUT UĞUR ÇETİN
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
2002 yılının sonuna
kadar Mersin Limanında tanınmayacak halde çürümeye terk edilmiş, dengesini
kaybetmemesi için bir gemiyle sıkıştırılmış, artık, pas tutmuş, yüzeyinde
geminin adı bile okunmuyordu. Koca Nusret Mayın Gemisi, adsız sansız, harap,
sahipsiz kalmış, tarih yazan bir kahraman, tarih kitaplarındaki anılarda
kalmıştı.
Gerçekten, sevinecek
bir duyum aldım. Bunca vefasızlığa ve bunca vurdumduymazlığa rağmen, yine,
Nusret'in temellerinin atılmasında rolü olan cumhuriyetin bir değerli evladı,
Tarsus Belediye Başkanı, bu vurdumduymazlığa yüreğini koymuş, tarihî gemiyi
satın alıp, aslına uygun bir tadilattan sonra, müze haline dönüştürmek için şu
an büyük gayret içerisinde. Gayretlerinden dolayı kendisini gerçekten
kutluyorum; ancak, yetkililere sesleniyorum; Mersin Müzesinde bulunan birkaç
orijinal Nusret parçası ve İstanbul Deniz Müzesinde bulunan ışıldak, musrap
yazıları, flama, dümen, telgraf ve pusula gibi orijinal Nusret parçalarının da
monte edilip, Nusret'in tekrar, ait olduğu yere, Çanakkale'ye götürülmesi gerekir
diye düşünüyorum; fakat, burada unutulmaması gereken bir noktaya da
dikkatlerinizi çekiyorum: Bu vefasızlığa karşı yüreğini ortaya koyarak,
tarihimize ve geçmişimize olan yükümlülüğümüzü Yüce Türk Milleti adına yerine
getirmenin onur ve gururunu taşıyan Tarsusumuza ve değerli Belediye Başkanımıza
şükranlarımı sunuyorum. Burada önemli olan, Tarsusumuza da kalsa, ait olduğu
yere, Çanakkale'ye de götürülse, hiç olmazsa bundan sonra, hem geçmişimize hem
tarihimize hem kültürümüze yapılabilecek vefasızlıklarda bir ibret vesilesi
olarak Nusret'e bakar, kendimize çekidüzen veririz diyorum.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; sözlerimi tamamlamadan önce, bugünün, Uluslararası
Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığıyla Mücadele Günü olması vesilesiyle, bu
konuya da kısaca değinmek istiyorum. Sağlıklı toplumun ilk şartı, sağlıklı
nesiller yetiştirmektir. Oysa, ülkemizde uyuşturucu kullanımının artış
gösterdiği ve kullanmaya başlama yaşının düştüğü, basın ve yayın organlarına
yansıyan haberlerde yer almaktadır. Özellikle büyük şehirlerimizde tiner, bali
ve bunun gibi maddeleri koklayan ve toplumsal bir sorun oluşturmaya başlayan
sokak çocuklarıyla ilgili haberleri, içimiz burkularak seyrediyoruz. Diğer
taraftan, uyuşturucu madde satıcılarının, özellikle geleceğimizin teminatı olan
okul çağındaki gençlerimizi de hedef aldığı ve bu kişilerin okullarımıza kadar
girdiği haberlerini, yine, irkilerek basın organlarından okuyoruz.
Bilindiği gibi,
uyuşturucu kullanımı, sadece kullanan kişiyi değil, sosyal sorunlar yaratması
nedeniyle toplumun tüm üyelerini etkilemekte; böylece, toplum sağlığını tehdit
ederek, ciddî bir sorun ortaya çıkarmaktadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir saniye
Sayın Çetin...
İkinci 5 dakikanız da
bitti; lütfen, toparlar mısınız.
Buyurun.
MAHMUT UĞUR ÇETİN
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. Teşekkür ediyorum.
Bu sebeple, madde
kullanımı sorununun ele alınarak, takip edilmesi çok önemlidir. Bu nedenle,
aileden sorumlu Devlet Bakanımızdan, başta gençlerimiz olmak üzere, toplumun
tüm üyelerini uyuşturucu kullanımının zararlarından korumak için neler
yapıldığını, gençlerimiz ve ailelerine yönelik ne tür çalışmalar yapıldığını,
ülkemizin uyuşturucu kullanımıyla ilgili mücadeleyi esas alan bir ulusal
politikasının olup olmadığını öğrenmek istiyorum.
Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Çetin.
Hükümet adına, Devlet
Bakanı Sayın Güldal Akşit; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI GÜLDAL
AKŞİT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26 Haziran
Uluslararası Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığıyla Mücadele Günü nedeniyle
gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
gündemdışı konuşmaya yanıt veriyorsunuz efendim.
Buyurun.
DEVLET BAKANI GÜLDAL
AKŞİT (Devamla) - Madde kullanımı ve bağımlılığı, ortaya çıkardığı sonuçlar
nedeniyle, sadece kullanan kişiyi etkilemekle kalmayıp, başta yakın çevresi
olmak üzere, toplumun tüm kesimlerine yansıyarak, önemli bir sağlık sorunu
haline gelmektedir. Nitekim, Dünya Sağlık Örgütü, madde kullanımı ve
bağımlılığının dünya çapında bir tehlike olduğunu vurgulamakta ve önlemler
almaya yönelik gelişmeleri desteklemektedir.
Dünyada uyuşturucu
kullanma alışkanlığında artış olması ve bunun, insanlık için büyük bir tehdit
oluşturduğu gerçeğinden hareket eden Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1987
yılında aldığı bir kararla, uyuşturucusuz, temiz bir toplum hedefine ulaşma ve
uluslararası alanda eylem ve işbirliğini güçlendirme konusundaki kararlılığını
vurgulamak amacıyla, 26 Haziran gününü, Uluslararası Uyuşturucu Kullanımı ve
Kaçakçılığıyla Mücadele Günü olarak belirlemiştir. Tüm ülkelerde, 26 Haziran
gününde çeşitli etkinlikler yapılmaktadır.
Bu etkinlikler
Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen temalar çerçevesinde yapılmakta olup,
bugüne kadar belirlenen temalar şöyledir: 1998 yılının teması uyuşturucu
istismarı ve gençler, 1999 yılının teması uyuşturucu karşıtı müzik, 2000
yılının teması gerçeklerle yüzleşme, inkâr, rüşvet ve şiddet, 2001 yılının
teması uyuşturucuya karşı spor, 2002 yılının teması madde kullanımı ve AIDS, bu
yılın teması ise uyuşturucu hakkında konuşalım olarak belirlenmiştir.
Bilindiği gibi,
Anayasamızın 58 inci maddesinde devletin, gençleri alkol düşkünlüğünden ve
uyuşturucu maddelerden korumak için gerekli tedbirleri alacağı ifadesi yer
almaktadır. Madde kullanımı ve bağımlılığı sorunu, gerek ülkemizin jeopolitik
konumu gerekse nüfusunun büyük çoğunluğunun gençlerden oluşması nedeniyle,
üzerinde önemle durulması gereken konulardan birisidir. Bağımlılık yapan
maddelerin satıcılarının özellikle gençlerimizi hedef aldığı, güvenlik güçleri
kaynaklarından anlaşılmaktadır. Güvenlik güçlerimiz tarafından, uyuşturucu
tacirleriyle mücadele çalışmalarına paralel olarak, madde kullanımının
tehlikeleri konusunda kamuoyunun bilgilendirilip bilinçlendirilmesi
çalışmaları; yani, koruyucu ve önleyici çalışmalar da yürütülmektedir.
Madde kullanımı ve
bağımlılığı faaliyetlerini yürütmek, maddelerin kötü kullanımını önlemek,
alınacak tedbirleri tespit etmek ve kurumlar arasındaki çalışmaları koordine
etmek amacıyla, Millî Güvenlik Kurulunun 26 Nisan 1996 tarihli ve 393 sayılı
tavsiye kararıyla, Uyuşturucu Kullanımıyla Mücadele, Takip ve Yönlendirme Üst
ve Alt Kurulları oluşturulmuştur. 1997/9700 sayılı Bakanlar Kurulu kararında
ise, Millî Güvenlik Kurulunun 393 sayılı tavsiye kararı kabul edilerek,
kurullarda görev alacak bakanlıklar belirlenmiştir.
Anılan kararlara
göre, üstkurulun başkanlığı tarafımdan, altkurulun başkanlığı ise Bakanlığıma
bağlı Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı tarafından yürütülmektedir. Aile
Araştırma Kurumu Başkanlığı, ayrıca, her iki kurulun sekreterya işlerini de
yürütmektedir. Kurulların aslî görevi, madde kullanımıyla ilgili ulusal
politika ve stratejileri tespit etmek, ilgili kurumlar arasında eşgüdümü
sağlamak ve konuyla ilgili araştırmalar yaptırmaktır.
Uyuşturucu
Kullanımıyla Mücadele, Takip ve Yönlendirme Üst ve Altkurulları, konuyla ilgili
bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinden oluşmaktadır.
Bakanlıkların müsteşar, kuruluşların genel müdür ve başkan düzeyinde temsil
edildiği üstkurul, bugüne kadar 7 kez, kamu kurum ve kuruluşlarının daha çok
uzman düzeyinde temsil edildiği altkurul ise, 65 kez toplanmıştır. Ayrıca,
kurullara bilimsel açıdan destek hizmet vermek üzere, üniversitelerin ilgili
bölümlerinde görev yapan, bağımlılık konusunda uzman öğretim üyeleri de, bir
bilimsel danışma komitesi oluşturmuşlardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; madde kullanımı ve bağımlılığı sorunuyla baş edebilmenin en
önemli yollarından birisi, konuyla ilgili bilimsel yöntemlerle elde edilmiş
kapsamlı ve güvenli verilerin olmasıdır.
Bakanlığıma bağlı
Aile Araştırma Kurumu Başkanlığınca 2002 yılında yaptırılan, Türkiye'de madde
kullanım profili araştırmasının verilerinden kısaca bahsetmek istiyorum. 72 il,
74 ilçe ve 54 köyde, toplam 7 680 kişiyle gerçekleştirilen çalışmanın
verilerine göre, araştırmaya katılanların halihazırda yüzde 32'si sigara, yüzde
10'u alkol, yüzde 3,5'i hekim kontrolü dışında ilaç, yüzde 2'si hekimin
önerdiği süre ve dozdan daha uzun süre ilaç ve yüzde 0,3'ü de madde
kullanmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre, alkole ilk başlama yaşı 17'dir.
Araştırmanın
verilerine göre ise, her 5 kadından 1'i sigara içmektedir ve yine kadınlar
arasında alkol tüketimi artma eğilimi göstermektedir. Bu sonuçlar, üreme
çağındaki kadınlarda sigara içiciliğinin, hamilelik ve doğum riski açısından
ciddî bir kadın sağlığı sorunu oluşturduğunu ortaya koymaktadır.
Araştırma bulgularına
göre, sigara, alkol ve madde kullanmaya başlamada en önemli etken, arkadaş
etkisi, merak ve özenmedir.
Değerli
milletvekilleri, madde kullanımıyla mücadele edebilmek için, üretim aşamasından
başlayarak, pazar aşaması ve kullanıcı bireye ulaştığı son nokta da dahil, tüm
evrelerde denetleyici, caydırıcı politikalar benimsenmelidir. Bu nedenle, gerek
talebin yok edilmesi gerekse hiç talebin oluşmaması için koruyucu ve önleyici
çalışmalar yapılmalıdır. Önleme politikalarında ve uygulamalarda, başta gençler
ve çocuklar olmak üzere, ailelerin, gençlere hizmet veren meslek elemanları ve
toplumun tüm üyelerinin madde kullanımının zararları konusunda
bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Madde kullanımıyla
mücadelede, aileler, eğitim kurumları, medya kuruluşları, işverenler, gençlik
örgütleri, güvenlik güçleri ve toplumun tüm taraflarına önemli görevler
düşmektedir. Bu doğrultuda, Türk Milletinin tüm fertlerini, ailesini, milletini
seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına saygılı, beden, zihin,
ahlak, ruh ve duygu bakımından dengeli, sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişilik
ve karaktere sahip kılmak, toplumun her ferdinin amacı olmalıdır.
Aileler,
uyuşturucunun hedefi durumundaki gençlerimizle sağlıklı bir iletişim sağlamalı
ve onlara karşı daha duyarlı olmalıdırlar. Basın ve yayın kuruluşlarını, konuya
duyarlılık göstererek, toplumsal bir boyutu bulunan madde bağımlılığı ve
kullanımıyla ilgili sorunun çözümünde anahtar rol oynamaya davet ediyorum.
Gençlerin merakını uyandırabilecek özendirici yayınlar yerine caydırıcı ve
bilgilendirici yayınlar yapılmalıdır. Üniversiteler, sivil toplum örgütleri,
meslek kuruluşları ve özel sektör, mücadele faaliyetini yürüten kamu kurum ve
kuruluşlarına destek vererek sorumluluğu paylaşmalıdır.
26 Haziran
Uluslararası Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığıyla Mücadele Günü nedeniyle,
özellikle risk grubunda bulunan gençlerimizin geleceklerini teminat altına
almak üzere, toplumun tüm kesimlerini işbirliği ve güç birliğine davet ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür
ederim Sayın Akşit.
Gündemdışı üçüncü
söz, Tunceli Munzur Konaktepe Barajıyla ilgili söz isteyen Tunceli Milletvekili
Sayın Hasan Güyüldar'a aittir.
Buyurun Sayın
Güyüldar. (CHP sıralarından alkışlar)
3.-
Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın, Munzur Vadisi üzerinde yapılması
planlanan Konaktepe I ve II hidroelektrik santrallarının doğa, kültür ve
ekolojik dengeye yapabileceği olumsuz etkilere, elektrik üretimi için bölgede
oluşturulabilecek alternatif çarelere ilişkin gündemdışı konuşması
HASAN GÜYÜLDAR
(Tunceli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tunceli Munzur Vadisinde
planlanan Konaktepe I ve II hidroelektrik santralı konusunda gündemdışı söz
almış bulunmaktayım; konuşmama başlamadan evvel, Yüce Heyetinize saygılar
sunuyorum.
Bir ülkenin
kalkınmasında en önemli etken enerjidir. Ülkemizdeki zengin su kaynaklarının
enerji üretimine dönüştürülmesine her iktidarın programında yer vermesi, ulusal
bir görevdir.
Tunceli'de Uzunçayır
Barajı ve Ovacık Mercan Vadisindeki hidroelektrik santralı yapımı devam etmekte
olup, bu baraj ve santralın yapılması Tunceli insanını sevindirmiş ve bu
projelerin bir an evvel tamamlanması için de, her Tuncelili, üzerine düşen
görevi seve seve yapmıştır. Ülkemizin tabiat güzelliklerine, doğal ve zengin
doğa varlıklarına sıkı sıkı sahiplenilerek üretime dönük daha nice barajların
yapılması, her Tuncelili yurttaşın içten dileğidir, ülkesine olan bağlılığıdır,
sevgisidir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Tunceli'de yapılan Uzunçayır Barajı ve Mercan Hidroelektrik
Santralı dışında, Munzur Vadisi üzerinde yapılması planlanan diğer baraj ve
santrallar, Tunceli halkını üzüntüye sevk etmiştir; çünkü, Türkiye'nin en çok
yaban hayvanının yaşadığı, Türkiye'nin ve dünyanın resmî olarak açıkladığı en
zengin 1 518 bitki çeşidinin yetiştiği, dünyada sadece endemik kırmızı pullu
alabalık türünün yaşadığı bu vadinin, bilimsel ve estetik açısından istisnaî
bir evrensel oluşumun oluşturduğu Munzur Vadisinin tahrip olmasından, yok
olmasından dolayı, Tunceli halkıyla beraber, çevreciyi, turizmciyi, bilim
adamını tedirgin etmiş ve üzüntüye sevk etmiştir.
Munzur Vadisi Ulusal
Parkı 1971 yılında Türkiye'nin ilk millî parkı olarak ilan edilmiştir. 42 000
hektar olan bu park, Türkiye'nin en büyük ulusal parkı olup, dünyanın da ikinci
büyük vadisidir.
Munzur Vadisi Ulusal
Parkı, 1972 yılında UNESCO'nun 17 nci Genel Kurulu tarafından "estetik ve
bilimsel açıdan istisnai, evrensel doğa" olarak kabul edilmiştir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; şu anda etüt ve sondaj çalışmaları yapılan Munzur Vadisi
üzerindeki Konaktepe hidroelektrik santrallarının yapılması halinde yılda 579
000 000 kilovat/saat enerji üretecek ve bu üretilen enerji, tüm Türkiye
genelinde üretilen enerjinin yüzde 1'ini bile karşılamamaktadır.
Rantabl olmayan bu
projenin uygulanması halinde Türkiye'nin en büyük ve en zengin Munzur ulusal
vadisi yok olacaktır.
Bugün ülkemizde yılda
20 000 000 000 kilovat/saat enerji, nakil kaybı ve kaçak olarak, kayıtdışı kullanılmaktadır.
Bu kayıp, yapılması planlanan 40 adet Konaktepe Projesi yapımına bedeldir.
Sayın
milletvekilleri, düşünün, bugün ülkemizde 40 adet Konaktepe barajı kayıptır.
Biz, bu kaçağı bulacağımız yerde, ekonomik sıkıntı içinde olduğumuz bu dönemde
2003 yılı birim fiyatlarıyla 2 katrilyonla başlayan yeni bir santral yapma
çaresizliğine düşüyoruz. Bununla da kalmıyoruz; bu bölgenin canlanmasına,
kalkınmasına etken olan iç ve dış turizmi de öldürmüş oluyoruz; ama, mutlaka bu
bölgede enerji üretimi gerekiyorsa, en ekonomik enerji üretimi olan rüzgâr
enerjisi üreterek, bu ihtiyaç giderilebilir. Bölgenin coğrafî konumu
değerlendirildiğinde, rüzgâr enerjisi üretimine son derece elverişli olup,
dolayısıyla, Munzur Vadisi gibi bu ulusal servet de kurtulmuş olur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Tunceli İliyle ilgili sorunları, zaman zaman, bu kürsüde,
Sayın Yerlikaya ile beraber dile getirmekteyiz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Güyüldar, konuşmanızı toparlar mısınız.
HASAN GÜYÜLDAR
(Devamla) - Ama, maalesef, hiç dikkate alınmadığı görülmektedir.
Cumhuriyet tarihinden
bu yana, Tunceli'de tam teşekkülü bir sağlık ekibinin çalıştığını ne bilen var
ne de duyan vardır. Su şanda bile, devlet hastanesinde bir uzman doktor dahi
bulunamamaktadır.
Tunceli'de, kırk yıl,
elli yıl evvel ne sorunlar yaşandıysa, bugün de, aynı sorunlar katlanarak devam
etmektedir. Elli yıl evvel, yol sorunu, su sorunu, eğitim sorunu vardı, bugün
de devam etmektedir. Elli yıl evvel insanlar daha huzurluydu, daha sorunsuzdu;
hiç olmazsa, taştan, çamurdan bir damları vardı; o da, yıllar evvel yıkılmış,
yakılmış, kurda çıyana terk edilmiş öyle bekliyor.
Şu anda bir çaba
içinde olan Sayın Valimize ödeneklerle destek verilmeden, bu köye dönüşlere ve
diğer sorunlara nasıl çözüm bulunur, bilinmez.
Üretimi olmayan, köye
dönüşü olmayan, tarlası sürülmeyen, hayvancılığı tükenen, nüfusun yüzde 55'i
göçe uğrayan, millî gelir pastasından binde 1 gibi çok düşük ve komik bir pay
alıp, herkesin işsiz olduğu Tunceli'de, ilginçtir ki, fert başına düşen millî
gelir, bugün, gelişmiş birçok ilimizden daha yüksek olarak gösterilmiş olup, 1
584 dolar olarak hesaplanmıştır. Böyle olunca, Kırşehir, Giresun, Amasya, Uşak,
Malatya, Sıvas, Tokat, Ordu, Afyon, Erzurum ve daha birçok ilimize tanınacak
vergi, sigorta ve diğer muafiyetlerden, Tunceli İlimiz yararlanamayacaktır.
BAŞKAN - Sayın
Güyüldar, toparlar mısınız.
HASAN GÜYÜLDAR
(Devamla) - Toparlıyorum efendim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; milyarlarca yıl süren jeomorfolojik oluşumlar sonucunda oluşan
Munzur Vadisindeki olağanüstü doğal ve kültürel ekolojik dengeyi bozmayalım,
öldürmeyelim. Masmavi, süt beyaz temiz Munzur'un akışını değiştirmeyelim,
dozerlerle ezmeyelim, dinamitlerle yok etmeyelim.
Bir toplum ki, Munzur
ile kişilik bulmuştur. Bunu, festivallerle, Türkiye ve dünyanın her yerinden
gelen insanlarla her yıl kutlayan ve ruhlarının derinliklerinde filizlenen bu
fide kurutulmamalı, kanatılmamalıdır.
Yaz ve kış,
uluslararası turizmin odak noktası olacağına inandığımız Munzur Vadisini,
Türkiye'nin en büyük ulusal parkı olmakla övünç duyduğumuz bu hazinemizi
köreltmeyelim. Millî Parklar ve Av Yaban Hayatı Koruma Genel Müdürlüğünce, 2873
sayılı Millî Parklar Kanunu esasları gereğince, Munzur Vadisinde yapılması
planlanan Konaktepe Projesinin yapımına izin verilmemiştir; ancak, buna rağmen,
etüt ve proje çalışmaları devam etmektedir. İnanıyorum ki, ilgililerin, bu
projeyi tekrar inceleyip, ülkemize olan katkısını, artılarını ve eksilerini
hesaplayarak, buna göre karar vereceklerdir ve Munzur Vadisi Ulusal Parkını,
insanlarımızın akciğerine şifa olan bu oksijeni esirgemeyecekleri dileğiyle,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Güyüldar.
Sayın
milletvekilleri, Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre verilmiş bir
tezkeresi vardır, okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Uluslararası Bağ ve Şarap Örgütünün Kuruluşuyla İlgili Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/363) geri
gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/321)
25.6.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi: 10/1/2003
tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-535/256 sayılı yazımız.
İlgide kayıtlı
yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan "Uluslararası Bağ ve Şarap Örgütünün
Kuruluşuyla İlgili Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı"nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine
göre, geri gönderilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN -
Bilgilerinize sunulmuştur.
Dışişleri
Komisyonunda bulunan tasarı hükümete geri verilmiştir.
Komisyondan istifa
önergesi vardır; okutuyorum:
2.-
Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün'ün, KİT Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/75)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum KİT Komisyonundan istifa
ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Nihat Ergün
Kocaeli
KİT Komisyonu Üyesi
BAŞKAN -
Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Meclis araştırması önergeleri vardır; birincisini okutuyorum:
C)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan ve 33 milletvekilinin, Mersin İlinin
ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/114)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Mersin, coğrafî
konumu itibariyle, ülkemizin Akdeniz kıyı bandında yer almakla beraber, aynı
zamanda, bir Ortadoğu ve dünya kenti olma özelliği de taşımaktadır.
Mersin ekonomisi, son
yıllarda, ticaret, sanayi, tarım ve turizm gibi pek çok alanda önemli adımlar
atmaktadır. Bu bağlamda, turunçgil yetiştiriciliği, turfanda sebze meyve
üretimi ve bağcılıkla tarımsal bir yapı görünümü verse de petrol, cam, çimento,
krom, soda, gübre, selüloz kâğıt, dokuma, gıda, makine imalat sanayii ile de
bir sanayi kentidir. Doğu Akdeniz'in en büyük ithalat-ihracat limanına sahip
olması ve serbest bölgenin de bulunması nedeniyle, Mersin, tarım ve sanayi
ürünleri ihracatında da önemli bir yere sahiptir. Bunların yanında, 2002-2003
itibariyle, Mersin Üniversitesi, 18 000 öğrenciyle, gerek yarattığı ekonomik
talep gerekse sosyal ve kültürel katkıları bakımından İlimiz için önemli bir
değerdir.
Bütün bu olumlu
unsurların yanında, ilin ciddî ekonomik, sosyal sorunları da bulunmaktadır. Bu
sorunların aşılmasında devletin katkısına hiçbir dönemde olmadığı kadar ihtiyaç
duyulmaktadır.
Mersin'in nüfusu, son
yirmi yıl içinde, kontrolsüz bir artış göstermiş ve kent nüfusu ikiye
katlanmıştır. Göçle gelen ve hızla artan nüfus, üretim sürecine katılamamıştır.
İlin özellikle Körfez krizi döneminde ticarî ilişki kurduğu Arap ülkelerine
ihracatın azalması, yaşanan ekonomik krizler üretim daralmasına neden olmuştur.
İşsizlik, kentin en önemli problemi haline dönüşmüştür. Yaşanan göç konusunda,
bugüne kadar hükümetlerin bir devlet politikası oluşturamaması, bu sorunun
ağırlığını her geçen gün biraz daha artırmaktadır.
Kente göç eden
yurttaşlarımız, tarım, hayvancılık ve işportacılık gibi faaliyetlere
yönelmiştir. Kent yönetimleri ise, bir kent merkezinde olmaması gereken bu
faaliyetleri engellemeye çalışmaktadır. Bu durum, ileride onarılması güç sosyal
yaralar açacak ve sosyal patlamalara gebe bir dokunun oluşmasını hızlandıracaktır.
Çözüm yönünde adımlar atılmaması, Mersin'in devasa bir köy görünümü almasına
yol açmaktadır. Göçün uyumlu bir şekilde içselleştirilebilmesi için üretim
yapılması ve bu yurttaşlarımızın sürece dahil edilmesi şarttır.
Bu amaçla, Mersin'de,
başta organize sanayi bölgeleri olmak üzere, yatırım bölgeleri, en az on yıllık
geçici bir süre için kalkınmada öncelikli yöre statüsüne alınmalı veya
kalkınmada öncelikli yörelere uygulanan kimi teşvikler, Mersin'de de uygulamaya
konulmalıdır.
Mersin Limanında
ücretlerin yüksek oluşu ve altyapının eski olması, gemileri başka ülke
limanlarına yönlendirmektedir. Limanda verilen hizmetlerin günün koşullarına
göre geliştirilmesi ve hizmet standartlarının yükseltilmesi için gerekli
tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Mersin Serbest
Bölgesi, Türkiye'de kurulan ilk serbest bölgedir; fakat, halihazırda tüm
kullanım alanı dolmuş olduğundan, yeni yatırımcılara yer temini bakımından,
serbest bölge sınırlarındaki bazı kamu arazilerinin bölgeye tahsis edilmesi
yerinde bir uygulama olacaktır.
İlde,
üniversite-sanayi işbirliğini geliştirecek bir teknoloji araştırma merkezi
kurulması zorunluluk halini almıştır.
Ayrıca, Mersin'in, İç
Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin dışa açılan kapısı olduğu gerçeği ve
bir turizm merkezi olma potansiyeli de gözönüne alındığında, kentin ulaşım
problemlerini giderici önlemler alınmalıdır. Bu amaçla, Adana Havaalanının uzun
vadede bölgenin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde genişlemeye elverişli
olmaması sebebiyle, Mersin'e, bölge için bir zorunluluk olan kargo
taşımacılığının da yapılabileceği uluslararası bir havalimanı inşa edilmesi,
Mersin'in, ekonomik, sosyal, kültürel ve turizm alanındaki gelişmesi için
önemli bir basamak olacaktır.
Mersin'in ekonomik,
sosyal, kültürel, göç ve şehircilikle ilgili sorunlarının, özellikle kamu
yatırımları ve özel sektörün teşvik edilmesi, ilan edilen turizm bölgelerinde
gerekli çalışmaların ihmal edilmesinin ortaya çıkardığı problemlerin ve çözüm
yollarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla,
Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması yapılmasını arz ederiz. 24.06.2003
1- Hüseyin Özcan |
(Mersin) |
2- Mustafa Özyürek |
(Mersin) |
3- Ersoy Bulut |
(Mersin) |
4- Nurettin Sözen |
(Sıvas) |
5- Muhsin Koçyiğit |
(Diyarbakır) |
6- Hasan Aydın |
(İstanbul) |
7- Orhan Eraslan |
(Niğde) |
8- Mehmet Küçükaşık |
(Bursa) |
9- K. Kemal Anadol |
(İzmir) |
10- Harun Akın |
(Zonguldak) |
11- Halil Akyüz |
(İstanbul) |
12- Muharrem Doğan |
(Mardin) |
13- Naci Aslan |
(Ağrı) |
14- Ali Arslan |
(Muğla) |
15- Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
16- Cemal Kaya |
(Ağrı) |
17- Ahmet Küçük |
(Çanakkale) |
18- Sıdıka Sarıbekir |
(İstanbul) |
19- Bihlun Tamaylıgil |
(İstanbul) |
20- Ali Oksal |
(Mersin) |
21- Uğur Aksöz |
(Adana) |
22- Mehmet Nezir Nasıroğlu |
(Batman) |
23- Mahmut Duyan |
(Mardin) |
24- M. Cevdet Selvi |
(Eskişehir) |
25- Mehmet Vedat Yücesan |
(Eskişehir) |
26- Salih Gün |
(Kocaeli) |
27- Mehmet Boztaş |
(Aydın) |
28- Ufuk Özkan |
(Manisa) |
29- Ali Kemal Kumkumoğlu |
(İstanbul) |
30- Mehmet Yıldırım |
(Kastamonu) |
31- Atila Emek |
(Antalya) |
32- Hasan Fehmi Güneş |
(İstanbul) |
33- Hüseyin Ekmekçioğlu |
(Antalya) |
34- Kemal Sağ |
(Adana) |
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde
yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme
sırası geldiğinde yapılacaktır.
İkinci Meclis
araştırması önergesini okutuyorum:
2.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 25 milletvekilinin, Tekel'in
özelleştirilmesinin sigara sektöründe ortaya çıkaracağı sorunların araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/115)
24.6.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı tarafından, 4046 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde, Türk sigara
sektörünün öncü kuruluşlarından Tekelin bağlı ortaklığı Sigara Sanayi
İşletmeleri ve Ticaret AŞ'ne ait yüzde 100 oranındaki kamu hisseleri, blok
satış yöntemiyle özelleştirilmek üzere ihale edilecektir. Bu ihaleyle ilgili
satış ilanı gazetelerde yayımlanmaktadır.
Türkiye'de, Tekele
ait, Adana, Malatya, Tokat, Bitlis, Samsun ve İstanbul sigara fabrikalarında
sigara üretimi yapılmaktadır. İzmir fabrikasında üretim durdurulmuş, Akhisar
fabrikası ise tamamlanamamıştır. Bu fabrikalarımızda, Tekel 2000, Tekel 2001,
Maltepe (kısa-uzun), Samsun (kısa-uzun), Ballıca, Best ve Birinci markalı
sigaralar üretilmektedir.
Ayrıca, sigara üreten
tüm fabrikalarımızda Türk tütünü işlenmekte, Türkiye'deki tütün üreticilerinin
malını teslim ettiği tek alıcısı yine bu fabrikalarımızdır.
Tekel Sigara
İşletmelerinin satılması sonucunda, sigara sanayimizin, özellikle çokuluslu
sigara üreticileri tarafından satın alınması halinde, dönem içerisinde mevcut
fabrikalarımızın kapatılarak, yurt içerisinde üretim yapılmadan, Türkiye'de
tüketilecek sigaranın ithalat yoluyla karşılanacağı, sigara üretimi
yapılamayacak olan ülkemizde tütün üretim sahalarının ortadan kalkacağı
gerçeğiyle karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca, yabancı sigara
üreticileri, Türk tütünü üreticileri yerine kendi ülke tütünlerini kullanmak
tercihini yapacaklardır.
Özetle, Sigara Sanayi
İşletmelerinin, Türk sigara sanayii ve Türkiye'deki tütün üreticilerinin sonu
olacaktır. Tekel, ülke menfaatlarını koruyan ve kollayan millî bir kurumdur.
Sigara sektörünün yabancı sigara üreticilerinin birine satılması halinde
ülkemizin millî menfaatları yok edilecek ve sektörde tütün üreticisi ve sigara
sanayii tek alıcının hegemonyası altına girecektir.
Yukarıda sunduğum
sakıncalar nedeniyle Tekelin özelleştirilmesinin yeniden gözden geçirilmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1- Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
(Malatya) |
2- Mehmet Tomanbay |
(Ankara) |
3- Kemal Sağ |
(Adana) |
4- Hasan Aydın |
(İstanbul) |
5- Feramüz Şahin |
(Tokat) |
6- Kemal Demirel |
(Bursa) |
7- Muharrem Kılıç |
(Malatya) |
8- Feridun Fikret Baloğlu |
(Antalya) |
9- Mehmet Şerif Ertuğrul |
(Muş) |
10- Haluk Koç |
(Samsun) |
11- Sedat Uzunbay |
(İzmir) |
12- Erol Tınastepe |
(Erzincan) |
13- Sıdıka Sarıbekir |
(İstanbul) |
14- Bihlun Tamaylıgil |
(İstanbul) |
15- Mehmet S. Kesimoğlu |
(Kırklareli) |
16- Ufuk Özkan |
(Manisa) |
17- Ali Oksal |
(Mersin) |
18- Enis Tütüncü |
(Tekirdağ) |
19- Ali Kemal Deveciler |
(Balıkesir) |
20- Hasan Fehmi Güneş |
(İstanbul) |
21- Enver Öktem |
(İzmir) |
22- Muharrem Eskiyapan |
(Kayseri) |
23- Muhsin Koçyiğit |
(Diyarbakır) |
24- Şevket Arz |
(Trabzon) |
25- Mehmet Küçükaşık |
(Bursa) |
26- Mehmet Vedat Yücesan |
(Eskişehir) |
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde
yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın
milletvekillerinin izinli sayılmalarına ilişkin bir tezkeresi vardır; okutup,
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
3.-
Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/322)
28.6.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı
sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli
sayılmaları Başkanlık Divanının 24.6.2003 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Yılmaz Ateş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı V.
"Aksaray Milletvekili Ramazan
Toprak, hastalığı nedeniyle 20.6.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 20
gün"
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Ankara
Milletvekili Zekeriya Akıncı, hastalığı nedeniyle 23.5.2003 tarihinden geçerli
olmak üzere 15 gün"
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Artvin
Milletvekili Orhan Yıldız, hastalığı nedeniyle 17.6.2003 tarihinden geçerli
olmak üzere 15 gün"
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Çorum
Milletvekili Muzaffer Külcü, hastalığı nedeniyle 17.6.2003 tarihinden geçerli
olmak üzere 15 gün"
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Kabul
edenler...Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Edirne
Milletvekili Ali Ayağ, hastalığı nedeniyle 22.5.2003 tarihinden geçerli olmak
üzere 15 gün"
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün, hastalığı nedeniyle 11.6.2003 tarihinden geçerli
olmak üzere 15 gün"
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy, hastalığı nedeniyle 26.5.2003 tarihinden geçerli
olmak üzere 30 gün"
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Yozgat
Milletvekili Emin Koç, hastalığı nedeniyle 21.5.2003 tarihinden geçerli olmak
üzere 21 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemimizin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı : 146)
BAŞKAN - Adlî Yargı
İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu henüz gelmediğinden, tasarının müzakeresini erteliyoruz.
Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2. - Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S.
Sayısı : 152)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yok.
Hükümet?.. Yok.
Sayın
milletvekilleri, tasarının müzakeresi ertelenmiştir.
Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
3. - Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununa Bir Ek
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/605) (S. Sayısı : 179) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 179
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman
Coşkunoğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim.
(1) 179 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa, Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi kurulmasına ilişkin bir ek
madde eklenmesi hakkında kanun tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, görüşlerimizi bildireceğiz.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Coşkunoğlu.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Sayın Bakana baktım; Sayın Bakan yok; çünkü, değerli
milletvekilleri ve hükümet bilmeyebilir, bir sürpriz olarak gelebilir; fakat,
Sayın Bakan Çelik'e sürpriz olmayacak bir şey söyleyeceğim.
Biz, şimdi, bu yasa
tasarısını görüşerek, burada, şu an, bir hilei şeriye yapıyoruz. Şimdi, bunu
nereden çıkardım; onu size açıklayayım.
22 Aralık 1999'da,
Mecliste, Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
tartışılırken 1 inci madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz alan Van
Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik aynen şunları söylemiş, tutanaklardan
okuyorum: "Bildiğiniz gibi, Anayasanın 130 uncu maddesi, Türkiye'de özel
üniversitelerin kurulmasına engel teşkil etmektedir. 130 uncu madde engelinden
dolayı özel üniversite kuramayanlar 'vakıf üniversiteleri' adı altında
üniversiteler kurma teşebbüsünde bulunuyorlar.
Değerli
milletvekilleri, biz, Anayasadaki bu engelden dolayı, bir hilei şeriyeyle, özel
üniversite gibi çalışan vakıf üniversiteleri kuruyoruz." O zaman Doğru Yol
Partisi milletvekili olan Sayın Çelik, vakıf üniversitelerini bu şekilde
değerlendiriyor; şimdi Millî Eğitim Bakanı olarak, karşımıza, bir hilei
şeriyeyi kendileri getiriyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
belki de "dün dündür, bugün bugündür" anlayışının ortaya çıktığı bir
partiden geliyor Sayın Bakan; ama, bu anlayışı terk etmek gereğini sizlere
tekrar hatırlatmak isterim. Gelecek seçimlere belki yeni bir parti kurulacak,
belki Sayın Bakan o partiden "biz yeniyiz" diye girecek; ama...
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Partimiz her zaman vardır.
SADULLAH ERGİN
(Hatay) - Bakanın olmadığı yerde konuşmayın!
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Evet, doğru; Bakanın olmadığı yerde fazla üstelemeyeyim; ama..
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin.
Buyurun Sayın
Çoşkunoğlu.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - ...bunlar önemlidir; bunlar, sadece Bakanı değil, Meclisin de
itibarını ilgilendiren konulardır.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Siz konuyla ilgili konuşun!
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Konuyla ilgili konuşuyorum.
Bakın, Doğru Yol
Partisi Grubu adına o zaman konuşmuş olan Van Milletvekili Sayın Hüseyin
Çelik'in konuşmasını devam ediyorum: "Aslında, halk arasında, vakıf
üniversiteleri, özel üniversite olarak nitelendirilmektedir. Eğer, gerçekten,
bizim, bu ülkede, özel üniversiteye ihtiyacımız varsa, özel üniversite kurmamız
gerekiyorsa, Anayasada gerekli değişikliği yaparak, bunların adını özel
üniversite koyarız." O zaman, buyurun, koyun!
Sayın Çelik, yine,
bir diğer önemli noktaya değiniyor -muhalefette kolay oluyor galiba bunları
yapmak; biz, daha sorumlu muhalefet yapıyoruz- ve diyor ki: "Buna, özellikle
dikkatinizi çekmek isterim. Mutlak surette, üniversitelerimizde, vakıf
üniversitelerimizde gerekli kalite, kontrol mekanizmalarını kurmamız, mutlaka,
standartlara riayet etmemiz lazım değerli milletvekilleri." Şimdi, bunlar
kurulmuş mu, yoksa...
HACI BİNER (Van) -
Yanlış nerede burada?!.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Hayır, doğru; doğru da, bu doğrular neden yapılmıyor; onun için
söylüyorum.
BAŞKAN -Sayın
Coşkunoğlu, bir saniye...
İktidar Partisine
mensup sayın milletvekilleri, şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına da
sayın sözcü kalkıp konuşacak. Cevap verilmesi gereken bir konu varsa...
HACI BİNER (Van) -
Ama, Sayın Başkan...
BAŞKAN - Lütfen susar
mısınız...
HACI BİNER (Van) -
Yanlış ifade ediyor.
BAŞKAN - Lütfen susar
mısınız...
...hükümet temsilcisi
de burada, sözcü de burada; onlar yanıt vereceklerdir. Lütfen, şu
görüşmelerimizi sağlıklı bir şekilde yürütelim.
Buyurun Sayın
Coşkunoğlu.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Söz uçar; ama, yazı
kalır. Bunlar tekrar ortaya konulunca rahatsız olmanızı anlıyorum; ama, en
azından, bundan sonra rahatsız olmayacak şekilde bir çalışma sistemi
götürebilirsiniz umuduyla bunları söylüyorum.
Değerli
milletvekilleri, ben, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğini (TOBB'u) bu
girişiminden dolayı kutlarım; Türkiye'de bilgi arz edecek, yükseköğrenime
katkıda bulunacak bu girişiminden dolayı kutlarım; fakat, bu vesileyle, vakıf
üniversitelerinin kaygı verici durumunu da dile getirmek isterim.
Son altı yedi yıldır,
vakıf üniversitelerindeki öğrenci sayısı 44 000 - 45 000'dir, değişmemiştir,
artmamıştır, kontenjanları boştur. Bu, neden biliyor musunuz; bu, işte, sözü
edilen -muhalefet milletvekili olarak biraz önce okuduğum gibi- bazı önlemlerin
alınması talebi yapıldığı halde, bu talebin yerine getirilmemiş olmasındandır.
Vakıf üniversitelerini rastgele aile ve kişilerin kurması doğru değildir.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği gibi ciddî kurumların kurduğu vakıf
üniversiteleri, bu kalite sorununu yaratmayacak ciddî kurumsal yapıyı da ortaya
koyabilirler; fakat, birçok vakıf üniversitesi -hepsini kastetmiyorum tabiî-
1999 yılında, milletvekiliyken eleştiriler yürüten şimdiki Sayın Bakanın
söylediği durumdan daha vahim durumdadır; hükümeti, bu konuda, ciddiyete ve
politika geliştirmeye davet ediyorum.
Bakın, tartıştığımız
yasa tasarısının gerekçesinde ne deniyor; gerekçenin, birinci sayfasının üçüncü
paragrafı: "21 inci Yüzyılın bilgiyi üreten ve etkin kullanan saygın
ülkeleri arasında yer alabilmemiz özellikle yükseköğretimde nicelik ve nitelik
açısından sağlayacağımız başarıyla mümkün olabilecektir."
Bu, gerekçeye
konuyor. Peki, olgu nedir; ortadaki nedir? Ortadakinden biraz söz edeyim,
gerekçeye bunları yazmak kolay. Sekizinci Beş Yıllık Plana göre, 2005 yılında 8
000 öğretim üyesi açığı olması bekleniyor. Öğretim üyesi açığı, TOBB'un kurduğu
üniversite gibi ciddî vakıf üniversitelerini de yakından ilgilendiren bir
sorundur ve 2005 yılında 8 000 öğretim üyesi açığı bekleniyor. Bu açık şimdiden
nasıl giderilebilir; şimdiden araştırma görevlilerinin üniversite kadrolarına
alınmasını ve bu araştırma görevlilerinin, doktora alarak yarınların öğretim
üyesi olmalarını sağlamakla giderilebilir büyük ölçüde.
Peki, durum nedir;
geçen sene 4 200 araştırma görevlisi alınmıştır bütün üniversitelere, bu sene
toplam 3 600 kadro açılmıştır -ki, bunun içinde, idarî ve diğer personel de
vardır- sadece 2 000 araştırma görevlisi alınacaktır; geçen senenin yarısı.
Böyle giderse, beş yıl sonra 16 000 öğretim üyesi açığı olacaktır; dolayısıyla,
yeni kurulan üniversiteler ne kadar ciddî bir kurumsal yapı içerisinde
kurulursa kurulsun, ne kadar iyi niyetlerle kurulursa kurulsun, ciddî bir
eğitim politikası olmadan, bu üniversitelerimizin de başarılı olması çok fazla
mümkün olmayacaktır.
Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin de öğretim üyesi ihtiyacı
olacaktır. Öte yandan, tabiî, bizim komisyona, her zamanki gayri ciddî havayla,
1 600 kişilik din görevlisi kadrosuyla ilgili tasarı geldi; orada, bu, 15 000'e
çıkarıldı. Ülkemizin, din görevlisine de ihtiyacı vardır -15 dakika içerisinde,
1 600'den, 15 000'e çıkarıldı- ama, öğretim üyesine de ihtiyacı vardır.
Bu arada,
öğrencilerimizin durumuna bakalım: Bu sene, 1 100 000 öğrenci açıkta kaldı;
örgün yükseköğretime açık yükseköğretime toplam 403 000 kişi alındı. Bu, iki
yıl sonra 2 100 000'e yükselecek. Şimdi din görevlisi kadrosu çıkardıktan
sonra, bu gençlere, iki yıl sonra ne diyeceksiniz?! Bu gençlerin, Başbakanın
çocukları gibi yurtdışına gitmek için burs olanakları da yok; bu gençler,
Türkiye'de okumak durumundalar.
İşte bunlar,
üniversitelerin durumuyla ilgili, öğrencilerle, öğretim elemanlarıyla ilgili
rakamlar. Araştırma için verilen paralar da yüzde 30, yüzde 40 mertebesinde
kısılmıştır -ki, bu nominal miktardır- reel olarak, enflasyonu da katarsanız
üniversiteye verilen araştırma parası yüzde 70 mertebesinde kısıtlanmıştır.
İşte bu noktada,
benim, Sayın Bakana ve hükümete iki somut önerim var; birincisi, yükseköğrenim
sorunuyla ilgili. Eğer, acil eylem planına bakarsanız, sadece ve sadece bir
yerde üniversite lafı geçiyor, o da, YÖK Yasasını değiştirmekle ilgili; işte,
kadro atamak; rektör, dekan... Bunlarla, üniversitenin sorunları çözülmez.
Üniversiteden gelmiş bir milletvekili olarak, bunlarla uğraşmak yerine, konunun
özüne inilmesini dilerim. Öğretim elemanı yetiştirme ve araştırma konularında,
hükümetin daha ciddî ve daha anlamlı politikalar geliştirmesini öneririm.
İkinci önerim, yine
bu yasa tasarıyla çok yakından ilgili ve yine, Bakanın sözleriyle... Şimdiki
Sayın Bakanımız üç dört yıl önce muhalefet milletvekili olarak "eğer,
devlet sektörü, bu manada ciddî paralar aktaramıyorsa, sermaye sahiplerimizin
bu paraları aktarması halinde kendilerine her türlü kolaylık
sağlanmalıdır" diyor. Şimdi, bu noktada özel bir örnek vermek istiyorum:
Biliyorsunuz, Türkiye'nin birçok yerinde, birçok üniversite, altyapısını
tamamlamış, bütün kriterleri tamamlamış, yasa teklifleri verilmiş durumda
bekliyor. Ben, en aşina olduğum, kendi seçim bölgemdeki Uşak üniversitesinden
söz edeyim. Uşak üniversitesi bütün kriterleri tamamlamıştır. Plan ve Bütçe
Komisyonunda Sayın Bakana, TOBB üniversitesini elbette destekliyoruz; ama, yeni
üniversite açılmayacak dediğiniz halde, neden TOBB üniversitesine, isabetli bir
kararla destek oluyorsunuz da, örneğin, Uşak üniversitesine olmuyorsunuz diye
sorduğum zaman, cevap alamadım. Uşak sanayicisi de, aynen kendilerinin burada
söylediği gibi -bu sabah telefonla konuştum; şu anda da, 17.30'da, toplantı
halindeler- gerekli maddî yardımı yapmaya hazırdır. Eminim, birçok ilimizde de
böyle bir durum vardır. Neden bu üniversiteler bekletiliyor o zaman? Bu soruyu,
tekrar dile getirmek isterim.
Şimdi, son olarak,
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin, bu kutlanılacak girişimi üzerinde biraz
daha durmak istiyorum. Bu kutlanılacak girişim, biraz önce de izah ettiğim
gibi, ancak hükümetin doğru politikaları sayesinde anlam kazanacaktır. Nedir bu
doğru politikalar; üniversitede öğretim üyesi yetiştirilme ortamını
sınırlamayan, bu ortamı geliştiren politikalardır; üniversitelerdeki araştırma
fonlarının sınırlanmaması, dolayısıyla, doktora yapan öğrencilerin
çoğalmasıdır; bunlardır yarın öbür gün TOBB üniversitesinin başarılı olmasını
sağlayacak politikalar; bunlar çok önemlidir. Diğer politikalarda gerekenler
yapılmazsa, sadece ciddî bir kurumumuzun üniversite açmasıyla, sadece böyle bir
girişimle, fazla bir başarı beklemeyecek kadar akademik deneyimim var.
Dolayısıyla, sanayicilerimizin göstermiş olduğu bu basiretli davranışa,
hükümetin de politikalarıyla destek olmasını dilerim.
Son olarak, TOBB
üniversitesinin önemi üzerinde de iki noktayı belirtmek isterim. TOBB
üniversitesinin önemi, umarım, sadece, gençlerimize kaliteli bir üniversite
eğitimi olanağı hazırlamak, bunu sunmak değildir; sadece bilgi arzı da
değildir; aynı zamanda, TOBB bünyesindeki sanayicilerimizin, bu bilgiyi ve bu
bilgilerle donanmış, kaliteli, yetişmiş, yükseköğrenim görmüş kişileri, bilgiyi
talep eden bir anlayış içerisinde, dünyada rekabet gücü kazanma yolunda bir
adımı olarak da görüyorum. Sadece öğrenci yetiştiren yer olarak değil, sadece
bilgi arz eden yer olarak değil; aynı zamanda, sanayicilerimizin o bilgiyi
talep ederek rekabet gücünü artıracağı bir ortamın oluşacağından umutlu olduğum
için, bu üniversitenin kuruluşunu, önemli bir katkı olarak görüyorum.
Dolayısıyla,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, ciddî bir kurumumuzun bu ciddî girişimini
destekliyoruz; bu yasa tasarısına olumlu oy vereceğiz ve buradan, hükümetin de
gereken görevi, vazifeyi artık üzerine yüklenmesini diler, hepinize saygılarımı
sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Coşkunoğlu.
Sayın
milletvekilleri, oturma düzenimiz Divana dönmeniz şeklindedir.
Lütfen, bu oturma
düzenine göre milletvekillerinin oturmalarını rica ediyorum.
İSMET ATALAY
(İstanbul) - Sohbet ediyorlar Sayın Başkan.
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Ömer İnan; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ÖMER İNAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısıyla
ilgili olmak üzere Grubumuzun görüşlerini aktarmaya çalışacağım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Malumlarınız,
Türkiye'de, bugün, yükseköğretimde yaklaşık 1 000 000 öğrenci okumaktadır.
Yine, biliyorsunuz, son üniversite imtihanında imtihana giren öğrenci sayısı 1
500 000 civarında. Dolayısıyla, yükseköğretimde kapasite noksanlığı var,
hepimiz bunu biliyoruz. Bütçede, yükseköğretime yeterli ölçüde kaynak ayrılamıyor,
bu da hepimizin bildiği bir gerçek. Dolayısıyla, yükseköğretimdeki bu eksikliği
gidermek üzere, okumak isteyen öğrencilerimize bu imkânı sağlamak üzere,
devletin yetersiz olduğu bu durumda yeni yükseköğretim kurumlarının TOBB gibi
ciddî müesseseler tarafından kurulmasında, elbette büyük faydalar var.
Eğitim-öğretim çok
ciddî bir iştir, herkesin bu konuda müttefik olduğunu da biliyoruz. Bu ciddî
işte, eğitim-öğretimde, özellikle üniversitede son on yıl içerisinde,
biliyorsunuz, sayı Türkiye'de ikiye katlandı. Buna rağmen, hâlâ kapasite
noksanlığı var; ama, kalitede, maalesef, geriye gidiş var; üniversitelerimizin
kalitesinde ilerleme değil, aksine, gerileme var, kalitenin de iyileştirilmesi
gerekir. Sayı olarak, nicel artış, elbette önemli; ama, nitel artış da,
nitelikli bir gelişme de üniversiteler için şart.
Siyasî mülahazalarla
üniversite kurulması hep acı vermiştir. Mahalle mektebi açar gibi, birçok
ilçede, biliyorsunuz, yüksekokullar açıldı ve buralara getirilen öğretim
görevlileri de, yine biliyorsunuz, liselerdeki resim öğretmeni ve sair
öğretmenler öğretim görevlisi yapılmak suretiyle, hiçbir önhazırlık yapılmadan
tayin edildi; bu, kalitenin düşmesine sebep oldu. Bu, önemli bir ölçüde,
önümüzdeki günlerde devam edecek gibi gözüküyor; ama, önleyebiliriz de. TOBB
gibi sivil toplum kuruluşlarını, ciddî sivil toplum kuruluşlarını bu yönde
teşvik etmemiz lazım.
TOBB'un bu girişimini
kutluyoruz, geç kalmış da olsa güzel bir girişim. Bu tasarıyla, üç yeni
fakülte, iki enstitü açılıyor; açıkta kalan 1 500 000 öğrencimizin bir kısmı
buraya girecek; ama, giremeyecek daha birçok öğrenci var, onlar için de benzeri
girişimlerde bulunmak lazım.
Yine, geçenlerde, bir
ilimize üniversite kurulması teklif edildi. Başka illerimiz de sıraya girecek,
biliyorum; ama, üniversite kurmak kolay bir iş değil arkadaşlar; bir kere,
altyapının hazır olması lazım. Kervan yolda düzülür misali üniversite
açılmaması lazım. Altyapıyı tam anlamıyla gerçekleştirdikten sonra üniversite
açmaya teşebbüs edelim; aksi halde, yetişen öğrenciler, hangi okuldan, hangi
bölümden mezun olursa olsun, gerine gerine "ben mühendisim"
diyemiyor, gerine gerine "ben iktisatçıyım" diyemiyor;
öğrencilerimize bunu dedirtmemiz lazım.
Bir üniversite
kuruluyor; orada, hem tıp hem mühendislik, fen bilimleri hem de sosyal
bilimlerle ilgili fakülteler açılıyor; o kadar yanlış bir şey ki bu. Tıp
fakültesinin olduğu bir yerde, mühendislik fakülteleri, fen bilimleriyle ilgili
fakülteler gelişemez. Fen bilimlerinin olduğu bir üniversitede de, sosyal
bilimlerle ilgili fakülteler gelişemez; çünkü, kaynakların önemli bir kısmını,
tıp ve fen bilimleriyle ilgili fakülteler götürür. Tıp eğitimi, biliyorsunuz,
kolay bir eğitim değildir; fen bilimleri de öyle; bir fizik laboratuvarı, bir
kimya laboratuvarı çok pahalıdır. Eğer, bir üniversitede, bu üç farklı bilimi
de aynı anda kurmak istersek sırasıyla yapmamız lazım; önce tıbbı açacağız; bu
geliştikten, oturduktan sonra fen bilimlerini; bu da oturduktan sonra sosyal
bilimleri açacağız; ama, zenginseniz, kaynağınız varsa üçünü de açabilirsiniz.
TOBB, bu kanun
tasarısıyla, iktisadî ve idarî bilimler fakültesinin, mühendislik fakültesinin
ve fen-edebiyat fakültesinin kurulmasını istiyor; yani, mühendislik ve sosyal
bilimler yine bir arada; ama, TOBB'un imkânı buna müsait olduğu için, bence
uygun, mahzuru yok. Bu, bir başlangıç olsun, diğer ciddî sivil toplum
kuruluşlarımızı da bu yönde hareket etmeye teşvik etmemiz lazım.
Üniversitelere gerçek
özerkliğini vermemiz lazım. İstediğimiz kadar üniversiteler "özerk"
diyelim; ama, maalesef, değil. Üniversitelerimiz katma bütçeli de değil.
Düşünebiliyor musunuz katma bütçeli olabileceğini; bütçesinin binde 999'unu
devlet veriyor ve buna "katma bütçeli kurum" diyoruz; olamaz böyle
şey; bu, bal gibi de genel bütçeye tabi bir kuruluştur.
Üniversitelerin
gerçekten özerkliğe kavuşmasını istiyorsak, malî özerkliğe de "evet"
dememiz gerekir. İnşallah, bu dönemde, üniversitelerimize malî özerkliği de
veririz. Üniversitelerde idarecilik yapanlar bilirler, malî özerkliği olmayan
üniversiteler rahat hareket edemezler. Kadronuz müsaittir, araştırma görevlisi,
asistan alacaksınız -hiçbir mahzuru yok- Maliyeden izin almak kaydıyla
araştırma görevlisini alabiliyorsunuz;
ama, o araştırma görevlisini oturtmak için bir sandalye, bir masa istediğiniz
zaman "demirbaş bloke" deniliyor. Belli bir aya kadar; hangi ay
bilirsiniz; aralık ayına kadar "demirbaş bloke" denilir, alamazsınız.
Mart ayında göreve başlattığınız bir araştırma görevlisine, aralık ayına kadar,
oturtacak sandalye, masa bulamazsınız. Bir makas alacaksınız "demirbaş
bloke" denilir. Dolayısıyla, burada, üniversiteler rahat hareket edemiyor.
Üniversitelere, bu yönde, rahat hareket edebilecekleri imkânı sağlamamız
gerekiyor.
Türkiye'de bir
öğrencinin 2003 yılı mart ayı itibariyle devlete ortalama maliyeti 3 500 000
000 liradır. Bu, bazı üniversitelerde 1 500 000 000 lira, bazı üniversitelerde
10 000 000 000 liraya kadar çıkıyor; bu, yapılan bilimin niteliğine göre de
değişiyor. Meslek yüksekokullarında 1 000 000 000-1 500 000 000 lira gibi; ama,
tıp fakültelerinde 10 000 000 000 lira mertebesinde.
Şimdi, öyle bir
sistem geliştirmeliyiz ki, öğrencilere yüksek miktarlarda burs verebilelim.
Şunu demek istiyorum: Devlet, üniversitelere verdiği bütçeyi öğrencilere burs
olarak versin, kredi olarak versin; öğrenciler de, bu parayı, götürsünler,
üniversitelerine kendileri versinler; yani, devlet, öğrenciyle muhatap olsun,
üniversiteyle muhatap olmasın. Üniversiteleri öğrenciler denetlesin "hoca,
sen asistan alıp duruyorsun; dur bakalım, benim bir bilgisayara ihtiyacım
var" diyebilsin veya "kimya laboratuvarımı geliştir" diyebilsin.
Bu gerçekleştiği zaman, hem öğrenci için hem idareci için hem de devlet için
kârlı bir şey olacaktır. Öğrenci, dört senelik mektebi yedi seneye çıkarmayacak
artık "hocam, üç senede bitirmenin yolu yok mu" diyecektir, o yönde
zorlayacaktır. Üniversiteler, usulsüzlük yapmak zorunda kalmayacaklar, parayı
yerli yerinde harcayacaklar; asistan gerekiyorsa asistan alacaklar, bilgisayar
gerekiyorsa bilgisayar alacaklar, kimya laboratuvarına asit gerekiyorsa asit
alacaklar; devlet de verdiği paranın bir kısmını geri alabilecek. Diyeceksiniz
ki öğrenciye: "Devlet olarak bu verdiğim parayı mezun olduktan iki sene
sonra ödemeye başlayacaksın, eğer işe giremezsen ödeme." Devlet verdiği
paranın büyük bir kısmını alır; almasa da... Zaten alamıyordu ki... Yüzde
50'sini almasın, devlet, yine kârlı burada; dolayısıyla, böyle bir sistemi
geliştirmemizde fayda var arkadaşlar.
Vakıf
üniversitelerinin mahzurlarını hepimiz biliriz; ama, deminki konuşmacı
arkadaşımızın temas ettiği husus, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik'in
bahsettiği husustan farklı. O zaman, 1999'da, biliyorsunuz, bir Alman vakfı
Türkiye'de üniversite kurmak istemişti, konu onunla ilgiliydi ve kurulacak
üniversitenin de YÖK'e bağlı olmasını istemiyorlardı. Onun için, demişti ki
Hüseyin Bey "bu vakıf üniversitelerinin de denetlenmeye ihtiyacı
var." Bütün üniversitelerin, herkesin, her şeyin denetlenmeye ihtiyacı
var. Konu farklıydı, onu burada düzeltmek istiyorum. Yani, bir Alman vakfı
Türkiye'de üniversite kurmak istiyor ve bunun YÖK'e tabi olmasını istemiyor...
Hüseyin Bey buna karşı çıkmıştı, herhalde siz de karşı çıkarsınız.
Değerli arkadaşlar,
AK Parti Grubu olarak bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi beyan ediyoruz ve
memleket için hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın İnan.
Sayın
milletvekilleri, şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt konuşacaktır.
Buyurun Sayın Özyurt.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYURT
(Bursa)- Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun Tasarısının tümü ve bununla ilişkili olarak da yükseköğretim konusunda
kişisel görüşlerimi sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; konuşmama
başlamadan önce, hepinizi saygılarımla selamlarım.
Bilebildiğim
kadarıyla, 57 devlet üniversitesinin dışında, şu anda, 23 tane de vakıf
üniversitemiz var ve bir yenisinin eklenmesini sevinçle karşıladığımı hemen
belirtmek istiyorum. Gerek şahsım gerekse Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım
adına söylüyorum bunu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin Eğitim ve Kültür
Vakfı tarafından, kamu tüzelkişiliğine sahip, Ankara'da, ekonomi ve teknoloji
üniversitesi kurulması düşüncesi, gerçekten çok güzel bir düşüncedir. Bu
girişimde bulunanları, gerek fikir gerekse girişim yönünden gerçekten
kutluyorum; son derece iyi bir iş yapmışlar diyebilirim, tebrik ederim
kendilerini.
Kuşkusuz, bu, bizim
üniversite yaşamımız içinde belki bir damla olacaktır, çok küçük bir damla;
ama, olsun, yine de o damlayla birçok şeyi kazanmış olacağız. Ama, bu arada,
hemen benden önceki konuşmacı arkadaşımın bir konuyu saptırdığını vurgulamak
istiyorum. Anayasamızın 130 inci maddesi, Türkiye'de üniversite kurulmasını,
vakıf üniversitesi kurulmasını yasaya bağlamıştır. Yoksa, öyle, Alman vakfı
gelecek, burada canımın istediği gibi bir üniversite kuracağım diye bir şey yoktur.
Bu, tamamen saptırılmış bir konudur. Böyle şey olmaz. Bizim yasalarımıza göre
bir üniversite kurmak istiyorsa, kurardı. Millî Eğitim Bakanımız da, eğer o
zaman böyle bir konuşma yapmışsa, bu da yanlıştır; onu söyleyeyim.
Bu arada, bu
üniversite konusu ele alınınca, bir iki konuya değinmek istiyorum arkadaşlar.
Geçtiğimiz hafta içinde yurdumuzda büyük bir sınav yaşandı. Belki, içinizde
çocukları olan var veya torunları olan var, bu işe kıyısından köşesinden
katılmışlardır. 1 500 000 öğrenci üniversiteye girebilmek için bir savaş verdi
ve bu savaşın sonunda üniversiteye girme hakkı kazanan öğrencilerin sayısı,
yalnızca 500 000 arkadaşlar, 500 000 kişi girecek ve bunların da 300 000'i,
benim bilebildiğim kadarıyla, açıköğretime girecek. Yani, açıköğretime giren
300 000'i de şöyle bir kenara koyun, geri kalan 200 000-250 000'in bir kısmı
önlisans dediğimiz iki yıllık programa girecek, diğer 100 000-150 000 kadarı da
gerçek anlamda -üniversite öğretim üyesi olarak söylüyorum- lisans düzeyinde
dediğimiz, yani, dört yıllık eğitim veren bir üniversiteye girmeye hak
kazanacak.
Düşünebiliyor
musunuz, 1 500 000 öğrencimiz sınava giriyor ve bunun ancak yüzde 10'u; yani,
10 tanesinden 1 tanesi üniversiteye girebilecek. Bununla nereye varırsınız
arkadaşlar?! Üstelik, biz, bu çocukları, bu 1 500 000 çocuğumuzu üniversiteye
gireceksiniz diye yetiştiriyoruz ve yalan söylüyoruz; onu da söyleyeyim, bu
yalan. 1 500 000 çocuğumuzun üniversiteye girme şansı yok; ama, bunlara, sanki
üniversiteye gireceklermiş gibi, koşun, aman çalışın diyoruz ve daha işin
başında, bunlardan 855 000'inin dışarıda kalacağını biliyoruz. Önümüzdeki
günlerde listeler açıklandığında göreceksiniz, 855 000 öğrenci dışarıda
kalacaktır.
Bu, beni üzüyor bir
üniversite öğretim üyesi olarak, sizleri de bir milletvekili olarak, bir
parlamenter olarak üzmeli. Bu çocuklarımızı niye aldatıyoruz, neden bunlara
gerçeği söylemiyoruz?! Kardeşim, siz, üniversiteye giremeyeceksiniz, bu yalan,
bu düzmece, sizi aldatıyoruz, uyutuyoruz demiyoruz; aman koşun, üniversiteye
gireceksiniz diyoruz... Böyle şey olmaz arkadaşlar?! Buna, iktidar partisi
olarak, şu grupta oturan milletvekili arkadaşlarım otursunlar, düşünsünler,
taşınsınlar ve bir hal çaresi bulsunlar. Yalnız 1 vakıf üniversitesi veya 2
vakıf üniversitesinin açılmasıyla bunu çözemezsiniz arkadaşlar. Bu, hepimizin
sırtında bir kamburdur, buna hal çaresi bulmak zorundayız.
Yok mu diyeceksiniz
bunun hal çaresi; var tabiî. Her şeyin bir kolay çözümü vardır. Burada da
yapılacak olan şey belli arkadaşlar; bu çocuklarımızı, daha, lise 2 nci
sınıftan itibaren ayırmak zorundasınız. Sizler meslek eğitimi yapacaksınız,
sizler akademik düzeyde eğitim göreceksiniz diye çocukları ayırmak zorundayız.
Diyeceksiniz ki, onları zaten hemen baştan itibaren bir kenara atmış olacaksınız;
ama, bu, dünyanın her yerinde böyledir arkadaşlar. Meslek eğitimi almak isteyen
çocuklar, lise 2 nci sınıftan itibaren, hem kendi yeteneklerine ve bilgi
düzeylerine göre hem de hocalarının yönlendirmesiyle meslekî eğitime yönelecek
ve bir kısmı da akademik düzeyde eğitim alacaktır. Bunları da, akademik düzeyde
eğitim alacaksınız diye ayırırsınız. Aksi halde, yani, bu yaptığımız sistem
olursa, ben size söyleyeyim, iki veya üç yıl içerisinde bu işin içinden
kesinlikle çıkamayız.
Yine bir rakam
vereyim müsaadenizle: Bu sene liseden mezun olan 520 000 öğrencimiz var; geri
kalanlar, hep, daha önceki yıllardan birike birike gelmiştir ve bunlardan,
dediğim gibi, sınava girenlerin üçte 1'ini, daha sınavın başında, üniversitenin
kapısından içeri almıyorsunuz. Bir sınav yapıyorsunuz, sizler hadi dışarı
diyorsunuz, atıyorsunuz bu çocukları. Buna bir çözüm yolu bulmak zorundayız
arkadaşlar. Eğri oturup doğru konuşalım; ama, bunu, mutlaka çözmek zorundayız.
Meslekî eğitime
hazırlık lise sonda mı olur, lise 2'de mi olur veya lise 1'den itibaren mi
olur; bunu tartışmak zorundayız. Zaten şu anda önlisans dediğimiz; yani, iki
yıllık programa katılan aşağı yukarı 160 000 öğrencimiz var. Bu sene
üniversiteye girecek olan çocuklarımızın 160 000'i önlisans programına girecektir;
yani, meslek okuluna gideceklerdir. Zaten bu çocuklarımız bu işi başından beri
biliyorlar. Buradan, bu, bize bir yol göstermeli ve demeliyiz ki, bu çocukların
yaptığı doğrudur; biz, bu önlisans programlarını genişletelim, hızlandıralım ve
böylece, bu üniversitelerimizin önünde yığılan öğrenci sayısını, yani, akademik
düzeyde eğitim yapacak olan öğrenci sayısını azaltmak zorundayız ve azaltalım
arkadaşlar.
Bu arada, bu
üniversite konusu gelmişken, bir iki şeye daha değinmek istiyorum arkadaşlar.
Parlamentomuz oluştuğundan beri "YÖK Yasasını değiştireceğiz, YÖK Yasası
değişecek" diye birkaç defa konuşuldu. Ben, geçenlerde -Sayın Millî Eğitim
Bakanı burada olsaydı, kendisine soracaktım- Komisyonda, Yükseköğretim Yasası
hakkında ne yapıyorsunuz, ne ediyorsunuz diye sorduğumda "çok ciddî bir
şekilde çalışıyoruz" dedi. Dedim ki, ben Millî Eğitim Komisyonu üyesiyim,
37 yıllık da üniversite mensubuyum, ben, yasanın bir tek kelimesini bilmiyorum;
şöyle, ortaya koyun, konuşalım, tartışalım; yangından mal kaçırır gibi, bunu
kaçırmaya gerek yok. Eğer, korkulmuyorsa, çekinilmiyorsa, ortaya koyarız,
konuşuruz, tartışırız; basın tartışır, biz tartışırız; böyle, yangından mal
kaçırır gibi yasa kaçırılmaz arkadaşlar. Bizden niye kaçırılıyor?.. Yani, gerek
İktidar Partisi milletvekillerinden gerek muhalefet partisi
milletvekillerinden, Türkiye'nin yükseköğrenimini ilgilendiren yasa niye
kaçırılır; ben bunu anlamıyorum.
Gazetelerde
"yeni" diye bir haber okuyoruz; edebiyat liseleri açılacak... Böyle
şey olmaz arkadaşlar! Edebiyat liseleri açılacak diye bir şey olur mu!
CAVİT TORUN
(Diyarbakır) - Niye olmasın?!
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - Olmaz efendim böyle şey!
CAVİT TORUN
(Diyarbakır) - Niye olmasın?!
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - Normal eğitimde bir lise eğitimi verebiliyorsanız, zaten edebiyat
eğitimi verirsiniz.
CAVİT TORUN
(Diyarbakır) - Farklı eğitim verilirse ne zararı olabilir?
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - Efendim, o zaman, işte, bu işin içinden, biraz evvel olduğu gibi,
hiç çıkamazsınız, tıkanır kalırsınız.
CAVİT TORUN
(Diyarbakır) - Bu işlerin de üstesinden geleceğiz inşallah.
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - Evet, işte, 855 000 öğrenci kapınızda, karşınızda duruyor.
BAŞKAN - Lütfen,
müdahale etmeyelim.
Buyurun Sayın Özyurt.
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - Arkadaşlar, dediğim gibi, yani, bazı şeyler, öyle "hallederiz,
biz yaparız" demekle olmaz. Halep oradaysa, arşın burada, buyurun,
yapacaksanız, yapın, görelim. Geleli yedi ay oldu, yaptığınızdan beri, iki defa
yasa tasarısı dediniz, köşe bucak kaçırıyorsunuz; kaçırmayın, gelin, konuşalım.
Bir de yeni bir şey
var arkadaşlar -yine, Millî Eğitim Bakanı olsaydı keşke, soracaktım bunu
kendisine- dünyanın hiçbir yerinde, meslek eğitimi alacak olan öğrencilere
"çocuklar, siz meslek eğitimi alacaksınız, tamam; ama, size, el altından,
üniversiteye girecekmiş gibi, ekstra puan vereceğim, ben sizi idare
edeceğim" denilmez. Böyle şey olmaz arkadaşlar! Meslek eğitimi verdiğiniz
çocuklara, ben size ekstra puan vereceğim, üniversiteye girişiniz de daha kolay
olacak diyemezsiniz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
konuşmanızı tamamlayın.
CAVİT TORUN
(Diyarbakır) - Ekstra puanlar...
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - Ekstra puan verilmez arkadaşlar.
CAVİT TORUN
(Diyarbakır) - Ekstra puanlar da kısılmamalı.
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - Kısılmaz tabiî.
CAVİT TORUN
(Diyarbakır) - Kısılıyor...
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - Ama, bakın...
CAVİT TORUN
(Diyarbakır) - 30 puan geriden başlıyor birkısım öğrenciler.
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - Sayın arkadaşım, izin verirseniz söyleyeyim. Siz, çocuğa, daha işin
başında, sen meslek eğitimi alacaksın diyorsunuz. Evet, ben, liseden itibaren
meslek eğitimi alacağım diyor çocuk; ama, ondan sonra, lise son sınıfa
geldiğinde, sana akademik kariyer yaptıracağım, akademik unvan alacaksın
diyorsunuz. Bu olmaz; yanlış yapıyorsunuz.
Bir insan, başından,
yolunu, yöntemini seçer, der ki, ben, şu olmak istiyorum. Bu insanlar yolunu,
yöntemini seçmiş, ben, meslek sahibi olmak istiyorum diyor. Siz diyorsunuz ki,
sen öyle gözük; ama, ben, idare ederim seni, sınava geldiğin zaman ben sana
ekstra puan vereceğim. Bunu yapmakla hata ediyorsunuz, işin içinden çıkılmaz
bir şey yapıyorsunuz.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Bunun maddeyle ne alakası var; asıl saptırmayı sen yapıyorsun!
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - Efendim, bakın...
BAŞKAN - Sayın
Özyurt, siz buyurun.
Konuşmanızı tamamlar
mısınız.
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - Tabiî efendim.
Saptırdığım falan
yok. Bakın, kürsü burası, yüreğiniz varsa, cesaretiniz varsa, kalkar, gelir,
konuşursunuz; öyle, oturduğunuz yerden konuşmakla olmaz.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sadece sizin mi yüreğiniz var, sadece sizin mi cesaretiniz var?!
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - Evet efendim, babayiğit olan gelir.
BAŞKAN - Lütfen...
Lütfen...
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Bizim de var, bizim de var, merak etme!
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - İşte, Parlamento kürsüsü burası efendim, burası Türkiye Büyük
Millet Meclisi; gelir, konuşursunuz.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Böyle konuşulur mu?!
BAŞKAN - Sayın
Özyurt... Sayın Özyurt...
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Size yakışıyor mu bu tür konuşmalar?!
MUSTAFA ÖZYURT
(Devamla) - Size de oradan konuşmak yakışıyor mu efendim?!
BAŞKAN - Sayın
Öztopçu... Sayın Öztopçu... Lütfen...
Sayın Özyurt, siz
buyurun.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Efendim, inşallah, arkadaşlarımız sakin bir günlerinde olduklarında daha
rahat konuşuruz da, bu eğitimi nasıl çözeceğimizi hallederiz.
Yine de hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Bütün milletvekillerinin hepsi yürekli, hepsi cesaretli, sadece siz
değilsiniz.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Özyurt.
Şahsı adına ikinci
konuşma, Erzurum Milletvekili Sayın Muzaffer Gülyurt'un.
Buyurun Sayın
Gülyurt. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUZAFFER GÜLYURT
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
179 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun Tasarısıyla ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Anayasamızın 130 uncu maddesinin birinci
fıkrasında üniversitelerimizin kanunla kurulabileceği belirtilmiştir. Ayrıca,
özel üniversitelere yasak getirilerek, kanunda gösterilen usul ve esaslara
göre, kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla vakıf üniversitelerinin de
kurulabileceği karar altına alınmış bulunmaktadır. Bu nedenle, bugün görüşmekte
olduğumuz bu yasa tasarısıyla, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin vakıf
olarak kuracağı bu üniversitenin ülkemize çok faydalı olacağını ve hayırlı
hizmetler yapacağını ümit ederek, kendilerini tebrik ediyorum.
Şu anda, ülkemizde,
23 tanesi vakıf üniversitesi, 53 tanesi de devlet üniversitesi olmak üzere 76
üniversitemiz bulunmaktadır. Bu üniversitelerde eğitim-öğretim kalitesi, biraz
önce Grubumuz adına konuşan, açıklama yapan arkadaşımızın da ifade ettiği gibi,
ne yazık ki, gittikçe düşmektedir. Bu kaliteyi artırmanın yolu, bu
üniversitelerle beraber vakıf üniversitelerinin sayısının artırılması ve
buradaki eğitim-öğretim kalitesini artıracak olan öğretim üyesinin de
kalitesinin artırılmasıdır.
Üniversitelerimizdeki
kaynak tamamen devlet tarafından karşılanmaktadır. Ancak, bu kaynaklar,
özellikle taşra üniversitelerinde, personel gideri, yakıt gideri ve bina gideri
gibi giderlere ayrılmakta, eğitim-öğretimin yanında, araştırmaya yönelik olarak
ayrılan pay ise çok düşük oranda tutulmaktadır. Halbuki, bugün,
üniversitelerdeki birinci maksat, sadece eğitim-öğretim değil, aynı zamanda,
bilimsel araştırma yapmak, sanayiyle işbirliği yaparak ülkemizin gelişimine
katkıda bulunmak ve bilimsel olarak ülkemize yön vermektir. Ne yazık ki,
üniversitelerimiz bunu yapmakta yeterli değildir. Benim tabirim yanlış
anlaşılmasın; ama, bir yüksek lise pozisyonunda, sadece liselerde verilen
eğitime benzer bir eğitim sürdürülmektedir. Onun için, araştırma projelerinin
desteklenmesi gerekir. Bu açıdan baktığınız zaman, bütçesini tamamen kendisinin
karşılayacağı vakıf üniversitelerinin desteklenmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu
üniversitelerin, sadece ülkemizin büyük illerinde değil, taşrada da
kurulmasının ve taşradaki illerimize de yayılmasının gerekliliğini burada ifade
etmek istiyorum.
Zaman zaman, çeşitli
illerimizde üniversite açılması konusunda kanun teklifleri veriliyor. Aslında, elbette
ki, gönlümüz, bütün illerimizde bir üniversite olmasını arzu eder, olmalıdır
da; ancak, bir üniversitenin -biraz önceki konuşmacılar da ifade ettiler-
kurulması, onun devam ettirilmesi, geliştirilmesi oldukça zor bir olaydır. Ben
de, üniversiteden gelen bir öğretim elemanı olarak şunu ifade etmek istiyorum
ki, politik amaçlarla, popülist düşüncelerle üniversiteler açılmamalı.
Üniversite, eğitim-öğretim kurumlarıyla, laboratuvarıyla, klinikleriyle, hatta,
sosyal tesisleri, kütüphanesi, spor alanlarıyla âdeta bir bütündür, bir
külliyedir. O nedenle, sadece bir bina bularak, onun içerisine de öğrencileri
alarak üniversite yapamazsınız.
Bugün üniversitelere
-yine, biraz önce konuşan arkadaşlarımız ifade ettiler- hoca olarak kabul
edilen ve öğretim görevlisi kadrosuna atananlar, çoğunlukla, kariyer sahibi
olmayan, liselerdeki öğretmenlerdir. Bu da eğitimin kalitesini düşürmektedir.
Onun için, öğretim üyesi yetiştirilmesine son derece önem verilmesi gerekir.
Öğretim üyesi, yüksek
lisans programları ve arkasından da doçentlik ve profesörlük aşamalarından
sonra ortaya çıkar. İşte bu amaçla baktığımız zaman, araştırma görevlisi
alımında ve bunların yetiştirilmesinde üniversitelerimize büyük görevler düşer.
Biraz önce, değerli konuşmacı arkadaşlarımız, 8 000 öğretim üyesi açığını ifade
ettiler. Doğrudur; ama, biz şunu da biliyoruz: Yurtdışına doktora yapmak üzere
gönderilen ve geleceğin öğretim üyesi olarak ülkemizde hizmet verecek olan
birçok insanın, ne yazık ki, bazı bahanelerle, doktoraları yarıda bıraktırılmış
ve bunlar yurt dışından geri çağrılmışlardır. Çok başarılı eğitim-öğretim
görmelerine rağmen, oradaki hocalarından çok olumlu raporlar getirmiş
olmalarına rağmen, çeşitli bahanelerle, YÖK bunlara engel olmuş ve bu insanları
yurt dışından yurt içine çağırarak, gelişmelerine ve öğretim üyesi olmalarına
engel olmuşlardır. Biz, bu zihniyetle öğretim üyesi sayısını nasıl
artıracağız?.. 8 000 öğretim üyesi açığımızı, bu zihniyetle, nasıl
kapatacağız?.. Onun için, Yükseköğretim Yasasının yeniden ele alınarak, yeniden
yapılandırılması gerektiği kanaatimi ben de burada vurgulamak istiyorum.
Aslında, Millî Eğitim Bakanımızı, bu konudaki yaptığı çalışmalarından dolayı
kutluyorum. Yakında, ümit ediyorum ki, Meclisimize ve komisyonlarımıza gelecek
-biraz önceki konuşmacı arkadaşımızın ifade ettiği gibi- o zaman, kanun
üzerinde hepimiz görüşlerimizi daha çok beyan etme şansını bulmuş olacağız.
Bugün,
üniversitelerimizde yapılan araştırmalar, doktora tezleri, doçentlik tezleri
veya yayınlarımız, ne yazık ki, sadece, kâğıt üzerinde kalmakta ve
üniversitelerimizin raflarını doldurmaktadır. Halbuki, bu çalışmaların sanayi
işbirliği içerisinde olması gerekir. Üniversite-sanayi işbirliği geliştirme
merkezlerinin birçok üniversitede olduğunu biliyorum; ama, tamamında yoktur;
bunun kurulması lazım ve yapılan bilimsel araştırmaların, projelerin sanayi
tarafından desteklenmesi ve ona göre uygulanması gerekir. Aksi takdirde,
sadece, bilimsel bir çalışma yapılmış olur ve bunun neticesi olarak da, bizim
sanayimize veya ülkemizdeki diğer ticarî alanlarımıza yansımamış olur.
Bunun dışında, bir
şeyi daha vurgulamak istiyorum. Meslek eğitimi alan, meslek liselerinde okuyan
çocuklarımızın üniversiteye kabulü konusunda biraz önce değerli hocamın ifade
ettiği konulara katılmıyorum. Ben, bu konuda söylediklerinden dolayı üzüntü
duyuyorum. Meslek lisesi mezunu olan çocuklar da bizim çocuklarımız; ama,
üniversiteye girişte, eşit şartlarda kendileri üniversiteye alınmıyorlar.
Onların puanları hesaplanırken katsayıları düşük olarak hesaplanıyor.
Dolayısıyla, bu çocuklar, normal liseden mezun olan çocuklarla aynı şekilde,
aynı haklara sahip olarak üniversiteye giremiyorlar. Onun için, meslek lisesi
mensuplarının da meslek sahibi olması, aynı zamanda kariyer sahibi olmaları
elbette ki gerekir. Biz, meslek lisesi deyince, sadece imam-hatipleri
anlamayalım. İmam-hatipler meslek liselerinin sadece yüzde 15'ini teşkil
ediyor. Sadece buna dikkati çekerek bunu vurgulamaya çalışmamız yanlış olur;
ama, bugün, mühendislerin de yetiştiği meslek liseleri var, bugün sağlık
elemanlarının da yetiştiği meslek liseleri var. Bu insanlar üniversitede
okumasınlar mı, bu insanlar üniversitede kariyer yapmasınlar mı?! Onun için, bu
insanların mutlaka önlerinin açılması gerekir ve eşit şartlarda bunların da
üniversiteye girmelerinin sağlanması gerekir diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, üniversite eğitiminde, öğretim üyesinin kalitesinin de... Son
cümle olarak bunu ifade etmek istiyorum. Buraya gelmeden önce, bir üniversite
mensubu olarak, üniversite öğretim üyesi olarak benim gördüğüm şey şuydu: Ne
yazık ki, devlet üniversitelerimizde öğretim üyelerimiz bir emekli hayatı
yaşamaktadır. Bu insanların çoğunun araştırma-geliştirmeyi merak etmeyip,
tamamen maaşını alıp, üniversitede haftada 1 saat, belki bazılarının ayda 1
saat derse girerek sürelerini geçirdiğini biliyoruz. Bunun için yapılacak şey,
üniversite yasasında bir değişiklik yapılarak, gelişime, projeye yönelik
çalışmaları olmayan öğretim üyelerinin üniversite içerisinde daha fazla
korunmaması gerekir. Yurt dışında bunun örnekleri var. Biz Amerika'yı yeniden
keşfedecek değiliz. Yurt dışında, proje üretmeyen, proje getirmeyen bir öğretim
üyesinin görevine son verilir. Bizde öyle değil. Üniversiteye bir sefer bir
insan girdi mi, 67 yaşının son dakikasına kadar üniversiteden kimse onu atamaz.
Ben bunu söylerken, öğretim üyeleri üniversiteden ayrılsın, atılsın demiyorum;
ama, bunların, çağımızın gereklerine uygun olarak bilimsel çalışma yapmaları,
kendilerinden sonra gelecek insanların önünü açmaları, onları yetiştirmeleri
gerektiği kanaatindeyim. Ne yazık ki, üzülerek ifade edeyim, birçok
üniversitemizde öğretim üyelerinin durumu budur. Bir de, öğretim üyelerinin
dağılımına baktığımız zaman, batı üniversitelerimizde veya büyük illerimizde
bir ana bilim dalında yüzlerce öğretim üyesi varken, taşra üniversitelerinde
öğretim üyesi bulamıyorsunuz. Öyle öğretim üyeleri var ki, kendi çalıştığı
kurumda ana bilim dalındaki asistanını tanımıyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla)- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Birçok öğretim üyesi
fakülteye dahi adım atmıyor. Biz bunları biliyoruz, bunlar bir gerçektir; ama,
bunların çözülmesi lazım. Öğretim üyelerimizin gerçekten aktif hale getirilmesi
gerekir. Ben, yükseköğretim yasasında yapılacak olan yeniden yapılandırma
kapsamı içerisinde, bunun da gözönüne alınmasının gerektiği kanaatindeyim.
Şahsım adına söz
almış bulunduğum bu yasa tasarısıyla ilgili olarak, Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliğinin ekonomi ve teknoloji üniversitesi kurmasından dolayı, kendilerini
kutladığımı ve şahsım adına destekleyeceğimi ifade ediyorum; hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Gülyurt.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNA BİR EK MADDE
EKLENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 28.3.1983
tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa aşağıdaki ek
madde eklenmiştir.
"TOBB Ekonomi ve
Teknoloji Üniversitesi
EK MADDE 55. -
Ankara'da Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından
2547 sayılı Kanunun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi
olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi
adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Fen-Edebiyat
Fakültesi,
b) İktisadî ve İdarî
Bilimler Fakültesi,
c) Mühendislik
Fakültesi,
d) Sosyal Bilimler
Enstitüsü,
e) Fen Bilimleri
Enstitüsünden
oluşur."
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Vedat
Yücesan; buyurun.
CHP GRUBU ADINA
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tasarının,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa eklenen 1 inci maddesiyle,
Türkiye'nin 3 000 000 üyeli en büyük meslek örgütü olan Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğinin öncülüğünde yeni bir üniversite kurulmaktadır. Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği ülkemizin en büyük sivil ekonomik örgütü olmasının yanında,
yarı kamu örgütü olma özelliğini de taşımaktadır. Bu bağlamda, kamu kurumu
niteliğine sahip olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, yeni bir
üniversitenin kuruluşuna öncülük ederek, toplumsal sorumluluğuna uygun bir
davranış sergilemektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'de yükseköğrenimde okullaşma oranı gelişmiş ülkelerin
çok altındadır. Yükseköğretimdeki okullaşma oranı Amerika Birleşik
Devletlerinde yüzde 75, Japonya ve AB ülkelerinde ortalama yüzde 30 iken, bu
oran ülkemizde yüzde 20 civarında seyretmektedir. Ülkelerin nüfusları baz
alındığı takdirde, söz konusu oranlar ülkemizin eksikliklerini ve
yetersizliklerini ciddî bir biçimde ortaya koyacaktır.
Devlet İstatistik
Enstitüsü verilerine göre, yükseköğretim çağındaki nüfusumuz 2005 yılında 5 000
000'u aşacaktır. Bu tespit, yükseköğretim kurumlarının sayılarını artırıcı
çalışmalara ivedilikle başlamamız gerektiğinin çarpıcı bir göstergesidir. Zira,
her yıl üniversite sınavına giren milyonlarca gencimizin büyük çoğunluğu,
kapasite yetersizliğinden dolayı bir yükseköğrenim programına
yerleştirilememektedir.
Üniversiteye girme
başarısını gösteren gençlerimiz ise, eğitimin niteliği ve kantitatif
yeterliliğiyle ilgili sorularla karşı karşıya kalmaktadır. Bu çerçevede,
okulların sayı olarak yetersizliği, sınıfların kalabalıklığı, öğretim üyesi
dağılımının bozukluğu, araç ve gereç eksikliği, kantitatif yetersizlik
konusunda da en çok temas edilen noktalardır. Nitelik konusunda ise en çok
karşılaşılan sıkıntılar, eğitimin ezbere dayandığı, programların öğrenciyi
hayata, işe ve mesleğe hazırlamadığı noktasında yoğunlaşmaktadır. Sonuç olarak
da milyonlarca genç, istihdam piyasasına mağdur ve dezavantajlı olarak katılmak
mecburiyetinde kalmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilgi çağı olarak tanımlanan 21 inci Yüzyıl, geniş bir
uzmanlık gerektiren, bireyin öncelik ve özelliğini dikkate alan bir yapı ortaya
çıkarmıştır. Bu yapı, hem kendi toplumunu tanıyan, sosyalleşmiş hem de bütün
dünyayı tanıyıp, onlarla entegre olmuş bireyler yetiştirmeyi gerektirmektedir.
Dolayısıyla, bireyin, zihnî, fizikî ve ruhî gelişimini tamamlayacağı, hayata,
mesleğe yatkın bir eğitim ortamına ihtiyaç duyulmaktadır. Bunları yerine
getirmek için, önce eğitimde değişime karar vermeli, zihnimizi buna
hazırlamalıyız.
Değişim sürecinin ilk
aşamasında yanıtlamamız gereken soru, devletin eğitim sistemindeki rolüdür.
Kanaatimce, devlet, eğitimin yönetimindeki kuralları koyan, denetleyen,
standartları belirleyen, millî kaygılarımızı kollayan, ekonomik olarak daha az
gelişmiş bölgeleri, düşük ekonomik güçteki bireyleri doğrudan finanse eden bir
yapıda olmalıdır. Vatandaşlarımız, devlet okullarında, eğitimlerini ücretsiz
olarak almalıdır. Özel sektörün ve gönüllü kuruluşların eğitime yapacakları
katkı sayesinde, devletin, ekonomik gücü düşük olan bölge ve kişilere
yönelmesine imkân sağlanmalıdır. Bu yaklaşım, Anayasanın, eğitimin bir
vatandaşlık hakkı olduğu hükmünün de gereğidir.
Değerli
milletvekilleri, eğitimi, sadece kamu kaynaklarına hapsolmaktan kurtarmak
zorundayız. Eğitim kaynakları, kamu, özel sektör, gönüllü kuruluşlar ve yerel
örgütlerden sağlanmalı ve çeşitlendirilmelidir.
Batılı ülkeler,
kaynaklarını çeşitlendirdikleri için, gayri safî millî hâsıla içinde eğitime
yeterli bir pay ayırabilmektedirler. Özel öğretim kurumları, bütün dünyada,
daha nitelikli eğitimle, teknolojinin gelişimiyle özdeşleşmiş bulunmaktadır.
Yapılması gereken,
özel eğitim ve öğretim kurumları ile devlet okullarının yaratacakları
sinerjinin, toplumsal yaşamımıza sağlayacağı kazanımları artırmaktır.
Bu yaklaşım, çağdaş,
laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetini muasır medeniyetler seviyesine
yükseltmemizin, olmazsa olmaz koşuludur. Bu ülküyü gerçekleştirme sürecinde,
geleceğimizin mimarı yükseköğretim kurumlarının üstleneceği rol de çok çok
önemlidir.
Üniversiteler,
nitelikli insangücü yetiştirmenin yanı sıra, araştırma, geliştirme
faaliyetlerini yapan ve yöneten, bilgiyi üreten ve teknolojiye dönüştüren
kurumlardır. Bugün, teknolojik ilerleme sağlayarak "Türk teknolojisi"
kavramını geliştirebilmemiz, ancak, çok gelişmiş üniversitelerimizin varlığıyla
mümkündür. Unutmayalım ki, gelişen Türk ekonomisinin, yetişmiş yükseköğrenimli
insangücüne olan ihtiyacı her geçen gün artmaktadır. İhracatçının sorunlarını
bilen ekonomist, sanayicinin açılım ihtiyaçlarını yaşayan işletmeci, makineyi
çalıştıran değil, yapan mühendisler yetiştirmedikçe, sürekli bir kalkınma elde
etmemiz mümkün olmayacaktır. Bu bağlamda, Batı ölçülerinde, hatta daha yüksek
standartta üniversitelerin vücut bulmasını teşvik etmeliyiz. Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği öncülüğünde kurulmakta olan TOBB Ekonomi ve Teknoloji
Üniversitesi de, bu amaca ulaşmaya yönelik atılan önemli adımlardan biridir.
Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğinin kuracağı üniversitenin, ekonomimize ve teknolojiye,
üniversite-sanayi işbirliğine getireceği farklı açılımlar büyük önem
taşımaktadır. Üniversitenin, istihdam piyasasının esas ihtiyacı olan uygulamalı
eğitime yöneleceği, üniversiteyi kuran sanayicinin, tacirin, hizmet sektörünün,
fabrikasının ve işyerinin uygulama alanları olarak kullanılacağı
anlaşılmaktadır. Bu özellik, yükseköğretimimize önemli bir katkı ve hatta
yükseköğretimimizde bir yenilik demektir.
Üniversitelerimizin
en üst organı olan mütevelli heyetinin oluşumu da, bu üniversitenin farklı
olacağının bir diğer işaretidir. Sanayici, ticaret adamı, ihracatçı, bürokrat
ve bilim adamlarından oluşan heyet, bu konuda bir ilktir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin, ekonomi, işletme ve
mühendislik ağırlıklı yapısı, üniversitenin üreticinin, ticaret erbabının
ihtiyacına yöneldiğini; ismindeki "teknoloji" kelimesiyse,
üniversitenin teknoloji üretme iddiasını ortaya koymaktadır. Bu itibarla,
üniversitenin vizyonunu, bir yenilik ve ilerleme unsuru olarak mütalaa
ediyoruz.
Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin, ülkemizin ve diğer
ülkelerin akademik dünyasının saygın ve tanınır kurumları arasında yer almasını
temenni ediyorum.
Bu dilek ve
düşüncelerimle, ülkemizin kalkınmasında ve yükseköğretim sistemindeki
yetersizliklerin çözümüne önemli katkılar sağlayacak olan yeni üniversitenin
kuruluşunda, Odalar ve Borsalar Birliği Sayın Başkanı başta olmak üzere, TOBB
Yönetim Kurulu Üyelerine ve emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Yücesan.
Şahsı adına, Kütahya
Milletvekili Sayın Soner Aksoy; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SONER AKSOY (Kütahya)
- Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; 179 sıra sayılı yasa tasarısı
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Her zaman içimde dert
olmuştur; üniversitelerin giriş imtihanlarının yapıldığı dönemlerde, imtihan
sonucunda üniversiteye giremeyen öğrencilerin sorunları içimde üzüntü olarak kalmış;
kalkınamamış bir ülke olarak, üniversiteye girmek isteyen öğrencilerin
yığılması ile kendi içerimizdeki ekonomik başarısızlık arasında hep bir
bağlantı kurmuşumdur. Dünya devletlerine ve gelişmiş ülkelere baktığımızda,
onların okullaşma oranlarına, üniversiteye verdiklere değere, üniversite okuma
kolaylıklarına, hatta üniversitelerin kuruluş kolaylıklarına baktığımız zaman,
hep, içerisinde bulunduğumuz bu ekonomik darboğazla bir ilişki kurmuşum,
düşüncelerimi de bu istikamette geliştirmişim ve ilk fırsatta da, burada,
sizlere aktarmak, sizlerle paylaşmak istedim.
Muhterem
milletvekilleri, bu vesileyle şahsî fikirlerimi arz ediyorum. Bu düşüncelerim,
tamamen içerisinde yaşadığımız koşullardan kaynaklanmaktadır. Bizim, her sene,
1 000 000'dan fazla -ki, seneye, öbür sene 2 000 000 olacağını söyledi biraz
önceki arkadaşımız; çok doğrudur- üniversiteye giremeyen öğrencimiz niçin
olsun, neden olsun? Biz, bunlara neden çözüm bulamıyoruz, neden bu sorunlara
cevap verici bir netice alamıyoruz?
Bir yandan, ekonomik
gelişme ve kalkınma yönünden, bilim ve teknoloji üretme yönünden sorunlarımız
var diyoruz, bir yandan da okumak isteyen, bilim, teknoloji üretmek isteyen,
meslek sahibi olmak isteyen kişileri engelliyoruz. Bunları neden engelliyoruz;
çünkü, bu noktada da, biz, henüz zihniyetimizi değiştiren bir yaklaşım
içerisinde değiliz. Yine, burada, devletçi bir yaklaşım içerisindeyiz, geri bir
zihniyetin içerisindeyiz, indî fikrim olarak.
Anayasada bulunan
mevcut hüküm gereğince, ancak devlet üniversite kurabiliyor veya vakıflar
üniversite kurabiliyor; ama, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, artık, şahıs
firmalarının da veya anonim şirketlerin de üniversite kurmaları istikametinde
öneriler var; çünkü, dünyada bu istikamette gelişmeler var; yani, alternatifleri
artırmanız gerekir. İlle, devlet üniversitesi olacaksa olsun, vakıf
üniversiteleri olsun; ama, şahıs veyahut da şirket üniversiteleri de olsun.
Bunların, ülkemizde çok büyük yararları olacaktır. En büyük yararı, bilimde
rekabet olacaktır.
Şimdi, Türkiye'de,
bilimde rekabet var mı arkadaşlar? Bilimde rekabetin olmadığı bir yerde ve
soğuk taş duvarların arkasında üretilmiş paper'lardaki bilimsel hakikatlerin
hayata ulaşmadığı bir ortamda, kalkınma olabilir mi? Biz, nasıl kalkınacağız?
Üniversitelerimizi hayattan kopuk, problemlerimize çözüm getirmeyen, doktora
çalışmalarını bile, hayattan, sanayiden örnekler almayan çalışmalar içerisinde
yaptığımız takdirde, üniversitelerimizi ayağa kaldırmamız ve gelişmemiz mümkün
müdür?! Gelişmek, ancak insanla olur. İnsanın yetişeceği veya yetiştiği en
önemli merkezler, üniversitelerdir.
İlim-sanayi-pazar
zincirinin kurulması, teknolojinin üretilmesi, ancak ve ancak, bu
üniversitelerin oluşmasıyla mümkündür. Bugün, üniversiteler, devlet
üniversiteleri bunu sağlamış mıdır; hayır, sağlamamıştır. Devlet
üniversiteleri, bilim-sanayi-pazar zincirini oluşturamamıştır, oluşturamaz da;
bu kafayla, bu mantıkla, bu üniversiteler bunu asla oluşturamaz. İşte, bir adım
niteliğinde vakıf üniversiteleri vardır; ama, vakıf üniversiteleri de, YÖK'ün
baskı ve dayatması altında, bir devlet üniversitesi gibi çalışmaktadır ve
onlardan da, çok büyük bir randıman elde edemiyoruz. Bırakalım, Anayasanın o
maddesini değiştirelim ve diyelim ki, arkadaşlar, isteyen üniversite kursun;
ama, gelsin, YÖK'ten, belli şartları sağlayıcı nitelikte, accreditive edilmiş
bir yerden izin alsın ve müfredatını, çalışma şekillerini... Bulunduğu muhitin
problemlerini mi çözecek, eğitime ağırlık veren bir üniversite mi kuracak,
sadece research yapan bir üniversite mi kuracak; bütün bu alternatifleri
kendisi geliştirsin, üniversitesini buna göre kursun.
Bakın, okullaşma
oranında, Türkiye, dünyadaki devletler içerisinde, âdeta en geride kalmıştır,
okullaşma oranımız yüzde 20 mertebesindedir...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
SONER AKSOY (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Demek istiyorum ki,
üniversite kuruluşlarıyla alakalı işlemleri kolaylaştıralım ve serbest piyasa
şartlarına uygun olarak, gelişmiş ülkelerdeki imkânları sağlayalım.
Bugün, Japonya'da 500
üniversite var, 120 000 000 nüfus var. Nüfus itibariyle düşünecek olsak,
Türkiye'de 250 üniversite olması lazım; yani, Türkiye'de üniversite sayısı çok
azdır. Bir arkadaşımız "herkes üniversite kuramaz veya kurmamalıdır"
dedi. Hayır, böyle bir şey yok. Üniversite sayısı fazla olmalıdır, üniversite
kurulmalıdır; bu öğrenciler, bu üniversitelerde okumalıdır. Ee çıkınca iş
bulamıyor... İş bulur efendim. Üniversite mezunu, hiçbir iş bulamasa, simit
dahi satıyor olsa, ona bir vasıf getirir, toplumun vasfı gelişir. Onun için,
üniversiteler, adet, miktar olarak, nüfusumuz itibariyle son derece azdır.
Mutlaka bunları teşvik etmemiz ve geliştirmemiz, bu kuruluşları da tebrik
etmemiz gerekiyor.
Saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Aksoy.
Şahısları adına,
Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA GAZALCI
(Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir vakıf üniversitesi daha
kuruluyor. 23 vakıf üniversitemiz
var, 53 de devlet... Anayasamızın 130 uncu maddesinde -arkadaşlarım da söylediler- kazanç amacı
gütmemek kaydıyla, vakıflar aracılığıyla üniversite kurulabileceği
belirtiliyor.
Değerli arkadaşlar,
insafla düşünelim, bu 23 üniversitede, gerçekten, bir kazanç amacı güdülüyor
mu, güdülmüyor mu? Ben, şöyle bir ücretlerine bakıyorum -bir gazete kesiğini
size gösteriyorum- Oxford Üniversitesinin bedeline erişmiş, üniversitedeki okuma
bedeli. Birkaç tane örnek vermek istiyorum: Bilgi Üniversitesinde 14 000 000
0000, Koç Üniversitesi Mühendislik Fakültesi 17 500 000 000, Sabancı
Üniversitesinde tüm lisans programları 15 000 000 000; böyle gidiyor. Yani,
kimileri dolarla; işte, 10 000 - 15 000 dolar arasında değişiyor.
Şimdi, vakıf
üniversiteleri öğretim üyesi yetiştirmiyorlar; biz, devlet üniversitelerinde
öğretim üyelerine yeterli ücret vermediğimiz için de, transfer oluyor öğretim
üyeleri, vakıf üniversitelerine gidiyor. Bir de, üstelik, demin bir yarıştan
söz etti arkadaşım; çok doğru. Yani, bir yandan vakıf üniversiteleri olsun, biz
de devlet üniversitelerini destekleyelim, yarışsınlar ve nitelik yükselsin;
ama, biz, kendi üniversitelerimizi, kamunun üniversitelerini desteklemiyoruz,
köstekliyoruz. Bütçeden ayırdığımız pay giderek düşüyor, son on yılın en düşük
payını hem Millî Eğitimde hem de üniversiteler bütçesinde yapmışız; ama, vakıf
üniversitelerinin bütçelerinin -o bütçelerin nasıl yapıldığını da bilmiyoruz-
yüzde 45'i devlet tarafından ödeniyor. Şimdi, oradaki öğrenci sayısı, tabiî,
düşük. Bir de devlet destek veriyor. O iyi olanaklarla, varlıklı kesimin
çocukları okuyor.
Değerli arkadaşlar,
tabiî ki, koşulları yerine getirmek kaydıyla, kendi yağıyla kavrulmak kaydıyla,
kazanç amacı gütmemek kaydıyla üniversite açan kuruluşlara, kapital sahiplerine
bizim bir sözümüz olmaz; ama, biz, önce devlet üniversitelerindeki niteliği
yükseltmek zorundayız; fakat, gidiş o gidiş ki, yükseköğretimde okullaşma oranı
-açıköğretim de dahil- yüzde 23; son derece düşük, Avrupa Birliği ülkelerine
göre ve çağdaş ülkelere göre.
Şimdi, devlet
üniversitelerinde okumak da, maalesef, son zamanlarda paralı olmuştur.
Biliyorsunuz, harçlara 1983 yılında adım atıldı. Çok küçük bir miktar bu, şu
kadar denildi. Şimdi, bakıyorsunuz, yavaş yavaş, bırakın, köylünün, işçinin
okutmasını, bir memurun çocuğunun bile bir konservatuvarda okuması çok zordur;
ikinci üniversitede okuması çok zordur.
Bakın, geçen gün,
YÖK, hükümete bir öneri sundu. "Üniversite harçları yüzde 20 ile 35
arasında artırılsın" deniliyor. Hükümet de memura "yüzde sıfır
zam" diyor. Memur, çocuğunu şimdi okutacak; bakalım nasıl okutacak?! En
düşük harç 42 000 000 lira ve en yüksek 372 000 000 lira; ama, ikinci öğretimde
-bu da devletin bir üniversitesi- 492 000 000 ile 3 804 000 000 lira arasında
değişiyor. Yanlış duymadınız; devlet üniversitesindeki harç 3 804 000 000 lira.
Arkadaşlar, nerede
ders araç ve gereçlerinin alımı; nerede barınma, nerede beslenme?! Peki, hani,
biz, Anayasanın 42 nci maddesine göre, çocuklarımızı yetenekleri doğrultusunda
geliştirecektik?! 2 nci maddesinde belirtilen bir sosyal devlet anlayışı
vardı!.. Üniversiteler, giderek, ancak varlıklı kesimlerin çocuklarını
okutabildikleri kurumlar haline gelmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir saniye
Sayın Gazalcı.
Buyurun, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
MUSTAFA GAZALCI
(Devamla) - Oysa, Türkiye'nin bilim adamlarının, sanatçılarının hangi kesimden
çıkacağı belli değildir; yani, desek ki -bu, tarihte hep böyle söylenmiştir-
canım, herkesi okutmaya da gerek yok; alırsınız bir avuç insanı, en yüksek
eğitimi yaptırırsınız. O nitelikler, ancak büyük niceliklerden doğuyor. Halk
çocuklarını alacaksınız, onların içerisinde siyasetçi olacak, sanatçı olacak.
Bir de
üniversitelerde, gerçekten, bir özerk durum var mı, ona bakmak gerekir. Yani,
hâlâ, maalesef, 12 Eylülün, gençliği bir potansiyel suçlu gibi gören disiplin
yönetmeliğiyle çocuklarımız eğitilmektedir. Orada demokrasi yaşamazsa,
yaşayamazsa, bir adım ötesinde yaşama atılacak ya da devlet yönetimine gelecek
insanların demokrasiyi nasıl uygulayacağını bir düşünelim.
Geçen gün bir
vesileyle bu yönetmelikleri inceledim. Şarkı söylemek suç, değerli arkadaşlar,
bırakın siyaset yapmayı, şunları bunları; kaldı ki, üniversite öğrencilerine
siyaset yapmak serbesttir. Biz, 12 Eylülden sonra onu bir ara aldık, yeniden
verdik öğretim üyelerine ve öğrencilere; ama, bu hakkın verildiğinden kimse
haberli değildir.
Değerli arkadaşlar,
özgür insan yetiştirmeliyiz, çoğulcu insan yetiştirmeliyiz, demokrat insan
yetiştirmeliyiz; onun bir adım ötesi, hemen, yaşamdır. Dolayısıyla,
üniversitedeki çocuğun, artık, alışkanlıklar kazanacağı bir yer yoktur, orada
en iyisi yapılmalıdır; araştırmanın en iyisi, tartışmanın en iyisi, siyasetin
en iyisi, kümeleşmenin en iyisi orada olmalıdır; tabiî, demokratik olarak,
özgürlük içinde. O yüzden üniversitelerimizin sorunu, böyle "hayırlı
olsun, uğurlu olsun, bir tane daha açılıyor, işte, kapıdaki çocuklar biraz
azalacak" anlayışıyla çözülemez. O kapıdaki çocukların, 1 500 000 çocuğun
yığılma nedenlerinden birisi de, ortaöğretim, hatta ilköğretimdir. Bakın,
ortaöğretimde lise çeşidi 78. Biz, 16 ncı Millî Eğitim Şûrası yaptık; ben orada
üyeydim. Bu lise çeşitliliği indirilsin, çok programlı liselere geçilsin,
teknik meslek liseleri ağırlıklı olsun diye, 1999 yılında, şûra karar aldı. Yıl
2003; kararlar uygulanmayı bekliyor. Eğer, gerçekten, biz, meslek ve teknik
liseleri, yaşamda iş yapacak bir biçimde düzenleyebilirsek, o çocuk, üniversiteye
gitme gereği duymaz; gitse bile, kendisi açıktan bitirir.
BAŞKAN - Sayın
Gazalcı, toparlar mısınız.
MUSTAFA GAZALCI
(Devamla) - Peki Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, üniversitenin, gerçekten ele alınması gerekiyor; yalnız yönetim bakımından
değil -AKP'li arkadaşlar, biraz YÖK'e olan karşıtlığı da düşünerek, işin yalnız
o boyutuna bakıyorlar- bir bütün halinde bakmak gerekir. 1997'de başlanan sekiz
yıllık kesintisiz eğitimden sonra, ortaöğretimde de yükseköğretimde de köklü
değişiklikler yapamadık, kaynak aktaramadık, iyi öğretim üyelerini
üniversitelerimizde tutamadık, yetenekli çocuklarımızı üniversiteye sokamadık.
Bütün bu boyutlarıyla da düşünmemiz gerektiğini söylüyorum ve hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Gazalcı.
Sayın
milletvekilleri, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... 3 üncü madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine, Ankaramıza ve ülkemize
hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
4.- Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/549) (S. Sayısı : 182) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 182
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Emin
Tutan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 182 sıra sayılı Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini ifade etmek için huzurunuza
gelmiş bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gümrükler, gelişmiş
dünya ülkelerinde uluslararası ticareti düzenleyen, bütün ticarî faaliyetler
çerçevesinde değerlendirilen ve ticareti engelleyici olmaktan çok
kolaylaştırıcı bir işleve sahiptir. Sınır ticareti ise, sınıra komşu iki ülke, şehir
ya da yerleşim yerlerinin ekonomik kalkınmalarına yardımcı olan özel bir
dışticaret şeklidir.
Avrupa Birliğine
girme yolunda olan Türkiye'nin, özellikle 1 Ocak 1996 tarihli Gümrük Birliği
Anlaşmasından bugüne kadar gümrüklerle ilgili yapmış olduğu düzenlemeler,
elbette ki önemlidir; fakat, Türkiye'nin, gelişen ve liberalleşen dünya
ticareti ortamında gelişmelere uyum sağlayabilecek, uluslararası ticaret
standartlarına sahip düzenlemeler ve mevzuatlara gereksinimi vardır. Son
yıllarda sınır ticareti marifetiyle yapılan ithalat ve ihracattaki yanlış
uygulamalar ve yanlış politikalar sebebiyle bölge halkı yoksullaşmış ve
geçimlerini sağladıkları işleri ellerinden alınmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'nin, bulunduğu coğrafî konum, ticaret deneyimi ve
girişimci ruhu avantajıyla bölgesel ticaretin lideri, kalesi olması gerekirken,
ne yazık ki, gelişen süreçlere hazırlıklı olmaması, ülkemize zaman
kaybettirmiştir.
Türkiye'nin, komşusu
olan Ortadoğu ülkelerine ihracattaki payı yüzde 10 civarındadır ve bu, çok
düşük bir düzeydir. Yeniden inşa sürecinde olan ve yatırımlar açısından da
oldukça bakir olan bu ülkelerle olan ticaretin neden bu kadar düşük olduğu
ciddî bir şekilde araştırılmalıdır. Bölge ülkelerine nazaran ekonomik girişimcilik
düzeyi, uzmanlaşma ve pazarlama gibi konularda çok daha gelişmiş olan
ülkemizin, komşularıyla olan ticaretinin bu kadar düşük olması son derece
üzücüdür.
Güçlü bir bölgesel
ticaret alanı içinde, komşularımızla işbirliğini geliştirebildiğimiz ölçüde, Türkiye'nin
etrafında barış kuşağı oluşturmak mümkündür. Bölgemizde istikrarsızlık kaynağı
gibi görülen sorunların, gerilimlerin, gelişen ekonomik işbirliklerine bağlı
olarak, yerini, karşılıklı anlayış ve uzlaşmaya bırakacağını söyleyebiliriz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünya ticaretinde gözlemlenen serbestleşme eğilimi, ülkelerin
korumacılık modelinden yavaş yavaş vazgeçmelerine neden olmaktadır. Kotaların
kalktığı, vergi oranlarının düştüğü, eski modellerin terk edilmeye başladığı
çağımızda, serbest ticaret politikalarının en önemli göstergelerinden biri
olarak, ülkelerin gümrük mevzuatlarındaki liberalleşmeyi ve gümrük
uygulamalarındaki basitleştirmeleri gösterebiliriz.
Dünya ticaretindeki
liberalleşme eksenindeki değişim, gümrük uygulamalarının ülkeler nezdinde,
artık, sadece, vergisel boyutta algılanmaması gerektiğini de gündeme
getirmiştir.
Ülkemizin az gelişmiş
bölgeleri olan Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinde bölge halkının gelir ve
refah seviyelerinin artırılması, ürün çeşitliliği ve istihdam yaratmak
suretiyle, ekonomik ve altyapı farklılıklarının giderilmesi, sınır bölgesine
canlılık ve kalkınma getirilmesi, bölge halkının ihtiyaçlarının düşük maliyetle
karşılanması amacıyla, mevcut sınır ticareti düzenlemelerine bir alternatif olarak
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki sınır illerinde sınır ticaret
merkezleri kurulmasına ilişkin olarak karar hazırlanmış ve Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
(1) 182 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; söz konusu kararla, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki
ekonomik ve ticarî faaliyetlere ivme kazandırılması ve böylece, bölgedeki esnaf
ve tacirler için komşu ülkelere sınır hattında tesis edilecek ticaret
merkezleri vasıtasıyla ticaret yapmak suretiyle ihracatın artırılması ve vergi
kolaylıkları sağlanarak il ihtiyaçları dahiline ithalat yapılması imkânı
getirilmektedir. Bu merkezler, bölge halkının tek umut kaynağı haline
gelmiştir.
Bu tasarıyla, Türkiye
ile komşu ülkeler arasında coğrafî durum ve bölge ihtiyaçları gözönünde
bulundurularak yapılacak sınır ticaretinin kapsamını belirlemeye, sınır
ticareti yapılacak sınır ticaret merkezlerinin kurulmasına ve buralardan
yapılacak ihracat ve ithalatın usul ve esaslarını belirlemeye veya sınır
ticareti yoluyla serbest dolaşıma girecek eşyadan alınacak vergileri göstermek
üzere ilgili kanunlarda belirtilen azamî hadleri geçmemek şartıyla, tek ve
maktu bir tarife uygulamaya Bakanlar Kurulu yetkili kılınmaktadır. Ayrıca,
sınır ticaret merkezlerinin, gümrük işlemlerinin yürütülmesinde Türkiye
Cumhuriyeti gümrük bölgesi dışında addedilmesi ve sınır ticaretine ilişkin
gümrük işlemlerinin Gümrük Müsteşarlığınca belirlenmesi amaçlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünyada benzer örneklerine sıkça rastlanan sınır ticaret
merkezleri projesinin, biri genel ekonomi politikamıza, diğeri ise dışticaret
politikamıza yönelik iki tane ana hedefi vardır. Genel ekonomik politika
açısından asıl amaç, yukarıda da ifade edildiği üzere, Türkiye'nin nispeten az
gelişmiş bölgeleri olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, bölge halkının
gelir ve refah seviyesinin artırılması, ekonomik canlılık ve kalkınma
getirilmesi, ayrıca, daha önceki yıllarda, muhtelif Bakanlar Kurulu
kararlarıyla yürütülen sınır ticareti uygulamasının, daha sistematik hale
getirilmesidir.
Dışticaretimize
yönelik olarak ise, ihraç ürünlerimiz için dikkate değer pazarlar olan komşu
ülkelerin ihracatımız içindeki payının artırılması, bu sayede komşularımızla
sınır ticaretini geliştirerek, üzerinde yaşadığımız coğrafyada bölge insanının
refah düzeyini artırmak ve karşılıklı olarak ekonomik hareketlilik
kazandırmaktır.
Sonuç olarak, söz
konusu kararla yukarıdaki hedeflere ulaşabilmek için, gümrük mevzuatlarında
gerekli düzenlemelerin yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu doğrultuda, sınır
ticareti yoluyla ithal edilecek eşyadan alınacak vergiler açısından 4458 sayılı
Gümrük Kanununun 172 nci maddesinde tek ve maktu bir tarife uygulanması ve bu
merkezlere ihracat için konulan eşyaya katma değer vergisi muafiyeti getirmek
amacıyla sınır ticaret merkezlerinin Türkiye gümrük bölgesi dışında addedilmesi
yönünde bir değişikliğe gidilmek suretiyle, bu kanun tasarısı hazırlanmıştır.
AK Parti Grubu
olarak, bu yasa tasarısına destek vereceğimizi belirtiyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Tutan.
Tasarının tümü
üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
GÜMRÜK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 27.10.1999
tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanununun 172 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 172. -
Türkiye ile komşu ülkeler arasında coğrafî durum ve bölge ihtiyaçları göz
önünde bulundurularak yapılacak sınır ticaretinin kapsamını belirlemeye, sınır
ticareti yapılacak sınır ticaret merkezlerinin kurulmasına ve buralardan
yapılacak ihracat ve ithalatın usul ve esaslarını belirlemeye veya sınır
ticareti yoluyla serbest dolaşıma girecek eşyadan alınacak vergileri göstermek
üzere ilgili kanunlarda belirtilen azami hadleri geçmemek şartıyla tek ve maktu
bir tarife uygulamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Sınır ticaret
merkezleri, gümrük işlemlerinin yürütülmesinde Türkiye Cumhuriyeti Gümrük
Bölgesi dışında addedilir.
Sınır ticaretine
ilişkin gümrük işlemleri Müsteşarlıkça belirlenir."
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... 1 inci madde
kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... 2 nci madde
kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... 3 üncü madde
kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür konuşması
yapmak üzere, buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD
TÜZMEN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu 3 maddelik, Gümrük
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasamız, hakikaten, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, iktidar ve muhalefetin örnek bir çalışmasıyla çıkmış
bulunuyor. Bu açıdan, bu güzide çatı altında, bundan sonraki çalışmalarımızı da
aynı birlik ve beraberlik içerisinde yapacağımızı ümit ederek, emeği geçen
herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, Sivil Hava Araçları Üçüncü Şahıs Malî Mesuliyet Sigortasının
Ticarî Olarak Temin Edilemeyen Kısmının Devlet Garantisi ile Karşılanması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.
5. - Sivil Hava Araçları Üçüncü Şahıs Malî Mesuliyet
Sigortasının Ticarî Olarak Temin Edilemeyen Kısmının Devlet Garantisi ile
Karşılanması Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/585) (S. Sayısı :153) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 153
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Mardin Milletvekili Sayın
Beşir Hamidi; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
görüşülmekte olan 153 sıra sayılı Sivil Hava Araçları Üçüncü Şahıs Malî
Mesuliyet Sigortasının Ticarî Olarak Temin Edilemeyen Kısmının Devlet Garantisi
ile Karşılanması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak AK Parti Grubu adına
söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
havacılık sektörü, bugün, dünyanın en önemli sektörlerinden biri haline
gelmiştir. Gerek yarattıkları katmadeğer gerekse kullanılan ileri teknoloji,
havacılık sektörünü ülkelerin önemli sektörlerinden biri haline getirmiştir.
Dünyada söz sahibi olmak isteyen her ülke, havacılık sektörüne önem vermek
zorundadır. Sivil havacılık faaliyetlerinin de bu çerçevede korunması ve
geliştirilmesi gerekmektedir.
Yüce Meclisin değerli
üyeleri, 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika'da meydana gelen terör eylemlerinden
sonra, sivil havacılık faaliyetlerinin bütün dünyada krize girdiği hepimizin
bilgisi dahilindedir. 11 Eylülden sonra, dünyanın en prestijli havayolu
şirketlerinin peş peşe yaşadığı güven bunalımı sonucu, yolcu kapasitelerinde
büyük düşüşler olmuş ve bu kriz sırasında bazı şirketler de batmıştır.
11 Eylülden sonra,
havacılık sektöründeki risk ihtimalinin artması sonucunda, dünya genelinde
faaliyet gösteren havacılık sigorta şirketleri ise poliçe koşullarını
ağırlaştırmışlardır. Yine, aynı sigorta şirketleri, 11 Eylül 2001 tarihinde,
savaş, terör eylemleri, uçak kaçırma ve benzeri olaylar neticesinde yolcu ve
üçüncü şahısların uğrayacağı zararları teminat altına alan sigortayı 50 000 000
dolarla sınırlayacaklarını açıklamışlardır. Daha açık ifadeyle, uçakların terör
eylemleri veya diğer nedenler sonucunda başkalarına verdikleri zarar ne kadar
büyük olursa olsun, sigorta şirketleri, en fazla 50 000 000 dolar tazminat ödeyebileceklerini
bildirmişlerdir. Sigorta şirketlerinin bu tavrına karşı, sivil havacılık
otoriteleri ve dünya hava limanları, sigorta şirketlerinin üstlenmediği bu
riskin hükümetler tarafından üstlenilmesini, aksi takdirde, uçuşların
durdurulması kararını vermişlerdir.
Filosunda yaklaşık 70
uçak bulunan millî havayolu şirketimiz ve diğer özel havayolları şirketlerimiz,
bu karar sonucunda uçaklarını işletmeme tehlikesiyle karşı karşıya
kalmışlardır. Kuşkusuz, uçakları uçmayan havayolu şirketlerinin de çok kısa
sürede müşterilerini kaybedip, iflas edeceği aşikârdır. Bu acil durum
karşısında, sigorta şirketlerinin üstlenmediği toplam sigorta teminatlarının 50
000 000 doları aşan miktarına bir aylık süreyle geçici olarak devlet garantisi
verilmiştir.
İşte, bu garanti,
yani, 24 Eylül 2001 tarihinde bir ay geçici süreyle verilen garanti, 30 Ocak
2003 tarihine kadar 11 defa uzatılmıştır. Halen de uzatmalar konusundaki
belirsizlik devam etmektedir; çünkü, uluslararası sigorta piyasalarında 11
Eylül eylemlerinden sonra oluşan koşullar büyük ölçüde devam etmektedir.
(1) 153 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Hükümetimizin
huzurunuza getirdiği bu kanun tasarısı, sivil havacılık şirketlerimiz için
elzem olan devlet garantisinin kapsamına, işleyişine ve dayanağına ilişkin
tereddütlerin ve belirsizliklerin giderilmesi için hazırlanmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
uluslararası piyasaların koşullarını biz belirlemiyoruz. Sigortacılık, riskin
teminat altına alınması işidir. Terör tehdidinin halen devam etmesi, savaş ve
uçak kaçırma gibi olayların getirdiği riskler, sigorta şirketlerinin olumsuz
tutumlarının devam etmesine neden olmaktadır.
Halen, ülkemizde
mevcut sivil yolcu uçaklarının, 70 kadarı Türk Hava Yollarında olmak üzere,
toplamı, yaklaşık 140 adettir. Özel havayolu şirketleri de, ülkemize 70 uçakla
hizmet vermektedir. Özellikle turizm açısından, bu şirketlerin faal olmaları
mecburîdir. 2002 yılında, sivil havacılık şirketlerimiz aracılığıyla Türkiye'ye
8 000 000 civarında turist gelmiştir; sadece Antalya'ya, charter seferleriyle 2
000 000 insan taşınmıştır. Bu şirketlerimizin uçaklarını uçurmama gibi bir
durumla karşı karşıya kalmaları, turizm sektörümüzün de çok büyük bir darbe
yemesi anlamına gelmektedir.
11 Eylül terör
olaylarından sonra, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bütün
ülkeler, sivil havayolu şirketlerine milyonlarca dolara varan yardımlarda
bulunmuşlardır. Amerika Birleşik Devletleri, 11 Eylül sonrasında, kendi
havayolu şirketlerine 24 000 000 dolarlık yardım paketi sunmuş; Almanya ise, 3
000 000 000 euro sermayeyle kendi sigorta şirketini kurmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
1925 yılında Türk Tayyare Cemiyetinin kurulmasıyla başlayan, 1933 yılında 5
uçaklık Türk Hava Postalarıyla devam eden ve son yirmi yılda atılım içerisine
giren sivil havacılığımızı özenle koruyup geliştirmek zorundayız; onlara destek
vermeli ve yardımcı olmalıyız. Çok şükür, 11 Eylülden sonra havacılık
sektörünün tüm dünyada yaşadığı güven bunalımını, başta millî havayolu
şirketimiz Türk Hava Yolları olmak üzere, biz, en az zararla atlattık. Bu büyük
krizden, özbünyemizi daha da güçlendirerek çıktık. Dışa açılan ve dünyayla
bütünleşen bir Türkiye için, sivil havacılık sektörümüze bundan sonra da daha
çok ihtiyacımız olacağı açıktır. Bu nedenle, 24 Eylül 2001 tarihinden itibaren
aylık periyotlarla uzattığımız devlet garantisinin esaslarının ve usullerinin
bir kanunla belirlenmesi zarureti hâsıl olmuştur. Böylece, ileride meydana
gelecek bazı anlaşmazlıkların da şimdiden tedbirini almış olacağız.
Bu tasarının
kanunlaşmasıyla, bugüne kadar, hükümet tarafından verilen garantiye de yasal
altyapı oluşmuş olacaktır.
Sivil Hava Araçları
Üçüncü Şahıs Malî Mesuliyet Sigortasının Ticarî Olarak Temin Edilemeyen
Kısmının Devlet Garantisi ile Karşılanması Hakkında Kanun Tasarısına, bu
gerekçelerimizin ışığında olumlu oy vereceğiniz inancıyla, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Hamidi.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
SİVİL HAVA ARAÇLARI ÜÇÜNCÜ ŞAHIS MALÎ MESULİYET
SİGORTASININ TİCARÎ OLARAK TEMİN EDİLEMEYEN KISMININ DEVLET GARANTİSİ İLE
KARŞILANMASI HAKKINDA KANUN TASARISI
Amaç
MADDE 1.- Bu Kanunun
amacı, Türk Sivil Hava Aracı Siciline kayıtlı hava araçlarının terör
eylemlerine, savaş haline ve bunlara bağlı risklere maruz kalmaları durumunda
üçüncü şahısların uğrayacağı zararları teminat altına alan sigortanın,
uluslararası sivil havacılık ve havalimanı otoritelerince yeterli görülen
asgari sınırının, uluslararası sigorta piyasalarından ticari olarak temin
edilemeyen kısmının 31.12.2005 tarihine kadar vuku bulacak olaylar için 6 ncı
madde hükmü saklı kalmak üzere Devlet garantisi verilmesi suretiyle
karşılanmasını sağlamaktır.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi
okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2.- Bu Kanun, 1
inci maddede belirtilen Devlet garantisinin geçerli olduğu durumlara, Devlet
garantisi verilen şahıslara, Devlet garantisine ilişkin üst sınıra, süreye, istisnalara,
bedele ve bu bedelin yatırılacağı hesaba ilişkin usul ve esasları kapsar.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 3.- Bu Kanunda
geçen;
a) Bakan: Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanı,
b) Müsteşarlık:
Hazine Müsteşarlığını,
c) Terör eylemleri,
savaş hali ve bunlara bağlı riskler: Uluslararası sigorta ve reasürans piyasalarında
verilen savaş teminatı kapsamında, sigorta edilen riskleri,
d) Üçüncü şahıs: Hava
aracının dışında bulunan şahısları,
e) Sivil hava
araçları üçüncü şahıs malî mesuliyet sigortası: Sivil hava aracının veya sivil
hava aracından düşen parçaların, üçüncü şahısların ölümüne, yaralanmasına ve
mal veya eşyalarının zarar görmesine sebebiyet vermesi hallerini teminat altına
alan sigortayı,
f) Yer hizmet
kuruluşları: 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu hükümlerine uygun olarak
havaalanlarında yer hizmeti vermek üzere çalışma ruhsatı alan özel hukuk
tüzelkişiliği statüsündeki kuruluşları,
g) İkram kuruluşları:
2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu hükümlerine uygun olarak
havaalanlarında ikram hizmeti vermek üzere çalışma ruhsatı alan özel hukuk tüzelkişiliği
statüsündeki kuruluşları,
h) Terminal
işleticileri: Havaalanlarındaki yolcu terminallerini işletmekten sorumlu kamu
kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişileri,
ı) Yerleşik servis
sağlayıcıları: Havaalanlarında havayolu taşıyıcılarına hizmet sunan kamu kurum
ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişileri,
j) Ücretli yolcu:
Uluslararası anlaşmalara istinaden geçerli bir bileti olan ve havayolu
taşıyıcısının ücret tarifesinde yer alan ücreti ödeyen yolcuyu,
k) Ücretsiz yolcu:
Uluslararası anlaşmalara istinaden geçerli bir bileti olan ve havayolu
taşıyıcısının ücret tarifesinde yer alan ücretten muaf olan yolcuyu,
l) Sub-charter:
Uluslararası anlaşmalara istinaden uçak, mürettebat, bakım ve sigorta
kapsamında kısa süreli olarak kiralanan uçakları,
m) Wet-lease: Kiraya
verenin işletme ruhsatı kapsamında işletilen hava aracının kira anlaşmasını,
n) Her bir olayda
kullanılabilir senelik toplam limit: Devlet garantisinin verilmeye başlandığı
tarihten itibaren bir yıl içinde meydana gelecek olaylar sonucu uğranılan
toplam zarar için verilen Devlet garantisinin her bir olay ve her bir yıl
itibarıyla üst sınırını,
o) Hesap: Hazine
Müsteşarlığı adına, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde oluşturulan
Sivil Hava Araçları Üçüncü Şahıs Malî Mesuliyet Devlet Garantisi Hesabını,
İfade eder.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi? Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
Devlet garantisinin
kapsamı
MADDE 4.- 2920 sayılı
Türk Sivil Havacılık Kanunu kapsamında işletme ruhsatına sahip ticari hava
taşıma işletmeleri adına işletilen ve bunların işlettiği hava araçlarının iç ve
dış hat seferlerini kapsayan tüm uçuşlarının veya geçici süre ile yurt dışında
sub-charter ve wet-lease olarak uçuşuna müsaade edilen Türk Sivil Hava Aracı
Siciline kayıtlı hava araçlarının Ulaştırma Bakanlığından onay alınmış olan
bölgelerdeki tüm uçuşlarının ya da Türkiye Cumhuriyeti hudutları dahilindeki
havaalanlarında, yer hizmet kuruluşları, ikram kuruluşları ve terminal
işleticileri gibi yerleşik servis sağlayıcılarının faaliyetleri de dahil olmak
üzere havaalanı hizmetlerinin kullanılması suretiyle gerçekleştirilen; terör
eylemleri ile söz konusu hava araçlarının ve yer hizmet kuruluşlarının maruz
kalacağı savaş hali ve bunlara bağlı riskler dolayısıyla üçüncü şahısların
uğrayacağı zararlar Devlet garantisi kapsamındadır.
Devlet garantisi
kapsamında olup da terör eylemlerine, savaş haline ve bunlara bağlı risklere
maruz kalan hava aracının gövde hasarı, yolcu ve personelinin maruz kalacağı
zararlar, üçüncü şahısların uğradığı kâr kaybı ve kira kaybı zararları ile
diğer dolaylı zararlar ve Ulaştırma Bakanlığından yalnızca ön izin almış olan
ticari hava taşıma işletmelerine ait hava araçlarının üçüncü şahıslara verdiği
zararlar Devlet garantisi kapsamı dışındadır. Ancak, yurt dışından tescile esas
işlemlerin yapılması için geçici tescil veya uçuşa elverişlilik belgeleri ile
yurda getirilen bir hava aracının sebep olabileceği zararlar, bahse konu seferi
kapsamak ve bir defaya mahsus olmak üzere Devlet garantisi kapsamındadır.
BAŞKAN -Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
Devlet garantisinin
üst sınırı
MADDE 5.- Devlet
garantisinin her bir Türk ticarî hava taşıma işletmesi ve Türkiye Cumhuriyeti
hudutları dahilindeki havaalanlarında yerleşik her bir servis sağlayıcısı için
ayrı ayrı olmak üzere, her bir olayda kullanılabilir senelik toplam limit
esasına göre belirlenen üst sınırı 1.5 milyar ABD Dolarıdır. Bu sınırın, Devlet
garantisinin verilmeye başlandığı tarih itibarıyla bir yıl içinde herhangi bir
zamanda aşılması halinde, aşan kısım için Devlet garantisi verilmez.
Devlet garantisinin
üst sınırını aşmamak kaydıyla, Türk ticarî hava taşıma işletmelerinin ve
Türkiye Cumhuriyeti hudutları dahilindeki havaalanlarında yerleşik servis
sağlayıcılarının her biri için verilen Devlet garantisi, Ulaştırma Bakanlığının
görüşü alınmak suretiyle Bakan tarafından belirlenir.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Peki, karar
yetersayısını arayacağım.
5 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.52
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 18.08
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99 uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5. - Sivil Hava Araçları Üçüncü Şahıs Malî Mesuliyet
Sigortasının Ticarî Olarak Temin Edilemeyen Kısmının Devlet Garantisi ile
Karşılanması Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/585) (S. Sayısı:153) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Görüşmekte olduğumuz
153 sıra sayılı tasarının 5 inci maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı;
şimdi, yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
5 inci maddeyi kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi
okutuyorum:
Devlet garantisinin
durdurulması
MADDE 6.- Devlet
garantisinin, terör eylemlerini, savaş halini ve bunlara bağlı diğer riskleri
teminat altına alan sigortanın ticari olarak temin edilebilir hale gelmesi
durumunda veya gerekli görülen diğer hallerde durdurulmasına ve durdurma
sonrası tekrar başlatılmasına veya Devlet garantisi verilmesinden tümüyle
vazgeçilmesine Bakanlar Kurulu yetkilidir.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi
okutuyorum:
Devlet garantisi
bedeli
MADDE 7.- Türk Sivil
Hava Aracı Siciline kayıtlı hava araçlarıyla ücretli ve ücretsiz olarak seyahat
eden yolcuların ve havaalanlarında yerleşik servis sağlayıcılarının ödeyeceği
Devlet garantisi bedeli, Ulaştırma Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle Bakan
tarafından belirlenir veya değiştirilebilir. Devlet garantisi bedeli, katma
değer vergisi hariç olmak üzere her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.
6 ncı madde uyarınca
Bakanlar Kurulu tarafından Devlet garantisinin durdurulmasına veya Devlet
garantisi verilmesinden tümüyle vazgeçilmesine karar verilmesi halinde Devlet
garantisi bedeli alınmaz.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Hesap
MADDE 8.- Türk Sivil
Hava Aracı Siciline kayıtlı hava araçlarının terör eylemlerine, savaş haline ve
bunlara bağlı risklere maruz kalmaları durumunda üçüncü şahısların uğrayacağı
zararların teminat altına alınması amacıyla, Müsteşarlık adına, Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde Sivil Hava Araçları Üçüncü Şahıs Malî
Mesuliyet Devlet Garantisi Hesabı oluşturulmuştur. Devlet garantisi bedeli, ait
olduğu ay sonundan itibaren yirmibeş gün içinde bu Hesaba yatırılır. Söz konusu
bedelin süresi içinde yatırılmaması halinde Devlet garantisi durdurulur ve
Hesaba yatırılmayan Devlet garantisi bedeli, 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.
Hesabın ita amiri
Bakan'dır.
Hesaptan, risk
transferi ve gerekli görülen hizmetlerin alımı için ödeme yapılabilir.
Rizikonun
gerçekleşmesi halinde ihtiyaç duyulacak nakit, öncelikle söz konusu Hesapta
bulunan tutardan, yeterli olmaması halinde genel bütçeden karşılanır.
Devlet garantisi
bedelinin tahsil edilmesi, süresi içinde ve gerçeğe uygun olarak Hesaba
yatırılıp yatırılmadığının tespit edilmesi, Hesaptan yapılan ödemeler ve
Hesapla ilgili iş ve işlemlere ilişkin denetim Ulaştırma Bakanlığı ve
Müsteşarlık tarafından müştereken yapılır.
Hesap, Bakanlar
Kurulunca Devlet garantisi verilmesinden tümüyle vazgeçilmesine karar verilmesi
halinde, Bakanlar Kurulu kararı ile tasfiye edilir ve Hesapta kalan tutar genel
bütçeye gelir kaydedilir.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
Yönetmelik
MADDE 9.- 8 inci madde
uyarınca oluşturulan Hesabın idaresi, Devlet garantisi bedelinin tahsil
edilmesi, toplanan kaynakların nemalandırılması, bu Kanun kapsamındaki
ödemelerin yapılması, risk transferi için yapılabilecek ödemeler ve gerekli
görülen hizmetlerin ve hizmet bedelinin belirlenmesi, rizikonun gerçekleşmesi
halinde uğranılan zararın beyan ve tespiti ve Hesabın tasfiye sürecine girmesi
halinde, tasfiyeye ilişkin usul ve esaslar, bu Kanunun yayımı tarihinden
itibaren üç ay içinde Ulaştırma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Müsteşarlık
tarafından müştereken çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 10.- Bu Kanunun
8 inci maddesi yayımı tarihinden üç ay sonra, diğer maddeleri ise yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 11.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen
de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekaleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekaleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
açıkoylamanın sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı
: 213
Kabul : 213
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve yasalaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (1)
Sayın
milletvekilleri, Eski Yugoslavya'da İşlenen Bazı Suçların Kovuşturulması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri ve Adalet Komisyonları raporlarının
müzakeresine başlıyoruz.
6.- Eski Yugoslavya'da İşlenen Bazı Suçların
Kovuşturulması Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri ve Adalet Komisyonları
Raporları (1/396) (S. Sayısı : 122) (2)
BAŞKAN - Komisyon?..
Hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon raporu, 122
sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.
(2) 122 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz isteyen Afyon Milletvekili Sayın İbrahim Aşkar;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
İBRAHİM HAKKI AŞKAR (Afyon) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Eski
Yugoslavya'da İşlenen Bazı Suçların Kovuşturulması Hakkında Kanun Tasarısıyla
ilgili olarak, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi ve
televizyonları karşısında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarı, ilk olarak, 17.7.1995'te Başbakan Tansu Çiller
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuştur. Aynı tasarı,
3.6.1996'da Başbakan Mesut Yılmaz ve 25.10.1999'da da Başbakan Bülent Ecevit
imzalarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuştur. Tasarı, ilk
hazırlandığı 1995'ten günümüze kadar sekiz yıl geçmesine rağmen, bir türlü
kanunlaşamamıştır.
Değerli üyeler,
hepimizin çok iyi bildiği üzere, olayların, şartların ve toplumsal olguların
kanunların yapımı üzerindeki etkileri büyüktür. Tasarı 1995 yılında
hazırlanırken mevcut şartlar ile bugünkü şartlar arasında büyük farklar
oluşmuştur; en azından, o günün olayları ile bugünün olaylarının niteliği ve
seyirleri değişmiştir. Bugün, Hırvatistan, Makedonya, Slovenya ve Bosna-Hersek
üniter devletlerinin yanı sıra, Sırbistan ve Karadağ Federal Cumhuriyeti olmak
üzere, toplam 4 üniter devlet ve 1 federal cumhuriyet vücut bulmuştur.
Devletlerin daha
kuruluşlarından önce, hem kendi içlerinde hem de birbirleri arasında, hepimizin
de içini karartan, ağır ve acı olaylar yaşanmıştır. Uluslararası toplumun bir
dizi askerî müdahalelerle tesis ettiği güvenlik ortamıyla birlikte, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi, bölgede hukuku temin edici bir dizi önlemler
getirmiştir. Bunlardan en önemlisi, hiç kuşkusuz, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin aldığı 827 sayılı Karardır. Bu kararla, eski Yugoslavya ülkesinde
1.1.1991 tarihinden itibaren işlenen uluslararası insancıl hukukun ağır
ihlallerinden sorumlu suç faillerinin yargılanması için uluslararası mahkeme
kurulmuş ve 16.11.1993 tarihinde görevine başlamıştır. Mahkeme kararları üye
devletleri bağlayıcı nitelikte olup, bu kararların, Birleşmiş Milletler
Antlaşmasının 27 nci maddesi gereğince, bütün üye devletlerce uygulanması
gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; böylece, Birleşmiş Milletler üyesi devletler, 1.1.1991
tarihinden itibaren, 1907 Lahey, 1949 Cenevre İnsancıl Hukuk Sözleşmesi
hükümlerine ve 1948 Soykırım Sözleşmesi hükümlerine göre, insanlığa karşı suç
oluşturduğu kabul edilen ve çatışmalar sırasında sivillere karşı girişilen
öldürme, köleleştirme, işkence, ırza geçme ve benzeri suçları kapsayan
hükümlere aykırı olarak işlenen suçlar konusunda yetkili kılınmıştır.
Ancak, mevzuatımız,
bu faaliyetlerin Türkiye'de gerçekleşmesine müsait değildir. Bu tasarı,
belirtilen faaliyetlerin Türkiye'de gerçekleştirilmesine imkân vermek ve anılan
uluslararası mahkeme ile ulusal yargı sistemimiz arasında gerekli işbirliğini
ve koordinasyonu gerçekleştirmek gayesiyle hazırlanmıştır.
Uluslararası
mahkemenin yetki alanına giren suçlar konusunda, bu suçlara ilişkin üçüncü
kişilerin elindeki bilgi, belge, doküman ve delillerin de uluslararası
mahkemelere sunulmasına serbestlik getirilmiştir.
Eski Yugoslavya
topraklarına, uluslararası hukuka uygun olarak yeni devletlerin kurulması
sürecinde karışmama; sorunlara, devletlerin ülke bütünlüğüne ve egemenliklerine
saygı, birbirlerinin içişlerine karışmama ve kuvvete başvurmama ilkeleri
çerçevesinde çözüm yolları aranması, Sırbistan yönetimince izlenen aşırı
milliyetçi ve yayılmacı politikaya imkân vermemiş ve Bosna-Hersek'in
bağımsızlık ve ülke bütünlüğüne yönelik saldırılar yoğun etnik temizlik ve
insan hakları ihlalleri de engellenmiştir.
Görüldüğü üzere,
uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler Konseyi kanalıyla Sırbistan ve
Karadağ'ı kanunî müeyyideleri aracılığıyla hukuk şemsiyesi altına almıştır. Biz
de, gündemimizdeki tasarının kanunlaşmasıyla, hukuk kurumumuzu bölgeye açmış
olacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Meclisimizin 22 nci Yasama Döneminde, bu tasarıyı
oybirliğiyle kanunlaştırma şansı bulunacaktır. Kanunlaşarak mevzuatımıza
girecek tasarı, hem bölgedeki mağdurlara, Yüce Meclisimizin psikososyolojik
desteği olacak, hukuk kurumumuz barışın teminine katkıda bulunacak ve hem de
mevzuatımızın Avrupa Birliği mevzuatına uyum sürecinde, dolaylı da olsa, ileri
atılmış bir adım olacaktır.
Arz etmeye çalıştığım
üzere, tasarının kanunlaşması elzemdir. Yüce Meclisimizin bu hususta üzerine
düşeni yapacağına olan inancımız tamdır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür
ederim Sayın Aşkar.
Tasarının tümü
üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
ESKİ YUGOSLAVYA'DA İŞLENEN BAZI SUÇLARIN KOVUŞTURULMASI
HAKKINDA KANUN TASARISI
Amaç
MADDE 1. - Bu Kanunun
amacı, eski Yugoslavya Ülkesinde 1.1.1991 tarihinden bu yana işlenen ve
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 827 (1993) sayılı Kararına ekli Statüde
belirtilen suçları kovuşturmak için kurulan Uluslararası Mahkemenin yetkisine
giren konularda Türk adlî makamlarının yetkilerini ve Uluslararası Mahkeme ile
işbirliğini düzenlemektir.
BAŞKAN- Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi
okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2. - Bu Kanunda
geçen;
a) 827 (1993) sayılı
Karar : Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı 25.5.1993 tarihli ve 827
(1993) sayılı Kararı,
b) Uluslararası
Mahkeme : Eski Yugoslavya Ülkesinde 1.1.1991 tarihinden itibaren uluslararası
insancıl hukukun ağır ihlallerinden sorumlu suç faillerini yargılamak için 827
(1993) sayılı Karar ile kurulan Uluslararası Mahkemeyi,
c) Statü :
Uluslararası Mahkemenin çalışması ile ilgili temel usul ve esasları düzenleyen
ve 827 (1993) sayılı Kararın ekini oluşturan Statü'yü,
ifade eder.
BAŞKAN- Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
Karşılıklı yetki
MADDE 3. -
Uluslararası Mahkemenin yargı yetkisine giren ve Statü'de belirtilen bir suçu
işleyen kimse, Türkiye'de bulunduğu takdirde, Türk Ceza Kanunu ve ilgili
mevzuat uyarınca Türk mahkemelerinde yargılanır. Bu konuda Ankara mahkemeleri
yetkilidir. Ancak, Uluslararası Mahkemenin yetki yönünden ulusal yargıya
önceliği vardır.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
Ceza kovuşturmalarının
nakli
MADDE 4. - Türkiye'de
hakkında ceza kovuşturması başlamış bir kimseyle ilgili olarak, kovuşturmanın
herhangi bir aşamasında Uluslararası Mahkeme, yargılama önceliğine dayanarak,
kovuşturmanın nakli isteminde bulunduğu takdirde, bu talep Adalet Bakanlığı'nca
istenen kişinin bulunduğu yerdeki Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
Cumhuriyet savcısı önce bu kişinin kimliğini saptar, hakkındaki isnadın
Uluslararası Mahkemenin yetkisine dair olan suçlardan olup olmadığını tespit
eder, sanığın sorgusunu yaparak, incelemelerinin sonucuna göre sanığı
tutuklanması için Sulh Ceza Mahkemesine başvurur. Sulh Ceza Mahkemesince bu
konuda gerekli karar verilir.
Dava görülmekte iken
böyle bir istem Adalet Bakanlığı tarafından iletildiğinde, mahkemece durma
kararı verildikten sonra sanığın Uluslararası Mahkemeye sevkine karar verilir.
Kararın infazı konusundaki işlemler Adalet Bakanlığınca yerine getirilir.
Nakil kararının
verilebilmesi için fiilin Uluslararası Mahkemenin yer ve zaman bakımından
yetkisi içinde olması şarttır. Bu kişi aleyhinde Türkiye'de, herhangi bir
suçtan dolayı kovuşturma yapılmakta olması, birinci ve ikinci fıkra
hükümlerinin uygulanmasını engellemez. Bu takdirde, Türkiye'de yargılanacak
suçlar yönünden kovuşturmanın yeniden başlamasına kadar zamanaşımı işlemez.
Kovuşturmanın nakli
konusunda verilen karar, Adalet Bakanlığı aracılığı ile Uluslararası Mahkemeye
bildirilir ve ilgili evrak da aynı yoldan gönderilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
Yeniden yargılama
yasağı
MADDE 5. -
Uluslararası Mahkemede yargılanarak kesin hükümle mahkum olan veya beraat
edenler hakkında aynı suçtan dolayı Türkiye'de kovuşturma yapılamaz.
Türkiye'de
yargılanarak, işledikleri iddia edilen filler hakkında Türk Ceza mevzuatının
öngördüğü hükümlere göre kesin hükümle mahkum edilen veya beraat eden
yabancıları Uluslararası Mahkemenin yeniden yargılayabilmesi için Türk yargı
mercileri tarafından gerekli karar verilir.
BAŞKAN -Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?..Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
İşbirliği ve adlî
yardım talepleri
MADDE6. - Bu Kanun
kapsamına giren suçlara ilişkin olarak Uluslararası Mahkemenin Statüsü uyarınca
yapılacak işbirliği ve adlî yardım talepleri, bu Kanun ve ilgili mevzuat
hükümleri uyarınca yetkili adlî makamlar tarafından incelenir ve gerekli karar
alınır.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
7 nci maddeyi
okutuyorum:
Tutuklama
MADDE7. - Bu Kanun
uyarınca verilen tutuklama kararları hakkında, Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun 112 nci maddesi uygulanır.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Taleplerin iletilmesi
ve haberleşme
MADDE8. - Bu Kanun
hükümleri dairesinde Uluslararası Mahkeme tarafından yapılacak işbirliği ve
adlî yardım talepleri ile tutuklama ve nakil talepleri, Adalet Bakanlığı
tarafından yetkili adlî mercie iletilir. Adlî makamların karar ve işlemleri de
aynı şekilde Adalet Bakanlığınca Uluslararası Mahkemeye bildirilir.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
Bilgi, belge ve
delillerin devri
MADDE 9. - Bu Kanun
kapsamına giren suçlarla ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşlarınca elde edilen
bilgi, belge ve deliller Adalet Bakanlığı aracılığı ile Uluslararası Mahkemeye
gönderilir.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
Nakil giderleri
MADDE10. -
Uluslararası Mahkeme önüne çıkarılacak sanık, tanık, bilirkişi ve suçtan zarar
gören şahısların yol ve ikamet giderleri, Statü uyarınca Uluslararası Mahkeme
tarafından karşılanır.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
Uluslararası Mahkeme
kararının infazı
MADDE 11. -
Uluslararası Mahkeme tarafından verilen hükmün Türkiye'de infazının istenmesi
halinde, Adalet Bakanlığının talebi üzerine Ankara Ağır Ceza Mahkemesince karar
verilir. Hükmün infazı hürriyeti bağlayıcı cezanın yerine getirilmesini
içerdiği takdirde, Statü gereğince yazılı bildirimin yapılmış olması şarttır.
İnfaz kararının
verilebilmesi için Uluslararası Mahkeme kararının kesinleşmiş olması gerekir.
Sanık hakkında aynı suçtan dolayı Türk Mahkemesince verilip kesinleşmiş ve
infaz edilmiş bir kararın bulunması halinde, bu ceza Uluslararası Mahkemece
verilen cezadan mahsup edilir.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
Kanun yolları
MADDE 12. - Bu Kanun
hükümleri gereğince tutuklama ve nakil ile ilgili kararlar aleyhine acele
itiraz yoluna gidilebilir. Ağır Ceza Mahkemesince 11 inci maddeye göre
verilecek karara karşı temyiz yolu açıktır.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum :
Dokunulmazlık ve
ayrıcalıklar
MADDE 13. -
Uluslararası Mahkeme, hâkimler, savcı ve savcılık personeli, yazı işleri müdürü
ve kalem personeli Türkiye'de Uluslararası Mahkeme Statüsünün 30 uncu maddesi
hükümleri uyarınca dokunulmazlık, ayrıcalık ve kolaylıklardan yararlanırlar.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 14. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve Uluslararası Mahkemenin eski Yugoslavya
ülkesinde işlenen suçlarla ilgili yargılama faaliyetlerinin sona ermesi ile
yürürlükten kalkar.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 15. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır, hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Temel
Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesine Ölüm Cezasının Kaldırılmasına Dair Ek 6
Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
7.- 11 No.’lu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve
Temel Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesine Ölüm Cezasının Kaldırılmasına
Dair Ek 6 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/607) (S. Sayısı : 184) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 184
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü
Elekdağ söz istemiştir.
Buyurun Sayın
Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)
(1) 184 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa
Konseyi bünyesinde hazırlanarak 1983 yılında imzaya açılan İnsan Haklarını ve
Temel Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesine Ölüm Cezasının Kaldırılmasına
Dair Ek 6 Nolu Protokolün Onaylanmasına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, söz konusu Ek 6 Nolu Protokolün getirdiği hukukî düzenleme,
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 3 Ağustos 2002 günü kabul edilen ve
Resmî Gazetenin 9 Ağustos 2002 günlü nüshasında yayımlanarak yürürlüğe giren
4771 sayılı Kanunla, esasen, mevzuatımızın bir parçası haline getirilmiştir. Bu
şekilde, artık, mevzuatımızda, 6 ncı Protokolün Meclisimiz tarafından
onaylanmasını engelleyen bir uyumsuzluk, bir engel kalmamıştır.
Böyle olunca, bu
konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ortaya konulan iradenin gereğinin,
uluslararası platformda da yerine getirilmesinin doğal bir nitelik kazandığını
takdir edersiniz.
Bu nedenle,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan Ek 6
Nolu Protokolün Onaylanmasına İlişkin Kanun Tasarısına olumlu oy vereceğini
belirtir, bu vesileyle hepinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Elekdağ.
Tasarının tümü
üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
11 NOLU PROTOKOL İLE DEĞİŞİK İNSAN HAKLARINI VE TEMEL ÖZGÜRLÜKLERİ KORUMA AVRUPA SÖZLEŞMESİNE ÖLÜM CEZASININ KALDIRILMASINA DAİR EK 6 NOLU PROTOKOLUN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA
KANUN TASARISI
MADDE 1. - Avrupa
Konseyi bünyesinde hazırlanarak 1983 yılında imzaya açılan ve Ülkemiz adına 15
Ocak 2003 tarihinde Strasburg'da imzalanan "11 No'lu Protokol ile Değişik,
İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesi'ne Ölüm
Cezasının Kaldırılmasına Dair Ek 6 No'lu Protokol"un onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekaleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekaleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, sisteme giremeyip, pusulayla oyunu kullanan milletvekillerinin
salonu terk etmemelerini rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, açıkoylamanın sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı
: 198
Kabul : 197
Çekimser : 1
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (1)
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
8. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hırvatistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/448) (S. Sayısı
: 103)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 103
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz talebi?.. Yok.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE HIRVATİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE DAİR ANLAŞMANIN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 26 Eylül
2000 tarihinde Zagreb'de imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Hırvatistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair
Anlaşma"nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen 3 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekaleten oy
kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi Bakana vekaleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine
oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmasını rica
ediyorum.
Pusulayla oyunu
kullanan sayın milletvekillerinin Genel Kurulu terk etmemelerini rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, açıkoylamanın sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı
: 177
Kabul : 177
Toplantı yetersayısı
bulunamadığından, çalışmalarımıza 10 dakika ara veriyorum. (1)
Kapanma Saati : 18.54
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 19.10
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Suat KILIÇ
(Samsun)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99 uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hırvatistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/448) (S. Sayısı : 103) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Görüştüğümüz 103 sıra
sayılı kanun tasarısının yapılan açıkoylamasında toplantı yetersayısı
bulanamamıştı.
Şimdi, tasarıyı
yeniden elektronik oylama cihazıyla oylarınıza sunacağım.
Oylama için 3 dakika
süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen sayın milletvekillerinin,
oy pusulalarını, 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa göndermelerini
rica ediyorum.
Ayrıca, pusula
göndererek oyunu kullanan sayın milletvekillerinin de salonu terk etmemelerini
diliyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Oylama
işlemi bitmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yapılan açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı
: 177
Kabul : 177 (1)
Böylece, sayın
milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 1 Temmuz 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum; iyi tatiller, iyi hafta sonları diliyorum.
Kapanma Saati : 19.16
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.