BIM 2 2 2003-07-24T06:50:00Z 2003-07-24T06:50:00Z 61 38300 218311 TBMM 1819 436 268101 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 19       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

98 inci Birleşim

25 . 6 . 2003 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, İller Bankasının kuruluşunun 58 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın, Uyuşturucuyla Mücadele Günü münasebetiyle uyuşturucu tehlikesine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Posof-Türközü gümrük kapısının sınır ticaretine kapatılmasının bölge ekonomisinde yaratacağı olumsuz etkilere ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Avrupa-Akdeniz Forumu çerçevesinde oluşturulan çalışma grubu toplantılarına, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/319)

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun, Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) 91 inci Genel Kuruluna katılmak üzere İsviçre'ye yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/320)

V.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz 2003 tarihinde tatile girmemesine ve çalışmalara devam edilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Mesleki Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/496) (S. Sayısı: 163)

2.- Mürettebatın Gemide Barınmasına İlişkin 92 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/499) (S. Sayısı: 166)

3.- Gemiadamlarının Sağlık Muayenesine İlişkin 73 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/500) (S. Sayısı: 167)

4.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)

5.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152)

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, yargı mensuplarının çalışma ortamlarının ve ekonomik durumlarının düzeltilmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/490)

2.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, ABD'nin Türkiye'deki üslerde kullandığı akaryakıtın satış şartlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül'ün cevabı (7/569)

3.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, bir gazetede ordudan ihraçla ilgili çıkan bir habere ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül'ün cevabı (7/583)

4.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,

Son on yılda çiftçilere kullandırılan kredilere,

- Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu'nun,

Bursa-Orhaneli'nde yapılan doğrudan gelir desteği ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına,

Bursa-Harmancık’ta yapılan doğrudan gelir desteği ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına,

Bursa-Büyükorhan'da yapılan doğrudan gelir desteği ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına,

Bursa-Keles'te yapılan doğrudan gelir desteği ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına,

İlişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından soruları ve Ulaştırma Bakanı ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Vekili Binali Yıldırım'ın cevabı (7/603, 620, 621, 622, 623)

5.- Antalya Milletvekili Atila Emek'in, Alanya ve Gazipaşa sahillerinde kurulan balık çiftliklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Vekili Binali Yıldırım'ın cevabı (7/651)

6.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, bir ağaçlandırma sahasının satışını sağladığı iddia edilen bürokrata ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/652)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, ticari araçların ek taşıt vergisine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/679)

8.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın, ziraat mühendislerinin istihdamıyla ilgili bir projeye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sorusu ve Ulaştırma Bakanı ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Vekili Binali Yıldırım'ın cevabı (7/689)

9.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop İli Dikmen İlçesinde çiftçilerin 2001 yılı doğrudan gelir desteği paralarını alamadığı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sorusu ve Ulaştırma Bakanı ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Vekili Binali Yıldırım'ın cevabı (7/701)

10.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Erfelek Sağlık Merkezi inşaatına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/702)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum yaptı.

Mersin Milletvekili Ersoy Bulut, Mersin İlinin tarım potansiyeline ve bu potansiyelde muz tarımının yeri ve önemine,

Sakarya Milletvekili Recep Yıldırım, Sakarya İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 82 nci yıldönümüne,

Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, köy enstitülerinin kuramcısı ve kurucusu, eğitim bilimci İsmail Hakkı Tonguç'un ölümünün 43 üncü yılına,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, Macaristan Parlamento Başkanı Katalin Szili'nin resmî davetine icabetle bu ülkeye yapacağı ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu

Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in (6/524),

Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un (6/244),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu, soruların geri verildiği bildirildi.

Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı ve 42 milletvekilinin, bürokratik engellerin azaltılarak hizmetlerde etkinlik ve verimliliğin sağlanması için (10/112),

İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26 milletvekilinin, futboldaki şike iddialarının araştırılarak (10/113),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Genel Kurulun 24.6.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde, sözlü sorular dışındaki diğer denetim konularının görüşülmemesi, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 33 üncü sırasında yer alan 177 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 2 nci sırasına, 26 ncı sırasında yer alan 163 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 27 nci sırasında yer alan 166 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına, 28 inci sırasında yer alan 167 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 2 nci sırasında yer alan 146 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 3 üncü sırasında yer alan 152 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 34 üncü sırasında yer alan 179 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 17 nci sırasında yer alan 153 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 9 uncu sırasında yer alan 122 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 7 nci sırasında yer alan 103 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 8 inci sırasında yer alan 104 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 11 inci sırasında yer alan 55'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına, 18 inci sırasında yer alan 158 sıra sayılı kanun tasarısının 16 ncı sırasına, 19 uncu sırasında yer alan 155 sıra sayılı kanun tasarısının 17 nci sırasına, 20 nci sırasında yer alan 156 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci sırasına, 21 inci sırasında yer alan 157 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu sırasına, 22 nci sırasında yer alan 159 sıra sayılı kanun tasarısının 20 nci sırasına, 23 üncü sırasında yer alan 160 sıra sayılı kanun tasarısının 21 inci sırasına, 25 inci sırasında yer alan 162 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci sırasına; daha önce, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve dağıtılan 182 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden 9 uncu sırasına, 184 sıra sayılı kanun tasarısının ise 12 nci sırasına alınmasına ve çalışma sürelerinin, bu birleşimde gündemin 6 ncı sırasına kadar olan işlerin, 25.6.2003 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmeyerek 152 sıra sayılı kanun tasarısının, 26.6.2003 Perşembe günkü birleşiminde ise 162 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına, bu işlerin görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde saat 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.

Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, 6.1.1982 Tarih ve 2577 Sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanununun 53 üncü Maddesinin 1 ve 3 üncü Fıkralarında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/120) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin gerekçesini açıklamasından sonra, Başkanlıkça, teklif daha önce kanunlaştığı için, yapılacak bir işlem olmadığı açıklandı.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/228),

2 nci        "     "                  (6/229),

4 üncü     "     "                  (6/231),

5 inci       "     "                  (6/234),

6 ncı        "     "                  (6/235),

7 nci        "     "                  (6/236),

8 inci       "     "                  (6/237),

Esas numaralı sorular üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, yazılı soruya çevrildi; (6/234), (6/236), (6/237) esas numaralı soruların sahipleri de görüşlerini açıkladılar;

3 üncü sırasında bulunan (6/230),

9 uncu     "     "                  (6/238),

11 inci     "     "                  (6/240),

16 ncı      "     "                  (6/245),

Esas numaralı sorulara, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin cevap verdi; (6/230) ve (6/238) esas numaralı soruların sahipleri de karşı görüşlerini açıkladılar.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Türkiye İş Kurumu Kanunu Tasarısının (1/297) (S. Sayısı: 137), görüşmelerine devam olunarak, elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra,

2 nci sırasına alınan, Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/144) (S. Sayısı: 177) görüşmelerini müteakiben, yapılan oylamadan sonra,

Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

3 üncü sırasına alınan,Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının (1/496) (S. Sayısı: 163) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

25 Haziran 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 01.21'de son verildi.

 

 

Yılmaz Ateş

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Suat Kılıç

 

Mehmet Daniş

 

Samsun

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 


           No. :  138

GELEN KÂĞITLAR

25 Haziran 2003 ÇARŞAMBA

Raporlar

1.- Avrupa Sınırötesi Televizyon Sözleşmesini Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/487) (S. Sayısı: 185) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)

2.- M483-I.C.M. Mermisinin Avrupa'da Ortak İmali İçin Endüstriyel Organizasyonun Lider Firması ile Sözleşme Yapılması İsteği ile İlgili Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Temsilen Millî Savunma Bakanı ve Hollanda Krallığı Hükümetini Temsilen Millî Savunma Bakanı Arasında 2 Eylül 1991 Tarihinde İmzalanmış Olan Mutabakat Muhtırasının Bir Numaralı Değişiklik Ekinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/588) (S. Sayısı: 186) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/389) (S. Sayısı: 188) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Fas Krallığı Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/428) (S. Sayısı: 190) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)

5.- Türkiye Cumhuriyeti ve Filipinler Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/453) (S. Sayısı: 191) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)

6.- Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/457) (S. Sayısı: 192) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)

7.- Türkiye Cumhuriyeti ve Slovak Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/459) (S. Sayısı: 193) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)

8.- Türkiye Cumhuriyeti ve Portekiz Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/461) (S. Sayısı: 194) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Yugoslavya Federal Cumhuriyeti Federal Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/463) (S. Sayısı: 195) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)

10.- Türkiye Cumhuriyeti ve Yemen Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/492) (S. Sayısı: 196) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili İsmet Atalay'ın, 22 nci Dönemdeki milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/601) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)

2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, ormanların korunması ile kuraklık ve erozyonla mücadele amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/602) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)

3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana Büyükşehir Belediyesi çöplerinin Yüreğir İlçesinde oluşturduğu soruna ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/603) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)

4.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, Yozgat'ta kuraklıktan zarar gören çiftçilerin durumuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/604) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.6.2003)

5.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Ankara'da bir köprülü kavşak inşaatında meydana gelen göçüğe ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/605) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.6.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'nun, İstanbul'daki bir ilköğretim okulunda yapıldığı iddia edilen defileye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/861) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2003)

2.- İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'nun, İstanbul'daki bir ilköğretim okulunda yapıldığı iddia edilen defileye ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/862) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2003)

3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, elektrik kesintilerinin ilanına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/863) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)

4.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bakanlıklarda görevli yabancı uyruklu danışmanlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/864) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)

5.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Adana-Damlapınar Köyünün su sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/865) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)

6.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Pozantı Belediyesinin Çakıt Suyuna çöp döktüğü iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/866) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)

7.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantılarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/867) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)

8.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Halkbank Konya Bölge Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/868) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)

9.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un, Yozgat Yatalak ve Yaşlılar Özel Bakım Rehabilitasyon Merkezi inşaatına ilişkin Devlet Bakanından (Güldal Akşit) yazılı soru önergesi (7/869) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.6.2003)

10.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Karasu Barajı ve çevre yolu projelerine ödenek çıkarılıp çıkarılmayacağına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/870) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.6.2003)

11.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, Malatya İlindeki projelere ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/871) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.6.2003)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

25 Haziran 2003 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, İller Bankasının kuruluşunun 58 inci yıldönümü nedeniyle söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü'ye aittir.

Buyurun Sayın Ülkü. (CHP sıralarından alkışlar)

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, İller Bankasının kuruluşunun 58 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İller Bankasının kuruluş yıldönümü üzerine gündemdışı söz almış bulunuyorum.

İller Bankası, 1933 yılında kurulan Belediyeler Bankasının daha sonraki işlemlerinin genişlemesi nedeniyle, il özel idareleri ve köylerin görev alanına katılmasıyla 23 Haziran 1945 tarihinde kurulmuş bir bankadır. Banka, cumhuriyetin devrim yasalarının uygulanmasında önemli bir yer teşkil eder. "Belediyeler Bankası" ismiyle anıldığında yetmiş yıllık süre içerisinde birçok yatırıma imza atmıştır. Ulusal kalkınmacılıkta özgün bir modeldir. Çağdaş kentlerin yaratılmasında çok büyük katkıları vardır. Bu kadar uzun süre finans kaynağı yaratan ve bunlardan, başta belediyeler olmak üzere, özel idarelerin ve köylerin faydalanmasını sağlayan çok önemli bir kuruluştur. İkinci Dünya Savaşında bile işlevini hiç sapmadan yerine getirmiştir.

Bankanın kuruluş yıllarında köylerde yaşayan nüfusla kentlerde yaşayan nüfus arasında kıyaslama yaparsak, köy nüfusu daha fazladır. Günümüzle kıyaslama yaparsak, belediye sayısı daha azdı, il sayısı, ona bağlı olarak da il özel idare sayısı daha azdı.

Bunları rakamlarla ifade ederek sizleri rakamlara boğmak istemiyorum; ama, şimdilerde ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 76'sı belediye sınırları içerisinde yaşamaktadır. 3 216 belediye oluşmuştur. Bunların 16'sı büyükşehir belediyesi statüsünde, geri kalan 3 200 adedi de 1580 sayılı Belediye Yasasına bağlı olarak hizmet yapmaya çalışmaktadır. Ama, İller Bankasının kapsamı içerisinde 3 314 mahallî idare vardır. Dolayısıyla, böylesine büyük bir coğrafyaya hitap eden bir tüzelkişilik konumundadır banka.

Dünya Bankasına göre, ülkemiz, 2010 yılına kadar kentsel altyapı yatırımları için, her yıl 1 500 000 000 dolar harcamak durumundadır. Bunun yanı sıra, ayrıca, hizmet kalitesinin yükseltilmesi, yeni tür hizmet talepleri ve yenileme yatırımları da dikkate alındığında, ihtiyaç duyulan 1 500 000 000 dolarlık finansın da yeterli olmadığı söylenebilir. Bu bağlamda, kentsel altyapı yatırımlarının yeni organizasyonlarla geliştirilmesi ve uygulamaya konulması büyük önem taşımaktadır. İller Bankası, tüm yozlaştırmalara rağmen, yetişmiş birçok teknik elemanıyla, uluslararası sermayenin bazı baskılarına karşı emniyet sübabı görevini sürdürmektedir. Buna karşın, İller Bankası, bazı hizmetleri oldukça da pahalıya yapmaktadır. Onun için, yeniden yapılanmaya gidilmesi gerekmektedir; bunu, eski bir belediye başkanı olarak özellikle vurgulamak istiyorum. Şimdi merkezîleşmiş olan, otoritesini gücünü Bayındırlık Bakanlarının partizanca tutumuna bağlı olarak sürdüren, belediyelere eşit yakınlıkta duramayan, her dönemde bazı yatırımların bile bile yarıda bırakıldığı bir banka bu koşullarda belediyelere yardımcı olamaz.

Bu banka "partizanlık" deyimi hafif kalacak kadar, iktidarların kendi yandaşlarına parasal kaynak aktarma yeri olmuştur. İsterseniz, size, bu konuda bir örnek vereyim. Kırıkkale'nin Keskin İlçesinin nüfusu 35 000'dir; İller Bankasına olan toplam borcu 2 trilyondur. Aydın'a bağlı Didim İlçesinin nüfusu 25 000'dir; kamu kurumlarına ve İller Bankasına olan borcu 110 trilyondur. Ancak, Aliağa Belediyesinin borcu, kamuya olan borçlarıyla birlikte 260 milyardır. Bunu, başka türlü ifade edersek, Didim Belediyesi, devlete ödemediği vergiler nedeniyle, Aliağa Belediyesine göre 106,5 trilyon fazladan yatırım yapıyor. Aliağa'da oturanlar da Didim Belediyesinin yapmış olduğu yatırımlara katkıda bulunuyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün.

Buradan yola çıkarak, bir partizanlık örneği daha vermek istiyorum. İller Bankasının keyfî durumuna çarpıcı örnek olacağını zannettiğim bu partizanlık, birçok belediye gibi benim de Belediye Başkanlığını yaptığım Aliağa'da yıllardır sürmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ülkü, toparlar mısınız.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - 1999 yılında Aliağa Belediyesine gönderilmesi gereken para sekiz aylık dönemde 350 milyar olması gerekirken, 145 milyar gönderilmiştir. Bu, biraz iyimser rakamdır. Daha sonraları, 2000 yılında 713 milyar gönderilmesi gerekirken, 222 milyar gönderilmiştir; 2001 yılında 1 trilyon 200 milyar gönderilmesi gerekirken, 263 milyar gönderilmiştir; 2002 yılında da 1 trilyon 580 milyar gönderilmesi gerekirken, 312 milyar gönderilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamunun yeniden yapılandırılması gündemde. Her şeyden önce bazı yerleşim birimleri belediye yapılarak siyasî rüşvetlerle oy toplanılmasına çalışılmaktadır. Yakın geçmişte bunun örnekleri çoktur; önergelere baktığımızda da görülmektedir.

İller Bankası, böyle yapıla yapıla, malî ve teknik yardım yapmaktan ziyade, ihaleci bir kuruma büründürülmüştür. Şimdi de, uluslararası kuruluşların da bastırmasıyla, zor duruma sokularak, yalnızca bankacılık yapması önerilmektedir. Oysa, İller Bankası, bir ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkmıştır. Kuruluşundan beri, teknik altyapısıyla, teknik donanımlarıyla, eşine rastlanmayan bir modeldir.

Sağ siyasal iktidarlar, âdeta sözbirliği etmişçesine, Atatürk döneminde kurulmuş ne kadar kurum varsa, önce yozlaştırıp, sonra yok etme noktasına getirmektedirler. Olur olmaz, plansız, düzensiz özelleştirmeler de bunun son kanıtlarıdır. İller Bankası da bu kanıtların bir devamıdır. Oysa, banka, gerçek anlamda özerk, kurumsal işleyişi demokratik, tüm işlemleri katılıma açık ve saydam bir banka hüviyetini kazanabilmiş olsa, yetişmiş uzman personeliyle, belediyelerin altyapısına çok büyük katkılar koyar, ülkemizde yaşanabilir kentlerin çoğalmasına yardımcı olur ve köyden kente göçleri de azaltan bir görev yapmış olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi toparlarsam, finansman yetersizliği yanında, bankanın son birkaç yıl içinde sürüklendiği durum, bu değişim ve yeniden yapılanmaya, sadece zorunluluk değil, aynı zamanda ivedilik de kazandırmıştır. Bankanın, Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunda "en kötü KİT" bulunması yönüyle kınanan kuruluş olmaktan uzaklaştırılarak, bir an önce, eski saygın bir kurum olma özelliğine yeniden kavuşturulması gereğine işaret ediyor ve bunu içtenlikle diliyorum.

Bu dileklerimle, İller Bankasının 58 inci kuruluş yıldönümünü kutluyor; hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.

Gündemdışı ikinci söz, uyuşturucu tehlikesi konusunda söz isteyen, Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan'a aittir.

Buyurun Sayın Doğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın, Uyuşturucuyla Mücadele Günü münasebetiyle uyuşturucu tehlikesine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uyuşturucuyla mücadele günü dolayısıyla şahsım adına gündemdışı söz almış bulunuyorum;Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

İnsanoğlu var olduğundan beri, keyif verici maddelere karşı hep bir zafiyet içerisinde olmuştur. Bunun neticesinde, uyuşturucu kullanımı, her dönemde, hemen her ülkede, toplumların değer yargılarına ve aile yapılarına göre değişik oranlarda varolagelmiştir. Bağımlılık yapıcı maddeler, bazen, çökertilmek istenen milletlere karşı soğuk savaş silahı olarak da kullanılmıştır ve halen de kullanılmaktadır.

Ülkemizdeki tarihçesine baktığımız zaman, Anadolu'da asırlardır haşhaş ve kenevir yetiştirilmesine rağmen, Osmanlılarda IV. Murat Dönemi dışında, uyuşturucu, bir sorun olarak karşımıza gelmemiştir. 1920'lerde ise, ülkemizde işgal güçleri, mukavemeti kırmak için gemiler dolusu alkol ve uyuşturucu maddeyi İstanbul'a getirerek gençler arasında yaygınlaştırmaya çalışmışlardır. Yine, 1930 - 1935 yılları arasında bir Japon firmasının ülkemizde bir eroin fabrikası kurması sonucu, büyük bir uyuşturucu salgını tehlikesiyle karşı karşıya kalınmıştır. Daha sonra, 1970'li yıllardan itibaren, giderek artan, bağımlılık yapıcı madde kullanımı, gençlerimizi, dolayısıyla da geleceğimizi tehdit eder duruma gelmiştir. Bugün, ülkemizde uyuşturucu, sigara ve alkol gibi zararlı madde kullanımı bir salgın olarak nitelenecek boyutlara gelmiştir.

Yapılan araştırmada, Türkiye'nin yedi büyük ilindeki liselerde okuyan öğrencilerin yüzde 53'ü esrarı deniyor, yüzde 22'si ara ara kullanıyor, yüzde 8,5'i sürekli kullanıyor; eroini deneyenler yüzde 10, sürekli kullananlar yüzde 4; öğrencilerin yüzde 8,8'i kokaini denerken, yüzde 4'ü sürekli kullanmaktadır; yüzde 35'i yapıştırıcı ve uçucu maddeleri deniyor, yüzde 6'sı devamlı kullanıyor. Ayrıca, ülkemizde, 25 000 000'a yakın sigara tiryakisi, 20 000 000 alkol dostu, 5 000 000 ilaç bağımlısı bulunmaktadır. Ayrıca, bu rakamların dışında daha tespit edemediğimiz belki ilave edilecek miktarlar da vardır.

Görüldüğü gibi, uyuşturucu kaçakçılığı, alkol ve sigara içimini teşvik eden reklamlar, bu maddelere kolay ulaşabilirlik, son yıllarda bu zararlı maddeleri kullananların çığ gibi artmasına neden olmuştur. Maalesef, yapılan araştırmalar, bu maddeleri kullanma yaşının 12 yaşa kadar indiğini göstermektedir. Tüm bunlar, vatanımıza ve milletimize yapılan en büyük kötülük değil midir?!

Değerli milletvekilleri, gençlerimizi uyuşturucu ve diğer zararlı maddelerin içine çeken çeşitli nedenler vardır. Bunların en önemlilerinden biri, içki, uyuşturucu, kumar, fuhuş ve evden kaçma gibi faaliyetlerin tümünü besleyen ortamlardır ki, uyuşturucu kültürü olarak tanımlanmaktadır. Buna bir de ek olarak, daha çok bali ve tiner türü maddelere müptela olmuş sokak çocuklarının yaşadığı ortamları eklemeliyiz.

Gençlik, geleceğimizin teminatıdır. Kötü alışkanlıkların gençlerimizin güzel yaşamını kemirmesine izin vermemeliyiz. Bu konuda devlete, ailelere, medyaya ve sivil toplum örgütlerine büyük görevler düşmektedir; yani, tam bir seferberliğe ihtiyaç vardır.

Bağımlılık yapıcı maddelere karşı verilecek mücadelede uygulanacak stratejiler; gençliğin, caydırma, bilgilendirme, kişisel ve sosyal becerileri artırma gibi faaliyetlerle bu zararlı maddelere karşı yönelmesinin önlenmesi; bu zararlı maddelere ulaşabilirliğin zorlaştırılması ve bulaşmışsa, bundan kurtarılması, yani, rehabilite edilmesi hususlarını içermelidir.

Madde bağımlılığıyla mücadele, Millî Eğitim, Sağlık, Millî Savunma ve İçişleri Bakanlıklarının işbirliğiyle sistemli ve etkin bir şekilde yapılmalıdır. Okul müfredatı gözden geçirilerek, uyuşturucu bağımlılığı, alkol ve sigara kullanımı gibi konularda yılda bir iki saatlik dersler değil, sürekli bir eğitim tercih edilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Doğan, buyurun; sözlerinizi toparlar mısınız.

NEVZAT DOĞAN (Devamla ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gençleri işe yaramaz yığınlar haline getiren, millî gücümüzü her yönüyle sarsan bu illetten korunmada en büyük vazife aileye düşmektedir. Toplumun çekirdeği olan aileyi oluşturan anne ve baba, çocuklara, davranışlarıyla örnek olmalıdırlar.

Güçlü ve yaygın eğitim ve yönlendirme kurumu olan medyanın, bağımlılık yapıcı madde kullanımı konusunda büyük bir sorumluluğu vardır. Medyanın bu konularda uyarıcı ve koruyucu çalışmalar yapması sağlanmalıdır. Mutlaka bir disiplin getirilmeli ve sıkı bir şekilde denetlenmelidir.

Sonuç olarak, uyuşturucu ve alkol gibi maddelerin "çağın vebası" diye nitelendirilen AIDS hastalığına da zemin hazırladığı düşünülürse, gençlerimizin çok yönlü bir risk altında olduğu görülecektir.

Türk gençliği, 1900'lü yıllarda çeşitli zamanlarda maruz kaldığı uyuşturucu salgınlarını atlatmasına rağmen, şu anki salgın çok şiddetlidir ve çok daha müsait bir zeminde gelişmektedir.

Anayasamızın 58 inci maddesinde "devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır" denilmektedir.

Anayasadaki bu emredici hükmün gereği olarak, yürürlükteki yasalar mutlaka uygulanmalıdır. 18 yaş altındaki kimselere alkol ve sigara satışının mutlaka önüne geçilmelidir. Bali türü yapıştırıcıların ve tiner gibi maddelerin satışı belli kurallara bağlanmalıdır. Ayrıca, geleneksel aile yapımızın, millî ve manevî değerlerimizin, uyuşturucu kültürünün panzehiri niteliğinde olduğu da unutulmamalıdır.

Büyük Önder Atatürk'ün de belirttiği gibi, hiçbir mücadele yoktur ki, ahlak esaslarına dayanmadan ilerleyebilsin.

Daha sağlıklı, daha mutlu ve güçlü bir gelecek için, gençlerimizi bu değerlerle yetiştirmeliyiz diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Gündemdışı üçüncü söz, Kafkaslarda sınır ticareti yapılmasıyla ilgili söz isteyen Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt'e aittir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Posof-Türközü gümrük kapısının sınır ticaretine kapatılmasının bölge ekonomisinde yaratacağı olumsuz etkilere ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; beni izleyen tüm vatandaşlarıma selam ve saygılarımı sunarak, sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Kafkaslar, Ortaasya veya Avrasya, yeraltı kaynakları bakımından zengin bir bölge; ama, zengin bir bölgenin komşusu Ardahan İli ve diğer illerimiz fakir. Yüzde 70 işsizlik, yüzde 90 yoksullukla kıvranan bir bölgenin milletvekili olarak, ben şahsen hem utanıyorum hem düşünüyorum; ne yapmamız lazım?..

Şimdi, devlet, Ardahanlıya demiş ki: "Ben, Posof-Türközü kapısını açıyorum; gidin mazot alın, getirin, sınır ticareti yapın." İnsanlar -1 000 aile- yüksek faizle borçlanıyor, tanker alıyor, başlıyorlar ticaret yapmaya... Bir akıllı çıkıyor diyor ki: "Hayır kardeşim, yasakladım, ticaret yaptırmıyorum." İnsanlar tankerlerini icra yoluyla sattıkları gibi, bir de bankalara borcunu ödeyemiyor ve insanlar iflas ediyorlar. Şu anda, Ardahanlı 750 esnaf ailesinin 50 trilyon civarında devlete borcu var.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümetine soruyorum: Sizin bir yıllık bir acil eylem planınız vardı; yedi ayı gitti... Ne yaptınız? Yedi ayda, fakirliği, fukaralığı, yoksulluğu, işsizliği çözdünüz mü?.. Çözmediniz. Beş ayınız kaldı. İnsaflı, merhametli davranıyoruz ve olumlu bakıyoruz; diyoruz ki; size imkân veriyoruz, her konuda da destekliyoruz; gelin, acil eylem planıyla Doğu Anadolu'yu ve Türkiye'yi kalkındırın, bölgeler arasındaki dengesizliği giderin.

Şimdi size bir teklifim var: Akıllı bir iş yapalım; Gürcistan'dan, hiç olmazsa, 1 ton mazot getirmeye müsaade edelim. Bu 1 ton mazot gelirse, Ardahan bölgesindeki hem çifti hem de esnaf kalkınmış olacak ve de bu insanlar devlete olan borcunu da ödeyecek. Bakın, iki taraflı kalkındırıyoruz, hem insanları kalkındırıyoruz hem de onların kazancıyla devlet alacağını alıyor. Bu sistemi kuralım ve bu sınır ticaretiyle o bölgeyi kalkındıralım. O bölge kalkınmazsa, Türkiye'nin kalkınması zordur arkadaşlar. Niçin diyeceksiniz?.. Kafkaslar ve Ortaasya (Avrasya) bölgesinden bizim bölgemize petrol ve doğalgaz boru hattı geliyor. Görüşmelerimde "doğalgaz boru hattı geliyor; ama, Ardahan'a doğalgazı veremeyiz" diyorlar. Ben de Ardahan Milletvekili olarak diyorum ki, o doğalgaz hattını oradan geçirin de göreyim! Evet, geçiremeyeceksiniz. Geçerken ya Ardahan'a doğalgazı vereceksiniz ya da doğalgazı geçiremeyeceksiniz. Net konuşuyorum. (Alkışlar)

İkincisi, petrol boru hattı geçiyor. Biliyorsunuz, petrol boru hattı, çok riskli konumda bir boru hattı; sabotaj da olabilir, sızıntı da olabilir, on yıl sonra bitki örtüsü de gidiyor. Bu riski Ardahanlılar olarak biz üstleniyorsak... Seksen yıldır Ardahan köylüsünün suyu yok, Ardahan köylüsü içecek su bulamıyor. Bu devlete Ardahanlı askerlik yapmış, vergi vermiş, şehit olmuş, anadan doğma da sınırda bekçilik yapmış. Devlet ne yapmış; fakirleştirmiş, fukaralaştırmış, göçe zorlamış, getirmiş insanları gecekondularda yaşamaya mahkûm etmiş. Oranın milletvekili olarak soruyorum: Petrol boru hattını geçireceksiniz, doğalgazı geçireceksiniz, o bölgede insanlarımız eşeklerin sırtında veya kadınlarımız omuzları yara olurcasına su taşıyacaklar, o suyla banyo yapacaklar, o suyu içecekler; böyle bir adaletsizlik olur mu!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öğüt, sözünüzü toparlar mısınız.

Buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Teşekkür ederim.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinden, adına yakışır bir şekilde, hem de adaletli bir şekilde doğuyu kalkındırmasını bekliyorum. Değerli arkadaşlar, çünkü, doğalgaz ve hampetrol boru hattı oradan geçtiği zaman, biz, risk taşıyoruz. Buradan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı yetkililerine sesleniyorum: Ardahan'ın boru hattının geçtiği 24 köyü var; eğer, o köylerin suları akmaz, su hattı yapılmaz, sosyal imkânları geliştirilmezse, biz, boru hattına karşı çıkarız kardeşim; kazmayı ben alır, boru hattını sökerim...

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Nasıl sökeceksin?!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Net konuşuyorum: Evet, sökerim!..

Değerli arkadaşlar, çünkü, Ardahan farklı bir il. Ardahan, Osmanlı'nın borcundan ötürü Rusya'ya savaş tazminatı olarak verilmiş; kırküç yıl Rus işgali altında kalmış, kırküç yıl bayraksız yaşamış; biz daha ne yapacağız ki!.. Su yok, ekmek yok, aş yok, iş yok, fabrika yok; yani, insanlar göç etmiş, bitmiş, 700 000 Ardahanlıdan 130 000'i orada kalmış, Ermenistan orada güçleniyor, Ahıska bölgesine 500 000 Ermenistanlı gelmiş yerleşmiş, Ardahan'ı devlet daha boşaltmaya çalışıyor. Yani, siz, Ardahan milletvekili olup ne yapacaksınız?! Ben, buradan söylüyorum: Petrol boru hattı da, doğalgaz hattı da geçtiği zaman, Ardahan'ın başta su sorunu, en kutsal iş. Su, temizliktir; temizlik olmayan yerde hiçbir şey olmaz. Bu su işi çözülmezse, biz bu projeye karşıyız. Bana garanti verecekler, topluma garanti verecekler, biz de bunu onaylayacağız. Aksi takdirde, net konuşuyorum, bu işin içinden çıkamayacağız. Benim AK Partili arkadaşlardan da istirhamım, duyarlı davransınlar. Özellikle, Sayın Ulaştırma Bakanım da burada; Kars-Tiflis demiryolunun yapılmasını istirham ediyorum.

Bakın, İngiltere'den kalkan tren, sadece Kars'ta duruyor. Kars ile Tiflis arasında demiryolu yapılırsa, tren, Moskova'ya gidiyor, Çin'e gidiyor. Arkadaşlar, eski ipek yolu, demiryoluna dönüşüyor. Düşünebiliyor musunuz; Türkiye, dünyanın köprüsü oluyor.

Bir de, Avrasya Ekonomi Birliğini Türkiye'nin bir an evvel kurması lazım. Avrupa Birliğine girelim; ama, Avrupa Birliğinde biz sonuncuyuz. Rusya Büyükelçiliğiyle görüştük, onlar da sıcak bakıyor. Avrasya Birliğini kurarsak, Türkiye ile Rusya lider olur. Lider olduğu zaman, Türkiye kalkınır; o zaman Avrupa Birliği gelir bize "gelin kardeşim, siz başa geçin; istemiyoruz birtakım şeyler; gelin, bizim birliğimize girin" der. Niye; çünkü; Kafkaslarda, Ortaasya'da 450 000 000 insan yaşıyor; Çin'i katarsanız 1 500 000 000 insan...

BAŞKAN - Sayın Öğüt, sözlerinizi toparlar mısınız.

ENSAR ÖGÜT (Devamla) - Hemen toparlıyorum.

Burada 450 000 000 insan potansiyeli var. En hızlı tüketen, insandır. Orada yeraltı kaynakları var, bakir bir bölg, hem doğalgazı hem petrolü var. Gelin, orada bu birliği kuralım; Türkiye güçlensin, Türkiye dünya devleti olsun; Avrupa da gelsin bizimle beraber; biz, Avrupa'nın arkasında değil, Avrupa'nın önünde olalım. Nasıl Osmanlı her şeyde Avrupa'nın önünde idiyse, biz de Avrupa'nın önünde olalım istiyorum.

Değerli arkadaşlar, kışın sekiz ay kar altında esir olan bir Ardahanlıyı, üç ay sonra tekrar kış bekliyor; üç ay sonra kış gelecek, kar yağacak. Sizden istirham ediyorum ve Köy Hizmetlerinden de rica ediyorum -ben söylüyorum buradan- 2003 yılında Ardahan'a içmesuyu için kaç para ayırmışlar biliyor musunuz; 37 500 000 000 lira!.. Yanlış duymadınız, 2003 yılı bütçesine, Ardahan'a, 37 500 000 000 lira içmesuyu parası olarak koymuşlar. Bu, utanç verici bir olaydır arkadaşlar, böyle bir şey olur mu?! Ardahan'da, kepçe yok, dozer yok, kamyon yok, yani insanlar perişan! Ya, biz, nerede kaldık, Türkiye'nin değil mi burası da?!

BAŞKAN - Sayın Öğüt, rica ediyorum, son cümlenizi alalım.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ben, hükümetten, Ardahan'ı kalkındırmasını, Doğuyu kalkındırmasını, Türkiye'yi kalkındırmasını istirham ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Hükümet adına, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Yıldırım.(AK Parti sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ardahan Milletvekilimiz Sayın Ensar Öğüt'ün dile getirdiği, Ardahan ve sınır illerimizin sorunlarıyla ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sınır ticareti, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, sınaî ve ticarî gelişmenin sağlanması ve böylelikle bölgede yapılan ihracatın artırılması, ayrıca sınır illerinin ihtiyaçlarının bir bölümünün de, ithal yoluyla, düşük maliyetle karşılanmasını amaçlamaktadır. Sınır ticaretinin sağladığı en büyük avantaj ise, ihracat mevzuatında belirtilen ihracatçı birliklerine üyelik şartının aranmaması ve ihracat-ithalat işlemlerinde, kambiyo mevzuatından sarfınazar edilmesidir. Başka deyişle, bölgede faaliyet gösteren tacirlere, genel dışticaret işlemlerine tabi olmadan, bulunduğu ilin valiliğince düzenlenen belgeye istinaden, basitleştirilmiş bir mevzuatla ticaret yapma kolaylığının getirilmesidir. Bu çerçevede, ithal ve ihraç işlemleri, valilikçe tanzim edilen sınır ticareti belgesi ile vali başkanlığında toplanan il değerlendirme kurulunca tahsis edilen uygunluk belgesiyle gerçekleştirilmektedir. İthalat, sadece ilgili ilde, en az üç aydır faaliyette bulunan tüzelkişiler tarafından, ayda 200 000 dolar karşılığı Türk Lirasını aşmayacak değerde yapılabilmektedir.

Söz konusu bu sınır ticaretiyle, 1990'da bağımsızlıklarını kazanan, ancak yeterli sermayeyi oluşturamamış Kafkasya bölgesindeki komşularımız Gürcistan, Azerbaycan ve Nahcivan Halkına da günlük malzemelerini Türkiye'den temin etme şansı tanınmıştır. Bunun yanı sıra, bu ülkelerdeki tüccarların, bilhassa üçüncü ülke menşeli ürünleri, ülkeleri üzerinden transit ticaret yoluyla ülkemize satmalarına ve böylelikle, bir anlamda kendi sermayelerini de oluşturmalarına yardımcı olunmuştur. Bu çerçevede, Artvin ve Ardahan İlleri, Gürcistan ile; Iğdır İli, Nahcivan ile sınır ticareti yapmaya yetkili kılınmıştır. 1996-2000 yılları arasında bu illerden yapılan sınır ticaretinin ağırlıklı yapısı, vergi muafiyeti sağlamak suretiyle gerçekleştirilen petrol ürünleri ticaretinden oluşmaktadır. Söz konusu ülkeler, başka ülkelerden tedarik ettikleri petrol ürünlerini, sınır ticareti kapsamında, ülkemize ihraç etmektedir. Bu uygulama, bölgedeki ticarî hayata belirli bir canlılık ve sermaye kazandırmakla birlikte, petrol sektöründe zamanla disiplinsizliğe neden olması dolayısıyla tedricen uygulamasına son verilmiştir.

Diğer yandan, sınır ticaretine, bölge halkının ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak, valilikler, ildeki meslek kuruluşları tarafından ortaklaşa belirlenerek talep edilen ürünler üzerinde Dış Ticaret Müsteşarlığı koordinesi ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı arasında yapılan ortak değerlendirme sonucunda yıllık ithalat kotalarının tahsis edilmesine yönelik tatbikat halen devam etmektedir. Bu kapsamda, Ardahan Valiliğinin talebi dikkate alınarak, 2003 yılı için bu ilimize il ihtiyacı olarak 3 000 ton kereste, 20 000 ton kömür, 15 000 ton yakmaya mahsus odun, 6 000 metreküp tomruk tahsisi yapılmıştır.

Gürcistan ile ülkemiz arasındaki sınır ticareti verilerine baktığımızda, 1998 yılında 20 000 000 dolar değerindeki ithalat, 1999 ve 2000 yıllarında azalma eğilimine girmiş, sırasıyla 10 000 000 ve 5 000 000 dolar olarak gerçekleştirilmiştir. Buna karşılık, bu dönemler itibariyle yapılan ihracat ise 1 600 000 000 dolar seviyesini geçmemiştir. Bu durum ise, sınır ticaretinin, zamanla gerçek amacından uzaklaşarak ihracatın önemini yitirmesinden, sadece ithalat ağırlıklı bir yapıya dönüşmüş olmasından kaynaklanmaktadır. Söz konusu gelişmede belirleyici unsuru ise, komşu ülkelerdeki sermaye yetersizliği ve tüketim alışkanlığının geliştirilmemesi göstermektedir.

Bu noktada, değerli milletvekilimizin de ifade ettiği gibi, bu sınır illerimizde ulaşımla ilgili olarak, demiryolu ulaşımında, Ermenistan sınırının kapalı olmasından dolayı, ne yazık ki, bu bölgeden, Kafkas Cumhuriyetleri ve Ortadoğu'ya uzanan demiryolu entegrasyonu sağlanamamaktadır. Buna karşılık, Kars-Tiflis demiryolu projesi üzerinde Bakanlığımız çalışmalarını devam ettirmektedir. Projeyle ilgili etüt çalışmaları tamamlanmış olup, projenin büyük kısmının Gürcistan tarafında kalmış olması ve bu kısımda kalan inşaatın bedeline karşı gelecek finansmanın teminatının Gürcistan Devleti tarafından verilememesi dolayısıyla, bu projenin tamamlanması açısından, finansmana bir model arayışımız devam etmektedir. Bunu çözdüğümüzde, proje hızlanacak ve böylelikle, ticaretin gelişmesinde çok önemli bir unsur olan ulaşım altyapısı, kesintisiz olarak Kafkasya bölgesi cumhuriyetlerine ve hatta oradan da Uzakdoğu'ya kadar ulaşması mümkün olacaktır.

Bu düzenlemelerde, ayrıca, diğer bazı illerimiz de, örneğin, Erzurum, Muş, Bitlis, Siirt, Diyarbakır, Batman, Adıyaman İlleri de mücavir alan kapsamına alınmış olup -bu kapsamda bulunan diğer bir ilimiz de Kars İlidir- bu kapsama giren illerimizde kurulacak ticaret merkezlerinde, bölgedeki esnaf, tacir, bilhassa küçük ve orta imalatçılar tarafından işletilmesi öngörülen mağazalarda sergilenecek ürünlerin, sınır hattında pazarlanması yoluyla komşu ülkelere ihracat yapma şansı sağlanmış olacaktır. Böylelikle, gerek nakliye gerek pazarlama unsurları açısından maliyetin aşağı çekilmesi, daha ucuz mal temin etme imkânını sağlayacaktır.

Bu kapsamda, teminat almak suretiyle, sınır ticaret merkezlerine gönderilecek eşya, ihracat rejimi kapsamında değerlendirilmek suretiyle, yürürlükteki ihracat teşviklerinden de yararlandırılacaktır. Ayrıca, vergi kolaylıkları sağlanarak, il ihtiyacı dahilinde ithalat yapılmasına da imkân sağlanmıştır.

Sınır ticaret merkezlerine ilişkin çalışmaların diğer önemli bir bölümünü de, komşu ülkelerdeki bu merkezlere ilişkin gerçekleştirilen temaslar oluşturmaktadır.

Bu bağlamda, İran ile görüşmelere resmen başlanılmıştır. Teknik heyetler arasındaki görüşmeler, 25-26 Mayıs'ta İran'da gerçekleştirilmiş; İran heyetine, ticaret merkezlerinin yeri, dizaynı, inşaı, işleyişi, ticarete konu ürünler, merkezlerdeki yolculara ve mallara uygulanacak avantajlar, muafiyetler, mevzuatlar hakkında görüşlerimiz iletilmiş bulunmaktadır. İran heyetiyle Temmuz 2003'te Ankara'da yapılacak görüşmede, bu hususlar karara bağlanacaktır.

Diğer yandan, 31 Ocak-2 Şubat 2003 tarihleri arasında Suriye'de gerçekleştirilen ziyaret sırasında, Suriyeli yetkililere, ticaret merkezleri hakkında bilgi iletilmiş ve Suriyeli yetkililerde olumlu bir görüş olduğu müşahede edilmiştir. 2003 yılı temmuz ayında Ankara'da yapılacak olan Türkiye-Suriye Karma Ekonomik Toplantısında bu hususlar tekrar dikkate alınacaktır.

Ticaret merkezleri kanalıyla yapılacak dışticaret sayesinde, bölge halkı için ilave istihdam imkânı sağlanması ve buralara yapılacak mal nakliyesinde kullanılacak güzergâhlarda faaliyet gösteren hizmet sektörü açısından da bir hareketlilik temin edilmesi öngörülmüştür.

Bu vesileyle, bu bilgileri Yüce Heyetinizin takdirine sunuyor, saygılarımı arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Avrupa-Akdeniz Forumu çerçevesinde oluşturulan çalışma grubu toplantılarına, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/319)

     24.6.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa-Akdeniz Forumu çerçevesinde oluşturulan Çalışma Grubu toplantılarına Türkiye Büyük Millet Meclisinden iki milletvekilinden oluşan bir Parlamento heyeti katılması hususu Genel Kurulun 20 Haziran 2003 tarih ve 96 ncı Birleşiminde kabul edilmiştir.

Buna göre, siyasî parti gruplarınca bildirilen ve ekli listede belirtilen üyelerin isimleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgisine sunulur.

           Bülent Arınç

Türkiye Büyük Millet Meclisi

                   Başkanı

Heyet Listesi:

Öner Gülyeşil                       (Siirt)                 AK Parti

Haluk Koç                 (Samsun)                        CHP                                                      (Grup Başkanvekili)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun, Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) 91 inci Genel Kuruluna katılmak üzere İsviçre'ye yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/320)

     23.6.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)'nün, 3-19 Haziran 2003 tarihlerinde Cenevre'de yapılan 91 inci Genel Kurul Konferansına katılmak üzere bir heyetle birlikte İsviçre'ye yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

                 Başbakan

Liste:

Bayram Meral                  (Ankara)

Mahfuz Güler                   (Bingöl)

Agâh Kafkas                  (Çorum)

Bekir Bozdağ                  (Yozgat)

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz 2003 tarihinde tatile girmemesine ve çalışmalara devam edilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

     26.6.2003

Danışma Kurulu Önerisi

İçtüzüğün 5 inci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz 2003 tarihinde tatile girmemesi ve çalışmalara devam edilmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                     Yılmaz Ateş

                         Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                  Başkanı Vekili

Sadullah Ergin   Mustafa Özyürek

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Öneri üzerinde söz isteği?.. Yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Öneri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/496)           (S. Sayısı: 163) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu, 163 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Daha önce başka vesilelerle de Yüce Meclise arz ettiğimiz gibi, maalesef, bazı uluslararası anlaşmaların, sözleşmelerin imzalanmasında, onaylanmasında, Türkiye çok geç kalmıştır. Şu anda Meclisin huzurundaki sözleşme, bunun en açık örneklerinden biridir. Bu sözünü ettiğim sözleşme, imzaya 1936 yılında açılmıştır. Altmışyedi yıldan beri, Türkiye, bu sözleşmeyi onaylamamıştır. Bunun, hiçbir izahı yoktur; bunu mazur gösterecek hiçbir gerekçe bulmamız kabil değildir ihmalden başka.

Bu konudaki teknik görüşmelerimiz sırasında bize denildi ki: "Efendim, bu hususların birçoğu, zaten, millî mevzuatla düzenlendiği için, şimdiye kadar ihtiyaç duyulmamıştır. Şimdi de, uygulamayla ilgili bazı sorunlar çıktığı için, buna ihtiyaç duyduk." Arkadaşlar, bu iddia, ikna edici değildir. Diğer ülkelerin millî mevzuatı yok mu; diğer ülkeler, niye bu sözleşmeyi zamanında imzaladılar da, biz imzalayamadık?! O bakımdan, bu gibi gecikmeler, Türkiye'ye, çok şey kaybettirmektedir ve hiçbir şey kazandırmamaktadır. Neticede, bizim, gemi kaptanlarımızın, gemi zabitlerinin meslekî yeterliliklerinin saptanmasında birçok sıkıntı doğmuştur geçmişte. Bunun sonuçlarını, değerli arkadaşlarımız çok iyi biliyorlar.

Gemi kaptanlarının ve diğer zabitanın bilmesi gereken hususular, yalnız gemicilikle ilgili değildir; uluslararası deniz hukukunun icaplarını da, bizim gemicilerimizin çok iyi bilmesi gerekiyor. Zaman zaman gazetelerde görüyorsunuz, bu eksikliklerimiz, bu bilgi eksikliğimiz dolayısıyla, pek çok Türk gemisine, uluslararası limanlarda, başka limanlarda el konuluyor. Bu, hem büyük ticarî zarara yol açıyor hem de ülkemizin itibarını zedeliyor. Bize deniliyor ki: "Başka limanlarda el konulan gemiler Türkiye'ye geldiği zaman, sıkı bir teftişten geçiriyoruz, bütün eksikliklerini gidermeden, bir daha sefere çıkarmıyoruz." Peki de, niçin ilk sefere çıkışta bu denetimi yapmıyoruz? Bize söylediler teknik uzmanlarımız, bazı hallerde, Türkiye'den, gerekli haritaları almadan sefere çıkan gemiler var. Çağdaş bir Türkiye'ye bu yakışıyor mu?! Gemiciliğin gerektirdiği asgarî bilgilere, belgelere, teçhizata sahip olmadan gemilerimizi sefere çıkarmak bize yakışıyor mu?! Can ve mal güvenliği açısından, bunun, ne kadar büyük risk taşıdığını bilmiyor muyuz.

O bakımdan, bizim, hükümetten ricamız, bu konularda, gemilerimize başka ülkelerde el konulmadan, gerekli denetimleri, Türkiye'de, Türk limanlarında yapmalarıdır. Türkiye, bu sıkıntıdan kurtarılmalıdır.

Şimdi, meselenin bir başka boyutu daha var; o da şudur: Birçok gemi, Türkiye'den kaçak yolcu yükleyerek, kaçak mülteci yükleyerek yabancı ülkelere sefer yapıyor, oralarda yakalanıyor; bu da Türkiye'nin itibarını zedeliyor; bu da uluslararası hukuka aykırıdır. Bütün bunların, hükümet tarafından çok sıkı denetlenmesi gerekiyor.

Bir hususu daha bu vesileyle belirteyim değerli arkadaşlar. Biz, bir taraftan uluslararası alandaki hukuka özen gösterirken, Uluslararası Denizcilik Örgütü IMO'nun ve diğer kuruluşların kurallarına tam uymaya özen gösterirken, bir taraftan da denizcilik alanındaki bazı kayırmacı eylemlere karşı çok dikkatli olmamız lazım. Bütün ülkeler, kendi çıkarlarını korumak için, uluslararası hukukun düzenlenmesinde özel gayret gösteriyorlar. Bizim, bu durumlarda çok aktif bir politika izlememiz lazım ve Türk denizcilik sektörünün haklarını korumamız lazım. Avrupa Birliğinin de denizcilikle ilgili kuralları var; bunlara da çok yakından uymamız lazım, bunları gözetmemiz lazım; fakat, bu çerçevede, Türk gemicilik sektörüne haksızlık yapılmamasına da özen göstermemiz lazım. Eğer bir gemi, üç kere Avrupa Birliği limanlarında kuralları ihlal etmişse, bir daha Avrupa Birliği limanlarına sefer yapması yasaklanıyor bu geminin. Bu kuralları bizim çok iyi bilmemiz lazım, Avrupa Birliğiyle çok yakın temas etmemiz lazım. İşte, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun çalışmalarının içine bu konuları da almamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle, bir hususu daha belirtmek istiyorum. Birkaç gün önce, 10 Haziran günü, Cumhuriyet Halk Partisinden ve Adalet ve Kalkınma Partisinden değerli milletvekili arkadaşlarımız, denizciliğimizin sorunlarıyla ilgili bir Meclis araştırması önergesi verdiler, o konuda burada görüşlerini açıkladılar; Sayın Ulaştırma Bakanımız da çok dikkate değer bilgiler verdi; fakat, neticede, üzülerek gördük ki, bu araştırma önergesi, iktidar ve muhalefet partileri milletvekilleri tarafından verilen bu araştırma önergeleri, iktidar partisi milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiştir; bunu bizim anlamamız kabil değil.

Denizcilik sektörü, bizim en hassas, en önemli sektörlerimizden biridir. Bu konunun Meclisce araştırılmasından niçin rahatsızlık duyuluyor? Bunun araştırılmasından Türkiye'nin kaybedeceği ne olabilir?! Olsa olsa, kazancı olur hükümetin, devletin. Meclisin yapacağı araştırmalar, hükümete, ilgili kuruluşlarımıza bilgi verir; gözden kaçan unsurlar varsa, bunları hükümetin dikkatine getirir. Bir süre önce, hatırlayacaksınız, havacılık konusunda arkadaşlarımızla birlikte verdiğimiz araştırma önergesi de reddedilmişti; havaalanlarımızla ilgili, uçuş teçhizatımızla ilgili. Şimdi, bu alanlarda ne büyük eksikliklerimizin olduğunu, ne büyük usulsüzlükler yapıldığını, Türkiye'nin neler kaybettiğini gazetelerde okuyorsunuz. Bunları Meclis olarak araştırsaydık kötü mü olurdu, yanlış bir iş mi yapmış olurduk?!

Bakın, şimdi, denizcilik sektörüyle ilgili size bir iki bilgi vereyim. Geçenlerde burada bazı şeyler söylendi; ama, bunları da ilave bilgi olarak Yüce Heyetinize arz etmek istiyorum. Bugün, dünya deniz ticaret filosunun toplam kapasitesi 800 000 000 tondur. Bunun içinde Türkiye'nin yeri sadece 8 000 000 tonla yüzde 1'dir. Biz, bir denizci ülkeyiz; üç tarafımız denizlerle kaplı, 8 000 kilometreden fazla sahilimiz var. Dünyada payımız yüzde 1! Bu, olacak bir şey değil.

Ayrıca, dünya gemi inşa kabiliyeti kapasitesi yılda 30 000 000 ton. Türkiye'nin gemi inşa kapasitesi yılda 500 000 tondan ibaret; yani, dünya deniz üretiminin yüzde 1,66'sı Türkiye tarafından gerçekleştiriliyor.

Liman işletmesi aynı şekilde. Türkiye 70 000 000'luk bir ülke; 70 000 000'a yaklaşıyoruz. Büyük bir ticaretimiz var. Dünyanın önde gelen 20 ülkesinden biriyiz, dışticarette ve ekonomide. Türkiye'nin liman işletme kapasitesinin payı, dünya ülkeleri içinde yüzde 0,24'tür; bu kadar geri kalmışız.

Balıkçılık, keza, geliştirmemiz gereken alanlardan biri; dünyadaki payımız yüzde 0,1; binde 1; dünyanın binde 1'i payımız var balıkçılık alanında.

Turizmden bahsediyoruz, parlak ufuklar çiziyoruz kendimize. Turizmin önemli dallarından biri, biliyorsunuz, yatçılık. Bizim yat bağlama kapasitemiz 8 096, dünyadaki yat bağlama kapasitesi 700 000; orada da dünyadaki payımız yüzde 1'dir. İşte, denizcilik sektöründeki tablomuz budur. Şimdi, bunun sebebini, parasızlıkla, fakirlikle izah edemeyiz; bunun sebebi, denizciliğe yeterince önem vermememizdir; bunun sebebi, siyasîdir, siyasî alanda kararlılık gösterememiş olmamızdır.

Değerli arkadaşlarım, dışticaretimizin yüzde 87'sini denizyoluyla yapıyoruz. Buna mukabil, deniz dışticaretimizin sadece yüzde 30'unda Türk gemilerini kullanıyoruz; yüzde 70'inde yabancı gemilere navlun ödüyoruz, yabancı gemilere taşıtıyoruz. Niçin; çünkü, bizim deniz ticaret filomuz yeterli değildir. Kaç para ödüyoruz bunun için; senede, peşin olarak, yabancı taşımacılara ödediğimiz para 3 000 000 000 dolardır. Bu 3 000 000 000 doları borç alıyoruz, cebimizdeki paradan ödemiyoruz; borç alıyoruz yabancı ülkelerden, 3 000 000 000 dolar, senede yabancı bayraklı gemilere ödüyoruz; çoğu Yunan gemileridir bunlar.

Şimdi, Sayın Maliye Bakanımız sık sık kaynak arayışından bahsediyor; kaynak burada. Deniz ticaretinden Türkiye'nin kazandığı para, yılda 3 000 000 000 dolar, Yunanistan'ın kazandığı para, 60 000 000 000 dolar. Türkiye'nin nüfusunun yedide 1'i büyüklüğünde olan bir ülkenin denizcilikten kazandığı para Türkiye'nin 20 katıdır; bunu kabul etmemiz mümkün mü?! İşte, konularımız bunlar.

Sayın Ulaştırma Bakanımız, geçen gün, aynı konularda dert yandı, Yüce Meclise bu sıkıntılarımızı anlattı. Biz, kendisine hak veriyoruz; ama, şunu hatırlatmak istiyoruz ki, Sayın Ulaştırma Bakanımız, şikâyet etme durumunda değil, Sayın Ulaştırma Bakanımız, hükümetimiz, iktidardır; icra sorumluluğu onlardadır. Bunlara çözüm bulmasını istiyoruz. Biz, Meclis olarak, hükümete katkıda bulunmak istiyoruz; muhalefet olarak, bütün bu konularda katkıda bulunmak istiyoruz. Yeter ki, siz, bizimle işbirliği yaparak, ülke menfaatına olan bu konularda gayret gösterin. İşbirliğine siz ne kadar açık olursanız, biz de o kadar açık oluruz; çünkü -başka konularda da söyledik, dışpolitika konularında da söyledik- bunlar parti meselesi değil arkadaşlar; bunlar devlet meselesi, bunlar hepimizi ilgilendiren davalar, millî davalar. Onun için, bizim temennimiz, bu konularda el ele vererek, Türkiye'nin çıkarlarını gözetecek çözümler üretmektir.

Yüce Meclisin gündeminde buna çok benzeyen iki konu daha var. Meclisin vaktini fazla almamak için, o konularda ayrıca söz almayacağız; o konuları da kısaca özetleyeyim. Bunlardan bir tanesi, gemi adamlarının hastalanması veya ölümü halinde armatörün sorumluluğuna ilişkin 55 sayılı Sözleşme. Peki, bu sözleşme ne zaman imzalanmış da şimdiye kadar onaylamakta biz gecikmişiz diye belki arkadaşlarımız merak eder; onu da söyleyeyim. Bu sözleşme de 1936 yılında imzalanmış; 67 yıldan beri Meclisin onayını bekliyor. Arkadaşlar, bu, olacak şey mi?! Bu, olacak şey mi?!

Üçüncü sözleşmeyi söyleyeyim. Üçüncü sözleşme de, gemi aşçılarının meslekî eğitimiyle ilgilidir. Bu, biraz daha yeni, nispeten daha yeni; 1946 yılında imzalanmış. 1946 yılından beri, kimsenin aklına, bu sözleşmeleri imzalayıp Meclisin onayına sunmak gelmemiş, düşünülmemiş.

Değerli arkadaşlar, biz, bu sözleşmelerin üçünün de lehindeyiz, üçünün de onaylanmasına taraftarız; yalnız, hükümetten bir ricamız var; yalnız bu konularda değil, başka konularda da, böyle uzun yıllardan beri bekleyen, sadece ihmal nedeniyle Meclisin huzuruna sunulmamış, Meclisin onayına sunulmamış başka sözleşmeler varsa, başka uluslararası anlaşmalar varsa, lütfen, bunları, süratle Dışişleri Komisyonuna getirsin ve biz de, Dışişleri Komisyonunda süratle bunları inceleyip, Meclise sevk edelim.

Avrupa Birliğine girmeye hazırlanan bir ülkeye bu gecikmeler yakışmıyor arkadaşlar, bize yakışmıyor bunlar. Gerçekten, çağdaş bir ülkenin yapması gerekenleri yapalım, en geride kalmayalım. Aynen, bu, çifte sözleşmeler denilen, Birleşmiş Milletler Siyasî ve Medenî Haklar ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmelerinin onaylanmasında olduğu gibi, dünyanın en sonda kalan ülkeleri arasında olmayalım. Bu, bize itibar kazandırmıyor.

Değerli arkadaşlar, bu düşüncelerle, sözünü ettiğim üç sözleşmeye olumlu oy vereceğimizi bir kere daha bildiriyorum ve Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öymen.

Adalet ve Kalkınma Partisi adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 163 sıra sayılı Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; globalleşen dünyada hızla artan ve yükselen uluslararası standartlar, hayatımızın her safhasını kapsayacak duruma gelmiştir. Bu bağlamda, denizciliğin ticaret sektöründe de uluslararası standartları yakalamak ve denizciliğimizi dünya denizcilik ağıyla entegre hale getirmek için, sözleşmede öngörülen hedef ve amaçlara katkıda bulunmak amacıyla bu tasarıyı onaylamak, ülkemiz ve deniz ticaretimiz için yararlı olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin Sözleşme, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Genel Konferansının Ekim 1936'daCenevre'de yapılan 21 inci Oturumunda kabul edilmiştir. Sözleşme, denizci ülkelerin ticaret gemilerinde çalışan kaptanlar, nöbetçi güverte ve makine zabitlerinin meslekî yeterliliklerinin asgarî icaplarına ilişkin kapsamın belirlenmesi amacıyla kabul edilmiştir.

Sözleşme hükümlerinin, istisna olarak belirlenen gemilerin dışında, sözleşmenin yürürlükte olduğu ülkede tescili yapılmış olan tüm açık deniz gemilerine uygulanacağı öngörülmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ayrıca, sözleşmede, ticaret gemilerinde kaptan ve gemi zabitleri ile diğer çalışacak olanlara verilecek yeterlilik belgesiyle ilgili düzenlemeler de yer almakta ve bu belgenin şekil ve esasları ayrıntılı olarak belirtilmektedir.

Sözleşmede, yeterlilik belgesi verilemeyecek kişilerin özellikleri sayılmakta, ulusal yasa veya yönetmeliklerle bu kimseler için getirilebilecek istisnaî hükümler sıralanmakta ve sözleşme hükümleri gereğince, bu sözleşmeyi onaylayan üye ülkelerin sözleşmenin uygulanmasına yönelik etkin bir teftiş sistemi oluşturması, ihlal edenlerle ilgili disiplin cezası ve diğer cezaî yaptırımları belirlemesi öngörülmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözleşme hükümleriyle ulusal yasalar, yönetmelikler ve uygulamalar karşılaştırılarak, yapılan değerlendirme sonucunda, Uluslararası Çalışma Örgütünün, Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53 sayılı Sözleşmesinin ülkemiz tarafından onaylanmasının ulusal hukukumuz açısından bir olumsuzluk yaratmayacağı, anılan sözleşmenin onaylanmasının uygun ve yararlı olacağı düşünülmektedir.

Sözleşmenin, denizci ülkelerin ticaret gemilerinde çalışan kaptanlar, nöbetçi güverte ve makine zabitlerinin meslekî yeterliliklerinin kapsamının belirlenmesi amacıyla kabul edilmesi, denizciliğimizin uluslararası standartlara ulaşması açısından yararlı olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ILO Genel Konferansı, Uluslararası Çalışma Bürosu Yönetim Kurulunun daveti üzerine, 6 Ekim 1936 tarihinde, Cenevre'de yaptığı 21 inci Oturumunda, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Anayasasının 35 inci maddesine atıf yapılarak, bu sözleşmeyi onaylayan ILO üyesi her ülkenin;

a) Sözleşme hükümlerini hiçbir değiştirme yapmaksızın uygulamayı taahhüt ettikleri toprakları,

b) Sözleşme hükümlerinde değişme yapılacak topraklarla ilgili taahhütleriyle birlikte sözü edilen değişikliklerin detaylarını,

c) Bu sözleşmeye göre uygulama yapılamayacak toprakları ve bu durumlarda uygulanamama nedenlerini kendileri belirler denilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Avrupa Birliğine tam üye olmaya aday olan ülkemizin mevcut denizcilik politikasının ve denizcilik mevzuatının, Birliğin ortak politikasına entegre olma çalışmaları çerçevesinde, Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının kabul edilmesi, genel olarak, Avrupa Birliği politikalarımız açısından çok önemlidir.

Bu sözleşme, Türkiye'nin taraf olduğu muhtelif Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmeleri, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme ile bu sözleşmeyi sosyal alanda tamamlayan Avrupa Sosyal Şartı açısından da önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının onaylanması sonucunda, denizcilik sektörünün gelişmesine yardımcı olunacak, Türk deniz ticaret filosuna mensup gemilerin uluslararası sularda rahatça ticarî faaliyette bulunmasına imkân sağlanacaktır. Sözleşmenin onaylanması, ILO ve AB'yle olan ilişkilerimizin geliştirilmesi açısından da yararlı olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemiz, deniz filosunun büyüklüğü, denizcilik sektöründe çalışanların sayısı ve boğazlarımızın durumu gözönünde bulundurularak, sözleşmede öngörülen hükümlerin ülkemizin ulusal mevzuatında mevcut bulunması, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) prensiplerinin uygulanmasıyla gemilerde çalışanların standartlarının yükseltilmesi, uluslararası camiada bize yönelik algılamada da pozitif bir katkı yapacaktır.

Bu uluslararası anlaşmanın hayırlı olmasını diliyor; bu düşüncelerle, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kansu.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Cengiz Kaptanoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; hepinizi, şahsım adına saygılarımla selamlıyorum. Tabiî ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, denizcilikle ilgili üç konu konuşulurken, bendeniz de fikirlerimi size arz etmek istedim.

İlkönce şunu söyleyeyim: Sayın Öymen, her ne kadar "sözleşmeler geç imzalanıyor" dediyse de, o kabahat denizcilerin değil, ülkeyi yönetenlerin; ama, şuna inanın ki, denizciler, bugün çalıştırdığımız deniz ticaret filosundaki gemiler, dünyanın bütün uluslararası kaidelerini haiz ve övünün, bugün, dünyanın her yerinde bu sözleşmelerin icabına uygun olarak bayrak dolaştırıyor.

İkinci olarak da şunu söyleyeyim: Eksik... Yani, limanlardan alıkoyma... Şimdi, burada, benim çok sevgili bir kardeşim var, o da bana "gemi var, haritasız bir yere gidiyor" diyor. Böyle bir şey olmaz.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET DÜLGER (Antalya) - Var, var...

CENGİZ KAPTANOĞLU (Devamla) - Hayır, arz edeyim efendim, arz edeyim...

Şimdi, tabiî ki, gemiler, sefer üzeri limanlara bağlanırlar, işlere bağlanırlar. Belki çok özellikli bir limana gidiyordur, onunla ilgili belki de bir haritası olmayabilir; ama, o işi temin eden vasıta var. Gemiler o limanlara gitmeden evvel, o gemilerin gideceği o limanla ilgili haritası da gelir, eksiği de gelir.

Alıkonmalar derken, bir tek Türk deniz ticaret filosuna olmaz; Türkiye'nin değil, diğer ülkelerin de gemileri, türlü limanlarda alıkonuldu. Nedir; mesela, bir tane maytabın tarihi geçmiş olur, onu -insandır- kaptan atlar; ama, gelen coast quard gemiye bakar, tarihi geçmişse, hemen ship sander'dan bir tane alınır ve o iş biter. Özellikle bir şeyi söyleyeyim: İnşallah, Türkiye'yi denizci ülke yapacağız hep beraber; ama, Türkiye'nin denizci ülke olmasını istemeyen ülkeler var; mesela, en yakın komşumuz; kendisine rakip ister mi?!

Denizcilik sektöründe çok ileri gitmiş ülkeler, teknolojik açıdan, o kadar... Mesela, bir alet vardır bugün, her işi görüyor; bu alet çok daha iyidir, o olsun efendim... Art düşüncedir, gelir; koskoca gemiyi değil, bugün, herhangi birimizin herhangi bir işyerini iyi incelediğimiz zaman, kasıt varsa onda, muhakkak ortaya bir hadise çıkar. Onun için, ben, şunu demek istiyorum: Türk deniz ticaret filomuz, bugün, yaşlı olmasına rağmen, bakımı ve ihtiyaçları bakımından, dünyanın her limanına girecek ve Türk Bayrağını dalgalandıracak vaziyettedir.

İkincisi, kaçak adam... Bakın, eğer merak ediyorsanız, bu kaçak işlerini yapan gemilerin o günkü sahiplerine bir bakın veya -o gemi el değiştirmiştir veya satılmıştır- o geminin öz sahibine... Zaten, gemilerin öz sahipleri böyle işler yapmaz. Niye; çünkü, bizim iyi manada çalıştırdığımız gemilerin bu işlerden kazanacağı paralar -bunların sigortası da yoktur- geminin değerinden çok aşağıdır. Onun için, bu konuda sizleri bilgilendirmek istedim.

Öbür tasarılarda söz almayacağım; onlarla ilgili hususları da söyleyeyim. Gemi adamları sorumluluğu açısından bile, biz denizciler, sırf gemilerimizin tekne ve makine sigortasıyla kâfi gelmeyiz; bir de, dünyanın kabul ettiği PNI kulüplerimiz vardır; hem kendi sosyal açımızdan hem uluslararası sosyal açıdan, bütün gemilerimizde, çalışanlarımız bu imkânlara kavuşturulmuştur.

Tabiî, araştırma önergemizden bahsettik. Demek ki, o hata benimdi; ben anlatamadım o önergenin mealini. Evet, o önergeyi kabul etseydik, Türkiye'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi, ilk defa, denizciliğin envanterini çıkaracaktı, tarihî bir doküman olacaktı ve bizler buralardan ayrıldıktan sonra bile, belki, gelen arkadaşlarımız, onu, kendilerine bir strateji, yol kabul edip, onu yapacaklardı. Maalesef, olmadı; ama, bundan sonra, yine, birlikte, hep beraber yapacağımız çalışmalarla, bu ülkeyi -evet, onu defalarca söyledim- sizlerle beraber, denizci millet, denizci ülke yapacağız.

Deniz ticaret filomuzda, limanlarımızda, gemi inşa sanayimizde, deniz turizmimizde, bunun yan sanayilerinde, denizcilikle ilgili diğer bütün birimlerde, geldiğimiz noktada, inanın ki, insan birikimimiz var, bunları çok iyi becerecek kapasitedeyiz. Bugün, deniz ticaret filomuzdaki gemilerimizle de, onların işletilmesiyle de iftihar edebiliriz; mesele, o bilgi birikimine sahip olmak. Bugün, gemi inşa sanayiinde -size çok arz ettim onları- hem... Bakın, çok önemli bir şey söyleyeyim: Batı ülkelerine, Avrupa Birliği ülkelerine gemi ihraç edebiliyoruz, yat inşa sanayiinde, mega yatta dünya dördüncüsüyüz, yatta Avrupa birinciliğimiz var. Gemi inşa sanayimiz çok iyi kapasiteye ve çok iyi birikime sahip; ama, çok az sıkıntıları var, onlar halledildiği, önü açıldığı zaman, inanın ki, dünyada gemi inşa sanayiinde söz sahibi oluruz.

Biliyorsunuz, yüklerimiz var; Türkiye, potansiyeli itibariyle denizcilikte büyük. Yunanistan'ın 16 000 000 ton yükü var; onun 6 000 000 tonu da ihraçtır, transittir, dünyada 100 000 000 000 dolar kazanır. Evet, doğrudur, bizim, 180 000 000 ton yükümüz var; 120 000 000 tonu ithalat-ihracattır; ama, biz, 3 000 000 000 dolar kazanabiliriz. Sayın Öymen doğru söyledi, dünyadaki 300 000 000 000'lık pastadan payımız yüzde 1'dir; ancak, hele son yedibuçuk sekiz aydır -zannediyorum, bunu, hükümetimiz düzeltecek, 1 Temmuzda iyi haberlerimiz olacak- Türk Bayraklı geminin kendi yüklerimizdeki taşıma oranı maalesef yüzde 18,5'e düştü, bu yüzde 30'lar civarındaydı; bunları yüzde 50'lere çıkarmamız lazım. Yani, yükü gemiye taşıttığımız zaman, gemi finansman istemeyecektir, taşıdığı yükle o finansmanı bulacaktır. Deniz ticaret filomuzun, en yakın zamanda -ben, iddialı insanım- iki senede 15 000 000 ton olması lazım. 15 000 000 ton olduğu zaman dünya pastasından 6 000 000 000 dolar alırız demektir. Deniz turizmimiz fevkaladedir, inşallah, alınacak tedbirlerle iki senede ikiye katlayacağız onu. Deniz turizmi, biliyorsunuz, turizmin dörtte 1'idir; eğer, 10 000 000 000'sa 2 500 000 000 doları deniz turizmidir. Dolayısıyla, deniz turizmimiz de iki senede 5 000 000 000 dolar getirecek kapasiteye ulaşacaktır.

Tabiî, en önemlisi, haftaya kutlayacağımız... Biz, ona, Deniz Ticaret Odasında ben başkanken, kabotaj demiyorduk, kabotaj diyecek yüzümüz yok; çünkü, kabotajımızda bir şeyimiz kalmadı. Yani, yükler karaya çıktı, yolcu taşımacılığı karaya çıktı. Türkiye, enteresan bir ülkedir, ara sıra, böyle, denizcilik 7 kat daha ucuz olmasına rağmen, yükler karaya gider. Niye gider, onu bilemiyorum; ama, zannediyorum, 1 Temmuzda Bakanımızın ve Başbakanımızın açıklayacağı tedbirlerle... Onu dedim, biz Denizcilik Bayramı olarak kutlardık 1 Temmuzları. Bu sene, inşallah, verilecek müjdelerle, kabotaj bayramı olarak kutlarız ki, Avrupa Birliğine girdiğimiz anda bile kabotajımızı hemen açmamamız lazım, ben o görüşteyim; çünkü, Yunanistan, Avrupa Birliğine girdiği an -zannediyorum hemen hemen sekiz sene, yanlış söylemeyeyim- kabotajını açmadı. Dolayısıyla, zannediyorum ki, 1 Temmuzda alınacak tedbirlerle kabotajımız coşacak, kruvazör gemiler gelecek; çünkü, liman tarifeleri zannediyorum düşecek, petrolde gerekli tedbir alınacak ve o zaman, bizler, seneye 1 Temmuzlara geldiğimizde, denizciliği bambaşka göreceğiz ve bu ülkeyi -yine, diyorum- denizci millet, denizci ülke, hep birlikte, yapacağız.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaptanoğlu.

Hükümet adına, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım; buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önümüzde, uluslararası üç sözleşmenin onaylanması var. Bunlardan bir tanesi, ticaret gemilerinde çalışan kaptan ve zabitlerin meslekî yeterliliklerine; diğeri, gemi adamlarının sağlık muayenesine ve bir diğeri de mürettebatın gemide barınmasına ilişkin sözleşmelerdir. Bu üç sözleşmenin üçü de Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından kabul edilmiş sözleşmelerdir.

Gemilerde gemi adamlarının çalışmalarını düzenleyen sözleşmeler sadece ILO tarafından değil, aynı zamanda, Uluslararası Denizcilik Teşkilatı tarafından kabul edilen STCW denilen Gemi Adamlarının Eğitimi, Yeterliliği ve Vardiya Tutma Standartları diye ifade edilen sözleşmedir. Bu sözleşme, 1989 yılında ülkemiz tarafından da kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir. Esasen, burada bugün kabul edeceğimiz ILO dokümanları, aynı kapsamda, Uluslararası Denizcilik Teşkilatının (IMO) kabul ettiği STCW'de yer alan hükümlerle paralellik arz etmektedir; ancak, burada bahsedilen hususlar, daha ziyade, ülkemiz bakımından, Çalışma Bakanlığının konuları arasında yer almaktadır; çünkü, gemi adamlarının çalışma koşullarının iyileştirilmesi, gemideki yaşam alanlarının iyileştirilmesiyle, hijyenik şartlarla ilgili olduğu için, konu, Çalışma Bakanlığının konusu olmaktadır.

Bu sözleşmelerin onaylanmasının çok geç kaldığı konusunda Sayın Öymen'e katılmamak mümkün değildir; ancak, sevindirici bir gelişme de, geçmişte unutulan, getirilmeyen bu geç kalmış uluslararası dokümanları, hükümetimiz, birer birer Yüce Meclisin onayına taşımaktadır. Bu konuyu da, memnuniyet verici bir husus olarak ifade etmek istiyorum.

Bilhassa uluslararası alanlarda meydana gelen deniz kazaları sonucunda, taşımacılıkta, emniyet tedbirlerini artıran birçok önlemler, çeşitli ülkelerce, her yıl alınmaktadır. Bunun sonucu olarak da Paris Momerandumu diye adlandırılan, gemilerin liman kontrolleri, her ülkede, çok sıkı bir şekilde yapılmaktadır. Ticaret gemilerimizin, Batı Avrupa limanlarını ziyaretlerinde zaman zaman tutulduğu, zaman zaman geciktirildiği konusunda elde bilgiler mevcuttur; ancak, şunu ifade etmek gerekir ki, buna mukabil, biz de, ülke limanlarımızı ziyaret eden bütün gemilerin liman kontrollerini, bu yıldan itibaren artırarak, daha sıkı bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. Fakat, ne yazık ki, on seneden fazla bir zaman önce kurulmuş olan Denizcilik Müsteşarlığımızda 1 400 civarında eleman olmasına rağmen, denizci kökenli eleman sayısı, hemen hemen yok denilecek kadar azdı. Göreve geldiğimizden itibaren, denizci kökenli, denizden anlayan, uluslararası konvansiyonlara vâkıf arkadaşlarımızı, süratle, sorumluluk noktalarına getirdik ve bu noktadaki eksiklikleri süratle gideriyoruz.

Düşünebiliyor musunuz, Türkiye'nin limanlarının yüzde 70-80'inde öğretmen okulu mezunu insanlar görev yapıyor. Bu da, bizim denizciliğimiz açısından, hakikaten üzüntü verici bir durumdur. Bunların düzeltilmesi, uluslararası konvansiyonları anlayan, onları yorumlayabilen, bizim gemilerimize dünyanın diğer ülkelerindeki limanlarda reva görülen muamelelere aynı şekilde karşılık verecek teknik donanıma sahip personelin süratle limanlarımıza yerleştirilmesi için çalışmalarımız devam ediyor.

Denizciliğimizin sorunları, aslında, yıllardan beri hep konuşuldu, hepsi biliniyor; bunu bildiğimiz için, biz de çalışmalarımıza bu noktadan başladık ve bu çalışmalar içerisinde -az önce Sayın Kaptanoğlu'nun da ifade ettiği gibi- 1 Temmuz Denizcilik Bayramımız, inşallah, bu sene, gerçek anlamda bayram olarak kutlanacaktır. Her şeyden önce, gemi trafik sisteminin, Boğazları ve tüm Marmara'yı kontrol edecek radarlı kontrol sisteminin hizmete girmesini, emniyetli seyir açısından çok önemli bir aşama olarak görmekteyiz ve bunu hizmete sokacağız. Diğer yandan, liman ücretleriyle ilgili belirlediğimiz yeni tarifemizi açıklayacağız ve nihayet, kabotaj hatlarımızda taşımayı teşvik edecek tedbirleri açıklayacağız.

O bakımdan, bu sene, Kabotaj Bayramı -geçmiş yıllarda olduğu gibi, sabotaj bayramı olarak değil- denizcilerin gerçek anlamda bayramı olarak kutlanacak diyorum ve bu vesileyle, geç kalmış da olsa, onaylanacak bu uluslararası dokümanların, denizciliğimizin standartlarını, gemi adamlarımızın çalışma şartlarını daha da iyileştireceğine olan inancımı belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TİCARET GEMİLERİNDE ÇALIŞAN KAPTANLAR VE GEMİ ZABİTLERİNİN MESLEKÎ YETERLİLİKLERİNİN ASGARÎ İCAPLARINA İLİŞKİN 53 SAYILI SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Konferansının 1936 yılında Cenevre'de yapılan 21 inci oturumunda kabul edilen "Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53 Sayılı Sözleşme"nin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 2 nci madde de kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekaleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekaleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, açıkoylamanın sonucunu ilan ediyorum:

Kullanılan oy sayısı : 254

Kabul : 254

Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (1)

Sayın milletvekilleri, Mürettebatın Gemide Barınmasına İlişkin 92 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

2.- Mürettebatın Gemide Barınmasına İlişkin 92 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/499) (S. Sayısı: 166) (2)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu, 166 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz vermeden önce, sayın milletvekillerinden rica ediyorum; bir, sayın milletvekillerimizin yerlerine oturmalarını; iki, Genel Kurul Salonunda yüksek sesle oluşan bir uğultu var, bu yüksek sesle sohbetin de sona erdirilmesini rica ediyorum.

Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kilis Milletvekili Sayın Veli Kaya; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VELİ KAYA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 166 sıra sayılı kanun tasarısının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz bu kanun tasarısıyla, Mürettebatın Gemide Barınmasına İlişkin Sözleşmenin onaylanması uygun bulunmaktadır. Söz konusu sözleşme, ILO'nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) 92 sayılı Sözleşmesidir. Bu sözleşme, bundan tam 54 sene önce, Cenevre'deki ILO Genel Konferansında kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Uluslararası Çalışma Örgütü, tüm istihdam alanlarında olduğu gibi, denizcilik sektöründeki çalışma şartlarını da, insan onuruna yaraşır, olması gereken evrensel kurallar olarak oluşturmayı, geliştirmeyi, yerleştirmeyi ve uygulanmasını gözetmeyi amaçlamaktadır.

Bunu yaparken, ILO'nun, önümüzdeki sözleşmede olduğu gibi, dünya ülkeleri arasındaki gelişmişlik farklarını, işgücü piyasasındaki özgün şartları, münhasır özellikleri dikkate alarak, asgarî, olmazsa olmaz gereklilikleri öngördüğünü görüyoruz.

Sözleşme, mekanik olarak hareket eden kamu veya özel mülkiyetteki ticarî amaçlı yük veya yolcu taşımacılığında kullanılan kayıtlı her türlü gemiye uygulanacaktır. Sözleşme kapsamı dışında kalan gemiler ise, 500 tonilatodan küçük gemiler, yelkenle hareket eden ve bir ek makine donanımına sahip gemiler, balina ve diğer balık avcılığında veya benzeri işlerde kullanılan gemiler ile bunların römorklarıdır. 200-500 tonilatoluk gemilerde ve balina avcılığı veya benzeri işlerde kullanılan olağan açık deniz gemilerinde çalışan kişilerin barınma yerleri için uygulanabileceği de öngörülmektedir.

Değerli milletvekilleri, sözleşmede, uygulama bakımından, gemi, tonilato, yolcu gemisi, zabit, ast zabit, mürettebatın barınacağı yer, yeniden kayıt gibi terimlerin tanımları yapılmakta ve sözleşmede, mürettebatın barınacakları yerlerin konumu, yapılması ve kontrolü, mobilya ve eklentilerinin tanzimi, havalandırma, aydınlatma ve ısıtma araçları ve düzenleri ile banyo-tuvalet düzeni için belirli plan ve ölçekler yapılmasına dair hükümler getirilmektedir.

Sözleşmede, mürettebat için öngörülen uyuma, yemek ve eğlence odalarının düzeni, havalandırma, aydınlatma ve yalıtımın sağlanması, ısıtma sisteminin rahat çalışması için hava şartlarına göre ayarlanabilir nitelikte olması, sistemin yangın, tehlike ve rahatsızlığa yol açmayacak şekilde kurulması, aydınlatma araçları ile uyuma, yemek ve eğlence odalarının yeterli düzeyde ışık alacak şekilde aydınlatılması, acil durumlar için ek bir aydınlatma sistemi bulundurulması hüküm altına alınmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, sözleşmede, geminin tonajına bağlı olarak belirlenen tek odaların ya da yatakhanelerin sözleşmede belirlenen boyutlarda olması, ranzaların boyutları ve yerleşik düzenleri, yemek odalarında gerekli masa, sandalye ve tefrişatın sağlanması, banyo ve duşluk sayısının belirlenmesi, 15'ten fazla mürettebatı bulunan ve üç günden fazla bir süre için sefere çıkan gemilerde ayrıca bir hasta bakım odası kurulması, burada gerekli tıbbî malzeme ve ilaçların bulundurulması konularında hükümler getirilmiştir.

Görüldüğü gibi, sözleşme, tüm ayrıntılarıyla gemi personelinin barınma şartlarını düzenlemiştir.

Bu yapılırken, lüks sayılabilecek, gemi sahiplerine veya işletmecilerine aşırı maliyet getirecek düzenlemelere yer verilmemiştir.

Günlerce, bazen haftalarca evinden, ailesinden uzakta, deniz üzerindeki bir gemide çalışmanın ötesinde yaşamak durumunda olan gemi personelinin barınma şartlarında elbette düzeltilmesi gereken hususlar olacaktır.

Böylece, gemi çalışanlarının ruh sağlığı, beden sağlığı korunmuş, gemilerde çalışma barışı sağlanmış olacaktır.

Başta Deniz İş Kanunu olmak üzere, gemi adamları, gemi personeliyle ilgili ulusal yasalar, yönetmelikler, uygulamalar karşılaştırılarak yapılan değerlendirme sonucunda, Mürettebatın Gemide Barınmasına İlişkin 92 Sayılı Sözleşmenin ülkemiz tarafından uygulanması da fevkalade olumludur.

Bu vesileyle, bu sözleşmenin, gerek gemi adamlarımıza gerekse gemi sahiplerine hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Sayın milletvekilleri, oturma düzenimiz, yüzünüzün Divana dönmesi şeklindedir. Sayın milletvekillerimizin bu oturma düzenine uymalarını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, başka söz talebi?.. Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

MÜRETTEBATIN GEMİDE BARINMASINA İLİŞKİN 92 SAYILI SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Konferansının 1949 ylında Cenevre'de yapılan 32 nci oturumunda kabul edilen "Mürettebatın Gemide Barınmasına İlişkin 92 Sayılı Sözleşme"nin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...Teşekkür ederim. 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul Etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekaleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekaleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, açıkoylamanın sonucunu ilan ediyorum:

Kullanılan oy sayısı: 207

Kabul: 207

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (1)

Sayın milletvekilleri, Gemiadamlarının Sağlık Muayenesine İlişkin 73 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

3.- Gemiadamlarının Sağlık Muayenesine İlişkin 73 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/500) (S. Sayısı: 167) (2)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu, 167 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Sayın Bayram Özçelik; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 167 sıra sayılı Gemiadamlarının Sağlık Muayenesine İlişkin 73 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Grubum adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, ülkemizin 1932 yılında üye olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü, 1919 yılında kurulan, evrensel ve kalıcı bir barışın sağlanabilmesi için sosyal adaletin gerçekleştirilmesini amaçlayan bir kuruluştur.

ILO, kurulduğu günden bu yana 184 sözleşme ve 194 tavsiye kararı almıştır. Bugüne kadar ülkemizin onayladığı sözleşme sayısı, Avrupa Birliğine dahil ülkelerin onayladıkları ortalama sözleşme sayılarından düşüktür.

Avrupa Birliğine tam üye olmaya aday ülkemizin mevcut denizcilik politikasının ve denizcilik mevzuatının Birliğin ortak politikasına entegre olma çalışmaları çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul gündemine alınmış olan 73 sayılı Gemi Adamlarının Sağlık Muayenesine İlişkin Sözleşme, Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Konferansının 6 Haziran 1946 tarihindeki 28 inci Oturumunda kabul edilmiştir.

Ülkemiz deniz filosunun büyüklüğü, denizcilik sektöründe çalışanların sayısı ve Boğazların mevcudiyeti gözönünde bulundurularak, sözleşmelerde öngörülen hükümlerin ülkemizde esasen mevcut olması ve çalışma mevzuatımızda öngörülen hükümleri engelleyici bir hükmün bulunmaması, Uluslararası Çalışma Örgütü ilkelerinin uygulanmasıyla gemilerde çalışanların yaşama ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve uluslararası ilişkilerimiz açısından bu sözleşmenin onaylanması uygun olacaktır.

Bunun sonucunda, denizcilik sektörünün gelişmesine yardımcı olunacak, Türk deniz ticaret filosuna mensup gemilerin uluslararası sularda rahatça ticarî faaliyette bulunma imkânı sağlanacak, Türk limanlarına uğrayan yabancı gemilerin sağlık ve güvenlik nedeniyle denetimlerine imkân tanınacaktır.

Sözleşme, yürürlüğe girdiği ülkede, ticarî amaçlı yük ve yolcu taşımacılığında kullanılan kayıtlı kamu ve özel mülkiyetteki açık deniz gemilerinde uygulanacaktır.

Sözleşmenin ülkemiz tarafından onaylanması, ulusal yasalar, yönetmelikler ve ulusal hukukumuz açısından herhangi bir olumsuzluğa sebep olmayacak, aksine, ILO ile ilişkilerimizin geliştirilmesi ve Avrupa Birliğine entegrasyon çalışmaları açısından uygun ve yararlı olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özçelik.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

GEMİADAMLARININ SAĞLIK MUAYENESİNE İLİŞKİN 73 SAYILI SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Konferansının 1946 yılında Seattle'da yapılan 28 inci oturumunda kabul edilen "Gemi adamlarının Sağlık Muayenesine İlişkin 73 sayılı Sözleşme"nin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Açıkoylamanın elektronik cihazla yapılması kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekaleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekaleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, açıkoylamanın sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 202

Kabul: 202

Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (1)

Sayın milletvekilleri, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

4.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu (1/521) (S. Sayısı: 146) (2)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 146 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Köylü. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 146 sıra sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemeleri Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bir davanın açılmış olduğu mahkemenin yaptığı inceleme sonunda verilen nihaî kararla, kural olarak, o dava çözümlenmiş olur. Bu durumda mahkemenin işi sona erer ve kararın icraı safhasına geçilmesi gündeme gelir. Ancak, davayı kaybeden taraf, mahkeme kararının kanuna aykırı olduğu düşüncesini taşıyabilir. Böyle bir düşünce normal karşılanmak gerekir; çünkü, kararı veren hâkim de sonuçta bir insandır ve ne kadar tecrübeli, bilgili ve dürüst olursa olsun, pekâlâ o da yanılabilir. Kararın gerçekten hukuka, kanuna aykırı olması mümkün olduğu gibi, sadece davayı kaybeden tarafta böyle bir zan doğması da mümkündür. İşte kanun yolu; yanlış olan veya yanlış olduğu sanılan nihaî mahkeme kararının daha üst bir mahkemede kontrol ettirilerek bir daha gözden geçirilmesi için taraflara verilmiş olan usulî bir imkândır.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Hukukî ve Ticarî Davalarda Kanun Yolu Sistemleri ve Usulleri İşlevinin Geliştirilmesi Hakkında 95/5 Sayılı Tavsiye Kararında da, İnsan Hakları ve Temel Hürriyetleri Koruma Sözleşmesinin 7 No'lu Protokolü gereği istinaf yoluna başvurulma imkânının tanınması gerektiği benimsenmiştir.

Günümüzde Fransa, Almanya, İsviçre, Avusturya, Belçika, Hollanda, Malta, Yunanistan, İngiltere, İskoçya, İsveç ve Norveç'te istinaf mahkemeleri halen faaliyet göstermektedir.

Ülkemizdeki gelişimine bir göz atarsak; 1879 yılında yürürlüğe konulan "Mehakimi Nizamiyenin Teşkilat Kanunu Muvakkati" ile "İstinaf" adı altında kurulan ikinci derece mahkemeler, 1924 yılında çıkarılan 469 sayılı "Mehakimi Şer'iyenin İlgasına ve Mehakimin Teşkilatına Ait Ahkâmı Muaddil Kanun" ile kaldırılmıştır.

Bu mahkemelerin çalışmalarına, adaletin süratle dağıtımına engel oldukları ve arzu edilen yararı sağlamadıkları gerekçesiyle son verilmiştir. Sözü edilen muvakkat kanun, ayrı bir istinaf mahkemesi kurmak yerine, bu görevi, ağır ceza ve asliye ceza mahkemelerine vermişti; ancak, bu mahkemelerin asıl görevlerinin yoğunluğu ve ağırlığı karşısında istinaf görevlerine yeterli zamanı ayıramamaları sonunda biriken iş ve davalar, içinden çıkılamaz derecede çoğalmış olduğundan, umulan yararlar da elde edilememiştir.

1932, 1952, 1963 ve 1975 yıllarında tekrar kurulması için tasarılar hazırlanmış ise de, bir türlü kanunlaşamamıştır.

Kanun yollarını, çeşitli bakımlardan gruplara ayırmak mümkündür. İstinaf ve temyiz şeklindeki ayırım, inceleme konusu karar üzerindeki kontrolün genişliği bakımından yapılan bir sınıflandırmadır. İlk derece mahkemesi maddî vakaya uygulanacak kanun hükmünü belirlerken veya hükmü yorumlarken hata edebileceği gibi, maddî vakaları incelerken ve takdir ederken de hata yapabilir. İşte, istinaf ve temyiz yollarının ayrılması, bu hataların bir grubunun veya her iki grubun ele alınması gerekip gerekmediği sorununa dayanmaktadır.

İstinaf mahkemesi, hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasındaki hatadan başka, maddî vakaların tespit ve takdirine ilişkin hataları da inceler. Onun için, istinaf mahkemesine, ikinci derecede bir olay mahkemesi adı da verilir. İstinaf mahkemesinde kural olarak davaya ait maddî vakalar yeniden incelenir, tahkikat ve yargılama safhaları, kural olarak, ilk derece mahkemesinde olduğu gibi yeniden cereyan eder. Bu açıdan bakıldığında, bazı hukuk sistemleri o kadar ileri gitmişlerdir ki, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen yeni vaka ve delillerin ilk defa istinaf mahkemesinde ileri sürülmesine dahi izin vermişlerdir, örneğin, Fransa'da olduğu gibi; fakat, bu durum, istinaf mahkemelerinin iş yükünü çoğalttığı ve yargılamayı yavaşlattığı gibi, ilk derece mahkemesini de lüzumsuz bir derece mahkemesi haline getirebilir; çünkü, taraflar, önemli delillerini, daha tecrübeli saydıkları istinaf mahkemesi hâkimlerinin incelemesine sunmak üzere ilk derecede saklı tutabilirler. Onun içindir ki, hazırlanan tasarıda, Batı ülkelerinde yeni çıkan kanunlarda ciddî bir mazeret bulunmaksızın ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen vaka ve delillerin istinaf mahkemesinde ileri sürülmesine imkân verilmediğini de gözönüne alarak, "üst mahkemede ... ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz" hükmü getirilmiştir. Böyle olmakla birlikte, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp de haksız yere reddedilip, incelenmeyen ya da ilk derece mahkemesinde gösterilebilme imkânı bulunmayan veya tarafın bu delili geç ileri sürmesinde bir kusurunun bulunmadığı deliller üst mahkemede incelenebilecek; ayrıca, üst mahkemenin resen gözönüne alıp inceleyebileceği hususlar, taraflarca da ileri sürülebilecektir. Yine, tahkikat ve yargılamayı mümkün olduğu kadar süratlendirmek için, üst mahkemede karşı dava açılamaz, davaya katılma isteminde bulunulamaz, davanın ıslahı istenemez.

Değerli milletvekilleri, üst mahkemelerin görevlerini ne şekilde yapacağına dair, size, kısaca açıklamalarda bulundum. Şimdi, üst mahkemeler ile Yargıtay arasındaki farkları ve üst mahkemelerin kuruluş şekillerini kısaca izah edeceğim.

İstinaf mahkemelerine mukabil, Yargıtay, bir olay mahkemesi, bir derece mahkemesi değildir; çünkü, tahkikat ve yargılama yaparak karar vermez. Yargıtay, sadece diğer mahkemelerden verilen kararları kanuna, hukuka uygunluk bakımından inceler ve denetler; o, bunu yaparken, kanunların uygulanmasında birliği sağlamaya çalışmaktadır. Bu itibarla, Yargıtaya, hüküm ya da kanun mahkemesi adı da verilir. Fonksiyonu gereği istinaf mahkemeleri çeşitli yerlerde kuruldukları halde, Yargıtay, kural olarak ancak bir yerde kurulur; o halde, Yargıtay, en yüksek adlî mercidir; bu sıfatla, mahkemelerden verilen kararları denetler ve hukukun uygulanmasında ve yorumlanmasında ülke içinde birliği sağlar.

Üst mahkemelerin kuruluşu da kısaca şu şekildedir: Her üst mahkemede bir başkan bulunur. Üst mahkeme, hukuk ve ceza dairelerinden oluşur ve gerekli hallerde daire sayısı artırılıp azaltılabilir. Tasarımızda, üç hukuk, iki ceza dairesinden bahsedilmektedir. Daireler, toplu hâkim esasına göre kurulmuş olup, bir başkan ile yeteri kadar üyeden meydana gelmektedir. Her daire, bir başkan ve iki üyeyle toplanır. Üst mahkeme başkanı ile daire başkanlarından oluşan kurul, başkanlar kurulu olarak adlandırılmaktadır. Her üst mahkemede, ayrıca bir cumhuriyet başsavcısı ile yeteri kadar cumhuriyet savcısından oluşan cumhuriyet başsavcılığı, üst mahkeme başkanı, üst mahkeme cumhuriyet başsavcısı ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından daire başkanları arasından seçilen, bir üyeden oluşan bir üst mahkeme adalet komisyonu vardır.

Her üst mahkeme dairesinde, üst mahkeme başkanlığında, üst mahkeme cumhuriyet başsavcılığında ve üst mahkeme adalet komisyonunda bir yazı işleri müdürlüğü, cumhuriyet başsavcılığında ve üst mahkeme adalet komisyonunda bir yazı işleri müdürlüğü bulunmaktadır. Üst mahkemenin, üst mahkeme başkanının, başkanlar kurulunun, hukuk dairelerinin, ceza dairelerinin, daire başkanlarının, üst mahkeme üyelerinin, cumhuriyet başsavcısının, cumhuriyet savcılarının, adalet komisyonunun görevleri tasarıda tek tek sayılmıştır. Keza, üst mahkeme başkanlığına, daire başkanlıklarına ve üst mahkeme üyeliklerine atanma şartları da tasarıda belirtilmiştir.

Kanaatimizce, üst mahkemenin ihdası kaçınılmaz bir zorunluluktur. Yargıtay, kendisine atfedilen asıl görevi, ancak bu mahkemelerin kurulmasıyla yapabilecektir. Yargıtay, bir derece mahkemesi değildir, onun bu alandaki her türlü faaliyeti hayal kırıklığıyla sonuçlanmaya mahkûmdur; çünkü, Yargıtay bir derece mahkemesinin fonksiyonu gereği sahip bulunduğu çalışma usulleri ve teşkilatlanmadan, donatılmış olduğu hukukî araçlardan ve imkânlardan yoksundur. Yargıtayı hem kontrol ve hem de olay mahkemesi olarak çalıştırabilmemiz mümkün değildir. Onun asıl görevi yürürlükteki hukukun, ülke içinde yeknesak bir şekilde uygulanmasını sağlamaktır.

İstinafa şiddetle ihtiyaç vardır; ancak, istinafa ihtiyaç vardır diye Yargıtaya istinaf görevi vermek, onu Yargıtaylıktan çıkarıp, istinaf mahkemesi yapmak demektir; o zaman da, onun üstünde Yargıtay ihtiyacı yüzünden, tam ve hakiki bir Yargıtay kurmak gerekecektir veya daha gerçekçi davranarak aynı ihtiyaç nedeniyle onun altında istinaf mahkemeleri meydana getirmek icap edecektir.

Değerli milletvekilleri, bölge adliye mahkemelerinin isimlerini genellikle konuşmamda istinaf olarak telaffuz ettim. Bu, zaman almamak bakımından yapılmış bir uygulamadır; onun için, bu konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. İstinaf mahkemelerinin kurulabilmesi için gerekli kalifiye eleman ve maddî imkânın mevcut olup olmadığına gelince; bu, kanaatimce, yürütme organının sorunudur ve yürütme organının, üst mahkemelerin kurulması için harekete geçtiği takdirde ve ölçüde, onun gerektirdiği bütün tedbirleri alarak bu sorunu halledeceğini canı gönülden kabul ediyor ve buna inanıyoruz.

Bunun için, yargı bağımsızlığı ve hâkim güvencesinin her türlü tereddütten uzak olarak gerçekleşmesi, iyi yetişmiş, yetenekli hukukçuların mesleğe kazandırılması için özendirici tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Hükümetimizin, bu tedbirleri alacağına ve en kısa zamanda, büyük bir devrim niteliğinde olan bölge adliye mahkemelerini kuracağına olan inancımızı burada belirtiyor, bu düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Köylü.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan kanun tasarısıyla, uzun süredir hukukumuzda yer almayan istinaf mahkemeleri, yeniden, hukuk sistemimize "bölge adliye mahkemeleri" adıyla girmektedir.

Biraz önce konuşan İktidar Partisine mensup milletvekili arkadaşım da, kanun tasarısında bölge adliye mahkemeleri denilmesine rağmen, doğru tanım olan "istinaf mahkemeleri" tabirini kullandı; doğru tanım odur, tasarının tanımı, bölge adliye mahkemeleri tanımı doğru bir tanım değildir.

Bilindiği gibi, 5.6.1879 tarihinde çıkarılan Mehakimi Nizamiyenin Teşkilat Kanunu Muvakkati ile ilk defa istinaf mahkemeleri kurulmuş idi. 1879 yılında, Almanya'da da, aşağı yukarı aynı, istinaf mahkemeleri kurulmuş idi; eşzamanlı olarak, Osmanlıda da kurulmuş idi; ancak, cumhuriyet kurulduktan sonra, 24 Nisan 1924 tarihinde 469 sayılı Mehakimi Şer'iyenin İlgasına ve Mehakimin Teşkilatına Ait Ahkâmı Muaddil Kanununun 9 uncu maddesiyle, uygulamasının başarılı olmadığı ve işleri uzattığı gerekçesiyle kaldırılmıştır.

Sayın milletvekilleri, bölge adliye mahkemeleri adıyla yeniden kurulmak istenen istinaf mahkemeleri nedir, ne işe yarar, nasıl yargılama yapar, temyizden farkı nedir; bu hususların bilinmesinde yarar vardır.

Gerçek şudur ki, istinaf mahkemelerinin, hukukçu olmayan sayın milletvekillerince anlaşılması, epeyce zor olacaktır; zira, istinaf mahkemeleri konusunda hukukçular arasında dahi bir oybirliği bulunmamaktadır. Henüz, adı dahi tartışmalı olan mahkemeler, yeteri kadar bir tartışma süreci olmadan, hukukumuza, bölge adliye mahkemeleri adıyla yeniden getirilmektedir. Adında dahi ittifak yoktur.

Gerek uygulayıcılar ve gerekse de bilim adamları arasında tartışılan, henüz kapsamı dahi tam olarak belli olmayan istinaf mahkemelerine genel bir tanım vermek de oldukça güçtür; ancak, en genel tanımlamasıyla "istinaf mahkemeleri, bir üst derece mahkemesi olup, Yargıtay ile ilk derece mahkemesi arasında yer alır" tanımlaması, en az yanlışı içeren tanımlamadır.

Bundan sonra sık sık karşımıza çıkacağı için, istinaf kavramının da anlaşılması gerekmektedir. İstinaf, kelime olarak, yeniden başlama anlamını taşımaktadır; hukuk tekniğinde ise bir kanun yoludur. Bildiğiniz gibi, kanun yolları, itiraz, istinaf, temyiz, tashihi karar temel başlıkları altında toplanabilir.

Sayın milletvekilleri, istinafın daha iyi anlaşılabilmesi için, temyizden farkını ortaya koymak gerekir. Bilindiği gibi, temyiz, ilk derece mahkemelerinde verilen kararların temyiz mahkemelerince -yani, içtihat mahkemelerince- hukuka uygunluğunun denetlenmesidir. Bu kanun yoluyla, ülkede içtihat birliği sağlanmaktadır. Temyiz yoluyla, mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığı denetlenmektedir. Oysa, istinafla, maddî olguların denetimi söz konusudur, vakalar denetlenmektedir. Bir de genişletilmiş temyiz vardır. Bizdeki uygulama da genişletilmiş temyiz biçimindedir. Bu yolda, temyiz mahkemesi, ilk derece mahkemesinin kararlarını, hem hukuka uygunluk yönünden hem de maddî olgunun değerlendirilmesi yönünden denetime tabi tutmaktadır; yani, teknik deyimiyle, hem hukuka uygunluk denetimi hem de vaka denetimi yapmaktadır. Bizim Yargıtayımızın yaptığı da genişletilmiş temyizden ibarettir.

Sayın milletvekilleri, yine, bir kanun yolu olan istinaf ise, esas itibariyle, sadece vaka denetiminin söz konusu olduğu bir yoldur, ilk derece mahkemelerince verilen kararların yeniden ve baştan -maddî meseleler, olaylar önce olmak üzere- kontrol edilmesidir. İstinafın en önemli özelliği, maddî meselenin -yani, olayların- yeni baştan değerlendirilmesi, yeniden tanıkların dinlenmesi, yeniden delillerin toplanması, yeniden gerekli keşif ve incelemelerin yapılmasıdır. Teknik anlamıyla, istinaf yolu budur; temyizden ayrılan yönü de budur; üst derece hâkiminin delille temas etmesidir.

Bizde, bu tasarının kabul edilen şekliyle ve usuldeki değişikliklerle, geniş anlamda istinaf değil, dar anlamda istinaf kabul edilmiştir; yani, istinaf mahkemesi, sadece itirazlı noktalarda yeniden yargılama yapacaktır. Ancak, istinaf dilekçesinde, her hususa itirazı engelleyecek bir hüküm yoktur; isteyen her taraf, istinaf dilekçesinde, tanığın yeniden dinlenmesini veya yeni tanık dinlenmesini talep edebileceği gibi, yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi ve sair hususları talep edebilir ve uygulamada da, bu, böyle olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, istinaf bir ihtiyaç mıdır; bu husus çok tartışmalı noktadadır. Teorik olarak, ilk derece mahkemesinin kararlarının maddî olgular yönünden gözden geçirilmesi fikri, son derece cazip olabilir ya da cazip gelebilir; hatta, adil yargılamanın şartı gibi gözükebilir; ancak, teorideki kimi görünümler, pratikte yanıltıcı olabilmektedir.

İstinaf taraftarları başlıca gerekçeler olarak, hukukçular arasında, diyorlar ki: "Adil ve güvenilir bir yargılama için, ilk derece mahkemelerinin kararlarının yeniden, bir üst dereceli mahkemede, delillerle de temas ederek, olgular yönünden incelenmesi şarttır."

Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 No'lu Protokolünde, bir mahkeme kararının diğer mahkeme tarafından gözden geçirilmesi ilkesi vardır; ama, bu şart da değildir, sakın yanlış anlaşılmasın, böyle bir zorunluluk yoktur; fakat, böyle bir ilke vardır.

İkincisi, istinaf taraftarları "istinaf mahkemeleri, ilk derece mahkemeleri ile Yargıtay arasında bir filtre, süzgeç görevi görecektir; böylelikle Yargıtayın iş yükü düşerek, yargılama hızlanacaktır" demektedirler.

Üçüncüsü "istinaf mahkemeleri tecrübeli hâkimlerden oluştuğu için, ikinci defa yapılan yargılama, vatandaşı daha da tatmin ederek, adaletin daha iyi gerçekleşmesine katkıda bulunacaktır" denilmektedir.

Genel olarak, istinaf taraftarlarının, istinafı savunurken değindikleri noktalar bunlardır, görüşleri bu doğrultudadır. Oysa, gerçeğin kendisi böyle midir; onu incelemek lazım.

Bizde, yargılamadaki en temel şikâyetler nelerdir değerli arkadaşlarım; bizde, yargılamadaki en temel şikâyetler;

1.- Davaların uzun sürmesi,

2.- Davaların yeterince incelenememesi,

3.- Verilen kararların yeterli gerekçeyi taşımaması,

Noktasındadır.

Tabiî, bütün bu şikâyetler, usul yasalarından kaynaklanmamaktadır. Hâkimlerin üzerindeki iş yoğunluğu, hâkim eksikliği, personel yetersizliği, fizikî mekân yokluğu, diğer kurumların savsaklaması, pek tabiî ki usul yasalarımızdaki eksiklikler, bilirkişi sorunu, savunmadan kaynaklanan gecikmeler gibi hususlar, yargının gecikmesi üzerinde etkili olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bunların ışığında, istinaf mahkemeleri -yani, bölge adliye mahkemeleri- yargının içerisinde bulunduğu duruma çözüm olabilecek midir; bu konuyu değerlendirelim.

Birincisi, bölge adliye mahkemeleriyle, yargılama sistemimize bir dişli daha eklenmektedir. Böylelikle, yargı, daha da ağır, daha da geç, dolayısıyla daha da bezdirici hale gelecektir. Yargı, iddianın aksine, hızlanmayacaktır.

İkincisi, iddiaların aksine, bölge adliye mahkemeleri, bir süzgeç görevi yapamayacaktır. Bu, ülkemizin gerçeklerine aykırıdır. İstinafta hak elde edemeyen, eğer temyize başvurma hakkı varsa, bunu sonuna kadar kullanacaktır; kimsenin zerre kadar tereddütü olmasın. Hatta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini de nazara alırsak, Türk yargısı, dört dereceli hale gelecektir. Kimi davalarda nihaî kararı bölge adliye mahkemelerinin verecek olması, hem istinaf mahkemelerinin gerekçesi olarak ileri sürdüğümüz adil yargılama ilkesine aykırı düşeceği için hem de ülkede içtihat bütünlüğünün bozulmasına neden olacağı için doğru değildir.

Üçüncüsü, bölge adliye mahkemeleri, yeniden inceleme, yani istinaf yapacağına göre, yeniden keşif, yeniden bilirkişi incelemesi, yeniden tanık dinleme ve sair hususlar, burada yeni bir birikmeye, yeni bir gecikmeye neden olacaktır. Dinlenecek tanıkları tarafların getirdiğini varsaysak bile -ki, ceza davalarında bu böyle olmayacaktır, olmaması gerekir- keşifleri kim yapacaktır?! İstinabe yoluyla yapılacak keşfin, bidayet mahkemesinin keşfinden ne farkı vardır?! Böyle bir yargılamanın nasıl önüne geçilecektir?! Bu, gerçekçi bir durum değildir. Ülkemiz büyümüştür, 70 000 000'a ulaşmıştır, ilişkiler giriftleşmiştir; bu nedenle de, adliyeye yansıyan işler çoğalmaktadır. Türkiye'de, yargının sorunlarını istinafla çözmek çok kolay değildir.

Dördüncüsü, iddiaların aksine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 No'lu Protokolündeki prensip ihlal olunmaktadır. Şöyle ki, 7 No'lu Protokol, yargılamanın ikinci dereceden geçmesini öngördüğü gibi, aynı zamanda, makul sürede bitmesini de öngörmektedir. Bu sistem içinde, makul sürede yargılama yapmak mümkün değildir, değerli arkadaşlarım. Fransa'da bile -ki, Fransa, İmparator Napolyon'dan bu tarafa, geleneğinde istinaf olan bir ülkedir- bir hukuk davası, istinaf mahkemesinde ortalama 27,6 ayda görülmektedir. Bu, Fransa'nın en gelişmiş yeri olan Paris istinaf mahkemelerinde 14,4 aya düşebilmektedir; yani, Fransa'da bile... Bunun ülkemizde seneler olacağını kestirmek işten bile değildir. Kaldı ki, Avrupa'da dahi, istinaftan çok bidayet mahkemelerine önem vermek, yani, ilk derece mahkemelerine önem vermek giderek yaygınlaşmaktadır. Nitekim, yeni Alman kanununda istinaflar geri plana çekilmiş, birinci derece mahkemeleri kuvvetlendirilmiş, birinci derece mahkemesi hâkimine tarafları yönlendirme imkânı tanınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, geciken adalet, adalet değildir. Nitekim, Alman Anayasa Mahkemesi, bir kararında, adaletin tevziinde gecikmenin, vatandaşın dürüst, adil ve yasal yargılanma hakkını ihlal edeceğini ve uzun usul işlemlerinin, suçluyu, davanın objesi haline getireceğini ve onun anayasal hakkını ihlal edeceğini belirtmiştir. Türkiye gerçeğinde bu durum çok daha çarpıcı yaşanacaktır. Hatta, birkısım ceza davaları istinaflarda zaman aşımına uğrayacaktır.

Beşincisi, kurulacak bölge adliye mahkemelerine, doğal olarak, iyi yetişmiş, parlak yargıçlar atanacaktır; atanacağından dolayı, doğal olarak, birinci derece mahkemeleri zayıflayacaktır. Türkiyemizde, ne yazık ki, çok iyi yargıç sayısı çok fazla değildir; bu gerçeği de görmek durumundayız. Ayrıca, birinci derece mahkemeleri, nasıl olsa olay istinafa gidecektir, istinafta değerlendirilecektir diyerek, gerekli özeni, üzerine düşen özeni de göstermeyecektir.

Altıncısı, yargılama, ucuz ve seri olmayacaktır değerli arkadaşlarım. Türkiye'nin sadece belli illerinde -önce, Adalet Bakanlığının öngördüğü 15 ilmiş, sonra 8'e kadar düşürülmüş bu; ben, bunun üzerinde çok duruyorum- 8 ilde kurulacak olan istinaf mahkemelerinde dava takibi oldukça masraflı olacaktır. 8 bölgede var. Siz tanık dinleteceksiniz. Hele hele, buralardaki mahkemeye tanık götürmek, keşif yaptırmak, iyice altından kalkılamaz bir masraf haline dönecektir. Düşününüz ki, Türkiye'nin 8 ilinde kurulacak bu mahkemeye ilinden kalkıp gideceksin. Bütün bu masrafların, davanın değerini, müddeâ bihini aşar nitelikte olacağına kuşkunuz olmasın.

Yedincisi, tasarı, gerçekçi ve Türkiye'ye uygun değildir.

Değerli arkadaşlarım, Yargıtayımız, 21 hukuk, 11 ceza dairesiyle çalıştığı halde ve tanık dinlemediği, keşif yapmadığı halde, yani, denetlemeyi sadece dosya üzerinden yaptığı halde tıkanmış durumdadır. Dikkat buyurun; 21 hukuk, 11 ceza dairesi var, denetlemeyi dosya üzerinden yapıyor. Siz, istinaf yoluna da, Yargıtaya gelen dosya sayısı kadar dosya geleceğinden kuşku duymayın. İnsanlar bu defa istinafa gidecek. O zaman, 8 bölgedeki istinaf mahkemesine, hem tanık dinlettirerek hem keşif yaptırarak hem de diğer delillerle temas ettirerek nasıl denetleme yaptıracaksınız?!

Bu itibarla, kurulması düşünülen 8 civarındaki bölge adliye ya da istinaf mahkemesi, tüm Türkiye'deki davaları, hem de delillerle temas ederek ikinci derece mahkemesi olarak inceleyebilme olanağına sahip değildir. Kaldı ki, Fransa'da dahi 30'un üzerinde istinaf mahkemesi vardır; hem nüfusu hem yüzölçümü hem de dava sayısı bizden az olduğu halde.

Sayın Adalet Bakanı kimi konuşmalarında bölge adliye mahkemelerinin bölge idare mahkemelerine paralellik arz edeceğini söylediği halde, 8 adet bölge adliye mahkemesi kurulması düşünülmektedir. Oysa...

Sayın Bakanım, 24 müdür bölge idare mahkemesi?

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Evet.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - 24 adet bölge idare mahkemesi vardır. Sadece itirazlara dosya üzerinden baktığı halde, bölge idare mahkemeleri dahi tıkanmış durumdadır. Bölge adliye mahkemelerine gelecek iş yükü, Yargıtaya gelenden daha az olmayacaktır; kimsenin bundan kuşkusu olmasın. Avrupa'da bile istinaflarda -buraya dikkat edin arkadaşlar, istinaf yargıyı hızlandırır diyenlere- 17 yıl süren davaların olduğu unutulmamalıdır.

Sekizincisi, bir başka mahkemenin yükünü azaltmak için bir başka mahkeme kurulmaz. Yargıtayın iş yükü fazla diye kurulacak bölge adliye mahkemeleri, Yargıtayın iş yükünü azaltmak bir yana, yeni sorunların doğmasına neden olacaktır. Görüşülen yasa tasarısıyla ve görüşülecek olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısıyla, bölge adliye mahkemelerine, hukuka uygunluk denetim yetkisi de verilmektedir; bu, çok tehlikeli bir durumdur. Bizim tasarımızda, bölge adliye mahkemeleri, vaka denetiminin yanı sıra, hukuka uygunluk denetimi de yapmaktadır. Ülkede içtihat bütünlüğünü ve dolayısıyla hukuk bütünlüğünü bozacak şey budur. Ayrıca, ülke bütününde bölgesel otoritelerin doğmasına yol açacaktır. Bu durum, üniter devlet yapısıyla da çelişki yaratacaktır.

Dokuzuncusu, yargımızın çok önemli boyutlarda, çok çeşitli sorunları vardır; ancak, ne yazık ki, bütçemizin ancak onbinde 71'ini, yani, yüzde 1'inden çok azını Adalet Bakanlığına ayırabilmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, bütçe konuşmasında da biz buna değinmiştik. Bu kaynak kıtlığı nedeniyle, daha önce yasalaşan çocuk mahkemeleri, trafik mahkemeleri ve aile mahkemelerinin adı var kendi yokken, yeni kurulacak bölge adliye mahkemelerinin de yargıyı etkin, hızlı bir hale getirmeyeceği, tam aksine, içinden çıkılmaz bir keşmekeş içine sokacağı kesindir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Eraslan.

Sözlerinizi toparlar mısınız.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Kaldı ki, Türkiye Barolar Birliği ve barolar da, savunma mesleğinin örgütleri olarak yıllardır yargının sorunlarıyla iç içe yaşamaktadır.

Barolarımızın görüşü de, bu aşamada, istinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemi içinde yer almasının yargıya hiçbir olumlu katkıda bulunmayacağı doğrultusundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa'daki uygulamalarında istinaf mahkemeleri, Fransa dışında, aşağı yukarı tümüyle -Malta'yı filan saymıyorum federatif ülkelerde uygulanmaktadır- bir çeşit eyalet mahkemesi niteliğindedir. Sadece Fransa üniter yapıya sahiptir; onun da, İmparator Napolyon'dan bu tarafa geleneğinde vardır.

Bu husus, Türk yargı sistemi içerisinde yeteri kadar sorun doğuracak niteliktedir. Reform yapıyoruz düşüncesiyle, Türk yargı sisteminde yeni sorunlar yaratılmamalıdır, yeni bölgesel otoriteler yaratılmamalıdır, ülkenin hukuk ve içtihat birliği bozulmamalıdır. Hem, unutulmamalıdır ki, Türkiye'de maddî imkânları belli bir seviyeye getirmedikçe, altyapı ve personeli geliştirmedikçe, sırf kanunlar yaparak yargı reformuna ulaşmak mümkün değildir. Bu itibarla, önce hastalığı doğru teşhis etmek gerekir.

Değerli milletvekilleri, yargının adil, etkin ve süratli olmasına hiçbir katkısı bulunmayan, tersine, yeni sorunların doğmasına neden olacak olan ve teknik olarak da istinaf niteliğinde olmayıp da bölge yargıtaycıkları niteliğinde olacak olan ve bu sebeple içtihat ve hukuk bütünlüğünü zedeleyecek olan bu kanun tasarısına, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ret oyu vereceğimizi bildirir; şahsım ve Grubum adına, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan tasarıyla ilgili olarak bazı hususları dile getirmeye ve birkısım yanlış anlamaları da ortadan kaldırmaya gayret edeceğim. Burada ifade edildiği gibi, Türkiye'de hukuk sistemi, gerek hukuk alanında gerekse ceza alanında, iki dereceli mahkemeler tarzında yargı hizmeti sürdürmektedir; ilk derece mahkemesi ve üst derece mahkeme.

İlk derece mahkemesi, davaya ilk kademede bakan yargı organıdır. Bu mahkeme, tahkikat ve yargılama yapar ve somut uyuşmazlığı, kanunları uygulamak suretiyle çözmeye çalışır. Onun içindir ki, ilk derece mahkemelerine "olay mahkemeleri" ya da "hüküm mahkemeleri" diyoruz.

Üst derece mahkeme ise, bizde Yargıtaydır. İlk derece mahkemesinde dava görülüp hüküm verildikten sonra, temyiz yoluna müracaat edildiğinde, hüküm ve hükmün dayandığı yargılama, hukuka ve kanuna uygunluk açısından Yargıtay tarafından incelenmekte, onanmakta ya da bozulmaktadır.

Hemen hemen bütün ülkelerde davalar ilk dereceden sonra ikinci derece -üst mahkeme ya da istinaf mahkemesi olarak- mahkemeler tarafından görülmekte, temyiz mahkemeleri de hukuka uygunluk açısından meseleye bakmaktadır. Dolayısıyla, somut uyuşmazlıkta doğru ve adil karar verilmiş olup olmadığını denetlemek için yeniden müzakere edilmesine ihtiyaç var. Bu neviden sistemlerde, yargı üç derecelidir ve istinaf mahkemesi denilen mahkeme ise, ikinci derece mahkeme olarak görev yapmaktadır.

Aslında, istinaf mahkemesi, bizim toplumumuzun tarihte, geçmişte yabancı olduğu bir konu değildir. Tanzimatla beraber, Türkiye'nin, Osmanlı Devletinin yeni hukuk düzenine geçmesiyle birlikte, 1924 yılına kadar bu uygulanmıştır. 1924 yılında istinaf mahkemelerinin kaldırıldığı doğrudur; ancak, bunun gerekçesini doğru ortaya koymak lazım; o gün neden kaldırıldı, bugün neden ihtiyaç var.

1924 yılında bu mahkemelerin kaldırılmış olmasının sebebi, istinaf mahkemelerinin yurt sathına sistemli bir şekilde yayılamayıp sadece büyük şehirlerde kurulmuş olması ve özellikle ehil hâkim bulunamamasıdır. Osmanlı ülkesinde cumhuriyete kadar, 1924'e kadar gelen süre içerisinde arka arkaya yaşanan savaşlar, o ülkenin aydın kesimini, bunlar içerisindeki hâkim, hukukçu sayısını büyük ölçüde azaltmıştır. Özellikle, Çanakkale Harbinin bir yedek subay harbi olduğunu herkes bilmektedir. Dolayısıyla, 1924'te bu mahkemelerin kaldırılmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi, yeterli hâkimin bulunamamış olmasıdır. Hatta, hukuk mezunu sayısı az olduğu için, kıdemli hâkimler bulunamıyor, bunun yerine zabıt kâtipliğinden, hatta mübaşirlikten gelme insanlar buralarda görev yapıyor; ilk hukuk mezunları da ilk derece mahkemelerinde...

O sebeple, böyle bir yokluğun sonucu olarak, istinaf mahkemeleri kaldırılıyor. Ancak, 1929 yılına gelindiğinde -meselenin önemli kısmı burasıdır- bir taraftan istinaf mahkemelerini kaldırıyoruz; ama, ona karşılık, mehaz kanunda olmayan, usul kanunumuza bir hüküm ilave ediyoruz. O da, tashihi karar yolu. Şimdi, tashihi karar yolu başka ülkelerde yok, bizde var. Neden; çünkü, istinaf yerine, acaba tashihi karar yoluyla... Eğer dava uzuyorsa, şimdi -zaten avukatlık yapan, hukuktan gelen arkadaşlarımız biliyor ki- neredeyse hemen hemen bütün davalara bir tashihi karar yolu açılmakta, yine aynı yola gidilmektedir. Dolayısıyla, "tashihi karar yolunun kabul edilmiş olması, istinaf mahkemelerinin olmamasından doğan hukukî boşluğu ortadan kaldırmak için bulunmuştur" diyor. Bu, sadece bizim görüşümüz değil; Türkiye'de iyi bir usul hukukçusu olduğunda herkesin ittifak ettiği değerli Prof. Dr. Necip Bilge'nin de görüşü böyledir. Demek ki, karar düzeltme yolu, tamamen, Osmanlı ve Türk hukukuna mahsus bir yoldur.

1970'li yıllarda İsrail hukukunda da karar düzeltmeye benzer bir kurum mevcuttu. Caziptir, ilgi çekicidir ki, o dönemde İsrail'de de istinaf mahkemesi mevcut değildi. İsrail, ne zaman ki, istinaf mahkemelerini kurdu, bu defa da tashihi karar yolunu usul hukukundan çıkardı. Dolayısıyla, istinaf kabul edildiği zaman, karar düzeltme yolunu ortadan kaldırmak gerekecektir.

Öte yandan, yanlış anlaşılan bir konu daha var. Biz, bölge adliye mahkemelerinin kurulmuş olmasını, Türkiye'de yargının uzun sürmesinin tek çaresi olarak gündeme getirmiş olmuyoruz. Eğer meseleyi böyle kabul edersek, istinaf mahkemelerini çok basit bir sebebe indirgemiş oluruz. Bir taraftan, şüphesiz, yargının hızlanması lazım; ama, yargılama yaparken de iki şeye dikkat etmemiz kesindir. Acele karar çıkaracağız diye;

1- Adil yargılama ilkesinden vazgeçemeyiz.

2- Verdiğimiz hüküm, hak ihlali sonucunu doğurmamalıdır.

Özellikle içinde yer almaya çalıştığımız Avrupa Birliği müktesebatı açısından konuya baktığımızda, bir taraftan, tabiatıyla, süratle ihtilafların çözülmesi arzu edilmekte; ama, diğer taraftan, sürati öne çıkararak, adil yargılama ilkesine aykırı, hak ihlali sonucunu doğuracak hüküm tesisine matuf bir yargılamayı da yapamayız. İşte, onun içindir ki, bugün, Batı hukukunda en çok üzerinde durulan konulardan bir tanesi, adil yargılama ilkesine ve hak ihlali sonucunu doğurmayacak bir hükme varabilmenin yolu, üç dereceli bir yargılama sistemini kabul etmektir. Bu da, şahsen bizim, Bakanlığımızın görüşü değildir; onunla birlikte, yine bir değerli usul hukukçusu olan Prof. Üstündağ'ın da görüşü bu yöndedir.

Şimdi, bir de Türkiye'deki tatbikata bakalım; igki dereceli mahkeme. Normal şartlarda Yargıtay, bir temyiz mahkemesi, bir içtihat mahkemesi; ama, gelin görün ki, her yargı yılını açış konuşmasında Yargıtayın iş yükünün fazlalığından bahsedilir. Bugün, 450 000'in üzerinde dava vardır ve bu 450 000'in üzerindeki dava, 21 hukuk dairesi, 11 ceza dairesinden müteşekkil bir Yargıtay düzeni içerisinde görülmeye çalışılmaktadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde 250 üyeden müteşekkil bir Yargıtay düzeni, bir Yargıtay sistemi de yoktur. Böyle olunca, 450 000 davayı matematiksel olarak 32 daireye böldüğünüzde, her bir dairenin ne kadar büyük bir iş yüküyle karşı karşıya olduğu ortadadır.

Şimdi, Yargıtay, bir taraftan bidayet mahkemesi rolünü görüyor, üsteleniyor, öbür taraftan da, içtihat üretmeye, hukuk açısından önüne gelen davaları incelemeye çalışıyor., Bu kadar iş yükü altında ne kadar incelendiğini siz de takdir edersiniz. Dolayısıyla, o zaman ne olacak; Yargıtayın iş yükünü azaltmanın yolu olarak, olmadı 32 daire, bir 10 tane daire daha ilave edeceksiniz. Bunu söylediğiniz zaman, Yargıtay ayağa kalkar; daire sayısının artırılmasına da karşıdır.

Zaten, bu kadar çok üst derece üyelerden ve hâkimlerden müteşekkil bir Yargıtayın hukuk üretmesi, dünyanın hiçbir yerinde mümkün olmadığı gibi, bizde de mümkün değildir. Onun için... Biz, bu neviden sistemleri Fransa'dan aldık; Türkiye'deki birçok -Sayıştay da dahil- müessesemizin mehazı Fransa'dır. Şimdi, Fransa'da ise, ikiyüz yıl içerisinde -ikiyüz yıl; nüfusu, yaklaşık olarak, Türkiye'ninkine yakın- Fransa'da, temyizde çalışan hâkim sayısı 91'dir. Bizde, 250 hâkim 450 000 dava ve bugün geldiğimiz nokta da ortadadır.

Dolayısıyla, biz, bu tasarıyla, esas itibariyle, tabiatıyla, bir taraftan, yargının hızlandırılmasını istiyoruz; üç dereceli bir yargılama yapmak suretiyle, Türkiye'de, adil bir yargılamanın tesis edilmesini, hak ihlali sonucunu doğurmayacak bir yargılamanın yapılmasını istiyoruz; ama, öbür taraftan da, Yargıtayın, gerçekten, bir içtihat mahkemesi olmasını istiyoruz. Parlamenter sistem açısından, Yargıtayın, bu görevini, bu şekliyle yerine getirmesinde de, doğrusu, zaruret vardır; çünkü, biz, buradan kanunları çıkarıyoruz; kanunların Türkiye'nin her tarafında aynı uygulanması lazım. Bu kadar iş yükü altında, doğru dürüst içtihat üretmekte, içtihat birliğini sağlamakta ciddî zorluklar olduğu için, bunun beraberinde getirdiği pek çok hak kayıpları vardır; buna da, zaman zaman şahit oluyoruz.

Onun için, istinaf, Türkiye'de kaçınılmaz bir yargılama kademesidir. Bunun yapılmasında sayısız zaruret var. Eğer, biz, iki dereceli mahkeme sistemine devam edersek, o zaman, tersinden, başka bir şey yapıyoruz; Yargıtayı istinaf seviyesine indirmiş oluyoruz. Şimdi, Yargıtay, en yüksek yargı mercii, içtihat üretecek merci; ama, bugünkü haliyle o görevini yapamıyor; ikinci derece mahkeme görevini yapıyor, istinaf görevini yapıyor. Dolayısıyla, biz, taşları yerli yerine oturtmaya ve Türkiye'de, gerçekten, hukuku tesis etmeye, hukuk devletini tesis etmeye gayret ediyoruz.

Tabiatıyla, burada, söylenen bazı eksiklikler var; onlara benim itirazım yok. Geçen hükümetler döneminde, yargıya ayrılan payın az olduğunda şüphe yoktur; ama, bu azlığı gerekçe göstererek, doğru bir işin yapılmasını engellemek de doğru değildir, ona karşı çıkmak da doğru değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, eğer, bu meseleye, adalete öncelik veriyorsa ki, verecektir, vermek mecburiyetindedir; vermediği takdirde, alternatif adaletin Türkiye'de yürürlüğe gireceğini hep ifade etmeye çalışıyoruz; ona, mafya adaleti diyorlar. Dolayısıyla, biz, taşları yerine oturtup... Bu bütçede de önemli artışlar yapılmıştır, hem parasal olarak hem de başka türlü, Adalet Bakanlığına sağlanan birkısım imkânlardan dolayı.

Şimdi, burada, yanlış olan bir başka husus daha var, onu da ifade etmeye çalışayım. Sayın Orhan Eraslan, çok dikkatli, çok müdekkik bir arkadaşımızdır; herhalde eski taslaklara ya da yanlış bir bilgiye dayanıyor.

Sayın Eraslan, kuruluşla ilgili 25 inci maddeye bakarsanız "bölge adliye mahkemeleri, bölgelerin coğrafî durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen yerlerde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur" deniliyor. Yani, burada...

ORHAN ERASLAN (Niğde) - 8 söylediler Bakanlıktan...

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Hayır, o gayrı... Biz, şimdi, mevcut tasarıyı tartışıyoruz ya...

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Evet.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Sizin de, doğru olduğunu kabul ettiğim bir görüşünüz var; o şudur: Bu, daha evvelki taslakta 8 değil, 15 yer olarak vardı; ama, biz, şimdi, taslağın taslağını değil, tasarıyı tartışıyoruz.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - 100'den aşağı...

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Tasarıyı tartıştığımızda da, 25 inci maddede böyle bir 8 rakamı yok. Burada, belirtilen prosedüre uygun olarak, Türkiye'nin nerelerinde, ne kadar ihtiyaç varsa, bunları gerçekleştirmek mümkün olacaktır.

Bir başka husus da şudur: Türkiye'de, hâkim ve savcı açığı noktasında bir mübalağa vardır. Bugün, Türkiye'de, şu an, fiilen hâkim ve savcı açığı yoktur. Bizim, norm kadro olarak 9 400 civarında hâkim ve savcı kadromuz var. Bunun 9 250'si, şu an fiilen görevdedir. 250 idarî yargı, 200 de adlî yargı hâkimi alınmak suretiyle, Türkiye'nin şu an ihtiyacı olan kadro sayısal olarak vardır. Belki, bunların dağılımında, yerleşiminde ve görevlendirilmesinde birkısım sıkıntılar var. Bu da, kadro yetmezliğinden değil, hâkim sayısının azlığından değil, tam tersine, maalesef, siyasî birkısım sebeplerden dolayı, yerli yersiz ilçe açmamızdan kaynaklanıyor. 3 000 nüfuslu bir ilçe, 9 köyü var; 1 savcı, 2 hâkim, dosya sayısı 38'dir. Böylesine birkısım karmaşık işlerden dolayı, doğru olmayan, gerçekçi olmayan, belki politik sebeplerle... Hepimiz bir seçim bölgesinden geliyoruz. Bana, kendi seçim bölgesinde, ilçe talebi olmayan bir tek il gösteremezsiniz. İşte, yerli yersiz ilçe açıyoruz. İlçe açınca, otomatik olarak, dava sayısına bakmaksızın da hâkimler ve savcılar tayin ediliyor. Tayin edildikten sonra da, o hâkimleri ve savcıları almaya kalkıştığınızda ilçe ayağa kalkıyor. Halbuki, 10 kilometre aşağıda, zaten, bir ilçe daha vardır. Belki, bunlar zamanında bir anlam ifade ederdi; ama, şimdi yol hizmetleri, köy hizmetleri bu anlamda epey mesafe katettiği için... Bu anlamda, Türkiye'de, belki, iyi bir hesaplama yapılsa, hâkim ve savcı fazlalılığı bile çıkar; ama, söylediğim çarpıklıktan dolayı bir açık var gibi gözüküyor.

Dolayısıyla, bütün bu çarpıklıkları öne getirerek, hukuk devletinin, adil yargılamanın ve hak ihlali sonucunu doğurmayacak bir düzenlemenin önünde bunları engel olarak, mazeret olarak görmenin doğru olmadığını ve bu tasarının kanunlaşması halinde, bugüne kadar, büyük ölçüde, hukukçuların kurulmasında zaruret gördüğü bir önemli adımı, bir reformu -bu reform tabiri çok aşındığı için kullanmak da istemiyorum; ama, netice itibariyle, çok önemli, çok köklü bir değişikliği- birlikte gerçekleştireceğimizi ümit ediyor; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çiçek.

Şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart.

Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 146 sıra sayılı tasarı hakkında kişisel görüşlerimi beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Genel Kurul gündemine gelen 146 sıra sayılı işbu tasarı ile bundan sonra görüşeceğimiz 152 sıra sayılı hukuk usulü muhakemeleriyle ilgili tasarı, konu ve amaç yönünden birbiriyle doğrudan irtibatlı olduğundan her iki tasarının birlikte değerlendirilmesinde yarar gördüğümü ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, istinaf mahkemelerinin ülkemizde geçmişine bakıldığında -daha evvelki sözcülerin de ifade ettiği gibi- 1879'da yürürlüğe giren bu mahkemelerin 1924'te kaldırıldığını görüyoruz. Bu mahkemeler kırk yıl kadar uygulamada kaldıktan sonra, kamuoyunda kabul edilen gerekçeyle, adaletin süratle dağıtımına engel oldukları ve istenilen yararı sağlamadıkları gerekçesiyle ilga edilmişlerdir. Maalesef, aynı gerekçeler, esas itibariyle, bugün de geçerliliğini korumaktadır. Başlangıçta yararlı olacağı öngörülen bu yapılanma, istinaf mahkemeleri kurulan yerlerde, artan iş hacmi ve yeterli hâkim, yardımcı personel olmayışı sebebiyle, umulanı verememiştir. Müteakip çalışmalardan sonra, en son, 1977 yılında Yüksek Hâkimler Kurulunca hazırlanan üst mahkemeler kanun tasarısı gerekçesinde de bu zorluklardan söz edilerek, uygulama gerçekleri ve zorlukları dile getirilmiştir.

Öte yandan, bu tasarının temel gerekçesini teşkil eden istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla Yargıtayın doğrudan içtihat mahkemesi işlevini yerine getirebileceği dile getirilmekteyse de, bu gerekçenin de tutarlı olmadığı görüşündeyiz. Zira, Yargıtay, bu görevini belli bir ölçüde, esaslı ölçüde yerine getirmektedir; 2000 yılı itibariyle, hukuk ve ceza konularında 800'e yakın içtihadı birleştirme kararı tesis edilmiştir.

Yapılması gereken temel çalışma, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tavsiye kararlarını ülkemiz şartlarına uyarlamak yönünde olmalıdır. Bu tavsiye kararlarında, adaletin işlevini geliştirmek, mahkemelerdeki iş yükünü önlemek ve azaltmak üzere gözönüne alınması gereken ilkeler düzenlenmiştir. Buna göre, hukuk usulünün geliştirilmesi ve mahkemelerdeki aşırı iş yükünün azaltılmasını sağlayacak bir yapılanmayı gerçekleştirmek gerekmektedir. Bu kapsamda, davanın basit yöntemlerle açılması, duruşma sayısının azaltılması, usulün kötüye kullanılmasını önleyecek tedbirlerin geliştirilmesi, yargıçların dava yönetimi ve delillerin toplanmasında aktif rol alması, belli davalara ilişkin uzlaşmayı kolaylaştırıcı özel hükümler konulması ve temyizin sınırlandırılması gelmektedir. Aslında, bütün bu konular, hukuk reformu kapsamı içinde değerlendirilmesi gereken konulardır.

Hukuk altyapısındaki sorunları çözmeden, nitelikli hukuk eğitimi sürecini ve meslekiçi eğitim sürecini gerçekleştirmeden, fizikî ve yardımcı personel konusundaki yetersizlikleri gidermeden istinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesi halinde, endişemiz odur ki, 1920'li yıllarda yaşanan süreç bir defa daha karşımıza çıkacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu aşamada, bir temel yanılgıyı da dile getirmek istiyorum. Kurulmak istenilen bu sistemin, idarî yargıdaki bölge idare mahkemeleri yapılanmasıyla paralellik gösterdiği veya göstereceği veya bu işlevi yerine getireceği yolundaki değerlendirme, gerçekçi bir değerlendirme değildir. Bölge idare mahkemelerinin, idare ve vergi mahkemelerinin kararları üzerinde, fiilî anlamda, hukukî temyiz denetimini yaptıklarını kabul etmek mümkün değil. Bu mahkemeler, temyiz mercii olmak yerine, daha çok itiraz mercii olarak ve sınırlı konularda görev yapmaktadır. Bunun yanında, memurin muhakematı mevzuatının uygulanması sürecinde de, yine, itiraz mercii kapsamında görev yapmaktadırlar. Nitekim, Danıştay, böyle bir ara mekanizma olmasına rağmen, temyiz incelemelerini uzun bir zamana ve çoğu zaman iki yılı aşan bir süreye yaymış durumdadır; fiilî durum budur. Oysa, Yargıtayda, arada bölge adliye mahkemeleri mekanizması olmamasına rağmen -özellikle hukuk dairelerini kastederek ifade ediyorum- temyiz inceleme süresi üç ile altı aylar seviyesine düşmüştür. Bu sebeple, sorunun, arada bölge mahkemelerinin bulunup bulunmaması sorunu olmadığını, özellikle vurgulamak, Sayın Heyetin bu konuya dikkatini çekmek istiyorum.

Uygulamayı ve doktriner gelişmeleri çok yakından takip eden ve bu konudaki çalışmaları hukuk camiasında geniş kabul gören hocamız Prof. Dr. Baki Kuru'nun bu konudaki değerlendirmesini aktarmak ve değerlendirmenize sunmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Aynen kendi ifadeleriyle aktarıyorum:

"Bundan 25 yıl önce yayımladığım bir makalede ve daha sonraki yayımlarımda, istinaf mahkemelerinin kurulmasının lehinde ve aleyhinde olanların görüşlerini özetledikten sonra, şu sonuca varmıştım: İlke olarak, istinaf mahkemelerinin yeniden kurulması yararlı olur; çünkü, istinaf sisteminde davalar daha iyi ve güvenli biçimde hükme bağlanır ve Yargıtay, asıl görevinin dışında, maddî vakalarla da uğraşan bir derece mahkemesi durumuna düşmüş olmaktan kurtulur ve gerçek anlamda içtihat mahkemesi görevini yerine getirme imkânına kavuşur. Ancak, istinaf mahkemelerinin kurulması için henüz vakit erkendir; çünkü, bu mahkemeleri kurabilmek için, önce gerekli ortamın hazır olması gerekir. Bu mahkemelerin kurulması için gerekli ortam, ancak, mahkemelerimizi gerek nicelik gerek nitelik bakımından yeterli hâkim, savcı ve yardımcı personelle donatmak, mahkeme kalem teşkilatını ıslah etmek, davaların çabuk, basit ve ucuz bir şekilde sonuçlandırılabilmesi için gerekli tedbirleri almak suretiyle sağlanabilir. Ancak bu süreçten sonra kurulacak istinaf mahkemeleri yararlı olabilir. Gerekli ortam hazırlanmadan bu mahkemeleri kurmak, yararlı değil, aksine, zararlı olur. Üzüntüyle belirtmek isterim ki, bu konudaki ilk makalemin yayımlandığı 1963 yılından bu yana, o makalemde belirtilen durumda önemli bir değişiklik olmamıştır; yani, istinaf mahkemelerinin kurulması için gerekli ortamın hazırlanması hususunda aradan geçen süreye rağmen önemli bir adım atılamamıştır."

Saygıdeğer hukukçu Baki Kuru, bu görüşlerini, 2000 yılı baskısı olan kitaplarında da aynen tekrarlamıştır; yani, istinaf mahkemesi kurulması şartlarında, o makalesini yazdığı aradan geçen onbeş yıla rağmen, ciddî hiçbir gelişmenin olmadığını bir defa daha tespit etmiştir.

Sayın milletvekilleri, açıkladığım sebeplerle, hukukî ve teknik altyapıdaki eksiklikler tamamlanmadan kurulacak olan istinaf mahkemelerinin, mevcut yargı sistemindeki tıkanıklığı daha da ileri boyutlara götüreceği düşüncesindeyim. Bu sebeple, tasarıya kişisel anlamda karşı olduğumu beyan ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Şahsı adına son konuşma, Tekirdağ Milletvekili Sayın Tevfik Ziyaeddin Akbulut'ta.

Buyurun Sayın Akbulut. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Efendim, bugün, Türkiye'deki yargılama sisteminde çok önemli bir aşama olacak, yargıda çok önemli bir rahatlığı ve hızlı adaleti getirecek bir tasarıyla karşınıza, hükümet, çıkmış bulunuyor. Sayın Bakan "ben, bu tasarıyı reform olarak değerlendirmek istemiyorum" dedi; ama, ben diyorum ki, Sayın Bakanım, siz, bunu bir reform olarak değerlendirin, bu kadar mutevazı olmayın.

Sayın Bakanım, bu tasarıyla neler getirildiğini ayrıntılı olarak bahsettiler. Ben, tekrarlardan kaçınarak, bir idareci gözüyle, halkın içerisinden gelen bir devlet yöneticisi gözüyle bu tasarıyı değerlendirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, AK Parti Hükümeti, sessiz sakin, halkın yararına olan, her gün, vatandaşımızın bir kesimini rahatlatacak önemli tasarılarla karşımıza geliyor. Dün, burada, gece geç saatlerde, devlet memurlarını, emeklilerini, dul ve yetimlerini rahatlatacak, hastane kapılarında, hastane kuyruklarında saatlerce beklemeyi önleyecek çok önemli bir tasarıyı görüştük ve kanunlaştırdık. Özel kurumlarda, âdeta, istediği her sağlık kuruluşunda -devlet ve özel kurumlarda- halkımızın, devlet memurlarının ve emeklilerinin tedavî olabilmesinin yolunu açtık; bu, tedavi hizmetlerinde, sağlık hizmetlerinde çok önemli bir gelişmedir.

Bugün de, hepimizin şikâyet ettiği, adlî yargının açılış günlerinde, Sayın Yargıtay Başkanının, saatlerce, Türkiye'deki yargı sisteminin ağır işlediği, Yargıtayın yükünün çok ağır olduğu, milyonlarca davanın görüşülmekte olduğu, bu nedenle, hızlı işleyen bir yargılama sürecine geçilmesi gerektiği yolunda sızlanmalarını hep duyarız. İşte, şimdi, bu tasarıyla, gerçekten bu yönde, Türkiye'de tıkanmış olan Yargıtayın önünü açacak, yargının önünü açacak önemli bir tasarıyla karşınızda bulunuyoruz.

Bugün, hemen hemen bütün ülkelerde, Yargıtayın karşılığı olan yüksek mahkemeler, birer içtihat mahkemesi görevini yapmakta, ilk derece mahkemelerince verilen kararların olaylara, kanuna ve usule uygunluğunu denetlemekte; yani, istinaf, kanun yoluyla incelemesini yapmakla görevli ikinci derece mahkemeler bulunmaktadır. Yargıtay ise, ilk derece mahkemeleriyle kendi arasında süzgeç görevini yapacak bir ara mahkeme bulunmadığı için, her iki görev, yani, hem içtihat yaratmak hem de istinafı yürütmek durumunda kalmaktadır. Yargıtayın kendisinden beklenen içtihat mahkemesi olma niteliğini kaybetmesi, iş yükünün çok artmış olması nedeniyle zorlaşmıştır. Yargıtayın içtihat mahkemesi olma niteliğini koruması, yargılamanın güvenli ve hızla sonuçlandırılması bakımından, istinaf, kanun yoluyla incelemesini yapmak üzere bölge adliye mahkemelerinin kurulmasının bir ihtiyaç haline geldiği, artık, herkes tarafından kabul edilmektedir.

Mahkemelerin verimli, etkili, süratli ve güvenli çalışmalarını sağlamak ve denetim yargılamasını güçlendirmek üzere, eskiyen ve yetersiz hükümler taşıyan 469 sayılı Kanunu yürürlükten kaldırarak, bunun yerine, adlî yargı ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluşunu, görevlerini ve yetkilerini düzenlemek amacıyla getirilen bu tasarı fevkalade önem arz etmektedir.

Sayın milletvekilleri, benden önce değerli konuşmacılar bahsettiler; bugün, Yargıtayın ilgili dairelerinin her birinin onbinlerce davaya bakmak zorunda olduğunu, yılda toplam yarım milyonun üzerinde davayla âdeta Yargıtayımızın tıkandığını söylediler. Dolayısıyla, işte bu tasarı, bu konuları dikkate alarak, yargının bu konudaki sıkıntılarını aşmak üzere, en azından, Yargıtayın iş yükünü yüzde 70 oranında azaltacak bir uygulamayı getirmektedir. Hepimizin şikâyet ettiği, zamanında dağıtılmayan adalet adalet değildir, geciken adalet adalet değildir. Adalet mülkün temelidir; ama, adalet mülkün temeli nasıl olacaktır, vatandaşımız, en kısa zamanda, zaman geçmeden, makul bir zamanda hakkını nasıl arayacaktır, alacaktır?.. Dolayısıyla, adaletin tevzi edilmesinin, süratli olmasıyla, devletin büyüklüğü, devletin halkına hizmet sunmasıyla doğru orantılı olması mantığından hareketle, bu tasarı, bu alanda çok önemli bir reformdur, çok önemli yenilikler getirmektedir. Bazı sayın konuşmacıların, ısrarla, bu tasarıya, bu yeniliğe karşı çıkmasına, gerçekten, bir anlam veremiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bölge adliye mahkemeleri, okuduğumuz, gördüğümüz kadarıyla, bütün Avrupa ülkelerinde var, bütün çağdaş ülkelerde var ve bu, Yargıtayın gerçek fonksiyonunu ifa etmesi açısından, her ülkede, bu tür mahkemeler görev yapıyor ve kararlar, ilgili bölgesinde, ilgili coğrafî bölgede alınarak, süratle sonuçlandırılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bir değerli konuşmacı, sadece 8 yerde bu bölge idare mahkemelerinin kurulacağından bahsetti. Sayın Bakan, gerçi, bu konuda gerekli cevabı verdiler; ama, ben de, bir kez daha, bu konu üzerinde durmak isterim. Kanunun ilgili maddesinde, 8 yerde değil, Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulunun takdirine göre, iş yüküne göre, ihtiyaç duyulan her yerde bu mahkemelerin kurulacağı esasa bağlanmıştır; dolayısıyla, yüksek yargı, nerede tıkanma varsa, orasını açmak durumunda hareket edecektir.

Kesinlikle, çok önemli ölçüde ve hızlı yargı sistemine geçiş olarak değerlendireceğimiz bu yasa konusunda ortaya konulan tereddütlere ve endişelere hiçbir mahal vermek istemiyorum; çünkü, her halükârda, bu, vatandaşımızın, dava sahiplerinin yararı ve hızlı adaletin Türkiye'de gelişmesi açısından çok büyük yararlar getirecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda, bizim partimiz AK Partinin, gerek seçim beyannamesinde gerek hükümet programında gerek acil eylem planında ve gerekse seçim meydanlarında, Türkiye'deki adlî yargının önünün açılması, hızlı adaletin tevzii yolunda ve aylarca, yıllarca Yargıtayda bekleyen davaların bir an önce çözüme kavuşturulması konusunda verdiğimiz sözler var. İşte, o sözlerden, yine, çok önemli birini bu tasarıyla yerine getirmiş oluyoruz.

Ben, bu tasarıyı hazırlayarak, adlî yargıyla ilgili çok önemli bir çalışmayı -halkımızın yararına, dava sahiplerinin yararına ve adaletin tevzii yolunda çok önemli bir çalışmayı- huzurlarımıza getiren hükümetimizi tebrik ediyorum. Bu konuda emeği geçen Sayın Adalet Bakanımızı tebrik ediyorum.

Bu tasarının halkımıza, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akbulut.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ADLÎ YARGI İLK DERECE MAHKEMELERİ İLE BÖLGE ADLİYE MAHKEME-LERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YETKİLERİ HAKKINDA KANUN TASARISI

BİRİNCİ KISIM

Genel Hükümler

Amaç ve kapsam

MADDE 1. - Bu Kanun, adlî yargı ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkilerini düzenler.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

İlk derece mahkemeleri

MADDE 2. - Adlî yargı ilk derece mahkemeleri, hukuk ve ceza mahkemeleridir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Bölge adliye mahkemeleri

MADDE 3. - Adlî yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ KISIM

Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri

BİRİNCİ BÖLÜM

Hukuk Mahkemeleri

Hukuk mahkemeleri

MADDE 4. - Hukuk mahkemeleri, sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemeleri ile özel kanunlarla kurulan diğer hukuk mahkemeleridir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Hukuk mahkemelerinin kuruluşu

MADDE 5. - Hukuk mahkemeleri, her il merkezi ile bölgelerin coğrafî durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur.

Sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemeleri tek hâkimlidir.

Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemede bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur ve mahkeme bir başkan ve iki üye ile toplanır.

Özel kanunlarla kurulan diğer hukuk mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin hükümler saklıdır.

İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde hukuk mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır. Hukuk mahkemeleri arasında iş dağılımı yapılması ve iş dağılımına ilişkin esaslar Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.

Hukuk mahkemeleri bulundukları il veya ilçenin adı ile anılır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Sayın Divan Üyemizin, bundan sonraki sunumları yerinde oturarak yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Hukuk mahkemelerinin görevleri

MADDE 6. - Sulh hukuk mahkemeleri, 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile diğer kanunlarda belirtilen görevleri yerine getirir.

Asliye hukuk mahkemeleri, sulh hukuk mahkemelerinin görevleri dışında kalan ve özel hukuk ilişkilerinden doğan her türlü dava ve işler ile kanunların verdiği diğer dava ve işlere bakar.

Özel kanunlarla kurulan hukuk mahkemelerinin görevleri saklıdır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Hukuk mahkemelerinin yargı çevresi

MADDE 7. - Hukuk mahkemelerinin yargı çevresi, bulundukları il merkezi ve ilçeler ile bunlara adlî yönden bağlanan ilçelerin idarî sınırlarıdır.

Büyükşehir belediyesi bulunan illerde, büyükşehir belediyesi sınırları içindeki il ve ilçelerin adı ile anılan sulh veya asliye hukuk mahkemelerinin yargı çevresi, il ve ilçe sınırlarına bakılmaksızın Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.

Coğrafî durum ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak bir hukuk mahkemesinin kaldırılmasına veya yargı çevresinin değiştirilmesine, özel kanunlarında yargı çevresi belirtilmemiş olan hukuk mahkemelerinin yargı çevresinin belirlenmesine, Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Ceza Mahkemeleri

Ceza mahkemeleri

MADDE 8. - Ceza mahkemeleri, sulh ceza, asliye ceza ve ağır ceza mahkemeleri ile özel kanunlarla kurulan diğer ceza mahkemeleridir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Ceza mahkemelerinin kuruluşu

MADDE 9. - Ceza mahkemeleri, her il merkezi ile bölgelerin coğrafî durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur.

Sulh ceza ve asliye ceza mahkemeleri tek hâkimlidir.

Ağır ceza mahkemesinde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Bu mahkeme bir başkan ve iki üye ile toplanır.

Özel kanunlarla kurulan diğer ceza mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin hükümler saklıdır.

İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde ceza mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler numaralandırılır.

Ceza mahkemeleri bulundukları il veya ilçenin adı ile anılır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Sulh ceza mahkemesinin görevi

MADDE 10. - Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, iki yıla kadar (iki yıl dahil) hürriyeti bağlayıcı cezalar ve bunlara bağlı para cezaları ile fer'î cezalara, bağımsız olarak hükmedilecek her türlü para cezalarına ve tedbirlere ilişkin hükümlerin uygulanması, sulh ceza mahkemelerinin görevi içindedir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Asliye ceza mahkemesinin görevi

MADDE 11. - Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, sulh ceza ve ağır ceza mahkemelerinin görevleri dışında kalan dava ve işlere asliye ceza mahkemelerince bakılır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Ağır ceza mahkemesinin görevi

MADDE 12. - Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, idam, ağır hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren cürümlerle ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Diğer ceza mahkemelerinin görevleri

MADDE 13. - Diğer ceza mahkemeleri, özel kanunlarla belirlenen dava ve işleri görür.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Mahkemenin görevinin belirlenmesi

MADDE 14. - Mahkemelerin görevlerinin belirlenmesinde ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler gözetilmeksizin kanunda yer alan suçun cezasının üst sınırı göz önünde bulundurulur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

Ceza mahkemelerinin yargı çevresi

MADDE 15. - Ceza mahkemelerinin yargı çevresi, bulundukları il merkezi ve ilçeler ile bunlara adlî yönden bağlanan ilçelerin idarî sınırlarıdır.

Ağır ceza mahkemeleri ile büyükşehir belediyesi bulunan illerde, büyükşehir belediyesi sınırları içerisindeki il ve ilçenin adı ile anılan sulh veya asliye ceza mahkemelerinin yargı çevresi, il veya ilçe sınırlarına bakılmaksızın Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.

Coğrafî durum ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak bir ceza mahkemesinin kaldırılmasına veya yargı çevresinin değiştirilmesine, özel kanunlarında yargı çevresi belirtilmemiş olan diğer ceza mahkemelerinin yargı çevresinin belirlenmesine, Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Cumhuriyet Başsavcılığı

Cumhuriyet başsavcılığının kuruluşu

MADDE 16. - Mahkeme kuruluşu bulunan her il merkezi ve ilçede o il veya ilçenin adı ile anılan bir Cumhuriyet başsavcılığı kurulur.

Cumhuriyet başsavcılığında, bir Cumhuriyet başsavcısı ve yeteri kadar Cumhuriyet savcısı bulunur. Gerekli görülen yerlerde Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararıyla bir veya birden fazla Cumhuriyet başsavcıvekili atanır.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Cumhuriyet başsavcılığının görevleri

MADDE 17. - Cumhuriyet başsavcılığının görevleri şunlardır:

1. Kamu davasının açılmasına yer olup olmadığına karar vermek üzere soruşturma yapmak veya yaptırmak,

2. Kanun hükümlerine göre, yargılama faaliyetlerini kamu adına izlemek, bunlara katılmak ve gerektiğinde kanun yollarına başvurmak,

3. Kesinleşen mahkeme kararlarının yerine getirilmesi ile ilgili işlemleri yapmak ve izlemek,

4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Cumhuriyet başsavcısının görevleri

MADDE 18. - Cumhuriyet başsavcısının görevleri şunlardır:

1. Cumhuriyet başsavcılığını temsil etmek,

2. Başsavcılığın verimli, uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışmasını sağlamak, iş bölümünü yapmak,

3. Gerektiğinde adlî göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak,

4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

Ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısının; ağır ceza mahkemesinin yargı çevresinde görevli Cumhuriyet başsavcıları, Cumhuriyet başsavcıvekilleri, Cumhuriyet savcıları ile bağlı birimler üzerinde gözetim ve denetim yetkisi vardır.

Asliye ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısının o yer yargı çevresinde görevli Cumhuriyet savcıları ile bağlı birimler üzerinde gözetim ve denetim yetkisi vardır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Cumhuriyet başsavcıvekilinin görevleri

MADDE 19. - Cumhuriyet başsavcıvekilinin görevleri şunlardır:

1. Cumhuriyet başsavcısının verdiği görevleri yerine getirmek,

2. Cumhuriyet savcılarının adlî ve idarî görevlerine ilişkin işlemlerini inceleyip Cumhuriyet başsavcısına bilgi vermek,

3. Gerektiğinde adlî göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak,

4. Cumhuriyet başsavcısının yokluğunda ona vekâlet etmek.

Aynı yerde görev yapan birden çok Cumhuriyet başsavcıvekili bulunduğunda, Cumhuriyet başsavcısına vekâlet edecek olanı Cumhuriyet başsavcısı belirler.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

Cumhuriyet savcısının görevleri

MADDE 20. - Cumhuriyet savcısının görevleri şunlardır:

1. Adlî göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak,

2. Cumhuriyet başsavcısı tarafından verilen adlî ve idarî görevleri yerine getirmek,

3. Gerektiğinde Cumhuriyet başsavcısına vekâlet etmek,

4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

Aynı yerde görev yapan Cumhuriyet başsavcıvekili bulunmadığında, Cumhuriyet başsavcısına vekâlet edecek olanı Cumhuriyet başsavcısı belirler.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Cumhuriyet savcılarının yetkisi

MADDE 21. - Cumhuriyet savcıları, bulundukları il merkezi veya ilçenin idarî sınırları ile bunlara adlî yönden bağlanan ilçelerin idarî sınırları içerisinde yetkilidirler.

Ağır ceza mahkemesi ile özel kanunlarla kurulan diğer ceza mahkemelerinin yargı çevresinde yer alan Cumhuriyet başsavcılıkları, yetki alanları içerisinde yürüttükleri bu mahkemelerin görevine giren suçlarla ilgili soruşturmaları yapar ve ivedi, zorunlu işlerin tamamlanmasından sonra düşünce yazısına soruşturma evrakını ekleyip ağır ceza mahkemesi veya özel kanunlarla kurulan diğer ceza mahkemelerinin Cumhuriyet başsavcılığına gönderirler.

Büyükşehir belediye sınırları içerisinde bulunan Cumhuriyet başsavcıları, bu yer ceza mahkemelerinin yargı çevresinde yetkilidir. Ancak, büyükşehir belediye sınırları içerisinde yer alan ağır ceza mahkemeleri ile özel kanunlarla kurulan diğer ceza mahkemelerinin görevine giren işlerde yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.

Cumhuriyet savcıları gecikmesinde sakınca bulunan veya olayın özelliğinin gerektirdiği hâllerde, yer aldıkları veya görevli oldukları Cumhuriyet başsavcılıklarının yetki sınırları ile bağlı olmaksızın keşif ve diğer soruşturma işlemlerini yapmaya yetkilidirler.

Diğer kanunların Cumhuriyet savcılarının yetkisine ilişkin hükümleri saklıdır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

Duruşmalarda Cumhuriyet başsavcılığını temsil

MADDE 22. - Kanunlarda Cumhuriyet savcılığının görev yapacağı belirtilen mahkemelerdeki duruşmalara, Cumhuriyet başsavcısı, görevlendireceği Cumhuriyet başsavcıvekili veya Cumhuriyet savcısı katılır. Gerektiğinde duruşmalara birden çok Cumhuriyet savcısı katılabilir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Ortak Hükümler

Adlî yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu

MADDE 23. - Ağır ceza mahkemelerinin bulunduğu yargı çevresinde görev yapmak üzere bir adlî yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu kurulur. Bu komisyonun kuruluş şekli, görev ve yetkileri hakkında 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 113 ilâ 115 inci maddeleri uygulanır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Müdürlükler

MADDE 24. - Her mahkemede bir yazı işleri müdürlüğü kurulur.

Her Cumhuriyet başsavcılığında, yazı işleri müdürlüğü ile Adalet Bakanlığınca gerekli görülen yerlerde ayrıca idarî, malî ve teknik işlerle ilgili müdürlükler kurulur.

Her müdürlükte bir müdür ile yeterli sayıda memur bulunur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ KISIM

Bölge Adliye Mahkemeleri

BİRİNCİ BÖLÜM

Kuruluş

Kuruluş

MADDE 25. - Bölge adliye mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen yerlerde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur.

Bölge adliye mahkemelerinin yargı çevrelerinin belirlenmesine, değiştirilmesine veya bu mahkemelerin kaldırılmasına Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir.

Birinci ve ikinci fıkra gereğince alınacak kararlar, Resmî Gazetede yayımlanır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının 25 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyete saygılarımı sunarım.

Günümüzde, yargı sistemimiz, karşı karşıya olduğu iş yükü, yargıç, savcı ve adlî personelin sorunlarının yeterince çözülememiş olması, adliyelerimizdeki maddî imkânsızlıklar nedeniyle tıkanma noktasına gelmiştir. Hukuk ve ceza davaları aylarca, hatta yıllarca uzayarak, taraflar için büyük zararlara neden olmakta, devletin saygınlığı azalmaktadır. Geciken adalet adalet olamaz anlayışı, tam anlamıyla bugünkü anlayışı yansıtmaktadır. İşte, tüm bu sorunların çözümünde önerilen bir yol olarak, bölge adliye mahkemeleri gündeme gelmiş ve tasarı olarak hazırlanarak Meclise sunulmuştur.

Ancak, ülkemizde, bölge adliye mahkemelerinin kuruluşuyla ilgili iki farklı grup görüş bulunmaktadır. Bunlardan birinci gruptakiler, bölge adliye mahkemelerinin kurulması gerektiğini savunmakta, gerekçe olarak, bölge adliye mahkemelerinde tecrübeli hâkimler görev alacaktır, Yargıtayın iş yükü azalacaktır, olay iki mahkeme tarafından değerlendirilmiş olacağından, kararlar daha adaletli olacaktır, gibi görüşler ileri sürmektedirler. İkinci gruptakiler ise, aynı davaya ikinci kez bakılacağını, davaların uzayacağını, delillerin ikinci kez üst mahkemede değerlendirilinceye kadar özelliğini yitirip kaybolabileceğini, tarafların üst mahkemeye davayı götürmek için üst mahkemenin bulunduğu yere gitmekte zorluk çekebilecekleri görüşlerini belirterek, bölge adliye mahkemelerinin kurulmasına gerek olmadığını savunmaktadırlar. Şüphesiz, her iki grubun da görüşlerinde kendi mantıkları açısından bir tutarlılık bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bölge adliye mahkemelerinin yeniden kurulmasına esasen karşı değiliz; ancak, bölge adliye mahkemeleri yargının hızlandırılması ve adaletin gerçekleştirilmesi için en son etkendir. Nicelik bakımından mahkemelerin fiziksel sorunlarını ve ihtiyaçlarını çözmeden, nitelik bakımından yeteri kadar yargıç, savcı, yazı işleri müdürü ve zabıt kâtibi yönünden iyileştirilmeden, davaların çabuk, basit ve ucuz bir şekilde sonuçlandırılması için gerekli tedbirleri almadan, bölge adliye mahkemelerinin kuruluşuyla yargının sorunlarını çözmeye çalışmak, olayı çok basite almaktır.

Yargının en önemli sorunlarından birisi, yeterli, nitelikli yargıç, savcı ve adlî personel noksanlığıdır. Bu noksanlığı gidermek için yeni hukuk fakülteleri açmak da çözüm değildir. Bir dekan, bir fakülte anlayışıyla, âdeta, lise açar gibi hukuk fakültesi açmak, sorunu gidereceğine, iyice çıkmaza sokmuştur. Hukukçularımızın dört yıllık iyi bir eğitimden sonra, hâkim ve savcılık için başvuracakları sınavdan sonra kazananların, iki yıllık bir yüksek lisans eğitimine tabi tutulması ve ondan sonra staj programına dahil edilmesi gerekir. Yine, mahkemelere alınacak adlî personelin, öncelikle, adalet yüksekokulu mezunlarından alınması gereklidir; ancak, bu nitelikli personele de, insanca yaşayabileceği bir ücret vererek, ekonomik durumlarını iyileştirerek, karar verirken, maddî sorunların etkisinden uzak, kendi vicdanlarına göre karar verebilmelerini sağlamalıyız.

İşte, böyle bir ortamla, yargıçlık ve savcılık mesleğini bir cazibe merkezi haline getirerek, en iyi hukukçuların bu mesleklere girmelerini özendirmeliyiz.

Günümüzde okullarını en iyi şekilde bitiren hukukçuların çoğu, ilk tercih olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Sermaye Piyasası Kurulu, Merkez Bankası gibi olanakları fazla olan kurumlara yönelmekte; bu kurumlara giremezse, avukatlık bürosu açmaya çalışmakta ve en son olarak da, kendisine bu alanlarda yer bulamazsa, yargıçlık ve savcılığa yönelmektedir.

Mahkemelerimizi nitelikli hâkim, savcı ve personelle donattıktan sonra adlî kolluk sistemini bir an önce kurarak, adlî kolluğu yargının hizmetine sunmalıyız. Böylece, yargının, kanıtlara ulaşmasını ve sanıkları, tanıkları daha kolay temin ederek, adaleti daha hızlı bir şekilde gerçekleştirmesini sağlamalıyız. Yargı, günümüzde, sanık olan polis memurlarını bile adliyeye getirerek yargılamakta güçlük çekmektedir. Sanığın veya tanığın bulunup yargıya getirilmesi, tümüyle idarenin keyfine kalmıştır.

Yargı sistemimiz, nitelikli personelin yanı sıra, bina, araç, gereç ve diğer donanımlar yönünden de büyük perişanlık içindedir; gelişen teknolojiden yeteri kadar faydalanamamaktadır. Ülkemizde yargıç güvencesi de yeterli değildir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı Adalet Bakanı olup, Bakanlık Müsteşarı ise Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, bağımsız binasının, personelinin ve sekretaryasının olmaması nedeniyle, bu işler, Adalet Bakanlığı personel dairesince yürütülmekte olup, yargı bağımsızlığı açısından ciddî sakıncalar yaratmaktadır. Keza, hâkimler ve savcılar hakkındaki inceleme ve soruşturma yetkisi de, Adalet Bakanının izniyle, bakanlık müfettişlerine veya kıdemli bir hâkim veya savcıya verildiğinden, yürütmenin yargı üzerindeki baskısı daha açık olarak görülmektedir. Hükümetler, maalesef, bu sorunların çözümünde gerekli çabayı da göstermemektedirler.

2003 yılı bütçesinde Adalet Bakanlığına ayrılan pay, maalesef, yüzde 1'den daha azdır. Bu bütçeyle, ne nitelikli personel temin etmek ne de adliyeleri nicelik olarak iyileştirmek mümkündür. Böyle olunca da, bölge adliye mahkemelerini bir kurtuluş gibi görerek yargının sorunlarının bu şekilde giderileceğini düşünmek çözüm değildir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarı kanunlaştığında, yargının sorunları çözülmeyecek, bilakis, karmaşıklaşacak ve artacaktır. Tasarıdaki kadro talebine göre nitelikli 950 yargıç ve savcıyı ilk derece mahkemelerinden alarak bölge adliye mahkemelerinde görevlendirdiğimizde, ilk derece mahkemelerini çalışamaz hale getirmiş olacağız. Ülkemiz, çok geniş bir coğrafyaya sahiptir; bu coğrafya üzerinde kurulmuş olan ilk derece mahkemelerinin kararlarını, on, onbeş yerde kurulacak olan bölge adliye mahkemelerine götürdüğümüzde, tarafların, davalarını takipte ne büyük güçlüklerle karşılaşacaklarını; maddî olayları da değerlendirecek olan bölge adliye mahkemelerinin karşılaşacakları güçlükleri düşünmeliyiz. Adıyaman'ın bir ilçesindeki vatandaşın, Malatya'da kurulacak bir bölge adliye mahkemesinde davasını nasıl takip edebileceğini veya Malatya'daki bölge adliye mahkemesinin Adıyaman'daki kanıtları değerlendirmek için katlanacağı güçlükleri dikkate almalıyız.

Şu anda, pek çok yerde, pasajlarda, belediye binalarında hizmet veren adliyelerle bu işi yürütmeye çalışan idare, mevcut bütçeyle bölge adliye mahkemelerinin, personel, bina, araç, gereç, mefruşat gibi giderlerini nasıl karşılayacaktır?! Gelişmiş ülkelerde bölge adliye mahkemeleri vardır; öyleyse, biz de kuralım yaklaşımı, doğru ve yerinde bir yaklaşım değildir. Bu mahkemeler kurulacaksa, öncelikle, altyapısı eksiksiz hazırlanmalıdır.

Tüm bu düşüncelerle, bu aşamada, bölge adliye mahkemelerinin kuruluşuna karşı olmamız nedeniyle, gerek bu maddeye gerekse tasarının tümüne olumsuz oy kullanacağımızı bildirir, şahsım ve Grubumuz adına saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Şahsı adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 25 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, konu, takdir edersiniz ki, oldukça teknik bir konu ve teknik olduğu için de kimileri tarafından çok anlaşılamayan, dolayısıyla, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan; işte, bizimkiler öyle yapıyor, biz de öyle yapalım mantalitesiyle yaklaşılacak bir konu değil. Biz, Adalet Komisyonunda -Sayın Bakan da biliyor, Sayın Komisyon Başkanı da biliyor- meseleleri tezekkür ederken, müzakere ederken siyasî kimliklerimizi bir kenara koyarak, hukukçu olduğumuzu düşünerek tezekkür ediyoruz, bu ülkenin hukuka ihtiyacının olduğunu düşünerek görüşlerimizi bildiriyoruz, siyasî kimliklerimizle görüşme yapmıyoruz. Öncelikle, yöntem olarak bunu benimsemediğimizi belirtmek istiyorum. Bu itibarla, teknik konularda, teknik açıklamaların arkasından, kimi arkadaşların, bunu bizim partimiz yapıyor, aliyyülâla yapıyor, işte, bu reform ne kelime, büyük şeylerdir filan diye bir açıklama yapıp, yapılan açıklamayı anlamayıp ya da anlamadığı halde, anlaşılmasının önüne böyle bir engel çıkarmasını doğru bulmuyorum, amacım, polemik yapmak da değil.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, hukuk doktrininde istinaf tartışmalı. Türkiye'de bu konuyla ilgili usul hocalarının bir kısmı istinafın yanında yer alıyor, bir kısmı istinafa karşı yer alıyor. İstinafın yanında yer alanların içinde sağcısı da var, solcusu da var; karşısında olanların içinde de sağcısı da var, solcusu da var; yani, mesele, siyasî bir mesele değil; dünyada tartışmalı bu konu, uygulamada tartışmalı; Yargıtayımızın birkısım daireleri, birkısım hâkimleri istinaf olmalı diyor, bir kısmı olmamalı diyor. Bu itibarla biz, mümkün olduğu kadar objektif ve teknik bir açıklama yapmaya çalıştık. Şimdi, bunu, reform bulabilirsiniz, başka bir şey bulabilirsiniz; ama, teknik bir konuda, bir teknisyenin -hasbelkader, izniniz olursa kendim için söylüyorum- meslek erbabının açıkladığını dikkate almak durumundasınız.

Sayın Bakan öyle bir sıfat kullanmadı, kimi arkadaşların açıklaması gibi, açıklamamızı keenlemyekün saymadı. Bırakın Sayın Bakanı da bir kenara, bu işin Türkiye'de erbabı, ustası sayılan Sayın Prof. Dr. Feridun Yenisey'le de altkomisyonda biz bu konuyu tartıştık. Ben, istinaf mahkemeleriyle ilgili kanun tasarısının altkomisyon üyesiyim, emeğim var orada, katkım var, yazdırdığım yerler var; altkomisyon Başkanı Sayın Hakkı Köylü biliyor. "İstinaf Feridun" adıyla bilinen Yenisey onu diyemedi "ben bu mahzurların hepsini görmemiştim, bir tartışsak" dedi, netice itibariyle; ama, burada, kimi arkadaşlarımız, meseleyi çok ucuz bir noktaya getirdi.

Değerli arkadaşlarım, ben, 8 rakamını hayalî uydurmadım. Israrla Adalet Bakanlığından sordum, ilk etapta kurmayı düşündüğünüz kaç mahkeme var?.. Bu, Türkiye için çok önemli; çünkü, bölge adliye mahkemesi denilen istinaf mahkemelerine, içtihat görevi de verildi, benim tüm karşı çıkmama rağmen. Sadece vaka denetimi değil, içtihat denetimi yapma görevi de verildi. Bunun önemi şu: Arkadaşlarım, ulusal egemenlik için Parlamento kadar önemli şeylerden biri de yargıdır. Millî bütünlüğü sağlayan unsurlardan biri yargıdır. 8 ayrı içtihat mahkemesi ya da bilmem kaç ayrı içtihat mahkemesinin yargı içtihadında bulunması, ulusal bütünlüğe zarar verir kaygısını, endişesini taşıyorum; bunu, tüm bilim adamları taşıyor, tüm sorumlu mevkideki, hukuku bilen insanlar taşıyor. Bu, ciddî bir konu. 8 dediler, ben "100 olsun; 8 olmaz, en az 100 olsun" diye ısrarda bulundum. 100'den azı, az. 100'ü kuramayacaklarını, ellerinde böyle bir imkânın olmadığını söyledi; doğru da. Biliyorum Adalet Bakanlığının imkânını. Sayın Bakan, her ne kadar, Adalet Bakanlığına, hükümetlerinin iyi imkân sağladığını söylese de, bu, onbinde 71'dir bütçe içerisinde ve cumhuriyet tarihinin en düşük adalet bütçesidir. Daha önce, trafik mahkemeleri, çocuk mahkemeleri, aile mahkemeleri gibi mahkemelerin kurulmasıyla ilgili çıkarılmış yasalar var; hiçbirinin mahkemesi kurulamadı. Öyle kolay değil istenilen yerde istinaf mahkemesi kurmak. Orada lazım, pat, kur; burada lazım, pat, kur! Çadır mı kuruyorsun?! Bu, ciddî bir konu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, toparlar mısınız.

Buyurun.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bir de, karıştırılan nokta şudur: İstinaf, yargıyı hızlandırmaz. Adil yargılamanın unsuru olarak görülebilir; ama, yeniden yargılıyor; hızlandırır mı?! Mahkemede yargılıyorsunuz, şahidi dinlettiriyorsunuz, keşfi yaptırıyorsunuz; bir de bölge mahkemesine!.. Diyelim, Kars'ın Digor'unda yargılama yapılıyor, aynı şahitlerle aynı belgelerle bir de Erzurum istinaf mahkemesinde yargılanıyor. Bunun neresi hızlandıracak?! Makul sürede olabilirse taraftarız; ama, makul süreyi kaçırır Türkiye'de; o endişeyi taşıyoruz. Türkiye'de bunun teknik altyapısı yok, yetersizlikler var.

Ayrıca, Sayın Bakanın "hâkim eksik değil" görüşüne de katılmıyoruz. Fransa, aşağı yukarı bizimle aynı nüfusa sahip bir ülke, coğrafyası biraz küçük, Fransa'da, adlî yargıda 35 000 yargıç var. Bizde, adlî yargıda, bu rakam, henüz 10 000'i bulmadı. O zaman, bir eksiklik var. Bir hâkim, günde 50 davaya, 60 davaya bakmak zorunda kalıyorsa, ne derece sağlıklı karar verir?! Bunlar, Türkiye'nin gerçekleri. Bunu, sağcısıyla, solcusuyla üzüntüyle yaşıyoruz. Biz istemez miyiz adaletin başarılı olmasını?! Kimse bundan siyasî rant elde etmez; ama, burada bir şey konuşuyoruz; siyasetçi, topluma konuştuğunun yanı sıra, tutanaklara da konuşur. Bir gün tutanaklar önüne çıkarılır, konulur "böyle demiştin" diye. Tutanaklara da konuşur... Bu, sorumluluğun gereğidir.

Şimdi, kimi arkadaşlarımız istinaf mahkemelerinin kuruluşunu bu kadar seviyorsa, adliye bayramı ilan edebilirler, öyle bir kanun teklifi de verebilirler; bence mahzuru yok, hatta, doğacak torunlarına "istinaf" adı vermelerinde de mahzur yok; ama, hamaset başka, adalet başka, arkadaşlar. Sonuçta, yara alacak, Türk adaleti, Türk yargı sistemi; ama, biz yara alsın istemiyoruz, bunun çabası içerisindeyiz. Biz diyoruz ki, öyle bir noktaya getirelim ki, optimum bir noktada yargılama yapalım; optimum ve makul bir sürede yargılama bitsin; ama, derecattan da geçsin, adil de olsun, kontrolü de olsun; doğru. Bunun için, Türkiye'de öteden beri bulunan genişletilmiş temyiz sistemiyle Yargıtay; doğru. Yargıtay hâkimleri de rahatsız, iş yükü var diyorlar. Peki, istinaf mahkemeleri kurulunca sihirli değnek mi dokunacak da bu iş yükü dağılacak; aynı sayıda dava, bu defa, istinaf mahkemelerine gidecek; hatta, artarak gidecek. Demek istediğim bu.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de yargının başka sorunları var. Adalet reformundan önce -Sayın Bakan da biliyor ki- adliye reformuna ihtiyaç var. Paraya ihtiyaç var arkadaşlar. Laf etmeyelim; gelecek sene, bütçede, Adalet Bakanlığının payını yüzde 2,5 koyalım; ben de sizinle beraber olacağım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

Bölge adliye mahkemelerinin oluşumu

MADDE 26. - Bölge adliye mahkemeleri, başkanlık, başkanlar kurulu, daireler, bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, bölge adliye mahkemesi adalet komisyonu ve müdürlüklerden oluşur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasalar, bir toplumda, kişilerin birbirleriyle veya kurumlarla, kurumların birbirleriyle veya kişilerle aralarındaki ilişkiyi düzenleyen, bunları bir düzene koyan kurallar bütünüdür. Böylesine önemli görevi, işlevi olan bir kurallar bütününün amacına ulaşması için de, mutlak surette, altyapısının hazırlanması lazım. Siz, herhangi bir kurum hakkında yasa çıkaracağınız zaman, o kurumu ilgilendiren tüm kesimlerle irtibat halinde olmalısınız, onlarla görüş alışverişinde bulunmalısınız ve toplumun tümünü ilgilendiren bir yasayı toplumun önüne koymalısınız. Büyük Millet Meclisinin görevi de, ihtilaf yaratacak bir tarz değil; tam aksine, toplumun bütününü kavrayacak bir yasayı, toplumun huzuruna, toplumun önüne getirmektir.

Şimdi, bu tasarı hazırlanırken, barolardan, adliyelerden, hâkim ve savcılardan herhangi bir görüş alınıp alınmadığı konusunda, bilemiyorum, Sayın Bakan, herhalde bu konuda gerekli çalışmaları yapmışlardır; umarım, ciddî bir altyapı hazırlığı da yapılmıştır; ancak, bu yapılmadan -sadece bu konuda değil, teklif edilen tüm tasarılarla ilgili olarak söylüyorum- hazırlanmadan, altyapısı oluşturulmadan önümüze getirilecek olan veya Meclisten çıkarılması sağlanacak olan bir yasanın, düzeni sağlamaktan çok, düzene zarar vereceği konusunda kuşkularımız var.

Değerli arkadaşlarım, istinaf mahkemeleri -tasarıdaki adıyla bölge adliye mahkemeleri- kurulsun; kurulsun da, bunun nasıl çalışacağı konusunda yeterli bir araştırmanın yapılmadığını düşünüyoruz.

Şimdi, bakın, bir mahkeme, çalışmayacaksa, görev yapmayacaksa, uygulamada bekleneni vermeyecekse, kurulmasında hiç fayda yoktur. Sen nereden biliyorsun görev yapmayacağını, yarar sağlamayacağını; ben görüyorum. Çocuk mahkemeleri kuruldu, trafik mahkemeleri kuruldu, aile mahkemeleri kuruldu; ama, öyle sanıyorum ki, şu anda, yasaya uygun işlevleri yerine getirdiklerini söylemek çok zor. Bunu, bütün toplum, adliyesiyle, barosuyla, hukukçularıyla, vatandaşıyla görüyor, izliyor.

Bölge adliye mahkemesini kuracaksınız. Hâkim ve savcı var mı; yok. Yazı işleri müdürü var mı; yok. Siz, gidin, bakın, benim seçim bölgemde, bütün ilçelerde, herkes, bizden, yazı işleri müdürü, yazman, kâtip, hizmetli talebinde bulunuyor. Şu anda mevcut adliye mahkemelerinde bu açıklar var. Yazman var mı; yok. Binası, aracı gereci, odası var mı; yok. Ödeneği var mı; bütçeden yeterli pay ayrılıyor mu; o da yok.

Sayın Bakanım, geçenlerde, bu konuda, gerçekten bizim de katıldığımız çok güzel şeyler söyledi. Eğer, bir ülkede, adalete yatırım yapılmıyorsa, o ülkede, yolsuzluklar da olur, rüşvet de olur ve bu ülke fakirleşir de. Temel mesele bu. Bunu sağlamadan, bölge adliye mahkemeleri, istinaf mahkemeleri hiçbir işe yaramaz; öncelikle, bu sorunu çözeceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, mesele nedir; hukuk devletini, hukukun üstünlüğü prensibini yerli yerine oturtamazsanız -istediğiniz kadar mahkeme kurun, istediğiniz kadar yargıda reform yapmaya çalışın- istediğiniz amaca ulaşmanız çok zordur.

Yine, Sayın Bakanın bir cümlesini okuyorum: "Kişiler, ihtilaflarını, yargıya götürmek yerine mafyaya götürüyorsa, o ülkede, istediğiniz kadar mahkeme kurabilirsiniz." Önemli olan, vatandaşın, göğsü açık, alnı açık biçimde, göğsünü gere gere, güvenerek yargıya gitmesidir. Bu sorunu çözerseniz, yeni mahkemelere veya reform adı altında, yenilik adı altında sunulacak birtakım mahkemelerin kurulmasına gerek de kalmaz diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, vatandaşın adalete saygısını sağlamak zorundasınız. Vatandaşın adalete saygısı nasıl sağlanır: Her şeyden önce, vergisini zamanında ödeyen insanları cezalandırmayacaksınız. Zor şartlar altında geçimini sağlamaya çalışan esnaf, memur, işçi, köylü geçim sıkıntısı çekerken, üstüne üstlük, bir de ekvergi koymayacaksınız. Çifte standart uygulamayacaksınız. Bunu yaparsanız, adalete güveni sağlarsınız, yeni mahkemelere de gerek kalmaz.

Değerli arkadaşlarım, soygunu, vurgunu önlemeden, hukuka saygıyı sağlamak mümkün değildir. Şu anda yapılacak tek şey, vatandaşın adalete, hukuka güvenmesini sağlamak. Eğer vatandaş, bankalardan hortumlanan paranın geri gelmesini görmüyorsa, hukuka güvenmez, siyasî iktidara güvenmez. Bunu sağlayacaksınız; bunu sağlarsanız ancak, gerçekten reform niteliğinde birtakım adımlar atmış olursunuz. Yine, milletvekili dokunulmazlığını ve bakanlık dokunulmazlıklarını sınırlandırırsanız ancak, ciddî bir reform yapmış olursunuz. Bunları sağlamadan, istediğiniz kadar mahkeme kurun, sorunu çözemezsiniz; hukuka saygıyı, adalete saygıyı, hukukun üstünlüğü prensibini hayata geçiremezsiniz. Bunları yapmak lazım; bunları yapmadan, sorunun çözülmesi mümkün değildir. Hele hele, vicdan ile cüzdan arasındaki sorunu çözeceksiniz. Bütün mesele bu; vicdan ile cüzdan arasındaki sorunu çözeceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, hukuka saygıyı, adalete inanmayı sağlayacaksınız ve vatandaşın, hakkını başka yerde aramasını önleyeceksiniz. Bu, çok önemli bir tez, gerçekten. Bakın, aynen okuyorum: "Bu ülkede her şey, yapanın yanında kâr kalıyorsa, vatandaşın adalete ve hukuka güveni kalmaz. Türkiye soyuluyor, hukuk bir şey yapamıyor, Türkiye göz göre göre fakirleştiriliyorsa, düşünmek lazım." Gerçekten, Sayın Bakanım, düşünmek lazım.

İşte, şimdi, siyasî iktidarın yapması gereken, bu sözlere tercüman olmaktır, bunları yerine getirmektir. Öyle sanıyorum ki, bu konuda gerekli adımlar bir an evvel atılacaktır. Siyasî iktidarı kullananlar, yargılama aşamasında milletvekili dokunulmazlığı zırhına bürünmeye çalışırlarsa ve bürünürlerse, siz, yolsuzlukları da önleyemezsiniz, fakirleşmeyi de önleyemezsiniz. Umarım, bundan sonra, bu konuda önemli adımlar atılır ve Türkiye'de vatandaş, hak ettiği yaşam biçimine kavuşur, hukukun üstünlüğüne, hukuk devleti anlayışına saygı gösterir ve güven içinde bu ülkede yaşamaya devam eder.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ercenk.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim... Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

Bölge adliye mahkemesi başkanlığı

MADDE 27. - Her bölge adliye mahkemesinde bir başkan bulunur. Başkanlık, başkan ile yazı işleri müdürlüğünden oluşur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim... Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum:

Bölge adliye mahkemesi başkanlar kurulu

MADDE 28. - Bölge adliye mahkemesi başkanlar kurulu, bölge adliye mahkemesi başkanı ile daire başkanlarından oluşur.

Bölge adliye mahkemesi başkanının bulunmadığı hâllerde kurulun başkanlığını daire başkanlarından kıdemli olanı yerine getirir.

Daire başkanının mazereti hâlinde, o dairenin kıdemli üyesi kurula katılır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim... Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum:

Bölge adliye mahkemesi daireleri

MADDE 29. - Bölge adliye mahkemeleri, hukuk ve ceza dairelerinden oluşur. Her bölge adliye mahkemesinde en az üç hukuk ve en az iki ceza dairesi bulunur. Gerekli hâllerde dairelerin sayısı, Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca artırılıp azaltılabilir.

Dairelerde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim... Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

30 uncu maddeyi okutuyorum:

Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı

MADDE 30. - Her bölge adliye mahkemesinde bir Cumhuriyet başsavcılığı bulunur. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, Cumhuriyet başsavcısı ve yeteri kadar Cumhuriyet savcısından oluşur.

En kıdemli Cumhuriyet savcısı, Cumhuriyet başsavcıvekili olarak görev yapar.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim... Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

31 inci maddeyi okutuyorum:

Bölge adliye mahkemesi adalet komisyonu

MADDE 31. - Her bölge adliye mahkemesinde bir bölge adliye mahkemesi adalet komisyonu bulunur.

Komisyon, bölge adliye mahkemesi başkanının başkanlığında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca daire başkanları arasından belirlenen bir asıl üye ile bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcısından oluşur. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ayrıca daire başkan veya üyeleri arasından bir yedek üye belirler. Başkanın yokluğunda en kıdemli daire başkanı, Cumhuriyet başsavcısının yokluğunda Cumhuriyet başsavcıvekili ve asıl üyenin yokluğunda yedek üye komisyona katılır.

Komisyon eksiksiz toplanır ve çoğunlukla karar verir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

32 nci maddeyi okutuyorum:

Müdürlükler

MADDE 32. - Bölge adliye mahkemesi başkanlığında, dairelerinde, Cumhuriyet başsavcılığında ve adalet komisyonunda birer yazı işleri müdürlüğü, Cumhuriyet başsavcılığında ayrıca bir idarî işler müdürlüğü ile ihtiyaç duyulan diğer müdürlükler kurulur.

Her müdürlükte bir müdür ile yeterli sayıda memur bulunur.

Müdürlüklerde çalışanların atama, disiplin ve diğer özlük işlerinde adlî yargı ilk derece mahkemelerinde görevli personelin tâbi oldukları hükümler uygulanır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

33 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Görevler

Bölge adliye mahkemelerinin görevleri

MADDE 33. - Bölge adliye mahkemelerinin görevleri şunlardır:

1. Adlî yargı ilk derece mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları inceleyip karara bağlamak,

2. Adlî yargı ilk derece mahkemesi olarak yargı çevresi içerisindeki adlî yargı ilk derece mahkemesi hâkimleri aleyhinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre açılacak tazminat davalarına bakmak,

3. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

34 üncü maddeyi okutuyorum:

Başkanın görevleri

MADDE 34. - Bölge adliye mahkemesi başkanının görevleri şunlardır:

1. Mahkemeyi temsil etmek,

2. Bölge adliye mahkemesi başkanlar kuruluna ve adalet komisyonuna başkanlık etmek, başkanlar kurulu ile komisyon kararlarını yürütmek,

3. Mahkemenin uyumlu, verimli ve düzenli çalışmasını sağlamak, genel yönetim işlerini yürütmek ve bu yolda uygun göreceği önlemleri almak,

4. Bölge adliye mahkemesi memurlarını denetlemek veya denetletmek, personelden kendisine doğrudan bağlı olanlar hakkında ilgili kanunda belirtilen disiplin cezalarını uygulamak,

5. Hükme bağlanan işlerde adlî yargı ilk derece mahkeme hâkim ve savcılarına verilen not fişlerini mercilerine göndermek,

6. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

35 inci maddeyi okutuyorum:

Başkanlar kurulunun görevleri

MADDE 35. - Bölge adliye mahkemesi başkanlar kurulunun görevleri şunlardır:

1. Bölge adliye mahkemesi hukuk ve ceza dairelerinin numaralarını ve aralarındaki işbölümünü belirlemek, daireler arasında çıkan iş bölümü uyuşmazlıklarını karara bağlamak,

2. Hukukî veya fiilî nedenlerle bir dairenin kendi üyeleri ile toplanamadığı hâllerde ilgisine göre diğer dairelerden kıdem ve sıraya göre üye görevlendirmek,

3. Re'sen veya bölge adliye mahkemesinin ilgili hukuk veya ceza dairesinin ya da Cumhuriyet başsavcısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların, benzer olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunması hâlinde bu uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, kendi görüşlerini de ekleyerek Yargıtay Birinci Başkanlığından istemek,

4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek.

(3) numaralı bende göre yapılacak istem hakkında 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 45 inci maddesi kıyas yoluyla uygulanır.

Başkanlar kurulu eksiksiz toplanır ve çoğunlukla karar verir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

36 ncı maddeyi okutuyorum:

Hukuk dairelerinin görevleri

MADDE 36. - Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin görevleri şunlardır:

1. Adlî yargı ilk derece hukuk mahkemelerinden verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılan başvuruları inceleyip karara bağlamak,

2. Adlî yargı ilk derece mahkemesi olarak; yargı çevresi içerisindeki adlî yargı ilk derece mahkemesi hâkimleri aleyhine Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre açılan tazminat davalarına bakmak,

3. Yargı çevresi içerisinde bulunan adlî yargı ilk derece hukuk mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek,

4. Yargı çevresindeki yetkili adlî yargı ilk derece hukuk mahkemesinin bir davaya bakmasına fiilî veya hukukî bir engel çıktığı veya iki mahkemenin yargı sınırları kapsamının belirlenmesinde tereddüt edildiği takdirde, o davanın bölge adliye mahkemesi yargı çevresi içerisinde başka bir hukuk mahkemesine nakline veya yetkili mahkemenin tayinine karar vermek,

5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

37 nci maddeyi okutuyorum:

Ceza dairelerinin görevleri

MADDE 37. - Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin görevleri şunlardır:

1. Adlî yargı ilk derece ceza mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları inceleyip karara bağlamak,

2. Yargı çevresi içerisinde bulunan adlî yargı ilk derece ceza mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek,

3. Yargı çevresindeki adlî yargı ilk derece ceza mahkemeleri hâkimlerinin davayı görmeye hukukî veya fiilî engellerinin çıkması hâlinde, o davanın bölge adliye mahkemesi yargı çevresi içerisinde başka bir adlî yargı ilk derece ceza mahkemesine nakli hakkında karar vermek,

4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

38 inci maddeyi okutuyorum:

Daire başkanlarının görevleri

MADDE 38. - Bölge adliye mahkemesi daire başkanlarının görevleri şunlardır:

1. Dairelerinde uyumlu, verimli ve düzenli bir çalışmanın gerçekleşmesini ve işlerin makul süre içinde incelenmesini ve karara bağlanmasını sağlamak, dairenin kendi kararları arasında meydana gelen farklılık ve uyumsuzlukların giderilmesi için tedbirler almak, dosya hakkında rapor hazırlayacakları tespit etmek ve kararların yazılmasını sağlamak,

2. Personelin sicil raporlarını düzenlemek, izin isteklerini düşünceleriyle birlikte adalet komisyonuna aktarmak,

3. Dairede görevli yazı işleri müdürlüğünün işleyişini denetlemek ve personel hakkında ilgili kanunda belirtilen disiplin cezalarını uygulamak,

4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

39 uncu maddeyi okutuyorum:

Üyelerin görevleri

MADDE 39. - Bölge adliye mahkemesi üyelerinin görevleri şunlardır:

1. Daire başkanı tarafından verilen dosyaları gerekli şekilde ve zamanında inceleyerek heyete sunmak, duruşmalı işlerde rapor hazırlamak ve kararlarını yazmak,

2. Dairelerindeki duruşma ve müzakerelere katılmak,

3. Dairenin uyumlu, verimli ve düzenli çalışmasının sağlanmasında ve işlerin makul süre içinde incelenip karara bağlanmasında daire başkanına yardım etmek,

4. Bu Kanun uyarınca daire başkanı tarafından verilen diğer görevleri yapmak.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Bir önerge var; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına

Görüşülmekte olan Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ve Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısının 39 uncu maddesinin 1 inci fıkrasındaki "duruşmalı işlerde" ibaresinin çıkarılmasını öneriyoruz.

Saygılarımızla.               25.6.2003

 

Feridun F. Baloğlu

Tuncay Ercenk

Atila Emek

 

 

Antalya

Antalya

Antalya

 

 

Mehmet Boztaş

 

Nail Kamacı

 

 

Aydın

 

Antalya

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, çoğunluğumuz olmadığı için, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Üyelerin sadece duruşmalı işlerde değil, daire başkanı tarafından verilen tüm dosyalar için rapor hazırlamaları doğru olacaktır. Dosyada yazılı bir belgenin bulunması şartını, duruşma yapılmasına bağlı düşünmek yanlıştır.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

40 ıncı maddeyi okutuyorum:

Cumhuriyet başsavcısının görevleri

MADDE 40. - Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcısının görevleri şunlardır:

1. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığını temsil etmek,

2. Cumhuriyet başsavcılığının verimli, uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışmasını sağlamak,

3. Bölge adliye mahkemesinin genel yönetim işlerini yürütmek,

4. Bölge adliye mahkemesine gelen ceza davalarına ilişkin hüküm ve kararlara ait dosyaların incelenerek yazılı düşünce ile birlikte ilgili daireye gönderilmelerini ve duruşmalara katılmayı sağlamak,

5. Ceza dairelerinin kararlarına karşı gerektiğinde kanun yollarına başvurmak,

6. Dairelerin benzer olaylarda kesin olarak verdikleri kararlar arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi için başkanlar kuruluna başvurmak,

7. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcılarının ilerleme belgelerini düzenlemek,

8. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcıları üzerinde gözetim ve denetim yetkisini kullanmak,

9. Cumhuriyet başsavcılığı müdürlüklerini ve personelini denetlemek veya denetletmek,

10. Cumhuriyet başsavcılığında görevli personel hakkında ilgili kanunda belirtilen disiplin cezalarını uygulamak,

11. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

41 inci maddeyi okutuyorum:

Cumhuriyet savcılarının görevleri

MADDE 41. - Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcılarının görevleri şunlardır:

1. Bölge adliye mahkemesine gelen ceza davalarına ilişkin hüküm ve kararlara ait dosyalardan kendilerine verilenleri inceleyerek yazılı düşüncesiyle birlikte ilgili daireye göndermek ve duruşmalara katılmak,

2. Ceza daireleri kararlarına karşı gerektiğinde kanun yollarına başvurmak,

3. Cumhuriyet başsavcısının vereceği diğer görevleri yapmak,

4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

42 nci maddeyi okutuyorum:

Bölge adliye mahkemesi adalet komisyonunun görevleri

MADDE 42. - Bölge adliye mahkemesi adalet komisyonunun görevleri şunlardır:

1. Bölge adliye mahkemelerinin hâkim ve savcıları dışında kalan personeli hakkında, kanunlarla adlî yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonuna verilen tüm görevleri yerine getirmek,

2. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

43 üncü maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Nitelik ve Atama

Bölge adliye mahkemesi başkanı, daire başkanları ve üyelerin nitelikleri ve atanmaları

MADDE 43. - Bölge adliye mahkemesi başkanı birinci sınıf; daire başkanı birinci sınıfa ayrılmış ve Yargıtay üyeliğine seçilme hakkını yitirmemiş, daire üyeleri birinci sınıfa ayrılmış adlî yargı hâkim ve savcıları arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca atanır. Bunlar, dört yıldan önce başka bir yere veya göreve atanamazlar, ancak meşru mazeretleri durumunda muvafakatları alınarak veya haklarında yapılacak soruşturma sonunda görev yeri veya görevlerinin değiştirilmesine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilebilir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

44 üncü maddeyi okutuyorum:

Cumhuriyet başsavcısı ve savcılarının nitelikleri ve atanmaları

MADDE 44. - Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcıları birinci sınıfa ayrılmış ve Yargıtay üyeliğine seçilme hakkını yitirmemiş; bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcıları hâkimlik ve savcılık mesleğinde fiilen en az sekiz yıl görev yapmış ve üstün başarısı ile bölge adliye mahkemesinde yararlı olacağı anlaşılmış bulunan adlî yargı hâkim ve savcıları arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca atanır. Bunlar, dört yıldan önce başka bir yere veya göreve atanamazlar, ancak meşru mazeretleri durumunda muvafakatları alınarak veya haklarında yapılacak soruşturma sonunda görev yeri veya görevlerinin değiştirilmesine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilebilir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

45 inci maddeyi okutuyorum:

İstek üzerine atama

MADDE 45. - Yargıtay daire başkanı ve üyeleri, bu görevlerinden dolayı kazanılmış hakları ile üyelik hukukları saklı kalmak kaydıyla, istekleri üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bölge adliye mahkemesi başkanlığına, daire başkanlıklarına veya Cumhuriyet başsavcılığına atanabilirler. Bu şekilde ataması yapılanların başka bir bölge adliye mahkemesine atanmasında da aynı usul uygulanır.

Adlî yargı hâkim sınıfından olan Adalet Bakanlığı yüksek müşavirleri, müsteşar yardımcıları, Teftiş Kurulu Başkanı ve genel müdürleri, bağımsız daire başkanları istekleri üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bölge adliye mahkemesi başkanlığına, daire başkanlıklarına veya Cumhuriyet başsavcılığına atanabilirler.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

46 ncı maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Ortak Hükümler

Toplantı ve karar

MADDE 46. - Her daire, bir başkan ve iki üyenin katılmasıyla toplanır. Görüşmeler gizli yapılır, kararlar çoğunlukla verilir.

Hukukî veya fiilî nedenlerle bir daire toplanamazsa, başkanlar kurulunun kararıyla diğer dairelerden, bu da mümkün olmazsa, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca diğer bölge adliye mahkemelerinden yetkili olarak görevlendirilen üyelerle eksiklik tamamlanır.

Daire başkanının hukukî veya fiilî nedenlerle bulunamaması halinde dairenin en kıdemli üyesi daireye başkanlık yapar.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Bir önerge var; okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülen Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ve Bölge Adliye Mahkemeleri Hakkında Kanun Tasarısının 46 ncı maddesindeki birinci fıkrada yer alan "görüşmeler gizli yapılır" hükmünün "görüşmeler yargılamanın gizli yapıldığı hallerde gizli, aksi halde açık olarak yapılır" şeklinde değiştirilmesini öneriyoruz.

Saygılarımızla.              25.6.2003

 

Feridun F. Baloğlu

Tuncay Ercenk

Atila Emek

 

Antalya

Antalya

Antalya

 

Mehmet Boztaş

 

Nail Kamacı

 

Aydın

 

Antalya

 

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, katılmıyoruz; sebebini kısaca ifade etmek isterim.

Bu müzakerelerin gizli yapılmasının sebebi, karar verecek hâkimlerin her türlü baskıdan, tesirden azade, kendi vicdanlarıyla baş başa kalmaları açısındandır; birinci sebep budur. Jüri sisteminde bile karar verecek olanlar bir odaya çekiliyorlar, dışarıyla irtibatları kesiliyor, onlar da müzakereyle... Yani, anglosakson sisteminde de bu böyledir. Üçüncüsü, Yargıtay Kanununun 40 ıncı maddesinde de "müzakereler gizli cereyan eder" denilmektedir. Bu üç sebepten dolayı önergeye katılamıyoruz.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

Gerekçe mi okunsun, söz mü istiyorsunuz?

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Baloğlu.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın üyeler; aslında bu önergenin verilmesi için zamanın çok erken olduğunu, o noktaya gelinmediğini biliyorum; yani, ne dünya bu noktaya geldi ne Türkiye bu noktaya geldi; ama, ben bir tartışma açılmasını sağlamak açısından bu önergeyi verdim.

Adaletin işleyişine, Türkiye'deki mahkemelerin işleyişine yabancı olabilecek veya o işleyişi bilmeyebilecek arkadaşlarım açısından, izin verirseniz bir şey söylemek istiyorum. Mahkemelerde yargılama açıktır biliyorsunuz, gizli olması bir istisnadır. Zaten, gizli olması halinde, bu tartışmanın da gizli olması yönünde bir görüş bildiriyoruz. Açık yapılan bir yargılamada avukat bulunuyor, taraflar bulunuyor, halk izliyor; ama, karar aşamasına gelindiği zaman kapılar kapatılıyor, avukat bile dışarı çıkarılıyor. Tabiî, savcının da dışarıda bulunması gerekiyor; ama, fiilî durum böyle değil, savcı orada bulunuyor. Aslında, bir orta yol bulunabilirdi; yani, en azından savunmanın da orada bulunması sağlanırdı. Eğer, tartışmada gizlenilecek bir şey yoksa, bunu gizlememek gerekiyor. Ne konuşuluyor... Yani, birtakım baskıların hâkimleri karar vermede engelleyeceği ve olumsuz bir karar doğabileceği şeklinde bir endişe varsa, ben de aksini söylüyorum. Halkın yargısı en büyük yargıdır, halkın önünde tartışılmalıdır, tarafların önünde tartışılmalıdır.

Kaldı ki, bu durum, benim önerdiğim durum, çok açıkça, duruşma olan hallerle sınırlıdır. Zaten, duruşma yoksa, üç hâkim toplanıp kararını verecek, hiçbirimizin haberi olmayacak gelişmelerden; ama, duruşma varsa, her şeyi açıkça söylüyoruz, savcı suçluyor, savunma savunuyor, herkes dinliyor, karar aşamasına gelindiği zaman kapılar kapatılıyor. Bence, kapılar hiçbir zaman kapatılmamalıdır, bunu belirtmek için söylüyorum. Bu önergenin kabul görmeyeceğini biliyorum; ama, tarihe belge olsun diye bu önergeyi verdim.

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

47 nci maddeyi okutuyorum:

Soruşturma ve kovuşturma usulü

MADDE 47. - Bölge adliye mahkemesi başkanı, daire başkanları, üyeleri, Cumhuriyet başsavcısı ve Cumhuriyet savcılarının görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçları ile şahsî suçlarından, sıfat ve görevleri gereklerine uymayan tutum ve davranışlarından dolayı haklarında yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda özel kanunlarında yazılı hükümler uygulanır.

Şu kadar ki, bunların görevden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlar nedeniyle soruşturma ve kovuşturma mercii olarak kanunda yazılı ağır ceza mahkemesi ile bu mahkeme nezdindeki Cumhuriyet başsavcısına verilen görevler, en yakın bölge adliye mahkemesi ceza dairesi, bu yerde birden çok ceza dairesi varsa suç türüne göre görevli ceza dairesi ile bu mahkeme nezdindeki Cumhuriyet başsavcısı tarafından yerine getirilir. Kovuşturma mercii Yargıtayın görevli ceza dairesidir.

Bölge adliye mahkemesi başkan ve üyeleri ile Cumhuriyet başsavcısı ve Cumhuriyet savcılarının şahsî suçları hakkında genel hükümlere göre yapılacak soruşturma ve kovuşturma görevi, en yakın bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcısı ile bu bölge adliye mahkemesi ceza dairesine, bu yerde birden çok ceza dairesi varsa, suç türüne göre görevli ceza dairesine aittir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Bir önerge vardır; okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 146 sıra sayılı kanun tasarısının 47 nci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

M. Necati Çetinkaya

Recep Özel

 

Ordu

Elazığ

Isparta

 

Ünal Kacır

 

Mustafa Ataş

 

İstanbul

 

İstanbul

 

"Şu kadar ki, bunların görevden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlar nedeniyle soruşturma ve kovuşturma mercii olarak kanunda yazılı ağır ceza mahkemesi ile bu mahkeme nezdindeki cumhuriyet başsavcısına verilen görevler, en yakın bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin suç türüne göre görevli ceza dairesi ile bu mahkeme nezdindeki cumhuriyet başsavcısı tarafından yerine getirilir. Kovuşturma mercii Yargıtayın görevli ceza dairesidir.

Bölge adliye mahkemesi başkan ve üyeleri ile cumhuriyet başsavcısı ve cumhuriyet savcılarının şahsî suçları hakkında genel hükümlere göre yapılacak soruşturma ve kovuşturma görevi, en yakın bölge adliye mahkemesi cumhuriyet başsavcısı ile bu bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin suç türüne göre görevli ceza dairesine aittir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın Başkan, yeni bir unsur ilave etmiyor, sadece ifadeyi daha düzgün hale getiriyor, tereddüte meydan vermemek açısından. Bu sebeple, önergeye katılıyoruz.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

48 inci maddeyi okutuyorum:

Denetleme

MADDE 48. - Bölge adliye mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri Cumhuriyet başsavcılıkları ile bölge adliye mahkemeleri adalet komisyonlarının denetimleri, adalet başmüfettişlerince yapılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

49 uncu maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ KISIM

Son Hükümler

Değiştirilen Hükümler

MADDE 49. - 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 28 inci maddesinin kenar başlığı "Yargıtay, Danıştay ve bölge adliye mahkemesi notları" olarak, 113 ve 114 üncü maddelerde geçen "adlî yargı adalet komisyonları" ibaresi "adlî yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonları" olarak değiştirilmiş; 28 inci maddeye beşinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Bölge adliye mahkemesi daireleri, yaptıkları incelemeler sırasında kararı veren hâkimler ve Cumhuriyet savcıları hakkında bu madde hükümlerine göre not verirler. Doldurulan fişler Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere bölge adliye mahkemesi başkanlığına verilir."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

50 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 50. - 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa ekli (1) sayılı cetvelin "Birinci Sınıf" bölümüne "Bölge adliye mahkemesi başkanlığı", "Bölge adliye mahkemesi daire başkanlığı", "Bölge adliye mahkemesi üyeliği", "Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı", "Birinci Sınıfa ayrılmış" bölümüne "Bölge adliye mahkemesi daire başkanlığı", "Bölge adliye mahkemesi üyeliği", "Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı", "Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcılığı" ile "2. Sınıf" bölümünün 1 ilâ 4 üncü derecelerine "Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcılığı" görev unvanları eklenmiştir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

51 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 51. - 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 15 inci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendine aşağıdaki (a) bendi eklenmiş, mevcut (a) ve (b) bentleri (b) ve (c) olarak teselsül ettirilmiştir.

"2. a) Aynı veya farklı yer bölge adliye mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar bakımından hukuk daireleri arasında veya ceza daireleri arasında uyuşmazlık bulunursa,"

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

52 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 52. - 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (1) sayılı tarifenin, başvurma harcı başlıklı (I) nolu bendinin (3) numaralı alt bendi, karar ve ilam harcı başlıklı (III) nolu bendinin nispi harçla ilgili (e) alt bendinin birinci cümlesi, maktu harçla ilgili (c) alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"3. Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay ve Danıştayda"

"e) Yukarıdaki nispetler Bölge İdare Mahkemeleri, Bölge Adliye Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtayın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları için de aynen uygulanır."

"c) Bölge Adliye Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay ve Danıştayın icranın tehiri kararlarında"

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

53 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 53. - Bu Kanunla kurulan bölge adliye mahkemelerinin ihtiyaçları için Adalet Bakanlığı taşra teşkilâtında kullanılmak üzere ekli (1) ve (2) sayılı listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) ve (II) sayılı Cetvellerin ilgili bölümlerine eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, maddeyi ekli (1) ve (2) sayılı listelerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

54 üncü maddeyi okutuyorum:

Kaldırılan Hükümler

MADDE 54. - 8/4/1340 tarihli ve 469 sayılı Mehakimi Şer'iyenin İlgasına ve Mehakimin Teşkilatına Ait Ahkâmı Muaddil Kanun, 11 Nisan 1329 tarihli Sulh Hâkimleri Hakkında Kanunu Muvakkat, 26/4/1926 tarihli ve 825 sayılı Ceza Kanununun Mevkii Mer'iyete Vaz'ına Müteallik Kanunun 25, 26, 27, 28 ve 29 uncu maddeleri ile 27/6/1984 tarihli ve 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görüşülmekte olan dava ve işlerde mahkemelerin görevinde bir değişikliğin söz konusu olduğu hallerde, üst görevli mahkemeler yargılamaya devam ederler, alt görevli mahkemeler görevsizlik kararı vererek dosyayı üst görevli mahkemeye gönderirler.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - Adalet Bakanlığı, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç iki yıl içinde 25 inci maddede öngörülen bölge adliye mahkemelerini kurar. Bölge adliye mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Resmî Gazetede ilân edilir.

Bölge adliye mahkemeleri göreve başlamadan önce Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu mahkemelerin başkanları, daire başkanları ve üyeleri ile Cumhuriyet başsavcısı ve savcılarının atamaları yapılır. Bölge adliye mahkemelerinde görev yapacak diğer personelin atamaları da aynı süre içinde yapılır.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 3 üncü maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 3. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak en geç iki yıl içinde bölge adliye mahkemeleri için ihtiyaç duyulan bina, araç ve gereçler, yapım, satın alma veya kiralama yoluyla sağlanır.

Kurulacak mahkemelerin ihtiyaçlarını karşılamak amacı ile, Adalet Bakanlığı bütçesi içinde mevcut veya yeniden açılacak tertiplere Maliye Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerinden aktarma ve bununla ilgili diğer işlemleri yapmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

55 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 55. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak)- Sayın Başkan...

BAŞKAN- Buyurun Sayın Komisyon Başkanı.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak)- Son maddelerine geldiğimiz tasarıyla ilgili, bu maddeyle ilgili bir hususu Yüksek Heyetin dikkatine sunmak istiyorum: Şimdi, istinaf mahkemeleri dediğimiz bu bölge adliye mahkemeleri kurulması hakkında kanun ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Ceza Kanunu çok yakından birbirleriyle bağımlı ve bağlantılı. O nedenle, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Ceza Kanunu henüz Komisyonumuzda bitirilemedi, Ceza Kanununa henüz başlayamadık. İstinaf mahkemeleri kanununu çıkarıp, Ceza Kanunu ve Ceza Usuül Kanununu çıkarmadığımız takdirde, yani, bunları bir bütünlük içerisinde yürürlüğe koymadığımız takdirde, uygulamada çok ciddî sorunlarla karşılaşabileceğiz. O nedenle, izninizle, biz, tasarıyı Komisyona geri çekmek istiyoruz.

BAŞKAN - Tabiî, bu hakkınız var.

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Komisyona geri çekilmesi doğrudur.

BAŞKAN - Son iki maddeyi çekiyorsunuz, değil mi?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Evet, son iki maddeyi çekiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Son iki maddeyi çekiyorsunuz... O zaman, diğerleri kabul edildi. Kaldı ki, zaten "iki yıl içinde bu mahkemeler kurulur" deniliyor; yürürlüğe girmesi, tabiî, ayrıca bir sorun yaratacaktır.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Bu mahkemelerin kurulması iki yıllık bir süreye bağlı; ama, 55 inci maddeye göre, kanun yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğine göre, kuruluş dışında pek çok hükmü yürürlüğe girecektir; ama, işte, Ceza Kanunu yürürlükte değil, Ceza Usulü ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yürürlükte değil; o nedenle, uygulamada pek çok sorunlar çıkacaktır diye arkadaşlarımızın endişesi var.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul)- Madem geri çekilecekti; bu Meclisi bu saate kadar niye meşgul ettik?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu tasarının 54 maddesi ve geçici 3 maddesi kabul edilmiştir; ama, bir defaya mahsus olmak üzere, tasarının 55 ve 56 ncı maddelerini Komisyona iade ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, saat 20.35'te toplanmak üzere, çalışmalarımıza ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.33
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.35

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 152 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ziya Yergök; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, daha önce, Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluşu Hakkında Kanun Tasarısı Komisyonda görüşülmüş ve Genel Kurula inmişti; bugün yürürlük maddesine kadar görüşüldü ve kabul edildi; ancak, bu, henüz yasalaşmamıştır.

Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluşu Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili karşı oy yazımızda, özetle, gerekli koşullar oluşmadan ve altyapısı hazırlanmadan bu mahkemelerin kurulmasının ve istinaf yolunun açılmasının bir yarar sağlamayacağını belirtmiştik. Bölge Adliye Mahkemeleri Hakkında Kanun Tasarısı görüşülürken, Grubumuz adına konuşan arkadaşlar, maddeler hakkında konuşan değerli milletvekillerimiz bu yöndeki düşüncelerimizi zaten açıkladılar.

Değerli milletvekilleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı bölge adliye mahkemelerinin kurulmuş olması varsayımına göre hazırlanmıştır; yani, bu tasarı, bölge adliye mahkemeleri kurulmuştur varsayımından yola çıkılarak hazırlanmış ve istinaf yoluyla ilgili hukuk usulünde düzenlemeler yapılmıştır. Şimdi, şu anda görüşmekte olduğumuz tasarının genel gerekçesine baktığımızda şunları göreceğiz; genel gerekçede aynen şöyle deniliyor: "Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısıyla, ilk derece mahkemelerince verilen kararların olaylara, maddî hukuka ve usul hükümlerine uygunluğunu denetlemek üzere bölge adliye mahkemeleri kurulmuş ve Yargıtaya da temyiz olunan kararların yalnızca hukuka uygunluğunu denetleme ve içtihat mahkemesi olma görevi verilmiş olduğundan, istinaf yoluna başvuru ve bu mahkemelerce uygulanacak usul hükümlerinin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa eklenmesi ve Kanunun ilgili hükümlerinde gerekli değişikliğin yapılması, bazı maddelerin ve birkısım maddelerde geçen ibarelerin yürürlükten kaldırılması gereği ortaya çıktığından, bu kanun tasarısı hazırlanmıştır." Yani, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı -görüşmeleri biraz önce yarım kalan, tamamlanmayan, yasalaşmamış olan- bölge adliye mahkemelerinin kurulmuş olması varsayımına göre hazırlanmıştır. O nedenle, kanımızca, bu tasarıyı görüşebilmek için, öncelikle, Bölge Adliye Mahkemeleri Hakkında Kanun Tasarısının yasalaşması, Cumhurbaşkanınca onaylanması ve Resmî Gazetede yayımlanması lazım. Yürürlük maddelerinde hükümler var, geçici maddelerinde hükümler var varsayımdan hareketle bunun görüşülmesi doğru değildir. Aslında, bu tasarının, yürürlük maddesini beklemeden, bu aşamada çekilmesi doğru olacaktır; bunu Yüce Genel Kurulun dikkatine sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bizim, hem bu yönteme hem de esasına karşı olduğumuzu ifade etmek isterim. 1924 yılında, bölge adliye mahkemeleri, daha doğrusu, o zamanki adıyla istinaf mahkemeleri, 469 sayılı Yasayla Türk yargı sisteminden çıkarılmış olmasına rağmen, gerçekten de, Türk hukukunun gündeminden hiç inmemiştir. Seksen yıldır tartışılmasına karşın, gerek bilimadamları gerekse uygulamacılar arasında, istinaf mahkemelerinin gerekliliği konusunda bir görüşbirliği olmadığı gibi, arkadaşlarım da ifade ettiği üzere, gerçekten, adı üzerinde bile görüşbirliği yoktur. Biraz önce yürürlük maddesine kadar görüştüğümüz bölge adliye mahkemeleriyle ilgili kanun tasarısında mahkemelerin adı "bölge adliye mahkemesi" olarak geçmekte, şu anda görüşmekte olduğumuz Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısında ise "istinaf mahkemeleri" olarak geçmiş bulunmaktadır.

İstinaf mahkemeleri, gerekli koşullar oluşmadan, altyapısı hazırlanmadan kurulacak olursa, Yargıtayın yerine, kısa sürede, istinaf mahkemelerinde işler birikecek, vatandaşın davasının görülmesinde sürat sağlanmış olmayacak, sadece merci değiştirilmiş olacaktır. Nitekim, bölge idare mahkemelerinin kurulmuş olması, Danıştayın iş yükünü azaltmamıştır. O nedenle, önemli bir gerekçe olarak sunulan Yargıtayın iş yükünün azalacağı iddiasının doğru olmadığı düşüncesindeyiz.

Başta Sayın Adalet Bakanı ve adalet teşkilatının tüm mensupları ve ülkemizdeki hemen her vatandaş biliyor ki, bugün, adlî yargıda, hâkim ve savcı sayısı yetersizdir, yargının çalışma koşulları olumsuzdur, iş yükü ise çok ağırdır, nitelikli hâkim ve savcı bulmak ise büyük sorundur. Yargıtay tetkik hâkimliği ihtiyacı bile yeterince karşılanmış değildir. Bu mahkemelerin içerisinde yer alacağı fiziksel şartların hazırlanması, nitelikli personel ihtiyacının sağlanması da önemli sorunlardır. Gerekli ortam hazırlanmadan, ilk derece mahkemelerinin bile sorunları çözülmeden istinaf mahkemelerinin kurulması, istinaf yolunun açılması doğru olmayacaktır.

Şunu açıkça ifade ediyoruz ki, içerisinde bulunduğumuz koşullarda, 25 Haziran 2003 Türkiyesinin koşullarında, istinaf yolunun açılması doğru bir yol değildir, sağlam bir yol değildir, iyi bir yol değildir; yargının sorunlarına çözüm getirmeyecek, vatandaşın yargıdan bekledikleri sorunların çözümü doğrultusunda bir adım atılmış olmayacaktır.

Ülkemizde en büyük yakınma, yargılamanın uzun sürdüğü, adaletin geciktiği ve geciken adaletin adaletsizlik yarattığı noktasındadır. İstinaf uygulaması yargılama sürecini daha da uzatacağından, davaların makul sürede sonuçlanması mümkün olmayacağı gibi, sürecin uzaması, Anayasada ve yasalarda var olan usul ekonomisine de aykırı olacaktır.

Şimdi, bu mahkemelerin kurulmuş olmasının, istinaf yolunun açılmış olmasının, adil yargılama açısından yararlı olacağı söyleniyor. Halbuki, Türkiye'deki en büyük şikâyet, geciken adalet adaletsizliktir, adalet geç tecelli ediyor noktasında düğümlenmektedir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, davaların makul süre içerisinde sonuçlanmamasını, adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul ediyor. Bu istinaf yolunun açılmış olması, bu süreci daha da geciktirecektir ve makul sürede yargılamanın sonuçlanması olanağını sağlamayacaktır.

İstinafın, tasarıdaki adıyla bölge adliye mahkemelerinin ilk derece mahkemelerini zayıflatacağı ve bu mahkemelerin bölge temyiz mahkemesi gibi çalışacak olması nedeniyle de içtihatlarda yeknesaklığın kaybolacağı ve içtihat birliğinin sağlanmasının zorlaşacağı konusunda arkadaşlarımın dile getirdiği düşüncelere ben de katılıyorum. Bu mahkemeler her ilde kurulmayacağına göre... 6 ve 8 tartışması yapıldı. Gerçekten de tasarıda düşünülen bir sayı söz konusu değildir. Daha önce, ilk taslakta bir 15 rakamı vardı; ama, şu andaki mevcut tasarıda, Bakanımızın da ifade ettiği gibi, bir sayı olmamakla birlikte, bunun, en azından, biliyoruz ki, her ilde kurulması söz konusu değildir. Böyle olduğunda da, delillerin toplanması açısından büyük sıkıntılarla karşılaşılacağı açıktır ve gerçekten de, yargının sorunlarıyla iç içe yaşayan ve bu sorunları yakından bilen tüm kurumlar, kuruluşlar, barolar, Barolar Birliği de istinaf yolunun açılmasının, Türk yargı sistemi içinde, bu bölge adliye mahkemelerinin, istinaf mahkemelerinin yer almasının sorunlara bir çözüm getirmeyeceği, yargının hızlı, adil ve etkin gerçekleşmesine katkıda bulunmayacağı görüşündedirler. Gerçekten bunu söylemekten hicap duyuyorum; ama, çocuk mahkemeleri, trafik mahkemeleri, aile mahkemelerinin bugün bir tabela mahkemesi konumunda olması üzüntü verici bir durumdur. Bizim için en büyük eleştiri, siz yasa çıkarıyorsunuz; ama, uygulamada bunun gereğini yapmıyorsunuz noktasındadır. Ne yazık ki, daha önce kurulmuş olan mahkemelerle ilgili gelişmeler bu yöndeki eleştirileri haklı kılmaktadır.

İstinaf mahkemelerinin en hararetli savunucuları dahi istinaf mahkemelerinin kurulmasının başlı başına sorunu çözmeyeceğini, mevcut yargı sisteminin bir bütün olarak ele alınıp iyileştirilmemesi durumunda hiçbir şekilde soruna çözüm getirmeyeceğini, yarar yerine zarar da vereceğini kabul etmektedirler.

Burada, birtakım bilim adamlarının, istinaf mahkemelerinin kurulması, istinaf yolunun açılması görüşünü Sayın Bakan ifade etti; ama, daha fazla sayıda bilim adamı da, bunun doğru olmadığını açıkça ifade etmektedirler. Nitekim, Prof. Erdener Yurtcan -"istinaf yabancı ülkelerde var" deniliyor- aynen şunu söylemektedir: "İstinaf, yabancı ülkelerde giderek etrafında fırtınalar koparılan bir kanun yoludur. Temyizi bütünüyle kaldıran bir yol değildir, adaletin gecikmesinde önemli bir engel olarak görülmektedir. Bu nedenle, adalet hizmetinin sorunlarına istinaf yolu bir çözüm olarak düşünülemez."

Yine -arkadaşlarım da değindi- Prof. Baki Kuru -kendisi usul hukuku konusunda çok büyük eserler vermiştir; gerçekten de, tüm hukukçuların bu konuda hocası olmuştur, bir kısmının okuldan bir kısmının kitaplarından- "gerekli ortam hazırlanmadan istinaf mahkemelerini kurmak, istinaf yolunu açmak yararlı değil, bilakis, zararlı olur" demektedir.

Değerli üyeler, bu arada, Yargıtay eski başkanlarının da, yargı yılı açılışlarında bu konuda yaptıkları konuşmaları var; 1960'lı yıllarda, 1970'li yıllarda, 1980'li yıllarda, 1990'lı yıllarda. Burada bunlara da ben kısaca değinmek istiyorum. Yargıtay eski başkanlarımızdan Dr. Recai Seçkin, yargı yılı açış konuşmasında, üst mahkemelere gelecek iş yükünün çokluğuna, bunlar arasında doğacak içtihat ayrılıklarına, yetişmiş hâkim bulunmamasına dikkat çekmiş ve istinaf mahkemelerinin kurulması düşüncesini eleştirmiştir.

Yine, Yargıtay önceki başkanlarından Bedrettin Köker de, istinaf çalışmasının kuruluşunun büyük maddî fedakârlıklar getireceğini belirterek, beklemenin yerinde olacağını belirtmiştir.

Yine, Yargıtay önceki başkanlarından Ahmet Coşar ise, gereken altyapının hazır olmaması nedeniyle böyle bir uygulamaya geçilmesinin doğru olmayacağını ifade etmiş ve sağlıklı bir model seçilerek, bunun, yargıç, savcı ve maddî koşullarının hazırlanmasından sonra hayata geçirilmesinin yararlı olabileceğini belirtmiş, ivedi davranışların yarar yerine zarar getireceğini özellikle vurgulamıştır.

Yine, Yargıtay eski başkanlarından Dr. İsmet Ocakçıoğlu ise, istinafa gerek olmadığını söyleyerek, istinafın kaldırılmasını gerektirir koşullar dikkate alındığında, yeniden kurulmasına olanak verecek koşulların gerçekleşmediği inancında olduğunu belirtmiştir.

Bu sayın Yargıtay başkanlarının belirttiği tarihlerde Adalet Bakanlığının bütçedeki payı yüzde 3'ler, yüzde 4'ler civarındaydı. Peki, giderek günümüze geldiğimizde, o zaman bile koşulların elverişli olmadığını, tüm yaşamları yargıya hizmet yolunda geçmiş bu değerli başkanlar, o yıllarda -bütçedeki payın yüzde 3, yüzde 4 olduğu dönemlerde bu kaygıları ifade etmişlerse, 2003 yılında koşullar daha mı iyi oldu da, Adalet Bakanlığının genel bütçe içindeki payı daha mı iyi oldu da, biz, bugün, istinaf mahkemelerini kurma yolunda adım atıyoruz; hayır, olmadı. Bizim de katkımıza rağmen, Sayın Bakanın da "Adalet Bakanlığının ve adalet teşkilatının içinde bulunduğu durum yüzümü kızartıyor, bundan utanç duyuyorum" demesine rağmen, Başbakan Yardımcılığı yapan Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın "yargıyı rahatlatmamız lazım, bütçedeki payını, hiç olmazsa, yüzde 2'ye çıkarmamız gerekir" demesine rağmen, yüzde 1 bile yapılamadı; 2003 yılında binde 7,5 olarak -yüzde 1'in altında- gerçekleşti. Yani, bu koşullar altında "istinaf mahkemelerini kuracağız" demek gerçekçi değildir.

Burada, Sayın Bakanın da bir değerlendirmesini üzüntüyle karşıladığımı ifade etmek istiyorum. Yargının sorunları konusundaki feryadının içtenlikli olduğuna inandığım Sayın Bakan, istinafı savunma uğruna, neredeyse -neredeyse değil, açıkça- "hâkim, savcı sayısında eksik yok" dedi. Yani, neredeyse, yargının hiçbir sorunu yok diyecek diye korktum; ama, o kadar ileri gitmedi.

Değerli arkadaşlar, hâkim, savcı sayısı 9 400 civarında. Eğer, bir yargıcın günde 100 dosyaya bakması, yılda 1 000 dosyaya bakması doğru ise, eksik yok diyebilirsiniz. Hatta, günde 200 dosyaya baksın, yılda 2 000 dosyaya baksın varsayımından hareket ederseniz, fazla bile diyebilirsiniz; ama, gerçek, bu değildir. Gerçekten de, Batılı ölçülerde bir standardı yakalamak için, yardımcı adalet personeli sayısının da, hâkim, savcı sayısının da bugünkü sayının en az 2 katına çıkarılması gerekir. Yoksa, adaletin gerçekçi, sağlıklı bir şekilde işlemesi mümkün değildir. Bütün bunları en iyi bilen sayın Bakan, sık sık, hemen her gün, her hafta, işte "hâkimlerin durumu feci; bir yargıç, bir pamuk işçisi kadar bile maaş almıyor, işçilerin maaşı 1 500 000 000 hâkimlerinki 850 000 000" diyorsa -ki, bunun böyle olduğuna katılıyorum ve o konudaki tartışmaya girmek istemiyorum, Sayın Bakanın tespitini söylüyorum- mademki yargı bu kadar dramatik durumdaysa, gerçekten utanılacak durumdaysa, bir Adalet Bakanının yüzünü kızartacak durumdaysa, nasıl istinafı savunursunuz, nasıl yeni mahkemelerin kurulmasını savunursunuz?! Bunun haklı ve mantıklı bir yol olduğuna, doğru olduğuna inanmıyorum. İstinafı savunabilirsiniz, istinafa sarılabilirsiniz; ama, gerekçeyi doğru koymak durumundasınız. Yargıç, savcı, adalet personeli sayısı da eksiktir, yargının sorunları da çok ağırdır, çalışma koşulları çok olumsuzdur, iş yükü çok ağırdır. Bütün bunların bilinmesine rağmen, acaba Sayın Bakan neden ısrar ediyor?.. Şunu da biliyorum ki, Yargıtaydaki toplantıda Sayın Bakan "ülke için bir yarar sağlamayacaksa istinaf mahkemeleri, bundan her an dönebiliriz" dedi. Tamamen yasalaşmadı, yürürlük maddesine kadar gelindi; yine sağlıklı bir değerlendirme ve düşünme için bir zaman olduğunu ve bu her iki tasarının da tamamen çekilme noktasındaki umudumuzu koruduğumu belirtmek istiyorum; ama, Sayın Bakan niye ısrarla savunuyor noktasında, aile mahkemeleriyle ilgili tasarının görüşmeleri sırasında yaptığı bir konuşma aklıma geldi. Acaba böyle bir şey olabilir mi; aile mahkemeleri 9 Ocak 2003 tarihinde kabul edilmişti ve Sayın Bakan konuşmasının bir yerinde -tutanaklardan aynen okuyorum- şunu söylemişti: "Övünmek anlamında söylemiyorum; ama, bir tespit olarak ifade ediyorum ki, bugünkü hükümet, 58 inci hükümet içerisinde aile politikalarının Türkiye'nin gündemine gelmesi, benim görev aldığım zamana rastlar. Aile danışma merkezleri ilk defa benim tarafımdan kuruldu, Aile Araştırma Kurumunu ben kurdum. Aile Komisyonu, ilk defa, bu Mecliste, benim zamanımda kuruldu. İlk defa Aile Şûrasını ben topladım. Beş Yıllık Kalkınma Planında, müstakil aile politikaları, adı altında bir başlığın tespit edilmiş olması benim dönemime rastlar." İşte, aile mahkemeleri de benim dönemimde kuruldu diyor Sayın Bakan. Acaba, istinaf mahkemeleri de, seksen yıldır tartışılan istinaf mahkemeleri de benim dönemimde kuruldu demek için mi bu tasarı ısrarla savunuluyor? Bunu anlamakta güçlük çektiğimi ve istinaf yolunun, bölge adliye mahkemelerinin Türk yargısına, Türk adaletine bir katkı getirmeyeceğini, bugünkü koşullarda, 2003 yılının koşullarında yarar yerine zarar getireceğini ifade ediyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yergök.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubumuz adına saygıyla selamlıyorum.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununu konuşacaktık; ama, değerli meslektaşım, hukukçu, Adalet Komisyonu üyesi, CHP Grubu adına konuşan Mehmet Ziya Yergök Beyin değinmesi üzerine, kısaca, istinaf mahkemelerinin neden zarurî olduğunu, neden istediğimizi, hatta, bunu, Adalet Komisyonunda neden tartıştığımızı kısaca izah etmek istiyorum.

Bugün, Adalet Bakanlığından aldığım, Yargıtayın iş yükünü gösterir bir cetveli takdirlerinize arz ediyorum. Ceza Genel Kuruluna bugüne kadar giden dosya sayısının toplamını veriyorum: 196 000 geçen yıldan devreden, toplam 244 223 adet. Hukuk Genel Kuruluna giden toplam sayıları söylüyorum: 77 767 geçen yıldan devreden, bu yıl gelen 487 003, toplam 564 770 adet dosya Yargıtaya gitmiş. Bunların bir kısmı yine gelecek yıla devredecek. Geçmiş yıllardan devreden dosyaların bir kısmı bu yıla sarkmış ve demin de konuşmacıların birçoğu söylediler; istinaf mahkemelerini, bölge adliye mahkemelerini tartışırken "geciken adalet, adalet değildir" dediler ve maalesef, geciken adalet yüzünden geçmişte, 1980'li ve 1990'lı yıllarda, adaletin gecikmesinden kaynaklanan boşluğu birileri doldurmuştu ve bunun adına "mafya" demiştik. Özellikle, çek-senet tahsilatı hızla artmıştı.

Bu iş yükü devam ettiği sürece bunların önünü almamız mümkün değil. İstinaf mahkemeleri, adaletin erken tecellisini sağlamak amacıyla ve yargılamada adaleti, yeknesaklığı, bütünlüğü sağlamak adına istenmiştir. Yargıtayın Kuruluş Kanununa da bakarsanız "içtihatlar mahkemesi" diye söz edilir. İşte, bu içtihatlar mahkemesi, asıl yükü -maalesef, ilk derece mahkemesinin yükü gibi- artması sebebiyle, asıl işlevini yapamaz hale gelmiştir.

Geçmişten bugüne kadar istinaf mahkemesinin kurulması yönünde bütün üniversitelerde aşağı yukarı bir bütünlük sağlanmış durumdadır. Buna bazı müellifler, bazı yazarlar, bazı üniversite hocalarımız karşı çıkmışlardır. Bunların başında da Prof. Dr. Baki Kuru gelmektedir. Saygın bir hocamızdır; karşı çıkışı ve gerekçelerinin bir kısmı da haklı olabilir; ancak, bir yerden de başlamak gerekir. Yargıtayın iş yükünü hafifletmezsek, ne adaleti gerçekleştirebiliriz ne de içtihatlarda yeknesaklığı bütünlüğü, birliği sağlayabiliriz.

Hepimiz hukukçuyuz, konuşanların birçoğu hukukçu; hepimiz biliriz ki, Yargıtayın bellibaşlı dairelerinin kendi görüşleri arasında bile bir bütünlük, maalesef, bugün, kalmamıştır. Bir ay önce veya bir yıl önce verdiği kararın tam aksine, bir yıl sonra, kararlar verebilmektedir. Dolayısıyla, Yargıtayın bu iş yükünü hafifletecek istinaf mahkemeleri, kanaatimce de zaruridir.

İstinaf mahkemelerinin kuruluşu hakkındaki kanun tasarısının, aşağı yukarı, 53 maddesi ve geçici 3 maddesiyle birlikte 56 maddesi, biraz önce Heyetiniz tarafından -yürütme ve yürürlük maddeleri dışında- kabul edilerek, yürütme ve yürürlük maddeleri geri çekilmiştir. Bunların tekrar gündeme getirilmesi çok rahat ve çok kolay olacaktır. Görüşmeler tamamlandıktan sonra, komisyonumuzda bulunan ceza muhakemeleri ve ceza kanunu tasarıları da Genel Kurulun gündemine geldiğinde, bu yürürlük maddelerini tekrar Genel Kurulun gündemine taşıyarak, çok kısa sürede bunları gerçekleştirmek mümkün olacaktır.

Adlî yargı ilk derece mahkemelerinin iş yükü, hem halkımızın hem de hepimizin malumlarıdır demiştim. Bu iş yükü, bu yığılmalar, Yargıtayımızın aslî fonksiyonu olan içtihat mahkemesi olma özelliğini de engellemektedir. İşte, Yargıtayımızın bu iş yükünü hafifletmek ve davaların kısa sürede neticelenmesini sağlamak amacıyla, adlî yargı ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkilerini düzenleyen yeni tasarı, bugün Genel Kurulun onayına sunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurulacak olan bu yeni mahkemelerin, yani, bölge adliye mahkemelerinin görev ve yetkilerini düzenlemek amacıyla, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda da değişiklik yapılması zarureti doğmaktadır. Görüşülecek olan bu kanunla, ilk derece mahkemelerince verilen kararların, olaylara, yani, maddî hukuka ve usul hükümlerine uygunluğunu denetlemek görevi, artık, bölge adliye mahkemelerine verilmekte ve böylece, Yargıtaya da, temyiz olunan kararların yalnız hukuka uygunluğunu denetleme ve içtihat oluşturma aslî fonksiyonu getirilmektedir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda yapılacak köklü değişikliklere kadar bu tasarıda aynı hukukî terimlerin kullanılması, kanaatimce, isabetli olmuştur.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda geçen ve ilk derece mahkemelerinin hüküm ve kararlarına karşı kanun yollarını düzenleyen ibareler "istinaf yolu" olarak değiştirilmiştir.

Yine, hâkimin reddi usulünde de aynı yönde değişiklik ve düzenleme getirilmiştir. Bölge mahkemelerinin başkan ve üyelerinin reddi istemlerinin reddi halinde verilecek kararların temyiz olunabileceği hükmü getirilmiştir.

İlk derece mahkemelerinin verecekleri nihaî kararlar aleyhine, kural olarak, istinaf mahkemelerine müracaat hakkı tanınmakta; ancak, miktar ve değeri 500 000 000 TL'yi geçmeyen ilk derece mahkemesi kararları kesin olarak kabul edilmektedir.

İstinaf mahkemelerine başvuru süresi, ilk derece mahkemesinin kararının ilgililere, yani, taraflara usulen tebliğinden itibaren otuz gün olarak düzenlenmektedir. Bu süre, Avrupa ülkelerinde de aynı şekilde uygulanmaktadır.

Yargılama hukukunda maddî gerçeğin ortaya çıkarılması ve yargılamanın makul sürede bitirilmesi ilkeleri gözönünde tutulmuştur.

Bölge adliye mahkemelerinin bakmakta olduğu davalarda yargılamada bulunan eksikliklerin duruşma yapılmaksızın tamamlanabilecek olması halinde, bu eksikliklerin giderilmesini takiben, yeniden esas hakkında karar verilebilecektir. Halen Yargıtayda görülmekte olan davalar hakkında eksikliklerin tamamlanması yolu bulunmamakta, sırf bu sebeple, bu eksiklikler yüzünden davalar bozularak mahkemelerine iade edilmekteydi. Bu nedenle de, davalar gereksiz uzamaktaydı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölge adliye mahkemesi, ancak maddî hukuk veya usul hukukunda yer alan kamu düzeniyle alakalı hükümlere aykırılık oluşturan bazı hallerde ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak, yeniden yargılama yapılması için dosyayı mahkemesine veya yargı çevresinde uygun göreceği başka bir mahkemeye ya da görevli veya yetkili mahkemeye gönderecektir.

Bölge adliye mahkemeleri, önlerine gelecek davaların bazılarında yeniden yargılama yapmadan sonuca ulaşmak mümkün olmadığı hallerde, elbette ki, davaya yeniden, yani, başından itibaren bakıp kararını öyle verecektir. Kurulacak olan bölge adliye mahkemesinde yeni delil ileri sürülemeyecek, davaların ıslahı ve birleştirilmesi istenemeyecek, davaya katılma talebinde bulunulamayacak ve karşılık dava açılamayacaktır. Yeni düzenlemeyle, Yargıtay önünde uygulanması gereken usuller, bölge adliye mahkemeleri için de öngörülmüştür.

Tasarıyla, Yargıtayın kararları bozma sebepleri yeniden tanzim edilmiştir. Bunlar sırasıyla; hukukun yanlış uygulanması, sözleşme hükümlerinin yanlış uygulanması, dava şartlarına aykırılık, adil yargılanma hakkı, karara etki edecek nitelikteki yargılanma hatalarının ya da eksikliklerinin varlığı. İşte bu sebeplerden bir veya birkaçının mahkemece ihlali ya da gözetilmemesi durumunda, Yargıtay bunları bozma sebebi ve gerekçesi yapacaktır. Karara etki edecek nitelikteki yargılama hataları, somut olayın şartlarının ve özelliklerinin değerlendirilmesi suretiyle belirlilik kazanacaktır. Adil yargılanma hakkı ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesi ile yine Anayasamızda belirtilen hak arama özgürlüğünün yansıması biçimini alan hukukî dinlenilme hakkıyla irtibatlı olarak taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin yasal bir neden olmaksızın kabul edilmemesi durumunu da bozma sebebi olarak saymıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurulacak olan istinaf mahkemelerinin uyması ve uygulaması gerekli yasal değişikliği yapmak, kanaatimce, adalete olan güveni yeniden tesis edecektir.

Ağır işleyen adalet, mağduriyetlere sebep olmakta ve adalete olan güveni de zedelemektedir. Bugün, adaletin tevziindeki gecikme, başka hak arama yöntemlerini devreye sokmaktadır. Bu değişikliklerle, adalet hem daha süratle dağıtılmak istenmekte hem de daha adil bir yargılama sistemi kurulmak istenmektedir. Süratli ve adil olan bir yargılama, hem adalete olan güveni tesis edecek ve hem de daha caydırıcı olacaktır.

Yine, meslektaşlarım beni gayet iyi anlayacaklardır, zaman zaman, eski hukukumuzda, eski kanunlarımızda, özellikle de trafik kazaları ile alacak davalarında yasal faizin uygulanması nedeniyle, mahkemeler, âdeta, davalarla tıka basa dolmaktaydı. Kazaya uğrayan veya haklı bir alacağı ödemek istemeyen borçlular dava yolunu tercih etmekte, alacaklıların veya zarar görenlerin zararını daha çok artırmak amacıyla davaları sebepsiz veya gereksiz bir şekilde uzatma yolunu tercih ederek, mahkemelerin verecekleri -geçmiş yıllardaki- yüzde 30'luk gecikme tazminatı, gecikme zammıyla, alacaklıların veya gerçek hak sahiplerinin mağduriyetine sebep olmaktaydılar.

İşte bu tasarıyla bunların önüne geçilmek istenmiş ve istinaf mahkemelerinin (bölge adliye mahkemelerinin) kuruluşuyla, yargılamada serilik veya süratlilik esas alınmıştır.

Bu uygulama, kanaatimce, içtihatlar arasında yeknesaklığı da sağlayacaktır. Zira, Yargıtayın iş yükü, bu değişikliklerle azalacaktır.

Bugüne kadar, kanunu çıkarılıp da fiilen kurulamayan mahkemelerin sorumlusu AK Parti Hükümeti olmasa gerekir. Evet, trafik mahkemesi, aile mahkemesi, çocuk mahkemesi, hatta iş mahkemesiyle ilgili kanunlar çıkarılmış; ancak, maalesef, bugüne kadar birçok yerde bunların kurulması gerçekleştirilememiştir; ama, temenni ederiz ki, bunların tamamını gerçekleştirmek bizim hükümetimize nasip olur.

Değerli konuşmacı, sevgili meslektaşım, Sayın Bakanın sözünü belki biraz yanlış anlamış, belki de biraz yanlış yorumlamıştır.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Tutanaktan okudum.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Sayın Bakan şunu da söylemişti sevgili meslektaşım...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Bakan gelsin cevap versin efendim, siz yorumlamayınız.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - İzin verirseniz, ne konuşacağıma da ben karar vereyim Sayın Grup Başkanım.

BAŞKAN - Siz buyurun Sayın Bilen.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, lütfetsin de Bakan izlesin. Bu kadar önem verdiği bir tasarıya katılmayan bir bakan!..

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Bugün, küçük yerleşim birimlerinde gereksiz mahkemelerin kurulması, belki savcı ve hâkimlerimizin oralara gönderilmesi, gerçekten gönderilmesi gereken yerlere gönderilememesi nedeniyle bir boşluk söz konusudur; ancak, yeni düzenlemeyle, belki bu küçük yerleşim birimlerinin yakın bölgelerle birleştirilmesi halinde, kanaatimce, hâkim ve savcı açığını kapatmak mümkün olacaktır.

Hukukun üstünlüğü prensibini mutlaka sağlamak gerekir. Kanaatimce, kurulması öngörülen istinaf mahkemelerinin uygulayacağı bu kanunla, bu tür haksız uygulamalar ortadan kaldırılacaktır. Bu kanunla, ihtilafları bitirmek belki mümkün olmayacaktır; ama, azaltmak belki mümkün olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bilen.

Şahsı adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; istinaf mahkemelerinin kuruluşuna bağlı olarak, tabiatı itibariyle, usul yasalarında da bir değişiklik yapılması gerekiyor idi. Buna bağlı olarak, önce Hukuk Usulü, arkasından Ceza Usulü, daha sonra da İcra İflas Yasalarında yapılacak bu değişiklikler, eğer, istinaf mahkemeleri yasalaşırsa, peşi peşine bir bir gelmek zorundadır; çünkü, daha önce de anlattığım gibi, istinaf, bir kanun yoludur; ama, ben mi iyi anlatamadım, yoksa, kimi arkadaşlarımız mı iyi dinlemedi; istinafın anlaşılmadığını, üzüntüyle, görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, istinaf "yeniden başlama" demektir. Bunun anlamı şudur: Manisa'nın Akhisar İlçesinin bir köyünde, vatandaş, tarlasıyla ilgili tapu iptal davası açtı. Akhisar mahkemesi bir karar verdi. Bu tarlanın değeri 500 000 000'dan yukarıysa ve bu vatandaşımız, kararı beğenmiyorsa, İzmir istinaf mahkemesine istinaf dilekçesi verecek "davanın yeniden görülmesini istiyorum" diyecek. O, Akhisar'ın köyündeki vatandaşımız, İzmir istinaf mahkemesine davacı sıfatıyla gelecek, senedini, sepetini, tapusunu, temessükünü -neyi varsa- bildirecek, şahitlerini bildirecek, yargılama yapılacak. İstinaf mahkemesi, Akhisar'ın o köyüne keşfe gidecek ve bir karar oluşturacak. Eğer, tarlanın değeri 3 000 000 000'dan yukarıysa, temyiz yolu kapalı değil, temyize de gidebilecek.

Şimdi, burada yargılama süratleniyor demek, yoğurt siyahtır demektir. Efendi, renklerde bir karışıklık var, dikkat edin yoğurt siyah olmaz, beyaz olur diyorsunuz; hayır yoğurt siyahtır, kapkaradır, çok siyahtır deniliyor.

Efendim, dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir hukuk müellifi, istinaf yargıyı süratlendirir demiyor. Bunun örneği yok. Hatta, örnek verdim; Fransa'da -ki, Fransa, istinaf uygulamasında, İmparator Napolyon'dan bu yana kesintisiz uygulama yaptığı için bir gelenek sahibi- davaların istinafta kalma süresi ortalama 27,6 ay; sadece istinafta; bidayet mahkemesi hariç. Paris gibi, Fransa'nın en modern yerinde, davanın istinafta kalma süresi 14,4 ay. Nasıl süratleniyor?!

Değerli arkadaşlarım, doğru olmayan, muhayyel şeyler yaratarak, muhayyel soyutlamalar üzerinde, Genel Kurulumuza yanlış bilgi vermeyelim. Doğru şeylere karar verelim. Ha, ihtimal ki, Genel Kurulumuz "efendi, biz, gecikse de istinaftan yanayız" diyebilir. Almanya'da Ecker olayı vardır; onyedi yıl sürmüştür istinaf davası. Avrupa bu, Türkiye'de yüz yıl süreceğine kani olduğum yerler var. Hakkâri'nin, bilmem, Yüksekova İlçesinden dava olacak; Diyarbakır istinafı oraya keşfe gidecek, iklim koşullarını bulacak ve dava bitirecek. Biraz ülke gerçeklerine, biraz hayatın kendisine isabet ettirelim.

Bakınız, istinaf niye isteniyor...

BAŞKAN - Sayın Eraslan, bir saniye.

Şimdi, az önce, biz, bu yasa tasarısını 56 madde görüştük, birçok maddede de söz alınmadı, onlar geride kaldı. Şimdi, bu yeni konu üzerinde görüşlerinizi rica edeyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Sayın Başkan, yeni konu, hukuk usulü, istinafla ilgili. Lütfen... Konuyla ilgili, konunun içinde... Hukuk usulünde yapılan değişikliklerin tamamı istinafla ilgili. Konuyla ilgili konuşuyorum; lütfen, Sayın Başkan, sözümü kesmeyin. Konuyla ilgili konuşuyorum; hukuk usulü, istinafla ilgili, istinaf yolu konuluyor hukuk usulüne; öyle ezbere konuştuğumuz yok burada. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - İç içe bunlar.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Genel Kurul karar vermiş, kararı geri mi alacağız?!

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Henüz karar verilmedi, yürürlüğe konulmadı o yasa.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Olur mu canım!.. Bütün maddeleri görüşmüşüz.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Efendi, çıkar konuşursun.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyin.

Buyurun Sayın Eraslan.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Meclise karşı saygılı olun.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Meclise karşı saygısız hiçbir ifademiz yoktur Sayın Milletvekili. Milletvekili laf atmaz; fikriniz varsa, çıkın, kanaatinizi bildirin.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Meclisin kararı var.

BAŞKAN - Sayın Kacır, lütfen müdahale etmeyin.

Sayın Eraslan, siz de Genel Kurula hitap edin.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Teknik bir konuda doğru açıklama yapıyoruz, Meclisi doğru bilgilendiriyoruz, doğru bilgilendirmeye çalışıyoruz. Bu, insanî ve vicdanî bir görevdir. Hukukçu olarak görevimizdir. Bunu yapmaya çalışıyoruz.

Arkadaşlarım, istinafın siyasetle bir ilgisi yok. İstinafa neden ihtiyaç duyuldu; bakın, söylemeye çalışıyorum. Şimdi, Avrupa'da, zaman içerisinde şöyle bir düşünce gelişti: Bidayet mahkemeleri verdiği kararda -bunlar da hâkim, nihayet insan- yanılabilirler de. Bunu, daha tecrübeli birisi, yeniden, maddî olgularıyla değerlendirse, hatayı düzeltse diye... Bu, güzel bir fikir, buna hiçbir itirazım yok. Bunun üzerine gelişti istinaf ve bugün, Avrupa'da da, istinafın, çekişmelerin, davaların uzamasına neden olduğu konusunda oybirliği vardır. Almanya başta olmak üzere, giderek tüm Avrupa ülkelerinde, istinaf yetkileri kısıtlanmaya, daraltılmaya başlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, rastgele, gerçeğe dayanmayan açıklamalarla, ülkemize bir kötülük yapmayalım; zaten, yargı sistemimizde büyük sıkıntılar yaşıyoruz, ciddî sıkıntılar yaşıyoruz. Ben, aslında, Sayın Bakanın, böyle bir konuya girmekte, iğneli fıçıya girdiğinin farkındayım. O da, sanırım farkına vardı ki, istinaf mahkemeleriyle ilgili tasarının yürürlük maddesini geri çekti. Şimdi, yürürlüğe sokmadığımız bir mahkeme için, hukuk usulünde yapacağımız değişiklik anlamlı değildir. İstinaf mahkemesi yürürlükte değildir şu noktada, yürürlükte olmayan mahkeme için, kanunumuzda istinaf yolunun düzenlenmesi doğru değildir.

Bizdeki istinafın düzenleniş biçimi, dar anlamda istinaftır, geniş istinaf değildir; ama, dar anlamda istinafta dahi, dilekçe sahipleri -yani, istinaf yoluna başvuranlar- şahidin yeniden dinlenilmesini, keşfin yeniden yapılmasını ya da diğer delillere yeniden temas edilmesini isteyebilirler. Böylesi bir durumda, Türkiye gerçeğinde, benim önerim şuydu alt komisyonda: Eğer, mutlaka istinaf deniliyorsa, en az 100 istinaf mahkemesi; 100 hukuk, 100 ceza istinaf mahkemesi... Her il merkezinde birer tane, Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük illerde daha fazla olmak üzere, belki, bir nebze ihtiyacı karşılayabilir. Bunun dışındakilerin hepsi hayalîdir.

Rakamlar veriliyor Yargıtaya giden dosyalar için. Doğrudur arkadaşların verdiği rakamlar; hatta, eksiği de vardır. Peki, bizim ülkemizin insanı, istinaf yolunu tanıdığınızda, aynı sayıda insan, Yargıtaya giden, istinafa gitmeyecektir diye mi düşünüyorsunuz?! Ben, yirmi yıla yakın avukatlık yaptım; hiçbir müvekkilim, hiçbir kanun yolundan vazgeç demedi; sonuna kadar kullan, tashihi karar dahil dedi. Bu, bizim insanımızın doğasında var; Fransızların doğasında yok; bidayet mahkemesi karar verince, ben haksızmışım deyip oturabiliyor; ama, bizim insanımızın doğasında bu yok. Gerçekçi olalım; bizim insanımız, temyize gidelim diyor. Şimdi, istinaf yolunu açacaksın, istinafa gidecek. İstinaftan sonra temyiz kapanmıyor, 3 000 000 000'ı geçince devam ediyor; temyize gidelim diyecek; yani, bugün, çok yüksek rakamlar değil. Hatta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidelim diyor yurttaşlarımız, cayır cayır da götürüyor ihtilafları; elbette, bireysel başvuru hakkı var. Yani, bir şeyin adını doğru koyalım; evet, Türkiye'de, yargıda sorunlar vardır. Biz, şöyle bir itham içerisinde de olmadık: Bu, falan partinin sorumluluğudur, feşmekan partinin azdır, şunun çoktur; bu değil... Yargıda sorunlar vardır; teşhisi doğru koyalım, çözümü doğru arayalım.

Bunun için, çıkmamış bir istinaf mahkemesi için, yürürlüğe konulmamış bir istinaf mahkemesi için, hukuk usulünde değişiklik yapılarak istinaf yolunun açılması doğru değildir.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Şahsı adına ikinci söz, Antalya Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu'nun.

Buyurun Sayın Baloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biz, bu gece, burada ne yaptığımızın bilincinde olmak zorundayız. Belki, yaşamımızda bir gün bize de uygulanacak birtakım kuralları belirlemek için buradayız. Neyse ki, yeteri kadar arkadaşımız toplantıyı izliyor.

Bu yasa, gelecekte birçok sorunu çözecek bir temel yasa değil, bir siyasal tercih değil; sadece, hukuk yargılamasıyla ilgili bir gelişmeyi burada sonuçlandırmaya çalışıyoruz.

Biraz önce, bir tasarının genişçe bir bölümünü, büyükçe bir bölümünü kabul ettik. O, yeni bir mahkeme kurulmasına ilişkindi. O konuda da çok fazla tartışma oldu, her şey söylendi. Söylenenlerin bir bölümü istinaf mahkemelerinin gereksizliğine ilişkindi. Ben, o görüşlere kesinlikle katılıyorum; çünkü, zaten karmaşık olan sistemimizi, bu yeni mahkemelerle biraz daha anlaşılmaz hale getiriyoruz, işi takipte zorluklar getiriyoruz.

İstinaf mahkemeleri, Türkiye'de hiç bitmeyen bir tartışma olarak, benim bildiğim, hukuk fakültesine girdiğim 1962'de tartışılıyordu. Kırk yıl sonra milletvekili oldum; hâlâ bu konuyu tartışıyoruz. Oğlum da bu konuyu tartışacak. Bu mahkemeler kurulduktan sonra da tartışılacak; çünkü, baktığımız yere göre görüyoruz. Ben, farklı görenlere de saygı duyuyorum. Onlar da istinaf mahkemelerini bir çözüm gibi görebilirler; ama, hayat öğreticidir. Birinden biri haklı çıkacaktır. Dilerim, bu mahkemeleri yararlı görenler, bu mahkemelerin Türk hukuk sistemine çözümler getireceğini umut edenler haklı çıkarlar, biz mahcup oluruz ve ülke de kazanmış olur; ama, hiç ummuyorum; onu da söylüyorum peşin.

Biz, burada yasa yaparken şu saatte, ben, başka bir şey söylemek istiyorum. Meclisi bu kadar erken yorulmuş duruma getirmemek gerektiğini düşünüyorum. Bakın, dün akşam, burada çok az sayıda milletvekili saat 1,5'ta burayı terk ettik. Uyuyabilmemiz için geçen bir süreden sonra sabah 7'de kalktık, tekrar geldik. Komisyon çalışmaları vardı, toplantılar vardı. Biz, makine olduğumuzu sanmıyoruz; ama, başkaları da bizi makine gibi düşünmemelidir. İnsanların asgarî hakları vardır; siyasal hakları, insanî hakları; bunlardan birisi de dinlenme hakkıdır ve biz burada çok ciddî bir iş yapıyoruz. Bir yasa hazırlıyoruz; ama, dinlenmemiş bir tarzda, kendimizi toplamamış bir tarzda burada bir yasayı tartışıyoruz. Yani, ben buradaki arkadaşlarıma saygı duyuyorum. Dün gece de aynı insanların büyükçe bir bölümü buradaydı, yine aynı insanların büyükçe bir bölümü burada. Bir çaba gösteriyoruz; ama, bu çabanın bir sınırı olmalıdır. Doğal ki, halkın fedakârlık yaptığı, halktan özveri istenilen bir ortamda milletvekili de özverili olmalıdır. Biz bu özveriyi defalarca gösterdik; yani, lojmanları kullanma hakkımızdan büyük bir istekle vazgeçtik; güzel. Maaşlarımıza artış istemiyoruz; hatta, reel bir azalışı da göze aldık; bu da güzel. Hiçbir indirimi kabul etmiyoruz; uçak, PTT indirimini kabul etmiyoruz; bu da güzel; ama, arkadaşlar, dinlenme hakkımızdan, daha sağlıklı bir kafayla yasa yapma hakkımızdan vazgeçme hakkımız yoktur; çünkü, bu, halkın hakkıdır. Halk, sağlıklı insanların sağlıklı yasalar yapmasını bekliyor. Bu kadar yorgun, bu kadar zorlamayla yasa yapmayı düşünmek ve bunu inatla sürdürmek, bence anlamsız geliyor; bunu, bir kere düşünmeniz gerekiyor.

Bu yasayla ilgili değişiklikleri arkadaşlarım tartıştılar. Yargı yoluna başvurma süresinin uzatılmasına ilişkin -otuz gündür bu- kamu kurumları için istinaf yoluna başvuru süresini otuz gün olarak düzenliyor tasarı. Bu düzenlemenin, bu tasarının getirdiği "süratli yargı" ve "adil yargı" kavramıyla bağdaştığına inanmıyorum; çünkü, otuz günlük bir süre uzun bir süredir; yani, bir karar verilecek, tebliğ edilecek, otuz gün düşüneceksiniz. Niye 30 gün? Gerekçede deniliyor ki: Bölge mahkemelerinin kararlarına karşı başvurmak için geçirilen süre, bölge mahkemelerine bütün belgelerle başvurmanız gerektiği için, çok önemli bir süredir, bütün belgeleri ekleyeceksiniz. Yani, otuz gün, avukat olmasa bile, insanlar neyi düşünecekler? Karar önünde; belgeleri ekleyecek, koyacak. Hem hızlı yargılama diyoruz hem de otuz günlük bir süre koyuyoruz. Bu ayrıntılara girmek istemiyorum; bunu bir örnek diye veriyorum. Kanunun bütünlüğü içinde onun gerekçesi ile getirdiği hükümler arasındaki bir çelişki olarak koyuyorum. Başka örnekler de var; o örnekleri burada tekrar tekrar söylemek istemiyorum. Maddelerle ilgili bölümde, herhalde arkadaşlarım bunlara değinecekler; bunların hepsini geçiyorum.

Sayın milletvekilleri, aslında, bakmamız gereken şudur: Bir çerçeve çiziyoruz, o çerçeve bir yargı çerçevesidir; yani, mahkemeleri kuruyoruz, onların işleyişini, usullerini belirliyoruz; ama, sonunda, insanla ilgili bütün bunlar; yani, o çerçevenin içine insanlar oturacak, hâkimler oturacak, savcılar oturacak, kâtipler oturacak. O insanların oturacağı gerçek bir mekâna ihtiyaç var; bir bina lazım, bir sürü şey... Teknik şeyler lazım. İşte, bilgisayarlar, telefonlar...

Şimdi, Türkiye'deki adliyelerin durumuna bir bakalım önce. Ben, Sayın Bakanın bu konudaki içtenliğine ve tespitlerine tümüyle katılıyorum, bu eksiklikleri giderme konusundaki çabalarına da saygı duyuyorum. O çabanın, siyasal iktidarın bütün unsurları tarafından desteklenmesini umut ediyorum; ama, şu andaki manzara şudur: Yeterli sayıda yargıcımız yoktur. Demin, böyle bir tartışma oldu; yaşayanlar bilir ki, Türkiye adliyelerinde yeterli yargıç yoktur. Farz edin ki, sayısal olarak yeterli yargıç vardır; yeterli midirler, yeteri kadar eğitilmişler midir, onlara yeterli imkân verilmiş midir; bir de bunlara bakmak gerekiyor.

Bir de, görünmeyen insanlar var adliyelerde; adliye mensupları, çalışanlar; işte, mübaşirler, yazmanlar, o insanlar. Türkiye'de fazla mesai kavramının geçerli olmadığı kurumlardan birisi, adliye kurumudur. Keşiften geç dönerler, para alamazlar, para bile talep edemezler; farklı hiyerarşi vardır, hiç saat kavramı yoktur. Onlara bakmak lazım; yani, o insanların da sorunlarını görmek lazım. Yeterli bilgisayar donanımı yoktur. Bunları görüyoruz, seçim bölgelerimizde görüyoruz, avukat olarak görüyorduk; ama, bir şeyi daha görüyoruz, hiç uzağa gitmeye gerek yok; bakın, şurada, 250 metre aşağıda, Türkiye adaletinin kalbinin attığı Yargıtay binası var. O Yargıtay binasına çoğumuz gitmişizdir; gitmeyenlere de öneriyorum. Milletvekiliyiz; Türkiye adaletinin dağıtıldığı binaya, lütfen, gidin, bir bakın; yani, gidin, Yargıtay binasına bir bakın ve o binanın halini görün; ondan sonra da bunları tartışalım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III. -  Y O K L A M A

BAŞKAN - Maddelerine geçilmeden önce, bir yoklama talebi vardır; okutup işleme koyacağım ve yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin Genel Kurul salonunda olup olmadıklarını tespit edeceğim.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

152 sıra sayılı yasanın maddelerine geçilmesi oylaması öncesinde yoklama yapılmasını arz ve talep ederiz.

BAŞKAN - Haluk Koç?.. Burada.

Hüseyin Özcan?.. Burada.

Kemal Sağ?.. Burada.

Muharrem Kılıç?.. Burada.

Mevlüt Aslanoğlu?.. Burada.

Atilla Başoğlu?.. Burada.

Ahmet Küçük?.. Burada.

Orhan Eraslan?.. Burada.

İsmail Değerli?.. Burada.

Halil Akyüz?.. Burada.

Osman Kaptan?.. Burada.

Ziya Yergök?.. Burada.

Muharrem Toprak?.. Burada.

Birgen Keleş?.. Burada.

Şevket Arz?.. Burada.

Algan Hacaloğlu?.. Burada.

Mustafa Özyürek?.. Burada.

Sedat Uzunbay?.. Burada.

Feridun Baloğlu?.. Burada.

Ersoy Bulut?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, yoklamayı elektronik cihazla yapacağız.

Sisteme giremeyip oy pusulası gönderen sayın milletvekillerinin Genel Kuruldan ayrılmamalarını rica ediyorum; çünkü, pusula gönderen arkadaşları burada ilan edeceğim. O nedenle, burada olmayan arkadaşlar yerine de kimse pusula göndermesin, arkadaşımızı da üzmesin.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum ve işlemi başlatıyorum.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Başkanım, 5 dakika olsun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - 3 dakika yeterli.

BAŞKAN - Evet, yoklama başladı.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Evet, yoklama işlemi bitmiştir.

Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 21.37


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 21.50

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Görüşmekte olduğumuz 152 sıra sayılı tasarının maddelerine geçilmeden önce istenilen yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, yeniden yoklama yapacağım.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlanıldı)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, 5 dakika...

BAŞKAN - Arkadaşlar süre başladı; buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Başlamadı daha...

BAŞKAN - Başladı, başladı.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Uygulama, 5 dakika olarak bugüne kadar geldi Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, siz, deneyimli bir Grup Başkanvekilisiniz...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hep 5 dakika uygulandı Sayın Başkanım. Normal olan da 5 dakikaydı.

BAŞKAN - Siz yoklamaya katılın; buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - 3 dakika yeterli.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yoklama işlemi...

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, 1 dakika... Arkadaşlar geldi.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, olayın ciddiyetini... Lütfen...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yoklama işlemi bitti.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, lütfen, süre biteli 3 dakika oluyor.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, arkadaşlarımız verdiler kâğıtlarını.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yapılan yoklama sonunda toplantı yetersayısı bulunamamıştır.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 26 Haziran 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 21.56