T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
98 inci Birleşim
25 . 6 . 2003 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün,
İller Bankasının kuruluşunun 58 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan'ın,
Uyuşturucuyla Mücadele Günü münasebetiyle uyuşturucu tehlikesine ve alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
Posof-Türközü gümrük kapısının sınır ticaretine kapatılmasının bölge
ekonomisinde yaratacağı olumsuz etkilere ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Avrupa-Akdeniz Forumu çerçevesinde
oluşturulan çalışma grubu toplantılarına, Türkiye Büyük Millet Meclisini
temsilen katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/319)
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat Başesgioğlu'nun, Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) 91 inci Genel
Kuruluna katılmak üzere İsviçre'ye yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun
görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/320)
V.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1
Temmuz 2003 tarihinde tatile girmemesine ve çalışmalara devam edilmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar
ve Gemi Zabitlerinin Mesleki Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53
Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/496) (S. Sayısı: 163)
2.- Mürettebatın Gemide Barınmasına
İlişkin 92 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/499) (S. Sayısı: 166)
3.- Gemiadamlarının Sağlık Muayenesine
İlişkin 73 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/500) (S. Sayısı: 167)
4.- Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/521) (S. Sayısı: 146)
5.- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/523) (S. Sayısı: 152)
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın,
yargı mensuplarının çalışma ortamlarının ve ekonomik durumlarının
düzeltilmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/490)
2.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
ABD'nin Türkiye'deki üslerde kullandığı akaryakıtın satış şartlarına ilişkin
sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül'ün cevabı (7/569)
3.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
bir gazetede ordudan ihraçla ilgili çıkan bir habere ilişkin Başbakandan sorusu
ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül'ün cevabı (7/583)
4.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın,
Son on yılda çiftçilere kullandırılan
kredilere,
- Bursa Milletvekili Faruk
Anbarcıoğlu'nun,
Bursa-Orhaneli'nde yapılan doğrudan gelir
desteği ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına,
Bursa-Harmancık’ta yapılan doğrudan gelir
desteği ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına,
Bursa-Büyükorhan'da yapılan doğrudan gelir
desteği ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına,
Bursa-Keles'te yapılan doğrudan gelir
desteği ödemelerine ve köy yollarının asfaltlanmasına,
İlişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
soruları ve Ulaştırma Bakanı ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Vekili Binali
Yıldırım'ın cevabı (7/603, 620, 621, 622, 623)
5.- Antalya Milletvekili Atila Emek'in,
Alanya ve Gazipaşa sahillerinde kurulan balık çiftliklerine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Ulaştırma Bakanı ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Vekili Binali
Yıldırım'ın cevabı (7/651)
6.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, bir
ağaçlandırma sahasının satışını sağladığı iddia edilen bürokrata ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/652)
7.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
ticari araçların ek taşıt vergisine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/679)
8.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın,
ziraat mühendislerinin istihdamıyla ilgili bir projeye ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sorusu ve Ulaştırma Bakanı ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Vekili Binali Yıldırım'ın cevabı (7/689)
9.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop
İli Dikmen İlçesinde çiftçilerin 2001 yılı doğrudan gelir desteği paralarını
alamadığı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sorusu ve Ulaştırma
Bakanı ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Vekili Binali Yıldırım'ın cevabı (7/701)
10.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın,
Erfelek Sağlık Merkezi inşaatına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın
cevabı (7/702)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
beş oturum yaptı.
Mersin Milletvekili Ersoy Bulut, Mersin
İlinin tarım potansiyeline ve bu potansiyelde muz tarımının yeri ve önemine,
Sakarya Milletvekili Recep Yıldırım,
Sakarya İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 82 nci yıldönümüne,
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, köy
enstitülerinin kuramcısı ve kurucusu, eğitim bilimci İsmail Hakkı Tonguç'un
ölümünün 43 üncü yılına,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, Macaristan
Parlamento Başkanı Katalin Szili'nin resmî davetine icabetle bu ülkeye yapacağı
ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu
Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in
(6/524),
Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un
(6/244),
Esas numaralı sözlü sorularını geri
aldıklarına ilişkin önergeleri okundu, soruların geri verildiği bildirildi.
Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı ve 42
milletvekilinin, bürokratik engellerin azaltılarak hizmetlerde etkinlik ve
verimliliğin sağlanması için (10/112),
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 26
milletvekilinin, futboldaki şike iddialarının araştırılarak (10/113),
Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Genel Kurulun 24.6.2003 Salı günkü (bugün)
birleşiminde, sözlü sorular dışındaki diğer denetim konularının görüşülmemesi,
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 33 üncü sırasında yer alan 177 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın
2 nci sırasına, 26 ncı sırasında yer alan 163 sıra sayılı kanun tasarısının 3
üncü sırasına, 27 nci sırasında yer alan 166 sıra sayılı kanun tasarısının 4
üncü sırasına, 28 inci sırasında yer alan 167 sıra sayılı kanun tasarısının 5
inci sırasına, 2 nci sırasında yer alan 146 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı
sırasına, 3 üncü sırasında yer alan 152 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci
sırasına, 34 üncü sırasında yer alan 179 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci
sırasına, 17 nci sırasında yer alan 153 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu
sırasına, 9 uncu sırasında yer alan 122 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci
sırasına, 7 nci sırasında yer alan 103 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü
sırasına, 8 inci sırasında yer alan 104 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü
sırasına, 11 inci sırasında yer alan 55'e 1 inci ek sıra sayılı kanun
tasarısının 15 inci sırasına, 18 inci sırasında yer alan 158 sıra sayılı kanun
tasarısının 16 ncı sırasına, 19 uncu sırasında yer alan 155 sıra sayılı kanun
tasarısının 17 nci sırasına, 20 nci sırasında yer alan 156 sıra sayılı kanun
tasarısının 18 inci sırasına, 21 inci sırasında yer alan 157 sıra sayılı kanun
tasarısının 19 uncu sırasına, 22 nci sırasında yer alan 159 sıra sayılı kanun
tasarısının 20 nci sırasına, 23 üncü sırasında yer alan 160 sıra sayılı kanun
tasarısının 21 inci sırasına, 25 inci sırasında yer alan 162 sıra sayılı kanun
tasarısının 22 nci sırasına; daha önce, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve
dağıtılan 182 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden 9 uncu sırasına,
184 sıra sayılı kanun tasarısının ise 12 nci sırasına alınmasına ve çalışma
sürelerinin, bu birleşimde gündemin 6 ncı sırasına kadar olan işlerin,
25.6.2003 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmeyerek 152 sıra
sayılı kanun tasarısının, 26.6.2003 Perşembe günkü birleşiminde ise 162 sıra
sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar uzatılmasına, bu işlerin
görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde saat 24.00'ten sonra
da çalışmalara devam edilmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.
Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
6.1.1982 Tarih ve 2577 Sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanununun 53 üncü
Maddesinin 1 ve 3 üncü Fıkralarında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin (2/120) İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesinin gerekçesini açıklamasından sonra, Başkanlıkça, teklif daha
önce kanunlaştığı için, yapılacak bir işlem olmadığı açıklandı.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan
(6/228),
2 nci " " (6/229),
4 üncü " " (6/231),
5 inci " " (6/234),
6 ncı " " (6/235),
7 nci " " (6/236),
8 inci " " (6/237),
Esas numaralı sorular üç
birleşim içinde cevaplandırılmadığından, yazılı soruya çevrildi; (6/234),
(6/236), (6/237) esas numaralı soruların sahipleri de görüşlerini açıkladılar;
3 üncü sırasında bulunan
(6/230),
9 uncu " " (6/238),
11 inci " " (6/240),
16 ncı " " (6/245),
Esas numaralı sorulara, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin cevap verdi; (6/230) ve (6/238) esas
numaralı soruların sahipleri de karşı görüşlerini açıkladılar.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Türkiye İş
Kurumu Kanunu Tasarısının (1/297) (S. Sayısı: 137), görüşmelerine devam
olunarak, elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra,
2 nci sırasına alınan, Devlet Memurları
Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin (2/144) (S. Sayısı: 177) görüşmelerini müteakiben,
yapılan oylamadan sonra,
Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları
açıklandı.
3 üncü sırasına alınan,Ticaret Gemilerinde
Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgarî
İcaplarına İlişkin 53 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısının (1/496) (S. Sayısı: 163) görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.
25 Haziran 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 01.21'de son verildi.
|
|
Yılmaz Ateş |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Suat Kılıç |
|
Mehmet Daniş |
|
Samsun |
|
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
No.
: 138
GELEN
KÂĞITLAR
25 Haziran
2003 ÇARŞAMBA
Raporlar
1.- Avrupa Sınırötesi Televizyon
Sözleşmesini Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/487) (S. Sayısı: 185) (Dağıtma
tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)
2.- M483-I.C.M. Mermisinin Avrupa'da Ortak
İmali İçin Endüstriyel Organizasyonun Lider Firması ile Sözleşme Yapılması
İsteği ile İlgili Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Temsilen Millî Savunma Bakanı
ve Hollanda Krallığı Hükümetini Temsilen Millî Savunma Bakanı Arasında 2 Eylül
1991 Tarihinde İmzalanmış Olan Mutabakat Muhtırasının Bir Numaralı Değişiklik
Ekinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/588) (S. Sayısı: 186) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Şili
Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/389) (S. Sayısı: 188) (Dağıtma tarihi:
25.6.2003)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Fas
Krallığı Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/428) (S. Sayısı: 190) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)
5.- Türkiye Cumhuriyeti ve Filipinler
Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/453) (S. Sayısı: 191) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)
6.- Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya
Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/457) (S. Sayısı: 192) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)
7.- Türkiye Cumhuriyeti ve Slovak
Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/459) (S. Sayısı: 193) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)
8.- Türkiye Cumhuriyeti ve Portekiz
Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/461) (S. Sayısı: 194) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003)
(GÜNDEME)
9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Yugoslavya Federal Cumhuriyeti Federal Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/463) (S.
Sayısı: 195) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)
10.- Türkiye Cumhuriyeti ve Yemen
Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/492) (S. Sayısı: 196) (Dağıtma tarihi: 25.6.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru
Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili İsmet Atalay'ın,
22 nci Dönemdeki milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki
istemlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi
(6/601) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)
2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
ormanların korunması ile kuraklık ve erozyonla mücadele amacıyla alınacak
tedbirlere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/602)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)
3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
Adana Büyükşehir Belediyesi çöplerinin Yüreğir İlçesinde oluşturduğu soruna
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/603) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.6.2003)
4.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un,
Yozgat'ta kuraklıktan zarar gören çiftçilerin durumuna ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/604) (Başkanlığa geliş tarihi:
24.6.2003)
5.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
Ankara'da bir köprülü kavşak inşaatında meydana gelen göçüğe ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/605) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.6.2003)
Yazılı Soru
Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Güldal
Okuducu'nun, İstanbul'daki bir ilköğretim okulunda yapıldığı iddia edilen
defileye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/861) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20.6.2003)
2.- İstanbul Milletvekili Güldal
Okuducu'nun, İstanbul'daki bir ilköğretim okulunda yapıldığı iddia edilen
defileye ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/862)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.6.2003)
3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
elektrik kesintilerinin ilanına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/863) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)
4.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
bakanlıklarda görevli yabancı uyruklu danışmanlara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/864) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)
5.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
Adana-Damlapınar Köyünün su sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/865) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)
6.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
Pozantı Belediyesinin Çakıt Suyuna çöp döktüğü iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/866) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)
7.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantılarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/867) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)
8.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
Halkbank Konya Bölge Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/868) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2003)
9.- Yozgat Milletvekili Emin Koç'un,
Yozgat Yatalak ve Yaşlılar Özel Bakım Rehabilitasyon Merkezi inşaatına ilişkin
Devlet Bakanından (Güldal Akşit) yazılı soru önergesi (7/869) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24.6.2003)
10.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın,
Karasu Barajı ve çevre yolu projelerine ödenek çıkarılıp çıkarılmayacağına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/870)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24.6.2003)
11.- Malatya Milletvekili Muharrem
Kılıç'ın, Malatya İlindeki projelere ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/871) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.6.2003)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 15.00
25 Haziran
2003 Çarşamba
BAŞKAN :
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP
ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 98 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, İller Bankasının
kuruluşunun 58 inci yıldönümü nedeniyle söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın
Hakkı Ülkü'ye aittir.
Buyurun Sayın Ülkü. (CHP sıralarından
alkışlar)
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, İller Bankasının kuruluşunun 58 inci yıldönümüne
ilişkin gündemdışı konuşması
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İller Bankasının kuruluş yıldönümü üzerine gündemdışı söz
almış bulunuyorum.
İller Bankası, 1933 yılında kurulan
Belediyeler Bankasının daha sonraki işlemlerinin genişlemesi nedeniyle, il özel
idareleri ve köylerin görev alanına katılmasıyla 23 Haziran 1945 tarihinde
kurulmuş bir bankadır. Banka, cumhuriyetin devrim yasalarının uygulanmasında
önemli bir yer teşkil eder. "Belediyeler Bankası" ismiyle anıldığında
yetmiş yıllık süre içerisinde birçok yatırıma imza atmıştır. Ulusal
kalkınmacılıkta özgün bir modeldir. Çağdaş kentlerin yaratılmasında çok büyük
katkıları vardır. Bu kadar uzun süre finans kaynağı yaratan ve bunlardan, başta
belediyeler olmak üzere, özel idarelerin ve köylerin faydalanmasını sağlayan
çok önemli bir kuruluştur. İkinci Dünya Savaşında bile işlevini hiç sapmadan
yerine getirmiştir.
Bankanın kuruluş yıllarında köylerde
yaşayan nüfusla kentlerde yaşayan nüfus arasında kıyaslama yaparsak, köy nüfusu
daha fazladır. Günümüzle kıyaslama yaparsak, belediye sayısı daha azdı, il
sayısı, ona bağlı olarak da il özel idare sayısı daha azdı.
Bunları rakamlarla ifade ederek sizleri
rakamlara boğmak istemiyorum; ama, şimdilerde ülke nüfusunun yaklaşık yüzde
76'sı belediye sınırları içerisinde yaşamaktadır. 3 216 belediye oluşmuştur.
Bunların 16'sı büyükşehir belediyesi statüsünde, geri kalan 3 200 adedi de 1580
sayılı Belediye Yasasına bağlı olarak hizmet yapmaya çalışmaktadır. Ama, İller
Bankasının kapsamı içerisinde 3 314 mahallî idare vardır. Dolayısıyla,
böylesine büyük bir coğrafyaya hitap eden bir tüzelkişilik konumundadır banka.
Dünya Bankasına göre, ülkemiz, 2010 yılına
kadar kentsel altyapı yatırımları için, her yıl 1 500 000 000 dolar harcamak
durumundadır. Bunun yanı sıra, ayrıca, hizmet kalitesinin yükseltilmesi, yeni
tür hizmet talepleri ve yenileme yatırımları da dikkate alındığında, ihtiyaç
duyulan 1 500 000 000 dolarlık finansın da yeterli olmadığı söylenebilir. Bu
bağlamda, kentsel altyapı yatırımlarının yeni organizasyonlarla geliştirilmesi
ve uygulamaya konulması büyük önem taşımaktadır. İller Bankası, tüm
yozlaştırmalara rağmen, yetişmiş birçok teknik elemanıyla, uluslararası
sermayenin bazı baskılarına karşı emniyet sübabı görevini sürdürmektedir. Buna
karşın, İller Bankası, bazı hizmetleri oldukça da pahalıya yapmaktadır. Onun
için, yeniden yapılanmaya gidilmesi gerekmektedir; bunu, eski bir belediye
başkanı olarak özellikle vurgulamak istiyorum. Şimdi merkezîleşmiş olan,
otoritesini gücünü Bayındırlık Bakanlarının partizanca tutumuna bağlı olarak
sürdüren, belediyelere eşit yakınlıkta duramayan, her dönemde bazı yatırımların
bile bile yarıda bırakıldığı bir banka bu koşullarda belediyelere yardımcı
olamaz.
Bu banka "partizanlık" deyimi
hafif kalacak kadar, iktidarların kendi yandaşlarına parasal kaynak aktarma
yeri olmuştur. İsterseniz, size, bu konuda bir örnek vereyim. Kırıkkale'nin
Keskin İlçesinin nüfusu 35 000'dir; İller Bankasına olan toplam borcu 2
trilyondur. Aydın'a bağlı Didim İlçesinin nüfusu 25 000'dir; kamu kurumlarına
ve İller Bankasına olan borcu 110 trilyondur. Ancak, Aliağa Belediyesinin
borcu, kamuya olan borçlarıyla birlikte 260 milyardır. Bunu, başka türlü ifade
edersek, Didim Belediyesi, devlete ödemediği vergiler nedeniyle, Aliağa
Belediyesine göre 106,5 trilyon fazladan yatırım yapıyor. Aliağa'da oturanlar
da Didim Belediyesinin yapmış olduğu yatırımlara katkıda bulunuyor. Örnekleri
çoğaltmak mümkün.
Buradan yola çıkarak, bir partizanlık
örneği daha vermek istiyorum. İller Bankasının keyfî durumuna çarpıcı örnek
olacağını zannettiğim bu partizanlık, birçok belediye gibi benim de Belediye
Başkanlığını yaptığım Aliağa'da yıllardır sürmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü, toparlar mısınız.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - 1999 yılında Aliağa
Belediyesine gönderilmesi gereken para sekiz aylık dönemde 350 milyar olması
gerekirken, 145 milyar gönderilmiştir. Bu, biraz iyimser rakamdır. Daha
sonraları, 2000 yılında 713 milyar gönderilmesi gerekirken, 222 milyar
gönderilmiştir; 2001 yılında 1 trilyon 200 milyar gönderilmesi gerekirken, 263
milyar gönderilmiştir; 2002 yılında da 1 trilyon 580 milyar gönderilmesi
gerekirken, 312 milyar gönderilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kamunun yeniden yapılandırılması gündemde. Her şeyden önce bazı yerleşim
birimleri belediye yapılarak siyasî rüşvetlerle oy toplanılmasına
çalışılmaktadır. Yakın geçmişte bunun örnekleri çoktur; önergelere baktığımızda
da görülmektedir.
İller Bankası, böyle yapıla yapıla, malî
ve teknik yardım yapmaktan ziyade, ihaleci bir kuruma büründürülmüştür. Şimdi
de, uluslararası kuruluşların da bastırmasıyla, zor duruma sokularak, yalnızca
bankacılık yapması önerilmektedir. Oysa, İller Bankası, bir ihtiyaçtan dolayı
ortaya çıkmıştır. Kuruluşundan beri, teknik altyapısıyla, teknik
donanımlarıyla, eşine rastlanmayan bir modeldir.
Sağ siyasal iktidarlar, âdeta sözbirliği
etmişçesine, Atatürk döneminde kurulmuş ne kadar kurum varsa, önce yozlaştırıp,
sonra yok etme noktasına getirmektedirler. Olur olmaz, plansız, düzensiz
özelleştirmeler de bunun son kanıtlarıdır. İller Bankası da bu kanıtların bir
devamıdır. Oysa, banka, gerçek anlamda özerk, kurumsal işleyişi demokratik, tüm
işlemleri katılıma açık ve saydam bir banka hüviyetini kazanabilmiş olsa,
yetişmiş uzman personeliyle, belediyelerin altyapısına çok büyük katkılar
koyar, ülkemizde yaşanabilir kentlerin çoğalmasına yardımcı olur ve köyden
kente göçleri de azaltan bir görev yapmış olur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimi toparlarsam, finansman yetersizliği yanında, bankanın son birkaç yıl
içinde sürüklendiği durum, bu değişim ve yeniden yapılanmaya, sadece zorunluluk
değil, aynı zamanda ivedilik de kazandırmıştır. Bankanın, Türkiye Büyük Millet
Meclisi KİT Komisyonunda "en kötü KİT" bulunması yönüyle kınanan
kuruluş olmaktan uzaklaştırılarak, bir an önce, eski saygın bir kurum olma
özelliğine yeniden kavuşturulması gereğine işaret ediyor ve bunu içtenlikle
diliyorum.
Bu dileklerimle, İller Bankasının 58 inci
kuruluş yıldönümünü kutluyor; hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.
Gündemdışı ikinci söz, uyuşturucu
tehlikesi konusunda söz isteyen, Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan'a
aittir.
Buyurun Sayın Doğan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
2.- Kocaeli
Milletvekili Nevzat Doğan'ın, Uyuşturucuyla Mücadele Günü münasebetiyle
uyuşturucu tehlikesine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uyuşturucuyla mücadele günü dolayısıyla şahsım adına
gündemdışı söz almış bulunuyorum;Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
İnsanoğlu var olduğundan beri, keyif
verici maddelere karşı hep bir zafiyet içerisinde olmuştur. Bunun neticesinde,
uyuşturucu kullanımı, her dönemde, hemen her ülkede, toplumların değer
yargılarına ve aile yapılarına göre değişik oranlarda varolagelmiştir.
Bağımlılık yapıcı maddeler, bazen, çökertilmek istenen milletlere karşı soğuk
savaş silahı olarak da kullanılmıştır ve halen de kullanılmaktadır.
Ülkemizdeki tarihçesine baktığımız zaman,
Anadolu'da asırlardır haşhaş ve kenevir yetiştirilmesine rağmen, Osmanlılarda
IV. Murat Dönemi dışında, uyuşturucu, bir sorun olarak karşımıza gelmemiştir.
1920'lerde ise, ülkemizde işgal güçleri, mukavemeti kırmak için gemiler dolusu
alkol ve uyuşturucu maddeyi İstanbul'a getirerek gençler arasında
yaygınlaştırmaya çalışmışlardır. Yine, 1930 - 1935 yılları arasında bir Japon
firmasının ülkemizde bir eroin fabrikası kurması sonucu, büyük bir uyuşturucu
salgını tehlikesiyle karşı karşıya kalınmıştır. Daha sonra, 1970'li yıllardan
itibaren, giderek artan, bağımlılık yapıcı madde kullanımı, gençlerimizi,
dolayısıyla da geleceğimizi tehdit eder duruma gelmiştir. Bugün, ülkemizde
uyuşturucu, sigara ve alkol gibi zararlı madde kullanımı bir salgın olarak
nitelenecek boyutlara gelmiştir.
Yapılan araştırmada, Türkiye'nin yedi
büyük ilindeki liselerde okuyan öğrencilerin yüzde 53'ü esrarı deniyor, yüzde
22'si ara ara kullanıyor, yüzde 8,5'i sürekli kullanıyor; eroini deneyenler
yüzde 10, sürekli kullananlar yüzde 4; öğrencilerin yüzde 8,8'i kokaini
denerken, yüzde 4'ü sürekli kullanmaktadır; yüzde 35'i yapıştırıcı ve uçucu
maddeleri deniyor, yüzde 6'sı devamlı kullanıyor. Ayrıca, ülkemizde, 25 000
000'a yakın sigara tiryakisi, 20 000 000 alkol dostu, 5 000 000 ilaç bağımlısı
bulunmaktadır. Ayrıca, bu rakamların dışında daha tespit edemediğimiz belki
ilave edilecek miktarlar da vardır.
Görüldüğü gibi, uyuşturucu kaçakçılığı,
alkol ve sigara içimini teşvik eden reklamlar, bu maddelere kolay
ulaşabilirlik, son yıllarda bu zararlı maddeleri kullananların çığ gibi
artmasına neden olmuştur. Maalesef, yapılan araştırmalar, bu maddeleri kullanma
yaşının 12 yaşa kadar indiğini göstermektedir. Tüm bunlar, vatanımıza ve
milletimize yapılan en büyük kötülük değil midir?!
Değerli milletvekilleri, gençlerimizi
uyuşturucu ve diğer zararlı maddelerin içine çeken çeşitli nedenler vardır.
Bunların en önemlilerinden biri, içki, uyuşturucu, kumar, fuhuş ve evden kaçma
gibi faaliyetlerin tümünü besleyen ortamlardır ki, uyuşturucu kültürü olarak
tanımlanmaktadır. Buna bir de ek olarak, daha çok bali ve tiner türü maddelere
müptela olmuş sokak çocuklarının yaşadığı ortamları eklemeliyiz.
Gençlik, geleceğimizin teminatıdır. Kötü
alışkanlıkların gençlerimizin güzel yaşamını kemirmesine izin vermemeliyiz. Bu
konuda devlete, ailelere, medyaya ve sivil toplum örgütlerine büyük görevler
düşmektedir; yani, tam bir seferberliğe ihtiyaç vardır.
Bağımlılık yapıcı maddelere karşı
verilecek mücadelede uygulanacak stratejiler; gençliğin, caydırma,
bilgilendirme, kişisel ve sosyal becerileri artırma gibi faaliyetlerle bu
zararlı maddelere karşı yönelmesinin önlenmesi; bu zararlı maddelere
ulaşabilirliğin zorlaştırılması ve bulaşmışsa, bundan kurtarılması, yani,
rehabilite edilmesi hususlarını içermelidir.
Madde bağımlılığıyla mücadele, Millî
Eğitim, Sağlık, Millî Savunma ve İçişleri Bakanlıklarının işbirliğiyle sistemli
ve etkin bir şekilde yapılmalıdır. Okul müfredatı gözden geçirilerek,
uyuşturucu bağımlılığı, alkol ve sigara kullanımı gibi konularda yılda bir iki
saatlik dersler değil, sürekli bir eğitim tercih edilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Doğan, buyurun; sözlerinizi
toparlar mısınız.
NEVZAT DOĞAN (Devamla ) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Gençleri işe yaramaz yığınlar haline
getiren, millî gücümüzü her yönüyle sarsan bu illetten korunmada en büyük
vazife aileye düşmektedir. Toplumun çekirdeği olan aileyi oluşturan anne ve
baba, çocuklara, davranışlarıyla örnek olmalıdırlar.
Güçlü ve yaygın eğitim ve yönlendirme
kurumu olan medyanın, bağımlılık yapıcı madde kullanımı konusunda büyük bir
sorumluluğu vardır. Medyanın bu konularda uyarıcı ve koruyucu çalışmalar
yapması sağlanmalıdır. Mutlaka bir disiplin getirilmeli ve sıkı bir şekilde
denetlenmelidir.
Sonuç olarak, uyuşturucu ve alkol gibi
maddelerin "çağın vebası" diye nitelendirilen AIDS hastalığına da
zemin hazırladığı düşünülürse, gençlerimizin çok yönlü bir risk altında olduğu
görülecektir.
Türk gençliği, 1900'lü yıllarda çeşitli
zamanlarda maruz kaldığı uyuşturucu salgınlarını atlatmasına rağmen, şu anki
salgın çok şiddetlidir ve çok daha müsait bir zeminde gelişmektedir.
Anayasamızın 58 inci maddesinde
"devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk,
kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli
tedbirleri alır" denilmektedir.
Anayasadaki bu emredici hükmün gereği
olarak, yürürlükteki yasalar mutlaka uygulanmalıdır. 18 yaş altındaki kimselere
alkol ve sigara satışının mutlaka önüne geçilmelidir. Bali türü
yapıştırıcıların ve tiner gibi maddelerin satışı belli kurallara bağlanmalıdır.
Ayrıca, geleneksel aile yapımızın, millî ve manevî değerlerimizin, uyuşturucu
kültürünün panzehiri niteliğinde olduğu da unutulmamalıdır.
Büyük Önder Atatürk'ün de belirttiği gibi,
hiçbir mücadele yoktur ki, ahlak esaslarına dayanmadan ilerleyebilsin.
Daha sağlıklı, daha mutlu ve güçlü bir
gelecek için, gençlerimizi bu değerlerle yetiştirmeliyiz diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Gündemdışı üçüncü söz, Kafkaslarda sınır
ticareti yapılmasıyla ilgili söz isteyen Ardahan Milletvekili Sayın Ensar
Öğüt'e aittir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Posof-Türközü gümrük kapısının sınır ticaretine
kapatılmasının bölge ekonomisinde yaratacağı olumsuz etkilere ve alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım'ın cevabı
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; beni izleyen tüm vatandaşlarıma selam ve saygılarımı sunarak,
sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Kafkaslar, Ortaasya
veya Avrasya, yeraltı kaynakları bakımından zengin bir bölge; ama, zengin bir
bölgenin komşusu Ardahan İli ve diğer illerimiz fakir. Yüzde 70 işsizlik, yüzde
90 yoksullukla kıvranan bir bölgenin milletvekili olarak, ben şahsen hem
utanıyorum hem düşünüyorum; ne yapmamız lazım?..
Şimdi, devlet, Ardahanlıya demiş ki:
"Ben, Posof-Türközü kapısını açıyorum; gidin mazot alın, getirin, sınır
ticareti yapın." İnsanlar -1 000 aile- yüksek faizle borçlanıyor, tanker
alıyor, başlıyorlar ticaret yapmaya... Bir akıllı çıkıyor diyor ki: "Hayır
kardeşim, yasakladım, ticaret yaptırmıyorum." İnsanlar tankerlerini icra
yoluyla sattıkları gibi, bir de bankalara borcunu ödeyemiyor ve insanlar iflas
ediyorlar. Şu anda, Ardahanlı 750 esnaf ailesinin 50 trilyon civarında devlete
borcu var.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükümetine soruyorum: Sizin bir yıllık bir acil eylem planınız vardı; yedi ayı
gitti... Ne yaptınız? Yedi ayda, fakirliği, fukaralığı, yoksulluğu, işsizliği
çözdünüz mü?.. Çözmediniz. Beş ayınız kaldı. İnsaflı, merhametli davranıyoruz
ve olumlu bakıyoruz; diyoruz ki; size imkân veriyoruz, her konuda da
destekliyoruz; gelin, acil eylem planıyla Doğu Anadolu'yu ve Türkiye'yi
kalkındırın, bölgeler arasındaki dengesizliği giderin.
Şimdi size bir teklifim var: Akıllı bir iş
yapalım; Gürcistan'dan, hiç olmazsa, 1 ton mazot getirmeye müsaade edelim. Bu 1
ton mazot gelirse, Ardahan bölgesindeki hem çifti hem de esnaf kalkınmış olacak
ve de bu insanlar devlete olan borcunu da ödeyecek. Bakın, iki taraflı
kalkındırıyoruz, hem insanları kalkındırıyoruz hem de onların kazancıyla devlet
alacağını alıyor. Bu sistemi kuralım ve bu sınır ticaretiyle o bölgeyi
kalkındıralım. O bölge kalkınmazsa, Türkiye'nin kalkınması zordur arkadaşlar.
Niçin diyeceksiniz?.. Kafkaslar ve Ortaasya (Avrasya) bölgesinden bizim
bölgemize petrol ve doğalgaz boru hattı geliyor. Görüşmelerimde "doğalgaz
boru hattı geliyor; ama, Ardahan'a doğalgazı veremeyiz" diyorlar. Ben de
Ardahan Milletvekili olarak diyorum ki, o doğalgaz hattını oradan geçirin de
göreyim! Evet, geçiremeyeceksiniz. Geçerken ya Ardahan'a doğalgazı vereceksiniz
ya da doğalgazı geçiremeyeceksiniz. Net konuşuyorum. (Alkışlar)
İkincisi, petrol boru hattı geçiyor.
Biliyorsunuz, petrol boru hattı, çok riskli konumda bir boru hattı; sabotaj da
olabilir, sızıntı da olabilir, on yıl sonra bitki örtüsü de gidiyor. Bu riski
Ardahanlılar olarak biz üstleniyorsak... Seksen yıldır Ardahan köylüsünün suyu
yok, Ardahan köylüsü içecek su bulamıyor. Bu devlete Ardahanlı askerlik yapmış,
vergi vermiş, şehit olmuş, anadan doğma da sınırda bekçilik yapmış. Devlet ne
yapmış; fakirleştirmiş, fukaralaştırmış, göçe zorlamış, getirmiş insanları
gecekondularda yaşamaya mahkûm etmiş. Oranın milletvekili olarak soruyorum:
Petrol boru hattını geçireceksiniz, doğalgazı geçireceksiniz, o bölgede
insanlarımız eşeklerin sırtında veya kadınlarımız omuzları yara olurcasına su
taşıyacaklar, o suyla banyo yapacaklar, o suyu içecekler; böyle bir
adaletsizlik olur mu!..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öğüt, sözünüzü toparlar
mısınız.
Buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Teşekkür ederim.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinden,
adına yakışır bir şekilde, hem de adaletli bir şekilde doğuyu kalkındırmasını
bekliyorum. Değerli arkadaşlar, çünkü, doğalgaz ve hampetrol boru hattı oradan
geçtiği zaman, biz, risk taşıyoruz. Buradan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı
yetkililerine sesleniyorum: Ardahan'ın boru hattının geçtiği 24 köyü var; eğer,
o köylerin suları akmaz, su hattı yapılmaz, sosyal imkânları geliştirilmezse,
biz, boru hattına karşı çıkarız kardeşim; kazmayı ben alır, boru hattını
sökerim...
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Nasıl
sökeceksin?!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Net konuşuyorum:
Evet, sökerim!..
Değerli arkadaşlar, çünkü, Ardahan farklı
bir il. Ardahan, Osmanlı'nın borcundan ötürü Rusya'ya savaş tazminatı olarak
verilmiş; kırküç yıl Rus işgali altında kalmış, kırküç yıl bayraksız yaşamış;
biz daha ne yapacağız ki!.. Su yok, ekmek yok, aş yok, iş yok, fabrika yok;
yani, insanlar göç etmiş, bitmiş, 700 000 Ardahanlıdan 130 000'i orada kalmış,
Ermenistan orada güçleniyor, Ahıska bölgesine 500 000 Ermenistanlı gelmiş
yerleşmiş, Ardahan'ı devlet daha boşaltmaya çalışıyor. Yani, siz, Ardahan
milletvekili olup ne yapacaksınız?! Ben, buradan söylüyorum: Petrol boru hattı
da, doğalgaz hattı da geçtiği zaman, Ardahan'ın başta su sorunu, en kutsal iş.
Su, temizliktir; temizlik olmayan yerde hiçbir şey olmaz. Bu su işi çözülmezse,
biz bu projeye karşıyız. Bana garanti verecekler, topluma garanti verecekler,
biz de bunu onaylayacağız. Aksi takdirde, net konuşuyorum, bu işin içinden
çıkamayacağız. Benim AK Partili arkadaşlardan da istirhamım, duyarlı
davransınlar. Özellikle, Sayın Ulaştırma Bakanım da burada; Kars-Tiflis
demiryolunun yapılmasını istirham ediyorum.
Bakın, İngiltere'den kalkan tren, sadece
Kars'ta duruyor. Kars ile Tiflis arasında demiryolu yapılırsa, tren, Moskova'ya
gidiyor, Çin'e gidiyor. Arkadaşlar, eski ipek yolu, demiryoluna dönüşüyor.
Düşünebiliyor musunuz; Türkiye, dünyanın köprüsü oluyor.
Bir de, Avrasya Ekonomi Birliğini
Türkiye'nin bir an evvel kurması lazım. Avrupa Birliğine girelim; ama, Avrupa
Birliğinde biz sonuncuyuz. Rusya Büyükelçiliğiyle görüştük, onlar da sıcak
bakıyor. Avrasya Birliğini kurarsak, Türkiye ile Rusya lider olur. Lider olduğu
zaman, Türkiye kalkınır; o zaman Avrupa Birliği gelir bize "gelin
kardeşim, siz başa geçin; istemiyoruz birtakım şeyler; gelin, bizim birliğimize
girin" der. Niye; çünkü; Kafkaslarda, Ortaasya'da 450 000 000 insan
yaşıyor; Çin'i katarsanız 1 500 000 000 insan...
BAŞKAN - Sayın Öğüt, sözlerinizi toparlar
mısınız.
ENSAR ÖGÜT (Devamla) - Hemen toparlıyorum.
Burada 450 000 000 insan potansiyeli var.
En hızlı tüketen, insandır. Orada yeraltı kaynakları var, bakir bir bölg, hem
doğalgazı hem petrolü var. Gelin, orada bu birliği kuralım; Türkiye güçlensin,
Türkiye dünya devleti olsun; Avrupa da gelsin bizimle beraber; biz, Avrupa'nın
arkasında değil, Avrupa'nın önünde olalım. Nasıl Osmanlı her şeyde Avrupa'nın
önünde idiyse, biz de Avrupa'nın önünde olalım istiyorum.
Değerli arkadaşlar, kışın sekiz ay kar
altında esir olan bir Ardahanlıyı, üç ay sonra tekrar kış bekliyor; üç ay sonra
kış gelecek, kar yağacak. Sizden istirham ediyorum ve Köy Hizmetlerinden de
rica ediyorum -ben söylüyorum buradan- 2003 yılında Ardahan'a içmesuyu için kaç
para ayırmışlar biliyor musunuz; 37 500 000 000 lira!.. Yanlış duymadınız, 2003
yılı bütçesine, Ardahan'a, 37 500 000 000 lira içmesuyu parası olarak
koymuşlar. Bu, utanç verici bir olaydır arkadaşlar, böyle bir şey olur mu?!
Ardahan'da, kepçe yok, dozer yok, kamyon yok, yani insanlar perişan! Ya, biz,
nerede kaldık, Türkiye'nin değil mi burası da?!
BAŞKAN - Sayın Öğüt, rica ediyorum, son
cümlenizi alalım.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ben, hükümetten,
Ardahan'ı kalkındırmasını, Doğuyu kalkındırmasını, Türkiye'yi kalkındırmasını
istirham ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
Hükümet adına, Ulaştırma Bakanı Sayın
Binali Yıldırım cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Yıldırım.(AK Parti
sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ardahan Milletvekilimiz
Sayın Ensar Öğüt'ün dile getirdiği, Ardahan ve sınır illerimizin sorunlarıyla
ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sınır ticareti, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde, sınaî ve ticarî gelişmenin sağlanması ve böylelikle bölgede
yapılan ihracatın artırılması, ayrıca sınır illerinin ihtiyaçlarının bir
bölümünün de, ithal yoluyla, düşük maliyetle karşılanmasını amaçlamaktadır.
Sınır ticaretinin sağladığı en büyük avantaj ise, ihracat mevzuatında
belirtilen ihracatçı birliklerine üyelik şartının aranmaması ve ihracat-ithalat
işlemlerinde, kambiyo mevzuatından sarfınazar edilmesidir. Başka deyişle,
bölgede faaliyet gösteren tacirlere, genel dışticaret işlemlerine tabi olmadan,
bulunduğu ilin valiliğince düzenlenen belgeye istinaden, basitleştirilmiş bir
mevzuatla ticaret yapma kolaylığının getirilmesidir. Bu çerçevede, ithal ve
ihraç işlemleri, valilikçe tanzim edilen sınır ticareti belgesi ile vali
başkanlığında toplanan il değerlendirme kurulunca tahsis edilen uygunluk
belgesiyle gerçekleştirilmektedir. İthalat, sadece ilgili ilde, en az üç aydır
faaliyette bulunan tüzelkişiler tarafından, ayda 200 000 dolar karşılığı Türk
Lirasını aşmayacak değerde yapılabilmektedir.
Söz konusu bu sınır ticaretiyle, 1990'da
bağımsızlıklarını kazanan, ancak yeterli sermayeyi oluşturamamış Kafkasya
bölgesindeki komşularımız Gürcistan, Azerbaycan ve Nahcivan Halkına da günlük
malzemelerini Türkiye'den temin etme şansı tanınmıştır. Bunun yanı sıra, bu
ülkelerdeki tüccarların, bilhassa üçüncü ülke menşeli ürünleri, ülkeleri
üzerinden transit ticaret yoluyla ülkemize satmalarına ve böylelikle, bir
anlamda kendi sermayelerini de oluşturmalarına yardımcı olunmuştur. Bu
çerçevede, Artvin ve Ardahan İlleri, Gürcistan ile; Iğdır İli, Nahcivan ile
sınır ticareti yapmaya yetkili kılınmıştır. 1996-2000 yılları arasında bu
illerden yapılan sınır ticaretinin ağırlıklı yapısı, vergi muafiyeti sağlamak
suretiyle gerçekleştirilen petrol ürünleri ticaretinden oluşmaktadır. Söz
konusu ülkeler, başka ülkelerden tedarik ettikleri petrol ürünlerini, sınır
ticareti kapsamında, ülkemize ihraç etmektedir. Bu uygulama, bölgedeki ticarî
hayata belirli bir canlılık ve sermaye kazandırmakla birlikte, petrol
sektöründe zamanla disiplinsizliğe neden olması dolayısıyla tedricen
uygulamasına son verilmiştir.
Diğer yandan, sınır ticaretine, bölge
halkının ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak, valilikler, ildeki meslek
kuruluşları tarafından ortaklaşa belirlenerek talep edilen ürünler üzerinde Dış
Ticaret Müsteşarlığı koordinesi ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı arasında yapılan ortak değerlendirme sonucunda yıllık
ithalat kotalarının tahsis edilmesine yönelik tatbikat halen devam etmektedir.
Bu kapsamda, Ardahan Valiliğinin talebi dikkate alınarak, 2003 yılı için bu
ilimize il ihtiyacı olarak 3 000 ton kereste, 20 000 ton kömür, 15 000 ton
yakmaya mahsus odun, 6 000 metreküp tomruk tahsisi yapılmıştır.
Gürcistan ile ülkemiz arasındaki sınır
ticareti verilerine baktığımızda, 1998 yılında 20 000 000 dolar değerindeki
ithalat, 1999 ve 2000 yıllarında azalma eğilimine girmiş, sırasıyla 10 000 000
ve 5 000 000 dolar olarak gerçekleştirilmiştir. Buna karşılık, bu dönemler
itibariyle yapılan ihracat ise 1 600 000 000 dolar seviyesini geçmemiştir. Bu
durum ise, sınır ticaretinin, zamanla gerçek amacından uzaklaşarak ihracatın
önemini yitirmesinden, sadece ithalat ağırlıklı bir yapıya dönüşmüş olmasından
kaynaklanmaktadır. Söz konusu gelişmede belirleyici unsuru ise, komşu
ülkelerdeki sermaye yetersizliği ve tüketim alışkanlığının geliştirilmemesi
göstermektedir.
Bu noktada, değerli milletvekilimizin de
ifade ettiği gibi, bu sınır illerimizde ulaşımla ilgili olarak, demiryolu
ulaşımında, Ermenistan sınırının kapalı olmasından dolayı, ne yazık ki, bu
bölgeden, Kafkas Cumhuriyetleri ve Ortadoğu'ya uzanan demiryolu entegrasyonu
sağlanamamaktadır. Buna karşılık, Kars-Tiflis demiryolu projesi üzerinde
Bakanlığımız çalışmalarını devam ettirmektedir. Projeyle ilgili etüt
çalışmaları tamamlanmış olup, projenin büyük kısmının Gürcistan tarafında
kalmış olması ve bu kısımda kalan inşaatın bedeline karşı gelecek finansmanın
teminatının Gürcistan Devleti tarafından verilememesi dolayısıyla, bu projenin
tamamlanması açısından, finansmana bir model arayışımız devam etmektedir. Bunu
çözdüğümüzde, proje hızlanacak ve böylelikle, ticaretin gelişmesinde çok önemli
bir unsur olan ulaşım altyapısı, kesintisiz olarak Kafkasya bölgesi
cumhuriyetlerine ve hatta oradan da Uzakdoğu'ya kadar ulaşması mümkün
olacaktır.
Bu düzenlemelerde, ayrıca, diğer bazı
illerimiz de, örneğin, Erzurum, Muş, Bitlis, Siirt, Diyarbakır, Batman,
Adıyaman İlleri de mücavir alan kapsamına alınmış olup -bu kapsamda bulunan
diğer bir ilimiz de Kars İlidir- bu kapsama giren illerimizde kurulacak ticaret
merkezlerinde, bölgedeki esnaf, tacir, bilhassa küçük ve orta imalatçılar
tarafından işletilmesi öngörülen mağazalarda sergilenecek ürünlerin, sınır
hattında pazarlanması yoluyla komşu ülkelere ihracat yapma şansı sağlanmış
olacaktır. Böylelikle, gerek nakliye gerek pazarlama unsurları açısından
maliyetin aşağı çekilmesi, daha ucuz mal temin etme imkânını sağlayacaktır.
Bu kapsamda, teminat almak suretiyle,
sınır ticaret merkezlerine gönderilecek eşya, ihracat rejimi kapsamında
değerlendirilmek suretiyle, yürürlükteki ihracat teşviklerinden de
yararlandırılacaktır. Ayrıca, vergi kolaylıkları sağlanarak, il ihtiyacı
dahilinde ithalat yapılmasına da imkân sağlanmıştır.
Sınır ticaret merkezlerine ilişkin
çalışmaların diğer önemli bir bölümünü de, komşu ülkelerdeki bu merkezlere
ilişkin gerçekleştirilen temaslar oluşturmaktadır.
Bu bağlamda, İran ile görüşmelere resmen
başlanılmıştır. Teknik heyetler arasındaki görüşmeler, 25-26 Mayıs'ta İran'da
gerçekleştirilmiş; İran heyetine, ticaret merkezlerinin yeri, dizaynı, inşaı,
işleyişi, ticarete konu ürünler, merkezlerdeki yolculara ve mallara uygulanacak
avantajlar, muafiyetler, mevzuatlar hakkında görüşlerimiz iletilmiş
bulunmaktadır. İran heyetiyle Temmuz 2003'te Ankara'da yapılacak görüşmede, bu
hususlar karara bağlanacaktır.
Diğer yandan, 31 Ocak-2 Şubat 2003
tarihleri arasında Suriye'de gerçekleştirilen ziyaret sırasında, Suriyeli
yetkililere, ticaret merkezleri hakkında bilgi iletilmiş ve Suriyeli
yetkililerde olumlu bir görüş olduğu müşahede edilmiştir. 2003 yılı temmuz
ayında Ankara'da yapılacak olan Türkiye-Suriye Karma Ekonomik Toplantısında bu
hususlar tekrar dikkate alınacaktır.
Ticaret merkezleri kanalıyla yapılacak
dışticaret sayesinde, bölge halkı için ilave istihdam imkânı sağlanması ve
buralara yapılacak mal nakliyesinde kullanılacak güzergâhlarda faaliyet
gösteren hizmet sektörü açısından da bir hareketlilik temin edilmesi
öngörülmüştür.
Bu vesileyle, bu bilgileri Yüce
Heyetinizin takdirine sunuyor, saygılarımı arz ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel
Kurula diğer sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Avrupa-Akdeniz Forumu çerçevesinde oluşturulan çalışma grubu toplantılarına,
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen katılacak milletvekillerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/319)
24.6.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa-Akdeniz Forumu çerçevesinde
oluşturulan Çalışma Grubu toplantılarına Türkiye Büyük Millet Meclisinden iki
milletvekilinden oluşan bir Parlamento heyeti katılması hususu Genel Kurulun 20
Haziran 2003 tarih ve 96 ncı Birleşiminde kabul edilmiştir.
Buna göre, siyasî parti gruplarınca
bildirilen ve ekli listede belirtilen üyelerin isimleri Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 9 uncu
maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Heyet Listesi:
Öner Gülyeşil (Siirt) AK Parti
Haluk Koç (Samsun) CHP (Grup Başkanvekili)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine
göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
2.- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun, Uluslararası Çalışma Örgütünün
(ILO) 91 inci Genel Kuruluna katılmak üzere İsviçre'ye yaptığı resmî ziyarete
iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/320)
23.6.2003
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
Başesgioğlu'nun, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)'nün, 3-19 Haziran 2003
tarihlerinde Cenevre'de yapılan 91 inci Genel Kurul Konferansına katılmak üzere
bir heyetle birlikte İsviçre'ye yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları
yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki
Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Bayram Meral (Ankara)
Mahfuz Güler (Bingöl)
Agâh Kafkas (Çorum)
Bekir Bozdağ (Yozgat)
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım.
V.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz 2003 tarihinde tatile girmemesine ve
çalışmalara devam edilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
26.6.2003
Danışma Kurulu Önerisi
İçtüzüğün 5 inci maddesine göre, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz 2003 tarihinde tatile girmemesi ve çalışmalara
devam edilmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür.
Yılmaz Ateş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Vekili
Sadullah
Ergin Mustafa Özyürek
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Öneri üzerinde söz isteği?.. Yok.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Öneri kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve
Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53 Sayılı
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları raporlarının
müzakeresine başlıyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Ticaret
Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin
Asgarî İcaplarına İlişkin 53 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri
Komisyonları raporları (1/496)
(S. Sayısı: 163) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu, 163 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen;
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve
Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53 Sayılı
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Daha önce başka vesilelerle de Yüce
Meclise arz ettiğimiz gibi, maalesef, bazı uluslararası anlaşmaların,
sözleşmelerin imzalanmasında, onaylanmasında, Türkiye çok geç kalmıştır. Şu
anda Meclisin huzurundaki sözleşme, bunun en açık örneklerinden biridir. Bu
sözünü ettiğim sözleşme, imzaya 1936 yılında açılmıştır. Altmışyedi yıldan
beri, Türkiye, bu sözleşmeyi onaylamamıştır. Bunun, hiçbir izahı yoktur; bunu
mazur gösterecek hiçbir gerekçe bulmamız kabil değildir ihmalden başka.
Bu konudaki teknik görüşmelerimiz
sırasında bize denildi ki: "Efendim, bu hususların birçoğu, zaten, millî
mevzuatla düzenlendiği için, şimdiye kadar ihtiyaç duyulmamıştır. Şimdi de,
uygulamayla ilgili bazı sorunlar çıktığı için, buna ihtiyaç duyduk."
Arkadaşlar, bu iddia, ikna edici değildir. Diğer ülkelerin millî mevzuatı yok
mu; diğer ülkeler, niye bu sözleşmeyi zamanında imzaladılar da, biz
imzalayamadık?! O bakımdan, bu gibi gecikmeler, Türkiye'ye, çok şey kaybettirmektedir
ve hiçbir şey kazandırmamaktadır. Neticede, bizim, gemi kaptanlarımızın, gemi
zabitlerinin meslekî yeterliliklerinin saptanmasında birçok sıkıntı doğmuştur
geçmişte. Bunun sonuçlarını, değerli arkadaşlarımız çok iyi biliyorlar.
Gemi kaptanlarının ve diğer zabitanın
bilmesi gereken hususular, yalnız gemicilikle ilgili değildir; uluslararası
deniz hukukunun icaplarını da, bizim gemicilerimizin çok iyi bilmesi gerekiyor.
Zaman zaman gazetelerde görüyorsunuz, bu eksikliklerimiz, bu bilgi eksikliğimiz
dolayısıyla, pek çok Türk gemisine, uluslararası limanlarda, başka limanlarda
el konuluyor. Bu, hem büyük ticarî zarara yol açıyor hem de ülkemizin itibarını
zedeliyor. Bize deniliyor ki: "Başka limanlarda el konulan gemiler
Türkiye'ye geldiği zaman, sıkı bir teftişten geçiriyoruz, bütün eksikliklerini
gidermeden, bir daha sefere çıkarmıyoruz." Peki de, niçin ilk sefere
çıkışta bu denetimi yapmıyoruz? Bize söylediler teknik uzmanlarımız, bazı
hallerde, Türkiye'den, gerekli haritaları almadan sefere çıkan gemiler var.
Çağdaş bir Türkiye'ye bu yakışıyor mu?! Gemiciliğin gerektirdiği asgarî
bilgilere, belgelere, teçhizata sahip olmadan gemilerimizi sefere çıkarmak bize
yakışıyor mu?! Can ve mal güvenliği açısından, bunun, ne kadar büyük risk
taşıdığını bilmiyor muyuz.
O bakımdan, bizim, hükümetten ricamız, bu
konularda, gemilerimize başka ülkelerde el konulmadan, gerekli denetimleri,
Türkiye'de, Türk limanlarında yapmalarıdır. Türkiye, bu sıkıntıdan
kurtarılmalıdır.
Şimdi, meselenin bir başka boyutu daha
var; o da şudur: Birçok gemi, Türkiye'den kaçak yolcu yükleyerek, kaçak mülteci
yükleyerek yabancı ülkelere sefer yapıyor, oralarda yakalanıyor; bu da
Türkiye'nin itibarını zedeliyor; bu da uluslararası hukuka aykırıdır. Bütün
bunların, hükümet tarafından çok sıkı denetlenmesi gerekiyor.
Bir hususu daha bu vesileyle belirteyim
değerli arkadaşlar. Biz, bir taraftan uluslararası alandaki hukuka özen
gösterirken, Uluslararası Denizcilik Örgütü IMO'nun ve diğer kuruluşların
kurallarına tam uymaya özen gösterirken, bir taraftan da denizcilik alanındaki
bazı kayırmacı eylemlere karşı çok dikkatli olmamız lazım. Bütün ülkeler, kendi
çıkarlarını korumak için, uluslararası hukukun düzenlenmesinde özel gayret
gösteriyorlar. Bizim, bu durumlarda çok aktif bir politika izlememiz lazım ve
Türk denizcilik sektörünün haklarını korumamız lazım. Avrupa Birliğinin de
denizcilikle ilgili kuralları var; bunlara da çok yakından uymamız lazım,
bunları gözetmemiz lazım; fakat, bu çerçevede, Türk gemicilik sektörüne
haksızlık yapılmamasına da özen göstermemiz lazım. Eğer bir gemi, üç kere
Avrupa Birliği limanlarında kuralları ihlal etmişse, bir daha Avrupa Birliği
limanlarına sefer yapması yasaklanıyor bu geminin. Bu kuralları bizim çok iyi
bilmemiz lazım, Avrupa Birliğiyle çok yakın temas etmemiz lazım. İşte, Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunun çalışmalarının içine bu konuları da almamız
gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bu vesileyle, bir
hususu daha belirtmek istiyorum. Birkaç gün önce, 10 Haziran günü, Cumhuriyet
Halk Partisinden ve Adalet ve Kalkınma Partisinden değerli milletvekili
arkadaşlarımız, denizciliğimizin sorunlarıyla ilgili bir Meclis araştırması
önergesi verdiler, o konuda burada görüşlerini açıkladılar; Sayın Ulaştırma
Bakanımız da çok dikkate değer bilgiler verdi; fakat, neticede, üzülerek gördük
ki, bu araştırma önergesi, iktidar ve muhalefet partileri milletvekilleri
tarafından verilen bu araştırma önergeleri, iktidar partisi milletvekillerinin
oylarıyla reddedilmiştir; bunu bizim anlamamız kabil değil.
Denizcilik sektörü, bizim en hassas, en
önemli sektörlerimizden biridir. Bu konunun Meclisce araştırılmasından niçin
rahatsızlık duyuluyor? Bunun araştırılmasından Türkiye'nin kaybedeceği ne
olabilir?! Olsa olsa, kazancı olur hükümetin, devletin. Meclisin yapacağı
araştırmalar, hükümete, ilgili kuruluşlarımıza bilgi verir; gözden kaçan
unsurlar varsa, bunları hükümetin dikkatine getirir. Bir süre önce, hatırlayacaksınız,
havacılık konusunda arkadaşlarımızla birlikte verdiğimiz araştırma önergesi de
reddedilmişti; havaalanlarımızla ilgili, uçuş teçhizatımızla ilgili. Şimdi, bu
alanlarda ne büyük eksikliklerimizin olduğunu, ne büyük usulsüzlükler
yapıldığını, Türkiye'nin neler kaybettiğini gazetelerde okuyorsunuz. Bunları
Meclis olarak araştırsaydık kötü mü olurdu, yanlış bir iş mi yapmış olurduk?!
Bakın, şimdi, denizcilik sektörüyle ilgili
size bir iki bilgi vereyim. Geçenlerde burada bazı şeyler söylendi; ama,
bunları da ilave bilgi olarak Yüce Heyetinize arz etmek istiyorum. Bugün, dünya
deniz ticaret filosunun toplam kapasitesi 800 000 000 tondur. Bunun içinde
Türkiye'nin yeri sadece 8 000 000 tonla yüzde 1'dir. Biz, bir denizci ülkeyiz;
üç tarafımız denizlerle kaplı, 8 000 kilometreden fazla sahilimiz var. Dünyada
payımız yüzde 1! Bu, olacak bir şey değil.
Ayrıca, dünya gemi inşa kabiliyeti
kapasitesi yılda 30 000 000 ton. Türkiye'nin gemi inşa kapasitesi yılda 500 000
tondan ibaret; yani, dünya deniz üretiminin yüzde 1,66'sı Türkiye tarafından
gerçekleştiriliyor.
Liman işletmesi aynı şekilde. Türkiye 70
000 000'luk bir ülke; 70 000 000'a yaklaşıyoruz. Büyük bir ticaretimiz var.
Dünyanın önde gelen 20 ülkesinden biriyiz, dışticarette ve ekonomide.
Türkiye'nin liman işletme kapasitesinin payı, dünya ülkeleri içinde yüzde
0,24'tür; bu kadar geri kalmışız.
Balıkçılık, keza, geliştirmemiz gereken
alanlardan biri; dünyadaki payımız yüzde 0,1; binde 1; dünyanın binde 1'i
payımız var balıkçılık alanında.
Turizmden bahsediyoruz, parlak ufuklar
çiziyoruz kendimize. Turizmin önemli dallarından biri, biliyorsunuz, yatçılık.
Bizim yat bağlama kapasitemiz 8 096, dünyadaki yat bağlama kapasitesi 700 000;
orada da dünyadaki payımız yüzde 1'dir. İşte, denizcilik sektöründeki tablomuz
budur. Şimdi, bunun sebebini, parasızlıkla, fakirlikle izah edemeyiz; bunun
sebebi, denizciliğe yeterince önem vermememizdir; bunun sebebi, siyasîdir,
siyasî alanda kararlılık gösterememiş olmamızdır.
Değerli arkadaşlarım, dışticaretimizin
yüzde 87'sini denizyoluyla yapıyoruz. Buna mukabil, deniz dışticaretimizin
sadece yüzde 30'unda Türk gemilerini kullanıyoruz; yüzde 70'inde yabancı
gemilere navlun ödüyoruz, yabancı gemilere taşıtıyoruz. Niçin; çünkü, bizim
deniz ticaret filomuz yeterli değildir. Kaç para ödüyoruz bunun için; senede,
peşin olarak, yabancı taşımacılara ödediğimiz para 3 000 000 000 dolardır. Bu 3
000 000 000 doları borç alıyoruz, cebimizdeki paradan ödemiyoruz; borç alıyoruz
yabancı ülkelerden, 3 000 000 000 dolar, senede yabancı bayraklı gemilere
ödüyoruz; çoğu Yunan gemileridir bunlar.
Şimdi, Sayın Maliye Bakanımız sık sık
kaynak arayışından bahsediyor; kaynak burada. Deniz ticaretinden Türkiye'nin
kazandığı para, yılda 3 000 000 000 dolar, Yunanistan'ın kazandığı para, 60 000
000 000 dolar. Türkiye'nin nüfusunun yedide 1'i büyüklüğünde olan bir ülkenin
denizcilikten kazandığı para Türkiye'nin 20 katıdır; bunu kabul etmemiz mümkün
mü?! İşte, konularımız bunlar.
Sayın Ulaştırma Bakanımız, geçen gün, aynı
konularda dert yandı, Yüce Meclise bu sıkıntılarımızı anlattı. Biz, kendisine
hak veriyoruz; ama, şunu hatırlatmak istiyoruz ki, Sayın Ulaştırma Bakanımız,
şikâyet etme durumunda değil, Sayın Ulaştırma Bakanımız, hükümetimiz,
iktidardır; icra sorumluluğu onlardadır. Bunlara çözüm bulmasını istiyoruz.
Biz, Meclis olarak, hükümete katkıda bulunmak istiyoruz; muhalefet olarak,
bütün bu konularda katkıda bulunmak istiyoruz. Yeter ki, siz, bizimle işbirliği
yaparak, ülke menfaatına olan bu konularda gayret gösterin. İşbirliğine siz ne
kadar açık olursanız, biz de o kadar açık oluruz; çünkü -başka konularda da
söyledik, dışpolitika konularında da söyledik- bunlar parti meselesi değil
arkadaşlar; bunlar devlet meselesi, bunlar hepimizi ilgilendiren davalar, millî
davalar. Onun için, bizim temennimiz, bu konularda el ele vererek, Türkiye'nin
çıkarlarını gözetecek çözümler üretmektir.
Yüce Meclisin gündeminde buna çok benzeyen
iki konu daha var. Meclisin vaktini fazla almamak için, o konularda ayrıca söz
almayacağız; o konuları da kısaca özetleyeyim. Bunlardan bir tanesi, gemi
adamlarının hastalanması veya ölümü halinde armatörün sorumluluğuna ilişkin 55
sayılı Sözleşme. Peki, bu sözleşme ne zaman imzalanmış da şimdiye kadar
onaylamakta biz gecikmişiz diye belki arkadaşlarımız merak eder; onu da
söyleyeyim. Bu sözleşme de 1936 yılında imzalanmış; 67 yıldan beri Meclisin
onayını bekliyor. Arkadaşlar, bu, olacak şey mi?! Bu, olacak şey mi?!
Üçüncü sözleşmeyi söyleyeyim. Üçüncü
sözleşme de, gemi aşçılarının meslekî eğitimiyle ilgilidir. Bu, biraz daha
yeni, nispeten daha yeni; 1946 yılında imzalanmış. 1946 yılından beri, kimsenin
aklına, bu sözleşmeleri imzalayıp Meclisin onayına sunmak gelmemiş,
düşünülmemiş.
Değerli arkadaşlar, biz, bu sözleşmelerin
üçünün de lehindeyiz, üçünün de onaylanmasına taraftarız; yalnız, hükümetten
bir ricamız var; yalnız bu konularda değil, başka konularda da, böyle uzun
yıllardan beri bekleyen, sadece ihmal nedeniyle Meclisin huzuruna sunulmamış,
Meclisin onayına sunulmamış başka sözleşmeler varsa, başka uluslararası
anlaşmalar varsa, lütfen, bunları, süratle Dışişleri Komisyonuna getirsin ve
biz de, Dışişleri Komisyonunda süratle bunları inceleyip, Meclise sevk edelim.
Avrupa Birliğine girmeye hazırlanan bir
ülkeye bu gecikmeler yakışmıyor arkadaşlar, bize yakışmıyor bunlar. Gerçekten,
çağdaş bir ülkenin yapması gerekenleri yapalım, en geride kalmayalım. Aynen,
bu, çifte sözleşmeler denilen, Birleşmiş Milletler Siyasî ve Medenî Haklar ile
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmelerinin onaylanmasında olduğu gibi,
dünyanın en sonda kalan ülkeleri arasında olmayalım. Bu, bize itibar
kazandırmıyor.
Değerli arkadaşlar, bu düşüncelerle,
sözünü ettiğim üç sözleşmeye olumlu oy vereceğimizi bir kere daha bildiriyorum
ve Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öymen.
Adalet ve Kalkınma Partisi adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu; buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN KANSU
(İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 163 sıra sayılı Ticaret Gemilerinde
Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgarî
İcaplarına İlişkin 53 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
globalleşen dünyada hızla artan ve yükselen uluslararası standartlar,
hayatımızın her safhasını kapsayacak duruma gelmiştir. Bu bağlamda,
denizciliğin ticaret sektöründe de uluslararası standartları yakalamak ve
denizciliğimizi dünya denizcilik ağıyla entegre hale getirmek için, sözleşmede
öngörülen hedef ve amaçlara katkıda bulunmak amacıyla bu tasarıyı onaylamak,
ülkemiz ve deniz ticaretimiz için yararlı olacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî
Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin Sözleşme, Uluslararası Çalışma
Örgütü (ILO) Genel Konferansının Ekim 1936'daCenevre'de yapılan 21 inci
Oturumunda kabul edilmiştir. Sözleşme, denizci ülkelerin ticaret gemilerinde
çalışan kaptanlar, nöbetçi güverte ve makine zabitlerinin meslekî
yeterliliklerinin asgarî icaplarına ilişkin kapsamın belirlenmesi amacıyla
kabul edilmiştir.
Sözleşme hükümlerinin, istisna olarak
belirlenen gemilerin dışında, sözleşmenin yürürlükte olduğu ülkede tescili
yapılmış olan tüm açık deniz gemilerine uygulanacağı öngörülmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
ayrıca, sözleşmede, ticaret gemilerinde kaptan ve gemi zabitleri ile diğer
çalışacak olanlara verilecek yeterlilik belgesiyle ilgili düzenlemeler de yer
almakta ve bu belgenin şekil ve esasları ayrıntılı olarak belirtilmektedir.
Sözleşmede, yeterlilik belgesi
verilemeyecek kişilerin özellikleri sayılmakta, ulusal yasa veya
yönetmeliklerle bu kimseler için getirilebilecek istisnaî hükümler sıralanmakta
ve sözleşme hükümleri gereğince, bu sözleşmeyi onaylayan üye ülkelerin
sözleşmenin uygulanmasına yönelik etkin bir teftiş sistemi oluşturması, ihlal
edenlerle ilgili disiplin cezası ve diğer cezaî yaptırımları belirlemesi
öngörülmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözleşme hükümleriyle ulusal yasalar, yönetmelikler ve uygulamalar
karşılaştırılarak, yapılan değerlendirme sonucunda, Uluslararası Çalışma
Örgütünün, Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî
Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53 sayılı Sözleşmesinin ülkemiz
tarafından onaylanmasının ulusal hukukumuz açısından bir olumsuzluk
yaratmayacağı, anılan sözleşmenin onaylanmasının uygun ve yararlı olacağı düşünülmektedir.
Sözleşmenin, denizci ülkelerin ticaret
gemilerinde çalışan kaptanlar, nöbetçi güverte ve makine zabitlerinin meslekî
yeterliliklerinin kapsamının belirlenmesi amacıyla kabul edilmesi,
denizciliğimizin uluslararası standartlara ulaşması açısından yararlı
olacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ILO
Genel Konferansı, Uluslararası Çalışma Bürosu Yönetim Kurulunun daveti üzerine,
6 Ekim 1936 tarihinde, Cenevre'de yaptığı 21 inci Oturumunda, Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO) Anayasasının 35 inci maddesine atıf yapılarak, bu
sözleşmeyi onaylayan ILO üyesi her ülkenin;
a) Sözleşme hükümlerini hiçbir değiştirme
yapmaksızın uygulamayı taahhüt ettikleri toprakları,
b) Sözleşme hükümlerinde değişme yapılacak
topraklarla ilgili taahhütleriyle birlikte sözü edilen değişikliklerin
detaylarını,
c) Bu sözleşmeye göre uygulama
yapılamayacak toprakları ve bu durumlarda uygulanamama nedenlerini kendileri
belirler denilmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Avrupa Birliğine tam üye olmaya aday olan ülkemizin mevcut denizcilik
politikasının ve denizcilik mevzuatının, Birliğin ortak politikasına entegre
olma çalışmaları çerçevesinde, Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi
Zabitlerinin Meslekî Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53 Sayılı
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının kabul
edilmesi, genel olarak, Avrupa Birliği politikalarımız açısından çok önemlidir.
Bu sözleşme, Türkiye'nin taraf olduğu
muhtelif Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmeleri, İnsan Hakları ve Temel
Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme ile bu sözleşmeyi sosyal alanda
tamamlayan Avrupa Sosyal Şartı açısından da önem taşımaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tasarının onaylanması sonucunda, denizcilik sektörünün gelişmesine yardımcı
olunacak, Türk deniz ticaret filosuna mensup gemilerin uluslararası sularda
rahatça ticarî faaliyette bulunmasına imkân sağlanacaktır. Sözleşmenin
onaylanması, ILO ve AB'yle olan ilişkilerimizin geliştirilmesi açısından da
yararlı olacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
ülkemiz, deniz filosunun büyüklüğü, denizcilik sektöründe çalışanların sayısı
ve boğazlarımızın durumu gözönünde bulundurularak, sözleşmede öngörülen
hükümlerin ülkemizin ulusal mevzuatında mevcut bulunması, Uluslararası Çalışma
Örgütü (ILO) prensiplerinin uygulanmasıyla gemilerde çalışanların
standartlarının yükseltilmesi, uluslararası camiada bize yönelik algılamada da
pozitif bir katkı yapacaktır.
Bu uluslararası anlaşmanın hayırlı
olmasını diliyor; bu düşüncelerle, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kansu.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Cengiz Kaptanoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli Meclis üyeleri; hepinizi, şahsım adına saygılarımla
selamlıyorum. Tabiî ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, denizcilikle ilgili üç
konu konuşulurken, bendeniz de fikirlerimi size arz etmek istedim.
İlkönce şunu söyleyeyim: Sayın Öymen, her
ne kadar "sözleşmeler geç imzalanıyor" dediyse de, o kabahat
denizcilerin değil, ülkeyi yönetenlerin; ama, şuna inanın ki, denizciler, bugün
çalıştırdığımız deniz ticaret filosundaki gemiler, dünyanın bütün uluslararası
kaidelerini haiz ve övünün, bugün, dünyanın her yerinde bu sözleşmelerin
icabına uygun olarak bayrak dolaştırıyor.
İkinci olarak da şunu söyleyeyim: Eksik...
Yani, limanlardan alıkoyma... Şimdi, burada, benim çok sevgili bir kardeşim
var, o da bana "gemi var, haritasız bir yere gidiyor" diyor. Böyle
bir şey olmaz.
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET DÜLGER
(Antalya) - Var, var...
CENGİZ KAPTANOĞLU (Devamla) - Hayır, arz
edeyim efendim, arz edeyim...
Şimdi, tabiî ki, gemiler, sefer üzeri
limanlara bağlanırlar, işlere bağlanırlar. Belki çok özellikli bir limana
gidiyordur, onunla ilgili belki de bir haritası olmayabilir; ama, o işi temin
eden vasıta var. Gemiler o limanlara gitmeden evvel, o gemilerin gideceği o
limanla ilgili haritası da gelir, eksiği de gelir.
Alıkonmalar derken, bir tek Türk deniz
ticaret filosuna olmaz; Türkiye'nin değil, diğer ülkelerin de gemileri, türlü
limanlarda alıkonuldu. Nedir; mesela, bir tane maytabın tarihi geçmiş olur, onu
-insandır- kaptan atlar; ama, gelen coast quard gemiye bakar, tarihi geçmişse,
hemen ship sander'dan bir tane alınır ve o iş biter. Özellikle bir şeyi
söyleyeyim: İnşallah, Türkiye'yi denizci ülke yapacağız hep beraber; ama,
Türkiye'nin denizci ülke olmasını istemeyen ülkeler var; mesela, en yakın
komşumuz; kendisine rakip ister mi?!
Denizcilik sektöründe çok ileri gitmiş
ülkeler, teknolojik açıdan, o kadar... Mesela, bir alet vardır bugün, her işi
görüyor; bu alet çok daha iyidir, o olsun efendim... Art düşüncedir, gelir;
koskoca gemiyi değil, bugün, herhangi birimizin herhangi bir işyerini iyi
incelediğimiz zaman, kasıt varsa onda, muhakkak ortaya bir hadise çıkar. Onun
için, ben, şunu demek istiyorum: Türk deniz ticaret filomuz, bugün, yaşlı
olmasına rağmen, bakımı ve ihtiyaçları bakımından, dünyanın her limanına
girecek ve Türk Bayrağını dalgalandıracak vaziyettedir.
İkincisi, kaçak adam... Bakın, eğer merak
ediyorsanız, bu kaçak işlerini yapan gemilerin o günkü sahiplerine bir bakın
veya -o gemi el değiştirmiştir veya satılmıştır- o geminin öz sahibine...
Zaten, gemilerin öz sahipleri böyle işler yapmaz. Niye; çünkü, bizim iyi manada
çalıştırdığımız gemilerin bu işlerden kazanacağı paralar -bunların sigortası da
yoktur- geminin değerinden çok aşağıdır. Onun için, bu konuda sizleri
bilgilendirmek istedim.
Öbür tasarılarda söz almayacağım; onlarla
ilgili hususları da söyleyeyim. Gemi adamları sorumluluğu açısından bile, biz
denizciler, sırf gemilerimizin tekne ve makine sigortasıyla kâfi gelmeyiz; bir
de, dünyanın kabul ettiği PNI kulüplerimiz vardır; hem kendi sosyal açımızdan
hem uluslararası sosyal açıdan, bütün gemilerimizde, çalışanlarımız bu
imkânlara kavuşturulmuştur.
Tabiî, araştırma önergemizden bahsettik.
Demek ki, o hata benimdi; ben anlatamadım o önergenin mealini. Evet, o önergeyi
kabul etseydik, Türkiye'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi, ilk defa,
denizciliğin envanterini çıkaracaktı, tarihî bir doküman olacaktı ve bizler
buralardan ayrıldıktan sonra bile, belki, gelen arkadaşlarımız, onu,
kendilerine bir strateji, yol kabul edip, onu yapacaklardı. Maalesef, olmadı;
ama, bundan sonra, yine, birlikte, hep beraber yapacağımız çalışmalarla, bu
ülkeyi -evet, onu defalarca söyledim- sizlerle beraber, denizci millet, denizci
ülke yapacağız.
Deniz ticaret filomuzda, limanlarımızda,
gemi inşa sanayimizde, deniz turizmimizde, bunun yan sanayilerinde,
denizcilikle ilgili diğer bütün birimlerde, geldiğimiz noktada, inanın ki,
insan birikimimiz var, bunları çok iyi becerecek kapasitedeyiz. Bugün, deniz
ticaret filomuzdaki gemilerimizle de, onların işletilmesiyle de iftihar
edebiliriz; mesele, o bilgi birikimine sahip olmak. Bugün, gemi inşa sanayiinde
-size çok arz ettim onları- hem... Bakın, çok önemli bir şey söyleyeyim: Batı
ülkelerine, Avrupa Birliği ülkelerine gemi ihraç edebiliyoruz, yat inşa
sanayiinde, mega yatta dünya dördüncüsüyüz, yatta Avrupa birinciliğimiz var.
Gemi inşa sanayimiz çok iyi kapasiteye ve çok iyi birikime sahip; ama, çok az
sıkıntıları var, onlar halledildiği, önü açıldığı zaman, inanın ki, dünyada
gemi inşa sanayiinde söz sahibi oluruz.
Biliyorsunuz, yüklerimiz var; Türkiye,
potansiyeli itibariyle denizcilikte büyük. Yunanistan'ın 16 000 000 ton yükü
var; onun 6 000 000 tonu da ihraçtır, transittir, dünyada 100 000 000 000 dolar
kazanır. Evet, doğrudur, bizim, 180 000 000 ton yükümüz var; 120 000 000 tonu
ithalat-ihracattır; ama, biz, 3 000 000 000 dolar kazanabiliriz. Sayın Öymen
doğru söyledi, dünyadaki 300 000 000 000'lık pastadan payımız yüzde 1'dir;
ancak, hele son yedibuçuk sekiz aydır -zannediyorum, bunu, hükümetimiz
düzeltecek, 1 Temmuzda iyi haberlerimiz olacak- Türk Bayraklı geminin kendi
yüklerimizdeki taşıma oranı maalesef yüzde 18,5'e düştü, bu yüzde 30'lar
civarındaydı; bunları yüzde 50'lere çıkarmamız lazım. Yani, yükü gemiye taşıttığımız
zaman, gemi finansman istemeyecektir, taşıdığı yükle o finansmanı bulacaktır.
Deniz ticaret filomuzun, en yakın zamanda -ben, iddialı insanım- iki senede 15
000 000 ton olması lazım. 15 000 000 ton olduğu zaman dünya pastasından 6 000
000 000 dolar alırız demektir. Deniz turizmimiz fevkaladedir, inşallah,
alınacak tedbirlerle iki senede ikiye katlayacağız onu. Deniz turizmi,
biliyorsunuz, turizmin dörtte 1'idir; eğer, 10 000 000 000'sa 2 500 000 000
doları deniz turizmidir. Dolayısıyla, deniz turizmimiz de iki senede 5 000 000
000 dolar getirecek kapasiteye ulaşacaktır.
Tabiî, en önemlisi, haftaya
kutlayacağımız... Biz, ona, Deniz Ticaret Odasında ben başkanken, kabotaj
demiyorduk, kabotaj diyecek yüzümüz yok; çünkü, kabotajımızda bir şeyimiz
kalmadı. Yani, yükler karaya çıktı, yolcu taşımacılığı karaya çıktı. Türkiye,
enteresan bir ülkedir, ara sıra, böyle, denizcilik 7 kat daha ucuz olmasına
rağmen, yükler karaya gider. Niye gider, onu bilemiyorum; ama, zannediyorum, 1
Temmuzda Bakanımızın ve Başbakanımızın açıklayacağı tedbirlerle... Onu dedim,
biz Denizcilik Bayramı olarak kutlardık 1 Temmuzları. Bu sene, inşallah,
verilecek müjdelerle, kabotaj bayramı olarak kutlarız ki, Avrupa Birliğine
girdiğimiz anda bile kabotajımızı hemen açmamamız lazım, ben o görüşteyim; çünkü,
Yunanistan, Avrupa Birliğine girdiği an -zannediyorum hemen hemen sekiz sene,
yanlış söylemeyeyim- kabotajını açmadı. Dolayısıyla, zannediyorum ki, 1
Temmuzda alınacak tedbirlerle kabotajımız coşacak, kruvazör gemiler gelecek;
çünkü, liman tarifeleri zannediyorum düşecek, petrolde gerekli tedbir alınacak
ve o zaman, bizler, seneye 1 Temmuzlara geldiğimizde, denizciliği bambaşka
göreceğiz ve bu ülkeyi -yine, diyorum- denizci millet, denizci ülke, hep
birlikte, yapacağız.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaptanoğlu.
Hükümet adına, Ulaştırma Bakanı Sayın
Binali Yıldırım; buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Önümüzde, uluslararası üç sözleşmenin
onaylanması var. Bunlardan bir tanesi, ticaret gemilerinde çalışan kaptan ve
zabitlerin meslekî yeterliliklerine; diğeri, gemi adamlarının sağlık
muayenesine ve bir diğeri de mürettebatın gemide barınmasına ilişkin
sözleşmelerdir. Bu üç sözleşmenin üçü de Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından
kabul edilmiş sözleşmelerdir.
Gemilerde gemi adamlarının çalışmalarını
düzenleyen sözleşmeler sadece ILO tarafından değil, aynı zamanda, Uluslararası
Denizcilik Teşkilatı tarafından kabul edilen STCW denilen Gemi Adamlarının
Eğitimi, Yeterliliği ve Vardiya Tutma Standartları diye ifade edilen
sözleşmedir. Bu sözleşme, 1989 yılında ülkemiz tarafından da kabul edilmiş ve
yürürlüğe girmiştir. Esasen, burada bugün kabul edeceğimiz ILO dokümanları,
aynı kapsamda, Uluslararası Denizcilik Teşkilatının (IMO) kabul ettiği STCW'de
yer alan hükümlerle paralellik arz etmektedir; ancak, burada bahsedilen
hususlar, daha ziyade, ülkemiz bakımından, Çalışma Bakanlığının konuları
arasında yer almaktadır; çünkü, gemi adamlarının çalışma koşullarının
iyileştirilmesi, gemideki yaşam alanlarının iyileştirilmesiyle, hijyenik
şartlarla ilgili olduğu için, konu, Çalışma Bakanlığının konusu olmaktadır.
Bu sözleşmelerin onaylanmasının çok geç
kaldığı konusunda Sayın Öymen'e katılmamak mümkün değildir; ancak, sevindirici
bir gelişme de, geçmişte unutulan, getirilmeyen bu geç kalmış uluslararası
dokümanları, hükümetimiz, birer birer Yüce Meclisin onayına taşımaktadır. Bu
konuyu da, memnuniyet verici bir husus olarak ifade etmek istiyorum.
Bilhassa uluslararası alanlarda meydana
gelen deniz kazaları sonucunda, taşımacılıkta, emniyet tedbirlerini artıran
birçok önlemler, çeşitli ülkelerce, her yıl alınmaktadır. Bunun sonucu olarak
da Paris Momerandumu diye adlandırılan, gemilerin liman kontrolleri, her
ülkede, çok sıkı bir şekilde yapılmaktadır. Ticaret gemilerimizin, Batı Avrupa
limanlarını ziyaretlerinde zaman zaman tutulduğu, zaman zaman geciktirildiği
konusunda elde bilgiler mevcuttur; ancak, şunu ifade etmek gerekir ki, buna mukabil,
biz de, ülke limanlarımızı ziyaret eden bütün gemilerin liman kontrollerini, bu
yıldan itibaren artırarak, daha sıkı bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. Fakat, ne
yazık ki, on seneden fazla bir zaman önce kurulmuş olan Denizcilik
Müsteşarlığımızda 1 400 civarında eleman olmasına rağmen, denizci kökenli
eleman sayısı, hemen hemen yok denilecek kadar azdı. Göreve geldiğimizden
itibaren, denizci kökenli, denizden anlayan, uluslararası konvansiyonlara vâkıf
arkadaşlarımızı, süratle, sorumluluk noktalarına getirdik ve bu noktadaki
eksiklikleri süratle gideriyoruz.
Düşünebiliyor musunuz, Türkiye'nin
limanlarının yüzde 70-80'inde öğretmen okulu mezunu insanlar görev yapıyor. Bu
da, bizim denizciliğimiz açısından, hakikaten üzüntü verici bir durumdur.
Bunların düzeltilmesi, uluslararası konvansiyonları anlayan, onları
yorumlayabilen, bizim gemilerimize dünyanın diğer ülkelerindeki limanlarda reva
görülen muamelelere aynı şekilde karşılık verecek teknik donanıma sahip
personelin süratle limanlarımıza yerleştirilmesi için çalışmalarımız devam
ediyor.
Denizciliğimizin sorunları, aslında,
yıllardan beri hep konuşuldu, hepsi biliniyor; bunu bildiğimiz için, biz de
çalışmalarımıza bu noktadan başladık ve bu çalışmalar içerisinde -az önce Sayın
Kaptanoğlu'nun da ifade ettiği gibi- 1 Temmuz Denizcilik Bayramımız, inşallah,
bu sene, gerçek anlamda bayram olarak kutlanacaktır. Her şeyden önce, gemi
trafik sisteminin, Boğazları ve tüm Marmara'yı kontrol edecek radarlı kontrol
sisteminin hizmete girmesini, emniyetli seyir açısından çok önemli bir aşama
olarak görmekteyiz ve bunu hizmete sokacağız. Diğer yandan, liman ücretleriyle
ilgili belirlediğimiz yeni tarifemizi açıklayacağız ve nihayet, kabotaj
hatlarımızda taşımayı teşvik edecek tedbirleri açıklayacağız.
O bakımdan, bu sene, Kabotaj Bayramı
-geçmiş yıllarda olduğu gibi, sabotaj bayramı olarak değil- denizcilerin gerçek
anlamda bayramı olarak kutlanacak diyorum ve bu vesileyle, geç kalmış da olsa,
onaylanacak bu uluslararası dokümanların, denizciliğimizin standartlarını, gemi
adamlarımızın çalışma şartlarını daha da iyileştireceğine olan inancımı
belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TİCARET
GEMİLERİNDE ÇALIŞAN KAPTANLAR VE GEMİ ZABİTLERİNİN MESLEKÎ YETERLİLİKLERİNİN
ASGARÎ İCAPLARINA İLİŞKİN 53 SAYILI SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU
HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - Uluslararası Çalışma Örgütü
Genel Konferansının 1936 yılında Cenevre'de yapılan 21 inci oturumunda kabul
edilen "Ticaret Gemilerinde Çalışan Kaptanlar ve Gemi Zabitlerinin Meslekî
Yeterliliklerinin Asgarî İcaplarına İlişkin 53 Sayılı Sözleşme"nin
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 2 nci madde de
kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekaleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekaleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
açıkoylamanın sonucunu ilan ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : 254
Kabul : 254
Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (1)
Sayın milletvekilleri, Mürettebatın Gemide
Barınmasına İlişkin 92 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri
Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
2.-
Mürettebatın Gemide Barınmasına İlişkin 92 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/499) (S. Sayısı: 166) (2)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu, 166 sıra sayısıyla
bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz vermeden önce,
sayın milletvekillerinden rica ediyorum; bir, sayın milletvekillerimizin
yerlerine oturmalarını; iki, Genel Kurul Salonunda yüksek sesle oluşan bir
uğultu var, bu yüksek sesle sohbetin de sona erdirilmesini rica ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Kilis Milletvekili Sayın Veli Kaya; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VELİ KAYA (Kilis) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 166 sıra sayılı kanun tasarısının tümü
üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Meclisinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz bu kanun tasarısıyla,
Mürettebatın Gemide Barınmasına İlişkin Sözleşmenin onaylanması uygun
bulunmaktadır. Söz konusu sözleşme, ILO'nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) 92
sayılı Sözleşmesidir. Bu sözleşme, bundan tam 54 sene önce, Cenevre'deki ILO
Genel Konferansında kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Uluslararası
Çalışma Örgütü, tüm istihdam alanlarında olduğu gibi, denizcilik sektöründeki
çalışma şartlarını da, insan onuruna yaraşır, olması gereken evrensel kurallar
olarak oluşturmayı, geliştirmeyi, yerleştirmeyi ve uygulanmasını gözetmeyi
amaçlamaktadır.
Bunu yaparken, ILO'nun, önümüzdeki
sözleşmede olduğu gibi, dünya ülkeleri arasındaki gelişmişlik farklarını,
işgücü piyasasındaki özgün şartları, münhasır özellikleri dikkate alarak,
asgarî, olmazsa olmaz gereklilikleri öngördüğünü görüyoruz.
Sözleşme, mekanik olarak hareket eden kamu
veya özel mülkiyetteki ticarî amaçlı yük veya yolcu taşımacılığında kullanılan
kayıtlı her türlü gemiye uygulanacaktır. Sözleşme kapsamı dışında kalan gemiler
ise, 500 tonilatodan küçük gemiler, yelkenle hareket eden ve bir ek makine
donanımına sahip gemiler, balina ve diğer balık avcılığında veya benzeri
işlerde kullanılan gemiler ile bunların römorklarıdır. 200-500 tonilatoluk
gemilerde ve balina avcılığı veya benzeri işlerde kullanılan olağan açık deniz
gemilerinde çalışan kişilerin barınma yerleri için uygulanabileceği de
öngörülmektedir.
Değerli milletvekilleri, sözleşmede,
uygulama bakımından, gemi, tonilato, yolcu gemisi, zabit, ast zabit,
mürettebatın barınacağı yer, yeniden kayıt gibi terimlerin tanımları yapılmakta
ve sözleşmede, mürettebatın barınacakları yerlerin konumu, yapılması ve
kontrolü, mobilya ve eklentilerinin tanzimi, havalandırma, aydınlatma ve ısıtma
araçları ve düzenleri ile banyo-tuvalet düzeni için belirli plan ve ölçekler
yapılmasına dair hükümler getirilmektedir.
Sözleşmede, mürettebat için öngörülen
uyuma, yemek ve eğlence odalarının düzeni, havalandırma, aydınlatma ve
yalıtımın sağlanması, ısıtma sisteminin rahat çalışması için hava şartlarına
göre ayarlanabilir nitelikte olması, sistemin yangın, tehlike ve rahatsızlığa
yol açmayacak şekilde kurulması, aydınlatma araçları ile uyuma, yemek ve
eğlence odalarının yeterli düzeyde ışık alacak şekilde aydınlatılması, acil
durumlar için ek bir aydınlatma sistemi bulundurulması hüküm altına
alınmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ayrıca, sözleşmede, geminin tonajına bağlı olarak belirlenen tek odaların ya da
yatakhanelerin sözleşmede belirlenen boyutlarda olması, ranzaların boyutları ve
yerleşik düzenleri, yemek odalarında gerekli masa, sandalye ve tefrişatın
sağlanması, banyo ve duşluk sayısının belirlenmesi, 15'ten fazla mürettebatı
bulunan ve üç günden fazla bir süre için sefere çıkan gemilerde ayrıca bir
hasta bakım odası kurulması, burada gerekli tıbbî malzeme ve ilaçların
bulundurulması konularında hükümler getirilmiştir.
Görüldüğü gibi, sözleşme, tüm
ayrıntılarıyla gemi personelinin barınma şartlarını düzenlemiştir.
Bu yapılırken, lüks sayılabilecek, gemi
sahiplerine veya işletmecilerine aşırı maliyet getirecek düzenlemelere yer verilmemiştir.
Günlerce, bazen haftalarca evinden,
ailesinden uzakta, deniz üzerindeki bir gemide çalışmanın ötesinde yaşamak
durumunda olan gemi personelinin barınma şartlarında elbette düzeltilmesi
gereken hususlar olacaktır.
Böylece, gemi çalışanlarının ruh sağlığı,
beden sağlığı korunmuş, gemilerde çalışma barışı sağlanmış olacaktır.
Başta Deniz İş Kanunu olmak üzere, gemi
adamları, gemi personeliyle ilgili ulusal yasalar, yönetmelikler, uygulamalar
karşılaştırılarak yapılan değerlendirme sonucunda, Mürettebatın Gemide
Barınmasına İlişkin 92 Sayılı Sözleşmenin ülkemiz tarafından uygulanması da
fevkalade olumludur.
Bu vesileyle, bu sözleşmenin, gerek gemi
adamlarımıza gerekse gemi sahiplerine hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, Yüce
Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaya.
Sayın milletvekilleri, oturma düzenimiz,
yüzünüzün Divana dönmesi şeklindedir. Sayın milletvekillerimizin bu oturma
düzenine uymalarını rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, başka söz talebi?..
Yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
MÜRETTEBATIN
GEMİDE BARINMASINA İLİŞKİN 92 SAYILI SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - Uluslararası Çalışma Örgütü
Genel Konferansının 1949 ylında Cenevre'de yapılan 32 nci oturumunda kabul
edilen "Mürettebatın Gemide Barınmasına İlişkin 92 Sayılı Sözleşme"nin
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde
kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...Teşekkür ederim. 2 nci madde
kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
Etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu
süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekaleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekaleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
açıkoylamanın sonucunu ilan ediyorum:
Kullanılan oy sayısı: 207
Kabul: 207
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (1)
Sayın milletvekilleri, Gemiadamlarının
Sağlık Muayenesine İlişkin 73 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
3.-
Gemiadamlarının Sağlık Muayenesine İlişkin 73 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/500) (S. Sayısı: 167) (2)
BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu, 167 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Sayın Bayram Özçelik; buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 167 sıra sayılı
Gemiadamlarının Sağlık Muayenesine İlişkin 73 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Grubum adına söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, ülkemizin 1932 yılında
üye olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü, 1919 yılında kurulan, evrensel ve
kalıcı bir barışın sağlanabilmesi için sosyal adaletin gerçekleştirilmesini
amaçlayan bir kuruluştur.
ILO, kurulduğu günden bu yana 184 sözleşme
ve 194 tavsiye kararı almıştır. Bugüne kadar ülkemizin onayladığı sözleşme
sayısı, Avrupa Birliğine dahil ülkelerin onayladıkları ortalama sözleşme
sayılarından düşüktür.
Avrupa Birliğine tam üye olmaya aday
ülkemizin mevcut denizcilik politikasının ve denizcilik mevzuatının Birliğin
ortak politikasına entegre olma çalışmaları çerçevesinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurul gündemine alınmış olan 73 sayılı Gemi Adamlarının Sağlık
Muayenesine İlişkin Sözleşme, Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Konferansının 6
Haziran 1946 tarihindeki 28 inci Oturumunda kabul edilmiştir.
Ülkemiz deniz filosunun büyüklüğü,
denizcilik sektöründe çalışanların sayısı ve Boğazların mevcudiyeti gözönünde
bulundurularak, sözleşmelerde öngörülen hükümlerin ülkemizde esasen mevcut
olması ve çalışma mevzuatımızda öngörülen hükümleri engelleyici bir hükmün
bulunmaması, Uluslararası Çalışma Örgütü ilkelerinin uygulanmasıyla gemilerde
çalışanların yaşama ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve uluslararası
ilişkilerimiz açısından bu sözleşmenin onaylanması uygun olacaktır.
Bunun sonucunda, denizcilik sektörünün
gelişmesine yardımcı olunacak, Türk deniz ticaret filosuna mensup gemilerin
uluslararası sularda rahatça ticarî faaliyette bulunma imkânı sağlanacak, Türk
limanlarına uğrayan yabancı gemilerin sağlık ve güvenlik nedeniyle
denetimlerine imkân tanınacaktır.
Sözleşme, yürürlüğe girdiği ülkede, ticarî
amaçlı yük ve yolcu taşımacılığında kullanılan kayıtlı kamu ve özel
mülkiyetteki açık deniz gemilerinde uygulanacaktır.
Sözleşmenin ülkemiz tarafından
onaylanması, ulusal yasalar, yönetmelikler ve ulusal hukukumuz açısından
herhangi bir olumsuzluğa sebep olmayacak, aksine, ILO ile ilişkilerimizin
geliştirilmesi ve Avrupa Birliğine entegrasyon çalışmaları açısından uygun ve
yararlı olacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özçelik.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
GEMİADAMLARININ
SAĞLIK MUAYENESİNE İLİŞKİN 73 SAYILI SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - Uluslararası Çalışma Örgütü
Genel Konferansının 1946 yılında Seattle'da yapılan 28 inci oturumunda kabul
edilen "Gemi adamlarının Sağlık Muayenesine İlişkin 73 sayılı
Sözleşme"nin onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Teşekkür ederim. Açıkoylamanın elektronik cihazla yapılması kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, oylama için 3
dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekaleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekaleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
açıkoylamanın sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 202
Kabul: 202
Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum. (1)
Sayın milletvekilleri, Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
4.- Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporu (1/521) (S.
Sayısı: 146) (2)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 146 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü söz
istemişlerdir.
Buyurun Sayın Köylü. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 146 sıra sayılı Adlî Yargı
İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemeleri Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bir davanın açılmış olduğu mahkemenin
yaptığı inceleme sonunda verilen nihaî kararla, kural olarak, o dava
çözümlenmiş olur. Bu durumda mahkemenin işi sona erer ve kararın icraı
safhasına geçilmesi gündeme gelir. Ancak, davayı kaybeden taraf, mahkeme
kararının kanuna aykırı olduğu düşüncesini taşıyabilir. Böyle bir düşünce
normal karşılanmak gerekir; çünkü, kararı veren hâkim de sonuçta bir insandır
ve ne kadar tecrübeli, bilgili ve dürüst olursa olsun, pekâlâ o da yanılabilir.
Kararın gerçekten hukuka, kanuna aykırı olması mümkün olduğu gibi, sadece
davayı kaybeden tarafta böyle bir zan doğması da mümkündür. İşte kanun yolu;
yanlış olan veya yanlış olduğu sanılan nihaî mahkeme kararının daha üst bir mahkemede
kontrol ettirilerek bir daha gözden geçirilmesi için taraflara verilmiş olan
usulî bir imkândır.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Hukukî
ve Ticarî Davalarda Kanun Yolu Sistemleri ve Usulleri İşlevinin Geliştirilmesi
Hakkında 95/5 Sayılı Tavsiye Kararında da, İnsan Hakları ve Temel Hürriyetleri
Koruma Sözleşmesinin 7 No'lu Protokolü gereği istinaf yoluna başvurulma
imkânının tanınması gerektiği benimsenmiştir.
Günümüzde Fransa, Almanya, İsviçre,
Avusturya, Belçika, Hollanda, Malta, Yunanistan, İngiltere, İskoçya, İsveç ve
Norveç'te istinaf mahkemeleri halen faaliyet göstermektedir.
Ülkemizdeki gelişimine bir göz atarsak;
1879 yılında yürürlüğe konulan "Mehakimi Nizamiyenin Teşkilat Kanunu
Muvakkati" ile "İstinaf" adı altında kurulan ikinci derece
mahkemeler, 1924 yılında çıkarılan 469 sayılı "Mehakimi Şer'iyenin İlgasına
ve Mehakimin Teşkilatına Ait Ahkâmı Muaddil Kanun" ile kaldırılmıştır.
Bu mahkemelerin çalışmalarına, adaletin
süratle dağıtımına engel oldukları ve arzu edilen yararı sağlamadıkları
gerekçesiyle son verilmiştir. Sözü edilen muvakkat kanun, ayrı bir istinaf
mahkemesi kurmak yerine, bu görevi, ağır ceza ve asliye ceza mahkemelerine
vermişti; ancak, bu mahkemelerin asıl görevlerinin yoğunluğu ve ağırlığı
karşısında istinaf görevlerine yeterli zamanı ayıramamaları sonunda biriken iş
ve davalar, içinden çıkılamaz derecede çoğalmış olduğundan, umulan yararlar da
elde edilememiştir.
1932, 1952, 1963 ve 1975 yıllarında tekrar
kurulması için tasarılar hazırlanmış ise de, bir türlü kanunlaşamamıştır.
Kanun yollarını, çeşitli bakımlardan
gruplara ayırmak mümkündür. İstinaf ve temyiz şeklindeki ayırım, inceleme
konusu karar üzerindeki kontrolün genişliği bakımından yapılan bir
sınıflandırmadır. İlk derece mahkemesi maddî vakaya uygulanacak kanun hükmünü
belirlerken veya hükmü yorumlarken hata edebileceği gibi, maddî vakaları
incelerken ve takdir ederken de hata yapabilir. İşte, istinaf ve temyiz
yollarının ayrılması, bu hataların bir grubunun veya her iki grubun ele
alınması gerekip gerekmediği sorununa dayanmaktadır.
İstinaf mahkemesi, hukuk kurallarının
somut olaya uygulanmasındaki hatadan başka, maddî vakaların tespit ve takdirine
ilişkin hataları da inceler. Onun için, istinaf mahkemesine, ikinci derecede
bir olay mahkemesi adı da verilir. İstinaf mahkemesinde kural olarak davaya ait
maddî vakalar yeniden incelenir, tahkikat ve yargılama safhaları, kural olarak,
ilk derece mahkemesinde olduğu gibi yeniden cereyan eder. Bu açıdan
bakıldığında, bazı hukuk sistemleri o kadar ileri gitmişlerdir ki, ilk derece
mahkemesinde ileri sürülmeyen yeni vaka ve delillerin ilk defa istinaf
mahkemesinde ileri sürülmesine dahi izin vermişlerdir, örneğin, Fransa'da
olduğu gibi; fakat, bu durum, istinaf mahkemelerinin iş yükünü çoğalttığı ve
yargılamayı yavaşlattığı gibi, ilk derece mahkemesini de lüzumsuz bir derece
mahkemesi haline getirebilir; çünkü, taraflar, önemli delillerini, daha tecrübeli
saydıkları istinaf mahkemesi hâkimlerinin incelemesine sunmak üzere ilk
derecede saklı tutabilirler. Onun içindir ki, hazırlanan tasarıda, Batı
ülkelerinde yeni çıkan kanunlarda ciddî bir mazeret bulunmaksızın ilk derece
mahkemesinde ileri sürülmeyen vaka ve delillerin istinaf mahkemesinde ileri
sürülmesine imkân verilmediğini de gözönüne alarak, "üst mahkemede ... ilk
derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni
delillere dayanılamaz" hükmü getirilmiştir. Böyle olmakla birlikte, ilk
derece mahkemesinde ileri sürülüp de haksız yere reddedilip, incelenmeyen ya da
ilk derece mahkemesinde gösterilebilme imkânı bulunmayan veya tarafın bu delili
geç ileri sürmesinde bir kusurunun bulunmadığı deliller üst mahkemede
incelenebilecek; ayrıca, üst mahkemenin resen gözönüne alıp inceleyebileceği
hususlar, taraflarca da ileri sürülebilecektir. Yine, tahkikat ve yargılamayı
mümkün olduğu kadar süratlendirmek için, üst mahkemede karşı dava açılamaz,
davaya katılma isteminde bulunulamaz, davanın ıslahı istenemez.
Değerli milletvekilleri, üst mahkemelerin
görevlerini ne şekilde yapacağına dair, size, kısaca açıklamalarda bulundum.
Şimdi, üst mahkemeler ile Yargıtay arasındaki farkları ve üst mahkemelerin
kuruluş şekillerini kısaca izah edeceğim.
İstinaf mahkemelerine mukabil, Yargıtay,
bir olay mahkemesi, bir derece mahkemesi değildir; çünkü, tahkikat ve yargılama
yaparak karar vermez. Yargıtay, sadece diğer mahkemelerden verilen kararları
kanuna, hukuka uygunluk bakımından inceler ve denetler; o, bunu yaparken,
kanunların uygulanmasında birliği sağlamaya çalışmaktadır. Bu itibarla,
Yargıtaya, hüküm ya da kanun mahkemesi adı da verilir. Fonksiyonu gereği
istinaf mahkemeleri çeşitli yerlerde kuruldukları halde, Yargıtay, kural olarak
ancak bir yerde kurulur; o halde, Yargıtay, en yüksek adlî mercidir; bu
sıfatla, mahkemelerden verilen kararları denetler ve hukukun uygulanmasında ve
yorumlanmasında ülke içinde birliği sağlar.
Üst mahkemelerin kuruluşu da kısaca şu
şekildedir: Her üst mahkemede bir başkan bulunur. Üst mahkeme, hukuk ve ceza
dairelerinden oluşur ve gerekli hallerde daire sayısı artırılıp azaltılabilir.
Tasarımızda, üç hukuk, iki ceza dairesinden bahsedilmektedir. Daireler, toplu
hâkim esasına göre kurulmuş olup, bir başkan ile yeteri kadar üyeden meydana
gelmektedir. Her daire, bir başkan ve iki üyeyle toplanır. Üst mahkeme başkanı
ile daire başkanlarından oluşan kurul, başkanlar kurulu olarak
adlandırılmaktadır. Her üst mahkemede, ayrıca bir cumhuriyet başsavcısı ile
yeteri kadar cumhuriyet savcısından oluşan cumhuriyet başsavcılığı, üst mahkeme
başkanı, üst mahkeme cumhuriyet başsavcısı ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu tarafından daire başkanları arasından seçilen, bir üyeden oluşan bir üst
mahkeme adalet komisyonu vardır.
Her üst mahkeme dairesinde, üst mahkeme
başkanlığında, üst mahkeme cumhuriyet başsavcılığında ve üst mahkeme adalet
komisyonunda bir yazı işleri müdürlüğü, cumhuriyet başsavcılığında ve üst
mahkeme adalet komisyonunda bir yazı işleri müdürlüğü bulunmaktadır. Üst
mahkemenin, üst mahkeme başkanının, başkanlar kurulunun, hukuk dairelerinin,
ceza dairelerinin, daire başkanlarının, üst mahkeme üyelerinin, cumhuriyet
başsavcısının, cumhuriyet savcılarının, adalet komisyonunun görevleri tasarıda
tek tek sayılmıştır. Keza, üst mahkeme başkanlığına, daire başkanlıklarına ve
üst mahkeme üyeliklerine atanma şartları da tasarıda belirtilmiştir.
Kanaatimizce, üst mahkemenin ihdası
kaçınılmaz bir zorunluluktur. Yargıtay, kendisine atfedilen asıl görevi, ancak
bu mahkemelerin kurulmasıyla yapabilecektir. Yargıtay, bir derece mahkemesi
değildir, onun bu alandaki her türlü faaliyeti hayal kırıklığıyla sonuçlanmaya
mahkûmdur; çünkü, Yargıtay bir derece mahkemesinin fonksiyonu gereği sahip
bulunduğu çalışma usulleri ve teşkilatlanmadan, donatılmış olduğu hukukî
araçlardan ve imkânlardan yoksundur. Yargıtayı hem kontrol ve hem de olay
mahkemesi olarak çalıştırabilmemiz mümkün değildir. Onun asıl görevi
yürürlükteki hukukun, ülke içinde yeknesak bir şekilde uygulanmasını sağlamaktır.
İstinafa şiddetle ihtiyaç vardır; ancak,
istinafa ihtiyaç vardır diye Yargıtaya istinaf görevi vermek, onu
Yargıtaylıktan çıkarıp, istinaf mahkemesi yapmak demektir; o zaman da, onun
üstünde Yargıtay ihtiyacı yüzünden, tam ve hakiki bir Yargıtay kurmak
gerekecektir veya daha gerçekçi davranarak aynı ihtiyaç nedeniyle onun altında
istinaf mahkemeleri meydana getirmek icap edecektir.
Değerli milletvekilleri, bölge adliye
mahkemelerinin isimlerini genellikle konuşmamda istinaf olarak telaffuz ettim.
Bu, zaman almamak bakımından yapılmış bir uygulamadır; onun için, bu konuya
dikkatinizi çekmek istiyorum. İstinaf mahkemelerinin kurulabilmesi için gerekli
kalifiye eleman ve maddî imkânın mevcut olup olmadığına gelince; bu,
kanaatimce, yürütme organının sorunudur ve yürütme organının, üst mahkemelerin
kurulması için harekete geçtiği takdirde ve ölçüde, onun gerektirdiği bütün
tedbirleri alarak bu sorunu halledeceğini canı gönülden kabul ediyor ve buna
inanıyoruz.
Bunun için, yargı bağımsızlığı ve hâkim
güvencesinin her türlü tereddütten uzak olarak gerçekleşmesi, iyi yetişmiş,
yetenekli hukukçuların mesleğe kazandırılması için özendirici tedbirlerin
alınması gerekmektedir.
Hükümetimizin, bu tedbirleri alacağına ve
en kısa zamanda, büyük bir devrim niteliğinde olan bölge adliye mahkemelerini
kuracağına olan inancımızı burada belirtiyor, bu düşüncelerle, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Köylü.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde
Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan
kanun tasarısıyla, uzun süredir hukukumuzda yer almayan istinaf mahkemeleri,
yeniden, hukuk sistemimize "bölge adliye mahkemeleri" adıyla
girmektedir.
Biraz önce konuşan İktidar Partisine
mensup milletvekili arkadaşım da, kanun tasarısında bölge adliye mahkemeleri
denilmesine rağmen, doğru tanım olan "istinaf mahkemeleri" tabirini
kullandı; doğru tanım odur, tasarının tanımı, bölge adliye mahkemeleri tanımı
doğru bir tanım değildir.
Bilindiği gibi, 5.6.1879 tarihinde
çıkarılan Mehakimi Nizamiyenin Teşkilat Kanunu Muvakkati ile ilk defa istinaf
mahkemeleri kurulmuş idi. 1879 yılında, Almanya'da da, aşağı yukarı aynı,
istinaf mahkemeleri kurulmuş idi; eşzamanlı olarak, Osmanlıda da kurulmuş idi;
ancak, cumhuriyet kurulduktan sonra, 24 Nisan 1924 tarihinde 469 sayılı
Mehakimi Şer'iyenin İlgasına ve Mehakimin Teşkilatına Ait Ahkâmı Muaddil
Kanununun 9 uncu maddesiyle, uygulamasının başarılı olmadığı ve işleri uzattığı
gerekçesiyle kaldırılmıştır.
Sayın milletvekilleri, bölge adliye
mahkemeleri adıyla yeniden kurulmak istenen istinaf mahkemeleri nedir, ne işe
yarar, nasıl yargılama yapar, temyizden farkı nedir; bu hususların bilinmesinde
yarar vardır.
Gerçek şudur ki, istinaf mahkemelerinin,
hukukçu olmayan sayın milletvekillerince anlaşılması, epeyce zor olacaktır;
zira, istinaf mahkemeleri konusunda hukukçular arasında dahi bir oybirliği
bulunmamaktadır. Henüz, adı dahi tartışmalı olan mahkemeler, yeteri kadar bir
tartışma süreci olmadan, hukukumuza, bölge adliye mahkemeleri adıyla yeniden
getirilmektedir. Adında dahi ittifak yoktur.
Gerek uygulayıcılar ve gerekse de bilim
adamları arasında tartışılan, henüz kapsamı dahi tam olarak belli olmayan
istinaf mahkemelerine genel bir tanım vermek de oldukça güçtür; ancak, en genel
tanımlamasıyla "istinaf mahkemeleri, bir üst derece mahkemesi olup,
Yargıtay ile ilk derece mahkemesi arasında yer alır" tanımlaması, en az
yanlışı içeren tanımlamadır.
Bundan sonra sık sık karşımıza çıkacağı
için, istinaf kavramının da anlaşılması gerekmektedir. İstinaf, kelime olarak,
yeniden başlama anlamını taşımaktadır; hukuk tekniğinde ise bir kanun yoludur.
Bildiğiniz gibi, kanun yolları, itiraz, istinaf, temyiz, tashihi karar temel
başlıkları altında toplanabilir.
Sayın milletvekilleri, istinafın daha iyi
anlaşılabilmesi için, temyizden farkını ortaya koymak gerekir. Bilindiği gibi,
temyiz, ilk derece mahkemelerinde verilen kararların temyiz mahkemelerince
-yani, içtihat mahkemelerince- hukuka uygunluğunun denetlenmesidir. Bu kanun
yoluyla, ülkede içtihat birliği sağlanmaktadır. Temyiz yoluyla, mahkeme
kararlarının hukuka uygun olup olmadığı denetlenmektedir. Oysa, istinafla,
maddî olguların denetimi söz konusudur, vakalar denetlenmektedir. Bir de
genişletilmiş temyiz vardır. Bizdeki uygulama da genişletilmiş temyiz
biçimindedir. Bu yolda, temyiz mahkemesi, ilk derece mahkemesinin kararlarını,
hem hukuka uygunluk yönünden hem de maddî olgunun değerlendirilmesi yönünden
denetime tabi tutmaktadır; yani, teknik deyimiyle, hem hukuka uygunluk denetimi
hem de vaka denetimi yapmaktadır. Bizim Yargıtayımızın yaptığı da genişletilmiş
temyizden ibarettir.
Sayın milletvekilleri, yine, bir kanun
yolu olan istinaf ise, esas itibariyle, sadece vaka denetiminin söz konusu
olduğu bir yoldur, ilk derece mahkemelerince verilen kararların yeniden ve
baştan -maddî meseleler, olaylar önce olmak üzere- kontrol edilmesidir.
İstinafın en önemli özelliği, maddî meselenin -yani, olayların- yeni baştan
değerlendirilmesi, yeniden tanıkların dinlenmesi, yeniden delillerin
toplanması, yeniden gerekli keşif ve incelemelerin yapılmasıdır. Teknik
anlamıyla, istinaf yolu budur; temyizden ayrılan yönü de budur; üst derece
hâkiminin delille temas etmesidir.
Bizde, bu tasarının kabul edilen şekliyle
ve usuldeki değişikliklerle, geniş anlamda istinaf değil, dar anlamda istinaf
kabul edilmiştir; yani, istinaf mahkemesi, sadece itirazlı noktalarda yeniden
yargılama yapacaktır. Ancak, istinaf dilekçesinde, her hususa itirazı
engelleyecek bir hüküm yoktur; isteyen her taraf, istinaf dilekçesinde, tanığın
yeniden dinlenmesini veya yeni tanık dinlenmesini talep edebileceği gibi,
yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi ve sair hususları talep edebilir ve
uygulamada da, bu, böyle olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, istinaf bir ihtiyaç
mıdır; bu husus çok tartışmalı noktadadır. Teorik olarak, ilk derece
mahkemesinin kararlarının maddî olgular yönünden gözden geçirilmesi fikri, son
derece cazip olabilir ya da cazip gelebilir; hatta, adil yargılamanın şartı
gibi gözükebilir; ancak, teorideki kimi görünümler, pratikte yanıltıcı
olabilmektedir.
İstinaf taraftarları başlıca gerekçeler
olarak, hukukçular arasında, diyorlar ki: "Adil ve güvenilir bir yargılama
için, ilk derece mahkemelerinin kararlarının yeniden, bir üst dereceli
mahkemede, delillerle de temas ederek, olgular yönünden incelenmesi
şarttır."
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 7 No'lu Protokolünde, bir mahkeme kararının diğer mahkeme
tarafından gözden geçirilmesi ilkesi vardır; ama, bu şart da değildir, sakın
yanlış anlaşılmasın, böyle bir zorunluluk yoktur; fakat, böyle bir ilke vardır.
İkincisi, istinaf taraftarları
"istinaf mahkemeleri, ilk derece mahkemeleri ile Yargıtay arasında bir
filtre, süzgeç görevi görecektir; böylelikle Yargıtayın iş yükü düşerek,
yargılama hızlanacaktır" demektedirler.
Üçüncüsü "istinaf mahkemeleri
tecrübeli hâkimlerden oluştuğu için, ikinci defa yapılan yargılama, vatandaşı
daha da tatmin ederek, adaletin daha iyi gerçekleşmesine katkıda
bulunacaktır" denilmektedir.
Genel olarak, istinaf taraftarlarının,
istinafı savunurken değindikleri noktalar bunlardır, görüşleri bu
doğrultudadır. Oysa, gerçeğin kendisi böyle midir; onu incelemek lazım.
Bizde, yargılamadaki en temel şikâyetler
nelerdir değerli arkadaşlarım; bizde, yargılamadaki en temel şikâyetler;
1.- Davaların uzun sürmesi,
2.- Davaların yeterince incelenememesi,
3.- Verilen kararların yeterli gerekçeyi
taşımaması,
Noktasındadır.
Tabiî, bütün bu şikâyetler, usul
yasalarından kaynaklanmamaktadır. Hâkimlerin üzerindeki iş yoğunluğu, hâkim
eksikliği, personel yetersizliği, fizikî mekân yokluğu, diğer kurumların
savsaklaması, pek tabiî ki usul yasalarımızdaki eksiklikler, bilirkişi sorunu,
savunmadan kaynaklanan gecikmeler gibi hususlar, yargının gecikmesi üzerinde
etkili olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütün bunların ışığında, istinaf mahkemeleri -yani, bölge adliye mahkemeleri-
yargının içerisinde bulunduğu duruma çözüm olabilecek midir; bu konuyu
değerlendirelim.
Birincisi, bölge adliye mahkemeleriyle,
yargılama sistemimize bir dişli daha eklenmektedir. Böylelikle, yargı, daha da
ağır, daha da geç, dolayısıyla daha da bezdirici hale gelecektir. Yargı,
iddianın aksine, hızlanmayacaktır.
İkincisi, iddiaların aksine, bölge adliye
mahkemeleri, bir süzgeç görevi yapamayacaktır. Bu, ülkemizin gerçeklerine
aykırıdır. İstinafta hak elde edemeyen, eğer temyize başvurma hakkı varsa, bunu
sonuna kadar kullanacaktır; kimsenin zerre kadar tereddütü olmasın. Hatta,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini de nazara alırsak, Türk yargısı, dört dereceli
hale gelecektir. Kimi davalarda nihaî kararı bölge adliye mahkemelerinin
verecek olması, hem istinaf mahkemelerinin gerekçesi olarak ileri sürdüğümüz
adil yargılama ilkesine aykırı düşeceği için hem de ülkede içtihat bütünlüğünün
bozulmasına neden olacağı için doğru değildir.
Üçüncüsü, bölge adliye mahkemeleri,
yeniden inceleme, yani istinaf yapacağına göre, yeniden keşif, yeniden
bilirkişi incelemesi, yeniden tanık dinleme ve sair hususlar, burada yeni bir
birikmeye, yeni bir gecikmeye neden olacaktır. Dinlenecek tanıkları tarafların
getirdiğini varsaysak bile -ki, ceza davalarında bu böyle olmayacaktır,
olmaması gerekir- keşifleri kim yapacaktır?! İstinabe yoluyla yapılacak keşfin,
bidayet mahkemesinin keşfinden ne farkı vardır?! Böyle bir yargılamanın nasıl
önüne geçilecektir?! Bu, gerçekçi bir durum değildir. Ülkemiz büyümüştür, 70
000 000'a ulaşmıştır, ilişkiler giriftleşmiştir; bu nedenle de, adliyeye
yansıyan işler çoğalmaktadır. Türkiye'de, yargının sorunlarını istinafla çözmek
çok kolay değildir.
Dördüncüsü, iddiaların aksine, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 No'lu Protokolündeki prensip ihlal olunmaktadır.
Şöyle ki, 7 No'lu Protokol, yargılamanın ikinci dereceden geçmesini öngördüğü
gibi, aynı zamanda, makul sürede bitmesini de öngörmektedir. Bu sistem içinde,
makul sürede yargılama yapmak mümkün değildir, değerli arkadaşlarım. Fransa'da
bile -ki, Fransa, İmparator Napolyon'dan bu tarafa, geleneğinde istinaf olan
bir ülkedir- bir hukuk davası, istinaf mahkemesinde ortalama 27,6 ayda
görülmektedir. Bu, Fransa'nın en gelişmiş yeri olan Paris istinaf
mahkemelerinde 14,4 aya düşebilmektedir; yani, Fransa'da bile... Bunun
ülkemizde seneler olacağını kestirmek işten bile değildir. Kaldı ki, Avrupa'da
dahi, istinaftan çok bidayet mahkemelerine önem vermek, yani, ilk derece
mahkemelerine önem vermek giderek yaygınlaşmaktadır. Nitekim, yeni Alman
kanununda istinaflar geri plana çekilmiş, birinci derece mahkemeleri kuvvetlendirilmiş,
birinci derece mahkemesi hâkimine tarafları yönlendirme imkânı tanınmıştır.
Değerli arkadaşlarım, geciken adalet,
adalet değildir. Nitekim, Alman Anayasa Mahkemesi, bir kararında, adaletin
tevziinde gecikmenin, vatandaşın dürüst, adil ve yasal yargılanma hakkını ihlal
edeceğini ve uzun usul işlemlerinin, suçluyu, davanın objesi haline
getireceğini ve onun anayasal hakkını ihlal edeceğini belirtmiştir. Türkiye
gerçeğinde bu durum çok daha çarpıcı yaşanacaktır. Hatta, birkısım ceza
davaları istinaflarda zaman aşımına uğrayacaktır.
Beşincisi, kurulacak bölge adliye
mahkemelerine, doğal olarak, iyi yetişmiş, parlak yargıçlar atanacaktır;
atanacağından dolayı, doğal olarak, birinci derece mahkemeleri zayıflayacaktır.
Türkiyemizde, ne yazık ki, çok iyi yargıç sayısı çok fazla değildir; bu gerçeği
de görmek durumundayız. Ayrıca, birinci derece mahkemeleri, nasıl olsa olay
istinafa gidecektir, istinafta değerlendirilecektir diyerek, gerekli özeni,
üzerine düşen özeni de göstermeyecektir.
Altıncısı, yargılama, ucuz ve seri
olmayacaktır değerli arkadaşlarım. Türkiye'nin sadece belli illerinde -önce,
Adalet Bakanlığının öngördüğü 15 ilmiş, sonra 8'e kadar düşürülmüş bu; ben,
bunun üzerinde çok duruyorum- 8 ilde kurulacak olan istinaf mahkemelerinde dava
takibi oldukça masraflı olacaktır. 8 bölgede var. Siz tanık dinleteceksiniz.
Hele hele, buralardaki mahkemeye tanık götürmek, keşif yaptırmak, iyice
altından kalkılamaz bir masraf haline dönecektir. Düşününüz ki, Türkiye'nin 8
ilinde kurulacak bu mahkemeye ilinden kalkıp gideceksin. Bütün bu masrafların,
davanın değerini, müddeâ bihini aşar nitelikte olacağına kuşkunuz olmasın.
Yedincisi, tasarı, gerçekçi ve Türkiye'ye
uygun değildir.
Değerli arkadaşlarım, Yargıtayımız, 21
hukuk, 11 ceza dairesiyle çalıştığı halde ve tanık dinlemediği, keşif yapmadığı
halde, yani, denetlemeyi sadece dosya üzerinden yaptığı halde tıkanmış
durumdadır. Dikkat buyurun; 21 hukuk, 11 ceza dairesi var, denetlemeyi dosya
üzerinden yapıyor. Siz, istinaf yoluna da, Yargıtaya gelen dosya sayısı kadar
dosya geleceğinden kuşku duymayın. İnsanlar bu defa istinafa gidecek. O zaman,
8 bölgedeki istinaf mahkemesine, hem tanık dinlettirerek hem keşif yaptırarak
hem de diğer delillerle temas ettirerek nasıl denetleme yaptıracaksınız?!
Bu itibarla, kurulması düşünülen 8
civarındaki bölge adliye ya da istinaf mahkemesi, tüm Türkiye'deki davaları,
hem de delillerle temas ederek ikinci derece mahkemesi olarak inceleyebilme
olanağına sahip değildir. Kaldı ki, Fransa'da dahi 30'un üzerinde istinaf
mahkemesi vardır; hem nüfusu hem yüzölçümü hem de dava sayısı bizden az olduğu
halde.
Sayın Adalet Bakanı kimi konuşmalarında
bölge adliye mahkemelerinin bölge idare mahkemelerine paralellik arz edeceğini
söylediği halde, 8 adet bölge adliye mahkemesi kurulması düşünülmektedir.
Oysa...
Sayın Bakanım, 24 müdür bölge idare
mahkemesi?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Evet.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - 24 adet bölge
idare mahkemesi vardır. Sadece itirazlara dosya üzerinden baktığı halde, bölge
idare mahkemeleri dahi tıkanmış durumdadır. Bölge adliye mahkemelerine gelecek
iş yükü, Yargıtaya gelenden daha az olmayacaktır; kimsenin bundan kuşkusu
olmasın. Avrupa'da bile istinaflarda -buraya dikkat edin arkadaşlar, istinaf
yargıyı hızlandırır diyenlere- 17 yıl süren davaların olduğu unutulmamalıdır.
Sekizincisi, bir başka mahkemenin yükünü
azaltmak için bir başka mahkeme kurulmaz. Yargıtayın iş yükü fazla diye
kurulacak bölge adliye mahkemeleri, Yargıtayın iş yükünü azaltmak bir yana,
yeni sorunların doğmasına neden olacaktır. Görüşülen yasa tasarısıyla ve
görüşülecek olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısıyla, bölge adliye mahkemelerine, hukuka uygunluk denetim
yetkisi de verilmektedir; bu, çok tehlikeli bir durumdur. Bizim tasarımızda,
bölge adliye mahkemeleri, vaka denetiminin yanı sıra, hukuka uygunluk denetimi
de yapmaktadır. Ülkede içtihat bütünlüğünü ve dolayısıyla hukuk bütünlüğünü
bozacak şey budur. Ayrıca, ülke bütününde bölgesel otoritelerin doğmasına yol
açacaktır. Bu durum, üniter devlet yapısıyla da çelişki yaratacaktır.
Dokuzuncusu, yargımızın çok önemli
boyutlarda, çok çeşitli sorunları vardır; ancak, ne yazık ki, bütçemizin ancak
onbinde 71'ini, yani, yüzde 1'inden çok azını Adalet Bakanlığına
ayırabilmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, bütçe konuşmasında
da biz buna değinmiştik. Bu kaynak kıtlığı nedeniyle, daha önce yasalaşan çocuk
mahkemeleri, trafik mahkemeleri ve aile mahkemelerinin adı var kendi yokken,
yeni kurulacak bölge adliye mahkemelerinin de yargıyı etkin, hızlı bir hale
getirmeyeceği, tam aksine, içinden çıkılmaz bir keşmekeş içine sokacağı
kesindir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Eraslan.
Sözlerinizi toparlar mısınız.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Kaldı ki,
Türkiye Barolar Birliği ve barolar da, savunma mesleğinin örgütleri olarak
yıllardır yargının sorunlarıyla iç içe yaşamaktadır.
Barolarımızın görüşü de, bu aşamada,
istinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemi içinde yer almasının yargıya hiçbir
olumlu katkıda bulunmayacağı doğrultusundadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avrupa'daki uygulamalarında istinaf mahkemeleri, Fransa dışında, aşağı yukarı
tümüyle -Malta'yı filan saymıyorum federatif ülkelerde uygulanmaktadır- bir
çeşit eyalet mahkemesi niteliğindedir. Sadece Fransa üniter yapıya sahiptir;
onun da, İmparator Napolyon'dan bu tarafa geleneğinde vardır.
Bu husus, Türk yargı sistemi içerisinde
yeteri kadar sorun doğuracak niteliktedir. Reform yapıyoruz düşüncesiyle, Türk
yargı sisteminde yeni sorunlar yaratılmamalıdır, yeni bölgesel otoriteler
yaratılmamalıdır, ülkenin hukuk ve içtihat birliği bozulmamalıdır. Hem,
unutulmamalıdır ki, Türkiye'de maddî imkânları belli bir seviyeye getirmedikçe,
altyapı ve personeli geliştirmedikçe, sırf kanunlar yaparak yargı reformuna
ulaşmak mümkün değildir. Bu itibarla, önce hastalığı doğru teşhis etmek
gerekir.
Değerli milletvekilleri, yargının adil,
etkin ve süratli olmasına hiçbir katkısı bulunmayan, tersine, yeni sorunların
doğmasına neden olacak olan ve teknik olarak da istinaf niteliğinde olmayıp da
bölge yargıtaycıkları niteliğinde olacak olan ve bu sebeple içtihat ve hukuk
bütünlüğünü zedeleyecek olan bu kanun tasarısına, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, ret oyu vereceğimizi bildirir; şahsım ve Grubum adına, saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan tasarıyla ilgili olarak
bazı hususları dile getirmeye ve birkısım yanlış anlamaları da ortadan
kaldırmaya gayret edeceğim. Burada ifade edildiği gibi, Türkiye'de hukuk
sistemi, gerek hukuk alanında gerekse ceza alanında, iki dereceli mahkemeler
tarzında yargı hizmeti sürdürmektedir; ilk derece mahkemesi ve üst derece
mahkeme.
İlk derece mahkemesi, davaya ilk kademede
bakan yargı organıdır. Bu mahkeme, tahkikat ve yargılama yapar ve somut
uyuşmazlığı, kanunları uygulamak suretiyle çözmeye çalışır. Onun içindir ki,
ilk derece mahkemelerine "olay mahkemeleri" ya da "hüküm
mahkemeleri" diyoruz.
Üst derece mahkeme ise, bizde Yargıtaydır.
İlk derece mahkemesinde dava görülüp hüküm verildikten sonra, temyiz yoluna
müracaat edildiğinde, hüküm ve hükmün dayandığı yargılama, hukuka ve kanuna
uygunluk açısından Yargıtay tarafından incelenmekte, onanmakta ya da
bozulmaktadır.
Hemen hemen bütün ülkelerde davalar ilk
dereceden sonra ikinci derece -üst mahkeme ya da istinaf mahkemesi olarak-
mahkemeler tarafından görülmekte, temyiz mahkemeleri de hukuka uygunluk
açısından meseleye bakmaktadır. Dolayısıyla, somut uyuşmazlıkta doğru ve adil
karar verilmiş olup olmadığını denetlemek için yeniden müzakere edilmesine
ihtiyaç var. Bu neviden sistemlerde, yargı üç derecelidir ve istinaf mahkemesi
denilen mahkeme ise, ikinci derece mahkeme olarak görev yapmaktadır.
Aslında, istinaf mahkemesi, bizim
toplumumuzun tarihte, geçmişte yabancı olduğu bir konu değildir. Tanzimatla
beraber, Türkiye'nin, Osmanlı Devletinin yeni hukuk düzenine geçmesiyle
birlikte, 1924 yılına kadar bu uygulanmıştır. 1924 yılında istinaf
mahkemelerinin kaldırıldığı doğrudur; ancak, bunun gerekçesini doğru ortaya
koymak lazım; o gün neden kaldırıldı, bugün neden ihtiyaç var.
1924 yılında bu mahkemelerin kaldırılmış
olmasının sebebi, istinaf mahkemelerinin yurt sathına sistemli bir şekilde
yayılamayıp sadece büyük şehirlerde kurulmuş olması ve özellikle ehil hâkim
bulunamamasıdır. Osmanlı ülkesinde cumhuriyete kadar, 1924'e kadar gelen süre
içerisinde arka arkaya yaşanan savaşlar, o ülkenin aydın kesimini, bunlar
içerisindeki hâkim, hukukçu sayısını büyük ölçüde azaltmıştır. Özellikle,
Çanakkale Harbinin bir yedek subay harbi olduğunu herkes bilmektedir.
Dolayısıyla, 1924'te bu mahkemelerin kaldırılmasının en önemli sebeplerinden
bir tanesi, yeterli hâkimin bulunamamış olmasıdır. Hatta, hukuk mezunu sayısı
az olduğu için, kıdemli hâkimler bulunamıyor, bunun yerine zabıt kâtipliğinden,
hatta mübaşirlikten gelme insanlar buralarda görev yapıyor; ilk hukuk mezunları
da ilk derece mahkemelerinde...
O sebeple, böyle bir yokluğun sonucu
olarak, istinaf mahkemeleri kaldırılıyor. Ancak, 1929 yılına gelindiğinde
-meselenin önemli kısmı burasıdır- bir taraftan istinaf mahkemelerini
kaldırıyoruz; ama, ona karşılık, mehaz kanunda olmayan, usul kanunumuza bir
hüküm ilave ediyoruz. O da, tashihi karar yolu. Şimdi, tashihi karar yolu başka
ülkelerde yok, bizde var. Neden; çünkü, istinaf yerine, acaba tashihi karar
yoluyla... Eğer dava uzuyorsa, şimdi -zaten avukatlık yapan, hukuktan gelen
arkadaşlarımız biliyor ki- neredeyse hemen hemen bütün davalara bir tashihi
karar yolu açılmakta, yine aynı yola gidilmektedir. Dolayısıyla, "tashihi
karar yolunun kabul edilmiş olması, istinaf mahkemelerinin olmamasından doğan
hukukî boşluğu ortadan kaldırmak için bulunmuştur" diyor. Bu, sadece bizim
görüşümüz değil; Türkiye'de iyi bir usul hukukçusu olduğunda herkesin ittifak
ettiği değerli Prof. Dr. Necip Bilge'nin de görüşü böyledir. Demek ki, karar
düzeltme yolu, tamamen, Osmanlı ve Türk hukukuna mahsus bir yoldur.
1970'li yıllarda İsrail hukukunda da karar
düzeltmeye benzer bir kurum mevcuttu. Caziptir, ilgi çekicidir ki, o dönemde
İsrail'de de istinaf mahkemesi mevcut değildi. İsrail, ne zaman ki, istinaf
mahkemelerini kurdu, bu defa da tashihi karar yolunu usul hukukundan çıkardı.
Dolayısıyla, istinaf kabul edildiği zaman, karar düzeltme yolunu ortadan
kaldırmak gerekecektir.
Öte yandan, yanlış anlaşılan bir konu daha
var. Biz, bölge adliye mahkemelerinin kurulmuş olmasını, Türkiye'de yargının
uzun sürmesinin tek çaresi olarak gündeme getirmiş olmuyoruz. Eğer meseleyi
böyle kabul edersek, istinaf mahkemelerini çok basit bir sebebe indirgemiş
oluruz. Bir taraftan, şüphesiz, yargının hızlanması lazım; ama, yargılama
yaparken de iki şeye dikkat etmemiz kesindir. Acele karar çıkaracağız diye;
1- Adil yargılama ilkesinden vazgeçemeyiz.
2- Verdiğimiz hüküm, hak ihlali sonucunu
doğurmamalıdır.
Özellikle içinde yer almaya çalıştığımız
Avrupa Birliği müktesebatı açısından konuya baktığımızda, bir taraftan,
tabiatıyla, süratle ihtilafların çözülmesi arzu edilmekte; ama, diğer taraftan,
sürati öne çıkararak, adil yargılama ilkesine aykırı, hak ihlali sonucunu
doğuracak hüküm tesisine matuf bir yargılamayı da yapamayız. İşte, onun içindir
ki, bugün, Batı hukukunda en çok üzerinde durulan konulardan bir tanesi, adil
yargılama ilkesine ve hak ihlali sonucunu doğurmayacak bir hükme varabilmenin
yolu, üç dereceli bir yargılama sistemini kabul etmektir. Bu da, şahsen bizim,
Bakanlığımızın görüşü değildir; onunla birlikte, yine bir değerli usul
hukukçusu olan Prof. Üstündağ'ın da görüşü bu yöndedir.
Şimdi, bir de Türkiye'deki tatbikata
bakalım; igki dereceli mahkeme. Normal şartlarda Yargıtay, bir temyiz
mahkemesi, bir içtihat mahkemesi; ama, gelin görün ki, her yargı yılını açış
konuşmasında Yargıtayın iş yükünün fazlalığından bahsedilir. Bugün, 450 000'in
üzerinde dava vardır ve bu 450 000'in üzerindeki dava, 21 hukuk dairesi, 11
ceza dairesinden müteşekkil bir Yargıtay düzeni içerisinde görülmeye
çalışılmaktadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde 250 üyeden müteşekkil bir Yargıtay
düzeni, bir Yargıtay sistemi de yoktur. Böyle olunca, 450 000 davayı matematiksel
olarak 32 daireye böldüğünüzde, her bir dairenin ne kadar büyük bir iş yüküyle
karşı karşıya olduğu ortadadır.
Şimdi, Yargıtay, bir taraftan bidayet
mahkemesi rolünü görüyor, üsteleniyor, öbür taraftan da, içtihat üretmeye,
hukuk açısından önüne gelen davaları incelemeye çalışıyor., Bu kadar iş yükü
altında ne kadar incelendiğini siz de takdir edersiniz. Dolayısıyla, o zaman ne
olacak; Yargıtayın iş yükünü azaltmanın yolu olarak, olmadı 32 daire, bir 10
tane daire daha ilave edeceksiniz. Bunu söylediğiniz zaman, Yargıtay ayağa
kalkar; daire sayısının artırılmasına da karşıdır.
Zaten, bu kadar çok üst derece üyelerden
ve hâkimlerden müteşekkil bir Yargıtayın hukuk üretmesi, dünyanın hiçbir
yerinde mümkün olmadığı gibi, bizde de mümkün değildir. Onun için... Biz, bu
neviden sistemleri Fransa'dan aldık; Türkiye'deki birçok -Sayıştay da dahil-
müessesemizin mehazı Fransa'dır. Şimdi, Fransa'da ise, ikiyüz yıl içerisinde
-ikiyüz yıl; nüfusu, yaklaşık olarak, Türkiye'ninkine yakın- Fransa'da, temyizde
çalışan hâkim sayısı 91'dir. Bizde, 250 hâkim 450 000 dava ve bugün geldiğimiz
nokta da ortadadır.
Dolayısıyla, biz, bu tasarıyla, esas
itibariyle, tabiatıyla, bir taraftan, yargının hızlandırılmasını istiyoruz; üç
dereceli bir yargılama yapmak suretiyle, Türkiye'de, adil bir yargılamanın
tesis edilmesini, hak ihlali sonucunu doğurmayacak bir yargılamanın yapılmasını
istiyoruz; ama, öbür taraftan da, Yargıtayın, gerçekten, bir içtihat mahkemesi
olmasını istiyoruz. Parlamenter sistem açısından, Yargıtayın, bu görevini, bu
şekliyle yerine getirmesinde de, doğrusu, zaruret vardır; çünkü, biz, buradan
kanunları çıkarıyoruz; kanunların Türkiye'nin her tarafında aynı uygulanması
lazım. Bu kadar iş yükü altında, doğru dürüst içtihat üretmekte, içtihat
birliğini sağlamakta ciddî zorluklar olduğu için, bunun beraberinde getirdiği
pek çok hak kayıpları vardır; buna da, zaman zaman şahit oluyoruz.
Onun için, istinaf, Türkiye'de kaçınılmaz
bir yargılama kademesidir. Bunun yapılmasında sayısız zaruret var. Eğer, biz,
iki dereceli mahkeme sistemine devam edersek, o zaman, tersinden, başka bir şey
yapıyoruz; Yargıtayı istinaf seviyesine indirmiş oluyoruz. Şimdi, Yargıtay, en
yüksek yargı mercii, içtihat üretecek merci; ama, bugünkü haliyle o görevini
yapamıyor; ikinci derece mahkeme görevini yapıyor, istinaf görevini yapıyor.
Dolayısıyla, biz, taşları yerli yerine oturtmaya ve Türkiye'de, gerçekten,
hukuku tesis etmeye, hukuk devletini tesis etmeye gayret ediyoruz.
Tabiatıyla, burada, söylenen bazı
eksiklikler var; onlara benim itirazım yok. Geçen hükümetler döneminde, yargıya
ayrılan payın az olduğunda şüphe yoktur; ama, bu azlığı gerekçe göstererek,
doğru bir işin yapılmasını engellemek de doğru değildir, ona karşı çıkmak da
doğru değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, eğer, bu meseleye, adalete öncelik
veriyorsa ki, verecektir, vermek mecburiyetindedir; vermediği takdirde,
alternatif adaletin Türkiye'de yürürlüğe gireceğini hep ifade etmeye
çalışıyoruz; ona, mafya adaleti diyorlar. Dolayısıyla, biz, taşları yerine oturtup...
Bu bütçede de önemli artışlar yapılmıştır, hem parasal olarak hem de başka
türlü, Adalet Bakanlığına sağlanan birkısım imkânlardan dolayı.
Şimdi, burada, yanlış olan bir başka husus
daha var, onu da ifade etmeye çalışayım. Sayın Orhan Eraslan, çok dikkatli, çok
müdekkik bir arkadaşımızdır; herhalde eski taslaklara ya da yanlış bir bilgiye
dayanıyor.
Sayın Eraslan, kuruluşla ilgili 25 inci
maddeye bakarsanız "bölge adliye mahkemeleri, bölgelerin coğrafî durumları
ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen yerlerde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur" deniliyor.
Yani, burada...
ORHAN ERASLAN (Niğde) - 8 söylediler
Bakanlıktan...
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) -
Hayır, o gayrı... Biz, şimdi, mevcut tasarıyı tartışıyoruz ya...
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Evet.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) -
Sizin de, doğru olduğunu kabul ettiğim bir görüşünüz var; o şudur: Bu, daha
evvelki taslakta 8 değil, 15 yer olarak vardı; ama, biz, şimdi, taslağın
taslağını değil, tasarıyı tartışıyoruz.
ORHAN ERASLAN (Niğde) - 100'den aşağı...
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) -
Tasarıyı tartıştığımızda da, 25 inci maddede böyle bir 8 rakamı yok. Burada,
belirtilen prosedüre uygun olarak, Türkiye'nin nerelerinde, ne kadar ihtiyaç
varsa, bunları gerçekleştirmek mümkün olacaktır.
Bir başka husus da şudur: Türkiye'de,
hâkim ve savcı açığı noktasında bir mübalağa vardır. Bugün, Türkiye'de, şu an,
fiilen hâkim ve savcı açığı yoktur. Bizim, norm kadro olarak 9 400 civarında
hâkim ve savcı kadromuz var. Bunun 9 250'si, şu an fiilen görevdedir. 250 idarî
yargı, 200 de adlî yargı hâkimi alınmak suretiyle, Türkiye'nin şu an ihtiyacı
olan kadro sayısal olarak vardır. Belki, bunların dağılımında, yerleşiminde ve
görevlendirilmesinde birkısım sıkıntılar var. Bu da, kadro yetmezliğinden
değil, hâkim sayısının azlığından değil, tam tersine, maalesef, siyasî birkısım
sebeplerden dolayı, yerli yersiz ilçe açmamızdan kaynaklanıyor. 3 000 nüfuslu
bir ilçe, 9 köyü var; 1 savcı, 2 hâkim, dosya sayısı 38'dir. Böylesine birkısım
karmaşık işlerden dolayı, doğru olmayan, gerçekçi olmayan, belki politik
sebeplerle... Hepimiz bir seçim bölgesinden geliyoruz. Bana, kendi seçim
bölgesinde, ilçe talebi olmayan bir tek il gösteremezsiniz. İşte, yerli yersiz
ilçe açıyoruz. İlçe açınca, otomatik olarak, dava sayısına bakmaksızın da
hâkimler ve savcılar tayin ediliyor. Tayin edildikten sonra da, o hâkimleri ve
savcıları almaya kalkıştığınızda ilçe ayağa kalkıyor. Halbuki, 10 kilometre
aşağıda, zaten, bir ilçe daha vardır. Belki, bunlar zamanında bir anlam ifade
ederdi; ama, şimdi yol hizmetleri, köy hizmetleri bu anlamda epey mesafe
katettiği için... Bu anlamda, Türkiye'de, belki, iyi bir hesaplama yapılsa,
hâkim ve savcı fazlalılığı bile çıkar; ama, söylediğim çarpıklıktan dolayı bir
açık var gibi gözüküyor.
Dolayısıyla, bütün bu
çarpıklıkları öne getirerek, hukuk devletinin, adil yargılamanın ve hak ihlali
sonucunu doğurmayacak bir düzenlemenin önünde bunları engel olarak, mazeret
olarak görmenin doğru olmadığını ve bu tasarının kanunlaşması halinde, bugüne
kadar, büyük ölçüde, hukukçuların kurulmasında zaruret gördüğü bir önemli
adımı, bir reformu -bu reform tabiri çok aşındığı için kullanmak da
istemiyorum; ama, netice itibariyle, çok önemli, çok köklü bir değişikliği- birlikte
gerçekleştireceğimizi ümit ediyor; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çiçek.
Şahsı adına, Konya
Milletvekili Sayın Atilla Kart.
Buyurun Sayın Kart. (CHP
sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 146 sıra sayılı tasarı
hakkında kişisel görüşlerimi beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Genel Kurul gündemine gelen 146 sıra sayılı işbu tasarı ile bundan sonra
görüşeceğimiz 152 sıra sayılı hukuk usulü muhakemeleriyle ilgili tasarı, konu
ve amaç yönünden birbiriyle doğrudan irtibatlı olduğundan her iki tasarının
birlikte değerlendirilmesinde yarar gördüğümü ifade etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
istinaf mahkemelerinin ülkemizde geçmişine bakıldığında -daha evvelki
sözcülerin de ifade ettiği gibi- 1879'da yürürlüğe giren bu mahkemelerin
1924'te kaldırıldığını görüyoruz. Bu mahkemeler kırk yıl kadar uygulamada
kaldıktan sonra, kamuoyunda kabul edilen gerekçeyle, adaletin süratle
dağıtımına engel oldukları ve istenilen yararı sağlamadıkları gerekçesiyle ilga
edilmişlerdir. Maalesef, aynı gerekçeler, esas itibariyle, bugün de geçerliliğini
korumaktadır. Başlangıçta yararlı olacağı öngörülen bu yapılanma, istinaf
mahkemeleri kurulan yerlerde, artan iş hacmi ve yeterli hâkim, yardımcı
personel olmayışı sebebiyle, umulanı verememiştir. Müteakip çalışmalardan sonra,
en son, 1977 yılında Yüksek Hâkimler Kurulunca hazırlanan üst mahkemeler kanun
tasarısı gerekçesinde de bu zorluklardan söz edilerek, uygulama gerçekleri ve
zorlukları dile getirilmiştir.
Öte yandan, bu tasarının
temel gerekçesini teşkil eden istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla Yargıtayın
doğrudan içtihat mahkemesi işlevini yerine getirebileceği dile getirilmekteyse
de, bu gerekçenin de tutarlı olmadığı görüşündeyiz. Zira, Yargıtay, bu görevini
belli bir ölçüde, esaslı ölçüde yerine getirmektedir; 2000 yılı itibariyle,
hukuk ve ceza konularında 800'e yakın içtihadı birleştirme kararı tesis
edilmiştir.
Yapılması gereken temel
çalışma, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tavsiye kararlarını ülkemiz
şartlarına uyarlamak yönünde olmalıdır. Bu tavsiye kararlarında, adaletin
işlevini geliştirmek, mahkemelerdeki iş yükünü önlemek ve azaltmak üzere
gözönüne alınması gereken ilkeler düzenlenmiştir. Buna göre, hukuk usulünün
geliştirilmesi ve mahkemelerdeki aşırı iş yükünün azaltılmasını sağlayacak bir
yapılanmayı gerçekleştirmek gerekmektedir. Bu kapsamda, davanın basit
yöntemlerle açılması, duruşma sayısının azaltılması, usulün kötüye
kullanılmasını önleyecek tedbirlerin geliştirilmesi, yargıçların dava yönetimi
ve delillerin toplanmasında aktif rol alması, belli davalara ilişkin uzlaşmayı
kolaylaştırıcı özel hükümler konulması ve temyizin sınırlandırılması
gelmektedir. Aslında, bütün bu konular, hukuk reformu kapsamı içinde
değerlendirilmesi gereken konulardır.
Hukuk altyapısındaki
sorunları çözmeden, nitelikli hukuk eğitimi sürecini ve meslekiçi eğitim
sürecini gerçekleştirmeden, fizikî ve yardımcı personel konusundaki
yetersizlikleri gidermeden istinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesi halinde,
endişemiz odur ki, 1920'li yıllarda yaşanan süreç bir defa daha karşımıza
çıkacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu aşamada, bir
temel yanılgıyı da dile getirmek istiyorum. Kurulmak istenilen bu sistemin,
idarî yargıdaki bölge idare mahkemeleri yapılanmasıyla paralellik gösterdiği
veya göstereceği veya bu işlevi yerine getireceği yolundaki değerlendirme,
gerçekçi bir değerlendirme değildir. Bölge idare mahkemelerinin, idare ve vergi
mahkemelerinin kararları üzerinde, fiilî anlamda, hukukî temyiz denetimini
yaptıklarını kabul etmek mümkün değil. Bu mahkemeler, temyiz mercii olmak
yerine, daha çok itiraz mercii olarak ve sınırlı konularda görev yapmaktadır.
Bunun yanında, memurin muhakematı mevzuatının uygulanması sürecinde de, yine,
itiraz mercii kapsamında görev yapmaktadırlar. Nitekim, Danıştay, böyle bir ara
mekanizma olmasına rağmen, temyiz incelemelerini uzun bir zamana ve çoğu zaman
iki yılı aşan bir süreye yaymış durumdadır; fiilî durum budur. Oysa,
Yargıtayda, arada bölge adliye mahkemeleri mekanizması olmamasına rağmen
-özellikle hukuk dairelerini kastederek ifade ediyorum- temyiz inceleme süresi
üç ile altı aylar seviyesine düşmüştür. Bu sebeple, sorunun, arada bölge
mahkemelerinin bulunup bulunmaması sorunu olmadığını, özellikle vurgulamak,
Sayın Heyetin bu konuya dikkatini çekmek istiyorum.
Uygulamayı ve doktriner gelişmeleri çok
yakından takip eden ve bu konudaki çalışmaları hukuk camiasında geniş kabul
gören hocamız Prof. Dr. Baki Kuru'nun bu konudaki değerlendirmesini aktarmak ve
değerlendirmenize sunmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Aynen kendi
ifadeleriyle aktarıyorum:
"Bundan 25 yıl önce yayımladığım bir
makalede ve daha sonraki yayımlarımda, istinaf mahkemelerinin kurulmasının
lehinde ve aleyhinde olanların görüşlerini özetledikten sonra, şu sonuca
varmıştım: İlke olarak, istinaf mahkemelerinin yeniden kurulması yararlı olur;
çünkü, istinaf sisteminde davalar daha iyi ve güvenli biçimde hükme bağlanır ve
Yargıtay, asıl görevinin dışında, maddî vakalarla da uğraşan bir derece
mahkemesi durumuna düşmüş olmaktan kurtulur ve gerçek anlamda içtihat mahkemesi
görevini yerine getirme imkânına kavuşur. Ancak, istinaf mahkemelerinin
kurulması için henüz vakit erkendir; çünkü, bu mahkemeleri kurabilmek için,
önce gerekli ortamın hazır olması gerekir. Bu mahkemelerin kurulması için
gerekli ortam, ancak, mahkemelerimizi gerek nicelik gerek nitelik bakımından
yeterli hâkim, savcı ve yardımcı personelle donatmak, mahkeme kalem teşkilatını
ıslah etmek, davaların çabuk, basit ve ucuz bir şekilde sonuçlandırılabilmesi
için gerekli tedbirleri almak suretiyle sağlanabilir. Ancak bu süreçten sonra
kurulacak istinaf mahkemeleri yararlı olabilir. Gerekli ortam hazırlanmadan bu
mahkemeleri kurmak, yararlı değil, aksine, zararlı olur. Üzüntüyle belirtmek
isterim ki, bu konudaki ilk makalemin yayımlandığı 1963 yılından bu yana, o
makalemde belirtilen durumda önemli bir değişiklik olmamıştır; yani, istinaf
mahkemelerinin kurulması için gerekli ortamın hazırlanması hususunda aradan
geçen süreye rağmen önemli bir adım atılamamıştır."
Saygıdeğer hukukçu Baki Kuru, bu
görüşlerini, 2000 yılı baskısı olan kitaplarında da aynen tekrarlamıştır; yani,
istinaf mahkemesi kurulması şartlarında, o makalesini yazdığı aradan geçen
onbeş yıla rağmen, ciddî hiçbir gelişmenin olmadığını bir defa daha tespit
etmiştir.
Sayın milletvekilleri, açıkladığım
sebeplerle, hukukî ve teknik altyapıdaki eksiklikler tamamlanmadan kurulacak
olan istinaf mahkemelerinin, mevcut yargı sistemindeki tıkanıklığı daha da
ileri boyutlara götüreceği düşüncesindeyim. Bu sebeple, tasarıya kişisel
anlamda karşı olduğumu beyan ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Şahsı adına son konuşma, Tekirdağ
Milletvekili Sayın Tevfik Ziyaeddin Akbulut'ta.
Buyurun Sayın Akbulut. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarı hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.
Efendim, bugün, Türkiye'deki yargılama
sisteminde çok önemli bir aşama olacak, yargıda çok önemli bir rahatlığı ve
hızlı adaleti getirecek bir tasarıyla karşınıza, hükümet, çıkmış bulunuyor.
Sayın Bakan "ben, bu tasarıyı reform olarak değerlendirmek
istemiyorum" dedi; ama, ben diyorum ki, Sayın Bakanım, siz, bunu bir
reform olarak değerlendirin, bu kadar mutevazı olmayın.
Sayın Bakanım, bu tasarıyla neler
getirildiğini ayrıntılı olarak bahsettiler. Ben, tekrarlardan kaçınarak, bir
idareci gözüyle, halkın içerisinden gelen bir devlet yöneticisi gözüyle bu
tasarıyı değerlendirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, AK Parti Hükümeti,
sessiz sakin, halkın yararına olan, her gün, vatandaşımızın bir kesimini
rahatlatacak önemli tasarılarla karşımıza geliyor. Dün, burada, gece geç
saatlerde, devlet memurlarını, emeklilerini, dul ve yetimlerini rahatlatacak,
hastane kapılarında, hastane kuyruklarında saatlerce beklemeyi önleyecek çok
önemli bir tasarıyı görüştük ve kanunlaştırdık. Özel kurumlarda, âdeta,
istediği her sağlık kuruluşunda -devlet ve özel kurumlarda- halkımızın, devlet
memurlarının ve emeklilerinin tedavî olabilmesinin yolunu açtık; bu, tedavi
hizmetlerinde, sağlık hizmetlerinde çok önemli bir gelişmedir.
Bugün de, hepimizin şikâyet ettiği, adlî
yargının açılış günlerinde, Sayın Yargıtay Başkanının, saatlerce, Türkiye'deki
yargı sisteminin ağır işlediği, Yargıtayın yükünün çok ağır olduğu, milyonlarca
davanın görüşülmekte olduğu, bu nedenle, hızlı işleyen bir yargılama sürecine
geçilmesi gerektiği yolunda sızlanmalarını hep duyarız. İşte, şimdi, bu
tasarıyla, gerçekten bu yönde, Türkiye'de tıkanmış olan Yargıtayın önünü
açacak, yargının önünü açacak önemli bir tasarıyla karşınızda bulunuyoruz.
Bugün, hemen hemen bütün ülkelerde,
Yargıtayın karşılığı olan yüksek mahkemeler, birer içtihat mahkemesi görevini
yapmakta, ilk derece mahkemelerince verilen kararların olaylara, kanuna ve
usule uygunluğunu denetlemekte; yani, istinaf, kanun yoluyla incelemesini
yapmakla görevli ikinci derece mahkemeler bulunmaktadır. Yargıtay ise, ilk
derece mahkemeleriyle kendi arasında süzgeç görevini yapacak bir ara mahkeme
bulunmadığı için, her iki görev, yani, hem içtihat yaratmak hem de istinafı
yürütmek durumunda kalmaktadır. Yargıtayın kendisinden beklenen içtihat
mahkemesi olma niteliğini kaybetmesi, iş yükünün çok artmış olması nedeniyle
zorlaşmıştır. Yargıtayın içtihat mahkemesi olma niteliğini koruması,
yargılamanın güvenli ve hızla sonuçlandırılması bakımından, istinaf, kanun
yoluyla incelemesini yapmak üzere bölge adliye mahkemelerinin kurulmasının bir
ihtiyaç haline geldiği, artık, herkes tarafından kabul edilmektedir.
Mahkemelerin verimli, etkili, süratli ve
güvenli çalışmalarını sağlamak ve denetim yargılamasını güçlendirmek üzere,
eskiyen ve yetersiz hükümler taşıyan 469 sayılı Kanunu yürürlükten kaldırarak,
bunun yerine, adlî yargı ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin
kuruluşunu, görevlerini ve yetkilerini düzenlemek amacıyla getirilen bu tasarı
fevkalade önem arz etmektedir.
Sayın milletvekilleri, benden önce değerli
konuşmacılar bahsettiler; bugün, Yargıtayın ilgili dairelerinin her birinin
onbinlerce davaya bakmak zorunda olduğunu, yılda toplam yarım milyonun üzerinde
davayla âdeta Yargıtayımızın tıkandığını söylediler. Dolayısıyla, işte bu
tasarı, bu konuları dikkate alarak, yargının bu konudaki sıkıntılarını aşmak
üzere, en azından, Yargıtayın iş yükünü yüzde 70 oranında azaltacak bir
uygulamayı getirmektedir. Hepimizin şikâyet ettiği, zamanında dağıtılmayan
adalet adalet değildir, geciken adalet adalet değildir. Adalet mülkün
temelidir; ama, adalet mülkün temeli nasıl olacaktır, vatandaşımız, en kısa
zamanda, zaman geçmeden, makul bir zamanda hakkını nasıl arayacaktır,
alacaktır?.. Dolayısıyla, adaletin tevzi edilmesinin, süratli olmasıyla,
devletin büyüklüğü, devletin halkına hizmet sunmasıyla doğru orantılı olması
mantığından hareketle, bu tasarı, bu alanda çok önemli bir reformdur, çok önemli
yenilikler getirmektedir. Bazı sayın konuşmacıların, ısrarla, bu tasarıya, bu
yeniliğe karşı çıkmasına, gerçekten, bir anlam veremiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bölge adliye
mahkemeleri, okuduğumuz, gördüğümüz kadarıyla, bütün Avrupa ülkelerinde var,
bütün çağdaş ülkelerde var ve bu, Yargıtayın gerçek fonksiyonunu ifa etmesi
açısından, her ülkede, bu tür mahkemeler görev yapıyor ve kararlar, ilgili
bölgesinde, ilgili coğrafî bölgede alınarak, süratle sonuçlandırılıyor.
Değerli arkadaşlarım, bir değerli
konuşmacı, sadece 8 yerde bu bölge idare mahkemelerinin kurulacağından
bahsetti. Sayın Bakan, gerçi, bu konuda gerekli cevabı verdiler; ama, ben de,
bir kez daha, bu konu üzerinde durmak isterim. Kanunun ilgili maddesinde, 8
yerde değil, Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulunun takdirine göre, iş yüküne
göre, ihtiyaç duyulan her yerde bu mahkemelerin kurulacağı esasa bağlanmıştır;
dolayısıyla, yüksek yargı, nerede tıkanma varsa, orasını açmak durumunda
hareket edecektir.
Kesinlikle, çok önemli ölçüde ve hızlı
yargı sistemine geçiş olarak değerlendireceğimiz bu yasa konusunda ortaya
konulan tereddütlere ve endişelere hiçbir mahal vermek istemiyorum; çünkü, her
halükârda, bu, vatandaşımızın, dava sahiplerinin yararı ve hızlı adaletin
Türkiye'de gelişmesi açısından çok büyük yararlar getirecektir.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda, bizim
partimiz AK Partinin, gerek seçim beyannamesinde gerek hükümet programında
gerek acil eylem planında ve gerekse seçim meydanlarında, Türkiye'deki adlî
yargının önünün açılması, hızlı adaletin tevzii yolunda ve aylarca, yıllarca
Yargıtayda bekleyen davaların bir an önce çözüme kavuşturulması konusunda
verdiğimiz sözler var. İşte, o sözlerden, yine, çok önemli birini bu tasarıyla
yerine getirmiş oluyoruz.
Ben, bu tasarıyı hazırlayarak, adlî
yargıyla ilgili çok önemli bir çalışmayı -halkımızın yararına, dava
sahiplerinin yararına ve adaletin tevzii yolunda çok önemli bir çalışmayı-
huzurlarımıza getiren hükümetimizi tebrik ediyorum. Bu konuda emeği geçen Sayın
Adalet Bakanımızı tebrik ediyorum.
Bu tasarının halkımıza, ülkemize,
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akbulut.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
ADLÎ YARGI
İLK DERECE MAHKEMELERİ İLE BÖLGE ADLİYE MAHKEME-LERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE
YETKİLERİ HAKKINDA KANUN TASARISI
BİRİNCİ KISIM
Genel Hükümler
Amaç ve kapsam
MADDE 1. - Bu Kanun, adlî yargı ilk derece
mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkilerini
düzenler.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde
kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
İlk derece mahkemeleri
MADDE 2. - Adlî yargı ilk derece
mahkemeleri, hukuk ve ceza mahkemeleridir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 2 nci madde
kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Bölge adliye mahkemeleri
MADDE 3. - Adlî yargı ikinci derece
mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ KISIM
Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri
BİRİNCİ BÖLÜM
Hukuk Mahkemeleri
Hukuk mahkemeleri
MADDE 4. - Hukuk mahkemeleri, sulh hukuk
ve asliye hukuk mahkemeleri ile özel kanunlarla kurulan diğer hukuk
mahkemeleridir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Hukuk mahkemelerinin kuruluşu
MADDE 5. - Hukuk mahkemeleri, her il
merkezi ile bölgelerin coğrafî durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak
belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü
alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur.
Sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemeleri tek
hâkimlidir.
Asliye ticaret mahkemesi kurulan yerlerde
bu mahkemede bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur ve mahkeme bir başkan ve
iki üye ile toplanır.
Özel kanunlarla kurulan diğer hukuk
mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin hükümler saklıdır.
İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde
hukuk mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler
numaralandırılır. Hukuk mahkemeleri arasında iş dağılımı yapılması ve iş
dağılımına ilişkin esaslar Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
Hukuk mahkemeleri bulundukları il veya
ilçenin adı ile anılır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Sayın Divan
Üyemizin, bundan sonraki sunumları yerinde oturarak yapmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Hukuk mahkemelerinin görevleri
MADDE 6. - Sulh hukuk mahkemeleri,
18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile diğer
kanunlarda belirtilen görevleri yerine getirir.
Asliye hukuk mahkemeleri, sulh hukuk
mahkemelerinin görevleri dışında kalan ve özel hukuk ilişkilerinden doğan her
türlü dava ve işler ile kanunların verdiği diğer dava ve işlere bakar.
Özel kanunlarla kurulan hukuk
mahkemelerinin görevleri saklıdır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Hukuk mahkemelerinin yargı çevresi
MADDE 7. - Hukuk mahkemelerinin yargı
çevresi, bulundukları il merkezi ve ilçeler ile bunlara adlî yönden bağlanan
ilçelerin idarî sınırlarıdır.
Büyükşehir belediyesi bulunan illerde,
büyükşehir belediyesi sınırları içindeki il ve ilçelerin adı ile anılan sulh veya
asliye hukuk mahkemelerinin yargı çevresi, il ve ilçe sınırlarına bakılmaksızın
Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca
belirlenir.
Coğrafî durum ve iş yoğunluğu göz önünde
tutularak bir hukuk mahkemesinin kaldırılmasına veya yargı çevresinin
değiştirilmesine, özel kanunlarında yargı çevresi belirtilmemiş olan hukuk
mahkemelerinin yargı çevresinin belirlenmesine, Adalet Bakanlığının önerisi
üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Ceza Mahkemeleri
Ceza mahkemeleri
MADDE 8. - Ceza mahkemeleri, sulh ceza,
asliye ceza ve ağır ceza mahkemeleri ile özel kanunlarla kurulan diğer ceza
mahkemeleridir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
Ceza mahkemelerinin kuruluşu
MADDE 9. - Ceza mahkemeleri, her il
merkezi ile bölgelerin coğrafî durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak
belirlenen ilçelerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü
alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur.
Sulh ceza ve asliye ceza mahkemeleri tek
hâkimlidir.
Ağır ceza mahkemesinde bir başkan ile
yeteri kadar üye bulunur. Bu mahkeme bir başkan ve iki üye ile toplanır.
Özel kanunlarla kurulan diğer ceza
mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin hükümler saklıdır.
İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde ceza
mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler
numaralandırılır.
Ceza mahkemeleri bulundukları il veya
ilçenin adı ile anılır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
Sulh ceza mahkemesinin görevi
MADDE 10. - Kanunların ayrıca görevli
kıldığı hâller saklı kalmak üzere, iki yıla kadar (iki yıl dahil) hürriyeti
bağlayıcı cezalar ve bunlara bağlı para cezaları ile fer'î cezalara, bağımsız
olarak hükmedilecek her türlü para cezalarına ve tedbirlere ilişkin hükümlerin
uygulanması, sulh ceza mahkemelerinin görevi içindedir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
Asliye ceza mahkemesinin görevi
MADDE 11. - Kanunların ayrıca görevli
kıldığı hâller saklı kalmak üzere, sulh ceza ve ağır ceza mahkemelerinin
görevleri dışında kalan dava ve işlere asliye ceza mahkemelerince bakılır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
Ağır ceza mahkemesinin görevi
MADDE 12. - Kanunların ayrıca görevli
kıldığı hâller saklı kalmak üzere, idam, ağır hapis ve on yıldan fazla hapis
cezalarını gerektiren cürümlerle ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza
mahkemeleri görevlidir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
Diğer ceza mahkemelerinin görevleri
MADDE 13. - Diğer ceza mahkemeleri, özel
kanunlarla belirlenen dava ve işleri görür.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
Mahkemenin görevinin belirlenmesi
MADDE 14. - Mahkemelerin görevlerinin
belirlenmesinde ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler gözetilmeksizin kanunda
yer alan suçun cezasının üst sınırı göz önünde bulundurulur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
Ceza mahkemelerinin yargı çevresi
MADDE 15. - Ceza mahkemelerinin yargı
çevresi, bulundukları il merkezi ve ilçeler ile bunlara adlî yönden bağlanan
ilçelerin idarî sınırlarıdır.
Ağır ceza mahkemeleri ile büyükşehir
belediyesi bulunan illerde, büyükşehir belediyesi sınırları içerisindeki il ve
ilçenin adı ile anılan sulh veya asliye ceza mahkemelerinin yargı çevresi, il
veya ilçe sınırlarına bakılmaksızın Adalet Bakanlığının önerisi üzerine
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenir.
Coğrafî durum ve iş yoğunluğu göz önünde
tutularak bir ceza mahkemesinin kaldırılmasına veya yargı çevresinin
değiştirilmesine, özel kanunlarında yargı çevresi belirtilmemiş olan diğer ceza
mahkemelerinin yargı çevresinin belirlenmesine, Adalet Bakanlığının önerisi
üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Cumhuriyet Başsavcılığı
Cumhuriyet başsavcılığının kuruluşu
MADDE 16. - Mahkeme kuruluşu bulunan her
il merkezi ve ilçede o il veya ilçenin adı ile anılan bir Cumhuriyet
başsavcılığı kurulur.
Cumhuriyet başsavcılığında, bir Cumhuriyet
başsavcısı ve yeteri kadar Cumhuriyet savcısı bulunur. Gerekli görülen yerlerde
Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
kararıyla bir veya birden fazla Cumhuriyet başsavcıvekili atanır.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
Cumhuriyet başsavcılığının görevleri
MADDE 17. - Cumhuriyet başsavcılığının
görevleri şunlardır:
1. Kamu davasının açılmasına yer olup
olmadığına karar vermek üzere soruşturma yapmak veya yaptırmak,
2. Kanun hükümlerine göre, yargılama
faaliyetlerini kamu adına izlemek, bunlara katılmak ve gerektiğinde kanun
yollarına başvurmak,
3. Kesinleşen mahkeme kararlarının yerine
getirilmesi ile ilgili işlemleri yapmak ve izlemek,
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri
yapmak.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum:
Cumhuriyet başsavcısının görevleri
MADDE 18. - Cumhuriyet başsavcısının
görevleri şunlardır:
1. Cumhuriyet başsavcılığını temsil etmek,
2. Başsavcılığın verimli, uyumlu ve
düzenli bir şekilde çalışmasını sağlamak, iş bölümünü yapmak,
3. Gerektiğinde adlî göreve ilişkin
işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak,
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri
yapmak.
Ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet
başsavcısının; ağır ceza mahkemesinin yargı çevresinde görevli Cumhuriyet
başsavcıları, Cumhuriyet başsavcıvekilleri, Cumhuriyet savcıları ile bağlı
birimler üzerinde gözetim ve denetim yetkisi vardır.
Asliye ceza mahkemesi Cumhuriyet
başsavcısının o yer yargı çevresinde görevli Cumhuriyet savcıları ile bağlı
birimler üzerinde gözetim ve denetim yetkisi vardır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
Cumhuriyet başsavcıvekilinin görevleri
MADDE 19. - Cumhuriyet başsavcıvekilinin
görevleri şunlardır:
1. Cumhuriyet başsavcısının verdiği
görevleri yerine getirmek,
2. Cumhuriyet savcılarının adlî ve idarî
görevlerine ilişkin işlemlerini inceleyip Cumhuriyet başsavcısına bilgi vermek,
3. Gerektiğinde adlî göreve ilişkin
işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak,
4. Cumhuriyet başsavcısının yokluğunda ona
vekâlet etmek.
Aynı yerde görev yapan birden çok
Cumhuriyet başsavcıvekili bulunduğunda, Cumhuriyet başsavcısına vekâlet edecek
olanı Cumhuriyet başsavcısı belirler.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
20 nci maddeyi okutuyorum:
Cumhuriyet savcısının görevleri
MADDE 20. - Cumhuriyet savcısının
görevleri şunlardır:
1. Adlî göreve ilişkin işlemleri yapmak,
duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak,
2. Cumhuriyet başsavcısı tarafından
verilen adlî ve idarî görevleri yerine getirmek,
3. Gerektiğinde Cumhuriyet başsavcısına
vekâlet etmek,
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri
yapmak.
Aynı yerde görev yapan Cumhuriyet
başsavcıvekili bulunmadığında, Cumhuriyet başsavcısına vekâlet edecek olanı
Cumhuriyet başsavcısı belirler.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
21 inci maddeyi okutuyorum:
Cumhuriyet savcılarının yetkisi
MADDE 21. - Cumhuriyet savcıları,
bulundukları il merkezi veya ilçenin idarî sınırları ile bunlara adlî yönden
bağlanan ilçelerin idarî sınırları içerisinde yetkilidirler.
Ağır ceza mahkemesi ile özel kanunlarla
kurulan diğer ceza mahkemelerinin yargı çevresinde yer alan Cumhuriyet
başsavcılıkları, yetki alanları içerisinde yürüttükleri bu mahkemelerin
görevine giren suçlarla ilgili soruşturmaları yapar ve ivedi, zorunlu işlerin
tamamlanmasından sonra düşünce yazısına soruşturma evrakını ekleyip ağır ceza
mahkemesi veya özel kanunlarla kurulan diğer ceza mahkemelerinin Cumhuriyet
başsavcılığına gönderirler.
Büyükşehir belediye sınırları içerisinde
bulunan Cumhuriyet başsavcıları, bu yer ceza mahkemelerinin yargı çevresinde
yetkilidir. Ancak, büyükşehir belediye sınırları içerisinde yer alan ağır ceza
mahkemeleri ile özel kanunlarla kurulan diğer ceza mahkemelerinin görevine
giren işlerde yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.
Cumhuriyet savcıları gecikmesinde sakınca
bulunan veya olayın özelliğinin gerektirdiği hâllerde, yer aldıkları veya
görevli oldukları Cumhuriyet başsavcılıklarının yetki sınırları ile bağlı
olmaksızın keşif ve diğer soruşturma işlemlerini yapmaya yetkilidirler.
Diğer kanunların Cumhuriyet savcılarının
yetkisine ilişkin hükümleri saklıdır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
22 nci maddeyi okutuyorum:
Duruşmalarda Cumhuriyet başsavcılığını
temsil
MADDE 22. - Kanunlarda Cumhuriyet
savcılığının görev yapacağı belirtilen mahkemelerdeki duruşmalara, Cumhuriyet
başsavcısı, görevlendireceği Cumhuriyet başsavcıvekili veya Cumhuriyet savcısı
katılır. Gerektiğinde duruşmalara birden çok Cumhuriyet savcısı katılabilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
23 üncü maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Ortak Hükümler
Adlî yargı ilk derece mahkemesi adalet
komisyonu
MADDE 23. - Ağır ceza mahkemelerinin
bulunduğu yargı çevresinde görev yapmak üzere bir adlî yargı ilk derece
mahkemesi adalet komisyonu kurulur. Bu komisyonun kuruluş şekli, görev ve
yetkileri hakkında 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanununun 113 ilâ 115 inci maddeleri uygulanır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
24 üncü maddeyi okutuyorum:
Müdürlükler
MADDE 24. - Her mahkemede bir yazı işleri
müdürlüğü kurulur.
Her Cumhuriyet başsavcılığında, yazı
işleri müdürlüğü ile Adalet Bakanlığınca gerekli görülen yerlerde ayrıca idarî,
malî ve teknik işlerle ilgili müdürlükler kurulur.
Her müdürlükte bir müdür ile yeterli
sayıda memur bulunur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
25 inci maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ KISIM
Bölge Adliye Mahkemeleri
BİRİNCİ BÖLÜM
Kuruluş
Kuruluş
MADDE 25. - Bölge adliye mahkemeleri,
bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen
yerlerde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet
Bakanlığınca kurulur.
Bölge adliye mahkemelerinin yargı çevrelerinin
belirlenmesine, değiştirilmesine veya bu mahkemelerin kaldırılmasına Adalet
Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar
verilir.
Birinci ve ikinci fıkra gereğince alınacak
kararlar, Resmî Gazetede yayımlanır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun
Tasarısının 25 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyete saygılarımı
sunarım.
Günümüzde, yargı sistemimiz, karşı karşıya
olduğu iş yükü, yargıç, savcı ve adlî personelin sorunlarının yeterince
çözülememiş olması, adliyelerimizdeki maddî imkânsızlıklar nedeniyle tıkanma
noktasına gelmiştir. Hukuk ve ceza davaları aylarca, hatta yıllarca uzayarak,
taraflar için büyük zararlara neden olmakta, devletin saygınlığı azalmaktadır.
Geciken adalet adalet olamaz anlayışı, tam anlamıyla bugünkü anlayışı
yansıtmaktadır. İşte, tüm bu sorunların çözümünde önerilen bir yol olarak,
bölge adliye mahkemeleri gündeme gelmiş ve tasarı olarak hazırlanarak Meclise
sunulmuştur.
Ancak, ülkemizde, bölge adliye
mahkemelerinin kuruluşuyla ilgili iki farklı grup görüş bulunmaktadır.
Bunlardan birinci gruptakiler, bölge adliye mahkemelerinin kurulması
gerektiğini savunmakta, gerekçe olarak, bölge adliye mahkemelerinde tecrübeli
hâkimler görev alacaktır, Yargıtayın iş yükü azalacaktır, olay iki mahkeme
tarafından değerlendirilmiş olacağından, kararlar daha adaletli olacaktır, gibi
görüşler ileri sürmektedirler. İkinci gruptakiler ise, aynı davaya ikinci kez
bakılacağını, davaların uzayacağını, delillerin ikinci kez üst mahkemede
değerlendirilinceye kadar özelliğini yitirip kaybolabileceğini, tarafların üst
mahkemeye davayı götürmek için üst mahkemenin bulunduğu yere gitmekte zorluk
çekebilecekleri görüşlerini belirterek, bölge adliye mahkemelerinin kurulmasına
gerek olmadığını savunmaktadırlar. Şüphesiz, her iki grubun da görüşlerinde
kendi mantıkları açısından bir tutarlılık bulunmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bölge adliye mahkemelerinin yeniden kurulmasına
esasen karşı değiliz; ancak, bölge adliye mahkemeleri yargının hızlandırılması
ve adaletin gerçekleştirilmesi için en son etkendir. Nicelik bakımından
mahkemelerin fiziksel sorunlarını ve ihtiyaçlarını çözmeden, nitelik bakımından
yeteri kadar yargıç, savcı, yazı işleri müdürü ve zabıt kâtibi yönünden
iyileştirilmeden, davaların çabuk, basit ve ucuz bir şekilde sonuçlandırılması
için gerekli tedbirleri almadan, bölge adliye mahkemelerinin kuruluşuyla
yargının sorunlarını çözmeye çalışmak, olayı çok basite almaktır.
Yargının en önemli sorunlarından birisi,
yeterli, nitelikli yargıç, savcı ve adlî personel noksanlığıdır. Bu noksanlığı
gidermek için yeni hukuk fakülteleri açmak da çözüm değildir. Bir dekan, bir
fakülte anlayışıyla, âdeta, lise açar gibi hukuk fakültesi açmak, sorunu
gidereceğine, iyice çıkmaza sokmuştur. Hukukçularımızın dört yıllık iyi bir
eğitimden sonra, hâkim ve savcılık için başvuracakları sınavdan sonra
kazananların, iki yıllık bir yüksek lisans eğitimine tabi tutulması ve ondan
sonra staj programına dahil edilmesi gerekir. Yine, mahkemelere alınacak adlî
personelin, öncelikle, adalet yüksekokulu mezunlarından alınması gereklidir;
ancak, bu nitelikli personele de, insanca yaşayabileceği bir ücret vererek,
ekonomik durumlarını iyileştirerek, karar verirken, maddî sorunların etkisinden
uzak, kendi vicdanlarına göre karar verebilmelerini sağlamalıyız.
İşte, böyle bir ortamla, yargıçlık ve
savcılık mesleğini bir cazibe merkezi haline getirerek, en iyi hukukçuların bu
mesleklere girmelerini özendirmeliyiz.
Günümüzde okullarını en iyi şekilde
bitiren hukukçuların çoğu, ilk tercih olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulu, Sermaye Piyasası Kurulu, Merkez Bankası gibi olanakları fazla olan
kurumlara yönelmekte; bu kurumlara giremezse, avukatlık bürosu açmaya
çalışmakta ve en son olarak da, kendisine bu alanlarda yer bulamazsa, yargıçlık
ve savcılığa yönelmektedir.
Mahkemelerimizi nitelikli hâkim, savcı ve
personelle donattıktan sonra adlî kolluk sistemini bir an önce kurarak, adlî
kolluğu yargının hizmetine sunmalıyız. Böylece, yargının, kanıtlara ulaşmasını
ve sanıkları, tanıkları daha kolay temin ederek, adaleti daha hızlı bir şekilde
gerçekleştirmesini sağlamalıyız. Yargı, günümüzde, sanık olan polis memurlarını
bile adliyeye getirerek yargılamakta güçlük çekmektedir. Sanığın veya tanığın
bulunup yargıya getirilmesi, tümüyle idarenin keyfine kalmıştır.
Yargı sistemimiz, nitelikli personelin
yanı sıra, bina, araç, gereç ve diğer donanımlar yönünden de büyük perişanlık
içindedir; gelişen teknolojiden yeteri kadar faydalanamamaktadır. Ülkemizde
yargıç güvencesi de yeterli değildir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
Başkanı Adalet Bakanı olup, Bakanlık Müsteşarı ise Kurulun tabiî üyesidir.
Kurulun, bağımsız binasının, personelinin ve sekretaryasının olmaması
nedeniyle, bu işler, Adalet Bakanlığı personel dairesince yürütülmekte olup,
yargı bağımsızlığı açısından ciddî sakıncalar yaratmaktadır. Keza, hâkimler ve
savcılar hakkındaki inceleme ve soruşturma yetkisi de, Adalet Bakanının
izniyle, bakanlık müfettişlerine veya kıdemli bir hâkim veya savcıya
verildiğinden, yürütmenin yargı üzerindeki baskısı daha açık olarak
görülmektedir. Hükümetler, maalesef, bu sorunların çözümünde gerekli çabayı da
göstermemektedirler.
2003 yılı bütçesinde Adalet Bakanlığına
ayrılan pay, maalesef, yüzde 1'den daha azdır. Bu bütçeyle, ne nitelikli
personel temin etmek ne de adliyeleri nicelik olarak iyileştirmek mümkündür.
Böyle olunca da, bölge adliye mahkemelerini bir kurtuluş gibi görerek yargının
sorunlarının bu şekilde giderileceğini düşünmek çözüm değildir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
tasarı kanunlaştığında, yargının sorunları çözülmeyecek, bilakis, karmaşıklaşacak
ve artacaktır. Tasarıdaki kadro talebine göre nitelikli 950 yargıç ve savcıyı
ilk derece mahkemelerinden alarak bölge adliye mahkemelerinde
görevlendirdiğimizde, ilk derece mahkemelerini çalışamaz hale getirmiş
olacağız. Ülkemiz, çok geniş bir coğrafyaya sahiptir; bu coğrafya üzerinde
kurulmuş olan ilk derece mahkemelerinin kararlarını, on, onbeş yerde kurulacak
olan bölge adliye mahkemelerine götürdüğümüzde, tarafların, davalarını takipte
ne büyük güçlüklerle karşılaşacaklarını; maddî olayları da değerlendirecek olan
bölge adliye mahkemelerinin karşılaşacakları güçlükleri düşünmeliyiz.
Adıyaman'ın bir ilçesindeki vatandaşın, Malatya'da kurulacak bir bölge adliye
mahkemesinde davasını nasıl takip edebileceğini veya Malatya'daki bölge adliye
mahkemesinin Adıyaman'daki kanıtları değerlendirmek için katlanacağı güçlükleri
dikkate almalıyız.
Şu anda, pek çok yerde, pasajlarda,
belediye binalarında hizmet veren adliyelerle bu işi yürütmeye çalışan idare,
mevcut bütçeyle bölge adliye mahkemelerinin, personel, bina, araç, gereç,
mefruşat gibi giderlerini nasıl karşılayacaktır?! Gelişmiş ülkelerde bölge
adliye mahkemeleri vardır; öyleyse, biz de kuralım yaklaşımı, doğru ve yerinde
bir yaklaşım değildir. Bu mahkemeler kurulacaksa, öncelikle, altyapısı eksiksiz
hazırlanmalıdır.
Tüm bu düşüncelerle, bu aşamada, bölge
adliye mahkemelerinin kuruluşuna karşı olmamız nedeniyle, gerek bu maddeye
gerekse tasarının tümüne olumsuz oy kullanacağımızı bildirir, şahsım ve
Grubumuz adına saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıç.
Şahsı adına, Niğde Milletvekili Sayın
Orhan Eraslan; buyurun.
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; görüşülmekte olan yasa
tasarısının 25 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, konu, takdir
edersiniz ki, oldukça teknik bir konu ve teknik olduğu için de kimileri
tarafından çok anlaşılamayan, dolayısıyla, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi
olan; işte, bizimkiler öyle yapıyor, biz de öyle yapalım mantalitesiyle
yaklaşılacak bir konu değil. Biz, Adalet Komisyonunda -Sayın Bakan da biliyor,
Sayın Komisyon Başkanı da biliyor- meseleleri tezekkür ederken, müzakere
ederken siyasî kimliklerimizi bir kenara koyarak, hukukçu olduğumuzu düşünerek
tezekkür ediyoruz, bu ülkenin hukuka ihtiyacının olduğunu düşünerek
görüşlerimizi bildiriyoruz, siyasî kimliklerimizle görüşme yapmıyoruz. Öncelikle,
yöntem olarak bunu benimsemediğimizi belirtmek istiyorum. Bu itibarla, teknik
konularda, teknik açıklamaların arkasından, kimi arkadaşların, bunu bizim
partimiz yapıyor, aliyyülâla yapıyor, işte, bu reform ne kelime, büyük şeylerdir
filan diye bir açıklama yapıp, yapılan açıklamayı anlamayıp ya da anlamadığı
halde, anlaşılmasının önüne böyle bir engel çıkarmasını doğru bulmuyorum,
amacım, polemik yapmak da değil.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, hukuk
doktrininde istinaf tartışmalı. Türkiye'de bu konuyla ilgili usul hocalarının
bir kısmı istinafın yanında yer alıyor, bir kısmı istinafa karşı yer alıyor.
İstinafın yanında yer alanların içinde sağcısı da var, solcusu da var;
karşısında olanların içinde de sağcısı da var, solcusu da var; yani, mesele,
siyasî bir mesele değil; dünyada tartışmalı bu konu, uygulamada tartışmalı;
Yargıtayımızın birkısım daireleri, birkısım hâkimleri istinaf olmalı diyor, bir
kısmı olmamalı diyor. Bu itibarla biz, mümkün olduğu kadar objektif ve teknik
bir açıklama yapmaya çalıştık. Şimdi, bunu, reform bulabilirsiniz, başka bir
şey bulabilirsiniz; ama, teknik bir konuda, bir teknisyenin -hasbelkader,
izniniz olursa kendim için söylüyorum- meslek erbabının açıkladığını dikkate
almak durumundasınız.
Sayın Bakan öyle bir sıfat kullanmadı,
kimi arkadaşların açıklaması gibi, açıklamamızı keenlemyekün saymadı. Bırakın
Sayın Bakanı da bir kenara, bu işin Türkiye'de erbabı, ustası sayılan Sayın
Prof. Dr. Feridun Yenisey'le de altkomisyonda biz bu konuyu tartıştık. Ben,
istinaf mahkemeleriyle ilgili kanun tasarısının altkomisyon üyesiyim, emeğim
var orada, katkım var, yazdırdığım yerler var; altkomisyon Başkanı Sayın Hakkı
Köylü biliyor. "İstinaf Feridun" adıyla bilinen Yenisey onu diyemedi
"ben bu mahzurların hepsini görmemiştim, bir tartışsak" dedi, netice
itibariyle; ama, burada, kimi arkadaşlarımız, meseleyi çok ucuz bir noktaya
getirdi.
Değerli arkadaşlarım, ben, 8 rakamını
hayalî uydurmadım. Israrla Adalet Bakanlığından sordum, ilk etapta kurmayı
düşündüğünüz kaç mahkeme var?.. Bu, Türkiye için çok önemli; çünkü, bölge adliye
mahkemesi denilen istinaf mahkemelerine, içtihat görevi de verildi, benim tüm
karşı çıkmama rağmen. Sadece vaka denetimi değil, içtihat denetimi yapma görevi
de verildi. Bunun önemi şu: Arkadaşlarım, ulusal egemenlik için Parlamento
kadar önemli şeylerden biri de yargıdır. Millî bütünlüğü sağlayan unsurlardan
biri yargıdır. 8 ayrı içtihat mahkemesi ya da bilmem kaç ayrı içtihat
mahkemesinin yargı içtihadında bulunması, ulusal bütünlüğe zarar verir
kaygısını, endişesini taşıyorum; bunu, tüm bilim adamları taşıyor, tüm sorumlu
mevkideki, hukuku bilen insanlar taşıyor. Bu, ciddî bir konu. 8 dediler, ben
"100 olsun; 8 olmaz, en az 100 olsun" diye ısrarda bulundum. 100'den
azı, az. 100'ü kuramayacaklarını, ellerinde böyle bir imkânın olmadığını
söyledi; doğru da. Biliyorum Adalet Bakanlığının imkânını. Sayın Bakan, her ne
kadar, Adalet Bakanlığına, hükümetlerinin iyi imkân sağladığını söylese de, bu,
onbinde 71'dir bütçe içerisinde ve cumhuriyet tarihinin en düşük adalet bütçesidir.
Daha önce, trafik mahkemeleri, çocuk mahkemeleri, aile mahkemeleri gibi
mahkemelerin kurulmasıyla ilgili çıkarılmış yasalar var; hiçbirinin mahkemesi
kurulamadı. Öyle kolay değil istenilen yerde istinaf mahkemesi kurmak. Orada lazım,
pat, kur; burada lazım, pat, kur! Çadır mı kuruyorsun?! Bu, ciddî bir konu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan, toparlar mısınız.
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bir de,
karıştırılan nokta şudur: İstinaf, yargıyı hızlandırmaz. Adil yargılamanın
unsuru olarak görülebilir; ama, yeniden yargılıyor; hızlandırır mı?! Mahkemede
yargılıyorsunuz, şahidi dinlettiriyorsunuz, keşfi yaptırıyorsunuz; bir de bölge
mahkemesine!.. Diyelim, Kars'ın Digor'unda yargılama yapılıyor, aynı şahitlerle
aynı belgelerle bir de Erzurum istinaf mahkemesinde yargılanıyor. Bunun neresi
hızlandıracak?! Makul sürede olabilirse taraftarız; ama, makul süreyi kaçırır
Türkiye'de; o endişeyi taşıyoruz. Türkiye'de bunun teknik altyapısı yok,
yetersizlikler var.
Ayrıca, Sayın Bakanın "hâkim eksik
değil" görüşüne de katılmıyoruz. Fransa, aşağı yukarı bizimle aynı nüfusa
sahip bir ülke, coğrafyası biraz küçük, Fransa'da, adlî yargıda 35 000 yargıç
var. Bizde, adlî yargıda, bu rakam, henüz 10 000'i bulmadı. O zaman, bir
eksiklik var. Bir hâkim, günde 50 davaya, 60 davaya bakmak zorunda kalıyorsa,
ne derece sağlıklı karar verir?! Bunlar, Türkiye'nin gerçekleri. Bunu,
sağcısıyla, solcusuyla üzüntüyle yaşıyoruz. Biz istemez miyiz adaletin başarılı
olmasını?! Kimse bundan siyasî rant elde etmez; ama, burada bir şey
konuşuyoruz; siyasetçi, topluma konuştuğunun yanı sıra, tutanaklara da konuşur.
Bir gün tutanaklar önüne çıkarılır, konulur "böyle demiştin" diye.
Tutanaklara da konuşur... Bu, sorumluluğun gereğidir.
Şimdi, kimi arkadaşlarımız istinaf
mahkemelerinin kuruluşunu bu kadar seviyorsa, adliye bayramı ilan edebilirler,
öyle bir kanun teklifi de verebilirler; bence mahzuru yok, hatta, doğacak
torunlarına "istinaf" adı vermelerinde de mahzur yok; ama, hamaset
başka, adalet başka, arkadaşlar. Sonuçta, yara alacak, Türk adaleti, Türk yargı
sistemi; ama, biz yara alsın istemiyoruz, bunun çabası içerisindeyiz. Biz
diyoruz ki, öyle bir noktaya getirelim ki, optimum bir noktada yargılama
yapalım; optimum ve makul bir sürede yargılama bitsin; ama, derecattan da
geçsin, adil de olsun, kontrolü de olsun; doğru. Bunun için, Türkiye'de öteden
beri bulunan genişletilmiş temyiz sistemiyle Yargıtay; doğru. Yargıtay hâkimleri
de rahatsız, iş yükü var diyorlar. Peki, istinaf mahkemeleri kurulunca sihirli
değnek mi dokunacak da bu iş yükü dağılacak; aynı sayıda dava, bu defa, istinaf
mahkemelerine gidecek; hatta, artarak gidecek. Demek istediğim bu.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de yargının
başka sorunları var. Adalet reformundan önce -Sayın Bakan da biliyor ki- adliye
reformuna ihtiyaç var. Paraya ihtiyaç var arkadaşlar. Laf etmeyelim; gelecek
sene, bütçede, Adalet Bakanlığının payını yüzde 2,5 koyalım; ben de sizinle
beraber olacağım.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
26 ncı maddeyi okutuyorum:
Bölge adliye mahkemelerinin oluşumu
MADDE 26. - Bölge adliye mahkemeleri,
başkanlık, başkanlar kurulu, daireler, bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcılığı, bölge adliye mahkemesi adalet komisyonu ve müdürlüklerden oluşur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasalar, bir toplumda, kişilerin
birbirleriyle veya kurumlarla, kurumların birbirleriyle veya kişilerle
aralarındaki ilişkiyi düzenleyen, bunları bir düzene koyan kurallar bütünüdür.
Böylesine önemli görevi, işlevi olan bir kurallar bütününün amacına ulaşması
için de, mutlak surette, altyapısının hazırlanması lazım. Siz, herhangi bir
kurum hakkında yasa çıkaracağınız zaman, o kurumu ilgilendiren tüm kesimlerle
irtibat halinde olmalısınız, onlarla görüş alışverişinde bulunmalısınız ve
toplumun tümünü ilgilendiren bir yasayı toplumun önüne koymalısınız. Büyük
Millet Meclisinin görevi de, ihtilaf yaratacak bir tarz değil; tam aksine,
toplumun bütününü kavrayacak bir yasayı, toplumun huzuruna, toplumun önüne
getirmektir.
Şimdi, bu tasarı hazırlanırken,
barolardan, adliyelerden, hâkim ve savcılardan herhangi bir görüş alınıp
alınmadığı konusunda, bilemiyorum, Sayın Bakan, herhalde bu konuda gerekli
çalışmaları yapmışlardır; umarım, ciddî bir altyapı hazırlığı da yapılmıştır;
ancak, bu yapılmadan -sadece bu konuda değil, teklif edilen tüm tasarılarla
ilgili olarak söylüyorum- hazırlanmadan, altyapısı oluşturulmadan önümüze
getirilecek olan veya Meclisten çıkarılması sağlanacak olan bir yasanın, düzeni
sağlamaktan çok, düzene zarar vereceği konusunda kuşkularımız var.
Değerli arkadaşlarım, istinaf mahkemeleri
-tasarıdaki adıyla bölge adliye mahkemeleri- kurulsun; kurulsun da, bunun nasıl
çalışacağı konusunda yeterli bir araştırmanın yapılmadığını düşünüyoruz.
Şimdi, bakın, bir mahkeme, çalışmayacaksa,
görev yapmayacaksa, uygulamada bekleneni vermeyecekse, kurulmasında hiç fayda
yoktur. Sen nereden biliyorsun görev yapmayacağını, yarar sağlamayacağını; ben
görüyorum. Çocuk mahkemeleri kuruldu, trafik mahkemeleri kuruldu, aile
mahkemeleri kuruldu; ama, öyle sanıyorum ki, şu anda, yasaya uygun işlevleri
yerine getirdiklerini söylemek çok zor. Bunu, bütün toplum, adliyesiyle,
barosuyla, hukukçularıyla, vatandaşıyla görüyor, izliyor.
Bölge adliye mahkemesini kuracaksınız.
Hâkim ve savcı var mı; yok. Yazı işleri müdürü var mı; yok. Siz, gidin, bakın,
benim seçim bölgemde, bütün ilçelerde, herkes, bizden, yazı işleri müdürü,
yazman, kâtip, hizmetli talebinde bulunuyor. Şu anda mevcut adliye
mahkemelerinde bu açıklar var. Yazman var mı; yok. Binası, aracı gereci, odası
var mı; yok. Ödeneği var mı; bütçeden yeterli pay ayrılıyor mu; o da yok.
Sayın Bakanım, geçenlerde, bu konuda,
gerçekten bizim de katıldığımız çok güzel şeyler söyledi. Eğer, bir ülkede,
adalete yatırım yapılmıyorsa, o ülkede, yolsuzluklar da olur, rüşvet de olur ve
bu ülke fakirleşir de. Temel mesele bu. Bunu sağlamadan, bölge adliye
mahkemeleri, istinaf mahkemeleri hiçbir işe yaramaz; öncelikle, bu sorunu
çözeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, mesele nedir; hukuk
devletini, hukukun üstünlüğü prensibini yerli yerine oturtamazsanız
-istediğiniz kadar mahkeme kurun, istediğiniz kadar yargıda reform yapmaya
çalışın- istediğiniz amaca ulaşmanız çok zordur.
Yine, Sayın Bakanın bir cümlesini
okuyorum: "Kişiler, ihtilaflarını, yargıya götürmek yerine mafyaya
götürüyorsa, o ülkede, istediğiniz kadar mahkeme kurabilirsiniz." Önemli
olan, vatandaşın, göğsü açık, alnı açık biçimde, göğsünü gere gere, güvenerek
yargıya gitmesidir. Bu sorunu çözerseniz, yeni mahkemelere veya reform adı
altında, yenilik adı altında sunulacak birtakım mahkemelerin kurulmasına gerek
de kalmaz diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, vatandaşın adalete
saygısını sağlamak zorundasınız. Vatandaşın adalete saygısı nasıl sağlanır: Her
şeyden önce, vergisini zamanında ödeyen insanları cezalandırmayacaksınız. Zor
şartlar altında geçimini sağlamaya çalışan esnaf, memur, işçi, köylü geçim
sıkıntısı çekerken, üstüne üstlük, bir de ekvergi koymayacaksınız. Çifte
standart uygulamayacaksınız. Bunu yaparsanız, adalete güveni sağlarsınız, yeni
mahkemelere de gerek kalmaz.
Değerli arkadaşlarım, soygunu, vurgunu
önlemeden, hukuka saygıyı sağlamak mümkün değildir. Şu anda yapılacak tek şey,
vatandaşın adalete, hukuka güvenmesini sağlamak. Eğer vatandaş, bankalardan
hortumlanan paranın geri gelmesini görmüyorsa, hukuka güvenmez, siyasî iktidara
güvenmez. Bunu sağlayacaksınız; bunu sağlarsanız ancak, gerçekten reform
niteliğinde birtakım adımlar atmış olursunuz. Yine, milletvekili
dokunulmazlığını ve bakanlık dokunulmazlıklarını sınırlandırırsanız ancak,
ciddî bir reform yapmış olursunuz. Bunları sağlamadan, istediğiniz kadar
mahkeme kurun, sorunu çözemezsiniz; hukuka saygıyı, adalete saygıyı, hukukun
üstünlüğü prensibini hayata geçiremezsiniz. Bunları yapmak lazım; bunları
yapmadan, sorunun çözülmesi mümkün değildir. Hele hele, vicdan ile cüzdan
arasındaki sorunu çözeceksiniz. Bütün mesele bu; vicdan ile cüzdan arasındaki
sorunu çözeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, hukuka saygıyı,
adalete inanmayı sağlayacaksınız ve vatandaşın, hakkını başka yerde aramasını
önleyeceksiniz. Bu, çok önemli bir tez, gerçekten. Bakın, aynen okuyorum:
"Bu ülkede her şey, yapanın yanında kâr kalıyorsa, vatandaşın adalete ve
hukuka güveni kalmaz. Türkiye soyuluyor, hukuk bir şey yapamıyor, Türkiye göz
göre göre fakirleştiriliyorsa, düşünmek lazım." Gerçekten, Sayın Bakanım,
düşünmek lazım.
İşte, şimdi, siyasî iktidarın yapması
gereken, bu sözlere tercüman olmaktır, bunları yerine getirmektir. Öyle
sanıyorum ki, bu konuda gerekli adımlar bir an evvel atılacaktır. Siyasî
iktidarı kullananlar, yargılama aşamasında milletvekili dokunulmazlığı zırhına
bürünmeye çalışırlarsa ve bürünürlerse, siz, yolsuzlukları da önleyemezsiniz,
fakirleşmeyi de önleyemezsiniz. Umarım, bundan sonra, bu konuda önemli adımlar
atılır ve Türkiye'de vatandaş, hak ettiği yaşam biçimine kavuşur, hukukun
üstünlüğüne, hukuk devleti anlayışına saygı gösterir ve güven içinde bu ülkede
yaşamaya devam eder.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ercenk.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim... Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
27 nci maddeyi okutuyorum:
Bölge adliye mahkemesi başkanlığı
MADDE 27. - Her bölge adliye mahkemesinde
bir başkan bulunur. Başkanlık, başkan ile yazı işleri müdürlüğünden oluşur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim... Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
28 inci maddeyi okutuyorum:
Bölge adliye mahkemesi başkanlar kurulu
MADDE 28. - Bölge adliye mahkemesi
başkanlar kurulu, bölge adliye mahkemesi başkanı ile daire başkanlarından
oluşur.
Bölge adliye mahkemesi başkanının
bulunmadığı hâllerde kurulun başkanlığını daire başkanlarından kıdemli olanı
yerine getirir.
Daire başkanının mazereti hâlinde, o
dairenin kıdemli üyesi kurula katılır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim... Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
29 uncu maddeyi okutuyorum:
Bölge adliye mahkemesi daireleri
MADDE 29. - Bölge adliye mahkemeleri,
hukuk ve ceza dairelerinden oluşur. Her bölge adliye mahkemesinde en az üç
hukuk ve en az iki ceza dairesi bulunur. Gerekli hâllerde dairelerin sayısı,
Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca
artırılıp azaltılabilir.
Dairelerde bir başkan ile yeteri kadar üye
bulunur.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim... Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
30 uncu maddeyi okutuyorum:
Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcılığı
MADDE 30. - Her bölge adliye mahkemesinde
bir Cumhuriyet başsavcılığı bulunur. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcılığı, Cumhuriyet başsavcısı ve yeteri kadar Cumhuriyet savcısından
oluşur.
En kıdemli Cumhuriyet savcısı, Cumhuriyet
başsavcıvekili olarak görev yapar.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim... Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
31 inci maddeyi okutuyorum:
Bölge adliye mahkemesi adalet komisyonu
MADDE 31. - Her bölge adliye mahkemesinde
bir bölge adliye mahkemesi adalet komisyonu bulunur.
Komisyon, bölge adliye mahkemesi
başkanının başkanlığında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca daire
başkanları arasından belirlenen bir asıl üye ile bölge adliye mahkemesi
Cumhuriyet başsavcısından oluşur. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ayrıca
daire başkan veya üyeleri arasından bir yedek üye belirler. Başkanın yokluğunda
en kıdemli daire başkanı, Cumhuriyet başsavcısının yokluğunda Cumhuriyet
başsavcıvekili ve asıl üyenin yokluğunda yedek üye komisyona katılır.
Komisyon eksiksiz toplanır ve çoğunlukla
karar verir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
32 nci maddeyi okutuyorum:
Müdürlükler
MADDE 32. - Bölge adliye mahkemesi
başkanlığında, dairelerinde, Cumhuriyet başsavcılığında ve adalet komisyonunda
birer yazı işleri müdürlüğü, Cumhuriyet başsavcılığında ayrıca bir idarî işler
müdürlüğü ile ihtiyaç duyulan diğer müdürlükler kurulur.
Her müdürlükte bir müdür ile yeterli
sayıda memur bulunur.
Müdürlüklerde çalışanların atama, disiplin
ve diğer özlük işlerinde adlî yargı ilk derece mahkemelerinde görevli
personelin tâbi oldukları hükümler uygulanır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
33 üncü maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Görevler
Bölge adliye mahkemelerinin görevleri
MADDE 33. - Bölge adliye mahkemelerinin
görevleri şunlardır:
1. Adlî yargı ilk derece mahkemelerince
verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları
inceleyip karara bağlamak,
2. Adlî yargı ilk derece mahkemesi olarak
yargı çevresi içerisindeki adlî yargı ilk derece mahkemesi hâkimleri aleyhinde
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre açılacak tazminat davalarına bakmak,
3. Kanunlarla verilen diğer görevleri
yapmak.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
34 üncü maddeyi okutuyorum:
Başkanın görevleri
MADDE 34. - Bölge adliye mahkemesi
başkanının görevleri şunlardır:
1. Mahkemeyi temsil etmek,
2. Bölge adliye mahkemesi başkanlar
kuruluna ve adalet komisyonuna başkanlık etmek, başkanlar kurulu ile komisyon
kararlarını yürütmek,
3. Mahkemenin uyumlu, verimli ve düzenli
çalışmasını sağlamak, genel yönetim işlerini yürütmek ve bu yolda uygun
göreceği önlemleri almak,
4. Bölge adliye mahkemesi memurlarını
denetlemek veya denetletmek, personelden kendisine doğrudan bağlı olanlar
hakkında ilgili kanunda belirtilen disiplin cezalarını uygulamak,
5. Hükme bağlanan işlerde adlî yargı ilk
derece mahkeme hâkim ve savcılarına verilen not fişlerini mercilerine
göndermek,
6. Kanunlarla verilen diğer görevleri
yapmak.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
35 inci maddeyi okutuyorum:
Başkanlar kurulunun görevleri
MADDE 35. - Bölge adliye mahkemesi
başkanlar kurulunun görevleri şunlardır:
1. Bölge adliye mahkemesi hukuk ve ceza
dairelerinin numaralarını ve aralarındaki işbölümünü belirlemek, daireler
arasında çıkan iş bölümü uyuşmazlıklarını karara bağlamak,
2. Hukukî veya fiilî nedenlerle bir
dairenin kendi üyeleri ile toplanamadığı hâllerde ilgisine göre diğer
dairelerden kıdem ve sıraya göre üye görevlendirmek,
3. Re'sen veya bölge adliye mahkemesinin
ilgili hukuk veya ceza dairesinin ya da Cumhuriyet başsavcısının, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre istinaf yoluna
başvurma hakkı bulunanların, benzer olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya
ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme
ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin
nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunması hâlinde bu uyuşmazlığın
giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, kendi görüşlerini de
ekleyerek Yargıtay Birinci Başkanlığından istemek,
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri
yerine getirmek.
(3) numaralı bende göre yapılacak istem
hakkında 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 45 inci maddesi
kıyas yoluyla uygulanır.
Başkanlar kurulu eksiksiz toplanır ve
çoğunlukla karar verir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
36 ncı maddeyi okutuyorum:
Hukuk dairelerinin görevleri
MADDE 36. - Bölge adliye mahkemesi hukuk
dairelerinin görevleri şunlardır:
1. Adlî yargı ilk derece hukuk mahkemelerinden
verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılan başvuruları inceleyip
karara bağlamak,
2. Adlî yargı ilk derece mahkemesi olarak;
yargı çevresi içerisindeki adlî yargı ilk derece mahkemesi hâkimleri aleyhine
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre açılan tazminat davalarına bakmak,
3. Yargı çevresi içerisinde bulunan adlî
yargı ilk derece hukuk mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını
çözmek,
4. Yargı çevresindeki yetkili adlî yargı
ilk derece hukuk mahkemesinin bir davaya bakmasına fiilî veya hukukî bir engel
çıktığı veya iki mahkemenin yargı sınırları kapsamının belirlenmesinde tereddüt
edildiği takdirde, o davanın bölge adliye mahkemesi yargı çevresi içerisinde
başka bir hukuk mahkemesine nakline veya yetkili mahkemenin tayinine karar
vermek,
5. Kanunlarla verilen diğer görevleri
yapmak.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
37 nci maddeyi okutuyorum:
Ceza dairelerinin görevleri
MADDE 37. - Bölge adliye mahkemesi ceza
dairelerinin görevleri şunlardır:
1. Adlî yargı ilk derece ceza
mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak
başvuruları inceleyip karara bağlamak,
2. Yargı çevresi içerisinde bulunan adlî
yargı ilk derece ceza mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını
çözmek,
3. Yargı çevresindeki adlî yargı ilk
derece ceza mahkemeleri hâkimlerinin davayı görmeye hukukî veya fiilî
engellerinin çıkması hâlinde, o davanın bölge adliye mahkemesi yargı çevresi
içerisinde başka bir adlî yargı ilk derece ceza mahkemesine nakli hakkında
karar vermek,
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri
yapmak.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
38 inci maddeyi okutuyorum:
Daire başkanlarının görevleri
MADDE 38. - Bölge adliye mahkemesi daire
başkanlarının görevleri şunlardır:
1. Dairelerinde uyumlu, verimli ve düzenli
bir çalışmanın gerçekleşmesini ve işlerin makul süre içinde incelenmesini ve
karara bağlanmasını sağlamak, dairenin kendi kararları arasında meydana gelen
farklılık ve uyumsuzlukların giderilmesi için tedbirler almak, dosya hakkında
rapor hazırlayacakları tespit etmek ve kararların yazılmasını sağlamak,
2. Personelin sicil raporlarını
düzenlemek, izin isteklerini düşünceleriyle birlikte adalet komisyonuna
aktarmak,
3. Dairede görevli yazı işleri
müdürlüğünün işleyişini denetlemek ve personel hakkında ilgili kanunda
belirtilen disiplin cezalarını uygulamak,
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri
yapmak.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
39 uncu maddeyi okutuyorum:
Üyelerin görevleri
MADDE 39. - Bölge adliye mahkemesi
üyelerinin görevleri şunlardır:
1. Daire başkanı tarafından verilen
dosyaları gerekli şekilde ve zamanında inceleyerek heyete sunmak, duruşmalı
işlerde rapor hazırlamak ve kararlarını yazmak,
2. Dairelerindeki duruşma ve müzakerelere
katılmak,
3. Dairenin uyumlu, verimli ve düzenli
çalışmasının sağlanmasında ve işlerin makul süre içinde incelenip karara
bağlanmasında daire başkanına yardım etmek,
4. Bu Kanun uyarınca daire başkanı
tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
Bir önerge var; okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ve Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında
Kanun Tasarısının 39 uncu maddesinin 1 inci fıkrasındaki "duruşmalı
işlerde" ibaresinin çıkarılmasını öneriyoruz.
Saygılarımızla. 25.6.2003
|
Feridun F. Baloğlu |
Tuncay Ercenk |
Atila Emek |
|
|
Antalya |
Antalya |
Antalya |
|
|
Mehmet Boztaş |
|
Nail Kamacı |
|
|
Aydın |
|
Antalya |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Sayın Başkanım, çoğunluğumuz olmadığı için, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Üyelerin sadece duruşmalı işlerde değil,
daire başkanı tarafından verilen tüm dosyalar için rapor hazırlamaları doğru
olacaktır. Dosyada yazılı bir belgenin bulunması şartını, duruşma yapılmasına
bağlı düşünmek yanlıştır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin
katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim.
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, kabul edilen önerge
doğrultusundaki değişik şekliyle maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
40 ıncı maddeyi okutuyorum:
Cumhuriyet başsavcısının görevleri
MADDE 40. - Bölge adliye mahkemesi
Cumhuriyet başsavcısının görevleri şunlardır:
1. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcılığını temsil etmek,
2. Cumhuriyet başsavcılığının verimli,
uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışmasını sağlamak,
3. Bölge adliye mahkemesinin genel yönetim
işlerini yürütmek,
4. Bölge adliye mahkemesine gelen ceza
davalarına ilişkin hüküm ve kararlara ait dosyaların incelenerek yazılı düşünce
ile birlikte ilgili daireye gönderilmelerini ve duruşmalara katılmayı sağlamak,
5. Ceza dairelerinin kararlarına karşı
gerektiğinde kanun yollarına başvurmak,
6. Dairelerin benzer olaylarda kesin
olarak verdikleri kararlar arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi için başkanlar
kuruluna başvurmak,
7. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
savcılarının ilerleme belgelerini düzenlemek,
8. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
savcıları üzerinde gözetim ve denetim yetkisini kullanmak,
9. Cumhuriyet başsavcılığı müdürlüklerini
ve personelini denetlemek veya denetletmek,
10. Cumhuriyet başsavcılığında görevli
personel hakkında ilgili kanunda belirtilen disiplin cezalarını uygulamak,
11. Kanunlarla verilen diğer görevleri
yapmak.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
41 inci maddeyi okutuyorum:
Cumhuriyet savcılarının görevleri
MADDE 41. - Bölge adliye mahkemesi
Cumhuriyet savcılarının görevleri şunlardır:
1. Bölge adliye mahkemesine gelen ceza
davalarına ilişkin hüküm ve kararlara ait dosyalardan kendilerine verilenleri
inceleyerek yazılı düşüncesiyle birlikte ilgili daireye göndermek ve
duruşmalara katılmak,
2. Ceza daireleri kararlarına karşı
gerektiğinde kanun yollarına başvurmak,
3. Cumhuriyet başsavcısının vereceği diğer
görevleri yapmak,
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri
yapmak.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
42 nci maddeyi okutuyorum:
Bölge adliye mahkemesi adalet komisyonunun
görevleri
MADDE 42. - Bölge adliye mahkemesi adalet
komisyonunun görevleri şunlardır:
1. Bölge adliye mahkemelerinin hâkim ve
savcıları dışında kalan personeli hakkında, kanunlarla adlî yargı ilk derece
mahkemesi adalet komisyonuna verilen tüm görevleri yerine getirmek,
2. Kanunlarla verilen diğer görevleri
yapmak.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
43 üncü maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Nitelik ve Atama
Bölge adliye mahkemesi başkanı, daire
başkanları ve üyelerin nitelikleri ve atanmaları
MADDE 43. - Bölge adliye mahkemesi başkanı
birinci sınıf; daire başkanı birinci sınıfa ayrılmış ve Yargıtay üyeliğine
seçilme hakkını yitirmemiş, daire üyeleri birinci sınıfa ayrılmış adlî yargı
hâkim ve savcıları arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca atanır.
Bunlar, dört yıldan önce başka bir yere veya göreve atanamazlar, ancak meşru
mazeretleri durumunda muvafakatları alınarak veya haklarında yapılacak
soruşturma sonunda görev yeri veya görevlerinin değiştirilmesine Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilebilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
44 üncü maddeyi okutuyorum:
Cumhuriyet başsavcısı ve savcılarının
nitelikleri ve atanmaları
MADDE 44. - Bölge adliye mahkemesi
Cumhuriyet başsavcıları birinci sınıfa ayrılmış ve Yargıtay üyeliğine seçilme
hakkını yitirmemiş; bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcıları hâkimlik ve
savcılık mesleğinde fiilen en az sekiz yıl görev yapmış ve üstün başarısı ile
bölge adliye mahkemesinde yararlı olacağı anlaşılmış bulunan adlî yargı hâkim
ve savcıları arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca atanır. Bunlar,
dört yıldan önce başka bir yere veya göreve atanamazlar, ancak meşru
mazeretleri durumunda muvafakatları alınarak veya haklarında yapılacak
soruşturma sonunda görev yeri veya görevlerinin değiştirilmesine Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilebilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
45 inci maddeyi okutuyorum:
İstek üzerine atama
MADDE 45. - Yargıtay daire başkanı ve
üyeleri, bu görevlerinden dolayı kazanılmış hakları ile üyelik hukukları saklı
kalmak kaydıyla, istekleri üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bölge
adliye mahkemesi başkanlığına, daire başkanlıklarına veya Cumhuriyet
başsavcılığına atanabilirler. Bu şekilde ataması yapılanların başka bir bölge
adliye mahkemesine atanmasında da aynı usul uygulanır.
Adlî yargı hâkim sınıfından olan Adalet
Bakanlığı yüksek müşavirleri, müsteşar yardımcıları, Teftiş Kurulu Başkanı ve
genel müdürleri, bağımsız daire başkanları istekleri üzerine Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca bölge adliye mahkemesi başkanlığına, daire
başkanlıklarına veya Cumhuriyet başsavcılığına atanabilirler.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
46 ncı maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Ortak Hükümler
Toplantı ve karar
MADDE 46. - Her daire, bir başkan ve iki
üyenin katılmasıyla toplanır. Görüşmeler gizli yapılır, kararlar çoğunlukla
verilir.
Hukukî veya fiilî nedenlerle bir daire
toplanamazsa, başkanlar kurulunun kararıyla diğer dairelerden, bu da mümkün
olmazsa, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca diğer bölge adliye
mahkemelerinden yetkili olarak görevlendirilen üyelerle eksiklik tamamlanır.
Daire başkanının hukukî veya fiilî
nedenlerle bulunamaması halinde dairenin en kıdemli üyesi daireye başkanlık
yapar.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Bir önerge var; okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülen Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ve Bölge Adliye Mahkemeleri Hakkında Kanun Tasarısının 46 ncı
maddesindeki birinci fıkrada yer alan "görüşmeler gizli yapılır"
hükmünün "görüşmeler yargılamanın gizli yapıldığı hallerde gizli, aksi
halde açık olarak yapılır" şeklinde değiştirilmesini öneriyoruz.
Saygılarımızla. 25.6.2003
|
Feridun F. Baloğlu |
Tuncay Ercenk |
Atila Emek |
|
Antalya |
Antalya |
Antalya |
|
Mehmet Boztaş |
|
Nail Kamacı |
|
Aydın |
|
Antalya |
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyon?..
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, katılmıyoruz; sebebini kısaca ifade etmek isterim.
Bu müzakerelerin gizli yapılmasının
sebebi, karar verecek hâkimlerin her türlü baskıdan, tesirden azade, kendi
vicdanlarıyla baş başa kalmaları açısındandır; birinci sebep budur. Jüri
sisteminde bile karar verecek olanlar bir odaya çekiliyorlar, dışarıyla
irtibatları kesiliyor, onlar da müzakereyle... Yani, anglosakson sisteminde de
bu böyledir. Üçüncüsü, Yargıtay Kanununun 40 ıncı maddesinde de
"müzakereler gizli cereyan eder" denilmektedir. Bu üç sebepten dolayı
önergeye katılamıyoruz.
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.
Gerekçe mi okunsun, söz mü istiyorsunuz?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Söz
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Baloğlu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, sayın üyeler; aslında bu önergenin verilmesi için zamanın çok erken
olduğunu, o noktaya gelinmediğini biliyorum; yani, ne dünya bu noktaya geldi ne
Türkiye bu noktaya geldi; ama, ben bir tartışma açılmasını sağlamak açısından
bu önergeyi verdim.
Adaletin işleyişine, Türkiye'deki
mahkemelerin işleyişine yabancı olabilecek veya o işleyişi bilmeyebilecek
arkadaşlarım açısından, izin verirseniz bir şey söylemek istiyorum.
Mahkemelerde yargılama açıktır biliyorsunuz, gizli olması bir istisnadır.
Zaten, gizli olması halinde, bu tartışmanın da gizli olması yönünde bir görüş
bildiriyoruz. Açık yapılan bir yargılamada avukat bulunuyor, taraflar
bulunuyor, halk izliyor; ama, karar aşamasına gelindiği zaman kapılar kapatılıyor,
avukat bile dışarı çıkarılıyor. Tabiî, savcının da dışarıda bulunması
gerekiyor; ama, fiilî durum böyle değil, savcı orada bulunuyor. Aslında, bir
orta yol bulunabilirdi; yani, en azından savunmanın da orada bulunması
sağlanırdı. Eğer, tartışmada gizlenilecek bir şey yoksa, bunu gizlememek
gerekiyor. Ne konuşuluyor... Yani, birtakım baskıların hâkimleri karar vermede
engelleyeceği ve olumsuz bir karar doğabileceği şeklinde bir endişe varsa, ben
de aksini söylüyorum. Halkın yargısı en büyük yargıdır, halkın önünde
tartışılmalıdır, tarafların önünde tartışılmalıdır.
Kaldı ki, bu durum, benim önerdiğim durum,
çok açıkça, duruşma olan hallerle sınırlıdır. Zaten, duruşma yoksa, üç hâkim
toplanıp kararını verecek, hiçbirimizin haberi olmayacak gelişmelerden; ama,
duruşma varsa, her şeyi açıkça söylüyoruz, savcı suçluyor, savunma savunuyor,
herkes dinliyor, karar aşamasına gelindiği zaman kapılar kapatılıyor. Bence,
kapılar hiçbir zaman kapatılmamalıdır, bunu belirtmek için söylüyorum. Bu
önergenin kabul görmeyeceğini biliyorum; ama, tarihe belge olsun diye bu
önergeyi verdim.
Saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.
Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
47 nci maddeyi okutuyorum:
Soruşturma ve kovuşturma usulü
MADDE 47. - Bölge adliye mahkemesi
başkanı, daire başkanları, üyeleri, Cumhuriyet başsavcısı ve Cumhuriyet
savcılarının görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçları ile şahsî
suçlarından, sıfat ve görevleri gereklerine uymayan tutum ve davranışlarından
dolayı haklarında yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda özel kanunlarında
yazılı hükümler uygulanır.
Şu kadar ki, bunların görevden doğan veya
görev sırasında işledikleri suçlar nedeniyle soruşturma ve kovuşturma mercii
olarak kanunda yazılı ağır ceza mahkemesi ile bu mahkeme nezdindeki Cumhuriyet
başsavcısına verilen görevler, en yakın bölge adliye mahkemesi ceza dairesi, bu
yerde birden çok ceza dairesi varsa suç türüne göre görevli ceza dairesi ile bu
mahkeme nezdindeki Cumhuriyet başsavcısı tarafından yerine getirilir.
Kovuşturma mercii Yargıtayın görevli ceza dairesidir.
Bölge adliye mahkemesi başkan ve üyeleri
ile Cumhuriyet başsavcısı ve Cumhuriyet savcılarının şahsî suçları hakkında
genel hükümlere göre yapılacak soruşturma ve kovuşturma görevi, en yakın bölge
adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcısı ile bu bölge adliye mahkemesi ceza
dairesine, bu yerde birden çok ceza dairesi varsa, suç türüne göre görevli ceza
dairesine aittir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Bir önerge vardır; okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 146 sıra sayılı kanun
tasarısının 47 nci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp
Fatsa |
M.
Necati Çetinkaya |
Recep
Özel |
|
Ordu |
Elazığ |
Isparta |
|
Ünal
Kacır |
|
Mustafa
Ataş |
|
İstanbul |
|
İstanbul |
"Şu kadar ki, bunların görevden doğan
veya görev sırasında işledikleri suçlar nedeniyle soruşturma ve kovuşturma
mercii olarak kanunda yazılı ağır ceza mahkemesi ile bu mahkeme nezdindeki
cumhuriyet başsavcısına verilen görevler, en yakın bölge adliye mahkemesi ceza
dairesinin suç türüne göre görevli ceza dairesi ile bu mahkeme nezdindeki
cumhuriyet başsavcısı tarafından yerine getirilir. Kovuşturma mercii Yargıtayın
görevli ceza dairesidir.
Bölge adliye mahkemesi başkan ve üyeleri
ile cumhuriyet başsavcısı ve cumhuriyet savcılarının şahsî suçları hakkında
genel hükümlere göre yapılacak soruşturma ve kovuşturma görevi, en yakın bölge
adliye mahkemesi cumhuriyet başsavcısı ile bu bölge adliye mahkemesi ceza
dairesinin suç türüne göre görevli ceza dairesine aittir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Sayın
Başkan, yeni bir unsur ilave etmiyor, sadece ifadeyi daha düzgün hale
getiriyor, tereddüte meydan vermemek açısından. Bu sebeple, önergeye
katılıyoruz.
BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim.
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
48 inci maddeyi okutuyorum:
Denetleme
MADDE 48. - Bölge adliye mahkemeleri ve
bölge adliye mahkemeleri Cumhuriyet başsavcılıkları ile bölge adliye
mahkemeleri adalet komisyonlarının denetimleri, adalet başmüfettişlerince
yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
49 uncu maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ KISIM
Son Hükümler
Değiştirilen Hükümler
MADDE 49. - 24/2/1983 tarihli ve 2802
sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 28 inci maddesinin kenar başlığı
"Yargıtay, Danıştay ve bölge adliye mahkemesi notları" olarak, 113 ve
114 üncü maddelerde geçen "adlî yargı adalet komisyonları" ibaresi
"adlî yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonları" olarak
değiştirilmiş; 28 inci maddeye beşinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
"Bölge adliye mahkemesi daireleri,
yaptıkları incelemeler sırasında kararı veren hâkimler ve Cumhuriyet savcıları
hakkında bu madde hükümlerine göre not verirler. Doldurulan fişler Adalet
Bakanlığına gönderilmek üzere bölge adliye mahkemesi başkanlığına
verilir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
50 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 50. - 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanununa ekli (1) sayılı cetvelin "Birinci Sınıf" bölümüne
"Bölge adliye mahkemesi başkanlığı", "Bölge adliye mahkemesi
daire başkanlığı", "Bölge adliye mahkemesi üyeliği", "Bölge
adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı", "Birinci Sınıfa
ayrılmış" bölümüne "Bölge adliye mahkemesi daire başkanlığı",
"Bölge adliye mahkemesi üyeliği", "Bölge adliye mahkemesi
Cumhuriyet başsavcılığı", "Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
savcılığı" ile "2. Sınıf" bölümünün 1 ilâ 4 üncü derecelerine
"Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcılığı" görev unvanları
eklenmiştir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
51 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 51. - 4/2/1983 tarihli ve 2797
sayılı Yargıtay Kanununun 15 inci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı
bendine aşağıdaki (a) bendi eklenmiş, mevcut (a) ve (b) bentleri (b) ve (c)
olarak teselsül ettirilmiştir.
"2. a) Aynı veya farklı yer bölge
adliye mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar bakımından hukuk
daireleri arasında veya ceza daireleri arasında uyuşmazlık bulunursa,"
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul
edilmiştir.
52 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 52. - 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı
Harçlar Kanununa bağlı (1) sayılı tarifenin, başvurma harcı başlıklı (I) nolu
bendinin (3) numaralı alt bendi, karar ve ilam harcı başlıklı (III) nolu
bendinin nispi harçla ilgili (e) alt bendinin birinci cümlesi, maktu harçla
ilgili (c) alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"3. Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge
İdare Mahkemeleri, Yargıtay ve Danıştayda"
"e) Yukarıdaki nispetler Bölge İdare
Mahkemeleri, Bölge Adliye Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtayın tasdik veya işin
esasını hüküm altına aldığı kararları için de aynen uygulanır."
"c) Bölge Adliye Mahkemeleri, İdare
Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Yargıtay ve Danıştayın icranın tehiri
kararlarında"
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
53 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 53. - Bu Kanunla kurulan bölge
adliye mahkemelerinin ihtiyaçları için Adalet Bakanlığı taşra teşkilâtında
kullanılmak üzere ekli (1) ve (2) sayılı listelerde yer alan kadrolar ihdas
edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
eki (I) ve (II) sayılı Cetvellerin ilgili bölümlerine eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, maddeyi ekli (1) ve
(2) sayılı listelerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
54 üncü maddeyi okutuyorum:
Kaldırılan Hükümler
MADDE 54. - 8/4/1340 tarihli ve 469 sayılı
Mehakimi Şer'iyenin İlgasına ve Mehakimin Teşkilatına Ait Ahkâmı Muaddil Kanun,
11 Nisan 1329 tarihli Sulh Hâkimleri Hakkında Kanunu Muvakkat, 26/4/1926
tarihli ve 825 sayılı Ceza Kanununun Mevkii Mer'iyete Vaz'ına Müteallik Kanunun
25, 26, 27, 28 ve 29 uncu maddeleri ile 27/6/1984 tarihli ve 3030 sayılı
Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin son fıkrası
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte görüşülmekte olan dava ve işlerde mahkemelerin görevinde bir
değişikliğin söz konusu olduğu hallerde, üst görevli mahkemeler yargılamaya
devam ederler, alt görevli mahkemeler görevsizlik kararı vererek dosyayı üst
görevli mahkemeye gönderirler.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. - Adalet Bakanlığı, bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç iki yıl içinde 25 inci
maddede öngörülen bölge adliye mahkemelerini kurar. Bölge adliye mahkemelerinin
kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Resmî
Gazetede ilân edilir.
Bölge adliye mahkemeleri göreve başlamadan
önce Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu mahkemelerin başkanları, daire
başkanları ve üyeleri ile Cumhuriyet başsavcısı ve savcılarının atamaları
yapılır. Bölge adliye mahkemelerinde görev yapacak diğer personelin atamaları
da aynı süre içinde yapılır.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici 3 üncü maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 3. - Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten başlayarak en geç iki yıl içinde bölge adliye mahkemeleri için
ihtiyaç duyulan bina, araç ve gereçler, yapım, satın alma veya kiralama yoluyla
sağlanır.
Kurulacak mahkemelerin ihtiyaçlarını
karşılamak amacı ile, Adalet Bakanlığı bütçesi içinde mevcut veya yeniden
açılacak tertiplere Maliye Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerinden aktarma
ve bununla ilgili diğer işlemleri yapmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
55 inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 55. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak)- Sayın Başkan...
BAŞKAN- Buyurun Sayın Komisyon Başkanı.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak)- Son maddelerine geldiğimiz tasarıyla ilgili, bu maddeyle ilgili
bir hususu Yüksek Heyetin dikkatine sunmak istiyorum: Şimdi, istinaf
mahkemeleri dediğimiz bu bölge adliye mahkemeleri kurulması hakkında kanun ile
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Ceza Kanunu
çok yakından birbirleriyle bağımlı ve bağlantılı. O nedenle, Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu ile Ceza Kanunu henüz Komisyonumuzda bitirilemedi, Ceza Kanununa
henüz başlayamadık. İstinaf mahkemeleri kanununu çıkarıp, Ceza Kanunu ve Ceza
Usuül Kanununu çıkarmadığımız takdirde, yani, bunları bir bütünlük içerisinde
yürürlüğe koymadığımız takdirde, uygulamada çok ciddî sorunlarla
karşılaşabileceğiz. O nedenle, izninizle, biz, tasarıyı Komisyona geri çekmek
istiyoruz.
BAŞKAN - Tabiî, bu hakkınız var.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
Komisyona geri çekilmesi doğrudur.
BAŞKAN - Son iki maddeyi çekiyorsunuz,
değil mi?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Evet, son iki maddeyi çekiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Son iki maddeyi çekiyorsunuz... O
zaman, diğerleri kabul edildi. Kaldı ki, zaten "iki yıl içinde bu
mahkemeler kurulur" deniliyor; yürürlüğe girmesi, tabiî, ayrıca bir sorun
yaratacaktır.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN
(Zonguldak) - Bu mahkemelerin kurulması iki yıllık bir süreye bağlı; ama, 55
inci maddeye göre, kanun yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğine göre, kuruluş
dışında pek çok hükmü yürürlüğe girecektir; ama, işte, Ceza Kanunu yürürlükte
değil, Ceza Usulü ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yürürlükte değil; o
nedenle, uygulamada pek çok sorunlar çıkacaktır diye arkadaşlarımızın endişesi
var.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul)- Madem geri
çekilecekti; bu Meclisi bu saate kadar niye meşgul ettik?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bu
tasarının 54 maddesi ve geçici 3 maddesi kabul edilmiştir; ama, bir defaya
mahsus olmak üzere, tasarının 55 ve 56 ncı maddelerini Komisyona iade ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, saat 20.35'te
toplanmak üzere, çalışmalarımıza ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.33
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati : 20.35
BAŞKAN :
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP
ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 98 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun
müzakerelerine başlıyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5.- Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/523) (S. Sayısı: 152) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 152 sıra sayısıyla
bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ziya Yergök; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana)
- Sayın Başkan, değerli üyeler; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, daha önce, Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluşu Hakkında Kanun Tasarısı Komisyonda görüşülmüş ve
Genel Kurula inmişti; bugün yürürlük maddesine kadar görüşüldü ve kabul edildi;
ancak, bu, henüz yasalaşmamıştır.
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluşu
Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili karşı oy yazımızda, özetle, gerekli koşullar
oluşmadan ve altyapısı hazırlanmadan bu mahkemelerin kurulmasının ve istinaf
yolunun açılmasının bir yarar sağlamayacağını belirtmiştik. Bölge Adliye
Mahkemeleri Hakkında Kanun Tasarısı görüşülürken, Grubumuz adına konuşan
arkadaşlar, maddeler hakkında konuşan değerli milletvekillerimiz bu yöndeki
düşüncelerimizi zaten açıkladılar.
Değerli milletvekilleri, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı bölge
adliye mahkemelerinin kurulmuş olması varsayımına göre hazırlanmıştır; yani, bu
tasarı, bölge adliye mahkemeleri kurulmuştur varsayımından yola çıkılarak
hazırlanmış ve istinaf yoluyla ilgili hukuk usulünde düzenlemeler yapılmıştır.
Şimdi, şu anda görüşmekte olduğumuz tasarının genel gerekçesine baktığımızda
şunları göreceğiz; genel gerekçede aynen şöyle deniliyor: "Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun Tasarısıyla, ilk derece mahkemelerince verilen kararların
olaylara, maddî hukuka ve usul hükümlerine uygunluğunu denetlemek üzere bölge
adliye mahkemeleri kurulmuş ve Yargıtaya da temyiz olunan kararların yalnızca
hukuka uygunluğunu denetleme ve içtihat mahkemesi olma görevi verilmiş
olduğundan, istinaf yoluna başvuru ve bu mahkemelerce uygulanacak usul
hükümlerinin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa eklenmesi ve Kanunun ilgili
hükümlerinde gerekli değişikliğin yapılması, bazı maddelerin ve birkısım
maddelerde geçen ibarelerin yürürlükten kaldırılması gereği ortaya çıktığından,
bu kanun tasarısı hazırlanmıştır." Yani, görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısı -görüşmeleri biraz önce yarım kalan, tamamlanmayan, yasalaşmamış olan-
bölge adliye mahkemelerinin kurulmuş olması varsayımına göre hazırlanmıştır. O
nedenle, kanımızca, bu tasarıyı görüşebilmek için, öncelikle, Bölge Adliye
Mahkemeleri Hakkında Kanun Tasarısının yasalaşması, Cumhurbaşkanınca
onaylanması ve Resmî Gazetede yayımlanması lazım. Yürürlük maddelerinde
hükümler var, geçici maddelerinde hükümler var varsayımdan hareketle bunun
görüşülmesi doğru değildir. Aslında, bu tasarının, yürürlük maddesini
beklemeden, bu aşamada çekilmesi doğru olacaktır; bunu Yüce Genel Kurulun
dikkatine sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bizim, hem bu
yönteme hem de esasına karşı olduğumuzu ifade etmek isterim. 1924 yılında,
bölge adliye mahkemeleri, daha doğrusu, o zamanki adıyla istinaf mahkemeleri,
469 sayılı Yasayla Türk yargı sisteminden çıkarılmış olmasına rağmen, gerçekten
de, Türk hukukunun gündeminden hiç inmemiştir. Seksen yıldır tartışılmasına
karşın, gerek bilimadamları gerekse uygulamacılar arasında, istinaf
mahkemelerinin gerekliliği konusunda bir görüşbirliği olmadığı gibi,
arkadaşlarım da ifade ettiği üzere, gerçekten, adı üzerinde bile görüşbirliği
yoktur. Biraz önce yürürlük maddesine kadar görüştüğümüz bölge adliye
mahkemeleriyle ilgili kanun tasarısında mahkemelerin adı "bölge adliye
mahkemesi" olarak geçmekte, şu anda görüşmekte olduğumuz Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısında ise
"istinaf mahkemeleri" olarak geçmiş bulunmaktadır.
İstinaf mahkemeleri, gerekli koşullar
oluşmadan, altyapısı hazırlanmadan kurulacak olursa, Yargıtayın yerine, kısa
sürede, istinaf mahkemelerinde işler birikecek, vatandaşın davasının
görülmesinde sürat sağlanmış olmayacak, sadece merci değiştirilmiş olacaktır.
Nitekim, bölge idare mahkemelerinin kurulmuş olması, Danıştayın iş yükünü
azaltmamıştır. O nedenle, önemli bir gerekçe olarak sunulan Yargıtayın iş
yükünün azalacağı iddiasının doğru olmadığı düşüncesindeyiz.
Başta Sayın Adalet Bakanı ve adalet
teşkilatının tüm mensupları ve ülkemizdeki hemen her vatandaş biliyor ki,
bugün, adlî yargıda, hâkim ve savcı sayısı yetersizdir, yargının çalışma
koşulları olumsuzdur, iş yükü ise çok ağırdır, nitelikli hâkim ve savcı bulmak
ise büyük sorundur. Yargıtay tetkik hâkimliği ihtiyacı bile yeterince
karşılanmış değildir. Bu mahkemelerin içerisinde yer alacağı fiziksel şartların
hazırlanması, nitelikli personel ihtiyacının sağlanması da önemli sorunlardır.
Gerekli ortam hazırlanmadan, ilk derece mahkemelerinin bile sorunları
çözülmeden istinaf mahkemelerinin kurulması, istinaf yolunun açılması doğru
olmayacaktır.
Şunu açıkça ifade ediyoruz ki, içerisinde
bulunduğumuz koşullarda, 25 Haziran 2003 Türkiyesinin koşullarında, istinaf
yolunun açılması doğru bir yol değildir, sağlam bir yol değildir, iyi bir yol
değildir; yargının sorunlarına çözüm getirmeyecek, vatandaşın yargıdan
bekledikleri sorunların çözümü doğrultusunda bir adım atılmış olmayacaktır.
Ülkemizde en büyük yakınma, yargılamanın
uzun sürdüğü, adaletin geciktiği ve geciken adaletin adaletsizlik yarattığı
noktasındadır. İstinaf uygulaması yargılama sürecini daha da uzatacağından,
davaların makul sürede sonuçlanması mümkün olmayacağı gibi, sürecin uzaması,
Anayasada ve yasalarda var olan usul ekonomisine de aykırı olacaktır.
Şimdi, bu mahkemelerin kurulmuş olmasının,
istinaf yolunun açılmış olmasının, adil yargılama açısından yararlı olacağı
söyleniyor. Halbuki, Türkiye'deki en büyük şikâyet, geciken adalet
adaletsizliktir, adalet geç tecelli ediyor noktasında düğümlenmektedir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, davaların makul süre içerisinde
sonuçlanmamasını, adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul ediyor. Bu
istinaf yolunun açılmış olması, bu süreci daha da geciktirecektir ve makul
sürede yargılamanın sonuçlanması olanağını sağlamayacaktır.
İstinafın, tasarıdaki adıyla bölge adliye
mahkemelerinin ilk derece mahkemelerini zayıflatacağı ve bu mahkemelerin bölge
temyiz mahkemesi gibi çalışacak olması nedeniyle de içtihatlarda yeknesaklığın
kaybolacağı ve içtihat birliğinin sağlanmasının zorlaşacağı konusunda
arkadaşlarımın dile getirdiği düşüncelere ben de katılıyorum. Bu mahkemeler her
ilde kurulmayacağına göre... 6 ve 8 tartışması yapıldı. Gerçekten de tasarıda
düşünülen bir sayı söz konusu değildir. Daha önce, ilk taslakta bir 15 rakamı
vardı; ama, şu andaki mevcut tasarıda, Bakanımızın da ifade ettiği gibi, bir
sayı olmamakla birlikte, bunun, en azından, biliyoruz ki, her ilde kurulması
söz konusu değildir. Böyle olduğunda da, delillerin toplanması açısından büyük
sıkıntılarla karşılaşılacağı açıktır ve gerçekten de, yargının sorunlarıyla iç
içe yaşayan ve bu sorunları yakından bilen tüm kurumlar, kuruluşlar, barolar,
Barolar Birliği de istinaf yolunun açılmasının, Türk yargı sistemi içinde, bu
bölge adliye mahkemelerinin, istinaf mahkemelerinin yer almasının sorunlara bir
çözüm getirmeyeceği, yargının hızlı, adil ve etkin gerçekleşmesine katkıda
bulunmayacağı görüşündedirler. Gerçekten bunu söylemekten hicap duyuyorum; ama,
çocuk mahkemeleri, trafik mahkemeleri, aile mahkemelerinin bugün bir tabela
mahkemesi konumunda olması üzüntü verici bir durumdur. Bizim için en büyük
eleştiri, siz yasa çıkarıyorsunuz; ama, uygulamada bunun gereğini yapmıyorsunuz
noktasındadır. Ne yazık ki, daha önce kurulmuş olan mahkemelerle ilgili
gelişmeler bu yöndeki eleştirileri haklı kılmaktadır.
İstinaf mahkemelerinin en hararetli
savunucuları dahi istinaf mahkemelerinin kurulmasının başlı başına sorunu
çözmeyeceğini, mevcut yargı sisteminin bir bütün olarak ele alınıp
iyileştirilmemesi durumunda hiçbir şekilde soruna çözüm getirmeyeceğini, yarar
yerine zarar da vereceğini kabul etmektedirler.
Burada, birtakım bilim adamlarının,
istinaf mahkemelerinin kurulması, istinaf yolunun açılması görüşünü Sayın Bakan
ifade etti; ama, daha fazla sayıda bilim adamı da, bunun doğru olmadığını
açıkça ifade etmektedirler. Nitekim, Prof. Erdener Yurtcan -"istinaf
yabancı ülkelerde var" deniliyor- aynen şunu söylemektedir: "İstinaf,
yabancı ülkelerde giderek etrafında fırtınalar koparılan bir kanun yoludur.
Temyizi bütünüyle kaldıran bir yol değildir, adaletin gecikmesinde önemli bir
engel olarak görülmektedir. Bu nedenle, adalet hizmetinin sorunlarına istinaf
yolu bir çözüm olarak düşünülemez."
Yine -arkadaşlarım da değindi- Prof. Baki
Kuru -kendisi usul hukuku konusunda çok büyük eserler vermiştir; gerçekten de,
tüm hukukçuların bu konuda hocası olmuştur, bir kısmının okuldan bir kısmının
kitaplarından- "gerekli ortam hazırlanmadan istinaf mahkemelerini kurmak,
istinaf yolunu açmak yararlı değil, bilakis, zararlı olur" demektedir.
Değerli üyeler, bu arada, Yargıtay eski
başkanlarının da, yargı yılı açılışlarında bu konuda yaptıkları konuşmaları
var; 1960'lı yıllarda, 1970'li yıllarda, 1980'li yıllarda, 1990'lı yıllarda.
Burada bunlara da ben kısaca değinmek istiyorum. Yargıtay eski başkanlarımızdan
Dr. Recai Seçkin, yargı yılı açış konuşmasında, üst mahkemelere gelecek iş
yükünün çokluğuna, bunlar arasında doğacak içtihat ayrılıklarına, yetişmiş
hâkim bulunmamasına dikkat çekmiş ve istinaf mahkemelerinin kurulması
düşüncesini eleştirmiştir.
Yine, Yargıtay önceki başkanlarından
Bedrettin Köker de, istinaf çalışmasının kuruluşunun büyük maddî fedakârlıklar
getireceğini belirterek, beklemenin yerinde olacağını belirtmiştir.
Yine, Yargıtay önceki başkanlarından Ahmet
Coşar ise, gereken altyapının hazır olmaması nedeniyle böyle bir uygulamaya
geçilmesinin doğru olmayacağını ifade etmiş ve sağlıklı bir model seçilerek,
bunun, yargıç, savcı ve maddî koşullarının hazırlanmasından sonra hayata
geçirilmesinin yararlı olabileceğini belirtmiş, ivedi davranışların yarar
yerine zarar getireceğini özellikle vurgulamıştır.
Yine, Yargıtay eski başkanlarından Dr.
İsmet Ocakçıoğlu ise, istinafa gerek olmadığını söyleyerek, istinafın
kaldırılmasını gerektirir koşullar dikkate alındığında, yeniden kurulmasına
olanak verecek koşulların gerçekleşmediği inancında olduğunu belirtmiştir.
Bu sayın Yargıtay başkanlarının belirttiği
tarihlerde Adalet Bakanlığının bütçedeki payı yüzde 3'ler, yüzde 4'ler
civarındaydı. Peki, giderek günümüze geldiğimizde, o zaman bile koşulların
elverişli olmadığını, tüm yaşamları yargıya hizmet yolunda geçmiş bu değerli
başkanlar, o yıllarda -bütçedeki payın yüzde 3, yüzde 4 olduğu dönemlerde bu
kaygıları ifade etmişlerse, 2003 yılında koşullar daha mı iyi oldu da, Adalet
Bakanlığının genel bütçe içindeki payı daha mı iyi oldu da, biz, bugün, istinaf
mahkemelerini kurma yolunda adım atıyoruz; hayır, olmadı. Bizim de katkımıza rağmen,
Sayın Bakanın da "Adalet Bakanlığının ve adalet teşkilatının içinde
bulunduğu durum yüzümü kızartıyor, bundan utanç duyuyorum" demesine
rağmen, Başbakan Yardımcılığı yapan Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın "yargıyı
rahatlatmamız lazım, bütçedeki payını, hiç olmazsa, yüzde 2'ye çıkarmamız
gerekir" demesine rağmen, yüzde 1 bile yapılamadı; 2003 yılında binde 7,5
olarak -yüzde 1'in altında- gerçekleşti. Yani, bu koşullar altında
"istinaf mahkemelerini kuracağız" demek gerçekçi değildir.
Burada, Sayın Bakanın da bir
değerlendirmesini üzüntüyle karşıladığımı ifade etmek istiyorum. Yargının
sorunları konusundaki feryadının içtenlikli olduğuna inandığım Sayın Bakan,
istinafı savunma uğruna, neredeyse -neredeyse değil, açıkça- "hâkim, savcı
sayısında eksik yok" dedi. Yani, neredeyse, yargının hiçbir sorunu yok
diyecek diye korktum; ama, o kadar ileri gitmedi.
Değerli arkadaşlar, hâkim, savcı sayısı 9
400 civarında. Eğer, bir yargıcın günde 100 dosyaya bakması, yılda 1 000
dosyaya bakması doğru ise, eksik yok diyebilirsiniz. Hatta, günde 200 dosyaya
baksın, yılda 2 000 dosyaya baksın varsayımından hareket ederseniz, fazla bile
diyebilirsiniz; ama, gerçek, bu değildir. Gerçekten de, Batılı ölçülerde bir
standardı yakalamak için, yardımcı adalet personeli sayısının da, hâkim, savcı
sayısının da bugünkü sayının en az 2 katına çıkarılması gerekir. Yoksa,
adaletin gerçekçi, sağlıklı bir şekilde işlemesi mümkün değildir. Bütün bunları
en iyi bilen sayın Bakan, sık sık, hemen her gün, her hafta, işte
"hâkimlerin durumu feci; bir yargıç, bir pamuk işçisi kadar bile maaş
almıyor, işçilerin maaşı 1 500 000 000 hâkimlerinki 850 000 000" diyorsa
-ki, bunun böyle olduğuna katılıyorum ve o konudaki tartışmaya girmek
istemiyorum, Sayın Bakanın tespitini söylüyorum- mademki yargı bu kadar
dramatik durumdaysa, gerçekten utanılacak durumdaysa, bir Adalet Bakanının
yüzünü kızartacak durumdaysa, nasıl istinafı savunursunuz, nasıl yeni
mahkemelerin kurulmasını savunursunuz?! Bunun haklı ve mantıklı bir yol
olduğuna, doğru olduğuna inanmıyorum. İstinafı savunabilirsiniz, istinafa
sarılabilirsiniz; ama, gerekçeyi doğru koymak durumundasınız. Yargıç, savcı,
adalet personeli sayısı da eksiktir, yargının sorunları da çok ağırdır, çalışma
koşulları çok olumsuzdur, iş yükü çok ağırdır. Bütün bunların bilinmesine
rağmen, acaba Sayın Bakan neden ısrar ediyor?.. Şunu da biliyorum ki,
Yargıtaydaki toplantıda Sayın Bakan "ülke için bir yarar sağlamayacaksa
istinaf mahkemeleri, bundan her an dönebiliriz" dedi. Tamamen yasalaşmadı,
yürürlük maddesine kadar gelindi; yine sağlıklı bir değerlendirme ve düşünme
için bir zaman olduğunu ve bu her iki tasarının da tamamen çekilme noktasındaki
umudumuzu koruduğumu belirtmek istiyorum; ama, Sayın Bakan niye ısrarla
savunuyor noktasında, aile mahkemeleriyle ilgili tasarının görüşmeleri
sırasında yaptığı bir konuşma aklıma geldi. Acaba böyle bir şey olabilir mi;
aile mahkemeleri 9 Ocak 2003 tarihinde kabul edilmişti ve Sayın Bakan konuşmasının
bir yerinde -tutanaklardan aynen okuyorum- şunu söylemişti: "Övünmek anlamında
söylemiyorum; ama, bir tespit olarak ifade ediyorum ki, bugünkü hükümet, 58
inci hükümet içerisinde aile politikalarının Türkiye'nin gündemine gelmesi, benim
görev aldığım zamana rastlar. Aile danışma merkezleri ilk defa benim tarafımdan
kuruldu, Aile Araştırma Kurumunu ben kurdum. Aile Komisyonu, ilk defa, bu
Mecliste, benim zamanımda kuruldu. İlk defa Aile Şûrasını ben topladım. Beş Yıllık
Kalkınma Planında, müstakil aile politikaları, adı altında bir başlığın tespit
edilmiş olması benim dönemime rastlar." İşte, aile mahkemeleri de benim
dönemimde kuruldu diyor Sayın Bakan. Acaba, istinaf mahkemeleri de, seksen yıldır
tartışılan istinaf mahkemeleri de benim dönemimde kuruldu demek için mi bu
tasarı ısrarla savunuluyor? Bunu anlamakta güçlük çektiğimi ve istinaf yolunun,
bölge adliye mahkemelerinin Türk yargısına, Türk adaletine bir katkı getirmeyeceğini,
bugünkü koşullarda, 2003 yılının koşullarında yarar yerine zarar getireceğini
ifade ediyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yergök.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubumuz
adına saygıyla selamlıyorum.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununu konuşacaktık;
ama, değerli meslektaşım, hukukçu, Adalet Komisyonu üyesi, CHP Grubu adına
konuşan Mehmet Ziya Yergök Beyin değinmesi üzerine, kısaca, istinaf
mahkemelerinin neden zarurî olduğunu, neden istediğimizi, hatta, bunu, Adalet
Komisyonunda neden tartıştığımızı kısaca izah etmek istiyorum.
Bugün, Adalet Bakanlığından aldığım,
Yargıtayın iş yükünü gösterir bir cetveli takdirlerinize arz ediyorum. Ceza
Genel Kuruluna bugüne kadar giden dosya sayısının toplamını veriyorum: 196 000
geçen yıldan devreden, toplam 244 223 adet. Hukuk Genel Kuruluna giden toplam
sayıları söylüyorum: 77 767 geçen yıldan devreden, bu yıl gelen 487 003, toplam
564 770 adet dosya Yargıtaya gitmiş. Bunların bir kısmı yine gelecek yıla
devredecek. Geçmiş yıllardan devreden dosyaların bir kısmı bu yıla sarkmış ve
demin de konuşmacıların birçoğu söylediler; istinaf mahkemelerini, bölge adliye
mahkemelerini tartışırken "geciken adalet, adalet değildir" dediler
ve maalesef, geciken adalet yüzünden geçmişte, 1980'li ve 1990'lı yıllarda, adaletin
gecikmesinden kaynaklanan boşluğu birileri doldurmuştu ve bunun adına
"mafya" demiştik. Özellikle, çek-senet tahsilatı hızla artmıştı.
Bu iş yükü devam ettiği sürece bunların
önünü almamız mümkün değil. İstinaf mahkemeleri, adaletin erken tecellisini
sağlamak amacıyla ve yargılamada adaleti, yeknesaklığı, bütünlüğü sağlamak
adına istenmiştir. Yargıtayın Kuruluş Kanununa da bakarsanız "içtihatlar
mahkemesi" diye söz edilir. İşte, bu içtihatlar mahkemesi, asıl yükü
-maalesef, ilk derece mahkemesinin yükü gibi- artması sebebiyle, asıl işlevini
yapamaz hale gelmiştir.
Geçmişten bugüne kadar istinaf
mahkemesinin kurulması yönünde bütün üniversitelerde aşağı yukarı bir bütünlük
sağlanmış durumdadır. Buna bazı müellifler, bazı yazarlar, bazı üniversite
hocalarımız karşı çıkmışlardır. Bunların başında da Prof. Dr. Baki Kuru
gelmektedir. Saygın bir hocamızdır; karşı çıkışı ve gerekçelerinin bir kısmı da
haklı olabilir; ancak, bir yerden de başlamak gerekir. Yargıtayın iş yükünü
hafifletmezsek, ne adaleti gerçekleştirebiliriz ne de içtihatlarda yeknesaklığı
bütünlüğü, birliği sağlayabiliriz.
Hepimiz hukukçuyuz, konuşanların birçoğu
hukukçu; hepimiz biliriz ki, Yargıtayın bellibaşlı dairelerinin kendi görüşleri
arasında bile bir bütünlük, maalesef, bugün, kalmamıştır. Bir ay önce veya bir
yıl önce verdiği kararın tam aksine, bir yıl sonra, kararlar verebilmektedir.
Dolayısıyla, Yargıtayın bu iş yükünü hafifletecek istinaf mahkemeleri,
kanaatimce de zaruridir.
İstinaf mahkemelerinin kuruluşu hakkındaki
kanun tasarısının, aşağı yukarı, 53 maddesi ve geçici 3 maddesiyle birlikte 56
maddesi, biraz önce Heyetiniz tarafından -yürütme ve yürürlük maddeleri
dışında- kabul edilerek, yürütme ve yürürlük maddeleri geri çekilmiştir.
Bunların tekrar gündeme getirilmesi çok rahat ve çok kolay olacaktır.
Görüşmeler tamamlandıktan sonra, komisyonumuzda bulunan ceza muhakemeleri ve
ceza kanunu tasarıları da Genel Kurulun gündemine geldiğinde, bu yürürlük
maddelerini tekrar Genel Kurulun gündemine taşıyarak, çok kısa sürede bunları
gerçekleştirmek mümkün olacaktır.
Adlî yargı ilk derece mahkemelerinin iş
yükü, hem halkımızın hem de hepimizin malumlarıdır demiştim. Bu iş yükü, bu
yığılmalar, Yargıtayımızın aslî fonksiyonu olan içtihat mahkemesi olma
özelliğini de engellemektedir. İşte, Yargıtayımızın bu iş yükünü hafifletmek ve
davaların kısa sürede neticelenmesini sağlamak amacıyla, adlî yargı ilk derece
mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkilerini
düzenleyen yeni tasarı, bugün Genel Kurulun onayına sunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kurulacak olan bu yeni mahkemelerin, yani, bölge adliye mahkemelerinin görev ve
yetkilerini düzenlemek amacıyla, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda da
değişiklik yapılması zarureti doğmaktadır. Görüşülecek olan bu kanunla, ilk
derece mahkemelerince verilen kararların, olaylara, yani, maddî hukuka ve usul
hükümlerine uygunluğunu denetlemek görevi, artık, bölge adliye mahkemelerine
verilmekte ve böylece, Yargıtaya da, temyiz olunan kararların yalnız hukuka
uygunluğunu denetleme ve içtihat oluşturma aslî fonksiyonu getirilmektedir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda yapılacak köklü değişikliklere kadar bu
tasarıda aynı hukukî terimlerin kullanılması, kanaatimce, isabetli olmuştur.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda geçen
ve ilk derece mahkemelerinin hüküm ve kararlarına karşı kanun yollarını
düzenleyen ibareler "istinaf yolu" olarak değiştirilmiştir.
Yine, hâkimin reddi usulünde de aynı yönde
değişiklik ve düzenleme getirilmiştir. Bölge mahkemelerinin başkan ve
üyelerinin reddi istemlerinin reddi halinde verilecek kararların temyiz
olunabileceği hükmü getirilmiştir.
İlk derece mahkemelerinin verecekleri
nihaî kararlar aleyhine, kural olarak, istinaf mahkemelerine müracaat hakkı
tanınmakta; ancak, miktar ve değeri 500 000 000 TL'yi geçmeyen ilk derece
mahkemesi kararları kesin olarak kabul edilmektedir.
İstinaf mahkemelerine başvuru süresi, ilk
derece mahkemesinin kararının ilgililere, yani, taraflara usulen tebliğinden
itibaren otuz gün olarak düzenlenmektedir. Bu süre, Avrupa ülkelerinde de aynı
şekilde uygulanmaktadır.
Yargılama hukukunda maddî gerçeğin ortaya
çıkarılması ve yargılamanın makul sürede bitirilmesi ilkeleri gözönünde
tutulmuştur.
Bölge adliye mahkemelerinin bakmakta
olduğu davalarda yargılamada bulunan eksikliklerin duruşma yapılmaksızın
tamamlanabilecek olması halinde, bu eksikliklerin giderilmesini takiben,
yeniden esas hakkında karar verilebilecektir. Halen Yargıtayda görülmekte olan
davalar hakkında eksikliklerin tamamlanması yolu bulunmamakta, sırf bu sebeple,
bu eksiklikler yüzünden davalar bozularak mahkemelerine iade edilmekteydi. Bu
nedenle de, davalar gereksiz uzamaktaydı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bölge adliye mahkemesi, ancak maddî hukuk veya usul hukukunda yer alan kamu
düzeniyle alakalı hükümlere aykırılık oluşturan bazı hallerde ilk derece
mahkemesinin kararını kaldırarak, yeniden yargılama yapılması için dosyayı
mahkemesine veya yargı çevresinde uygun göreceği başka bir mahkemeye ya da
görevli veya yetkili mahkemeye gönderecektir.
Bölge adliye mahkemeleri, önlerine gelecek
davaların bazılarında yeniden yargılama yapmadan sonuca ulaşmak mümkün olmadığı
hallerde, elbette ki, davaya yeniden, yani, başından itibaren bakıp kararını
öyle verecektir. Kurulacak olan bölge adliye mahkemesinde yeni delil ileri
sürülemeyecek, davaların ıslahı ve birleştirilmesi istenemeyecek, davaya
katılma talebinde bulunulamayacak ve karşılık dava açılamayacaktır. Yeni
düzenlemeyle, Yargıtay önünde uygulanması gereken usuller, bölge adliye
mahkemeleri için de öngörülmüştür.
Tasarıyla, Yargıtayın kararları bozma
sebepleri yeniden tanzim edilmiştir. Bunlar sırasıyla; hukukun yanlış
uygulanması, sözleşme hükümlerinin yanlış uygulanması, dava şartlarına
aykırılık, adil yargılanma hakkı, karara etki edecek nitelikteki yargılanma
hatalarının ya da eksikliklerinin varlığı. İşte bu sebeplerden bir veya
birkaçının mahkemece ihlali ya da gözetilmemesi durumunda, Yargıtay bunları
bozma sebebi ve gerekçesi yapacaktır. Karara etki edecek nitelikteki yargılama
hataları, somut olayın şartlarının ve özelliklerinin değerlendirilmesi
suretiyle belirlilik kazanacaktır. Adil yargılanma hakkı ise Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesi ile yine Anayasamızda belirtilen hak arama
özgürlüğünün yansıması biçimini alan hukukî dinlenilme hakkıyla irtibatlı
olarak taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin yasal bir
neden olmaksızın kabul edilmemesi durumunu da bozma sebebi olarak saymıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurulacak
olan istinaf mahkemelerinin uyması ve uygulaması gerekli yasal değişikliği
yapmak, kanaatimce, adalete olan güveni yeniden tesis edecektir.
Ağır işleyen adalet, mağduriyetlere sebep
olmakta ve adalete olan güveni de zedelemektedir. Bugün, adaletin tevziindeki
gecikme, başka hak arama yöntemlerini devreye sokmaktadır. Bu değişikliklerle,
adalet hem daha süratle dağıtılmak istenmekte hem de daha adil bir yargılama
sistemi kurulmak istenmektedir. Süratli ve adil olan bir yargılama, hem adalete
olan güveni tesis edecek ve hem de daha caydırıcı olacaktır.
Yine, meslektaşlarım beni gayet iyi
anlayacaklardır, zaman zaman, eski hukukumuzda, eski kanunlarımızda, özellikle
de trafik kazaları ile alacak davalarında yasal faizin uygulanması nedeniyle,
mahkemeler, âdeta, davalarla tıka basa dolmaktaydı. Kazaya uğrayan veya haklı
bir alacağı ödemek istemeyen borçlular dava yolunu tercih etmekte,
alacaklıların veya zarar görenlerin zararını daha çok artırmak amacıyla
davaları sebepsiz veya gereksiz bir şekilde uzatma yolunu tercih ederek,
mahkemelerin verecekleri -geçmiş yıllardaki- yüzde 30'luk gecikme tazminatı,
gecikme zammıyla, alacaklıların veya gerçek hak sahiplerinin mağduriyetine
sebep olmaktaydılar.
İşte bu tasarıyla bunların önüne geçilmek
istenmiş ve istinaf mahkemelerinin (bölge adliye mahkemelerinin) kuruluşuyla,
yargılamada serilik veya süratlilik esas alınmıştır.
Bu uygulama, kanaatimce, içtihatlar
arasında yeknesaklığı da sağlayacaktır. Zira, Yargıtayın iş yükü, bu
değişikliklerle azalacaktır.
Bugüne kadar, kanunu çıkarılıp da fiilen
kurulamayan mahkemelerin sorumlusu AK Parti Hükümeti olmasa gerekir. Evet,
trafik mahkemesi, aile mahkemesi, çocuk mahkemesi, hatta iş mahkemesiyle ilgili
kanunlar çıkarılmış; ancak, maalesef, bugüne kadar birçok yerde bunların
kurulması gerçekleştirilememiştir; ama, temenni ederiz ki, bunların tamamını
gerçekleştirmek bizim hükümetimize nasip olur.
Değerli konuşmacı, sevgili meslektaşım,
Sayın Bakanın sözünü belki biraz yanlış anlamış, belki de biraz yanlış yorumlamıştır.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Tutanaktan
okudum.
İSMAİL BİLEN (Devamla) - Sayın Bakan şunu
da söylemişti sevgili meslektaşım...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Bakan
gelsin cevap versin efendim, siz yorumlamayınız.
İSMAİL BİLEN (Devamla) - İzin verirseniz,
ne konuşacağıma da ben karar vereyim Sayın Grup Başkanım.
BAŞKAN - Siz buyurun Sayın Bilen.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, lütfetsin
de Bakan izlesin. Bu kadar önem verdiği bir tasarıya katılmayan bir bakan!..
İSMAİL BİLEN (Devamla) - Bugün, küçük
yerleşim birimlerinde gereksiz mahkemelerin kurulması, belki savcı ve
hâkimlerimizin oralara gönderilmesi, gerçekten gönderilmesi gereken yerlere
gönderilememesi nedeniyle bir boşluk söz konusudur; ancak, yeni düzenlemeyle,
belki bu küçük yerleşim birimlerinin yakın bölgelerle birleştirilmesi halinde,
kanaatimce, hâkim ve savcı açığını kapatmak mümkün olacaktır.
Hukukun üstünlüğü prensibini mutlaka
sağlamak gerekir. Kanaatimce, kurulması öngörülen istinaf mahkemelerinin
uygulayacağı bu kanunla, bu tür haksız uygulamalar ortadan kaldırılacaktır. Bu
kanunla, ihtilafları bitirmek belki mümkün olmayacaktır; ama, azaltmak belki
mümkün olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bilen.
Şahsı adına, Niğde Milletvekili Sayın
Orhan Eraslan; buyurun.
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; istinaf mahkemelerinin kuruluşuna bağlı olarak, tabiatı
itibariyle, usul yasalarında da bir değişiklik yapılması gerekiyor idi. Buna
bağlı olarak, önce Hukuk Usulü, arkasından Ceza Usulü, daha sonra da İcra İflas
Yasalarında yapılacak bu değişiklikler, eğer, istinaf mahkemeleri yasalaşırsa,
peşi peşine bir bir gelmek zorundadır; çünkü, daha önce de anlattığım gibi,
istinaf, bir kanun yoludur; ama, ben mi iyi anlatamadım, yoksa, kimi
arkadaşlarımız mı iyi dinlemedi; istinafın anlaşılmadığını, üzüntüyle,
görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, istinaf
"yeniden başlama" demektir. Bunun anlamı şudur: Manisa'nın Akhisar
İlçesinin bir köyünde, vatandaş, tarlasıyla ilgili tapu iptal davası açtı.
Akhisar mahkemesi bir karar verdi. Bu tarlanın değeri 500 000 000'dan yukarıysa
ve bu vatandaşımız, kararı beğenmiyorsa, İzmir istinaf mahkemesine istinaf
dilekçesi verecek "davanın yeniden görülmesini istiyorum" diyecek. O,
Akhisar'ın köyündeki vatandaşımız, İzmir istinaf mahkemesine davacı sıfatıyla
gelecek, senedini, sepetini, tapusunu, temessükünü -neyi varsa- bildirecek,
şahitlerini bildirecek, yargılama yapılacak. İstinaf mahkemesi, Akhisar'ın o
köyüne keşfe gidecek ve bir karar oluşturacak. Eğer, tarlanın değeri 3 000 000
000'dan yukarıysa, temyiz yolu kapalı değil, temyize de gidebilecek.
Şimdi, burada yargılama süratleniyor
demek, yoğurt siyahtır demektir. Efendi, renklerde bir karışıklık var, dikkat
edin yoğurt siyah olmaz, beyaz olur diyorsunuz; hayır yoğurt siyahtır,
kapkaradır, çok siyahtır deniliyor.
Efendim, dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir
hukuk müellifi, istinaf yargıyı süratlendirir demiyor. Bunun örneği yok. Hatta,
örnek verdim; Fransa'da -ki, Fransa, istinaf uygulamasında, İmparator
Napolyon'dan bu yana kesintisiz uygulama yaptığı için bir gelenek sahibi-
davaların istinafta kalma süresi ortalama 27,6 ay; sadece istinafta; bidayet
mahkemesi hariç. Paris gibi, Fransa'nın en modern yerinde, davanın istinafta
kalma süresi 14,4 ay. Nasıl süratleniyor?!
Değerli arkadaşlarım, doğru olmayan,
muhayyel şeyler yaratarak, muhayyel soyutlamalar üzerinde, Genel Kurulumuza
yanlış bilgi vermeyelim. Doğru şeylere karar verelim. Ha, ihtimal ki, Genel
Kurulumuz "efendi, biz, gecikse de istinaftan yanayız" diyebilir.
Almanya'da Ecker olayı vardır; onyedi yıl sürmüştür istinaf davası. Avrupa bu,
Türkiye'de yüz yıl süreceğine kani olduğum yerler var. Hakkâri'nin, bilmem,
Yüksekova İlçesinden dava olacak; Diyarbakır istinafı oraya keşfe gidecek,
iklim koşullarını bulacak ve dava bitirecek. Biraz ülke gerçeklerine, biraz
hayatın kendisine isabet ettirelim.
Bakınız, istinaf niye isteniyor...
BAŞKAN - Sayın Eraslan, bir saniye.
Şimdi, az önce, biz, bu yasa tasarısını 56
madde görüştük, birçok maddede de söz alınmadı, onlar geride kaldı. Şimdi, bu
yeni konu üzerinde görüşlerinizi rica edeyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Sayın Başkan,
yeni konu, hukuk usulü, istinafla ilgili. Lütfen... Konuyla ilgili, konunun
içinde... Hukuk usulünde yapılan değişikliklerin tamamı istinafla ilgili.
Konuyla ilgili konuşuyorum; lütfen, Sayın Başkan, sözümü kesmeyin. Konuyla
ilgili konuşuyorum; hukuk usulü, istinafla ilgili, istinaf yolu konuluyor hukuk
usulüne; öyle ezbere konuştuğumuz yok burada. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - İç içe
bunlar.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Genel Kurul karar
vermiş, kararı geri mi alacağız?!
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Henüz karar
verilmedi, yürürlüğe konulmadı o yasa.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Olur mu canım!..
Bütün maddeleri görüşmüşüz.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Efendi, çıkar
konuşursun.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyin.
Buyurun Sayın Eraslan.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Meclise karşı
saygılı olun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Meclise karşı
saygısız hiçbir ifademiz yoktur Sayın Milletvekili. Milletvekili laf atmaz;
fikriniz varsa, çıkın, kanaatinizi bildirin.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Meclisin kararı
var.
BAŞKAN - Sayın Kacır, lütfen müdahale
etmeyin.
Sayın Eraslan, siz de Genel Kurula hitap
edin.
ORHAN ERASLAN (Devamla) - Teknik bir
konuda doğru açıklama yapıyoruz, Meclisi doğru bilgilendiriyoruz, doğru
bilgilendirmeye çalışıyoruz. Bu, insanî ve vicdanî bir görevdir. Hukukçu olarak
görevimizdir. Bunu yapmaya çalışıyoruz.
Arkadaşlarım, istinafın siyasetle bir
ilgisi yok. İstinafa neden ihtiyaç duyuldu; bakın, söylemeye çalışıyorum.
Şimdi, Avrupa'da, zaman içerisinde şöyle bir düşünce gelişti: Bidayet
mahkemeleri verdiği kararda -bunlar da hâkim, nihayet insan- yanılabilirler de.
Bunu, daha tecrübeli birisi, yeniden, maddî olgularıyla değerlendirse, hatayı
düzeltse diye... Bu, güzel bir fikir, buna hiçbir itirazım yok. Bunun üzerine
gelişti istinaf ve bugün, Avrupa'da da, istinafın, çekişmelerin, davaların
uzamasına neden olduğu konusunda oybirliği vardır. Almanya başta olmak üzere,
giderek tüm Avrupa ülkelerinde, istinaf yetkileri kısıtlanmaya, daraltılmaya
başlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, rastgele, gerçeğe
dayanmayan açıklamalarla, ülkemize bir kötülük yapmayalım; zaten, yargı
sistemimizde büyük sıkıntılar yaşıyoruz, ciddî sıkıntılar yaşıyoruz. Ben,
aslında, Sayın Bakanın, böyle bir konuya girmekte, iğneli fıçıya girdiğinin
farkındayım. O da, sanırım farkına vardı ki, istinaf mahkemeleriyle ilgili
tasarının yürürlük maddesini geri çekti. Şimdi, yürürlüğe sokmadığımız bir
mahkeme için, hukuk usulünde yapacağımız değişiklik anlamlı değildir. İstinaf
mahkemesi yürürlükte değildir şu noktada, yürürlükte olmayan mahkeme için,
kanunumuzda istinaf yolunun düzenlenmesi doğru değildir.
Bizdeki istinafın düzenleniş biçimi, dar
anlamda istinaftır, geniş istinaf değildir; ama, dar anlamda istinafta dahi,
dilekçe sahipleri -yani, istinaf yoluna başvuranlar- şahidin yeniden
dinlenilmesini, keşfin yeniden yapılmasını ya da diğer delillere yeniden temas
edilmesini isteyebilirler. Böylesi bir durumda, Türkiye gerçeğinde, benim
önerim şuydu alt komisyonda: Eğer, mutlaka istinaf deniliyorsa, en az 100
istinaf mahkemesi; 100 hukuk, 100 ceza istinaf mahkemesi... Her il merkezinde
birer tane, Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük illerde daha fazla olmak üzere,
belki, bir nebze ihtiyacı karşılayabilir. Bunun dışındakilerin hepsi hayalîdir.
Rakamlar veriliyor Yargıtaya giden
dosyalar için. Doğrudur arkadaşların verdiği rakamlar; hatta, eksiği de vardır.
Peki, bizim ülkemizin insanı, istinaf yolunu tanıdığınızda, aynı sayıda insan,
Yargıtaya giden, istinafa gitmeyecektir diye mi düşünüyorsunuz?! Ben, yirmi
yıla yakın avukatlık yaptım; hiçbir müvekkilim, hiçbir kanun yolundan vazgeç
demedi; sonuna kadar kullan, tashihi karar dahil dedi. Bu, bizim insanımızın
doğasında var; Fransızların doğasında yok; bidayet mahkemesi karar verince, ben
haksızmışım deyip oturabiliyor; ama, bizim insanımızın doğasında bu yok.
Gerçekçi olalım; bizim insanımız, temyize gidelim diyor. Şimdi, istinaf yolunu
açacaksın, istinafa gidecek. İstinaftan sonra temyiz kapanmıyor, 3 000 000
000'ı geçince devam ediyor; temyize gidelim diyecek; yani, bugün, çok yüksek
rakamlar değil. Hatta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidelim diyor
yurttaşlarımız, cayır cayır da götürüyor ihtilafları; elbette, bireysel başvuru
hakkı var. Yani, bir şeyin adını doğru koyalım; evet, Türkiye'de, yargıda
sorunlar vardır. Biz, şöyle bir itham içerisinde de olmadık: Bu, falan partinin
sorumluluğudur, feşmekan partinin azdır, şunun çoktur; bu değil... Yargıda
sorunlar vardır; teşhisi doğru koyalım, çözümü doğru arayalım.
Bunun için, çıkmamış bir istinaf mahkemesi
için, yürürlüğe konulmamış bir istinaf mahkemesi için, hukuk usulünde
değişiklik yapılarak istinaf yolunun açılması doğru değildir.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
Şahsı adına ikinci söz, Antalya
Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu'nun.
Buyurun Sayın Baloğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; biz, bu gece, burada ne yaptığımızın bilincinde
olmak zorundayız. Belki, yaşamımızda bir gün bize de uygulanacak birtakım
kuralları belirlemek için buradayız. Neyse ki, yeteri kadar arkadaşımız
toplantıyı izliyor.
Bu yasa, gelecekte birçok sorunu çözecek
bir temel yasa değil, bir siyasal tercih değil; sadece, hukuk yargılamasıyla ilgili
bir gelişmeyi burada sonuçlandırmaya çalışıyoruz.
Biraz önce, bir tasarının genişçe bir
bölümünü, büyükçe bir bölümünü kabul ettik. O, yeni bir mahkeme kurulmasına
ilişkindi. O konuda da çok fazla tartışma oldu, her şey söylendi. Söylenenlerin
bir bölümü istinaf mahkemelerinin gereksizliğine ilişkindi. Ben, o görüşlere
kesinlikle katılıyorum; çünkü, zaten karmaşık olan sistemimizi, bu yeni
mahkemelerle biraz daha anlaşılmaz hale getiriyoruz, işi takipte zorluklar
getiriyoruz.
İstinaf mahkemeleri, Türkiye'de hiç
bitmeyen bir tartışma olarak, benim bildiğim, hukuk fakültesine girdiğim
1962'de tartışılıyordu. Kırk yıl sonra milletvekili oldum; hâlâ bu konuyu
tartışıyoruz. Oğlum da bu konuyu tartışacak. Bu mahkemeler kurulduktan sonra da
tartışılacak; çünkü, baktığımız yere göre görüyoruz. Ben, farklı görenlere de
saygı duyuyorum. Onlar da istinaf mahkemelerini bir çözüm gibi görebilirler;
ama, hayat öğreticidir. Birinden biri haklı çıkacaktır. Dilerim, bu mahkemeleri
yararlı görenler, bu mahkemelerin Türk hukuk sistemine çözümler getireceğini
umut edenler haklı çıkarlar, biz mahcup oluruz ve ülke de kazanmış olur; ama,
hiç ummuyorum; onu da söylüyorum peşin.
Biz, burada yasa yaparken şu saatte, ben,
başka bir şey söylemek istiyorum. Meclisi bu kadar erken yorulmuş duruma
getirmemek gerektiğini düşünüyorum. Bakın, dün akşam, burada çok az sayıda
milletvekili saat 1,5'ta burayı terk ettik. Uyuyabilmemiz için geçen bir
süreden sonra sabah 7'de kalktık, tekrar geldik. Komisyon çalışmaları vardı,
toplantılar vardı. Biz, makine olduğumuzu sanmıyoruz; ama, başkaları da bizi
makine gibi düşünmemelidir. İnsanların asgarî hakları vardır; siyasal hakları,
insanî hakları; bunlardan birisi de dinlenme hakkıdır ve biz burada çok ciddî
bir iş yapıyoruz. Bir yasa hazırlıyoruz; ama, dinlenmemiş bir tarzda, kendimizi
toplamamış bir tarzda burada bir yasayı tartışıyoruz. Yani, ben buradaki
arkadaşlarıma saygı duyuyorum. Dün gece de aynı insanların büyükçe bir bölümü
buradaydı, yine aynı insanların büyükçe bir bölümü burada. Bir çaba
gösteriyoruz; ama, bu çabanın bir sınırı olmalıdır. Doğal ki, halkın fedakârlık
yaptığı, halktan özveri istenilen bir ortamda milletvekili de özverili
olmalıdır. Biz bu özveriyi defalarca gösterdik; yani, lojmanları kullanma
hakkımızdan büyük bir istekle vazgeçtik; güzel. Maaşlarımıza artış istemiyoruz;
hatta, reel bir azalışı da göze aldık; bu da güzel. Hiçbir indirimi kabul
etmiyoruz; uçak, PTT indirimini kabul etmiyoruz; bu da güzel; ama, arkadaşlar,
dinlenme hakkımızdan, daha sağlıklı bir kafayla yasa yapma hakkımızdan vazgeçme
hakkımız yoktur; çünkü, bu, halkın hakkıdır. Halk, sağlıklı insanların sağlıklı
yasalar yapmasını bekliyor. Bu kadar yorgun, bu kadar zorlamayla yasa yapmayı
düşünmek ve bunu inatla sürdürmek, bence anlamsız geliyor; bunu, bir kere
düşünmeniz gerekiyor.
Bu yasayla ilgili değişiklikleri
arkadaşlarım tartıştılar. Yargı yoluna başvurma süresinin uzatılmasına ilişkin
-otuz gündür bu- kamu kurumları için istinaf yoluna başvuru süresini otuz gün
olarak düzenliyor tasarı. Bu düzenlemenin, bu tasarının getirdiği "süratli
yargı" ve "adil yargı" kavramıyla bağdaştığına inanmıyorum;
çünkü, otuz günlük bir süre uzun bir süredir; yani, bir karar verilecek, tebliğ
edilecek, otuz gün düşüneceksiniz. Niye 30 gün? Gerekçede deniliyor ki: Bölge
mahkemelerinin kararlarına karşı başvurmak için geçirilen süre, bölge
mahkemelerine bütün belgelerle başvurmanız gerektiği için, çok önemli bir
süredir, bütün belgeleri ekleyeceksiniz. Yani, otuz gün, avukat olmasa bile,
insanlar neyi düşünecekler? Karar önünde; belgeleri ekleyecek, koyacak. Hem
hızlı yargılama diyoruz hem de otuz günlük bir süre koyuyoruz. Bu ayrıntılara
girmek istemiyorum; bunu bir örnek diye veriyorum. Kanunun bütünlüğü içinde
onun gerekçesi ile getirdiği hükümler arasındaki bir çelişki olarak koyuyorum.
Başka örnekler de var; o örnekleri burada tekrar tekrar söylemek istemiyorum.
Maddelerle ilgili bölümde, herhalde arkadaşlarım bunlara değinecekler; bunların
hepsini geçiyorum.
Sayın milletvekilleri, aslında, bakmamız
gereken şudur: Bir çerçeve çiziyoruz, o çerçeve bir yargı çerçevesidir; yani,
mahkemeleri kuruyoruz, onların işleyişini, usullerini belirliyoruz; ama,
sonunda, insanla ilgili bütün bunlar; yani, o çerçevenin içine insanlar
oturacak, hâkimler oturacak, savcılar oturacak, kâtipler oturacak. O insanların
oturacağı gerçek bir mekâna ihtiyaç var; bir bina lazım, bir sürü şey... Teknik
şeyler lazım. İşte, bilgisayarlar, telefonlar...
Şimdi, Türkiye'deki adliyelerin durumuna
bir bakalım önce. Ben, Sayın Bakanın bu konudaki içtenliğine ve tespitlerine
tümüyle katılıyorum, bu eksiklikleri giderme konusundaki çabalarına da saygı
duyuyorum. O çabanın, siyasal iktidarın bütün unsurları tarafından
desteklenmesini umut ediyorum; ama, şu andaki manzara şudur: Yeterli sayıda
yargıcımız yoktur. Demin, böyle bir tartışma oldu; yaşayanlar bilir ki, Türkiye
adliyelerinde yeterli yargıç yoktur. Farz edin ki, sayısal olarak yeterli
yargıç vardır; yeterli midirler, yeteri kadar eğitilmişler midir, onlara
yeterli imkân verilmiş midir; bir de bunlara bakmak gerekiyor.
Bir de, görünmeyen insanlar var
adliyelerde; adliye mensupları, çalışanlar; işte, mübaşirler, yazmanlar, o
insanlar. Türkiye'de fazla mesai kavramının geçerli olmadığı kurumlardan
birisi, adliye kurumudur. Keşiften geç dönerler, para alamazlar, para bile
talep edemezler; farklı hiyerarşi vardır, hiç saat kavramı yoktur. Onlara
bakmak lazım; yani, o insanların da sorunlarını görmek lazım. Yeterli
bilgisayar donanımı yoktur. Bunları görüyoruz, seçim bölgelerimizde görüyoruz,
avukat olarak görüyorduk; ama, bir şeyi daha görüyoruz, hiç uzağa gitmeye gerek
yok; bakın, şurada, 250 metre aşağıda, Türkiye adaletinin kalbinin attığı
Yargıtay binası var. O Yargıtay binasına çoğumuz gitmişizdir; gitmeyenlere de
öneriyorum. Milletvekiliyiz; Türkiye adaletinin dağıtıldığı binaya, lütfen,
gidin, bir bakın; yani, gidin, Yargıtay binasına bir bakın ve o binanın halini
görün; ondan sonra da bunları tartışalım.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Maddelerine geçilmeden önce, bir
yoklama talebi vardır; okutup işleme koyacağım ve yoklama talebinde bulunan
sayın milletvekillerinin Genel Kurul salonunda olup olmadıklarını tespit
edeceğim.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
152 sıra sayılı yasanın maddelerine
geçilmesi oylaması öncesinde yoklama yapılmasını arz ve talep ederiz.
BAŞKAN - Haluk Koç?.. Burada.
Hüseyin Özcan?.. Burada.
Kemal Sağ?.. Burada.
Muharrem Kılıç?.. Burada.
Mevlüt Aslanoğlu?.. Burada.
Atilla Başoğlu?.. Burada.
Ahmet Küçük?.. Burada.
Orhan Eraslan?.. Burada.
İsmail Değerli?.. Burada.
Halil Akyüz?.. Burada.
Osman Kaptan?.. Burada.
Ziya Yergök?.. Burada.
Muharrem Toprak?.. Burada.
Birgen Keleş?.. Burada.
Şevket Arz?.. Burada.
Algan Hacaloğlu?.. Burada.
Mustafa Özyürek?.. Burada.
Sedat Uzunbay?.. Burada.
Feridun Baloğlu?.. Burada.
Ersoy Bulut?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, yoklamayı
elektronik cihazla yapacağız.
Sisteme giremeyip oy pusulası gönderen
sayın milletvekillerinin Genel Kuruldan ayrılmamalarını rica ediyorum; çünkü,
pusula gönderen arkadaşları burada ilan edeceğim. O nedenle, burada olmayan
arkadaşlar yerine de kimse pusula göndermesin, arkadaşımızı da üzmesin.
Yoklama için 3 dakika süre veriyorum ve
işlemi başlatıyorum.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Başkanım, 5
dakika olsun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - 3 dakika
yeterli.
BAŞKAN - Evet, yoklama başladı.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Evet, yoklama işlemi bitmiştir.
Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.37
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati : 21.50
BAŞKAN :
Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP
ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 98 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K
L A M A
BAŞKAN - Görüşmekte olduğumuz 152 sıra
sayılı tasarının maddelerine geçilmeden önce istenilen yoklamada toplantı
yetersayısı bulunamamıştı; şimdi, yeniden yoklama yapacağım.
Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlanıldı)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, 5
dakika...
BAŞKAN - Arkadaşlar süre başladı; buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Başlamadı daha...
BAŞKAN - Başladı, başladı.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Uygulama, 5
dakika olarak bugüne kadar geldi Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, siz, deneyimli bir
Grup Başkanvekilisiniz...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hep 5 dakika
uygulandı Sayın Başkanım. Normal olan da 5 dakikaydı.
BAŞKAN - Siz yoklamaya katılın; buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - 3 dakika
yeterli.
(Elektronik cihazla yoklamaya devam
edildi)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yoklama
işlemi...
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, 1
dakika... Arkadaşlar geldi.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, olayın
ciddiyetini... Lütfen...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yoklama
işlemi bitti.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, lütfen,
süre biteli 3 dakika oluyor.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan,
arkadaşlarımız verdiler kâğıtlarını.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yapılan
yoklama sonunda toplantı yetersayısı bulunamamıştır.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 26 Haziran 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
İyi akşamlar diliyorum.
Kapanma
Saati: 21.56