DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 17
90 ıncı Birleşim
5 . 6 . 2003 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
III. -
YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk
Bayrak'ın, ülkemizdeki korsan yayıncılık faaliyetlerinin olumsuz etkileri ve
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
2. - Gümüşhane Milletvekili Temel
Yılmaz'ın, gelişmekte olan organik tarımın dünya ve Türkiye için önemine
ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in,
Sigarasız Bir Dünya Gününe ilişkin gündemdışı konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 22
milletvekilinin, kamuda geçici işçi statüsünde çalışanların durumu konusunda
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/102)
2. - Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan
Yerlikaya ve 25 milletvekilinin, Munzur Vadisi Projesi konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103)
3. - Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21
milletvekilinin, Gediz Nehrindeki kirliliğin ve tarımsal üretime etkilerinin
araştırılarak, havzadaki tarımın geliştirilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/104)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - (10/4) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/298)
V. - SEÇİM
A)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1. - Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
üyeliklerine seçim
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/327) (S. Sayısı : 142)
2. - T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım
Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen
Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ile Muğla
Milletvekili Fahrettin Üstün'ün; Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın,
Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri; İzmir Milletvekilleri Yılmaz Kaya ile Erdal
Karademir'in, Çiftçilerin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna Devredilen
Millî Aydın Bankası T.A.Ş. - Tarişbank'a Olan Ziraî Kredi Borç Faizlerinin
Silinmesine ve Asıl Borcun Taksitlendirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Tarım,
Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/604, 2/3, 2/80,
2/109, 2/111) (S. Sayısı : 151)
3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Komisyonu Arasında Merkez Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/436) (S. Sayısı : 87)
4. - Uydular Aracılığı ile Haberleşme
Uluslararası Teşkilatı (INTELSAT) Anlaşmasının ve İşletme Anlaşmasında Yapılan
Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/462) (S. Sayısı : 114)
5. - Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek
Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/517) (S. Sayısı : 147)
VII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
Cumhurbaşkanıyla görüşmesinde kullandığı iddia edilen ifadeye ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in
cevabı (7/477)
2. - Antalya Milletvekili Tuncay
Ercenk'in, Antalya-Kaş'ta yapılan trafonun ne zaman faaliyete geçeceğine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı
(7/483)
3. - İzmir Milletvekili Muharrem
Toprak'ın, okul kitaplarının seçimine ve müfredat değişikliğine ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/488)
4. - İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, solvent ve soğuk işlem yağı üretimine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/503)
5. - Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin, Erzurum-Horasan AK Parti İlçe kongresinin Meslekî Teknik Eğitim
Merkezinde yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik'in cevabı (7/509)
6. - Hatay Milletvekili Abdulaziz
Yazar'ın, Asi Nehrinden su taşkınlarına karşı alınan önlemlere ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/515)
7. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın,
bor cevheri satışı ve Eti Holding'e ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/530)
8. - Yozgat Milletvekili İlyas Arslan'ın,
bazı baraj ve sulama projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/564)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Sinop Milletvekili Cahit Can'ın,
Van Milletvekili Cüneyt Karabıyık'ın,
Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın,
Dünya Çevre Gününe ilişkin gündemdışı konuşmalarına, Çevre ve Orman Bakanı Osman
Pepe cevap verdi.
Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün ve 42
milletvekilinin, kamuda bürokrasinin azaltılarak hizmetlerde etkinlik ve
verimliliğin sağlanması için (10/100),
Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve
22 milletvekilinin, üniversite kurulacak illerin ve (10/101),
Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin "Oylaması Yapılacak
İşler" kısmının 1 inci sırasında bulunan, 29.5.2003 tarihli 87 nci
Birleşimde görüşmeleri tamamlanıp tümü üzerinde yapılan açıkoylamasında Genel
Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığından bu birleşimde tekrar oya sunulan,
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Tasarısının (1/558) (S.
Sayısı : 135), elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra, kabul edilip
kanunlaştığı açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Doğrudan Yabancı
Yatırımlar Kanunu Tasarısının (1/327) (S. Sayısı : 142) görüşmeleri, komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;
2 nci sırasında bulunan, Türk Vatandaşlığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/482) (S. Sayısı :
115) görüşmelerini müteakiben yapılan oylamadan sonra,
3 üncü sırasında bulunan, Ekonomik, Sosyal
ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair (1/434) (S. Sayısı : 148),
4 üncü sırasında bulunan, Medenî ve Siyasî
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
(1/589) (S. Sayısı: 150),
5 inci sırasında bulunan, Avrupa
Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine Müteallik Umumî Anlaşmaya Ek 6 Numaralı
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/366) (S. Sayısı : 80),
6 ncı sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında (1/386) (S. Sayısı : 81),
7 nci sırasında bulunan, Ozon Tabakasını
İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolünde Yapılan Değişikliğin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/390) (S. Sayısı: 83),
8 inci sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Çalışma Örgütü Arasında Uluslararası
Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında (1/404) (S. Sayısı : 84),
9 uncu sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı
Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin ve Eki Sağlık Bakımı Hakkında
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/422) (S. Sayısı : 86),
10 uncu sırasında bulunan, Uluslararası
Telekomünikasyon Birliği (ITU) Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan
Kyoto ve Minneapolis Tam Yetkili Konferansları Sonuç Belgelerinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/454) (S. Sayısı : 117),
Kanun Tasarılarının, görüşmelerini
müteakiben elektronik cihazla yapılan
açıkoylamalardan sonra,
Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
5 Haziran 2003 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 20.45'te son verildi.
Sadık Yakut
Başkanvekili
Mevlüt Akgün Yaşar Tüzün
Karaman Bilecik
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Ahmet Küçük
Çanakkale
Kâtip Üye
No. :
125
II. - GELEN
KÂĞITLAR
5 . 6 .
2003 PERŞEMBE
Teklifler
1. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza
Gülçiçek ve 53 Milletvekilinin; 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı
Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/142) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.2003)
2. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin
Koçyiğit ve 3 Milletvekilinin; 357 Sayılı Askerî Hâkimler Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/143) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe ve
Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.2003)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1. - Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 22
Milletvekilinin, kamuda geçici işçi statüsünde çalışanların durumu konusunda
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/102) (Başkanlığa geliş tarihi :
15.5.2003)
2. - Tunceli Milletvekili V. Sinan
Yerlikaya ve 25 Milletvekilinin, Munzur Vadisi Projesi konusunda Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/103) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.5.2003)
3. - Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21
Milletvekilinin, Gediz Nehrindeki kirliliğin ve tarımsal üretime etkilerinin
araştırılarak havzadaki tarımın geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/104)
(Başkanlığa geliş tarihi : 23.5.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati : 15.00
5 Haziran
2003 Perşembe
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
90 ıncı Birleşimini açıyorum.
III. - Y O
K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik
sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden
yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama
pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma
gündemdışı söz vereceğim. Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet, bu
konuşmalara cevap verebilir; hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, ülkemizde yayıncılık
ve sorunlarıyla ilgili söz isteyen, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk
Bayrak'a aittir.
Buyurun Sayın Bayrak. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. -
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk Bayrak'ın, ülkemizdeki korsan yayıncılık
faaliyetlerinin olumsuz etkileri ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması
MEHMET FARUK BAYRAK (Şanlıurfa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, ülkemizin önemli sorunlarında biri
haline gelmiş olan Türkiye'deki korsan yayıncılık faaliyetlerinin boyutu
hakkında sizlere bilgi arz etmek istiyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizde, sinema ve müzik eserlerinin,
süreli olmayan yayınların ve bilgisayar programlarının korsanlığının çok yaygın
olduğu bilinen bir gerçektir. Çok ağır para ve hapis cezası öngörülmesine
rağmen, ülkemizin hemen her ilinde, cadde ve meydanlarda, alenen korsan yayın
satışı yapılabilmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, sadece İstanbul İlinde,
ayda, yaklaşık 3 000 000 adet korsan film CD'si, yaklaşık 300 tezgâhta
satılmakta ve bu şekilde, yıllık, 50 trilyon Türk Lirası kayıtdışı ve vergisiz
kazanç sağlanmaktadır.
Yayıncılık sektöründe, 2002 yılında tespit
edilen ticarî kayıp yüzde 50'dir. 2001 yılı için sinema sektöründe korsanlık,
VCD'de yüzde 70, DVD'de yüzde 30 olarak tespit edilmiştir. Müzik sektöründe
ise, yerli repertuarda tahmin edilen korsanlık yüzde 30, yabancı repertuarda
ise yüzde 50 civarındadır.
2002 yılı içerisinde, sinema sektöründe
korsan video kaset, CD, DVD gibi 290 000'e yakın materyal, müzik sektöründe ise
250 000 civarında korsan müzik kaseti ve CD'si ele geçirilmiştir. Yayıncılık
sektöründe ise, Türkiye Yayıncılar Birliğinin ocak ayı açıklamalarına göre,
2002 yılında yaklaşık 273 000 adet korsan kitap yakalanmıştır. Ayrıca, Ağustos
2002'den itibaren bütün illerde faaliyete geçen ve İçişleri, Maliye ve Kültür
Bakanlıkları ile meslek birlikleri temsilcilerinden oluşan denetim komisyonları
tarafından yapılan denetimler sonucunda, 2002 yılının son dört ayında müzik ve
sinema eserlerini içeren 100 000 civarında korsan materyal, yaklaşık 60 000
adet korsan kitap toplatılmış ve 105 kişi, haklarında işlem yapılmak üzere
savcılıklara gönderilmiştir. Bütün bu çabalar olumlu; ama, yetersizdir.
Görüldüğü gibi, korsan faaliyetler, bu
eserlerin sahiplerini maddî ve manevî açıdan zarara uğratmanın yanı sıra
kayıtdışı ekonomi oluşmasına ve devletin büyük vergi kayıplarına uğramasına
sebebiyet vermektedir. Ayrıca, bu faaliyetler, uluslararası platformlarda da
ciddî eleştirilerle ve engellemelerle karşılaşılmasına da neden olmaktadır. Bu
bağlamda, 2001 yılında Kültür Bakanlığının yoğun çabaları sonucu yasalaşan 4630
sayılı Kanun ile 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda yapılan
değişiklikler, taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalara ve yükümlülüklerimize
tam uyum içermesinin yanı sıra, korsan faaliyetlerle mücadeleye yönelik etkin
mekanizmalar ve tedbirler içermesi açısından da büyük önem taşımaktadır.
Kanunlar ve mevzuatta sağlanan
gelişmelerin uygulamaya yansıması çok önemlidir. Eğer kanunları gereğince
uygulayamazsak, para cezalarından ihraç kotalarının artırılmasına, hatta,
ihracatın durdurulmasına varan uluslararası yaptırımlarla karşılaşma
olasılığımız büyüktür. Bu tür yaptırımların tüm ekonomimizi olumsuz
etkileyeceği de açıktır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
yukarıda yaptığım açıklamalar, korsan faaliyetlerin ülkemizdeki boyutunu ve bu
faaliyetlerle mücadelenin ne kadar büyük bir önem arz ettiğini bir kez daha
ortaya koymuştur sanıyorum.
Bu mücadelede karşılaşılan en önemli
sorunlardan biri, konuyla ilgili iki ayrı kanun arasındaki cezaî müeyyide
farklarından kaynaklanmaktadır. 5846 sayılı Kanunun yanı sıra, kayıt-tescil,
bandrol kullanım zorunluluğu gibi fikrî mülkiyet haklarına ilişkin hükümler
içeren bir diğer kanun da 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri
Kanunudur. Uygulamada 3257 sayılı Kanunun bazı hükümleri, 5846 sayılı Kanunla
çelişki arz etmektedir. Özellikle 3257 sayılı Kanunda bandrolsüz ve korsan
nüshalara ilişkin yaptırımların 5846 sayılı Kanuna göre daha düşük cezalar
içermesi ve ihlallere ilişkin yaptırımlarda 3257 sayılı Kanunun bu hükümlerinin
tercih edilmesi, denetim komisyonlarının yürüttüğü faaliyetlerin caydırıcılığını
da azaltmaktadır.
Bilindiği gibi, bandrol uygulamasına
ilişkin ihlallerde, 5846 sayılı Kanunun değişik 81 inci maddesi, 4 ilâ 6 yıl
hapis, 50 milyar ilâ 150 milyar lira ağır para cezası gibi yaptırımlar
öngörmektedir. Ancak, bu yaptırımların uygulanmasından kaçınıldığı ve 3257
sayılı Kanunda öngörülen, caydırıcılık niteliği olmayan idarî para cezalarının
uygulandığı görülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET FARUK BAYRAK (Devamla) - Fikir ve
Sanat Eserleri Kanununun 81 inci maddesinde bandrolsüz kitap satışı bir kamu
suçu olarak tarif edilmesine rağmen, CMUK'a dayanılarak, sürekli olmayan
yayınlara ilişkin işlenen suçlarda bunun şikâyete bağlı suç kapsamında olduğu
gerekçesiyle görevsizlik kararı verilebilmektedir. CMUK'ta yapılması düşünülen
ilk değişiklikte bu husus da gözönüne alınmalı ve yasalar arasında bir uyum
sağlanarak, korsan yayın, kamu suçu olarak tarif edilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kültür eski Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik'in, bu konuda, sivil toplum
kuruluşları ve hadisenin mağduru olan taraflarla başlattığı ciddî diyaloglar ve
korsan yayıncılığın önlenmesi hususunda sürdürülebilecek kalıcı çalışmalar,
yeni Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Erkan Mumcu'nun görevi devralmasından
sonra da hızla yürütülmektedir. Sayın Bakanımız Erkan Mumcu Beyin bu konuyu çok
iyi bildiğine ve korsan yayıncılığın önlenmesi hususunda gerekli olan
koordinasyonu sağlayacağına yürekten inanıyorum ve bu hususta duyduğumuz
memnuniyeti belirtmek ve teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bayrak, lütfen konuşmanızı
tamamlar mısınız; buyurun.
MEHMET FARUK BAYRAK (Devamla) - Sayın
milletvekilleri, konuyla ilgili bazı çözüm önerilerimi de Yüce Heyetinize arz
ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Sokaklarda fikir ve sanat eserlerinin
satışına imkân veren mevcut uygulamaya son verilmeli; bunun için, gerekirse
yasal düzenleme yapılmalıdır. Bu amaçla, Yüce Meclisimizin gündemine gelen
Yerel Yönetimler Kanunu Tasarısına bir ekleme yapılarak işportada, cadde ve
sokaklarda işgaliye ödeyerek kitap, kaset, CD gibi fikir ve sanat ürünlerinin
satılması yasaklanmalıdır. Zira, korsan yayınların en yaygın satıldığı yerler
buralardır. Tasarıya bu ekleme yapılıp uygulamaya geçildiği takdirde, korsan
yayın satışı büyük bir oranda azalacaktır.
Denetim komisyonlarının denetim
faaliyetleri de, ne yazık ki, tam anlamıyla etkin değildir. Korsan yayıncılığı
önleyebilmek için, bu komisyonların tüm illerde tam anlamıyla çalışması
sağlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bayrak, yayıncılığın
sorunları çok kısa sürede tamamlanmaz. Lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun, biraz daha süratli...
MEHMET FARUK BAYRAK (Devamla) - Çok
teşekkür ediyorum.
Acil önlem olarak, ilgili genel müdürlük
bünyesinde meslek birliklerinin yanı sıra, yapım ve yayıncılık sektörü
temsilcilerinin de yer aldığı bir "il denetim komisyonları koordinasyon
birimi" oluşturulmalıdır. Bu birim tarafından denetim komisyonlarının
faaliyetleri takip edilmeli, ihtiyaçları tespit edilmeli, karşılaşılan
sorunların çözümüne ilişkin yöntemler belirlenmeli ve gerekli girişimlerde
bulunulmalıdır.
Mevzuattan kaynaklanan sorunların
giderilmesi amacıyla, Kültür Bakanlığınca hazırlanan ve 3257 sayılı Kanunun
idarî para cezalarına ilişkin maddelerinin ilgasına yönelik tasarı ivedilikle
yasalaşmalıdır.
Sayın milletvekilleri, 2002 yılı Avrupa
Birliği İzleme Raporunda "Şirketler Hukuku" başlığı altında yer alan
fikrî mülkiyet haklarına ilişkin olarak bir enstitü kurulması yönünde
Türkiye'nin desteklendiğine ilişkin ifadeler yer almaktadır.
Fikrî mülkiyet hakları alanında kuralları
etkin bir şekilde uygulamak, bu haklarla ilgili tüm düzenlemeleri yapmak ve
korsanlıkla mücadele konusundaki faaliyetlerin etkin bir şekilde yürütülmesini
sağlamak üzere, fikir ve sanat eserleri enstitüsünün kurulmasının sağlanmasıyla
önemli mesafeler kat edileceğine inanıyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bayrak, teşekkür ediyorum.
Gündemdışı ikinci söz, organik tarımın
dünya ve Türkiye için önemiyle ilgili söz isteyen, Gümüşhane Milletvekili Temel
Yılmaz'a aittir.
Buyurun Sayın Yılmaz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
2. -
Gümüşhane Milletvekili Temel Yılmaz'ın, gelişmekte olan organik tarımın dünya
ve Türkiye için önemine ilişkin gündemdışı konuşması
TEMEL YILMAZ (Gümüşhane) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünyada ve Türkiye'de gelişmekte olan organik tarımla
ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Türk Milletini ve
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Organik tarım, sistemde hatalı uygulamalar
sonucu kaybolan tabiî dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost
üretim sistemlerini içine alan bir modeldir. Dünyada organik tarıma Avrupa
öncülük etmiştir. Organik tarım, Avrupa'da 1910'lu yıllarda başlamış; ancak,
asıl gelişme, 1972 yılında kurulan Uluslararası Organik Tarım Federasyonunun
çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Bugün, başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa
ülkesi ve Amerika Birleşik Devletlerinde, tahıllardan meyve ve sebzeye, hatta
süt ürünlerine kadar çeşitli alanlarda ekolojik tarım ürünleri üretilmektedir.
Hızlı nüfus artışı ve sanayileşmedeki
gelişmeler, insan ve çevre sağlığı konusunda birçok sorunu da beraberinde
getirmiştir. Bu sorunların en önemlilerinden birisi, tarımda üretim artışını
sağlamak amacıyla, çok çeşitli kimyasalların yaygın şekilde kullanılmasıdır. Bu uygulama, tarımsal
verimliliği artırırken, gerek kullanılan sentetik, kimyasal ilaçların tarımsal
ürünlerde neden olduğu kalıntılar gerekse sentetik mineral gübrelerin yeraltı
sularına karışarak içmesularında meydana getirdiği olumsuzluklarla insan
sağlığında ciddî tehditler oluşturmaya başlamıştır. Kimyasal ilaç ve gübreler
yanında, hormonların da devreye girişiyle kısa sürede tabiî dengede görülen
bozulmalar, bu tip girdilerin olumsuz etkilerini azaltabilmek için, tabiatla
uyuşan tekniklerin uygulanmasını gündeme getirmiştir.
Dünyada, halen, 120 ülkede, toplam 17 000
000 hektar alanda organik üretim yapılmaktadır. En önemli ihracatçı ülkeler
ise, Çin, Hindistan ve Türkiye'dir. Ülkemizde organik tarım, Avrupalı
firmaların talebiyle, 1984-1985 yıllarında başlamıştır. Başlangıçta 8 olan
organik ürün sayısı, günümüzde, meyve, sebze, hububat, baklagiller, tıbbî ve
aromatik bitkiler, yağ bitkileri, sanayi bitkileri, kurutulmuş meyve ve
sebzeler, işlenmiş gıda ürünleri olmak üzere, 95 çeşit ürüne ulaşmıştır.
Türkiye'de toplam tarım arazilerimiz
içerisinde organik üretim yapılan alan çok düşük seviyelerdedir. Tüm dünyada
organik ürün pazarı hızla gelişmektedir. Gelişen pazarlarda talep halen arz
edilenden fazladır. Özellikle Akdeniz ülkeleri, benzer iklim ve üretim
deseniyle, aynı pazarlara mal satmaktadır. Bu nedenle, ülkemizin, oluşturacağı
plan ve politikalar doğrultusunda fırsat alanları yaratması ve bir eylem planı
hazırlayarak, gelişmeleri yönlendirmesi gerekmektedir.
Türkiye, organik üretim potansiyeline
sahip ülkelerden birisidir; ancak, şu an potansiyeli tam manasıyla
değerlendirdiğimiz söylenemez. Organik tarım, sadece gıda üretim kaynağı değil,
aynı zamanda, sürdürülebilir bir kalkınmanın, ekoturizmin, tarımın
sürdürülebilirliğinin, biyolojik çeşitliliğin korunmasının, erozyon, çölleşme
ve iklim değişikliğine neden olan faktörlerin etkisinin giderilmesinin başlıca
dayanağıdır.
Türkiye'de organik tarımın gelişmesi,
sürdürülebilir kalkınma ve çevrenin korunması yoğun işgücü gerektirdiği için,
istihdama katkı, kırsal alanda yaşanan göçün önlenmesi, ihracat artışıyla
ekonomiye katkı; içpiyasada ise, tüketicinin sağlıklı ürünlerle beslenmesi,
organik ürünleri işleyen gıda ve dokuma sanayiine katkı ile entegrasyonu
sağlaması ve katmadadeğer yaratması gibi pek çok yararlar sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu kısa
değerlendirmeden sonra, Gümüşhane ve Kelkit Vadisinin organik tarım açısından
önemine geçmek istiyorum. Ülkemiz, konumu itibariyle çok farklı ekolojilere
sahip olması ve bazı bölgelerimizde sentetik girdilerin ve kimyasalların çok az
miktarda ya da hiç kullanılmaması sebebiyle organik ürünler açısından avantajlı
konumda bulunmaktadır.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından
belirlenen stratejiler çerçevesinde organik tarımın yaygınlaştırılması
projesinde yer alan illerden birisi de, Gümüşhane İlimizdir. Kelkit Havzası,
organik tarım ürünleri açısından çok uygun bir bölge oluşturmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
TEMEL YILMAZ (Devamla) - Türkiye'nin
hayvancılık merkezlerinden biri olan bölgenin bol su kaynaklarına sahip olması,
kimyasal gübre kullanım oranının Türkiye ortalamasının oldukça altında olması
ve kapalı bir havza olması nedeniyle çevre kirlenmesine karşı korumalı
durumdadır.
Bu avantajlara sahip bölgemizde, ilçemizin
yetiştirdiği değerli işadamımız Sayın Aydın Doğan tarafından, Kelkit İlçemize,
Türkiye'nin en büyük organik tarım sanayii ve buna bağlı olarak et entegre
tesisleri kurulmakta ve ayrıca, bu uygulamalara paralel olarak, bir yüksekokul
yapılmaktadır. Böyle büyük yatırımları bölgemize yapan işadamımız Sayın Aydın
Doğan'a huzurlarınızda teşekkür ediyor, diğer işadamlarımıza örnek olmasını
diliyor ve onları da, bölgemize yatırım yapmaya davet ediyorum.
Yapılan bu yatırımlar Kelkit çevresindeki
nüfusun önemli bir kısmı için, hem alternatif gelir kaynağı oluşturacak hem de
gelir artışı sağlanarak bölgede bir ekonomik canlanmaya neden olacak, diğer
yandan yaşanan yoğun göçün ve işsizliğin de önüne geçecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TEMEL YILMAZ (Devamla) - Başkanım, 1
dakika daha...
BAŞKAN - Lütfen, konuşmanızı tamamlar
mısınız...
TEMEL YILMAZ (Devamla) - Bu çerçevede,
organik ürün ekim alanlarının ve üretimin artırılması için etkili ve
destekleyici politikalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Bölgemizde uygulanmakta olan organik tarım
projesinden beklenen neticenin istihsali ve bölgemiz için hayatî önem taşıyan
Sadak Barajının bir an önce yapımının tamamlanarak faaliyete geçirilmesi
gerekmektedir. Daha önce programa alınan; ancak, ödenek yetersizliği nedeniyle
programdan çıkarılan bu projenin, ödeneğinin ayrılması ve bir an önce programa
alınarak ihale edilmesi gerekmektedir. Bu yapılmadığı takdirde, bölgede yapılan
bu kadar büyük yatırımlar sekteye uğrayacak, burada yaşayan çiftçilerimiz, bir
yerde, cezalandırılmış olacaktır; çünkü, Sadak Barajı olmadan; yani, su
olmadan, bu bölgenin ayağa kalkması mümkün görülmemektedir. Bölgedeki bu büyük
su potansiyeli akıp gitmekte ve heba olmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yılmaz, lütfen, son
cümlenizi alalım.
TEMEL YILMAZ (Devamla) - Gümüşhane halkı
için bu projenin ne kadar önemli olduğuna bir kere daha dikkatlerinizi çekmek
istiyor, Sayın Enerji Bakanımızdan da, bu barajın bir an önce yapılması için
desteklerini arz ediyorum.
Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyor,
teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Gündemdışı üçüncü söz, Dünya Sigarasızlar
Günü nedeniyle söz isteyen Hatay Milletvekili Züheyir Amber'e aittir.
Buyurun Sayın Amber. (CHP sıralarından
alkışlar)
3. - Hatay
Milletvekili Züheyir Amber'in, Sigarasız Bir Dünya Gününe ilişkin gündemdışı
konuşması
ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; "31 Mayıs 2003, Sigarasız Bir Dünya Günü"
nedeniyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; hepinize saygılarımı sunarım.
Değerli arkadaşlar, kendiniz için, aileniz
için, toplum için bugün sigarasız ilk gününüz olsun ve yakmamak üzere söndürün
diyerek konuşmama başlıyorum.
Sigarayı bırakmanın ilk günlerinin güç
olacağını bilin; ama, zor günlerin gelip geçeceğini, sigarasız yaşamın çok daha
güzel olacağını düşünün.
Sigara, başta akciğer kanseri olmak üzere
kalp vedamar hastalıklarına, erken yaşlanmaya ve ölmeye yol açmaktadır. Sigara
içenlerin dörtte 1'i 70 yaşlarında, diğer dörtte 1'i de hayatlarından yirmiüç
yıl kaybederek öleceklerdir. Bugün aramızda yaşayan 4 000 000 Türk vatandaşı
sigara içtikleri için yirmiüç yıl erken öleceklerdir. Tüm dünyada sigara
kullanımı nedeniyle 8 saniyede, maalesef, 1 kişi kaybedilmektedir; yani,
ölmektedir. Bu durum, güçlü bir bağımlılık yapıcı etken olan sigarının
etkisinden kurtulabilmek için sadece birey olarak tiryakilerin değil, devlet
yönetimlerinin ve halkların da topyekûn çaba göstermelerine gerek olduğunu,
açıkça göstermektedir.
Değerli arkadaşlar, Dünya Sağlık Örgütünün
araştırmalarına göre, dünyada 1 100 000 000 sigara içicisi var. Sigara
içenlerin, maalesef, 8 000 000'dan fazlası, Türkiye gibi gelişmekte olan
ülkelerdedir ki, Türkiye nüfusunun yüzde 47'sinin sigara içtiği bilinmektedir
ve Türkiye'de -yine, maalesef diyorum- sigara alabilmek için peşin ve nakit
olarak her gün 17 000 000 dolar para harcanmaktadır; biz, bunu yıllık
hesapladığımız zaman, yılda 6 500 000 000 dolar sigara için harcanmakta ve bu
para, bu şekilde heba edilmektedir.
Sigara firmaları, yılda 350 000 kişiyi,
günde 1 000 kişiyi öldüren bu ölümcül zehri pazarlayarak, ölümü satmaktadırlar.
Bu pazarlama faaliyetlerini yaparken, müşterilerinin üçte 1'inin 13 yaşına
kadar, yüzde 90'ının da 20 yaşından önce sigaraya başladıklarını bilirler.
Kârlılığının devamı, hatta, sigara endüstrisinin ayakta kalması, 18 yaşın
altındakilere yapılan satışın başarısına bağlıdır.
Yapılan araştırmalar, sigara firmaları
hakkındaki şu çıplak gerçekleri ortaya çıkarmıştır: Sigaranın zararlı sağlık
etkilerini ve bağımlılık özelliğini bilerek inkâr ettiklerini, çocukları hedef
alarak acımasız pazarlama taktikleri uyguladıklarını, pasif sigara içme
konusundaki bilimsel gerçekleri çarpıttıklarını, tüketicileri düşük nikotin ve
düşük katran sahte tanımlarıyla aldattıklarını, gelişmekte olan ülkelerde en
saldırgan politikaları sürdürdüklerini, sigara kaçakçılarına yardımcı
olduklarını hepimiz bilmekteyiz.
Bu çerçevede, sigarayı özendiren
direkt-endirekt tüm reklamlar, promosyonlar ve sponsorluklar yasaklanmalıdır.
Ülkemizde reklam yasağı vardır; ancak, bu yasak, bilinçli veya bilinçsiz,
maalesef, delinmektedir. Buna, en son örnek olarak, Türkiye'de yapılacak olan
Formula 1 araba yarışlarını burada gösterebiliriz.
Sigara kaçakçılığı, mutlaka önlenmelidir.
Sigara paketleri üzerinde bulunan "sigara sağlığa zararlıdır" ve
benzeri sağlık uyarıları, daha büyük puntolarla yazılmalı, paketin en az yüzde
50'sini kaplamalıdır. Hatta "18 yaşından küçüklere satılamaz" ibaresi
yazılmalıdır. Bilimsel olmayan, halkı, özellikle gençleri yanıltan, hafif,
light veya düşük nikotinli gibi tanım ve semboller önlenmelidir. Tütün
ürünlerine konulan vergiler artırılmalı, gümrüksüz sigara satışı engellenmeli
ve alınan vergilerin bir kısmı, sigarayı bırakma yöntemlerine ayrılmalıdır.
Tütün ürünlerinin desteklenmesi önlenmeli; ancak, bu yapılırken, üreticiler
mağdur edilmemelidir.
Değerli arkadaşlar, özelleştirmeler,
işletmelerin verimlerini artırmak için yapılmaktadır. Sigara işletmelerinin
verimini artırmak, tüketimi artırmak, hastalık ve ölümü artırmak anlamını
taşımaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Çokuluslu sigara
firmaları için, Türkiye, çok iştah açıcı bir pazardır ve kendi beyanlarında,
Türkiye'nin genç nüfusuyla ilgili, çok ümit verici olduğu ibaresi yer
almaktadır. Tekel Sigara İşletmesini satın alacak çokuluslu sigara
firmalarının, pazarı genişletmek ve tüketimi artırmak için, geçmişte de çok
acımasızca sergiledikleri taktikleri uygulayacakları şüphe götürmemektedir.
Alelacele satılacak Tekel, devletimizi ve ulusumuzu büyük zararlara sokacak,
ayrıca, halkımızın sağlığına büyük tahribatlar verecektir. Bu, hepimizi büyük
vebal altında bırakacaktır. Bu konuda daha duyarlı olmanızı diliyorum ve hepinize
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Amber.
Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel
Kurula diğer sunuşları vardır.
3 adet Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. -
Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 22 milletvekilinin, kamuda geçici işçi
statüsünde çalışanların durumu konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/102)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca, kamu kurum ve kuruluşlarında geçici işçi statüsünde
çalışanların durumlarını görüşmek üzere Meclis araştırması açılmasını arz ve
talep ediyoruz.
Gereğini saygılarımızla arz ederiz. 17.12.2002
1.- Asım Aykan (Trabzon)
2.- Yahya Baş (İstanbul)
3.- Yüksel Coşkunyürek (Bolu)
4.- Azmi Ateş (İstanbul)
5.- Harun Tüfekçi (Konya)
6.- Fahri Keskin (Eskişehir)
7.- Mustafa Cumur (Trabzon)
8.- Ahmet Uzer (Gaziantep)
9.- Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)
10.- Ali Küçükaydın (Adana)
11.- Mahmut Durdu (Gaziantep)
12.- Mustafa Çakır (Samsun)
13.- Mehmet Ali Bulut (Kahramanmaraş)
14.- Mehmet Sarı (Gaziantep)
15.- Nevzat Yalçıntaş (İstanbul)
16.- Faruk Nafiz Özak (Trabzon)
17.- Vahit Kirişçi (Adana)
18.- Mahmut Göksu (Adıyaman)
19.- Mehmet Yılmazcan (Kahramanmaraş)
20.- Ali Öğüten (Karabük)
21.- Reha Denemeç (Ankara)
22.- Reyhan Balandı (Afyon)
23.- Murat Yılmazer (Kırıkkale)
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
2. - Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya ve 25
milletvekilinin, Munzur Vadisi Projesi konusunda Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/103)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Tunceli İlinin sınırları
içerisinde yer alan Munzur Vadisi, Türkiye'nin ilk millî parkı özelliğini
taşımaktadır. Munzur Vadisi ve çevresinde "Munzur Projesi" adı
altında sekiz adet baraj yapımı projelendirilmiş, bunlardan Konaktepe Barajı ve
Konaktepe (I) ve (II) HES'leri, Munzur Vadisi Millî Parkı içerisinde inşa
edilmesi hedeflenmiştir. Munzur Vadisi ile çevresinin doğasının yıkıma
uğratılması, bölgenin tabiî, ekolojik, biyolojik ve demografik yapısını ciddî
şekilde değiştirecek, şu anda öngörülemeyen olumsuzluklar yaşanabilecektir.
Bunun için alınması gereken önlem ve tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasanın
98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
1.- V. Sinan Yerlikaya (Tunceli)
2.- Hasan Güyüldar (Tunceli)
3.- Muharrem Kılıç (Malatya)
4.- Bülent Baratalı (İzmir)
5.- Erol Tınastepe (Erzincan)
6.- Muhsin Koçyiğit (Diyarbakır)
7.- Ensar Öğüt (Ardahan)
8.- Turan Tüysüz (Şanlıurfa)
9.- Mehmet Sefa Sirmen (Kocaeli)
10.- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
11.- Vahit Çekmez (Mersin)
12.- Selami Yiğit (Kars)
13.- Rasim Çakır (Edirne)
14.- Şevket Gürsoy (Adıyaman)
15.- Bayram Ali Meral (Ankara)
16.- Ali Topuz (İstanbul)
17. Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)
18.- Fahrettin Üstün (Muğla)
19.- Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
20.- Gürol Ergin (Muğla)
21.- Mesut Değer (Diyarbakır)
22.- Mehmet Şerif Ertuğrul (Muş)
23.- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
24.- Sıdıka Aydoğan (İstanbul)
25.- İnal Batu (Hatay)
26.- Nurettin Sözen (Sıvas)
Gerekçe:
Ülkemizin kalkınması için gerekli olan
elektrik enerjisi üretiminin önemli bir konu olduğu bilinmektedir. Ancak, bu
ihtiyacın karşılanması, Türkiye'nin sahip olduğu enerji, üretim kaynaklarının
tam ve doğru olarak belirlenmesi, önem ve öncelik derecelerine göre
planlanması, elde edilen enerji üretim gücünün verimli bir şekilde nakil
olunması ve kaçak elektrik kullanımının önlenmesi gerekmektedir.
Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesinin Fırat
Havzasında yer alan Tunceli İlinin Munzur Vadisi 1971 yılında millî park olarak
ilan edilmiştir. Bu vadi, estetik ve bilimsel bakımdan istisnaî düzeyde
evrensel değerlere sahip olan fizikî ve biyolojik bir oluşumdur. Vadide ve
çevresindeki derelerde bütün dünyada değeri yüksek düzeyde takdir edilerek
korunan çengel boynuzlu ve bezuvar dağ keçisi, ür kekliği, kırmızı benekli
alabalık ve diğer yaban hayvanları yaşamaktadır. Bu niteliğinden ötürü de,
Anayasanın 63 üncü maddesi ile Doğa ve Çevre Mevzuatına, Türkiye'nin onaylamış
bulunduğu, 16 Kasım 1972 tarihinde yapılan UNESCO'nun, XVI ncı Genel Kurulunda
kabul edilen Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme
hükümlerine ve Türkiye'nin üyesi olmak sürecine girmiş bulunduğu Avrupa
Birliğinin çevre kriterlerine göre, olduğu gibi korunması gerekmektedir.
Konaktepe Barajı ve HES Projesinin
yapılması halinde 4 990 hektar büyüklüğünde bir göl meydana gelecek ve bu
durumda millî park alanının "mutlak koruma zonu" olarak ayrılan
kısmının yüzde 63,5'i sular altında kalacaktır. Dolayısıyla, bilimsel ve
estetik bakımdan millî ve milletlerarası ender güzelliklere, doğal ve kültürel
kaynak değerlerine sahip, yüzyıllar süren jeomorfolojik oluşumlar sonucunda
meydana gelen Munzur Vadisinde tabiî ve ekolojik denge bozulacak, yaban hayatı
tahrip edilecek, Munzur Nehrinin akışı değişecek, en dinamik tür olan Munzur
alabalığının nesli yok olacak, biyolojik çeşitlilik ortadan kalkacak, yaşam
ortamlarının bozulmasıyla birlikte besin zinciri kırılacak ve ekosistemlerde şu
anda öngörülemeyen olumsuzluklar yaşanabilecektir.
Tunceli'de yaşayan insanların temel
ekonomik faaliyetleri, arıcılık ve hayvancılıktan ibarettir. İlde sanayi
yoktur, ticaret ve hizmet sektörü ise gelişme halindedir. İlin coğrafî konumu
ile topografik yapısı bakımından yörede imalat veya ağır sanayi tesislerinin
kurulması neredeyse imkânsız olduğu gibi, rantabl da değildir. Buna karşılık,
yörenin, olağanüstü düzeyde hayvancılık, arıcılık ile dağ, su, orman turizmi
potansiyeli mevcuttur.
Sonuç olarak, yöresel, bölgesel, ulusal ve
uluslararası boyutta önem ve öncelik taşıyan Munzur Vadisinin doğal çevre
değerleriyle birlikte korunarak, turizm kullanımının temin edilmesi gerek
merkezî kamu yönetimi, gerek yerel yönetimler gerekse yöre halkı ve yöre
kalkınması bakımından büyük bir önem ve öncelik taşımaktadır; bunun için
gerekli tedbirlerin bir an önce alınması gerekmektedir.
Bu nedenle, Anayasanın 98, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
3. - Manisa
Milletvekili Nuri Çilingir ve 21 milletvekilinin, Gediz Nehrindeki kirliliğin
ve tarımsal üretime etkilerinin araştırılarak, havzadaki tarımın geliştirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/104)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gediz Nehri, ülkemizin büyük ve en önemli
nehirlerinden birisidir. Gediz İlçesinin güneydoğusundan başlayan ve İzmir
Körfezine dökülen Gediz Nehri, geçtiği bölgelerin tarımsal üretimine önemli
katkı sağlamaktadır.
Bölge açısından hayatî değer taşıyan Gediz
Nehri, 1980'li yıllardaki düzensiz endüstriyel ve kentsel gelişimle birlikte
aşırı derecede kirlenmiştir. Ülkemiz açısından bu kadar önemli olan Gediz
Nehri, Türkiye'nin de taraf olduğu Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar
Hakkında Sözleşmenin (RAMSAR) eklerinde sayılarak uluslararası koruma altına
alınmıştır.
401 kilometre uzunluğunda olan Gediz
Nehrinin su havzası alanı 17 500 kilometrekare olup, Türkiye yüzölçümünün yüzde
2,3'üne sahiptir. Gediz Nehri, Nif, Murat, Kum, Medar, Selendi, Alaşehir,
Derbent ve Gördes Çayları gibi birçok yan kollarla birleşerek İzmir Körfezine
dökülmektedir.
Uşak, Manisa, İzmir İlleri sınırları içine
giren Gediz havzası içinde önemli yerleşim merkezleri bulunmaktadır. Manisa
Turgutlu, Salihli, Ahmetli, Alaşehir, Demirci, Gediz, Kemalpaşa, Foça ve
Menemen, yerleşim yerlerinden bazılarıdır.
Gediz havzası, toprak kaynakları açısından
521 000 hektarlık tarıma elverişli alana sahip bilinmektedir. Bu arazilerin 386
000 hektarlık bölümü sulanabilir arazi olmasına karşın, bugün, ancak 124 000
hektar tarım alanı sulanabilmektedir. Tarımsal üretim içerisinde sulamanın
önemi tartışmasız çok büyüktür. Gediz havzası, tarımsal üretim ve tarım
ekonomisi yönünden de önemli yer tutmaktadır. Tarımsal sulamanın bilinçli
yapılması, sulanabilir alanların genişletilmesi, bölgeye ve toprağa uygun ürün
deseninin doğru olarak tespit edilmesi ve buna yönelik proje ve planların
oluşturularak uygulamaya geçilmesi gerekmektedir.
Gediz Nehrindeki kirlilik, tarımı da
olumsuz etkilemektedir. Nehrin geçtiği il ve ilçelerin arıtma sistemlerinin
bulunmaması nedeniyle, zehirli atıklar taşıyan suyun tarımsal sulamada
kullanılması sonucu, bor ve diğer ağır maddeler toprakta birikmekte ve toprak,
verimlilik özelliğini kaybetmektedir.
Nehirden alınan kumlar nedeniyle, nehir
yatağının değişmesi sonucu, nehir çevresindeki arazilerin taban suları
kaybolmuş, birinci sınıf tarım arazileri çoraklaşarak verimsizleşmiştir.
Gediz havzasında yoğun olarak; buğday,
üzüm, pamuk, tütün, zeytin, meyve tarımı yapılmaktadır; ancak, sadece bölgede
alışılagelen tarım çeşitliliği dışında üretim yapılmamaktadır; bugüne kadar da
böyle bir çalışma yapılmamıştır. Alternatif ürün deseni konusunda ilgili kurum
ve kuruluşlarca gerekli araştırmalar yapılarak bölge çiftçisinin önü açılmalıdır.
Gediz Nehrinin kirliliğinin tarımsal
üretime etkileri ile bölge halkının refah ve gelir düzeylerini artırmak için
ürün deseninin geliştirilmesi, tarımsal sulanabilir alanların geliştirilmesi,
ulusal ve yöresel düzeyde koordinasyonun sağlanması, destekleme yollarının
araştırılması, idarî ve kurumsal ve yasal düzenlemelerin yapılması, teknik
bilgi ve altyapı eksikliklerinin giderilmesi amacıyla Anayasanın 98, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1- Hasan Ören (Manisa)
2- Nuri Çilingir (Manisa)
3- Mustafa Erdoğan Yetenç (Manisa)
4- Mehmet Semerci (Aydın)
5- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
6- Ufuk Özkan (Manisa)
7- Salih Gün (Kocaeli)
8- Mehmet Boztaş (Aydın)
9- Necdet Budak (Edirne)
10- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
11- Atilla Başoğlu (Adana)
12- Ali Rıza Bodur (İzmir)
13- Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
14- Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
15- Zeynep Damla Gürel (İstanbul)
16- Zekeriya Akıncı (Ankara)
17- Nail Kamacı (Antalya)
18- Nurettin Sözen (Sıvas)
19- Ali Arslan (Muğla)
20- Yılmaz Kaya (İzmir)
21- Vezir Akdemir (İzmir)
22- Şevket Arz (Trabzon)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler, gündemde
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
İzmit Büyükşehir
Belediyesi İzmit Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesiyle ilgili iddiaların
araştırılması amacıyla kurulan (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir
tezkeresi vardır; okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - (10/4)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin
tezkeresi (3/298)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İzmit Büyükşehir
Belediyesi İzmit Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesiyle ilgili iddiaların
araştırılması amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca (10/4) esas numaralı bir Meclis Araştırması Komisyonu kurulmuştur.
Genel Kurul tarafından verilen üç aylık sürede çalışmalarını tamamlayamamıştır.
Bu nedenle, 5.6.2003 tarihinde toplanan Komisyonumuz, Genel Kuruldan, İçtüzüğün
105 inci maddesine göre, 12.6.2003 tarihinden itibaren bir aylık eksüre
istenmesine karar vermiştir.
Gereğini bilgilerinize
arz ederim.
Muzaffer Baştopçu
Kocaeli
Komisyon Başkanı
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, İçtüzüğün 105 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
"araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir"
hükmü gereğince, komisyona bir aylık eksüre verilmiştir.
Gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz.
V. - SEÇİM
A)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1. - Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu üyeliklerine seçim
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyelikleri için siyasî parti
gruplarınca aday gösterme işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, komisyon
üyelikleri için siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesini
İçtüzüğün 21 inci maddesine göre okutup, oylarınıza sunacağım.
Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi (18)
AK Parti (12)
Vahit Kirişçi Adana
Yaşar Yakış Düzce
Abdülbaki Türkoğlu Elazığ
Muzaffer Gülyurt Erzurum
Muharrem Karslı İstanbul
İbrahim Reyhan Özal İstanbul
Nükhet Hotar İzmir
Hanefi Mahçiçek Kahramanmaraş
Musa Sıvacıoğlu Kastamonu
Ömer İnan Mersin
Şaban Dişli Sakarya
Aydın Dumanoğlu Trabzon
CHP (6)
Yakup Kepenek Ankara
İnal Batu Hatay
Kemal Derviş İstanbul
Şükrü Mustafa Elekdağ İstanbul
Algan Hacaloğlu İstanbul
Onur Öymen İstanbul
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, okunan
listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliği Uyum
Komisyonuna seçilen üyelerin, bugün saat 16.30'da, Ana Bina 2 nci Kat AK Parti
Grubu yanındaki 141 no'lu Komisyon Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica
ediyorum.
Ayrıca, komisyonun toplantı gün ve saati,
ilan tahtalarına da asılmıştır.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. -
Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu
(1/327) (S. Sayısı : 142) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 142 sıra sayısıyla
bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, AK Parti Grubu adına
Batman Milletvekili Afif Demirkıran; şahsı adına, Ankara Milletvekili Yakup
Kepenek konuşacaklardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer izleyenler; doğrudan yabancı
yatırımlar konusunda getirilen tasarı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, Dünya Çevre Gününüzü kutlar;
ulus olarak, Meclis olarak, toplum olarak, çok daha sağlıklı bir çevrede
yaşamanın temel bir insan hakkı olduğu bilinciyle davranacağımız günlerin yakın
olmasını diler, yeniden saygılar sunarım.
Sözlerime başlarken, konuyla kısmen de
olsa ilgili olduğu için bir noktaya değineyim Sayın Başkan. Geçenlerde yapılan
TOBB genel kurulunda, Sanayi ve Ticaret Bakanımızın, Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanına ilişkin olarak "buraya hangi yüzle geldi" demesini,
bir bakana yakıştırmadığımı, hiç kimseye yakıştırmadığımı, uygun bulmadığımı
belirtmek durumundayım.
Şunun, hepimizce altının çizilmesinde
yarar var: Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkede, 1930'lu
yıllarda, sanayileşme meşalesini çok yükseklere çıkarmış, demir-çelikten
tekstile, kâğıttan çimentoya hepimizin yüzakı olan ve yıllar boyu sata sata
bitiremediğimiz KİT'leri yaşama geçirmiştir. Kurucumuz olan Mustafa Kemal'in
büyük boy resmi altında, Cumhuriyet Halk Partisini, iş dünyasına karşıymış gibi
göstermeye hiç kimsenin hakkı da yoktur, haddi de yoktur.
(1) 142 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Şu noktanın altını özenle çizelim, hiç
birbirimize sinirlenmeden şunun altını çizelim: Bu ülkede bir çivi çakan, bir
kişiyi işe alan ve yasalara uygun çalışan her işveren, her üretici, her kişi
bizim için çok değerlidir, çok kıymetlidir.
Şimdi, konumuza gelelim. Değerli
arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz tasarıyı doğru değerlendirebilmek için, olanı
biteni, ülkemizdeki gelişmeleri ve dünyadaki gelişmeleri irdelemekte yarar var.
Şu anda yürürlükte olan ve bu yasayla
kaldıracağımız Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası, yaklaşık elli yıl önce
çıkarıldı. Yerli ve yabancı gözlemciler, o yasanın, genellikle, liberal ve
esnek bir yasa olduğunda birleşiyorlar. Üstelik, bu yasayla, 1980'li yıllarda,
yabancı sermayeye olağanüstü kolaylıklar getirildi ve yabancı sermaye miktarı,
ülkemizde, 1 Ocak 2003 itibariyle, bu yılın başında, 15 700 000 000 dolar
dolayına yükseldi. Bu, fiilen gerçekleşen yabancı sermayedir. Bunun 2 katı
kadar da, 2 katı dolayında da izin istemi vardır; ancak, burada bir noktanın
altını çizmeliyiz: Değerli arkadaşlar, Türkiye, yabancı sermaye bakımından,
benzer ülkelere göre çok az yabancı sermaye almaktadır. 1993-1997 yılları
arasını kapsayan bir araştırmaya göre, Türkiye'ye gelen, gerçekleşen yabancı
sermaye, kişi başına 12 dolardır. Buna karşılık, bu miktar, Mısır, Nijerya,
Ürdün, hatta Nikaragua'dan, Arnavutluk'tan bile düşüktür. Kişi başına yabancı
sermaye miktarı komşumuz Yunanistan'da 100 dolara, İspanya'da 182 dolara,
İrlanda'da 484 dolara yaklaşmaktadır. Bu, sayısal durum; bir de işin niteliğine
bakalım. İşin niteliğine baktığımızda, Türkiye'de şöyle bir durum var: 1980'e
gelinceye kadar, Türkiye'de yabancı sermaye büyük ölçüde sanayie gidiyordu ve
büyük ölçüde elektrik ve elektronik sanayiine gidiyordu. 1980'e kadar
Türkiye'ye gelen yabancı sermayenin yüzde 87'si imalat sanayiine gitmiştir. Bu miktar,
bu oran, imalat sanayiinin payı, günümüzde yüzde 42 dolayına inmiştir. Üstelik
başka bir şey daha olmuştur; 1980 sonrasında, hem toplam yabancı sermaye içinde
sanayiin payı azalmış hem de yabancı sermaye, elektrik, elektronik gibi üretimi
artırıcı, teknoloji içeren sanayilerden hızla uzaklaşmıştır, uzaklaşmaktadır.
Peki, nereye gitmektedir bu yabancı
sermaye, ne olmaktadır, 1980 sonrasında ne olmuştur; 1980 sonrasında gelen
yabancı sermaye, esas olarak, bankacılık kesimine gelmiştir, finans kesimine
gelmiştir. Bu dönemde bankacılık kesiminin payı, 1 dolar yabancı sermayenin
dörtte 1'i, yani 25 sent dolayına yükselmiştir. Yabancı sermaye, bankacılığı
sevmiştir. Başka neyi sevmiştir; biraz ticareti, biraz da haberleşmeyi
sevmiştir. Kısaca, yabancı sermaye, 1980 sonrasında, adım adım, üretimden
uzaklaşmıştır, faiz geliri, spekülasyon, bankacılık ve parasal işlemler
alanında yoğunlaşmıştır.
İtiraz edilmesi gereken asıl nokta budur,
bu tasarıya ilişkin olarak düşünmemiz gereken asıl nokta budur; yani, biz ne
tür yabancı sermaye istiyoruz, yabancı sermayenin nerelere yatırım yapmasını
istiyoruz, bakalım, yasa tasarısı bu konuda ne diyor...
Fakat, buna gelmeden, yine, şu noktanın
altını çizelim: Değerli arkadaşlar, dedik ki, yabancı sermaye gelmiyor, gelen
de, hemen herkesin, yerli sermayenin yapabileceği, bankacılık, para işlemleri
gibi alanlara gidiyor. O zaman, yabancı sermaye neden gelmiyor; Meclis olarak,
bu sorunun yanıtını düşünmek, bunun üzerinde çalışmak ve bu yasayı ona göre
çıkarmak durumundayız.
Değerli arkadaşlar, yabancı sermayenin
gelmesi için, önce, yatırım ortamının uygun olması gerekir. Tasarıda
"doğrudan yabancı sermaye, izin almadan, onay istemeden, bildirim yoluyla
gelebilecektir" deniliyor. Değerli arkadaşlar, peki, hiç izin almadan,
sadece bildirerek gelecek de, biz, bu yabancı sermayenin, örneğin, çıkış
ülkesinden destek alıp almadığını bilmeyeceğiz. Bu yabancı sermaye ülkemize
geldiği vakit, bizim sermayemize, yerli sermayeye göre, rekabet bakımından daha
avantajlı duruma gelmeyecek mi?.. Bu soruyu soruyor muyuz?
Bir başka önemli olay var. Bildiğiniz
gibi, Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, Türkiye'de, ekonominin
yüzde 53'ü kayıtdışıdır. Kayıtdışılık büyük derttir, kayıtdışı çalışan sermaye
rekabet kaygısından uzaktır; vergi vermez, teknolojik yenilik yapmak zorunda
değildir ve biz, yabancı sermayeyi, işte, böyle bir ortama çağırıyoruz.
Dolayısıyla, Meclis olarak ilk yapmamız gereken şey, Türkiye'de, adım adım bu
kayıtdışılıktan ekonomiyi kurtarmaktır; işin birinci boyutu budur. Böyle bir
ortama yabancı sermaye gelmez.
Bunun bir uzantısı var; yapılması gereken
önemli bir şey, siyasetin ve kamu bürokrasisinin rüşvet ve yolsuzluklardan
arındırılması, kurtulması gerekir. Yedi aydır bu konuda ısrar ediyoruz. Bana,
yazılı bir soru önergesine Sayın Başbakanın verdiği yanıt şudur: Milletvekili
dokunulmazlıklarının kaldırılması sorunu, Anayasanın tamamına ilişkin
değişikliklerle birlikte; yani, çıkmaz ayın başında ele alınacak!.. Oysa,
seçime giderken, yurttaşa, kamuoyuna, iç ve dış kamuoyuna şu sözü verdik: İlk
işimiz milletvekili dokunulmazlıklarını sınırlandırmak olacak dedik. Bu,
önemlidir, bunda anlaşmıştık, bunda toplumla anlaşmıştık. Bu anlaşmaya sahip
çıkalım, elbirliğiyle sahip çıkalım ki, yabancı sermaye gelirken, kendi
devletinden "Türkiye'ye gittiğim zaman şu kadar rüşvet veriyorum, onun
parasını ver" demesin. Bu ayıptan, bu ekonomiyi, bu ülkeyi elbirliğiyle
kurtaralım.
Yabancı sermayenin üretime yönelmesini
sağlayacak bir dizi önleme, bir dizi başka işe ihtiyacımız var. Yapmamız
gereken, Türkiye'nin bankacılık sistemini -madem oraya çok geliyor- bir an
evvel, işler, düzenli hale getirmektir; ama, öyle olmuyor. Yine, iktidara
gelirken söz verdik halka; banka hortumcularından hesap soracaktık; halkın
alacağını, 40 milyar dolara yaklaşan alacağını tahsil edecektik; öyle
yapmıyoruz. Bu paraları alıp bütçeye koyacak yerde -BDDK Başkanı çığlık çığlığa
yasa çıkarın diyor, yardım istiyor- biz, başka bir şey yapıyoruz. Sayın
Başbakanımız, bir banka hortumcusuna ödül verebiliyor. Bunlar yabancı sermayeyi
çekmek için iyi, doğru, düzgün davranışlar değildir; çünkü, yabancı sermaye,
önce güven ister, önce istikrar ister. Türkiye'de enerji çok pahalıdır, bunlar
düzeltilmelidir; ama, enerjiyle ilgili yolsuzluk dosyaları, Sayın Bakanın da
katkılarıyla, odalara sığmaz durumdadır ve bunlar, bir an evvel temizlenmelidir.
Türkiye'den üretici sermaye kaçıyor...
Biz, bu şikâyetle seçildik, buraya geldik. Peki, üretici sermayenin neden
Türkiye'den kaçtığını, Meclis olarak irdeledik mi, ele aldık mı; sermaye, neden
bu ülkeyi terk ediyor? Bu soruya yanıt vermeden, Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Yasa Tasarısıyla karşı karşıya geliyoruz; bu, doğru değildir.
Bir başka şey yapılıyor; uygulanan
politika, esas olarak, hızlı özelleştirme; orman, kıyı meseleleri, madencilik
vesaire üzerine yoğunlaşılıyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, o yapılan ve
yapılmak istenen, esas olarak, servetin el değiştirmesidir. Burada, üretici
arkadaşlar var, mal ve hizmet üreticileri var. Servetin el değiştirmesi, tek
başına üretkenliği artırmaz, verimi artırmaz. Oysa, yapılması gereken, üretimi
artırmaktır, istihdamı artırmaktır ve bu nedenle, yapılması gereken,
Türkiye'nin yapması gereken, doğru dürüst ekonomi politikası oluşturmaktır.
Değerli milletvekilleri, doğrudan yabancı
yatırımları konuşuyoruz. Bu nedenle, başımızı kaldırıp dünyaya bakmak
zorundayız; dünyada olan bitenleri doğru görmek, doğru saptamak zorundayız.
Küreselleşme süreci yaşanıyor; küreselleşmeden yararlanabilenler var, ondan
zarar görenler var. Önce yapmamız gereken, hepimizin yapması gereken,
küreselleşmenin zararlarından ülkemizin insanını olabildiğince korumaktır.
Peki, bu nasıl olacak? Bunun yolu bir tanedir; o da şudur: Ulusal, kendinize
has, gelişmeci, ilerlemeci, bilime, teknolojik yeniliğe dayalı bir politikayı
uygulamaya koymak. Burada, mülkiyet meselesi önemli değildir, özel girişim
olmuş, kamu girişimi olmuş, bunlar önemli değildir; önemli olan, Türkiye
insanının verimliliğini artırıcı politikaları uygulamaya koymaktır. Şimdiye
kadar, 1980'li yıllardan sonra, yirmibeş yıldır, piyasayı serbest bırakın,
devleti küçültün, ekonomi uçacak mantığıyla geldik. Yirmibeş yıl sonra, geldiğimiz,
başarısızlık ve bunalım ve kriz ortamı ortadadır. Biz diyoruz ki, elbirliğiyle,
bundan kurtulmanın, bilimsel, objektif, nesnel yollarını bulalım.
Bunu bulma nereden geçiyor? Bakın,
OECD'den bir alıntı veya Birleşmiş Milletlerden başka bir alıntı:
"Günümüzde, tüm biçimleriyle bilgi, ekonomik süreçlerde yaşamsaldır.
Araştırma, geliştirme, bilginin kaynağıdır. Bir ekonomi, ne kadar az
gelişmişse, ne kadar gelişmeye muhtaçsa, o ekonomide, somut ekonomi
politikaları o ölçüde gereklidir."
Bir başka şey daha var; Türkiye, Avrupa
Birliği yolunda; elbirliğiyle ve bir an evvel, bu iş gerçekleşsin diye
uğraşıyoruz. Avrupa Birliğinin, çok tartıştığımız Kopenhag Kriterlerinin önemli
bir ayağı var, ekonomik ayağı var ve orada, deniyor ki: "Türkiye'nin
üreticilerinin, girişimcilerinin mal ve hizmet üretenlerinin, yani, ekonominin
rekabet yeterliliğini, Avrupa Birliği düzeyine çıkarmak gerekir." Peki, bu
nasıl olacak? Yani, insan hakları, demokrasi, başka şeyler tamam da, ekonomiyi,
biz, Avrupa'da, nasıl canlı tutacağız, nasıl rekabet eder duruma getireceğiz?
Kopenhag Kriterleri bunu söylüyor ve diyor ki: "Türkiye'nin üretim kesimi
yapısal dönüşüm gerçekleştirmeli, rekabetçi duruma gelmeli, rekabet yeterliliğini
yükseltmeli." Bunun yolu nedir; bunun yolu şudur:
Değerli arkadaşlarım, bunun yolu, ülkenin
bütünüyle; üniversitesiyle, firmalarıyla, iş dünyasıyla, eğitim sistemiyle, bir
bütün içinde, kişilerin, insanımızın üretkenliğini, verimliliğini artıracak
politikaları uyarlaması ve yapmasıdır. Bu yasada yabancı sermayeye ilişkin
olarak bu noktalara ait hiçbir ipucu yoktur. Türkiye'nin araştırmaya
geliştirmeye ayırdığı pay, Avrupa Birliği aday ülkelerinin en düşüğü
düzeyindedir. Türkiye'de firmalar ar-ge yapmamaktadır.
Şimdi, kurumlar doğru çalışmamaktadır. Ne
demektir bu değerli arkadaşlar; bakın, Türkiye'nin, cumhuriyetin o
beğenmediğiniz 1930'lu yıllarında kurulan çok güzel kurumları var; Maden Tetkik
Arama var, Elektrik İşleri Etüt İdaresi var, Hıfzıssıhha Enstitüsü ve
benzerleri var. Biz, bu kurumlarla ülkenin teknolojik yenilik yeterliliğini
yükseltebilirdik, hâlâ yükseltebiliriz. Yeter ki, hükümetin ekonomi politikası
ve yabancı sermaye politikası bütün bunları kapsayan ve bütünüyle ülkeyi
kalkındıracak öğeleri içersin, temellere sahip olsun. Bu bağlamda -yasaya somut
olarak geleceğim- bir iki noktaya daha değineyim.
Yabancı sermayenin geleceği alanların, çok
daha somut, teknolojiye, üretkenliğe bilime dayalı politikaları içermesi
gerektiğini yasaya koymalıyız; ama başta da söyledim, bu yetmez; yapmamız
gereken, önce kendi evimizi, kendi ülkemizi -yabancı sermayenin de tıpkı
bizimkiler gibi- dünyaya açık, rekabetçi, üretken, verimli, yeterli üretim
yapmasını sağlamak ve eğitim yapısından kurumlara kadar, kamu kurumlarına
kadar, üniversitelere kadar, bütünüyle eğitim düzlemine kadar, her şeyi, ulus
olarak, bu amaçla uyarlamak, politikaları buna göre biçimlendirmek, oluşturmak.
Şimdi, gerekçede "ülkemize yabancı
sermaye gelmiyor, gelmemesinin temel nedeni, asıl nedeni -ilginçliğe bakın-
doğrudan yabancı yatırımların ekonomik kalkınma stratejisinin temel bileşeni
haline getirilmemiş olmasıdır" deniliyor. Yani, niye yabancı sermaye
gelmiyormuş; çünkü, biz, yabancı sermayeyi, ekonomik kalkınma stratejimizin
bileşeni yapmamışız.
Başından beri söylemek istediğim şudur:
Bizim, kendimizin bir ekonomik kalkınma stratejimiz yoktur. Dolayısıyla,
gerekçede yer alan bu doğru saptama, yasaya yansımamaktadır.
Bu gerekçenin karşılığında yapılması
gereken, Türkiye'nin, somut kalkınma politikasına, ulusal teknolojik yenilik
politikasına dayalı bir sistemi, bir yapıyı bu yasaya bağlamaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kepenek, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Yani,
Türkiye'nin ulusal kalkınma politikasına, stratejisine bağlı olarak yabancı
sermaye gelir diyebilmektir, teknoloji için gelir diyebilmektir, bilgi getirir,
beceri getirir diyebilmektir. Bu olmadan gelecek yabancı sermayenin ne anlama
geleceğini, Türkiye, yirmibeş yıldır yaşamaktadır.
Yine aynı şekilde, gerekçede şuna yer
veriliyor, deniliyor ki: "Gelişmekte olan ülkelerin kaynak açığını
gidermede, özellikle borç yükünün azaltılmasında anahtar role sahip bulunan,
doğrudan yatırımların -iyi dinleyin lütfen- teknoloji, istihdam, modern
know-how (bilgi beceri) yönetim becerisi, pazarlama ve ihracat olanakları gibi
yararlarının maksimize edilebilmesi (en çoklaştırılabilmesi) için..."
Maddelerde -biraz sonra, arkadaşlarımca, hepsiyle ilgili önergelerimiz,
görüşlerimiz olacak- bu gerekçeye bağlı hiçbir somut düzenleme yoktur.
Sözlerime son vermeden evvel şu kadarını
da söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, Türkiye, bir yol ayrımındadır, her bakımdan
yol ayrımındadır. Avrupa Birliği sürecinin peşindeyiz ve mutlaka oraya üye
olmak için uğraşıyoruz; ama, ortada bir durum var, o durum şudur: Küreselleşen
dünyada, kimi ülkeler ileri giderken, hızla ilerlerken, gelişirken, Türkiye ve
birkaç benzeri ülke -orta gelişmişlik düzeyindeki ülke- kişi başına gelir
bakımından, üretkenlik bakımından gerilere düşmektedir. Dolayısıyla,
Türkiye'nin yapması gereken, bilinçli bir şekilde, bu uluslararası düzeyde geri
düşmeyi engellemek, ikincil kalmayı engellemek olmalıdır. Bu, genel; bu,
dünyayla bağlantılı konu; bir de işin özel tarafı var.
Değerli arkadaşlar, bunalımlar, Türkiye'yi
bunalttı. Türkiye'nin, ekonomik bunalımlardan çok çektiğini biliyoruz. Resmî
kayıtlara göre 2 600 000 insanımız -geçerli ücretten iş istediği, kaydolduğu
halde- işsiz ve bu Meclis, o işsizlik baskısı altında çırpınıyor.
Ha, o zaman, alacağımız önlem,
çağıracağımız yabancı sermaye, yapacağımız düzenleme iki amacı
gerçekleştirebilmeli; Türkiye'nin ekonomik büyümesini, sürekli, istikrarlı ve
kalıcı kılabilmeli ki, Türkiye, cumhuriyeti kuranların ta başından beri
vurguladığı gibi, çağdaş uygarlık düzeyini yakalayabilsin; bu bir. Bu, genel
politika ve bu politika, sadece yabancı yatırım değil, yalnızca eğitim değil;
bütünüyle, çevresiyle, kurumlarıyla, kuruluşlarıyla ve uygulanan yasalarıyla...
İzin verirseniz, bir parantez daha açıp
söyleyeyim. Değerli arkadaşlar, biz, Türkiye'de şu veya bu nedenle, sermayeyi
renklere ayırdık, yeşil sermaye, sarı sermaye... Futbol takımı renkleri gibi.
Böyle bir anlayış olabilir mi?! Bunların bir bölümünün ortaklarına kâr
paylarını vermediği, her gün, gazetelerde çıkıyor. Bir bölümünün ortaklarının
anaparalarını ödemediği ortaya çıkıyor. Biz, böyle bir ortama yabancı sermaye
çağırıyoruz. Elimizi vicdanımıza koyalım. Önce, burayı düzeltelim, tamamını
düzeltelim.
Şimdi, işin ikinci bölümüne geliyorum. O
ikinci bölüm ve daha önemli olan, böyle bir politika, yani, ulusal stratejik
gelişme politikası şunu mutlaka içermeli: Bugün, Türkiye'de en pahalı işlerden
biri, giderek de pahalı hale gelen işlerden biri -sağlıkla birlikte- eğitimdir.
Anadolu insanı, varını yoğunu eğitime yatırıyor ve çocuğunu lise mezunu
yapıyor, üniversite mezunu yapıyor.
Değerli arkadaşlar, bir yapı düşünün ki,
çocuk, liseyi bitiriyor, üniversiteyi bitiriyor, askerliğini yapıyor;
evlenemiyor, kahvehaneye gitmek için babasından para istiyor. Şimdi, böyle bir
ortamda, ne özgürlük olur ne bağımsızlık olur ne kolay kolay demokratik
süreçler işler. Böyle bir ortam, o eğitilmiş genci un ufak eder, onu ezer, onu
perişan eder. Hükümetin uygulayacağı politikalar, bu meseleyi, piyasa
koşullarına, Kafdağı'nın arkasından gelecek bilmem kimin sermayesine bağlamak
olamaz, olmamalıdır. Bunlar can alıcı noktalardır ve bunlara bir an önce çözüm
bulmak için ve bu çözümü bulurken de, yine, yabancı sermayeden daha çok
yararlanmak için; ama, onu çağırırken, ülkenin hangi sektörlere önem verdiğini,
işte, iletişimine, bilişimine ve başka konulara, nelere önem verdiğini,
anahtar, önemli sektörleri öne çıkararak, somut bir ulusal politika
üretmelidir.
Bizim çocukluğumuz ve gençliğimiz,
demir-çelik ve motor yapımı sanayilerinin düşüncesiyle geçti. Günümüzde,
onların yerini iletişim aldı, bilişim aldı, bilgi teknolojileri aldı. Türkiye,
o alanda da dünyaya çıkacak, dünyayla rekabet edecek gücü kendisinde
bulmalıdır.
Şimdi, bu bağlamda, gerekçeye ilişkin
olarak bir şey daha söyleyeyim: Gerekçenin hazırlanmasında ve kurumsal
yapılanmasında, üzülerek belirteyim, işi basite götüreceğiz diye, yalnızca
Hazine Müsteşarlığı görevli ve sorumlu kılınıyor; bu yaklaşım, günümüzün
politika yapma yaklaşımına uygun değildir. Hani, biz katılımcı olacaktık?!
Hani, biz, bu işle ilgili bütün kesimleri, birimleri bu sürece katacaktık?!
Burada sendikalar yoktur. Bu tasarının hazırlanmasında sendikalar yoktur, Türk
Mühendis ve Mimar Odaları Birliği yoktur, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları
Konfederasyonu yoktur. Bunların olmadığı bir ortamda hazırlanan bir yasayla,
çok fazla yol alma şansımızın olmadığı düşüncesindeyim.
Tasarıda bir başka nokta daha var; o da,
yabancı personel çalıştırılmasına ilişkindir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, 1980'li
yıllardan sonra, ısrarla ve yanlış bir politikayla, dışarıdan kredi alıyor; en
kolay tasarım işlerini, yabancı uzmanlara, mühendislere ve teknik elemanlara
yaptırmayı yeğliyor.
Şunu demek istiyorum: Şimdiye kadar,
yirmibeş yıldır, Türkiye, kendi teknik elemanını, şu veya bu şekilde dışladı.
Getirilen tasarı, aynı doğrultudadır; üzülerek belirteyim, yabancı teknik
personel çalıştırılması meselesini, yine o düzlemde bırakıyor. Bunlar doğru
değildir, bunlar yanlıştır.
Kısaca, Türkiye'nin yabancı sermayeye
ihtiyacı vardır...
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yabancı sermayeye
temelde karşı değilsiniz?..
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Kesinlikle
değiliz.
... ancak, doğrudan yabancı yatırımlar
konusunda, geçmiş yıllarda yapılan yanlışlardan kurtulmak gerekir.
Yapılması gereken, hukuk kurallarıyla
işleyen, saydam, etkin, yolsuzluklardan uzak bir kamu yönetimidir. Bir yabancı
firma, gazetelere "Türkiye'ye gittim, şu kadar rüşvet verdim"
diyememelidir. Bu ülkeyi, bu ayıptan kurtarmak zorundayız; kayıtdışılıktan
ülkeyi kurtarmak zorundayız.
BAŞKAN - Sayın Kepenek, son 20 saniyeniz;
lütfen tamamlayın.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Şunu söylüyorum: Çıkaracağımız bu yasaya
itirazlarımız çok; ama, önemli olan şudur: Daha çok, daha üretken, daha
nitelikli üreten bir Türkiye için elbirliği yapalım diyorum, politika
oluşturalım diyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerinde, AK Parti Grubu adına, Batman Milletvekili Afif Demirkıran
konuşacaklardır.
Sayın Demirkıran, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AFİF DEMİRKIRAN
(Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, 142 sıra
sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısının geneli üzerinde AK
Partinin görüşlerini ifade etmek için huzurunuza gelmiş bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Hocamızı dinledik; esas itibariyle yabancı sermayeye karşı olmadığını
ifade ettiler. Zaten, satır aralarını okuduğumuzda da, esasen, yabancı
sermayeye karşı bir tavır sergilemediğini görüyoruz; ancak, bazı tereddütler
ifade ettiler. Benim konuşma metnimde, eğer dikkatlice izlerlerse, esasen, o
tereddütlerin birçoğunun bizim tarafımızdan da paylaşılmış olduğunu
göreceklerdir ve bunlarla ilgili çözüm önerilerimizi de bulacaklardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkelerin ekonomik kalkınmasında ve sanayileşmesinde, doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarının önemli bir rolü vardır. Özellikle Türkiye gibi kalkınmakta olan
ve fakat, kalkınma sürecini belli bir ivmede tutabilmek için yeterince
finansman kaynağı bulunmayan ülkeler için doğrudan yabancı sermaye, ihtiyaçtan
öte, bir zorunluluktur.
Ekonomileri gelişme sürecinde olan ülkeler
için, doğrudan yabancı sermaye, ev sahibi ülkeye, sermayenin yanı sıra,
teknoloji, know how transferi, yönetim ve pazarlama becerileri, yeni iş
imkânları, daha uygun koşullarda hammadde tedarik imkânı, ihracatta rekabet ve
yeni pazarlara ulaşım imkânı sağlamaktadır. Yani, gelen yabancı sermaye, sadece
sermaye olarak algılanmamalıdır ülkeler tarafından; o ülkede ihracatı
geliştirir, yeni teknikler, modern yönetim teknikleri getirir ve modern
teknolojiler getirir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan kanun tasarısının önemine daha fazla vâkıf olabilmek için,
dünyada ve Türkiye'de doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının durumunu,
ardından, Türkiye'deki yatırım ortamını ve yatırımların önündeki engelleri ve
çözüm önerilerini Yüce Heyetinizle paylaşmak istiyorum.
Uluslararası doğrudan yabancı sermaye,
devamlı artış trendi göstererek, 1980'li yıllarda 50 milyar dolar civarındayken
yılda, 1990'lı yıllarda 300 milyar dolarlara çıkıyor ve 2000 yılında ise 1,36
trilyon dolar; 2000 yılında dünyada dolaşan yabancı sermaye miktarı, yabancı
yatırım miktarı 1,36 trilyon dolardır.
Dünya çapında yabancı sermaye stoku ise
1980'lerin başında 700 milyar dolardır. 1990'a geldiğimiz zaman, bu stok, 1,4
trilyon dolara ve 2000 yılına geldiğimizde de 6,3 trilyon dolara ulaşmıştır.
Bölgesel etkilenmeleri hariç tutarsak,
1998 yılı Asya krizi, Rusya'daki ekonomik ve finansal kriz ve bunun Latin
Amerika ülkelerindeki yansımaları, dünya genelinde mal, üretim ve ticaret
fiyatlarındaki düşüşler, banka kredilerindeki azalmalar, portföy yatırımları ve
özelleştirme hareketlerindeki azalma gibi ekonomik olumsuzluklara rağmen,
dünyadaki yabancı sermaye hareketleri 2000 yılına kadar artış göstermiş ve daha
önce de ifade ettiğim gibi, 2000 yılında 1,36 trilyon dolar seviyesine
ulaşmıştır; ancak, bu miktarın 1 trilyon doları gelişmiş ülkelerin kendi
arasında olmuştur; sadece 238 milyar doları gelişmekte olan ülkelere kaymıştır.
1990'lardaki hızlı çıkışın ardından, büyük
ekonomilerde yaşanmaya başlanan durgunluk ve ardından 11 Eylül olaylarıyla da
bu durgunluğun derinleşmesi ve doğrudan yabancı yatırımların lokomotifi olan
şirket birleşme ve satın almalarının yavaşlaması sonucu, 2001 yılında,
dünyadaki toplam doğrudan yabancı yatırım miktarının 745 milyar dolara ve henüz
kesin olmamakla beraber, 2002 yılında da 580 milyar dolara gerilediği
varsayılıyor.
Esasen, trende baktığımız zaman geçmişten
bu yana, her on yılda bir sinüsoidal eğri çizdiğini görüyoruz yabancı
sermayenin ve on yılda bir, bir düşüş yapıp, ondan sonra, ardından tekrar çıkış
yapmaktadır ve önümüzdeki beş yıl içinde, doğrudan yabancı sermaye miktarının
tekrar 2000'li yıllardaki seviyesine ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Economist Intelligence Unit tarafından
yayımlanan yıllık dünya yatırım tahminlerine göre, dünyadaki yabancı sermaye
hareketlerinin 2003 yılından itibaren artmaya başlayacağı -biraz önce ifade
ettiğim gibi- ve 2006 yılında tekrar 1 trilyon dolara ve 2007 yılında 1,2
trilyon dolara yükseleceği varsayılmaktadır. Onun içindir ki, bu tasarının, bugün
burada kanunlaşması, çok büyük bir ehemmiyet kazanıyor; çünkü, son bir iki
senedir düşüşe geçmiş olan yabancı sermaye hareketleri tekrar çıkış trendine
geçecektir ve özellikle, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki özelleştirme
hareketleri ve oralardaki yatırım ihtiyaçları ağırlıklı olarak karşılanmış
olduğu için, Türkiye, dünyada dolaşan bu yabancı sermayeden çok rahatlıkla arzu
edilen kadar nasibini alabilecektir.
Yabancı sermaye hareketlerindeki bu müthiş
küresel gelişme, 60 000'i aşkın çokuluslu şirket ve bunların 800 000'i aşkın
iştirakleri tarafından yapılmaktadır.
Dünyadaki doğrudan yabancı sermayenin
hareketine baktığımız zaman, yüzde 70-75'i gelişmiş ülkelere yapılmaktadır;
ancak, gelişmiş ülkeler, ithal ettikleri yabancı sermayeden fazlasını da ihraç
etmektedirler. Buna bir misal olarak, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik
Devletleri ve Japonya, 2000 yılında, toplam doğrudan yabancı sermayenin yüzde
72'sini ithal etmiştir ve fakat, aynı ülkeler, 2000 yılında, dünyadaki yabancı
sermaye hareketinin yüzde 82'sini de ihraç etmişlerdir. Avrupa Birliği, yalnız
başına dünyadaki yabancı sermayenin yüzde 50'sini almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dünyadaki bu gelişmelere rağmen, ülkemize bugüne kadar giren doğrudan yabancı
sermaye miktarı, maalesef, pek iç açıcı rakamlarda değildir.
Türkiye'de 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi
Teşvik Kanunu -biraz önce de Sayın Kepenek tarafından ifade edildi- 1954
yılında yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, esas itibariyle, oldukça liberal bir
hüviyettedir gerçekten. Hatta, değişik zamanlarda 6224 sayılı Kanunun günün
gelişen koşullarına uyarlanması hususunda çalışmalar yapılmış ise de, her
defasında kanunun liberal vasfını muhafaza ettiği görülmüş ve gelişen
ihtiyaçlar ikincil mevzuat yoluyla çözümlenmeye çalışılmıştır.
Bugün dahi, 6224 sayılı Kanun oldukça
liberal bir içerikte olduğu halde, yatırım ortamının geliştirilmesine yönelik
reform çabalarında ortaya çıkan yeni kavram ve uygulamaların karşılanabilmesi
ve yatırımcıların uluslararası standartlarda korunması amacıyla -ki, bu kanun
tasarısının gerekçesinde aynen bu ifadeler mevcuttur- bugün görüşeceğimiz
Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı Yüce Meclisin gündemine
getirilmiştir. Bu kanun tasarısı, ülkemizin, uluslararası yatırımcılara yönelik
eşitlikçi ve liberal yaklaşımını yansıtmakta ve yatırımcıya, açık ve anlaşılır
mesajlar vermektedir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; peki,
ülkemiz, esasen, uluslararası doğrudan yabancı yatırımcılar için cazip bir ülke
midir? Evet diyorum; Türkiye, uluslararası doğrudan yabancı yatırım için cazip
bir ülkedir; çünkü, Türkiye, coğrafî konumu itibariyle, Avrupa, Ortadoğu ve
Ortaasya arasında kalan bölgede önemli büyüklükteki pazarlar ile satın alma
gücü yüksek olan bölgeler arasında mükemmel bir ekonomik geçiş kapısıdır.
Ülkemiz, gerek bu coğrafî konumu gerek Ortadoğu ve Ortaasya ülkeleriyle olan
tarihî ve kültürel bağları nedeniyle ve Avrupa ailesine dahil olma çabalarıyla,
Doğu ve Batı arasında gerçek bir köprü konumundadır. Türkiye, bu stratejik,
politik, ekonomik ve coğrafî konumuyla, iki yönlü ürün ve hizmet trafiğini
sağlama potansiyeline ve kapasitesine sahiptir. Ülkemiz, Doğu ve Batı
arasındaki mal ve hizmet trafiğini kontrol ve yönetme imkânı yanı sıra,
doğrudan yabancı yatırımcılar için oldukça cazip gelen 70 000 000'luk bir
içpazara, kalifiye ve ucuz işgücüne, güçlü ve rekabetçi yapıdaki yerli
firmalara ve gelişmiş haberleşme, ulaştırma altyapısına sahiptir.
Eğitimli işgücü temin edebilirliği
bakımından Türkiye, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden, hatta yabancı sermaye
girişinde oldukça başarı sağlamış olan İrlanda'dan dahi daha iyi konumdadır.
Yetkin üst düzey yönetici bulanabilirliği
açısından Türkiye, dünya sıralamasında 8 inci sırada yer almaktadır; yani,
biraz önce Sayın Hocamın ifade ettiği gibi, yabancı teknisyenler gelip
Türkiye'yi doldurmayacaklar. Esasen, Türk teknisyenleri, Türk mühendisleri,
Türk insanı eğitilmiştir ve bunlar, Türkiye'nin eğitilmiş işgücü, biraz önce
ifade ettiğim gibi, dünya klasmanında 8 inci sırada gelmektedir.
Öte yandan, yerel sanayiin rekabeti
itibariyle, 59 gelişmiş ve gelişmekte olan ülke arasında 20 nci sırada yer alan
ülkemizde, oldukça güçlü ve rekabetçi yerli sanayi firmaları vardır. Bunu
teyiden, Türkiye'de üretilen tüketim mallarının yüzde 26'sı, aramalların yüzde
17'si ve yatırım mallarının yüzde 33'ü ihraç edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ancak, tüm bu avantajlara, çekici unsurlara ve daha önce ifade ettiğim gibi,
günün koşullarına göre oldukça liberal bir içerikte olan Yabancı Sermayeyi Teşvik
Kanununa rağmen, Türkiye, yabancı sermaye çekmede, hiçbir zaman, arzu edilen ve
olması gereken başarıyı sağlayamamıştır.
Bu olayın tarihsel bir sürecine bakarsak,
1980 yılına kadar, Türkiye, gelişmekte olan birçok ülke gibi, içe dönük bir
ithal ikamesi stratejisi yürütmüştür. Bu dönemde ithalatın rekabeti fiilen
mümkün olmadığı gibi, rekabet, içpazarda bile KİT'lerin sübvansiyonuyla
bastırılmış durumdaydı. Hal böyle olunca, 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik
Kanununun yürürlüğe girmiş olduğu 1954 yılından 1980 yılına kadar yurdumuza
gelen fiilî yabancı yatırım miktarı toplamı, ancak 240 000 000 dolara
ulaşabilmiştir.
Bu dönemde yurdumuza gelen yabancı sermaye
yatırımları, ağırlıklı olarak yerli hammaddeye dayanan ve yerli pazara hitap
eden ucuz maliyetli yatırımlar şeklinde olmuştur; ancak, 1980 yılı ocak ayında,
Türkiye, özel sektöre dayalı kalkınma modeli ve öncülüğünü özel sektörün
yaptığı ihracata yönelik bir ekonomik dengeleme ve yapısal düzenleme programını
uygulamaya aldı; bu, hepimizin malumudur.
Bu ekonomik istikrar programı, bir dizi
reformun yanı sıra, esnek bir kur politikası, ihracat teşvik önlemleri, faiz
oranlarının serbest bırakılması ve ithalatın serbest bırakılmasını içeriyordu.
Bu yapısal reformlara ilaveten, kambiyo mevzuatı, gümrük vergi oranlarının
tedricen düşürülmesi, Türk Lirasının konvertibiliteye geçişi sonucu oluşan
ekonomik ortam, bir yandan içeride rekabetçi bir sanayiin gelişmesini, öte
yandan ithal ikamesi yerine ihracata dayalı bir ekonomik sürecin oluşmasını
sağlamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
böyle bir ortam, yabancı sermayenin dikkatinden kaçmadı ve her yıl artan bir
trentle ülkemize gelen yabancı sermaye miktarı, 1990'lı yılların başına kadar
artarak devam etti ve 1990'lı yılların başında 1 milyar dolara kadar ulaştı;
ancak, yabancı sermaye girişindeki bu gelişmede, 1980 yılında DPT bünyesinde
yeniden organize olan ve "one-stop agency" olarak faaliyet gösteren
Yabancı Sermaye Dairesinin gayretli, güven verici uygulamalarının ve tanıtım
faaliyetlerinin rolünün de unutulmaması gerekir. O zaman görev alan
arkadaşlarımızdan bir kısmı halen buradalar. Dolayısıyla, tüm avantajlarına
rağmen ülkemiz -2000'li yıllardaki Aria gibi, GSM özelleştirme gelirlerini
saymaz isek- bugüne kadar, yabancı sermaye girişi açısından durağan bir dönem
geçirmiştir.
Türkiye'de ekonomik ve politik
istikrarsızlık sürerken, demirperdenin yıkılması, Orta ve Doğu Avrupa
ülkelerinin açılımı, Avrupa Birliğine coğrafî yakınlıkları yanı sıra, bu
ülkelerin hızlı ve kapsamlı reformlar gerçekleştirmeleri, enflasyonu yenmede
başarılı olmaları ve doyuma ulaşmamış pazarlara sahip olmaları gibi nedenlerle
Türkiye'nin beklediği yabancı yatırımlar bu ülkelere yöneldi.
Sonuç itibariyle, 1990 yılından bugüne
kadar ülkemize gelen yıllık doğrudan yabancı yatırım aşağı yukarı sabit
kalırken, o zamandan beri dünya genelinde doğrudan yabancı sermaye miktarı en
az 4-5 misli artış göstermiştir. Halen ülkemize gelen doğrudan yabancı sermaye
yatırım miktarı gayri safî millî hâsılanın yüzde 0,4'ü seviyesindedir. Bu oran,
Macaristan'da ve Çek Cumhuriyetinde yüzde 4 civarında, Polonya'da ise yüzde 2
civarındadır. Öte yandan -biraz önce Sayın Hocamın da ifade ettiği bir rakamı
tekrar ifade edeceğim- 2000 yılında Türkiye'de fert başına doğrudan yabancı
sermaye yatırımı 15 dolardır. Bu rakam, İrlanda'da Türkiye'nin 272 misli,
Polonya'da 17 misli, Angola'da 10 misli ve Bulgaristan'da 8 mislidir. Angola
bile, Türkiye'den, fert başına 10 misli daha fazla yabancı sermaye almaktadır
ve maalesef, 2002 yılında fert başına doğrudan yabancı sermaye girişi 10
doların da altına düşmüştür. 2000 yılındaki rakamlar, tabiî, 2002'ye doğru
geldiğimizde, maalesef, aşağı doğru gidiş göstermiştir.
6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik
Kanununun yürürlüğe girdiği 1954 yılından, Ocak 2003 tarihine kadar ülkemizde 6
431 yabancı sermayeli firma kurulmuş olup, bu firmaların almış oldukları izin
miktarı 35 milyar dolardır; ancak, fiilî gerçekleşme 16 milyar dolar olmuştur.
Tabiî ki, bunların da sebepleri var; biraz sonra onlara da değineceğim.
Bu doğrudan yatırım izinlerinin yüzde 53'ü
imalat sektörüne, yüzde 44'ü hizmetler sektörüne, ancak yüzde 1'i madencilik
sektörüne ve yüzde 2'si de tarım sektörüne gelmiştir. Bugüne kadar verilen
doğrudan yabancı sermaye izinlerinin yüzde 65'i Fransa, Hollanda, Almanya, ABD
ve İngiltere menşelidir; yüzde 65'i 5 ülke menşelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
global sermayenin ülkemize gelmekte çekingen davranmasının önemli nedenlerinden
biri de, yatırımların önündeki idarî ve bürokratik engellerdir; esas problem
de, biraz, burada yatmaktadır.
Türk hükümetinin talebi üzerine, Dünya
Bankası ve IFC'nin (Uluslararası Finans Kurumunun) ortak bir kuruluşu olan
Yabancı Yatırımlar Danışmanlık Kurumu -FIAS kısa ismiyle- (Foreign Investment
Advisory Service) "Türkiye'de yabancı yatırım ortamı analizi ve
yatırımların önündeki idarî engeller" raporu hazırlamış ve 2001 yılında bu
raporu ilgili makamlara teslim etmiştir. Bakın, bu raporda neler ifade
edilmektedir; birkaç tanesini beraberce değerlendirelim:
Raporda, "Diğer ülkelerin
sunduklarıyla karşılaştırıldığında, yatırımcılar, Türkiye'yi doğrudan yabancı
yatırım için cazip bulmamışlardır" denilerek, bunun başlıca nedenlerinin,
makro ekonomik ve politik istikrarsızlık, özelleştirme ve diğer ana reformların
yavaş seyretmesi, karmaşık ve yüksek maliyetli vergi sistemi olduğu ifade
edilmektedir.
Raporda, ayrıca, gerekli tedbirler
alınmadığı takdirde, ülkedeki mevcut yabancı firmaların, hatta, yerli
firmaların mevcut koşullarda iç pazara dahi üretim yapmakta zorlanacakları ve
ithalatla rekabet güçlerini kaybettikleri ifade edilmektedir. Gerçekten,
Türkiye'deki yerli firmaların, özellikle son on yılda yurt dışında yatırım
yapmayı tercih ettiklerini gözlemlemekteyiz. 1980'lerde Türkiye'den yıllık
yabancı sermaye çıkışı 50 000 000 doların altındayken, 1990-1995 arası yıllık
ortalama 120 000 000 dolara, 1995-1999 arası yıllık ortalama 375 000 000 dolara
ulaşmıştır ve 2000 yılında da yurtdışına 1 milyar dolar sermaye çıkmıştır.
Değerli arkadaşlar, tabiî ki, Türkiye'den
sermaye çıkışı, esasen kaçış değil ise, dışarıda yatırım yapıp, yeni pazarlara
giriyor ve oradan sağladıklarıyla Türkiye'ye yeni yeni yatırımlar yapılacak
ise, bunu memnuniyetle karşılarız. Ancak, burada olan hadise, bir kaçıştır;
2000 yılında, Türkiye'deki yatırım ortamından bir kaçış olarak 1 milyar dolar
yurt dışına gitmiştir.
FIAS'ın raporuna göre, yatırımcıların
tespit ettiği problemlerin başında, idarenin hizmet yönlendirmesi yerine,
yatırımcılar üzerindeki yoğun baskı ve kontrolü, devlet birimleri arasındaki
koordinasyon eksikliği, mevzuatın karmaşıklığı ve sık sık değişikliğe uğraması
gelmektedir.
Öte yandan, Dünya Ekonomik Forumu
tarafından hazırlanan Global Rekabet Raporuna (Global Competitiveness Report)
göre, Türk iş ortamının rekabet gücünün önündeki en önemli dezavantajlardan
biri, bürokrasideki kırtasiyecilik olarak ifade edilmiştir. Çok ilginçtir, bu
rapora göre, Türkiye'deki yatırımcılar, yöneticilik zamanlarının yüzde 20'sini
kamu kurumlarının düzenlemeleri ve idarî muamelelerle uğraşarak harcadıklarını
ifade etmektedirler. Bu oran, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yüzde 8, Latin
Amerika içinse yüzde 4'tür.
Ayrıca, on yıllardır, gelecek yıl düşeceği
ümit ve iddia edilen yüksek enflasyona rağmen, Türkiye'de halen bir enflasyon
muhasebesi yoktur ve bu da, yatırımcılar için caydırıcı bir unsur olarak
süregelmiştir.
Yatırımcıların bir iddiası da, şeffaf
olmayan ve uzun süren bürokratik işlemlerin hızlandırılması -dikkatinizi çekmek
isterim- ve sonuçlandırılması için çeşitli isimler altında yaptıkları
gayrikanunî ödemelerin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - ...proje
gelirlerinin yüzde 1'ini bulduğu, hatta, bu dolaylı ve doğrudan ödemelerin
bazen proje bedelinin yüzde 10'una kadar çıktığıdır. Birçok firma -sadece
yabancı firmaları kastetmiyorum, yerli firmalarımız da- eğer İstanbul'da ise,
başka yerdeyse, Ankara'da işlerini takip edecek, bir yerlerle bağlantıları
sağlam insan çalıştırma gayreti içerisine giriyorlar. İşte, sıkıntılarımızdan
önemli bir tanesi de budur.
Şirket kuruluşundan itibaren, gayrimenkul
alımı, çeşitli izin ve ruhsatlar, gümrük muameleleri, çalışma ve oturma
izinleri gibi işlemlerin, başka ülkelerle mukayese edildiğinde, hem çok fazla
teferruatta oldukları hem de aşırı zaman aldıkları gözlenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
doğrudan yabancı sermaye, gelişmekte olan birçok ülke tarafından,
ekonomilerinin gelişimi için katalitik bir araç olarak algılanmaktadır. Ancak,
Türkiye, hiçbir dönemde, doğrudan yabancı sermayeyi, ulusal ekonomi gelişme
stratejisinin bir unsuru olarak algılamamış ve mevcut avantajlarını da dikkate
alarak bir program geliştirmemiştir. Gerekçede bu husus vardır ve tasarı, bu
amaçla hazırlanmıştır. Öte yandan, Türkiye'de, kanun ve mevzuatların içeriğinde
bazı boşluklar olsa bile -mevcut kanunlardan bahsediyorum- esas sorun, mevcut
mevzuatın uygulanmasındaki eksiklik ve zafiyetten kaynaklanmaktadır;
yatırımcının önündeki engeller.
Fikrî mülkiyet haklarıyla ilgili yasanın
eksiksiz uygulanmaması, Tahkim Yasasının uygulanmasına yönelik ikincil mevzuat
eksikliği, yargı kararlarının uygulanmasındaki ve yaptırımındaki eksiklikler,
yargı sürecinin çok uzun sürmesi, yasaların yayımı ile uygulama mevzuatının
çıkması arasında geçen uzun zaman gibi faktörler, önceden belirlenemeyen yasal
çerçeve imajının oluşmasına sebep olmaktadır Türkiye'de. Bu durum, özellikle
ihracata yönelik yatırım yapan yatırımcıların, yasal çerçevenin daha güvenilir
ve daha belirgin olduğu ülkelere gitmelerine sebep olmaktadır.
Yatırımcının görmek istediği bir başka
husus da, devlette devamlılık ve ahde vefa ilkesine tam anlamıyla riayet
edilmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Demirkıran, lütfen,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Toparlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemize yeterli miktarda doğrudan yabancı sermaye girişi sağlayabilmek için,
yatırımcılar açısından sorun olan her türlü konuda gereken tedbirlerin alınması
gerekmektedir. Bu durum, sadece yabancı yatırımcıyı cezbetmeyecek, aynı
zamanda, yerli yatırımcılarımızın da yatırımlarını yurtdışına yönlendirmelerini
önleyecektir.
58 inci hükümetimiz, 31.12.2002 tarihinde
almış olduğu Bakanlar Kurulu prensip kararıyla, yatırım ortamının
iyileştirilmesine ilişkin çalışmaları koordine etmek ve güvenli bir yatırım
ortamını tesis etmek amacıyla, Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon
Kurulunun yapısı ve çalışma esaslarını belirlemiştir. Yatırım ortamının
önündeki engellerin kaldırılması hususundaki çalışma başlamıştır ve son hızla
devam etmektedir.
Sonuç olarak, yatırım ortamının
iyileştirilmesi, yatırımların önündeki engellerin kaldırılması, şeffaflık ve
etkin yönetimin sağlanması gibi reformlar, doğrudan yabancı sermaye yatırım
kararı için gerekli hususlardır; ancak, tüm bu yatırım ikliminin
iyileştirilmesi, arzu edilen miktarda yabancı sermaye girişini sağlamaya
yetmeyebilir.
Ülkemizin ve avantajlarının uluslararası
yatırım çevrelerine daha etkin metotlarla tanıtılması, yani ülke imajının
promosyonu şarttır. Tüm bu çalışmaların bir tek hedefi olmalıdır. Hedef, tüm
uluslararası yatırımcılara "Evet, Türkiye" dedirtmektir. İşte,
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı "Evet, Türkiye" imajının ilk
halkasıdır. İktidarı ve muhalefetiyle istikrarlı bir politik döneme girmiş olan
Türkiye'de, yerli-yabancı ayırımı yapmadan, yatırımcının önündeki engellerin
kaldırılması ve ulusal bir strateji dahilinde ülkemizin avantajlarının
uluslararası yatırım çevrelerine etkin bir şekilde tanıtılması sonucu, yılda 5-6
milyar dolar doğrudan yabancı sermaye girişi sağlamanın hiç de zor olmadığı ifadesiyle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Demirkıran, teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın
Tevfik Ziyaeddin Akbulut; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu
Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi sevgiyle
ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, muhalefetiyle,
iktidarıyla, ülkemizin bütün insanıyla, hep beraber paylaştığımız en büyük
sorunlarımız işsizliktir, yoksulluktur, istihdamdır. AK Parti İktidarı görev
başına geldiği günden beri, programında yapacağı işlerin en başına bunu
koymuştur. Bu sorunun aşılması için, hükümet, yatıyor, kalkıyor ve gecesini
gündüzüne katıyor. Şimdi, bu sorunun çözümü de kolay, o da biliniyor, o da
belli. Nedir; özel sektörün önünü açmak, yabancı sermayenin önünü açmak. İşte,
şimdi, hükümetimiz, bu devasa, çok önemli sorunumuzun halledilmesi konusunda
çok önemli bir tasarıyla karşımıza gelmiş bulunuyor.
Devlet İstatistik Enstitüsünün yaptığı
tespitlere göre, son zamanlarda, ülkemizde, maalesef, işsizlik oranı yüzde
17,4'lere ulaşmıştır. Sayın milletvekillerimize yapılan müracaatların yüzde
90'ı iş taleplerine aittir. Kuşkusuz, ülkemizde yabancı sermayenin önü açılsa,
özel sektörün önü açılsa, her yerde mantar biter gibi fabrikalar, tesisler inşa
edilmeye, yatırımlar yapılmaya başlansa, bu kadar insan Meclis kapılarında,
devlet kapılarında iş bulmak için beklemeyecek. Bu nedenle, sorunu kökten
çözmek zorundayız. Hükümet, bu sorunu kökten çözmek için uğraşıyor. Çözüm bu
olduğuna göre, yabancı sermayenin önündeki engellerin kaldırılması lazım.
Değerli arkadaşlarım, bugün, komşumuz
Bulgaristan'da onlarca Türk şirketi yatırım yapıyor. Geçen haftalarda
oradaydım. Oradaki Türk yatırımcılara "neden Bulgaristan'a geldiniz, niçin
buralara geldiniz" diye sordum. Dediler ki: "Bizi buraya gelmemiz
için birileri teşvik etti. Geldik; müracaat ettik. 'Ne yapmak istiyorsun'
dediler; şirket kurmak istiyorum, fabrika alacağım dedim. 'Sen, şurada bir iki
saat otur, çayını iç' dediler. İki saat bekledim o genel müdürün odasında, iki
saat sonra bana ruhsat geldi, belge geldi; gittim, şirketimin başına geçtim ve
fabrikamı aldım."
Değerli arkadaşlarım, özel sektör, yabancı
sermaye nerede kolaylık görürse, imkân görürse, rahatlık görürse, güven
görürse, oraya gidecektir: Bu kaçınılmazdır. Dolayısıyla, bizim eksiğimiz ne;
bizim eksiğimiz, her türlü çabaya rağmen yabancı sermayenin önünü açamıyoruz,
bürokrasiden bir türlü kurtulamıyoruz, Türkiye'de iş yapmak isteyen yabancı
yatırımcının önüne birsürü bürokratik engeller koyuyoruz.
Değerli arkadaşlarım, valilik dönemimde,
birçok yabancı şirket gelip, görev yaptığım ilde yatırım yapmak istiyorlardı.
Ben de, heyecanla, aşkla, şevkle, onlara "tabiî, buyurun, bizim ülkemizde
her türlü imkân var, size her türlü imkânı sağlarız, hemen şirketinizi kurar ve
çalışmalara başlarsınız" derdim; ama, haftalar, aylar, yıllar geçiyordu,
ya şirket kurulamadığı için o yabancı yatırımcı vazgeçiyor veya çok geç, bir
yıl gibi bir süre sonunda bu yatırım ancak yapılıyordu. Dolayısıyla, bu
engelleri aşmak zorundayız. Yabancı sermayenin önünü açmak zorundayız. Onlara
da, yabancı sermayedara da, Türkiye'deki yatırımcılara tanınan haklar gibi
hakları, özel sektörün kazanılmış veya alacağı hakların tamamını tanımak
zorundayız ve para transferinde onlara azamî kolaylığı sağlamak zorundayız.
Bunlar, bu işin ana ilkeleri. Bu tasarı, işte bunu getiriyor. "Şöyle
olsaydı, böyle olsaydı", "armudun sapı var, üzümün çöpü var"
diyerek ayrıntılar üzerinde durmak, bana göre anlamsız.
Ben inanıyorum ki, bu tasarıyla,
gerçekten, yabancı sermaye Türkiye'de büyük bir girişimde bulunacak, işsizlik
sorununun çözümünde çok büyük katkıda bulunacak ve bu konuda yıllardan beri
Türkiye'de alamadığımız bir mesafeyi almış olacağız. Ülkemizin,
yatırımcılarımızın ve bütün halkımızın bu tasarıya çok şiddetle ihtiyacı olduğu
kanaatindeyim. Bu nedenle, bu tasarıyı hazırlayan hükümetimize ve Sayın Bakana
teşekkür ediyorum. Bu tasarı bir an önce çıkarılmalı ve hemen uygulamaya
geçirilmeli; çünkü, işsizlik sorununun daha fazla bekletilmesine ülkenin
tahammülü yok.
Bu vesileyle, tasarı konusundaki olumlu
görüşlerimi sizlere arz ediyor, sizlerle paylaşıyor, Yüce Heyetinizi sevgiyle
ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akbulut.
Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutmadan önce, Kâtip
Üyenin, sunumlarını oturduğu yerden yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
DOĞRUDAN
YABANCI YATIRIMLAR KANUNU TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, doğrudan
yabancı yatırımların özendirilmesine, yabancı yatırımcıların haklarının
korunması ile yatırım ve yatırımcı tanımlarında uluslararası standartlara
uyulmasına, doğrudan yabancı yatırımların gerçekleştirilmesinde izin ve onay
sisteminin bilgilendirme sistemine dönüştürülmesine ve tespit edilen
politikalar yoluyla doğrudan yabancı yatırımların artırılmasına ilişkin
esasları düzenlemektir. Bu Kanun, doğrudan yabancı yatırımlara uygulanacak
muameleyi kapsar.
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Coşkunoğlu, süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısının "Amaç ve kapsam"
başlığını taşıyan 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
görüşlerimizi nakledeceğim sizlere.
Bu tasarının 1 inci maddesinden de belli
olduğu gibi, aslında, tasarının içi boştur. Bu, olumsuz anlamda bir eleştiri
değil; bir çerçeve niteliğinde bir tasarıdır. Yani, bu tasarı çok fazla bir şey
getirmiyor; sadece, yabancı sermayenin başka yasalarda belirlenen haklarını
listeliyor ve bir çerçeve sunuyor. Bu, bize göre, tasarının bir eksikliği
değil; fakat; burada bir eksiklik söz konusu ise -ki, zaman zaman komisyon
çalışmalarında bunlar dile getirildi- bu eksiklik, tasarının içermesi gereken
siyasî tercihlerin, henüz, hükümet tarafından yapılmamış olmasındadır. Nitekim,
1 inci maddede, yasa için "tespit edilen politikalar yoluyla doğrudan
yabancı yatırımların artırılmasına ilişkin esasları düzenlemektedir"
denilmektedir. "Tespit edilen politikalar..." Bunları, bürokrasi
tespit etmez; bunları, hükümetler siyasî tercih olarak belirlerler.
Nisan sonuna kadar bu konuda 4 yasa
çıkarılması gerekiyordu. Birinci yasa tasarısı haziranın ortasına doğru
getirildi. Gündemde, nisan sonuna kadar çıkarılacağı taahhüt edilmiş 3 yasa
daha vardır. Bunlar, kaçakçılığın önlenmesi ve kaçakçıların kovuşturulması,
şirketlerin kaydına ilişkin prosedürleri belirleyecek yasa ve yatırım promosyon
biriminin kurulmasına ilişkin yeni yasa. Nisan sonuna kadar bu 4 yasanın
çıkarılacağı taahhüt edilmişti, 1 tanesi haziran ortasında getirildi. Bunu,
hükümetin çalışkanlığı üzerinde bir eleştiri veya uyarı gibi algılamak mümkün.
Şimdi, bu, çerçeve olduğuna göre; bundan
sonra gelecek olan yönetmeliklerle, yasalarla, politikaların önünü açacak bir
yasadır. Dolayısıyla, önümüzde ne olduğunu, ne olabileceğini görmek de veya
tahmin etmek de, şu anda, bizim, biraz, üzerimize düşen görevdir.
Yasa tasarısının genel gerekçesine
bakıyorum; gerekçenin birinci cümlesi: "Yabancı doğrudan yatırımları en
çok çeken ülkelerin -bakın, dikkat edin- uzun dönemde ekonomik istikrarı
yakalayacağı kabul edilen ülkeler olduğu bilinmektedir." Burada,
muhtemelen -belki benim kaygım yerinde değildir; fakat- sanki, yabancı doğrudan
yatırımları çeken ülkelerin uzun vadede ekonomik istikrarı yakalayabileceği
gibi bir neden-sonuç ilişkisi var. Oysa, ekonomik istikrarı yakalayınca ancak
yabancı sermayeyi çekebilirsiniz. Dünyada yabancı sermayenin en çok gittiği
yer, en çok gittiği ülke Amerika Birleşik Devletleridir; ucuz işgücüne, ucuz
araziye veya diğer bir ucuzluğa gitmiyor oraya, ekonomik istikrara ve bilgiye gidiyor.
Ona da sonra değineceğiz. Dolayısıyla, yanlış olabilecek, olası bir kaygıyı
belirtiyorum burada. Önce, ekonomik ve siyasî istikrar, ondan sonra yatırımlar;
yabancısı, yerlisi. Ondan sonra yatırımların önü açılır. Dolayısıyla, burada,
gerek istikrarın sağlanması gerek daha önce Adalet ve Kalkınma Partisi
sözcülerinin ifade ettiği, bu yasanın gerekçesinde de ifade edilen teknoloji,
istihdam, modern know-how, yönetim becerisi, şu bu gibi şeylerin yabancı
sermayeyle Türkiye'ye tepeden inme bir piyango olarak geleceği gibi bir
beklenti içerisine de girmemek gerekir. Bunlar, emekle, Bilgiyoğun, yerinde
politikalarla kazanılacak şeylerdir. Yabancı sermaye, ben, teknolojimi,
know-howumu, her şeyimi getireyim diye çok büyük bir heyecanla gelecek
değildir. Burada da, bir yanlış beklenti, bir piyango beklentisi olabilir
kaygısıyla bunu belirtiyorum.
Yasanın önemli bir niteliği, getirmiş
olduğu önemli bir değişiklik, belki de tek değişiklik, 1 inci maddede yine
ifadesini buluyor. 1 inci maddede deniliyor ki: "İzin ve onay sisteminin
bilgilendirme sistemine dönüştürülmesi..." Yani, bugüne kadar, bir yabancı
sermaye, geleceği zaman, belli bir izin alma sürecinden geçiyordu; şimdi, izin
alma ihtiyacı yok, sadece bilgilendirme söz konusudur.
Şimdi, burada, iznin kalkması ve
bilgilendirmenin gelmesi, iki soruyu açıkta bırakıyor. Birincisi, kim kimi
hangi konuda bilgilendiriyor; yani, sadece, yabancı sermayenin "ben
geldim, haberiniz olsun" şeklinde bir bilgilendirmesi mi, yoksa, yabancı
sermayeye belli bir bilgi sunma anlayışı da var mı? Ben, bunu, ikincisinin
olduğunu, yasa tasarısında göremedim; herhangi bir şirket Türkiye'de açılırken
nasıl kaydını yaptırıyorsa, o şekilde "ben geldim, ona göre" şeklinde
bir bilgilendirme olarak gördüm. Bunun olası sakıncalarını, Anayasamızın 48
inci maddesine bakarsak, görürüz. Anayasanın 48 inci maddesine göre, devlet,
özel teşebbüsün millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlarına uygun yürümesini
sağlayacak tedbirleri almakla yükümlüdür. O zaman, bizim, sadece "haber
aldık, tamam"ın ötesinde, belli birtakım görevlerimiz var; Anayasa bunu
böyle emretmiş. Bu görevlerin, acaba, izin ve onay sisteminin kaldırılıp,
sadece bilgilendirme sisteminin konulmasıyla, bu yükümlülükten, bu anayasal
yükümlülükten vaz mı geçiyoruz? Böyle bir kaygı, doğal bir kaydır. Bu kaygıyı
ortadan kaldırmanın tek bir yolu vardır; o da şudur: Türkiye'yle ilgili yapılan
bütün araştırmalarda -daha önceki
konuşmacılar da "FIAS" diye söz etti ve hepimizin de, belki, günlük
olarak gözlediğimiz- bir işe başlamak için olağanüstü engeller ve olağanüstü
bürokratik süreçlerden geçmek zorunluluğu var; ama, başladıktan sonra da,
serbest piyasa veya serbestlik adı altında bir başıboşluk ortamı doğuyor. Yani,
başladıktan sonra da, bir denetleme mekanizması ortada görünmüyor. Başla, ondan
sonra... Ama, o başlamak için de, bir sırat köprüsünden geçmek gerekiyor
Türkiye'de; o doğru. Şimdi, bunu ortadan kaldırmak olumlu olabilir; ama, onu
ikame edecek çok güçlü bir denetleme sisteminin yerli yerinde olması da
kaçınılmazdır. Bunu da, şimdiye kadar, diğer örneklerde, diğer benzer
örneklerde, bir işe başlamak için bürokrasinin eksik olduğu, bürokrasinin engel
olduğu söylemiyle ilgili konularda, sadece "aman, bırakalım yapsınlar,
geçsinler" anlayışının "aman, bırakalım başlasınlar da ondan sonra
biz denetleyelim, fazla engel olmadan denetleyelim" anlayışının olmamış
olduğunu gördüğüm için, böyle bir kaygıyı burada belirtmek istiyorum.
Son olarak "tespit edilen politikalar
yoluyla" deniliyor. Tespit edilen politikalar yoluyla.. Yani, bundan sonra
birtakım politikalar tespit edilecek. Bu politikaların neler olduğu konusunda,
şu anda, elimizde tek bir belge vardır; o da, hükümetteki partinin seçim
beyannamesi, hükümet programı ve şimdiye kadarki, hükümete geldiğinden beri
yapmış olduğu söylem, davranış ve ortaya çıkan politikalar. Bu konuda da ciddî
bir kaygımı belirtmek isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, lütfen,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun, 1 dakikalık eksürenizi veriyorum.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Teşekkür
ederim.
Yerlisiyle yabancısıyla, herhangi bir
yatırımı özendirmek için -benim görebildiğim kadar- önplana çıkan hükümet
politikası, ucuz işgücüne, ucuz araziye, birtakım kolaylıklara dayanıyordu
şimdiye kadar; mesela, çıkarılmış olan İş Yasası gibi, daha kolay atılıp
satılabilen, ödünç verilebilen bir işçi gibi. Bunun yerine, diğer, katmadeğeri
daha yüksek ürünlerde yabancı sermayeyi çekmek için çok daha farklı
politikaların gerekli olduğunu zaman zaman dile getiriyoruz; bunu, burada da
hızla söyleyeyim.
Zamanım kalmadığı için, size, kısaca...
Önümde, örneğin, Ann Taylor gibi, Ralph Laureen gibi, Cherokee Jeans gibi,
Sears gibi hepimizin bileceği markaları üreten bir Uzakdoğu ülkesindeki saatlik
ücretlerin listesi var; 13 sent, 14 sent, 18 sent, 20 sent, 23 sent. Bu
ülkelerde haftada 60 saate kadar çalışılıyor, 12 saate kadar -çeşitli
fabrikalarda farklı ama- fazla mesai de -tazminatsız- istenebiliyor. Biz bu
koşullarla rekabet etmek istemiyoruz, Türkiye olarak biz bu koşullarla rekabete
soyunmamalıyız. Fakat, işin diğer bir ilginç tarafı da, bu 13 sent, 20 sent, 25 sent, 28 sent, işte
önümdeki listedeki fabrikaların işçilerine verdiği ücretler; üstelik, bunlar,
deride, konfeksiyonda bildiğimiz markaları üreten fabrikalar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Bakın, aynı
ülkenin -bu kadar düşük ücretler veren ülkenin- ihracat yapısı hakkında dört
tane rakam vereceğim size: Basit ürünler ihracatı 1980'de toplam ihracatın yüzde 50'siymiş, 1990'da yüzde
25'e düşmüş, 1995'te yüzde 14'e düşmüş. Aynı ülkenin yüksek teknoloji ürünleri
ihracatı -yabancı sermaye sayesinde; yani, ucuz işgücüyle ürettikleri düşüyor-
1985'te toplam ihracatın yüzde 2'siyken, 1990'da yüzde 4,3'e yükseliyor,
1995'te yüzde 6,8'e yükseliyor. Ucuz işgücüne dayalı ihracat düşüyor, yüksek
teknolojiye dayalı ihracat büyüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Son
cümlelerim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, sizden ve bütün
hatip arkadaşlardan şunu istirham ediyorum: Ben, elimden geldiği kadar tolerans
tanıyorum; ama, sürekli olarak sınır aşılıyor.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Son iki
cümle...
BAŞKAN - Buyurun efendim; son cümlenizi
alayım.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Teşekkür
ederim; sabrınız için de teşekkür ederim. Süreyi uzattığım için, Yüce
Heyetinizden özür dilerim.
Bunu dikkate getirmekteki amacım şu:
"Yabancı sermaye, ama, nasıl olursa olsun yabancı sermaye"
düşüncesiyle, biz, üçüncü lig ülkeleriyle rekabet etmek durumunda kalırız.
Nicelik, yani miktar önemlidir; fakat, nitelik de önemlidir. Bunu tekrar
vurgulamak isterim. Bu, 1 inci maddede tam görülmüyor, hükümetin şimdiye
kadarki faaliyetlerinde tam görülmüyor. Bu bakımdan, bu kaygımı da dile
getirmek istedim.
Beni dinlediğiniz için teşekkür eder,
saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.
Madde üzerinde, şahsı adına, İzmir
Milletvekili Sayın İsmail Katmerci; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İSMAİL KATMERCİ (İzmir) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Elbette ki, yabancı sermayenin ülkemize
gelmesinden memnum olmayacak hiç kimse yoktur. Bizim ülkemizin kalkınmasında en
büyük faktörlerden bir tanesinin de yabancı sermaye olduğunu biliyoruz. Onun
için, şahsım adına bu maddeyi bütün kalbimle, bütün yüreğimle destekliyorum.
Bu fırsatı yakalamışken... Bu sene futbol
sezonu kapandı; İzmir'den iki güzide takımımız küme düştü; fakat, bunlardan
Altay takımının küme düşmesi, hepimizin vicdanlarını rahatsız etti.
Vicdanlarımızı rahatsız etmesinin nedeni, şike iddialarının, teşvik primlerinin
gündeme girmesi, devreye girmesi.
Bu maç için, İstanbulsporun verdiği teşvik
priminin şike olduğunu UEFA yetkilileri de ifade ediyorlar. Futbolcuların,
İstanbulsporlu futbolcuların para aldıkları, teşvik primi aldıkları büyük
gazetelerimizde, İzmirimizde çıkan Yeni Asır Gazetesinde de bütün detaylarıyla
açıklanmış durumda. Bunlardan, ben, sizlere birkaç pasaj okuyarak
vicdanlarınıza havale etmek istiyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - Büyük Altay diyoruz,
biz de üzülüyoruz Altay'a; ama, teşvik yabancı sermayeyle mi?!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Olaya
yaklaşımınız bu mu sizin?!..
BAŞKAN - Sayın Katmerci...
İSMAİL KATMERCİ (Devamla) - Bu fırsatı
değerlendirmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Katmerci, oradan pasaj
okumayın; çünkü, başka haklar doğabilir de.
İSMAİL KATMERCİ (Devamla) - Efendim, ben,
buradan, şunu arz etmek istiyorum: Bu söylentiler için, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğümüzün soruşturma açması, Futbol Federasyonumuzun bu kadar ayyuka çıkan
bir konu hakkındaki düşüncelerini öğrenmek ve Altay Kulübünün bu mağduriyetinin
giderilmesi için milletimizin önünde talepte bulunuyorum. Bunun için
huzurlarınıza geldim; hepinize çok teşekkür ediyorum.
Altay'ın başına gelenlerin bir başka
kulübümüzün başına gelmemesi temennisiyle; hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Katmerci, umarız, ilgili
federasyon ve ilgili genel müdürlük konuyla ilgili gereken araştırmaları ve
işlemleri yapar.
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan,
bir şey söyleyebilir miyim İsmail Beyin söylediğine istinaden?
BAŞKAN - Şimdi, burası, bu konunun
tartışılacağı yer değil.
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan,
konuyla ilgili...
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sizin takım zaten kümede kalmış,
durumunuz iyi.
Sayın milletvekilleri, 1 inci madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2.- Bu Kanunda geçen;
a) Yabancı yatırımcı: Türkiye'de doğrudan
yabancı yatırım yapan,
1) Yabancı ülkelerin vatandaşlığına sahip
olan gerçek kişiler ile yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşlarını,
2) Yabancı ülkelerin kanunlarına göre
kurulmuş tüzel kişileri ve uluslararası kuruluşları,
b) Doğrudan yabancı yatırım: Yabancı
yatırımcı tarafından,
1) Yurt dışından getirilen;
- Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nca
alım satımı yapılan konvertibl para şeklinde nakit sermaye,
- Şirket menkul kıymetleri (devlet
tahvilleri hariç),
- Makine ve teçhizat,
- Sınaî ve fikrî mülkiyet hakları,
2) Yurt içinden sağlanan;
-Yeniden yatırımda kullanılan kâr,
hâsılat, para alacağı veya malî değeri olan yatırımla ilgili diğer haklar,
- Doğal kaynakların aranması ve
çıkarılmasına ilişkin haklar, gibi iktisadî kıymetler aracılığıyla;
i) Yeni şirket kurmayı veya şube açmayı,
ii) Menkul kıymet borsaları dışında hisse
edinimi veya menkul kıymet borsalarından en az % 10 hisse oranı ya da aynı
oranda oy hakkı sağlayan edinimler yoluyla mevcut bir şirkete ortak olmayı,
c) Müsteşarlık: Hazine Müsteşarlığı'nı,
ifade eder.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ferit Mevlüt Aslanoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Aslanoğlu'nun, aynı zamanda şahsı
adına da söz talebi vardır; gruplar adına ve şahıslar adına başka söz talebi
olmadığı için, Sayın Aslanoğlu'nun iki konuşma süresini birleştiriyorum.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; Sayın Katmerci'ye
teşekkür ederim. İşte, Türkiye'nin bir sorununu dile getirdi. Sen, yabancı
transferini yanlış yaparsan, gidip, yanlış yabancı oyuncu alırsan, bunlar da 5
para etmezse, Altay da küme düşer, Göztepe de küme düşer; onun için, sorun
burada.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Altay'da yabancı
futbolcu yok ki...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sorun,
en iyisini getirmek, en iyisini yapmak. Sen, en iyisini getirme, en iyisini
yapma, ondan sonra kalk, de ki: "Küme düştük." Onun için, değerli
dostlar...
MUSTAFA BAŞ (İstanbul)- Senin dünyadan
haberin yok; Altay'da yabancı futbolcu yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Var,
var...
MUSTAFA BAŞ (İstanbul)- Yok, yok; hepsi yerli...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - 4 tane
var; ben her şeyi, futbolu bilirim efendim. Sor, İsmail Ağabeye sor.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen, Genel
Kurula hitap ediniz.
Buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Değerli
dostlar, küreselleşme ve globalleşme; bu iki kelime, son yüzyılın, yani,
girdiğimiz yüzyılın iki örnek kelimesi ve çok belirgin bir şekilde
"dünyada hâkim olan benim; artık, dünyada ben varım, insanlar ne olursa
olsun, öncelikle benim çıkarım; ben yoksam başkası yok ve dünyadan bana ne,
insanlıktan bana ne" diye nara atıyor. Hiç kimse "sen de ne
yapıyorsun" diyemiyor; o da "ağa da benim, paşa da benim" diyor.
Ülke ekonomileri nasıl olursa olsun, ister hasta, ister zatürree, eğer,
çokuluslu şirketlerin kendi çıkarları yoksa, dönüp de bakmıyorlar; bir kere,
bunu, bu gerçekleri kabul edelim; bunlar, artık, dünyanın gerçeği.
Demin, çok saygıdeğer bir milletvekilim
çıktı, dedi ki: "Eğer, biz, yabancı sermayeye karşı..." Yabancı
sermayeye karşı çıkmıyorum; ama, birtakım gerçekleri de, biz, burada, eğer iyi
irdelemezsek, yarın, bu ülke, çok büyük sorunlarla karşı karşıya gelir.
Demin, çok saygıdeğer bir milletvekilim
dedi ki: "Bulgaristan'a benim işletmecilerim gidiyor, benim yatırımcılarım
gidiyor." Doğrudur, aynen katılıyorum; ama, bu insanlar niye gidiyor
oraya? Bu insanlar, Türkiye'yi bırakıp, acaba, niye Bulgaristan'a yatırım
yapmaya gidiyorlar? Sen eğer kendi yatırımcının problemini çözemiyorsan, sen
eğer kendi yatırımcına hâkim olamıyorsan, onları burada yatırım yapmaya
özendiremiyorsan, onlar başka ülkeye gidiyorsa, gelin, sorunun cevabını burada
arayalım; gelin, sorunu burada arayalım.
Ülkede, yabancı yatırımcının sahip olduğu
enstrümanlardan, yerli yatırımcıya ne
veriyorsunuz? Yerli yatırımcının hangi enstrümanı var? Sen, yabancı
yatırımcının sahip olduğu hiçbir enstrümanı ülkendeki yatırımcıya vermeyeceksin,
oradaki ülkeler, gelen yatırımcıya çok değişik enstrümanlar verecek, sende
hiçbiri olmayacak, sen kendi yerli sanayicinin, yerli yatırımcının problemine
eğilmeyeceksin; bu insanlara, kaçıyor diyeceksin; mesele burada.
Biz, ille yabancı gelsinden önce, biz,
kendi millî değerimizi, kendi millî ekonomimizi, kendi millî kaynaklarımızı
nasıl acaba tek yumruk yaparız, bu ülkenin kendi millî kaynaklarına nasıl sahip
çıkarız; eğer, biz buna bakmazsak, bu ülkede insanlarımız da perişan olur,
işçimize iş de bulamayız; ama, hiç bu değerlere sahip çıkmadan, siz bu ülkede
eğer içborcu temizlemezseniz, bu ülkede hep reel faiz ödemeye devam ederseniz,
bu ülkeye 50 000 tane yabancı yatırımcı gelsin, sadece dışarıdan getirir ve
alır gider, ülkeye tek kuruş bir ilave kaynak sağlamaz. Olaya bu pencereden
bakalım arkadaşlar. Yoksa, yabancı yatırımcıya karşı çıktığımız için değil;
ama, ülkeye katmadeğer katan, ülkeye bir şey veren yabancı yatırımcı geliyorsa,
bunlara karşı da yerli üreticimi nasıl korurum, acaba bunları nasıl teşvik
ederim diye düşünmezsek, o zaman bir süre sonra benim tüm yerli üreticilerim
yok olacaktır; bunu böyle kabul edelim.
Değerli dostlar, eğer bir ülkede istikrar
yoksa, eğer istikrarı sağlayamıyorsan, o ülkeye kimse gelmez, bu Meclisten
istediğimiz yasaları çıkaralım, bu Meclisten, yabancı yatırımcıya alkışlarla
gel diyelim, eğer bu ülkede, kendi millî ekonominde istikrarı sağlayamıyorsan,
bu ülkeye kimse gelmez; bunu da böyle kabul edelim.
Bir ekonomi nasıl ayakta kalacak; sen
üretmeyeceksin, tüketim toplumu olacaksın ve her yıl dışticaret açığın çığ gibi
büyüyecek, ondan sonra, bu ülkede, millî ekonomiden bahsedeceğiz! Bir kere,
bunların çözümünü arayalım, bunlara çözüm bulalım. Bunlara çözüm bulmadan,
istediğiniz kadar yabancı sermaye gelsin, kendi insanınızı mutlu edemezsiniz
arkadaşlar.
Yabancı yatırımcı, ülkemizin sahip olduğu
kaynaklara katmadeğer yaratıp, dünyayla rekabet etmesi için mi geliyor, yoksa,
acaba, kendisinin sahip olduğu kaynakları dışarıdan ülkeye ithal edip, bu
ülkeden parasını dışarı çıkarmaya ve bunları benim ülkemde satmaya mı geliyor?
Bunlara bakmamız gerekiyor.
Sizlere iki örnek vereyim. İsim
vermeyeceğim, bir otomobil firması, yaklaşık otuz yıldır Türkiye'de üretim
yapıyor; akü kapları var, akülerin içine konulduğu bu plastik kapları -bunlar
çok geniştir, akü, içine sığıyor; yükte hafiftir, fakat, pahada yüksektir- otuz
yıldır kendi ülkesinden getiriyor ve verdiği navlun parası... Eğer bunu burada
ikameyle satın alsa, yarı fiyatına... Yani, bu, şu demektir: Küreselleşme ve
globalleşmeye karşı, çok gelişmiş ülkeler dediğimiz ülkeler dahi, kendi millî
ekonomilerini korumak için mücadele veriyorlar. Siz, bunu yapmayacaksınız,
kendi ekonominizi, kendi sanayicinizi hiç korumayacaksınız, ondan sonra,
yabancı sermayeye, aman gel diyeceksiniz...
Başka bir örnek vereyim: Türkiye'de,
yaklaşık 20 000 000 tane cep telefonu var. Sadece, şu elimde gördüğünüz telefon
pillerine ödediğimiz para, yılda 50 000 000 dolar. Belki çok basit, tanesi 25
dolar... Gelin, biz, bu ülkenin mucidini, bu ülkenin yatırımcısını ikame
edelim. Acaba, çok mu zor birilerine Türkiye'de bu pili imal ettirmek?!
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - İşte, bu kanun
onun için.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hayır
efendim, ilgisi yok.
Kendi kaynaklarımızı, kendi değerlerimizi,
katmadeğer yaratan kaynaklarımızı -kanun onun için çıkmıyor- kendi mucidimizi
korumayacağız, kendi müteşebbisimize hiçbir imkân vermeyeceğiz -arkadaşlar, bunun altını çiziyorum- 50 tane
kanun çıksın... Bugün, Türkiye'de, kendi müteşebbisine hangi imkânları
veriyorsun?! Yabancı sermaye, yirmi yıl vadeli, otuz yıl vadeli, dışarıdan
istediği kadar, LİBOR +1'lerle kredi bulabiliyor. Sen, hangi yatırımcına, bu ülkede,
bırakın bir yılı, altı ay vadeli bir kredi yaratabiliyorsun?! Eğer, bu ülkede
uzun vadeli finansman sağlamazsanız, hiçbir yatırım yapılmaz arkadaşlar. Acaba,
bu ülkede, hangi koşullarda, benim yerli yatırımcım bunlarla rekabet
edebilecektir?! Gelin, bunlara çözüm bulalım, bunların çözümünü arayalım.
Yasaklarla hiçbir şeyin önüne geçilmez;
ben, bunu kabul ediyorum; çünkü, artık tüm dünyada bir serbest rekabet var.
Ancak, öncelikle ulus devlet, öncelikle millî ekonomi, öncelikle ülkemizdeki
insanlarla birlikte bunu yaratmak zorundayız; gelin, bu bilinci yaratalım.
Yoksa, biz gelecek yabancı sermayeye karşı çıkmıyoruz; ama, bu insanlar ne
götürecek; size biraz sonra örneklerini vereceğim.
Saygıdeğer milletvekilleri, biz, eğer
kendi geleceğimizi düşünmezsek, bizi hiç kimse düşünmez; sadece getirir ve
götürür, önce kendi çıkarını düşünür. Hiçbir yabancı sermaye aman, ben,
Türkiye'ye yardım etmeye geliyorum, Türk insanını mutlu edeceğim diye gelmez.
Size birkaç örnek daha vermek istiyorum.
Bu tasarıya göre, yüzde 10 veya daha fazla hisseyle bir şirkete ortak olan
yabancı yatırımcı... Dikkatinizi çekerim, sadece "yabancı yatırımcı"
diyor, kişi demiyor; bunun içinde, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları da
var; yani, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları da, artık, Türkiye'de yabancı
sermayeli bir şirket kurup, bu yabancı sermayeli şirketle yabancı yatırımcı
imkânına kavuşuyor. Bu tabirle, geçmişinde, kendi çıkarı için ülkeye büyük
ihanet etmiş, bu ülkenin manevî değerlerine çok büyük zarar vermiş ve birtakım yollarla bu ülkeden kaçmış
insanlar, aynen, gelip yabancı yatırımcı hüviyetiyle istediği şirketi satın
alabilir; hiçbir engel yok.
Bir kere -doğrudan ve en az yüzde 10 diyoruz- yabancı bir
şirket, Türkiye'de, dilediği zaman şirketlerin yüzde 100'ünü ele geçirebilir
veya eğer Türkiye'de bir şirketi kendine rakip görüyorsa, piyasadan çıkarmak istiyorsa,
herhangi bir şekilde borsadan yüzde 10 veya daha fazla hisse aldığı zaman,
artık o şirketin yüzde 100'ünü de alabilir. Bir kere, böyle bir serbesti var;
ama, en çok dikkatimi çeken, dışarıda yerleşik Türk vatandaşları, dilediği gibi
"yabancı yatırımcı" adıyla gelip, geçmişteki tüm şeylerinden
kurtulup, burada artık, yasal olarak, bir yabancı yatırımcı olabiliyor.
Bilemiyorum, takdirinize sunuyorum. Bunun, bu ülke için ne derece sorunlar
getireceğini sizin takdirinize sunuyorum.
Ayrıca, yine, 6224 sayılı Kanundaki
"memleketin iktisadı ve inkişafına yararlı olma" "yabancı
sermaye, ülke çapında tekel teşkil edecek faaliyette bulunan kuruluşlarda
çoğunluk hissesine sahip olamaz" şartları ortadan kalkıyor. Yani, yabancı
sermaye gelip, artık, ülkemizin millî değerlerinin, birtakım millî
kuruluşlarının yüzde 100'ünü satın alabilecek arkadaşlar. Kendi millî
değerlerine sahip olamayacaksın. Bu ülkenin geleceği, bu ülkenin insanlarının
geleceği... En azından, bağımsız bir ülke olmanın özelliğini gerektiren
birtakım kurumlar vardır. Bu kurumlardaki tüm hisseler elden gittiği zaman...
Örneğin, bir haberleşme sektörü veya bir enerji sektörü. Yabancı bir yatırımcı
gelip, Türkiye'deki haberleşme sektöründeki tüm kurumları satın alabilir.
Zaten, Türkiye doğalgaz mezarlığı oluyor,
bunu her zaman bas bas bağırarak söylüyorum. Bu ülkenin geleceğinde, batıdan
doğuya, artık bu doğalgazı satın almak zorundasın; anlaşma imzalamışsın. Gelin,
bu Yüce Mecliste, buna "dur" diyelim. Artık, bundan sonra ne baraj
yapılır ne başka bir şey yapılır arkadaşlar; doğalgazı satın almak zorundasın.
Ayrıca, yine bir "yurtdışı
eksper" tabiri getirilmiş.
Değerli dostlar, 1993 yılında, bu ülke
tekstil makineleri mezarlığı oldu. Yurt dışından teşvik alan birçok insan... Bu
ülkede, teşvik alıp, yatırımını hakkıyla yapan her insanın önünde saygıyla
eğiliyorum; ama, 100 000 dolarlık bir makineyi 10 000 000 dolar gösterip, bu
ülkeye bu makineleri 10 000 000 dolara ithal eden bir sürü insan vardı. Bu
ülkenin içborcunun bu hale gelmesinin en büyük nedenlerinden biri de budur ve
özellikle, 1983-1993 yılları arasında, birinci derecede öncelikli
yörelerdekilerin ceplerine yüzde 30, ikinci derecede öncelikli yörelerdekilerin
ceplerine yüzde 20 para konuldu. Nereden verildi; hazine bonosu basılıp
verildi. Bu ülkenin içborcunun bu hale gelmesinin en büyük nedenlerinden
biridir. Bu makinelerin hiçbiri yok. İçeri...
VAHİT ERDEM (Kırıkkale) - Yanlış,
yanlış!..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ben
biliyorum, örneklerle ispatlayabilirim.
VAHİT ERDEM (Kırıkkale) - Derviş'in güçlü
ekonomiye geçiş programına bakın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Efendim, ben, 1983-1993 yılları arasından bahsediyorum. Bakın o dönem verilen
teşviklere; hangisi gerçekleşmiştir, hangisi gerçekleşmemiştir,
gerçekleştirmeyen insanlara ne yapılmıştır. Yapan insanın önünde saygıyla
eğiliyorum; ama, içborcun temeli o günden gelmektedir.
Ve "eksper" tabiri, ithal edilen
makineler... Hangi eksperler bunun ekspertizini yapacak, bunların değerini kim
tespit edecek? Onun için, bu madde de, yine çok tehlikeli bir madde.
Bir başka madde, acaba, yabancı sermaye mi
yerli oluyor, yerli sermaye mi yabancı oluyor; arasında hiçbir fark kalmıyor.
Acaba, yerliyi mi yabancı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, 1 dakika eksüre
vereceğim; bu süre içerisinde lütfen konuşmanızı tamamlayınız, tekrar eksüre
vermeyeceğim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Peki
efendim. Biraz daha vardı; ama, son bir hususu söyleyip, bitireceğim.
Özellikle sermaye transferleri değerli
dostlar... Bir çokuluslu şirket, kendi ürettiği malı -sektör ismi vermeyeceğim-
Türkiye'ye ithal ediyor, katmadeğer yaratmadan, burada "üretim yapıyorum"
diyor; ama, hammaddeyi hangi fiyatlarla transfer edeceği belirlenmezse, bu
yanlışlığın önüne geçilmezse, hammaddesini dilediği fiyattan getirir, dilediği
fiyattan da hammadde bedelini transfer eder, burada sadece işçilik öder.
"Sadece işçilik bizim için yeterli" diyorsanız, ona da saygı
duyuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Saygıdeğer milletvekilleri, 2 nci madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
maddenin oylanmasında karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Tamam efendim, hem oylama yapayım
hem de karar yetersayısına dikkat edeyim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 17.28
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 17.42
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
90 ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
142 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. -
Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu
(1/327) (S. Sayısı : 142) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının 2 nci maddesinin oylanması
sırasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir;
karar yetersayısı vardır.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Doğrudan yabancı yatırımlara ilişkin
esaslar
MADDE 3.- a) Yatırım serbestisi ve millî
muamele
Uluslararası anlaşmalar ve özel kanun
hükümleri tarafından aksi öngörülmedikçe;
1-Yabancı yatırımcılar tarafından
Türkiye'de doğrudan yabancı yatırım yapılması serbesttir.
2- Yabancı yatırımcılar yerli yatırımcılarla
eşit muameleye tabidirler.
b) Kamulaştırma ve devletleştirme
Doğrudan yabancı yatırımlar, yürürlükteki
mevzuat gereğince; kamu yararı gerektirmedikçe ve karşılıkları ödenmedikçe
kamulaştırılamaz veya devletleştirilemez.
c) Transferler
Yabancı yatırımcıların Türkiye'deki
faaliyet ve işlemlerinden doğan net kâr, temettü, satış, tasfiye ve tazminat
bedelleri, lisans, yönetim ve benzeri anlaşmalar karşılığında ödenecek
meblağlar ile dış kredi ana para ve faiz ödemeleri, bankalar veya özel finans
kurumları aracılığıyla yurt dışına serbestçe transfer edilebilir.
d) Taşınmaz edinimi
Yabancı yatırımcıların Türkiye'de
kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe sahip şirketlerin, Türk
vatandaşlarının edinimine açık olan bölgelerde taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı
ayni hak edinmeleri serbesttir.
e) Uyuşmazlıkların çözümü
Yabancı yatırımcılar, idare ile aralarında
çıkabilecek yatırım sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesi için
görevli ve yetkili mahkemelerin yanı sıra, ilgili mevzuatta yer alan koşulların
oluşması ve tarafların anlaşması kaydıyla, millî veya milletlerarası tahkim ya
da diğer uyuşmazlık çözüm yollarına başvurabilirler.
f) Nakit dışı sermayenin değer tespiti
Nakit dışındaki sermayenin değer tespiti,
Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde yapılır. Yabancı ülkelerde kurulu
bulunan şirketlerin menkul kıymetlerinin yatırım aracı olarak kullanılması
halinde, menşe ülke mevzuatına göre değer tespitine yetkili makamların veya
menşe ülke mahkemelerince tespit edilecek bilirkişilerin ya da uluslararası
değerlendirme kuruluşlarının değerlendirmeleri esas alınır.
g) Yabancı personel istihdamı
Bu Kanun kapsamında kurulan şirket, şube
ve kuruluşlarda istihdam edilecek yabancı uyruklu personele, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca çalışma izni verilir.
27.2.2003 tarihli ve 4817 sayılı
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun 23 üncü maddesi uyarınca Hazine
Müsteşarlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca müştereken hazırlanacak
yönetmelikte; yabancı sermayeli şirket ve kuruluşlardan hangilerinin bu kapsama
gireceği ile sözkonusu yönetmelik kapsamında izin verilecek kilit personelin
tanımı ve çalışma izinlerine ilişkin özel nitelikteki diğer esas ve usuller
belirlenir.
Bu kapsamda istihdam edilecek personele,
4817 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uygulanmaz.
İstihdam edilecek yabancı uyruklu kilit personele, 4817 sayılı Kanunun 13 üncü
maddesinin birinci fıkrasının hangi durumlarda uygulanacağı hazırlanacak
yönetmelikte belirlenir.
h) İrtibat büroları
Müsteşarlık, yabancı ülke kanunlarına göre
kurulmuş şirketlere, Türkiye'de ticari faaliyette bulunmamak kaydıyla irtibat
bürosu açma izni vermeye yetkilidir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Birgen
Keleş; şahısları adına, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve Isparta
Milletvekili Mehmet Emin Bilgiç'in söz talepleri vardır.
Sayın Birgen Keleş'in, grup adına ve şahsı
adına yapacağı konuşmalarını birleştiriyorum.
Sayın Keleş, buyurun.
Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
incelemekte olduğumuz tasarının 3 üncü maddesine ilişkin olarak, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise
saygılar sunuyorum.
Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu
Tasarısı, aslında, Türkiye'nin geleceği açısından çok önemli bir tasarıdır ve
bu tasarıyı gerçek boyutlarıyla değerlendirmek için, önce konuya biraz makro
açıdan bakmamız gerekir.
Öncelikle, Türkiye'nin her sorununu
yabancı sermayeyle çözebileceğimiz izleniminden ve eğer her türlü tavizi
verirsek yabancı sermayenin akın edeceği yanılgısından kendimizi kurtarmalıyız.
Bunun iki nedeni vardır; birincisi, Türkiye'nin sorunları, yabancı sermayeyle
çözülmeyecek kadar çok ve büyük boyutludur. Türkiye'nin sorunlarının çözülmesi,
yabancı şirketlerin kâr etmek amacıyla verecekleri kararlara terk edilemez;
ikincisi, ekonomik istikrarın olmadığı ve kendi sermayemizin yurtdışına giderek
yatırım yaptığı bir dönemde, yabancı sermayenin, buraya gelerek miktar ve
etkileri açısından büyük boyutlarda yatırım yapmasını beklemek gerçekçi
değildir. Nitekim, Tahkim Yasası çıkmadan önce, tasarı halindeyken, yabancı
sermayenin önündeki en büyük engelin bu olduğu ve eğer bu yasa çıkarsa, yabancı
sermayenin akın akın Türkiye'ye geleceği ileri sürülmüştü; ama, Tahkim Yasası
çıktıktan sonra bu beklenti gerçekleşmedi.
Sayın milletvekilleri, bu tasarının da
hazırlanmasında, diğer birçok tasarıda olduğu gibi, yanlış bir yöntem
izlenmiştir. Bir defa, tasarı, büyük ölçüde Doğrudan Yabancı Sermaye Danışma
Servisi adlı bir yabancı kuruluş tarafından hazırlanmıştır. Benzetmek gerekirse
eğer, evini satan bir ev sahibinin, alıcıya "sen kendi koşulunu
belirle" demesine benzer bir durum söz konusudur; ama, orada bile,
satıcının aklında en alt bedel vardır; yani, onun altına indiği takdirde evi
satmaktan vazgeçerim diye düşündüğü bir bedel vardır. Aslında, bu tasarı
nedeniyle, iktidar, tasarıyı hazırlayan şirket karşısında, bu satıcıdan daha
güç bir durumda kalmıştır. Neden; çünkü, Türkiye'de, kendimizin hazırladığı ve
de yurt içindeki meslek odalarıyla, sivil toplum örgütleriyle tartıştığımız bir
tasarı elimizde bulunmamaktaydı. O nedenledir ki, yabancıların hazırlamış
olduğu tasarıyı, iktidar, sadece, buna itiraz etmeyecek çevrelerle tartışmış ve
bununla yetinmiştir.
Değerli arkadaşlarım, sonunda, elimizde
"yabancı sermaye gelsin de nasıl gelirse gelsin" anlayışıyla ve
tamamen Türkiye'nin çıkarları gözardı edilerek hazırlanmış bir tasarı vardır.
Tasarıda, yabancı yatırımların
gerçekleşmesinde izin ve onay sistemi kaldırılmış ve bilgi verilmesi yeterli
sayılmıştır. Böylece, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alan
"doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının, ülkemizin üretim ve teknoloji
kapasitesine ve rekabet gücüne katkısına önem verilecek; ihracata dönük ve
yüksek katmadeğer yaratabilecek projeler özendirilecektir" ifadesi de
havada kalmaktadır; çünkü, tasarıda, bunu sağlayacak herhangi bir mekanizma
öngörülmemiştir. Zaten, her ne kadar, genel gerekçede "amaç, ülke
çıkarlarıyla yatırımcının çıkarlarını akılcı bir denge içinde tutmaktır"
diye bir ifadeye yer verilmişse de, tasarının 1 inci maddesinde, amaç, yabancı
yatırımcıların haklarının korunması olarak tanımlanmıştır ve bu yönüyle de
fevkalade hüzün vericidir.
Sayın milletvekilleri, tasarının 3 üncü
maddesi, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına ilişkin esasları
belirlemektedir. Tasarının 1 inci maddesinde, amaç ve kapsam belirlenirken
"yabancı yatırımların gerçekleşmesinde izin ve onay sistemi kaldırılıyor
ve bilgi verme sistemine geçiliyor" ifadesine yer verilmiştir. Oysa, 3
üncü maddenin (a) bendinde "Türkiye'de yabancı yatırım yapılması
serbesttir. Yabancı yatırımcılar yerli yatırımcılarla eşit muameleye tabidirler"
denilmektedir. Türkiye'de yerli yatırımcı, sadece bilgi vermekle
yetinmemektedir. Dolayısıyla, iki madde arasında da bir çelişki söz konusudur.
3 üncü maddenin (b) bendinde, kamu yararı
gerektirmedikçe ve bedeli tam olarak ödenmedikçe, yabancı yatırımların
kamulaştırılamayacağı ifade edilmektedir.
(c) bendinde ise her türlü transferin
serbest olduğu; (d) bendinde, yabancı şirketlerin taşınmaz mülkiyeti veya
sınırlı aynî hak edinmelerinin serbest olduğu vurgulanmaktadır. Diğer bir
deyişle, taşınmaz satışında var olan mütekabiliyet esası ortadan kalkmaktadır.
3 üncü maddenin (e) bendinde,
uyuşmazlıkların çözümünde tahkime gidileceği belirtilmiştir. Böylece, tahkime
gidilebilme olanağı genişletilmiş ve imtiyaz sözleşmeleri için tanınan olanak,
yatırım sözleşmeleri için de tanınmıştır.
3 üncü maddenin (f) bendinde, nakitdışı
sermayenin değer tespitinde, menşe ülke mevzuatına göre değer tespitine yetkili
olan makamların veya menşe ülke mahkemelerince tespit edilecek bilirkişilerin
veya uluslararası kuruluşların değerlendirmelerinin esas alınacağı
öngörülmektedir.
3 üncü maddenin (g) bendinde, yabancı
personele istihdam izni verileceği, (h) bendinde ise yabancı yatırımcıların
irtibat büroları açabilecekleri belirtilmektedir.
Tasarıdaki diğer önemli değişiklikler,
daha önce konuşan bazı arkadaşlarımın da değindiği gibi, yurt dışında çalışan
Türk vatandaşlarının yabancı yatırımcı sayılması, böylece, yabancı yatırımcı
tanımının değişmesi, sadece hissedar olmanın da yabancı yatırımcı sayılmak için
yeterli hale getirilmesi, mevcut veya yeni bir şirkete katılma veya şube
açmanın da yabancı yatırım sayılabilmesidir.
Sayın milletvekilleri, Hazine
Müsteşarlığı, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarıyla ilgili olarak tek sorumlu
merci haline getirilmiştir; ama, ne var ki, 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi
Teşvik Yasası ortadan kaldırıldığı için ve bu yasada yer alan, fevkalade önemli
olan "yabancı yatırımcıların ülkenin iktisadî gelişmesine yararlı
olması" ve "yabancı yatırımcının tekellerde çoğunluk hissesine sahip
olamaması" koşulları, yeni tasarıda yer almadığı için, büyük bir boşluk
ortaya çıkmıştır.
Sayın milletvekilleri, bu bahsettiğim
koşullar, her ülke tarafından uygulanan koşullardır; bunların, Türkiye'de yeni mevzuatta
yer almaması, gerçekten, anlaşılabilir bir durum değildir.
Tabiî, böyle her şeyin serbest olduğu bir
ortamda, her ne kadar Hazine Müsteşarlığı tek yetkili kılınmışsa da, Hazine
Müsteşarlığına yetkisini kullanacak ve söz söyleyecek bir ortam kalmamıştır.
Değerli milletvekilleri, incelemekte
olduğumuz tasarı, bazı yasalara -örneğin, 2644 sayılı Tapu Kanununa ve 442
sayılı Köy Kanununa- ve Anayasanın 6, 9, 36, 48, 49 ve 125 inci maddelerine
aykırıdır. Ayrıca, Anayasanın 167 nci maddesinin devlete verdiği görevin yerine
getirilmesini sağlayacak bir düzenleme de tasarıda yer almamaktadır.
Anayasanın 167 nci maddesi "Devlet,
para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli
işlemesini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır" ifadesine yer
vermektedir. Oysa, tasarıda, devletin, söz konusu düzenleme görevini yapması
için veyahut da müdahale olanağını kullanması için herhangi bir araç
öngörülmemektedir.
Tasarı, Anayasanın 6 ncı ve 9 uncu
maddelerine aykırıdır; çünkü, 3 üncü maddenin (f) bendinde yer aldığı gibi, bir
başka devletin yargı organlarının vereceği karar, Türkiye'de otomatik olarak
geçerli sayılamaz. Bunun için, Türkiye'de, mahkemelerin, yabancı yargı organını
görevlendirmesi ve onun aldığı kararı da benimsemesi gerekir. Bu yönüyle, 6 ncı
ve 9 uncu maddelere aykırıdır.
Tasarı, Anayasanın 36 ncı maddesine
aykırıdır; çünkü, yabancı yatırımcıdan alınan bilgilerin, sadece istatistikî
amaçla kullanılması ve ispat amacıyla kullanılamaması, 36 ncı maddede yer alan
hak arama hürriyetini kısıtlamaktadır. Oysa, bir idarenin, hak arayabilmesi
için, bütün bilgi ve belgelere rahatlıkla ulaşabilmesi ve bunu, ispat için de
kullanabilmesi gerekir.
Sayın milletvekilleri, tasarı, Anayasanın
48 inci maddesine aykırıdır; çünkü, her türlü izin ve onay işleminin
kaldırılması, 48 inci maddede yer alan "Devlet, özel teşebbüslerin, millî
ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlarına uygun yürümesini sağlayacak
tedbirleri almakla yükümlüdür" hükmünün yaşama geçirilmesini
engelleyecektir.
Tasarı, Anayasanın 49 uncu maddesine
aykırıdır; çünkü, bu madde, devleti, istihdamı artırmak ve işsizliği önlemek
konusunda görevli kılmaktadır. Tasarıda ise "yabancı yatırımcıların
çalıştırmak istedikleri yabancı uyruklu personele Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca çalışma izni verilir" denilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bunun anlamı
açıktır; idarenin, araştırma, takdir ve sakıncalı bulma yetkisi, bu maddeyle
geçersiz hale getirilmektedir. Bu yönüyle tasarı, ayrıca, 27.2.2003 tarihli,
4817 sayılı Yasanın 13 üncü maddesine de aykırıdır.
Değerli arkadaşlarım, tasarı, Anayasanın
125 inci maddesine aykırıdır; çünkü, tasarının 3 üncü maddesinin (e) bendine
göre, yabancı yatırımcılar, belirli koşullarda uluslararası tahkim yoluna
başvurabileceklerdir. Bu, Türk hukuk sisteminde tahkimin sınırlarının
genişletilmesi demektir; çünkü, Anayasanın 125 inci maddesi, açıkça, sadece
kamu hizmetleriyle ilgili olarak imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde ve
bunlardan doğan uyuşmazlıklarda tahkime başvurulmasını öngörmektedir.
Tasarının, Plan ve Bütçe Komisyonunda
verilen önergeyle daha da geniş hale getirilen taşınmaz edinmeyle ilgili hükmü
ise, arazi satışlarıyla ilgili karşılıklılık ilkesine, yabancıların belirli
yörede toprak edinmesini yasaklayan yasa hükümlerine ve bu konudaki Anayasa
Mahkemesi kararlarına aykırıdır.
Değerli arkadaşlarım, daha önce de, 1984
tarihli 3029 sayılı Yasa ve 1986 tarihli
3278 sayılı Yasayla, 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesi ve 442
sayılı Köy Kanununun 87 nci maddesi değiştirildi; böylece, mütekabiliyet
ilkesinin kaldırılması ve köylerde yabancılara toprak satışı sağlanmak istendi.
Ancak, her iki yasa da, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Gerekçe,
özet olarak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu ve söz
konusu değişikliklerin devletin toprak bütünlüğü yanında siyasî bütünlüğünü de
zedeleyeceği ve satılan toprak parçaları üzerinde devletin egemenliğini
etkileyebileceği idi.
Anayasa Mahkemesi kararlarına göre,
toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenlik ve
bağımsızlığın da simgesidir. Karşılıklılık ilkesi ise, uluslararası ilişkilerde
eşitliği sağlayan çok önemli bir denge unsurudur.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının,
yabancı yatırımları ne kadar teşvik edeceği, kuşkusuz tartışılabilir; ama,
tartışılmayacak konu şudur: bu tasarı, Türkiye'nin sömürülmesi için verilen
açık bir çek niteliğindedir. Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımın ve
hükümetin, böyle bir amacının olmadığından eminim; ama, ne var ki, tasarı,
bugünkü haliyle, açık bir çektir ve o nedenle de, burada, mutlaka, radikal
değişikliklerle kabul edilmelidir.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde,
şahsı adına, Isparta Milletvekili Mehmet Emin Bilgiç konuşacaktır.
Sayın Bilgiç, buyurun.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Sayın
Başkan, değerli üyeler; tasarının 3 üncü maddesi hakkında ve tasarının tümü
üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, tasarının, Türkiye'nin
sömürgeleşmesine yardımcı olacağı noktasındaki görüşe katılmamızın mümkün
olmadığını ifade ederek başlamak istiyorum. Tasarı, esas itibariyle, mevcut
uygulamaların, kanunî düzenlemelerin, daha açık, daha şeffaf bir biçimde ve bir
yabancı yatırımcının, daha iyi görerek, çeşitli mevzuatı takip etmek yerine bir
tek mevzuatta, toplu halde görerek, bir kanun içerisinde toplu halde görerek,
yatırım kararını daha kolaylıkla vermesine yardımcı olacak bir düzenlemeden
ibarettir. Tasarının, bizim bilmediğimiz başka bir amacı yoktur. Tasarının,
belki çeşitli kanunlarla çelişen yönleri olduğundan bahsedilebilir, belki bu
yönde görüşler serdedilebilir; ama, bunun, hiçbir şekilde, Anayasayla bir
uygunsuzluk hali içerisinde olduğunu iddia etmek mümkün değildir.
Tasarı, bu haliyle, yabancı sermayenin
Türkiye'ye yönlenmesini hızlandırmaya, kolaylaştırmaya yönelik; daha açık, daha
berrak bir anlayışa, vuzuha kavuşturmayı hedefleyen bir yapıdan ibarettir ve
bunun, mevcut uygulamaların, düzenlemelerin aleyhine olduğunu iddia etmek de
gerçekten mümkün değildir. Bu nedenle, böylesine ayrıntılı eleştirilerin
mesnetsiz olduğunu söylemek zorundayım. Bunların ötesinde, Türkiye'nin,
özellikle, geçtiğimiz son on oniki yılda niye yabancı sermaye çekemediği
meselesinin, herhalde, bu kanun tasarısı vesilesiyle bir daha tartışılması
lazım.
Bu tasarı döneminde, daha önceki
uygulamalarla Türkiye'nin niye yabancı sermaye çekemediği irdelenmeye
çalışılmıştır ve bu tasarı, belki buna bir cevap olarak da hazırlanmıştır;
ancak, unutmamamız gereken şey, özellikle Sovyetler Birliğinin dağılmasından
itibaren ortaya çıkan, geçtiğimiz son on yıllık süreçte, Doğu Avrupa
ülkelerinin -eski Sovyetler Birliğine mensup ülkelerin- Türkiye'nin çok az bir
yabancı sermaye çekebildiği dönemde, 120 milyar dolardan fazla yabancı sermaye
çekmesidir.
Bu bölgenin getirdiği yeni özelleştirme
imkânları, yeni doğrudan yabancı sermaye yatırımı imkânları, Türkiye'nin
yabancı sermaye yatırımı çekmesinin önündeki en büyük engeli oluşturmuştur. Bir
de, bunun üzerine, Avrupa Birliğinin, kendisine kültürel ve coğrafî olarak daha
yakın hissettiği, daha yakında bulunduğu ülkeleri tercih etmesi, yabancı
sermaye akımlarının oraya yönlenmesinde de önemli bir unsur olmuştur.
Ayrıca, faktör maliyetleri açısından
bakıldığında da, yabancı sermayenin oraya gitmesi için bazı haklı sebeplerin
-elektrik ve o dönemdeki işçilik ücretleri gibi- olduğu hemen hatırlanmalı ve
çok kârlı, çok ucuz yatırım imkânları da bu argümanın içerisinde
değerlendirilmelidir. Yalnız, Doğu Avrupa'nın -eski Sovyet Bloku ülkelerinin- o
dönemde, hızlı yabancı sermaye çekmesinin konjonktürel bir durum olduğunu ve şu
anda, bu sermaye akışlarının, dünya çapında, son on yıllık dönemle
kıyaslandığında çok daha mutedil sayılara düştüğünü ve bunun, o konjonktür
gereği yükselen bir trent olarak düşünülebileceğini de hatırlatmak isterim.
Türkiye'nin yabancı sermayeyi çekme
açısından bölgesel rakipleri vardır. Bu bölgesel rakipler Doğu Avrupa ve eski
Sovyetler Birliği ülkeleridir. Türkiye aleyhine çekilen bu yabancı sermaye de,
açıkça tercihini çeşitli projelerle, çeşitli uygulamalarla buraya
yönlendirmiştir. Kendi tercihini, Avrupa Birliği ülkeleri, Doğu Avrupa ve eski
Sovyetler Birliği ülkelerine yönlendirme yönünde de siyasî bir kararlılık
göstermişlerdir. Avrupa Birliğinin de, bunda uyguladığı programlarla, dahli
büyüktür; yani, bugün, 20 milyar doları geçen yatırımın yüzde 70'i Avrupa
Birliği ülkeleri tarafından gerçekleştirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Devamla) -
Türkiye'nin buna verebileceği cevap, temelde, bu kanunun ötesinde, özellikle
Türk cumhuriyetleri ve Doğu Avrupa'daki çeşitli ülkelerle serbest ticaret ve
yatırım anlaşmaları imzalamak olmalıydı. Türkiye, sözde, Türk cumhuriyetleri
politikası olduğunu iddia etmesine ve çeşitli uyarılara rağmen, son on yıllık
dönemde bu cumhuriyetlerle herhangi bir serbest ticaret anlaşması
imzalamamıştır. Bunun yanı sıra, ECO -Ekonomik İşbirliği Teşkilatı- ülkeleriyle
bu yönde herhangi bir anlaşması yoktur. Karadeniz Ekonomik İşbirliği
bünyesindeki ülkelerle, bu yönde, ticareti artırıcı herhangi bir anlaşma
imzalamamıştır. O zaman, ben, sormak istiyorum: Bu, son on yılık dönemde
yabancı sermaye niye Türkiye'ye gelmeliydi? Siz, eğer, burada ürettiğiniz malı
Türkiye'nin pazarı olabilecek ülkelere kolay ihraç edebilecek ticaret
anlaşmalarına sahip değilseniz, niye yabancı sermaye gelmeliydi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bilgiç, lütfen, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Türkiye'ye yabancı sermaye gelmemesinin
ana sebebi budur. Bir de bunun ötesinde, söylemek istediğim, bu tasarının çok
ötesinde, Türkiye'nin bu yabancı sermaye mevzuatı çerçevesinde dikkate alması
gereken ana husus şudur: Teşvik mevzuatında, esasen yabancı sermayeyi çekmek
için eşit düzeyde teşvikler uygulanacağı dikkate alındığında, kendi teşvik
sistemi içerisinde teknolojiyoğun yatırımlara öncelik vermesinin, bunları
teşvik etmesinin çok önemli olduğunu hatırlatarak sözlerimi bitirir, saygılar
sunarım efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bilgiç.
Sayın milletvekilleri, 3 üncü madde
üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Doğrudan Yabancı
Yatırımlar Kanunu Tasarısı 3 üncü maddesi "e" bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Haluk İpek Nurettin Aktaş Ahmet Büyükakkaşlar
Ankara Gaziantep Konya
Mehmet Özyol Soner
Aksoy
Adıyaman Kütahya
e) Uyuşmazlıkların çözümü
Özel hukuka tabi olan yatırım
sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü ile yabancı yatırımcıların
idareyle yaptıkları kamu hizmeti imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden
kaynaklanan yatırım uyuşmazlıklarının çözümlenmesi için; görevli ve yetkili
mahkemelerin yanı sıra, ilgili mevzuatta yer alan koşulların oluşması ve
tarafların anlaşması kaydıyla, millî veya milletlerarası tahkim ya da diğer
uyuşmazlık çözüm yollarına başvurulabilinir.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
Katılıyoruz.
BAŞKAN - Sayın İpek, gerekçeyi mi
okutayım?..
HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Bendin bu şekilde düzenlenmesiyle,
Anayasamızın 125 inci maddesiyle uyum sağlanmış olup, uygulamada konu hakkında
oluşabilecek tereddütlerin önlenmesi amaçlanmıştır.
Ayrıca, hukukumuzda öteden beri uygulanan,
özel hukuka tabi konulardaki tahkime gidebilme hakkı metne dahil edilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi, kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Politika belirleme ve bilgi isteme
MADDE 4.- Müsteşarlık; kalkınma plan ve
yıllık program hedeflerini, ülkenin genel ekonomik durumunu, dünyadaki yatırım
eğilimleri ve ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile özel kesim meslek
kuruluşlarının görüşlerini dikkate alarak, doğrudan yabancı yatırımlara ilişkin
politikaların genel çerçevesini belirlemeye, bu amaçla diğer kuruluşların
faaliyetlerine katılmaya yetkilidir. Doğrudan yabancı yatırımları ilgilendiren
mevzuatta yapılacak değişiklik ve yeni mevzuat taslakları hakkında
Müsteşarlığın uygun görüşü alınır.
Müsteşarlık, doğrudan yabancı yatırımlara
ilişkin bilgi sistemini kurmak ve geliştirmek amacıyla, yatırımlar hakkındaki
istatistiki bilgileri, her türlü kamu kurum ve kuruluşları ile özel kesim
meslek kuruluşlarından istemeye yetkilidir.
Yabancı yatırımcılar, yatırımları ile
ilgili istatistiki bilgileri Müsteşarlıkça hazırlanacak yönetmelikle belirlenen
usul ve esaslar çerçevesinde Müsteşarlığa bildirirler. Söz konusu bilgiler
istatistik amaçları dışında ispat aracı olarak kullanılamaz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4 üncü
madde üzerinde, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu'nun, hem Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına hem de şahsı adına söz talebi vardır. Sayın
Coşkunoğlu'nun iki söz talebini birleştirerek kendisine söz vereceğim.
Sayın Coşkunoğlu, buyurun.(CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
4 üncü madde, politika belirleme ve bilgi
isteme üzerinedir. Burada yapılmak istenilen, doğrudan yabancı yatırımlara
ilişkin politikaların genel çerçevesini belirlemeye yönelik bazı bilgilerin
toplanması ve çalışmaların yapılması konusunda Hazine Müsteşarlığına yetki
verilmesidir. Bu vesileyle, toplanacak bu bilgiler üzerinde ve özellikle
doğrudan yabancı yatırımlara ilişkin politikaların nasıl belirlenebileceği, ne
yönde belirlenmesi gerektiği üzerinde bazı noktalara değinmek istiyorum.
Bu maddeyi okuyunca çok iddialı bir madde
olduğu görülüyor: "Bilgi isteme..." Şimdi, bilgi çağındayız. Bilgi,
önemli kararlarda ve hatta, ekonominin kendisinde önemli bir girdidir. Sadece
fiziksel girdiler değil, bilgi de çok önemli bir girdidir. O açıdan
değerlendirirsek, 4 üncü madde, çok yararlı bir madde gibi görünüyor; fakat, bu
maddede bahsedilen bilgi, aslında, veri. Bir hamveri daha sonra bilgiye
dönüşür; yani, o hamveri, biraz, istatistiklerle işlenirse, enformasyon haline
veya malumat haline gelir; onun bilgiye dönüşmesi veya bilgi içerisinde
uygulanması, çok daha geniş kapsamlı bir çalışma, çok daha geniş kapsamlı ve
iddialı bir ortam ve kadro gerektirir.
Bunu söyleyişimin önemli bir nedeni şudur:
Şimdiye kadar duyduğumuz bütün istatistiksel veriler nicelikseldir; yani
miktarla ilgilidir. Avrupa'ya şu kadar yabancı yatırım -doğrudan yatırım-
giriyor, şu kadar çıkıyor; ama, hangi türü giriyor, hangi türü çıkıyor; giren
hangi nedenlerle giriyor, çıkan hangi nedenlerle çıkıyor; bunları anlamak için,
işte, bu noktada, bizim, bilgiye ihtiyacımız var; bu noktada, bizim,
neden-sonuç analizleri gibi analizlere ihtiyacımız var. Bu noktada,
istatistiksel veriler; yani, bu maddede iddia edilen istatistiksel veriler
önemlidir; ama, yeterli değildir; işin, sadece küçük bir kısmıdır.
Burada şunu da belirtmek isterim: Bilgi
toplumu Türkiye için bir lüks olmamalıdır. Gerçekten "bilgi toplumu ve
bilgi çağı" terimi moda olduğu için sık kullanılıyor; fakat, bunun
gereğini yapmak lazımdır. Bu amaçla, bu maddenin ve bu madde amaçları
içerisindeki çalışmaların, gerçekten, bilgiye -sadece veri toplayıp,
istatistiksel analiz yapıp, grafiklerle ortaya koymanın ötesinde- gerçekten,
teşhise yönelik, politika belirlemeye yönelik bilgiler oluşturulacak şekilde
yapılacak olmasını dilemek isterim. O anlayış, o iddia var mı diye gerekçeyi de
okudum; fakat, galiba yok. Bunu dikkate getirmek istiyorum; bu, bir
eksikliktir.
Ayrıca, yine, bilgi çağı içerisinde hiç
bahsedilmeyen bir nokta daha var yabancı sermayenin Türkiye'ye neden
gelmediğiyle ilgili. Yabancı sermaye de, durum analizi dediğimiz; yani, kaba
istatistiklerle, ortalamalarla, sıkıştırılmış verilerle değil, bire bir
durumlara bakarak görebildiğimiz, zaman zaman görebildiğimiz bir durum vardır.
Katmadeğeri yüksek yatırım yapmak iddiasıyla bir ülkeye gelmek isteyen yabancı
sermayenin aradığı, enformasyon ve iletişim altyapısıdır; aradığı, hızlı
bilgiye erişimdir. Hangi bilgiye; destek olabilecek, örneğin, tedarikçilerle ilgili,
ortamla ilgili bilgiye.
Bütün bunları bir yasayla yapmanın mümkün
olmadığını, hele hele bir maddeyle gerçekleştirmenin mümkün olmadığını
biliyorum; fakat, bu gibi unsurların, katmadeğeri yüksek yatırımları çekmek
için gerekli olan bu gibi unsurların -örneğin, İrlanda, buna çok dikkat
etmiştir- ihmal edilmiş olduğu gibi bir izlenim uyandığı için bende, bunların
üzerinde ısrarla duruyorum. Sadece, basit bazı işlemsel kolaylıklar değil,
bilgi sağlamak; sadece, katmadeğeri yüksek yatırımı çekmek için değil,
maliyetleri düşürmek için de, çoğu zaman unutulur bu. Çoğu zaman unutulur;
bilgi sağlamak maliyetleri de düşürür. Neden; belirsizliği azaltır bilgi. Çok
basit bir örnekle, siz, hiç bilmediğiniz, tanımadığınız bir kişiyle bir kira
anlaşması yapacağınız zaman bir avukata gidersiniz, birtakım şahitler,
kaporalar, şunlar bunlar söz konusu olur. İşte, belirsizliğin, riskin,
bilgisizliğin maliyetidir bu; buna, işlem maliyeti denilebilir. Oysa, şeffaf,
bilgiye kolay ulaşılan ortamlarda bu maliyet yoktur. Bu maliyet, genellikle,
ihmal edilir; çünkü, bu maliyet, muhasebe kayıtlarında, şurada burada görülmez;
ama, ödenir. Bu, Türkiye'de, hem istikrarsızlığın hem güvensizliğin hem de
şeffaflığın olmamasından dolayı çok ağır bir şekilde ödenen bir maliyettir.
Bunun üstesinden gelmek, şeffaflığı sağlamakla, şeffaflıkla, bilgi sağlamakla
olur. Bilgi, tabiî, sadece şeffaflık sağlamak için değil, daha etkin bir
işletme düzenini gerçekleştirmek için de gereklidir. Bu bakımdan, bunun, bu
maddenin kapsamı içerisine girdiğine kuşku duymakla birlikte, bu konunun
önemini belirtmek isterim.
Ayrıca, doğrudan yabancı yatırımlara
ilişkin politikaların genel çerçevesini belirlemeye yönelik 1 inci madde
üzerinde konuşurken, katmadeğeri yüksek ürünlere yönelik yabancı sermaye çekme
politikaları hakkında birkaç noktaya değinmiştim. Bu konuyu biraz daha
perçinlemek için, çok fazla veri olmasına karşın, size, akılda kalmasını
dilediğim önemli bir veri vermek istiyorum, bir bilgi vermek istiyorum.
Uluslararası bir kuruluşun yaptığı yeni
bir araştırmaya göre, 1970'li yıllarda, ortalama bir teknolojiyle çalışan bir
işletme, aynı sektörde ileri teknolojiyle çalışan diğer bir firmaya göre yüzde
15 daha az verimliydi; yani, en iyi teknolojiyle çalışan bir firma, ortalama
bir teknolojiyle çalışan firmadan yüzde 15 daha verimliydi. Bu, 1970'lerdeki
durum. Şimdi, 1990'ların sonuna, 2000'lere doğru, bu fark, yüzde 40'a
çıkmıştır; yani, ileri teknolojiyle çalışan bir firma, ortalama bir
teknolojiyle çalışan bir firmadan yüzde 40 daha verimlidir.
Şimdi, bu gibi gerçekleri, bu gibi
bilgileri önümüze koyduğumuz zaman "ortalama teknoloji yerine, ileri
teknoloji çekelim"i kâğıt üzerinde söylemek mümkün; ama, bu ileri
teknolojiyi çektiğimiz zaman, o teknolojide çalışabilecek, eğitimden geçmiş, o
teknolojinin gereği sürekli eğitimi gören bir işgücünden söz etmemiz
gerekir;işgücünü sürekli eğitime tabi tutmak gibi ihtiyaçlar ortaya çıkar. Biz,
İş Yasası tartışılırken buna benzer önergeler verdik, maalesef, kabul edilmedi.
Şimdi, buradan, ben kaygılanıyorum. O yasa tartışılırken, en ileri teknolojiyle
çalışabilecek işgücünün eğitilmesine yönelik önergelerimizin reddedilmesi,
acaba "canım, biz orta teknolojiyle çalışacak işgücüyle rekabet edelim,
bize gelecek teknoloji de, yabancı yatırım da bu şekilde olsa da bize
yeter" anlayışının bir yansıması mıdır? Eğer, öyleyse, çok büyük bir
yanlış yapılıyor. Tekrar ediyorum, 1970'li yıllarda, ortalama teknoloji ile
ileri teknoloji arasındaki verimlilik farkı yüzde 15 iken, şimdi yüzde 40'tır.
O yüzde 40'ı kapatmak, bu şekilde kolay da değildir. Dolayısıyla, bu
politikalar, aslında, sadece, yabancı sermayeyi çekmek için, Türkiye'yi cazip
göstermek için yapılacak bu gibi birtakım fiyat ayarlamaları veya mevzuat
ayarlamalarıyla sınırlı kalmamalıdır.
1 inci madde tartışılırken söylemiştim;
1inci maddede "tespit edilen politikalar yoluyla doğrudan yabancı
yatırımların artırılmasına ilişkin" deniliyor. Şimdi, tespit edilen
politikaları, o çerçeveyi çizecek olan, -4 üncü madde nedeniyle- Hazine
olabilir; ama, bu çerçeve içerisine siyasî tercihlerin konulması kaçınılmazdır.
4 üncü maddede sözü geçen çerçeveyi Hazine Müsteşarlığı çizdikten sonra, bunun
içerisinde yapılabilecek siyasî tercihlerin neler olabileceği üzerine bir
tahmin için başvurmamız gereken kaynak, elbette ki, şu anda hükümette olan
Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim beyannamesidir. Seçim beyannamesine
bakıyorum "Türkiye'de yabancı sermayenin önünde çok büyük engeller
vardır" deniliyor ve sayıyor. Saydıkları eksik olmakla birlikte, oldukça
doğru: "Siyasî ve ekonomik istikrarsızlık, hukukî altyapının yetersizliği,
yargının yavaş işlemesi..." Bunları güzel saymışsınız. Burada, işgücü, şu,
bu, falan yok. "Siyasî ve ekonomik istikrarsızlık, hukukî altyapının
yetersizliği, yargının yavaş işlemesi, yolsuzluklar -bunu da koymuşsunuz-
bürokratik zorluklar, yasaların sık sık değiştirilmesi, yazılı mevzuatın
uygulanmaması..." Gayet güzel saptamalar; ama, bu yönde politikaları
gördüğümüzü söylemek mümkün mü?!
İşin ilginci, bunları seçim beyannamesinde
yazdıktan sonra, hemen altında "doğrudan yabancı sermaye girişlerinin
artırılması için aşağıdaki politikalar uygulanacaktır" deniliyor ve bu
politikalar içerisinde, yukarıda adı geçen "siyasî ve ekonomik
istikrarsızlık, hukukî altyapının yetersizliği, yargının yavaş işlemesi,
yolsuzluklar" gibi konuların üzerine gidecek hiçbir şey de yok.
Beyannamedeki saptama doğru; fakat, bunların gerektirdiği politikalara
geldiğimiz zaman, yolsuzluklara geldiğimiz zaman, önce -artık, şu yolsuzluk
soruşturmasının da ortaya koyduğu gibi- siyasîlerin himayesi olmadan,
yolsuzlukların pek de kolay olmadığını biliyoruz. O zaman, konu
dokunulmazlıklara geliyor.
Şimdi, konuyu nereden nereye getirdik;
ama, bunlar, kaçınılmaz olarak birbiriyle ilgili. Eğer seçim beyannamenize
bakarsanız, siz de görürsünüz yabancı sermayenin altında, hukukî altyapının
yetersizliğinden, yargının yavaş işlemesinden ve yolsuzluklardan söz eden sizin
seçim beyannameniz ve de doğrudur; ama, uygulamada bunları görmediğimizi,
eminim, sizler de kabul edeceksiniz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bu hükümet
döneminde yolsuzluk var mı; yok.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Son olarak,
bununla ilgili bir noktaya daha değinmek istiyorum. Dolayısıyla, şunu demeye
getiriyorum: Öyle, yabancı sermayeye şirin görünmeye çalışarak, şunu yapalım
bunu yapalım, gereklidir gereksizdir; bunlar tartışılır; gerekli olanı da
vardır olmayanı da vardır; ama, biz, önce kendi insanımız için, Türkiye'nin
yargı sistemini, eğitim sistemini, sağlık sistemini, ulaştırma sistemini,
enformasyon ve iletişim altyapısını yapmadıkça, arzu ettiğimiz şekilde bir
yabancı sermayeyi Türkiye'de görmek de mümkün değil.
Bu noktada, bir çatala geliyoruz; hangi
tür yabancı sermaye? Kendi ülkesinde etrafı kirletemediği için üretim yapamayan
bir yabancı sermaye mi Türkiye'ye gelsin, etrafı kirleterek üretim yapsın?
Böyle bir yabancı sermayeyi çekip çekmemek de bir politika. Biz, böyle yabancı
sermayenin çekilmesi taraftarı değiliz; kendi ülkesinde etrafı kirletemiyor,
gelsin, Türkiye'de kirletsin diye veya kendi ülkesinde birtakım işçi haklarını
ihlal edemiyor, gelsin, burada etsin diye... Bunu yapan ülkeler var;
Türkiye'nin, bunların içerisinde olmaması gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, lütfen,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Teşekkür
ederim.
Türkiye, hukuksal altyapıdan tutun,
enformasyon ve iletişim altyapısına kadar, her alanda güçlü altyapısıyla, kendi
insanı, kendi yatırımcısı, kendi girişimcisi için ortamı düzeltirse, yabancı
sermaye zaten gelir; bunu belirtmek isterim.
Konuşmamı burada bağlar; hepinize saygılar
sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Coşkunoğlu.
Sayın milletvekilleri, 4 üncü madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Çeşitli hükümler
MADDE 5.- a) Mevcut yabancı sermayeli
kuruluşlar
18.1.1954 tarihli ve 6224 sayılı Kanun
kapsamında kurulan şirketler, kazanılmış hakları saklı kalmak kaydıyla, bu
Kanuna tabidirler.
b) Yönetmelik
Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin esaslar
Kanunun yayımını izleyen bir ay içerisinde Müsteşarlıkça hazırlanacak
yönetmelikle düzenlenir.
c) Yürürlükten kaldırılan hükümler
18.1.1954 tarihli ve 6224 sayılı Yabancı
Sermayeyi Teşvik Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
d) Bu Kanun hükümlerine ilişkin
değişiklikler, ancak bu Kanuna hüküm eklenmek veya bu Kanunda değişiklik
yapılmak suretiyle düzenlenir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde gruplar ve şahıslar adına söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Doğrudan Yabancı
Yatırımlar Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin "c" bendinin sonuna
aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Eyüp Fatsa Haluk İpek Fahri Keskin
Ordu Ankara Eskişehir
Mehmet Zekai Özcan Afif
Demirkıran Ahmet İnal
Ankara Batman Batman
Mevzuatta, 6224 sayılı Kanuna yapılan
atıflar, bu Kanunun ilgili hükümlerine yapılmış sayılır.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.
Hükümet önergeye katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
Katılıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, gerekçeyi mi
okutayım?
EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Maddenin bu şekilde düzenlenmesiyle, daha
önce geçici maddenin sonunda yer alan cümlenin, "yürürlükten kaldırılan
hükümler" bendine eklenmesi ve bu surette uygulamada konu hakkında
oluşabilecek tereddütlerin önlenmesi amaçlanmıştır.
Madde metninin bu şekilde düzenlenmesi,
kanun yapma tekniğine daha uygun düşmektedir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi, kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun uygulanmasını
göstermek üzere hazırlanacak yönetmelikler yürürlüğe girinceye kadar, mevcut
kararname, tebliğ ve genelgelerin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur. Mevzuatta, 6224 sayılı Kanuna yapılan atıflar bu
Kanunun ilgili hükümlerine yapılmış sayılır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, geçici 1
inci madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Doğrudan Yabancı
Yatırımlar Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesinin ikinci cümlesinin
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp
Fatsa |
Sedat
Kızılcıklı |
Cevdet
Erdöl |
|
Ordu |
Bursa |
Trabzon |
|
Hüsnü
Ordu |
Afif
Demirkıran |
Tevfik
Akbak |
|
Kütahya |
Batman |
Çankırı |
|
|
Sabri
Varan |
|
|
|
Gümüşhane |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?
EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun
efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
5 inci maddede yapılan düzenlemeye
uygunluk açısından madde metninin bu şekilde düzenlenmesi, kanun yapma
tekniğine daha uygun bulunmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oyalarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi, kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 6.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 7.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı, uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası Anonim Şirketi ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından
Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün; Ardahan Milletvekili Ensar Ögüt ile Muğla Milletvekili Fahrettin
Üstün'ün; Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın aynı mahiyetteki kanun
teklifleri; İzmir Milletvekilleri Yılmaz Kaya ile Erdal Karademir'in,
Çiftçilerin, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna Devredilen Millî Aydın
Bankası TAŞ - Tarişbanka Olan Ziraî Kredi Borç Faizlerinin Silinmesine ve Asıl
Borcun Taksitlendirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve
Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
2. - T.C. Ziraat
Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan
ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün; Ardahan Milletvekili
Ensar Ögüt ile Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün; Kastamonu Milletvekili
Mehmet Yıldırım'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri; İzmir Milletvekilleri
Yılmaz Kaya ile Erdal Karademir'in, Çiftçilerin Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kuruluna Devredilen Millî Aydın Bankası T.A.Ş. - Tarişbank'a Olan
Ziraî Kredi Borç Faizlerinin Silinmesine ve Asıl Borcun Taksitlendirilmesine
Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları
raporları (1/604, 2/3, 2/80, 2/109, 2/111) (S. Sayısı : 151) (1)
(1) 151 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 151
sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu
adına Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Oğuz Oyan; şahısları adına, Antalya Milletvekili Osman
Kaptan ve Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın söz talepleri vardır.
AK Parti Grubu adına, Niğde Milletvekili
Sayın Erdoğan Özegen; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ERDOĞAN ÖZEGEN
(Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 151 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi ve Tarım Kredi
Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen
Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde
AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; malum olduğu üzere ülkemizde, 2000 ve 2001 yılında yaşanan
ekonomik krizlerin neticesinde, özellikle malî piyasalarda ciddî olumsuzluklar
meydana gelmiş, döviz fiyatları artmış, gecelik faizler cumhuriyet tarihinde
görülmemiş oranlara, yüzde 2 000'lere, hatta yüzde 5 000'lere, yüzde 7 500'lere
çıkmıştır.
Ülkemizde siyasal istikrarı bozan, malî
piyasaları allak bullak eden krizler, tarım ürünlerinin fiyatlarını düşürmüş ve
çiftçimizi, köylümüzü bugüne kadar yaşamadığı ölçüde büyük bir sıkıntıya
düşürmüştür. Anılan krizler, ülkemizde her kesimi ciddî şekilde etkilemekle
birlikte, en ağır tahribatı tarım kesimi üzerinde yapmıştır. Ayrıca, 2000, 2001
ve 2002 yıllarında, olumsuz iklim koşullarının da etkisiyle, tarımsal üretimde
ciddî anlamda verim ve kalite düşüklüğü yaşanmıştır. Ekonomik krizlerle boğuşan
çiftçimiz, aynı zamanda üretimde yaşanan verim ve kalite düşüklüğü sebebiyle ek
bir darbe daha almıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tarım sektörü, ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişmesinde önemli katkılarda
bulunmaktadır; ancak, uzun yıllar ekonominin temel unsuru olan tarım sektörünün
Türkiye ekonomisi içindeki azalan nispî payını, son yıllarda, gelişme önceliği
gösteren sanayi, ticaret ve hizmet sektörü almıştır.
Her şeye rağmen, bugün, ulusal gelirimizin
yaklaşık yüzde 14'ünü ve istihdamın yaklaşık yüzde 40'ını oluşturan tarım
sektörü, gıdaların üretimi ve beslenmeyle doğrudan ilgilidir. Tarım sektörü,
millî gelire katkısı ve sanayi sektörüne sağladığı hammadde ve sermaye yanında,
sağlıklı çevrenin oluşması ve korunmasını sağlamaktadır; ayrıca, ekolojik
dengenin kurulması ve sürdürülebilirliği açısından, tüm ülke halkını
ilgilendirmesiyle, ekonomik ve sosyal bir sektör olma özelliğini, halen
korumaktadır.
Tarım politikaları, geniş bir etki alanına
sahip olması nedeniyle, ülkelerin, ekonomik, sosyal ve siyasî politikalarının
önemli parçalarından biridir.
Tarım sektörü, yapısı gereği, dünyanın
hiçbir ülkesinde, tamamen piyasa koşullarına bırakılmamakta, devlet desteği
gerekli kılınmaktadır. Bu desteğin, ülkelere göre amaç ve araçları farklılıklar
göstermekle birlikte, nihaî hedef, üreticilere adil ve yeterli bir yaşam
standardının sağlanmasının yanı sıra, tüketicilere, uygun fiyat ve kalitede
yeterli ürün arzının garanti edilmesidir. Bunun yanında, artan nüfusun beslenme
ihtiyacının karşılanması, üretimde riskin azaltılması, tarımda çalışan nüfusa
yeterli ve düzenli gelirin temin edilmesi, kırsal kesimin kalkındırılması,
sanayi sektörünün hammadde ve sermaye ihtiyacının karşılanması, doğrudan veya
dolaylı olarak ihracata destek verilmesi ve benzeri sebeplerle tarım sektörü,
bugün, dünyanın her yerinde desteklenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz, sahip olduğu tarımsal üretim alanını, maalesef, arzu edilen üretim
kapasitesine ve verimliliğine yönlendirememiştir. Bunun sebeplerinin başında,
tarım sektörünün üzerindeki nüfus baskısını dengeleyecek ölçüde tarımsal
işletmelerin nitelik ve nicelik olarak geliştirilememesi gelmektedir.
Günümüzde, bütün dünyada olduğu gibi,
ülkemizde de, tarım alanlarının artırılması âdeta imkânsızdır. Bu nedenle,
mevcut tarımsal alanlarda üretimi artırmaya yönelik olarak ar-ge çalışmaları ve
teknolojik donanım konusunda çiftçilerimize sürekli destek sağlanmaya
çalışılmaktadır. Bu çerçevede, büyük sıkıntılar içinde olduğunu bildiğimiz,
hatta aynı sıkıntıyı birlikte yaşadığımız çiftçimize, 2003 yılı bütçe döneminde
destek olmak üzere, başta prim ödemeleri için, bir önceki yılda 194 trilyon
lira kaynak aktarılırken, 2003 yılında, hükümetimiz, bunu, bütün olumsuz
koşullara rağmen, 264 trilyon liraya çıkararak -ödenek ayırarak- bir önceki
yıla göre yüzde 39 artış sağlamıştır.
Yine, hayvancılık destekleri, bir önceki
yıl 75 trilyon lira olarak gerçekleşirken, 2003 yılında, hükümetimiz, 176
trilyon lira ödenek ayırarak, yüzde 135 artış sağlamıştır.
Ayrıca, doğrudan gelir desteği için de,
bütçede, 1 katrilyon 610 trilyon lira ödenek ayrılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, tarım sektörü, ülkemizde lokomotif
sektörlerden biridir. Hükümetimiz, kurulduğu günden bugüne kadar, bütün
kesimlerin sorunlarına eğildiği gibi, gerçekten, bugüne kadar -ülkemizin genel
olarak yaşadığı ekonomik sıkıntılar da gözönünde bulundurulduğunda- önceki
dönemlerde ihmal edilen çiftçimize ve köylümüze ciddî manada destek vermiştir
ve destek vermeye devam edecektir.
Şöyle hatırlayacak olursak, çiftçimize
verilen bütün olumsuz şartlara rağmen... Hükümet, tarımsal sulamada 400 000
çiftçimizin enerji borçlarını, uzun yıllardır birikmiş olan enerji borçlarını
yeniden yapılandırarak, 21 ay gibi bir zaman dilimine taksitlendirmiştir ve
faizleri kaldırarak, TEFE'ye endeksli olarak bu borçları yeniden
yapılandırmıştır.
Diğer taraftan, pancar üreticisi için,
bizden önceki dönemde planlanan, kotaların daraltılması, ekimin daraltılması...
Geldiğimizde önümüzde bulduğumuz pancar üreticisinin mağduriyetini gidermek
için, bütün sıkıntılara rağmen, Hazineden ek 300 trilyon lira kaynak
aktarılmıştır.
Yine, kamuoyunda da merakla beklenen
çiftçimize ucuz mazot projesindeki destekleme, şu anda, dağıtılmaya
başlamıştır. Çiftçimizin kullandığı mazotta yüzde 35 indirim getirilmiştir.
Bunun yanı sıra, tütünde, fındıkta, çayda,
daha önce alınan kararlar gereğince hiç mümkün olmayan; ancak, ani kararlarla
bu üretimi yapan çiftçilerimizi mağdur eden yapılanmayı yeniden gözden
geçirerek, yeni bir geçiş sürecini hazırlamak bakımından, bütün bu ürünleri
üreten çiftçilerimize de destek verildiği hepimizin malumudur.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ülkemizde, çiftçimizin, gerçekten finansal açıdan
desteklenebilmesi için başvurabileceği iki kaynak vardır; biri Ziraat Bankası,
diğeri ise tarım kredi kooperatifleridir. Her iki kurumumuz da, yıllardır,
çiftçimizi, köylümüzü tarımsal kredilerle desteklemeye çalışmaktadır; ancak,
her iki kurumca da çiftçiye verilen tarımsal krediler, konuşmamın başında ifade
ettiğim, üreticimizin iradesi dışında gelişen krizler ve olumsuz iklim
koşulları nedeniyle sorunlu hale gelmiştir.
Bu nedenle, çiftçimizin üretimini
aksatmadan bu kurumlara olan gecikmiş borçlarının ödenebilir hale getirilmesi
için, tarımsal kredilere özgü yeni bir çözüm yolunun bulunması zorunlu hale
gelmiştir.
Görüştüğümüz tasarıyla, Ziraat Bankasından,
31 Ocak 2002 tarihinden önce tarımsal kredi kullanan 210 000, tarım kredi
kooperatiflerinden, 1 Mayıs 2003 tarihinden önce tarımsal kredi kullanan 690
000 olmak üzere; toplam 900 000 civarında çiftçimiz, yapacağımız düzenlemeden
yararlanacaktır.
Bu düzenlemeyle yapılacak değişikliğe bir
göz atacak olursak, tarım kredi kooperatiflerinin, 2002 yılı sonu itibariyle,
toplam 1 katrilyon 31 trilyon TL faiz tahakkuk ettirilmemiş alacağı
bulunmaktadır. Kooperatiflerin, vadesi geçmiş tarımsal kredi alacaklarını
yürürlükteki kurum mevzuatına göre faizlendirmesi durumunda, üreticinin borcu
katlanarak büyüyecek ve ödenmesi mümkün olmayan meblağlara ulaşılacaktır, bugün
olduğu gibi.
Hepimizin bildiği üzere, dört beş ay önce,
bu kurumlar, çiftçimizi takibe başladılar, ödenmeyen bu kredi borçlarıyla
ilgili olarak; ancak, hükümetimiz, yayımlamış olduğu bir genelgeyle icra
işlemlerini durdurmuş ve bugün, Yüce Parlamentonun önüne, çiftçilerimizin bu
ağır yükünü ortadan kaldırmak için, bu düzenlemeyi getirmiştir.
Getirilen düzenleme sayesinde,
çiftçilerimiz, tarımsal kredi borçlarını ödeme imkânına kavuşmakla birlikte,
yeniden, tarımsal kredilerden faydalanabilecek bir duruma gelecektir. Bu
sayede, köylümüz ve çiftçimiz, tarlasını ve bahçesini ekmeye, traktörünü,
makinesini çalıştırmaya ve üretmeye daha büyük bir aşk ve şevkle devam
edecektir. Tarımsal kredi borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla birlikte,
doğrudan gelir desteği uygulaması ve dekar başına -biraz önce ifade ettiğim- 8
litre olarak baz alınan mazot girdisinin yüzde 35'i tutarında yapılan
destekleme, yine, hükümetimizin, köylümüze, çiftçimize bakış açısını ortaya
koymaktadır.
AK Parti İktidarıyla birlikte, tarım
sektörüne, üreticiye, çiftçiye sadece ekonomik gözle bakma anlayışı ortadan
kaldırılmaktadır; çünkü, tarım, ülkemizde çok geniş bir kitleyi ilgilendiriyor
ve bu durum, sektöre sosyal bakış açısının daha öncelikli olmasını zorunlu
kılıyor. Ayrıca, gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere, bütün dünyada tarım
nasıl destekleniyorsa, ülkemizde de sınırları en uygun şekilde çizilmek
kaydıyla, köylümüz, çiftçimiz desteklenmeye devam edilecektir. Yakın zamana
kadar tarıma reva görülen üvey evlat muamelesi, AK Parti İktidarıyla son bulmuş
olacaktır. Atılan bu adımlar, verilen bu destekler, bunun en büyük ispatıdır.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bütün
sektörlerimizde olduğu gibi, ülkemizin bütün kesimlerinde olduğu gibi,
gerçekten, Türk çiftçisi de çok zor durumda; ancak, ülkemizin geldiği süreç ve
şu an içinde bulunduğumuz ekonomik şartlar göz önünde bulundurulduğu zaman,
gerçekten, AK Parti İktidarı, bütün kesimlere olduğu gibi, çiftçimize de
şefkatle yaklaşarak sorunlarını çözmek için samimî bir gayret içerisindedir.
Elbette, eksikler vardır, daha iyisini yapmak mümkündür; ancak, ülkemizin
içinde bulunduğu ekonomik şartlar hepimizce malumdur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz tasarı komisyonda incelenirken, tabiî, muhalefet mensubu
değerli milletvekili arkadaşlarımızın da çok kıymetli önerileri oldu; biz,
teşekkür ediyoruz. Gönül ister ki, gerçekten, o önerileri de dikkate alarak
düzenlemeler yapabilelim; ancak, biraz önce de ifade ettiğim gibi, bazen,
mevcut mevzuat çerçevesinde, bazen de, ülkenin içinde bulunduğu mevcut şartları
dikkate alarak düzenleme yapmak zorundasınız. Aksi takdirde, popülist yapılan
düzenlemelerin sonucunda ülkemizin bugün geldiği durum, hepimiz tarafından çok
iyi bilinmektedir. Ben, komisyon çalışmalarında, değerli muhalefet mensubu
çalışma arkadaşlarımızın verdiği katkılardan dolayı da kendilerine teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, özellikle tarımsal
kredi borçlarının faizleri silinsin, anapara dondurulsun talepleri sık sık dile
getirilmiştir; ancak, değerli arkadaşlar, bu düzenlemeden faydalanmak isteyen
çiftçilerimizin faiz borçları zaten siliniyor; ancak, anaparanın dondurulması
konusunda ciddî bir sıkıntı karşımıza çıkıyor. Anaparanın bugüne getirilmesi
konusunda, hakkaniyet ve adalet ölçülerinin dışına taşmadan bir çözüm getirmeye
çalışıyoruz. AK Parti olarak, anaparaya, tarımsal kredilere uygulanan getiri
oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından tespit edilen tarım sektörüne
ilişkin Toptan Eşya Fiyat Endeksi (tarımsal TEFE) yıllık ortalama artış
oranından çiftçi lehine olanın uygulanması esasını öneriyoruz. Bu durum,
ülkemizin içinde bulunduğu zor mevzuattan kaynaklanmakla birlikte, diğer
taraftan, borcunu gününde ve zamanında ödeyen çiftçilerimizin devletimize olan
güven duygusunu zedelememe anlayışından kaynaklanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, anaparaya
tarımsal TEFE uygulaması, daha önce tarımsal sulamada da uygulandı. Bu noktada
biraz sonra vereceğim örnekle, çiftçimize bu tasarıyla getirmek istediğimiz
faydanın, katkının ne olduğunu, sizlerin ve kamuoyunun takdirlerine sunacağım.
Konuya bir örnekle açıklık getirmek gerekirse; 2000 yılında kullandırılan 1 000
000 000 TL'lik tarımsal kredi için, çiftçimiz, bugün itibariyle, yürürlükteki
mevzuata göre 7 331 000 000 TL ödemek durumunda kalacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özegen, size 2 dakikalık
eksüre veriyorum.
Buyurun.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Oysa, şu anda,
hükümetimizin getirmiş olduğu bu tasarıyla, ödemesi gereken meblağ 3 000 000
000 liradır; yani, çiftçimiz lehine yüzde 55 bir indirim söz konusudur. Bu
rakam, kurum mevzuatına göre oluşan borcun yaklaşık yüzde 55'idir, yüzde
55'inin silinmesi anlamına gelmektedir. Üstelik, çiftçimiz, yeni düzenlemeye
göre, borcunun yüzde 10'unu peşin, kalan kısmını ise, 2003, 2004, 2005
yıllarının ekim ayında ve 3 eşit taksitte ödeyecektir; fakat, çiftçimiz, mevcut
borcunun tamamını peşin ödemek isterse, ikinci seçenek olarak, taksitle
ödeyeceği rakamın yüzde 30 eksiğini ödeyecektir. Verdiğimiz örneğe dönecek
olursak, 2000 yılında kullanılan 1 000 000 000 TL'lik tarımsal kredi borcu 7
331 000 000'a çıkmışken, bugün ikinci örnekte sunduğumuz ikinci seçeneği tercih
ederse, peşin ödediği takdirde, 2 124 000 000 TL'ye inmiş olacaktır. İşte,
çiftçimize çok önemli ve ciddî bir katkıyı, bu tasarıyla sağlamış olacağız.
Hükümetimizin getirdiği bu tasarı ve bundan
önceki uygulamaları, tarım kesimine verilmek istenen daha büyük ve kapsamlı
desteklerin göstergesi ve başlangıcı sayılmalıdır. İktidarımız döneminde Türk
çiftçisi bereketli toprakların fakir bekçisi olmayacaktır; çünkü, biz,
üretmenin bir gönül ve sevda işi olduğuna inanıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özegen, lütfen konuşmanızı
tamamlar mısınız efendim.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır, tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Önümüzdeki
süreçte çiftçimizi zenginleştirmek ve çiftçimizin üretim aşkını artırmak için,
hükümetimizin, aşağıdaki adımları da kısa sürede atacağına inanıyoruz.
Bu adımların başında, çerçeve tarım kanunu
olmak üzere, yine tohumculuk sanayiinin geliştirilmesi, üretici örgütlerinin
kurulmasını teşvik için gerekli kanunların çıkarılması, tarım ürünleri
sigortası kanununun çıkarılması, hayvancılığın geliştirilmesiyle ilgili yasal
düzenlemeler olmak üzere diğer düzenlemelerle de, inşallah, çiftçimize daha
büyük destekler, daha büyük imkânlar sunmaya devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 151
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi ve Tarım Kredi
Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen
Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Tasarının kanunlaşarak
çiftçilerimize hayırlı olması temennisiyle, bu yılki hasat mevsiminin bereketli
geçmesini diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özegen.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, özellikle Ziraat Bankası ve Tarım Kredi
Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen
Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Tasarı üzerinde
konuşuyoruz.
Bu tasarının bugün niçin gündeme geldiği meselesi
üzerine öncelikle birkaç söz söyleyeceğim, daha sonra da bu tasarının bazı
bakımlardan nasıl iyileştirilmesi gerektiği üzerine görüşlerimi açıklayacağım.
Bu görüşler, kuşkusuz, Grubum adına sunulan görüşler olacak.
Çiftçi borçlarının yeniden
yapılandırılması, bugün gündeme geliyorsa, bu, bir kaçınılmazlık sonucudur.
Tabiî, bunun niçin kaçınılmaz olduğunu açıklamak gerekiyor. Bunun birçok nedeni
olduğunu düşünmek gerekir. Bir kere, gerekçeye bakarsak, gerekçede 2001 krizine
atıfta bulunuluyor, gerekçede iklim koşullarına atıfta bulunuluyor, gerekçede
doğal afetlere atıfta bulunuluyor; yani, bunlar gösteriliyor. Aslında, kısmen
de, fazla belirtilmemiş olmakla birlikte, Ziraat Bankası gibi malî kurumların,
bir anlamda, böyle bir düzenlemeyi bekledikleri ya da böyle bir düzenlemenin
onların da lehine olabileceği yönünde bazı işaretler de var.
Şimdi, bir kere, niçin kaçınılmazdı;
kaçınılmazdı; çünkü, bugün, iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim
öncesi vaatleri arasında en önemli unsurlardan biri olarak, çiftçi borçlarına
getirilecek af bulunuyordu. Bu af, üstelik, bugün, burada karşımıza gelenden
çok daha kapsamlı bir aftı. Bu af, bütün faizlerin silinmesini öngören bir vaat
olarak gündeme gelmişti.
Tabiî, diyeceksiniz ki, başka vaatler de
vardı. Bu vaatlerin hepsi tutulmuş değil ya da ancak kısmen ya da belki
göstermelik olarak; ama, değerli arkadaşlarım, burada, pamukta prim ya da mazot
meselesinden farklı bir durum var. Eğer, siz, bu sözü tutmazsanız, pamukta prim
ya da mazot uygulamasında olduğu gibi, sadece çiftçi tepkisiyle
karşılaşmazsınız; bu, aynı zamanda, başka bir tepkiyi de karşınıza çıkarır.
Çiftçi, böyle bir beklenti içinde borçlarını ödememeye başlar, bugün yarın bir
yeniden yapılandırma düzenlemesi geliyor diye beklemeye başlar ve burada,
borçların geri ödenmesinde yeni tıkanmalar ortaya çıkar. Dolayısıyla, bu
düzenleme kaçınılmaz bir düzenlemeydi; ama, buradan bakarsanız, gecikmiş bir
düzenlemedir. Böyle bir düzenleme gereği ortadayken, böyle bir vaat ortadayken,
bankanın ve kooperatiflerin geri tahsili tıkanmışken ve aynı zamanda, yeni
kredi açılmalarının, yani, sistemin işlemesinin önü tıkanmışken, niçin, bunu bu
kadar beklettiniz; birinci soru budur.
Burada, aslında, sorunu büyüterek bugün
karşımıza gelmiş oluyorsunuz. Bu soruna, eğer aralıkta, ocakta el atabilmiş
olsaydınız, o zaman, en azından, bu tıkanma, bu büyüme, bu arada, faizlerin,
borçların da büyümesi önümüze çıkmayacak ve sorun daha küçük bir sorun yumağı
olarak karşımızda olacaktı.
Şimdi, burada, tıpkı vergi affında olduğu
gibi veya başka aflarda olduğu gibi, her gecikme, idare aleyhine çalışır ya da
bu malî kurumlar aleyhine çalışır.
İkinci kaçınılmazlık noktası -yani, bu,
niçin önümüze geldi, niçin gelecekti- şudur: Ziraat Bankası gibi bir kredi
kuruluşu, tarımsal kredi veren bir malî kuruluş, böyle bir düzenlemeden,
aslında, gerçekten, yarar umma noktasındadır; çünkü, burada, Ziraat Bankasının
1,5 katrilyona yakın bir alacağı vardır. Bu 1,5 katrilyonun önemli bölümü
giderek şüpheli alacak biçimine dönüşmüştür. Bunların bir an önce bankanın
kasasına girmesi ve aktifinin düzeltilmesi, kuşkusuz, bu malî kurumun lehine
bir durumdur. Tıpkı diğer özel şirketlerle, ticarî şirketlerle yapılan
iyileştirme anlaşmalarında olduğu gibi, burada da, genel, kitlesel bir anlaşma
yapılması, bankanın da, aslında, bir anlamda, lehinedir. Bunun için belirli
karşılıklar zaten ayrılmıştır. Bu soruna bir an önce neşter atılması
gerekiyordu. Bence, burada da, bir gecikme ortaya çıkmıştır. Bu mesele
-birazdan değineceğim- tarım kredi kooperatifleri açısından aynı netlikte değildir.
Tarım kredi kooperatifleri açısından ciddî sorunlar vardır bu düzenleme içinde;
ona değineceğim.
Üçüncü kaçınılmazlık noktası, hem siyasal
hem sosyal olarak karşımıza çıkıyordu. Sosyal olarak sürdürülemez bir durum
vardı; yani, çiftçilerin, düşünün, bir bölümü borçları dolayısıyla mahkeme
kapılarında sürünüyor, hatta bir bölümü mahkûm oluyor ve cezalarını çekiyor,
bunların bir bölümü toprağını kaybediyor, bir bölümü elindeki üretim aracını
kaybediyor -hacizle veya satarak- borcunu ödemek için.
Şimdi, bir kere, böyle bir tablo,
dayanılabilir bir tablo değildir. Siz, bu kesimlerden çok büyük oy aldınız.
Dolayısıyla, çiftçi kesiminin bu taleplerinin, bu sosyal çöküntüsünün, bu
mağduriyetinin daha fazla görmezden gelinmesi mümkün değildi. Burada, yine, bu
gecikmenin yarattığı tahribatlara değinmek istemiyorum; ama, eğer, bu, beş ay
önce, altı ay önce gerçekleşebilmiş olsaydı, belki birçok mağduriyeti önlemiş
olacaktınız; çünkü, şimdi, burada, birçok çiftçi açısından geriye dönülmez
noktalar oluşmuştur; yani, elindeki biçerdöveri sattıysa, traktörü sattıysa,
tarlasının bir bölümünü sattıysa, bunu, bu süreci nasıl geriye
döndürebileceksiniz?!
Bir başka şeyi daha bu arada belirteyim:
Türkiye'de, üç yıldır, bütün destek mekanizmalarını yürürlükten kaldıran ve
onun yerine, tek bir destek mekanizmasını getiren, doğrudan gelir desteğini
getiren bir yeni anlayış var. Yürürlükteki IMF programları açısından, bu
doğrudan gelir desteğinin de geçici olduğunu eğer dikkate alırsak, giderek,
Türkiye'de tarımın desteksiz bırakılacağı koşulların hazırlandığı bir patikaya
Türkiye üç yıldır sokulmuştur ve bu, aslında, Türkiye'de tarımı tasfiyeye
götürecek süreçtir.
Şimdi, buna daha sonra belki değiniriz;
ama, şunu söyleyeyim: Doğrudan gelir desteği ödemesini geçen yılın ekim ayında,
seçimden hemen önce yüzde 100'ünü almaya başlayan çiftçi ile bu doğrudan gelir
desteği ödemesinin yüzde 40'ını ya da yüzde 50'sini aradan çok uzun zaman
geçtikten sonra ancak alabilen çiftçi arasındaki farkı bir düşünün. 2002 yılı
-geçen yılın- doğrudan gelir desteği ödemesinin sadece yüzde 40'ını alıp da
yüzde 60 ödemeyi hâlâ bekleyen çiftçiyi düşünün.
Şimdi, bu çiftçi, eğer, doğrudan gelir
desteği ödemesini 2002'nin sonunda ya da bilemediniz 2003'ün başlarında eline
geçirebilmiş olsaydı, büyük bir olasılıkla bu borçlarının bir bölümünü -çünkü,
çiftçi borcuna çok sadıktır- kapatmış olacaktı. Dolayısıyla, bu doğrudan gelir
desteği uygulamasında gereken hızın, bu konuya gereken önemin verilmemiş olması
nedeniyle, aslında, birçok çiftçinin ödemesi mümkün olan borçları birikmiş,
bugünlere gelmiştir. Yani, biz, bugün, devletin bu yükümlülüğünü yerine
getirmemek dolayısıyla çiftçinin artan borcuna çözüm arar bir noktadayız;
dolayısıyla, burada, devletin sorumluluğunun altını çizmek gerekiyor. Tabiî,
devletin sorumluluğu derken, devlet adına hükümet eden Adalet ve Kalkınma
Partisinin sorumluluğundan bahsediyorum.
Değerli arkadaşlarım...
BAŞKAN - Sayın Oyan, müsaade eder
misiniz...
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
lütfen, sizler de kürsüde konuşurken dikkatinizi çekiyordur; ya çok sessiz
konuşmanız lazım yahut da orayı bırakmanız lazım.
Buyurun Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Bu destekler
konusuna demin değindim; mazottur, primdir.
Şimdi, bakınız, bir mazot desteği geliyor;
belki, çiftçinin biraz yararına gibi gözüken bir uygulama. Bu mazot desteği bu
kadar mı olmalıydı, dağ fare mi doğurdu, dekar başına bu kadar litre mi gider?
Benim elimde, Ziraat Mühendisleri Odasının hesaplamaları var; buğdayda dekara
15 litre; ama, pamukta 25 litre, mısırda 21 litre mazot gerekiyor. Sadece bir
tek ürünü parite alıp da, onun da yarısını dikkate aldığınızda, diğer ürünlerle
ilgili, çiftçi ne yapacak? Yani, aradaki girdi kullanım oranları çok farklı
olduğu için, siz, zaten, burada, bununla da bir eşitsizlik yaratıyorsunuz; ama,
onu bir tarafa bırakılım.
Doğrudan gelir desteğiyle ilgili Bakanlar
Kurulu tebliğinde çok ciddî, hepinizin dikkatini çekmesi gereken bir hüküm var,
bir ibare var; doğrudan gelir desteğinin finansmanı nereden yapılıyor diyor
biliyor musunuz; şunu söylüyor: 2003 yılı bütçesinde 2003 yılı doğrudan gelir
desteği ödemesi için ayrılmış ödenekten Hazine bu mazot primini verir. Yani,
bunun anlamı şu: 2003 yılı bütçesine siz, 2003 için, sadece 500 trilyonluk bir
doğrudan gelir desteği koydunuz -gereken miktar 3 katrilyon, hadi yarısını
koysanız 1,5 katrilyon- ve şimdi diyorsunuz ki, mazot desteğini biz nereden
yaparız; 2003 yılı doğrudan gelir desteği ödeneğinden. Yani, bunun anlamı şu:
Mazot desteğini veririz, doğrudan gelir desteğine de bir ödenek kalmaz; çünkü,
mazot desteğinin bütçeye yükü yaklaşık 600 trilyon küsurdur, oysa orada 500
trilyon vardır. Dolayısıyla, bunu yapmakla siz ne yapmış oldunuz; 2003 yılında
doğrudan gelir desteği ödeneğini yok etmiş oldunuz. Ne yapmak için; işte, mazot
konusunda çiftçi çok bastırıyor, muhalefet bastırıyor, bari onu yerine
getirelim.
Arkadaşlar, bir taşla iki kuş vurulmaz.
Burada yapılan mesele, bir tanesini gizli kapaklı ortadan kaldırıp, öbürünü öne
çıkarma politikasıdır ve bu yanlıştır. Yani, siz, burada ne yapmış oluyorsunuz;
siz, burada, bu düzenleme aracılığıyla bütçeyi değiştirmiş oluyorsunuz ve
vatandaşa yanlış sinyal veriyorsunuz, vatandaşı aldatıyorsunuz. Bu, doğru bir
politika değildir; bu tür politikalarla çiftçi yanlısı uygulamalar, ne yazık
ki, yapılamaz.
Bakınız, Türkiye'de bir tarımın tasfiyesi
programı uygulanıyor. Siz iktidara gelirken dediniz ki: "Biz, bu
politikalara karşıyız. Biz, IMF'nin, Dünya Bankasının getirdiği politikalara
karşıyız. Ey vatandaş, bize oy verin. Oy verin ki, bunları değiştirelim."
Peki, nedir; yani, 2003 yılı bütçesinde tarıma destek olarak -bütün, hepsi, ne
varsa- konulan şey nedir; 2,5 katrilyondan biraz az. 2,5 katrilyonun 145
katrilyonluk bir bütçe içindeki payı nedir; yüzde 1,5 bile değil. Peki, böyle
bir desteği başka neyle karşılaştırabilirsiniz; faizler 65 katrilyon!.. Hadi,
onu bir tarafa bırakın "faizleri geçmişten devraldık" diyorsunuz.
Ben, size başka bir rakam vereyim. Adalet ve Kalkınma Partisinin, işbaşına geldiği
kasım ayından bugüne kadar, biriktirdiği, ilave olarak, yani borçlara stok
değer olarak eklediği miktar şudur: İç ve dışborç stoku olarak, altı ayda 31
katrilyon 470 trilyonluk bir artış gerçekleşmiştir; bunun 25,9 katrilyonu içborçlarda,
5,6 katrilyonu dışborçlarda olmuştur. Dolar olarak bakarsanız, 19 679 000 000
dolarlık bir stok artışı yapıldı sizin altı aylık iktidarınız döneminde. Yani,
sadece geçmiş iktidarlara topu atarak bundan kurtulamazsınız. Bu miktar nedir;
sizin, bütçede tarıma verdiğiniz destek, dolar olarak bakarsak 2,5 katrilyon
lira 1 800 000 000 milyar dolardır; siz, bunun 10 katından fazlası bir faiz
stoku artışına gitmişsiniz. Niçin; kötü yönettiğiniz için, yani güven vermediğiniz
için, faizlerin tekrar yükselmesine neden olduğunuz için, kamunun çok yüksek
reel faizlerle borçlanmasının önüne geçemediğiniz için. Dolayısıyla, burada,
tarıma verilen desteklerin ne kadar sembolik olduğunu, göstermelik olduğunu bir
kez daha hatırlatmak istiyorum.
Burada, şimdi, eğer bu tasarının içeriğine
gelirsek, şunları söylemek istiyorum: Bu tasarıda bir kere yetersizlik söz
konusu: Bu yetersizliklere bazı önergelerle değineceğiz. Mesela, burada -basit
bir örnek gibi görülebilir- iki önemli finans kurumu alınmış; biri Ziraat
Bankası, öbürü tarım kredi kooperatifleri. Bunlardan bir tane daha vardı,
Tarişbank. Bu Tarişbankı niye almıyorsunuz? Şu an, Tarişbankın Denizbanka
devredildikten sonra kalan tarımsal kredi alacakları, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu bünyesindedir ve onun eliyle takibattadır; yani, burada, bir özel kurumun
elinde değil, sonuçta, kamusal nitelikli bir kurumun elindedir. Niçin, bunları
da işin içine sokmuyorsunuz, kapsama almıyorsunuz? Çünkü, arada nitelik olarak
bir fark yok. Türkiye'de bu iki kurum dışında tarımsal kredi portföyü güçlü
olan tek bir kooperatif bankası vardı, o da Tarişbanktı, Millî Aydın
Bankasıydı, o da, ne yazık ki geçen iktidarın son günlerinde Dünya Bankasının
da zorlamasıyla tasfiye edilmiştir. Bunlar mutlaka eklenmeliydi. Burada önerge
vereceğiz, umarız desteklersiniz.
Değerli arkadaşlar, ikincisi, daha
önemlisi, burada, toptan eşya fiyatlarına dayalı bir endeksleme yapıyorsunuz.
Toptan eşya fiyatına dayalı endekslemenin üretici açısından hiç de fazla
tatminkâr bir sonuca ulaşmayacağını, bunun çiftçinin yükünü fazla
hafifletmeyeceğini; dolayısıyla, çiftçilerin çok önemli bölümünün borçlarını
ödemekte yeni güçlükler içinde olacağını ve bunun, aslında, gereken katılımı
sağlayamayabileceğini hesaplamalıydınız. Kaldı ki, burada, yaptığınız yöntemde
bir de işin şöyle bir tuzağı var.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, kısaca
söyleyeyim, hesaplamayı şöyle yapıyorsunuz: Borcun birinci yılı için, anapara
için hesaplanan tutara, bu TEFE'ye endeksli olarak, o yılın, birinci yılın
nemasını, faizini de, yine, TEFE'ye endeksli olarak ekliyorsunuz; yani, 1 000
000 000 anapara varsa, 200 000 000 lira, bunun, o birinci yıl faizi ise bunu
ekliyorsunuz, izleyen yıllarda TEFE'yi 1 000 000 000'a değil, 1 200 000 000'a
oranlayarak yürütüyorsunuz; yani, birinci yılın faizinden de faiz almaya
izleyen yıllarda devam ediyorsunuz; bu yapılır mı, çiftçiye bu yapılır mı
değerli arkadaşlar. Yani, burada,
çiftçi kardeşlerimiz "dağ, fare doğurdu" demeyecek mi? Niye böyle bir
uygulamaya gidiyorsunuz?! Yani, nerede kaldı sizin geçmiş iktidarlardan
farkınız değerli arkadaşlarım?! Bunu, burada düzeltme fırsatınız vardır.
Yanlıştan dönmek yiğitliktir. Bu fırsatı size vereceğiz. Bununla ilgili
önergemiz olacaktır. Değerli katkılarınızı bekliyoruz. Çiftçilerimiz izliyorlar
ve umarım, bu katkıları verirsiniz.
Değerli arkadaşlarım, bunun dışında,
burada, hem peşin ödeme açısından hem taksitli ödeme kolaylığı açısından
birtakım düzeltmeler, iyileştirmeler yapılabilirdi. Burada, özellikle, borcunun
tümünü bir kerede ödeyene yapılacak indirimi -iki ay içinde, üç ay içinde;
neyse; yani, iki ay deniliyor, belki üç aya çıkarırız- hiç olmazsa yüzde 30
yerine, yüzde 50 gibi daha anlamlı bir noktaya çıkarabilirdik.
İkincisi, burada, taksitle ödemede, yüzde
10'luk anapara ödemesinden sonra ilk taksiti ekim ayına koyuyorsunuz. Anapara
ödemesi ne zaman? İlk iki ay içinde diyorsunuz. Yani, bugün kabul etsek, 5
Ağustosa kadar anapara ödenebilir; yüzde 30'u -ilk taksit- ekimde diyorsunuz.
Şimdi, insaf ediniz, yani, arada tekrar iki ay var. Siz, neredeyse, yüzde 10
artı yüzde 30, mevcut anapara artı faizinin yüzde 40'ını ister durumdasınız
dört ayda. Yani, bunu, çiftçi ödeyebilecek durumda mı?! Kaldı ki, her bir
çiftçinin hasat dönemi aynı değildir, ekim ayında ürününü satamayacak çok
sayıda çiftçi var. Zeytinci ne yapacak, ekimde pamuğunu satamayan pamukçu ne
yapacak, fındıkçı ne yapacak?! Değerli arkadaşlarım, böyle bir ödeme planı
düzenlemesi olabilir mi?! Bunlarla ilgili düzeltmeler vereceğiz, umarız
katılırsınız.
Bir başka konuya değineyim. Burada, tarım
kredi kooperatifleriyle ilgili bir ayırım gözetilmemesi, yani, her iki kredi
kurumu açısından da, bunu, kendi bilançoları üzerinden, kendi ayırdıkları
karşılıklar üzerinden karşılayacaklarının öngörülmüş olması, belki, Ziraat
Bankasını kurtarabilir; Ziraat Bankası bunu kendi bünyesi içinde çözebilir;
fakat, mekanizma olarak, tarım kredi kooperatiflerinin kredi imkânları büyük
ölçüde, Ziraat Bankasından aldıkları krediler ve bunların üzerine belli bir
faiz koyarak aktarmalarından oluşuyor. Şimdi, siz, tarım kredi
kooperatiflerinin de 1 katrilyon 750 trilyonluk alacağını bu kapsam içine
sokuyorsunuz. Peki, tarım kredi kooperatifleri bunu nasıl karşılayacak?! Yani,
ister yüzde 30, ister yüzde 50 deyin, isterseniz taksitlendirin; burada
getirdiğiniz, kurumun malî dengesini bozacak gelir kayıplarına yol açacak
düzenlemeleri tarım krediler nasıl karşılayacak? Ziraat Bankası karşılık
ayırdı, tasarıda belirtilmiş, peki; tarım krediler nasıl yapacak; bunlar, banka
değil. Aslında, bunların, kendi özkaynakları da var, kendi özkaynaklarından
kredi vermeleri söz konusu; ama, sadece, bununla işleri çevirecek durumda
değiller. Eğer öyle bile olsa, bu uygulama, ancak şuna yol açar: Tarım kredi
kooperatiflerinin çok önemli bir bölümü tasfiye olur; yani, 2 000 küsur tarım
kredi kooperatifinden böyle bir operasyon sonucunda, üç yıl içerisinde,
herhalde, ortada 200 kadar; yani, bunun yüzde 10'u kadar bir tarım kredi
kooperatifi kalır. Belki bunu amaçlıyor olabilirsiniz; çünkü, IMF ve Dünya
Bankasının amaçlarından biri, tarım kredi kooperatiflerinin tasfiyesi olabilir;
acaba, AKP'nin niyetleri arasında bu da var mıdır; yani, IMF'nin, bu tasarıya
hiç karşı çıkmamasının, çok fazla ayak dirememesinin arkasında bu da olabilir.
Eğer, sizin böyle bir niyetiniz yoksa değerli arkadaşlarım, tarım kredilerin bu
konuda gelir kayıplarının Hazinece karşılanacağı hükmünü buraya koymanız
gerekir; koymazsanız, Türkiye'de, tarımdaki örgütlenmenin dibine yeni bir
dinamiti de siz eklemiş olursunuz ve IMF politikalarının sürdürülmesi
konusunda, geçmişin takipçiliğinden başka hiçbir şey yapmamış olursunuz.
Siz, burada, bunu, yaptığınız zaman ne
olur -bu yaptığınız tek şeye nasıl bir isim verebiliriz- tarımdaki tasfiye
süreci kabul edilebilir bir şekle dönüşür, biraz uzar, biraz gözboyamaktan
ibaret kalır. O nedenle, burada bizim vereceğimiz iyileştirme isteklerine kulak
vermenizi temenni ediyoruz.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.
Sayın milletvekilleri, şahıslar adına ilk
konuşma, Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan'a aittir.
Sayın Kaptan, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Kaptan, süreniz 10 dakikadır.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çiftçilerimizin tarımsal kredilerinin yeniden
yapılandırılmasına ilişkin, tasarının geneli hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum; sözlerime başlarken, Büyük Türk Ulusunu ve sizleri saygıyla
selamlıyor, aziz çiftçilerimize ve köylü yurttaşlarımıza sevgilerimi,
saygılarımı sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, hepimizin bildiği
gibi, ülkemizde, 2000, 2001 yıllarında yaşanan ekonomik kriz, tüm sektörleri
olumsuz olarak etkilemiştir; özellikle de, çiftçilerimizi etkilemiştir. Zaten,
zor durumda olan çiftçilerimiz, bir de bu kriz eklenince iyice fakirleşmiş ve
mağdur duruma düşmüştür. Çiftçilerimizin girdileri, aldıkları ateş pahası
olmuş, sattıkları ürünler ise yok pahasına gitmiştir. Tarımsal ürünlerin
fiyatlarında yaşanan hızlı düşüşler, iklim koşulları, sel, dolu, hortum gibi
doğal afetler karşısında devlet desteğinin olmaması çiftçilerimizin yaşamını
altüst etmiştir.
Çiftçilerimiz, kredi borçlarını, Bağ-Kura
olan borçlarını ödeyemez, tarımsal faaliyetlerini sürdüremez ve bu nedenle
üretemez, geçimini temin edemez hale gelmişlerdir. Ziraat Bankasından, tarım
kredi kooperatiflerinden, TİGEM'den aldıkları borçlar, yüksek faizler yüzünden
katlandıkça katlanmıştır; 1998'de 1 000 000 000 lira kredi alan çiftçimizin
borcu 10 000 000 000'ı bulmuştur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
çiftçilerimizden, bir bu borcunu ödemek için, olanağı olanlar, traktörünü
satmış, öküzünü satmış, tarlasını satmış, evini barkını satmış; kaldı ise,
eşinin kolundaki bileziği, çocuğunun sünnetinde takılan takıları satmıştır ve
kimisi de, acı ama gerçek, intihar etmiştir. Köylülerimizin çoğu da icralık
olmuştur. Antalya'nın Kaş İlçesinden bir örnek vermek istiyorum: Palamut,
Çavdır ve Çay Köylerinde 1 200 kişi icralık olmuştur. 423 hanelik Çayköy'de
icralık olmayan hane sayısı, sadece 15'tir.
1980'den sonra uygulanan tarım
politikaları, çiftçilerimizin yüzünü güldürmemiş, köylümüzün şapkasını
eğdirmiştir. "Şapkasını eğdirmek" deyimini bilirsiniz; yani, insan
içine çıkacak durumu kalmamıştır. Çiftçilerimizin, evde, hanımlarının,
çocuklarının; köyde, kefil ettiği arkadaşlarının, komşularının yüzüne bakacak
hali kalmamıştır.
Sayın arkadaşlar, ülkemizdeki ekonomik
krizin, insanlarımızı, eşine dostuna bir çay ikram edemeyecek duruma getirdiği
bir ortamda, 2002 seçimleri yapıldı. Bakınız, Kırşehir Kaman Ziraat Odası
Başkanı Selami Kayhan, seçim öncesindeki çiftçinin durumunu, tüm çıplaklığıyla,
21 Temmuz 2002 tarihli Hürriyet Gazetesinde şöyle anlatıyor: "Türkiye'nin
her yerinde olduğu gibi, Kırşehir'in Kaman İlçesinde de intiharlar başladı,
boşanmalar arttı. Faizlerin altında bittik, tükendik. Yeterince üretemedik.
Arpa 150 000 lira; bir çay parası... Bununla borç mu ödenir? Bizler, bankaları
hortumlayanlar gibi, borçlarımızın bize peşkeş çekilmesini istemiyoruz.
Borçlarımızı ödemek istiyoruz; ama, emeğimizin, alınterimizin hakkını da almak
istiyoruz. Bu yıl, bazı çiftçilerimiz, biçerdöverleriyle Rusya'ya gittiler.
Fırsatını bulsa, çiftçilikle uğraşan 40 000 000 insan gider. Çiftçi ve
esnafımız, bu siyasetçilere gereken dersi verecektir."
Sayın milletvekilleri, işte, bu ortamda
seçimlere gidildi. Çiftçilerimiz, köylerine gelen her parti temsilcisine sordu
"bizim borçlar ne olacak" diye. İktidar parti adayı olarak, siz
"çiftçinin borcu taksitlendirilecek, faizi silinecek dediniz; oylarını da
aldınız, iktidar oldunuz; hayırlı olsun. Hayırlı olsun da, bu getirdiğiniz
kanun taslağında, çiftçinin, Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine
olan borçlarının anaparası taksitlendiriliyor; ama, faizleri silinmiyor.
Anaparayı taksitlendirmeyi doğru yapıyorsunuz, hatta, bu taksitlendirmede
çiftçi lehine daha da iyileştirmeler yapılmalıdır.
Bu kanun tasarısını biz de destekliyoruz;
ancak, hani faizleri silecektiniz, o ne oldu? Bu TEFE nedir, bu da neyin nesi?!
Sayın arkadaşlar, Sayın Bakan, çiftçimiz, TEFE'yi, TÜFE'yi bilmez, ödeyeceği
parayı bilir; sizin verdiğiniz sözü tutup tutmadığınıza bakar. Faizleri TEFE'ye
göre hesap ederek alacaksınız. 1995'te 1 000 000 000 lira kredi alan bir
çiftçimizin borcu, şimdi, cari faizlerle 16 000 000 000 lira oluyor. Siz, bunu,
TEFE'ye göre hesap ediyorsunuz; yaklaşık 6 000 000 000 lira faizi, 1 000 000
000 lira da anaparasıyla 7 000 000 000 lira olarak alacaksınız. Kısaca
"ben, 16 000 000 000 lira yerine 7 000 000 000 lira alacağım"
diyorsunuz. Sayın arkadaşlarım, 1 000 000 000 lirayı ödeyemeyen çiftçimiz, 7
000 000 000 lirayı nasıl ödesin?
Sayın milletvekilleri, gelin, bu faizleri
hepten silelim. Hepten silmiyorsanız, faiz, anaparayı geçmesin. Hem
çiftçilerimizi rahatlatalım hem de siyasete itibar kazandıralım, siz de,
verdiğiniz sözü tutmuş olursunuz. Yok "ödeyenler ile ödemeyenler arasında
adaletsizlik yaratılmasın" diyorsanız, o zaman, söyleyecek çok şey var.
Siz, burada, bu Mecliste, 607 000 000 000 lira geliri olandan vergi almazken,
işçinin, ücretlinin maaşından, asgarî ücretten vergi almayı kabul etmediniz mi?
Siz, batan bir bankayı kurtarmak için 6 200 000 000 dolar devlet kasasından
destek çıkmadınız mı? Bunlar adalet duygunuzu zedelemiyor da, 900 000
çiftçimizi ilgilendiren çiftçi borçları mı adalet duygunuzu zedeliyor?
Sayın arkadaşlarım, anaparası 900 trilyon
lira olan çiftçi borçları, cezaları ve faizleriyle birlikte, 3,2 katrilyon
liraya çıkmıştır. Bu paranın içinden Ziraat Bankasının alacağı 1 katrilyon 450
trilyon lira, tarım kredi kooperatiflerinin alacağı da 1 katrilyon 750 trilyon
liradır. Ziraat Bankasına borcu olanların sayısı 210 000, tarım kredi
kooperatiflerine borcu olanların sayısı da 690 000'dir. Tarım kredi
kooperatifleri tamamen küçük çiftçiye kredi vermiştir; kredi limiti 3 milyarı
aşmamıştır. Aslında, borçluların çoğunluğu 1 milyar liranın altında kredi
almışlardır. Sayın Bakanın açıklamalarına göre, bu kanun tasarısıyla, 3,2
katrilyonluk alacağın 1,8 katrilyonu alınmayacak, 1,4 katrilyonu alınacaktır;
yani, 900 trilyon liralık anaparaya karşılık 500 trilyon lira faiz alınacaktır.
Biz, bu faizin de alınmamasını istiyoruz. Yoksa, bu tasarıyı zaten
destekliyoruz, hatta, bu kanunun çıkarılmasında geç bile kalınmıştır diyoruz.
Madem, Hazineye bir yük getirmiyor, Ziraat Bankası ve tarım kredi
kooperatifleri bu açığı kendileri kapatacak, o zaman, şimdiye kadar niye
beklendi? Çiftçiye hem fazla faiz yüklenilmiştir hem de yılbaşına doğru, bu
yasayı bekleyen çiftçinin bir kısmı, umudunu keserek, tarlasını, öküzünü
satarak, bu borçları ödeme yoluna gitmiştir.
Sayın arkadaşlarım, bu tasarının diğer bir
eksikliği de, TİGEM ve Tarişbanktan kredi alan çiftçilerimizi kapsamamasıdır.
Tarişbank Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmişse, bunda çiftçinin
kabahati nedir?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
çiftçimiz sahipsizdir, çiftçimiz örgütsüzdür, çiftçimiz desteksizdir;
çiftçimize, gelen hükümet vurmuş, giden hükümet vurmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaptan, lütfen, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
OSMAN KAPTAN (Devamla) - Şimdi de,
çiftçimizi sahiplenmesi gereken Sayın Tarım Bakanı "çiftçimizin gözünü
kara toprak doyurur" diyor. Ayıp oluyor sayın arkadaşlarım, ayıp oluyor.
Bu sözleri Sayın Bakana yakıştıramadım.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Size
ayıp...
OSMAN KAPTAN (Devamla) -Çiftçimize, zaten,
devlet eli uzatılmıyor. Bir de, Sayın Bakan, çiftçimize "açgözlü"
diyor.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Bakan
öyle demedi.
OSMAN KAPTAN (Devamla) - Açgözlü olanlar,
çiftçinin ürettiklerine göz dikenlerdir, çiftçinin hakkını yiyenlerdir,
çiftçinin hakkını yiyenlere göz yumanlardır. Sayın Bakan, sizin göreviniz, bu
açgözlülere karşı çiftçilerimizi korumaktır.
Sayın milletvekilleri, sahipsiz çiftçiye
sahip çıkmak, bu Parlamentonun görevidir. Çiftçilerimize sahip çıkalım ki,
ürünü para etsin, yüzü gülsün. Kendi sert buğdayımıza 320 000 lira fiyat
verirken, Ortaasya'dan 380 000 liraya buğday ithal etmeyelim. Kendi turfanda
karpuzumuz çıkmışken, İran'dan karpuz ithal etmeyelim. Türk tarımını haksız
rekabetle karşı karşıya bırakmayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN KAPTAN (Devamla) - İhracatta,
narenciye ürünlerine olduğu gibi, sera ürünlerine de teşvik verelim. Gümrük
kapılarında, mermer yüklü TIR'lar ile sebze yüklü TIR'lar, aynı sırada 15
kilometre kuyruk oluşturmasın.
BAŞKAN - Sayın Kaptan, mikrofonunuz
kapalı. Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
OSMAN KAPTAN (Devamla) - Çiftçilerimize
sahip çıkalım ki, Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan müdahale alımları,
telafi edici ödemeler, prim destekleri, depolama destekleri, kırsal kalkınma
destekleri ülkemizde de uygulansın; ülkemizde de, fiyat destekleri, gübre,
ilaç, tohumluk destekleri yapılsın.
BAŞKAN - Sayın Kaptan, lütfen...
OSMAN KAPTAN (Devamla) - Saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına ikinci konuşma, Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan'a aittir.
Sayın Seyhan, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz gecikmeli de olsa, çiftçinin
sorununu Meclis gündemine taşıyan ve emeği geçen tüm arkadaşlarıma, bütün
çiftçiler adına çok teşekkür ediyorum. Gerçekten, çok ciddî bir sorunu masaya
yatırıyoruz. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ne boyutta olursa olsun, bu
sorunun çözülmesine varız.
Genelde -Sayın Coşkunoğlu da burada-
planlamada ve gelişmede bir kaide vardır: Önce kötüye gidişi durdurursunuz, onu
o seviyede tutarsınız, sonra, rehabilite eder, o seviyeyi kontrol edersiniz,
sonra geliştirirsiniz. Yani, bizim buradaki amacımız, sadece bir şeyin geriye
gidişini durdurmak değildir. Bizim buradaki amacımız, görüşmemizde temel olan
şeyin bunu ileriye taşımak olması lazım. Bu nedenle, bu meseleyi ele alırken
de, bu bütünlüğü kesinlikle elden bırakmamamız lazım.
Burada anlatmak istediğim şudur:
Gerçekten, Türkiye'de çiftçi çok büyük sorunlar yaşıyor. Yani, biz, eğer,
çiftçiye borcunu ödemek yolunda, kitlenin düşünsel ve faaliyet desteğini
arkamıza alabilmek için bir şey yapacaksak, onun, bundan sonra ekebilmesini
sağlamak zorundayız, ürününü satabilmesini sağlamak zorundayız ve ürününe değer
vermeyi sağlamak zorundayız. Çiftçiye değer vermek, tüm dünyada, ürününe değer
vermekten geçer, o ürününü pazarlayabilir kılmaktan geçer. Yapmamız gereken
budur. Yani, biz, bunu, bu ödeme planını çıkardık mı, öyle tedbirler almalıyız
ki, çiftçi bu borcu ödeyebilsin. Bakın, Bağ-Kurda ödeme planları geldi
önlerine, af çıktı birçok defa; fakat, insanların yüzde 40'ı ödemek için
başvuramadı bile; çünkü, kendini güvende görmedi. Ödemeye başlayan
arkadaşlarımızın da yüzde 20'si, ödeme planı çıkmasına rağmen, birkaç taksiti
ödemesine rağmen, gücü olmadığından ödemekten vazgeçti. Biz bunu nasıl
yapacağız; çiftçinin ürününe değer vereceğiz. Yapılmadı mı; yapacağız beraber
tabiî. Önemli olan, bütününü arkamıza almak. Getirin önümüze; emekçiye, işçiye,
çiftçiye, onun menfaatına ne yapılması gerekiyorsa bunların hepsini beraber
yapalım.
Değerli arkadaşlarım, sizler de seçim
bildirgenizde, bizler de seçim bildirgemizde belirlediğimiz gibi, biz ürünü
teşvik edeceğiz dedik, çiftçiye bakarken ürün planlamasıyla bakacağız, onu
değerlendireceğiz dedik; ama, geldiğimiz günde bunu göremedik.
Bakın, mazotu başka bir şekilde arkadaşlar
dile getirdi; ben, şuradan bakmak istiyorum: Azdır çoktur, ona değinmeyeceğim;
ama, bu mazot teşvikini ürüne verebilseydik, çiftçinin elindeki ürünü hem kayıt
altına alacaktık hem gerçekten ne kadar üretim yapmışsa, mazot teşvikini de ona
vermiş olacaktık; ama, arsası parselli olan, tapusu elinde olmayan insana,
dönüme 8 litre vererek desteklediğimizi sanırsak, bunları çok ciddî kayba
uğratırız.
İkinci engel de, bakın, hep piyasalarda
güven... Daha önce de yabancı sermayenin güveninden söz etti arkadaşlar. Nasıl
güvenecek; kendini güvende hissedecek; ürününü, emeğini güvende hissedecek.
Ürün sigortasını, sadece ve sadece, bazı özel sigorta şirketleri ile, kredi
verdiği insanlara Ziraat Bankası yapıyor. Sayın Bakanım Adana'ya gitti. Gittiği
günlerde, biz de köyleri geziyorduk. 3
000 dönüm arazi yandı, kül oldu.
Osmaniye'nin bir kısmında, yağmur, ekinleri diz boyu yaptı; oraya kadar su,
bütün biçilen ekinler ıslaktı. Doğal felaketlerin birçoğunu da beraberinde
yaşıyoruz.
Şimdi, eğer, siz çiftçiyi "ben
ürünümü toprağa attım, ben bu ürünün karşılığını alacağım "diye bir
güvence altına taşımazsanız, o çiftçi, 1 metrekare daha fazla sürebilmek için
yeterli çabayı göstermez. Bunun dışında da şeyler yapmak lazım. O çiftçiyi
sübvanse etmek lazım; gübresini, mazotunu borçsuz alabilmesini sağlamamız
lazım. Tarım kredi kooperatiflerini, borç yağmuru altında çiftçiyi boğan bir
uygulamadan kurtarmak lazım. Onların vermiş olduğu ürünleri, çiftçiye, yarınını
endişeyle bekleyen konumdan uzaklaştıracak şekilde vermesini sağlamak lazım.
Genelde yapmamız gereken budur. Eğer, bunları yapmazsanız, bu kanunun çiftçi
üzerindeki etkisi beklediğimiz ölçüde olmaz. Bu umutsuzlukla biz, ülkeyi geri
götürmeye devam ederiz.
Değerli arkadaşlarım, bir de ürün
planlamasına şu şekilde bakmamız lazım. Bakın, dün Anadolu Ajansında geçen bir
haberi Sayın Haluk Koç bugün basına okudu; "domates ile tütünün fiyatı
aynı" diyor. Yani, bu ne demektir biliyor musunuz; eğer, siz, üründe
dengeyi kuramazsanız, yabancı kaynakları kendi ülkenizde ürettiğiniz tarımsal
ürünlerdeki dengeyi bozacak halde ülkede hâkim kılarsanız, politikalarınızı
yaparken ürünle birlikte tüketimi planlayamazsanız, domatesle de, kabakla da 1
kilogram tütünü aynı fiyata satmak zorunda kalırsınız. Hepimiz, elbirliğiyle,
çiftçinin ürününe sahip çıkmak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, hakikaten, birçok
konuda çiftçi perişan. Bu nedenle, çiftçiyi bunaltmayalım; çiftçinin borcunu
katlayarak, bu kanun tasarısında, onları ödemek zorunda bırakmayalım. Çiftçinin
elinde hiçbir şeyi kalmadı, tohumu bile yok. Topraksız tarımı destekleyeceğiz
dedik, bir adım bile atamadık.
Bakın, yine, yaşadığım bölgede... Sayın
Bakan da, buraya çıkan değerli milletvekili de dedi ki "çiftçi, bereketli
toprakların fakir bekçisi olmayacak." Çok teşekkür ediyorum; hakikaten
olmasın; ama, ben, Adana'nın göbeğinde, İmamoğlu'nda, Kozan'da baraj yapılmadı
diye on yıl bekliyorum; oradaki en verimli topraklar kurak. Adana
milletvekillerimiz de burada, şahittir; hafta sonu, bu sorunu nasıl aşarız diye
hep beraber toplandık; hem Adalet ve Kalkınma Partili hem de Cumhuriyet Halk
Partili milletvekilleri, bu sorunu masaya yatırdık. Önce, verimli arazilerimizi
nasıl kullanacağımıza, ürün teşvikimizi ve ürün planlamamızı nasıl yapacağımıza
hep birlikte karar vereceğiz. Toplumda, kitlede deşarj esastır. Bu deşarjı da,
insanların güvenini temin ederek sağlamamız lazım. Muhalefetiyle iktidarıyla,
elbirliğiyle, buradaki sorunları ele alarak, çiftçinin sorunlarını masaya
yatırıp, onları önce ayakta durabilir, daha sonra yürüyebilir hale getirmemiz
lazım.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, burada, Sayın
Bakandan da çok olumlu sözler duyduk; çok da teşekkür ediyorum. "Tarımda
altın yıllar silsilesini başlatacağız" dedi iki gün önce; çok büyük
memnuniyetle dinledim. Bu, çiftçi mutabakatıyla başlar. Önce gideceğiz, odamız
mı var, muhalefetimiz mi var, mutabakata varacağız; ne istediklerini, hangi
sorunları yaşadıklarını göreceğiz; ama, unutmayınız ki, hepimizi buraya taşıyan
çiftçidir, işçidir, köylüdür, emeklidir. Bize, milletin vekili olma görevi
verdi. Bizi, zaman zaman eleştirecekler, zaman zaman çok kırabilecek noktaya da
gelecekler; hakaret etmedikleri sürece, biz onlara tahammül edeceğiz;
saracağız, sarmalayacağız, aralarında sorunları varsa biz çözeceğiz; kamu ile
çiftçiyi, kamu ile tabanı biz barıştıracağız. Devlet adamı olmanın genel
önceliği burada yatar değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bir de, tarım
çalışanlarıyla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Çoğunun sağlık
sigortasından yoksun olduğunu ve sabahları pamuğa ve diğer ürünleri toplamaya
giden insanların, çoğu zaman, Adana'da, tüberküloz olarak evlerine döndüğünü
gördüm. 30 000'e varan ziraat mühendisinin birçoğunun, işsizlikten, tarlaya
çapaya gittiğini de gördüm. Eğitilmiş insana sahip çıkmazsak, kaynaklarımızda
bunları kullanamazsak, biz, ülkede, çok büyük sıkıntılar çekeriz. Biz, Mustafa
Kemal Türkiyesinde kalkınmayı tarımla başlattık değerli arkadaşlarım.
Türkiye'nin sıkıntıda olduğu bu günlerde, yine, çiftçinin emeğiyle, orada
çalışan insanların sağduyusuyla, tarıma dayalı sanayii de teşvik ederek,
arasında denge kurarak, bu ülkenin kalkınmasını, en büyük atağını, yine tarımla
başlatacağız. Bizim, bugünlerde, çok gelişmiş uzay teknolojisiyle rekabet
edebilir gücümüz olmayabilir; ama, oraya taşınabilmemiz için dahi, çiftçinin,
işçinin, emekçinin önümüze getireceği verimli ürünlere ve kaynaklara
ihtiyacımız var.
Tabiî, biliyorum, bu iş kolay değil.
Ekonomi, sosyal bir bilimdir, kesin değildir, planlarsınız, öyle gitmez,
gitmeyebilir; ama, sizin göreviniz, ekonominin kötüye gittiğini gördüğünüz
anda, çiftçi lehine, emekçi lehine ve devletinizin ekonomisi lehine tedbirler
almaktır. Önemli olan, burada, dengeyi kaçırmadan, herkese hizmet edebilecek
bir kaynağı, halkın ve bu ülkede üretime kendini adamış insanların emrine
vermektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, bu düşünceler ışığı
altında, ben, büyük çözümler, büyük krizler sonrası ortaya çıkar diyorum.
Önümüzde çok ciddî sıkıntılar var. Gelin, tarımsal alanda, büyük çözümleri, hep
beraber, bu yaşadığımız krizden ders alarak, ülke için yeni bir başlangıç
noktası olarak, birlikte yapalım. Bunu yapacağınıza, burada getireceğimiz
önergelere destek vereceğinize inanıyor; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.
Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biliyorsunuz, bu çiftçi borçları,
yıllardır Türkiye'nin büyük bir problemi. Özellikle, 2001 yılında yaşanan
krizden sonra faizlerin çok artması ve yine bu sürede yaşanan kuraklıklar,
çiftçilerimizi, gerçekten, çok zor duruma düşürdü. Burada iki büyük grup var.
Bir, tarım kredi kooperatiflerine borcu olan grup, bir de Ziraat Bankasına
borcu olan grup. Sunmuş olduğumuz bu yasa tasarısı, her iki grubun da
sorunlarına, gerçekten, iyi bir çözüm getirmiş oluyor. Aynı zamanda, tarım
kredi kooperatiflerinin Ziraat Bankasına çok yüklü miktarda borcu var. Bu yasa
tasarısıyla bu borç da yeniden yapılandırılmış oluyor.
Ziraat Bankası ile tarım kredi
kooperatiflerini ele aldığımızda toplam rakam, birikmiş faiziyle beraber
takipteki alacaklar, yaklaşık 3,2 katrilyon lira. Bunun anaparasına dönecek
olursak, sadece 900 trilyon. Yani, bu aradaki 2,3 katrilyon liralık fark,
birikmiş faizlerden oluşuyor ve bu faizler, özellikle kriz yıllarında, yani
2001 yılında faizlerin çok yükselmesiyle beraber ciddî bir şok etkisi yapmış ve
rakamlar çok büyük boyutlara ulaşmış. Bu yasa tasarısı aylarca süren bir
çalışma sonunda hazırlandı, hem Ziraat Bankası yönetimi hem tarım kredi
kooperatifleri yönetimi, beraber, yoğun mesai harcadılar ve tek tek hesaplara
inerek, çiftçilerimizin durumunu inceleyerek, bir çözüm bulunmuş oldu.
Şimdi, burada, fazla detaya inmeden,
metodu kısaca anlatayım: Herhangi bir çiftçimizin hesabını ele aldığımızda,
öncelikle, bu hesapta birikmiş olan faiz siliniyor, anaparaya gidiliyor ve bu
anapara rakamı, borçlanıldığı günden bugüne kadar, tarımsal toptan eşya fiyat
endeksi kullanılarak getiriliyor. Bu da şu demek: Devlet İstatistik
Enstitüsünün, pek çok tarım ürününden oluşmuş bir sepeti var; yanılmıyorsam,
aşağı yukarı kırk elli ürün. Bu sepetteki ürünlerin fiyatı her ay takip
ediliyor.
Örnek vermek gerekirse, mesela, 1999
yılında, 300 kilogram buğday değeri kadar borçlanmış olan bir çiftçimizin
borcu, bugüne kadar, o günden bugüne endeks ne kadar arttıysa, o endekse
getiriliyor. Ancak, bu endeksle bugüne getirilirken, bir bileşik, bir de basit
hesap var. Biz, burada, çiftçilerimizin lehine olmak üzere, basit hesabı
kullandık. Bir de, geçmiş yıllarda, bazı yıllar, Ziraat Bankasının kredi
kullandırırken uygulamış olduğu faiz haddi, o yılların toptan eşya fiyat
endeksinin altında kalmış; yani, tarımsal TEFE'nin altında kalmış. Biz, geri
giderken, o yıllar için de düşük olanını seçtik; yani, eğer, Ziraat Bankası,
geçmişe doğru herhangi bir yıl için enflasyondan daha düşük bir kredi faizi
uyguladıysa -tabiî, temerrüt faizini kastetmiyorum burada, gerçek, normal
borçlanma faizini kastediyorum- o faiz ele alındı. Dolayısıyla, bu türlü
kararlarda, hep çiftçimizin lehine hareket edildi. Toplamda bakacak olursak, geçmiş
yıllara bakıp, mesela, diyelim ki, 1999 yılında 100 kilogram buğday borçlanmış
olan bir çiftçimizin bugün kaç kilogram buğday parası ödeyeceğine bakacak
olursak, 1999 yılı için rakam 47 kilogram çıkıyor; yani, uyguladığımız
metottan, bu basit-bileşik metodundan ve ayrıca, her yıl için düşük olanını
seçtiğimizden -eğer faiz enflasyondan düşükse, faizi seçtik- 1999 yılında 100
kilogram buğday borçlanan bir çiftçimiz, bugün sadece 47 kilogram buğday parası
ödemiş oluyor.
Şekerpancarından, mesela, 1998 yılından
örnek verelim. 1998'de 100 kilogram şekerpancarı parası borçlanmış olan bir
çiftçimiz, bugün 54 kilogram şekerpancarı parası ödemiş oluyor. Burada geniş
bir tablo var. Buğday, mısır, şekerpancarı, domates, zeytin içinden örnek
ürünler seçip hesap ettik ve 1997'den 2002'ye kadarki muhtelif rakamlara
baktık; hiçbir zaman, bu, yüzde 100 bile olmuyor. Yani, herhangi bir üründen 100
kilogram borçlanan çiftçimiz, yüzde 100 bile ödemiyor; hep farklı farklı
rakamlar söz konusu.
Burada önemli olan, tabiî, zamanında
borcunu ödemiş çiftçimiz ile ödeyememiş olan arasında da adaleti gözetmek.
Deniliyor ki: "Neden, faizlerin hepsini silmediniz; niye hiç faiz
eklemeden anaparayı almıyorsunuz?" Şimdi, burada önemli olan şu: 1997
yılındaki 100 000 000 lira anaparanın değeri ile 2000 yılındaki 100 000 000
lira anaparanın değeri aynı değil. Eğer, biz, bugün, hem 1997'de borçlanan
çiftçimizden 100 000 000 lira alırsak hem de 2000'de borçlanan çiftçimizden 100
000 000 lira alırsak, bu, 2000'de borçlanan çiftçimize bir haksızlık aslında.
Bu adaleti mutlaka gözetmek gerekiyor. Tabiî, bir de, hiç ödemeyen ile ödeyeni
gözetmek gerekiyor; çünkü, çiftçilerimizle devamlı görüşüyoruz, tabiî,
özellikle zamanında ödemiş olanlar da haklı bir tepki gösteriyorlar ve diyorlar
ki: "Ben, tarlamı sattım, traktörümü sattım, borcumu ödedim; siz, şimdi,
borcunu ödemeyenlerin borcunun hepsini af mı edeceksiniz? Benim komşumun da
traktörü, tarlası vardı; o satmadı, ödemedi. Şimdi, siz, onu tamamen silecek
misiniz, af mı edeceksiniz?"
Dolayısıyla, burada, bunu, tarım fiyatlarına bağlamak, aslında, mümkün
olduğunca adil bir çözüm.
Geri ödeme planı da şöyle olacak: Bu
tasarı yasalaşıp, Resmî Gazetede yayımlandıktan itibaren, iki aylık bir başvuru
süresi tanıyoruz. Bu iki ay içerisinde başvuran çiftçilerimiz, bu metoda göre
hesap edilen rakamın yüzde 10'unu ödeyecekler; geriye kalanı da, Ekim 2003,
Ekim 2004, Ekim 2005 tarihlerinde olmak üzere 3 taksitte ödeyecekler. Yalnız,
şu önemli: Anaparayı -bugüne getiriyoruz ya- bugünden ileriye doğru taşırken,
artık üzerine bir şey eklenmiyor. Yani, bugünkü Türk Lirası olarak, rakam artık
sabitleniyor, donduruluyor, bundan sonra üzerine enflasyon da eklenmiyor ve
2003 Ekim, 2004 Ekim, 2005 Ekim olmak üzere, geri kalanı da 3 taksitte tahsil
edilmiş oluyor.
Ayrıca, eğer bu iki aylık süre yeterli
olmazsa, yine -hem tarım kredi kooperatiflerinin hem de Ziraat Bankasının
yönetimine yetki veriliyor- bu başvuru sürelerini belli bir süre daha uzatmak
da mümkün olabilecek.
Bu metodu uygulayarak, toplam 3,2
katrilyon lira kaç liraya iniyor; yani, bunun kamuya maliyeti nedir -gerçi,
Hazineye bir maliyeti yok; bunu, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri
yükleniyor. Aslında, tarım kredi
kooperatifinin borcunu da Ziraat Bankası yeniden yapılandırdığı için, bu yükün
tamamı Ziraat Bankasında kalmış oluyor- nedir bu yük dediğimiz zaman, peşin
ödeyenler için, 3,2 katrilyon lira yaklaşık olarak 1,4 katrilyon liraya inmiş
oluyor. Bu arada, şu da var: Eğer borcunu peşin ödemek isteyen çiftçimiz olursa
"borcumun tamamını kapatmak istiyorum" diyen olursa, bu kişilere de
yüzde 30 indirim yapılacak; yani, bu metoda göre hesap edilecek, bir de üstelik
yüzde 30 da peşin ödeme indirimi yapılmış olacak.
Bu 3,2 katrilyon lirayı, biz, 1,4
katrilyon liraya indirmiş oluyoruz; yani, burada, Ziraat Bankasına ve belki
kısmen de tarım kredi kooperatiflerine, aslında 1,8 katrilyon lira bir yük
gelmiş oluyor. Bu, önemli bir yük; ancak, tabiî, bu, yıllardır birikmiş olan
bir problemdi. Türkiye, kriz geçirdi, çok sayıda vatandaşımız mağdur oldu. Biz,
bu yükü yükleniyoruz ve bu kolaylığı sağlamış oluyoruz.
Aynı zamanda, şu anda, bu sistem
kilitlenmiş durumda. Çiftçiler kredi kullanamıyor. Borcunu ödemediği için,
bankaya geliyor, banka "önce borcunu öde, ondan sonra kredi kullandırırım
sana" diyor. Bu tahsilatı yaparken, bir bakıma, sistemi çalışır hale
getiriyoruz, hem Ziraat Bankasına hem tarım kredi kooperatiflerine kaynak
sağlamış oluyoruz ve çiftçilerimiz için gerçekten büyük bir psikolojik ve maddî
yük olan bu problemi de aslında güzel bir şekilde çözmüş oluyoruz.
Bu yasa tasarısının, inşallah,
memleketimize hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime 1 saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 19.55
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati : 21.00
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 90 ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
151 sıra sayılı kanun tasarısının
müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2. - T.C.
Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere
Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ile Muğla Milletvekili Fahrettin
Üstün'ün; Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Aynı Mahiyetteki Kanun
Teklifleri; İzmir Milletvekilleri Yılmaz Kaya ile Erdal Karademir'in,
Çiftçilerin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna Devredilen Millî Aydın
Bankası T.A.Ş. - Tarişbank'a Olan Ziraî Kredi Borç Faizlerinin Silinmesine ve
Asıl Borcun Taksitlendirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve
Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/604, 2/3, 2/80, 2/109,
2/111) (S. Sayısı : 151) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?..
Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 21.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati : 21.10
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 90 ıncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
151 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2. - T.C.
Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere
Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt'ün; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ile Muğla Milletvekili Fahrettin
Üstün'ün; Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Aynı Mahiyetteki Kanun
Teklifleri; İzmir Milletvekilleri Yılmaz Kaya ile Erdal Karademir'in,
Çiftçilerin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna Devredilen Millî Aydın
Bankası T.A.Ş. - Tarişbank'a Olan Ziraî Kredi Borç Faizlerinin Silinmesine ve
Asıl Borcun Taksitlendirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve
Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/604, 2/3, 2/80, 2/109,
2/111) (S. Sayısı : 151) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmış ve maddelerine geçilmişti.
Şimdi, tasarının 1 inci maddesini
okutuyorum:
T.C. ZİRAAT
BANKASI A.Ş. VE TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİ TARAFINDAN ÜRETİCİLERE KULLANDIRILAN
VE SORUNLU HALE GELEN TARIMSAL KREDİLERİN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA İLİŞKİN
KANUN TASARISI
Amaç
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı; T.C. Ziraat
Bankası A.Ş. (Banka) kaynaklarından gerçek ve tüzel kişilere 31.1.2002
tarihinden önce, Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK) tarafından ortaklarına
1.5.2003 tarihinden önce kullandırılan ve bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla
takip hesaplarında kayıtlı bulunan tarımsal kredilerle, bu tarihlerden önce
kullandırılmış ve bu Kanunun yayımı tarihinden önce takip hesaplarında iken
ödeme planına bağlanmış olan tarımsal kredilerin, Banka tarafından kendi
alacakları için % 100 oranında karşılık ayrılmak kaydıyla yeniden
yapılandırılmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu;
şahısları adına, Kırıkkale Milletvekili Murat Yılmazer, Antalya Milletvekili
Osman Özcan ve Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın söz talepleri vardır.
Sayın milletvekilleri, bu vesileyle
konuşmanın başında belirtmek isterim. Zaman hızlı geçeceği için, gecenin bu
vaktinde uzatmalara yer vermeyeceğim; onun için hoşgörünüze sığınırım. Süre
dolduğunda konuşmaları keseceğim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bir kere şöyle
mutluyum: Bu Meclis çatısı altında bulunan herkes seçim meydanlarında verdiği
bir sözü yerine getirdiği için, Meclisteki bir milletvekili olarak, hepiniz
adına çok gururluyum. (Alkışlar) Bunun için, en azından, köylüye, devlet baba
verdiği sözü tutar, milletvekili verdiği sözü tutar, bunu ispat ettiğimiz için
hep beraber, bir kere, buna emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
Ancak, tabiî, verdiğimiz sözde, faiz almayacaktık; çünkü, hakikaten, köylü çok
zor durumda.
Değerli arkadaşlarım, köylü köylüdür;
köylüyü ayırmayalım. Çiftçinin -hayvancılık yapan, çiftçilik yapan- eğer
değişik kurumlara borçları varsa, burada, biraz, sanki, bu tasarı kapsamında
ayırım yapıyoruz. Burada olmayan -ben, biraz önce Sayın Bakanıma da arz ettim;
inşallah onlar da gelir- örneğin, bir Tarişe borçlu olanlar da çiftçilik
yapıyor, onlar da hayvancılık yapıyor veya bir de TİGEM dediğimiz kuruma borçlu
olanlar var. Dün, KİT Komisyonundaki üyelerimizle biz konuştuk. KİT
Komisyonunda, TİGEM'e borçlu olanların borçları TİGEM'den çıkarılmış, tüm
borçlar Maliye Bakanlığına devredilmiş; ama, köylü borçlu. Aslında, o borçları
da bu kanun kapsamına dahil etseydik ve o zaman devletin "x" veya "y"
kurumuna değil, sadece Ziraat Bankasına, sadece tarım kredi kooperatifine
değil, devletin tüm kurumlarına borçlu olan köylüler, eşit şekilde aynı kefeye
konulurdu. Burada, onun için, TİGEM'e borçlu olan köylülere ve Tarişe borçlu
olan köylülerimize de bu imkânın öncelikle gelmesi lazım; çünkü, devlet
vatandaşını ayırmaz.
Değerli arkadaşlar, ben, tabiî, yine
sistem üzerinde durmak istiyorum. Ülkemizin temel sorunu üretim ve olması
gereken de üretim, temel hedef de üretim olmalı; ancak, ülkemizde, ne çiftçi ne
esnaf ne de üreten kesimler temel kitle olarak görülmüyor. Bugüne kadar,
üretene ve üretime, hiçbirine ama, teşvik verilmedi; üretene ve ürüne... O
açıdan, sistemi...
Bugün bunu hallediyoruz, köylümüze
verdiğimiz bir sözü tutuyoruz; ama, iki yıl sonra yine aynı sistem devam
ederse, yine aynı sorunla karşı karşıya geleceğiz. Temel sorun sistemde; biz,
sistemi çözmek zorundayız.
Onun için, katmadeğer yaratan ürünler
teşvik edilmeli ve onların rekabet gücü artırılmalı. Aksi halde, eğer, biz,
ürünü ve üretimi teşvik etmezsek, bunları desteklemezsek, yine kısa süre sonra
aynı sorunlarla karşı karşıya geliriz. Eğer, biz, ürünü ve üretimi teşvik
edersek, biz, kayıtsız ekonomiyi kayıt içine alırız. Kayıtsız ekonominin en
büyük ilacı, üretime ve ürüne teşvik verilmemesidir. Onun için, eğer, biz,
ürünü ve üretimi teşvik edersek, tüm ekonomi kayıt içine alınır, başta köyden
başlayarak.
Demin Sayın Vahit Erdem milletvekilim
itiraz etti, yine o konuya değineceğim. Tabiî, aslında, bir tarihte mutabık
kaldık; 1989-1993. 1983 demiştim, mutabık kaldık kendisiyle. Yine o gün, o
yıllarda verilen teşvikler yerine gitmediği için ve yerine getirmeyen insanlara
-altını çiziyorum- ceza verilmediği için, herkesin yanına kâr kaldığı için,
dürüst üreticiyle dürüst olmayan üretici aynı kefeye konulduğu için, sistem
buradan çatladı.
Türkiye'de tarım ve hayvancılıkta, uzun
vadede proje kapsamı dahiline finansman imkânı bulunmazsa ve bu sorunlara uzun
vadeli finansal çözüm getirilmezse, katmadeğer yaratan ürünler yerine klasik
tarım anlayışına devam edersek, rekabet gücümüz ortadan kalkar.
Türkiye'nin, coğrafî konumu itibariyle,
tarım ürünleri, hayvancılık ve deniz ürünlerinde söz sahibi bir ülke olması
gerekirken, bu ürünleri ithal eden bir ülke olduk. Bu ülke, mısır ithal ediyor.
Bu ülke, et ithal ediyor. Bu ülke, balık ithal ediyor. Eğer, biz, bu ürünlerin,
uzun vadede sorunlarını, özellikle finansman sorununu çözemezsek, özellikle
çiftçiyi, özellikle hayvancılık kesimini uzun vadede finanse edemezsek, yine bu
sorunlarla karşı karşıya geliriz.
Peki, bunu yapan ülkeler nasıl yapıyor?
Bugün, bir Hollanda örneği vereceğim size. Hollanda, dünyanın en büyük süt
mamulleri -özellikle peynir- ve çiçek ihracatçısı bir ülke. O kadar güzel ve
sistematik yapmış ki, sadece bir finans kurumu sadece Hollanda çiftçisini
finanse ediyor. O kurumun başka hiçbir işi yok. O bankanın işi, sadece Hollanda
çiftçisine, Hollanda'da hayvan üreticisine finansman sağlamak. Eğer, biz, bu
işte kurumsal büyüme yerine, kişisel çıkar ve büyüme modelini hâlâ devam
ettirirsek, kalkınmadan bahsedemeyiz.
Tabiî, demin de söyledim, millî ekonomi.
Bu ülke ayakları üzerinde duramaz ve kendi ekonomisini ayakları üzerinde
durduramazsa, birileri hep bize bir tokat vurur; çünkü, ekonomimiz dimdik
ayaktaysa, kimseye karşı boynumuz eğri değilse, kimseye karşı borcumuz yoksa,
kimse bize hiçbir şey söyleyemez. Onun için, önce, sorunun temeline buradan
bakmak lazım.
Birliklerimiz var; Fiskobirliğimiz,
Trakyabirliğimiz, Kayısıbirliğimiz. İki örnek vermek istiyorum. Tabiî,
Fiskobirliğin eğer parası yoksa, Avrupa'daki 10 fındık alıcısı -Karadenizli
arkadaşlarım bilirler, ben, fındığı iyi bilirim; çünkü, yıllarca ihracatı için
çok uğraştım- Avrupalı ihracatçı, bir sezon önce 450 dolardan ihraç etmişsek ve
biliyorsa ki, Fiskobirliğin parası yok, fındık fiyatları 200 dolara iner
arkadaşlar; yani, bizim kendi üreticimizin emeğini dışarıdaki insanlar tayin
ediyor. Kendi ürettiğimiz ürünün fiyatını, Hamburg Borsasındaki üç insan tayin
ediyor; çünkü, bir finansman modelimiz yok. Çünkü, biliyor ki, köylümüz ürününü
satmak zorunda, paramız yok. Çünkü, düğünü var derneği var, okulu var. Biliyor
ki, köylü, ürününü eğer Fiskobirliğe değil de tüccara sattığı zaman, karşılıklı
fiyatları belirliyorlar ve fındık 450 dolar yerine 250 dolara ihraç ediliyor.
Bu ülkenin kaybını düşünün. Bu ülke yıllık 1 milyar dolarlık fındık ihraç
ediyor, ülkeye giren para yıllık 400 000 000 dolarda kalıyor. Onun için, biz,
kendi finansman modelimizi kendimiz kuramazsak, hep birilerinin oyuncağı
oluruz.
Aynı şey kayısıda. Kayısı fiyatlarını yine
dışarısı belirliyor. Eğer paran yoksa, eğer biliyorsa ki, kayısı üreticisinin
kayısısını satacağı bir finansman imkânı yoksa -örneğin, Kayısıbirliği-
dışarıdaki tüccarlar, kayısı fiyatlarını yarı yarıya indiriyor "ben bu
fiyattan alırım" diyor ve çiftçi mecburen götürüp satıyor; çünkü, borcu
var, borcunu ödeyecek arkadaşlar. Onun için, biz, tarımda, hayvancılıkta kendi
finansman modelimizi kurup, uzun vadede finanse etmezsek, hep bu sorunları
yaşayacağız.
Tabiî, kurumların bu hale gelmesinin -yine
söylüyorum- birinci müsebbibi, siyaset ve siyasetçi. Eğer birlikler bu hale
geldiyse, birlikler Türk çiftçisinin inancını kaybettiyse, çiftçi artık
birliklere inanmıyorsa, bunun birinci sebebi, siyaset ve siyasetçilerdir. Onun
için, olaya buradan bakalım.
Türkiye'de bugüne kadar uygulanan tarım ve
hayvancılık desteklemelerinin birçoğu gerçek üretimin dışında kullanıldı,
gerçek üreticiye kredi verilmedi ve bu uygulamayı yapanlara ceza verilmedi.
Bugün geçireceğimiz bu kanundan, dürüst insanlarla birlikte, yıllarca bunu iş
edinmiş dürüst olmayan bir sürü insan da faydalanacaktır; ancak, özellikle
Tarım Bakanlığı tarafından hayvancılık destekleme fonundan verilen kredilerle
Türkiye'de bugün örnek çiftlikler doğmuştur ve ben, Tarım Bakanına teşekkür
etmek istiyorum; çünkü, bu krediler doğru yere gitmiştir, üretime gitmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, teşekkür
ediyorum.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sayın
Başkan, toparlıyorum efendim.
BAŞKAN - Hayır, baştan söz verdim;
herkesin...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Son
kelimeyi söyleyeyim...
BAŞKAN - Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Efendim, burada, Ziraat Bankasında çalışan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, o
insanlara Allah yardımcı olsun, devletin her türlü angaryasını çekiyorlar; ama,
bu insanların objektif kredi değerlendirmesiyle, çiftçimize objektif şekilde
kredi verileceğine inanmıyorum. Gelin, model değiştirelim.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, prensipleri
ihlal etmeyelim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Artık
köylüye kredi vermeyelim; köye kredi verelim, ürüne kredi verelim.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Kırıkkale Milletvekili Murat
Yılmazer.
Sayın Yılmazer, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MURAT YILMAZER (Kırıkkale) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk çiftçisinin,
Türk köylüsünün çok önemli bir konusunun görüşüldüğü bu tasarıda ve bundan önce
görüşülen yabancı sermayeyle ilgili tasarıda, ülkemizin ekonomisine yönelik iki
ana sektörünün acil olan, destek verilmesi gereken konuları görüşülmüştür
iktidarıyla muhalefetiyle; ülkemizde acil olan konulardır.
Siyasetin ve siyasîlerin, yani, yönetim
erkinin ülke sorunlarına çözüm getirebilme yolundaki en önemli etkeni, o soruna
bakış açısıdır. Adalet ve Kalkınma Partisinin siyasete bakış açısındaki öznesi
de insandır. Bunu formüle de etmiştir. "İnsanı yaşat ki, devlet
yaşasın." Bu çerçeve içerisinde bizim ülkemizin tarım politikasına bakış
açımız da, insan öznelidir; yani, biz, köylüyü, yurdun efendisi, Türk tarımını
da, ülke ekonomisinin ana lokomotiflerinden biri olarak görüyoruz. Ancak, bu
efendi, yanlış politikalarla, çok zor, çok sıkıntılı durumlara düşürülmüştür.
Yine, bu yanlış politikalarla, ülke ekonomisinin lokomotifi paslanmış,
deformasyona uğramış, yürüyemez hale gelmiştir. Rakamsal ifadeler çok ürkütücü,
çok korkutucu. Ülkemizde çalışan nüfusun yüzde 40'ı tarım kesiminde olmasına
rağmen, gayri safî millî hâsıladan yüzde 14 pay almaktadır. Bundan beş yıl
önce, 1998 yılında, 2 kilogram buğday parasıyla 1 litre mazot alabilen köylü,
2003 yılına gelindiğinde, 1 litre mazot için 6 kat, 7 kat üretim yapmak zorunda
bırakılmıştır. Tabiî, üretim 6-7 kat artarken, çiftçi borcu kat kat artmıştır.
Geçen yıllarda, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası ile kredi kooperatiflerinin tarım kesiminde çalışanlara
kullandırdıkları kredilerde faiz oranları yüzde 120'lere kadar çıkmış, çiftçi
ürettiği ürünü değerinden satamamış, temerrüt faizleriyle bu faizler daha da
yükseklere tırmanmış, maalesef, çok sayıda çiftçimiz, tarlasını, traktörünü ve
makinesini satmak zorunda kalmıştır. Ayrıca, bundan daha ağırı, köylerden şehre
göç başlamış, şehre bu göç, işsizlik oranının da daha büyük boyutlara çıkmasına
sebep olmuştur. Görsel ve yazılı basınımızda da geçmişte defalarca haber
yapılmasına rağmen, hükümetler bu konuya el atmamışlar, çiftçilerimiz hapislerde
yatmış, icra memurlarından kaçmış, velhasıl huzurları, çalışacak moralleri
kalmamıştır.
Hükümet olarak, geçmişte uygulanan yüksek
faizlerle borcunu ödeyemez duruma getirilen çiftçilerin borçlarını yeniden
yapılandırarak, aşırı faiz yükünden kurtararak, yeniden üretim yapar hale
getirmek istiyoruz.
Bu tasarıyla, Ziraat Bankası tarafından 31
Ocak 2002 tarihinden önce verilen krediler ile tarım kredi kooperatiflerinin 1
Mayıs 2003 tarihinden önce kullandırdığı ve kanun yürürlüğe girmeden önce takip
hesaplarında bulunan ve takipteyken ödeme planına bağlanan tarımsal kredilere
ödeme kolaylığı getirilmektedir.
1994 yılında tarım kredi kooperatifinden
200 000 000 TL kredi kullanan bir ortağın, Mayıs 2003 tarihî itibariyle
geçmişteki faiz oranı ve uygulamalarına göre toplam borcu 8 500 000 000 TL'ye
ulaşmaktadır. Bu tasarı kanunlaştığı takdirde, bu borç, 1 800 000 000 TL'ye
düşecektir; bunun yüzde 10'u peşin alınacak, kalanı 3 yıl faizsiz
taksitlendirilecektir. Peşin ödeme halinde ise, bu, yüzde 30 daha düşecektir.
Bu, çiftçimiz için büyük bir imkândır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yılmazer, lütfen,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
MURAT YILMAZER (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bakınız, kaynak maliyetinin altında faiz uygulaması
mümkün değildir; ancak, buna bağlı olarak, kredi borçlarından dolayı
çiftçimizin içerisine düştüğü mağduriyet de açık bir gerçektir. İşte, bu kanun
tasarısıyla, mümkün görünmeyeni dahi mümkün hale getirerek, tarım
politikamızda, daima insan faktörünün yanında olan anlayışımızı da ortaya
koyuyoruz. Tarım politikalarımızın değiştirilmesi, doğru politikaların
uygulanması, tarımımızın içerisine düşürüldüğü açmazdan çıkarılması, mikro
çözümlerle değil, makro çözümlerle mümkündür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, çiftçilerimizin, istikrarlı ve yüksek gelir elde etmesini sağlamayı
amaçlıyoruz; tarım girdi maliyetlerini azaltıcı, teknolojik gelişimi
hızlandırıcı tedbirleri uygulamaya koymaya çalışıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yılmazer, mikrofonunuzu
açacağım; lütfen, bir teşekkür konuşması yaparsanız; çünkü, prensibimizi
uygulayalım efendim. Lütfen...
MURAT YILMAZER (Devamla) - Oldu Başkanım.
Köylümüzün, çiftçimizin, bu fırsatları en
güzel şekilde değerlendirerek çalışma gayreti ve heyecanı içerisinde olacağını
temenni ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yılmazer, nezaketinize ben
de teşekkür ediyorum.
Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan,
buyurun.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üreticilerimizin borçlarıyla ilgili olarak
hükümetimizin getirmiş olduğu kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarla, sevgilerle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
kanun tasarısının amacı, bilindiği gibi, çiftçilerimize verilen kredilerin
ödenememesinden dolayı, çiftçilerimize bazı kolaylıklar sağlamaktır. Peşin
olarak borcunu ödeyenlerden, yüzde 30 indirim yapılacaktır. Ben, inceleme yaptım;
çiftçilerimiz, peşin olarak borcunu ödemeyi bırakın, taksitle ödemeyi bile zor
başaracak diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, elbette,
çiftçilerimiz, bu tasarıyla, az da olsa soluk alacaklar; fakat, getirilen
tasarı, açık söylüyorum, çiftçilerimize merhem olmamaktadır. Tasarıya göre,
çiftçilerimiz, yüzde 10 peşin ödeyecek, 3 taksitle de borçlarını ödeyecektir.
Değerli arkadaşlarım, 3 taksiti anladık da, yüzde 10 peşin parayı, bugünlerde,
iki ay içerisinde nasıl bulacaklar?!
Değerli arkadaşlarım, Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonunda söyledik ve çiftçilerimizin faizlerini silelim diye de
önerge verdik; reddedildi. Arkasından bir önerge daha verdik ve aldıkları
borcun 2 mislini ödesinler dedik; o da reddedildi; fakat, şunu açık söylüyorum.
Meydanlarda, çiftçilerimizin aldığı kredilerin faizlerini sileceğiz dedik mi,
demedik mi?! (AK Parti sıralarından "Dedik" sesleri) Hepimiz dedik.
Öyleyse, niçin sözümüzü yerine getirmiyoruz?!
Değerli arkadaşlarım, bakın, İsmet Paşanın
bir sözünü burada sizinle paylaşmak istiyorum. İsmet Paşa "yalancı adam
politikacı olur; ama, yalancı politikacı devlet adamı olamaz" diyor.
Değerli arkadaşlarım, Kaş'ın Çavdır ve
Palamut köylerinde inceleme yaptım. Çiftçi 1 milyar lira para almış, zamanında
ödeyememiş, sonra 3 milyar ödemiş, şimdi 4 milyar borcu var. Bu para ödenir
mi?! Değerli arkadaşlarım, demek ki, bizim kuruluşlarımız tefecilere de taş
çıkartmaya başladı.
Alanya'dan misal veriyorum. Alanya'nın
Yeşilöz, İmamlı, Hocalar, Keşefli Köylerine gidin, görün; icraya verilmedik tek
kişi yok. Cam kredisi almışlar; camlarını satsanız, emin olun, krediyi
ödeyemez.
Değerli arkadaşlarım, bu kanundan
faydalanacakların sayısı, Sayın Başbakanın dediği gibi, 1 200 000 değil, 900
000'dir; evet, bunu aile olarak kabul edip 4'le çarparsak, 4 000 000'a yakın
insanımız bu kanundan yararlanacak demektir.
Üç gün önceki Hürriyet Gazetesini
okumanızı diliyorum. Değerli arkadaşlarım, üç gün önceki Hürriyet Gazetesi,
hazinenin batık banka yükünün 38 katrilyon olduğunu yazıyordu; yani,
bankalardan hortumlanan 38 katrilyonu bu halk ödüyordu vergilerle. Değerli
arkadaşlarım, öyleyse, 38 katrilyonu ödüyoruz da, çiftçilere neden bu kadar
cimrilik yapıyoruz?!
Değerli arkadaşlarım, 4 000 000
çiftçimizden, övünerek "almıyoruz" dediğimiz 1,8 katrilyonu, 38
katrilyonla bir karşılaştırın. 4 000 000 çiftçiye 1,8 katrilyon!.. Sayın
Bakanımız açıklasın, 38 katrilyonu götüren kaç kişi?! Onu da bu millet
öğrensin.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının
getiriliş şekli doğrudur; çünkü, çiftçilerimiz, gerçekten, çok yıpranmıştır,
halleri çok perişandır.
Değerli arkadaşlarım, açık söylüyorum, bu
mazot fiyatlarıyla, bu gübre fiyatlarıyla, bu ilaç fiyatlarıyla, bu elektrik
fiyatlarıyla çiftçilik yapılabilir mi?! Çiftçilerin adam olması mümkün mü?! Bu
borçları ödemesi mümkün mü?! Öyleyse, gelin, elimizi vicdanımıza koyalım, biraz
okunacak olan önergenin gereğini yerine getirelim, bu akşam saatinde
çiftçilerimize bir müjde verelim; diyelim ki: "Biz, sizin faiz
borçlarınızı sildik." Ben TEFE'yi, TÜFE'yi anlamam. Akşamdan beri telefon
ediyorlar "benim 3 milyar borcum var, ne olacak, ne kadar para vereceğim
daha" diyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Osman Bey, lütfen, son
cümlelerinizi alalım.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Arkadaşlar,
içinizden biriniz çıksın "3 milyar borcu olan şu kadar para ödeyecek"
desin, bilen var mı?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) -
Hesaplanıyor... Hesaplanıyor...
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Yok. Öyleyse,
çiftçilerimizin şu faiz borçlarını silelim, neticeye varalım. Kimin çiftçiler
yanında, kimin çiftçiler yanında olmadığını biraz sonra önerge oylanırken
göreceğiz.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı, TC
Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere
Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 1 inci maddesindeki "TC
Ziraat Bankası AŞ" den sonra gelmek üzere "BDDK'ya devredilen Millî
Aydın Bankası TAŞ Tarişbank" ibaresinin eklenmesini saygılarımızla arz ve
teklif ederiz.
|
Yılmaz Kaya |
Kemal Anadol |
Nadir Saraç |
|
İzmir |
İzmir |
Zonguldak |
|
Oğuz Oyan |
Mustafa Sayar |
Haluk Koç |
|
İzmir |
Amasya |
Samsun |
|
Harun Akın |
Mehmet Küçükaşık |
|
|
Zonguldak |
Bursa |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN
YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge sahipleri konuşacak mı,
yoksa gerekçeyi mi okutayım?
YILMAZ KAYA (İzmir) - Konuşmak istiyorum
Sayın Başkan.
NAİL KAMACI (Antalya) - Hükümet katılıyor
mu, katılmıyor mu?..
BAŞKAN - Hükümet katılmıyor Sayın Kamacı.
NAİL KAMACI (Antalya) - Duymadık!..
BAŞKAN - Duyduk... Duyduk...
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın
Başkan, müsaade eder misiniz, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, önerge sahibi
konuşsun, size ondan sonra söz vereyim.
Buyurun Sayın Kaya.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesi üzerinde
verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, seçim çalışmaları
sırasında, hepimiz, gittiğimiz yörelerde, gezdiğimiz köylerde, köylünün
yaşadığı sıkıntıları bire bir yaşayarak gördük. Girdi fiyatları artmış, ürün
fiyatları nispeten azalmış; çiftçi ekim yapamaz hale gelmiş, ekim yapanlar
hasadını kaldıramaz hale gelmiş; bütün bu duygular içinde çiftçilerin
psikolojisi bozulmuş, ekonomisi zaten bozulmuş, her gittiğimiz yerde "ne
olur, bu kredilere bir çare" diye bizden medet ummaktaydılar. Bütün bu
kaygılarla, altında imzamın bulunduğu, Çiftçilerin Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kuruluna Devredilen Millî Aydın Bankası T.A.Ş.- Tarişbank'a Olan
Ziraî Kredi Borç Faizlerinin Silinmesine ve Asıl Borcun Taksitlendirilmesine Dair
Kanun Teklifini hazırladık.
Değerli arkadaşlarım, bizim hazırladığımız
bu teklif, hükümetin hazırladığı ve şu anda görüşmekte olduğumuz tasarıdan çok
önceki bir tarihte hazırlanmış ve Meclis Başkanlığına verilmiştir. Bundan
sonra, hükümetin hazırladığı ve bizim şu anda görüşmekte olduğumuz tasarı
gündeme gelince, inanın ki, bayağı umutlanmıştım. Tarişbanka borcu olan
çiftçileri nihayet rahatlatacağız; çünkü, biri teklif, biri tasarı olan her iki
çalışma birlikte değerlendirilecek ve her ikisi de, herhalde, yasalaşır diye
düşünmüştüm; ama, Tarım Komisyonunda ve Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan
görüşmelerde, maalesef, teklifimiz kabul görmedi; her iki komisyonda da elde
etmeyi düşündüğümüz sonucu alamadık.
Bunun sonucunda, hiç olmazsa, vereceğimiz
bir önergeyle, 1 inci maddeye "Tarişbank" ibaresini ekletelim,
bununla da aynı sonucu alırız diye düşünmüştük. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu
önergemiz de reddedildi ve Sayın Bakana göre bu reddin gerekçesi, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bu bankanın, böyle bir düzenlemeye ihtiyacı
olmadığı; çünkü, Fonun, isterse, bütün alacakları silme yetkisinin bile
bulunduğuydu.
Değerli arkadaşlarım, bu tür parasal
konularda, özellikle, borç, çiftçinin ise, ben, Fonun, böyle bir şey yapma
yetkisinin olduğunu zannetmiyorum; yani, yasal olarak böyle bir yetkisi olsa
bile, bu yetkisini kullanması çok zordur. Bu nedenle, biz, Sayın Bakanın bu
gerekçesine katılamıyoruz.
Şimdi, geldiğimiz noktada şu sonuç ortaya
çıkmıştır: Bir ilçede, Ziraat Bankasından kredi kullanan bir çiftçinin borcu
affedilmekte nispeten şartlar dahilinde, Tarişbanktan kredi kullanan çiftçinin
borcu affedilmemektedir; yani, buna anlam vermek mümkün değildir. Sayın
Bakanın, her ne kadar, o şekilde bir gerekçe ileri sürmesine rağmen, biz,
tahmin ediyoruz ki, Tarişbankın yasa kapsamına alınmamasının tek nedeni,
Tarişbankın, Ege'de faaliyet gösteren bir banka; Tarişbanktan kredi
kullananların da, Ege'deki çiftçiler olmasıdır. Bu, bizi daha da
endişelendirmektedir.
Şimdi, ben, dün, Egeli AK Partili
milletvekili arkadaşlarıma, bu önergeye destek vermeleri konusunda, 9 ildeki 35
milletvekili arkadaşıma birer yazıyla ricada bulundum. Gelin, bu önergeye
destek verin; Tarişbanktan kredi kullanan çiftçilerimiz üvey evlat gibi boynu
bükük kalmasın, Ziraat Bankasından kredi kullanan çiftçiler gibi, bunlar da,
aynı yasa kapsamına girsin ve bunlar da faydalansın; aksi takdirde, telafisi
çok zor bir durum ortaya çıkacak ve Tarişbanktan kredi kullanan çiftçilere çok
büyük bir haksızlık yapılacaktır. Bu desteğinizi bekliyorum; gelin, bu
çiftçilerimizi sevindirelim.
Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür
ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun; çok kısa bir
açıklama lütfen.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)- Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu önergeyle ilgili çok kısa bir
açıklama yapmak istiyorum.
Şu anda Tarişbank diye bir banka yok
artık. Tarişbank, önce, Fona devredildi, daha sonra, bir başka özel bankaya
satıldı ve tüzelkişiliği artık yok. Şimdi, bu Tarişbanktaki bütün çiftçi
kredileri, sorunlu krediler de şu anda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda,
sorunlu alacak olarak duruyor ve Tasarruf Mevduat Sigorta Fonunun yönetimi,
mevzuatı gereği, bu çiftçi kredileriyle ilgili, tamamını silmek dahil, her
türlü yetkiye sahip. Bizim, BDDK yönetimiyle yapmış olduğumuz görüşmelerde, bu
kanunun çıkmasını müteakip, onların, Tarişbankla ilgili olan sorunlu alacaklara
da aynı metotla çözüm bulacakları, aynı metodu uygulayacakları konusunda bize
şifahî beyanları oldu. Tabiî, bu kanunun da asıl amacı, tarım kredi
kooperatifleri ve Ziraat Bankası yönetimine bu yetkiyi vermiş olmak. Fon
yönetiminin zaten yetkisi var; dediğim gibi, sıfırlama yetkisi bile var; ki, bu
ibarenin burada geçmesi... Zaten, Tarişbank ortada olmadığı için, şu anda böyle
bir banka olmadığı için, bu önerge, bir bakıma, tamamen geçersiz ya da uygulama
bulmayacak bir önerge diyebilirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Borcun hesaplanması
MADDE 2. - Kredinin; kullandırıldığı
tarihten itibaren 1.5.2003 tarihine kadar ilgili dönemde Bankaca tarımsal
kredilere uygulanan getiri oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE)
tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksi
(tarımsal TEFE) dikkate alınarak hesaplanan ekli listedeki yıllık ortalama
artış oranlarından düşük olanı üzerinden basit usulde nemalandırılması
suretiyle bulunan tutarın, bir yılın sonunda kullandırılan kredi miktarına
eklenmesiyle bulunan meblağa, aynı şekilde basit usulde hesaplanan nema tutarı
eklenerek ve yapılan tahsilat ve tediyeler de valör tarihleri itibarıyla
dikkate alınarak, toplam borç miktarı tespit edilir.
Bankanın TTK'ya kullandırdığı kredilerde
kredi miktarına, kredinin kullandırıldığı tarihten (1.1.2000 tarihinden önce
kullandırılan kredilerde 1.1.2000 tarihindeki cari hesap bakiyesine), 1.5.2003
tarihine kadar ilgili dönemde Bankaca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı
veya DİE tarafından tespit edilen tarımsal TEFE dikkate alınarak hesaplanan
ekli listedeki yıllık ortalama artış oranlarından düşük olanı üzerinden basit
usulde hesaplanan nema tutarı eklenmek ve yapılan tahsilat ve tediyeler de
valör tarihleri itibarıyla dikkate alınmak suretiyle, toplam borç miktarı
tespit edilir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2 nci
madde üzerinde; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Selami
Yiğit, AK Parti Grubu adına Konya Milletvekili Orhan Erdem; şahısları adına,
Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan ve Antalya Milletvekili Atila Emek'in söz
talepleri vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kars
Milletvekili Selami Yiğit; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA SELAMİ YİĞİT (Kars) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ve
Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Çiftçilere Verilen ve Sorunlu Hale Gelen
Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
"Borcun hesaplanması" başlıklı 2 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanun
tasarısının -gecikmiş olmakla birlikte- Meclis Genel Kuruluna inmesi, bizi de,
Cumhuriyet Halk Partisini de mutlu etmiştir. Elbette ki, bu tasarının eksik
yönleri vardır. Bir sorumlu muhalefet partisi olarak, bu eksik yönlerini değerlendirerek,
çeşitli değişiklik önergeleri hazırladık; bunları sizlere sunuyoruz ve bunlara,
gerçekten, destek vermenizi istiyoruz; çünkü, bu değişiklik önergeleri,
aslında, bir popülist politika gereği değil, bu sorunun bir an önce çözülmesine
dönük değişiklik önergeleridir.
Değerli milletvekilleri, bu değişiklik
önergelerine verdiğiniz destekle, bu sorunun da, bir an önce, Türkiye'nin
gündeminden kalkmasına önayak olacaksınız.
Değerli milletvekilleri, çiftçi
borçlarının hesaplanmasını bir örnekle ele almak istiyorum. Haziran 1998 de 1
milyar lira kredi kullanan bir çiftçiyi düşünelim; bu, 5 yıl içerisinde, bu
çiftçimizin -cezaî faizi ve temerrüt faizlerini düşünmezsek- 5,5-6 000 000 000
liralık bir borcu tahakkuk ediyor. Peki, bu yeni tasarı bize ne getiriyor; bu
yeni tasarıyla -tasarının şartlarına göre düşündüğümüz zaman- sanıyorum, aşağı
yukarı yüzde 56 oranında bir faiz öngörülüyor ve anaborçla birlikte bu 5 500
000 000 liralık borç, 4 000 000 000 liraya iniyor.
Değerli milletvekilleri "ödeme esasları"
başlıklı 3 üncü maddede yerini bulan şartları gözönünde bulundurduğumuz zaman,
bu 4 000 000 000'lık miktarın yüzde 10'u peşin, yani 400 000 000'u peşin, kalan
yüzde 30'u bu yılın ekim ayı sonunda olmak üzere 1 200 000 000 ödenir ve bu yıl içerisinde ödenmesi gereken
toplam miktar 1 600 000 000'dur. Değerli milletvekilleri, bu miktarı, bu rakamı
sizin takdirlerinize bırakıyorum; çünkü, bu, anaparanın da üzerinde olan bir
rakamdır. Biz, seçim meydanlarında, faizlerin tamamen silinmesi gerektiği konusunda
vatandaşa söz verdik, sizler de verdiniz. Demek ki, bu tasarının bazı eksik
yönleri var.
Geriye kalan 2 taksit de, yüzde 30'arlık
dilimler halinde, yine, 1 200 000 000 lira olarak ödenecek.
Değerli milletvekilleri, biz, bu borçların
bir an önce tasfiye edilmesini ve ödenmesini istiyoruz, bu konuda son derece
samimiyiz. Bu borçlar bu şekilde nasıl ödenecek, bunu sizlerin takdirine
bırakıyorum. Umarım, önümüzdeki yıllarda, yine aynı sorunu bu Genel Kurulda
tartışmamış oluruz.
Değerli milletvekilleri, borçlu olmak çok
güç bir iştir. Gelin, çiftçilerimizi borçlu olmaktan kurtaralım; çünkü, bizim
insanlarımız, onurludur, kapısına icra gelmesinden çok ciddî derecede rahatsız
olurlar.
Değerli milletvekilleri, tasarıda, çiftçi
borcunun hesaplanması konusunda esas alınan seçeneklerden...
BAŞKAN - Sayın Yiğit, bir dakika; sürenize
ilave edeceğim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
burada, çok önemli olan bir hususu, çiftçilerimize ait kredi borçlarının
taksitlendirilmesi ve faizlerinin silinmesi konusunu görüşüyoruz; çiftçilerimiz
de bunu bekliyor. Şu anda, gecenin ilerleyen bu saatlerinde yorgunluk vardır,
doğrudur; ama, birkısım üyeler de öbeklenmekte ve sohbet etmekte. Biliyorsunuz,
televizyonlardan da izleniyoruz; bakıyorlar. Onun için, lütfen, arkadaşlarımız,
daha dikkatli davranırsa, hatibimizi daha dikkatli dinlerse; ayakta bulunan
arkadaşlarımız da, sayın vekillerimiz de lütfedip oturursa, çok memnun olacağız
efendim. (Alkışlar)
Buyurun Sayın Yiğit.
SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, yine, tasarının 2
nci maddesinde, çiftçi borcunun hesaplanması konusunda esas alınan
seçeneklerden bir tanesi, Ziraat Bankasınca tarımsal kredilere uygulanan getiri
oranı; yani, Ziraat Bankasının tarımsal kredilere uyguladığı cari faiz
oranıdır.
Değerli arkadaşlarım, biz, bu borçlara,
normal bir cari faiz oranı uyguluyoruz; yani, çok fazla bir şey yapmıyoruz;
buna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Hepinizin de hatırlayacağı gibi,
Ziraat Bankası, 1999 yılından önce, çiftçilere, o dönemin normal faiz
hadlerinin aşağı yukarı yarısı oranında faiz uygulayarak kredi vermekteydi.
Değerli milletvekilleri, hükümetin niyeti,
çiftçilerin kredi bankası olan Ziraat Bankasını özelleştirmek. Ben, burada, bir
kez daha üzerinde durmak istiyorum. Ziraat Bankası, çiftçilerin bankasıdır ve
bir ihtisas bankası olmalıdır; lütfen, bu bankayı onların elinden almak gibi
bir çabaya girmeyin. Bu konuda, sizleri, gerçekten, çiftçiler ve üreticiler
adına uyarıyorum.
Değerli milletvekilleri, oysaki, baktığımızda,
bugün, başta Ziraat Bankası olmak üzere, çiftçi kredilerine uygulanan faiz
oranları, tüketici kredilerine uygulanan, bireysel kredilere uygulanan, ticarî
kredilere uygulanan faiz oranlarıyla başabaştır.
Değerli milletvekilleri, yine, çiftçi
borçlarının hesaplanmasında esas alınan diğer bir seçenek ise, Devlet
İstatistik Enstitüsü tarafından tespit edilen, tarım sektörüne ilişkin toptan
eşya fiyat endeksidir; yani, çiftçi borçlarının, tarımsal TEFE dikkate alınarak
hesaplanmasıdır.
Değerli milletvekilleri, elimde bir
çizelge var; bu çizelgede tarımsal TEFE'nin oranları var; tarımsal TEFE, tabiî
ki, tarımsal ürünlerin getiri oranlarını bize gösteriyor. Oysaki, 1999-2002
yılları arasında tarımsal TEFE'deki artış yüzde 45'tir. Tarımsal girdi olan
gübre, benzin ve ilaca gelen zamları ve farkları size burada söylemek
istiyorum.
Gübre fiyatlarındaki artış yıllık yüzde
60'tır; yani, demek ki, tarımsal ürünlere gelen yüzde 45'lik oranın
üzerindedir. Öte yandan, 1999-2002 yılları arasına baktığımız zaman, ziraî ilaç
fiyatlarına gelen, ortalama, yıllık artış yüzde 85 düzeyindedir; bu, yüzde 45
düzeyinin aşağı yukarı 2 katıdır. Yine, 1999-2002 yılları arasında mazot
fiyatlarına uygulanan fark yüzde 80 düzeyindedir; bu da, tarım ürünleri
fiyatlarındaki artışın 2 katıdır.
Değerli arkadaşlarım, son beş yıl
içerisinde, tarımsal ürünlerin değer kazanması ile tarımsal girdilerin değer
kazanması arasında yüzde 100'lük bir fark vardır. Değerli arkadaşlarım, o
halde, biz, tarımsal borçların yeniden yapılandırılması konusunda, bugün
uyguladığımız faizin yarısını uygulamak zorundayız. Dolayısıyla, bu yasa
tasarısı, bu faiz hadleriyle, gerçekten, ciddî bir şey içermemektedir.
Değerli milletvekilleri, bir başka konuya
da dikkatinizi çekmek istiyorum. Tasarının genel gerekçesinin son paragrafında,
çiftçi borçlarının, üreticilerin, üretim araç ve gereçleri ile sermayelerine
başvurulmadan ödenmesi öngörülmektedir. Bu ifade, gerçekten, uygulanan faiz
oranlarıyla çelişmektedir.
Şimdi, Sayın Bakana ve hükümete soruyorum:
Yukarıda örneğini verdiğim 1 000 000 000'lık borç için 3 000 000 000 faiz
isteyerek mi, çiftçilerin, üretim, araç ve gereçleri ile sermayelerine
dokunmayacaksınız?
Öte yandan, çiftçilerin ve üreticilerin
borçlarının faiz oranı yüzde 10+30 olan ve anaparayı geçen miktarı alarak mı,
çiftçilerin, üretim, araç ve gereçlerine dokunmayacaksınız?
Çiftçileri iki yıl süreyle borçlandırarak
mı, uykularını kaçırarak mı, çiftçilerin, üretim, araç ve gereçlerine
dokunmayacaksınız?
Değerli milletvekilleri, hükümet, tarım
sektörüne, bazı sektörlerden kaynak aktarmak zorundadır. Finans sektörü ile
hizmet sektörü Türkiye'de büyümektedir ve yeterince vergilendirilmemektedir;
bunu hepimiz biliyoruz. Hükümet, bu konuda hassas davranarak, buradaki
kaynakları tarım sektörüne aktarmalıdır. Bir fakirden alıp diğer bir fakire
kaynak aktarılmasını doğru bulmuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yiğit.
SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
tarımsal kredilere uygulayacağımız düşük faizli uygulamayla ortaya çıkacak
finans yükünü de, az önce söylediğim gibi, vergi alınması gereken sektörlerden
ciddî bir vergilendirmeyle aktarmamız gerektiğini düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum; sağ olun.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yiğit.
Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına,
Konya Milletvekili Sayın Orhan Erdem; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ERDEM (Konya) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere
Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin 151 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi
üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, bugün, 26 ncı kuruluş
yıldönümünü kutladığımız Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğini
kutluyorum. 1863 yılından beri, 140 yıldır hizmet veren tarım kredi
kooperatiflerinin, kısa sürede yeniden yapılanarak daha verimli hizmetler
vermesini diliyor; bu konuda, Sayın Genel Müdürümüz Yavuz Selim Beyi, tüm
çalışanlarını, Tarım Bakanımızı, daha iyi hizmetlerde buluşmak dilekleriyle
kutluyorum.
Tasarının 2 nci maddesi, borcun
hesaplanmasını ele almaktadır. Yüce Mecliste görüşülen bu tasarının kabulüyle,
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası 31.1.2002, tarım kredi kooperatifleri de
1.5.2003 tarihinden önce kredi kullanan ve borçlarını ödeyemeyen
üreticilerimize ait borç miktarı, cari faiz, yıllık ortalama tarımsal TEFE
artış oranlarından düşük olanı kullanılarak yeniden hesap edilerek, yüzde 10'u
peşin, bakiyesi ise herhangi bir değer artışı uygulanmaksızın, her yıl ekim ayı
sonuna kadar ödenecek. Bunun da ödemesi, hepinizin bildiği gibi, üç eşit
taksitte yapılacak.
Hazırlanan yasa tasarısı, tarımsal
üretimle iştigal eden yaklaşık 900 000 üretici aileyi, demin CHP
milletvekilimizin de söylediği gibi, yaklaşık 5 000 000 aileyi bu sıkıntılı
borç sarmalından kurtaracaktır. Bu sayede, üreticilerimiz, yeniden üretim gücü
kazanacak ve üretimlerini aksatmadan sürdürerek, borçlarını uzun vadede
ödeyecektir. Borç baskısından kurtulan üreticilerimiz ile kefilleri, gerek
fiziksel gerekse zihinsel kapasitelerinin tamamını üretime yöneltecekler; böylece,
tarımsal üretimde başarı ve verimlilik hedeflerine ulaşmak daha kolay
olacaktır.
Ben, bu maddede, borcun hesaplanması
konusunda birkaç örneği, televizyonları başında bizleri izleyen çiftçilerimizin
de bilgilenmesi açısından, vermek istiyorum: Örneğin, 1.1.1997'de 1 000 000 000
lira kredi kullanan bir çiftçimizin şu anda borcu 9 500 000 000 lira; Ziraat
Bankası borcu olarak ele alıyoruz. Bu borç yeniden yapılandırmayla 5 968 000
000 liraya iniyor, peşin ödenirse 4
178 000 000 lira oluyor; taksitlendirilerek ödenirse, 5 968 000 000 liranın 596
000 000'u peşin, kalan, üç taksitte -3 Ekimde- 2003, 2004, 2005 yıllarında
ödeniyor.
CHP milletvekillerimizin çoğunun dediği,
anaparaya faiz eklendiği doğru değil. Evet, bazı farklılıklar olabilir; ama,
1997'deki 1 000 000 000 lirayı bugüne göre değerlendirdiğimizde de 3 700 000
000 lira yapmaktadır.
Yine, 1.1.2000 tarihinde 1 000 000 000
lira alan bir çiftçimiz şu anda 5 475 000 000 liralık borç batağı içerisinde.
Bu, yeni yapılanmayla 3 090 000 000 liraya iniyor, bunu peşin ödediği takdirde
de 2 163 000 000 lira olarak ödeme imkânı buluyor. 1.1.2000'deki 1 000 000 000
lirayı bugüne güncelleştirdiğimizde onun da değeri 1 945 000 000 lira ediyor;
yani, peşin ödediğinde 2 163 000 000, bugünkü değeri 1 945 000 000. Gerçekten,
bu, anapara değerine yakın bir miktara gelmektedir.
Tarım kredi kooperatiflerinden birkaç
örnek verirsek; 1995 yılında alınan 1 000 000 000 lira bugün 16 295 434 000
lira olmuş durumda. Bu, yeniden yapılandırmayla 7 015 181 000 liraya iniyor,
peşin ödendiği takdirde de 5 521 627 000 liraya inmektedir.
Yine başka bir örnek de şudur: 2001
yılında alınan 1 000 000 000, bugün 4 377 554 000 lira; yeniden yapılandırılan
ödeme planında 2 514 000 000 liraya inmekte; bu da peşin ödenirse, 2 060 207
000 liraya inmektedir. Görüldüğü gibi, çiftçimize bundan daha iyi bir ödeme
planı, bu dönemde, verme imkânı yoktu. Keşke, imkânlar daha iyi olsaydı, TEFE,
TÜFE oranı değil, anaparaya sadece kendisi kadar bir ilaveyle -CHP'li
milletvekillerimizin de dediği gibi- bir ödeme imkânı verebilseydik; ama,
bunların şu şartlarda mümkün olmadığını ve bu borcunu gününde ödeyen
çiftçilerimizi de düşündüğümüzde, yanlış olacağını hepimiz kabul etmek
zorundayız.
Kısa bir örnek de, Ziraat Bankasından
aldığım verilere göre, ürün değerleri açısından verebilirim. Örneğin; 2001 yılı
başında 100 kilogram tütün karşılığı kredi kullanan bir üretici, bugün banka
faizi üzerinden hesaplandığında, 185 kilogram tütün satarak ödeyebiliyor
bugünkü haliyle. Ancak, tarım barışı dersek buna, tarım barışı kapsamında
borcunu 84 kilogram tütün satarak ödeyebilmekte; yani, ürün bazında daha altına
inmiş görünüyor.
Ben, bu vesileyle, 2 nci maddede,
çiftçilerimizin televizyon karşısında bazı örnekleri de anlaması açısından
rakamlara girdim. Konuşmamı burada noktalarken, sorunlu tarımsal kredilerin
yapılandırılmasına yönelik olarak hazırlanan bu tasarının, başta tarım
kesimindeki üreticilerimiz olmak üzere, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara
vesile olmasını temenni ediyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Erdem, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Tekirdağ Milletvekili Erdoğan
Kaplan söz istemişlerdir.
Sayın Kaplan buyurun.
Süreniz 5 dakikadır. (CHP sıralarından
alkışlar)
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çiftçilerimizin sorunları, 1930'lu yıllarda
kurumsallaşan ülkemizin tarımsal destekleme politikaları, devletin ürün
fiyatlarını belirlemesi ve pazara, ürün alıcısı ve satıcısı sıfatıyla müdahale
etmesi şeklinde uygulamalarla uzun yıllar sürdürülmüştür.
Bu politikaların genel amaçları,
fiyatları, üretime özendirecek ve çiftçilerimize makul bir gelir sağlayacak
şekilde istikrarda tutmak, desteklenen ürünlerin üretiminin ithalat yoluyla
gelen düşük fiyatlı ürünlerden olumsuz etkilenmesini önlemek ve tarım
ürünlerimizin ihracatını teşvik etmek şeklinde özetlenebilir.
Desteklemeler, zaman zaman ekonomik
amacından ayrı olarak, düşük gelirli nüfus kitlesini temsil eden ve oy
potansiyeli yüksek olan çiftçilerimize gelir transferi yapmak amacıyla da
uygulanmıştır. Tarımsal destekleme politikamızın bir temel aracı da, girdi
fiyatları ve pazarı düzenleyici desteklemeler olmuştur. Bu bağlamda,
üreticilere, gübre, tarımsal kredi, bitki koruma ilaçları, hayvan yemi ve
tohumluk gibi üretim faktörlerini, pazar fiyatlarının altında intikal ettirmek
amacıyla kamu kaynaklarından sağlanan sübvansiyonlar uygulanmıştır.
En son, Aralık 1999'daki hükümetçe IMF'ye
sunulan niyet mektubu, tarım politikalarımızda, fiyat desteğinin bağımlılığını
kaldıran önemli değişiklikleri gündeme getirmiştir. Bu niyet mektubuyla gündeme
gelen yeni politikalar, temelde, üreticilerin desteklenmesine devam edilmesini;
ancak, desteklerin fiyatdışı yollarla doğrudan yapılmasını öngörmüştür.
Sonuçta, fiyat bazında yapılan desteklerin kaldırıldığını, yerine Dünya
Bankasının teknik finansman katkısıyla biçimlendirilen bugünkü doğrudan gelir
desteği programının uygulamaya konulduğunu görmekteyiz. Bu şekilde, tarım
politikalarıyla, ekonomik verimi artırmak, malî yükü kontrol altında tutmak,
küçük ve yoksul üreticilere yönelmek amaçlanmıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinin sorunlu
tarımsal kredilerine çözüm amacıyla hazırlanan tasarı, çiftçiyi rahatlatacak
düzeyde midir, değil midir; önce ona bakmanın gerekli olduğu kanısındayım. 2002
yılında, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinin kendi imkânları
ölçüsünde yaptıkları taksitlendirmelerde netice alınmadığı görülmüştür. Bu da,
Türk çiftçisinin uzun yıllardan bu yana zor durumda olduğunun bir kanıtıdır.
Tarımsal girdi fiyatları -gübre, tohum, ilaç, mazot, yem- her gün artarken,
çiftçinin ürettiği ürünlere verilen fiyatlar çiftçiyi memnun etmemektedir;
bunun en son örneği, buğdaya verilen tabanfiyattır.
Sayın Tarım Bakanı, Türk siyasî tarihine,
köylüyü kovan bakan olarak geçecektir. Sayın Bakanımızın "çok da versek az
da versek bu millet doymaz; bunların gözünü, ancak karatoprak doyurur"
demesi karşısında, Türk Halkı ve çiftçilerimiz adına, üzüntülerimi
belirtiyorum. (AK Parti sıralarından "Ayıp oluyor" sesleri)
Ayıp olacak bir şey yok; halkımızın
dileklerini söylüyoruz.
Sayın Bakanın "gözünü toprak
doyursun" dediği köylü, Mustafa Kemal Atatürk'ü şiarıyla, milletin
efendisidir. Alınteri ve emeklerinin karşılığını alamayan çiftçilerimizin
hakkını herkesten önce savunması gereken sorumlu Bakan, böyle bir söylemde
bulunmamalıdır. Bu söylemin karatopraktaki hesap gününü merak ediyorum.
AKP'nin seçim öncesi "çiftçinin
borçlarını sileceğiz" vaadinin, bu tasarıyla, yerine getirilmediği de
görülmüştür. Halk deyimiyle, buna "göz boyamaca" denir.
Söz konusu takipteki kredilerde,
kullandırım tarihinden itibaren tarımsal kredilere uygulanan getiri oranının
veya Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından tespit edilen tarım sektörüne
ilişkin toptan eşya fiyat endeksinin (tarımsal TEFE) dikkate alınacağı
söylenmektedir. Bu oranlar, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinin
uyguladığı faizlere yakın oranlardır. Çiftçilerimizin, bu uygulamadan hoşnut
olacağını zannetmiyorum.
Diğer taraftan, tarım kredi
kooperatiflerinin, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına olan borçlarına
getirilen ödeme kolaylığının yanında, ortaklarının kısa ve orta vadeli kredi
ihtiyaçlarını karşılayan, 1 500 000 ortağı, 2 500 birim kooperatifi, 16 bölge
birliği, merkez birliği ve 30'a yakın iştiraki olan tarım kredi
kooperatiflerinin kendi özkaynakları yanında yabancı kaynak ihtiyacı
bulunmaktadır. Yabancı kaynak ihtiyacı, bugüne kadar, Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası tarafından karşılanmaktaydı. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankasının yeniden yapılandırılması neticesinde, tarım kredi kooperatifleri,
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından plasman alamamakta; dolayısıyla,
ortaklarının ihtiyaçlarını yerine getirmekte zorlanmaktadır. Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinin, kullandırdıkları
kredilere uyguladığı faizler, çiftçilere yüksek gelmektedir. Bütün gelişmiş
ülkelerde olduğu gibi, tarım kesimi desteklenmelidir. Türkiye nüfusunun yüzde
40-45'i kırsal kesimde ikamet etmekte olup, gayri safî millî hâsıladan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaplan, lütfen, sözlerinizi
tamamlar mısınız.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Tamamlayacağım
efendim.
Bu eşitsizliklerin ortadan kaldırılması
gerekir. Hükümet ve muhalefet olarak, elbirliğiyle, gerekli düzenlemeleri
yapalım; insanlarımızı hak ettikleri çağdaş yaşam seviyesine kavuşturalım.
Hükümetin tarımsal politikaları, köylümüzü, çiftçimizi ağlattığı gibi,
çayırdaki inekleri bile ağlatmaktadır. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti
sıralarından alkışlar [!]) Çünkü, neden; inek diyor ki: "Sütüm sudan
ucuzdur."
Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çiftçilerimizin Ziraat Bankası
ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının yeniden yapılandırılması
konusunda, görüştüğümüz kanun tasarısıyla ilgili olarak, arkadaşlarımız
görüşlerini ifade ederken, gündemde olan bir konuya da atıfta bulundular.
Tekirdağ Milletvekilimiz Erdoğan Kaptan Beyden...
HALUK KOÇ (Samsun) - Kaplan efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - ...Kaplan Beyden önce, Antalya Milletvekilimiz Sayın Osman Kaptan
ifade ettiler. Bu hususta, eğer, eksiklik varsa, affedersiniz, tashih eder,
düzeltiriz.
Ben, mensubiyet duygusunun çok önemli
olduğuna inanıyorum; Türk Milletine mensubum, çok önemsiyorum. Ben, aynı
zamanda çiftçi bir ailenin çocuğuyum, bunu da çok önemsiyorum. Ben, İç
Anadolu'nun bozkırlarında, Tuz Gölünün 45 kilometre batısında, o kıraç ortam
içerisinde çiftçilik yapan bir ailenin çocuğuyum.
Bugüne kadar, altı aylık dönem içerisinde
bu Meclisin çatısı altında ben birçok konuda sizlerle beraber oldum,
düşüncelerimi ifade ettim.
Tabiî, insanları tanımak çok kolay değil,
zaman ister; zor zamanda, onların tutum ve davranışları gerçek anlamıyla ortaya
çıkar; ama şunu söyleyebiliriz: Her tutum, her söz, her davranış, her ifade
tarzı, hatta üslup bir kanaat sahibi olmamıza yardım eder ve bir insanın ne
söyleyemeyeceğini, ne yapmayacağını düşünebiliriz, karar verebiliriz; şu
anlayışta olan bir insan şu davranışı yapmaz. Ben, burada, bu çatı altında
bulunan arkadaşlarımın birçoğunun, benim, toplumumuz içinde yer alan ve benim
mensubiyet duyduğum, onlara aidim dediğim kesime yönelik bu sözü
söylemeyeceğime, onları kastederek söylemeyeceğime inandıklarına inanıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Bugüne kadarki tutum ve davranışımla, o
büyük kitle de, benim, kendilerini, onları rencide edecek, küçük düşürecek,
hafife alacak, önemsemeyecek ne bir halimi gördüler, ne bir davranışımı
gördüler, bundan sonra da görmeyecekler. Ben, onları, hakikatte, gerçekten bu
milletin özü, ana gövdesi diye hep niteledim ve aynen buna inanarak yaptım,
bundan sonra da buna uygun davranışlar içerisinde olacağım; ama ben, o sözü
söyledim; ama, ben, o sözü, insanoğlunun bir davranışı olarak söyledim.
Biz, bugün, toplum hayatı içindeyiz.
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen,
Sayın Bakanın hitabını dinleyelim; çünkü, yapılan eleştiriler var, tenkitler
var, o hususta cevap veriyor, lütfen dinleyelim.
Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - İnsanoğlu çeşitli duyguları taşıyor; korkuları, endişeleri,
hevesleri... Hepimiz bu duygulara sahibiz. Bunların içerisinde bazılarını
kontrol ediyoruz, toplum bizde bu baskıları meydana getiriyor, her türlü
düşüncemizi ifade edemiyoruz, her türlü duygumuzu da; etmemeliyiz de ayrıca;
ama, insanoğlunun bir duygusu var; çoğu, aza tercih ediyor, büyüğün peşindeyiz,
çoğa sahip olmak istiyoruz, daha çok kazanmak istiyoruz. Bundan daha tabiî ne
var?! Biz, yeri geldiğinde, çocuğumuzu eğitirken bile, meşru olmak kaydıyla,
daha çoğu alsın demiyor muyuz, çoğa sahip olsun demiyor muyuz, bir ücret
mukayesesinde, kendimiz için benzer davranış içerisinde değil miyiz?!
Ben, bu toplum içerisinde, özellikle bu
cümlenin çarpıtılarak, "Tarım Bakanı çiftçiye açgözlü dedi"
hadisesini de hiçbir zaman kabul etmiyorum. Şuna inanıyorum ve birçoğumuzun da
aynı düşüncede olduğunu düşünüyorum, onu ifade ediyorum: Biz, toplumun o
kesimine, kaderci diyoruz, tevekkül sahibi insanlar diyoruz, çaresiz insanlar
diyoruz. Niye; tabiat şartları, içinde bulundukları durum, onları, ister
istemez bu yöne itiyor. Bu insanlar, bir sene emek veriyorlar; sonunda, bu
mevsimde yağan bir yağmur, sele dönüşen bir hal, bir dolu, o insanların
emeklerini alıp gidiyor ve çaresiz kalıyorlar. Bu insanlar kaderci olmayacak da
ne olacaklar? Ben bu insanlara, nasıl "açgözlü" diyebilirim?! Bu
insanlar, bu toplumun içerisinde, hiçbir zaman, bu söze uygun olan bir kesim
değil. Toplumun başka kesimlerindeki insanlar için de dememek lazım; ama, ille
aranacaksa, bu kesim, hiçbir zaman, bu sözü hak eden bir kesim değil.
Ben, sözlerimi uzatmak istemiyorum; ama,
Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımızdan ikisinin dile getirdiği
hususa gelince; evet, ben, bu sözü söyledim ve basında çıktı. (CHP sıralarından
alkışlar) Ama, ben bu sözü, genel bir davranış olarak söyledim, bunu da ifade
ettim.
Bilgilerinize sunuyorum efendim.
Hepinizi saygılarımla selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın
Atila Emek; buyurun efendim.
ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 2
nci maddesi hakkında görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım "Borcun
hesaplanması" başlığını taşıyan 2 nci madde incelendiğinde, borç
hesaplanmasının amaca uygun düşmediği, pek çok belirsizliği beraberinde
getirdiği açıkça görülmektedir.
Faiz kelimesinin kullanılmasından
kaçınıldığı için, alışılmış bankacılık uygulamalarına göre, yatırım araçları
alanında kullanılan "getiri" ve "nema" gibi sözcüklere yer
verilmek suretiyle, madde metni anlaşılmaz hale gelmiş ve çiftçilerin
borçlarının hesaplanması, âdeta zorlaştırılmıştır. Madde metninde açıklanan
hesaplama yöntemiyle ilgili olarak, bazı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası
şubeleriyle yapmış olduğum görüşmelerde, uzman kişiler arasında bile, borcun
somut olarak belirlenmesinde tereddütler bulunduğu ortaya çıkmıştır. Madde
metni, bu şekliyle, anlaşılır olmaktan uzaktır.
Örneğin, yeniden yapılandırılması söz
konusu olan kredi borçlarına hangi oranda kredi ve temerrüt faizi
uygulanacaktır; bu bilinmemektedir. Oysa, üretici borçlarında yapılacak
iyileştirme, çok açık ve herkesçe anlaşılabilir biçimde, net, yüzde olarak
belirtilebilirdi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kredi borçlarında çiftçi yararına yapılacak iyileştirmenin yüzde oranıyla
belirtilmemiş olması, sanki, bir şeylerin üreticiden gizlenmeye çalışıldığı
çağrışımını yapmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, açık söylemek
gerekirse, bu madde metnine göre, borçlu çiftçinin sorununa yeterli çözüm
getirildiği söylenemez. Çiftçiye umut verilmiş, bol vaat yapılmıştır; ancak,
verilen sözler tutulmamıştır. Seçim meydanlarında, çok açık biçimde, halka
"temerrüt faizleri çiftçinin gündeminden çıkarılacak" denilmiştir;
ama, önümüze gelen tasarıda, faiz, yine -her ne kadar "getiri",
"nema" dense de- çiftçiden tahsil edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, çiftçinin içerisinde
bulunduğu durum, yürekler acısıdır. Öylesine ki, Türkiye'nin en verimli
topraklarının bulunduğu seçim bölgem Antalya'da, insanlar, Ziraat Bankasından
aldıkları kredilere teminat olarak gösterdikleri arazilerinin üzerine
kurdukları tesisler ile arazilerini satsalar borçlarını ödeyemeyecek
durumdadırlar; bu hale gelmiştir. Şimdi, bu yeni çözümle de onlara, sadece
-uygun tabiriyle- bir naneşekeri verilmektedir.
Değerli sözcü arkadaşlarım ifade ettiler;
1 000 000 000 lira alan şu kadar ödeyecek. Değerli arkadaşlarım, 1 000 000 000
ödeyemeyen insan, şimdi, bunu, 3 000 000 000, 5 000 000 000, 8 000 000 000...
Ödeme imkânı olsaydı, zaten, bu duruma düşmezdi. Onun için, şu anda, elbette,
bir adım atılmıştır; ama, ne verilen sözlere uygundur ne de çiftçinin durumunu
düzeltmeye uygundur.
Değerli arkadaşlarım, sayın
milletvekilleri; yakın geçmişte yaşanmış olan ve ülkede sosyal dengeleri altüst
eden ekonomik krizlerin sorumlusu çiftçi ve üretici değildir. Bu nedenle,
krizlerin bedelinin de üreticilere ödetilmek istenmesi, büyük bir haksızlık ve
adaletsizlik olacaktır.
Türkiye genelinde, çiftçinin kullandığı
tüm kredinin toplamı 900 trilyon liradır. Bu yasa tasarısıyla getirilen çözüm
kapsamında, çiftçi, borcunu 2,3 katrilyon lira olarak geri ödemek durumunda
kalacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede vergi
kaçıranların, naylon fatura kullananların 7 katrilyon liraya baliğ olan
borçlarına getirdiğimiz affı, geliniz, elemeği, alınteriyle üreten çiftçi ve
köylümüzden esirgemeyelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Emek,
lütfen konuşmanızı tamamlayın.
ATİLA EMEK (Devamla) -
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Hiç olmazsa, anaparayı
kat be kat aşmış olan faizleri ortadan kaldıralım. Çiftçimizi yeniden hayata
döndürelim, milletin efendisi dediğimiz köylümüze, toplum içinde hak ettiği
saygınlığı kazandıralım.
Yüce Meclisin ve siz
değerli milletvekillerinin, bunu çiftçi ve köylümüzden esirgemeyeceğine
inanıyor; Yüce Heyetinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Emek.
Sayın milletvekilleri, 2
nci madde üzerinde 4 adet önerge vardır.
Önergeleri, önce geliş
sırasına göre okutacağım; sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 151
sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve talep ederiz. 05.06.2003
|
Ensar
Öğüt |
Haluk
Koç |
Halil
Akyüz |
|
Ardahan |
Samsun |
İstanbul |
|
Osman
Kaptan |
Atila
Emek |
Engin
Altay |
|
Antalya |
Antalya |
Sinop |
|
Hüseyin
Ekmekçioğlu |
Yaşar
Tüzün |
Selami
Yiğit |
|
Antalya |
Bilecik |
Kars |
|
Nail
Kamacı |
Osman
Özcan |
Necati
Uzdil |
|
Antalya |
Antalya |
Osmaniye |
"Yukarıdaki
fıkralarda açıklanan yönteme göre hesaplanan toplam borç faizi, borcun aslının
bir katını aşamaz."
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan TC
Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan
ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin
Kanun Tasarısının "Borcun kapatılması" başlıklı 2 nci maddesinin
birinci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Necati Uzdil |
Selami Yiğit |
Nail Kamacı |
|
Osmaniye |
Kars |
Antalya |
|
Osman Özcan |
Ramazan Kerim Özkan |
Yavuz Altınorak |
|
Antalya |
Burdur |
Kırklareli |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Ensar Öğüt |
Mehmet Küçükaşık |
|
Malatya |
Ardahan |
Bursa |
Kredinin; kullandırıldığı
tarihten itibaren 1.5.2003 tarihine kadar ilgili dönemde bankaca tarımsal
kredinin kullandırıldığı tarihteki cari faiz oranının yarısı oranında ve basit
usulde faizlendirilmesi suretiyle bulunan tutarlar, yapılan tahsilat ve
tediyelerde valör tarihleri itibarıyla dikkate alınarak toplam borç miktarı
tespit edilir.
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan TC
Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere
Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının "Borcun Hesaplanması" başlıklı 2 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
Mehmet Yıldırım |
Mehmet Parlakyiğit |
|
Ankara |
Kastamonu |
Kahramanmaraş |
|
Enis Tütüncü |
Mehmet Siyam Kesimoğlu |
Haluk Koç |
|
Tekirdağ |
Kırklareli |
Samsun |
Borcun hesaplanması
Madde 2. - Kredinin;
kullandırıldığı tarihten itibaren 1.5.2003 tarihine kadar ilgili dönemde
bankaca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü
(DİE) tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat
endeksi (tarımsal TEFE) dikkate alınarak hesaplanan ekli listedeki yıllık
ortalama artış oranlarından düşük olanı üzerinden basit usulde nemalandırılması
suretiyle bulunan tutarlar yapılan tahsilat ve tediyeler valör tarihleri
itibariyle dikkate alınarak toplam borç miktarı tespit edilir.
Bankanın TTK'ya
kullandırdığı kredilerde kredi miktarına, kredinin kullandırıldığı tarihten
(1.1.2000 tarihinden önce kullandırılan kredilerde 1.1.2000 tarihindeki cari
hesap bakiyesine), 1.5.2003 tarihine kadar ilgili dönemde Bankaca tarımsal
kredilere uygulanan getiri oranı veya DİE tarafından tespit edilen tarımsal
TEFE dikkate alınarak hesaplanan ekli listedeki yıllık ortalama artış
oranlarından düşük olanı üzerinden basit usulde hesaplanan nema tutarı eklenmek
ve yapılan tahsilat ve tediyeler de valör tarihleri itibariyle dikkate alınmak
suretiyle, toplam borç miktarı tespit edilir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge en aykırı önergedir; okutup, işleme
alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 151
sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi
için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
|
Necati Uzdil |
Osman Özcan |
Ramazan Kerim Özkan |
|
Osmaniye |
Antalya |
Burdur |
|
Orhan Sür |
Orhan Eraslan |
Yavuz Altınorak |
|
Balıkesir |
Niğde |
Kırklareli |
|
Yakup Kepenek |
Nail Kamacı |
Selami Yiğit |
|
Ankara |
Antalya |
Kars |
|
Şefik Zengin |
Ensar Öğüt |
Erdal Karademir |
|
Mersin |
Ardahan |
İzmir |
Madde 2. - Üretim için
ziraî kredi veren tüm kuruluşlardan kredi alan çiftçilerimizin borçlarının
yapılandırılması hesaplanırken faizler silinir, anapara 3 eşit taksitte tahsil
edilir.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN
YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak
mısınız önergeniz üzerinde?
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Konuşacağım
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Uzdil, buyurun.
Süreniz 5 dakika.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun
tasarısının 2 nci maddesinin değiştirilmesi için vermiş olduğum önerge hakkında
söz almış bulunuyorum; sizleri, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Sayın Tarım Bakanımın o sözleri
hangi ortamda söylediğini ben biliyorum ve kendisini de seviyorum; onu da
buradan belirtmeden geçemeyeceğim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, çiftçinin gözü şu
anda bizde. Evet, çiftçinin gözü şu anda bizde. Öncelikle, yedi aydır çiftçinin
çektiğini bir düşünmenizi istiyorum. Yedi ay, bu insanlar, ineğimi satayım mı,
bir yerden dolar bulayım mı, altın bulayım mı diye düşündüler; gece uykularını
yitirdiler. Doğrudur; bu yasayı getirdiniz; ama, bu kadar ıstırap çeken,
psikolojisi bozulan çiftçiler dururken teşekkür edebilir miyiz; onu da
düşünüyorum. O nedenle, ben, şahsım adına teşekkür edemiyorum; kusura bakmayın
arkadaşlar.
Şu ana kadarki görüşmeler çiftçileri
memnun etti mi, ettiğine inanıyor musunuz? Bana göre, hiç de etmedi arkadaşlar.
O insanlara şöyle söylemek istiyorum: Seçim meydanlarında ne dedik?.. Sayın
Hocam, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal Hocam, ne dediniz Issızca
Köyünde? Tüysüz Köyünde ne dediniz? Allahaşkına söyler misiniz, Hemite'de ne
dediniz? Faizleri sileceğiz demedik mi, demediniz mi?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Dedik.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Evet, söyledik;
ama, üzerinizde sizden güçlü birisi varsa, onu da söyleyeceğim; müsaade edin...
Değerli arkadaşlarım, hesap oyunlarına hiç
gerek yok. "TEFE, TÜFE, işte, faizleri sildik, ondan sonra alıyoruz"
demenin bir anlamı da yok. Ortada, her şey ortada. Buyurun, maddeyi
değiştirelim, verdiğimiz önerge doğrultusunda, her şey bitsin. Buyurun,
okuyorum; bir daha okumak istiyorum size: "Madde 2.- Üretim için ziraî
kredi veren tüm kuruluşlardan kredi alan çiftçilerimizin borçlarının
yapılandırılması hesaplanırken faizler silinir, anapara üç eşit taksitte alınır."
Bu cümleleri, bu kelimeleri, benim, Anadolu'daki tüm köylü arkadaşlarım, çiftçi
arkadaşlarım anlar; ama, gelip, burada, kendi söylediğine de inanmayan
arkadaşlarım, "1995 yılında şu olsaydı, şu olurdu; 2000 yılında bu
olsaydı, bu olurdu"yu anlıyorlar mı; çoğumuz... Siz anlıyor musunuz; ben
anlamıyorum. Siz anlıyor olabilirsiniz. Ziraat Bankasına gitti arkadaşlarım,
Maliye Bakanlığına gitti; her gelen bir başka rakam getirdi; arkadaşlarım
orada. Ama, siz süperseniz, siz anlıyorsanız, benim köylüm, benim çiftçim,
inanın, süper değil; normal insan onlar. O nedenle, onlar da benim gibi
anlamıyorlar. Buyurun, onların anlayacağı şeyleri yapalım diyorum.
Değerli arkadaşlarım, şöyle bir düşünelim.
Çiftçinin oyunu isterken seçim meydanlarında ne dedik, ne dediniz?.. Siz de
dediniz, ben de dedim. O söylediklerimiz doğruydu, sizin söyledikleriniz
doğruydu, benim de söylediklerim doğruydu. İşte, o doğruları...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzdil, buyurun efendim.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Evet, arkadaşlar,
ne dedik; IMF dedik, çiftçinin hakkını rantiyeciler dedik... Çiftçiyi
destekleyeceğiz, kurtaracağız demedik mi?! Ben de diyorum ki, gecenin bu geç
vakti, gelin, şu gözlerinizi bir kapatın, bunları düşünün, Grup
Başkanvekilinizi de görmeyin, yüreğinizin sesini dinleyin ve elinizi ona göre
kaldırın.
Değerli arkadaşlarım, bu duygularla,
tümünüzü, sevgi ve saygıyla selamlıyorum; çiftçilerimize güzel günler
diliyorum.
Bir de, kalan zamanımda şunu söylemek
istiyorum: Sevgili Tarım Bakanım, siz, maliyeden sorumlu Devlet Bakanının
karşısında çiftçiden yana olun. Keser kendine yontar; siz de, çiftçiden yana
yontun.
Teşekkürler, saygılar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -. Sayın Uzdil, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Sayın Necati Uzdil,
konuşması sırasında, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal'a hitap ederek,
şöyle şöyle söylemediniz mi filan yerde hitabında bulunmuştur; doğrudur, biz de
duyduk. Sayın Ünal'ın, bu sual karşısında bir açıklama ihtiyacı doğmuş; talep
ediyor.
Buyurun Sayın Ünal; ne söylediğinizi
açıklayın efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; az önce konuşan değerli arkadaşımız CHP milletvekili
Necati Uzdil Bey, ismimi de kullanarak, Osmaniye'nin Tüysüz Beldesinde, Hemite
Köyünde ve diğer köylerinde, seçim öncesi, çiftçilerin Ziraat Bankasına ve
tarım kredi kooperatiflerine borçlarından dolayı neler söylediğimi sordular.
Burada açıkça ifade edeyim. Onlara, Genel Başkanımızın, şimdiki Sayın
Başbakanımızın ağzından ve ifadesinden, açık açık, iktidara geldiğimizde
çiftçilerimizin borçlarının faizlerini tamamen sileceğimizi, geriye kalan
borçlarının da taksitlendirilerek tahsil edileceğini ifade ettik.
NAİL KAMACI (Antalya) - Bravo; tamam işte.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Bundan önceki
oturumda, Sayın Bakanımız Ali Babacan Bey, burada, sizlere hitaben yaptığı
açıklamada da, aynen Genel Başkanımızın ifade ettiği gibi, bu sözleri, burada
örnekler vererek açıkladı ve söyledi; yani "faizler silinecek; ama, o
günkü şartlardaki borçları Toprak Mahsullerinde buğday karşılığında ne kadar
bir değer ifade ediyorsa, bugün de o kadar değerle, hatta peşin ödenecekse
yüzde 30 da indirim yapılarak tahsil edilecek" dediler; tutanaklarda da bu
mevcuttur. Biz, sözümüzde duruyoruz; seçimde ne söylemişsek, şimdi de, AK Parti
İktidarında onu yapıyoruz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Ben, saygılarımla, bunu burada açıklıyorum
ve sözümüzde durduğumuzu da ifade ediyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sevgili Ünal,
önergeye "evet" diyeceksiniz o zaman!
BAŞKAN - Sayın Ünal, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. (CHP sıralarından
"hani, ne oldu sözünüz" sesleri)
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan TC Ziraat Bankası AŞ ve
Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale
Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
"Borcun hesaplanması" başlıklı 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muzaffer Kurtulmuşoğlu
(Ankara) ve arkadaşları
Borcun hesaplanması
Madde 2. - Kredinin; kullandırıldığı
tarihten itibaren 1.5.2003 tarihine kadar ilgili dönemde Bankaca tarımsal
kredilere uygulanan getiri oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE)
tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksi
(tarımsal TEFE) dikkate alınarak hesaplanan ekli listedeki yıllık ortalama
artış oranlarından düşük olanı üzerinden basit usulde nemalandırılması
suretiyle bulunan tutarlar, yapılan tahsilat ve tediyeler valör tarihleri
itibariyle dikkate alınarak toplam borç miktarı tespit edilir.
Bankanın TTK'ya kullandırdığı kredilerde
kredi miktarına, kredinin kullandırıldığı tarihten (1.1.2000 tarihinden önce
kullandırılan kredilerde 1.1.2000 tarihindeki cari hesap bakiyesine), 1.5.2003
tarihine kadar ilgili dönemde Bankaca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı
veya DİE tarafından tespit edilen tarımsal TEFE dikkate alınarak hesaplanan
ekli listedeki yıllık ortalama artış oranlarından düşük olanı üzerinden basit
usulde hesaplanan nema tutarı eklenmek ve yapılan tahsilat ve tediyeler de
valör tarihleri itibariyle dikkate alınmak suretiyle, toplam borç miktarı
tespit edilir.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN
YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
Hayır, katılmıyoruz.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Önergem
üzerinde konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım önergesi üzerinde
konuşacaklar.
Sayın Yıldırım, buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu saatinde, Türkiye'nin en
büyük sorununu, tarlada üretim yapan, bize aş ve iş sağlayan, sabahın 5'inde
ezanla kalkan; ama, gece yatsı namazına kadar geçen süreçte tarlada uğraşan
çiftçilerimizin sorununu konuşuyoruz; yaklaşık 1 220 000 insanımızın, ailemizin
sorununu Türkiye'nin gündemine taşıyoruz.
İktidar gibi iktidar AK Parti, iktidar
gibi muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi bu sorunu çözmeye çalışıyor. Bu sorunu
biz yaratmadık. Ne AK Parti yarattı, ne de Cumhuriyet Halk Partisi yarattı
(Alkışlar) ama, bu sorunu yaratanları halkımız, işçimiz, köylümüz, çiftçimiz bu
Meclisten tasfiye etti. Bakıyoruz ki, bu sorunu yaratanlardan hiç kimse burada
yok. Şimdi, birlikte, bu sorunu çözelim.
Bir değişiklik önergesi sunduk. Bu
değişiklik önergemizin içeriği, maddenin tümünü bertaraf etmiyor, sadece madde
içerisinde anaparayı hem bileşik faizle hem de basit faizle nemalandırıyoruz.
Basit faizi birinci yıl uyguluyoruz; örneğin, 1 000 000 000 borcu, yüzde 41,8
TEFE uygulamasıyla, 1 418 000 000 liraya çıkarıyoruz, ondan sonraki yıllara,
aynı para üzerinden, basit faiz uyguluyoruz.
Değerli arkadaşlar, ziraat odalarıyla,
Kastamonu Ziraat Odası Başkanlığıyla ve bankacı danışmanlarımla çalıştım; bu
yasa ne getiriyor, ne götürüyor diye baktım. Sayın Bakanımızın demin bize
açıkladığı konuyu da irdeledik. Buğday fiyatlarına da indirgedik. Ben bir
ziraat mühendisi değilim; ama, Sayın Tarım Bakanımın olduğu gibi, bir çiftçi
çocuğuyum. Taşköprü'nün Alatarla Köyünde doğmuşum. Kaymakam Beyimiz -Denizli
Milletvekilimiz- başını sallıyor burada. Çiftçiyiz biz; babam çiftçi, anam
çiftçi, bütün sülalem çiftçi. Üretmişiz... Demiş ya Mustafa Kemal
"milletin hakiki efendisi köylüdür." Oradan geliyoruz, hepimiz de
oradan geliyoruz. Niçin söylemiş bu sözü; ürettiğimiz için söylemiş. Köylünün
fabrikası, tarlası; köylünün fabrikası, besihanesi, ahırı; köylünün tarlası, su
pompaları. Üretim merkezleri oralar. Onlar, buğday üretecekler, pancar
üretecekler, pamuk üretecekler, sarmısak üretecekler; biz, tüketeceğiz.
(Alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bunun için dedik ki,
gelin, bileşik faizi ortadan kaldıralım. Bu, çiftçimize ne yarar sağlıyor diye
bir bakalım.
Değerli arkadaşlar, 1999 yılında 1 000 000
000 lira para alan bir çiftçimiz, yıl sonunda 418 000 000 lira faiz yükü 1 000
000 000 liraya eklenerek, bu tasarıda 1 418 000 000 lirayla anaparaya
dönüştürülüyor; yani, anapara, yüzde 41,8 oranında yükseltilerek, yaklaşık
yüzde 50 yükseltilerek, 1 418 000 000 liraya dönüştürülüyor. Ondan sonra,
tarımsal TEFE uygulamasına göre, bu yasayla, yıllara göre nemalandırılarak, 4
150 000 000 liraya geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, ek 1 dakika
eksüre veriyorum, lütfen tamamlayın.
Buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Benim önerim
nedir; benim önerim, basit faizi baştan itibaren uygulayalım, bileşik faizi
ortadan kaldıralım, 1 000 000 000 lirayı, her yıl, olduğu gibi, basit faizle 3
349 000 000 lira olarak vatandaşlarımız ödesin diyoruz.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımla demin
konuştuk. Sayın Bakanım -tutanakları getirttim- 100 kilogram buğdayın fiyatının
47 kilogram olarak ödendiğini ifade ediyor. 1999 yılında buğdayın tonu 80 000 000
lira; yani, kilogramı 80 000 lira, şimdi 325 000 lira.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - 1 000 000 000
liraya 12,5 ton buğday alıyoruz, şimdi de, aynı yasa hükmüne göre 13 ton buğday
alıyoruz. Benim, bu hesaba mühendis olarak aklım ermedi, Sayın Bakanımız da
takdir etti; ama, bankacılar üretim projelerini bir tarafa attılar, sadece para
politikalarını gündeme getirdikleri için, TEFE faizine Türkiye'yi alıştırdığı
için, Sayın Bakanımızı da kandırdılar.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum,
önergemin desteklenmesini istiyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.
Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan TC Ziraat Bankası AŞ ve
Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale
Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
"Borcun kapatılması" başlıklı 2 nci maddesinin birinci fıkrasının
aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Necati Uzdil
(Osmaniye) ve arkadaşları
"Kredinin kullandırıldığı tarihten
itibaren 1.5.2003 tarihine kadar ilgili dönemde bankaca tarımsal kredinin
kullandırıldığı tarihteki cari faiz oranının yarısı oranında ve basit usulde
faizlendirilmesi suretiyle bulunan tutarlar, yapılan tahsilat ve tediyelerde
valör tarihleri itibariyle dikkate alınarak toplam borç miktarı tespit
edilir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN
YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
Katılmıyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe okunsun Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
1999 yılından önce, Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası, çiftçilere normal piyasa faizinin yarısı oranındaki bir faiz
oranıyla kredi vermekteydi. Son yıllarda yaşanan krizlerle birlikte,
üreticilerin korunması bir zorunluluk haline gelmiştir. Sorunlu hale gelmiş
çiftçi borçlarının yeniden yapılandırılması için hazırlanan yasa tasarısının 2
nci maddesinde yerini bulan, bankaca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı
veya Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından tespit edilen tarım sektörüne
ilişkin toplam eşya fiyat endeksi dikkate alınarak hesaplanması öngörülen
yaklaşım gerçekçi değildir. Sosyal devlet anlayışı çerçevesinde konunun ele
alınarak faizlerin makul seviyede olması ve borcun ödenebilir duruma
getirilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun
tasarısının 2 nci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve talep
ederiz.
Ensar Öğüt
(Ardahan) ve arkadaşları
"Yukarıdaki fıkralarda açıklanan
yönteme göre hesaplanan toplam borç faizi, borcun aslının 1 katını
aşamaz."
BAŞKAN - Sayın Öğüt, konuşacak mısınız?
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 2 nci maddesine,
önergemizde belirtilen fıkranın eklenmesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, bizi izleyen vatandaşlarımıza ve sizlere selam ve saygılarımı
sunuyorum.
Konuşmama geçmeden önce, Sayın
Bakanlarımız buradayken, bir şey söyleyeceğim. Sekiz ay kar altında kalmış, çok
mağdur, çok fakir bir il olan Ardahan'ın çiftçisinin doğrudan gelir desteği ve
mazot paraları halen ödenmemiştir. Sayın Bakanımdan istirham ediyorum; bu hafta
veya önümüzdeki hafta, bu paralar lütfen ödensin. Hakikaten, çiftçimiz çok
mağdur durumdadır. Ben, asıl konuşmamı 3 üncü maddede yapacağım; ama, bu
önergemizin gerekçesi olarak, lafı dolaştırmadan pratiğe gitmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, işte, tarımsal TEFE,
faiz, bulunduğu tarihten itibaren alınacak, hesap edilecek, gelecek, Ziraat
Bankasına gidecek, öyleydi, böyleydi yapmayalım. Önergemizde "hesaplanan
toplam borç faizi, borcun aslının 1 katını aşmasın" diyoruz. Nedir bu? Bir
örnek veriyorum: Eğer, bir çiftçimizin 1 000 000 000 lira borcu varsa 1 000 000
000 da faiz uygulayalım, 500 000 000 lira borcu varsa 500 000 000 lira faiz
uygulayalım. Yani, 1'e 1 karşılığında faiz uygulayalım hiç olmazsa. Aslında,
hepimiz, 3 Kasım seçimlerinden önce "borç faizleri silinecek, anapara 3
veya 4 taksite bağlanacak" dedik.
Daha önce de göstermiştim; Zeki Ergezen,
Salih Kapusuz, Eyyüp Sanay, Abdüllatif Şener, Bülent Arınç, Sait Çaba...
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Açba...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Açba... Özür
diliyorum.
... Azmi Ateş, Musa Demirci, İsmail
Alptekin ve 30 arkadaşımız, Mayıs 2000'de bir kanun teklifi vermişler.
Arkadaşlar, bakın, bu, çok önemli ve ciddî; burada ne diyorlar, okuyorum:
"Çiftçilerin gün geçtikçe fakirleşmesine ve dolayısıyla, devlete olan
borçlarını ödeyemez duruma gelmesine neden olan, çiftçilerin yeniden
üretimlerini artırmaları için, 1998 yılı dahil 2000 yılına kadar olan borç
faizlerini affetmeleri, anaparanın da üç taksitte ödenmesi..." Bunun
altında Grup Başkanvekili, bugünkü Meclis Başkanımızın ve diğer arkadaşların
imzası var. Şimdi, bunu yapamıyorsunuz, yapmıyorsunuz veya olmuyor. Fazla da
bir şey söylemiyorum; ama, hiç olmazsa; yani, şu andaki tarımsal TEFE faizi
uygulandığı zaman, 1 000 000 000, 4 000 000 000 oluyor. Hiç olmazsa, 0'a
indirmektense, 1'e 1; yani, anapara kaç paraysa faiz de onu geçmeyecek şekilde
ayarlarsak, hem bankacılar için hem çiftçiler için hem de hepimiz için büyük
bir kolaylık olur. Bu nedenle, ben, sizden istirham ediyorum, şu önergemizi
kabul edin. Sayın Bakanla da demin görüştüm. O kadar korkunç rakamlar var ki
-biraz sonra 3 üncü maddede konuşacağım- yani, adam, 5 000 000 000 almış, 23
000 000 000 lira olmuş, 23 000 000 000 almış 115 000 000 000 olacak. Ben, nereden
geldiğini de biraz sonra söyleyeceğim. İstirham ediyorum, bu önergemizi....
Lütfen, Sayın Bakanım; yani, bu, fazla bir
şey değil. 22 000 000 çiftçiyi etkiliyor; yani, bunlar bizim insanımız,
emeğiyle, alınteriyle geçinen insanlar, bunlara katkı sunalım.
Bu önergeyi kabul etmenizi bekliyor,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın
Başkan, müsaade ederseniz, çok kısa bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN - Buyurun.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
"Anapara kadar faiz alınsın" diye bir önerge söz konusu. Şimdi,
zaten, anapara rakamına bakacak olursak, toplam 900 trilyon. Bizim, bu, yeniden
yapılandırmayla tahsil edeceğimiz rakam 1 katrilyon 400 trilyon; yani, yaklaşık
yüzde 50'nin biraz üzerinde. Bu da, fiyat artışından, enflasyondan kaynaklanan
bir fark. Ayrıca, yüzde 100 faiz uygulaması, özellikle yeni tarihli kredilerde
ciddî problem. Mesela, 2002 yılında borç alınıp da ödenememiş bir rakamdan da
1'e 1 faiz alırsak, bu da çok yüksek, fahiş bir faiz olur. Onun için, kanun
tasarısının ilk halinde uygulanan sistemin çok daha adil olduğunu düşünüyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
2 nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
2 nci maddeyi oylarınıza...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir
dakika, oylamadan önce burada bir sürçükalem yapılmış; TTK diye geçiyor,
Türkiye Taşkömürü İşletmesi değil bu, TKK olacak.
BAŞKAN - Evet; düzeltildi...
HALUK KOÇ (Samsun) - İki maddede var...
BAŞKAN - Düzeltildi...
HALUK KOÇ (Samsun) - 3 üncü maddede de
aynı şekilde...
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi de düzeltmişler.
Burada okurken düzeltiliyor; demek ki, sizin elinizdeki tasarıda tashih
edilmemiş.
Teşekkür ederim Sayın Koç.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Ödeme esasları
MADDE 3. - Bu Kanunun 2 nci maddesinde
belirtilen şekilde 1.5.2003 tarihi itibariyle tespit edilen toplam borç
miktarının % 10'u, Kanunun yayımı tarihinden itibaren altmış gün içinde peşin,
kalanı 2003 yılı Ekim ayından başlamak üzere her yılın Ekim ayı sonuna kadar üç
eşit taksitte tahsil edilir. Taksitlendirme süresince söz konusu alacağa
herhangi bir değer artışı uygulanmaz. Bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren
altmış gün içinde borcun tamamının peşin ödenmesi halinde, toplam borç miktarı
üzerinden % 30 oranında indirim uygulanır.
TKK'nın Bankaya olan borçlarının
ödenmesinde 2 nci maddede belirtilen şekilde tespit edilen toplam borç
miktarının % 30'u 2003 yılı Ekim ayı sonuna kadar, % 30'u 2004 yılı Ekim ayı
sonuna kadar, % 40'ı ise 2005 yılı Ekim ayı sonuna kadar, taksitlendirme
süresince söz konusu alacağa herhangi bir değer artışı uygulanmadan tahsil
edilir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt,
AK Parti Grubu adına, Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu; şahısları adına, Van
Milletvekili Mehmet Kartal ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın söz
talepleri vardır.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün.
Sayın Öğüt, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika efendim.
CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ziraat Bankası ve tarım kredi
kooperatiflerinin kredilerinin yeniden yapılandırılmasına ilişkin kanun
tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Edirne'den Ardahan'a kadar tüm vatandaşlarımı
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Efendim, demin de söyledim, lafı uzatmanın
bir gereği yoktur; burada, Türkiye'nin kanayan bir yarası var, çiftçi borçları
nedeniyle ağır bir yükün altında ezilen çiftçilerimiz var. Çiftçilerimizin
ezildikleri noktada bunalıma girmeleri, hatta, intiharlara kalkışmaları,
intihar etmeleri, geride kalan yetim çocuklarının ahı ve onların günahı, hepimizin
boynundadır.
Ben, daha önce de söyledim; tartışmalar
oldu. Politikacının, söz verdiği zaman sözünde durması lazım, dürüst olması
lazım, temiz toplum, dürüst siyaset anlayışıyla politika yapması lazım; söz
verip de, sözümüzde duramıyorsak, onun yaklaşımını, en azından insanlara bir
kolaylığı sağlayacak şekilde yapmamız lazım.
Şimdi, bugün, bana, Ankara'nın Polatlı
İlçesi Kargalı Köyünden Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin Başkanı geldi. Süt
mamulleri üretmek için kredi almışlar. Bu kredinin miktarı 5 700 000 000 lira
imiş, aldıkları yıl da 1999. Şimdi, bugün, hükümetin getirmiş olduğu kanun
tasarısı üzerinden; yani, tarımsal TEFE üzerinden hesap ettiğiniz zaman bu
kredi ne kadar oluyor biliyor musunuz; 21 000 000 000 lira oluyor; ama, bir şey
daha söyleyeyim, 2001 yılında haciz
gitmiş, 11 315 000 000 lira istemişler.
Şimdi, vuruyorsun, yine, aynı rakama
geliyor, rakam olarak değişmiyor; yani, burada faizi silmiyoruz beyler, faizi
silecek bir şey yapamıyoruz. Niye yapamıyoruz; hesap ettiğiniz zaman, 4 katı, 5
katı, 6 katı oluyor.
Bu insanlar bizim. Bakın şimdi, bu
insanlar üretiyor, çalışıyor, eli nasırlı, ayağı çarıklı ve Türkiye'nin yüzde
40'ını da istihdam ediyor bünyesinde. Şimdi, bu insanlara bir şeyler vermemiz
lazım. Milletvekili olarak bizi sizden ayırmıyorlar "milletvekili
milletvekilidir" diyorlar "çözüm bulun, gelin kardeşim"
diyorlar.
Şimdi, burada, hiç olmazsa, sizden
istirham ediyorum, bakın, bu yüksek faizli tarım TEFE'sini ortadan kaldıralım.
Sayın Bakanım, hiçbir şey olmaz; IMF de bize kızamaz, Amerika da bize kızamaz.
Bir de, daha önceden hepimiz faize karşıydık, siz de faize karşıydınız; ne oldu
şimdi birden bire?! Yani, ben anlayamıyorum. Lütfen, rica ediyorum, bunu bir
çözüm noktasına getirelim.
Bakın, size bir şey söyleyeyim: Türkiye'yi
soyanlar -sizin günahınız yok, bizim de yok- banka batırarak soyanların,
soyduğu 22 milyar dolar var.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)- Daha fazla!..
ENSAR ÖĞÜT (Devamla)- Bunlardan kaç para
tahsil edildi arkadaşlar yedi aydır? Çoğunluğunuz var; getirin, biz de size
yardımcı olalım, bu insanlardan tahsil edelim paralarımızı. 22 milyar, bugün 58
milyar oldu, belki, 130 milyar oldu. Türkiye'yi batıran insanların halen
yatları, katları, özel uçakları var, zevku sefada. Millet tarlada perişan,
traktörünü satıyor, tarlası elinden gitmiş; biz, devamlı, çiftçiden alalım,
çiftçiden alalım, çiftçiden ne koparırsak ona... Tamam, çiftçiden alalım; ama,
yani, bankayı batıran hortumcudan da alalım.
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana)- Alıyoruz...
ENSAR ÖĞÜT (Devamla)- Ne kadar, kaç para?.. Ben, bakın, soru
önergesi verdim Sayın Başbakana ve şu ana kadar bana bildirmediler. Bu
hortumculardan kaç para şu ana kadar tahsil edildi? Kaç para tahsil etmemiz
lazım? Bir kuruş edilmemiş. Bakın, biz burada milletvekiliyiz, iki partiyiz;
getirin kanunları, çıkaralım ve bu milleti kurtaralım bu zulümden. İnanın,
bakın, yemin ediyorum, biz, bunu yapamazsak, Meclis görevini yapamaz. Sizden
istirham ediyorum...
Bakın, bir şey daha söyleyeyim: Biz,
çiftçiye ne verdik? 2002 yılından doğrudan gelir desteği parasının yüzde 60'ını
daha ödemedik. Mazot parası dedik; daha ödemedik; yüzde 60'ını ödemedik;
Ardahan almadı işte. Ardahan gibi, birsürü il almadı; alanlar da var. Şimdi,
neyse... Sayın Bakanım "ödeyeceğiz, merak etmeyin" diyor; inşallah
öder.
Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim:
Köylüye bir şey vermedik. Köylü, nisan ayında gübreleme yapıyordu, ekin
ekiyordu. O zaman doğrudan gelir desteği parasını vereceksin ki derdine çare
olsun; o zaman mazot parası vereceksin ki traktörüne mazot koysun, ekinini
eksin; şimdi vermişsin bir şey ifade etmiyor ki; yine de veremiyoruz.
Bakın, bir şeyi daha söyleyeyim: En
önemlisi, 2003 yılında doğrudan gelir desteği için bütçemize 500 trilyon lira
koyduk. Bunun 3,5 katrilyon lira olması gerekirken, Cumhuriyet Halk Partisinin
ve Dünya Bankasının ikazları sonunda, 500 trilyon liralık bir para konuldu; o
da ödenmedi.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Bir de, kaynağını
söylersen, çok iyi olacak.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, kaynak var
işte, gösterdim. Burada 550 milletvekili varız; gelin, kanunları çıkaralım; şu
hortumcuların boynunu sıkalım; bak bakalım, kaynak var mı yok mu?! Bakın, işte,
kaynak burada.
Arkadaşlar, bakın, bir şey daha
söyleyeyim: Banka hortumlayan bir firmaya 0,75 faizle 15 yıl vade yapıldı; öyle
mi Sayın Bakanım?
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Biz yapmadık.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - 0,75 faizle 15 yıl
vade yapıldı. Biz, köylüye, tarım TÜFE'si altında faiz uyguluyoruz, bunun
ortalaması yüzde 80'e geliyor; ama, bu firmaya, 0,75 faizle 15 yıl vade
yapıyorsun; Türkiye'nin yüzde 40'ının istihdam edildiği tarımda, çiftçimize,
üreticimize -22 000 000 insanımıza- gelince, hayır kardeşim, siz, faizi normal
ödeyeceksiniz, size de, işte, yıldan yıla bir taksit yapıyorum diyorsun.
Arkadaşlar, şimdi, size, bir hesap: 1994 yılında 1 000 000 000 lira kredi alan
bir insan, 7 629 000 000 lira ödeyecek; 762 000 000 lirayı peşin, 2 288 000 000
lirayı her yılın ekim ayında ödeyecek. Köylü bu 2 288 000 000'u nasıl ödeyecek;
ekim ayı zaten geldi?!
Değerli arkadaşlar, bu nedenle, bizim,
hortumcuların, Türkiye'yi soyanların, Türkiye'yi bu duruma getirenlerin üzerine
gitmekten başka çaremiz yok; kaynak da oradadır.
Bakın, özür diliyorum, bir intihar mektubu
geldi bana.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Moralimizi
bozmayın gecenin bu vakti.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ama, ne yapayım
şimdi. Bakın, Kırşehir'in Hamit Kasabasından geliyor; Harun Bayrak yazıyor...
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Hep sana
mı geliyor?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Evet, biz çiftçi
dostuyuz; Türkiye'nin her yerinden mektup geliyor.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Biz de
çiftçi dostuyuz.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Diyor ki:
"Çiftçi Özkan Bayrak, ödeyemediği tohum, gübre, ilaç, lastik ve mazot
borcu yüzünden bunalıma girmiş ve tefeciden aldığı parayla borcunu
kapatamamıştır; Çiftlik Barajına atlayarak intihar etmiştir. Geride, 18
yaşındaki karısı dul, 6 aylık kızı Beyzanur öksüz kalmıştır." Şimdi, biz,
bu yetimin hakkını alıp da tefeciye nasıl vereceğiz arkadaşlar?!
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Kim veriyor
canım?!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, tefeciden
alalım diyorum. Bu yetimden isteyeceğiz, nasıl verecek bunu?
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ne alakası var?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ne alakası mı
var... Efendim, bu yetimden de, ortalama yüzde 80 TÜFE faizini uygulayarak bir
para isteyeceksin. Yani, bu insanlardan para alacaksın; hortumlayan, Türkiye'yi
batıran da, katlarında, yatlarında, uçaklarında zevkini, sefasını sürecek
-holdingler bilmem ne- içeride cezaevinde kalmayacak. Bunlar sizin suçunuz
değil, sizi de suçlamıyoruz; ama, getirin kanunları çıkaralım, bunların
boğazını sıkalım, bu yetimin, fakirin fukaranın hakkını bunlardan almış olalım.
Sizlerden rica ediyorum, mümkünse, Sayın Başkanım ara versin, bir uzlaşma
yapalım, şu çiftçi borçlarını biraz ucuzlatmış olalım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.
AK Parti Grubu adına, Kütahya Milletvekili
Sayın Hüsnü Ordu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSNÜ ORDU (Kütahya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 151 sıra sayılı tasarının 3 üncü
maddesi olan ödeme esaslarıyla ilgili madde üzerinde Grubum adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, gerçekten, bizi bağlayan,
milletimize verdiğimiz birtakım sözler var; ama, önce bu sözlerimize bir
bakmamız lazım, bu sözler nelerdir. Bir defa, şu anda, gerçekten, ekranları
başında bizleri izleyen, bu Meclis çatısı altında konuşan her milletvekilini,
gerek gözü gerek mimiği gerekse hareketleriyle her şeyini tartan bir Türkiye
var.
Bakın, seçimden evvel AK Partililer olarak
kendi yörelerimizde şunları söyledik: Ey millet! Biz, gerçekler üzerine siyaset
yapacağız, asla ve asla size yalan söylemeyeceğiz. Türkiye'nin, geldiği durum
itibariyle, şu anda, aşağı yukarı 220
milyar dolar civarında bir borcu var. Bu borcu nazarı dikkate alıp, geçmiş
hükümetler zamanında, bu şartlar içerisinde, zorunlu nedenlerle çağrılan, bizim
hükümetlerimizin çağırdığı, borç istediğimiz IMF ve Dünya Bankasını da nazarı
dikkate alarak -altını çizerek söylüyorum- bütün bu realitelerle beraber, biz,
kendi ayaklarımız üzerinde dururken, hem ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik
problemleri göz önüne alıp hem de bu programı uygularken, kendi gerçeklerimizi
ve ülkemizdeki sosyal politikaları bu gerçekler üzerine oturtarak yapacağız
diye, köy köy, kahve kahve, ülkemizin çiftçi bölgelerinde, açık, ilanen
söyledik ve bu şartlarda, bu ülke insanları, bize, bu grubu ve milletvekili
sayısını verdi. Burada hiçbir problem yok; ama, bunu söylerken bir şey daha
ifade ettik; dedik ki: Biz, bu politikaları reel olarak uygularken, elimizde
bir hükümet programı var. Gerek 58 inci hükümette gerekse 59 uncu hükümette,
bizim için esas olan şey budur. Bakın, 59 uncu hükümetin Hükümet Programında,
tarımla ilgili nelerden bahsetmişiz;
demişiz ki: "Tarım sektörü politikalarını ele alırken, istihdam ve sosyal
politikalar olarak ele alacağız ve sektörün piyasa yapısının güçlendirilmesi
için gerekli yasal ve kurumsal düzenlemeleri yapacağız."
Bu anlamda baktığımız zaman, şu anda -4
000 000 insanımızı ilgilendiren, Türkiye'deki nüfusun yüzde 40'ını
ilgilendiren- çiftçilerle ilgili, bu anlamda düzenleme yapmaya çalışıyoruz;
yaptığımız düzenleme budur. Bunun dışında, çiftçilerle ilgili, tarım
politikasında, meydanlarda -Sayın Başbakanımız söylemiş- demişiz ki:
"Çiftçiye, girdiler konusunda, mazot desteği vereceğiz." O sözümüzü
yerine getirmişiz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Doğrudan gelir
desteğinden kesiliyor Sayın Milletvekili.
HÜSNÜ ORDU (Devamla) - Doğrudan gelir
desteğini vereceğiz demişiz; veriyoruz; o noktadaki vaadimizi devam
ettiriyoruz.
Şimdi, bu anlamda baktığımız zaman,
gerçekten, sizlere intikal ettiği gibi değil. Biz, Kütahya'nın çiftçisine
gittiğimiz zaman, Tavşanlı İlçesinde, Aslanapa'da, Altıntaş'ta, çiftçiler bize
"Sayın Vekilim, gerçekten, biz, sizin uyguladığınız reel politikalardan
memnunuz. Bir ara ümitsizliğe kapılmış gibiydik; ama, şu anda, yaptığınız,
verdiğiniz sözlerle, AK Parti Hükümetinin vaatlerini yerine getirerek, bizleri
memnun ediyorsunuz, biz sizlerden memnunuz" diyorlar; bütün çiftçilerimiz
açık olarak bize bunları ifade ediyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) - Siz, Anadolu'ya hiç
gitmediniz herhalde Sayın Vekilim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Altıntaş Belediye
Başkanı parti değiştirmiş.
HÜSNÜ ORDU (Devamla) - Şimdi, bu anlamda
bir şey daha ifade etmek istiyorum. Gerçekten, ülke insanı, bu kürsüden konuşan
tüm milletvekillerini çok dikkatle izliyor. Bazı kanun tasarıları görüşülürken,
zaman zaman içimden, bu kürsüden, acaba şu anda, şöyle bir şey mi ifade edecek
diyorum. Örnek vereyim: Geçtiğimiz günlerde, bor araştırma enstitüsüyle ilgili
bir kanun tasarısı görüşüyorduk. Gerçekten, samimî söylüyorum, aklımdan bir şey
geçmişti; çok değerli bir CHP sözcüsü milletvekilimiz, burada, birden bire köy
enstitülerinden bahsetti. Ben de, şu anda, bor araştırma enstitüsü kurulurken,
acaba böyle bir şeyden bahsedilir mi diyordum. Samimî söylüyorum, bir anda,
burada, böyle bir ifade geçti.
Şimdi, bu tasarıyı görüşürken, biraz
evvel, yine çok değerli CHP'li sözcülerimiz -altını burada nezaketle çiziyorum,
buna ehemmiyet veriyorum- bütün ülkenin çok iyi tanıdığı ve buradaki
nezaketiyle, üslubuyla, davranışıyla, bütün ülke insanının ibretle, mimiklerine
kadar seyrettiği Tarım Bakanımızın, basına yansıyan bir sözüyle ilgili bir
tercümede, bir yorumda bulundu. Daha sonra, yine bir değerli CHP
milletvekilimiz çıktı ve dedi ki: "Evet, ben Tarım Bakanımızın bu noktada
bir şey söylemediği kanaatindeyim." Tarım Bakanımız da buraya çıktı ve
zaten, kendisini ifade etti. Şunu söylemek istiyorum: Bütün bu söylemlerin,
bütün bu konuşmaların, bütün bu mimiklerin, millet tarafından, sağduyu sahibi,
feraset sahibi insanlarımız tarafından gerçekten her noktası izleniyor. Biz, AK
Parti milletvekilleri olarak burada reel ve doğru olan şeyleri söylemeye devam
edeceğiz.
Bu tasarıyla şu oluyor: Ziraat Bankası
tarafından kredilendirilen ve tarım kredi kooperatifleri tarafından verilen
kredilerle ilgili toplam bazda yüzde 90 civarındaki bir problem hallediliyor.
Gene zaman zaman CHP sözcülerine bakıyorum ben, dinliyorum; hemen Tarişi ortaya
sokuyorlar.
Sevgili milletvekillerimiz, Tarişle ilgili
olan konuyu Hazineden sorumlu Saygıdeğer Bakanımız çok net burada ifade etti.
Bakın, bu tasarı düzenlenirken, burada önemli olan, Ziraat Bankasının verdiği
kredilerle ilgili bir kanun metni ve tasarısı var. Şimdi bunu "ancak"
deyip Tarişe getiriyorsunuz. Tarişle bu olayın alakası yok.
YILMAZ KAYA (İzmir)- Tariş değil o,
Tarişbank.
HÜSNÜ ORDU (Devamla)- Sayın Bakanımız
ifade etti; bununla ilgili düzenlemenin bir başka yerde olacağını ifade etti.
Gerçekten, bu konularda biz, ortalama
olarak bugünkü değere tekabül ettiği zaman, saygıdeğer çiftçilerimizin
anlayacağı şekilde, mutlak değerde, bugünkü değere getirdiğimiz zaman, aşağı
yukarı, bu tasarıyla, mevcut borçlar noktasında yüzde 50'ler mertebesinde bir
rahatlatma getiriyoruz; ama, bunu başka bir kurnazlıkla ele alıp farklı bir
noktayla sunmaya çalışırsak, onu sunabiliriz; fakat, şunu unutmamamız lazım ki,
üç eşit taksite bölünüyor. 2003 Ekim, 2004 Ekim, 2005 Ekim dediğimiz zaman,
oralardaki artış olmayacağı için, o ödeme süreleri içerisinde bu değer
artışlarını da nazarı dikkate aldığımızda, bugünkü değerle, çiftçimizin
anlayacağı şekilde, yüzde 50 civarında bir güzellik getiriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSNÜ ORDU (Devamla)- Bir cümleyle
bitiriyorum.
BAŞKAN- Sayın Ordu, buyurun efendim.
Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
HÜSNÜ ORDU (Devamla)- Bu noktada, bu
tasarıyla bir ödeme kolaylığı getiriyoruz.
Ben, bu tasarıda emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum; bu tasarının ülkemize, milletimize ve çiftçilerimize hayırlı
olmasını canı yürekten diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ordu.
Şahsı adına, Van Milletvekili Sayın Mehmet
Kartal; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MEHMET KARTAL (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; birkaç yıl evveline kadar, tarımda kendisini besleyen
7 ülkeden biriydik. Bir şanssızlık, geçmiş politikalar, çarpık politikalar,
bizi, bugün delidana etine muhtaç etti, hayvancılığımızı da bitirdi.
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde, birkaç yıl öncesinde, 30 000 000 kadar küçükbaş hayvan
yetiştirilirdi. Marketlerde etin kilosu 15 000 000'a kadar satılıyor; ama,
yetiştiricinin eline, maalesef, 2 000 000 civarında komik bir para geçiyor.
Çiftçimizin durumuna gelince; yani,
dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Avrupa ülkeleri nasıl yapıyor, çiftçisine
nasıl destek oluyor; düşük maliyetle ürün elde ediyorlar; ucuz mazot veriyor,
düşük faizli kredi veriyor, ucuz ilaç temin ediyor. Sonuçta, bizim pazarımıza
kadar gelip girdiler.
Değerli arkadaşlar, devletin, çiftçiye
yeniden dönmesi lazım. Tarlasından ekinini alamayan, karpuzu ve domatesi kalan
tek ülke olduk. Niye olduk; toplama fiyatını bulamıyor, toplama değerini
bulamıyor; yani, alıp pazara götürdüğünde nakliye ücretini karşılamadığı için,
tarlada ekinini, karpuzunu, domatesini bırakıyor çiftçimiz.
Biz, bu tasarıyı destekliyoruz.
Çiftçilerimize de çok şey vermedik. Gecenin bu saatinde bir dilekte bulunalım:
Allah, çiftçimize bol ürünlü yıllar nasip etsin.
Tasarıyı destekliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kartal.
Şahsı adına ikinci konuşma, Kastamonu
Milletvekili Mehmet Yıldırım'a aittir.
Sayın Yıldırım, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Kastamonu
Milletvekili olarak, 3 üncü madde
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, az önce de bir önerge vermiştim, reddedildi. Oradaki
bir hesabı yenilemek istiyorum. O hesap yanlış. O hesap doğru değil. O hesabı
birlikte yapalım: Yani, 100 kilo buğday 1999 yılında, şimdi, öderken 47 kilo
değil. Yani, 1999 yılında 1 000 000 000 lira kredi alan vatandaşım, 12,5 ton
buğday alıyor, şimdi, 13 ton buğday parasıyla borcunu ödeyebiliyor. Diğer bir
deyişle, biz, yüzde 10'unu peşin alıyoruz; 4 000 000 000'ın 419 000 000
lirasını alıyoruz, geri kalan 3 600 000 000 lirasına ekim ayından itibaren 3
taksit yapıyoruz. Yani, bunun adına, yılı içerisinde anaparanın birinci yılda
giydirilmiş, TEFE'ye uygulanmış, 1 000 000 000'ına, 1 400 000 000 liranın
üstünde 1 600 000 000 liranın tahsilatı denir. Bu da ne demektir; yani,
Kastamonu'da, Konya'da, Trakya'da, Türkiye'nin her yerinde, Adanasında buğday
üreten vatandaşlarımız 5 ton buğday satacak demektir. Yani, bizim Kastamonu'da,
biz, buna "kilo" demeyiz "kile" deriz, 50 kile buğday
satacak demektir. 50 kile buğday satacak Kastamonu'da bir tane vatandaş yok
arkadaşlar. Borcunu ödeyebilmek için 50 kilo buğday satacak bir tane vatandaş
yok. Sadece, Kastamonu'nun bütün ilçelerinde, Taşköprüsünde, sarmısak satıp parayı,
borcu ödeyecek vatandaş var; ama, görüyorum ki, Sayın Bakanımız söz vermişti,
şimdi telefonla beni sürekli arıyorlar, sanki, tarım ürünleri için, Türkiye
yolgeçen hanı. Suriye'den, Çin'den, Türkiye'ye, ithal izni olmamasına rağmen
sarmısak geliyor Sayın Bakan. Lütfen, müdahale etmenizi istiyoruz; ama, Sayın
Tarım Bakanı gitmiş. (AK Parti sıralarından "CHP sıralarında
oturuyor" sesleri)
Orada mı?..
Sayın Bakanım, çok özür diliyorum.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, muhalefet
sıralarında.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Lütfen,
müdahale etmenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlar, et ithal ediyoruz,
pamuk ithal ediyoruz, tarım ürünleri ithal ediyoruz. Biliyorsunuz, önümüzdeki
günlerde Türkiye'nin gündemine de geçecek; Uzakdoğu'da SARS hastalığı var,
Kanada'da delidana hastalığı var. Amerika, Kanada'nın et ithalatına 3 milyar
dolarlık ambargo koydu; ama, Türkiye'de et pazarı büyük holdinglerin eline
geçmiştir; Türkiye, et holdinglerinin elinde, et kombinaları kapandıktan sonra
perişan noktadadır; eti ithal ediyorlar. Meclisin kulisinde de, belki bize,
köfte veya sosis yediğimiz zaman, Kanada'dan ithal edilmiş ürünler olduğunu
düşünmek istemiyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımızdan
önemle rica ediyorum... Sayın Bakanı, lütfen, serbest bırakın CHP'li
arkadaşlar. (Alkışlar)
Sayın Bakanım benim gibi bir çiftçi
çocuğu; çok seviyorum ve çok sayıyorum. Sözü var bu kürsüden: Türkiye'ye ne
sarmısak ithal edeceğiz ne şeker ithal
edeceğiz ne de pamuk ithal edeceğiz. Tarlada çiftçilerimiz üretsinler,
üretsinler ki, demin sayın milletvekilimizin dediği gibi, 200 milyar dolar biz
borç yapmadık, siz yapmadınız, bu Meclisin üyelerinin burada günahı yok; ama,
bunu, bu noktaya getirenlerden halkımız hesap sordu; onlardan bu Mecliste kimse
yok! Öyleyse, bize de hesap sormamaları için, biz, bu borcu ödemek zorundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - AK Parti,
Cumhuriyet Halk Partisi farkı gözetmeden, işte, hep birlikte, bu tasarıya evet
diyoruz. Niye evet diyoruz, halkımıza söz verdik. İsterdik ki, faizleri hep
silelim; ama, hükümetimiz diyor ki: "Hayır, silemem" Biraz korkak
davranıyor. Hadi, şu Cavit'ten 4 katrilyon lirayı alsak da, 1 katrilyon
lirasıyla çiftçimizi sübvanse ediversek.
Avrupa Birliğine giriyoruz, Avrupa
Birliğine girmek istiyoruz. Değerli arkadaşlar, 35 milyar dolar Avrupa tarıma
destek veriyor; biz, 2 milyar dolar destek veremiyoruz. 7 000 000 tarım
işletmesine 5 500 000 dolar destek veriyor; ama, biz 500 dolar veriyoruz.
Hayvancılığı desteklememiz sadece işletme başına 500 dolar. Arkadaşlar, bununla
11 900 000 hayvan varlığımızı yükseltmemiz mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, teşekkür
ediyorum.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Eksüreyi verdim size.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bağlayayım
müsaade ederseniz.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Mehmet Bey
devam edin, biz duyuyoruz.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Ama, halk
duymuyor, halk duysun...
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi demeden
bu ulusal Meclisin değerli üyeleri olarak, Kuvayi Milliyeden gelen bir ruhla,
gelin, tefeciden ve IMF'den kurtulmanın yolunu bulalım. Tarlada üretimi,
fabrikada üretimi, kamuda dürüst yönetimi kaim kılalım; bu Parlamentoya ve
milletvekillerine, halkımızın saygınlığını artıralım diyorum.
Hepinize saygılar sunuyor ve bu tasarının
ülkemize, milletimize, çiftçimize hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 3
adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı Kanun
Tasarısının "Ödeme Esasları" başlıklı 3 üncü maddesinin birinci
fıkrasının ikinci ve beşinci satırlarında yer alan "altmış gün
içinde" ibarelerinin "doksan gün içinde "olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Ensar Öğüt |
Mehmet Küçükaşık |
Mustafa Özyurt |
|
Ardahan |
Bursa |
Bursa |
|
Nail Kamacı |
Necati Uzdil |
Sezai Önder |
|
Antalya |
Osmaniye |
Samsun |
|
Orhan Ziya Diren |
Selami Yiğit |
Halil Ünlütepe |
|
Tokat |
Kars |
Afyon |
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan T.C.
Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere
Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının "Ödeme Esasları"
başlıklı 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Oğuz Oyan |
Mehmet Küçükaşık |
Haluk Koç |
|
İzmir |
Bursa |
Samsun |
|
Oya Araslı |
Mehmet Kartal |
Hüseyin Bayındır |
|
Ankara |
Van |
Kırşehir |
TKK'nın ortaklarından
kredi alacaklarının yeniden yapılandırılması sonucunda uğrayacakları gelir
kayıpları, Hazinece karşılanır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge,en aykırı önergedir, okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 151
sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesine
"Taksitlendirilmesi yapılan çiftçilerimize, istekleri halinde yeni
ziraî kredi kullandırılır" ibaresinin, üçüncü fıkra olarak eklenmesini arz
ederiz.
Saygılarımızla. 4.6.2003
|
Necati Uzdil |
R.Kerim Özkan |
Ensar Öğüt |
|
Osmaniye |
Burdur |
Ardahan |
|
Osman Özcan |
Yakup Kepenek |
Orhan Sür |
|
Antalya |
Ankara |
Balıkesir |
|
Yavuz Altınorak |
Orhan Eraslan |
Selami Yiğit |
|
Kırklareli |
Niğde |
Kars |
|
Şefik Zengin |
Engin Altay |
Nail Kamacı |
|
Mersin |
Sinop |
Antalya |
|
Erdal Karademir |
Mehmet S.Kesimoğlu |
Halil Ünlütepe |
|
İzmir |
Kırklareli |
Afyon |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge üzerinde konuşacak
mısınız?
YAVUZ ALTINORAK (Kırklareli) - Evet Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Önerge üzerinde, Kırklareli
Milletvekili Sayın Yavuz Altınorak; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
YAVUZ ALTINORAK (Kırklareli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 3 üncü
maddesine ilave edilmek üzere "taksitlendirmesi yapılan çiftçilerimize,
istekleri halinde yeni ziraî kredi kullandırılır" ibaresinin eklenmesini
istemekteyiz; çünkü, kredi kuruluşları, çiftçilerimizin borcu varken, borcu
ertelenmiş olsa bile, yeni kredi vermemektedir. Nakit sıkıntısı içinde olan ve
borçlarını taksitle ödemeyi taahhüt eden, yani bu konuda yeni bir sözleşme
yapmış olan çiftçilerimizin, sürdürebilir bir tarım yapabilmesi ve üretimi daha
fazla artırabilmesi için, nakde ihtiyacının olduğunu hepimiz bilmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım, şunu da kabul etmek
gerekirse, ülkemizdeki bütün hükümetler, enflasyonun azaltılması ve enflasyonun
ezilebilmesi için üretimin artırılması gerektiğini savunmuşlar ve her
platformda bunu dile getirmişlerdir; ancak, üretimin artırılabilmesi için,
gerekli önlemlerin alınmadığını, çözüm için gerekli çabaların verilmediğini
yıllardır gözlüyor ve izliyoruz. İşte, bugün, burada, ülke nüfusumuzun yüzde
45'ini oluşturan Türk tarımında ülkemizin kendi kendine yeter bir ülke konumuna
gelebilmesi için, elimize bir fırsat geçmiştir. Bu fırsatı değerlendirelim ve
Türk tarımına, Türk çiftçisine göstermiş olduğumuz önemi, bugün, burada
kanıtlayalım.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
düşüncesinden hareketle, Ziraat Bankasının ve tarım kredi kooperatiflerinin
kullandırmış olduğu kredilerinin amacı nedir; mağdur olmuş çiftçimizin, küçük
çiftçimizin, ekmiş olduğu ürününü, hasat sonuna kadar getirebilmesini sağlamak
değil midir; yani, tarlasındaki ürünü ilaçlayabilmek, topraküstü gübresini
atabilmek anlamında, onları kredilendirmek değil midir?
Türk çiftçimize, nasıl inandığımızı ve
güvendiğimizi, burada, bir kez daha gösterelim diyorum. Ulu Önderimiz Mustafa
Kemal Atatürk'ün de söylemiş olduğu gibi, Türk köylüsü ve çiftçisinin gerçekten
milletin efendisi olduğunu onlara kanıtlama imkânını verelim, Türk köylüsü ve
çiftçisini kölelikten kurtaralım. Üretim azlığından dolayı, verilen
tabanfiyatları beğenmeyen köylümüz ve çiftçimiz kalmasın; bundan sonra, üretim
fazlalığından kaynaklanarak, verilen taban fiyatlarının uygunluğunu takdir
etsin, edebilsin.
Çiftçimizi, herhangi bir hükümet
temsilcisinin vermiş olduğu taban fiyatlarını beğenmeyen, tepki gösteren bir
toplum olmaktan çıkaralım diyor, önergeye vereceğiniz desteklerden ötürü, tüm çiftçilerimiz adına, hepinize teşekkürler
ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Altınorak, teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan TC Ziraat Bankası AŞ ve
Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale
Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
"Ödeme Esasları" başlıklı 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasından sonra
gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederim.
Oğuz Oyan
(İzmir) ve arkadaşları
TKK'nın ortaklarından kredi alacaklarının
yeniden yapılandırılması sonucunda uğrayacakları gelir kayıpları, Hazinece
karşılanır.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önergeniz üzerinde mi
konuşacaksınız?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Evet.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; buradaki bu yasa tasarısıyla ilgili tartışmalar
yapılırken ben bir şeye hayret ettim. Sanki tarım kredi kooperatiflerinin ve
Ziraat Bankasının borçları geçen yıl yapılandırılmamış gibi, tüm
arkadaşlarımızda bir konuşma var. Arkadaşlar, hata yapıyoruz. Geçen yıl Ziraat
Bankasının borçları yeniden yapılandırıldı; ama, faizlerde indirim yapılmadı.
Yine, tarım kredi kooperatiflerinin borçları, 25.1.2002 tarihi itibariyle
kesinleşen alacaklar 3 ay vade -bu yasayla belirlendiği gibi 2 ay vadeyle
değil, 3 ay vadeyle- artı, yüzde 20'si peşin ödenmek kaydıyla ve geri kalanının
da 5 eşit taksitte olmak kaydıyla, yine aynı şekilde 36 ay vade; yani 3 yıl
olarak, zaten yeniden yapılandırıldı. Bizim bu yasayla yaptığımız, sadece ve
sadece şudur: O yasada, geçmiş dönemdeki uygulamada faizlerde indirim
yapılmamıştı. Biz, şimdi, sadece faizleri TEFE'ye göre yeniden
yapılandırıyoruz. Biraz önce bu yasayı öven arkadaşlarımıza bunu önemle
hatırlatırım; bunu gayet iyi bilsinler.
Evet, bizi halkımız seyrediyor; ama,
halkımız, geçen yıl bunların yapılandırıldığını biliyor; ama, milletvekilinin
bilmediğini zannetmesi çok kötü bir şey. Milletvekilinin bilmediğini zannetmesi
çok kötü bir şey, o yüzden, lütfen dikkatli konuşalım, ne yaptığımızı bilelim.
İkincisi şu: Tarım kredi kooperatifleri,
devletin malı değil, onları kuran üreticilerin, köylülerin malı. Şimdi, tarım
kredi kooperatifleri iki türlü kredi kullandırır; bir, kendi özkaynaklarından
almış oldukları, elde ettikleri kredileri kullandırır; iki, Ziraat Bankasından
bugün itibariyle yüzde 56 faizle aldığı kredileri, kendi ortaklarına bugün
itibariyle yüzde 58 faizle kullandırır.
Şimdi, biz şunu yapıyoruz: Köylülerin
Ziraat Bankasına olan borçlarını yeniden yapılandırırken, devletin kasasından
bunlara bir kaynak aktarıyoruz; çünkü, Ziraat Bankası kamunun malı; ama tarım
kredilerin borçlarını yeniden yapılandırırken bir şeye dikkat etmiyoruz.
Getirilen yasanın 2 nci maddesi tarım kredi kooperatiflerinin Ziraat Bankasına
olan borçlarını düzenliyor, onlar da yeniden yapılanıyorlar. Evet,
yapılanıyorlar; ama, bir de şunu bilmemiz gerekiyor: Tüm tarım kredi
kooperatiflerinin Ziraat Bankasına borcu yok; öyle değil mi Sayın Bakanım?
Türkiye'deki tarım kredi kooperatiflerinin bazılarının, Ziraat Bankasına
borçları yok.
Şimdi, biz, 3 üncü maddede, borcu olan
tarım kredi kooperatiflerinin borçlarını, Ziraat Bankasına göre yeniden
yapılandırıyoruz, onlara bir indirim kolaylığı sağlıyoruz. Pekâlâ, örneğin,
Balıkesir bölge birliğindeki kooperatiflerin ve örneğin, benim ilçem olan
Bursa'nın Mustafakemalpaşa İlçesindeki 10 tarım kredi kooperatifinin
hiçbirinin, Ziraat Bankasına şu anda borcu yok.
Biz, popülist yaklaşımlardan uzak duralım
diyoruz. Biz, tarım kredi kooperatiflerinin verdiği faizleri indiriyoruz, yüzde
50 oranında, o kooperatifin özsermayesini zarara uğratıyoruz. Pekâlâ, bunun
karşılığında hangi kaynağı koyuyoruz; hiçbir kaynak koymuyoruz. Bu kaynağı
koymamakla da, tarım kredi kooperatiflerinin kendi özsermayesinin ve giderek
güçlerinin zayıflamasına ve üreticilere katkı sağlamasına engel oluyoruz.
Biz, bu önergeyle bunu sağlamak istiyoruz;
yani, Ziraat Bankasına herhangi bir şekilde borcu olmayan tarım kredi
kooperatiflerinin ayakta kalmasını sağlamak için, onun uğradığı zararı da
Hazinenin gidermesini istiyoruz. Önergeyle istediğimiz bu. Lütfen, buna dikkat
etmenizi istiyorum.
Şimdi, bizim iki şeyimiz var,
biliyorsunuz; hep diyoruz ki, IMF, IMF... IMF ne istiyor; Ziraat Bankasını
özelleştirmemizi istiyor. Köylünün elinden Ziraat Bankasını alacağız,
vereceğiz. IMF, tarım kredileri de ortadan kaldırmayı düşünüyor diyoruz.
Bakın, iki şeyi birden yapmaya gidiyoruz;
bir; Ziraat Bankasını özelleştireceğiz, hiçbir şekilde köylüye kredi vermeyen
bir kuruluş haline getireceğiz; iki, tarım kredi kooperatiflerinin gerçek
alacaklarının faizlerini yok ederek, onları, ekonomik olarak güçsüz hale
getireceğiz, tarım kredi kooperatiflerini de işlevsiz hale getireceğiz ve
köylüye destek verecek hiçbir kuruluşun da hayatta kalması mümkün olmayacak.
Lütfen, önergemizi bu gözle dikkate
almanızı istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun
tasarısının "Ödeme Esasları" başlıklı 3 üncü maddesinin birinci
fıkrasının 2 nci ve 5 inci satırlarında yer alan "altmış gün içinde"
ibarelerinin "doksan gün içinde" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet Küçükaşık
(Bursa) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) -
Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge üzerinde, Sayın Kamacı;
buyurun efendim.
Süreniz 5 dakika.
NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; "Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun
tasarısının 'Ödeme esasları' başlıklı 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının 2 nci
ve 5 inci satırlarında yer alan 'altmış gün içinde' ibarelerinin 'doksan gün
içinde' olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz" diye bir önergemiz
var.
Değerli arkadaşlar, burada konuşan
arkadaşlarımız, bazen, rakamları ifade ederken çok basit görüyorlar; 1 000 000
000 lira kredi almış bir çiftçimiz, bunu 6 000 000 000 lira civarında geri
ödeyecek "bu da ödenebilir arkadaşlar, çok basit" diye ifade
ediyorlar.
Türkiye'de kimlerde para var arkadaşlar;
çiftçide para var mı? Çiftçide para olsaydı, bugüne kadar öderdi; çünkü,
çiftçi, yıllardan beri, aldığı krediyi faiziyle birlikte ödemek için,
traktörünü, tarlasını satar öderdi; ama, geçmiş yıllarda, hele 2001 yılındaki
krizden sonra, çiftçinin ödeme gücü kalmadı değerli arkadaşlar. O yüzden, sizin
getirdiğiniz bu tasarıyla da bu ödemelerin çoğunun yapılacağını tahmin
etmiyorum. 5 000 000 000 lirayı, sanki 5 000 lira gibi konuşuyorsunuz. 5 000
000 000 lira, belki sizlere göre çok küçük bir rakamdır; ama, çiftçilere göre
hâlâ büyük rakam. Bunu da bilmenizi isterim değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, maalesef, geçen hafta,
hem tarım kredi faizleri hem Ziraat Bankası kredi faizleri ve hem de Sayın
Bakanın konuşmaları nedeniyle çiftçiler hep gündemdeydi.
Değerli arkadaşlar, meydanlara gittiğimiz
zaman, çiftçiler, bize "bizim
borçlarımızı affederseniz size oy vereceğiz" demediler. Hem Cumhuriyet
Halk Partisi hem de AKP, seçim meydanlarına gittiklerinde, çiftçilerin
borçlarının faizlerini sileceklerini söylediler; ama, maalesef, geldiğimiz
noktada... (AK Parti sıralarından gürültüler)
Laf atmayın arkadaşlar, konuşalım şurada.
Bakın, aynı şeyi Sayın Bakan yaptı, hata yaptı. Laf atmayın. Konuşuyoruz,
anlatıyoruz.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan öyle bir
insan değildir. Aynı şekilde, böyle bir anlık hatasından dolayı, maalesef, dört
günden beri gazetelerde. Kendisi, çok iyi bir arkadaşımız -komisyonda beraber
çalışıyoruz- alçakgönüllü bir arkadaşımız; ama, o günkü şartlarda, sanıyorum,
çiftçilere çok faydası olamadığı için, sinirlendi, öyle bir ifadeyi kullandı.
O yüzden...
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - O defteri kapattık
biz.
NAİL KAMACI (Devamla) - Defteri kapatıp
kapatmadığını halk bilecek artık, siz bilmeyeceksiniz.
Değerli arkadaşlar, keşke, çiftçilerimiz
basında bu şekilde yer almamış olsaydı. Tabanfiyatların yüksekliğinden
bahsedilmiş olsaydı, onlara verilen kredilerden bahsedilmiş olsaydı; ama,
bunların hiçbirisinden bahsedilmedi. Bir
haftadan beri, Sayın Bakanın o gafıyla gündeme geldiler ve tarım kredi
faizleriyle gündeme geldiler; ama, bunu, bu kadar, dört beş günden beri uzatmak
da Sayın Bakanın yanlışıydı. Bugün, burada açıklayacağına, onu, ayın 1'inde
yaptığı olayı, o günkü şartlarda, basın toplantısıyla düzeltme şansı vardı.
Demek ki, bilerek veya isteyerek düzeltmemiş oldu.
Değerli arkadaşlar, burada, TEFE'den ve
TÜFE'den bahsediyorsunuz. Köylüler ne diyor biliyor musunuz; "TEFE nedir;
acaba tefecilik mi" diyorlar. Yani, onların anlayacağı şekilde konuşun.
Deyin ki, 5 000 000 000'ın 3 000 000 000'ını almıyoruz, 2 000 000 000'ını
alacağız. Onu anlıyorlar; ama, başkasını anlamıyorlar. (AK Parti sıralarından
"çiftçi anlıyor" sesleri)
Anlatırsın, gittiğin zamanlarda.
Değerli arkadaşlar, oy isterken
gittiğinizde, borçların faizini tamamıyla sileceğinizden bahsettiniz.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Hiçbir
yerde bahsedilmedi.
NAİL KAMACI (Devamla) - Bahsettiniz.
Şimdi, arkadaşınız bahsetti biraz önce. Şimdi, biraz önce AKP Grubu adına
konuşan arkadaşımız bahsetti; şu arkadaşımız bahsetti. Dedi ki: "Sayın
Genel Başkanımız faizleri affedeceğini söyledi, Sayın Bakanımız da
doğruladı." Efendim, affetmediniz; faizlerini alıyorsunuz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - El insaf!..
NAİL KAMACI (Devamla) - Şimdi, 1 000 000
000 lira krediye karşılık, 5 900 000 000 lira alıyorsunuz. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Evet, maalesef alıyorsunuz.
Bir de, son zamanlarda "mazota
doğrudan gelir desteği uyguladık" diyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kamacı, buyurun efendim.
NAİL KAMACI (Devamla) - 2 Kasım 2000
tarihinde, mazot 1 224 000 lira, dolar 1 679 000 liraydı. Bugün, mazot 1 387
000 lira, dolar 1 424 000 lira. Orantıya baktığınız zaman, birisi 0,73, birisi
0,97. Mazotu şu anda yüzde 35 indirdik diyorsunuz; o günden beri artış yüzde
13, dolardan dolayı devletin kazandığı da yüzde 15; yani, yüzde 28'e tekabül
ediyor. Sizin indirebildiğiniz yüzde 7. Eğer bu da yetiyorsa, mesele yok;
indirmiş sayılırsınız. Hesaplar burada.
Sayın Babacan, komisyonda "bu,
kaynaktır" diyor. Kaynaksa, vergi barışından 7 katrilyon lirayı
bağışladınız; o zaman, çiftçiye de 1 katrilyon lira bağışlayın ki, hiç olmazsa
çiftçimiz bize yük olmasın.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kamacı.
Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 3 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Başvuru süresi ve usulü
MADDE 4. - Taksitlendirme uygulamasından
yararlanmak isteyen borçlular ve borçla ilgililer, bu Kanunun yayımı tarihinden
itibaren altmış gün içinde Bankaya veya TKK'ya dilekçe ile başvuruda bulunmak
zorundadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4 üncü
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Kerim
Özkan'ın; şahısları adına, Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık, Edirne
Milletvekili Rasim Çakır ve Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin'in söz talepleri
vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın
Kerim Özkan; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Özkan, süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TC Ziraat Bankası AŞ ve Tarım
Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen
Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 4 üncü
maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz
almış bulunmaktayım; Yüce Meclise saygılar sunarım.
Tasarının 4 üncü maddesinde
"Taksitlendirme uygulamasından yararlanmak isteyen borçlular ve borçla
ilgililer, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren altmış gün içinde Bankaya veya
TKK'ya dilekçe ile başvuruda bulunmak zorundadır" denilmektedir. Bizim
dileğimiz, bu sürenin doksan güne çıkarılmasıdır; fakat, biraz önce bu kabul
edilmedi.
Bu altmış günlük süre, gerçekten çok
önemlidir. Bu sürenin geçirilmemesi için, vatandaşlarımızın, yazılı ve görsel
iletişim araçlarıyla uyarılmaları gerekmektedir. Ayrıca, Ziraat Bankası ve
tarım kredi kooperatifleri tarafından borcu takipte olan çiftçilerimizin
adreslerine tebligat yapılması gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Türk çiftçisi, 1990
yılından bu yana kullandığı ziraî kredilerin borçlarını, içerisinde bulunduğu
ödeme sıkıntısı ve genel ekonomik sıkıntılardan dolayı ödeyememiş ve bu borçlar
temerrüde düşerek, faizleriyle birlikte büyük meblağlara ulaşmıştır.
2001 yılı şubat ayı sonlarında başgösteren
ekonomik kriz, tüm sektörleri olduğu gibi, zaten zor durumda olan çiftçiyi daha
da olumsuz şekilde etkilemiş; yaşanan ekonomik sıkıntılar ve üretim
girdilerinin ürün fiyatlarına göre aşırı derecede yükselmesi, çiftçileri,
borçlarını ödeyemez duruma getirmiştir; yüzde 120, yüzde 130'lar seviyesindeki
kredi faiz oranlarıyla, çiftçilerin ziraî kredi kullanma ve üretim yapma
imkânları kalmamıştır. Çiftçilerin, 1990 yılından bu yana kullandığı tarımsal
kredilerden dolayı, Ziraat Bankası, tarım kredi kooperatifleri ve TEDAŞ'a olan
tarımsal kredi borçlarının toplamı 3,2 katrilyonu aşmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, hiçbir ülkenin
vazgeçemeyeceği bir sektör olan tarımdan ülkemizin de vazgeçmesi ve tarımın
yerine başka bir şeyin konulması mümkün değildir. İnsanımızın beslenmesini
temin edebilmesi için mutlak surette üretim olmalıdır. Tarımsal üretimin
ekonomiye ve ülkeye katkısı tartışılamaz. Üretim olacak ki, pazarlar çalışacak,
esnaf satış yapacak, alışveriş gerçekleşecek ve ekonominin çarkı dönecektir.
Ülkemizde, köylüyü tarımdan çekerek başka
bir sektöre kaydırmak mümkün değildir. Köylünün tarımdan çekilmesi, altından
kalkılması güç problemleri de beraberinde getirecektir.
Bugüne kadar ziraî kredi borçları
konusunda yapılan düzenlemeler sorunları çözememiştir. Uygulanan faizlerle
çiftçi borçları 3-4 katına çıkarılmış ve borçların ödenmesi imkânsız hale
gelmiştir. Kriz nedeniyle zarar görenlere yönelik olarak, reel sektöre yapılan
desteklerden tarım sektörü ve çiftçiler yararlanamamıştır. Her nedense,
sanayiciye, tüccara, esnafa ve işçilere yönelik tedbirlere yer verilirken,
çiftçilerimiz mahrum bırakılmıştır. Çiftçilerin üretimlerine devam edebilmeleri
için, mutlak surette, borçlarına ödeme kolaylığı sağlanmalıydı; bu bir
zorunluluktu.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle belirtmek
isterim ki, her şeye rağmen, tarımsal kredilerin yeniden yapılandırılmasına
ilişkin kanun tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun oyu olumlu
olacaktır; ancak, biz isterdik ki, bu kanun tasarısı hazırlanırken çiftçi
borçlarının faizlerinin tamamı silinsin ve anaparanın ödemesi
taksitlendirilsin. Bunu biz demedik, sizler dediniz. Seçim meydanlarında Sayın
Genel Başkanınız verdi bu vaatleri. 28 Ekimde Sayın Erdoğan Burdur'da,
vatandaşımıza söz verdi; "yakın ampulleri" dedi. Hatta, bunu bir
espriyle yaptı, "7" dedi; vatandaş bağırdı: "7" ,
"6", "6"; "5", "5"; "4",
"4" ve sıfıra geldi, "yakın ampulleri" dedi. Bütün Türkiye
bu ampulleri yaktı; fakat, biz, vatandaşın ampulünü karartmayalım. Verdiğimiz
sözü... Sönmemek üzere bu ampulü devamlı yakalım.
Değerli arkadaşlarım, çiftçilerimiz,
gerçekten, bugün de çok zor durumdadır. Ülkemizde, inanın, bir çiftçi 365 gün,
karısıyla, kızıyla, arazisiyle, traktörüyle bilfiil çalışır; fakat, bu süreç
sonunda her yıl bütçesi açık verir. Bu nedendir? Ben, bir çiftçi ailesinin
çocuğuyum; yirmi yıl da veteriner hekim olarak bölgemde çalıştım. Gerçekten,
bu, açık verir. Geçen gün Başbakanımıza bir maskot dana hediye edildi. Ben,
Türk köylüsüne 40 000 canlı dana hediye ettim sunî tohumlamadan. Veteriner
hekim olarak çalışan, yirmi yılı kırk yıl gibi çalışan bir arkadaşınızım.
Gerçekten, üreticimiz çok mağdur durumda. Bunu nasıl aşarız? Yurtdışına bir can
gönderiyoruz arkadaşlar. Bu can o ülkenin dilini bilmiyor; toprağı yok, arazisi
yok, karısı yok, kızı yok, hiçbir şeyi yok; ama, bir yıllık süreçte, ülkesine,
ekonomisi gelişmiş olarak dönüyor. Benim ülkemde, neden benim çiftçim bunu
yapamıyor? Biz, hükümet olarak, muhalefet olarak bunu başarmak zorundayız.
Vatandaş, geçmişte, 3 düve aldı, 1 5 00
000 000 lira borçlandı; krizlerden, enflasyondan dolayı borcunu ödeyemedi;
düvelerini sattı, yine ödeyemedi; tarlasını sattı, traktörünü sattı, yine
ödeyemedi; yüzde 40'la borç aldı -bunun bir de yüzde 8 sigorta payı var, yüzde
53- borcunu bir yıl içinde ödeyemedi; borcun faizi yüzde 130'lara çıktı.
Sonuçta, uluslararası kuruluşların dayatma politikalarıyla, üretici,
ödeyemediği borçları nedeniyle, yıllardır bel bağladığı kendi kurumları
tarafından icraya verildi. Ortağı olduğu tarım kredi kooperatiflerine borçları
nedeniyle 462 615 üretici icralık oldu. Tarım kredi kooperatiflerinin yaklaşık
1 000 000 ortağı var. Ortaya çıkan tablo şu: Yıllardır kendi örgütü diye
bildiği Ziraat Odaları tarafından bile, kapısına, istemeyerek, icra memurları
gönderildi.
Dayatma politikaları teker teker sonuç
veriyor. Tarım krediye ödeyemediği borçları yüzünden, yaklaşık 500 000 üretici
icralık olmuş durumdadır. Bunların birkısmı da hapiste ya da hapse girmeyi
bekliyor. Türkiye'deki üreticinin toplam borcu 3,2 katrilyon lirayı bulurken,
bunun 856 trilyonu Ziraat Bankasına olan borçları, 1 katrilyon 200 trilyon
liralık kısmı da tarım kredi kooperatiflerine olan borcu oluşturuyor; ancak,
tarım krediye olan borcun anaparası, yani, üreticinin kullandığı miktar 612
trilyon lirayken, geri kalan 600 trilyon liralık kısmı ise borcun faizini
oluşturuyor.
820 000 üretici Ziraat Bankasına, 1 000
000 üretici de tarım kredi kooperatiflerine borçlu durumda. Şu anda, tarım
kredi kooperatiflerinin, yaklaşık 1 000 000 ortağı var ve bu üyelerin,
neredeyse, hepsi borçlu durumda. Ayrıca, üreticinin reel gelirleri yüzde 35,
yüzde 40 oranında düştü, satın alma gücü yüzde 25 oranında düştü. Üretici,
ürünlerine verilen komik tabanfiyatlarıyla maliyetlerini bile karşılayamazken,
tarım kredi kooperatifleri ve Ziraat Bankasına olan borçları her gün katlanarak
artmaktadır, sıkıntı her gün daha büyümektedir.
Ayrıca, yine, çiftçimiz, tarımsal
sulamadan dolayı TEDAŞ'a olan borçlarını ödeyememektedir. Çiftçilerimizin
enerji borçları için de benzer kolaylıkların sağlanması mutlak bir zarurettir.
Sayın Bakanım da burada. Böylesine ödeme sıkıntısı içine düşmüş çiftçimizin
direnci kırılmıştır, morali bozulmuştur. Çiftçimiz, bir daha böyle ödeme
sıkıntılarına düşmesin, boynu bükük kalmasın. Üreticimiz, borcunu nasıl
ödeyeceğini düşünmesin; üretimini nasıl artıracağını düşünsün. İneğini,
traktörünü, tarlasını sattırmak zorunda bırakmayalım onları. Üreticimiz,
üretimini, gelirini nasıl artıracağını düşünsün.
Değerli arkadaşlarım, köylümüz, çiftçimiz,
maalesef, örgütlü değil; ürününü satmakta, ürününü pazarlamakta sıkıntılı. Et
ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu ve benzer tarım işletmeleri
özelleştirilmekle çiftçimize, üreticimize büyük darbe vurulmuştur. Tarım
işletmelerinde özelleştirmeye gitmek çok büyük hatadır. Bunu, bir an önce
düzeltmeliyiz.
Kooperatifler de diğer bir sorunu teşkil
etmektedir. Kooperatifler arasında çekişmeler var, gruplaşmalar var. Bunu bir
an önce çözmeliyiz; kooperatiflerle ilgili düzenlemeleri bir an önce gündeme
almalıyız. Köylerde, şu anda, kooperatifler yüzünden ayrılan kahveler var.
Geçmişte kahveler sağ-sol diye ayrılırdı, şimdi kooperatifler yüzünden
kahvelerimiz ayrılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) -
Köylülerimiz birbirleriyle barışık değil. Bu kooperatifleri bir çatı altında
toplamamız gerekiyor. Bu çatı, toplumsal barışı da sağlayacaktır.
Diğer bir sorun da, tarım alanında
uygulanan kotalardır. Bu kotalarla üreticiye büyük bir darbe vurulmuş.
Şekerpancarında uygulanan kotalarla ilgili olarak...
BAŞKAN - Sayın Özkan, son dakikanız;
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) -
...alternatif ürün olarak, çiftçilerimize mısır ekmelerini öneriyoruz; fakat,
ikna olmuyorlar. Bununla ilgili olarak vatandaşımızı ikna etmek zorundayız.
Bizlere güvenmiyorlar, devlete güvenmiyorlar. Öncelikli olarak, onlara bu
güveni sağlamalıyız. Bugün pancar üreticisi sıkıntılıdır; üretmek istiyor.
Değerli arkadaşlarım, gelin, kotaları kaldıralım,
çiftçinin üzerindeki bu kamburu düzeltelim.
Değerli arkadaşlarım, 2003 yılı bütçesinde
tarıma ayrılan para yetersizdir. Bu, en az 1 katrilyon olmalıydı. Bunu, Tarım
Bakanından niçin esirgediniz; Türk köylüsünden, Türk çiftçisinden niçin
esirgediniz? Sayın Bakanımız da, bunun, çiftçimizin derdine çare olmadığını
ifade ediyor. Bunu niçin esirgediniz kendilerinden, bilemiyorum.
Gelin, burada, bu Yüce Mecliste alacağımız
kararlarla, devlet olarak, çiftçimize güven verelim, destek verelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan, lütfen,
tamamlayınız.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Türk
köylüsü...
BAŞKAN - Sayın Özkan, gecenin bu vaktinde
millet de yoruldu.
Bakınız, önceden söyledim, eksürenizi
verdim; tekrar verdikçe uzuyor.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Son
cümle...
BAŞKAN - Seçmenlerin çoğu da uyumuş
vaziyettedir zaten.
Buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Sayın
Başkanım, şu anda Burdur üreticisi bekliyor kahvelerde.
BAŞKAN - Burdurlular uyumamış mı?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Uyumadı...
Gelin, burada, bu Yüce Mecliste alacağımız
kararlarla, devlet olarak, çiftçimize güven verelim, destek verelim. Türk
köylüsü, Türk çiftçisi, yetiştirmek istiyor, üretmek istiyor, yeniden, Yüce
Atamızın söyleminde olduğu gibi, milletin efendisi olmak istiyor; bizlerden,
sadaka gibi verilen günübirlik desteklemeler yerine, sorunlarına kökten çözüm
istiyor; sizin yakacağınız ampulü bekliyor; bunu, Türkiye için, geleceğimiz
için istiyor.
Türk köylüsünün, çiftçisinin sorunlarının
artık tartışılmadığı bir Türkiye ümidiyle, temennisiyle, Yüce Meclisinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Şahsı adına, Bursa Milletvekili Mehmet
Küçükaşık.
Sayın Küçükaşık, buyurun; yalnız, yeni
güne de girdik; bu saatten sonra süreleri uzatmayacağım, haberiniz olsun,
kesildiği anda biter.
Buyurun efendim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; şimdi, 4 üncü maddenin temel esprisi, bu aftan, yeniden
yapılandırmadan yararlanmak isteyen köylülerimiz, yasanın yayım tarihinden
itibaren altmış gün içerisinde başvurması ve yüzde 10 peşinatı yatırması
halinde bu yasadan yararlanacak; konu bu; fakat, Türkiye 7 bölge, 7 ayrı iklim.
Biraz önceki konuşmamda bahsetmiş olduğum geçen yılki yapılandırmada da, 25
Ocak tarihi itibariyle üç ay süre tanınmıştı; yani, üreticiler, borçlu
çiftçilerimiz, 25 Nisan tarihine kadar taahhütte bulunmaları ve yüzde 20
peşinatı yatırmaları halinde, bu yeniden yapılandırmadan yararlanacaklardı. Tıpkı
bu yasada olduğu gibi, yasanın 9 uncu maddesinde şöyle bir yetki var; diyor
ki:" Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine bu iki aylık süre
içerisinde eğer herkes başvurmazsa bir aylık süre verilebilir."
Bakın, bizler, eşitsizliği kendimiz
yaratıyoruz. Örneğin, Türkiye'de Kars'ın bazı bölgelerinde, Doğu Anadolu'da
buğdayın hasadı dahi ağustos ayı sonlarında yapılıyor. Şimdi, biz, bu yasayı
bugün çıkardık, 15 Haziran tarihi itibariyle de yayımlandığını düşünürsek,
altmış günlük süre, 15 Ağustos 2003 tarihinde dolacak. Halbuki bu sürede
köylülerimiz buğdaylarını dahi pazarlayamamış, gerek tüccardan gerekse Toprak
Mahsullerinden tahsil edememiş olacaklar. O yüzden, altmış günlük bu süreyi -bu
konuda bir değişiklik önergemiz var, 3 üncü maddede de bunu vermiştik- o
değişiklik önergesiyle beraber doksan güne uzatabilirsek, hiç olmazsa
Türkiye'de yaşayan herkesin bu yasadan gerçekten de yararlanmasını temin etmeye
çalışmış oluruz.
Bakın, biz, Meclis olarak çıkardığımız
yasalarla bu eşitsizliğe neden oluyoruz veya siyasî iktidar olarak, siyasî
yapılanma olarak eşitsizliğe neden oluyoruz. Şöyle bir örnek vermek istiyorum:
Bursa'da şu anda doğrudan gelir desteğinin -biliyorsunuz- yüzde 40'ı ödendi.
Halbuki Balıkesirli köylülerin tümü, doğrudan gelir desteğinin yüzde 100'ünü
aldı. Şimdi, 31.12.2002 tarihi itibariyle 1'er milyar lira borçlu olan
Balıkesir çiftçisi, tarım krediye ve Ziraat Bankasına olan borcunu 1'er milyar
lira olarak aldığı parayla tamamen ödedi; oysa, Bursa çiftçisi, buna, yüzde
56'dan, yüzde 58'den faiz yedi. 1 000 000 000 lira borcu için bu hesabı
yaparsak, 240 000 000 lira altı aylık faiz yedi.
Bakınız, doğrudan gelir desteğini eşit
ödemedik. Bursa'da, şu anda, doğrudan gelir desteği Yenişehir'de, İnegöl'de,
İznik'te ödeniyor. Niçin ödeniyor biliyor musunuz arkadaşlar; dolu felaketi
olduğu için. Allahaşkına, Allah'ın doğal afetinde ödüyoruz da, diğer
insanlarımıza bu doğal afeti biz tekrar bindirmeyelim. Bu eksikliği giderelim.
Biz kararlarımızla yapıyoruz. Doğrudan gelir desteğini gününde ödememekle,
bizler, zaten Türk çiftçisinin arasında bir ayırım yaptık. Bu ayırımın artık
daha fazla devam etmesine izin vermeyelim.
Türkiye'de çıkarılacak bu yeniden
yapılandırma yasasında süreleri eğer doksan güne çıkarırsak ve Ziraat Bankasına
ve tarım kredi kooperatiflerine de birer ay uzatma yetkisini verirsek,
Türkiye'de yeniden yapılandırmadan yararlanmayan tek bir çiftçi kalmayacaktır.
Örneğin, ben kendi ilçem için, Mustafakemalpaşa, Karacabey için konuşayım. Biz
domatesimizi üretmeye ağustos ayında başlıyoruz; yani, Türkiye'nin gıda ambarı
olarak bilinen Bursa Ovasında dahi, domates, ancak ağustos başında -fabrikalar
kampanyaya başlar- fabrikalara teslim edilmeye başlanır. Paraları da peşin
olarak ödenmez; dönemler halinde ödenir, eylül ayından, ta 28 Şubat tarihine
kadar ödenir.
Yine, Bursa'dan örnek verirsem;
Yenişehir'de, İznik yöresinde domates eylül itibariyle çıkar. Şimdi, biz, bu
yasayı çıkardığımız zaman, iki aylık süreyi verdiğimiz zaman; yani, tam sezonun
ortasında, bazı yerlerde ürün çıkmamış olacağından, birçok köylü, birçok borçlu
çiftçimiz, gerek Ziraat Bankasına olan gerekse tarım kredi kooperatiflerine
olan borçlarını ödeme imkânından tam anlamıyla yararlanamayacak. O yüzden, 3
üncü ve 4 üncü maddelerdeki altmış günlük süre, doksan güne çıkarılır ve 9 uncu
maddeyle beraber de, ekim ayına kadar uzatılırsa, tüm çiftçimizin yararına
olacağına inanıyorum.
Hepinizi,
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına, Edirne Milletvekili Rasim
Çakır; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 4 üncü maddede şahsım adına söz aldım;
hepinizi, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle şunu ifade edeyim: Gecenin bu
saatinde çıkarmaya çalıştığımız yasaya, ben ve Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarım canı gönülden "evet" oyu vereceğiz; ama, diyeceksiniz
ki, mademki destekliyorsunuz, mademki evet diyeceksiniz, niye, her maddede söz
alıyorsunuz, her maddede önerge veriyorsunuz, bizi bu denli bekletiyorsunuz;
onu da, sizlerle paylaşayım.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Çiftçiyi
bekletiyorsunuz.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Madde, tabiî ki
geçecek; ama, daha iyi olsun, daha yararlı olsun, daha faydalı olsun, köylü
daha çok istifade etsin diye gecenin bu saatinde buralardayız. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu memlekette, çok
ciddî bir kriz yaşandı. Bir gün bir Anayasa kitapçığı fırlatıldı; ertesi sabah
dükkânını açan esnafa bankadan bir kâğıt geldi "kredini şu saate kadar
kapatırsan, faiz yüzde 250" öğlen 13.30'da bir kâğıt daha geldi
"16.30'a kadar kapatırsan, faiz yüzde 350" akşamüzeri bir kâğıt daha
geldi "faiz yüzde 450." Bunu yaşadık. Malı var, satamıyor, tarlasını
satamıyor, traktörünü satamıyor, değerinin yarı fiyatına vermeye razı; ama, satıp
borcunu kapatamıyor insanlar. O çileyi esnaf olarak bizler çektik, köylü olarak
bizler çektik. Yani, bu, şu demektir: Bu kriz, Türkiye'de bir altüst olmayı
yaşattıran bir kriz oldu. İnsanlar birçok değerlerini, varlıklarını
kaybettiler.
Edirne'nin Uzunköprü İlçesinin Gazimehmet
Köyünden Hüseyin Kösebıran traktör aldı, bir kısmını peşin ödedi, altüst oluş
yaşandı, taksitlerin bir kısmını ödedi, daha sonra traktörü sattı, tarlalarını
da sattı borcunu bitirdi, sırf kefilleri zarar görmesin diye. Şimdi, bu
vatandaş bana soruyor: "Ben tarlalarımı ve traktörümü sattım, borcumu
ödedim. Benim durumum ne olacak; bu yasa bana ne imkân getiriyor?"
Değerli arkadaşlarım, 22 nci Dönem
Parlamentosunun görevi, sosyal politikaları uygulayıp, kriz döneminde ülkemizde
açılan yaraları sarmak ve ülkeyi, yeniden üretim yapan bir ülke haline
getirmek. Hepiniz çok iyi biliyorsunuz, bu dönemde, büyük şirketlerin yıllık
bilançoları gazetelerde yayımlandı ve kârlarının en önemli bölümü de faiz
gelirleri oldu. Yani, toplumun bir kesimi, faiz gelirlerinden daha büyük
paralar kazandıkları için üretimden vazgeçtiler, bir kesimi de ürettiği için
cezalandırıldıklarından üretimden vazgeçtiler. Şimdi, bu insanları yeniden
üretim yapar hale getirebilmek, üretime teşvik edebilmek için, bu sosyal
yaraları sarmak zorundayız. 3 Kasım seçimlerini bu yaralarla yaşadık ve sonuç
burada; ama, bundan sonraki seçimleri, hükümet, iktidar partisi, bu yaraları ne
kadar sardı veya muhalefet partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, bu yaraların
sarılması için ne kadar talepkâr oldu, ne kadar ısrarcı olduyla yaşayacağız; bu,
böyle biline ve biz, bu sosyal yaraları sarmadığımız müddetçe de, Türkiye'de,
insanların yeniden üretim yapabilmeleri, yeniden çalışabilmeleri mümkün değil.
O bakımdan, borcunu ödemek için her şeyini kaybeden insanların da bu statüde değerlendirilmesi
gerekiyordu; onların da bu ülkenin vatandaşı olduğunu bilmemiz ve hissetmemiz
gerekiyordu.
Değerli arkadaşlarım, gecenin bu saatinde,
ülkenin çok önemli bir konusunu hep beraber konuşuyoruz, tartışıyoruz.
Diliyorum, bu yasa, ülkemizde, iyiliğe, güzelliğe ve gelişmeye atılan bir adım
olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Selamlıyacağım
Sayın Başkan, açarsanız.
BAŞKAN - Lütfen, son cümlenizi alayım;
buyurun.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Bu duygu ve
düşüncelerle, hükümetin görevinin ne kadar zor olduğunun hepimiz farkındayız,
Parlamentonun görevinin de ne kadar zor olduğunun hepimiz farkındayız; ama, bu
Parlamento, bütün zorlukları aşarak, bu olumsuzlukların üstesinden gelebilecek
kabiliyette ve iradededir, bunu da görüyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çakır.
Sayın milletvekilleri, 4 üncü madde
üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre
okutacağım; ikinci önerge en aykırı önerge olduğu için, onu okutup işleme
alacağım.
Birinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun
tasarısının 4 üncü maddesinin sonuna "Borcunu zamanında ödeyen çiftçilerin
sonraki dönemde alacakları ziraî kredi faizine de yüzde 50 düşük faiz
uygulanır." ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
|
Osman
Özcan |
Ramazan
Kerim Özkan |
Necati
Uzdil |
|
Antalya |
Burdur |
Osmaniye |
|
Engin
Altay |
Yavuz
Altınorak |
Orhan
Sür |
|
Sinop |
Kırklareli |
Balıkesir |
|
Yakup
Kepenek |
Orhan
Eraslan |
Selami
Yiğit |
|
Ankara |
Niğde |
Kars |
|
Şefik
Zengin |
Nail
Kamacı |
Ensar
Öğüt |
|
Mersin |
Antalya |
Ardahan |
|
Erdal
Karademir |
Halil
Ünlütepe |
Yaşar
Tüzün |
|
İzmir |
Afyon |
Bilecik |
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 151
sıra sayılı kanun tasarısının "Ödeme Esasları" başlıklı 4 üncü
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ensar
Öğüt |
Mustafa
Özyurt |
Mehmet
Küçükaşık |
|
Ardahan |
Bursa |
Bursa |
|
Selami
Yiğit |
Yaşar
Tüzün |
Nail
Kamacı |
|
Kars |
Bilecik |
Antalya |
|
Necati
Uzdil |
Sezai
Önder |
Orhan
Ziya Diren |
|
Osmaniye
|
Samsun |
Tokat |
|
|
Halil
Ünlütepe |
|
|
|
Afyon |
|
"Madde 4.- Taksitlendirme
uygulamasından yararlanmak isteyen borçlular ve borçla ilgililer, bu Kanunun
yayımı tarihinden itibaren doksan gün içinde Bankaya ve TTK'ya dilekçe ile
başvuruda bulunmak zorundadır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?
HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe okunsun Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ülkemizdeki iklim koşullarının bölgelere
göre farklılık göstermesi ve ürün yelpazesinin geniş olması nedeniyle,
çiftçilerimiz buğday, sebze ve meyve gibi ürünlerde hasatlarını ancak eylül ayı
sonlarında tamamlayabilmektedir. Altmış günlük sürenin doksan güne
uzatılmasıyla, tüm çiftçilerimizin yasadan yararlanması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun
tasarısının 4 üncü maddesinin sonuna "Borcunu zamanında ödeyen çiftçilerin
sonraki dönemde alacakları ziraî kredi faizine de yüzde 50 düşük faiz
uygulanır." ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Osman Özcan
(Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Konuşacak mısınız Sayın Öğüt?
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Evet efendim.
BAŞKAN - Bu saatte Ardahanlılar
uyumuştur!..
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Uyumazlar; milletin
borcu var Başkanım.
Vallahi, bu gidişle Türkiye'yi uyutacağız
herhalde!..
BAŞKAN - Buyurun Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü
maddesine eklenmesi için vermiş olduğumuz önerge üzerinde konuşmak istiyorum.
Deminden beri, sayın bakanlarımız da,
bütün milletvekili arkadaşlarımız da şunu söylüyor: "Borçlarını ödeyenler
var, onlar ne olacak?" Onlar çok önemli. Hakikaten namuslu, dürüst, diğer
insanlarımız da dürüst mutlak surette; ödemişler. O insanlara da bir kolaylık
getirelim. Gelin, borcunu ödemiş insanlarımıza, gelecekte, yani kredi
alacakları zaman yüzde 50 daha indirimli bir kredi verelim. Şimdi,
biliyorsunuz, üretimde maliyet çok önemlidir arkadaşlar. Hele tarımda düşük kâr
olduğu için, çiftçinin yüksek faizle kâr etmesi mümkün değil. O anlamda, biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak diyoruz ki, ödeyen çiftçimizi de ödüllendirmek
için, alacakları kredide kolaylık yapalım, yüzde 50 indirim yapılsın. İşte,
sizin söylediğinizi biz söylüyoruz, bu önergemizi, lütfen, kabul edin. Ödeyen
çiftçilerimiz de buradan yararlanmış olsun.
Değerli arkadaşlar, ikinci bir olay, iklim
ve bölge şartları var. Şimdi, Türkiye'de bir yasa çıkıyor, çiftçiler şu kadar
faizle kredi alabilirler. Şimdi, Doğu Anadolu'daki çiftçiyle batıdaki çiftçiyi
bir tutamayız. Batıdaki çiftçi yılda üç defa mahsul alıyor, ama, Doğu
Anadolu'da yedi sekiz ay karlar altında kalmış, dört beş ayda üretim yapılan
bir durum var. O da, eğer, kurak gider, sel vurursa, o ürünü de alamıyor; yani,
Doğu Anadolu'daki çiftçiler daha çok mağdur oluyor. Onun için -Sayın Bakan da
buradayken rica ediyorum- Doğu Anadolu'da iklim şartları ağır olan yörelere
sıfır faizle teşvik anlamında kredi verelim. Diğer, Batı Anadolu'da iki defa,
üç defa, dört defa mahsul alanlara da daha düşük kredi vermiş olalım. Bu
önergemizi de kabul ederseniz...
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Öğüt, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Takiplerin durması
MADDE 5. - Bu Kanun kapsamındaki tarımsal
krediler hakkında başlatılmış bulunan idarî veya kanunî takibat işlemleri,
hangi aşamada olursa olsun kendiliğinden durur. Ancak, bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren altmış gün içinde peşinat tutarlarını (TKK'ya kullandırılan
kredilerde 2003 yılı Ekim ayı sonuna kadar ilk taksit tutarını) ödemeyenler
hakkında, bu tarihten itibaren takibata kalındığı aşamadan devam olunur.
BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Sayın Yavuz Altınorak;
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAVUZ ALTINORAK
(Kırklareli) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısının 5 inci maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Parlamentoyu, tekrar,
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde geçmişte
yaşanan iki büyük ekonomik kriz tüm sektörleri vurduğu gibi, ekonomimizin
lokomotifi olan tarım sektörünü de önemli ölçüde etkilemiştir. Özellikle finans
sektöründe yaşanan çöküntü ve buna paralel yaşanan faizlerdeki çılgın
yükselişler, çiftçilerimizi de, hem kullandıkları tarımsal kredilerin geri
ödemesinde tümüyle açmaza sokmuş hem de ürün maliyetlerinin yükselmesine neden
olmuştur. Bu bağlamda, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarının da ödenmesi olanaksız hale gelirken,
faizlerdeki anormal yükselmeler ve gecikme faizlerinin astronomik değerlere
yükselmesi, anapara ve faiz toplamlarını ödenmez rakamlara yükseltmiştir.
Çiftçilerimiz, bu girdabın içerisinde boğulmuş durumdadır; artık, üretim
yapamaz duruma düşürülmüşlerdir.
Hazırlanan bu kanun tasarısında,
çiftçilerimizin bu sorunlarının belirli ölçülerde çözülebileceği
gözlenmemektedir; ancak, söz konusu tasarının "Takiplerin durması"
başlıklı 5 inci maddesinde, bu kanun kapsamındaki tarımsal kredilerin peşinat
tutarlarının -yüzde 10- kanunun yayımı tarihinden itibaren altmış gün içinde
ödenmesi gerektiği, ödenmediği takdirde, bu tarihten itibaren takibata
kalındığı yerden devam olunacağı " belirtilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, çiftçilerimiz, bu
ödemeleri hasattan sonra satacakları ürün bedelleriyle yapabileceklerdir. Peki,
biz ne istiyoruz; tasarı, bu haliyle görüşülüp bu akşam yasalaşacaktır;
yaklaşık olarak birkaç gün sonra, önümüzdeki hafta, yani açıkçası 10 Haziran
tarihi civarında yürürlüğe girecektir; buna, altmış günlük yasal süreyi de
ilave ettiğimizde, toplam borcun yüzde 10'unu ödeme tarihi ağustos ayı
ortalarına gelecektir.
Değerli arkadaşlarım, bakın, benim
bölgemde, çeltiğin hasadı ekim ayında, ayçiçeği hasadı da eylül sonu, ekim
başında yapılmaktadır ve bunun yanında, pancar bedelleri, zaten, 2004 yılının
nisan ayında ödenecektir. Buna göre, benim çiftçim, bu yüzde 10'luk peşinatı
hangi parayla, nasıl ödeyecektir? Kaldı ki, ağustos ayında yüzde 10 peşinatı
ödediği takdirde, ekim ayı sonu itibariyle de, kalan yüzde 30'luk bölümü ödemek
durumunda bırakılacaktır; yani, kısacası, benim çiftçim, yine tefecinin
kucağına düşecek, yine acı çekecek, yine ona buna avuç açacaktır.
Diğer taraftan, tüm ülkemizde hasat
işlemleri farklı zamanlarda yapılır. Hasat zamanları, bu uygulamaya uymadığı
gibi, tarla ürünleri dışındaki ürünler için de geçerlidir; elma, narenciye ve
buna benzer... Üzümün bile hasat zamanı ekim ayını geçmektedir. Bu nedenle
ödemeleri için "yasanın çıktığı tarihten iki ay sonra" ibaresinin
yerine, Ekim 15 tarihinin, yasada açık olarak yer alması gerektiğine
inanıyorum.
İlgili tasarının 9 uncu maddesinde
"Banka ve TKK yönetim kurulları, bu Kanunda belirlenen başvuru ve peşinat
ödeme sürelerini bir aya kadar uzatmaya yetkilidir" denilmektedir. Bu
uygulama, çiftçilerin hasat zamanına rastlamayacağından, uygun ödeme
yapmalarını sağlaması bakımından bir katkıda bulunmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, şimdi sizlere
soruyorum; amaç, üzüm yemek midir, bağcıyı dövmek midir? Eğer, bu yasayla,
çiftçilerimizin bu önemli sorunlarını çözmek istiyor isek, onların ödeme
koşullarını, mutlaka dikkate almamız gerekmektedir; aksi takdirde, bu yasa
amacına ulaşmayacaktır. Yine, çiftçilerimiz bu borç batağının içine itilmiş
olacaklardır.
Bakın, değerli arkadaşlarım, biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, çiftçiye yapılacak bu kolaylığın karşısında asla değiliz;
ancak, bu uygulamanın doğru ve çiftçilerimizi tekrar mağdur etmeyecek şekilde
yapılmasını istemekteyiz.
Şimdi, bu yasanın çok önemli bir ayağının
eksikliğinden bahsetmek istiyorum: Biz, sosyaldemokrat bir parti olarak, tüm
halkımıza eşit mesafede olmak ve tüm insanlarımızın hakkını korumak
felsefesinden hareketle, bu konuda ihmal edilenleri ve tüm insanlarımızı motive
etmesi bakımından, ödemelerini zamanında yapan üreticilerimizin de bu yasa
kapsamında teşvik edilmesinin gerektiğini düşünüyoruz. Bundan sonraki kredi
kullanmalarında, mutlaka, bazı ayrıcalıkların sağlanması gerektiğini
düşünüyoruz. Örneğin, faiz oranlarında indirime gidilmesi veya ödeme
sürelerinde biraz daha uzun vadelere yayılması gibi önerilerin de bu yasanın
içinde yer almasını istemekteyiz; aksi takdirde, düzenli ödemelerini yapan
üreticilerimizi cezalandırmış ve onları mağdur duruma düşürmüş olacağız. Bundan
sonraki uygulamalarda, insanlarımızı borçlarını ödememe yönünde yönlendirmiş
olmayacak mıyız?
Değerli arkadaşlarım, yasaya baktığımızda,
bankadan kredi kullanan gerçek ve tüzelkişilerin, 31.1.2002 tarihinden önceki
borçları yapılandırılırken, tarım kredi kooperatifleri tarafından ortaklarına
kullandırılan kredilerde, 1.5.2003 tarihinden önceki borçların
yapılandırıldığını görmekteyiz; 16 aylık bir süre fark etmektedir. Şimdi,
sizlere soruyorum: Hangi kritere göre bu ayrıcalık yapılmıştır? Tarım kredi
kooperatiflerinin de parasal kaynağı Ziraat Bankası değil midir? Parasal kaynak
aynı olduğuna göre, ödeme planındaki bu 16 aylık ayrıcalık niçin yapılmaktadır?
Bize göre, ya tüm iyileştirme için 31.1.2002 tarihi veyahut 1.5.2003 tarihi baz
alınmalıdır diyoruz.
Bu konunun Yüce Heyetinizce tekrar
değerlendirileceğine inanıyor, hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Altınorak, teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde, şahsı adına, Çorum
Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun.
Sayın Ayvazoğlu, süreniz 5 dakikadır.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özetle, tarımsal kredilerin yeniden yapılandırılmasına
ilişkin yasa tasarısının 5 inci maddesiyle ilgili kişisel görüşlerimi açıklamak
üzere söz almış bulunuyorum; bu nedenle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizin tarımsal
bölgeleri arasındaki aşırı farklılıkların var olduğunu hepimiz bilmekteyiz.
Bununla birlikte, ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ını bulan tarım nüfusunu
ise, toprağıyla, hayvancılığıyla, emeğiyle, alınteriyle geçinen köylülerin ve
çiftçilerin oluşturduğu da bir gerçektir. Bu gerçeğin hemen yanıbaşındaki özdeş
bir gerçek de, her geçen gün, tarımsal kesimin omuzlarının biraz daha çöktüğü,
belinin büküldüğüdür. Öyle ki, bu kesim, görüşülmekte olan yasa tasarısına konu
banka ve kooperatiflerden aldığı yüksek faizli kredilerle ayakta kalarak yaşam
mücadelesini sürdürmeye çalışmaya devam ediyor. İşte, tarım kesiminin anlatılan
gerçekleri de, esnaf kesiminde olduğu gibi, acıdır, üzücüdür.
Kısaca, Türkiye'de tarım ihmal edilmiştir;
bunun sonucudur ki, çarpık sanayileşme, çarpık kentleşmenin önüne geçebilmek
de, bugüne kadar mümkün olmadığı gibi, bundan sonra da mümkün gözükmemektedir.
Değerli milletvekilleri, gerek ilim olan
Çorum'da siyasî çalışmalarımda gerekse mesleğimin avukatlık olması nedeniyle
yaptığım çalışma ve tespitlerime göre, aldıkları yüksek faizli kredileri
ödeyemedikleri için, mahkeme, icra ve hatta cezaevi kapılarında perişan olan bu
kesimin, ezici ve üzücü tablosunu görmeye, maalesef, devam ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki, ülke
ekonomisinin dinamiği olan tarımın temelini oluşturan buğday, pirinç gibi
hububatın, hatta, muz ve karpuzun, tütün, çay ve bir zamanlar da etin
ithalatının serbest bırakıldığı ve yine, ithal edilen tatlandırıcı madde uğruna
konulan şekerpancarındaki kotanın, aldatmacayla, kaldırılmış gibi anlatılıp,
halen kaldırılmadığı; yani, temel tarımsal, dışarıdan gelen ürünlerin ithalinin
kısıtlanamadığı ve bununla birlikte uygulanan sistemin de kökten değiştirilemediği,
ekonomik bağımsızlığımızı da gerçekleştiremediğimiz sürece, bu üzücü tabloyu
görmeye, izlemeye devam ederiz diye endişelenmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, bu olumsuzluklar
değiştirilip, sözü verilen, ucuz mazotuyla, gübresiyle, tarımdaki girdi
maliyetleri düşürülerek, ürününe gerçek tabanfiyatını verdiğimizde, eline
geçecek hak ettiği parasıyla borcunu onurlu bir şekilde ödeyecek olan çiftçinin
yüzünü güleç görmek ve o acı tabloyu tersine çevirerek değiştirmek hiç de zor
olmasa gerektir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk
Partisi Milletvekili olarak, bu yasa tasarısının amacının olumlu olduğuna
inanıyorum; ancak, böyle bir tasarının yeterli olmadığı görüşündeyim. Yine de,
bu tasarının, hepimizin oylarıyla geçeceğini umut ederek, çiftçilerimize
hayırlı olmasını dilemek de bizlere düşen bir görevdir.
Yasanın tekniği, uygulanabilirliği ve
olumlu etkinliğinin gerçekleşebilmesi yönünden, daha anlaşılabilir, geniş
kapsamlı olacak şekilde, çiftçilere "önce kazandır, sonra ödettir"
ilkesinden hareketle, borçlarını daha kolay ve onurluca ödeme olanağı
sağlanmalıdır. Bu nedenle, temel tarımsal ürünlerin ithalinin kısıtlandığına
ilişkin olmak üzere, hükümetçe, lehe çıkarılacak tüm yasaları çiftçilerimiz
adına beklediğimizi ve şimdi olduğu gibi, o zaman da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ayvazoğlu, lütfen,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - ... bu tür
çalışmalara destek vereceğimizi bildiriyor, ülkenin, tarımın sesi, nefesi olan
milletin efendisi köylü ve çiftçimizi, Yüce Meclisi en içten duygu ve
düşüncelerimle, saygıyla, sevgiyle selamlıyor, şükranlarımı arz ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ayvazoğlu, çok teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına, Şanlıurfa Milletvekili Vedat
Melik; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Melik, süreniz 5 dakika efendim.
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçilerin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi
Kooperatiflerine Olan ve Sorunlu Hale Gelmiş Borçlarının Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 5 inci maddesi hakkındaki
görüşlerimi belirtmek üzere, şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
sizleri ve tüm çiftçi kardeşlerimi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, lütfen, hafızalarınızı
yoklayın; bugün çıkaracağımız bu kanun, çiftçinin, içinden çıkılamaz hale
geldiği için, tarlasını, traktörünü, kısacası, bütün varını yoğunu satsa dahi
ödeyemeyeceği ziraî kredi borçlarının yeniden yapılandırılması veya affedilmesiyle
ilgili olarak son yirmi yılda çıkarılan kaçıncı kanundur?! Peki, niçin üç beş
yılda bir buna benzer kanunlar çıkarılmaktadır; yani, koca Türkiye'de, herkes
alacağına vereceğine sağlamdır da, yalnız çiftçi mi borçlarını ödememeyi
alışkanlık haline getirmiştir?! Resmî rakamlara göre, nüfusumuzun yaklaşık
yüzde 40'ını oluşturan bu insanlarımız, bazı çevrelerin dediği gibi, devletin,
yani, toplumun çalışan ve üreten kısmının sırtından geçinen ve Türk
ekonomisinin sırtında kambur olan kesim midir; elbette ki, asla değildir.
Değerli milletvekilleri, birçok bankanın
içini boşaltarak, ülkeyi, IMF ve diğer yabancı finans kurumlarının kucağına
atan, bizi 230 küsur milyar dolar iç ve dış borca sokan, dolayısıyla, Türkiye
Cumhuriyeti gibi bir ülkeyi yabancı güçlerin oyuncağı haline getiren ve
istikbalini tehlikeye atan Türk çiftçisi değildir. Kötü niyetli müteahhitler
ile onları kontrol etmekle yükümlü bulunan devlet görevlilerinin birlikte
yaptığı resmî binaların altında can veren masum öğrencilerin sorumlusu da Türk
çiftçisi değildir; ama, Türk çiftçisi neden sorumludur biliyor musunuz; bütün
bu borçları ödemek ve ülkemizde yatırım için dışkaynak bulunamazsa -ki,
bulunamıyor maalesef- yine, geçmişte olduğu gibi, diğer sektörlere ucuz finans
kaynağı olmaktan sorumludur.
Bir ülkenin, hele, bizim gibi nüfusu yoğun
ülkelerin, öncelikle, kendi tükettikleri her türlü ürün ve malı üretmeye
çalışmaları gerekir. Bunların başında da tarımsal ürünler gelir. Dünyanın
gelişmiş ülkelerine baktığımız zaman da, bunların, sanayi ve diğer teknoloji
dallarında çok ileri olduklarını; ancak, tarımsal üretimle ilgili bütün
sorunlarını da çözdüklerini görüyoruz.
Şimdi, bizde, önüne gelen herkes, gelişmiş
ülkelerdeki tarımla uğraşan nüfus oranlarıyla ülkemizdeki oranı
karşılaştırarak, gelişmemizi tamamlayamamamızın veya geri kalmışlığımızın
müsebbibi olarak tarımı, dolayısıyla çiftçiyi göstermeye çalışmaktadırlar.
Elbette ki, bir ülkenin sadece tarımla
kalkınacağını savunmuyoruz; ama, Türkiye tarımsız olamaz. Yalnız istihdam yönüyle
değil, diğer sektörlere kaynak yaratma ve değişen dünya ekonomik koşulları
karşısında, dışarıya daha az bağımlı olmak amacıyla, tarımın korunması gerekir
diyoruz. Bunun en canlı örneği de, son yıllarda ve son günlerde tartıştığımız
pancar ve tütün yasaları ile Tekelin özelleştirilmesi konularıdır.
Bir de, sık sık, gelişmiş ülke tarımlarını
örnek gösterenlerin, o ülkelerdeki tarıma dayalı sanayilerde ve tarımla iç içe
olan birimlerde çalışanların genel nüfusa oranlarına da bakmalarını öneriyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi, biz,
burada, aslında, neyi görüşüyoruz biliyor musunuz; bir yandan 70 000 000
insanın, 10 milyarlarca dolarını götüren, belli sayıda kişilerle, diğer yandan
ise, üretim yapmak ve geçimini sağlamak amacıyla çırpınan ve ürettiğini bütün
kesimlerle paylaşan..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Melik, lütfen konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - ...ayrıca,
kendisinin hiçbir pay almadığı ve ilgisinin olmadığı büyük bir borcu ödemekle
sorumlu tutulan, yaklaşık, 5 000 000 çiftçi ailesinin, yani 20 000 000 - 25 000
000 insanın, bir kısmının sorunlarını görüşüyoruz. Bugün, görüşmekte olduğumuz
tasarı, yaklaşık, 1 250 000 kişiyi ilgilendiren, faizleriyle birlikte yaklaşık
3,2 katrilyon, yani, 2 milyar dolarlık bir borcun veya kredinin, kısmen geri
dönüşünü sağlayabilmeyi ve bu arada, kanunî takibata uğramış olan
çiftçilerimizi bu durumdan kurtarmayı amaçlıyor.
Tasarının 5 inci maddesinin bu amaca uygun
olduğunu, bu yüzden de desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum; ancak, esas
olarak, çiftçilerin tüm borçlarının silinmesi gerekir; ta ki, bu milletin
katrilyonlarını çalan, halen, yurt dışında ve yurt içinde hepimizin gözleri
önünde lüks yaşamlarına devam eden, bu yüzden hüküm giydikleri halde saygın
işadamı muamelesi görerek, çiftçilerin, önünden bile geçmeye korktuğu
havaalanlarının VIP salonlarına girebilen sözde işadamı ve eski
politikacılardan bu paralar tahsil edilinceye kadar.
Hepinize saygılarımı sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Melik.
Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde
bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı TC
Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere
Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden
Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin birinci
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkraların eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Mustafa Nuri Akbulut |
Sabri Varan |
Erdoğan Özegen |
|
Erzurum |
Gümüşhane |
Niğde |
|
Mehmet Eraslan |
Tevfik Ziyaeddin Akbulut |
Hüsnü Ordu |
|
Hatay |
Tekirdağ |
Kütahya |
|
Fahri Keskin |
Eyüp Fatsa |
|
|
Eskişehir |
Ordu |
|
"TC Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri
Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin
Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanundan yararlanmak üzere müracaatta bulunanlar
hakkında, icra tetkik mahkemelerinde görülmekte olan ve borç ilişkisinden
kaynaklanan mevcut ceza davalarının ve İcra ve İflas Kanununa göre verilen
mahkûmiyet kararlarının infazının, son taksit tarihine kadar durdurulmasına
karar verilir.
İnfazına başlanmış ilamların infazına ara
verilerek hükümlü derhal tahliye edilir.
Borçlunun kararlaştırılan tarihlerde
borcunu düzenli ödememesi halinde bu kanunun 6 ncı maddesinde belirtilen
sürenin sonunda ceza davası kaldığı yerden devam eder. İlam infaz edilir.
Ceza davasının ve ilamın infazının
durdurulması dava ve zaman aşımını durdurur."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu
efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet,
katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ziraat Bankası ve TKK'ya borçlu olanların
bu borçlarından dolayı tasarının 5 inci maddesinde kanun kapsamındaki tarımsal
krediler hakkında başlatılmış bulunan idarî veya kanunî takibat işlemlerinin,
hangi aşamada olursa olsun kendiliğinden duracağı belirtildiği halde, kanunî
takibat aşamasında olan icra takipleri nedeniyle, mal beyanında bulunmamak ve
taahhüdü ihlal suçlarında görülmekte olan davalar ile bu suçlardan verilip ve
henüz kesinleşmeyen veya kesinleşen mahkûmiyet hükümleriyle ilgili bir
düzenleme bulunmamaktadır. Yapılan ilaveyle, bu eksikliğin giderilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi, kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Ödemede gecikme
MADDE 6. - Bu Kanun kapsamında başvuru
süresi içinde peşinatını (TKK'ya kullandırılan kredilerde 2003 yılı Ekim ayı
sonuna kadar ilk taksit tutarını) eksiksiz yatırmak suretiyle borcu yeniden
yapılandırılan borçluların ödemeleri gereken taksit tutarlarını vadesinde
ödememeleri ya da eksik ödemeleri halinde, ödenmemiş olan tutarların vadeden
sonraki doksan gün içinde, ilgili her ay için bir önceki ay DİE tarafından ilan
edilen tarımsal TEFE artış oranlarının beş puan fazlası ile ödenmesi durumunda
bu Kanun hükümlerinden yararlanılmaya devam olunur. Aksi durumda yeniden
yapılandırma iptal edilerek, Banka veya TKK mevzuatı doğrultusunda borcun
tamamı muaccel olur.
BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gerçekten, gecenin bu
saatinde, dayanıklı milletvekilleri; ayrıca, çiftçinin dostu, çiftçinin
sorunlarını yüreğinde hisseden milletvekilleri olarak sizleri saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Yalnızca bize
bakma, öbür tarafa da bak.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Hayır, özellikle
size bakıyorum hemşerim;. siz Çukurovalısınız, çiftçinin gerçek
temsilcisisiniz.
Değerli arkadaşlarım, bizler, Ziraat
Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan
Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasıyla İlgili Kanun Tasarısı desek de,
çiftçilerimizin "çiftçi borçlarının faizinin silinmesiyle ilgili
kanun" dediği, görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı
maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere
söz aldım. Sizleri ve ayrıca bizleri bu geç saatlerde izlediğine inandığım
çiftçi arkadaşlarımı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ülkeyi yönetenler,
dün, tarımı, ülke ekonomisi için bir yük olarak gördüler. Burada üç sayın
bakanım var; siz değerli milletvekili arkadaşlarım, yıllardır "tarım, Türk
ekonomisinin yükü" diye anlatıldı televizyonlarda. Hayatında ayağını
toprağa basmamış kişiler televizyon ekranlarına çıkarıldı; yanına bir çiftçi
veya çiftçiye yakın bir vatandaş veya bir tarımcı konulmadan konuşturuldu,
konuşturuldu ve tarım, yıllarca, Türk ekonomisinin karadeliği diye anlatıldı.
Değerli arkadaşlarım, bunun tam aksi olduğunu yaşadığımız ortamda gördük. Bu
krizin, 2001 yılındaki batağın, büyük krizin nedeni çiftçi miydi, çiftçi ne
yaptı da bu duruma düştük?! Bugün, bu krizin ana nedeni, çiftçiden çekilen
destektir sevgili arkadaşlarım. Çiftçiden desteği çektiler; doğrudur
arkadaşlar.
Seçim alanlarında verdiğimiz söze
geliyorum yine. Ne dedik: IMF geldi... Öyle dedik değil mi!.. Bu ülkeyi IMF'den
biz kurtaracağız diye masa yumruklamadık mı arkadaşlar! Hangi birimiz
yumruklamadık; biz de yumrukladık, sizler de yumrukladınız; ama, maalesef,
IMF'den kurtaramadık, kurtarmak için hep birlikte çaba sarf edelim, birlikte bu
kurtuluşu sağlayalım arkadaşlarım.
AHMET YENİ (Samsun) - Bu yasayı geçirelim.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Geçireceğiz
inşallah...
Sevgili arkadaşlarım, şunu söylemek
istiyorum: Çiftçiye ne zaman güç verilmiştir, çiftçinin morali yüksek
tutulmuştur, çiftçi üretimini yapmıştır, Türk ekonomisi yükselişe geçmiştir. Ne
zaman çiftçiden destek çekilmiştir, işte, o zaman, tarımsal sanayi çökmüştür,
özelleştirme demişizdir, hepsini kapatmışızdır; dikkatinizi çekiyorum. Keşke,
tarımsal sanayii özelleştirseydik. Değerli arkadaşlarım, 38 tane süt
fabrikasını, maalesef, özelleştirmedik; 2 tanesi hariç, 36 tanesi bugün kapalı.
Et ve Balık Kurumunun et kombinalarını
sizler biliyorsunuz.
Evet, burada şunu söylemek istiyorum:
Sevgili Tarım Bakanım, müsteşarlarınız tarım uzmanı değil; size, sizin
başarınız, çiftçinin rahatını, mutluluğunu getirecektir. Benim size bir önerim
var. Buyurun, hiç olmazsa birkaç tane tarım uzmanını danışman olarak yanınıza
alın ve bunlardan ikisini hiçbir zaman yanınızdan ayırmayın. İşte, o zaman,
büyük ölçüde hataları da önleyeceksiniz.
Bu tarafa dönüyorum. Çiftçiyi
ilgilendiren, tarımı ilgilendiren projelere de sahip çıkmalısınız; bir
başkasına bırakmamalısınız. Şuna
inanın; çiftçiyi örgütleyin; gelin, ziraat odalarına bakalım, ziraat odalarının
yasasını getirelim buraya; gelin, tarım kredi kooperatiflerini kurtaralım,
çiftçiye teslim edelim, çiftçinin yönetimine bırakalım; gelin, üretici
birlikleri yasasını çıkaralım, bunu da çiftçiye teslim edelim; arkanıza örgütlü
kırsal alanı alın; bakın bakalım o zaman, tarımsal projeleri bir başkaları
sizden alabilecek mi.
Sizden de şunu istiyoruz: Siz, Tarım
Bakanısınız; çiftçiyi kayıracaksınız, çiftçiyi koruyacaksınız, her şartta
çiftçiden yana tavır alacaksınız, ortada durmayacaksınız.
Arkadaşlarım, şunu da bu tarafa seslenmek
istiyorum: Çökersiniz, çökersiniz; çiftçiye sahip çıkmazsanız, çiftçiyi
desteklemezseniz düzeltemezsiniz bu ekonomiyi siz de. Kapatmakla olmaz; tutup da
"serbest piyasa ekonomisi" diyeceksiniz, dışarıdan her türlü tarım
ürününü ithal edeceksiniz. "Serbest piyasa" diyeceksiniz; ürün fiyatı
belirlenirken de "serbest piyasa" diyeceksiniz; ama, çiftçinin
girdilerini verirken hiç "serbest piyasa" demeyeceğiz!..
Evet, arkadaşlarım, biz, şunu istiyoruz:
Serbest piyasadan yanayız; tarım ürünlerinin fiyatı, serbest piyasada
belirlensin. Şunu da istiyoruz: Lütfen, serbest piyasa artı prim istiyoruz,
prim; bu da eşittir, maliyet artı kârdır. İstenen fazla bir şey değildir;
fiyatlarımız serbest piyasada oluşsun; ama, üretimi de engellemeyelim.
Arkadaşlar, çiftçi ile toprağı barıştıralım diyoruz; bunu da Türk ekonomisini
kurtarmak için yapalım diyoruz.
Doğrudur, Siteler'de çok güzel mobilyalar
yapılır Sayın Bakanım; ama, lütfen, bir de tarlaya gidin, o insanların o
tarlayı nasıl işlediklerini görün; inanın, sizin mağazanızdan daha temiz
tarlalar göreceksiniz. Gidin; Antalya'ya gidin, Çukurova'ya gidin, Hatay'a
gidin; o toprağa yatasınız gelir, yatasınız! Anadolu, bu, arkadaşlarım.
Çiftçilikle geçinen, yüzde 40 diyoruz,
işimize geliyor; millî ekonomideki payı yüzde 11, yüzde 14 diye sayıklıyoruz.
Peki, şunu da söyleyelim; hammaddesi tarıma dayalı olan sanayiin millî
ekonomideki payı ne sevgili arkadaşlarım?!
Sizleri kendime yakın gördüğüm için,
kusura bakmayın, bu tarafa bakıyorum.
Evet, arkadaşlar, çiftçiye, tarıma
dayalı...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın konuşmacı,
biraz da Meclis Başkanımıza bakın!
NECATİ UZDİL (Devamla) - Bakarız
gerekirse.
Sevgili arkadaşlarım, lütfen, müsaade
edin...
Hiçbir televizyon, hiçbir basın tarımı
gündeme getirmiyor; bari, şu Meclis kürsüsünden üç beş kelimeyle gündeme
gelsin; yazık değil mi bu insanlara! Biz, buraya, milletvekiliyiz diye geldik;
çıktık, burada, gündemdışı konuşmalarda, 5'er dakika, tarımın sorunlarını
konuştuk. Niye konuştuk; seçmen vardı, bu seçmenin de yüzde 40'ı, yüzde 50'si
çiftçilikle geçiniyordu; onlara mesaj verelim dedik. Mesajla olmaz arkadaşlar,
sorunlarını çözelim; sorunlarını çözersek, 70 000 000'un sorununu çözeriz.
Türkiye'de, tarımsal sanayii yeniden kalkındırırsak, diğer sektörlerin önünü
açarız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen, konuşmanızı
tamamlar mısınız efendim.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Tamamlamak
istiyorum Sayın Başkanım; sizleri de fazla sıkmak istemiyorum.
BAŞKAN - Estağfurullah.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bir konuyu da anlatıp, bırakmak istiyorum.
Doğrudur...
BAŞKAN - Vakit doldu yalnız, son
dakikanızı kullanıyorsunuz.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Tamam efendim.
Doğrudan gelir desteğini, sosyal yönü var,
yürütelim dedik; hoş, onu da yürütemedik. Şimdi, bir de ucuz mazot çıkardık.
Allahaşkına arkadaşlar -size, şöyle bakarak söylüyorum; bu tarafa da bakıyorum;
arkadaşım, tarımı benden iyi bilir- peki, İç Anadolu'da nadasa bıraktığımız
tarlaya mazot parası veriyoruz diye, nakit öderken, mazotu ucuzlattığınızı
nasıl iddia ediyorsunuz?!
AHMET IŞIK (Konya) - Allah, Allah!..
NECATİ UZDİL (Devamla) - Evet, evet
arkadaşlar, İç Anadoluda tapuyla veriliyor; yarısı nadasta değil mi. Peki,
Güneydoğu Anadolu'da, mera olan yere vermiyor muyuz Sayın Bakanım; meraya da
veriyoruz, tapusunu getiriyor, o da mazot parası alıyor. Peki, Çukurova'da
pamuk tarlası ne oluyor?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzdil... Sayın Uzdil, teşekkür ediyorum efendim.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Sevgili
arkadaşlarım, bu duygularla, tümünüzü, sevgi ve saygıyla selamlıyorum; evet,
Türkiye'nin efendisi olan çiftçilere, buradan, tümünüzün adına, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde, AK Parti
Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 6 ncı maddesiyle
ilgili olarak, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gecenin bu vaktinde vaktinizi almayacağım,
yalnızca bir teşekkür etmek istiyorum.
5 inci madde düzenlemesinde, onbinlerce
çiftçinin, icra, ceza mahkemelerinde davaları varken, hapis tehditleri varken
bir düzenleme yapılması unutulmuştu, sizlerin değerli oylarıyla, maddeye
yapılan ilaveyle bu husus giderildi. Yasa yürürlüğe girdikten sonra, şu anda
icra, ceza mahkemesinde davaları devam eden çiftçilerin davaları ertelenecek,
mahkûmiyet hükmü verilip de cezası kesinleşen çiftçilerimizin infazları
ertelenecek, yasa yürürlüğe girdiğinde, cezaevlerinde olanlar için de infaza
ara verilecek ve taksitlendirmenin neticesi beklenecektir.
Bu
önergeye katkılarınızdan dolayı Sayın Bakanımıza ve Yüce Meclisin siz değerli
üyelerine teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Akbulut, teşekkür ediyorum.
6 ncı madde üzerinde, şahsı adına,
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Parlakyiğit; buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET PARLAKYİĞİT (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 6 ncı
maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizde 2001 yılında yaşanan ekonomik
krizin etkisiyle, malî piyasalardaki olumsuzluklar, faizlerin aşırı
yükselmesine neden olmuştur. İklim koşulları ve doğal afetlerin de etkisiyle,
üreticiler, yeterli verim alamadıklarından gelirleri azalmış ve borçlarını
ödemede zorlanmışlardır. Bunun sonucu olarak, çiftçi, Ziraat Bankası ve tarım
kredi kooperatifine olan borç ve faizlerinin ödenmesinde çok büyük zorluklarla
karşılaşmıştır. Bu nedenle, 59 uncu hükümetin, çiftçiler lehine konuyu çözmek
için getirmiş olduğu bu yasa tasarısını, yeterli bulmamakla beraber,
desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Ancak, Türkiye, coğrafî konumu ve iklim
koşullarının sağladığı avantajlar nedeniyle, geçmiş dönemde, tarımsal açıdan
kendine yeterli kriterlerini taşıyan bir ülkeyken, günümüzde, durum tam tersine
dönmüştür.
Ülkemiz toplam nüfusunun 23 000 000'unu
tarım nüfusu oluşturmaktadır. Tarımın gayri safî yurtiçi hâsıladaki payı yüzde
14'tür. Bu anasektörün bugünkü kritik duruma gelmesinde, yıllarca, ülkemizin
tarımsal ihtiyaçlarının ve çiftçilerimizin sorunlarının yeterince dikkate
alınmaması, son on yıldır uygulanan yanlış tarım politikaları, 2000 ve 2001
yıllarında ekonomide yaşanan krizler, IMF ve Dünya Bankasınca desteklenen tarım
politikasındaki değişimler, çiftçilerimizin aleyhine kesin sonuçlar vermiştir;
çünkü, son on yılda, çiftçimizin kullandığı tarım alanı 28 000 000 hektardan 26
000 000 hektara gerilemiştir; kullanılan traktör sayısı ve devlet tarafından
yıllık olarak sulamaya açılan alan miktarı düşmüş, gübre tüketimi azalmıştır;
IMF ve Dünya Bankası inisiyatifindeki tarım reformuyla destekleme politikaları
kaldırılmış, doğrudan gelir desteğine geçilmiştir; ziraî kredi, gübre, ilaç,
tohumluk gibi girdilere uygulanan sübvansiyon kaldırılmıştır; bazı tarım
ürünlerine -pamuk, ayçiçeği gibi- verilen primlerin kaldırılmasına karar
verilirken, ödemelerin çok düşük miktarlarda devam etmesi esas alınmıştır;
tarım satış kooperatiflerinin, kredi desteğinden yoksun biçimde yeniden
yapılandırılması gündeme getirilmiştir.
Bu gibi köklü değişikliklerin kısa bir
zaman dilimine sığdırılması ve tüm bunların, gerekli sermaye birikimi,
teknoloji ve tarımsal yapıyı oluşturmadan yapılmış olması, buna paralel telafi
edici önlemlerin alınmaması, kredi borçlarını, Bağ-Kur borçlarını ödeyemez,
tarımsal faaliyetlerini sürdüremez hale gelen çiftçimiz ve tarım kesimi için
ağır bir yıkım olmuştur. Oysa, Adalet ve Kalkınma Partisinin, seçim öncesi ve
sonrasında çiftçimize verdiği bazı sözleri hatırlatmak istiyoruz. Tarım
politikası IMF'yle yeniden müzakere edilecekti, tarım politikası hedeflerinde
kendine yeterlilik önplana çıkarılacaktı, doğrudan gelir desteği
uygulamasındaki aksaklıklar giderilecekti, prim ödemelerinde kapsam genişletilecekti,
mazot ve elektrik ucuzlatılacaktı, çiftçilerimizin kredi borçlarına, Bağ-Kur
prim borçlarına ödeme kolaylığı getirilecekti, hayvancılığa verilen destek
artırılacaktı!..
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tarım sektöründeki sorunları, ülkemiz ihtiyaçları ve potansiyelini gözönünde
bulundurarak, aynı zamanda, dünyadaki globalleşme sürecine de uyum sağlayarak
düşünmek ve çözmek zorundayız. Sektördeki sorunları çözmek ve dünya tarım
verimliliği ölçeğinde tarım üretimi yaratmak için, kısa ve orta vadede,
öncelikle bütçedeki tarımsal ödeneklerle ilgili tasarruf önlemleri
kaldırılmalıdır. Doğrudan gelir desteği -ki, çiftçimizin onayladığı doğru bir
uygulamadır- konusundaki aksaklıklar hemen giderilmeli, yeterli düzeyde ödeme
yapılmalı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Parlakyiğit, size 1 dakika
eksüre veriyorum; lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
MEHMET PARLAKYİĞİT (Devamla) - ...
destekleme sistemi, şeffaf, hedef kitleye ulaşabilen yönde olmalıdır. Toprak
Mahsulleri Ofisinin 2003 yılı ürünü buğday alım fiyatları, Tarım ve Köyişleri
Bakanımız tarafından 325 000 TL/kilogram olarak açıklanmıştır; fakat,
hesaplanan buğday maliyeti ancak bu düzeydedir. Yapılan hesaplamalar, buğday
tabanfiyatının 410 000 TL/kilogram olması gerektiği yönündedir. Yine, bu
mevsim, pamuk tabanfiyatının 900 000 TL/kilogram, mısır tabanfiyatının da 350
000 TL/kilogram olması, çiftçilerimizin beklentileri içindedir.
Bir yıl boyunca ürününden elde edeceği
gelirle yaşamını sürdürecek ve üretimine devam edecek çiftçiyi, bu fiyatlar
yine mağdur edecektir; çiftçi,emeğinin karşılığını bu yıl da alamayacaktır.
Sözlerimi burada bitirirken, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Parlakyiğit.
Şahsı adına, Aydın Milletvekili Ahmet
Ertürk; buyurun.
AHMET ERTÜRK (Aydın) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 6 ncı maddesi
üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.
Hükümetimiz, zor ve dar günler yaşayan
çiftçilerimiz için getirdiği bu yasa tasarısıyla, borcunu zamanında ödeyemeyen,
vadesinde ödeyemeyen çiftçilerimize, üreticilerimize, köylülerimize son bir
fırsat daha yaratmakta; bir gecikme olduğu takdirde, onları, üç ay içerisinde
yeniden bu iyileştirme çalışmalarından yararlandırma fırsatı getirmektedir.
59 uncu Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükümeti, gayretli çalışmalarıyla, üreten insanlarımızı, çiftçilerimizi ayağa
kaldırmaya, atağa kaldırmaya, onlara yol ve yön göstermeye çalışmaktadır.
Yapılan müspet çalışmalar, çiftçilerimizin üretimlerini sürdürebilmeleri
yönünde gayretli çalışmalar, bizleri memnun etmektedir; ancak, yeterli olduğunu
söyleyemeyiz. Hükümetimizin, önümüzdeki günlerde, Parlamentomuza getireceği
değişik yasa tasarılarını; üretici birlikleri yasasını, çiftçilerimizin
doğrudan gelir desteklerinin ürüne yöneltilmesi çalışmalarını, ziraat odaları
yasasını, mera yasasını, Hazine yasasını -şu anda, pek çok komisyonumuzda
bunlar görüşülmekte- inşallah, beraberce yasalaştırdığımızda, Türk çiftçisinin,
Türk üreticisinin bu memleketi tekrar doyurabilecek kapasitede olduğunu
beraberce ve birlikte ortaya koyabileceğimize inanıyorum.
Bu üretim dallarında çalışan
insanlarımızın, örneğin tütün üreticilerimizin sıkıntılarının kısa zamanda
aşılmasını bekliyoruz; pamuk üreticimizin tekrar üretimini artırmasıyla,
dışarıya döviz ödeyerek bu ürünü almama durumuna gelmemizi bekliyoruz; bunlara
olan inancımızı da hiçbir zaman kaybetmedik ve kaybetmeyeceğiz. 59 uncu
hükümetimiz, ülkemizin ihtiyacı olan temel ürünleri üretecek olan insanlarımıza
her türlü desteği verme gayreti ve uğraşı içerisindedir. Ülkemizi güzel
günlere, güzel geleceklere taşıyacak olan çiftçilerimizin, bu güzel günlerde
-belki, gecenin bu saatinde bizi izleyen insanlarımız yok, tekrar üretimlerini
sürdürebilmelerini sağlayacak çalışmalarımızla ve beklenen bugünkü yasayla
umutlarını yeşertmeye talip olduğumuzu belirtiyoruz.
Herkese iyi akşamlar diliyorum, saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ertürk.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Teminatların durumu
MADDE 7. - Bu Kanun kapsamında işlem
yapılması, borcun mevcut maddî ve şahsî teminatlarının sükutunu icap
ettirmediği gibi, borçlunun müşterek borçlu ve müteselsil kefillerine de
kefaletten çekilme hakkını vermez.
BAŞKAN -
7 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya
Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekçioğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN EKMEKÇİOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
tasarısının 7 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlarım.
Çiftçilerimizin sorunları bir çığ gibi
büyümektedir. Son yıllarda sürdürülen ekonomik ve sosyal politikalar, tarım
kesimi ve çiftçilerimizi çok zor durumda bırakmıştır. Özellikle son beş yıldır,
çiftçimiz, yaklaşık yüzde 50 oranında fakirleşmiştir.
Uygulanan ekonomik istikrar
politikalarıyla, değerli çiftçilerimiz iki yönlü baskı altında kalmıştır. Bir
taraftan genel ekonomik sorunlar, krizler çiftçimizi yoksulluğa iterken, diğer
taraftan tarım ve destekleme politikasındaki yanlışlıklar, tarımsal desteklerin
kaldırılması, çiftçilerimizin satın alma güçlerini ve gelirlerini azaltmıştır.
Bu durumda, çiftçilerimiz, aldıkları kredileri, borçlarını ödeyemez, tarımsal
faaliyetlerini sürdüremez ve bu nedenle üretemez, geçimini temin edemez hale
gelmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, çiftçilerimizin
sorunlarını çözmek Yüce Parlamentodan çıkan bu hükümete düşmektedir.
Çiftçilerimizin uzun yıllar önce aldıkları; ancak, oluşan ekonomik krizler
nedeniyle ödeyemedikleri borçları, geçen zaman içerisinde, üzerine eklenen
faiziyle birlikte, bugün ödenemeyecek boyutlara ulaşmıştır. Çiftçilerimizin bu
borçlarını ödeyerek tekrar üretime kavuşması, hem ülke tarımını rahatlatacak
olması hem de tarımsal kredilerin geri dönüşünü sağlayarak, çiftçilerimizin
tekrar kredi verilebilir ve kullanabilir bir yapıya kavuşması açısından son
derece önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tarımın, ekonominin yaşamsal öneme sahip sektörü olduğu gerçeği, gelişmiş veya
gelişmemiş tüm ülke ekonomileri için geçerlidir. Ülkemizde, geçtiğimiz seksen
yıl içerisinde gerçekleştirilen ilerlemelere karşın, tarım sektörünün, gerek
barındırdığı nüfus oranının yüksekliği gerek çiftçilerimizin gelir düzeyinin
düşüklüğü gerekse kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan önemli sorunları vardır.
Uzun yıllar boyunca üretimiyle nüfusunu besleyebilen sayılı ülkelerden biri
olmamıza rağmen, bugün, tarımsal ürün ithal eden ülke durumuna gelinmiştir. Bu
da, hep, çiftçimizin sorunlarına uzak kalmaktan kaynaklanmıştır. Tarım
sektörünün içerisinde bulunduğu sorunların aşılması, yalnız, geçimini tarımdan
sağlayan insanların değil, hepimizin ortak sorumluluğudur.
Türk tarımının, gerçekleştirilecek
kapsamlı bir reformla, rekabet gücü yüksek, verimli üretim yapısına
kavuşturulması gerekmektedir. Çiftçilerimizin sorunları, sadece kredi sorunları
değildir. Girdi fiyatlarının ürün fiyatlarına göre daha hızlı artması ihracat
sorunlarına neden olmakta, bu da değerli tarım üreticilerimizin gelir
istikrarını bozmaktadır. Ayrıca, çiftçilerimiz, yüksek oranda faiz altında
ezilmektedir. Faiz oranlarının, makul bir seviyede, yeniden düzenlenmesi
gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çiftçilerimizin en temel ihtiyacı tohum, gübre, mazot ve ilaçtır. Bunları temin
etmek için tarım kredi kooperatiflerine başvurduklarında, borçlu oldukları için
bu üretim girdilerini alamamaktadırlar. Türk çiftçisi, borcunu ödeyemez duruma
gelmiştir. Bu duruma neden olan başlıca etken de, tarıma olan desteğin
azaltılması, tarımsal kredi faizlerinin yüksekliği ve tabanfiyatın maliyetin
altında belirlenmesidir. Çiftçilerimizin Ziraat Bankası, tarım kredi
kooperatifleri ve İhracatı Geliştirme Merkezinden aldığı tarımsal kredi
borçlarının faizleri silinmeli, anaparanın taksitlendirilmesi sağlanmalıdır.
Çiftçilerimiz, bırakınız borç faizlerini, anapara borçlarını bile ödeyemez
duruma düşmüştür. Köylülerin almış oldukları krediye aynı köyden kişilerce
müteselsil kefil olunması nedeniyle, birçok köylü icra takibine maruz
bırakılmıştır. 57 nci cumhuriyet hükümetinin mevcut borçları taksitlendirmeye
gitmesi dahi çözüm olmamış, çiftçilerimizin evine, ürünlerine, tarlasına,
traktörüne haciz gelmiştir.
58 inci ve 59 uncu hükümetler döneminde
de, çiftçilerimizin sıkıntılarını giderecek adımlar yeterince atılmamıştır.
Hükümetin sunduğu programda, kesinlikle detaya girilmeden, yuvarlak ifadeler
kullanılmıştır. Bazı çevrelere seçim öncesinde verilen vaatlere hiç
değinilmezken, bazı çevrelere güven verilmiştir.
Hükümetinizin tarım programında,
kaldırılan tarımsal desteklemelerin sürdürüleceği söylenmemekte; aksine, IMF ve
Dünya Bankasının geçmiş hükümetler aracılığıyla başlattırdığı tüm desteklerin
yerine tek başına ikame ettirdiği gelir desteğine devam edileceği
açıklanmaktadır; ama, maalesef, bu desteklemelerin de düzenli verildiği
söylenemez. Bu konunun da ivedilikle düzenlenmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, gelişmiş ülkeler
çiftçilerin mağdur edilmemesi için büyük çabalar harcarken, ülkemizde tarımsal
destek sınırlandırılmaktadır. İlaç, mazot, gübre, alet ve makine fiyatlarındaki
yüksek artışlar, çiftçimizi üretim yapamaz konuma getirmektedir. Bu nedenle,
üretim girdilerinin kontrol altına alınması için gerekli önlemler öncelikle
alınmalıdır.
Ülkemizde tarımsal desteklemeler, tarımda
gelişmiş ülkelere oranla düşük olmasına rağmen, yapılan yanlış
değerlendirmelerle, ekonomik krizlere sebep olarak gösterilmiş ve tasfiye
edilmiştir. Asıl sorun, verilen desteklerin çiftçiye ulaşmaması, desteklemenin
finans yönteminin yanlışlığı olduğu halde, desteklerin ortadan kaldırılması,
çiftçiye zarar veren süreci başlatmıştır. Yapmamız gereken, doğru tarım ve
destekleme politikalarıyla, tarımın, üreten ve ülkemizin gereksinmelerini
karşılayan, kalkınmamıza katkıda bulunan bir sektör haline getirilmesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
artık, tarımda, tutarlı ve sürekli bir devlet politikası uygulanmalı, her gelen
hükümet, böylesine önemli konuları yaz-boz tahtasına çevirmemelidir. Avrupa
Birliğinin ortak tarım politikalarına uyum sağlanmalıdır. Tüm ürünlerde
üretimin ve kalitenin yükseltilmesi, ürün planlaması için prim
desteklemelerinin sürdürülmesi gerekmektedir. Çiftçilerimizin bize doğrudan
yaptığı yakınmaların temelinde, buğday, arpa, pamuk, zeytinyağı, ayçiçeği başta
olmak üzere hemen hemen tüm ürünlerin tabanfiyatının üreticinin maliyetine
yakın veya altında belirlenmesi bulunmaktadır. Bu konunun üzerinde öncelikle
durulmasını istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizin, içinde bulunduğu
durumdan kurtulabilmesi için üretime ihtiyacı vardır. Üretmeden, ihracat
yapmadan, dışarıya ve içeriye olan borçlarımızın ödenmesi mümkün değildir.
Toplumsal kalkınmaya hız vermek gerekmektedir. Bunun yolunun da, doğrudan
üretime katılan çiftçimizden geçtiği unutulmamalıdır. Ulu Önderimiz Mustafa
Kemal Atatürk "köylü, milletin efendisidir" demiştir; fakat,
köylümüz, milletin kölesi durumuna
getirilmiştir. Köylümüzü, çiftçimizi, Ulu Önderin belirttiği gibi, bu milletin
efendisi durumuna getirmemiz gerekmektedir.
Ülkemizin sorunlarına çözüm bulmak
hükümete düşmektedir. İcra makamı sizsiniz; üreticimizin, çiftçimizin
sorunlarını çözmek size aittir. Bu konuda muhalefete düşen de sıkıntıları dile
getirmek, sorunları tespit edip, çözüm yolları üretmek, üreticimizin,
köylümüzün ve çiftçimizin lehine olan yasaların çıkmasına destek olmaktır. Biz,
muhalefet olarak, ülkemizin yüksek menfaatları doğrultusunda hiçbir ayırım
gözetmedik. Bu doğrultuda yapılacak her çalışmaya her zaman destek olduk,
destek olmaya da devam edeceğiz. Halkımızın da bizden beklediği, ülkemizin
yıllardır birikmiş sorunlarını iktidarıyla muhalefetiyle bir olup, çözmesidir
değerli arkadaşlarım.
Değerli milletvekilleri, bir konuyu tespit
etmekte yarar görüyorum. 2001 yılında 500 trilyon lirası doğrudan gelir ödemesi
olmak üzere, bütçeden tarımsal destekleme için toplam 938 trilyon lira kaynak
aktarılmıştır. Tarımda 7 300 000 işgücü barınıyor. Verilen bu desteği bu nüfusa
pay ettiğimizde, kişi başına verilen desteğin 129 000 000 lira olduğunu
görüyoruz. Rantiyecilere 40,5 katrilyon liralık ödemenin yanında, 7 300 000
çiftçiye 1 katrilyon lirayı bulmayan destek veriliyor; bu, hak mıdır değerli
arkadaşlarım, adalet midir?! Ülke kaynaklarını hortumlayan bu kişilerin
yaptıkları yanına kâr kalmamalıdır. Üzerimize düşen, bunun gereğini yapmaktır;
hortumlanan paraların üzerine gitmek ve bu paraları geri döndürmektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Parlamentomuzun huzuruna getirilen bu yasa tasarısının 7 nci maddesine,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, olumlu oy vereceğimizi belirtir, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ekmekçioğlu, teşekkür
ederim.
Şahsı adına, Mardin Milletvekili Sayın
Muharrem Doğan; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 7
nci maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde 2001 yılında yaşanan krizlerin
etkisiyle tarımsal kredi borcu bulunan çiftçilerimizin yükü artmış ve ödeme
güçlerini aşmıştır. Zor durumda bulunan çiftçilerimiz, Ziraat Bankası ve tarım
kredi kooperatiflerine olan borçlarını ödeyemez duruma gelmişlerdir.
Fahiş mazot fiyatları altında ezilen
fedakâr çiftçilerimize, Tarım Bakanımız Sayın Güçlü'nün, çiftçilerimizi
kastederek "gözünüzü toprak doyursun" sözlerini kötü maksatla
söylemediğine inanıyorum. Ayrıca, Sayın Bakanımızın iyi niyetinden şüphe
etmiyorum; ancak, Sayın Bakandan isteğim şudur: Tarım ürünlerinin
tabanfiyatlarını daha makul ve doyurucu bir düzeye getirerek, çiftçinin yanında
olduğunu ve çiftçiye destek verdiğini, icraatlarıyla tekzip etmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bazı bölgelerimizde üretim yapan çiftçilerimiz, sulama ihtiyacını, yüzlerce
metre derinlikte sondaj kuyuları açmak suretiyle, çok pahalı elektrikle
karşılamaktadırlar. Buna gübre ve işçilik fiyatlarını eklersek, çiftçilerimizin
ürettiği ürünün maliyeti çok yüksek olduğundan, çiftçi, tefeciye mahkûm edilmektedir.
Çiftçiye ödenen doğrudan gelir desteğinin geride kalan yüzde 60'ı, hâlâ, bazı
illerimizde ödenmemiştir. Ayrıca, 2001 ve 2002 yılı pamuk primleri ödenmemiş
olup, üç yıldır müfettiş raporunu bekleyen illerimiz vardır; bunların
içerisinde Mardin de bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Mustafa Kemal
ideallerinin temel noktası olan, milletin efendisi köylüyü temsil eden
çiftçilerimizi sahipsiz bırakamayız. Çiftçilerimizin daha fazla üretim yapması,
borçlarının ödenmesi, tarla ve traktör gibi üretim araç ve gereçlerine sahip
olması için, çiftçimizden gerekli destek ve hizmetleri esirgememeliyiz. Bizler,
bunların gereklerini yerine getirmek için seçildik. Çiftçimizi daha üretken
hale getirecek yeni destek ve çözüm yolları, bu Parlamento tarafından yaşama
geçirilmelidir. Örneğin, tarımsal sulamadaki elektrik fiyatlarını düşürelim;
çiftçilerimizin önümüzdeki yıl tarlalarını ekebilmeleri için, buğday
tabanfiyatını yükseltelim.
Bu düşüncelerle, AKP Hükümetinin atacağı
her iyi adım için, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, destek
vereceğimizi belirtiriz.
Çiftçimiz, büyük emekle, kilosunu 320 000
liraya mal ettiği ve 325 000 liraya sattığı buğdayda 5 000 TL kazanırsa,
vefakâr çiftçimiz, bununla tarla mı, traktör mü alacak; yoksa kızına çeyiz mi
yapacak, oğlunu mu evlendirecek ve de cehalet zincirindeki halkaları eksiltmek
için çocuklarına eğitim mi verecek, defter mi, kitap mı alacak?!
Değerli arkadaşlar, bu anlayışla, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlarken, yasanın çiftçilerimize hayırlı olmasını
diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Doğan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 7 nci madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
Hazine kaynaklı krediler
MADDE 8. - Bu Kanun kapsamında yer alan
uygulamalardan, 18.4.2001 tarihli ve 2001/2312 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
kapsamında Hazine kaynağına dönüştürülmüş tarımsal kredilerin borçluları da
yararlanır.
BAŞKAN - 8 inci madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Sinop Milletvekili Engin Altay; buyurun. (Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) -
Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım; yorucu bir maratonun son
dakikalarındayız. 151 sıra sayılı Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin
Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 8 inci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimizi sunmak üzere huzurunuzdayım;
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, yaklaşık 1 000 000 çiftçi
ailesini ilgilendiren ve kangrene dönen bu temel sorunu Parlamentoya taşıyan
gerek yürütme organına, iktidara gerekse verdikleri kanun teklifleriyle sorunu
buraya taşıyan Cumhuriyet Halk Partisinin Ardahan Milletvekili Sayın Ensar
Öğüt'e, Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin Üstün'e, Kastamonu Milletvekili
Sayın Mehmet Yıldırım'a ve İzmir Milletvekillerimiz Yılmaz Kaya ve Erdal
Karademir'e, halkımız adına, teşekkürü bir borç biliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 59
uncu cumhuriyet hükümetimizin getirdiği ve Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekillerinin kanun teklifleriyle birleştirilen tasarıyı destekliyoruz;
ancak, keşke biraz önce arkadaşlarımızın çiftçilerimiz lehine verdiği
önergelerin hiç değilse bir kısmı kabul edilseydi de gecenin bu saatinde -biraz
sonra buradan bir parça mutlu ayrılacağız- biraz daha fazla mutlu ayrılsaydık
diye de düşünmeden kendimi alamıyorum. Biraz da sıkıldınız; ancak,
parlamenterlik zor zanaattır, güç iştir. Muhalefetin görevi de uyarı, ikaz ve
denetimdir. Bunları hoş göreceksiniz, bunlara katlanacaksınız; başka türlü bu
gemiyi yürütemeyiz.
Değerli arkadaşlar, bundan tam yüzkırk yıl
önce, 1863 yılında "Memleket Sandığı" adıyla kurulan şimdiki Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası ilk tarımsal kredisini tam yüzkırk sene önce vermiş;
ancak, o günden bu yana ve özellikle de 12 Eylül 1980 tarihinden sonra başlayan
olumsuz süreçte, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, köylülerimizi ve
çiftçimizi tatmin edememiş, üstüne üstlük de köylüye bir hayrı olmadığı halde,
milyarlarca dolar görev zararına uğratılmıştır.
Şimdi, gerçekten, Ziraat Bankası,
çiftçimizi destekleme boyutunda görev zararı çektiyse amenna, başımızın
üstünde; ancak, burada başka şeyler varsa, iktidarın, bu işin üstüne bir an
önce gitmek mecburiyeti vardır.
Bakın, Büyük Atatürk, tam yetmiş yıl önce
tarımsal krediyi nasıl tarif etmiş: "Köylü, üretim için lazım olan yeterli
krediyi, en uygun faizle ve malını paraya çevireceği zamana kadar ödemek
zorunda kalmadan bulmalıdır." Büyük Atatürk'ün tam yetmiş yıl önce koyduğu
tarımsal kredi anlayışını aradan yetmiş yıl geçmesine rağmen, Türkiye
Cumhuriyetinin hâlâ uygulayamamasını da, büyük Türk çiftçisinin emeğine karşı
bir saygısızlık olarak addetmek de mümkündür; burada, grubu bulunan partileri
de tenzih ediyorum.
Üzerinde konuştuğumuz 8 inci madde esas
itibariyle, Hazine kaynağına dönüştürülmüş tarımsal kredilerin borçlularını da
yasa kapsamına almayla ilgilidir; doğrudur, destekliyoruz, katılıyoruz. Ancak,
bizim burada milletvekili olarak asıl düşünmemiz gereken husus şudur: Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankasından 210 000, tarım kredi kooperatiflerinden 690 000
-bunun içinde ben de varım; onu da söyleyeyim- kişi, kredi almış ve ödeyememiş;
yani, 1 000 000 insan, aldığı krediyi ödeyemez duruma düşmüş. Bu, çok
çarpıcıdır; bu, çok düşündürücüdür; bu, üzerinde ciddiyetle durulması gereken
bir toplumsal hadisedir. Bizden öncekiler bir hafta katıksız hapsetmişler; biz,
şimdi çıkarıyoruz, bir kuru ekmek, bir su veriyoruz; şimdilik yaptığımız ya da
yapabildiğimiz budur. Ancak, bu, kesinlikle, Türk çiftçisinin mağduriyetinin
giderilmesi için yeterli değildir.
Bir de, muhalefet olmanın sorumluluğuyla,
şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum: Yaptığınız, getirdiğiniz,
arkadaşlarımızın da kanun teklifleriyle pekişen, bu gece yasalaştırmaya
çalıştığımız kanun tasarısını elbette destekliyoruz; ancak, bu 900 000 çiftçi
ailesine sağlayacağımız kısmî ödeme kolaylığı ve faiz muafiyetinin kaynağını
da, umuyorum, sayın hükümet iyi tespit etmiştir. Yarın, sürpriz bir şekilde
çiftçinin girdilerine çok değişik zamlar yapmak suretiyle "buradan al,
buraya koy" olmaz inşallah diye de düşünüyorum.
Kamuoyunda çiftçi affı, TKK affı diye
adlandırılan bu yasa tasarısını da, asla ve asla af olarak görmüyorum. Burada
yapılan, çiftçimize af değil; af, suçlulara uygulanır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Çiftçi barışı...
ENGİN ALTAY (Devamla) - Barış da değil...
Af, suçluya uygulanır. Devlet, burada, çiftçisine karşı yıllardır yaptığı bir
ayıbı telafi etmeye çalışıyor; ben, öyle düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu arada çok temel bir
konuyu da gündeminize almanız anlamında çok kısa izah etmek istiyorum.
Biliyorsunuz 4734 sayılı Kamu İhale Kanunumuz yürürlüğe girdi. Şimdi, yürürlüğe
girdi de ne oldu; Türkiye nüfusunun 28 000 000'u kayıtlarda çiftçi görünüyor;
ancak, hepimiz biliyoruz ki, bunlar fiilî işsizdi. Şimdi, bu Kamu İhale
Kanunuyla 7 000 000 orman köylüsünü de, biz, fiilî işsizler ordusuna dahil
ettik.
Değerli arkadaşlar, çok önemli bir
konudur. 7 000 000 orman köylüsü, gerçekten, ormanlarımızda kesme, sürütme,
nakliye işlemini yürüterek hem Orman Genel Müdürlüğümüz Döner Sermaye
İşletmesine ve Genel Müdürlüğümüze bir katkı sunarken, hem orman sanayimize ve
ağaç sektörümüze büyük katkı sağlıyordu hem de rızklarını temin ediyorlardı.
Şimdi, biz, Anayasanın 170 inci maddesi emredici hüküm olmakla birlikte, 4734
sayılı Kamu İhale Kanununun istisnalar bölümüne bir sürü ilgili-ilgisiz şey
koyduğumuz halde, orman emval üretimiyle ilgili bölümü, nedense, bir türlü
koyamadık. Bu konuda çok çeşitli girişimler oldu. Bize en son söylenen
"efendim, bu konuda Dünya Bankasının çekincesi var." Yahu, varsa var;
sen 7 000 000 insanı yeniden fiilî işsiz duruma getiriyorsun. Orman Bakanımız
burada yok, sorun söyleyecektir; Türkiye'de, iki aydır, bir tek ağaç
kesilmiyor; orman üretimi durmuştur. Bu konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
İnşallah, iki partinin gayretiyle, bu konuyu, Anayasanın da 170 inci maddesinde
açık hüküm olan bu konuyu çözmek hepimize nasip olacaktır. Hiç değilse, orman
köylümüzün de yüzü biraz gülecektir, bir parça nefes alacaktır diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, sonuç ve kanaat:
Türk çiftçisi, özellikle son onbeş yıldır, hatta, onbeş yirmi yıldır uygulanan
yanlış, kötü ve olumsuz tarım politikalarıyla, açlığa, sefalete ve mutsuzluğa
mahkûm edilmiştir. Unutmayınız, unutmayalım; bu Meclisin kurucularının aşağı
yukarı tamamı, Türkiye'de yaşayan köylülerdir. Yine unutmayalım, Kurtuluş
Savaşımızı kazananlar köylülerdir. Yine her an hatırlayalım, her gün boğazımızdan
geçen her lokma, köylülerimizin emeğidir, alınteridir; bunları unutmamalıyız.
Hele hele, sizleri bu Parlamentonun sol tarafında, iktidar kanadında oturtanlar
da kırsal kesim insanımızdır, Türk köylüsüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Hemen bitiriyorum.
Bunu, sizler de biliyorsunuz. Devletin
içerisinde bulunduğu durumu biliyordunuz, bilerek vaat ettiniz, bilerek söz
verdiniz ve inanıyorum, umut ediyorum, iktidar olmanın gereğiyle, devletin iş
ve işlemlerini, halkımızın, emekçilerin lehinde yürüteceksiniz. Aksi halde,
bizi, kimse buradan bir yere atmaz; ama, bu millet, sizi, buradan alır, şu
tarafa koyuverir.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Sayın milletvekilleri, 8 inci madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
Uygulama
MADDE 9. - Bu Kanunda yer almayan hususlar
hakkında Banka veya TKK mevzuatı uygulanır.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce
yapılan ödemeler için bu Kanun hükümlerine dayanılarak iade yapılmaz.
Bu Kanunun 2 nci maddesinin uygulanmasında
2003 yılı için, ekli listede yer alan 2002 tarımsal TEFE yıllık ortalama artış
oranı esas alınır.
Bu Kanun çerçevesinde yapılan işlemler ve
bu işlemlere ilişkin olarak 15.11.2000 tarihli ve 4603 sayılı Kanunun 3 üncü
maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümleri uygulanmaz.
Banka ve TKK yönetim kurulları, bu Kanunda
belirlenen başvuru ve peşinat ödeme sürelerini bir aya kadar uzatmaya
yetkilidir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
Madde üzerinde verilmiş 2 adet önerge
vardır. 2 önerge de aynı mahiyette olduğundan, birleştirerek işleme alacağım;
ancak, 2 önerge sahibine de, isterlerse, ayrı ayrı söz vereceğim.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun
tasarısının 9 uncu maddesinin son fıkrası olan "Banka ve TKK yönetim
kurulları, bu kanunda belirlenen başvuru ve peşinat ödeme sürelerini bir aya
kadar uzatmaya yetkilidir" ifadesindeki bir aylık sürenin iki ay olarak
değiştirilmesini teklif ederiz.
Saygılarımızla.
|
Haluk
Koç |
Ersoy
Bulut |
Mehmet
Kartal |
|
Samsun |
Mersin |
Van |
|
Yaşar
Tüzün |
Osman
Kaptan |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
|
Bilecik |
Antalya |
Malatya |
|
Hüseyin
Özcan |
Engin
Altay |
Muzaffer
Kurtulmuşoğlu |
|
Mersin |
Sinop |
Ankara |
|
|
Ensar
Öğüt |
|
|
|
Ardahan |
|
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 151
sıra sayılı kanun tasarısının "Uygulama" başlıklı 9 uncu maddesinin
beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Sadullah
Ergin |
Sedat
Kızılcıklı |
Hüsnü
Ordu |
|
Hatay |
Bursa |
Kütahya |
|
Fahri
Keskin |
|
Mehmet
Fehmi Uyanık |
|
Eskişehir |
|
Diyarbakır |
Uygulama
Madde 9. -
Banka ve TKK yönetim kurulları, bu kanunda
belirlenen başvuru ve peşinat ödeme sürelerini iki aya kadar uzatmaya
yetkilidir.
BAŞKAN - Komisyon önergelere katılıyor mu
efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet,
katılıyoruz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçe mi
okunsun?
HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe okunsun Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeleri okutuyorum:
Gerekçe:
Bazı ürünlerin hasat döneminin farklı
dönemlere rastlamasından dolayı.
BAŞKAN - Diğer önergenin gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
Bazı tarım ürünlerinin hasat sürelerinin
eylül ayına kadar uzaması nedeniyle, bu kanundan yararlanmak isteyen bazı
çiftçilerin de yüzde 10 peşinatı yatırabilmesi, ancak ödeme süresinin
uzatılmasıyla mümkün olabilecektir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 9 uncu maddeyi,
kabul edilen önergeler doğrultusunda ve ekli listesiyle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 10. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 11. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylamadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek
üzere, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut'un lehte söz talebi
vardır.
Sayın Akbulut, buyurun.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi, sevgiyle ve saygıyla
selamlıyorum.
Çok önemli bir kanun tasarısını biraz
sonra oylayacağız; gerçekten, çiftçilerimiz için çok önemli bir rahatlık
getirecek. Biz, AK Parti İktidarı olarak, çiftçimize, köylümüze ve milletimize
meydanlarda ne söz verdiysek, onları bir bir yerine getiriyoruz. Dolayısıyla,
yakın bir gelecekte, bu hayırlı ve olumlu çalışmalarımız sonucunda, inanıyorum
ki, muhalefet partisinin bizi eleştirecek bir tarafı da kalmayacak.
HALUK KOÇ (Samsun) - O takdiri bize
bırakın Sayın Akbulut.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) - Ben,
bu vesileyle, hükümetimizi, partimizi, ekonomik koşulları eleştiren değerli
eleştirmenlere de, enflasyonun, onyedi yıldan bu yana ilk defa eksi verdiğini,
faizlerin düştüğü bu günlerde, Türkiye'nin çok iyi yönetildiğini hatırlatıyorum
ve bu yasanın, çiftçilerimize, ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini
diliyor, sevgiler ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
çiftçimiz, ülkemiz ve tüm milletimiz için hayırlı, uğurlu olmasını temenni
ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Komisyonu
Arasında Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının müzakeresine başlayacağız.
3. -
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması
Komisyonu Arasında Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/436) (S. Sayısı
: 87)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.
Uydular Aracılığı ile Haberleşme
Uluslararası Teşkilatı (INTELSAT) Anlaşmasının ve İşletme Anlaşmasında Yapılan
Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
müzakeresine başlayacağız.
4. -
Uydular Aracılığı ile Haberleşme Uluslararası Teşkilatı (INTELSAT) Anlaşmasının
ve İşletme Anlaşmasında Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri
Komisyonları raporları (1/462) (S. Sayısı : 114)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek
Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının müzakeresine başlayacağız.
5. -
Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
raporu (1/517) (S. Sayısı : 147)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, sözlü soruları
ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 10 Haziran 2003 Salı günü
saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati : 01.42
VII. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek'in, Cumhurbaşkanıyla görüşmesinde kullandığı iddia
edilen ifadeye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/477)