TBMM 2 5 2003-06-30T13:00:00Z 2003-06-30T13:00:00Z 90 61882 352728 TBMM 2939 705 433174 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 17

 

90 ıncı Birleşim

5 . 6 . 2003 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk Bayrak'ın, ülkemizdeki korsan yayıncılık faaliyetlerinin olumsuz etkileri ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Gümüşhane Milletvekili Temel Yılmaz'ın, gelişmekte olan organik tarımın dünya ve Türkiye için önemine ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in, Sigarasız Bir Dünya Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 22 milletvekilinin, kamuda geçici işçi statüsünde çalışanların durumu konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/102)

2. - Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya ve 25 milletvekilinin, Munzur Vadisi Projesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103)

3. - Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekilinin, Gediz Nehrindeki kirliliğin ve tarımsal üretime etkilerinin araştırılarak, havzadaki tarımın geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/104)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/298)

V. - SEÇİM

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. - Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliklerine seçim

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/327) (S. Sayısı : 142)

2. - T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ile Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün; Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri; İzmir Milletvekilleri Yılmaz Kaya ile Erdal Karademir'in, Çiftçilerin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna Devredilen Millî Aydın Bankası T.A.Ş. - Tarişbank'a Olan Ziraî Kredi Borç Faizlerinin Silinmesine ve Asıl Borcun Taksitlendirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/604, 2/3, 2/80, 2/109, 2/111) (S. Sayısı : 151)

3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Komisyonu Arasında Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/436) (S. Sayısı : 87)

4. - Uydular Aracılığı ile Haberleşme Uluslararası Teşkilatı (INTELSAT) Anlaşmasının ve İşletme Anlaşmasında Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/462) (S. Sayısı : 114)

5. - Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/517) (S. Sayısı : 147)

 

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Cumhurbaşkanıyla görüşmesinde kullandığı iddia edilen ifadeye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/477)

2. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, Antalya-Kaş'ta yapılan trafonun ne zaman faaliyete geçeceğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/483)

3. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, okul kitaplarının seçimine ve müfredat değişikliğine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/488)

4. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, solvent ve soğuk işlem yağı üretimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/503)

5. - Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Erzurum-Horasan AK Parti İlçe kongresinin Meslekî Teknik Eğitim Merkezinde yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/509)

6. - Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar'ın, Asi Nehrinden su taşkınlarına karşı alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/515)

7. - Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, bor cevheri satışı ve Eti Holding'e ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/530)

8. - Yozgat Milletvekili İlyas Arslan'ın, bazı baraj ve sulama projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı (7/564)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Sinop Milletvekili Cahit Can'ın,

Van Milletvekili Cüneyt Karabıyık'ın,

Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın,

Dünya Çevre Gününe ilişkin gündemdışı  konuşmalarına, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe cevap verdi.

Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün ve 42 milletvekilinin, kamuda bürokrasinin azaltılarak hizmetlerde etkinlik ve verimliliğin sağlanması için (10/100),

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 22 milletvekilinin, üniversite kurulacak illerin ve (10/101),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmının 1 inci sırasında bulunan, 29.5.2003 tarihli 87 nci Birleşimde görüşmeleri tamamlanıp tümü üzerinde yapılan açıkoylamasında Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığından bu birleşimde tekrar oya sunulan, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Tasarısının (1/558) (S. Sayısı : 135), elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısının (1/327) (S. Sayısı : 142) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

2 nci sırasında bulunan, Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının (1/482) (S. Sayısı : 115) görüşmelerini müteakiben yapılan oylamadan sonra,

3 üncü sırasında bulunan, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/434) (S. Sayısı : 148),

4 üncü sırasında bulunan, Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/589) (S. Sayısı: 150),

5 inci sırasında bulunan, Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine Müteallik Umumî Anlaşmaya Ek 6 Numaralı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/366) (S. Sayısı : 80),

6 ncı sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu  Hakkında (1/386) (S. Sayısı : 81),

7 nci sırasında bulunan, Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolünde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/390) (S. Sayısı: 83),

8 inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Çalışma Örgütü Arasında Uluslararası Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında (1/404) (S. Sayısı : 84),

9 uncu sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin ve Eki Sağlık Bakımı Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/422) (S. Sayısı : 86),

10 uncu sırasında bulunan, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Kyoto ve Minneapolis Tam Yetkili Konferansları Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/454) (S. Sayısı : 117),

Kanun Tasarılarının, görüşmelerini müteakiben  elektronik cihazla yapılan açıkoylamalardan sonra,

Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

5 Haziran 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.45'te son verildi.

Sadık Yakut

Başkanvekili

Mevlüt Akgün             Yaşar Tüzün

          Karaman                      Bilecik

Kâtip Üye                Kâtip Üye

Ahmet Küçük

Çanakkale

Kâtip Üye

 


                                                                                                                                                                           No. : 125

II. - GELEN KÂĞITLAR

5 . 6 . 2003 PERŞEMBE

Teklifler

1. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek ve 53 Milletvekilinin; 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/142) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.2003)

2. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit ve 3 Milletvekilinin; 357 Sayılı Askerî Hâkimler Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/143) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 22 Milletvekilinin, kamuda geçici işçi statüsünde çalışanların durumu konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/102) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.5.2003)

2. - Tunceli Milletvekili V. Sinan Yerlikaya ve 25 Milletvekilinin, Munzur Vadisi Projesi konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103) (Başkanlığa geliş tarihi : 15.5.2003)

3. - Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 Milletvekilinin, Gediz Nehrindeki kirliliğin ve tarımsal üretime etkilerinin araştırılarak havzadaki tarımın geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/104) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.5.2003)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

5 Haziran 2003 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90 ıncı Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim. Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet, bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, ülkemizde yayıncılık ve sorunlarıyla ilgili söz isteyen, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk Bayrak'a aittir.

Buyurun Sayın Bayrak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Faruk Bayrak'ın, ülkemizdeki korsan yayıncılık faaliyetlerinin olumsuz etkileri ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET FARUK BAYRAK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, ülkemizin önemli sorunlarında biri haline gelmiş olan Türkiye'deki korsan yayıncılık faaliyetlerinin boyutu hakkında sizlere bilgi arz etmek istiyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde, sinema ve müzik eserlerinin, süreli olmayan yayınların ve bilgisayar programlarının korsanlığının çok yaygın olduğu bilinen bir gerçektir. Çok ağır para ve hapis cezası öngörülmesine rağmen, ülkemizin hemen her ilinde, cadde ve meydanlarda, alenen korsan yayın satışı yapılabilmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, sadece İstanbul İlinde, ayda, yaklaşık 3 000 000 adet korsan film CD'si, yaklaşık 300 tezgâhta satılmakta ve bu şekilde, yıllık, 50 trilyon Türk Lirası kayıtdışı ve vergisiz kazanç sağlanmaktadır.

Yayıncılık sektöründe, 2002 yılında tespit edilen ticarî kayıp yüzde 50'dir. 2001 yılı için sinema sektöründe korsanlık, VCD'de yüzde 70, DVD'de yüzde 30 olarak tespit edilmiştir. Müzik sektöründe ise, yerli repertuarda tahmin edilen korsanlık yüzde 30, yabancı repertuarda ise yüzde 50 civarındadır.

2002 yılı içerisinde, sinema sektöründe korsan video kaset, CD, DVD gibi 290 000'e yakın materyal, müzik sektöründe ise 250 000 civarında korsan müzik kaseti ve CD'si ele geçirilmiştir. Yayıncılık sektöründe ise, Türkiye Yayıncılar Birliğinin ocak ayı açıklamalarına göre, 2002 yılında yaklaşık 273 000 adet korsan kitap yakalanmıştır. Ayrıca, Ağustos 2002'den itibaren bütün illerde faaliyete geçen ve İçişleri, Maliye ve Kültür Bakanlıkları ile meslek birlikleri temsilcilerinden oluşan denetim komisyonları tarafından yapılan denetimler sonucunda, 2002 yılının son dört ayında müzik ve sinema eserlerini içeren 100 000 civarında korsan materyal, yaklaşık 60 000 adet korsan kitap toplatılmış ve 105 kişi, haklarında işlem yapılmak üzere savcılıklara gönderilmiştir. Bütün bu çabalar olumlu; ama, yetersizdir.

Görüldüğü gibi, korsan faaliyetler, bu eserlerin sahiplerini maddî ve manevî açıdan zarara uğratmanın yanı sıra kayıtdışı ekonomi oluşmasına ve devletin büyük vergi kayıplarına uğramasına sebebiyet vermektedir. Ayrıca, bu faaliyetler, uluslararası platformlarda da ciddî eleştirilerle ve engellemelerle karşılaşılmasına da neden olmaktadır. Bu bağlamda, 2001 yılında Kültür Bakanlığının yoğun çabaları sonucu yasalaşan 4630 sayılı Kanun ile 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda yapılan değişiklikler, taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalara ve yükümlülüklerimize tam uyum içermesinin yanı sıra, korsan faaliyetlerle mücadeleye yönelik etkin mekanizmalar ve tedbirler içermesi açısından da büyük önem taşımaktadır.

Kanunlar ve mevzuatta sağlanan gelişmelerin uygulamaya yansıması çok önemlidir. Eğer kanunları gereğince uygulayamazsak, para cezalarından ihraç kotalarının artırılmasına, hatta, ihracatın durdurulmasına varan uluslararası yaptırımlarla karşılaşma olasılığımız büyüktür. Bu tür yaptırımların tüm ekonomimizi olumsuz etkileyeceği de açıktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yukarıda yaptığım açıklamalar, korsan faaliyetlerin ülkemizdeki boyutunu ve bu faaliyetlerle mücadelenin ne kadar büyük bir önem arz ettiğini bir kez daha ortaya koymuştur sanıyorum.

Bu mücadelede karşılaşılan en önemli sorunlardan biri, konuyla ilgili iki ayrı kanun arasındaki cezaî müeyyide farklarından kaynaklanmaktadır. 5846 sayılı Kanunun yanı sıra, kayıt-tescil, bandrol kullanım zorunluluğu gibi fikrî mülkiyet haklarına ilişkin hükümler içeren bir diğer kanun da 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunudur. Uygulamada 3257 sayılı Kanunun bazı hükümleri, 5846 sayılı Kanunla çelişki arz etmektedir. Özellikle 3257 sayılı Kanunda bandrolsüz ve korsan nüshalara ilişkin yaptırımların 5846 sayılı Kanuna göre daha düşük cezalar içermesi ve ihlallere ilişkin yaptırımlarda 3257 sayılı Kanunun bu hükümlerinin tercih edilmesi, denetim komisyonlarının yürüttüğü faaliyetlerin caydırıcılığını da azaltmaktadır.

Bilindiği gibi, bandrol uygulamasına ilişkin ihlallerde, 5846 sayılı Kanunun değişik 81 inci maddesi, 4 ilâ 6 yıl hapis, 50 milyar ilâ 150 milyar lira ağır para cezası gibi yaptırımlar öngörmektedir. Ancak, bu yaptırımların uygulanmasından kaçınıldığı ve 3257 sayılı Kanunda öngörülen, caydırıcılık niteliği olmayan idarî para cezalarının uygulandığı görülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET FARUK BAYRAK (Devamla) - Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 81 inci maddesinde bandrolsüz kitap satışı bir kamu suçu olarak tarif edilmesine rağmen, CMUK'a dayanılarak, sürekli olmayan yayınlara ilişkin işlenen suçlarda bunun şikâyete bağlı suç kapsamında olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilebilmektedir. CMUK'ta yapılması düşünülen ilk değişiklikte bu husus da gözönüne alınmalı ve yasalar arasında bir uyum sağlanarak, korsan yayın, kamu suçu olarak tarif edilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür eski Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik'in, bu konuda, sivil toplum kuruluşları ve hadisenin mağduru olan taraflarla başlattığı ciddî diyaloglar ve korsan yayıncılığın önlenmesi hususunda sürdürülebilecek kalıcı çalışmalar, yeni Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Erkan Mumcu'nun görevi devralmasından sonra da hızla yürütülmektedir. Sayın Bakanımız Erkan Mumcu Beyin bu konuyu çok iyi bildiğine ve korsan yayıncılığın önlenmesi hususunda gerekli olan koordinasyonu sağlayacağına yürekten inanıyorum ve bu hususta duyduğumuz memnuniyeti belirtmek ve teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bayrak, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız; buyurun.

MEHMET FARUK BAYRAK (Devamla) - Sayın milletvekilleri, konuyla ilgili bazı çözüm önerilerimi de Yüce Heyetinize arz ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Sokaklarda fikir ve sanat eserlerinin satışına imkân veren mevcut uygulamaya son verilmeli; bunun için, gerekirse yasal düzenleme yapılmalıdır. Bu amaçla, Yüce Meclisimizin gündemine gelen Yerel Yönetimler Kanunu Tasarısına bir ekleme yapılarak işportada, cadde ve sokaklarda işgaliye ödeyerek kitap, kaset, CD gibi fikir ve sanat ürünlerinin satılması yasaklanmalıdır. Zira, korsan yayınların en yaygın satıldığı yerler buralardır. Tasarıya bu ekleme yapılıp uygulamaya geçildiği takdirde, korsan yayın satışı büyük bir oranda azalacaktır.

Denetim komisyonlarının denetim faaliyetleri de, ne yazık ki, tam anlamıyla etkin değildir. Korsan yayıncılığı önleyebilmek için, bu komisyonların tüm illerde tam anlamıyla çalışması sağlanmalıdır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bayrak, yayıncılığın sorunları çok kısa sürede tamamlanmaz. Lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun, biraz daha süratli...

MEHMET FARUK BAYRAK (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.

Acil önlem olarak, ilgili genel müdürlük bünyesinde meslek birliklerinin yanı sıra, yapım ve yayıncılık sektörü temsilcilerinin de yer aldığı bir "il denetim komisyonları koordinasyon birimi" oluşturulmalıdır. Bu birim tarafından denetim komisyonlarının faaliyetleri takip edilmeli, ihtiyaçları tespit edilmeli, karşılaşılan sorunların çözümüne ilişkin yöntemler belirlenmeli ve gerekli girişimlerde bulunulmalıdır.

Mevzuattan kaynaklanan sorunların giderilmesi amacıyla, Kültür Bakanlığınca hazırlanan ve 3257 sayılı Kanunun idarî para cezalarına ilişkin maddelerinin ilgasına yönelik tasarı ivedilikle yasalaşmalıdır.

Sayın milletvekilleri, 2002 yılı Avrupa Birliği İzleme Raporunda "Şirketler Hukuku" başlığı altında yer alan fikrî mülkiyet haklarına ilişkin olarak bir enstitü kurulması yönünde Türkiye'nin desteklendiğine ilişkin ifadeler yer almaktadır.

Fikrî mülkiyet hakları alanında kuralları etkin bir şekilde uygulamak, bu haklarla ilgili tüm düzenlemeleri yapmak ve korsanlıkla mücadele konusundaki faaliyetlerin etkin bir şekilde yürütülmesini sağlamak üzere, fikir ve sanat eserleri enstitüsünün kurulmasının sağlanmasıyla önemli mesafeler kat edileceğine inanıyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bayrak, teşekkür ediyorum.

Gündemdışı ikinci söz, organik tarımın dünya ve Türkiye için önemiyle ilgili söz isteyen, Gümüşhane Milletvekili Temel Yılmaz'a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Gümüşhane Milletvekili Temel Yılmaz'ın, gelişmekte olan organik tarımın dünya ve Türkiye için önemine ilişkin gündemdışı konuşması

TEMEL YILMAZ (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada ve Türkiye'de gelişmekte olan organik tarımla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Türk Milletini ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Organik tarım, sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan tabiî dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içine alan bir modeldir. Dünyada organik tarıma Avrupa öncülük etmiştir. Organik tarım, Avrupa'da 1910'lu yıllarda başlamış; ancak, asıl gelişme, 1972 yılında kurulan Uluslararası Organik Tarım Federasyonunun çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Bugün, başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesi ve Amerika Birleşik Devletlerinde, tahıllardan meyve ve sebzeye, hatta süt ürünlerine kadar çeşitli alanlarda ekolojik tarım ürünleri üretilmektedir.

Hızlı nüfus artışı ve sanayileşmedeki gelişmeler, insan ve çevre sağlığı konusunda birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Bu sorunların en önemlilerinden birisi, tarımda üretim artışını sağlamak amacıyla, çok çeşitli kimyasalların yaygın şekilde  kullanılmasıdır. Bu uygulama, tarımsal verimliliği artırırken, gerek kullanılan sentetik, kimyasal ilaçların tarımsal ürünlerde neden olduğu kalıntılar gerekse sentetik mineral gübrelerin yeraltı sularına karışarak içmesularında meydana getirdiği olumsuzluklarla insan sağlığında ciddî tehditler oluşturmaya başlamıştır. Kimyasal ilaç ve gübreler yanında, hormonların da devreye girişiyle kısa sürede tabiî dengede görülen bozulmalar, bu tip girdilerin olumsuz etkilerini azaltabilmek için, tabiatla uyuşan tekniklerin uygulanmasını gündeme getirmiştir.

Dünyada, halen, 120 ülkede, toplam 17 000 000 hektar alanda organik üretim yapılmaktadır. En önemli ihracatçı ülkeler ise, Çin, Hindistan ve Türkiye'dir. Ülkemizde organik tarım, Avrupalı firmaların talebiyle, 1984-1985 yıllarında başlamıştır. Başlangıçta 8 olan organik ürün sayısı, günümüzde, meyve, sebze, hububat, baklagiller, tıbbî ve aromatik bitkiler, yağ bitkileri, sanayi bitkileri, kurutulmuş meyve ve sebzeler, işlenmiş gıda ürünleri olmak üzere, 95 çeşit ürüne ulaşmıştır.

Türkiye'de toplam tarım arazilerimiz içerisinde organik üretim yapılan alan çok düşük seviyelerdedir. Tüm dünyada organik ürün pazarı hızla gelişmektedir. Gelişen pazarlarda talep halen arz edilenden fazladır. Özellikle Akdeniz ülkeleri, benzer iklim ve üretim deseniyle, aynı pazarlara mal satmaktadır. Bu nedenle, ülkemizin, oluşturacağı plan ve politikalar doğrultusunda fırsat alanları yaratması ve bir eylem planı hazırlayarak, gelişmeleri yönlendirmesi gerekmektedir.

Türkiye, organik üretim potansiyeline sahip ülkelerden birisidir; ancak, şu an potansiyeli tam manasıyla değerlendirdiğimiz söylenemez. Organik tarım, sadece gıda üretim kaynağı değil, aynı zamanda, sürdürülebilir bir kalkınmanın, ekoturizmin, tarımın sürdürülebilirliğinin, biyolojik çeşitliliğin korunmasının, erozyon, çölleşme ve iklim değişikliğine neden olan faktörlerin etkisinin giderilmesinin başlıca dayanağıdır.

Türkiye'de organik tarımın gelişmesi, sürdürülebilir kalkınma ve çevrenin korunması yoğun işgücü gerektirdiği için, istihdama katkı, kırsal alanda yaşanan göçün önlenmesi, ihracat artışıyla ekonomiye katkı; içpiyasada ise, tüketicinin sağlıklı ürünlerle beslenmesi, organik ürünleri işleyen gıda ve dokuma sanayiine katkı ile entegrasyonu sağlaması ve katmadadeğer yaratması gibi pek çok yararlar sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu kısa değerlendirmeden sonra, Gümüşhane ve Kelkit Vadisinin organik tarım açısından önemine geçmek istiyorum. Ülkemiz, konumu itibariyle çok farklı ekolojilere sahip olması ve bazı bölgelerimizde sentetik girdilerin ve kimyasalların çok az miktarda ya da hiç kullanılmaması sebebiyle organik ürünler açısından avantajlı konumda bulunmaktadır.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından belirlenen stratejiler çerçevesinde organik tarımın yaygınlaştırılması projesinde yer alan illerden birisi de, Gümüşhane İlimizdir. Kelkit Havzası, organik tarım ürünleri açısından çok uygun bir bölge oluşturmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

TEMEL YILMAZ (Devamla) - Türkiye'nin hayvancılık merkezlerinden biri olan bölgenin bol su kaynaklarına sahip olması, kimyasal gübre kullanım oranının Türkiye ortalamasının oldukça altında olması ve kapalı bir havza olması nedeniyle çevre kirlenmesine karşı korumalı durumdadır.

Bu avantajlara sahip bölgemizde, ilçemizin yetiştirdiği değerli işadamımız Sayın Aydın Doğan tarafından, Kelkit İlçemize, Türkiye'nin en büyük organik tarım sanayii ve buna bağlı olarak et entegre tesisleri kurulmakta ve ayrıca, bu uygulamalara paralel olarak, bir yüksekokul yapılmaktadır. Böyle büyük yatırımları bölgemize yapan işadamımız Sayın Aydın Doğan'a huzurlarınızda teşekkür ediyor, diğer işadamlarımıza örnek olmasını diliyor ve onları da, bölgemize yatırım yapmaya davet ediyorum.

Yapılan bu yatırımlar Kelkit çevresindeki nüfusun önemli bir kısmı için, hem alternatif gelir kaynağı oluşturacak hem de gelir artışı sağlanarak bölgede bir ekonomik canlanmaya neden olacak, diğer yandan yaşanan yoğun göçün ve işsizliğin de önüne geçecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TEMEL YILMAZ (Devamla) - Başkanım, 1 dakika daha...

BAŞKAN - Lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız...

TEMEL YILMAZ (Devamla) - Bu çerçevede, organik ürün ekim alanlarının ve üretimin artırılması için etkili ve destekleyici politikalara ihtiyaç duyulmaktadır.

Bölgemizde uygulanmakta olan organik tarım projesinden beklenen neticenin istihsali ve bölgemiz için hayatî önem taşıyan Sadak Barajının bir an önce yapımının tamamlanarak faaliyete geçirilmesi gerekmektedir. Daha önce programa alınan; ancak, ödenek yetersizliği nedeniyle programdan çıkarılan bu projenin, ödeneğinin ayrılması ve bir an önce programa alınarak ihale edilmesi gerekmektedir. Bu yapılmadığı takdirde, bölgede yapılan bu kadar büyük yatırımlar sekteye uğrayacak, burada yaşayan çiftçilerimiz, bir yerde, cezalandırılmış olacaktır; çünkü, Sadak Barajı olmadan; yani, su olmadan, bu bölgenin ayağa kalkması mümkün görülmemektedir. Bölgedeki bu büyük su potansiyeli akıp gitmekte ve heba olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, lütfen, son cümlenizi alalım.

TEMEL YILMAZ (Devamla) - Gümüşhane halkı için bu projenin ne kadar önemli olduğuna bir kere daha dikkatlerinizi çekmek istiyor, Sayın Enerji Bakanımızdan da, bu barajın bir an önce yapılması için desteklerini arz ediyorum.

Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Gündemdışı üçüncü söz, Dünya Sigarasızlar Günü nedeniyle söz isteyen Hatay Milletvekili Züheyir Amber'e aittir.

Buyurun Sayın Amber. (CHP sıralarından alkışlar)

3. - Hatay Milletvekili Züheyir Amber'in, Sigarasız Bir Dünya Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; "31 Mayıs 2003, Sigarasız Bir Dünya Günü" nedeniyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; hepinize saygılarımı sunarım.

Değerli arkadaşlar, kendiniz için, aileniz için, toplum için bugün sigarasız ilk gününüz olsun ve yakmamak üzere söndürün diyerek konuşmama başlıyorum.

Sigarayı bırakmanın ilk günlerinin güç olacağını bilin; ama, zor günlerin gelip geçeceğini, sigarasız yaşamın çok daha güzel olacağını düşünün.

Sigara, başta akciğer kanseri olmak üzere kalp vedamar hastalıklarına, erken yaşlanmaya ve ölmeye yol açmaktadır. Sigara içenlerin dörtte 1'i 70 yaşlarında, diğer dörtte 1'i de hayatlarından yirmiüç yıl kaybederek öleceklerdir. Bugün aramızda yaşayan 4 000 000 Türk vatandaşı sigara içtikleri için yirmiüç yıl erken öleceklerdir. Tüm dünyada sigara kullanımı nedeniyle 8 saniyede, maalesef, 1 kişi kaybedilmektedir; yani, ölmektedir. Bu durum, güçlü bir bağımlılık yapıcı etken olan sigarının etkisinden kurtulabilmek için sadece birey olarak tiryakilerin değil, devlet yönetimlerinin ve halkların da topyekûn çaba göstermelerine gerek olduğunu, açıkça göstermektedir.

Değerli arkadaşlar, Dünya Sağlık Örgütünün araştırmalarına göre, dünyada 1 100 000 000 sigara içicisi var. Sigara içenlerin, maalesef, 8 000 000'dan fazlası, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerdedir ki, Türkiye nüfusunun yüzde 47'sinin sigara içtiği bilinmektedir ve Türkiye'de -yine, maalesef diyorum- sigara alabilmek için peşin ve nakit olarak her gün 17 000 000 dolar para harcanmaktadır; biz, bunu yıllık hesapladığımız zaman, yılda 6 500 000 000 dolar sigara için harcanmakta ve bu para, bu şekilde heba edilmektedir.

Sigara firmaları, yılda 350 000 kişiyi, günde 1 000 kişiyi öldüren bu ölümcül zehri pazarlayarak, ölümü satmaktadırlar. Bu pazarlama faaliyetlerini yaparken, müşterilerinin üçte 1'inin 13 yaşına kadar, yüzde 90'ının da 20 yaşından önce sigaraya başladıklarını bilirler. Kârlılığının devamı, hatta, sigara endüstrisinin ayakta kalması, 18 yaşın altındakilere yapılan satışın başarısına bağlıdır.

Yapılan araştırmalar, sigara firmaları hakkındaki şu çıplak gerçekleri ortaya çıkarmıştır: Sigaranın zararlı sağlık etkilerini ve bağımlılık özelliğini bilerek inkâr ettiklerini, çocukları hedef alarak acımasız pazarlama taktikleri uyguladıklarını, pasif sigara içme konusundaki bilimsel gerçekleri çarpıttıklarını, tüketicileri düşük nikotin ve düşük katran sahte tanımlarıyla aldattıklarını, gelişmekte olan ülkelerde en saldırgan politikaları sürdürdüklerini, sigara kaçakçılarına yardımcı olduklarını hepimiz bilmekteyiz.

Bu çerçevede, sigarayı özendiren direkt-endirekt tüm reklamlar, promosyonlar ve sponsorluklar yasaklanmalıdır. Ülkemizde reklam yasağı vardır; ancak, bu yasak, bilinçli veya bilinçsiz, maalesef, delinmektedir. Buna, en son örnek olarak, Türkiye'de yapılacak olan Formula 1 araba yarışlarını burada gösterebiliriz.

Sigara kaçakçılığı, mutlaka önlenmelidir. Sigara paketleri üzerinde bulunan "sigara sağlığa zararlıdır" ve benzeri sağlık uyarıları, daha büyük puntolarla yazılmalı, paketin en az yüzde 50'sini kaplamalıdır. Hatta "18 yaşından küçüklere satılamaz" ibaresi yazılmalıdır. Bilimsel olmayan, halkı, özellikle gençleri yanıltan, hafif, light veya düşük nikotinli gibi tanım ve semboller önlenmelidir. Tütün ürünlerine konulan vergiler artırılmalı, gümrüksüz sigara satışı engellenmeli ve alınan vergilerin bir kısmı, sigarayı bırakma yöntemlerine ayrılmalıdır. Tütün ürünlerinin desteklenmesi önlenmeli; ancak, bu yapılırken, üreticiler mağdur edilmemelidir.

Değerli arkadaşlar, özelleştirmeler, işletmelerin verimlerini artırmak için yapılmaktadır. Sigara işletmelerinin verimini artırmak, tüketimi artırmak, hastalık ve ölümü artırmak anlamını taşımaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Çokuluslu sigara firmaları için, Türkiye, çok iştah açıcı bir pazardır ve kendi beyanlarında, Türkiye'nin genç nüfusuyla ilgili, çok ümit verici olduğu ibaresi yer almaktadır. Tekel Sigara İşletmesini satın alacak çokuluslu sigara firmalarının, pazarı genişletmek ve tüketimi artırmak için, geçmişte de çok acımasızca sergiledikleri taktikleri uygulayacakları şüphe götürmemektedir. Alelacele satılacak Tekel, devletimizi ve ulusumuzu büyük zararlara sokacak, ayrıca, halkımızın sağlığına büyük tahribatlar verecektir. Bu, hepimizi büyük vebal altında bırakacaktır. Bu konuda daha duyarlı olmanızı diliyorum ve hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Amber.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

3 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 22 milletvekilinin, kamuda geçici işçi statüsünde çalışanların durumu konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/102)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, kamu kurum ve kuruluşlarında geçici işçi statüsünde çalışanların durumlarını görüşmek üzere Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ediyoruz.

Gereğini saygılarımızla arz ederiz.                                 17.12.2002

1.- Asım Aykan                                (Trabzon)

2.- Yahya Baş                                (İstanbul)

3.- Yüksel Coşkunyürek                                (Bolu)

4.- Azmi Ateş                                (İstanbul)

5.- Harun Tüfekçi                                (Konya)

6.- Fahri Keskin                                (Eskişehir)

7.- Mustafa Cumur                                (Trabzon)

8.- Ahmet Uzer                                (Gaziantep)

9.- Yusuf Selahattin Beyribey                                (Kars)

10.- Ali Küçükaydın                                (Adana)

11.- Mahmut Durdu                                (Gaziantep)

12.- Mustafa Çakır                                (Samsun)

13.- Mehmet Ali Bulut                                (Kahramanmaraş)

14.- Mehmet Sarı                                (Gaziantep)

15.- Nevzat Yalçıntaş                                (İstanbul)

16.- Faruk Nafiz Özak                                (Trabzon)

17.- Vahit Kirişçi                                (Adana)

18.- Mahmut Göksu                                (Adıyaman)

19.- Mehmet Yılmazcan                                (Kahramanmaraş)

20.- Ali Öğüten                                (Karabük)

21.- Reha Denemeç                                (Ankara)

22.- Reyhan Balandı                                (Afyon)

23.- Murat Yılmazer                                (Kırıkkale)

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya ve 25 milletvekilinin, Munzur Vadisi Projesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tunceli İlinin sınırları içerisinde yer alan Munzur Vadisi, Türkiye'nin ilk millî parkı özelliğini taşımaktadır. Munzur Vadisi ve çevresinde "Munzur Projesi" adı altında sekiz adet baraj yapımı projelendirilmiş, bunlardan Konaktepe Barajı ve Konaktepe (I) ve (II) HES'leri, Munzur Vadisi Millî Parkı içerisinde inşa edilmesi hedeflenmiştir. Munzur Vadisi ile çevresinin doğasının yıkıma uğratılması, bölgenin tabiî, ekolojik, biyolojik ve demografik yapısını ciddî şekilde değiştirecek, şu anda öngörülemeyen olumsuzluklar yaşanabilecektir. Bunun için alınması gereken önlem ve tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1.- V. Sinan Yerlikaya                                (Tunceli)

2.- Hasan Güyüldar                                (Tunceli)

3.- Muharrem Kılıç                                (Malatya)

4.- Bülent Baratalı                                (İzmir)

5.- Erol Tınastepe                                (Erzincan)

6.- Muhsin Koçyiğit                                (Diyarbakır)

7.- Ensar Öğüt                                (Ardahan)

8.- Turan Tüysüz                                (Şanlıurfa)

9.- Mehmet Sefa Sirmen                                (Kocaeli)

10.- Mustafa Yılmaz                                (Gaziantep)

11.- Vahit Çekmez                                (Mersin)

12.- Selami Yiğit                                (Kars)

13.- Rasim Çakır                                (Edirne)

14.- Şevket Gürsoy                                (Adıyaman)

15.- Bayram Ali Meral                                (Ankara)

16.- Ali Topuz                                (İstanbul)

17. Ahmet Güryüz Ketenci                                (İstanbul)

18.- Fahrettin Üstün                                (Muğla)

19.- Ali Kemal Deveciler                                (Balıkesir)

20.- Gürol Ergin                                (Muğla)

21.- Mesut Değer                                (Diyarbakır)

22.- Mehmet Şerif Ertuğrul                                (Muş)

23.- Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

24.- Sıdıka Aydoğan                                (İstanbul)

25.- İnal Batu                                (Hatay)

26.- Nurettin Sözen                                (Sıvas)

Gerekçe:

Ülkemizin kalkınması için gerekli olan elektrik enerjisi üretiminin önemli bir konu olduğu bilinmektedir. Ancak, bu ihtiyacın karşılanması, Türkiye'nin sahip olduğu enerji, üretim kaynaklarının tam ve doğru olarak belirlenmesi, önem ve öncelik derecelerine göre planlanması, elde edilen enerji üretim gücünün verimli bir şekilde nakil olunması ve kaçak elektrik kullanımının önlenmesi gerekmektedir.

Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesinin Fırat Havzasında yer alan Tunceli İlinin Munzur Vadisi 1971 yılında millî park olarak ilan edilmiştir. Bu vadi, estetik ve bilimsel bakımdan istisnaî düzeyde evrensel değerlere sahip olan fizikî ve biyolojik bir oluşumdur. Vadide ve çevresindeki derelerde bütün dünyada değeri yüksek düzeyde takdir edilerek korunan çengel boynuzlu ve bezuvar dağ keçisi, ür kekliği, kırmızı benekli alabalık ve diğer yaban hayvanları yaşamaktadır. Bu niteliğinden ötürü de, Anayasanın 63 üncü maddesi ile Doğa ve Çevre Mevzuatına, Türkiye'nin onaylamış bulunduğu, 16 Kasım 1972 tarihinde yapılan UNESCO'nun, XVI ncı Genel Kurulunda kabul edilen Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme hükümlerine ve Türkiye'nin üyesi olmak sürecine girmiş bulunduğu Avrupa Birliğinin çevre kriterlerine göre, olduğu gibi korunması gerekmektedir.

Konaktepe Barajı ve HES Projesinin yapılması halinde 4 990 hektar büyüklüğünde bir göl meydana gelecek ve bu durumda millî park alanının "mutlak koruma zonu" olarak ayrılan kısmının yüzde 63,5'i sular altında kalacaktır. Dolayısıyla, bilimsel ve estetik bakımdan millî ve milletlerarası ender güzelliklere, doğal ve kültürel kaynak değerlerine sahip, yüzyıllar süren jeomorfolojik oluşumlar sonucunda meydana gelen Munzur Vadisinde tabiî ve ekolojik denge bozulacak, yaban hayatı tahrip edilecek, Munzur Nehrinin akışı değişecek, en dinamik tür olan Munzur alabalığının nesli yok olacak, biyolojik çeşitlilik ortadan kalkacak, yaşam ortamlarının bozulmasıyla birlikte besin zinciri kırılacak ve ekosistemlerde şu anda öngörülemeyen olumsuzluklar yaşanabilecektir.

Tunceli'de yaşayan insanların temel ekonomik faaliyetleri, arıcılık ve hayvancılıktan ibarettir. İlde sanayi yoktur, ticaret ve hizmet sektörü ise gelişme halindedir. İlin coğrafî konumu ile topografik yapısı bakımından yörede imalat veya ağır sanayi tesislerinin kurulması neredeyse imkânsız olduğu gibi, rantabl da değildir. Buna karşılık, yörenin, olağanüstü düzeyde hayvancılık, arıcılık ile dağ, su, orman turizmi potansiyeli mevcuttur.

Sonuç olarak, yöresel, bölgesel, ulusal ve uluslararası boyutta önem ve öncelik taşıyan Munzur Vadisinin doğal çevre değerleriyle birlikte korunarak, turizm kullanımının temin edilmesi gerek merkezî kamu yönetimi, gerek yerel yönetimler gerekse yöre halkı ve yöre kalkınması bakımından büyük bir önem ve öncelik taşımaktadır; bunun için gerekli tedbirlerin bir an önce alınması gerekmektedir.

Bu nedenle, Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

3. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir ve 21 milletvekilinin, Gediz Nehrindeki kirliliğin ve tarımsal üretime etkilerinin araştırılarak, havzadaki tarımın geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/104)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gediz Nehri, ülkemizin büyük ve en önemli nehirlerinden birisidir. Gediz İlçesinin güneydoğusundan başlayan ve İzmir Körfezine dökülen Gediz Nehri, geçtiği bölgelerin tarımsal üretimine önemli katkı sağlamaktadır.

Bölge açısından hayatî değer taşıyan Gediz Nehri, 1980'li yıllardaki düzensiz endüstriyel ve kentsel gelişimle birlikte aşırı derecede kirlenmiştir. Ülkemiz açısından bu kadar önemli olan Gediz Nehri, Türkiye'nin de taraf olduğu Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşmenin (RAMSAR) eklerinde sayılarak uluslararası koruma altına alınmıştır.

401 kilometre uzunluğunda olan Gediz Nehrinin su havzası alanı 17 500 kilometrekare olup, Türkiye yüzölçümünün yüzde 2,3'üne sahiptir. Gediz Nehri, Nif, Murat, Kum, Medar, Selendi, Alaşehir, Derbent ve Gördes Çayları gibi birçok yan kollarla birleşerek İzmir Körfezine dökülmektedir.

Uşak, Manisa, İzmir İlleri sınırları içine giren Gediz havzası içinde önemli yerleşim merkezleri bulunmaktadır. Manisa Turgutlu, Salihli, Ahmetli, Alaşehir, Demirci, Gediz, Kemalpaşa, Foça ve Menemen, yerleşim yerlerinden bazılarıdır.

Gediz havzası, toprak kaynakları açısından 521 000 hektarlık tarıma elverişli alana sahip bilinmektedir. Bu arazilerin 386 000 hektarlık bölümü sulanabilir arazi olmasına karşın, bugün, ancak 124 000 hektar tarım alanı sulanabilmektedir. Tarımsal üretim içerisinde sulamanın önemi tartışmasız çok büyüktür. Gediz havzası, tarımsal üretim ve tarım ekonomisi yönünden de önemli yer tutmaktadır. Tarımsal sulamanın bilinçli yapılması, sulanabilir alanların genişletilmesi, bölgeye ve toprağa uygun ürün deseninin doğru olarak tespit edilmesi ve buna yönelik proje ve planların oluşturularak uygulamaya geçilmesi gerekmektedir.

Gediz Nehrindeki kirlilik, tarımı da olumsuz etkilemektedir. Nehrin geçtiği il ve ilçelerin arıtma sistemlerinin bulunmaması nedeniyle, zehirli atıklar taşıyan suyun tarımsal sulamada kullanılması sonucu, bor ve diğer ağır maddeler toprakta birikmekte ve toprak, verimlilik özelliğini kaybetmektedir.

Nehirden alınan kumlar nedeniyle, nehir yatağının değişmesi sonucu, nehir çevresindeki arazilerin taban suları kaybolmuş, birinci sınıf tarım arazileri çoraklaşarak verimsizleşmiştir.

Gediz havzasında yoğun olarak; buğday, üzüm, pamuk, tütün, zeytin, meyve tarımı yapılmaktadır; ancak, sadece bölgede alışılagelen tarım çeşitliliği dışında üretim yapılmamaktadır; bugüne kadar da böyle bir çalışma yapılmamıştır. Alternatif ürün deseni konusunda ilgili kurum ve kuruluşlarca gerekli araştırmalar yapılarak bölge çiftçisinin önü açılmalıdır.

Gediz Nehrinin kirliliğinin tarımsal üretime etkileri ile bölge halkının refah ve gelir düzeylerini artırmak için ürün deseninin geliştirilmesi, tarımsal sulanabilir alanların geliştirilmesi, ulusal ve yöresel düzeyde koordinasyonun sağlanması, destekleme yollarının araştırılması, idarî ve kurumsal ve yasal düzenlemelerin yapılması, teknik bilgi ve altyapı eksikliklerinin giderilmesi amacıyla Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1- Hasan Ören                                (Manisa)

2- Nuri Çilingir                                (Manisa)

3- Mustafa Erdoğan Yetenç                                (Manisa)

4- Mehmet Semerci                                (Aydın)

5- Mehmet Yıldırım                                 (Kastamonu)

6- Ufuk Özkan                                (Manisa)

7- Salih Gün                                (Kocaeli)

8- Mehmet Boztaş                                (Aydın)

9- Necdet Budak                                (Edirne)

10- Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

11- Atilla Başoğlu                                (Adana)

12- Ali Rıza Bodur                                (İzmir)

13- Mehmet Nuri Saygun                                (Tekirdağ)

14- Sıdıka Sarıbekir                                (İstanbul)

15- Zeynep Damla Gürel                                (İstanbul)

16- Zekeriya Akıncı                                (Ankara)

17- Nail Kamacı                                 (Antalya)

18- Nurettin Sözen                                (Sıvas)

19- Ali Arslan                                (Muğla)

20- Yılmaz Kaya                                (İzmir)

21- Vezir Akdemir                                (İzmir)

22- Şevket Arz                                (Trabzon)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler, gündemde yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İzmit Büyükşehir Belediyesi İzmit Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesiyle ilgili iddiaların araştırılması amacıyla kurulan (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - (10/4) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/298)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İzmit Büyükşehir Belediyesi İzmit Kentsel ve Endüstriyel Su Temin Projesiyle ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca (10/4) esas numaralı bir Meclis Araştırması Komisyonu kurulmuştur. Genel Kurul tarafından verilen üç aylık sürede çalışmalarını tamamlayamamıştır. Bu nedenle, 5.6.2003 tarihinde toplanan Komisyonumuz, Genel Kuruldan, İçtüzüğün 105 inci maddesine göre, 12.6.2003 tarihinden itibaren bir aylık eksüre istenmesine karar vermiştir.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

         Muzaffer Baştopçu

            Kocaeli

       Komisyon Başkanı

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 105 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir" hükmü gereğince, komisyona bir aylık eksüre verilmiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V. - SEÇİM

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. - Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeliklerine seçim

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyelikleri için siyasî parti gruplarınca aday gösterme işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, komisyon üyelikleri için siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesini İçtüzüğün 21 inci maddesine göre okutup, oylarınıza sunacağım.

Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi (18)

AK Parti (12)

Vahit Kirişçi                                Adana

Yaşar Yakış                                Düzce

Abdülbaki Türkoğlu                                Elazığ

Muzaffer Gülyurt                                Erzurum

Muharrem Karslı                                İstanbul

İbrahim Reyhan Özal                                İstanbul

Nükhet Hotar                                İzmir

Hanefi Mahçiçek                                Kahramanmaraş

Musa Sıvacıoğlu                                Kastamonu

Ömer İnan                                Mersin

Şaban Dişli                                Sakarya

Aydın Dumanoğlu                                Trabzon

CHP (6)

Yakup Kepenek                                Ankara

İnal Batu                                Hatay

Kemal Derviş                                İstanbul

Şükrü Mustafa Elekdağ                                İstanbul

Algan Hacaloğlu                                İstanbul

Onur Öymen                                İstanbul

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna seçilen üyelerin, bugün saat 16.30'da, Ana Bina 2 nci Kat AK Parti Grubu yanındaki 141 no'lu Komisyon Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini  yapmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, komisyonun toplantı gün ve saati, ilan tahtalarına da asılmıştır.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/327) (S. Sayısı : 142) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 142 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, AK Parti Grubu adına Batman Milletvekili Afif Demirkıran; şahsı adına, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek konuşacaklardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer izleyenler; doğrudan yabancı yatırımlar konusunda getirilen tasarı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, Dünya Çevre Gününüzü kutlar; ulus olarak, Meclis olarak, toplum olarak, çok daha sağlıklı bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı olduğu bilinciyle davranacağımız günlerin yakın olmasını diler, yeniden saygılar sunarım.

Sözlerime başlarken, konuyla kısmen de olsa ilgili olduğu için bir noktaya değineyim Sayın Başkan. Geçenlerde yapılan TOBB genel kurulunda, Sanayi ve Ticaret Bakanımızın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına ilişkin olarak "buraya hangi yüzle geldi" demesini, bir bakana yakıştırmadığımı, hiç kimseye yakıştırmadığımı, uygun bulmadığımı belirtmek durumundayım.

Şunun, hepimizce altının çizilmesinde yarar var: Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkede, 1930'lu yıllarda, sanayileşme meşalesini çok yükseklere çıkarmış, demir-çelikten tekstile, kâğıttan çimentoya hepimizin yüzakı olan ve yıllar boyu sata sata bitiremediğimiz KİT'leri yaşama geçirmiştir. Kurucumuz olan Mustafa Kemal'in büyük boy resmi altında, Cumhuriyet Halk Partisini, iş dünyasına karşıymış gibi göstermeye hiç kimsenin hakkı da yoktur, haddi de yoktur.

                                 

(1) 142 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Şu noktanın altını özenle çizelim, hiç birbirimize sinirlenmeden şunun altını çizelim: Bu ülkede bir çivi çakan, bir kişiyi işe alan ve yasalara uygun çalışan her işveren, her üretici, her kişi bizim için çok değerlidir, çok kıymetlidir.

Şimdi, konumuza gelelim. Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz tasarıyı doğru değerlendirebilmek için, olanı biteni, ülkemizdeki gelişmeleri ve dünyadaki gelişmeleri irdelemekte yarar var.

Şu anda yürürlükte olan ve bu yasayla kaldıracağımız Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası, yaklaşık elli yıl önce çıkarıldı. Yerli ve yabancı gözlemciler, o yasanın, genellikle, liberal ve esnek bir yasa olduğunda birleşiyorlar. Üstelik, bu yasayla, 1980'li yıllarda, yabancı sermayeye olağanüstü kolaylıklar getirildi ve yabancı sermaye miktarı, ülkemizde, 1 Ocak 2003 itibariyle, bu yılın başında, 15 700 000 000 dolar dolayına yükseldi. Bu, fiilen gerçekleşen yabancı sermayedir. Bunun 2 katı kadar da, 2 katı dolayında da izin istemi vardır; ancak, burada bir noktanın altını çizmeliyiz: Değerli arkadaşlar, Türkiye, yabancı sermaye bakımından, benzer ülkelere göre çok az yabancı sermaye almaktadır. 1993-1997 yılları arasını kapsayan bir araştırmaya göre, Türkiye'ye gelen, gerçekleşen yabancı sermaye, kişi başına 12 dolardır. Buna karşılık, bu miktar, Mısır, Nijerya, Ürdün, hatta Nikaragua'dan, Arnavutluk'tan bile düşüktür. Kişi başına yabancı sermaye miktarı komşumuz Yunanistan'da 100 dolara, İspanya'da 182 dolara, İrlanda'da 484 dolara yaklaşmaktadır. Bu, sayısal durum; bir de işin niteliğine bakalım. İşin niteliğine baktığımızda, Türkiye'de şöyle bir durum var: 1980'e gelinceye kadar, Türkiye'de yabancı sermaye büyük ölçüde sanayie gidiyordu ve büyük ölçüde elektrik ve elektronik sanayiine gidiyordu. 1980'e kadar Türkiye'ye gelen yabancı sermayenin yüzde 87'si imalat sanayiine gitmiştir. Bu miktar, bu oran, imalat sanayiinin payı, günümüzde yüzde 42 dolayına inmiştir. Üstelik başka bir şey daha olmuştur; 1980 sonrasında, hem toplam yabancı sermaye içinde sanayiin payı azalmış hem de yabancı sermaye, elektrik, elektronik gibi üretimi artırıcı, teknoloji içeren sanayilerden hızla uzaklaşmıştır, uzaklaşmaktadır.

Peki, nereye gitmektedir bu yabancı sermaye, ne olmaktadır, 1980 sonrasında ne olmuştur; 1980 sonrasında gelen yabancı sermaye, esas olarak, bankacılık kesimine gelmiştir, finans kesimine gelmiştir. Bu dönemde bankacılık kesiminin payı, 1 dolar yabancı sermayenin dörtte 1'i, yani 25 sent dolayına yükselmiştir. Yabancı sermaye, bankacılığı sevmiştir. Başka neyi sevmiştir; biraz ticareti, biraz da haberleşmeyi sevmiştir. Kısaca, yabancı sermaye, 1980 sonrasında, adım adım, üretimden uzaklaşmıştır, faiz geliri, spekülasyon, bankacılık ve parasal işlemler alanında yoğunlaşmıştır.

İtiraz edilmesi gereken asıl nokta budur, bu tasarıya ilişkin olarak düşünmemiz gereken asıl nokta budur; yani, biz ne tür yabancı sermaye istiyoruz, yabancı sermayenin nerelere yatırım yapmasını istiyoruz, bakalım, yasa tasarısı bu konuda ne diyor...

Fakat, buna gelmeden, yine, şu noktanın altını çizelim: Değerli arkadaşlar, dedik ki, yabancı sermaye gelmiyor, gelen de, hemen herkesin, yerli sermayenin yapabileceği, bankacılık, para işlemleri gibi alanlara gidiyor. O zaman, yabancı sermaye neden gelmiyor; Meclis olarak, bu sorunun yanıtını düşünmek, bunun üzerinde çalışmak ve bu yasayı ona göre çıkarmak durumundayız.

Değerli arkadaşlar, yabancı sermayenin gelmesi için, önce, yatırım ortamının uygun olması gerekir. Tasarıda "doğrudan yabancı sermaye, izin almadan, onay istemeden, bildirim yoluyla gelebilecektir" deniliyor. Değerli arkadaşlar, peki, hiç izin almadan, sadece bildirerek gelecek de, biz, bu yabancı sermayenin, örneğin, çıkış ülkesinden destek alıp almadığını bilmeyeceğiz. Bu yabancı sermaye ülkemize geldiği vakit, bizim sermayemize, yerli sermayeye göre, rekabet bakımından daha avantajlı duruma gelmeyecek mi?.. Bu soruyu soruyor muyuz?

Bir başka önemli olay var. Bildiğiniz gibi, Devlet İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, Türkiye'de, ekonominin yüzde 53'ü kayıtdışıdır. Kayıtdışılık büyük derttir, kayıtdışı çalışan sermaye rekabet kaygısından uzaktır; vergi vermez, teknolojik yenilik yapmak zorunda değildir ve biz, yabancı sermayeyi, işte, böyle bir ortama çağırıyoruz. Dolayısıyla, Meclis olarak ilk yapmamız gereken şey, Türkiye'de, adım adım bu kayıtdışılıktan ekonomiyi kurtarmaktır; işin birinci boyutu budur. Böyle bir ortama yabancı sermaye gelmez.

Bunun bir uzantısı var; yapılması gereken önemli bir şey, siyasetin ve kamu bürokrasisinin rüşvet ve yolsuzluklardan arındırılması, kurtulması gerekir. Yedi aydır bu konuda ısrar ediyoruz. Bana, yazılı bir soru önergesine Sayın Başbakanın verdiği yanıt şudur: Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması sorunu, Anayasanın tamamına ilişkin değişikliklerle birlikte; yani, çıkmaz ayın başında ele alınacak!.. Oysa, seçime giderken, yurttaşa, kamuoyuna, iç ve dış kamuoyuna şu sözü verdik: İlk işimiz milletvekili dokunulmazlıklarını sınırlandırmak olacak dedik. Bu, önemlidir, bunda anlaşmıştık, bunda toplumla anlaşmıştık. Bu anlaşmaya sahip çıkalım, elbirliğiyle sahip çıkalım ki, yabancı sermaye gelirken, kendi devletinden "Türkiye'ye gittiğim zaman şu kadar rüşvet veriyorum, onun parasını ver" demesin. Bu ayıptan, bu ekonomiyi, bu ülkeyi elbirliğiyle kurtaralım.

Yabancı sermayenin üretime yönelmesini sağlayacak bir dizi önleme, bir dizi başka işe ihtiyacımız var. Yapmamız gereken, Türkiye'nin bankacılık sistemini -madem oraya çok geliyor- bir an evvel, işler, düzenli hale getirmektir; ama, öyle olmuyor. Yine, iktidara gelirken söz verdik halka; banka hortumcularından hesap soracaktık; halkın alacağını, 40 milyar dolara yaklaşan alacağını tahsil edecektik; öyle yapmıyoruz. Bu paraları alıp bütçeye koyacak yerde -BDDK Başkanı çığlık çığlığa yasa çıkarın diyor, yardım istiyor- biz, başka bir şey yapıyoruz. Sayın Başbakanımız, bir banka hortumcusuna ödül verebiliyor. Bunlar yabancı sermayeyi çekmek için iyi, doğru, düzgün davranışlar değildir; çünkü, yabancı sermaye, önce güven ister, önce istikrar ister. Türkiye'de enerji çok pahalıdır, bunlar düzeltilmelidir; ama, enerjiyle ilgili yolsuzluk dosyaları, Sayın Bakanın da katkılarıyla, odalara sığmaz durumdadır ve bunlar, bir an evvel temizlenmelidir.

Türkiye'den üretici sermaye kaçıyor... Biz, bu şikâyetle seçildik, buraya geldik. Peki, üretici sermayenin neden Türkiye'den kaçtığını, Meclis olarak irdeledik mi, ele aldık mı; sermaye, neden bu ülkeyi terk ediyor? Bu soruya yanıt vermeden, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasa Tasarısıyla karşı karşıya geliyoruz; bu, doğru değildir.

Bir başka şey yapılıyor; uygulanan politika, esas olarak, hızlı özelleştirme; orman, kıyı meseleleri, madencilik vesaire üzerine yoğunlaşılıyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, o yapılan ve yapılmak istenen, esas olarak, servetin el değiştirmesidir. Burada, üretici arkadaşlar var, mal ve hizmet üreticileri var. Servetin el değiştirmesi, tek başına üretkenliği artırmaz, verimi artırmaz. Oysa, yapılması gereken, üretimi artırmaktır, istihdamı artırmaktır ve bu nedenle, yapılması gereken, Türkiye'nin yapması gereken, doğru dürüst ekonomi politikası oluşturmaktır.

Değerli milletvekilleri, doğrudan yabancı yatırımları konuşuyoruz. Bu nedenle, başımızı kaldırıp dünyaya bakmak zorundayız; dünyada olan bitenleri doğru görmek, doğru saptamak zorundayız. Küreselleşme süreci yaşanıyor; küreselleşmeden yararlanabilenler var, ondan zarar görenler var. Önce yapmamız gereken, hepimizin yapması gereken, küreselleşmenin zararlarından ülkemizin insanını olabildiğince korumaktır. Peki, bu nasıl olacak? Bunun yolu bir tanedir; o da şudur: Ulusal, kendinize has, gelişmeci, ilerlemeci, bilime, teknolojik yeniliğe dayalı bir politikayı uygulamaya koymak. Burada, mülkiyet meselesi önemli değildir, özel girişim olmuş, kamu girişimi olmuş, bunlar önemli değildir; önemli olan, Türkiye insanının verimliliğini artırıcı politikaları uygulamaya koymaktır. Şimdiye kadar, 1980'li yıllardan sonra, yirmibeş yıldır, piyasayı serbest bırakın, devleti küçültün, ekonomi uçacak mantığıyla geldik. Yirmibeş yıl sonra, geldiğimiz, başarısızlık ve bunalım ve kriz ortamı ortadadır. Biz diyoruz ki, elbirliğiyle, bundan kurtulmanın, bilimsel, objektif, nesnel yollarını bulalım.

Bunu bulma nereden geçiyor? Bakın, OECD'den bir alıntı veya Birleşmiş Milletlerden başka bir alıntı: "Günümüzde, tüm biçimleriyle bilgi, ekonomik süreçlerde yaşamsaldır. Araştırma, geliştirme, bilginin kaynağıdır. Bir ekonomi, ne kadar az gelişmişse, ne kadar gelişmeye muhtaçsa, o ekonomide, somut ekonomi politikaları o ölçüde gereklidir."

Bir başka şey daha var; Türkiye, Avrupa Birliği yolunda; elbirliğiyle ve bir an evvel, bu iş gerçekleşsin diye uğraşıyoruz. Avrupa Birliğinin, çok tartıştığımız Kopenhag Kriterlerinin önemli bir ayağı var, ekonomik ayağı var ve orada, deniyor ki: "Türkiye'nin üreticilerinin, girişimcilerinin mal ve hizmet üretenlerinin, yani, ekonominin rekabet yeterliliğini, Avrupa Birliği düzeyine çıkarmak gerekir." Peki, bu nasıl olacak? Yani, insan hakları, demokrasi, başka şeyler tamam da, ekonomiyi, biz, Avrupa'da, nasıl canlı tutacağız, nasıl rekabet eder duruma getireceğiz? Kopenhag Kriterleri bunu söylüyor ve diyor ki: "Türkiye'nin üretim kesimi yapısal dönüşüm gerçekleştirmeli, rekabetçi duruma gelmeli, rekabet yeterliliğini yükseltmeli." Bunun yolu nedir; bunun yolu şudur:

Değerli arkadaşlarım, bunun yolu, ülkenin bütünüyle; üniversitesiyle, firmalarıyla, iş dünyasıyla, eğitim sistemiyle, bir bütün içinde, kişilerin, insanımızın üretkenliğini, verimliliğini artıracak politikaları uyarlaması ve yapmasıdır. Bu yasada yabancı sermayeye ilişkin olarak bu noktalara ait hiçbir ipucu yoktur. Türkiye'nin araştırmaya geliştirmeye ayırdığı pay, Avrupa Birliği aday ülkelerinin en düşüğü düzeyindedir. Türkiye'de firmalar ar-ge yapmamaktadır.

Şimdi, kurumlar doğru çalışmamaktadır. Ne demektir bu değerli arkadaşlar; bakın, Türkiye'nin, cumhuriyetin o beğenmediğiniz 1930'lu yıllarında kurulan çok güzel kurumları var; Maden Tetkik Arama var, Elektrik İşleri Etüt İdaresi var, Hıfzıssıhha Enstitüsü ve benzerleri var. Biz, bu kurumlarla ülkenin teknolojik yenilik yeterliliğini yükseltebilirdik, hâlâ yükseltebiliriz. Yeter ki, hükümetin ekonomi politikası ve yabancı sermaye politikası bütün bunları kapsayan ve bütünüyle ülkeyi kalkındıracak öğeleri içersin, temellere sahip olsun. Bu bağlamda -yasaya somut olarak geleceğim- bir iki noktaya daha değineyim.

Yabancı sermayenin geleceği alanların, çok daha somut, teknolojiye, üretkenliğe bilime dayalı politikaları içermesi gerektiğini yasaya koymalıyız; ama başta da söyledim, bu yetmez; yapmamız gereken, önce kendi evimizi, kendi ülkemizi -yabancı sermayenin de tıpkı bizimkiler gibi- dünyaya açık, rekabetçi, üretken, verimli, yeterli üretim yapmasını sağlamak ve eğitim yapısından kurumlara kadar, kamu kurumlarına kadar, üniversitelere kadar, bütünüyle eğitim düzlemine kadar, her şeyi, ulus olarak, bu amaçla uyarlamak, politikaları buna göre biçimlendirmek, oluşturmak.

Şimdi, gerekçede "ülkemize yabancı sermaye gelmiyor, gelmemesinin temel nedeni, asıl nedeni -ilginçliğe bakın- doğrudan yabancı yatırımların ekonomik kalkınma stratejisinin temel bileşeni haline getirilmemiş olmasıdır" deniliyor. Yani, niye yabancı sermaye gelmiyormuş; çünkü, biz, yabancı sermayeyi, ekonomik kalkınma stratejimizin bileşeni yapmamışız.

Başından beri söylemek istediğim şudur: Bizim, kendimizin bir ekonomik kalkınma stratejimiz yoktur. Dolayısıyla, gerekçede yer alan bu doğru saptama, yasaya yansımamaktadır.

Bu gerekçenin karşılığında yapılması gereken, Türkiye'nin, somut kalkınma politikasına, ulusal teknolojik yenilik politikasına dayalı bir sistemi, bir yapıyı bu yasaya bağlamaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kepenek, buyurun.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Yani, Türkiye'nin ulusal kalkınma politikasına, stratejisine bağlı olarak yabancı sermaye gelir diyebilmektir, teknoloji için gelir diyebilmektir, bilgi getirir, beceri getirir diyebilmektir. Bu olmadan gelecek yabancı sermayenin ne anlama geleceğini, Türkiye, yirmibeş yıldır yaşamaktadır.

Yine aynı şekilde, gerekçede şuna yer veriliyor, deniliyor ki: "Gelişmekte olan ülkelerin kaynak açığını gidermede, özellikle borç yükünün azaltılmasında anahtar role sahip bulunan, doğrudan yatırımların -iyi dinleyin lütfen- teknoloji, istihdam, modern know-how (bilgi beceri) yönetim becerisi, pazarlama ve ihracat olanakları gibi yararlarının maksimize edilebilmesi (en çoklaştırılabilmesi) için..." Maddelerde -biraz sonra, arkadaşlarımca, hepsiyle ilgili önergelerimiz, görüşlerimiz olacak- bu gerekçeye bağlı hiçbir somut düzenleme yoktur.

Sözlerime son vermeden evvel şu kadarını da söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, Türkiye, bir yol ayrımındadır, her bakımdan yol ayrımındadır. Avrupa Birliği sürecinin peşindeyiz ve mutlaka oraya üye olmak için uğraşıyoruz; ama, ortada bir durum var, o durum şudur: Küreselleşen dünyada, kimi ülkeler ileri giderken, hızla ilerlerken, gelişirken, Türkiye ve birkaç benzeri ülke -orta gelişmişlik düzeyindeki ülke- kişi başına gelir bakımından, üretkenlik bakımından gerilere düşmektedir. Dolayısıyla, Türkiye'nin yapması gereken, bilinçli bir şekilde, bu uluslararası düzeyde geri düşmeyi engellemek, ikincil kalmayı engellemek olmalıdır. Bu, genel; bu, dünyayla bağlantılı konu; bir de işin özel tarafı var.

Değerli arkadaşlar, bunalımlar, Türkiye'yi bunalttı. Türkiye'nin, ekonomik bunalımlardan çok çektiğini biliyoruz. Resmî kayıtlara göre 2 600 000 insanımız -geçerli ücretten iş istediği, kaydolduğu halde- işsiz ve bu Meclis, o işsizlik baskısı altında çırpınıyor.

Ha, o zaman, alacağımız önlem, çağıracağımız yabancı sermaye, yapacağımız düzenleme iki amacı gerçekleştirebilmeli; Türkiye'nin ekonomik büyümesini, sürekli, istikrarlı ve kalıcı kılabilmeli ki, Türkiye, cumhuriyeti kuranların ta başından beri vurguladığı gibi, çağdaş uygarlık düzeyini yakalayabilsin; bu bir. Bu, genel politika ve bu politika, sadece yabancı yatırım değil, yalnızca eğitim değil; bütünüyle, çevresiyle, kurumlarıyla, kuruluşlarıyla ve uygulanan yasalarıyla...

İzin verirseniz, bir parantez daha açıp söyleyeyim. Değerli arkadaşlar, biz, Türkiye'de şu veya bu nedenle, sermayeyi renklere ayırdık, yeşil sermaye, sarı sermaye... Futbol takımı renkleri gibi. Böyle bir anlayış olabilir mi?! Bunların bir bölümünün ortaklarına kâr paylarını vermediği, her gün, gazetelerde çıkıyor. Bir bölümünün ortaklarının anaparalarını ödemediği ortaya çıkıyor. Biz, böyle bir ortama yabancı sermaye çağırıyoruz. Elimizi vicdanımıza koyalım. Önce, burayı düzeltelim, tamamını düzeltelim.

Şimdi, işin ikinci bölümüne geliyorum. O ikinci bölüm ve daha önemli olan, böyle bir politika, yani, ulusal stratejik gelişme politikası şunu mutlaka içermeli: Bugün, Türkiye'de en pahalı işlerden biri, giderek de pahalı hale gelen işlerden biri -sağlıkla birlikte- eğitimdir. Anadolu insanı, varını yoğunu eğitime yatırıyor ve çocuğunu lise mezunu yapıyor, üniversite mezunu yapıyor.

Değerli arkadaşlar, bir yapı düşünün ki, çocuk, liseyi bitiriyor, üniversiteyi bitiriyor, askerliğini yapıyor; evlenemiyor, kahvehaneye gitmek için babasından para istiyor. Şimdi, böyle bir ortamda, ne özgürlük olur ne bağımsızlık olur ne kolay kolay demokratik süreçler işler. Böyle bir ortam, o eğitilmiş genci un ufak eder, onu ezer, onu perişan eder. Hükümetin uygulayacağı politikalar, bu meseleyi, piyasa koşullarına, Kafdağı'nın arkasından gelecek bilmem kimin sermayesine bağlamak olamaz, olmamalıdır. Bunlar can alıcı noktalardır ve bunlara bir an önce çözüm bulmak için ve bu çözümü bulurken de, yine, yabancı sermayeden daha çok yararlanmak için; ama, onu çağırırken, ülkenin hangi sektörlere önem verdiğini, işte, iletişimine, bilişimine ve başka konulara, nelere önem verdiğini, anahtar, önemli sektörleri öne çıkararak, somut bir ulusal politika üretmelidir.

Bizim çocukluğumuz ve gençliğimiz, demir-çelik ve motor yapımı sanayilerinin düşüncesiyle geçti. Günümüzde, onların yerini iletişim aldı, bilişim aldı, bilgi teknolojileri aldı. Türkiye, o alanda da dünyaya çıkacak, dünyayla rekabet edecek gücü kendisinde bulmalıdır.

Şimdi, bu bağlamda, gerekçeye ilişkin olarak bir şey daha söyleyeyim: Gerekçenin hazırlanmasında ve kurumsal yapılanmasında, üzülerek belirteyim, işi basite götüreceğiz diye, yalnızca Hazine Müsteşarlığı görevli ve sorumlu kılınıyor; bu yaklaşım, günümüzün politika yapma yaklaşımına uygun değildir. Hani, biz katılımcı olacaktık?! Hani, biz, bu işle ilgili bütün kesimleri, birimleri bu sürece katacaktık?! Burada sendikalar yoktur. Bu tasarının hazırlanmasında sendikalar yoktur, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği yoktur, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu yoktur. Bunların olmadığı bir ortamda hazırlanan bir yasayla, çok fazla yol alma şansımızın olmadığı düşüncesindeyim.

Tasarıda bir başka nokta daha var; o da, yabancı personel çalıştırılmasına ilişkindir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, 1980'li yıllardan sonra, ısrarla ve yanlış bir politikayla, dışarıdan kredi alıyor; en kolay tasarım işlerini, yabancı uzmanlara, mühendislere ve teknik elemanlara yaptırmayı yeğliyor.

Şunu demek istiyorum: Şimdiye kadar, yirmibeş yıldır, Türkiye, kendi teknik elemanını, şu veya bu şekilde dışladı. Getirilen tasarı, aynı doğrultudadır; üzülerek belirteyim, yabancı teknik personel çalıştırılması meselesini, yine o düzlemde bırakıyor. Bunlar doğru değildir, bunlar yanlıştır.

Kısaca, Türkiye'nin yabancı sermayeye ihtiyacı vardır...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yabancı sermayeye temelde karşı değilsiniz?..

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Kesinlikle değiliz.

... ancak, doğrudan yabancı yatırımlar konusunda, geçmiş yıllarda yapılan yanlışlardan kurtulmak gerekir.

Yapılması gereken, hukuk kurallarıyla işleyen, saydam, etkin, yolsuzluklardan uzak bir kamu yönetimidir. Bir yabancı firma, gazetelere "Türkiye'ye gittim, şu kadar rüşvet verdim" diyememelidir. Bu ülkeyi, bu ayıptan kurtarmak zorundayız; kayıtdışılıktan ülkeyi kurtarmak zorundayız.

BAŞKAN - Sayın Kepenek, son 20 saniyeniz; lütfen tamamlayın.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Şunu söylüyorum: Çıkaracağımız bu yasaya itirazlarımız çok; ama, önemli olan şudur: Daha çok, daha üretken, daha nitelikli üreten bir Türkiye için elbirliği yapalım diyorum, politika oluşturalım diyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Batman Milletvekili Afif Demirkıran konuşacaklardır.

Sayın Demirkıran, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AFİF DEMİRKIRAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, 142 sıra sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısının geneli üzerinde AK Partinin görüşlerini ifade etmek için huzurunuza gelmiş bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Hocamızı dinledik; esas itibariyle yabancı sermayeye karşı olmadığını ifade ettiler. Zaten, satır aralarını okuduğumuzda da, esasen, yabancı sermayeye karşı bir tavır sergilemediğini görüyoruz; ancak, bazı tereddütler ifade ettiler. Benim konuşma metnimde, eğer dikkatlice izlerlerse, esasen, o tereddütlerin birçoğunun bizim tarafımızdan da paylaşılmış olduğunu göreceklerdir ve bunlarla ilgili çözüm önerilerimizi de bulacaklardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkelerin ekonomik kalkınmasında ve sanayileşmesinde, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının önemli bir rolü vardır. Özellikle Türkiye gibi kalkınmakta olan ve fakat, kalkınma sürecini belli bir ivmede tutabilmek için yeterince finansman kaynağı bulunmayan ülkeler için doğrudan yabancı sermaye, ihtiyaçtan öte, bir zorunluluktur.

Ekonomileri gelişme sürecinde olan ülkeler için, doğrudan yabancı sermaye, ev sahibi ülkeye, sermayenin yanı sıra, teknoloji, know how transferi, yönetim ve pazarlama becerileri, yeni iş imkânları, daha uygun koşullarda hammadde tedarik imkânı, ihracatta rekabet ve yeni pazarlara ulaşım imkânı sağlamaktadır. Yani, gelen yabancı sermaye, sadece sermaye olarak algılanmamalıdır ülkeler tarafından; o ülkede ihracatı geliştirir, yeni teknikler, modern yönetim teknikleri getirir ve modern teknolojiler getirir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun tasarısının önemine daha fazla vâkıf olabilmek için, dünyada ve Türkiye'de doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının durumunu, ardından, Türkiye'deki yatırım ortamını ve yatırımların önündeki engelleri ve çözüm önerilerini Yüce Heyetinizle paylaşmak istiyorum.

Uluslararası doğrudan yabancı sermaye, devamlı artış trendi göstererek, 1980'li yıllarda 50 milyar dolar civarındayken yılda, 1990'lı yıllarda 300 milyar dolarlara çıkıyor ve 2000 yılında ise 1,36 trilyon dolar; 2000 yılında dünyada dolaşan yabancı sermaye miktarı, yabancı yatırım miktarı 1,36 trilyon dolardır.

Dünya çapında yabancı sermaye stoku ise 1980'lerin başında 700 milyar dolardır. 1990'a geldiğimiz zaman, bu stok, 1,4 trilyon dolara ve 2000 yılına geldiğimizde de 6,3 trilyon dolara ulaşmıştır.

Bölgesel etkilenmeleri hariç tutarsak, 1998 yılı Asya krizi, Rusya'daki ekonomik ve finansal kriz ve bunun Latin Amerika ülkelerindeki yansımaları, dünya genelinde mal, üretim ve ticaret fiyatlarındaki düşüşler, banka kredilerindeki azalmalar, portföy yatırımları ve özelleştirme hareketlerindeki azalma gibi ekonomik olumsuzluklara rağmen, dünyadaki yabancı sermaye hareketleri 2000 yılına kadar artış göstermiş ve daha önce de ifade ettiğim gibi, 2000 yılında 1,36 trilyon dolar seviyesine ulaşmıştır; ancak, bu miktarın 1 trilyon doları gelişmiş ülkelerin kendi arasında olmuştur; sadece 238 milyar doları gelişmekte olan ülkelere kaymıştır.

1990'lardaki hızlı çıkışın ardından, büyük ekonomilerde yaşanmaya başlanan durgunluk ve ardından 11 Eylül olaylarıyla da bu durgunluğun derinleşmesi ve doğrudan yabancı yatırımların lokomotifi olan şirket birleşme ve satın almalarının yavaşlaması sonucu, 2001 yılında, dünyadaki toplam doğrudan yabancı yatırım miktarının 745 milyar dolara ve henüz kesin olmamakla beraber, 2002 yılında da 580 milyar dolara gerilediği varsayılıyor.

Esasen, trende baktığımız zaman geçmişten bu yana, her on yılda bir sinüsoidal eğri çizdiğini görüyoruz yabancı sermayenin ve on yılda bir, bir düşüş yapıp, ondan sonra, ardından tekrar çıkış yapmaktadır ve önümüzdeki beş yıl içinde, doğrudan yabancı sermaye miktarının tekrar 2000'li yıllardaki seviyesine ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Economist Intelligence Unit tarafından yayımlanan yıllık dünya yatırım tahminlerine göre, dünyadaki yabancı sermaye hareketlerinin 2003 yılından itibaren artmaya başlayacağı -biraz önce ifade ettiğim gibi- ve 2006 yılında tekrar 1 trilyon dolara ve 2007 yılında 1,2 trilyon dolara yükseleceği varsayılmaktadır. Onun içindir ki, bu tasarının, bugün burada kanunlaşması, çok büyük bir ehemmiyet kazanıyor; çünkü, son bir iki senedir düşüşe geçmiş olan yabancı sermaye hareketleri tekrar çıkış trendine geçecektir ve özellikle, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki özelleştirme hareketleri ve oralardaki yatırım ihtiyaçları ağırlıklı olarak karşılanmış olduğu için, Türkiye, dünyada dolaşan bu yabancı sermayeden çok rahatlıkla arzu edilen kadar nasibini alabilecektir.

Yabancı sermaye hareketlerindeki bu müthiş küresel gelişme, 60 000'i aşkın çokuluslu şirket ve bunların 800 000'i aşkın iştirakleri tarafından yapılmaktadır.

Dünyadaki doğrudan yabancı sermayenin hareketine baktığımız zaman, yüzde 70-75'i gelişmiş ülkelere yapılmaktadır; ancak, gelişmiş ülkeler, ithal ettikleri yabancı sermayeden fazlasını da ihraç etmektedirler. Buna bir misal olarak, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya, 2000 yılında, toplam doğrudan yabancı sermayenin yüzde 72'sini ithal etmiştir ve fakat, aynı ülkeler, 2000 yılında, dünyadaki yabancı sermaye hareketinin yüzde 82'sini de ihraç etmişlerdir. Avrupa Birliği, yalnız başına dünyadaki yabancı sermayenin yüzde 50'sini almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyadaki bu gelişmelere rağmen, ülkemize bugüne kadar giren doğrudan yabancı sermaye miktarı, maalesef, pek iç açıcı rakamlarda değildir.

Türkiye'de 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu -biraz önce de Sayın Kepenek tarafından ifade edildi- 1954 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, esas itibariyle, oldukça liberal bir hüviyettedir gerçekten. Hatta, değişik zamanlarda 6224 sayılı Kanunun günün gelişen koşullarına uyarlanması hususunda çalışmalar yapılmış ise de, her defasında kanunun liberal vasfını muhafaza ettiği görülmüş ve gelişen ihtiyaçlar ikincil mevzuat yoluyla çözümlenmeye çalışılmıştır.

Bugün dahi, 6224 sayılı Kanun oldukça liberal bir içerikte olduğu halde, yatırım ortamının geliştirilmesine yönelik reform çabalarında ortaya çıkan yeni kavram ve uygulamaların karşılanabilmesi ve yatırımcıların uluslararası standartlarda korunması amacıyla -ki, bu kanun tasarısının gerekçesinde aynen bu ifadeler mevcuttur- bugün görüşeceğimiz Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı Yüce Meclisin gündemine getirilmiştir. Bu kanun tasarısı, ülkemizin, uluslararası yatırımcılara yönelik eşitlikçi ve liberal yaklaşımını yansıtmakta ve yatırımcıya, açık ve anlaşılır mesajlar vermektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; peki, ülkemiz, esasen, uluslararası doğrudan yabancı yatırımcılar için cazip bir ülke midir? Evet diyorum; Türkiye, uluslararası doğrudan yabancı yatırım için cazip bir ülkedir; çünkü, Türkiye, coğrafî konumu itibariyle, Avrupa, Ortadoğu ve Ortaasya arasında kalan bölgede önemli büyüklükteki pazarlar ile satın alma gücü yüksek olan bölgeler arasında mükemmel bir ekonomik geçiş kapısıdır. Ülkemiz, gerek bu coğrafî konumu gerek Ortadoğu ve Ortaasya ülkeleriyle olan tarihî ve kültürel bağları nedeniyle ve Avrupa ailesine dahil olma çabalarıyla, Doğu ve Batı arasında gerçek bir köprü konumundadır. Türkiye, bu stratejik, politik, ekonomik ve coğrafî konumuyla, iki yönlü ürün ve hizmet trafiğini sağlama potansiyeline ve kapasitesine sahiptir. Ülkemiz, Doğu ve Batı arasındaki mal ve hizmet trafiğini kontrol ve yönetme imkânı yanı sıra, doğrudan yabancı yatırımcılar için oldukça cazip gelen 70 000 000'luk bir içpazara, kalifiye ve ucuz işgücüne, güçlü ve rekabetçi yapıdaki yerli firmalara ve gelişmiş haberleşme, ulaştırma altyapısına sahiptir.

Eğitimli işgücü temin edebilirliği bakımından Türkiye, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden, hatta yabancı sermaye girişinde oldukça başarı sağlamış olan İrlanda'dan dahi daha iyi konumdadır.

Yetkin üst düzey yönetici bulanabilirliği açısından Türkiye, dünya sıralamasında 8 inci sırada yer almaktadır; yani, biraz önce Sayın Hocamın ifade ettiği gibi, yabancı teknisyenler gelip Türkiye'yi doldurmayacaklar. Esasen, Türk teknisyenleri, Türk mühendisleri, Türk insanı eğitilmiştir ve bunlar, Türkiye'nin eğitilmiş işgücü, biraz önce ifade ettiğim gibi, dünya klasmanında 8 inci sırada gelmektedir.

Öte yandan, yerel sanayiin rekabeti itibariyle, 59 gelişmiş ve gelişmekte olan ülke arasında 20 nci sırada yer alan ülkemizde, oldukça güçlü ve rekabetçi yerli sanayi firmaları vardır. Bunu teyiden, Türkiye'de üretilen tüketim mallarının yüzde 26'sı, aramalların yüzde 17'si ve yatırım mallarının yüzde 33'ü ihraç edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ancak, tüm bu avantajlara, çekici unsurlara ve daha önce ifade ettiğim gibi, günün koşullarına göre oldukça liberal bir içerikte olan Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanununa rağmen, Türkiye, yabancı sermaye çekmede, hiçbir zaman, arzu edilen ve olması gereken başarıyı sağlayamamıştır.

Bu olayın tarihsel bir sürecine bakarsak, 1980 yılına kadar, Türkiye, gelişmekte olan birçok ülke gibi, içe dönük bir ithal ikamesi stratejisi yürütmüştür. Bu dönemde ithalatın rekabeti fiilen mümkün olmadığı gibi, rekabet, içpazarda bile KİT'lerin sübvansiyonuyla bastırılmış durumdaydı. Hal böyle olunca, 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanununun yürürlüğe girmiş olduğu 1954 yılından 1980 yılına kadar yurdumuza gelen fiilî yabancı yatırım miktarı toplamı, ancak 240 000 000 dolara ulaşabilmiştir.

Bu dönemde yurdumuza gelen yabancı sermaye yatırımları, ağırlıklı olarak yerli hammaddeye dayanan ve yerli pazara hitap eden ucuz maliyetli yatırımlar şeklinde olmuştur; ancak, 1980 yılı ocak ayında, Türkiye, özel sektöre dayalı kalkınma modeli ve öncülüğünü özel sektörün yaptığı ihracata yönelik bir ekonomik dengeleme ve yapısal düzenleme programını uygulamaya aldı; bu, hepimizin malumudur.

Bu ekonomik istikrar programı, bir dizi reformun yanı sıra, esnek bir kur politikası, ihracat teşvik önlemleri, faiz oranlarının serbest bırakılması ve ithalatın serbest bırakılmasını içeriyordu. Bu yapısal reformlara ilaveten, kambiyo mevzuatı, gümrük vergi oranlarının tedricen düşürülmesi, Türk Lirasının konvertibiliteye geçişi sonucu oluşan ekonomik ortam, bir yandan içeride rekabetçi bir sanayiin gelişmesini, öte yandan ithal ikamesi yerine ihracata dayalı bir ekonomik sürecin oluşmasını sağlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir ortam, yabancı sermayenin dikkatinden kaçmadı ve her yıl artan bir trentle ülkemize gelen yabancı sermaye miktarı, 1990'lı yılların başına kadar artarak devam etti ve 1990'lı yılların başında 1 milyar dolara kadar ulaştı; ancak, yabancı sermaye girişindeki bu gelişmede, 1980 yılında DPT bünyesinde yeniden organize olan ve "one-stop agency" olarak faaliyet gösteren Yabancı Sermaye Dairesinin gayretli, güven verici uygulamalarının ve tanıtım faaliyetlerinin rolünün de unutulmaması gerekir. O zaman görev alan arkadaşlarımızdan bir kısmı halen buradalar. Dolayısıyla, tüm avantajlarına rağmen ülkemiz -2000'li yıllardaki Aria gibi, GSM özelleştirme gelirlerini saymaz isek- bugüne kadar, yabancı sermaye girişi açısından durağan bir dönem geçirmiştir.

Türkiye'de ekonomik ve politik istikrarsızlık sürerken, demirperdenin yıkılması, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin açılımı, Avrupa Birliğine coğrafî yakınlıkları yanı sıra, bu ülkelerin hızlı ve kapsamlı reformlar gerçekleştirmeleri, enflasyonu yenmede başarılı olmaları ve doyuma ulaşmamış pazarlara sahip olmaları gibi nedenlerle Türkiye'nin beklediği yabancı yatırımlar bu ülkelere yöneldi.

Sonuç itibariyle, 1990 yılından bugüne kadar ülkemize gelen yıllık doğrudan yabancı yatırım aşağı yukarı sabit kalırken, o zamandan beri dünya genelinde doğrudan yabancı sermaye miktarı en az 4-5 misli artış göstermiştir. Halen ülkemize gelen doğrudan yabancı sermaye yatırım miktarı gayri safî millî hâsılanın yüzde 0,4'ü seviyesindedir. Bu oran, Macaristan'da ve Çek Cumhuriyetinde yüzde 4 civarında, Polonya'da ise yüzde 2 civarındadır. Öte yandan -biraz önce Sayın Hocamın da ifade ettiği bir rakamı tekrar ifade edeceğim- 2000 yılında Türkiye'de fert başına doğrudan yabancı sermaye yatırımı 15 dolardır. Bu rakam, İrlanda'da Türkiye'nin 272 misli, Polonya'da 17 misli, Angola'da 10 misli ve Bulgaristan'da 8 mislidir. Angola bile, Türkiye'den, fert başına 10 misli daha fazla yabancı sermaye almaktadır ve maalesef, 2002 yılında fert başına doğrudan yabancı sermaye girişi 10 doların da altına düşmüştür. 2000 yılındaki rakamlar, tabiî, 2002'ye doğru geldiğimizde, maalesef, aşağı doğru gidiş göstermiştir.

6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanununun yürürlüğe girdiği 1954 yılından, Ocak 2003 tarihine kadar ülkemizde 6 431 yabancı sermayeli firma kurulmuş olup, bu firmaların almış oldukları izin miktarı 35 milyar dolardır; ancak, fiilî gerçekleşme 16 milyar dolar olmuştur. Tabiî ki, bunların da sebepleri var; biraz sonra onlara da değineceğim.

Bu doğrudan yatırım izinlerinin yüzde 53'ü imalat sektörüne, yüzde 44'ü hizmetler sektörüne, ancak yüzde 1'i madencilik sektörüne ve yüzde 2'si de tarım sektörüne gelmiştir. Bugüne kadar verilen doğrudan yabancı sermaye izinlerinin yüzde 65'i Fransa, Hollanda, Almanya, ABD ve İngiltere menşelidir; yüzde 65'i 5 ülke menşelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; global sermayenin ülkemize gelmekte çekingen davranmasının önemli nedenlerinden biri de, yatırımların önündeki idarî ve bürokratik engellerdir; esas problem de, biraz, burada yatmaktadır.

Türk hükümetinin talebi üzerine, Dünya Bankası ve IFC'nin (Uluslararası Finans Kurumunun) ortak bir kuruluşu olan Yabancı Yatırımlar Danışmanlık Kurumu -FIAS kısa ismiyle- (Foreign Investment Advisory Service) "Türkiye'de yabancı yatırım ortamı analizi ve yatırımların önündeki idarî engeller" raporu hazırlamış ve 2001 yılında bu raporu ilgili makamlara teslim etmiştir. Bakın, bu raporda neler ifade edilmektedir; birkaç tanesini beraberce değerlendirelim:

Raporda, "Diğer ülkelerin sunduklarıyla karşılaştırıldığında, yatırımcılar, Türkiye'yi doğrudan yabancı yatırım için cazip bulmamışlardır" denilerek, bunun başlıca nedenlerinin, makro ekonomik ve politik istikrarsızlık, özelleştirme ve diğer ana reformların yavaş seyretmesi, karmaşık ve yüksek maliyetli vergi sistemi olduğu ifade edilmektedir.

Raporda, ayrıca, gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, ülkedeki mevcut yabancı firmaların, hatta, yerli firmaların mevcut koşullarda iç pazara dahi üretim yapmakta zorlanacakları ve ithalatla rekabet güçlerini kaybettikleri ifade edilmektedir. Gerçekten, Türkiye'deki yerli firmaların, özellikle son on yılda yurt dışında yatırım yapmayı tercih ettiklerini gözlemlemekteyiz. 1980'lerde Türkiye'den yıllık yabancı sermaye çıkışı 50 000 000 doların altındayken, 1990-1995 arası yıllık ortalama 120 000 000 dolara, 1995-1999 arası yıllık ortalama 375 000 000 dolara ulaşmıştır ve 2000 yılında da yurtdışına 1 milyar dolar sermaye çıkmıştır.

Değerli arkadaşlar, tabiî ki, Türkiye'den sermaye çıkışı, esasen kaçış değil ise, dışarıda yatırım yapıp, yeni pazarlara giriyor ve oradan sağladıklarıyla Türkiye'ye yeni yeni yatırımlar yapılacak ise, bunu memnuniyetle karşılarız. Ancak, burada olan hadise, bir kaçıştır; 2000 yılında, Türkiye'deki yatırım ortamından bir kaçış olarak 1 milyar dolar yurt dışına gitmiştir.

FIAS'ın raporuna göre, yatırımcıların tespit ettiği problemlerin başında, idarenin hizmet yönlendirmesi yerine, yatırımcılar üzerindeki yoğun baskı ve kontrolü, devlet birimleri arasındaki koordinasyon eksikliği, mevzuatın karmaşıklığı ve sık sık değişikliğe uğraması gelmektedir.

Öte yandan, Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan Global Rekabet Raporuna (Global Competitiveness Report) göre, Türk iş ortamının rekabet gücünün önündeki en önemli dezavantajlardan biri, bürokrasideki kırtasiyecilik olarak ifade edilmiştir. Çok ilginçtir, bu rapora göre, Türkiye'deki yatırımcılar, yöneticilik zamanlarının yüzde 20'sini kamu kurumlarının düzenlemeleri ve idarî muamelelerle uğraşarak harcadıklarını ifade etmektedirler. Bu oran, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yüzde 8, Latin Amerika içinse yüzde 4'tür.

Ayrıca, on yıllardır, gelecek yıl düşeceği ümit ve iddia edilen yüksek enflasyona rağmen, Türkiye'de halen bir enflasyon muhasebesi yoktur ve bu da, yatırımcılar için caydırıcı bir unsur olarak süregelmiştir.

Yatırımcıların bir iddiası da, şeffaf olmayan ve uzun süren bürokratik işlemlerin hızlandırılması -dikkatinizi çekmek isterim- ve sonuçlandırılması için çeşitli isimler altında yaptıkları gayrikanunî ödemelerin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - ...proje gelirlerinin yüzde 1'ini bulduğu, hatta, bu dolaylı ve doğrudan ödemelerin bazen proje bedelinin yüzde 10'una kadar çıktığıdır. Birçok firma -sadece yabancı firmaları kastetmiyorum, yerli firmalarımız da- eğer İstanbul'da ise, başka yerdeyse, Ankara'da işlerini takip edecek, bir yerlerle bağlantıları sağlam insan çalıştırma gayreti içerisine giriyorlar. İşte, sıkıntılarımızdan önemli bir tanesi de budur.

Şirket kuruluşundan itibaren, gayrimenkul alımı, çeşitli izin ve ruhsatlar, gümrük muameleleri, çalışma ve oturma izinleri gibi işlemlerin, başka ülkelerle mukayese edildiğinde, hem çok fazla teferruatta oldukları hem de aşırı zaman aldıkları gözlenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğrudan yabancı sermaye, gelişmekte olan birçok ülke tarafından, ekonomilerinin gelişimi için katalitik bir araç olarak algılanmaktadır. Ancak, Türkiye, hiçbir dönemde, doğrudan yabancı sermayeyi, ulusal ekonomi gelişme stratejisinin bir unsuru olarak algılamamış ve mevcut avantajlarını da dikkate alarak bir program geliştirmemiştir. Gerekçede bu husus vardır ve tasarı, bu amaçla hazırlanmıştır. Öte yandan, Türkiye'de, kanun ve mevzuatların içeriğinde bazı boşluklar olsa bile -mevcut kanunlardan bahsediyorum- esas sorun, mevcut mevzuatın uygulanmasındaki eksiklik ve zafiyetten kaynaklanmaktadır; yatırımcının önündeki engeller.

Fikrî mülkiyet haklarıyla ilgili yasanın eksiksiz uygulanmaması, Tahkim Yasasının uygulanmasına yönelik ikincil mevzuat eksikliği, yargı kararlarının uygulanmasındaki ve yaptırımındaki eksiklikler, yargı sürecinin çok uzun sürmesi, yasaların yayımı ile uygulama mevzuatının çıkması arasında geçen uzun zaman gibi faktörler, önceden belirlenemeyen yasal çerçeve imajının oluşmasına sebep olmaktadır Türkiye'de. Bu durum, özellikle ihracata yönelik yatırım yapan yatırımcıların, yasal çerçevenin daha güvenilir ve daha belirgin olduğu ülkelere gitmelerine sebep olmaktadır.

Yatırımcının görmek istediği bir başka husus da, devlette devamlılık ve ahde vefa ilkesine tam anlamıyla riayet edilmesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Demirkıran, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Toparlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemize yeterli miktarda doğrudan yabancı sermaye girişi sağlayabilmek için, yatırımcılar açısından sorun olan her türlü konuda gereken tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu durum, sadece yabancı yatırımcıyı cezbetmeyecek, aynı zamanda, yerli yatırımcılarımızın da yatırımlarını yurtdışına yönlendirmelerini önleyecektir.

58 inci hükümetimiz, 31.12.2002 tarihinde almış olduğu Bakanlar Kurulu prensip kararıyla, yatırım ortamının iyileştirilmesine ilişkin çalışmaları koordine etmek ve güvenli bir yatırım ortamını tesis etmek amacıyla, Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulunun yapısı ve çalışma esaslarını belirlemiştir. Yatırım ortamının önündeki engellerin kaldırılması hususundaki çalışma başlamıştır ve son hızla devam etmektedir.

Sonuç olarak, yatırım ortamının iyileştirilmesi, yatırımların önündeki engellerin kaldırılması, şeffaflık ve etkin yönetimin sağlanması gibi reformlar, doğrudan yabancı sermaye yatırım kararı için gerekli hususlardır; ancak, tüm bu yatırım ikliminin iyileştirilmesi, arzu edilen miktarda yabancı sermaye girişini sağlamaya yetmeyebilir.

Ülkemizin ve avantajlarının uluslararası yatırım çevrelerine daha etkin metotlarla tanıtılması, yani ülke imajının promosyonu şarttır. Tüm bu çalışmaların bir tek hedefi olmalıdır. Hedef, tüm uluslararası yatırımcılara "Evet, Türkiye" dedirtmektir. İşte, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı "Evet, Türkiye" imajının ilk halkasıdır. İktidarı ve muhalefetiyle istikrarlı bir politik döneme girmiş olan Türkiye'de, yerli-yabancı ayırımı yapmadan, yatırımcının önündeki engellerin kaldırılması ve ulusal bir strateji dahilinde ülkemizin avantajlarının uluslararası yatırım çevrelerine etkin bir şekilde tanıtılması sonucu, yılda 5-6 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye girişi sağlamanın hiç de zor olmadığı ifadesiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Demirkıran, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Tevfik Ziyaeddin Akbulut; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, muhalefetiyle, iktidarıyla, ülkemizin bütün insanıyla, hep beraber paylaştığımız en büyük sorunlarımız işsizliktir, yoksulluktur, istihdamdır. AK Parti İktidarı görev başına geldiği günden beri, programında yapacağı işlerin en başına bunu koymuştur. Bu sorunun aşılması için, hükümet, yatıyor, kalkıyor ve gecesini gündüzüne katıyor. Şimdi, bu sorunun çözümü de kolay, o da biliniyor, o da belli. Nedir; özel sektörün önünü açmak, yabancı sermayenin önünü açmak. İşte, şimdi, hükümetimiz, bu devasa, çok önemli sorunumuzun halledilmesi konusunda çok önemli bir tasarıyla karşımıza gelmiş bulunuyor.

Devlet İstatistik Enstitüsünün yaptığı tespitlere göre, son zamanlarda, ülkemizde, maalesef, işsizlik oranı yüzde 17,4'lere ulaşmıştır. Sayın milletvekillerimize yapılan müracaatların yüzde 90'ı iş taleplerine aittir. Kuşkusuz, ülkemizde yabancı sermayenin önü açılsa, özel sektörün önü açılsa, her yerde mantar biter gibi fabrikalar, tesisler inşa edilmeye, yatırımlar yapılmaya başlansa, bu kadar insan Meclis kapılarında, devlet kapılarında iş bulmak için beklemeyecek. Bu nedenle, sorunu kökten çözmek zorundayız. Hükümet, bu sorunu kökten çözmek için uğraşıyor. Çözüm bu olduğuna göre, yabancı sermayenin önündeki engellerin kaldırılması lazım.

Değerli arkadaşlarım, bugün, komşumuz Bulgaristan'da onlarca Türk şirketi yatırım yapıyor. Geçen haftalarda oradaydım. Oradaki Türk yatırımcılara "neden Bulgaristan'a geldiniz, niçin buralara geldiniz" diye sordum. Dediler ki: "Bizi buraya gelmemiz için birileri teşvik etti. Geldik; müracaat ettik. 'Ne yapmak istiyorsun' dediler; şirket kurmak istiyorum, fabrika alacağım dedim. 'Sen, şurada bir iki saat otur, çayını iç' dediler. İki saat bekledim o genel müdürün odasında, iki saat sonra bana ruhsat geldi, belge geldi; gittim, şirketimin başına geçtim ve fabrikamı aldım."

Değerli arkadaşlarım, özel sektör, yabancı sermaye nerede kolaylık görürse, imkân görürse, rahatlık görürse, güven görürse, oraya gidecektir: Bu kaçınılmazdır. Dolayısıyla, bizim eksiğimiz ne; bizim eksiğimiz, her türlü çabaya rağmen yabancı sermayenin önünü açamıyoruz, bürokrasiden bir türlü kurtulamıyoruz, Türkiye'de iş yapmak isteyen yabancı yatırımcının önüne birsürü bürokratik engeller koyuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, valilik dönemimde, birçok yabancı şirket gelip, görev yaptığım ilde yatırım yapmak istiyorlardı. Ben de, heyecanla, aşkla, şevkle, onlara "tabiî, buyurun, bizim ülkemizde her türlü imkân var, size her türlü imkânı sağlarız, hemen şirketinizi kurar ve çalışmalara başlarsınız" derdim; ama, haftalar, aylar, yıllar geçiyordu, ya şirket kurulamadığı için o yabancı yatırımcı vazgeçiyor veya çok geç, bir yıl gibi bir süre sonunda bu yatırım ancak yapılıyordu. Dolayısıyla, bu engelleri aşmak zorundayız. Yabancı sermayenin önünü açmak zorundayız. Onlara da, yabancı sermayedara da, Türkiye'deki yatırımcılara tanınan haklar gibi hakları, özel sektörün kazanılmış veya alacağı hakların tamamını tanımak zorundayız ve para transferinde onlara azamî kolaylığı sağlamak zorundayız. Bunlar, bu işin ana ilkeleri. Bu tasarı, işte bunu getiriyor. "Şöyle olsaydı, böyle olsaydı", "armudun sapı var, üzümün çöpü var" diyerek ayrıntılar üzerinde durmak, bana göre anlamsız.

Ben inanıyorum ki, bu tasarıyla, gerçekten, yabancı sermaye Türkiye'de büyük bir girişimde bulunacak, işsizlik sorununun çözümünde çok büyük katkıda bulunacak ve bu konuda yıllardan beri Türkiye'de alamadığımız bir mesafeyi almış olacağız. Ülkemizin, yatırımcılarımızın ve bütün halkımızın bu tasarıya çok şiddetle ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. Bu nedenle, bu tasarıyı hazırlayan hükümetimize ve Sayın Bakana teşekkür ediyorum. Bu tasarı bir an önce çıkarılmalı ve hemen uygulamaya geçirilmeli; çünkü, işsizlik sorununun daha fazla bekletilmesine ülkenin tahammülü yok.

Bu vesileyle, tasarı konusundaki olumlu görüşlerimi sizlere arz ediyor, sizlerle paylaşıyor, Yüce Heyetinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akbulut.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutmadan önce, Kâtip Üyenin, sunumlarını oturduğu yerden yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR KANUNU TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, doğrudan yabancı yatırımların özendirilmesine, yabancı yatırımcıların haklarının korunması ile yatırım ve yatırımcı tanımlarında uluslararası standartlara uyulmasına, doğrudan yabancı yatırımların gerçekleştirilmesinde izin ve onay sisteminin bilgilendirme sistemine dönüştürülmesine ve tespit edilen politikalar yoluyla doğrudan yabancı yatırımların artırılmasına ilişkin esasları düzenlemektir. Bu Kanun, doğrudan yabancı yatırımlara uygulanacak muameleyi kapsar.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Coşkunoğlu, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısının "Amaç ve kapsam" başlığını taşıyan 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimizi nakledeceğim sizlere.

Bu tasarının 1 inci maddesinden de belli olduğu gibi, aslında, tasarının içi boştur. Bu, olumsuz anlamda bir eleştiri değil; bir çerçeve niteliğinde bir tasarıdır. Yani, bu tasarı çok fazla bir şey getirmiyor; sadece, yabancı sermayenin başka yasalarda belirlenen haklarını listeliyor ve bir çerçeve sunuyor. Bu, bize göre, tasarının bir eksikliği değil; fakat; burada bir eksiklik söz konusu ise -ki, zaman zaman komisyon çalışmalarında bunlar dile getirildi- bu eksiklik, tasarının içermesi gereken siyasî tercihlerin, henüz, hükümet tarafından yapılmamış olmasındadır. Nitekim, 1 inci maddede, yasa için "tespit edilen politikalar yoluyla doğrudan yabancı yatırımların artırılmasına ilişkin esasları düzenlemektedir" denilmektedir. "Tespit edilen politikalar..." Bunları, bürokrasi tespit etmez; bunları, hükümetler siyasî tercih olarak belirlerler.

Nisan sonuna kadar bu konuda 4 yasa çıkarılması gerekiyordu. Birinci yasa tasarısı haziranın ortasına doğru getirildi. Gündemde, nisan sonuna kadar çıkarılacağı taahhüt edilmiş 3 yasa daha vardır. Bunlar, kaçakçılığın önlenmesi ve kaçakçıların kovuşturulması, şirketlerin kaydına ilişkin prosedürleri belirleyecek yasa ve yatırım promosyon biriminin kurulmasına ilişkin yeni yasa. Nisan sonuna kadar bu 4 yasanın çıkarılacağı taahhüt edilmişti, 1 tanesi haziran ortasında getirildi. Bunu, hükümetin çalışkanlığı üzerinde bir eleştiri veya uyarı gibi algılamak mümkün.

Şimdi, bu, çerçeve olduğuna göre; bundan sonra gelecek olan yönetmeliklerle, yasalarla, politikaların önünü açacak bir yasadır. Dolayısıyla, önümüzde ne olduğunu, ne olabileceğini görmek de veya tahmin etmek de, şu anda, bizim, biraz, üzerimize düşen görevdir.

Yasa tasarısının genel gerekçesine bakıyorum; gerekçenin birinci cümlesi: "Yabancı doğrudan yatırımları en çok çeken ülkelerin -bakın, dikkat edin- uzun dönemde ekonomik istikrarı yakalayacağı kabul edilen ülkeler olduğu bilinmektedir." Burada, muhtemelen -belki benim kaygım yerinde değildir; fakat- sanki, yabancı doğrudan yatırımları çeken ülkelerin uzun vadede ekonomik istikrarı yakalayabileceği gibi bir neden-sonuç ilişkisi var. Oysa, ekonomik istikrarı yakalayınca ancak yabancı sermayeyi çekebilirsiniz. Dünyada yabancı sermayenin en çok gittiği yer, en çok gittiği ülke Amerika Birleşik Devletleridir; ucuz işgücüne, ucuz araziye veya diğer bir ucuzluğa gitmiyor oraya, ekonomik istikrara ve bilgiye gidiyor. Ona da sonra değineceğiz. Dolayısıyla, yanlış olabilecek, olası bir kaygıyı belirtiyorum burada. Önce, ekonomik ve siyasî istikrar, ondan sonra yatırımlar; yabancısı, yerlisi. Ondan sonra yatırımların önü açılır. Dolayısıyla, burada, gerek istikrarın sağlanması gerek daha önce Adalet ve Kalkınma Partisi sözcülerinin ifade ettiği, bu yasanın gerekçesinde de ifade edilen teknoloji, istihdam, modern know-how, yönetim becerisi, şu bu gibi şeylerin yabancı sermayeyle Türkiye'ye tepeden inme bir piyango olarak geleceği gibi bir beklenti içerisine de girmemek gerekir. Bunlar, emekle, Bilgiyoğun, yerinde politikalarla kazanılacak şeylerdir. Yabancı sermaye, ben, teknolojimi, know-howumu, her şeyimi getireyim diye çok büyük bir heyecanla gelecek değildir. Burada da, bir yanlış beklenti, bir piyango beklentisi olabilir kaygısıyla bunu belirtiyorum.

Yasanın önemli bir niteliği, getirmiş olduğu önemli bir değişiklik, belki de tek değişiklik, 1 inci maddede yine ifadesini buluyor. 1 inci maddede deniliyor ki: "İzin ve onay sisteminin bilgilendirme sistemine dönüştürülmesi..." Yani, bugüne kadar, bir yabancı sermaye, geleceği zaman, belli bir izin alma sürecinden geçiyordu; şimdi, izin alma ihtiyacı yok, sadece bilgilendirme söz konusudur.

Şimdi, burada, iznin kalkması ve bilgilendirmenin gelmesi, iki soruyu açıkta bırakıyor. Birincisi, kim kimi hangi konuda bilgilendiriyor; yani, sadece, yabancı sermayenin "ben geldim, haberiniz olsun" şeklinde bir bilgilendirmesi mi, yoksa, yabancı sermayeye belli bir bilgi sunma anlayışı da var mı? Ben, bunu, ikincisinin olduğunu, yasa tasarısında göremedim; herhangi bir şirket Türkiye'de açılırken nasıl kaydını yaptırıyorsa, o şekilde "ben geldim, ona göre" şeklinde bir bilgilendirme olarak gördüm. Bunun olası sakıncalarını, Anayasamızın 48 inci maddesine bakarsak, görürüz. Anayasanın 48 inci maddesine göre, devlet, özel teşebbüsün millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlarına uygun yürümesini sağlayacak tedbirleri almakla yükümlüdür. O zaman, bizim, sadece "haber aldık, tamam"ın ötesinde, belli birtakım görevlerimiz var; Anayasa bunu böyle emretmiş. Bu görevlerin, acaba, izin ve onay sisteminin kaldırılıp, sadece bilgilendirme sisteminin konulmasıyla, bu yükümlülükten, bu anayasal yükümlülükten vaz mı geçiyoruz? Böyle bir kaygı, doğal bir kaydır. Bu kaygıyı ortadan kaldırmanın tek bir yolu vardır; o da şudur: Türkiye'yle ilgili yapılan bütün araştırmalarda        -daha önceki konuşmacılar da "FIAS" diye söz etti ve hepimizin de, belki, günlük olarak gözlediğimiz- bir işe başlamak için olağanüstü engeller ve olağanüstü bürokratik süreçlerden geçmek zorunluluğu var; ama, başladıktan sonra da, serbest piyasa veya serbestlik adı altında bir başıboşluk ortamı doğuyor. Yani, başladıktan sonra da, bir denetleme mekanizması ortada görünmüyor. Başla, ondan sonra... Ama, o başlamak için de, bir sırat köprüsünden geçmek gerekiyor Türkiye'de; o doğru. Şimdi, bunu ortadan kaldırmak olumlu olabilir; ama, onu ikame edecek çok güçlü bir denetleme sisteminin yerli yerinde olması da kaçınılmazdır. Bunu da, şimdiye kadar, diğer örneklerde, diğer benzer örneklerde, bir işe başlamak için bürokrasinin eksik olduğu, bürokrasinin engel olduğu söylemiyle ilgili konularda, sadece "aman, bırakalım yapsınlar, geçsinler" anlayışının "aman, bırakalım başlasınlar da ondan sonra biz denetleyelim, fazla engel olmadan denetleyelim" anlayışının olmamış olduğunu gördüğüm için, böyle bir kaygıyı burada belirtmek istiyorum.

Son olarak "tespit edilen politikalar yoluyla" deniliyor. Tespit edilen politikalar yoluyla.. Yani, bundan sonra birtakım politikalar tespit edilecek. Bu politikaların neler olduğu konusunda, şu anda, elimizde tek bir belge vardır; o da, hükümetteki partinin seçim beyannamesi, hükümet programı ve şimdiye kadarki, hükümete geldiğinden beri yapmış olduğu söylem, davranış ve ortaya çıkan politikalar. Bu konuda da ciddî bir kaygımı belirtmek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun, 1 dakikalık eksürenizi veriyorum.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Yerlisiyle yabancısıyla, herhangi bir yatırımı özendirmek için -benim görebildiğim kadar- önplana çıkan hükümet politikası, ucuz işgücüne, ucuz araziye, birtakım kolaylıklara dayanıyordu şimdiye kadar; mesela, çıkarılmış olan İş Yasası gibi, daha kolay atılıp satılabilen, ödünç verilebilen bir işçi gibi. Bunun yerine, diğer, katmadeğeri daha yüksek ürünlerde yabancı sermayeyi çekmek için çok daha farklı politikaların gerekli olduğunu zaman zaman dile getiriyoruz; bunu, burada da hızla söyleyeyim.

Zamanım kalmadığı için, size, kısaca... Önümde, örneğin, Ann Taylor gibi, Ralph Laureen gibi, Cherokee Jeans gibi, Sears gibi hepimizin bileceği markaları üreten bir Uzakdoğu ülkesindeki saatlik ücretlerin listesi var; 13 sent, 14 sent, 18 sent, 20 sent, 23 sent. Bu ülkelerde haftada 60 saate kadar çalışılıyor, 12 saate kadar -çeşitli fabrikalarda farklı ama- fazla mesai de -tazminatsız- istenebiliyor. Biz bu koşullarla rekabet etmek istemiyoruz, Türkiye olarak biz bu koşullarla rekabete soyunmamalıyız. Fakat, işin diğer bir ilginç tarafı da,  bu 13 sent, 20 sent, 25 sent, 28 sent, işte önümdeki listedeki fabrikaların işçilerine verdiği ücretler; üstelik, bunlar, deride, konfeksiyonda bildiğimiz markaları üreten fabrikalar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Bakın, aynı ülkenin -bu kadar düşük ücretler veren ülkenin- ihracat yapısı hakkında dört tane rakam vereceğim size: Basit ürünler ihracatı 1980'de toplam  ihracatın yüzde 50'siymiş, 1990'da yüzde 25'e düşmüş, 1995'te yüzde 14'e düşmüş. Aynı ülkenin yüksek teknoloji ürünleri ihracatı -yabancı sermaye sayesinde; yani, ucuz işgücüyle ürettikleri düşüyor- 1985'te toplam ihracatın yüzde 2'siyken, 1990'da yüzde 4,3'e yükseliyor, 1995'te yüzde 6,8'e yükseliyor. Ucuz işgücüne dayalı ihracat düşüyor, yüksek teknolojiye dayalı ihracat büyüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Son cümlelerim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, sizden ve bütün hatip arkadaşlardan şunu istirham ediyorum: Ben, elimden geldiği kadar tolerans tanıyorum; ama, sürekli olarak sınır aşılıyor.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Son iki cümle...

BAŞKAN - Buyurun efendim; son cümlenizi alayım.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim; sabrınız için de teşekkür ederim. Süreyi uzattığım için, Yüce Heyetinizden özür dilerim.

Bunu dikkate getirmekteki amacım şu: "Yabancı sermaye, ama, nasıl olursa olsun yabancı sermaye" düşüncesiyle, biz, üçüncü lig ülkeleriyle rekabet etmek durumunda kalırız. Nicelik, yani miktar önemlidir; fakat, nitelik de önemlidir. Bunu tekrar vurgulamak isterim. Bu, 1 inci maddede tam görülmüyor, hükümetin şimdiye kadarki faaliyetlerinde tam görülmüyor. Bu bakımdan, bu kaygımı da dile getirmek istedim.

Beni dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.

Madde üzerinde, şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın İsmail Katmerci; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İSMAİL KATMERCİ (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Elbette ki, yabancı sermayenin ülkemize gelmesinden memnum olmayacak hiç kimse yoktur. Bizim ülkemizin kalkınmasında en büyük faktörlerden bir tanesinin de yabancı sermaye olduğunu biliyoruz. Onun için, şahsım adına bu maddeyi bütün kalbimle, bütün yüreğimle destekliyorum.

Bu fırsatı yakalamışken... Bu sene futbol sezonu kapandı; İzmir'den iki güzide takımımız küme düştü; fakat, bunlardan Altay takımının küme düşmesi, hepimizin vicdanlarını rahatsız etti. Vicdanlarımızı rahatsız etmesinin nedeni, şike iddialarının, teşvik primlerinin gündeme girmesi, devreye girmesi.

Bu maç için, İstanbulsporun verdiği teşvik priminin şike olduğunu UEFA yetkilileri de ifade ediyorlar. Futbolcuların, İstanbulsporlu futbolcuların para aldıkları, teşvik primi aldıkları büyük gazetelerimizde, İzmirimizde çıkan Yeni Asır Gazetesinde de bütün detaylarıyla açıklanmış durumda. Bunlardan, ben, sizlere birkaç pasaj okuyarak vicdanlarınıza havale etmek istiyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Büyük Altay diyoruz, biz de üzülüyoruz Altay'a; ama, teşvik yabancı sermayeyle mi?!

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Olaya yaklaşımınız bu mu sizin?!..

BAŞKAN - Sayın Katmerci...

İSMAİL KATMERCİ (Devamla) - Bu fırsatı değerlendirmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Katmerci, oradan pasaj okumayın; çünkü, başka haklar doğabilir de.

İSMAİL KATMERCİ (Devamla) - Efendim, ben, buradan, şunu arz etmek istiyorum: Bu söylentiler için, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün soruşturma açması, Futbol Federasyonumuzun bu kadar ayyuka çıkan bir konu hakkındaki düşüncelerini öğrenmek ve Altay Kulübünün bu mağduriyetinin giderilmesi için milletimizin önünde talepte bulunuyorum. Bunun için huzurlarınıza geldim; hepinize çok teşekkür ediyorum.

Altay'ın başına gelenlerin bir başka kulübümüzün başına gelmemesi temennisiyle; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Katmerci, umarız, ilgili federasyon ve ilgili genel müdürlük konuyla ilgili gereken araştırmaları ve işlemleri yapar.

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan, bir şey söyleyebilir miyim İsmail Beyin söylediğine istinaden?

BAŞKAN - Şimdi, burası, bu konunun tartışılacağı yer değil.

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Sayın Başkan, konuyla ilgili...

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sizin takım zaten kümede kalmış, durumunuz iyi.

Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 2.- Bu Kanunda geçen;

a) Yabancı yatırımcı: Türkiye'de doğrudan yabancı yatırım yapan,

1) Yabancı ülkelerin vatandaşlığına sahip olan gerçek kişiler ile yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşlarını,

2) Yabancı ülkelerin kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişileri ve uluslararası kuruluşları,

b) Doğrudan yabancı yatırım: Yabancı yatırımcı tarafından,

1) Yurt dışından getirilen;

- Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nca alım satımı yapılan konvertibl para şeklinde nakit sermaye,

- Şirket menkul kıymetleri (devlet tahvilleri hariç),

- Makine ve teçhizat,

- Sınaî ve fikrî mülkiyet hakları,

2) Yurt içinden sağlanan;

-Yeniden yatırımda kullanılan kâr, hâsılat, para alacağı veya malî değeri olan yatırımla ilgili diğer haklar,

- Doğal kaynakların aranması ve çıkarılmasına ilişkin haklar, gibi iktisadî kıymetler aracılığıyla;

i) Yeni şirket kurmayı veya şube açmayı,

ii) Menkul kıymet borsaları dışında hisse edinimi veya menkul kıymet borsalarından en az % 10 hisse oranı ya da aynı oranda oy hakkı sağlayan edinimler yoluyla mevcut bir şirkete ortak olmayı,

c) Müsteşarlık: Hazine Müsteşarlığı'nı,

ifade eder.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ferit Mevlüt Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Aslanoğlu'nun, aynı zamanda şahsı adına da söz talebi vardır; gruplar adına ve şahıslar adına başka söz talebi olmadığı için, Sayın Aslanoğlu'nun iki konuşma süresini birleştiriyorum.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; Sayın Katmerci'ye teşekkür ederim. İşte, Türkiye'nin bir sorununu dile getirdi. Sen, yabancı transferini yanlış yaparsan, gidip, yanlış yabancı oyuncu alırsan, bunlar da 5 para etmezse, Altay da küme düşer, Göztepe de küme düşer; onun için, sorun burada.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Altay'da yabancı futbolcu yok ki...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sorun, en iyisini getirmek, en iyisini yapmak. Sen, en iyisini getirme, en iyisini yapma, ondan sonra kalk, de ki: "Küme düştük." Onun için, değerli dostlar...

MUSTAFA BAŞ (İstanbul)- Senin dünyadan haberin yok; Altay'da yabancı futbolcu yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Var, var...

MUSTAFA BAŞ (İstanbul)-  Yok, yok; hepsi yerli...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - 4 tane var; ben her şeyi, futbolu bilirim efendim. Sor, İsmail Ağabeye sor.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen, Genel Kurula hitap ediniz.

Buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Değerli dostlar, küreselleşme ve globalleşme; bu iki kelime, son yüzyılın, yani, girdiğimiz yüzyılın iki örnek kelimesi ve çok belirgin bir şekilde "dünyada hâkim olan benim; artık, dünyada ben varım, insanlar ne olursa olsun, öncelikle benim çıkarım; ben yoksam başkası yok ve dünyadan bana ne, insanlıktan bana ne" diye nara atıyor. Hiç kimse "sen de ne yapıyorsun" diyemiyor; o da "ağa da benim, paşa da benim" diyor. Ülke ekonomileri nasıl olursa olsun, ister hasta, ister zatürree, eğer, çokuluslu şirketlerin kendi çıkarları yoksa, dönüp de bakmıyorlar; bir kere, bunu, bu gerçekleri kabul edelim; bunlar, artık, dünyanın gerçeği.

Demin, çok saygıdeğer bir milletvekilim çıktı, dedi ki: "Eğer, biz, yabancı sermayeye karşı..." Yabancı sermayeye karşı çıkmıyorum; ama, birtakım gerçekleri de, biz, burada, eğer iyi irdelemezsek, yarın, bu ülke, çok büyük sorunlarla karşı karşıya gelir.

Demin, çok saygıdeğer bir milletvekilim dedi ki: "Bulgaristan'a benim işletmecilerim gidiyor, benim yatırımcılarım gidiyor." Doğrudur, aynen katılıyorum; ama, bu insanlar niye gidiyor oraya? Bu insanlar, Türkiye'yi bırakıp, acaba, niye Bulgaristan'a yatırım yapmaya gidiyorlar? Sen eğer kendi yatırımcının problemini çözemiyorsan, sen eğer kendi yatırımcına hâkim olamıyorsan, onları burada yatırım yapmaya özendiremiyorsan, onlar başka ülkeye gidiyorsa, gelin, sorunun cevabını burada arayalım; gelin, sorunu burada arayalım.

Ülkede, yabancı yatırımcının sahip olduğu enstrümanlardan,  yerli yatırımcıya ne veriyorsunuz? Yerli yatırımcının hangi enstrümanı var? Sen, yabancı yatırımcının sahip olduğu hiçbir enstrümanı ülkendeki yatırımcıya vermeyeceksin, oradaki ülkeler, gelen yatırımcıya çok değişik enstrümanlar verecek, sende hiçbiri olmayacak, sen kendi yerli sanayicinin, yerli yatırımcının problemine eğilmeyeceksin; bu insanlara, kaçıyor diyeceksin; mesele burada.

Biz, ille yabancı gelsinden önce, biz, kendi millî değerimizi, kendi millî ekonomimizi, kendi millî kaynaklarımızı nasıl acaba tek yumruk yaparız, bu ülkenin kendi millî kaynaklarına nasıl sahip çıkarız; eğer, biz buna bakmazsak, bu ülkede insanlarımız da perişan olur, işçimize iş de bulamayız; ama, hiç bu değerlere sahip çıkmadan, siz bu ülkede eğer içborcu temizlemezseniz, bu ülkede hep reel faiz ödemeye devam ederseniz, bu ülkeye 50 000 tane yabancı yatırımcı gelsin, sadece dışarıdan getirir ve alır gider, ülkeye tek kuruş bir ilave kaynak sağlamaz. Olaya bu pencereden bakalım arkadaşlar. Yoksa, yabancı yatırımcıya karşı çıktığımız için değil; ama, ülkeye katmadeğer katan, ülkeye bir şey veren yabancı yatırımcı geliyorsa, bunlara karşı da yerli üreticimi nasıl korurum, acaba bunları nasıl teşvik ederim diye düşünmezsek, o zaman bir süre sonra benim tüm yerli üreticilerim yok olacaktır; bunu böyle kabul edelim.

Değerli dostlar, eğer bir ülkede istikrar yoksa, eğer istikrarı sağlayamıyorsan, o ülkeye kimse gelmez, bu Meclisten istediğimiz yasaları çıkaralım, bu Meclisten, yabancı yatırımcıya alkışlarla gel diyelim, eğer bu ülkede, kendi millî ekonominde istikrarı sağlayamıyorsan, bu ülkeye kimse gelmez; bunu da böyle kabul edelim.

Bir ekonomi nasıl ayakta kalacak; sen üretmeyeceksin, tüketim toplumu olacaksın ve her yıl dışticaret açığın çığ gibi büyüyecek, ondan sonra, bu ülkede, millî ekonomiden bahsedeceğiz! Bir kere, bunların çözümünü arayalım, bunlara çözüm bulalım. Bunlara çözüm bulmadan, istediğiniz kadar yabancı sermaye gelsin, kendi insanınızı mutlu edemezsiniz arkadaşlar.

Yabancı yatırımcı, ülkemizin sahip olduğu kaynaklara katmadeğer yaratıp, dünyayla rekabet etmesi için mi geliyor, yoksa, acaba, kendisinin sahip olduğu kaynakları dışarıdan ülkeye ithal edip, bu ülkeden parasını dışarı çıkarmaya ve bunları benim ülkemde satmaya mı geliyor? Bunlara bakmamız gerekiyor.

Sizlere iki örnek vereyim. İsim vermeyeceğim, bir otomobil firması, yaklaşık otuz yıldır Türkiye'de üretim yapıyor; akü kapları var, akülerin içine konulduğu bu plastik kapları -bunlar çok geniştir, akü, içine sığıyor; yükte hafiftir, fakat, pahada yüksektir- otuz yıldır kendi ülkesinden getiriyor ve verdiği navlun parası... Eğer bunu burada ikameyle satın alsa, yarı fiyatına... Yani, bu, şu demektir: Küreselleşme ve globalleşmeye karşı, çok gelişmiş ülkeler dediğimiz ülkeler dahi, kendi millî ekonomilerini korumak için mücadele veriyorlar. Siz, bunu yapmayacaksınız, kendi ekonominizi, kendi sanayicinizi hiç korumayacaksınız, ondan sonra, yabancı sermayeye, aman gel diyeceksiniz...

Başka bir örnek vereyim: Türkiye'de, yaklaşık 20 000 000 tane cep telefonu var. Sadece, şu elimde gördüğünüz telefon pillerine ödediğimiz para, yılda 50 000 000 dolar. Belki çok basit, tanesi 25 dolar... Gelin, biz, bu ülkenin mucidini, bu ülkenin yatırımcısını ikame edelim. Acaba, çok mu zor birilerine Türkiye'de bu pili imal ettirmek?!

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - İşte, bu kanun onun için.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hayır efendim, ilgisi yok.

Kendi kaynaklarımızı, kendi değerlerimizi, katmadeğer yaratan kaynaklarımızı -kanun onun için çıkmıyor- kendi mucidimizi korumayacağız, kendi müteşebbisimize hiçbir imkân vermeyeceğiz  -arkadaşlar, bunun altını çiziyorum- 50 tane kanun çıksın... Bugün, Türkiye'de, kendi müteşebbisine hangi imkânları veriyorsun?! Yabancı sermaye, yirmi yıl vadeli, otuz yıl vadeli, dışarıdan istediği kadar, LİBOR +1'lerle kredi bulabiliyor. Sen, hangi yatırımcına, bu ülkede, bırakın bir yılı, altı ay vadeli bir kredi yaratabiliyorsun?! Eğer, bu ülkede uzun vadeli finansman sağlamazsanız, hiçbir yatırım yapılmaz arkadaşlar. Acaba, bu ülkede, hangi koşullarda, benim yerli yatırımcım bunlarla rekabet edebilecektir?! Gelin, bunlara çözüm bulalım, bunların çözümünü arayalım.

Yasaklarla hiçbir şeyin önüne geçilmez; ben, bunu kabul ediyorum; çünkü, artık tüm dünyada bir serbest rekabet var. Ancak, öncelikle ulus devlet, öncelikle millî ekonomi, öncelikle ülkemizdeki insanlarla birlikte bunu yaratmak zorundayız; gelin, bu bilinci yaratalım. Yoksa, biz gelecek yabancı sermayeye karşı çıkmıyoruz; ama, bu insanlar ne götürecek; size biraz sonra örneklerini vereceğim.

Saygıdeğer milletvekilleri, biz, eğer kendi geleceğimizi düşünmezsek, bizi hiç kimse düşünmez; sadece getirir ve götürür, önce kendi çıkarını düşünür. Hiçbir yabancı sermaye aman, ben, Türkiye'ye yardım etmeye geliyorum, Türk insanını mutlu edeceğim diye gelmez.

Size birkaç örnek daha vermek istiyorum. Bu tasarıya göre, yüzde 10 veya daha fazla hisseyle bir şirkete ortak olan yabancı yatırımcı... Dikkatinizi çekerim, sadece "yabancı yatırımcı" diyor, kişi demiyor; bunun içinde, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları da var; yani, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları da, artık, Türkiye'de yabancı sermayeli bir şirket kurup, bu yabancı sermayeli şirketle yabancı yatırımcı imkânına kavuşuyor. Bu tabirle, geçmişinde, kendi çıkarı için ülkeye büyük ihanet etmiş, bu ülkenin manevî değerlerine çok büyük zarar vermiş  ve birtakım yollarla bu ülkeden kaçmış insanlar, aynen, gelip yabancı yatırımcı hüviyetiyle istediği şirketi satın alabilir; hiçbir engel yok.

Bir kere -doğrudan  ve en az yüzde 10 diyoruz- yabancı bir şirket, Türkiye'de, dilediği zaman şirketlerin yüzde 100'ünü ele geçirebilir veya eğer Türkiye'de bir şirketi kendine rakip görüyorsa, piyasadan çıkarmak istiyorsa, herhangi bir şekilde borsadan yüzde 10 veya daha fazla hisse aldığı zaman, artık o şirketin yüzde 100'ünü de alabilir. Bir kere, böyle bir serbesti var; ama, en çok dikkatimi çeken, dışarıda yerleşik Türk vatandaşları, dilediği gibi "yabancı yatırımcı" adıyla gelip, geçmişteki tüm şeylerinden kurtulup, burada artık, yasal olarak, bir yabancı yatırımcı olabiliyor. Bilemiyorum, takdirinize sunuyorum. Bunun, bu ülke için ne derece sorunlar getireceğini sizin takdirinize sunuyorum.

Ayrıca, yine, 6224 sayılı Kanundaki "memleketin iktisadı ve inkişafına yararlı olma" "yabancı sermaye, ülke çapında tekel teşkil edecek faaliyette bulunan kuruluşlarda çoğunluk hissesine sahip olamaz" şartları ortadan kalkıyor. Yani, yabancı sermaye gelip, artık, ülkemizin millî değerlerinin, birtakım millî kuruluşlarının yüzde 100'ünü satın alabilecek arkadaşlar. Kendi millî değerlerine sahip olamayacaksın. Bu ülkenin geleceği, bu ülkenin insanlarının geleceği... En azından, bağımsız bir ülke olmanın özelliğini gerektiren birtakım kurumlar vardır. Bu kurumlardaki tüm hisseler elden gittiği zaman... Örneğin, bir haberleşme sektörü veya bir enerji sektörü. Yabancı bir yatırımcı gelip, Türkiye'deki haberleşme sektöründeki tüm kurumları satın alabilir.

Zaten, Türkiye doğalgaz mezarlığı oluyor, bunu her zaman bas bas bağırarak söylüyorum. Bu ülkenin geleceğinde, batıdan doğuya, artık bu doğalgazı satın almak zorundasın; anlaşma imzalamışsın. Gelin, bu Yüce Mecliste, buna "dur" diyelim. Artık, bundan sonra ne baraj yapılır ne başka bir şey yapılır arkadaşlar; doğalgazı satın almak zorundasın.

Ayrıca, yine bir "yurtdışı eksper" tabiri getirilmiş.

Değerli dostlar, 1993 yılında, bu ülke tekstil makineleri mezarlığı oldu. Yurt dışından teşvik alan birçok insan... Bu ülkede, teşvik alıp, yatırımını hakkıyla yapan her insanın önünde saygıyla eğiliyorum; ama, 100 000 dolarlık bir makineyi 10 000 000 dolar gösterip, bu ülkeye bu makineleri 10 000 000 dolara ithal eden bir sürü insan vardı. Bu ülkenin içborcunun bu hale gelmesinin en büyük nedenlerinden biri de budur ve özellikle, 1983-1993 yılları arasında, birinci derecede öncelikli yörelerdekilerin ceplerine yüzde 30, ikinci derecede öncelikli yörelerdekilerin ceplerine yüzde 20 para konuldu. Nereden verildi; hazine bonosu basılıp verildi. Bu ülkenin içborcunun bu hale gelmesinin en büyük nedenlerinden biridir. Bu makinelerin hiçbiri yok. İçeri...

VAHİT ERDEM (Kırıkkale) - Yanlış, yanlış!..

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ben biliyorum, örneklerle ispatlayabilirim.

VAHİT ERDEM (Kırıkkale) - Derviş'in güçlü ekonomiye geçiş programına bakın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Efendim, ben, 1983-1993 yılları arasından bahsediyorum. Bakın o dönem verilen teşviklere; hangisi gerçekleşmiştir, hangisi gerçekleşmemiştir, gerçekleştirmeyen insanlara ne yapılmıştır. Yapan insanın önünde saygıyla eğiliyorum; ama, içborcun temeli o günden gelmektedir.

Ve "eksper" tabiri, ithal edilen makineler... Hangi eksperler bunun ekspertizini yapacak, bunların değerini kim tespit edecek? Onun için, bu madde de, yine çok tehlikeli bir madde.

Bir başka madde, acaba, yabancı sermaye mi yerli oluyor, yerli sermaye mi yabancı oluyor; arasında hiçbir fark kalmıyor. Acaba, yerliyi mi yabancı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, 1 dakika eksüre vereceğim; bu süre içerisinde lütfen konuşmanızı tamamlayınız, tekrar eksüre vermeyeceğim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Peki efendim. Biraz daha vardı; ama, son bir hususu söyleyip, bitireceğim.

Özellikle sermaye transferleri değerli dostlar... Bir çokuluslu şirket, kendi ürettiği malı -sektör ismi vermeyeceğim- Türkiye'ye ithal ediyor, katmadeğer yaratmadan, burada "üretim yapıyorum" diyor; ama, hammaddeyi hangi fiyatlarla transfer edeceği belirlenmezse, bu yanlışlığın önüne geçilmezse, hammaddesini dilediği fiyattan getirir, dilediği fiyattan da hammadde bedelini transfer eder, burada sadece işçilik öder. "Sadece işçilik bizim için yeterli" diyorsanız, ona da saygı duyuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, maddenin oylanmasında karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Tamam efendim, hem oylama yapayım hem de karar yetersayısına dikkat edeyim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.28

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.42

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90 ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

142 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/327) (S. Sayısı : 142) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının 2 nci maddesinin oylanması sırasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Doğrudan yabancı yatırımlara ilişkin esaslar

MADDE 3.- a) Yatırım serbestisi ve millî muamele

Uluslararası anlaşmalar ve özel kanun hükümleri tarafından aksi öngörülmedikçe;

1-Yabancı yatırımcılar tarafından Türkiye'de doğrudan yabancı yatırım yapılması serbesttir.

2- Yabancı yatırımcılar yerli yatırımcılarla eşit muameleye tabidirler.

b) Kamulaştırma ve devletleştirme

Doğrudan yabancı yatırımlar, yürürlükteki mevzuat gereğince; kamu yararı gerektirmedikçe ve karşılıkları ödenmedikçe kamulaştırılamaz veya devletleştirilemez.

c) Transferler

Yabancı yatırımcıların Türkiye'deki faaliyet ve işlemlerinden doğan net kâr, temettü, satış, tasfiye ve tazminat bedelleri, lisans, yönetim ve benzeri anlaşmalar karşılığında ödenecek meblağlar ile dış kredi ana para ve faiz ödemeleri, bankalar veya özel finans kurumları aracılığıyla yurt dışına serbestçe transfer edilebilir.

d) Taşınmaz edinimi

Yabancı yatırımcıların Türkiye'de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe sahip şirketlerin, Türk vatandaşlarının edinimine açık olan bölgelerde taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinmeleri serbesttir.

e) Uyuşmazlıkların çözümü

Yabancı yatırımcılar, idare ile aralarında çıkabilecek yatırım sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesi için görevli ve yetkili mahkemelerin yanı sıra, ilgili mevzuatta yer alan koşulların oluşması ve tarafların anlaşması kaydıyla, millî veya milletlerarası tahkim ya da diğer uyuşmazlık çözüm yollarına başvurabilirler.

f) Nakit dışı sermayenin değer tespiti

Nakit dışındaki sermayenin değer tespiti, Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde yapılır. Yabancı ülkelerde kurulu bulunan şirketlerin menkul kıymetlerinin yatırım aracı olarak kullanılması halinde, menşe ülke mevzuatına göre değer tespitine yetkili makamların veya menşe ülke mahkemelerince tespit edilecek bilirkişilerin ya da uluslararası değerlendirme kuruluşlarının değerlendirmeleri esas alınır.

g) Yabancı personel istihdamı

Bu Kanun kapsamında kurulan şirket, şube ve kuruluşlarda istihdam edilecek yabancı uyruklu personele, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çalışma izni verilir.

27.2.2003 tarihli ve 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun 23 üncü maddesi uyarınca Hazine Müsteşarlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca müştereken hazırlanacak yönetmelikte; yabancı sermayeli şirket ve kuruluşlardan hangilerinin bu kapsama gireceği ile sözkonusu yönetmelik kapsamında izin verilecek kilit personelin tanımı ve çalışma izinlerine ilişkin özel nitelikteki diğer esas ve usuller belirlenir.

Bu kapsamda istihdam edilecek personele, 4817 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uygulanmaz. İstihdam edilecek yabancı uyruklu kilit personele, 4817 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının hangi durumlarda uygulanacağı hazırlanacak yönetmelikte belirlenir.

h) İrtibat büroları

Müsteşarlık, yabancı ülke kanunlarına göre kurulmuş şirketlere, Türkiye'de ticari faaliyette bulunmamak kaydıyla irtibat bürosu açma izni vermeye yetkilidir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş; şahısları adına, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve Isparta Milletvekili Mehmet Emin Bilgiç'in söz talepleri vardır.

Sayın Birgen Keleş'in, grup adına ve şahsı adına yapacağı konuşmalarını birleştiriyorum.

Sayın Keleş, buyurun.

Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; incelemekte olduğumuz tasarının 3 üncü maddesine ilişkin olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı, aslında, Türkiye'nin geleceği açısından çok önemli bir tasarıdır ve bu tasarıyı gerçek boyutlarıyla değerlendirmek için, önce konuya biraz makro açıdan bakmamız gerekir.

Öncelikle, Türkiye'nin her sorununu yabancı sermayeyle çözebileceğimiz izleniminden ve eğer her türlü tavizi verirsek yabancı sermayenin akın edeceği yanılgısından kendimizi kurtarmalıyız. Bunun iki nedeni vardır; birincisi, Türkiye'nin sorunları, yabancı sermayeyle çözülmeyecek kadar çok ve büyük boyutludur. Türkiye'nin sorunlarının çözülmesi, yabancı şirketlerin kâr etmek amacıyla verecekleri kararlara terk edilemez; ikincisi, ekonomik istikrarın olmadığı ve kendi sermayemizin yurtdışına giderek yatırım yaptığı bir dönemde, yabancı sermayenin, buraya gelerek miktar ve etkileri açısından büyük boyutlarda yatırım yapmasını beklemek gerçekçi değildir. Nitekim, Tahkim Yasası çıkmadan önce, tasarı halindeyken, yabancı sermayenin önündeki en büyük engelin bu olduğu ve eğer bu yasa çıkarsa, yabancı sermayenin akın akın Türkiye'ye geleceği ileri sürülmüştü; ama, Tahkim Yasası çıktıktan sonra bu beklenti gerçekleşmedi.

Sayın milletvekilleri, bu tasarının da hazırlanmasında, diğer birçok tasarıda olduğu gibi, yanlış bir yöntem izlenmiştir. Bir defa, tasarı, büyük ölçüde Doğrudan Yabancı Sermaye Danışma Servisi adlı bir yabancı kuruluş tarafından hazırlanmıştır. Benzetmek gerekirse eğer, evini satan bir ev sahibinin, alıcıya "sen kendi koşulunu belirle" demesine benzer bir durum söz konusudur; ama, orada bile, satıcının aklında en alt bedel vardır; yani, onun altına indiği takdirde evi satmaktan vazgeçerim diye düşündüğü bir bedel vardır. Aslında, bu tasarı nedeniyle, iktidar, tasarıyı hazırlayan şirket karşısında, bu satıcıdan daha güç bir durumda kalmıştır. Neden; çünkü, Türkiye'de, kendimizin hazırladığı ve de yurt içindeki meslek odalarıyla, sivil toplum örgütleriyle tartıştığımız bir tasarı elimizde bulunmamaktaydı. O nedenledir ki, yabancıların hazırlamış olduğu tasarıyı, iktidar, sadece, buna itiraz etmeyecek çevrelerle tartışmış ve bununla yetinmiştir.

Değerli arkadaşlarım, sonunda, elimizde "yabancı sermaye gelsin de nasıl gelirse gelsin" anlayışıyla ve tamamen Türkiye'nin çıkarları gözardı edilerek hazırlanmış bir tasarı vardır.

Tasarıda, yabancı yatırımların gerçekleşmesinde izin ve onay sistemi kaldırılmış ve bilgi verilmesi yeterli sayılmıştır. Böylece, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alan "doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının, ülkemizin üretim ve teknoloji kapasitesine ve rekabet gücüne katkısına önem verilecek; ihracata dönük ve yüksek katmadeğer yaratabilecek projeler özendirilecektir" ifadesi de havada kalmaktadır; çünkü, tasarıda, bunu sağlayacak herhangi bir mekanizma öngörülmemiştir. Zaten, her ne kadar, genel gerekçede "amaç, ülke çıkarlarıyla yatırımcının çıkarlarını akılcı bir denge içinde tutmaktır" diye bir ifadeye yer verilmişse de, tasarının 1 inci maddesinde, amaç, yabancı yatırımcıların haklarının korunması olarak tanımlanmıştır ve bu yönüyle de fevkalade hüzün vericidir.

Sayın milletvekilleri, tasarının 3 üncü maddesi, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına ilişkin esasları belirlemektedir. Tasarının 1 inci maddesinde, amaç ve kapsam belirlenirken "yabancı yatırımların gerçekleşmesinde izin ve onay sistemi kaldırılıyor ve bilgi verme sistemine geçiliyor" ifadesine yer verilmiştir. Oysa, 3 üncü maddenin (a) bendinde "Türkiye'de yabancı yatırım yapılması serbesttir. Yabancı yatırımcılar yerli yatırımcılarla eşit muameleye tabidirler" denilmektedir. Türkiye'de yerli yatırımcı, sadece bilgi vermekle yetinmemektedir. Dolayısıyla, iki madde arasında da bir çelişki söz konusudur.

3 üncü maddenin (b) bendinde, kamu yararı gerektirmedikçe ve bedeli tam olarak ödenmedikçe, yabancı yatırımların kamulaştırılamayacağı ifade edilmektedir.

(c) bendinde ise her türlü transferin serbest olduğu; (d) bendinde, yabancı şirketlerin taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı aynî hak edinmelerinin serbest olduğu vurgulanmaktadır. Diğer bir deyişle, taşınmaz satışında var olan mütekabiliyet esası ortadan kalkmaktadır.

3 üncü maddenin (e) bendinde, uyuşmazlıkların çözümünde tahkime gidileceği belirtilmiştir. Böylece, tahkime gidilebilme olanağı genişletilmiş ve imtiyaz sözleşmeleri için tanınan olanak, yatırım sözleşmeleri için de tanınmıştır.

3 üncü maddenin (f) bendinde, nakitdışı sermayenin değer tespitinde, menşe ülke mevzuatına göre değer tespitine yetkili olan makamların veya menşe ülke mahkemelerince tespit edilecek bilirkişilerin veya uluslararası kuruluşların değerlendirmelerinin esas alınacağı öngörülmektedir.

3 üncü maddenin (g) bendinde, yabancı personele istihdam izni verileceği, (h) bendinde ise yabancı yatırımcıların irtibat büroları açabilecekleri belirtilmektedir.

Tasarıdaki diğer önemli değişiklikler, daha önce konuşan bazı arkadaşlarımın da değindiği gibi, yurt dışında çalışan Türk vatandaşlarının yabancı yatırımcı sayılması, böylece, yabancı yatırımcı tanımının değişmesi, sadece hissedar olmanın da yabancı yatırımcı sayılmak için yeterli hale getirilmesi, mevcut veya yeni bir şirkete katılma veya şube açmanın da yabancı yatırım sayılabilmesidir.

Sayın milletvekilleri, Hazine Müsteşarlığı, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarıyla ilgili olarak tek sorumlu merci haline getirilmiştir; ama, ne var ki, 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası ortadan kaldırıldığı için ve bu yasada yer alan, fevkalade önemli olan "yabancı yatırımcıların ülkenin iktisadî gelişmesine yararlı olması" ve "yabancı yatırımcının tekellerde çoğunluk hissesine sahip olamaması" koşulları, yeni tasarıda yer almadığı için, büyük bir boşluk ortaya çıkmıştır.

Sayın milletvekilleri, bu bahsettiğim koşullar, her ülke tarafından uygulanan koşullardır; bunların, Türkiye'de yeni mevzuatta yer almaması, gerçekten, anlaşılabilir bir durum değildir.

Tabiî, böyle her şeyin serbest olduğu bir ortamda, her ne kadar Hazine Müsteşarlığı tek yetkili kılınmışsa da, Hazine Müsteşarlığına yetkisini kullanacak ve söz söyleyecek bir ortam kalmamıştır.

Değerli milletvekilleri, incelemekte olduğumuz tasarı, bazı yasalara -örneğin, 2644 sayılı Tapu Kanununa ve 442 sayılı Köy Kanununa- ve Anayasanın 6, 9, 36, 48, 49 ve 125 inci maddelerine aykırıdır. Ayrıca, Anayasanın 167 nci maddesinin devlete verdiği görevin yerine getirilmesini sağlayacak bir düzenleme de tasarıda yer almamaktadır.

Anayasanın 167 nci maddesi "Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemesini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır" ifadesine yer vermektedir. Oysa, tasarıda, devletin, söz konusu düzenleme görevini yapması için veyahut da müdahale olanağını kullanması için herhangi bir araç öngörülmemektedir.

Tasarı, Anayasanın 6 ncı ve 9 uncu maddelerine aykırıdır; çünkü, 3 üncü maddenin (f) bendinde yer aldığı gibi, bir başka devletin yargı organlarının vereceği karar, Türkiye'de otomatik olarak geçerli sayılamaz. Bunun için, Türkiye'de, mahkemelerin, yabancı yargı organını görevlendirmesi ve onun aldığı kararı da benimsemesi gerekir. Bu yönüyle, 6 ncı ve 9 uncu maddelere aykırıdır.

Tasarı, Anayasanın 36 ncı maddesine aykırıdır; çünkü, yabancı yatırımcıdan alınan bilgilerin, sadece istatistikî amaçla kullanılması ve ispat amacıyla kullanılamaması, 36 ncı maddede yer alan hak arama hürriyetini kısıtlamaktadır. Oysa, bir idarenin, hak arayabilmesi için, bütün bilgi ve belgelere rahatlıkla ulaşabilmesi ve bunu, ispat için de kullanabilmesi gerekir.

Sayın milletvekilleri, tasarı, Anayasanın 48 inci maddesine aykırıdır; çünkü, her türlü izin ve onay işleminin kaldırılması, 48 inci maddede yer alan "Devlet, özel teşebbüslerin, millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlarına uygun yürümesini sağlayacak tedbirleri almakla yükümlüdür" hükmünün yaşama geçirilmesini engelleyecektir.

Tasarı, Anayasanın 49 uncu maddesine aykırıdır; çünkü, bu madde, devleti, istihdamı artırmak ve işsizliği önlemek konusunda görevli kılmaktadır. Tasarıda ise "yabancı yatırımcıların çalıştırmak istedikleri yabancı uyruklu personele Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çalışma izni verilir" denilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bunun anlamı açıktır; idarenin, araştırma, takdir ve sakıncalı bulma yetkisi, bu maddeyle geçersiz hale getirilmektedir. Bu yönüyle tasarı, ayrıca, 27.2.2003 tarihli, 4817 sayılı Yasanın 13 üncü maddesine de aykırıdır.

Değerli arkadaşlarım, tasarı, Anayasanın 125 inci maddesine aykırıdır; çünkü, tasarının 3 üncü maddesinin (e) bendine göre, yabancı yatırımcılar, belirli koşullarda uluslararası tahkim yoluna başvurabileceklerdir. Bu, Türk hukuk sisteminde tahkimin sınırlarının genişletilmesi demektir; çünkü, Anayasanın 125 inci maddesi, açıkça, sadece kamu hizmetleriyle ilgili olarak imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde ve bunlardan doğan uyuşmazlıklarda tahkime başvurulmasını öngörmektedir.

Tasarının, Plan ve Bütçe Komisyonunda verilen önergeyle daha da geniş hale getirilen taşınmaz edinmeyle ilgili hükmü ise, arazi satışlarıyla ilgili karşılıklılık ilkesine, yabancıların belirli yörede toprak edinmesini yasaklayan yasa hükümlerine ve bu konudaki Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırıdır.

Değerli arkadaşlarım, daha önce de, 1984 tarihli 3029 sayılı Yasa ve 1986 tarihli  3278 sayılı Yasayla, 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesi ve 442 sayılı Köy Kanununun 87 nci maddesi değiştirildi; böylece, mütekabiliyet ilkesinin kaldırılması ve köylerde yabancılara toprak satışı sağlanmak istendi. Ancak, her iki yasa da, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Gerekçe, özet olarak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu ve söz konusu değişikliklerin devletin toprak bütünlüğü yanında siyasî bütünlüğünü de zedeleyeceği ve satılan toprak parçaları üzerinde devletin egemenliğini etkileyebileceği idi.

Anayasa Mahkemesi kararlarına göre, toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlığın da simgesidir. Karşılıklılık ilkesi ise, uluslararası ilişkilerde eşitliği sağlayan çok önemli bir denge unsurudur.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının, yabancı yatırımları ne kadar teşvik edeceği, kuşkusuz tartışılabilir; ama, tartışılmayacak konu şudur: bu tasarı, Türkiye'nin sömürülmesi için verilen açık bir çek niteliğindedir. Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımın ve hükümetin, böyle bir amacının olmadığından eminim; ama, ne var ki, tasarı, bugünkü haliyle, açık bir çektir ve o nedenle de, burada, mutlaka, radikal değişikliklerle kabul edilmelidir.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, şahsı adına, Isparta Milletvekili Mehmet Emin Bilgiç konuşacaktır.

Sayın Bilgiç, buyurun.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli üyeler; tasarının 3 üncü maddesi hakkında ve tasarının tümü üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, tasarının, Türkiye'nin sömürgeleşmesine yardımcı olacağı noktasındaki görüşe katılmamızın mümkün olmadığını ifade ederek başlamak istiyorum. Tasarı, esas itibariyle, mevcut uygulamaların, kanunî düzenlemelerin, daha açık, daha şeffaf bir biçimde ve bir yabancı yatırımcının, daha iyi görerek, çeşitli mevzuatı takip etmek yerine bir tek mevzuatta, toplu halde görerek, bir kanun içerisinde toplu halde görerek, yatırım kararını daha kolaylıkla vermesine yardımcı olacak bir düzenlemeden ibarettir. Tasarının, bizim bilmediğimiz başka bir amacı yoktur. Tasarının, belki çeşitli kanunlarla çelişen yönleri olduğundan bahsedilebilir, belki bu yönde görüşler serdedilebilir; ama, bunun, hiçbir şekilde, Anayasayla bir uygunsuzluk hali içerisinde olduğunu iddia etmek mümkün değildir.

Tasarı, bu haliyle, yabancı sermayenin Türkiye'ye yönlenmesini hızlandırmaya, kolaylaştırmaya yönelik; daha açık, daha berrak bir anlayışa, vuzuha kavuşturmayı hedefleyen bir yapıdan ibarettir ve bunun, mevcut uygulamaların, düzenlemelerin aleyhine olduğunu iddia etmek de gerçekten mümkün değildir. Bu nedenle, böylesine ayrıntılı eleştirilerin mesnetsiz olduğunu söylemek zorundayım. Bunların ötesinde, Türkiye'nin, özellikle, geçtiğimiz son on oniki yılda niye yabancı sermaye çekemediği meselesinin, herhalde, bu kanun tasarısı vesilesiyle bir daha tartışılması lazım.

Bu tasarı döneminde, daha önceki uygulamalarla Türkiye'nin niye yabancı sermaye çekemediği irdelenmeye çalışılmıştır ve bu tasarı, belki buna bir cevap olarak da hazırlanmıştır; ancak, unutmamamız gereken şey, özellikle Sovyetler Birliğinin dağılmasından itibaren ortaya çıkan, geçtiğimiz son on yıllık süreçte, Doğu Avrupa ülkelerinin -eski Sovyetler Birliğine mensup ülkelerin- Türkiye'nin çok az bir yabancı sermaye çekebildiği dönemde, 120 milyar dolardan fazla yabancı sermaye çekmesidir. 

Bu bölgenin getirdiği yeni özelleştirme imkânları, yeni doğrudan yabancı sermaye yatırımı imkânları, Türkiye'nin yabancı sermaye yatırımı çekmesinin önündeki en büyük engeli oluşturmuştur. Bir de, bunun üzerine, Avrupa Birliğinin, kendisine kültürel ve coğrafî olarak daha yakın hissettiği, daha yakında bulunduğu ülkeleri tercih etmesi, yabancı sermaye akımlarının oraya yönlenmesinde de önemli bir unsur olmuştur.

Ayrıca, faktör maliyetleri açısından bakıldığında da, yabancı sermayenin oraya gitmesi için bazı haklı sebeplerin -elektrik ve o dönemdeki işçilik ücretleri gibi- olduğu hemen hatırlanmalı ve çok kârlı, çok ucuz yatırım imkânları da bu argümanın içerisinde değerlendirilmelidir. Yalnız, Doğu Avrupa'nın -eski Sovyet Bloku ülkelerinin- o dönemde, hızlı yabancı sermaye çekmesinin konjonktürel bir durum olduğunu ve şu anda, bu sermaye akışlarının, dünya çapında, son on yıllık dönemle kıyaslandığında çok daha mutedil sayılara düştüğünü ve bunun, o konjonktür gereği yükselen bir trent olarak düşünülebileceğini de hatırlatmak isterim.

Türkiye'nin yabancı sermayeyi çekme açısından bölgesel rakipleri vardır. Bu bölgesel rakipler Doğu Avrupa ve eski Sovyetler Birliği ülkeleridir. Türkiye aleyhine çekilen bu yabancı sermaye de, açıkça tercihini çeşitli projelerle, çeşitli uygulamalarla buraya yönlendirmiştir. Kendi tercihini, Avrupa Birliği ülkeleri, Doğu Avrupa ve eski Sovyetler Birliği ülkelerine yönlendirme yönünde de siyasî bir kararlılık göstermişlerdir. Avrupa Birliğinin de, bunda uyguladığı programlarla, dahli büyüktür; yani, bugün, 20 milyar doları geçen yatırımın yüzde 70'i Avrupa Birliği ülkeleri tarafından gerçekleştirilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Devamla) - Türkiye'nin buna verebileceği cevap, temelde, bu kanunun ötesinde, özellikle Türk cumhuriyetleri ve Doğu Avrupa'daki çeşitli ülkelerle serbest ticaret ve yatırım anlaşmaları imzalamak olmalıydı. Türkiye, sözde, Türk cumhuriyetleri politikası olduğunu iddia etmesine ve çeşitli uyarılara rağmen, son on yıllık dönemde bu cumhuriyetlerle herhangi bir serbest ticaret anlaşması imzalamamıştır. Bunun yanı sıra, ECO -Ekonomik İşbirliği Teşkilatı- ülkeleriyle bu yönde herhangi bir anlaşması yoktur. Karadeniz Ekonomik İşbirliği bünyesindeki ülkelerle, bu yönde, ticareti artırıcı herhangi bir anlaşma imzalamamıştır. O zaman, ben, sormak istiyorum: Bu, son on yılık dönemde yabancı sermaye niye Türkiye'ye gelmeliydi? Siz, eğer, burada ürettiğiniz malı Türkiye'nin pazarı olabilecek ülkelere kolay ihraç edebilecek ticaret anlaşmalarına sahip değilseniz, niye yabancı sermaye gelmeliydi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bilgiç, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Türkiye'ye yabancı sermaye gelmemesinin ana sebebi budur. Bir de bunun ötesinde, söylemek istediğim, bu tasarının çok ötesinde, Türkiye'nin bu yabancı sermaye mevzuatı çerçevesinde dikkate alması gereken ana husus şudur: Teşvik mevzuatında, esasen yabancı sermayeyi çekmek için eşit düzeyde teşvikler uygulanacağı dikkate alındığında, kendi teşvik sistemi içerisinde teknolojiyoğun yatırımlara öncelik vermesinin, bunları teşvik etmesinin çok önemli olduğunu hatırlatarak sözlerimi bitirir, saygılar sunarım efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bilgiç.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı 3 üncü maddesi "e" bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Haluk İpek Nurettin Aktaş                     Ahmet Büyükakkaşlar

             Ankara               Gaziantep                     Konya

           Mehmet Özyol Soner Aksoy

        Adıyaman                  Kütahya

e) Uyuşmazlıkların çözümü

Özel hukuka tabi olan yatırım sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü ile yabancı yatırımcıların idareyle yaptıkları kamu hizmeti imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden kaynaklanan yatırım uyuşmazlıklarının çözümlenmesi için; görevli ve yetkili mahkemelerin yanı sıra, ilgili mevzuatta yer alan koşulların oluşması ve tarafların anlaşması kaydıyla, millî veya milletlerarası tahkim ya da diğer uyuşmazlık çözüm yollarına başvurulabilinir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Sayın İpek, gerekçeyi mi okutayım?..

HALUK İPEK (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Bendin bu şekilde düzenlenmesiyle, Anayasamızın 125 inci maddesiyle uyum sağlanmış olup, uygulamada konu hakkında oluşabilecek tereddütlerin önlenmesi amaçlanmıştır.

Ayrıca, hukukumuzda öteden beri uygulanan, özel hukuka tabi konulardaki tahkime gidebilme hakkı metne dahil edilmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Politika belirleme ve bilgi isteme

MADDE 4.- Müsteşarlık; kalkınma plan ve yıllık program hedeflerini, ülkenin genel ekonomik durumunu, dünyadaki yatırım eğilimleri ve ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile özel kesim meslek kuruluşlarının görüşlerini dikkate alarak, doğrudan yabancı yatırımlara ilişkin politikaların genel çerçevesini belirlemeye, bu amaçla diğer kuruluşların faaliyetlerine katılmaya yetkilidir. Doğrudan yabancı yatırımları ilgilendiren mevzuatta yapılacak değişiklik ve yeni mevzuat taslakları hakkında Müsteşarlığın uygun görüşü alınır.

Müsteşarlık, doğrudan yabancı yatırımlara ilişkin bilgi sistemini kurmak ve geliştirmek amacıyla, yatırımlar hakkındaki istatistiki bilgileri, her türlü kamu kurum ve kuruluşları ile özel kesim meslek kuruluşlarından istemeye yetkilidir.

Yabancı yatırımcılar, yatırımları ile ilgili istatistiki bilgileri Müsteşarlıkça hazırlanacak yönetmelikle belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde Müsteşarlığa bildirirler. Söz konusu bilgiler istatistik amaçları dışında ispat aracı olarak kullanılamaz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4 üncü madde üzerinde, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu'nun, hem Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hem de şahsı adına söz talebi vardır. Sayın Coşkunoğlu'nun iki söz talebini birleştirerek kendisine söz vereceğim.

Sayın Coşkunoğlu, buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

4 üncü madde, politika belirleme ve bilgi isteme üzerinedir. Burada yapılmak istenilen, doğrudan yabancı yatırımlara ilişkin politikaların genel çerçevesini belirlemeye yönelik bazı bilgilerin toplanması ve çalışmaların yapılması konusunda Hazine Müsteşarlığına yetki verilmesidir. Bu vesileyle, toplanacak bu bilgiler üzerinde ve özellikle doğrudan yabancı yatırımlara ilişkin politikaların nasıl belirlenebileceği, ne yönde belirlenmesi gerektiği üzerinde bazı noktalara değinmek istiyorum.

Bu maddeyi okuyunca çok iddialı bir madde olduğu görülüyor: "Bilgi isteme..." Şimdi, bilgi çağındayız. Bilgi, önemli kararlarda ve hatta, ekonominin kendisinde önemli bir girdidir. Sadece fiziksel girdiler değil, bilgi de çok önemli bir girdidir. O açıdan değerlendirirsek, 4 üncü madde, çok yararlı bir madde gibi görünüyor; fakat, bu maddede bahsedilen bilgi, aslında, veri. Bir hamveri daha sonra bilgiye dönüşür; yani, o hamveri, biraz, istatistiklerle işlenirse, enformasyon haline veya malumat haline gelir; onun bilgiye dönüşmesi veya bilgi içerisinde uygulanması, çok daha geniş kapsamlı bir çalışma, çok daha geniş kapsamlı ve iddialı bir ortam ve kadro gerektirir.

Bunu söyleyişimin önemli bir nedeni şudur: Şimdiye kadar duyduğumuz bütün istatistiksel veriler nicelikseldir; yani miktarla ilgilidir. Avrupa'ya şu kadar yabancı yatırım -doğrudan yatırım- giriyor, şu kadar çıkıyor; ama, hangi türü giriyor, hangi türü çıkıyor; giren hangi nedenlerle giriyor, çıkan hangi nedenlerle çıkıyor; bunları anlamak için, işte, bu noktada, bizim, bilgiye ihtiyacımız var; bu noktada, bizim, neden-sonuç analizleri gibi analizlere ihtiyacımız var. Bu noktada, istatistiksel veriler; yani, bu maddede iddia edilen istatistiksel veriler önemlidir; ama, yeterli değildir; işin, sadece küçük bir kısmıdır.

Burada şunu da belirtmek isterim: Bilgi toplumu Türkiye için bir lüks olmamalıdır. Gerçekten "bilgi toplumu ve bilgi çağı" terimi moda olduğu için sık kullanılıyor; fakat, bunun gereğini yapmak lazımdır. Bu amaçla, bu maddenin ve bu madde amaçları içerisindeki çalışmaların, gerçekten, bilgiye -sadece veri toplayıp, istatistiksel analiz yapıp, grafiklerle ortaya koymanın ötesinde- gerçekten, teşhise yönelik, politika belirlemeye yönelik bilgiler oluşturulacak şekilde yapılacak olmasını dilemek isterim. O anlayış, o iddia var mı diye gerekçeyi de okudum; fakat, galiba yok. Bunu dikkate getirmek istiyorum; bu, bir eksikliktir.

Ayrıca, yine, bilgi çağı içerisinde hiç bahsedilmeyen bir nokta daha var yabancı sermayenin Türkiye'ye neden gelmediğiyle ilgili. Yabancı sermaye de, durum analizi dediğimiz; yani, kaba istatistiklerle, ortalamalarla, sıkıştırılmış verilerle değil, bire bir durumlara bakarak görebildiğimiz, zaman zaman görebildiğimiz bir durum vardır. Katmadeğeri yüksek yatırım yapmak iddiasıyla bir ülkeye gelmek isteyen yabancı sermayenin aradığı, enformasyon ve iletişim altyapısıdır; aradığı, hızlı bilgiye erişimdir. Hangi bilgiye; destek olabilecek, örneğin, tedarikçilerle ilgili, ortamla ilgili bilgiye.

Bütün bunları bir yasayla yapmanın mümkün olmadığını, hele hele bir maddeyle gerçekleştirmenin mümkün olmadığını biliyorum; fakat, bu gibi unsurların, katmadeğeri yüksek yatırımları çekmek için gerekli olan bu gibi unsurların -örneğin, İrlanda, buna çok dikkat etmiştir- ihmal edilmiş olduğu gibi bir izlenim uyandığı için bende, bunların üzerinde ısrarla duruyorum. Sadece, basit bazı işlemsel kolaylıklar değil, bilgi sağlamak; sadece, katmadeğeri yüksek yatırımı çekmek için değil, maliyetleri düşürmek için de, çoğu zaman unutulur bu. Çoğu zaman unutulur; bilgi sağlamak maliyetleri de düşürür. Neden; belirsizliği azaltır bilgi. Çok basit bir örnekle, siz, hiç bilmediğiniz, tanımadığınız bir kişiyle bir kira anlaşması yapacağınız zaman bir avukata gidersiniz, birtakım şahitler, kaporalar, şunlar bunlar söz konusu olur. İşte, belirsizliğin, riskin, bilgisizliğin maliyetidir bu; buna, işlem maliyeti denilebilir. Oysa, şeffaf, bilgiye kolay ulaşılan ortamlarda bu maliyet yoktur. Bu maliyet, genellikle, ihmal edilir; çünkü, bu maliyet, muhasebe kayıtlarında, şurada burada görülmez; ama, ödenir. Bu, Türkiye'de, hem istikrarsızlığın hem güvensizliğin hem de şeffaflığın olmamasından dolayı çok ağır bir şekilde ödenen bir maliyettir. Bunun üstesinden gelmek, şeffaflığı sağlamakla, şeffaflıkla, bilgi sağlamakla olur. Bilgi, tabiî, sadece şeffaflık sağlamak için değil, daha etkin bir işletme düzenini gerçekleştirmek için de gereklidir. Bu bakımdan, bunun, bu maddenin kapsamı içerisine girdiğine kuşku duymakla birlikte, bu konunun önemini belirtmek isterim.

Ayrıca, doğrudan yabancı yatırımlara ilişkin politikaların genel çerçevesini belirlemeye yönelik 1 inci madde üzerinde konuşurken, katmadeğeri yüksek ürünlere yönelik yabancı sermaye çekme politikaları hakkında birkaç noktaya değinmiştim. Bu konuyu biraz daha perçinlemek için, çok fazla veri olmasına karşın, size, akılda kalmasını dilediğim önemli bir veri vermek istiyorum, bir bilgi vermek istiyorum.

Uluslararası bir kuruluşun yaptığı yeni bir araştırmaya göre, 1970'li yıllarda, ortalama bir teknolojiyle çalışan bir işletme, aynı sektörde ileri teknolojiyle çalışan diğer bir firmaya göre yüzde 15 daha az verimliydi; yani, en iyi teknolojiyle çalışan bir firma, ortalama bir teknolojiyle çalışan firmadan yüzde 15 daha verimliydi. Bu, 1970'lerdeki durum. Şimdi, 1990'ların sonuna, 2000'lere doğru, bu fark, yüzde 40'a çıkmıştır; yani, ileri teknolojiyle çalışan bir firma, ortalama bir teknolojiyle çalışan bir firmadan yüzde 40 daha verimlidir.

Şimdi, bu gibi gerçekleri, bu gibi bilgileri önümüze koyduğumuz zaman "ortalama teknoloji yerine, ileri teknoloji çekelim"i kâğıt üzerinde söylemek mümkün; ama, bu ileri teknolojiyi çektiğimiz zaman, o teknolojide çalışabilecek, eğitimden geçmiş, o teknolojinin gereği sürekli eğitimi gören bir işgücünden söz etmemiz gerekir;işgücünü sürekli eğitime tabi tutmak gibi ihtiyaçlar ortaya çıkar. Biz, İş Yasası tartışılırken buna benzer önergeler verdik, maalesef, kabul edilmedi. Şimdi, buradan, ben kaygılanıyorum. O yasa tartışılırken, en ileri teknolojiyle çalışabilecek işgücünün eğitilmesine yönelik önergelerimizin reddedilmesi, acaba "canım, biz orta teknolojiyle çalışacak işgücüyle rekabet edelim, bize gelecek teknoloji de, yabancı yatırım da bu şekilde olsa da bize yeter" anlayışının bir yansıması mıdır? Eğer, öyleyse, çok büyük bir yanlış yapılıyor. Tekrar ediyorum, 1970'li yıllarda, ortalama teknoloji ile ileri teknoloji arasındaki verimlilik farkı yüzde 15 iken, şimdi yüzde 40'tır. O yüzde 40'ı kapatmak, bu şekilde kolay da değildir. Dolayısıyla, bu politikalar, aslında, sadece, yabancı sermayeyi çekmek için, Türkiye'yi cazip göstermek için yapılacak bu gibi birtakım fiyat ayarlamaları veya mevzuat ayarlamalarıyla sınırlı kalmamalıdır.

1 inci madde tartışılırken söylemiştim; 1inci maddede "tespit edilen politikalar yoluyla doğrudan yabancı yatırımların artırılmasına ilişkin" deniliyor. Şimdi, tespit edilen politikaları, o çerçeveyi çizecek olan, -4 üncü madde nedeniyle- Hazine olabilir; ama, bu çerçeve içerisine siyasî tercihlerin konulması kaçınılmazdır. 4 üncü maddede sözü geçen çerçeveyi Hazine Müsteşarlığı çizdikten sonra, bunun içerisinde yapılabilecek siyasî tercihlerin neler olabileceği üzerine bir tahmin için başvurmamız gereken kaynak, elbette ki, şu anda hükümette olan Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim beyannamesidir. Seçim beyannamesine bakıyorum "Türkiye'de yabancı sermayenin önünde çok büyük engeller vardır" deniliyor ve sayıyor. Saydıkları eksik olmakla birlikte, oldukça doğru: "Siyasî ve ekonomik istikrarsızlık, hukukî altyapının yetersizliği, yargının yavaş işlemesi..." Bunları güzel saymışsınız. Burada, işgücü, şu, bu, falan yok. "Siyasî ve ekonomik istikrarsızlık, hukukî altyapının yetersizliği, yargının yavaş işlemesi, yolsuzluklar -bunu da koymuşsunuz- bürokratik zorluklar, yasaların sık sık değiştirilmesi, yazılı mevzuatın uygulanmaması..." Gayet güzel saptamalar; ama, bu yönde politikaları gördüğümüzü söylemek mümkün mü?!

İşin ilginci, bunları seçim beyannamesinde yazdıktan sonra, hemen altında "doğrudan yabancı sermaye girişlerinin artırılması için aşağıdaki politikalar uygulanacaktır" deniliyor ve bu politikalar içerisinde, yukarıda adı geçen "siyasî ve ekonomik istikrarsızlık, hukukî altyapının yetersizliği, yargının yavaş işlemesi, yolsuzluklar" gibi konuların üzerine gidecek hiçbir şey de yok. Beyannamedeki saptama doğru; fakat, bunların gerektirdiği politikalara geldiğimiz zaman, yolsuzluklara geldiğimiz zaman, önce -artık, şu yolsuzluk soruşturmasının da ortaya koyduğu gibi- siyasîlerin himayesi olmadan, yolsuzlukların pek de kolay olmadığını biliyoruz. O zaman, konu dokunulmazlıklara geliyor.

Şimdi, konuyu nereden nereye getirdik; ama, bunlar, kaçınılmaz olarak birbiriyle ilgili. Eğer seçim beyannamenize bakarsanız, siz de görürsünüz yabancı sermayenin altında, hukukî altyapının yetersizliğinden, yargının yavaş işlemesinden ve yolsuzluklardan söz eden sizin seçim beyannameniz ve de doğrudur; ama, uygulamada bunları görmediğimizi, eminim, sizler de kabul edeceksiniz.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bu hükümet döneminde yolsuzluk var mı; yok.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Son olarak, bununla ilgili bir noktaya daha değinmek istiyorum. Dolayısıyla, şunu demeye getiriyorum: Öyle, yabancı sermayeye şirin görünmeye çalışarak, şunu yapalım bunu yapalım, gereklidir gereksizdir; bunlar tartışılır; gerekli olanı da vardır olmayanı da vardır; ama, biz, önce kendi insanımız için, Türkiye'nin yargı sistemini, eğitim sistemini, sağlık sistemini, ulaştırma sistemini, enformasyon ve iletişim altyapısını yapmadıkça, arzu ettiğimiz şekilde bir yabancı sermayeyi Türkiye'de görmek de mümkün değil.

Bu noktada, bir çatala geliyoruz; hangi tür yabancı sermaye? Kendi ülkesinde etrafı kirletemediği için üretim yapamayan bir yabancı sermaye mi Türkiye'ye gelsin, etrafı kirleterek üretim yapsın? Böyle bir yabancı sermayeyi çekip çekmemek de bir politika. Biz, böyle yabancı sermayenin çekilmesi taraftarı değiliz; kendi ülkesinde etrafı kirletemiyor, gelsin, Türkiye'de kirletsin diye veya kendi ülkesinde birtakım işçi haklarını ihlal edemiyor, gelsin, burada etsin diye... Bunu yapan ülkeler var; Türkiye'nin, bunların içerisinde olmaması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Türkiye, hukuksal altyapıdan tutun, enformasyon ve iletişim altyapısına kadar, her alanda güçlü altyapısıyla, kendi insanı, kendi yatırımcısı, kendi girişimcisi için ortamı düzeltirse, yabancı sermaye zaten gelir; bunu belirtmek isterim.

Konuşmamı burada bağlar; hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Çeşitli hükümler

MADDE 5.- a) Mevcut yabancı sermayeli kuruluşlar

18.1.1954 tarihli ve 6224 sayılı Kanun kapsamında kurulan şirketler, kazanılmış hakları saklı kalmak kaydıyla, bu Kanuna tabidirler.

b) Yönetmelik

Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin esaslar Kanunun yayımını izleyen bir ay içerisinde Müsteşarlıkça hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.

c) Yürürlükten kaldırılan hükümler

18.1.1954 tarihli ve 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.

d) Bu Kanun hükümlerine ilişkin değişiklikler, ancak bu Kanuna hüküm eklenmek veya bu Kanunda değişiklik yapılmak suretiyle düzenlenir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına söz talebi?.. Yok.

1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin "c" bendinin sonuna aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Eyüp Fatsa Haluk İpek           Fahri Keskin

                Ordu                    Ankara                 Eskişehir

Mehmet Zekai Özcan               Afif Demirkıran   Ahmet İnal

             Ankara                    Batman                    Batman

Mevzuatta, 6224 sayılı Kanuna yapılan atıflar, bu Kanunun ilgili hükümlerine yapılmış sayılır.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.

Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Fatsa, gerekçeyi mi okutayım?

EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Maddenin bu şekilde düzenlenmesiyle, daha önce geçici maddenin sonunda yer alan cümlenin, "yürürlükten kaldırılan hükümler" bendine eklenmesi ve bu surette uygulamada konu hakkında oluşabilecek tereddütlerin önlenmesi amaçlanmıştır.

Madde metninin bu şekilde düzenlenmesi, kanun yapma tekniğine daha uygun düşmektedir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun uygulanmasını göstermek üzere hazırlanacak yönetmelikler yürürlüğe girinceye kadar, mevcut kararname, tebliğ ve genelgelerin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. Mevzuatta, 6224 sayılı Kanuna yapılan atıflar bu Kanunun ilgili hükümlerine yapılmış sayılır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, geçici 1 inci madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına söz talebi?.. Yok.

1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesinin ikinci cümlesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Sedat Kızılcıklı

Cevdet Erdöl

 

Ordu

Bursa

Trabzon

 

Hüsnü Ordu

Afif Demirkıran

Tevfik Akbak

 

Kütahya

Batman

Çankırı

 

 

Sabri Varan

 

 

 

Gümüşhane

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?

EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

5 inci maddede yapılan düzenlemeye uygunluk açısından madde metninin bu şekilde düzenlenmesi, kanun yapma tekniğine daha uygun bulunmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oyalarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 6.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 7.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı, uğurlu olsun.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün; Ardahan Milletvekili Ensar Ögüt ile Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün; Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın aynı mahiyetteki kanun teklifleri; İzmir Milletvekilleri Yılmaz Kaya ile Erdal Karademir'in, Çiftçilerin, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna Devredilen Millî Aydın Bankası TAŞ - Tarişbanka Olan Ziraî Kredi Borç Faizlerinin Silinmesine ve Asıl Borcun Taksitlendirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

2. - T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün; Ardahan Milletvekili Ensar Ögüt ile Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün; Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri; İzmir Milletvekilleri Yılmaz Kaya ile Erdal Karademir'in, Çiftçilerin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna Devredilen Millî Aydın Bankası T.A.Ş. - Tarişbank'a Olan Ziraî Kredi Borç Faizlerinin Silinmesine ve Asıl Borcun Taksitlendirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/604, 2/3, 2/80, 2/109, 2/111) (S. Sayısı : 151) (1)

                               

(1) 151 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 151 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan; şahısları adına, Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın söz talepleri vardır.

AK Parti Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 151 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; malum olduğu üzere ülkemizde, 2000 ve 2001 yılında yaşanan ekonomik krizlerin neticesinde, özellikle malî piyasalarda ciddî olumsuzluklar meydana gelmiş, döviz fiyatları artmış, gecelik faizler cumhuriyet tarihinde görülmemiş oranlara, yüzde 2 000'lere, hatta yüzde 5 000'lere, yüzde 7 500'lere çıkmıştır.

Ülkemizde siyasal istikrarı bozan, malî piyasaları allak bullak eden krizler, tarım ürünlerinin fiyatlarını düşürmüş ve çiftçimizi, köylümüzü bugüne kadar yaşamadığı ölçüde büyük bir sıkıntıya düşürmüştür. Anılan krizler, ülkemizde her kesimi ciddî şekilde etkilemekle birlikte, en ağır tahribatı tarım kesimi üzerinde yapmıştır. Ayrıca, 2000, 2001 ve 2002 yıllarında, olumsuz iklim koşullarının da etkisiyle, tarımsal üretimde ciddî anlamda verim ve kalite düşüklüğü yaşanmıştır. Ekonomik krizlerle boğuşan çiftçimiz, aynı zamanda üretimde yaşanan verim ve kalite düşüklüğü sebebiyle ek bir darbe daha almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım sektörü, ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişmesinde önemli katkılarda bulunmaktadır; ancak, uzun yıllar ekonominin temel unsuru olan tarım sektörünün Türkiye ekonomisi içindeki azalan nispî payını, son yıllarda, gelişme önceliği gösteren sanayi, ticaret ve hizmet sektörü almıştır.

Her şeye rağmen, bugün, ulusal gelirimizin yaklaşık yüzde 14'ünü ve istihdamın yaklaşık yüzde 40'ını oluşturan tarım sektörü, gıdaların üretimi ve beslenmeyle doğrudan ilgilidir. Tarım sektörü, millî gelire katkısı ve sanayi sektörüne sağladığı hammadde ve sermaye yanında, sağlıklı çevrenin oluşması ve korunmasını sağlamaktadır; ayrıca, ekolojik dengenin kurulması ve sürdürülebilirliği açısından, tüm ülke halkını ilgilendirmesiyle, ekonomik ve sosyal bir sektör olma özelliğini, halen korumaktadır.

Tarım politikaları, geniş bir etki alanına sahip olması nedeniyle, ülkelerin, ekonomik, sosyal ve siyasî politikalarının önemli parçalarından biridir.

Tarım sektörü, yapısı gereği, dünyanın hiçbir ülkesinde, tamamen piyasa koşullarına bırakılmamakta, devlet desteği gerekli kılınmaktadır. Bu desteğin, ülkelere göre amaç ve araçları farklılıklar göstermekle birlikte, nihaî hedef, üreticilere adil ve yeterli bir yaşam standardının sağlanmasının yanı sıra, tüketicilere, uygun fiyat ve kalitede yeterli ürün arzının garanti edilmesidir. Bunun yanında, artan nüfusun beslenme ihtiyacının karşılanması, üretimde riskin azaltılması, tarımda çalışan nüfusa yeterli ve düzenli gelirin temin edilmesi, kırsal kesimin kalkındırılması, sanayi sektörünün hammadde ve sermaye ihtiyacının karşılanması, doğrudan veya dolaylı olarak ihracata destek verilmesi ve benzeri sebeplerle tarım sektörü, bugün, dünyanın her yerinde desteklenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, sahip olduğu tarımsal üretim alanını, maalesef, arzu edilen üretim kapasitesine ve verimliliğine yönlendirememiştir. Bunun sebeplerinin başında, tarım sektörünün üzerindeki nüfus baskısını dengeleyecek ölçüde tarımsal işletmelerin nitelik ve nicelik olarak geliştirilememesi gelmektedir.

Günümüzde, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, tarım alanlarının artırılması âdeta imkânsızdır. Bu nedenle, mevcut tarımsal alanlarda üretimi artırmaya yönelik olarak ar-ge çalışmaları ve teknolojik donanım konusunda çiftçilerimize sürekli destek sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu çerçevede, büyük sıkıntılar içinde olduğunu bildiğimiz, hatta aynı sıkıntıyı birlikte yaşadığımız çiftçimize, 2003 yılı bütçe döneminde destek olmak üzere, başta prim ödemeleri için, bir önceki yılda 194 trilyon lira kaynak aktarılırken, 2003 yılında, hükümetimiz, bunu, bütün olumsuz koşullara rağmen, 264 trilyon liraya çıkararak -ödenek ayırarak- bir önceki yıla göre yüzde 39 artış sağlamıştır.

Yine, hayvancılık destekleri, bir önceki yıl 75 trilyon lira olarak gerçekleşirken, 2003 yılında, hükümetimiz, 176 trilyon lira ödenek ayırarak, yüzde 135 artış sağlamıştır.

Ayrıca, doğrudan gelir desteği için de, bütçede, 1 katrilyon 610 trilyon lira ödenek ayrılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, tarım sektörü, ülkemizde lokomotif sektörlerden biridir. Hükümetimiz, kurulduğu günden bugüne kadar, bütün kesimlerin sorunlarına eğildiği gibi, gerçekten, bugüne kadar -ülkemizin genel olarak yaşadığı ekonomik sıkıntılar da gözönünde bulundurulduğunda- önceki dönemlerde ihmal edilen çiftçimize ve köylümüze ciddî manada destek vermiştir ve destek vermeye devam edecektir.

Şöyle hatırlayacak olursak, çiftçimize verilen bütün olumsuz şartlara rağmen... Hükümet, tarımsal sulamada 400 000 çiftçimizin enerji borçlarını, uzun yıllardır birikmiş olan enerji borçlarını yeniden yapılandırarak, 21 ay gibi bir zaman dilimine taksitlendirmiştir ve faizleri kaldırarak, TEFE'ye endeksli olarak bu borçları yeniden yapılandırmıştır.

Diğer taraftan, pancar üreticisi için, bizden önceki dönemde planlanan, kotaların daraltılması, ekimin daraltılması... Geldiğimizde önümüzde bulduğumuz pancar üreticisinin mağduriyetini gidermek için, bütün sıkıntılara rağmen, Hazineden ek 300 trilyon lira kaynak aktarılmıştır.

Yine, kamuoyunda da merakla beklenen çiftçimize ucuz mazot projesindeki destekleme, şu anda, dağıtılmaya başlamıştır. Çiftçimizin kullandığı mazotta yüzde 35 indirim getirilmiştir.

Bunun yanı sıra, tütünde, fındıkta, çayda, daha önce alınan kararlar gereğince hiç mümkün olmayan; ancak, ani kararlarla bu üretimi yapan çiftçilerimizi mağdur eden yapılanmayı yeniden gözden geçirerek, yeni bir geçiş sürecini hazırlamak bakımından, bütün bu ürünleri üreten çiftçilerimize de destek verildiği hepimizin malumudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizde, çiftçimizin, gerçekten finansal açıdan desteklenebilmesi için başvurabileceği iki kaynak vardır; biri Ziraat Bankası, diğeri ise tarım kredi kooperatifleridir. Her iki kurumumuz da, yıllardır, çiftçimizi, köylümüzü tarımsal kredilerle desteklemeye çalışmaktadır; ancak, her iki kurumca da çiftçiye verilen tarımsal krediler, konuşmamın başında ifade ettiğim, üreticimizin iradesi dışında gelişen krizler ve olumsuz iklim koşulları nedeniyle sorunlu hale gelmiştir.

Bu nedenle, çiftçimizin üretimini aksatmadan bu kurumlara olan gecikmiş borçlarının ödenebilir hale getirilmesi için, tarımsal kredilere özgü yeni bir çözüm yolunun bulunması zorunlu hale gelmiştir.

Görüştüğümüz tasarıyla, Ziraat Bankasından, 31 Ocak 2002 tarihinden önce tarımsal kredi kullanan 210 000, tarım kredi kooperatiflerinden, 1 Mayıs 2003 tarihinden önce tarımsal kredi kullanan 690 000 olmak üzere; toplam 900 000 civarında çiftçimiz, yapacağımız düzenlemeden yararlanacaktır.

Bu düzenlemeyle yapılacak değişikliğe bir göz atacak olursak, tarım kredi kooperatiflerinin, 2002 yılı sonu itibariyle, toplam 1 katrilyon 31 trilyon TL faiz tahakkuk ettirilmemiş alacağı bulunmaktadır. Kooperatiflerin, vadesi geçmiş tarımsal kredi alacaklarını yürürlükteki kurum mevzuatına göre faizlendirmesi durumunda, üreticinin borcu katlanarak büyüyecek ve ödenmesi mümkün olmayan meblağlara ulaşılacaktır, bugün olduğu gibi.

Hepimizin bildiği üzere, dört beş ay önce, bu kurumlar, çiftçimizi takibe başladılar, ödenmeyen bu kredi borçlarıyla ilgili olarak; ancak, hükümetimiz, yayımlamış olduğu bir genelgeyle icra işlemlerini durdurmuş ve bugün, Yüce Parlamentonun önüne, çiftçilerimizin bu ağır yükünü ortadan kaldırmak için, bu düzenlemeyi getirmiştir.

Getirilen düzenleme sayesinde, çiftçilerimiz, tarımsal kredi borçlarını ödeme imkânına kavuşmakla birlikte, yeniden, tarımsal kredilerden faydalanabilecek bir duruma gelecektir. Bu sayede, köylümüz ve çiftçimiz, tarlasını ve bahçesini ekmeye, traktörünü, makinesini çalıştırmaya ve üretmeye daha büyük bir aşk ve şevkle devam edecektir. Tarımsal kredi borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla birlikte, doğrudan gelir desteği uygulaması ve dekar başına -biraz önce ifade ettiğim- 8 litre olarak baz alınan mazot girdisinin yüzde 35'i tutarında yapılan destekleme, yine, hükümetimizin, köylümüze, çiftçimize bakış açısını ortaya koymaktadır.

AK Parti İktidarıyla birlikte, tarım sektörüne, üreticiye, çiftçiye sadece ekonomik gözle bakma anlayışı ortadan kaldırılmaktadır; çünkü, tarım, ülkemizde çok geniş bir kitleyi ilgilendiriyor ve bu durum, sektöre sosyal bakış açısının daha öncelikli olmasını zorunlu kılıyor. Ayrıca, gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere, bütün dünyada tarım nasıl destekleniyorsa, ülkemizde de sınırları en uygun şekilde çizilmek kaydıyla, köylümüz, çiftçimiz desteklenmeye devam edilecektir. Yakın zamana kadar tarıma reva görülen üvey evlat muamelesi, AK Parti İktidarıyla son bulmuş olacaktır. Atılan bu adımlar, verilen bu destekler, bunun en büyük ispatıdır.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bütün sektörlerimizde olduğu gibi, ülkemizin bütün kesimlerinde olduğu gibi, gerçekten, Türk çiftçisi de çok zor durumda; ancak, ülkemizin geldiği süreç ve şu an içinde bulunduğumuz ekonomik şartlar göz önünde bulundurulduğu zaman, gerçekten, AK Parti İktidarı, bütün kesimlere olduğu gibi, çiftçimize de şefkatle yaklaşarak sorunlarını çözmek için samimî bir gayret içerisindedir. Elbette, eksikler vardır, daha iyisini yapmak mümkündür; ancak, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik şartlar hepimizce malumdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı komisyonda incelenirken, tabiî, muhalefet mensubu değerli milletvekili arkadaşlarımızın da çok kıymetli önerileri oldu; biz, teşekkür ediyoruz. Gönül ister ki, gerçekten, o önerileri de dikkate alarak düzenlemeler yapabilelim; ancak, biraz önce de ifade ettiğim gibi, bazen, mevcut mevzuat çerçevesinde, bazen de, ülkenin içinde bulunduğu mevcut şartları dikkate alarak düzenleme yapmak zorundasınız. Aksi takdirde, popülist yapılan düzenlemelerin sonucunda ülkemizin bugün geldiği durum, hepimiz tarafından çok iyi bilinmektedir. Ben, komisyon çalışmalarında, değerli muhalefet mensubu çalışma arkadaşlarımızın verdiği katkılardan dolayı da kendilerine teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, özellikle tarımsal kredi borçlarının faizleri silinsin, anapara dondurulsun talepleri sık sık dile getirilmiştir; ancak, değerli arkadaşlar, bu düzenlemeden faydalanmak isteyen çiftçilerimizin faiz borçları zaten siliniyor; ancak, anaparanın dondurulması konusunda ciddî bir sıkıntı karşımıza çıkıyor. Anaparanın bugüne getirilmesi konusunda, hakkaniyet ve adalet ölçülerinin dışına taşmadan bir çözüm getirmeye çalışıyoruz. AK Parti olarak, anaparaya, tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin Toptan Eşya Fiyat Endeksi (tarımsal TEFE) yıllık ortalama artış oranından çiftçi lehine olanın uygulanması esasını öneriyoruz. Bu durum, ülkemizin içinde bulunduğu zor mevzuattan kaynaklanmakla birlikte, diğer taraftan, borcunu gününde ve zamanında ödeyen çiftçilerimizin devletimize olan güven duygusunu zedelememe anlayışından kaynaklanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, anaparaya tarımsal TEFE uygulaması, daha önce tarımsal sulamada da uygulandı. Bu noktada biraz sonra vereceğim örnekle, çiftçimize bu tasarıyla getirmek istediğimiz faydanın, katkının ne olduğunu, sizlerin ve kamuoyunun takdirlerine sunacağım. Konuya bir örnekle açıklık getirmek gerekirse; 2000 yılında kullandırılan 1 000 000 000 TL'lik tarımsal kredi için, çiftçimiz, bugün itibariyle, yürürlükteki mevzuata göre 7 331 000 000 TL ödemek durumunda kalacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özegen, size 2 dakikalık eksüre veriyorum.

Buyurun.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Oysa, şu anda, hükümetimizin getirmiş olduğu bu tasarıyla, ödemesi gereken meblağ 3 000 000 000 liradır; yani, çiftçimiz lehine yüzde 55 bir indirim söz konusudur. Bu rakam, kurum mevzuatına göre oluşan borcun yaklaşık yüzde 55'idir, yüzde 55'inin silinmesi anlamına gelmektedir. Üstelik, çiftçimiz, yeni düzenlemeye göre, borcunun yüzde 10'unu peşin, kalan kısmını ise, 2003, 2004, 2005 yıllarının ekim ayında ve 3 eşit taksitte ödeyecektir; fakat, çiftçimiz, mevcut borcunun tamamını peşin ödemek isterse, ikinci seçenek olarak, taksitle ödeyeceği rakamın yüzde 30 eksiğini ödeyecektir. Verdiğimiz örneğe dönecek olursak, 2000 yılında kullanılan 1 000 000 000 TL'lik tarımsal kredi borcu 7 331 000 000'a çıkmışken, bugün ikinci örnekte sunduğumuz ikinci seçeneği tercih ederse, peşin ödediği takdirde, 2 124 000 000 TL'ye inmiş olacaktır. İşte, çiftçimize çok önemli ve ciddî bir katkıyı, bu tasarıyla sağlamış olacağız.

Hükümetimizin getirdiği bu tasarı ve bundan önceki uygulamaları, tarım kesimine verilmek istenen daha büyük ve kapsamlı desteklerin göstergesi ve başlangıcı sayılmalıdır. İktidarımız döneminde Türk çiftçisi bereketli toprakların fakir bekçisi olmayacaktır; çünkü, biz, üretmenin bir gönül ve sevda işi olduğuna inanıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özegen, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır, tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Önümüzdeki süreçte çiftçimizi zenginleştirmek ve çiftçimizin üretim aşkını artırmak için, hükümetimizin, aşağıdaki adımları da kısa sürede atacağına inanıyoruz.

Bu adımların başında, çerçeve tarım kanunu olmak üzere, yine tohumculuk sanayiinin geliştirilmesi, üretici örgütlerinin kurulmasını teşvik için gerekli kanunların çıkarılması, tarım ürünleri sigortası kanununun çıkarılması, hayvancılığın geliştirilmesiyle ilgili yasal düzenlemeler olmak üzere diğer düzenlemelerle de, inşallah, çiftçimize daha büyük destekler, daha büyük imkânlar sunmaya devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 151 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Tasarının kanunlaşarak çiftçilerimize hayırlı olması temennisiyle, bu yılki hasat mevsiminin bereketli geçmesini diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özegen.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, özellikle Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Tasarı üzerinde konuşuyoruz.

Bu tasarının bugün niçin gündeme geldiği meselesi üzerine öncelikle birkaç söz söyleyeceğim, daha sonra da bu tasarının bazı bakımlardan nasıl iyileştirilmesi gerektiği üzerine görüşlerimi açıklayacağım. Bu görüşler, kuşkusuz, Grubum adına sunulan görüşler olacak.

Çiftçi borçlarının yeniden yapılandırılması, bugün gündeme geliyorsa, bu, bir kaçınılmazlık sonucudur. Tabiî, bunun niçin kaçınılmaz olduğunu açıklamak gerekiyor. Bunun birçok nedeni olduğunu düşünmek gerekir. Bir kere, gerekçeye bakarsak, gerekçede 2001 krizine atıfta bulunuluyor, gerekçede iklim koşullarına atıfta bulunuluyor, gerekçede doğal afetlere atıfta bulunuluyor; yani, bunlar gösteriliyor. Aslında, kısmen de, fazla belirtilmemiş olmakla birlikte, Ziraat Bankası gibi malî kurumların, bir anlamda, böyle bir düzenlemeyi bekledikleri ya da böyle bir düzenlemenin onların da lehine olabileceği yönünde bazı işaretler de var.

Şimdi, bir kere, niçin kaçınılmazdı; kaçınılmazdı; çünkü, bugün, iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim öncesi vaatleri arasında en önemli unsurlardan biri olarak, çiftçi borçlarına getirilecek af bulunuyordu. Bu af, üstelik, bugün, burada karşımıza gelenden çok daha kapsamlı bir aftı. Bu af, bütün faizlerin silinmesini öngören bir vaat olarak gündeme gelmişti.

Tabiî, diyeceksiniz ki, başka vaatler de vardı. Bu vaatlerin hepsi tutulmuş değil ya da ancak kısmen ya da belki göstermelik olarak; ama, değerli arkadaşlarım, burada, pamukta prim ya da mazot meselesinden farklı bir durum var. Eğer, siz, bu sözü tutmazsanız, pamukta prim ya da mazot uygulamasında olduğu gibi, sadece çiftçi tepkisiyle karşılaşmazsınız; bu, aynı zamanda, başka bir tepkiyi de karşınıza çıkarır. Çiftçi, böyle bir beklenti içinde borçlarını ödememeye başlar, bugün yarın bir yeniden yapılandırma düzenlemesi geliyor diye beklemeye başlar ve burada, borçların geri ödenmesinde yeni tıkanmalar ortaya çıkar. Dolayısıyla, bu düzenleme kaçınılmaz bir düzenlemeydi; ama, buradan bakarsanız, gecikmiş bir düzenlemedir. Böyle bir düzenleme gereği ortadayken, böyle bir vaat ortadayken, bankanın ve kooperatiflerin geri tahsili tıkanmışken ve aynı zamanda, yeni kredi açılmalarının, yani, sistemin işlemesinin önü tıkanmışken, niçin, bunu bu kadar beklettiniz; birinci soru budur.

Burada, aslında, sorunu büyüterek bugün karşımıza gelmiş oluyorsunuz. Bu soruna, eğer aralıkta, ocakta el atabilmiş olsaydınız, o zaman, en azından, bu tıkanma, bu büyüme, bu arada, faizlerin, borçların da büyümesi önümüze çıkmayacak ve sorun daha küçük bir sorun yumağı olarak karşımızda olacaktı.

Şimdi, burada, tıpkı vergi affında olduğu gibi veya başka aflarda olduğu gibi, her gecikme, idare aleyhine çalışır ya da bu malî kurumlar aleyhine çalışır.

İkinci kaçınılmazlık noktası -yani, bu, niçin önümüze geldi, niçin gelecekti- şudur: Ziraat Bankası gibi bir kredi kuruluşu, tarımsal kredi veren bir malî kuruluş, böyle bir düzenlemeden, aslında, gerçekten, yarar umma noktasındadır; çünkü, burada, Ziraat Bankasının 1,5 katrilyona yakın bir alacağı vardır. Bu 1,5 katrilyonun önemli bölümü giderek şüpheli alacak biçimine dönüşmüştür. Bunların bir an önce bankanın kasasına girmesi ve aktifinin düzeltilmesi, kuşkusuz, bu malî kurumun lehine bir durumdur. Tıpkı diğer özel şirketlerle, ticarî şirketlerle yapılan iyileştirme anlaşmalarında olduğu gibi, burada da, genel, kitlesel bir anlaşma yapılması, bankanın da, aslında, bir anlamda, lehinedir. Bunun için belirli karşılıklar zaten ayrılmıştır. Bu soruna bir an önce neşter atılması gerekiyordu. Bence, burada da, bir gecikme ortaya çıkmıştır. Bu mesele -birazdan değineceğim- tarım kredi kooperatifleri açısından aynı netlikte değildir. Tarım kredi kooperatifleri açısından ciddî sorunlar vardır bu düzenleme içinde; ona değineceğim.

Üçüncü kaçınılmazlık noktası, hem siyasal hem sosyal olarak karşımıza çıkıyordu. Sosyal olarak sürdürülemez bir durum vardı; yani, çiftçilerin, düşünün, bir bölümü borçları dolayısıyla mahkeme kapılarında sürünüyor, hatta bir bölümü mahkûm oluyor ve cezalarını çekiyor, bunların bir bölümü toprağını kaybediyor, bir bölümü elindeki üretim aracını kaybediyor -hacizle veya satarak- borcunu ödemek için.

Şimdi, bir kere, böyle bir tablo, dayanılabilir bir tablo değildir. Siz, bu kesimlerden çok büyük oy aldınız. Dolayısıyla, çiftçi kesiminin bu taleplerinin, bu sosyal çöküntüsünün, bu mağduriyetinin daha fazla görmezden gelinmesi mümkün değildi. Burada, yine, bu gecikmenin yarattığı tahribatlara değinmek istemiyorum; ama, eğer, bu, beş ay önce, altı ay önce gerçekleşebilmiş olsaydı, belki birçok mağduriyeti önlemiş olacaktınız; çünkü, şimdi, burada, birçok çiftçi açısından geriye dönülmez noktalar oluşmuştur; yani, elindeki biçerdöveri sattıysa, traktörü sattıysa, tarlasının bir bölümünü sattıysa, bunu, bu süreci nasıl geriye döndürebileceksiniz?!

Bir başka şeyi daha bu arada belirteyim: Türkiye'de, üç yıldır, bütün destek mekanizmalarını yürürlükten kaldıran ve onun yerine, tek bir destek mekanizmasını getiren, doğrudan gelir desteğini getiren bir yeni anlayış var. Yürürlükteki IMF programları açısından, bu doğrudan gelir desteğinin de geçici olduğunu eğer dikkate alırsak, giderek, Türkiye'de tarımın desteksiz bırakılacağı koşulların hazırlandığı bir patikaya Türkiye üç yıldır sokulmuştur ve bu, aslında, Türkiye'de tarımı tasfiyeye götürecek süreçtir.

Şimdi, buna daha sonra belki değiniriz; ama, şunu söyleyeyim: Doğrudan gelir desteği ödemesini geçen yılın ekim ayında, seçimden hemen önce yüzde 100'ünü almaya başlayan çiftçi ile bu doğrudan gelir desteği ödemesinin yüzde 40'ını ya da yüzde 50'sini aradan çok uzun zaman geçtikten sonra ancak alabilen çiftçi arasındaki farkı bir düşünün. 2002 yılı -geçen yılın- doğrudan gelir desteği ödemesinin sadece yüzde 40'ını alıp da yüzde 60 ödemeyi hâlâ bekleyen çiftçiyi düşünün.

Şimdi, bu çiftçi, eğer, doğrudan gelir desteği ödemesini 2002'nin sonunda ya da bilemediniz 2003'ün başlarında eline geçirebilmiş olsaydı, büyük bir olasılıkla bu borçlarının bir bölümünü -çünkü, çiftçi borcuna çok sadıktır- kapatmış olacaktı. Dolayısıyla, bu doğrudan gelir desteği uygulamasında gereken hızın, bu konuya gereken önemin verilmemiş olması nedeniyle, aslında, birçok çiftçinin ödemesi mümkün olan borçları birikmiş, bugünlere gelmiştir. Yani, biz, bugün, devletin bu yükümlülüğünü yerine getirmemek dolayısıyla çiftçinin artan borcuna çözüm arar bir noktadayız; dolayısıyla, burada, devletin sorumluluğunun altını çizmek gerekiyor. Tabiî, devletin sorumluluğu derken, devlet adına hükümet eden Adalet ve Kalkınma Partisinin sorumluluğundan bahsediyorum.

Değerli arkadaşlarım...

BAŞKAN - Sayın Oyan, müsaade eder misiniz...

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, lütfen, sizler de kürsüde konuşurken dikkatinizi çekiyordur; ya çok sessiz konuşmanız lazım yahut da orayı bırakmanız lazım.

Buyurun Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bu destekler konusuna demin değindim; mazottur, primdir.

Şimdi, bakınız, bir mazot desteği geliyor; belki, çiftçinin biraz yararına gibi gözüken bir uygulama. Bu mazot desteği bu kadar mı olmalıydı, dağ fare mi doğurdu, dekar başına bu kadar litre mi gider? Benim elimde, Ziraat Mühendisleri Odasının hesaplamaları var; buğdayda dekara 15 litre; ama, pamukta 25 litre, mısırda 21 litre mazot gerekiyor. Sadece bir tek ürünü parite alıp da, onun da yarısını dikkate aldığınızda, diğer ürünlerle ilgili, çiftçi ne yapacak? Yani, aradaki girdi kullanım oranları çok farklı olduğu için, siz, zaten, burada, bununla da bir eşitsizlik yaratıyorsunuz; ama, onu bir tarafa bırakılım.

Doğrudan gelir desteğiyle ilgili Bakanlar Kurulu tebliğinde çok ciddî, hepinizin dikkatini çekmesi gereken bir hüküm var, bir ibare var; doğrudan gelir desteğinin finansmanı nereden yapılıyor diyor biliyor musunuz; şunu söylüyor: 2003 yılı bütçesinde 2003 yılı doğrudan gelir desteği ödemesi için ayrılmış ödenekten Hazine bu mazot primini verir. Yani, bunun anlamı şu: 2003 yılı bütçesine siz, 2003 için, sadece 500 trilyonluk bir doğrudan gelir desteği koydunuz -gereken miktar 3 katrilyon, hadi yarısını koysanız 1,5 katrilyon- ve şimdi diyorsunuz ki, mazot desteğini biz nereden yaparız; 2003 yılı doğrudan gelir desteği ödeneğinden. Yani, bunun anlamı şu: Mazot desteğini veririz, doğrudan gelir desteğine de bir ödenek kalmaz; çünkü, mazot desteğinin bütçeye yükü yaklaşık 600 trilyon küsurdur, oysa orada 500 trilyon vardır. Dolayısıyla, bunu yapmakla siz ne yapmış oldunuz; 2003 yılında doğrudan gelir desteği ödeneğini yok etmiş oldunuz. Ne yapmak için; işte, mazot konusunda çiftçi çok bastırıyor, muhalefet bastırıyor, bari onu yerine getirelim.

Arkadaşlar, bir taşla iki kuş vurulmaz. Burada yapılan mesele, bir tanesini gizli kapaklı ortadan kaldırıp, öbürünü öne çıkarma politikasıdır ve bu yanlıştır. Yani, siz, burada ne yapmış oluyorsunuz; siz, burada, bu düzenleme aracılığıyla bütçeyi değiştirmiş oluyorsunuz ve vatandaşa yanlış sinyal veriyorsunuz, vatandaşı aldatıyorsunuz. Bu, doğru bir politika değildir; bu tür politikalarla çiftçi yanlısı uygulamalar, ne yazık ki, yapılamaz.

Bakınız, Türkiye'de bir tarımın tasfiyesi programı uygulanıyor. Siz iktidara gelirken dediniz ki: "Biz, bu politikalara karşıyız. Biz, IMF'nin, Dünya Bankasının getirdiği politikalara karşıyız. Ey vatandaş, bize oy verin. Oy verin ki, bunları değiştirelim." Peki, nedir; yani, 2003 yılı bütçesinde tarıma destek olarak -bütün, hepsi, ne varsa- konulan şey nedir; 2,5 katrilyondan biraz az. 2,5 katrilyonun 145 katrilyonluk bir bütçe içindeki payı nedir; yüzde 1,5 bile değil. Peki, böyle bir desteği başka neyle karşılaştırabilirsiniz; faizler 65 katrilyon!.. Hadi, onu bir tarafa bırakın "faizleri geçmişten devraldık" diyorsunuz. Ben, size başka bir rakam vereyim. Adalet ve Kalkınma Partisinin, işbaşına geldiği kasım ayından bugüne kadar, biriktirdiği, ilave olarak, yani borçlara stok değer olarak eklediği miktar şudur: İç ve dışborç stoku olarak, altı ayda 31 katrilyon 470 trilyonluk bir artış gerçekleşmiştir; bunun 25,9 katrilyonu içborçlarda, 5,6 katrilyonu dışborçlarda olmuştur. Dolar olarak bakarsanız, 19 679 000 000 dolarlık bir stok artışı yapıldı sizin altı aylık iktidarınız döneminde. Yani, sadece geçmiş iktidarlara topu atarak bundan kurtulamazsınız. Bu miktar nedir; sizin, bütçede tarıma verdiğiniz destek, dolar olarak bakarsak 2,5 katrilyon lira 1 800 000 000 milyar dolardır; siz, bunun 10 katından fazlası bir faiz stoku artışına gitmişsiniz. Niçin; kötü yönettiğiniz için, yani güven vermediğiniz için, faizlerin tekrar yükselmesine neden olduğunuz için, kamunun çok yüksek reel faizlerle borçlanmasının önüne geçemediğiniz için. Dolayısıyla, burada, tarıma verilen desteklerin ne kadar sembolik olduğunu, göstermelik olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Burada, şimdi, eğer bu tasarının içeriğine gelirsek, şunları söylemek istiyorum: Bu tasarıda bir kere yetersizlik söz konusu: Bu yetersizliklere bazı önergelerle değineceğiz. Mesela, burada -basit bir örnek gibi görülebilir- iki önemli finans kurumu alınmış; biri Ziraat Bankası, öbürü tarım kredi kooperatifleri. Bunlardan bir tane daha vardı, Tarişbank. Bu Tarişbankı niye almıyorsunuz? Şu an, Tarişbankın Denizbanka devredildikten sonra kalan tarımsal kredi alacakları, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bünyesindedir ve onun eliyle takibattadır; yani, burada, bir özel kurumun elinde değil, sonuçta, kamusal nitelikli bir kurumun elindedir. Niçin, bunları da işin içine sokmuyorsunuz, kapsama almıyorsunuz? Çünkü, arada nitelik olarak bir fark yok. Türkiye'de bu iki kurum dışında tarımsal kredi portföyü güçlü olan tek bir kooperatif bankası vardı, o da Tarişbanktı, Millî Aydın Bankasıydı, o da, ne yazık ki geçen iktidarın son günlerinde Dünya Bankasının da zorlamasıyla tasfiye edilmiştir. Bunlar mutlaka eklenmeliydi. Burada önerge vereceğiz, umarız desteklersiniz.

Değerli arkadaşlar, ikincisi, daha önemlisi, burada, toptan eşya fiyatlarına dayalı bir endeksleme yapıyorsunuz. Toptan eşya fiyatına dayalı endekslemenin üretici açısından hiç de fazla tatminkâr bir sonuca ulaşmayacağını, bunun çiftçinin yükünü fazla hafifletmeyeceğini; dolayısıyla, çiftçilerin çok önemli bölümünün borçlarını ödemekte yeni güçlükler içinde olacağını ve bunun, aslında, gereken katılımı sağlayamayabileceğini hesaplamalıydınız. Kaldı ki, burada, yaptığınız yöntemde bir de işin şöyle bir tuzağı var.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, kısaca söyleyeyim, hesaplamayı şöyle yapıyorsunuz: Borcun birinci yılı için, anapara için hesaplanan tutara, bu TEFE'ye endeksli olarak, o yılın, birinci yılın nemasını, faizini de, yine, TEFE'ye endeksli olarak ekliyorsunuz; yani, 1 000 000 000 anapara varsa, 200 000 000 lira, bunun, o birinci yıl faizi ise bunu ekliyorsunuz, izleyen yıllarda TEFE'yi 1 000 000 000'a değil, 1 200 000 000'a oranlayarak yürütüyorsunuz; yani, birinci yılın faizinden de faiz almaya izleyen yıllarda devam ediyorsunuz; bu yapılır mı, çiftçiye bu yapılır mı değerli arkadaşlar.  Yani, burada, çiftçi kardeşlerimiz "dağ, fare doğurdu" demeyecek mi? Niye böyle bir uygulamaya gidiyorsunuz?! Yani, nerede kaldı sizin geçmiş iktidarlardan farkınız değerli arkadaşlarım?! Bunu, burada düzeltme fırsatınız vardır. Yanlıştan dönmek yiğitliktir. Bu fırsatı size vereceğiz. Bununla ilgili önergemiz olacaktır. Değerli katkılarınızı bekliyoruz. Çiftçilerimiz izliyorlar ve umarım, bu katkıları verirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, burada, hem peşin ödeme açısından hem taksitli ödeme kolaylığı açısından birtakım düzeltmeler, iyileştirmeler yapılabilirdi. Burada, özellikle, borcunun tümünü bir kerede ödeyene yapılacak indirimi -iki ay içinde, üç ay içinde; neyse; yani, iki ay deniliyor, belki üç aya çıkarırız- hiç olmazsa yüzde 30 yerine, yüzde 50 gibi daha anlamlı bir noktaya çıkarabilirdik.

İkincisi, burada, taksitle ödemede, yüzde 10'luk anapara ödemesinden sonra ilk taksiti ekim ayına koyuyorsunuz. Anapara ödemesi ne zaman? İlk iki ay içinde diyorsunuz. Yani, bugün kabul etsek, 5 Ağustosa kadar anapara ödenebilir; yüzde 30'u -ilk taksit- ekimde diyorsunuz. Şimdi, insaf ediniz, yani, arada tekrar iki ay var. Siz, neredeyse, yüzde 10 artı yüzde 30, mevcut anapara artı faizinin yüzde 40'ını ister durumdasınız dört ayda. Yani, bunu, çiftçi ödeyebilecek durumda mı?! Kaldı ki, her bir çiftçinin hasat dönemi aynı değildir, ekim ayında ürününü satamayacak çok sayıda çiftçi var. Zeytinci ne yapacak, ekimde pamuğunu satamayan pamukçu ne yapacak, fındıkçı ne yapacak?! Değerli arkadaşlarım, böyle bir ödeme planı düzenlemesi olabilir mi?! Bunlarla ilgili düzeltmeler vereceğiz, umarız katılırsınız.

Bir başka konuya değineyim. Burada, tarım kredi kooperatifleriyle ilgili bir ayırım gözetilmemesi, yani, her iki kredi kurumu açısından da, bunu, kendi bilançoları üzerinden, kendi ayırdıkları karşılıklar üzerinden karşılayacaklarının öngörülmüş olması, belki, Ziraat Bankasını kurtarabilir; Ziraat Bankası bunu kendi bünyesi içinde çözebilir; fakat, mekanizma olarak, tarım kredi kooperatiflerinin kredi imkânları büyük ölçüde, Ziraat Bankasından aldıkları krediler ve bunların üzerine belli bir faiz koyarak aktarmalarından oluşuyor. Şimdi, siz, tarım kredi kooperatiflerinin de 1 katrilyon 750 trilyonluk alacağını bu kapsam içine sokuyorsunuz. Peki, tarım kredi kooperatifleri bunu nasıl karşılayacak?! Yani, ister yüzde 30, ister yüzde 50 deyin, isterseniz taksitlendirin; burada getirdiğiniz, kurumun malî dengesini bozacak gelir kayıplarına yol açacak düzenlemeleri tarım krediler nasıl karşılayacak? Ziraat Bankası karşılık ayırdı, tasarıda belirtilmiş, peki; tarım krediler nasıl yapacak; bunlar, banka değil. Aslında, bunların, kendi özkaynakları da var, kendi özkaynaklarından kredi vermeleri söz konusu; ama, sadece, bununla işleri çevirecek durumda değiller. Eğer öyle bile olsa, bu uygulama, ancak şuna yol açar: Tarım kredi kooperatiflerinin çok önemli bir bölümü tasfiye olur; yani, 2 000 küsur tarım kredi kooperatifinden böyle bir operasyon sonucunda, üç yıl içerisinde, herhalde, ortada 200 kadar; yani, bunun yüzde 10'u kadar bir tarım kredi kooperatifi kalır. Belki bunu amaçlıyor olabilirsiniz; çünkü, IMF ve Dünya Bankasının amaçlarından biri, tarım kredi kooperatiflerinin tasfiyesi olabilir; acaba, AKP'nin niyetleri arasında bu da var mıdır; yani, IMF'nin, bu tasarıya hiç karşı çıkmamasının, çok fazla ayak dirememesinin arkasında bu da olabilir. Eğer, sizin böyle bir niyetiniz yoksa değerli arkadaşlarım, tarım kredilerin bu konuda gelir kayıplarının Hazinece karşılanacağı hükmünü buraya koymanız gerekir; koymazsanız, Türkiye'de, tarımdaki örgütlenmenin dibine yeni bir dinamiti de siz eklemiş olursunuz ve IMF politikalarının sürdürülmesi konusunda, geçmişin takipçiliğinden başka hiçbir şey yapmamış olursunuz.

Siz, burada, bunu, yaptığınız zaman ne olur -bu yaptığınız tek şeye nasıl bir isim verebiliriz- tarımdaki tasfiye süreci kabul edilebilir bir şekle dönüşür, biraz uzar, biraz gözboyamaktan ibaret kalır. O nedenle, burada bizim vereceğimiz iyileştirme isteklerine kulak vermenizi temenni ediyoruz.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.

Sayın milletvekilleri, şahıslar adına ilk konuşma, Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan'a aittir.

Sayın Kaptan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kaptan, süreniz 10 dakikadır.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçilerimizin tarımsal kredilerinin yeniden yapılandırılmasına ilişkin, tasarının geneli hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Büyük Türk Ulusunu ve sizleri saygıyla selamlıyor, aziz çiftçilerimize ve köylü yurttaşlarımıza sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, ülkemizde, 2000, 2001 yıllarında yaşanan ekonomik kriz, tüm sektörleri olumsuz olarak etkilemiştir; özellikle de, çiftçilerimizi etkilemiştir. Zaten, zor durumda olan çiftçilerimiz, bir de bu kriz eklenince iyice fakirleşmiş ve mağdur duruma düşmüştür. Çiftçilerimizin girdileri, aldıkları ateş pahası olmuş, sattıkları ürünler ise yok pahasına gitmiştir. Tarımsal ürünlerin fiyatlarında yaşanan hızlı düşüşler, iklim koşulları, sel, dolu, hortum gibi doğal afetler karşısında devlet desteğinin olmaması çiftçilerimizin yaşamını altüst etmiştir.

Çiftçilerimiz, kredi borçlarını, Bağ-Kura olan borçlarını ödeyemez, tarımsal faaliyetlerini sürdüremez ve bu nedenle üretemez, geçimini temin edemez hale gelmişlerdir. Ziraat Bankasından, tarım kredi kooperatiflerinden, TİGEM'den aldıkları borçlar, yüksek faizler yüzünden katlandıkça katlanmıştır; 1998'de 1 000 000 000 lira kredi alan çiftçimizin borcu 10 000 000 000'ı bulmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çiftçilerimizden, bir bu borcunu ödemek için, olanağı olanlar, traktörünü satmış, öküzünü satmış, tarlasını satmış, evini barkını satmış; kaldı ise, eşinin kolundaki bileziği, çocuğunun sünnetinde takılan takıları satmıştır ve kimisi de, acı ama gerçek, intihar etmiştir. Köylülerimizin çoğu da icralık olmuştur. Antalya'nın Kaş İlçesinden bir örnek vermek istiyorum: Palamut, Çavdır ve Çay Köylerinde 1 200 kişi icralık olmuştur. 423 hanelik Çayköy'de icralık olmayan hane sayısı, sadece 15'tir.

1980'den sonra uygulanan tarım politikaları, çiftçilerimizin yüzünü güldürmemiş, köylümüzün şapkasını eğdirmiştir. "Şapkasını eğdirmek" deyimini bilirsiniz; yani, insan içine çıkacak durumu kalmamıştır. Çiftçilerimizin, evde, hanımlarının, çocuklarının; köyde, kefil ettiği arkadaşlarının, komşularının yüzüne bakacak hali kalmamıştır.

Sayın arkadaşlar, ülkemizdeki ekonomik krizin, insanlarımızı, eşine dostuna bir çay ikram edemeyecek duruma getirdiği bir ortamda, 2002 seçimleri yapıldı. Bakınız, Kırşehir Kaman Ziraat Odası Başkanı Selami Kayhan, seçim öncesindeki çiftçinin durumunu, tüm çıplaklığıyla, 21 Temmuz 2002 tarihli Hürriyet Gazetesinde şöyle anlatıyor: "Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi, Kırşehir'in Kaman İlçesinde de intiharlar başladı, boşanmalar arttı. Faizlerin altında bittik, tükendik. Yeterince üretemedik. Arpa 150 000 lira; bir çay parası... Bununla borç mu ödenir? Bizler, bankaları hortumlayanlar gibi, borçlarımızın bize peşkeş çekilmesini istemiyoruz. Borçlarımızı ödemek istiyoruz; ama, emeğimizin, alınterimizin hakkını da almak istiyoruz. Bu yıl, bazı çiftçilerimiz, biçerdöverleriyle Rusya'ya gittiler. Fırsatını bulsa, çiftçilikle uğraşan 40 000 000 insan gider. Çiftçi ve esnafımız, bu siyasetçilere gereken dersi verecektir."

Sayın milletvekilleri, işte, bu ortamda seçimlere gidildi. Çiftçilerimiz, köylerine gelen her parti temsilcisine sordu "bizim borçlar ne olacak" diye. İktidar parti adayı olarak, siz "çiftçinin borcu taksitlendirilecek, faizi silinecek dediniz; oylarını da aldınız, iktidar oldunuz; hayırlı olsun. Hayırlı olsun da, bu getirdiğiniz kanun taslağında, çiftçinin, Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının anaparası taksitlendiriliyor; ama, faizleri silinmiyor. Anaparayı taksitlendirmeyi doğru yapıyorsunuz, hatta, bu taksitlendirmede çiftçi lehine daha da iyileştirmeler yapılmalıdır.

Bu kanun tasarısını biz de destekliyoruz; ancak, hani faizleri silecektiniz, o ne oldu? Bu TEFE nedir, bu da neyin nesi?! Sayın arkadaşlar, Sayın Bakan, çiftçimiz, TEFE'yi, TÜFE'yi bilmez, ödeyeceği parayı bilir; sizin verdiğiniz sözü tutup tutmadığınıza bakar. Faizleri TEFE'ye göre hesap ederek alacaksınız. 1995'te 1 000 000 000 lira kredi alan bir çiftçimizin borcu, şimdi, cari faizlerle 16 000 000 000 lira oluyor. Siz, bunu, TEFE'ye göre hesap ediyorsunuz; yaklaşık 6 000 000 000 lira faizi, 1 000 000 000 lira da anaparasıyla 7 000 000 000 lira olarak alacaksınız. Kısaca "ben, 16 000 000 000 lira yerine 7 000 000 000 lira alacağım" diyorsunuz. Sayın arkadaşlarım, 1 000 000 000 lirayı ödeyemeyen çiftçimiz, 7 000 000 000 lirayı nasıl ödesin?

Sayın milletvekilleri, gelin, bu faizleri hepten silelim. Hepten silmiyorsanız, faiz, anaparayı geçmesin. Hem çiftçilerimizi rahatlatalım hem de siyasete itibar kazandıralım, siz de, verdiğiniz sözü tutmuş olursunuz. Yok "ödeyenler ile ödemeyenler arasında adaletsizlik yaratılmasın" diyorsanız, o zaman, söyleyecek çok şey var. Siz, burada, bu Mecliste, 607 000 000 000 lira geliri olandan vergi almazken, işçinin, ücretlinin maaşından, asgarî ücretten vergi almayı kabul etmediniz mi? Siz, batan bir bankayı kurtarmak için 6 200 000 000 dolar devlet kasasından destek çıkmadınız mı? Bunlar adalet duygunuzu zedelemiyor da, 900 000 çiftçimizi ilgilendiren çiftçi borçları mı adalet duygunuzu zedeliyor?

Sayın arkadaşlarım, anaparası 900 trilyon lira olan çiftçi borçları, cezaları ve faizleriyle birlikte, 3,2 katrilyon liraya çıkmıştır. Bu paranın içinden Ziraat Bankasının alacağı 1 katrilyon 450 trilyon lira, tarım kredi kooperatiflerinin alacağı da 1 katrilyon 750 trilyon liradır. Ziraat Bankasına borcu olanların sayısı 210 000, tarım kredi kooperatiflerine borcu olanların sayısı da 690 000'dir. Tarım kredi kooperatifleri tamamen küçük çiftçiye kredi vermiştir; kredi limiti 3 milyarı aşmamıştır. Aslında, borçluların çoğunluğu 1 milyar liranın altında kredi almışlardır. Sayın Bakanın açıklamalarına göre, bu kanun tasarısıyla, 3,2 katrilyonluk alacağın 1,8 katrilyonu alınmayacak, 1,4 katrilyonu alınacaktır; yani, 900 trilyon liralık anaparaya karşılık 500 trilyon lira faiz alınacaktır. Biz, bu faizin de alınmamasını istiyoruz. Yoksa, bu tasarıyı zaten destekliyoruz, hatta, bu kanunun çıkarılmasında geç bile kalınmıştır diyoruz. Madem, Hazineye bir yük getirmiyor, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri bu açığı kendileri kapatacak, o zaman, şimdiye kadar niye beklendi? Çiftçiye hem fazla faiz yüklenilmiştir hem de yılbaşına doğru, bu yasayı bekleyen çiftçinin bir kısmı, umudunu keserek, tarlasını, öküzünü satarak, bu borçları ödeme yoluna gitmiştir.

Sayın arkadaşlarım, bu tasarının diğer bir eksikliği de, TİGEM ve Tarişbanktan kredi alan çiftçilerimizi kapsamamasıdır. Tarişbank Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmişse, bunda çiftçinin kabahati nedir?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çiftçimiz sahipsizdir, çiftçimiz örgütsüzdür, çiftçimiz desteksizdir; çiftçimize, gelen hükümet vurmuş, giden hükümet vurmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaptan, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Şimdi de, çiftçimizi sahiplenmesi gereken Sayın Tarım Bakanı "çiftçimizin gözünü kara toprak doyurur" diyor. Ayıp oluyor sayın arkadaşlarım, ayıp oluyor. Bu sözleri Sayın Bakana yakıştıramadım.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Size ayıp...

OSMAN KAPTAN (Devamla) -Çiftçimize, zaten, devlet eli uzatılmıyor. Bir de, Sayın Bakan, çiftçimize "açgözlü" diyor.

MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Bakan öyle demedi.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Açgözlü olanlar, çiftçinin ürettiklerine göz dikenlerdir, çiftçinin hakkını yiyenlerdir, çiftçinin hakkını yiyenlere göz yumanlardır. Sayın Bakan, sizin göreviniz, bu açgözlülere karşı çiftçilerimizi korumaktır.

Sayın milletvekilleri, sahipsiz çiftçiye sahip çıkmak, bu Parlamentonun görevidir. Çiftçilerimize sahip çıkalım ki, ürünü para etsin, yüzü gülsün. Kendi sert buğdayımıza 320 000 lira fiyat verirken, Ortaasya'dan 380 000 liraya buğday ithal etmeyelim. Kendi turfanda karpuzumuz çıkmışken, İran'dan karpuz ithal etmeyelim. Türk tarımını haksız rekabetle karşı karşıya bırakmayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN KAPTAN (Devamla) - İhracatta, narenciye ürünlerine olduğu gibi, sera ürünlerine de teşvik verelim. Gümrük kapılarında, mermer yüklü TIR'lar ile sebze yüklü TIR'lar, aynı sırada 15 kilometre kuyruk oluşturmasın.

BAŞKAN - Sayın Kaptan, mikrofonunuz kapalı. Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Çiftçilerimize sahip çıkalım ki, Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan müdahale alımları, telafi edici ödemeler, prim destekleri, depolama destekleri, kırsal kalkınma destekleri ülkemizde de uygulansın; ülkemizde de, fiyat destekleri, gübre, ilaç, tohumluk destekleri yapılsın.

BAŞKAN - Sayın Kaptan, lütfen...

OSMAN KAPTAN (Devamla) - Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şahsı adına ikinci konuşma, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'a aittir.

Sayın Seyhan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz gecikmeli de olsa, çiftçinin sorununu Meclis gündemine taşıyan ve emeği geçen tüm arkadaşlarıma, bütün çiftçiler adına çok teşekkür ediyorum. Gerçekten, çok ciddî bir sorunu masaya yatırıyoruz. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ne boyutta olursa olsun, bu sorunun çözülmesine varız.

Genelde -Sayın Coşkunoğlu da burada- planlamada ve gelişmede bir kaide vardır: Önce kötüye gidişi durdurursunuz, onu o seviyede tutarsınız, sonra, rehabilite eder, o seviyeyi kontrol edersiniz, sonra geliştirirsiniz. Yani, bizim buradaki amacımız, sadece bir şeyin geriye gidişini durdurmak değildir. Bizim buradaki amacımız, görüşmemizde temel olan şeyin bunu ileriye taşımak olması lazım. Bu nedenle, bu meseleyi ele alırken de, bu bütünlüğü kesinlikle elden bırakmamamız lazım.

Burada anlatmak istediğim şudur: Gerçekten, Türkiye'de çiftçi çok büyük sorunlar yaşıyor. Yani, biz, eğer, çiftçiye borcunu ödemek yolunda, kitlenin düşünsel ve faaliyet desteğini arkamıza alabilmek için bir şey yapacaksak, onun, bundan sonra ekebilmesini sağlamak zorundayız, ürününü satabilmesini sağlamak zorundayız ve ürününe değer vermeyi sağlamak zorundayız. Çiftçiye değer vermek, tüm dünyada, ürününe değer vermekten geçer, o ürününü pazarlayabilir kılmaktan geçer. Yapmamız gereken budur. Yani, biz, bunu, bu ödeme planını çıkardık mı, öyle tedbirler almalıyız ki, çiftçi bu borcu ödeyebilsin. Bakın, Bağ-Kurda ödeme planları geldi önlerine, af çıktı birçok defa; fakat, insanların yüzde 40'ı ödemek için başvuramadı bile; çünkü, kendini güvende görmedi. Ödemeye başlayan arkadaşlarımızın da yüzde 20'si, ödeme planı çıkmasına rağmen, birkaç taksiti ödemesine rağmen, gücü olmadığından ödemekten vazgeçti. Biz bunu nasıl yapacağız; çiftçinin ürününe değer vereceğiz. Yapılmadı mı; yapacağız beraber tabiî. Önemli olan, bütününü arkamıza almak. Getirin önümüze; emekçiye, işçiye, çiftçiye, onun menfaatına ne yapılması gerekiyorsa bunların hepsini beraber yapalım.

Değerli arkadaşlarım, sizler de seçim bildirgenizde, bizler de seçim bildirgemizde belirlediğimiz gibi, biz ürünü teşvik edeceğiz dedik, çiftçiye bakarken ürün planlamasıyla bakacağız, onu değerlendireceğiz dedik; ama, geldiğimiz günde bunu göremedik.

Bakın, mazotu başka bir şekilde arkadaşlar dile getirdi; ben, şuradan bakmak istiyorum: Azdır çoktur, ona değinmeyeceğim; ama, bu mazot teşvikini ürüne verebilseydik, çiftçinin elindeki ürünü hem kayıt altına alacaktık hem gerçekten ne kadar üretim yapmışsa, mazot teşvikini de ona vermiş olacaktık; ama, arsası parselli olan, tapusu elinde olmayan insana, dönüme 8 litre vererek desteklediğimizi sanırsak, bunları çok ciddî kayba uğratırız.

İkinci engel de, bakın, hep piyasalarda güven... Daha önce de yabancı sermayenin güveninden söz etti arkadaşlar. Nasıl güvenecek; kendini güvende hissedecek; ürününü, emeğini güvende hissedecek. Ürün sigortasını, sadece ve sadece, bazı özel sigorta şirketleri ile, kredi verdiği insanlara Ziraat Bankası yapıyor. Sayın Bakanım Adana'ya gitti. Gittiği günlerde, biz de köyleri geziyorduk.  3 000 dönüm arazi  yandı, kül oldu. Osmaniye'nin bir kısmında, yağmur, ekinleri diz boyu yaptı; oraya kadar su, bütün biçilen ekinler ıslaktı. Doğal felaketlerin birçoğunu da beraberinde yaşıyoruz.

Şimdi, eğer, siz çiftçiyi "ben ürünümü toprağa attım, ben bu ürünün karşılığını alacağım "diye bir güvence altına taşımazsanız, o çiftçi, 1 metrekare daha fazla sürebilmek için yeterli çabayı göstermez. Bunun dışında da şeyler yapmak lazım. O çiftçiyi sübvanse etmek lazım; gübresini, mazotunu borçsuz alabilmesini sağlamamız lazım. Tarım kredi kooperatiflerini, borç yağmuru altında çiftçiyi boğan bir uygulamadan kurtarmak lazım. Onların vermiş olduğu ürünleri, çiftçiye, yarınını endişeyle bekleyen konumdan uzaklaştıracak şekilde vermesini sağlamak lazım. Genelde yapmamız gereken budur. Eğer, bunları yapmazsanız, bu kanunun çiftçi üzerindeki etkisi beklediğimiz ölçüde olmaz. Bu umutsuzlukla biz, ülkeyi geri götürmeye devam ederiz.

Değerli arkadaşlarım, bir de ürün planlamasına şu şekilde bakmamız lazım. Bakın, dün Anadolu Ajansında geçen bir haberi Sayın Haluk Koç bugün basına okudu; "domates ile tütünün fiyatı aynı" diyor. Yani, bu ne demektir biliyor musunuz; eğer, siz, üründe dengeyi kuramazsanız, yabancı kaynakları kendi ülkenizde ürettiğiniz tarımsal ürünlerdeki dengeyi bozacak halde ülkede hâkim kılarsanız, politikalarınızı yaparken ürünle birlikte tüketimi planlayamazsanız, domatesle de, kabakla da 1 kilogram tütünü aynı fiyata satmak zorunda kalırsınız. Hepimiz, elbirliğiyle, çiftçinin ürününe sahip çıkmak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, hakikaten, birçok konuda çiftçi perişan. Bu nedenle, çiftçiyi bunaltmayalım; çiftçinin borcunu katlayarak, bu kanun tasarısında, onları ödemek zorunda bırakmayalım. Çiftçinin elinde hiçbir şeyi kalmadı, tohumu bile yok. Topraksız tarımı destekleyeceğiz dedik, bir adım bile atamadık.

Bakın, yine, yaşadığım bölgede... Sayın Bakan da, buraya çıkan değerli milletvekili de dedi ki "çiftçi, bereketli toprakların fakir bekçisi olmayacak." Çok teşekkür ediyorum; hakikaten olmasın; ama, ben, Adana'nın göbeğinde, İmamoğlu'nda, Kozan'da baraj yapılmadı diye on yıl bekliyorum; oradaki en verimli topraklar kurak. Adana milletvekillerimiz de burada, şahittir; hafta sonu, bu sorunu nasıl aşarız diye hep beraber toplandık; hem Adalet ve Kalkınma Partili hem de Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri, bu sorunu masaya yatırdık. Önce, verimli arazilerimizi nasıl kullanacağımıza, ürün teşvikimizi ve ürün planlamamızı nasıl yapacağımıza hep birlikte karar vereceğiz. Toplumda, kitlede deşarj esastır. Bu deşarjı da, insanların güvenini temin ederek sağlamamız lazım. Muhalefetiyle iktidarıyla, elbirliğiyle, buradaki sorunları ele alarak, çiftçinin sorunlarını masaya yatırıp, onları önce ayakta durabilir, daha sonra yürüyebilir hale getirmemiz lazım.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, burada, Sayın Bakandan da çok olumlu sözler duyduk; çok da teşekkür ediyorum. "Tarımda altın yıllar silsilesini başlatacağız" dedi iki gün önce; çok büyük memnuniyetle dinledim. Bu, çiftçi mutabakatıyla başlar. Önce gideceğiz, odamız mı var, muhalefetimiz mi var, mutabakata varacağız; ne istediklerini, hangi sorunları yaşadıklarını göreceğiz; ama, unutmayınız ki, hepimizi buraya taşıyan çiftçidir, işçidir, köylüdür, emeklidir. Bize, milletin vekili olma görevi verdi. Bizi, zaman zaman eleştirecekler, zaman zaman çok kırabilecek noktaya da gelecekler; hakaret etmedikleri sürece, biz onlara tahammül edeceğiz; saracağız, sarmalayacağız, aralarında sorunları varsa biz çözeceğiz; kamu ile çiftçiyi, kamu ile tabanı biz barıştıracağız. Devlet adamı olmanın genel önceliği burada yatar değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bir de, tarım çalışanlarıyla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Çoğunun sağlık sigortasından yoksun olduğunu ve sabahları pamuğa ve diğer ürünleri toplamaya giden insanların, çoğu zaman, Adana'da, tüberküloz olarak evlerine döndüğünü gördüm. 30 000'e varan ziraat mühendisinin birçoğunun, işsizlikten, tarlaya çapaya gittiğini de gördüm. Eğitilmiş insana sahip çıkmazsak, kaynaklarımızda bunları kullanamazsak, biz, ülkede, çok büyük sıkıntılar çekeriz. Biz, Mustafa Kemal Türkiyesinde kalkınmayı tarımla başlattık değerli arkadaşlarım. Türkiye'nin sıkıntıda olduğu bu günlerde, yine, çiftçinin emeğiyle, orada çalışan insanların sağduyusuyla, tarıma dayalı sanayii de teşvik ederek, arasında denge kurarak, bu ülkenin kalkınmasını, en büyük atağını, yine tarımla başlatacağız. Bizim, bugünlerde, çok gelişmiş uzay teknolojisiyle rekabet edebilir gücümüz olmayabilir; ama, oraya taşınabilmemiz için dahi, çiftçinin, işçinin, emekçinin önümüze getireceği verimli ürünlere ve kaynaklara ihtiyacımız var.

Tabiî, biliyorum, bu iş kolay değil. Ekonomi, sosyal bir bilimdir, kesin değildir, planlarsınız, öyle gitmez, gitmeyebilir; ama, sizin göreviniz, ekonominin kötüye gittiğini gördüğünüz anda, çiftçi lehine, emekçi lehine ve devletinizin ekonomisi lehine tedbirler almaktır. Önemli olan, burada, dengeyi kaçırmadan, herkese hizmet edebilecek bir kaynağı, halkın ve bu ülkede üretime kendini adamış insanların emrine vermektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, bu düşünceler ışığı altında, ben, büyük çözümler, büyük krizler sonrası ortaya çıkar diyorum. Önümüzde çok ciddî sıkıntılar var. Gelin, tarımsal alanda, büyük çözümleri, hep beraber, bu yaşadığımız krizden ders alarak, ülke için yeni bir başlangıç noktası olarak, birlikte yapalım. Bunu yapacağınıza, burada getireceğimiz önergelere destek vereceğinize inanıyor; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.

Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biliyorsunuz, bu çiftçi borçları, yıllardır Türkiye'nin büyük bir problemi. Özellikle, 2001 yılında yaşanan krizden sonra faizlerin çok artması ve yine bu sürede yaşanan kuraklıklar, çiftçilerimizi, gerçekten, çok zor duruma düşürdü. Burada iki büyük grup var. Bir, tarım kredi kooperatiflerine borcu olan grup, bir de Ziraat Bankasına borcu olan grup. Sunmuş olduğumuz bu yasa tasarısı, her iki grubun da sorunlarına, gerçekten, iyi bir çözüm getirmiş oluyor. Aynı zamanda, tarım kredi kooperatiflerinin Ziraat Bankasına çok yüklü miktarda borcu var. Bu yasa tasarısıyla bu borç da yeniden yapılandırılmış oluyor.

Ziraat Bankası ile tarım kredi kooperatiflerini ele aldığımızda toplam rakam, birikmiş faiziyle beraber takipteki alacaklar, yaklaşık 3,2 katrilyon lira. Bunun anaparasına dönecek olursak, sadece 900 trilyon. Yani, bu aradaki 2,3 katrilyon liralık fark, birikmiş faizlerden oluşuyor ve bu faizler, özellikle kriz yıllarında, yani 2001 yılında faizlerin çok yükselmesiyle beraber ciddî bir şok etkisi yapmış ve rakamlar çok büyük boyutlara ulaşmış. Bu yasa tasarısı aylarca süren bir çalışma sonunda hazırlandı, hem Ziraat Bankası yönetimi hem tarım kredi kooperatifleri yönetimi, beraber, yoğun mesai harcadılar ve tek tek hesaplara inerek, çiftçilerimizin durumunu inceleyerek, bir çözüm bulunmuş oldu.

Şimdi, burada, fazla detaya inmeden, metodu kısaca anlatayım: Herhangi bir çiftçimizin hesabını ele aldığımızda, öncelikle, bu hesapta birikmiş olan faiz siliniyor, anaparaya gidiliyor ve bu anapara rakamı, borçlanıldığı günden bugüne kadar, tarımsal toptan eşya fiyat endeksi kullanılarak getiriliyor. Bu da şu demek: Devlet İstatistik Enstitüsünün, pek çok tarım ürününden oluşmuş bir sepeti var; yanılmıyorsam, aşağı yukarı kırk elli ürün. Bu sepetteki ürünlerin fiyatı her ay takip ediliyor.

Örnek vermek gerekirse, mesela, 1999 yılında, 300 kilogram buğday değeri kadar borçlanmış olan bir çiftçimizin borcu, bugüne kadar, o günden bugüne endeks ne kadar arttıysa, o endekse getiriliyor. Ancak, bu endeksle bugüne getirilirken, bir bileşik, bir de basit hesap var. Biz, burada, çiftçilerimizin lehine olmak üzere, basit hesabı kullandık. Bir de, geçmiş yıllarda, bazı yıllar, Ziraat Bankasının kredi kullandırırken uygulamış olduğu faiz haddi, o yılların toptan eşya fiyat endeksinin altında kalmış; yani, tarımsal TEFE'nin altında kalmış. Biz, geri giderken, o yıllar için de düşük olanını seçtik; yani, eğer, Ziraat Bankası, geçmişe doğru herhangi bir yıl için enflasyondan daha düşük bir kredi faizi uyguladıysa -tabiî, temerrüt faizini kastetmiyorum burada, gerçek, normal borçlanma faizini kastediyorum- o faiz ele alındı. Dolayısıyla, bu türlü kararlarda, hep çiftçimizin lehine hareket edildi. Toplamda bakacak olursak, geçmiş yıllara bakıp, mesela, diyelim ki, 1999 yılında 100 kilogram buğday borçlanmış olan bir çiftçimizin bugün kaç kilogram buğday parası ödeyeceğine bakacak olursak, 1999 yılı için rakam 47 kilogram çıkıyor; yani, uyguladığımız metottan, bu basit-bileşik metodundan ve ayrıca, her yıl için düşük olanını seçtiğimizden -eğer faiz enflasyondan düşükse, faizi seçtik- 1999 yılında 100 kilogram buğday borçlanan bir çiftçimiz, bugün sadece 47 kilogram buğday parası ödemiş oluyor.

Şekerpancarından, mesela, 1998 yılından örnek verelim. 1998'de 100 kilogram şekerpancarı parası borçlanmış olan bir çiftçimiz, bugün 54 kilogram şekerpancarı parası ödemiş oluyor. Burada geniş bir tablo var. Buğday, mısır, şekerpancarı, domates, zeytin içinden örnek ürünler seçip hesap ettik ve 1997'den 2002'ye kadarki muhtelif rakamlara baktık; hiçbir zaman, bu, yüzde 100 bile olmuyor. Yani, herhangi bir üründen 100 kilogram borçlanan çiftçimiz, yüzde 100 bile ödemiyor; hep farklı farklı rakamlar söz konusu.

Burada önemli olan, tabiî, zamanında borcunu ödemiş çiftçimiz ile ödeyememiş olan arasında da adaleti gözetmek. Deniliyor ki: "Neden, faizlerin hepsini silmediniz; niye hiç faiz eklemeden anaparayı almıyorsunuz?" Şimdi, burada önemli olan şu: 1997 yılındaki 100 000 000 lira anaparanın değeri ile 2000 yılındaki 100 000 000 lira anaparanın değeri aynı değil. Eğer, biz, bugün, hem 1997'de borçlanan çiftçimizden 100 000 000 lira alırsak hem de 2000'de borçlanan çiftçimizden 100 000 000 lira alırsak, bu, 2000'de borçlanan çiftçimize bir haksızlık aslında. Bu adaleti mutlaka gözetmek gerekiyor. Tabiî, bir de, hiç ödemeyen ile ödeyeni gözetmek gerekiyor; çünkü, çiftçilerimizle devamlı görüşüyoruz, tabiî, özellikle zamanında ödemiş olanlar da haklı bir tepki gösteriyorlar ve diyorlar ki: "Ben, tarlamı sattım, traktörümü sattım, borcumu ödedim; siz, şimdi, borcunu ödemeyenlerin borcunun hepsini af mı edeceksiniz? Benim komşumun da traktörü, tarlası vardı; o satmadı, ödemedi. Şimdi, siz, onu tamamen silecek misiniz, af mı edeceksiniz?"  Dolayısıyla, burada, bunu, tarım fiyatlarına bağlamak, aslında, mümkün olduğunca adil bir çözüm.

Geri ödeme planı da şöyle olacak: Bu tasarı yasalaşıp, Resmî Gazetede yayımlandıktan itibaren, iki aylık bir başvuru süresi tanıyoruz. Bu iki ay içerisinde başvuran çiftçilerimiz, bu metoda göre hesap edilen rakamın yüzde 10'unu ödeyecekler; geriye kalanı da, Ekim 2003, Ekim 2004, Ekim 2005 tarihlerinde olmak üzere 3 taksitte ödeyecekler. Yalnız, şu önemli: Anaparayı -bugüne getiriyoruz ya- bugünden ileriye doğru taşırken, artık üzerine bir şey eklenmiyor. Yani, bugünkü Türk Lirası olarak, rakam artık sabitleniyor, donduruluyor, bundan sonra üzerine enflasyon da eklenmiyor ve 2003 Ekim, 2004 Ekim, 2005 Ekim olmak üzere, geri kalanı da 3 taksitte tahsil edilmiş oluyor.

Ayrıca, eğer bu iki aylık süre yeterli olmazsa, yine -hem tarım kredi kooperatiflerinin hem de Ziraat Bankasının yönetimine yetki veriliyor- bu başvuru sürelerini belli bir süre daha uzatmak da mümkün olabilecek.

Bu metodu uygulayarak, toplam 3,2 katrilyon lira kaç liraya iniyor; yani, bunun kamuya maliyeti nedir -gerçi, Hazineye bir maliyeti yok; bunu, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri yükleniyor. Aslında, tarım  kredi kooperatifinin borcunu da Ziraat Bankası yeniden yapılandırdığı için, bu yükün tamamı Ziraat Bankasında kalmış oluyor- nedir bu yük dediğimiz zaman, peşin ödeyenler için, 3,2 katrilyon lira yaklaşık olarak 1,4 katrilyon liraya inmiş oluyor. Bu arada, şu da var: Eğer borcunu peşin ödemek isteyen çiftçimiz olursa "borcumun tamamını kapatmak istiyorum" diyen olursa, bu kişilere de yüzde 30 indirim yapılacak; yani, bu metoda göre hesap edilecek, bir de üstelik yüzde 30 da peşin ödeme indirimi yapılmış olacak.

Bu 3,2 katrilyon lirayı, biz, 1,4 katrilyon liraya indirmiş oluyoruz; yani, burada, Ziraat Bankasına ve belki kısmen de tarım kredi kooperatiflerine, aslında 1,8 katrilyon lira bir yük gelmiş oluyor. Bu, önemli bir yük; ancak, tabiî, bu, yıllardır birikmiş olan bir problemdi. Türkiye, kriz geçirdi, çok sayıda vatandaşımız mağdur oldu. Biz, bu yükü yükleniyoruz ve bu kolaylığı sağlamış oluyoruz.

Aynı zamanda, şu anda, bu sistem kilitlenmiş durumda. Çiftçiler kredi kullanamıyor. Borcunu ödemediği için, bankaya geliyor, banka "önce borcunu öde, ondan sonra kredi kullandırırım sana" diyor. Bu tahsilatı yaparken, bir bakıma, sistemi çalışır hale getiriyoruz, hem Ziraat Bankasına hem tarım kredi kooperatiflerine kaynak sağlamış oluyoruz ve çiftçilerimiz için gerçekten büyük bir psikolojik ve maddî yük olan bu problemi de aslında güzel bir şekilde çözmüş oluyoruz.

Bu yasa tasarısının, inşallah, memleketimize hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime 1 saat ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.55

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 21.00

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90 ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

151 sıra sayılı kanun tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ile Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün; Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri; İzmir Milletvekilleri Yılmaz Kaya ile Erdal Karademir'in, Çiftçilerin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna Devredilen Millî Aydın Bankası T.A.Ş. - Tarişbank'a Olan Ziraî Kredi Borç Faizlerinin Silinmesine ve Asıl Borcun Taksitlendirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/604, 2/3, 2/80, 2/109, 2/111) (S. Sayısı : 151) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?..

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 21.01

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 21.10

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90 ıncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

151 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ile Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün; Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri; İzmir Milletvekilleri Yılmaz Kaya ile Erdal Karademir'in, Çiftçilerin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna Devredilen Millî Aydın Bankası T.A.Ş. - Tarişbank'a Olan Ziraî Kredi Borç Faizlerinin Silinmesine ve Asıl Borcun Taksitlendirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/604, 2/3, 2/80, 2/109, 2/111) (S. Sayısı : 151) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmış ve maddelerine geçilmişti.

Şimdi, tasarının 1 inci maddesini okutuyorum:

T.C. ZİRAAT BANKASI A.Ş. VE TARIM KREDİ KOOPERATİFLERİ TARAFINDAN ÜRETİCİLERE KULLANDIRILAN VE SORUNLU HALE GELEN TARIMSAL KREDİLERİN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARISI

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı; T.C. Ziraat Bankası A.Ş. (Banka) kaynaklarından gerçek ve tüzel kişilere 31.1.2002 tarihinden önce, Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK) tarafından ortaklarına 1.5.2003 tarihinden önce kullandırılan ve bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla takip hesaplarında kayıtlı bulunan tarımsal kredilerle, bu tarihlerden önce kullandırılmış ve bu Kanunun yayımı tarihinden önce takip hesaplarında iken ödeme planına bağlanmış olan tarımsal kredilerin, Banka tarafından kendi alacakları için % 100 oranında karşılık ayrılmak kaydıyla yeniden yapılandırılmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu; şahısları adına, Kırıkkale Milletvekili Murat Yılmazer, Antalya Milletvekili Osman Özcan ve Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın söz talepleri vardır.

Sayın milletvekilleri, bu vesileyle konuşmanın başında belirtmek isterim. Zaman hızlı geçeceği için, gecenin bu vaktinde uzatmalara yer vermeyeceğim; onun için hoşgörünüze sığınırım. Süre dolduğunda konuşmaları keseceğim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bir kere şöyle mutluyum: Bu Meclis çatısı altında bulunan herkes seçim meydanlarında verdiği bir sözü yerine getirdiği için, Meclisteki bir milletvekili olarak, hepiniz adına çok gururluyum. (Alkışlar) Bunun için, en azından, köylüye, devlet baba verdiği sözü tutar, milletvekili verdiği sözü tutar, bunu ispat ettiğimiz için hep beraber, bir kere, buna emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. (Alkışlar) Ancak, tabiî, verdiğimiz sözde, faiz almayacaktık; çünkü, hakikaten, köylü çok zor durumda.

Değerli arkadaşlarım, köylü köylüdür; köylüyü ayırmayalım. Çiftçinin -hayvancılık yapan, çiftçilik yapan- eğer değişik kurumlara borçları varsa, burada, biraz, sanki, bu tasarı kapsamında ayırım yapıyoruz. Burada olmayan -ben, biraz önce Sayın Bakanıma da arz ettim; inşallah onlar da gelir- örneğin, bir Tarişe borçlu olanlar da çiftçilik yapıyor, onlar da hayvancılık yapıyor veya bir de TİGEM dediğimiz kuruma borçlu olanlar var. Dün, KİT Komisyonundaki üyelerimizle biz konuştuk. KİT Komisyonunda, TİGEM'e borçlu olanların borçları TİGEM'den çıkarılmış, tüm borçlar Maliye Bakanlığına devredilmiş; ama, köylü borçlu. Aslında, o borçları da bu kanun kapsamına dahil etseydik ve o zaman devletin "x" veya "y" kurumuna değil, sadece Ziraat Bankasına, sadece tarım kredi kooperatifine değil, devletin tüm kurumlarına borçlu olan köylüler, eşit şekilde aynı kefeye konulurdu. Burada, onun için, TİGEM'e borçlu olan köylülere ve Tarişe borçlu olan köylülerimize de bu imkânın öncelikle gelmesi lazım; çünkü, devlet vatandaşını ayırmaz.

Değerli arkadaşlar, ben, tabiî, yine sistem üzerinde durmak istiyorum. Ülkemizin temel sorunu üretim ve olması gereken de üretim, temel hedef de üretim olmalı; ancak, ülkemizde, ne çiftçi ne esnaf ne de üreten kesimler temel kitle olarak görülmüyor. Bugüne kadar, üretene ve üretime, hiçbirine ama, teşvik verilmedi; üretene ve ürüne... O açıdan, sistemi...

Bugün bunu hallediyoruz, köylümüze verdiğimiz bir sözü tutuyoruz; ama, iki yıl sonra yine aynı sistem devam ederse, yine aynı sorunla karşı karşıya geleceğiz. Temel sorun sistemde; biz, sistemi çözmek zorundayız.

Onun için, katmadeğer yaratan ürünler teşvik edilmeli ve onların rekabet gücü artırılmalı. Aksi halde, eğer, biz, ürünü ve üretimi teşvik etmezsek, bunları desteklemezsek, yine kısa süre sonra aynı sorunlarla karşı karşıya geliriz. Eğer, biz, ürünü ve üretimi teşvik edersek, biz, kayıtsız ekonomiyi kayıt içine alırız. Kayıtsız ekonominin en büyük ilacı, üretime ve ürüne teşvik verilmemesidir. Onun için, eğer, biz, ürünü ve üretimi teşvik edersek, tüm ekonomi kayıt içine alınır, başta köyden başlayarak.

Demin Sayın Vahit Erdem milletvekilim itiraz etti, yine o konuya değineceğim. Tabiî, aslında, bir tarihte mutabık kaldık; 1989-1993. 1983 demiştim, mutabık kaldık kendisiyle. Yine o gün, o yıllarda verilen teşvikler yerine gitmediği için ve yerine getirmeyen insanlara -altını çiziyorum- ceza verilmediği için, herkesin yanına kâr kaldığı için, dürüst üreticiyle dürüst olmayan üretici aynı kefeye konulduğu için, sistem buradan çatladı.

Türkiye'de tarım ve hayvancılıkta, uzun vadede proje kapsamı dahiline finansman imkânı bulunmazsa ve bu sorunlara uzun vadeli finansal çözüm getirilmezse, katmadeğer yaratan ürünler yerine klasik tarım anlayışına devam edersek, rekabet gücümüz ortadan kalkar.

Türkiye'nin, coğrafî konumu itibariyle, tarım ürünleri, hayvancılık ve deniz ürünlerinde söz sahibi bir ülke olması gerekirken, bu ürünleri ithal eden bir ülke olduk. Bu ülke, mısır ithal ediyor. Bu ülke, et ithal ediyor. Bu ülke, balık ithal ediyor. Eğer, biz, bu ürünlerin, uzun vadede sorunlarını, özellikle finansman sorununu çözemezsek, özellikle çiftçiyi, özellikle hayvancılık kesimini uzun vadede finanse edemezsek, yine bu sorunlarla karşı karşıya geliriz.

Peki, bunu yapan ülkeler nasıl yapıyor? Bugün, bir Hollanda örneği vereceğim size. Hollanda, dünyanın en büyük süt mamulleri -özellikle peynir- ve çiçek ihracatçısı bir ülke. O kadar güzel ve sistematik yapmış ki, sadece bir finans kurumu sadece Hollanda çiftçisini finanse ediyor. O kurumun başka hiçbir işi yok. O bankanın işi, sadece Hollanda çiftçisine, Hollanda'da hayvan üreticisine finansman sağlamak. Eğer, biz, bu işte kurumsal büyüme yerine, kişisel çıkar ve büyüme modelini hâlâ devam ettirirsek, kalkınmadan bahsedemeyiz.

Tabiî, demin de söyledim, millî ekonomi. Bu ülke ayakları üzerinde duramaz ve kendi ekonomisini ayakları üzerinde durduramazsa, birileri hep bize bir tokat vurur; çünkü, ekonomimiz dimdik ayaktaysa, kimseye karşı boynumuz eğri değilse, kimseye karşı borcumuz yoksa, kimse bize hiçbir şey söyleyemez. Onun için, önce, sorunun temeline buradan bakmak lazım.

Birliklerimiz var; Fiskobirliğimiz, Trakyabirliğimiz, Kayısıbirliğimiz. İki örnek vermek istiyorum. Tabiî, Fiskobirliğin eğer parası yoksa, Avrupa'daki 10 fındık alıcısı -Karadenizli arkadaşlarım bilirler, ben, fındığı iyi bilirim; çünkü, yıllarca ihracatı için çok uğraştım- Avrupalı ihracatçı, bir sezon önce 450 dolardan ihraç etmişsek ve biliyorsa ki, Fiskobirliğin parası yok, fındık fiyatları 200 dolara iner arkadaşlar; yani, bizim kendi üreticimizin emeğini dışarıdaki insanlar tayin ediyor. Kendi ürettiğimiz ürünün fiyatını, Hamburg Borsasındaki üç insan tayin ediyor; çünkü, bir finansman modelimiz yok. Çünkü, biliyor ki, köylümüz ürününü satmak zorunda, paramız yok. Çünkü, düğünü var derneği var, okulu var. Biliyor ki, köylü, ürününü eğer Fiskobirliğe değil de tüccara sattığı zaman, karşılıklı fiyatları belirliyorlar ve fındık 450 dolar yerine 250 dolara ihraç ediliyor. Bu ülkenin kaybını düşünün. Bu ülke yıllık 1 milyar dolarlık fındık ihraç ediyor, ülkeye giren para yıllık 400 000 000 dolarda kalıyor. Onun için, biz, kendi finansman modelimizi kendimiz kuramazsak, hep birilerinin oyuncağı oluruz.

Aynı şey kayısıda. Kayısı fiyatlarını yine dışarısı belirliyor. Eğer paran yoksa, eğer biliyorsa ki, kayısı üreticisinin kayısısını satacağı bir finansman imkânı yoksa -örneğin, Kayısıbirliği- dışarıdaki tüccarlar, kayısı fiyatlarını yarı yarıya indiriyor "ben bu fiyattan alırım" diyor ve çiftçi mecburen götürüp satıyor; çünkü, borcu var, borcunu ödeyecek arkadaşlar. Onun için, biz, tarımda, hayvancılıkta kendi finansman modelimizi kurup, uzun vadede finanse etmezsek, hep bu sorunları yaşayacağız.

Tabiî, kurumların bu hale gelmesinin -yine söylüyorum- birinci müsebbibi, siyaset ve siyasetçi. Eğer birlikler bu hale geldiyse, birlikler Türk çiftçisinin inancını kaybettiyse, çiftçi artık birliklere inanmıyorsa, bunun birinci sebebi, siyaset ve siyasetçilerdir. Onun için, olaya buradan bakalım.

Türkiye'de bugüne kadar uygulanan tarım ve hayvancılık desteklemelerinin birçoğu gerçek üretimin dışında kullanıldı, gerçek üreticiye kredi verilmedi ve bu uygulamayı yapanlara ceza verilmedi. Bugün geçireceğimiz bu kanundan, dürüst insanlarla birlikte, yıllarca bunu iş edinmiş dürüst olmayan bir sürü insan da faydalanacaktır; ancak, özellikle Tarım Bakanlığı tarafından hayvancılık destekleme fonundan verilen kredilerle Türkiye'de bugün örnek çiftlikler doğmuştur ve ben, Tarım Bakanına teşekkür etmek istiyorum; çünkü, bu krediler doğru yere gitmiştir, üretime gitmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, teşekkür ediyorum.

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum efendim.

BAŞKAN - Hayır, baştan söz verdim; herkesin...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Son kelimeyi söyleyeyim...

BAŞKAN - Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Efendim, burada, Ziraat Bankasında çalışan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, o insanlara Allah yardımcı olsun, devletin her türlü angaryasını çekiyorlar; ama, bu insanların objektif kredi değerlendirmesiyle, çiftçimize objektif şekilde kredi verileceğine inanmıyorum. Gelin, model değiştirelim.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, prensipleri ihlal etmeyelim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Artık köylüye kredi vermeyelim; köye kredi verelim, ürüne kredi verelim.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Kırıkkale Milletvekili Murat Yılmazer.

Sayın Yılmazer, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MURAT YILMAZER (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk çiftçisinin, Türk köylüsünün çok önemli bir konusunun görüşüldüğü bu tasarıda ve bundan önce görüşülen yabancı sermayeyle ilgili tasarıda, ülkemizin ekonomisine yönelik iki ana sektörünün acil olan, destek verilmesi gereken konuları görüşülmüştür iktidarıyla muhalefetiyle; ülkemizde acil olan konulardır.

Siyasetin ve siyasîlerin, yani, yönetim erkinin ülke sorunlarına çözüm getirebilme yolundaki en önemli etkeni, o soruna bakış açısıdır. Adalet ve Kalkınma Partisinin siyasete bakış açısındaki öznesi de insandır. Bunu formüle de etmiştir. "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın." Bu çerçeve içerisinde bizim ülkemizin tarım politikasına bakış açımız da, insan öznelidir; yani, biz, köylüyü, yurdun efendisi, Türk tarımını da, ülke ekonomisinin ana lokomotiflerinden biri olarak görüyoruz. Ancak, bu efendi, yanlış politikalarla, çok zor, çok sıkıntılı durumlara düşürülmüştür. Yine, bu yanlış politikalarla, ülke ekonomisinin lokomotifi paslanmış, deformasyona uğramış, yürüyemez hale gelmiştir. Rakamsal ifadeler çok ürkütücü, çok korkutucu. Ülkemizde çalışan nüfusun yüzde 40'ı tarım kesiminde olmasına rağmen, gayri safî millî hâsıladan yüzde 14 pay almaktadır. Bundan beş yıl önce, 1998 yılında, 2 kilogram buğday parasıyla 1 litre mazot alabilen köylü, 2003 yılına gelindiğinde, 1 litre mazot için 6 kat, 7 kat üretim yapmak zorunda bırakılmıştır. Tabiî, üretim 6-7 kat artarken, çiftçi borcu kat kat artmıştır.

Geçen yıllarda, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ile kredi kooperatiflerinin tarım kesiminde çalışanlara kullandırdıkları kredilerde faiz oranları yüzde 120'lere kadar çıkmış, çiftçi ürettiği ürünü değerinden satamamış, temerrüt faizleriyle bu faizler daha da yükseklere tırmanmış, maalesef, çok sayıda çiftçimiz, tarlasını, traktörünü ve makinesini satmak zorunda kalmıştır. Ayrıca, bundan daha ağırı, köylerden şehre göç başlamış, şehre bu göç, işsizlik oranının da daha büyük boyutlara çıkmasına sebep olmuştur. Görsel ve yazılı basınımızda da geçmişte defalarca haber yapılmasına rağmen, hükümetler bu konuya el atmamışlar, çiftçilerimiz hapislerde yatmış, icra memurlarından kaçmış, velhasıl huzurları, çalışacak moralleri kalmamıştır.

Hükümet olarak, geçmişte uygulanan yüksek faizlerle borcunu ödeyemez duruma getirilen çiftçilerin borçlarını yeniden yapılandırarak, aşırı faiz yükünden kurtararak, yeniden üretim yapar hale getirmek istiyoruz.

Bu tasarıyla, Ziraat Bankası tarafından 31 Ocak 2002 tarihinden önce verilen krediler ile tarım kredi kooperatiflerinin 1 Mayıs 2003 tarihinden önce kullandırdığı ve kanun yürürlüğe girmeden önce takip hesaplarında bulunan ve takipteyken ödeme planına bağlanan tarımsal kredilere ödeme kolaylığı getirilmektedir.

1994 yılında tarım kredi kooperatifinden 200 000 000 TL kredi kullanan bir ortağın, Mayıs 2003 tarihî itibariyle geçmişteki faiz oranı ve uygulamalarına göre toplam borcu 8 500 000 000 TL'ye ulaşmaktadır. Bu tasarı kanunlaştığı takdirde, bu borç, 1 800 000 000 TL'ye düşecektir; bunun yüzde 10'u peşin alınacak, kalanı 3 yıl faizsiz taksitlendirilecektir. Peşin ödeme halinde ise, bu, yüzde 30 daha düşecektir. Bu, çiftçimiz için büyük bir imkândır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yılmazer, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

MURAT YILMAZER (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, kaynak maliyetinin altında faiz uygulaması mümkün değildir; ancak, buna bağlı olarak, kredi borçlarından dolayı çiftçimizin içerisine düştüğü mağduriyet de açık bir gerçektir. İşte, bu kanun tasarısıyla, mümkün görünmeyeni dahi mümkün hale getirerek, tarım politikamızda, daima insan faktörünün yanında olan anlayışımızı da ortaya koyuyoruz. Tarım politikalarımızın değiştirilmesi, doğru politikaların uygulanması, tarımımızın içerisine düşürüldüğü açmazdan çıkarılması, mikro çözümlerle değil, makro çözümlerle mümkündür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, çiftçilerimizin, istikrarlı ve yüksek gelir elde etmesini sağlamayı amaçlıyoruz; tarım girdi maliyetlerini azaltıcı, teknolojik gelişimi hızlandırıcı tedbirleri uygulamaya koymaya çalışıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yılmazer, mikrofonunuzu açacağım; lütfen, bir teşekkür konuşması yaparsanız; çünkü, prensibimizi uygulayalım efendim. Lütfen...

MURAT YILMAZER (Devamla) - Oldu Başkanım.

Köylümüzün, çiftçimizin, bu fırsatları en güzel şekilde değerlendirerek çalışma gayreti ve heyecanı içerisinde olacağını temenni ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yılmazer, nezaketinize ben de teşekkür ediyorum.

Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan, buyurun.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üreticilerimizin borçlarıyla ilgili olarak hükümetimizin getirmiş olduğu kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarla, sevgilerle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısının amacı, bilindiği gibi, çiftçilerimize verilen kredilerin ödenememesinden dolayı, çiftçilerimize bazı kolaylıklar sağlamaktır. Peşin olarak borcunu ödeyenlerden, yüzde 30 indirim yapılacaktır. Ben, inceleme yaptım; çiftçilerimiz, peşin olarak borcunu ödemeyi bırakın, taksitle ödemeyi bile zor başaracak diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, elbette, çiftçilerimiz, bu tasarıyla, az da olsa soluk alacaklar; fakat, getirilen tasarı, açık söylüyorum, çiftçilerimize merhem olmamaktadır. Tasarıya göre, çiftçilerimiz, yüzde 10 peşin ödeyecek, 3 taksitle de borçlarını ödeyecektir. Değerli arkadaşlarım, 3 taksiti anladık da, yüzde 10 peşin parayı, bugünlerde, iki ay içerisinde nasıl bulacaklar?!

Değerli arkadaşlarım, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda söyledik ve çiftçilerimizin faizlerini silelim diye de önerge verdik; reddedildi. Arkasından bir önerge daha verdik ve aldıkları borcun 2 mislini ödesinler dedik; o da reddedildi; fakat, şunu açık söylüyorum. Meydanlarda, çiftçilerimizin aldığı kredilerin faizlerini sileceğiz dedik mi, demedik mi?! (AK Parti sıralarından "Dedik" sesleri) Hepimiz dedik. Öyleyse, niçin sözümüzü yerine getirmiyoruz?!

Değerli arkadaşlarım, bakın, İsmet Paşanın bir sözünü burada sizinle paylaşmak istiyorum. İsmet Paşa "yalancı adam politikacı olur; ama, yalancı politikacı devlet adamı olamaz" diyor.

Değerli arkadaşlarım, Kaş'ın Çavdır ve Palamut köylerinde inceleme yaptım. Çiftçi 1 milyar lira para almış, zamanında ödeyememiş, sonra 3 milyar ödemiş, şimdi 4 milyar borcu var. Bu para ödenir mi?! Değerli arkadaşlarım, demek ki, bizim kuruluşlarımız tefecilere de taş çıkartmaya başladı.

Alanya'dan misal veriyorum. Alanya'nın Yeşilöz, İmamlı, Hocalar, Keşefli Köylerine gidin, görün; icraya verilmedik tek kişi yok. Cam kredisi almışlar; camlarını satsanız, emin olun, krediyi ödeyemez.

Değerli arkadaşlarım, bu kanundan faydalanacakların sayısı, Sayın Başbakanın dediği gibi, 1 200 000 değil, 900 000'dir; evet, bunu aile olarak kabul edip 4'le çarparsak, 4 000 000'a yakın insanımız bu kanundan yararlanacak demektir.

Üç gün önceki Hürriyet Gazetesini okumanızı diliyorum. Değerli arkadaşlarım, üç gün önceki Hürriyet Gazetesi, hazinenin batık banka yükünün 38 katrilyon olduğunu yazıyordu; yani, bankalardan hortumlanan 38 katrilyonu bu halk ödüyordu vergilerle. Değerli arkadaşlarım, öyleyse, 38 katrilyonu ödüyoruz da, çiftçilere neden bu kadar cimrilik yapıyoruz?!

Değerli arkadaşlarım, 4 000 000 çiftçimizden, övünerek "almıyoruz" dediğimiz 1,8 katrilyonu, 38 katrilyonla bir karşılaştırın. 4 000 000 çiftçiye 1,8 katrilyon!.. Sayın Bakanımız açıklasın, 38 katrilyonu götüren kaç kişi?! Onu da bu millet öğrensin.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının getiriliş şekli doğrudur; çünkü, çiftçilerimiz, gerçekten, çok yıpranmıştır, halleri çok perişandır.

Değerli arkadaşlarım, açık söylüyorum, bu mazot fiyatlarıyla, bu gübre fiyatlarıyla, bu ilaç fiyatlarıyla, bu elektrik fiyatlarıyla çiftçilik yapılabilir mi?! Çiftçilerin adam olması mümkün mü?! Bu borçları ödemesi mümkün mü?! Öyleyse, gelin, elimizi vicdanımıza koyalım, biraz okunacak olan önergenin gereğini yerine getirelim, bu akşam saatinde çiftçilerimize bir müjde verelim; diyelim ki: "Biz, sizin faiz borçlarınızı sildik." Ben TEFE'yi, TÜFE'yi anlamam. Akşamdan beri telefon ediyorlar "benim 3 milyar borcum var, ne olacak, ne kadar para vereceğim daha" diyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Osman Bey, lütfen, son cümlelerinizi alalım.

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Arkadaşlar, içinizden biriniz çıksın "3 milyar borcu olan şu kadar para ödeyecek" desin, bilen var mı?

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hesaplanıyor... Hesaplanıyor...

OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Yok. Öyleyse, çiftçilerimizin şu faiz borçlarını silelim, neticeye varalım. Kimin çiftçiler yanında, kimin çiftçiler yanında olmadığını biraz sonra önerge oylanırken göreceğiz.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı, TC Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 1 inci maddesindeki "TC Ziraat Bankası AŞ" den sonra gelmek üzere "BDDK'ya devredilen Millî Aydın Bankası TAŞ Tarişbank" ibaresinin eklenmesini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

 

Yılmaz Kaya

Kemal Anadol

Nadir Saraç

 

İzmir

İzmir

Zonguldak

 

Oğuz Oyan

Mustafa Sayar

Haluk Koç

 

İzmir

Amasya

Samsun

 

Harun Akın

Mehmet Küçükaşık

 

 

Zonguldak

Bursa

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahipleri konuşacak mı, yoksa gerekçeyi mi okutayım?

YILMAZ KAYA (İzmir) - Konuşmak istiyorum Sayın Başkan.

NAİL KAMACI (Antalya) - Hükümet katılıyor mu, katılmıyor mu?..

BAŞKAN - Hükümet katılmıyor Sayın Kamacı.

NAİL KAMACI (Antalya) - Duymadık!..

BAŞKAN - Duyduk... Duyduk...

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, önerge sahibi konuşsun, size ondan sonra söz vereyim.

Buyurun Sayın Kaya.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, seçim çalışmaları sırasında, hepimiz, gittiğimiz yörelerde, gezdiğimiz köylerde, köylünün yaşadığı sıkıntıları bire bir yaşayarak gördük. Girdi fiyatları artmış, ürün fiyatları nispeten azalmış; çiftçi ekim yapamaz hale gelmiş, ekim yapanlar hasadını kaldıramaz hale gelmiş; bütün bu duygular içinde çiftçilerin psikolojisi bozulmuş, ekonomisi zaten bozulmuş, her gittiğimiz yerde "ne olur, bu kredilere bir çare" diye bizden medet ummaktaydılar. Bütün bu kaygılarla, altında imzamın bulunduğu, Çiftçilerin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna Devredilen Millî Aydın Bankası T.A.Ş.- Tarişbank'a Olan Ziraî Kredi Borç Faizlerinin Silinmesine ve Asıl Borcun Taksitlendirilmesine Dair Kanun Teklifini hazırladık.

Değerli arkadaşlarım, bizim hazırladığımız bu teklif, hükümetin hazırladığı ve şu anda görüşmekte olduğumuz tasarıdan çok önceki bir tarihte hazırlanmış ve Meclis Başkanlığına verilmiştir. Bundan sonra, hükümetin hazırladığı ve bizim şu anda görüşmekte olduğumuz tasarı gündeme gelince, inanın ki, bayağı umutlanmıştım. Tarişbanka borcu olan çiftçileri nihayet rahatlatacağız; çünkü, biri teklif, biri tasarı olan her iki çalışma birlikte değerlendirilecek ve her ikisi de, herhalde, yasalaşır diye düşünmüştüm; ama, Tarım Komisyonunda ve Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan görüşmelerde, maalesef, teklifimiz kabul görmedi; her iki komisyonda da elde etmeyi düşündüğümüz sonucu alamadık.

Bunun sonucunda, hiç olmazsa, vereceğimiz bir önergeyle, 1 inci maddeye "Tarişbank" ibaresini ekletelim, bununla da aynı sonucu alırız diye düşünmüştük. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu önergemiz de reddedildi ve Sayın Bakana göre bu reddin gerekçesi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bu bankanın, böyle bir düzenlemeye ihtiyacı olmadığı; çünkü, Fonun, isterse, bütün alacakları silme yetkisinin bile bulunduğuydu.

Değerli arkadaşlarım, bu tür parasal konularda, özellikle, borç, çiftçinin ise, ben, Fonun, böyle bir şey yapma yetkisinin olduğunu zannetmiyorum; yani, yasal olarak böyle bir yetkisi olsa bile, bu yetkisini kullanması çok zordur. Bu nedenle, biz, Sayın Bakanın bu gerekçesine katılamıyoruz.

Şimdi, geldiğimiz noktada şu sonuç ortaya çıkmıştır: Bir ilçede, Ziraat Bankasından kredi kullanan bir çiftçinin borcu affedilmekte nispeten şartlar dahilinde, Tarişbanktan kredi kullanan çiftçinin borcu affedilmemektedir; yani, buna anlam vermek mümkün değildir. Sayın Bakanın, her ne kadar, o şekilde bir gerekçe ileri sürmesine rağmen, biz, tahmin ediyoruz ki, Tarişbankın yasa kapsamına alınmamasının tek nedeni, Tarişbankın, Ege'de faaliyet gösteren bir banka; Tarişbanktan kredi kullananların da, Ege'deki çiftçiler olmasıdır. Bu, bizi daha da endişelendirmektedir.

Şimdi, ben, dün, Egeli AK Partili milletvekili arkadaşlarıma, bu önergeye destek vermeleri konusunda, 9 ildeki 35 milletvekili arkadaşıma birer yazıyla ricada bulundum. Gelin, bu önergeye destek verin; Tarişbanktan kredi kullanan çiftçilerimiz üvey evlat gibi boynu bükük kalmasın, Ziraat Bankasından kredi kullanan çiftçiler gibi, bunlar da, aynı yasa kapsamına girsin ve bunlar da faydalansın; aksi takdirde, telafisi çok zor bir durum ortaya çıkacak ve Tarişbanktan kredi kullanan çiftçilere çok büyük bir haksızlık yapılacaktır. Bu desteğinizi bekliyorum; gelin, bu çiftçilerimizi sevindirelim.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun; çok kısa bir açıklama lütfen.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu önergeyle ilgili çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

Şu anda Tarişbank diye bir banka yok artık. Tarişbank, önce, Fona devredildi, daha sonra, bir başka özel bankaya satıldı ve tüzelkişiliği artık yok. Şimdi, bu Tarişbanktaki bütün çiftçi kredileri, sorunlu krediler de şu anda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda, sorunlu alacak olarak duruyor ve Tasarruf Mevduat Sigorta Fonunun yönetimi, mevzuatı gereği, bu çiftçi kredileriyle ilgili, tamamını silmek dahil, her türlü yetkiye sahip. Bizim, BDDK yönetimiyle yapmış olduğumuz görüşmelerde, bu kanunun çıkmasını müteakip, onların, Tarişbankla ilgili olan sorunlu alacaklara da aynı metotla çözüm bulacakları, aynı metodu uygulayacakları konusunda bize şifahî beyanları oldu. Tabiî, bu kanunun da asıl amacı, tarım kredi kooperatifleri ve Ziraat Bankası yönetimine bu yetkiyi vermiş olmak. Fon yönetiminin zaten yetkisi var; dediğim gibi, sıfırlama yetkisi bile var; ki, bu ibarenin burada geçmesi... Zaten, Tarişbank ortada olmadığı için, şu anda böyle bir banka olmadığı için, bu önerge, bir bakıma, tamamen geçersiz ya da uygulama bulmayacak bir önerge diyebilirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Borcun hesaplanması

MADDE 2. - Kredinin; kullandırıldığı tarihten itibaren 1.5.2003 tarihine kadar ilgili dönemde Bankaca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksi (tarımsal TEFE) dikkate alınarak hesaplanan ekli listedeki yıllık ortalama artış oranlarından düşük olanı üzerinden basit usulde nemalandırılması suretiyle bulunan tutarın, bir yılın sonunda kullandırılan kredi miktarına eklenmesiyle bulunan meblağa, aynı şekilde basit usulde hesaplanan nema tutarı eklenerek ve yapılan tahsilat ve tediyeler de valör tarihleri itibarıyla dikkate alınarak, toplam borç miktarı tespit edilir.

Bankanın TTK'ya kullandırdığı kredilerde kredi miktarına, kredinin kullandırıldığı tarihten (1.1.2000 tarihinden önce kullandırılan kredilerde 1.1.2000 tarihindeki cari hesap bakiyesine), 1.5.2003 tarihine kadar ilgili dönemde Bankaca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya DİE tarafından tespit edilen tarımsal TEFE dikkate alınarak hesaplanan ekli listedeki yıllık ortalama artış oranlarından düşük olanı üzerinden basit usulde hesaplanan nema tutarı eklenmek ve yapılan tahsilat ve tediyeler de valör tarihleri itibarıyla dikkate alınmak suretiyle, toplam borç miktarı tespit edilir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2 nci madde üzerinde; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Selami Yiğit, AK Parti Grubu adına Konya Milletvekili Orhan Erdem; şahısları adına, Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan ve Antalya Milletvekili Atila Emek'in söz talepleri vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kars Milletvekili Selami Yiğit; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Çiftçilere Verilen ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının "Borcun hesaplanması" başlıklı 2 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısının -gecikmiş olmakla birlikte- Meclis Genel Kuruluna inmesi, bizi de, Cumhuriyet Halk Partisini de mutlu etmiştir. Elbette ki, bu tasarının eksik yönleri vardır. Bir sorumlu muhalefet partisi olarak, bu eksik yönlerini değerlendirerek, çeşitli değişiklik önergeleri hazırladık; bunları sizlere sunuyoruz ve bunlara, gerçekten, destek vermenizi istiyoruz; çünkü, bu değişiklik önergeleri, aslında, bir popülist politika gereği değil, bu sorunun bir an önce çözülmesine dönük değişiklik önergeleridir.

Değerli milletvekilleri, bu değişiklik önergelerine verdiğiniz destekle, bu sorunun da, bir an önce, Türkiye'nin gündeminden kalkmasına önayak olacaksınız.

Değerli milletvekilleri, çiftçi borçlarının hesaplanmasını bir örnekle ele almak istiyorum. Haziran 1998 de 1 milyar lira kredi kullanan bir çiftçiyi düşünelim; bu, 5 yıl içerisinde, bu çiftçimizin -cezaî faizi ve temerrüt faizlerini düşünmezsek- 5,5-6 000 000 000 liralık bir borcu tahakkuk ediyor. Peki, bu yeni tasarı bize ne getiriyor; bu yeni tasarıyla -tasarının şartlarına göre düşündüğümüz zaman- sanıyorum, aşağı yukarı yüzde 56 oranında bir faiz öngörülüyor ve anaborçla birlikte bu 5 500 000 000 liralık borç, 4 000 000 000 liraya iniyor.

Değerli milletvekilleri "ödeme esasları" başlıklı 3 üncü maddede yerini bulan şartları gözönünde bulundurduğumuz zaman, bu 4 000 000 000'lık miktarın yüzde 10'u peşin, yani 400 000 000'u peşin, kalan yüzde 30'u bu yılın ekim ayı sonunda olmak üzere 1 200 000 000  ödenir ve bu yıl içerisinde ödenmesi gereken toplam miktar 1 600 000 000'dur. Değerli milletvekilleri, bu miktarı, bu rakamı sizin takdirlerinize bırakıyorum; çünkü, bu, anaparanın da üzerinde olan bir rakamdır. Biz, seçim meydanlarında, faizlerin tamamen silinmesi gerektiği konusunda vatandaşa söz verdik, sizler de verdiniz. Demek ki, bu tasarının bazı eksik yönleri var.

Geriye kalan 2 taksit de, yüzde 30'arlık dilimler halinde, yine, 1 200 000 000 lira olarak ödenecek.

Değerli milletvekilleri, biz, bu borçların bir an önce tasfiye edilmesini ve ödenmesini istiyoruz, bu konuda son derece samimiyiz. Bu borçlar bu şekilde nasıl ödenecek, bunu sizlerin takdirine bırakıyorum. Umarım, önümüzdeki yıllarda, yine aynı sorunu bu Genel Kurulda tartışmamış oluruz.

Değerli milletvekilleri, borçlu olmak çok güç bir iştir. Gelin, çiftçilerimizi borçlu olmaktan kurtaralım; çünkü, bizim insanlarımız, onurludur, kapısına icra gelmesinden çok ciddî derecede rahatsız olurlar.

Değerli milletvekilleri, tasarıda, çiftçi borcunun hesaplanması konusunda esas alınan seçeneklerden...

BAŞKAN - Sayın Yiğit, bir dakika; sürenize ilave edeceğim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, burada, çok önemli olan bir hususu, çiftçilerimize ait kredi borçlarının taksitlendirilmesi ve faizlerinin silinmesi konusunu görüşüyoruz; çiftçilerimiz de bunu bekliyor. Şu anda, gecenin ilerleyen bu saatlerinde yorgunluk vardır, doğrudur; ama, birkısım üyeler de öbeklenmekte ve sohbet etmekte. Biliyorsunuz, televizyonlardan da izleniyoruz; bakıyorlar. Onun için, lütfen, arkadaşlarımız, daha dikkatli davranırsa, hatibimizi daha dikkatli dinlerse; ayakta bulunan arkadaşlarımız da, sayın vekillerimiz de lütfedip oturursa, çok memnun olacağız efendim. (Alkışlar)

Buyurun Sayın Yiğit.

SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, yine, tasarının 2 nci maddesinde, çiftçi borcunun hesaplanması konusunda esas alınan seçeneklerden bir tanesi, Ziraat Bankasınca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı; yani, Ziraat Bankasının tarımsal kredilere uyguladığı cari faiz oranıdır.

Değerli arkadaşlarım, biz, bu borçlara, normal bir cari faiz oranı uyguluyoruz; yani, çok fazla bir şey yapmıyoruz; buna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Hepinizin de hatırlayacağı gibi, Ziraat Bankası, 1999 yılından önce, çiftçilere, o dönemin normal faiz hadlerinin aşağı yukarı yarısı oranında faiz uygulayarak kredi vermekteydi.

Değerli milletvekilleri, hükümetin niyeti, çiftçilerin kredi bankası olan Ziraat Bankasını özelleştirmek. Ben, burada, bir kez daha üzerinde durmak istiyorum. Ziraat Bankası, çiftçilerin bankasıdır ve bir ihtisas bankası olmalıdır; lütfen, bu bankayı onların elinden almak gibi bir çabaya girmeyin. Bu konuda, sizleri, gerçekten, çiftçiler ve üreticiler adına uyarıyorum.

Değerli milletvekilleri, oysaki, baktığımızda, bugün, başta Ziraat Bankası olmak üzere, çiftçi kredilerine uygulanan faiz oranları, tüketici kredilerine uygulanan, bireysel kredilere uygulanan, ticarî kredilere uygulanan faiz oranlarıyla başabaştır.

Değerli milletvekilleri, yine, çiftçi borçlarının hesaplanmasında esas alınan diğer bir seçenek ise, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından tespit edilen, tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksidir; yani, çiftçi borçlarının, tarımsal TEFE dikkate alınarak hesaplanmasıdır.

Değerli milletvekilleri, elimde bir çizelge var; bu çizelgede tarımsal TEFE'nin oranları var; tarımsal TEFE, tabiî ki, tarımsal ürünlerin getiri oranlarını bize gösteriyor. Oysaki, 1999-2002 yılları arasında tarımsal TEFE'deki artış yüzde 45'tir. Tarımsal girdi olan gübre, benzin ve ilaca gelen zamları ve farkları size burada söylemek istiyorum.

Gübre fiyatlarındaki artış yıllık yüzde 60'tır; yani, demek ki, tarımsal ürünlere gelen yüzde 45'lik oranın üzerindedir. Öte yandan, 1999-2002 yılları arasına baktığımız zaman, ziraî ilaç fiyatlarına gelen, ortalama, yıllık artış yüzde 85 düzeyindedir; bu, yüzde 45 düzeyinin aşağı yukarı 2 katıdır. Yine, 1999-2002 yılları arasında mazot fiyatlarına uygulanan fark yüzde 80 düzeyindedir; bu da, tarım ürünleri fiyatlarındaki artışın 2 katıdır.

Değerli arkadaşlarım, son beş yıl içerisinde, tarımsal ürünlerin değer kazanması ile tarımsal girdilerin değer kazanması arasında yüzde 100'lük bir fark vardır. Değerli arkadaşlarım, o halde, biz, tarımsal borçların yeniden yapılandırılması konusunda, bugün uyguladığımız faizin yarısını uygulamak zorundayız. Dolayısıyla, bu yasa tasarısı, bu faiz hadleriyle, gerçekten, ciddî bir şey içermemektedir.

Değerli milletvekilleri, bir başka konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum. Tasarının genel gerekçesinin son paragrafında, çiftçi borçlarının, üreticilerin, üretim araç ve gereçleri ile sermayelerine başvurulmadan ödenmesi öngörülmektedir. Bu ifade, gerçekten, uygulanan faiz oranlarıyla çelişmektedir.

Şimdi, Sayın Bakana ve hükümete soruyorum: Yukarıda örneğini verdiğim 1 000 000 000'lık borç için 3 000 000 000 faiz isteyerek mi, çiftçilerin, üretim, araç ve gereçleri ile sermayelerine dokunmayacaksınız?

Öte yandan, çiftçilerin ve üreticilerin borçlarının faiz oranı yüzde 10+30 olan ve anaparayı geçen miktarı alarak mı, çiftçilerin, üretim, araç ve gereçlerine dokunmayacaksınız?

Çiftçileri iki yıl süreyle borçlandırarak mı, uykularını kaçırarak mı, çiftçilerin, üretim, araç ve gereçlerine dokunmayacaksınız?

Değerli milletvekilleri, hükümet, tarım sektörüne, bazı sektörlerden kaynak aktarmak zorundadır. Finans sektörü ile hizmet sektörü Türkiye'de büyümektedir ve yeterince vergilendirilmemektedir; bunu hepimiz biliyoruz. Hükümet, bu konuda hassas davranarak, buradaki kaynakları tarım sektörüne aktarmalıdır. Bir fakirden alıp diğer bir fakire kaynak aktarılmasını doğru bulmuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yiğit.

SELAMİ YİĞİT (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tarımsal kredilere uygulayacağımız düşük faizli uygulamayla ortaya çıkacak finans yükünü de, az önce söylediğim gibi, vergi alınması gereken sektörlerden ciddî bir vergilendirmeyle aktarmamız gerektiğini düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum; sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yiğit.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Orhan Erdem; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ERDEM (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin 151 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bugün, 26 ncı kuruluş yıldönümünü kutladığımız Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğini kutluyorum. 1863 yılından beri, 140 yıldır hizmet veren tarım kredi kooperatiflerinin, kısa sürede yeniden yapılanarak daha verimli hizmetler vermesini diliyor; bu konuda, Sayın Genel Müdürümüz Yavuz Selim Beyi, tüm çalışanlarını, Tarım Bakanımızı, daha iyi hizmetlerde buluşmak dilekleriyle kutluyorum.

Tasarının 2 nci maddesi, borcun hesaplanmasını ele almaktadır. Yüce Mecliste görüşülen bu tasarının kabulüyle, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası 31.1.2002, tarım kredi kooperatifleri de 1.5.2003 tarihinden önce kredi kullanan ve borçlarını ödeyemeyen üreticilerimize ait borç miktarı, cari faiz, yıllık ortalama tarımsal TEFE artış oranlarından düşük olanı kullanılarak yeniden hesap edilerek, yüzde 10'u peşin, bakiyesi ise herhangi bir değer artışı uygulanmaksızın, her yıl ekim ayı sonuna kadar ödenecek. Bunun da ödemesi, hepinizin bildiği gibi, üç eşit taksitte yapılacak.

Hazırlanan yasa tasarısı, tarımsal üretimle iştigal eden yaklaşık 900 000 üretici aileyi, demin CHP milletvekilimizin de söylediği gibi, yaklaşık 5 000 000 aileyi bu sıkıntılı borç sarmalından kurtaracaktır. Bu sayede, üreticilerimiz, yeniden üretim gücü kazanacak ve üretimlerini aksatmadan sürdürerek, borçlarını uzun vadede ödeyecektir. Borç baskısından kurtulan üreticilerimiz ile kefilleri, gerek fiziksel gerekse zihinsel kapasitelerinin tamamını üretime yöneltecekler; böylece, tarımsal üretimde başarı ve verimlilik hedeflerine ulaşmak daha kolay olacaktır.

Ben, bu maddede, borcun hesaplanması konusunda birkaç örneği, televizyonları başında bizleri izleyen çiftçilerimizin de bilgilenmesi açısından, vermek istiyorum: Örneğin, 1.1.1997'de 1 000 000 000 lira kredi kullanan bir çiftçimizin şu anda borcu 9 500 000 000 lira; Ziraat Bankası borcu olarak ele alıyoruz. Bu borç yeniden yapılandırmayla 5 968 000 000 liraya iniyor, peşin ödenirse    4 178 000 000 lira oluyor; taksitlendirilerek ödenirse, 5 968 000 000 liranın 596 000 000'u peşin, kalan, üç taksitte -3 Ekimde- 2003, 2004, 2005 yıllarında ödeniyor.

CHP milletvekillerimizin çoğunun dediği, anaparaya faiz eklendiği doğru değil. Evet, bazı farklılıklar olabilir; ama, 1997'deki 1 000 000 000 lirayı bugüne göre değerlendirdiğimizde de 3 700 000 000 lira yapmaktadır.

Yine, 1.1.2000 tarihinde 1 000 000 000 lira alan bir çiftçimiz şu anda 5 475 000 000 liralık borç batağı içerisinde. Bu, yeni yapılanmayla 3 090 000 000 liraya iniyor, bunu peşin ödediği takdirde de 2 163 000 000 lira olarak ödeme imkânı buluyor. 1.1.2000'deki 1 000 000 000 lirayı bugüne güncelleştirdiğimizde onun da değeri 1 945 000 000 lira ediyor; yani, peşin ödediğinde 2 163 000 000, bugünkü değeri 1 945 000 000. Gerçekten, bu, anapara değerine yakın bir miktara gelmektedir.

Tarım kredi kooperatiflerinden birkaç örnek verirsek; 1995 yılında alınan 1 000 000 000 lira bugün 16 295 434 000 lira olmuş durumda. Bu, yeniden yapılandırmayla 7 015 181 000 liraya iniyor, peşin ödendiği takdirde de 5 521 627 000 liraya inmektedir.

Yine başka bir örnek de şudur: 2001 yılında alınan 1 000 000 000, bugün 4 377 554 000 lira; yeniden yapılandırılan ödeme planında 2 514 000 000 liraya inmekte; bu da peşin ödenirse, 2 060 207 000 liraya inmektedir. Görüldüğü gibi, çiftçimize bundan daha iyi bir ödeme planı, bu dönemde, verme imkânı yoktu. Keşke, imkânlar daha iyi olsaydı, TEFE, TÜFE oranı değil, anaparaya sadece kendisi kadar bir ilaveyle -CHP'li milletvekillerimizin de dediği gibi- bir ödeme imkânı verebilseydik; ama, bunların şu şartlarda mümkün olmadığını ve bu borcunu gününde ödeyen çiftçilerimizi de düşündüğümüzde, yanlış olacağını hepimiz kabul etmek zorundayız.

Kısa bir örnek de, Ziraat Bankasından aldığım verilere göre, ürün değerleri açısından verebilirim. Örneğin; 2001 yılı başında 100 kilogram tütün karşılığı kredi kullanan bir üretici, bugün banka faizi üzerinden hesaplandığında, 185 kilogram tütün satarak ödeyebiliyor bugünkü haliyle. Ancak, tarım barışı dersek buna, tarım barışı kapsamında borcunu 84 kilogram tütün satarak ödeyebilmekte; yani, ürün bazında daha altına inmiş görünüyor.

Ben, bu vesileyle, 2 nci maddede, çiftçilerimizin televizyon karşısında bazı örnekleri de anlaması açısından rakamlara girdim. Konuşmamı burada noktalarken, sorunlu tarımsal kredilerin yapılandırılmasına yönelik olarak hazırlanan bu tasarının, başta tarım kesimindeki üreticilerimiz olmak üzere, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Erdem, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan söz istemişlerdir.

Sayın Kaplan buyurun.

Süreniz 5 dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçilerimizin sorunları, 1930'lu yıllarda kurumsallaşan ülkemizin tarımsal destekleme politikaları, devletin ürün fiyatlarını belirlemesi ve pazara, ürün alıcısı ve satıcısı sıfatıyla müdahale etmesi şeklinde uygulamalarla uzun yıllar sürdürülmüştür.

Bu politikaların genel amaçları, fiyatları, üretime özendirecek ve çiftçilerimize makul bir gelir sağlayacak şekilde istikrarda tutmak, desteklenen ürünlerin üretiminin ithalat yoluyla gelen düşük fiyatlı ürünlerden olumsuz etkilenmesini önlemek ve tarım ürünlerimizin ihracatını teşvik etmek şeklinde özetlenebilir.

Desteklemeler, zaman zaman ekonomik amacından ayrı olarak, düşük gelirli nüfus kitlesini temsil eden ve oy potansiyeli yüksek olan çiftçilerimize gelir transferi yapmak amacıyla da uygulanmıştır. Tarımsal destekleme politikamızın bir temel aracı da, girdi fiyatları ve pazarı düzenleyici desteklemeler olmuştur. Bu bağlamda, üreticilere, gübre, tarımsal kredi, bitki koruma ilaçları, hayvan yemi ve tohumluk gibi üretim faktörlerini, pazar fiyatlarının altında intikal ettirmek amacıyla kamu kaynaklarından sağlanan sübvansiyonlar uygulanmıştır.

En son, Aralık 1999'daki hükümetçe IMF'ye sunulan niyet mektubu, tarım politikalarımızda, fiyat desteğinin bağımlılığını kaldıran önemli değişiklikleri gündeme getirmiştir. Bu niyet mektubuyla gündeme gelen yeni politikalar, temelde, üreticilerin desteklenmesine devam edilmesini; ancak, desteklerin fiyatdışı yollarla doğrudan yapılmasını öngörmüştür. Sonuçta, fiyat bazında yapılan desteklerin kaldırıldığını, yerine Dünya Bankasının teknik finansman katkısıyla biçimlendirilen bugünkü doğrudan gelir desteği programının uygulamaya konulduğunu görmekteyiz. Bu şekilde, tarım politikalarıyla, ekonomik verimi artırmak, malî yükü kontrol altında tutmak, küçük ve yoksul üreticilere yönelmek amaçlanmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinin sorunlu tarımsal kredilerine çözüm amacıyla hazırlanan tasarı, çiftçiyi rahatlatacak düzeyde midir, değil midir; önce ona bakmanın gerekli olduğu kanısındayım. 2002 yılında, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinin kendi imkânları ölçüsünde yaptıkları taksitlendirmelerde netice alınmadığı görülmüştür. Bu da, Türk çiftçisinin uzun yıllardan bu yana zor durumda olduğunun bir kanıtıdır. Tarımsal girdi fiyatları -gübre, tohum, ilaç, mazot, yem- her gün artarken, çiftçinin ürettiği ürünlere verilen fiyatlar çiftçiyi memnun etmemektedir; bunun en son örneği, buğdaya verilen tabanfiyattır.

Sayın Tarım Bakanı, Türk siyasî tarihine, köylüyü kovan bakan olarak geçecektir. Sayın Bakanımızın "çok da versek az da versek bu millet doymaz; bunların gözünü, ancak karatoprak doyurur" demesi karşısında, Türk Halkı ve çiftçilerimiz adına, üzüntülerimi belirtiyorum. (AK Parti sıralarından "Ayıp oluyor" sesleri)

Ayıp olacak bir şey yok; halkımızın dileklerini söylüyoruz.

Sayın Bakanın "gözünü toprak doyursun" dediği köylü, Mustafa Kemal Atatürk'ü şiarıyla, milletin efendisidir. Alınteri ve emeklerinin karşılığını alamayan çiftçilerimizin hakkını herkesten önce savunması gereken sorumlu Bakan, böyle bir söylemde bulunmamalıdır. Bu söylemin karatopraktaki hesap gününü merak ediyorum.

AKP'nin seçim öncesi "çiftçinin borçlarını sileceğiz" vaadinin, bu tasarıyla, yerine getirilmediği de görülmüştür. Halk deyimiyle, buna "göz boyamaca" denir.

Söz konusu takipteki kredilerde, kullandırım tarihinden itibaren tarımsal kredilere uygulanan getiri oranının veya Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksinin (tarımsal TEFE) dikkate alınacağı söylenmektedir. Bu oranlar, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinin uyguladığı faizlere yakın oranlardır. Çiftçilerimizin, bu uygulamadan hoşnut olacağını zannetmiyorum.

Diğer taraftan, tarım kredi kooperatiflerinin, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına olan borçlarına getirilen ödeme kolaylığının yanında, ortaklarının kısa ve orta vadeli kredi ihtiyaçlarını karşılayan, 1 500 000 ortağı, 2 500 birim kooperatifi, 16 bölge birliği, merkez birliği ve 30'a yakın iştiraki olan tarım kredi kooperatiflerinin kendi özkaynakları yanında yabancı kaynak ihtiyacı bulunmaktadır. Yabancı kaynak ihtiyacı, bugüne kadar, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası tarafından karşılanmaktaydı. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasının yeniden yapılandırılması neticesinde, tarım kredi kooperatifleri, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından plasman alamamakta; dolayısıyla, ortaklarının ihtiyaçlarını yerine getirmekte zorlanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinin, kullandırdıkları kredilere uyguladığı faizler, çiftçilere yüksek gelmektedir. Bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, tarım kesimi desteklenmelidir. Türkiye nüfusunun yüzde 40-45'i kırsal kesimde ikamet etmekte olup, gayri safî millî hâsıladan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaplan, lütfen, sözlerinizi tamamlar mısınız.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Tamamlayacağım efendim.

Bu eşitsizliklerin ortadan kaldırılması gerekir. Hükümet ve muhalefet olarak, elbirliğiyle, gerekli düzenlemeleri yapalım; insanlarımızı hak ettikleri çağdaş yaşam seviyesine kavuşturalım. Hükümetin tarımsal politikaları, köylümüzü, çiftçimizi ağlattığı gibi, çayırdaki inekleri bile ağlatmaktadır. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından alkışlar [!]) Çünkü, neden; inek diyor ki: "Sütüm sudan ucuzdur."

Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çiftçilerimizin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının yeniden yapılandırılması konusunda, görüştüğümüz kanun tasarısıyla ilgili olarak, arkadaşlarımız görüşlerini ifade ederken, gündemde olan bir konuya da atıfta bulundular. Tekirdağ Milletvekilimiz Erdoğan Kaptan Beyden...

HALUK KOÇ (Samsun) - Kaplan efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - ...Kaplan Beyden önce, Antalya Milletvekilimiz Sayın Osman Kaptan ifade ettiler. Bu hususta, eğer, eksiklik varsa, affedersiniz, tashih eder, düzeltiriz.

Ben, mensubiyet duygusunun çok önemli olduğuna inanıyorum; Türk Milletine mensubum, çok önemsiyorum. Ben, aynı zamanda çiftçi bir ailenin çocuğuyum, bunu da çok önemsiyorum. Ben, İç Anadolu'nun bozkırlarında, Tuz Gölünün 45 kilometre batısında, o kıraç ortam içerisinde çiftçilik yapan bir ailenin çocuğuyum.

Bugüne kadar, altı aylık dönem içerisinde bu Meclisin çatısı altında ben birçok konuda sizlerle beraber oldum, düşüncelerimi ifade ettim.

Tabiî, insanları tanımak çok kolay değil, zaman ister; zor zamanda, onların tutum ve davranışları gerçek anlamıyla ortaya çıkar; ama şunu söyleyebiliriz: Her tutum, her söz, her davranış, her ifade tarzı, hatta üslup bir kanaat sahibi olmamıza yardım eder ve bir insanın ne söyleyemeyeceğini, ne yapmayacağını düşünebiliriz, karar verebiliriz; şu anlayışta olan bir insan şu davranışı yapmaz. Ben, burada, bu çatı altında bulunan arkadaşlarımın birçoğunun, benim, toplumumuz içinde yer alan ve benim mensubiyet duyduğum, onlara aidim dediğim kesime yönelik bu sözü söylemeyeceğime, onları kastederek söylemeyeceğime inandıklarına inanıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bugüne kadarki tutum ve davranışımla, o büyük kitle de, benim, kendilerini, onları rencide edecek, küçük düşürecek, hafife alacak, önemsemeyecek ne bir halimi gördüler, ne bir davranışımı gördüler, bundan sonra da görmeyecekler. Ben, onları, hakikatte, gerçekten bu milletin özü, ana gövdesi diye hep niteledim ve aynen buna inanarak yaptım, bundan sonra da buna uygun davranışlar içerisinde olacağım; ama ben, o sözü söyledim; ama, ben, o sözü, insanoğlunun bir davranışı olarak söyledim.

Biz, bugün, toplum hayatı içindeyiz.

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen, Sayın Bakanın hitabını dinleyelim; çünkü, yapılan eleştiriler var, tenkitler var, o hususta cevap veriyor, lütfen dinleyelim.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - İnsanoğlu çeşitli duyguları taşıyor; korkuları, endişeleri, hevesleri... Hepimiz bu duygulara sahibiz. Bunların içerisinde bazılarını kontrol ediyoruz, toplum bizde bu baskıları meydana getiriyor, her türlü düşüncemizi ifade edemiyoruz, her türlü duygumuzu da; etmemeliyiz de ayrıca; ama, insanoğlunun bir duygusu var; çoğu, aza tercih ediyor, büyüğün peşindeyiz, çoğa sahip olmak istiyoruz, daha çok kazanmak istiyoruz. Bundan daha tabiî ne var?! Biz, yeri geldiğinde, çocuğumuzu eğitirken bile, meşru olmak kaydıyla, daha çoğu alsın demiyor muyuz, çoğa sahip olsun demiyor muyuz, bir ücret mukayesesinde, kendimiz için benzer davranış içerisinde değil miyiz?!

Ben, bu toplum içerisinde, özellikle bu cümlenin çarpıtılarak, "Tarım Bakanı çiftçiye açgözlü dedi" hadisesini de hiçbir zaman kabul etmiyorum. Şuna inanıyorum ve birçoğumuzun da aynı düşüncede olduğunu düşünüyorum, onu ifade ediyorum: Biz, toplumun o kesimine, kaderci diyoruz, tevekkül sahibi insanlar diyoruz, çaresiz insanlar diyoruz. Niye; tabiat şartları, içinde bulundukları durum, onları, ister istemez bu yöne itiyor. Bu insanlar, bir sene emek veriyorlar; sonunda, bu mevsimde yağan bir yağmur, sele dönüşen bir hal, bir dolu, o insanların emeklerini alıp gidiyor ve çaresiz kalıyorlar. Bu insanlar kaderci olmayacak da ne olacaklar? Ben bu insanlara, nasıl "açgözlü" diyebilirim?! Bu insanlar, bu toplumun içerisinde, hiçbir zaman, bu söze uygun olan bir kesim değil. Toplumun başka kesimlerindeki insanlar için de dememek lazım; ama, ille aranacaksa, bu kesim, hiçbir zaman, bu sözü hak eden bir kesim değil.

Ben, sözlerimi uzatmak istemiyorum; ama, Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımızdan ikisinin dile getirdiği hususa gelince; evet, ben, bu sözü söyledim ve basında çıktı. (CHP sıralarından alkışlar) Ama, ben bu sözü, genel bir davranış olarak söyledim, bunu da ifade ettim.

Bilgilerinize sunuyorum efendim.

Hepinizi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek; buyurun efendim.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi hakkında görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım "Borcun hesaplanması" başlığını taşıyan 2 nci madde incelendiğinde, borç hesaplanmasının amaca uygun düşmediği, pek çok belirsizliği beraberinde getirdiği açıkça görülmektedir.

Faiz kelimesinin kullanılmasından kaçınıldığı için, alışılmış bankacılık uygulamalarına göre, yatırım araçları alanında kullanılan "getiri" ve "nema" gibi sözcüklere yer verilmek suretiyle, madde metni anlaşılmaz hale gelmiş ve çiftçilerin borçlarının hesaplanması, âdeta zorlaştırılmıştır. Madde metninde açıklanan hesaplama yöntemiyle ilgili olarak, bazı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası şubeleriyle yapmış olduğum görüşmelerde, uzman kişiler arasında bile, borcun somut olarak belirlenmesinde tereddütler bulunduğu ortaya çıkmıştır. Madde metni, bu şekliyle, anlaşılır olmaktan uzaktır.

Örneğin, yeniden yapılandırılması söz konusu olan kredi borçlarına hangi oranda kredi ve temerrüt faizi uygulanacaktır; bu bilinmemektedir. Oysa, üretici borçlarında yapılacak iyileştirme, çok açık ve herkesçe anlaşılabilir biçimde, net, yüzde olarak belirtilebilirdi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kredi borçlarında çiftçi yararına yapılacak iyileştirmenin yüzde oranıyla belirtilmemiş olması, sanki, bir şeylerin üreticiden gizlenmeye çalışıldığı çağrışımını yapmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, açık söylemek gerekirse, bu madde metnine göre, borçlu çiftçinin sorununa yeterli çözüm getirildiği söylenemez. Çiftçiye umut verilmiş, bol vaat yapılmıştır; ancak, verilen sözler tutulmamıştır. Seçim meydanlarında, çok açık biçimde, halka "temerrüt faizleri çiftçinin gündeminden çıkarılacak" denilmiştir; ama, önümüze gelen tasarıda, faiz, yine -her ne kadar "getiri", "nema" dense de- çiftçiden tahsil edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, çiftçinin içerisinde bulunduğu durum, yürekler acısıdır. Öylesine ki, Türkiye'nin en verimli topraklarının bulunduğu seçim bölgem Antalya'da, insanlar, Ziraat Bankasından aldıkları kredilere teminat olarak gösterdikleri arazilerinin üzerine kurdukları tesisler ile arazilerini satsalar borçlarını ödeyemeyecek durumdadırlar; bu hale gelmiştir. Şimdi, bu yeni çözümle de onlara, sadece -uygun tabiriyle- bir naneşekeri verilmektedir.

Değerli sözcü arkadaşlarım ifade ettiler; 1 000 000 000 lira alan şu kadar ödeyecek. Değerli arkadaşlarım, 1 000 000 000 ödeyemeyen insan, şimdi, bunu, 3 000 000 000, 5 000 000 000, 8 000 000 000... Ödeme imkânı olsaydı, zaten, bu duruma düşmezdi. Onun için, şu anda, elbette, bir adım atılmıştır; ama, ne verilen sözlere uygundur ne de çiftçinin durumunu düzeltmeye uygundur.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; yakın geçmişte yaşanmış olan ve ülkede sosyal dengeleri altüst eden ekonomik krizlerin sorumlusu çiftçi ve üretici değildir. Bu nedenle, krizlerin bedelinin de üreticilere ödetilmek istenmesi, büyük bir haksızlık ve adaletsizlik olacaktır.

Türkiye genelinde, çiftçinin kullandığı tüm kredinin toplamı 900 trilyon liradır. Bu yasa tasarısıyla getirilen çözüm kapsamında, çiftçi, borcunu 2,3 katrilyon lira olarak geri ödemek durumunda kalacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu ülkede vergi kaçıranların, naylon fatura kullananların 7 katrilyon liraya baliğ olan borçlarına getirdiğimiz affı, geliniz, elemeği, alınteriyle üreten çiftçi ve köylümüzden esirgemeyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Emek, lütfen konuşmanızı tamamlayın.

ATİLA EMEK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Hiç olmazsa, anaparayı kat be kat aşmış olan faizleri ortadan kaldıralım. Çiftçimizi yeniden hayata döndürelim, milletin efendisi dediğimiz köylümüze, toplum içinde hak ettiği saygınlığı kazandıralım.

Yüce Meclisin ve siz değerli milletvekillerinin, bunu çiftçi ve köylümüzden esirgemeyeceğine inanıyor; Yüce Heyetinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emek.

Sayın milletvekilleri, 2 nci madde üzerinde 4 adet önerge vardır.

Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım; sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve talep ederiz. 05.06.2003

 

Ensar Öğüt

Haluk Koç

Halil Akyüz

 

Ardahan

Samsun

İstanbul

 

Osman Kaptan

Atila Emek

Engin Altay

 

Antalya

Antalya

Sinop

 

Hüseyin Ekmekçioğlu

Yaşar Tüzün

Selami Yiğit

 

Antalya

Bilecik

Kars

 

Nail Kamacı

Osman Özcan

Necati Uzdil

 

Antalya

Antalya

Osmaniye

"Yukarıdaki fıkralarda açıklanan yönteme göre hesaplanan toplam borç faizi, borcun aslının bir katını aşamaz."

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan TC Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının "Borcun kapatılması" başlıklı 2 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Necati Uzdil

Selami Yiğit

Nail Kamacı

 

Osmaniye

Kars

Antalya

 

Osman Özcan

Ramazan Kerim Özkan

Yavuz Altınorak

 

Antalya

Burdur

Kırklareli

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ensar Öğüt

Mehmet Küçükaşık

 

Malatya

Ardahan

Bursa

Kredinin; kullandırıldığı tarihten itibaren 1.5.2003 tarihine kadar ilgili dönemde bankaca tarımsal kredinin kullandırıldığı tarihteki cari faiz oranının yarısı oranında ve basit usulde faizlendirilmesi suretiyle bulunan tutarlar, yapılan tahsilat ve tediyelerde valör tarihleri itibarıyla dikkate alınarak toplam borç miktarı tespit edilir.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan TC Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının "Borcun Hesaplanması" başlıklı 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu

Mehmet Yıldırım

Mehmet Parlakyiğit

 

Ankara

Kastamonu

Kahramanmaraş

 

Enis Tütüncü

Mehmet Siyam Kesimoğlu

Haluk Koç

 

Tekirdağ

Kırklareli

Samsun

Borcun hesaplanması

Madde 2. - Kredinin; kullandırıldığı tarihten itibaren 1.5.2003 tarihine kadar ilgili dönemde bankaca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksi (tarımsal TEFE) dikkate alınarak hesaplanan ekli listedeki yıllık ortalama artış oranlarından düşük olanı üzerinden basit usulde nemalandırılması suretiyle bulunan tutarlar yapılan tahsilat ve tediyeler valör tarihleri itibariyle dikkate alınarak toplam borç miktarı tespit edilir.

Bankanın TTK'ya kullandırdığı kredilerde kredi miktarına, kredinin kullandırıldığı tarihten (1.1.2000 tarihinden önce kullandırılan kredilerde 1.1.2000 tarihindeki cari hesap bakiyesine), 1.5.2003 tarihine kadar ilgili dönemde Bankaca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya DİE tarafından tespit edilen tarımsal TEFE dikkate alınarak hesaplanan ekli listedeki yıllık ortalama artış oranlarından düşük olanı üzerinden basit usulde hesaplanan nema tutarı eklenmek ve yapılan tahsilat ve tediyeler de valör tarihleri itibariyle dikkate alınmak suretiyle, toplam borç miktarı tespit edilir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge en aykırı önergedir; okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

 

Necati Uzdil

Osman Özcan

Ramazan Kerim Özkan

 

Osmaniye

Antalya

Burdur

 

Orhan Sür

Orhan Eraslan

Yavuz Altınorak

 

Balıkesir

Niğde

Kırklareli

 

Yakup Kepenek

Nail Kamacı

Selami Yiğit

 

Ankara

Antalya

Kars

 

Şefik Zengin

Ensar Öğüt

Erdal Karademir

 

Mersin

Ardahan

İzmir

Madde 2. - Üretim için ziraî kredi veren tüm kuruluşlardan kredi alan çiftçilerimizin borçlarının yapılandırılması hesaplanırken faizler silinir, anapara 3 eşit taksitte tahsil edilir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız önergeniz üzerinde?

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Uzdil, buyurun.

Süreniz 5 dakika.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin değiştirilmesi için vermiş olduğum önerge hakkında söz almış bulunuyorum; sizleri, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Sayın Tarım Bakanımın o sözleri hangi ortamda söylediğini ben biliyorum ve kendisini de seviyorum; onu da buradan belirtmeden geçemeyeceğim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, çiftçinin gözü şu anda bizde. Evet, çiftçinin gözü şu anda bizde. Öncelikle, yedi aydır çiftçinin çektiğini bir düşünmenizi istiyorum. Yedi ay, bu insanlar, ineğimi satayım mı, bir yerden dolar bulayım mı, altın bulayım mı diye düşündüler; gece uykularını yitirdiler. Doğrudur; bu yasayı getirdiniz; ama, bu kadar ıstırap çeken, psikolojisi bozulan çiftçiler dururken teşekkür edebilir miyiz; onu da düşünüyorum. O nedenle, ben, şahsım adına teşekkür edemiyorum; kusura bakmayın arkadaşlar.

Şu ana kadarki görüşmeler çiftçileri memnun etti mi, ettiğine inanıyor musunuz? Bana göre, hiç de etmedi arkadaşlar. O insanlara şöyle söylemek istiyorum: Seçim meydanlarında ne dedik?.. Sayın Hocam, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal Hocam, ne dediniz Issızca Köyünde? Tüysüz Köyünde ne dediniz? Allahaşkına söyler misiniz, Hemite'de ne dediniz? Faizleri sileceğiz demedik mi, demediniz mi?

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Dedik.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Evet, söyledik; ama, üzerinizde sizden güçlü birisi varsa, onu da söyleyeceğim; müsaade edin...

Değerli arkadaşlarım, hesap oyunlarına hiç gerek yok. "TEFE, TÜFE, işte, faizleri sildik, ondan sonra alıyoruz" demenin bir anlamı da yok. Ortada, her şey ortada. Buyurun, maddeyi değiştirelim, verdiğimiz önerge doğrultusunda, her şey bitsin. Buyurun, okuyorum; bir daha okumak istiyorum size: "Madde 2.- Üretim için ziraî kredi veren tüm kuruluşlardan kredi alan çiftçilerimizin borçlarının yapılandırılması hesaplanırken faizler silinir, anapara üç eşit taksitte alınır." Bu cümleleri, bu kelimeleri, benim, Anadolu'daki tüm köylü arkadaşlarım, çiftçi arkadaşlarım anlar; ama, gelip, burada, kendi söylediğine de inanmayan arkadaşlarım, "1995 yılında şu olsaydı, şu olurdu; 2000 yılında bu olsaydı, bu olurdu"yu anlıyorlar mı; çoğumuz... Siz anlıyor musunuz; ben anlamıyorum. Siz anlıyor olabilirsiniz. Ziraat Bankasına gitti arkadaşlarım, Maliye Bakanlığına gitti; her gelen bir başka rakam getirdi; arkadaşlarım orada. Ama, siz süperseniz, siz anlıyorsanız, benim köylüm, benim çiftçim, inanın, süper değil; normal insan onlar. O nedenle, onlar da benim gibi anlamıyorlar. Buyurun, onların anlayacağı şeyleri yapalım diyorum.

Değerli arkadaşlarım, şöyle bir düşünelim. Çiftçinin oyunu isterken seçim meydanlarında ne dedik, ne dediniz?.. Siz de dediniz, ben de dedim. O söylediklerimiz doğruydu, sizin söyledikleriniz doğruydu, benim de söylediklerim doğruydu. İşte, o doğruları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzdil, buyurun efendim.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Evet, arkadaşlar, ne dedik; IMF dedik, çiftçinin hakkını rantiyeciler dedik... Çiftçiyi destekleyeceğiz, kurtaracağız demedik mi?! Ben de diyorum ki, gecenin bu geç vakti, gelin, şu gözlerinizi bir kapatın, bunları düşünün, Grup Başkanvekilinizi de görmeyin, yüreğinizin sesini dinleyin ve elinizi ona göre kaldırın.

Değerli arkadaşlarım, bu duygularla, tümünüzü, sevgi ve saygıyla selamlıyorum; çiftçilerimize güzel günler diliyorum.

Bir de, kalan zamanımda şunu söylemek istiyorum: Sevgili Tarım Bakanım, siz, maliyeden sorumlu Devlet Bakanının karşısında çiftçiden yana olun. Keser kendine yontar; siz de, çiftçiden yana yontun.

Teşekkürler, saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -. Sayın Uzdil, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Sayın Necati Uzdil, konuşması sırasında, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal'a hitap ederek, şöyle şöyle söylemediniz mi filan yerde hitabında bulunmuştur; doğrudur, biz de duyduk. Sayın Ünal'ın, bu sual karşısında bir açıklama ihtiyacı doğmuş; talep ediyor.

Buyurun Sayın Ünal; ne söylediğinizi açıklayın efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce konuşan değerli arkadaşımız CHP milletvekili Necati Uzdil Bey, ismimi de kullanarak, Osmaniye'nin Tüysüz Beldesinde, Hemite Köyünde ve diğer köylerinde, seçim öncesi, çiftçilerin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine borçlarından dolayı neler söylediğimi sordular. Burada açıkça ifade edeyim. Onlara, Genel Başkanımızın, şimdiki Sayın Başbakanımızın ağzından ve ifadesinden, açık açık, iktidara geldiğimizde çiftçilerimizin borçlarının faizlerini tamamen sileceğimizi, geriye kalan borçlarının da taksitlendirilerek tahsil edileceğini ifade ettik.

NAİL KAMACI (Antalya) - Bravo; tamam işte.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Devamla) - Bundan önceki oturumda, Sayın Bakanımız Ali Babacan Bey, burada, sizlere hitaben yaptığı açıklamada da, aynen Genel Başkanımızın ifade ettiği gibi, bu sözleri, burada örnekler vererek açıkladı ve söyledi; yani "faizler silinecek; ama, o günkü şartlardaki borçları Toprak Mahsullerinde buğday karşılığında ne kadar bir değer ifade ediyorsa, bugün de o kadar değerle, hatta peşin ödenecekse yüzde 30 da indirim yapılarak tahsil edilecek" dediler; tutanaklarda da bu mevcuttur. Biz, sözümüzde duruyoruz; seçimde ne söylemişsek, şimdi de, AK Parti İktidarında onu yapıyoruz.  (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ben, saygılarımla, bunu burada açıklıyorum ve sözümüzde durduğumuzu da ifade ediyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sevgili Ünal, önergeye "evet" diyeceksiniz o zaman!

BAŞKAN - Sayın Ünal, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. (CHP sıralarından "hani, ne oldu sözünüz" sesleri)

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan TC Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının "Borcun hesaplanması" başlıklı 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Muzaffer Kurtulmuşoğlu

(Ankara) ve arkadaşları

Borcun hesaplanması

Madde 2. - Kredinin; kullandırıldığı tarihten itibaren 1.5.2003 tarihine kadar ilgili dönemde Bankaca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin toptan eşya fiyat endeksi (tarımsal TEFE) dikkate alınarak hesaplanan ekli listedeki yıllık ortalama artış oranlarından düşük olanı üzerinden basit usulde nemalandırılması suretiyle bulunan tutarlar, yapılan tahsilat ve tediyeler valör tarihleri itibariyle dikkate alınarak toplam borç miktarı tespit edilir. 

Bankanın TTK'ya kullandırdığı kredilerde kredi miktarına, kredinin kullandırıldığı tarihten (1.1.2000 tarihinden önce kullandırılan kredilerde 1.1.2000 tarihindeki cari hesap bakiyesine), 1.5.2003 tarihine kadar ilgili dönemde Bankaca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya DİE tarafından tespit edilen tarımsal TEFE dikkate alınarak hesaplanan ekli listedeki yıllık ortalama artış oranlarından düşük olanı üzerinden basit usulde hesaplanan nema tutarı eklenmek ve yapılan tahsilat ve tediyeler de valör tarihleri itibariyle dikkate alınmak suretiyle, toplam borç miktarı tespit edilir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Önergem üzerinde konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım önergesi üzerinde konuşacaklar.

Sayın Yıldırım, buyurun.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu saatinde, Türkiye'nin en büyük sorununu, tarlada üretim yapan, bize aş ve iş sağlayan, sabahın 5'inde ezanla kalkan; ama, gece yatsı namazına kadar geçen süreçte tarlada uğraşan çiftçilerimizin sorununu konuşuyoruz; yaklaşık 1 220 000 insanımızın, ailemizin sorununu Türkiye'nin gündemine taşıyoruz.

İktidar gibi iktidar AK Parti, iktidar gibi muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi bu sorunu çözmeye çalışıyor. Bu sorunu biz yaratmadık. Ne AK Parti yarattı, ne de Cumhuriyet Halk Partisi yarattı (Alkışlar) ama, bu sorunu yaratanları halkımız, işçimiz, köylümüz, çiftçimiz bu Meclisten tasfiye etti. Bakıyoruz ki, bu sorunu yaratanlardan hiç kimse burada yok. Şimdi, birlikte, bu sorunu çözelim.

Bir değişiklik önergesi sunduk. Bu değişiklik önergemizin içeriği, maddenin tümünü bertaraf etmiyor, sadece madde içerisinde anaparayı hem bileşik faizle hem de basit faizle nemalandırıyoruz. Basit faizi birinci yıl uyguluyoruz; örneğin, 1 000 000 000 borcu, yüzde 41,8 TEFE uygulamasıyla, 1 418 000 000 liraya çıkarıyoruz, ondan sonraki yıllara, aynı para üzerinden, basit faiz uyguluyoruz.

Değerli arkadaşlar, ziraat odalarıyla, Kastamonu Ziraat Odası Başkanlığıyla ve bankacı danışmanlarımla çalıştım; bu yasa ne getiriyor, ne götürüyor diye baktım. Sayın Bakanımızın demin bize açıkladığı konuyu da irdeledik. Buğday fiyatlarına da indirgedik. Ben bir ziraat mühendisi değilim; ama, Sayın Tarım Bakanımın olduğu gibi, bir çiftçi çocuğuyum. Taşköprü'nün Alatarla Köyünde doğmuşum. Kaymakam Beyimiz -Denizli Milletvekilimiz- başını sallıyor burada. Çiftçiyiz biz; babam çiftçi, anam çiftçi, bütün sülalem çiftçi. Üretmişiz... Demiş ya Mustafa Kemal "milletin hakiki efendisi köylüdür." Oradan geliyoruz, hepimiz de oradan geliyoruz. Niçin söylemiş bu sözü; ürettiğimiz için söylemiş. Köylünün fabrikası, tarlası; köylünün fabrikası, besihanesi, ahırı; köylünün tarlası, su pompaları. Üretim merkezleri oralar. Onlar, buğday üretecekler, pancar üretecekler, pamuk üretecekler, sarmısak üretecekler; biz, tüketeceğiz. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bunun için dedik ki, gelin, bileşik faizi ortadan kaldıralım. Bu, çiftçimize ne yarar sağlıyor diye bir bakalım.

Değerli arkadaşlar, 1999 yılında 1 000 000 000 lira para alan bir çiftçimiz, yıl sonunda 418 000 000 lira faiz yükü 1 000 000 000 liraya eklenerek, bu tasarıda 1 418 000 000 lirayla anaparaya dönüştürülüyor; yani, anapara, yüzde 41,8 oranında yükseltilerek, yaklaşık yüzde 50 yükseltilerek, 1 418 000 000 liraya dönüştürülüyor. Ondan sonra, tarımsal TEFE uygulamasına göre, bu yasayla, yıllara göre nemalandırılarak, 4 150 000 000 liraya geliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, ek 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen tamamlayın.

Buyurun.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Benim önerim nedir; benim önerim, basit faizi baştan itibaren uygulayalım, bileşik faizi ortadan kaldıralım, 1 000 000 000 lirayı, her yıl, olduğu gibi, basit faizle 3 349 000 000 lira olarak vatandaşlarımız ödesin diyoruz.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımla demin konuştuk. Sayın Bakanım -tutanakları getirttim- 100 kilogram buğdayın fiyatının 47 kilogram olarak ödendiğini ifade ediyor. 1999 yılında buğdayın tonu 80 000 000 lira; yani, kilogramı 80 000 lira, şimdi 325 000 lira.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - 1 000 000 000 liraya 12,5 ton buğday alıyoruz, şimdi de, aynı yasa hükmüne göre 13 ton buğday alıyoruz. Benim, bu hesaba mühendis olarak aklım ermedi, Sayın Bakanımız da takdir etti; ama, bankacılar üretim projelerini bir tarafa attılar, sadece para politikalarını gündeme getirdikleri için, TEFE faizine Türkiye'yi alıştırdığı için, Sayın Bakanımızı da kandırdılar.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum, önergemin desteklenmesini istiyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan TC Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının "Borcun kapatılması" başlıklı 2 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Necati Uzdil

(Osmaniye) ve arkadaşları

"Kredinin kullandırıldığı tarihten itibaren 1.5.2003 tarihine kadar ilgili dönemde bankaca tarımsal kredinin kullandırıldığı tarihteki cari faiz oranının yarısı oranında ve basit usulde faizlendirilmesi suretiyle bulunan tutarlar, yapılan tahsilat ve tediyelerde valör tarihleri itibariyle dikkate alınarak toplam borç miktarı tespit edilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılmıyoruz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

1999 yılından önce, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, çiftçilere normal piyasa faizinin yarısı oranındaki bir faiz oranıyla kredi vermekteydi. Son yıllarda yaşanan krizlerle birlikte, üreticilerin korunması bir zorunluluk haline gelmiştir. Sorunlu hale gelmiş çiftçi borçlarının yeniden yapılandırılması için hazırlanan yasa tasarısının 2 nci maddesinde yerini bulan, bankaca tarımsal kredilere uygulanan getiri oranı veya Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından tespit edilen tarım sektörüne ilişkin toplam eşya fiyat endeksi dikkate alınarak hesaplanması öngörülen yaklaşım gerçekçi değildir. Sosyal devlet anlayışı çerçevesinde konunun ele alınarak faizlerin makul seviyede olması ve borcun ödenebilir duruma getirilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve talep ederiz.

      Ensar Öğüt

(Ardahan) ve arkadaşları

"Yukarıdaki fıkralarda açıklanan yönteme göre hesaplanan toplam borç faizi, borcun aslının 1 katını aşamaz."

BAŞKAN - Sayın Öğüt, konuşacak mısınız?

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 2 nci maddesine, önergemizde belirtilen fıkranın eklenmesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, bizi izleyen vatandaşlarımıza ve sizlere selam ve saygılarımı sunuyorum.

Konuşmama geçmeden önce, Sayın Bakanlarımız buradayken, bir şey söyleyeceğim. Sekiz ay kar altında kalmış, çok mağdur, çok fakir bir il olan Ardahan'ın çiftçisinin doğrudan gelir desteği ve mazot paraları halen ödenmemiştir. Sayın Bakanımdan istirham ediyorum; bu hafta veya önümüzdeki hafta, bu paralar lütfen ödensin. Hakikaten, çiftçimiz çok mağdur durumdadır. Ben, asıl konuşmamı 3 üncü maddede yapacağım; ama, bu önergemizin gerekçesi olarak, lafı dolaştırmadan pratiğe gitmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, işte, tarımsal TEFE, faiz, bulunduğu tarihten itibaren alınacak, hesap edilecek, gelecek, Ziraat Bankasına gidecek, öyleydi, böyleydi yapmayalım. Önergemizde "hesaplanan toplam borç faizi, borcun aslının 1 katını aşmasın" diyoruz. Nedir bu? Bir örnek veriyorum: Eğer, bir çiftçimizin 1 000 000 000 lira borcu varsa 1 000 000 000 da faiz uygulayalım, 500 000 000 lira borcu varsa 500 000 000 lira faiz uygulayalım. Yani, 1'e 1 karşılığında faiz uygulayalım hiç olmazsa. Aslında, hepimiz, 3 Kasım seçimlerinden önce "borç faizleri silinecek, anapara 3 veya 4 taksite bağlanacak" dedik.

Daha önce de göstermiştim; Zeki Ergezen, Salih Kapusuz, Eyyüp Sanay, Abdüllatif Şener, Bülent Arınç, Sait Çaba...

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Açba...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Açba... Özür diliyorum.

... Azmi Ateş, Musa Demirci, İsmail Alptekin ve 30 arkadaşımız, Mayıs 2000'de bir kanun teklifi vermişler. Arkadaşlar, bakın, bu, çok önemli ve ciddî; burada ne diyorlar, okuyorum: "Çiftçilerin gün geçtikçe fakirleşmesine ve dolayısıyla, devlete olan borçlarını ödeyemez duruma gelmesine neden olan, çiftçilerin yeniden üretimlerini artırmaları için, 1998 yılı dahil 2000 yılına kadar olan borç faizlerini affetmeleri, anaparanın da üç taksitte ödenmesi..." Bunun altında Grup Başkanvekili, bugünkü Meclis Başkanımızın ve diğer arkadaşların imzası var. Şimdi, bunu yapamıyorsunuz, yapmıyorsunuz veya olmuyor. Fazla da bir şey söylemiyorum; ama, hiç olmazsa; yani, şu andaki tarımsal TEFE faizi uygulandığı zaman, 1 000 000 000, 4 000 000 000 oluyor. Hiç olmazsa, 0'a indirmektense, 1'e 1; yani, anapara kaç paraysa faiz de onu geçmeyecek şekilde ayarlarsak, hem bankacılar için hem çiftçiler için hem de hepimiz için büyük bir kolaylık olur. Bu nedenle, ben, sizden istirham ediyorum, şu önergemizi kabul edin. Sayın Bakanla da demin görüştüm. O kadar korkunç rakamlar var ki -biraz sonra 3 üncü maddede konuşacağım- yani, adam, 5 000 000 000 almış, 23 000 000 000 lira olmuş, 23 000 000 000 almış 115 000 000 000 olacak. Ben, nereden geldiğini de biraz sonra söyleyeceğim. İstirham ediyorum, bu önergemizi....

Lütfen, Sayın Bakanım; yani, bu, fazla bir şey değil. 22 000 000 çiftçiyi etkiliyor; yani, bunlar bizim insanımız, emeğiyle, alınteriyle geçinen insanlar, bunlara katkı sunalım.

Bu önergeyi kabul etmenizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, çok kısa bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN - Buyurun.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - "Anapara kadar faiz alınsın" diye bir önerge söz konusu. Şimdi, zaten, anapara rakamına bakacak olursak, toplam 900 trilyon. Bizim, bu, yeniden yapılandırmayla tahsil edeceğimiz rakam 1 katrilyon 400 trilyon; yani, yaklaşık yüzde 50'nin biraz üzerinde. Bu da, fiyat artışından, enflasyondan kaynaklanan bir fark. Ayrıca, yüzde 100 faiz uygulaması, özellikle yeni tarihli kredilerde ciddî problem. Mesela, 2002 yılında borç alınıp da ödenememiş bir rakamdan da 1'e 1 faiz alırsak, bu da çok yüksek, fahiş bir faiz olur. Onun için, kanun tasarısının ilk halinde uygulanan sistemin çok daha adil olduğunu düşünüyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

2 nci maddeyi oylarınıza...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir dakika, oylamadan önce burada bir sürçükalem yapılmış; TTK diye geçiyor, Türkiye Taşkömürü İşletmesi değil bu, TKK olacak.

BAŞKAN - Evet; düzeltildi...

HALUK KOÇ (Samsun) - İki maddede var...

BAŞKAN - Düzeltildi...

HALUK KOÇ (Samsun) - 3 üncü maddede de aynı şekilde...

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi de düzeltmişler. Burada okurken düzeltiliyor; demek ki, sizin elinizdeki tasarıda tashih edilmemiş.

Teşekkür ederim Sayın Koç.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Ödeme esasları

MADDE 3. - Bu Kanunun 2 nci maddesinde belirtilen şekilde 1.5.2003 tarihi itibariyle tespit edilen toplam borç miktarının % 10'u, Kanunun yayımı tarihinden itibaren altmış gün içinde peşin, kalanı 2003 yılı Ekim ayından başlamak üzere her yılın Ekim ayı sonuna kadar üç eşit taksitte tahsil edilir. Taksitlendirme süresince söz konusu alacağa herhangi bir değer artışı uygulanmaz. Bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren altmış gün içinde borcun tamamının peşin ödenmesi halinde, toplam borç miktarı üzerinden % 30 oranında indirim uygulanır.

TKK'nın Bankaya olan borçlarının ödenmesinde 2 nci maddede belirtilen şekilde tespit edilen toplam borç miktarının % 30'u 2003 yılı Ekim ayı sonuna kadar, % 30'u 2004 yılı Ekim ayı sonuna kadar, % 40'ı ise 2005 yılı Ekim ayı sonuna kadar, taksitlendirme süresince söz konusu alacağa herhangi bir değer artışı uygulanmadan tahsil edilir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, AK Parti Grubu adına, Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu; şahısları adına, Van Milletvekili Mehmet Kartal ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın söz talepleri vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün.

Sayın Öğüt, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinin kredilerinin yeniden yapılandırılmasına ilişkin kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Edirne'den Ardahan'a kadar tüm vatandaşlarımı sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Efendim, demin de söyledim, lafı uzatmanın bir gereği yoktur; burada, Türkiye'nin kanayan bir yarası var, çiftçi borçları nedeniyle ağır bir yükün altında ezilen çiftçilerimiz var. Çiftçilerimizin ezildikleri noktada bunalıma girmeleri, hatta, intiharlara kalkışmaları, intihar etmeleri, geride kalan yetim çocuklarının ahı ve onların günahı, hepimizin boynundadır.

Ben, daha önce de söyledim; tartışmalar oldu. Politikacının, söz verdiği zaman sözünde durması lazım, dürüst olması lazım, temiz toplum, dürüst siyaset anlayışıyla politika yapması lazım; söz verip de, sözümüzde duramıyorsak, onun yaklaşımını, en azından insanlara bir kolaylığı sağlayacak şekilde yapmamız lazım.

Şimdi, bugün, bana, Ankara'nın Polatlı İlçesi Kargalı Köyünden Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin Başkanı geldi. Süt mamulleri üretmek için kredi almışlar. Bu kredinin miktarı 5 700 000 000 lira imiş, aldıkları yıl da 1999. Şimdi, bugün, hükümetin getirmiş olduğu kanun tasarısı üzerinden; yani, tarımsal TEFE üzerinden hesap ettiğiniz zaman bu kredi ne kadar oluyor biliyor musunuz; 21 000 000 000 lira oluyor; ama, bir şey daha söyleyeyim, 2001 yılında  haciz gitmiş, 11 315 000 000 lira istemişler.

Şimdi, vuruyorsun, yine, aynı rakama geliyor, rakam olarak değişmiyor; yani, burada faizi silmiyoruz beyler, faizi silecek bir şey yapamıyoruz. Niye yapamıyoruz; hesap ettiğiniz zaman, 4 katı, 5 katı, 6 katı oluyor.

Bu insanlar bizim. Bakın şimdi, bu insanlar üretiyor, çalışıyor, eli nasırlı, ayağı çarıklı ve Türkiye'nin yüzde 40'ını da istihdam ediyor bünyesinde. Şimdi, bu insanlara bir şeyler vermemiz lazım. Milletvekili olarak bizi sizden ayırmıyorlar "milletvekili milletvekilidir" diyorlar "çözüm bulun, gelin kardeşim" diyorlar.

Şimdi, burada, hiç olmazsa, sizden istirham ediyorum, bakın, bu yüksek faizli tarım TEFE'sini ortadan kaldıralım. Sayın Bakanım, hiçbir şey olmaz; IMF de bize kızamaz, Amerika da bize kızamaz. Bir de, daha önceden hepimiz faize karşıydık, siz de faize karşıydınız; ne oldu şimdi birden bire?! Yani, ben anlayamıyorum. Lütfen, rica ediyorum, bunu bir çözüm noktasına getirelim.

Bakın, size bir şey söyleyeyim: Türkiye'yi soyanlar -sizin günahınız yok, bizim de yok- banka batırarak soyanların, soyduğu 22 milyar dolar var.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)- Daha fazla!..

ENSAR ÖĞÜT (Devamla)- Bunlardan kaç para tahsil edildi arkadaşlar yedi aydır? Çoğunluğunuz var; getirin, biz de size yardımcı olalım, bu insanlardan tahsil edelim paralarımızı. 22 milyar, bugün 58 milyar oldu, belki, 130 milyar oldu. Türkiye'yi batıran insanların halen yatları, katları, özel uçakları var, zevku sefada. Millet tarlada perişan, traktörünü satıyor, tarlası elinden gitmiş; biz, devamlı, çiftçiden alalım, çiftçiden alalım, çiftçiden ne koparırsak ona... Tamam, çiftçiden alalım; ama, yani, bankayı batıran hortumcudan da alalım.

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana)- Alıyoruz...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla)-  Ne kadar, kaç para?.. Ben, bakın, soru önergesi verdim Sayın Başbakana ve şu ana kadar bana bildirmediler. Bu hortumculardan kaç para şu ana kadar tahsil edildi? Kaç para tahsil etmemiz lazım? Bir kuruş edilmemiş. Bakın, biz burada milletvekiliyiz, iki partiyiz; getirin kanunları, çıkaralım ve bu milleti kurtaralım bu zulümden. İnanın, bakın, yemin ediyorum, biz, bunu yapamazsak, Meclis görevini yapamaz. Sizden istirham ediyorum...

Bakın, bir şey daha söyleyeyim: Biz, çiftçiye ne verdik? 2002 yılından doğrudan gelir desteği parasının yüzde 60'ını daha ödemedik. Mazot parası dedik; daha ödemedik; yüzde 60'ını ödemedik; Ardahan almadı işte. Ardahan gibi, birsürü il almadı; alanlar da var. Şimdi, neyse... Sayın Bakanım "ödeyeceğiz, merak etmeyin" diyor; inşallah öder.

Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Köylüye bir şey vermedik. Köylü, nisan ayında gübreleme yapıyordu, ekin ekiyordu. O zaman doğrudan gelir desteği parasını vereceksin ki derdine çare olsun; o zaman mazot parası vereceksin ki traktörüne mazot koysun, ekinini eksin; şimdi vermişsin bir şey ifade etmiyor ki; yine de veremiyoruz.

Bakın, bir şeyi daha söyleyeyim: En önemlisi, 2003 yılında doğrudan gelir desteği için bütçemize 500 trilyon lira koyduk. Bunun 3,5 katrilyon lira olması gerekirken, Cumhuriyet Halk Partisinin ve Dünya Bankasının ikazları sonunda, 500 trilyon liralık bir para konuldu; o da ödenmedi.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Bir de, kaynağını söylersen, çok iyi olacak.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, kaynak var işte, gösterdim. Burada 550 milletvekili varız; gelin, kanunları çıkaralım; şu hortumcuların boynunu sıkalım; bak bakalım, kaynak var mı yok mu?! Bakın, işte, kaynak burada.

Arkadaşlar, bakın, bir şey daha söyleyeyim: Banka hortumlayan bir firmaya 0,75 faizle 15 yıl vade yapıldı; öyle mi Sayın Bakanım?

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Biz yapmadık.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - 0,75 faizle 15 yıl vade yapıldı. Biz, köylüye, tarım TÜFE'si altında faiz uyguluyoruz, bunun ortalaması yüzde 80'e geliyor; ama, bu firmaya, 0,75 faizle 15 yıl vade yapıyorsun; Türkiye'nin yüzde 40'ının istihdam edildiği tarımda, çiftçimize, üreticimize -22 000 000 insanımıza- gelince, hayır kardeşim, siz, faizi normal ödeyeceksiniz, size de, işte, yıldan yıla bir taksit yapıyorum diyorsun. Arkadaşlar, şimdi, size, bir hesap: 1994 yılında 1 000 000 000 lira kredi alan bir insan, 7 629 000 000 lira ödeyecek; 762 000 000 lirayı peşin, 2 288 000 000 lirayı her yılın ekim ayında ödeyecek. Köylü bu 2 288 000 000'u nasıl ödeyecek; ekim ayı zaten geldi?!

Değerli arkadaşlar, bu nedenle, bizim, hortumcuların, Türkiye'yi soyanların, Türkiye'yi bu duruma getirenlerin üzerine gitmekten başka çaremiz yok; kaynak da oradadır.

Bakın, özür diliyorum, bir intihar mektubu geldi bana.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Moralimizi bozmayın gecenin bu vakti.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ama, ne yapayım şimdi. Bakın, Kırşehir'in Hamit Kasabasından geliyor; Harun Bayrak yazıyor...

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Hep sana mı geliyor?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Evet, biz çiftçi dostuyuz; Türkiye'nin her yerinden mektup geliyor.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Biz de çiftçi dostuyuz.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Diyor ki: "Çiftçi Özkan Bayrak, ödeyemediği tohum, gübre, ilaç, lastik ve mazot borcu yüzünden bunalıma girmiş ve tefeciden aldığı parayla borcunu kapatamamıştır; Çiftlik Barajına atlayarak intihar etmiştir. Geride, 18 yaşındaki karısı dul, 6 aylık kızı Beyzanur öksüz kalmıştır." Şimdi, biz, bu yetimin hakkını alıp da tefeciye nasıl vereceğiz arkadaşlar?!

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Kim veriyor canım?!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, tefeciden alalım diyorum. Bu yetimden isteyeceğiz, nasıl verecek bunu?

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ne alakası var?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ne alakası mı var... Efendim, bu yetimden de, ortalama yüzde 80 TÜFE faizini uygulayarak bir para isteyeceksin. Yani, bu insanlardan para alacaksın; hortumlayan, Türkiye'yi batıran da, katlarında, yatlarında, uçaklarında zevkini, sefasını sürecek -holdingler bilmem ne- içeride cezaevinde kalmayacak. Bunlar sizin suçunuz değil, sizi de suçlamıyoruz; ama, getirin kanunları çıkaralım, bunların boğazını sıkalım, bu yetimin, fakirin fukaranın hakkını bunlardan almış olalım. Sizlerden rica ediyorum, mümkünse, Sayın Başkanım ara versin, bir uzlaşma yapalım, şu çiftçi borçlarını biraz ucuzlatmış olalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

AK Parti Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Hüsnü Ordu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 151 sıra sayılı tasarının 3 üncü maddesi olan ödeme esaslarıyla ilgili madde üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, gerçekten, bizi bağlayan, milletimize verdiğimiz birtakım sözler var; ama, önce bu sözlerimize bir bakmamız lazım, bu sözler nelerdir. Bir defa, şu anda, gerçekten, ekranları başında bizleri izleyen, bu Meclis çatısı altında konuşan her milletvekilini, gerek gözü gerek mimiği gerekse hareketleriyle her şeyini tartan bir Türkiye var.

Bakın, seçimden evvel AK Partililer olarak kendi yörelerimizde şunları söyledik: Ey millet! Biz, gerçekler üzerine siyaset yapacağız, asla ve asla size yalan söylemeyeceğiz. Türkiye'nin, geldiği durum itibariyle, şu anda, aşağı yukarı  220 milyar dolar civarında bir borcu var. Bu borcu nazarı dikkate alıp, geçmiş hükümetler zamanında, bu şartlar içerisinde, zorunlu nedenlerle çağrılan, bizim hükümetlerimizin çağırdığı, borç istediğimiz IMF ve Dünya Bankasını da nazarı dikkate alarak -altını çizerek söylüyorum- bütün bu realitelerle beraber, biz, kendi ayaklarımız üzerinde dururken, hem ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik problemleri göz önüne alıp hem de bu programı uygularken, kendi gerçeklerimizi ve ülkemizdeki sosyal politikaları bu gerçekler üzerine oturtarak yapacağız diye, köy köy, kahve kahve, ülkemizin çiftçi bölgelerinde, açık, ilanen söyledik ve bu şartlarda, bu ülke insanları, bize, bu grubu ve milletvekili sayısını verdi. Burada hiçbir problem yok; ama, bunu söylerken bir şey daha ifade ettik; dedik ki: Biz, bu politikaları reel olarak uygularken, elimizde bir hükümet programı var. Gerek 58 inci hükümette gerekse 59 uncu hükümette, bizim için esas olan şey budur. Bakın, 59 uncu hükümetin Hükümet Programında, tarımla ilgili nelerden  bahsetmişiz; demişiz ki: "Tarım sektörü politikalarını ele alırken, istihdam ve sosyal politikalar olarak ele alacağız ve sektörün piyasa yapısının güçlendirilmesi için gerekli yasal ve kurumsal düzenlemeleri yapacağız."

Bu anlamda baktığımız zaman, şu anda -4 000 000 insanımızı ilgilendiren, Türkiye'deki nüfusun yüzde 40'ını ilgilendiren- çiftçilerle ilgili, bu anlamda düzenleme yapmaya çalışıyoruz; yaptığımız düzenleme budur. Bunun dışında, çiftçilerle ilgili, tarım politikasında, meydanlarda -Sayın Başbakanımız söylemiş- demişiz ki: "Çiftçiye, girdiler konusunda, mazot desteği vereceğiz." O sözümüzü yerine getirmişiz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Doğrudan gelir desteğinden kesiliyor Sayın Milletvekili.

HÜSNÜ ORDU (Devamla) - Doğrudan gelir desteğini vereceğiz demişiz; veriyoruz; o noktadaki vaadimizi devam ettiriyoruz.

Şimdi, bu anlamda baktığımız zaman, gerçekten, sizlere intikal ettiği gibi değil. Biz, Kütahya'nın çiftçisine gittiğimiz zaman, Tavşanlı İlçesinde, Aslanapa'da, Altıntaş'ta, çiftçiler bize "Sayın Vekilim, gerçekten, biz, sizin uyguladığınız reel politikalardan memnunuz. Bir ara ümitsizliğe kapılmış gibiydik; ama, şu anda, yaptığınız, verdiğiniz sözlerle, AK Parti Hükümetinin vaatlerini yerine getirerek, bizleri memnun ediyorsunuz, biz sizlerden memnunuz" diyorlar; bütün çiftçilerimiz açık olarak bize bunları ifade ediyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) - Siz, Anadolu'ya hiç gitmediniz herhalde Sayın Vekilim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Altıntaş Belediye Başkanı parti değiştirmiş.

HÜSNÜ ORDU (Devamla) - Şimdi, bu anlamda bir şey daha ifade etmek istiyorum. Gerçekten, ülke insanı, bu kürsüden konuşan tüm milletvekillerini çok dikkatle izliyor. Bazı kanun tasarıları görüşülürken, zaman zaman içimden, bu kürsüden, acaba şu anda, şöyle bir şey mi ifade edecek diyorum. Örnek vereyim: Geçtiğimiz günlerde, bor araştırma enstitüsüyle ilgili bir kanun tasarısı görüşüyorduk. Gerçekten, samimî söylüyorum, aklımdan bir şey geçmişti; çok değerli bir CHP sözcüsü milletvekilimiz, burada, birden bire köy enstitülerinden bahsetti. Ben de, şu anda, bor araştırma enstitüsü kurulurken, acaba böyle bir şeyden bahsedilir mi diyordum. Samimî söylüyorum, bir anda, burada, böyle bir ifade geçti.

Şimdi, bu tasarıyı görüşürken, biraz evvel, yine çok değerli CHP'li sözcülerimiz -altını burada nezaketle çiziyorum, buna ehemmiyet veriyorum- bütün ülkenin çok iyi tanıdığı ve buradaki nezaketiyle, üslubuyla, davranışıyla, bütün ülke insanının ibretle, mimiklerine kadar seyrettiği Tarım Bakanımızın, basına yansıyan bir sözüyle ilgili bir tercümede, bir yorumda bulundu. Daha sonra, yine bir değerli CHP milletvekilimiz çıktı ve dedi ki: "Evet, ben Tarım Bakanımızın bu noktada bir şey söylemediği kanaatindeyim." Tarım Bakanımız da buraya çıktı ve zaten, kendisini ifade etti. Şunu söylemek istiyorum: Bütün bu söylemlerin, bütün bu konuşmaların, bütün bu mimiklerin, millet tarafından, sağduyu sahibi, feraset sahibi insanlarımız tarafından gerçekten her noktası izleniyor. Biz, AK Parti milletvekilleri olarak burada reel ve doğru olan şeyleri söylemeye devam edeceğiz.

Bu tasarıyla şu oluyor: Ziraat Bankası tarafından kredilendirilen ve tarım kredi kooperatifleri tarafından verilen kredilerle ilgili toplam bazda yüzde 90 civarındaki bir problem hallediliyor. Gene zaman zaman CHP sözcülerine bakıyorum ben, dinliyorum; hemen Tarişi ortaya sokuyorlar.

Sevgili milletvekillerimiz, Tarişle ilgili olan konuyu Hazineden sorumlu Saygıdeğer Bakanımız çok net burada ifade etti. Bakın, bu tasarı düzenlenirken, burada önemli olan, Ziraat Bankasının verdiği kredilerle ilgili bir kanun metni ve tasarısı var. Şimdi bunu "ancak" deyip Tarişe getiriyorsunuz. Tarişle bu olayın alakası yok.

YILMAZ KAYA (İzmir)- Tariş değil o, Tarişbank.

HÜSNÜ ORDU (Devamla)- Sayın Bakanımız ifade etti; bununla ilgili düzenlemenin bir başka yerde olacağını ifade etti.

Gerçekten, bu konularda biz, ortalama olarak bugünkü değere tekabül ettiği zaman, saygıdeğer çiftçilerimizin anlayacağı şekilde, mutlak değerde, bugünkü değere getirdiğimiz zaman, aşağı yukarı, bu tasarıyla, mevcut borçlar noktasında yüzde 50'ler mertebesinde bir rahatlatma getiriyoruz; ama, bunu başka bir kurnazlıkla ele alıp farklı bir noktayla sunmaya çalışırsak, onu sunabiliriz; fakat, şunu unutmamamız lazım ki, üç eşit taksite bölünüyor. 2003 Ekim, 2004 Ekim, 2005 Ekim dediğimiz zaman, oralardaki artış olmayacağı için, o ödeme süreleri içerisinde bu değer artışlarını da nazarı dikkate aldığımızda, bugünkü değerle, çiftçimizin anlayacağı şekilde, yüzde 50 civarında bir güzellik getiriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSNÜ ORDU (Devamla)- Bir cümleyle bitiriyorum.

BAŞKAN- Sayın Ordu, buyurun efendim. Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

HÜSNÜ ORDU (Devamla)- Bu noktada, bu tasarıyla bir ödeme kolaylığı getiriyoruz.

Ben, bu tasarıda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum; bu tasarının ülkemize, milletimize ve çiftçilerimize hayırlı olmasını canı yürekten diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ordu.

Şahsı adına, Van Milletvekili Sayın Mehmet Kartal; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MEHMET KARTAL (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç yıl evveline kadar, tarımda kendisini besleyen 7 ülkeden biriydik. Bir şanssızlık, geçmiş politikalar, çarpık politikalar, bizi, bugün delidana etine muhtaç etti, hayvancılığımızı da bitirdi.

Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, birkaç yıl öncesinde, 30 000 000 kadar küçükbaş hayvan yetiştirilirdi. Marketlerde etin kilosu 15 000 000'a kadar satılıyor; ama, yetiştiricinin eline, maalesef, 2 000 000 civarında komik bir para geçiyor.

Çiftçimizin durumuna gelince; yani, dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Avrupa ülkeleri nasıl yapıyor, çiftçisine nasıl destek oluyor; düşük maliyetle ürün elde ediyorlar; ucuz mazot veriyor, düşük faizli kredi veriyor, ucuz ilaç temin ediyor. Sonuçta, bizim pazarımıza kadar gelip girdiler.

Değerli arkadaşlar, devletin, çiftçiye yeniden dönmesi lazım. Tarlasından ekinini alamayan, karpuzu ve domatesi kalan tek ülke olduk. Niye olduk; toplama fiyatını bulamıyor, toplama değerini bulamıyor; yani, alıp pazara götürdüğünde nakliye ücretini karşılamadığı için, tarlada ekinini, karpuzunu, domatesini bırakıyor çiftçimiz.

Biz, bu tasarıyı destekliyoruz. Çiftçilerimize de çok şey vermedik. Gecenin bu saatinde bir dilekte bulunalım: Allah, çiftçimize bol ürünlü yıllar nasip etsin.

Tasarıyı destekliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kartal.

Şahsı adına ikinci konuşma, Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'a aittir.

Sayın Yıldırım, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Kastamonu Milletvekili olarak,  3 üncü madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, az önce de  bir önerge vermiştim, reddedildi. Oradaki bir hesabı yenilemek istiyorum. O hesap yanlış. O hesap doğru değil. O hesabı birlikte yapalım: Yani, 100 kilo buğday 1999 yılında, şimdi, öderken 47 kilo değil. Yani, 1999 yılında 1 000 000 000 lira kredi alan vatandaşım, 12,5 ton buğday alıyor, şimdi, 13 ton buğday parasıyla borcunu ödeyebiliyor. Diğer bir deyişle, biz, yüzde 10'unu peşin alıyoruz; 4 000 000 000'ın 419 000 000 lirasını alıyoruz, geri kalan 3 600 000 000 lirasına ekim ayından itibaren 3 taksit yapıyoruz. Yani, bunun adına, yılı içerisinde anaparanın birinci yılda giydirilmiş, TEFE'ye uygulanmış, 1 000 000 000'ına, 1 400 000 000 liranın üstünde 1 600 000 000 liranın tahsilatı denir. Bu da ne demektir; yani, Kastamonu'da, Konya'da, Trakya'da, Türkiye'nin her yerinde, Adanasında buğday üreten vatandaşlarımız 5 ton buğday satacak demektir. Yani, bizim Kastamonu'da, biz, buna "kilo" demeyiz "kile" deriz, 50 kile buğday satacak demektir. 50 kile buğday satacak Kastamonu'da bir tane vatandaş yok arkadaşlar. Borcunu ödeyebilmek için 50 kilo buğday satacak bir tane vatandaş yok. Sadece, Kastamonu'nun bütün ilçelerinde, Taşköprüsünde, sarmısak satıp parayı, borcu ödeyecek vatandaş var; ama, görüyorum ki, Sayın Bakanımız söz vermişti, şimdi telefonla beni sürekli arıyorlar, sanki, tarım ürünleri için, Türkiye yolgeçen hanı. Suriye'den, Çin'den, Türkiye'ye, ithal izni olmamasına rağmen sarmısak geliyor Sayın Bakan. Lütfen, müdahale etmenizi istiyoruz; ama, Sayın Tarım Bakanı gitmiş. (AK Parti sıralarından "CHP sıralarında oturuyor" sesleri)

Orada mı?..

Sayın Bakanım, çok özür diliyorum.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, muhalefet sıralarında.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Lütfen, müdahale etmenizi istiyorum.

Değerli arkadaşlar, et ithal ediyoruz, pamuk ithal ediyoruz, tarım ürünleri ithal ediyoruz. Biliyorsunuz, önümüzdeki günlerde Türkiye'nin gündemine de geçecek; Uzakdoğu'da SARS hastalığı var, Kanada'da delidana hastalığı var. Amerika, Kanada'nın et ithalatına 3 milyar dolarlık ambargo koydu; ama, Türkiye'de et pazarı büyük holdinglerin eline geçmiştir; Türkiye, et holdinglerinin elinde, et kombinaları kapandıktan sonra perişan noktadadır; eti ithal ediyorlar. Meclisin kulisinde de, belki bize, köfte veya sosis yediğimiz zaman, Kanada'dan ithal edilmiş ürünler olduğunu düşünmek istemiyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımızdan önemle rica ediyorum... Sayın Bakanı, lütfen, serbest bırakın CHP'li arkadaşlar. (Alkışlar)

Sayın Bakanım benim gibi bir çiftçi çocuğu; çok seviyorum ve çok sayıyorum. Sözü var bu kürsüden: Türkiye'ye ne sarmısak ithal edeceğiz ne  şeker ithal edeceğiz ne de pamuk ithal edeceğiz. Tarlada çiftçilerimiz üretsinler, üretsinler ki, demin sayın milletvekilimizin dediği gibi, 200 milyar dolar biz borç yapmadık, siz yapmadınız, bu Meclisin üyelerinin burada günahı yok; ama, bunu, bu noktaya getirenlerden halkımız hesap sordu; onlardan bu Mecliste kimse yok! Öyleyse, bize de hesap sormamaları için, biz, bu borcu ödemek zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi farkı gözetmeden, işte, hep birlikte, bu tasarıya evet diyoruz. Niye evet diyoruz, halkımıza söz verdik. İsterdik ki, faizleri hep silelim; ama, hükümetimiz diyor ki: "Hayır, silemem" Biraz korkak davranıyor. Hadi, şu Cavit'ten 4 katrilyon lirayı alsak da, 1 katrilyon lirasıyla çiftçimizi sübvanse ediversek.

Avrupa Birliğine giriyoruz, Avrupa Birliğine girmek istiyoruz. Değerli arkadaşlar, 35 milyar dolar Avrupa tarıma destek veriyor; biz, 2 milyar dolar destek veremiyoruz. 7 000 000 tarım işletmesine 5 500 000 dolar destek veriyor; ama, biz 500 dolar veriyoruz. Hayvancılığı desteklememiz sadece işletme başına 500 dolar. Arkadaşlar, bununla 11 900 000 hayvan varlığımızı yükseltmemiz mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, teşekkür ediyorum.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Eksüreyi verdim size.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bağlayayım müsaade ederseniz.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Mehmet Bey devam edin, biz duyuyoruz.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Ama, halk duymuyor, halk duysun...

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi demeden bu ulusal Meclisin değerli üyeleri olarak, Kuvayi Milliyeden gelen bir ruhla, gelin, tefeciden ve IMF'den kurtulmanın yolunu bulalım. Tarlada üretimi, fabrikada üretimi, kamuda dürüst yönetimi kaim kılalım; bu Parlamentoya ve milletvekillerine, halkımızın saygınlığını artıralım diyorum.

Hepinize saygılar sunuyor ve bu tasarının ülkemize, milletimize, çiftçimize hayırlı olmasını diliyorum. 

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 3 adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı Kanun Tasarısının "Ödeme Esasları" başlıklı 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci ve beşinci satırlarında yer alan "altmış gün içinde" ibarelerinin "doksan gün içinde "olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ensar Öğüt

Mehmet Küçükaşık

Mustafa Özyurt

 

Ardahan

Bursa

Bursa

 

Nail Kamacı

Necati Uzdil

Sezai Önder

 

Antalya

Osmaniye

Samsun

 

Orhan Ziya Diren

Selami Yiğit

Halil Ünlütepe

 

Tokat

Kars

Afyon

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının "Ödeme Esasları" başlıklı 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere, aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oğuz Oyan

Mehmet Küçükaşık

Haluk Koç

 

İzmir

Bursa

Samsun

 

Oya Araslı

Mehmet Kartal

Hüseyin Bayındır

 

Ankara

Van

Kırşehir

TKK'nın ortaklarından kredi alacaklarının yeniden yapılandırılması sonucunda uğrayacakları gelir kayıpları, Hazinece karşılanır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge,en aykırı önergedir, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesine  "Taksitlendirilmesi yapılan çiftçilerimize, istekleri halinde yeni ziraî kredi kullandırılır" ibaresinin, üçüncü fıkra olarak eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.                                                   4.6.2003

 

Necati Uzdil

R.Kerim Özkan

Ensar Öğüt

 

Osmaniye

Burdur

Ardahan

 

Osman Özcan

Yakup Kepenek

Orhan Sür

 

Antalya

Ankara

Balıkesir

 

Yavuz Altınorak

Orhan Eraslan

Selami Yiğit

 

Kırklareli

Niğde

Kars

 

Şefik Zengin

Engin Altay

Nail Kamacı

 

Mersin

Sinop

Antalya

 

Erdal Karademir

Mehmet S.Kesimoğlu

Halil Ünlütepe

 

İzmir

Kırklareli

Afyon

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge üzerinde konuşacak mısınız?

YAVUZ ALTINORAK (Kırklareli) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde, Kırklareli Milletvekili Sayın Yavuz Altınorak; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

YAVUZ ALTINORAK (Kırklareli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 3 üncü maddesine ilave edilmek üzere "taksitlendirmesi yapılan çiftçilerimize, istekleri halinde yeni ziraî kredi kullandırılır" ibaresinin eklenmesini istemekteyiz; çünkü, kredi kuruluşları, çiftçilerimizin borcu varken, borcu ertelenmiş olsa bile, yeni kredi vermemektedir. Nakit sıkıntısı içinde olan ve borçlarını taksitle ödemeyi taahhüt eden, yani bu konuda yeni bir sözleşme yapmış olan çiftçilerimizin, sürdürebilir bir tarım yapabilmesi ve üretimi daha fazla artırabilmesi için, nakde ihtiyacının olduğunu hepimiz bilmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, şunu da kabul etmek gerekirse, ülkemizdeki bütün hükümetler, enflasyonun azaltılması ve enflasyonun ezilebilmesi için üretimin artırılması gerektiğini savunmuşlar ve her platformda bunu dile getirmişlerdir; ancak, üretimin artırılabilmesi için, gerekli önlemlerin alınmadığını, çözüm için gerekli çabaların verilmediğini yıllardır gözlüyor ve izliyoruz. İşte, bugün, burada, ülke nüfusumuzun yüzde 45'ini oluşturan Türk tarımında ülkemizin kendi kendine yeter bir ülke konumuna gelebilmesi için, elimize bir fırsat geçmiştir. Bu fırsatı değerlendirelim ve Türk tarımına, Türk çiftçisine göstermiş olduğumuz önemi, bugün, burada kanıtlayalım.

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın düşüncesinden hareketle, Ziraat Bankasının ve tarım kredi kooperatiflerinin kullandırmış olduğu kredilerinin amacı nedir; mağdur olmuş çiftçimizin, küçük çiftçimizin, ekmiş olduğu ürününü, hasat sonuna kadar getirebilmesini sağlamak değil midir; yani, tarlasındaki ürünü ilaçlayabilmek, topraküstü gübresini atabilmek anlamında, onları kredilendirmek değil midir?

Türk çiftçimize, nasıl inandığımızı ve güvendiğimizi, burada, bir kez daha gösterelim diyorum. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün de söylemiş olduğu gibi, Türk köylüsü ve çiftçisinin gerçekten milletin efendisi olduğunu onlara kanıtlama imkânını verelim, Türk köylüsü ve çiftçisini kölelikten kurtaralım. Üretim azlığından dolayı, verilen tabanfiyatları beğenmeyen köylümüz ve çiftçimiz kalmasın; bundan sonra, üretim fazlalığından kaynaklanarak, verilen taban fiyatlarının uygunluğunu takdir etsin, edebilsin.

Çiftçimizi, herhangi bir hükümet temsilcisinin vermiş olduğu taban fiyatlarını beğenmeyen, tepki gösteren bir toplum olmaktan çıkaralım diyor, önergeye vereceğiniz  desteklerden ötürü, tüm çiftçilerimiz adına, hepinize teşekkürler ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Altınorak, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan TC Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının "Ödeme Esasları" başlıklı 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederim.

      Oğuz Oyan

(İzmir) ve arkadaşları

TKK'nın ortaklarından kredi alacaklarının yeniden yapılandırılması sonucunda uğrayacakları gelir kayıpları, Hazinece karşılanır.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önergeniz üzerinde mi konuşacaksınız?

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; buradaki bu yasa tasarısıyla ilgili tartışmalar yapılırken ben bir şeye hayret ettim. Sanki tarım kredi kooperatiflerinin ve Ziraat Bankasının borçları geçen yıl yapılandırılmamış gibi, tüm arkadaşlarımızda bir konuşma var. Arkadaşlar, hata yapıyoruz. Geçen yıl Ziraat Bankasının borçları yeniden yapılandırıldı; ama, faizlerde indirim yapılmadı. Yine, tarım kredi kooperatiflerinin borçları, 25.1.2002 tarihi itibariyle kesinleşen alacaklar 3 ay vade -bu yasayla belirlendiği gibi 2 ay vadeyle değil, 3 ay vadeyle- artı, yüzde 20'si peşin ödenmek kaydıyla ve geri kalanının da 5 eşit taksitte olmak kaydıyla, yine aynı şekilde 36 ay vade; yani 3 yıl olarak, zaten yeniden yapılandırıldı. Bizim bu yasayla yaptığımız, sadece ve sadece şudur: O yasada, geçmiş dönemdeki uygulamada faizlerde indirim yapılmamıştı. Biz, şimdi, sadece faizleri TEFE'ye göre yeniden yapılandırıyoruz. Biraz önce bu yasayı öven arkadaşlarımıza bunu önemle hatırlatırım; bunu gayet iyi bilsinler.

Evet, bizi halkımız seyrediyor; ama, halkımız, geçen yıl bunların yapılandırıldığını biliyor; ama, milletvekilinin bilmediğini zannetmesi çok kötü bir şey. Milletvekilinin bilmediğini zannetmesi çok kötü bir şey, o yüzden, lütfen dikkatli konuşalım, ne yaptığımızı bilelim.

İkincisi şu: Tarım kredi kooperatifleri, devletin malı değil, onları kuran üreticilerin, köylülerin malı. Şimdi, tarım kredi kooperatifleri iki türlü kredi kullandırır; bir, kendi özkaynaklarından almış oldukları, elde ettikleri kredileri kullandırır; iki, Ziraat Bankasından bugün itibariyle yüzde 56 faizle aldığı kredileri, kendi ortaklarına bugün itibariyle yüzde 58 faizle kullandırır.

Şimdi, biz şunu yapıyoruz: Köylülerin Ziraat Bankasına olan borçlarını yeniden yapılandırırken, devletin kasasından bunlara bir kaynak aktarıyoruz; çünkü, Ziraat Bankası kamunun malı; ama tarım kredilerin borçlarını yeniden yapılandırırken bir şeye dikkat etmiyoruz. Getirilen yasanın 2 nci maddesi tarım kredi kooperatiflerinin Ziraat Bankasına olan borçlarını düzenliyor, onlar da yeniden yapılanıyorlar. Evet, yapılanıyorlar; ama, bir de şunu bilmemiz gerekiyor: Tüm tarım kredi kooperatiflerinin Ziraat Bankasına borcu yok; öyle değil mi Sayın Bakanım? Türkiye'deki tarım kredi kooperatiflerinin bazılarının, Ziraat Bankasına borçları yok.

Şimdi, biz, 3 üncü maddede, borcu olan tarım kredi kooperatiflerinin borçlarını, Ziraat Bankasına göre yeniden yapılandırıyoruz, onlara bir indirim kolaylığı sağlıyoruz. Pekâlâ, örneğin, Balıkesir bölge birliğindeki kooperatiflerin ve örneğin, benim ilçem olan Bursa'nın Mustafakemalpaşa İlçesindeki 10 tarım kredi kooperatifinin hiçbirinin, Ziraat Bankasına şu anda borcu yok.

Biz, popülist yaklaşımlardan uzak duralım diyoruz. Biz, tarım kredi kooperatiflerinin verdiği faizleri indiriyoruz, yüzde 50 oranında, o kooperatifin özsermayesini zarara uğratıyoruz. Pekâlâ, bunun karşılığında hangi kaynağı koyuyoruz; hiçbir kaynak koymuyoruz. Bu kaynağı koymamakla da, tarım kredi kooperatiflerinin kendi özsermayesinin ve giderek güçlerinin zayıflamasına ve üreticilere katkı sağlamasına engel oluyoruz.

Biz, bu önergeyle bunu sağlamak istiyoruz; yani, Ziraat Bankasına herhangi bir şekilde borcu olmayan tarım kredi kooperatiflerinin ayakta kalmasını sağlamak için, onun uğradığı zararı da Hazinenin gidermesini istiyoruz. Önergeyle istediğimiz bu. Lütfen, buna dikkat etmenizi istiyorum.

Şimdi, bizim iki şeyimiz var, biliyorsunuz; hep diyoruz ki, IMF, IMF... IMF ne istiyor; Ziraat Bankasını özelleştirmemizi istiyor. Köylünün elinden Ziraat Bankasını alacağız, vereceğiz. IMF, tarım kredileri de ortadan kaldırmayı düşünüyor diyoruz.

Bakın, iki şeyi birden yapmaya gidiyoruz; bir; Ziraat Bankasını özelleştireceğiz, hiçbir şekilde köylüye kredi vermeyen bir kuruluş haline getireceğiz; iki, tarım kredi kooperatiflerinin gerçek alacaklarının faizlerini yok ederek, onları, ekonomik olarak güçsüz hale getireceğiz, tarım kredi kooperatiflerini de işlevsiz hale getireceğiz ve köylüye destek verecek hiçbir kuruluşun da hayatta kalması mümkün olmayacak.

Lütfen, önergemizi bu gözle dikkate almanızı istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının "Ödeme Esasları" başlıklı 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının 2 nci ve 5 inci satırlarında yer alan "altmış gün içinde" ibarelerinin "doksan gün içinde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Mehmet Küçükaşık

(Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge üzerinde, Sayın Kamacı; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 'Ödeme esasları' başlıklı 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının 2 nci ve 5 inci satırlarında yer alan 'altmış gün içinde' ibarelerinin 'doksan gün içinde' olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz" diye bir önergemiz var.

Değerli arkadaşlar, burada konuşan arkadaşlarımız, bazen, rakamları ifade ederken çok basit görüyorlar; 1 000 000 000 lira kredi almış bir çiftçimiz, bunu 6 000 000 000 lira civarında geri ödeyecek "bu da ödenebilir arkadaşlar, çok basit" diye ifade ediyorlar.

Türkiye'de kimlerde para var arkadaşlar; çiftçide para var mı? Çiftçide para olsaydı, bugüne kadar öderdi; çünkü, çiftçi, yıllardan beri, aldığı krediyi faiziyle birlikte ödemek için, traktörünü, tarlasını satar öderdi; ama, geçmiş yıllarda, hele 2001 yılındaki krizden sonra, çiftçinin ödeme gücü kalmadı değerli arkadaşlar. O yüzden, sizin getirdiğiniz bu tasarıyla da bu ödemelerin çoğunun yapılacağını tahmin etmiyorum. 5 000 000 000 lirayı, sanki 5 000 lira gibi konuşuyorsunuz. 5 000 000 000 lira, belki sizlere göre çok küçük bir rakamdır; ama, çiftçilere göre hâlâ büyük rakam. Bunu da bilmenizi isterim değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, maalesef, geçen hafta, hem tarım kredi faizleri hem Ziraat Bankası kredi faizleri ve hem de Sayın Bakanın konuşmaları nedeniyle çiftçiler hep gündemdeydi.

 

Değerli arkadaşlar, meydanlara gittiğimiz zaman, çiftçiler, bize  "bizim borçlarımızı affederseniz size oy vereceğiz" demediler. Hem Cumhuriyet Halk Partisi hem de AKP, seçim meydanlarına gittiklerinde, çiftçilerin borçlarının faizlerini sileceklerini söylediler; ama, maalesef, geldiğimiz noktada... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Laf atmayın arkadaşlar, konuşalım şurada. Bakın, aynı şeyi Sayın Bakan yaptı, hata yaptı. Laf atmayın. Konuşuyoruz, anlatıyoruz.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan öyle bir insan değildir. Aynı şekilde, böyle bir anlık hatasından dolayı, maalesef, dört günden beri gazetelerde. Kendisi, çok iyi bir arkadaşımız -komisyonda beraber çalışıyoruz- alçakgönüllü bir arkadaşımız; ama, o günkü şartlarda, sanıyorum, çiftçilere çok faydası olamadığı için, sinirlendi, öyle bir ifadeyi kullandı.

O yüzden...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - O defteri kapattık biz.

NAİL KAMACI (Devamla) - Defteri kapatıp kapatmadığını halk bilecek artık, siz bilmeyeceksiniz.

Değerli arkadaşlar, keşke, çiftçilerimiz basında bu şekilde yer almamış olsaydı. Tabanfiyatların yüksekliğinden bahsedilmiş olsaydı, onlara verilen kredilerden bahsedilmiş olsaydı; ama, bunların hiçbirisinden bahsedilmedi.  Bir haftadan beri, Sayın Bakanın o gafıyla gündeme geldiler ve tarım kredi faizleriyle gündeme geldiler; ama, bunu, bu kadar, dört beş günden beri uzatmak da Sayın Bakanın yanlışıydı. Bugün, burada açıklayacağına, onu, ayın 1'inde yaptığı olayı, o günkü şartlarda, basın toplantısıyla düzeltme şansı vardı. Demek ki, bilerek veya isteyerek düzeltmemiş oldu.

Değerli arkadaşlar, burada, TEFE'den ve TÜFE'den bahsediyorsunuz. Köylüler ne diyor biliyor musunuz; "TEFE nedir; acaba tefecilik mi" diyorlar. Yani, onların anlayacağı şekilde konuşun. Deyin ki, 5 000 000 000'ın 3 000 000 000'ını almıyoruz, 2 000 000 000'ını alacağız. Onu anlıyorlar; ama, başkasını anlamıyorlar. (AK Parti sıralarından "çiftçi anlıyor" sesleri)

Anlatırsın, gittiğin zamanlarda.

Değerli arkadaşlar, oy isterken gittiğinizde, borçların faizini tamamıyla sileceğinizden bahsettiniz.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Hiçbir yerde bahsedilmedi.

NAİL KAMACI (Devamla) - Bahsettiniz. Şimdi, arkadaşınız bahsetti biraz önce. Şimdi, biraz önce AKP Grubu adına konuşan arkadaşımız bahsetti; şu arkadaşımız bahsetti. Dedi ki: "Sayın Genel Başkanımız faizleri affedeceğini söyledi, Sayın Bakanımız da doğruladı." Efendim, affetmediniz; faizlerini alıyorsunuz.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - El insaf!..

NAİL KAMACI (Devamla) - Şimdi, 1 000 000 000 lira krediye karşılık, 5 900 000 000 lira alıyorsunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler) Evet, maalesef alıyorsunuz.

Bir de, son zamanlarda "mazota doğrudan gelir desteği uyguladık" diyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kamacı, buyurun efendim.

NAİL KAMACI (Devamla) - 2 Kasım 2000 tarihinde, mazot 1 224 000 lira, dolar 1 679 000 liraydı. Bugün, mazot 1 387 000 lira, dolar 1 424 000 lira. Orantıya baktığınız zaman, birisi 0,73, birisi 0,97. Mazotu şu anda yüzde 35 indirdik diyorsunuz; o günden beri artış yüzde 13, dolardan dolayı devletin kazandığı da yüzde 15; yani, yüzde 28'e tekabül ediyor. Sizin indirebildiğiniz yüzde 7. Eğer bu da yetiyorsa, mesele yok; indirmiş sayılırsınız. Hesaplar burada.

Sayın Babacan, komisyonda "bu, kaynaktır" diyor. Kaynaksa, vergi barışından 7 katrilyon lirayı bağışladınız; o zaman, çiftçiye de 1 katrilyon lira bağışlayın ki, hiç olmazsa çiftçimiz bize yük olmasın.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kamacı.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Başvuru süresi ve usulü

MADDE 4. - Taksitlendirme uygulamasından yararlanmak isteyen borçlular ve borçla ilgililer, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren altmış gün içinde Bankaya veya TKK'ya dilekçe ile başvuruda bulunmak zorundadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4 üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Kerim Özkan'ın; şahısları adına, Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık, Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin'in söz talepleri vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Kerim Özkan; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Özkan, süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TC Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclise saygılar sunarım.

Tasarının 4 üncü maddesinde "Taksitlendirme uygulamasından yararlanmak isteyen borçlular ve borçla ilgililer, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren altmış gün içinde Bankaya veya TKK'ya dilekçe ile başvuruda bulunmak zorundadır" denilmektedir. Bizim dileğimiz, bu sürenin doksan güne çıkarılmasıdır; fakat, biraz önce bu kabul edilmedi.

Bu altmış günlük süre, gerçekten çok önemlidir. Bu sürenin geçirilmemesi için, vatandaşlarımızın, yazılı ve görsel iletişim araçlarıyla uyarılmaları gerekmektedir. Ayrıca, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri tarafından borcu takipte olan çiftçilerimizin adreslerine tebligat yapılması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Türk çiftçisi, 1990 yılından bu yana kullandığı ziraî kredilerin borçlarını, içerisinde bulunduğu ödeme sıkıntısı ve genel ekonomik sıkıntılardan dolayı ödeyememiş ve bu borçlar temerrüde düşerek, faizleriyle birlikte büyük meblağlara ulaşmıştır.

2001 yılı şubat ayı sonlarında başgösteren ekonomik kriz, tüm sektörleri olduğu gibi, zaten zor durumda olan çiftçiyi daha da olumsuz şekilde etkilemiş; yaşanan ekonomik sıkıntılar ve üretim girdilerinin ürün fiyatlarına göre aşırı derecede yükselmesi, çiftçileri, borçlarını ödeyemez duruma getirmiştir; yüzde 120, yüzde 130'lar seviyesindeki kredi faiz oranlarıyla, çiftçilerin ziraî kredi kullanma ve üretim yapma imkânları kalmamıştır. Çiftçilerin, 1990 yılından bu yana kullandığı tarımsal kredilerden dolayı, Ziraat Bankası, tarım kredi kooperatifleri ve TEDAŞ'a olan tarımsal kredi borçlarının toplamı 3,2 katrilyonu aşmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, hiçbir ülkenin vazgeçemeyeceği bir sektör olan tarımdan ülkemizin de vazgeçmesi ve tarımın yerine başka bir şeyin konulması mümkün değildir. İnsanımızın beslenmesini temin edebilmesi için mutlak surette üretim olmalıdır. Tarımsal üretimin ekonomiye ve ülkeye katkısı tartışılamaz. Üretim olacak ki, pazarlar çalışacak, esnaf satış yapacak, alışveriş gerçekleşecek ve ekonominin çarkı dönecektir.

Ülkemizde, köylüyü tarımdan çekerek başka bir sektöre kaydırmak mümkün değildir. Köylünün tarımdan çekilmesi, altından kalkılması güç problemleri de beraberinde getirecektir.

Bugüne kadar ziraî kredi borçları konusunda yapılan düzenlemeler sorunları çözememiştir. Uygulanan faizlerle çiftçi borçları 3-4 katına çıkarılmış ve borçların ödenmesi imkânsız hale gelmiştir. Kriz nedeniyle zarar görenlere yönelik olarak, reel sektöre yapılan desteklerden tarım sektörü ve çiftçiler yararlanamamıştır. Her nedense, sanayiciye, tüccara, esnafa ve işçilere yönelik tedbirlere yer verilirken, çiftçilerimiz mahrum bırakılmıştır. Çiftçilerin üretimlerine devam edebilmeleri için, mutlak surette, borçlarına ödeme kolaylığı sağlanmalıydı; bu bir zorunluluktu.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle belirtmek isterim ki, her şeye rağmen, tarımsal kredilerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin kanun tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun oyu olumlu olacaktır; ancak, biz isterdik ki, bu kanun tasarısı hazırlanırken çiftçi borçlarının faizlerinin tamamı silinsin ve anaparanın ödemesi taksitlendirilsin. Bunu biz demedik, sizler dediniz. Seçim meydanlarında Sayın Genel Başkanınız verdi bu vaatleri. 28 Ekimde Sayın Erdoğan Burdur'da, vatandaşımıza söz verdi; "yakın ampulleri" dedi. Hatta, bunu bir espriyle yaptı, "7" dedi; vatandaş bağırdı: "7" , "6", "6"; "5", "5"; "4", "4" ve sıfıra geldi, "yakın ampulleri" dedi. Bütün Türkiye bu ampulleri yaktı; fakat, biz, vatandaşın ampulünü karartmayalım. Verdiğimiz sözü... Sönmemek üzere bu ampulü devamlı yakalım.

Değerli arkadaşlarım, çiftçilerimiz, gerçekten, bugün de çok zor durumdadır. Ülkemizde, inanın, bir çiftçi 365 gün, karısıyla, kızıyla, arazisiyle, traktörüyle bilfiil çalışır; fakat, bu süreç sonunda her yıl bütçesi açık verir. Bu nedendir? Ben, bir çiftçi ailesinin çocuğuyum; yirmi yıl da veteriner hekim olarak bölgemde çalıştım. Gerçekten, bu, açık verir. Geçen gün Başbakanımıza bir maskot dana hediye edildi. Ben, Türk köylüsüne 40 000 canlı dana hediye ettim sunî tohumlamadan. Veteriner hekim olarak çalışan, yirmi yılı kırk yıl gibi çalışan bir arkadaşınızım. Gerçekten, üreticimiz çok mağdur durumda. Bunu nasıl aşarız? Yurtdışına bir can gönderiyoruz arkadaşlar. Bu can o ülkenin dilini bilmiyor; toprağı yok, arazisi yok, karısı yok, kızı yok, hiçbir şeyi yok; ama, bir yıllık süreçte, ülkesine, ekonomisi gelişmiş olarak dönüyor. Benim ülkemde, neden benim çiftçim bunu yapamıyor? Biz, hükümet olarak, muhalefet olarak bunu başarmak zorundayız.

Vatandaş, geçmişte, 3 düve aldı, 1 5 00 000 000 lira borçlandı; krizlerden, enflasyondan dolayı borcunu ödeyemedi; düvelerini sattı, yine ödeyemedi; tarlasını sattı, traktörünü sattı, yine ödeyemedi; yüzde 40'la borç aldı -bunun bir de yüzde 8 sigorta payı var, yüzde 53- borcunu bir yıl içinde ödeyemedi; borcun faizi yüzde 130'lara çıktı. Sonuçta, uluslararası kuruluşların dayatma politikalarıyla, üretici, ödeyemediği borçları nedeniyle, yıllardır bel bağladığı kendi kurumları tarafından icraya verildi. Ortağı olduğu tarım kredi kooperatiflerine borçları nedeniyle 462 615 üretici icralık oldu. Tarım kredi kooperatiflerinin yaklaşık 1 000 000 ortağı var. Ortaya çıkan tablo şu: Yıllardır kendi örgütü diye bildiği Ziraat Odaları tarafından bile, kapısına, istemeyerek, icra memurları gönderildi.

Dayatma politikaları teker teker sonuç veriyor. Tarım krediye ödeyemediği borçları yüzünden, yaklaşık 500 000 üretici icralık olmuş durumdadır. Bunların birkısmı da hapiste ya da hapse girmeyi bekliyor. Türkiye'deki üreticinin toplam borcu 3,2 katrilyon lirayı bulurken, bunun 856 trilyonu Ziraat Bankasına olan borçları, 1 katrilyon 200 trilyon liralık kısmı da tarım kredi kooperatiflerine olan borcu oluşturuyor; ancak, tarım krediye olan borcun anaparası, yani, üreticinin kullandığı miktar 612 trilyon lirayken, geri kalan 600 trilyon liralık kısmı ise borcun faizini oluşturuyor.

820 000 üretici Ziraat Bankasına, 1 000 000 üretici de tarım kredi kooperatiflerine borçlu durumda. Şu anda, tarım kredi kooperatiflerinin, yaklaşık 1 000 000 ortağı var ve bu üyelerin, neredeyse, hepsi borçlu durumda. Ayrıca, üreticinin reel gelirleri yüzde 35, yüzde 40 oranında düştü, satın alma gücü yüzde 25 oranında düştü. Üretici, ürünlerine verilen komik tabanfiyatlarıyla maliyetlerini bile karşılayamazken, tarım kredi kooperatifleri ve Ziraat Bankasına olan borçları her gün katlanarak artmaktadır, sıkıntı her gün daha büyümektedir.

Ayrıca, yine, çiftçimiz, tarımsal sulamadan dolayı TEDAŞ'a olan borçlarını ödeyememektedir. Çiftçilerimizin enerji borçları için de benzer kolaylıkların sağlanması mutlak bir zarurettir. Sayın Bakanım da burada. Böylesine ödeme sıkıntısı içine düşmüş çiftçimizin direnci kırılmıştır, morali bozulmuştur. Çiftçimiz, bir daha böyle ödeme sıkıntılarına düşmesin, boynu bükük kalmasın. Üreticimiz, borcunu nasıl ödeyeceğini düşünmesin; üretimini nasıl artıracağını düşünsün. İneğini, traktörünü, tarlasını sattırmak zorunda bırakmayalım onları. Üreticimiz, üretimini, gelirini nasıl artıracağını düşünsün.

Değerli arkadaşlarım, köylümüz, çiftçimiz, maalesef, örgütlü değil; ürününü satmakta, ürününü pazarlamakta sıkıntılı. Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu ve benzer tarım işletmeleri özelleştirilmekle çiftçimize, üreticimize büyük darbe vurulmuştur. Tarım işletmelerinde özelleştirmeye gitmek çok büyük hatadır. Bunu, bir an önce düzeltmeliyiz.

Kooperatifler de diğer bir sorunu teşkil etmektedir. Kooperatifler arasında çekişmeler var, gruplaşmalar var. Bunu bir an önce çözmeliyiz; kooperatiflerle ilgili düzenlemeleri bir an önce gündeme almalıyız. Köylerde, şu anda, kooperatifler yüzünden ayrılan kahveler var. Geçmişte kahveler sağ-sol diye ayrılırdı, şimdi kooperatifler yüzünden kahvelerimiz ayrılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özkan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Köylülerimiz birbirleriyle barışık değil. Bu kooperatifleri bir çatı altında toplamamız gerekiyor. Bu çatı, toplumsal barışı da sağlayacaktır.

Diğer bir sorun da, tarım alanında uygulanan kotalardır. Bu kotalarla üreticiye büyük bir darbe vurulmuş. Şekerpancarında uygulanan kotalarla ilgili olarak...

BAŞKAN - Sayın Özkan, son dakikanız; lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - ...alternatif ürün olarak, çiftçilerimize mısır ekmelerini öneriyoruz; fakat, ikna olmuyorlar. Bununla ilgili olarak vatandaşımızı ikna etmek zorundayız. Bizlere güvenmiyorlar, devlete güvenmiyorlar. Öncelikli olarak, onlara bu güveni sağlamalıyız. Bugün pancar üreticisi sıkıntılıdır; üretmek istiyor.

Değerli arkadaşlarım, gelin, kotaları kaldıralım, çiftçinin üzerindeki bu kamburu düzeltelim.

Değerli arkadaşlarım, 2003 yılı bütçesinde tarıma ayrılan para yetersizdir. Bu, en az 1 katrilyon olmalıydı. Bunu, Tarım Bakanından niçin esirgediniz; Türk köylüsünden, Türk çiftçisinden niçin esirgediniz? Sayın Bakanımız da, bunun, çiftçimizin derdine çare olmadığını ifade ediyor. Bunu niçin esirgediniz kendilerinden, bilemiyorum.

Gelin, burada, bu Yüce Mecliste alacağımız kararlarla, devlet olarak, çiftçimize güven verelim, destek verelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özkan, lütfen, tamamlayınız.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Türk köylüsü...

BAŞKAN - Sayın Özkan, gecenin bu vaktinde millet de yoruldu.

Bakınız, önceden söyledim, eksürenizi verdim; tekrar verdikçe uzuyor. 

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Son cümle...

BAŞKAN - Seçmenlerin çoğu da uyumuş vaziyettedir zaten.

Buyurun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Sayın Başkanım, şu anda Burdur üreticisi bekliyor kahvelerde.

BAŞKAN - Burdurlular uyumamış mı?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Uyumadı...

Gelin, burada, bu Yüce Mecliste alacağımız kararlarla, devlet olarak, çiftçimize güven verelim, destek verelim. Türk köylüsü, Türk çiftçisi, yetiştirmek istiyor, üretmek istiyor, yeniden, Yüce Atamızın söyleminde olduğu gibi, milletin efendisi olmak istiyor; bizlerden, sadaka gibi verilen günübirlik desteklemeler yerine, sorunlarına kökten çözüm istiyor; sizin yakacağınız ampulü bekliyor; bunu, Türkiye için, geleceğimiz için istiyor.

Türk köylüsünün, çiftçisinin sorunlarının artık tartışılmadığı bir Türkiye ümidiyle, temennisiyle, Yüce Meclisinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Şahsı adına, Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık.

Sayın Küçükaşık, buyurun; yalnız, yeni güne de girdik; bu saatten sonra süreleri uzatmayacağım, haberiniz olsun, kesildiği anda biter.

Buyurun efendim. 

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, 4 üncü maddenin temel esprisi, bu aftan, yeniden yapılandırmadan yararlanmak isteyen köylülerimiz, yasanın yayım tarihinden itibaren altmış gün içerisinde başvurması ve yüzde 10 peşinatı yatırması halinde bu yasadan yararlanacak; konu bu; fakat, Türkiye 7 bölge, 7 ayrı iklim. Biraz önceki konuşmamda bahsetmiş olduğum geçen yılki yapılandırmada da, 25 Ocak tarihi itibariyle üç ay süre tanınmıştı; yani, üreticiler, borçlu çiftçilerimiz, 25 Nisan tarihine kadar taahhütte bulunmaları ve yüzde 20 peşinatı yatırmaları halinde, bu yeniden yapılandırmadan yararlanacaklardı. Tıpkı bu yasada olduğu gibi, yasanın 9 uncu maddesinde şöyle bir yetki var; diyor ki:" Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine bu iki aylık süre içerisinde eğer herkes başvurmazsa bir aylık süre verilebilir."

Bakın, bizler, eşitsizliği kendimiz yaratıyoruz. Örneğin, Türkiye'de Kars'ın bazı bölgelerinde, Doğu Anadolu'da buğdayın hasadı dahi ağustos ayı sonlarında yapılıyor. Şimdi, biz, bu yasayı bugün çıkardık, 15 Haziran tarihi itibariyle de yayımlandığını düşünürsek, altmış günlük süre, 15 Ağustos 2003 tarihinde dolacak. Halbuki bu sürede köylülerimiz buğdaylarını dahi pazarlayamamış, gerek tüccardan gerekse Toprak Mahsullerinden tahsil edememiş olacaklar. O yüzden, altmış günlük bu süreyi -bu konuda bir değişiklik önergemiz var, 3 üncü maddede de bunu vermiştik- o değişiklik önergesiyle beraber doksan güne uzatabilirsek, hiç olmazsa Türkiye'de yaşayan herkesin bu yasadan gerçekten de yararlanmasını temin etmeye çalışmış oluruz.

Bakın, biz, Meclis olarak çıkardığımız yasalarla bu eşitsizliğe neden oluyoruz veya siyasî iktidar olarak, siyasî yapılanma olarak eşitsizliğe neden oluyoruz. Şöyle bir örnek vermek istiyorum: Bursa'da şu anda doğrudan gelir desteğinin -biliyorsunuz- yüzde 40'ı ödendi. Halbuki Balıkesirli köylülerin tümü, doğrudan gelir desteğinin yüzde 100'ünü aldı. Şimdi, 31.12.2002 tarihi itibariyle 1'er milyar lira borçlu olan Balıkesir çiftçisi, tarım krediye ve Ziraat Bankasına olan borcunu 1'er milyar lira olarak aldığı parayla tamamen ödedi; oysa, Bursa çiftçisi, buna, yüzde 56'dan, yüzde 58'den faiz yedi. 1 000 000 000 lira borcu için bu hesabı yaparsak, 240 000 000 lira altı aylık faiz yedi.

Bakınız, doğrudan gelir desteğini eşit ödemedik. Bursa'da, şu anda, doğrudan gelir desteği Yenişehir'de, İnegöl'de, İznik'te ödeniyor. Niçin ödeniyor biliyor musunuz arkadaşlar; dolu felaketi olduğu için. Allahaşkına, Allah'ın doğal afetinde ödüyoruz da, diğer insanlarımıza bu doğal afeti biz tekrar bindirmeyelim. Bu eksikliği giderelim. Biz kararlarımızla yapıyoruz. Doğrudan gelir desteğini gününde ödememekle, bizler, zaten Türk çiftçisinin arasında bir ayırım yaptık. Bu ayırımın artık daha fazla devam etmesine izin vermeyelim.

Türkiye'de çıkarılacak bu yeniden yapılandırma yasasında süreleri eğer doksan güne çıkarırsak ve Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine de birer ay uzatma yetkisini verirsek, Türkiye'de yeniden yapılandırmadan yararlanmayan tek bir çiftçi kalmayacaktır. Örneğin, ben kendi ilçem için, Mustafakemalpaşa, Karacabey için konuşayım. Biz domatesimizi üretmeye ağustos ayında başlıyoruz; yani, Türkiye'nin gıda ambarı olarak bilinen Bursa Ovasında dahi, domates, ancak ağustos başında -fabrikalar kampanyaya başlar- fabrikalara teslim edilmeye başlanır. Paraları da peşin olarak ödenmez; dönemler halinde ödenir, eylül ayından, ta 28 Şubat tarihine kadar ödenir.

Yine, Bursa'dan örnek verirsem; Yenişehir'de, İznik yöresinde domates eylül itibariyle çıkar. Şimdi, biz, bu yasayı çıkardığımız zaman, iki aylık süreyi verdiğimiz zaman; yani, tam sezonun ortasında, bazı yerlerde ürün çıkmamış olacağından, birçok köylü, birçok borçlu çiftçimiz, gerek Ziraat Bankasına olan gerekse tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını ödeme imkânından tam anlamıyla yararlanamayacak. O yüzden, 3 üncü ve 4 üncü maddelerdeki altmış günlük süre, doksan güne çıkarılır ve 9 uncu maddeyle beraber de, ekim ayına kadar uzatılırsa, tüm çiftçimizin yararına olacağına inanıyorum.

Hepinizi,  sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Küçükaşık, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Edirne Milletvekili Rasim Çakır; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 4 üncü maddede şahsım adına söz aldım; hepinizi, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Öncelikle şunu ifade edeyim: Gecenin bu saatinde çıkarmaya çalıştığımız yasaya, ben ve Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım canı gönülden "evet" oyu vereceğiz; ama, diyeceksiniz ki, mademki destekliyorsunuz, mademki evet diyeceksiniz, niye, her maddede söz alıyorsunuz, her maddede önerge veriyorsunuz, bizi bu denli bekletiyorsunuz; onu da, sizlerle paylaşayım.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Çiftçiyi bekletiyorsunuz.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Madde, tabiî ki geçecek; ama, daha iyi olsun, daha yararlı olsun, daha faydalı olsun, köylü daha çok istifade etsin diye gecenin bu saatinde buralardayız. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu memlekette, çok ciddî bir kriz yaşandı. Bir gün bir Anayasa kitapçığı fırlatıldı; ertesi sabah dükkânını açan esnafa bankadan bir kâğıt geldi "kredini şu saate kadar kapatırsan, faiz yüzde 250" öğlen 13.30'da bir kâğıt daha geldi "16.30'a kadar kapatırsan, faiz yüzde 350" akşamüzeri bir kâğıt daha geldi "faiz yüzde 450." Bunu yaşadık. Malı var, satamıyor, tarlasını satamıyor, traktörünü satamıyor, değerinin yarı fiyatına vermeye razı; ama, satıp borcunu kapatamıyor insanlar. O çileyi esnaf olarak bizler çektik, köylü olarak bizler çektik. Yani, bu, şu demektir: Bu kriz, Türkiye'de bir altüst olmayı yaşattıran bir kriz oldu. İnsanlar birçok değerlerini, varlıklarını kaybettiler.

Edirne'nin Uzunköprü İlçesinin Gazimehmet Köyünden Hüseyin Kösebıran traktör aldı, bir kısmını peşin ödedi, altüst oluş yaşandı, taksitlerin bir kısmını ödedi, daha sonra traktörü sattı, tarlalarını da sattı borcunu bitirdi, sırf kefilleri zarar görmesin diye. Şimdi, bu vatandaş bana soruyor: "Ben tarlalarımı ve traktörümü sattım, borcumu ödedim. Benim durumum ne olacak; bu yasa bana ne imkân getiriyor?"

Değerli arkadaşlarım, 22 nci Dönem Parlamentosunun görevi, sosyal politikaları uygulayıp, kriz döneminde ülkemizde açılan yaraları sarmak ve ülkeyi, yeniden üretim yapan bir ülke haline getirmek. Hepiniz çok iyi biliyorsunuz, bu dönemde, büyük şirketlerin yıllık bilançoları gazetelerde yayımlandı ve kârlarının en önemli bölümü de faiz gelirleri oldu. Yani, toplumun bir kesimi, faiz gelirlerinden daha büyük paralar kazandıkları için üretimden vazgeçtiler, bir kesimi de ürettiği için cezalandırıldıklarından üretimden vazgeçtiler. Şimdi, bu insanları yeniden üretim yapar hale getirebilmek, üretime teşvik edebilmek için, bu sosyal yaraları sarmak zorundayız. 3 Kasım seçimlerini bu yaralarla yaşadık ve sonuç burada; ama, bundan sonraki seçimleri, hükümet, iktidar partisi, bu yaraları ne kadar sardı veya muhalefet partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, bu yaraların sarılması için ne kadar talepkâr oldu, ne kadar ısrarcı olduyla yaşayacağız; bu, böyle biline ve biz, bu sosyal yaraları sarmadığımız müddetçe de, Türkiye'de, insanların yeniden üretim yapabilmeleri, yeniden çalışabilmeleri mümkün değil. O bakımdan, borcunu ödemek için her şeyini kaybeden insanların da bu statüde değerlendirilmesi gerekiyordu; onların da bu ülkenin vatandaşı olduğunu bilmemiz ve hissetmemiz gerekiyordu.

Değerli arkadaşlarım, gecenin bu saatinde, ülkenin çok önemli bir konusunu hep beraber konuşuyoruz, tartışıyoruz. Diliyorum, bu yasa, ülkemizde, iyiliğe, güzelliğe ve gelişmeye atılan bir adım olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Selamlıyacağım Sayın Başkan, açarsanız.

BAŞKAN - Lütfen, son cümlenizi alayım; buyurun.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, hükümetin görevinin ne kadar zor olduğunun hepimiz farkındayız, Parlamentonun görevinin de ne kadar zor olduğunun hepimiz farkındayız; ama, bu Parlamento, bütün zorlukları aşarak, bu olumsuzlukların üstesinden gelebilecek kabiliyette ve iradededir, bunu da görüyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çakır.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım; ikinci önerge en aykırı önerge olduğu için, onu okutup işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin sonuna "Borcunu zamanında ödeyen çiftçilerin sonraki dönemde alacakları ziraî kredi faizine de yüzde 50 düşük faiz uygulanır." ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Osman Özcan

Ramazan Kerim Özkan

Necati Uzdil

 

Antalya

Burdur

Osmaniye

 

Engin Altay

Yavuz Altınorak

Orhan Sür

 

Sinop

Kırklareli

Balıkesir

 

Yakup Kepenek

Orhan Eraslan

Selami Yiğit

 

Ankara

Niğde

Kars

 

Şefik Zengin

Nail Kamacı

Ensar Öğüt

 

Mersin

Antalya

Ardahan

 

Erdal Karademir

Halil Ünlütepe

Yaşar Tüzün

 

İzmir

Afyon

Bilecik

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının "Ödeme Esasları" başlıklı 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ensar Öğüt

Mustafa Özyurt

Mehmet Küçükaşık

 

Ardahan

Bursa

Bursa

 

Selami Yiğit

Yaşar Tüzün

Nail Kamacı

 

Kars

Bilecik

Antalya

 

Necati Uzdil

Sezai Önder

Orhan Ziya Diren

 

Osmaniye

Samsun

Tokat

 

 

Halil Ünlütepe

 

 

 

Afyon

 

"Madde 4.- Taksitlendirme uygulamasından yararlanmak isteyen borçlular ve borçla ilgililer, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren doksan gün içinde Bankaya ve TTK'ya dilekçe ile başvuruda bulunmak zorundadır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu efendim?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutalım?

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ülkemizdeki iklim koşullarının bölgelere göre farklılık göstermesi ve ürün yelpazesinin geniş olması nedeniyle, çiftçilerimiz buğday, sebze ve meyve gibi ürünlerde hasatlarını ancak eylül ayı sonlarında tamamlayabilmektedir. Altmış günlük sürenin doksan güne uzatılmasıyla, tüm çiftçilerimizin yasadan yararlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin sonuna "Borcunu zamanında ödeyen çiftçilerin sonraki dönemde alacakları ziraî kredi faizine de yüzde 50 düşük faiz uygulanır." ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

  Osman Özcan

(Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Konuşacak mısınız Sayın Öğüt?

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Evet efendim.

BAŞKAN - Bu saatte Ardahanlılar uyumuştur!..

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Uyumazlar; milletin borcu var Başkanım.

Vallahi, bu gidişle Türkiye'yi uyutacağız herhalde!..

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü maddesine eklenmesi için vermiş olduğumuz önerge üzerinde konuşmak istiyorum.

Deminden beri, sayın bakanlarımız da, bütün milletvekili arkadaşlarımız da şunu söylüyor: "Borçlarını ödeyenler var, onlar ne olacak?" Onlar çok önemli. Hakikaten namuslu, dürüst, diğer insanlarımız da dürüst mutlak surette; ödemişler. O insanlara da bir kolaylık getirelim. Gelin, borcunu ödemiş insanlarımıza, gelecekte, yani kredi alacakları zaman yüzde 50 daha indirimli bir kredi verelim. Şimdi, biliyorsunuz, üretimde maliyet çok önemlidir arkadaşlar. Hele tarımda düşük kâr olduğu için, çiftçinin yüksek faizle kâr etmesi mümkün değil. O anlamda, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak diyoruz ki, ödeyen çiftçimizi de ödüllendirmek için, alacakları kredide kolaylık yapalım, yüzde 50 indirim yapılsın. İşte, sizin söylediğinizi biz söylüyoruz, bu önergemizi, lütfen, kabul edin. Ödeyen çiftçilerimiz de buradan yararlanmış olsun.

Değerli arkadaşlar, ikinci bir olay, iklim ve bölge şartları var. Şimdi, Türkiye'de bir yasa çıkıyor, çiftçiler şu kadar faizle kredi alabilirler. Şimdi, Doğu Anadolu'daki çiftçiyle batıdaki çiftçiyi bir tutamayız. Batıdaki çiftçi yılda üç defa mahsul alıyor, ama, Doğu Anadolu'da yedi sekiz ay karlar altında kalmış, dört beş ayda üretim yapılan bir durum var. O da, eğer, kurak gider, sel vurursa, o ürünü de alamıyor; yani, Doğu Anadolu'daki çiftçiler daha çok mağdur oluyor. Onun için -Sayın Bakan da buradayken rica ediyorum- Doğu Anadolu'da iklim şartları ağır olan yörelere sıfır faizle teşvik anlamında kredi verelim. Diğer, Batı Anadolu'da iki defa, üç defa, dört defa mahsul alanlara da daha düşük kredi vermiş olalım. Bu önergemizi de kabul ederseniz...

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Öğüt, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Takiplerin durması

MADDE 5. - Bu Kanun kapsamındaki tarımsal krediler hakkında başlatılmış bulunan idarî veya kanunî takibat işlemleri, hangi aşamada olursa olsun kendiliğinden durur. Ancak, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren altmış gün içinde peşinat tutarlarını (TKK'ya kullandırılan kredilerde 2003 yılı Ekim ayı sonuna kadar ilk taksit tutarını) ödemeyenler hakkında, bu tarihten itibaren takibata kalındığı aşamadan devam olunur.

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili Sayın Yavuz Altınorak; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAVUZ ALTINORAK (Kırklareli) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 5 inci maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Parlamentoyu, tekrar, saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde geçmişte yaşanan iki büyük ekonomik kriz tüm sektörleri vurduğu gibi, ekonomimizin lokomotifi olan tarım sektörünü de önemli ölçüde etkilemiştir. Özellikle finans sektöründe yaşanan çöküntü ve buna paralel yaşanan faizlerdeki çılgın yükselişler, çiftçilerimizi de, hem kullandıkları tarımsal kredilerin geri ödemesinde tümüyle açmaza sokmuş hem de ürün maliyetlerinin yükselmesine neden olmuştur. Bu bağlamda, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının da ödenmesi olanaksız hale gelirken, faizlerdeki anormal yükselmeler ve gecikme faizlerinin astronomik değerlere yükselmesi, anapara ve faiz toplamlarını ödenmez rakamlara yükseltmiştir. Çiftçilerimiz, bu girdabın içerisinde boğulmuş durumdadır; artık, üretim yapamaz duruma düşürülmüşlerdir.

Hazırlanan bu kanun tasarısında, çiftçilerimizin bu sorunlarının belirli ölçülerde çözülebileceği gözlenmemektedir; ancak, söz konusu tasarının "Takiplerin durması" başlıklı 5 inci maddesinde, bu kanun kapsamındaki tarımsal kredilerin peşinat tutarlarının -yüzde 10- kanunun yayımı tarihinden itibaren altmış gün içinde ödenmesi gerektiği, ödenmediği takdirde, bu tarihten itibaren takibata kalındığı yerden devam olunacağı " belirtilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, çiftçilerimiz, bu ödemeleri hasattan sonra satacakları ürün bedelleriyle yapabileceklerdir. Peki, biz ne istiyoruz; tasarı, bu haliyle görüşülüp bu akşam yasalaşacaktır; yaklaşık olarak birkaç gün sonra, önümüzdeki hafta, yani açıkçası 10 Haziran tarihi civarında yürürlüğe girecektir; buna, altmış günlük yasal süreyi de ilave ettiğimizde, toplam borcun yüzde 10'unu ödeme tarihi ağustos ayı ortalarına gelecektir.

Değerli arkadaşlarım, bakın, benim bölgemde, çeltiğin hasadı ekim ayında, ayçiçeği hasadı da eylül sonu, ekim başında yapılmaktadır ve bunun yanında, pancar bedelleri, zaten, 2004 yılının nisan ayında ödenecektir. Buna göre, benim çiftçim, bu yüzde 10'luk peşinatı hangi parayla, nasıl ödeyecektir? Kaldı ki, ağustos ayında yüzde 10 peşinatı ödediği takdirde, ekim ayı sonu itibariyle de, kalan yüzde 30'luk bölümü ödemek durumunda bırakılacaktır; yani, kısacası, benim çiftçim, yine tefecinin kucağına düşecek, yine acı çekecek, yine ona buna avuç açacaktır.

Diğer taraftan, tüm ülkemizde hasat işlemleri farklı zamanlarda yapılır. Hasat zamanları, bu uygulamaya uymadığı gibi, tarla ürünleri dışındaki ürünler için de geçerlidir; elma, narenciye ve buna benzer... Üzümün bile hasat zamanı ekim ayını geçmektedir. Bu nedenle ödemeleri için "yasanın çıktığı tarihten iki ay sonra" ibaresinin yerine, Ekim 15 tarihinin, yasada açık olarak yer alması gerektiğine inanıyorum. 

İlgili tasarının 9 uncu maddesinde "Banka ve TKK yönetim kurulları, bu Kanunda belirlenen başvuru ve peşinat ödeme sürelerini bir aya kadar uzatmaya yetkilidir" denilmektedir. Bu uygulama, çiftçilerin hasat zamanına rastlamayacağından, uygun ödeme yapmalarını sağlaması bakımından bir katkıda bulunmayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi sizlere soruyorum; amaç, üzüm yemek midir, bağcıyı dövmek midir? Eğer, bu yasayla, çiftçilerimizin bu önemli sorunlarını çözmek istiyor isek, onların ödeme koşullarını, mutlaka dikkate almamız gerekmektedir; aksi takdirde, bu yasa amacına ulaşmayacaktır. Yine, çiftçilerimiz bu borç batağının içine itilmiş olacaklardır.

Bakın, değerli arkadaşlarım, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, çiftçiye yapılacak bu kolaylığın karşısında asla değiliz; ancak, bu uygulamanın doğru ve çiftçilerimizi tekrar mağdur etmeyecek şekilde yapılmasını istemekteyiz.

Şimdi, bu yasanın çok önemli bir ayağının eksikliğinden bahsetmek istiyorum: Biz, sosyaldemokrat bir parti olarak, tüm halkımıza eşit mesafede olmak ve tüm insanlarımızın hakkını korumak felsefesinden hareketle, bu konuda ihmal edilenleri ve tüm insanlarımızı motive etmesi bakımından, ödemelerini zamanında yapan üreticilerimizin de bu yasa kapsamında teşvik edilmesinin gerektiğini düşünüyoruz. Bundan sonraki kredi kullanmalarında, mutlaka, bazı ayrıcalıkların sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Örneğin, faiz oranlarında indirime gidilmesi veya ödeme sürelerinde biraz daha uzun vadelere yayılması gibi önerilerin de bu yasanın içinde yer almasını istemekteyiz; aksi takdirde, düzenli ödemelerini yapan üreticilerimizi cezalandırmış ve onları mağdur duruma düşürmüş olacağız. Bundan sonraki uygulamalarda, insanlarımızı borçlarını ödememe yönünde yönlendirmiş olmayacak mıyız?

Değerli arkadaşlarım, yasaya baktığımızda, bankadan kredi kullanan gerçek ve tüzelkişilerin, 31.1.2002 tarihinden önceki borçları yapılandırılırken, tarım kredi kooperatifleri tarafından ortaklarına kullandırılan kredilerde, 1.5.2003 tarihinden önceki borçların yapılandırıldığını görmekteyiz; 16 aylık bir süre fark etmektedir. Şimdi, sizlere soruyorum: Hangi kritere göre bu ayrıcalık yapılmıştır? Tarım kredi kooperatiflerinin de parasal kaynağı Ziraat Bankası değil midir? Parasal kaynak aynı olduğuna göre, ödeme planındaki bu 16 aylık ayrıcalık niçin yapılmaktadır? Bize göre, ya tüm iyileştirme için 31.1.2002 tarihi veyahut 1.5.2003 tarihi baz alınmalıdır diyoruz.

Bu konunun Yüce Heyetinizce tekrar değerlendirileceğine inanıyor, hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Altınorak, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde, şahsı adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun.

Sayın Ayvazoğlu, süreniz 5 dakikadır.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özetle, tarımsal kredilerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin yasa tasarısının 5 inci maddesiyle ilgili kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu nedenle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin tarımsal bölgeleri arasındaki aşırı farklılıkların var olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Bununla birlikte, ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ını bulan tarım nüfusunu ise, toprağıyla, hayvancılığıyla, emeğiyle, alınteriyle geçinen köylülerin ve çiftçilerin oluşturduğu da bir gerçektir. Bu gerçeğin hemen yanıbaşındaki özdeş bir gerçek de, her geçen gün, tarımsal kesimin omuzlarının biraz daha çöktüğü, belinin büküldüğüdür. Öyle ki, bu kesim, görüşülmekte olan yasa tasarısına konu banka ve kooperatiflerden aldığı yüksek faizli kredilerle ayakta kalarak yaşam mücadelesini sürdürmeye çalışmaya devam ediyor. İşte, tarım kesiminin anlatılan gerçekleri de, esnaf kesiminde olduğu gibi, acıdır, üzücüdür.

Kısaca, Türkiye'de tarım ihmal edilmiştir; bunun sonucudur ki, çarpık sanayileşme, çarpık kentleşmenin önüne geçebilmek de, bugüne kadar mümkün olmadığı gibi, bundan sonra da mümkün gözükmemektedir.

Değerli milletvekilleri, gerek ilim olan Çorum'da siyasî çalışmalarımda gerekse mesleğimin avukatlık olması nedeniyle yaptığım çalışma ve tespitlerime göre, aldıkları yüksek faizli kredileri ödeyemedikleri için, mahkeme, icra ve hatta cezaevi kapılarında perişan olan bu kesimin, ezici ve üzücü tablosunu görmeye, maalesef, devam ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki, ülke ekonomisinin dinamiği olan tarımın temelini oluşturan buğday, pirinç gibi hububatın, hatta, muz ve karpuzun, tütün, çay ve bir zamanlar da etin ithalatının serbest bırakıldığı ve yine, ithal edilen tatlandırıcı madde uğruna konulan şekerpancarındaki kotanın, aldatmacayla, kaldırılmış gibi anlatılıp, halen kaldırılmadığı; yani, temel tarımsal, dışarıdan gelen ürünlerin ithalinin kısıtlanamadığı ve bununla birlikte uygulanan sistemin de kökten değiştirilemediği, ekonomik bağımsızlığımızı da gerçekleştiremediğimiz sürece, bu üzücü tabloyu görmeye, izlemeye devam ederiz diye endişelenmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bu olumsuzluklar değiştirilip, sözü verilen, ucuz mazotuyla, gübresiyle, tarımdaki girdi maliyetleri düşürülerek, ürününe gerçek tabanfiyatını verdiğimizde, eline geçecek hak ettiği parasıyla borcunu onurlu bir şekilde ödeyecek olan çiftçinin yüzünü güleç görmek ve o acı tabloyu tersine çevirerek değiştirmek hiç de zor olmasa gerektir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili olarak, bu yasa tasarısının amacının olumlu olduğuna inanıyorum; ancak, böyle bir tasarının yeterli olmadığı görüşündeyim. Yine de, bu tasarının, hepimizin oylarıyla geçeceğini umut ederek, çiftçilerimize hayırlı olmasını dilemek de bizlere düşen bir görevdir.

Yasanın tekniği, uygulanabilirliği ve olumlu etkinliğinin gerçekleşebilmesi yönünden, daha anlaşılabilir, geniş kapsamlı olacak şekilde, çiftçilere "önce kazandır, sonra ödettir" ilkesinden hareketle, borçlarını daha kolay ve onurluca ödeme olanağı sağlanmalıdır. Bu nedenle, temel tarımsal ürünlerin ithalinin kısıtlandığına ilişkin olmak üzere, hükümetçe, lehe çıkarılacak tüm yasaları çiftçilerimiz adına beklediğimizi ve şimdi olduğu gibi, o zaman da...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayvazoğlu, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - ... bu tür çalışmalara destek vereceğimizi bildiriyor, ülkenin, tarımın sesi, nefesi olan milletin efendisi köylü ve çiftçimizi, Yüce Meclisi en içten duygu ve düşüncelerimle, saygıyla, sevgiyle selamlıyor, şükranlarımı arz ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ayvazoğlu, çok teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Şanlıurfa Milletvekili Vedat Melik; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Melik, süreniz 5 dakika efendim.

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçilerin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan ve Sorunlu Hale Gelmiş Borçlarının Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 5 inci maddesi hakkındaki görüşlerimi belirtmek üzere, şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, sizleri ve tüm çiftçi kardeşlerimi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, lütfen, hafızalarınızı yoklayın; bugün çıkaracağımız bu kanun, çiftçinin, içinden çıkılamaz hale geldiği için, tarlasını, traktörünü, kısacası, bütün varını yoğunu satsa dahi ödeyemeyeceği ziraî kredi borçlarının yeniden yapılandırılması veya affedilmesiyle ilgili olarak son yirmi yılda çıkarılan kaçıncı kanundur?! Peki, niçin üç beş yılda bir buna benzer kanunlar çıkarılmaktadır; yani, koca Türkiye'de, herkes alacağına vereceğine sağlamdır da, yalnız çiftçi mi borçlarını ödememeyi alışkanlık haline getirmiştir?! Resmî rakamlara göre, nüfusumuzun yaklaşık yüzde 40'ını oluşturan bu insanlarımız, bazı çevrelerin dediği gibi, devletin, yani, toplumun çalışan ve üreten kısmının sırtından geçinen ve Türk ekonomisinin sırtında kambur olan kesim midir; elbette ki, asla değildir.

Değerli milletvekilleri, birçok bankanın içini boşaltarak, ülkeyi, IMF ve diğer yabancı finans kurumlarının kucağına atan, bizi 230 küsur milyar dolar iç ve dış borca sokan, dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkeyi yabancı güçlerin oyuncağı haline getiren ve istikbalini tehlikeye atan Türk çiftçisi değildir. Kötü niyetli müteahhitler ile onları kontrol etmekle yükümlü bulunan devlet görevlilerinin birlikte yaptığı resmî binaların altında can veren masum öğrencilerin sorumlusu da Türk çiftçisi değildir; ama, Türk çiftçisi neden sorumludur biliyor musunuz; bütün bu borçları ödemek ve ülkemizde yatırım için dışkaynak bulunamazsa -ki, bulunamıyor maalesef- yine, geçmişte olduğu gibi, diğer sektörlere ucuz finans kaynağı olmaktan sorumludur.

Bir ülkenin, hele, bizim gibi nüfusu yoğun ülkelerin, öncelikle, kendi tükettikleri her türlü ürün ve malı üretmeye çalışmaları gerekir. Bunların başında da tarımsal ürünler gelir. Dünyanın gelişmiş ülkelerine baktığımız zaman da, bunların, sanayi ve diğer teknoloji dallarında çok ileri olduklarını; ancak, tarımsal üretimle ilgili bütün sorunlarını da çözdüklerini görüyoruz.

Şimdi, bizde, önüne gelen herkes, gelişmiş ülkelerdeki tarımla uğraşan nüfus oranlarıyla ülkemizdeki oranı karşılaştırarak, gelişmemizi tamamlayamamamızın veya geri kalmışlığımızın müsebbibi olarak tarımı, dolayısıyla çiftçiyi göstermeye çalışmaktadırlar.

Elbette ki, bir ülkenin sadece tarımla kalkınacağını savunmuyoruz; ama, Türkiye tarımsız olamaz. Yalnız istihdam yönüyle değil, diğer sektörlere kaynak yaratma ve değişen dünya ekonomik koşulları karşısında, dışarıya daha az bağımlı olmak amacıyla, tarımın korunması gerekir diyoruz. Bunun en canlı örneği de, son yıllarda ve son günlerde tartıştığımız pancar ve tütün yasaları ile Tekelin özelleştirilmesi konularıdır.

Bir de, sık sık, gelişmiş ülke tarımlarını örnek gösterenlerin, o ülkelerdeki tarıma dayalı sanayilerde ve tarımla iç içe olan birimlerde çalışanların genel nüfusa oranlarına da bakmalarını öneriyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, biz, burada, aslında, neyi görüşüyoruz biliyor musunuz; bir yandan 70 000 000 insanın, 10 milyarlarca dolarını götüren, belli sayıda kişilerle, diğer yandan ise, üretim yapmak ve geçimini sağlamak amacıyla çırpınan ve ürettiğini bütün kesimlerle paylaşan..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Melik, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - ...ayrıca, kendisinin hiçbir pay almadığı ve ilgisinin olmadığı büyük bir borcu ödemekle sorumlu tutulan, yaklaşık, 5 000 000 çiftçi ailesinin, yani 20 000 000 - 25 000 000 insanın, bir kısmının sorunlarını görüşüyoruz. Bugün, görüşmekte olduğumuz tasarı, yaklaşık, 1 250 000 kişiyi ilgilendiren, faizleriyle birlikte yaklaşık 3,2 katrilyon, yani, 2 milyar dolarlık bir borcun veya kredinin, kısmen geri dönüşünü sağlayabilmeyi ve bu arada, kanunî takibata uğramış olan çiftçilerimizi bu durumdan kurtarmayı amaçlıyor.

Tasarının 5 inci maddesinin bu amaca uygun olduğunu, bu yüzden de desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum; ancak, esas olarak, çiftçilerin tüm borçlarının silinmesi gerekir; ta ki, bu milletin katrilyonlarını çalan, halen, yurt dışında ve yurt içinde hepimizin gözleri önünde lüks yaşamlarına devam eden, bu yüzden hüküm giydikleri halde saygın işadamı muamelesi görerek, çiftçilerin, önünden bile geçmeye korktuğu havaalanlarının VIP salonlarına girebilen sözde işadamı ve eski politikacılardan bu paralar tahsil edilinceye kadar.

Hepinize saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Melik.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı TC Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Nuri Akbulut

Sabri Varan

Erdoğan Özegen

 

Erzurum

Gümüşhane

Niğde

 

Mehmet Eraslan

Tevfik Ziyaeddin Akbulut

Hüsnü Ordu

 

Hatay

Tekirdağ

Kütahya

 

Fahri Keskin

Eyüp Fatsa

 

 

Eskişehir

Ordu

 

 "TC Ziraat Bankası AŞ ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanundan yararlanmak üzere müracaatta bulunanlar hakkında, icra tetkik mahkemelerinde görülmekte olan ve borç ilişkisinden kaynaklanan mevcut ceza davalarının ve İcra ve İflas Kanununa göre verilen mahkûmiyet kararlarının infazının, son taksit tarihine kadar durdurulmasına karar verilir.

İnfazına başlanmış ilamların infazına ara verilerek hükümlü derhal tahliye edilir.

Borçlunun kararlaştırılan tarihlerde borcunu düzenli ödememesi halinde bu kanunun 6 ncı maddesinde belirtilen sürenin sonunda ceza davası kaldığı yerden devam eder. İlam infaz edilir.

Ceza davasının ve ilamın infazının durdurulması dava ve zaman aşımını durdurur."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet, katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ziraat Bankası ve TKK'ya borçlu olanların bu borçlarından dolayı tasarının 5 inci maddesinde kanun kapsamındaki tarımsal krediler hakkında başlatılmış bulunan idarî veya kanunî takibat işlemlerinin, hangi aşamada olursa olsun kendiliğinden duracağı belirtildiği halde, kanunî takibat aşamasında olan icra takipleri nedeniyle, mal beyanında bulunmamak ve taahhüdü ihlal suçlarında görülmekte olan davalar ile bu suçlardan verilip ve henüz kesinleşmeyen veya kesinleşen mahkûmiyet hükümleriyle ilgili bir düzenleme bulunmamaktadır. Yapılan ilaveyle, bu eksikliğin giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Ödemede gecikme

MADDE 6. - Bu Kanun kapsamında başvuru süresi içinde peşinatını (TKK'ya kullandırılan kredilerde 2003 yılı Ekim ayı sonuna kadar ilk taksit tutarını) eksiksiz yatırmak suretiyle borcu yeniden yapılandırılan borçluların ödemeleri gereken taksit tutarlarını vadesinde ödememeleri ya da eksik ödemeleri halinde, ödenmemiş olan tutarların vadeden sonraki doksan gün içinde, ilgili her ay için bir önceki ay DİE tarafından ilan edilen tarımsal TEFE artış oranlarının beş puan fazlası ile ödenmesi durumunda bu Kanun hükümlerinden yararlanılmaya devam olunur. Aksi durumda yeniden yapılandırma iptal edilerek, Banka veya TKK mevzuatı doğrultusunda borcun tamamı muaccel olur.

BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gerçekten, gecenin bu saatinde, dayanıklı milletvekilleri; ayrıca, çiftçinin dostu, çiftçinin sorunlarını yüreğinde hisseden milletvekilleri olarak sizleri saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Yalnızca bize bakma, öbür tarafa da bak.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Hayır, özellikle size bakıyorum hemşerim;. siz Çukurovalısınız, çiftçinin gerçek temsilcisisiniz.

Değerli arkadaşlarım, bizler, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Üreticilere Kullandırılan Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasıyla İlgili Kanun Tasarısı desek de, çiftçilerimizin "çiftçi borçlarının faizinin silinmesiyle ilgili kanun" dediği, görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sizleri ve ayrıca bizleri bu geç saatlerde izlediğine inandığım çiftçi arkadaşlarımı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkeyi yönetenler, dün, tarımı, ülke ekonomisi için bir yük olarak gördüler. Burada üç sayın bakanım var; siz değerli milletvekili arkadaşlarım, yıllardır "tarım, Türk ekonomisinin yükü" diye anlatıldı televizyonlarda. Hayatında ayağını toprağa basmamış kişiler televizyon ekranlarına çıkarıldı; yanına bir çiftçi veya çiftçiye yakın bir vatandaş veya bir tarımcı konulmadan konuşturuldu, konuşturuldu ve tarım, yıllarca, Türk ekonomisinin karadeliği diye anlatıldı. Değerli arkadaşlarım, bunun tam aksi olduğunu yaşadığımız ortamda gördük. Bu krizin, 2001 yılındaki batağın, büyük krizin nedeni çiftçi miydi, çiftçi ne yaptı da bu duruma düştük?! Bugün, bu krizin ana nedeni, çiftçiden çekilen destektir sevgili arkadaşlarım. Çiftçiden desteği çektiler; doğrudur arkadaşlar.

Seçim alanlarında verdiğimiz söze geliyorum yine. Ne dedik: IMF geldi... Öyle dedik değil mi!.. Bu ülkeyi IMF'den biz kurtaracağız diye masa yumruklamadık mı arkadaşlar! Hangi birimiz yumruklamadık; biz de yumrukladık, sizler de yumrukladınız; ama, maalesef, IMF'den kurtaramadık, kurtarmak için hep birlikte çaba sarf edelim, birlikte bu kurtuluşu sağlayalım arkadaşlarım.

AHMET YENİ (Samsun) - Bu yasayı geçirelim.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Geçireceğiz inşallah...

Sevgili arkadaşlarım, şunu söylemek istiyorum: Çiftçiye ne zaman güç verilmiştir, çiftçinin morali yüksek tutulmuştur, çiftçi üretimini yapmıştır, Türk ekonomisi yükselişe geçmiştir. Ne zaman çiftçiden destek çekilmiştir, işte, o zaman, tarımsal sanayi çökmüştür, özelleştirme demişizdir, hepsini kapatmışızdır; dikkatinizi çekiyorum. Keşke, tarımsal sanayii özelleştirseydik. Değerli arkadaşlarım, 38 tane süt fabrikasını, maalesef, özelleştirmedik; 2 tanesi hariç, 36 tanesi bugün kapalı.

Et ve Balık Kurumunun et kombinalarını sizler biliyorsunuz.

Evet, burada şunu söylemek istiyorum: Sevgili Tarım Bakanım, müsteşarlarınız tarım uzmanı değil; size, sizin başarınız, çiftçinin rahatını, mutluluğunu getirecektir. Benim size bir önerim var. Buyurun, hiç olmazsa birkaç tane tarım uzmanını danışman olarak yanınıza alın ve bunlardan ikisini hiçbir zaman yanınızdan ayırmayın. İşte, o zaman, büyük ölçüde hataları da önleyeceksiniz.

Bu tarafa dönüyorum. Çiftçiyi ilgilendiren, tarımı ilgilendiren projelere de sahip çıkmalısınız; bir başkasına bırakmamalısınız.  Şuna inanın; çiftçiyi örgütleyin; gelin, ziraat odalarına bakalım, ziraat odalarının yasasını getirelim buraya; gelin, tarım kredi kooperatiflerini kurtaralım, çiftçiye teslim edelim, çiftçinin yönetimine bırakalım; gelin, üretici birlikleri yasasını çıkaralım, bunu da çiftçiye teslim edelim; arkanıza örgütlü kırsal alanı alın; bakın bakalım o zaman, tarımsal projeleri bir başkaları sizden alabilecek mi.

Sizden de şunu istiyoruz: Siz, Tarım Bakanısınız; çiftçiyi kayıracaksınız, çiftçiyi koruyacaksınız, her şartta çiftçiden yana tavır alacaksınız, ortada durmayacaksınız.

Arkadaşlarım, şunu da bu tarafa seslenmek istiyorum: Çökersiniz, çökersiniz; çiftçiye sahip çıkmazsanız, çiftçiyi desteklemezseniz düzeltemezsiniz bu ekonomiyi siz de. Kapatmakla olmaz; tutup da "serbest piyasa ekonomisi" diyeceksiniz, dışarıdan her türlü tarım ürününü ithal edeceksiniz. "Serbest piyasa" diyeceksiniz; ürün fiyatı belirlenirken de "serbest piyasa" diyeceksiniz; ama, çiftçinin girdilerini verirken hiç "serbest piyasa" demeyeceğiz!..

Evet, arkadaşlarım, biz, şunu istiyoruz: Serbest piyasadan yanayız; tarım ürünlerinin fiyatı, serbest piyasada belirlensin. Şunu da istiyoruz: Lütfen, serbest piyasa artı prim istiyoruz, prim; bu da eşittir, maliyet artı kârdır. İstenen fazla bir şey değildir; fiyatlarımız serbest piyasada oluşsun; ama, üretimi de engellemeyelim. Arkadaşlar, çiftçi ile toprağı barıştıralım diyoruz; bunu da Türk ekonomisini kurtarmak için yapalım diyoruz.

Doğrudur, Siteler'de çok güzel mobilyalar yapılır Sayın Bakanım; ama, lütfen, bir de tarlaya gidin, o insanların o tarlayı nasıl işlediklerini görün; inanın, sizin mağazanızdan daha temiz tarlalar göreceksiniz. Gidin; Antalya'ya gidin, Çukurova'ya gidin, Hatay'a gidin; o toprağa yatasınız gelir, yatasınız! Anadolu, bu, arkadaşlarım.

Çiftçilikle geçinen, yüzde 40 diyoruz, işimize geliyor; millî ekonomideki payı yüzde 11, yüzde 14 diye sayıklıyoruz. Peki, şunu da söyleyelim; hammaddesi tarıma dayalı olan sanayiin millî ekonomideki payı ne sevgili arkadaşlarım?!

Sizleri kendime yakın gördüğüm için, kusura bakmayın, bu tarafa bakıyorum.

Evet, arkadaşlar, çiftçiye, tarıma dayalı...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın konuşmacı, biraz da Meclis Başkanımıza bakın!

NECATİ UZDİL (Devamla) - Bakarız gerekirse.

Sevgili arkadaşlarım, lütfen, müsaade edin...

Hiçbir televizyon, hiçbir basın tarımı gündeme getirmiyor; bari, şu Meclis kürsüsünden üç beş kelimeyle gündeme gelsin; yazık değil mi bu insanlara! Biz, buraya, milletvekiliyiz diye geldik; çıktık, burada, gündemdışı konuşmalarda, 5'er dakika, tarımın sorunlarını konuştuk. Niye konuştuk; seçmen vardı, bu seçmenin de yüzde 40'ı, yüzde 50'si çiftçilikle geçiniyordu; onlara mesaj verelim dedik. Mesajla olmaz arkadaşlar, sorunlarını çözelim; sorunlarını çözersek, 70 000 000'un sorununu çözeriz. Türkiye'de, tarımsal sanayii yeniden kalkındırırsak, diğer sektörlerin önünü açarız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Tamamlamak istiyorum Sayın Başkanım; sizleri de fazla sıkmak istemiyorum.

BAŞKAN - Estağfurullah.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir konuyu da anlatıp, bırakmak istiyorum.

Doğrudur...

BAŞKAN - Vakit doldu yalnız, son dakikanızı kullanıyorsunuz.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Tamam efendim.

Doğrudan gelir desteğini, sosyal yönü var, yürütelim dedik; hoş, onu da yürütemedik. Şimdi, bir de ucuz mazot çıkardık. Allahaşkına arkadaşlar -size, şöyle bakarak söylüyorum; bu tarafa da bakıyorum; arkadaşım, tarımı benden iyi bilir- peki, İç Anadolu'da nadasa bıraktığımız tarlaya mazot parası veriyoruz diye, nakit öderken, mazotu ucuzlattığınızı nasıl iddia ediyorsunuz?!

AHMET IŞIK (Konya) - Allah, Allah!..

NECATİ UZDİL (Devamla) - Evet, evet arkadaşlar, İç Anadoluda tapuyla veriliyor; yarısı nadasta değil mi. Peki, Güneydoğu Anadolu'da, mera olan yere vermiyor muyuz Sayın Bakanım; meraya da veriyoruz, tapusunu getiriyor, o da mazot parası alıyor. Peki, Çukurova'da pamuk tarlası ne oluyor?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzdil... Sayın Uzdil,  teşekkür ediyorum efendim.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, bu duygularla, tümünüzü, sevgi ve saygıyla selamlıyorum; evet, Türkiye'nin efendisi olan çiftçilere, buradan, tümünüzün adına, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - 6 ncı madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 6 ncı maddesiyle ilgili olarak, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gecenin bu vaktinde vaktinizi almayacağım, yalnızca bir teşekkür etmek istiyorum.

5 inci madde düzenlemesinde, onbinlerce çiftçinin, icra, ceza mahkemelerinde davaları varken, hapis tehditleri varken bir düzenleme yapılması unutulmuştu, sizlerin değerli oylarıyla, maddeye yapılan ilaveyle bu husus giderildi. Yasa yürürlüğe girdikten sonra, şu anda icra, ceza mahkemesinde davaları devam eden çiftçilerin davaları ertelenecek, mahkûmiyet hükmü verilip de cezası kesinleşen çiftçilerimizin infazları ertelenecek, yasa yürürlüğe girdiğinde, cezaevlerinde olanlar için de infaza ara verilecek ve taksitlendirmenin neticesi beklenecektir.

 Bu önergeye katkılarınızdan dolayı Sayın Bakanımıza ve Yüce Meclisin siz değerli üyelerine teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Akbulut, teşekkür ediyorum.

6 ncı madde üzerinde, şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Parlakyiğit; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET PARLAKYİĞİT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 6 ncı maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde 2001 yılında yaşanan ekonomik krizin etkisiyle, malî piyasalardaki olumsuzluklar, faizlerin aşırı yükselmesine neden olmuştur. İklim koşulları ve doğal afetlerin de etkisiyle, üreticiler, yeterli verim alamadıklarından gelirleri azalmış ve borçlarını ödemede zorlanmışlardır. Bunun sonucu olarak, çiftçi, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifine olan borç ve faizlerinin ödenmesinde çok büyük zorluklarla karşılaşmıştır. Bu nedenle, 59 uncu hükümetin, çiftçiler lehine konuyu çözmek için getirmiş olduğu bu yasa tasarısını, yeterli bulmamakla beraber, desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Ancak, Türkiye, coğrafî konumu ve iklim koşullarının sağladığı avantajlar nedeniyle, geçmiş dönemde, tarımsal açıdan kendine yeterli kriterlerini taşıyan bir ülkeyken, günümüzde, durum tam tersine dönmüştür.

Ülkemiz toplam nüfusunun 23 000 000'unu tarım nüfusu oluşturmaktadır. Tarımın gayri safî yurtiçi hâsıladaki payı yüzde 14'tür. Bu anasektörün bugünkü kritik duruma gelmesinde, yıllarca, ülkemizin tarımsal ihtiyaçlarının ve çiftçilerimizin sorunlarının yeterince dikkate alınmaması, son on yıldır uygulanan yanlış tarım politikaları, 2000 ve 2001 yıllarında ekonomide yaşanan krizler, IMF ve Dünya Bankasınca desteklenen tarım politikasındaki değişimler, çiftçilerimizin aleyhine kesin sonuçlar vermiştir; çünkü, son on yılda, çiftçimizin kullandığı tarım alanı 28 000 000 hektardan 26 000 000 hektara gerilemiştir; kullanılan traktör sayısı ve devlet tarafından yıllık olarak sulamaya açılan alan miktarı düşmüş, gübre tüketimi azalmıştır; IMF ve Dünya Bankası inisiyatifindeki tarım reformuyla destekleme politikaları kaldırılmış, doğrudan gelir desteğine geçilmiştir; ziraî kredi, gübre, ilaç, tohumluk gibi girdilere uygulanan sübvansiyon kaldırılmıştır; bazı tarım ürünlerine -pamuk, ayçiçeği gibi- verilen primlerin kaldırılmasına karar verilirken, ödemelerin çok düşük miktarlarda devam etmesi esas alınmıştır; tarım satış kooperatiflerinin, kredi desteğinden yoksun biçimde yeniden yapılandırılması gündeme getirilmiştir.

Bu gibi köklü değişikliklerin kısa bir zaman dilimine sığdırılması ve tüm bunların, gerekli sermaye birikimi, teknoloji ve tarımsal yapıyı oluşturmadan yapılmış olması, buna paralel telafi edici önlemlerin alınmaması, kredi borçlarını, Bağ-Kur borçlarını ödeyemez, tarımsal faaliyetlerini sürdüremez hale gelen çiftçimiz ve tarım kesimi için ağır bir yıkım olmuştur. Oysa, Adalet ve Kalkınma Partisinin, seçim öncesi ve sonrasında çiftçimize verdiği bazı sözleri hatırlatmak istiyoruz. Tarım politikası IMF'yle yeniden müzakere edilecekti, tarım politikası hedeflerinde kendine yeterlilik önplana çıkarılacaktı, doğrudan gelir desteği uygulamasındaki aksaklıklar giderilecekti, prim ödemelerinde kapsam genişletilecekti, mazot ve elektrik ucuzlatılacaktı, çiftçilerimizin kredi borçlarına, Bağ-Kur prim borçlarına ödeme kolaylığı getirilecekti, hayvancılığa verilen destek artırılacaktı!..

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım sektöründeki sorunları, ülkemiz ihtiyaçları ve potansiyelini gözönünde bulundurarak, aynı zamanda, dünyadaki globalleşme sürecine de uyum sağlayarak düşünmek ve çözmek zorundayız. Sektördeki sorunları çözmek ve dünya tarım verimliliği ölçeğinde tarım üretimi yaratmak için, kısa ve orta vadede, öncelikle bütçedeki tarımsal ödeneklerle ilgili tasarruf önlemleri kaldırılmalıdır. Doğrudan gelir desteği -ki, çiftçimizin onayladığı doğru bir uygulamadır- konusundaki aksaklıklar hemen giderilmeli, yeterli düzeyde ödeme yapılmalı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Parlakyiğit, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

MEHMET PARLAKYİĞİT (Devamla) - ... destekleme sistemi, şeffaf, hedef kitleye ulaşabilen yönde olmalıdır. Toprak Mahsulleri Ofisinin 2003 yılı ürünü buğday alım fiyatları, Tarım ve Köyişleri Bakanımız tarafından 325 000 TL/kilogram olarak açıklanmıştır; fakat, hesaplanan buğday maliyeti ancak bu düzeydedir. Yapılan hesaplamalar, buğday tabanfiyatının 410 000 TL/kilogram olması gerektiği yönündedir. Yine, bu mevsim, pamuk tabanfiyatının 900 000 TL/kilogram, mısır tabanfiyatının da 350 000 TL/kilogram olması, çiftçilerimizin beklentileri içindedir.

Bir yıl boyunca ürününden elde edeceği gelirle yaşamını sürdürecek ve üretimine devam edecek çiftçiyi, bu fiyatlar yine mağdur edecektir; çiftçi,emeğinin karşılığını bu yıl da alamayacaktır.

Sözlerimi burada bitirirken, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Parlakyiğit.

Şahsı adına, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk; buyurun.

AHMET ERTÜRK (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Hükümetimiz, zor ve dar günler yaşayan çiftçilerimiz için getirdiği bu yasa tasarısıyla, borcunu zamanında ödeyemeyen, vadesinde ödeyemeyen çiftçilerimize, üreticilerimize, köylülerimize son bir fırsat daha yaratmakta; bir gecikme olduğu takdirde, onları, üç ay içerisinde yeniden bu iyileştirme çalışmalarından yararlandırma fırsatı getirmektedir.

59 uncu Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti, gayretli çalışmalarıyla, üreten insanlarımızı, çiftçilerimizi ayağa kaldırmaya, atağa kaldırmaya, onlara yol ve yön göstermeye çalışmaktadır. Yapılan müspet çalışmalar, çiftçilerimizin üretimlerini sürdürebilmeleri yönünde gayretli çalışmalar, bizleri memnun etmektedir; ancak, yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Hükümetimizin, önümüzdeki günlerde, Parlamentomuza getireceği değişik yasa tasarılarını; üretici birlikleri yasasını, çiftçilerimizin doğrudan gelir desteklerinin ürüne yöneltilmesi çalışmalarını, ziraat odaları yasasını, mera yasasını, Hazine yasasını -şu anda, pek çok komisyonumuzda bunlar görüşülmekte- inşallah, beraberce yasalaştırdığımızda, Türk çiftçisinin, Türk üreticisinin bu memleketi tekrar doyurabilecek kapasitede olduğunu beraberce ve birlikte ortaya koyabileceğimize inanıyorum.

Bu üretim dallarında çalışan insanlarımızın, örneğin tütün üreticilerimizin sıkıntılarının kısa zamanda aşılmasını bekliyoruz; pamuk üreticimizin tekrar üretimini artırmasıyla, dışarıya döviz ödeyerek bu ürünü almama durumuna gelmemizi bekliyoruz; bunlara olan inancımızı da hiçbir zaman kaybetmedik ve kaybetmeyeceğiz. 59 uncu hükümetimiz, ülkemizin ihtiyacı olan temel ürünleri üretecek olan insanlarımıza her türlü desteği verme gayreti ve uğraşı içerisindedir. Ülkemizi güzel günlere, güzel geleceklere taşıyacak olan çiftçilerimizin, bu güzel günlerde -belki, gecenin bu saatinde bizi izleyen insanlarımız yok, tekrar üretimlerini sürdürebilmelerini sağlayacak çalışmalarımızla ve beklenen bugünkü yasayla umutlarını yeşertmeye talip olduğumuzu belirtiyoruz.

Herkese iyi akşamlar diliyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ertürk.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Teminatların durumu

MADDE 7. - Bu Kanun kapsamında işlem yapılması, borcun mevcut maddî ve şahsî teminatlarının sükutunu icap ettirmediği gibi, borçlunun müşterek borçlu ve müteselsil kefillerine de kefaletten çekilme hakkını vermez.

BAŞKAN -  7 nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekçioğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN EKMEKÇİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 7 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlarım.

Çiftçilerimizin sorunları bir çığ gibi büyümektedir. Son yıllarda sürdürülen ekonomik ve sosyal politikalar, tarım kesimi ve çiftçilerimizi çok zor durumda bırakmıştır. Özellikle son beş yıldır, çiftçimiz, yaklaşık yüzde 50 oranında fakirleşmiştir.

Uygulanan ekonomik istikrar politikalarıyla, değerli çiftçilerimiz iki yönlü baskı altında kalmıştır. Bir taraftan genel ekonomik sorunlar, krizler çiftçimizi yoksulluğa iterken, diğer taraftan tarım ve destekleme politikasındaki yanlışlıklar, tarımsal desteklerin kaldırılması, çiftçilerimizin satın alma güçlerini ve gelirlerini azaltmıştır. Bu durumda, çiftçilerimiz, aldıkları kredileri, borçlarını ödeyemez, tarımsal faaliyetlerini sürdüremez ve bu nedenle üretemez, geçimini temin edemez hale gelmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, çiftçilerimizin sorunlarını çözmek Yüce Parlamentodan çıkan bu hükümete düşmektedir. Çiftçilerimizin uzun yıllar önce aldıkları; ancak, oluşan ekonomik krizler nedeniyle ödeyemedikleri borçları, geçen zaman içerisinde, üzerine eklenen faiziyle birlikte, bugün ödenemeyecek boyutlara ulaşmıştır. Çiftçilerimizin bu borçlarını ödeyerek tekrar üretime kavuşması, hem ülke tarımını rahatlatacak olması hem de tarımsal kredilerin geri dönüşünü sağlayarak, çiftçilerimizin tekrar kredi verilebilir ve kullanabilir bir yapıya kavuşması açısından son derece önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımın, ekonominin yaşamsal öneme sahip sektörü olduğu gerçeği, gelişmiş veya gelişmemiş tüm ülke ekonomileri için geçerlidir. Ülkemizde, geçtiğimiz seksen yıl içerisinde gerçekleştirilen ilerlemelere karşın, tarım sektörünün, gerek barındırdığı nüfus oranının yüksekliği gerek çiftçilerimizin gelir düzeyinin düşüklüğü gerekse kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan önemli sorunları vardır. Uzun yıllar boyunca üretimiyle nüfusunu besleyebilen sayılı ülkelerden biri olmamıza rağmen, bugün, tarımsal ürün ithal eden ülke durumuna gelinmiştir. Bu da, hep, çiftçimizin sorunlarına uzak kalmaktan kaynaklanmıştır. Tarım sektörünün içerisinde bulunduğu sorunların aşılması, yalnız, geçimini tarımdan sağlayan insanların değil, hepimizin ortak sorumluluğudur.

Türk tarımının, gerçekleştirilecek kapsamlı bir reformla, rekabet gücü yüksek, verimli üretim yapısına kavuşturulması gerekmektedir. Çiftçilerimizin sorunları, sadece kredi sorunları değildir. Girdi fiyatlarının ürün fiyatlarına göre daha hızlı artması ihracat sorunlarına neden olmakta, bu da değerli tarım üreticilerimizin gelir istikrarını bozmaktadır. Ayrıca, çiftçilerimiz, yüksek oranda faiz altında ezilmektedir. Faiz oranlarının, makul bir seviyede, yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçilerimizin en temel ihtiyacı tohum, gübre, mazot ve ilaçtır. Bunları temin etmek için tarım kredi kooperatiflerine başvurduklarında, borçlu oldukları için bu üretim girdilerini alamamaktadırlar. Türk çiftçisi, borcunu ödeyemez duruma gelmiştir. Bu duruma neden olan başlıca etken de, tarıma olan desteğin azaltılması, tarımsal kredi faizlerinin yüksekliği ve tabanfiyatın maliyetin altında belirlenmesidir. Çiftçilerimizin Ziraat Bankası, tarım kredi kooperatifleri ve İhracatı Geliştirme Merkezinden aldığı tarımsal kredi borçlarının faizleri silinmeli, anaparanın taksitlendirilmesi sağlanmalıdır. Çiftçilerimiz, bırakınız borç faizlerini, anapara borçlarını bile ödeyemez duruma düşmüştür. Köylülerin almış oldukları krediye aynı köyden kişilerce müteselsil kefil olunması nedeniyle, birçok köylü icra takibine maruz bırakılmıştır. 57 nci cumhuriyet hükümetinin mevcut borçları taksitlendirmeye gitmesi dahi çözüm olmamış, çiftçilerimizin evine, ürünlerine, tarlasına, traktörüne haciz gelmiştir.

58 inci ve 59 uncu hükümetler döneminde de, çiftçilerimizin sıkıntılarını giderecek adımlar yeterince atılmamıştır. Hükümetin sunduğu programda, kesinlikle detaya girilmeden, yuvarlak ifadeler kullanılmıştır. Bazı çevrelere seçim öncesinde verilen vaatlere hiç değinilmezken, bazı çevrelere güven verilmiştir.

Hükümetinizin tarım programında, kaldırılan tarımsal desteklemelerin sürdürüleceği söylenmemekte; aksine, IMF ve Dünya Bankasının geçmiş hükümetler aracılığıyla başlattırdığı tüm desteklerin yerine tek başına ikame ettirdiği gelir desteğine devam edileceği açıklanmaktadır; ama, maalesef, bu desteklemelerin de düzenli verildiği söylenemez. Bu konunun da ivedilikle düzenlenmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, gelişmiş ülkeler çiftçilerin mağdur edilmemesi için büyük çabalar harcarken, ülkemizde tarımsal destek sınırlandırılmaktadır. İlaç, mazot, gübre, alet ve makine fiyatlarındaki yüksek artışlar, çiftçimizi üretim yapamaz konuma getirmektedir. Bu nedenle, üretim girdilerinin kontrol altına alınması için gerekli önlemler öncelikle alınmalıdır.

Ülkemizde tarımsal desteklemeler, tarımda gelişmiş ülkelere oranla düşük olmasına rağmen, yapılan yanlış değerlendirmelerle, ekonomik krizlere sebep olarak gösterilmiş ve tasfiye edilmiştir. Asıl sorun, verilen desteklerin çiftçiye ulaşmaması, desteklemenin finans yönteminin yanlışlığı olduğu halde, desteklerin ortadan kaldırılması, çiftçiye zarar veren süreci başlatmıştır. Yapmamız gereken, doğru tarım ve destekleme politikalarıyla, tarımın, üreten ve ülkemizin gereksinmelerini karşılayan, kalkınmamıza katkıda bulunan bir sektör haline getirilmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; artık, tarımda, tutarlı ve sürekli bir devlet politikası uygulanmalı, her gelen hükümet, böylesine önemli konuları yaz-boz tahtasına çevirmemelidir. Avrupa Birliğinin ortak tarım politikalarına uyum sağlanmalıdır. Tüm ürünlerde üretimin ve kalitenin yükseltilmesi, ürün planlaması için prim desteklemelerinin sürdürülmesi gerekmektedir. Çiftçilerimizin bize doğrudan yaptığı yakınmaların temelinde, buğday, arpa, pamuk, zeytinyağı, ayçiçeği başta olmak üzere hemen hemen tüm ürünlerin tabanfiyatının üreticinin maliyetine yakın veya altında belirlenmesi bulunmaktadır. Bu konunun üzerinde öncelikle durulmasını istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin, içinde bulunduğu durumdan kurtulabilmesi için üretime ihtiyacı vardır. Üretmeden, ihracat yapmadan, dışarıya ve içeriye olan borçlarımızın ödenmesi mümkün değildir. Toplumsal kalkınmaya hız vermek gerekmektedir. Bunun yolunun da, doğrudan üretime katılan çiftçimizden geçtiği unutulmamalıdır. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk "köylü, milletin efendisidir" demiştir; fakat, köylümüz, milletin  kölesi durumuna getirilmiştir. Köylümüzü, çiftçimizi, Ulu Önderin belirttiği gibi, bu milletin efendisi durumuna getirmemiz gerekmektedir.

Ülkemizin sorunlarına çözüm bulmak hükümete düşmektedir. İcra makamı sizsiniz; üreticimizin, çiftçimizin sorunlarını çözmek size aittir. Bu konuda muhalefete düşen de sıkıntıları dile getirmek, sorunları tespit edip, çözüm yolları üretmek, üreticimizin, köylümüzün ve çiftçimizin lehine olan yasaların çıkmasına destek olmaktır. Biz, muhalefet olarak, ülkemizin yüksek menfaatları doğrultusunda hiçbir ayırım gözetmedik. Bu doğrultuda yapılacak her çalışmaya her zaman destek olduk, destek olmaya da devam edeceğiz. Halkımızın da bizden beklediği, ülkemizin yıllardır birikmiş sorunlarını iktidarıyla muhalefetiyle bir olup, çözmesidir değerli arkadaşlarım.

Değerli milletvekilleri, bir konuyu tespit etmekte yarar görüyorum. 2001 yılında 500 trilyon lirası doğrudan gelir ödemesi olmak üzere, bütçeden tarımsal destekleme için toplam 938 trilyon lira kaynak aktarılmıştır. Tarımda 7 300 000 işgücü barınıyor. Verilen bu desteği bu nüfusa pay ettiğimizde, kişi başına verilen desteğin 129 000 000 lira olduğunu görüyoruz. Rantiyecilere 40,5 katrilyon liralık ödemenin yanında, 7 300 000 çiftçiye 1 katrilyon lirayı bulmayan destek veriliyor; bu, hak mıdır değerli arkadaşlarım, adalet midir?! Ülke kaynaklarını hortumlayan bu kişilerin yaptıkları yanına kâr kalmamalıdır. Üzerimize düşen, bunun gereğini yapmaktır; hortumlanan paraların üzerine gitmek ve bu paraları geri döndürmektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamentomuzun huzuruna getirilen bu yasa tasarısının 7 nci maddesine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, olumlu oy vereceğimizi belirtir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ekmekçioğlu, teşekkür ederim.

Şahsı adına, Mardin Milletvekili Sayın Muharrem Doğan; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde 2001 yılında yaşanan krizlerin etkisiyle tarımsal kredi borcu bulunan çiftçilerimizin yükü artmış ve ödeme güçlerini aşmıştır. Zor durumda bulunan çiftçilerimiz, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını ödeyemez duruma gelmişlerdir.

Fahiş mazot fiyatları altında ezilen fedakâr çiftçilerimize, Tarım Bakanımız Sayın Güçlü'nün, çiftçilerimizi kastederek "gözünüzü toprak doyursun" sözlerini kötü maksatla söylemediğine inanıyorum. Ayrıca, Sayın Bakanımızın iyi niyetinden şüphe etmiyorum; ancak, Sayın Bakandan isteğim şudur: Tarım ürünlerinin tabanfiyatlarını daha makul ve doyurucu bir düzeye getirerek, çiftçinin yanında olduğunu ve çiftçiye destek verdiğini, icraatlarıyla tekzip etmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı bölgelerimizde üretim yapan çiftçilerimiz, sulama ihtiyacını, yüzlerce metre derinlikte sondaj kuyuları açmak suretiyle, çok pahalı elektrikle karşılamaktadırlar. Buna gübre ve işçilik fiyatlarını eklersek, çiftçilerimizin ürettiği ürünün maliyeti çok yüksek olduğundan, çiftçi, tefeciye mahkûm edilmektedir. Çiftçiye ödenen doğrudan gelir desteğinin geride kalan yüzde 60'ı, hâlâ, bazı illerimizde ödenmemiştir. Ayrıca, 2001 ve 2002 yılı pamuk primleri ödenmemiş olup, üç yıldır müfettiş raporunu bekleyen illerimiz vardır; bunların içerisinde Mardin de bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Mustafa Kemal ideallerinin temel noktası olan, milletin efendisi köylüyü temsil eden çiftçilerimizi sahipsiz bırakamayız. Çiftçilerimizin daha fazla üretim yapması, borçlarının ödenmesi, tarla ve traktör gibi üretim araç ve gereçlerine sahip olması için, çiftçimizden gerekli destek ve hizmetleri esirgememeliyiz. Bizler, bunların gereklerini yerine getirmek için seçildik. Çiftçimizi daha üretken hale getirecek yeni destek ve çözüm yolları, bu Parlamento tarafından yaşama geçirilmelidir. Örneğin, tarımsal sulamadaki elektrik fiyatlarını düşürelim; çiftçilerimizin önümüzdeki yıl tarlalarını ekebilmeleri için, buğday tabanfiyatını yükseltelim.

Bu düşüncelerle, AKP Hükümetinin atacağı her iyi adım için, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, destek vereceğimizi belirtiriz.

Çiftçimiz, büyük emekle, kilosunu 320 000 liraya mal ettiği ve 325 000 liraya sattığı buğdayda 5 000 TL kazanırsa, vefakâr çiftçimiz, bununla tarla mı, traktör mü alacak; yoksa kızına çeyiz mi yapacak, oğlunu mu evlendirecek ve de cehalet zincirindeki halkaları eksiltmek için çocuklarına eğitim mi verecek, defter mi, kitap mı alacak?!

Değerli arkadaşlar, bu anlayışla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarken, yasanın çiftçilerimize hayırlı olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Doğan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 7 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Hazine kaynaklı krediler

MADDE 8. - Bu Kanun kapsamında yer alan uygulamalardan, 18.4.2001 tarihli ve 2001/2312 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında Hazine kaynağına dönüştürülmüş tarımsal kredilerin borçluları da yararlanır.

BAŞKAN - 8 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sinop Milletvekili Engin Altay; buyurun. (Alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım; yorucu bir maratonun son dakikalarındayız. 151 sıra sayılı Sorunlu Hale Gelen Tarımsal Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 8 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimizi sunmak üzere huzurunuzdayım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, yaklaşık 1 000 000 çiftçi ailesini ilgilendiren ve kangrene dönen bu temel sorunu Parlamentoya taşıyan gerek yürütme organına, iktidara gerekse verdikleri kanun teklifleriyle sorunu buraya taşıyan Cumhuriyet Halk Partisinin Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt'e, Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin Üstün'e, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım'a ve İzmir Milletvekillerimiz Yılmaz Kaya ve Erdal Karademir'e, halkımız adına, teşekkürü bir borç biliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 59 uncu cumhuriyet hükümetimizin getirdiği ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin kanun teklifleriyle birleştirilen tasarıyı destekliyoruz; ancak, keşke biraz önce arkadaşlarımızın çiftçilerimiz lehine verdiği önergelerin hiç değilse bir kısmı kabul edilseydi de gecenin bu saatinde -biraz sonra buradan bir parça mutlu ayrılacağız- biraz daha fazla mutlu ayrılsaydık diye de düşünmeden kendimi alamıyorum. Biraz da sıkıldınız; ancak, parlamenterlik zor zanaattır, güç iştir. Muhalefetin görevi de uyarı, ikaz ve denetimdir. Bunları hoş göreceksiniz, bunlara katlanacaksınız; başka türlü bu gemiyi yürütemeyiz.

Değerli arkadaşlar, bundan tam yüzkırk yıl önce, 1863 yılında "Memleket Sandığı" adıyla kurulan şimdiki Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ilk tarımsal kredisini tam yüzkırk sene önce vermiş; ancak, o günden bu yana ve özellikle de 12 Eylül 1980 tarihinden sonra başlayan olumsuz süreçte, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, köylülerimizi ve çiftçimizi tatmin edememiş, üstüne üstlük de köylüye bir hayrı olmadığı halde, milyarlarca dolar görev zararına uğratılmıştır.

Şimdi, gerçekten, Ziraat Bankası, çiftçimizi destekleme boyutunda görev zararı çektiyse amenna, başımızın üstünde; ancak, burada başka şeyler varsa, iktidarın, bu işin üstüne bir an önce gitmek mecburiyeti vardır.

Bakın, Büyük Atatürk, tam yetmiş yıl önce tarımsal krediyi nasıl tarif etmiş: "Köylü, üretim için lazım olan yeterli krediyi, en uygun faizle ve malını paraya çevireceği zamana kadar ödemek zorunda kalmadan bulmalıdır." Büyük Atatürk'ün tam yetmiş yıl önce koyduğu tarımsal kredi anlayışını aradan yetmiş yıl geçmesine rağmen, Türkiye Cumhuriyetinin hâlâ uygulayamamasını da, büyük Türk çiftçisinin emeğine karşı bir saygısızlık olarak addetmek de mümkündür; burada, grubu bulunan partileri de tenzih ediyorum.

Üzerinde konuştuğumuz 8 inci madde esas itibariyle, Hazine kaynağına dönüştürülmüş tarımsal kredilerin borçlularını da yasa kapsamına almayla ilgilidir; doğrudur, destekliyoruz, katılıyoruz. Ancak, bizim burada milletvekili olarak asıl düşünmemiz gereken husus şudur: Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından 210 000, tarım kredi kooperatiflerinden 690 000 -bunun içinde ben de varım; onu da söyleyeyim- kişi, kredi almış ve ödeyememiş; yani, 1 000 000 insan, aldığı krediyi ödeyemez duruma düşmüş. Bu, çok çarpıcıdır; bu, çok düşündürücüdür; bu, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir toplumsal hadisedir. Bizden öncekiler bir hafta katıksız hapsetmişler; biz, şimdi çıkarıyoruz, bir kuru ekmek, bir su veriyoruz; şimdilik yaptığımız ya da yapabildiğimiz budur. Ancak, bu, kesinlikle, Türk çiftçisinin mağduriyetinin giderilmesi için yeterli değildir.

Bir de, muhalefet olmanın sorumluluğuyla, şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum: Yaptığınız, getirdiğiniz, arkadaşlarımızın da kanun teklifleriyle pekişen, bu gece yasalaştırmaya çalıştığımız kanun tasarısını elbette destekliyoruz; ancak, bu 900 000 çiftçi ailesine sağlayacağımız kısmî ödeme kolaylığı ve faiz muafiyetinin kaynağını da, umuyorum, sayın hükümet iyi tespit etmiştir. Yarın, sürpriz bir şekilde çiftçinin girdilerine çok değişik zamlar yapmak suretiyle "buradan al, buraya koy" olmaz inşallah diye de düşünüyorum.

Kamuoyunda çiftçi affı, TKK affı diye adlandırılan bu yasa tasarısını da, asla ve asla af olarak görmüyorum. Burada yapılan, çiftçimize af değil; af, suçlulara uygulanır.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Çiftçi barışı...

ENGİN ALTAY (Devamla) - Barış da değil... Af, suçluya uygulanır. Devlet, burada, çiftçisine karşı yıllardır yaptığı bir ayıbı telafi etmeye çalışıyor; ben, öyle düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu arada çok temel bir konuyu da gündeminize almanız anlamında çok kısa izah etmek istiyorum. Biliyorsunuz 4734 sayılı Kamu İhale Kanunumuz yürürlüğe girdi. Şimdi, yürürlüğe girdi de ne oldu; Türkiye nüfusunun 28 000 000'u kayıtlarda çiftçi görünüyor; ancak, hepimiz biliyoruz ki, bunlar fiilî işsizdi. Şimdi, bu Kamu İhale Kanunuyla 7 000 000 orman köylüsünü de, biz, fiilî işsizler ordusuna dahil ettik.

Değerli arkadaşlar, çok önemli bir konudur. 7 000 000 orman köylüsü, gerçekten, ormanlarımızda kesme, sürütme, nakliye işlemini yürüterek hem Orman Genel Müdürlüğümüz Döner Sermaye İşletmesine ve Genel Müdürlüğümüze bir katkı sunarken, hem orman sanayimize ve ağaç sektörümüze büyük katkı sağlıyordu hem de rızklarını temin ediyorlardı. Şimdi, biz, Anayasanın 170 inci maddesi emredici hüküm olmakla birlikte, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun istisnalar bölümüne bir sürü ilgili-ilgisiz şey koyduğumuz halde, orman emval üretimiyle ilgili bölümü, nedense, bir türlü koyamadık. Bu konuda çok çeşitli girişimler oldu. Bize en son söylenen "efendim, bu konuda Dünya Bankasının çekincesi var." Yahu, varsa var; sen 7 000 000 insanı yeniden fiilî işsiz duruma getiriyorsun. Orman Bakanımız burada yok, sorun söyleyecektir; Türkiye'de, iki aydır, bir tek ağaç kesilmiyor; orman üretimi durmuştur. Bu konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. İnşallah, iki partinin gayretiyle, bu konuyu, Anayasanın da 170 inci maddesinde açık hüküm olan bu konuyu çözmek hepimize nasip olacaktır. Hiç değilse, orman köylümüzün de yüzü biraz gülecektir, bir parça nefes alacaktır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, sonuç ve kanaat: Türk çiftçisi, özellikle son onbeş yıldır, hatta, onbeş yirmi yıldır uygulanan yanlış, kötü ve olumsuz tarım politikalarıyla, açlığa, sefalete ve mutsuzluğa mahkûm edilmiştir. Unutmayınız, unutmayalım; bu Meclisin kurucularının aşağı yukarı tamamı, Türkiye'de yaşayan köylülerdir. Yine unutmayalım, Kurtuluş Savaşımızı kazananlar köylülerdir. Yine her an hatırlayalım, her gün boğazımızdan geçen her lokma, köylülerimizin emeğidir, alınteridir; bunları unutmamalıyız. Hele hele, sizleri bu Parlamentonun sol tarafında, iktidar kanadında oturtanlar da kırsal kesim insanımızdır, Türk köylüsüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Hemen bitiriyorum.

Bunu, sizler de biliyorsunuz. Devletin içerisinde bulunduğu durumu biliyordunuz, bilerek vaat ettiniz, bilerek söz verdiniz ve inanıyorum, umut ediyorum, iktidar olmanın gereğiyle, devletin iş ve işlemlerini, halkımızın, emekçilerin lehinde yürüteceksiniz. Aksi halde, bizi, kimse buradan bir yere atmaz; ama, bu millet, sizi, buradan alır, şu tarafa koyuverir.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Sayın milletvekilleri, 8 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Uygulama

MADDE 9. - Bu Kanunda yer almayan hususlar hakkında Banka veya TKK mevzuatı uygulanır.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan ödemeler için bu Kanun hükümlerine dayanılarak iade yapılmaz.

Bu Kanunun 2 nci maddesinin uygulanmasında 2003 yılı için, ekli listede yer alan 2002 tarımsal TEFE yıllık ortalama artış oranı esas alınır.

Bu Kanun çerçevesinde yapılan işlemler ve bu işlemlere ilişkin olarak 15.11.2000 tarihli ve 4603 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümleri uygulanmaz.

Banka ve TKK yönetim kurulları, bu Kanunda belirlenen başvuru ve peşinat ödeme sürelerini bir aya kadar uzatmaya yetkilidir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Madde üzerinde verilmiş 2 adet önerge vardır. 2 önerge de aynı mahiyette olduğundan, birleştirerek işleme alacağım; ancak, 2 önerge sahibine de, isterlerse, ayrı ayrı söz vereceğim.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu maddesinin son fıkrası olan "Banka ve TKK yönetim kurulları, bu kanunda belirlenen başvuru ve peşinat ödeme sürelerini bir aya kadar uzatmaya yetkilidir" ifadesindeki bir aylık sürenin iki ay olarak değiştirilmesini teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Haluk Koç

Ersoy Bulut

Mehmet Kartal

 

Samsun

Mersin

Van

 

Yaşar Tüzün

Osman Kaptan

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Bilecik

Antalya

Malatya

 

Hüseyin Özcan

Engin Altay

Muzaffer Kurtulmuşoğlu

 

Mersin

Sinop

Ankara

 

 

Ensar Öğüt

 

 

 

Ardahan

 

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 151 sıra sayılı kanun tasarısının "Uygulama" başlıklı 9 uncu maddesinin beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sadullah Ergin

Sedat Kızılcıklı

Hüsnü Ordu

 

Hatay

Bursa

Kütahya

 

Fahri Keskin

 

Mehmet Fehmi Uyanık

 

Eskişehir

 

Diyarbakır

Uygulama

Madde 9. -

Banka ve TKK yönetim kurulları, bu kanunda belirlenen başvuru ve peşinat ödeme sürelerini iki aya kadar uzatmaya yetkilidir.

BAŞKAN - Komisyon önergelere katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet, katılıyoruz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçe mi okunsun?

HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeleri okutuyorum:

Gerekçe:

Bazı ürünlerin hasat döneminin farklı dönemlere rastlamasından dolayı.

BAŞKAN - Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Bazı tarım ürünlerinin hasat sürelerinin eylül ayına kadar uzaması nedeniyle, bu kanundan yararlanmak isteyen bazı çiftçilerin de yüzde 10 peşinatı yatırabilmesi, ancak ödeme süresinin uzatılmasıyla mümkün olabilecektir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 9 uncu maddeyi, kabul edilen önergeler doğrultusunda ve ekli listesiyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 10. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 11. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylamadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek üzere, Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut'un lehte söz talebi vardır.

Sayın Akbulut, buyurun.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi, sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Çok önemli bir kanun tasarısını biraz sonra oylayacağız; gerçekten, çiftçilerimiz için çok önemli bir rahatlık getirecek. Biz, AK Parti İktidarı olarak, çiftçimize, köylümüze ve milletimize meydanlarda ne söz verdiysek, onları bir bir yerine getiriyoruz. Dolayısıyla, yakın bir gelecekte, bu hayırlı ve olumlu çalışmalarımız sonucunda, inanıyorum ki, muhalefet partisinin bizi eleştirecek bir tarafı da kalmayacak.

HALUK KOÇ (Samsun) - O takdiri bize bırakın Sayın Akbulut.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) - Ben, bu vesileyle, hükümetimizi, partimizi, ekonomik koşulları eleştiren değerli eleştirmenlere de, enflasyonun, onyedi yıldan bu yana ilk defa eksi verdiğini, faizlerin düştüğü bu günlerde, Türkiye'nin çok iyi yönetildiğini hatırlatıyorum ve bu yasanın, çiftçilerimize, ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini diliyor, sevgiler ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; çiftçimiz, ülkemiz ve tüm milletimiz için hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Komisyonu Arasında Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz'in Kirliliğe Karşı Korunması Komisyonu Arasında Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/436) (S. Sayısı : 87)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Uydular Aracılığı ile Haberleşme Uluslararası Teşkilatı (INTELSAT) Anlaşmasının ve İşletme Anlaşmasında Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

4. - Uydular Aracılığı ile Haberleşme Uluslararası Teşkilatı (INTELSAT) Anlaşmasının ve İşletme Anlaşmasında Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları raporları (1/462) (S. Sayısı : 114)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

5. - Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında Konsolosluk Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporu (1/517) (S. Sayısı : 147)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, sözlü soruları ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 10 Haziran 2003 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 01.42

 

 

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, Cumhurbaşkanıyla görüşmesinde kullandığı iddia edilen ifadeye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı (7/477)