BIM 2 2 2003-06-26T12:01:00Z 2003-06-26T12:01:00Z 48 29759 169629 TBMM 1413 339 208316 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 16       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

89 uncu Birleşim

4 . 6 . 2003 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Sinop Milletvekili Cahit Can'ın, Dünya Çevre Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

2.- Van Milletvekili Cüneyt Karabıyık'ın, Dünya Çevre Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

3.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, Dünya Çevre Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün ve 42 milletvekilinin, kamuda bürokrasinin azaltılarak hizmetlerde etkinlik ve verimliliğin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/100)

2.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 22 milletvekilinin, üniversite kurulacak illerin ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/101)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı (1/588) (S. Sayısı: 135)

2.- Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/327) (S. Sayısı: 142)

3.- Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/482) (S. Sayısı: 115)

4.- Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/434) (S. Sayısı: 148)

5.- Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 150)

6.- Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine Müteallik Umumî Anlaşmaya Ek 6 Numaralı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/366)         (S. Sayısı: 80)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/386) (S. Sayısı: 81)

8.- Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolünde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/390) (S. Sayısı: 83)

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Çalışma Örgütü Arasında Uluslararası Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/404) (S. Sayısı: 84)

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik ve Eki Sağlık Bakımı Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/422) (S. Sayısı: 86)

11.- Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Kyoto ve Minneapolis Tam Yetkili Konferansları Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri komisyonları Raporları (1/454) (S. Sayısı: 117)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un, kamu bankalarıyla ilgili atamalara ve özelleştirme idaresinin bağlantısının değiştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/369)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, fona devredilen bankaların sahiplerine ve devlete olan borçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/472)

3.- Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, kamu işçilerinin ikramiyelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın cevabı (7/484)


I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın, Nâzım Hikmet'in ölümünün 40 ıncı yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşmasına, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu cevap verdi.

Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu, Çınar Lisesinin, Brezilya'da yapılan dünya liselerarası basketbol turnuvasında şampiyon olmasına,

Trabzon Milletvekili Aydın Dumanoğlu, Kıbrıs Vakıflar İdaresinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin geleceğindeki önemine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey ve 58 milletvekilinin, kamu yatırımları konusunda (10/97),

Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 21 milletvekilinin, Adıyaman İlinin ekonomik ve sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/98),

Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal ve 31 milletvekilinin, kayısı ürününün ekonomik değerinin artırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/99),

Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Yozgat Milletvekili Emin Koç'un (6/423) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

AB genişleme sürecinin tanıtılması amacıyla İngiltere Parlamentosunda düzenlenecek olan "Daha Geniş, Daha Derin ve Daha Güçlü Bir Avrupa'nın Geleceği" konulu konferansa ve Avam Kamarasında "Anglo-Turkish Society" Derneğinin 50 nci kuruluş yıldönümü vesilesiyle "Türkiye" konulu panele davete Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir parlamenterin icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Genel Kurulun 3.6.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 8 inci sırasında yer alan Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 41 milletvekilinin, tarım sektörünün sorunlarının araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesine ilişkin 10/20 esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmesinin yapılmasına ve gündemin, "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 31 inci sırasında yer alan 115 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına, 7 nci sırasında yer alan 80 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 8 inci sırasında yer alan 81 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 9 uncu sırasında yer alan 83 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 10 uncu sırasında yer alan 84 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 12 nci sırasında yer alan 86 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 32 nci sırasında yer alan 117 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 13 üncü sırasında yer alan 87 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 30 uncu sırasında yer alan 114 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına alınmasına; daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 148 sıra sayılı kanun tasarısının aynı kısmın 3 üncü sırasına, 150 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına, 151 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 147 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına 48 saat geçmeden alınmasına ve 4.6.2003 tarihli Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmeyerek çalışma süresinin gündemin 11 inci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 5.6.2003 tarihli Perşembe günkü birleşimde ise 147 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/183),

2 nci         "     "                  (6/189),

3 üncü      "     "                  (6/190),

4 üncü      "     "                  (6/191),

Esas numaralı sorular üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildi; soru sahipleri de görüşlerini açıkladı.

5 inci sırasında bulunan (6/196),

60 ıncı      "     "                  (6/266),

61 inci      "     "                  (6/267),

Esas numaralı sorulara Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap verdi, (6/196) esas numaralı soruda, soru sahibi karşı görüşlerini açıkladı.

  6 ncı sırasında bulunan (6/197),

  7 nci       "     "                  (6/198),

  8 inci      "     "                  (6/202),

  9 uncu    "     "                  (6/203),

10 uncu    "     "                  (6/206),

11 inci      "     "                  (6/207),

12 nci       "     "                  (6/208),

13 üncü    "     "                  (6/209),

14 üncü    "     "                  (6/210),

15 inci      "     "                  (6/211),

16 ncı       "     "                  (6/212),

17 nci       "     "                  (6/213),

18 inci      "     "                  (6/214),

19 uncu    "     "                  (6/215),

20 nci       "     "                  (6/216),

21 inci      "     "                  (6/217),

22 nci       "     "                  (6/218),

23 üncü    "     "                  (6/222),

24 üncü    "     "                  (6/224),

25 inci      "     "                  (6/225),

26 ncı       "     "                  (6/228),

27 nci       "     "                  (6/229),

28 inci      "     "                  (6/230),

29 uncu    "     "                  (6/231),

30 uncu    "     "                  (6/232),

31 inci      "     "                  (6/233),

32 nci       "     "                  (6/234),

33 üncü    "     "                  (6/235),

34 üncü    "     "                  (6/236),

35 inci      "     "                  (6/237),

36 ncı       "     "                  (6/238),

37 nci       "     "                  (6/239),

38 inci      "     "                  (6/240),

39 uncu    "     "                  (6/241),

40 ıncı      "     "                  (6/242),

41 inci      "     "                  (6/243),

42 nci       "     "                  (6/244),

43 üncü    "     "                  (6/245),

44 üncü    "     "                  (6/246),

45 inci      "     "                  (6/247),

46 ncı       "     "                  (6/248),

47 nci       "     "                  (6/251),

48 inci      "     "                  (6/252),

49 uncu    "     "                  (6/253),

50 nci       "     "                  (6/255),

51 inci      "     "                  (6/257),

52 nci       "     "                  (6/258),

53 üncü    "     "                  (6/259),

54 üncü    "     "                  (6/260),

55 inci      "     "                  (6/261),

56 ncı       "     "                  (6/262),

57 nci       "     "                  (6/263),

58 inci      "     "                  (6/264),

59 uncu    "     "                  (6/265),

Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 41 milletvekilinin, tarım sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/20), öngörüşmelerini müteakiben yapılan oylamasından sonra, kabul edilmediği açıklandı.

4 Haziran 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.48'de son verildi.

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mevlüt Akgün

 

Ahmet Küçük

 

Karaman

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Yaşar Tüzün

 

Suat Kılıç

 

Bilecik

 

Samsun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

                                          No.: 124

II. – GELEN KÂĞITLAR

4.6.2003 ÇARŞAMBA

Sözlü Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, İzmir'in Konak İlçesindeki bazı mahallelerde heyelan tehlikesine karşı alınan önlemlere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/534) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.6.2003)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Süper Ligdeki şike ve teşvik primi iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/535) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.6.2003)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay'ın, Gazi Üniversitesi Rektörlüğüyle ilgili bazı iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/700) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.6.2003)

2.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop İli Dikmen İlçesinde çiftçilerin 2001 yılı doğrudan gelir desteği paralarını alamadığı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/701) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.6.2003)

3.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Erfelek Sağlık Merkezi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/702) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.6.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün ve 42 milletvekilinin, kamuda bürokrasinin azaltılarak hizmetlerde etkinlik ve verimliliğin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/100) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

2.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 21 milletvekilinin, üniversite kurulacak illerin ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/101) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

4 Haziran 2003 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89 uncu Birleşimini açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, yoklama pusulalarını, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Dünya Çevre Günü nedeniyle söz isteyen, Sinop Milletvekili Sayın Cahit Can'a aittir.

Buyurun Sayın Can. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Sinop Milletvekili Cahit Can'ın, Dünya Çevre Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

CAHİT CAN (Sinop) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Çevre Günüyle ilgili gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya gündemini meşgul eden en önemli konulardan biri de kuşkusuz çevre ve çevre sorunlarıdır. Yaşayan her canlı, çevrenin bir parçası olarak, çevre sorunlarının etkisi altındadır. Bilindiği üzere, geniş anlamda çevre, insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı etkileşim içinde bulundukları fizikî, sosyal, biyolojik, kültürel ve ekonomik ortam olarak tarif edilebilir.

İnsanların yeryüzünde yaşamaya başlamasından itibaren insanla doğa arasındaki hassas denge, doğal denge aleyhine bozulmaya başlamıştır. Özellikle, içinde yaşadığımız yüzyılda sanayi ve teknoloji alanlarında meydana gelen olağanüstü gelişmeler, bir yandan insanın doğa üzerindeki egemenliğini artırıp, yaşam düzeyinin yükselmesini ve kendisinin mutlu olmasını sağlarken, diğer yandan hızlı kentleşmenin etkisiyle de doğal dengenin bozulması, kaynakların hızla yok edilmesi, insan yaşamını tehdit edecek ölçülere varan çevre kirliliğini ortaya çıkarmıştır.

Değerli milletvekilleri, çevre kirliliği, özellikle son elli-altmış yılda, sanayileşmiş ülkelerde olduğu gibi, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de önemli boyutlara ulaşmıştır. Dünya Sağlık Örgütüne göre, dünyada her yıl milyonlarca ve günde yaklaşık 5 500 çocuk, çevre kirliliği yüzünden hayatını kaybetti ve kaybetmektedir.

Dünya Çevre Zirvesi için hazırlanan Birleşmiş Milletler raporunda, kuraklığın başladığı, açlığın devam ettiği, ormanların yok olduğu ifade edilmektedir. Dünya nüfusunun yüzde 40'ının su sıkıntısı içinde yaşamakta olduğu; küresel ısınma sonucunda tüm dünyada deniz seviyelerinin yükseldiği, çok sayıda hayvan ve bitki türünün yok olmakla karşı karşıya olduğu; petrol, kömür gibi fosil kökenli yakıt kullanımının artış gösterdiği ve bunun sonucu olarak da Asya ve Afrika'nın bazı bölgelerinde kuraklıkların başladığı vurgulanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bilim adamlarına göre, hemen önlem alınmazsa, okyanus kıyısındaki şehirler sular altında kalacak, aşırı kuraklıklar, şiddetli fırtınalar ve görülmemiş boyutlarda sel felaketleri, baskınları yaşanacaktır.

Yine, dünyada artan nüfus ve aşırı avlanma nedeniyle, gelişen ülkelerdeki yaklaşık 1 milyar insan, yirmi yıl içerisinde balık kıtlığıyla karşı karşıya kalacaktır. Aşırı avlanmadan sadece insanlar değil, doğal deniz yaşamı da etkilenecektir. Kişi ve toplum hayatını ciddî şekilde tehdit eden çevre kirliliğinden dolayı fertler, hükümetler, ulusal ve uluslararası kuruluşlar çevreyi korumak, oluşmuş ve oluşması muhtemel zararları en aza indirmek adına, büyük bir seferberlik içerisine girmişlerdir. İlk ciddî girişimler 1972 yılında başlatılmış ve 1992 yılındaki Rio Zirvesiyle birlikte, son olarak dünyanın en büyük toplantılarından biri olan Sürdürülebilir Kalkınma Dünya Zirvesi de 16-22 Eylül 2002 tarihlerinde Güney Afrika'da 160 ülkenin katılımıyla gerçekleşmiştir. Çevre konusunda başlatılan bu süreçler, ulusal ve uluslararası politikaların önemli unsurlarından biri haline gelen çevre olgusunun yüzyılımızda devletlerarası ilişkilerde belirli bir rol oynayacağını açıkça göstermektedir.

Global düzeyde karşılaştığımız çevre sorunlarının başlıcaları, hava kirliliği, gürültü, dünyanın ısınmasına yol açan sera etkisi, toprak erozyonu, çölleşme ve su kaynaklarının kirlenmesidir. Sera etkisi yaratan gazların atmosfere bırakılması ve ozon tabakasının incelmesi insan sağlığını ve diğer yaşam türlerini ciddî biçimde tehdit etmektedir. Her geçen gün büyük miktarda bitki ve hayvan çeşidi yok olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Can.

CAHİT CAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, küresel bir nitelik taşıyan çevre sorunları ülkemizde de her geçen gün doğal hayatı tehdit eder hale gelmiştir. Kalkınmaya paralel olarak, özellikle kentlerimizde meydana gelen hava ve gürültü kirliliği, kimyasal atıklar, insan sağlığını; yeşil alan ve orman alanlarının yok edilmesi, erozyon, su kaynaklarının kirlenmesi de ekosistemi olumsuz yönde etkilemektedir.

Türkiye'de kanalizasyon sularının yüzde 98'i, endüstriyel atık sularının yüzde 78'i arıtılmadan ırmak ve denizlere bırakılıyor. Türkiye'deki endüstriyel işletmelerin yüzde 81'inde arıtma tesisi yoktur. Arıtma tesisine sahip işletmelerin yüzde 14'ü büyük kentler dışında. Çöpler düzenli olarak depolanmıyor. Düzensiz bir şekilde depolanan çöpler büyük felaketlere neden oluyor.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin çeşitli bölgelerinde yaşanan çevre sorunlarına ilişkin olarak, maalesef, çok sayıda örnek mevcuttur: Ağrı'da Balıklı Göl kuruyor; Küçük Menderes Nehri, ot ve kum yığını haline döndü; Uludağ'da kurulan tesisler dereleri kirletiyor; Karadeniz sahil yolu sayesinde, yöredeki hemen hemen tüm illerin çöpleri direkt olarak Karadenize bırakılıyor; Ege Bölgesindeki içsular büyük bir kirlilik tehdidiyle karşı karşıya; bilim adamları, Gediz Deltasından sonra, Ege'deki diğer akarsu ve göllerin de tükenmekte olduğuna dikkat çekmektedirler; İstanbul, elektromanyetik kirlilik alarmı veriyor, çevresindeki yeşil alan ve ormanlar tahrip ediliyor; Ege Denizinin birçok koyunda yapılaşma başladı...

Ülkemizde, son yıllarda, çevre sorunlarını çözmek amacıyla, mevzuat ve kurumsal düzeyde bir yapının oluşturulmasında bazı ilerlemeler kaydedilmiş; insan sağlığı ve doğal dengeyi koruyacak, sürekli ve ekonomik kalkınmaya imkân verecek ve gelecek kuşaklara daha sağlıklı çevre bırakacak çalışmalara başlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

CAHİT CAN (Devamla)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ancak, tüm bunlar, insanımıza sağlıklı bir çevre oluşturmak için yeterli değildir. Genel anlamda, çevre sorunlarıyla ilgili olarak, bugünkü ve gelecek nesiller için, çevrenin korunması konusunda özenli planlama ve yönetim gerçekleştirilmeli; ülkemizin doğal kaynakları, havası, suyu, flora ve faunası dahil, özellikle, doğal sistemi temsil eden örnekler mutlaka korunmalıdır. Denizlerin insan hayatını ve deniz canlılarını tehlikeye atabilecek maddelerle kirlenmesi, mutlaka önlenmelidir. Çevreye olan olumsuz etkileri önlemek amacıyla, yerleşmeler ve kentleşmeler, mutlaka plan dahilinde yapılmalı ve bu konuda etkin tedbirler alınmalıdır.

Ülkemizdeki çevre sorunlarının sebepleri ve sonuçları konusundaki bilimsel araştırmalar ve gelişmeler, mutlaka teşvik edilmelidir. Çevrenin korunmasında hem kurumlara ve hem de halkımıza büyük görevler düşmektedir. Doğayı ve çevreyi koruma çalışmalarının etkinleştirilmesi, ancak çevre bilincinin artırılmasıyla mümkün olacaktır. Bu noktada, devlet, düzenleyici rolünü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CAHİT CAN (Devamla) - Sayın Başkanım, çok az, bir cümlem kaldı...

BAŞKAN - Sayın Can, konuşma sürenizi ikinci defa uzattım.

CAHİT CAN (Devamla) - Çok rica ediyorum; sözümü toparlayıp, bitiriyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Can.

CAHİT CAN (Devamla) - 1 dakika daha rica ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Can, 1 dakika fazla süre verdim; teşekkür ediyorum.

CAHİT CAN (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, yine aynı konuda söz isteyen, Van Milletvekili Cüneyt Karabıyık'a aittir.

Buyurun Sayın Karabıyık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Van Milletvekili Cüneyt Karabıyık'ın, Dünya Çevre Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

CÜNEYT KARABIYIK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 18 inci Yüzyılın ortalarında çevreyle ilgili sorunların farkına varan ülkeler, 20 nci Yüzyılın özellikle son çeyreğinde yaşadıkları çevreye ilişkin ürkütücü gerçeklerle karşı karşıya kalmışlardır. 21 inci Yüzyılın ise, gelişmenin, kalkınmanın yanında, çevre sorunlarını da beraberinde getirdiği bir gerçektir.

Her geçen gün, büyük miktarda, bitki, hayvan ve diğer yaşam ürünleri çeşidi yok olmakta, insan hayatı için gerekli olan temel değerler yok edilmektedir. Bu sorunlar, sınırları aşan nitelikte ve boyuttadır; artık, hiçbir ülkenin gücü, bu sorunları tek başına çözmeye yetmemektedir.

İşte, bu sebeplerin ortadan kaldırılması için, çevreyle ilgili uluslararası politikaların dönüm noktası olarak kabul edilen 5 Haziran 1972 tarihinde gerçekleşen Stockholm Konferansıyla, 113 ülkenin, çevre konusunda yaygın bir politika izlenmesi ve çevre sorunlarına evrensel düzeyde sahip çıkılması zorunluluğunu imza altına almaları dünyamız için son derece önemlidir.

Bu konferans sonucunda yayımlanan deklarasyonla 5 Haziran Dünya Çevre Günü olarak ilan edilmiş, ülkemizde ve dünyada, çevre korumacılığına bilinçli katılmanın sağlanması amacıyla, önemli mesafeler kaydedilmiştir.

Ülkemizde, çevre bilincinin, Anayasamızın 56 ncı maddesiyle oluşturulması ve bunun, Çevre ve Orman Bakanlığımızla desteklenmesi yanında, sivil toplum kuruluşlarının ve toplumun her kesiminin de görevidir. Bunlar, çevre bilincinin yerleşmesi açısından son derece umut verici gelişmelerdir.

1992 yılında Rio'da gerçekleşen ve Türkiye'nin de aralarında bulunduğu Rio Bildirgesindeki ülkeler, devletlerin, toplumların ve bireylerin bu yöndeki çabalarını, çokboyutlu, dinamik, demokratik yaklaşımlarla gerçekleştirmesini öngörmektedir. Rio Bildirgesini imzalayan ülkeler de, bu çerçevede, uluslararası sorumluluklarını yerine getirme çabalarını artırmış ve ulusal çevre stratejisi ve eylem planını tamamlayarak uygulamaya koymuşlardır.

Değerli milletvekilleri, ekonomik sürdürülebilirlik kavramı üzerinde özellikle durmak istiyorum. Bu kavram, yaşamın devamıyla doğru orantılıdır, dünya nüfusunun giderek artmasıyla da yakın irtibatı bulunmaktadır. Hayatiyet, tabiatın bize verebileceğinden daha fazlasını talep etmeme anlamına gelmektedir. Kalkınmanın, yaşadığımız çevrenin tahribatına yol açmaması gerektiği bilinci, işte, bu bakımdan, son derece önemlidir.

Değerli milletvekilleri, 21 inci Yüzyıla, insanlığın ve dünyanın bekası için, yeni bir sorumluluk anlayışıyla hazırlanmamız gerekmektedir. Amacımız, ekolojik açıdan sağlıklı ve ekonomik bakımdan yeni yaşamları yaratmaktır. Aksi takdirde, bu dünyada yaşayacak olan gelecek nesillerin yaşamlarını da tehdit altına almış oluruz. Daha temiz, daha yeşil bir dünyada yaşamak, gelecek nesillerin en doğal ve tabiî haklarıdır; onların haklarını gözetmek de bizlerin sorumluluğundadır. Bu sorumluluğumuzu mutlaka yerine getirmek zorundayız.

Saygıdeğer milletvekilleri, gönlümüzdeki sevgi pınarından bir pencere de çevreye açmamız lazımdır. Yaradan'ın ürünü olan bu sonsuz evrendeki ahenk, şüphesiz, sevgiyle yoğrulmuş tükenmez bir enerji kaynağını oluşturmaktadır. Bu enerji kaynağının zerreleri de bizim içimizde mevcuttur elbet. O zaman, gelin, hep birlikte, çevrenin yeni nesillere en iyi şekilde intikal ettirilmesi için çaba sarf edelim; çünkü, çevre, doğal sistemler, yaşamın ve üretimin hem kaynağı hem de sınırını teşkil etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Karabıyık.

CÜNEYT KARABIYIK (Devamla) - Bu vesileyle, Türkiye'nin ve özellikle, Türkiye'nin gözbebeği olan Van Gölümüzün kirliliğinin önlenmesi açısından elbirliğiyle gerekeni yapalım diyorum.

Diğer taraftan, yine bu vesileyle, Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerine ve bütün halkımıza, korunan bir çevrede mutlu bir yaşam dileyerek, saygılar sunarım.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karabıyık.

Gündemdışı üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen, Tekirdağ Milletvekili Sayın Erdoğan Kaplan'a aittir.

Buyurun Sayın Kaplan. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, Dünya Çevre Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dünya Çevre Günü nedeniyle, gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

5 Haziran Dünya Çevre Günü, ülkemizde ve tüm dünyada, çevre korumacılığının yaygınlaştırılması, çevresel kalitenin iyileştirilmesi ve bilinçli katılımın sağlanması amacıyla çeşitli etkinliklerle değerlendirilen bir uluslararası bilinçlendirme günüdür. Çevre, insanın insanla ve diğer canlı ve cansız varlıklarla yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içerisinde bulundukları fiziksel, biyolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik ortamdır. Genel olarak, çevre, üzerinde yaşadığımız dünya ve bu dünya üzerindeki olaylardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çevre ve çevre kirliliği sorunları, insanlık tarihinde, yüz yüzelli yıllık bir geçmişe sahiptir. Sanayileşme, çevre sorunlarının yaygınlaşmasına, yoğunlaşmasına ve çeşitlenmesine yol açmıştır; ancak, çevre sorunu, son elli yılda dünyayı tehdit edecek düzeye ulaşmış ve bu tehdidin boyutu arttıkça, insan sağlığını ve yaşamını olumsuz etkilemeye başlamıştır. İşte, bu olumsuzluklarla birlikte, toplumda, çevreye karşı duyarlılık da artmıştır.

İlk Dünya Çevre Konferansı olarak tarihe geçen ve 5-16 Haziran 1972 tarihlerinde 113 ülkenin katılımıyla Stockholm'de toplanan Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansının en önemli özelliği, aralarında ekonomik gelişmişlik düzeyi, sosyal, kültürel ve siyasal farklılıklar bulunan ülkeleri bir araya getirmesidir. Bu konferansın sonucunda kabul edilmiş olan Stockholm Deklarasyonu, çevre konusunda ilk uluslararası değerlendirme olması açısından çok önemlidir. Konferansın en önemli sonuçları, insanları ve ülkeleri "tek bir dünyamız var" sloganıyla dayanışmaya çağırması, "kirleten öder" ve "sürdürülebilir kalkınma" politikalarının çevresel olarak kabulü ile 5 Haziran gününün Dünya Çevre Günü olarak ilan edilmesidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hızla artan dünya nüfusu, plansız sanayileşme, sağlıksız kentleşme, nükleer denemeler, verimi artırmak amacıyla kullanılan tarım ilaçları, yapay gübreler ve deterjan gibi kimyasal maddeler çevreyi kirletmeye başlamış ve bunun sonucu olarak, hava, su ve toprak büyük oranda kirlenmiş ve canlılar için zararlı olabilecek boyutlara ulaşmıştır. Bilindiği gibi, hava, toprak ve su, insan yaşamı için vazgeçilmez niteliktedir. Bu unsurlardan birinin bozulması dahi, doğayı, canlılar için yaşanamaz hale getirecektir. Bu açıdan çevre bilincinin geliştirilmesi yaşamsal bir önem taşımaktadır.

Hal böyleyken, ülkemizde, Çevre Bakanlığı gibi geçmişte önemli başarılara imza atmış bir bakanlık, bu Mecliste, bütün uyarılarımıza rağmen kapatılmıştır.

İstanbul gibi büyük bir kenti iyi idare ettiğini ve bu nedenle de Türkiye'yi iyi idare edeceğini iddia eden bir Başbakanımız var. Acaba, Sayın Başbakan, İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde çevreyle ilgili, İstanbul'daki çarpık yapılaşmayla ilgili, plansız sanayileşme, sağlıksız kentleşmeyle ilgili hangi girişimlerde bulunmuş ve hangi sonuçları almıştır?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; orman ve SİT alanlarının korunması, geliştirilmesi ve genişletilmesi hangi nedenle yapılırsa yapılsın, imha ve işgal edilmesinin önlenmesi, çevre politikasının temelini oluşturmaktadır. Daha birkaç hafta önce, bu Parlamentoda, ormanları sürpriz kaynak söylemine alet eden ve bu ülkenin geleceğini, bugünden satmak isteyen anlayışla karşılaşmadık mı? Şimdi "her şeyi satarım, bal gibi satarım" mantığıyla, hükümet edenlerden, böylesine önemli bir günde, böylesine önemli bir konuda, hamasi nutuklar atarak değil; geleceğimizi, çocuklarımızı ilgilendiren bir konuda, tüm insanlığın geleceği adına, iktidar olmanın sorumluluğunu yerine getirmelerini beklemekteyiz.

Yaşanılabilir bir çevre, yaşanılabilir kentler yaratmak için yapılması gerekli tüm çalışmalar bir an önce yapılmalıdır. Çevrenin korunması, geliştirilmesi konusunda gösterilen çabaların amacı; insanların daha sağlıklı, daha güvenli bir çevrede, diğer canlılara zarar vermeden yaşamasıdır. Bu açıdan yapılması gerekenleri kısaca sıralamak istiyorum:

Çevreye zarar veren teknolojiler mutlaka terk edilmelidir. Özellikle, kimya ve tarım sektöründe tehlikeli ve zararlı maddelerden arındırılmamış teknolojiler ülkemize sokulmamalıdır.

Tarım ilaçlarının kullanımının yetkili kişi ve kuruluşlarca yapılması gerçekleştirilmeli, çevreye zarar verici nitelikte kullanımı yasaklanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaplan.

ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Avrupa Birliği çevre müktesebatı, uluslararası kabul görmüş ilkeler içhukukumuza aktarılıp, uygulanması sağlanmalıdır.

Çevrenin korunması ve geliştirilmesi için gerekli eğitim mutlaka, ama mutlaka sağlanmalıdır. Avrupa Birliği kapılarında o başkentten bu başkente dolaşan Sayın Başbakandan, o kentlerde gördüğü çevre politikası uygulamalarını bizim kentlerimize de uygulamak için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını bekliyoruz. Oysa, sayın hükümet üyeleri, ne yapıyor; Çevre Bakanlığını kapatıyor, çevrenin korunması için gerekli çalışmaları yapacak kurumsal yapıyı ortadan kaldırıyor!

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde, çevre sorunlarının çözümünde önemli adımlar atmak mecburiyetindeyiz; çünkü, çevre, gelecek kuşakların bizlere emanetidir. Üzerinde yaşadığımız bu ülke, bu topraklar, bu çevre bizim.

Birbirimizin haklarına saygılı, sağlıklı ve temiz bir çevrede insanca yaşarken, tüm canlılara da yaşama hakkını tanımak için, bütün yasal düzenlemelerin bu dönemde yapılması umudunu içimde taşıdığımı ifade ediyor, bu yasal düzenlemelerin bu dönemde yapılacağına yürekten inanıyor ve Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Hükümet adına, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Haziran, dünyadaki, çevreye karşı insanlığın yapmış olduğu haksızlıkların farkına vardığı, bir milat olarak tarihe geçen bir gündür.

Dünya insanlığının, sanayileşme sürecindeki yoğun kâr hırsıyla yapmış olduğu çevre tahribatının, sonunda, bütün dünya insanlığının geleceğini tehlikeye düşürdüğünü fark eden aydınlar, bu duyarlılığın bütün uluslar tarafından paylaşılması, bunun bir ortak bilinç olarak özümsenmesi gerektiğini gördükleri, fark ettikleri için, buna bir gün koydular. Aslında, dünyada, böyle anma günleri var. Tabiî, bu anma günlerini, doğrusu, ben pek de içime sindirmiyorum, paylaşmıyorum. Aslında, çevreyi yılda bir kez anmanın, bunun gereğini yerine getirmeye yeteceğini hiç kimsenin ifade etmesi mümkün değildir; ama, insanların, daha yoğunlaştıkları bu konuyu çeşitli etkinliklerle, sempozyumlarla, bütün ulusların kendi iç dokularına sindirmeye gayret ettikleri bir gün olarak, yine de, anılmasını, değer verilmesini gerekli gördüğüm bir gündür diye ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, elbette ki, dünyada sanayileşmenin, çevre tahribatını hangi noktalara getirdiğini, pekâlâ, biliyoruz. Türkiye henüz sanayileşme sürecini yeterince tamamlayamadığı için, çağdaş dünyanın şu anda karşı karşıya kalmış olduğu çevre problemlerine o kadar da aşina değil, onlarla o kadar başı dertte değil; ama, çevre, artık, bir ulusun malı olmaktan çıkmıştır. Dünyanın herhangi bir noktasında çevreye ve insanlığa verilen zararın faturasını, milyarlarca insan bir anda ödemekle karşı karşıya kalıyor. Onun içindir ki, geçmişte Çernobil faciasının, onun içindir ki, Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerin ve Tuna'nın, Volga'nın, yani, Orta Avrupa'nın, Ukrayna'nın, Beyaz Rusya'nın, Rusya Federasyonunun bütün atıklarının kirletmiş olduğu bir Karadeniz'deki talihsizliği, Türkiye ve Türk insanı, kendi bölgesindeki, aynı coğrafyayı paylaştığı insanlarla birlikte yaşıyor.

Biz, pürçevrecilik endişesiyle sorunlara bakarsak, doğruyu görmüş olamayız. Eğer, sadece ağacı görürsek, ormanı görmekten uzaklaşırız. Bizim, sorunun tamamına objektif bir bakış atfetmemiz lazım. Gelişme ile çevrenin, tez ve antitez olarak algılanmaması lazım. Günümüzde, edinilen tecrübelerin ışığında, kullanırken korumayı becermemiz lazım geldiğini, bunu eğitimin her kademesinde, toplumun her katmanının mutlaka ve mutlaka içine sindirmesi gereken bir olgu olduğunun altını çizmekte fayda görüyorum.

Aslında, bugün, çevre, demokrasinin en önemli argümanlarından birisidir; çünkü, çevreciliğin en temel, olmazsa olmaz öğesi katılımcılıktır. Katılımcılık, demokrasinin, yine, olmazsa olmaz bir öğesidir. Yani, bugün, çevreyle alakalı sorunları Parlamento gündeminde, sivil toplum gündeminde, medyanın gündeminde, bütün ülkenin ve bütün insanlığın gündeminde eğer tartışıyorsak, bu, demokrasinin de bize lütfetmiş olduğu, bağışlamış olduğu, vermiş olduğu bir imkândır diye meseleye bakmak lazım. Yani, demokrasi olmasaydı çevrenin farkına insanların varması mümkün değildi. Demokrasinin gelişmiş olduğu ülkelerde çevreye, çevreciliğe ve insanın geleceğine daha fazla saygının olduğu da, bugün, artık, herkesin kabul etmiş olduğu bir realitedir.

Tabiî, bizim, Türkiye olarak, sürdürülebilir bir çevre, sürdürülebilir bir kalkınma ikilemini dikkatli bir şekilde önümüze koyup, masanın üzerinde, burada, doğruları, Türkiye'nin ve dünyanın gerçekleriyle birlikte yüzleştirerek bir terkip, bir sentez yapmamız lazım.

Türkiye'nin önünde Avrupa Birliği süreci var. Bu sürecin artık kaçınılmaz bir süreç olduğunu, yine bu sürecin, Türkiye'de, Avrupa Birliğinin, insanlığın geleceğine, çevrenin geleceğine vermiş olduğu değer doğrultusunda, Avrupa Birliğinin, bugün, milyarlarca dolarlık çevre fonlarını seferber ettiğini, yine, önümüzdeki orta vadede, Avrupa Birliğinin, 100 milyar dolardan daha fazla, çevre fonlarını, kullanmaya hazırladığını, bunun hazırlıkları içerisinde olduğunu; ama, Avrupa Birliği sürecindeki Türkiye'nin, bugüne kadar, Avrupa Birliğinin fonlarından yeterince istifade edemediğini, hatta, kendi iç kaynaklarını, kendi iç dinamiklerini yeterince harekete geçiremediğini de burada bir kez daha tekrarlamakta fayda görüyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, değerli milletvekili arkadaşlarımızı, burada görüş ve düşüncelerini dile getirirken hep birlikte dinledik. Tabiî, Çevre Bakanlığının kapatıldığı ve Türkiye'de, AK Parti Hükümetlerinin çevreye yeterince duyarlı olmadığı noktasındaki eleştirileri kabul etmek, bunları paylaşmak mümkün değil. Şu realiteyi görmek lazım: Burada, komisyonlarda ve çeşitli platformlarda, muhalefet sözcüsü arkadaşlarımızın, Çevre Bakanlığı kapatıldı diye ifade ettikleri sözler, şu andaki fotoğrafı ifade etmekten son derece uzak, gerçekleri görmekten son derece uzak, sadece politika yapmış olmak için söylenen sözlerdir. Aslında, keşke, burada, bu milletin kürsüsünde, iktidar ve muhalefetin Türkiye'nin çevre sorunları karşısındaki ortak duyarlılığı geliştirme noktasında, ortak projelere imza atma noktasında, yaptıklarımızı, yapacaklarımızı, sadece muhalefet etmek için, eleştiri yapmak için söylemenin ötesinde, başka şeylere de tanık olabilseydik.

HALUK KOÇ (Samsun)-Tam öyle değil...

 ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Kötü bir şey söylemedik Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın, Çevre Bakanlığı, bugün, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak bütün birimleriyle, bütün genel müdürlükleriyle, bütün daire başkanlıklarıyla, özel çevre kurumu birimiyle, tam teşkilatlı olarak, eskisinden çok daha güçlü ve çok daha kuşatıcı bir anlayış içerisinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Türkiye'de Çevre ve Orman Bakanlığı var.

Efendim, Sayın Başbakanın, çevreyle alakalı olarak İstanbul'da yaptıklarını Türkiye'deki        70 000 000 biliyor. Muhalefet Partisi sözcüsü arkadaşımız, zannediyorum, İstanbul'a ya Başbakanımız Sayın Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmadan önce hiç gitmedi veyahut da o belediye başkanı olduktan sonra hiç gitmedi.

ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Her hafta oradan geçiyorum Sayın Bakan, her hafta!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın, Türkiye, İstanbul'daki yeşile, çevreye, denize, doğalgaza duyarlılığı, çevre korumayla alakalı endişeleri, en yoğun olarak, Recep Tayyip Erdoğan'ın döneminde yaşamıştır, görmüştür! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bugün, takdir buyurursunuz ki, Parlamentoda bulunan milletvekilleri olarak, buraya çıkacağız, görüş ve düşüncelerimizi ifade edeceğiz; iktidar olarak projelerimizi anlatacağız, muhalefet katkılarını koyacak, eleştirilerini getirecek. 21 inci Dönem içerisinde, ben, bu kürsüde, onlarca kez, çevre konusunda konuştum; çevre bakanlarıyla komisyonlarda, Genel Kurulda, bu konularla alakalı karşılıklı görüş ve düşüncelerimizi paylaşma imkânına sahip olduk. Biz, burada ne söylersek söyleyelim, ne yaparsak yapalım, bazılarının kulakları buna ille de tıkalı olacaksa, yapılanları görmezlikten gelecekse, buna da söyleyecek sözümüz yok; ama, şundan emin olunuz ki, siz görmeseniz de millet görüyor, millet farkına varıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Önemli olan, zaten, milletin görmesidir, milletin takdir etmesidir. Bugün, şu Parlamento tablosu, Parlamento aritmetiği, milletin, olanların farkında olduğunun bir fotoğrafıdır.

Değerli milletvekilleri, bizim, elbette ki hedeflerimizin olması lazım. İnsanların, mutluluk içerisinde yaşayabilecekleri bir çevreyi oluşturmak, Avrupa Birliği sürecindeki hedeflerimizi, çevre kalitesi yönünden de, yine, Avrupa Birliği standartlarını Türkiye'de gerçekleştirmek için, hakikaten, Çevre Bakanlığının değerli bürokratlarıyla çalışıyoruz; ama, bu konunun, sivil toplumun bütün katmanları tarafından, mutlaka ve mutlaka, paylaşılması lazım. Sivil toplumun paylaşmadığı, destek vermediği, halkın bigâne kaldığı, halkın destek vermediği, inanmadığı hiçbir fikrin, hiçbir projenin başarıya ulaşma şansı yoktur. Biz, çevreyle alakalı, ormanla alakalı, kalkınmayla alakalı, Türkiye'de ne yapacağımızı, milletten almış olduğumuz ilhamla, milletten almış olduğumuz enerjiyle ortaya koymaya çalışıyoruz. Elbette ki, biz, Türkiye'de imkânlarımızın bu noktada sınırlı olduğunu biliyoruz, ekonominin sınırlı olduğunu biliyoruz, ekonominin imkânlarının, Türkiye'de, çevre açısından yapılması gerekenleri yapmamız için, yeterli finans imkânlarını bize vermediğini biliyoruz.

Bugün, bizim, Gölbaşı'nda, Haymana yolu üzerinde, Avrupa'da akredite edilmek üzere çalışmaları sürdürülen bir laboratuvarımız olduğunu ve çok kısa süre içerisinde, dünyadaki saygın laboratuvarlardan birisi olarak yerini alacağını söylemek istiyorum. Türkiye'deki hava, toprak ve su kalitesinin çok önemli olduğunun, çevre kalitesinin, çevre yönetiminin, Türkiye'de arzu ettiğimiz standartlarda olması için hükümetimiz üzerine düşeni yapmaktadır ve bundan sonra da, burada, yaptıklarımızı, düşüncelerimizi, projelerimizi sizlerle paylaşma imkânını bulacağımızı ümit ediyor, arkadaşlarımıza, bize, burada, fikir ve düşüncelerimizi sizlerle paylaşma imkânı verdiği için teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Meclis araştırması önergeleri vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün ve 42 milletvekilinin, kamuda bürokrasinin azaltılarak hizmetlerde etkinlik ve verimliliğin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/100)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu bürokrasisinin azaltılması ve vatandaşlarımızın devlet hizmetlerinden daha kolay ve etkin bir biçimde yararlanabilmeleri amacıyla, Türkiye'nin idarî yapılanmasının yeniden ele alınması da dahil olmak üzere, alınacak tedbirlerin ve yeniden düzenlenmesi gereken kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük ve yönetmeliklerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü maddelerine istinaden bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla. 25.12.2002

1- Mevlüt Akgün                                (Karaman)

2- Hasan Fehmi Kınay                                (Kütahya)

3- Zeyid Aslan                                 (Tokat)

4- Selami Uzun                                (Sıvas)

5- Telat Karapınar                                (Ankara)

6- Mehmet Daniş                                (Çanakkale)

7- Enver Yılmaz                                 (Ordu)

8- Ali Ayağ                                (Edirne)

9- Fetani Battal                                 (Bayburt)

10- Murat Yılmazer                                (Kırıkkale)

11- Ersönmez Yarbay                                (Ankara)

12- Vahit Erdem                                (Kırıkkale)

13- Ramazan Can                                (Kırıkkale)

14- Ali İbiş                                (İstanbul)

15- İsmail Bilen                                 (Manisa)

16- Nurettin Aktaş                                (Gaziantep)

17- Yusuf Selahattin Beyribey                                (Kars)

18- Abdülbaki Türkoğlu                                (Elazığ)

19- İbrahim Köşdere                                (Çanakkale)

20- Mehmet Kurt                                (Samsun)

21- Suat Kılıç                                (Samsun)

22- Mustafa Eyiceoğlu                                (Mersin)

23- Mehmet Erdemir                                (Yozgat)

24- Mehmet Yaşar Öztürk                                (Yozgat)

25- Kerim Özkul                                (Konya)

26- Hasan Bilir                                (Karabük)

27- Turhan Çömez                                (Balıkesir)

28- Mustafa Öztürk                                 (Sinop)

29- Mehmet Yüksektepe                                (Denizli)

30- Mehmet Salih Erdoğan                                (Denizli)

31- Nusret Bayraktar                                (İstanbul)

32- Taner Yıldız                                (Kayseri)

33- Mehmet Kılıç                                (Konya)

34- Nur Doğan Topaloğlu                                 (Ankara)

35- İbrahim Hakkı Birlik                                (Şırnak)

36- Aziz Akgül                                (Diyarbakır)

37-Sabri Varan                                (Gümüşhane)

38- Hüseyin Tanrıverdi                                (Manisa)

39- Saffet Benli                                (Mersin)

40- Mehmet Özyol                                (Adıyaman)

41- Sadullah Ergin                                (Hatay)

42- Mehmet Mehdi Eker                                (Diyarbakır)

43- Ali Osman Sali                                 (Balıkesir)

Gerekçe:

Demokrasilerde devlet, vatandaşlara hizmet için vardır. Bu bakımdan, devlet kapısı, vatandaş için korkulacak, ürkülecek değil, güven duyulacak, rahatlıkla başvurulacak bir merci olmalıdır.

Günün şartlarına uygun olmayan, eskimiş, karar almayı ve uygulamayı güçleştiren, hatta imkânsız hale getiren emek ve para israfına yol açan idarî ve hukukî yapı bozukluklarının yeni bir anlayışla düzenlenmesi, kamu hizmetlerinde etkinliğin ve verimliliğin artırılması, bürokratik işlemlerin azaltılması, demokrasimizin geliştirilmesinde öncelikler arasında yer almalıdır. Bu husus, 58 inci cumhuriyet hükümetinin de programı arasında yer almaktadır.

Kamu bürokrasisinin azaltılması faaliyeti çerçevesinde, devlet hizmetinin daha iyi görülebilmesini temin etme, hizmetlerdeki aşırı formaliteler ve teferruat keşmekeşinden kurtulmak için yapılması gereken yasama çalışmalarının öncelikle belirlenmesi gerekmektedir.

AB uyum sürecinde, ülkemizin, devlet-vatandaş ilişkilerinde AB standartlarında bir ilişki düzeyi geliştirmesi zorunluluğu ortadadır.

Maalesef, Türk bürokrasisi, tarihsel sebeplerle buyurgan ve baskıcıdır. Bürokrasi, yurttaşla eşit statüde değildir; yurttaş, müşteri-yurttaş statüsüne henüz yükselebilmiş değildir. Bürokrasi, siyasal iktidarın programını uygulama geleneğine sahip olmadığı gibi, vergi mükellefi müşteri-yurttaşın hizmetinde bulunma kültürüne de sahip değildir.

Bürokrasimiz, alabildiğine kırtasiyecidir. Mevzuat ve kurallar, amaca ulaşmanın aracı olmaktan çıkmış, kurallara uyma ve kuralları koruma, başlı başına amaç haline gelmiştir; çünkü, kamu görevlisi, amaca ulaşmadaki başarısı veya başarısızlığıyla değil, kurallara uyma derecesiyle değerlendirilmektedir. "Zorlaştır ki, kıymetin bilinsin" kültürü hâkimdir. Bir kurum yetkilisi, diğer kurumdaki eşiti veya üstü tarafından imzalanmamış evrakı işleme koymak istemez. Yetki ve statüye dayalı olarak hitap etme, yani "arz-rica" meselesi, iş ve işlemlerin vaktinde yapılmasına veya hiç yapılmamasına neden olabilmektedir.

Bürokrasi, kendisinin ve kurumunun çok önemli olduğuna dair kanaat taşır. Bunun neticesi ise, kurumsal ve bireysel ücret maksimizasyonu mücadelesidir. Ücret ve ödenekler yönünden güvenlik içindedir. Tembellik ve başarısızlığın ücret yönünden herhangi bir müeyyidesi yoktur.

Kırtasiyecilik o denli büyütülmüştür ki, ülkemize yabancı sermayenin girişinin önündeki en büyük engelin, bürokrasi olduğu, Dünya Bankası raporlarında bile dile getirilmektedir.

Temmuz 2002 tarihinde gazetelerde yayımlanan bir haber, ülkemizin bürokratik sorunlar yüzünden kayıplarını gözler önüne seren en bariz örneklerden birisidir. Türk bürokrasisi, milyonlarca dolarlık ciroya sahip uluslararası bir deterjan üreticisi yabancı sermayeli şirketin Türkiye'ye getirmek istediği üst düzey bir yöneticinin ilkokul ve lise diplomasını soruyor. Bununla da yetinmeyip lisede aldığı derslerin not dökümünü istiyor. Hem de not listesinin noterden tasdik edilmesini şart koşuyor. Zaten gelmesi için güç bela ikna edilen üst düzey yönetici de bu isteklerden sonra gelmekten vazgeçiyor.

Ülkemizde, bürokrat, halka karşı değil devlete karşı sorumludur. Onun kontrol etmesi gereken hizmetin muhatabı olan vatandaşımız, sistemin dışındadır; vergi verir, ücret öder; ama, hesap soramaz. Bürokrasinin en alt kademesinde bile "ben devleti temsil ederim" havası, yurttaşa tepeden bakma, ona ikinci sınıf insan muamelesi yapma yaklaşımlarının menfi örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Bu konuda vatandaşı müşteri olarak görebilecek bir idarî yapılanma, çağdaş dünyanın ulaştığı ve bizim de varmamız gereken noktadır.

Bürokrasinin azaltılması hususunda, Özal hükümetleri zamanında, 1989 yılına kadar, 472 ayrı konuda çok önemli başarılar elde edilmişse de, daha sonraki yıllarda bu gelişmeler sürdürülememiştir.

Bütün bu nedenlerle, Meclisimizin, bir araştırma komisyonu kurarak, bürokrasiyi azaltacak ve vatandaşlarımızın devlet hizmetlerinden daha etkin ve daha kolay istifade edebilmesini sağlayacak tedbirleri hükümetlere tavsiye etmesi, millî iradeye uygun düşecektir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 22 milletvekilinin, üniversite kurulacak illerin ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/101)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Altyapısı hazırlanmış, ancak, üniversite kurulması yasal yönden gerçekleşmemiş illerimiz bulunmaktadır.

Altyapısı mevcut ve üniversite kurulması talebi bulunan illerimizin tespiti ve bu konuda alınması gereken tedbirler için Anayasa ve İçtüzüğün ilgili maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını saygıyla arz ederiz.

1- Tevhit Karakaya                                (Erzincan)

2- Talip Kaban                                (Erzincan)

3- Ömer Özyılmaz                                (Erzurum)

4- Muzaffer Gülyurt                                (Erzurum)

5- Ali Yüksel Kavuştu                                (Çorum)

6- Ali Sezal                                (Kahramanmaraş)

7- Mehmet Ali Bulut                                (Kahramanmaraş)

8- Ekrem Erdem                                (İstanbul)

9- Mehmet Atilla Maraş                                (Şanlıurfa)

10- Halide İncekara                                (İstanbul)

11- Nurettin Aktaş                                (Gaziantep)

12- Kemalettin Göktaş                                (Trabzon)

13- Ali Er                                        (Mersin)

14- Avni Doğan                                (Kahramanmaraş)

15- Sabahattin Yıldız                                (Muş)

16- Mahmut Göksu                                (Adıyaman)

17- Zülfükar İzol                                (Şanlıurfa)

18- Temel Yılmaz                                (Gümüşhane)

19- Abdullah Veli Seyda                                (Şırnak)

20- Fetani Battal                                (Bayburt)

21- Murat Yılmazer                                (Kırıkkale)

22- Maliki Ejder Arvas                                (Van)

23- Mevlüt Akgün                                (Karaman)

Gerekçe:

Toplumlar, ekonomik, kültürel, sosyal alanlarda başarılı olabildikleri ölçüde, varlıklarını sağlıklı bir biçimde sürdürmektedirler.

Bu nedenle, bu alanlardaki projelere, çalışmalara destek vermek, bilimsel ve çağdaş imkânları kullanmakla mümkündür.

Üniversiteler, bu bağlamda, sosyal, ekonomik araştırmalar yaparak, projeler üreterek ülkelerin önünü açan, çağdaş, bilimsel kurumların başında gelmektedir.

Gerek ülkemizin geleceği ve gerekse bölgesel kalkınma açısından üniversitelerimize önemli görevler düşmektedir.

Üniversiteler, yaptıkları araştırmalar ve ürettikleri projelerle bulundukları il ve bölgeye, gerek ekonomik gerekse sosyal ve kültürel açıdan öncülük ederek bölgeye canlılık kazandırmaktadırlar.

Bu nedenle, bugün, çeşitli illerimizde üniversite kurulmasıyla ilgili olarak pek çok kanun teklifi verilmiştir. Bu kanun teklifleri, şüphesiz, gerekçeleriyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinde ele alınacak ve değerlendirilecektir.

Ne var ki, bu noktada, üniversitenin altyapısını tamamlamış, yalnızca tabelasını ve kuruluş müjdesini bekleyen illerimize öncelik vermek, bu illerimizin taleplerini acilen değerlendirmek gerekmektedir. Bu konuda hangi illerimiz üniversitelerinin altyapılarının tamamlandığı, hangi illerimize ve hangi kıstaslara öncelik verileceğinin araştırılması ve değerlendirmelerin belirlenen kıstaslar doğrultusunda yapılması gibi hususlar şüphesiz dikkate alınacaktır.

Mesela, Erzincan'da 2 fakülte ve 6 yüksekokul, 3 000'den fazla öğrenci, 200 akademik ve bir o kadar da idarî personelle eğitim ve öğretim hizmeti sürdürülmektedir. Üniversiteye bağlı araştırma hastanesi inşaatı devam etmektedir. Halihazır yurt, eğitim binası, kütüphane vb. birimlere ilaveten, kıstaslar, özelleştirilen Erzincan Sümerbank müessesesinin; 12 dairenin yer aldığı 2 adet 3 katlı apartman, 48 adet tek katlı müstakil bahçeli lojman, misafirhane, 6 odalı bekâr evi, 250 kişilik yemekhane, ambar, bahçeli lokal, 50 araçlık garaj, 2 konukevi, Özelleştirme Yüksek Kurulunca bedelsiz olarak üniversiteye devredilmiştir. Bütün Erzincanlılar, fizikî imkânları ve tamamlanmış altyapısıyla Erzincan üniversitesinin açılmasını beklemektedirler.

 Erzincan gibi altyapısını tamamlayan ve üniversitenin kurulmasını bekleyen illerimiz ve henüz altyapısını yeterli düzeye ulaştıramamış illerimizin tekliflerinin, belirlenen ya da belirlenecek kıstasların göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi, hangi illere ne zaman üniversite kurulması hususlarının araştırılması ve gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, bu Meclis araştırması önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında yer alan Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı (1/588)               (S. Sayısı: 135) (1)

BAŞKAN - Daha önce yaptığımız oylamada, açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması kabul edilmişti.

Şimdi, oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı :                                252

Kabul :                                249

Ret :                    3

Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1) (Alkışlar)

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler teşekkür konuşması yapacaktır.

Buyurun Sayın Bakan. (Alkışlar)

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, isminden de anlaşıldığı gibi, ulusal bir konsensüsle kabul edilmiştir; gerek Cumhuriyet Halk Partisinin değerli milletvekillerine gerekse AK Partinin değerli milletvekillerine, huzurlarınızda teşekkür ediyorum; ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Bildiğiniz gibi, Bor Araştırma Enstitüsüyle, katmadeğeri yüksek ürünler hedeflenmiştir ve bu arada da, hidrojen enerjisine geçiş açısından bu enstitünün olumlu bir başlangıç olacağını ümit ediyoruz ve bu noktada, çalışmalarımızı bu bilinçle sürdüreceğiz.

Bu çalışmanın peşinden, yine, ulusal enerji enstitüsü ile ulusal su enstitüsü de gündeme gelecek. Bunların da, bilimsel ve teknik bir baza oturtulmuş olarak bu çalışmaları sürdüreceğini ümit ediyoruz.

Adı geçen Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünde yapılan çalışmalar neticesinde çıkan ürünlerin üretimleri için, hammaddenin bol olduğu Kütahya, Balıkesir, Bandırma, Eskişehir, Bursa gibi il ve ilçelerimizde de bunların yatırımları söz konusu olacak; bu bilinçle çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bor Araştırma Enstitüsünün ürünlerinin esas olacağı mineraller ve madenler, Maden Kanunuyla da ayrıca pekiştirilecek ve inşallah, ülkemizin bu üstünlüğünü avantaja dönüştüreceğiz.

Bu bilinçle, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve tekrar teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.

2.- Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/327) (S. Sayısı: 142)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

3.- Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporu (1/482) (S. Sayısı: 115) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 115 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, AK Parti Grubu adına, Sıvas Milletvekili Sayın Selami Uzun; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SELAMİ UZUN (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının görüşülmesinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.

İçişleri Bakanlığınca hazırlanan Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı, 21 inci Dönemde sonuçlandırılmamış, bugüne gelinmiştir. Bu tasarı, 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 5, 8, 20, 29, 32 ve 42 nci maddelerinde değişiklik yapan 6 madde ve 2 yürürlük maddesiyle toplam 8 maddeden ibarettir.

1964 tarih ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu, 1981 yılından beri önemli bir değişikliğe uğramamıştır. Avrupa Birliği sürecine giren ülkemiz, 403 sayılı Kanunu günün şartlarına uydurmak zorundadır. 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu, ülkemizin de imzalamayı düşündüğü Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesi göz önüne alınarak değerlendirmeye tabi tutulmuş ve söz konusu değişiklik gerekli görülmüştür.

Bu tasarıyla ne gibi değişiklikler gelmektedir? Tasarının ana temasını oluşturan birkaç unsur şöyledir: Bir kere, 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 5 inci maddesinde bir Türk'le evlenen yabancı kadın Türk Vatandaşlığına geçmek istediği zaman, nikâh akti yapılırken orada beyan ettiği anda Türk Vatandaşlığına geçiyordu. Şimdi, yapılan değişiklikle, bir Türk Vatandaşıyla evlenme, kendiliğinden Türk Vatandaşlığını bahşetmez diye kanun maddesi oluyor; yani, daha önce evlenmeyle direkt vatandaşlığa geçebilen kadın, artık, Türk vatandaşlığına direkt geçemiyor.

İkinci önemli kısmı ise -ileride açıklayacağımız- Türk vatandaşlığından çıkma ve Türk vatandaşlığına alınmayı, İçişleri Bakanlığının iznine bağlayarak kolaylaştırıyor. Biliyorsunuz, daha önce, Türk vatandaşlığından çıkma ve Türk vatandaşlığına alınma, Bakanlar Kurulunun iznine tabiydi.

Diğer önemli unsurlardan birisi, vatandaşlık kaybı esnasında, çocukların velayeti üzerinde olan ana veya babanın dışında diğer eşin de muvafakati isteniyor; bir de, çocuk 15 yaşından büyükse, çocuğun da muvafakati isteniyor ve diğer eş muvafakat etmediği zaman, mahkeme yolu açılıyor.

Bu değişikliğin ana unsurlarından bazılarını böylece özetle zikretmiş olduk.

Evlenmeyle vatandaşlığın kazanılması durumunda kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik giderilmektedir. Türk Vatandaşlığı Kanununun 5 inci maddesine göre, bir Türk erkekle evlenen yabancı kadın, talebi halinde Türk vatandaşlığını kazanabilirken, Türk kadınla evlenen yabancı erkek bu imkândan yararlanamıyor. Kadın-erkek eşitliğine açıkça aykırı olan bu durum, yabancı erkekle evlenen Türk kadınlarının ve evlendikleri kişilerin mağduriyetine yol açmaktadır. Bu nedenle, tasarının 1 inci maddesiyle, Türk Vatandaşlığı Kanunun 5 inci maddesinde değişiklik yapılmakta ve Türk vatandaşlarıyla evlenen yabancıların vatandaşlık kazanması konusunda aynı yöntem getirilmektedir.

Aynı zamanda, bu tasarıyla, evlilik kurumunun saygınlığı korunmaya çalışılmaktadır. Özellikle ülkemizin bazı bölgelerinde, ülkemize giren yabancılar yasadışı ilişkilere girmekte, toplum ahlakı ve sağlığı ile aile düzenini bozmaktadırlar. Bu kişiler, ülkemizde daha rahat hareket edebilmek, yasadışı faaliyetlerini -vatandaşlara sunulan hakları da kullanarak- sürdürebilmek için, muvazaalı evlilikler yapmakta ve vatandaşlığı kazandıktan sonra boşanmaktadırlar. Bu nedenle tasarının 1 inci maddesiyle, Vatandaşlık Kanununun 5 inci maddesinde değişiklik yapılarak, evlenmenin kendiliğinden Türk vatandaşlığını kazandırmayacağı hüküm altına alınmaktadır. Buna göre Türk kişiyle evlenen yabancının, Türk vatandaşlığı kazanabilmesi için, en az üç yıldan beri evli olması, fiilen birlikte yaşaması ve evliliğin devam etmesi gerekmektedir. Böylece, Türk vatandaşlığı, hak ettiği saygın statüye kavuşturulmakta, evlilik kurumunun kötüye kullanılmasının önüne geçilmektedir.

Avrupa Birliğinin bazı ülkelerine ve ABD'ye baktığımızda, mesela Fransa'da, evlilik yoluyla vatandaşlığın kazanılabilmesi için, fiilî olarak bir yıl evli kalma zorunluluğu yanında, bu süre içerisinde Fransız vatandaşının vatandaşlığında bir değişim olmaması gerekiyor. Almanya, İsviçre ve ABD'de evlenme, uyrukluğu etkilememektedir. Bu tasarıyla getirilen düzenleme, dünyadaki uygulamalara ters düşmüyor, aksine uyumlu hale getiriyor. Ayrıca, bu maddenin uygulanmasıyla ilgili usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikte belirtilecektir.

Diğer bir maddeyle de, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları, yaşadıkları ülkelerin çifte vatandaşlığa imkân tanımaması ve vatandaşlarına ayrıcalıklar tanıması nedenleriyle, Türk vatandaşlığından izinle çıkmakta ve yaşadıkları ülkelerin vatandaşlığına geçmekteydiler; ancak, Türk Vatandaşlığı Kanununda çıkma izni verme ve yeniden Türk vatandaşlığına alma yetkisinin Bakanlar Kuruluna verilmiş olması birçok sorun taşımaktadır. İlk olarak, yurt dışında yaşayan vatandaşlar, çıkma işleminin uzaması nedeniyle mağdur olmakta ve hak kayıplarına uğramaktadırlar.

İkinci olarak, Bakanlar Kurulu gereksiz ve yararsız bir işyüküyle karşı karşıya kalmaktadır; çünkü, bu konudaki araştırma ve işlemlerin tümü İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülmektedir.

Üçüncü olarak, gereksiz yere yazışmalar yapılmakta, zaman, enerji ve kaynak israfı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, tasarının 2, 3 ve 4 üncü maddeleriyle, Türk Vatandaşlığı Kanununun 8, 20 ve 29 uncu maddelerinde değişiklik yapılarak, yetki Bakanlar Kurulu yerine, İçişleri Bakanlığına verilmektedir. Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlığın kaybettirilmesi halinde -çünkü, Türk Vatandaşlığı Kanununun 25 inci maddesinde bu şartlar düzenlenmiştir. Bunlar, vatandaşlıktan izinsiz çıkma ve diğer birtakım aleyhte faaliyet türü hallerdir- vatandaşlığa, yine, Bakanlar Kurulu kararıyla alınmaktalar.

Çocukların vatandaşlığı üzerinde ebeveynlerin birlikte tasarrufta bulunmaları ilkesi getirilmektedir. Tasarının 5 inci maddesiyle, Türk Vatandaşlığı Kanununun 32 nci maddesinde değişiklik yapılarak, ananın veya babanın vatandaşlıktan çıkması halinde, çocukların, Türk vatandaşlığını kaybı konusunda, velayete sahip olmayan ana ve babanın yazılı onaylarının alınması şartı getirilmektedir.

Tasarının 3 üncü maddesi ise, yukarıda belirtilen vatandaşlıktan çıkma izninin hangi şartlarda verileceğini kurala bağlamaktadır. Buna göre, izin verilebilmesi için, mümeyyiz ve reşit olmak, herhangi bir nedenle yabancı bir devlet vatandaşlığını kazanmış olmak veya başka bir devlet vatandaşlığını kazanacağına ilişkin inandırıcı belirtiler bulunmak gerekmektedir.

Maddenin Komisyonumuzda görüşülmesi esnasında, maddeye "vatandaşlıktan çıkma izni verilebilmesi için, herhangi bir suç nedeniyle aranmakta olan kişilerden olmamak ve hakkında herhangi bir malî ve cezaî tahdit bulunmamak gerekmektedir" şeklinde bir önergeyle eklenti yapılmıştır; çünkü, bu kişilerin vatandaşlıktan çıkmalarına izin vermek, vatandaşlığa yeniden alınma kurumu ve izinle vatandaşlıktan çıkmanın avantajlarıyla birlikte düşünüldüğünde, bunlar, çeşitli sorunlar doğuracak niteliktedir; önerge, bu boşluğu doldurmuştur.

Kısaca, evlilik yoluyla Türk vatandaşlığının kazanılmasında kadın- erkek eşitsizliğini gideren, vatandaşlıktan çıkma izninde bürokrasiyi azaltan, evlilik kurumunu yozlaşmaktan kurtaran bir tasarı olduğu, bütün dünyada vatandaşlığın yabancılarca kazanılmasının zorlaştırılmakta olduğu, hatta evlilik yoluyla vatandaşlığın kazanılmasının her ülkede geçerli olmadığı, evlilik yoluyla kazanılması durumunda birçok şartların bulunduğu göz önüne alınırsa, tasarının, dünyanın gidişiyle uyumlu olduğu görülmektedir. Bu yöntemle, muvazaalı evlenmelerin önüne geçilebileceği düşünülmektedir.

Velayete sahip ana veya babanın, diğer eşin görüşünü alarak, 15 yaşın üstündeki çocukların da görüşü alınarak, çocuk üzerinde tasarruf yapabilecekleri, muvafakat verilmemesi halinde mahkeme yolunun açık bulundurulması hususunda yapılan değişikliklerin yerinde olduğu görüşüyle hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Uzun.

Tasarı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

İçişleri Komisyonunda bu kanun tasarısı görüşülürken, yapılan eleştirilerimizi de sunarak, hemen herhangi bir ihtilaf çıkmadan, her birimizin oylarıyla; yani, oybirliğiyle Genel Kurula geldi. Bunun, komisyonda görüştüğümüz hemen hemen tüm diğer konular gibi oybirliğiyle gelmesi, elbette ki, Avrupa Birliği uyum yasalarıyla ilgilidir. Kanun tasarısının genel gerekçesinde yazılanlar, zaten bizim öyle davranmamızı beraberinde getiriyordu.

Genel gerekçede "11.2.1964 tarihli ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu, 1981 yılında genel bir yeniden düzenlemeye tabi tutulmuş ve o tarihten sonra, küçük değişiklikler dışında tekrar ele alınmamıştır. Avrupa Birliğine uyum sürecine giren ülkemiz, 403 sayılı Kanunu, günün değişen şartlarına göre yeniden düzenlemek zorundadır. 403 sayılı Kanun, ülkemizin de imzalamayı düşündüğü Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesi göz önüne alınarak değerlendirmeye tabi tutulmuş ve söz konusu değişikliklerin yapılması gerekli görülmüştür" denilmektedir.

Biz de, buradan hareketle ve genel gerekçede de belirtildiği gibi, Türkiye'nin ve Meclisin gündeminde Avrupa Birliği ve uyum yasaları olduğunun bilinciyle, çağımız, uluslararası ilişkilerin yoğunlaştığı, ulusların yakınlaştığı ve dolayısıyla, kültürel ve insanî ilişkilerin de alabildiğine pekiştiği bir dönemi yaşamaktadır. Bu yakınlaşma sonucunda, yeni ilişkiler, yeni sosyal birlikler, yeni özneler, yeni devletler, yeni bir hukuk tarzı ve dolayısıyla, yeni vatandaşlık tanımları ortaya çıkmaktadır. Hukuksal yorumlar da, bu yeniliğe uyması gereken ve bazı zorunlu değişiklikleri içermesi gereken bir şekilde yerini alması gerekiyor. Gerçi, Avrupa Birliği üyelerinin birçoğunun yaşamış olduğu Rönesans ve reform hareketleri bizde olmadı; ama, Avrupa Birliğinin birçok üyesinde de, bunlar, gelişmedi, olmadı, yaşanmadı. Matbaa, bilindiği gibi, ikiyüzaltmış yıl geç girdi ülkemize, bilimsel anlamda bizi aydınlatması gereken araç ve gereçler geç girdi, bunlara bağlı olarak da, ümmet toplumundan ulusa geçiş de geç oldu. Bu durum, vatandaşlık haklarının kanunla belirlenmesinde, bizi, Avrupa Birliği üye devletlerine oranla geciktirdi; ama, tüm bu geç kalmışlığımıza rağmen, Medenî Kanun gibi, İsviçre'den alınan ve vatandaşlık ilişkilerini düzenleyen, Atatürk devriminin temel kanunu, günümüze kadar, eksiklikleri ve aksaklıkları varsa da, daha çok güzellikleriyle bizleri bugünlere taşıdı. Hatta, bildiğiniz gibi, birçok Batı ülkesine oranla, kadınlara seçme ve seçilme hakkı, bizim ülkemizde, daha erken, daha çabuk gerçekleşti.

Yasaların toplumun ihtiyaçlarından kaynaklandığını hepimiz biliyoruz. Bu ihtiyaçlarla ilgili hukuksal donanımları günümüze uyarlamak yasa koyucu olarak bizlerin görevi olduğuna göre, bugün, burada konuştuğumuz Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı da, bu anlamda, çok büyük önem taşımaktadır. Bir defa, biz, kan, ırk, dil ya da din esasına göre değil, bu topraklarda yaşamak üzere, insanın başlıbaşına bir değer olduğu anlayışı üzerine, bu değerleri göz önüne alan bir siyaset anlayışının temsilcileriyiz.

Avrupa Birliği konusunun içpolitika malzemesi yapılmamasına, başta, Genel Başkanımız olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partililer olarak, çok büyük önem veriyoruz. Bu önemi dün de verdik, bugün de veriyoruz, yarın da vereceğiz. Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin temel siyasî anlayışıdır. Türk Vatandaşlığı Kanunu için de, bu söylediklerimiz, büyük önem taşımaktadır.

Vatandaşlık deyince ne anlıyoruz; bireyin, devletle ilişkisini temsil eden hukuksal bağ dersek, herhalde, en kısa ve en sade tanımı yapmış oluruz. Vatandaşlığın kişiye tahsisi, egemen devletin en belirgin tasarruflarındandır. Böylece, manevî bir bağ olarak da bu vatandaşlık perçinlenmiş olmaktadır. Ancak, manevî bağın oluşumunda farklı din, farklı dil, farklı ırk ya da farklı etnik kökenlerden gelen insanların dışlanması söz konusu olamaz. Bu ortak yaşam mekânı ya da mekânları; yani, vatanı paylaşmak, vatanın ortak değerlerini paylaşmak esastır. Paylaşımcı devletin temelinde de bu ilkeler vardır.

Belki konumuz bu değil; ama, yeri gelmişken söyleyeyim. Zaman zaman, paylaşımcılık yerine ayırımcılığı gündeme getirerek, ülkemizi bu ortak değerlerden uzaklaştırıp, insanları birbirlerine düşürmek isteyen çeşitli dönemler yaşadık. Çok şükür, şimdi bunlar yok.

Yalnız, bu kanun tasarısının çıkmasından önce bazı konularına eleştirel gözlerle yaklaşmak gerektiğine inanıyorum. Bu kanun tasarısında noksan olduğunu zannettiğimiz ve Genel Kurulun, eğer tartışmaya girerse, bu konunun düzeltilmesi yönünde çaba sarf edeceğini zannettiğimiz, yalnızca Avrupa Birliği ülkelerine -ki, Avrupa Birliğine uyum süreci için çıkarılmak istenen yasalardan biridir bu- yalnızca Avrupa Birliğine dönük olduğu için, bir konunun ya da bazı konuların gözardı edildiğini gözlemlemekteyiz. Sözgelimi, ister üç yıl ister bir yıl, bir Türk vatandaşı İran'a gidip, El Kaide mensubu bir üyeyle evlendiğinde, zaten İslam devriminin ihracını öteden beri iddialı sözler söyleyerek sarf eden o ülkenin değirmende su taşıma endişesini de unutmamak lazım. O nedenle, kanun yoluyla düzenleme yapılırken, bunun, ister bakanlık yetkileriyle ister yönetmeliklerle göz önünde tutulması lazım; çünkü, biz biliyoruz ki, bazı kötü niyetli kişiler, sadece Avrupa ülkeleriyle temasta değil, başka ülkelerle temasta da bu tip kötü niyetlerini göstermektedirler; bunu geçmişte yaşadık, bundan sonra yaşamak istemiyoruz.

Belki, kötü niyetli bir davranış biçimi değil; ama, Meclis Başkanımızın son Japonya seyahatinde söylediği "din ihraç etme" yöntemi de, sözü de, cümlesi de, belki, bu tartışmayı da beraberinde getirebilir diye düşünüyorum. O nedenle, böylesi bir tartışmanın Meclis gündemine şimdi getirilip, değişiklik yapılarak bu tasarının kabul edilmesini öneriyorum.

Baştan da söylediğim gibi, biz, söz konusu tasarıya olumlu oy kullandık. Söz konusu tasarının, gerçekten de, çağdaş ihtiyaçlarımızı gidereceğini söylemekteyiz.

Bu tasarıda, aynı zamanda "bir Türk vatandaşıyla en az üç yıldan beri evli olan ve evliliği devam eden yabancılar, aranan şartları taşımaları halinde, Türk vatandaşı olabileceklerdir" denilmektedir. Bu tasarıda "Türk vatandaşlığını kaybetmiş olanların yeniden Türk vatandaşlığına alınma yetkisi İçişleri Bakanlığına devredilerek, işlemlerin daha kısa sürede sonuçlandırılması sağlanacaktır" denilmektedir. Bu tasarıda "403 sayılı Kanunun 20 nci maddesi uyarınca vatandaşlığımızdan çıkma izninin Bakanlar Kurulunca verilmesi nedeniyle işlem uzamakta olup, bu durum çeşitli zorlukların yaşanmasına neden olmaktadır" denilmektedir. Türk vatandaşlığından çıkma izni verme yetkisi İçişleri Bakanlığına devredilerek, sürecin kısaltılması amaçlanmaktadır. Biz de bunu onaylamaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Vatandaşlığı Kanununun 32 nci maddesi uyarınca, Türk vatandaşlığından çıkma izni verilen, ana ya da babanın velayeti altında bulunan 15 yaşından küçük çocuklar, belli koşulların yerine getirilmesi durumunda, ana ya da babaya bağlı olarak, Türk vatandaşlığını kaybetmektedirler. Bu durum, uygulamada velayetle ilgili bazı sıkıntıların yaşanmasına neden olmaktadır. Tasarının getirdiği bu değişiklikle, 15 yaşından küçük çocukların vatandaşlığı üzerinde ana ve babanın birlikte tasarrufta bulunması ilkesi kabul edilmiş ve iki tarafın rızasının olmadığı bir tasarrufun sakıncalarının ortadan kaldırılması, rızanın gösterilmemesi halinde ise, diğer tarafın hâkim müdahalesini isteyebilmesine de olanak sağlanmıştır.

Hazırlandığı dönemin anlayışı ve koşullarını taşıyan 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun uygulanmasındaki boşlukları dolduracak ve yaşanan sıkıntıları ortadan kaldıracak, gecikmiş olan söz konusu tasarının, vatandaşlık hizmetlerini, gelişmiş ülkelerin standartlarına uygun hale getireceğini umuyorum.

Hepinize saygılar sunarak, tasarıya olumlu oy kullanacağımızı bildiriyorum; teşekkürlerimi sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Ağrı Milletvekili Sayın Melik Özmen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika.

MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüştüğümüz Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde, şahsım adına görüşlerimi açıklamak için söz almış bulunuyorum.

Kıymetli arkadaşlar, insan, en değerli ekonomik ve sosyal varlıktır ve bu varlık, birbiriyle ilişki kurma ihtiyacı içerisindedir. Dolayısıyla, insanı dışlamak değil, insanın bu özelliklerini iyi değerlendirmemiz gerekmektedir.

Bütün dünya bütün insanlarındır; ancak, çeşitli şekillerde, toprak parçaları üzerinde egemenlikler tesis edilmiş, devletler oluşmuştur. Herkesin bu dünyada hakkı vardır. Bir örnek vermek istersek, işte, çalışmayanlar, bu dünyadaki haklarını çalışanlara devretmişlerdir ve dolayısıyla, ona bir kira öderler, sosyal güvenlik buna göre oluşur.

Bu kanun tasarısı, daha ziyade, özellikle, kuzey ülkelerinden ülkemize gelip Türkiye'de muvazaalı evlilik yapmak suretiyle ülkemizde kalmaya dönük işlemleri engellemek, evlilik kurumunun ciddiyetini tesis etmek, Türk vatandaşlığından çıkarmayla ilgili hususlara kolaylıklar getirmek, tekrar vatandaşlığa almayla ilgili hususlara kolaylıklar getirmek, ayrıca, velayetle ilgili konulara açıklık getirmek için düzenlenmiş bir tasarıdır, olumlu bir tasarıdır.

Bununla ilgili, zaten, sayın konuşmacılar gerekli konuşmaları yaptılar. Ben, bu vesileyle, bir başka yaklaşımdan, farklı bir yaklaşımdan bahsetmek için söz istedim. Mevcut kanunda çifte vatandaşlık da bulunmakta; ancak "konuk vatandaşlık" gibi bir mefhum, henüz, bizim kanunumuzda bulunmuyor. "Konuk vatandaşlık" mefhumu, biraz evvel konuşmamın başlangıcında da belirttiğim, bütün dünya bütün insanlarındır önermesinden yola çıkmak suretiyle, bana göre, herkese kolay vatandaşlık sağlayacak bir yol olarak görünmektedir. Eğer, ülkemize gelip bu ülkede yerleşmek isteyen hangi ülkeden insan olursa olsun, bunlara "konuk vatandaşlık" statüsünü verebilecek -şimdi, bir önergeyle, yapma imkânı var mıdır, bilmiyorum- bir şey yapabilirsek ve dışarıdan gelenin, ülkemizdeki her insan başına düşen yatırım miktarı kadar da ülkemizdeki bankalara bir ücret, bedel yatırmasını temin edebilirsek, bu, hem ülkemize faizsiz bir kaynak oluşturmayı getirecek hem de insanların kolaylıkla, rahatlıkla gelip, ülkemizde diledikleri sürece kalabilmelerini sağlayabilecektir. Konuk vatandaşlıktan ayrılmak istediği zaman da, bloke edilmiş parasını çözdürmek suretiyle ülkemizi terk edebilecektir.

Ayrıca, bence, bilim adamları için -özellikle, doktorasını yapmış olan bilim adamları için- vatandaşlıkla ilgili işlemlerin çok basit hale getirilmesi gerekir. Zaten, Gazi Mustafa Kemal Atatürk de, daha önceki dönemlerde, ülkemizde bilimsel aydınlığın gerçekleştirilebilmesi için, özellikle, İkinci Dünya Savaşından kaçan bilim adamlarına büyük kolaylıklar sağlamak suretiyle, ülkemize davet etmiş ve burada misafir etmiştir. Bugünkü tüm üniversitelerimizin temeli bu bilim adamları tarafından atılmıştır. Dolayısıyla, gerek sanatçıların gerekse bilim adamlarının çok kolay bir şekilde vatandaş olabilmelerinin yolları da araştırılmalıdır. Eğer, bununla ilgili bir düzenleme yapıp, bu kanun tasarısı içerisinde geçirebilirsek, ileri manada, bir adım daha atabilme imkânını elde edebileceğiz diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özmen.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maddelerin Kâtip Üye tarafından oturarak okunmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK VATANDAŞLIĞI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN

KANUN TASARISI

MADDE 1. - 11.2.1964 tarihli ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 5. - Bir Türk vatandaşı ile evlenme, kendiliğinden Türk vatandaşlığını bahşetmez. Ancak, bir Türk vatandaşı ile evlenme nedeniyle Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen yabancılar, en az üç yıldan beri evli olmaları, fiilen birlikte yaşamaları ve evliliğin devamı kaydıyla, yurt içinde en büyük mülkî idare amirliklerine, yurt dışında ise Türk konsolosluklarına yazılı olarak başvuruda bulunabilirler. Başvuru üzerine İçişleri Bakanlığınca yapılacak inceleme ve soruşturma sonucunda, aranan şartları taşıdıkları anlaşılan kişiler, bu durumun tespitine ilişkin karar tarihinden itibaren Türk vatandaşlığını kazanırlar.

Ancak, bir Türk vatandaşı ile evlenen yabancı vatansızsa veya evlenmekle eski vatandaşlığını kaybediyorsa Türk vatandaşlığını kendiliğinden kazanır.

Evlilik yoluyla Türk vatandaşlığını kazananlar, evlenmenin butlanına karar verilmesi halinde, akitte hüsnüniyetli iseler Türk vatandaşlığını muhafaza ederler.

Butlanına karar verilmiş evlenmeden olan çocuklar ana veya babaları hüsnüniyetli olmasalar dahi Türk vatandaşlığını muhafaza ederler.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca çıkartılacak yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 115 sıra sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının "Ancak, bir Türk vatandaşı ile evlenen yabancı evlenmekle eski vatandaşlığını kaybediyorsa Türk vatandaşlığını kendiliğinden kazanır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Cahit Can

Cüneyt Karabıyık

 

Ordu

Sinop

Van

 

Tevfik Ziyaeddin Akbulut

 

Fehmi Öztunç

 

Tekirdağ

 

Hakkâri

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KAMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Katılıyoruz Sayın Başkan, çoğunluğumuz vardır.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Vatansızların da diğer yabancılar gibi 3 yıldan beri evli olmaları, fiilen birlikte yaşamaları ve evliliğin devamı kaydıyla Türk vatandaşlığını kazanmaları ve böylece birinci fıkrayla uyum sağlanması amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 403 sayılı Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 8. - Bu Kanuna göre Türk vatandaşlığını kaybetmiş olanlardan; 19 uncu madde uyarınca yabancı erkekle evlenmek ve kocasının uyrukluğunu seçmek suretiyle Türk vatandaşlığını kaybeden ve 13 üncü maddede öngörülen süreyi geçiren kadınlar ile 20 nci madde uyarınca izin almak suretiyle Türk vatandaşlığından çıkanlar İçişleri Bakanlığınca, 25 inci madde uyarınca Bakanlar Kurulunca Türk vatandaşlığını kaybettiklerine karar verilenler ise Bakanlar Kurulu kararıyla, ikamet şartı aranmaksızın, yeniden vatandaşlığa alınabilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 403 sayılı Kanunun 20 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 20 - Türk vatandaşlığından çıkma izni, aşağıdaki şartların varlığı halinde, İçişleri Bakanlığınca verilebilir.

a) Ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmak,

b) Herhangi bir nedenle yabancı bir devlet vatandaşlığını kazanmış olmak veya başka bir devlet vatandaşlığını kazanacağına ilişkin inandırıcı belirtiler bulunmak,

c) Herhangi bir suç nedeniyle aranmakta olan kişilerden olmamak,

d) Hakkında herhangi bir malî ve cezaî tahdit bulunmamak."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

3 üncü madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesinin düzenlediği 20 nci maddenin (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"a) Mümeyyiz ve reşit olmak"

 

Abdulmecit Alp

Doğan Topaloğlu

Haluk İpek

 

Bursa

Ankara

Ankara

 

Hikmet Özdemir

 

Bayram Özçelik

 

Çankırı

 

Burdur

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanunun kavram birliğini bozmamak amacıyla bu önerge hazırlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 4. - 403 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinde yer alan "Bakanlar Kurulundan" ibaresi "İçişleri Bakanlığından" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi ?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 5. - 403 sayılı Kanunun 32 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 32. - Türk vatandaşlığından çıkan babanın küçük çocukları;

a) Ananın ölmüş bulunması,

b) Ananın yabancı olması,

c) Velayetin babada bulunması ve ananın yazılı muvafakatının alınması,

Hallerinde babalarına bağlı olarak Türk vatandaşlığını kaybederler. Ancak ananın muvafakat etmemesi durumunda mahkemeden alınacak karara göre işlem yapılır.

Türk vatandaşlığından çıkan ananın küçük çocukları;

a) Babanın ölmüş bulunması,

b) Babanın belli olmaması,

c) Babanın yabancı olması,

d) Velayetin anada bulunması ve babanın yazılı muvafakatının alınması,

Hallerinde, analarına bağlı olarak Türk vatandaşlığını kaybederler. Ancak, babanın muvafakat etmemesi durumunda mahkemeden alınacak karara göre işlem yapılır.

Baba veya anaya bağlı olarak vatandaşlığın kaybı, çocuk 15 yaşından büyük ise, yazılı muvafakatına bağlıdır.

Bu madde hükümleri gereğince vatandaşlığın kaybı çocukları vatansız kılacak ise çocuklar Türk kalır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum :

MADDE 6. - 403 sayılı Kanunun 42 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "5 ve 19 uncu maddelerdeki" ibaresi "19 uncu maddedeki" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 7. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 8. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi ?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (Alkışlar)

Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

4.- Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/434) (S. Sayısı: 148) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu, 148 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Nur Doğan Topaloğlu; buyurun.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 148 sıra sayılı Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, AK Parti Grubu adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bugün, tasarıyı, öneminden dolayı, ivedilikle gündeme, huzurunuza getirmiş bulunuyoruz. Bu sözleşme, aslında, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 2200 A(XXI) sayılı kararıyla benimsenmiştir ve 1966'da kabul edilip, imzaya açılmış, tarafların onayına sunulmuştur. Sözleşmeyi, Bakanlar Kurulu kararı uyarınca, Büyükelçimiz Volkan Vural imzalamıştır; Bakanlar Kurulu kararı alınınca yetki verilmiş, bu şekilde imzaya sunulmuş, kendisi de bu yetkisini kullanmıştır. Bu sözleşmeyi, 188 ülkenin 145'i kabul etmiştir. Tüm Avrupa Konseyi üyeleri de, bu sözleşmeye taraftır. Zaten, bunun gündeme gelmesinin sebebi, biraz da, buradan kaynaklanmaktadır.

Sözleşme uyarınca, bireyler, temel ekonomik, sosyal ve kültürel hakları kullanmada yetkili bulunmaktadır. Sözleşmenin 2 nci maddesi, o ülkenin ekonomik durumunu da güvence altına almış bulunmaktadır. Bu bakımdan da sakınca olmadığı anlaşılmıştır. Taraflar, 4 üncü madde uyarınca, toplumun genel refahını da gözetmek zorundadır, ona göre yetkilerini kullanabilirler. Bu bakımdan da teminat vardır.

Uygulamanın denetimine gelince; ekonomik ve sosyal konseyin 1985/7 sayılı Kararı uyarınca, 18 bağımsız uzmandan oluşan Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi kurulmuş ve denetimler, bunlar tarafından yapılmaktadır. Bunların denetimleri sonucu da, raporlar düzenlenmekte, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine sunulmakta, uygulamaya konulmaktadır.

Ülkemizdeki gelişmelere gelince; ülkemizde, bu konudaki çalışmaya 1988 yılında başlanılmış, 18 Ağustos 1990 tarihinde Bakanlar Kurulunca kabul edilip, Türkiye Büyük Millet Meclisi onayına gönderilmiştir. Önerilen çekinceler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bazı çekinceler ileri sürmesi gibi, muhtelif ihtilaflardan dolayı sözleşmeden vazgeçilmiş, tekrar, geri çekilmiştir. Sözleşmenin 13 üncü maddesindeki eğitim, dördüncü paragrafındaki resmî dil, 40 ıncı maddesindeki genel eğitim çekinceleri, hep gündemde kalmıştır. Ayrıca, Anayasamızın "Başlangıç" bölümündeki ilkeler ile 2, 3, 5, 6 ve 10 uncu maddelerindeki yorumlar da bunda etkili olmuştur. Daha sonra sözleşme beklemeye alınmış, bugüne kadar beklemiştir. Daha sonra Komisyonumuza geldi, orada görüştük, kabul edildi ve gündeme bu şekilde sunuldu.

Çekincelere gelince; bu konuda özet bilgi vereyim; bu tasarıda çekinceler konması hususunda bir sınırlama yoktur. O bakımdan, her ülke kendine göre çekinceler koyabilir. Bu nedenle, Türkiye katılma yoluyla taraf olmayı benimsememiştir; hukukî deyimle "aksesyon" denilen bu konu sakıncalı bulunmuş, ülkemiz bundan sarfınazar etmiştir. Taraf ülkeler zaman zaman çekincelerini belirtiyorlar ve bu, yayım yoluyla da duyuruluyor. Bizim de bu şekilde çekince bildirmemize bir engel yoktur.

Ülkemiz, sözleşmenin 3 üncü ve 14 üncü maddesindeki Türkçe'den başka dil kullanılması ve 40 ıncı maddedeki öğretim hakkıyla ilgili sakıncaları zaman zaman gündeme getirmiştir.

Bütün bu gelişmelerden sonra, Genelkurmay, 13 ve 15 inci maddeyle ilgili olarak, ekonomik ve sosyal haklardan kaynaklanan hükümlere hassasiyet göstermiştir. 13 üncü madde, çocukların, inanca göre dinsel eğitimiyle ilgilidir. Anayasamızın 24 üncü maddesi ise, din ve ahlâk eğitimi ve öğretiminin devletin denetim ve gözetimi altında yapılacağı hususundan kaynaklanmaktadır. 15 inci madde ise, kültürel hayata katılma hakkıyla ilgili olup, hassasiyet bundan kaynaklanmaktadır.

Değerlendirmeye gelince; bu sözleşmelerde yapılan çekinceler genel niteliktedir. Tüm ülkeler, bu çekinceleri, demin de belirttiğim gibi, her zaman gündeme getirmektedirler. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin hepsi bunun üyesidir. Bu çekincelerin seyyalliğine, ülkelerin sorumluluğuna da değinmekte, Anayasadaki ana ilkeler bu bakımdan ele alınmakta; ancak diğer mevzuattaki sakıncalar hiçbir zaman gündeme alınmamakta, geçerli olmamaktadır. Ülkelerin bunu kabul etmesi, değişiklik yapması, bilhassa prensip olarak benimsenmiştir.

Anayasamızın "Başlangıç" bölümü ile demin de belirttiğim 2, 3, 5, 6 ve 10 uncu maddelerdeki yorumlar genel nitelikte olduğu için, bir sakınca görülmemiştir. Ancak, ülkemizin Avrupa Birliğine girmek için süratle yol aldığı bir dönemde bu konu gündeme alınmıştır, çekince konulsun konulmasın diye üzerinde tartışmalar yapılmıştır; çekince konulması halinde, ileride bazı sakıncalar, bazı aleyhte yorumlar olacağı düşünülerek bundan vazgeçilmiş, nasıl olsa, hem sözleşmenin 2 nci ve 4 üncü maddesinde hem de Anayasamızda ilkeler mevcut olduğu için, bundan vazgeçilerek, tasarı, doğrudan, çekincesiz kabul edilerek gündeme gelmiştir.

Ben, bu genel bilgileri sizlere sunuyorum. AK Parti olarak, bu tasarının lehinde oy kullanacağımızı belirtiyor; hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Topaloğlu.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ söz istemiştir.

Buyurun Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Elekdağ, konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini Yüce Heyetinize arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, benden önce konuşan milletvekili arkadaşım, sözleşme hakkında etraflı bilgiler sundu. Bu bakımdan, ben, sadece, onun değinmediği bazı noktaları ele alıp, sizlere bu konuda sunuşta bulunacağım.

Değerli arkadaşlarım, sözleşme, bireylerin sahip oldukları temel ekonomik, sosyal ve kültürel hakları tanımlamaktadır ve taraf devletlere bu hakları, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasî görüş, ulusal veya toplumsal köken bakımından hiçbir ayırım gözetmeksizin uygulama yükümlülüğünü getirmektedir.

Sözleşmede öngörülen bellibaşlı haklar şunlardır: Çalışma hakkı, herkese çalışma fırsatının sağlanması, adil ve müsait çalışma şartlarından yararlanma hakkı; sendika kurma ve katılma hakkı, sosyal güvenlik ve sosyal sigorta hakkı; aile, anneler, çocuklar ve gençlere en geniş koruma ve yardım sağlanması hakkı; yeterli yaşam düzeyi hakkı; fizikî ve zihnî sağlık açısından gerekli olan en yüksek standarttan yararlanma hakkı; eğitim hakkı, ilköğretimin herkes için zorunlu ve parasız olması; yükseköğretimin, özellikle, parasız eğitimin tedricen yaygınlaştırılması yoluyla herkes için açık ve ulaşılabilir olması; kültürel hayata katılma hakkı ve bilimsel ilerlemeden ve uygulamalardan yararlanma hakkı.

Değerli arkadaşlarım, görüleceği üzere, sözleşmede söz konusu olan hakların birçoğu, ancak, ileri sanayi veya sanayiötesi bir gelişmişlik düzeyindeki devletlerin vatandaşlarına tam anlamıyla sağlayabilecekleri haklardan oluşmaktadır. Mümkün olduğu kadar fazla devletin sözleşmeye katılımını sağlamak amacıyla, bu sözleşme, esnek bir üslupla kaleme alınmıştır ve bazı hakların zamanla gerçekleştirilecek hedefler olduğu öngörülmüştür. Bu nedenle, sözleşmede öngörülen birçok yükümlülük "makul ölçüler", "aşamalı bir şekilde", "mümkün olan ölçüde" ve "tedricen" gibi ifadelerle yumuşatılmış ve zamana yayılmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz de, sosyal ve kültürel haklara ilişkin uluslararası sözleşmenin ekli beyan ve çekincelerle onaylanmasını uygun buluyoruz.

Saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

EKONOMİK, SOSYAL VE KÜLTÜREL HAKLARA İLİŞKİN ULUSLARARASI SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - Birleşmiş Milletler tarafından 16 Aralık 1966 tarihinde imzaya açılan ve Türkiye Cumhuriyeti adına 15 Ağustos 2000 tarihinde New York'ta imzalanan "Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme"nin, beyanlar ve çekince ile onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur.

Birleşime 15 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.06

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.23

BAŞKAN : Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/434) (S. Sayısı: 148) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, geçen oturumda, toplantı yetersayısı bulunamamıştı; ancak, 148 sıra sayılı kanun tasarısının açıkoylama sonuçlarını ilan etmemiştim. Oylamaya 162 sayın üye katılmıştır, 162 kabul oyu kullanılmıştır.

Bu nedenle, şimdi, açıkoylamayı tekrarlayacağım.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı:                                221

Kabul:                                216

Ret:                     5

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1) (AK Parti sıralarından alkışlar)

Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 150) (2)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde

Komisyon raporu 150 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Nur Doğan Topaloğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 150 sıra sayılı, Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Biraz önce kabul edilen tasarıda olduğu gibi, bu sözleşme de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 2200 A(XXI) sayılı kararıyla kabul edilmiş, 16 Aralık 1966'da imzaya açılmış, tarafların onayına sunulmuştur.

Sözleşme, Bakanlar Kurulunun kabulünden sonra, Sayın Büyükelçi Volkan Vural tarafından, 15 Ağustos 2000 tarihinde imzalanmıştır.

Bu sözleşmeyi de, 188 ülkeden 148'i kabul etmiştir.

Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesi, medenî ve siyasî hakları tanımlıyor, kullanım koşullarını düzenliyor; dayanak ise, Birleşmiş Milletler Evrensel Bildirgesidir.

Taraf ülkelerde, bireylere, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasî ya da başka görüş ayırımı gözetilmiyor; köken, mülkiyet, doğum ve benzeri ayırımlar dikkate alınmıyor.

Taraf ülkeler, başta anayasaları olmak üzere, yasal ayarlamalar yapabiliyorlar, sakıncalarını belirtebiliyorlar.

Sözleşmeye uyulmadığı hallerde, hak ihlallerinde yargı yolu açık olup, siyasî hakların kullanılmasında eşitlik ilkesine uyuluyor; ancak, sözleşmenin 4 üncü maddesi önemli olup, taraf ülkelerin ulusal varlığının tehdidi ile toplumsal tehlike halinde tedbir alma yetkisi de tanınmış oluyor.

Taraf devletlere, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğince bu durum bildirilmekte, şartlar değiştiği takdirde aynı yolla konu iletilmektedir.

Sözleşmenin 6 ncı maddesi, işkence, zulüm ve gayriinsanî davranış, küçük düşürücü hareketlerle ilgilidir; 7 nci maddesi, kölelik ve esir ticaretini, zorla çalıştırmayı; 8 inci maddesi, keyfî gözaltını, tutuklanmayı; 9 uncu maddesi, hürriyeti kısıtlananlara insanî davranışı; 10 uncu maddesi, akte uymayanların tutuklanmamasını; 11 inci maddesi, seyahat ve yer seçme hürriyetini; 12 nci maddesi, yabancıların sınırdışı edilme esaslarını; 13 üncü maddesi, yargıda eşitlik ilkesini; 14 üncü maddesi, uluslararası hukuk kavramında suç sayılmayan eylemlerin suç sayılmamasını; 15 inci maddesi, düşünce ve vicdan hürriyeti özgürlüğünü; 18 inci maddesi, ifade özgürlüğünü; 19 uncu maddesi, savaş ve propaganda yasağını; 20 nci maddesi, barışçıl toplanma hakkının tanınmasını; 21 inci maddesi, dernek ve sendika kurma hürriyetini; 22 nci maddesi, yönetime katılmayı; 25 inci maddesi, kanun önünde eşitliği; 26 ncı maddesi de etnik, dinsel ya da azınlıkların kendi kültürlerini yayma hürriyetini düzenlemektedir.

Uygulamada denetime gelince; biraz önceki kanunda da olduğu gibi, yine, sözleşmenin 28, 40 ve 45 inci maddeleri uyarınca, 18 bağımsız uzmandan oluşan İnsan Hakları Komitesi kurulmaktadır. Bunlar, incelemekte, raporlarını genel sekreterliğe vermektedir. Bu komitenin yetkisini tanıyan ülke sayısı 47'dir. Bireylerin devletler hakkında şikâyetleri Birinci İhtiyarî Protokolde vardır. Bunu kabul eden 97 ülke bulunmaktadır.

Sözleşmenin 8 inci maddesi, ölüm cezasının kaldırılmasıyla ilgilidir. Amerika Birleşik Devletleri, buna, halen karşı durmaktadır.

Tarihî duruma gelince; sözleşme, Türkiye Büyük Millet Meclisine, ilk olarak, Dışişleri Bakanı Sayın Hikmet Çetin imzasıyla, 23 Haziran 1992'de sunulmuş, sonra geri çekilmiştir. Nihayet, Komisyonumuzdan geçerek, sizlerin huzuruna gelmiş bulunmaktadır.

Çekincelerle ilgili hususlar da şunlardır: Sözleşmede ayrı hüküm olmadığı için, baki olup bununla ilgili açıklamalar diğer sözleşmenin aynısı olduğu için tekrar etmiyorum, kısa bilgiler sunmakla yetiniyorum! Biz, Grup olarak, bu sözleşmenin kabulü yolunda oy kullanacağız.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Topaloğlu.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesinin Onaylanması Hakkında Kanun Tasarısına dair CHP'nin görüşlerini belirtmek amacıyla söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, benden önce konuşan sayın milletvekili arkadaşım, sözleşmeye ilişkin genel bir değerlendirmede bulundu; ben, tekrarlara meydan vermemeye çalışarak, sadece, yorumlarımın farklı olduğu ve belki de, ele alınmamış olan noktalara değineceğim.

Önce, 1966'da imzaya açılan ve 1976'da yürürlüğe giren bu sözleşmeye 191 Birleşmiş Milletler üyesinden 148'inin katılmış olduğunu; hâlâ, anlaşmayı, sözleşmeyi onaylamamış olanların ise, sadece, uluslararası alanda marjinal nitelikte olan ve hatta yerleri dahi harita üzerinde saptanmasında zorluk çekilen ülkeler olduğunu belirteyim.

Görüleceği üzere, değerli arkadaşlarım, Türkiye, çeyrek asırdan daha uzun bir süre, çağdaş insan hakları ve özgürlüklerini egemen kılan ve insan haysiyetine saygılı, uygar bir düzeni sağlayan bir temel sözleşmeyi uygulamak imkânından mahrum kalmıştır. Tabiatıyla, bunun başta gelen bir nedeni, ülkemizin, uzun bir süre iç ve dış terör tehdidiyle bir yaşam savaşı vermiş olmasıdır.

Sözleşmenin yıllar sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelmesinin iki temel nedeni vardır; bunlardan birincisi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadeledeki üstün performansı sonucunda, terörün kontrol altına alınması ve bu alanda gerçekleştirilen diğer başarılar dolayısıyla, Türkiye'nin özgüvenini tam anlamıyla kazanmış olmasıdır. İkinci neden ise, Türkiye'nin, Avrupa Birliğine tam üyelik hedefidir; zira, Avrupa Birliğine tam üyelik için uyulması gereken siyasî kriterler arasında bu sözleşmenin onaylanması da mevcuttur. Bu nedenle, 57 nci hükümetin kararı uyarınca, sözleşme, Ağustos 2000'de, New York'ta, Birleşmiş Milletler daimî delegemiz tarafından imzalanmıştır. Ayrıca, bunun onaylanması, Türkiye'nin, Avrupa Birliğine yükümlülüklerini içeren Ulusal Programda öngörülen hedefler arasına derç edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesi, esas itibariyle, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde ifade edilen tüm hakları kapsamaktadır. Beyannamede, bu haklardan temenni niteliğinde söz edilmektedir. Sözleşmeye taraf olan devletler ise, bu haklara saygı göstermek, bunları uygulamak ve bu hususlarda gerekli yasal tedbirleri almakla yükümlüdürler.

Bu hakların bellibaşlıları şunlardır: Halkların kendi kaderlerine sahip olma hakkı, yaşama hakkı, işkenceye ve diğer zalimane gayri insanî veya küçültücü muamelelere karşı korunma hakkı, kölelik ve esir ticareti ile zorla çalıştırmanın yasaklanması, keyfî gözaltı ve tutuklanmadan korunma, hürriyeti kısıtlanan kimselere insanca muamele edilmesi, bir kimsenin sırf bir akitten doğan bir taahhüdünü yerine getirmemesi nedeniyle hapsedilmemesi, seyahat ve ikamet yerini seçme hürriyeti; yabancıların, ancak yasalara uygun olarak verilmiş bir karar uyarınca, sınırdışı edilebilmeleri; mahkemeler önünde eşitlik ve adil yargılanma hakkı; hiç kimsenin, işlendiği anda, ulusal ya da uluslararası hukuk bakımından suç sayılmayan bir fiil veya ihmal yüzünden suçlu sayılmaması; düşünce, vicdan ve din özgürlüğü; ifade özgürlüğü; barışçı toplanma özgürlüğü; dernek ve sendika özgürlüğü; vatandaşların seçimlerde oy kullanma ve seçilme hakkı; yasalar önünde eşitlik ve yasalar tarafından eşit korunma hakkı; etnik, dinsel ya da dile dayalı azınlıklara mensup olan kişilerin, her türlü haklarına saygı gösterilmesi; kişilerin, kendi dinlerine göre ibadet etme ve bu dini öğretme, kendi dillerini kullanma hakkındaki haklarından da yoksun bırakılmaması.

Değerli arkadaşlarım, sözleşme, belirli durumlarda bu hakların askıya alınabileceğini öngörüyor. Sözleşmeye taraf olan devletlerden biri, eğer, ulusal varlığını tehdit eden, toplumsal nitelikte bir tehlikeyle karşılaştığı takdirde, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini askıya alma ve yükümlülüklerine aykırı birtakım önlemleri uygulama imkânına sahip.

Değerli arkadaşlarım, onay aşamasında, sözleşmenin bazı hükümlerine karşı ileri sürülecek beyan ve sakıncalar, birçok taraf devlet için olduğu gibi, Türkiye için de önem taşımaktadır. Esas itibariyle, Birleşmiş Milletler, kendi bünyesinde oluşturulan anlaşmaların çekincesiz kabul edilmesine önem vermektedir; ancak, Birleşmiş Milletler Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesi, çekinceler konusunda hiçbir kısıtlayıcı hüküm içermemektedir. Bu bakımdan, Türkiye'nin de, diğer ülkeler gibi, anlaşmanın amaçlarına ve ruhuna ters düşmeyen beyan ve çekincelerde bulunma hakkı vardır. Türkiye, bu hakkını kullanarak, onay aşamasında, kendisi için hassasiyet yaratabilecek konularda üç adet beyan ileri sürmektedir. Buna ilaveten bir de çekincesi vardır.

Birinci beyan, sözleşmenin 1 inci maddesindeki "bütün halklar kendi kaderlerini tayin etme hakkına -yani, self determinasyon hakkına- sahiptirler" ifadesine ilişkindir.

Self determinasyonla ilgili bu maddenin sözleşmeye konulmasının nedeni, 1960'lı yıllarda sömürgeciliğin tasfiyesinin uluslararası camianın önde gelen bir hedefi olmasından ileri gelmektedir. Günümüzde, bu neden, artık, geçerliliğini yitirmiştir. Bugün, uluslararası hukukta "devletin ülkesinin bütünlüğü" yerleşmiş bir ilkedir.

Bunun dışında, uluslararası hukukun temel ilkelerinden biri olarak kabul edilen ve Birlemiş Milletler Yasasının 2 nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "bir devletin toprak bütünlüğü ve devletin ülkesinin bütünlüğü hakkı" bugün, artık, genel olarak tanınmış bir ilkedir, bir haktır.

Değerli arkadaşlarım, esasen, Uluslararası Adalet Divanının vermiş olduğu bir kararla da, self determinasyon ilkesinin, uluslararası hukukta, artık, sadece sömürgecilikten kurtulmak için uygulanabileceği hususu teyit edilmiştir. Ayrıca, 1993 yılında Viyana'da toplanan İnsan Hakları Dünya Konferansının sonuç bildirgesinde de şöyle bir ifade vardır: "Hiçbir ayırım yapmadan, tüm toplumu temsil eden demokratik devletlerde, self determinasyon ilkesinden yararlanılamaz."

Değerli arkadaşlarım, Rusya Federasyonu ile Yugoslavya'nın dağılması ve bu devletlerden, birçok toplumun, ayrılarak bağımsız devletler kurmuş olmaları, ilk bakışta, sözünü ettiğim bu ilkeye ters düşer gibi görünüyor; ancak, böyle bir yorum kesinlikle doğru değildir; zira, her iki durumda da -gerek Rusya Federasyonunun gerekse Yugoslavya'nın durumunda- bölünmeye uğrayan devletler federal devlet niteliğindedir ve bağımsızlıklarını ilan eden federe devletlerin ayrılma hakları da, federal devlet anayasasında öngörülmüştür.

Bu değerlendirmeler ışığında, Türkiye açısından, self determinasyon konusunda bir endişeye mahal olmadığı söylenebilir. Buna rağmen, Dışişleri Bakanlığı, söz konusu kavramın muhtemel değişik yorumlarını bertaraf edebilmek amacıyla, sözleşmenin şöyle bir beyanla onaylanmasını önermiştir: "Türkiye Cumhuriyeti, bu sözleşmeden doğan yükümlülüklerini, Birleşmiş Milletler Sözleşmesinden doğan haklarına ve yükümlülüklerine uygun olarak yerine getireceğini beyan eder."

Ancak, Dışişleri Komisyonunda, sözleşmenin incelenmesi sırasında, Genelkurmay Başkanlığı temsilcileri, bu beyanın bir ölçüde takviye edilmesini önermişler ve şöyle bir öneride bulunmuşlardır: "Bu sözleşmedeki hiçbir hükmün, hiçbir devlet, grup veya kişi tarafından, Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkeleri bağlamında, Türkiye'nin ulusal birlik ve bütünlüğüne aykırı yorumlanamayacağı Türkiye tarafından beyan edilir." Bunu, ilave olduğu için, mealen okudum.

Dışişleri Bakanlığı temsilcileri, bu konuyu, hukuk müşavirleriyle etraflı olarak incelediklerini ve böyle, kendileri tarafından öngörülmüş olan beyana ilave bu şekilde bir cümlenin ekinin, gerçekten, yarardan çok zarar yaratabileceğini belirtmişlerdir. Anılan temsilciler, bu bağlamda, Viyana Anlaşmalar Hukuku çerçevesinde, hükümleri ışığında, çekincemizin, sözleşmenin ruhuna ve amacına aykırı olarak görülebileceğini; bunun, bazı sorgulamalara yol açabileceğini ve böyle bir durumda da, Türkiye açısından birtakım eleştiri zeminleri oluşturması gibi bir tehlike yaratabileceğini vurgulamışlardır.

Dışişleri Komisyonundaki genel eğilim, Dışişleri Bakanlığı görüşünün, Türkiye'nin toprak bütünlüğünün ve siyasal bağımsızlığının korunması amacına uygun olduğu şeklinde tezahür etmiştir. Yapılan oylamada da bu husus kesinleşmiştir.

Sözleşmenin onaylanması sırasında yapılan ikinci beyanın metni ise şöyledir: "Türkiye Cumhuriyeti, bu sözleşmenin hükümlerinin, yalnızca diplomatik ilişkisi bulunan taraf devletlere karşı uygulanacağını beyan eder." Bu beyanın, sözleşmeye taraf olan, fakat, Türkiye tarafından tanınmamış olan ülkelerin, sözleşmedeki bazı hükümleri, bazı hakları, Türkiye'ye karşı dermeyan etmelerini önlemek için yapıldığı takdir edilecektir.

Üçüncü beyan, Türkiye'nin sınırları dışında, örneğin KKTC'de (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde) vuku bulan ihlaller dolayısıyla Türkiye'nin sorumlu tutulamayacağını vurgulamak için konulmuş, yapılmış bir beyandır.

Hassasiyet yaratan bir diğer konu da, sözleşmenin 27 nci maddesinde, etnik, dinsel ve dile dayalı azınlıklardan söz edilmiş olmasıdır. Bu hassasiyetin giderilmesi için de sözleşmeye uygun bir çekince konulmuştur; bu çekince şöyledir: "Türkiye Cumhuriyeti, sözleşmenin 27 nci maddesini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ve eklerinin ilgili hükümlerine ve usullerine göre uygulama hakkını saklı tutar."

Değerli milletvekilleri, bu noktada sunuşumun sonuna gelmiş bulunuyorum. Dışişleri Komitesindeki tartışmalar yanıltıcı şekilde basınımıza sızmış olduğu için, bu konudaki izahatımı biraz geniş tuttum; umarım, yararlı olmuştur.

Cumhuriyet Halk Partisi, Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin, mevcut beyan ve çekincelerle onaylanmasını uygun bulmaktadır.

Saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

MEDENÎ VE SİYASÎ HAKLARA İLİŞKİN ULUSLARARASI SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - Birleşmiş Milletler tarafından 16 Aralık 1966 tarihinde imzaya açılan ve Türkiye Cumhuriyeti adına 15 Ağustos 2000 tarihinde New York'ta imzalanan "Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme"nin, beyanlar ve çekince ile onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy Sayısı:                                   247

Kabul :                                 245

Ret :                   1

Çekimser:           1

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)

Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine Müteallik Umumİ Anlaşmaya Ek 6 Numaralı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

6.- Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine Müteallik Umumi Anlaşmaya Ek 6 Numaralı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/366) (S. Sayısı: 80) (2)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu, 80 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, AK Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Mustafa Dündar; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DÜNDAR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine Müteallik Umumî Anlaşmaya Ek 6 Numaralı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz, çoğulcu demokrasi, insan hakları ve hukuk düzenini savunmayı ve güçlendirmeyi amaçlayan Avrupa Konseyinin 13 Nisan 1950'den beri üyesidir. Konsey statüsünün 3 üncü maddesinde, her üye devletin, hukukun üstünlüğü ilkesini ve kendi yargı alanı içindeki herkesin insan hakları ve temel haklardan yararlanması ilkesini kabul ettiği açıkça belirtilir. Bu ilkeleri ciddî biçimde ihlal eden üye devletlerin Avrupa Konseyindeki temsil haklarının askıya alınması ya da Konsey üyeliğinin sona erdirilmesi yolu ise, statünün 8 inci maddesinde bir yaptırım olarak öngörülmüştür.

İnsan hakları, insanın doğasından kaynaklanan, bireyin insan olma sıfatı dolayısıyla insanlık onurunun gereği olarak sahip olduğu ve hiçbir iktidarın tanımasına ve korumasına bağlı olmayan, diğer bir anlatımla devletler ve iktidarlar tanımasa da, saygı göstermese de, yine varlıklarını devam ettiren, niteliklerini kaybetmeyen ve devletin, saygı göstermesi, karışmaması yanında gerçekleşmesi için çaba göstermesi de gereken tüm hak ve özgürlükler olarak tanımlanabilir. Günümüzde insan haklarının tanınması, korunması ve geliştirilmesi, içhukuk boyutunu aşarak evrensel nitelik kazanmıştır. Nitekim, insan hakları kavramı ve bu bağlamda, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve içtihatları, son yıllarda uluslararası alanda olduğu kadar ülkemizde de gündemden düşmemektedir.

Avrupa Konseyi bünyesinde, 4 Kasım 1950'de Roma'da benimsenen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme ya da çok bilinen adıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, insan hakları alanında en önemli belgelerden birini oluşturmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, içhukuk düzenlerinde doğrudan uygulanabilirliğe sahip olan, mahkemeler önünde doğrudan ileri sürülebilecek bir kurallar bütünüdür. Ayrıca, bu sözleşme, ilk kez uluslararası nitelikte yargısal denetim ve güvence sistemi oluşturmuştur. Sözleşmedeki hakların ihlal edilmiş olduğuna inanan her şahıs, ulusal mahkemelerde yasal çare imkânlarının tükenmiş olması şartıyla, Strazburg'daki İnsan Hakları Mahkemesine şikâyette bulunabilir. Strazburg Mahkemesi de denilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, faaliyete geçtiği 21 Haziran 1959 tarihinden beri verdiği bini aşkın kararla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini günün koşulları ışığında hayata geçirmiş, ona somut ve etkili bir içerik kazandırmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa kamu düzeninin anayasasını oluşturmaktadır. Mahkeme, içtihatlarıyla, insan haklarının korunması alanında asgarî Avrupa standartlarını ortaya koymuştur. Sözleşmedeki hakların bugünün koşullarına göre güncelleşmesi gereğini vurgulayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ulusal mahkemeler karşısında, sözleşmenin resmî yorum tekelini kendisine ayırmıştır; ayrıca, kendi kararlarının infazının takibi usullerini de tanımlamıştır. Buna göre, bir devlet, daha önceki bir davada, hakkında verilen bir yaptırımı, organları dikkate almazsa, ikinci bir ihlal kararıyla karşılaşabilir. Mahkeme, üçüncü bir taraf hakkında verilen bir karardan gerekli sonucu çıkarmayan bir devleti dahi mahkûm edebilir.

Başta hukukçularımız olmak üzere, Türk insanı için, mahkeme ve içtihatlarının rolünü tanımak büyük önem taşımaktadır. Mahkemenin bazı kararları, başka ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de, bazen, büyük gürültü koparmakta, tarafsızlığını sorgulamaya kadar giden tartışma ve tepkilere yol açabilmektedir; ancak, söz konusu yakınmalar, mahkeme içtihatlarına kayıtsız kalmaya yol açmamalıdır; çünkü, her halükârda, daha iyi mücadele edebilmek için, yanlışı tanımak gerekir. Diğer yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının, kimi eskimiş anlayışlarımızdan kurtulmamız ve çağdaş ve demokratik değerleri hayata geçirmemiz için gerekli hukukî bilinci uyandırma işlevini de gözardı etmemeliyiz.

Sözleşme ve onun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından yorumu, Türkiye'nin aday ülke olarak benimsemek zorunda olduğu Avrupa Birliği müktesebatının da bir parçasını oluşturmaktadır. Türkiye'yle ilgili davalar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iş yükünün önemli bir bölümünü oluşturmaktadır; çünkü, mahkemedeki derdest dosyaların yaklaşık beşte 1'i Türkiye'yle ilgilidir. İnsan Hakları Mahkemesi, verdiği kararlarla, halihazırda, Türk hukuk uygulamasını ve mevzuatını önemli ölçüde etkilemektedir. Bu nedenle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye açısından, çok büyük bir önem kazanmıştır. Gerçekten, coğrafî olarak Türkiye'nin dışında olsa da, Türk Yargıtayının, Danıştayının ya da Anayasa Mahkemesinin kararları hakkında bile ihlal kararını verebilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, artık, Türk yargı sisteminin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

Tüm bu nedenlerle, 44 Avrupa Konseyi üyesi devletin 38'inin onayladığı, 4'ünün de imzaladığı bu anlaşmanın onaylanması Türkiye'nin insan hakları alanında Avrupa Konseyinin çabalarına verdiği önemin göstergesi olacaktır.

Grubumuz adına, söz konusu anlaşmaya kabul oyu vereceğimizi arz eder, hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dündar.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Yozgat Milletvekili Sayın Emin Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine Müteallik Umumî Anlaşmaya Ek 6 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, CHP Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, insan hakları konusunda, çevremizdeki ülkelerde, pek de iyi olmayan bir sicile sahip. Türkiye bu konuda çok ciddî eleştirilerle karşı karşıya geldi. Bugün, 3 Kasımdan sonra oluşan Parlamento, bu eleştirileri en aza indirmek üzere çalışıyor ve Avrupa'ya uyum konusundaki sözleşmeleri de birbiri ardına onaylıyoruz; bu tasarı da bunlardan birisi.

6 Nolu Protokol, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlarının görevlerini ifa etmeleri sırasında ve görevlerini ifa etmek üzere yaptıkları seyahatlerde sahip olacakları ayrıcalık ve dokunulmazlıkları düzenlemektedir; yani, bu hâkimlerin, mahkeme yetkililerinin daha rahat, bağımsız çalışmalarını sağlayacak, onları korumaya yönelik maddeleri içermektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu tür sözleşmeleri, anlaşmaları ve tasarıları peşinen desteklemekteyiz.

Bu protokolün 1 inci maddesi, mahkeme yargıçlarına, kendisini ilgilendirdiği ölçüde, eşleri ve yetişkin olmayan çocuklarıyla ilgili olarak uygulanacak ayrıcalıklar, dokunulmazlıklar ve muafiyetler gibi bazı kolaylıklar tanımaktadır. Bu ayrıcalıklar, uluslararası hukuka uygun olarak, diplomatik delegelere uygulandığı şekilde, bu yargıçlara da uygulanacaktır.

Başka bir maddeyle ise, yargıçlara, görevlerini ifa sırasında tam bir söz hürriyeti ve tam bir bağımsızlık sağlama amaçlanmaktadır. Bu yargıçlar, görevlerini ifa ederken, söz, yazı ve eylemlerinden dolayı dokunulmazlıklarla korunmaktadır.

Yine, bu protokolle, mahkeme yargıçları yanı sıra, mahkemenin yazıişlerine de aynı haklar tanınmaktadır; yazıişleri müdürleri de aynı haklarla donatılmaktadır.

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, mahkeme başkanının onayıyla, mahkeme kaleminin diğer üyelerinin dokunulmazlıklarını, genel anlaşmanın 19 uncu maddesi hükümlerine göre de kaldırabiliyor. Bu yargıçlar, bu dokunulmazlıkları, görevleri sırasında, görevleriyle ilgili olarak kazanmaktadırlar.

Mahkeme yargıçlarının ve mahkeme kaleminin belge ve evrakları, mahkemenin faaliyetleriyle ilgili olduklarında, dokunulmazlığa haizdirler. Yine, mahkeme yargıçlarının ve mahkeme kaleminin resmî yazışmaları ve diğer resmî tebligatları alıkonulamaz ve bu tebligatlar sansür edilemez.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, insan hakları konusunda yeni bir sözleşmeyi daha onaylayacaktır. CHP olarak bu tasarıyı destekliyoruz.

Hepimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

AVRUPA KONSEYİNİN İMTİYAZ VE MUAFİYETLERİNE MÜTEALLİK UMUMİ ANLAŞMAYA EK 6 NUMARALI PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - Avrupa Konseyi tarafından 5 Mart 1996 tarihinde imzaya açılan ve Türkiye Cumhuriyeti adına 15 Şubat 1999'da Strazburg'da imzalanan "Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine Müteallik Umumi Anlaşmaya Ek 6 Numaralı Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine Müteallik Umumî Anlaşmaya Ek 6 Numaralı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylama sonucunu açıklıyorum:

Oy sayısı:                                230

Kabul:                                230

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/386) (S. Sayısı: 81) (2)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 81 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, AK Parti Grubu adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan; buyurun.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin dağılmasından sonra kurulan yeni devletlerle ülkemiz arasında, her alanda yakın işbirliği yapılmaktadır. Ülkemizin, Kafkasya ve Orta Asya'ya çıkış kapısı olan sınır komşumuz Gürcistan'da, vatandaşlarımız, ticarî ve ekonomik faaliyetler sürdürmekte; iki ülke ilişkileri hızla gelişmektedir. Bu gelişmeye paralel olarak, her iki devlet vatandaşlarının sosyal güvenlik haklarını mütekabiliyet esaslarına göre güvenceye alan ve çağdaş sosyal güvenlik normlarına göre hazırlanan bir sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanması ihtiyacı doğmuş; iki ülke heyetleri arasında yapılan görüşmeler sonucunda mutabık kalınan Türkiye-Gürcistan Sosyal Güvenlik Sözleşmesi, 11 Aralık 1998 tarihinde İzmir'de imzalanmıştı. Sözleşmenin onay prosedürü Gürcistan Devletince tamamlanmış olup, ülkemizce de onay ve yürürlük işlemleri tamamlandığında yürürlüğe girecektir.

Bu sözleşmeye göre, her iki akit taraf vatandaşları, sosyal güvenlik hakları yönünden eşit işlem göreceklerdir. Aynı zamanda, bir yardıma hak kazanmada, her iki akit tarafta geçen hizmet süreleri, gerektiğinde birleştirilerek, ilgililerin hak kaybı önlenmiş olacaktır. Akit ülkede geçici görevlendirilenlerin, bağımsız çalışanların, elçilik ve konsolosluk mensupları ile devlet hizmeti gören diğer kişilerin tabi olacakları sosyal güvenlik mevzuatı belirlenmiş olacaktır. Böylece, mükerrer sigortalılık, aynı zamanda, bu vesileyle önlenmiş olacaktır.

Diğer taraftan, aylık bağlanmış kimselerin ve hak sahiplerinin bu aylıkları, diğer akit tarafta ikametleri halinde de kendilerine ödenecektir. Ayrıca, bu kimselerin üçüncü ülkede oturmaları halinde de, ödemelere devam edilecektir. İş kazası veya meslek hastalığına uğrayan sigortalılar, ikametgâhlarını diğer tarafa nakletmiş olmaları halinde de, gerekli yardımları almaya devam edeceklerdir.

Sözleşme, ayrıca, anlaşmazlıkların çözümünü, taraf ülke kurumları arasında karşılıklı işbirliği ve yardımlaşmayı ve sosyal güvenlikle ilgili çeşitli hususları kapsamaktadır.

Gürcistan'da bulunan Türk vatandaşları sayısının, 2002 yılı itibariyle, yaklaşık 2 300 kişi olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla, 2 300 Türk vatandaşımız açısından da bu kanunun hayırlı olacağına inanıyoruz.

Bu konuda, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak, kabul oyu kullanacağımızı belirtiyor, bu kanun tasarısının kabul edilmesi için göstereceğiniz katkılardan dolayı, şimdiden, hepinize teşekkür ediyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Elekdağ. (Alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak için, söz almış bulunuyorum.

Bu yasa tasarısıyla, iki ülke vatandaşlarının sosyal güvenlik bakımından eşit muamele görmeleri ve Türkiye ile Gürcistan'da geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi amaçlanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Türk hükümetleri, isabetli bir görüşle, bağımsızlığını kazanmasından bu yana geçen oniki yıl boyunca, Gürcistan ile Türkiye arasındaki ilişkilere büyük önem vermişler ve ticarî, ekonomik, kültürel ve stratejik alanlarda iki ülke arasında işbirliğini azamî ölçüde geliştirmeyi öngören politikalar izlemişlerdir; daha doğrusu, izleme arzusunda olmuşlardır; ancak, bu politikanın uygulanması, ülkemizin karşılaştığı ekonomik sorunlar nedeniyle ciddî kısıtlamalarla karşılaşmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisine onaylanmak üzere sunulan Sosyal Güvenlik Sözleşmesi de, bu politika doğrultusunda atılan bir adımdır.

Gürcistan'ın Türkiye için güvenlik ve strateji açılarından taşıdığı öneme birazdan değineceğim; ancak, bunlara ilaveten, bu küçük ve dost ülkenin Türkiye açısından taşıdığı önem hakkında sizlere bazı bilgiler sunmak istiyorum:

Değerli arkadaşlarım, Sovyet İmparatorluğunun çöküşünden sonra Türkiye ile Gürcistan arasındaki ilişkilerin yoğunlaşmasına, Gürcistan Gürcüleri ile onların Türkiye'deki akrabaları arasındaki yakınlık ve dostluğun önemli bir katkısı olmuştur. Sınırdaş olmalarına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan ilişkileri, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra başlamıştır.

Bağımsızlık için yapılan halkoylamasından sonra, 1991 Nisan ayında, Gürcistan, bağımsızlığını ilan etmiş ve başta Türkiye olmak üzere, uluslararası camianın üyeleri tarafından tanınmış ve bu şekilde Gürcistan, dünya siyaset sahnesine çıkmıştır. Ne var ki, bağımsızlığından itibaren Gürcistan'ın karmaşık ve kırılgan etnik yapısı, bu ülkenin bütünlüğüne karşı dışarıdan bir tehdit vasıtası olarak devamlı olarak kullanılmıştır. Rusya Federasyonu ile sınırdaş olan Abhazya ve Güney Osetya'daki ayrılıkçı hareketler, sürekli olarak dışarıdan manipüle edilmiş ve Gürcistan, istikrarsızlık içinde yaşamaya mahkûm edilmiştir.

Gürcistan'da ilk ayrılıkçı hareketler, 1989 yılında Güney Osetya'da başlamıştır. Güney Osetya'da bağımsızlık ve daha geniş özerklik isteyen akımlar güç kazanınca, bunu önlemek için, Gürcistan, 1990 yılında Güney Osetya'nın özerk bölge statüsünü feshetmiştir. Bu gelişmenin sonucunda iç savaş patlak vermiştir. Karizmatik ve milliyetçi bir lider olan, Gürcistan'ın ilk cumhurbaşkanı Zviad Gamsahurdia iç savaş ortamında görevinden uzaklaştırılmıştır. Ancak, Gamsahurdia bu durumu kabullenmeyerek bir gerilla savaşı başlatmış ve sonucunda da, etrafı merkezî kuvvetler tarafından kuşatılınca intihar etmiştir.

Gamsahurdia'yı cumhurbaşkanlığından uzaklaştıran Millî Muhafız Birliği, Eduard Şevardnadze'yi, Gürcistan'da yönetimin başına geçmeye davet etmiştir. 1992 Ekim ayında yapılan parlamento seçimlerinden sonra Şevardnadze devlet başkanlığına ve parlamento başkanlığına seçilmiştir.

Bu tarihten sonra, Şevardnadze'nin yönetimindeki Gürcistan'da nispeten daha istikrarlı bir dönem başladığını görüyoruz. Bu ortamda, Gürcistan, Amerika, Avrupa Birliği, Dünya Bankası ve IMF'yle ilişkiler kurmuş ve bazı ekonomik reformlara başlamıştır.

Bu dönemde, Güney Osetya ve Abhazya sorunları nihaî bir çözüme bağlanmasalar da, ateşkesler sağlanması yoluyla çatışmalar son bulmuştur. Ancak, Güney Osetya ve Abhazya sorunlarının çözümü hususunda bir mesafe alınmamış ve bu sorunlar, Gürcistan ile Rusya Federasyonu arasındaki ilişkileri, devamlı olarak gerginliğe duçar etmiştir.

Burada, bir noktanın altını çizmekte yarar var. Gürcistan Hükümeti, Abhazya ve Güney Osetya sorunlarının kendi dinamikleriyle patlak vermediğini vurgulamakta ve bu sorunların, Rusya tarafından, Tiflis'te yükselen milliyetçi demokratik hareketi bastırmak, baltalamak için yaratıldığını ileri sürmektedir. Bu bağlamda, Tiflis, Rusya'nın, 2003 Aralık ayında tüm Gürcistan vatandaşlarına vize uygulaması getirirken, Abhazya ve Güney Osetya sakinlerini bu uygulama dışında tutmuş olmasının, Moskova'nın bu müdahaleci ve yayılmacı politikasının yeni bir örneğini oluşturduğunu ileri sürmüştür. Rusya'nın, şubat ayında, Abhazya sakinlerine Rus pasaportu dağıtması ve Adler Kenti ile Abhazya'nın başkenti Sohumkale arasında demiryolunu işletmeye açması, Rusya ile Gürcistan arasında yeni bir gerginlik oluşmasına, yeni bir gerginlik dalgasına yol açmıştır. Halen, Abhazya sakinlerinin yüzde 80'inin Rusya Federasyonu pasaportuna ve dolayısıyla vatandaşlığına sahip oldukları söylenmektedir. Rusya Federasyonunun bu konuda baştan beri izlediği tutumu dikkate alan uzmanlar, son gelişmeleri gizli ilhak girişimi olarak değerlendiriyorlar.

Değerli arkadaşlarım, Moskova'nın Gürcistan'a arka bahçesi olarak bakmasından kaynaklanan bu hareketler, bu politika nedeniyle, Tiflis yönetimi, ülkenin tamamında otoritesini sağlamakta güçlük çekmektedir. Bu durumda, Gürcistan'ın devlet olarak kurumsallaşmasında büyük sorunlarla karşı karşıya kalınmaktadır. Ancak, Gürcistan'ın iç ve dış güvenliğiyle ilgili sorunlar bunlardan ibaret değildir. Nitekim, bağımsızlığını ilan ettiği günden bugüne kadar, Gürcistan'ın gündeminden düşmeyen bir konu da, bir sorun da, Rus askerî üslerinin tasfiyesi meselesidir. Gamsahurdia'nın devrilmesinden sonra, ülkedeki Rus askerine bakış değişmemiştir. Gamsahurdia, üslerin tasfiyesini istiyordu; esas itibariyle, devrilmesinin nedenlerinden bir tanesi de budur. Onun ölümünden sonra, Tiflis'in Rus askerî üslerine karşı tutumu değişmemiştir; ancak, Şevardnadze, Rusya Federasyonuna karşı daha yumuşak bir tutum izlemiştir ve Rus birliklerinin Gürcistan'da konuşlanmasına ilişkin olarak bir de anlaşma imzalamıştır.

Söz konusu anlaşma, Rusya Federasyonuna Gürcistan toprakları üzerinde dört askerî üs edinme hakkı vermiştir. Rusya, buna dayanarak, Vaziani'de, Ahalkelek'te, Gudauta'da ve Batum'da askerî üsler kurmuştur. Moskova'nın dayatması sonucunda, anlaşma, 25 yıl geçerli olmak üzere imzalanmış ve yürürlüğe girmiştir; ancak, Gürcistan Parlamentosu, bu anlaşmayı kabul etmemiştir.

1999 yılında, İstanbul'da yapılan AGİT Konferansı sırasında, Rusya ile Gürcistan tekrar bir anlaşmaya varmışlardır. Bu mutabakat gereğince, Rusya, 1 Temmuz 2001'e kadar iki askerî üssü (Vaziani ve Gudauta) tasfiye etme hususunda taahhüt altına girmiştir; fakat, Rusya, bu taahhütlerini yerine getirmemiştir. Yoğun tartışmalar sonucunda, Rusya, üslerden sadece bir tanesinden askerlerini çekmiştir.

Bu sorunların ezici baskısına rağmen, Şevardnadze'nin uluslararası kişiliği dolayısıyla, Gürcistan, Batı dünyasıyla ilişkilerini oldukça istikrarlı bir şekilde geliştirmektedir. Temel jeopolitik hedefini, Rusya yörüngesinden çıkarak Batı'yla bütünleşme olarak formüle eden Gürcistan, Amerika'nın Irak'a karşı girişmiş olduğu askerî harekâtta Amerika'ya tam destek verdiğini, Şevardnadze'nin ağzından açıklamıştır. Gürcistan hava sahasını, üslerini Amerika'ya açmanın yanı sıra, gerektiği takdirde, Irak'a, Amerika'nın yanında çarpışmak üzeri asker de göndereceğini ilan etmiştir. Bu ortamda, 10 Aralık 2002'de imzalanmış olan ve Gürcistan'daki Amerikan askerlerine geniş imtiyazlar sağlayan Amerikan-Gürcistan Askerî İşbirliği Anlaşması Gürcistan Parlamentosu tarafından onaylanmıştır. Anlaşma ilginçtir. Anlaşma, Amerikan asker ve sivil personeline, Gürcistan'a vizesiz ve pasaportsuz, silah taşıyarak girme ve tüm diplomatik muafiyetlerden yararlanma imkânını sağlamaktadır. Amerikan yönetimi, ayrıca, Gürcistan ordusunu eğitmek ve teçhiz etmez için çok geniş bir programı da yürürlüğe koymuştur. Bunun için, Washington, 64 milyon dolar tahsis etmiştir ve halen, Amerika'nın 200 askerî danışmanı, Gürcistan'da, Gürcistan askerlerini eğitmek için faaliyette bulunmaktadır.

Giderek yoğunlaşan Gürcü-Amerikan askerî ilişkileri çerçevesinde, Amerika istihbarat uçakları, Gürcistan üzerinden Rusya sınırı boyunca uçmakta ve istihbarat uçuşları yapmaktadırlar. Saddam rejimini devirerek Irak'a yerleşen ve bu ülkeyi bir stratejik platform olarak kullanmayı öngören Amerika'nın Gürcistan'la imzalamış olduğu anlaşmaya benzer anlaşmaları, Afganistan harekâtı sürecinde Özbekistan ve Kırgızistan'la da imzaladığı bilinmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu gelişmeler dikkate alınırsa, Washington'un, dünyanın en enerji zengini ve nevraljik bölgesi olan Ortaasya, Kafkaslar ve Körfez üçgeni üzerinde stratejik bir kontrol alanı sağlamış olduğu görülür.

Amerika'nın gücünün zirvesinde olduğu bugünün kuvvet dengesi ortamında, Gürcistan'ın, Rusya'nın etki alanından çıkarak, pek de uzak olmayan bir gelecekte, Amerikan nüfuz sahasında ve Amerikan hava üslerini barındıran bir ülke konumuna gelmesi büyük bir olasılıktır. Bu durum, Irak'a yerleşerek bir Körfez ülkesi haline gelen Amerika'nın, aynı zamanda, bir Karadeniz ülkesi haline gelmesine de yol açacaktır. Amerika, esasen, Avrupa'daki bazı üslerini Bulgaristan ve Romanya'ya kaydırmaktadır. Bu şekilde, bu üsler de tesis edildikten sonra, Amerika'nın Karadeniz'deki konumu pekişmiş olacaktır.

11 Eylülden bu yana geçen kısa süre içinde Amerika, Kırgızistan, Afganistan, Özbekistan ve Irak'ta askerî üsler kurmuş; Bulgaristan, Romanya ve Gürcistan'da da askerî bir mevcudiyet tesis etmiştir. Rusya, stratejik bir çember içine alındığının farkındadır; ama, buna "gık" diyemiyor. Şartları tek yanlı dikte eden Washington, Moskova'nın olası tepkilerine karşı pervasız bir tutum içinde görünüyor.

Netleşen tablo, Amerika'nın, Ortaasya, Hazar havzası ile Karadeniz bölgesinde stratejik etkinlik sağladığını ve bu bölgedeki tüm enerji kaynakları üzerinde -hâkim değilse bile- bir hakem rolünde olmak istediğini açıkça ortaya koyuyor.

Türkiye-Gürcistan ilişkilerine gelince değerli arkadaşlarım: Ülkemiz, Gürcistan'ın bağımsızlığını 16 Aralık 1991'de tanımış, 21 Mayıs 1992 tarihinde de, İki Ülke Arasında Diplomatik İlişki Kurulmasına Dair Protokol imzalanmıştır. Konuşmamın başında da ifade ettiğim üzere, Türkiye'nin Gürcistan ile derin tarihsel, kültürel ve akrabalık bağları vardır. Bu nedenle, her iki taraf da, ilişkilerini çok yönlü bir biçimde doruğa çıkarmak için arzu izhar etmektedirler.

Burada altını çizmek istediğim bir husus, Gürcistan'ın, jeopolitik açıdan, Türkiye gözünde öncelikli bir stratejik değeri olduğudur. Bunun üç nedeni var: Birincisi, Gürcistan'ın istikrarının, Kafkasya bölgesinde istikrarın tesisi açısından taşıdığı büyük önemdir. İkincisi, Gürcistan'ın konumunun ve bu ülkenin gelişmesinin, Türkiye'nin, Ortaasya ve Azerbaycan'a erişimini ve açılımını etkileyecek bir nitelik taşımasıdır. Üçüncüsü de, Gürcistan'ın, petrol ve doğalgaz boru hatlarının koridoru olan ve Kafkaslardan Anadolu'ya uzanan enerji koridoru üzerinde kilit bir mevkie sahip olmasıdır. Bu nedenlerle, Türkiye, bu dost ülkeye, imkânları ölçüsünde, siyasî ve ekonomik destek sağlamaya gayret etmektedir. Bu nedenle, Ankara'nın, Gürcistan'a, sadece ekonomik ve ticarî alanda imkânları ölçüsünde destek vermenin ötesinde, uluslararası alanda da destek olduğu malumdur.

Türkiye, Gürcistan ile ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesine önem vermekte ve Türkiye, Gürcistan'ın ticaret yaptığı ülkeler arasında birinci veya ikinci sırada yer almaktadır.

Yatırımlarda ise, ülkemiz, Amerika'dan sonra, Gürcistan'da iki numaralı yatırımcıdır. Bu ülkede yatırımlarımız 55 000 000 dolar civarındadır. Müteahhitlik firmalarımız, Gürcistan'da, 190 000 000 dolar tutarında iş üstlenmişlerdir. İki ülkenin ekonomik gündeminde önemli projeler vardır.

Burada bir noktanın altını çizmek istiyorum: Burada, Hazar bölgesi petrol ve doğalgaz kaynaklarını ülkemiz üzerinden dünya piyasalarına taşıyacak olan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projelerinde, bildiğiniz gibi, Türkiye ile Gürcistan yakın bir işbirliği yapmaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının temel atma töreni, her ne kadar Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan Cumhurbaşkanlarının katılımıyla 18 Eylül 2002 tarihinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Elekdağ.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

...Bakü'de yapılmış ve hattın inşaatının 2005 yılında sonuçlandırılacağı ilan edilmişse de, bazı son gelişmeler -Irakta'ki gelişmeler- projenin bu tarihte gerçekleştirilebileceği olasılığını zayıflatmaktadır. Bunun da sebebi, Irak petrolünün devreye girecek olmasıdır. Amerika, Irak petrolünün devreye girmesine öncelik verecektir. British Petroleum dahi Irak'a gitmek için sabırsızlanmaktadır. Bilindiği gibi, Irak'taki petrolün maliyeti, Azerbaycan'dakinin dörtte veya beşte 1'i düzeyindedir.

Bu bakımdan, ben, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Sayın Güler'i, 13 Nisanda ziyaret ederek, Bakü-Tiflis-Ceyhan projesinin uygulanmasında hiçbir şekilde gecikme olmayacağını söyleyen Amerikan Büyükelçisinin beyanlarını, iyi niyetli; fakat, bir ölçüde gerçek durumu yansıtmayan temenniler olarak görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Gürcistan ile Türkiye arasında oldukça gelişmiş bir askerî işbirliği vardır. Türk ordusu, Gürcistan kara kuvvetlerini eğitmektedir. Türkiye, hakikaten, bu alanda çok ciddî bir çalışma yürütmektedir.

Sözlerime son verirken, Türkiye'nin güvenliği açısından aktif olarak ilgilenilmesi gereken bir bölgede bulunması nedeniyle, Gürcistan'ın bağımsızlığının ülkemiz için çok büyük önem taşıdığı kanısındayım. Her ne kadar, bölgedeki jeopolitik koşullar değişiyor olsa da, Türkiye'nin isabetli bir Avrasya stratejisi içinde Gürcistan'ın ve Azerbaycan'ın rolleri kilit önemdedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Elekdağ.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla)- Teşekkür ederim.

Her iki ülke de, Türkiye'nin, Hazar havzasına ve Ortaasya bölgesine erişiminin sağlanması açısından, enerji boru hatları ve yeniden canlandırılmak istenen İpek Yolu projelerinin gerçekleştirilmesi açısından alternatifsiz bir konuma sahiptir.

Bu görüşlerle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye ile Gürcistan arasında imzalanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin onaylanmasını desteklediğimizi Yüce Heyetinize bildirir, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına söz isteyen Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, söz talebinden vazgeçmiştir; kendisine teşekkür ediyoruz.

Tasarın tümü üzerinde, şahsı adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç;buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Gürcistan Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı vesilesiyle bir sorunu dile getirmek üzere söz aldım.

Ben, aynı zamanda, Samsun Milletvekiliyim ve açık denizde, Karadeniz'de balıkçılık yapan birçok Türk teknesine, zaman zaman, tartışmalı karasularında bulunduğu gerekçesiyle ve bunlardan sadece Samsun Limanına bağlı 6 tekneye, son sene içerisinde, Gürcistan makamları tarafından, Gürcistan karasularında diye değerlendirilerek el konulmuş, içindeki balık yükleri ve tayfalarıyla beraber muhasara edilmiştir.

Şimdi, Gürcistan'la ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldıktan sonra ortaya çıkan bütün bağımsız devletlerle, Türkiye Cumhuriyeti, dostluk temelinde ilişkilerini geliştirme niyetindedir; ama, bunlar tek taraflı olmamalı değerli arkadaşlarım. Birtakım haksızlıklar kendi yurttaşlarımıza yapılırsa ve bu haksızlıklar, Gürcistan Devlet Başkanının ya da Gürcistan makamlarının çıkardıkları, kendi iç kararlarına göre suç teşkil ediyor diye, kendi mahkemeleri tarafından; yani, kadı kendileri, savcı kendileri, her şey kendileri... Orada, savunmasız, sadece bir konsolosluk tarafından hakları korunmaya çalışılan Türk teknelerinin ne kadar sıkıntıda olduğunu ifade etmek istiyorum.

Son bir örnek: 19 Kasımda tutuklanan Samsun Limanına kayıtlı Şekerbaba isimli balıkçı teknesi. Bakın, bu tekne -uzatmadan ifade etmek istiyorum- demin söylediğim çerçeve içerisinde her türlü yasal müeyyidelere tabi tutulmuş ve 265 lari, yani, yaklaşık 123 000 Amerika Birleşik Devletleri Doları para cezasına çarptırılmış; bundan dolayı bütün üst mahkemelere yapılan itirazlar reddedilmiş ve Türk gemisinin Gürcistan sahil güvenliğince açık sularda yakalandığı ve cezanın kanunsuz olduğu yönündeki iddiaların dayanaksız olduğu ifade edilmiş, tayfalar, zorla, elçiliğimizin katkılarıyla Türkiye'ye dönmüş ve Poti Limanında tutulan Şekerbaba isimli gemi, şu anda oradaki icra kanunu gereğince, cezanın tazmin edilebilmesini teminen, satışı amacıyla ihaleye çıkarılmıştır. Yani, Türk insanına Gürcistan tarafından reva görülen birtakım uygulamaları dile getirmek istedim ve bu vesileyle söz aldım.

Umarım, yetkililer, Gürcistan makamlarının tek taraflı verdiği "kendi kanunlarına uygundur" ibareleriyle bu olayları değerlendirmezler; Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının çıkarları açısından da, Gürcistan'la ilişkilerde, kendi yurttaşlarımızı koruyacak olan birtakım girişimlere vesile olurlar.

Saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE GÜRCİSTAN HÜKÜMETİ ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK SÖZLEŞMESİNİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 11 Aralık 1998 tarihinde İzmir'de imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesi"nin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylamasının sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı:                                233

Kabul:                                233

Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.07

 

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.12

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)

BAŞKAN - 89 uncu Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolünde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8.- Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolünde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/390) (S. Sayısı: 83) (1)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu, 83 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Müfit Yetkin; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolünde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yer atmosferinin ozon bakımından zengin üst bölgesi, yerden yaklaşık 10 ila 50 kilometre yükseklikte yer alan ozonosfer katmanı, yer üzerindeki sıcaklık dağılımının belirlenmesinde büyük öneme sahiptir. Ozon, atmosferin bu bölgesinde güneşten gelen kısa dalga boylu morötesi ışınlarca kolaylıkla yok edilebilir. Oksijen molekülleri ve ozon, güneşten gelen morötesi ışınımı çok iyi soğurduğundan, bu ışınlar atmosferin alt katlarına ulaşamaz. 20 kilometrenin altında ozonun fotokimyasal oluşum süreci önemini yitirir. Dolayısıyla, yeryüzündeki bitki örtüsünün yok olmasına ve çölleşmesine neden olur.

Güneş enerjisinin bu biçimde soğurulması, yerden yaklaşık 50 kilometre yükseklikte bir sıcaklık yükselmesine yol açar. Ozon katmanının varlığı, daha kısa dalga boylu güneş ışınlarının yer yüzeyine ulaşmasını engeller. Bu ışınlar, canlılar açısından çok tehlikeli ve ölümcüldürler. Hava kirliliğine yol açan gazlar, özellikle de, azotoksitler ve aerosol püskürtücülerinde kullanılan halojenleştirilmiş hidrokarbonlar, ozonosfere sızarak ozonun ayrışmasını hızlandırır. Ozon katmanındaki tahribatın son yıllarda artması üzerine, halojen bileşimlerinin kullanımına sınırlamalar getirilmiş ve otomobillerin egzoz gazlarında azotoksitlerin miktarını kabul edilebilir bir düzeye indirmeye yönelik önlemler alınmıştır.

1985 yılında imzaya açılan Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi, âkit tarafları ozon tabakasının incelmesinin nedenleri ile etkilerinin incelenmesi, alternatif teknoloji araştırılması ve zararlı faaliyetlerle mücadele için yasal ve siyasî önlemler alınması konularında işbirliği yapmakla yükümlü kılmaktadır. Bu amaçla, âkit taraflarının, özellikle, gelişme yolundaki ülkelere teknoloji ve bilgi transferini kolaylaştırmaları öngörülmektedir.

1980'li yılların ortalarında elde edilen yeni bilimsel kanıtlar, Antartika'nın üzerinde, ozon tabakasının bir delik oluşturacak kadar önemli ölçüde inceldiğini göstermiş ve hükümetler, daha kuvvetli ve özgün önlemler almak hususunda anlaşmışlardır. Söz konusu önlemler, 1987 yılında, Viyana Sözleşmesinin uygulanmasına ilişkin ozan tabakasını incelten maddelere dair Montreal Protokolünde vücut bulmuştur. Anılan protokol, ozon tabakasını etkileyen kloroflorokarbon ve halojen gazlarının üretimi ve tüketimi için safhalı çizelgeler oluşturmuştur.

Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi ile Ozon Tabakasını İncelten Maddelere dair Montreal Protokolüne, ülkemiz 1991 yılından itibaren taraf bulunmaktadır.

Montreal Protokolü ve getirilen değişikliklerle, insan sağlığını ve çevreyi korumak amacıyla, ozon tabakasını değiştiren bazı maddelerin dünya çapında yayılmasının kontrol altına alınması ve bu amaçla, gelişme yolundaki ülkelerin ihtiyaçlarını da göz önüne alacak şekilde uluslararası işbirliğinin artırılması öngörülmektedir. Bu çerçevede Pekin değişikliği şu hususları içermektedir: Birincisi, ülkemizde üretilmeyen ve yurt dışından ithal edilen, ilaç hammaddesi üretiminde kullanılmakta olan bromoklorometan maddesinin üretim ve tüketimi kontrol altına alınmaktadır. Değişiklikle, 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren bu maddenin tüketim ve üretiminin, zorunlu kullanım alanları dışında, ortadan kaldırılması hükmü getirilmekle birlikte, ilaç hammaddesi olarak kullanımı kısıtlama dışında bırakıldığı için, ülkemiz bakımından herhangi bir sorunla karşılaşılmayacağı görülmektedir.

İkincisi, protokol kapsamında bulunan diğer kontrol altındaki maddeler için getirilmiş olan, taraf olmayan devletlerle yapılan ticaretin yasaklanması hükmü, hidrokloroflorokarbon grubu maddeleri ile yukarıda bahse konu olan bromoklorometan maddesi için geçerlidir. Ülkemizde, hidrokloroflorokarbonlardan üç çeşidi yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunların kullanımı, buzdolaplarında soğutucu gaz olarak ve esnek sünger ve sert köpük üretiminde yoğunlaşmaktadır. Türkiye, hidrokloroflorokarbonların tüketimini kontrol altına alan ve bir takvim çerçevesinde azaltılmasını öngören Kopenhag değişikliklerini uygun görmüştür. Türkiye, Montreal Protokolünün 5 inci maddesine göre, gelişme yolundaki ülkeler arasında yer almakta olup, uyum değerlendirmesi, protokolün 7 nci maddesiyle getirilen rapor sunma yükümlülüğü çerçevesinde sunulan raporlara göre yapılmaktadır. Raporların, kontrol altına alınan maddelerinin üretim, ithalat ve ihracat rakamları ile ticarî yasaklamaları ve diğer tedbirleri ihtiva edecek biçimde düzenlenmesi gerekmektedir. Bu yükümlülükler ülkemiz tarafından yerine getirilmekte olup, bu çerçevede, her yıl Çevre Bakanlığı tarafından hazırlanan rapor ve veriler, Dışişleri Bakanlığı kanalıyla Montreal Protokolü sekretaryasına sunulmaktadır. Söz konusu Pekin değişikliğinin onaylanması, Türkiye'nin ozon tabakasının incelmesine karşı uluslararası işbirliğine süreklilik arz eden uyumlu katkısının devamını sağlayacaktır.

Bu anlaşmanın onaylanmasına vereceğiniz destek ve sağlayacağınız katkılar için şimdiden teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yetkin.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Yozgat Milletvekili Sayın Emin Koç; buyurun.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolünde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, CHP Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, bugün -dünyada ve Avrupa'da- ozon tabakasının delinmesini sağlayan maddelere kısıtlamalar, dünyanın gelişmiş ülkelerinde çok önemli yer tutmaktadır; bu konuda, Türkiye de üzerine düşeni yapmaktadır. Türkiye, Montreal Protokolünü onaylayan bir ülkedir. Bence, burada, Türkiye için en önemli olanı, tarım ürünlerinde kullanılan maddelerdir. Bu maddelerin başında metil bromür gelmektedir. Önümüzdeki yıllarda şunu göreceğiz ki, Avrupa ülkeleri tarım ürünlerinin ithalatı ve ihracatında bu konuda çok önemli kısıtlamalar getirecek, eğer, Türkiye çok hızlı bir şekilde buna ayak uyduramazsa, ithalat ve ihracatta çok ciddî sıkıntılarla karşı karşıya geleceğiz.

Bildiğiniz gibi, geçmiş yıllarda, basında çok ciddî haberler çıkmıştı; tonlarca biberimiz, domates ve bazı tarım ürünlerimiz Avrupa'dan geri gönderilmişti. Bu konuda, Tarım Bakanlığı çok ciddî bir örgütlenmeye gitmelidir. Tarım Bakanlığının bu konuda çalışmalarını sürdürdüğünü biliyoruz; ancak, bizce çok hızlı bir biçimde, sadece protokole uyalım diye değil, bunun gereğini yerine getirelim, tarım ürünlerini Avrupa'ya daha çok satalım, daha çok organik tarım ürünleri üretelim diye çaba göstermeliyiz.

Metil bromürün Avrupa'da 2005 yılından sonra tamamen azaltılması öngörülmektedir. Türkiye için de bir program yapılmıştır; 2015 yılına kadar bu maddenin ithalatı ve üretimi tamamen azaltılmak durumundadır.

Tarım Bakanlığının ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu konuda üzerine düşeni yapacağına inanıyoruz. Bu tasarının da, ülkemiz için hayırlı olmasını dileyip, hepinize saygılar sunuyoruz ve bu tasarıyı CHP olarak destekliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 nci maddeyi okutuyorum:

OZON TABAKASINI İNCELTEN MADDELERE DAİR MONTREAL PROTOKOLÜNDE YAPILAN DEĞİŞİKLİĞİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 16 Eylül 1987 tarihinde Montreal'de imzaya açılan Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolünde 15-17 Eylül 1997 tarihlerinde Montreal'de yapılan değişikliğin onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolünde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı:                                 201

Kabul :                                201

Tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1) (Alkışlar)

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Çalışma Örgütü Arasında Uluslararası Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Çalışma Örgütü Arasında Uluslararası Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/404) (S.Sayısı: 84) (2)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 84 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Müfit Yetkin söz istemiştir.

Buyurun Sayın Yetkin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin Protokolün Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Uluslararası ilişkilerin en yoğun bir duruma geldiği 20 nci Yüzyılda, geçmiş yüzyıllardan farklı olarak, dünyada barış içinde bir arada yaşamanın, ortak değerleri paylaşmanın, işbirliği yapmanın, insanlığa huzur ve mutluluk getireceği inancıyla barışın korunması, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmenin sağlanması için bölgesel ve evrensel nitelikte uluslararası kuruluşlar oluşturulmuştur.

Uluslararası kuruluşların insanlığa sağladığı yararların ölçüsü, amaçlara ulaşmadaki başarıları tartışılmakla birlikte, özellikle ILO, UNESCO, UNICEF gibi uzmanlık kuruluşlarının insanlık için gözardı edilemeyecek çabalarının bulunduğu bir gerçektir.

ILO, Birleşmiş Milletlerin insan haklarıyla ilgili uzmanlık kuruluşlarından biridir. ILO, tüm dünyada, çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine, sosyal adaletin geliştirilmesine ve bu yoldan evrensel barışın gerçekleştirilmesine katkıda bulunmaya çaba göstermektedir. 19 uncu Yüzyılda, işçi sınıfının verdiği uzun ve çetin savaşların bir ürünü olarak doğmuştur. Bu bakımdan, dünya emekçilerinin bir kazanımıdır. Ancak, çoğu defa yanlış anlaşıldığı gibi, ILO'ya işçi örgütleri değil devletler üyedir.

ILO, 1919 yılında imzalanan Versailles (Versay) Barış Anlaşmasıyla kurulmuştur. İlk Toplantısı Washington'da yapılan Uluslararası Çalışma Konferansı, en başta sekiz saatlik bir işgünü ve işsizliğin önlenmesi olmak üzere, işçiler lehine pek çok kararlar almıştır.

8.7.1999 tarihinde toplanan kurul, 68 sayılı kararıyla, Bakanlığımıza tahsis edilmiş bulunan arsa üzerine ILO Enformasyon Merkezi yapımı için Çalışma Genel Müdürü, Türk-İş temsilcisi ve TİSK temsilcisinden oluşan bir komiteyi görevlendirmiştir. Bu karardan sonra, proje ve ruhsatla ilgili girişimler başlatılmış; Dışişleri Bakanlığı ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığından gerekli uygun görüşler alınarak, bina ihale edilmiştir. Söz konusu projenin uygulamaya sokulacağı konusunda, önceki yıllarda, ILO Genel Kurulunda, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından açıklamalarda bulunulmuştur. Böylece, Bakanlığımız, ILO nezdinde bir taahhüt altına girmiştir. Kaldı ki, kurulacak enformasyon merkezi ülkemizde çalışma yaşamının tüm taraflarına ve bilim çevrelerine de hizmet verecek ve ülkemizin yakın çevresindeki ülkeler de bu hizmetlerden yararlanacaktır.

Bu anlaşmanın onaylanmasına vereceğiniz destek ve sağlayacağınız katkılar için şimdiden teşekkür ediyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yetkin.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Onur Öymen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öymen, konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Çalışma Örgütü Arasında Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Ankara'da kurulacak bu ILO merkezinin, Uluslararası Çalışma Örgütü merkezinin, çok önemli bir işlev yapacağına inanıyoruz. Gerçekten, bu örgütün çalışmaları hakkında, Yüce Meclise, hükümetimize, akademik çevrelerimize, basınımıza, bu merkez vasıtasıyla çok önemli bilgiler aktarılacaktır. O bakımdan, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu projeyi destekliyoruz ve bu merkezin açılması için arazi tahsisini, arsa tahsisini olumlu karşılıyoruz.

Bu vesileyle, ILO'yla ilgili olarak, bazı hususları Yüce Meclisin bilgisine ve dikkatine getirmek istiyorum. Bu örgüt, Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsü arkadaşımızın belirttiği gibi, 1919 yılında kurulmuş. Türkiye, 1927 yılında gözlemci olarak katılmaya başlamış çalışmalara; çünkü, o sırada Milletler Cemiyetine üye değildi Türkiye. 1932 yılında Milletler Cemiyetine üye olduğumuzda, bu örgütün faaliyetlerine de resmen, üye olarak katılmaya başlamış bulunuyoruz.

ILO'nun hedefleri arasında, tam istihdama ulaşılması, yaşam standardının yükseltilmesi, işçilerin kendilerine en uygun şartlarda çalıştırılması gibi hedefler var; fakat, belki bunlardan daha önemlisi, sosyal haklar ve insan hakları alanında, ILO, dünyanın en önemli örgütlerinden biri, belki de birincisi.

Bugüne kadar 181 tane sözleşme kabul etmiş ILO. Türkiye, bu sözleşmelerden sadece 40'ını imzalamış bulunuyor. Geri kalan sözleşmelerin de, incelenerek, en kısa zamanda imzalanması, onay için Yüce Meclisin huzuruna getirilmesi dileğimizdir.

Bildiğimiz kadarıyla hükümet, şu sırada, 4 sözleşmenin daha onaylanması için çalışıyor. Bunlar, bizim çalışma hayatımızı çok yakından ilgilendiren sözleşmelerdir. Mesela, birisi, karayolu taşımacılığıyla ilgilidir; karayolu taşımacılığında çalışma saatlerini, dinlenme saatlerini düzenleyen bir sözleşmedir. Göçe ilişkin 2 tane sözleşme var üzerinde çalışılan. Ticarî gemilerde çalışan personelle ilgili sözleşme var. Bunların, bir an önce Genel Kurula getirilmesini temenni ediyoruz.

Türkiye, geçen yıl çok önemli bir sözleşme imzaladı; 182 sayılı Sözleşme. Bu, Çocukların Kötü Koşullarda Çalıştırılmasını Önleme Sözleşmesidir. Bu, bize itibar kazandırmıştır dünyada; fakat, değerli arkadaşlarım, ILO'nun sözleşmelerinin uygulaması konusunda, maalesef, çok parlak bir tablo çizecek durumda değiliz.

Bildiğiniz gibi, Uluslararası Çalışma Örgütünün sözleşmelerinin her ülke tarafından nasıl uygulandığı, bu örgütün özel komitesi tarafından her yıl denetleniyor ve raporlar yayımlanıyor. Türkiye'yle ilgili raporlara baktığımızda, mesela, 2002 yılı raporunda, ülkemizde işsizliğin arttığını görüyoruz, özellikle, kadınlar arasında işsizliğin çok ileri boyutlara ulaştığını görüyoruz.

Daha yeni bir rapor var. 2003 yılında yayımlanan raporda, Türkiye'nin 111 sayılı ILO Sözleşmesine uyum koşulları inceleniyor ve orada, Türkiye hakkında, maalesef, çok olumlu bir tablo sergilenmiyor. Bu sözleşme, toplum hayatında ve iş hayatında ayırımcılığın önlenmesiyle ilgilidir.

2003 yılında yayımlanan raporda, özellikle, Türkiye'de okuma yazma oranının son derece düşük olduğu söyleniyor. Bu, bizim için, gerçekten, utanç verici bir durumdur. ILO raporunu okuduğunuz zaman görüyorsunuz ki, Türkiye'de kadınlar arasında -son günlerde çok konuşuluyor ülkemizde kadın hakları- okuma yazma bilenlerin oranı, erkeklerin dörtte 1'idir veya okuma yazma bilmeyen kadınların oranı, erkeklerin 4 mislidir. Bu, bizim için, gerçekten, son derece utanç vericidir ve çağdaş bir Avrupa'ya katılmayı hedefleyen Türkiye'ye yakışmamaktadır.

Kurtuluş Savaşını bitirdiğimizde, millî mücadele yıllarından sonra, okuma yazma bilenlerin oranı Türkiye'de sadece yüzde 10'du değerli arkadaşlar, kadınlar arasında yüzde 4,8'di; yarısı aşağı yukarı. Şimdi görüyoruz ki, 4 misline çıkmış fark. Yani, bu, bizim için, geçtiğimiz seksen yılda ulaştığımız nokta olmamalıydı. Bu, gerçekten, bizim için çok üzüntü verici. Bu niçin böyle? Efendim, işte, bazı yörelerimiz var; ulaşması zordur, orada okullaşma zordur, öğretmen göndermek zordur... Bu değil. ILO raporunu okuduğunuz zaman görüyorsunuz; 6 000 000 insan Türkiye'de okuma yazma bilmiyor arkadaşlar, bu 6 000 000 insanın 2,4 milyonu şehirlerde yaşıyor. Hiçbir mazeretimiz yoktur. Bunun sebebi nedir diye araştırdığınız zaman, sebebi çıkıyor ortaya; Türkiye, dünya ülkeleri arasında, toplam millî gelirine oranla eğitime en az para harcayan ülkelerden biridir. Bu, en son uluslararası istatistiklere göre, Türkiye'nin eğitime harcadığı para gayri safî millî hâsılanın yüzde 2,2'sidir. Bütün dünya ülkeleri içinde, en geri kalmış ülkeler de dahil olmak üzere, bizden daha kötü durumda, daha az para harcayan sadece 16 devlet var. Biz, 200'e yakın devlet arasında sondan 17 nci geliyoruz, eğitime para ayırmak konusunda. İşte, Türkiye'nin gündemi bu olmalı. Maalesef, biz, başka konuları gündemde önplana çıkarıyoruz; en önemli, en acil, insanî açıdan bizim için hayatî önem taşıyan konuları, biraz, ikinci plana bırakıyoruz. İşte, bu, onlardan biridir. Gayet tabiî ki, kalkınma için her şeye ihtiyacımız var; gayet tabiî ki, barajlar yapacağız; gayet tabiî ki, yollar yapacağız; gayet tabiî ki, duble yollar yapacağız; ama, arkadaşlar, insanlarımızın eğitimi duble yoldan daha az önemli değildir.

Onun için, bizim, hükümetten beklediğimiz, cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi, bir Kuvayı Milliye ruhuyla bir eğitim seferberliği yapmaktır. O zaman, Atatürk, millet mektepleri kurarak okuma yazma hamlesini başlatmıştı, cehalete karşı savaş açmıştı. İşte, bizim de şimdi yapmamız gereken budur. Halkımızın 6 000 000'u okuma yazma bilmiyorsa, cahilse, biz, Avrupa'ya zor gireceğiz. Bunu aramızda itiraf edelim. Avrupa ülkelerinin içinde bizim durumumuza -tabiî, sondan kastediyorum- yaklaşan bir ülke bile yok, bizim rakamlarımıza yaklaşan tek bir ülke yoktur Avrupa'da. Ne yazık ki, biz, bu tabloyla karşı karşıyayız ve hâlâ, bugün, bunu çözmeyi birinci meselemiz sayacağımıza, gayri safî millî hâsılamızın sadece yüzde 2,2'sini bu işe ayırıyoruz.

Bundan ibaret de değil. ILO raporlarını incelediğimiz zaman, bakıyoruz, erkeklerin çalışma hayatına iştiraki, çalışanlar içinde erkeklerin oranı yüzde 73,1; kadınların oranı yüzde 25,5. Bu, olacak şey midir?! Çağdaş bir ülkeye bu yakışıyor mu?! Kadınlarımızı dünyaya açmaktı, cumhuriyeti kurduğumuzda bizim hedefimiz; şimdi, kadınlarımızı nasıl kapatırız dünyaya diye uğraşıyoruz, onları iş hayatından nasıl uzaklaştırırız diye uğraşıyoruz. Bunu, hiçbir şeyle izah edemezsiniz. Bu, bir inanç konusu değildir. Bu, bir gelenek konusu değildir. Bu, bir çağdaşlaşma konusudur. Türk kadını, çağdaş dünyada yer almaya layıktır; onun önünü kapatmayalım. Bu Yüce Meclisin en önemli görevlerinden biri, kadınlar ile erkekler arasında bu farklılığı gidermek olmalıdır ve bu konuda hükümetin atacağı her adımın arkasında biz olacağız, atacağınız her adımı destekleyeceğiz. Eğitim seferberliği alanında, çalışma alanında kadın-erkek eşitsizliğinin önlenmesinde hükümetin atacağı her adımı alkışlayacağız. Yeter ki, bu adımları atın; yeter ki, bunlara öncelikli bir proje olarak bakın. İşte, üyesi olduğumuz ILO raporlarını okuduğunuz zaman çıkan tablo budur arkadaşlar.

Şimdi, bundan ibaret de değil. Demin de sözünü ettiğim gibi, insan haklarından bahsediyor ILO raporları. Okuduğunuz zaman, maalesef, ILO raporları, insan hakları alanında da parlak bir tablo çizmiyor. İşte, gündemimizde olan, Sayın Kapusuz'un da yakından izlediğine emin olduğum bu 8 inci madde, ILO raporlarında eleştiri konusu yapılıyor; Türkiye'nin Terörle Mücadele Yasasının 8 inci maddesinin birinci fıkrası, fikir özgürlüğünü kısıtlayıcı bir madde olarak dile getiriliyor.

Aynı zamanda, yerel dillerin yayınlanması, bu dillerde eğitim konusunda da Türk Hükümetinden bilgi istiyor ILO raporları. Sadece çalışma hayatıyla ilgili değil, insan haklarıyla ilgili taleplerde de bulunuyor Türkiye'den.

Bütün bunları, hükümetimizin çok ciddî bir şekilde değerlendirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kamu görevlilerinin sendikalaşma hakkını eleştiriyor. Bütün bunları eleştiriyor da ne oluyor?

Arkadaşlar, size üzüntü verici bir şey söyleyeceğim. Türkiye, yıllardan beri, ILO'nun, bu gibi eksikler nedeniyle, denetim altında, gözetim altında tuttuğu 15 ülkeden biridir. ILO, dünyada her yıl onbeş ülkeyi izlenecek ülkeler listesine koyuyor; birkaç yıl müstesna, biri de hep Türkiye oluyor. Korkarım ki, bu yıl da öyle olacak. Önümüzdeki hafta ILO konferansı var. Korkarım ki, bu yıl da Türkiye'yi bu onbeş izlenecek ülke arasına sokacaktır ILO.

Biz, bunu hak etmiyoruz arkadaşlar. Türkiye bunu hak etmiyor. Türkiye, insan hakları, çalışma hakları alanında özel izleme konusu olabilecek ülkeler arasında daima bulunmayı hak etmiyor. Bu niçin böyle oluyor; çünkü, bizim, sendikalaşmayla ilgili, derneklerle ilgili, toplusözleşmeyle ilgili yasalarımız, ILO'nun bu konulardaki sözleşmeleriyle örtüşmüyor. Mesele budur. Bunlara cesaretle eğilmemiz lazım. İş Kanunu görüşülürken bunu dile getirdik. ILO'nun 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri var; bunlara uyacaksınız. ILO üyesiyseniz, bunların altına imza atmışsanız, kendi mevzuatınızı buna uyduracaksınız; yoksa, başkalarının, sizin farklarınızı kabul etmesini beklemeyeceksiniz. İşte, bizim, hükümetten beklediğimiz, bu konularda cesaretli adımlar atmaktır.

Değerli arkadaşlar, yalnız ILO değil, başka uluslararası kuruluşların da sözleşmeleri var, anlaşmaları var; bunlara uymak zorundayız. Bunlardan bir tanesi, Avrupa Konseyidir. Biz, Avrupa Konseyinin -konsey çerçevesinde imzalanan- İnsan Hakları Sözleşmesini ilk imzalayan ülkelerden biriyiz. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Divanının mecburî kazasını, zorunlu yargısını kabul eden bir ülkeyiz; fakat, bakıyoruz, insan hakları konusunda en çok suçlanan, en çok eleştirilen, aleyhinde en çok ihlal kararı çıkan ülkelerden biri Türkiye'dir. Niçin böyledir bu?! Niçin, biz, insan hakları alanında daima en çok mahkûm olan ülkelerden biri oluyoruz?! Pek çok, milyonlarca dolar, yüzbinlerce dolar tazminat ödedik şimdiye kadar. Bunu da hak etmiyoruz; insan hakları alanında, Avrupa Konseyinde de bu duruma düşmeyi hak etmiyoruz.

Değerli arkadaşlar, meselenin bir boyutunu daha söyleyeyim size; sadece bundan ibaret değil, bir de başka tarafı var. Avrupa İnsan Hakları Divanının aldığı bütün kararları, maalesef, doğru ve haklı kararlar olarak kabul edecek durumda değiliz. Bizim yerine getirmediğimiz bir karar var ve bunu yerine getirmemekle de çok isabet ettik şimdiye kadar; beş yıldır uygulamıyoruz. Bu da, bir Kıbrıslı Rumun Türkiye aleyhine açtığı davadır. "Loizidou davası" denilen dava, Kuzey Kıbrıs'ta Türkiye'nin egemenlik hakkı olduğu iddiasıyla Türkiye'yi mahkûm etmiştir, bir Rum kadının kuzeydeki evinin elinden alınması veya orada Türklerin yerleştirilmesi bahanesiyle. Arkada yüzlerce dava var bunun gibi. Biz direndik; Kuzey Kıbrıs Türkiye'nin egemenlik alanı değildir, orada bağımsız bir devlet vardır, Türkiye'nin sorumluluğu yoktur diye beş yıldır direniyoruz.

Değerli arkadaşlar, umarım ki aldığımız bilgi yanlıştır; fakat, eğer doğruysa, hükümetimiz bu konuda bir taviz vermek üzeredir, bu parayı ödemek üzeredir; "fendim, emsal oluşturmayacak" gibi kayıtlarla, bu davayı sineye çekmek üzereyiz. Bunun çok ciddî sonuçlar verebileceğine dair Yüce Heyetinizi uyarmak istiyorum, hükümetimizi uyarmak istiyorum. Bu konuyu iyi düşününüz, doğurabileceği sonuçları iyi düşününüz, siyasî sonuçları iyi düşününüz, siyasî baskıdan kurtulacağız diye ülkemizi çok ciddî sıkıntılara sokabilecek adımlar atmadan önce iyi düşününüz.

Bu, Türkiye'yi, ileride, Avrupa Konseyi önünde, Avrupa İnsan Hakları Divanı önünde son derece tehlikeli bir mecraya sürükleyebilecek bir durumdur. O bakımdan, hükümetin böyle bir adım atmayacağını ümit etmek istiyoruz; ama, Yüce Meclisin çatısı altında uyarıyoruz... ülkemizin temel çıkarlarını korumada, hiçbir zaman, Türkiye, dış baskılara boyun eğerek iş yapmamıştır; bu defa da yapmayacağını ümit etmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi bitirirken şunu söylemek istiyorum: Gerek Uluslararası Çalışma Örgütü gerek diğer uluslararası örgütlerin insan hakları ve sosyal haklar konusundaki sözleşmelerine, anlaşmalarına titizlikle uymamız gerekiyor. Biz, sosyal demokrat bir parti olarak -merak edenler için bir kere daha tekrarlıyorum, sosyal demokrat bir parti olarak- bu konuların takipçisi olacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen, İzmir Milletvekili Erdal Karademir; buyurun.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Çalışma Örgütünün -ILO'nun- Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde kişisel olarak söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sosyal adalet ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi amacına yönelik olarak hükümetler, işverenler ve işçiler, birlikte hareket edecekleri bir örgüt modeli çerçevesinde, 1919 yılında, Versay Anlaşması sonucunda milletler cemiyetinin özel ve özerk bir hükümetlerarası örgütü olarak kurulan ILO, insan haklarına saygılı, yeterli yaşam standartları, insanca çalışma koşulları, istihdam olanakları, ekonomide güvence ve benzeri gibi temel ilkelerin dünya çapında uygulanması düşüncesiyle insanlığın hizmetinde olmuştur.

Savaş sonrası dönemde evrensel ve sürekli barışın, ancak, sosyal adaletle sağlanabileceği temel ilkesiyle çalışmalarını hızlandıran ILO, 1944 yılında Philadelphia'da toplanan Uluslararası Çalışma Konferansında oluşan, bir anlamda sosyal manifesto denilen Philadelphia Bildirisini de onaylamıştır. Bu bildiride "emek, ticarî bir mal değildir. Düşünce ve sendika kurma özgürlükleri kalıcı bir ilerlemeyi gerçekleştirmenin esas unsurlarıdır. Fakirlik, görüldüğü her yerde refaha yöneltilmiş bir tehlikedir. Bütün insanlar, ırk, inanç ve cinsiyetleri ne olursa olsun, kendi maddî durumlarını ve manevî gelişmelerini özgürlük, onur, ekonomik güvence ve fırsat eşitliği koşulları altında geliştirmek haklarına sahiptir" denilmektedir.

27 Mayıs 1946 tarih ve 4907 sayılı Yasayla üye olduğumuz ve imzaladığımız bu kararların, aradan geçen bunca zamana rağmen, bırakın pratik yaşamdaki uygulamalarını, hâlâ birçok konuda yasal altyapısının bile hazır olmadığını görmek, ileri, modern ve çağdaş ülke hakları karşısında benim yüzümü kızartıyor, başımın öne eğilmesine neden oluyor.

İşçi haklarının gasp edildiği, ücretlerin gerilediği, işçi -memur kıyımının olduğu, sendikal hak ve özgürlüklerinde yüzyıllar öncesine dönüldüğü, grev ve örgütlenme haklarının gayrımeşru bir şekilde engellenmeye çalışıldığı, insanlık onurunun zedelendiği, ekonomik güvence ve iş güvenliği ile fırsat eşitliğinin gözardı edildiği, üniversite mezunu gençlerimizin dahi işsiz olduğu bir ülkenin insanı olarak, böylesi çifte standart uygulamaları görüp yaşadıkça, üzülmemek ve isyan etmemek mümkün mü!

Değerli milletvekilleri, çifte standarda örnek mi istiyorsunuz; 15-16 Mart 2003 tarihlerinde Yüce Meclisimizin çatısı altında yaşananlar, buna en güzel örnektir. Bir yandan ILO'nun uluslararası anlaşma ve sözleşmelerini imzalayıp, onaylıyoruz, diğer yandan da, bu doğrultuda yasallaşmış İş Güvencesi Yasasının yürürlüğe girmesini aylarca uzatıp, engelliyorsunuz; hatta, kazanılmış hakların gasp edilip, budanması için, işçilerin, çalışanların aleyhine olan İş Kanununu, Cumhuriyet Halk Partisinin düşüncelerini dahi dikkate almadan yasalaştırdınız.

Bunların hepsini, daha sonra uzun uzun tartışacağız. Ben, şimdi, sizlerin dikkatini çekmek için, sadece iki konuya, kısaca değineceğim. Birinci olarak, 1999'da kabul edilen ve ülkemizin de onayladığı 182 nolu Kötü Şartlardaki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Önlemler Sözleşmesi uyarınca madenlerde, çiftliklerde, taşocaklarında, fabrikalarda, atölyelerde çalıştırılan çocukların bu koşullarda çalıştırılmasının yasal ve idarî tedbirlerle yasaklanması gerekmektedir. Kölelik koşullarına ve fuhuşa itilen, milyonlarcası ömür boyu sefalete ve yoksulluğa mahkûm edilen çocuklar için ILO'nun başlattığı "Çocuk İşçiliğine Kırmızı Kart" kampanyasını yürekten destekliyorum. 15 Ocak 2002 tarihinde Afrika'da başlatılan bu kampanya çerçevesinde...

Maalesef, ülkemizdeki durum da çok iç açıcı değil. Okul çağındaki çocuklarımız, sanayi sitelerinde, işporta tezgâhlarında, tarımda ve daha birçok uygunsuz ortamda, ucuz emek anlayışıyla çalıştırılmaktadır. Kanımca, bunlara kırmızı kart göstermenin zamanı gelmiştir, hatta, geç de kalınmıştır.

İkinci olarak da, kadın işçilerimizin durumuna kısaca değinmek istiyorum. Dünyaca ünlü ozanımızın da dediği gibi "sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen" sigortasız, sendikasız, sağlıksız ve ağır koşullarda ucuz emek olarak çalıştırılan kadın işçilerimiz, bunlar yetmezmiş gibi, bir de cinsel tacizle karşı karşıya kalmaktadır. Kadınlarımız, kendilerini iki kat ezen bu durum karşısında çaresiz kalmakta, ekonomik özgürlüğü ve iş güvencesi olmadığından, sanki kaderiymiş gibi bunları kabullenmek zorunda kalmakta, kabullenmeyenler de işlerinden olmakta, açlığa ve sefalete sürüklenmektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere çağrıda bulunmak istiyorum: Gelin, hep birlikte, 22 nci Dönem milletvekilleri olarak, bir ilke imza atalım; 115 ülkenin ve ülkemizin de kabul edip onayladığı ILO ilkelerinin ve sözleşmelerinin yasal altyapısı ve uygulamalarının denetlenmesi, olumsuz uygulama yapanlara en ağır yaptırımların uygulanması için çalışalım. Başımızı öne eğmeden, dik tutarak, tüm dünyaya "işte benim ülkemin kadınları, işte benim ülkemin çocukları, işte benim ülkemin geleceği" diye haykıralım.

ILO'ya arsa tahsis eden bu yasa tasarısını canı gönülden destekliyor; ülkemiz, halkımız ve emeğiyle geçinen tüm insanlarımız için hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının 1 inci maddesini okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ ARASINDA ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜNÜN ANKARA'DAKİ OFİSİ İÇİN YER TAHSİSİNE İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 6 Eylül 1999 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Çalışma Örgütü Arasında Uluslararası Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - 3 dakika yeter Sayın Başkan.

BAŞKAN - Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Çalışma Örgütü Arasında Uluslararası Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı:                                218

Kabul:                                216

Ret:                                1

Çekimser                                1

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin ve Eki Sağlık Bakımı Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları raporunun müzakeresine başlıyoruz.

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin ve Eki Sağlık Bakımı Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/422) (S. Sayısı: 86) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde

Komisyon raporu 86 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ve Birleşik Krallık arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesi 9 Haziran 1959 tarihinde Ankara'da imzalanmış ve bu sözleşme, 1 Haziran 1961 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşme, aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyetinin imzaladığı ilk sosyal güvenlik sözleşmesidir; ancak, yürürlüğe girdiği tarihten bu yana üzerinden yaklaşık kırkiki yıllık bir süre geçen sözleşmenin güncel hale getirilmesi, zaman içerisinde sosyal güvenlik mevzuatında meydana gelen değişikliklerin sözleşme kapsamına alınması ve sosyal güvenlik alanındaki ilişkilerin daha da geliştirilerek sözleşme kapsamının genişletilmesi zorunlu hale gelmiş ve bu amaçla mevcut sözleşmenin yerine geçmek üzere hazırlanan yeni sözleşme ve eki Sağlık Bakımı Hakkında Protokol, 20 Aralık 1999 tarihinde Londra'da imzalanmıştır.

Halen yürürlükte bulunan sözleşme, Türkiye bakımından, sadece Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olan sigortalıları koruma altına alan dar kapsamlı bir sözleşme olup, yeni sözleşmeyle, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesinde sayılan sandıklarla ilgili mevzuat da sözleşme kapsamına alınmış ve böylece kapsam aynı zamanda genişletilmiştir.

Ayrıca, hastalık ve analık sigortasından sağlanan nakdî yardımların karşılanma imkânı getirilmiş ve diğer âkit tarafta geçici olarak bulunma hallerinde acil sağlık yardımlarından yararlanma imkânı sağlanmıştır. Başka bir ifadeyle, sözleşmenin kapsamı Türkiye bakımından genişletilmiş, sözleşme tamamen güncelleştirilmiştir. Bu sözleşme, onay prosedürü tamamlanıp yürürlüğe girdiğinde, halen yürürlükte olan eski sözleşme kendiliğinden yürürlükten kalkacaktır.

Yeni sözleşme, özet olarak, her iki âkit taraf vatandaşlarının sosyal güvenlik hak ve yükümlülükleri bakımından eşit işlem görmelerini, sosyal güvenlik yardımlarının serbestçe transfer edilmesini, çalışmak üzere geçici olarak diğer âkit tarafa gönderilenler ile gemiler ve diğer nakliyat araçlarında çalışan personelin tabi olacakları mevzuatı, bir sosyal güvenlik yardımına hak kazanabilmek için iki âkit tarafta geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesini, taraflar arasında aynı zamanda işbirliğini, anlaşmazlıkların çözümü ve sosyal güvenlikle ilgili diğer çeşitli hususları öngörmektedir.

İngiltere'de bulunan Türk vatandaşlarının sayısının 2002 yılı sonu itibariyle yaklaşık 80 000 kişi olduğu ve bunlardan 30 000 kişinin işçi statüsünde olduğu bilinmektedir. Bu çalışma, İngiltere'de yaşayan yurttaşlarımız açısından da büyük önem arz ediyor şüphesiz.

Bu konuda, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak, kabul oyu kullanacağımızı belirtiyor, bu kanunun kabul edilmesinde göstereceğiniz katkılardan dolayı şimdiden hepinize teşekkür ediyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.(Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Onur Öymen.

Buyurun Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öymen, konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin ve bunun ekini teşkil eden Sağlık Bakımı Hakkında Protokolün onaylanmasına ilişkin olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli arkadaşımız, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan Sayın Eraslan, bu sözleşme hakkında Yüce Meclise yeterince bilgi vermiştir; bunları tekrarlamak istemiyorum. Bütün bu bilgiler, bizim de Yüce Meclise belirtmek istediğimiz hususlardır; bunu ifade etmek, tekrarlamak istemiyorum.

Yalnız şunu belirteyim: İngiltere'yle 1959 yılında imzaladığımız ve 1961 yılında onayladığımız sosyal güvenlik sözleşmesi, Türkiye'nin bu alanda yaptığı ilk sözleşmedir; o bakımdan, böyle bir özelliği var.

İkinci olarak belirtmek istediğim husus, bu yeni sözleşmenin, protokolün imzalanma işlemlerinin 1999 yılında sonuçlanmış olmasıdır; yani, yaklaşık üçbuçuk yıldan beri bu sözleşme onay bekliyor. Bu gecikmenin pek çok vatandaşımızı olumsuz etkilediğini ifade etmek istiyorum; çünkü, değerli arkadaşımın da açıkladığı gibi, yeni sözleşmenin kapsamı genişliyor. Eski sözleşme, sadece Sosyal Sigortalar Kurumunu kapsamına alırken, yeni sözleşme, Emekli Sandığını ve bazı başka sosyal güvenlik kurumlarını, Bağ-Kuru da kapsamı içine alıyor. O bakımdan, bu sürenin uzaması, onay işleminin bu kadar gecikmesi, bu sözleşmeden yararlanacak vatandaşlarımızı mağdur etmiştir. Hükümetten şunu rica ediyoruz: Geçmiş yıllardan kalan bu gibi sözleşmeleri, bu gibi anlaşmaları, özellikle vatandaşlarımızın haklarını ilgilendiren sözleşmeleri ivedilikle Meclise sunsunlar ve bir an önce bunları onaylayalım ve hayata geçirelim.

Değerli arkadaşlar, arkadaşımın belirttiği unsurların dışında, İngiltere'nin bir özelliği daha var; o da şudur: İngiltere, çifte vatandaşlığı kabul etmiş bir ülkedir. Oradaki vatandaşlarımızın büyük bir bölümü, hem İngiliz vatandaşıdır hem Türk vatandaşıdır; bu nedenle, İngiliz vatandaşlarının sahip olduğu haklardan da yararlanıyorlar. Biz, bunun, bütün Avrupa ülkeleri için bir örnek teşkil etmesini diliyoruz; çünkü, kıta Avrupasında, Hollanda, Belçika gibi birkaç ülke hariç, maalesef, çifte vatandaşlık, henüz tam olarak kabul edilmiş değildir, uygulanıyor değildir. Bizim en çok vatandaşımızın bulunduğu Almanya'da, bütün çabalara rağmen, çifte vatandaşlık sadece istisnaî hallerde uygulanabiliyor. O bakımdan, İngiltere'nin bu özelliğinin -ki, sosyal güvenlik açısından da çok yansımaları var- kıta Avrupasındaki Avrupa Birliği ülkeleri için örnek oluşturmasını ümit ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle şunu da söylemek istiyorum: Sosyal güvenlik anlaşması imzaladığımız ülkelerin uygulamalarını da yakından izlemeliyiz. Demin, başka bir yasa tasarısı vesilesiyle, Uluslararası Çalışma Örgütünün sözleşmelerinden, bunun uygulamalarından bahsettik. Bizim vatandaşlarımızın yaşadığı ülkelerin bu sözleşmeleri nasıl uyguladığını da izlemek zorundayız. Demin, Türkiye'de kadınlar ile erkekler arasındaki farktan bahsettik uygulamada. Aynı oranda olmasa da, bu fark, İngiltere'de de var. Uluslararası Çalışma Örgütünün raporunu okuduğunuz zaman görüyorsunuz ki, orada "eşit işe eşit ücret" prensibinin uygulanmasında sorunlar var. Mademki, bizim vatandaşlarımız orada yaşıyor, onları, o ülkelerin uygulamalarını çok yakından izlemek zorundayız.

Bundan ibaret de değil. 1980 yılında Türkiye ile Avrupa Birliği Ortaklık Konseyinin aldığı bir karar var." 3/80" denilen bu karar, Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın sosyal haklarıyla ilgili. Şimdi, biz, İngiltere'yle bu sözleşmeyi imzaladık diye, bunu sadece bir Türk İngiliz ilişkisi çerçevesinde göremeyiz; çünkü, Avrupa Birliği üyesi ülkeler, artık, bu gibi konuları kolektif olarak halletme yoluna gidiyorlar. O bakımdan, Avrupa Birliğiyle bu alanda imzaladığımız bu Ortaklık Konseyi kararının uygulanmasını yakından izlemek zorundayız.

Şimdi, burada, üzüntü verici bir şey söylemek istiyorum size. Maalesef, Avrupa Birliği Komisyonu, bu 3/80 sayılı Kararın üye ülkelerde otomatik olarak uygulanmasını kabul etmemiştir, uygulanması için bir tavsiye kararı almamıştır ve bizdeki bilgi eğer yanlış değilse -ki, yanlış olduğunu zannetmiyorum- bu kararın alınmasını engelleyen ülke de, şimdi yakınlaşmak için gayret gösterdiğimiz Yunanistan'dır. O bakımdan, 3/80 sayılı Karar, maalesef, Avrupa Birliği ülkelerinde otomatik olarak uygulanamıyor ve bunun sonucunda, pek çok vatandaşımız mahkemelere müracaat ederek, bu kararla elde ettikleri hakkı hayata geçirmeye çalışıyor. Birçok mahkeme bizim lehimize karar vermiştir. Ancak, bizim temennimiz, bu kararın tam olarak uygulanmasıdır. Hükümetimizden bu konuda gayret bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik de dahil olmak üzere, yurt dışındaki vatandaşlarımızın sorunları, Yüce Meclisin yaklaşık bir ay önce kurulmasını kararlaştırdığı yurt dışındaki vatandaşlarımızın sorunlarını incelemekle görevli komisyon tarafından ele alınacaktır. Bunu da yine bir üzüntü vesilesi olarak ifade etmek istiyorum; maalesef, bir aydan beri bu komisyon toplanamamaktadır. Bunun hiçbir izahı yoktur; Yüce Meclisin kurduğu bu kadar önemli konudaki bir komisyonun, yurt dışındaki milyonlarca vatandaşımızın haklarını, çıkarlarını ilgilendiren bir komisyonun bu kadar uzun bir süreden beri ilk toplantısını bile yapamamasının hiçbir izahı yoktur. O bakımdan, Sayın Meclis Başkanımızdan özellikle rica ediyorum; bu komisyonun bir an önce toplanması için gerekli fizikî şartları sağlasınlar ve biz, sosyal güvenlik de dahil olmak üzere, yurt dışındaki vatandaşlarımızın bütün bu meselelerini Yüce Meclise sunmak üzere inceleyelim, bu komisyonun çalışmalarını sonuçlandıralım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz, bu sözleşmeyi ve bu protokolü onaylayacağız, müspet oy kullanacağız; çünkü, bunun, ülkemizin çıkarlarına olduğuna inanıyoruz.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi bir kere daha saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BÜYÜK BRİTANYA VE KUZEY İRLANDA BİRLEŞİK KRALLIĞI HÜKÜMETİ ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK SÖZLEŞMESİNİN VE EKİ SAĞLIK BAKIMI HAKKINDA PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 20 Aralık 1999 tarihinde Londra'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesi"nin ve eki "Sağlık Bakımı Hakkında Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen sayın üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, buna yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin ve Eki Sağlık Bakımı Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı:                                 186

Kabul :                                186

Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)

Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Kyoto ve Minneapolis Tam Yetkili Konferansları Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

11.- Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Kyoto ve Minneapolis Tam Yetkili Konferansları Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri komisyonları Raporları (1/454) (S. Sayısı: 117) (2)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu, 117 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Müfit Yetkin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Kyoto ve Minneapolis Tam Yetkili Konferansları Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Uydular Aracılığıyla Haberleşme Uluslararası Teşkilatı, yani INTELSAT, 1964 yılında kurulmuş ve 1965 yılında hizmete girerek ilk kıtalararası kamu uydu haberleşmesi sağlanmıştır. Teşkilatın amacı, üye olsun olmasın, tüm dünya ülkelerine ulusal ve uluslararası küresel telekomünikasyon hizmetlerini sağlamak, ülkelerin uydu haberleşme sistemlerini ve teknolojilerini geliştirmede işbirliğini ve eşgüdümü artırmak ve özellikle, gelişmekte olan ülkelere haberleşme alanında yardımcı olmaktır.

Ülkemiz, INTELSAT Anlaşması ile işletme anlaşmasını 1968 yılında imzalamış, 1973 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamasıyla taraf olmuştur.

Telekomünikasyon alanındaki teknolojik gelişmelere paralel olarak ITU Kuruluş Yasası ve Sözleşmesi, diğer ilgili belgelerde de değişikliklerin kaçınılmaz olduğu gerçeğinden hareketle ve üye ülkelerden gelen talepler doğrultusunda yeni düzenlemeler ve düzeltmeler konusunda, sırasıyla, 1994 yılında Kyoto'da ve 1998 yılında Minneapolis'te yapılan Tam Yetkili Temsilciler Konferanslarında çeşitli kararlar alınmış ve bu kararlar nihai sonuç belgeleri adı altında toplanmıştır.

Kyoto 1994 ve Minneapolis 1998 konferansları ile 1992 Cenevre nihai sonuç belgelerinde yapılan değişiklikler, düzeltme ve eklemeler genel olarak tüm belgeleri kapsamaktadır. Bu değişiklik, düzeltme ve eklemelerin başında, birliğin, radyokomünikasyon sektörü, telekomünikasyon standardizasyon sektörü ve telekomünikasyon geliştirme sektörü olmak üzere üç temel başlık altında yürütmekte olduğu faaliyetlerde üye devlet kavramının yanı sıra sektör üyesi kavramına da yer verilmesi gerekmektedir. Bunu izleyen diğer önemli hususlar ise, birliğin fonksiyonlarında tüm sektörleri kapsamak üzere, seçimle atanan birimleri, katkı payı birimleri, çalışma grupları oluşturulmasıyla çözümler ve tavsiyeler bölümlerinde, teknolojik gelişmelere ve ülkelerin mevcut durumlarına göre alınan kararları içermektedir.

Üye ülkeler tarafından görevlendirilen heyetlerin başkanları tarafından imzalanan Kyoto 1994 Tam Yetkili Konferansı Nihai Sonuç Belgeleri 1 Ocak 1996 yılında, Minneapolis 1998 Tam Yetkili Konferansı Nihai Sonuç Belgeleri ise 1 Ocak 2000 tarihinde kendi ulusal mevzuatlarına göre bu belgeleri onaylayan ve bu onaya ilişkin olarak ve Kuruluş Yasasının 52 nci maddesi hükümlerine göre birlik genel sekreterliğine bildirimde bulunan ülkeler arasında yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.

Bu anlaşmanın onaylanmasına vereceğiniz destek ve sağlayacağınız katkılar için şimdiden teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yetkin.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz; buyurun.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Kyoto ve Minneapolis Tam Yetkili Konferansları Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarıyla ilgili bilgi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu olanaktan yararlanarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Uluslararası Telekomünikasyon Birliği, her türlü telekomünikasyon hizmetlerinin geliştirilmesi ve akılcı kullanımı için, birliğin üyeleri arasında uluslararası işbirliğini yaymak ve devam ettirmek, kalkınmakta olan ülkeleri telekomünikasyon alanında desteklemek ve teknik yardımda bulunmak, uygulamada gerekli maddî ve malî kaynakların harekete geçirilmesini teşvik etmek, telekomünikasyon servislerinin verimini artırmak, telekomünikasyon servisleri aracılığıyla barışçı ilişkilerin yaygınlaşmasına destek olmak, üye ülkelerin bu amaca yönelik çabalarını birleştirmek, telekomünikasyonla ilgili diğer dünya ve bölgesel, hükümetlerarası kuruluşlar ve özel kuruluşlarla işbirliği yaparak, küresel enformasyon ekonomisi ve toplumsal telekomünikasyon konularına daha geniş bir yaklaşımın benimsenmesini uluslararası düzeyde teşvik amacıyla kurulan bir örgüttür. Birliğin en üst karar organı olan Tam Yetkili Temsilciler Konferansı, üyeleri temsil eden heyetlerden meydana gelir ve dört yılda bir toplanır. Bu konferansta alınan kararlar, nihai nitelikte olup"nihai sonuç belgeleri" adı altında toplanarak bu belgeleri imzalayan ve içhukuk mevzuatlarına göre onaylayan ülkeler arasında geçerlilik kazanır.

Uluslararası Telekomünikasyon Birliği ek Tam Yetkili Konferansında kabul edilen Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Kuruluş Yasası ve Sözleşmesiyle, bunlara ilişkin nihai kararlar tavsiye başlıklı belge ve İhtiyarî Protokolün onaylanması Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 4.11.1999 tarih ve 4471 sayılı Kanunla uygun bulunmuş ve 23.3.2000 tarih ve 2000/328 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanmasını müteakip, 25.4.2000 tarih ve 24030 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Söz konusu kanunun yürürlüğe girmesiyle, ülkemiz, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği nezdindeki her türlü toplantı ve faaliyetler için oy kullanma hakkını elde etmiştir. Telekomünikasyon alanındaki teknolojik gelişmelere paralel olarak Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Kuruluş Yasası ve Sözleşmesiyle diğer ilgili belgelerde de değişikliklerin kaçınılmaz olduğu gerçeğinden hareketle ve üye ülkelerden gelen talepler doğrultusunda yeni düzenlemeler ve düzeltmeler konusunda, sırasıyla, 1994 yılında Kyoto'da ve 1998 yılında Minneapolis'te yapılan Tam Yetkili Temsilciler Konferansında çeşitli kararlar alınmış ve bu kararlar "nihaî sonuç belgeleri" adı altında toplanmıştır. Kyoto 1994 ve Minneapolis 1998 Konferanslarıyla, 1992 Cenevre Nihai Sonuç Belgelerinde yapılan değişiklikler, düzeltme ve eklemelerin başında, birliğin, radyokomünikasyon sektörü, telekomünikasyon standardizasyon sektörü ve telekomünikasyon geliştirme sektörü olmak üzere üç temel başlık altında yürütmekte olduğu faaliyetlerde "üye devlet" kavramının yanı sıra "sektör üyesi" kavramına yer verilmesi önde gelmektedir.

Bunu izleyen diğer önemli hususlar ise, birliğin fonksiyonlarında tüm sektörleri kapsamak üzere seçimle atanan birimler, katkı payı birimleri, çalışma gruplarının oluşturulması ile çözümler ve tavsiyeler bölümlerinde teknolojik gelişmelere ve ülkelerin mevcut durumlarına göre alınan kararları içermektedir.

Üye devletler tarafından görevlendirilen heyetlerin başkanları tarafından imzalanan Kyoto 1994 Tam Yetkili Konferansı Nihaî Sonuç Belgeleri 1 Ocak 1996 tarihinde, Minneapolis 1998 Tam Yetkili Konferansı Nihai Sonuç Belgeleri ise 1 Ocak 2000 tarihinde kendi ulusal mevzuatlarına göre bu belgeleri onaylayan ve Kuruluş Yasasının 52 nci maddesi hükümlerine göre Birlik Genel Sekreterliğine bildirimde bulunan ülkeler arasında yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.

Yukarıda açıklanan nedenle, ülkemiz adına imzalanmış olan ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde değişiklik yapan Kyoto 1994 Konferansı Nihai Sonuç Belgeleri ile Minneapolis 1998 Konferansı Nihaî Sonuç Belgelerinin ülkemizce onaylanması uygun görülmektedir.

Bu nedenle, bu belgelerin onaylanmasına olumlu oy kullanacağımızı bildirir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akyüz.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ULUSLARARASI TELEKOMÜNİKASYON BİRLİĞİ (ITU) KURULUŞ YASASI VE SÖZLEŞMESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPAN KYOTO VE MINNEAPOLIS TAM YETKİLİ KONFERANSLARI SONUÇ BELGELERİNİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 19 Eylül-14 Ekim 1994 tarihlerinde Kyoto'da ve 12 Ekim-6 Kasım 1998 tarihlerinde Minneapolis'te yapılan Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) Tam Yetkili Konferanslarında kabul edilen ve ITU Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde değişiklik yapan Sonuç Belgelerinin ekli beyanlarla ve çekincelerle onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Kyoto ve Minneapolis Tam Yetkili Konferansları Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı :                                 203

Kabul :                                 203

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 5 Haziran 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.45