DÖNEM : 22 CİLT : 16 YASAMA
YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
89 uncu
Birleşim
4 . 6 . 2003 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Sinop Milletvekili Cahit Can'ın, Dünya Çevre Gününe ilişkin
gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
2.- Van Milletvekili Cüneyt Karabıyık'ın, Dünya Çevre Gününe ilişkin
gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
3.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan'ın, Dünya Çevre Gününe ilişkin
gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün ve 42 milletvekilinin, kamuda
bürokrasinin azaltılarak hizmetlerde etkinlik ve verimliliğin sağlanması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/100)
2.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 22 milletvekilinin,
üniversite kurulacak illerin ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/101)
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun
Tasarısı (1/588) (S. Sayısı: 135)
2.- Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/327) (S. Sayısı: 142)
3.- Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/482) (S. Sayısı: 115)
4.- Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/434) (S.
Sayısı: 148)
5.- Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/589) (S. Sayısı: 150)
6.- Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine Müteallik Umumî
Anlaşmaya Ek 6 Numaralı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/366) (S. Sayısı: 80)
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Sosyal
Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/386) (S. Sayısı: 81)
8.- Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolünde
Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/390) (S. Sayısı: 83)
9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Çalışma Örgütü
Arasında Uluslararası Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/404) (S. Sayısı: 84)
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda
Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik ve Eki Sağlık Bakımı
Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/422)
(S. Sayısı: 86)
11.- Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) Kuruluş Yasası ve
Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Kyoto ve Minneapolis Tam Yetkili Konferansları
Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri komisyonları Raporları
(1/454) (S. Sayısı: 117)
VI.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un, kamu bankalarıyla ilgili
atamalara ve özelleştirme idaresinin bağlantısının değiştirilmesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cevabı (7/369)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, fona devredilen bankaların
sahiplerine ve devlete olan borçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı (7/472)
3.- Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, kamu işçilerinin
ikramiyelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın
cevabı (7/484)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.
Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın, Nâzım Hikmet'in ölümünün 40 ıncı
yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşmasına, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan
Mumcu cevap verdi.
Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu, Çınar Lisesinin, Brezilya'da
yapılan dünya liselerarası basketbol turnuvasında şampiyon olmasına,
Trabzon Milletvekili Aydın Dumanoğlu, Kıbrıs Vakıflar İdaresinin Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin geleceğindeki önemine,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey ve 58 milletvekilinin, kamu
yatırımları konusunda (10/97),
Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 21 milletvekilinin, Adıyaman
İlinin ekonomik ve sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/98),
Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal ve 31 milletvekilinin, kayısı
ürününün ekonomik değerinin artırılması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla (10/99),
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Yozgat Milletvekili Emin Koç'un (6/423) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.
AB genişleme sürecinin tanıtılması amacıyla İngiltere Parlamentosunda
düzenlenecek olan "Daha Geniş, Daha Derin ve Daha Güçlü Bir Avrupa'nın
Geleceği" konulu konferansa ve Avam Kamarasında "Anglo-Turkish
Society" Derneğinin 50 nci kuruluş yıldönümü vesilesiyle
"Türkiye" konulu panele davete Türkiye Büyük Millet Meclisini
temsilen bir parlamenterin icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul
edildi.
Genel Kurulun 3.6.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde; gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmının 8 inci sırasında yer alan Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 41
milletvekilinin, tarım sektörünün sorunlarının araştırılarak çözüm yollarının
belirlenmesine ilişkin 10/20 esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
öngörüşmesinin yapılmasına ve gündemin, "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 31 inci sırasında yer alan 115
sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına, 7 nci sırasında yer
alan 80 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 8 inci sırasında yer
alan 81 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 9 uncu sırasında yer alan
83 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 10 uncu sırasında yer alan 84
sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 12 nci sırasında yer alan 86
sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 32 nci sırasında yer alan 117
sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 13 üncü sırasında yer alan 87
sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 30 uncu sırasında yer alan 114
sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına alınmasına; daha önce gelen
kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 148 sıra sayılı kanun
tasarısının aynı kısmın 3 üncü sırasına, 150 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü
sırasına, 151 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 147 sıra sayılı
kanun tasarısının 14 üncü sırasına 48 saat geçmeden alınmasına ve 4.6.2003
tarihli Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmeyerek çalışma
süresinin gündemin 11 inci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar, 5.6.2003 tarihli Perşembe günkü birleşimde ise 147 sıra
sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar uzatılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/183),
2 nci " " (6/189),
3 üncü " " (6/190),
4 üncü " " (6/191),
Esas numaralı sorular üç birleşim içinde
cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildi; soru sahipleri de görüşlerini
açıkladı.
5 inci sırasında bulunan (6/196),
60 ıncı " " (6/266),
61 inci " " (6/267),
Esas numaralı sorulara Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap
verdi, (6/196) esas numaralı soruda, soru sahibi karşı görüşlerini açıkladı.
6 ncı
sırasında bulunan (6/197),
7 nci " " (6/198),
8 inci " " (6/202),
9 uncu " " (6/203),
10 uncu " " (6/206),
11 inci " " (6/207),
12 nci " " (6/208),
13 üncü " " (6/209),
14 üncü " " (6/210),
15 inci " " (6/211),
16 ncı " " (6/212),
17 nci " " (6/213),
18 inci " " (6/214),
19 uncu " " (6/215),
20 nci " " (6/216),
21 inci " " (6/217),
22 nci " " (6/218),
23 üncü " " (6/222),
24 üncü " " (6/224),
25 inci " " (6/225),
26 ncı " " (6/228),
27 nci " " (6/229),
28 inci " " (6/230),
29 uncu " " (6/231),
30 uncu " " (6/232),
31 inci " " (6/233),
32 nci " " (6/234),
33 üncü " " (6/235),
34 üncü " " (6/236),
35 inci " " (6/237),
36 ncı " " (6/238),
37 nci " " (6/239),
38 inci " " (6/240),
39 uncu " " (6/241),
40 ıncı " " (6/242),
41 inci " " (6/243),
42 nci " " (6/244),
43 üncü " " (6/245),
44 üncü " " (6/246),
45 inci " " (6/247),
46 ncı " " (6/248),
47 nci " " (6/251),
48 inci " " (6/252),
49 uncu " " (6/253),
50 nci " " (6/255),
51 inci " " (6/257),
52 nci " " (6/258),
53 üncü " " (6/259),
54 üncü " " (6/260),
55 inci " " (6/261),
56 ncı " " (6/262),
57 nci " " (6/263),
58 inci " " (6/264),
59 uncu " " (6/265),
Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, ertelendi.
Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 41 milletvekilinin, tarım sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/20), öngörüşmelerini müteakiben yapılan oylamasından sonra, kabul edilmediği açıklandı.
4 Haziran 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
18.48'de son verildi.
|
|
Nevzat Pakdil |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mevlüt Akgün |
|
Ahmet Küçük |
|
Karaman |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
Yaşar Tüzün |
|
Suat Kılıç |
|
Bilecik |
|
Samsun |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
No.: 124
II. – GELEN
KÂĞITLAR
4.6.2003
ÇARŞAMBA
Sözlü Soru
Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, İzmir'in Konak
İlçesindeki bazı mahallelerde heyelan tehlikesine karşı alınan önlemlere
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/534) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.6.2003)
2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Süper Ligdeki
şike ve teşvik primi iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/535) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.6.2003)
Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay'ın, Gazi
Üniversitesi Rektörlüğüyle ilgili bazı iddialara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/700) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.6.2003)
2.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop İli Dikmen
İlçesinde çiftçilerin 2001 yılı doğrudan gelir desteği paralarını alamadığı
iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/701)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.6.2003)
3.- Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Erfelek Sağlık
Merkezi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/702)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.6.2003)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün ve 42
milletvekilinin, kamuda bürokrasinin azaltılarak hizmetlerde etkinlik ve
verimliliğin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/100) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.5.2003)
2.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 21
milletvekilinin, üniversite kurulacak illerin ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/101)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
15.00
4 Haziran
2003 Çarşamba
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89 uncu
Birleşimini açıyorum.
III. - Y O K
L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, yoklama pusulalarını,
5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz
vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Dünya Çevre Günü nedeniyle söz
isteyen, Sinop Milletvekili Sayın Cahit Can'a aittir.
Buyurun Sayın Can. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 5 dakikadır.
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Sinop Milletvekili Cahit Can'ın,
Dünya Çevre Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman
Pepe'nin cevabı
CAHİT CAN (Sinop) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dünya Çevre Günüyle ilgili gündemdışı söz almış bulunmaktayım;
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünya gündemini meşgul eden en önemli konulardan biri
de kuşkusuz çevre ve çevre sorunlarıdır. Yaşayan her canlı, çevrenin bir
parçası olarak, çevre sorunlarının etkisi altındadır. Bilindiği üzere, geniş
anlamda çevre, insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini
sürdürdükleri ve karşılıklı etkileşim içinde bulundukları fizikî, sosyal,
biyolojik, kültürel ve ekonomik ortam olarak tarif edilebilir.
İnsanların yeryüzünde yaşamaya başlamasından itibaren
insanla doğa arasındaki hassas denge, doğal denge aleyhine bozulmaya
başlamıştır. Özellikle, içinde yaşadığımız yüzyılda sanayi ve teknoloji
alanlarında meydana gelen olağanüstü gelişmeler, bir yandan insanın doğa
üzerindeki egemenliğini artırıp, yaşam düzeyinin yükselmesini ve kendisinin
mutlu olmasını sağlarken, diğer yandan hızlı kentleşmenin etkisiyle de doğal
dengenin bozulması, kaynakların hızla yok edilmesi, insan yaşamını tehdit
edecek ölçülere varan çevre kirliliğini ortaya çıkarmıştır.
Değerli milletvekilleri, çevre kirliliği, özellikle son
elli-altmış yılda, sanayileşmiş ülkelerde olduğu gibi, Türkiye gibi gelişmekte
olan ülkelerde de önemli boyutlara ulaşmıştır. Dünya Sağlık Örgütüne göre,
dünyada her yıl milyonlarca ve günde yaklaşık 5 500 çocuk, çevre kirliliği
yüzünden hayatını kaybetti ve kaybetmektedir.
Dünya Çevre Zirvesi için hazırlanan Birleşmiş Milletler
raporunda, kuraklığın başladığı, açlığın devam ettiği, ormanların yok olduğu
ifade edilmektedir. Dünya nüfusunun yüzde 40'ının su sıkıntısı içinde yaşamakta
olduğu; küresel ısınma sonucunda tüm dünyada deniz seviyelerinin yükseldiği,
çok sayıda hayvan ve bitki türünün yok olmakla karşı karşıya olduğu; petrol,
kömür gibi fosil kökenli yakıt kullanımının artış gösterdiği ve bunun sonucu
olarak da Asya ve Afrika'nın bazı bölgelerinde kuraklıkların başladığı
vurgulanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bilim adamlarına göre, hemen
önlem alınmazsa, okyanus kıyısındaki şehirler sular altında kalacak, aşırı
kuraklıklar, şiddetli fırtınalar ve görülmemiş boyutlarda sel felaketleri,
baskınları yaşanacaktır.
Yine, dünyada artan nüfus ve aşırı avlanma nedeniyle,
gelişen ülkelerdeki yaklaşık 1 milyar insan, yirmi yıl içerisinde balık
kıtlığıyla karşı karşıya kalacaktır. Aşırı avlanmadan sadece insanlar değil,
doğal deniz yaşamı da etkilenecektir. Kişi ve toplum hayatını ciddî şekilde
tehdit eden çevre kirliliğinden dolayı fertler, hükümetler, ulusal ve
uluslararası kuruluşlar çevreyi korumak, oluşmuş ve oluşması muhtemel zararları
en aza indirmek adına, büyük bir seferberlik içerisine girmişlerdir. İlk ciddî
girişimler 1972 yılında başlatılmış ve 1992 yılındaki Rio Zirvesiyle birlikte,
son olarak dünyanın en büyük toplantılarından biri olan Sürdürülebilir Kalkınma
Dünya Zirvesi de 16-22 Eylül 2002 tarihlerinde Güney Afrika'da 160 ülkenin
katılımıyla gerçekleşmiştir. Çevre konusunda başlatılan bu süreçler, ulusal ve
uluslararası politikaların önemli unsurlarından biri haline gelen çevre
olgusunun yüzyılımızda devletlerarası ilişkilerde belirli bir rol oynayacağını
açıkça göstermektedir.
Global düzeyde karşılaştığımız çevre sorunlarının
başlıcaları, hava kirliliği, gürültü, dünyanın ısınmasına yol açan sera etkisi,
toprak erozyonu, çölleşme ve su kaynaklarının kirlenmesidir. Sera etkisi
yaratan gazların atmosfere bırakılması ve ozon tabakasının incelmesi insan
sağlığını ve diğer yaşam türlerini ciddî biçimde tehdit etmektedir. Her geçen
gün büyük miktarda bitki ve hayvan çeşidi yok olmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Can.
CAHİT CAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, küresel bir nitelik taşıyan
çevre sorunları ülkemizde de her geçen gün doğal hayatı tehdit eder hale
gelmiştir. Kalkınmaya paralel olarak, özellikle kentlerimizde meydana gelen
hava ve gürültü kirliliği, kimyasal atıklar, insan sağlığını; yeşil alan ve
orman alanlarının yok edilmesi, erozyon, su kaynaklarının kirlenmesi de
ekosistemi olumsuz yönde etkilemektedir.
Türkiye'de kanalizasyon sularının yüzde 98'i,
endüstriyel atık sularının yüzde 78'i arıtılmadan ırmak ve denizlere
bırakılıyor. Türkiye'deki endüstriyel işletmelerin yüzde 81'inde arıtma tesisi
yoktur. Arıtma tesisine sahip işletmelerin yüzde 14'ü büyük kentler dışında.
Çöpler düzenli olarak depolanmıyor. Düzensiz bir şekilde depolanan çöpler büyük
felaketlere neden oluyor.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin çeşitli bölgelerinde
yaşanan çevre sorunlarına ilişkin olarak, maalesef, çok sayıda örnek mevcuttur:
Ağrı'da Balıklı Göl kuruyor; Küçük Menderes Nehri, ot ve kum yığını haline
döndü; Uludağ'da kurulan tesisler dereleri kirletiyor; Karadeniz sahil yolu sayesinde,
yöredeki hemen hemen tüm illerin çöpleri direkt olarak Karadenize bırakılıyor;
Ege Bölgesindeki içsular büyük bir kirlilik tehdidiyle karşı karşıya; bilim
adamları, Gediz Deltasından sonra, Ege'deki diğer akarsu ve göllerin de
tükenmekte olduğuna dikkat çekmektedirler; İstanbul, elektromanyetik kirlilik
alarmı veriyor, çevresindeki yeşil alan ve ormanlar tahrip ediliyor; Ege
Denizinin birçok koyunda yapılaşma başladı...
Ülkemizde, son yıllarda, çevre sorunlarını çözmek
amacıyla, mevzuat ve kurumsal düzeyde bir yapının oluşturulmasında bazı
ilerlemeler kaydedilmiş; insan sağlığı ve doğal dengeyi koruyacak, sürekli ve
ekonomik kalkınmaya imkân verecek ve gelecek kuşaklara daha sağlıklı çevre
bırakacak çalışmalara başlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
CAHİT CAN (Devamla)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ancak, tüm bunlar, insanımıza sağlıklı bir çevre
oluşturmak için yeterli değildir. Genel anlamda, çevre sorunlarıyla ilgili
olarak, bugünkü ve gelecek nesiller için, çevrenin korunması konusunda özenli
planlama ve yönetim gerçekleştirilmeli; ülkemizin doğal kaynakları, havası,
suyu, flora ve faunası dahil, özellikle, doğal sistemi temsil eden örnekler
mutlaka korunmalıdır. Denizlerin insan hayatını ve deniz canlılarını tehlikeye
atabilecek maddelerle kirlenmesi, mutlaka önlenmelidir. Çevreye olan olumsuz
etkileri önlemek amacıyla, yerleşmeler ve kentleşmeler, mutlaka plan dahilinde
yapılmalı ve bu konuda etkin tedbirler alınmalıdır.
Ülkemizdeki çevre sorunlarının sebepleri ve sonuçları
konusundaki bilimsel araştırmalar ve gelişmeler, mutlaka teşvik edilmelidir.
Çevrenin korunmasında hem kurumlara ve hem de halkımıza büyük görevler
düşmektedir. Doğayı ve çevreyi koruma çalışmalarının etkinleştirilmesi, ancak
çevre bilincinin artırılmasıyla mümkün olacaktır. Bu noktada, devlet,
düzenleyici rolünü...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CAHİT CAN (Devamla) - Sayın Başkanım, çok az, bir
cümlem kaldı...
BAŞKAN - Sayın Can, konuşma sürenizi ikinci defa uzattım.
CAHİT CAN (Devamla) - Çok rica ediyorum; sözümü
toparlayıp, bitiriyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Can.
CAHİT CAN (Devamla) - 1 dakika daha rica ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Can, 1 dakika fazla süre verdim;
teşekkür ediyorum.
CAHİT CAN (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, yine aynı konuda söz
isteyen, Van Milletvekili Cüneyt Karabıyık'a aittir.
Buyurun Sayın Karabıyık. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
2.- Van Milletvekili Cüneyt Karabıyık'ın,
Dünya Çevre Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman
Pepe'nin cevabı
CÜNEYT KARABIYIK (Van) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle gündemdışı söz almış
bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 18 inci Yüzyılın ortalarında
çevreyle ilgili sorunların farkına varan ülkeler, 20 nci Yüzyılın özellikle son
çeyreğinde yaşadıkları çevreye ilişkin ürkütücü gerçeklerle karşı karşıya
kalmışlardır. 21 inci Yüzyılın ise, gelişmenin, kalkınmanın yanında, çevre
sorunlarını da beraberinde getirdiği bir gerçektir.
Her geçen gün, büyük miktarda, bitki, hayvan ve diğer
yaşam ürünleri çeşidi yok olmakta, insan hayatı için gerekli olan temel
değerler yok edilmektedir. Bu sorunlar, sınırları aşan nitelikte ve boyuttadır;
artık, hiçbir ülkenin gücü, bu sorunları tek başına çözmeye yetmemektedir.
İşte, bu sebeplerin ortadan kaldırılması için, çevreyle
ilgili uluslararası politikaların dönüm noktası olarak kabul edilen 5 Haziran
1972 tarihinde gerçekleşen Stockholm Konferansıyla, 113 ülkenin, çevre
konusunda yaygın bir politika izlenmesi ve çevre sorunlarına evrensel düzeyde
sahip çıkılması zorunluluğunu imza altına almaları dünyamız için son derece
önemlidir.
Bu konferans sonucunda yayımlanan deklarasyonla 5
Haziran Dünya Çevre Günü olarak ilan edilmiş, ülkemizde ve dünyada, çevre
korumacılığına bilinçli katılmanın sağlanması amacıyla, önemli mesafeler
kaydedilmiştir.
Ülkemizde, çevre bilincinin, Anayasamızın 56 ncı
maddesiyle oluşturulması ve bunun, Çevre ve Orman Bakanlığımızla desteklenmesi
yanında, sivil toplum kuruluşlarının ve toplumun her kesiminin de görevidir.
Bunlar, çevre bilincinin yerleşmesi açısından son derece umut verici
gelişmelerdir.
1992 yılında Rio'da gerçekleşen ve Türkiye'nin de
aralarında bulunduğu Rio Bildirgesindeki ülkeler, devletlerin, toplumların ve
bireylerin bu yöndeki çabalarını, çokboyutlu, dinamik, demokratik yaklaşımlarla
gerçekleştirmesini öngörmektedir. Rio Bildirgesini imzalayan ülkeler de, bu çerçevede,
uluslararası sorumluluklarını yerine getirme çabalarını artırmış ve ulusal
çevre stratejisi ve eylem planını tamamlayarak uygulamaya koymuşlardır.
Değerli milletvekilleri, ekonomik sürdürülebilirlik
kavramı üzerinde özellikle durmak istiyorum. Bu kavram, yaşamın devamıyla doğru
orantılıdır, dünya nüfusunun giderek artmasıyla da yakın irtibatı
bulunmaktadır. Hayatiyet, tabiatın bize verebileceğinden daha fazlasını talep
etmeme anlamına gelmektedir. Kalkınmanın, yaşadığımız çevrenin tahribatına yol
açmaması gerektiği bilinci, işte, bu bakımdan, son derece önemlidir.
Değerli milletvekilleri, 21 inci Yüzyıla, insanlığın ve
dünyanın bekası için, yeni bir sorumluluk anlayışıyla hazırlanmamız
gerekmektedir. Amacımız, ekolojik açıdan sağlıklı ve ekonomik bakımdan yeni
yaşamları yaratmaktır. Aksi takdirde, bu dünyada yaşayacak olan gelecek
nesillerin yaşamlarını da tehdit altına almış oluruz. Daha temiz, daha yeşil
bir dünyada yaşamak, gelecek nesillerin en doğal ve tabiî haklarıdır; onların
haklarını gözetmek de bizlerin sorumluluğundadır. Bu sorumluluğumuzu mutlaka
yerine getirmek zorundayız.
Saygıdeğer milletvekilleri, gönlümüzdeki sevgi
pınarından bir pencere de çevreye açmamız lazımdır. Yaradan'ın ürünü olan bu
sonsuz evrendeki ahenk, şüphesiz, sevgiyle yoğrulmuş tükenmez bir enerji
kaynağını oluşturmaktadır. Bu enerji kaynağının zerreleri de bizim içimizde
mevcuttur elbet. O zaman, gelin, hep birlikte, çevrenin yeni nesillere en iyi
şekilde intikal ettirilmesi için çaba sarf edelim; çünkü, çevre, doğal
sistemler, yaşamın ve üretimin hem kaynağı hem de sınırını teşkil etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Karabıyık.
CÜNEYT KARABIYIK (Devamla) - Bu vesileyle, Türkiye'nin
ve özellikle, Türkiye'nin gözbebeği olan Van Gölümüzün kirliliğinin önlenmesi
açısından elbirliğiyle gerekeni yapalım diyorum.
Diğer taraftan, yine bu vesileyle, Yüce Meclisimizin
siz değerli üyelerine ve bütün halkımıza, korunan bir çevrede mutlu bir yaşam
dileyerek, saygılar sunarım.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karabıyık.
Gündemdışı üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen,
Tekirdağ Milletvekili Sayın Erdoğan Kaplan'a aittir.
Buyurun Sayın Kaplan. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Tekirdağ Milletvekili Erdoğan
Kaplan'ın, Dünya Çevre Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Dünya Çevre Günü nedeniyle, gündemdışı söz almış bulunuyorum;
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
5 Haziran Dünya Çevre Günü, ülkemizde ve tüm dünyada,
çevre korumacılığının yaygınlaştırılması, çevresel kalitenin iyileştirilmesi ve
bilinçli katılımın sağlanması amacıyla çeşitli etkinliklerle değerlendirilen
bir uluslararası bilinçlendirme günüdür. Çevre, insanın insanla ve diğer canlı
ve cansız varlıklarla yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve
karşılıklı olarak etkileşim içerisinde bulundukları fiziksel, biyolojik,
sosyal, kültürel ve ekonomik ortamdır. Genel olarak, çevre, üzerinde
yaşadığımız dünya ve bu dünya üzerindeki olaylardır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çevre ve çevre
kirliliği sorunları, insanlık tarihinde, yüz yüzelli yıllık bir geçmişe
sahiptir. Sanayileşme, çevre sorunlarının yaygınlaşmasına, yoğunlaşmasına ve
çeşitlenmesine yol açmıştır; ancak, çevre sorunu, son elli yılda dünyayı tehdit
edecek düzeye ulaşmış ve bu tehdidin boyutu arttıkça, insan sağlığını ve
yaşamını olumsuz etkilemeye başlamıştır. İşte, bu olumsuzluklarla birlikte,
toplumda, çevreye karşı duyarlılık da artmıştır.
İlk Dünya Çevre Konferansı olarak tarihe geçen ve 5-16
Haziran 1972 tarihlerinde 113 ülkenin katılımıyla Stockholm'de toplanan
Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansının en önemli özelliği, aralarında
ekonomik gelişmişlik düzeyi, sosyal, kültürel ve siyasal farklılıklar bulunan
ülkeleri bir araya getirmesidir. Bu konferansın sonucunda kabul edilmiş olan
Stockholm Deklarasyonu, çevre konusunda ilk uluslararası değerlendirme olması
açısından çok önemlidir. Konferansın en önemli sonuçları, insanları ve ülkeleri
"tek bir dünyamız var" sloganıyla dayanışmaya çağırması,
"kirleten öder" ve "sürdürülebilir kalkınma"
politikalarının çevresel olarak kabulü ile 5 Haziran gününün Dünya Çevre Günü
olarak ilan edilmesidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hızla artan dünya
nüfusu, plansız sanayileşme, sağlıksız kentleşme, nükleer denemeler, verimi
artırmak amacıyla kullanılan tarım ilaçları, yapay gübreler ve deterjan gibi
kimyasal maddeler çevreyi kirletmeye başlamış ve bunun sonucu olarak, hava, su
ve toprak büyük oranda kirlenmiş ve canlılar için zararlı olabilecek boyutlara
ulaşmıştır. Bilindiği gibi, hava, toprak ve su, insan yaşamı için vazgeçilmez
niteliktedir. Bu unsurlardan birinin bozulması dahi, doğayı, canlılar için
yaşanamaz hale getirecektir. Bu açıdan çevre bilincinin geliştirilmesi yaşamsal
bir önem taşımaktadır.
Hal böyleyken, ülkemizde, Çevre Bakanlığı gibi geçmişte
önemli başarılara imza atmış bir bakanlık, bu Mecliste, bütün uyarılarımıza
rağmen kapatılmıştır.
İstanbul gibi büyük bir kenti iyi idare ettiğini ve bu
nedenle de Türkiye'yi iyi idare edeceğini iddia eden bir Başbakanımız var.
Acaba, Sayın Başbakan, İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde çevreyle ilgili,
İstanbul'daki çarpık yapılaşmayla ilgili, plansız sanayileşme, sağlıksız
kentleşmeyle ilgili hangi girişimlerde bulunmuş ve hangi sonuçları almıştır?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; orman ve SİT
alanlarının korunması, geliştirilmesi ve genişletilmesi hangi nedenle yapılırsa
yapılsın, imha ve işgal edilmesinin önlenmesi, çevre politikasının temelini
oluşturmaktadır. Daha birkaç hafta önce, bu Parlamentoda, ormanları sürpriz
kaynak söylemine alet eden ve bu ülkenin geleceğini, bugünden satmak isteyen
anlayışla karşılaşmadık mı? Şimdi "her şeyi satarım, bal gibi
satarım" mantığıyla, hükümet edenlerden, böylesine önemli bir günde,
böylesine önemli bir konuda, hamasi nutuklar atarak değil; geleceğimizi,
çocuklarımızı ilgilendiren bir konuda, tüm insanlığın geleceği adına, iktidar
olmanın sorumluluğunu yerine getirmelerini beklemekteyiz.
Yaşanılabilir bir çevre, yaşanılabilir kentler yaratmak
için yapılması gerekli tüm çalışmalar bir an önce yapılmalıdır. Çevrenin
korunması, geliştirilmesi konusunda gösterilen çabaların amacı; insanların daha
sağlıklı, daha güvenli bir çevrede, diğer canlılara zarar vermeden yaşamasıdır.
Bu açıdan yapılması gerekenleri kısaca sıralamak istiyorum:
Çevreye zarar veren teknolojiler mutlaka terk
edilmelidir. Özellikle, kimya ve tarım sektöründe tehlikeli ve zararlı
maddelerden arındırılmamış teknolojiler ülkemize sokulmamalıdır.
Tarım ilaçlarının kullanımının yetkili kişi ve
kuruluşlarca yapılması gerçekleştirilmeli, çevreye zarar verici nitelikte
kullanımı yasaklanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaplan.
ERDOĞAN KAPLAN (Devamla) - Avrupa Birliği çevre
müktesebatı, uluslararası kabul görmüş ilkeler içhukukumuza aktarılıp,
uygulanması sağlanmalıdır.
Çevrenin korunması ve geliştirilmesi için gerekli
eğitim mutlaka, ama mutlaka sağlanmalıdır. Avrupa Birliği kapılarında o
başkentten bu başkente dolaşan Sayın Başbakandan, o kentlerde gördüğü çevre
politikası uygulamalarını bizim kentlerimize de uygulamak için gerekli yasal
düzenlemelerin yapılmasını bekliyoruz. Oysa, sayın hükümet üyeleri, ne yapıyor;
Çevre Bakanlığını kapatıyor, çevrenin korunması için gerekli çalışmaları
yapacak kurumsal yapıyı ortadan kaldırıyor!
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde, çevre
sorunlarının çözümünde önemli adımlar atmak mecburiyetindeyiz; çünkü, çevre,
gelecek kuşakların bizlere emanetidir. Üzerinde yaşadığımız bu ülke, bu
topraklar, bu çevre bizim.
Birbirimizin haklarına saygılı, sağlıklı ve temiz bir
çevrede insanca yaşarken, tüm canlılara da yaşama hakkını tanımak için, bütün
yasal düzenlemelerin bu dönemde yapılması umudunu içimde taşıdığımı ifade
ediyor, bu yasal düzenlemelerin bu dönemde yapılacağına yürekten inanıyor ve
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Hükümet adına, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe
söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Haziran, dünyadaki, çevreye karşı insanlığın
yapmış olduğu haksızlıkların farkına vardığı, bir milat olarak tarihe geçen bir
gündür.
Dünya insanlığının, sanayileşme sürecindeki yoğun kâr
hırsıyla yapmış olduğu çevre tahribatının, sonunda, bütün dünya insanlığının geleceğini
tehlikeye düşürdüğünü fark eden aydınlar, bu duyarlılığın bütün uluslar
tarafından paylaşılması, bunun bir ortak bilinç olarak özümsenmesi gerektiğini
gördükleri, fark ettikleri için, buna bir gün koydular. Aslında, dünyada, böyle
anma günleri var. Tabiî, bu anma günlerini, doğrusu, ben pek de içime
sindirmiyorum, paylaşmıyorum. Aslında, çevreyi yılda bir kez anmanın, bunun
gereğini yerine getirmeye yeteceğini hiç kimsenin ifade etmesi mümkün değildir;
ama, insanların, daha yoğunlaştıkları bu konuyu çeşitli etkinliklerle,
sempozyumlarla, bütün ulusların kendi iç dokularına sindirmeye gayret ettikleri
bir gün olarak, yine de, anılmasını, değer verilmesini gerekli gördüğüm bir
gündür diye ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, elbette ki, dünyada
sanayileşmenin, çevre tahribatını hangi noktalara getirdiğini, pekâlâ,
biliyoruz. Türkiye henüz sanayileşme sürecini yeterince tamamlayamadığı için,
çağdaş dünyanın şu anda karşı karşıya kalmış olduğu çevre problemlerine o kadar
da aşina değil, onlarla o kadar başı dertte değil; ama, çevre, artık, bir
ulusun malı olmaktan çıkmıştır. Dünyanın herhangi bir noktasında çevreye ve
insanlığa verilen zararın faturasını, milyarlarca insan bir anda ödemekle karşı
karşıya kalıyor. Onun içindir ki, geçmişte Çernobil faciasının, onun içindir
ki, Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerin ve Tuna'nın, Volga'nın, yani, Orta
Avrupa'nın, Ukrayna'nın, Beyaz Rusya'nın, Rusya Federasyonunun bütün
atıklarının kirletmiş olduğu bir Karadeniz'deki talihsizliği, Türkiye ve Türk
insanı, kendi bölgesindeki, aynı coğrafyayı paylaştığı insanlarla birlikte
yaşıyor.
Biz, pürçevrecilik endişesiyle sorunlara bakarsak,
doğruyu görmüş olamayız. Eğer, sadece ağacı görürsek, ormanı görmekten
uzaklaşırız. Bizim, sorunun tamamına objektif bir bakış atfetmemiz lazım.
Gelişme ile çevrenin, tez ve antitez olarak algılanmaması lazım. Günümüzde,
edinilen tecrübelerin ışığında, kullanırken korumayı becermemiz lazım
geldiğini, bunu eğitimin her kademesinde, toplumun her katmanının mutlaka ve
mutlaka içine sindirmesi gereken bir olgu olduğunun altını çizmekte fayda
görüyorum.
Aslında, bugün, çevre, demokrasinin en önemli
argümanlarından birisidir; çünkü, çevreciliğin en temel, olmazsa olmaz öğesi
katılımcılıktır. Katılımcılık, demokrasinin, yine, olmazsa olmaz bir öğesidir.
Yani, bugün, çevreyle alakalı sorunları Parlamento gündeminde, sivil toplum
gündeminde, medyanın gündeminde, bütün ülkenin ve bütün insanlığın gündeminde
eğer tartışıyorsak, bu, demokrasinin de bize lütfetmiş olduğu, bağışlamış
olduğu, vermiş olduğu bir imkândır diye meseleye bakmak lazım. Yani, demokrasi
olmasaydı çevrenin farkına insanların varması mümkün değildi. Demokrasinin
gelişmiş olduğu ülkelerde çevreye, çevreciliğe ve insanın geleceğine daha fazla
saygının olduğu da, bugün, artık, herkesin kabul etmiş olduğu bir realitedir.
Tabiî, bizim, Türkiye olarak, sürdürülebilir bir çevre,
sürdürülebilir bir kalkınma ikilemini dikkatli bir şekilde önümüze koyup,
masanın üzerinde, burada, doğruları, Türkiye'nin ve dünyanın gerçekleriyle
birlikte yüzleştirerek bir terkip, bir sentez yapmamız lazım.
Türkiye'nin önünde Avrupa Birliği süreci var. Bu
sürecin artık kaçınılmaz bir süreç olduğunu, yine bu sürecin, Türkiye'de,
Avrupa Birliğinin, insanlığın geleceğine, çevrenin geleceğine vermiş olduğu değer
doğrultusunda, Avrupa Birliğinin, bugün, milyarlarca dolarlık çevre fonlarını
seferber ettiğini, yine, önümüzdeki orta vadede, Avrupa Birliğinin, 100 milyar
dolardan daha fazla, çevre fonlarını, kullanmaya hazırladığını, bunun
hazırlıkları içerisinde olduğunu; ama, Avrupa Birliği sürecindeki Türkiye'nin,
bugüne kadar, Avrupa Birliğinin fonlarından yeterince istifade edemediğini,
hatta, kendi iç kaynaklarını, kendi iç dinamiklerini yeterince harekete
geçiremediğini de burada bir kez daha tekrarlamakta fayda görüyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önce, değerli milletvekili
arkadaşlarımızı, burada görüş ve düşüncelerini dile getirirken hep birlikte
dinledik. Tabiî, Çevre Bakanlığının kapatıldığı ve Türkiye'de, AK Parti
Hükümetlerinin çevreye yeterince duyarlı olmadığı noktasındaki eleştirileri
kabul etmek, bunları paylaşmak mümkün değil. Şu realiteyi görmek lazım: Burada,
komisyonlarda ve çeşitli platformlarda, muhalefet sözcüsü arkadaşlarımızın,
Çevre Bakanlığı kapatıldı diye ifade ettikleri sözler, şu andaki fotoğrafı
ifade etmekten son derece uzak, gerçekleri görmekten son derece uzak, sadece
politika yapmış olmak için söylenen sözlerdir. Aslında, keşke, burada, bu
milletin kürsüsünde, iktidar ve muhalefetin Türkiye'nin çevre sorunları
karşısındaki ortak duyarlılığı geliştirme noktasında, ortak projelere imza atma
noktasında, yaptıklarımızı, yapacaklarımızı, sadece muhalefet etmek için,
eleştiri yapmak için söylemenin ötesinde, başka şeylere de tanık olabilseydik.
HALUK KOÇ (Samsun)-Tam öyle değil...
ERDOĞAN KAPLAN
(Tekirdağ) - Kötü bir şey söylemedik Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın,
Çevre Bakanlığı, bugün, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak bütün birimleriyle,
bütün genel müdürlükleriyle, bütün daire başkanlıklarıyla, özel çevre kurumu
birimiyle, tam teşkilatlı olarak, eskisinden çok daha güçlü ve çok daha
kuşatıcı bir anlayış içerisinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Türkiye'de Çevre
ve Orman Bakanlığı var.
Efendim, Sayın Başbakanın, çevreyle alakalı olarak
İstanbul'da yaptıklarını Türkiye'deki
70 000 000 biliyor. Muhalefet Partisi sözcüsü arkadaşımız, zannediyorum,
İstanbul'a ya Başbakanımız Sayın Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı olmadan önce hiç gitmedi veyahut da o belediye başkanı olduktan sonra
hiç gitmedi.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Her hafta oradan geçiyorum
Sayın Bakan, her hafta!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın,
Türkiye, İstanbul'daki yeşile, çevreye, denize, doğalgaza duyarlılığı, çevre
korumayla alakalı endişeleri, en yoğun olarak, Recep Tayyip Erdoğan'ın
döneminde yaşamıştır, görmüştür! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bugün, takdir buyurursunuz ki, Parlamentoda bulunan
milletvekilleri olarak, buraya çıkacağız, görüş ve düşüncelerimizi ifade
edeceğiz; iktidar olarak projelerimizi anlatacağız, muhalefet katkılarını
koyacak, eleştirilerini getirecek. 21 inci Dönem içerisinde, ben, bu kürsüde,
onlarca kez, çevre konusunda konuştum; çevre bakanlarıyla komisyonlarda, Genel
Kurulda, bu konularla alakalı karşılıklı görüş ve düşüncelerimizi paylaşma
imkânına sahip olduk. Biz, burada ne söylersek söyleyelim, ne yaparsak yapalım,
bazılarının kulakları buna ille de tıkalı olacaksa, yapılanları görmezlikten
gelecekse, buna da söyleyecek sözümüz yok; ama, şundan emin olunuz ki, siz
görmeseniz de millet görüyor, millet farkına varıyor. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Önemli olan, zaten, milletin görmesidir, milletin takdir etmesidir.
Bugün, şu Parlamento tablosu, Parlamento aritmetiği, milletin, olanların
farkında olduğunun bir fotoğrafıdır.
Değerli milletvekilleri, bizim, elbette ki
hedeflerimizin olması lazım. İnsanların, mutluluk içerisinde yaşayabilecekleri
bir çevreyi oluşturmak, Avrupa Birliği sürecindeki hedeflerimizi, çevre
kalitesi yönünden de, yine, Avrupa Birliği standartlarını Türkiye'de
gerçekleştirmek için, hakikaten, Çevre Bakanlığının değerli bürokratlarıyla
çalışıyoruz; ama, bu konunun, sivil toplumun bütün katmanları tarafından,
mutlaka ve mutlaka, paylaşılması lazım. Sivil toplumun paylaşmadığı, destek
vermediği, halkın bigâne kaldığı, halkın destek vermediği, inanmadığı hiçbir
fikrin, hiçbir projenin başarıya ulaşma şansı yoktur. Biz, çevreyle alakalı,
ormanla alakalı, kalkınmayla alakalı, Türkiye'de ne yapacağımızı, milletten
almış olduğumuz ilhamla, milletten almış olduğumuz enerjiyle ortaya koymaya
çalışıyoruz. Elbette ki, biz, Türkiye'de imkânlarımızın bu noktada sınırlı
olduğunu biliyoruz, ekonominin sınırlı olduğunu biliyoruz, ekonominin
imkânlarının, Türkiye'de, çevre açısından yapılması gerekenleri yapmamız için,
yeterli finans imkânlarını bize vermediğini biliyoruz.
Bugün, bizim, Gölbaşı'nda, Haymana yolu üzerinde,
Avrupa'da akredite edilmek üzere çalışmaları sürdürülen bir laboratuvarımız
olduğunu ve çok kısa süre içerisinde, dünyadaki saygın laboratuvarlardan birisi
olarak yerini alacağını söylemek istiyorum. Türkiye'deki hava, toprak ve su
kalitesinin çok önemli olduğunun, çevre kalitesinin, çevre yönetiminin,
Türkiye'de arzu ettiğimiz standartlarda olması için hükümetimiz üzerine düşeni
yapmaktadır ve bundan sonra da, burada, yaptıklarımızı, düşüncelerimizi,
projelerimizi sizlerle paylaşma imkânını bulacağımızı ümit ediyor,
arkadaşlarımıza, bize, burada, fikir ve düşüncelerimizi sizlerle paylaşma
imkânı verdiği için teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Meclis araştırması önergeleri vardır; okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün ve
42 milletvekilinin, kamuda bürokrasinin azaltılarak hizmetlerde etkinlik ve
verimliliğin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/100)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kamu bürokrasisinin azaltılması ve vatandaşlarımızın
devlet hizmetlerinden daha kolay ve etkin bir biçimde yararlanabilmeleri
amacıyla, Türkiye'nin idarî yapılanmasının yeniden ele alınması da dahil olmak
üzere, alınacak tedbirlerin ve yeniden düzenlenmesi gereken kanun, kanun
hükmünde kararname, tüzük ve yönetmeliklerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 üncü maddelerine istinaden bir Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla. 25.12.2002
1- Mevlüt Akgün (Karaman)
2- Hasan Fehmi Kınay (Kütahya)
3- Zeyid Aslan (Tokat)
4- Selami Uzun (Sıvas)
5- Telat Karapınar (Ankara)
6- Mehmet Daniş (Çanakkale)
7- Enver Yılmaz (Ordu)
8- Ali Ayağ (Edirne)
9- Fetani Battal (Bayburt)
10- Murat Yılmazer (Kırıkkale)
11- Ersönmez Yarbay (Ankara)
12- Vahit Erdem (Kırıkkale)
13- Ramazan Can (Kırıkkale)
14- Ali İbiş (İstanbul)
15- İsmail Bilen (Manisa)
16- Nurettin Aktaş (Gaziantep)
17- Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)
18- Abdülbaki Türkoğlu (Elazığ)
19- İbrahim Köşdere (Çanakkale)
20- Mehmet Kurt (Samsun)
21- Suat Kılıç (Samsun)
22- Mustafa Eyiceoğlu (Mersin)
23- Mehmet Erdemir (Yozgat)
24- Mehmet Yaşar Öztürk (Yozgat)
25- Kerim Özkul (Konya)
26- Hasan Bilir (Karabük)
27- Turhan Çömez (Balıkesir)
28- Mustafa Öztürk (Sinop)
29- Mehmet Yüksektepe (Denizli)
30- Mehmet Salih Erdoğan (Denizli)
31- Nusret Bayraktar (İstanbul)
32- Taner Yıldız (Kayseri)
33- Mehmet Kılıç (Konya)
34- Nur Doğan Topaloğlu (Ankara)
35- İbrahim Hakkı Birlik (Şırnak)
36- Aziz Akgül (Diyarbakır)
37-Sabri Varan (Gümüşhane)
38- Hüseyin Tanrıverdi (Manisa)
39- Saffet Benli (Mersin)
40- Mehmet Özyol (Adıyaman)
41- Sadullah Ergin (Hatay)
42- Mehmet Mehdi Eker (Diyarbakır)
43- Ali Osman Sali (Balıkesir)
Gerekçe:
Demokrasilerde devlet, vatandaşlara hizmet için vardır.
Bu bakımdan, devlet kapısı, vatandaş için korkulacak, ürkülecek değil, güven
duyulacak, rahatlıkla başvurulacak bir merci olmalıdır.
Günün şartlarına uygun olmayan, eskimiş, karar almayı
ve uygulamayı güçleştiren, hatta imkânsız hale getiren emek ve para israfına
yol açan idarî ve hukukî yapı bozukluklarının yeni bir anlayışla düzenlenmesi,
kamu hizmetlerinde etkinliğin ve verimliliğin artırılması, bürokratik
işlemlerin azaltılması, demokrasimizin geliştirilmesinde öncelikler arasında
yer almalıdır. Bu husus, 58 inci cumhuriyet hükümetinin de programı arasında
yer almaktadır.
Kamu bürokrasisinin azaltılması faaliyeti çerçevesinde,
devlet hizmetinin daha iyi görülebilmesini temin etme, hizmetlerdeki aşırı
formaliteler ve teferruat keşmekeşinden kurtulmak için yapılması gereken yasama
çalışmalarının öncelikle belirlenmesi gerekmektedir.
AB uyum sürecinde, ülkemizin, devlet-vatandaş
ilişkilerinde AB standartlarında bir ilişki düzeyi geliştirmesi zorunluluğu
ortadadır.
Maalesef, Türk bürokrasisi, tarihsel sebeplerle
buyurgan ve baskıcıdır. Bürokrasi, yurttaşla eşit statüde değildir; yurttaş,
müşteri-yurttaş statüsüne henüz yükselebilmiş değildir. Bürokrasi, siyasal
iktidarın programını uygulama geleneğine sahip olmadığı gibi, vergi mükellefi
müşteri-yurttaşın hizmetinde bulunma kültürüne de sahip değildir.
Bürokrasimiz, alabildiğine kırtasiyecidir. Mevzuat ve
kurallar, amaca ulaşmanın aracı olmaktan çıkmış, kurallara uyma ve kuralları
koruma, başlı başına amaç haline gelmiştir; çünkü, kamu görevlisi, amaca
ulaşmadaki başarısı veya başarısızlığıyla değil, kurallara uyma derecesiyle
değerlendirilmektedir. "Zorlaştır ki, kıymetin bilinsin" kültürü
hâkimdir. Bir kurum yetkilisi, diğer kurumdaki eşiti veya üstü tarafından
imzalanmamış evrakı işleme koymak istemez. Yetki ve statüye dayalı olarak hitap
etme, yani "arz-rica" meselesi, iş ve işlemlerin vaktinde yapılmasına
veya hiç yapılmamasına neden olabilmektedir.
Bürokrasi, kendisinin ve kurumunun çok önemli olduğuna
dair kanaat taşır. Bunun neticesi ise, kurumsal ve bireysel ücret
maksimizasyonu mücadelesidir. Ücret ve ödenekler yönünden güvenlik içindedir.
Tembellik ve başarısızlığın ücret yönünden herhangi bir müeyyidesi yoktur.
Kırtasiyecilik o denli büyütülmüştür ki, ülkemize
yabancı sermayenin girişinin önündeki en büyük engelin, bürokrasi olduğu, Dünya
Bankası raporlarında bile dile getirilmektedir.
Temmuz 2002 tarihinde gazetelerde yayımlanan bir haber,
ülkemizin bürokratik sorunlar yüzünden kayıplarını gözler önüne seren en bariz
örneklerden birisidir. Türk bürokrasisi, milyonlarca dolarlık ciroya sahip
uluslararası bir deterjan üreticisi yabancı sermayeli şirketin Türkiye'ye
getirmek istediği üst düzey bir yöneticinin ilkokul ve lise diplomasını
soruyor. Bununla da yetinmeyip lisede aldığı derslerin not dökümünü istiyor.
Hem de not listesinin noterden tasdik edilmesini şart koşuyor. Zaten gelmesi
için güç bela ikna edilen üst düzey yönetici de bu isteklerden sonra gelmekten
vazgeçiyor.
Ülkemizde, bürokrat, halka karşı değil devlete karşı
sorumludur. Onun kontrol etmesi gereken hizmetin muhatabı olan vatandaşımız,
sistemin dışındadır; vergi verir, ücret öder; ama, hesap soramaz. Bürokrasinin
en alt kademesinde bile "ben devleti temsil ederim" havası, yurttaşa
tepeden bakma, ona ikinci sınıf insan muamelesi yapma yaklaşımlarının menfi
örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Bu konuda vatandaşı müşteri olarak
görebilecek bir idarî yapılanma, çağdaş dünyanın ulaştığı ve bizim de varmamız
gereken noktadır.
Bürokrasinin azaltılması hususunda, Özal hükümetleri
zamanında, 1989 yılına kadar, 472 ayrı konuda çok önemli başarılar elde
edilmişse de, daha sonraki yıllarda bu gelişmeler sürdürülememiştir.
Bütün bu nedenlerle, Meclisimizin, bir araştırma
komisyonu kurarak, bürokrasiyi azaltacak ve vatandaşlarımızın devlet
hizmetlerinden daha etkin ve daha kolay istifade edebilmesini sağlayacak
tedbirleri hükümetlere tavsiye etmesi, millî iradeye uygun düşecektir.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
2.- Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya
ve 22 milletvekilinin, üniversite kurulacak illerin ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/101)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Altyapısı hazırlanmış, ancak, üniversite kurulması
yasal yönden gerçekleşmemiş illerimiz bulunmaktadır.
Altyapısı mevcut ve üniversite kurulması talebi bulunan
illerimizin tespiti ve bu konuda alınması gereken tedbirler için Anayasa ve
İçtüzüğün ilgili maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını saygıyla arz
ederiz.
1- Tevhit Karakaya (Erzincan)
2- Talip Kaban (Erzincan)
3- Ömer Özyılmaz (Erzurum)
4- Muzaffer Gülyurt (Erzurum)
5- Ali Yüksel Kavuştu (Çorum)
6- Ali Sezal (Kahramanmaraş)
7- Mehmet Ali Bulut (Kahramanmaraş)
8- Ekrem Erdem (İstanbul)
9- Mehmet Atilla Maraş (Şanlıurfa)
10- Halide İncekara (İstanbul)
11- Nurettin Aktaş (Gaziantep)
12- Kemalettin Göktaş (Trabzon)
13- Ali Er (Mersin)
14- Avni Doğan (Kahramanmaraş)
15- Sabahattin Yıldız (Muş)
16- Mahmut Göksu (Adıyaman)
17- Zülfükar İzol (Şanlıurfa)
18- Temel Yılmaz (Gümüşhane)
19- Abdullah Veli Seyda (Şırnak)
20- Fetani Battal (Bayburt)
21- Murat Yılmazer (Kırıkkale)
22- Maliki Ejder Arvas (Van)
23- Mevlüt Akgün (Karaman)
Gerekçe:
Toplumlar, ekonomik, kültürel, sosyal alanlarda
başarılı olabildikleri ölçüde, varlıklarını sağlıklı bir biçimde
sürdürmektedirler.
Bu nedenle, bu alanlardaki projelere, çalışmalara
destek vermek, bilimsel ve çağdaş imkânları kullanmakla mümkündür.
Üniversiteler, bu bağlamda, sosyal, ekonomik
araştırmalar yaparak, projeler üreterek ülkelerin önünü açan, çağdaş, bilimsel
kurumların başında gelmektedir.
Gerek ülkemizin geleceği ve gerekse bölgesel kalkınma
açısından üniversitelerimize önemli görevler düşmektedir.
Üniversiteler, yaptıkları araştırmalar ve ürettikleri
projelerle bulundukları il ve bölgeye, gerek ekonomik gerekse sosyal ve
kültürel açıdan öncülük ederek bölgeye canlılık kazandırmaktadırlar.
Bu nedenle, bugün, çeşitli illerimizde üniversite
kurulmasıyla ilgili olarak pek çok kanun teklifi verilmiştir. Bu kanun teklifleri,
şüphesiz, gerekçeleriyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinde ele alınacak
ve değerlendirilecektir.
Ne var ki, bu noktada, üniversitenin altyapısını
tamamlamış, yalnızca tabelasını ve kuruluş müjdesini bekleyen illerimize
öncelik vermek, bu illerimizin taleplerini acilen değerlendirmek gerekmektedir.
Bu konuda hangi illerimiz üniversitelerinin altyapılarının tamamlandığı, hangi
illerimize ve hangi kıstaslara öncelik verileceğinin araştırılması ve
değerlendirmelerin belirlenen kıstaslar doğrultusunda yapılması gibi hususlar
şüphesiz dikkate alınacaktır.
Mesela, Erzincan'da 2 fakülte ve 6 yüksekokul, 3
000'den fazla öğrenci, 200 akademik ve bir o kadar da idarî personelle eğitim
ve öğretim hizmeti sürdürülmektedir. Üniversiteye bağlı araştırma hastanesi
inşaatı devam etmektedir. Halihazır yurt, eğitim binası, kütüphane vb.
birimlere ilaveten, kıstaslar, özelleştirilen Erzincan Sümerbank müessesesinin;
12 dairenin yer aldığı 2 adet 3 katlı apartman, 48 adet tek katlı müstakil
bahçeli lojman, misafirhane, 6 odalı bekâr evi, 250 kişilik yemekhane, ambar,
bahçeli lokal, 50 araçlık garaj, 2 konukevi, Özelleştirme Yüksek Kurulunca
bedelsiz olarak üniversiteye devredilmiştir. Bütün Erzincanlılar, fizikî
imkânları ve tamamlanmış altyapısıyla Erzincan üniversitesinin açılmasını
beklemektedirler.
Erzincan gibi
altyapısını tamamlayan ve üniversitenin kurulmasını bekleyen illerimiz ve henüz
altyapısını yeterli düzeye ulaştıramamış illerimizin tekliflerinin, belirlenen
ya da belirlenecek kıstasların göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi,
hangi illere ne zaman üniversite kurulması hususlarının araştırılması ve
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, bu Meclis araştırması önergesi
verilmiştir.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında
yer alan Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun
Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Bor ve
Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı (1/588) (S. Sayısı: 135) (1)
BAŞKAN - Daha önce yaptığımız oylamada, açıkoylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılması kabul edilmişti.
Şimdi, oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu
yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için
öngörülen 3 dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Bor ve Ürünleri
Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 252
Kabul : 249
Ret : 3
Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1) (Alkışlar)
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler teşekkür
konuşması yapacaktır.
Buyurun Sayın Bakan. (Alkışlar)
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, isminden de anlaşıldığı
gibi, ulusal bir konsensüsle kabul edilmiştir; gerek Cumhuriyet Halk Partisinin
değerli milletvekillerine gerekse AK Partinin değerli milletvekillerine,
huzurlarınızda teşekkür ediyorum; ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Bildiğiniz gibi, Bor Araştırma Enstitüsüyle,
katmadeğeri yüksek ürünler hedeflenmiştir ve bu arada da, hidrojen enerjisine
geçiş açısından bu enstitünün olumlu bir başlangıç olacağını ümit ediyoruz ve
bu noktada, çalışmalarımızı bu bilinçle sürdüreceğiz.
Bu çalışmanın peşinden, yine, ulusal enerji enstitüsü
ile ulusal su enstitüsü de gündeme gelecek. Bunların da, bilimsel ve teknik bir
baza oturtulmuş olarak bu çalışmaları sürdüreceğini ümit ediyoruz.
Adı geçen Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünde yapılan
çalışmalar neticesinde çıkan ürünlerin üretimleri için, hammaddenin bol olduğu
Kütahya, Balıkesir, Bandırma, Eskişehir, Bursa gibi il ve ilçelerimizde de
bunların yatırımları söz konusu olacak; bu bilinçle çalışmalarımızı
sürdüreceğiz. Bor Araştırma Enstitüsünün ürünlerinin esas olacağı mineraller ve
madenler, Maden Kanunuyla da ayrıca pekiştirilecek ve inşallah, ülkemizin bu
üstünlüğünü avantaja dönüştüreceğiz.
Bu bilinçle, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve tekrar
teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına devam ediyoruz.
Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.
2.- Doğrudan
Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/327)
(S. Sayısı: 142)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
3.- Türk
Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu raporu (1/482) (S. Sayısı: 115) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 115 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, AK Parti Grubu
adına, Sıvas Milletvekili Sayın Selami Uzun; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SELAMİ UZUN (Sıvas) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının görüşülmesinde AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum.
İçişleri Bakanlığınca hazırlanan Türk Vatandaşlığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı, 21 inci Dönemde
sonuçlandırılmamış, bugüne gelinmiştir. Bu tasarı, 403 sayılı Türk Vatandaşlığı
Kanununun 5, 8, 20, 29, 32 ve 42 nci maddelerinde değişiklik yapan 6 madde ve 2
yürürlük maddesiyle toplam 8 maddeden ibarettir.
1964 tarih ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu, 1981
yılından beri önemli bir değişikliğe uğramamıştır. Avrupa Birliği sürecine
giren ülkemiz, 403 sayılı Kanunu günün şartlarına uydurmak zorundadır. 403
sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu, ülkemizin de imzalamayı düşündüğü Avrupa
Vatandaşlık Sözleşmesi göz önüne alınarak değerlendirmeye tabi tutulmuş ve söz
konusu değişiklik gerekli görülmüştür.
Bu tasarıyla ne gibi değişiklikler gelmektedir?
Tasarının ana temasını oluşturan birkaç unsur şöyledir: Bir kere, 403 sayılı
Türk Vatandaşlığı Kanununun 5 inci maddesinde bir Türk'le evlenen yabancı kadın
Türk Vatandaşlığına geçmek istediği zaman, nikâh akti yapılırken orada beyan
ettiği anda Türk Vatandaşlığına geçiyordu. Şimdi, yapılan değişiklikle, bir
Türk Vatandaşıyla evlenme, kendiliğinden Türk Vatandaşlığını bahşetmez diye
kanun maddesi oluyor; yani, daha önce evlenmeyle direkt vatandaşlığa geçebilen
kadın, artık, Türk vatandaşlığına direkt geçemiyor.
İkinci önemli kısmı ise -ileride açıklayacağımız- Türk
vatandaşlığından çıkma ve Türk vatandaşlığına alınmayı, İçişleri Bakanlığının
iznine bağlayarak kolaylaştırıyor. Biliyorsunuz, daha önce, Türk
vatandaşlığından çıkma ve Türk vatandaşlığına alınma, Bakanlar Kurulunun iznine
tabiydi.
Diğer önemli unsurlardan birisi, vatandaşlık kaybı
esnasında, çocukların velayeti üzerinde olan ana veya babanın dışında diğer
eşin de muvafakati isteniyor; bir de, çocuk 15 yaşından büyükse, çocuğun da
muvafakati isteniyor ve diğer eş muvafakat etmediği zaman, mahkeme yolu
açılıyor.
Bu değişikliğin ana unsurlarından bazılarını böylece özetle
zikretmiş olduk.
Evlenmeyle vatandaşlığın kazanılması durumunda kadın ve
erkek arasındaki eşitsizlik giderilmektedir. Türk Vatandaşlığı Kanununun 5 inci
maddesine göre, bir Türk erkekle evlenen yabancı kadın, talebi halinde Türk
vatandaşlığını kazanabilirken, Türk kadınla evlenen yabancı erkek bu imkândan
yararlanamıyor. Kadın-erkek eşitliğine açıkça aykırı olan bu durum, yabancı
erkekle evlenen Türk kadınlarının ve evlendikleri kişilerin mağduriyetine yol
açmaktadır. Bu nedenle, tasarının 1 inci maddesiyle, Türk Vatandaşlığı Kanunun
5 inci maddesinde değişiklik yapılmakta ve Türk vatandaşlarıyla evlenen
yabancıların vatandaşlık kazanması konusunda aynı yöntem getirilmektedir.
Aynı zamanda, bu tasarıyla, evlilik kurumunun
saygınlığı korunmaya çalışılmaktadır. Özellikle ülkemizin bazı bölgelerinde,
ülkemize giren yabancılar yasadışı ilişkilere girmekte, toplum ahlakı ve
sağlığı ile aile düzenini bozmaktadırlar. Bu kişiler, ülkemizde daha rahat
hareket edebilmek, yasadışı faaliyetlerini -vatandaşlara sunulan hakları da
kullanarak- sürdürebilmek için, muvazaalı evlilikler yapmakta ve vatandaşlığı
kazandıktan sonra boşanmaktadırlar. Bu nedenle tasarının 1 inci maddesiyle,
Vatandaşlık Kanununun 5 inci maddesinde değişiklik yapılarak, evlenmenin
kendiliğinden Türk vatandaşlığını kazandırmayacağı hüküm altına alınmaktadır.
Buna göre Türk kişiyle evlenen yabancının, Türk vatandaşlığı kazanabilmesi
için, en az üç yıldan beri evli olması, fiilen birlikte yaşaması ve evliliğin
devam etmesi gerekmektedir. Böylece, Türk vatandaşlığı, hak ettiği saygın
statüye kavuşturulmakta, evlilik kurumunun kötüye kullanılmasının önüne
geçilmektedir.
Avrupa Birliğinin bazı ülkelerine ve ABD'ye
baktığımızda, mesela Fransa'da, evlilik yoluyla vatandaşlığın kazanılabilmesi
için, fiilî olarak bir yıl evli kalma zorunluluğu yanında, bu süre içerisinde
Fransız vatandaşının vatandaşlığında bir değişim olmaması gerekiyor. Almanya,
İsviçre ve ABD'de evlenme, uyrukluğu etkilememektedir. Bu tasarıyla getirilen
düzenleme, dünyadaki uygulamalara ters düşmüyor, aksine uyumlu hale getiriyor.
Ayrıca, bu maddenin uygulanmasıyla ilgili usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca
çıkarılacak yönetmelikte belirtilecektir.
Diğer bir maddeyle de, yurt dışında yaşayan Türk
vatandaşları, yaşadıkları ülkelerin çifte vatandaşlığa imkân tanımaması ve
vatandaşlarına ayrıcalıklar tanıması nedenleriyle, Türk vatandaşlığından izinle
çıkmakta ve yaşadıkları ülkelerin vatandaşlığına geçmekteydiler; ancak, Türk
Vatandaşlığı Kanununda çıkma izni verme ve yeniden Türk vatandaşlığına alma
yetkisinin Bakanlar Kuruluna verilmiş olması birçok sorun taşımaktadır. İlk
olarak, yurt dışında yaşayan vatandaşlar, çıkma işleminin uzaması nedeniyle
mağdur olmakta ve hak kayıplarına uğramaktadırlar.
İkinci olarak, Bakanlar Kurulu gereksiz ve yararsız bir
işyüküyle karşı karşıya kalmaktadır; çünkü, bu konudaki araştırma ve işlemlerin
tümü İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülmektedir.
Üçüncü olarak, gereksiz yere yazışmalar yapılmakta,
zaman, enerji ve kaynak israfı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, tasarının 2, 3
ve 4 üncü maddeleriyle, Türk Vatandaşlığı Kanununun 8, 20 ve 29 uncu
maddelerinde değişiklik yapılarak, yetki Bakanlar Kurulu yerine, İçişleri
Bakanlığına verilmektedir. Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlığın
kaybettirilmesi halinde -çünkü, Türk Vatandaşlığı Kanununun 25 inci maddesinde
bu şartlar düzenlenmiştir. Bunlar, vatandaşlıktan izinsiz çıkma ve diğer
birtakım aleyhte faaliyet türü hallerdir- vatandaşlığa, yine, Bakanlar Kurulu
kararıyla alınmaktalar.
Çocukların vatandaşlığı üzerinde ebeveynlerin birlikte
tasarrufta bulunmaları ilkesi getirilmektedir. Tasarının 5 inci maddesiyle,
Türk Vatandaşlığı Kanununun 32 nci maddesinde değişiklik yapılarak, ananın veya
babanın vatandaşlıktan çıkması halinde, çocukların, Türk vatandaşlığını kaybı
konusunda, velayete sahip olmayan ana ve babanın yazılı onaylarının alınması
şartı getirilmektedir.
Tasarının 3 üncü maddesi ise, yukarıda belirtilen
vatandaşlıktan çıkma izninin hangi şartlarda verileceğini kurala bağlamaktadır.
Buna göre, izin verilebilmesi için, mümeyyiz ve reşit olmak, herhangi bir
nedenle yabancı bir devlet vatandaşlığını kazanmış olmak veya başka bir devlet
vatandaşlığını kazanacağına ilişkin inandırıcı belirtiler bulunmak
gerekmektedir.
Maddenin Komisyonumuzda görüşülmesi esnasında, maddeye
"vatandaşlıktan çıkma izni verilebilmesi için, herhangi bir suç nedeniyle
aranmakta olan kişilerden olmamak ve hakkında herhangi bir malî ve cezaî tahdit
bulunmamak gerekmektedir" şeklinde bir önergeyle eklenti yapılmıştır;
çünkü, bu kişilerin vatandaşlıktan çıkmalarına izin vermek, vatandaşlığa
yeniden alınma kurumu ve izinle vatandaşlıktan çıkmanın avantajlarıyla birlikte
düşünüldüğünde, bunlar, çeşitli sorunlar doğuracak niteliktedir; önerge, bu
boşluğu doldurmuştur.
Kısaca, evlilik yoluyla Türk vatandaşlığının
kazanılmasında kadın- erkek eşitsizliğini gideren, vatandaşlıktan çıkma izninde
bürokrasiyi azaltan, evlilik kurumunu yozlaşmaktan kurtaran bir tasarı olduğu,
bütün dünyada vatandaşlığın yabancılarca kazanılmasının zorlaştırılmakta
olduğu, hatta evlilik yoluyla vatandaşlığın kazanılmasının her ülkede geçerli
olmadığı, evlilik yoluyla kazanılması durumunda birçok şartların bulunduğu göz
önüne alınırsa, tasarının, dünyanın gidişiyle uyumlu olduğu görülmektedir. Bu
yöntemle, muvazaalı evlenmelerin önüne geçilebileceği düşünülmektedir.
Velayete sahip ana veya babanın, diğer eşin görüşünü
alarak, 15 yaşın üstündeki çocukların da görüşü alınarak, çocuk üzerinde
tasarruf yapabilecekleri, muvafakat verilmemesi halinde mahkeme yolunun açık
bulundurulması hususunda yapılan değişikliklerin yerinde olduğu görüşüyle
hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Uzun.
Tasarı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; öncelikle, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
İçişleri Komisyonunda bu kanun tasarısı görüşülürken,
yapılan eleştirilerimizi de sunarak, hemen herhangi bir ihtilaf çıkmadan, her
birimizin oylarıyla; yani, oybirliğiyle Genel Kurula geldi. Bunun, komisyonda
görüştüğümüz hemen hemen tüm diğer konular gibi oybirliğiyle gelmesi, elbette
ki, Avrupa Birliği uyum yasalarıyla ilgilidir. Kanun tasarısının genel
gerekçesinde yazılanlar, zaten bizim öyle davranmamızı beraberinde getiriyordu.
Genel gerekçede "11.2.1964 tarihli ve 403 sayılı
Türk Vatandaşlığı Kanunu, 1981 yılında genel bir yeniden düzenlemeye tabi
tutulmuş ve o tarihten sonra, küçük değişiklikler dışında tekrar ele
alınmamıştır. Avrupa Birliğine uyum sürecine giren ülkemiz, 403 sayılı Kanunu,
günün değişen şartlarına göre yeniden düzenlemek zorundadır. 403 sayılı Kanun,
ülkemizin de imzalamayı düşündüğü Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesi göz önüne
alınarak değerlendirmeye tabi tutulmuş ve söz konusu değişikliklerin yapılması
gerekli görülmüştür" denilmektedir.
Biz de, buradan hareketle ve genel gerekçede de
belirtildiği gibi, Türkiye'nin ve Meclisin gündeminde Avrupa Birliği ve uyum
yasaları olduğunun bilinciyle, çağımız, uluslararası ilişkilerin yoğunlaştığı,
ulusların yakınlaştığı ve dolayısıyla, kültürel ve insanî ilişkilerin de
alabildiğine pekiştiği bir dönemi yaşamaktadır. Bu yakınlaşma sonucunda, yeni
ilişkiler, yeni sosyal birlikler, yeni özneler, yeni devletler, yeni bir hukuk
tarzı ve dolayısıyla, yeni vatandaşlık tanımları ortaya çıkmaktadır. Hukuksal
yorumlar da, bu yeniliğe uyması gereken ve bazı zorunlu değişiklikleri içermesi
gereken bir şekilde yerini alması gerekiyor. Gerçi, Avrupa Birliği üyelerinin
birçoğunun yaşamış olduğu Rönesans ve reform hareketleri bizde olmadı; ama,
Avrupa Birliğinin birçok üyesinde de, bunlar, gelişmedi, olmadı, yaşanmadı.
Matbaa, bilindiği gibi, ikiyüzaltmış yıl geç girdi ülkemize, bilimsel anlamda
bizi aydınlatması gereken araç ve gereçler geç girdi, bunlara bağlı olarak da,
ümmet toplumundan ulusa geçiş de geç oldu. Bu durum, vatandaşlık haklarının
kanunla belirlenmesinde, bizi, Avrupa Birliği üye devletlerine oranla
geciktirdi; ama, tüm bu geç kalmışlığımıza rağmen, Medenî Kanun gibi,
İsviçre'den alınan ve vatandaşlık ilişkilerini düzenleyen, Atatürk devriminin
temel kanunu, günümüze kadar, eksiklikleri ve aksaklıkları varsa da, daha çok
güzellikleriyle bizleri bugünlere taşıdı. Hatta, bildiğiniz gibi, birçok Batı
ülkesine oranla, kadınlara seçme ve seçilme hakkı, bizim ülkemizde, daha erken,
daha çabuk gerçekleşti.
Yasaların toplumun ihtiyaçlarından kaynaklandığını
hepimiz biliyoruz. Bu ihtiyaçlarla ilgili hukuksal donanımları günümüze
uyarlamak yasa koyucu olarak bizlerin görevi olduğuna göre, bugün, burada
konuştuğumuz Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı da, bu anlamda, çok büyük önem taşımaktadır. Bir defa, biz, kan, ırk,
dil ya da din esasına göre değil, bu topraklarda yaşamak üzere, insanın
başlıbaşına bir değer olduğu anlayışı üzerine, bu değerleri göz önüne alan bir
siyaset anlayışının temsilcileriyiz.
Avrupa Birliği konusunun içpolitika malzemesi
yapılmamasına, başta, Genel Başkanımız olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partililer
olarak, çok büyük önem veriyoruz. Bu önemi dün de verdik, bugün de veriyoruz,
yarın da vereceğiz. Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin temel siyasî anlayışıdır.
Türk Vatandaşlığı Kanunu için de, bu söylediklerimiz, büyük önem taşımaktadır.
Vatandaşlık deyince ne anlıyoruz; bireyin, devletle
ilişkisini temsil eden hukuksal bağ dersek, herhalde, en kısa ve en sade tanımı
yapmış oluruz. Vatandaşlığın kişiye tahsisi, egemen devletin en belirgin
tasarruflarındandır. Böylece, manevî bir bağ olarak da bu vatandaşlık
perçinlenmiş olmaktadır. Ancak, manevî bağın oluşumunda farklı din, farklı dil,
farklı ırk ya da farklı etnik kökenlerden gelen insanların dışlanması söz
konusu olamaz. Bu ortak yaşam mekânı ya da mekânları; yani, vatanı paylaşmak,
vatanın ortak değerlerini paylaşmak esastır. Paylaşımcı devletin temelinde de
bu ilkeler vardır.
Belki konumuz bu değil; ama, yeri gelmişken söyleyeyim.
Zaman zaman, paylaşımcılık yerine ayırımcılığı gündeme getirerek, ülkemizi bu
ortak değerlerden uzaklaştırıp, insanları birbirlerine düşürmek isteyen çeşitli
dönemler yaşadık. Çok şükür, şimdi bunlar yok.
Yalnız, bu kanun tasarısının çıkmasından önce bazı
konularına eleştirel gözlerle yaklaşmak gerektiğine inanıyorum. Bu kanun
tasarısında noksan olduğunu zannettiğimiz ve Genel Kurulun, eğer tartışmaya
girerse, bu konunun düzeltilmesi yönünde çaba sarf edeceğini zannettiğimiz,
yalnızca Avrupa Birliği ülkelerine -ki, Avrupa Birliğine uyum süreci için
çıkarılmak istenen yasalardan biridir bu- yalnızca Avrupa Birliğine dönük
olduğu için, bir konunun ya da bazı konuların gözardı edildiğini
gözlemlemekteyiz. Sözgelimi, ister üç yıl ister bir yıl, bir Türk vatandaşı
İran'a gidip, El Kaide mensubu bir üyeyle evlendiğinde, zaten İslam devriminin
ihracını öteden beri iddialı sözler söyleyerek sarf eden o ülkenin değirmende su
taşıma endişesini de unutmamak lazım. O nedenle, kanun yoluyla düzenleme
yapılırken, bunun, ister bakanlık yetkileriyle ister yönetmeliklerle göz önünde
tutulması lazım; çünkü, biz biliyoruz ki, bazı kötü niyetli kişiler, sadece
Avrupa ülkeleriyle temasta değil, başka ülkelerle temasta da bu tip kötü
niyetlerini göstermektedirler; bunu geçmişte yaşadık, bundan sonra yaşamak
istemiyoruz.
Belki, kötü niyetli bir davranış biçimi değil; ama,
Meclis Başkanımızın son Japonya seyahatinde söylediği "din ihraç etme"
yöntemi de, sözü de, cümlesi de, belki, bu tartışmayı da beraberinde
getirebilir diye düşünüyorum. O nedenle, böylesi bir tartışmanın Meclis
gündemine şimdi getirilip, değişiklik yapılarak bu tasarının kabul edilmesini
öneriyorum.
Baştan da söylediğim gibi, biz, söz konusu tasarıya
olumlu oy kullandık. Söz konusu tasarının, gerçekten de, çağdaş ihtiyaçlarımızı
gidereceğini söylemekteyiz.
Bu tasarıda, aynı zamanda "bir Türk vatandaşıyla
en az üç yıldan beri evli olan ve evliliği devam eden yabancılar, aranan
şartları taşımaları halinde, Türk vatandaşı olabileceklerdir"
denilmektedir. Bu tasarıda "Türk vatandaşlığını kaybetmiş olanların
yeniden Türk vatandaşlığına alınma yetkisi İçişleri Bakanlığına devredilerek,
işlemlerin daha kısa sürede sonuçlandırılması sağlanacaktır"
denilmektedir. Bu tasarıda "403 sayılı Kanunun 20 nci maddesi uyarınca
vatandaşlığımızdan çıkma izninin Bakanlar Kurulunca verilmesi nedeniyle işlem
uzamakta olup, bu durum çeşitli zorlukların yaşanmasına neden olmaktadır"
denilmektedir. Türk vatandaşlığından çıkma izni verme yetkisi İçişleri
Bakanlığına devredilerek, sürecin kısaltılması amaçlanmaktadır. Biz de bunu
onaylamaktayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Vatandaşlığı Kanununun 32 nci maddesi uyarınca, Türk vatandaşlığından çıkma
izni verilen, ana ya da babanın velayeti altında bulunan 15 yaşından küçük
çocuklar, belli koşulların yerine getirilmesi durumunda, ana ya da babaya bağlı
olarak, Türk vatandaşlığını kaybetmektedirler. Bu durum, uygulamada velayetle
ilgili bazı sıkıntıların yaşanmasına neden olmaktadır. Tasarının getirdiği bu
değişiklikle, 15 yaşından küçük çocukların vatandaşlığı üzerinde ana ve babanın
birlikte tasarrufta bulunması ilkesi kabul edilmiş ve iki tarafın rızasının
olmadığı bir tasarrufun sakıncalarının ortadan kaldırılması, rızanın
gösterilmemesi halinde ise, diğer tarafın hâkim müdahalesini isteyebilmesine de
olanak sağlanmıştır.
Hazırlandığı dönemin anlayışı ve koşullarını taşıyan
403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun uygulanmasındaki boşlukları dolduracak
ve yaşanan sıkıntıları ortadan kaldıracak, gecikmiş olan söz konusu tasarının,
vatandaşlık hizmetlerini, gelişmiş ülkelerin standartlarına uygun hale
getireceğini umuyorum.
Hepinize saygılar sunarak, tasarıya olumlu oy
kullanacağımızı bildiriyorum; teşekkürlerimi sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Ağrı
Milletvekili Sayın Melik Özmen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakika.
MEHMET MELİK ÖZMEN (Ağrı) - Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; görüştüğümüz Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde, şahsım adına görüşlerimi açıklamak
için söz almış bulunuyorum.
Kıymetli arkadaşlar, insan, en değerli ekonomik ve
sosyal varlıktır ve bu varlık, birbiriyle ilişki kurma ihtiyacı içerisindedir.
Dolayısıyla, insanı dışlamak değil, insanın bu özelliklerini iyi
değerlendirmemiz gerekmektedir.
Bütün dünya bütün insanlarındır; ancak, çeşitli
şekillerde, toprak parçaları üzerinde egemenlikler tesis edilmiş, devletler
oluşmuştur. Herkesin bu dünyada hakkı vardır. Bir örnek vermek istersek, işte,
çalışmayanlar, bu dünyadaki haklarını çalışanlara devretmişlerdir ve
dolayısıyla, ona bir kira öderler, sosyal güvenlik buna göre oluşur.
Bu kanun tasarısı, daha ziyade, özellikle, kuzey
ülkelerinden ülkemize gelip Türkiye'de muvazaalı evlilik yapmak suretiyle
ülkemizde kalmaya dönük işlemleri engellemek, evlilik kurumunun ciddiyetini
tesis etmek, Türk vatandaşlığından çıkarmayla ilgili hususlara kolaylıklar
getirmek, tekrar vatandaşlığa almayla ilgili hususlara kolaylıklar getirmek,
ayrıca, velayetle ilgili konulara açıklık getirmek için düzenlenmiş bir
tasarıdır, olumlu bir tasarıdır.
Bununla ilgili, zaten, sayın konuşmacılar gerekli
konuşmaları yaptılar. Ben, bu vesileyle, bir başka yaklaşımdan, farklı bir
yaklaşımdan bahsetmek için söz istedim. Mevcut kanunda çifte vatandaşlık da
bulunmakta; ancak "konuk vatandaşlık" gibi bir mefhum, henüz, bizim
kanunumuzda bulunmuyor. "Konuk vatandaşlık" mefhumu, biraz evvel
konuşmamın başlangıcında da belirttiğim, bütün dünya bütün insanlarındır
önermesinden yola çıkmak suretiyle, bana göre, herkese kolay vatandaşlık
sağlayacak bir yol olarak görünmektedir. Eğer, ülkemize gelip bu ülkede
yerleşmek isteyen hangi ülkeden insan olursa olsun, bunlara "konuk
vatandaşlık" statüsünü verebilecek -şimdi, bir önergeyle, yapma imkânı var
mıdır, bilmiyorum- bir şey yapabilirsek ve dışarıdan gelenin, ülkemizdeki her
insan başına düşen yatırım miktarı kadar da ülkemizdeki bankalara bir ücret,
bedel yatırmasını temin edebilirsek, bu, hem ülkemize faizsiz bir kaynak
oluşturmayı getirecek hem de insanların kolaylıkla, rahatlıkla gelip, ülkemizde
diledikleri sürece kalabilmelerini sağlayabilecektir. Konuk vatandaşlıktan
ayrılmak istediği zaman da, bloke edilmiş parasını çözdürmek suretiyle ülkemizi
terk edebilecektir.
Ayrıca, bence, bilim adamları için -özellikle,
doktorasını yapmış olan bilim adamları için- vatandaşlıkla ilgili işlemlerin
çok basit hale getirilmesi gerekir. Zaten, Gazi Mustafa Kemal Atatürk de, daha
önceki dönemlerde, ülkemizde bilimsel aydınlığın gerçekleştirilebilmesi için,
özellikle, İkinci Dünya Savaşından kaçan bilim adamlarına büyük kolaylıklar
sağlamak suretiyle, ülkemize davet etmiş ve burada misafir etmiştir. Bugünkü
tüm üniversitelerimizin temeli bu bilim adamları tarafından atılmıştır.
Dolayısıyla, gerek sanatçıların gerekse bilim adamlarının çok kolay bir şekilde
vatandaş olabilmelerinin yolları da araştırılmalıdır. Eğer, bununla ilgili bir
düzenleme yapıp, bu kanun tasarısı içerisinde geçirebilirsek, ileri manada, bir
adım daha atabilme imkânını elde edebileceğiz diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özmen.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Maddelerin Kâtip Üye tarafından oturarak okunmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRK
VATANDAŞLIĞI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN
KANUN
TASARISI
MADDE 1. - 11.2.1964 tarihli ve 403 sayılı Türk
Vatandaşlığı Kanununun 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 5. - Bir Türk vatandaşı ile evlenme,
kendiliğinden Türk vatandaşlığını bahşetmez. Ancak, bir Türk vatandaşı ile
evlenme nedeniyle Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen yabancılar, en az üç
yıldan beri evli olmaları, fiilen birlikte yaşamaları ve evliliğin devamı
kaydıyla, yurt içinde en büyük mülkî idare amirliklerine, yurt dışında ise Türk
konsolosluklarına yazılı olarak başvuruda bulunabilirler. Başvuru üzerine
İçişleri Bakanlığınca yapılacak inceleme ve soruşturma sonucunda, aranan
şartları taşıdıkları anlaşılan kişiler, bu durumun tespitine ilişkin karar
tarihinden itibaren Türk vatandaşlığını kazanırlar.
Ancak, bir Türk vatandaşı ile evlenen yabancı
vatansızsa veya evlenmekle eski vatandaşlığını kaybediyorsa Türk vatandaşlığını
kendiliğinden kazanır.
Evlilik yoluyla Türk vatandaşlığını kazananlar,
evlenmenin butlanına karar verilmesi halinde, akitte hüsnüniyetli iseler Türk
vatandaşlığını muhafaza ederler.
Butlanına karar verilmiş evlenmeden olan çocuklar ana
veya babaları hüsnüniyetli olmasalar dahi Türk vatandaşlığını muhafaza ederler.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar
Bakanlar Kurulunca çıkartılacak yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 115 sıra sayılı Türk Vatandaşlığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin
ikinci fıkrasının "Ancak, bir Türk vatandaşı ile evlenen yabancı
evlenmekle eski vatandaşlığını kaybediyorsa Türk vatandaşlığını kendiliğinden
kazanır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp
Fatsa |
Cahit
Can |
Cüneyt
Karabıyık |
|
Ordu |
Sinop |
Van |
|
Tevfik
Ziyaeddin Akbulut |
|
Fehmi
Öztunç |
|
Tekirdağ |
|
Hakkâri |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KAMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) - Katılıyoruz Sayın Başkan, çoğunluğumuz vardır.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Vatansızların da diğer yabancılar gibi 3 yıldan beri
evli olmaları, fiilen birlikte yaşamaları ve evliliğin devamı kaydıyla Türk
vatandaşlığını kazanmaları ve böylece birinci fıkrayla uyum sağlanması amacıyla
bu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 403 sayılı Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 8. - Bu Kanuna göre Türk vatandaşlığını
kaybetmiş olanlardan; 19 uncu madde uyarınca yabancı erkekle evlenmek ve
kocasının uyrukluğunu seçmek suretiyle Türk vatandaşlığını kaybeden ve 13 üncü
maddede öngörülen süreyi geçiren kadınlar ile 20 nci madde uyarınca izin almak
suretiyle Türk vatandaşlığından çıkanlar İçişleri Bakanlığınca, 25 inci madde
uyarınca Bakanlar Kurulunca Türk vatandaşlığını kaybettiklerine karar
verilenler ise Bakanlar Kurulu kararıyla, ikamet şartı aranmaksızın, yeniden
vatandaşlığa alınabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - 403 sayılı Kanunun 20 nci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 20 - Türk vatandaşlığından çıkma izni,
aşağıdaki şartların varlığı halinde, İçişleri Bakanlığınca verilebilir.
a) Ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmak,
b) Herhangi bir nedenle yabancı bir devlet
vatandaşlığını kazanmış olmak veya başka bir devlet vatandaşlığını kazanacağına
ilişkin inandırıcı belirtiler bulunmak,
c) Herhangi bir suç nedeniyle aranmakta olan kişilerden
olmamak,
d) Hakkında herhangi bir malî ve cezaî tahdit
bulunmamak."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
3 üncü madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesinin
düzenlediği 20 nci maddenin (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
"a) Mümeyyiz ve reşit olmak"
|
Abdulmecit
Alp |
Doğan
Topaloğlu |
Haluk
İpek |
|
Bursa |
Ankara |
Ankara |
|
Hikmet
Özdemir |
|
Bayram
Özçelik |
|
Çankırı |
|
Burdur |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..
DEVLET BAKANI GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanunun kavram birliğini bozmamak amacıyla bu önerge
hazırlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum :
MADDE 4. - 403 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinde yer
alan "Bakanlar Kurulundan" ibaresi "İçişleri Bakanlığından"
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi ?..Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum :
MADDE 5. - 403 sayılı Kanunun 32 nci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 32. - Türk vatandaşlığından çıkan babanın
küçük çocukları;
a) Ananın ölmüş bulunması,
b) Ananın yabancı olması,
c) Velayetin babada bulunması ve ananın yazılı
muvafakatının alınması,
Hallerinde babalarına bağlı olarak Türk vatandaşlığını
kaybederler. Ancak ananın muvafakat etmemesi durumunda mahkemeden alınacak
karara göre işlem yapılır.
Türk vatandaşlığından çıkan ananın küçük çocukları;
a) Babanın ölmüş bulunması,
b) Babanın belli olmaması,
c) Babanın yabancı olması,
d) Velayetin anada bulunması ve babanın yazılı
muvafakatının alınması,
Hallerinde, analarına bağlı olarak Türk vatandaşlığını
kaybederler. Ancak, babanın muvafakat etmemesi durumunda mahkemeden alınacak
karara göre işlem yapılır.
Baba veya anaya bağlı olarak vatandaşlığın kaybı, çocuk
15 yaşından büyük ise, yazılı muvafakatına bağlıdır.
Bu madde hükümleri gereğince vatandaşlığın kaybı
çocukları vatansız kılacak ise çocuklar Türk kalır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum :
MADDE 6. - 403 sayılı Kanunun 42 nci maddesinin birinci
fıkrasında yer alan "5 ve 19 uncu maddelerdeki" ibaresi "19 uncu
maddedeki" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum :
MADDE 7. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?..Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum :
MADDE 8. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi ?..Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (Alkışlar)
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin
Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları raporlarının
müzakeresine başlıyoruz.
4.- Ekonomik,
Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/434) (S. Sayısı: 148) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu, 148 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ankara
Milletvekili Nur Doğan Topaloğlu; buyurun.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 148 sıra sayılı Ekonomik,
Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, AK Parti Grubu adına, söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Bugün, tasarıyı, öneminden dolayı, ivedilikle gündeme,
huzurunuza getirmiş bulunuyoruz. Bu sözleşme, aslında, Birleşmiş Milletler Genel
Kurulunun 2200 A(XXI) sayılı kararıyla benimsenmiştir ve 1966'da kabul edilip,
imzaya açılmış, tarafların onayına sunulmuştur. Sözleşmeyi, Bakanlar Kurulu
kararı uyarınca, Büyükelçimiz Volkan Vural imzalamıştır; Bakanlar Kurulu kararı
alınınca yetki verilmiş, bu şekilde imzaya sunulmuş, kendisi de bu yetkisini
kullanmıştır. Bu sözleşmeyi, 188 ülkenin 145'i kabul etmiştir. Tüm Avrupa
Konseyi üyeleri de, bu sözleşmeye taraftır. Zaten, bunun gündeme gelmesinin
sebebi, biraz da, buradan kaynaklanmaktadır.
Sözleşme uyarınca, bireyler, temel ekonomik, sosyal ve
kültürel hakları kullanmada yetkili bulunmaktadır. Sözleşmenin 2 nci maddesi, o
ülkenin ekonomik durumunu da güvence altına almış bulunmaktadır. Bu bakımdan da
sakınca olmadığı anlaşılmıştır. Taraflar, 4 üncü madde uyarınca, toplumun genel
refahını da gözetmek zorundadır, ona göre yetkilerini kullanabilirler. Bu
bakımdan da teminat vardır.
Uygulamanın denetimine gelince; ekonomik ve sosyal
konseyin 1985/7 sayılı Kararı uyarınca, 18 bağımsız uzmandan oluşan Ekonomik,
Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi kurulmuş ve denetimler, bunlar tarafından
yapılmaktadır. Bunların denetimleri sonucu da, raporlar düzenlenmekte,
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine sunulmakta, uygulamaya konulmaktadır.
Ülkemizdeki gelişmelere gelince; ülkemizde, bu konudaki
çalışmaya 1988 yılında başlanılmış, 18 Ağustos 1990 tarihinde Bakanlar
Kurulunca kabul edilip, Türkiye Büyük Millet Meclisi onayına gönderilmiştir.
Önerilen çekinceler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bazı çekinceler
ileri sürmesi gibi, muhtelif ihtilaflardan dolayı sözleşmeden vazgeçilmiş,
tekrar, geri çekilmiştir. Sözleşmenin 13 üncü maddesindeki eğitim, dördüncü
paragrafındaki resmî dil, 40 ıncı maddesindeki genel eğitim çekinceleri, hep
gündemde kalmıştır. Ayrıca, Anayasamızın "Başlangıç" bölümündeki
ilkeler ile 2, 3, 5, 6 ve 10 uncu maddelerindeki yorumlar da bunda etkili
olmuştur. Daha sonra sözleşme beklemeye alınmış, bugüne kadar beklemiştir. Daha
sonra Komisyonumuza geldi, orada görüştük, kabul edildi ve gündeme bu şekilde
sunuldu.
Çekincelere gelince; bu konuda özet bilgi vereyim; bu
tasarıda çekinceler konması hususunda bir sınırlama yoktur. O bakımdan, her
ülke kendine göre çekinceler koyabilir. Bu nedenle, Türkiye katılma yoluyla
taraf olmayı benimsememiştir; hukukî deyimle "aksesyon" denilen bu
konu sakıncalı bulunmuş, ülkemiz bundan sarfınazar etmiştir. Taraf ülkeler
zaman zaman çekincelerini belirtiyorlar ve bu, yayım yoluyla da duyuruluyor.
Bizim de bu şekilde çekince bildirmemize bir engel yoktur.
Ülkemiz, sözleşmenin 3 üncü ve 14 üncü maddesindeki
Türkçe'den başka dil kullanılması ve 40 ıncı maddedeki öğretim hakkıyla ilgili
sakıncaları zaman zaman gündeme getirmiştir.
Bütün bu gelişmelerden sonra, Genelkurmay, 13 ve 15
inci maddeyle ilgili olarak, ekonomik ve sosyal haklardan kaynaklanan hükümlere
hassasiyet göstermiştir. 13 üncü madde, çocukların, inanca göre dinsel
eğitimiyle ilgilidir. Anayasamızın 24 üncü maddesi ise, din ve ahlâk eğitimi ve
öğretiminin devletin denetim ve gözetimi altında yapılacağı hususundan
kaynaklanmaktadır. 15 inci madde ise, kültürel hayata katılma hakkıyla ilgili
olup, hassasiyet bundan kaynaklanmaktadır.
Değerlendirmeye gelince; bu sözleşmelerde yapılan
çekinceler genel niteliktedir. Tüm ülkeler, bu çekinceleri, demin de
belirttiğim gibi, her zaman gündeme getirmektedirler. Avrupa Birliği üyesi
ülkelerin hepsi bunun üyesidir. Bu çekincelerin seyyalliğine, ülkelerin
sorumluluğuna da değinmekte, Anayasadaki ana ilkeler bu bakımdan ele alınmakta;
ancak diğer mevzuattaki sakıncalar hiçbir zaman gündeme alınmamakta, geçerli
olmamaktadır. Ülkelerin bunu kabul etmesi, değişiklik yapması, bilhassa prensip
olarak benimsenmiştir.
Anayasamızın "Başlangıç" bölümü ile demin de
belirttiğim 2, 3, 5, 6 ve 10 uncu maddelerdeki yorumlar genel nitelikte olduğu
için, bir sakınca görülmemiştir. Ancak, ülkemizin Avrupa Birliğine girmek için
süratle yol aldığı bir dönemde bu konu gündeme alınmıştır, çekince konulsun
konulmasın diye üzerinde tartışmalar yapılmıştır; çekince konulması halinde,
ileride bazı sakıncalar, bazı aleyhte yorumlar olacağı düşünülerek bundan
vazgeçilmiş, nasıl olsa, hem sözleşmenin 2 nci ve 4 üncü maddesinde hem de
Anayasamızda ilkeler mevcut olduğu için, bundan vazgeçilerek, tasarı, doğrudan,
çekincesiz kabul edilerek gündeme gelmiştir.
Ben, bu genel bilgileri sizlere sunuyorum. AK Parti
olarak, bu tasarının lehinde oy kullanacağımızı belirtiyor; hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Topaloğlu.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ söz istemiştir.
Buyurun Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Elekdağ, konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara
İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini Yüce Heyetinize arz
etmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, benden önce konuşan milletvekili
arkadaşım, sözleşme hakkında etraflı bilgiler sundu. Bu bakımdan, ben, sadece,
onun değinmediği bazı noktaları ele alıp, sizlere bu konuda sunuşta
bulunacağım.
Değerli arkadaşlarım, sözleşme, bireylerin sahip
oldukları temel ekonomik, sosyal ve kültürel hakları tanımlamaktadır ve taraf
devletlere bu hakları, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasî görüş, ulusal veya
toplumsal köken bakımından hiçbir ayırım gözetmeksizin uygulama yükümlülüğünü
getirmektedir.
Sözleşmede öngörülen bellibaşlı haklar şunlardır:
Çalışma hakkı, herkese çalışma fırsatının sağlanması, adil ve müsait çalışma
şartlarından yararlanma hakkı; sendika kurma ve katılma hakkı, sosyal güvenlik
ve sosyal sigorta hakkı; aile, anneler, çocuklar ve gençlere en geniş koruma ve
yardım sağlanması hakkı; yeterli yaşam düzeyi hakkı; fizikî ve zihnî sağlık
açısından gerekli olan en yüksek standarttan yararlanma hakkı; eğitim hakkı,
ilköğretimin herkes için zorunlu ve parasız olması; yükseköğretimin, özellikle,
parasız eğitimin tedricen yaygınlaştırılması yoluyla herkes için açık ve
ulaşılabilir olması; kültürel hayata katılma hakkı ve bilimsel ilerlemeden ve
uygulamalardan yararlanma hakkı.
Değerli arkadaşlarım, görüleceği üzere, sözleşmede söz
konusu olan hakların birçoğu, ancak, ileri sanayi veya sanayiötesi bir
gelişmişlik düzeyindeki devletlerin vatandaşlarına tam anlamıyla
sağlayabilecekleri haklardan oluşmaktadır. Mümkün olduğu kadar fazla devletin
sözleşmeye katılımını sağlamak amacıyla, bu sözleşme, esnek bir üslupla kaleme
alınmıştır ve bazı hakların zamanla gerçekleştirilecek hedefler olduğu
öngörülmüştür. Bu nedenle, sözleşmede öngörülen birçok yükümlülük "makul
ölçüler", "aşamalı bir şekilde", "mümkün olan ölçüde"
ve "tedricen" gibi ifadelerle yumuşatılmış ve zamana yayılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz de, sosyal ve
kültürel haklara ilişkin uluslararası sözleşmenin ekli beyan ve çekincelerle
onaylanmasını uygun buluyoruz.
Saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
EKONOMİK, SOSYAL
VE KÜLTÜREL HAKLARA İLİŞKİN ULUSLARARASI SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - Birleşmiş Milletler tarafından 16 Aralık
1966 tarihinde imzaya açılan ve Türkiye Cumhuriyeti adına 15 Ağustos 2000
tarihinde New York'ta imzalanan "Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara
İlişkin Uluslararası Sözleşme"nin, beyanlar ve çekince ile onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan
oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
yoktur.
Birleşime 15 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati
: 17.23
BAŞKAN :
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER
: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 89 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Ekonomik,
Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/434) (S. Sayısı: 148) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, geçen oturumda,
toplantı yetersayısı bulunamamıştı; ancak, 148 sıra sayılı kanun tasarısının
açıkoylama sonuçlarını ilan etmemiştim. Oylamaya 162 sayın üye katılmıştır, 162
kabul oyu kullanılmıştır.
Bu nedenle, şimdi, açıkoylamayı tekrarlayacağım.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Ekonomik, Sosyal ve
Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 221
Kabul: 216
Ret: 5
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1) (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Medenî ve
Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 150) (2)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde
Komisyon raporu 150 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ankara
Milletvekili Nur Doğan Topaloğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 150 sıra sayılı, Medenî ve Siyasî
Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlarım.
Biraz önce kabul edilen tasarıda olduğu gibi, bu
sözleşme de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 2200 A(XXI) sayılı kararıyla
kabul edilmiş, 16 Aralık 1966'da imzaya açılmış, tarafların onayına
sunulmuştur.
Sözleşme, Bakanlar Kurulunun kabulünden sonra, Sayın
Büyükelçi Volkan Vural tarafından, 15 Ağustos 2000 tarihinde imzalanmıştır.
Bu sözleşmeyi de, 188 ülkeden 148'i kabul etmiştir.
Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesi, medenî ve siyasî
hakları tanımlıyor, kullanım koşullarını düzenliyor; dayanak ise, Birleşmiş
Milletler Evrensel Bildirgesidir.
Taraf ülkelerde, bireylere, ırk, renk, cinsiyet, dil,
din, siyasî ya da başka görüş ayırımı gözetilmiyor; köken, mülkiyet, doğum ve benzeri
ayırımlar dikkate alınmıyor.
Taraf ülkeler, başta anayasaları olmak üzere, yasal
ayarlamalar yapabiliyorlar, sakıncalarını belirtebiliyorlar.
Sözleşmeye uyulmadığı hallerde, hak ihlallerinde yargı
yolu açık olup, siyasî hakların kullanılmasında eşitlik ilkesine uyuluyor;
ancak, sözleşmenin 4 üncü maddesi önemli olup, taraf ülkelerin ulusal
varlığının tehdidi ile toplumsal tehlike halinde tedbir alma yetkisi de
tanınmış oluyor.
Taraf devletlere, Birleşmiş Milletler Genel
Sekreterliğince bu durum bildirilmekte, şartlar değiştiği takdirde aynı yolla
konu iletilmektedir.
Sözleşmenin 6 ncı maddesi, işkence, zulüm ve
gayriinsanî davranış, küçük düşürücü hareketlerle ilgilidir; 7 nci maddesi,
kölelik ve esir ticaretini, zorla çalıştırmayı; 8 inci maddesi, keyfî
gözaltını, tutuklanmayı; 9 uncu maddesi, hürriyeti kısıtlananlara insanî
davranışı; 10 uncu maddesi, akte uymayanların tutuklanmamasını; 11 inci
maddesi, seyahat ve yer seçme hürriyetini; 12 nci maddesi, yabancıların
sınırdışı edilme esaslarını; 13 üncü maddesi, yargıda eşitlik ilkesini; 14 üncü
maddesi, uluslararası hukuk kavramında suç sayılmayan eylemlerin suç
sayılmamasını; 15 inci maddesi, düşünce ve vicdan hürriyeti özgürlüğünü; 18
inci maddesi, ifade özgürlüğünü; 19 uncu maddesi, savaş ve propaganda yasağını;
20 nci maddesi, barışçıl toplanma hakkının tanınmasını; 21 inci maddesi, dernek
ve sendika kurma hürriyetini; 22 nci maddesi, yönetime katılmayı; 25 inci
maddesi, kanun önünde eşitliği; 26 ncı maddesi de etnik, dinsel ya da
azınlıkların kendi kültürlerini yayma hürriyetini düzenlemektedir.
Uygulamada denetime gelince; biraz önceki kanunda da
olduğu gibi, yine, sözleşmenin 28, 40 ve 45 inci maddeleri uyarınca, 18
bağımsız uzmandan oluşan İnsan Hakları Komitesi kurulmaktadır. Bunlar, incelemekte,
raporlarını genel sekreterliğe vermektedir. Bu komitenin yetkisini tanıyan ülke
sayısı 47'dir. Bireylerin devletler hakkında şikâyetleri Birinci İhtiyarî
Protokolde vardır. Bunu kabul eden 97 ülke bulunmaktadır.
Sözleşmenin 8 inci maddesi, ölüm cezasının
kaldırılmasıyla ilgilidir. Amerika Birleşik Devletleri, buna, halen karşı
durmaktadır.
Tarihî duruma gelince; sözleşme, Türkiye Büyük Millet
Meclisine, ilk olarak, Dışişleri Bakanı Sayın Hikmet Çetin imzasıyla, 23
Haziran 1992'de sunulmuş, sonra geri çekilmiştir. Nihayet, Komisyonumuzdan
geçerek, sizlerin huzuruna gelmiş bulunmaktadır.
Çekincelerle ilgili hususlar da şunlardır: Sözleşmede
ayrı hüküm olmadığı için, baki olup bununla ilgili açıklamalar diğer
sözleşmenin aynısı olduğu için tekrar etmiyorum, kısa bilgiler sunmakla
yetiniyorum! Biz, Grup olarak, bu sözleşmenin kabulü yolunda oy kullanacağız.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Topaloğlu.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ; buyurun.(CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Medenî ve Siyasî
Haklar Sözleşmesinin Onaylanması Hakkında Kanun Tasarısına dair CHP'nin
görüşlerini belirtmek amacıyla söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri, benden önce konuşan sayın
milletvekili arkadaşım, sözleşmeye ilişkin genel bir değerlendirmede bulundu;
ben, tekrarlara meydan vermemeye çalışarak, sadece, yorumlarımın farklı olduğu
ve belki de, ele alınmamış olan noktalara değineceğim.
Önce, 1966'da imzaya açılan ve 1976'da yürürlüğe giren
bu sözleşmeye 191 Birleşmiş Milletler üyesinden 148'inin katılmış olduğunu;
hâlâ, anlaşmayı, sözleşmeyi onaylamamış olanların ise, sadece, uluslararası
alanda marjinal nitelikte olan ve hatta yerleri dahi harita üzerinde
saptanmasında zorluk çekilen ülkeler olduğunu belirteyim.
Görüleceği üzere, değerli arkadaşlarım, Türkiye, çeyrek
asırdan daha uzun bir süre, çağdaş insan hakları ve özgürlüklerini egemen kılan
ve insan haysiyetine saygılı, uygar bir düzeni sağlayan bir temel sözleşmeyi
uygulamak imkânından mahrum kalmıştır. Tabiatıyla, bunun başta gelen bir
nedeni, ülkemizin, uzun bir süre iç ve dış terör tehdidiyle bir yaşam savaşı
vermiş olmasıdır.
Sözleşmenin yıllar sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine gelmesinin iki temel nedeni vardır; bunlardan birincisi, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin terörle mücadeledeki üstün performansı sonucunda, terörün kontrol
altına alınması ve bu alanda gerçekleştirilen diğer başarılar dolayısıyla,
Türkiye'nin özgüvenini tam anlamıyla kazanmış olmasıdır. İkinci neden ise,
Türkiye'nin, Avrupa Birliğine tam üyelik hedefidir; zira, Avrupa Birliğine tam
üyelik için uyulması gereken siyasî kriterler arasında bu sözleşmenin
onaylanması da mevcuttur. Bu nedenle, 57 nci hükümetin kararı uyarınca,
sözleşme, Ağustos 2000'de, New York'ta, Birleşmiş Milletler daimî delegemiz
tarafından imzalanmıştır. Ayrıca, bunun onaylanması, Türkiye'nin, Avrupa
Birliğine yükümlülüklerini içeren Ulusal Programda öngörülen hedefler arasına
derç edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Sözleşmesi, esas itibariyle, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde ifade edilen
tüm hakları kapsamaktadır. Beyannamede, bu haklardan temenni niteliğinde söz
edilmektedir. Sözleşmeye taraf olan devletler ise, bu haklara saygı göstermek,
bunları uygulamak ve bu hususlarda gerekli yasal tedbirleri almakla
yükümlüdürler.
Bu hakların bellibaşlıları şunlardır: Halkların kendi
kaderlerine sahip olma hakkı, yaşama hakkı, işkenceye ve diğer zalimane gayri
insanî veya küçültücü muamelelere karşı korunma hakkı, kölelik ve esir ticareti
ile zorla çalıştırmanın yasaklanması, keyfî gözaltı ve tutuklanmadan korunma,
hürriyeti kısıtlanan kimselere insanca muamele edilmesi, bir kimsenin sırf bir
akitten doğan bir taahhüdünü yerine getirmemesi nedeniyle hapsedilmemesi, seyahat
ve ikamet yerini seçme hürriyeti; yabancıların, ancak yasalara uygun olarak
verilmiş bir karar uyarınca, sınırdışı edilebilmeleri; mahkemeler önünde
eşitlik ve adil yargılanma hakkı; hiç kimsenin, işlendiği anda, ulusal ya da
uluslararası hukuk bakımından suç sayılmayan bir fiil veya ihmal yüzünden suçlu
sayılmaması; düşünce, vicdan ve din özgürlüğü; ifade özgürlüğü; barışçı
toplanma özgürlüğü; dernek ve sendika özgürlüğü; vatandaşların seçimlerde oy
kullanma ve seçilme hakkı; yasalar önünde eşitlik ve yasalar tarafından eşit
korunma hakkı; etnik, dinsel ya da dile dayalı azınlıklara mensup olan
kişilerin, her türlü haklarına saygı gösterilmesi; kişilerin, kendi dinlerine
göre ibadet etme ve bu dini öğretme, kendi dillerini kullanma hakkındaki
haklarından da yoksun bırakılmaması.
Değerli arkadaşlarım, sözleşme, belirli durumlarda bu
hakların askıya alınabileceğini öngörüyor. Sözleşmeye taraf olan devletlerden
biri, eğer, ulusal varlığını tehdit eden, toplumsal nitelikte bir tehlikeyle
karşılaştığı takdirde, sözleşmeden doğan yükümlülüklerini askıya alma ve
yükümlülüklerine aykırı birtakım önlemleri uygulama imkânına sahip.
Değerli arkadaşlarım, onay aşamasında, sözleşmenin bazı
hükümlerine karşı ileri sürülecek beyan ve sakıncalar, birçok taraf devlet için
olduğu gibi, Türkiye için de önem taşımaktadır. Esas itibariyle, Birleşmiş
Milletler, kendi bünyesinde oluşturulan anlaşmaların çekincesiz kabul
edilmesine önem vermektedir; ancak, Birleşmiş Milletler Medenî ve Siyasî Haklar
Sözleşmesi, çekinceler konusunda hiçbir kısıtlayıcı hüküm içermemektedir. Bu
bakımdan, Türkiye'nin de, diğer ülkeler gibi, anlaşmanın amaçlarına ve ruhuna
ters düşmeyen beyan ve çekincelerde bulunma hakkı vardır. Türkiye, bu hakkını
kullanarak, onay aşamasında, kendisi için hassasiyet yaratabilecek konularda üç
adet beyan ileri sürmektedir. Buna ilaveten bir de çekincesi vardır.
Birinci beyan, sözleşmenin 1 inci maddesindeki
"bütün halklar kendi kaderlerini tayin etme hakkına -yani, self
determinasyon hakkına- sahiptirler" ifadesine ilişkindir.
Self determinasyonla ilgili bu maddenin sözleşmeye
konulmasının nedeni, 1960'lı yıllarda sömürgeciliğin tasfiyesinin uluslararası
camianın önde gelen bir hedefi olmasından ileri gelmektedir. Günümüzde, bu
neden, artık, geçerliliğini yitirmiştir. Bugün, uluslararası hukukta
"devletin ülkesinin bütünlüğü" yerleşmiş bir ilkedir.
Bunun dışında, uluslararası hukukun temel ilkelerinden
biri olarak kabul edilen ve Birlemiş Milletler Yasasının 2 nci maddesinin
dördüncü fıkrasında yer alan "bir devletin toprak bütünlüğü ve devletin
ülkesinin bütünlüğü hakkı" bugün, artık, genel olarak tanınmış bir
ilkedir, bir haktır.
Değerli arkadaşlarım, esasen, Uluslararası Adalet
Divanının vermiş olduğu bir kararla da, self determinasyon ilkesinin,
uluslararası hukukta, artık, sadece sömürgecilikten kurtulmak için
uygulanabileceği hususu teyit edilmiştir. Ayrıca, 1993 yılında Viyana'da
toplanan İnsan Hakları Dünya Konferansının sonuç bildirgesinde de şöyle bir
ifade vardır: "Hiçbir ayırım yapmadan, tüm toplumu temsil eden demokratik
devletlerde, self determinasyon ilkesinden yararlanılamaz."
Değerli arkadaşlarım, Rusya Federasyonu ile
Yugoslavya'nın dağılması ve bu devletlerden, birçok toplumun, ayrılarak
bağımsız devletler kurmuş olmaları, ilk bakışta, sözünü ettiğim bu ilkeye ters
düşer gibi görünüyor; ancak, böyle bir yorum kesinlikle doğru değildir; zira,
her iki durumda da -gerek Rusya Federasyonunun gerekse Yugoslavya'nın
durumunda- bölünmeye uğrayan devletler federal devlet niteliğindedir ve
bağımsızlıklarını ilan eden federe devletlerin ayrılma hakları da, federal
devlet anayasasında öngörülmüştür.
Bu değerlendirmeler ışığında, Türkiye açısından, self
determinasyon konusunda bir endişeye mahal olmadığı söylenebilir. Buna rağmen,
Dışişleri Bakanlığı, söz konusu kavramın muhtemel değişik yorumlarını bertaraf
edebilmek amacıyla, sözleşmenin şöyle bir beyanla onaylanmasını önermiştir:
"Türkiye Cumhuriyeti, bu sözleşmeden doğan yükümlülüklerini, Birleşmiş
Milletler Sözleşmesinden doğan haklarına ve yükümlülüklerine uygun olarak
yerine getireceğini beyan eder."
Ancak, Dışişleri Komisyonunda, sözleşmenin incelenmesi
sırasında, Genelkurmay Başkanlığı temsilcileri, bu beyanın bir ölçüde takviye
edilmesini önermişler ve şöyle bir öneride bulunmuşlardır: "Bu sözleşmedeki
hiçbir hükmün, hiçbir devlet, grup veya kişi tarafından, Birleşmiş Milletlerin
amaç ve ilkeleri bağlamında, Türkiye'nin ulusal birlik ve bütünlüğüne aykırı
yorumlanamayacağı Türkiye tarafından beyan edilir." Bunu, ilave olduğu
için, mealen okudum.
Dışişleri Bakanlığı temsilcileri, bu konuyu, hukuk
müşavirleriyle etraflı olarak incelediklerini ve böyle, kendileri tarafından
öngörülmüş olan beyana ilave bu şekilde bir cümlenin ekinin, gerçekten,
yarardan çok zarar yaratabileceğini belirtmişlerdir. Anılan temsilciler, bu
bağlamda, Viyana Anlaşmalar Hukuku çerçevesinde, hükümleri ışığında,
çekincemizin, sözleşmenin ruhuna ve amacına aykırı olarak görülebileceğini;
bunun, bazı sorgulamalara yol açabileceğini ve böyle bir durumda da, Türkiye
açısından birtakım eleştiri zeminleri oluşturması gibi bir tehlike
yaratabileceğini vurgulamışlardır.
Dışişleri Komisyonundaki genel eğilim, Dışişleri
Bakanlığı görüşünün, Türkiye'nin toprak bütünlüğünün ve siyasal bağımsızlığının
korunması amacına uygun olduğu şeklinde tezahür etmiştir. Yapılan oylamada da
bu husus kesinleşmiştir.
Sözleşmenin onaylanması sırasında yapılan ikinci
beyanın metni ise şöyledir: "Türkiye Cumhuriyeti, bu sözleşmenin
hükümlerinin, yalnızca diplomatik ilişkisi bulunan taraf devletlere karşı
uygulanacağını beyan eder." Bu beyanın, sözleşmeye taraf olan, fakat,
Türkiye tarafından tanınmamış olan ülkelerin, sözleşmedeki bazı hükümleri, bazı
hakları, Türkiye'ye karşı dermeyan etmelerini önlemek için yapıldığı takdir
edilecektir.
Üçüncü beyan, Türkiye'nin sınırları dışında, örneğin
KKTC'de (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde) vuku bulan ihlaller dolayısıyla
Türkiye'nin sorumlu tutulamayacağını vurgulamak için konulmuş, yapılmış bir
beyandır.
Hassasiyet yaratan bir diğer konu da, sözleşmenin 27 nci
maddesinde, etnik, dinsel ve dile dayalı azınlıklardan söz edilmiş olmasıdır.
Bu hassasiyetin giderilmesi için de sözleşmeye uygun bir çekince konulmuştur;
bu çekince şöyledir: "Türkiye Cumhuriyeti, sözleşmenin 27 nci maddesini,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış
Antlaşması ve eklerinin ilgili hükümlerine ve usullerine göre uygulama hakkını
saklı tutar."
Değerli milletvekilleri, bu noktada sunuşumun sonuna
gelmiş bulunuyorum. Dışişleri Komitesindeki tartışmalar yanıltıcı şekilde
basınımıza sızmış olduğu için, bu konudaki izahatımı biraz geniş tuttum;
umarım, yararlı olmuştur.
Cumhuriyet Halk Partisi, Medenî ve Siyasî Haklara
İlişkin Uluslararası Sözleşmenin, mevcut beyan ve çekincelerle onaylanmasını
uygun bulmaktadır.
Saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
MEDENÎ VE
SİYASÎ HAKLARA İLİŞKİN ULUSLARARASI SÖZLEŞMENİN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - Birleşmiş Milletler tarafından 16 Aralık
1966 tarihinde imzaya açılan ve Türkiye Cumhuriyeti adına 15 Ağustos 2000
tarihinde New York'ta imzalanan "Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin
Uluslararası Sözleşme"nin, beyanlar ve çekince ile onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası
Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy Sayısı:
247
Kabul : 245
Ret : 1
Çekimser: 1
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)
Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine Müteallik
Umumİ Anlaşmaya Ek 6 Numaralı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Avrupa
Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine Müteallik Umumi Anlaşmaya Ek 6 Numaralı
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/366) (S. Sayısı: 80) (2)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu, 80 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, AK Parti Grubu
adına, Bursa Milletvekili Mustafa Dündar; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DÜNDAR (Bursa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine
Müteallik Umumî Anlaşmaya Ek 6 Numaralı Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemiz, çoğulcu demokrasi, insan hakları ve hukuk
düzenini savunmayı ve güçlendirmeyi amaçlayan Avrupa Konseyinin 13 Nisan
1950'den beri üyesidir. Konsey statüsünün 3 üncü maddesinde, her üye devletin,
hukukun üstünlüğü ilkesini ve kendi yargı alanı içindeki herkesin insan hakları
ve temel haklardan yararlanması ilkesini kabul ettiği açıkça belirtilir. Bu
ilkeleri ciddî biçimde ihlal eden üye devletlerin Avrupa Konseyindeki temsil
haklarının askıya alınması ya da Konsey üyeliğinin sona erdirilmesi yolu ise,
statünün 8 inci maddesinde bir yaptırım olarak öngörülmüştür.
İnsan hakları, insanın doğasından kaynaklanan, bireyin
insan olma sıfatı dolayısıyla insanlık onurunun gereği olarak sahip olduğu ve
hiçbir iktidarın tanımasına ve korumasına bağlı olmayan, diğer bir anlatımla
devletler ve iktidarlar tanımasa da, saygı göstermese de, yine varlıklarını
devam ettiren, niteliklerini kaybetmeyen ve devletin, saygı göstermesi,
karışmaması yanında gerçekleşmesi için çaba göstermesi de gereken tüm hak ve
özgürlükler olarak tanımlanabilir. Günümüzde insan haklarının tanınması,
korunması ve geliştirilmesi, içhukuk boyutunu aşarak evrensel nitelik
kazanmıştır. Nitekim, insan hakları kavramı ve bu bağlamda, özellikle Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi ve içtihatları, son yıllarda uluslararası alanda olduğu
kadar ülkemizde de gündemden düşmemektedir.
Avrupa Konseyi bünyesinde, 4 Kasım 1950'de Roma'da
benimsenen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme
ya da çok bilinen adıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, insan hakları
alanında en önemli belgelerden birini oluşturmaktadır. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi, içhukuk düzenlerinde doğrudan uygulanabilirliğe sahip olan,
mahkemeler önünde doğrudan ileri sürülebilecek bir kurallar bütünüdür. Ayrıca,
bu sözleşme, ilk kez uluslararası nitelikte yargısal denetim ve güvence sistemi
oluşturmuştur. Sözleşmedeki hakların ihlal edilmiş olduğuna inanan her şahıs,
ulusal mahkemelerde yasal çare imkânlarının tükenmiş olması şartıyla,
Strazburg'daki İnsan Hakları Mahkemesine şikâyette bulunabilir. Strazburg
Mahkemesi de denilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, faaliyete geçtiği 21
Haziran 1959 tarihinden beri verdiği bini aşkın kararla, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesini günün koşulları ışığında hayata geçirmiş, ona somut ve etkili bir
içerik kazandırmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi, Avrupa kamu düzeninin anayasasını oluşturmaktadır. Mahkeme,
içtihatlarıyla, insan haklarının korunması alanında asgarî Avrupa
standartlarını ortaya koymuştur. Sözleşmedeki hakların bugünün koşullarına göre
güncelleşmesi gereğini vurgulayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ulusal
mahkemeler karşısında, sözleşmenin resmî yorum tekelini kendisine ayırmıştır;
ayrıca, kendi kararlarının infazının takibi usullerini de tanımlamıştır. Buna
göre, bir devlet, daha önceki bir davada, hakkında verilen bir yaptırımı,
organları dikkate almazsa, ikinci bir ihlal kararıyla karşılaşabilir. Mahkeme,
üçüncü bir taraf hakkında verilen bir karardan gerekli sonucu çıkarmayan bir
devleti dahi mahkûm edebilir.
Başta hukukçularımız olmak üzere, Türk insanı için,
mahkeme ve içtihatlarının rolünü tanımak büyük önem taşımaktadır. Mahkemenin
bazı kararları, başka ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de, bazen, büyük gürültü
koparmakta, tarafsızlığını sorgulamaya kadar giden tartışma ve tepkilere yol
açabilmektedir; ancak, söz konusu yakınmalar, mahkeme içtihatlarına kayıtsız
kalmaya yol açmamalıdır; çünkü, her halükârda, daha iyi mücadele edebilmek
için, yanlışı tanımak gerekir. Diğer yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatlarının, kimi eskimiş anlayışlarımızdan kurtulmamız ve çağdaş ve
demokratik değerleri hayata geçirmemiz için gerekli hukukî bilinci uyandırma
işlevini de gözardı etmemeliyiz.
Sözleşme ve onun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
tarafından yorumu, Türkiye'nin aday ülke olarak benimsemek zorunda olduğu
Avrupa Birliği müktesebatının da bir parçasını oluşturmaktadır. Türkiye'yle
ilgili davalar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iş yükünün önemli bir
bölümünü oluşturmaktadır; çünkü, mahkemedeki derdest dosyaların yaklaşık beşte
1'i Türkiye'yle ilgilidir. İnsan Hakları Mahkemesi, verdiği kararlarla,
halihazırda, Türk hukuk uygulamasını ve mevzuatını önemli ölçüde
etkilemektedir. Bu nedenle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye açısından,
çok büyük bir önem kazanmıştır. Gerçekten, coğrafî olarak Türkiye'nin dışında
olsa da, Türk Yargıtayının, Danıştayının ya da Anayasa Mahkemesinin kararları
hakkında bile ihlal kararını verebilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, artık,
Türk yargı sisteminin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
Tüm bu nedenlerle, 44 Avrupa Konseyi üyesi devletin
38'inin onayladığı, 4'ünün de imzaladığı bu anlaşmanın onaylanması Türkiye'nin
insan hakları alanında Avrupa Konseyinin çabalarına verdiği önemin göstergesi
olacaktır.
Grubumuz adına, söz konusu anlaşmaya kabul oyu
vereceğimizi arz eder, hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dündar.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen, Yozgat Milletvekili Sayın Emin Koç; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine Müteallik
Umumî Anlaşmaya Ek 6 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunmasına Dair
Kanun Tasarısı hakkında, CHP Grubunun görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, insan hakları konusunda,
çevremizdeki ülkelerde, pek de iyi olmayan bir sicile sahip. Türkiye bu konuda
çok ciddî eleştirilerle karşı karşıya geldi. Bugün, 3 Kasımdan sonra oluşan
Parlamento, bu eleştirileri en aza indirmek üzere çalışıyor ve Avrupa'ya uyum
konusundaki sözleşmeleri de birbiri ardına onaylıyoruz; bu tasarı da bunlardan
birisi.
6 Nolu Protokol, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
yargıçlarının görevlerini ifa etmeleri sırasında ve görevlerini ifa etmek üzere
yaptıkları seyahatlerde sahip olacakları ayrıcalık ve dokunulmazlıkları
düzenlemektedir; yani, bu hâkimlerin, mahkeme yetkililerinin daha rahat,
bağımsız çalışmalarını sağlayacak, onları korumaya yönelik maddeleri
içermektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu tür
sözleşmeleri, anlaşmaları ve tasarıları peşinen desteklemekteyiz.
Bu protokolün 1 inci maddesi, mahkeme yargıçlarına,
kendisini ilgilendirdiği ölçüde, eşleri ve yetişkin olmayan çocuklarıyla ilgili
olarak uygulanacak ayrıcalıklar, dokunulmazlıklar ve muafiyetler gibi bazı
kolaylıklar tanımaktadır. Bu ayrıcalıklar, uluslararası hukuka uygun olarak,
diplomatik delegelere uygulandığı şekilde, bu yargıçlara da uygulanacaktır.
Başka bir maddeyle ise, yargıçlara, görevlerini ifa
sırasında tam bir söz hürriyeti ve tam bir bağımsızlık sağlama amaçlanmaktadır.
Bu yargıçlar, görevlerini ifa ederken, söz, yazı ve eylemlerinden dolayı
dokunulmazlıklarla korunmaktadır.
Yine, bu protokolle, mahkeme yargıçları yanı sıra,
mahkemenin yazıişlerine de aynı haklar tanınmaktadır; yazıişleri müdürleri de
aynı haklarla donatılmaktadır.
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, mahkeme başkanının
onayıyla, mahkeme kaleminin diğer üyelerinin dokunulmazlıklarını, genel
anlaşmanın 19 uncu maddesi hükümlerine göre de kaldırabiliyor. Bu yargıçlar, bu
dokunulmazlıkları, görevleri sırasında, görevleriyle ilgili olarak
kazanmaktadırlar.
Mahkeme yargıçlarının ve mahkeme kaleminin belge ve
evrakları, mahkemenin faaliyetleriyle ilgili olduklarında, dokunulmazlığa haizdirler.
Yine, mahkeme yargıçlarının ve mahkeme kaleminin resmî yazışmaları ve diğer
resmî tebligatları alıkonulamaz ve bu tebligatlar sansür edilemez.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, insan hakları konusunda
yeni bir sözleşmeyi daha onaylayacaktır. CHP olarak bu tasarıyı destekliyoruz.
Hepimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyor; hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
AVRUPA
KONSEYİNİN İMTİYAZ VE MUAFİYETLERİNE MÜTEALLİK UMUMİ ANLAŞMAYA EK 6 NUMARALI
PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - Avrupa Konseyi tarafından 5 Mart 1996
tarihinde imzaya açılan ve Türkiye Cumhuriyeti adına 15 Şubat 1999'da
Strazburg'da imzalanan "Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine
Müteallik Umumi Anlaşmaya Ek 6 Numaralı Protokol"ün onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine
Müteallik Umumî Anlaşmaya Ek 6 Numaralı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylama sonucunu açıklıyorum:
Oy sayısı: 230
Kabul: 230
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti
Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri
Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/386) (S. Sayısı: 81) (2)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 81 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, AK Parti Grubu
adına, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan; buyurun.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti
Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri
Birliğinin dağılmasından sonra kurulan yeni devletlerle ülkemiz arasında, her
alanda yakın işbirliği yapılmaktadır. Ülkemizin, Kafkasya ve Orta Asya'ya çıkış
kapısı olan sınır komşumuz Gürcistan'da, vatandaşlarımız, ticarî ve ekonomik
faaliyetler sürdürmekte; iki ülke ilişkileri hızla gelişmektedir. Bu gelişmeye
paralel olarak, her iki devlet vatandaşlarının sosyal güvenlik haklarını
mütekabiliyet esaslarına göre güvenceye alan ve çağdaş sosyal güvenlik
normlarına göre hazırlanan bir sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanması ihtiyacı
doğmuş; iki ülke heyetleri arasında yapılan görüşmeler sonucunda mutabık
kalınan Türkiye-Gürcistan Sosyal Güvenlik Sözleşmesi, 11 Aralık 1998 tarihinde
İzmir'de imzalanmıştı. Sözleşmenin onay prosedürü Gürcistan Devletince
tamamlanmış olup, ülkemizce de onay ve yürürlük işlemleri tamamlandığında
yürürlüğe girecektir.
Bu sözleşmeye göre, her iki akit taraf vatandaşları,
sosyal güvenlik hakları yönünden eşit işlem göreceklerdir. Aynı zamanda, bir
yardıma hak kazanmada, her iki akit tarafta geçen hizmet süreleri, gerektiğinde
birleştirilerek, ilgililerin hak kaybı önlenmiş olacaktır. Akit ülkede geçici
görevlendirilenlerin, bağımsız çalışanların, elçilik ve konsolosluk mensupları
ile devlet hizmeti gören diğer kişilerin tabi olacakları sosyal güvenlik
mevzuatı belirlenmiş olacaktır. Böylece, mükerrer sigortalılık, aynı zamanda,
bu vesileyle önlenmiş olacaktır.
Diğer taraftan, aylık bağlanmış kimselerin ve hak
sahiplerinin bu aylıkları, diğer akit tarafta ikametleri halinde de kendilerine
ödenecektir. Ayrıca, bu kimselerin üçüncü ülkede oturmaları halinde de,
ödemelere devam edilecektir. İş kazası veya meslek hastalığına uğrayan
sigortalılar, ikametgâhlarını diğer tarafa nakletmiş olmaları halinde de,
gerekli yardımları almaya devam edeceklerdir.
Sözleşme, ayrıca, anlaşmazlıkların çözümünü, taraf ülke
kurumları arasında karşılıklı işbirliği ve yardımlaşmayı ve sosyal güvenlikle
ilgili çeşitli hususları kapsamaktadır.
Gürcistan'da bulunan Türk vatandaşları sayısının, 2002
yılı itibariyle, yaklaşık 2 300 kişi olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla, 2 300
Türk vatandaşımız açısından da bu kanunun hayırlı olacağına inanıyoruz.
Bu konuda, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak,
kabul oyu kullanacağımızı belirtiyor, bu kanun tasarısının kabul edilmesi için
göstereceğiniz katkılardan dolayı, şimdiden, hepinize teşekkür ediyor; Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Elekdağ. (Alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan
Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
açıklamak için, söz almış bulunuyorum.
Bu yasa tasarısıyla, iki ülke vatandaşlarının sosyal güvenlik
bakımından eşit muamele görmeleri ve Türkiye ile Gürcistan'da geçen hizmet
sürelerinin birleştirilmesi amaçlanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Türk hükümetleri, isabetli bir
görüşle, bağımsızlığını kazanmasından bu yana geçen oniki yıl boyunca, Gürcistan
ile Türkiye arasındaki ilişkilere büyük önem vermişler ve ticarî, ekonomik,
kültürel ve stratejik alanlarda iki ülke arasında işbirliğini azamî ölçüde
geliştirmeyi öngören politikalar izlemişlerdir; daha doğrusu, izleme arzusunda
olmuşlardır; ancak, bu politikanın uygulanması, ülkemizin karşılaştığı ekonomik
sorunlar nedeniyle ciddî kısıtlamalarla karşılaşmıştır. Türkiye Büyük Millet
Meclisine onaylanmak üzere sunulan Sosyal Güvenlik Sözleşmesi de, bu politika
doğrultusunda atılan bir adımdır.
Gürcistan'ın Türkiye için güvenlik ve strateji
açılarından taşıdığı öneme birazdan değineceğim; ancak, bunlara ilaveten, bu
küçük ve dost ülkenin Türkiye açısından taşıdığı önem hakkında sizlere bazı
bilgiler sunmak istiyorum:
Değerli arkadaşlarım, Sovyet İmparatorluğunun
çöküşünden sonra Türkiye ile Gürcistan arasındaki ilişkilerin yoğunlaşmasına,
Gürcistan Gürcüleri ile onların Türkiye'deki akrabaları arasındaki yakınlık ve
dostluğun önemli bir katkısı olmuştur. Sınırdaş olmalarına rağmen, Türkiye
Cumhuriyeti ile Gürcistan ilişkileri, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra
başlamıştır.
Bağımsızlık için yapılan halkoylamasından sonra, 1991
Nisan ayında, Gürcistan, bağımsızlığını ilan etmiş ve başta Türkiye olmak
üzere, uluslararası camianın üyeleri tarafından tanınmış ve bu şekilde
Gürcistan, dünya siyaset sahnesine çıkmıştır. Ne var ki, bağımsızlığından
itibaren Gürcistan'ın karmaşık ve kırılgan etnik yapısı, bu ülkenin bütünlüğüne
karşı dışarıdan bir tehdit vasıtası olarak devamlı olarak kullanılmıştır. Rusya
Federasyonu ile sınırdaş olan Abhazya ve Güney Osetya'daki ayrılıkçı
hareketler, sürekli olarak dışarıdan manipüle edilmiş ve Gürcistan,
istikrarsızlık içinde yaşamaya mahkûm edilmiştir.
Gürcistan'da ilk ayrılıkçı hareketler, 1989 yılında
Güney Osetya'da başlamıştır. Güney Osetya'da bağımsızlık ve daha geniş özerklik
isteyen akımlar güç kazanınca, bunu önlemek için, Gürcistan, 1990 yılında Güney
Osetya'nın özerk bölge statüsünü feshetmiştir. Bu gelişmenin sonucunda iç savaş
patlak vermiştir. Karizmatik ve milliyetçi bir lider olan, Gürcistan'ın ilk
cumhurbaşkanı Zviad Gamsahurdia iç savaş ortamında görevinden
uzaklaştırılmıştır. Ancak, Gamsahurdia bu durumu kabullenmeyerek bir gerilla
savaşı başlatmış ve sonucunda da, etrafı merkezî kuvvetler tarafından
kuşatılınca intihar etmiştir.
Gamsahurdia'yı cumhurbaşkanlığından uzaklaştıran Millî
Muhafız Birliği, Eduard Şevardnadze'yi, Gürcistan'da yönetimin başına geçmeye
davet etmiştir. 1992 Ekim ayında yapılan parlamento seçimlerinden sonra
Şevardnadze devlet başkanlığına ve parlamento başkanlığına seçilmiştir.
Bu tarihten sonra, Şevardnadze'nin yönetimindeki
Gürcistan'da nispeten daha istikrarlı bir dönem başladığını görüyoruz. Bu
ortamda, Gürcistan, Amerika, Avrupa Birliği, Dünya Bankası ve IMF'yle ilişkiler
kurmuş ve bazı ekonomik reformlara başlamıştır.
Bu dönemde, Güney Osetya ve Abhazya sorunları nihaî bir
çözüme bağlanmasalar da, ateşkesler sağlanması yoluyla çatışmalar son
bulmuştur. Ancak, Güney Osetya ve Abhazya sorunlarının çözümü hususunda bir mesafe
alınmamış ve bu sorunlar, Gürcistan ile Rusya Federasyonu arasındaki
ilişkileri, devamlı olarak gerginliğe duçar etmiştir.
Burada, bir noktanın altını çizmekte yarar var.
Gürcistan Hükümeti, Abhazya ve Güney Osetya sorunlarının kendi dinamikleriyle
patlak vermediğini vurgulamakta ve bu sorunların, Rusya tarafından, Tiflis'te
yükselen milliyetçi demokratik hareketi bastırmak, baltalamak için
yaratıldığını ileri sürmektedir. Bu bağlamda, Tiflis, Rusya'nın, 2003 Aralık
ayında tüm Gürcistan vatandaşlarına vize uygulaması getirirken, Abhazya ve
Güney Osetya sakinlerini bu uygulama dışında tutmuş olmasının, Moskova'nın bu
müdahaleci ve yayılmacı politikasının yeni bir örneğini oluşturduğunu ileri
sürmüştür. Rusya'nın, şubat ayında, Abhazya sakinlerine Rus pasaportu dağıtması
ve Adler Kenti ile Abhazya'nın başkenti Sohumkale arasında demiryolunu
işletmeye açması, Rusya ile Gürcistan arasında yeni bir gerginlik oluşmasına,
yeni bir gerginlik dalgasına yol açmıştır. Halen, Abhazya sakinlerinin yüzde
80'inin Rusya Federasyonu pasaportuna ve dolayısıyla vatandaşlığına sahip
oldukları söylenmektedir. Rusya Federasyonunun bu konuda baştan beri izlediği
tutumu dikkate alan uzmanlar, son gelişmeleri gizli ilhak girişimi olarak
değerlendiriyorlar.
Değerli arkadaşlarım, Moskova'nın Gürcistan'a arka
bahçesi olarak bakmasından kaynaklanan bu hareketler, bu politika nedeniyle,
Tiflis yönetimi, ülkenin tamamında otoritesini sağlamakta güçlük çekmektedir.
Bu durumda, Gürcistan'ın devlet olarak kurumsallaşmasında büyük sorunlarla
karşı karşıya kalınmaktadır. Ancak, Gürcistan'ın iç ve dış güvenliğiyle ilgili
sorunlar bunlardan ibaret değildir. Nitekim, bağımsızlığını ilan ettiği günden
bugüne kadar, Gürcistan'ın gündeminden düşmeyen bir konu da, bir sorun da, Rus
askerî üslerinin tasfiyesi meselesidir. Gamsahurdia'nın devrilmesinden sonra,
ülkedeki Rus askerine bakış değişmemiştir. Gamsahurdia, üslerin tasfiyesini
istiyordu; esas itibariyle, devrilmesinin nedenlerinden bir tanesi de budur.
Onun ölümünden sonra, Tiflis'in Rus askerî üslerine karşı tutumu değişmemiştir;
ancak, Şevardnadze, Rusya Federasyonuna karşı daha yumuşak bir tutum izlemiştir
ve Rus birliklerinin Gürcistan'da konuşlanmasına ilişkin olarak bir de anlaşma
imzalamıştır.
Söz konusu anlaşma, Rusya Federasyonuna Gürcistan
toprakları üzerinde dört askerî üs edinme hakkı vermiştir. Rusya, buna
dayanarak, Vaziani'de, Ahalkelek'te, Gudauta'da ve Batum'da askerî üsler
kurmuştur. Moskova'nın dayatması sonucunda, anlaşma, 25 yıl geçerli olmak üzere
imzalanmış ve yürürlüğe girmiştir; ancak, Gürcistan Parlamentosu, bu anlaşmayı
kabul etmemiştir.
1999 yılında, İstanbul'da yapılan AGİT Konferansı
sırasında, Rusya ile Gürcistan tekrar bir anlaşmaya varmışlardır. Bu mutabakat
gereğince, Rusya, 1 Temmuz 2001'e kadar iki askerî üssü (Vaziani ve Gudauta)
tasfiye etme hususunda taahhüt altına girmiştir; fakat, Rusya, bu taahhütlerini
yerine getirmemiştir. Yoğun tartışmalar sonucunda, Rusya, üslerden sadece bir
tanesinden askerlerini çekmiştir.
Bu sorunların ezici baskısına rağmen, Şevardnadze'nin
uluslararası kişiliği dolayısıyla, Gürcistan, Batı dünyasıyla ilişkilerini
oldukça istikrarlı bir şekilde geliştirmektedir. Temel jeopolitik hedefini,
Rusya yörüngesinden çıkarak Batı'yla bütünleşme olarak formüle eden Gürcistan,
Amerika'nın Irak'a karşı girişmiş olduğu askerî harekâtta Amerika'ya tam destek
verdiğini, Şevardnadze'nin ağzından açıklamıştır. Gürcistan hava sahasını,
üslerini Amerika'ya açmanın yanı sıra, gerektiği takdirde, Irak'a, Amerika'nın
yanında çarpışmak üzeri asker de göndereceğini ilan etmiştir. Bu ortamda, 10
Aralık 2002'de imzalanmış olan ve Gürcistan'daki Amerikan askerlerine geniş
imtiyazlar sağlayan Amerikan-Gürcistan Askerî İşbirliği Anlaşması Gürcistan
Parlamentosu tarafından onaylanmıştır. Anlaşma ilginçtir. Anlaşma, Amerikan
asker ve sivil personeline, Gürcistan'a vizesiz ve pasaportsuz, silah taşıyarak
girme ve tüm diplomatik muafiyetlerden yararlanma imkânını sağlamaktadır.
Amerikan yönetimi, ayrıca, Gürcistan ordusunu eğitmek ve teçhiz etmez için çok geniş
bir programı da yürürlüğe koymuştur. Bunun için, Washington, 64 milyon dolar
tahsis etmiştir ve halen, Amerika'nın 200 askerî danışmanı, Gürcistan'da,
Gürcistan askerlerini eğitmek için faaliyette bulunmaktadır.
Giderek yoğunlaşan Gürcü-Amerikan askerî ilişkileri
çerçevesinde, Amerika istihbarat uçakları, Gürcistan üzerinden Rusya sınırı
boyunca uçmakta ve istihbarat uçuşları yapmaktadırlar. Saddam rejimini
devirerek Irak'a yerleşen ve bu ülkeyi bir stratejik platform olarak kullanmayı
öngören Amerika'nın Gürcistan'la imzalamış olduğu anlaşmaya benzer anlaşmaları,
Afganistan harekâtı sürecinde Özbekistan ve Kırgızistan'la da imzaladığı
bilinmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu gelişmeler dikkate alınırsa,
Washington'un, dünyanın en enerji zengini ve nevraljik bölgesi olan Ortaasya,
Kafkaslar ve Körfez üçgeni üzerinde stratejik bir kontrol alanı sağlamış olduğu
görülür.
Amerika'nın gücünün zirvesinde olduğu bugünün kuvvet
dengesi ortamında, Gürcistan'ın, Rusya'nın etki alanından çıkarak, pek de uzak
olmayan bir gelecekte, Amerikan nüfuz sahasında ve Amerikan hava üslerini
barındıran bir ülke konumuna gelmesi büyük bir olasılıktır. Bu durum, Irak'a
yerleşerek bir Körfez ülkesi haline gelen Amerika'nın, aynı zamanda, bir
Karadeniz ülkesi haline gelmesine de yol açacaktır. Amerika, esasen,
Avrupa'daki bazı üslerini Bulgaristan ve Romanya'ya kaydırmaktadır. Bu şekilde,
bu üsler de tesis edildikten sonra, Amerika'nın Karadeniz'deki konumu pekişmiş
olacaktır.
11 Eylülden bu yana geçen kısa süre içinde Amerika,
Kırgızistan, Afganistan, Özbekistan ve Irak'ta askerî üsler kurmuş;
Bulgaristan, Romanya ve Gürcistan'da da askerî bir mevcudiyet tesis etmiştir.
Rusya, stratejik bir çember içine alındığının farkındadır; ama, buna
"gık" diyemiyor. Şartları tek yanlı dikte eden Washington,
Moskova'nın olası tepkilerine karşı pervasız bir tutum içinde görünüyor.
Netleşen tablo, Amerika'nın, Ortaasya, Hazar havzası
ile Karadeniz bölgesinde stratejik etkinlik sağladığını ve bu bölgedeki tüm
enerji kaynakları üzerinde -hâkim değilse bile- bir hakem rolünde olmak
istediğini açıkça ortaya koyuyor.
Türkiye-Gürcistan ilişkilerine gelince değerli
arkadaşlarım: Ülkemiz, Gürcistan'ın bağımsızlığını 16 Aralık 1991'de tanımış,
21 Mayıs 1992 tarihinde de, İki Ülke Arasında Diplomatik İlişki Kurulmasına
Dair Protokol imzalanmıştır. Konuşmamın başında da ifade ettiğim üzere,
Türkiye'nin Gürcistan ile derin tarihsel, kültürel ve akrabalık bağları vardır.
Bu nedenle, her iki taraf da, ilişkilerini çok yönlü bir biçimde doruğa
çıkarmak için arzu izhar etmektedirler.
Burada altını çizmek istediğim bir husus, Gürcistan'ın,
jeopolitik açıdan, Türkiye gözünde öncelikli bir stratejik değeri olduğudur.
Bunun üç nedeni var: Birincisi, Gürcistan'ın istikrarının, Kafkasya bölgesinde
istikrarın tesisi açısından taşıdığı büyük önemdir. İkincisi, Gürcistan'ın
konumunun ve bu ülkenin gelişmesinin, Türkiye'nin, Ortaasya ve Azerbaycan'a
erişimini ve açılımını etkileyecek bir nitelik taşımasıdır. Üçüncüsü de,
Gürcistan'ın, petrol ve doğalgaz boru hatlarının koridoru olan ve Kafkaslardan
Anadolu'ya uzanan enerji koridoru üzerinde kilit bir mevkie sahip olmasıdır. Bu
nedenlerle, Türkiye, bu dost ülkeye, imkânları ölçüsünde, siyasî ve ekonomik
destek sağlamaya gayret etmektedir. Bu nedenle, Ankara'nın, Gürcistan'a, sadece
ekonomik ve ticarî alanda imkânları ölçüsünde destek vermenin ötesinde,
uluslararası alanda da destek olduğu malumdur.
Türkiye, Gürcistan ile ekonomik ilişkilerinin
geliştirilmesine önem vermekte ve Türkiye, Gürcistan'ın ticaret yaptığı ülkeler
arasında birinci veya ikinci sırada yer almaktadır.
Yatırımlarda ise, ülkemiz, Amerika'dan sonra,
Gürcistan'da iki numaralı yatırımcıdır. Bu ülkede yatırımlarımız 55 000 000
dolar civarındadır. Müteahhitlik firmalarımız, Gürcistan'da, 190 000 000 dolar
tutarında iş üstlenmişlerdir. İki ülkenin ekonomik gündeminde önemli projeler
vardır.
Burada bir noktanın altını çizmek istiyorum: Burada,
Hazar bölgesi petrol ve doğalgaz kaynaklarını ülkemiz üzerinden dünya
piyasalarına taşıyacak olan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projelerinde,
bildiğiniz gibi, Türkiye ile Gürcistan yakın bir işbirliği yapmaktadırlar.
Değerli arkadaşlarım, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının
temel atma töreni, her ne kadar Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan
Cumhurbaşkanlarının katılımıyla 18 Eylül 2002 tarihinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
...Bakü'de yapılmış ve hattın inşaatının 2005 yılında
sonuçlandırılacağı ilan edilmişse de, bazı son gelişmeler -Irakta'ki
gelişmeler- projenin bu tarihte gerçekleştirilebileceği olasılığını
zayıflatmaktadır. Bunun da sebebi, Irak petrolünün devreye girecek olmasıdır.
Amerika, Irak petrolünün devreye girmesine öncelik verecektir. British Petroleum
dahi Irak'a gitmek için sabırsızlanmaktadır. Bilindiği gibi, Irak'taki petrolün
maliyeti, Azerbaycan'dakinin dörtte veya beşte 1'i düzeyindedir.
Bu bakımdan, ben, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız
Sayın Güler'i, 13 Nisanda ziyaret ederek, Bakü-Tiflis-Ceyhan projesinin
uygulanmasında hiçbir şekilde gecikme olmayacağını söyleyen Amerikan
Büyükelçisinin beyanlarını, iyi niyetli; fakat, bir ölçüde gerçek durumu
yansıtmayan temenniler olarak görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Gürcistan ile Türkiye arasında
oldukça gelişmiş bir askerî işbirliği vardır. Türk ordusu, Gürcistan kara
kuvvetlerini eğitmektedir. Türkiye, hakikaten, bu alanda çok ciddî bir çalışma
yürütmektedir.
Sözlerime son verirken, Türkiye'nin güvenliği açısından
aktif olarak ilgilenilmesi gereken bir bölgede bulunması nedeniyle,
Gürcistan'ın bağımsızlığının ülkemiz için çok büyük önem taşıdığı kanısındayım.
Her ne kadar, bölgedeki jeopolitik koşullar değişiyor olsa da, Türkiye'nin
isabetli bir Avrasya stratejisi içinde Gürcistan'ın ve Azerbaycan'ın rolleri
kilit önemdedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla)- Teşekkür ederim.
Her iki ülke de, Türkiye'nin, Hazar havzasına ve
Ortaasya bölgesine erişiminin sağlanması açısından, enerji boru hatları ve
yeniden canlandırılmak istenen İpek Yolu projelerinin gerçekleştirilmesi
açısından alternatifsiz bir konuma sahiptir.
Bu görüşlerle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye
ile Gürcistan arasında imzalanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin onaylanmasını
desteklediğimizi Yüce Heyetinize bildirir, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına söz isteyen Sayın
Ferit Mevlüt Aslanoğlu, söz talebinden vazgeçmiştir; kendisine teşekkür
ediyoruz.
Tasarın tümü üzerinde, şahsı adına, Samsun Milletvekili
Sayın Haluk Koç;buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Gürcistan Hükümeti Arasında
Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı vesilesiyle bir sorunu dile getirmek üzere söz aldım.
Ben, aynı zamanda, Samsun Milletvekiliyim ve açık
denizde, Karadeniz'de balıkçılık yapan birçok Türk teknesine, zaman zaman,
tartışmalı karasularında bulunduğu gerekçesiyle ve bunlardan sadece Samsun
Limanına bağlı 6 tekneye, son sene içerisinde, Gürcistan makamları tarafından,
Gürcistan karasularında diye değerlendirilerek el konulmuş, içindeki balık
yükleri ve tayfalarıyla beraber muhasara edilmiştir.
Şimdi, Gürcistan'la ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliği dağıldıktan sonra ortaya çıkan bütün bağımsız devletlerle, Türkiye
Cumhuriyeti, dostluk temelinde ilişkilerini geliştirme niyetindedir; ama,
bunlar tek taraflı olmamalı değerli arkadaşlarım. Birtakım haksızlıklar kendi
yurttaşlarımıza yapılırsa ve bu haksızlıklar, Gürcistan Devlet Başkanının ya da
Gürcistan makamlarının çıkardıkları, kendi iç kararlarına göre suç teşkil
ediyor diye, kendi mahkemeleri tarafından; yani, kadı kendileri, savcı
kendileri, her şey kendileri... Orada, savunmasız, sadece bir konsolosluk
tarafından hakları korunmaya çalışılan Türk teknelerinin ne kadar sıkıntıda
olduğunu ifade etmek istiyorum.
Son bir örnek: 19 Kasımda tutuklanan Samsun Limanına
kayıtlı Şekerbaba isimli balıkçı teknesi. Bakın, bu tekne -uzatmadan ifade
etmek istiyorum- demin söylediğim çerçeve içerisinde her türlü yasal
müeyyidelere tabi tutulmuş ve 265 lari, yani, yaklaşık 123 000 Amerika Birleşik
Devletleri Doları para cezasına çarptırılmış; bundan dolayı bütün üst
mahkemelere yapılan itirazlar reddedilmiş ve Türk gemisinin Gürcistan sahil
güvenliğince açık sularda yakalandığı ve cezanın kanunsuz olduğu yönündeki
iddiaların dayanaksız olduğu ifade edilmiş, tayfalar, zorla, elçiliğimizin
katkılarıyla Türkiye'ye dönmüş ve Poti Limanında tutulan Şekerbaba isimli gemi,
şu anda oradaki icra kanunu gereğince, cezanın tazmin edilebilmesini teminen,
satışı amacıyla ihaleye çıkarılmıştır. Yani, Türk insanına Gürcistan tarafından
reva görülen birtakım uygulamaları dile getirmek istedim ve bu vesileyle söz
aldım.
Umarım, yetkililer, Gürcistan makamlarının tek taraflı
verdiği "kendi kanunlarına uygundur" ibareleriyle bu olayları
değerlendirmezler; Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının çıkarları açısından da,
Gürcistan'la ilişkilerde, kendi yurttaşlarımızı koruyacak olan birtakım
girişimlere vesile olurlar.
Saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE GÜRCİSTAN HÜKÜMETİ ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK
SÖZLEŞMESİNİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 11 Aralık 1998 tarihinde İzmir'de imzalanan
"Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Sosyal
Güvenlik Sözleşmesi"nin onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan
Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylamasının sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı: 233
Kabul: 233
Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. (1)
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.07
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
19.12
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - 89 uncu Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal
Protokolünde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
8.- Ozon Tabakasını İncelten Maddelere
Dair Montreal Protokolünde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/390) (S. Sayısı: 83) (1)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu, 83 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına,
Şanlıurfa Milletvekili Müfit Yetkin; buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ozon Tabakasını İncelten
Maddelere Dair Montreal Protokolünde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yer atmosferinin ozon bakımından zengin üst bölgesi,
yerden yaklaşık 10 ila 50 kilometre yükseklikte yer alan ozonosfer katmanı, yer
üzerindeki sıcaklık dağılımının belirlenmesinde büyük öneme sahiptir. Ozon,
atmosferin bu bölgesinde güneşten gelen kısa dalga boylu morötesi ışınlarca
kolaylıkla yok edilebilir. Oksijen molekülleri ve ozon, güneşten gelen morötesi
ışınımı çok iyi soğurduğundan, bu ışınlar atmosferin alt katlarına ulaşamaz. 20
kilometrenin altında ozonun fotokimyasal oluşum süreci önemini yitirir.
Dolayısıyla, yeryüzündeki bitki örtüsünün yok olmasına ve çölleşmesine neden
olur.
Güneş enerjisinin bu biçimde soğurulması, yerden
yaklaşık 50 kilometre yükseklikte bir sıcaklık yükselmesine yol açar. Ozon
katmanının varlığı, daha kısa dalga boylu güneş ışınlarının yer yüzeyine
ulaşmasını engeller. Bu ışınlar, canlılar açısından çok tehlikeli ve
ölümcüldürler. Hava kirliliğine yol açan gazlar, özellikle de, azotoksitler ve
aerosol püskürtücülerinde kullanılan halojenleştirilmiş hidrokarbonlar,
ozonosfere sızarak ozonun ayrışmasını hızlandırır. Ozon katmanındaki tahribatın
son yıllarda artması üzerine, halojen bileşimlerinin kullanımına sınırlamalar
getirilmiş ve otomobillerin egzoz gazlarında azotoksitlerin miktarını kabul
edilebilir bir düzeye indirmeye yönelik önlemler alınmıştır.
1985 yılında imzaya açılan Ozon Tabakasının Korunmasına
Dair Viyana Sözleşmesi, âkit tarafları ozon tabakasının incelmesinin nedenleri
ile etkilerinin incelenmesi, alternatif teknoloji araştırılması ve zararlı
faaliyetlerle mücadele için yasal ve siyasî önlemler alınması konularında
işbirliği yapmakla yükümlü kılmaktadır. Bu amaçla, âkit taraflarının,
özellikle, gelişme yolundaki ülkelere teknoloji ve bilgi transferini
kolaylaştırmaları öngörülmektedir.
1980'li yılların ortalarında elde edilen yeni bilimsel
kanıtlar, Antartika'nın üzerinde, ozon tabakasının bir delik oluşturacak kadar
önemli ölçüde inceldiğini göstermiş ve hükümetler, daha kuvvetli ve özgün
önlemler almak hususunda anlaşmışlardır. Söz konusu önlemler, 1987 yılında,
Viyana Sözleşmesinin uygulanmasına ilişkin ozan tabakasını incelten maddelere
dair Montreal Protokolünde vücut bulmuştur. Anılan protokol, ozon tabakasını
etkileyen kloroflorokarbon ve halojen gazlarının üretimi ve tüketimi için
safhalı çizelgeler oluşturmuştur.
Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi ile
Ozon Tabakasını İncelten Maddelere dair Montreal Protokolüne, ülkemiz 1991
yılından itibaren taraf bulunmaktadır.
Montreal Protokolü ve getirilen değişikliklerle, insan
sağlığını ve çevreyi korumak amacıyla, ozon tabakasını değiştiren bazı maddelerin
dünya çapında yayılmasının kontrol altına alınması ve bu amaçla, gelişme
yolundaki ülkelerin ihtiyaçlarını da göz önüne alacak şekilde uluslararası
işbirliğinin artırılması öngörülmektedir. Bu çerçevede Pekin değişikliği şu
hususları içermektedir: Birincisi, ülkemizde üretilmeyen ve yurt dışından ithal
edilen, ilaç hammaddesi üretiminde kullanılmakta olan bromoklorometan
maddesinin üretim ve tüketimi kontrol altına alınmaktadır. Değişiklikle, 1 Ocak
2002 tarihinden itibaren bu maddenin tüketim ve üretiminin, zorunlu kullanım
alanları dışında, ortadan kaldırılması hükmü getirilmekle birlikte, ilaç
hammaddesi olarak kullanımı kısıtlama dışında bırakıldığı için, ülkemiz
bakımından herhangi bir sorunla karşılaşılmayacağı görülmektedir.
İkincisi, protokol kapsamında bulunan diğer kontrol
altındaki maddeler için getirilmiş olan, taraf olmayan devletlerle yapılan
ticaretin yasaklanması hükmü, hidrokloroflorokarbon grubu maddeleri ile
yukarıda bahse konu olan bromoklorometan maddesi için geçerlidir. Ülkemizde,
hidrokloroflorokarbonlardan üç çeşidi yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunların
kullanımı, buzdolaplarında soğutucu gaz olarak ve esnek sünger ve sert köpük
üretiminde yoğunlaşmaktadır. Türkiye, hidrokloroflorokarbonların tüketimini
kontrol altına alan ve bir takvim çerçevesinde azaltılmasını öngören Kopenhag
değişikliklerini uygun görmüştür. Türkiye, Montreal Protokolünün 5 inci
maddesine göre, gelişme yolundaki ülkeler arasında yer almakta olup, uyum
değerlendirmesi, protokolün 7 nci maddesiyle getirilen rapor sunma yükümlülüğü
çerçevesinde sunulan raporlara göre yapılmaktadır. Raporların, kontrol altına
alınan maddelerinin üretim, ithalat ve ihracat rakamları ile ticarî
yasaklamaları ve diğer tedbirleri ihtiva edecek biçimde düzenlenmesi gerekmektedir.
Bu yükümlülükler ülkemiz tarafından yerine getirilmekte olup, bu çerçevede, her
yıl Çevre Bakanlığı tarafından hazırlanan rapor ve veriler, Dışişleri Bakanlığı
kanalıyla Montreal Protokolü sekretaryasına sunulmaktadır. Söz konusu Pekin
değişikliğinin onaylanması, Türkiye'nin ozon tabakasının incelmesine karşı
uluslararası işbirliğine süreklilik arz eden uyumlu katkısının devamını
sağlayacaktır.
Bu anlaşmanın onaylanmasına vereceğiniz destek ve
sağlayacağınız katkılar için şimdiden teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yetkin.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen, Yozgat Milletvekili Sayın Emin Koç; buyurun.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal
Protokolünde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı hakkında, CHP Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım;
hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, bugün -dünyada ve Avrupa'da- ozon
tabakasının delinmesini sağlayan maddelere kısıtlamalar, dünyanın gelişmiş
ülkelerinde çok önemli yer tutmaktadır; bu konuda, Türkiye de üzerine düşeni
yapmaktadır. Türkiye, Montreal Protokolünü onaylayan bir ülkedir. Bence,
burada, Türkiye için en önemli olanı, tarım ürünlerinde kullanılan maddelerdir.
Bu maddelerin başında metil bromür gelmektedir. Önümüzdeki yıllarda şunu
göreceğiz ki, Avrupa ülkeleri tarım ürünlerinin ithalatı ve ihracatında bu
konuda çok önemli kısıtlamalar getirecek, eğer, Türkiye çok hızlı bir şekilde
buna ayak uyduramazsa, ithalat ve ihracatta çok ciddî sıkıntılarla karşı
karşıya geleceğiz.
Bildiğiniz gibi, geçmiş yıllarda, basında çok ciddî
haberler çıkmıştı; tonlarca biberimiz, domates ve bazı tarım ürünlerimiz
Avrupa'dan geri gönderilmişti. Bu konuda, Tarım Bakanlığı çok ciddî bir
örgütlenmeye gitmelidir. Tarım Bakanlığının bu konuda çalışmalarını
sürdürdüğünü biliyoruz; ancak, bizce çok hızlı bir biçimde, sadece protokole
uyalım diye değil, bunun gereğini yerine getirelim, tarım ürünlerini Avrupa'ya
daha çok satalım, daha çok organik tarım ürünleri üretelim diye çaba
göstermeliyiz.
Metil bromürün Avrupa'da 2005 yılından sonra tamamen
azaltılması öngörülmektedir. Türkiye için de bir program yapılmıştır; 2015
yılına kadar bu maddenin ithalatı ve üretimi tamamen azaltılmak durumundadır.
Tarım Bakanlığının ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
bu konuda üzerine düşeni yapacağına inanıyoruz. Bu tasarının da, ülkemiz için
hayırlı olmasını dileyip, hepinize saygılar sunuyoruz ve bu tasarıyı CHP olarak
destekliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 nci maddeyi okutuyorum:
OZON
TABAKASINI İNCELTEN MADDELERE DAİR MONTREAL PROTOKOLÜNDE YAPILAN DEĞİŞİKLİĞİN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 16 Eylül 1987 tarihinde Montreal'de imzaya
açılan Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolünde 15-17
Eylül 1997 tarihlerinde Montreal'de yapılan değişikliğin onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair
Montreal Protokolünde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 201
Kabul : 201
Tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)
(Alkışlar)
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Çalışma
Örgütü Arasında Uluslararası Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer
Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları
raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Uluslararası Çalışma Örgütü Arasında Uluslararası Çalışma Örgütünün Ankara'daki
Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/404) (S.Sayısı: 84) (2)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 84 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Şanlıurfa
Milletvekili Müfit Yetkin söz istemiştir.
Buyurun Sayın Yetkin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Çalışma
Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin Protokolün Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Uluslararası ilişkilerin en yoğun bir duruma geldiği 20
nci Yüzyılda, geçmiş yüzyıllardan farklı olarak, dünyada barış içinde bir arada
yaşamanın, ortak değerleri paylaşmanın, işbirliği yapmanın, insanlığa huzur ve
mutluluk getireceği inancıyla barışın korunması, ekonomik, sosyal ve kültürel
gelişmenin sağlanması için bölgesel ve evrensel nitelikte uluslararası kuruluşlar
oluşturulmuştur.
Uluslararası kuruluşların insanlığa sağladığı
yararların ölçüsü, amaçlara ulaşmadaki başarıları tartışılmakla birlikte,
özellikle ILO, UNESCO, UNICEF gibi uzmanlık kuruluşlarının insanlık için
gözardı edilemeyecek çabalarının bulunduğu bir gerçektir.
ILO, Birleşmiş Milletlerin insan haklarıyla ilgili
uzmanlık kuruluşlarından biridir. ILO, tüm dünyada, çalışma ve yaşam
koşullarının iyileştirilmesine, sosyal adaletin geliştirilmesine ve bu yoldan
evrensel barışın gerçekleştirilmesine katkıda bulunmaya çaba göstermektedir. 19
uncu Yüzyılda, işçi sınıfının verdiği uzun ve çetin savaşların bir ürünü olarak
doğmuştur. Bu bakımdan, dünya emekçilerinin bir kazanımıdır. Ancak, çoğu defa
yanlış anlaşıldığı gibi, ILO'ya işçi örgütleri değil devletler üyedir.
ILO, 1919 yılında imzalanan Versailles (Versay) Barış
Anlaşmasıyla kurulmuştur. İlk Toplantısı Washington'da yapılan Uluslararası
Çalışma Konferansı, en başta sekiz saatlik bir işgünü ve işsizliğin önlenmesi
olmak üzere, işçiler lehine pek çok kararlar almıştır.
8.7.1999 tarihinde toplanan kurul, 68 sayılı kararıyla,
Bakanlığımıza tahsis edilmiş bulunan arsa üzerine ILO Enformasyon Merkezi
yapımı için Çalışma Genel Müdürü, Türk-İş temsilcisi ve TİSK temsilcisinden
oluşan bir komiteyi görevlendirmiştir. Bu karardan sonra, proje ve ruhsatla
ilgili girişimler başlatılmış; Dışişleri Bakanlığı ve Bayındırlık ve İskân
Bakanlığından gerekli uygun görüşler alınarak, bina ihale edilmiştir. Söz
konusu projenin uygulamaya sokulacağı konusunda, önceki yıllarda, ILO Genel
Kurulunda, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından açıklamalarda
bulunulmuştur. Böylece, Bakanlığımız, ILO nezdinde bir taahhüt altına
girmiştir. Kaldı ki, kurulacak enformasyon merkezi ülkemizde çalışma yaşamının
tüm taraflarına ve bilim çevrelerine de hizmet verecek ve ülkemizin yakın
çevresindeki ülkeler de bu hizmetlerden yararlanacaktır.
Bu anlaşmanın onaylanmasına vereceğiniz destek ve
sağlayacağınız katkılar için şimdiden teşekkür ediyor; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yetkin.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Onur Öymen; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Öymen, konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Çalışma Örgütü
Arasında Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Ankara'da kurulacak bu ILO merkezinin, Uluslararası
Çalışma Örgütü merkezinin, çok önemli bir işlev yapacağına inanıyoruz.
Gerçekten, bu örgütün çalışmaları hakkında, Yüce Meclise, hükümetimize,
akademik çevrelerimize, basınımıza, bu merkez vasıtasıyla çok önemli bilgiler
aktarılacaktır. O bakımdan, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu projeyi
destekliyoruz ve bu merkezin açılması için arazi tahsisini, arsa tahsisini
olumlu karşılıyoruz.
Bu vesileyle, ILO'yla ilgili olarak, bazı hususları
Yüce Meclisin bilgisine ve dikkatine getirmek istiyorum. Bu örgüt, Adalet ve
Kalkınma Partisi sözcüsü arkadaşımızın belirttiği gibi, 1919 yılında kurulmuş.
Türkiye, 1927 yılında gözlemci olarak katılmaya başlamış çalışmalara; çünkü, o
sırada Milletler Cemiyetine üye değildi Türkiye. 1932 yılında Milletler
Cemiyetine üye olduğumuzda, bu örgütün faaliyetlerine de resmen, üye olarak
katılmaya başlamış bulunuyoruz.
ILO'nun hedefleri arasında, tam istihdama ulaşılması,
yaşam standardının yükseltilmesi, işçilerin kendilerine en uygun şartlarda
çalıştırılması gibi hedefler var; fakat, belki bunlardan daha önemlisi, sosyal
haklar ve insan hakları alanında, ILO, dünyanın en önemli örgütlerinden biri,
belki de birincisi.
Bugüne kadar 181 tane sözleşme kabul etmiş ILO.
Türkiye, bu sözleşmelerden sadece 40'ını imzalamış bulunuyor. Geri kalan
sözleşmelerin de, incelenerek, en kısa zamanda imzalanması, onay için Yüce
Meclisin huzuruna getirilmesi dileğimizdir.
Bildiğimiz kadarıyla hükümet, şu sırada, 4 sözleşmenin
daha onaylanması için çalışıyor. Bunlar, bizim çalışma hayatımızı çok yakından
ilgilendiren sözleşmelerdir. Mesela, birisi, karayolu taşımacılığıyla
ilgilidir; karayolu taşımacılığında çalışma saatlerini, dinlenme saatlerini
düzenleyen bir sözleşmedir. Göçe ilişkin 2 tane sözleşme var üzerinde
çalışılan. Ticarî gemilerde çalışan personelle ilgili sözleşme var. Bunların,
bir an önce Genel Kurula getirilmesini temenni ediyoruz.
Türkiye, geçen yıl çok önemli bir sözleşme imzaladı;
182 sayılı Sözleşme. Bu, Çocukların Kötü Koşullarda Çalıştırılmasını Önleme
Sözleşmesidir. Bu, bize itibar kazandırmıştır dünyada; fakat, değerli
arkadaşlarım, ILO'nun sözleşmelerinin uygulaması konusunda, maalesef, çok
parlak bir tablo çizecek durumda değiliz.
Bildiğiniz gibi, Uluslararası Çalışma Örgütünün
sözleşmelerinin her ülke tarafından nasıl uygulandığı, bu örgütün özel komitesi
tarafından her yıl denetleniyor ve raporlar yayımlanıyor. Türkiye'yle ilgili
raporlara baktığımızda, mesela, 2002 yılı raporunda, ülkemizde işsizliğin
arttığını görüyoruz, özellikle, kadınlar arasında işsizliğin çok ileri
boyutlara ulaştığını görüyoruz.
Daha yeni bir rapor var. 2003 yılında yayımlanan
raporda, Türkiye'nin 111 sayılı ILO Sözleşmesine uyum koşulları inceleniyor ve
orada, Türkiye hakkında, maalesef, çok olumlu bir tablo sergilenmiyor. Bu
sözleşme, toplum hayatında ve iş hayatında ayırımcılığın önlenmesiyle
ilgilidir.
2003 yılında yayımlanan raporda, özellikle, Türkiye'de
okuma yazma oranının son derece düşük olduğu söyleniyor. Bu, bizim için,
gerçekten, utanç verici bir durumdur. ILO raporunu okuduğunuz zaman
görüyorsunuz ki, Türkiye'de kadınlar arasında -son günlerde çok konuşuluyor
ülkemizde kadın hakları- okuma yazma bilenlerin oranı, erkeklerin dörtte 1'idir
veya okuma yazma bilmeyen kadınların oranı, erkeklerin 4 mislidir. Bu, bizim
için, gerçekten, son derece utanç vericidir ve çağdaş bir Avrupa'ya katılmayı
hedefleyen Türkiye'ye yakışmamaktadır.
Kurtuluş Savaşını bitirdiğimizde, millî mücadele
yıllarından sonra, okuma yazma bilenlerin oranı Türkiye'de sadece yüzde 10'du
değerli arkadaşlar, kadınlar arasında yüzde 4,8'di; yarısı aşağı yukarı. Şimdi
görüyoruz ki, 4 misline çıkmış fark. Yani, bu, bizim için, geçtiğimiz seksen
yılda ulaştığımız nokta olmamalıydı. Bu, gerçekten, bizim için çok üzüntü
verici. Bu niçin böyle? Efendim, işte, bazı yörelerimiz var; ulaşması zordur,
orada okullaşma zordur, öğretmen göndermek zordur... Bu değil. ILO raporunu
okuduğunuz zaman görüyorsunuz; 6 000 000 insan Türkiye'de okuma yazma bilmiyor
arkadaşlar, bu 6 000 000 insanın 2,4 milyonu şehirlerde yaşıyor. Hiçbir
mazeretimiz yoktur. Bunun sebebi nedir diye araştırdığınız zaman, sebebi
çıkıyor ortaya; Türkiye, dünya ülkeleri arasında, toplam millî gelirine oranla
eğitime en az para harcayan ülkelerden biridir. Bu, en son uluslararası
istatistiklere göre, Türkiye'nin eğitime harcadığı para gayri safî millî hâsılanın
yüzde 2,2'sidir. Bütün dünya ülkeleri içinde, en geri kalmış ülkeler de dahil
olmak üzere, bizden daha kötü durumda, daha az para harcayan sadece 16 devlet
var. Biz, 200'e yakın devlet arasında sondan 17 nci geliyoruz, eğitime para
ayırmak konusunda. İşte, Türkiye'nin gündemi bu olmalı. Maalesef, biz, başka
konuları gündemde önplana çıkarıyoruz; en önemli, en acil, insanî açıdan bizim
için hayatî önem taşıyan konuları, biraz, ikinci plana bırakıyoruz. İşte, bu,
onlardan biridir. Gayet tabiî ki, kalkınma için her şeye ihtiyacımız var; gayet
tabiî ki, barajlar yapacağız; gayet tabiî ki, yollar yapacağız; gayet tabiî ki,
duble yollar yapacağız; ama, arkadaşlar, insanlarımızın eğitimi duble yoldan
daha az önemli değildir.
Onun için, bizim, hükümetten beklediğimiz, cumhuriyetin
ilk yıllarında olduğu gibi, bir Kuvayı Milliye ruhuyla bir eğitim seferberliği
yapmaktır. O zaman, Atatürk, millet mektepleri kurarak okuma yazma hamlesini
başlatmıştı, cehalete karşı savaş açmıştı. İşte, bizim de şimdi yapmamız gereken
budur. Halkımızın 6 000 000'u okuma yazma bilmiyorsa, cahilse, biz, Avrupa'ya
zor gireceğiz. Bunu aramızda itiraf edelim. Avrupa ülkelerinin içinde bizim
durumumuza -tabiî, sondan kastediyorum- yaklaşan bir ülke bile yok, bizim
rakamlarımıza yaklaşan tek bir ülke yoktur Avrupa'da. Ne yazık ki, biz, bu
tabloyla karşı karşıyayız ve hâlâ, bugün, bunu çözmeyi birinci meselemiz
sayacağımıza, gayri safî millî hâsılamızın sadece yüzde 2,2'sini bu işe
ayırıyoruz.
Bundan ibaret de değil. ILO raporlarını incelediğimiz
zaman, bakıyoruz, erkeklerin çalışma hayatına iştiraki, çalışanlar içinde
erkeklerin oranı yüzde 73,1; kadınların oranı yüzde 25,5. Bu, olacak şey
midir?! Çağdaş bir ülkeye bu yakışıyor mu?! Kadınlarımızı dünyaya açmaktı,
cumhuriyeti kurduğumuzda bizim hedefimiz; şimdi, kadınlarımızı nasıl kapatırız
dünyaya diye uğraşıyoruz, onları iş hayatından nasıl uzaklaştırırız diye
uğraşıyoruz. Bunu, hiçbir şeyle izah edemezsiniz. Bu, bir inanç konusu
değildir. Bu, bir gelenek konusu değildir. Bu, bir çağdaşlaşma konusudur. Türk
kadını, çağdaş dünyada yer almaya layıktır; onun önünü kapatmayalım. Bu Yüce
Meclisin en önemli görevlerinden biri, kadınlar ile erkekler arasında bu
farklılığı gidermek olmalıdır ve bu konuda hükümetin atacağı her adımın
arkasında biz olacağız, atacağınız her adımı destekleyeceğiz. Eğitim
seferberliği alanında, çalışma alanında kadın-erkek eşitsizliğinin önlenmesinde
hükümetin atacağı her adımı alkışlayacağız. Yeter ki, bu adımları atın; yeter
ki, bunlara öncelikli bir proje olarak bakın. İşte, üyesi olduğumuz ILO
raporlarını okuduğunuz zaman çıkan tablo budur arkadaşlar.
Şimdi, bundan ibaret de değil. Demin de sözünü ettiğim
gibi, insan haklarından bahsediyor ILO raporları. Okuduğunuz zaman, maalesef,
ILO raporları, insan hakları alanında da parlak bir tablo çizmiyor. İşte,
gündemimizde olan, Sayın Kapusuz'un da yakından izlediğine emin olduğum bu 8
inci madde, ILO raporlarında eleştiri konusu yapılıyor; Türkiye'nin Terörle
Mücadele Yasasının 8 inci maddesinin birinci fıkrası, fikir özgürlüğünü
kısıtlayıcı bir madde olarak dile getiriliyor.
Aynı zamanda, yerel dillerin yayınlanması, bu dillerde
eğitim konusunda da Türk Hükümetinden bilgi istiyor ILO raporları. Sadece
çalışma hayatıyla ilgili değil, insan haklarıyla ilgili taleplerde de bulunuyor
Türkiye'den.
Bütün bunları, hükümetimizin çok ciddî bir şekilde
değerlendirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kamu görevlilerinin sendikalaşma
hakkını eleştiriyor. Bütün bunları eleştiriyor da ne oluyor?
Arkadaşlar, size üzüntü verici bir şey söyleyeceğim.
Türkiye, yıllardan beri, ILO'nun, bu gibi eksikler nedeniyle, denetim altında,
gözetim altında tuttuğu 15 ülkeden biridir. ILO, dünyada her yıl onbeş ülkeyi
izlenecek ülkeler listesine koyuyor; birkaç yıl müstesna, biri de hep Türkiye
oluyor. Korkarım ki, bu yıl da öyle olacak. Önümüzdeki hafta ILO konferansı
var. Korkarım ki, bu yıl da Türkiye'yi bu onbeş izlenecek ülke arasına
sokacaktır ILO.
Biz, bunu hak etmiyoruz arkadaşlar. Türkiye bunu hak
etmiyor. Türkiye, insan hakları, çalışma hakları alanında özel izleme konusu
olabilecek ülkeler arasında daima bulunmayı hak etmiyor. Bu niçin böyle oluyor;
çünkü, bizim, sendikalaşmayla ilgili, derneklerle ilgili, toplusözleşmeyle
ilgili yasalarımız, ILO'nun bu konulardaki sözleşmeleriyle örtüşmüyor. Mesele
budur. Bunlara cesaretle eğilmemiz lazım. İş Kanunu görüşülürken bunu dile
getirdik. ILO'nun 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri var; bunlara uyacaksınız. ILO
üyesiyseniz, bunların altına imza atmışsanız, kendi mevzuatınızı buna
uyduracaksınız; yoksa, başkalarının, sizin farklarınızı kabul etmesini
beklemeyeceksiniz. İşte, bizim, hükümetten beklediğimiz, bu konularda cesaretli
adımlar atmaktır.
Değerli arkadaşlar, yalnız ILO değil, başka
uluslararası kuruluşların da sözleşmeleri var, anlaşmaları var; bunlara uymak
zorundayız. Bunlardan bir tanesi, Avrupa Konseyidir. Biz, Avrupa Konseyinin
-konsey çerçevesinde imzalanan- İnsan Hakları Sözleşmesini ilk imzalayan
ülkelerden biriyiz. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Divanının mecburî kazasını,
zorunlu yargısını kabul eden bir ülkeyiz; fakat, bakıyoruz, insan hakları
konusunda en çok suçlanan, en çok eleştirilen, aleyhinde en çok ihlal kararı
çıkan ülkelerden biri Türkiye'dir. Niçin böyledir bu?! Niçin, biz, insan
hakları alanında daima en çok mahkûm olan ülkelerden biri oluyoruz?! Pek çok,
milyonlarca dolar, yüzbinlerce dolar tazminat ödedik şimdiye kadar. Bunu da hak
etmiyoruz; insan hakları alanında, Avrupa Konseyinde de bu duruma düşmeyi hak
etmiyoruz.
Değerli arkadaşlar, meselenin bir boyutunu daha
söyleyeyim size; sadece bundan ibaret değil, bir de başka tarafı var. Avrupa
İnsan Hakları Divanının aldığı bütün kararları, maalesef, doğru ve haklı
kararlar olarak kabul edecek durumda değiliz. Bizim yerine getirmediğimiz bir
karar var ve bunu yerine getirmemekle de çok isabet ettik şimdiye kadar; beş
yıldır uygulamıyoruz. Bu da, bir Kıbrıslı Rumun Türkiye aleyhine açtığı
davadır. "Loizidou davası" denilen dava, Kuzey Kıbrıs'ta Türkiye'nin
egemenlik hakkı olduğu iddiasıyla Türkiye'yi mahkûm etmiştir, bir Rum kadının kuzeydeki
evinin elinden alınması veya orada Türklerin yerleştirilmesi bahanesiyle.
Arkada yüzlerce dava var bunun gibi. Biz direndik; Kuzey Kıbrıs Türkiye'nin
egemenlik alanı değildir, orada bağımsız bir devlet vardır, Türkiye'nin
sorumluluğu yoktur diye beş yıldır direniyoruz.
Değerli arkadaşlar, umarım ki aldığımız bilgi
yanlıştır; fakat, eğer doğruysa, hükümetimiz bu konuda bir taviz vermek
üzeredir, bu parayı ödemek üzeredir; "fendim, emsal oluşturmayacak"
gibi kayıtlarla, bu davayı sineye çekmek üzereyiz. Bunun çok ciddî sonuçlar
verebileceğine dair Yüce Heyetinizi uyarmak istiyorum, hükümetimizi uyarmak
istiyorum. Bu konuyu iyi düşününüz, doğurabileceği sonuçları iyi düşününüz,
siyasî sonuçları iyi düşününüz, siyasî baskıdan kurtulacağız diye ülkemizi çok
ciddî sıkıntılara sokabilecek adımlar atmadan önce iyi düşününüz.
Bu, Türkiye'yi, ileride, Avrupa Konseyi önünde, Avrupa
İnsan Hakları Divanı önünde son derece tehlikeli bir mecraya sürükleyebilecek
bir durumdur. O bakımdan, hükümetin böyle bir adım atmayacağını ümit etmek
istiyoruz; ama, Yüce Meclisin çatısı altında uyarıyoruz... ülkemizin temel
çıkarlarını korumada, hiçbir zaman, Türkiye, dış baskılara boyun eğerek iş
yapmamıştır; bu defa da yapmayacağını ümit etmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, sözlerimi bitirirken şunu
söylemek istiyorum: Gerek Uluslararası Çalışma Örgütü gerek diğer uluslararası
örgütlerin insan hakları ve sosyal haklar konusundaki sözleşmelerine,
anlaşmalarına titizlikle uymamız gerekiyor. Biz, sosyal demokrat bir parti olarak
-merak edenler için bir kere daha tekrarlıyorum, sosyal demokrat bir parti
olarak- bu konuların takipçisi olacağız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen, İzmir
Milletvekili Erdal Karademir; buyurun.
Konuşma süreniz 10 dakikadır.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Uluslararası Çalışma Örgütünün -ILO'nun- Ankara'daki Ofisi
İçin Yer Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde kişisel olarak söz almış bulunmaktayım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sosyal adalet ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi
amacına yönelik olarak hükümetler, işverenler ve işçiler, birlikte hareket
edecekleri bir örgüt modeli çerçevesinde, 1919 yılında, Versay Anlaşması
sonucunda milletler cemiyetinin özel ve özerk bir hükümetlerarası örgütü olarak
kurulan ILO, insan haklarına saygılı, yeterli yaşam standartları, insanca
çalışma koşulları, istihdam olanakları, ekonomide güvence ve benzeri gibi temel
ilkelerin dünya çapında uygulanması düşüncesiyle insanlığın hizmetinde
olmuştur.
Savaş sonrası dönemde evrensel ve sürekli barışın,
ancak, sosyal adaletle sağlanabileceği temel ilkesiyle çalışmalarını
hızlandıran ILO, 1944 yılında Philadelphia'da toplanan Uluslararası Çalışma
Konferansında oluşan, bir anlamda sosyal manifesto denilen Philadelphia
Bildirisini de onaylamıştır. Bu bildiride "emek, ticarî bir mal değildir.
Düşünce ve sendika kurma özgürlükleri kalıcı bir ilerlemeyi gerçekleştirmenin
esas unsurlarıdır. Fakirlik, görüldüğü her yerde refaha yöneltilmiş bir
tehlikedir. Bütün insanlar, ırk, inanç ve cinsiyetleri ne olursa olsun, kendi
maddî durumlarını ve manevî gelişmelerini özgürlük, onur, ekonomik güvence ve
fırsat eşitliği koşulları altında geliştirmek haklarına sahiptir"
denilmektedir.
27 Mayıs 1946 tarih ve 4907 sayılı Yasayla üye
olduğumuz ve imzaladığımız bu kararların, aradan geçen bunca zamana rağmen,
bırakın pratik yaşamdaki uygulamalarını, hâlâ birçok konuda yasal altyapısının
bile hazır olmadığını görmek, ileri, modern ve çağdaş ülke hakları karşısında
benim yüzümü kızartıyor, başımın öne eğilmesine neden oluyor.
İşçi haklarının gasp edildiği, ücretlerin gerilediği,
işçi -memur kıyımının olduğu, sendikal hak ve özgürlüklerinde yüzyıllar
öncesine dönüldüğü, grev ve örgütlenme haklarının gayrımeşru bir şekilde
engellenmeye çalışıldığı, insanlık onurunun zedelendiği, ekonomik güvence ve iş
güvenliği ile fırsat eşitliğinin gözardı edildiği, üniversite mezunu
gençlerimizin dahi işsiz olduğu bir ülkenin insanı olarak, böylesi çifte
standart uygulamaları görüp yaşadıkça, üzülmemek ve isyan etmemek mümkün mü!
Değerli milletvekilleri, çifte standarda örnek mi
istiyorsunuz; 15-16 Mart 2003 tarihlerinde Yüce Meclisimizin çatısı altında
yaşananlar, buna en güzel örnektir. Bir yandan ILO'nun uluslararası anlaşma ve
sözleşmelerini imzalayıp, onaylıyoruz, diğer yandan da, bu doğrultuda
yasallaşmış İş Güvencesi Yasasının yürürlüğe girmesini aylarca uzatıp, engelliyorsunuz;
hatta, kazanılmış hakların gasp edilip, budanması için, işçilerin, çalışanların
aleyhine olan İş Kanununu, Cumhuriyet Halk Partisinin düşüncelerini dahi
dikkate almadan yasalaştırdınız.
Bunların hepsini, daha sonra uzun uzun tartışacağız.
Ben, şimdi, sizlerin dikkatini çekmek için, sadece iki konuya, kısaca
değineceğim. Birinci olarak, 1999'da kabul edilen ve ülkemizin de onayladığı
182 nolu Kötü Şartlardaki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan
Kaldırılmasına İlişkin Acil Önlemler Sözleşmesi uyarınca madenlerde,
çiftliklerde, taşocaklarında, fabrikalarda, atölyelerde çalıştırılan çocukların
bu koşullarda çalıştırılmasının yasal ve idarî tedbirlerle yasaklanması
gerekmektedir. Kölelik koşullarına ve fuhuşa itilen, milyonlarcası ömür boyu
sefalete ve yoksulluğa mahkûm edilen çocuklar için ILO'nun başlattığı
"Çocuk İşçiliğine Kırmızı Kart" kampanyasını yürekten destekliyorum.
15 Ocak 2002 tarihinde Afrika'da başlatılan bu kampanya çerçevesinde...
Maalesef, ülkemizdeki durum da çok iç açıcı değil. Okul
çağındaki çocuklarımız, sanayi sitelerinde, işporta tezgâhlarında, tarımda ve
daha birçok uygunsuz ortamda, ucuz emek anlayışıyla çalıştırılmaktadır.
Kanımca, bunlara kırmızı kart göstermenin zamanı gelmiştir, hatta, geç de
kalınmıştır.
İkinci olarak da, kadın işçilerimizin durumuna kısaca
değinmek istiyorum. Dünyaca ünlü ozanımızın da dediği gibi "sofradaki yeri
öküzümüzden sonra gelen" sigortasız, sendikasız, sağlıksız ve ağır
koşullarda ucuz emek olarak çalıştırılan kadın işçilerimiz, bunlar yetmezmiş
gibi, bir de cinsel tacizle karşı karşıya kalmaktadır. Kadınlarımız,
kendilerini iki kat ezen bu durum karşısında çaresiz kalmakta, ekonomik
özgürlüğü ve iş güvencesi olmadığından, sanki kaderiymiş gibi bunları
kabullenmek zorunda kalmakta, kabullenmeyenler de işlerinden olmakta, açlığa ve
sefalete sürüklenmektedirler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere çağrıda
bulunmak istiyorum: Gelin, hep birlikte, 22 nci Dönem milletvekilleri olarak,
bir ilke imza atalım; 115 ülkenin ve ülkemizin de kabul edip onayladığı ILO
ilkelerinin ve sözleşmelerinin yasal altyapısı ve uygulamalarının denetlenmesi,
olumsuz uygulama yapanlara en ağır yaptırımların uygulanması için çalışalım.
Başımızı öne eğmeden, dik tutarak, tüm dünyaya "işte benim ülkemin kadınları,
işte benim ülkemin çocukları, işte benim ülkemin geleceği" diye
haykıralım.
ILO'ya arsa tahsis eden bu yasa tasarısını canı
gönülden destekliyor; ülkemiz, halkımız ve emeğiyle geçinen tüm insanlarımız
için hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının 1 inci maddesini okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ ARASINDA ULUSLARARASI
ÇALIŞMA ÖRGÜTÜNÜN ANKARA'DAKİ OFİSİ İÇİN YER TAHSİSİNE İLİŞKİN PROTOKOLÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 6 Eylül 1999 tarihinde Ankara'da imzalanan
"Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Çalışma Örgütü Arasında
Uluslararası Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin Yer Tahsisine İlişkin
Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - 3 dakika yeter Sayın Başkan.
BAŞKAN - Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre
içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için
öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası
Çalışma Örgütü Arasında Uluslararası Çalışma Örgütünün Ankara'daki Ofisi İçin
Yer Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 218
Kabul: 216
Ret: 1
Çekimser 1
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve
Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin
ve Eki Sağlık Bakımı Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri
Komisyonları raporunun müzakeresine başlıyoruz.
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal
Güvenlik Sözleşmesinin ve Eki Sağlık Bakımı Hakkında Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/422) (S. Sayısı: 86) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde
Komisyon raporu 86 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Hatay
Milletvekili Mehmet Eraslan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Büyük Britanya ve Kuzey
İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesi hakkında
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ve
Birleşik Krallık arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesi 9 Haziran 1959 tarihinde
Ankara'da imzalanmış ve bu sözleşme, 1 Haziran 1961 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Bu sözleşme, aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyetinin imzaladığı ilk
sosyal güvenlik sözleşmesidir; ancak, yürürlüğe girdiği tarihten bu yana
üzerinden yaklaşık kırkiki yıllık bir süre geçen sözleşmenin güncel hale
getirilmesi, zaman içerisinde sosyal güvenlik mevzuatında meydana gelen
değişikliklerin sözleşme kapsamına alınması ve sosyal güvenlik alanındaki
ilişkilerin daha da geliştirilerek sözleşme kapsamının genişletilmesi zorunlu
hale gelmiş ve bu amaçla mevcut sözleşmenin yerine geçmek üzere hazırlanan yeni
sözleşme ve eki Sağlık Bakımı Hakkında Protokol, 20 Aralık 1999 tarihinde
Londra'da imzalanmıştır.
Halen yürürlükte bulunan sözleşme, Türkiye bakımından,
sadece Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olan sigortalıları koruma altına alan
dar kapsamlı bir sözleşme olup, yeni sözleşmeyle, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı, Bağ-Kur ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci
maddesinde sayılan sandıklarla ilgili mevzuat da sözleşme kapsamına alınmış ve
böylece kapsam aynı zamanda genişletilmiştir.
Ayrıca, hastalık ve analık sigortasından sağlanan nakdî
yardımların karşılanma imkânı getirilmiş ve diğer âkit tarafta geçici olarak
bulunma hallerinde acil sağlık yardımlarından yararlanma imkânı sağlanmıştır.
Başka bir ifadeyle, sözleşmenin kapsamı Türkiye bakımından genişletilmiş,
sözleşme tamamen güncelleştirilmiştir. Bu sözleşme, onay prosedürü tamamlanıp
yürürlüğe girdiğinde, halen yürürlükte olan eski sözleşme kendiliğinden
yürürlükten kalkacaktır.
Yeni sözleşme, özet olarak, her iki âkit taraf
vatandaşlarının sosyal güvenlik hak ve yükümlülükleri bakımından eşit işlem
görmelerini, sosyal güvenlik yardımlarının serbestçe transfer edilmesini,
çalışmak üzere geçici olarak diğer âkit tarafa gönderilenler ile gemiler ve
diğer nakliyat araçlarında çalışan personelin tabi olacakları mevzuatı, bir
sosyal güvenlik yardımına hak kazanabilmek için iki âkit tarafta geçen hizmet
sürelerinin birleştirilmesini, taraflar arasında aynı zamanda işbirliğini,
anlaşmazlıkların çözümü ve sosyal güvenlikle ilgili diğer çeşitli hususları
öngörmektedir.
İngiltere'de bulunan Türk vatandaşlarının sayısının
2002 yılı sonu itibariyle yaklaşık 80 000 kişi olduğu ve bunlardan 30 000
kişinin işçi statüsünde olduğu bilinmektedir. Bu çalışma, İngiltere'de yaşayan
yurttaşlarımız açısından da büyük önem arz ediyor şüphesiz.
Bu konuda, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak,
kabul oyu kullanacağımızı belirtiyor, bu kanunun kabul edilmesinde
göstereceğiniz katkılardan dolayı şimdiden hepinize teşekkür ediyor; Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.(Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Onur Öymen.
Buyurun Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Öymen, konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve
Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin
ve bunun ekini teşkil eden Sağlık Bakımı Hakkında Protokolün onaylanmasına
ilişkin olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun görüşlerini arz etmek
üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşımız, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına konuşan Sayın Eraslan, bu sözleşme hakkında Yüce Meclise yeterince
bilgi vermiştir; bunları tekrarlamak istemiyorum. Bütün bu bilgiler, bizim de
Yüce Meclise belirtmek istediğimiz hususlardır; bunu ifade etmek, tekrarlamak
istemiyorum.
Yalnız şunu belirteyim: İngiltere'yle 1959 yılında
imzaladığımız ve 1961 yılında onayladığımız sosyal güvenlik sözleşmesi,
Türkiye'nin bu alanda yaptığı ilk sözleşmedir; o bakımdan, böyle bir özelliği
var.
İkinci olarak belirtmek istediğim husus, bu yeni
sözleşmenin, protokolün imzalanma işlemlerinin 1999 yılında sonuçlanmış
olmasıdır; yani, yaklaşık üçbuçuk yıldan beri bu sözleşme onay bekliyor. Bu
gecikmenin pek çok vatandaşımızı olumsuz etkilediğini ifade etmek istiyorum;
çünkü, değerli arkadaşımın da açıkladığı gibi, yeni sözleşmenin kapsamı
genişliyor. Eski sözleşme, sadece Sosyal Sigortalar Kurumunu kapsamına alırken,
yeni sözleşme, Emekli Sandığını ve bazı başka sosyal güvenlik kurumlarını,
Bağ-Kuru da kapsamı içine alıyor. O bakımdan, bu sürenin uzaması, onay
işleminin bu kadar gecikmesi, bu sözleşmeden yararlanacak vatandaşlarımızı
mağdur etmiştir. Hükümetten şunu rica ediyoruz: Geçmiş yıllardan kalan bu gibi
sözleşmeleri, bu gibi anlaşmaları, özellikle vatandaşlarımızın haklarını
ilgilendiren sözleşmeleri ivedilikle Meclise sunsunlar ve bir an önce bunları
onaylayalım ve hayata geçirelim.
Değerli arkadaşlar, arkadaşımın belirttiği unsurların
dışında, İngiltere'nin bir özelliği daha var; o da şudur: İngiltere, çifte
vatandaşlığı kabul etmiş bir ülkedir. Oradaki vatandaşlarımızın büyük bir
bölümü, hem İngiliz vatandaşıdır hem Türk vatandaşıdır; bu nedenle, İngiliz
vatandaşlarının sahip olduğu haklardan da yararlanıyorlar. Biz, bunun, bütün
Avrupa ülkeleri için bir örnek teşkil etmesini diliyoruz; çünkü, kıta
Avrupasında, Hollanda, Belçika gibi birkaç ülke hariç, maalesef, çifte
vatandaşlık, henüz tam olarak kabul edilmiş değildir, uygulanıyor değildir.
Bizim en çok vatandaşımızın bulunduğu Almanya'da, bütün çabalara rağmen, çifte
vatandaşlık sadece istisnaî hallerde uygulanabiliyor. O bakımdan, İngiltere'nin
bu özelliğinin -ki, sosyal güvenlik açısından da çok yansımaları var- kıta
Avrupasındaki Avrupa Birliği ülkeleri için örnek oluşturmasını ümit ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bu vesileyle şunu da söylemek
istiyorum: Sosyal güvenlik anlaşması imzaladığımız ülkelerin uygulamalarını da
yakından izlemeliyiz. Demin, başka bir yasa tasarısı vesilesiyle, Uluslararası
Çalışma Örgütünün sözleşmelerinden, bunun uygulamalarından bahsettik. Bizim
vatandaşlarımızın yaşadığı ülkelerin bu sözleşmeleri nasıl uyguladığını da
izlemek zorundayız. Demin, Türkiye'de kadınlar ile erkekler arasındaki farktan
bahsettik uygulamada. Aynı oranda olmasa da, bu fark, İngiltere'de de var.
Uluslararası Çalışma Örgütünün raporunu okuduğunuz zaman görüyorsunuz ki, orada
"eşit işe eşit ücret" prensibinin uygulanmasında sorunlar var.
Mademki, bizim vatandaşlarımız orada yaşıyor, onları, o ülkelerin
uygulamalarını çok yakından izlemek zorundayız.
Bundan ibaret de değil. 1980 yılında Türkiye ile Avrupa
Birliği Ortaklık Konseyinin aldığı bir karar var." 3/80" denilen bu
karar, Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın sosyal haklarıyla
ilgili. Şimdi, biz, İngiltere'yle bu sözleşmeyi imzaladık diye, bunu sadece bir
Türk İngiliz ilişkisi çerçevesinde göremeyiz; çünkü, Avrupa Birliği üyesi
ülkeler, artık, bu gibi konuları kolektif olarak halletme yoluna gidiyorlar. O
bakımdan, Avrupa Birliğiyle bu alanda imzaladığımız bu Ortaklık Konseyi
kararının uygulanmasını yakından izlemek zorundayız.
Şimdi, burada, üzüntü verici bir şey söylemek istiyorum
size. Maalesef, Avrupa Birliği Komisyonu, bu 3/80 sayılı Kararın üye ülkelerde
otomatik olarak uygulanmasını kabul etmemiştir, uygulanması için bir tavsiye
kararı almamıştır ve bizdeki bilgi eğer yanlış değilse -ki, yanlış olduğunu
zannetmiyorum- bu kararın alınmasını engelleyen ülke de, şimdi yakınlaşmak için
gayret gösterdiğimiz Yunanistan'dır. O bakımdan, 3/80 sayılı Karar, maalesef,
Avrupa Birliği ülkelerinde otomatik olarak uygulanamıyor ve bunun sonucunda,
pek çok vatandaşımız mahkemelere müracaat ederek, bu kararla elde ettikleri
hakkı hayata geçirmeye çalışıyor. Birçok mahkeme bizim lehimize karar
vermiştir. Ancak, bizim temennimiz, bu kararın tam olarak uygulanmasıdır.
Hükümetimizden bu konuda gayret bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik de dahil olmak
üzere, yurt dışındaki vatandaşlarımızın sorunları, Yüce Meclisin yaklaşık bir
ay önce kurulmasını kararlaştırdığı yurt dışındaki vatandaşlarımızın
sorunlarını incelemekle görevli komisyon tarafından ele alınacaktır. Bunu da
yine bir üzüntü vesilesi olarak ifade etmek istiyorum; maalesef, bir aydan beri
bu komisyon toplanamamaktadır. Bunun hiçbir izahı yoktur; Yüce Meclisin kurduğu
bu kadar önemli konudaki bir komisyonun, yurt dışındaki milyonlarca
vatandaşımızın haklarını, çıkarlarını ilgilendiren bir komisyonun bu kadar uzun
bir süreden beri ilk toplantısını bile yapamamasının hiçbir izahı yoktur. O
bakımdan, Sayın Meclis Başkanımızdan özellikle rica ediyorum; bu komisyonun bir
an önce toplanması için gerekli fizikî şartları sağlasınlar ve biz, sosyal
güvenlik de dahil olmak üzere, yurt dışındaki vatandaşlarımızın bütün bu
meselelerini Yüce Meclise sunmak üzere inceleyelim, bu komisyonun çalışmalarını
sonuçlandıralım.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak biz, bu sözleşmeyi ve bu protokolü onaylayacağız, müspet
oy kullanacağız; çünkü, bunun, ülkemizin çıkarlarına olduğuna inanıyoruz.
Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi bir kere daha saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BÜYÜK BRİTANYA VE KUZEY İRLANDA BİRLEŞİK KRALLIĞI
HÜKÜMETİ ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK SÖZLEŞMESİNİN VE EKİ SAĞLIK BAKIMI HAKKINDA
PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 20 Aralık 1999 tarihinde Londra'da imzalanan
"Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik
Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesi"nin ve eki
"Sağlık Bakımı Hakkında Protokol"ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen sayın üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, buna
yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için
öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Büyük
Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik
Sözleşmesinin ve Eki Sağlık Bakımı Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 186
Kabul : 186
Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)
Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Kuruluş Yasası ve
Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Kyoto ve Minneapolis Tam Yetkili Konferansları
Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları raporlarının
görüşmelerine başlıyoruz.
11.- Uluslararası Telekomünikasyon
Birliği (ITU) Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Kyoto ve
Minneapolis Tam Yetkili Konferansları Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile
Dışişleri komisyonları Raporları (1/454) (S. Sayısı: 117) (2)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu, 117 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına söz
isteyen Şanlıurfa Milletvekili Müfit Yetkin; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası
Telekomünikasyon Birliği Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Kyoto
ve Minneapolis Tam Yetkili Konferansları Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Uydular Aracılığıyla Haberleşme Uluslararası Teşkilatı,
yani INTELSAT, 1964 yılında kurulmuş ve 1965 yılında hizmete girerek ilk
kıtalararası kamu uydu haberleşmesi sağlanmıştır. Teşkilatın amacı, üye olsun
olmasın, tüm dünya ülkelerine ulusal ve uluslararası küresel telekomünikasyon
hizmetlerini sağlamak, ülkelerin uydu haberleşme sistemlerini ve
teknolojilerini geliştirmede işbirliğini ve eşgüdümü artırmak ve özellikle,
gelişmekte olan ülkelere haberleşme alanında yardımcı olmaktır.
Ülkemiz, INTELSAT Anlaşması ile işletme anlaşmasını
1968 yılında imzalamış, 1973 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin
onaylamasıyla taraf olmuştur.
Telekomünikasyon alanındaki teknolojik gelişmelere
paralel olarak ITU Kuruluş Yasası ve Sözleşmesi, diğer ilgili belgelerde de
değişikliklerin kaçınılmaz olduğu gerçeğinden hareketle ve üye ülkelerden gelen
talepler doğrultusunda yeni düzenlemeler ve düzeltmeler konusunda, sırasıyla,
1994 yılında Kyoto'da ve 1998 yılında Minneapolis'te yapılan Tam Yetkili
Temsilciler Konferanslarında çeşitli kararlar alınmış ve bu kararlar nihai
sonuç belgeleri adı altında toplanmıştır.
Kyoto 1994 ve Minneapolis 1998 konferansları ile 1992
Cenevre nihai sonuç belgelerinde yapılan değişiklikler, düzeltme ve eklemeler
genel olarak tüm belgeleri kapsamaktadır. Bu değişiklik, düzeltme ve eklemelerin
başında, birliğin, radyokomünikasyon sektörü, telekomünikasyon standardizasyon
sektörü ve telekomünikasyon geliştirme sektörü olmak üzere üç temel başlık
altında yürütmekte olduğu faaliyetlerde üye devlet kavramının yanı sıra sektör
üyesi kavramına da yer verilmesi gerekmektedir. Bunu izleyen diğer önemli
hususlar ise, birliğin fonksiyonlarında tüm sektörleri kapsamak üzere, seçimle
atanan birimleri, katkı payı birimleri, çalışma grupları oluşturulmasıyla
çözümler ve tavsiyeler bölümlerinde, teknolojik gelişmelere ve ülkelerin mevcut
durumlarına göre alınan kararları içermektedir.
Üye ülkeler tarafından görevlendirilen heyetlerin
başkanları tarafından imzalanan Kyoto 1994 Tam Yetkili Konferansı Nihai Sonuç
Belgeleri 1 Ocak 1996 yılında, Minneapolis 1998 Tam Yetkili Konferansı Nihai
Sonuç Belgeleri ise 1 Ocak 2000 tarihinde kendi ulusal mevzuatlarına göre bu
belgeleri onaylayan ve bu onaya ilişkin olarak ve Kuruluş Yasasının 52 nci
maddesi hükümlerine göre birlik genel sekreterliğine bildirimde bulunan ülkeler
arasında yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
Bu anlaşmanın onaylanmasına vereceğiniz destek ve
sağlayacağınız katkılar için şimdiden teşekkür ediyor, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yetkin.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz; buyurun.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Kuruluş Yasası
ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Kyoto ve Minneapolis Tam Yetkili
Konferansları Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarıyla ilgili bilgi sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu olanaktan
yararlanarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Uluslararası Telekomünikasyon Birliği, her türlü
telekomünikasyon hizmetlerinin geliştirilmesi ve akılcı kullanımı için,
birliğin üyeleri arasında uluslararası işbirliğini yaymak ve devam ettirmek,
kalkınmakta olan ülkeleri telekomünikasyon alanında desteklemek ve teknik
yardımda bulunmak, uygulamada gerekli maddî ve malî kaynakların harekete
geçirilmesini teşvik etmek, telekomünikasyon servislerinin verimini artırmak,
telekomünikasyon servisleri aracılığıyla barışçı ilişkilerin yaygınlaşmasına
destek olmak, üye ülkelerin bu amaca yönelik çabalarını birleştirmek,
telekomünikasyonla ilgili diğer dünya ve bölgesel, hükümetlerarası kuruluşlar
ve özel kuruluşlarla işbirliği yaparak, küresel enformasyon ekonomisi ve
toplumsal telekomünikasyon konularına daha geniş bir yaklaşımın benimsenmesini
uluslararası düzeyde teşvik amacıyla kurulan bir örgüttür. Birliğin en üst
karar organı olan Tam Yetkili Temsilciler Konferansı, üyeleri temsil eden
heyetlerden meydana gelir ve dört yılda bir toplanır. Bu konferansta alınan
kararlar, nihai nitelikte olup"nihai sonuç belgeleri" adı altında
toplanarak bu belgeleri imzalayan ve içhukuk mevzuatlarına göre onaylayan
ülkeler arasında geçerlilik kazanır.
Uluslararası Telekomünikasyon Birliği ek Tam Yetkili
Konferansında kabul edilen Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Kuruluş Yasası
ve Sözleşmesiyle, bunlara ilişkin nihai kararlar tavsiye başlıklı belge ve
İhtiyarî Protokolün onaylanması Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
4.11.1999 tarih ve 4471 sayılı Kanunla uygun bulunmuş ve 23.3.2000 tarih ve
2000/328 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanmasını müteakip, 25.4.2000
tarih ve 24030 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Söz konusu kanunun yürürlüğe girmesiyle, ülkemiz,
Uluslararası Telekomünikasyon Birliği nezdindeki her türlü toplantı ve
faaliyetler için oy kullanma hakkını elde etmiştir. Telekomünikasyon alanındaki
teknolojik gelişmelere paralel olarak Uluslararası Telekomünikasyon Birliği
Kuruluş Yasası ve Sözleşmesiyle diğer ilgili belgelerde de değişikliklerin
kaçınılmaz olduğu gerçeğinden hareketle ve üye ülkelerden gelen talepler
doğrultusunda yeni düzenlemeler ve düzeltmeler konusunda, sırasıyla, 1994
yılında Kyoto'da ve 1998 yılında Minneapolis'te yapılan Tam Yetkili Temsilciler
Konferansında çeşitli kararlar alınmış ve bu kararlar "nihaî sonuç
belgeleri" adı altında toplanmıştır. Kyoto 1994 ve Minneapolis 1998
Konferanslarıyla, 1992 Cenevre Nihai Sonuç Belgelerinde yapılan değişiklikler,
düzeltme ve eklemelerin başında, birliğin, radyokomünikasyon sektörü,
telekomünikasyon standardizasyon sektörü ve telekomünikasyon geliştirme sektörü
olmak üzere üç temel başlık altında yürütmekte olduğu faaliyetlerde "üye
devlet" kavramının yanı sıra "sektör üyesi" kavramına yer
verilmesi önde gelmektedir.
Bunu izleyen diğer önemli hususlar ise, birliğin
fonksiyonlarında tüm sektörleri kapsamak üzere seçimle atanan birimler, katkı
payı birimleri, çalışma gruplarının oluşturulması ile çözümler ve tavsiyeler
bölümlerinde teknolojik gelişmelere ve ülkelerin mevcut durumlarına göre alınan
kararları içermektedir.
Üye devletler tarafından görevlendirilen heyetlerin
başkanları tarafından imzalanan Kyoto 1994 Tam Yetkili Konferansı Nihaî Sonuç
Belgeleri 1 Ocak 1996 tarihinde, Minneapolis 1998 Tam Yetkili Konferansı Nihai
Sonuç Belgeleri ise 1 Ocak 2000 tarihinde kendi ulusal mevzuatlarına göre bu
belgeleri onaylayan ve Kuruluş Yasasının 52 nci maddesi hükümlerine göre Birlik
Genel Sekreterliğine bildirimde bulunan ülkeler arasında yürürlüğe girmiş
bulunmaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenle, ülkemiz adına imzalanmış
olan ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde
değişiklik yapan Kyoto 1994 Konferansı Nihai Sonuç Belgeleri ile Minneapolis
1998 Konferansı Nihaî Sonuç Belgelerinin ülkemizce onaylanması uygun
görülmektedir.
Bu nedenle, bu belgelerin onaylanmasına olumlu oy
kullanacağımızı bildirir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akyüz.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
ULUSLARARASI
TELEKOMÜNİKASYON BİRLİĞİ (ITU) KURULUŞ YASASI VE SÖZLEŞMESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPAN
KYOTO VE MINNEAPOLIS TAM YETKİLİ KONFERANSLARI SONUÇ BELGELERİNİN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 19 Eylül-14 Ekim 1994 tarihlerinde Kyoto'da
ve 12 Ekim-6 Kasım 1998 tarihlerinde Minneapolis'te yapılan Uluslararası
Telekomünikasyon Birliği (ITU) Tam Yetkili Konferanslarında kabul edilen ve ITU
Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde değişiklik yapan Sonuç Belgelerinin ekli
beyanlarla ve çekincelerle onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU)
Kuruluş Yasası ve Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Kyoto ve Minneapolis Tam Yetkili
Konferansları Sonuç Belgelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 203
Kabul : 203
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (1)
Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 5 Haziran 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.45