DÖNEM
: 22 CİLT : 15 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
86 ncı Birleşim
28 . 5 . 2003 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Bursa Milletvekili Mehmet
Küçükaşık'ın, sözleşmeli çiftçilik uygulamaları sırasında yapılan
sözleşmelerdeki boşlukların yarattığı sorunlar ve alınması gerekli tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşması
2. - Siirt Milletvekili Öner Ergenç'in,
çocukların suç işlemelerinin önlenmesi ve suç işleyen çocukların topluma
kazandırılmasına ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Ağrı Milletvekili Naci Aslan'ın,
Gürbulak gümrük tesislerinin açılışı ve sınır ticaretinin Ağrı İli ekonomisinin
gelişmesine olan katkısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in cevabı
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve
21 milletvekilinin, Adıyaman İli Besni İlçesinin tarihî ve kültürel
değerlerinin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/93)
2. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin ve
21 milletvekilinin, Türk basınının sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/94)
3. - Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan
ve 23 milletvekilinin, ülkemizdeki demir ve çelik üretimi ile Erdemirin mevcut
durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/95)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgil'in (6/226) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/62)
2. - Bazı milletvekillerine, Başkanlık
tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/295)
3. - Bursa Milletvekili Ali Dinçer'e
ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/296)
IV. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel Kurulun çalışma saatleriyle
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
2. - Genel Kurulun 28.5.2003 tarihli
birleşiminde gündemin 7 nci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi
V. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü'nün, Tekirdağ'daki Kültür Merkezi Projelerine ilişkin Kültür Bakanından
sözlü soru önergesi (6/160) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
2. - Balıkesir Milletvekili Orhan Sür'ün,
AKP Genel Başkanı hakkında verilen beraat kararının Hazine avukatlarınca temyiz
edilip edilmediğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/161) ve yazılı
soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
3. - Muğla Milletvekili Fahrettin
Üstün'ün, fıstıkçamı üreticilerinin sorunlarına ilişkin Orman Bakanından sözlü
soru önergesi (6/166) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
4. - Antalya Milletvekili Tuncay
Ercenk'in, zorunlu tasarruf nemalarının ne zaman ödeneceğine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/172) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle
konuşması
5. - Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin, Yalova'da yapılan kalıcı konutların yer tespitine ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/173) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın
cevabı
6. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in,
yapı denetim şirketlerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru
önergesi (6/188) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
7. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in,
esnafın kredi faizi borcunun silinip silinmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/183)
8. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in,
belediyelerdeki imarla ilgili teknik personele ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/189)
9. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in,
Karayolları Trafik Yönetmeliğine bir and metni eklenip eklenmeyeceğine ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/190)
10. - Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın,
muhtarlar ile köy ihtiyar heyeti üyelerinin özlük haklarına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/191)
11. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
ruh ve sinir hastalıkları hastanelerindeki güvenlik sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/193) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
12. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
satılan İzmir-Gaziemir sosyal konutlarının tapularının ne zaman verileceğine
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/194) ve Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı
13. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan'ın yapımı süren Karaçal Barajına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/195) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Mehmet Hilmi Güler'in cevabı
14. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın,
ülkemizin rüzgar enerjisi potansiyeline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/204) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Mehmet Hilmi Güler'in cevabı
B) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un,
ilköğretim okullarında sigaraya karşı tedbir alınıp alınmadığına ilişkin sorusu
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/459)
2. - Aydın Milletvekili Özlem
Çerçioğlu'nun, THY bürokratlarının görevden alınmalarına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/473)
3. - İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın,
Emekli Sandığının bir kişiye yüksek miktarda borç tahakkuk ettirdiği
haberlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/476)
4. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun,
Ören yeri gelirlerinin Bakanlığa
gönderilmesi yönündeki karara,
Aydın İlindeki ören yeri gelirlerine
İlişkin soruları ve Kültür ve Turizm
Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/480, 479)
5. - Antalya Milletvekili Tuncay
Ercenk'in, Antalya-Kaş'taki yat limanı inşaatına ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/482)
6. - Tokat Milletvekili Resul Tosun'un,
diploma denklikleri iptal edilerek görevden alınan öğretmenlere ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/501)
7. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
Bozkır Kaymakamının tayin edildiği yere gitmediği iddiasına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/508)
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S. Sayısı : 133)
2. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane Askeri Tıp Akademisi
Kanunu, Türkiye Emekli Sandığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu
ve Askerlik Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/538) (S.
Sayısı : 136)
3. - Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü
Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/558) (S. Sayısı :
135)
4. - Türk Vatandaşlığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/556)
(S. Sayısı : 124)
5. - Hâkimler ve Savcılar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/600)
(S. Sayısı : 145)
6. - Doğal Afetlerle İlgili Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporları (1/594) (S. Sayısı : 143)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Yılmaz
Ateş, son günlerde sinema, müzik ve spor alanlarında elde edilen ulusal ve
uluslararası başarılar münasebetiyle yarışmacıları ve emeği geçenleri kutlayan
bir konuşma yaptı.
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, 27
Mayıs 1960'ın siyasal tarihimizin önemli dönüm noktalarından biri olduğuna,
Konya Milletvekili Ahmet Işık, Konyasporun
şampiyon olarak süper lige çıkmasına,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
Melik'in, Şanlıurfa'nın su ve elektrik sorununa ve alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen cevap verdi.
Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 19
milletvekilinin, Manyas Kuş Gölünün çevre sorunlarının araştırılarak,
Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu
ve 21 milletvekilinin, Tokat İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel
sorunlarının araştırılarak,
Konya Milletvekili Remzi Çetin ve 20
milletvekilinin, madencilik sektörünün içinde bulunduğu durumun araştırılarak,
altın ve bor madenleri başta olmak üzere yeraltı kaynaklarımızın
değerlendirilmesi için,
Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla (10/90, 10/91, 10/92) Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, Japonya Üst
Meclisi Başkanı Hiroyuki Kurata'nın resmî davetine icabetle bu ülkeye yapacağı
ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Avrupa Birliğine üye ve Avrupa Birliğine
katılmakta olan ülke parlamentoları Çevre Komisyonu Başkanları Konferansına,
Yunanistan Parlamentosu Ekonomik İşler Komisyonu Başkanı John Thomopoulos
tarafından ismen davet edilen TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Malatya Milletvekili
Ahmet Münir Erkal'ın katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Genel Kurulu ziyaret eden Bosna-Hersek
Başbakanı Adnan Terzic ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoş
geldiniz" denildi.
Genel Kurulun 22 Mayıs 2003 tarihli 83
üncü Birleşiminde alınan karar gereğince, gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmının:
1 inci sırasında yer alan, Edirne
Milletvekili Rasim Çakır ve 33 milletvekili ile Kırklareli Milletvekili Ahmet
Gökhan Sarıçam ve 24 milletvekilinin, Ergene Nehrindeki kirliliğin ve çevreye
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerine kurulan (10/2, 6) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 134) üzerindeki
görüşmeler tamamlandı.
2 nci sırasında yer alan, Türkiye Halk
Bankası A.Ş.'nin tasvibe sunulan 1997 (3/133) (S. Sayısı : 109),
3 üncü sırasında yer alan, Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğünün tasvibe sunulan 1998 ve 1999 (3/106, 107) (S. Sayısı :
110),
Yılları hesap ve işlemlerine ait, Kamu
İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu Raporları üzerindeki görüşmeler tamamlandı;
Başkanlıkça, komisyon raporlarının kabul
edilmesi halinde adı geçen kuruluşların belirtilen yıllara ait tasvibe sunulan
hesap ve işlemlerinin onaylanmamış olacağına, kabul edilmemesi halinde ise
hesap ve işlemlerinin onaylanmış ve ilgili kuruluşların yönetim kurulu ile
yöneticilerinin ibra edilmiş olacağına ilişkin açıklamalardan sonra yapılan
oylamalar sonucunda, komisyon raporlarının kabul edildiği bildirildi.
28 Mayıs 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 21.20'de son
verildi.
Yılmaz
Ateş |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Yaşar Tüzün |
Suat Kılıç |
|
Bilecik |
Samsun |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No. : 119
II. - GELEN KÂĞITLAR
28 . 5 . 2003 ÇARŞAMBA
Yazılı Soru Önergeleri
1. - Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu'nun, TRT Kurumunun personeline, gelir ve giderleri
ile denetimine ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi
(7/681) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.5.2003)
2. - Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın, kaçak elektrik kullanımına ve bir TEDAŞ yetkilisinin
öldürülmesi olayına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/682)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.5.2003)
3. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, elektrik kesintilerinin duyurulmasına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/683) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.5.2003)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. - Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu ve 21 Milletvekilinin, Adıyaman İli Besni İlçesinin
tarihi ve kültürel değerlerinin korunması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/93) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.5.2003)
2. - İstanbul
Milletvekili Emin Şirin ve 21 Milletvekilinin, Türk basınının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/94) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
3. - Zonguldak
Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 23 Milletvekilinin, ülkemizdeki demir ve çelik
üretimi ile ERDEMİR'in mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/95) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, bilim ve araştırma merkezlerinin hazırladıkları raporlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/412)
2. - Aydın Milletvekili
Özlem Çerçioğlu'nun, ülkemize deniz yoluyla giriş yapan turistlerden alınan
paraya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/413)
3. - Çorum Milletvekili
Feridun Ayvazoğlu'nun, görev tazminatı alamayan personele ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/417)
4. - Ankara Milletvekili
Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup geçici görevle başka
yerlerde çalışan personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/434)
5. - Ankara Milletvekili
Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup geçici görevle başka
yerlerde çalışan personele ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/436)
6. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan ekonomiyi canlandırıcı
tedbirlerin alınıp alınmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/448)
7. - İzmir Milletvekili
Muharrem Toprak'ın, köy enstitüsü sisteminin üniversitelerde uygulanıp
uygulanmayacağına ve öğretmenlerin ekonomik durumlarının iyileştirilmesi
çalışmalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/451)
8. - Sinop Milletvekili
Engin Altay'ın, görevden alınan Sinop Millî Eğitim Müdürlüğü Sağlık Eğitim
Merkezi Baştabibinin tekrar göreve döndürüldüğü iddiasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/453)
9. - Adana Milletvekili
Atilla Başoğlu'nun, vakıf hastanelerinin vergilendirilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/455)
10. - İstanbul
Milletvekili Gürsoy Erol'un, ilköğretim okullarında sigaraya karşı tedbir
alınıp alınmadığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/460)
11. - Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş'in, Ankara'daki kaldırım ve asfalt çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/462)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.04
28 Mayıs 2003 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 86 ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
sözleşmeli çiftçilik konusunda söz isteyen, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet
Küçükaşık'a aittir.
Buyurun Sayın Küçükaşık.
(CHP sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Bursa
Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, sözleşmeli çiftçilik uygulamaları sırasında
yapılan sözleşmelerdeki boşlukların yarattığı sorunlar ve alınması gerekli
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce 24 Mayıs
2003 tarihinde Bursa Yenişehir Ovasında ve Manisa Saruhanlı İlçesinde meydana
gelen dolu felaketi nedeniyle zarara uğrayan tüm çiftçilerimize, geçmiş olsun
dileklerimi iletiyorum.
Doğal Afet Yasasının
yürürlükten kalkmış olması nedeniyle, dolu ve sel felaketi nedeniyle zarara
uğrayan çiftçilerimize, zararın telafi edilmesi için tüm mal varlığının yüzde
40'ının telef olmuş olması kabul edildiğinden, şu anda, Yenişehir ve Manisa
Ovasında zarara uğrayan hiçbir çiftçimize yardım yapılamamaktadır. Bu nedenle,
hükümet tarafından acil düzenlemeler yapılarak, Yenişehirli çiftçimizin
zararının giderilmesi ve mağduriyetlerinin önlenmesi çağrısında bulunuyorum.
Tarımda giderek
sanayileşmenin artması ve tarımsal ürünlerin sanayi tesislerinde işlenerek
mamul madde haline gelmesi, sanayi şirketleri ile çiftçiler arasında ürün
bazında sözleşmeler yapılmasına neden olmuştur. Özellikle devletin pancar ve
tütün üreticileriyle yapmış olduğu tekyanlı sözleşmeler, giderek gıda ve
konservecilik sektöründe özel sektöre de ilham kaynağı olmuş ve fabrikalar,
düzenlemiş oldukları tektaraflı sözleşmeleri, kendilerine ürün satmak isteyen
örgütsüz durumdaki çiftçilere tek nüsha olarak, ya tek tek ya da gruplar
halinde imzalatır duruma gelmişlerdir. 1970'li yılların başından itibaren, bu
uygulamanın içerisinde, çiftçi, yetiştirdiği belli bir ürünü, alıcı gerçek ya
da tüzelkişilere satmayı taahhüt etmekte, belirlenen ürünü teslim etmediği
takdirde, alıcı firmanın bu nedenle uğrayacağı zararı karşılamak üzere,
sözleşmeyle birlikte bir açık bono imzalayıp vermektedir. Alıcı firma ise, sözleşme
konusu ürünü kendi belirlediği fiyat ve program dahilinde almayı ve bedelini
ödemeyi taahhüt etmektedir. Ancak, sözleşme tek taraflı ve tek nüsha olarak
şirket tarafından düzenlenmektedir. Çiftçi, yalnızca imza atar. Sözleşmedeki
boşlukların hiçbiri doldurulmamaktadır. Sözleşmede, çiftçiye teslim edilen
fide, gübre, ilaç miktarı ve bedelleri ve dekar başına ödenen nakdî ve aynî
avanslar ile teslim alınacak ürün miktarı, evsafı, bedeli ve ödeme zamanı boş
bırakılmakta, sonradan, ihtilaf halinde şirket tarafından doldurulmaktadır.
Şöyle ki:
Bedel direkt olarak
belirlenmemektedir. Anlaşılan bedelin yüzde 80'i sözleşmeye yazılmakta, bedelin
yüzde 20'si ise prim olarak yazılmaktadır.
Ürün miktarı olarak,
dekar başına tahminî rekoltenin üzerinde bir miktar yazılmakta, böylelikle, az
ürün teslim edildi diye, üreticinin yüzde 20 prim hakkı engellenerek, fiyatta
yüzde 20 oranında bir indirim sağlanmaktadır.
Ürün bedelinin ödenme
zamanı, şirketin yetkisi dahilindedir. Örneğin, 2002 yılı temmuz, ağustos,
eylül aylarında teslim edilen domatesin bedeli, en geç 28 Şubat 2003 tarihi
olarak sözleşmeye yazılmakta; bu süre içerisinde de üreticiye hiçbir gecikme ve
faiz ödenmemektedir. Oysa, üreticiye verilen tüm nakdî ve aynî avanslar (fide,
tohum, gübre, ilaç ve benzeri) ya ödeme günündeki döviz kuru ya da teslim
tarihi ile ödeme günü arasındaki temerrüt faizi eklenerek tahsil edilmektedir.
Rekolte o yıl fazla veya ürünün fiyatı düşmüş ise, ürünü daha ucuza almak için
zamanında tesellüm etmemekte, ürünün tarlada bozulmasına neden olmakta ve
kendisiyle sözleşme imzalamayan üçüncü şahıslardan aynı ürün alınmaktadır.
Örneğin, 2002 yılında, kapya dediğimiz yağ biberi üretimi oldukça fazla olmuş,
alıcılar 190 000 TL/kilogramdan sözleşmeyi imzaladıkları halde, biber fiyatı 40
000 Türk Lirasına düşünce, birçok alıcı fabrika, sözleşmeli çiftçilerden biber
almamış, üçüncü şahıslardan biber alarak sözleşmeli çiftçinin zarara uğramasına
neden olmuştur. Ürünün alınmamasına gerekçe olarak, tohumluk fideyi kendisi
vermesine karşın, ürünün istenilen büyüklükte ve evsafı olmaması gerekçe
gösterilmiş, ürün tarlada kalmış, çiftçi, toplama parasını kurtaramamıştır.
Mesela, tohumluk fideyi kendisi veriyor, gübreyi de kendisi veriyor; fakat
"bizim, uluslararası standardımız 13 santim, senin yetiştirdiğin biber 10
santim oldu, eğri büğrü; halbuki, biz, dümdüz biber alıyoruz" diyor.
Tohumu da veren alıcı firma, fideyi de veren alıcı firma, kendi teslim ettiği
ürünün kendi istediği standartta olmamasını isteyerek, böylelikle köylülerin
mağduriyetine neden olmaktadır.
Ürünün az olması ve o
ürünün fiyatının piyasalarda yükselmesi halinde ise, alıcı firma, çiftçiye
malını dışarıya satmaması için baskı yapmaktadır. Herhangi bir doğal afet
nedeniyle rekoltenin az olması ve fabrikaya az ürün teslim edilmesi veya
gruptan herhangi birisinin hiç ya da az ürün teslim etmesi halinde ise,
çiftçilerden almış oldukları bonoları doğrudan icraya koymakta ve sözleşmeyle
kendisine tanınan tüm hakları çiftçilerden talep etmektedirler.
Sözleşme nedeniyle mağdur
olan çiftçiler, tek başlarına dava açmışlar; ancak, sözleşmenin yapısı
nedeniyle, açmış oldukları davaları kaybetmişlerdir; üstelik, alıcı firmalar
tarafından kara listeye alınarak, sözleşmeli tarım yapmaları da
engellenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Devamla) - Bu konuda mevcut yasal düzenleme olmaması nedeniyle, yargı
tarafından, sözleşmeler, Borçlar Kanunu ve genel hükümler çerçevesinde
değerlendirilmiş; sözleşme serbestisi ilkesi uyarınca, bu tek taraflı sözleşmeler
geçerli kabul edilmek zorunda kalmıştır. Bizlerin, ziraat odaları ve
çiftçilerin gayretleriyle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ancak 1996 yılında
harekete geçmiş ve 30 Haziran 1996 tarihinde, sözleşmeli tarımsal ürün yetiştiricileriyle
ilgili usul ve esaslar hakkında 1996/6 nolu tebliğ yayımlanmış; ancak, pratikte
hiçbir yararı ve düzenleyici etkisi olmamıştır. Bu kez, 1 Ağustos 1998 tarihli
16 nolu tebliğ yayımlanmış, bu tebliğle birtakım yaptırımlar getirilmeye
çalışılmış; sözleşmelerin tebliğe aykırı olamayacağının belirtilmesine karşın,
yine, tebliğe aykırı tek yanlı sözleşmeler imzalanmaya devam edilmiştir. Ziraat
odaları ve alıcı firmalar tarafından anlaşılarak hazırlanan ve üç yıldan beri
uygulanan tek tip sözleşme bile bu eksikliği giderememiştir.
Sözleşmeli çiftçi, en
yaygın haliyle, Bursa Ovasında, özellikle Mustafakemalpaşa, Karacabey, Manyas
Ovasında, domates, biber, bezelye ve mısırda, özel sektör ile çiftçiler
arasında; tütünde, hem özel sektör hem devletle yapılan sözleşmelerde; yine,
meyve de, özel sektör ile çiftçiler arasında ve pancar sözleşmelerinde
karşımıza çıkmaktadır.
Görüldüğü üzere,
Türkiye'de tüm çiftçilerimiz sözleşmeli çiftçi kapsamında olup, sözleşmeli
çiftçilik uygulaması giderek tüm bitkisel ve hayvansal ürünler ile su
ürünlerinde uygulanmaya başlanacaktır. Ancak, bu konuda, üretici çiftçinin
haklarını koruyan bir yasal düzenleme olmaması, çiftçilerin örgütlü ziraat
odaları yasasının yetersizliği ve ziraat odalarının işlevsizliği göz önüne
alındığında ve Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanmakta olan tarımsal üretici
birlikleri yasası yürürlüğe girmediğinden, üreticiler sahipsiz ve güçlü
alıcıların insafına terk edilmiş durumdadır.
Bu nedenle, yakında
Meclis gündemine getirilecek olan tarımsal üretici birlikleri yasası çok
önemlidir; ancak, tasarı, bu haliyle, güçlü üretici birlikleri oluşturmaktan
çok uzaktır. Yasanın, üretici ile alıcı arasındaki güç dengesini dengelemesi ve
Türk çiftçisinin gerçekten de örgütlenebileceği birliklerin kurulmasını
sağlaması, sözleşmeli çiftçiliğin bir model olarak uygulanmasını mümkün
kılacaktır.
Hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Küçükaşık.
Gündemdışı ikinci söz,
çocuk suçluluğunun önlenmesi ve suç işleyen çocukların topluma
kazandırılmasıyla ilgili söz isteyen Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç'e
aittir.
Buyurun Sayın Ergenç. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
2. - Siirt
Milletvekili Öner Ergenç'in, çocukların suç işlemelerinin önlenmesi ve suç
işleyen çocukların topluma kazandırılmasına ilişkin gündemdışı konuşması
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hızla artmakta olan
kapkaç, hırsızlık ve tinerci olaylarıyla işsizlik arasında belli bir ilişkinin
bulunduğu hepimiz tarafından bilinmektedir. Geçen yılın verileri, atıl işgücü
oranının yüzde 16,5, işsiz sayısının da 3 660 000'e ulaştığını gösteriyor.
18-25 yaş arası yükseköğrenimli gençlerde işsizlik oranının yüzde 30'lara
dayandığı görülmektedir; yani, her 3 yükseköğrenimli gençten 1'i işsiz
bulunmaktadır.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; hedeflenen büyümenin sağlanabilmesi ve istihdamın
artırılabilmesi için, öncelikle, enflasyonun düşürülmesi, reel faizin
indirilmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi, yatırımı ve üretimi caydıran
düzenlemelerin yapılmaması gereklidir. Bu konu suç işleyen çocuklarla neden
ilgilidir diye aklımıza bir soru gelecek olursa, netice itibariyle, çocukların
suça sürüklenmesinde, çok ciddî bir şekilde, ailelerin geçimlerini temin edememeleri
ve bu sebeple, çocuklarına yeterince sahip çıkamamaları olayı da yatmaktadır.
Özellikle kırsal kesimden şehirlere ve özellikle de metropollere göç eden
aileler işsizlikle karşı karşıya kalınca, o gün akşam evine yiyebileceği kadar
yiyecek götüremeyen bir baba veya aile reisi, çareyi, çocuklarına mendil
sattırmakta, araba temizliği yaptırmakta bulmakta veya daha kötüsü, dilendirme
yoluyla ihtiyaçlarını karşılamaya yönelmektedir ve dolayısıyla, çocuklarını, bu
zorunlu sebepler yüzünden suç işlemeye hazır bir ortamın içerisine itmektedir.
Dolayısıyla, kendimizi, bir an için, öyle bir babanın yerine koyduğumuzda,
böyle bir ailenin, o günkü ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için de yapabileceği
çok fazla değişik bir şey görülmüyor.
Bu itibarla, özellikle
kırsal kesimden şehirlere ve metropollere olan göçün durdurulması
gerekmektedir. Bunun durabilmesi için, o yörelerin, köyünde, kentinde yaşayan
insanların, geçimlerini temin edebilecekleri bir ekonomik yapıya kavuşturulması
gerekir. Dolayısıyla, meseleye böyle baktığımızda, bu ailelerin, göç etmekten
çok fazla memnun olmadıklarını da görebiliyoruz.
Bir taraftan, böyle
tedbirlerin alınması zarurî olmakla birlikte, öte taraftan, suça itilmiş ve suç
işletilmiş çocukların da yeniden topluma kazandırılmasını zorunlu kılan
birtakım tedbirlerin alınması, sosyal devlet olmanın gereğidir. Dolayısıyla,
gerek Adalet Bakanlığının gerek Çocuk Esirgeme Kurumunun bağlı bulunduğu devlet
bakanlığı, Millî Eğitim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarının, müştereken
bir çözüm arayışına girmek suretiyle "suçlu çocuk yoktur; ama, suça
itilmiş, suç işletilmiş çocuk vardır"
ilkesinden hareketle, bu çocuklarımızın, rehabilite edilmek suretiyle,
topluma yeniden kazandırılmaları çok acil ve halledilmesi gereken bir
problemdir. Zira, geleceğimizin teminatı olan bu çocuklarımızın, fünyesi
çekilmiş, patlamaya hazır bir bomba gibi toplumun içerisinde ne zaman kimin
karşısına çıkacağı, ne zaman nasıl bir suç işleyeceği belli olmayan bir
ortamdaki bu çocuklarımızın, mutlaka, illerimizde kurulacak olan rehabilitasyon
merkezlerinde -tam donanımlı, sosyologlarının, psikologlarının, pedagoglarının
ve tam donanımlı personelinin de bulunduğu birtakım rehabilitasyon
merkezlerinin kurulması suretiyle- yeniden topluma kazandırılmaları gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun.
ÖNER ERGENÇ (Devamla)-
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu, sadece bir bölgenin,
sadece bir ilin değil, topyekûn Türkiye olarak hepimizin meselesidir ve değerli
arkadaşlarım, bu konu, hepimizin, parlamentosuyla, hükümetiyle, sivil toplum
kuruluşlarıyla, ailesiyle, toplum olarak hepimizin görevinde ve sorumluluğunda
olan bir konudur. Dolayısıyla, ben, bugünkü konuşmamda, son yıllarda ve
özellikle de, yakın zamanlarda artan ve hatta bali koklayan ve uyuşturucu
bağımlısı olan, madde bağımlısı olan çocukların, işte, şehirlerimizde, nasıl
cinayete varabilecek kadar birtakım suç işlediklerini, suça itildiklerini
görmüş olmakla birlikte, bu olayın önemine binaen, bunu, Yüce Meclisin
gündemine bugün taşımak istedim.
Bu konuda görevli olan
herkesi, her kurumu göreve davet ediyorum ve bu çocuklarımızın topluma
kazandırılması için ne lazımsa elbirliğiyle bunu birlikte yapalım diyorum. Bu
vesileyle, hepinize, Yüce Meclisin çatısı altında hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Ergenç.
Gündemdışı üçüncü söz,
Gürbulak gümrük tesislerinin açılışı ve sınır ticaretinin Ağrı İli ekonomisinin
gelişmesine olan katkısıyla ilgili söz isteyen Ağrı Milletvekili Sayın Naci
Aslan'a aittir.
Buyurun Sayın Aslan. (CHP
sıralarından alkışlar)
3. - Ağrı
Milletvekili Naci Aslan'ın, Gürbulak gümrük tesislerinin açılışı ve sınır
ticaretinin Ağrı İli ekonomisinin gelişmesine olan katkısına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in cevabı
NACİ ASLAN (Ağrı) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 30 Mayıs 2003 tarihinde, Ağrı Gürbulak Sınır
Kapısında inşa edilen tesisleri açmak üzere ilimize teşrif buyuracak Sayın
Başkanımızın ilimizi onurlandıracak olması nedeniyle söz almış bulunuyorum;
Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
1639 yılındaki Kasrışirin
Antlaşmasıyla çizilen İran-Türkiye sınırımızda ve o günden bugüne kadar
değişmeden devam eden bu sınırımız üzerinde, 14 Mart 1937 yılında, Büyük Önder
Atatürk'ün emirleri doğrultusunda, Tahran'da yapılan antlaşmayla, bu gümrük
kapılarının kurulması gündeme gelmiştir.
Yine, 7 Haziran 1937
yılında, 3216 sayılı Kanunla Gürbulak Sınır Kapısı kurulmuş ve ilan edilmiştir.
Yine, 4 Eylül 1953 tarihinde, Bakanlar Kurulumuzun 4/1407 sayılı kararıyla, bu
gümrük kapısı, kara sınır kapısı olarak tayin edilmiştir.
Gümrük kapılarının mana
ve önemi, ülkeler arasındaki seyrüseferin, ticaretin, ekonomik faaliyetlerin,
istişarelerin gelişmesi içindir. Ağrı Gürbulak Sınır Kapısı, bundan beş altı
yıl önce, o bölgemizin bütün ekonomik sorunlarını çözecek nitelikte bir işlev
görmekteydi; ama, gelin görün ki, bazı yanlış uygulamalar neticesinde, burada
bütün yatırımını İran'dan ithal ettikleri petrol üzerine kuran Doğubeyazıt
girişimcisinin yapmış olduğu antrepolar, yatırımlar... Ama, alınan bir kararla,
bu gümrük kapımızdan ithal edilen bütün mallar asgarîye indirildi ve günübirlik
ticaret haline dönüştürüldü. Vatandaşımız, 24 saat içerisinde dönüş yapmadığı
takdirde 50 dolar vergi ödemektedir. Bu da, o bölgede olan fakir
insanlarımızın, bir poşet içinde, bir telis içinde, o heyecanla, o
olanaksızlıklarla, günübirlik olarak kapıdan geçmesine, geçmediği zaman da,
getirdiği malın bedelinden daha fazla parayı kapıya ödemesine neden oluyor.
Şimdi, Başbakanımız,
elbette ki, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı. Ben köylü çocuğuyum. Biz
köydeyken, babamız şehre gittiği zaman, dönüşünde, acaba bize ne getirdi
diyorduk. Şimdi, Başbakanımız da devleti temsil etme sıfatıyla, bir baba
sıfatıyla Ağrımıza gidiyor. Ben, bir Ağrılı olarak şunu ümit ediyorum, bütün
Ağrılılar da ümit ediyor: Sayın Başbakanımızın -nasıl ki, hükümet, bir acil
eylem planıyla göreve başladıysa- Ağrı'ya da bir acil eylem paketiyle gitmesini
diliyorum. Sayın Başbakanımızın açacağı bu tesise yaraşır bir şekilde, sınır
ticaretimizin, yeniden şekillendirilmesi, yeniden düzenlenmesini talep
ediyorum.
Ayrıyeten, Sayın
Başbakanımızdan, Ağrı'da bir Ağrı Dağı üniversitesi kurulmasıyla ilgili yasa
tasarısının, siz değerli milletvekillerinin kıymetli oylarıyla, Türkiye Büyük
Millet Meclisinden geçeceğini müjdelemesini diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bölgemizin bir başka özelliği şudur: Bizde, sadece tarım ve hayvancılık
mevcuttur. Kış şartları çok ağırdır. Yani, bizde başka bir sanayiin gelişmesi
ve vatandaşın geçimini o sanayi koluyla idame ettirmesi olanağı yoktur. Biz,
altı ay karın altında mücadele ediyoruz, karın altından çıktıktan sonra da
işsizlikle mücadele ediyoruz. O nedenle, bizim, başta, toprağımızın sulanması
gerekiyor. 1994 yılında temeli atılan ve bugün 57,6 nakdî gerçekleşmesi olan
Yazıcı Barajı için, bu sene 1,5 trilyon lira ödenek ayrılmıştır. Hesaplıyorum,
bu ödenekle, bu baraj, 38 yılda ancak biter. O halde, Sayın Başbakanımızın, bu
Yazıcı Barajının ödeneğini de artıracağı müjdesini vermesini diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Aslan.
NACİ ASLAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Ağrı, tamamıyla unutulmuş ve gerçekten, bu tek
partili iktidar döneminde, Ağrı'ya yeni bir programla hayat getirilmesi
gerekiyor.
Şunu söylemek istiyorum;
ayrıyeten, bunu, Sayın İçişleri Bakanıma arz ediyorum: Şu anda, Ağrılı, köyden,
kentten, ilçeden hayvanını canlı hayvan borsasına getirememektedir. Niçin?..
Sağlık Bakanıma da arz ettim. Veteriner ilaçlarının Ağrı'ya gönderilmesi
gerekiyor. Bu aşı yapılmadığı için jandarma yolu kesiyor; af buyurun, 1 keçi
100 000 000 lira etmez, 1 800 000 000 lira ceza kesiyor. O gün, Taşlıçay
İlçemizde, bir minibüse 2 koyun, 1 keçi konulmuş, 3 milyar 800 küsur milyon
lira ceza kesilmiş, artı, minibüsçünün aracı da, üç ay çalışamaz diye garaja
çekilmiş. Bu nedenle -zannediyorum, Tarım ve Köyişleri Bakanımız dinliyorlar-
Ağrı İlimize ve ilçelerine veteriner ilaçlarının derhal gönderilmesi gerekiyor;
çünkü, yöremiz fakir, halk bu ilaçları alamıyor; ama, Sağlık Bakanlığımızın
elemanları da yardımcı olacakları taahhüdünde bulunmuşlar. İlaç olduğu takdirde
bu aşı taraması yapılacak ve böylelikle, halkımız ile jandarmamız arasındaki, polisimiz
arasındaki bu nahoş itişme kakışma da giderilmiş olacaktır.
İkinci bir sorunumuzu
anlatmak istiyorum. Hayvancılıkta... Bölgemizde Et ve Balık Kurumu vardı. Et ve
Balık Kurumu özelleştirildi; fakat, birleşen hisseler bunu götüremediler.
Yeniden, özel idare müdürlüğü satın aldı; ama, özel idare müdürlüğü de
işletemediği için, şu anda atıl vaziyette bekliyor ve bizim besicilerimiz,
mallarını, Kars ve Van Et Kombinalarına götürüyorlar. Van ve Kars Et Kombina
müdürlükleri de, ekonomik yetersizlik nedeniyle, üç ay sonra parayı ödeyebiliriz
diye... Hatta, kesimi de çok kısıtlı. Sebebi de şu: Yapılan et ihalelerini,
özellikle askeriyemizin o bölgedeki et ihalelerini tamamıyla özel kesimhaneler
almıştır. Yani, orada devletin karma ekonomik sisteminin devreye girip yöreyi
kurtarması gerekirken, maalesef, şu anda, Ağrılı çiftçi ve Ağrılı besiciler
perişan durumdadır.
Bir hakkı da teslim etmek
istiyorum. Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımıza ve Sayın Maliye Bakanımıza çok
teşekkür ediyorum. Doğrudan gelir desteği paralarının yüzde 40'ını 11 Mayısta
ödediler, yüzde 60'ı da şu anda ödenmektedir ve Ağrı halkı minnettardır. O
konuda, her iki Bakanıma da teşekkürlerimi sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Aslan,
sözlerinizi toparlar mısınız.
NACİ ASLAN (Devamla) -
Hemen toparlıyorum.
Bizim diğer bir
sıkıntımız: Şu anda Ağrı Millî Eğitim Müdürlüğünde bir facia yaşanmaktadır. Ne
idüğü belirsiz soruşturmalar başlamış. Tabiî, ben, bunu, hükümeti şikâyet etme
noktasında söylemiyorum. Benim, bir eğitimci olarak, yüreğim sızlıyor. Bir
eğitimci olarak, bir okulda veya millî eğitim müdürlüğünde veya şube
müdürlüklerinde en az sekiz yıl idarecilik yapmak gerekiyor; ama, maalesef,
Doğubeyazıt, Diyadin ve Patnos İlçelerimizde, ikibuçuk yıl öğretmenlik yapan,
stajyerliği yeni kalkmış değerli kardeşlerimiz, millî eğitim müdürlüklerine
veya şube müdürlüklerine tayin edilmişlerdir. Ağrı için çok büyük bir şans ki,
çok değerli bir valimiz var; ama, bu soruşturmalar, valilikçe değil, bakanlık
müfettişlerince sürdürülmekte. Bu nedenle, Sayın Millî Eğitim Bakanımızın bu
konuya duyarlılık göstermesini diliyorum.
Ağrı'da, sekiz yıllık
eğitimin kaliteli ve seviyeli yürütülmesi gerekiyor. Sayın Başbakanımız Ağrı'ya
geldiklerinde, inşallah, kendilerine refakat edeceğiz; ama, ben, bu sefer değil
gelecek sefer, Ağrı-Erzurum il sınırına "acemi eğitim kampına hoş
geldiniz" diye bir tabela asmak istiyorum. Yani, stajyerlikleri
kaldırılmamış, kendi mesleklerinde formasyonu yakalayamamış, tecrübe edinememiş
insanlar doğuya ve güneydoğuya gönderiliyor.
Alınacak bir tedbir var.
Elbette ki, onbeş yirmi yıllık öğretmen ve idareci doğuya gitmeyebilir; ama,
hükümetimiz, en azından, bu tecrübeli kadrolara, maaşlarını ve ev kiralarını
ekstradan ödemek kaydını ve kuralını getirirse, herkes, seve seve doğuya da,
güneydoğuya da hizmet etmeye gider ve oradaki insanlarımız eğitimin kalitesini
yakalamış olabilirler.
O nedenle, biz Ağrılılar
olarak, millî eğitimde şu anda devam eden bu tayinlerin durdurulmasını,
sürgünlerin durdurulmasını, hak edenlerin, liyakate uygun eğitimcilerin
işbaşına getirilmesini diliyoruz.
BAŞKAN - Sayın Aslan...
NACİ ASLAN (Devamla) -
Bitiriyorum efendim.
Değerli arkadaşlarım,
üçüncüsü, Tarım Bakanıma yine arz ediyorum; bizim orada hayvancılığın
kooperatifleşmesi... Yani, süt inekçiliği kooperatifleri kurulmuştur; 2002
yılında işletme kredileri verilmiş, bu işletme kredilerinin belli bir kısmı
ödenmesine rağmen, kalan kısımları halen ödenmemiştir. Aylardan mayıs ayı ve
dolayısıyla, bu mayıs ayı bitmeden, bu işletme kredilerinin gönderilmesini
talep ediyorum.
Millî Eğitim Bakanıma
tekrar dönüyorum; bitirilen okulların paralarının ödenmesini, anahtarlarının
müteahhitlerden alınmasını diliyorum.
Beni dinlediğiniz ve
Sayın Başkanım da, hoşgörüyle, bana bu fırsatı verdiği için, hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aslan.
Hükümet adına, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler.
Buyurun Sayın Güler. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ağrı Milletvekili Sayın
Naci Aslan'ın gündemdışı konuşmasına, Kürşad Tüzmen Bey adına cevap veriyorum:
Biliyorsunuz, İran ve
Ortaasya'ya, Avrupa ve Türkiye'yi bağlayan Gürbulak Sınır Kapısı, 1937 yılında
hizmete açılmıştır ve bilindiği üzere, aksayan tesisleriyle, hizmetini tam
olarak verememiştir, yetersiz kalmaktadır. Bunun için, kısa bir sürede yeniden
yapılanması zarurî bir hal almıştır.
Bununla ilgili olarak daha
evvelden alınan bir karar gereğince, burasının, Hazineye yük olmadan, hükümete
yük olmadan, yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştır
ve 5 Aralık 2000 tarihinde Yüksek Planlama Kurulunca karar verilmiştir; ancak,
ihalelerdeki gecikmelerden dolayı, bazı mevzuat sıkıntılarından dolayı
gecikmiştir. Ancak, gümrük kapısı, cuma günü, Sayın Başbakanımız tarafından
açılarak hizmete sunulacaktır.
Şimdi, 22 Nisan 2002
tarihinde temeli atılan ve 30 Mayıs Cuma günü hizmete açılması planlanan
Gürbulak Gümrük Kapısı Yapım İşleri Projesi, sınır kapısındaki idarî ve ticarî
tesislerin inşaat, mekanik, elektrik tesisat işleri, altyapı ve tüm arazinin
çevre düzenlemesini içermektedir. 9,5 trilyona mal olmuştur ve bu tesisle
birlikte, bina ve altyapı tesisleri, gümrük başmüdürlüğü, yolcu salonu binası,
TIR gümrük binası, TIR arama ve kaçak eşya hangarı, İran tarafındaki kontrol
birimleri ve kantarlar, giriş ve çıkışta ayrı ayrı olmak üzere 2 adet sosyal
tesis binası, işletme binası, antrepo, depo ve su deposundan oluşmaktadır.
Dediğim gibi, bu 9,5
trilyon; yap-işlet-devret modeliyle de yapıldığı için, gerçekleştiği için de,
devletin kasasından para çıkmamıştır.
Sınır ticaretinin Ağrı
İli için önemine gelince, birkaç cümleyle de bunu özetlemek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, sınır ticaretiyle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde
ihracatın artırılması ve yapılacak ihracat sayesinde de, bu illerde sınaî ve
ticarî gelişmenin sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca, sınır illerinin
ihtiyaçlarının da bir bölümünün, komşu ülkelerden, basitleştirilmiş ithalat
yoluyla daha çabuk ve ucuz maliyetle karşılanması ve bu bölgelere ekonomik ve
ticarî canlılık getirilmesi amacıyla, Ağrı İli de dahil olmak üzere, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde 12 sınır ilinde yürütülen bir uygulamadır.
Dolayısıyla, sınır ticareti dediğimiz zaman, günümüz itibariyle bu, 12 sınır
ilini kapsamaktadır; ancak, hükümetimiz, sınır ticaretine önem vermektedir; bu
noktada çalışmaları daha geniş bir il yelpazesini kapsayacaktır.
Sınır ticareti kapsamında
ithalat ve ihracat işlemleri, üçer aylık uygunluk belgesi kapsamında
hazırlanmaktadır. Bunun için bir "il ihtiyaçları listesi"
hazırlanmaktadır. Her bir ürün için, il değerlendirme kurulunca bu tanzim edilmektedir
ve her yılın ekim ayı sonuna kadar Dış Ticaret Müsteşarlığına bildirilmektedir.
Valiliklerce talep edilen ürünler, Dış Ticaret Müsteşarlığı koordinatörlüğünde
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı arasında yapılan
ortak çalışmada değerlendirilmekte ve uygun görülenler ilgili valilere
duyurulmaktadır.
Bu kapsamda, Ağrı
İlimizin Gürbulak Sınır Kapısı ve Sarısu açık pazaryeri üzerinden İran'la sınır
ticareti yapılmaktadır. 2003 yılı için Ağrı İlinde 43 kalem malın sınır
ticareti kapsamında ithaline izin verilmiştir. 2001 yılı içinde, bununla ilgili
rakam da, Ağrı İli için ithalat 1,6, ihracat da 1,7 milyon Amerikan Doları
olarak gerçekleşmiştir.
Öte yandan, mevcut sınır
ticareti uygulaması yerine, biz, daha değişik bir modeli öngörmekteyiz. Bununla
ilgili olarak illerimizde sınır ticaret merkezlerinin kurulmasına imkân veren
bir çalışmayı, müsteşarlığımız hazırlamaktadır. Bu söz konusu çalışmayla sınır
ticareti daha kolay, daha etkin, daha verimli olacaktır.
Burada şu avantajlar
öngörülmektedir: Söz konusu kararla, Artvin, Ardahan, Ağrı, Kars, Iğdır, Van,
Hakkâri, Şırnak, Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve Hatay İllerinde sınır
ticaret merkezleri kurulacak ve ayrıca bu illerin komşusu durumunda olan
Erzurum, Muş, Bitlis, Siirt, Diyarbakır, Batman ve Adıyaman İlleri de burada
mücavir il kapsamında uygulamadan yararlanacaktır.
Sınır ticaret
merkezlerinin kurulması, Dış Ticaret Müsteşarlığının koordinatörlüğünde Millî
Savunma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ile Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığı temsilcilerinden oluşan bir
komisyonun, oybirliğiyle yapacağı teklif üzerine, Dış Ticaret Müsteşarlığının
bağlı olduğu Devlet Bakanlığı onayıyla kurulacaktır.
Sınır ticaret
merkezlerinin inşaı, işletilmesi ve fizikî düzenlemesine ilişkin usul ve
esaslar, Gümrük Müsteşarlığınca belirlenecektir. Bu çalışmalar sıkı bir şekilde
yürümektedir. Sınır ticaret merkezlerinin idarî yönetimi, bu merkezlerin
işleticisi şirket, bulunduğu ilin il özel idaresi, ticaret odası veya sanayi ve
ticaret odası, esnaf ve sanatkârlar odası ile ilgili ihracatçı birliklerin
katılımıyla oluşturulan ve sınır ticaret merkezini işletenler -bunun bir anonim
şirket olmasını öngörmekteyiz- tarafından yerine getirilecektir.
Sınır ticaret merkezinde
faaliyet göstermek üzere mağazalar kurulacaktır. Mağaza işletme izinleri, sınır
ticaret merkezleri işleticisinin teklifi üzerine Gümrük Müsteşarlığınca
verilecektir. İhracat ve ithalat, yine, bu merkezlerin işleticisi durumunda
olan ve bunun içindeki mağazalar tarafından yapılacaktır. İthalatta il ihtiyacı
ölçütü esas alınacaktır. İthalatta, mevcut vergi oranlarına kıyasla daha düşük
bir maktu vergi uygulanacaktır. Böylece, bu çalışmalarla dışticaret, özellikle
sınır ticaretine, hükümetimiz, daha evvel programında ve acil eylem planında
belirtildiği üzere önem vermektedir ve bunun en kısa zamanda, aylar
mertebesinde tamamlanması beklenmektedir ve bu sayede, başta Ağrı olmak üzere,
biraz önce saydığım iller bu imkândan yararlanacak, hem ekonomik hem de sosyal
avantajlar sağlamış olacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Meclis araştırması
önergeleri vardır; birincisini okutuyorum:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. -
Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 21 milletvekilinin, Adıyaman İli Besni
İlçesinin tarihî ve kültürel değerlerinin korunması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/93)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Adıyaman İlimizin Besni
İlçesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en eski yerleşim yerlerinden birisidir ve
pek çok tarihî ve kültürel eserlere sahiptir. Ancak bugün bu varlıklarımız yok
olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Bu sebeple,
Adıyaman-Besni İlçesinde sahip olduğumuz tarihî ve kültür değerlerimizin yok
olmaması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın
98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince bir Meclis araştırması açılması hususunda gereğinin yapılmasını arz
ederiz.
1- Mahmut Göksu (Adıyaman)
2- İsmail Bilen (Manisa)
3- Ahmet Faruk Ünsal (Adıyaman)
4- Fehmi Hüsrev Kutlu (Adıyaman)
5- Sabahattin Yıldız (Muş)
6- Mehmet Melik Özmen (Ağrı)
7- Mehmet Ceylan (Karabük)
8- Halil Kaya (Van)
9- Ekrem Erdem (İstanbul)
10- Rıtvan Köybaşı (Nevşehir)
11- Vahit Kiler (Bitlis)
12- Nihat Eri (Mardin)
13- Mehmet Dülger (Antalya)
14- Atilla Koç (Aydın)
15- Azmi Ateş (İstanbul)
16- Özkan Öksüz (Konya)
17- Afif Demirkıran (Batman)
18- Hakan Taşçı (Manisa)
19- Osman Akman (Antalya)
20- Fehmi Öztunç (Hakkâri)
21- Mustafa Ataş (İstanbul)
22- Ramazan Toprak (Aksaray)
Gerekçe:
Adıyaman'ın Besni İlçesi
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en eski yerleşim yerlerinden biridir.
Araştırmalara göre Besni'de ilk yerleşim yerleri korunmaya ve savunmaya son
derece elverişli bir yapı arz eden Besni Kalesi ve Değirmen Çayı yöresidir.
Tarih sahnesinde Besni'nin ilk hâkimi Hititlerdir. Aynı dönemde yaşayan
Hurriler M.Ö. 1400 yıllarında Besni'ye hâkim olmuşlar, ancak ilçede kalıcı
izler bırakmamışlardır. Sonraları sırasıyla Babil, Urartu, Kummun Krallığı,
Asurlar, Selakidler, Kommagene, Romalılar, Sasani gibi uygarlıkların etkisine
girmiş, Hz. Ömer zamanında Besni'ye giren Müslümanlık, Emevi ve Abbasiler
döneminde sistemli olarak yayılmıştır. Abbasilerden sonra Selçuklular, Memlükler,
Dulkadiroğlulları ve son olarak Mercidabık Savaşı sonunda Osmanlı hâkimiyetine
girmiştir.
Besni İlçesi 1954 yılına
kadar Gaziantep'e bağlı bir ilçe iken 1954 yılında Adıyaman'ın il olmasıyla
Adıyaman'a bağlanmıştır.
Günümüze kadar çeşitli
isimlerle anılan Besni, tarihte ilk defa Tavarih-i Emeviye devrinde
"Hasen" ismiyle anılır. Bu da Arapçada "güzel" anlamına
gelir. Süryaniler devrinde de ismi yine "güzel yer" anlamına gelen
Bathesna olarak kullanılmıştır. Besni'nin Müslüman olmasından sonra bu isim
Arap kültürünün etkisiyle Behişti olarak değişmiştir. Bulunmaz yer, cennete eş
manasına gelen Behişti 1350 yıllarında Bisni olarak şekil bulur. Bu isim Besni
olarak günümüze gelmiştir.
Anadolu binlerce yıldan
bu yana gelip geçen medeniyetlerin kalıntılarını barındırmış, kıskançlıkla
koruyarak günümüze kadar taşımış eşsiz bölgelerden biridir. Kültürlerin
yoğrulup hamur olduğu geniş bir kazan gibidir.
Tarihî geçmişi ve
kültürel zenginliği ile Besni ilçesi de aynı özellikleri taşımaktadır. Konumu
ve sahip olduğu tarıma elverişli arazileri dolayısıyla geçmişten günümüze
değişik medeniyetlerin istilasına uğramış, değişik kültürlere harman yeri
olmuştur. Son dönemde ise konar göçer yaşayan Türkmenlere yurtluk yapmıştır.
Evliya Çelebi'nin belirttiğine göre Besni Bölgesi Türkmen aşiretlerinin en çok
bulunduğu bir yer olmuştur. 1691 yılındaki zorunlu iskândan sonra Besni
tamamıyla bir Türk yurdu haline gelmiştir.
Adıyaman'ın batı
istikametinde yer alan Besni, il merkezine 42 kilometre uzaklıkta ve 1650
kilometrekare yüzölçümüne sahiptir.
Besni'de;
a) Arkeolojik Sit Alanı
1-Eski Besni Ören Yeri
2-Sofraz Tümülüsü
3-Sesönk Tümülüsü
4-Özbağlar Kaya Mezarları
5-En son olarak Sofraz
(Üçgöz) Beldesinde Zeugma'yı kıskandıracak bir anıt mezar daha bulunmuştur.
Roma döneminde M.S. II.Yüzyılda yapıldığı tahmin edilen anıt mezarlar Kommagene
Krallığının dinî başkenti olan Sofraz'da yapılan kazılarda gün yüzüne çıktı.
b) Dinî ve Kültürel
Yapılar
1-Kızılcaoba Camii
2-Kurşunlu Camii
3-Alipaşa Camii
4-Ulu Camii
5-Hacı Ali Bey Camii
c) Sivil Mimarî Yapılar
1-Bekirbey Hamamı
2-Meydan Hamamı
d) Askerî Yapılar
Besni Kalesi
Kültürel kimlikleri
konusunda kıskanç bir yapıya sahip Besnililer kültürel benliklerini ve Besni
İlçesine bağlılıklarını kaybetmeden bu varlıklarını korumaya çalışmaktadırlar.
Ancak buna rağmen bu çok değerli kültür varlıklarımızın bakımı ve korunması
için bir dizi tedbirlerin alınması amacıyla bir Meclis araştırması açılması
gerekmektedir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
İkinci önergeyi
okutuyorum :
2. -
İstanbul Milletvekili Emin Şirin ve 21 milletvekilinin, Türk basınının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/94)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Demokrasilerin
vazgeçilmez unsuru ve kamu niteliğinde hizmet veren medyamız, toplumda yükselen
değer haline gelen kirlenmişliğin tesiri altındadır. Türk medyasının son
dönemine medya kavgaları damga vurmuş ve toplumu oluşturan bireyler adına
kullanılan haber alıp-verme hakkı, medya gruplarının çıkarlarına alet edilir
olmuştur.
Türk medyasını hak ettiği
saygınlığa eriştirmek, basının sorunlarına köklü ve gerçek çözümler bulabilmek
amacıyla bir Meclis araştırması yapılmasında yarar bulunmaktadır.
Konuya dair gerekçe ekte
sunulmuştur.
Anayasanın 98, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılması için gereğini saygıyla arz ederiz.
1- Emin Şirin (İstanbul)
2- Azmi Ateş (İstanbul)
3- Süleyman Gündüz (Sakarya)
4- Nevzat Yalçıntaş (İstanbul)
5- Mehmet Dülger (Antalya)
6- Gürsoy Erol (İstanbul)
7- Cavit Torun (Diyarbakır)
8- İnci Özdemir (İstanbul)
9- Cengiz Kaptanoğlu (İstanbul)
10- İlhan Albayrak (İstanbul)
11- Mehmet Beyazıt
Denizolgun (İstanbul)
12- Ali Ayağ (Edirne)
13- Hacı Biner (Van)
14- Metin Yılmaz (Bolu)
15- Mehmet Güner (Bolu)
16- Mehmet Atilla Maraş (Şanlıurfa)
17- Resul Tosun (Tokat)
18- Ali İhsan Merdanoğlu (Diyarbakır)
19- Ali İbiş (İstanbul)
20- Mustafa Ataş (İstanbul)
21- Vahit Kiler (Bitlis)
22- Seracettin Karayağız (Muş)
Gerekçe:
Teknolojinin başdöndürücü
bir hızla geliştiği günümüz toplumunda, bilgi ve bilginin kullanımı en önemli
değer haline gelmiş ve buna paralel olarak kitle iletişim araçlarının ve
dolayısıyla basının da etkisi ve yetkisi giderek artmıştır. Demokratik
toplumlarda, rejimin esasını teşkil eden medya, kamu adına haber alma ve verme
hakkını kullanması itibariyle, kamu hizmeti olarak adlandırılmış ve bu görevini
kolaylıkla yerine getirebilmesi için çeşitli imkân ve imtiyazlardan yararlanır
hale getirilmiştir.
Basının görevi,
zamanında, gereken ayrıntıları ile doğru olarak, halka ulaştırılmasında kamu
yararı bulunan haberleri toplayarak topluma iletmek, böylece toplumun düşünce
ve kanaatler edinmesini ve kamuoyunun serbestçe oluşumunu sağlamak, kamu gücünü
elinde bulunduranlar üzerinde toplumun denetim aracı olmaktadır. Ancak günümüz
Türkiyesinde medya bu görevini geri plana atmış durumdadır ve yazılısı,
görseli, sözlüsü, interneti ile birlikte cümleten töhmet altındadır.
Yasama, yürütme ve
yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak anılan medya, elde ettiği imkân ve
imtiyazlar sayesinde birinci kuvvet haline dönüşmüştür. Patronlara ve onların
mutemet adamlarına yakın olmak koşuluyla herkesin gazeteci olabildiği
günümüzde, "danışmanlık" ve "murahhas aza"lık koltuklarına
oturtulan medya mensupları, kurum çıkarlarını toplumun çıkarlarının üzerinde
tutabilmekte ve tarafsızlık ilkesini zedelemekten rahatsızlık duymamaktadırlar.
Yakın geçmişimiz,
yaptıkları yayınlarla hükümet kuran, hükümet düşüren "habercilik"
örneklerine tanık olurken, siyasî yakınlık koşuluyla çıkar sağlanmasına önayak
olmak, milyon dolarlık medya yöneticilerinin asıl görevleri haline gelmiştir.
Enerji sektöründen inşaat sektörüne, bankacılıktan telekomünikasyona kadar el
atmış basın patronlarının, sıralamada en son görevlerini habercilik
oluştururken, nemasından yararlanmak ve diğer işlerini takip etmek konusunda
basının gücü, patronların elinde öldürücü bir silah olarak algılanmaya
başlamıştır. Son dönem Türk medyası da, bu etkisi ve kullanım sahası geniş
silahın yol açtığı medya savaşı örnekleriyle doludur.
Basınımızın en önemli
sorunlarının birini de, tekelleşme oluşturmaktadır. Haberleşmedeki tarafsızlığı
sağlayabilmek ve basını, zenginleşme, çıkar sağlama ve üstünlük oluşturma
zemini olarak kullanılan araç konumundan çıkarabilmek için, yatay-dikey
tekelleşme yasağı getirilmişken, Türkiye'de bu kural tamamıyla ihlal
edilmiştir. Bazı medya kuruluşları birden fazla televizyon, radyo, dergi,
internet sitesine sahipken, basım ve dağıtım halinde de tekel konumunda bulunmakta
ve yerel ölçekte yayın yapan medya kuruluşlarına izin vermemektedir.
Basını töhmet altında
bırakan bir diğer konu da, derin ilişkiler ağı içinde bulunduğu iddiasıdır.
Siyasetçilerle derin ve yakın ilişkiler içinde bulunan medya patronlarının
adının mafya liderleriyle birlikte anıldığı iddiaları, medyadaki kirlenmişliğe
tuz biber ekmiştir.
Basının kanayan
yaralarından biri de çalışanlardır. Vitrini, büyük paralar karşılığında
"iş takibi" görevi üstlenen yöneticiler doldururken, maaşlarını
zamanında alamayan, sigortaları yapılmayan, centilmenlik anlaşmalarıyla iş
bulmalarının önü kesilen, sendikalaşmaktan yoksun bırakılan medya emekçileri
kendilerini ifade edememenin zorluğunu çekmektedirler.
Basında yaşanan
kirlenmişlikten, kamu da zarar görmektedir. Çürümüş, yozlaşmış hayatlar haber
olarak halka dayatılırken, gerçek sorunlar magazinleştirilerek çözümsüz
kalmakta, halk bu durumdan rahatsızlığını, basına duyulan güvensizlik olarak
yansıtmaktadır.
Bu ve benzer
gerekçelerle, basında yaşanan kirlenmişliklerin ve basının sorunlarının
giderilmesi ve ileride yapılacak kanunî değişikliklere ışık tutacak mahiyette
bir çalışma yapılabilmesi konusunda Yüce Meclisimize büyük görevler düşmektedir.
Bu nedenle TBMM'de, bir Meclis araştırması açılmasında yarar görüyoruz.
Anayasanın 98 ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması için
gereğini saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
çok yoğun çalışıyorsunuz, biliyorum; ama, telefon seslerinden ve aranızdaki
sohbetten, sunuşlarımız duyulmuyor; o nedenle, rica ediyorum, aranızdaki
görüşmelere ve telefon konuşmalarınıza dikkat etmenizi diliyorum. Daha önce de
uyarmıştık; Genel Kurul salonunda telefon görüşmelerinin yapılmamasını
özellikle rica ediyorum.
Üçüncü önergeyi
okutuyorum:
3. -
Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 23 milletvekilinin, ülkemizdeki demir
ve çelik üretimi ile Erdemir’in mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/95)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de cevherden
demir çelik üretiminin azalmasının nedenleri, Ereğli Demir Çelik Fabrikasının
1996 yılından itibaren zarar eder duruma gelmesine yol açan idarî ve siyasî
nedenlerin araştırılması ve bu sektörde yaşanan sorunların çözüm yollarının
bulunması amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
20.1.2003
1. Fazlı Erdoğan (Zonguldak)
2. Şükrü Ünal (Osmaniye)
3. Ömer Özyılmaz (Erzurum)
4. Alim Tunç (Uşak)
5. Nevzat Doğan (Kocaeli)
6. Mehmet Özyol (Adıyaman)
7. Ali Öğüten (Karabük)
8. Hasan Ali Çelik (Sakarya)
9. Fetani Battal (Bayburt)
10. Şükrü Önder (Yalova)
11. Polat Türkmen (Zonguldak)
12. Mustafa Demir (Samsun)
13. Faruk Anbarcıoğlu (Bursa)
14. Köksal Toptan (Zonguldak)
15. Harun Tüfekçi (Konya)
16. Ersönmez Yarbay (Ankara)
17. Cemal Uysal (Ordu)
18. Mehmet Atilla Maraş (Şanlıurfa)
19. Eyyüp Sanay (Ankara)
20. Musa Uzunkaya (Samsun)
21. Hacı Biner (Van)
22. Mustafa Dündar (Bursa)
23. Murat Yılmazer (Kırıkkale)
24. Osman Kılıç (Sıvas)
Gerekçe:
Türkiye'nin 1980 yılında
4 200 000 ton olan toplam ham çelik üretim kapasitesi 1999 yılında 19 900 000
tona yükselmiştir. Söz konusu kapasitenin ürünlere göre dağılımında yüzde
83'ünü uzun ürünler, yüzde 15'ini yassı ürünler, yüzde 2'sini vasıflı çelik
oluşturmaktadır.
Bugün Türkiye'de kapasiteleri
100 000 ton ile 2 000 000 ton arasında değişen, 15'i özel sektöre 2'si kamuya
ait olmak üzere, toplam 17 adet ark ocaklı tesis ile kapasiteleri 1 000 000 ton
ile 3 000 000 arasında değişen, 3 entegre tesis mevcuttur.
Dinamik bir çelik
sektörüne sahip olan ülkemizde, üretim-tüketim dengesinin korunmasına özen
gösterilmeden verilen hatalı teşvikler sonucunda, dünyadakinin tersine önemli
bir yapısal sorun ortaya çıkmıştır.
Gelişmiş ülkelerde çelik
üretiminin yüzde 60'ını yassı, yüzde 40'ını uzun ürünler oluştururken,
ülkemizde sektörel yapı, dünyadaki çelik sektörü yapılaşmasına ters
düşmektedir. Türkiye'nin uzun ürün üretimi, iç tüketimin yaklaşık bir katı
fazlasıdır. Yassı ürün üretimi ise, iç talebin yarısı civarındadır. Uzun
ürünlerdeki üretim fazlası, ihracat yoluyla eritilmeye, yassı ürünlerdeki talep
fazlası ise ithalat yoluyla karşılanmaya çalışılmaktadır.
Demir çelik sektörünün
lokomotif sektör olma özelliği nedeniyle ülke ekonomisi ve sanayileşmesi
üzerindeki etkisi çok büyüktür. Ülkenin refah düzeyi ve gelişmişliğinin en
önemli göstergelerinden biri de vasıflı çelik tüketimidir. Türkiye'de vasıflı
çelik üretim ve tüketim miktarları, ülke nüfus ve büyüklüğüne göre düşüktür.
Gelişmiş ülkelerde toplam çelik üretimi içinde vasıflı çelik payı yüzde 12-20
düzeyinde olduğu halde, Türkiye'de bu oran yüzde 3-4 arasında değişmektedir.
Gelişmiş ülkelerde çelik tüketimi; ABD 405 kg/kişi, Japonya 601 kg/kişi,
Almanya 445 kg/ kişi iken Türkiye'de bu rakam 188 kg/kişidir.
Ülkemizde yassı çelik
ürünlerinin ana gruplar bazında üretimi sadece Ereğli Demir ve Çelik
Fabrikalarınca (Erdemir) tarafından gerçekleşmektedir. Demir çelik sektörü,
sektör yaratan sektör olduğu için, kurulduğu günden bugüne ülke ekonomimize çok
büyük yararlar sağlamıştır. Erdemir, bugünkü koşullarda, doğrudan ya da dolaylı
olarak tüm vatandaşımızı ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Erdemirin sahip
olduğu çok iyi yetişmiş insan kaynakları ile güçlü finans kaynaklarını
kullanıp, sadece İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının lokomotifi değil,
Türkiye'nin de lokomotifi olma imkânı vardır.
Erdemirin üzerinde
herhangi bir tasarrufta bulunmadan önce, mevcut durumun çok iyi bilinmesi, bu
haliyle Türkiye ekonomisine etkileri, yakın gelecekle ilgili projeksiyonları ve
projeleri, gümrük birliğiyle bağlantısı, Avrupa Birliği ülkelerindeki benzer
kuruluşlara uygun yeniden yapılandırılması, misyonuna uygun hale getirilmesi,
en önemlisi, Kardemir ve bir ölçüde İsdemirin durumuna düşürülmekten korunması
ve bu potansiyel riskin -ki, giderek artmakta olan bu tehlikenin- ortadan
kaldırılması zorunlu ve çok acildir.
Açıklanan nedenlerle,
Türkiye'de demir ve çelik üretimi yapısının (uzun/yassı) ve bu üretimin,
cevherden demire (entegre tesis) hurdadan ve kamu kuruluşu-özel sektör dağılımı
dengeleri ile Türkiye'nin tek yassı mamul entegre üreticisi Erdemirdeki
durumların araştırılması amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri gereğince, bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sözlü sorunun geri
alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. -
İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil'in (6/226) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi (4/62)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 36 ncı sırasında yer alan (6/226) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Bihlun
Tamaylıgil
İstanbul
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sözlü soru önergesi geri
verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına
ilişkin bir tezkeresi vardır; okutup ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:
2. - Bazı
milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin
verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/295)
28.5.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı
sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli
sayılmaları Başkanlık Divanının 21.5.2003 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
"Burdur Milletvekili
Bayram Özçelik, hastalığı nedeniyle 8.5.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 20
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Bursa Milletvekili
Ali Dinçer, hastalığı nedeniyle 21.4.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 90
gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"İstanbul
Milletvekili Algan Hacaloğlu, hastalığı nedeniyle 8.4.2003 tarihinden geçerli
olmak üzere 16 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil, hastalığı nedeniyle 28.3.2003 tarihinden
geçerli olmak üzere 23 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Kütahya
Milletvekili Hüsnü Ordu, hastalığı nedeniyle 3.4.2003 tarihinden 20 gün ve
25.4.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün toplam 40 gün"
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Zonguldak
Milletvekili Harun Akın, hastalığı nedeniyle 22.4.2003 tarihinden geçerli olmak
üzere 21 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir sayın milletvekilinin ödenek ve
yolluğunun verilebilmesine ilişkin bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza
sunacağım:
3. - Bursa
Milletvekili Ali Dinçer'e ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/296)
28.5.2003
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Hastalığı nedeniyle bu
yasama yılında aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan Bursa Milletvekili
Ali Dinçer'e İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun
verilebilmesi Başkanlık Divanının 21.5.2003 tarihli toplantısında uygun
görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
IV. -
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1. - Genel
Kurulun çalışma saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No. : 34 Tarih
: 28.5.2003
Genel Kurulun 28.5.2003
Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 43 üncü sırasında yer alan
136 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına, 42 nci sırasında
yer alan 135 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü sırasına, 34 üncü sırasında yer alan 124 sıra sayılı kanun
tasarısının 4 üncü sırasına, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve
bastırılarak dağıtılan 145 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının ise 48 saat geçmeden bu kısmın 5
inci sırasına, 50 nci sırasında yer alan 143 sıra sayılı Doğal Afetlerle İlgili
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının ise 6 ncı
sırasına, 49 uncu sırasında yer alan 142 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına alınması ve bu birleşimde;
gündemin 6 ncı sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması
halinde, saat 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilerek, bu sıraya kadar
olan işlerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması, 23.5.2003 tarihli 84
üncü Birleşimde açılması kabul edilen; Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki
ilişkiler konusundaki genel görüşmenin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmında yer alması ve genel görüşmenin, 29.5.2003 Perşembe günkü
birleşimde yapılması ve bu birleşimde, Genel Kurulun saat 13.00'te toplanarak,
143 ve 142 sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmelerinin saat 24.00'e kadar
tamamlanamaması halinde, saat 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilerek, bu
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının
Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca önerilmiştir.
|
|
Bülent Arınç |
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
Başkanı |
|
Salih Kapusuz |
Oğuz Oyan |
|
AK Parti Grubu Başkanvekili |
CHP Grubu Başkanvekili |
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Divan Üyemizin, bundan sonraki sunuşları oturarak yapmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Kabul edilmiştir.
Şimdi, gündemin
"Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.
V. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ
SORULAR VE CEVAPLARI
1. -
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Tekirdağ'daki Kültür Merkezi
Projelerine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/160) ve yazılı
soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Söz talebiniz var mı
Sayın Enis Tütüncü?..
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Var efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tekirdağ milletvekili olarak, Kültür
Bakanınca cevaplandırılmak üzere, Tekirdağ'da geçmiş dönemlerde yatırımları
başlanan kimi kültür merkezlerinin ne zaman bitirileceği ve bu konuda neler
düşünüldüğü hususunda soru önergesi vermiştim ve yanıt rica etmiştim.
Bundan önceki hükümetin
Kültür Bakanı Doç. Dr. Sayın Hüseyin Çelik, bu sözlü soru önergeme yazılı
olarak yanıt vermişti. Kendisine, bu inceliği için, huzurlarınızda teşekkür
etmek istiyorum. Ancak, Sayın eski Kültür Bakanımız, vermiş olduğu yanıtta,
sonuç itibariyle, üç aylık geçici bütçe uygulamasının devam ettiğini
bildirmişti ve üç aylık geçici bütçe uygulamasının devamı nedeniyle, söz konusu
kültür merkezleri için, 2003 yılı ödeneklerinin kesinleşmesinin söz konusu
olmadığını ifade etmişti. Tabiî ki, buradan, zımnen şu gerçek ortaya çıkıyor:
Üç aylık geçici bütçe uygulaması sona erecek, şu anda bir şey yapamayız; ancak,
2003 yılı bütçe uygulamasında gereğini yapacağız. Yine, Sayın Bakanımız, şu şekilde
devam etmişti sorumun yanıtına: "Yeterli ödeneğin temini halinde, bahse
konu kültür merkezleri, üç dört yıl içerisinde bitirilerek hizmete
açılacaktır."
Tabiî ki, 2003 yılı
bütçesinde herhangi bir şey yapılamadı.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; tabiî ki, Adalet ve Kalkınma Partisinin hangi sorunlarla, hangi
sıkıntılarla hükümete geldiğini bilen arkadaşlarınızdan, bilen
milletvekillerinizden biriyim; ancak, devlet yönetiminde iddia sahibi olmak,
hükümet olmak, muktedir olmak demektir. Eğer muktedir olamayacak iseniz, o
zaman, seçim meydanlarında, muktedir olamayacağınız, yapamayacağınız birtakım
konular üzerinde söz verilmemesi gerekiyor. Seçim meydanlarını bir tarafa bıraktık;
bundan önceki hükümetin bakanının bu konuda zımnen bir söz vermiş olduğunu,
burada açık bir şekilde görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Tekirdağ Kültür Merkezi, 1992 yılında, 8 milyar liralık keşif
bedeliyle ihale edilmiş, yüzde 30 keşif artışı verilmiş, 10,4 milyar lira
harcanmış, iş tasfiye edilmiş; fizikî gerçekleşme oranı yüzde 24, yani, orada
duruyor. 10 milyar lira harcanmış, sözleşmenin yapıldığı yılın fiyatlarıyla;
ama, orada çürüyor.
Değerli arkadaşlarım,
aynı şekilde, Tekirdağ Çorlu Kültür Merkezi, 5.9.2002 tarihinde tasfiye edilmek
durumunda kalmış. Tekirdağ Muratlı Kültür Merkezi için 1995 yılında başlanmış
yatırıma, 14 milyar liralık bir ödeme yapılmış, fizikî gerçekleşme oranı yüzde
20; çürümeye terk edilmiş. Tekirdağ Şarköy Kültür Merkezinin 1995 yılında 60
milyar liralık bir keşif bedeliyle ihalesi yapılmış.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Yaklaşık 10 milyar liralık ödeme yapılmış, masraf yapılmış; fizikî gerçekleşme
oranı yüzde 20; bu da çürümeye terk edilmiş. Tabiî ki, geçmiş cumhuriyet
hükümetlerinin, geçmiş hükümetlerin nasıl yanlış yatırım politikalarını
götürmüş olduklarının en somut, en acı örneklerinden birini yaşıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Tekirdağımızın çok farklı bir yeri var. Tekirdağ İlimiz, Türkiye
ölçeğinde en fazla göç alan, en fazla göç kabul eden illerimizden biri; hemen
hemen 8 inci sırada. Türkiye'nin hemen tüm illerinden göç alıyor; yani, güzel
Türkiyemizin zenginliğini oluşturan, farklı etnik, mezhep ve kültürel
güzelliklerin kaynaştığı, küçük bir coğrafya parçasında kaynaştığı bir il. Bu
nedenle, kültür merkezlerine olağanüstü önemde ihtiyaç var, olağanüstü şekilde
ihtiyaç var ve Tekirdağımızın da bu kültür merkezlerini hak ettiğini sanıyorum;
çünkü, yıllardan bu yana, Tekirdağ, örneğin vergi gelirleri açısından 8 inci
sırada, 9 uncu sırada, 7 nci sırada, 6 ncı sırada; yani, 10'un üzerine hiçbir
zaman çıkmadı. En fazla Gelir Vergisi veren, ülke ekonomisine en fazla
katmadeğer sağlayan bir ilimiz Tekirdağ; ama, yatırımlara baktığımızda 59 uncu
sırada, 60 ıncı sırada, 65 inci sırada; yani, bunun kabul edilmesi kesinlikle
mümkün değildir. Bu nedenle, bu kültür merkezlerinin -2003 yılı geçti ama- 2004
yılında, mutlaka ve mutlaka, dikkate alınmasının kaçınılmaz olduğunu
düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Sayın Başkan, size ve sayın milletvekillerimiz, hepinize, en iyi dileklerimi,
sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tütüncü.
Sayın milletvekilleri, bu
önerge, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci
maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden
çıkarılmıştır.
2. - Balıkesir
Milletvekili Orhan Sür'ün, AKP Genel Başkanı hakkında verilen beraat kararının
Hazine avukatlarınca temyiz edilip edilmediğine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/161) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sayın Sür?..
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Söz talebiniz
var; buyurun.
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bundan aylar önce, Sayın
Başbakan, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanıyken, yargılandığı bir
davanın sonuçlandığını basında okuduk ve televizyonlarda izledik.
Değerli arkadaşlarım, son
yıllarda, ülkemizde, özellikle siyasete ve siyasetçiye bakışta ve bu bakışın,
maalesef, negatife doğru yönlenmesinde en büyük etken, çeşitli yolsuzluk
iddiaları ve siyasetçilerin bu yolsuzlukların içinde bulunmasına ilişkin bakış
açıları. Her şeyden önce, siyasete gerçekten gereken önemin ve gereken değerin
verilmesini istiyorsak, siyasetçiyi bu iddialardan uzak tutmak zorundayız.
Ben, bu sözlü soru
önergesini verdiğimde, Sayın Erdoğan, o anda, Adalet ve Kalkınma Partisinin
Genel Başkanıydı, Başbakan da Sayın Gül'dü; ama, şu anda, Sayın Erdoğan
Başbakan. Gönül isterdi ki, Sayın Başbakan veya Sayın Başbakanın adına birileri
gelip, bu kürsüden, bu kararın neden böyle olduğunu veya detayını bizlere
anlatsalardı ve Türk Halkı da bunu duysaydı. Maalesef, bu yargılamada -en
azından benim bildiğim kadarıyla- Hazine, bu kararı temyiz etmemiştir. Neden temyiz
edilmemiştir, belli değil. Temyiz edildiyse, basına ve bizlere niye
yansımamıştır, o da belli değil. Herhalde, yazılı olarak bu yanıt bizlere
verilecektir; ama, bu sonuç, bu şekil, siyaset ve siyasetçinin üzerine düşen
gölgeyi kaldırmaya yönelik bir tavır değil değerli arkadaşlarım. Özellikle,
ülkeyi idare etmeye bu denli yakın olan -o aşamada- bir insanın, bir değerli
siyasetçinin ve bu siyasetçinin yanındaki arkadaşların, bu yanıtı, bu Meclis
kürsüsünden vermesi gerekirdi diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
siyasî parti kurup iktidara talip olmak, elbette, çok güzel ve bu yapılmalı da.
Siyasetin her ortamda, her yerde gerekli olduğunu biliyoruz; ama, gereken önemi
de göstermek zorundayız. Bu kürsüde, çeşitli defalar da, Cumhuriyet Halk
Partisine bakış açılarını ifade eden arkadaşlarımız, bazen Cumhuriyet Halk
Partisini anlayamadıklarını ifade ediyorlar. Evet, anlayamazlar; çünkü,
Cumhuriyet Halk Partisi, hiçbir zaman, böyle bir yargılamadan, böyle şaibeleri
olan insanları hiçbir zaman genel başkan yapmamış. Ben, Sayın Erdoğan'ın bu
şaibeden kurtulmayışının, bu şekilde kurtulmayışının ona da haksızlık olduğu
inancındayım. Gerçekten, belki de, o davada hiçbir şey yoktu. Gerçekten, belki
de, Sayın Erdoğan, hakkıyla bu davada beraat etmişti; ama, bu şaibenin bu
şekilde yaratılmaması gerekirdi düşüncesindeyim ve topluma da...
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Kim yaratıyor?
ORHAN SÜR (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, yargılanan ben değilim, benim Genel Başkanım da değil!..
(AK Parti sıralarından "sizler yaratıyorsunuz" sesi) Benim Genel
Başkanım da değil; ama, eğer, bu olay temyiz edilmediyse, benim sorduğum soru
açık ve nettir. Bu bir gelenek midir, bu böyle midir, bu böyle mi yapılır,
yargıdaki usul bu mudur diye soruyorum ve bu konuda yanıt istiyorum. Bana
verilen bir yanıt yok şu anda burada; yazılı bir yanıt alacağım. Kamuoyunun
buradan duymasını isterdim. Hele şu anda ülkeyi idare eden bir Başbakan
hakkındaki bu şekildeki bir yargı sonucunun çok açık ve net bir şekilde
kamuoyuna açıklanması gerekirdi. Burada, bu kararı verilen kişi sade bir
vatandaş değil, şu anda ülkeyi yöneten Başbakan. O nedenle, bu konuyu
önemsememiz gerekir, Meclisin bu konuyu önemsemesi gerekir. Halk, bu konuyu,
bence, önemsiyor.
MEHMET SARI (Osmaniye) -
Halk çok iyi biliyor...
ORHAN SÜR (Devamla) -
Hayır, hiç de çok iyi bilmiyor. Yani, böyle, bu Meclisten yasalar çıkararak,
yargılanan bazı bakanları yargıdan almak veya bu Mecliste, şu anda Başbakan
olan bir arkadaşımızı, bir değerli siyasetçiyi, yargılandığı davanın sonucunda
beraat ettirip, arkasından, bunu temyiz etmemenin hesabını birileri vermeli.
Bu, o arkadaşımıza da, o değerli siyasetçiye de yapılan bir haksızlıktır diye
düşünüyorum. Bunu niye böyle düşünmüyoruz?! Siyasetçinin kamuoyunun önünde
itibarının artması ancak böyle sağlanır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET SARI (Osmaniye) -
Beraat etti...
BAŞKAN - Sayın Sür,
lütfen, toparlar mısınız.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım; bitireceğim.
Değerli arkadaşlarım,
ben, beraat edip etmediğini tartışmıyorum. Beraat ettiyse, bir usul var,
yargılamada bir usul var; bugüne kadar, bu şekilde yargılanan kişiler hep
temyiz ediliyor da, Yargıtaya gönderiliyor da bu tip davalar, niye, Sayın
Başbakan için bu dava bu şekilde sonuçlandığında temyiz edilmiyor?! Acaba,
temyiz etmeyen, bu görevi yapmayan kişi hakkında gereken soruşturma açılmış
mıdır açılmamış mıdır; bunu öğrenmek istiyorum. İnanıyorum ki, benim gibi, bu
ülkede milyonlarca kişi bunu öğrenmek istiyor. Bu çok doğal bir tavır değil
midir?! Bilmiyorum, Genel Başkanınız Sayın Erdoğan için olduğunda bu şekilde
tavır takındığınızda, o zaman, başkaları için de aynı uygulama yapıldığında,
buraya gelip konuşma hakkını elde edemezsiniz diye düşünüyorum.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Kararlar temyiz edilmez ki beyefendi.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Edilir efendim, bu kararlar temyiz edilir. Lütfen, hukukçu değilseniz, o zaman,
hukuku inceleyin; bu kararlar temyiz edilir. Örneği var mıdır diye soruyorum;
lütfen, buradan, gelip yanıtlayın diyorum; yanıtlamıyorsunuz,
yanıtlayamıyorsunuz ve kamuoyuna açıklamıyorsunuz. Benim söylemek istediğim bu.
Değerli arkadaşlarım,
Yüce Meclisi saygıyla selamlarken, siyasetçilerin bu tip şaibelerden mümkün
olduğunca uzak durmasını diliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sür.
HALUK İPEK (Ankara) -
Sayın Başkan, 69 uncu maddeye göre bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN - Sayın Başkan,
böyle bir usulümüz yok; ancak, yerinizden konuşabilirsiniz veya Sayın Bakan
zaten birazdan konuya değinecek.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Konuya şimdi temas edebiliriz Başbakanımız adına.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
böyle bir usulümüz yok. Zaten size söz sırası gelecek, orada açıklarsınız
görüşünüzü.
Teşekkür ederim.
HALUK İPEK (Ankara) - Ben
çok kısa bir şekilde izah etmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Başkan,
yeni bir usul açmayalım. Söyleyeceğiniz bir şey varsa, yerinizden, buyurun;
yoksa, Sayın Bakan zaten yanıt verecek.
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Başkan, böyle bir usulümüz var mı?!
HALUK İPEK (Ankara) -
Yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
HALUK İPEK (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Esas itibariyle Genel
Kurul çalışmalarının gerilmeden devam etmesini isteyen bir Grup Başkanvekili ve
Genel Başkanla ilgili tüm bu soruşturmaların, ileri sürülen tüm bu iddiaların
baştan sona içinde olan, o çalışmalarda bulunan birisi olarak söylüyorum; Genel
Başkanımızın belediye başkanlığı yaptığı dönem içinde her günü, her saati ayrı
ayrı denetlenmiş -böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde yoktur- en ufak bir
usulsüzlük bulunmamış ve şu ana kadar kendisiyle ilgili ileri sürülen tüm
iddialardan alnının akıyla çıkmıştır.
Ceza Usul Yasasına göre,
şu anda, kesinleşmiş bir yargı kararı vardır. Bu yargı kararını da eleştirmek
hiç kimsenin hakkı değildir.
Teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın İpek.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, bir açıklama da ben yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Efendim?..
OĞUZ OYAN (İzmir) - Usul
yarattınız Sayın Başkan; ben de açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Sevgili
arkadaşlar, çalışmaları bir ahenk içinde götürüyoruz. Açıklamanın açıklaması,
açıklamanın...
OĞUZ OYAN (İzmir) -
Hazinenin temyiz etmediği hiçbir dava yoktur. Hazine, kamu çıkarını korur ve
temyiz eder.
BAŞKAN - Peki; teşekkür
ederim.
3. - Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, fıstıkçamı
üreticilerinin sorunlarına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/166)
ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sayın Üstün, söz
talebiniz var mı?
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Var efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhalefetin bir görevi de iktidarı
denetlemek. Bu denetleme sırasında da sözlü soru önergelerimiz bunun önemli
ölçütlerinden birisi; ama, maalesef, bazı bakanlarımız bu konuda hassas olduğu
halde, bazı bakanlarımız hassas değil, duyarlı değil ve açıklamalar yapılınca
da, maalesef, ortam geriliyor.
Değerli milletvekilleri,
Akdeniz ve Ege sahillerinin ağacı olan ve halk arasında künharçam olarak
bilinen fıstıkçamı ormanları, Muğla İli Milas, Yatağan ve Kavaklıdere; ayrıca,
Aydın İli Çine, Karpuzlu, Koçarlı, Söke İlçelerinde yaklaşık 30 000 hektar
sahada yayılış göstermekte, 50'ye yakın köyde yaşayan tahmini 25 000 insanımız
için önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır.
Fıstıkçamı ağacının odun
hammaddesi endüstriyel olarak fazla değerli ve kaliteli olmayıp, su ve toprak
rejimine sağladığı faydalar yanında, kıymet ihtiva eden kısmı, çamfıstığı veya
künhar olarak tabir edilen meyvesidir. Ancak, yöremizde bulunan fıstıkçamı
ormanlarının mülkiyet problemleri henüz çözülemediği için, gerek meyvesi
itibariyle ülke ve yöre ekonomisine sağladığı katkı gerekse su ve toprak
rejimine olan katkıları en az seviyeye düşmüş bulunmaktadır. Mevcut durum
itibariyle fıstıkçamı ormanları, fiiliyatta, orman köylüleri tarafından
paylaşılmıştır. Bu paylaşımda, köylülerin elinde zilyetlik belgeleri mevcuttur
ve vatandaşlar, paylaşıma bağlı olarak fıstıkçamı ağaçlarının meyvesinden
istifade etmektedirler.
Ancak, yasal prosedür
çerçevesinde, fıstıkçamı ormanlarının bulunduğu alanlar, devlet ormanı
niteliğindedir. Fiilî ve yasal mülkiyet ayrılığı yüzünden, mevcut fıstıkçamı
ağaçları yaşlanmış, verimden düşmüş, gençleştirme ve bakım müdahaleleri
yapılamadığı için fonksiyonlarını yerine getiremez olmuştur.
Ağaçlar, en verimli
şekilde 25 ile 80 yaşları arasında çamfıstığı verebilmesine rağmen, yöremizdeki
ağaçların çoğu 100 yaşını geçmiş ve verimden düşmüş bulunmaktadır. Mevcut
fıstıkçamı ağaçlarının bir tanesinden yılda ortalama 70-80 adet kozalak elde
edilmekte, 1 hektar sahadan ise 800 000 000-900 000 000 Türk Lirası gelir elde
edilebilmektedir.
Mülkiyet problemlerinin
çözümlenmesiyle, mevcut yaşlı ormanlarımızın genç ormanlar haline getirilmesi
sağlanacak, bu alanların su ve toprak rejimine olan katkıları artırılacak,
gençleştirme ve bakım müdahalelerinin gerçekleştirilmesiyle birim alanda mevcut
ağaç adedi optimal seviyeye ulaştırılacak ve birim alandan alınan çamfıstığı
miktarı artırılarak, yöre ve ülke ekonomisine önemli bir katkı sağlanmış
olacaktır.
Yapılacak uygulama ve
hektardaki ağaç adedinin optimal seviyeye getirilmesiyle, bir hektar sahadan
elde edilecek gelir 2 milyar Türk Lirasının üzerinde olacaktır. Aynı zamanda,
Tütün Yasası nedeniyle boş olan araziler için alternatif ürün bulamayan
iktidarın, bunu desteklemesiyle ülke ekonomisine bir girdi sağlanacağı
düşüncesindeyiz.
6831 sayılı Orman
Kanununun 1 inci maddesinin (H) fıkrasında "sahiplik" kavramının
açıklığa kavuşturulamamasından kaynaklanan sıkıntılar mevcuttur. Yine, 6831
sayılı Orman Kanununun 3373 sayılı Kanunla değişik 2/B maddesinin uygulaması
hakkında yönetmeliğin 20 nci maddesinde, sahipliğin, tapuyla mümkün olabileceği
belirtilmiştir. Ancak, mıntıkamız dahilinde fıstıkçamları bulunan köylerde tapu
bulunmamakta, varsa da gerek hudutlar gerekse miktar itibariyle problemi
çözecek vasıfta değildir.
Bu nedenle, fıstıkçamıyla
ilgili problemlerin çözülebilmesi, ilk defa orman kadastrosu yapılacak
yerlerde, 6831 sayılı Orman Kanununun 1 inci maddesinin (H) bendinde geçen
sahiplik kavramına açıklık getirilerek, her türlü tasarruf ve zilyetlik
belgelerinin de geçerli sayılmasıyla mümkün olabilecektir. Daha önce de, orman
kadastrosu yapılmış yerlerden, fıstıkçamlarının, 6831 sayılı Orman Kanununun
3373 sayılı Kanunla değişik 2/B maddesine göre, orman sınırları dışına
çıkarılması işleminin, ancak fıstıkçamlarının meyveli ağaç statüsüne
alınmasıyla mümkün olabileceği; yine, 2/B maddesinde ifade edilen
"çamfıstığı" tabirinin "fıstıkçamı" anlamına geldiğinin
hukukî bir açıklamasıyla bu maddeye işlerlik kazandırılması gerekmektedir.
Yukarıda bahsedilen
yöntemle, fıstık çamlarının mülkiyet problemi çözümlenebildiği takdirde,
yaklaşık olarak 30 000 hektarlık saha, atıl halden verimli hale dönüştürülecek;
Bergama ve Kozak civarındaki köylerde olduğu gibi, yaklaşık 50 köyde yaşayan 25
000 insanımız için önemli bir gelir kaynağı oluşturulacak; orman teşkilatının
yönlendirmesiyle, zamanında yapılacak teknik müdahaleyle, verimden düşmüş yaşlı
ormanların gençleştirilmesiyle mümkün olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlar mısınız
Sayın Üstün.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu sahaların su ve toprak
rejimine olan katkıları artırılacak, ülkemiz ve yöremiz için önemli bir üretim
ve ihracat potansiyeli elde edilmiş olacaktır. Konuyla ilgilenenlere ve köylü
ve çiftçilerimizle ilgilenenlere bildirilir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 6831 sayılı Yasa ve 4785 sayılı Yasa ve yönetmeliklerde
yapılacak değişikliklerle bu üreticilerimizin sorunları çözümlenecek ve bu
konuda muhalefet olarak gerekli katkı ve desteği sağlayacağız.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Üstün.
Sayın milletvekilleri, bu
önerge, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci
maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden
çıkarılmıştır.
4. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, zorunlu tasarruf
nemalarının ne zaman ödeneceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/172) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sayın Ercenk, buyurun.
RESUL TOSUN (Tokat) - Bir
ay önceki konuşmasını yapacak.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, kürsüye gelirken "bir ay
önceki konuşmayı yapacak" diye duydum, değil mi? Resul Bey, siz mi
söylediniz onu?
RESUL TOSUN (Tokat) -
Evet... Teşekkür edin...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Evet, doğru söylüyorsun. Eğer, bunu yapıyorsam, demek ki, bir sorun var. Demek
ki, yasa çıkarmada, bunların çözümünde bir sorun var. Bakın, 31.1.2003
tarihinde, hükümetin, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabındaki
nemalarının ödenmesi konusundaki kararsızlığı ne zaman sona erecektir diye soru
sormuşum. 31.1.2003... Şimdi, 28 Mayıs 2003... Aradan...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Kanun çıktı...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Ona geliyorum zaten.
Bizde, genellikle,
kanunlar, bir karışıklığı gidermek için, bir nizam, intizam yok ise onu
zapturapt altına almak için, bir düzen getirmek için çıkarılır. Şimdi, biz,
nemayla ilgili bu yasayı çıkardık da, çok da düzenli olduğunu sanmıyorum.
Bakın, bu kanunun 6 ncı maddesi, nemaların anaparalarının 30 Nisana kadar
ödenmesine amirdi, emredici hükümdü bu. 30 Nisanda anaparalar ödenecek,
bitecekti. Yasa emrediyor bunu; ama, şimdi, uygulamada, bakıyorum ki, hükümet
veya uygulayıcılar, yasayı kendileri ihlal etmişler. Bakın, elimde bir liste
var.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Aynı yasada, bir ay ertelenir...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Yani, o da, işin kıvırma yanı tabiî; ama, öyle bir karar da yok. Yani, bir ay
ertelenir diye bir karar da yok.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Var... Var...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Hayır... Hayır...
RESUL TOSUN (Tokat) -
Kanun orada... Aynı yasada...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Şimdi, bakın, elimde...
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Kanunda var...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, lütfen, müdahale eder misiniz.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Efendim "bir ay geriye alınır veya öne alınır..." Var, o doğru; ama,
bu konuda bir karar yok.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Kanunda var...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Olur mu öyle şey?!
Şimdi, efendim, 330...
BAŞKAN - Sayın Tosun,
lütfen...
Sayın Ercenk, buyurun.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Biz de, teşekkür edeceksiniz zannettik!..
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Neyine teşekkür edeyim?! Sen, adamın 330 000 000 lira anapara alacağı var, 100
000 000 lira para veriyorsun eline! Neyine teşekkür edeyim ben bunun?!. Sokağa
bir çık bakalım, teşekkür mü edecek, boynuna mı sarılacak senin?!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Takdir edeceksiniz... Bu kadar da olmaz!
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Mehmet Özeren; 350 000 000 lira alacağı var, eline 50 000 000 lira para
veriyorsunuz. Emine Sarı; 199 000 000 lira alacağı var, eline 48 000 000 lira
para veriyorsunuz. Osman Karatoprak; 285 000 000 lira alacağı var, eline 1 700
000 lira para veriyorsunuz.
Şimdi, bu yasa çıkmadan
önce, yine, vatandaşlarda, çalışanlarda bir umut vardı; yani, benim orada param
duruyor, yıllardır benden bu kesildi diye. Öyle sanıyorum ki, tasarruf gibi
hissetti, onu öyle düşündü ve orada kaldı; ama şimdi, bu uygulamadaki aksaklık,
yasanın uygulanmasından doğan aksaklık o çalışanı umutsuzluğa düşürdü. Şimdi,
ne alacağını bilmiyor. Ziraat Bankası gişesine gidiyor "arkadaş, senin
alacağın yok" deniliyor. "Yahu, nasıl olur; benden kesildi, nasıl
alacağım olmaz" diye cevap veriyor; orada birtakım yolsuzluklar ve
anlayışsızlıklar ortaya çıkıyor. Bakın, çalışanların nema alacaklarının
ödenmesi konusunda aksaklık çıktığında, demiryolu işçileri ayağa kalktı; bizim
hükümetimiz veya bunun uygulayıcısı Bakanlık, hükümet, bu konuda onlara destek
vereceğine, kalkıp, onların üstüne zor kullanmaya kalktı. Şimdi, bu çalışan
zaten perişan olmuş, geçinemiyor, elindeki umudu da kaybetti.
Değerli arkadaşlarım,
bakanlara "bu nema işi ne olacak, bu nema yasası ne olacak, ne zaman
alınacak bunlar" diye soruyorlar. Bir bakanımız diyor ki "nema
problema." Bakanın birisi böyle cevap veriyor. Diğerine "yahu, bu
nema işi ne olacak sayın bakan" diye soruyorlar; "nema işi bir
batak" diyor. Bunu bakanlar söylüyor. Başka bir kesime geldiği zaman, bu
konudaki düzenlemeler hemen çıkarılıveriyor ve uygulanıveriyor; fakat,
çalışanlara geldiği zaman, neden böylesine bir zorluk çıkarıldığını, gerçekten,
anlamakta güçlük çekiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir
an evvel bu sorunun çözümlenmesi ve bu nemaların ne zaman ödeneceği konusunda,
artık, bu kararsızlığa son verilmesi gerekir diye düşünüyorum.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Kurumlardan kaynaklanıyor.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Efendim, olabilir, ben bir şey demiyorum; ama, yasa çıktı, bu yasayı
uygulayacaksınız. Uygulayacaksınız bu yasayı... Olur mu öyle şey... Adam
parasını alamıyor, aç, sefil zaten. Yani, böyle şey olur mu?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ne
alakası var... Hükümet ne yapsın...
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Yahu, ne hükümeti? Ben sana hükümetle demiyorum, bunu çözün diyorum. Bunu
çözeceksiniz.
Şimdi, ikinci bir olay
daha... Bir de ikinci nema vakası geliyor, bakın; kamuda çalışan işçilerimizin
ikramiyeleri aylardır ödenmiyor; özellikle, 2002 yılının üçüncü ve dördüncü ay
ikramiyeleri ödenmedi. Şimdi, umarım, bu ikramiyeler de çalışanları, önceki,
nema sorununa dönüşmez. Bu konuda bir an evvel tedbir alınıp gereğinin
yapılması lazım. Bakın, şimdiden uyarıyoruz; ödeyin, hükümet ne yapacak diye
sormayın.
Değerli arkadaşlarım, bu
ikramiyeler ödenecek. Gazipaşa Belediyesinde sekiz aydır benim işçilerim maaş
alamıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlar mısınız
Sayın Ercenk.
Buyurun.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
Hemen bitiriyorum efendim.
Antalya-Kumluca-Adrasan,
Dağbeli ve Demirtaş Belediyelerinde üç aydır işçiler maaş alamıyorlar. Bunlar
ev geçindiriyorlar, çoluk çocuk geçindiriyorlar, okula çocuk gönderiyorlar,
yemeye, içmeye para harcayacaklar; ama, maaş alamıyorlar. Bunun da, öyle
sanıyorum ki, bir çözümü vardır. En kısa sürede, ilgili bakanlık veya hükümet
veya uygulayıcılar bu konuda da gerekli çalışmayı yapacaklardır.
Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET SEKMEN (İstanbul)
- Belediyenin bakanlığı olmaz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Efendim?..
MEHMET SEKMEN (İstanbul)
- "İlgili bakanlık" dedin de...
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Öyle, kıvırmanıza gerek yok!
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ercenk.
Sayın milletvekilleri, bu
önerge, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci
maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden
çıkarılmıştır.
Sayın milletvekilleri, 5
ve 7 nci sıralarda yer alan soru önergelerini Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
cevaplandıracaklardır.
5. - Yalova
Milletvekili Muharrem İnce'nin, Yalova'da yapılan kalıcı konutların yer
tespitine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/173)
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
6. - Manisa
Milletvekili Nuri Çilingir'in, yapı denetim şirketlerine ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/188) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın
cevabı
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Buradalar.
5 ve 7 nci sıralardaki
soru önergelerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun sözlü
olarak Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz
ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Soru:
Deprem sonrasında Yalova
şehir merkezi dışında üç bölgede yapılar kalıcı konutlar çok uzak mesafelerde
olup, kenti dörde bölmüştür. Bu yer tespiti şehrin ekonomisini telafisi mümkün
olmayan ölçülerde etkilemiştir. Ayrıca, ildeki yazlıkçıların, konut dağılımında
aynı bloklarda toplanmaması ve değişik bloklara dağılması apartman hayatında
birçok olumsuzluğu beraberinde getirmiştir.
1- Kalıcı konutların yer
tespiti konusunda karar veren, yardımcı olan ve onaylayan makam ve kişiler
kimlerdir?
2- Yer tespitinde hangi
kriterler esas alınmıştır?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Nuri
Çilingir
Manisa
Ülkemiz deprem kuşağında
bulunmakta olup, yapılaşmanın daha sıkı denetlenmesi gerektiği bir gerçektir.
Buna göre;
1- Yapı denetim
şirketlerinin görevlerini yeteri kadar yerine getirdiğini düşünüyor musunuz?
2- Bu şirketlere verilen
yetkinin yeniden belediyelere verilmesi için bir çalışmanız var mıdır?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yalova Milletvekilimiz Sayın
Muharrem İnce'nin, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımıza sormuş olduğu soruya,
onun adına, cevap vermek üzere Yüce Meclisimizin huzurundayım.
Öncelikle şunu ifade
etmek istiyorum: Yöneltilen soru önergelerinin, herhalde bir maksadı var ve bu
maksat, hem Yüce Meclisin hem de halkımızın, aziz milletimizin
bilgilendirilmesini sağlamak olmalıdır birinci derecede; yoksa, bu Yüce
Meclisin çatısı altında, gerginlik oluşturabilecek gereksiz ifadelerin, bu
soruların maksadı olmadığı, aslında açıktır; yani, Yüce Meclisin bu şekildeki
bir usulünün, Mecliste gerginlik oluşturmak adına kullanılmaması gerekir.
Sayın Milletvekilimiz
Orhan Sür'ün, Sayın Başbakanımız hakkında, Sayın Başbakanımızın beraat ettiği
bir davadan dolayı -ki, kendisi, soru önergesinde, beraat ettiğini de ifade
etmektedir- 5 dakikalık bir konuşma süresi içerisinde, defalarca
"şaibe," "şaibeli" kelimelerini kullanmış olmasını, büyük
bir talihsizlik olarak değerlendiriyorum.
Sayın milletvekilimiz,
hukukun şeklî unsuruyla ilgili bir soru sorarken -soru, tamamen, hukukun şeklî
bir unsuruyla ilgiliydi- hukukun ruhuna aykırı hareket ettiğinin acaba farkındı
mıdır? Bir taraftan, beraattan bahsedeceksiniz, bir taraftan da şaibeden
bahsedeceksiniz. Bir ülkenin gözbebeği olan bir Genel Başkana, Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanına "şaibeli" kelimesini yakıştıracaksınız,
hem de birkaç kere...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Bayındırlık Bakanlığıyla ilgili soruya cevap veriyorsunuz Sayın Bakan, hükümet
olarak cevap veriyorsunuz!..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Müsaade edin.
Biraz önceki konuşmacı,
belediyelerin ödeyemediği borçlardan bahsederken, herhalde sorusuyla ilgili bir
şeyden bahsetmiyordu; ama, hiç sesiniz çıkmadı; lütfen, dinleyiniz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Lütfen, siz de dinleyiniz.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Bakan, siz, soruya cevap vermek zorundasınız.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Sayın CHP milletvekillerinin ve CHP Grubunun, soru sahiplerinin, şu
yüce çatı altında, gerginlik oluşturacak ifadelerden neyi amaçladıklarını;
bundan, neyi kazanmak istediklerini, yüce milletimize neyi anlatmaya
çalıştıklarını anlamak mümkün değildir. (CHP sıralarından gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Bakan, polemik yapma; polemiği bile beceremiyorsunuz.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, bu konuda biz de söz istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Sayın Başkan,değerli milletvekilleri; Yalova Milletvekili Sayın Muharrem
İnce'nin, Yalova'da yapılan kalıcı konutların yer tespiti hakkında, Bayındırlık
Bakanına yöneltmiş olduğu sözlü soru önergesine cevaben şunları ifade etmek
istiyorum: Konutları yıkık veya ağır derecede hasar gören afetzede ailelerin
hak sahiplikleri, ilgili Afetler Kanunu ve buna göre çıkarılan, Afet Sebebiyle
Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine göre
yapılmıştır. Söz konusu yasaya göre hak sahibi olanların, yazlıkçı ve kışlıkçı
diye ayırımları mümkün değildir. Yalova Valiliğince, noter huzurunda yapılan
kura çekiminde, hak sahiplerine, üç bölgede yapılan konutların bölgeye olan
yakınlıkları göz önünde bulundurularak kuraları çektirilmiştir.
Hak sahibi kabul
edilenlerin, yazlıkçı ve kışlıkçı diye ayırım yapılarak, yıkılan eski
konutlarına göre böyle bir ayırım yapılarak, konut dağıtımı yapılması mümkün
olmadığı gibi, Anayasanın eşitlik ilkesine de uymamaktadır. Bayındırlık Bakanlığınca,
bugüne kadar hiç kimseye, hiçbir yerde ve hiçbir afette ayrıcalıklı kura işlemi
uygulanmamış olup, kuradan sonra da, afetzedelerin kendi aralarında becayiş
yapabilmelerine izin verilmiştir. Tüm deprem bölgesinde olduğu gibi, Yalova'ya
da bir ay becayiş süresi verilmiştir.
Bölgede yapılan kalıcı
konutların yer seçiminde ve planlamasında, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel
Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve İller Bankası Genel Müdürlüğü görev
almış, deprem bölgesindeki yer seçimi çalışmalarında TÜBİTAK ve bazı
üniversitelerden de yararlanılmıştır.
Yurdun herhangi bir
yerinde hazır konut alabilme hakkı, temin edecekleri arsalara konut yapma hakkı
ve Bakanlıkça belirlenecek toplu yerlerde yapılacak kalıcı konutlardan istifade
etme hakkı şeklinde, vatandaşlara üç alternatif de sunulmuştur. Bayındırlık
Bakanlığınca yaptırılan kalıcı konutların ulaşım, altyapı ve benzeri
hizmetlerinin kolay ve düzenli bir biçimde yapılmasının sağlanması amacıyla,
toplu yerlerde yapılması kararı alınmıştır. Bu karar gereği, yalnız, Yalova'da
değil, bütün bölgede aynı şekilde toplulaştırmaya gidilmiştir.
Yalova'da, üç bölgede, 5
476 konutun sığabileceği, zemin açısından güvenli, ulaşımın ve diğer altyapı
hizmetlerinin götürülebileceği Soğucak Köyü, Çalıca Köyü ve Subaşı Beldesi
olmak üzere, üç yer uygun bulunarak, bu anlamda belirlenmiştir. Bayındırlık
Bakanlığının uzmanlarından oluşan bir komisyonun belirlemiş bulunduğu bu üç yer
için, Valilik bünyesinde oluşturulan; çeşitli bakanlıkların, ilgili
bakanlıkların temsilcileri ve seçilen yerin belediye başkanıyla, muhtarlarından
oluşan komisyon tarafından, bu seçim olumlu bulunarak, onaylanmıştır.
Ayrıca, kendi yerinin
dışında iskân edilenler için, 7269 sayılı Kanun gereği Bakanlar Kurulu
kararları da alınmıştır.
Arz eder, Yüce Heyetinizi
tekrar saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Akdağ.
Soru önergeleri
cevaplandırılmıştır.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, bu konuda söz talebimiz vardı.
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Ne konuda?
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Benim ismim kullanılarak, bir tavır sergilendi burada.
BAŞKAN - Sayın Sür, siz
"şaibe" kelimesini kullandınız.
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Evet, kullandım.
BAŞKAN - Sayın Bakan da
"bir Başbakan hakkında bunun kullanılmaması gerektiğini" söyledi; ne
var bunda?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Ama, şekil olarak yanlış bilgi verdi.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, hukuk meseleleri konuşulurken, hukukçu bir bakan
konuşsaydı, bunlar olmayacaktı.
7. -
Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, esnafın kredi faizi borcunun silinip
silinmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/183)
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
8. - Manisa
Milletvekili Nuri Çilingir'in, belediyelerdeki imarla ilgili teknik personele
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/189)
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
9. - Manisa
Milletvekili Nuri Çilingir'in, Karayolları Trafik Yönetmeliğine bir and metni
eklenip eklenmeyeceğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/190)
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
10. - Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, muhtarlar ile köy
ihtiyar heyeti üyelerinin özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/191)
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Ertelenmiştir.
11. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, ruh ve sinir
hastalıkları hastanelerindeki güvenlik sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından
sözlü soru önergesi (6/193) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
BAŞKAN - Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.
Soru önergesini
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Sayın Sağlık Bakanı tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını dilerim.
Ahmet
Ersin
İzmir
Halk arasında akıl
hastaneleri olarak bilinen ruh ve sinir hastalıkları hastanelerindeki teşhis ve
tedavi yöntemleri ile bu hastanelerin güvenlik sorunları, zaman zaman gündeme
gelmekte ve yoğun şikâyetlere neden olmaktadır. Hatta, öyle ki, televizyon
programlarına konu olmakta (ATV, Savaş Ay-A Takımı) ve halk dehşete
kapılmaktadır.
1- Ruh ve sinir
hastalıkları hastanelerindeki teşhis ve tedavi yöntemleri çağdaş tıp normlarına
uygun mu?
2- Sık sık firarların
olması, bu hastanelerin güvenlik sorunları olduğunu göstermektedir.
Güvenlik sorunlarının
çözümü için ne gibi önlemler düşünüyorsunuz?
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekilimiz Sayın
Ahmet Ersin'in, ruh ve sinir hastalıkları hastanelerindeki güvenlik sorularına
ilişkin sorusunu cevaplamak için huzurlarınızdayım.
Sayın milletvekilimizin
sorusunun birinci kısmı, ilgili hastanelerimizde; yani, ruh ve sinir
hastalıklarına hizmet eden hastanelerimizdeki teşhis ve tedavi yöntemlerinin
çağdaş olup olmadığıyla veya ne kadar çağdaş olduğuyla ilişkilidir. Şunu,
açıkça ve rahatlıkla söyleyebiliriz ki, ülkemizde, bu konuda yetişmiş son
derece değerli bilim adamlarımız, hem üniversitelerimizde hem Bakanlığımız
eğitim hastanelerinde hem de diğer kamu hastanelerinde, başarıyla, bu hastalarımızın
tedavilerini yapmaktadırlar.
Bu arada, Sağlık
Bakanlığımız da, ruh hastalıklarıyla ilgili olarak, birinci basamak; yani,
temel sağlık hizmetlerinin verildiği bölgelerde daha sağlıklı hizmet
verilmesini sağlamak üzere, pratisyen hekimlerimizi konu alan, uzun soluklu bir
eğitim çalışması içerisindedir, üniversitelerimizle ve değerli bilim
adamlarımızla birlikte yürütülen bir proje çalışması içerisindedir.
Bu arada, Bingöl
depreminden sonra da, bölgedeki vatandaşlarımız ve özellikle çocuklarımız için
ciddî bir ruh sağlığı rehabilitasyon programı başlatılmıştır. Bu program da,
yine, üniversitelerimizin ve Bakanlığımız eğitim hastanelerinin değerli bilim
adamlarının katkılarıyla ve ilgili psikiyatri derneğinin katkılarıyla
sürmektedir.
"İlgili
hastanelerden hastaların firar etmesi ve bununla ilgili güvenlik sorununun
olduğu" şeklindeki ifade, aslında, kanaatimce, kullanılmaması gereken bir
ifadedir; çünkü, bu hastalar, bulundukları hastanelerde birer tutuklu değillerdir;
bunların firarından bahsetmek de asla uygun olmaz. Elbette, ilgili
hastanelerde, bu hastaların, tedavileri süreci içerisinde, uygun bir biçimde
bulundurulması, gözetimlerinin yapılması ve toplumla ilişkilerinin de bu şekilde
sağlanması esastır. Ancak, sorunun iki kısmını birlikte değerlendirdiğimizde;
yani, çağdaş bir teşhis ve tedavi yönteminin uygulanıp uygulanmadığını
sorguladığımızda, firar kelimesinden asla bahsetmememiz gerekir; çünkü, bu husustaki
çağdaş yaklaşım, bu hastaları bir yere hapsetmek, toplumla ilişkilerini kesmek
ve bu şekilde tedavi etmek yönünde değildir. Bu itibarla, söz konusu
hastanelerimizde, değerli bilim adamlarımızın ve hekimlerimizin, uygun şartlar
altında, bu hastalarımızın teşhis ve tedavisi konusunda çaba gösterdiklerini ve
bu çabanın da çağdaş tıp bilimi normlarına uygun olduğunu huzurlarınızda
tekrarlamak isterim.
Yüce Meclisinizi saygıyla
selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Yerinizden açıklama mı
yapmak istiyorsunuz Sayın Ersin?
AHMET ERSİN (İzmir) -
Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanın
açıklamalarına teşekkür ediyorum. Yalnız "bu hastanelerin güvenlik sorunu
var" derken, adlî koğuşlarda bulunan, henüz gözlem altında tutulan
hastaların, bu hastanelerden, çok çabukça ya da kolayca firar ettiklerini anlatmaya
çalıştım. "Firar" kelimesini bilinçli olarak kullandım; çünkü, onlar,
henüz, hasta değiller, gözlem altındalar; dolayısıyla, adlî koğuşlarda bulunan
bu tür hastalar, eğer, bulundukları ortamdan izinsiz çıkmışlarsa, firar etmişler
demektir.
Bu hastanelerimizin,
maalesef, güvenlik sorunları var. Bu hastaneler, genelde, kamuoyunun
dikkatinden, ilgisinden uzak kurumlar; burada yaşanan sorunlar, genelde,
kamuoyu tarafından bilinmiyor; ama, Sayın Bakanın, bu hastaların teşhislerinin,
tedavilerinin çok çağdaş yöntemlerle yapıldığı konusunda yaptığı açıklamalara
inanmak istiyorum. Doğrudur, bu şekilde yapılıyor olabilir; ancak, her şeye
rağmen, ben, yine de, şunda ısrarlıyım Sevgili Bakanım: Bu hastanelerin güvenlik
sorunu, ciddî bir sorun olarak önümüzde duruyor. Dolayısıyla, sanıyorum, bu,
sadece Sağlık Bakanlığının da sorunu olmayabilir, Adalet Bakanlığıyla birlikte,
hatta İçişleri Bakanlığıyla birlikte bir koordine içerisinde bu sorun çözümlenebilir
ve sanıyorum Sayın Bakanımız, bundan sonra, bu sorun üzerine daha da ciddî
biçimde eğilecektir.
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ersin.
Gündemimizin 12, 13 ve 19
uncu sıralarında bulunan soru önergelerini, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız
Sayın Hilmi Güler cevaplandıracaklardır.
12. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, satılan
İzmir-Gaziemir sosyal konutlarının tapularının ne zaman verileceğine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/194) ve Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı MehmetHilmi Güler’in cevabı
13. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın yapımı
süren Karaçal Barajına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/195) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı MehmetHilmi Güler’in
cevabı
14. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, ülkemizin rüzgar
enerjisi potansiyeline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/204) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı MehmetHilmi Güler’in
cevabı
BAŞKAN - Soru
önergelerini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını
dilerim.
Ahmet
Ersin
İzmir
İzmir-Gaziemir Sevgi
Mahallesinde bulunan, Bakanlığınız tarafından 1985 yılında, 30 blok 300 daire
olarak yapılan, 27 blokta 270 dairesi şimdiki hak sahiplerine satılan (3 blokta
30 daire Emniyet Genel Müdürlüğüne satılmıştır) sosyal konutların tapuları
geçen 17 yılda hak sahiplerine verilmemiştir. Ayrıca, belirtilen sosyal
konutların yapıldığı arsaların imar ve mülkiyet sorunları olduğu
anlaşılmaktadır.
1 - Halen yaklaşık 1 200
kişinin yaşadığı bu sosyal konutların paraları ödendiği halde, tapuları neden
verilmedi?
2 - İmar ve mülkiyet
sorunları 17 yıldan beri neden çözülmedi? Bakanlığınız bu konuda bir çalışma
yapmakta mıdır?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Anayasa ve Meclis İçtüzüğü uyarınca, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Dr.
Hilmi Güler tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Ramazan
Kerim Özkan
Burdur
1. - Burdur İl merkezinin
20 kilometre batısında Bozçay Çayı üzerinde inşası devam eden ve yapımına
5.2.1993 tarihinde başlanan Karaçal Barajının, sözleşmede 15.1.1997 tarihinde
bitirilmesi gerekirken, ödenek yetersizliği nedeniyle 8 kez süre uzatımına
gidilerek, bitim tarihi 2004 tarihine ötelenmiştir.
Bölgede 10 adet köy
arazisinde toplam 5 006 hektar ovanın sulanamaması nedeniyle doğan ürün
kaybının ilin ve ülkenin ekonomisine hiçbir katkıda bulunamamasını uygun
buluyor musunuz?
2. - Karaçal Barajının
mümkün olan en kısa zamanda tamamlanabilmesi için 2002 fiyatlarıyla gereken 32
trilyon lira ödeneğin 2003 ve 2004 yıllarında enflasyon oranlarına göre yeniden
ayarlanarak, ayrılmasını düşünür müsünüz?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın,
aracılığınızla, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Dr. Hilmi Güler
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Ufuk
Özkan
Manisa
Rüzgâr enerjisi, ortalama
yüzde 40 büyüme hızıyla dünyanın en hızlı büyüyen enerji kaynağıdır. Yılda 5
milyar doları aşan bir hacme sahiptir. Dünyada 35 000 000 insan rüzgâr
enerjisinden üretilen elektriği kullanmaktadır.
1. - En az 2 500
megavatlık rüzgâr enerjisi potansiyeline sahip olmamıza karşın, bunun sadece 19
megavatı kullanılmaktadır. Petrol ve doğalgaz gibi dış ülkelere bağımlılığımızı
da ortadan kaldırabilecek bu sektörümüzle ilgili Bakanlığınızın bir girişimi
var mıdır?
2. - Avrupa Birliği
ülkelerinde kamu bankalarının en az 10 tanesi yatırımlarını bu sektöre
yapmaktadır. Kamu bankalarımızı bu yönde teşvik etmeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın Bakanım.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İzmir Milletvekili Sayın
Ahmet Ersin beyin, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen beye sorduğu
soruyu, Sayın Bakan burada olmadığı için ben cevaplandıracağım. Bu sorunun
cevabını okuyacağım, yalnız, biraz da ibret verici bir yazı... Daha doğrusu,
bir olayın Türkiye'de ne kadar geç gerçekleştiğini, hatta, gerçekleşmediğini ve
Türk bürokrasisinin ve işlemlerinin içler açısı durumunu da burada görmüş
olacağız.
Biraz önce okunan soruda,
Sayın Milletvekilim, 1985 yılında 30 blok, 300 daire olarak soruyor... Fakat,
yaptığımız incelemede, 1979-80 yıllarında 300 adet konut yapılmış, üzerinden
beş altı sene geçmiş, ondan sonra, konutların, Bakanlık onayıyla İzmir
Valiliğince 1985 yılında satışa çıkarılmış olduğunu gördük. Şimdi, ben, bu
konutların başından neler geçtiğini aynen okuyorum: "775 sayılı Yasa ve
uygulama yönetmeliğindeki esaslar çerçevesinde, konutları almak için başvuranların
durumları değerlendirilerek, 270 adedi dargelirli vatandaşlara, yüzde 25'i
peşin, kalanı 15 yıl vadeli, yıllık yüzde 5 faizli olarak satılmış olup, 30
adedi de Emniyet Genel Müdürlüğüne lojman olarak satılmıştır." Buraya kadar
güzel. "Satışı yapılan konutların tapularının verilebilmesi için, 1985
yılında Konak Belediyesince hazırlanan 21 nolu plan kapsamında, söz konusu
konutların bulunduğu, mülkiyeti Maliye hazinesine ait 233 ada, 28 ve 29
parsellerden kısmen düzenleme ortaklık payı kesildiği, düzenleme ortaklık payı
hesabında tutarsızlık olduğu gerekçesiyle, İzmir Valiliğince -Defterdarlık
Millî Emlak Dairesi Başkanlığı- 17.7.1997 tarihinde 3851 sayılı yazıyla
Gaziemir Belediyesinden bilgi istenmiş; Gaziemir Belediyesi, 30.7.1997 gün ve
640 sayılı yazısıyla, 29.7.1997 tarihli Encümen Kararı, plan örneği ve imar
uygulama evraklarını içeren bir dosyayı İzmir Valiliğine -Defterdarlık Millî
Emlak Dairesi Başkanlığına- göndermiştir. Arsaların mülkiyeti konusunda
anlaşmazlıklar nedeniyle, yazışmalar, Gaziemir Gaziemir Belediyesi ile Maliye
Bakanlığı arasında, 1996-2000 yılları arasında, devam ediyor." Yazılar
gidip geliyor. "Gaziemir Belediyesi Başkanlığı 8 Mayıs 2000 tarih ve 475
sayılı yazısıyla Bakanlığımız Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğüne, o
tarihe kadar geçen zaman hakkında bilgi aktararak uygulamanın sonuçlanamadığı
ve sorunun çözümlenmesi ve hak sahiplerine tapularının verilmesi için gereğinin
yapılmasını talep ediyor. Bakanlığımız bunun üzerine, Maliye Bakanlığı Millî
Emlak Genel Müdürlüğünün 21.6.2001 tarih ve 15 554 sayılı yazıyla Gaziemir
Belediyesinin 29.7.1997 tarih ve 547 sayılı encümen kararı doğrultusunda, adı
geçen parsellerden, 3194 sayılı Yasanın 11 inci maddesine göre kamuya terk
edilecek, yol ve yeşil alanlar dahil, miktarların uygun olduğu gerekçesiyle
düzenlenen imar uygulama planına uygun görüş vererek işlemlerin sonuçlandırılmasını
ve Bakanlığımıza bilgi verilmesini istiyor.
Maliye Bakanlığı, Millî
Emlak Genel Müdürlüğünden alınan 7.8.2001 gün ve 28 054 sayılı yazıda da,
Bakanlığımızca inşa edilen 300 konutun bulunduğu taşınmaz malların belediyeye
devredileceği ve yazışmaların devam ettiği ve işlemler hakkında ayrıca bilgi
verileceğini belirtiyor.
Maliye Bakanlığına,
Bakanlığımız Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğümüzün 26.10.2001 gün
ve 1 840-24 569 sayılı yazısıyla da, bir önceki yazımız, talebimiz
yinelenerek..." Cevaplar alınmıyor burada. "... Gaziemir
Belediyesince yapılan imar uygulamasının sonuçlanması halinde 300 adet sosyal
konutun ve 1 adet ilköğretim okulunun bulunduğu 233 ada 28 ve 29 parsellerin,
yeni ada, parsel numaraları ve yüzölçümüne göre Maliye Hazinesi adına tapuya
tescilinin sağlanmasını müteakiben 775 sayılı Yasa amacında kullanılmak üzere
Bakanlığımıza tahsis edilmesini ve kat mülkiyeti çalışmalarının Bakanlığımızca
tamamlanarak hak sahibi vatandaşlar adına tapuya intikallerinin sağlanacağı
bildirilmiştir." Yani, halen devam eden bir yazışma bu ve aşağı yukarı
yirmidört yıllık bir macera. Zannediyorum, bu yazışmalar tamamlanınca hak
sahiplerine bu binaların tapuları verilecektir.
Saygıyla arz ederim.
Şimdi, bu arada, Burdur
Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan Bey, soru önergelerinde, Burdur İl
merkezinin 20 kilometre batısındaki Bozçay Çayı üzerindeki Karaçal Barajının
durumunu soruyorlar; ben de cevabımı arz ediyorum.
Şimdi, maalesef, bu
bütçe, bu yılki yatırım bütçesi, bizim gönlümüzün tasdik ettiği bir bütçe
değil; yani, imkânlar nispetinde hazırlanmış bir bütçedir. Burada, şöyle
söyleyeyim: Tarım sektörüne ayrılan ödenek talebimizin yüzde 12'si karşılanmıştır.
Bu oran, Büyük Su İşleri Projesinin yüzde 9'udur. 2003 yılındaki 4,5 katrilyon
Türk Lirası tarım sektörüne olmak üzere, yatırımlar için 8,8 katrilyon lira
ödenek ihtiyacı tespit edilmiş, ancak, tarım sektörüne, ihtiyacın yüzde 18'i
olan 813,8 trilyon ödenek ayrılabilmiştir. Bu ödeneğin büyük bir bölümü de,
kredi anlaşmalarından dolayı kredili projeler içindir. Bu nedenle, bütün
projelerimiz planlandığı tarihlerde bitirilemediği gibi, tarım sektöründe yer
alan projelerin bitirilme süreleri daha da uzamaktadır.
Şimdi, bizim burada
yapmak istediğimiz şey şu: Buraya kadar olan şey, maalesef, rakamların acı
gerçeği. Biz, politik olarak, burada, bitmek üzere olan projelere ağırlık
veriyoruz ve bitmek üzere olanlardan yüzde 90, ondan sonra yüzde 85, daha sonra
yüzde 80, yüzde 75 diye, gerçekleşme oranlarına göre ağırlık veriyoruz. Bu
ağırlık nispetinde, elimizdeki paranın imkânları nispetinde, Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğünce, 2003 yılında tarım sektörüne ayrılan 813,8 trilyon lira
ödenekten, 2004 yılı ödenek ihtiyacı için rakamlar tespit edilmiştir. Buradaki
yatırımlar için, gayet tabiî ki, yeterli değil bu miktar; ancak, yeni kaynak
yaratma noktasında çalışmalarımız sürmektedir. Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığının elektrik borçlarından 2 katrilyon alacağı vardı; en son rakam,
bunun 1 katrilyonunu tahakkuk ettirdik ve bunun da dörtte biri olan 250
trilyonu tahsil edilmiştir. Bunun gibi, maliyenin kaynakları toparlanıyor. Bu,
belki, yıl sonuna doğru, buraya bir
miktar, aciliyetine binaen, kaynak aktarmamız mümkün olabilecek; ama, esas
beklentimiz, önümüzdeki yıl bütçesidir. Bu bakımdan, yapılan çalışmalardaki bu
kaynak sıkıntısından dolayı... Bu projenin, aslında, 1993 yılında temeli
atılmıştır. Esas çarpıklık burada. 1997 yılında bitmesi gerekiyordu. 8 kez süre uzatılmış. 8 kez süre uzatılınca da,
tabiî, 5 006 hektar ovanın ve burası gerçekten önem verdiğimiz bir yer, 10 tane
köy var burada, biz bunun önemini biliyoruz; ama, dediğim gibi, biraz önceki yazışmalarda
görüldüğü gibi, burada, 1993 yılında başlayan yatırım, 1997 yılında bitirilmesi
gerekirken günümüze kadar gelmiştir.
Burada da elimizdeki imkânlar nispetinde buna yatırım yapacağız. Bu, aslında,
hoş bir tablo değil, bunun farkındayız; ama, bunu telafi etmek için de
imkânlarımızı buraya seferber edeceğiz.
O bakımdan, sorunuza
teşekkür ediyorum; ancak, bunun gayreti içindeyiz, saygılarımla arz ederim.
Aynı şekilde, Manisa
Milletvekili Sayın Ufuk Özkan'ın rüzgâr enerjisi konusunda sözlü soru önergesi
var. Onunla ilgili olarak, ciddî bir çalışma içindeyiz. Aslında, EPDK Kanunuyla
biz enerji piyasasını serbest piyasa haline döndürmeye çalışıyoruz, 4628'le ve
burada, rüzgâr enerjisi, jeotermal enerji, güneş enerjisi gibi yenilenebilir
enerjiler için çok özel bir uygulamayı düşünüyoruz, bununla teşvik etmeyi
düşünüyoruz; çünkü, bunlar, hem yenilenebilir çevre dostu enerji türleri hem de
girdileri neredeyse sıfır maliyette olan kaynaklar. Buna özel olarak ağırlık
veriyoruz.
Burada söylemek isteğim
şey şu: Türkiye'nin rüzgâr enerjisi, bugünkü teknik koşullarda, potansiyel
olarak 28 000 megavat civarında. Gerçekten, Türkiye'de, rüzgâr enerjisi
bakımından büyük bir potansiyel var. Bunun, 10 000 megavat civarında olanı,
ekonomik olarak kullanılabilir miktardır. Bu, halihazırda ülkemizde işletmede
olan rüzgâr enerjisi kurulu gücü 19 megavattır; yani, 1 000'lerin yanında çok küçük bir rakam. Biraz önce bahsettim,
10 000 megavat ekonomik bir potansiyel var; biz, bunun 19 megavatını
kullanıyoruz. Bakanlığımca, 2005 yılında 800 megavat, 2010 yılında 2 100
megavat, 2020 yılında da 10 000 megavat -ki, bu ekonomik sınırın limit
halidir- hedefliyoruz; fakat, bunu daha
da öne çekmek için, teşvik etmek durumundayız; çünkü, bu, aynı zamanda, Avrupa
Birliği Komisyonunun ve aynı zamanda, Kyoto Protokolüne göre, beyaz kâğıtta
yüzde 12'lik bir hedef var; burada, Avrupa Birliği ülkelerinde 2010 yılında
karbondioksit emisyonlarının, 1990 yılı baz alınarak, yüzde 8 azaltılması
düşünülüyor; bu bakımdan, bu, son derece önemli bir limitasyon.
Biz, çevreye verdiğimiz
önem açısından da, buraya ağırlık veriyoruz. Ayrıca, İzmir Milletvekilimiz
Sayın Nükhet Hotar'ın da, yine, güneş enerjisi, rüzgâr ve dalga enerjisiyle
ilgili, bir çerçeve kanun çalışması var. Bu arada, yine, Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekilleriyle birlikte hazırladığımız, özel, yenilenebilir
enerjileri teşvik eden bir çalışmamız var.
Biz, enerji
politikasında, millî kaynaklarımıza, yerli kaynaklarımıza önem veren bir
yapıdayız ve buna, özellikle, bu, yenilenebilir enerjiye önem veriyoruz. Bunun
içinde de, rüzgâr enerjisi büyük bir yekûn tutuyor; fakat, maalesef, burada da,
lobiler, hâlâ, bu kadar küçük potansiyeli olan, son derece düşük miktarda
kullandığımız rüzgar enerjisinin kurulmasına bile karşı bir tavır
sergilemektedirler. Halbuki, Türkiye'de rüzgâr enerjisi için, öyle, tarıma
rağmen veya çevreye rağmen bir kullanım durumu yoktur. Dağların tepelerinden
tutun, bütün, ekilemez, yani, tarım yapılamayan yerlerde dahi bunu kullanmak
mümkün. Biz, bunun farkında olarak, bu enerji türüne büyük önem vermekteyiz.
Bunun yanında, jeotermal
enerji, güneş enerjisi dışında, ayrıca, "enerji tarımı" diye yeni bir
uygulamayı başlatmak istiyoruz. Enerji tarımında, aynı zamanda, bitkilerden
mazot türü yakıt elde ederek, mazotla beraber kullanmayı düşünüyoruz. Biyogaz
bunların içindedir ve aynı zamanda, düşük kalorili linyitleri akışkan yataklı
tekniklerle kullanmayı düşünüyoruz, hatta kullanamayacağımız miktarları da
gübre olarak kullanmayı düşünüyoruz.
Burada, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığının, biraz önce söylediğim gibi, politikasını tabiî
kaynaklar üzerine kurmayı düşünüyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Her üç arkadaşımız da söz
istemişlerdir.
Buyurun Sayın Ramazan
Kerim Özkan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımızın verdiği
cevap, Burdur halkını ve Karaçal Barajı altında olan yaklaşık 10 köyümüzü mutlu
etmemiştir. 1 milyar gibi bir ödenek, 8 kere ötelenmiş bir barajın bitirilmesi
anlamında ayrılan para, gerçekten bizleri tatmin etmedi. 1 milyar lira gibi bir
rakamdan bahsettiler. Gerçekten bu bölgede 50 000 dönüm bir arazi mevcut. Bu
bölgede hayvancılık da ileri safhada. Üretimden bahsediyoruz... Zaten, Burdur
üreticisi kotalardan bunaldı; anasonda kota, pancarda kota, tütünde kota. Biz,
Sayın Bakanımızdan, 2004 yılı içerisinde biz bu barajımızı ele alacağız ve 2004
veya 2005 yılı içerisinde bu barajımızı bitireceğiz müjdesini vermesini beklerdim.
Çünkü, ben baraj
bölgesine geçen hafta il başkanımla beraber gittim; gerçekten bir yatırım
yapılmış, milyonlarca metreküp toprak alınmış, şu anda su harıl harıl Burdur
Gölüne akmakta. Gerçekten çok büyük bir su kaynağı burası. Altında, Hacılar
gibi, Yarıköy gibi, Yazıköy gibi, Düğer gibi, gerçekten tarım ve hayvancılıkla
iştigal eden bir bölge. Burada yapılacak bir üretim, Türkiye'yi besleyecek
konumda. Ta Burdur'a kadar, 20 kilometrelik bir hatta, Çendik gibi Kuruçay gibi, Yassıgüme gibi köylerimiz var. Bu
köylerde, hem hayvancılığı hem tarımı kamçılayacak bir potansiyel; bu
potansiyelin akması bizleri üzüyor Sayın Bakanım.
Bu konuda, en azından,
kürsüden, bize, 2004 veya 2005 yılı içerisinde, 32 trilyon veyahut da bugünün
koşullarıyla 40 trilyonluk bir para ayırıyoruz demenizi ve bu barajın yapımı
hakkında Burdur'a bir müjde vermenizi bekliyorum.
Saygılar sunuyorum (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan.
Buyurun Sayın Ersin.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Sayın Başkan, ben, bir soru sordum. İzmir'in Gaziemir İlçesinin Sevgi
Mahallesinde 300 sosyal konut yapılmış, 1985 yılında satışa sunulmuş, 30
dairesini Emniyet Müdürlüğü almış, 270 dairesi de vatandaşlara satılmış. Sorum
şu: Diyorum ki, bu tapular onyedi onsekiz yıldan beri verilmiyor, bu tapuları
ne zaman vereceksiniz?
Şimdi, Sayın Bakanım öyle
bir anlattı ki, başım döndü. Onyedi onsekiz yıldan beri yazışmalar devam
ediyor, o ona yazmış, bu buna yazmış; yazmış da, ne olmuş; yani, sonuç ne?
Onsekiz yıl sonra, Gaziemir Sevgi Mahallesinde, sosyal konutlarda oturan
yurttaşlarımız tapularını alacaklar mı alamayacaklar mı? Bu, belirsiz kaldı.
Sayın Bakanımdan rica
ediyorum; acaba, onsekiz yıldan beri süregelen yazışmalar artık bitiyor mu,
yoksa, bir onsekiz yıl daha bekleyecek miyiz?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Özkan, buyurun.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanın yapmış
olduğu açıklamalardan dolayı teşekkür ederim. Birkaç hususa dikkatinizi çekmek
istiyorum.
Gerçekten, ulusal
kaynaklarımızın son derece bol olduğunu -hatta dünyanın hiçbir ülkesinde
bulunamayan kaynaklarımız var- ama, bu kaynaklardan yeterince
yararlanamadığımızı da hepimiz biliyoruz. Mevcut termik santrallarımızın bile,
neredeyse kapatılmak üzere olduğunu, enerji üretimlerinin yüzde 30'lara kadar
düştüğünü tespit ettik.
Yine, aynı şekilde,
akarsularımızın üzerinde bulunan hidroelektrik santrallarımızın gerektiği kadar
üretim yapamadığını, neredeyse durdurulmak üzere olduğunu ifade eden
yetkililerimiz var.
Yine, ulusal
kaynaklarımızdan, hiç enerji elde edemediğimiz bir jeotermal enerji konusunda,
daha temkinli, dikkatli ve atak bir şekilde politikalar üretmemiz gerektiğine
inanıyorum.
Yine, Bakanımız da ifade
etti, deniz kökenli enerji üretimi var. Ülkemizde, dünyanın hiçbir ülkesine
nasip olmayan bir Boğaz akıntısı var. Bu Boğaz akıntısının, bir elektrik
türbinini çevirebilecek ve ülkemizin gerçekten ihtiyacı olan enerjiyi çok büyük
bir oranda üretebilecek bir potansiyeli ve kapasitesi var. Bunların
araştırılması, bunlara yatırım yapılması gerekmektedir. Bilhassa, rüzgâr ve
diğer enerji kollarında yatırım yapacak insanların önündeki -varsa- bürokratik
engellerin kaldırılmasının veya minimuma indirilmesinin doğru olacağına
inanıyorum.
Bizim, enerji satabilecek
ülke durumuna gelmemiz söz konusu iken, enerji konusunda dışa bağımlı,
doğalgaza bağımlı bir enerji politikasının izlenmesini hatalı buluyorum.
Yapılmış olan yatırımların mutlaka devam etmesi gerekir; ama, bizim, kendimize
has ulusal kaynaklarımızı kullanarak enerji politikasını yeni baştan ele
almamızda, ulusumuza, ulusal kaynaklarımıza yakışır bir enerji politikasının
izlenmesinde fayda görüyorum.
Bir konuyu daha ikaz
etmek istiyorum; Amerika'da, üçüncü nesil rüzgâr enerjisi üreten yatırımlar
yapılmak üzere. Buradaki eski teknolojinin Türkiye'ye getirilmesi, Türkiye'ye
kaydırılması gibi bir duyumumuz var. Bunun da göz önüne alınmasında, teknoloji
kullanılacaksa, son teknolojinin kullanılmasında fayda görüyoruz. İnşallah, bir
gün, ülkemiz de enerji satacak duruma gelir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Bakan.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Sayın Bakan, tapular veriliyor mu; işin özü o?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Memnuniyetle cevap vereceğim.
Şimdi, dikkat ederseniz,
biraz önce bahsettiğiniz konutları, biraz karikatürize ederek, biraz da
gerginlik gitsin diye söyledim. Aslını ararsanız, yirmidört sene beklemiş; ama,
biz, yirmidört gün içerisinde bunu size vereceğiz. Ben, bu sözü veriyorum size;
evet. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET ERSİN (İzmir) -
Teşekkür ederiz; sağ olun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bayındırlık Bakanı adına cevap verdiğim
için, onun adına da söz verme hakkım var.
Burada, suyla ilgili konuda, tabiî ki,
müjdeyi vermek isterim; ancak, şöyle bir durum var: Kaynaklarımıza göre bir
planlama yapıyoruz. Her ilimizin, hatta, her bölgemizin benzer talepleri
geliyor. Son derece hayatî önemi var, sulamada son derece önemli, tarımı ilgilendiriyor,
hayvancılığı ilgilendiriyor; Bunların hepsinin farkındayız; ama, size şunu
söyleyeyim: Şu anda, bizden öncekiler gibi, aynı hataya düşmek istemiyoruz;
prensip olarak, doğru olanları söylemek istiyoruz.
Daha evvelden, her yere
temel atılmış ve su da, bildiğiniz gibi, özellikle akarsular, azar azar
yaptığınız takdirde alıp götürüyor. Bu bakımdan, başladık mı bitirmemiz lazım.
Burası son derece önemli. O bölgeyi de biliyorum. Aynı zamanda, sizden önce de
biz, burayı, ayrıca DSİ Genel Müdürüyle teker teker etüt ettik. Önemi
noktasında hiçbir tereddüdümüz, şüphemiz yok; ama, kaynaklarımıza göre bir
öncelik sıralamamız var. Bu sıralama dahilinde yapacağız ve size şunu söyleyeyim:
Önümüzdeki yıl -aslında, ben, onu sözümün içerisinde söylemiştim; yani, kaynak
toparlamaya çalışılıyor- hatta, belki sene sonuna kadar da oraya, bitme
derecesine göre, bir miktar kaynak aktarabiliriz; yani, sizin beklediğiniz
müjdeden daha iyisini söyleyebilirim, beklediğinizden daha ötesine gidebilirim;
ancak, kaynakları toparlamaya çalışıyoruz. Biz, yolsuzlukları önlemeye çalıştık
ve şu anda, delikleri kapattık. Bu delikler kapandığı için, havuzda bir miktar
su birikiyor. Bunun farkındayız, sizler de bunun farkındasınız. Şimdi, bu
havuza bir miktar da biz koyacağız. Dolayısıyla, tahminimizden öte, bu
yatırımları toparlamaya çalışıyoruz.
Bunu, hemen enerjiyle
bağlamak istiyorum; çünkü -biraz önce, sayın milletvekilimizin, peşinden,
üçüncü soru olarak bahsettiği konuya paralel olarak söylüyorum- biz, şu anda,
çok yoğun bir şekilde, enerji maliyetleri üzerinde çalışıyoruz ve bir delinin
attığı taşı çıkarmaya çalışıyoruz; fakat, anladığımız kadarıyla, atanlar deli
de değil; onun için, taşı çıkarmamız biraz daha zor oluyor, zaman alıyor. Bunu
çıkarmaya çalışıyoruz ve şu anda, hemen hemen herkesle, her kaynakla, Bulgar
elektriğinden tutun, mobil santrallara kadar, Rus doğalgazına kadar,
yap-işlet-devret'lere kadar; hepsiyle, sadece olayın teknik yönüyle değil,
hukukî yönüyle de uğraşarak gidiyoruz; yani, işin bir dışpolitika tarafı var...
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- İşiniz zor.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Mesela, bir Bulgar elektriği meselesi
var; yarın görüşeceğiz, Enerji Bakanı ile Bayındırlık Bakanı geliyorlar.
Şimdi, yapılan anlaşmaya
göre ucuz gözüküyor ve bunun karşılığında da bir otoyolla iki baraj sözü
verilmiş. Aynı zamanda da, Trakya bölgesine, o bölgeye yatırım yapmama maddesi
var, izole bölge diye ifade edilen bir yaklaşım var.
Normal olarak, 3,4 sent
gözüküyor; fakat, euro paritesi, dolar paritesi derken, 4 sent. Biz, bunu,
şimdi, suyla ve kömürle ikame etmeye çalışıyoruz. Buna, isterseniz bir mim
koyalım, peşinden mobil santrallara geçelim.
Mobil santrallarda da,
adamın kârını veriyorsunuz, işçiliğini veriyorsunuz, kirasını, her şeyini
veriyorsunuz; çalıştıranlara, git evinde otur diyorsunuz; bunu yaptığınız
işletmelerin elektriğini kömürle ikame ettiğiniz zaman 87 milyon dolar, suyla
ikame ettiğiniz zaman 112 milyon dolar kârınız var, bütün bunlara rağmen. Buna
da iki diyelim, ikinci bir mim koyalım.
Rus doğalgazıyla ilgili
de, şimdi, bu altı aylık süre içerisinde, onlar bize gaz satmayabilir, biz de
gazı satın almayabiliriz; kontratta öyle bir maddemiz var. Biz, 20 Şubatta
almaya başladık, 12 Martta onlara fatura gönderdik; sonra bir fiyat formülü
meselesi çıktı. Bu fiyat formülünde, gönderdiğimiz hesaba göre, yaptığımız
hesaba göre "sehven" dediler, bize bir mektup yazdılar, itiraz
ettiler. Biz de önce sehven zannettik, olayı inceledik; formüldeki hata pek sehiv
gibi gözükmüyor.
Şimdi, bunu karşılıklı
görüşüyoruz; yani, onlarla projede bir anlaşmazlığımız yok. Biz, anlaşmalara
karşı yan çizmiyoruz; altına ne imza attıysak, onu, devletteki devamlılığa,
hükümetler arasındaki devamlılığa uyarak devam ettirmek istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Onlar tahkime gitmek niyetindeler. Biz
ise, karşılıklı görüşelim diyoruz; tahkimden çekindiğimizden değil, ikili
ilişkilerimiz açısından bunu görüşelim istiyoruz. Şimdi, görüşme faslında bu
olay.
Bunu yaptığımız takdirde
"ya al ya öde" miktarını bir miktar daha aşağı çekeceğiz ve/veya
parayı aşağı çekeceğiz. Şimdi, bunlarla uğraşıyoruz.
Biraz önce
söylediğim miktarı da, Ağustosun
20'sine kadar olan altı aylık süredeki doğalgazı da -barajlarımız, çok şükür en
üst seviyesine kadar dolu- kömürle ikame ediyoruz. Bu üçünü topladığımız zaman
-biraz önce saydığım Bulgar elektriğini, Rus doğalgazını ve mobil olmayan
santralların bir kısmını kestiğimiz için- her gün 2 000 000 dolar kârımız
gözüküyor, sadece yaptığımız bu senaryo değişikliğinden.
Yani, hem bunlarla
uğraşıyoruz hem verimlilik konusunda yerli kaynaklara dayalı çalışıyoruz ve bu
arada da, rüzgâr enerjisi, jeotermal enerji, kömür enerjisi yanında, çok daha
ileri bir teknoloji olan -biraz sonra, bor araştırma enstitüsü kurulmasıyla
ilgili tasarıda bunu görüşeceğiz- hidrojen enerjisini hedefliyoruz.
Bugün -birkaç gün önce
Paris'te yaptığımız toplantıda- Amerikan Enerji Bakanı Spencer Abraham,
geleceğin enerjisi olarak hidrojen enerjisinden bahsediyor ve 2050 yılından da
"orta vade" diye bahsediyor; yani, adamlar, 2050 yılından "orta
vade" diye bahsediyor. Böyle bir ortamda, biz de, bor madenini, hidrojen
üretiminde bir taşıyıcı olarak kullanmayı düşünüyoruz; yani, bizim vizyonumuz,
ileri ülkelerin vizyonuyla en azından aynı durumda, hatta onu aşacak durumumuz
da var ve kaynaklarımıza özel ağırlık veriyoruz.
Geçen hafta, TTK'yla
ilgili olarak Zonguldak'taydık. O da büyük bir problemdir; onu çözmeye
çalışıyoruz. Çalışıyoruz derken, adım adım da sonuçlarını alıyoruz.
Bu bakımdan, enerji
konusunda, önümüzdeki günlerde, gündeminizi çok daha fazla işgal edeceğimizi
biliyorum ve aynı zamanda, bu vesileyle sizlerin de desteğini bekliyoruz.
Saygılar sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
190 sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına
Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının
görüşmelerine başlıyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - 190 Sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin
Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/554) (S. Sayısı : 133) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
(1) 133 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri,
komisyon raporu, 133 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer
Kurtulmuşoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık
Bakanlığının 11 200 yeni doktor kadrosu istemi üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
bugün, ülkemizde, toplam olarak, yaklaşık 89 000 hekim bulunmaktadır.
Bunlardan, normalde, 42 000 hekim uzman, 47 000 hekim de pratisyen olarak
Türkiye'de hizmet vermektedir.
Genel olarak, Sağlık
Bakanlığında hekim açığının olmaması gerekmektedir. Sorun, hekim azlığından
değil, asıl sorun, bu hekimlerin, ülke genelinde eşit dağıtılmamasındandır. Bu
eşitsizlik, ülkemizin doğusu ile batısı arasında da kendini göstermektedir.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, 11 200 doktor kadrosu daha isteniyor. Bu kadrolarla birlikte, doktor
sayımız 100 000'i geçiyor. Sağlık Bakanlığında, bu kadrolar, eğer, bugüne kadar
olduğu gibi, yine, siyasîlerin elinde bir güç olarak kullanılacaksa, hiçbir işe
yaramayacaktır. Sadece iktidarın milletvekillerinin gönlünü yaparsınız. Bu
nedenle, yapmanız gereken ilk iş, norm kadro uygulamasını hayata geçirmektir.
Sayın Bakan, mecburî
hizmeti kaldırmalısınız. Geldiğiniz günden beri "mecburî hizmeti
kaldıracağım" diyorsunuz; halen hiçbir emare bulunmuyor meydanda. Norm
kadro uygulandığı takdirde, halkımızın ihtiyacına bir nebze de olsa çare olursunuz;
bunu yapmazsanız, aynı tas, aynı hamam devam edecektir.
Değerli arkadaşlarım,
doktorlarımızı ülke geneline yayabilmeniz için özendirici ücret politikası
uygulamanız gerekmektedir. Eğer, teşvik edici ücret politikalarını
uygulamazsanız, değişen fazla bir şey olmayacaktır.
Sayın milletvekilleri,
sağlık sorunu bugünün sorunu değildir. Bu sorun, 1934 yılından beri devam
edegelmiştir. 1934 yılında zamanın Sağlık Bakanı "sağlık sistemi A'dan
Z'ye kadar bozuk" diyordu. Bugün, sene 2003; yine, sağlık sistemi A'dan
Z'ye kadar bozuktur.
Sayın Bakan, sağlıkta
siyaset olmaz. Sağlık üzerinde siyasî rant beklenmez. Sağlık, insanın
doğumundan ölümüne kadar anayasal hakkıdır. Bu yüce müesseseye, kuruma, gelir
gelmez siyaseti soktunuz; bu olmadı Sayın Bakan, olmadı! Gelir gelmez,
müsteşar, müsteşar yardımcılarını ve genel müdürleri değiştirdiniz. Bir
noktada, genel müdürleri, müsteşarı, müsteşar yardımcılarını değiştirmenizi
anlayabiliyorum; ama, başhekimleri, 45 ilin sağlık müdürünü değiştirmenizi
anlamam mümkün değil ve bu değişikliği hiç de şık bulmadığımı belirtmek
istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, diğer bakanlıklarda olduğu gibi, Sağlık
Bakanlığında da siyasî kadrolaşmayı bugüne kadar kabul etmedik, bundan sonra da
kabul etmeyeceğimizi bilmenizi isterim. Her siyasî kadro atamalarında, biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak takipçiniz olacağız. Halkın yararına olan iyi
hareket ve iyi niyetinizde size yardımcı olacağımızdan da hiç kuşkunuz olmasın;
ama, halkın karşısında olan ve siyasî kadrolaşmayı sürdürdüğünüz sürece
karşınızda olacağız; bunun böyle bilinmesinde yarar vardır.
Sayın milletvekilleri,
sağlık sisteminin içinde bulunduğu sorunlara kısaca değinmek istiyorum.
1934 yılında nüfusumuz 15
000 000 iken sağlığa ayrılan pay yüzde 2,7 idi; bugün, nüfusumuz, 70 000 000
olmasına rağmen, sağlığa genel bütçeden ayrılan pay yüzde 2,4'tür.
Sayın milletvekilleri,
bazı istatistikî bilgiler vermek istiyorum. Türkiye'de nüfusun yüzde 65'i, 15
ile 64 yaş arasındayken, nüfusun yüzde 5'i 65 yaş üstü grubunu oluşturmaktadır.
Ülkemizde nüfus artış hızı 1999'a göre binde 14'tür. Türkiye'de 1999 yılı
itibariyle kaba doğum oranı binde 20,8, kaba ölüm oranı ise binde 6,3'tür.
Ülkemizde toplam hastane sayısı 1 213'tür, toplam yatak sayısı 169 365'tir.
Bugün, 88 000 doktor ve diğer sağlık çalışanlarımızın, yani, ebe, hemşire ve
yardımcı personelin özlük haklarında bugüne kadar hiçbir değişme olmamıştır.
Hükümetlerin yıllardır
uyguladığı sağlık politikası, "daha fazla tıp fakültesi, daha fazla hekim,
paran kadar sağlık hizmeti" anlayışı sağlık sorunlarını çözülemez hale
getirmiştir. Sağlığın, önce sağlığı koruyup geliştirmekten başladığı
unutulmuştur.
Türkiye, genel bütçeden
Sağlık Bakanlığına ayrılan pay açısından, Avrupa ülkeleri arasında en sonda
gelmektedir; bu oran, Fransa'da yüzde 16, Almanya'da yüzde 17, Yunanistan'da
yüzde 7, İspanya'da yüzde 6 iken, Türkiye'de cumhuriyet tarihi boyunca yüzde
5'in üzerine hiç çıkmamıştır.
Bazı ülkeler vardır ki,
ulusal gelirleri Türkiye'den çok düşük olduğu halde, bütçelerinden sağlığa daha
fazla kaynak ayırabilmişlerdir. Türkiye'de kişi başına yıllık sağlık harcama
miktarı, 150 dolardır. Ülkemiz, OECD ülkeleri içinde kişi başına en az sağlık
harcaması yapan ülkedir. Bu oran, Amerika Birleşik Devletlerinde 4 093,
Almanya'da 2 677, Fransa'da 2 349, İngiltere'de 1 454, Yunanistan'da 803
dolardır. Türkiye'de sağlık personelinin geliri, son yirmi yılda, yüzde 55-60
oranında erime göstermiştir. 1980 öncesinde 900-1 200 dolar civarında olan
pratisyen ve uzman hekim maaşları, bugün, 400-500 dolara inmiştir.
Avrupa'daki hekimlerin
gelirleri, Türkiye'deki meslektaşlarının çok üzerindedir. İngiltere'de birinci
basamakta çalışan bir hekimin yıllık gelirinin 110 000 dolar seviyesinde olduğu
göz önüne alındığında, ülkemizde bir hekimin maaşının, İngiliz meslektaşının
maaşının onbeşte 1'i kadar olduğu ortaya çıkmaktadır.
Hekimler ve diğer sağlık çalışanları, ikinci ve üçüncü işlerde
çalışarak belli bir yaşam standardını korumaya çalışmaktadırlar. Bugün,
doktorların yüzde 30'u başka bir ülkeye gitmek istiyor; yüzde 64'ü borçlu, yüzde
61'i de geleceği konusunda son derece karamsardır.
Değerli arkadaşlarım,
hayatımızı emanet ettiğimiz hekimlerimiz, bu ücretle geçimlerini mi
sağlasınlar, mesleklerinin gereği olan yayınları mı takip etsinler ya da meslek
düzeyini yükseltmek için yeni imkânlar mı yaratsınlar?!
Sayın milletvekilleri, bu
seneki bütçede yatırım için 347 trilyon lira ayrıldığını görüyoruz. Bu parayla,
yarım kalan yatırımlar mı tamamlanacak; yoksa, yeni yatırımlara mı başlanacak,
belli değil. Bugün -Sayın Bakanın tabiriyle söylüyorum- 1 153 adet, geçen
yıldan kalan, tamamlanmamış inşaat vardır. Ayrılan bu para, eksiklikleri mi
tamamlayacak; yoksa, yeni bina inşaatlarına başlanıp, yine bir sonraki yılın
bütçesine kambur olarak mı devredilecektir? Ülke genelinde, on yılda temeli
atılan 1 700 sağlık tesisinden sadece 685'i bitirilebilmiştir.
Şimdi, "aile
hekimliği" adı altında yeni bir sistem denenmek istenmektedir. Bu
sistemle, ülkemiz, tekrar sağlık tesisi ve elektronik malzeme mezarlığına
dönecektir.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye'de hastane yatağı bakımından bölgeler arasında önemli eşitsizlikler
vardır. 2000 yılı itibariyle, 10 000 kişiye düşen yatak sayısı, ortalama yüzde
25,8'dir. Bu sayı, Marmara Bölgesinde 21,9 iken, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
8,7'dir; beş yıldır da bu bölgemizde sürekli azalma olmaktadır.
Örneğin, Ankara'da 25
adet Sağlık Bakanlığı hastanesi, 5 adet üniversite hastanesi, 7 adet SSK
hastanesi, 20 adet özel ve belediye hastanesi olmak üzere, toplam 57 hastane
vardır.
İstanbul'da 31 adet
Sağlık Bakanlığı hastanesi, 5 adet üniversite hastanesi, 13 adet SSK hastanesi,
143 adet özel ve belediye hastanesi olmak üzere, toplam 180 hastane vardır.
İzmir'de 25 adet Sağlık
Bakanlığı hastanesi, 3 adet üniversite hastanesi, 17 adet SSK hastanesi, 17
adet özel ve belediye hastanesi olmak üzere, toplam 49 hastane bulunurken;
Hakkâri'de toplam 4 hastane, Gümüşhane'de toplam 5 hastane, Kars'ta toplam 6
hastane bulunmaktadır. Bu örnekler oldukça fazladır.
Değerli arkadaşlarım, bu
fazlalığı nüfus yoğunluğuna bağlayabilirsiniz; fakat, oradaki insanlarımıza
"sizin nüfusunuz az, bu nedenle hastane yapamıyoruz, sağlıkocağı
yapamıyoruz; siz, Ankara'ya, İstanbul'a gidin" demeye hakkınız var mı?! Bugün,
bir hastanın, taşradan büyük şehre gelmesinin kaça mal olduğunu biliyor
musunuz?! Oradaki insanlarımızın, yerinde sağlık hizmeti almaya hakkı yok mu?!
Değerli arkadaşlarım,
bugün, yaklaşık üç dört yıldır, sağlık meslek liselerinden mezun olan çocuklar
göreve başlatılmıyor. Sağlık Bakanlığı 2003-2004 öğretim yılında 11 000 yeni
öğrenci almayı tasarlıyor. Bugün, mezun çocuklar istihdam edilmezken, yeni
öğrenci almayı planlamak hakkaniyetle bağdaşıyor mu Sayın Bakan?! Mezun
çocukların yanında, yeni kayıt yapacağınız çocukları da işsizler ordusuna
katarak, onların da mı umutlarını karartacaksınız?! Hükümet, önce mezunların
istihdamını gerçekleştirmelidir. Bu okullardan mezun olan ebe, hemşire, sağlık
memuru, radyoloji teknisyenlerine ihtiyacınız olduğunu beyan ediyorsunuz. O
zaman, bu çocuklarımızı istihdam edecekseniz, bir an önce istihdam ediniz de
Sayın Bakan, çocuklarımız ve aileleri rahatlasınlar.
Sayın milletvekilleri,
bugün, ülkemizde koruyucu sağlık hizmetinden yararlananların oranı binde 1'dir,
kalan yüzde 99,9'luk kısmı tedavi edici sağlık hizmetlerine yöneltilmektedir.
Türkiye'de bulaşıcı ve aşıyla korunabilir hastalıkların sıklığı ile nüfus artış
hızının yüksekliği dikkate alınırsa, bu oran oldukça vahimdir.
Sayın milletvekilleri,
kişi başına ulusal geliri 756 dolar ile 2 995 dolar aralığında olan bazı
ülkelerin bebek ölümleri hakkındaki bilgileri sizlere vermek istiyorum: Sri
Lanka, 820 dolar, bebek ölüm hızı binde 17; Suriye, 970 dolar, bebek ölüm hızı
binde 25; Ürdün, 1 500 dolar, bebek ölüm hızı binde 29; El Salvador 1 900
dolar, bebek ölüm hızı binde 35; Jamaika, 2 330 dolar, bebek ölüm hızı binde
10; Türkiye, 2 900 dolar, bebek ölüm hızı binde 40.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde toplumsal sağlık düzeyi açısından var olan eşitsizlikler artmaktadır.
Çocuk ölümleri, Türkiye'nin doğusu ile batısı arasında oldukça farklılık
göstermektedir.
Çocuk ölüm hızı,
Türkiye'nin doğusunda binde 76 iken, batısında binde 38'dir. Gebeliği boyunca
herhangi bir tıbbî bakım almamış annelerin oranı, doğuda binde 61 iken, batıda
binde 14'tür. Doğuda doğumların binde 54'ü evde gerçekleşmektedir; bu oran,
batıda binde 13'tür. Doğuda 12-23 aylık çocukların ancak binde 23'ü, batıda
binde 50'si tam aşılıdır.
Sayın milletvekilleri,
buradan da anlaşılıyor ki, sağlığa ayrılan bu pay "sağlığın, önce, sağlığı
koruyup, geliştirmekten başladığı" ilkesinden uzaklaşıldığının belirgin
bir göstergesidir. Unutmayın ki, en önemli yatırım, insana yapılan yatırımdır.
Bunu, her siyasetçi arkadaşım söylüyor; ama, sağlığa gelince herkes susuyor.
Ülkede ne zaman sağlık aklına geliyor benim arkadaşlarımın; hasta olduklarında
doktor, yardımcı personel akıllarına geliyor "aman beni kurtar doktor, ebe
veya hemşire" diyor. Bunların da bir insan olduğu, bugüne kadar, Sağlık
Bakanlarının aklına gelmedi; ama, bundan sonra da gelmeyecek mi acaba?!
Bizim insanımız her şeyin
en iyisine layıktır sevgili arkadaşlarım. Onun için de, halkımızın size 3
Kasımda verdiği oyların hakkı olan "eşit sağlık hizmeti alma
hürriyetini" bir an önce vermelisiniz Sayın Bakan.
Değerli arkadaşlarım,
koruyucu sağlık harcaması oranları yıllar içinde oldukça azalmıştır: 1992'de
2,2 iken, 1994'te 1,1'e, 1998'e gelindiğinde ise 0,8'e inmiştir. Sağlık için
ayrılan payın her yıl küçülmesinden ve hayatın içinde yaşadıklarımızdan,
gördüklerimizden bazıları hakkında kısa örnekler vermek istiyorum.
Her gün medya da
gösteriyor, bende bir hekim olarak söylüyorum, otuz yıl içinde yaşadım; hastane
kuyruklarını, parasızlıktan dolayı doktora gidemeyenleri, ilaç alamayanları,
hastanelerde rehin kalanları, hatta parası yetmediği için yeni atılmış
dikişiyle sokağa atılanları, sağdan soldan yardımla tedavi olmaya çalışanları,
bu sıkıntıları her gün yaşadım, yaşadıkça da içim kan ağlıyordu.
Sayın milletvekilleri,
sağlığın politikası ulusaldır, sağı solu olmaz. Gelin, bu sıkıntıları beraber
çözelim. Yapacağınız tüm olumlu çalışmaları destekleyeceğiz; ama, 2003 yılı
için kabul edilen bütçeye baktığımızda, ne yazık ki, halkımızın çektiği
sıkıntıların artarak devam edeceğini görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
sağlıktaki eşitsizliklerin giderilmesi ve toplumun sağlık düzeyinin
düzeltilmesi, sadece sağlık hizmetleri alanında yapılacak düzenlemelerle
gerçekleştirilemez.
Konuşmamı burada
tamamlarken, herkesin sağlıktan eşit olarak yararlanacağı günlerin özlemiyle,
Anayasanın tam uygulandığı, sağlıkta, eğitimde ve tarımda huzur ve barışın
olduğu bir Türkiye istiyorum; dul, yetim ve kimsesizlerine bakan bir ülke
istiyorum; ilaçtan, kandan ve tüm sağlık harcamalarından yüzde 18 KDV almayan
bir ülke istiyorum; hizmeti alan ile hizmeti veren insanların mutlu olduğu ülke
görmek istiyorum diyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Saygılar sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Turhan Çömez; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 190 Sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin
Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında konuşma yapmak üzere, Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizdeki sağlık
sisteminin geçmişten bugüne taşınan fotoğrafını takdim ederek başlamak
istiyorum konuşmama. 21 inci Yüzyılın en temel ahlakî sorumluluğunun sağlık
alanında yaşanan eşitsizliklerle savaşmak olduğuna inanan bir hekim olarak,
biliyorum ki, yaşanan bu tablonun tek sorumlusu, bugüne kadar sistemi yöneten
ya da yönettiğini zanneden geçmiş yöneticilerdir; günübirlik politikalarıyla,
personel atamasının ötesinde bir anlayışı olmayan, vizyonu olmayan, ulusal bir
sağlık politikası üretememiş ve uygulayamamış kadrolardır; politize olmuş
anlayışlarla, sistemin kronik sorunlarını çözme becerisinden yoksun, günü
kurtarma çabası içerisinde olanlardır.
İşte, bu mentalitenin
sonucudur ki, Adıyaman, Mardin, Batman, Ağrı, Hakkâri gibi illerimizde, 10 000
kişiye düşen hastane yatağı 10'un altında iken, İstanbul, İzmir, Ankara, Eskişehir,
Samsun, Trabzon ve Erzurum'da bu sayı 25'in üzerindedir. Sağlıkocağı başına
düşen nüfusa baktığımızda ise, anlaşılmaz bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu
görürüz. Sağlıkocağı başına düşen nüfus, İstanbul'da 44 000, Ankara'da 21 000,
Diyarbakır'da 18 000, Aksaray'da 3 400'dür. Türkiye'de, ortalama 1 531 kişiye
bir ebe düşmektedir. Bu rakam, bölgelere ayrıldığında ise, Ege'de 1 181,
Güneydoğu Anadolu'da ise 2 760 olarak karşımıza çıkmaktadır. Hekim başına düşen
nüfusa baktığımızda, İç Anadolu'da 629, Marmara'da 713, Karadeniz'de 1 316,
Güneydoğu Anadolu'da ise 2 309 rakamıyla karşılaşırız. Ülke ortalaması 1 839
olan uzman hekim başına düşen nüfus açısından bakıldığında ise, iller
arasındaki uçurum dramatik boyutlardadır. Ege ve Marmara bu konuda oldukça şanslı
görünürken, Ağrı'da 22 000, Şırnak'ta 40 000, Hakkâri'de 44 000 kişiye bir
uzman hekim düşmektedir. Rakamları bu kadar dramatik boyutlara taşıyan yönetsel
mantık, sadece sistemin istatistiksel boyutunu bozmakla kalmamış, tepeden
tırnağa hastalıklı bir sağlık sistemi miras bırakmıştır günümüze. İşte, bunun
sonucudur ki, sağlık hizmetlerinde gittikçe derinleşen eşitsizlik yapısıyla
birlikte, uzayıp giden, çile dolu hastane kuyrukları, bir taraftan hekim açığı,
diğer yandan iş arayan hekimler, bir tarafta hasta bekleyen boş hastane
koridorları, diğer yanda ise aylarca yatak bekleyen hastalar, siyasî rant
beklentileriyle kurulmuş tıp fakülteleri ve plansızca yetiştirilmiş binlerce
genç doktorun gelecek kaygısı, hasta ile hekim arasındaki para trafiğinin çok
olağan karşılandığı bir anlayış, köşe başlarına plansızca kuruluvermiş özel
hastanelerden medet uman bir sağlık sistemi "paran kadar sağlık ve paran
kadar hizmet" anlayışının ötesine gidememiş, sosyalleşememiş, sağlığın
birey için en temel hak olduğunun bile farkına varamamış bir yapı günümüzdeki
ve artık çözümü için beklemeye tahammülü kalmamış bir sağlık sistemi.
Rakamları daha fazla
uzatıp, kişi başına düşen sağlık harcamalarından, bebek ölüm hızlarından,
hastane dışında doğum yapan annelerden, ortalama yaşam beklentisinden, sağlık
çalışanlarının maaşlarından ve Türkiye'deki ölüm nedenlerinden bahsedip dünya
klasmanında nerede olduğumuzu tekrar gözler önüne sermek istemiyorum. Hiç iç
açıcı bir tablo olmadığını sizler de benim kadar biliyorsunuz.
Değerli milletvekilleri,
dramatik bir paradoksu da takdirlerinize sunduktan sonra, sisteme dair
yapılması gerekenleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Ankara Numune Hastanesi,
Devlet Demir Yolları Hastanesi ve TEDAŞ arasında bir üçgen çizip yorumunu
sizlere bırakacağım.
Numune Hastanesinde günde
giren vatandaş sayısı 25 000, sabah saat 05.00'te kuyruğa giren hastalar ve
aylar sonrasına tomografi randevusu bekleyen insanlar. Hemen 2 kilometre
ötesinde 12 000 metrekare bahçesi olan, 400 yataklı, yüzde 40 kapasiteyle
çalışan ve öğleden sonra polikliniklerinde hiç kimseyi bulamayacağınız Devlet
Demir Yolları Hastanesi. Yine, 3 kilometre ötesinde TEDAŞ Genel Müdürlüğüne
ait, günde bir iki eş dost hastasının filminin çekildiği, yarım milyon dolarlık
tomografi ünitesi. Ülkeyi varlık içinde yoklukta yaşamaya mahkûm eden plansız,
programsız, vizyonsuz ve beceriksiz yönetim anlayışı çok şükür ki, 3 Kasımla
birlikte tasfiye edildi. Şimdi ise, çalışmak, çözüm üretmek, sonuç almak ve
Yüce Türk Milletine hak ettiği yaşam standartlarını sunmak zamanıdır ve bizler,
işte, bunun için işbaşındayız.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, gündeme aldığımız tasarı sistemin revizyonu için çok önemlidir; ama,
yeterli değildir. Tasarıyla ilgili düşünce ve beklentilerimi sizlerle
paylaşmadan önce, eksik olan parçalardan da bir nebze olsun bahsetmek ve
konunun bütünü tartışmak istiyorum.
Değişen iktidarlarla
değişmeyecek, Türkiye gerçekleriyle tam olarak örtüşen, bütün tarafların
konsensüsle benimsediği ve sistematik olarak uygulanacak bir ulusal sağlık
politikamızın olması artık şarttır. Bana göre, bu politikada en önemli yeri
birinci basamak sağlık hizmetleri almaktadır. Hükümet programında yer alan aile
hekimliği sisteminin, aslında, birinci basamak sağlık hizmetlerinin kalitesini
artırmaya yönelik bir anlayışın eseri olduğunu biliyorum. Kategorik olarak
farklı algılansa da, temelde her iki yaklaşım da birinci basamaktaki hizmet
kalitesinin yükseltilmesi amacını gütmektedir. Birinci basamaktaki sistematik
revizyon ve hizmet kalitesinin artırılması, bir yandan hastane kapılarındaki
yığılmayı önleyecek diğer yandan da pratisyen hekimlik kurumunun Türkiye'de
kaybolmaya yüz tutmuş onurunu yeniden iade edecektir.
Bu çerçevede, çevre
sağlığı, ana çocuk sağlığı ve koruyucu hekimlikle ilgili alınacak tedbirlerle,
sistemin ana parçası çözülmüş olacaktır.
Sağlık ocaklarının
süratle yepyeni bir anlayışa kavuşması gerekir. Bu sayede, yaklaşık 6 000
civarındaki sağlıkocağı sisteme etkin ve kaliteli bir şekilde katılmış olacak,
sadece ilaç yazan ya da hasta sevk eden bir yapıdan kurtulmuş olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir; her vatandaşın sağlığından sorumludur
ve böyle olmalıdır. Bu çerçevede, sosyal güvenlik şemsiyesi tüm vatandaşları
kapsayacak şekilde yeniden ele alınmalı ve mutlaka tek elde toplanmalıdır.
Bağ-Kur, Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve yeşilkart ayırımı ortadan
kaldırılmalı, tek elde toplanarak koordine edilmeli ve süratle rehabilite
edilmelidir.
Türkiye, ne yazık ki,
güvencesi olmayan yüzde 20'lik bir nüfusa sahipken, en az bir o kadar da, çifte
güvencesi olan nüfusa sahiptir. Bu anlamsız çelişkilere son vermenin zamanı
artık gelmiştir.
Sağlık sistemi çok
başlılıktan kurtulmalı ve tek merkezden koordine edilmelidir. Araba sigortası
yapan şirketlerin tamir atölyelerinin olması ne kadar anlamsızsa, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının sağlık hizmeti vermesi de bana göre o kadar
anlamsızdır. Sağlık hizmetlerinin tek elde, yani Sağlık Bakanlığında toplanması
süratle gerçekleşmeli ve gerek personel gerek ekipman ve gerekse de mekânların
en etkin şekilde kullanılması hayata geçirilmelidir.
Türkiye, ne yazık ki,
plansız, anlamsız ve rant gözetilerek yapılan yatırımlar sonucunda, yarım
kalmış tesisler ve kötü çalışan ekipmanlar mezarlığına dönmüştür. Bugün, sadece
İstanbul'daki MR sayısının, tüm İngiltere'deki MR sayısından fazla olduğu
dikkate alınırsa, ülke genelinde, geçen dönemlerde başlayan sağlık
yatırımlarının hâlâ 1 250 tanesinin yarım olduğu düşünülürse, sistemin ne kadar
beceriksizce ve artniyetle yönetildiği ortaya çıkar. Sektörün planlanması,
artık, çok akıllıca ve gelecek perspektifler hesap edilerek yapılmalıdır.
Sistemdeki bu aymaz
yaklaşım, sadece bina ve ekipmanlar konusunda sınırlı kalmamış elbette; asıl
sorun, sağlık çalışanlarının eğitimi ve planlanması sorunudur. Bugün vermeyi
planladığımız 11 200 hekim kadrosu, 50 civarındaki tıp fakültesinin, her yıl
sisteme ürettiği 5 000 yeni hekim için geçici bir çözüm olacaktır; ya 50 000
civarındaki ebe, hemşire ve sağlık teknisyenimizin durumu ne olacak? Plansızca
yetiştirilmiş bu gençlerimizi, sisteme ve ülkeye nasıl kazandıracağız? Bunların
da, mutlaka ayrı bir gündemle tartışılması ve çözüme kavuşturulması gerekir.
Sağlıkta eğitim, gelecek
perspektif çalışmaları yapılarak, ihtiyaç duyulacak personel envanterine göre
planlanmalıdır. Bana göre, mevcut tıp fakültelerinin pek çoğu yeniden ele
alınmalı ve kapasite fazlası olanlar ya da yetersiz olanlar, gerekirse eğitim
hastanesi gerekirse devlet hastanesi olarak değerlendirilmelidir. Bunlar, belki
radikal kararlardır; ancak, cesurca tartışılması gereken kararlardır.
Sağlık çalışanlarının
özlük hakları da, mutlaka ele alınmalı ve süratle iyileştirilmelidir. Hekim ile
hasta arasındaki para trafiğinin engellenmesinin en önemli yolu budur. Bu
çerçevede, muayenehane hekimliği yeniden tartışılmalı ve bana göre, yapılacak
maaş iyileştirilmesinden sonra hekimler, ya hastane ya da muayenehane
tercihinde bulunmalıdırlar. Ne yazık ki, yakın geçmişte, dönersermayelerde
yapılan kesintiyle, muayenehane- hastane ve para trafiği fark edilmeden teşvik
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde malpraktis; yani, hekim hatalarından dolayı mağdur olmuş hastaları,
sık sık gazetelerden okuyoruz. Bu, artık Türk insanının kaderi olmaktan
çıkmalıdır. Bunun da en modern yolu, dünya standartlarında bir malpraktis
yasasının çıkarılması ve hekimlerin sigortalanması zorunluluğunun
getirilmesidir. Bu sayede hastalar, hekim hatalarından dolayı mağdur olmaktan
kurtulacak, eğer tazminat alacaklarsa, hekimin sigortalandığı şirketten alacaklardır.
Bu çerçevede modern bir hasta hakları tüzüğü de yeniden ele alınmalı ve
pratikte uygulamaya konulmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hem özel sektör hem de devlet hastanelerinin, gerek kalite
gerekse fiyat konusunda standardize edilmesi şarttır. Sağlık hizmetlerinde
rekabetin kuralları yeniden belirlenmeli, bununla ilgili yasal düzenlemeler
mutlaka gündeme alınmalıdır. Bu sayede rekabetin fiyatta değil, kalitede olması
sağlanmalıdır.
Bugün, köşe başlarında
kurulmuş bazı özel hastanelerin, fiyat rekabeti uğruna dampingler yaptıkları,
promosyonla ameliyatlar yaptıkları herkesin malumudur. Bunun sonuçlarını tahmin
etmek güç olmasa gerek. Artık, ülkemizde tüm hastaneler, hizmet kalitesinde ve
bilimsel kriterlerde yarışmalı ve rekabet etmelidir.
Türkiye'de, ilaç, tıbbî
malzeme ve cihaz tanıtım ilkeleri, profesyonellikten ve modernlikten uzak,
maalesef, insan ilişkilerine dayalı bir düzen üzerine kurulmuştur. Ne yazık ki,
bu anlayışın ürünü olarak, zaman zaman hekimler, bilimsel kriterlerden çok,
duygusal kriterlerle hareket etmekte ve hepinizin bildiği neşter operasyonları
gündeme oturmaktadır. Promosyon ahlakı bir kanunla mutlaka düzene
oturtulmalıdır.
Ülkemizde, ne yazık ki,
ulusal bir ilaç politikası da yoktur. Bugün, bu politikasızlığın sonucu olarak,
sistemin önemli bir parçasını oluşturan ilaç üreticileri de mağdurdur.
Oluşturulacak bir ulusal politikayla birlikte kurulacak olan ilaç, eczacılık ve
tıbbî malzeme üstkuruluyla sektördeki önemli bir sorun da çözüme
kavuşturulacaktır. Bu alanda yılda dönen paranın 7 milyar dolar olduğu göz
önüne alınırsa, üretilecek akıllı politikalarla ciddî oranda tasarruf sağlanacak
ve sağlıkta tasarruflu bir kalite anlayışı yakalanacaktır. Sistemdeki ana
problemler akıllı bir yaklaşımla çözüm sürecine girdiğinde ise, küçük sorunlar,
artık insanları rahatsız edici boyutlara ulaşamayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
bugün, sistemin önemli bir sorunu olan hekim açığını gidermek adına bir kanun
tasarısı görüşüyoruz. Çok değerli katkılarınızla bu tasarı yasalaştığında, 11
200 yeni hekim sistemde hizmet vermeye başlayacaktır. Bu arkadaşlarımızın
sisteme getireceği rahatlığı eminim hepiniz ve özellikle de hekim
milletvekilleri çok iyi takdir edeceklerdir; ama, ben, burada, sadece tahsis
edilecek yeni kadroların çözüm olmayacağının da altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Bu kadroların, mutlaka, yukarıda sıraladığım gerçekler ve çözümlerle birlikte
ele alınması şarttır ve özellikle, yapılacak ciddî bir norm kadro çalışmasından
sonra hayata geçirilmesi gerekir. Bunu yapmazsak ve eski dönemlerde olduğu gibi
politik kaygılarla, popülist yaklaşımlarla hareket edersek, yapılacak bu
çalışmanın da hiçbir anlamı kalmayacaktır. Hem iktidar hem de muhalefet
milletvekillerinin bu konuda özellikle hassasiyet göstereceklerine, Türkiye'deki
sağlık alanında yaşanan eşitsizliklerle mücadele etmek adına Sağlık Bakanlığına
yardımcı olacaklarına inanıyorum.
Bu kadroların akıllıca
planlanması ve ülke şartlarına göre politik kaygılardan uzak olarak
değerlendirilmesi konusundaki hassasiyetimi bir kez daha yineliyorum.
Yüce Heyetinize sunulan
bu tasarının hem iktidar hem de muhalefet milletvekillerinin çok değerli
katkılarıyla kabul edileceğini ümit ediyorum. Bu vesileyle, Bakanlığımıza
başarılar diliyor, 11 200 yeni hekim kadromuzun Yüce Türk Milletine hayırlı
olmasını temenni ediyor, sağlık ve esenlik dolu günler diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Çömez.
Şahsı adına, Ömer
Özyılmaz.
Buyurun Sayın Özyılmaz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum)-
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sağlık Bakanlığıyla ilgili getirilmiş bulunan
kadro kanunu tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sağlık, herkesin birinci
derecede ilgilendiği, üzerinde durduğu önemli bir konudur; bunu hepimiz
biliyoruz. Ülkemizin de, tıpkı eğitimle ve adaletle ilgili olduğu gibi,
sağlıkla ilgili de pek çok problemi, pek çok sorunu vardır. Bu sorunlar bugüne
kadar çözülmeye çalışılmıştır; ama, maalesef, bugün bulunduğumuz nokta hiç de
bize yakışmayan bir noktadır. Ülkemizdeki sağlık problemlerini, sıkıntılarını
burada anlatmaya gerek görmüyorum; gerek biz gerekse halkımız bunu yakından
biliyoruz. Bu problemlerin aşılmasıyla ilgili olarak, bir gözlemci sıfatıyla,
sisteme yönelik düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizde hızlı bir nüfus artışı vardır. Bu nüfus artışı, elbette, bir yönüyle
bizim için avantajdır ve büyük bir nimettir; ama, bir başka yönüyle de
baktığımızda, pek çok sıkıntılar getirmektedir. Bu sıkıntıları aşmak için, yeni
yeni çareler, tedbirler aramak mecburiyetindeyiz.
Sağlıkta da sıkıntıları
aşmanın, bana göre, birinci derecede üzerinde durulması gereken yönü, sisteme
ait yönüdür, sistem konusudur. Bugüne kadar yapılanlar sisteme yönelik ve
radikal birtakım tedbirler olmadığı için, arzu edilen sonuçları vermemiştir;
böyle giderse, yine vermeyeceği endişesindeyim; dolayısıyla, sisteme yönelik
ciddî çalışmaların yapılması gerektiği kanaatindeyim.
Tabiî, bugüne kadarki
tecrübelerimizden de yararlanarak, ama, çağdaş bir anlayışla, çağdaş bir
yaklaşımla sağlık sistemine yönelmek gerektiği kanaatindeyim. Bu çerçevede,
ilkönce, sağlık mevzuatı yenilenmeli, gerekli değişiklikler yapılmalı ve
çerçeve bir sağlık kanunu çıkarılmalıdır. Sağlık Bakanlığı teşkilat kanunu ve
genel sağlık sigortası kanunu yürürlüğe konulmalıdır. Sağlık Bakanlığının
-merkez teşkilatı kastediyorum- görev ve hizmetleri yeniden tanımlanmalıdır. Bu
çerçevede, Bakanlık merkez örgütü şu görevleri üstlenmelidir:
Birincisi, ulusal sağlık
politikalarını ve sağlık standartlarını belirlemekle işe başlamak gerekir;
çünkü, maalesef, bizim, ciddî, tutarlı ve bütünlük içerisinde bir sağlık
politikamız yoktur.
İkincisi, merkez
örgütünün görevi, genel koordinasyonu ve denetimi sağlamak, uygulamada birlik
ve beraberliği gerçekleştirmek olmalıdır.
Üçüncüsü, bakanlık, kendi
taşra örgütü aracılığıyla halk sağlığını, aile planlaması ve okul sağlığını
gerçekleştirmeli; tabiî, bunların başında da, kamu hizmeti olarak, koruyucu
sağlık-hekimlik görevlerini gerçekleştirmelidir.
Bir diğer önemli husus,
Sağlık Bakanlığı, yumuşak bir geçişle -ani kararla olmaz bu, mümkün de değil
zaten- hem hizmeti sunan hem de hizmet almaya yönelen bir yapıya bürünmelidir
ve giderek, bu, ikinciye doğru, daha da artmalıdır.
Değerli arkadaşlar,
sağlık hizmetlerinin yeniden yapılandırılmasında yerelleştirmeye büyük önem
verilmelidir. Sağlık problemleri, sağlık harcamaları ve sağlık yönetimi
yerinden değerlendirilmeli ve problemler yerinde çözülmek üzere, gerekli
tedbirler alınmalıdır.
Bir diğer önemli husus,
hizmetin daha aktif, ekonomik, insancıl ve verimli hale gelebilmesi için
özelleştirmeye gidilmelidir. Sağlıkta özelleştirme nasıl olur diye, elbette,
aklımıza gelebilir. Değerli arkadaşlar, şunu hepimiz çok iyi biliyoruz:
Ülkemizin bugün içinde bulunduğu bu ekonomik sıkıntılar çerçevesinde
baktığımızda, tamamen, kamu harcamalarıyla ya da kamu kaynaklarıyla bugünki
sağlık sorunlarımızı çözmemizin mümkün olmadığını hepimiz görüyoruz. Bugün, bütçeler
hazırlanırken, bakanlarımızın, zorluklar içerisinde biraz daha bütçesini
artırmak için nasıl çalıştığını hepimiz biliyoruz; ama, kamu kaynaklarının
kıtlığını da biliyoruz. Dolayısıyla, dünyada, hem kamu kaynaklarının daha verimli
kullanılması, daha adil dağılımı ve servetin geniş kitlelere yayılmasını
sağlamak ve sağlık hizmetinde daha kaliteli bir duruma ulaşabilmek için, dünya
çapında özelleştirme hareketleri yapılmaktadır. Biz de, ülke olarak, sürekli bunu
konuşuruz; ama, bu manada, henüz, epeyce bir mesafe aldığımızı söyleyemeyiz. Bu
çerçevede, bendenizin bazı teklifleri olacak. Tabiî, bunlar, tartışmaya açık
tekliflerdir; ama, üzerinde durulması gerektiği kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlar,
bunlardan birincisi: Bugün, özellikle, büyük illerimizde şehir merkezlerinde
öyle hastaneler vardır ki, bu hastaneler elbette güzel hizmetler veriyorlar;
ama, bu hastanelerin yerlerinin bulundukları şehirdeki kıymeti -dikkat buyurun,
sözümü yanlış anlamayın- eğer o hastane satılıp bir başka yerde yapılsa, onun
gibi on tane hastane eder. Konuya bu manada, bu şekilde yaklaşmanın yararlı
olacağı kanaatindeyim.
İkincisi: Özellikle büyük
şehirlerde bazı hastaneler vardır ki, marka haline gelmişlerdir. Buralarda çok
güzel hizmetler yapılmaktadır. Bunların, belli bir sistemle, belli bir çağdaş
anlayışla özelleştirilmesi, özel sektöre devredilmesi sonucu oradan elde
edilecek gelirlerle, ülkenin değişik illerinde, ilçelerinde hastaneler
yapılabilir. Belki de, o hastanenin adını yeni yapılacak hastanelere vermekle,
bir birlik de kurulabilir.
Bir başka önemli husus:
Marka haline gelmiş pek çok hastane özel sektörün güçlü kuruluşlarına
kiralanabilir ve yine, oradan elde edilecek parayla, elde edilecek kaynakla,
ülkenin başka yerlerinde hizmetler yürütülebilir. Bunun gibi daha pek çok
yaklaşım elde edilebilir; bunlara dikkat çekmek istiyorum.
Bu arada, tabiî, her şeyi
paraya bağlamak doğru değildir. Bu reformlar yapılır, iyi bir vizyon
belirlenirse, bu misyonu yüklenecek doktor, hemşire, hastabakıcı ve diğer
çalışanların bu işi severek üstleneceğini hepimiz göreceğiz.
Değerli arkadaşlar, bir
diğer önemli husus: Dünyada, gerek eğitimde gerek sağlıkta gerekse bu tür diğer
kuruluşlarda hizmetiçi eğitimlere çok önem verilmekte ve bu yönde epeyce bir
meblağ ayrılmaktadır. Ülkemizde de, Sağlık Bakanlığımızın, başta Değerli Bakanı
olmak üzere, yöneticilerinin, kendi dinamizmlerini daha da güçlendirmek için,
elbette, hizmetiçi eğitime büyük önem vermeleri çok yararlı olacaktır.
Ayrıca -tabiî, hep
söyleriz, ben de bu vesileyle ifade etmek istiyorum- sağlık personelinin
istihdam, ücret ve hakları günün şartlarına göre yeniden düzenlenmelidir.
Elbette, bu radikal tedbirler alınırken bu hususta da gerekli radikal tedbirler
alınmalıdır.
Bir diğer önemli husus:
Dünyada sağlık hizmetlerinde, diğer endüstri kuruluşlarında, eğitim
kuruluşlarında toplam kalite yönetimi anlayışına geçilmekte, bu anlayışla
yönetim yapılmaktadır. Ülkemizde de, toplam kalite yönetimi anlayışı pek çok
sektöre girmiş ve çok yararlı sonuçlar elde edilmiştir. Şunu hepimiz biliyoruz
ki "Japon mucizesi" dediğimiz şeyin ortaya çıkmasında toplam kalite
yönetimi anlayışı, felsefesi çok büyük bir rol oynamıştır. Ondan esinlenerek,
Avrupa'daki pek çok ülke ve büyük şirketler, kuruluşlar, yönetimlerinde toplam
kalite yönetimi anlayışına geçmektedirler. Sağlık Bakanlığında da bunun
uygulanacağına inanıyorum.
Bir diğer önemli husus:
Bu radikal tedbirleri taçlandırmak üzere, bireye yönelik sağlık hizmetlerinin
daha etkin bir şekilde sunulabilmesi için, ülkemizde zorunlu özel sağlık
sigortası modeline geçilmelidir. Bu olmazsa eğer, tabiî, önceki
söylediklerimizin çok fazla bir yararı olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyılmaz,
sözlerinizi toparlar mısınız.
Buyurun.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, ben,
bir sağlık çalışanı değilim, doktor da değilim; ama, bir bilim adamı ve bir
siyasetçi olarak, konu hepimizin problemi olduğu için, ben de günlerce konu
üzerinde düşündüm, bu soruna bu şekilde yaklaşılmasının yararlı olduğuna kanaat
getirdim, bunu da sizlerle paylaştım. Elbette, Sağlık Bakanlığımızın, başta
Değerli Bakanı olmak üzere, yöneticileri bu hususta güzel tedbirler
geliştireceklerdir. Bizim de, Meclis olarak onlara her türdü desteği
vereceğimize inanıyorum.
Bu vesileyle, şu an
görüşmekte olduğumuz tasarının yasalaşmasını ve bu çerçevede, göreve yeni
başlayacak doktorlarımızın da başarılı olmasını temenni ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özyılmaz.
Şahsı adına ikinci söz,
Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Uğur Neşşar'ın.
Sayın Neşşar?.. Yok.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) -
Yerine...
BAŞKAN - Yerine değil de,
talep eden arkadaşımız varsa söz vereyim.
İDRİS SAMİ TANDOĞDU
(Ordu) - Ben söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Tandoğdu.
İDRİS SAMİ TANDOĞDU
(Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede yapılması düşünülen değişiklikle ilgili tasarı üzerinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım.
Bu tasarıyla yapılmak
istenilen değişiklikle, Sağlık Bakanlığına 11 200 hekim kadrosu verilmesi
düşünülmektedir. Sağlık Bakanlığına hekim kadrosu verilmesi ve bunun kısa
sürede doldurulması, kuşkusuz, bazı ihtiyaçları karşılayacaktır; ancak, sorun
sadece bununla sınırlı değildir. Öncelikli olarak, Sağlık Bakanlığında eleman
açığının oldukça fazla olduğunu belirtmek gerekir. Bundan dolayı, tüm sağlık
çalışanları, haftalık mesai saatinin üzerinde çalışmaktadırlar. Nöbet ve
vardiyayla çalışma gibi uygulamalar, çalışanların mesailerini daha da
artırmaktadır.
Sağlık Bakanlığının 2002
yılı temmuz ayında yaptığı bir açıklamada, 14 463 ebe, 28 071 hemşire ve 28 817
sağlık memuruna ihtiyaç olduğu ifade edilmiştir. Uluslararası ölçülerde hekim
ve yardımcı sağlık personeli sayısı arasında olması gereken piramit, yardımcı
sağlık personeli aleyhine ters dönmüştür. Ayrıca, SSK ve Sağlık Bakanlığı
arasında, sağlık personeli sayısı bakımından, SSK'nın sağlık personelinin
durumu içler açısıdır.
Yasanın gerekçeleri
arasında, 2514 sayılı Yasayla hekimlerin zorunlu hizmeti olduğu, bu hizmeti
yerine getirmeyenlerin, hiçbir kamu kuruluşunda veya serbest olarak mesleği
icra edemeyecekleri ifade edilmektedir.
Bu, 12 Eylül mantığıdır.
12 Eylül mantığı, hekimleri cezalandırmayı ilke edinmiştir. Özellikle, 1982
yılından sonra tıp fakülteleri kontenjanı artırılmış, altyapısı hazır olmadığı
halde, tıp fakülteleri açılarak, hekim sayısı artırılıp, ucuz işgücü
yaratılmıştır. Şu anki, uygulamada da görülen o ki, sağlık ocaklarına hekim
atanarak sağlık sorunu çözüleceği gibi bir yanlış düşünce hâkim kılınmıştır. 12
Eylül döneminde çıkarılan 2368 sayılı Kanunla, sağlık personelinin haftalık
mesai süresi 45 saat olarak düzenlenmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa göre, haftalık mesai 40 saat olmasına karşın, sağlık personelinin
haftada 5 saat fazla çalıştırılması, eşitlik ilkesine aykırıdır. Sağlık personeli,
bu şekilde fazla çalıştırıldığı halde, ayrıca ek ücret almamaktadır.
Bu kararnamede, 11 200
doktor kadrosunun, Karadeniz Bölgesine de yayılacağı, ihtiyacı gidermek için
kullanılacağı ifade edilmektedir. Ordu Milletvekili olarak bölgemin sağlık
sorunlarının had safhada olduğunu biliyor, gözlüyor ve yaşıyorum. Bir de, buna,
fındığa bağlı ekonomik krizin meydana getirdiği hastalık ilave edilirse,
fakirlik sınırının altına inmiş olan Karadeniz halkının buna sekonder olarak da
sağlığı iyice felce geçmiştir.
Ben, burada, bölgemin en
önemli sorunlarından biri olan fındığa ve fındığı satamayan, fındıktan dolayı
sağlık düzeni bozulan halkıma, AK Parti Sayın Genel Başkanının, şimdiki
Başbakanımızın, o zaman vermiş olduğu söze göre, Karadeniz Bölgesindeki halktan
fındığını 2 000 000 liradan almasını istiyorum, doğrudan gelir desteğini
ödemesini istiyorum. Nisan ayında açıklanacak olan fındık taban fiyatının şimdi
açıklanmadığını, mayıs ayının da bittiğini; ama, en kısa zamanda fındık taban
fiyatının açıklanarak, rahatsız durumda olan, sağlığı felç durumda olan, bakıma
muhtaç olan bu insanların sağlığa kavuşacağına inancım sonsuzdur.
Bu kararnameyle bölgemde
sağlık kadrosunun tamamlanacağına inancım sonsuzdur. Bu çalışmayı kutluyorum.
Böylece, bölgemdeki bütün il ve ilçelerde, beldelerde sağlık ocaklarının tam
kadroyla çalışıp halkımı sağlığa kavuşturacağına inancım sonsuzdur; fakat, bu
gerçekleri görerek, bu yasa üzerinde düşüncelerimi belirtmeden geçemeyeceğim.
Tıp fakültelerinin sayısı
ve kontenjanı kesinlikle azaltılmalıdır. Tıp eğitiminde niceliğe değil,
niteliğe yönelinmelidir.
Zorunlu hizmet
kaldırılmalı, sağlık çalışanları boş olan yerlerde görev yapmaya
özendirilmelidir.
Sağlık Bakanlığının
yardımcı sağlık personeli açığı hemen giderilmelidir.
Acilen uzman
dernekleriyle, Türk Tabipler Birliği Uzmanlık Dernekleri Koordinasyon Kuruluyla
temas kurularak, Türkiye'nin uzman ihtiyacı belirlenip, Bakanlık bünyesinde
doğru politikalarla yaşama geçirilmelidir.
224 sayılı Yasanın temel
örgütlenme ilkesi yaşama geçirilmeli, sevk zinciri oluşturulmalıdır.
Sağlık ocakları, fizikî,
teknik donanım ve diğer sağlık personeli açısından desteklenmeli, koruyucu
sağlık hizmetleri yeterli hale getirilmelidir.
Sağlık çalışanlarının
mesaisinin, diğer tüm çalışanlar gibi, haftalık 40 saate indirilmesi
gereklidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sağlıklı bir toplum, sağlıklı bir Türkiye temennileriyle
sözlerimi bitiriyor. Bu 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin sağlık sorununu
çözmesindeki temennilerimi belirtir, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Tandoğdu.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teşekkür ederim.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
190 SAYILI GENEL KADRO VE USULÜ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE
KARARNAMENİN EKİ CETVELLERİN SAĞLIK BAKANLIĞINA AİT BÖLÜMÜNDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - Sağlık
Bakanlığının taşra teşkilâtında kullanılmak üzere, ekli listede yer alan
kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin ilgili bölümüne eklenmiştir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Sami Tandoğdu; buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Tandoğdu konuştular; şimdi, Sayın Mustafa Özyurt konuşacaklar efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özyurt.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 190 sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik yapan bu
tasarının 1 inci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
sizlerle paylaşmak için kürsüye gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Benden önce konuşan
arkadaşlarım, tasarısının değişik yerlerine dokundular; ben de birkaç şeyine
değinmek istiyorum arkadaşlarım.
Biliyorsunuz,
Anayasamızın 56 ncı maddesi, halkımızın hepsini sağlık güvencesi altına
almıştır. Bu, tasarının gerekçesinde de vardır. Sağlık güvencesine alabilmesi
için de bir sağlık personeline gereksinim vardır. Bunların da başı, bu zincirin
de birinci halkası, hekimlerdir.
Ancak, yine çok iyi
bilindiği gibi, bizde, 2514 sayılı bir Mecburî Hizmet Yasası var. Ben 37 yıllık
hekimim; gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin hiçbirisinde böyle bir mecburî
hizmet yasası olduğunu görmedim. Eğer, bilen arkadaşlarım varsa, desinler ki,
falan ülkede vardır. Bana göre, arkadaşlar, bu, hekimlere yapılmış olan bir
eziyet değil, işkencedir.
Bundan önceki kura
çekiminde 72 uzman, 122 pratisyen hekime zorunlu hizmet için kura
çektirilmiştir. Geçen sene, yani, 2000 döneminde tıp fakültesinden mezun olmuş
5 000 doktor ve yaklaşık olarak 3 000 de uzman hekim şu anda işsizdir. Çünkü,
yine, bu yasanın 5 inci maddesine göre, zorunlu hizmetlerini yapmadıkları sürece
ne pratisyen hekimler ne de uzman hekimler hiçbir şekilde görevlerini yerine
getiremezler; ne serbest çalışabilirler ne de bir kamu kuruluşunda çalışabilirler.
Doktoru mezun ediyorsunuz, uzman çıkarıyorsunuz; ondan sonra diyorsunuz ki
"kardeşim, sen mecburî hizmetini yapmamışsın, dolaş bakalım."
Bugüne kadar en az 100
hekim arkadaşım geldi "hocam, ne olursunuz söyleyin, bir an evvel
çıksın" diye. Onun için, ben, bu tasarıyı canı gönülden destekliyorum;
ama, şunu da hemen söylüyorum: Bu 2514
sayılı Yasa mutlaka kaldırılmalıdır. Dediğim gibi dünyanın gelişmiş hiçbir
yerinde böyle saçma bir yasa yoktur. Tıp fakültesine ayağınızı attıktan 14 yıl
sonra ancak uzman olabilirsiniz arkadaşlar. 6 sene tıp fakültesi, 4 sene
ihtisas, 2 sene pratisyenlikte mecburî hizmet, 2 sene uzmanlıkta mecburî hizmet
-1,5-2 sene askerlik- tam 14 sene sonra, tıp fakültesine girdiğinizden
bitirdiğiniz tarihe kadar 14 yıl geçmiş olur. Hiçbir meslek grubuna böyle bir
eziyet yapılmamaktadır. Hekim arkadaşlarım adına burada bunu söylüyorum. Bana
göre, bu bir eziyet değil, resmen bir işkencedir. Sağlık Bakanı da, hekim
arkadaşım, duyuyor söylediklerimi. Bana göre yapacağı şey, bu kadro kanunun
arkasından, hemen en kısa zamanda Mecburî Hizmet Yasasını kaldıracak tasarıyı
getirmelidir; canı gönülden desteklerim, söz veriyorum. Kendisini, bir
muhalefet partisi milletvekili gibi değil, getirdiği tasarıyı candan
destekleyen bir milletvekili olarak konuşacağım, söz veriyorum.
Arkadaşlar, diğer yandan,
bizim sağlık sistemimiz o kadar da kötü değil; onu söyleyeyim. Bunu eğer güzel
bir düzene sokacak olursanız... Hekimimiz var, hastanemiz var, malzememiz var;
ama, biz bunu dağıtamamışız, iyi yerleştirememişiz, o bakımdan da güçlük
çekiyoruz.
Biraz evvel arkadaşlarım
söylediler. Hakkâri'deki hastane, gayet tabiî, 6 veya 4 tane olacaktır
arkadaşlar, İzmir'deki tabiî çok olacaktır nüfusuna göre düşündüğünüz zaman;
ama, kalite olarak, eğer bir işi yapabiliyorsanız ve sevk zincirini
çalıştırabiliyorsanız, bu, dünyanın her yerinde böyle yürür. Buradan,
Türkiye'den hasta kalkıp Amerika'ya gidiyor tedavi olmak için. İyi olduğu
zaman, Hakkâri'den kalkıp Van'a gelebilecektir veyahut da daha yakın bir ile
gelecektir.
Örgütlenmemiz iyi
değildir, insan gücümüzün dağılımı iyi değildir, keyfî bir şekilde dağılmıştır.
Benim korkum, bu verdiğimiz kadrolar, inşallah, keyfî şekilde kullanılmaz,
inşallah, "kadrolaşma" dediğimiz şu kötü deyim şeklinde kullanılmaz,
o bakımdan rahat ederiz.
Diğer yandan, finansman
sorunumuz vardır; ama, bu arada, hemen şunu da söyleyeyim: Halkımızın çok büyük
bir kısmı da sağlık güvencesinden yoksundur. Örnek verebilirim. Bilebildiğim
kadarıyla, yine, Bağ-Kur, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Emekli Sandığına bağlı
olanlar, halkımızın aşağı yukarı yüzde 70'ini kapsamaktadır; ama, yüzde 10'luk
bir grubumuz var, bunların hiçbir sağlık güvencesi yoktur; yani, kelimenin tam
anlamıyla bu yüzde 10'luk halkımız sağlık açısından sürünmektedir; hastanelere
yattıkları zaman bizleri ararlar "ne olursunuz, bunu ücretsiz yaptırabilir
misiniz, ilacımı nasıl temin edebilirsiniz" diye. Hükümetin yapacağı
şeylerden bir tanesi de, bu yüzde 10'luk oranı ortadan kaldırmaktır. Halkımızın
hiçbirisinin sağlık sıkıntısı olmamalıdır. Bunu, yine, Sayın Bakandan özellikle
rica ediyorum.
Bu verilen hekim
kadroları güzel; tabiî, ona söyleyeceğim hiçbir şey yok. Bilebildiğim kadarıyla
55 000 pratisyen hekimimiz var. Bunlara, mutlaka uzman pratisyen hekim eğitimi
verilmelidir. Yani, fakülteyi bitiren hekim, çıktıktan sonra, emekli olana
kadar hiçbir eğitimden geçirilmeden yaşamaktadır bizim ülkemizde. Bunun belli
bir kuralı vardır; üç yılda bir, iki yılda bir kongrelere gitmek, bilgilerini
yenilemek zorundadır hekim. Bunu da Sağlık Bakanlığı günbegün takip etmek
zorundadır ve eğer, bir hekim iki yıl kongreye gitmemişse o hekime "siz,
iki yıldan beri herhangi bir bilimsel kongreye katılmıyorsunuz, neden"
diye sorabilmelidir; ama, o hekim de sayın bakana "hangi parayla ben bu
kongreye gideyim" diye sorarsa, o zaman da bakan düşünmelidir.
Ücretler mutlaka
artırılmalıdır. Gecesi gündüzü olmayan, hastalığı sayrısı olmayan bir hekim
grubuna verilen şu ücret yüzkarasıdır, utandırıcıdır. Bunlar mutlaka
düzeltilmelidir.
Bu yasa vesilesiyle
bunları konuşmuş oluyoruz. Genel olarak bunlar tartışılacak şeyler; ama,
dediğim gibi, eğer iyi sağlık hizmeti istiyorsanız bu söylediklerimi yaparsınız
ve sağlıklı günlerde hep birlikte oluruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özyurt.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; 190
Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki
Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, her şeyin
başı sağlık diyerek, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bir
ülkenin kaynaklarından en önemlisi insan, insanın ve dolayısıyla da toplumun en
önemli zenginliğinin sağlık olduğunu hepimiz biliyoruz. Partimiz, sağlık
hizmetlerinin yerine getirilmesini sosyal devlet olmanın vazgeçilmez unsurları
arasında görmektedir. Etkin ve kaliteli bir sağlık sisteminin, nitelikli bir
toplum için vazgeçilmez olduğunu bir kez daha vurgulayarak sözlerime başlamak
istiyorum. Hükümetimizin reform niteliğindeki bu hazırlık çalışmalarını ve
halkımıza hak ettiği etkin ve kaliteli sağlık hizmetleri sunma gayretlerini de
gönülden destekliyoruz.
Ülkemizde, yıllardır,
tutarlı bir sağlık politikası, maalesef, uygulanamamıştır. Ulusal bir sağlık
sistemimiz sağlıklı bir şekilde oluşturulup yürütülememiştir. Sağlık
sistemimizin, sağlık kuruluşlarının ve hastanelerin çokbaşlı, merkeziyetçi ve
yetkinin daima Ankara'da toplandığı bir yönetim ve örgüt yapısıyla, maalesef,
hızlı karar alamayan, esnek manevra kabiliyeti olmayan, sorunları yerinde
çözemeyen, hantal bir bünyeye ulaştığını hep birlikte görmekteyiz. Bu yanlış
yapılanma ve yıllardır uygulanan yanlış yönetimler, halkımızın en basit sağlık
hizmetlerinden bile, örneğin bir köyde tansiyon ölçülmesi, bir iğne
yaptırılmasından tutun da, birinci, ikinci, üçüncü basamak sağlık hizmetlerine
kadar olan bütün hizmetlerden, maalesef, yeterince faydalanamamasına neden
olmuştur. Bugün, hastanelerde, kuyruklarda hastalarımız mağdur olmakta, yine,
muayenehanelere gitmek zorunda kalıp, ikinci bir ödeme yapmak zorunda kalmaktadır.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, bu yoğun hastane ortamındaki birikmelere rağmen,
yetersiz koşullara rağmen, sağlık çalışanları, gerçekten cansiparane bir
şekilde çalışarak, sağlıktaki bu kötü sistemin hastalarımıza yansımasını
engellemeye çalışmış ve elinden geleni yaparak, yıllardır bu sistemi
tamponlamaya çalışmıştır. Zaman zaman da, maalesef, bu kötü yönetim, kötü
sistem ve halkımıza yansıyan kötü hizmetin faturasını da sağlıkçılar ödemek
zorunda kalmıştır. Bugün sağlıkçıların birçoğu, hekimler, tükenmişlik
sendromuyla karşı karşıya kalmış, idealist duygularla başladıkları mesleklerinden
bezmiş bir duruma gelmişlerdir.
Sağlık sektöründe
merkeziyetçi ve çok yönlü bir yönetim sergilenmesi, bu sektörde birçok
kurumların, sağlık kuruluşlarının oluşmasına da neden olmuştur. Bilindiği gibi,
en büyük yükü, Sağlık Bakanlığımız çekmektedir.
Hükümetimiz ve Sağlık
Bakanlığımız, bugün, halkımıza etkili, verimli, kaliteli ve kolay ulaşılabilir
ve eşit uzanan bir sağlık hizmetini bir an önce sağlamanın yoğun çabası
içerisindedir. Avrupa Birliğinde de önem verilen birinci basamak sağlık hizmetlerine
Türkiye'de yeterince önem verilmediği için, bugün sağlık hizmetleri, hastane
ağırlıklı ikinci basamak sağlık hizmetleri şeklinde sunulmakta, kanserli
hastayla gripli hasta aynı koridorlarda birlikte durmaktadırlar.
Yıllardır ülkemizde
sağlık sektöründe başta finansman yetersizliğinden bahsedilmekte ise de,
maalesef, kıt kaynaklar verimli kullanılmamaktadır.
Burada bir noktayı
vurgulamak gerekir. Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı bir çalışmada, bir ülkenin
elindeki kaynaklarla istenilen sonuçlara ne derece ulaştığını göstermek için
ülkenin sağlık performanslarını belirlemiş ve Türkiye'yi, en kötü ilk 20 ülke
içerisinde 11 inci sıraya koymuştur. Bu ne demektir; evet, ülkemizde sağlığa
ayrılan pay azdır; ama, bu pay da çarçur edilmektedir, rantabl, optimum
kullanılmamaktadır.
Sağlık Bakanlığımızın bir
noktaya daha dikkat çekeceğini de umuyoruz: Artık, sağlık yöneticileri, çağdaş
yönetim bilgileriyle donanmış, sağlık sektörünü her yönüyle bilen, sağlık
ekonomisini iyi bilen ve uygulayan kadrolara sahip olmanın yollarını aramalıdır
ki ülkemizin bu süreçteki kıt kaynaklarıyla en iyi sağlık ürününü elde edelim,
halkımızın bu alandaki memnuniyetsizliğini ortadan kaldıralım, eşit ve kaliteli
hizmeti tüm ülkeye yayalım.
Yine burada, Sağlık
Bakanlığımızın hakikaten cansiparane yaptığı "Sağlıkta Dönüşüm
Projesi" çalışmalarını da dikkatle izliyoruz. SSK hastaneleri, devlet
hastaneleri ve diğer kurum hastanelerini bir çatı altında toplayıp, hiç
olmazsa, kısa bir dönem için bile olsa, SSK'lıların devlet hastanelerinden
faydalanmalarını sağlamak açısından yapılan çalışmaların son noktaya geldiğini
de öğrenmekteyiz ve bu anlamda da halkımız adına büyük memnuniyet duymaktayız.
Biz biliyoruz ki, genel sağlık sigortası devreye konulduğu zaman, birinci
basamak hizmetleri kaliteli hale getirildiği zaman, sağlık ocaklarında
halkımıza etkin ve kaliteli tedavi ve koruyucu hizmetler sunulduğu zaman, bu
bahsettiğimiz olumsuzlukları artık konuşmayacağız. Onlara da epeyce
yaklaştığımızı görüyoruz.
Yine, kendi bölgemde
bulunduğum bu hafta sonu tespit ettiğim bir noktayı vurgulamak için örnek
vermek istiyorum: Bu hafta sonu, depremin vurduğu bölge olan Gölcük'teydik ve
tüm sağlık tesislerini, sağlık müdürümüz ve kaymakamımızla gezdik. Neler
gördük; konteynirde üçbuçuk yıldır hizmet görmeye çalışan, prefabrik sağlık
ocağında üçbuçuk yıldır hizmet görmeye çalışan kurumlarımız var; fakat,
seçimden hemen kısa bir süre önce de başlatılan lojman inşaatlarımız var; yani,
sağlık ocağı yapma yerine, lojmanlarını yapmaya yönelmişiz. Ne kadar örnek ve
ne kadar ibret verici bir tablo! Az önce bahsettiğim sağlık ekonomisini iyi
uygulayamadığımızı, sağlık performansımızın neden düşük olduğunu gösteren bir
örnek.
Bir örnek de Kandıra'dan
vereyim; 1987 yılında, Kandıra'nın 500 haneli bir köyüne, bir sağlık ocağı
yapılmış. Beş yıl sonra, bir başka dönemde, 1 400 haneli komşu köye de bir
sağlık ocağı yapılmış. İkisine de ne doktor gönderilmiş ne hemşire; çünkü,
ikisinin de sağlık ocağı ihtiyacı yok; belki, ancak, sağlık evi yapılabilecek
yerler ve ne yazıktır ki, Kandıra'nın merkezinde de, sağlık ocağı, derme çatma
bir binada hizmet görüyor. İşte bu da, kaynakların ne derece kötü kullanıldığını
gösteriyor.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizde AK Partinin halka uzanan sıcak elini göstermesi açısından, bu 11 200
kadro, gerçekten sağlıkta bir nefes aldıracaktır. Yalnız, bir noktayı da
vurgulamadan geçemeyeceğim; evet, sağlıkta kötü yönetimler yapılmıştır; ama,
eldeki mevcut insan kaynakları da çarçur edilmiştir. Ne yapılmıştır; hekim,
hemşire, ebe kadrolarımız, siyasî kayırmacılıklar nedeniyle, Ankara, İstanbul,
İzmir gibi illerde toplanmıştır. Köylerde köylümüz, ebesiz kalmıştır; arkası
olan ebe merkeze alınmıştır, doktor merkeze alınmıştır...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
sözlerinizi tamamlayın.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, gelin, hep birlikte, bu 11 200 kadroyu, gerçekten hak eden
yerlere gönderelim. Sağlık Bakanlığımız, bunu çok güzel bir şekilde yapacak;
biz, bunu biliyoruz; ama, biz siyasîler, biz milletvekilleri, ücra köşeye giden
doktoru ya da ebeyi ya da hemşireyi, ne olur, kayırıp da merkezlere
aldırmayalım. Bu anlamda, doğuda, güneydoğuda, batıda olup mahrum kalan
bölgelerimizdeki tüm insanlarımız adına, hassasiyetlerinizi bekliyorum.
Son bir nokta olarak da,
evet, bu doktor kadrolarımız bizi rahatlatacaktır; ama, en az bunlar kadar,
hemşireye ve diğer sağlık personeline ciddî bir şekilde ihtiyaç vardır. Bunu da
Sağlık Bakanlığımızın gerçekten iyi değerlendirdiğini biliyoruz. Hükümetimizin,
gerçekten, ileriki dönemlerde bunlarla ilgili iyileştirmeleri yapacağını da
umuyoruz.
Sözlerimi bitirirken, hep
birlikte, ulusumuzla, halkımızla birlikte, nice sağlıklı günlere ulaşmak
dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Doğan.
Şahısları adına, Mardin
Milletvekili Sayın Mahmut Duyan?.. Yok.
Eskişehir Milletvekili
Sayın Fahri Keskin; buyurun.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hekim açığımızın giderilmesi
amaçlı, 11 200 hekim kadrosunun tahsisiyle ilgili kanun tasarısı üzerinde,
şahsî görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Bu tasarıyla, bu
kadroların ülkemiz geneline adil bir şekilde dağılmasını, halkımıza kaliteli ve
eşit hizmet verilmesini diler, hepsine hayırlı başarılar temenni ederim.
Tıp alanında ülkemizde
çok büyük çarpıklıklar göze çarpmaktadır. Pratisyen doktor olan arkadaşlarımız,
âdeta, işkenceye, cezaya çarptırılmaktadır; kendilerini yenileme, araştırma
geliştirme, yeni usul ve kaideleri takip etme amaçlı bütün çalışmalardan yoksun
bırakılmaktadır. Bunlar, belirli alanlarda, belirli sağlık ocaklarına atılıp,
itilmekte ve kakılmaktadır. Bunlar, kendi imkânlarıyla da olsa, kendi ülkesinde
veya yurtdışına çıkıp da ihtisas yapma imkânlarına sahip değillerdir, bunu
çeşitli kanunlar engellemektedir.
Dışarıda mezun olup gelen
bir hekim, doktor arkadaş, bizim ülkemizdeki hastanelerimizde hiçbir ücret
almadan istediği ihtisası yapıp gitme imkânına sahipken, kendi ülkemizde
yetişen gençlerimiz bu imkâna sahip değildir. Oysa, diğer fakültelerin çeşitli
branşlarından mezun olan arkadaşlar, yurt dışında veya yurt içinde araştırma
geliştirme imkânlarına, programlarına sahipken, maalesef, doktor olan bu
arkadaşlarımıza bu imkân verilmemektedir. Bunların ihtisaslarının önüne,
ihtisas yapmamaları için ne kadar engel varsa, hepsi önlerine set olarak
konulmaktadır. Örnek mi istiyorsunuz, işte örnekler:
Bu örneklerin hepsi kamu
vicdanını sızlatmakta ve halkımızı tedirgin etmektedir. Arkadaşlar, hangi
imtihan vardır ki, üniversite giriş imtihanları dahil, harp okulu imtihanları
dahil, askerî liseler dahil, imtihan sonunda soru ve cevap anahtarı
açıklanmasın? Ertesi gün, bütün bunların soru ve cevap anahtarları açıklanır;
ama, her sene 17 000 kişiye, TUS imtihanına, ihtisas imtihanına, kendi bilgi ve
becerisini artırmak için tıpta uzmanlık imtihanına giren arkadaşlarımıza
kendilerini ölçme, değerlendirme fırsatı verilmemektedir; ertesi gün soru ve
cevap anahtarları açıklanmamaktadır. Soru ve cevap anahtarları niçin açıklanmamaktadır,
izahını bir türlü ben bulamadım. İçinizde bilen ve bunu izah edebilecek bir
arkadaşımız varsa, lütfen açıklasın.
Değerli arkadaşlarım,
bunların açıklanmayışının altında yatan en büyük neden, bu soru ve cevapların
yoruma tabi, birden fazla şıkları ilgilendiren, öğrencide tereddüt yaratan,
bilgi ölçmeyi amaçlamayan, sadece belirli konularda pratik kaidelerle, kısa
tüyolarla gerçekleştirilen bir sistemin neticesi olmasıdır. Zira, dolayısıyla ne olmuş oluyor; yargı
yolu da kapanmış oluyor.
Ders anlatırken
"çocuklar bu soruya dikkat", "bunun altını çiziyorum",
"buna dikkat edin" tüyoları vererek ders anlatan hocalar bu soruları
hazırlarlarsa, tabiî, kendi talebeleri... Mesela, herhangi bir soruda, genelde
bütün öğrencilerin kanaati (b) şıkkı iken, kendisi (c) şıkkı diye yorum
yapmışsa, şablon (c) şıkkıdır. Dolayısıyla, soru hazırlayan hocanın kendi
üniversitesindeki talebeleri kazanmaktadırlar.
Ben, bunun, başka türlü
bir yolla izahını yapamayacağım; çünkü, bu, sadece söylenti ve ispata muhtaç
olduğu için yapamayacağım. Bu imtihanlar, bu nedenle adil değildir ve kamu
vicdanını sızlatmaktadır. Her sorunun, gerçekten, doğru dürüst bir cevabı
olması lazım, birden fazla cevabı olan sorulardan uzaklaşılması lazım.
Bu imtihanda sorular kim
tarafından hazırlanıyor, hangi fakültedeki hocalar tarafından hazırlanıyor?
Geçmiş dönemlerde bu sorular hazırlanırken, ülkedeki bütün tıp fakültelerinden
ayrı branşta sorular istenirdi. Dolayısıyla, bir soru bankası oluşturulurdu ve
bu soru bankasında bunlar adil şekilde değerlendirilerek, bir tek profesörün,
bir tek üniversitenin görüş ve düşüncesinde olan insanların kazanacağı bir
sınav olmaktan çıkarılmış olurdu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Keskin.
FAHRİ KESKİN (Devamla) -
Fakat, yıllardır, her ne hikmetse, bundan vazgeçildi. Şimdi, bunun altından da
çok pis kokular geliyor.
Arkadaşlar, bir soru
bankası oluşturmak bu kadar zor değildir. Hiçbir şey yapamıyorsanız, nasıl,
mimarlar yurtdışına gidip, bilgilerini, ihtisaslarını artırabiliyorlarsa
-üniversiteyi bitirip, orada ihtisasını yapan öğrenciler gibi- bırakın TUS
imtihanını, doktorlarımız da, gitsin, dışarıda, bilgisini, becerisini artırsın.
Ülkemizde, SSK'ya bağlı, devlet hastanesine bağlı bölge hastanelerimiz vardır.
Buralarda, hekimliğin kalitesini artıracak, bunlara ihtisas imkânını verecek
kadrolar ve tecrübeler yaşanabilir. Bunları da değerlendirmemiz lazımdır.
Yoksa, hepsini, biz, pratisyen olarak bırakmakla bir şey elde edemeyiz.
Eskiden ilkokul öğretmenlerinin
hepsi lise muadili okullardan mezunlardı. Bir programla biz bunları ne yaptık;
dört yıllık yüksek tahsil mecburiyetine tabi tuttuk. İlkokullarımızın dün de
öğretmeni vardı, bugün de öğretmeni vardır; dün de boş kalmadı, bugün de boş
kalmadı. Ne olacak; kendi bilgi ve becerisini artırabilecek arkadaşlarımıza
ihtisas imkânı vermek bu kadar zor mu?! Çıtanın alçağında değil, yükseğinde
birleşmek lazımdır. Bu soruları hazırlayanlar, TUS imtihanından mı geldiler de
kendilerine reva görülmeyen bir durumu öğrencilere yaşatmaktadırlar.
Yorucu bir tahsilin
neticesinde ortaya çıkan bu öğrenciler, çarpık bir atamayla, çarpık bir
kadroyla sağda solda birikmekte; bu sistemle, hem ülkesine faydalı olamamakta
hem de araştırma geliştirme faaliyetlerinden uzak bırakılmaktadır.
BAŞKAN - Sayın Keskin,
sözlerinizi toparlar mısınız.
FAHRİ KESKİN (Devamla) -
Bitiriyorum.
Mevcut hastanelerimizin
durumu da yürekler acısıdır. Biz buraları tüccar gibi görüp, özel hastanelerde
gösterilen ihtimam, kadro, alım satım gibi işler nasıl düzgün yürütülüyorsa, bu
hastanelerin de bu şekilde bir idare tarzına kavuşturulması gerekmektedir.
Doktorların, yardımcı
personelin ve diğer imkânların dağılımında büyük adaletsizlikler vardır. Yakın
çevremde, bir kazadaki hastaneye gidiyorum, 10 ebe var; haftalık doğum sayısı 2
veya 3; yazıktır! Bunların, acilen, köylere ve diğer kazalara aktarılması
lazımdır. Ortopedi uzmanı olmayan, röntgen mütehassısı olmayan hastanelerimizde
röntgen makinesinin başında 4 teknisyen vardır. 1 diş koltuğuna bağlı çalışan 6
veya 7 diş hekimi olan kazalarımız vardır; yani, 1 diş koltuğu, dişçi aparatı
var; 6-7 diş hekimi var. Ülkemizde bu kadar diş hekimi fazlası varken, yine
geçtiğimiz günlerde diş hekimleriyle ilgili olarak tayinler, atamalar yaptık.
Bunların hiçbiri tayin oldukları yere gitmeyecekler, orayı önemsemeyecekler,
yine büyük şehirlerde bu 6-7 diş hekiminin bulunduğu yerlere birer, ikişer diş
hekimi daha ilave edilmek suretiyle çarpıklaşma, müdahale edilmediği takdirde,
devam edecektir. Bakanımızdan...
BAŞKAN - Sayın Keskin,
lütfen ...
FAHRİ KESKİN (Devamla) -
Peki.
Hepinize sağlıklı günler
temenni eder; saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Uşak
Milletvekili Sayın Alim Tunç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, şahsım
adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
burada konuşan arkadaşlarımız, gerçekten, sağlık çalışanlarının ve hekimlerin
sorunlarıyla, çözüm yollarıyla ilgili çok güzel önerilerde bulundular, çok
güzel konulara değindiler ve sorunları irdelediler. Ben de kısaca, eksik kalan
ya da tekrarında fayda olan bazı noktalarda sizlere ve halkımıza bilgi vermek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk'ün "beni Türk hekimlerine
emanet ediniz" veciz sözüyle, bütün halkımızın emanet edildiği hekimlerle
ilgili bu kanun tasarısında, hekimlerimizin durumuyla ilgili, sağlık çalışanlarının
durumuyla ilgili bazı tespitlerde bulunmak istiyorum.
Uygulanan yanlış
politikalar sonucu, en zor ve en uzun sürede eğitim alan hekimlerin özlük
hakları sürekli olarak gerilemiş, çalışma koşulları sürekli olarak
kötüleşmiştir. Yine, üniversite mezunu olup, en uzun süre eğitim alıp, en ücra
köylerde çalışan iki meslek grubundan bir tanesi hekimlerdir.
Değerli arkadaşlar,
bugün, hekimler, kendileri sağlıklı olmadığı takdirde, hastaları nasıl tedavi
edebilirler; çünkü, sağlık -sizler de biliyorsunuz- fiziken, ruhen ve sosyal
yönden iyilik halidir. Bugün, geçim sıkıntısı çeken hekimlerimiz, sosyal
yönden, yarın kaygısı nedeniyle, tam sağlıklı değildir. Bu nedenle, bunların
tam sağlıklı hale gelmesi için, özlük haklarının ve çalışma koşullarının
iyileştirilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, seçim
bölgemize gittiğimizde, özellikle köylerimizde, kasabalarımızda en çok
istenilen nedir; "benim köyümde, benim sağlık ocağımda doktor yok, ebe
yok, hemşire yok, sağlık memuru yok, bunları getirin" talepleriyle
karşılaşıyoruz. Öyle değil mi?
Şu anda, son yirmi yıldır
uygulanan popülist politikalar ve kayırmacı politikalar sonucunda, taşra
teşkilatımızda olan hekimlerimiz, ebelerimiz, hemşirelerimiz ve diğer sağlık
personeli, merkezlerde, özellikle de üç büyük ilde yığılmıştır. 1961'de
çıkarılan 224 sayılı Sosyalleştirme Kanunuyla, uygulamalar, belirli bir miktar
düzelmiş; gerçekten, birinci basamak tedavi hizmetleri, ikinci basamak tedavi
hizmetleri ve üçüncü basamak tedavi hizmetleri olarak uygulanmış ve iyi
sonuçlar alınmıştır. Başka ülkeler, diğer ülkeler, bunu örnek olarak almış ve
geliştirmişler; ama, biz, son yirmi yıldır, siyasî kayırmalarla, siyasî
atamalarla, üç büyük kente, hekimlerimizi, sağlık çalışanlarımızı yığmışız ve
taşra teşkilatımızı çökertmişiz. Bazı sağlık ocaklarımızda doktor yok,
bazılarında ebe yok, bazılarında hemşire yok, bazılarında hizmetli yok,
bazılarında hiçbir şey yok; kapıları kilitli.
Şimdi, biz, bu taşra
teşkilatımızı tekrar canlandırmak zorundayız. Bu 11 200 hekim kadrosuyla, belki
sağlık ocaklarımızı doldurabileceğiz; ama, sadece hekim yetmiyor. Sağlık işi
bir ekip işidir; bu ekibin içerisinde hemşire, ebe, sağlık memuru, hizmetli,
şoför -hastanelerimizde- röntgen teknisyeni, tıbbî sekreter, laboratuvar
teknisyeni, hepsi olmak durumunda.
Yine, son yirmi yılın
siyasîlerinin yanlış uygulamaları ve popülist yaklaşımları sonucu...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
sözlerinizi tamamlayın.
ALİM TUNÇ (Devamla) - ...
mantar gibi biten sağlık meslek liseleri ve plansız, programsız, altyapı
hazırlığı yapılmadan açılan tıp fakülteleri neticesinde, 1994 yılından beri
tayin bekleyen sağlık memurlarımız, sağlık çalışanlarımız var. Bunlar, artık
"biz ne zaman mesleğe başlayacağız, kendi işimizi, emek vererek, alınteri
dökerek kazandığımız işimizi ne zaman yapacağız" diyorlar, her
gittiğimizde bunlarla karşılaşıyoruz. "Tek umudumuz sizsiniz"
diyorlar.
AK Parti hükümeti, nemada
olduğu gibi, tarımda olduğu gibi, vergi barışında olduğu gibi, çözüm hükümeti
olarak gelmiştir, milletin son umududur. O nedenle, inşallah, Sağlık
Bakanımızın çalışmalarıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın
çalışmalarıyla -ihtiyaçlarımızın giderilmesi, eksikliklerin tamamlanması
bakımından- bir an önce, bu gençlerimizin de işe girişleri sağlanır;
köylerimizdeki eksikliklerin tamamlanması açısından, sağlık memurlarımızın,
ebelerimizin ve hemşirelerimizin de tayinleri yapılır diye ümit ediyorum.
Sağlık Bakamınızın, bu konuda çalışmalarının olduğunu da biliyorum.
Ama, asıl ülkemizin
sağlık sorunlarının çözümü, son yirmi yıldır hep konuşulan, ama bir türlü
cesaret edilemeyen, inşallah Ak Parti iktidarında gerçekleşecek olan genel
sağlık sigortası ve aile hekimliğidir.
BAŞKAN - Sayın Tunç,
sözlerinizi tamamlar mısınız.
ALİM TUNÇ (Devamla) -
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Bu sistem gelmediği
takdirde, ne primer sağlık hizmeti dediğimiz birinci basamak sağlık
hizmetlerini yerli yerinde yapabiliriz ne hastanelerdeki kuyrukları
azaltabiliriz ne de üniversite hastanelerine yığılmaları azaltabiliriz.
Değerli arkadaşlar,
söylenecek çok şey var; ama, bu reformun gerçekleşmesini sağlayacak olan Sağlık
Bakanımıza, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımıza ve Maliye Bakanlığımıza
yürekten teşekkür ediyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum.
Bu maddenin ve 11 200
hekimimizin, ülkemize, sağlık hizmetinde yeni ufuklar açacağına inanıyorum ve
bunun, halkımıza, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tunç.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 190
Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki
Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1 inci maddesi ile ekli listenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Salih
Kapusuz |
Nevzat
Doğan |
Nihat
Ergün |
|
Ankara |
Kocaeli |
Kocaeli |
|
Mehmet
Salih Erdoğan |
Eyüp
Ayar |
|
|
Denizli |
Kocaeli |
|
"MADDE 1- Sağlık
Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatında kullanılmak üzere, ekli listelerde
yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin ilgili bölümüne
eklenmiştir."
EKLİ
LİSTELER
EKLİ LİSTE (1)
KURUMU : SAĞLIK BAKANLIĞI
TEŞKİLATI : MERKEZ
İHDASI UYGUN GÖRÜLEN KADROLARIN
SERBEST TUTULAN
KADRO KADRO
SINIFI UNVANI DERECESİ ADEDİ ADEDİ TOPLAM
GİH Bakanlık Müşaviri 1 20 - 20
Toplam 20 20
EKLİ LİSTE (2)
KURUMU : SAĞLIK BAKANLIĞI
TEŞKİLATI : TAŞRA
İHDASI UYGUN GÖRÜLEN
KADROLARIN
SERBEST TUTULAN
KADRO KADRO
SINIFI UNVANI DERECESİ ADEDİ ADEDİ TOPLAM
SH Tabip 5 7 000 - 7 000
SH Uzman (T.U.T.G) 3 700 - 700
SH Uzman (T.U.T.G) 4 1 000 - 1 000
SH Uzman (T.U.T.G) 5 2 500 - 2
500
Toplam 11 200 11 200
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılıyorum efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutayım, söz mü istiyorsunuz?
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bakana danışmanlık
yapacak değişik alanlarda uzmanlaşmış kişilerin istihdamına ihtiyaç
duyulduğundan, halen 10 adet olan Bakanlık müşaviri sayısının Bakanlığın iş
hacmi ve personel sayısı dikkate alınarak diğer bakanlıklarda olduğu gibi 20'ye
çıkarılması amacıyla ekli listede değişiklik yapılması önerilmektedir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyonun takdire
bıraktığı, hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
20.05'te toplanmak üzere, birleşime 1 saat ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.02
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 20.05
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 86 ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. - 190 Sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin
Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/554) (S. Sayısı : 133) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Görüşmekte olduğumuz 133
sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesi kabul edilmişti.
Sayın milletvekilleri,
yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır; işlemini yapacağım.
Malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde
bulunmayan, ancak tasarı ve teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi
okutup, komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa,
önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım; komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 190
sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki
Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısına, 1 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 2 nci maddenin
eklenmesini ve devam eden maddelerin buna göre sıra takip etmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Haluk
Koç |
Mustafa
Gazalcı |
Haşim
Oral |
|
Samsun |
Denizli |
Denizli |
|
Mehmet
Neşşar |
Nadir
Saraç |
Ali
Oksal |
|
Denizli |
Zonguldak
|
Mersin |
|
M. Ziya
Yergök |
Muharrem
Kılıç |
Ali
Arslan |
|
Adana |
Malatya |
Muğla |
|
|
Mevlüt
Çoşkuner |
|
Isparta
Madde 2. - 190 sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin ''amaç, kapsam ve
istisnalar'' bölümünde yer alan ''KADROLARIN DAĞILIMI'' başlıklı 8 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir .
MADDE 8 -KADROLARIN
DAĞILIMI
Ekli cetvellerde yer alan
ve kuruluşlara tahsis edilmiş olan serbest kadroların bu Kanun Hükmünde
Kararnameye eklendikleri tarihten itibaren üç ay içinde unvan, sınıf, derece ve
adet belirtilmek suretiyle, yurtiçinde merkez ve taşra birimleri itibariyle,
yurtdışında toplam sayı olarak dağılımı yapılır.
Yukarıdaki fıkraya göre
yapılan kadro dağılımına dair cetveller, Maliye ve Gümrük Bakanlığı ve Devlet
Personel Dairesi ile ve uygunluk sağlandıktan sonra Sayıştay denetimine tabi
kuruluşlarca vize için Sayıştay'a, bunlar dışında kalanlarca onay için onay
merciine gönderilir.
Ekli cetvellerde yer alan
kuruluşlar, ihdas edilen kadroların, ihdas amaçlarına uygun bir şekilde
kullanıldığını sergilemekle yükümlüdür. Kuruluşlar bu sorumluluklarını, ihdas
edilen kadroların hangi illerde ve nasıl kullanıldığını her yıl bütçe
gerekçelerinde açıkça raporlayarak yerine getirir. Kuruluşlar, bu raporlarını
ayrıca elektronik ortamda halkın bilgisine açık bir şekilde yayınlar.
Bu dağılımda sonradan
yapılacak değişikliklerde de aynı usullere uyulur. Ancak taşra için tahsis
edilmiş kadrolar, merkeze alınamaz. Merkezdeki kadroların taşra teşkilatına
tahsisi ikinci fıkradaki mercilere bildirilmek kaydıyla, ilgili Bakanın
onayıyla yapılır. Aylık ödemeler vizeli veya onaylı kadro dağılım cetvellerine
göre yapılır.
Bu dağılıma ilişkin
cetvellerin şekli ve onay mercileri altıncı maddede öngörülen yönetmelikte
gösterilir .
BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN SAİT AÇBA (Afyon) - Salt çoğunlumuz yoktur Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan,
önergeyi işlemden kaldırıyorum.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt?..
Yok.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Ben konuşayım.
BAŞKAN - Şahsı adına,
Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü; buyurun.
Sayın Tütüncü, kusura
bakmayın.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Rica ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında, ben, bu madde üzerinde konuşma yapmayı düşünmüyordum.
2 nci madde, bu yasanın yayım maddesi, yürürlük tarihi maddesi; ne
konuşacaksınız!
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; ancak, iki nedenle söz alma gereğini hissettim. İzin verirseniz,
görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Birincisi şu: AK Parti sözcüleri,
konuşmalarını, hâlâ geçmişin eleştirilerine dayandırarak sürdürüyorlar. Şimdi,
bunu, özellikle bu yasa tasarısının görüşülmesi sırasında da tespit ettim.
Hemen hemen bütün sözcüler "yirmi yıldır uygulanan popülist
politikalar" diye başlıyorlar.
MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) -
Doğru...
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Yalan mı?!..
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Tamam; ama, bunları, bu çatı altında artık çok az söylemeye başlayalım,
çalışalım.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) - Bundan sonra az söyleyelim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Yani, bunları söyleyerek seçim meydanlarında oy istediniz, iktidar oldunuz,
hükümet oldunuz ve şimdi icraat yapacaksınız. Geçmişin çarpıklıklarını,
geçmişin yanlış uygulamalarını dile getirerek, Parlamento duvarlarını ağlama
duvarı, sızlama duvarı haline, lütfen, getirmemeye özen gösterelim; birincisi
bu.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; ikincisi de şu: Bu tasarı, AK Partinin sıcak elinin insanımıza
uzanması olarak nitelendirildi Adalet ve Kalkınma Partili kimi arkadaşlar
tarafından. Bunu, isterseniz, Adalet ve Kalkınma Partisinin değil de
"Türkiye Büyük Millet Meclisinin sıcak elinin insanımıza uzanma
gayreti" olarak düzeltelim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Teşekkür
ederim; ama, ne var ki, bu el fazla sıcak değil.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- İyidir, iyidir...
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
İyidir, iyidir; ama, bu el fazla sıcak değil.
Şimdi, bu elin nasıl daha
fazla sıcak olması gerektiği konusunda çok kısa olarak düşüncelerimi ifade
edeceğim. Öyle sanıyorum ki, Sayın Bakanımız da, bu elin nasıl daha sıcak hale
getirilmesi konusunda benim dile getirmeye çalıştığım düşüncelerimi
açacaklardır ve Parlamento olarak, hep birlikte, sağlık sorunu nasıl
çözülebilir, burada, ileriye dönük birtakım çalışmalarımızın da ne olacağı
konusunda aydınlanacağız.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; şunu söylemek istiyorum: Sağlık sorunu, çok sayıda sorunun
meydana getirdiği bir sorunlar yumağıdır. İnsangücü sorunu, hastane sorunu,
yatak sorunu; sağlık aletleri, sağlık teçhizatı, sağlık ekipmanı sorunu, ilaç
sorunu, sorunlar, sorunlar... Bu sorunlardan yalnız ve yalnızca bir tanesi
sağlık insangücü sorunu.
Bakınız, bu yasa
tasarısı, yalnız ve yalnızca insangücü sorunun da, yalnız ve yalnızca bir
tarafıyla ilgili. Sağlık insangücü sorunu, yalnız ve yalnızca doktor sorunu
değildir. Nerede yardımcı sağlık personeli, ebe, hemşire ve sağlık
teknisyenlerinin yokluğundan, yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar? Sağlık
hizmeti bir ekip işidir; yani, sağlık insangücü sorununun çözümünün bir ekip
çerçevesinde düşünülmesi gerekiyor. Burada, 11 200 tabip kadrosu ihdas ediliyor. Sağlık sorunu
çözülecekse, 11 200 değil, 22 200, 33 200 tabip kadrosu ihdas edelim.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; şunu söylemek istiyorum: AKP'nin, sağlık sorununun çözümünde
halka uzattığı sıcak el değil; kusara bakılmasın; sağlık sorununun çözümü,
yalnız ve yalnızca, sağlık insangücü sorununun bir bölümünü ilgilendiren doktor
kadrolarının sayısal olarak, kantitatif olarak doldurulmasının çok ötesindedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Sayın Başkan, eski bir planlamacı olarak heyecanlanıyorum; kusura bakmayınız.
Şimdi, Sayın Bakandan,
önce, mevcut kadrolardaki; yani, ebe, hemşire kadrolarındaki, sağlık teknisyeni
kadrolarındaki doluluk oranlarını burada açıklamasını rica ediyorum; bu, bir.
İkincisi, 11 200 yeni hekim kadrosunun ihtiyaç duyacağı, ek ebe, hemşire ve
yardımcı sağlık personeli ihtiyacı nedir? Bunun mutlaka hesabı yapılmıştır;
bunu da, Sayın Bakandan açıklamasını rica ediyorum.
Sağlık sorununun,
Türkiye'de, bugün, ne kadar ağır bir sorun olduğunu burada söylemeye gerek yok;
hepimiz biliyoruz; gerçekten, kanayan bir yara.
Sayın Bakanımız, Plan ve
Bütçe Komisyonunda beni de heyecanlandıran bir söz söylemişti, demişti ki:
"Sosyalleştirme projesini sözde değil, özde gerçekleştireceğiz."
Sayın Başkan, değerli
milletvekillerim; şimdi bu anlatmaya çalıştıklarım, Sayın Bakanımızın bu
sözüyle ilgili, sözde değil de özde nasıl sosyalleştirme projesi yaşama
geçirilecek; Sayın Bakandan açıklama rica ediyorum. Bana göre, öncelikle ne
yapmak lazım; öncelikle, sosyalleştirme modelini yeni bir anlayışla yaşama
geçirecek yeni bir proje veya program hazırlamak gerekiyor. Umuyorum ki, Sayın
Bakan ve Bakanlık, bu yeni projeyi hazırlamıştır; çünkü, sosyalleştirmenin özü,
esası, koruyucu sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve etkinleştirilmesi
yoluyla yurttaşlarımızın hasta olmalarının asgariye indirilmesidir. Özü, esası
bu. Çok basit olarak söylüyorum, bu kadar basit değil tabiî.
Sosyalleştirme projesi,
224 sayılı Yasa 1960'lı yıllarda yürürlüğe girdiği zaman, Türkiye'nin belirli
bir sağlık altyapısı vardı, fiziksel altyapısı vardı. O nedenle, o yıllarda,
belli bir sağlık evi-sağlık ocağı- hastaneler zinciri modeli düşünülmüştü; ama,
Türkiye, 1960'lı yıllardan 2000'li yıllara geldi, sosyal ve fiziksel sağlık
altyapısı değişti.
BAŞKAN - Sayın Tütüncü
toparlar mısınız.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Toparlıyorum.
O nedenle, mademki, Sayın
Bakanımız, beni ve belki birçok kişiyi sağlık alanında heyecanlandıran o sözü
söylediler "sosyalleştirmeyi sözde değil, özde gerçekleştireceğiz"
dediler, o zaman, 224 sayılı Yasanın yeni bir anlayışla yaşama geçirilmesi
için, acaba, 1960'lı yıllardan sonra, şu anda, günümüzde, nasıl bir sağlık
evi-sağlık ocağı- hastaneler zinciri modeli oluşturulmalıdır?
Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum. Yürürlük maddesi üzerinde, böyle, düşünmeden bu konuşmayı yapma
ihtiyacını duydum. Müsamahanıza ve siz arkadaşlarımızın sabrına teşekkür
ediyorum.
Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tütüncü.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın İsmail Değerli;
buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA İSMAİL
DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biraz önce, Sayın Enis
Tütüncü madde üzerinde konuşurken -gerçekten, bu maddeler üzerinde konuşmamamız
gerekirken- ben de kişisel söz istemiştim, bu söz hakkı bana verilmişti.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de, sağlık sorunları, gerçekten bir çıkmaz içerisindedir. Ben,
hastanelerdeki uygulamalarla, genel uygulamalarla ilgili bazı şeyleri
söyleyeceğim.
Değerli arkadaşlar, 11
200 hekim kadrosu ihdas ediliyor. Şu an, aşağı yukarı 50 000 hekim...
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Sayın Başkan, madde üzerinde konuşsun.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- Madde üzerinde konuşuyorum.
BAŞKAN - Siz devam edin
Sayın Değerli.
Buyurun.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- Yaklaşık 50 000 pratisyen hekim var. Binlerce hekimimiz işsiz. Çoğu uzman,
hekim arkadaşımız -ilçelere veyahut bazı illere- tayin edildiği halde, bu
illerdeki uygulamalardan dolayı, hastanelerdeki eksikliklerden dolayı, arzu
edilen yere gitmemektedir. Bir hariciyeci atıyorsunuz; gittiği hastanede
anestezi cihazı yok, anestezi teknisyeni yok, ameliyat yapacak malzeme yok.
Dolayısıyla, o arkadaş, orada faydalı olamıyor; sağlık ocaklarına veya bazı
sağlık merkezlerine ebe veyahut hemşire ataması yapılıyor, gittiği yerde hiçbir
aleti edevatı yok, bir çocuk dinleme cihazı yok, eldiveni yok, enjektörü yok,
gerekli malzemesi yok.
Biraz önce, değerli
arkadaşlar burada konuştu. Sayın Çömez, hakikaten, sanki iktidar partisi
mensubu değilmiş gibi, çok doğru şeyler söyledi ve tavsiyelerde bulundular.
Yine, iktidar partisine mensup diğer milletvekili arkadaşlarımız, burada
tavsiyelerde bulundular; ama, değerli arkadaşlar, bu tavsiyeleri yedi ay önce
yapacaktınız. Şimdi "4 Kasımla talih değişti" dediler. Ben, burada,
Sayın Bakana da soruyorum: Sosyal Sigortalar Kurumu hastanesindeki kuyruklar bitti
mi? Devlet hastanesindeki kuyruklar bitti mi? Laboratuvardaki kuyruklar bitti
mi? Eczaneden ilaç almak için kuyruklar bitti mi? Bir ultrason için altı ay
sonrası için gün veriliyor. Peki, altı aydır Sayın Sağlık Bakanımız ne yaptı?
Getirdi, getirdi, bu 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 11 200 hekim
kadrosu aldı. Bunun yanında 20 de müşavir kadrosu aldı. Sağlık Bakanlığında ve
diğer bakanlıklarda yeri geldiği zaman deniyor ki "kadro şişkinlikleri
var, dünyalar kadar kadro var, biz, bu kadroları ne yapacağız." Peki,
Sağlık Bakanlığındaki 10 müşavir kadrosu yetmiyor mu, bir 20 kadro daha alındı?
Ne yapılacak buraya? Sağlık Bakanlığında, görevden almak istediklerini buraya
atamak için bu kadroları alıyor; yer açmak için, kızağa çekmek için bu kadro
alınıyor. 11 200 hekim verdiniz; kabul. Peki -biraz önce arkadaşımız da
söyledi- hemşire nerede? Sağlık teknisyeni nerede? Anestezist nerede? Hasta
bakıcı nerede? Çalışan vatandaş nerede? Bu, nasıl olacak? Yani, şimdi, ben arzu
ederdim ki, bu kadrolar gelirken bunun yanında da yardımcı sağlık personeli
kadroları gelsin. Bizim ülkemizde dünya kadar meslek lisesi var. Bu meslek
liselerinden binlerce insan mezun oluyor. On senedir, sağlık meslek lisesini
bitiren, sağlık teknisyenleri, ebeler, hemşireler atama bekliyor. Bunların
durumu ne olacak? Bu insanları nasıl değerlendireceğiz? Ya bu meslek liselerini
kapatalım ya da, gerçekten, bunlara bir çare bulalım.
Şimdi, burada 11 200
kişiyi değerlendirdik. Her sene tıp fakültelerinden 5 000 kişi mezun oluyor,
bunlar ne olacak?
Değerli arkadaşlar,
bakınız, ben bir doktor olarak söylüyorum, Hacettepe Tıp Fakültesi mezunuyum,
biz mezun olduğumuz zaman. trakeostomi, adale biyopsisi, acil bir enfarktüste
nasıl hareket edilir, kulak-burun-boğaza nasıl bakılır, acil müdahale nedir,
neler yapılabilir; her türlü biyopsi alabiliyorduk. Ne yazık ki, şu an,
ülkemizdeki bazı tıp fakültelerinden mezun olan arkadaşlar tansiyon ölçmesini
bilmiyor, enjeksiyonu bilmiyor. Biz, durmadan böyle doktor mezun edeceğimize,
kaliteli tıp fakülteleri açalım, öğrenci kontenjanlarını aşağı indirelim. Yani,
gaye, pırasa üretir gibi doktor üretmek veyahut başka meslek sahipleri üretmek
değil; mühim olan, halka faydalı olabilecek, insanlara faydalı olabilecek
insanlar yetiştirmektir; yapmamız gereken konuların başında bu gelmelidir.
Sayın Sağlık Bakanımızdan
bizim isteğimiz, bu kadroları alırsınız, atamalar yaparsınız -bugüne kadar da,
zaten atamalar dışında hiçbir şey yapılmadı, bence, liyakat sahibi olmayan
insanlar atanıyor; hatta, öyle şeyler kulağımıza geliyor ki, çok enteresan,
burada söylemeye dilimiz varmıyor- ama, bunların yanında, özellikle yardımcı
personel kadroları ihdas edilmeli ve atamalar yapılmalı. Ülkemizde yeterli
sayıda doktor var; fakat, hastanelerin durumu perişan; hastanelerde sarf
malzemesi yok, sarf malzemesini kullanacak insanlar yok. Gerçekten, yardımcı
sağlık personeli yetiştirmeli, onları doktorların emrine vermeliyiz. Yoksa,
durmadan doktor atayın... Hastanelerde doktor dolu; ama, arabası yok, hemşiresi
yok, sağlık personeli yok; önce bunları temin etmemiz lazım.
Ben, bu düşüncelerle
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Değerli.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
( Erzurum) - Sayın Başkan, söz talebim var.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan. (Ak Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 11 200 hekim kadrosu
tahsis etmek üzere, Yüce Meclisinizin karşısına geldiğimiz bugün, bütün
konuşmacıların, sağlık konusundaki hassasiyetlerini görmüş olmak, beni son
derecede memnun etmiştir.
Dünya Sağlık Örgütünün
toplantısına katılmak üzere, yakın bir zaman önce Cenevre'deydim ve oradaki
görüşmelerde, özellikle şu nokta vurgulandı: Ulusal sağlık politikalarının
geliştirilmesinde, şüphesiz ki, sağlık bakanlarının rolü son derecede
önemlidir; ancak, bu rol, mutlaka, kabinenin diğer üyeleriyle, hükümetle,
millet meclisiyle ve toplumun diğer sivil örgütleriyle paylaşılmalıdır. Bugün,
burada, Yüce Meclisimizin, sağlık konusundaki hassasiyetini görmek, geliştireceğimiz
ve uygulayacağımız politikaların arkasında Yüce Meclisimizi görmek anlamına
geliyor benim için; bu itibarla bütün konuşmacılara teşekkür ediyorum.
Konuşmacılar, gerçekten, sağlığın nasıl önemli bir problem olduğunu, nasıl
kanayan bir yara olduğunu, bazı noktalarda nasıl kangrenleşmiş uzuvlara
benzediğini çok güzel biçimde aktardılar.
Hastalıklı bir sağlık
mirası aldığımız bir gerçektir. Bütçesinden, Sağlık Bakanlığına ancak yüzde 2,5
pay ayıran bir ülke olduğumuz da bir gerçektir; ancak, bunu başka gerçeklerle
birlikte yorumlamak lazım. Hangi gerçeklerle; bu bütçe, 2003 yılında 73 500 000
000 dolar borç ve borç faizi ödeyecek bir bütçedir. Sosyal güvenlik açıkları
için, bütçesinin yüzde 10'unu harcamak zorunda olduğumuz bir ülkede yaşıyoruz.
Dolayısıyla, elimizdeki bütçeyi optimal kullanmaktan, en verimli bir biçimde
kullanmaktan başka çaremiz yok ve biz de, bunu, bu şekilde gerçekleştirmeye
çalışıyoruz.
Önümüzdeki ay
-oluşturduğumuz ekiplerle- bir sağlık envanteri oluşturmak üzere bütün ülkeyi
tarayacağız, hem inşaatlarımız açısından hem yarım kalan sağlık yatırımları
açısından hem ekipman açısından hem de insan kaynakları açısından, yerinde
-mahallinde- bir envanter çalışması yapacağız. Bu husustaki eğitim
çalışmalarımızı tamamlamak üzereyiz ve bütün yurdu bu şekilde
değerlendireceğiz. Şunu açıkça söylemeliyim ki: Ankara'da; yani, Bakanlığımızın
merkezindeki bilgiler, şu anda planlamayı olumlu bir biçimde yapmak için
yeterli görülmemektedir. Bu sebeple, mahallinde yapacağımız gerçek
değerlendirmelerle, önümüzdeki altı ay ve daha sonraki yıllar için, bir sağlık
planlaması gerçekleştireceğiz. Bunu, haziran ayı içerisinde yapacağız.
Ülkemizde çokbaşlılığa
yol açan kurum hekimlikleri ve kurum hastaneleri kavramını ortadan
kaldırıyoruz. Bu hususta hazırladığımız yasa tasarısı, şu anda bakanlıkların
görüşündedir.
Hastanelerimizde ve
sağlık ocaklarımızdaki dönersermaye paylaşımının adaletli bir duruma getirilecek,
olumlu rekabet duygusunu yönlendirecek bir biçimde yeni uygulamalarına
başladık. Hepinizin bildiği gibi, bütçe kanununa eklenen bir maddeyle, bu
hususta bir pilot uygulama başlatma imkânını bulmuştuk, Bolu ve İstanbul'daki
bazı hastanelerimizde bu uygulamamıza başlamış bulunmaktayız ve ilk sonuçlar
da, hakikaten, son derece ümit vericidir. Bununla neyi yapacağız; bununla, kamu
hastanelerine giden -insanlar- hastalarımız, hekimlerini özgürce seçme imkânına
kavuşacaklar. Bildiğiniz gibi, bugün, sistem şöyle çalışmaktadır: Herhangi bir
kamu sağlık kuruluşuna veya kurumuna giden bir vatandaşımız, orada karşısına
kim çıkarsa o hekime muayene olmak durumundadır ve bu durum, hastalara karşı
hekimlerin olumlu rekabet duygusunu maalesef oluşturamamaktadır. Bu
dönersermaye katkı paylarının da, hekimlerin yaptıklara işlere göre oluşturacakları
objektif performans puanlarına göre ortaya çıkacağını belirtmek istiyorum;
böyle bir uygulama başlattık.
Sağlık ocakları
altyapısının düzeltilmesi ve acil hizmetlerin yeniden organizasyonu konusunda
ciddî adımlar attık. Örneğin, İstanbul İlimizde acil sağlık hizmeti veren
ambulansları, belediyenin hizmetleri dahil, bir organizasyon halinde topladık
ve gerçekten bunun acil sağlık hizmeti transportu verme hususunda en iyi model
olduğunu düşünüyoruz. Hastane poliklinik hizmetlerimizin düzeltilmesi konusunda
birkaç meseleyi öne alıyoruz. Bunlardan birincisi, fiziksel imkânlar açısından
birçok yerde, birçok ilimizde, birçok bölgemizde kısıtlı imkânlara sahip olan
hastanelerimizde poliklinik oda sayılarının bir şekilde artırılmasıdır. Bu işle
ilgili yöneticilerimiz, hastanelerindeki her imkânı kullanarak poliklinik oda
sayısını artırmaktadırlar.
Sosyal Sigortalar Kurumu
ve Sağlık Bakanlığı hastanelerine müracaat eden hastaların, bütün kamu
hastanelerinden ortak biçimde yararlanmasını sağlayacak bir uygulamayı da
önümüzdeki iki ay içerisinde başlatmış olacağız. Bu hususta da altyapı
çalışmalarımıza, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ve Maliye
Bakanlığımızla birlikte devam ediyoruz.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bu anlattıklarım Türk sağlık sisteminde devrim niteliğinde
uygulamalar olacaktır. Bakınız, yıllardır Türkiye'de sağlık politikaları
eleştirilirken, başarısız bulunurken hiçbir hükümet, Sosyal Sigortalar Kurumu
hastaneleriyle diğer hastanelerin bütün hastalarımıza ortak hizmet vermesi
konusunda en küçük bir adım atamamıştır. Biz, bunu gerçekleştirmek üzereyiz;
ama, takdir edersiniz ki, yılların bu ağırlaşmış kronik sorununu çözmek üzere
adım atmadan önce, bunun altyapısını hazırlamamız gerekliydi. Değerli CHP'li
milletvekili arkadaşlarım, altı ay içerisinde sağlık sistemimizin güllük
gülistanlık olmasını, öyle zannediyorum ki, beklemiyorlar. Bugün dünyanın en
gelişmiş ülkelerinde bile sağlık sorunları yeniden masaya yatırılmakta,
problemler bir daha çözülmeye çalışılmaktadır. Bizim gibi bir ülkede,
hakikaten, sağlık göstergeleri gelişmişlik göstergelerinin son derecede altında
kalmış bir ülkede işin zorluğu aşikârdır. Ancak, söylediğim gibi, uygulamaya bu
yıl içinde sokacağımız hususlar, Türk sağlık politikası için, ulusal sağlık
politikamız için devrim niteliğinde uygulamalardır.
Bakınız, bu anlamda bütün
devlet memurlarımızın ve emeklilerinin özel sağlık kuruluş ve kurumlarından
bütçe talimatı fiyatlarıyla -dikkatinizi çekerim, bu fiyatlarla- yararlanmasını
sağlayacak bir uygulamayı da haziran ayı içerisinde başlatıyoruz. Bu,
gerekliydi; çünkü, kamu hastanelerimizin altyapısı, maalesef, kısa süre
içerisinde bu kuyrukları eritmek ve yok etmek için yeterli değildir. Bir anda,
mevcut imkânlarımızla hastane sayımızı 2'ye katlayamayacağımıza göre, ülkenin
bütün kaynaklarını, kamu kaynağı, özel sektör kaynağı demeden, kamu kaynağı
özel sektör kaynağı diye ayırmadan halkımızın hizmetine sunmak zorundaydık ve
bunu gerçekleştirmek üzereyiz.
Koruyucu sağlık
hizmetlerine çok temas edildi. Hakikaten, koruyucu sağlık hizmetlerine çok önem
veriyoruz. Bu anlamda, 20 000 000 çocuğumuza, bu yıl ve gelecek yıl, kızamık
konusunda, kızamığı elimine etmek konusunda bir aşılama yapıyoruz. Yine, yeni
doğan canlandırması, zihinsel gerilik yapan hastalıklar için ülke çapında
taramaların başlatılması, kansızlık yapan bazı hastalıklar için koruyucu
tedavilerin başlatılması ve anne ve babada tarama çalışmalarının başlatılması,
bu anlamda, uygulamaya bu yıl içinde soktuğumuz yepyeni ve gerçekten, bu konuda
son derece ileri adımlardır.
Önyargılardan mutlaka
kaçınmalıyız değerli arkadaşlar. Sağlık Bakanlığına 20 tane müşavir kadrosunu
lütfen çok görmeyelim. Bu kadroların ne şekilde kullanılacağını birlikte
göreceğiz. Bu kadrolar, konularında uzman olan sektörel uzmanlar tarafından
doldurulacak ve bunlar, ulusal sağlık politikamızın geliştirilmesi konusunda bu
ülkeye hizmet edeceklerdir.
Türkiye'de, hekim
sayısının yeterli olduğundan, hatta, belki fazla olduğundan bahseden değerli
konuşmacılar oldu. Aslında, Türkiye'de, hekim sayısı yeterli değil. Bazı
örnekler vermek isterim. Dünya Sağlık Örgütünün 2002 yılı rakamlarına göre,
hekim başına düşen ortalama nüfus, en yakın komşumuz olan Yunanistan'da 230,
Almanya'da 279, İtalya'da 176'dır; oysa, ülkemizde bu rakam 800'dür. Üstelik,
birçok konuşmacının temas ettiği gibi, dengesiz dağılım, bazı bölgelerde bu
oranları iyice düşürmektedir. Dolayısıyla, bu ülkede, bizim, hekim kadrolarına
elbette ihtiyacımız var. Avrupa Birliğine girmeyi hedeflediğimiz bir çağda,
mutlaka, yeni hekim kadrolarına ihtiyacımız var; ama, şu görüşe tamamen katılıyorum:
Bu kadroları, ihtiyaç olan yerlerde istihdam etmeliyiz ve biz, bunu da
gerçekleştireceğiz.
Hekimlerimiz için zorlama
bir sistem öngören ve kamuoyunda Zorunlu Hizmet Yasası diye bilinen 2514 sayılı
Kanunu yürürlükten kaldırarak, yerine, gönüllülük esasına dayalı yeni bir
istihdam sistemi getirmek için hazırladığımız kanun taslağımız da şu anda
Başbakanlığa gönderilmiş durumdadır ve ümit ediyorum ki, yakın bir zaman
içerisinde Yüce Meclisimizin önüne getirilecektir.
Bununla, biz, şunu
hedefliyoruz: Hekim ve diğer sağlık personeli istihdamında güçlük çektiğimiz
bölgelerde, sözleşmeli personel anlayışı getirerek, daha fazla ücret ödeyerek,
buralardaki istihdamla, ülkenin on yıllardır çözülemeyen sağlık personeli
istihdamı sorununu, bu şekilde, en azından, büyük ölçüde azaltacağımıza,
asgariye düşüreceğimize inanıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hekimler ile hastaları arasında, üzülerek söylemeliyim ki,
olumsuz bir para ilişkisine, bu ülkede, zaman zaman rastlayabilmekteyiz. Bu
olumsuz para ilişkisini ortadan kaldırmak için bazı enstrümanlar kullanmak
lazım. Biraz önce, size bahsettiğim, döner sermaye yönetmeliğinde ve bilahara
kanununda yapacağımız değişikliklerle, kamu hastanelerinde çalışan hekimlere,
bu anlamda, yaptıkları iş oranında ilave prim ödenmesini bir esas haline
getirerek, bu hususta, önleyici bir tedbir almayı düşünüyoruz; ancak, tabiidir
ki, bu, tek başına yeterli olmayacaktır. Biz, Bakanlık olarak, bu olumsuz para
ilişkisini sonlandırmak hususunda elimizden geleni yapmaya kararlıyız; bu
meselenin sonuna kadar takipçisiyiz ve çok yakın bir zaman önce, bütün il
müdürlerimi, sağlık il müdürlerimi toplayarak bu husustaki talimatımı
kendilerine ilettim. Bu kötü alışkanlığı, bu ülkeden, elbirliğiyle kaldırmak
zorundayız. Türk Halkına fedakârca hizmet eden bütün Türk hekimlerini, şüphesiz
ki, bu ifadelerimden ayırıyorum. Onlar, hayatlarını, fedakârca, bir mesleğin
bağlıları olarak geçirmektedirler ve halkımıza hizmet etmektedirler. Bu
anlamda, bu olumsuz para ilişkisini sonlandırmak konusunda, Yüce Meclisinizin
de, sonuna kadar desteğini beklediğimi ifade etmek isterim.
Bugün, burada, sağlık
meseleleri üzerindeki hassasiyetini gördüğüm Yüce Meclisinize, bu kadroları
ihdas konusunda bize yaptığı katkılardan dolayı teşekkür ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akdağ.
Son olarak Sayın
Kapusuz'un söz talebi vardır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.
Görüşmekte olduğumuz
tasarı, çok önemli bir tasarıdır. Bence, karanlık için bir mum yakmak
anlayışıyla, sağlık konusunda ne kadar önemli adımların atılması ve
çalışmaların yapılması gerekli olduğunu bildiğimiz bir hususta hükümetimizin
getirdiği ve Meclisimizin tasvip ettiği bu tasarıyı uygun bulduğumu ifade
ediyor, destekliyor, lehinde oy kullanacağımı belirtiyor, saygılar sunuyorum
efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kapusuz.
Sayın milletvekilleri, 3
üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür
ederim. 3 üncü madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim. Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını
diliyorum.
Sayın milletvekilleri, 2
nci sıraya alınan, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu,
Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Askerlik
Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî
Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.
2. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Uzman Erbaş
Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve
Askerlik Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/538) (S. Sayısı :
136) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Sayın milletvekilleri,
komisyon raporu 136 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.
(1) 136 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, görüşülmekte olan yasa tasarısıyla ilgili görüşlerini ifade etmek
üzere söz almış bulunuyorum.
Hepinizin bildiği gibi,
son yıllarda dünyadaki savaşlar, modern teknolojinin yoğun bir biçimde
kullanıldığı ve bu modern teknolojiyi kullanan insanların üstün bilgi, birikim,
donanım ve yeteneğe sahip olması gerektiği savaşlar niteliğine bürünmüştür. Bu
anlamda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de, modern silah ve teknolojiye sahip
olması, bölgedeki caydırıcılık gücünü artırabilmek amacıyla böyle bir
teknolojiye sahip olması ve bu teknolojiyi kullanabilecek üstün yetenekli,
bilgili, donanımlı personele sahip olması bir zorunluluktur. Bu amaçla,
geçtiğimiz günlerde, Uzman Erbaş Yasasında değişiklik yapan yasayı Meclisten
çıkarmıştık ve assubayların en az iki yıllık meslek yüksekokulu mezunu olmaları
gerekliliğini ifade etmiştik.
Bugün, önümüze, bu
personelin intibaklarının yapılması, özlük haklarının ve maaş durumlarının
yasaya uydurulmasıyla ilgili bir tasarı geldi. Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
biz, bu yasa tasarısına olumlu oy kullanacağımızı ifade ediyoruz.
Bunun yanında, burada
gördüğümüz; ama, bugün düzeltme imkânımızın olmadığı bir hususu belirtmek
istiyorum. Mevcut assubayların böyle bir yasadan yararlanmak gibi bir hakları
doğuyor. Diliyoruz, daha önceki yıllarda, gerektiğinde Kıbrıs'ta, gerektiğinde
güneydoğuda savaşmış; ama, o günün koşullarında üniversitede okuma imkânı
bulamamış, halen emekli statüsünde olan insanların da böyle imkânlardan
yararlanabilmeleri konusu, personel yasasıyla ilgili yapılan hazırlıklarda
gündeme gelir ve onlar da, bu imkândan yararlanıp, toplumdaki sosyal
statülerini korumuş olurlar.
Bu duygu ve düşüncelerle,
hazırlanan tasarıya olumlu oy kullanacağımızı ifade eder; hepinizi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çakır.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerinde başka söz talebi var mı?
HALUK İPEK (Ankara) -
Grubumuz adına, Malatya Milletvekili Sayın Miraç Akdoğan konuşacak efendim.
BAŞKAN - AK Parti Grubu
adına, Malatya Milletvekili Sayın Miraç Akdoğan; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane
Askerî Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Askerlik Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan evvel, Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
dünya bilgi çağını yaşamaya hızla devam etmektedir. Önümüzdeki döneme, yüksek
nitelikli insan gücüne sahip olan, yüksek teknolojiyi kullanabilen toplumlar
hâkim olacaktır. Türkiye, elbette ki, bu gelişmelerin dışında değildir. Türk
gençlerinin çağın en üstün bilgi ve becerilerine sahip olmalarını istiyoruz.
Nüfusumuzun genç oluşu büyük avantajımızdır; bunu değerlendirmeye çalışıyoruz.
Kutsal görevini bugüne kadar olduğu gibi, bugün de başarıyla sürdüren, dünyanın
ilk düzenli ordusu olan Silahlı Kuvvetlerimiz, bugün, düne nazaran daha güçlü
ve iyi yetişmiş, yüksek teknolojiyi kullanabilen, yetenekli insan gücüyle vatan
savunmasının ve barışın en büyük güvencesi olmuştur, olmaya da devam
etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şu anda, Yüce Mecliste görüştüğümüz kanun tasarısı,
milletimizin gözbebeği ordumuzun yapı taşlarından olan assubaylarımızı yakından
ilgilendirmektedir. Silahlı Kuvvetlerimizde profesyonel insan gücünün önemli
bir kısmını oluşturan bugünkü assubaylık, geçmişi Osmanlı İmparatorluğuna kadar
uzanan bir meslektir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu yıllarda, "gedikli
erbaş" olarak isimlendirilen assubaylar, 1951 yılında 5802 sayılı Kanunla
subay yardımcısı olarak kendi kanununa tabi olmuş, 1967 yılında, 926 sayılı
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu kapsamına alınmış, kanunun ek 21 inci
maddesiyle, assubay komuta kademelerinde, ast komuta kademelerinde teknik,
eğitim, sevk ve idare ile diğer idarî işlerde görev yapan ve subaya yardımcı olarak
değerlendirilen assubayların özlük hakları ve terfi sistemleri subaylara
paralel olarak düzenlenmiştir.
926 sayılı Kanuna göre
lise düzeyinde eğitim veren assubay okullarını, eğitim sistemleri, bilim ve
teknoloji ile savunma sanayii alanında meydana gelen gelişmeler karşısında, bu
alanlardaki değişime göre geliştirme ve eğitim seviyelerinin yükseltilmesi
gereği ortaya çıktığından, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarına uygun
alanlarda yükseköğrenim yapmış assubay yetiştirmek için assubay meslek yüksekokulları
kurulmasına ihtiyaç duyulmuş ve bu amaçla 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek
Okulları Kanunu kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
Sayın milletvekilleri,
assubay meslek yüksekokullarımızın kurulmasıyla birlikte yeni düzenlemeler
yapılması gereği de ortaya çıkmıştır. İşte bu nedenle, hükümetimiz tarafından
Yüce Meclise sunulan bu tasarı, assubaylarımızın yeni sisteme göre nasıp,
terfi, kıdem, özlük hakları ve diğer haklarıyla ilgili olarak mevzuatta
düzenlemeler yapılmasını öngörmektedir. Meclisimiz, milletimizin gözbebeği olan
Türk Silahlı Kuvvetlerimizin reform mahiyetinde çalışmalarına her zaman katkı
yapmış, günün şartlarına göre yapılanması için Harp Okulları Kanunu, Gülhane
Askerî Tıp Akademisi Kanunu, Sözleşmeli Subay, Astsubay Kanununu çıkarmış,
askerî ceza kanunlarında önemli değişiklikler yapmıştır.
Devleti meydana getiren,
toplumu millet yapan, onun hürriyet ve istiklali için dış düşmanlara karşı
savunan Türk Silahlı Kuvvetlerinde subaylarla, erbaş ve erler arasında,
subaylara yardımcı olarak görev yapan assubaylarımız, dünya ordularında olduğu
gibi, teknik sınıfı oluşturmakta, tankın, geminin yürütülmesinde, uçağın
uçurulmasında, Kore'de, Kıbrıs Barış Harekâtında, bölücü terör örgütüyle
mücadelede, ıssız bucaksız sınırlarda fiilen görev yapılmasında bizzat görev
almaktadır. Vatanı korumada canıyla hizmet veren assubaylarımızı yakinen
ilgilendiren bu kanun tasarısına olumlu destek vereceğimizi belirtiyorum.
Ayrıca, bu kanun
tasarısına göre, yeni yetiştirilecek assubaylarımızın 9 uncu dereceden başlayıp
1 inci derecenin 3 üncü kademesine kadar yükselme imkânının, halen orduda görev
yapan veya emekli olmuş assubaylarımıza da uygulanabilmesi imkânını,
hükümetimizin ve Meclisimizin takdirlerine arz ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarının yasalaşarak ülkemize ve ordumuza hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler
Sayın Akdoğan.
Tasarının tümü üzerinde,
başka söz talebi?.. Yok.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ
PERSONEL KANUNU, UZMAN ERBAŞ KANUNU, UZMAN JANDARMA KANUNU, GÜLHANE ASKERÎ TIP
AKADEMİSİ KANUNU, TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNU, TÜRK SİLÂHLI
KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNU VE ASKERLİK KANUNUNUN BAZI MADDELERİNDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 27.7.1967
tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 7.7.1971
tarihli ve 1424 sayılı Kanunla değişik 67 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 67. - Türk
Silâhlı Kuvvetleri için muvazzaf astsubay kaynakları;
a) Astsubay meslek yüksek
okulları,
b) Fakülte, yüksek okul
veya meslek yüksek okullarıdır."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... 1 inci madde
kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 926 sayılı
Kanunun 68 inci maddesi, başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"II - Temin ve
yetiştirme
Madde 68. - Muvazzaf
astsubay olabilmek için;
a) Astsubay meslek yüksek
okullarından mezun olmak veya,
b) Genelkurmay Başkanlığı
tarafından tespit edilecek fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarını
kendi nam ve hesabına bitirmek; dört yıl veya daha fazla süreli yüksek öğretimi
bitirenler için 28 yaşından, daha az süreli yüksek öğretimi bitirenler için 26
yaşından gün almamış olmak; yönetmelikte öngörülen sınavlarda başarılı olmak ve
uygulanacak temel askerlik eğitimini başarı ile bitirmek gereklidir.
Astsubay hazırlama
okulları:
a) Türk Silâhlı
Kuvvetleri tarafından ihtiyaç duyulması halinde astsubay meslek yüksek
okullarına kaynak oluşturacak astsubay hazırlama okulları açılabilir. Bu
okullara en az ilköğretim okulu mezunu olanlar alınır. Astsubay hazırlama
okullarının müfredat ve programları, Millî Eğitim Bakanlığının orta öğretim
okullarına ait müfredat ve programları esas alınarak hazırlanır.
b) Astsubay hazırlama
okullarına girişte aranacak nitelikler ile bu okullarda verilecek eğitim ve
öğrenimin süre ve şekilleri, öğrencilerin azami öğrenim süresiyle görev ve
sorumlulukları ve ilgili diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir.
c) Astsubay hazırlama
okulu öğrencilerinin ihtiyaçları Devlet tarafından karşılanır.
d) Astsubay hazırlama
okulu öğrencileri aşağıdaki hallerde öğrencilik niteliğini kaybederler :
1) Bu Kanun hükümlerine
göre çıkarılacak yönetmelikte tespit edilecek ahlâk notunu kaybedenler.
2) Yönetmelikte tespit
edilecek esaslar dahilinde askerî öğrencilik niteliğini kaybettiklerine dair
disiplin kurullarınca haklarında karar verilenler.
3) Öğrenimlerini bu Kanun
gereğince çıkarılacak yönetmelikte belirtilecek süre içinde tamamlayamayanlar.
4) Sağlık kurulları
tarafından verilecek raporlara göre askerî öğrenci olarak öğrenimine devam
imkânı kalmayanlar.
5) Mahkeme kararı ile
öğrencilik hukukunu kaybedenler.
6) Yönetmelikte tespit
edilecek giriş koşullarına uymadıkları sonradan anlaşılanlar.
e) (d) bendi gereğince
öğrencilik niteliğini kaybedenlerin Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri
kesilir. Sağlık sebebi dışında öğrencilikle ilişikleri kesilenlere Devlet
tarafından yapılan masraf, faizi ile birlikte ödettirilir. Bu borçlar, askerlik
hizmetleri süresince tehir edilir. Sağlık sebebi dışında öğrencilikle ilişkisi
kesilenler, muvazzaf subay veya astsubay olarak tekrar Türk Silâhlı Kuvvetleri
hizmetine alınamazlar.
f) Astsubay hazırlama
okulu öğrencilerinin okulla ilişiklerinin kesilmesi ve ilişikleri kesilenler
ile ilgili diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir.
Astsubay meslek yüksek
okullarına veya kendi nam ve hesabına fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek
okullarını bitirenlerden astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine
alınacaklarda aranacak şartlar, bunların tâbi tutulacakları seçme sınavlarına
ilişkin usul ve esaslar ile temel askerlik eğitimiyle ilgili esaslar
yönetmelikte gösterilir.
Uzman jandarmalardan
astsubay nasbedilenler hariç olmak üzere kendi nam ve hesabına fakülte, yüksek
okul veya meslek yüksek okullarını bitirenlerden bu madde hükümlerine göre
astsubay nasbedilenler, astsubay nasbedilmelerini müteakip atandıkları
görevlerde bir yıllık deneme (adaylık) süresine tâbi tutulurlar. Bunlardan
atandıkları görevde bir yıllık deneme süresi sonunda Türk Silâhlı Kuvvetlerine
uyum sağlayamayan veya astsubaylığa engel hali görülenler ile deneme süresinin
bitimine kadar kendi istekleri ile ayrılmak isteyenlerin Türk Silâhlı
Kuvvetlerinden ilişikleri kesilir ve aldıkları aylıklar dışında Devlet
tarafından bunlara yapılan masraflar, kanunî faizleriyle birlikte kendilerinden
tahsil olunur.
Bu şekilde ilişiği
kesinlenler başka askerî öğretim kurumlarına alınamazlar ve Türk Silâhlı
Kuvvetlerinde muvazzaf olarak istihdam edilemezler. 3466 sayılı Uzman Jandarma
Kanunu hükümleri saklıdır.
Temel askerlik
eğitiminden çeşitli nedenlerle ilişiği kesilenlerin temel eğitimde geçirdikleri
süreler ile temel askerlik eğitimini müteakip astsubay nasbedilenlerden deneme
süresinin bitimine kadar ayrılanların temel eğitimde ve muvazzaf astsubaylıkta
geçen süreleri askerlik hizmetinden sayılır. Toplam hizmet süreleri askerlik
yükümlülük sürelerini karşılayanlar askerlik hizmetini yerine getirmiş
sayılırlar. Eksik hizmeti olanların bu süreleri, 1076 sayılı Yedek Subaylar ve
Yedek Askerî Memurlar Kanunu veya 1111 sayılı Askerlik Kanunu hükümlerine göre
tamamlatılır."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
2 nci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum:Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - 926 sayılı
Kanunun 79 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 79. - Savaşta
ve milletlerarası taahhütler icabı savaşlara katılanlar için Genelkurmay
Başkanının göstereceği lüzum üzerine Millî Savunma Bakanının teklifi ve
Bakanlar Kurulu kararı ile normal bekleme süreleri yarısına kadar indirilebilir.
Bu indirme sonucunda bir yıldan artan miktarlar, tam yıla çıkarılır.
Üstün başarı kıdemi alan
üstçavuş, kıdemli üstçavuşlar ile başçavuşların normal bekleme süreleri bir yıl
eksiktir.
Kendi nam ve hesabına
Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek fakülte, yüksek okul veya
meslek yüksek okullarını bitirdikten sonra muvazzaf astsubay olmak için
başvuranlardan, temel askerlik eğitimini başarıyla bitirip muvazzaf astsubay
nasbedilenlerin, hazırlık sınıfı ve sınıfta kalmalar hariç olmak üzere astsubay
meslek yüksek okullarından yıl itibariyle fazla olan öğrenim süreleri,
kıdemlerinden sayılır ve bunların hangi rütbelerde ne kadar eksik
bekletilecekleri yönetmelikte gösterilir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4. - 926 sayılı
Kanunun 3.7.1975 tarihli ve 1923 sayılı Kanun ile değişik 82 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 82. -
Astsubaylığa nasıp ve rütbe terfileri, ilgili kuvvet komutanı, Jandarma Genel
Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanının teklifi ve Genelkurmay Başkanının
lüzum göstermesi üzerine Millî Savunma Bakanı veya İçişleri Bakanının onayı ile
yapılır.
Astsubay meslek yüksek
okullarını başarı ile bitirenler ve fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek
okulu mezunu olup da astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi
tutulanlardan başarılı olanlar, o yılın 30 Ağustos tarihinde astsubay çavuşluğa
nasbedilirler.
Astsubay nasbedilenlerin
1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu veya 1111 sayılı
Askerlik Kanununa göre yerine getirdikleri muvazzaf askerlik hizmetinde geçen
hizmet süreleri kıdemlerinden sayılır ve nasıpları buna göre düzeltilir. Bu
şekilde bulunacak nasıplarına göre terfi ve kademe ilerlemesine esas olacak
nasıpları, nasıplarının götürüldüğü takvim yılının 30 Ağustos tarihidir. Nasıp
düzeltmesinden dolayı maaş ve maaş farkları ödenmez ve diğer özlük hakları
verilmez.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5. - 926 sayılı
Kanunun 84 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"c) Aynı rütbe ve
nasıplılar arasında kıdem sırası, her yıl tespit edilen yeterlilik derecesine
göre saptanır. Aynı rütbe ve nasıplı olup, değişik kaynaklardan yetiştiğinden
yeterlilik derecesi kıyaslanamayan astsubaylar arasındaki kıdem sırası aşağıda
belirtilmiştir:
1) Astsubay meslek
yüksekokulu mezunları.
2) Uzman jandarmalıktan
astsubay olanlar.
3) Uzman erbaşlıktan
astsubay olanlar.
4) Kıt'a erbaş ve erlerinden astsubay olanlar.
5) Sözleşmeli
astsubaylıktan muvazzaf astsubay olanlar.
6) Sivil kaynaktan
muvazzaf astsubay olanlar.
7) Sözleşmeli
astsubaylar."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- 926 sayılı
Kanunun 9.8.1993 tarihli ve 499 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 110
uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Ön lisans
seviyesinde öğrenim almış astsubaylardan subay nasbedildikten sonra lisans
tamamlayanlar veya en az dört yıl veya daha fazla süreli bir fakülte veya
yüksek okulu bitirenlerin intibakı, personelin mezun olduğuna dair resmî belgeyi
ibraz edip müracaatını yaptığı ı tarihteki derece ve kademelerine iki kademe
ilave edilerek yapılır. Beş yıl ve üzerindeki öğrenimlerin dört yıldan fazlası
için kademe verilmez. Birden fazla fakülte veya yüksek okul öğrenimi dikkate
alınmaz."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - 926 sayılı
Kanunun 26.3.1982 tarihli ve 2642 sayılı Kanun ile değişik 112 nci maddesinin
21.7.2000 tarihli ve 607 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik beşinci
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle ilave edilmiştir.
"Öğrenim, eğitim ve
yetiştirme masraflarının hangi unsurlardan oluşacağı ve tahsiline ilişkin usul
ve esaslar; Millî Savunma, İçişleri ve Maliye bakanlıkları tarafında müştereken
yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde bir önerge verilmiştir; teknik bir konuyu çözmek için birleşime
5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 21.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 21.15
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 86 ncı Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
136 sıra sayılı tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
2. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Uzman Erbaş
Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye
Emekli Sandığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Askerlik
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/538) (S. Sayısı : 136)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyonun ve
Hükümetin yerinde olduğunu görüyorum.
Tasarının 7 nci maddesi
üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 136
sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, Uzman
Jandarma Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Askerlik
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
çerçeve 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Salih
Kapusuz |
Taner
Yıldız |
Fahri
Keskin |
|
Ankara |
Kayseri |
Eskişehir |
|
Rasim
Çakır |
Mahmut
Koçak |
|
|
Edirne |
Afyon |
|
Madde 7. - 926 sayılı
Kanunun 26.3.1982 tarihli ve 2642 sayılı Kanunla değişik 112 nci maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Durumları
yukarıdaki fıkralara uyanlar ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden her ne şekilde
olursa olsun mecburî hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan ayrılan veya ilişiği
kesilen subay ve astsubaylar (Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapamaz şeklinde
sağlık raporu alanlar ile vazife malulü olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ayrılanlar hariç), her yıl kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından belirlenen; askerî öğrenci, subay ve
astsubay nasbedildikten sonra kendilerine yapılan öğrenim, eğitim ve yetiştirme
masraflarını, yükümlülük sürelerinin eksik kalan kısmı ile orantılı olarak,
ayrıldığı veya ilişiğinin kesildiği yıldaki masraf değerleri üzerinden tazminat
olarak öderler. Öğrenim, eğitim ve yetiştirme masraflarının hangi unsurlardan
oluşacağı ve tahsiline ilişkin usul ve esaslar; Millî Savunma, İçişleri ve
Maliye Bakanlıkları tarafından müştereken yürürlüğe konulacak yönetmelikte
belirlenir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge
sahipleri, konuşacak mısınız, gerekçe mi okunacak?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görev yapamaz şeklinde sağlık raporu almadıkları halde, bir kısım
personel "vazife malulü" olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ayrılabilmektedir. Vazife malulü şeklinde Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılan
personelin mağduriyetinin önlemesi yanında, her ne şekilde olursa olsun,
mecburî hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan ayrılan veya ilişiği kesilen subay ve
astsubayların ödeyecekleri tazminatların geri alma usul ve esaslarının yönetmelikle
düzenlenmesi öngörülmektedir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim.
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Okutuyorum:
MADDE 8. - 926 sayılı
Kanunun 9.8.1993 tarihli ve 499 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 115
inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 115. - Harp
okulları, yurt içi ve yurt dışı fakülte ve yüksek okul askerî öğrencileri ile
astsubay meslek yüksek okulu öğrencileri; yemin ettikten itibaren birinci yıl
sonuna kadar okul masraflarını ödedikleri takdirde istifa edebilirler.
Fakülte, yüksek okul veya
meslek yüksek okulu mezunu olup da astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik
eğitimine alınanlar, yemin ettikten itibaren astsubay nasbedilinceye kadar
geçecek süre içerisinde Devlet tarafından kendilerine yapılan masrafları ödemek
kaydıyla istifa edebilirler."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9. - 926 sayılı
Kanunun 3.7.1975 tarihli ve 1923 sayılı Kanun ile değişik 137 nci maddesinin
dördüncü fıkrasının 28.6.2001 tarihli ve 4699 sayılı Kanun ile değişik (c)
bendinin sonuna aşağıdaki alt bentler eklenmiştir.
"Astsubay meslek
yüksek okulu mezunları ve kendi nam ve hesabına fakülte, yüksek okul veya
meslek yüksek okulunu bitirerek temel askerlik eğitiminde başarılı olup
astsubay çavuşluğa nasbedilenler, EK - VIII/A sayılı cetvele göre 9 uncu derecenin
birinci kademesinden göreve başlarlar. Bunlar görevde oldukları süre içerisinde
lisans tamamlama eğitimi yaptıkları veya en az dört yıl ve daha fazla süreli
bir fakülte veya yüksek okulu bitirdikleri takdirde, mezun olduklarına dair
resmî belgeyi ibraz edip müracaatını yaptığı tarihteki derece ve kademelerine
iki kademe ilâve edilerek intibakları yapılır. Birden fazla fakülte veya yüksek
okul öğrenimi dikkate alınmaz. Bu şekilde intibakı yapılan astsubayların
sonraki rütbelerinin ilk kademeleri intibak yolu ile verilen kademe miktarı
kadar fazladır."
"Uzman jandarma ve
uzman erbaşlardan muvazzaf astsubaylığa nasbedilenlerden, nasbedildikleri
astsubay çavuş rütbesinin aylığından fazla derece ve kademe aylığı alanlar;
daha önce emsal oldukları uzman jandarma veya uzman erbaşların derece, kademe
ve yükselecekleri yeni derece ve kademe aylıklarına göre aylık almaya devam
ederler. Ancak, yükselecekleri astsubaylık rütbe ve rütbe kıdemliliğindeki
derece ve kademe aylıkları, daha önce emsal oldukları uzman jandarma veya uzman
erbaşların derece ve kademe aylıklarına eşit veya fazla hâle gelince, emsali
astsubaylar hakkındaki aylık derece ve kademelerine tâbi tutulurlar."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10. - 926 sayılı
Kanunun 6.11.1996 tarihli ve 4205 sayılı Kanun ile değişik 143 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye
aşağıdaki fıkra ikinci fıkra olarak eklenmiştir.
"d) Astsubay
hazırlama ve astsubay meslek yüksek okulu öğrencilerine, bu Kanuna ekli
EK-VIII/A sayılı Cetvele göre hesaplanacak astsubay çavuş rütbesinin 1 inci
kademe brüt aylığının;
Hazırlama okulu birinci
sınıfta % 40'ı,
Hazırlama okulu ikinci
sınıfta % 45'i,
Hazırlama okulu üçüncü
sınıfta % 50'si,
Meslek yüksek okulu
birinci sınıfta % 80'i,
Meslek yüksek okulu
ikinci sınıfta % 85'i,"
"Kendi nam ve
hesabına fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarını bitirenlerden
astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınanlara, bu Kanuna ekli
EK-VIII/A sayılı Cetvele göre hesaplanacak astsubay çavuş rütbesinin birinci
kademe brüt aylığının % 90'ı tutarında harçlık ödenir. 28.2.1982 tarihli ve
2629 sayılı Kanun hükümleri saklıdır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11. - 926 sayılı
Kanuna ekli EK-VIII sayılı Cetvelden sonra gelmek üzere aşağıdaki EK - VIII/A
sayılı Cetvel (Astsubay Meslek Yüksek Okulu Mezunu ve Fakülte, Yüksek Okul veya
Meslek Yüksek Okulunu Bitirerek Temel Askerlik Eğitiminde Başarılı Olup
Astsubay Çavuşluğa Nasbedilen Astsubaylar İçin Aylık Gösterge Tablosu)
eklenmiştir.
EK - VIII/A Sayılı Cetvel
ASTSUBAY MESLEK YÜKSEK
OKULU MEZUNU VE FAKÜLTE,
YÜKSEK OKUL VEYA MESLEK YÜKSEK OKULUNU
BİTİREREK
TEMEL ASKERLİK EĞİTİMİNDE
BAŞARILI OLUP ASTSUBAY
ÇAVUŞLUĞA NASBEDİLEN
ASTSUBAYLAR İÇİN AYLIK GÖSTERGE
TABLOSU
KADEMELER
Dereceler Rütbeler 1 2 3 4 5 6 7 8 9
1 II. Kad. Kd. Bçvş. 1320 1380 1440 - - - - - -
2 Kad. Kd. Bçvş. 1155 1210 1265 1320 1380 1440 - - -
3 Kd. Bçvş. 1020 1065 1110 1155 1210 1265 1320 1380 -
4 Kad. Bçvş. 915 950 985 1020 1065 1110 1155 1210 -
5 Bçvş. 835 865 895 915 950 985 1020 1065 1110
6 Kd. Üçvş. 760 785 810 835 865 895 915 950 985
7 Üçvş. 705 720 740 760 785 810 835 865 895
8 Kd. Çvş. 660 675 690 705 720 740 760 785 810
9 Çvş. 620 630 645 660 675 690 705 720 740
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12. - 926 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 29. -
Astsubay meslek yüksek okulu mezunları ile fakülte, yüksek okul veya meslek
yüksek okulu bitirerek temel askerlik eğitiminde başarılı olup astsubay
nasbedilenlerden subay olanlar hariç olmak üzere diğer astsubaylardan subay
nasbedildikten sonra fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okulunu
bitirenlerin intibakı; personelin bu okulları bitirdiğine dair resmî belgeyi
ibraz edip müracaatını yaptığı tarihteki derece ve kademelerine; iki yıl süreli
yüksek öğretim için bir kademe; üç yıl süreli yüksek öğretim için iki kademe;
dört yıl süreli yüksek öğretim için bir derece ilâve edilerek yapılır. İki ve
üç yıl süreli yüksek öğrenimi tamamlayarak intibakları yapılmış olanların daha
sonra lisans öğrenimlerini tamamlamaları halinde, intibak işlemleri, bir defaya
mahsus olmak üzere tekrar yapılır. Yüksek öğrenimden dolayı yapılan intibak
işlemleri toplamı bir dereceden fazla olamaz. Beş yıl ve üzerindeki
öğrenimlerin dört yıldan fazlası için kademe verilmez. Birden fazla fakülte
veya yüksek okul öğrenimi dikkate alınmaz."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 13. - 18.3.1986
tarihli ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun 15 inci maddesi, başlığıyla
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Astsubaylığa
geçirilme
Madde 15. - Uzman
erbaşların astsubaylığa geçirilmesi ile ilgili usul, esas ve şartlar aşağıda
belirtilmiştir:
a) Bu bentteki şartları
sağlayan uzman erbaşlardan, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı
veya Sahil Güvenlik Komutanlığının ihtiyaç duyacağı miktar kadarı, astsubay
çavuşluğa nasbedilirler.
1) Kendi nam ve hesabına
Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek fakülte, yüksek okul veya
meslek yüksek okullarından mezun olmak,
2) Muvazzaf astsubay
olmaya istekli olmak,
3) Başvuru tarihinde 28
yaşından gün almamış olmak,
4) Yönetmelikte öngörülen
sınavlarda başarılı olmak,
5) 926 sayılı Türk
Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda ve bu Kanuna göre yürürlüğe konulacak
yönetmelikte belirtilen; ceza durumuna, sicil notuna, kişisel ve ahlakî
niteliklere, disiplin durumuna, görevdeki başarısına, sağlık durumuna, meslekî
yeterliliğe ve sahip olması gereken diğer niteliklere ilişkin şartları
sağlamak,
6) Tâbi tutulacakları
temel askerlik eğitiminde başarılı olmak.
b) Bu bentteki şartları
sağlayan uzman erbaşlardan; kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı
veya Sahil Güvenlik Komutanlığının ihtiyaç duyacağı miktar kadarı, astsubay
meslek yüksek okullarında verilecek öğrenim ve eğitimi müteakip astsubay
çavuşluğa nasbedilirler.
1) Astsubay meslek yüksek
okullarının bağlı olduğu kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya
Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından belirlenen ve Genelkurmay Başkanlığı
tarafından onaylanan sivil lise veya dengi okullardan mezun olmak,
2) Uzman erbaş olarak en
az bir yıl hizmet etmek,
3) Sözleşme süresi içinde
müracaatta bulunmak,
4) Astsubay meslek yüksek
okulu giriş sınavına başvuru tarihinde 26 yaşından gün almamış olmak,
5) Astsubay meslek yüksek
okulu giriş sınavında başarılı olmak,
6) 926 sayılı Türk
Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda, 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek
Okulları Kanununda ve bu kanunlara dayanılarak yürürlüğe konulacak
yönetmeliklerde belirtilen; ceza durumuna, sicil notuna, kişisel ve ahlakî niteliklere,
disiplin durumuna, görevdeki başarısına, sağlık durumuna, meslekî yeterliliğe
ve sahip olması gereken diğer niteliklere ilişkin şartları sağlamak.
Yukarıdaki fıkra
hükümlerine göre; astsubay nasbedilecekler, astsubay meslek yüksek
okullarındaki öğrenim ve eğitimin süre ve şekilleri bakımından, 4752 sayılı
Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanununa tâbi tutulurlar; astsubay nasbedilmek
üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulacakların temel askerlik eğitimi
esnasındaki öğrenim ve eğitim süre ve şekilleri, bu konuda yürürlüğe konulacak
yönetmelikte belirtilir. Uzman erbaşlardan astsubay nasbedileceklerin astsubay
meslek yüksek okullarında veya tâbi tutulacakları temel askerlik eğitimi
esnasındaki öğrenim ve eğitimlerinde, özlük hakları yönünden uzman erbaşlık
statüleri devam eder, evli ve nişanlı olmama durumu ile öğrenime ara vermeme şartı
aranmaz. Bunların astsubay meslek yüksek okullarında yatılı olarak öğrenim
görmeleri ile ilgili hususlar yönetmelikte düzenlenir. Bunlara okul ve temel
askerlik eğitimi süresince 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun
143 üncü maddesinde belirtilen öğrenci harçlıkları ödenmez. Bu süre içinde
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçilikleri rütbe, derece ve
kademelerine göre emsalleri gibi devam eder.
Astsubay meslek yüksek
okullarında veya tâbi tutulacakları temel askerlik eğitiminde başarılı
olamayanlar ile kendi isteği ile ayrılanlardan, istekli olan ve uzman erbaş
olmak için gerekli olan şartları kaybetmemiş olanlar, bu Kanun hükümlerine göre
uzman erbaş olarak hizmete devam ettirilirler.
Bu madde hükümlerine göre
uzman erbaşlardan astsubaylığa geçirilenler, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri
Personel Kanunu hükümlerine tâbi olurlar. Bunların uzman erbaşlıkta geçen
hizmet süreleri, astsubay rütbe bekleme süresinden sayılmaz."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 14. - 3269 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 1. -
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte uzman erbaş olarak en az bir yıl hizmet
etmiş olan ve aşağıda belirtilen şartları sağlayan uzman erbaşlardan; kuvvet
komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığının
ihtiyaç duyacağı miktar kadarı astsubay çavuşluğa nasbedilirler.
a) Kendi nam ve hesabına
Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek en az lise veya dengi
okulları bitirmek,
b) Muvazzaf astsubay
olmaya istekli olmak,
c) Başvuru tarihinde 28
yaşından gün almamış olmak,
d) Yönetmelikte
belirtilecek sınavlarda başarılı olmak,
e) 926 sayılı Türk
Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda ve bu Kanuna göre yürürlüğe konulacak
yönetmelikte belirtilen; ceza durumuna, sicil notuna, kişisel ve ahlâkî
niteliklere, disiplin durumuna, görevdeki başarısına, sağlık durumuna, meslekî
yeterliliğe ve sahip olması gereken diğer niteliklere ilişkin şartları
sağlamak,
f) Tabi tutulacakları
temel askerlik eğitiminde başarılı olmak."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 15. - 28.5.1988
tarihli ve 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 26.2.1992 tarihli ve 3777
sayılı Kanun ile değişik 18 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 18. - Uzman
jandarmaların astsubaylığa geçirilmesi ile ilgili usul, esas ve şartlar aşağıda
belirtilmiştir :
a) Bu bentteki şartları
sağlayan uzman jandarmalardan, Jandarma Genel Komutanlığının ihtiyaç
duyacağı miktar kadarı, Jandarma Genel
Komutanlığı tarafından görülecek lüzum üzerine kendi sınıflarında veya
öğrenimleri ile ilgili ihtiyaç duyulan sınıflarda astsubay çavuşluğa
nasbedilirler.
1. Kendi nam ve hesabına
Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek fakülte, yüksek okul veya
meslek yüksek okullarından mezun olmak,
2. Muvazzaf astsubay
olmaya istekli olmak,
3. 28 yaşından gün
almamış olmak,
4. En az üç yıl uzman
jandarma olarak görev yapmış olmak,
5. Yönetmelikte öngörülen
sınavlarda başarılı olmak,
6. 926 sayılı Türk
Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda ve ilgili yönetmelikte belirtilen; ceza
durumuna, sicil notuna, kişisel ve ahlâkî niteliklerine, disiplin durumuna,
görevdeki başarısına, sağlık durumuna, meslekî yeterliliğine ve sahip olması
gereken diğer niteliklere ilişkin şartları sağlamak,
7. Tâbi tutulacakları
temel askerlik eğitiminde başarılı olmak.
b) Bu bentteki şartları
sağlayan uzman jandarmalardan, Jandarma Genel Komutanlığının ihtiyaç
duyacağı miktar kadarı, astsubay meslek
yüksek okullarında verilecek öğrenim ve eğitimi müteakip astsubay çavuşluğa
nasbedilirler.
1. Jandarma Genel
Komutanlığı tarafından belirlenen ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından
onaylanan sivil lise veya dengi
okullardan mezun olmak,
2. Astsubay meslek yüksek
okulu giriş sınavına başvuru tarihinde en az uzman jandarma birinci kademeli
çavuş rütbesinde olmak,
3. Uzman jandarma olarak
üçüncü hizmet yılını tamamlamış, altıncı hizmet yılını bitirmemiş olmak,
4. Astsubay meslek yüksek
okulu giriş sınavına başvuru tarihinde 26 yaşından gün almamış olmak,
5. Astsubay meslek yüksek
okulu giriş sınavında başarılı olmak,
6. 926 sayılı Türk
Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda, 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek
okulları Kanununda ve bu kanunlara dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmelikler
ile ilgili Yönetmelikte belirtilen; ceza durumuna, sicil notuna, kişisel ve
ahlâkî niteliklerine, disiplin durumuna, görevdeki başarısına, sağlık durumuna,
meslekî yeterliliğine ve sahip olması
gereken diğer niteliklere ilişkin şartları sağlamak.
Yukarıdaki fıkra
hükümlerine göre; astsubay nasbedilecekler, astsubay meslek yüksekokullarındaki
öğrenim ve eğitimin süre ve şekilleri bakımından, 4752 sayılı Astsubay Meslek
Yüksek Okulları Kanununa tâbi tutulurlar; astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik
eğitimine tâbi tutulacakların temel askerlik eğitimi esnasındaki öğrenim ve
eğitim süre ve şekilleri, bu konuda yürürlüğe konulacak yönetmelikte
belirtilir. Uzman jandarmalardan astsubay nasbedileceklerin astsubay meslek
yüksek okullarında veya tâbi tutulacakları temel askerlik eğitimi esnasındaki
öğrenim ve eğitimlerinde, özlük hakları yönünden uzman jandarma statüleri devam
eder, evli ve nişanlı olmama durumu ile öğrenime ara vermeme şartı aranmaz.
Bunların astsubay meslek yüksekokullarında yatılı olarak öğrenim görmeleri ile
ilgili hususlar yönetmelikte düzenlenir. Bunlara okul ve temel askerlik eğitimi
süresince 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 143 üncü
maddesinde belirtilen öğrenci harçlıkları ödenmez. Bu süre içinde Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçilikleri rütbe, derece ve kademelerine göre
emsalleri gibi devam eder.
Bu madde hükümlerine göre
uzman jandarmalardan astsubaylığa geçirilenler 926 sayılı Türk Silâhlı
Kuvvetleri Personel Kanunu hükümlerine tâbi olurlar. Bunların uzman
jandarmalıkta geçen hizmet süreleri, astsubay rütbe bekleme süresinden
sayılmaz.
Uzman jandarmalardan
astsubaylığa geçirilenlerin mecburî hizmet süreleri, astsubay meslek yüksek
okulunda geçen süreleri hariç tutulmak üzere, uzman jandarma çavuşluğa nasıp
tarihinden itibaren onbeş yıldır.
Astsubay meslek
yüksekokullarından başarısızlık nedeniyle veya kendi isteği ile ayrılan uzman
jandarmalar, görevlerine iade edilirler. Bunların rütbe bekleme süreleri,
okulda geçen süre kadar uzatılır, okulda geçen süreler mecburî hizmetlerinden
sayılmaz.
Tâbi tutulacakları temel
askerlik eğitimini başarıyla tamamlayamayan uzman jandarmalar, görevlerine iade
edilirler. Bunların bulundukları rütbede bekleme süreleri, bir yıl
uzatılır."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
16 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 16. - 3466 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 2. -
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte uzman jandarma çavuş olarak en az bir yıl
hizmet etmiş olan ve aşağıda belirtilen şartları sağlayan uzman jandarmalardan;
Jandarma Genel Komutanlığının ihtiyaç duyacağı miktar kadarı, kendi
sınıflarında veya öğrenimleri ile ilgili ihtiyaç duyulan sınıflarda astsubay
çavuşluğa nasbedilirler.
1. Kendi nam ve hesabına
Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek en az lise veya dengi
okulları bitirmek,
2. Muvazzaf astsubay
olmaya istekli olmak,
3. Başvuru tarihinde 28
yaşından gün almamış olmak,
4. En az üç yıl uzman
jandarma olarak görev yapmış olmak,
5. Yönetmelikte öngörülen
sınavlarda başarılı olmak,
6. 926 sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda ve ilgili Yönetmelikte belirtilen; ceza
durumuna, sicil notuna, kişisel ve ahlâkî niteliklerine, disiplin durumuna,
görevdeki başarısına, sağlık durumuna, meslekî yeterliliğine ve sahip olması
gereken diğer niteliklere ilişkin şartları sağlamak,
7. Tâbi tutulacakları
temel askerlik eğitiminde başarılı olmak."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 17. - 17.11.1983
tarihli ve 2955 sayılı Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun 10 uncu
maddesinin 6.7.2000 tarihli ve 604 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Akademi Kurulu;
Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanının başkanlığında, dekan, dekan
yardımcıları, bölüm başkanları, ana bilim dalı başkanları, enstitü ve
yüksekokul müdürleri, sağlık astsubay meslek yüksek okulu komutanı ile Gülhane Askerî
Tıp Akademisi Komutanının yüksek bilim konseyi üyeleri arasından bir yıl süre
ile görevlendireceği en fazla on öğretim üyesinden oluşur. Gülhane Askerî Tıp
Akademisi Komutanının bulunmadığı hallerde, dekan, Kurula başkanlık eder."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 18. - 4.1.1961
tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 92 nci maddesinin (b) fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"b) Fakülte ve
yüksek okul öğrencileri ile harp okulu öğrencilerine subaylar gibi; astsubay
hazırlama ve astsubay meslek yüksek okulu öğrencileri ile astsubay nasbedilmek
üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulanlara astsubaylar gibi muamele
olunur."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
19 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 19. - 211 sayılı
Kanunun 113 üncü maddesinin (a) fıkrası ile 22.11.1990 tarihli ve 3683 sayılı
Kanun ile değişik (b) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"a) Astsubay meslek
yüksek okulları, fakülte ve yüksek okullar ile harp okullarında okuyan askerî
öğrenciler ile astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulan
adaylar, 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu ve 353 sayılı Askerî Mahkemeler
Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun uygulaması bakımından askerlik
yükümlülüğü altına girmiş sayılır ve diğer askerlere uygulanan hükümler bunlara
da aynen uygulanır.
b) Bütün askerî
öğrenciler, subaylara; astsubay hazırlama ve astsubay meslek yüksek okulu
öğrencileri ile astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi
tutulan adaylar, aynı zamanda astsubaylara karşı ast durumunda olup, askerî öğrencilerin,
belirtilen hallerin dışında, gerek kendi aralarında gerekse erbaş ve erlere
karşı astlık ve üstlük ilişkileri yoktur."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
20 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 20. - 8.6.1949
tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 12 nci
maddesinin (II) işaretli fıkrasının 29.6.1978 tarihli ve 2168 sayılı Kanun ile
değişik (j) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"j) Harp okulları,
fakülte ve yüksek okullarda Türk Silahlı Kuvvetleri hesabına okuyan veya kendi
hesabına okumakta iken askerî öğrenci olanlar ile astsubay meslek yüksek
okulları ve astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulan
adaylar;
Fakülte veya yüksek
okullar ile meslek yüksek okullarında kendi hesabına okuduktan sonra muvazzaf
subay veya astsubay nasbedilen veya askerlik hizmetini müteakip muvazzaf subay
veya astsubaylığa geçirilenler;"
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
21 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 21. - 5434 sayılı
Kanunun 15 inci maddesinin 29.6.1978 tarihli ve 2168 sayılı Kanunla değişik (e)
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"e) Harp okulları,
fakülte ve yüksek okullarda Türk Silahlı Kuvvetleri hesabına okuyanlar ile
astsubay meslek yüksek okulları ve astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik
eğitimine tâbi tutulanların öğrenci harçlıkları ile teğmen veya astsubay çavuş
aylıkları arasındaki farkın keseneği aynı esaslara göre öğrenciler adına
kurumlarınca ödenir.
Bunların 31 inci madde
gereğince emeklilik müddetlerinden indirilen yılları takip eden yıla ait
aylıklarından kesenek alınmaz.
Fakülte, yüksek okul veya
meslek yüksek okullarında kendi hesabına okuduktan sonra muvazzaf subay veya
astsubay nasbedilen veya askerlik hizmetini takiben muvazzaf subay veya
astsubaylığa geçirilen ve bir yıllık deneme süresini başarı ile tamamlayarak
Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarına asil olarak atananların yüksek öğrenim
süresinin fiilî hizmetlerinden sayılması nedeniyle doğacak borçlanmaya ait borç
miktarı, göreve başladıkları tarihteki rütbeleri aylığının emekli keseneğine
ait unsurları ve borçlanmanın yapıldığı tarihteki katsayı rakamı esas alınarak
hesaplanır. Borç miktarına ait kesenek ilgilinin aylığından kesilerek,
karşılığı da kurumlarınca verilmek suretiyle, tebliğ tarihinden itibaren üç yıl
içinde Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığına ödenir.
Ancak, yüksek öğrenim
süresinin fiilî hizmetlerinden sayılması nedeniyle yapılacak borçlanma
tahakkukunun bir yıllık deneme süresinin bitiminden itibaren altı ay içinde
yapılması şarttır. Tahakkukun altı aylık sürenin bitiminden sonra yapılması
durumunda, borç tahakkuku, tahakkukun yapıldığı tarihteki hükümler dikkate
alınarak yukarıda belirtilen esaslar dahilinde yapılır. Deneme süresi
içerisinde veya bitiminde, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilen kişiler,
yüksek öğrenim süresini borçlanamaz."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
22 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 22. - 5434 sayılı
Kanunun 31 inci maddesinin 28.6.2001 tarihli ve 4699 sayılı Kanunla değişik
altıncı fıkrası ile yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Harp okulları,
fakülte ve yüksek okullar ile astsubay meslek yüksek okullarında sınıfını
geçemeyen Türk Silâhlı Kuvvetleri mensubu askerî öğrencilerin, fazla öğrenim
yılları fiilî hizmet müddetlerinden indirilir. Fakülte, yüksek okul veya meslek
yüksek okullarında kendi hesabına okuduktan sonra muvazzaf subay veya astsubay
nasbedilen veya askerlik hizmetini takiben muvazzaf subay veya astsubaylığa
geçirilenlerin, normal süreyi aşan öğrenim süreleri fiilî hizmet müddetinden
sayılmaz.
Bu okulları
tamamlayamayarak ayrılanların ve fakülte, yüksek okul veya meslek
yüksekokullarında kendi hesabına okuduktan sonra astsubay nasbedilmek üzere
temel askerlik eğitimine tâbi tutulanlardan bu eğitimi tamamlayamayarak ayrılanların
buralarda geçen öğrenim ve eğitim müddetleri fiilî hizmet müddeti
sayılmaz."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
23 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 23. - 5434 sayılı
Kanunun 87 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"1) Harp okulları ve
astsubay meslek yüksekokullarındaki öğrenciler ile astsubay nasbedilmek üzere
temel askerlik eğitimine tâbi tutulanlardan eğitimlerini tamamlayamayarak
ayrılanlar (Yalnız öğrenci aylıklarından kesilen miktarlar);"
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
24 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 24. - 21.6.1927
tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununun
20.11.1984 tarihli ve 3081 sayılı Kanun ile değişik 10 uncu maddesinin
21.5.1992 tarihli ve 3802 sayılı Kanunla değişik (13) numaralı bendi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"13. Harp okulları,
Gülhane Askerî Tıp Akademisi ve astsubay meslek yüksek okulları veya Türk
Silâhlı Kuvvetleri adına okudukları üniversite, fakülte veya yüksek okullardan
ilişiği kesilenlerin, bu okullarda ay olarak okudukları sürenin üçte biri
muvazzaflık hizmetinden sayılır. Bu yükümlüler mutlaka temel askerlik eğitimine
tâbi tutulur. Ancak, harp okullarında geçen sürenin muvazzaf askerlik hizmet
süresini karşılaması halinde, bunlar, temel askerlik eğitimine tâbi tutulmadan
yedeğe geçirilirler."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. -
11.4.2002 tarihli ve 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanununa göre
kurulacak astsubay meslek yüksek okullarının ilk mezunları astsubay nasıp
edilinceye kadar geçecek süre içerisinde kuvvet komutanlıkları veya Jandarma
Genel Komutanlığı tarafından ihtiyaç duyulacak astsubaylar, bu Kanunla yapılan
değişikliklerden önceki mevzuat hükümlerine göre temin edilebilir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
25 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 25. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
26 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 26. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tasarı kanunlaşmıştır;
hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Bakan, sanırım, bir
teşekkür konuşması yapacaklar; buyurun efendim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gecenin bu
vaktinde ve komisyondan geçer geçmez hemen gündeme alınmak suretiyle kabul
ettiğiniz tasarıyla, askerî okullardaki düzen, oraya müracaat ve Emekli
Sandığına inikaslar zamanında kanunlaşmış oldu. Bu ilginizden dolayı, hepinize
teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, 3
üncü sıraya alınan, Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında
Kanun Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.
3. - Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında
Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/558) (S. Sayısı: 135)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, 4
üncü sıraya alınan, Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
4. - Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/556) (S. Sayısı : 124) (1)
(1) 124 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu, 124 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Nusret Bayraktar; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türk
Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 124 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısı hakkında, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun tasarısının,
Kıbrıs sorunun geldiği son aşamada, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
vatandaşlarına süratle Türk vatandaşlığını kazandırma, ekonomik, sosyal ve
beşerî geleceklerini güvence altına alma amacıyla hazırlandığını görmekteyiz.
Kuzey Kıbrıs'taki
soydaşlarımızın, 1974'ten bu yana, ağır bir ambargo ve sıkıntılar içinde
yaşamakta olduğunu biliyoruz. Bu sıkıntıların en önde geleni, yurt dışına
çıkamama; bu çıkamama, hem fizikî hem ekonomik; ayrıca, sosyal boyutlarıyla
birlikte, kültürel boyutu gibi boyutları da var.
Güneyde Rum tarafı,
ekonomik bakımdan çok ileri bir seviyeye gelmiş; ayrıca, Avrupa Birliğinin
güvencesi altına girmiştir. Oysa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
vatandaşlarının, hâlâ ambargo altında, çeşitli ikilemler sonucu ne yapacaklarına
dair belirsizlik içinde olduklarını üzüntüyle izlemekteyiz.
Bugüne kadar, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarına, bir Nijeryalı, bir Japon vatandaşına
verildiği gibi "yabancı pasaportu" veriliyordu (Ancak, işlemler biraz
seri ve çabuk olarak) ancak; yabancı pasaportlarla, bizim Dışişlerine ve
temsilciliklerine müracaat ettiklerinde, şüphe ve tereddütle bakılıyor,
işlemleri geciktiriliyor, hak ettikleri muamelelerle karşı karşıya
gelemiyorlardı. Bu defa, yasayla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarına,
istedikleri takdirde "yabancılara mahsus" ibaresi yazılmayan, otantik
bir Türk pasaportu verilecek; böylece, ambargonun kırılması, üzerlerindeki o
ekonomik ve sosyal baskının ortadan kalkmasına katkı sağlanacaktır.
Aslında, bu tasarı, yeni
bir tasarı değildir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye'nin entegrasyonu
çerçevesinde geçilen aşamalardan biri olarak değerlendirilebilir. Daha açık bir
ifadeyle, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlarının, 20.1.1997 ve 23.4.1998 tarihlerinde imzaladıkları ortak
deklarasyonlar ve iki ülke arasında 20.7.1997 tarihinde kabul edilen ortak
açıklamalarda, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında
ikili ilişkilerin daha da güçlendirilmesi ve derinleştirilmesi hedefi
benimsenmiş, Kıbrıs Rum tarafının Avrupa Birliği yoluyla Yunanistan'la
gerçekleştireceği bütünleşme hareketinin benzerinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
ve Türkiye arasında da gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştır.
Türkiye ile Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Ortaklık Konseyi Eşbaşkanlarının 14 Kasım 1998 tarihinde
yayımladıkları ortak açıklamada, bu hedef doğrultusunda saptanan muhtelif
tedbirler meyanında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarına tanınan tüm ekonomik ve sosyal haklardan
yararlanmasının sağlanması öngörülmüştür. Böyle bir imkân verildiğinde Kuzey
Kıbrıs'ın boşalması endişesine mahal yoktur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
vatandaşlarına çeşitli vesilelerle kolaylıklar sağlanmış ve zaten istedikleri
şekilde Türkiye'de ikamet edebilme imkânları vardır. Verilecek ilave hakla elde
edecekleri en önemli avantaj, güvencedir.
Güney Kıbrıs Rum
yönetiminin Kuzey Kıbrıs'taki Türklere vatandaşlık hakkını sunma ve pasaport
verme konusunda çalışmaları olduğunu biliyoruz. O halde, biz, elimizi daha
çabuk tutacağız, bu hakları vermeye yönelik geciken çalışmalarımızı bir an önce
bitireceğiz.
Yunanistan ile Güney
Kıbrıs vatandaşları arasında ikamet, yerleşme, eğitim, sosyal hizmetler ve buna
benzer her türlü işbirliği vardır. Vatandaşlarımızın Güney Kıbrıs Rum kesimine
doğru işlemlerinin kolaylaştırılması zaten gündemde.
Aslında, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti vatandaşlarımıza Güney Kıbrıs Rum kesiminin kolaylık
sağlayarak davet edebileceği ve hatta pasaport verebileceği duyumları
alınmaktadır. Böyle bir şey söz konusu olduğu takdirde, Güney Kıbrıs'ta fert
başına millî gelirin 16 000 dolar ve üzeri olduğunu, Avrupa Birliği üyesi
olması sıfatıyla da aslında cazibe merkezi oluşturduğunu, zaman zaman Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarımızın asgarî ücretle dahi çalışmak üzere
güneye doğru göç ettiklerini bilerek, bu cazibe merkezine doğru kayma
eğiliminden endişe etmek gerektiğini, o halde, bugüne kadar uzatılan bu konunun
bir an önce gündeme alınarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarına
istedikleri takdirde, hemen, pasaport verilmesi gerektiğini...
1974'ten beri ambargo
altında yaşayan bir toplum, Türkiye'nin bütün gayretlerine rağmen, uluslararası
camiada hak ettiği yeri alamadı.
Bir örnek vermek
gerekirse: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bir sporcusu, asla, kendi
toprakları dışında bir spor müsabakasına, karşılaşmasına gidememekte. Bu
ülkelere, maalesef, Türkiye'de dahildir; yani, Türkiye'ye dahi gelememektedirler.
Federasyonlar arasında bile çeşitli kopukluklar ve sıkıntılar oluştuğunu
biliyoruz. Öte yandan, Rum tarafının, gerek Yunanistan gerek dış destek ve
gerekse kendi organizasyonları sayesinde ulaşmış olduğu fert başına düşen millî
gelir nedeniyle, bölgeler arasındaki ekonomik dengesizliğin Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti aleyhine gelişmekte olduğunu da görüyoruz. Türkiye ile Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Ortaklık Konseyinin 19 Temmuz 1999 tarihinde Lefkoşa'da düzenlenen
üçüncü toplantısında imzalanan anlaşmayla bu yönde bir adım atılmıştır. Bu
anlaşma gereğince, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının, Türkiye'de
ikamet şartı aranmaksızın vatandaşlığımıza alınabilmeleri için, vatandaşlık
mevzuatında gerekli değişiklikler yapılmıştır. Böylece, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti vatandaşlarının, Türkiye'de ikamet etme şartı aranmaksızın
vatandaşlığa alınması imkânı getirilmiştir; ama, buna rağmen beklenilen sonucun
elde edilemediğini de görmekteyiz.
Tasarının tümü üzerindeki
değerlendirmeyi özetlersek:
Kıbrıs sorununun bugün
geldiği noktada çözümün zorlaşmış bulunduğu,
Gerek Avrupa Birliğinin
sağladığı olanaklar gerekse kendi gayretleri sonucu Güney Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti karşısında göreceli olarak önemli oranda güçlenmiş olduğu,
dengelerin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti aleyhine bozulduğu,
Güney Kıbrıs'ta millî
gelirin, 16 000 doların üzerine yükselmeye devam ettiği,
Öte yandan, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinin yıllarca uygulanan ambargolar yüzünden bir gelişme
gösteremediği ve hatta gerilediği,
Avrupa Birliği üyeliğiyle
birlikte Güney Kıbrıs'ın bir cazibe merkezî haline geldiği,
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti vatandaşlarının asgarî ücretle çalışmak için dahi günübirlik Güney
Kıbrıs'a gittikleri,
Avrupa Birliği üyeliğiyle
birlikte, kuzeyden güneye bir göç yaşanabileceği,
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetiyle ilişkiler anlamında beş ayrı anlaşmanın da masada olduğu,
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti vatandaşlarına çifte vatandaşlık yolunun açılmasıyla, Türkiye'ye
bir göç hareketinin beklenmediği,
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti vatandaşlarının, sadece, bir ayrıcılıkla donatılmış olacağı,
Yunanistan'ın da,
güneydeki Rumlara benzer ayrıcalıklar tanıdığı bir dönemde, bu nedenle, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının geleceklerinin güvenceye alınması
gerektiği,
Kıbrıs sorununun çözümüne
katkı sağlayacağını umduğumuz ve yıllarca çözülemeyen bir sorunun, AK Parti
hükümeti ve iktidarı döneminde, Yüce Meclisin kararıyla bir an önce
atılabilecek adım olacağı ve bu tasarının, geç kalmış, önemli bir adım
sayılabileceği kanaatiyle, kanun tasarısını olumlu buluyor, katkılarınızı
bekleyerek, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bayraktar.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Sıdıka Sarıbekir; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SIDIKA
SARIBEKİR (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Türk
Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bu yasa tasarısıyla, Türk
vatandaşlığına geçmek isteyen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının
başvuru işlemlerinin kolaylaştırılması öngörülmektedir. Bunun temel nedeni,
Güney Kıbrıs'ın Avrupa Birliğine üye olmasından sonra, bu gelişmenin, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyet vatandaşlarının güneye göç etmelerine yol açacak
olmasıdır. Tabiatıyla, Güney Kıbrıs'ın Avrupa Birliği üyeliği, bu ülke
vatandaşlarının, Avrupa Birliği devletlerine seyahat etme imkânlarını tam
anlamıyla serbestliğe kavuşturacaktır. Bu durumda, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde iş imkânları kısıtlı olan Kıbrıs Türklerinin, Güney Kıbrıs
vatandaşlığını alarak iş bulmak amacıyla Avrupa'ya gitmek istemeleri gibi bir
durumla karşılaşılabilir. Böyle bir gelişme, zamanında gerekli önlemler
alınmadığı takdirde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti açısından zor bir durum
yaratabilir.
İşte bu nedenle, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşları için, Türk vatandaşlığını da alarak çifte
vatandaşlık yolunun açılmasıyla, onlara, icabında, Türkiye'de de fırsatların
açık olduğu güvencesi verilmektedir. Bu şekilde, Kıbrıslı Türklere,
geleceklerinin güvence altında olduğu inancı verilmektedir. Esasında, Kıbrıs
Türklerine çifte vatandaşlığın açılmasıyla, Türkiye'ye kitlevî bir göç hareketi
teşvik edilmiş olmayacaktır; çünkü, halen, geç de olsa, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde uygulanacak ekonomik programla ve sağlanacak teşviklerle, ekonomik
hayatın canlandırılması öngörülmektedir. Bu hususta, iktidarın, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti için öngördüğü ekonomik programı aksatmadan uygulaması büyük
önem taşımaktadır. Hemen belirteyim ki, Yunanistan'da, Güney Kıbrıs'taki
Rumlara, benzer ayrıcalıklar tanınmıştır. Bu açıdan, Türkiye, bir anlamda,
Kıbrıs Türklerine çifte vatandaşlık hakkını tanımakta geç bile kalmıştır.
Burada, bir hususun
altını bir kere daha çizmek istiyorum. Hükümetin, Kıbrıs'ta sağlıklı ve canlı
bir ekonomi yaratmak için gerekli önlemleri alması son derece önemlidir. Bu
bağlamda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine Anadolu'dan su nakletme projesi
önceliklidir. Ayrıca, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin turistik potansiyelinden
tam anlamıyla yararlanmak için yaratıcı bir yaklaşım zorunludur. Türkiye'nin
güneyine gelen yabancı turistlerin bir bölümünü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine
yöneltmek için cazip ve yaratıcı bir promosyon gereklidir.
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti ekonomisinin kendi ayakları üzerinde duracak bir hale getirilmesi,
Kıbrıs sorununun acil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması için de hayatî
önemdedir; çünkü, ancak bu şekilde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Rum tarafıyla
müzakerede elini kuvvetlendirmiş olacaktır. İçi boşalan ve ekonomik zafiyete
düşen bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin yaratacağı imaj, Rum tarafını,
uzlaşmaz tutumunu sürdürmeye teşvik edecektir. Bu çerçevede, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti vatandaşlarına çifte vatandaşlık sağlanması, onlar üzerinde
psikolojik açıdan olumlu bir etki yapacak ve Kıbrıslı Türk kardeşlerimizi moral
açıdan takviye edecektir.
Bu görüşlerle, Türk
Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını
desteklediğimizi açıklar, saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sarıbekir.
Başka, söz talebi?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRK VATANDAŞLIĞI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 11.2.1964
tarihli ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununa aşağıdaki ek madde
eklenmiştir.
"EK MADDE 1. - Türk
vatandaşlığına geçmek isteyen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşları, yurt
dışında ilgili Türk temsilciliklerine, yurt içinde ise valiliklere başvurarak
Türk vatandaşı olmak istediklerini beyan ettikleri takdirde, Türk
vatandaşlığını kendiliğinden kazanırlar.
Bu maddenin uygulanmasına
ilişkin usul ve esaslar, ilgili bakanlıkların görüşü alınmak suretiyle İçişleri
Bakanlığınca hazırlanarak Bakanlar Kurulunca çıkartılacak yönetmelikle
düzenlenir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
çalışmalarımıza 5 dakika ara veriyoruz.
Kapanma Saati : 22. 05
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 22.13
BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 86 ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutuyorum:
IV. -
ÖNERİLER (Devam)
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ (Devam)
2. - Genel
Kurulun 28.5.2003 tarihli birleşiminde gündemin 7 nci sırasına kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Genel Kurulun 28.5.2003
tarihli (bugünkü) birleşiminde gündemin 7 nci sırasına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel
Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca önerilmiştir.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Salih Kapusuz Mustafa
Özyürek
Ak Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Söz talebi?..
Yok.
Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Danışma Kurulu önerisi kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5. - Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/600) (S. Sayısı : 145) (1)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 145 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Semiha Öyüş;
buyurun. Sayın Öyüş. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 145 sıra sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde konuşmak üzere, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum, "Adalet mülkün temelidir" özdeyişiyle
sözlerime başlamak istiyorum.
(1) 145 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Anayasamızın 2 nci
maddesiyle, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik bir hukuk devleti olduğu
belirtilmiştir. Hukuk devleti, insan haklarına saygılı, hakları koruyan, toplum
yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeni kuran, bu düzeni
sürdürmekle kendini yükümlü sayan, bütün davranışlarında hukuk kurallarına ve
Anayasaya uyan, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlettir.
Yargı bağımsızlığı,
yargıç güvencesi, hukuk devleti olmanın temel öğelerindendir. Yargı
bağımsızlığı ve yargıç güvencesinin bulunmadığı bir yerde, hukukun herhangi bir
temel ilkesinin işlerlik içinde olacağını düşünmek mümkün değildir.
Anayasanın 2 nci
maddesiyle, Türkiye Cumhuriyetinin sadece hukuk devleti olduğu değil, aynı
zamanda sosyal devlet olduğu da belirtilmiştir. Hukuk devletinin ileri aşaması
bu ilkeyle sağlanır. Bu ilke, bireyin doğuştan sahip olduğu onurlu bir yaşamı
sürdürme, maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisinin
kullanılmasına; devletin sosyal adalet gereklerince olanak sağlama
yükümlülüğünü içerir. Sosyal devletin amaç ve görevleri, sosyal adaletin, sosyal
refahın ve sosyal güvenliğin sağlanmasıdır.
Hukuk devleti, iyi
yetişmiş hukukçular ister. Hukukun bir bilim veya sanat olduğu ya da her
ikisinin birden olduğu kabul edilir; ama, ne olursa olsun, hukukun bir de
zanaat yönü olduğu gerçektir. Bu açıdan hukukçunun, hukukî sorunlara çözüm
bulmak için, elindeki aletleri çok iyi kullanmayı bilmesi gerekir. Hukukçu,
mesleğini icra ederken, kanun tüzük, mahkeme içtihatları ve bunun gibi
malzemeler yanında, sağduyu, mantık, tarih, ekonomi bilgisi gibi genel kültür
donanımlarına da sahip olması gerekir. Hukuk mesleğinin icraı , bir zihinsel
faaliyeti, bir muhakemeyi gerektirdiğinden, maddî koşulları da hukuk devletinin
gerçekleşmesi amacına uygun olmalıdır. Bu bakımdan, adliyelerimizin çalışma
ortamının uygun olması gereklidir. Bugüne kadar işbaşına gelen hükümetler,
yargıya yatırım yapmaktan kaçınmışlardır.
Parlamenter demokratik
rejimle yönetilen bütün devletlerin anayasalarında, kuvvetler ayrılığı prensibi
kabul edilmiştir. Devletin görevlerini yapabilmesi için daima, birçok devlet
organının birlikte hareket etmesi gerekir. Yasama fonksiyonunun bir sonucu
olarak devlet, genel, objektif ve soyut kurallar koyar, yürütme kuvvetiyle
bunları uygular ve yargı erkiyle çıkacak uyuşmazlıkları çözümler.
Türk Ulusu adına karar
vermeye yetkili Türk mahkemeleri, karara bağladıkları davalarda, egemenin
vermiş olduğu yetkiyi kullanır. Bu, egemenin, yani ulusun, mahkemelere ya da
bütünsel amacıyla yargıya devrettiği bir tür çözümleyici, aynı zamanda,
barışlandırıcı bir yetkidir. Egemenliğin kullanımının özgürlük merkezi ayrımı,
yargısal alanı egemenliğin bir bölümüyle bağlayarak, yargısal eylemi egemenlik
işlemi haline getirmiştir. Bu anlamıyla yargı, yasama gibi ve en az onun kadar
ulusal iradenin ifadesidir. Bunun anlamı, ulusal iradenin ta kendisidir. Türk
Ulusu adına karar veren bağımsız yargı gücü, kaynağını Anayasadan alırken,
egemen iradenin isteğine cevap verir.
Yargısal etkinlik, karşı
karşıya kaldığı her olayı toplumsal yarar sağlayacak biçimde çözümleme ve hukuk
düzeni bütününün gereksinimlerine uydurma tekniğidir. Yargıya canlılık veren
yargıcın görevi, yargı etkinliğinin amacıyla uyum içerisinde olmalıdır.
Hâkim, bilgin, anlayışlı,
doğru, güvenilir, temkinli ve metin olmalıdır. Yargıçlık karakteri, ancak
bağımsız yargıyla sağlanabilir. Hâkimlerin bağımsızlığı, kararlarını verirken
özgür olmalarını, hiçbir baskı ve etki altında bulunmamalarını gerektirir. Bu
bakımdan, vicdanlarıyla cüzdanları arasında sıkışıklıktan kurtarılmaları
gereklidir.
Yargının bir ayağı da
savunmadır. Anayasamızın 36 ncı maddesi savunma hakkını herkese tanımıştır.
Savunma hakkı ve suçsuzluk varsayımı, modern ceza hukukunun temel
ilkelerindendir. Savunma hakkı, olağanüstü durumlarda dahi kısıtlanamaz, askıya
alınamaz. Anayasamızın 41 inci maddesiyle, duruşmaların seri, adil, alenî
olması ve kararların gerekçeli yazılması güvenli bir yargılama için şart
sayılmıştır. Ülkemizin genel sorunlarından adalet hizmetlerinin sorunlarını soyutlamak
imkânsızdır. Genelde görülen sorunlar, adalet hizmetlerine özgü biçimde kendini
göstermektedir.
Ceza ve hukuk
yargılamasında, usul yasalarında verimliliği artırıcı, yargılamaya hız verici
değişikliklerin bir an önce yapılması gerekliliği açıktır. Bu nedenle,
davaların kısa sürede sonuçlanmasını sağlayacak önlemler alınmalıdır; çünkü,
geç gelen adalet, adaletsizliktir.
Yurt genelinde adliye
binalarımızın durumu iyi değildir. Hâkimler, savcılar, avukatlar ve adlî
personel, yaptıkları ulvî görevle bağdaşmayan mekânlarda hizmet vermeye
çalışmaktadırlar. Kişi ne kadar idealist, bilgili olursa olsun, olumsuz
koşullarda verimliliği düşer.
Adliye personeli bugüne
kadar ihmal edilmiştir. Mülkün temelini ayakta tutacak adaletin sağlanmasında
emeği geçenlerin gelirinin insanca yaşamaya yeterli hale getirilmesi
gereklidir. Adlî personelin aylık geliri, verdikleri hizmetin ağırlığıyla
uyumlu değildir. Bu durumun gözden geçirilmesi ve ücretlerin iyileştirilmesi
gereklidir. Adlî personelin her türlü olumsuz fizikî alanlardan kurtarılması
gerekmektedir. Bugün, belli çevrelerde bilgisayar, çocukların oyuncağıdır.
Kuvvetler ayrılığı prensibinin üç erkinden biri olan yargının, bilgisayardan,
fakstan, elektrikli daktilodan mahrum olması düşünülemez.
Kişinin temel hak ve
özgürlüklerinin teminatı olan hukuk devletine yakışır bir sistemin kurulması
gereklidir. Mahkemelerimizdeki iş yükü artık taşınamaz durumdadır. Bu, hem
adalet sistemini hem de hâkimi yıpratmakta, yargıya güvensizliği artırmaktadır.
Hukuk devletinde, hak arama hürriyetinin, savunma hakkının kısıtlanması
düşünülemez. Yargıyı hızlandırmak, yargıyı basitleştirmek için gerekli
düzenlemeyi yapmak, personel sayısını artırmak, fizikî alanları modernleştirmek
ve teknik araç gereci çağa uygun hale getirmek gereklidir.
Yargı hizmetlerinin
süratli, etkin ve verimli şekilde yerine getirilmesinde aslî unsurlardan biri
olan personelin seçim ve atanmasında daha etkin ve seçici usulün getirilmesi,
adalet hizmetlerinin toplam kalite niteliğini artıracaktır. 2802 sayılı Yasanın
114 üncü maddesiyle, yazı işleri müdürleri, yazı işleri müdür yardımcıları,
zabıt kâtipleri, yardımcı hizmetler sınıfı memurları ile diğer müdür ve
memurların ilk defa atanmalarındaki usul sebebiyle adalet hizmetlerine uygun
personel temininde güçlük çekildiğinden, bu tasarıyla, 29.7.2002 tarihli ve
4769 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri
Kanununun 10 uncu maddesine paralel olarak 2802 sayılı Kanunun 114 üncü
maddesinde sayılan yardımcı adalet personelinin seçiminde kalite sağlanması,
hizmet ihtiyaçlarına uygun, isabetli personelin seçimi, sınav ve atama usulünde
bürokrasinin azaltılarak işlemlere sürat kazandırılması amaçlanmaktadır.
Bu bakımdan, tasarıyı
olumlu buluyor ve Grup olarak destekleyeceğimizi ve olumlu oy vereceğimizi
ifade ederek, bu yasal düzenlemenin yargı alanımıza hayırlı olmasını ve
uygulamanın başarılı olmasını diliyor, selam ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Öyüş.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
KILIÇ (Malatya)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Hakim ve Savcılar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına görüşümüzü açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce
Heyete saygılarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu değişiklikle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre, merkezî sınavda
başarılı olan yazı işleri müdürleri, yazı işleri müdür yardımcıları, zabıt
kâtipleri, yardımcı hizmetler sınıfından memurlar, diğer müdür ve memurlar gibi
personel, Adalet Bakanlığının çıkaracağı yönetmelik hükümlerine göre, illerdeki
adalet komisyonları tarafından yapılacak sözlü sınav ve mülakata göre
seçilecekler.
Sayın milletvekilleri, bu
değişiklik tasarısı, uygulamada görülen aksaklıklardan kaynaklanmıştır. Şu
andaki uygulamada, açık olan kadrolara yazılı sınavı kazananlar arasından puan
esasına göre atama yapıldığından ve çoğu da, daktilo ve bilgisayar bilmeyen
personel mahkemelere geldiğinden, mahkemelerdeki işler yavaşlamaktadır. Böyle
olunca da, bu kez, bu personelin yeniden eğitilmesi ve yetiştirilmesi yoluna
gidilmektedir. Tam personel yetişti derken de, personel tayin istemekte ve
yeniden, aynı sorunlar tekrarlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
gerçi, şu anda Sayın Adalet Bakanımız burada değildir; ancak, Sayın Bakan,
Komisyondaki görüşmelerimizde, yönetmeliği çıkarırken objektif kriterler
getireceklerini, bu personelde daktilo, bilgisayar gibi donanımların mutlaka
bulunulmasının düşünüldüğünü açıklamıştır. Yine, bu personel alımlarında adalet
yüksekokulu mezunlarına öncelik tanınmasının da yararlı olacağı belirtilmiştir.
Gerçekten, şu anda, adalet yüksekokullarından yüzlerce gencimiz mezun olmuştur;
fakat, bunlar atıl durumda iş beklemektedirler. Bu yönetmeliğin objektif
kriterler getireceğini umut ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bizler, adalet komisyonlarının bu sözlü sınavı
ve mülakatı başarıyla yürüteceklerine inanıyoruz; ancak, yargı bağımsızlığının
tam olarak bulunmadığı, Adalet Bakanlığı Müsteşarının ve Adalet Bakanının kurul
üyesi bulunduğu bir durumda, hâkim ve savcıların üzerinde yürütmenin gölgesinin
bulunabileceğinden de endişe ediyoruz. Bu nedenle, adalet komisyonları üzerinde
yürütmenin baskı yapmamasını ve bu sınavların adil biçimde gerçekleştirilmesini
temenni ediyoruz.
Bu endişelerimiz zaman
içerisinde dikkate alınarak, yargının tam anlamıyla bağımsız olacağı yasal
düzenlemeleri de yapmamız dileğiyle, bu değişikliğe Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak olumlu oy kullanacağımızı bildirir, Yüce Heyeti saygılarımla
selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıç.
Başka söz talebi?.. Yok.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Şimdi, 1 inci maddeyi
okutuyorum:
HÂKİMLER VE SAVCILAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 24.2.1983
tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 114 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendinden sonra gelen paragrafı aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"İlk defa
atanmaları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre yapılan merkezî sınavda
başarılı olanlardan; Adalet Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelik hükümlerine
göre adalet komisyonları tarafından yapılacak sözlü sınav ve mülâkatta başarılı
olanlar arasından yapılır. Atama işlemleri, adalet komisyonlarının teklifi ve
Bakanlık onayı ile tamamlanır."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 2802 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 12. -
Bu Kanunun yayımı tarihinden önce atama işlemleri başlamış olup da işlemleri
henüz tamamlanmamış olanlar hakkında bu Kanun hükümleri uygulanmaz."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3 - Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 3 üncü madde
üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4 - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Teşekkür ederim.
Tasarı kabul edilerek,
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 6 ncı sıraya alınan, Doğal Afetlerle İlgili Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.
6. - Doğal Afetlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/594)
(S. Sayısı : 143) (1)
BAŞKAN - Komisyon?...
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Sayın milletvekilleri,
komisyon raporu 143 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Recep
Koral; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 143 sıra
sayılı, Doğal Afetlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarıyla, 1999
depremi sonrası değişen mevzuatın, sonradan olan üç depremde yetersiz kalması
üzerine, mağdur olan depremzedeye, acilen, devlet yardımının getirilmesinin
yolu açılmaktadır.
27.12.1999 tarihinde
getirilen 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yürürlüğe giren zorunlu deprem
sigortası, uygulamadaki sıkıntılar nedeniyle, maalesef, son üç depremde
yetersiz kalmıştır.
Afyon ve çevresi ile 1
Ocak 2003 tarihinden sonra Tunceli-Pülümür, İzmir-Urla ve Seferihisar ve Bingöl
çevrelerinde meydana gelen depremler sonucu konutları ve işyerleri hasar gören
vatandaşlarımızın mağduriyetlerini, maalesef, zorunlu deprem sigortasıyla
giderme imkânı olmamıştır.
(1) 143 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Zorunlu deprem sigortası
ile deprem sonrasında sivil toplum kuruluşlarının ve vatandaşların yaptıkları
yardım ve hibelerin ihtiyacı karşılamadığı ve devletçe ekyardım yapılması
gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu çözümü sağlamak üzere, 1 inci maddeyle, hasar
tespitiyle ilgili uyuşmazlıkların çözümü için idareye otuz gün içinde müracaat
süresi getirilerek, sorunların yargı yoluna gitmeden önce idarî olarak
çözülmesine imkân sağlanmıştır. Ayrıca, hasar tespit raporları ve hasar
oranlarına bakılmaksızın yardım talep ve taahhütnamesi verme imkânı
getirilmektedir. Ayrıca, belirtilen süreyi kaçıranlara da, bakanlığa yetki
verilmek suretiyle, eksüre verme imkânı getirilmektedir.
Zorunlu deprem sigortası
yaptıranların da devlet yardımından eksiksiz yararlanması esası getirilerek
mevcut adaletsizlik giderilmektedir; hem ayrıca, sigortayı yapanların hakları
da korunmaktadır.
Toplu Konut İdaresinin
acil, etkili ve süratli çalışmasına imkân sağlanmaktadır.
Sosyal donatı alanı ve
artakalan arsa ve arazilerin, kamu kurum ve kuruluşlarına, sosyal donatıda
kullanılmak üzere bedelsiz devrini sağlayan düzenleme yapılmaktadır.
Bu düzenlemelerle,
geçmişte, depremde zarar gören belediyelerin ihtiyacı olan kaynaklar, çıkarılan
kararnamelerle, diğer belediyelerden kesilen paylarla karşılanmaktaydı. Yapılan
bu düzenleme, geçmişte belediyeleri mağdur etmekte olan bu uygulamaya son
vermektedir; çünkü, geçmişte bu uygulama belediyeleri mağdur etmişti, hem
kararnameye haksız yere giren belediyeler olmuş hem de zor durumda olan diğer
belediyelerin kaynakları kesilerek, mağdur edilmişlerdi. Bu haksızlığa son
veren bu düzenlemeyle, malî kaynağın özel hesaplarda toplanan kaynaklardan
karşılanması esası getirilmektedir.
Ayrıca, son depremlerde
zarar görenlere de kredi verilmesi esası getirilmektedir.
Ayrıca, Afyon ve
civarındaki depremde, yüzde 70 seviyesinde tamamlanmış ve depremde yıkılan veya
ağır derecede hasar gören konut veya işyeri kooperatiflerine de Toplu Konut
İdaresince kredi verilmesi esası getirilmekte, ayrıca, arsa temininde ve
bedellerinde de kolaylık sağlanmaktadır.
Ayrıca, çevre düzeni
planları ve değişikliklerinde ortada kalmış olan onama yetkisi... Çünkü, Çevre
ve Orman Bakanlıklarının birleştirilmesi sırasında bu yetki Çevre Bakanlığına
devredilmişti; ancak, bu devirden evvel, yani 8 Mayıs 2003 öncesi Bayındırlık
Bakanlığına yapılan müracaatların da onanması esası düzenlenmiştir.
Bingöl'e ait olmak üzere,
Bingöl depremi sonunda burada bulunan araç ve emlaklerde ekvergiden muafiyet
getirilmektedir. Bunların yanı sıra, mevcut düzenlemelerle diğer hususlara da
bir düzen getirilmektedir.
Burada, depremde yıkılan
veya ağır hasar gören yapılarla ilgili açıkta kalan bir hususu da arz etmek
istiyorum. Tabiî, bu, son üç depremin acil olarak mağduriyetlerinin
giderilmesini amaçlayan bir düzenleme; ama, ben, şahsen, bu düzenlemelerde,
bugüne kadar her deprem sonrası yapılan düzenlemelerde bir boşluğun oluştuğunu
düşünüyorum. Bu boşluk da, geçmişte ruhsatsız veya imarsız yapılan yapıların bu
düzenlemelerde boşlukta kalmasıdır. Yine, bir deprem olduğu zaman, ruhsata tabi
olmayan, ruhsata aykırı yapılan veya gecekondu olan binaların hasar görmesi
halinde, burada mağdur olan insanların hak sahibi olamadıklarını görüyoruz. Bu
hususun da yeniden bir değerlendirmeye alınması gerektiğini, bir dilek olarak,
buradan ifade ediyorum.
Ayrıca, depremde yıkılan
veya ağır hasar gören resmî binaların, okulların, adliyelerin, yurtların
depremden zarar görmesinin de hiçbir mazereti olmadığına inanıyorum; bunların
hepsi, resmî denetimi olan binalardır.
Tabiî, burada aslolan,
acil çözüm getiren bu tasarının kanunlaşmasından ziyade, mevzuatın
güncelleştirilmesidir. Depremle ilgili birçok mevzuat var; bunların bütünsel
bir hale getirilmesi ve güncelleştirilmesi ve ayrıca denetim sorununa da bir çözüm
getirilmesi gereklidir. Her depremden sonra yardıma muhtaç olanlara yardım
yetiştirmeye çalışmaktan ziyade, mevzuatı bütünleştirmenin daha yararlı
olacağına inanıyoruz; çünkü, ülkemizde yeterli işgücü vardır; dış ülkelerde
dahi kendilerini ispat etmişlerdir. Yapılarımızın, hele hele resmî
yapılarımızın depremden zarar görmesini kabul etmemiz mümkün değildir.
Bu manada yapılan
düzenlemelerden bir tanesi de, bilindiği gibi, Ulusal Deprem Konseyidir. Ulusal
Deprem Konseyi, Başbakanlık genelgesiyle, 2000 yılında kurulmuş olmasına
rağmen, üç yıla yakın bir zamanda, sadece, 2002 yılında "Deprem Zararlarını
Azaltma Ulusal Stratejisi" başlıklı bir rapor takdim etmiştir. Bunun
uygulamaya dönük planlarının da bir an evvel yapılması gerekmektedir.
Bu arada, bize düşen de,
deprem mağdurlarının sıkıntılarını giderecek bu tasarıyı kanunlaştırırken,
deprem sonrasında verdiğimiz kredilerle yaptırdığımız deprem konutları ve
uydukentleri deprem olmadan önce yapmayı düşünmektir; kaynaklarımızı bu yöne
sevk etmek zorundayız. Önceden güçlendirilmesi gereken yapıların tespitinin,
onların kredilendirilmesinin, yıkılması gereken yapıların yıkılarak yeniden
yapılmasının veya uydukentler oluşturulmak suretiyle yeniden yapılmasının
fevkalade önemli ve acil olduğunu, buradan, bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Deprem sonrası eksikleri
tespit edip değiştirilen mevzuat düzenlemeleriyle bir sonraki depremde bile
yeterli olamayan bu düzenlemelerin yerine, bize düşen, yeniden ve aceleyle
deprem mağdurlarına hizmet sunmak ve değişen mevzuatı deprem sonrasına uygun
olmak üzere değiştirmektir.
Bingöl depremi sonrası
yaraları sarmak üzere acilen hazırlanan ve son üç depremle Afyon'da eksik kalan
kooperatiflerin de, hem kredi hem de arsa meselelerine çözüm getiren bu
tasarının kanunlaşması yönünde Grubumuz olarak olumlu oy vereceğimizi arz
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koral.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyon) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Doğal Afetlerle İlgili Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubumuz adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Son yıllarda, 27 Ocak
2003 tarihli Tunceli, 10 Nisan 2003 tarihli İzmir Urla, 1.5.2003 tarihli
Seferihisar, bunun daha öncesi 3 Şubat 2002 tarihli Sultandağı merkezli Afyon
depremlerinde, yapılaşmanın yanlışlığı ve az gelişmişliğin getirdiği
sıkıntılarla pek çok insanımızı yitirdik, ekonomik olarak da çok büyük
zararlara duçar olduk. Bunların düzeltilebilmesi ve yeni dönemde aynı hataların
yapılmaması amacıyla bu yasa tasarısı hazırlanmış bulunuyor.
Ülkemizde meydana gelen
doğal afetler sonucunda konut ve işyerleri zarar gören vatandaşlarımız için,
devletimiz, Anayasamızdaki sosyal devlet ilkesi gereğince, bugüne kadar kamu
imkânlarını seferber etmiştir; ama, bu seferberliğin yeterli olduğunu söylemek
olanaklı değildir. 27 Aralık 1999 tarihinde 587 sayılı Zorunlu Deprem
Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname yürürlüğe girmiştir. Ancak, bu kanun
hükmünde kararname gereğince yapılması gereken sigorta işlemlerinin,
vatandaşlarımızın sisteme uyumu, sigorta bilincinin yeterince oluşmaması ve bu
sistemin yaygınlaştırılmaması nedeniyle, belirli bir süre de verilmesine
rağmen, istenen amaca ulaşılamadığı bir gerçektir.
Zorunlu deprem
sigortasını yaptırmamış olanlar, Afyon depreminde de olduğu gibi, devletin bazı
olanaklarından yararlanamamışlardır. Zorunlu deprem sigortasını yaptırmamış
olan vatandaşlara, devletin, deprem afetinin yıkıcı sonuçları karşısında
yardımcı olması olanaklı bulunmamıştır. Bu nedenle, bu son yasa tasarısı bir
yerde bu sıkıntıların da önüne geçmektedir.
Ben, Afyon'la ilgili bazı
konulara da değinmek istiyorum: Afyon'da yaşanan o son büyük depremde 130 adet
okul binası, Başbakanlığa ve devlet bakanlıklarına ait 12, Adalet Bakanlığına
ait 7, İçişleri Bakanlığına ait 19, Maliye Bakanlığına ait 9, Ulaştırma
Bakanlığına ait 1, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına ait 10, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığına ait 6, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına ait 4, Kültür
Bakanlığına ait 2, Orman Bakanlığına ait 2 kamu binası hasar görmüştür. Bunların
dışında, birçok özel binanın yanı sıra, 157 adet cami hasar görmüş, 216 işyeri
kapasiteli Çay Küçük Sanayi Sitesi yerle bir olmuştur. Görüldüğü üzere, yıkılan
ve hasar gören yapılar çoğunlukla kamu binalarıdır.
Yaşanan bu depremin
ardından geçen zamana ve tüm iyi niyetli çabalara rağmen Afyon'da hâlâ bazı
sıkıntılar yaşanmaya devam etmektedir. Özellikle son depremde, 216 işyeri
kapasiteli Çay Sanayi Sitesi tamamen yerle bir olmuş, tüm iş makineleri ve
tezgâhlar kullanılmaz hale gelmiş, esnaf tamamen işyerini kaybetmiştir. İşyeri
sıkıntısı nedeniyle birçok esnaf doğduğu bölgeyi terk ederek başka yerlere göç
etmek zorunda kalmış, bazıları ise, üç dört esnaf birleşerek tek dükkânda
mesleklerini yürüterek ekmeklerini kazanmaya çalışmaktadırlar. Bir felaket
sonrası ekmek teknelerini kaybeden, bu nedenle yaşadığı yeri terk etmek zorunda
kalan ve işsiz kalan bu insanlarımızın tekrar üretime ve ekonomiye kazandırılması
gerekmektedir.
Afyon'da bugün hâlâ
çadırlarda yaşayan, kışı çadırda geçiren vatandaşlarımız vardır. Başlarını
sokacakları sıcak bir yuva özlemi içerisinde her türlü zorluğa göğüs geren
vatandaşlarımız devletin verdiği sözleri tutmasını beklemektedir.
Ağır hasarlı ve yıkık
konut sahibi afetzedelere konut yapılmak üzere 4767 sayılı Yasa kapsamında
kurulan kooperatifler, bazı arazi anlaşmazlıkları nedeniyle, geçen bunca zamana
rağmen inşaata başlayamamışlardır. Bu kooperatifler, Afyon merkeze bağlı
Gebeceler, Salar, Sülümenli kasabaları ile Sultandağı Kırca Beldesindeki
parsellerin tapu sicil kaydında mera vasıflı olarak tescil edilmesi nedeniyle
ihale yapamamaktadırlar. Bu kooperatiflerin ödenekleri ayrılmıştır. Bu
arazilerin mera vasıflarının kaldırılabilmesi için Bayındırlık Bakanlığı, Toplu
Konut İdaresi ve Tarım Bakanlığı arasında yapılan görüşmeler bir türlü olumlu
sonuçlanmamıştır.
Devlet kurumlarının
depremzedelerin yaşamını doğrudan etkileyen böylesine önemli bir konuda kendi
aralarında 16 aydır anlaşamaması, dikkat çekicidir. Burada başlarını sokacak
bir ev ümidiyle bekleyen depremzedeler, büyük bir ümitsizlik içindedir.
Gebeceler Kooperatifi üyeleri, afet evleri kapsamında kooperatifler
aracılığıyla borçlanarak senetlere imza attırılmış, 2 trilyon 400 milyar TL borçlandırılmışlardır; ancak,
karşılığında hiçbir şey alamamışlardır.
Depremde kısmen yıkılan
ve 13 insanımızın öldüğü Çay İlçesi Eber Beldesi, afetzedelerin kuracağı
kooperatiflere ödenek aktarılması ve kredi sağlanması hakkındaki 4767 sayılı
Yasadan hiç yararlanamamıştır. 16 aydan bu yana deprem bölgesinde oturan
insanlarımız karamsardır. Hâlâ, kooperatifler için ödenek ayrıldığı halde, yer
sorununun çözülememesi nedeniyle inşaatlara başlanamamış, vatandaş, doğal
afetin dışında, verilen sözlerin tutulmamasının üzüntüsünü de çekmektedir.
Bir yıldan bu yana
depremden zarar gören bazı okullarımızda eğitim ve öğretim halen çadırlarda
yapılmaktadır. Bunlardan biri, Sultandağı İlçemiz ile Yeşilçiftlik Beldemizin
sınırında yer alan ve bu iki yerleşim merkezine de hizmet veren Yunus Emre Çok
Programlı Lisesidir. Bu lisede okuyan 250 öğrenci, bir yıldan bu yana, okulları
onarılamadığı için, eğitimlerini, Sultandağı 75 inci Yıl İlköğretim Okulunda
sürdürmekte, uygulamalı dersleriniyse, bu okulun bahçesinde kurdukları çadırda
yapmaktadırlar. Bu durum, her iki okulun öğrencileri için de zorluklara neden
olmakta, eğitim öğretim sağlıklı şekilde yapılamamaktadır. Okulun onarımı için,
şu anda, Millî Eğitim Bakanlığının onayı beklenmektedir; ancak, bir yıldan bu
yana hiçbir yanıt alınamamıştır. Afyon'da, aynı durumda olan başka okullar da
bulunmaktadır.
Depremden etkilenen
bölgelerimizdeki Diyanet ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait cami, cami minaresi,
cami lojmanlarında onarım yapılmaya çalışılmış; ancak, kaynak yetersizliği
nedeniyle birçoğu yarım kalmıştır. Bölgede halen yıkılmış durumda olan ya da
inşaat halinde olan birçok cami yardıma ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle,
depremzedeler, ibaretlerini, zaman zaman çadır camilerde yapmak zorunda
kalmışlardır. Bunlardan birisi, örneğin, tarihî Bolvadin Çarşı Camii; 3 Şubat
depreminde hasar görmüş, daha sonra da bir yangın felaketiyle harabeye
dönmüştür. Bu caminin hali, ilimizdeki diğer hasarlı camiler gibi,
vatandaşımızı, manevî olarak derin üzüntülere sevk etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 1995'de Dinar, 3 Şubat 2002'de Sultandağı ve son olarak da
Bingöl'de yaşanan felaketlerin nedeni deprem değil, bir deprem ülkesi olduğumuz
gerçeğini unutan, sadece imar rantını ve denetimsizliği kollayan genel siyasî
tutumlardır, ülkemizde yıllardır uygulanan bilimdışı ve aşırı kazanç üreten
imar politikalarıdır, yer seçimindeki plansızlık ve keyfî kullanılan imar
yetkilileridir. Doğal afetleri önlemek belki olanaklı değildir; ancak,
yarattığı etkileri azaltmak mümkündür. Daha üç dört gün önce, Japonya'da
meydana gelen 7 şiddetindeki bir depremi televizyonlardan izledik; hiç ölü yok;
ama, Allah korusun, 7 şiddetindeki bir deprem bizim yöremizde olsa, biz, bugün,
oralarda enkaz toplamakla karşı karşıya kalacaktık. Bilimden uzaklaşmadan,
bilimi öne çıkararak imar uygulamalarını yaptığımız zaman, Türkiye, niçin bir
Japonya gibi olmasın?! Deprem konusunda halkın bilinçlendirilmesi, yapıların zemin
etütlerinin yapılarak deprem standartlarına uygun inşası ve bunun etkili
denetimi, acil yönetim sistemlerinin profesyonelce uygulanması, ilkyardım ve
arama-kurtarma konularında hazırlıklı ve bilinçli hareket edilebilmesi, can ve
mal kaybının daha az olmasını sağlayacaktır. Özellikle, birçok eksiklikleri
olan Yapı Denetimi Yasasının, bir an önce, ciddî olarak ele alınması
gerekmektedir.
Bu görüştüğümüz yasa
tasarısı, birtakım sıkıntıların atlatılmasında çözüm olacak bir tasarıdır.
Örneğin, bu yasa tasarısıyla -kendi bölgemizle ilgili olarak açıklamak
istersek- afetzedelerin kuracağı kooperatiflere, kendi arsaları veya
toplulaştırma sonucunda elde edilecek arsalar üzerinde yapılacak konutlar için,
Toplu Konut İdaresi aracılığıyla, kredi verilebilmektedir. İkincisi; bu 3 Şubat
depreminde yıkılmış, yerle bir olmuş ve en az yüzde 70 seviyesini aşmış olan
kooperatiflerin üyelerinin bir evi ve işyerleri yapılabilecek bir konuma
gelmiştir. Ayrıca, arsa temininde demin açmaya çalışmış olduğum sıkıntı, bu
yasayla aşılabilecek bir konumda olacaktır. Temin edilen arsalar, Arsa Ofisi
Genel Müdürlüğüne verilecek ve tahsis edilen arsa ve araziler, kooperatiflere
maliyet bedeli üzerinden devredilecektir.
Açıklamaya çalıştığım
nedenlerle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz de, bu Doğal Afetlerle
İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Tasarısını olumlu
görüyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasaya olumlu oy vereceğimizi
bildirir, hepinize sevgi ve saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ünlütepe.
Şahısları adına, Düzce
Milletvekili Sayın Fahri Çakır.
Buyurun Sayın Çakır.
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) -
Sayın Başkan, söz istemimi geri alıyorum.
BAŞKAN - Vazgeçtiler,
konuşmuyorlar.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...
Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 15.5.1959
tarihli ve 7269 sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak
Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13 üncü maddesinin (a) bendinin
sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Yapılacak asıl
işlemlere esas olmak üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen teknik
mahiyetteki hasar tespit raporlarına mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün
içinde itiraz edilebilir ve hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle
birlikte dava konusu edilebilir. Gayrimenkulleri kesin bir şekilde hasarsız
olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar tespiti hiç
yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahalli ilan tarihinden itibaren
otuz gün içinde ilgili idareye başvurmaları zorunludur."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler.
Buyurun Sayın Güler. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken, hepinize en derin selam ve
saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, 1 Mayıs sabahı saat 03.27'de Bingöl'de 6,4 şiddetinde bir
deprem oldu. Depremden 5 saat sonra, Sayın Başbakanımız, 6 bakanımız ve
milletvekili arkadaşlarımızla birlikte deprem bölgesine intikal ettik. Depremin
merkez üssü, Bingöl il merkezi ve çevresindeki 90'a yakın köydür. Bingöl il
merkezindeki kamu kurum ve kuruluşlarına ait binaların büyük bir bölümü ağır
hasar görmüştür, konut ve işyerlerinin yüzde 70'i oturulamaz duruma gelmiştir.
Depremde, 176 hemşerimiz
hayatını kaybetmiştir, 5'i ağır olmak üzere toplam 520 yaralımız vardır, birçok
insanımız sakat kalmıştır. Şu anda, hâlâ, Elazığ ve Diyarbakır Tıp
Fakültelerinde, 60'ın üzerinde, tedavi gören yaralımız mevcuttur.
Değerli arkadaşlar,
Bingöl'de halkın tamamı, geceyi de gündüzü de sokakta geçirmektedir. Büyük
depremin ardından, bugüne kadar, 1 300'ün üzerinde artçı deprem şoku
yaşanmıştır ve bunların içinde de, 4,5-5 şiddetinde olanlar vardır. Sürekli
deprem olunca da, halk, tedirgin, korku ve panik içindedir. Evi sağlam olanlar
bile, deprem korkusuyla evlerine girememektedirler. Doğu Anadolu'nun tipik
karasal iklimine sahip olan Bingöl'de, gündüz ısı 30 dereceye kadar çıkabilmekte,
ancak, sabaha doğru, ısı 3-5 dereceye kadar düşmektedir.
Değerli arkadaşlar, hasar
tespit çalışmaları bitirilmiştir, hasar tespit sonuçlarına göre, Bingöl'de,
ağır hasar gören bina sayısı 3 327'dir, ağır hasar gören, yıkılması gereken
konut sayısı 4 327'dir, yine ağır hasar gören konut sayısı 237'dir; orta hasar
gören konut sayısı 2 916'dır, orta hasar gören bina sayısı 787'dir, orta hasar
gören işyeri sayısı 748'dir; az hasarlı bina sayısı 5 196'dır, az hasarlı konut
sayısı 7 047'dir, az hasarlı işyeri sayısı 603'tür.
Yapılan tespitlere göre,
Bingöl ve 90 köyünde 24 000'e yakın konut mevcuttur ve bunların 4 327'si ağır,
2 916'sı da orta hasarlıdır. Bir başka hesaba göre, Bingöl'deki konutların,
sadece üçte 1'i az hasarlı ve hasarsız durumdadır, üçte 2'si ağır ve orta
hasarlıdır.
Bölgemizde inşaat
mevsiminin kısa olması gözönüne alındığında, evleri yıkılan insanlarımızın kış
gelmeden ev sahibi olmaları için çok yoğun bir çaba göstermemiz gerekmektedir.
İl merkezindeki okulların
ağır hasar görmesi nedeniyle bütün okullar kapatılmış ve eğitim
yapılamamaktadır. Sadece, ilköğretim son sınıf öğrencilerine, devlet yatılı
okul sınavlarına hazırlık için ve lise son sınıf öğrencilerine, üniversiteye
hazırlık sınavları için, çadırlarda eğitim verilmektedir.
Köy Hizmetleri ve
Karayollarının hizmet görmeleri için gereken akaryakıt ihtiyacı -ödenek yokluğu
nedeniyle- zaman zaman karşılanamamaktadır.
300'e yakın esnafımızın
işyeri tamamen harap olduğundan, esnaf perişan durumdadır. Bu 300'e yakın
esnafımızın, ancak yüzde 5'inin malı kurtarılabilmiştir. Dolayısıyla, işyerini
kaybeden esnafımıza, zaman geçirilmeden, faizsiz kredi verilerek yaralarının
sarılması gerekmektedir.
Sağlık Bakanlığına bağlı
Devlet Hastanesi ve Doğumevi ile SSK'ya bağlı hastaneler, bahçelerde kurulan
çadırlarda sağlık hizmetini sunmaya çalışmaktadır. Kış gelmeden, bu
hastanelerin onarımı yapılmalı ve hizmete hazır hale getirilmelidir.
Değerli arkadaşlar, bütün
Bingöl'ün beklediği bu kanundur. Bu kanunla birlikte, Bingöl de, afet bölgesi
ilan edilerek yaraların sarılması gerekmektedir. Depremde yakınlarını kaybeden
aileler ile evleri yıkılan, enkaz haline gelen 160 aileye, kalıcı konutlar
yapılıncaya kadar, konteynerlerde kalma imkânı verilmiştir.
Bugüne kadar Bingöl'de 13
400 çadır dağıtılmıştır; az da olsa, hâlâ, çadır ihtiyacımız vardır.
Bugüne kadar 500 ton gıda
maddesi dağıtıldı; günde 20-30 ton gıda maddesi dağıtılmaya devam ediyor.
Hasar tespit çalışmaları
bitmiş durumdadır. Şu andan itibaren itirazlar inceleniyor; bunlar da bir
hafta-on gün içerisinde kesinleşecek.
Kızılay, her gün, 22 000
kişiye yemek dağıtımı yapmaktadır.
Buradan, Ankara
Belediyesine, Elazığ Belediyesine, Diyarbakır Belediyesine ve Bingöl
Belediyesine teşekkür etmek istiyorum. Bu belediyelerin her biri, her gün,
hâlâ, 10 000-15 000 sıcak ekmek vermektedirler.
Değerli arkadaşlar,
Bingöl'ün yaralarının vakit geçirilmeden sarılması gerekiyor. Bingöl,
gerçekten, harap olmuş bir vaziyettedir. Son aldığımız raporlara göre,
merkezdeki konutların üçte 2'si orta ve ağır hasarlıdır. Kış gelmeden -Bingöl'de
yaz mevsimi çok kısadır, bildiğiniz gibi 3-5 aydır- bu 3-5 ay içerisinde kalıcı
konutların mutlaka yapılarak, halkın, evlerine taşınması ve evlerine girmesi
gerekmektedir.
Esnafın durumu
perişandır. Demin söylediğim gibi, 300'e yakın esnafımızın işyeri yerle bir
olmuştur. 400'ün üzerinde esnaf, bu depremden zarar görmüştür; ancak, bunların
300'ünün işyerlerinin tümü harap vaziyettedir.
Orta hasarlı evlerin
güçlendirilmesi için mutlaka destek sağlanmalıdır. Demin de rakamlarını verdim.
3 000'e yakın orta hasarlı evimiz var. Bunların, mutlaka, devlet tarafından
desteklenerek, güçlendirilmesi gerekmektedir.
Şu anda Bingöl il
merkezinde ve 90 köyünde, 133 000 insanımız dışarıda, çadırda yaşamaktadır.
Demin de söylediğim gibi, sürekli meydana gelen artçı şoklarla, halk korku ve
panik içerisindedir. Evi hiç zarar görmeyen insanlar bile, korkudan evlerine
girememektedirler.
Değerli arkadaşlar, buradan,
bugüne kadar Bingöl'e gösterdiği ilgi ve yakınlığı dolayısıyla, ilk gün, daha
beş saat geçmeden bölgemizi ziyaret eden Değerli Başbakanımıza ve onunla
birlikte ilimizi ziyaret eden bütün bakanlarımıza teşekkür ve şükranlarımı
sunmak istiyorum.
Yine, Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı başta olmak üzere, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı,
Anavatan Partisi Genel Başkanı ve bölge milletvekillerine, huzurunuzda, Bingöl
halkı adına teşekkürlerimi ve şükranlarımı arz ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
Sağ olun, var olun
efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Güler.
Madde üzerinde başka söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 7269 sayılı
Kanunun 28 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu Kanundan
faydalanmak suretiyle inşaat kredisi verilmesini ya da bina yaptırılmasını
isteyenlerin, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yapılacak yardıma ilişkin
olarak mahalli ilan tarihinden itibaren iki ay içinde mahallin en büyük mülkî
amirine yazılı başvuruda bulunmaları ve taahhütname vermeleri zorunludur.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bu süreyi bir ay uzatmaya yetkilidir. Bu
müracaatın yapılmasında ve alınmasında hasar tespit raporlarında yer alan hasar
oranlarına bakılmaz."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Feyzi Berdibek; buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
FEYZİ BERDİBEK (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğal
afetlerle ilgili olarak gündemimize gelen tasarı üzerinde, kısa bir süre önce
deprem afetinden etkilenen bir ilin milletvekili olarak, Bingöl Milletvekili
olarak, şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi ve
bizi televizyonları başında izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
20 nci Yüzyılın sonu ve
21 inci Yüzyılın başı, doğal afetler nedeniyle büyük can kayıplarının yaşandığı
yıllar olmuştur. 1999 yılı ağustos ve kasım aylarında yaşanan deprem
felaketleri, 18 000'den fazla insanımızın ölümüne neden olmuş, afetler; 2000'li
yıllarda da, Afyon ve devamında, yakın geçmişte Bingöl depremiyle kendini
göstermiştir.
Bingöl'de, yüzde 70'e
varan büyük hasarlar tespit edilmiştir. Bingöl'ün yeniden imarı ve onarımı
gerekmektedir.
Bingöl depreminin hemen
sonrasında hükümetimiz olaya el koymuş, gerekli tedbirleri almış, yapılması
gerekenler imkânlar dahilinde yapılmıştır.
Ülkemizde meydana gelen
doğal afetler sonucu konut ve işyeri zarar gören vatandaşlarımızın
mağduriyetini gidermek amacıyla, Anayasamızdaki sosyal devlet ilkesi ve 7269
sayılı Kanun gereğince, kamu imkânları seferber edilerek, elden gelen
yapılmıştır.
Ülkemizde, doğal afetler
sonrasında alınacak tedbirler ve yapılacak işler konusunda köklü ve sürekli
olacak yasal düzenlemelerin hazırlığının devam ettiği bir süreçte Bingöl
depremi meydana gelmiştir. Söz konusu yasal düzenlemeler gerçekleştirilinceye
kadar, afete maruz kalan vatandaşlarımızı kaderleriyle baş başa bırakmamak,
devletimizin yardım elini onlara uzatabilmek amacıyla yeni bir düzenleme
yapılması zorunluluğu gündeme gelmiş ve bu nedenle, gündemimizdeki bu kanun
tasarısı hazırlanmıştır.
Üyesi olduğum
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunun esas komisyon olarak
görüştüğü tasarıyla, zorunlu deprem sigortasını henüz yaptırmamış olan
vatandaşlara -Bingöl'de afet sigortası yaptıranların oranı yüzde 1,7'dir- devletin,
deprem afetinin yıkıcı sonuçları karşısında yardım etmesi mümkün olmamaktadır.
Diğer yandan, depremler sonrasında sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların
afetzedelere yapmak istedikleri yardım ve hibelerin bütün ihtiyaçları
karşılayamayacağı ve devletçe ek yardım yapılması gerekeceğinden, bu yörelere
münhasır, geçici nitelikte bir düzenleme öngörülmüştür.
Öte yandan, öncelikle
idarî yollarla çözüm bulunması amacıyla, gayrimenkulleri kesin bir şekilde
hasarsız olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar tespiti
yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahallî ilan tarihinden itibaren
otuz gün içerisinde ilgili idareye başvurma zorunluluğu getirilmiştir.
Bayındırlık ve İskân
Bakanlığınca, hak sahipliği başvurularının yapılması için, hasar tespit
raporlarıyla belirlenen hasar oranlarına bakılmaksızın onarım yardımı alması
veya kalıcı konut hak sahibi olması gerektiğini düşünen herkesin, yasal
süresinde talep ve taahhütname verebilmesi sağlanmaktadır.
Afet öncesi sigorta
yaptırmamış olan afetzedelerin, devletçe yapılan yardımlardan diğer
afetzedelerle eşit şekilde yararlanabilmesi için düzenleme yapılmıştır. Hasarlı
bina veya işyeri sigortalı ise devletçe yapılacak yardımlardan sigorta
tutarının indirilmesi, hakkaniyete aykırı ve evvelce bina veya işyerini sigorta
ettirenlerin mağdur edilmesi sonucunu doğurduğundan, bu tasarıyla yeniden
düzenleme yapılarak bu durum önlenmiştir.
Afet öncesi sigorta
yaptırmış olan afetzedelerin, devletçe yapılan yardımlardan, diğer
afetzedelerin eşit şekilde yararlanabilmesi amacıyla, sigorta şirketlerince,
tabiî afet nedeniyle ödenen veya ödenecek tazminatların devletçe yapılacak
yardımlardan düşülmemesi hüküm altına alınmıştır.
Tunceli-Pülümür,
İzmir-Urla ve Seferihisar ve Bingöl ve çevrelerinde meydana gelen depremlere
münhasır, geçici olarak, belediye sınırları ile mücavir alanlarında depremler
sonucu konutları ağır hasar gören veya yıkılan afetzedelere, toplu işyerleri
yapabilmesi, konut ve işyerleri orta hasar gören afetzedelere ise güçlendirme
projesi ve onarım işleri için kredi verilmesi sağlanmıştır.
Afete maruz kalan
yörelerdeki belediyelere ve özel idarelere devletin yapacağı yardımların malî
kaynağı yeniden belirlenerek, diğer belediyelerin kaynaklarından herhangi bir
kısıtlamaya gidilmemesi sağlanmış, bu amaçla, gerekli malî kaynağın 7269 sayılı
Kanunun ilgili maddesi çerçevesinde özel hesaplarda toplanan kaynaklardan
sağlanması ve bu yardımların miktarının, hasar ve tahribat oranları dikkate
alınarak tespit edilerek hakkaniyetli bir dağılım sağlanmıştır.
1999 Ağustos ve Kasım
depremleri sonrasındaki uygulamalara paralel olarak, konunun Bayındırlık
Komisyonunda görüşmelerinde verdiğim önerge neticesinde, 1.5.2003 tarihinde
Bingöl'de meydana gelen deprem nedeniyle, Bingöl trafik tescil kuruluşuna
kayıtlı ve tescilli bulunan taşıtlar ile depremin meydana geldiği tarihte
Bingöl Merkez ve ilçelerinde ikamet edenlerin -belgelemeleri şartıyla- diğer
illerde tescilli ve kayıtlı olan taşıtları Ek Motorlu Taşıt Vergisinden muaf
tutulacaktır. Aynı şekilde, Bingöl İli sınırları içinde bina, arsa ve arazileri
ise Ek Emlak Vergisinden istisna tutulacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; afetlerin ve afet risklerinin artırılması ve tanımlanması,
çözümler üretilmesi olası zararların azaltılması ve yönetilmesi, eğitim ve
hazırlık, bilgi değişimi, görevli ve gönüllü kuruluşların işbirliği ve
iletişimi, risk analizleri, sigorta sistemleri, psikolojik boyutlara ilişkin
konular öncelikli olmak üzere, afetlere ilişkin tüm bileşenlerin bir arada
işlenmesi büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, doğal afetlere ilişkin olarak,
temel nitelikte, her bir afet sonrası, yeni, geçici yasal düzenlemelere mahal
vermeyen kalıcı mevzuatın oluşturulması çalışmaları bu aşamada daha da
hızlandırılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime son verirken, Bingöl'de deprem sonrasına ait olarak
yapılan yatırımların yanı sıra, bölgenin kalkınmasına ve gelişmelerine yönelik
olarak yapılan çalışmalar konusunda bilgi sunmak istiyorum.
Kürük içmesuyu
projesiyle, bu sene, tertemiz berraklığıyla ilimize su akıtılacak, halkımızın
hizmetine sunulacaktır.
Gazik varyantı şantiyesi
kurulmuş olup, varyantla ilgili çalışmalar bu sene bitecek şekilde çalışmalar
yapılmaktadır.
Duble yol çalışmasında
ise, Bingöl çıkışı, Solhan-Karlıova kavşağına kadar bitirildikten sonra
Bingöl-Elazığ istikametinde düzenlenecek ve hizmete yeniden devam edecektir.
Devlet yollarında toplam
350 kilometre bakım-onarım yapılmış olup, mutlaka, asfaltlanarak kaplama
yenilemesi yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde, yağışla birlikte yollarımız
stabilize yola dönüşerek millî servet heba olacaktır.
Kuzey ilçelerimizle
ilgili olarak Kiğı, Yedisu, Yayladere ve Adaklı yol çalışmalarımız en kısa
sürede tamamlanacaktır.
Bu konularda ilgisini
esirgemeyen hükümetimize ve Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen'e
teşekkürlerimizi borç biliriz.
Sözlerime burada son
verirken Yüce Heyetinizi saygıyla selamlar, bu tasarının ülkemize ve
Bingölümüze hayırlı olmasını temenni eder, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Berdibek.
Madde üzerinde başka söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - 7269 sayılı
Kanunun 29 uncu maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Hasarlı bina veya
işyeri sigortalı ise yapılacak yardımdan sigorta tutarı indirilmez."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Abdurrahman Anik;
buyurun. (AK parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ABDURRAHMAN ANİK (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son Bingöl
depremi, gerçekten, ülkemizi, Bingölümüzü, bölgemizi üzmüştür. Geçen yıllarda
da, hele hele 1999'dan bu yana, Türkiyemizin çeşitli yerlerinde depremler
meydana gelmiş; birçok insanımız canını kaybetmiş, kimi sakat kalmış, oldukça
büyük çapta mal kaybı olmuştur. Bundan sonra, bu tür afetlerin yaşanmamasını
Yüce Mevlamızdan niyaz ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
Bingöl'de, son yaşanan deprem sadece 17 saniye sürdüğü için, her ne kadar can
kaybı az ise de, hasar oldukça fazladır.
Değerli konuşmacılar
birtakım şeylere değindiler; ben, sadece, burada, önce bir konuya dikkat çekmek
isterim. Sayın CHP milletvekilimiz, demin burada konuşurken ve Afyon
depreminden söz ederken, özellikle kamu binalarının ne kadar zarar gördüğüne
dikkat çekti. Bingölümüzde de aynı şekilde kamu binaları en fazla zarar
görenlerdendir; 5 tanesi tamamen yerle bir olmuş, 15 tanesi ağır hasarlı, 27
tanesi orta hasarlı, 131 tanesi de az hasarlıdır.
Şimdi, meydana gelen bu
deprem, eğer, 17 saniye değil, 27 saniye veya 37 saniye sürmüş olsaydı, öyle
inanıyorum ki, bu binaların yüzde 90'ı tamamen yerle bir olacaktı. O halde,
düşünmemiz lazım; bunu ihale eden devlet; birilerine veriyor ve kontrolünü de
devlet yaptırıyor.
Bundan sonra, bütün bu
depremler bizim için bir örnek olmalı ve hiçbir zaman unutmamalıyız.
Sorumluların bu konuda affedilmemesi lazım. Yaptırana, kontrol edene, devlet,
burada gerekli cezayı vermelidir.
Bu kadar insan, bu
ölenlerin yarısı, sadece bir okulda -yani 176 insanımız, sonradan biri daha
vefat etti, 177 oldu- sadece bir pansiyonda. Hele hele, bazı binalarda, eğer
deprem gündüz olmuş olsaydı -o sıraların üzerine oturan katları görünce, gündüz
tamamen kapanan yerler- kesinlikle hiçbir öğrenci, kimse kurtulamazdı.
Yetkililerin, bundan sonra, bu tür şeylerde çok dikkatli olmasını ve bu konuda
gerekli düzenlemelerin de yapılması için özellikle istirhamda bulanacağım.
Değerli arkadaşlar, şu
anda Bingöl'de en büyük sorun çadır meselesi. Geçenlerde Kızılay'ın Genel
Başkanıyla görüştüğümüzde, 6 000 000 dolar tutarında çadır dağıtıldığını
söyledi; ama, maalesef, tabiî, yeterli değildir. Bu 13 400 çadır yerine, tabiî,
vatandaşın dışarıda kalmaması için, gerekiyorsa 20 000 çadır da gönderilmeli.
Sürekli sallanan bir ortamda, o heyecanı yaşayan, o psikolojiyi yaşayan insan
içeride duramıyor; içeride kaldığı zaman, sık sık 4 veya 4,5 şiddetindeki
depremle sallanan bir binada, hasarlı olan binalarda insanların gece uyumaları
mümkün değildir. Bu konuda, özellikle Kızılay'ın daha duyarlı hareket etmesini
talep ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
sağlık konusunda, yetkililer özellikle bugün de aradılar; doğum hastanesinde
sadece çadırlar kurulmuş, henüz içerisinde yeterince bir tedbir alınamamış;
ancak, orada, tabiî, bir çadırda bayanların doğum yaparken, ülkemizin
şartlarında -hele hele Doğu Anadolu'nun- nasıl bir sıkıntı olduğunu da hepiniz
tahmin edersiniz.
Değerli arkadaşlar,
eğitime, haliyle, okulların son sınıfları şu anda devam etmekte, onlar da
çadırda eğitimlerini sürdürmekteler. Sayın Cumhurbaşkanımızın Bingöl'ü ziyareti
esnasında, Bingöl halkından birtakım talepler geldi; son sınıf öğrencisi olup
üniversiteye hazırlık yapan veya ilköğretim son sınıfındaki öğrencilerin, bu
sene, başka liselere geçişi esnasında ya ekpuan verilmesi veya bir kontenjan
tanınması yönünde. Bu da geçmiş yıllarda, 1971 depreminde Bingöl'de -o zamanlar
lise 2 nci sınıftaydım- böyle bir kontenjan tanınmıştı. Bu depremden dolayı
Bingöl -özellikle fazla bir şey de tutmuyor- öğrencilerine yeterince kontenjan
ayrılması için çeşitli üniversitelerimizden talebimiz olacaktır.
Camilerin bir kısmı
yıkılmış, birkaç tanesi de ibadete tamamen kapanmıştır. Bu konuda, Diyanet
İşleri Başkanımızın, Türkiye genelinde bir yardım kampanyası açarak, bu
camilerin, bu ibadethanelerin onarımlarının kış gelmeden önce bitirilmesi
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, yöre,
fakir bir yöre. Sağlık lisesi mezunu olup, geçmiş aylarda imtihana girip de
henüz göreve başlamamış o öğrencilere ve sağlık meslek liselerine de bir ek
kontenjanın ayrılması çok uygun bir hareket olacaktır.
Değerli arkadaşlar, köy
yollarımız, özellikle kış nedeniyle tahrip olmuştur. Bu konuda da, Sayın Maliye
Bakanımızın, Türkiye genelinde ödenekleri serbest bırakarak bir nefes
aldırmıştır. Burada, huzurunuzda, Maliye Bakanımıza şükranlarımı sunuyorum; Köy
Hizmetleri Genel Müdürünün de, bu konuda, en azından daha duyarlı hareket
etmesini özellikle öneriyorum.
Bingöl'de ovayı tamamen
sulayan bir kanalımız vardır ve o kanalın ana gövdesi tamamen tahrip olmuştur.
Bu konuda da, DSİ Genel Müdürümüzün talimatı üzerine, bugünden itibaren,
yetkili bir firma çalışmalar yapmaktadır; ancak, bunun da kalıcı bir şekilde
yapılmasını öneriyoruz.
Değerli arkadaşlar,
Bingöl depreminde, hükümetimizin, devletimizin, üzerine düşen görevi yerine
getirmesi, gerçekten, takdire şayandır. Birkaç saat içerisinde, Sayın
Başbakanımızın, 6 bakanımızın müdahale etmesi, olay yerinde afetzedelerin
yanında bulunması, görünmesi ve gönüllerini alması, onlara büyük bir moral
kaynağı olmuştur. Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanımızın, Meclis Başkanımızın,
Genelkurmay Başkanımızın ve çeşitli kurumların üst düzey yetkililerinin halk
arasında görünmesi, büyük bir moral kaynağı olmuştur. Bütün bu zevata, bütün bu
yetkililere Bingöl halkı adına şükranlarımı sunuyorum. Yine, Afet İşleri Genel
Müdürüne, Toplu Konut İdaresi Başkanına, özellikle Bayındırlık Bakanımıza,
Sağlık Bakanımıza, Millî Eğitim Bakanımıza ve bütün bakanlarımıza bu konudaki
gayretlerinden dolayı şükranlarımı sunuyorum. Beni dinlediğiniz için sizlere de
şükranlarımı sunuyorum.
Bu kanunun, Türkiyemiz
için hayırlı ve uğurlu olması, başka bir afet ve belanın olmaması dileğiyle,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Anik.
Madde üzerinde başka söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler:.. Madde kabul
edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4. - 7269 sayılı
Kanunun 31 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Birinci fıkrada
belirtilen bina, arsa ve araziler, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının teklifi
üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kamu kurum ve kuruluşlarına bedelsiz olarak
devredilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5. - 23.7.1995
tarihli ve 4123 sayılı Tabiî Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata
İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanunun 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Tabiî afete maruz
kalan yörelerdeki belediyeler ile özel idarelere, maruz kaldıkları hasar ve
tahribatları gidermek amacıyla, 7269 sayılı Kanunun 20.6.2001 tarihli ve 4684
sayılı Kanunla değişik 33 üncü maddesi çerçevesinde özel hesaplarda toplanan
kaynaklardan yardım yapılabilir. Bu yardımların miktarı, hasar ve tahribat
oranları dikkate alınarak Maliye Bakanının uygun görüşü üzerine, Bayındırlık ve
İskân Bakanınca tespit edilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SALİH GÜN
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli parlamenter arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Deprem konusu, 1999
yılından beri en fazla konuşulan konulardan biri. Esasında, deprem olmadan önce
yapılması gereken geziler depremden sonra yapılırken, hiçbir tedbir almayarak
bu afetleri yaşamaya devam ediyoruz; çünkü, deprem, doğal afettir; ama,
binaların yıkılması, yapay afettir. Bunların tek sebebi de, ruhsatı kontrol
etmeyen belediye başkanlarıdır; pek yakın zamanda kurulan yapı denetim
bürolarında görev yapmakta olan, denetimi, gidip yerinde yapmadan, bürodan yapan
yapı denetimcilerdir. Türkiye'de, zemin etüt raporları alınmadan yapılan
binalar devam ettiği sürece, biz, her depremden sonra, bir bölgeye geçmiş olsun
demeye gideceğiz, gidenlere de buradan teşekkür edeceğiz. Tabiî ki, gidenlere
teşekkür edeceğiz. Oradaki insanlar mal ve can kaybını yaşamadan, gitmeden
alınacak tedbirlerle, Türkiye Cumhuriyetinde çıkarılacak yasaların
uygulanmasıyla; oraya gidecek insanlar, depremden önce yasaları götürse,
Türkiye'ye bu kadar yük olmaz.
Bir deprem sigortası
çıktı. Deprem bölgesinde yıkılan evlerin yüzde 33'ü bile sigortalanmamış
durumda. Bu, böyle devam ettiği sürece, maalesef, birçok afeti yaşamaya maruz
kalacağız.
Ben, Kocaeli'nde, 2,5
kilometrelik fay hattının geçtiği, hiç binası yıkılmamış bir beldenin 14 yıl
belediye başkanlığını yaptım. Kocaeli'nden gelen arkadaşlar bilir; Kocaeli,
birinci derecede deprem bölgesidir. 1989 yılında, İstanbul Üniversitesinden
aldığım bir rapor tüyler ürperticidir. Dikkatinizi çekerim arkadaşlar, 1989
yılında!.. Herkes görevini yapsın, Türkiye'ye yük olmasın. Belediye
başkanlarını da, Parlamentodaki arkadaşları da, yapı denetimdekileri de, hepsini
göreve davet ediyorum. Alınan raporda "Marmara Bölgesi birinci derecede
deprem bölgesidir. Her gün 4,5 şiddetinde bir deprem bekleyin -olası, nadiren
de olsa- 7,4 şiddetinde deprem olacak burada" deniliyor. Bu, İstanbul
Üniversitesine hazırlattığım bir raporun sonucudur.
Bilim adamlarını
yetiştiriyoruz, dinliyoruz; ama, dediklerini yapmıyoruz. Ben, bunları yapan
belediye başkanıydım. Sayın Tayyar Altıkulaç Hocamın Tavşancıl'da evi vardır,
gayet iyi bilir; yöremde, 3 kattan fazla inşaat yapım ruhsatı vermedim ve ne
devlete yük oldum ne de milletin canına kastettim. Neden, diğer yerlerde,
Sakarya'da, binalar hâlâ 10 katlı yapılıyor? Fay hattının üzerinde, Bitlis'te
veya neredeyse, neden hâlâ 10 katlı binalara ruhsat veriliyor? Bu belediyelerin,
fay hattı çıkmış harita üzerinde yapılan imar planlarının kontrolü, Mecliste
kurulacak bir komisyonla yapılamaz mı?
Almanya'ya davet edildim
bunun üzerine. Almanya'da Maltezer grubunca verilen rapor tüyler ürpertici;
Marmara Bölgesinde, Bandırma açıklarında olası bir depremde İstanbul'da çok
büyük can ve mal kaybı olacağı söyleniyor. Buradaki teferruatları uygulamak
önemli. Bunları burada kanunlaştırmak iş değil, uygulamak önemli;
uygulamadığımız sürece, Türkiye'de "geçmiş olsun" dilekleriyle deprem
bölgelerine koşmalar devam edecek; Türkiye, dışarıdan ve halkından yardım
istemeye devam edecek. Bunlar, ancak buradan çıkan caydırıcı kararlarla olur.
Biraz önce söylediğim gibi, eğer, fay hattı üzerindeki Sakarya'da, Kocaeli'nde
deprem kurallarına göre bina yapmayan müteahhitler bir gün içeride yatmıyorsa,
bedelleri onlardan tahsil edilmiyorsa, küçücük ücretlerinden vergi veren
halkımızın vergileriyle, hükümetler -sizi kastetmiyorum, bundan öncekiler-
"hiç tereddüt etmeyin, yaralarınız sarılacak..." Kimin parasıyla,
kimin yarasını sarıyorsun. Kanunları uygula, Türkiye Cumhuriyetinin maliyesini
de kurtar, insanların canını da kurtar.
Deprem sigortası...
Deprem sigortasını, acaba, son depremdeki vatandaşlarımızın yüzde kaçı
yaptırmış? Ama, politik olarak, deprem sigortası yaptırmış vatandaşa da ev
verilecek, deprem sigortası yaptırmamış vatandaşa da.
Arkadaşlar, burada kanun
çıkarmak iş değil, uygulamak iş. Depremden önce tedbir alınmadığı sürece, bu
afetleri maalesef yaşayacağız. Yaşamamak dileğiyle, hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gün.
Madde üzerinde başka söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 4123 sayılı
Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Tabiî afet
nedeniyle ödenen veya ödenecek sigorta tazminatları, Devletçe ödenen
yardımlardan düşülmez."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - 4123 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 1. -
27.1.2003 tarihinde Tunceli-Pülümür ve çevresinde, 10.4.2003 tarihinde
İzmir-Urla, Seferihisar ve çevresinde ve 1.5.2003 tarihinde Bingöl ve
çevresinde meydana gelen depremler sonucunda Bayındırlık ve İskân Bakanlığı fen
heyetleri tarafından belediye sınırları ile mücavir alanlarında belirlenen ağır
hasarlı veya yıkık konut sahibi afetzedelere veya afetzedelerin kuracakları
kooperatiflere, kendi arsaları veya tespit edilecek arsalar üzerinde yapılacak
konutlar için Toplu Konut İdaresi Başkanlığı aracılığı ile kredi verilebilir.
Bu alanlarda Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından afetzedeler için konut,
her türlü alt yapı ve sosyal donatılar ile ağır hasarlı veya yıkık işyeri sahibi
afetzedelere toplu işyeri yapılabilir veya yaptırılabilir. Orta hasarlı olduğu
belirlenen konut veya işyeri sahibi afetzedelere ise, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı tarafından güçlendirme projesi ve onarım işleri için kredi verilebilir.
Söz konusu kredilerin kullandırılması, geri dönüşü ve yapılacak konut ve
işyerlerinin afetzedelere tahsisine ilişkin usul ve esaslar, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Yukarıdaki fıkranın
uygulanması için gerekli malî kaynak; Bütçeden aktarılacak ödenekler, 7269
sayılı Kanunun 20.6.2001 tarihli ve 4684 sayılı Kanunla değişik 33 üncü
maddesinde belirlenen esaslar çerçevesinde toplanan nakdî bağış ve yardımlar
ile yurt dışından sağlanan her türlü dış kredi ve hibelerden sağlanır.
Afetzedeler için konut
yapımına yönelik aynî bağışlar, yardımlar ve yurt dışından sağlanan her türlü
dış kredi ve hibeler ile ilgili iş ve işlemler Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının koordinasyonunda Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca yürütülür ve
sonuçlandırılır.
Afetzedelere konut ve
işyeri yapımı amacıyla tespit edilen alanlarda arsa ve arazi temininde
15.5.1959 tarihli ve 7269 sayılı Kanunun 21, ek 9 ve ek 10 uncu maddelerindeki
hükümler uygulanır. Bu şekilde temin ve tahsis edilen arsa ve araziler Toplu
Konut İdaresi Başkanlığına bedelsiz olarak devredilmiş sayılır. Bu araziler
üzerinde imar mevzuatındaki kısıtlamalara bağlı kalmaksızın harita, her türlü
imar ve parselasyon planları Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yapılır veya
yaptırılır ve onanır.
Bu madde uyarınca temin
edilecek arsa ve araziler ile yeniden inşa edilecek veya onarılacak alt ve üst
yapılarla ilgili; harita, imar ve parselasyon planları, ifraz, tevhit, tescil,
ihale, sözleşme, ruhsatname ve sair işlemler, verilecek beyanname, taahhütname
ve sözleşmeler ile tapu ve kadastro müdürlükleri dahil tüm kamu kurum ve
kuruluşlarınca yapılacak işlemler her türlü vergi, resim, harç, fon, pay ve
ücretten muaftır.
Bu madde kapsamında
gerçekleştirilecek işler, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 21 inci maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sayılır."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8. - 2.3.1984
tarihli ve 2985 sayılı Toplu Konut Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 5. - Toplu
Konut İdaresi Başkanlığınca uygulama yapılacak yerlerde ihtiyaç olması halinde
Başkanlıkça gerekli birimler kurulabilir. Bu birimlerde Başkanlık personeli
görevlendirilebilir. Gerektiğinde valilik, belediye ve diğer kamu kurumları
personelinden ihtiyaç duyulanlar Başkanlığın talebi üzerine kurumları
tarafından bu birimlerde geçici olarak görevlendirilirler. Uygulamanın
tamamlanmasını müteakip bu birimler kaldırılır ve personeli kurumlarına iade
edilir."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9.- 2985 sayılı
Kanunun geçici 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Geçici Madde 3.-
3.2.2002 tarihinde Afyon ve civarında meydana gelen deprem sonucunda
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı fen heyetleri tarafından belediye yerleşim
alanlarında belirlenen ağır hasarlı ve yıkık konut sahibi afetzedelerin kuracağı
kooperatiflere, kendi arsaları veya toplulaştırma sonucunda elde edilecek
arsalar üzerinde yapılacak konutlar için Toplu Konut İdaresi aracılığı ile
kredi verilir. En az % 70 seviyesinde tamamlanmış ve depremde yıkılan veya ağır
derecede hasar gören konut veya işyeri kooperatiflerine de, her bir üyeleri
için en fazla bir konut ve bir işyeri olmak üzere, hasarları oranında Toplu
Konut İdaresi aracılığı ile kredi verilir. Söz konusu kredinin
kullandırılmasına ilişkin usul ve esaslar Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından müştereken belirlenir ve Başbakan
onayı ile yürürlüğe girer.
Afetzedelerin konut veya
işyeri yapacakları alanlarda arsa ve arazi temininde 15.5.1959 tarihli ve 7269
sayılı Kanunun 21, ek 9 ve ek 10 uncu maddelerindeki hükümler uygulanabilir. Bu
şekilde temin ve tahsis edilen arsa ve araziler Arsa Ofisi Genel Müdürlüğüne
bedelsiz olarak devredilmiş sayılır. Bu arsa ve araziler Arsa Ofisi Genel
Müdürlüğü tarafından birinci fıkra kapsamında kredilendirilecek kooperatiflere
maliyet bedeli üzerinden devredilir. Maliyet bedelinin hesaplanmasında harca
esas değerin beşte biri taşınmaz malın iktisap bedeli kabul edilir.
Birinci fıkra gereği
verilecek konut ve işyeri kredileri için gereken 70 trilyon TL. Toplu Konut
İdaresine; alt yapı ve toplulaştırma işlemleri için ihtiyaç duyulan 50 trilyon
TL. ise Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Karayolları Genel Müdürlüğü ve İller
Bankası Genel Müdürlüğü arasında yapılacak protokol çerçevesinde kullandırılmak
üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesindeki afet tertibine aktarılır.
Söz konusu tutarların
harcanmayan kısmı ile kredi olarak kullandırılan kısmının geri dönüşü Toplu
Konut İdaresi Başkanlığı ve Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından takip edilir
ve tahsilini müteakip bir ay içerisinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
bütçesindeki afet tertibine özel ödenek kaydedilmek üzere Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır.
Bu madde uyarınca yeniden
inşa edilecek veya onarılacak yapılarla ilgili ihale, sözleşme, ruhsatname ve
sair işlemler ve bu uygulamadan faydalanacakların verecekleri beyanname,
taahhütname ve yapacakları sözleşmeler her türlü vergi, resim ve harçtan
muaftır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10. - 2985 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 4. -
28.3.2001 tarihli ve 2001/2202 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı gereğince, Tasfiye
Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi tarafından Toplu Konut İdaresi
Başkanlığına devredilen varlıklarla ilgili iş ve işlemlere ilişkin hak ve
yükümlülükler; 14.12.2001 tarihinden önceki dönem için Bankaya, bu tarihten
sonraki dönem için Başkanlığa aittir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11. - 1.5.2003
tarihli ve 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 6. - 2
nci maddenin (h) bendinde ve 10 uncu maddenin (c) bendinde belirtilen,
kalkınma, bölge ve metropoliten imar planlarına uygun olarak yapılan 1/25.000
ölçekli çevre düzeni planları ve bunlara ait değişikliklerle ilgili olarak,
8.5.2003 tarihinden önce onaylanmak üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
intikal ettirilmiş bulunan planlarla ilgili iş ve işlemler, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığınca tamamlanarak
onaylanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12. - 3.4.2003
tarihli ve 4837 sayılı Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması
Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 1. -
1.5.2003 tarihinde Bingöl İlinin merkez ve ilçelerinde meydana gelen deprem
nedeni ile;
a) Bingöl trafik tescil
kuruluşunda kayıt ve tescilli olan taşıtları ile Bingöl merkez ve ilçelerinde
depremin meydana geldiği tarihte ikametgâhının bulunduğunun tevsiki şartı ile
Bingöl trafik tescil kuruluşu dışındaki diğer illerde kayıt ve tescilli olan
taşıtlar, Ek Motorlu Taşıtlar Vergisinden,
b) Bingöl İlinin merkez
ve ilçelerinde bulunan bina, arsa ve araziler Ek Emlak Vergisinden,
Müstesnadır."
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Atilla Başoğlu;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA
BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Doğal Afetlerle
İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 12 nci
maddesi üzerinde, Grubum adına görüşlerimi bildirmek üzere huzurlarınızda
bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Söyleyeceğim birkaç
cümleden ibaret. Bundan yaklaşık 4 000 yıl evvel Hammurabi'nin, ülkesinde
karşılaşılacak doğal afetlerle ilgili, yapmış olduğu bir kanun metni var,
dikkatinizi çekeceğini umuyorum, örnek alabileceğimizi umuyorum; bunun için,
bilgilerinize sunmak üzere huzurlarınızdayım.
Bundan 4 000 sene evvel
Hammurabi şöyle diyor: "Eğer bir müteahhidin sağlam yapmadığı bir binanın
çökmesi sonucunda bina sahibi hayatını kaybederse, müteahhit ölüm cezasına
çarptırılır. Eğer bina sahibinin oğlu hayatını kaybetmişse, müteahhidin oğlu
ölüm cezasına çarptırılır. Eğer bina sahibinin kölesi hayatını kaybetmişse,
müteahhit aynı değerde bir köleyi bina sahibine verir. Eğer müteahhidin sağlam
yapmadığı bir binanın çökmesi sonucunda bina sahibinin malları hasar görmüşse,
müteahhit binayı yeniden yapacağı gibi, bina sahibinin tüm zararlarını
ziyanlarını karşılayacaktır. Bir binanın inşaat kurallarına uyulmadan yapılan
bir duvarı yıkılırsa, müteahhit tüm masrafları kendisine ait olmak üzere, o
duvarı sağlamlaştırmak zorundadır."
Herhalde, buralardan ders
alacağımız birtakım şeyler çıkar.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Başoğlu.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 13. - Bu Kanunun 3
üncü maddesi 17.8.1999 tarihinden, 10 uncu maddesi 14.12.2001 tarihinden, 12
nci maddesi 11.4.2003 tarihinden, diğer maddeleri ise 1.1.2003 tarihinden
geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 14. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür
ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
sisteme giremeyen milletvekillerini anons edeceğim; onun için, sisteme
giremeyen arkadaşların beklemelerini rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, oylama işlemi bitmiştir.
Sisteme giremediği
iddiasıyla pusula gönderen arkadaşların isimlerini okuyacağım ve burada
olanları kabul edeceğim.
Mehmet Özlek?.. Yok.
Faruk Bayrak?.. Yok
Nurettin Aktaş?.. Yok.
Ayhan Sefer Üstün?..
Burada.
Fuat Ölmeztoprak?.. Yok.
İlhan Albayrak?.. Yok.
Cengiz Kaptanoğlu?.. Yok.
Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül'e, Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi
Gönül vekâlet etmişlerdir.
Süleyman Turgut?.. Yok.
Avni Doğan?.. Yok.
Mehmet Yüksektepe?.. Yok.
Recep Garip?.. Yok.
Erdoğan Özegen?.. Yok.
Selahattin Dağ?.. Yok.
Egemen Bağış?.. Yok.
Beşir Hamidi?.. Yok.
Vahit Kirişçi?.. Yok.
Ziyattin Yağcı?.. Yok.
Necati Çetinkaya?.. Yok.
Halil Özyolcu?.. Yok.
Hüseyin Tanrıverdi?..
Yok.
Abdullah Çalışkan?.. Yok.
İsmail Soylu?.. Yok.
Ömer Özyılmaz?.. Burada.
Sayın milletvekilleri,
Doğal Afetlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 170
Kabul : 170
Sayın milletvekilleri,
toplantı yetersayısı bulunamadığından, açıkoylama yarınki birleşimde
tekrarlanacaktır.(1)
Alınan karar gereğince,
Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler konusundaki genel görüşmeyi
yapmak ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 29 Mayıs 2003
Perşembe günü saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum; hepinize
iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati : 23.58
(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.