TBMM 2 5 2003-06-09T11:24:00Z 2003-06-09T11:24:00Z 80 53091 302622 TBMM 2521 605 371641 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 15       YASAMA YILI : 1

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

86 ncı Birleşim

28 . 5 . 2003 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, sözleşmeli çiftçilik uygulamaları sırasında yapılan sözleşmelerdeki boşlukların yarattığı sorunlar ve alınması gerekli tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Siirt Milletvekili Öner Ergenç'in, çocukların suç işlemelerinin önlenmesi ve suç işleyen çocukların topluma kazandırılmasına ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Ağrı Milletvekili Naci Aslan'ın, Gürbulak gümrük tesislerinin açılışı ve sınır ticaretinin Ağrı İli ekonomisinin gelişmesine olan katkısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 21 milletvekilinin, Adıyaman İli Besni İlçesinin tarihî ve kültürel değerlerinin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/93)

2. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin ve 21 milletvekilinin, Türk basınının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/94)

3. - Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 23 milletvekilinin, ülkemizdeki demir ve çelik üretimi ile Erdemirin mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/95)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil'in (6/226) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/62)

2. - Bazı milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/295)

3. - Bursa Milletvekili Ali Dinçer'e ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/296)

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

2. - Genel Kurulun 28.5.2003 tarihli birleşiminde gündemin 7 nci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Tekirdağ'daki Kültür Merkezi Projelerine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/160) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

2. - Balıkesir Milletvekili Orhan Sür'ün, AKP Genel Başkanı hakkında verilen beraat kararının Hazine avukatlarınca temyiz edilip edilmediğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/161) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

3. - Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, fıstıkçamı üreticilerinin sorunlarına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/166) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

4. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, zorunlu tasarruf nemalarının ne zaman ödeneceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/172) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

5. - Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Yalova'da yapılan kalıcı konutların yer tespitine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/173) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

6. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, yapı denetim şirketlerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/188) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

7. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, esnafın kredi faizi borcunun silinip silinmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/183)

8. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, belediyelerdeki imarla ilgili teknik personele ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/189)

9. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, Karayolları Trafik Yönetmeliğine bir and metni eklenip eklenmeyeceğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/190)

10. - Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, muhtarlar ile köy ihtiyar heyeti üyelerinin özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/191)

11. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, ruh ve sinir hastalıkları hastanelerindeki güvenlik sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/193) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

12. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, satılan İzmir-Gaziemir sosyal konutlarının tapularının ne zaman verileceğine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/194) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı

13. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın yapımı süren Karaçal Barajına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/195) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı

14. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, ülkemizin rüzgar enerjisi potansiyeline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/204) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler'in cevabı

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, ilköğretim okullarında sigaraya karşı tedbir alınıp alınmadığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı (7/459)

2. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, THY bürokratlarının görevden alınmalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/473)

3. - İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın, Emekli Sandığının bir kişiye yüksek miktarda borç tahakkuk ettirdiği haberlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın cevabı (7/476)

4. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun,

Ören yeri gelirlerinin Bakanlığa gönderilmesi yönündeki karara,

Aydın İlindeki ören yeri gelirlerine

İlişkin soruları ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun cevabı (7/480, 479)

5. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, Antalya-Kaş'taki yat limanı inşaatına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın cevabı (7/482)

6. - Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, diploma denklikleri iptal edilerek görevden alınan öğretmenlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı (7/501)

7. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Bozkır Kaymakamının tayin edildiği yere gitmediği iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı (7/508)

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - 190 Sayılı Genel  Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S. Sayısı : 133)

2. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye Emekli Sandığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Askerlik Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/538) (S. Sayısı : 136)

3. - Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/558) (S. Sayısı : 135)

4. - Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/556) (S. Sayısı : 124)

5. - Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/600) (S. Sayısı : 145)

6. - Doğal Afetlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/594) (S. Sayısı : 143)

 


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Yılmaz Ateş, son günlerde sinema, müzik ve spor alanlarında elde edilen ulusal ve uluslararası başarılar münasebetiyle yarışmacıları ve emeği geçenleri kutlayan bir konuşma yaptı.

Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, 27 Mayıs 1960'ın siyasal tarihimizin önemli dönüm noktalarından biri olduğuna,

Konya Milletvekili Ahmet Işık, Konyasporun şampiyon olarak süper lige çıkmasına,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Şanlıurfa'nın su ve elektrik sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen cevap verdi.

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 19 milletvekilinin, Manyas Kuş Gölünün çevre sorunlarının araştırılarak,

Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu ve 21 milletvekilinin, Tokat İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak,

Konya Milletvekili Remzi Çetin ve 20 milletvekilinin, madencilik sektörünün içinde bulunduğu durumun araştırılarak, altın ve bor madenleri başta olmak üzere yeraltı kaynaklarımızın değerlendirilmesi için,

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/90, 10/91, 10/92) Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini  alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, Japonya Üst Meclisi Başkanı Hiroyuki Kurata'nın resmî davetine icabetle bu ülkeye yapacağı ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Avrupa Birliğine üye ve Avrupa Birliğine katılmakta olan ülke parlamentoları Çevre Komisyonu Başkanları Konferansına, Yunanistan Parlamentosu Ekonomik İşler Komisyonu Başkanı John Thomopoulos tarafından ismen davet edilen TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Genel Kurulu ziyaret eden Bosna-Hersek Başbakanı Adnan Terzic ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoş geldiniz" denildi.

Genel Kurulun 22 Mayıs 2003 tarihli 83 üncü Birleşiminde alınan karar gereğince, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının:

1 inci sırasında yer alan, Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 33 milletvekili ile Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 24 milletvekilinin, Ergene Nehrindeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerine kurulan (10/2, 6) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 134) üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

2 nci sırasında yer alan, Türkiye Halk Bankası A.Ş.'nin tasvibe sunulan 1997 (3/133) (S. Sayısı : 109),

3 üncü sırasında yer alan, Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün tasvibe sunulan 1998 ve 1999 (3/106, 107) (S. Sayısı : 110),

Yılları hesap ve işlemlerine ait, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu Raporları üzerindeki görüşmeler tamamlandı;

Başkanlıkça, komisyon raporlarının kabul edilmesi halinde adı geçen kuruluşların belirtilen yıllara ait tasvibe sunulan hesap ve işlemlerinin onaylanmamış olacağına, kabul edilmemesi halinde ise hesap ve işlemlerinin onaylanmış ve ilgili kuruluşların yönetim kurulu ile yöneticilerinin ibra edilmiş olacağına ilişkin açıklamalardan sonra yapılan oylamalar sonucunda, komisyon raporlarının kabul edildiği bildirildi.

28 Mayıs 2003 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere,  birleşime 21.20'de son verildi.

Yılmaz Ateş

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Yaşar Tüzün

Suat Kılıç

 

Bilecik

Samsun

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 


                                                                         No. : 119

II. - GELEN KÂĞITLAR

28 . 5 . 2003 ÇARŞAMBA

Yazılı Soru Önergeleri

1. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu'nun, TRT Kurumunun personeline, gelir ve giderleri ile denetimine ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/681) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.5.2003)

2. - Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, kaçak elektrik kullanımına ve bir TEDAŞ yetkilisinin öldürülmesi olayına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/682) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.5.2003)

3. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, elektrik kesintilerinin duyurulmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/683) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.5.2003)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 21 Milletvekilinin, Adıyaman İli Besni İlçesinin tarihi ve kültürel değerlerinin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/93) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

2. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin ve 21 Milletvekilinin, Türk basınının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/94) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

3. - Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 23 Milletvekilinin, ülkemizdeki demir ve çelik üretimi ile ERDEMİR'in mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/95) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2003)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, bilim ve araştırma merkezlerinin hazırladıkları raporlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/412)

2. - Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu'nun, ülkemize deniz yoluyla giriş yapan turistlerden alınan paraya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/413)

3. - Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu'nun, görev tazminatı alamayan personele ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/417)

4. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/434) 

5. - Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, kadrosu Ankara'nın ilçelerinde olup geçici görevle başka yerlerde çalışan personele ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/436) 

6. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, Hükümet Programında yer alan ekonomiyi canlandırıcı tedbirlerin alınıp alınmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/448)

7. - İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın, köy enstitüsü sisteminin üniversitelerde uygulanıp uygulanmayacağına ve öğretmenlerin ekonomik durumlarının iyileştirilmesi çalışmalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/451)

8. - Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, görevden alınan Sinop Millî Eğitim Müdürlüğü Sağlık Eğitim Merkezi Baştabibinin tekrar göreve döndürüldüğü iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/453) 

9. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, vakıf hastanelerinin vergilendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/455)

10. - İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol'un, ilköğretim okullarında sigaraya karşı tedbir alınıp alınmadığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/460)

11. - Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara'daki kaldırım ve asfalt çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/462)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.04

28 Mayıs 2003 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Suat KILIÇ (Samsun), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 86 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, sözleşmeli çiftçilik konusunda söz isteyen, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık'a aittir.

Buyurun Sayın Küçükaşık. (CHP sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın, sözleşmeli çiftçilik uygulamaları sırasında yapılan sözleşmelerdeki boşlukların yarattığı sorunlar ve alınması gerekli tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce 24 Mayıs 2003 tarihinde Bursa Yenişehir Ovasında ve Manisa Saruhanlı İlçesinde meydana gelen dolu felaketi nedeniyle zarara uğrayan tüm çiftçilerimize, geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Doğal Afet Yasasının yürürlükten kalkmış olması nedeniyle, dolu ve sel felaketi nedeniyle zarara uğrayan çiftçilerimize, zararın telafi edilmesi için tüm mal varlığının yüzde 40'ının telef olmuş olması kabul edildiğinden, şu anda, Yenişehir ve Manisa Ovasında zarara uğrayan hiçbir çiftçimize yardım yapılamamaktadır. Bu nedenle, hükümet tarafından acil düzenlemeler yapılarak, Yenişehirli çiftçimizin zararının giderilmesi ve mağduriyetlerinin önlenmesi çağrısında bulunuyorum.

Tarımda giderek sanayileşmenin artması ve tarımsal ürünlerin sanayi tesislerinde işlenerek mamul madde haline gelmesi, sanayi şirketleri ile çiftçiler arasında ürün bazında sözleşmeler yapılmasına neden olmuştur. Özellikle devletin pancar ve tütün üreticileriyle yapmış olduğu tekyanlı sözleşmeler, giderek gıda ve konservecilik sektöründe özel sektöre de ilham kaynağı olmuş ve fabrikalar, düzenlemiş oldukları tektaraflı sözleşmeleri, kendilerine ürün satmak isteyen örgütsüz durumdaki çiftçilere tek nüsha olarak, ya tek tek ya da gruplar halinde imzalatır duruma gelmişlerdir. 1970'li yılların başından itibaren, bu uygulamanın içerisinde, çiftçi, yetiştirdiği belli bir ürünü, alıcı gerçek ya da tüzelkişilere satmayı taahhüt etmekte, belirlenen ürünü teslim etmediği takdirde, alıcı firmanın bu nedenle uğrayacağı zararı karşılamak üzere, sözleşmeyle birlikte bir açık bono imzalayıp vermektedir. Alıcı firma ise, sözleşme konusu ürünü kendi belirlediği fiyat ve program dahilinde almayı ve bedelini ödemeyi taahhüt etmektedir. Ancak, sözleşme tek taraflı ve tek nüsha olarak şirket tarafından düzenlenmektedir. Çiftçi, yalnızca imza atar. Sözleşmedeki boşlukların hiçbiri doldurulmamaktadır. Sözleşmede, çiftçiye teslim edilen fide, gübre, ilaç miktarı ve bedelleri ve dekar başına ödenen nakdî ve aynî avanslar ile teslim alınacak ürün miktarı, evsafı, bedeli ve ödeme zamanı boş bırakılmakta, sonradan, ihtilaf halinde şirket tarafından doldurulmaktadır. Şöyle ki:

Bedel direkt olarak belirlenmemektedir. Anlaşılan bedelin yüzde 80'i sözleşmeye yazılmakta, bedelin yüzde 20'si ise prim olarak yazılmaktadır.

Ürün miktarı olarak, dekar başına tahminî rekoltenin üzerinde bir miktar yazılmakta, böylelikle, az ürün teslim edildi diye, üreticinin yüzde 20 prim hakkı engellenerek, fiyatta yüzde 20 oranında bir indirim sağlanmaktadır.

Ürün bedelinin ödenme zamanı, şirketin yetkisi dahilindedir. Örneğin, 2002 yılı temmuz, ağustos, eylül aylarında teslim edilen domatesin bedeli, en geç 28 Şubat 2003 tarihi olarak sözleşmeye yazılmakta; bu süre içerisinde de üreticiye hiçbir gecikme ve faiz ödenmemektedir. Oysa, üreticiye verilen tüm nakdî ve aynî avanslar (fide, tohum, gübre, ilaç ve benzeri) ya ödeme günündeki döviz kuru ya da teslim tarihi ile ödeme günü arasındaki temerrüt faizi eklenerek tahsil edilmektedir. Rekolte o yıl fazla veya ürünün fiyatı düşmüş ise, ürünü daha ucuza almak için zamanında tesellüm etmemekte, ürünün tarlada bozulmasına neden olmakta ve kendisiyle sözleşme imzalamayan üçüncü şahıslardan aynı ürün alınmaktadır. Örneğin, 2002 yılında, kapya dediğimiz yağ biberi üretimi oldukça fazla olmuş, alıcılar 190 000 TL/kilogramdan sözleşmeyi imzaladıkları halde, biber fiyatı 40 000 Türk Lirasına düşünce, birçok alıcı fabrika, sözleşmeli çiftçilerden biber almamış, üçüncü şahıslardan biber alarak sözleşmeli çiftçinin zarara uğramasına neden olmuştur. Ürünün alınmamasına gerekçe olarak, tohumluk fideyi kendisi vermesine karşın, ürünün istenilen büyüklükte ve evsafı olmaması gerekçe gösterilmiş, ürün tarlada kalmış, çiftçi, toplama parasını kurtaramamıştır. Mesela, tohumluk fideyi kendisi veriyor, gübreyi de kendisi veriyor; fakat "bizim, uluslararası standardımız 13 santim, senin yetiştirdiğin biber 10 santim oldu, eğri büğrü; halbuki, biz, dümdüz biber alıyoruz" diyor. Tohumu da veren alıcı firma, fideyi de veren alıcı firma, kendi teslim ettiği ürünün kendi istediği standartta olmamasını isteyerek, böylelikle köylülerin mağduriyetine neden olmaktadır.

Ürünün az olması ve o ürünün fiyatının piyasalarda yükselmesi halinde ise, alıcı firma, çiftçiye malını dışarıya satmaması için baskı yapmaktadır. Herhangi bir doğal afet nedeniyle rekoltenin az olması ve fabrikaya az ürün teslim edilmesi veya gruptan herhangi birisinin hiç ya da az ürün teslim etmesi halinde ise, çiftçilerden almış oldukları bonoları doğrudan icraya koymakta ve sözleşmeyle kendisine tanınan tüm hakları çiftçilerden talep etmektedirler.

Sözleşme nedeniyle mağdur olan çiftçiler, tek başlarına dava açmışlar; ancak, sözleşmenin yapısı nedeniyle, açmış oldukları davaları kaybetmişlerdir; üstelik, alıcı firmalar tarafından kara listeye alınarak, sözleşmeli tarım yapmaları da engellenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Bu konuda mevcut yasal düzenleme olmaması nedeniyle, yargı tarafından, sözleşmeler, Borçlar Kanunu ve genel hükümler çerçevesinde değerlendirilmiş; sözleşme serbestisi ilkesi uyarınca, bu tek taraflı sözleşmeler geçerli kabul edilmek zorunda kalmıştır. Bizlerin, ziraat odaları ve çiftçilerin gayretleriyle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ancak 1996 yılında harekete geçmiş ve 30 Haziran 1996 tarihinde, sözleşmeli tarımsal ürün yetiştiricileriyle ilgili usul ve esaslar hakkında 1996/6 nolu tebliğ yayımlanmış; ancak, pratikte hiçbir yararı ve düzenleyici etkisi olmamıştır. Bu kez, 1 Ağustos 1998 tarihli 16 nolu tebliğ yayımlanmış, bu tebliğle birtakım yaptırımlar getirilmeye çalışılmış; sözleşmelerin tebliğe aykırı olamayacağının belirtilmesine karşın, yine, tebliğe aykırı tek yanlı sözleşmeler imzalanmaya devam edilmiştir. Ziraat odaları ve alıcı firmalar tarafından anlaşılarak hazırlanan ve üç yıldan beri uygulanan tek tip sözleşme bile bu eksikliği giderememiştir.

Sözleşmeli çiftçi, en yaygın haliyle, Bursa Ovasında, özellikle Mustafakemalpaşa, Karacabey, Manyas Ovasında, domates, biber, bezelye ve mısırda, özel sektör ile çiftçiler arasında; tütünde, hem özel sektör hem devletle yapılan sözleşmelerde; yine, meyve de, özel sektör ile çiftçiler arasında ve pancar sözleşmelerinde karşımıza çıkmaktadır.

Görüldüğü üzere, Türkiye'de tüm çiftçilerimiz sözleşmeli çiftçi kapsamında olup, sözleşmeli çiftçilik uygulaması giderek tüm bitkisel ve hayvansal ürünler ile su ürünlerinde uygulanmaya başlanacaktır. Ancak, bu konuda, üretici çiftçinin haklarını koruyan bir yasal düzenleme olmaması, çiftçilerin örgütlü ziraat odaları yasasının yetersizliği ve ziraat odalarının işlevsizliği göz önüne alındığında ve Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanmakta olan tarımsal üretici birlikleri yasası yürürlüğe girmediğinden, üreticiler sahipsiz ve güçlü alıcıların insafına terk edilmiş durumdadır.

Bu nedenle, yakında Meclis gündemine getirilecek olan tarımsal üretici birlikleri yasası çok önemlidir; ancak, tasarı, bu haliyle, güçlü üretici birlikleri oluşturmaktan çok uzaktır. Yasanın, üretici ile alıcı arasındaki güç dengesini dengelemesi ve Türk çiftçisinin gerçekten de örgütlenebileceği birliklerin kurulmasını sağlaması, sözleşmeli çiftçiliğin bir model olarak uygulanmasını mümkün kılacaktır.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.

Gündemdışı ikinci söz, çocuk suçluluğunun önlenmesi ve suç işleyen çocukların topluma kazandırılmasıyla ilgili söz isteyen Siirt Milletvekili Sayın Öner Ergenç'e aittir.

Buyurun Sayın Ergenç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Siirt Milletvekili Öner Ergenç'in, çocukların suç işlemelerinin önlenmesi ve suç işleyen çocukların topluma kazandırılmasına ilişkin gündemdışı konuşması

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hızla artmakta olan kapkaç, hırsızlık ve tinerci olaylarıyla işsizlik arasında belli bir ilişkinin bulunduğu hepimiz tarafından bilinmektedir. Geçen yılın verileri, atıl işgücü oranının yüzde 16,5, işsiz sayısının da 3 660 000'e ulaştığını gösteriyor. 18-25 yaş arası yükseköğrenimli gençlerde işsizlik oranının yüzde 30'lara dayandığı görülmektedir; yani, her 3 yükseköğrenimli gençten 1'i işsiz bulunmaktadır.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hedeflenen büyümenin sağlanabilmesi ve istihdamın artırılabilmesi için, öncelikle, enflasyonun düşürülmesi, reel faizin indirilmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi, yatırımı ve üretimi caydıran düzenlemelerin yapılmaması gereklidir. Bu konu suç işleyen çocuklarla neden ilgilidir diye aklımıza bir soru gelecek olursa, netice itibariyle, çocukların suça sürüklenmesinde, çok ciddî bir şekilde, ailelerin geçimlerini temin edememeleri ve bu sebeple, çocuklarına yeterince sahip çıkamamaları olayı da yatmaktadır. Özellikle kırsal kesimden şehirlere ve özellikle de metropollere göç eden aileler işsizlikle karşı karşıya kalınca, o gün akşam evine yiyebileceği kadar yiyecek götüremeyen bir baba veya aile reisi, çareyi, çocuklarına mendil sattırmakta, araba temizliği yaptırmakta bulmakta veya daha kötüsü, dilendirme yoluyla ihtiyaçlarını karşılamaya yönelmektedir ve dolayısıyla, çocuklarını, bu zorunlu sebepler yüzünden suç işlemeye hazır bir ortamın içerisine itmektedir. Dolayısıyla, kendimizi, bir an için, öyle bir babanın yerine koyduğumuzda, böyle bir ailenin, o günkü ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için de yapabileceği çok fazla değişik bir şey görülmüyor.

Bu itibarla, özellikle kırsal kesimden şehirlere ve metropollere olan göçün durdurulması gerekmektedir. Bunun durabilmesi için, o yörelerin, köyünde, kentinde yaşayan insanların, geçimlerini temin edebilecekleri bir ekonomik yapıya kavuşturulması gerekir. Dolayısıyla, meseleye böyle baktığımızda, bu ailelerin, göç etmekten çok fazla memnun olmadıklarını da görebiliyoruz.

Bir taraftan, böyle tedbirlerin alınması zarurî olmakla birlikte, öte taraftan, suça itilmiş ve suç işletilmiş çocukların da yeniden topluma kazandırılmasını zorunlu kılan birtakım tedbirlerin alınması, sosyal devlet olmanın gereğidir. Dolayısıyla, gerek Adalet Bakanlığının gerek Çocuk Esirgeme Kurumunun bağlı bulunduğu devlet bakanlığı, Millî Eğitim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarının, müştereken bir çözüm arayışına girmek suretiyle "suçlu çocuk yoktur; ama, suça itilmiş, suç işletilmiş çocuk vardır"  ilkesinden hareketle, bu çocuklarımızın, rehabilite edilmek suretiyle, topluma yeniden kazandırılmaları çok acil ve halledilmesi gereken bir problemdir. Zira, geleceğimizin teminatı olan bu çocuklarımızın, fünyesi çekilmiş, patlamaya hazır bir bomba gibi toplumun içerisinde ne zaman kimin karşısına çıkacağı, ne zaman nasıl bir suç işleyeceği belli olmayan bir ortamdaki bu çocuklarımızın, mutlaka, illerimizde kurulacak olan rehabilitasyon merkezlerinde -tam donanımlı, sosyologlarının, psikologlarının, pedagoglarının ve tam donanımlı personelinin de bulunduğu birtakım rehabilitasyon merkezlerinin kurulması suretiyle- yeniden topluma kazandırılmaları gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun.

ÖNER ERGENÇ (Devamla)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu, sadece bir bölgenin, sadece bir ilin değil, topyekûn Türkiye olarak hepimizin meselesidir ve değerli arkadaşlarım, bu konu, hepimizin, parlamentosuyla, hükümetiyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, ailesiyle, toplum olarak hepimizin görevinde ve sorumluluğunda olan bir konudur. Dolayısıyla, ben, bugünkü konuşmamda, son yıllarda ve özellikle de, yakın zamanlarda artan ve hatta bali koklayan ve uyuşturucu bağımlısı olan, madde bağımlısı olan çocukların, işte, şehirlerimizde, nasıl cinayete varabilecek kadar birtakım suç işlediklerini, suça itildiklerini görmüş olmakla birlikte, bu olayın önemine binaen, bunu, Yüce Meclisin gündemine bugün taşımak istedim.

Bu konuda görevli olan herkesi, her kurumu göreve davet ediyorum ve bu çocuklarımızın topluma kazandırılması için ne lazımsa elbirliğiyle bunu birlikte yapalım diyorum. Bu vesileyle, hepinize, Yüce Meclisin çatısı altında hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Ergenç.

Gündemdışı üçüncü söz, Gürbulak gümrük tesislerinin açılışı ve sınır ticaretinin Ağrı İli ekonomisinin gelişmesine olan katkısıyla ilgili söz isteyen Ağrı Milletvekili Sayın Naci Aslan'a aittir.

Buyurun Sayın Aslan. (CHP sıralarından alkışlar)

3. - Ağrı Milletvekili Naci Aslan'ın, Gürbulak gümrük tesislerinin açılışı ve sınır ticaretinin Ağrı İli ekonomisinin gelişmesine olan katkısına ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'in cevabı

NACİ ASLAN (Ağrı) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 30 Mayıs 2003 tarihinde, Ağrı Gürbulak Sınır Kapısında inşa edilen tesisleri açmak üzere ilimize teşrif buyuracak Sayın Başkanımızın ilimizi onurlandıracak olması nedeniyle söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

1639 yılındaki Kasrışirin Antlaşmasıyla çizilen İran-Türkiye sınırımızda ve o günden bugüne kadar değişmeden devam eden bu sınırımız üzerinde, 14 Mart 1937 yılında, Büyük Önder Atatürk'ün emirleri doğrultusunda, Tahran'da yapılan antlaşmayla, bu gümrük kapılarının kurulması gündeme gelmiştir.

Yine, 7 Haziran 1937 yılında, 3216 sayılı Kanunla Gürbulak Sınır Kapısı kurulmuş ve ilan edilmiştir. Yine, 4 Eylül 1953 tarihinde, Bakanlar Kurulumuzun 4/1407 sayılı kararıyla, bu gümrük kapısı, kara sınır kapısı olarak tayin edilmiştir.

Gümrük kapılarının mana ve önemi, ülkeler arasındaki seyrüseferin, ticaretin, ekonomik faaliyetlerin, istişarelerin gelişmesi içindir. Ağrı Gürbulak Sınır Kapısı, bundan beş altı yıl önce, o bölgemizin bütün ekonomik sorunlarını çözecek nitelikte bir işlev görmekteydi; ama, gelin görün ki, bazı yanlış uygulamalar neticesinde, burada bütün yatırımını İran'dan ithal ettikleri petrol üzerine kuran Doğubeyazıt girişimcisinin yapmış olduğu antrepolar, yatırımlar... Ama, alınan bir kararla, bu gümrük kapımızdan ithal edilen bütün mallar asgarîye indirildi ve günübirlik ticaret haline dönüştürüldü. Vatandaşımız, 24 saat içerisinde dönüş yapmadığı takdirde 50 dolar vergi ödemektedir. Bu da, o bölgede olan fakir insanlarımızın, bir poşet içinde, bir telis içinde, o heyecanla, o olanaksızlıklarla, günübirlik olarak kapıdan geçmesine, geçmediği zaman da, getirdiği malın bedelinden daha fazla parayı kapıya ödemesine neden oluyor.

Şimdi, Başbakanımız, elbette ki, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı. Ben köylü çocuğuyum. Biz köydeyken, babamız şehre gittiği zaman, dönüşünde, acaba bize ne getirdi diyorduk. Şimdi, Başbakanımız da devleti temsil etme sıfatıyla, bir baba sıfatıyla Ağrımıza gidiyor. Ben, bir Ağrılı olarak şunu ümit ediyorum, bütün Ağrılılar da ümit ediyor: Sayın Başbakanımızın -nasıl ki, hükümet, bir acil eylem planıyla göreve başladıysa- Ağrı'ya da bir acil eylem paketiyle gitmesini diliyorum. Sayın Başbakanımızın açacağı bu tesise yaraşır bir şekilde, sınır ticaretimizin, yeniden şekillendirilmesi, yeniden düzenlenmesini talep ediyorum.

Ayrıyeten, Sayın Başbakanımızdan, Ağrı'da bir Ağrı Dağı üniversitesi kurulmasıyla ilgili yasa tasarısının, siz değerli milletvekillerinin kıymetli oylarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçeceğini müjdelemesini diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, bölgemizin bir başka özelliği şudur: Bizde, sadece tarım ve hayvancılık mevcuttur. Kış şartları çok ağırdır. Yani, bizde başka bir sanayiin gelişmesi ve vatandaşın geçimini o sanayi koluyla idame ettirmesi olanağı yoktur. Biz, altı ay karın altında mücadele ediyoruz, karın altından çıktıktan sonra da işsizlikle mücadele ediyoruz. O nedenle, bizim, başta, toprağımızın sulanması gerekiyor. 1994 yılında temeli atılan ve bugün 57,6 nakdî gerçekleşmesi olan Yazıcı Barajı için, bu sene 1,5 trilyon lira ödenek ayrılmıştır. Hesaplıyorum, bu ödenekle, bu baraj, 38 yılda ancak biter. O halde, Sayın Başbakanımızın, bu Yazıcı Barajının ödeneğini de artıracağı müjdesini vermesini diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslan.

NACİ ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Ağrı, tamamıyla unutulmuş ve gerçekten, bu tek partili iktidar döneminde, Ağrı'ya yeni bir programla hayat getirilmesi gerekiyor.

Şunu söylemek istiyorum; ayrıyeten, bunu, Sayın İçişleri Bakanıma arz ediyorum: Şu anda, Ağrılı, köyden, kentten, ilçeden hayvanını canlı hayvan borsasına getirememektedir. Niçin?.. Sağlık Bakanıma da arz ettim. Veteriner ilaçlarının Ağrı'ya gönderilmesi gerekiyor. Bu aşı yapılmadığı için jandarma yolu kesiyor; af buyurun, 1 keçi 100 000 000 lira etmez, 1 800 000 000 lira ceza kesiyor. O gün, Taşlıçay İlçemizde, bir minibüse 2 koyun, 1 keçi konulmuş, 3 milyar 800 küsur milyon lira ceza kesilmiş, artı, minibüsçünün aracı da, üç ay çalışamaz diye garaja çekilmiş. Bu nedenle -zannediyorum, Tarım ve Köyişleri Bakanımız dinliyorlar- Ağrı İlimize ve ilçelerine veteriner ilaçlarının derhal gönderilmesi gerekiyor; çünkü, yöremiz fakir, halk bu ilaçları alamıyor; ama, Sağlık Bakanlığımızın elemanları da yardımcı olacakları taahhüdünde bulunmuşlar. İlaç olduğu takdirde bu aşı taraması yapılacak ve böylelikle, halkımız ile jandarmamız arasındaki, polisimiz arasındaki bu nahoş itişme kakışma da giderilmiş olacaktır.

İkinci bir sorunumuzu anlatmak istiyorum. Hayvancılıkta... Bölgemizde Et ve Balık Kurumu vardı. Et ve Balık Kurumu özelleştirildi; fakat, birleşen hisseler bunu götüremediler. Yeniden, özel idare müdürlüğü satın aldı; ama, özel idare müdürlüğü de işletemediği için, şu anda atıl vaziyette bekliyor ve bizim besicilerimiz, mallarını, Kars ve Van Et Kombinalarına götürüyorlar. Van ve Kars Et Kombina müdürlükleri de, ekonomik yetersizlik nedeniyle, üç ay sonra parayı ödeyebiliriz diye... Hatta, kesimi de çok kısıtlı. Sebebi de şu: Yapılan et ihalelerini, özellikle askeriyemizin o bölgedeki et ihalelerini tamamıyla özel kesimhaneler almıştır. Yani, orada devletin karma ekonomik sisteminin devreye girip yöreyi kurtarması gerekirken, maalesef, şu anda, Ağrılı çiftçi ve Ağrılı besiciler perişan durumdadır.

Bir hakkı da teslim etmek istiyorum. Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımıza ve Sayın Maliye Bakanımıza çok teşekkür ediyorum. Doğrudan gelir desteği paralarının yüzde 40'ını 11 Mayısta ödediler, yüzde 60'ı da şu anda ödenmektedir ve Ağrı halkı minnettardır. O konuda, her iki Bakanıma da teşekkürlerimi sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Aslan, sözlerinizi toparlar mısınız.

NACİ ASLAN (Devamla) - Hemen toparlıyorum.

Bizim diğer bir sıkıntımız: Şu anda Ağrı Millî Eğitim Müdürlüğünde bir facia yaşanmaktadır. Ne idüğü belirsiz soruşturmalar başlamış. Tabiî, ben, bunu, hükümeti şikâyet etme noktasında söylemiyorum. Benim, bir eğitimci olarak, yüreğim sızlıyor. Bir eğitimci olarak, bir okulda veya millî eğitim müdürlüğünde veya şube müdürlüklerinde en az sekiz yıl idarecilik yapmak gerekiyor; ama, maalesef, Doğubeyazıt, Diyadin ve Patnos İlçelerimizde, ikibuçuk yıl öğretmenlik yapan, stajyerliği yeni kalkmış değerli kardeşlerimiz, millî eğitim müdürlüklerine veya şube müdürlüklerine tayin edilmişlerdir. Ağrı için çok büyük bir şans ki, çok değerli bir valimiz var; ama, bu soruşturmalar, valilikçe değil, bakanlık müfettişlerince sürdürülmekte. Bu nedenle, Sayın Millî Eğitim Bakanımızın bu konuya duyarlılık göstermesini diliyorum.

Ağrı'da, sekiz yıllık eğitimin kaliteli ve seviyeli yürütülmesi gerekiyor. Sayın Başbakanımız Ağrı'ya geldiklerinde, inşallah, kendilerine refakat edeceğiz; ama, ben, bu sefer değil gelecek sefer, Ağrı-Erzurum il sınırına "acemi eğitim kampına hoş geldiniz" diye bir tabela asmak istiyorum. Yani, stajyerlikleri kaldırılmamış, kendi mesleklerinde formasyonu yakalayamamış, tecrübe edinememiş insanlar doğuya ve güneydoğuya gönderiliyor.

Alınacak bir tedbir var. Elbette ki, onbeş yirmi yıllık öğretmen ve idareci doğuya gitmeyebilir; ama, hükümetimiz, en azından, bu tecrübeli kadrolara, maaşlarını ve ev kiralarını ekstradan ödemek kaydını ve kuralını getirirse, herkes, seve seve doğuya da, güneydoğuya da hizmet etmeye gider ve oradaki insanlarımız eğitimin kalitesini yakalamış olabilirler.

O nedenle, biz Ağrılılar olarak, millî eğitimde şu anda devam eden bu tayinlerin durdurulmasını, sürgünlerin durdurulmasını, hak edenlerin, liyakate uygun eğitimcilerin işbaşına getirilmesini diliyoruz.

BAŞKAN - Sayın Aslan...

NACİ ASLAN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Değerli arkadaşlarım, üçüncüsü, Tarım Bakanıma yine arz ediyorum; bizim orada hayvancılığın kooperatifleşmesi... Yani, süt inekçiliği kooperatifleri kurulmuştur; 2002 yılında işletme kredileri verilmiş, bu işletme kredilerinin belli bir kısmı ödenmesine rağmen, kalan kısımları halen ödenmemiştir. Aylardan mayıs ayı ve dolayısıyla, bu mayıs ayı bitmeden, bu işletme kredilerinin gönderilmesini talep ediyorum.

Millî Eğitim Bakanıma tekrar dönüyorum; bitirilen okulların paralarının ödenmesini, anahtarlarının müteahhitlerden alınmasını diliyorum.

Beni dinlediğiniz ve Sayın Başkanım da, hoşgörüyle, bana bu fırsatı verdiği için, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Hükümet adına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler.

Buyurun Sayın Güler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ağrı Milletvekili Sayın Naci Aslan'ın gündemdışı konuşmasına, Kürşad Tüzmen Bey adına cevap veriyorum:

Biliyorsunuz, İran ve Ortaasya'ya, Avrupa ve Türkiye'yi bağlayan Gürbulak Sınır Kapısı, 1937 yılında hizmete açılmıştır ve bilindiği üzere, aksayan tesisleriyle, hizmetini tam olarak verememiştir, yetersiz kalmaktadır. Bunun için, kısa bir sürede yeniden yapılanması zarurî bir hal almıştır.

Bununla ilgili olarak daha evvelden alınan bir karar gereğince, burasının, Hazineye yük olmadan, hükümete yük olmadan, yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştır ve 5 Aralık 2000 tarihinde Yüksek Planlama Kurulunca karar verilmiştir; ancak, ihalelerdeki gecikmelerden dolayı, bazı mevzuat sıkıntılarından dolayı gecikmiştir. Ancak, gümrük kapısı, cuma günü, Sayın Başbakanımız tarafından açılarak hizmete sunulacaktır.

Şimdi, 22 Nisan 2002 tarihinde temeli atılan ve 30 Mayıs Cuma günü hizmete açılması planlanan Gürbulak Gümrük Kapısı Yapım İşleri Projesi, sınır kapısındaki idarî ve ticarî tesislerin inşaat, mekanik, elektrik tesisat işleri, altyapı ve tüm arazinin çevre düzenlemesini içermektedir. 9,5 trilyona mal olmuştur ve bu tesisle birlikte, bina ve altyapı tesisleri, gümrük başmüdürlüğü, yolcu salonu binası, TIR gümrük binası, TIR arama ve kaçak eşya hangarı, İran tarafındaki kontrol birimleri ve kantarlar, giriş ve çıkışta ayrı ayrı olmak üzere 2 adet sosyal tesis binası, işletme binası, antrepo, depo ve su deposundan oluşmaktadır.

Dediğim gibi, bu 9,5 trilyon; yap-işlet-devret modeliyle de yapıldığı için, gerçekleştiği için de, devletin kasasından para çıkmamıştır.

Sınır ticaretinin Ağrı İli için önemine gelince, birkaç cümleyle de bunu özetlemek istiyorum. Bildiğiniz gibi, sınır ticaretiyle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ihracatın artırılması ve yapılacak ihracat sayesinde de, bu illerde sınaî ve ticarî gelişmenin sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca, sınır illerinin ihtiyaçlarının da bir bölümünün, komşu ülkelerden, basitleştirilmiş ithalat yoluyla daha çabuk ve ucuz maliyetle karşılanması ve bu bölgelere ekonomik ve ticarî canlılık getirilmesi amacıyla, Ağrı İli de dahil olmak üzere, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde 12 sınır ilinde yürütülen bir uygulamadır. Dolayısıyla, sınır ticareti dediğimiz zaman, günümüz itibariyle bu, 12 sınır ilini kapsamaktadır; ancak, hükümetimiz, sınır ticaretine önem vermektedir; bu noktada çalışmaları daha geniş bir il yelpazesini kapsayacaktır.

Sınır ticareti kapsamında ithalat ve ihracat işlemleri, üçer aylık uygunluk belgesi kapsamında hazırlanmaktadır. Bunun için bir "il ihtiyaçları listesi" hazırlanmaktadır. Her bir ürün için, il değerlendirme kurulunca bu tanzim edilmektedir ve her yılın ekim ayı sonuna kadar Dış Ticaret Müsteşarlığına bildirilmektedir. Valiliklerce talep edilen ürünler, Dış Ticaret Müsteşarlığı koordinatörlüğünde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı arasında yapılan ortak çalışmada değerlendirilmekte ve uygun görülenler ilgili valilere duyurulmaktadır.

Bu kapsamda, Ağrı İlimizin Gürbulak Sınır Kapısı ve Sarısu açık pazaryeri üzerinden İran'la sınır ticareti yapılmaktadır. 2003 yılı için Ağrı İlinde 43 kalem malın sınır ticareti kapsamında ithaline izin verilmiştir. 2001 yılı içinde, bununla ilgili rakam da, Ağrı İli için ithalat 1,6, ihracat da 1,7 milyon Amerikan Doları olarak gerçekleşmiştir.

Öte yandan, mevcut sınır ticareti uygulaması yerine, biz, daha değişik bir modeli öngörmekteyiz. Bununla ilgili olarak illerimizde sınır ticaret merkezlerinin kurulmasına imkân veren bir çalışmayı, müsteşarlığımız hazırlamaktadır. Bu söz konusu çalışmayla sınır ticareti daha kolay, daha etkin, daha verimli olacaktır.

Burada şu avantajlar öngörülmektedir: Söz konusu kararla, Artvin, Ardahan, Ağrı, Kars, Iğdır, Van, Hakkâri, Şırnak, Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve Hatay İllerinde sınır ticaret merkezleri kurulacak ve ayrıca bu illerin komşusu durumunda olan Erzurum, Muş, Bitlis, Siirt, Diyarbakır, Batman ve Adıyaman İlleri de burada mücavir il kapsamında uygulamadan yararlanacaktır.

Sınır ticaret merkezlerinin kurulması, Dış Ticaret Müsteşarlığının koordinatörlüğünde Millî Savunma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Gümrük Müsteşarlığı temsilcilerinden oluşan bir komisyonun, oybirliğiyle yapacağı teklif üzerine, Dış Ticaret Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığı onayıyla kurulacaktır.

Sınır ticaret merkezlerinin inşaı, işletilmesi ve fizikî düzenlemesine ilişkin usul ve esaslar, Gümrük Müsteşarlığınca belirlenecektir. Bu çalışmalar sıkı bir şekilde yürümektedir. Sınır ticaret merkezlerinin idarî yönetimi, bu merkezlerin işleticisi şirket, bulunduğu ilin il özel idaresi, ticaret odası veya sanayi ve ticaret odası, esnaf ve sanatkârlar odası ile ilgili ihracatçı birliklerin katılımıyla oluşturulan ve sınır ticaret merkezini işletenler -bunun bir anonim şirket olmasını öngörmekteyiz- tarafından yerine getirilecektir.

Sınır ticaret merkezinde faaliyet göstermek üzere mağazalar kurulacaktır. Mağaza işletme izinleri, sınır ticaret merkezleri işleticisinin teklifi üzerine Gümrük Müsteşarlığınca verilecektir. İhracat ve ithalat, yine, bu merkezlerin işleticisi durumunda olan ve bunun içindeki mağazalar tarafından yapılacaktır. İthalatta il ihtiyacı ölçütü esas alınacaktır. İthalatta, mevcut vergi oranlarına kıyasla daha düşük bir maktu vergi uygulanacaktır. Böylece, bu çalışmalarla dışticaret, özellikle sınır ticaretine, hükümetimiz, daha evvel programında ve acil eylem planında belirtildiği üzere önem vermektedir ve bunun en kısa zamanda, aylar mertebesinde tamamlanması beklenmektedir ve bu sayede, başta Ağrı olmak üzere, biraz önce saydığım iller bu imkândan yararlanacak, hem ekonomik hem de sosyal avantajlar sağlamış olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Meclis araştırması önergeleri vardır; birincisini okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. - Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu ve 21 milletvekilinin, Adıyaman İli Besni İlçesinin tarihî ve kültürel değerlerinin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/93)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adıyaman İlimizin Besni İlçesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en eski yerleşim yerlerinden birisidir ve pek çok tarihî ve kültürel eserlere sahiptir. Ancak bugün bu varlıklarımız yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Bu sebeple, Adıyaman-Besni İlçesinde sahip olduğumuz tarihî ve kültür değerlerimizin yok olmaması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması hususunda gereğinin yapılmasını arz ederiz.

1- Mahmut Göksu                                (Adıyaman)

2- İsmail Bilen                                (Manisa)

3- Ahmet Faruk Ünsal                                (Adıyaman)

4- Fehmi Hüsrev Kutlu                                (Adıyaman)

5- Sabahattin Yıldız                                (Muş)

6- Mehmet Melik Özmen                                (Ağrı)

7- Mehmet Ceylan                                (Karabük)

8- Halil Kaya                                (Van)

9- Ekrem Erdem                                (İstanbul)

10- Rıtvan Köybaşı                                (Nevşehir)

11- Vahit Kiler                                (Bitlis)

12- Nihat Eri                                (Mardin)

13- Mehmet Dülger                                (Antalya)

14- Atilla Koç                                (Aydın)

15- Azmi Ateş                                (İstanbul)

16- Özkan Öksüz                                (Konya)

17- Afif Demirkıran                                (Batman)

18- Hakan Taşçı                                (Manisa)

19- Osman Akman                                (Antalya)

20- Fehmi Öztunç                                (Hakkâri)

21- Mustafa Ataş                                (İstanbul)

22- Ramazan Toprak                                (Aksaray)

Gerekçe:

Adıyaman'ın Besni İlçesi Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en eski yerleşim yerlerinden biridir. Araştırmalara göre Besni'de ilk yerleşim yerleri korunmaya ve savunmaya son derece elverişli bir yapı arz eden Besni Kalesi ve Değirmen Çayı yöresidir. Tarih sahnesinde Besni'nin ilk hâkimi Hititlerdir. Aynı dönemde yaşayan Hurriler M.Ö. 1400 yıllarında Besni'ye hâkim olmuşlar, ancak ilçede kalıcı izler bırakmamışlardır. Sonraları sırasıyla Babil, Urartu, Kummun Krallığı, Asurlar, Selakidler, Kommagene, Romalılar, Sasani gibi uygarlıkların etkisine girmiş, Hz. Ömer zamanında Besni'ye giren Müslümanlık, Emevi ve Abbasiler döneminde sistemli olarak yayılmıştır. Abbasilerden sonra Selçuklular, Memlükler, Dulkadiroğlulları ve son olarak Mercidabık Savaşı sonunda Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.

Besni İlçesi 1954 yılına kadar Gaziantep'e bağlı bir ilçe iken 1954 yılında Adıyaman'ın il olmasıyla Adıyaman'a bağlanmıştır.

Günümüze kadar çeşitli isimlerle anılan Besni, tarihte ilk defa Tavarih-i Emeviye devrinde "Hasen" ismiyle anılır. Bu da Arapçada "güzel" anlamına gelir. Süryaniler devrinde de ismi yine "güzel yer" anlamına gelen Bathesna olarak kullanılmıştır. Besni'nin Müslüman olmasından sonra bu isim Arap kültürünün etkisiyle Behişti olarak değişmiştir. Bulunmaz yer, cennete eş manasına gelen Behişti 1350 yıllarında Bisni olarak şekil bulur. Bu isim Besni olarak günümüze gelmiştir.

Anadolu binlerce yıldan bu yana gelip geçen medeniyetlerin kalıntılarını barındırmış, kıskançlıkla koruyarak günümüze kadar taşımış eşsiz bölgelerden biridir. Kültürlerin yoğrulup hamur olduğu geniş bir kazan gibidir.

Tarihî geçmişi ve kültürel zenginliği ile Besni ilçesi de aynı özellikleri taşımaktadır. Konumu ve sahip olduğu tarıma elverişli arazileri dolayısıyla geçmişten günümüze değişik medeniyetlerin istilasına uğramış, değişik kültürlere harman yeri olmuştur. Son dönemde ise konar göçer yaşayan Türkmenlere yurtluk yapmıştır. Evliya Çelebi'nin belirttiğine göre Besni Bölgesi Türkmen aşiretlerinin en çok bulunduğu bir yer olmuştur. 1691 yılındaki zorunlu iskândan sonra Besni tamamıyla bir Türk yurdu haline gelmiştir.

Adıyaman'ın batı istikametinde yer alan Besni, il merkezine 42 kilometre uzaklıkta ve 1650 kilometrekare yüzölçümüne sahiptir.

Besni'de;

a) Arkeolojik Sit Alanı

1-Eski Besni Ören Yeri

2-Sofraz Tümülüsü

3-Sesönk Tümülüsü

4-Özbağlar Kaya Mezarları

5-En son olarak Sofraz (Üçgöz) Beldesinde Zeugma'yı kıskandıracak bir anıt mezar daha bulunmuştur. Roma döneminde M.S. II.Yüzyılda yapıldığı tahmin edilen anıt mezarlar Kommagene Krallığının dinî başkenti olan Sofraz'da yapılan kazılarda gün yüzüne çıktı.

b) Dinî ve Kültürel Yapılar

1-Kızılcaoba Camii

2-Kurşunlu Camii

3-Alipaşa Camii

4-Ulu Camii

5-Hacı Ali Bey Camii

c) Sivil Mimarî Yapılar

1-Bekirbey Hamamı

2-Meydan Hamamı

d) Askerî Yapılar

Besni Kalesi

Kültürel kimlikleri konusunda kıskanç bir yapıya sahip Besnililer kültürel benliklerini ve Besni İlçesine bağlılıklarını kaybetmeden bu varlıklarını korumaya çalışmaktadırlar. Ancak buna rağmen bu çok değerli kültür varlıklarımızın bakımı ve korunması için bir dizi tedbirlerin alınması amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci önergeyi okutuyorum :

2. - İstanbul Milletvekili Emin Şirin ve 21 milletvekilinin, Türk basınının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/94)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Demokrasilerin vazgeçilmez unsuru ve kamu niteliğinde hizmet veren medyamız, toplumda yükselen değer haline gelen kirlenmişliğin tesiri altındadır. Türk medyasının son dönemine medya kavgaları damga vurmuş ve toplumu oluşturan bireyler adına kullanılan haber alıp-verme hakkı, medya gruplarının çıkarlarına alet edilir olmuştur.

Türk medyasını hak ettiği saygınlığa eriştirmek, basının sorunlarına köklü ve gerçek çözümler bulabilmek amacıyla bir Meclis araştırması yapılmasında yarar bulunmaktadır.

Konuya dair gerekçe ekte sunulmuştur.

Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması için gereğini saygıyla arz ederiz.

1- Emin Şirin                                 (İstanbul)

2- Azmi Ateş                                 (İstanbul)

3- Süleyman Gündüz                                 (Sakarya)

4- Nevzat Yalçıntaş                                 (İstanbul)

5- Mehmet Dülger                                 (Antalya)

6- Gürsoy Erol                                 (İstanbul)

7- Cavit Torun                                 (Diyarbakır)

8- İnci Özdemir                                 (İstanbul)

9- Cengiz Kaptanoğlu                                 (İstanbul)

10- İlhan Albayrak                                 (İstanbul)

11- Mehmet Beyazıt Denizolgun                                (İstanbul)

12- Ali Ayağ                                 (Edirne)

13- Hacı Biner                                 (Van)

14- Metin Yılmaz                                 (Bolu)

15- Mehmet Güner                                 (Bolu)

16- Mehmet Atilla Maraş                                 (Şanlıurfa)

17- Resul Tosun                                 (Tokat)

18- Ali İhsan Merdanoğlu                                 (Diyarbakır)

19- Ali İbiş                                 (İstanbul)

20- Mustafa Ataş                                 (İstanbul)

21- Vahit Kiler                                 (Bitlis)

22- Seracettin Karayağız                                 (Muş)

Gerekçe:

Teknolojinin başdöndürücü bir hızla geliştiği günümüz toplumunda, bilgi ve bilginin kullanımı en önemli değer haline gelmiş ve buna paralel olarak kitle iletişim araçlarının ve dolayısıyla basının da etkisi ve yetkisi giderek artmıştır. Demokratik toplumlarda, rejimin esasını teşkil eden medya, kamu adına haber alma ve verme hakkını kullanması itibariyle, kamu hizmeti olarak adlandırılmış ve bu görevini kolaylıkla yerine getirebilmesi için çeşitli imkân ve imtiyazlardan yararlanır hale getirilmiştir.

Basının görevi, zamanında, gereken ayrıntıları ile doğru olarak, halka ulaştırılmasında kamu yararı bulunan haberleri toplayarak topluma iletmek, böylece toplumun düşünce ve kanaatler edinmesini ve kamuoyunun serbestçe oluşumunu sağlamak, kamu gücünü elinde bulunduranlar üzerinde toplumun denetim aracı olmaktadır. Ancak günümüz Türkiyesinde medya bu görevini geri plana atmış durumdadır ve yazılısı, görseli, sözlüsü, interneti ile birlikte cümleten töhmet altındadır.

Yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak anılan medya, elde ettiği imkân ve imtiyazlar sayesinde birinci kuvvet haline dönüşmüştür. Patronlara ve onların mutemet adamlarına yakın olmak koşuluyla herkesin gazeteci olabildiği günümüzde, "danışmanlık" ve "murahhas aza"lık koltuklarına oturtulan medya mensupları, kurum çıkarlarını toplumun çıkarlarının üzerinde tutabilmekte ve tarafsızlık ilkesini zedelemekten rahatsızlık duymamaktadırlar.

Yakın geçmişimiz, yaptıkları yayınlarla hükümet kuran, hükümet düşüren "habercilik" örneklerine tanık olurken, siyasî yakınlık koşuluyla çıkar sağlanmasına önayak olmak, milyon dolarlık medya yöneticilerinin asıl görevleri haline gelmiştir. Enerji sektöründen inşaat sektörüne, bankacılıktan telekomünikasyona kadar el atmış basın patronlarının, sıralamada en son görevlerini habercilik oluştururken, nemasından yararlanmak ve diğer işlerini takip etmek konusunda basının gücü, patronların elinde öldürücü bir silah olarak algılanmaya başlamıştır. Son dönem Türk medyası da, bu etkisi ve kullanım sahası geniş silahın yol açtığı medya savaşı örnekleriyle doludur.

Basınımızın en önemli sorunlarının birini de, tekelleşme oluşturmaktadır. Haberleşmedeki tarafsızlığı sağlayabilmek ve basını, zenginleşme, çıkar sağlama ve üstünlük oluşturma zemini olarak kullanılan araç konumundan çıkarabilmek için, yatay-dikey tekelleşme yasağı getirilmişken, Türkiye'de bu kural tamamıyla ihlal edilmiştir. Bazı medya kuruluşları birden fazla televizyon, radyo, dergi, internet sitesine sahipken, basım ve dağıtım halinde de tekel konumunda bulunmakta ve yerel ölçekte yayın yapan medya kuruluşlarına izin vermemektedir.

Basını töhmet altında bırakan bir diğer konu da, derin ilişkiler ağı içinde bulunduğu iddiasıdır. Siyasetçilerle derin ve yakın ilişkiler içinde bulunan medya patronlarının adının mafya liderleriyle birlikte anıldığı iddiaları, medyadaki kirlenmişliğe tuz biber ekmiştir.

Basının kanayan yaralarından biri de çalışanlardır. Vitrini, büyük paralar karşılığında "iş takibi" görevi üstlenen yöneticiler doldururken, maaşlarını zamanında alamayan, sigortaları yapılmayan, centilmenlik anlaşmalarıyla iş bulmalarının önü kesilen, sendikalaşmaktan yoksun bırakılan medya emekçileri kendilerini ifade edememenin zorluğunu çekmektedirler.

Basında yaşanan kirlenmişlikten, kamu da zarar görmektedir. Çürümüş, yozlaşmış hayatlar haber olarak halka dayatılırken, gerçek sorunlar magazinleştirilerek çözümsüz kalmakta, halk bu durumdan rahatsızlığını, basına duyulan güvensizlik olarak yansıtmaktadır.

Bu ve benzer gerekçelerle, basında yaşanan kirlenmişliklerin ve basının sorunlarının giderilmesi ve ileride yapılacak kanunî değişikliklere ışık tutacak mahiyette bir çalışma yapılabilmesi konusunda Yüce Meclisimize büyük görevler düşmektedir. Bu nedenle TBMM'de, bir Meclis araştırması açılmasında yarar görüyoruz.

Anayasanın 98 ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, çok yoğun çalışıyorsunuz, biliyorum; ama, telefon seslerinden ve aranızdaki sohbetten, sunuşlarımız duyulmuyor; o nedenle, rica ediyorum, aranızdaki görüşmelere ve telefon konuşmalarınıza dikkat etmenizi diliyorum. Daha önce de uyarmıştık; Genel Kurul salonunda telefon görüşmelerinin yapılmamasını özellikle rica ediyorum.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

3. - Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan ve 23 milletvekilinin, ülkemizdeki demir ve çelik üretimi ile Erdemir’in mevcut durumunun ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/95)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de cevherden demir çelik üretiminin azalmasının nedenleri, Ereğli Demir Çelik Fabrikasının 1996 yılından itibaren zarar eder duruma gelmesine yol açan idarî ve siyasî nedenlerin araştırılması ve bu sektörde yaşanan sorunların çözüm yollarının bulunması amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 20.1.2003

1. Fazlı Erdoğan                                (Zonguldak)

2. Şükrü Ünal                                (Osmaniye)

3. Ömer Özyılmaz                                (Erzurum)

4. Alim Tunç                                (Uşak)

5. Nevzat Doğan                                (Kocaeli)

6. Mehmet Özyol                                (Adıyaman)

7. Ali Öğüten                                (Karabük)

8. Hasan Ali Çelik                                (Sakarya)

9. Fetani Battal                                (Bayburt)

10. Şükrü Önder                                (Yalova)

11. Polat Türkmen                                (Zonguldak)

12. Mustafa Demir                                 (Samsun)

13. Faruk Anbarcıoğlu                                (Bursa)

14. Köksal Toptan                                (Zonguldak)

15. Harun Tüfekçi                                (Konya)

16. Ersönmez Yarbay                                (Ankara)

17. Cemal Uysal                                 (Ordu)

18. Mehmet Atilla Maraş                                (Şanlıurfa)

19. Eyyüp Sanay                                (Ankara)

20. Musa Uzunkaya                                (Samsun)

21. Hacı Biner                                (Van)

22. Mustafa Dündar                                (Bursa)

23. Murat Yılmazer                                (Kırıkkale)

24. Osman Kılıç                                 (Sıvas)

Gerekçe:

Türkiye'nin 1980 yılında 4 200 000 ton olan toplam ham çelik üretim kapasitesi 1999 yılında 19 900 000 tona yükselmiştir. Söz konusu kapasitenin ürünlere göre dağılımında yüzde 83'ünü uzun ürünler, yüzde 15'ini yassı ürünler, yüzde 2'sini vasıflı çelik oluşturmaktadır.

Bugün Türkiye'de kapasiteleri 100 000 ton ile 2 000 000 ton arasında değişen, 15'i özel sektöre 2'si kamuya ait olmak üzere, toplam 17 adet ark ocaklı tesis ile kapasiteleri 1 000 000 ton ile 3 000 000 arasında değişen, 3 entegre tesis mevcuttur.

Dinamik bir çelik sektörüne sahip olan ülkemizde, üretim-tüketim dengesinin korunmasına özen gösterilmeden verilen hatalı teşvikler sonucunda, dünyadakinin tersine önemli bir yapısal sorun ortaya çıkmıştır.

Gelişmiş ülkelerde çelik üretiminin yüzde 60'ını yassı, yüzde 40'ını uzun ürünler oluştururken, ülkemizde sektörel yapı, dünyadaki çelik sektörü yapılaşmasına ters düşmektedir. Türkiye'nin uzun ürün üretimi, iç tüketimin yaklaşık bir katı fazlasıdır. Yassı ürün üretimi ise, iç talebin yarısı civarındadır. Uzun ürünlerdeki üretim fazlası, ihracat yoluyla eritilmeye, yassı ürünlerdeki talep fazlası ise ithalat yoluyla karşılanmaya çalışılmaktadır.

Demir çelik sektörünün lokomotif sektör olma özelliği nedeniyle ülke ekonomisi ve sanayileşmesi üzerindeki etkisi çok büyüktür. Ülkenin refah düzeyi ve gelişmişliğinin en önemli göstergelerinden biri de vasıflı çelik tüketimidir. Türkiye'de vasıflı çelik üretim ve tüketim miktarları, ülke nüfus ve büyüklüğüne göre düşüktür. Gelişmiş ülkelerde toplam çelik üretimi içinde vasıflı çelik payı yüzde 12-20 düzeyinde olduğu halde, Türkiye'de bu oran yüzde 3-4 arasında değişmektedir. Gelişmiş ülkelerde çelik tüketimi; ABD 405 kg/kişi, Japonya 601 kg/kişi, Almanya 445 kg/ kişi iken Türkiye'de bu rakam 188 kg/kişidir.

Ülkemizde yassı çelik ürünlerinin ana gruplar bazında üretimi sadece Ereğli Demir ve Çelik Fabrikalarınca (Erdemir) tarafından gerçekleşmektedir. Demir çelik sektörü, sektör yaratan sektör olduğu için, kurulduğu günden bugüne ülke ekonomimize çok büyük yararlar sağlamıştır. Erdemir, bugünkü koşullarda, doğrudan ya da dolaylı olarak tüm vatandaşımızı ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Erdemirin sahip olduğu çok iyi yetişmiş insan kaynakları ile güçlü finans kaynaklarını kullanıp, sadece İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının lokomotifi değil, Türkiye'nin de lokomotifi olma imkânı vardır.

Erdemirin üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunmadan önce, mevcut durumun çok iyi bilinmesi, bu haliyle Türkiye ekonomisine etkileri, yakın gelecekle ilgili projeksiyonları ve projeleri, gümrük birliğiyle bağlantısı, Avrupa Birliği ülkelerindeki benzer kuruluşlara uygun yeniden yapılandırılması, misyonuna uygun hale getirilmesi, en önemlisi, Kardemir ve bir ölçüde İsdemirin durumuna düşürülmekten korunması ve bu potansiyel riskin -ki, giderek artmakta olan bu tehlikenin- ortadan kaldırılması zorunlu ve çok acildir.

Açıklanan nedenlerle, Türkiye'de demir ve çelik üretimi yapısının (uzun/yassı) ve bu üretimin, cevherden demire (entegre tesis) hurdadan ve kamu kuruluşu-özel sektör dağılımı dengeleri ile Türkiye'nin tek yassı mamul entegre üreticisi Erdemirdeki durumların araştırılması amacıyla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sözlü sorunun geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. - İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil'in (6/226) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/62)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 36 ncı sırasında yer alan (6/226) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                           Bihlun Tamaylıgil

                                           İstanbul

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına ilişkin bir tezkeresi vardır; okutup ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

2. - Bazı milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/295)

                                        28.5.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 21.5.2003 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

"Burdur Milletvekili Bayram Özçelik, hastalığı nedeniyle 8.5.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Bursa Milletvekili Ali Dinçer, hastalığı nedeniyle 21.4.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 90 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu, hastalığı nedeniyle 8.4.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 16 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil, hastalığı nedeniyle 28.3.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 23 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu, hastalığı nedeniyle 3.4.2003 tarihinden 20 gün ve 25.4.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün toplam 40 gün"

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Zonguldak Milletvekili Harun Akın, hastalığı nedeniyle 22.4.2003 tarihinden geçerli olmak üzere 21 gün"

BAŞKAN - Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir sayın milletvekilinin ödenek ve yolluğunun verilebilmesine ilişkin bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

3. - Bursa Milletvekili Ali Dinçer'e ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/296)

                                        28.5.2003

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan Bursa Milletvekili Ali Dinçer'e İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi Başkanlık Divanının 21.5.2003 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

IV. - ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Genel Kurulun çalışma saatleriyle gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No. : 34               Tarih : 28.5.2003

Genel Kurulun 28.5.2003 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 43 üncü sırasında yer alan 136 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına, 42 nci sırasında yer alan  135 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 34 üncü sırasında yer alan 124 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 145 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının ise 48 saat geçmeden bu kısmın 5 inci sırasına, 50 nci sırasında yer alan 143 sıra sayılı Doğal Afetlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının ise 6 ncı sırasına, 49 uncu sırasında yer alan 142 sıra sayılı kanun tasarısının  7 nci sırasına alınması ve bu birleşimde; gündemin 6 ncı sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde, saat 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilerek, bu sıraya kadar olan işlerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması, 23.5.2003 tarihli 84 üncü Birleşimde açılması kabul edilen; Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler konusundaki genel görüşmenin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması ve genel görüşmenin, 29.5.2003 Perşembe günkü birleşimde yapılması ve bu birleşimde, Genel Kurulun saat 13.00'te toplanarak, 143 ve 142 sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmelerinin saat 24.00'e kadar tamamlanamaması halinde, saat 24.00'ten sonra da çalışmalara devam edilerek, bu işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca önerilmiştir.

 

 

Bülent Arınç

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

Salih Kapusuz

Oğuz Oyan

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Divan Üyemizin, bundan sonraki sunuşları oturarak yapmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Kabul edilmiştir.

Şimdi, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

V. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Tekirdağ'daki Kültür Merkezi Projelerine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/160) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok. 

Söz talebiniz var mı Sayın Enis Tütüncü?..

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Var efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tekirdağ milletvekili olarak, Kültür Bakanınca cevaplandırılmak üzere, Tekirdağ'da geçmiş dönemlerde yatırımları başlanan kimi kültür merkezlerinin ne zaman bitirileceği ve bu konuda neler düşünüldüğü hususunda soru önergesi vermiştim ve yanıt rica etmiştim.

Bundan önceki hükümetin Kültür Bakanı Doç. Dr. Sayın Hüseyin Çelik, bu sözlü soru önergeme yazılı olarak yanıt vermişti. Kendisine, bu inceliği için, huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Ancak, Sayın eski Kültür Bakanımız, vermiş olduğu yanıtta, sonuç itibariyle, üç aylık geçici bütçe uygulamasının devam ettiğini bildirmişti ve üç aylık geçici bütçe uygulamasının devamı nedeniyle, söz konusu kültür merkezleri için, 2003 yılı ödeneklerinin kesinleşmesinin söz konusu olmadığını ifade etmişti. Tabiî ki, buradan, zımnen şu gerçek ortaya çıkıyor: Üç aylık geçici bütçe uygulaması sona erecek, şu anda bir şey yapamayız; ancak, 2003 yılı bütçe uygulamasında gereğini yapacağız. Yine, Sayın Bakanımız, şu şekilde devam etmişti sorumun yanıtına: "Yeterli ödeneğin temini halinde, bahse konu kültür merkezleri, üç dört yıl içerisinde bitirilerek hizmete açılacaktır."

Tabiî ki, 2003 yılı bütçesinde herhangi bir şey yapılamadı.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabiî ki, Adalet ve Kalkınma Partisinin hangi sorunlarla, hangi sıkıntılarla hükümete geldiğini bilen arkadaşlarınızdan, bilen milletvekillerinizden biriyim; ancak, devlet yönetiminde iddia sahibi olmak, hükümet olmak, muktedir olmak demektir. Eğer muktedir olamayacak iseniz, o zaman, seçim meydanlarında, muktedir olamayacağınız, yapamayacağınız birtakım konular üzerinde söz verilmemesi gerekiyor. Seçim meydanlarını bir tarafa bıraktık; bundan önceki hükümetin bakanının bu konuda zımnen bir söz vermiş olduğunu, burada açık bir şekilde görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Tekirdağ Kültür Merkezi, 1992 yılında, 8 milyar liralık keşif bedeliyle ihale edilmiş, yüzde 30 keşif artışı verilmiş, 10,4 milyar lira harcanmış, iş tasfiye edilmiş; fizikî gerçekleşme oranı yüzde 24, yani, orada duruyor. 10 milyar lira harcanmış, sözleşmenin yapıldığı yılın fiyatlarıyla; ama, orada çürüyor.

Değerli arkadaşlarım, aynı şekilde, Tekirdağ Çorlu Kültür Merkezi, 5.9.2002 tarihinde tasfiye edilmek durumunda kalmış. Tekirdağ Muratlı Kültür Merkezi için 1995 yılında başlanmış yatırıma, 14 milyar liralık bir ödeme yapılmış, fizikî gerçekleşme oranı yüzde 20; çürümeye terk edilmiş. Tekirdağ Şarköy Kültür Merkezinin 1995 yılında 60 milyar liralık bir keşif bedeliyle ihalesi yapılmış.

(Mikrofon otomatik cihaz  tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Yaklaşık 10 milyar liralık ödeme yapılmış, masraf yapılmış; fizikî gerçekleşme oranı yüzde 20; bu da çürümeye terk edilmiş. Tabiî ki, geçmiş cumhuriyet hükümetlerinin, geçmiş hükümetlerin nasıl yanlış yatırım politikalarını götürmüş olduklarının en somut, en acı örneklerinden birini yaşıyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Tekirdağımızın çok farklı bir yeri var. Tekirdağ İlimiz, Türkiye ölçeğinde en fazla göç alan, en fazla göç kabul eden illerimizden biri; hemen hemen 8 inci sırada. Türkiye'nin hemen tüm illerinden göç alıyor; yani, güzel Türkiyemizin zenginliğini oluşturan, farklı etnik, mezhep ve kültürel güzelliklerin kaynaştığı, küçük bir coğrafya parçasında kaynaştığı bir il. Bu nedenle, kültür merkezlerine olağanüstü önemde ihtiyaç var, olağanüstü şekilde ihtiyaç var ve Tekirdağımızın da bu kültür merkezlerini hak ettiğini sanıyorum; çünkü, yıllardan bu yana, Tekirdağ, örneğin vergi gelirleri açısından 8 inci sırada, 9 uncu sırada, 7 nci sırada, 6 ncı sırada; yani, 10'un üzerine hiçbir zaman çıkmadı. En fazla Gelir Vergisi veren, ülke ekonomisine en fazla katmadeğer sağlayan bir ilimiz Tekirdağ; ama, yatırımlara baktığımızda 59 uncu sırada, 60 ıncı sırada, 65 inci sırada; yani, bunun kabul edilmesi kesinlikle mümkün değildir. Bu nedenle, bu kültür merkezlerinin -2003 yılı geçti ama- 2004 yılında, mutlaka ve mutlaka, dikkate alınmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Sayın Başkan, size ve sayın milletvekillerimiz, hepinize, en iyi dileklerimi, sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.

Sayın milletvekilleri, bu önerge, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.

2.  - Balıkesir Milletvekili Orhan Sür'ün, AKP Genel Başkanı hakkında verilen beraat kararının Hazine avukatlarınca temyiz edilip edilmediğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/161) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Sayın Sür?..

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Söz talebiniz var; buyurun.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bundan aylar önce, Sayın Başbakan, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanıyken, yargılandığı bir davanın sonuçlandığını basında okuduk ve televizyonlarda izledik.

Değerli arkadaşlarım, son yıllarda, ülkemizde, özellikle siyasete ve siyasetçiye bakışta ve bu bakışın, maalesef, negatife doğru yönlenmesinde en büyük etken, çeşitli yolsuzluk iddiaları ve siyasetçilerin bu yolsuzlukların içinde bulunmasına ilişkin bakış açıları. Her şeyden önce, siyasete gerçekten gereken önemin ve gereken değerin verilmesini istiyorsak, siyasetçiyi bu iddialardan uzak tutmak zorundayız.

Ben, bu sözlü soru önergesini verdiğimde, Sayın Erdoğan, o anda, Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanıydı, Başbakan da Sayın Gül'dü; ama, şu anda, Sayın Erdoğan Başbakan. Gönül isterdi ki, Sayın Başbakan veya Sayın Başbakanın adına birileri gelip, bu kürsüden, bu kararın neden böyle olduğunu veya detayını bizlere anlatsalardı ve Türk Halkı da bunu duysaydı. Maalesef, bu yargılamada -en azından benim bildiğim kadarıyla- Hazine, bu kararı temyiz etmemiştir. Neden temyiz edilmemiştir, belli değil. Temyiz edildiyse, basına ve bizlere niye yansımamıştır, o da belli değil. Herhalde, yazılı olarak bu yanıt bizlere verilecektir; ama, bu sonuç, bu şekil, siyaset ve siyasetçinin üzerine düşen gölgeyi kaldırmaya yönelik bir tavır değil değerli arkadaşlarım. Özellikle, ülkeyi idare etmeye bu denli yakın olan -o aşamada- bir insanın, bir değerli siyasetçinin ve bu siyasetçinin yanındaki arkadaşların, bu yanıtı, bu Meclis kürsüsünden vermesi gerekirdi diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, siyasî parti kurup iktidara talip olmak, elbette, çok güzel ve bu yapılmalı da. Siyasetin her ortamda, her yerde gerekli olduğunu biliyoruz; ama, gereken önemi de göstermek zorundayız. Bu kürsüde, çeşitli defalar da, Cumhuriyet Halk Partisine bakış açılarını ifade eden arkadaşlarımız, bazen Cumhuriyet Halk Partisini anlayamadıklarını ifade ediyorlar. Evet, anlayamazlar; çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi, hiçbir zaman, böyle bir yargılamadan, böyle şaibeleri olan insanları hiçbir zaman genel başkan yapmamış. Ben, Sayın Erdoğan'ın bu şaibeden kurtulmayışının, bu şekilde kurtulmayışının ona da haksızlık olduğu inancındayım. Gerçekten, belki de, o davada hiçbir şey yoktu. Gerçekten, belki de, Sayın Erdoğan, hakkıyla bu davada beraat etmişti; ama, bu şaibenin bu şekilde yaratılmaması gerekirdi düşüncesindeyim ve topluma da...

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Kim yaratıyor?

ORHAN SÜR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yargılanan ben değilim, benim Genel Başkanım da değil!.. (AK Parti sıralarından "sizler yaratıyorsunuz" sesi) Benim Genel Başkanım da değil; ama, eğer, bu olay temyiz edilmediyse, benim sorduğum soru açık ve nettir. Bu bir gelenek midir, bu böyle midir, bu böyle mi yapılır, yargıdaki usul bu mudur diye soruyorum ve bu konuda yanıt istiyorum. Bana verilen bir yanıt yok şu anda burada; yazılı bir yanıt alacağım. Kamuoyunun buradan duymasını isterdim. Hele şu anda ülkeyi idare eden bir Başbakan hakkındaki bu şekildeki bir yargı sonucunun çok açık ve net bir şekilde kamuoyuna açıklanması gerekirdi. Burada, bu kararı verilen kişi sade bir vatandaş değil, şu anda ülkeyi yöneten Başbakan. O nedenle, bu konuyu önemsememiz gerekir, Meclisin bu konuyu önemsemesi gerekir. Halk, bu konuyu, bence, önemsiyor.

MEHMET SARI (Osmaniye) - Halk çok iyi biliyor...

ORHAN SÜR (Devamla) - Hayır, hiç de çok iyi bilmiyor. Yani, böyle, bu Meclisten yasalar çıkararak, yargılanan bazı bakanları yargıdan almak veya bu Mecliste, şu anda Başbakan olan bir arkadaşımızı, bir değerli siyasetçiyi, yargılandığı davanın sonucunda beraat ettirip, arkasından, bunu temyiz etmemenin hesabını birileri vermeli. Bu, o arkadaşımıza da, o değerli siyasetçiye de yapılan bir haksızlıktır diye düşünüyorum. Bunu niye böyle düşünmüyoruz?! Siyasetçinin kamuoyunun önünde itibarının artması ancak böyle sağlanır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SARI (Osmaniye) - Beraat etti...

BAŞKAN - Sayın Sür, lütfen, toparlar mısınız.

ORHAN SÜR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım; bitireceğim.

Değerli arkadaşlarım, ben, beraat edip etmediğini tartışmıyorum. Beraat ettiyse, bir usul var, yargılamada bir usul var; bugüne kadar, bu şekilde yargılanan kişiler hep temyiz ediliyor da, Yargıtaya gönderiliyor da bu tip davalar, niye, Sayın Başbakan için bu dava bu şekilde sonuçlandığında temyiz edilmiyor?! Acaba, temyiz etmeyen, bu görevi yapmayan kişi hakkında gereken soruşturma açılmış mıdır açılmamış mıdır; bunu öğrenmek istiyorum. İnanıyorum ki, benim gibi, bu ülkede milyonlarca kişi bunu öğrenmek istiyor. Bu çok doğal bir tavır değil midir?! Bilmiyorum, Genel Başkanınız Sayın Erdoğan için olduğunda bu şekilde tavır takındığınızda, o zaman, başkaları için de aynı uygulama yapıldığında, buraya gelip konuşma hakkını elde edemezsiniz diye düşünüyorum.

RESUL TOSUN (Tokat) - Kararlar temyiz edilmez ki beyefendi.

ORHAN SÜR (Devamla) - Edilir efendim, bu kararlar temyiz edilir. Lütfen, hukukçu değilseniz, o zaman, hukuku inceleyin; bu kararlar temyiz edilir. Örneği var mıdır diye soruyorum; lütfen, buradan, gelip yanıtlayın diyorum; yanıtlamıyorsunuz, yanıtlayamıyorsunuz ve kamuoyuna açıklamıyorsunuz. Benim söylemek istediğim bu.

Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclisi saygıyla selamlarken, siyasetçilerin bu tip şaibelerden mümkün olduğunca uzak durmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sür.

HALUK İPEK (Ankara) - Sayın Başkan, 69 uncu maddeye göre bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN - Sayın Başkan, böyle bir usulümüz yok; ancak, yerinizden konuşabilirsiniz veya Sayın Bakan zaten birazdan konuya değinecek.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Konuya şimdi temas edebiliriz Başbakanımız adına.

BAŞKAN - Sayın Bakan, böyle bir usulümüz yok. Zaten size söz sırası gelecek, orada açıklarsınız görüşünüzü.

Teşekkür ederim.

HALUK İPEK (Ankara) - Ben çok kısa bir şekilde izah etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Başkan, yeni bir usul açmayalım. Söyleyeceğiniz bir şey varsa, yerinizden, buyurun; yoksa, Sayın Bakan zaten yanıt verecek.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Başkan, böyle bir usulümüz var mı?!

HALUK İPEK (Ankara) - Yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

HALUK İPEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Esas itibariyle Genel Kurul çalışmalarının gerilmeden devam etmesini isteyen bir Grup Başkanvekili ve Genel Başkanla ilgili tüm bu soruşturmaların, ileri sürülen tüm bu iddiaların baştan sona içinde olan, o çalışmalarda bulunan birisi olarak söylüyorum; Genel Başkanımızın belediye başkanlığı yaptığı dönem içinde her günü, her saati ayrı ayrı denetlenmiş -böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde yoktur- en ufak bir usulsüzlük bulunmamış ve şu ana kadar kendisiyle ilgili ileri sürülen tüm iddialardan alnının akıyla çıkmıştır.

Ceza Usul Yasasına göre, şu anda, kesinleşmiş bir yargı kararı vardır. Bu yargı kararını da eleştirmek hiç kimsenin hakkı değildir.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İpek.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, bir açıklama da ben yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Efendim?..

OĞUZ OYAN (İzmir) - Usul yarattınız Sayın Başkan; ben de açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Sevgili arkadaşlar, çalışmaları bir ahenk içinde götürüyoruz. Açıklamanın açıklaması, açıklamanın...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Hazinenin temyiz etmediği hiçbir dava yoktur. Hazine, kamu çıkarını korur ve temyiz eder.

BAŞKAN - Peki; teşekkür ederim.

3. - Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün'ün, fıstıkçamı üreticilerinin sorunlarına ilişkin Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/166) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Sayın Üstün, söz talebiniz var mı?

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Var efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhalefetin bir görevi de iktidarı denetlemek. Bu denetleme sırasında da sözlü soru önergelerimiz bunun önemli ölçütlerinden birisi; ama, maalesef, bazı bakanlarımız bu konuda hassas olduğu halde, bazı bakanlarımız hassas değil, duyarlı değil ve açıklamalar yapılınca da, maalesef, ortam geriliyor.

Değerli milletvekilleri, Akdeniz ve Ege sahillerinin ağacı olan ve halk arasında künharçam olarak bilinen fıstıkçamı ormanları, Muğla İli Milas, Yatağan ve Kavaklıdere; ayrıca, Aydın İli Çine, Karpuzlu, Koçarlı, Söke İlçelerinde yaklaşık 30 000 hektar sahada yayılış göstermekte, 50'ye yakın köyde yaşayan tahmini 25 000 insanımız için önemli bir gelir kaynağı oluşturmaktadır.

Fıstıkçamı ağacının odun hammaddesi endüstriyel olarak fazla değerli ve kaliteli olmayıp, su ve toprak rejimine sağladığı faydalar yanında, kıymet ihtiva eden kısmı, çamfıstığı veya künhar olarak tabir edilen meyvesidir. Ancak, yöremizde bulunan fıstıkçamı ormanlarının mülkiyet problemleri henüz çözülemediği için, gerek meyvesi itibariyle ülke ve yöre ekonomisine sağladığı katkı gerekse su ve toprak rejimine olan katkıları en az seviyeye düşmüş bulunmaktadır. Mevcut durum itibariyle fıstıkçamı ormanları, fiiliyatta, orman köylüleri tarafından paylaşılmıştır. Bu paylaşımda, köylülerin elinde zilyetlik belgeleri mevcuttur ve vatandaşlar, paylaşıma bağlı olarak fıstıkçamı ağaçlarının meyvesinden istifade etmektedirler.

Ancak, yasal prosedür çerçevesinde, fıstıkçamı ormanlarının bulunduğu alanlar, devlet ormanı niteliğindedir. Fiilî ve yasal mülkiyet ayrılığı yüzünden, mevcut fıstıkçamı ağaçları yaşlanmış, verimden düşmüş, gençleştirme ve bakım müdahaleleri yapılamadığı için fonksiyonlarını yerine getiremez olmuştur.

Ağaçlar, en verimli şekilde 25 ile 80 yaşları arasında çamfıstığı verebilmesine rağmen, yöremizdeki ağaçların çoğu 100 yaşını geçmiş ve verimden düşmüş bulunmaktadır. Mevcut fıstıkçamı ağaçlarının bir tanesinden yılda ortalama 70-80 adet kozalak elde edilmekte, 1 hektar sahadan ise 800 000 000-900 000 000 Türk Lirası gelir elde edilebilmektedir.

Mülkiyet problemlerinin çözümlenmesiyle, mevcut yaşlı ormanlarımızın genç ormanlar haline getirilmesi sağlanacak, bu alanların su ve toprak rejimine olan katkıları artırılacak, gençleştirme ve bakım müdahalelerinin gerçekleştirilmesiyle birim alanda mevcut ağaç adedi optimal seviyeye ulaştırılacak ve birim alandan alınan çamfıstığı miktarı artırılarak, yöre ve ülke ekonomisine önemli bir katkı sağlanmış olacaktır.

Yapılacak uygulama ve hektardaki ağaç adedinin optimal seviyeye getirilmesiyle, bir hektar sahadan elde edilecek gelir 2 milyar Türk Lirasının üzerinde olacaktır. Aynı zamanda, Tütün Yasası nedeniyle boş olan araziler için alternatif ürün bulamayan iktidarın, bunu desteklemesiyle ülke ekonomisine bir girdi sağlanacağı düşüncesindeyiz.

6831 sayılı Orman Kanununun 1 inci maddesinin (H) fıkrasında "sahiplik" kavramının açıklığa kavuşturulamamasından kaynaklanan sıkıntılar mevcuttur. Yine, 6831 sayılı Orman Kanununun 3373 sayılı Kanunla değişik 2/B maddesinin uygulaması hakkında yönetmeliğin 20 nci maddesinde, sahipliğin, tapuyla mümkün olabileceği belirtilmiştir. Ancak, mıntıkamız dahilinde fıstıkçamları bulunan köylerde tapu bulunmamakta, varsa da gerek hudutlar gerekse miktar itibariyle problemi çözecek vasıfta değildir.

Bu nedenle, fıstıkçamıyla ilgili problemlerin çözülebilmesi, ilk defa orman kadastrosu yapılacak yerlerde, 6831 sayılı Orman Kanununun 1 inci maddesinin (H) bendinde geçen sahiplik kavramına açıklık getirilerek, her türlü tasarruf ve zilyetlik belgelerinin de geçerli sayılmasıyla mümkün olabilecektir. Daha önce de, orman kadastrosu yapılmış yerlerden, fıstıkçamlarının, 6831 sayılı Orman Kanununun 3373 sayılı Kanunla değişik 2/B maddesine göre, orman sınırları dışına çıkarılması işleminin, ancak fıstıkçamlarının meyveli ağaç statüsüne alınmasıyla mümkün olabileceği; yine, 2/B maddesinde ifade edilen "çamfıstığı" tabirinin "fıstıkçamı" anlamına geldiğinin hukukî bir açıklamasıyla bu maddeye işlerlik kazandırılması gerekmektedir.

Yukarıda bahsedilen yöntemle, fıstık çamlarının mülkiyet problemi çözümlenebildiği takdirde, yaklaşık olarak 30 000 hektarlık saha, atıl halden verimli hale dönüştürülecek; Bergama ve Kozak civarındaki köylerde olduğu gibi, yaklaşık 50 köyde yaşayan 25 000 insanımız için önemli bir gelir kaynağı oluşturulacak; orman teşkilatının yönlendirmesiyle, zamanında yapılacak teknik müdahaleyle, verimden düşmüş yaşlı ormanların gençleştirilmesiyle mümkün olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlar mısınız Sayın Üstün.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu sahaların su ve toprak rejimine olan katkıları artırılacak, ülkemiz ve yöremiz için önemli bir üretim ve ihracat potansiyeli elde edilmiş olacaktır. Konuyla ilgilenenlere ve köylü ve çiftçilerimizle ilgilenenlere bildirilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6831 sayılı Yasa ve 4785 sayılı Yasa ve yönetmeliklerde yapılacak değişikliklerle bu üreticilerimizin sorunları çözümlenecek ve bu konuda muhalefet olarak gerekli katkı ve desteği sağlayacağız.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstün.

Sayın milletvekilleri, bu önerge, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.

4. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, zorunlu tasarruf nemalarının ne zaman ödeneceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/172) ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Sayın Ercenk, buyurun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Bir ay önceki konuşmasını yapacak.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, kürsüye gelirken "bir ay önceki konuşmayı yapacak" diye duydum, değil mi? Resul Bey, siz mi söylediniz onu?

RESUL TOSUN (Tokat) - Evet... Teşekkür edin...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Evet, doğru söylüyorsun. Eğer, bunu yapıyorsam, demek ki, bir sorun var. Demek ki, yasa çıkarmada, bunların çözümünde bir sorun var. Bakın, 31.1.2003 tarihinde, hükümetin, Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabındaki nemalarının ödenmesi konusundaki kararsızlığı ne zaman sona erecektir diye soru sormuşum. 31.1.2003... Şimdi, 28 Mayıs 2003... Aradan...

RESUL TOSUN (Tokat) - Kanun çıktı...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Ona geliyorum zaten.

Bizde, genellikle, kanunlar, bir karışıklığı gidermek için, bir nizam, intizam yok ise onu zapturapt altına almak için, bir düzen getirmek için çıkarılır. Şimdi, biz, nemayla ilgili bu yasayı çıkardık da, çok da düzenli olduğunu sanmıyorum. Bakın, bu kanunun 6 ncı maddesi, nemaların anaparalarının 30 Nisana kadar ödenmesine amirdi, emredici hükümdü bu. 30 Nisanda anaparalar ödenecek, bitecekti. Yasa emrediyor bunu; ama, şimdi, uygulamada, bakıyorum ki, hükümet veya uygulayıcılar, yasayı kendileri ihlal etmişler. Bakın, elimde bir liste var.

RESUL TOSUN (Tokat) - Aynı yasada, bir ay ertelenir...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Yani, o da, işin kıvırma yanı tabiî; ama, öyle bir karar da yok. Yani, bir ay ertelenir diye bir karar da yok.

RESUL TOSUN (Tokat) - Var... Var...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Hayır... Hayır...

RESUL TOSUN (Tokat) - Kanun orada... Aynı yasada...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi, bakın, elimde...

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Kanunda var...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, lütfen, müdahale eder misiniz.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Efendim "bir ay geriye alınır veya öne alınır..." Var, o doğru; ama, bu konuda bir karar yok.

RESUL TOSUN (Tokat) - Kanunda var...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Olur mu öyle şey?!

Şimdi, efendim, 330...

BAŞKAN - Sayın Tosun, lütfen...

Sayın Ercenk, buyurun.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Biz de, teşekkür edeceksiniz zannettik!..

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Neyine teşekkür edeyim?! Sen, adamın 330 000 000 lira anapara alacağı var, 100 000 000 lira para veriyorsun eline! Neyine teşekkür edeyim ben bunun?!. Sokağa bir çık bakalım, teşekkür mü edecek, boynuna mı sarılacak senin?!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Takdir edeceksiniz... Bu kadar da olmaz!

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Mehmet Özeren; 350 000 000 lira alacağı var, eline 50 000 000 lira para veriyorsunuz. Emine Sarı; 199 000 000 lira alacağı var, eline 48 000 000 lira para veriyorsunuz. Osman Karatoprak; 285 000 000 lira alacağı var, eline 1 700 000 lira para veriyorsunuz.

Şimdi, bu yasa çıkmadan önce, yine, vatandaşlarda, çalışanlarda bir umut vardı; yani, benim orada param duruyor, yıllardır benden bu kesildi diye. Öyle sanıyorum ki, tasarruf gibi hissetti, onu öyle düşündü ve orada kaldı; ama şimdi, bu uygulamadaki aksaklık, yasanın uygulanmasından doğan aksaklık o çalışanı umutsuzluğa düşürdü. Şimdi, ne alacağını bilmiyor. Ziraat Bankası gişesine gidiyor "arkadaş, senin alacağın yok" deniliyor. "Yahu, nasıl olur; benden kesildi, nasıl alacağım olmaz" diye cevap veriyor; orada birtakım yolsuzluklar ve anlayışsızlıklar ortaya çıkıyor. Bakın, çalışanların nema alacaklarının ödenmesi konusunda aksaklık çıktığında, demiryolu işçileri ayağa kalktı; bizim hükümetimiz veya bunun uygulayıcısı Bakanlık, hükümet, bu konuda onlara destek vereceğine, kalkıp, onların üstüne zor kullanmaya kalktı. Şimdi, bu çalışan zaten perişan olmuş, geçinemiyor, elindeki umudu da kaybetti.

Değerli arkadaşlarım, bakanlara "bu nema işi ne olacak, bu nema yasası ne olacak, ne zaman alınacak bunlar" diye soruyorlar. Bir bakanımız diyor ki "nema problema." Bakanın birisi böyle cevap veriyor. Diğerine "yahu, bu nema işi ne olacak sayın bakan" diye soruyorlar; "nema işi bir batak" diyor. Bunu bakanlar söylüyor. Başka bir kesime geldiği zaman, bu konudaki düzenlemeler hemen çıkarılıveriyor ve uygulanıveriyor; fakat, çalışanlara geldiği zaman, neden böylesine bir zorluk çıkarıldığını, gerçekten, anlamakta güçlük çekiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir an evvel bu sorunun çözümlenmesi ve bu nemaların ne zaman ödeneceği konusunda, artık, bu kararsızlığa son verilmesi gerekir diye düşünüyorum.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Kurumlardan kaynaklanıyor.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Efendim, olabilir, ben bir şey demiyorum; ama, yasa çıktı, bu yasayı uygulayacaksınız. Uygulayacaksınız bu yasayı... Olur mu öyle şey... Adam parasını alamıyor, aç, sefil zaten. Yani, böyle şey olur mu?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ne alakası var... Hükümet ne yapsın...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Yahu, ne hükümeti? Ben sana hükümetle demiyorum, bunu çözün diyorum. Bunu çözeceksiniz.

Şimdi, ikinci bir olay daha... Bir de ikinci nema vakası geliyor, bakın; kamuda çalışan işçilerimizin ikramiyeleri aylardır ödenmiyor; özellikle, 2002 yılının üçüncü ve dördüncü ay ikramiyeleri ödenmedi. Şimdi, umarım, bu ikramiyeler de çalışanları, önceki, nema sorununa dönüşmez. Bu konuda bir an evvel tedbir alınıp gereğinin yapılması lazım. Bakın, şimdiden uyarıyoruz; ödeyin, hükümet ne yapacak diye sormayın.

Değerli arkadaşlarım, bu ikramiyeler ödenecek. Gazipaşa Belediyesinde sekiz aydır benim işçilerim maaş alamıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlar mısınız Sayın Ercenk.

Buyurun.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Hemen bitiriyorum efendim.

Antalya-Kumluca-Adrasan, Dağbeli ve Demirtaş Belediyelerinde üç aydır işçiler maaş alamıyorlar. Bunlar ev geçindiriyorlar, çoluk çocuk geçindiriyorlar, okula çocuk gönderiyorlar, yemeye, içmeye para harcayacaklar; ama, maaş alamıyorlar. Bunun da, öyle sanıyorum ki, bir çözümü vardır. En kısa sürede, ilgili bakanlık veya hükümet veya uygulayıcılar bu konuda da gerekli çalışmayı yapacaklardır.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Belediyenin bakanlığı olmaz.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Efendim?..

MEHMET SEKMEN (İstanbul) - "İlgili bakanlık" dedin de...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Öyle, kıvırmanıza gerek yok!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.

Sayın milletvekilleri, bu önerge, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.

Sayın milletvekilleri, 5 ve 7 nci sıralarda yer alan soru önergelerini Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ cevaplandıracaklardır.

5. - Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Yalova'da yapılan kalıcı konutların yer tespitine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/173) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

6. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, yapı denetim şirketlerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/188) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Buradalar.

5 ve 7 nci sıralardaki soru önergelerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun sözlü olarak Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

                               Muharrem İnce

                                             Yalova

Soru:

Deprem sonrasında Yalova şehir merkezi dışında üç bölgede yapılar kalıcı konutlar çok uzak mesafelerde olup, kenti dörde bölmüştür. Bu yer tespiti şehrin ekonomisini telafisi mümkün olmayan ölçülerde etkilemiştir. Ayrıca, ildeki yazlıkçıların, konut dağılımında aynı bloklarda toplanmaması ve değişik bloklara dağılması apartman hayatında birçok olumsuzluğu beraberinde getirmiştir.

1- Kalıcı konutların yer tespiti konusunda karar veren, yardımcı olan ve onaylayan makam ve kişiler kimlerdir?

2- Yer tespitinde hangi kriterler esas alınmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                    Nuri Çilingir

                                            Manisa

Ülkemiz deprem kuşağında bulunmakta olup, yapılaşmanın daha sıkı denetlenmesi gerektiği bir gerçektir. Buna göre;

1- Yapı denetim şirketlerinin görevlerini yeteri kadar yerine getirdiğini düşünüyor musunuz?

2- Bu şirketlere verilen yetkinin yeniden belediyelere verilmesi için bir çalışmanız var mıdır?

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yalova Milletvekilimiz Sayın Muharrem İnce'nin, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımıza sormuş olduğu soruya, onun adına, cevap vermek üzere Yüce Meclisimizin huzurundayım.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Yöneltilen soru önergelerinin, herhalde bir maksadı var ve bu maksat, hem Yüce Meclisin hem de halkımızın, aziz milletimizin bilgilendirilmesini sağlamak olmalıdır birinci derecede; yoksa, bu Yüce Meclisin çatısı altında, gerginlik oluşturabilecek gereksiz ifadelerin, bu soruların maksadı olmadığı, aslında açıktır; yani, Yüce Meclisin bu şekildeki bir usulünün, Mecliste gerginlik oluşturmak adına kullanılmaması gerekir.

Sayın Milletvekilimiz Orhan Sür'ün, Sayın Başbakanımız hakkında, Sayın Başbakanımızın beraat ettiği bir davadan dolayı -ki, kendisi, soru önergesinde, beraat ettiğini de ifade etmektedir- 5 dakikalık bir konuşma süresi içerisinde, defalarca "şaibe," "şaibeli" kelimelerini kullanmış olmasını, büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyorum.

Sayın milletvekilimiz, hukukun şeklî unsuruyla ilgili bir soru sorarken -soru, tamamen, hukukun şeklî bir unsuruyla ilgiliydi- hukukun ruhuna aykırı hareket ettiğinin acaba farkındı mıdır? Bir taraftan, beraattan bahsedeceksiniz, bir taraftan da şaibeden bahsedeceksiniz. Bir ülkenin gözbebeği olan bir Genel Başkana, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanına "şaibeli" kelimesini yakıştıracaksınız, hem de birkaç kere...

HALUK KOÇ (Samsun) - Bayındırlık Bakanlığıyla ilgili soruya cevap veriyorsunuz Sayın Bakan, hükümet olarak cevap veriyorsunuz!..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Müsaade edin.

Biraz önceki konuşmacı, belediyelerin ödeyemediği borçlardan bahsederken, herhalde sorusuyla ilgili bir şeyden bahsetmiyordu; ama, hiç sesiniz çıkmadı; lütfen, dinleyiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Lütfen, siz de dinleyiniz.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Bakan, siz, soruya cevap vermek zorundasınız.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Sayın CHP milletvekillerinin ve CHP Grubunun, soru sahiplerinin, şu yüce çatı altında, gerginlik oluşturacak ifadelerden neyi amaçladıklarını; bundan, neyi kazanmak istediklerini, yüce milletimize neyi anlatmaya çalıştıklarını anlamak mümkün değildir. (CHP sıralarından gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan, polemik yapma; polemiği bile beceremiyorsunuz.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, bu konuda biz de söz istiyoruz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Sayın Başkan,değerli milletvekilleri; Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce'nin, Yalova'da yapılan kalıcı konutların yer tespiti hakkında, Bayındırlık Bakanına yöneltmiş olduğu sözlü soru önergesine cevaben şunları ifade etmek istiyorum: Konutları yıkık veya ağır derecede hasar gören afetzede ailelerin hak sahiplikleri, ilgili Afetler Kanunu ve buna göre çıkarılan, Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine göre yapılmıştır. Söz konusu yasaya göre hak sahibi olanların, yazlıkçı ve kışlıkçı diye ayırımları mümkün değildir. Yalova Valiliğince, noter huzurunda yapılan kura çekiminde, hak sahiplerine, üç bölgede yapılan konutların bölgeye olan yakınlıkları göz önünde bulundurularak kuraları çektirilmiştir.

Hak sahibi kabul edilenlerin, yazlıkçı ve kışlıkçı diye ayırım yapılarak, yıkılan eski konutlarına göre böyle bir ayırım yapılarak, konut dağıtımı yapılması mümkün olmadığı gibi, Anayasanın eşitlik ilkesine de uymamaktadır. Bayındırlık Bakanlığınca, bugüne kadar hiç kimseye, hiçbir yerde ve hiçbir afette ayrıcalıklı kura işlemi uygulanmamış olup, kuradan sonra da, afetzedelerin kendi aralarında becayiş yapabilmelerine izin verilmiştir. Tüm deprem bölgesinde olduğu gibi, Yalova'ya da bir ay becayiş süresi verilmiştir.

Bölgede yapılan kalıcı konutların yer seçiminde ve planlamasında, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve İller Bankası Genel Müdürlüğü görev almış, deprem bölgesindeki yer seçimi çalışmalarında TÜBİTAK ve bazı üniversitelerden de yararlanılmıştır.

Yurdun herhangi bir yerinde hazır konut alabilme hakkı, temin edecekleri arsalara konut yapma hakkı ve Bakanlıkça belirlenecek toplu yerlerde yapılacak kalıcı konutlardan istifade etme hakkı şeklinde, vatandaşlara üç alternatif de sunulmuştur. Bayındırlık Bakanlığınca yaptırılan kalıcı konutların ulaşım, altyapı ve benzeri hizmetlerinin kolay ve düzenli bir biçimde yapılmasının sağlanması amacıyla, toplu yerlerde yapılması kararı alınmıştır. Bu karar gereği, yalnız, Yalova'da değil, bütün bölgede aynı şekilde toplulaştırmaya gidilmiştir.

Yalova'da, üç bölgede, 5 476 konutun sığabileceği, zemin açısından güvenli, ulaşımın ve diğer altyapı hizmetlerinin götürülebileceği Soğucak Köyü, Çalıca Köyü ve Subaşı Beldesi olmak üzere, üç yer uygun bulunarak, bu anlamda belirlenmiştir. Bayındırlık Bakanlığının uzmanlarından oluşan bir komisyonun belirlemiş bulunduğu bu üç yer için, Valilik bünyesinde oluşturulan; çeşitli bakanlıkların, ilgili bakanlıkların temsilcileri ve seçilen yerin belediye başkanıyla, muhtarlarından oluşan komisyon tarafından, bu seçim olumlu bulunarak, onaylanmıştır.

Ayrıca, kendi yerinin dışında iskân edilenler için, 7269 sayılı Kanun gereği Bakanlar Kurulu kararları da alınmıştır.

Arz eder, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Akdağ.

Soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, bu konuda söz talebimiz vardı.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Ne konuda?

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Benim ismim kullanılarak, bir tavır sergilendi burada.

BAŞKAN - Sayın Sür, siz "şaibe" kelimesini kullandınız.

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Evet, kullandım.

BAŞKAN - Sayın Bakan da "bir Başbakan hakkında bunun kullanılmaması gerektiğini" söyledi; ne var bunda?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN SÜR (Balıkesir) - Ama, şekil olarak yanlış bilgi verdi.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, hukuk meseleleri konuşulurken, hukukçu bir bakan konuşsaydı, bunlar olmayacaktı.

7. - Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk'in, esnafın kredi faizi borcunun silinip silinmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/183)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

8. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, belediyelerdeki imarla ilgili teknik personele ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/189)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

9. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, Karayolları Trafik Yönetmeliğine bir and metni eklenip eklenmeyeceğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/190)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

10. - Antalya Milletvekili Osman Özcan'ın, muhtarlar ile köy ihtiyar heyeti üyelerinin özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/191)

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.

Ertelenmiştir.

11. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, ruh ve sinir hastalıkları hastanelerindeki güvenlik sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/193) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Sağlık Bakanı tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını dilerim.

                                    Ahmet Ersin

                                               İzmir

Halk arasında akıl hastaneleri olarak bilinen ruh ve sinir hastalıkları hastanelerindeki teşhis ve tedavi yöntemleri ile bu hastanelerin güvenlik sorunları, zaman zaman gündeme gelmekte ve yoğun şikâyetlere neden olmaktadır. Hatta, öyle ki, televizyon programlarına konu olmakta (ATV, Savaş Ay-A Takımı) ve halk dehşete kapılmaktadır.

1- Ruh ve sinir hastalıkları hastanelerindeki teşhis ve tedavi yöntemleri çağdaş tıp normlarına uygun mu?

2- Sık sık firarların olması, bu hastanelerin güvenlik sorunları olduğunu göstermektedir.

Güvenlik sorunlarının çözümü için ne gibi önlemler düşünüyorsunuz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekilimiz Sayın Ahmet Ersin'in, ruh ve sinir hastalıkları hastanelerindeki güvenlik sorularına ilişkin sorusunu cevaplamak için huzurlarınızdayım.

Sayın milletvekilimizin sorusunun birinci kısmı, ilgili hastanelerimizde; yani, ruh ve sinir hastalıklarına hizmet eden hastanelerimizdeki teşhis ve tedavi yöntemlerinin çağdaş olup olmadığıyla veya ne kadar çağdaş olduğuyla ilişkilidir. Şunu, açıkça ve rahatlıkla söyleyebiliriz ki, ülkemizde, bu konuda yetişmiş son derece değerli bilim adamlarımız, hem üniversitelerimizde hem Bakanlığımız eğitim hastanelerinde hem de diğer kamu hastanelerinde, başarıyla, bu hastalarımızın tedavilerini yapmaktadırlar.

Bu arada, Sağlık Bakanlığımız da, ruh hastalıklarıyla ilgili olarak, birinci basamak; yani, temel sağlık hizmetlerinin verildiği bölgelerde daha sağlıklı hizmet verilmesini sağlamak üzere, pratisyen hekimlerimizi konu alan, uzun soluklu bir eğitim çalışması içerisindedir, üniversitelerimizle ve değerli bilim adamlarımızla birlikte yürütülen bir proje çalışması içerisindedir.

Bu arada, Bingöl depreminden sonra da, bölgedeki vatandaşlarımız ve özellikle çocuklarımız için ciddî bir ruh sağlığı rehabilitasyon programı başlatılmıştır. Bu program da, yine, üniversitelerimizin ve Bakanlığımız eğitim hastanelerinin değerli bilim adamlarının katkılarıyla ve ilgili psikiyatri derneğinin katkılarıyla sürmektedir.

"İlgili hastanelerden hastaların firar etmesi ve bununla ilgili güvenlik sorununun olduğu" şeklindeki ifade, aslında, kanaatimce, kullanılmaması gereken bir ifadedir; çünkü, bu hastalar, bulundukları hastanelerde birer tutuklu değillerdir; bunların firarından bahsetmek de asla uygun olmaz. Elbette, ilgili hastanelerde, bu hastaların, tedavileri süreci içerisinde, uygun bir biçimde bulundurulması, gözetimlerinin yapılması ve toplumla ilişkilerinin de bu şekilde sağlanması esastır. Ancak, sorunun iki kısmını birlikte değerlendirdiğimizde; yani, çağdaş bir teşhis ve tedavi yönteminin uygulanıp uygulanmadığını sorguladığımızda, firar kelimesinden asla bahsetmememiz gerekir; çünkü, bu husustaki çağdaş yaklaşım, bu hastaları bir yere hapsetmek, toplumla ilişkilerini kesmek ve bu şekilde tedavi etmek yönünde değildir. Bu itibarla, söz konusu hastanelerimizde, değerli bilim adamlarımızın ve hekimlerimizin, uygun şartlar altında, bu hastalarımızın teşhis ve tedavisi konusunda çaba gösterdiklerini ve bu çabanın da çağdaş tıp bilimi normlarına uygun olduğunu huzurlarınızda tekrarlamak isterim.

Yüce Meclisinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Yerinizden açıklama mı yapmak istiyorsunuz Sayın Ersin?

AHMET ERSİN (İzmir) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

AHMET ERSİN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanın açıklamalarına teşekkür ediyorum. Yalnız "bu hastanelerin güvenlik sorunu var" derken, adlî koğuşlarda bulunan, henüz gözlem altında tutulan hastaların, bu hastanelerden, çok çabukça ya da kolayca firar ettiklerini anlatmaya çalıştım. "Firar" kelimesini bilinçli olarak kullandım; çünkü, onlar, henüz, hasta değiller, gözlem altındalar; dolayısıyla, adlî koğuşlarda bulunan bu tür hastalar, eğer, bulundukları ortamdan izinsiz çıkmışlarsa, firar etmişler demektir.

Bu hastanelerimizin, maalesef, güvenlik sorunları var. Bu hastaneler, genelde, kamuoyunun dikkatinden, ilgisinden uzak kurumlar; burada yaşanan sorunlar, genelde, kamuoyu tarafından bilinmiyor; ama, Sayın Bakanın, bu hastaların teşhislerinin, tedavilerinin çok çağdaş yöntemlerle yapıldığı konusunda yaptığı açıklamalara inanmak istiyorum. Doğrudur, bu şekilde yapılıyor olabilir; ancak, her şeye rağmen, ben, yine de, şunda ısrarlıyım Sevgili Bakanım: Bu hastanelerin güvenlik sorunu, ciddî bir sorun olarak önümüzde duruyor. Dolayısıyla, sanıyorum, bu, sadece Sağlık Bakanlığının da sorunu olmayabilir, Adalet Bakanlığıyla birlikte, hatta İçişleri Bakanlığıyla birlikte bir koordine içerisinde bu sorun çözümlenebilir ve sanıyorum Sayın Bakanımız, bundan sonra, bu sorun üzerine daha da ciddî biçimde eğilecektir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ersin.

Gündemimizin 12, 13 ve 19 uncu sıralarında bulunan soru önergelerini, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Sayın Hilmi Güler cevaplandıracaklardır.

12. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, satılan İzmir-Gaziemir sosyal konutlarının tapularının ne zaman verileceğine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/194) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı MehmetHilmi Güler’in cevabı

13. - Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın yapımı süren Karaçal Barajına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/195) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı MehmetHilmi Güler’in cevabı

14. - Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, ülkemizin rüzgar enerjisi potansiyeline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/204) ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı MehmetHilmi Güler’in cevabı

BAŞKAN - Soru önergelerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını dilerim.

                                    Ahmet Ersin

                                               İzmir

İzmir-Gaziemir Sevgi Mahallesinde bulunan, Bakanlığınız tarafından 1985 yılında, 30 blok 300 daire olarak yapılan, 27 blokta 270 dairesi şimdiki hak sahiplerine satılan (3 blokta 30 daire Emniyet Genel Müdürlüğüne satılmıştır) sosyal konutların tapuları geçen 17 yılda hak sahiplerine verilmemiştir. Ayrıca, belirtilen sosyal konutların yapıldığı arsaların imar ve mülkiyet sorunları olduğu anlaşılmaktadır.

1 - Halen yaklaşık 1 200 kişinin yaşadığı bu sosyal konutların paraları ödendiği halde, tapuları neden verilmedi?

2 - İmar ve mülkiyet sorunları 17 yıldan beri neden çözülmedi? Bakanlığınız bu konuda bir çalışma yapmakta mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Anayasa ve Meclis İçtüzüğü uyarınca, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Dr. Hilmi Güler tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                        Ramazan Kerim Özkan

                                             Burdur

1. - Burdur İl merkezinin 20 kilometre batısında Bozçay Çayı üzerinde inşası devam eden ve yapımına 5.2.1993 tarihinde başlanan Karaçal Barajının, sözleşmede 15.1.1997 tarihinde bitirilmesi gerekirken, ödenek yetersizliği nedeniyle 8 kez süre uzatımına gidilerek, bitim tarihi 2004 tarihine ötelenmiştir.

Bölgede 10 adet köy arazisinde toplam 5 006 hektar ovanın sulanamaması nedeniyle doğan ürün kaybının ilin ve ülkenin ekonomisine hiçbir katkıda bulunamamasını uygun buluyor musunuz?

2. - Karaçal Barajının mümkün olan en kısa zamanda tamamlanabilmesi için 2002 fiyatlarıyla gereken 32 trilyon lira ödeneğin 2003 ve 2004 yıllarında enflasyon oranlarına göre yeniden ayarlanarak, ayrılmasını düşünür müsünüz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, aracılığınızla, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Dr. Hilmi Güler tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                    Ufuk Özkan

                                            Manisa

Rüzgâr enerjisi, ortalama yüzde 40 büyüme hızıyla dünyanın en hızlı büyüyen enerji kaynağıdır. Yılda 5 milyar doları aşan bir hacme sahiptir. Dünyada 35 000 000 insan rüzgâr enerjisinden üretilen elektriği kullanmaktadır.

1. - En az 2 500 megavatlık rüzgâr enerjisi potansiyeline sahip olmamıza karşın, bunun sadece 19 megavatı kullanılmaktadır. Petrol ve doğalgaz gibi dış ülkelere bağımlılığımızı da ortadan kaldırabilecek bu sektörümüzle ilgili Bakanlığınızın bir girişimi var mıdır?

2. - Avrupa Birliği ülkelerinde kamu bankalarının en az 10 tanesi yatırımlarını bu sektöre yapmaktadır. Kamu bankalarımızı bu yönde teşvik etmeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin beyin, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen beye sorduğu soruyu, Sayın Bakan burada olmadığı için ben cevaplandıracağım. Bu sorunun cevabını okuyacağım, yalnız, biraz da ibret verici bir yazı... Daha doğrusu, bir olayın Türkiye'de ne kadar geç gerçekleştiğini, hatta, gerçekleşmediğini ve Türk bürokrasisinin ve işlemlerinin içler açısı durumunu da burada görmüş olacağız.

Biraz önce okunan soruda, Sayın Milletvekilim, 1985 yılında 30 blok, 300 daire olarak soruyor... Fakat, yaptığımız incelemede, 1979-80 yıllarında 300 adet konut yapılmış, üzerinden beş altı sene geçmiş, ondan sonra, konutların, Bakanlık onayıyla İzmir Valiliğince 1985 yılında satışa çıkarılmış olduğunu gördük. Şimdi, ben, bu konutların başından neler geçtiğini aynen okuyorum: "775 sayılı Yasa ve uygulama yönetmeliğindeki esaslar çerçevesinde, konutları almak için başvuranların durumları değerlendirilerek, 270 adedi dargelirli vatandaşlara, yüzde 25'i peşin, kalanı 15 yıl vadeli, yıllık yüzde 5 faizli olarak satılmış olup, 30 adedi de Emniyet Genel Müdürlüğüne lojman olarak satılmıştır." Buraya kadar güzel. "Satışı yapılan konutların tapularının verilebilmesi için, 1985 yılında Konak Belediyesince hazırlanan 21 nolu plan kapsamında, söz konusu konutların bulunduğu, mülkiyeti Maliye hazinesine ait 233 ada, 28 ve 29 parsellerden kısmen düzenleme ortaklık payı kesildiği, düzenleme ortaklık payı hesabında tutarsızlık olduğu gerekçesiyle, İzmir Valiliğince -Defterdarlık Millî Emlak Dairesi Başkanlığı- 17.7.1997 tarihinde 3851 sayılı yazıyla Gaziemir Belediyesinden bilgi istenmiş; Gaziemir Belediyesi, 30.7.1997 gün ve 640 sayılı yazısıyla, 29.7.1997 tarihli Encümen Kararı, plan örneği ve imar uygulama evraklarını içeren bir dosyayı İzmir Valiliğine -Defterdarlık Millî Emlak Dairesi Başkanlığına- göndermiştir. Arsaların mülkiyeti konusunda anlaşmazlıklar nedeniyle, yazışmalar, Gaziemir Gaziemir Belediyesi ile Maliye Bakanlığı arasında, 1996-2000 yılları arasında, devam ediyor." Yazılar gidip geliyor. "Gaziemir Belediyesi Başkanlığı 8 Mayıs 2000 tarih ve 475 sayılı yazısıyla Bakanlığımız Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğüne, o tarihe kadar geçen zaman hakkında bilgi aktararak uygulamanın sonuçlanamadığı ve sorunun çözümlenmesi ve hak sahiplerine tapularının verilmesi için gereğinin yapılmasını talep ediyor. Bakanlığımız bunun üzerine, Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğünün 21.6.2001 tarih ve 15 554 sayılı yazıyla Gaziemir Belediyesinin 29.7.1997 tarih ve 547 sayılı encümen kararı doğrultusunda, adı geçen parsellerden, 3194 sayılı Yasanın 11 inci maddesine göre kamuya terk edilecek, yol ve yeşil alanlar dahil, miktarların uygun olduğu gerekçesiyle düzenlenen imar uygulama planına uygun görüş vererek işlemlerin sonuçlandırılmasını ve Bakanlığımıza bilgi verilmesini istiyor.

Maliye Bakanlığı, Millî Emlak Genel Müdürlüğünden alınan 7.8.2001 gün ve 28 054 sayılı yazıda da, Bakanlığımızca inşa edilen 300 konutun bulunduğu taşınmaz malların belediyeye devredileceği ve yazışmaların devam ettiği ve işlemler hakkında ayrıca bilgi verileceğini belirtiyor.

Maliye Bakanlığına, Bakanlığımız Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğümüzün 26.10.2001 gün ve 1 840-24 569 sayılı yazısıyla da, bir önceki yazımız, talebimiz yinelenerek..." Cevaplar alınmıyor burada. "... Gaziemir Belediyesince yapılan imar uygulamasının sonuçlanması halinde 300 adet sosyal konutun ve 1 adet ilköğretim okulunun bulunduğu 233 ada 28 ve 29 parsellerin, yeni ada, parsel numaraları ve yüzölçümüne göre Maliye Hazinesi adına tapuya tescilinin sağlanmasını müteakiben 775 sayılı Yasa amacında kullanılmak üzere Bakanlığımıza tahsis edilmesini ve kat mülkiyeti çalışmalarının Bakanlığımızca tamamlanarak hak sahibi vatandaşlar adına tapuya intikallerinin sağlanacağı bildirilmiştir." Yani, halen devam eden bir yazışma bu ve aşağı yukarı yirmidört yıllık bir macera. Zannediyorum, bu yazışmalar tamamlanınca hak sahiplerine bu binaların tapuları verilecektir.

Saygıyla arz ederim.

Şimdi, bu arada, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan Bey, soru önergelerinde, Burdur İl merkezinin 20 kilometre batısındaki Bozçay Çayı üzerindeki Karaçal Barajının durumunu soruyorlar; ben de cevabımı arz ediyorum.

Şimdi, maalesef, bu bütçe, bu yılki yatırım bütçesi, bizim gönlümüzün tasdik ettiği bir bütçe değil; yani, imkânlar nispetinde hazırlanmış bir bütçedir. Burada, şöyle söyleyeyim: Tarım sektörüne ayrılan ödenek talebimizin yüzde 12'si karşılanmıştır. Bu oran, Büyük Su İşleri Projesinin yüzde 9'udur. 2003 yılındaki 4,5 katrilyon Türk Lirası tarım sektörüne olmak üzere, yatırımlar için 8,8 katrilyon lira ödenek ihtiyacı tespit edilmiş, ancak, tarım sektörüne, ihtiyacın yüzde 18'i olan 813,8 trilyon ödenek ayrılabilmiştir. Bu ödeneğin büyük bir bölümü de, kredi anlaşmalarından dolayı kredili projeler içindir. Bu nedenle, bütün projelerimiz planlandığı tarihlerde bitirilemediği gibi, tarım sektöründe yer alan projelerin bitirilme süreleri daha da uzamaktadır.

Şimdi, bizim burada yapmak istediğimiz şey şu: Buraya kadar olan şey, maalesef, rakamların acı gerçeği. Biz, politik olarak, burada, bitmek üzere olan projelere ağırlık veriyoruz ve bitmek üzere olanlardan yüzde 90, ondan sonra yüzde 85, daha sonra yüzde 80, yüzde 75 diye, gerçekleşme oranlarına göre ağırlık veriyoruz. Bu ağırlık nispetinde, elimizdeki paranın imkânları nispetinde, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce, 2003 yılında tarım sektörüne ayrılan 813,8 trilyon lira ödenekten, 2004 yılı ödenek ihtiyacı için rakamlar tespit edilmiştir. Buradaki yatırımlar için, gayet tabiî ki, yeterli değil bu miktar; ancak, yeni kaynak yaratma noktasında çalışmalarımız sürmektedir. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının elektrik borçlarından 2 katrilyon alacağı vardı; en son rakam, bunun 1 katrilyonunu tahakkuk ettirdik ve bunun da dörtte biri olan 250 trilyonu tahsil edilmiştir. Bunun gibi, maliyenin kaynakları toparlanıyor. Bu, belki, yıl sonuna doğru,  buraya bir miktar, aciliyetine binaen, kaynak aktarmamız mümkün olabilecek; ama, esas beklentimiz, önümüzdeki yıl bütçesidir. Bu bakımdan, yapılan çalışmalardaki bu kaynak sıkıntısından dolayı... Bu projenin, aslında, 1993 yılında temeli atılmıştır. Esas çarpıklık burada. 1997 yılında bitmesi gerekiyordu. 8 kez  süre uzatılmış. 8 kez süre uzatılınca da, tabiî, 5 006 hektar ovanın ve burası gerçekten önem verdiğimiz bir yer, 10 tane köy var burada, biz bunun önemini biliyoruz; ama, dediğim gibi, biraz önceki yazışmalarda görüldüğü gibi, burada, 1993 yılında başlayan yatırım, 1997 yılında bitirilmesi gerekirken  günümüze kadar gelmiştir. Burada da elimizdeki imkânlar nispetinde buna yatırım yapacağız. Bu, aslında, hoş bir tablo değil, bunun farkındayız; ama, bunu telafi etmek için de imkânlarımızı buraya seferber edeceğiz.

O bakımdan, sorunuza teşekkür ediyorum; ancak, bunun gayreti içindeyiz, saygılarımla arz ederim.

Aynı şekilde, Manisa Milletvekili Sayın Ufuk Özkan'ın rüzgâr enerjisi konusunda sözlü soru önergesi var. Onunla ilgili olarak, ciddî bir çalışma içindeyiz. Aslında, EPDK Kanunuyla biz enerji piyasasını serbest piyasa haline döndürmeye çalışıyoruz, 4628'le ve burada, rüzgâr enerjisi, jeotermal enerji, güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerjiler için çok özel bir uygulamayı düşünüyoruz, bununla teşvik etmeyi düşünüyoruz; çünkü, bunlar, hem yenilenebilir çevre dostu enerji türleri hem de girdileri neredeyse sıfır maliyette olan kaynaklar. Buna özel olarak ağırlık veriyoruz.

Burada söylemek isteğim şey şu: Türkiye'nin rüzgâr enerjisi, bugünkü teknik koşullarda, potansiyel olarak 28 000 megavat civarında. Gerçekten, Türkiye'de, rüzgâr enerjisi bakımından büyük bir potansiyel var. Bunun, 10 000 megavat civarında olanı, ekonomik olarak kullanılabilir miktardır. Bu, halihazırda ülkemizde işletmede olan rüzgâr enerjisi kurulu gücü 19 megavattır; yani,     1 000'lerin yanında çok küçük bir rakam. Biraz önce bahsettim, 10 000 megavat ekonomik bir potansiyel var; biz, bunun 19 megavatını kullanıyoruz. Bakanlığımca, 2005 yılında 800 megavat, 2010 yılında 2 100 megavat, 2020 yılında da 10 000 megavat -ki, bu ekonomik sınırın limit halidir-  hedefliyoruz; fakat, bunu daha da öne çekmek için, teşvik etmek durumundayız; çünkü, bu, aynı zamanda, Avrupa Birliği Komisyonunun ve aynı zamanda, Kyoto Protokolüne göre, beyaz kâğıtta yüzde 12'lik bir hedef var; burada, Avrupa Birliği ülkelerinde 2010 yılında karbondioksit emisyonlarının, 1990 yılı baz alınarak, yüzde 8 azaltılması düşünülüyor; bu bakımdan, bu, son derece önemli bir limitasyon.

Biz, çevreye verdiğimiz önem açısından da, buraya ağırlık veriyoruz. Ayrıca, İzmir Milletvekilimiz Sayın Nükhet Hotar'ın da, yine, güneş enerjisi, rüzgâr ve dalga enerjisiyle ilgili, bir çerçeve kanun çalışması var. Bu arada, yine, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleriyle birlikte hazırladığımız, özel, yenilenebilir enerjileri teşvik eden bir çalışmamız var.

Biz, enerji politikasında, millî kaynaklarımıza, yerli kaynaklarımıza önem veren bir yapıdayız ve buna, özellikle, bu, yenilenebilir enerjiye önem veriyoruz. Bunun içinde de, rüzgâr enerjisi büyük bir yekûn tutuyor; fakat, maalesef, burada da, lobiler, hâlâ, bu kadar küçük potansiyeli olan, son derece düşük miktarda kullandığımız rüzgar enerjisinin kurulmasına bile karşı bir tavır sergilemektedirler. Halbuki, Türkiye'de rüzgâr enerjisi için, öyle, tarıma rağmen veya çevreye rağmen bir kullanım durumu yoktur. Dağların tepelerinden tutun, bütün, ekilemez, yani, tarım yapılamayan yerlerde dahi bunu kullanmak mümkün. Biz, bunun farkında olarak, bu enerji türüne büyük önem vermekteyiz.

Bunun yanında, jeotermal enerji, güneş enerjisi dışında, ayrıca, "enerji tarımı" diye yeni bir uygulamayı başlatmak istiyoruz. Enerji tarımında, aynı zamanda, bitkilerden mazot türü yakıt elde ederek, mazotla beraber kullanmayı düşünüyoruz. Biyogaz bunların içindedir ve aynı zamanda, düşük kalorili linyitleri akışkan yataklı tekniklerle kullanmayı düşünüyoruz, hatta kullanamayacağımız miktarları da gübre olarak kullanmayı düşünüyoruz.

Burada, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının, biraz önce söylediğim gibi, politikasını tabiî kaynaklar üzerine kurmayı düşünüyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Her üç arkadaşımız da söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Ramazan Kerim Özkan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanımızın verdiği cevap, Burdur halkını ve Karaçal Barajı altında olan yaklaşık 10 köyümüzü mutlu etmemiştir. 1 milyar gibi bir ödenek, 8 kere ötelenmiş bir barajın bitirilmesi anlamında ayrılan para, gerçekten bizleri tatmin etmedi. 1 milyar lira gibi bir rakamdan bahsettiler. Gerçekten bu bölgede 50 000 dönüm bir arazi mevcut. Bu bölgede hayvancılık da ileri safhada. Üretimden bahsediyoruz... Zaten, Burdur üreticisi kotalardan bunaldı; anasonda kota, pancarda kota, tütünde kota. Biz, Sayın Bakanımızdan, 2004 yılı içerisinde biz bu barajımızı ele alacağız ve 2004 veya 2005 yılı içerisinde bu barajımızı bitireceğiz müjdesini vermesini beklerdim.

Çünkü, ben baraj bölgesine geçen hafta il başkanımla beraber gittim; gerçekten bir yatırım yapılmış, milyonlarca metreküp toprak alınmış, şu anda su harıl harıl Burdur Gölüne akmakta. Gerçekten çok büyük bir su kaynağı burası. Altında, Hacılar gibi, Yarıköy gibi, Yazıköy gibi, Düğer gibi, gerçekten tarım ve hayvancılıkla iştigal eden bir bölge. Burada yapılacak bir üretim, Türkiye'yi besleyecek konumda. Ta Burdur'a kadar, 20 kilometrelik bir hatta, Çendik gibi Kuruçay  gibi, Yassıgüme gibi köylerimiz var. Bu köylerde, hem hayvancılığı hem tarımı kamçılayacak bir potansiyel; bu potansiyelin akması bizleri üzüyor Sayın Bakanım.

Bu konuda, en azından, kürsüden, bize, 2004 veya 2005 yılı içerisinde, 32 trilyon veyahut da bugünün koşullarıyla 40 trilyonluk bir para ayırıyoruz demenizi ve bu barajın yapımı hakkında Burdur'a bir müjde vermenizi bekliyorum.

Saygılar sunuyorum (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Buyurun Sayın Ersin.

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, ben, bir soru sordum. İzmir'in Gaziemir İlçesinin Sevgi Mahallesinde 300 sosyal konut yapılmış, 1985 yılında satışa sunulmuş, 30 dairesini Emniyet Müdürlüğü almış, 270 dairesi de vatandaşlara satılmış. Sorum şu: Diyorum ki, bu tapular onyedi onsekiz yıldan beri verilmiyor, bu tapuları ne zaman vereceksiniz?

Şimdi, Sayın Bakanım öyle bir anlattı ki, başım döndü. Onyedi onsekiz yıldan beri yazışmalar devam ediyor, o ona yazmış, bu buna yazmış; yazmış da, ne olmuş; yani, sonuç ne? Onsekiz yıl sonra, Gaziemir Sevgi Mahallesinde, sosyal konutlarda oturan yurttaşlarımız tapularını alacaklar mı alamayacaklar mı? Bu, belirsiz kaldı.

Sayın Bakanımdan rica ediyorum; acaba, onsekiz yıldan beri süregelen yazışmalar artık bitiyor mu, yoksa, bir onsekiz yıl daha bekleyecek miyiz?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Özkan, buyurun.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanın yapmış olduğu açıklamalardan dolayı teşekkür ederim. Birkaç hususa dikkatinizi çekmek istiyorum.

Gerçekten, ulusal kaynaklarımızın son derece bol olduğunu -hatta dünyanın hiçbir ülkesinde bulunamayan kaynaklarımız var- ama, bu kaynaklardan yeterince yararlanamadığımızı da hepimiz biliyoruz. Mevcut termik santrallarımızın bile, neredeyse kapatılmak üzere olduğunu, enerji üretimlerinin yüzde 30'lara kadar düştüğünü tespit ettik.

Yine, aynı şekilde, akarsularımızın üzerinde bulunan hidroelektrik santrallarımızın gerektiği kadar üretim yapamadığını, neredeyse durdurulmak üzere olduğunu ifade eden yetkililerimiz var.

Yine, ulusal kaynaklarımızdan, hiç enerji elde edemediğimiz bir jeotermal enerji konusunda, daha temkinli, dikkatli ve atak bir şekilde politikalar üretmemiz gerektiğine inanıyorum.

Yine, Bakanımız da ifade etti, deniz kökenli enerji üretimi var. Ülkemizde, dünyanın hiçbir ülkesine nasip olmayan bir Boğaz akıntısı var. Bu Boğaz akıntısının, bir elektrik türbinini çevirebilecek ve ülkemizin gerçekten ihtiyacı olan enerjiyi çok büyük bir oranda üretebilecek bir potansiyeli ve kapasitesi var. Bunların araştırılması, bunlara yatırım yapılması gerekmektedir. Bilhassa, rüzgâr ve diğer enerji kollarında yatırım yapacak insanların önündeki -varsa- bürokratik engellerin kaldırılmasının veya minimuma indirilmesinin doğru olacağına inanıyorum.

Bizim, enerji satabilecek ülke durumuna gelmemiz söz konusu iken, enerji konusunda dışa bağımlı, doğalgaza bağımlı bir enerji politikasının izlenmesini hatalı buluyorum. Yapılmış olan yatırımların mutlaka devam etmesi gerekir; ama, bizim, kendimize has ulusal kaynaklarımızı kullanarak enerji politikasını yeni baştan ele almamızda, ulusumuza, ulusal kaynaklarımıza yakışır bir enerji politikasının izlenmesinde fayda görüyorum.

Bir konuyu daha ikaz etmek istiyorum; Amerika'da, üçüncü nesil rüzgâr enerjisi üreten yatırımlar yapılmak üzere. Buradaki eski teknolojinin Türkiye'ye getirilmesi, Türkiye'ye kaydırılması gibi bir duyumumuz var. Bunun da göz önüne alınmasında, teknoloji kullanılacaksa, son teknolojinin kullanılmasında fayda görüyoruz. İnşallah, bir gün, ülkemiz de enerji satacak duruma gelir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın Bakan, tapular veriliyor mu; işin özü o?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -  Memnuniyetle cevap vereceğim.

Şimdi, dikkat ederseniz, biraz önce bahsettiğiniz konutları, biraz karikatürize ederek, biraz da gerginlik gitsin diye söyledim. Aslını ararsanız, yirmidört sene beklemiş; ama, biz, yirmidört gün içerisinde bunu size vereceğiz. Ben, bu sözü veriyorum size; evet. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET ERSİN (İzmir) - Teşekkür ederiz; sağ olun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bayındırlık Bakanı adına cevap verdiğim için, onun adına da söz verme hakkım var.

 Burada, suyla ilgili konuda, tabiî ki, müjdeyi vermek isterim; ancak, şöyle bir durum var: Kaynaklarımıza göre bir planlama yapıyoruz. Her ilimizin, hatta, her bölgemizin benzer talepleri geliyor. Son derece hayatî önemi var, sulamada son derece önemli, tarımı ilgilendiriyor, hayvancılığı ilgilendiriyor; Bunların hepsinin farkındayız; ama, size şunu söyleyeyim: Şu anda, bizden öncekiler gibi, aynı hataya düşmek istemiyoruz; prensip olarak, doğru olanları söylemek istiyoruz. 

Daha evvelden, her yere temel atılmış ve su da, bildiğiniz gibi, özellikle akarsular, azar azar yaptığınız takdirde alıp götürüyor. Bu bakımdan, başladık mı bitirmemiz lazım. Burası son derece önemli. O bölgeyi de biliyorum. Aynı zamanda, sizden önce de biz, burayı, ayrıca DSİ Genel Müdürüyle teker teker etüt ettik. Önemi noktasında hiçbir tereddüdümüz, şüphemiz yok; ama, kaynaklarımıza göre bir öncelik sıralamamız var. Bu sıralama dahilinde yapacağız ve size şunu söyleyeyim: Önümüzdeki yıl -aslında, ben, onu sözümün içerisinde söylemiştim; yani, kaynak toparlamaya çalışılıyor- hatta, belki sene sonuna kadar da oraya, bitme derecesine göre, bir miktar kaynak aktarabiliriz; yani, sizin beklediğiniz müjdeden daha iyisini söyleyebilirim, beklediğinizden daha ötesine gidebilirim; ancak, kaynakları toparlamaya çalışıyoruz. Biz, yolsuzlukları önlemeye çalıştık ve şu anda, delikleri kapattık. Bu delikler kapandığı için, havuzda bir miktar su birikiyor. Bunun farkındayız, sizler de bunun farkındasınız. Şimdi, bu havuza bir miktar da biz koyacağız. Dolayısıyla, tahminimizden öte, bu yatırımları toparlamaya çalışıyoruz.

Bunu, hemen enerjiyle bağlamak istiyorum; çünkü -biraz önce, sayın milletvekilimizin, peşinden, üçüncü soru olarak bahsettiği konuya paralel olarak söylüyorum- biz, şu anda, çok yoğun bir şekilde, enerji maliyetleri üzerinde çalışıyoruz ve bir delinin attığı taşı çıkarmaya çalışıyoruz; fakat, anladığımız kadarıyla, atanlar deli de değil; onun için, taşı çıkarmamız biraz daha zor oluyor, zaman alıyor. Bunu çıkarmaya çalışıyoruz ve şu anda, hemen hemen herkesle, her kaynakla, Bulgar elektriğinden tutun, mobil santrallara kadar, Rus doğalgazına kadar, yap-işlet-devret'lere kadar; hepsiyle, sadece olayın teknik yönüyle değil, hukukî yönüyle de uğraşarak gidiyoruz; yani, işin bir dışpolitika tarafı var...

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - İşiniz zor.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Mesela, bir Bulgar elektriği meselesi var; yarın görüşeceğiz, Enerji Bakanı ile Bayındırlık Bakanı geliyorlar.

Şimdi, yapılan anlaşmaya göre ucuz gözüküyor ve bunun karşılığında da bir otoyolla iki baraj sözü verilmiş. Aynı zamanda da, Trakya bölgesine, o bölgeye yatırım yapmama maddesi var, izole bölge diye ifade edilen bir yaklaşım var.

Normal olarak, 3,4 sent gözüküyor; fakat, euro paritesi, dolar paritesi derken, 4 sent. Biz, bunu, şimdi, suyla ve kömürle ikame etmeye çalışıyoruz. Buna, isterseniz bir mim koyalım, peşinden mobil santrallara geçelim.

Mobil santrallarda da, adamın kârını veriyorsunuz, işçiliğini veriyorsunuz, kirasını, her şeyini veriyorsunuz; çalıştıranlara, git evinde otur diyorsunuz; bunu yaptığınız işletmelerin elektriğini kömürle ikame ettiğiniz zaman 87 milyon dolar, suyla ikame ettiğiniz zaman 112 milyon dolar kârınız var, bütün bunlara rağmen. Buna da iki diyelim, ikinci bir mim koyalım.

Rus doğalgazıyla ilgili de, şimdi, bu altı aylık süre içerisinde, onlar bize gaz satmayabilir, biz de gazı satın almayabiliriz; kontratta öyle bir maddemiz var. Biz, 20 Şubatta almaya başladık, 12 Martta onlara fatura gönderdik; sonra bir fiyat formülü meselesi çıktı. Bu fiyat formülünde, gönderdiğimiz hesaba göre, yaptığımız hesaba göre "sehven" dediler, bize bir mektup yazdılar, itiraz ettiler. Biz de önce sehven zannettik, olayı inceledik; formüldeki hata pek sehiv gibi gözükmüyor.

Şimdi, bunu karşılıklı görüşüyoruz; yani, onlarla projede bir anlaşmazlığımız yok. Biz, anlaşmalara karşı yan çizmiyoruz; altına ne imza attıysak, onu, devletteki devamlılığa, hükümetler arasındaki devamlılığa uyarak devam ettirmek istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Onlar tahkime gitmek niyetindeler. Biz ise, karşılıklı görüşelim diyoruz; tahkimden çekindiğimizden değil, ikili ilişkilerimiz açısından bunu görüşelim istiyoruz. Şimdi, görüşme faslında bu olay.

Bunu yaptığımız takdirde "ya al ya öde" miktarını bir miktar daha aşağı çekeceğiz ve/veya parayı aşağı çekeceğiz. Şimdi, bunlarla uğraşıyoruz.

Biraz önce söylediğim  miktarı da, Ağustosun 20'sine kadar olan altı aylık süredeki doğalgazı da -barajlarımız, çok şükür en üst seviyesine kadar dolu- kömürle ikame ediyoruz. Bu üçünü topladığımız zaman -biraz önce saydığım Bulgar elektriğini, Rus doğalgazını ve mobil olmayan santralların bir kısmını kestiğimiz için- her gün 2 000 000 dolar kârımız gözüküyor, sadece yaptığımız bu senaryo değişikliğinden.

Yani, hem bunlarla uğraşıyoruz hem verimlilik konusunda yerli kaynaklara dayalı çalışıyoruz ve bu arada da, rüzgâr enerjisi, jeotermal enerji, kömür enerjisi yanında, çok daha ileri bir teknoloji olan -biraz sonra, bor araştırma enstitüsü kurulmasıyla ilgili tasarıda bunu görüşeceğiz- hidrojen enerjisini hedefliyoruz.

Bugün -birkaç gün önce Paris'te yaptığımız toplantıda- Amerikan Enerji Bakanı Spencer Abraham, geleceğin enerjisi olarak hidrojen enerjisinden bahsediyor ve 2050 yılından da "orta vade" diye bahsediyor; yani, adamlar, 2050 yılından "orta vade" diye bahsediyor. Böyle bir ortamda, biz de, bor madenini, hidrojen üretiminde bir taşıyıcı olarak kullanmayı düşünüyoruz; yani, bizim vizyonumuz, ileri ülkelerin vizyonuyla en azından aynı durumda, hatta onu aşacak durumumuz da var ve kaynaklarımıza özel ağırlık veriyoruz.

Geçen hafta, TTK'yla ilgili olarak Zonguldak'taydık. O da büyük bir problemdir; onu çözmeye çalışıyoruz. Çalışıyoruz derken, adım adım da sonuçlarını alıyoruz.

Bu bakımdan, enerji konusunda, önümüzdeki günlerde, gündeminizi çok daha fazla işgal edeceğimizi biliyorum ve aynı zamanda, bu vesileyle sizlerin de desteğini bekliyoruz.

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - 190 Sayılı Genel  Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S. Sayısı : 133) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

                                  

(1) 133 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu, 133 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının 11 200 yeni doktor kadrosu istemi üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün, ülkemizde, toplam olarak, yaklaşık 89 000 hekim bulunmaktadır. Bunlardan, normalde, 42 000 hekim uzman, 47 000 hekim de pratisyen olarak Türkiye'de hizmet vermektedir.

Genel olarak, Sağlık Bakanlığında hekim açığının olmaması gerekmektedir. Sorun, hekim azlığından değil, asıl sorun, bu hekimlerin, ülke genelinde eşit dağıtılmamasındandır. Bu eşitsizlik, ülkemizin doğusu ile batısı arasında da kendini göstermektedir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, 11 200 doktor kadrosu daha isteniyor. Bu kadrolarla birlikte, doktor sayımız 100 000'i geçiyor. Sağlık Bakanlığında, bu kadrolar, eğer, bugüne kadar olduğu gibi, yine, siyasîlerin elinde bir güç olarak kullanılacaksa, hiçbir işe yaramayacaktır. Sadece iktidarın milletvekillerinin gönlünü yaparsınız. Bu nedenle, yapmanız gereken ilk iş, norm kadro uygulamasını hayata geçirmektir.

Sayın Bakan, mecburî hizmeti kaldırmalısınız. Geldiğiniz günden beri "mecburî hizmeti kaldıracağım" diyorsunuz; halen hiçbir emare bulunmuyor meydanda. Norm kadro uygulandığı takdirde, halkımızın ihtiyacına bir nebze de olsa çare olursunuz; bunu yapmazsanız, aynı tas, aynı hamam devam edecektir.

Değerli arkadaşlarım, doktorlarımızı ülke geneline yayabilmeniz için özendirici ücret politikası uygulamanız gerekmektedir. Eğer, teşvik edici ücret politikalarını uygulamazsanız, değişen fazla bir şey olmayacaktır.

Sayın milletvekilleri, sağlık sorunu bugünün sorunu değildir. Bu sorun, 1934 yılından beri devam edegelmiştir. 1934 yılında zamanın Sağlık Bakanı "sağlık sistemi A'dan Z'ye kadar bozuk" diyordu. Bugün, sene 2003; yine, sağlık sistemi A'dan Z'ye kadar bozuktur.

Sayın Bakan, sağlıkta siyaset olmaz. Sağlık üzerinde siyasî rant beklenmez. Sağlık, insanın doğumundan ölümüne kadar anayasal hakkıdır. Bu yüce müesseseye, kuruma, gelir gelmez siyaseti soktunuz; bu olmadı Sayın Bakan, olmadı! Gelir gelmez, müsteşar, müsteşar yardımcılarını ve genel müdürleri değiştirdiniz. Bir noktada, genel müdürleri, müsteşarı, müsteşar yardımcılarını değiştirmenizi anlayabiliyorum; ama, başhekimleri, 45 ilin sağlık müdürünü değiştirmenizi anlamam mümkün değil ve bu değişikliği hiç de şık bulmadığımı belirtmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, diğer bakanlıklarda olduğu gibi, Sağlık Bakanlığında da siyasî kadrolaşmayı bugüne kadar kabul etmedik, bundan sonra da kabul etmeyeceğimizi bilmenizi isterim. Her siyasî kadro atamalarında, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak takipçiniz olacağız. Halkın yararına olan iyi hareket ve iyi niyetinizde size yardımcı olacağımızdan da hiç kuşkunuz olmasın; ama, halkın karşısında olan ve siyasî kadrolaşmayı sürdürdüğünüz sürece karşınızda olacağız; bunun böyle bilinmesinde yarar vardır.

Sayın milletvekilleri, sağlık sisteminin içinde bulunduğu sorunlara kısaca değinmek istiyorum.

1934 yılında nüfusumuz 15 000 000 iken sağlığa ayrılan pay yüzde 2,7 idi; bugün, nüfusumuz, 70 000 000 olmasına rağmen, sağlığa genel bütçeden ayrılan pay yüzde 2,4'tür.

Sayın milletvekilleri, bazı istatistikî bilgiler vermek istiyorum. Türkiye'de nüfusun yüzde 65'i, 15 ile 64 yaş arasındayken, nüfusun yüzde 5'i 65 yaş üstü grubunu oluşturmaktadır. Ülkemizde nüfus artış hızı 1999'a göre binde 14'tür. Türkiye'de 1999 yılı itibariyle kaba doğum oranı binde 20,8, kaba ölüm oranı ise binde 6,3'tür. Ülkemizde toplam hastane sayısı 1 213'tür, toplam yatak sayısı 169 365'tir. Bugün, 88 000 doktor ve diğer sağlık çalışanlarımızın, yani, ebe, hemşire ve yardımcı personelin özlük haklarında bugüne kadar hiçbir değişme olmamıştır.

Hükümetlerin yıllardır uyguladığı sağlık politikası, "daha fazla tıp fakültesi, daha fazla hekim, paran kadar sağlık hizmeti" anlayışı sağlık sorunlarını çözülemez hale getirmiştir. Sağlığın, önce sağlığı koruyup geliştirmekten başladığı unutulmuştur.

Türkiye, genel bütçeden Sağlık Bakanlığına ayrılan pay açısından, Avrupa ülkeleri arasında en sonda gelmektedir; bu oran, Fransa'da yüzde 16, Almanya'da yüzde 17, Yunanistan'da yüzde 7, İspanya'da yüzde 6 iken, Türkiye'de cumhuriyet tarihi boyunca yüzde 5'in üzerine hiç çıkmamıştır.

Bazı ülkeler vardır ki, ulusal gelirleri Türkiye'den çok düşük olduğu halde, bütçelerinden sağlığa daha fazla kaynak ayırabilmişlerdir. Türkiye'de kişi başına yıllık sağlık harcama miktarı, 150 dolardır. Ülkemiz, OECD ülkeleri içinde kişi başına en az sağlık harcaması yapan ülkedir. Bu oran, Amerika Birleşik Devletlerinde 4 093, Almanya'da 2 677, Fransa'da 2 349, İngiltere'de 1 454, Yunanistan'da 803 dolardır. Türkiye'de sağlık personelinin geliri, son yirmi yılda, yüzde 55-60 oranında erime göstermiştir. 1980 öncesinde 900-1 200 dolar civarında olan pratisyen ve uzman hekim maaşları, bugün, 400-500 dolara inmiştir.

Avrupa'daki hekimlerin gelirleri, Türkiye'deki meslektaşlarının çok üzerindedir. İngiltere'de birinci basamakta çalışan bir hekimin yıllık gelirinin 110 000 dolar seviyesinde olduğu göz önüne alındığında, ülkemizde bir hekimin maaşının, İngiliz meslektaşının maaşının onbeşte 1'i kadar olduğu ortaya çıkmaktadır.

Hekimler ve diğer  sağlık çalışanları, ikinci ve üçüncü işlerde çalışarak belli bir yaşam standardını korumaya çalışmaktadırlar. Bugün, doktorların yüzde 30'u başka bir ülkeye gitmek istiyor; yüzde 64'ü borçlu, yüzde 61'i de geleceği konusunda son derece karamsardır.

Değerli arkadaşlarım, hayatımızı emanet ettiğimiz hekimlerimiz, bu ücretle geçimlerini mi sağlasınlar, mesleklerinin gereği olan yayınları mı takip etsinler ya da meslek düzeyini yükseltmek için yeni imkânlar mı yaratsınlar?!

Sayın milletvekilleri, bu seneki bütçede yatırım için 347 trilyon lira ayrıldığını görüyoruz. Bu parayla, yarım kalan yatırımlar mı tamamlanacak; yoksa, yeni yatırımlara mı başlanacak, belli değil. Bugün -Sayın Bakanın tabiriyle söylüyorum- 1 153 adet, geçen yıldan kalan, tamamlanmamış inşaat vardır. Ayrılan bu para, eksiklikleri mi tamamlayacak; yoksa, yeni bina inşaatlarına başlanıp, yine bir sonraki yılın bütçesine kambur olarak mı devredilecektir? Ülke genelinde, on yılda temeli atılan 1 700 sağlık tesisinden sadece 685'i bitirilebilmiştir.

Şimdi, "aile hekimliği" adı altında yeni bir sistem denenmek istenmektedir. Bu sistemle, ülkemiz, tekrar sağlık tesisi ve elektronik malzeme mezarlığına dönecektir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de hastane yatağı bakımından bölgeler arasında önemli eşitsizlikler vardır. 2000 yılı itibariyle, 10 000 kişiye düşen yatak sayısı, ortalama yüzde 25,8'dir. Bu sayı, Marmara Bölgesinde 21,9 iken, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 8,7'dir; beş yıldır da bu bölgemizde sürekli azalma olmaktadır.

Örneğin, Ankara'da 25 adet Sağlık Bakanlığı hastanesi, 5 adet üniversite hastanesi, 7 adet SSK hastanesi, 20 adet özel ve belediye hastanesi olmak üzere, toplam 57 hastane vardır.

İstanbul'da 31 adet Sağlık Bakanlığı hastanesi, 5 adet üniversite hastanesi, 13 adet SSK hastanesi, 143 adet özel ve belediye hastanesi olmak üzere, toplam 180 hastane vardır.

İzmir'de 25 adet Sağlık Bakanlığı hastanesi, 3 adet üniversite hastanesi, 17 adet SSK hastanesi, 17 adet özel ve belediye hastanesi olmak üzere, toplam 49 hastane bulunurken; Hakkâri'de toplam 4 hastane, Gümüşhane'de toplam 5 hastane, Kars'ta toplam 6 hastane bulunmaktadır. Bu örnekler oldukça fazladır. 

Değerli arkadaşlarım, bu fazlalığı nüfus yoğunluğuna bağlayabilirsiniz; fakat, oradaki insanlarımıza "sizin nüfusunuz az, bu nedenle hastane yapamıyoruz, sağlıkocağı yapamıyoruz; siz, Ankara'ya, İstanbul'a gidin" demeye hakkınız var mı?! Bugün, bir hastanın, taşradan büyük şehre gelmesinin kaça mal olduğunu biliyor musunuz?! Oradaki insanlarımızın, yerinde sağlık hizmeti almaya hakkı yok mu?!

Değerli arkadaşlarım, bugün, yaklaşık üç dört yıldır, sağlık meslek liselerinden mezun olan çocuklar göreve başlatılmıyor. Sağlık Bakanlığı 2003-2004 öğretim yılında 11 000 yeni öğrenci almayı tasarlıyor. Bugün, mezun çocuklar istihdam edilmezken, yeni öğrenci almayı planlamak hakkaniyetle bağdaşıyor mu Sayın Bakan?! Mezun çocukların yanında, yeni kayıt yapacağınız çocukları da işsizler ordusuna katarak, onların da mı umutlarını karartacaksınız?! Hükümet, önce mezunların istihdamını gerçekleştirmelidir. Bu okullardan mezun olan ebe, hemşire, sağlık memuru, radyoloji teknisyenlerine ihtiyacınız olduğunu beyan ediyorsunuz. O zaman, bu çocuklarımızı istihdam edecekseniz, bir an önce istihdam ediniz de Sayın Bakan, çocuklarımız ve aileleri rahatlasınlar.

Sayın milletvekilleri, bugün, ülkemizde koruyucu sağlık hizmetinden yararlananların oranı binde 1'dir, kalan yüzde 99,9'luk kısmı tedavi edici sağlık hizmetlerine yöneltilmektedir. Türkiye'de bulaşıcı ve aşıyla korunabilir hastalıkların sıklığı ile nüfus artış hızının yüksekliği dikkate alınırsa, bu oran oldukça vahimdir.

Sayın milletvekilleri, kişi başına ulusal geliri 756 dolar ile 2 995 dolar aralığında olan bazı ülkelerin bebek ölümleri hakkındaki bilgileri sizlere vermek istiyorum: Sri Lanka, 820 dolar, bebek ölüm hızı binde 17; Suriye, 970 dolar, bebek ölüm hızı binde 25; Ürdün, 1 500 dolar, bebek ölüm hızı binde 29; El Salvador 1 900 dolar, bebek ölüm hızı binde 35; Jamaika, 2 330 dolar, bebek ölüm hızı binde 10; Türkiye, 2 900 dolar, bebek ölüm hızı binde 40.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde toplumsal sağlık düzeyi açısından var olan eşitsizlikler artmaktadır. Çocuk ölümleri, Türkiye'nin doğusu ile batısı arasında oldukça farklılık göstermektedir.

Çocuk ölüm hızı, Türkiye'nin doğusunda binde 76 iken, batısında binde 38'dir. Gebeliği boyunca herhangi bir tıbbî bakım almamış annelerin oranı, doğuda binde 61 iken, batıda binde 14'tür. Doğuda doğumların binde 54'ü evde gerçekleşmektedir; bu oran, batıda binde 13'tür. Doğuda 12-23 aylık çocukların ancak binde 23'ü, batıda binde 50'si tam aşılıdır.

Sayın milletvekilleri, buradan da anlaşılıyor ki, sağlığa ayrılan bu pay "sağlığın, önce, sağlığı koruyup, geliştirmekten başladığı" ilkesinden uzaklaşıldığının belirgin bir göstergesidir. Unutmayın ki, en önemli yatırım, insana yapılan yatırımdır. Bunu, her siyasetçi arkadaşım söylüyor; ama, sağlığa gelince herkes susuyor. Ülkede ne zaman sağlık aklına geliyor benim arkadaşlarımın; hasta olduklarında doktor, yardımcı personel akıllarına geliyor "aman beni kurtar doktor, ebe veya hemşire" diyor. Bunların da bir insan olduğu, bugüne kadar, Sağlık Bakanlarının aklına gelmedi; ama, bundan sonra da gelmeyecek mi acaba?!

Bizim insanımız her şeyin en iyisine layıktır sevgili arkadaşlarım. Onun için de, halkımızın size 3 Kasımda verdiği oyların hakkı olan "eşit sağlık hizmeti alma hürriyetini" bir an önce vermelisiniz Sayın Bakan.

Değerli arkadaşlarım, koruyucu sağlık harcaması oranları yıllar içinde oldukça azalmıştır: 1992'de 2,2 iken, 1994'te 1,1'e, 1998'e gelindiğinde ise 0,8'e inmiştir. Sağlık için ayrılan payın her yıl küçülmesinden ve hayatın içinde yaşadıklarımızdan, gördüklerimizden bazıları hakkında kısa örnekler vermek istiyorum.

Her gün medya da gösteriyor, bende bir hekim olarak söylüyorum, otuz yıl içinde yaşadım; hastane kuyruklarını, parasızlıktan dolayı doktora gidemeyenleri, ilaç alamayanları, hastanelerde rehin kalanları, hatta parası yetmediği için yeni atılmış dikişiyle sokağa atılanları, sağdan soldan yardımla tedavi olmaya çalışanları, bu sıkıntıları her gün yaşadım, yaşadıkça da içim kan ağlıyordu.

Sayın milletvekilleri, sağlığın politikası ulusaldır, sağı solu olmaz. Gelin, bu sıkıntıları beraber çözelim. Yapacağınız tüm olumlu çalışmaları destekleyeceğiz; ama, 2003 yılı için kabul edilen bütçeye baktığımızda, ne yazık ki, halkımızın çektiği sıkıntıların artarak devam edeceğini görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, sağlıktaki eşitsizliklerin giderilmesi ve toplumun sağlık düzeyinin düzeltilmesi, sadece sağlık hizmetleri alanında yapılacak düzenlemelerle gerçekleştirilemez.

Konuşmamı burada tamamlarken, herkesin sağlıktan eşit olarak yararlanacağı günlerin özlemiyle, Anayasanın tam uygulandığı, sağlıkta, eğitimde ve tarımda huzur ve barışın olduğu bir Türkiye istiyorum; dul, yetim ve kimsesizlerine bakan bir ülke istiyorum; ilaçtan, kandan ve tüm sağlık harcamalarından yüzde 18 KDV almayan bir ülke istiyorum; hizmeti alan ile hizmeti veren insanların mutlu olduğu ülke görmek istiyorum diyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kurtulmuşoğlu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Turhan Çömez; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında konuşma yapmak üzere, Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizdeki sağlık sisteminin geçmişten bugüne taşınan fotoğrafını takdim ederek başlamak istiyorum konuşmama. 21 inci Yüzyılın en temel ahlakî sorumluluğunun sağlık alanında yaşanan eşitsizliklerle savaşmak olduğuna inanan bir hekim olarak, biliyorum ki, yaşanan bu tablonun tek sorumlusu, bugüne kadar sistemi yöneten ya da yönettiğini zanneden geçmiş yöneticilerdir; günübirlik politikalarıyla, personel atamasının ötesinde bir anlayışı olmayan, vizyonu olmayan, ulusal bir sağlık politikası üretememiş ve uygulayamamış kadrolardır; politize olmuş anlayışlarla, sistemin kronik sorunlarını çözme becerisinden yoksun, günü kurtarma çabası içerisinde olanlardır.

İşte, bu mentalitenin sonucudur ki, Adıyaman, Mardin, Batman, Ağrı, Hakkâri gibi illerimizde, 10 000 kişiye düşen hastane yatağı 10'un altında iken, İstanbul, İzmir, Ankara, Eskişehir, Samsun, Trabzon ve Erzurum'da bu sayı 25'in üzerindedir. Sağlıkocağı başına düşen nüfusa baktığımızda ise, anlaşılmaz bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Sağlıkocağı başına düşen nüfus, İstanbul'da 44 000, Ankara'da 21 000, Diyarbakır'da 18 000, Aksaray'da 3 400'dür. Türkiye'de, ortalama 1 531 kişiye bir ebe düşmektedir. Bu rakam, bölgelere ayrıldığında ise, Ege'de 1 181, Güneydoğu Anadolu'da ise 2 760 olarak karşımıza çıkmaktadır. Hekim başına düşen nüfusa baktığımızda, İç Anadolu'da 629, Marmara'da 713, Karadeniz'de 1 316, Güneydoğu Anadolu'da ise 2 309 rakamıyla karşılaşırız. Ülke ortalaması 1 839 olan uzman hekim başına düşen nüfus açısından bakıldığında ise, iller arasındaki uçurum dramatik boyutlardadır. Ege ve Marmara bu konuda oldukça şanslı görünürken, Ağrı'da 22 000, Şırnak'ta 40 000, Hakkâri'de 44 000 kişiye bir uzman hekim düşmektedir. Rakamları bu kadar dramatik boyutlara taşıyan yönetsel mantık, sadece sistemin istatistiksel boyutunu bozmakla kalmamış, tepeden tırnağa hastalıklı bir sağlık sistemi miras bırakmıştır günümüze. İşte, bunun sonucudur ki, sağlık hizmetlerinde gittikçe derinleşen eşitsizlik yapısıyla birlikte, uzayıp giden, çile dolu hastane kuyrukları, bir taraftan hekim açığı, diğer yandan iş arayan hekimler, bir tarafta hasta bekleyen boş hastane koridorları, diğer yanda ise aylarca yatak bekleyen hastalar, siyasî rant beklentileriyle kurulmuş tıp fakülteleri ve plansızca yetiştirilmiş binlerce genç doktorun gelecek kaygısı, hasta ile hekim arasındaki para trafiğinin çok olağan karşılandığı bir anlayış, köşe başlarına plansızca kuruluvermiş özel hastanelerden medet uman bir sağlık sistemi "paran kadar sağlık ve paran kadar hizmet" anlayışının ötesine gidememiş, sosyalleşememiş, sağlığın birey için en temel hak olduğunun bile farkına varamamış bir yapı günümüzdeki ve artık çözümü için beklemeye tahammülü kalmamış bir sağlık sistemi.

Rakamları daha fazla uzatıp, kişi başına düşen sağlık harcamalarından, bebek ölüm hızlarından, hastane dışında doğum yapan annelerden, ortalama yaşam beklentisinden, sağlık çalışanlarının maaşlarından ve Türkiye'deki ölüm nedenlerinden bahsedip dünya klasmanında nerede olduğumuzu tekrar gözler önüne sermek istemiyorum. Hiç iç açıcı bir tablo olmadığını sizler de benim kadar biliyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, dramatik bir paradoksu da takdirlerinize sunduktan sonra, sisteme dair yapılması gerekenleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Ankara Numune Hastanesi, Devlet Demir Yolları Hastanesi ve TEDAŞ arasında bir üçgen çizip yorumunu sizlere bırakacağım.

Numune Hastanesinde günde giren vatandaş sayısı 25 000, sabah saat 05.00'te kuyruğa giren hastalar ve aylar sonrasına tomografi randevusu bekleyen insanlar. Hemen 2 kilometre ötesinde 12 000 metrekare bahçesi olan, 400 yataklı, yüzde 40 kapasiteyle çalışan ve öğleden sonra polikliniklerinde hiç kimseyi bulamayacağınız Devlet Demir Yolları Hastanesi. Yine, 3 kilometre ötesinde TEDAŞ Genel Müdürlüğüne ait, günde bir iki eş dost hastasının filminin çekildiği, yarım milyon dolarlık tomografi ünitesi. Ülkeyi varlık içinde yoklukta yaşamaya mahkûm eden plansız, programsız, vizyonsuz ve beceriksiz yönetim anlayışı çok şükür ki, 3 Kasımla birlikte tasfiye edildi. Şimdi ise, çalışmak, çözüm üretmek, sonuç almak ve Yüce Türk Milletine hak ettiği yaşam standartlarını sunmak zamanıdır ve bizler, işte, bunun için işbaşındayız.

Değerli arkadaşlarım, bugün, gündeme aldığımız tasarı sistemin revizyonu için çok önemlidir; ama, yeterli değildir. Tasarıyla ilgili düşünce ve beklentilerimi sizlerle paylaşmadan önce, eksik olan parçalardan da bir nebze olsun bahsetmek ve konunun bütünü tartışmak istiyorum.

Değişen iktidarlarla değişmeyecek, Türkiye gerçekleriyle tam olarak örtüşen, bütün tarafların konsensüsle benimsediği ve sistematik olarak uygulanacak bir ulusal sağlık politikamızın olması artık şarttır. Bana göre, bu politikada en önemli yeri birinci basamak sağlık hizmetleri almaktadır. Hükümet programında yer alan aile hekimliği sisteminin, aslında, birinci basamak sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmaya yönelik bir anlayışın eseri olduğunu biliyorum. Kategorik olarak farklı algılansa da, temelde her iki yaklaşım da birinci basamaktaki hizmet kalitesinin yükseltilmesi amacını gütmektedir. Birinci basamaktaki sistematik revizyon ve hizmet kalitesinin artırılması, bir yandan hastane kapılarındaki yığılmayı önleyecek diğer yandan da pratisyen hekimlik kurumunun Türkiye'de kaybolmaya yüz tutmuş onurunu yeniden iade edecektir.

Bu çerçevede, çevre sağlığı, ana çocuk sağlığı ve koruyucu hekimlikle ilgili alınacak tedbirlerle, sistemin ana parçası çözülmüş olacaktır.

Sağlık ocaklarının süratle yepyeni bir anlayışa kavuşması gerekir. Bu sayede, yaklaşık 6 000 civarındaki sağlıkocağı sisteme etkin ve kaliteli bir şekilde katılmış olacak, sadece ilaç yazan ya da hasta sevk eden bir yapıdan kurtulmuş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir; her vatandaşın sağlığından sorumludur ve böyle olmalıdır. Bu çerçevede, sosyal güvenlik şemsiyesi tüm vatandaşları kapsayacak şekilde yeniden ele alınmalı ve mutlaka tek elde toplanmalıdır. Bağ-Kur, Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve yeşilkart ayırımı ortadan kaldırılmalı, tek elde toplanarak koordine edilmeli ve süratle rehabilite edilmelidir.

Türkiye, ne yazık ki, güvencesi olmayan yüzde 20'lik bir nüfusa sahipken, en az bir o kadar da, çifte güvencesi olan nüfusa sahiptir. Bu anlamsız çelişkilere son vermenin zamanı artık gelmiştir.

Sağlık sistemi çok başlılıktan kurtulmalı ve tek merkezden koordine edilmelidir. Araba sigortası yapan şirketlerin tamir atölyelerinin olması ne kadar anlamsızsa, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının sağlık hizmeti vermesi de bana göre o kadar anlamsızdır. Sağlık hizmetlerinin tek elde, yani Sağlık Bakanlığında toplanması süratle gerçekleşmeli ve gerek personel gerek ekipman ve gerekse de mekânların en etkin şekilde kullanılması hayata geçirilmelidir.

Türkiye, ne yazık ki, plansız, anlamsız ve rant gözetilerek yapılan yatırımlar sonucunda, yarım kalmış tesisler ve kötü çalışan ekipmanlar mezarlığına dönmüştür. Bugün, sadece İstanbul'daki MR sayısının, tüm İngiltere'deki MR sayısından fazla olduğu dikkate alınırsa, ülke genelinde, geçen dönemlerde başlayan sağlık yatırımlarının hâlâ 1 250 tanesinin yarım olduğu düşünülürse, sistemin ne kadar beceriksizce ve artniyetle yönetildiği ortaya çıkar. Sektörün planlanması, artık, çok akıllıca ve gelecek perspektifler hesap edilerek yapılmalıdır.

Sistemdeki bu aymaz yaklaşım, sadece bina ve ekipmanlar konusunda sınırlı kalmamış elbette; asıl sorun, sağlık çalışanlarının eğitimi ve planlanması sorunudur. Bugün vermeyi planladığımız 11 200 hekim kadrosu, 50 civarındaki tıp fakültesinin, her yıl sisteme ürettiği 5 000 yeni hekim için geçici bir çözüm olacaktır; ya 50 000 civarındaki ebe, hemşire ve sağlık teknisyenimizin durumu ne olacak? Plansızca yetiştirilmiş bu gençlerimizi, sisteme ve ülkeye nasıl kazandıracağız? Bunların da, mutlaka ayrı bir gündemle tartışılması ve çözüme kavuşturulması gerekir.

Sağlıkta eğitim, gelecek perspektif çalışmaları yapılarak, ihtiyaç duyulacak personel envanterine göre planlanmalıdır. Bana göre, mevcut tıp fakültelerinin pek çoğu yeniden ele alınmalı ve kapasite fazlası olanlar ya da yetersiz olanlar, gerekirse eğitim hastanesi gerekirse devlet hastanesi olarak değerlendirilmelidir. Bunlar, belki radikal kararlardır; ancak, cesurca tartışılması gereken kararlardır.

Sağlık çalışanlarının özlük hakları da, mutlaka ele alınmalı ve süratle iyileştirilmelidir. Hekim ile hasta arasındaki para trafiğinin engellenmesinin en önemli yolu budur. Bu çerçevede, muayenehane hekimliği yeniden tartışılmalı ve bana göre, yapılacak maaş iyileştirilmesinden sonra hekimler, ya hastane ya da muayenehane tercihinde bulunmalıdırlar. Ne yazık ki, yakın geçmişte, dönersermayelerde yapılan kesintiyle, muayenehane- hastane ve para trafiği fark edilmeden teşvik edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde malpraktis; yani, hekim hatalarından dolayı mağdur olmuş hastaları, sık sık gazetelerden okuyoruz. Bu, artık Türk insanının kaderi olmaktan çıkmalıdır. Bunun da en modern yolu, dünya standartlarında bir malpraktis yasasının çıkarılması ve hekimlerin sigortalanması zorunluluğunun getirilmesidir. Bu sayede hastalar, hekim hatalarından dolayı mağdur olmaktan kurtulacak, eğer tazminat alacaklarsa, hekimin sigortalandığı şirketten alacaklardır. Bu çerçevede modern bir hasta hakları tüzüğü de yeniden ele alınmalı ve pratikte uygulamaya konulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hem özel sektör hem de devlet hastanelerinin, gerek kalite gerekse fiyat konusunda standardize edilmesi şarttır. Sağlık hizmetlerinde rekabetin kuralları yeniden belirlenmeli, bununla ilgili yasal düzenlemeler mutlaka gündeme alınmalıdır. Bu sayede rekabetin fiyatta değil, kalitede olması sağlanmalıdır.

Bugün, köşe başlarında kurulmuş bazı özel hastanelerin, fiyat rekabeti uğruna dampingler yaptıkları, promosyonla ameliyatlar yaptıkları herkesin malumudur. Bunun sonuçlarını tahmin etmek güç olmasa gerek. Artık, ülkemizde tüm hastaneler, hizmet kalitesinde ve bilimsel kriterlerde yarışmalı ve rekabet etmelidir.

Türkiye'de, ilaç, tıbbî malzeme ve cihaz tanıtım ilkeleri, profesyonellikten ve modernlikten uzak, maalesef, insan ilişkilerine dayalı bir düzen üzerine kurulmuştur. Ne yazık ki, bu anlayışın ürünü olarak, zaman zaman hekimler, bilimsel kriterlerden çok, duygusal kriterlerle hareket etmekte ve hepinizin bildiği neşter operasyonları gündeme oturmaktadır. Promosyon ahlakı bir kanunla mutlaka düzene oturtulmalıdır.

Ülkemizde, ne yazık ki, ulusal bir ilaç politikası da yoktur. Bugün, bu politikasızlığın sonucu olarak, sistemin önemli bir parçasını oluşturan ilaç üreticileri de mağdurdur. Oluşturulacak bir ulusal politikayla birlikte kurulacak olan ilaç, eczacılık ve tıbbî malzeme üstkuruluyla sektördeki önemli bir sorun da çözüme kavuşturulacaktır. Bu alanda yılda dönen paranın 7 milyar dolar olduğu göz önüne alınırsa, üretilecek akıllı politikalarla ciddî oranda tasarruf sağlanacak ve sağlıkta tasarruflu bir kalite anlayışı yakalanacaktır. Sistemdeki ana problemler akıllı bir yaklaşımla çözüm sürecine girdiğinde ise, küçük sorunlar, artık insanları rahatsız edici boyutlara ulaşamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bugün, sistemin önemli bir sorunu olan hekim açığını gidermek adına bir kanun tasarısı görüşüyoruz. Çok değerli katkılarınızla bu tasarı yasalaştığında, 11 200 yeni hekim sistemde hizmet vermeye başlayacaktır. Bu arkadaşlarımızın sisteme getireceği rahatlığı eminim hepiniz ve özellikle de hekim milletvekilleri çok iyi takdir edeceklerdir; ama, ben, burada, sadece tahsis edilecek yeni kadroların çözüm olmayacağının da altını bir kez daha çizmek istiyorum. Bu kadroların, mutlaka, yukarıda sıraladığım gerçekler ve çözümlerle birlikte ele alınması şarttır ve özellikle, yapılacak ciddî bir norm kadro çalışmasından sonra hayata geçirilmesi gerekir. Bunu yapmazsak ve eski dönemlerde olduğu gibi politik kaygılarla, popülist yaklaşımlarla hareket edersek, yapılacak bu çalışmanın da hiçbir anlamı kalmayacaktır. Hem iktidar hem de muhalefet milletvekillerinin bu konuda özellikle hassasiyet göstereceklerine, Türkiye'deki sağlık alanında yaşanan eşitsizliklerle mücadele etmek adına Sağlık Bakanlığına yardımcı olacaklarına inanıyorum.

Bu kadroların akıllıca planlanması ve ülke şartlarına göre politik kaygılardan uzak olarak değerlendirilmesi konusundaki hassasiyetimi bir kez daha yineliyorum.

Yüce Heyetinize sunulan bu tasarının hem iktidar hem de muhalefet milletvekillerinin çok değerli katkılarıyla kabul edileceğini ümit ediyorum. Bu vesileyle, Bakanlığımıza başarılar diliyor, 11 200 yeni hekim kadromuzun Yüce Türk Milletine hayırlı olmasını temenni ediyor, sağlık ve esenlik dolu günler diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Çömez.

Şahsı adına, Ömer Özyılmaz.

Buyurun Sayın Özyılmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sağlık Bakanlığıyla ilgili getirilmiş bulunan kadro kanunu tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sağlık, herkesin birinci derecede ilgilendiği, üzerinde durduğu önemli bir konudur; bunu hepimiz biliyoruz. Ülkemizin de, tıpkı eğitimle ve adaletle ilgili olduğu gibi, sağlıkla ilgili de pek çok problemi, pek çok sorunu vardır. Bu sorunlar bugüne kadar çözülmeye çalışılmıştır; ama, maalesef, bugün bulunduğumuz nokta hiç de bize yakışmayan bir noktadır. Ülkemizdeki sağlık problemlerini, sıkıntılarını burada anlatmaya gerek görmüyorum; gerek biz gerekse halkımız bunu yakından biliyoruz. Bu problemlerin aşılmasıyla ilgili olarak, bir gözlemci sıfatıyla, sisteme yönelik düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde hızlı bir nüfus artışı vardır. Bu nüfus artışı, elbette, bir yönüyle bizim için avantajdır ve büyük bir nimettir; ama, bir başka yönüyle de baktığımızda, pek çok sıkıntılar getirmektedir. Bu sıkıntıları aşmak için, yeni yeni çareler, tedbirler aramak mecburiyetindeyiz.

Sağlıkta da sıkıntıları aşmanın, bana göre, birinci derecede üzerinde durulması gereken yönü, sisteme ait yönüdür, sistem konusudur. Bugüne kadar yapılanlar sisteme yönelik ve radikal birtakım tedbirler olmadığı için, arzu edilen sonuçları vermemiştir; böyle giderse, yine vermeyeceği endişesindeyim; dolayısıyla, sisteme yönelik ciddî çalışmaların yapılması gerektiği kanaatindeyim.

Tabiî, bugüne kadarki tecrübelerimizden de yararlanarak, ama, çağdaş bir anlayışla, çağdaş bir yaklaşımla sağlık sistemine yönelmek gerektiği kanaatindeyim. Bu çerçevede, ilkönce, sağlık mevzuatı yenilenmeli, gerekli değişiklikler yapılmalı ve çerçeve bir sağlık kanunu çıkarılmalıdır. Sağlık Bakanlığı teşkilat kanunu ve genel sağlık sigortası kanunu yürürlüğe konulmalıdır. Sağlık Bakanlığının -merkez teşkilatı kastediyorum- görev ve hizmetleri yeniden tanımlanmalıdır. Bu çerçevede, Bakanlık merkez örgütü şu görevleri üstlenmelidir:

Birincisi, ulusal sağlık politikalarını ve sağlık standartlarını belirlemekle işe başlamak gerekir; çünkü, maalesef, bizim, ciddî, tutarlı ve bütünlük içerisinde bir sağlık politikamız yoktur.

İkincisi, merkez örgütünün görevi, genel koordinasyonu ve denetimi sağlamak, uygulamada birlik ve beraberliği gerçekleştirmek olmalıdır.

Üçüncüsü, bakanlık, kendi taşra örgütü aracılığıyla halk sağlığını, aile planlaması ve okul sağlığını gerçekleştirmeli; tabiî, bunların başında da, kamu hizmeti olarak, koruyucu sağlık-hekimlik görevlerini gerçekleştirmelidir.

Bir diğer önemli husus, Sağlık Bakanlığı, yumuşak bir geçişle -ani kararla olmaz bu, mümkün de değil zaten- hem hizmeti sunan hem de hizmet almaya yönelen bir yapıya bürünmelidir ve giderek, bu, ikinciye doğru, daha da artmalıdır.

Değerli arkadaşlar, sağlık hizmetlerinin yeniden yapılandırılmasında yerelleştirmeye büyük önem verilmelidir. Sağlık problemleri, sağlık harcamaları ve sağlık yönetimi yerinden değerlendirilmeli ve problemler yerinde çözülmek üzere, gerekli tedbirler alınmalıdır.

Bir diğer önemli husus, hizmetin daha aktif, ekonomik, insancıl ve verimli hale gelebilmesi için özelleştirmeye gidilmelidir. Sağlıkta özelleştirme nasıl olur diye, elbette, aklımıza gelebilir. Değerli arkadaşlar, şunu hepimiz çok iyi biliyoruz: Ülkemizin bugün içinde bulunduğu bu ekonomik sıkıntılar çerçevesinde baktığımızda, tamamen, kamu harcamalarıyla ya da kamu kaynaklarıyla bugünki sağlık sorunlarımızı çözmemizin mümkün olmadığını hepimiz görüyoruz. Bugün, bütçeler hazırlanırken, bakanlarımızın, zorluklar içerisinde biraz daha bütçesini artırmak için nasıl çalıştığını hepimiz biliyoruz; ama, kamu kaynaklarının kıtlığını da biliyoruz. Dolayısıyla, dünyada, hem kamu kaynaklarının daha verimli kullanılması, daha adil dağılımı ve servetin geniş kitlelere yayılmasını sağlamak ve sağlık hizmetinde daha kaliteli bir duruma ulaşabilmek için, dünya çapında özelleştirme hareketleri yapılmaktadır. Biz de, ülke olarak, sürekli bunu konuşuruz; ama, bu manada, henüz, epeyce bir mesafe aldığımızı söyleyemeyiz. Bu çerçevede, bendenizin bazı teklifleri olacak. Tabiî, bunlar, tartışmaya açık tekliflerdir; ama, üzerinde durulması gerektiği kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, bunlardan birincisi: Bugün, özellikle, büyük illerimizde şehir merkezlerinde öyle hastaneler vardır ki, bu hastaneler elbette güzel hizmetler veriyorlar; ama, bu hastanelerin yerlerinin bulundukları şehirdeki kıymeti -dikkat buyurun, sözümü yanlış anlamayın- eğer o hastane satılıp bir başka yerde yapılsa, onun gibi on tane hastane eder. Konuya bu manada, bu şekilde yaklaşmanın yararlı olacağı kanaatindeyim.

İkincisi: Özellikle büyük şehirlerde bazı hastaneler vardır ki, marka haline gelmişlerdir. Buralarda çok güzel hizmetler yapılmaktadır. Bunların, belli bir sistemle, belli bir çağdaş anlayışla özelleştirilmesi, özel sektöre devredilmesi sonucu oradan elde edilecek gelirlerle, ülkenin değişik illerinde, ilçelerinde hastaneler yapılabilir. Belki de, o hastanenin adını yeni yapılacak hastanelere vermekle, bir birlik de kurulabilir.

Bir başka önemli husus: Marka haline gelmiş pek çok hastane özel sektörün güçlü kuruluşlarına kiralanabilir ve yine, oradan elde edilecek parayla, elde edilecek kaynakla, ülkenin başka yerlerinde hizmetler yürütülebilir. Bunun gibi daha pek çok yaklaşım elde edilebilir; bunlara dikkat çekmek istiyorum.

Bu arada, tabiî, her şeyi paraya bağlamak doğru değildir. Bu reformlar yapılır, iyi bir vizyon belirlenirse, bu misyonu yüklenecek doktor, hemşire, hastabakıcı ve diğer çalışanların bu işi severek üstleneceğini hepimiz göreceğiz.

Değerli arkadaşlar, bir diğer önemli husus: Dünyada, gerek eğitimde gerek sağlıkta gerekse bu tür diğer kuruluşlarda hizmetiçi eğitimlere çok önem verilmekte ve bu yönde epeyce bir meblağ ayrılmaktadır. Ülkemizde de, Sağlık Bakanlığımızın, başta Değerli Bakanı olmak üzere, yöneticilerinin, kendi dinamizmlerini daha da güçlendirmek için, elbette, hizmetiçi eğitime büyük önem vermeleri çok yararlı olacaktır.

Ayrıca -tabiî, hep söyleriz, ben de bu vesileyle ifade etmek istiyorum- sağlık personelinin istihdam, ücret ve hakları günün şartlarına göre yeniden düzenlenmelidir. Elbette, bu radikal tedbirler alınırken bu hususta da gerekli radikal tedbirler alınmalıdır.

Bir diğer önemli husus: Dünyada sağlık hizmetlerinde, diğer endüstri kuruluşlarında, eğitim kuruluşlarında toplam kalite yönetimi anlayışına geçilmekte, bu anlayışla yönetim yapılmaktadır. Ülkemizde de, toplam kalite yönetimi anlayışı pek çok sektöre girmiş ve çok yararlı sonuçlar elde edilmiştir. Şunu hepimiz biliyoruz ki "Japon mucizesi" dediğimiz şeyin ortaya çıkmasında toplam kalite yönetimi anlayışı, felsefesi çok büyük bir rol oynamıştır. Ondan esinlenerek, Avrupa'daki pek çok ülke ve büyük şirketler, kuruluşlar, yönetimlerinde toplam kalite yönetimi anlayışına geçmektedirler. Sağlık Bakanlığında da bunun uygulanacağına inanıyorum.

Bir diğer önemli husus: Bu radikal tedbirleri taçlandırmak üzere, bireye yönelik sağlık hizmetlerinin daha etkin bir şekilde sunulabilmesi için, ülkemizde zorunlu özel sağlık sigortası modeline geçilmelidir. Bu olmazsa eğer, tabiî, önceki söylediklerimizin çok fazla bir yararı olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyılmaz, sözlerinizi toparlar mısınız.

Buyurun.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, ben, bir sağlık çalışanı değilim, doktor da değilim; ama, bir bilim adamı ve bir siyasetçi olarak, konu hepimizin problemi olduğu için, ben de günlerce konu üzerinde düşündüm, bu soruna bu şekilde yaklaşılmasının yararlı olduğuna kanaat getirdim, bunu da sizlerle paylaştım. Elbette, Sağlık Bakanlığımızın, başta Değerli Bakanı olmak üzere, yöneticileri bu hususta güzel tedbirler geliştireceklerdir. Bizim de, Meclis olarak onlara her türdü desteği vereceğimize inanıyorum.

Bu vesileyle, şu an görüşmekte olduğumuz tasarının yasalaşmasını ve bu çerçevede, göreve yeni başlayacak doktorlarımızın da başarılı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyılmaz.

Şahsı adına ikinci söz, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Uğur Neşşar'ın.

Sayın Neşşar?.. Yok.

İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Yerine...

BAŞKAN - Yerine değil de, talep eden arkadaşımız varsa söz vereyim.

İDRİS SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ben söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tandoğdu.

İDRİS SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede yapılması düşünülen değişiklikle ilgili tasarı üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Bu tasarıyla yapılmak istenilen değişiklikle, Sağlık Bakanlığına 11 200 hekim kadrosu verilmesi düşünülmektedir. Sağlık Bakanlığına hekim kadrosu verilmesi ve bunun kısa sürede doldurulması, kuşkusuz, bazı ihtiyaçları karşılayacaktır; ancak, sorun sadece bununla sınırlı değildir. Öncelikli olarak, Sağlık Bakanlığında eleman açığının oldukça fazla olduğunu belirtmek gerekir. Bundan dolayı, tüm sağlık çalışanları, haftalık mesai saatinin üzerinde çalışmaktadırlar. Nöbet ve vardiyayla çalışma gibi uygulamalar, çalışanların mesailerini daha da artırmaktadır.

Sağlık Bakanlığının 2002 yılı temmuz ayında yaptığı bir açıklamada, 14 463 ebe, 28 071 hemşire ve 28 817 sağlık memuruna ihtiyaç olduğu ifade edilmiştir. Uluslararası ölçülerde hekim ve yardımcı sağlık personeli sayısı arasında olması gereken piramit, yardımcı sağlık personeli aleyhine ters dönmüştür. Ayrıca, SSK ve Sağlık Bakanlığı arasında, sağlık personeli sayısı bakımından, SSK'nın sağlık personelinin durumu içler açısıdır.

Yasanın gerekçeleri arasında, 2514 sayılı Yasayla hekimlerin zorunlu hizmeti olduğu, bu hizmeti yerine getirmeyenlerin, hiçbir kamu kuruluşunda veya serbest olarak mesleği icra edemeyecekleri ifade edilmektedir.

Bu, 12 Eylül mantığıdır. 12 Eylül mantığı, hekimleri cezalandırmayı ilke edinmiştir. Özellikle, 1982 yılından sonra tıp fakülteleri kontenjanı artırılmış, altyapısı hazır olmadığı halde, tıp fakülteleri açılarak, hekim sayısı artırılıp, ucuz işgücü yaratılmıştır. Şu anki, uygulamada da görülen o ki, sağlık ocaklarına hekim atanarak sağlık sorunu çözüleceği gibi bir yanlış düşünce hâkim kılınmıştır. 12 Eylül döneminde çıkarılan 2368 sayılı Kanunla, sağlık personelinin haftalık mesai süresi 45 saat olarak düzenlenmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre, haftalık mesai 40 saat olmasına karşın, sağlık personelinin haftada 5 saat fazla çalıştırılması, eşitlik ilkesine aykırıdır. Sağlık personeli, bu şekilde fazla çalıştırıldığı halde, ayrıca ek ücret almamaktadır.

Bu kararnamede, 11 200 doktor kadrosunun, Karadeniz Bölgesine de yayılacağı, ihtiyacı gidermek için kullanılacağı ifade edilmektedir. Ordu Milletvekili olarak bölgemin sağlık sorunlarının had safhada olduğunu biliyor, gözlüyor ve yaşıyorum. Bir de, buna, fındığa bağlı ekonomik krizin meydana getirdiği hastalık ilave edilirse, fakirlik sınırının altına inmiş olan Karadeniz halkının buna sekonder olarak da sağlığı iyice felce geçmiştir.

Ben, burada, bölgemin en önemli sorunlarından biri olan fındığa ve fındığı satamayan, fındıktan dolayı sağlık düzeni bozulan halkıma, AK Parti Sayın Genel Başkanının, şimdiki Başbakanımızın, o zaman vermiş olduğu söze göre, Karadeniz Bölgesindeki halktan fındığını 2 000 000 liradan almasını istiyorum, doğrudan gelir desteğini ödemesini istiyorum. Nisan ayında açıklanacak olan fındık taban fiyatının şimdi açıklanmadığını, mayıs ayının da bittiğini; ama, en kısa zamanda fındık taban fiyatının açıklanarak, rahatsız durumda olan, sağlığı felç durumda olan, bakıma muhtaç olan bu insanların sağlığa kavuşacağına inancım sonsuzdur.

Bu kararnameyle bölgemde sağlık kadrosunun tamamlanacağına inancım sonsuzdur. Bu çalışmayı kutluyorum. Böylece, bölgemdeki bütün il ve ilçelerde, beldelerde sağlık ocaklarının tam kadroyla çalışıp halkımı sağlığa kavuşturacağına inancım sonsuzdur; fakat, bu gerçekleri görerek, bu yasa üzerinde düşüncelerimi belirtmeden geçemeyeceğim.

Tıp fakültelerinin sayısı ve kontenjanı kesinlikle azaltılmalıdır. Tıp eğitiminde niceliğe değil, niteliğe yönelinmelidir.

Zorunlu hizmet kaldırılmalı, sağlık çalışanları boş olan yerlerde görev yapmaya özendirilmelidir.

Sağlık Bakanlığının yardımcı sağlık personeli açığı hemen giderilmelidir.

Acilen uzman dernekleriyle, Türk Tabipler Birliği Uzmanlık Dernekleri Koordinasyon Kuruluyla temas kurularak, Türkiye'nin uzman ihtiyacı belirlenip, Bakanlık bünyesinde doğru politikalarla yaşama geçirilmelidir.

224 sayılı Yasanın temel örgütlenme ilkesi yaşama geçirilmeli, sevk zinciri oluşturulmalıdır.

Sağlık ocakları, fizikî, teknik donanım ve diğer sağlık personeli açısından desteklenmeli, koruyucu sağlık hizmetleri yeterli hale getirilmelidir.

Sağlık çalışanlarının mesaisinin, diğer tüm çalışanlar gibi, haftalık 40 saate indirilmesi gereklidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlıklı bir toplum, sağlıklı bir Türkiye temennileriyle sözlerimi bitiriyor. Bu 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin sağlık sorununu çözmesindeki temennilerimi belirtir, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Tandoğdu.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teşekkür ederim.

1 inci maddeyi okutuyorum:

190 SAYILI GENEL KADRO VE USULÜ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN EKİ CETVELLERİN SAĞLIK BAKANLIĞINA AİT BÖLÜMÜNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - Sağlık Bakanlığının taşra teşkilâtında kullanılmak üzere, ekli listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin ilgili bölümüne eklenmiştir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Sami Tandoğdu; buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Tandoğdu konuştular; şimdi, Sayın Mustafa Özyurt konuşacaklar efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyurt.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik yapan bu tasarının 1 inci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmak için kürsüye gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önce konuşan arkadaşlarım, tasarısının değişik yerlerine dokundular; ben de birkaç şeyine değinmek istiyorum arkadaşlarım.

Biliyorsunuz, Anayasamızın 56 ncı maddesi, halkımızın hepsini sağlık güvencesi altına almıştır. Bu, tasarının gerekçesinde de vardır. Sağlık güvencesine alabilmesi için de bir sağlık personeline gereksinim vardır. Bunların da başı, bu zincirin de birinci halkası, hekimlerdir.

Ancak, yine çok iyi bilindiği gibi, bizde, 2514 sayılı bir Mecburî Hizmet Yasası var. Ben 37 yıllık hekimim; gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin hiçbirisinde böyle bir mecburî hizmet yasası olduğunu görmedim. Eğer, bilen arkadaşlarım varsa, desinler ki, falan ülkede vardır. Bana göre, arkadaşlar, bu, hekimlere yapılmış olan bir eziyet değil, işkencedir.

Bundan önceki kura çekiminde 72 uzman, 122 pratisyen hekime zorunlu hizmet için kura çektirilmiştir. Geçen sene, yani, 2000 döneminde tıp fakültesinden mezun olmuş 5 000 doktor ve yaklaşık olarak 3 000 de uzman hekim şu anda işsizdir. Çünkü, yine, bu yasanın 5 inci maddesine göre, zorunlu hizmetlerini yapmadıkları sürece ne pratisyen hekimler ne de uzman hekimler hiçbir şekilde görevlerini yerine getiremezler; ne serbest çalışabilirler ne de bir kamu kuruluşunda çalışabilirler. Doktoru mezun ediyorsunuz, uzman çıkarıyorsunuz; ondan sonra diyorsunuz ki "kardeşim, sen mecburî hizmetini yapmamışsın, dolaş bakalım."

Bugüne kadar en az 100 hekim arkadaşım geldi "hocam, ne olursunuz söyleyin, bir an evvel çıksın" diye. Onun için, ben, bu tasarıyı canı gönülden destekliyorum; ama, şunu da hemen söylüyorum:  Bu 2514 sayılı Yasa mutlaka kaldırılmalıdır. Dediğim gibi dünyanın gelişmiş hiçbir yerinde böyle saçma bir yasa yoktur. Tıp fakültesine ayağınızı attıktan 14 yıl sonra ancak uzman olabilirsiniz arkadaşlar. 6 sene tıp fakültesi, 4 sene ihtisas, 2 sene pratisyenlikte mecburî hizmet, 2 sene uzmanlıkta mecburî hizmet -1,5-2 sene askerlik- tam 14 sene sonra, tıp fakültesine girdiğinizden bitirdiğiniz tarihe kadar 14 yıl geçmiş olur. Hiçbir meslek grubuna böyle bir eziyet yapılmamaktadır. Hekim arkadaşlarım adına burada bunu söylüyorum. Bana göre, bu bir eziyet değil, resmen bir işkencedir. Sağlık Bakanı da, hekim arkadaşım, duyuyor söylediklerimi. Bana göre yapacağı şey, bu kadro kanunun arkasından, hemen en kısa zamanda Mecburî Hizmet Yasasını kaldıracak tasarıyı getirmelidir; canı gönülden desteklerim, söz veriyorum. Kendisini, bir muhalefet partisi milletvekili gibi değil, getirdiği tasarıyı candan destekleyen bir milletvekili olarak konuşacağım, söz veriyorum.

Arkadaşlar, diğer yandan, bizim sağlık sistemimiz o kadar da kötü değil; onu söyleyeyim. Bunu eğer güzel bir düzene sokacak olursanız... Hekimimiz var, hastanemiz var, malzememiz var; ama, biz bunu dağıtamamışız, iyi yerleştirememişiz, o bakımdan da güçlük çekiyoruz.

Biraz evvel arkadaşlarım söylediler. Hakkâri'deki hastane, gayet tabiî, 6 veya 4 tane olacaktır arkadaşlar, İzmir'deki tabiî çok olacaktır nüfusuna göre düşündüğünüz zaman; ama, kalite olarak, eğer bir işi yapabiliyorsanız ve sevk zincirini çalıştırabiliyorsanız, bu, dünyanın her yerinde böyle yürür. Buradan, Türkiye'den hasta kalkıp Amerika'ya gidiyor tedavi olmak için. İyi olduğu zaman, Hakkâri'den kalkıp Van'a gelebilecektir veyahut da daha yakın bir ile gelecektir.

Örgütlenmemiz iyi değildir, insan gücümüzün dağılımı iyi değildir, keyfî bir şekilde dağılmıştır. Benim korkum, bu verdiğimiz kadrolar, inşallah, keyfî şekilde kullanılmaz, inşallah, "kadrolaşma" dediğimiz şu kötü deyim şeklinde kullanılmaz, o bakımdan rahat ederiz.

Diğer yandan, finansman sorunumuz vardır; ama, bu arada, hemen şunu da söyleyeyim: Halkımızın çok büyük bir kısmı da sağlık güvencesinden yoksundur. Örnek verebilirim. Bilebildiğim kadarıyla, yine, Bağ-Kur, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Emekli Sandığına bağlı olanlar, halkımızın aşağı yukarı yüzde 70'ini kapsamaktadır; ama, yüzde 10'luk bir grubumuz var, bunların hiçbir sağlık güvencesi yoktur; yani, kelimenin tam anlamıyla bu yüzde 10'luk halkımız sağlık açısından sürünmektedir; hastanelere yattıkları zaman bizleri ararlar "ne olursunuz, bunu ücretsiz yaptırabilir misiniz, ilacımı nasıl temin edebilirsiniz" diye. Hükümetin yapacağı şeylerden bir tanesi de, bu yüzde 10'luk oranı ortadan kaldırmaktır. Halkımızın hiçbirisinin sağlık sıkıntısı olmamalıdır. Bunu, yine, Sayın Bakandan özellikle rica ediyorum.

Bu verilen hekim kadroları güzel; tabiî, ona söyleyeceğim hiçbir şey yok. Bilebildiğim kadarıyla 55 000 pratisyen hekimimiz var. Bunlara, mutlaka uzman pratisyen hekim eğitimi verilmelidir. Yani, fakülteyi bitiren hekim, çıktıktan sonra, emekli olana kadar hiçbir eğitimden geçirilmeden yaşamaktadır bizim ülkemizde. Bunun belli bir kuralı vardır; üç yılda bir, iki yılda bir kongrelere gitmek, bilgilerini yenilemek zorundadır hekim. Bunu da Sağlık Bakanlığı günbegün takip etmek zorundadır ve eğer, bir hekim iki yıl kongreye gitmemişse o hekime "siz, iki yıldan beri herhangi bir bilimsel kongreye katılmıyorsunuz, neden" diye sorabilmelidir; ama, o hekim de sayın bakana "hangi parayla ben bu kongreye gideyim" diye sorarsa, o zaman da bakan düşünmelidir.

Ücretler mutlaka artırılmalıdır. Gecesi gündüzü olmayan, hastalığı sayrısı olmayan bir hekim grubuna verilen şu ücret yüzkarasıdır, utandırıcıdır. Bunlar mutlaka düzeltilmelidir.

Bu yasa vesilesiyle bunları konuşmuş oluyoruz. Genel olarak bunlar tartışılacak şeyler; ama, dediğim gibi, eğer iyi sağlık hizmeti istiyorsanız bu söylediklerimi yaparsınız ve sağlıklı günlerde hep birlikte oluruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyurt.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, her şeyin başı sağlık diyerek, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir ülkenin kaynaklarından en önemlisi insan, insanın ve dolayısıyla da toplumun en önemli zenginliğinin sağlık olduğunu hepimiz biliyoruz. Partimiz, sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesini sosyal devlet olmanın vazgeçilmez unsurları arasında görmektedir. Etkin ve kaliteli bir sağlık sisteminin, nitelikli bir toplum için vazgeçilmez olduğunu bir kez daha vurgulayarak sözlerime başlamak istiyorum. Hükümetimizin reform niteliğindeki bu hazırlık çalışmalarını ve halkımıza hak ettiği etkin ve kaliteli sağlık hizmetleri sunma gayretlerini de gönülden destekliyoruz.

Ülkemizde, yıllardır, tutarlı bir sağlık politikası, maalesef, uygulanamamıştır. Ulusal bir sağlık sistemimiz sağlıklı bir şekilde oluşturulup yürütülememiştir. Sağlık sistemimizin, sağlık kuruluşlarının ve hastanelerin çokbaşlı, merkeziyetçi ve yetkinin daima Ankara'da toplandığı bir yönetim ve örgüt yapısıyla, maalesef, hızlı karar alamayan, esnek manevra kabiliyeti olmayan, sorunları yerinde çözemeyen, hantal bir bünyeye ulaştığını hep birlikte görmekteyiz. Bu yanlış yapılanma ve yıllardır uygulanan yanlış yönetimler, halkımızın en basit sağlık hizmetlerinden bile, örneğin bir köyde tansiyon ölçülmesi, bir iğne yaptırılmasından tutun da, birinci, ikinci, üçüncü basamak sağlık hizmetlerine kadar olan bütün hizmetlerden, maalesef, yeterince faydalanamamasına neden olmuştur. Bugün, hastanelerde, kuyruklarda hastalarımız mağdur olmakta, yine, muayenehanelere gitmek zorunda kalıp, ikinci bir ödeme yapmak zorunda kalmaktadır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, bu yoğun hastane ortamındaki birikmelere rağmen, yetersiz koşullara rağmen, sağlık çalışanları, gerçekten cansiparane bir şekilde çalışarak, sağlıktaki bu kötü sistemin hastalarımıza yansımasını engellemeye çalışmış ve elinden geleni yaparak, yıllardır bu sistemi tamponlamaya çalışmıştır. Zaman zaman da, maalesef, bu kötü yönetim, kötü sistem ve halkımıza yansıyan kötü hizmetin faturasını da sağlıkçılar ödemek zorunda kalmıştır. Bugün sağlıkçıların birçoğu, hekimler, tükenmişlik sendromuyla karşı karşıya kalmış, idealist duygularla başladıkları mesleklerinden bezmiş bir duruma gelmişlerdir.

Sağlık sektöründe merkeziyetçi ve çok yönlü bir yönetim sergilenmesi, bu sektörde birçok kurumların, sağlık kuruluşlarının oluşmasına da neden olmuştur. Bilindiği gibi, en büyük yükü, Sağlık Bakanlığımız çekmektedir.

Hükümetimiz ve Sağlık Bakanlığımız, bugün, halkımıza etkili, verimli, kaliteli ve kolay ulaşılabilir ve eşit uzanan bir sağlık hizmetini bir an önce sağlamanın yoğun çabası içerisindedir. Avrupa Birliğinde de önem verilen birinci basamak sağlık hizmetlerine Türkiye'de yeterince önem verilmediği için, bugün sağlık hizmetleri, hastane ağırlıklı ikinci basamak sağlık hizmetleri şeklinde sunulmakta, kanserli hastayla gripli hasta aynı koridorlarda birlikte durmaktadırlar.

Yıllardır ülkemizde sağlık sektöründe başta finansman yetersizliğinden bahsedilmekte ise de, maalesef, kıt kaynaklar verimli kullanılmamaktadır.

Burada bir noktayı vurgulamak gerekir. Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı bir çalışmada, bir ülkenin elindeki kaynaklarla istenilen sonuçlara ne derece ulaştığını göstermek için ülkenin sağlık performanslarını belirlemiş ve Türkiye'yi, en kötü ilk 20 ülke içerisinde 11 inci sıraya koymuştur. Bu ne demektir; evet, ülkemizde sağlığa ayrılan pay azdır; ama, bu pay da çarçur edilmektedir, rantabl, optimum kullanılmamaktadır.

Sağlık Bakanlığımızın bir noktaya daha dikkat çekeceğini de umuyoruz: Artık, sağlık yöneticileri, çağdaş yönetim bilgileriyle donanmış, sağlık sektörünü her yönüyle bilen, sağlık ekonomisini iyi bilen ve uygulayan kadrolara sahip olmanın yollarını aramalıdır ki ülkemizin bu süreçteki kıt kaynaklarıyla en iyi sağlık ürününü elde edelim, halkımızın bu alandaki memnuniyetsizliğini ortadan kaldıralım, eşit ve kaliteli hizmeti tüm ülkeye yayalım.

Yine burada, Sağlık Bakanlığımızın hakikaten cansiparane yaptığı "Sağlıkta Dönüşüm Projesi" çalışmalarını da dikkatle izliyoruz. SSK hastaneleri, devlet hastaneleri ve diğer kurum hastanelerini bir çatı altında toplayıp, hiç olmazsa, kısa bir dönem için bile olsa, SSK'lıların devlet hastanelerinden faydalanmalarını sağlamak açısından yapılan çalışmaların son noktaya geldiğini de öğrenmekteyiz ve bu anlamda da halkımız adına büyük memnuniyet duymaktayız. Biz biliyoruz ki, genel sağlık sigortası devreye konulduğu zaman, birinci basamak hizmetleri kaliteli hale getirildiği zaman, sağlık ocaklarında halkımıza etkin ve kaliteli tedavi ve koruyucu hizmetler sunulduğu zaman, bu bahsettiğimiz olumsuzlukları artık konuşmayacağız. Onlara da epeyce yaklaştığımızı görüyoruz.

Yine, kendi bölgemde bulunduğum bu hafta sonu tespit ettiğim bir noktayı vurgulamak için örnek vermek istiyorum: Bu hafta sonu, depremin vurduğu bölge olan Gölcük'teydik ve tüm sağlık tesislerini, sağlık müdürümüz ve kaymakamımızla gezdik. Neler gördük; konteynirde üçbuçuk yıldır hizmet görmeye çalışan, prefabrik sağlık ocağında üçbuçuk yıldır hizmet görmeye çalışan kurumlarımız var; fakat, seçimden hemen kısa bir süre önce de başlatılan lojman inşaatlarımız var; yani, sağlık ocağı yapma yerine, lojmanlarını yapmaya yönelmişiz. Ne kadar örnek ve ne kadar ibret verici bir tablo! Az önce bahsettiğim sağlık ekonomisini iyi uygulayamadığımızı, sağlık performansımızın neden düşük olduğunu gösteren bir örnek.

Bir örnek de Kandıra'dan vereyim; 1987 yılında, Kandıra'nın 500 haneli bir köyüne, bir sağlık ocağı yapılmış. Beş yıl sonra, bir başka dönemde, 1 400 haneli komşu köye de bir sağlık ocağı yapılmış. İkisine de ne doktor gönderilmiş ne hemşire; çünkü, ikisinin de sağlık ocağı ihtiyacı yok; belki, ancak, sağlık evi yapılabilecek yerler ve ne yazıktır ki, Kandıra'nın merkezinde de, sağlık ocağı, derme çatma bir binada hizmet görüyor. İşte bu da, kaynakların ne derece kötü kullanıldığını gösteriyor.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde AK Partinin halka uzanan sıcak elini göstermesi açısından, bu 11 200 kadro, gerçekten sağlıkta bir nefes aldıracaktır. Yalnız, bir noktayı da vurgulamadan geçemeyeceğim; evet, sağlıkta kötü yönetimler yapılmıştır; ama, eldeki mevcut insan kaynakları da çarçur edilmiştir. Ne yapılmıştır; hekim, hemşire, ebe kadrolarımız, siyasî kayırmacılıklar nedeniyle, Ankara, İstanbul, İzmir gibi illerde toplanmıştır. Köylerde köylümüz, ebesiz kalmıştır; arkası olan ebe merkeze alınmıştır, doktor merkeze alınmıştır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlayın.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, gelin, hep birlikte, bu 11 200 kadroyu, gerçekten hak eden yerlere gönderelim. Sağlık Bakanlığımız, bunu çok güzel bir şekilde yapacak; biz, bunu biliyoruz; ama, biz siyasîler, biz milletvekilleri, ücra köşeye giden doktoru ya da ebeyi ya da hemşireyi, ne olur, kayırıp da merkezlere aldırmayalım. Bu anlamda, doğuda, güneydoğuda, batıda olup mahrum kalan bölgelerimizdeki tüm insanlarımız adına, hassasiyetlerinizi bekliyorum.

Son bir nokta olarak da, evet, bu doktor kadrolarımız bizi rahatlatacaktır; ama, en az bunlar kadar, hemşireye ve diğer sağlık personeline ciddî bir şekilde ihtiyaç vardır. Bunu da Sağlık Bakanlığımızın gerçekten iyi değerlendirdiğini biliyoruz. Hükümetimizin, gerçekten, ileriki dönemlerde bunlarla ilgili iyileştirmeleri yapacağını da umuyoruz.

Sözlerimi bitirirken, hep birlikte, ulusumuzla, halkımızla birlikte, nice sağlıklı günlere ulaşmak dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Şahısları adına, Mardin Milletvekili Sayın Mahmut Duyan?.. Yok.

Eskişehir Milletvekili Sayın Fahri Keskin; buyurun.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hekim açığımızın giderilmesi amaçlı, 11 200 hekim kadrosunun tahsisiyle ilgili kanun tasarısı üzerinde, şahsî görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Bu tasarıyla, bu kadroların ülkemiz geneline adil bir şekilde dağılmasını, halkımıza kaliteli ve eşit hizmet verilmesini diler, hepsine hayırlı başarılar temenni ederim.

Tıp alanında ülkemizde çok büyük çarpıklıklar göze çarpmaktadır. Pratisyen doktor olan arkadaşlarımız, âdeta, işkenceye, cezaya çarptırılmaktadır; kendilerini yenileme, araştırma geliştirme, yeni usul ve kaideleri takip etme amaçlı bütün çalışmalardan yoksun bırakılmaktadır. Bunlar, belirli alanlarda, belirli sağlık ocaklarına atılıp, itilmekte ve kakılmaktadır. Bunlar, kendi imkânlarıyla da olsa, kendi ülkesinde veya yurtdışına çıkıp da ihtisas yapma imkânlarına sahip değillerdir, bunu çeşitli kanunlar engellemektedir.

Dışarıda mezun olup gelen bir hekim, doktor arkadaş, bizim ülkemizdeki hastanelerimizde hiçbir ücret almadan istediği ihtisası yapıp gitme imkânına sahipken, kendi ülkemizde yetişen gençlerimiz bu imkâna sahip değildir. Oysa, diğer fakültelerin çeşitli branşlarından mezun olan arkadaşlar, yurt dışında veya yurt içinde araştırma geliştirme imkânlarına, programlarına sahipken, maalesef, doktor olan bu arkadaşlarımıza bu imkân verilmemektedir. Bunların ihtisaslarının önüne, ihtisas yapmamaları için ne kadar engel varsa, hepsi önlerine set olarak konulmaktadır. Örnek mi istiyorsunuz, işte örnekler:

Bu örneklerin hepsi kamu vicdanını sızlatmakta ve halkımızı tedirgin etmektedir. Arkadaşlar, hangi imtihan vardır ki, üniversite giriş imtihanları dahil, harp okulu imtihanları dahil, askerî liseler dahil, imtihan sonunda soru ve cevap anahtarı açıklanmasın? Ertesi gün, bütün bunların soru ve cevap anahtarları açıklanır; ama, her sene 17 000 kişiye, TUS imtihanına, ihtisas imtihanına, kendi bilgi ve becerisini artırmak için tıpta uzmanlık imtihanına giren arkadaşlarımıza kendilerini ölçme, değerlendirme fırsatı verilmemektedir; ertesi gün soru ve cevap anahtarları açıklanmamaktadır. Soru ve cevap anahtarları niçin açıklanmamaktadır, izahını bir türlü ben bulamadım. İçinizde bilen ve bunu izah edebilecek bir arkadaşımız varsa, lütfen açıklasın.

Değerli arkadaşlarım, bunların açıklanmayışının altında yatan en büyük neden, bu soru ve cevapların yoruma tabi, birden fazla şıkları ilgilendiren, öğrencide tereddüt yaratan, bilgi ölçmeyi amaçlamayan, sadece belirli konularda pratik kaidelerle, kısa tüyolarla gerçekleştirilen bir sistemin neticesi olmasıdır.  Zira, dolayısıyla ne olmuş oluyor; yargı yolu da kapanmış oluyor.

Ders anlatırken "çocuklar bu soruya dikkat", "bunun altını çiziyorum", "buna dikkat edin" tüyoları vererek ders anlatan hocalar bu soruları hazırlarlarsa, tabiî, kendi talebeleri... Mesela, herhangi bir soruda, genelde bütün öğrencilerin kanaati (b) şıkkı iken, kendisi (c) şıkkı diye yorum yapmışsa, şablon (c) şıkkıdır. Dolayısıyla, soru hazırlayan hocanın kendi üniversitesindeki talebeleri kazanmaktadırlar.

Ben, bunun, başka türlü bir yolla izahını yapamayacağım; çünkü, bu, sadece söylenti ve ispata muhtaç olduğu için yapamayacağım. Bu imtihanlar, bu nedenle adil değildir ve kamu vicdanını sızlatmaktadır. Her sorunun, gerçekten, doğru dürüst bir cevabı olması lazım, birden fazla cevabı olan sorulardan uzaklaşılması lazım.

Bu imtihanda sorular kim tarafından hazırlanıyor, hangi fakültedeki hocalar tarafından hazırlanıyor? Geçmiş dönemlerde bu sorular hazırlanırken, ülkedeki bütün tıp fakültelerinden ayrı branşta sorular istenirdi. Dolayısıyla, bir soru bankası oluşturulurdu ve bu soru bankasında bunlar adil şekilde değerlendirilerek, bir tek profesörün, bir tek üniversitenin görüş ve düşüncesinde olan insanların kazanacağı bir sınav olmaktan çıkarılmış olurdu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Keskin.

FAHRİ KESKİN (Devamla) - Fakat, yıllardır, her ne hikmetse, bundan vazgeçildi. Şimdi, bunun altından da çok pis kokular geliyor.

Arkadaşlar, bir soru bankası oluşturmak bu kadar zor değildir. Hiçbir şey yapamıyorsanız, nasıl, mimarlar yurtdışına gidip, bilgilerini, ihtisaslarını artırabiliyorlarsa -üniversiteyi bitirip, orada ihtisasını yapan öğrenciler gibi- bırakın TUS imtihanını, doktorlarımız da, gitsin, dışarıda, bilgisini, becerisini artırsın. Ülkemizde, SSK'ya bağlı, devlet hastanesine bağlı bölge hastanelerimiz vardır. Buralarda, hekimliğin kalitesini artıracak, bunlara ihtisas imkânını verecek kadrolar ve tecrübeler yaşanabilir. Bunları da değerlendirmemiz lazımdır. Yoksa, hepsini, biz, pratisyen olarak bırakmakla bir şey elde edemeyiz.

Eskiden ilkokul öğretmenlerinin hepsi lise muadili okullardan mezunlardı. Bir programla biz bunları ne yaptık; dört yıllık yüksek tahsil mecburiyetine tabi tuttuk. İlkokullarımızın dün de öğretmeni vardı, bugün de öğretmeni vardır; dün de boş kalmadı, bugün de boş kalmadı. Ne olacak; kendi bilgi ve becerisini artırabilecek arkadaşlarımıza ihtisas imkânı vermek bu kadar zor mu?! Çıtanın alçağında değil, yükseğinde birleşmek lazımdır. Bu soruları hazırlayanlar, TUS imtihanından mı geldiler de kendilerine reva görülmeyen bir durumu öğrencilere yaşatmaktadırlar.

Yorucu bir tahsilin neticesinde ortaya çıkan bu öğrenciler, çarpık bir atamayla, çarpık bir kadroyla sağda solda birikmekte; bu sistemle, hem ülkesine faydalı olamamakta hem de araştırma geliştirme faaliyetlerinden uzak bırakılmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Keskin, sözlerinizi toparlar mısınız.

FAHRİ KESKİN (Devamla) - Bitiriyorum.

Mevcut hastanelerimizin durumu da yürekler acısıdır. Biz buraları tüccar gibi görüp, özel hastanelerde gösterilen ihtimam, kadro, alım satım gibi işler nasıl düzgün yürütülüyorsa, bu hastanelerin de bu şekilde bir idare tarzına kavuşturulması gerekmektedir.

Doktorların, yardımcı personelin ve diğer imkânların dağılımında büyük adaletsizlikler vardır. Yakın çevremde, bir kazadaki hastaneye gidiyorum, 10 ebe var; haftalık doğum sayısı 2 veya 3; yazıktır! Bunların, acilen, köylere ve diğer kazalara aktarılması lazımdır. Ortopedi uzmanı olmayan, röntgen mütehassısı olmayan hastanelerimizde röntgen makinesinin başında 4 teknisyen vardır. 1 diş koltuğuna bağlı çalışan 6 veya 7 diş hekimi olan kazalarımız vardır; yani, 1 diş koltuğu, dişçi aparatı var; 6-7 diş hekimi var. Ülkemizde bu kadar diş hekimi fazlası varken, yine geçtiğimiz günlerde diş hekimleriyle ilgili olarak tayinler, atamalar yaptık. Bunların hiçbiri tayin oldukları yere gitmeyecekler, orayı önemsemeyecekler, yine büyük şehirlerde bu 6-7 diş hekiminin bulunduğu yerlere birer, ikişer diş hekimi daha ilave edilmek suretiyle çarpıklaşma, müdahale edilmediği takdirde, devam edecektir. Bakanımızdan...

BAŞKAN - Sayın Keskin, lütfen ...

FAHRİ KESKİN (Devamla) - Peki.

Hepinize sağlıklı günler temenni eder; saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, burada konuşan arkadaşlarımız, gerçekten, sağlık çalışanlarının ve hekimlerin sorunlarıyla, çözüm yollarıyla ilgili çok güzel önerilerde bulundular, çok güzel konulara değindiler ve sorunları irdelediler. Ben de kısaca, eksik kalan ya da tekrarında fayda olan bazı noktalarda sizlere ve halkımıza bilgi vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk'ün "beni Türk hekimlerine emanet ediniz" veciz sözüyle, bütün halkımızın emanet edildiği hekimlerle ilgili bu kanun tasarısında, hekimlerimizin durumuyla ilgili, sağlık çalışanlarının durumuyla ilgili bazı tespitlerde bulunmak istiyorum.

Uygulanan yanlış politikalar sonucu, en zor ve en uzun sürede eğitim alan hekimlerin özlük hakları sürekli olarak gerilemiş, çalışma koşulları sürekli olarak kötüleşmiştir. Yine, üniversite mezunu olup, en uzun süre eğitim alıp, en ücra köylerde çalışan iki meslek grubundan bir tanesi hekimlerdir.

Değerli arkadaşlar, bugün, hekimler, kendileri sağlıklı olmadığı takdirde, hastaları nasıl tedavi edebilirler; çünkü, sağlık -sizler de biliyorsunuz- fiziken, ruhen ve sosyal yönden iyilik halidir. Bugün, geçim sıkıntısı çeken hekimlerimiz, sosyal yönden, yarın kaygısı nedeniyle, tam sağlıklı değildir. Bu nedenle, bunların tam sağlıklı hale gelmesi için, özlük haklarının ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, seçim bölgemize gittiğimizde, özellikle köylerimizde, kasabalarımızda en çok istenilen nedir; "benim köyümde, benim sağlık ocağımda doktor yok, ebe yok, hemşire yok, sağlık memuru yok, bunları getirin" talepleriyle karşılaşıyoruz. Öyle değil mi?

Şu anda, son yirmi yıldır uygulanan popülist politikalar ve kayırmacı politikalar sonucunda, taşra teşkilatımızda olan hekimlerimiz, ebelerimiz, hemşirelerimiz ve diğer sağlık personeli, merkezlerde, özellikle de üç büyük ilde yığılmıştır. 1961'de çıkarılan 224 sayılı Sosyalleştirme Kanunuyla, uygulamalar, belirli bir miktar düzelmiş; gerçekten, birinci basamak tedavi hizmetleri, ikinci basamak tedavi hizmetleri ve üçüncü basamak tedavi hizmetleri olarak uygulanmış ve iyi sonuçlar alınmıştır. Başka ülkeler, diğer ülkeler, bunu örnek olarak almış ve geliştirmişler; ama, biz, son yirmi yıldır, siyasî kayırmalarla, siyasî atamalarla, üç büyük kente, hekimlerimizi, sağlık çalışanlarımızı yığmışız ve taşra teşkilatımızı çökertmişiz. Bazı sağlık ocaklarımızda doktor yok, bazılarında ebe yok, bazılarında hemşire yok, bazılarında hizmetli yok, bazılarında hiçbir şey yok; kapıları kilitli.

Şimdi, biz, bu taşra teşkilatımızı tekrar canlandırmak zorundayız. Bu 11 200 hekim kadrosuyla, belki sağlık ocaklarımızı doldurabileceğiz; ama, sadece hekim yetmiyor. Sağlık işi bir ekip işidir; bu ekibin içerisinde hemşire, ebe, sağlık memuru, hizmetli, şoför -hastanelerimizde- röntgen teknisyeni, tıbbî sekreter, laboratuvar teknisyeni, hepsi olmak durumunda.

Yine, son yirmi yılın siyasîlerinin yanlış uygulamaları ve popülist yaklaşımları sonucu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlayın.

ALİM TUNÇ (Devamla) - ... mantar gibi biten sağlık meslek liseleri ve plansız, programsız, altyapı hazırlığı yapılmadan açılan tıp fakülteleri neticesinde, 1994 yılından beri tayin bekleyen sağlık memurlarımız, sağlık çalışanlarımız var. Bunlar, artık "biz ne zaman mesleğe başlayacağız, kendi işimizi, emek vererek, alınteri dökerek kazandığımız işimizi ne zaman yapacağız" diyorlar, her gittiğimizde bunlarla karşılaşıyoruz. "Tek umudumuz sizsiniz" diyorlar.

AK Parti hükümeti, nemada olduğu gibi, tarımda olduğu gibi, vergi barışında olduğu gibi, çözüm hükümeti olarak gelmiştir, milletin son umududur. O nedenle, inşallah, Sağlık Bakanımızın çalışmalarıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın çalışmalarıyla -ihtiyaçlarımızın giderilmesi, eksikliklerin tamamlanması bakımından- bir an önce, bu gençlerimizin de işe girişleri sağlanır; köylerimizdeki eksikliklerin tamamlanması açısından, sağlık memurlarımızın, ebelerimizin ve hemşirelerimizin de tayinleri yapılır diye ümit ediyorum. Sağlık Bakamınızın, bu konuda çalışmalarının olduğunu da biliyorum.

Ama, asıl ülkemizin sağlık sorunlarının çözümü, son yirmi yıldır hep konuşulan, ama bir türlü cesaret edilemeyen, inşallah Ak Parti iktidarında gerçekleşecek olan genel sağlık sigortası ve aile hekimliğidir.

BAŞKAN - Sayın Tunç, sözlerinizi tamamlar mısınız.

ALİM TUNÇ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Bu sistem gelmediği takdirde, ne primer sağlık hizmeti dediğimiz birinci basamak sağlık hizmetlerini yerli yerinde yapabiliriz ne hastanelerdeki kuyrukları azaltabiliriz ne de üniversite hastanelerine yığılmaları azaltabiliriz.

Değerli arkadaşlar, söylenecek çok şey var; ama, bu reformun gerçekleşmesini sağlayacak olan Sağlık Bakanımıza, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımıza ve Maliye Bakanlığımıza yürekten teşekkür ediyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum.

Bu maddenin ve 11 200 hekimimizin, ülkemize, sağlık hizmetinde yeni ufuklar açacağına inanıyorum ve bunun, halkımıza, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi ile ekli listenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Nevzat Doğan

Nihat Ergün

 

Ankara

Kocaeli

Kocaeli

 

Mehmet Salih Erdoğan

Eyüp Ayar

 

 

Denizli

Kocaeli

 

"MADDE 1- Sağlık Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatında kullanılmak üzere, ekli listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin ilgili bölümüne eklenmiştir."

EKLİ LİSTELER

EKLİ LİSTE (1)

KURUMU : SAĞLIK BAKANLIĞI

TEŞKİLATI : MERKEZ

İHDASI UYGUN GÖRÜLEN KADROLARIN

                                       SERBEST            TUTULAN

                                         KADRO                 KADRO

SINIFI                UNVANI             DERECESİ                   ADEDİ                   ADEDİ               TOPLAM

GİH                       Bakanlık Müşaviri  1  20                       -  20

                      Toplam               20                            20

 

EKLİ LİSTE (2)

KURUMU : SAĞLIK BAKANLIĞI

TEŞKİLATI : TAŞRA

İHDASI UYGUN GÖRÜLEN KADROLARIN

                                       SERBEST            TUTULAN

                                         KADRO                 KADRO

SINIFI                UNVANI             DERECESİ                   ADEDİ                   ADEDİ               TOPLAM

SH                       Tabip                     5     7 000                 -      7 000

SH                       Uzman (T.U.T.G) 3 700                       -         700

SH                       Uzman (T.U.T.G) 4     1 000                 -      1 000

SH                       Uzman (T.U.T.G) 5     2 500                 -      2 500

                          Toplam               11 200                      11 200

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Katılıyorum efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım, söz mü istiyorsunuz?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bakana danışmanlık yapacak değişik alanlarda uzmanlaşmış kişilerin istihdamına ihtiyaç duyulduğundan, halen 10 adet olan Bakanlık müşaviri sayısının Bakanlığın iş hacmi ve personel sayısı dikkate alınarak diğer bakanlıklarda olduğu gibi 20'ye çıkarılması amacıyla ekli listede değişiklik yapılması önerilmektedir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Komisyonun takdire bıraktığı, hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 1 inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 20.05'te toplanmak üzere, birleşime 1 saat ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.02

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.05

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 86 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. - 190 Sayılı Genel  Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S. Sayısı : 133) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Görüşmekte olduğumuz 133 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesi kabul edilmişti.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır; işlemini yapacağım.

Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı ve teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.

Bu nedenle, önergeyi okutup, komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım; komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Sağlık Bakanlığına Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına, 1 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 2 nci maddenin eklenmesini ve devam eden maddelerin buna göre sıra takip etmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

Mustafa Gazalcı

Haşim Oral

 

Samsun

Denizli

Denizli

 

Mehmet Neşşar

Nadir Saraç

Ali Oksal

 

Denizli

Zonguldak

Mersin

 

M. Ziya Yergök

Muharrem Kılıç

Ali Arslan

 

Adana

Malatya

Muğla

 

 

Mevlüt Çoşkuner

 

                                             Isparta

Madde 2. - 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin ''amaç, kapsam ve istisnalar'' bölümünde yer alan ''KADROLARIN DAĞILIMI'' başlıklı 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir .

MADDE 8 -KADROLARIN DAĞILIMI

Ekli cetvellerde yer alan ve kuruluşlara tahsis edilmiş olan serbest kadroların bu Kanun Hükmünde Kararnameye eklendikleri tarihten itibaren üç ay içinde unvan, sınıf, derece ve adet belirtilmek suretiyle, yurtiçinde merkez ve taşra birimleri itibariyle, yurtdışında toplam sayı olarak dağılımı yapılır.

Yukarıdaki fıkraya göre yapılan kadro dağılımına dair cetveller, Maliye ve Gümrük Bakanlığı ve Devlet Personel Dairesi ile ve uygunluk sağlandıktan sonra Sayıştay denetimine tabi kuruluşlarca vize için Sayıştay'a, bunlar dışında kalanlarca onay için onay merciine gönderilir.

Ekli cetvellerde yer alan kuruluşlar, ihdas edilen kadroların, ihdas amaçlarına uygun bir şekilde kullanıldığını sergilemekle yükümlüdür. Kuruluşlar bu sorumluluklarını, ihdas edilen kadroların hangi illerde ve nasıl kullanıldığını her yıl bütçe gerekçelerinde açıkça raporlayarak yerine getirir. Kuruluşlar, bu raporlarını ayrıca elektronik ortamda halkın bilgisine açık bir şekilde yayınlar.

Bu dağılımda sonradan yapılacak değişikliklerde de aynı usullere uyulur. Ancak taşra için tahsis edilmiş kadrolar, merkeze alınamaz. Merkezdeki kadroların taşra teşkilatına tahsisi ikinci fıkradaki mercilere bildirilmek kaydıyla, ilgili Bakanın onayıyla yapılır. Aylık ödemeler vizeli veya onaylı kadro dağılım cetvellerine göre yapılır.

Bu dağılıma ilişkin cetvellerin şekli ve onay mercileri altıncı maddede öngörülen yönetmelikte gösterilir .

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN SAİT AÇBA (Afyon) - Salt çoğunlumuz yoktur Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan, önergeyi işlemden kaldırıyorum.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt?.. Yok.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Ben konuşayım.

BAŞKAN - Şahsı adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü; buyurun.

Sayın Tütüncü, kusura bakmayın.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Rica ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, ben, bu madde üzerinde konuşma yapmayı düşünmüyordum. 2 nci madde, bu yasanın yayım maddesi, yürürlük tarihi maddesi; ne konuşacaksınız!

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ancak, iki nedenle söz alma gereğini hissettim. İzin verirseniz, görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Birincisi şu: AK Parti sözcüleri, konuşmalarını, hâlâ geçmişin eleştirilerine dayandırarak sürdürüyorlar. Şimdi, bunu, özellikle bu yasa tasarısının görüşülmesi sırasında da tespit ettim. Hemen hemen bütün sözcüler "yirmi yıldır uygulanan popülist politikalar" diye başlıyorlar.

MEHMET ÖZYOL (Adıyaman) - Doğru...

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Yalan mı?!..

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Tamam; ama, bunları, bu çatı altında artık çok az söylemeye başlayalım, çalışalım.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Bundan sonra az söyleyelim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Yani, bunları söyleyerek seçim meydanlarında oy istediniz, iktidar oldunuz, hükümet oldunuz ve şimdi icraat yapacaksınız. Geçmişin çarpıklıklarını, geçmişin yanlış uygulamalarını dile getirerek, Parlamento duvarlarını ağlama duvarı, sızlama duvarı haline, lütfen, getirmemeye özen gösterelim; birincisi bu.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ikincisi de şu: Bu tasarı, AK Partinin sıcak elinin insanımıza uzanması olarak nitelendirildi Adalet ve Kalkınma Partili kimi arkadaşlar tarafından. Bunu, isterseniz, Adalet ve Kalkınma Partisinin değil de "Türkiye Büyük Millet Meclisinin sıcak elinin insanımıza uzanma gayreti" olarak düzeltelim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Teşekkür ederim; ama, ne var ki, bu el fazla sıcak değil.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - İyidir, iyidir...

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - İyidir, iyidir; ama, bu el fazla sıcak değil.

Şimdi, bu elin nasıl daha fazla sıcak olması gerektiği konusunda çok kısa olarak düşüncelerimi ifade edeceğim. Öyle sanıyorum ki, Sayın Bakanımız da, bu elin nasıl daha sıcak hale getirilmesi konusunda benim dile getirmeye çalıştığım düşüncelerimi açacaklardır ve Parlamento olarak, hep birlikte, sağlık sorunu nasıl çözülebilir, burada, ileriye dönük birtakım çalışmalarımızın da ne olacağı konusunda aydınlanacağız.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şunu söylemek istiyorum: Sağlık sorunu, çok sayıda sorunun meydana getirdiği bir sorunlar yumağıdır. İnsangücü sorunu, hastane sorunu, yatak sorunu; sağlık aletleri, sağlık teçhizatı, sağlık ekipmanı sorunu, ilaç sorunu, sorunlar, sorunlar... Bu sorunlardan yalnız ve yalnızca bir tanesi sağlık insangücü sorunu.

Bakınız, bu yasa tasarısı, yalnız ve yalnızca insangücü sorunun da, yalnız ve yalnızca bir tarafıyla ilgili. Sağlık insangücü sorunu, yalnız ve yalnızca doktor sorunu değildir. Nerede yardımcı sağlık personeli, ebe, hemşire ve sağlık teknisyenlerinin yokluğundan, yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar? Sağlık hizmeti bir ekip işidir; yani, sağlık insangücü sorununun çözümünün bir ekip çerçevesinde düşünülmesi gerekiyor. Burada, 11 200 tabip  kadrosu ihdas ediliyor. Sağlık sorunu çözülecekse, 11 200 değil, 22 200, 33 200 tabip kadrosu ihdas edelim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şunu söylemek istiyorum: AKP'nin, sağlık sorununun çözümünde halka uzattığı sıcak el değil; kusara bakılmasın; sağlık sorununun çözümü, yalnız ve yalnızca, sağlık insangücü sorununun bir bölümünü ilgilendiren doktor kadrolarının sayısal olarak, kantitatif olarak doldurulmasının çok ötesindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Sayın Başkan, eski bir planlamacı olarak heyecanlanıyorum; kusura bakmayınız.

Şimdi, Sayın Bakandan, önce, mevcut kadrolardaki; yani, ebe, hemşire kadrolarındaki, sağlık teknisyeni kadrolarındaki doluluk oranlarını burada açıklamasını rica ediyorum; bu, bir. İkincisi, 11 200 yeni hekim kadrosunun ihtiyaç duyacağı, ek ebe, hemşire ve yardımcı sağlık personeli ihtiyacı nedir? Bunun mutlaka hesabı yapılmıştır; bunu da, Sayın Bakandan açıklamasını rica ediyorum.

Sağlık sorununun, Türkiye'de, bugün, ne kadar ağır bir sorun olduğunu burada söylemeye gerek yok; hepimiz biliyoruz; gerçekten, kanayan bir yara.

Sayın Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda beni de heyecanlandıran bir söz söylemişti, demişti ki: "Sosyalleştirme projesini sözde değil, özde gerçekleştireceğiz."

Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; şimdi bu anlatmaya çalıştıklarım, Sayın Bakanımızın bu sözüyle ilgili, sözde değil de özde nasıl sosyalleştirme projesi yaşama geçirilecek; Sayın Bakandan açıklama rica ediyorum. Bana göre, öncelikle ne yapmak lazım; öncelikle, sosyalleştirme modelini yeni bir anlayışla yaşama geçirecek yeni bir proje veya program hazırlamak gerekiyor. Umuyorum ki, Sayın Bakan ve Bakanlık, bu yeni projeyi hazırlamıştır; çünkü, sosyalleştirmenin özü, esası, koruyucu sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve etkinleştirilmesi yoluyla yurttaşlarımızın hasta olmalarının asgariye indirilmesidir. Özü, esası bu. Çok basit olarak söylüyorum, bu kadar basit değil tabiî.

Sosyalleştirme projesi, 224 sayılı Yasa 1960'lı yıllarda yürürlüğe girdiği zaman, Türkiye'nin belirli bir sağlık altyapısı vardı, fiziksel altyapısı vardı. O nedenle, o yıllarda, belli bir sağlık evi-sağlık ocağı- hastaneler zinciri modeli düşünülmüştü; ama, Türkiye, 1960'lı yıllardan 2000'li yıllara geldi, sosyal ve fiziksel sağlık altyapısı değişti.

BAŞKAN - Sayın Tütüncü toparlar mısınız.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Toparlıyorum.

O nedenle, mademki, Sayın Bakanımız, beni ve belki birçok kişiyi sağlık alanında heyecanlandıran o sözü söylediler "sosyalleştirmeyi sözde değil, özde gerçekleştireceğiz" dediler, o zaman, 224 sayılı Yasanın yeni bir anlayışla yaşama geçirilmesi için, acaba, 1960'lı yıllardan sonra, şu anda, günümüzde, nasıl bir sağlık evi-sağlık ocağı- hastaneler zinciri modeli oluşturulmalıdır?

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Yürürlük maddesi üzerinde, böyle, düşünmeden bu konuşmayı yapma ihtiyacını duydum. Müsamahanıza ve siz arkadaşlarımızın sabrına teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın İsmail Değerli; buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biraz önce, Sayın Enis Tütüncü madde üzerinde konuşurken -gerçekten, bu maddeler üzerinde konuşmamamız gerekirken- ben de kişisel söz istemiştim, bu söz hakkı bana verilmişti.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, sağlık sorunları, gerçekten bir çıkmaz içerisindedir. Ben, hastanelerdeki uygulamalarla, genel uygulamalarla ilgili bazı şeyleri söyleyeceğim.

Değerli arkadaşlar, 11 200 hekim kadrosu ihdas ediliyor. Şu an, aşağı yukarı 50 000 hekim...

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, madde üzerinde konuşsun.

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Madde üzerinde konuşuyorum.

BAŞKAN - Siz devam edin Sayın Değerli.

Buyurun.

İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Yaklaşık 50 000 pratisyen hekim var. Binlerce hekimimiz işsiz. Çoğu uzman, hekim arkadaşımız -ilçelere veyahut bazı illere- tayin edildiği halde, bu illerdeki uygulamalardan dolayı, hastanelerdeki eksikliklerden dolayı, arzu edilen yere gitmemektedir. Bir hariciyeci atıyorsunuz; gittiği hastanede anestezi cihazı yok, anestezi teknisyeni yok, ameliyat yapacak malzeme yok. Dolayısıyla, o arkadaş, orada faydalı olamıyor; sağlık ocaklarına veya bazı sağlık merkezlerine ebe veyahut hemşire ataması yapılıyor, gittiği yerde hiçbir aleti edevatı yok, bir çocuk dinleme cihazı yok, eldiveni yok, enjektörü yok, gerekli malzemesi yok.

Biraz önce, değerli arkadaşlar burada konuştu. Sayın Çömez, hakikaten, sanki iktidar partisi mensubu değilmiş gibi, çok doğru şeyler söyledi ve tavsiyelerde bulundular. Yine, iktidar partisine mensup diğer milletvekili arkadaşlarımız, burada tavsiyelerde bulundular; ama, değerli arkadaşlar, bu tavsiyeleri yedi ay önce yapacaktınız. Şimdi "4 Kasımla talih değişti" dediler. Ben, burada, Sayın Bakana da soruyorum: Sosyal Sigortalar Kurumu hastanesindeki kuyruklar bitti mi? Devlet hastanesindeki kuyruklar bitti mi? Laboratuvardaki kuyruklar bitti mi? Eczaneden ilaç almak için kuyruklar bitti mi? Bir ultrason için altı ay sonrası için gün veriliyor. Peki, altı aydır Sayın Sağlık Bakanımız ne yaptı? Getirdi, getirdi, bu 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 11 200 hekim kadrosu aldı. Bunun yanında 20 de müşavir kadrosu aldı. Sağlık Bakanlığında ve diğer bakanlıklarda yeri geldiği zaman deniyor ki "kadro şişkinlikleri var, dünyalar kadar kadro var, biz, bu kadroları ne yapacağız." Peki, Sağlık Bakanlığındaki 10 müşavir kadrosu yetmiyor mu, bir 20 kadro daha alındı? Ne yapılacak buraya? Sağlık Bakanlığında, görevden almak istediklerini buraya atamak için bu kadroları alıyor; yer açmak için, kızağa çekmek için bu kadro alınıyor. 11 200 hekim verdiniz; kabul. Peki -biraz önce arkadaşımız da söyledi- hemşire nerede? Sağlık teknisyeni nerede? Anestezist nerede? Hasta bakıcı nerede? Çalışan vatandaş nerede? Bu, nasıl olacak? Yani, şimdi, ben arzu ederdim ki, bu kadrolar gelirken bunun yanında da yardımcı sağlık personeli kadroları gelsin. Bizim ülkemizde dünya kadar meslek lisesi var. Bu meslek liselerinden binlerce insan mezun oluyor. On senedir, sağlık meslek lisesini bitiren, sağlık teknisyenleri, ebeler, hemşireler atama bekliyor. Bunların durumu ne olacak? Bu insanları nasıl değerlendireceğiz? Ya bu meslek liselerini kapatalım ya da, gerçekten, bunlara bir çare bulalım.

Şimdi, burada 11 200 kişiyi değerlendirdik. Her sene tıp fakültelerinden 5 000 kişi mezun oluyor, bunlar ne olacak?

Değerli arkadaşlar, bakınız, ben bir doktor olarak söylüyorum, Hacettepe Tıp Fakültesi mezunuyum, biz mezun olduğumuz zaman. trakeostomi, adale biyopsisi, acil bir enfarktüste nasıl hareket edilir, kulak-burun-boğaza nasıl bakılır, acil müdahale nedir, neler yapılabilir; her türlü biyopsi alabiliyorduk. Ne yazık ki, şu an, ülkemizdeki bazı tıp fakültelerinden mezun olan arkadaşlar tansiyon ölçmesini bilmiyor, enjeksiyonu bilmiyor. Biz, durmadan böyle doktor mezun edeceğimize, kaliteli tıp fakülteleri açalım, öğrenci kontenjanlarını aşağı indirelim. Yani, gaye, pırasa üretir gibi doktor üretmek veyahut başka meslek sahipleri üretmek değil; mühim olan, halka faydalı olabilecek, insanlara faydalı olabilecek insanlar yetiştirmektir; yapmamız gereken konuların başında bu gelmelidir.

Sayın Sağlık Bakanımızdan bizim isteğimiz, bu kadroları alırsınız, atamalar yaparsınız -bugüne kadar da, zaten atamalar dışında hiçbir şey yapılmadı, bence, liyakat sahibi olmayan insanlar atanıyor; hatta, öyle şeyler kulağımıza geliyor ki, çok enteresan, burada söylemeye dilimiz varmıyor- ama, bunların yanında, özellikle yardımcı personel kadroları ihdas edilmeli ve atamalar yapılmalı. Ülkemizde yeterli sayıda doktor var; fakat, hastanelerin durumu perişan; hastanelerde sarf malzemesi yok, sarf malzemesini kullanacak insanlar yok. Gerçekten, yardımcı sağlık personeli yetiştirmeli, onları doktorların emrine vermeliyiz. Yoksa, durmadan doktor atayın... Hastanelerde doktor dolu; ama, arabası yok, hemşiresi yok, sağlık personeli yok; önce bunları temin etmemiz lazım.

Ben, bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Değerli.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ ( Erzurum) - Sayın Başkan, söz talebim var.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (Ak Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 11 200 hekim kadrosu tahsis etmek üzere, Yüce Meclisinizin karşısına geldiğimiz bugün, bütün konuşmacıların, sağlık konusundaki hassasiyetlerini görmüş olmak, beni son derecede memnun etmiştir.

Dünya Sağlık Örgütünün toplantısına katılmak üzere, yakın bir zaman önce Cenevre'deydim ve oradaki görüşmelerde, özellikle şu nokta vurgulandı: Ulusal sağlık politikalarının geliştirilmesinde, şüphesiz ki, sağlık bakanlarının rolü son derecede önemlidir; ancak, bu rol, mutlaka, kabinenin diğer üyeleriyle, hükümetle, millet meclisiyle ve toplumun diğer sivil örgütleriyle paylaşılmalıdır. Bugün, burada, Yüce Meclisimizin, sağlık konusundaki hassasiyetini görmek, geliştireceğimiz ve uygulayacağımız politikaların arkasında Yüce Meclisimizi görmek anlamına geliyor benim için; bu itibarla bütün konuşmacılara teşekkür ediyorum. Konuşmacılar, gerçekten, sağlığın nasıl önemli bir problem olduğunu, nasıl kanayan bir yara olduğunu, bazı noktalarda nasıl kangrenleşmiş uzuvlara benzediğini çok güzel biçimde aktardılar.

Hastalıklı bir sağlık mirası aldığımız bir gerçektir. Bütçesinden, Sağlık Bakanlığına ancak yüzde 2,5 pay ayıran bir ülke olduğumuz da bir gerçektir; ancak, bunu başka gerçeklerle birlikte yorumlamak lazım. Hangi gerçeklerle; bu bütçe, 2003 yılında 73 500 000 000 dolar borç ve borç faizi ödeyecek bir bütçedir. Sosyal güvenlik açıkları için, bütçesinin yüzde 10'unu harcamak zorunda olduğumuz bir ülkede yaşıyoruz. Dolayısıyla, elimizdeki bütçeyi optimal kullanmaktan, en verimli bir biçimde kullanmaktan başka çaremiz yok ve biz de, bunu, bu şekilde gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Önümüzdeki ay -oluşturduğumuz ekiplerle- bir sağlık envanteri oluşturmak üzere bütün ülkeyi tarayacağız, hem inşaatlarımız açısından hem yarım kalan sağlık yatırımları açısından hem ekipman açısından hem de insan kaynakları açısından, yerinde -mahallinde- bir envanter çalışması yapacağız. Bu husustaki eğitim çalışmalarımızı tamamlamak üzereyiz ve bütün yurdu bu şekilde değerlendireceğiz. Şunu açıkça söylemeliyim ki: Ankara'da; yani, Bakanlığımızın merkezindeki bilgiler, şu anda planlamayı olumlu bir biçimde yapmak için yeterli görülmemektedir. Bu sebeple, mahallinde yapacağımız gerçek değerlendirmelerle, önümüzdeki altı ay ve daha sonraki yıllar için, bir sağlık planlaması gerçekleştireceğiz. Bunu, haziran ayı içerisinde yapacağız.

Ülkemizde çokbaşlılığa yol açan kurum hekimlikleri ve kurum hastaneleri kavramını ortadan kaldırıyoruz. Bu hususta hazırladığımız yasa tasarısı, şu anda bakanlıkların görüşündedir.

Hastanelerimizde ve sağlık ocaklarımızdaki dönersermaye paylaşımının adaletli bir duruma getirilecek, olumlu rekabet duygusunu yönlendirecek bir biçimde yeni uygulamalarına başladık. Hepinizin bildiği gibi, bütçe kanununa eklenen bir maddeyle, bu hususta bir pilot uygulama başlatma imkânını bulmuştuk, Bolu ve İstanbul'daki bazı hastanelerimizde bu uygulamamıza başlamış bulunmaktayız ve ilk sonuçlar da, hakikaten, son derece ümit vericidir. Bununla neyi yapacağız; bununla, kamu hastanelerine giden -insanlar- hastalarımız, hekimlerini özgürce seçme imkânına kavuşacaklar. Bildiğiniz gibi, bugün, sistem şöyle çalışmaktadır: Herhangi bir kamu sağlık kuruluşuna veya kurumuna giden bir vatandaşımız, orada karşısına kim çıkarsa o hekime muayene olmak durumundadır ve bu durum, hastalara karşı hekimlerin olumlu rekabet duygusunu maalesef oluşturamamaktadır. Bu dönersermaye katkı paylarının da, hekimlerin yaptıklara işlere göre oluşturacakları objektif performans puanlarına göre ortaya çıkacağını belirtmek istiyorum; böyle bir uygulama başlattık.

Sağlık ocakları altyapısının düzeltilmesi ve acil hizmetlerin yeniden organizasyonu konusunda ciddî adımlar attık. Örneğin, İstanbul İlimizde acil sağlık hizmeti veren ambulansları, belediyenin hizmetleri dahil, bir organizasyon halinde topladık ve gerçekten bunun acil sağlık hizmeti transportu verme hususunda en iyi model olduğunu düşünüyoruz. Hastane poliklinik hizmetlerimizin düzeltilmesi konusunda birkaç meseleyi öne alıyoruz. Bunlardan birincisi, fiziksel imkânlar açısından birçok yerde, birçok ilimizde, birçok bölgemizde kısıtlı imkânlara sahip olan hastanelerimizde poliklinik oda sayılarının bir şekilde artırılmasıdır. Bu işle ilgili yöneticilerimiz, hastanelerindeki her imkânı kullanarak poliklinik oda sayısını artırmaktadırlar.

Sosyal Sigortalar Kurumu ve Sağlık Bakanlığı hastanelerine müracaat eden hastaların, bütün kamu hastanelerinden ortak biçimde yararlanmasını sağlayacak bir uygulamayı da önümüzdeki iki ay içerisinde başlatmış olacağız. Bu hususta da altyapı çalışmalarımıza, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ve Maliye Bakanlığımızla birlikte devam ediyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu anlattıklarım Türk sağlık sisteminde devrim niteliğinde uygulamalar olacaktır. Bakınız, yıllardır Türkiye'de sağlık politikaları eleştirilirken, başarısız bulunurken hiçbir hükümet, Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleriyle diğer hastanelerin bütün hastalarımıza ortak hizmet vermesi konusunda en küçük bir adım atamamıştır. Biz, bunu gerçekleştirmek üzereyiz; ama, takdir edersiniz ki, yılların bu ağırlaşmış kronik sorununu çözmek üzere adım atmadan önce, bunun altyapısını hazırlamamız gerekliydi. Değerli CHP'li milletvekili arkadaşlarım, altı ay içerisinde sağlık sistemimizin güllük gülistanlık olmasını, öyle zannediyorum ki, beklemiyorlar. Bugün dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile sağlık sorunları yeniden masaya yatırılmakta, problemler bir daha çözülmeye çalışılmaktadır. Bizim gibi bir ülkede, hakikaten, sağlık göstergeleri gelişmişlik göstergelerinin son derecede altında kalmış bir ülkede işin zorluğu aşikârdır. Ancak, söylediğim gibi, uygulamaya bu yıl içinde sokacağımız hususlar, Türk sağlık politikası için, ulusal sağlık politikamız için devrim niteliğinde uygulamalardır.

Bakınız, bu anlamda bütün devlet memurlarımızın ve emeklilerinin özel sağlık kuruluş ve kurumlarından bütçe talimatı fiyatlarıyla -dikkatinizi çekerim, bu fiyatlarla- yararlanmasını sağlayacak bir uygulamayı da haziran ayı içerisinde başlatıyoruz. Bu, gerekliydi; çünkü, kamu hastanelerimizin altyapısı, maalesef, kısa süre içerisinde bu kuyrukları eritmek ve yok etmek için yeterli değildir. Bir anda, mevcut imkânlarımızla hastane sayımızı 2'ye katlayamayacağımıza göre, ülkenin bütün kaynaklarını, kamu kaynağı, özel sektör kaynağı demeden, kamu kaynağı özel sektör kaynağı diye ayırmadan halkımızın hizmetine sunmak zorundaydık ve bunu gerçekleştirmek üzereyiz.

Koruyucu sağlık hizmetlerine çok temas edildi. Hakikaten, koruyucu sağlık hizmetlerine çok önem veriyoruz. Bu anlamda, 20 000 000 çocuğumuza, bu yıl ve gelecek yıl, kızamık konusunda, kızamığı elimine etmek konusunda bir aşılama yapıyoruz. Yine, yeni doğan canlandırması, zihinsel gerilik yapan hastalıklar için ülke çapında taramaların başlatılması, kansızlık yapan bazı hastalıklar için koruyucu tedavilerin başlatılması ve anne ve babada tarama çalışmalarının başlatılması, bu anlamda, uygulamaya bu yıl içinde soktuğumuz yepyeni ve gerçekten, bu konuda son derece ileri adımlardır.

Önyargılardan mutlaka kaçınmalıyız değerli arkadaşlar. Sağlık Bakanlığına 20 tane müşavir kadrosunu lütfen çok görmeyelim. Bu kadroların ne şekilde kullanılacağını birlikte göreceğiz. Bu kadrolar, konularında uzman olan sektörel uzmanlar tarafından doldurulacak ve bunlar, ulusal sağlık politikamızın geliştirilmesi konusunda bu ülkeye hizmet edeceklerdir.

Türkiye'de, hekim sayısının yeterli olduğundan, hatta, belki fazla olduğundan bahseden değerli konuşmacılar oldu. Aslında, Türkiye'de, hekim sayısı yeterli değil. Bazı örnekler vermek isterim. Dünya Sağlık Örgütünün 2002 yılı rakamlarına göre, hekim başına düşen ortalama nüfus, en yakın komşumuz olan Yunanistan'da 230, Almanya'da 279, İtalya'da 176'dır; oysa, ülkemizde bu rakam 800'dür. Üstelik, birçok konuşmacının temas ettiği gibi, dengesiz dağılım, bazı bölgelerde bu oranları iyice düşürmektedir. Dolayısıyla, bu ülkede, bizim, hekim kadrolarına elbette ihtiyacımız var. Avrupa Birliğine girmeyi hedeflediğimiz bir çağda, mutlaka, yeni hekim kadrolarına ihtiyacımız var; ama, şu görüşe tamamen katılıyorum: Bu kadroları, ihtiyaç olan yerlerde istihdam etmeliyiz ve biz, bunu da gerçekleştireceğiz.

Hekimlerimiz için zorlama bir sistem öngören ve kamuoyunda Zorunlu Hizmet Yasası diye bilinen 2514 sayılı Kanunu yürürlükten kaldırarak, yerine, gönüllülük esasına dayalı yeni bir istihdam sistemi getirmek için hazırladığımız kanun taslağımız da şu anda Başbakanlığa gönderilmiş durumdadır ve ümit ediyorum ki, yakın bir zaman içerisinde Yüce Meclisimizin önüne getirilecektir.

Bununla, biz, şunu hedefliyoruz: Hekim ve diğer sağlık personeli istihdamında güçlük çektiğimiz bölgelerde, sözleşmeli personel anlayışı getirerek, daha fazla ücret ödeyerek, buralardaki istihdamla, ülkenin on yıllardır çözülemeyen sağlık personeli istihdamı sorununu, bu şekilde, en azından, büyük ölçüde azaltacağımıza, asgariye düşüreceğimize inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hekimler ile hastaları arasında, üzülerek söylemeliyim ki, olumsuz bir para ilişkisine, bu ülkede, zaman zaman rastlayabilmekteyiz. Bu olumsuz para ilişkisini ortadan kaldırmak için bazı enstrümanlar kullanmak lazım. Biraz önce, size bahsettiğim, döner sermaye yönetmeliğinde ve bilahara kanununda yapacağımız değişikliklerle, kamu hastanelerinde çalışan hekimlere, bu anlamda, yaptıkları iş oranında ilave prim ödenmesini bir esas haline getirerek, bu hususta, önleyici bir tedbir almayı düşünüyoruz; ancak, tabiidir ki, bu, tek başına yeterli olmayacaktır. Biz, Bakanlık olarak, bu olumsuz para ilişkisini sonlandırmak hususunda elimizden geleni yapmaya kararlıyız; bu meselenin sonuna kadar takipçisiyiz ve çok yakın bir zaman önce, bütün il müdürlerimi, sağlık il müdürlerimi toplayarak bu husustaki talimatımı kendilerine ilettim. Bu kötü alışkanlığı, bu ülkeden, elbirliğiyle kaldırmak zorundayız. Türk Halkına fedakârca hizmet eden bütün Türk hekimlerini, şüphesiz ki, bu ifadelerimden ayırıyorum. Onlar, hayatlarını, fedakârca, bir mesleğin bağlıları olarak geçirmektedirler ve halkımıza hizmet etmektedirler. Bu anlamda, bu olumsuz para ilişkisini sonlandırmak konusunda, Yüce Meclisinizin de, sonuna kadar desteğini beklediğimi ifade etmek isterim.

Bugün, burada, sağlık meseleleri üzerindeki hassasiyetini gördüğüm Yüce Meclisinize, bu kadroları ihdas konusunda bize yaptığı katkılardan dolayı teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akdağ.

Son olarak Sayın Kapusuz'un söz talebi vardır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarı, çok önemli bir tasarıdır. Bence, karanlık için bir mum yakmak anlayışıyla, sağlık konusunda ne kadar önemli adımların atılması ve çalışmaların yapılması gerekli olduğunu bildiğimiz bir hususta hükümetimizin getirdiği ve Meclisimizin tasvip ettiği bu tasarıyı uygun bulduğumu ifade ediyor, destekliyor, lehinde oy kullanacağımı belirtiyor, saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim. Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, 2 nci sıraya alınan, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Askerlik Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

2. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Askerlik Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/538) (S. Sayısı : 136) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 136 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

                                   

(1) 136 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, görüşülmekte olan yasa tasarısıyla ilgili görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Hepinizin bildiği gibi, son yıllarda dünyadaki savaşlar, modern teknolojinin yoğun bir biçimde kullanıldığı ve bu modern teknolojiyi kullanan insanların üstün bilgi, birikim, donanım ve yeteneğe sahip olması gerektiği savaşlar niteliğine bürünmüştür. Bu anlamda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de, modern silah ve teknolojiye sahip olması, bölgedeki caydırıcılık gücünü artırabilmek amacıyla böyle bir teknolojiye sahip olması ve bu teknolojiyi kullanabilecek üstün yetenekli, bilgili, donanımlı personele sahip olması bir zorunluluktur. Bu amaçla, geçtiğimiz günlerde, Uzman Erbaş Yasasında değişiklik yapan yasayı Meclisten çıkarmıştık ve assubayların en az iki yıllık meslek yüksekokulu mezunu olmaları gerekliliğini ifade etmiştik.

Bugün, önümüze, bu personelin intibaklarının yapılması, özlük haklarının ve maaş durumlarının yasaya uydurulmasıyla ilgili bir tasarı geldi. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, bu yasa tasarısına olumlu oy kullanacağımızı ifade ediyoruz.

Bunun yanında, burada gördüğümüz; ama, bugün düzeltme imkânımızın olmadığı bir hususu belirtmek istiyorum. Mevcut assubayların böyle bir yasadan yararlanmak gibi bir hakları doğuyor. Diliyoruz, daha önceki yıllarda, gerektiğinde Kıbrıs'ta, gerektiğinde güneydoğuda savaşmış; ama, o günün koşullarında üniversitede okuma imkânı bulamamış, halen emekli statüsünde olan insanların da böyle imkânlardan yararlanabilmeleri konusu, personel yasasıyla ilgili yapılan hazırlıklarda gündeme gelir ve onlar da, bu imkândan yararlanıp, toplumdaki sosyal statülerini korumuş olurlar.

Bu duygu ve düşüncelerle, hazırlanan tasarıya olumlu oy kullanacağımızı ifade eder; hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çakır.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde başka söz talebi var mı?

HALUK İPEK (Ankara) - Grubumuz adına, Malatya Milletvekili Sayın Miraç Akdoğan konuşacak efendim.

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Miraç Akdoğan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Askerlik Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan evvel, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, dünya bilgi çağını yaşamaya hızla devam etmektedir. Önümüzdeki döneme, yüksek nitelikli insan gücüne sahip olan, yüksek teknolojiyi kullanabilen toplumlar hâkim olacaktır. Türkiye, elbette ki, bu gelişmelerin dışında değildir. Türk gençlerinin çağın en üstün bilgi ve becerilerine sahip olmalarını istiyoruz. Nüfusumuzun genç oluşu büyük avantajımızdır; bunu değerlendirmeye çalışıyoruz. Kutsal görevini bugüne kadar olduğu gibi, bugün de başarıyla sürdüren, dünyanın ilk düzenli ordusu olan Silahlı Kuvvetlerimiz, bugün, düne nazaran daha güçlü ve iyi yetişmiş, yüksek teknolojiyi kullanabilen, yetenekli insan gücüyle vatan savunmasının ve barışın en büyük güvencesi olmuştur, olmaya da devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda, Yüce Mecliste görüştüğümüz kanun tasarısı, milletimizin gözbebeği ordumuzun yapı taşlarından olan assubaylarımızı yakından ilgilendirmektedir. Silahlı Kuvvetlerimizde profesyonel insan gücünün önemli bir kısmını oluşturan bugünkü assubaylık, geçmişi Osmanlı İmparatorluğuna kadar uzanan bir meslektir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu yıllarda, "gedikli erbaş" olarak isimlendirilen assubaylar, 1951 yılında 5802 sayılı Kanunla subay yardımcısı olarak kendi kanununa tabi olmuş, 1967 yılında, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu kapsamına alınmış, kanunun ek 21 inci maddesiyle, assubay komuta kademelerinde, ast komuta kademelerinde teknik, eğitim, sevk ve idare ile diğer idarî işlerde görev yapan ve subaya yardımcı olarak değerlendirilen assubayların özlük hakları ve terfi sistemleri subaylara paralel olarak düzenlenmiştir.

926 sayılı Kanuna göre lise düzeyinde eğitim veren assubay okullarını, eğitim sistemleri, bilim ve teknoloji ile savunma sanayii alanında meydana gelen gelişmeler karşısında, bu alanlardaki değişime göre geliştirme ve eğitim seviyelerinin yükseltilmesi gereği ortaya çıktığından, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarına uygun alanlarda yükseköğrenim yapmış assubay yetiştirmek için assubay meslek yüksekokulları kurulmasına ihtiyaç duyulmuş ve bu amaçla 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanunu kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.

Sayın milletvekilleri, assubay meslek yüksekokullarımızın kurulmasıyla birlikte yeni düzenlemeler yapılması gereği de ortaya çıkmıştır. İşte bu nedenle, hükümetimiz tarafından Yüce Meclise sunulan bu tasarı, assubaylarımızın yeni sisteme göre nasıp, terfi, kıdem, özlük hakları ve diğer haklarıyla ilgili olarak mevzuatta düzenlemeler yapılmasını öngörmektedir. Meclisimiz, milletimizin gözbebeği olan Türk Silahlı Kuvvetlerimizin reform mahiyetinde çalışmalarına her zaman katkı yapmış, günün şartlarına göre yapılanması için Harp Okulları Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu, Sözleşmeli Subay, Astsubay Kanununu çıkarmış, askerî ceza kanunlarında önemli değişiklikler yapmıştır.

Devleti meydana getiren, toplumu millet yapan, onun hürriyet ve istiklali için dış düşmanlara karşı savunan Türk Silahlı Kuvvetlerinde subaylarla, erbaş ve erler arasında, subaylara yardımcı olarak görev yapan assubaylarımız, dünya ordularında olduğu gibi, teknik sınıfı oluşturmakta, tankın, geminin yürütülmesinde, uçağın uçurulmasında, Kore'de, Kıbrıs Barış Harekâtında, bölücü terör örgütüyle mücadelede, ıssız bucaksız sınırlarda fiilen görev yapılmasında bizzat görev almaktadır. Vatanı korumada canıyla hizmet veren assubaylarımızı yakinen ilgilendiren bu kanun tasarısına olumlu destek vereceğimizi belirtiyorum.

Ayrıca, bu kanun tasarısına göre, yeni yetiştirilecek assubaylarımızın 9 uncu dereceden başlayıp 1 inci derecenin 3 üncü kademesine kadar yükselme imkânının, halen orduda görev yapan veya emekli olmuş assubaylarımıza da uygulanabilmesi imkânını, hükümetimizin ve Meclisimizin takdirlerine arz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının yasalaşarak ülkemize ve ordumuza hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Akdoğan.

Tasarının tümü üzerinde, başka söz talebi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU, UZMAN ERBAŞ KANUNU, UZMAN JANDARMA KANUNU, GÜLHANE ASKERÎ TIP AKADEMİSİ KANUNU, TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNU, TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNU VE ASKERLİK KANUNUNUN BAZI MADDELERİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 27.7.1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 7.7.1971 tarihli ve 1424 sayılı Kanunla değişik 67 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 67. - Türk Silâhlı Kuvvetleri için muvazzaf astsubay kaynakları;

a) Astsubay meslek yüksek okulları,

b) Fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarıdır."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 926 sayılı Kanunun 68 inci maddesi, başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"II - Temin ve yetiştirme

Madde 68. - Muvazzaf astsubay olabilmek için;

a) Astsubay meslek yüksek okullarından mezun olmak veya,

b) Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarını kendi nam ve hesabına bitirmek; dört yıl veya daha fazla süreli yüksek öğretimi bitirenler için 28 yaşından, daha az süreli yüksek öğretimi bitirenler için 26 yaşından gün almamış olmak; yönetmelikte öngörülen sınavlarda başarılı olmak ve uygulanacak temel askerlik eğitimini başarı ile bitirmek gereklidir.

Astsubay hazırlama okulları:

a) Türk Silâhlı Kuvvetleri tarafından ihtiyaç duyulması halinde astsubay meslek yüksek okullarına kaynak oluşturacak astsubay hazırlama okulları açılabilir. Bu okullara en az ilköğretim okulu mezunu olanlar alınır. Astsubay hazırlama okullarının müfredat ve programları, Millî Eğitim Bakanlığının orta öğretim okullarına ait müfredat ve programları esas alınarak hazırlanır.

b) Astsubay hazırlama okullarına girişte aranacak nitelikler ile bu okullarda verilecek eğitim ve öğrenimin süre ve şekilleri, öğrencilerin azami öğrenim süresiyle görev ve sorumlulukları ve ilgili diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir.

c) Astsubay hazırlama okulu öğrencilerinin ihtiyaçları Devlet tarafından karşılanır.

d) Astsubay hazırlama okulu öğrencileri aşağıdaki hallerde öğrencilik niteliğini kaybederler :

1) Bu Kanun hükümlerine göre çıkarılacak yönetmelikte tespit edilecek ahlâk notunu kaybedenler.

2) Yönetmelikte tespit edilecek esaslar dahilinde askerî öğrencilik niteliğini kaybettiklerine dair disiplin kurullarınca haklarında karar verilenler.

3) Öğrenimlerini bu Kanun gereğince çıkarılacak yönetmelikte belirtilecek süre içinde tamamlayamayanlar.

4) Sağlık kurulları tarafından verilecek raporlara göre askerî öğrenci olarak öğrenimine devam imkânı kalmayanlar.

5) Mahkeme kararı ile öğrencilik hukukunu kaybedenler.

6) Yönetmelikte tespit edilecek giriş koşullarına uymadıkları sonradan anlaşılanlar.

e) (d) bendi gereğince öğrencilik niteliğini kaybedenlerin Türk Silâhlı Kuvvetleri ile ilişikleri kesilir. Sağlık sebebi dışında öğrencilikle ilişikleri kesilenlere Devlet tarafından yapılan masraf, faizi ile birlikte ödettirilir. Bu borçlar, askerlik hizmetleri süresince tehir edilir. Sağlık sebebi dışında öğrencilikle ilişkisi kesilenler, muvazzaf subay veya astsubay olarak tekrar Türk Silâhlı Kuvvetleri hizmetine alınamazlar.

f) Astsubay hazırlama okulu öğrencilerinin okulla ilişiklerinin kesilmesi ve ilişikleri kesilenler ile ilgili diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir.

Astsubay meslek yüksek okullarına veya kendi nam ve hesabına fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarını bitirenlerden astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınacaklarda aranacak şartlar, bunların tâbi tutulacakları seçme sınavlarına ilişkin usul ve esaslar ile temel askerlik eğitimiyle ilgili esaslar yönetmelikte gösterilir.

Uzman jandarmalardan astsubay nasbedilenler hariç olmak üzere kendi nam ve hesabına fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarını bitirenlerden bu madde hükümlerine göre astsubay nasbedilenler, astsubay nasbedilmelerini müteakip atandıkları görevlerde bir yıllık deneme (adaylık) süresine tâbi tutulurlar. Bunlardan atandıkları görevde bir yıllık deneme süresi sonunda Türk Silâhlı Kuvvetlerine uyum sağlayamayan veya astsubaylığa engel hali görülenler ile deneme süresinin bitimine kadar kendi istekleri ile ayrılmak isteyenlerin Türk Silâhlı Kuvvetlerinden ilişikleri kesilir ve aldıkları aylıklar dışında Devlet tarafından bunlara yapılan masraflar, kanunî faizleriyle birlikte kendilerinden tahsil olunur.

Bu şekilde ilişiği kesinlenler başka askerî öğretim kurumlarına alınamazlar ve Türk Silâhlı Kuvvetlerinde muvazzaf olarak istihdam edilemezler. 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu hükümleri saklıdır.

Temel askerlik eğitiminden çeşitli nedenlerle ilişiği kesilenlerin temel eğitimde geçirdikleri süreler ile temel askerlik eğitimini müteakip astsubay nasbedilenlerden deneme süresinin bitimine kadar ayrılanların temel eğitimde ve muvazzaf astsubaylıkta geçen süreleri askerlik hizmetinden sayılır. Toplam hizmet süreleri askerlik yükümlülük sürelerini karşılayanlar askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılırlar. Eksik hizmeti olanların bu süreleri, 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu veya 1111 sayılı Askerlik Kanunu hükümlerine göre tamamlatılır."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

2  nci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler...      2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 926 sayılı Kanunun 79 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 79. - Savaşta ve milletlerarası taahhütler icabı savaşlara katılanlar için Genelkurmay Başkanının göstereceği lüzum üzerine Millî Savunma Bakanının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile normal bekleme süreleri yarısına kadar indirilebilir. Bu indirme sonucunda bir yıldan artan miktarlar, tam yıla çıkarılır.

Üstün başarı kıdemi alan üstçavuş, kıdemli üstçavuşlar ile başçavuşların normal bekleme süreleri bir yıl eksiktir.

Kendi nam ve hesabına Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarını bitirdikten sonra muvazzaf astsubay olmak için başvuranlardan, temel askerlik eğitimini başarıyla bitirip muvazzaf astsubay nasbedilenlerin, hazırlık sınıfı ve sınıfta kalmalar hariç olmak üzere astsubay meslek yüksek okullarından yıl itibariyle fazla olan öğrenim süreleri, kıdemlerinden sayılır ve bunların hangi rütbelerde ne kadar eksik bekletilecekleri yönetmelikte gösterilir."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 926 sayılı Kanunun 3.7.1975 tarihli ve 1923 sayılı Kanun ile değişik 82 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 82. - Astsubaylığa nasıp ve rütbe terfileri, ilgili kuvvet komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanının teklifi ve Genelkurmay Başkanının lüzum göstermesi üzerine Millî Savunma Bakanı veya İçişleri Bakanının onayı ile yapılır.

Astsubay meslek yüksek okullarını başarı ile bitirenler ve fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okulu mezunu olup da astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulanlardan başarılı olanlar, o yılın 30 Ağustos tarihinde astsubay çavuşluğa nasbedilirler.

Astsubay nasbedilenlerin 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu veya 1111 sayılı Askerlik Kanununa göre yerine getirdikleri muvazzaf askerlik hizmetinde geçen hizmet süreleri kıdemlerinden sayılır ve nasıpları buna göre düzeltilir. Bu şekilde bulunacak nasıplarına göre terfi ve kademe ilerlemesine esas olacak nasıpları, nasıplarının götürüldüğü takvim yılının 30 Ağustos tarihidir. Nasıp düzeltmesinden dolayı maaş ve maaş farkları ödenmez ve diğer özlük hakları verilmez.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 926 sayılı Kanunun 84 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki  şekilde değiştirilmiştir.

"c) Aynı rütbe ve nasıplılar arasında kıdem sırası, her yıl tespit edilen yeterlilik derecesine göre saptanır. Aynı rütbe ve nasıplı olup, değişik kaynaklardan yetiştiğinden yeterlilik derecesi kıyaslanamayan astsubaylar arasındaki kıdem sırası aşağıda belirtilmiştir:

1) Astsubay meslek yüksekokulu mezunları.

2) Uzman jandarmalıktan astsubay olanlar.

3) Uzman erbaşlıktan astsubay olanlar.

4) Kıt'a erbaş  ve erlerinden astsubay olanlar.

5) Sözleşmeli astsubaylıktan muvazzaf astsubay olanlar.

6) Sivil kaynaktan muvazzaf astsubay olanlar.

7) Sözleşmeli astsubaylar."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- 926 sayılı Kanunun 9.8.1993 tarihli ve 499 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 110 uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki  şekilde değiştirilmiştir.

"Ön lisans seviyesinde öğrenim almış astsubaylardan subay nasbedildikten sonra lisans tamamlayanlar veya en az dört yıl veya daha fazla süreli bir fakülte veya yüksek okulu bitirenlerin intibakı, personelin mezun olduğuna dair resmî belgeyi ibraz edip müracaatını yaptığı ı tarihteki derece ve kademelerine iki kademe ilave edilerek yapılır. Beş yıl ve üzerindeki öğrenimlerin dört yıldan fazlası için kademe verilmez. Birden fazla fakülte veya yüksek okul öğrenimi dikkate alınmaz."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - 926 sayılı Kanunun 26.3.1982 tarihli ve 2642 sayılı Kanun ile değişik 112 nci maddesinin 21.7.2000 tarihli ve 607 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik beşinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle ilave edilmiştir.

"Öğrenim, eğitim ve yetiştirme masraflarının hangi unsurlardan oluşacağı ve tahsiline ilişkin usul ve esaslar; Millî Savunma, İçişleri ve Maliye bakanlıkları tarafında müştereken yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge verilmiştir; teknik bir konuyu çözmek için birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 21.08

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 21.15

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Mevlüt AKGÜN (Karaman), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 86 ncı Birleşiminin Üçüncü  Oturumunu açıyorum.

136 sıra sayılı tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden  devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. - Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye Emekli Sandığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Askerlik Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/538) (S. Sayısı : 136) (Devam)

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin yerinde olduğunu görüyorum.

Tasarının 7 nci maddesi üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 136 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu, Uzman Jandarma Kanunu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanunu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Askerlik Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Taner Yıldız

Fahri Keskin

 

Ankara

Kayseri

Eskişehir

 

Rasim Çakır

Mahmut Koçak

 

 

Edirne

Afyon

 

Madde 7. - 926 sayılı Kanunun 26.3.1982 tarihli ve 2642 sayılı Kanunla değişik 112 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Durumları yukarıdaki fıkralara uyanlar ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden her ne şekilde olursa olsun mecburî hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan ayrılan veya ilişiği kesilen subay ve astsubaylar (Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapamaz şeklinde sağlık raporu alanlar ile vazife malulü olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılanlar hariç), her yıl kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından belirlenen; askerî öğrenci, subay ve astsubay nasbedildikten sonra kendilerine yapılan öğrenim, eğitim ve yetiştirme masraflarını, yükümlülük sürelerinin eksik kalan kısmı ile orantılı olarak, ayrıldığı veya ilişiğinin kesildiği yıldaki masraf değerleri üzerinden tazminat olarak öderler. Öğrenim, eğitim ve yetiştirme masraflarının hangi unsurlardan oluşacağı ve tahsiline ilişkin usul ve esaslar; Millî Savunma, İçişleri ve Maliye Bakanlıkları tarafından müştereken yürürlüğe konulacak yönetmelikte belirlenir."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, konuşacak mısınız, gerekçe mi okunacak?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapamaz şeklinde sağlık raporu almadıkları halde, bir kısım personel "vazife malulü" olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılabilmektedir. Vazife malulü şeklinde Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılan personelin mağduriyetinin önlemesi yanında, her ne şekilde olursa olsun, mecburî hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan ayrılan veya ilişiği kesilen subay ve astsubayların ödeyecekleri tazminatların geri alma usul ve esaslarının yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Okutuyorum:

MADDE 8. - 926 sayılı Kanunun 9.8.1993 tarihli ve 499 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 115 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 115. - Harp okulları, yurt içi ve yurt dışı fakülte ve yüksek okul askerî öğrencileri ile astsubay meslek yüksek okulu öğrencileri; yemin ettikten itibaren birinci yıl sonuna kadar okul masraflarını ödedikleri takdirde istifa edebilirler.

Fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okulu mezunu olup da astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınanlar, yemin ettikten itibaren astsubay nasbedilinceye kadar geçecek süre içerisinde Devlet tarafından kendilerine yapılan masrafları ödemek kaydıyla istifa edebilirler."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9. - 926 sayılı Kanunun 3.7.1975 tarihli ve 1923 sayılı Kanun ile değişik 137 nci maddesinin dördüncü fıkrasının 28.6.2001 tarihli ve 4699 sayılı Kanun ile değişik (c) bendinin sonuna aşağıdaki alt bentler eklenmiştir.

"Astsubay meslek yüksek okulu mezunları ve kendi nam ve hesabına fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okulunu bitirerek temel askerlik eğitiminde başarılı olup astsubay çavuşluğa nasbedilenler, EK - VIII/A sayılı cetvele göre 9 uncu derecenin birinci kademesinden göreve başlarlar. Bunlar görevde oldukları süre içerisinde lisans tamamlama eğitimi yaptıkları veya en az dört yıl ve daha fazla süreli bir fakülte veya yüksek okulu bitirdikleri takdirde, mezun olduklarına dair resmî belgeyi ibraz edip müracaatını yaptığı tarihteki derece ve kademelerine iki kademe ilâve edilerek intibakları yapılır. Birden fazla fakülte veya yüksek okul öğrenimi dikkate alınmaz. Bu şekilde intibakı yapılan astsubayların sonraki rütbelerinin ilk kademeleri intibak yolu ile verilen kademe miktarı kadar fazladır."

"Uzman jandarma ve uzman erbaşlardan muvazzaf astsubaylığa nasbedilenlerden, nasbedildikleri astsubay çavuş rütbesinin aylığından fazla derece ve kademe aylığı alanlar; daha önce emsal oldukları uzman jandarma veya uzman erbaşların derece, kademe ve yükselecekleri yeni derece ve kademe aylıklarına göre aylık almaya devam ederler. Ancak, yükselecekleri astsubaylık rütbe ve rütbe kıdemliliğindeki derece ve kademe aylıkları, daha önce emsal oldukları uzman jandarma veya uzman erbaşların derece ve kademe aylıklarına eşit veya fazla hâle gelince, emsali astsubaylar hakkındaki aylık derece ve kademelerine tâbi tutulurlar."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. - 926 sayılı Kanunun 6.11.1996 tarihli ve 4205 sayılı Kanun ile değişik 143 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra ikinci fıkra olarak eklenmiştir.

"d) Astsubay hazırlama ve astsubay meslek yüksek okulu öğrencilerine, bu Kanuna ekli EK-VIII/A sayılı Cetvele göre hesaplanacak astsubay çavuş rütbesinin 1 inci kademe brüt aylığının;

Hazırlama okulu birinci sınıfta                     % 40'ı,

Hazırlama okulu ikinci sınıfta                     % 45'i,

Hazırlama okulu üçüncü sınıfta         % 50'si,

Meslek yüksek okulu birinci sınıfta        % 80'i,

Meslek yüksek okulu ikinci sınıfta         % 85'i,"

"Kendi nam ve hesabına fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarını bitirenlerden astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınanlara, bu Kanuna ekli EK-VIII/A sayılı Cetvele göre hesaplanacak astsubay çavuş rütbesinin birinci kademe brüt aylığının % 90'ı tutarında harçlık ödenir. 28.2.1982 tarihli ve 2629 sayılı Kanun hükümleri saklıdır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11. - 926 sayılı Kanuna ekli EK-VIII sayılı Cetvelden sonra gelmek üzere aşağıdaki EK - VIII/A sayılı Cetvel (Astsubay Meslek Yüksek Okulu Mezunu ve Fakülte, Yüksek Okul veya Meslek Yüksek Okulunu Bitirerek Temel Askerlik Eğitiminde Başarılı Olup Astsubay Çavuşluğa Nasbedilen Astsubaylar İçin Aylık Gösterge Tablosu) eklenmiştir.

EK - VIII/A Sayılı Cetvel

ASTSUBAY MESLEK YÜKSEK OKULU MEZUNU VE FAKÜLTE,

 YÜKSEK OKUL VEYA MESLEK YÜKSEK OKULUNU BİTİREREK

TEMEL ASKERLİK EĞİTİMİNDE BAŞARILI OLUP ASTSUBAY

ÇAVUŞLUĞA NASBEDİLEN ASTSUBAYLAR İÇİN AYLIK GÖSTERGE

TABLOSU

  KADEMELER

Dereceler Rütbeler                              1                              2                              3                              4                              5                              6                              7                              8                              9

1                   II. Kad. Kd. Bçvş.                       1320                       1380                       1440                       -      -                       -      -                       -      -

2                   Kad. Kd. Bçvş.       1155                       1210                       1265                       1320                       1380                       1440                       -      -                       -

3                   Kd. Bçvş.              1020                       1065                       1110                       1155                       1210                       1265                       1320                       1380                       -

4                   Kad. Bçvş.              915                       950                       985                       1020                       1065                       1110                       1155                       1210                       -

5                       Bçvş.                      835                       865                       895                       915                       950                       985                       1020                       1065                       1110

6                   Kd. Üçvş.              760                       785                       810                       835                       865                       895                       915                       950                       985

7                       Üçvş.                      705                       720                       740                       760                       785                       810                       835                       865                       895

8                   Kd. Çvş.                660                       675                       690                       705                       720                       740                       760                       785                       810

9                   Çvş.                       620                       630                       645                       660                       675                       690                       705                       720                       740

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12. - 926 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 29. - Astsubay meslek yüksek okulu mezunları ile fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okulu bitirerek temel askerlik eğitiminde başarılı olup astsubay nasbedilenlerden subay olanlar hariç olmak üzere diğer astsubaylardan subay nasbedildikten sonra fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okulunu bitirenlerin intibakı; personelin bu okulları bitirdiğine dair resmî belgeyi ibraz edip müracaatını yaptığı tarihteki derece ve kademelerine; iki yıl süreli yüksek öğretim için bir kademe; üç yıl süreli yüksek öğretim için iki kademe; dört yıl süreli yüksek öğretim için bir derece ilâve edilerek yapılır. İki ve üç yıl süreli yüksek öğrenimi tamamlayarak intibakları yapılmış olanların daha sonra lisans öğrenimlerini tamamlamaları halinde, intibak işlemleri, bir defaya mahsus olmak üzere tekrar yapılır. Yüksek öğrenimden dolayı yapılan intibak işlemleri toplamı bir dereceden fazla olamaz. Beş yıl ve üzerindeki öğrenimlerin dört yıldan fazlası için kademe verilmez. Birden fazla fakülte veya yüksek okul öğrenimi dikkate alınmaz."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13. - 18.3.1986 tarihli ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun 15 inci maddesi, başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Astsubaylığa geçirilme

Madde 15. - Uzman erbaşların astsubaylığa geçirilmesi ile ilgili usul, esas ve şartlar aşağıda belirtilmiştir:

a) Bu bentteki şartları sağlayan uzman erbaşlardan, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığının ihtiyaç duyacağı miktar kadarı, astsubay çavuşluğa nasbedilirler.

1) Kendi nam ve hesabına Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarından mezun olmak,

2) Muvazzaf astsubay olmaya istekli olmak,

3) Başvuru tarihinde 28 yaşından gün almamış olmak,

4) Yönetmelikte öngörülen sınavlarda başarılı olmak,

5) 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda ve bu Kanuna göre yürürlüğe konulacak yönetmelikte belirtilen; ceza durumuna, sicil notuna, kişisel ve ahlakî niteliklere, disiplin durumuna, görevdeki başarısına, sağlık durumuna, meslekî yeterliliğe ve sahip olması gereken diğer niteliklere ilişkin şartları sağlamak,

6) Tâbi tutulacakları temel askerlik eğitiminde başarılı olmak.

b) Bu bentteki şartları sağlayan uzman erbaşlardan; kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığının ihtiyaç duyacağı miktar kadarı, astsubay meslek yüksek okullarında verilecek öğrenim ve eğitimi müteakip astsubay çavuşluğa nasbedilirler.

1) Astsubay meslek yüksek okullarının bağlı olduğu kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından belirlenen ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından onaylanan sivil lise veya dengi okullardan mezun olmak,

2) Uzman erbaş olarak en az bir yıl hizmet etmek,

3) Sözleşme süresi içinde müracaatta bulunmak,

4) Astsubay meslek yüksek okulu giriş sınavına başvuru tarihinde 26 yaşından gün almamış olmak,

5) Astsubay meslek yüksek okulu giriş sınavında başarılı olmak,

6) 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda, 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanununda ve bu kanunlara dayanılarak yürürlüğe konulacak yönetmeliklerde belirtilen; ceza durumuna, sicil notuna, kişisel ve ahlakî niteliklere, disiplin durumuna, görevdeki başarısına, sağlık durumuna, meslekî yeterliliğe ve sahip olması gereken diğer niteliklere ilişkin şartları sağlamak.

Yukarıdaki fıkra hükümlerine göre; astsubay nasbedilecekler, astsubay meslek yüksek okullarındaki öğrenim ve eğitimin süre ve şekilleri bakımından, 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanununa tâbi tutulurlar; astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulacakların temel askerlik eğitimi esnasındaki öğrenim ve eğitim süre ve şekilleri, bu konuda yürürlüğe konulacak yönetmelikte belirtilir. Uzman erbaşlardan astsubay nasbedileceklerin astsubay meslek yüksek okullarında veya tâbi tutulacakları temel askerlik eğitimi esnasındaki öğrenim ve eğitimlerinde, özlük hakları yönünden uzman erbaşlık statüleri devam eder, evli ve nişanlı olmama durumu ile öğrenime ara vermeme şartı aranmaz. Bunların astsubay meslek yüksek okullarında yatılı olarak öğrenim görmeleri ile ilgili hususlar yönetmelikte düzenlenir. Bunlara okul ve temel askerlik eğitimi süresince 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 143 üncü maddesinde belirtilen öğrenci harçlıkları ödenmez. Bu süre içinde Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçilikleri rütbe, derece ve kademelerine göre emsalleri gibi devam eder.

Astsubay meslek yüksek okullarında veya tâbi tutulacakları temel askerlik eğitiminde başarılı olamayanlar ile kendi isteği ile ayrılanlardan, istekli olan ve uzman erbaş olmak için gerekli olan şartları kaybetmemiş olanlar, bu Kanun hükümlerine göre uzman erbaş olarak hizmete devam ettirilirler.

Bu madde hükümlerine göre uzman erbaşlardan astsubaylığa geçirilenler, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu hükümlerine tâbi olurlar. Bunların uzman erbaşlıkta geçen hizmet süreleri, astsubay rütbe bekleme süresinden sayılmaz."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14. - 3269 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte uzman erbaş olarak en az bir yıl hizmet etmiş olan ve aşağıda belirtilen şartları sağlayan uzman erbaşlardan; kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığının ihtiyaç duyacağı miktar kadarı astsubay çavuşluğa nasbedilirler.

a) Kendi nam ve hesabına Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek en az lise veya dengi okulları bitirmek,

b) Muvazzaf astsubay olmaya istekli olmak,

c) Başvuru tarihinde 28 yaşından gün almamış olmak,

d) Yönetmelikte belirtilecek sınavlarda başarılı olmak,

e) 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda ve bu Kanuna göre yürürlüğe konulacak yönetmelikte belirtilen; ceza durumuna, sicil notuna, kişisel ve ahlâkî niteliklere, disiplin durumuna, görevdeki başarısına, sağlık durumuna, meslekî yeterliliğe ve sahip olması gereken diğer niteliklere ilişkin şartları sağlamak,

f) Tabi tutulacakları temel askerlik eğitiminde başarılı olmak."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 15. - 28.5.1988 tarihli ve 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 26.2.1992 tarihli ve 3777 sayılı Kanun ile değişik 18 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 18. - Uzman jandarmaların astsubaylığa geçirilmesi ile ilgili usul, esas ve şartlar aşağıda belirtilmiştir :

a) Bu bentteki şartları sağlayan uzman jandarmalardan, Jandarma Genel Komutanlığının ihtiyaç duyacağı  miktar kadarı, Jandarma Genel Komutanlığı tarafından görülecek lüzum üzerine kendi sınıflarında veya öğrenimleri ile ilgili ihtiyaç duyulan sınıflarda astsubay çavuşluğa nasbedilirler.

1. Kendi nam ve hesabına Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarından mezun olmak,

2. Muvazzaf astsubay olmaya istekli olmak,

3. 28 yaşından gün almamış olmak,

4. En az üç yıl uzman jandarma olarak görev yapmış olmak,

5. Yönetmelikte öngörülen sınavlarda başarılı olmak,

6. 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda ve ilgili yönetmelikte belirtilen; ceza durumuna, sicil notuna, kişisel ve ahlâkî niteliklerine, disiplin durumuna, görevdeki başarısına, sağlık durumuna, meslekî yeterliliğine ve sahip olması gereken diğer niteliklere ilişkin şartları sağlamak,

7. Tâbi tutulacakları temel askerlik eğitiminde başarılı olmak.

b) Bu bentteki şartları sağlayan uzman jandarmalardan, Jandarma Genel Komutanlığının ihtiyaç duyacağı  miktar kadarı, astsubay meslek yüksek okullarında verilecek öğrenim ve eğitimi müteakip astsubay çavuşluğa nasbedilirler.

1. Jandarma Genel Komutanlığı tarafından belirlenen ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından onaylanan sivil  lise veya dengi okullardan mezun olmak,

2. Astsubay meslek yüksek okulu giriş sınavına başvuru tarihinde en az uzman jandarma birinci kademeli çavuş rütbesinde olmak,

3. Uzman jandarma olarak üçüncü hizmet yılını tamamlamış, altıncı hizmet yılını bitirmemiş olmak,

4. Astsubay meslek yüksek okulu giriş sınavına başvuru tarihinde 26 yaşından gün almamış olmak,

5. Astsubay meslek yüksek okulu giriş sınavında başarılı olmak,

6. 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununda, 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek okulları Kanununda ve bu kanunlara dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmelikler ile ilgili Yönetmelikte belirtilen; ceza durumuna, sicil notuna, kişisel ve ahlâkî niteliklerine, disiplin durumuna, görevdeki başarısına, sağlık durumuna, meslekî  yeterliliğine ve sahip olması gereken diğer niteliklere ilişkin şartları sağlamak.

Yukarıdaki fıkra hükümlerine göre; astsubay nasbedilecekler, astsubay meslek yüksekokullarındaki öğrenim ve eğitimin süre ve şekilleri bakımından, 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanununa tâbi tutulurlar; astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulacakların temel askerlik eğitimi esnasındaki öğrenim ve eğitim süre ve şekilleri, bu konuda yürürlüğe konulacak yönetmelikte belirtilir. Uzman jandarmalardan astsubay nasbedileceklerin astsubay meslek yüksek okullarında veya tâbi tutulacakları temel askerlik eğitimi esnasındaki öğrenim ve eğitimlerinde, özlük hakları yönünden uzman jandarma statüleri devam eder, evli ve nişanlı olmama durumu ile öğrenime ara vermeme şartı aranmaz. Bunların astsubay meslek yüksekokullarında yatılı olarak öğrenim görmeleri ile ilgili hususlar yönetmelikte düzenlenir. Bunlara okul ve temel askerlik eğitimi süresince 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun 143 üncü maddesinde belirtilen öğrenci harçlıkları ödenmez. Bu süre içinde Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçilikleri rütbe, derece ve kademelerine göre emsalleri gibi devam eder.

Bu madde hükümlerine göre uzman jandarmalardan astsubaylığa geçirilenler 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu hükümlerine tâbi olurlar. Bunların uzman jandarmalıkta geçen hizmet süreleri, astsubay rütbe bekleme süresinden sayılmaz.

Uzman jandarmalardan astsubaylığa geçirilenlerin mecburî hizmet süreleri, astsubay meslek yüksek okulunda geçen süreleri hariç tutulmak üzere, uzman jandarma çavuşluğa nasıp tarihinden itibaren onbeş yıldır.

Astsubay meslek yüksekokullarından başarısızlık nedeniyle veya kendi isteği ile ayrılan uzman jandarmalar, görevlerine iade edilirler. Bunların rütbe bekleme süreleri, okulda geçen süre kadar uzatılır, okulda geçen süreler mecburî hizmetlerinden sayılmaz.

Tâbi tutulacakları temel askerlik eğitimini başarıyla tamamlayamayan uzman jandarmalar, görevlerine iade edilirler. Bunların bulundukları rütbede bekleme süreleri, bir yıl uzatılır."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16. - 3466 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte uzman jandarma çavuş olarak en az bir yıl hizmet etmiş olan ve aşağıda belirtilen şartları sağlayan uzman jandarmalardan; Jandarma Genel Komutanlığının ihtiyaç duyacağı miktar kadarı, kendi sınıflarında veya öğrenimleri ile ilgili ihtiyaç duyulan sınıflarda astsubay çavuşluğa nasbedilirler.

1. Kendi nam ve hesabına Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilecek en az lise veya dengi okulları bitirmek,

2. Muvazzaf astsubay olmaya istekli olmak,

3. Başvuru tarihinde 28 yaşından gün almamış olmak,

4. En az üç yıl uzman jandarma olarak görev yapmış olmak,

5. Yönetmelikte öngörülen sınavlarda başarılı olmak,

6. 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda ve ilgili Yönetmelikte belirtilen; ceza durumuna, sicil notuna, kişisel ve ahlâkî niteliklerine, disiplin durumuna, görevdeki başarısına, sağlık durumuna, meslekî yeterliliğine ve sahip olması gereken diğer niteliklere ilişkin şartları sağlamak,

7. Tâbi tutulacakları temel askerlik eğitiminde başarılı olmak."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17. - 17.11.1983 tarihli ve 2955 sayılı Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununun 10 uncu maddesinin 6.7.2000 tarihli ve 604 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Akademi Kurulu; Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanının başkanlığında, dekan, dekan yardımcıları, bölüm başkanları, ana bilim dalı başkanları, enstitü ve yüksekokul müdürleri, sağlık astsubay meslek yüksek okulu komutanı ile Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanının yüksek bilim konseyi üyeleri arasından bir yıl süre ile görevlendireceği en fazla on öğretim üyesinden oluşur. Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanının bulunmadığı hallerde, dekan, Kurula başkanlık eder."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18. - 4.1.1961 tarihli ve 211 sayılı Türk  Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 92 nci maddesinin (b) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"b) Fakülte ve yüksek okul öğrencileri ile harp okulu öğrencilerine subaylar gibi; astsubay hazırlama ve astsubay meslek yüksek okulu öğrencileri ile astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulanlara astsubaylar gibi muamele olunur."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:   

MADDE 19. - 211 sayılı Kanunun 113 üncü maddesinin (a) fıkrası ile 22.11.1990 tarihli ve 3683 sayılı Kanun ile değişik (b) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"a) Astsubay meslek yüksek okulları, fakülte ve yüksek okullar ile harp okullarında okuyan askerî öğrenciler ile astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulan adaylar, 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu ve 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun uygulaması bakımından askerlik yükümlülüğü altına girmiş sayılır ve diğer askerlere uygulanan hükümler bunlara da aynen uygulanır.

b) Bütün askerî öğrenciler, subaylara; astsubay hazırlama ve astsubay meslek yüksek okulu öğrencileri ile astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulan adaylar, aynı zamanda astsubaylara karşı ast durumunda olup, askerî öğrencilerin, belirtilen hallerin dışında, gerek kendi aralarında gerekse erbaş ve erlere karşı astlık ve üstlük ilişkileri yoktur."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 20. - 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 12 nci maddesinin (II) işaretli fıkrasının 29.6.1978 tarihli ve 2168 sayılı Kanun ile değişik (j) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"j) Harp okulları, fakülte ve yüksek okullarda Türk Silahlı Kuvvetleri hesabına okuyan veya kendi hesabına okumakta iken askerî öğrenci olanlar ile astsubay meslek yüksek okulları ve astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulan adaylar;

Fakülte veya yüksek okullar ile meslek yüksek okullarında kendi hesabına okuduktan sonra muvazzaf subay veya astsubay nasbedilen veya askerlik hizmetini müteakip muvazzaf subay veya astsubaylığa geçirilenler;"

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 21. - 5434 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin 29.6.1978 tarihli ve 2168 sayılı Kanunla değişik (e) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"e) Harp okulları, fakülte ve yüksek okullarda Türk Silahlı Kuvvetleri hesabına okuyanlar ile astsubay meslek yüksek okulları ve astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulanların öğrenci harçlıkları ile teğmen veya astsubay çavuş aylıkları arasındaki farkın keseneği aynı esaslara göre öğrenciler adına kurumlarınca ödenir.

Bunların 31 inci madde gereğince emeklilik müddetlerinden indirilen yılları takip eden yıla ait aylıklarından kesenek alınmaz.

Fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarında kendi hesabına okuduktan sonra muvazzaf subay veya astsubay nasbedilen veya askerlik hizmetini takiben muvazzaf subay veya astsubaylığa geçirilen ve bir yıllık deneme süresini başarı ile tamamlayarak Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarına asil olarak atananların yüksek öğrenim süresinin fiilî hizmetlerinden sayılması nedeniyle doğacak borçlanmaya ait borç miktarı, göreve başladıkları tarihteki rütbeleri aylığının emekli keseneğine ait unsurları ve borçlanmanın yapıldığı tarihteki katsayı rakamı esas alınarak hesaplanır. Borç miktarına ait kesenek ilgilinin aylığından kesilerek, karşılığı da kurumlarınca verilmek suretiyle, tebliğ tarihinden itibaren üç yıl içinde Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığına ödenir.

Ancak, yüksek öğrenim süresinin fiilî hizmetlerinden sayılması nedeniyle yapılacak borçlanma tahakkukunun bir yıllık deneme süresinin bitiminden itibaren altı ay içinde yapılması şarttır. Tahakkukun altı aylık sürenin bitiminden sonra yapılması durumunda, borç tahakkuku, tahakkukun yapıldığı tarihteki hükümler dikkate alınarak yukarıda belirtilen esaslar dahilinde yapılır. Deneme süresi içerisinde veya bitiminde, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilen kişiler, yüksek öğrenim süresini borçlanamaz."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 22. - 5434 sayılı Kanunun 31 inci maddesinin 28.6.2001 tarihli ve 4699 sayılı Kanunla değişik altıncı fıkrası ile yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Harp okulları, fakülte ve yüksek okullar ile astsubay meslek yüksek okullarında sınıfını geçemeyen Türk Silâhlı Kuvvetleri mensubu askerî öğrencilerin, fazla öğrenim yılları fiilî hizmet müddetlerinden indirilir. Fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarında kendi hesabına okuduktan sonra muvazzaf subay veya astsubay nasbedilen veya askerlik hizmetini takiben muvazzaf subay veya astsubaylığa geçirilenlerin, normal süreyi aşan öğrenim süreleri fiilî hizmet müddetinden sayılmaz.

Bu okulları tamamlayamayarak ayrılanların ve fakülte, yüksek okul veya meslek yüksekokullarında kendi hesabına okuduktan sonra astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulanlardan bu eğitimi tamamlayamayarak ayrılanların buralarda geçen öğrenim ve eğitim müddetleri fiilî hizmet müddeti sayılmaz."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 23. - 5434 sayılı Kanunun 87 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"1) Harp okulları ve astsubay meslek yüksekokullarındaki öğrenciler ile astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tâbi tutulanlardan eğitimlerini tamamlayamayarak ayrılanlar (Yalnız öğrenci aylıklarından kesilen miktarlar);"

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 24. - 21.6.1927 tarihli ve 1111 sayılı  Askerlik  Kanununun  20.11.1984 tarihli ve 3081 sayılı Kanun ile değişik 10 uncu maddesinin 21.5.1992 tarihli ve 3802 sayılı Kanunla değişik (13) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"13. Harp okulları, Gülhane Askerî Tıp Akademisi ve astsubay meslek yüksek okulları veya Türk Silâhlı Kuvvetleri adına okudukları üniversite, fakülte veya yüksek okullardan ilişiği kesilenlerin, bu okullarda ay olarak okudukları sürenin üçte biri muvazzaflık hizmetinden sayılır. Bu yükümlüler mutlaka temel askerlik eğitimine tâbi tutulur. Ancak, harp okullarında geçen sürenin muvazzaf askerlik hizmet süresini karşılaması halinde, bunlar, temel askerlik eğitimine tâbi tutulmadan yedeğe geçirilirler."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - 11.4.2002 tarihli ve 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanununa göre kurulacak astsubay meslek yüksek okullarının ilk mezunları astsubay nasıp edilinceye kadar geçecek süre içerisinde kuvvet komutanlıkları veya Jandarma Genel Komutanlığı tarafından ihtiyaç duyulacak astsubaylar, bu Kanunla yapılan değişikliklerden önceki mevzuat hükümlerine göre temin edilebilir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 25. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 26. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Bakan, sanırım, bir teşekkür konuşması yapacaklar; buyurun efendim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gecenin bu vaktinde ve komisyondan geçer geçmez hemen gündeme alınmak suretiyle kabul ettiğiniz tasarıyla, askerî okullardaki düzen, oraya müracaat ve Emekli Sandığına inikaslar zamanında kanunlaşmış oldu. Bu ilginizden dolayı, hepinize teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü sıraya alınan, Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.

3. - Bor ve Ürünleri Araştırma Enstitüsü Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/558) (S. Sayısı: 135)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü sıraya alınan, Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

4. - Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/556) (S. Sayısı : 124) (1)

                                      

(1) 124 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu, 124 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nusret Bayraktar; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 124 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı hakkında, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısının, Kıbrıs sorunun geldiği son aşamada, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarına süratle Türk vatandaşlığını kazandırma, ekonomik, sosyal ve beşerî geleceklerini güvence altına alma amacıyla hazırlandığını görmekteyiz.

Kuzey Kıbrıs'taki soydaşlarımızın, 1974'ten bu yana, ağır bir ambargo ve sıkıntılar içinde yaşamakta olduğunu biliyoruz. Bu sıkıntıların en önde geleni, yurt dışına çıkamama; bu çıkamama, hem fizikî hem ekonomik; ayrıca, sosyal boyutlarıyla birlikte, kültürel boyutu gibi boyutları da var. 

Güneyde Rum tarafı, ekonomik bakımdan çok ileri bir seviyeye gelmiş; ayrıca, Avrupa Birliğinin güvencesi altına girmiştir. Oysa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının, hâlâ ambargo altında, çeşitli ikilemler sonucu ne yapacaklarına dair belirsizlik içinde olduklarını üzüntüyle izlemekteyiz.

Bugüne kadar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarına, bir Nijeryalı, bir Japon vatandaşına verildiği gibi "yabancı pasaportu" veriliyordu (Ancak, işlemler biraz seri ve çabuk olarak) ancak; yabancı pasaportlarla, bizim Dışişlerine ve temsilciliklerine müracaat ettiklerinde, şüphe ve tereddütle bakılıyor, işlemleri geciktiriliyor, hak ettikleri muamelelerle karşı karşıya gelemiyorlardı. Bu defa, yasayla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarına, istedikleri takdirde "yabancılara mahsus" ibaresi yazılmayan, otantik bir Türk pasaportu verilecek; böylece, ambargonun kırılması, üzerlerindeki o ekonomik ve sosyal baskının ortadan kalkmasına katkı sağlanacaktır.

Aslında, bu tasarı, yeni bir tasarı değildir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye'nin entegrasyonu çerçevesinde geçilen aşamalardan biri olarak değerlendirilebilir. Daha açık bir ifadeyle, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlarının, 20.1.1997 ve 23.4.1998 tarihlerinde imzaladıkları ortak deklarasyonlar ve iki ülke arasında 20.7.1997 tarihinde kabul edilen ortak açıklamalarda, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında ikili ilişkilerin daha da güçlendirilmesi ve derinleştirilmesi hedefi benimsenmiş, Kıbrıs Rum tarafının Avrupa Birliği yoluyla Yunanistan'la gerçekleştireceği bütünleşme hareketinin benzerinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye arasında da gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştır.

Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ortaklık Konseyi Eşbaşkanlarının 14 Kasım 1998 tarihinde yayımladıkları ortak açıklamada, bu hedef doğrultusunda saptanan muhtelif tedbirler meyanında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına tanınan tüm ekonomik ve sosyal haklardan yararlanmasının sağlanması öngörülmüştür. Böyle bir imkân verildiğinde Kuzey Kıbrıs'ın boşalması endişesine mahal yoktur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarına çeşitli vesilelerle kolaylıklar sağlanmış ve zaten istedikleri şekilde Türkiye'de ikamet edebilme imkânları vardır. Verilecek ilave hakla elde edecekleri en önemli avantaj, güvencedir.

Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Kuzey Kıbrıs'taki Türklere vatandaşlık hakkını sunma ve pasaport verme konusunda çalışmaları olduğunu biliyoruz. O halde, biz, elimizi daha çabuk tutacağız, bu hakları vermeye yönelik geciken çalışmalarımızı bir an önce bitireceğiz.

Yunanistan ile Güney Kıbrıs vatandaşları arasında ikamet, yerleşme, eğitim, sosyal hizmetler ve buna benzer her türlü işbirliği vardır. Vatandaşlarımızın Güney Kıbrıs Rum kesimine doğru işlemlerinin kolaylaştırılması zaten gündemde.

Aslında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarımıza Güney Kıbrıs Rum kesiminin kolaylık sağlayarak davet edebileceği ve hatta pasaport verebileceği duyumları alınmaktadır. Böyle bir şey söz konusu olduğu takdirde, Güney Kıbrıs'ta fert başına millî gelirin 16 000 dolar ve üzeri olduğunu, Avrupa Birliği üyesi olması sıfatıyla da aslında cazibe merkezi oluşturduğunu, zaman zaman Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarımızın asgarî ücretle dahi çalışmak üzere güneye doğru göç ettiklerini bilerek, bu cazibe merkezine doğru kayma eğiliminden endişe etmek gerektiğini, o halde, bugüne kadar uzatılan bu konunun bir an önce gündeme alınarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarına istedikleri takdirde, hemen, pasaport verilmesi gerektiğini...

1974'ten beri ambargo altında yaşayan bir toplum, Türkiye'nin bütün gayretlerine rağmen, uluslararası camiada hak ettiği yeri alamadı.

Bir örnek vermek gerekirse: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bir sporcusu, asla, kendi toprakları dışında bir spor müsabakasına, karşılaşmasına gidememekte. Bu ülkelere, maalesef, Türkiye'de dahildir; yani, Türkiye'ye dahi gelememektedirler. Federasyonlar arasında bile çeşitli kopukluklar ve sıkıntılar oluştuğunu biliyoruz. Öte yandan, Rum tarafının, gerek Yunanistan gerek dış destek ve gerekse kendi organizasyonları sayesinde ulaşmış olduğu fert başına düşen millî gelir nedeniyle, bölgeler arasındaki ekonomik dengesizliğin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti aleyhine gelişmekte olduğunu da görüyoruz. Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ortaklık Konseyinin 19 Temmuz 1999 tarihinde Lefkoşa'da düzenlenen üçüncü toplantısında imzalanan anlaşmayla bu yönde bir adım atılmıştır. Bu anlaşma gereğince, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının, Türkiye'de ikamet şartı aranmaksızın vatandaşlığımıza alınabilmeleri için, vatandaşlık mevzuatında gerekli değişiklikler yapılmıştır. Böylece, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının, Türkiye'de ikamet etme şartı aranmaksızın vatandaşlığa alınması imkânı getirilmiştir; ama, buna rağmen beklenilen sonucun elde edilemediğini de görmekteyiz.

Tasarının tümü üzerindeki değerlendirmeyi özetlersek:

Kıbrıs sorununun bugün geldiği noktada çözümün zorlaşmış bulunduğu,

Gerek Avrupa Birliğinin sağladığı olanaklar gerekse kendi gayretleri sonucu Güney Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti karşısında göreceli olarak önemli oranda güçlenmiş olduğu, dengelerin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti aleyhine bozulduğu,

Güney Kıbrıs'ta millî gelirin, 16 000 doların üzerine yükselmeye devam ettiği,

Öte yandan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin yıllarca uygulanan ambargolar yüzünden bir gelişme gösteremediği ve hatta gerilediği,

Avrupa Birliği üyeliğiyle birlikte Güney Kıbrıs'ın bir cazibe merkezî haline geldiği,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının asgarî ücretle çalışmak için dahi günübirlik Güney Kıbrıs'a gittikleri,

Avrupa Birliği üyeliğiyle birlikte, kuzeyden güneye bir göç yaşanabileceği,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle ilişkiler anlamında beş ayrı anlaşmanın da masada olduğu,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarına çifte vatandaşlık yolunun açılmasıyla, Türkiye'ye bir göç hareketinin beklenmediği,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının, sadece, bir ayrıcılıkla donatılmış olacağı,

Yunanistan'ın da, güneydeki Rumlara benzer ayrıcalıklar tanıdığı bir dönemde, bu nedenle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının geleceklerinin güvenceye alınması gerektiği,

Kıbrıs sorununun çözümüne katkı sağlayacağını umduğumuz ve yıllarca çözülemeyen bir sorunun, AK Parti hükümeti ve iktidarı döneminde, Yüce Meclisin kararıyla bir an önce atılabilecek adım olacağı ve bu tasarının, geç kalmış, önemli bir adım sayılabileceği kanaatiyle, kanun tasarısını olumlu buluyor, katkılarınızı bekleyerek, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bayraktar.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Sıdıka Sarıbekir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SIDIKA SARIBEKİR (İstanbul) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bu yasa tasarısıyla, Türk vatandaşlığına geçmek isteyen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının başvuru işlemlerinin kolaylaştırılması öngörülmektedir. Bunun temel nedeni, Güney Kıbrıs'ın Avrupa Birliğine üye olmasından sonra, bu gelişmenin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet vatandaşlarının güneye göç etmelerine yol açacak olmasıdır. Tabiatıyla, Güney Kıbrıs'ın Avrupa Birliği üyeliği, bu ülke vatandaşlarının, Avrupa Birliği devletlerine seyahat etme imkânlarını tam anlamıyla serbestliğe kavuşturacaktır. Bu durumda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde iş imkânları kısıtlı olan Kıbrıs Türklerinin, Güney Kıbrıs vatandaşlığını alarak iş bulmak amacıyla Avrupa'ya gitmek istemeleri gibi bir durumla karşılaşılabilir. Böyle bir gelişme, zamanında gerekli önlemler alınmadığı takdirde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti açısından zor bir durum yaratabilir.

İşte bu nedenle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşları için, Türk vatandaşlığını da alarak çifte vatandaşlık yolunun açılmasıyla, onlara, icabında, Türkiye'de de fırsatların açık olduğu güvencesi verilmektedir. Bu şekilde, Kıbrıslı Türklere, geleceklerinin güvence altında olduğu inancı verilmektedir. Esasında, Kıbrıs Türklerine çifte vatandaşlığın açılmasıyla, Türkiye'ye kitlevî bir göç hareketi teşvik edilmiş olmayacaktır; çünkü, halen, geç de olsa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde uygulanacak ekonomik programla ve sağlanacak teşviklerle, ekonomik hayatın canlandırılması öngörülmektedir. Bu hususta, iktidarın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için öngördüğü ekonomik programı aksatmadan uygulaması büyük önem taşımaktadır. Hemen belirteyim ki, Yunanistan'da, Güney Kıbrıs'taki Rumlara, benzer ayrıcalıklar tanınmıştır. Bu açıdan, Türkiye, bir anlamda, Kıbrıs Türklerine çifte vatandaşlık hakkını tanımakta geç bile kalmıştır.

Burada, bir hususun altını bir kere daha çizmek istiyorum. Hükümetin, Kıbrıs'ta sağlıklı ve canlı bir ekonomi yaratmak için gerekli önlemleri alması son derece önemlidir. Bu bağlamda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine Anadolu'dan su nakletme projesi önceliklidir. Ayrıca, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin turistik potansiyelinden tam anlamıyla yararlanmak için yaratıcı bir yaklaşım zorunludur. Türkiye'nin güneyine gelen yabancı turistlerin bir bölümünü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine yöneltmek için cazip ve yaratıcı bir promosyon gereklidir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomisinin kendi ayakları üzerinde duracak bir hale getirilmesi, Kıbrıs sorununun acil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması için de hayatî önemdedir; çünkü, ancak bu şekilde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Rum tarafıyla müzakerede elini kuvvetlendirmiş olacaktır. İçi boşalan ve ekonomik zafiyete düşen bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin yaratacağı imaj, Rum tarafını, uzlaşmaz tutumunu sürdürmeye teşvik edecektir. Bu çerçevede, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarına çifte vatandaşlık sağlanması, onlar üzerinde psikolojik açıdan olumlu bir etki yapacak ve Kıbrıslı Türk kardeşlerimizi moral açıdan takviye edecektir.

Bu görüşlerle, Türk Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını desteklediğimizi açıklar, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbekir.

Başka, söz talebi?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK VATANDAŞLIĞI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 11.2.1964 tarihli ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 1. - Türk vatandaşlığına geçmek isteyen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşları, yurt dışında ilgili Türk temsilciliklerine, yurt içinde ise valiliklere başvurarak Türk vatandaşı olmak istediklerini beyan ettikleri takdirde, Türk vatandaşlığını kendiliğinden kazanırlar.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, ilgili bakanlıkların görüşü alınmak suretiyle İçişleri Bakanlığınca hazırlanarak Bakanlar Kurulunca çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza 5 dakika ara veriyoruz.

Kapanma Saati : 22. 05

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 22.13

BAŞKAN : Başkanvekili Yılmaz ATEŞ

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Suat KILIÇ (Samsun)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 86 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutuyorum:

IV. - ÖNERİLER (Devam)

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ (Devam)

2. - Genel Kurulun 28.5.2003 tarihli birleşiminde gündemin 7 nci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

Genel Kurulun 28.5.2003 tarihli (bugünkü) birleşiminde gündemin 7 nci sırasına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca önerilmiştir.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                           Başkanı

Salih Kapusuz    Mustafa Özyürek

Ak Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Danışma Kurulu önerisi kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. - Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/600) (S. Sayısı : 145) (1)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 145 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Semiha Öyüş; buyurun. Sayın Öyüş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 145 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde konuşmak üzere, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, "Adalet mülkün temelidir" özdeyişiyle sözlerime başlamak istiyorum.

                                     

(1) 145 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Anayasamızın 2 nci maddesiyle, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti, insan haklarına saygılı, hakları koruyan, toplum yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeni kuran, bu düzeni sürdürmekle kendini yükümlü sayan, bütün davranışlarında hukuk kurallarına ve Anayasaya uyan, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlettir.

Yargı bağımsızlığı, yargıç güvencesi, hukuk devleti olmanın temel öğelerindendir. Yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesinin bulunmadığı bir yerde, hukukun herhangi bir temel ilkesinin işlerlik içinde olacağını düşünmek mümkün değildir.

Anayasanın 2 nci maddesiyle, Türkiye Cumhuriyetinin sadece hukuk devleti olduğu değil, aynı zamanda sosyal devlet olduğu da belirtilmiştir. Hukuk devletinin ileri aşaması bu ilkeyle sağlanır. Bu ilke, bireyin doğuştan sahip olduğu onurlu bir yaşamı sürdürme, maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisinin kullanılmasına; devletin sosyal adalet gereklerince olanak sağlama yükümlülüğünü içerir. Sosyal devletin amaç ve görevleri, sosyal adaletin, sosyal refahın ve sosyal güvenliğin sağlanmasıdır.

Hukuk devleti, iyi yetişmiş hukukçular ister. Hukukun bir bilim veya sanat olduğu ya da her ikisinin birden olduğu kabul edilir; ama, ne olursa olsun, hukukun bir de zanaat yönü olduğu gerçektir. Bu açıdan hukukçunun, hukukî sorunlara çözüm bulmak için, elindeki aletleri çok iyi kullanmayı bilmesi gerekir. Hukukçu, mesleğini icra ederken, kanun tüzük, mahkeme içtihatları ve bunun gibi malzemeler yanında, sağduyu, mantık, tarih, ekonomi bilgisi gibi genel kültür donanımlarına da sahip olması gerekir. Hukuk mesleğinin icraı , bir zihinsel faaliyeti, bir muhakemeyi gerektirdiğinden, maddî koşulları da hukuk devletinin gerçekleşmesi amacına uygun olmalıdır. Bu bakımdan, adliyelerimizin çalışma ortamının uygun olması gereklidir. Bugüne kadar işbaşına gelen hükümetler, yargıya yatırım yapmaktan kaçınmışlardır.

Parlamenter demokratik rejimle yönetilen bütün devletlerin anayasalarında, kuvvetler ayrılığı prensibi kabul edilmiştir. Devletin görevlerini yapabilmesi için daima, birçok devlet organının birlikte hareket etmesi gerekir. Yasama fonksiyonunun bir sonucu olarak devlet, genel, objektif ve soyut kurallar koyar, yürütme kuvvetiyle bunları uygular ve yargı erkiyle çıkacak uyuşmazlıkları çözümler.

Türk Ulusu adına karar vermeye yetkili Türk mahkemeleri, karara bağladıkları davalarda, egemenin vermiş olduğu yetkiyi kullanır. Bu, egemenin, yani ulusun, mahkemelere ya da bütünsel amacıyla yargıya devrettiği bir tür çözümleyici, aynı zamanda, barışlandırıcı bir yetkidir. Egemenliğin kullanımının özgürlük merkezi ayrımı, yargısal alanı egemenliğin bir bölümüyle bağlayarak, yargısal eylemi egemenlik işlemi haline getirmiştir. Bu anlamıyla yargı, yasama gibi ve en az onun kadar ulusal iradenin ifadesidir. Bunun anlamı, ulusal iradenin ta kendisidir. Türk Ulusu adına karar veren bağımsız yargı gücü, kaynağını Anayasadan alırken, egemen iradenin isteğine cevap verir.

Yargısal etkinlik, karşı karşıya kaldığı her olayı toplumsal yarar sağlayacak biçimde çözümleme ve hukuk düzeni bütününün gereksinimlerine uydurma tekniğidir. Yargıya canlılık veren yargıcın görevi, yargı etkinliğinin amacıyla uyum içerisinde olmalıdır.

Hâkim, bilgin, anlayışlı, doğru, güvenilir, temkinli ve metin olmalıdır. Yargıçlık karakteri, ancak bağımsız yargıyla sağlanabilir. Hâkimlerin bağımsızlığı, kararlarını verirken özgür olmalarını, hiçbir baskı ve etki altında bulunmamalarını gerektirir. Bu bakımdan, vicdanlarıyla cüzdanları arasında sıkışıklıktan kurtarılmaları gereklidir.

Yargının bir ayağı da savunmadır. Anayasamızın 36 ncı maddesi savunma hakkını herkese tanımıştır. Savunma hakkı ve suçsuzluk varsayımı, modern ceza hukukunun temel ilkelerindendir. Savunma hakkı, olağanüstü durumlarda dahi kısıtlanamaz, askıya alınamaz. Anayasamızın 41 inci maddesiyle, duruşmaların seri, adil, alenî olması ve kararların gerekçeli yazılması güvenli bir yargılama için şart sayılmıştır. Ülkemizin genel sorunlarından adalet hizmetlerinin sorunlarını soyutlamak imkânsızdır. Genelde görülen sorunlar, adalet hizmetlerine özgü biçimde kendini göstermektedir.

Ceza ve hukuk yargılamasında, usul yasalarında verimliliği artırıcı, yargılamaya hız verici değişikliklerin bir an önce yapılması gerekliliği açıktır. Bu nedenle, davaların kısa sürede sonuçlanmasını sağlayacak önlemler alınmalıdır; çünkü, geç gelen adalet, adaletsizliktir.

Yurt genelinde adliye binalarımızın durumu iyi değildir. Hâkimler, savcılar, avukatlar ve adlî personel, yaptıkları ulvî görevle bağdaşmayan mekânlarda hizmet vermeye çalışmaktadırlar. Kişi ne kadar idealist, bilgili olursa olsun, olumsuz koşullarda verimliliği düşer.

Adliye personeli bugüne kadar ihmal edilmiştir. Mülkün temelini ayakta tutacak adaletin sağlanmasında emeği geçenlerin gelirinin insanca yaşamaya yeterli hale getirilmesi gereklidir. Adlî personelin aylık geliri, verdikleri hizmetin ağırlığıyla uyumlu değildir. Bu durumun gözden geçirilmesi ve ücretlerin iyileştirilmesi gereklidir. Adlî personelin her türlü olumsuz fizikî alanlardan kurtarılması gerekmektedir. Bugün, belli çevrelerde bilgisayar, çocukların oyuncağıdır. Kuvvetler ayrılığı prensibinin üç erkinden biri olan yargının, bilgisayardan, fakstan, elektrikli daktilodan mahrum olması düşünülemez.

Kişinin temel hak ve özgürlüklerinin teminatı olan hukuk devletine yakışır bir sistemin kurulması gereklidir. Mahkemelerimizdeki iş yükü artık taşınamaz durumdadır. Bu, hem adalet sistemini hem de hâkimi yıpratmakta, yargıya güvensizliği artırmaktadır. Hukuk devletinde, hak arama hürriyetinin, savunma hakkının kısıtlanması düşünülemez. Yargıyı hızlandırmak, yargıyı basitleştirmek için gerekli düzenlemeyi yapmak, personel sayısını artırmak, fizikî alanları modernleştirmek ve teknik araç gereci çağa uygun hale getirmek gereklidir.

Yargı hizmetlerinin süratli, etkin ve verimli şekilde yerine getirilmesinde aslî unsurlardan biri olan personelin seçim ve atanmasında daha etkin ve seçici usulün getirilmesi, adalet hizmetlerinin toplam kalite niteliğini artıracaktır. 2802 sayılı Yasanın 114 üncü maddesiyle, yazı işleri müdürleri, yazı işleri müdür yardımcıları, zabıt kâtipleri, yardımcı hizmetler sınıfı memurları ile diğer müdür ve memurların ilk defa atanmalarındaki usul sebebiyle adalet hizmetlerine uygun personel temininde güçlük çekildiğinden, bu tasarıyla, 29.7.2002 tarihli ve 4769 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Eğitim Merkezleri Kanununun 10 uncu maddesine paralel olarak 2802 sayılı Kanunun 114 üncü maddesinde sayılan yardımcı adalet personelinin seçiminde kalite sağlanması, hizmet ihtiyaçlarına uygun, isabetli personelin seçimi, sınav ve atama usulünde bürokrasinin azaltılarak işlemlere sürat kazandırılması amaçlanmaktadır.

Bu bakımdan, tasarıyı olumlu buluyor ve Grup olarak destekleyeceğimizi ve olumlu oy vereceğimizi ifade ederek, bu yasal düzenlemenin yargı alanımıza hayırlı olmasını ve uygulamanın başarılı olmasını diliyor, selam ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Öyüş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Hakim ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşümüzü açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Heyete saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu değişiklikle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre, merkezî sınavda başarılı olan yazı işleri müdürleri, yazı işleri müdür yardımcıları, zabıt kâtipleri, yardımcı hizmetler sınıfından memurlar, diğer müdür ve memurlar gibi personel, Adalet Bakanlığının çıkaracağı yönetmelik hükümlerine göre, illerdeki adalet komisyonları tarafından yapılacak sözlü sınav ve mülakata göre seçilecekler.

Sayın milletvekilleri, bu değişiklik tasarısı, uygulamada görülen aksaklıklardan kaynaklanmıştır. Şu andaki uygulamada, açık olan kadrolara yazılı sınavı kazananlar arasından puan esasına göre atama yapıldığından ve çoğu da, daktilo ve bilgisayar bilmeyen personel mahkemelere geldiğinden, mahkemelerdeki işler yavaşlamaktadır. Böyle olunca da, bu kez, bu personelin yeniden eğitilmesi ve yetiştirilmesi yoluna gidilmektedir. Tam personel yetişti derken de, personel tayin istemekte ve yeniden, aynı sorunlar tekrarlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, gerçi, şu anda Sayın Adalet Bakanımız burada değildir; ancak, Sayın Bakan, Komisyondaki görüşmelerimizde, yönetmeliği çıkarırken objektif kriterler getireceklerini, bu personelde daktilo, bilgisayar gibi donanımların mutlaka bulunulmasının düşünüldüğünü açıklamıştır. Yine, bu personel alımlarında adalet yüksekokulu mezunlarına öncelik tanınmasının da yararlı olacağı belirtilmiştir. Gerçekten, şu anda, adalet yüksekokullarından yüzlerce gencimiz mezun olmuştur; fakat, bunlar atıl durumda iş beklemektedirler. Bu yönetmeliğin objektif kriterler getireceğini umut ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bizler, adalet komisyonlarının bu sözlü sınavı ve mülakatı başarıyla yürüteceklerine inanıyoruz; ancak, yargı bağımsızlığının tam olarak bulunmadığı, Adalet Bakanlığı Müsteşarının ve Adalet Bakanının kurul üyesi bulunduğu bir durumda, hâkim ve savcıların üzerinde yürütmenin gölgesinin bulunabileceğinden de endişe ediyoruz. Bu nedenle, adalet komisyonları üzerinde yürütmenin baskı yapmamasını ve bu sınavların adil biçimde gerçekleştirilmesini temenni ediyoruz.

Bu endişelerimiz zaman içerisinde dikkate alınarak, yargının tam anlamıyla bağımsız olacağı yasal düzenlemeleri de yapmamız dileğiyle, bu değişikliğe Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu oy kullanacağımızı bildirir, Yüce Heyeti saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Başka söz talebi?.. Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

HÂKİMLER VE SAVCILAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 24.2.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 114 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinden sonra gelen paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İlk defa atanmaları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre yapılan merkezî sınavda başarılı olanlardan; Adalet Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelik hükümlerine göre adalet komisyonları tarafından yapılacak sözlü sınav ve mülâkatta başarılı olanlar arasından yapılır. Atama işlemleri, adalet komisyonlarının teklifi ve Bakanlık onayı ile tamamlanır."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 2802 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 12. - Bu Kanunun yayımı tarihinden önce atama işlemleri başlamış olup da işlemleri henüz tamamlanmamış olanlar hakkında bu Kanun hükümleri uygulanmaz."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 3 üncü madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Teşekkür ederim.

Tasarı kabul edilerek, kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 6 ncı sıraya alınan, Doğal Afetlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

6. - Doğal Afetlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/594) (S. Sayısı : 143) (1)

BAŞKAN - Komisyon?... Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 143 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Recep Koral; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 143 sıra sayılı, Doğal Afetlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarıyla, 1999 depremi sonrası değişen mevzuatın, sonradan olan üç depremde yetersiz kalması üzerine, mağdur olan depremzedeye, acilen, devlet yardımının getirilmesinin yolu açılmaktadır.

27.12.1999 tarihinde getirilen 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yürürlüğe giren zorunlu deprem sigortası, uygulamadaki sıkıntılar nedeniyle, maalesef, son üç depremde yetersiz kalmıştır.

Afyon ve çevresi ile 1 Ocak 2003 tarihinden sonra Tunceli-Pülümür, İzmir-Urla ve Seferihisar ve Bingöl çevrelerinde meydana gelen depremler sonucu konutları ve işyerleri hasar gören vatandaşlarımızın mağduriyetlerini, maalesef, zorunlu deprem sigortasıyla giderme imkânı olmamıştır.

                                     

(1) 143 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Zorunlu deprem sigortası ile deprem sonrasında sivil toplum kuruluşlarının ve vatandaşların yaptıkları yardım ve hibelerin ihtiyacı karşılamadığı ve devletçe ekyardım yapılması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu çözümü sağlamak üzere, 1 inci maddeyle, hasar tespitiyle ilgili uyuşmazlıkların çözümü için idareye otuz gün içinde müracaat süresi getirilerek, sorunların yargı yoluna gitmeden önce idarî olarak çözülmesine imkân sağlanmıştır. Ayrıca, hasar tespit raporları ve hasar oranlarına bakılmaksızın yardım talep ve taahhütnamesi verme imkânı getirilmektedir. Ayrıca, belirtilen süreyi kaçıranlara da, bakanlığa yetki verilmek suretiyle, eksüre verme imkânı getirilmektedir.

Zorunlu deprem sigortası yaptıranların da devlet yardımından eksiksiz yararlanması esası getirilerek mevcut adaletsizlik giderilmektedir; hem ayrıca, sigortayı yapanların hakları da korunmaktadır.

Toplu Konut İdaresinin acil, etkili ve süratli çalışmasına imkân sağlanmaktadır.

Sosyal donatı alanı ve artakalan arsa ve arazilerin, kamu kurum ve kuruluşlarına, sosyal donatıda kullanılmak üzere bedelsiz devrini sağlayan düzenleme yapılmaktadır.

Bu düzenlemelerle, geçmişte, depremde zarar gören belediyelerin ihtiyacı olan kaynaklar, çıkarılan kararnamelerle, diğer belediyelerden kesilen paylarla karşılanmaktaydı. Yapılan bu düzenleme, geçmişte belediyeleri mağdur etmekte olan bu uygulamaya son vermektedir; çünkü, geçmişte bu uygulama belediyeleri mağdur etmişti, hem kararnameye haksız yere giren belediyeler olmuş hem de zor durumda olan diğer belediyelerin kaynakları kesilerek, mağdur edilmişlerdi. Bu haksızlığa son veren bu düzenlemeyle, malî kaynağın özel hesaplarda toplanan kaynaklardan karşılanması esası getirilmektedir.

Ayrıca, son depremlerde zarar görenlere de kredi verilmesi esası getirilmektedir.

Ayrıca, Afyon ve civarındaki depremde, yüzde 70 seviyesinde tamamlanmış ve depremde yıkılan veya ağır derecede hasar gören konut veya işyeri kooperatiflerine de Toplu Konut İdaresince kredi verilmesi esası getirilmekte, ayrıca, arsa temininde ve bedellerinde de kolaylık sağlanmaktadır.

Ayrıca, çevre düzeni planları ve değişikliklerinde ortada kalmış olan onama yetkisi... Çünkü, Çevre ve Orman Bakanlıklarının birleştirilmesi sırasında bu yetki Çevre Bakanlığına devredilmişti; ancak, bu devirden evvel, yani 8 Mayıs 2003 öncesi Bayındırlık Bakanlığına yapılan müracaatların da onanması esası düzenlenmiştir.

Bingöl'e ait olmak üzere, Bingöl depremi sonunda burada bulunan araç ve emlaklerde ekvergiden muafiyet getirilmektedir. Bunların yanı sıra, mevcut düzenlemelerle diğer hususlara da bir düzen getirilmektedir.

Burada, depremde yıkılan veya ağır hasar gören yapılarla ilgili açıkta kalan bir hususu da arz etmek istiyorum. Tabiî, bu, son üç depremin acil olarak mağduriyetlerinin giderilmesini amaçlayan bir düzenleme; ama, ben, şahsen, bu düzenlemelerde, bugüne kadar her deprem sonrası yapılan düzenlemelerde bir boşluğun oluştuğunu düşünüyorum. Bu boşluk da, geçmişte ruhsatsız veya imarsız yapılan yapıların bu düzenlemelerde boşlukta kalmasıdır. Yine, bir deprem olduğu zaman, ruhsata tabi olmayan, ruhsata aykırı yapılan veya gecekondu olan binaların hasar görmesi halinde, burada mağdur olan insanların hak sahibi olamadıklarını görüyoruz. Bu hususun da yeniden bir değerlendirmeye alınması gerektiğini, bir dilek olarak, buradan ifade ediyorum.

Ayrıca, depremde yıkılan veya ağır hasar gören resmî binaların, okulların, adliyelerin, yurtların depremden zarar görmesinin de hiçbir mazereti olmadığına inanıyorum; bunların hepsi, resmî denetimi olan binalardır.

Tabiî, burada aslolan, acil çözüm getiren bu tasarının kanunlaşmasından ziyade, mevzuatın güncelleştirilmesidir. Depremle ilgili birçok mevzuat var; bunların bütünsel bir hale getirilmesi ve güncelleştirilmesi ve ayrıca denetim sorununa da bir çözüm getirilmesi gereklidir. Her depremden sonra yardıma muhtaç olanlara yardım yetiştirmeye çalışmaktan ziyade, mevzuatı bütünleştirmenin daha yararlı olacağına inanıyoruz; çünkü, ülkemizde yeterli işgücü vardır; dış ülkelerde dahi kendilerini ispat etmişlerdir. Yapılarımızın, hele hele resmî yapılarımızın depremden zarar görmesini kabul etmemiz mümkün değildir.

Bu manada yapılan düzenlemelerden bir tanesi de, bilindiği gibi, Ulusal Deprem Konseyidir. Ulusal Deprem Konseyi, Başbakanlık genelgesiyle, 2000 yılında kurulmuş olmasına rağmen, üç yıla yakın bir zamanda, sadece, 2002 yılında "Deprem Zararlarını Azaltma Ulusal Stratejisi" başlıklı bir rapor takdim etmiştir. Bunun uygulamaya dönük planlarının da bir an evvel yapılması gerekmektedir.

Bu arada, bize düşen de, deprem mağdurlarının sıkıntılarını giderecek bu tasarıyı kanunlaştırırken, deprem sonrasında verdiğimiz kredilerle yaptırdığımız deprem konutları ve uydukentleri deprem olmadan önce yapmayı düşünmektir; kaynaklarımızı bu yöne sevk etmek zorundayız. Önceden güçlendirilmesi gereken yapıların tespitinin, onların kredilendirilmesinin, yıkılması gereken yapıların yıkılarak yeniden yapılmasının veya uydukentler oluşturulmak suretiyle yeniden yapılmasının fevkalade önemli ve acil olduğunu, buradan, bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Deprem sonrası eksikleri tespit edip değiştirilen mevzuat düzenlemeleriyle bir sonraki depremde bile yeterli olamayan bu düzenlemelerin yerine, bize düşen, yeniden ve aceleyle deprem mağdurlarına hizmet sunmak ve değişen mevzuatı deprem sonrasına uygun olmak üzere değiştirmektir.

Bingöl depremi sonrası yaraları sarmak üzere acilen hazırlanan ve son üç depremle Afyon'da eksik kalan kooperatiflerin de, hem kredi hem de arsa meselelerine çözüm getiren bu tasarının kanunlaşması yönünde Grubumuz olarak olumlu oy vereceğimizi arz ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koral.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyon) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Doğal Afetlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubumuz adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Son yıllarda, 27 Ocak 2003 tarihli Tunceli, 10 Nisan 2003 tarihli İzmir Urla, 1.5.2003 tarihli Seferihisar, bunun daha öncesi 3 Şubat 2002 tarihli Sultandağı merkezli Afyon depremlerinde, yapılaşmanın yanlışlığı ve az gelişmişliğin getirdiği sıkıntılarla pek çok insanımızı yitirdik, ekonomik olarak da çok büyük zararlara duçar olduk. Bunların düzeltilebilmesi ve yeni dönemde aynı hataların yapılmaması amacıyla bu yasa tasarısı hazırlanmış bulunuyor.

Ülkemizde meydana gelen doğal afetler sonucunda konut ve işyerleri zarar gören vatandaşlarımız için, devletimiz, Anayasamızdaki sosyal devlet ilkesi gereğince, bugüne kadar kamu imkânlarını seferber etmiştir; ama, bu seferberliğin yeterli olduğunu söylemek olanaklı değildir. 27 Aralık 1999 tarihinde 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname yürürlüğe girmiştir. Ancak, bu kanun hükmünde kararname gereğince yapılması gereken sigorta işlemlerinin, vatandaşlarımızın sisteme uyumu, sigorta bilincinin yeterince oluşmaması ve bu sistemin yaygınlaştırılmaması nedeniyle, belirli bir süre de verilmesine rağmen, istenen amaca ulaşılamadığı bir gerçektir.

Zorunlu deprem sigortasını yaptırmamış olanlar, Afyon depreminde de olduğu gibi, devletin bazı olanaklarından yararlanamamışlardır. Zorunlu deprem sigortasını yaptırmamış olan vatandaşlara, devletin, deprem afetinin yıkıcı sonuçları karşısında yardımcı olması olanaklı bulunmamıştır. Bu nedenle, bu son yasa tasarısı bir yerde bu sıkıntıların da önüne geçmektedir.

Ben, Afyon'la ilgili bazı konulara da değinmek istiyorum: Afyon'da yaşanan o son büyük depremde 130 adet okul binası, Başbakanlığa ve devlet bakanlıklarına ait 12, Adalet Bakanlığına ait 7, İçişleri Bakanlığına ait 19, Maliye Bakanlığına ait 9, Ulaştırma Bakanlığına ait 1, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına ait 10, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına ait 6, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına ait 4, Kültür Bakanlığına ait 2, Orman Bakanlığına ait 2 kamu binası hasar görmüştür. Bunların dışında, birçok özel binanın yanı sıra, 157 adet cami hasar görmüş, 216 işyeri kapasiteli Çay Küçük Sanayi Sitesi yerle bir olmuştur. Görüldüğü üzere, yıkılan ve hasar gören yapılar çoğunlukla kamu binalarıdır.

Yaşanan bu depremin ardından geçen zamana ve tüm iyi niyetli çabalara rağmen Afyon'da hâlâ bazı sıkıntılar yaşanmaya devam etmektedir. Özellikle son depremde, 216 işyeri kapasiteli Çay Sanayi Sitesi tamamen yerle bir olmuş, tüm iş makineleri ve tezgâhlar kullanılmaz hale gelmiş, esnaf tamamen işyerini kaybetmiştir. İşyeri sıkıntısı nedeniyle birçok esnaf doğduğu bölgeyi terk ederek başka yerlere göç etmek zorunda kalmış, bazıları ise, üç dört esnaf birleşerek tek dükkânda mesleklerini yürüterek ekmeklerini kazanmaya çalışmaktadırlar. Bir felaket sonrası ekmek teknelerini kaybeden, bu nedenle yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalan ve işsiz kalan bu insanlarımızın tekrar üretime ve ekonomiye kazandırılması gerekmektedir.

Afyon'da bugün hâlâ çadırlarda yaşayan, kışı çadırda geçiren vatandaşlarımız vardır. Başlarını sokacakları sıcak bir yuva özlemi içerisinde her türlü zorluğa göğüs geren vatandaşlarımız devletin verdiği sözleri tutmasını beklemektedir.

Ağır hasarlı ve yıkık konut sahibi afetzedelere konut yapılmak üzere 4767 sayılı Yasa kapsamında kurulan kooperatifler, bazı arazi anlaşmazlıkları nedeniyle, geçen bunca zamana rağmen inşaata başlayamamışlardır. Bu kooperatifler, Afyon merkeze bağlı Gebeceler, Salar, Sülümenli kasabaları ile Sultandağı Kırca Beldesindeki parsellerin tapu sicil kaydında mera vasıflı olarak tescil edilmesi nedeniyle ihale yapamamaktadırlar. Bu kooperatiflerin ödenekleri ayrılmıştır. Bu arazilerin mera vasıflarının kaldırılabilmesi için Bayındırlık Bakanlığı, Toplu Konut İdaresi ve Tarım Bakanlığı arasında yapılan görüşmeler bir türlü olumlu sonuçlanmamıştır.

Devlet kurumlarının depremzedelerin yaşamını doğrudan etkileyen böylesine önemli bir konuda kendi aralarında 16 aydır anlaşamaması, dikkat çekicidir. Burada başlarını sokacak bir ev ümidiyle bekleyen depremzedeler, büyük bir ümitsizlik içindedir. Gebeceler Kooperatifi üyeleri, afet evleri kapsamında kooperatifler aracılığıyla borçlanarak senetlere imza attırılmış,  2 trilyon 400 milyar TL borçlandırılmışlardır; ancak, karşılığında hiçbir şey alamamışlardır.

Depremde kısmen yıkılan ve 13 insanımızın öldüğü Çay İlçesi Eber Beldesi, afetzedelerin kuracağı kooperatiflere ödenek aktarılması ve kredi sağlanması hakkındaki 4767 sayılı Yasadan hiç yararlanamamıştır. 16 aydan bu yana deprem bölgesinde oturan insanlarımız karamsardır. Hâlâ, kooperatifler için ödenek ayrıldığı halde, yer sorununun çözülememesi nedeniyle inşaatlara başlanamamış, vatandaş, doğal afetin dışında, verilen sözlerin tutulmamasının üzüntüsünü de çekmektedir.

Bir yıldan bu yana depremden zarar gören bazı okullarımızda eğitim ve öğretim halen çadırlarda yapılmaktadır. Bunlardan biri, Sultandağı İlçemiz ile Yeşilçiftlik Beldemizin sınırında yer alan ve bu iki yerleşim merkezine de hizmet veren Yunus Emre Çok Programlı Lisesidir. Bu lisede okuyan 250 öğrenci, bir yıldan bu yana, okulları onarılamadığı için, eğitimlerini, Sultandağı 75 inci Yıl İlköğretim Okulunda sürdürmekte, uygulamalı dersleriniyse, bu okulun bahçesinde kurdukları çadırda yapmaktadırlar. Bu durum, her iki okulun öğrencileri için de zorluklara neden olmakta, eğitim öğretim sağlıklı şekilde yapılamamaktadır. Okulun onarımı için, şu anda, Millî Eğitim Bakanlığının onayı beklenmektedir; ancak, bir yıldan bu yana hiçbir yanıt alınamamıştır. Afyon'da, aynı durumda olan başka okullar da bulunmaktadır.

Depremden etkilenen bölgelerimizdeki Diyanet ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait cami, cami minaresi, cami lojmanlarında onarım yapılmaya çalışılmış; ancak, kaynak yetersizliği nedeniyle birçoğu yarım kalmıştır. Bölgede halen yıkılmış durumda olan ya da inşaat halinde olan birçok cami yardıma ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle, depremzedeler, ibaretlerini, zaman zaman çadır camilerde yapmak zorunda kalmışlardır. Bunlardan birisi, örneğin, tarihî Bolvadin Çarşı Camii; 3 Şubat depreminde hasar görmüş, daha sonra da bir yangın felaketiyle harabeye dönmüştür. Bu caminin hali, ilimizdeki diğer hasarlı camiler gibi, vatandaşımızı, manevî olarak derin üzüntülere sevk etmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 1995'de Dinar, 3 Şubat 2002'de Sultandağı ve son olarak da Bingöl'de yaşanan felaketlerin nedeni deprem değil, bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini unutan, sadece imar rantını ve denetimsizliği kollayan genel siyasî tutumlardır, ülkemizde yıllardır uygulanan bilimdışı ve aşırı kazanç üreten imar politikalarıdır, yer seçimindeki plansızlık ve keyfî kullanılan imar yetkilileridir. Doğal afetleri önlemek belki olanaklı değildir; ancak, yarattığı etkileri azaltmak mümkündür. Daha üç dört gün önce, Japonya'da meydana gelen 7 şiddetindeki bir depremi televizyonlardan izledik; hiç ölü yok; ama, Allah korusun, 7 şiddetindeki bir deprem bizim yöremizde olsa, biz, bugün, oralarda enkaz toplamakla karşı karşıya kalacaktık. Bilimden uzaklaşmadan, bilimi öne çıkararak imar uygulamalarını yaptığımız zaman, Türkiye, niçin bir Japonya gibi olmasın?! Deprem konusunda halkın bilinçlendirilmesi, yapıların zemin etütlerinin yapılarak deprem standartlarına uygun inşası ve bunun etkili denetimi, acil yönetim sistemlerinin profesyonelce uygulanması, ilkyardım ve arama-kurtarma konularında hazırlıklı ve bilinçli hareket edilebilmesi, can ve mal kaybının daha az olmasını sağlayacaktır. Özellikle, birçok eksiklikleri olan Yapı Denetimi Yasasının, bir an önce, ciddî olarak ele alınması gerekmektedir.

Bu görüştüğümüz yasa tasarısı, birtakım sıkıntıların atlatılmasında çözüm olacak bir tasarıdır. Örneğin, bu yasa tasarısıyla -kendi bölgemizle ilgili olarak açıklamak istersek- afetzedelerin kuracağı kooperatiflere, kendi arsaları veya toplulaştırma sonucunda elde edilecek arsalar üzerinde yapılacak konutlar için, Toplu Konut İdaresi aracılığıyla, kredi verilebilmektedir. İkincisi; bu 3 Şubat depreminde yıkılmış, yerle bir olmuş ve en az yüzde 70 seviyesini aşmış olan kooperatiflerin üyelerinin bir evi ve işyerleri yapılabilecek bir konuma gelmiştir. Ayrıca, arsa temininde demin açmaya çalışmış olduğum sıkıntı, bu yasayla aşılabilecek bir konumda olacaktır. Temin edilen arsalar, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğüne verilecek ve tahsis edilen arsa ve araziler, kooperatiflere maliyet bedeli üzerinden devredilecektir.

Açıklamaya çalıştığım nedenlerle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz de, bu Doğal Afetlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Tasarısını olumlu görüyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasaya olumlu oy vereceğimizi bildirir, hepinize sevgi ve saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

Şahısları adına, Düzce Milletvekili Sayın Fahri Çakır.

Buyurun Sayın Çakır.

FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Sayın Başkan, söz istemimi geri alıyorum.

BAŞKAN - Vazgeçtiler, konuşmuyorlar.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. - 15.5.1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13 üncü maddesinin (a) bendinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Yapılacak asıl işlemlere esas olmak üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen teknik mahiyetteki hasar tespit raporlarına mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde itiraz edilebilir ve hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebilir. Gayrimenkulleri kesin bir şekilde hasarsız olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar tespiti hiç yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili idareye başvurmaları zorunludur."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler.

Buyurun Sayın Güler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken, hepinize en derin selam ve saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, 1 Mayıs sabahı saat 03.27'de Bingöl'de 6,4 şiddetinde bir deprem oldu. Depremden 5 saat sonra, Sayın Başbakanımız, 6 bakanımız ve milletvekili arkadaşlarımızla birlikte deprem bölgesine intikal ettik. Depremin merkez üssü, Bingöl il merkezi ve çevresindeki 90'a yakın köydür. Bingöl il merkezindeki kamu kurum ve kuruluşlarına ait binaların büyük bir bölümü ağır hasar görmüştür, konut ve işyerlerinin yüzde 70'i oturulamaz duruma gelmiştir.

Depremde, 176 hemşerimiz hayatını kaybetmiştir, 5'i ağır olmak üzere toplam 520 yaralımız vardır, birçok insanımız sakat kalmıştır. Şu anda, hâlâ, Elazığ ve Diyarbakır Tıp Fakültelerinde, 60'ın üzerinde, tedavi gören yaralımız mevcuttur.

Değerli arkadaşlar, Bingöl'de halkın tamamı, geceyi de gündüzü de sokakta geçirmektedir. Büyük depremin ardından, bugüne kadar, 1 300'ün üzerinde artçı deprem şoku yaşanmıştır ve bunların içinde de, 4,5-5 şiddetinde olanlar vardır. Sürekli deprem olunca da, halk, tedirgin, korku ve panik içindedir. Evi sağlam olanlar bile, deprem korkusuyla evlerine girememektedirler. Doğu Anadolu'nun tipik karasal iklimine sahip olan Bingöl'de, gündüz ısı 30 dereceye kadar çıkabilmekte, ancak, sabaha doğru, ısı 3-5 dereceye kadar düşmektedir.

Değerli arkadaşlar, hasar tespit çalışmaları bitirilmiştir, hasar tespit sonuçlarına göre, Bingöl'de, ağır hasar gören bina sayısı 3 327'dir, ağır hasar gören, yıkılması gereken konut sayısı 4 327'dir, yine ağır hasar gören konut sayısı 237'dir; orta hasar gören konut sayısı 2 916'dır, orta hasar gören bina sayısı 787'dir, orta hasar gören işyeri sayısı 748'dir; az hasarlı bina sayısı 5 196'dır, az hasarlı konut sayısı 7 047'dir, az hasarlı işyeri sayısı 603'tür.

Yapılan tespitlere göre, Bingöl ve 90 köyünde 24 000'e yakın konut mevcuttur ve bunların 4 327'si ağır, 2 916'sı da orta hasarlıdır. Bir başka hesaba göre, Bingöl'deki konutların, sadece üçte 1'i az hasarlı ve hasarsız durumdadır, üçte 2'si ağır ve orta hasarlıdır.

Bölgemizde inşaat mevsiminin kısa olması gözönüne alındığında, evleri yıkılan insanlarımızın kış gelmeden ev sahibi olmaları için çok yoğun bir çaba göstermemiz gerekmektedir.

İl merkezindeki okulların ağır hasar görmesi nedeniyle bütün okullar kapatılmış ve eğitim yapılamamaktadır. Sadece, ilköğretim son sınıf öğrencilerine, devlet yatılı okul sınavlarına hazırlık için ve lise son sınıf öğrencilerine, üniversiteye hazırlık sınavları için, çadırlarda eğitim verilmektedir.

Köy Hizmetleri ve Karayollarının hizmet görmeleri için gereken akaryakıt ihtiyacı -ödenek yokluğu nedeniyle- zaman zaman karşılanamamaktadır.

300'e yakın esnafımızın işyeri tamamen harap olduğundan, esnaf perişan durumdadır. Bu 300'e yakın esnafımızın, ancak yüzde 5'inin malı kurtarılabilmiştir. Dolayısıyla, işyerini kaybeden esnafımıza, zaman geçirilmeden, faizsiz kredi verilerek yaralarının sarılması gerekmektedir.

Sağlık Bakanlığına bağlı Devlet Hastanesi ve Doğumevi ile SSK'ya bağlı hastaneler, bahçelerde kurulan çadırlarda sağlık hizmetini sunmaya çalışmaktadır. Kış gelmeden, bu hastanelerin onarımı yapılmalı ve hizmete hazır hale getirilmelidir.

Değerli arkadaşlar, bütün Bingöl'ün beklediği bu kanundur. Bu kanunla birlikte, Bingöl de, afet bölgesi ilan edilerek yaraların sarılması gerekmektedir. Depremde yakınlarını kaybeden aileler ile evleri yıkılan, enkaz haline gelen 160 aileye, kalıcı konutlar yapılıncaya kadar, konteynerlerde kalma imkânı verilmiştir.

Bugüne kadar Bingöl'de 13 400 çadır dağıtılmıştır; az da olsa, hâlâ, çadır ihtiyacımız vardır.

Bugüne kadar 500 ton gıda maddesi dağıtıldı; günde 20-30 ton gıda maddesi dağıtılmaya devam ediyor.

Hasar tespit çalışmaları bitmiş durumdadır. Şu andan itibaren itirazlar inceleniyor; bunlar da bir hafta-on gün içerisinde kesinleşecek.

Kızılay, her gün, 22 000 kişiye yemek dağıtımı yapmaktadır.

Buradan, Ankara Belediyesine, Elazığ Belediyesine, Diyarbakır Belediyesine ve Bingöl Belediyesine teşekkür etmek istiyorum. Bu belediyelerin her biri, her gün, hâlâ, 10 000-15 000 sıcak ekmek vermektedirler.

Değerli arkadaşlar, Bingöl'ün yaralarının vakit geçirilmeden sarılması gerekiyor. Bingöl, gerçekten, harap olmuş bir vaziyettedir. Son aldığımız raporlara göre, merkezdeki konutların üçte 2'si orta ve ağır hasarlıdır. Kış gelmeden -Bingöl'de yaz mevsimi çok kısadır, bildiğiniz gibi 3-5 aydır- bu 3-5 ay içerisinde kalıcı konutların mutlaka yapılarak, halkın, evlerine taşınması ve evlerine girmesi gerekmektedir.

Esnafın durumu perişandır. Demin söylediğim gibi, 300'e yakın esnafımızın işyeri yerle bir olmuştur. 400'ün üzerinde esnaf, bu depremden zarar görmüştür; ancak, bunların 300'ünün işyerlerinin tümü harap vaziyettedir.

Orta hasarlı evlerin güçlendirilmesi için mutlaka destek sağlanmalıdır. Demin de rakamlarını verdim. 3 000'e yakın orta hasarlı evimiz var. Bunların, mutlaka, devlet tarafından desteklenerek, güçlendirilmesi gerekmektedir.

Şu anda Bingöl il merkezinde ve 90 köyünde, 133 000 insanımız dışarıda, çadırda yaşamaktadır. Demin de söylediğim gibi, sürekli meydana gelen artçı şoklarla, halk korku ve panik içerisindedir. Evi hiç zarar görmeyen insanlar bile, korkudan evlerine girememektedirler.

Değerli arkadaşlar, buradan, bugüne kadar Bingöl'e gösterdiği ilgi ve yakınlığı dolayısıyla, ilk gün, daha beş saat geçmeden bölgemizi ziyaret eden Değerli Başbakanımıza ve onunla birlikte ilimizi ziyaret eden bütün bakanlarımıza teşekkür ve şükranlarımı sunmak istiyorum.

Yine, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı başta olmak üzere, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı, Anavatan Partisi Genel Başkanı ve bölge milletvekillerine, huzurunuzda, Bingöl halkı adına teşekkürlerimi ve şükranlarımı arz ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

Sağ olun, var olun efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güler.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 7269 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu Kanundan faydalanmak suretiyle inşaat kredisi verilmesini ya da bina yaptırılmasını isteyenlerin, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yapılacak yardıma ilişkin olarak mahalli ilan tarihinden itibaren iki ay içinde mahallin en büyük mülkî amirine yazılı başvuruda bulunmaları ve taahhütname vermeleri zorunludur. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bu süreyi bir ay uzatmaya yetkilidir. Bu müracaatın yapılmasında ve alınmasında hasar tespit raporlarında yer alan hasar oranlarına bakılmaz."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Feyzi Berdibek; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FEYZİ BERDİBEK (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğal afetlerle ilgili olarak gündemimize gelen tasarı üzerinde, kısa bir süre önce deprem afetinden etkilenen bir ilin milletvekili olarak, Bingöl Milletvekili olarak, şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi ve bizi televizyonları başında izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

20 nci Yüzyılın sonu ve 21 inci Yüzyılın başı, doğal afetler nedeniyle büyük can kayıplarının yaşandığı yıllar olmuştur. 1999 yılı ağustos ve kasım aylarında yaşanan deprem felaketleri, 18 000'den fazla insanımızın ölümüne neden olmuş, afetler; 2000'li yıllarda da, Afyon ve devamında, yakın geçmişte Bingöl depremiyle kendini göstermiştir.

Bingöl'de, yüzde 70'e varan büyük hasarlar tespit edilmiştir. Bingöl'ün yeniden imarı ve onarımı gerekmektedir.

Bingöl depreminin hemen sonrasında hükümetimiz olaya el koymuş, gerekli tedbirleri almış, yapılması gerekenler imkânlar dahilinde yapılmıştır.

Ülkemizde meydana gelen doğal afetler sonucu konut ve işyeri zarar gören vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek amacıyla, Anayasamızdaki sosyal devlet ilkesi ve 7269 sayılı Kanun gereğince, kamu imkânları seferber edilerek, elden gelen yapılmıştır.

Ülkemizde, doğal afetler sonrasında alınacak tedbirler ve yapılacak işler konusunda köklü ve sürekli olacak yasal düzenlemelerin hazırlığının devam ettiği bir süreçte Bingöl depremi meydana gelmiştir. Söz konusu yasal düzenlemeler gerçekleştirilinceye kadar, afete maruz kalan vatandaşlarımızı kaderleriyle baş başa bırakmamak, devletimizin yardım elini onlara uzatabilmek amacıyla yeni bir düzenleme yapılması zorunluluğu gündeme gelmiş ve bu nedenle, gündemimizdeki bu kanun tasarısı hazırlanmıştır.

Üyesi olduğum Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunun esas komisyon olarak görüştüğü tasarıyla, zorunlu deprem sigortasını henüz yaptırmamış olan vatandaşlara -Bingöl'de afet sigortası yaptıranların oranı yüzde 1,7'dir- devletin, deprem afetinin yıkıcı sonuçları karşısında yardım etmesi mümkün olmamaktadır. Diğer yandan, depremler sonrasında sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların afetzedelere yapmak istedikleri yardım ve hibelerin bütün ihtiyaçları karşılayamayacağı ve devletçe ek yardım yapılması gerekeceğinden, bu yörelere münhasır, geçici nitelikte bir düzenleme öngörülmüştür.

Öte yandan, öncelikle idarî yollarla çözüm bulunması amacıyla, gayrimenkulleri kesin bir şekilde hasarsız olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar tespiti yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahallî ilan tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ilgili idareye başvurma zorunluluğu getirilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca, hak sahipliği başvurularının yapılması için, hasar tespit raporlarıyla belirlenen hasar oranlarına bakılmaksızın onarım yardımı alması veya kalıcı konut hak sahibi olması gerektiğini düşünen herkesin, yasal süresinde talep ve taahhütname verebilmesi sağlanmaktadır.

Afet öncesi sigorta yaptırmamış olan afetzedelerin, devletçe yapılan yardımlardan diğer afetzedelerle eşit şekilde yararlanabilmesi için düzenleme yapılmıştır. Hasarlı bina veya işyeri sigortalı ise devletçe yapılacak yardımlardan sigorta tutarının indirilmesi, hakkaniyete aykırı ve evvelce bina veya işyerini sigorta ettirenlerin mağdur edilmesi sonucunu doğurduğundan, bu tasarıyla yeniden düzenleme yapılarak bu durum önlenmiştir.

Afet öncesi sigorta yaptırmış olan afetzedelerin, devletçe yapılan yardımlardan, diğer afetzedelerin eşit şekilde yararlanabilmesi amacıyla, sigorta şirketlerince, tabiî afet nedeniyle ödenen veya ödenecek tazminatların devletçe yapılacak yardımlardan düşülmemesi hüküm altına alınmıştır.

Tunceli-Pülümür, İzmir-Urla ve Seferihisar ve Bingöl ve çevrelerinde meydana gelen depremlere münhasır, geçici olarak, belediye sınırları ile mücavir alanlarında depremler sonucu konutları ağır hasar gören veya yıkılan afetzedelere, toplu işyerleri yapabilmesi, konut ve işyerleri orta hasar gören afetzedelere ise güçlendirme projesi ve onarım işleri için kredi verilmesi sağlanmıştır.

Afete maruz kalan yörelerdeki belediyelere ve özel idarelere devletin yapacağı yardımların malî kaynağı yeniden belirlenerek, diğer belediyelerin kaynaklarından herhangi bir kısıtlamaya gidilmemesi sağlanmış, bu amaçla, gerekli malî kaynağın 7269 sayılı Kanunun ilgili maddesi çerçevesinde özel hesaplarda toplanan kaynaklardan sağlanması ve bu yardımların miktarının, hasar ve tahribat oranları dikkate alınarak tespit edilerek hakkaniyetli bir dağılım sağlanmıştır.

1999 Ağustos ve Kasım depremleri sonrasındaki uygulamalara paralel olarak, konunun Bayındırlık Komisyonunda görüşmelerinde verdiğim önerge neticesinde, 1.5.2003 tarihinde Bingöl'de meydana gelen deprem nedeniyle, Bingöl trafik tescil kuruluşuna kayıtlı ve tescilli bulunan taşıtlar ile depremin meydana geldiği tarihte Bingöl Merkez ve ilçelerinde ikamet edenlerin -belgelemeleri şartıyla- diğer illerde tescilli ve kayıtlı olan taşıtları Ek Motorlu Taşıt Vergisinden muaf tutulacaktır. Aynı şekilde, Bingöl İli sınırları içinde bina, arsa ve arazileri ise Ek Emlak Vergisinden istisna tutulacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; afetlerin ve afet risklerinin artırılması ve tanımlanması, çözümler üretilmesi olası zararların azaltılması ve yönetilmesi, eğitim ve hazırlık, bilgi değişimi, görevli ve gönüllü kuruluşların işbirliği ve iletişimi, risk analizleri, sigorta sistemleri, psikolojik boyutlara ilişkin konular öncelikli olmak üzere, afetlere ilişkin tüm bileşenlerin bir arada işlenmesi büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, doğal afetlere ilişkin olarak, temel nitelikte, her bir afet sonrası, yeni, geçici yasal düzenlemelere mahal vermeyen kalıcı mevzuatın oluşturulması çalışmaları bu aşamada daha da hızlandırılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, Bingöl'de deprem sonrasına ait olarak yapılan yatırımların yanı sıra, bölgenin kalkınmasına ve gelişmelerine yönelik olarak yapılan çalışmalar konusunda bilgi sunmak istiyorum.

Kürük içmesuyu projesiyle, bu sene, tertemiz berraklığıyla ilimize su akıtılacak, halkımızın hizmetine sunulacaktır.

Gazik varyantı şantiyesi kurulmuş olup, varyantla ilgili çalışmalar bu sene bitecek şekilde çalışmalar yapılmaktadır.

Duble yol çalışmasında ise, Bingöl çıkışı, Solhan-Karlıova kavşağına kadar bitirildikten sonra Bingöl-Elazığ istikametinde düzenlenecek ve hizmete yeniden devam edecektir.

Devlet yollarında toplam 350 kilometre bakım-onarım yapılmış olup, mutlaka, asfaltlanarak kaplama yenilemesi yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde, yağışla birlikte yollarımız stabilize yola dönüşerek millî servet heba olacaktır.

Kuzey ilçelerimizle ilgili olarak Kiğı, Yedisu, Yayladere ve Adaklı yol çalışmalarımız en kısa sürede tamamlanacaktır.

Bu konularda ilgisini esirgemeyen hükümetimize ve Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen'e teşekkürlerimizi borç biliriz.

Sözlerime burada son verirken Yüce Heyetinizi saygıyla selamlar, bu tasarının ülkemize ve Bingölümüze hayırlı olmasını temenni eder, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Berdibek.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - 7269 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Hasarlı bina veya işyeri sigortalı ise yapılacak yardımdan sigorta tutarı indirilmez."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Abdurrahman Anik; buyurun. (AK parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN ANİK (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son Bingöl depremi, gerçekten, ülkemizi, Bingölümüzü, bölgemizi üzmüştür. Geçen yıllarda da, hele hele 1999'dan bu yana, Türkiyemizin çeşitli yerlerinde depremler meydana gelmiş; birçok insanımız canını kaybetmiş, kimi sakat kalmış, oldukça büyük çapta mal kaybı olmuştur. Bundan sonra, bu tür afetlerin yaşanmamasını Yüce Mevlamızdan niyaz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Bingöl'de, son yaşanan deprem sadece 17 saniye sürdüğü için, her ne kadar can kaybı az ise de, hasar oldukça fazladır.

Değerli konuşmacılar birtakım şeylere değindiler; ben, sadece, burada, önce bir konuya dikkat çekmek isterim. Sayın CHP milletvekilimiz, demin burada konuşurken ve Afyon depreminden söz ederken, özellikle kamu binalarının ne kadar zarar gördüğüne dikkat çekti. Bingölümüzde de aynı şekilde kamu binaları en fazla zarar görenlerdendir; 5 tanesi tamamen yerle bir olmuş, 15 tanesi ağır hasarlı, 27 tanesi orta hasarlı, 131 tanesi de az hasarlıdır.

Şimdi, meydana gelen bu deprem, eğer, 17 saniye değil, 27 saniye veya 37 saniye sürmüş olsaydı, öyle inanıyorum ki, bu binaların yüzde 90'ı tamamen yerle bir olacaktı. O halde, düşünmemiz lazım; bunu ihale eden devlet; birilerine veriyor ve kontrolünü de devlet yaptırıyor.

Bundan sonra, bütün bu depremler bizim için bir örnek olmalı ve hiçbir zaman unutmamalıyız. Sorumluların bu konuda affedilmemesi lazım. Yaptırana, kontrol edene, devlet, burada gerekli cezayı vermelidir.

Bu kadar insan, bu ölenlerin yarısı, sadece bir okulda -yani 176 insanımız, sonradan biri daha vefat etti, 177 oldu- sadece bir pansiyonda. Hele hele, bazı binalarda, eğer deprem gündüz olmuş olsaydı -o sıraların üzerine oturan katları görünce, gündüz tamamen kapanan yerler- kesinlikle hiçbir öğrenci, kimse kurtulamazdı. Yetkililerin, bundan sonra, bu tür şeylerde çok dikkatli olmasını ve bu konuda gerekli düzenlemelerin de yapılması için özellikle istirhamda bulanacağım.

Değerli arkadaşlar, şu anda Bingöl'de en büyük sorun çadır meselesi. Geçenlerde Kızılay'ın Genel Başkanıyla görüştüğümüzde, 6 000 000 dolar tutarında çadır dağıtıldığını söyledi; ama, maalesef, tabiî, yeterli değildir. Bu 13 400 çadır yerine, tabiî, vatandaşın dışarıda kalmaması için, gerekiyorsa 20 000 çadır da gönderilmeli. Sürekli sallanan bir ortamda, o heyecanı yaşayan, o psikolojiyi yaşayan insan içeride duramıyor; içeride kaldığı zaman, sık sık 4 veya 4,5 şiddetindeki depremle sallanan bir binada, hasarlı olan binalarda insanların gece uyumaları mümkün değildir. Bu konuda, özellikle Kızılay'ın daha duyarlı hareket etmesini talep ediyorum.

Değerli arkadaşlar, sağlık konusunda, yetkililer özellikle bugün de aradılar; doğum hastanesinde sadece çadırlar kurulmuş, henüz içerisinde yeterince bir tedbir alınamamış; ancak, orada, tabiî, bir çadırda bayanların doğum yaparken, ülkemizin şartlarında -hele hele Doğu Anadolu'nun- nasıl bir sıkıntı olduğunu da hepiniz tahmin edersiniz.

Değerli arkadaşlar, eğitime, haliyle, okulların son sınıfları şu anda devam etmekte, onlar da çadırda eğitimlerini sürdürmekteler. Sayın Cumhurbaşkanımızın Bingöl'ü ziyareti esnasında, Bingöl halkından birtakım talepler geldi; son sınıf öğrencisi olup üniversiteye hazırlık yapan veya ilköğretim son sınıfındaki öğrencilerin, bu sene, başka liselere geçişi esnasında ya ekpuan verilmesi veya bir kontenjan tanınması yönünde. Bu da geçmiş yıllarda, 1971 depreminde Bingöl'de -o zamanlar lise 2 nci sınıftaydım- böyle bir kontenjan tanınmıştı. Bu depremden dolayı Bingöl -özellikle fazla bir şey de tutmuyor- öğrencilerine yeterince kontenjan ayrılması için çeşitli üniversitelerimizden talebimiz olacaktır.

Camilerin bir kısmı yıkılmış, birkaç tanesi de ibadete tamamen kapanmıştır. Bu konuda, Diyanet İşleri Başkanımızın, Türkiye genelinde bir yardım kampanyası açarak, bu camilerin, bu ibadethanelerin onarımlarının kış gelmeden önce bitirilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, yöre, fakir bir yöre. Sağlık lisesi mezunu olup, geçmiş aylarda imtihana girip de henüz göreve başlamamış o öğrencilere ve sağlık meslek liselerine de bir ek kontenjanın ayrılması çok uygun bir hareket olacaktır.

Değerli arkadaşlar, köy yollarımız, özellikle kış nedeniyle tahrip olmuştur. Bu konuda da, Sayın Maliye Bakanımızın, Türkiye genelinde ödenekleri serbest bırakarak bir nefes aldırmıştır. Burada, huzurunuzda, Maliye Bakanımıza şükranlarımı sunuyorum; Köy Hizmetleri Genel Müdürünün de, bu konuda, en azından daha duyarlı hareket etmesini özellikle öneriyorum.

Bingöl'de ovayı tamamen sulayan bir kanalımız vardır ve o kanalın ana gövdesi tamamen tahrip olmuştur. Bu konuda da, DSİ Genel Müdürümüzün talimatı üzerine, bugünden itibaren, yetkili bir firma çalışmalar yapmaktadır; ancak, bunun da kalıcı bir şekilde yapılmasını öneriyoruz.

Değerli arkadaşlar, Bingöl depreminde, hükümetimizin, devletimizin, üzerine düşen görevi yerine getirmesi, gerçekten, takdire şayandır. Birkaç saat içerisinde, Sayın Başbakanımızın, 6 bakanımızın müdahale etmesi, olay yerinde afetzedelerin yanında bulunması, görünmesi ve gönüllerini alması, onlara büyük bir moral kaynağı olmuştur. Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanımızın, Meclis Başkanımızın, Genelkurmay Başkanımızın ve çeşitli kurumların üst düzey yetkililerinin halk arasında görünmesi, büyük bir moral kaynağı olmuştur. Bütün bu zevata, bütün bu yetkililere Bingöl halkı adına şükranlarımı sunuyorum. Yine, Afet İşleri Genel Müdürüne, Toplu Konut İdaresi Başkanına, özellikle Bayındırlık Bakanımıza, Sağlık Bakanımıza, Millî Eğitim Bakanımıza ve bütün bakanlarımıza bu konudaki gayretlerinden dolayı şükranlarımı sunuyorum. Beni dinlediğiniz için sizlere de şükranlarımı sunuyorum.

Bu kanunun, Türkiyemiz için hayırlı ve uğurlu olması, başka bir afet ve belanın olmaması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Anik.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler:.. Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - 7269 sayılı Kanunun 31 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Birinci fıkrada belirtilen bina, arsa ve araziler, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kamu kurum ve kuruluşlarına bedelsiz olarak devredilebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. - 23.7.1995 tarihli ve 4123 sayılı Tabiî Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanunun 6 ncı maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Tabiî afete maruz kalan yörelerdeki belediyeler ile özel idarelere, maruz kaldıkları hasar ve tahribatları gidermek amacıyla, 7269 sayılı Kanunun 20.6.2001 tarihli ve 4684 sayılı Kanunla değişik 33 üncü maddesi çerçevesinde özel hesaplarda toplanan kaynaklardan yardım yapılabilir. Bu yardımların miktarı, hasar ve tahribat oranları dikkate alınarak Maliye Bakanının uygun görüşü üzerine, Bayındırlık ve İskân Bakanınca tespit edilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli parlamenter arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Deprem konusu, 1999 yılından beri en fazla konuşulan konulardan biri. Esasında, deprem olmadan önce yapılması gereken geziler depremden sonra yapılırken, hiçbir tedbir almayarak bu afetleri yaşamaya devam ediyoruz; çünkü, deprem, doğal afettir; ama, binaların yıkılması, yapay afettir. Bunların tek sebebi de, ruhsatı kontrol etmeyen belediye başkanlarıdır; pek yakın zamanda kurulan yapı denetim bürolarında görev yapmakta olan, denetimi, gidip yerinde yapmadan, bürodan yapan yapı denetimcilerdir. Türkiye'de, zemin etüt raporları alınmadan yapılan binalar devam ettiği sürece, biz, her depremden sonra, bir bölgeye geçmiş olsun demeye gideceğiz, gidenlere de buradan teşekkür edeceğiz. Tabiî ki, gidenlere teşekkür edeceğiz. Oradaki insanlar mal ve can kaybını yaşamadan, gitmeden alınacak tedbirlerle, Türkiye Cumhuriyetinde çıkarılacak yasaların uygulanmasıyla; oraya gidecek insanlar, depremden önce yasaları götürse, Türkiye'ye bu kadar yük olmaz.

Bir deprem sigortası çıktı. Deprem bölgesinde yıkılan evlerin yüzde 33'ü bile sigortalanmamış durumda. Bu, böyle devam ettiği sürece, maalesef, birçok afeti yaşamaya maruz kalacağız.

Ben, Kocaeli'nde, 2,5 kilometrelik fay hattının geçtiği, hiç binası yıkılmamış bir beldenin 14 yıl belediye başkanlığını yaptım. Kocaeli'nden gelen arkadaşlar bilir; Kocaeli, birinci derecede deprem bölgesidir. 1989 yılında, İstanbul Üniversitesinden aldığım bir rapor tüyler ürperticidir. Dikkatinizi çekerim arkadaşlar, 1989 yılında!.. Herkes görevini yapsın, Türkiye'ye yük olmasın. Belediye başkanlarını da, Parlamentodaki arkadaşları da, yapı denetimdekileri de, hepsini göreve davet ediyorum. Alınan raporda "Marmara Bölgesi birinci derecede deprem bölgesidir. Her gün 4,5 şiddetinde bir deprem bekleyin -olası, nadiren de olsa- 7,4 şiddetinde deprem olacak burada" deniliyor. Bu, İstanbul Üniversitesine hazırlattığım bir raporun sonucudur.

Bilim adamlarını yetiştiriyoruz, dinliyoruz; ama, dediklerini yapmıyoruz. Ben, bunları yapan belediye başkanıydım. Sayın Tayyar Altıkulaç Hocamın Tavşancıl'da evi vardır, gayet iyi bilir; yöremde, 3 kattan fazla inşaat yapım ruhsatı vermedim ve ne devlete yük oldum ne de milletin canına kastettim. Neden, diğer yerlerde, Sakarya'da, binalar hâlâ 10 katlı yapılıyor? Fay hattının üzerinde, Bitlis'te veya neredeyse, neden hâlâ 10 katlı binalara ruhsat veriliyor? Bu belediyelerin, fay hattı çıkmış harita üzerinde yapılan imar planlarının kontrolü, Mecliste kurulacak bir komisyonla yapılamaz mı?

Almanya'ya davet edildim bunun üzerine. Almanya'da Maltezer grubunca verilen rapor tüyler ürpertici; Marmara Bölgesinde, Bandırma açıklarında olası bir depremde İstanbul'da çok büyük can ve mal kaybı olacağı söyleniyor. Buradaki teferruatları uygulamak önemli. Bunları burada kanunlaştırmak iş değil, uygulamak önemli; uygulamadığımız sürece, Türkiye'de "geçmiş olsun" dilekleriyle deprem bölgelerine koşmalar devam edecek; Türkiye, dışarıdan ve halkından yardım istemeye devam edecek. Bunlar, ancak buradan çıkan caydırıcı kararlarla olur. Biraz önce söylediğim gibi, eğer, fay hattı üzerindeki Sakarya'da, Kocaeli'nde deprem kurallarına göre bina yapmayan müteahhitler bir gün içeride yatmıyorsa, bedelleri onlardan tahsil edilmiyorsa, küçücük ücretlerinden vergi veren halkımızın vergileriyle, hükümetler -sizi kastetmiyorum, bundan öncekiler- "hiç tereddüt etmeyin, yaralarınız sarılacak..." Kimin parasıyla, kimin yarasını sarıyorsun. Kanunları uygula, Türkiye Cumhuriyetinin maliyesini de kurtar, insanların canını da kurtar.

Deprem sigortası... Deprem sigortasını, acaba, son depremdeki vatandaşlarımızın yüzde kaçı yaptırmış? Ama, politik olarak, deprem sigortası yaptırmış vatandaşa da ev verilecek, deprem sigortası yaptırmamış vatandaşa da.

Arkadaşlar, burada kanun çıkarmak iş değil, uygulamak iş. Depremden önce tedbir alınmadığı sürece, bu afetleri maalesef yaşayacağız. Yaşamamak dileğiyle, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gün.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. - 4123 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Tabiî afet nedeniyle ödenen veya ödenecek sigorta tazminatları, Devletçe ödenen yardımlardan düşülmez."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. - 4123 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 1. - 27.1.2003 tarihinde Tunceli-Pülümür ve çevresinde, 10.4.2003 tarihinde İzmir-Urla, Seferihisar ve çevresinde ve 1.5.2003 tarihinde Bingöl ve çevresinde meydana gelen depremler sonucunda Bayındırlık ve İskân Bakanlığı fen heyetleri tarafından belediye sınırları ile mücavir alanlarında belirlenen ağır hasarlı veya yıkık konut sahibi afetzedelere veya afetzedelerin kuracakları kooperatiflere, kendi arsaları veya tespit edilecek arsalar üzerinde yapılacak konutlar için Toplu Konut İdaresi Başkanlığı aracılığı ile kredi verilebilir. Bu alanlarda Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından afetzedeler için konut, her türlü alt yapı ve sosyal donatılar ile ağır hasarlı veya yıkık işyeri sahibi afetzedelere toplu işyeri yapılabilir veya yaptırılabilir. Orta hasarlı olduğu belirlenen konut veya işyeri sahibi afetzedelere ise, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından güçlendirme projesi ve onarım işleri için kredi verilebilir. Söz konusu kredilerin kullandırılması, geri dönüşü ve yapılacak konut ve işyerlerinin afetzedelere tahsisine ilişkin usul ve esaslar, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

Yukarıdaki fıkranın uygulanması için gerekli malî kaynak; Bütçeden aktarılacak ödenekler, 7269 sayılı Kanunun 20.6.2001 tarihli ve 4684 sayılı Kanunla değişik 33 üncü maddesinde belirlenen esaslar çerçevesinde toplanan nakdî bağış ve yardımlar ile yurt dışından sağlanan her türlü dış kredi ve hibelerden sağlanır.

Afetzedeler için konut yapımına yönelik aynî bağışlar, yardımlar ve yurt dışından sağlanan her türlü dış kredi ve hibeler ile ilgili iş ve işlemler Bayındırlık ve İskân Bakanlığının koordinasyonunda Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca yürütülür ve sonuçlandırılır.

Afetzedelere konut ve işyeri yapımı amacıyla tespit edilen alanlarda arsa ve arazi temininde 15.5.1959 tarihli ve 7269 sayılı Kanunun 21, ek 9 ve ek 10 uncu maddelerindeki hükümler uygulanır. Bu şekilde temin ve tahsis edilen arsa ve araziler Toplu Konut İdaresi Başkanlığına bedelsiz olarak devredilmiş sayılır. Bu araziler üzerinde imar mevzuatındaki kısıtlamalara bağlı kalmaksızın harita, her türlü imar ve parselasyon planları Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yapılır veya yaptırılır ve onanır.

Bu madde uyarınca temin edilecek arsa ve araziler ile yeniden inşa edilecek veya onarılacak alt ve üst yapılarla ilgili; harita, imar ve parselasyon planları, ifraz, tevhit, tescil, ihale, sözleşme, ruhsatname ve sair işlemler, verilecek beyanname, taahhütname ve sözleşmeler ile tapu ve kadastro müdürlükleri dahil tüm kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak işlemler her türlü vergi, resim, harç, fon, pay ve ücretten muaftır.

Bu madde kapsamında gerçekleştirilecek işler, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sayılır."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. - 2.3.1984 tarihli ve 2985 sayılı Toplu Konut Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 5. - Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca uygulama yapılacak yerlerde ihtiyaç olması halinde Başkanlıkça gerekli birimler kurulabilir. Bu birimlerde Başkanlık personeli görevlendirilebilir. Gerektiğinde valilik, belediye ve diğer kamu kurumları personelinden ihtiyaç duyulanlar Başkanlığın talebi üzerine kurumları tarafından bu birimlerde geçici olarak görevlendirilirler. Uygulamanın tamamlanmasını müteakip bu birimler kaldırılır ve personeli kurumlarına iade edilir."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- 2985 sayılı Kanunun geçici 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Geçici Madde 3.- 3.2.2002 tarihinde Afyon ve civarında meydana gelen deprem sonucunda Bayındırlık ve İskân Bakanlığı fen heyetleri tarafından belediye yerleşim alanlarında belirlenen ağır hasarlı ve yıkık konut sahibi afetzedelerin kuracağı kooperatiflere, kendi arsaları veya toplulaştırma sonucunda elde edilecek arsalar üzerinde yapılacak konutlar için Toplu Konut İdaresi aracılığı ile kredi verilir. En az % 70 seviyesinde tamamlanmış ve depremde yıkılan veya ağır derecede hasar gören konut veya işyeri kooperatiflerine de, her bir üyeleri için en fazla bir konut ve bir işyeri olmak üzere, hasarları oranında Toplu Konut İdaresi aracılığı ile kredi verilir. Söz konusu kredinin kullandırılmasına ilişkin usul ve esaslar Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından müştereken belirlenir ve Başbakan onayı ile yürürlüğe girer.

Afetzedelerin konut veya işyeri yapacakları alanlarda arsa ve arazi temininde 15.5.1959 tarihli ve 7269 sayılı Kanunun 21, ek 9 ve ek 10 uncu maddelerindeki hükümler uygulanabilir. Bu şekilde temin ve tahsis edilen arsa ve araziler Arsa Ofisi Genel Müdürlüğüne bedelsiz olarak devredilmiş sayılır. Bu arsa ve araziler Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü tarafından birinci fıkra kapsamında kredilendirilecek kooperatiflere maliyet bedeli üzerinden devredilir. Maliyet bedelinin hesaplanmasında harca esas değerin beşte biri taşınmaz malın iktisap bedeli kabul edilir.

Birinci fıkra gereği verilecek konut ve işyeri kredileri için gereken 70 trilyon TL. Toplu Konut İdaresine; alt yapı ve toplulaştırma işlemleri için ihtiyaç duyulan 50 trilyon TL. ise Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Karayolları Genel Müdürlüğü ve İller Bankası Genel Müdürlüğü arasında yapılacak protokol çerçevesinde kullandırılmak üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesindeki afet tertibine aktarılır.

Söz konusu tutarların harcanmayan kısmı ile kredi olarak kullandırılan kısmının geri dönüşü Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından takip edilir ve tahsilini müteakip bir ay içerisinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesindeki afet tertibine özel ödenek kaydedilmek üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılır.

Bu madde uyarınca yeniden inşa edilecek veya onarılacak yapılarla ilgili ihale, sözleşme, ruhsatname ve sair işlemler ve bu uygulamadan faydalanacakların verecekleri beyanname, taahhütname ve yapacakları sözleşmeler her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. - 2985 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 4. - 28.3.2001 tarihli ve 2001/2202 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı gereğince, Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi tarafından Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilen varlıklarla ilgili iş ve işlemlere ilişkin hak ve yükümlülükler; 14.12.2001 tarihinden önceki dönem için Bankaya, bu tarihten sonraki dönem için Başkanlığa aittir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11. - 1.5.2003 tarihli ve 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 6. - 2 nci maddenin (h) bendinde ve 10 uncu maddenin (c) bendinde belirtilen, kalkınma, bölge ve metropoliten imar planlarına uygun olarak yapılan 1/25.000 ölçekli çevre düzeni planları ve bunlara ait değişikliklerle ilgili olarak, 8.5.2003 tarihinden önce onaylanmak üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığına intikal ettirilmiş bulunan planlarla ilgili iş ve işlemler, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca  tamamlanarak onaylanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12. - 3.4.2003 tarihli ve 4837 sayılı Ekonomik İstikrarı Sağlamak İçin Ek Vergiler Alınması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 1. - 1.5.2003 tarihinde Bingöl İlinin merkez ve ilçelerinde meydana gelen deprem nedeni ile;

a) Bingöl trafik tescil kuruluşunda kayıt ve tescilli olan taşıtları ile Bingöl merkez ve ilçelerinde depremin meydana geldiği tarihte ikametgâhının bulunduğunun tevsiki şartı ile Bingöl trafik tescil kuruluşu dışındaki diğer illerde kayıt ve tescilli olan taşıtlar, Ek Motorlu Taşıtlar Vergisinden,

b) Bingöl İlinin merkez ve ilçelerinde bulunan bina, arsa ve araziler Ek Emlak Vergisinden,

Müstesnadır."

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Atilla Başoğlu; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Doğal Afetlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 12 nci maddesi üzerinde, Grubum adına görüşlerimi bildirmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Söyleyeceğim birkaç cümleden ibaret. Bundan yaklaşık 4 000 yıl evvel Hammurabi'nin, ülkesinde karşılaşılacak doğal afetlerle ilgili, yapmış olduğu bir kanun metni var, dikkatinizi çekeceğini umuyorum, örnek alabileceğimizi umuyorum; bunun için, bilgilerinize sunmak üzere huzurlarınızdayım.

Bundan 4 000 sene evvel Hammurabi şöyle diyor: "Eğer bir müteahhidin sağlam yapmadığı bir binanın çökmesi sonucunda bina sahibi hayatını kaybederse, müteahhit ölüm cezasına çarptırılır. Eğer bina sahibinin oğlu hayatını kaybetmişse, müteahhidin oğlu ölüm cezasına çarptırılır. Eğer bina sahibinin kölesi hayatını kaybetmişse, müteahhit aynı değerde bir köleyi bina sahibine verir. Eğer müteahhidin sağlam yapmadığı bir binanın çökmesi sonucunda bina sahibinin malları hasar görmüşse, müteahhit binayı yeniden yapacağı gibi, bina sahibinin tüm zararlarını ziyanlarını karşılayacaktır. Bir binanın inşaat kurallarına uyulmadan yapılan bir duvarı yıkılırsa, müteahhit tüm masrafları kendisine ait olmak üzere, o duvarı sağlamlaştırmak zorundadır."

Herhalde, buralardan ders alacağımız birtakım şeyler çıkar.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başoğlu.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13. - Bu Kanunun 3 üncü maddesi 17.8.1999 tarihinden, 10 uncu maddesi 14.12.2001 tarihinden, 12 nci maddesi 11.4.2003 tarihinden, diğer maddeleri ise 1.1.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Teşekkür ederim. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, sisteme giremeyen milletvekillerini anons edeceğim; onun için, sisteme giremeyen arkadaşların beklemelerini rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, oylama işlemi bitmiştir.

Sisteme giremediği iddiasıyla pusula gönderen arkadaşların isimlerini okuyacağım ve burada olanları kabul edeceğim.

Mehmet Özlek?.. Yok.

Faruk Bayrak?.. Yok

Nurettin Aktaş?.. Yok.

Ayhan Sefer Üstün?.. Burada.

Fuat Ölmeztoprak?.. Yok.

İlhan Albayrak?.. Yok.

Cengiz Kaptanoğlu?.. Yok.

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül'e, Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül vekâlet etmişlerdir.

Süleyman Turgut?.. Yok.

Avni Doğan?.. Yok.

Mehmet Yüksektepe?.. Yok.

Recep Garip?.. Yok.

Erdoğan Özegen?.. Yok.

Selahattin Dağ?.. Yok.

Egemen Bağış?.. Yok.

Beşir Hamidi?.. Yok.

Vahit Kirişçi?.. Yok.

Ziyattin Yağcı?.. Yok.

Necati Çetinkaya?.. Yok.

Halil Özyolcu?.. Yok.

Hüseyin Tanrıverdi?.. Yok.

Abdullah Çalışkan?.. Yok.

İsmail Soylu?.. Yok.

Ömer Özyılmaz?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, Doğal Afetlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                                :                                 170

Kabul                                :                                170

Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı bulunamadığından, açıkoylama yarınki birleşimde tekrarlanacaktır.(1)

Alınan karar gereğince, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler konusundaki genel görüşmeyi yapmak ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 29 Mayıs 2003 Perşembe günü saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum; hepinize iyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati : 23.58

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                     

(1) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.